DÖNEM: 23 CİLT: 14 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 64’üncü
Birleşim 13 Şubat 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMALAR IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde iş kazaları sonucu
meydana gelen can kayıplarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı 2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Sevigen’in, geçtiğimiz günlerde
meydana gelen tren kazalarına, Almanya’nın Ludwigshafen
kentinde 9 Türk’ün ölümüyle sonuçlanan yangına ve İstanbul Zeytinburnu
ilçesinde yaşanan patlamaya ilişkin gündem dışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı 3.- Ardahan
Milletvekili Saffet Kaya’nın, AK Parti Hükûmetleri
döneminde Ardahan’da gerçekleştirilen ve gerçekleştirilmesi planlanan projelere
ilişkin gündem dışı konuşması V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
ÖNERGELER 1.- MHP Grup
Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri
gönderilen 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun 16’ncı maddesinin
görüşmelerinin kapalı oturumda yapılmasına ilişkin önergesi VII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması VIII.-
SORULAR VE CEVAPLAR A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir televizyon
kanalının şehit yakınları ve gazilere yardım kampanyasına ilişkin sorusu ve
Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/1529) 2.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mert’in, Merkez Bankasının İstanbul’a taşınacağı
açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in
cevabı (7/1533) 3.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, 2008 yılında
KPSS-B’ye yönelik genel bir sınav açılıp
açılmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/1664) 4.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Türkiye Boks
Federasyonu Başkanına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/1665) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı. Erzincan
Milletvekili Sebahattin Karakelle,
Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı, Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat, Kahramanmaraş’ın düşman
işgalinden kurtuluşunun 88’inci, Yıl dönümlerine
ilişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar. İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Türkiye Futbol Federasyonunun Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun’un uygulamalarından kaynaklanan olumsuzluklara ilişkin gündem
dışı konuşmasına, Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu
cevap verdi. Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın (6/390) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği; Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 34 milletvekilinin, bor madenciliğindeki
sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin ve verimli değerlendirilmesi
için (10/122), Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz ve 58 milletvekilinin,
kapatılması söz konusu olan belediyeler başta olmak üzere il ve ilçe merkezi
olmayan belediyelerin sorunlarının araştırılarak (10/123), Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı; (10/1, 4, 5, 7,
9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının, komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi
okundu; komisyona bir ay ek süre verildiği, Açıklandı. Genel Kurulun 12/2/2008 Salı günkü birleşiminde 15.00-20.00, 13/2/2008
Çarşamba ve 14/2/2008 Perşembe günkü birleşimlerinde ise 14.00-20.00 saatleri
arasında çalışmalarını sürdürmesine; 13/2/2008 Çarşamba günkü birleşiminde
sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi. İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın, 4447 Sayılı İşsizlik
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/72) İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi,
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi. Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının: 1 ve 35’inci
sıralarında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/181), (6/281), 2, 58, 59 ve
79’uncu sıralarında bulunan Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın
(6/183), (6/320), (6/321), (6/350), 3’üncü sırasında
bulunan Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/188), 5’inci sırasında
bulunan Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün
(6/205), 8’inci sırasında
bulunan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun (6/238), 10’uncu sırasında
bulunan Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın (6/242), 15’inci sırasında
bulunan Muğla Milletvekili Metin Ergun’un (6/249), 17’nci sırasında
bulunan Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın
(6/251), 22’nci sırasında
bulunan Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un (6/265), 69’uncu sırasında
bulunan Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün (6/335), 84 ve 85’inci
sıralarında bulunan İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın (6/357), (6/359), 87’nci sırasında
bulunan Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin
(6/361), 91’inci sırasında
bulunan İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin (6/365), Esas numaralı
sorularına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Eker cevap verdi; Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın, Gaziantep Milletvekili Yaşar
Ağyüz, Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi de verilen cevaplara karşı görüşlerini
açıkladılar. Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, çiftçilerin hangi ürününe ne kadar destek
verileceğinin bir an önce açıklanması ve sulama enerji bedellerinin ertelenmesi
veya yeniden yapılandırılması gerektiğine ilişkin bir konuşma yaptı. Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen: İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 20 milletvekilinin, uyuşturucu kaçakçılığı ve
üretiminin tespiti ile uyuşturucu kullanımındaki artışın sebeplerinin
araştırılarak (10/6), Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin, okullardaki şiddet olaylarının
ve madde bağımlılığı sorununun araştırılarak (10/19), Kırklareli
Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 30 milletvekilinin, uyuşturucu
kullanımının başta gençler olmak üzere toplumda yol açtığı olumsuz etkilerin
araştırılarak uyuşturucu bağımlılığının ve kaçakçılığının önlenmesi için
(10/36), Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar ve 23 milletvekilinin,
madde bağımlılığının nedenlerinin, boyutlarının ve etkilerinin araştırılarak
mücadele edilmesi için (10/39), İstanbul
Milletvekili Halide İncekara ve 22 milletvekilinin,
uyuşturucu bağımlılığının toplum üzerindeki etkilerinin araştırılarak (10/41), Bitlis
Milletvekili Vahit Kiler ve 24 milletvekilinin, uyuşturucu, alkol ve sigara
bağımlılığı ile kaçakçılığının nedenlerinin, ulaştığı boyutların, sosyal ve
ekonomik etkilerinin araştırılarak (10/51), Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 26 milletvekilinin, uyuşturucuyla mücadelede
yaşanan sorunların araştırılarak (10/103), Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerinin, ön görüşmeleri tamamlanarak, kabul edildiği açıklandı. Kurulacak
komisyonun: 16 üyeden
teşekkül etmesi, Çalışma
süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden başlamak
üzere üç ay olması, Gerektiğinde
Ankara dışında da çalışması, Kabul edildi. 13 Şubat 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
19.58’de son verildi.
No.: 90 II.- GELEN KÂĞITLAR 13 Şubat 2008 Çarşamba Tasarılar 1.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/516) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.2.2008) 2.- Ticari Sır,
Banka Sırrı ve Müşteri Sırrı Hakkında Kanun Tasarısı (1/517) (Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile
Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.2.2008) 3.- Genel Kadro
ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğüne Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/518) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.2.2008) 4.- Türkiye
Cumhuriyeti Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ile
Irak Cumhuriyeti Petrol ve Elektrik Bakanlıkları Arasında Enerji Alanında
İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/519) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.2.2008) 5.- Akdeniz ve
Karadeniz İçin Sanal Bölgesel Deniz Trafik Merkezi Kurulmasına Dair Operasyonel Düzenlemenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/520) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2008) 6.- Türkiye
Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı ile Portekiz Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Arasında
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/521)
(Adalet ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2008) 7.- Avrupa Topluluğu
ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk İstihdam ve
Sosyal Dayanışma Programına Katılımı Hakkında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/522) (Avrupa Birliği Uyum; Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4.2.2008) 8.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp
Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında
Kanun Tasarısı (1/523) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2008) 9.- Türkiye
Cumhuriyeti Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı ile Azerbaycan
Cumhuriyeti Aile, Kadın ve Çocuk Sorunlarından Sorumlu Devlet Komitesi Arasında
İşbirliği Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/524) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2008) 10.- Çok Uluslu
Coğrafi Veri Ortak Üretim Programı Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/525) (Millî Savunma ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2008) Teklifler 1.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 Milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/147) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler;
İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.1.2008)
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; 26 Şubat 1992 Tarihinde
Ermeniler Tarafından Azerbaycan’ın Hocalı Kentinde Gerçekleştirilen Katliamın
“Soykırım” Olarak Tanınması, 26 Şubatın “Hocalı Soykırımını Anma Günü” Olarak
Kabul Edilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/148) (Dışişleri ve İçişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.2.2008) Sözlü
Soru Önergeleri 1- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, gıda bankacılığı
amacıyla kurulan derneklere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/429)
(Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 2- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün,
Kepez Gülveren Mahallesinin şebeke suyunun kirliliği
iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/430) (Başkanlığa
geliş tarihi:30/01/2008) 3- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
gıda bankacılığı amacıyla kurulan vakıflara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Hayati Yazıcı) sözlü
soru önergesi (6/431) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 4- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, kayısıda çiçek döneminin sigorta kapsamı
dışında tutulmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/432) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 5- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
özelleştirme sonucu başka kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılan kişilere
ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/433) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 6- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün
Türk Telekom’da personelin güvenlik soruşturmalarının yapılıp yapılmadığına ve
haberleşme güvenliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/434)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 7- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
Gaziantep’teki GAP sulama projelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) sözlü soru önergesi
(6/435) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 8- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin,
öğretmen maaşlarının iyileştirilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü
soru önergesi (6/436) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31/01/2008) Yazılı Soru Önergeleri 1- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, şehit aileleri
tarafından hakkında tazminat davası açılıp açılmadığına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1817) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 2- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Tuzla’da sit alanı olan
Ayazma’da başlatılan inşaata ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1818)
(Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 3- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin,
bölücü terör örgütünün eylemlerine ve bu eylemler sonucu hayatını kaybedenlere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1819) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 4- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün,
işçi emeklilerinin aylıklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1820) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 5- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,
dağıtılan bazı hediyelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1821)
(Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 6- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
Veremle Savaş Özel Sağlık Hizmetleri Şirketinin denetimine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1822) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 7- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın,
GAP kapsamındaki yatırım projelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1823) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 8- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın,
illerin ve bölgelerin sosyo-ekonomik gelişmişlik
sıralaması araştırmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1824)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 9- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’daki tarihi bir
yerin plan tadilatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1825)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 10- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, tarımsal girdilerde KDV
indirimine gidilip gidilmeyeceğine ve destekleme ödemelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1826) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 11- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, turizm sektörüne
istihdam ve enerji desteği verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1827) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 12- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
BAĞ-KUR emeklilerine bazı konularda iyileştirme yapılmasına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1828) (Başkanlığa geliş
tarihi:30/01/2008) 13- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un işçi emeklilerinin maaşlarının
iyileştirilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1829) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 14- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, prim borçları yeniden yapılandırılan bazı BAĞ-KUR’luların mağduriyetine ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1830) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 15- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, enerji yatırımlarına ve enerji politikasına
ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1831) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 16- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Afşin’de kömür sahası
içindeki bir yolun kapatılmasına ilişkin Enerji ve Tabiî
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1832) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 17- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin Osmaniye Valiliğince güvenlik sistemi kurulması
amacıyla personelden para toplandığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1833) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 18- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, kaçakçılık olaylarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1834) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31/01/2008) 19- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Ankara-Çayyolu semtinin belediye otobüslerine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1835) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 20- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, korsan taksilere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1836) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31/01/2008) 21- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un Ankara-Çayyolu metrosu çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1837) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 22- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, tarımsal sulamada kullanılan elektrik borçlarına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1838) (Başkanlığa geliş
tarihi:30/01/2008) 23- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, vergi incelemelerine
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1839) (Başkanlığa geliş
tarihi:30/01/2008) 24- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, hayvancılık tesisleri inşaat maliyet
bedellerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1840) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 25- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, kara para aklama
niteliğindeki işlemlerin araştırılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1841) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 26- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, şeker fabrikalarının
özelleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1842) (Başkanlığa geliş
tarihi: 31/01/2008) 27- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan’ın, 2022 sayılı Kanun kapsamında yaşlılık maaşı alan
kişilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1843) (Başkanlığa
geliş tarihi: 31/01/2008) 28- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, eğitici bilişim teknolojileri formatör sınavına sözleşmeli öğretmenlerin alınmamasına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1844) (Başkanlığa geliş
tarihi:30/01/2008) 29- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul İl Millî Eğitim Müdürü hakkındaki
iddialar ile okullara dernek ve spor klübü kurma
baskısı yapıldığı iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1845) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 30- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Çay İşletmelerindeki bazı işçilerin sözleşmeli
personel yapılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1846) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 31- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Güllük Körfezi’ndeki
balıkçıların kredi borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1847) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 32- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, iletişim alanındaki
vergilere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1848)
(Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 33- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in,
demiryolu güvenliğine ve TCDD yönetimine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1849) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 34- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, demiryollarının bakım ve
onarımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1850)
(Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 35- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun,
Türk Telekom’un sabit hat abonelerinden aldığı sabit ücrete ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1851) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 36- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun,
baz istasyonlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1852) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 37- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın,
avukatların yargı dokunulmazlığına ve hukuki güvenliğe ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1853) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 38- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün,
Merkez Bankası ve bazı kuruluşların İstanbul’a taşınmasına ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren)
yazılı soru önergesi (7/1854) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 39- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in
Çalkaya Belediyesi sınırlarındaki arazilere tapuda şerh konulmasına ilişkin
Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1855) (Başkanlığa geliş
tarihi:30/01/2008) 40- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Adana Orman Bölge Müdürlüğünün yangınla mücadele ekipman
ve personeline ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1856)
(Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008) 41- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun,
Organize Sanayi Bölgeleri Yer Seçim Yönetmeliğindeki değişikliğe ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1857) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 42- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın,
Anten AŞ’ye ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1858)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 43- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
tüberkülozla mücadeleye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1859)
(Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 44- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’daki tarihi
bir yerin plan tadilatına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1860) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 45- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, esnafın ve
tüketicilerin sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru
önergesi (7/1861) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 46- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, açık lise sınavlarına
katılan öğrencilerin kıyafetlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1862) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008) 13
Şubat 2008 Çarşamba BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 14.00 BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
64’üncü Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter sayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim. Gündem dışı ilk söz, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde iş kazaları
sonucu meydana gelen üzücü can kayıpları hakkında söz isteyen, İstanbul
Milletvekili Durmuş Ali Torlak’a aittir. Buyurun Sayın Torlak. (MHP sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI 1.- İstanbul Milletvekili D. Ali
Torlak’ın, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde iş kazaları sonucu meydana gelen can
kayıplarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik’in cevabı D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde meydana gelen ve ölümle sonuçlanan kazalar ile
ilgili kişisel görüşlerimi arz etmek üzere gündem dışı söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, Türk gemi inşa sanayisi, yaklaşık yüz yıl
faaliyetlerini sürdürdüğü Haliç’teki zor günlerin ardından, 1980’li yılların
başında Tuzla’ya taşınmıştır. 57’nci Hükûmet
döneminde verilen kısa vadeli, düşük faizli krediler ile altyapı teşviki
dışında kendi imkânlarıyla yaşam mücadelesi veren tersane sahipleri, ekonomik
zorluklar içerisinde olmalarına rağmen çalışanlarına sahip çıkmış, işçi-patron
gibi değil, birer kardeş gibi çalışarak bugünlere gelmişlerdir. Tersanelerimiz, ağır ve tehlikeli işler sınıfına giren sanayi
kuruluşlarıdır. Tuzla’da, yaklaşık kırk tersane bulunmaktadır. Bu
tersanelerimizde, 2000 yılından bugüne kadar toplam 51 ölümlü iş kazası meydana
gelmiştir. Bu dönemde, sektörde 172 bin kişi istihdam edilmiş olup, iş kazaları
ölüm oranı on binde 3’tür. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO verilerine göre aynı
dönemde bu oran Amerika’da on binde 2, Japonya’da on binde 3, Çin ve Tayvan’da
on binde 10, Malezya’da on binde 12 seviyesindedir. İş kazalarının bitirilmesi
noktasında sektör ile ilgili resmî ve özel tüm birimler ortak hareket ederek
sonuç almalıdırlar. Burada, hedef, ölüm oranlarını sıfıra indirecek ortamın
sağlanacağı çalışmayı yapmak olmalıdır. Herkes bilmelidir ki, emeğini sunan bir
çalışanımızın canı hiçbir ekonomik menfaatle ölçülemez. Değerli milletvekilleri, işçi sağlığı ve iş güvenliği denetimleri
ön bildirimsiz ve plansız olarak daha sık yapılmalıdır. Bu konuda alınan
önlemlerin gerçekliğini ortaya koymalı ve önlenebilir kaza riskini ortadan
kaldırmayı hedeflemelidir. Ülkemizin en büyük sorunlarından işsizliğe çözüm
alternatifi olan tersanelerimize alınan işçilerin eğitimli olmasına dikkat
edilmelidir. Burada eğitimden kastım, işçilerimizin çalışacağı birime göre
alacağı mesleki eğitimdir. Tersanelerde çalışacak işçi kardeşlerimizi,
çalışacakları iş dalına göre önce çıraklık eğitiminden geçirecek tedbirler
alınmalıdır. Bunu sağlamayı sadece devlete ve tersane sahiplerine bırakmamalı,
sendikalar da yasaların kendilerine yüklediği eğitim verme zorunluluğunu yerine
getirmelidir. Böylece, eğitimsizlik nedeniyle olabilecek kazaların önlenmesinde
sendikaların da reel katkıları sağlanmalıdır. Bununla beraber, tersanelerdeki
eğitimsiz işçi istihdamının önüne geçmek üzere gerekirse işe başlama esnasında
Sosyal Güvenlik Kurumuna verilen işe giriş beyannamesinde işçinin aldığı eğitim
sertifikası ve kurs belgesinin kopyası talep edilebilir. İşçi sağlığı ve iş güvenliği denetimleri esnasında, çalışanların,
özellikle taşeron işçilerinin sigorta giriş beyannamesi istenmelidir.
Tersanelerimiz OHSAS 18001 işçi sağlığı ve iş güvenliği kalite belgesi
almalıdırlar. Değerli milletvekilleri, tersane işçilerinin sendikal haklarından
yoksun bırakıldıkları ve sektördeki işçilerin çok küçük bir azınlığının
sendikalı olduğu ifade edilmektedir. Oysa, Tuzla’da
tersanelerin birçoğunda çalışan işçiler sendikalıdır ve toplu iş sözleşmesi
güvencesi altındadır. Diğer tersane işçilerinin de sendikaya üye olma
çalışmalarının devam etmekte olduğu tarafımca bilinmektedir. Gündeme getirilen bir başka konu ise taşeron sistemi yani alt
işveren uygulamasıdır. Gemi inşasında çok farklı inşa teknikleri kullanılmakta,
her biri ayrı uzmanlık gerektiren uygulamalar bulunmakta, bunlar da her gemide
farklılık göstermektedir. Bu nedenle, tersanelerin tüm teknikleri uygulayabilen
ekipleri ayrı ayrı kadrolarında barındırmaları zor,
hatta imkânsızdır. Zira, bugün inşa ettiği gemi
tipinde belki bir daha hiç gemi inşa etmeyecektir. Dolayısıyla, gemi inşa
tekniklerinde uzmanlaşan taşeron firmalar tercih edilmektedir. Taşeronların
hemen hemen hepsi, iki üç işçi kardeşimizin bir araya
gelerek kurdukları ve kendilerinin de bizzat çalıştıkları şirketlerdir. Bu
arkadaşlarımıza iktidar tarafından yeni tersane yerleri tahsis edilmesi
durumunda hepsi tersane sahibi olabilecek bilgi birikimine, gerekli makine ve
teçhizata, ama en önemlisi, içlerinden geldikleri işçiler ile birlikte insan
gücüne sahiptirler. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Torlak. D. ALİ TORLAK (Devamla) – Değerli Başkan, sayın milletvekilleri;
sektör, tersanesi, yan sanayisi, taşeronu, tedarikçisi, işvereni, mühendisi ve
işçisiyle çok büyük bir ailedir. Bu aile, tüm fertleriyle birlikte birlik ve
beraberlik ve uyum içinde çalıştığı sürece ekonomimize destek, işsizliğe çözüm
olabilir. Sektör ile ilgili bakanlıkları, tersanecileri, işçileri, tüm işçi
kuruluşlarını, yasaların kendilerine verdiği görevleri eksiksiz yerine
getirmeye ve sağduyulu davranmaya davet ediyorum. Bu vesileyle, kazalarda hayatlarını kaybeden kardeşlerimize
Allah’tan rahmet, ailelerine ve tüm denizcilik camiasına başsağlığı diliyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Torlak. Gündem dışı konuşmaya, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın
Faruk Çelik Bey cevap verecektir. Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Durmuş Ali Torlak
Bey’in Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde iş kazaları sonucu üzücü can kayıpları
hakkındaki gündem dışı konuşması üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, tersanelerimizde hayatlarını kaybeden
emekçilerimize de Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı
temennisinde bulunuyorum. Değerli milletvekilleri, deniz taşımacılığının yanında, gemi inşa
sanayimiz son yirmi yılda önemli mesafeler katetmiştir.
2003 yılında 37 adet olan tersane sayımız, 2007 yılında 77 olup hâlen 61 adet
tersane yatırımı devam etmektedir. 2002 yılında tersanelerimizin toplam
siparişi 83 adet iken, 2007 Aralık ayı sonu itibarıyla tersanelerimizin toplam
siparişi 239 adet gemiye ulaşmıştır. Ülkemiz yeni gemi inşa siparişinde dünya
4’üncüsü olmuştur. Deniz araçları ihracatımız 1988 ile 2002 yılları arasında 1,2
milyar dolar iken, 2003-2007 yılları arasında 5,3 milyar dolara ulaşmıştır.
2003 yılında sektör dünyada 23’üncü sırada yer alırken, ülkemiz sıralamada
6’ncı sıraya kadar yükselme başarısı göstermiştir. Gemi inşa sanayimizin
ülkemize kattığı katma değer yanında, 33 bin vatandaşımızın istihdamının da
sağlandığını burada ifade etmek istiyorum. Sanayimizin parlayan yıldızı diye tanımlayabileceğimiz gemi inşa
sanayimizin son yıllarda yakalamış olduğu bu ivme, bu sanayimizin Avrupa’nın ve
dünyanın çekim merkezi hâline gelmesini sağlamıştır. Sevinerek söyleyebiliriz
ki, tersanelerimiz 2010 yılına kadar siparişleri doldurmuşlardır. Tabii, bu
yoğunluk ve gelen talepleri karşılayabilmek, altyapının yetersizliği,
taşeronlaşma, yoğun çalışma saatleri, istenmeyen birtakım işleri de sorunları
da beraberinde getirmektedir. Yapılan tüm denetimlere, alınan tedbirlere rağmen, az önce de
ifade edildiği gibi, son sekiz yılda 51 vatandaşımızı tersanelerde iş
kazalarına kurban verdik. Bakanlık olarak, 2003 yılından bu yana, en riskli
sektörlerden biri olan gemi inşa sektörüne ilişkin denetimlerimizi daha da
sıklaştırdık. Bakanlığımızca Tuzla Özel Tersaneler Bölgesi’nde 2003 yılından
itibaren proje teftişleri yapılmaktadır. 2003 yılından 2007 yılına kadar 51
tersanede gerçekleştirilen teftişler neticesinde 1.061 noksanlık ve mevzuata
aykırılık tespit edilmiştir. Tersanelerde meydana gelen kazalar üzerine, 2007 yılı Eylül ayı
içerisinde Bakanlığımızın ilgili tüm amirleriyle birlikte Tersaneler
Bölgesi’nde ve kazaların meydana geldiği tersanelerde incelemeyi
gerçekleştirdik. Bu incelemeler sırasında Tuzla’daki tüm tersanelerin iş
sağlığı ve güvenliği açısından yeniden denetlenmesi talimatını verdim. Bunun
üzerine Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde 33 iş yeri proje teftişi kapsamına
alınmış, toplam 14.131 işçiye ulaşılmıştır. Teftiş yapılan iş yerlerinden
2’sinde iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına aykırı bir husus bulunamamış, 41 iş
yerinde ise toplam 588 noksanlık ve mevzuata aykırılık tespit edilmiştir.
Noksanlık ve mevzuata aykırılık tespit edilen iş yerleri ve işverenleri
hakkında toplam 196 milyar lira idari para cezası uygulanmıştır. Değerli milletvekilleri, bu teftişler hâlen devam etmektedir ve 15
Şubat 2008 tarihi itibarıyla tamamlanacak ve bir rapor şeklinde denetim
sonuçlarını kamuoyuyla da paylaşacağız. Bakanlık olarak bu konuda 8 Şubat
tarihinde tersanelerde meydana gelen kazaları değerlendirmek üzere taraflarla
bir araya geldik. Bir araya gelirken işverenlerimiz vardı, yetki ve
yetkisizliğe bakmaksızın tüm sendikalarımızı da buraya davet ettik ve o
toplantıda da şunu ifade ettim: Mevzuatın, işverenin, sendikaların bir ihmali
genel itibarıyla olmasa, bu iş kazalarının yaşanması, bu ölçüde yaşanması en
azından söz konusu olmazdı. Kuşkusuz İş Kanunu gereği iş sağlığı ve güvenliğini
sağlamak, risk analizi yapmak işverenin sorumluluğu altındadır, işçilerimiz de
alınan bu tedbirleri uygulamakla yükümlüdürler. Tüm bunları denetlemek de
Bakanlığa aittir ve iş kazası meydana geldiğinde işveren iki gün içerisinde de
bunu Bakanlığa bildirmek zorundadır. Değerli milletvekilleri, tabii tersaneler, risk unsurunun en yüksek
olduğu iş alanları. Risk, hem yüksek ama diğer taraftan da
taşeronlaşmanın hızla yaygınlaştığı bir sektör. Ayrıca Tuzla tersaneleri
-görenleriniz bilir- alan yetersizliğiyle karşı karşıya. Sektördeki gelişmeleri
dikkate aldığımız zaman, sektöre olan talebi dikkate aldığımız zaman bu talebin
karşılanmasının bu mekân içerisinde ne kadar zor olduğunu da bizzat müşahede
etme imkânı var. Yine, sektörde yaşanan tespitlerimizden bir diğer sıkıntı ise,
kayıt dışılık ve mevzuatın caydırıcı olmayışı gibi sorunlar var. Az önce de
değerli milletvekili arkadaşımız ifade ettiler, mesleki eğitimdeki yetersizlik
yine başlı başına bir sorun olarak karşımızda durmaktadır ve yine Bakanlık
olarak, Bakan olarak dillendirdiğim taşeronlaşmada örgütlenmenin olamayışı,
olmayışı da ayrı bir sıkıntı. Bir taraftan taşeronlaşmaya kapıyı, yani alt
işverene kapıyı sınırsız bir şekilde açacaksınız, burada örgütlenme imkânını
elde edemeyeceksiniz; bunun yanında da eğitim, nitelikli eleman konusunda da
gerekli altyapı oluşmadığında, bu yoğun talep ve bu yoğun iş gücü içerisinde
kazalar kaçınılmaz bir noktaya geliyor. Bundan dolayı gerek sendika gerek
işverenlerle birlikte yaptığımız toplantıda aldığımız bazı kararlar var. O
kararlardan biri, tersane bünyesinde çok hızlı bir şekilde nitelikli elemanın
yetiştirilmesi konusunda bir eğitim merkezinin çok kısa süre içerisinde
oluşturulması. Yine, tersane sahipleri hemen tersanenin yanı başında modern bir
hastaneyi inşa etmiş bulunuyorlar. Bu da son derece sevindirici bir gelişmedir.
Kazaların olmasını temenni etmeyiz ama, böyle bir
durum vuku bulunca da hemen yanı başında modern bir hastanenin olması son
derece olumlu bir gelişmedir. Bu, şunu gösteriyor
-toplantımızda da bunu gördük- işverenlerimiz daha sağlıklı bir ortamda; iş
güvenliğinin, iş sağlığının sağlandığı bir ortamda, böyle bir çalışma ortamında
çalışma hayatının devam etmesi konusunda bir fikir birliği, bir fikir
birlikteliğini oluşturmuş bulunuyoruz ve kısa süre içerisinde de kamunun
üzerine düşen, bizlerin üzerine düşen görevi, yasal mevzuat açısından, gerek
müeyyideler gerek kayıt dışılık gerekse alt işverenin yapması gereken işler
neler olmalıdır? Her ne kadar yasada belli olmasına rağmen burada da bir kayıt
dışılık var mıdır yok mudur, bu konularla ilgili kamuya düşen sorumlulukları
biz yerine getirirken, işverenlerin üzerine düşen sorumluluklar ve özellikle de
örgütlenmenin neticesinde sendikaların elde ettikleri gelirlerin yüzde 10’unu
işçilerin eğitimine kullanması, o alanda değerlendirilmesi konusundaki amir
hükümleri de dikkate aldığımız zaman üçlü bir sacayağı olarak sağlıklı bir
şekilde tersanedeki olumsuzlukları giderme kararlılığımızı bir kez daha burada
ben ifade ediyorum ve teftişlerin beş aydır Tuzla tersanesinde devam ettiğini
bir kez daha burada belirtiyor ve tekrar, vefat eden kardeşlerimize Allah’tan
rahmet diliyor, bir kez daha bu tür olumsuzlukları yaşamamayı temenni ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. Gündem dışı ikinci söz, İstanbul Zeytinburnu ilçesinde yaşanan
patlamayla ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’e
aittir. Buyurun Sayın Sevigen. (CHP sıralarından
alkışlar) 2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, geçtiğimiz günlerde meydana gelen tren
kazalarına, Almanya’nın Ludwigshafen kentinde 9
Türk’ün ölümüyle sonuçlanan yangına ve İstanbul Zeytinburnu ilçesinde yaşanan
patlamaya ilişkin gündem dışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Faruk Çelik’in cevabı MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım;
haksızlık burada ne kadar açık, belirgin bir şekilde değil mi? Gündem dışı söz
alan arkadaşım Ali Bey “İstanbul’da 17 kişi öldü.” diye feryat ediyor, bas bas bağırıyor. Geliyor Sayın Bakan yirmi dakika konuşuyor,
o sadece beş dakikada bu ölümleri anlatmaya çalışıyor. Adaletsizlik olduğu gibi devam ediyor, yalnız, adaletsizlik
bununla da kalsa boynumuzu büküp gideceğiz. Sayın Bakan biraz önce “Beş aydır
denetlemeler devam ediyor.” diyor. Sevgili arkadaşlarım Tuzla’da daha dün bir
arkadaşımız düştü, öldü ve cesedine üç dört saat sonra gidildi. Yani orada bir
denetleme olsa, belki erken bulunsa, bulunacak ama denetleme filan… Neyin
denetlenmesi? Kim kimi kandırıyor? Kim kimi aldatıyor? Orada insanlar ölmeye
devam ediyor. Neyse, konumuz tabii çok, vaktimiz de çok az olduğu için… Yine,
üzülerek söylüyorum, Almanya’da biliyorsunuz bir kaza oldu, oradaki
vatandaşlarımızdan 9 tanesi vefat etti; 5 tane çocuk, 4 tane hanım. Bakan,
Başbakan geldi, konuşmalarının hepsinde “kaza, kaza” diyor. Almanlar “Kaza değil
arkadaş.” diyor, bunlar “kaza” demeye devam ediyorlar. Orada bir kundaklama
olup, olmadığı belli değil. Bırakın da arkadaş, uzmanlar karar versin. Siz
uzman mısınız ya? Almanlara yağcılık yapacaksınız diye, yaranacaksınız diye
oradaki insanlarımızın gelecekleriyle, kaderiyle oynamak size mi düştü? Bunu da
bir tarafa bırakıyorum. Sevgili arkadaşlarım, tren kazası oldu hatırlarsınız geçen
yıllarda. “Tren kazası incelensin.” dedik. Orada 35 kişi ölmüştü, hatırlarsınız
değil mi? 35 vatandaşımız vefat etti. Genel Müdür belli bir süre görevden
alındı, sonra Genel Müdür tekrar göreve geldi. Tekrar tren kazası, tekrar ölüm!
Sevgili arkadaşlarım, 3 tane gariban makinist hapishanede, Bakanın
hiç umurunda değil, Genel Müdürün hiç umurunda değil: yani, Türkiye’de insan
ölüsünün artık hiçbir değeri kalmamış, hiç umurlarında değil kimsenin. Hükûmeti yönetenlerin… Adam ölmüş mü ölmemiş mi, bizim
vatandaşımız mı değil mi; o insanların ailesi, çocukları var mı yok mu hiç
önemli değil. Samimi olarak söylüyorum, hiç önemli değil. Fakir fukara, garip gureba diye gelenler, maalesef böyle. Biraz önce Tuzla’dan bahsetti sevgili arkadaşlarım. Tuzla’nın
yanında, Bursa’da çıkan yangında Özay Tekstilde ölenler, Tuzla tersanesinde
ölenler, Zonguldak maden ocaklarında ölenler, tarlaya giderken mevsimlik
işçilerde ölenler, İstanbul’daki patlamalarda ölenler… Almış başını gidiyor. Bunların dışında, sevgili arkadaşlarım, İstanbul’a dönünce…
Biliyorsunuz bir haftadır, sağ olsun, Sevgili Başkanımdan söz istedim, verdi. Mevlüt Bey’in sözünü aldım. Böyle bir değiş tokuş yaptık. Sevgili arkadaşlar, İstanbul’u on dört yıldır aynı zihniyet
yönetiyor. Yani, Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan’dan bu yana İstanbul’u yöneten
zihniyet aynı. Yani, aynı düşüncedeki insanlar yönetiyor İstanbul’u. İstanbul’da
çarpık yapılaşma bu dönemde olmuştur. Ben o dönemde Tayyip Bey’le, Sayın
Başbakanla beraber çalıştım. Ben de il başkanıydım, o da il başkanıydı. En iyi
bilenlerden bir tanesi benim. Aynı dönemdeki en büyük gecekondu Tayyip Erdoğan
döneminde yapılmıştır İstanbul’da. Bilin diye söylüyorum, en büyük çarpık
yapılaşma o dönemde başlamıştır. O dönemden bu döneme İstanbul’da
Bayrampaşa’da, Kâğıthane’de, Terazidere’de evler yan
yana, iç içe. Denetleme menetleme yok. Bilin diye
söylüyorum. Daha kaç tane bomba var kim bilir İstanbul’un altında? Hiç
umurlarında değil kimsenin. 17 Ağustosta su baskınları oluyordu İstanbul’da, kimsenin umurunda
değil. Ümraniye’de fişek patlaması oldu. Büyükşehir Belediye Başkanı gidiyor,
ilgilenmiyor. Denetleme yok. Orada 6 tane vatandaşımız vefat etti, öldü gitti. Tuzla tersanesinde zehirli bidonlar bulundu 300’e yakın arkadaş
hastaneye gitti. O insanlar daha kanser tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor. Zeytinburnu’nda, yine bina çöktü, Zeytinburnu Belediyesinden yine
depreme rapor aldıkları hâlde binayı yıkmadan insanlara oturma izni veriyorlar,
denetlemiyorlar, 3 tane ölü. 28 Şubatta Büyükşehir Belediyesinin ihale ettiği müteahhitler logarın ağzını boş
bıraktı, beş yaşındaki Dilara kızımız annesinin elinden kaydı gitti. Unutuldu
gitti, kimsenin umurunda değil. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Yine aynısı, 31 Ocakta maytap patlaması ve 23 tane vatandaşımızın
ölümü. Sevgili arkadaşlarım, bakın araştırdım, sordum. Sayın Başbakan dün
bağırıyor. Bağırmakla iyi konuşma olmuyor, babayiğitlik olmuyor. İşte, ben
kefenle gelirim, benim kefenim bellidir diye, böyle yüksek sesle, çıkarak
babayiğitlik yapılmıyor. Babayiğitlik, orada ölen, yetim kalan çocukların
ailelerine, Diyar’a sahip çıkmaya geliyor. Diyar’a sahip çıkarsanız babayiğit
derim ben size, alnınızdan öperim. Oradaki insanlar yaralanmış, hepsini aradım
teker teker. Ne Büyükşehir Belediyesinden ne Hükûmetten bir kişi aramamış onları. Sevgili arkadaşlarım,
babayiğitlik bu mu? Babayiğitlik burada sesini yükseltmek, bağırmak… Siyasi
suçlu olmaya alıştı Başbakan tabii, esas kendi yaptığı suçları unuttu. Orman
arazisini yağmalamaktan, gecekondu yapmasından, Kartal Sulh Ceza’da yediği
mahkeme, 89’da Beyoğlu Belediye Başkanı adayıyken seçimi kaybettikten sonra
hâkime “sarhoş” deyip, hâkime tokat atıp, altı aya mahkûm olması… Bunları
unuttu, bunlar babayiğitlik değil. Tanımıyor muyuz birbirimizi? Biz herkesi
biliyoruz. Tayyip Erdoğan’ı da biliyoruz, Başbakanın yaptıklarını da biliyoruz
sevgili arkadaşlarım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Millet de biliyor. MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Millet de biliyor. Bitiriyorum Sayın Başkanım. NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Sandıktan çıkmak da babayiğitliktir. MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sandıktan çıkmak babayiğitlik… Buralara, halka gelip, halkı ezmek olmaz. Fakir fukara, garip gureba diye buralara geliyorsunuz, zenginlerin, devleti
dolandıranların uçaklarıyla seçim kampanyası yapıyorsunuz. Yalan mı söylüyorum? NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Alakası yok. MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Halis Toprak’ın uçaklarıyla seçim
kampanyası yapmadınız mı? Fakir fukara, garip gurebanın
oylarıyla buraya gelmediniz mi? (CHP sıralarından alkışlar) Yaşamadık mı
bunları, biz görmedik mi? Daha neler yaşayacaksınız. Demokrasiye inanıyorsanız, o insanların haklarına da
inanacaksınız. ASIM AYKAN (Trabzon) – Demokrasinin ölçüsü sandıktır. MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Şurada ölenlerin haklarına... Orada 23
tane insan öldü. Niye denetlemiyorsunuz arkadaşlar? Niye büyükşehir Belediye
Başkanı gidip de oradaki insanların hatırını sormuyor, çocuklar paranız pulunuz
var mı yok mu diye. Kızı okuldan atıyorlar… İzmit’te bir Azeri vatandaş öldü burada,
sigortasız çalışan. Kızı Kocaeli’nde oturuyor. Burada milletvekili arkadaşlarım
var onun parasını ödemeye çalışıyorlar, eğitimini... Bu, sizin göreviniz değil
mi? Bu, devleti yönetenlerin görevi değil mi? O insanlar Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı değil mi? O insanların çoğu size oy vermedi mi? Nerede o insanlar? Oy
isterken bana gelsin ama yardım ederken, el açarken kendi çocuklarımıza,
kendimize… Onlara yok. Allah bunları bir gün insanların yanına bırakmaz sevgili
arkadaşlarım. Yukarıda Allah var. Eğer… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sevigen. MEHMET SEVİGEN (Devamla) – …evlerinize gittiğiniz zaman rahat rahat oturacaksınız, çocuklarınızın yüzüne bakacaksınız. BAŞKAN – Teşekkür ederim. MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Büyükşehir Belediye Başkanı diyor ki… BAŞKAN – Sayın Sevigen, süreniz doldu. MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bitiriyorum. Bir dakika… BAŞKAN – Efendim, veremem. MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum. BAŞKAN – Buyurun. MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum. “Halk bize haber vermedi ki, bizim nereden haberimiz olacak?”
diyor. Belediye başkanları var burada. Belediye başkanlarının görevi değil mi
denetlemek sevgili arkadaşlarım? Gidip kontrol etmek, orasını kapatmak,
gerekirse tahliye etmek değil mi? Yani bunu biz bile söylüyoruz -dertleşiyoruz
şimdi- bunun görevi değil mi? Eğer bu görevi yapmadığı zaman belediye başkanı… Sen de belediye başkanlığı yaptın Başkanım. Uzun süre iyi kötü
çalıştın, arkandan laflar söylendi. NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Çok iyi çalışıldı, çok güzel şeyler
yapıldı. MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Güzel şeyler de var. Ama bu bir
denetleme değil mi? Denetlemek zorunda değil misiniz? Kapatmak zorunda değil
misiniz? O insanlar gidip bakıp “Arkadaş burada kaçak bir şey...” Peki, o
insanların ölümünden şimdi sorumlu olmaz mı o belediye başkanı? Arkadaşlar, şu manşetleri görün ya! İnanın, samimi olarak
söylüyorum, tüylerim diken diken oluyor şu manşetleri
gördüğüm zaman. Şu manşetlere bakın Allah aşkına: “Büyükşehir Çalışıyor”
Cinayet ya… Böyle bir şey olur mu sevgili arkadaşlarım ya? Bunlar İstanbul’daki
manşet, Büyükşehir Belediye Başkanına yapılan manşet. Böyle, belediye başkanı
çalışırsa, İçişleri Bakanı gidip onun hakkında bir soruşturma açmazsa, İçişleri
Bakanı müfettiş göndermezse, denetlemezse, o belediye başkanı eğer suçluysa,
istifa ettirilmezse, görevinden alınmazsa, insanlığa sığar mı bu sevgili
arkadaşlarım? Onu anlatmaya çalışıyorum ya! İnsan vicdanına sığar mı bu? İnsan
vicdanına sığmaz, onu anlatmaya çalışıyorum. Bu bakımdan, ben, kesinlikle İçişleri Bakanlığının İstanbul’a
müfettiş gönderip orada… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sevigen.
Süreniz doldu efendim. MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Hepinize çok teşekkür ediyorum.
Başarılar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Gündem dışı konuşmaya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Sayın Faruk Çelik Bey cevap verecekler. Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mehmet Sevigen’in İstanbul Zeytinburnu ilçesinde yaşanan patlama
olayıyla ilgili gündem dışı sözüne cevap amacıyla huzurlarınızdayım. Doğrusu, bu konu bize dün iletildiği zaman, Sayın Sevigen, İstanbul Milletvekili olarak, konunun
hassasiyetine binaen, ölülere saygı gereği, yaralılara saygının gereği burada
çok ciddi bir konuşma yapacak ve o konuşmanın gereği olarak da bize çözüm
önerilerini sunacak ve o çözüm önerileri çerçevesinde de, biz de Bakanlık
olarak sorumluluğun bilincinde hareket edeceğiz düşüncesindeydim. Burada, beş, altı, yedi dakikalık konuşmasında, Zeytinburnu
ilçesindeki patlamanın dışında her şeyi söylediler. Takdiri yüce Meclise
bırakıyorum. Değerli arkadaşlar, siyasetçiyiz, tabii ki siyaset yapacağız,
fakat siyaset yapılacak, politika yapılacak anlar vardır, zeminler vardır,
yapılmayacak zeminler vardır. Bir vahim olay gerçekleşmiş ve bu olayın
içeriğini, ne olup bittiğini, hangi şartlarda gerçekleştiğini değerlendirme
sorumluluğu hepimizin üzerindedir ve buna çözüm arama sorumluluğu da hepimiz
için geçerlidir yoksa muhalefet için buna bir çözüm oluşturmama, “Yalnız bu
sorumlulukları iktidar taşıyacak.” diye bir şeyi, bir bakış açısını ben şahsen
doğru bulmuyorum. Eğer politika olarak olaya bakarsak, politik gözle bakarsak
Sayın Sevigen’in şu sorulara cevap vermesi gerekiyor:
Bakınız, öncelikle, patlamanın olduğu binanın ruhsatı, 26/9/1999 tarihinde veriliyor -patlamanın olduğu bina- ve bu
bina ruhsata aykırı bir şekilde inşa ediliyor, birincisi bu. İkincisi: Hemen
yanı başında 8 vatandaşımızı kaybettiğimiz Prestij İş Merkezi ise yine 1988’de
ruhsat alıyor, 95’lerde bitiyor, her iki bina da kullanma izni alıyor ve
Prestij İş Merkezi ruhsatı alırken ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Belediye Başkanı kim o zaman? ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi,
kim politika… Benim hiç niyetim bu değildi. Ben, olayın içeriğiyle ilgili,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak, bu vahim olayda, belediyelerin,
kamunun, Bakanlığın sorumluluğu neresindedir, bunu açıklıkla sizinle
paylaşabilirim. Nerede sorumluluğumuz var, bunu da söyleriz. Neler yapıyoruz bu
vahim olaydan sonra? Vatandaşlarımıza dönük “Sormadı, hatır sormadı.” filan
demek nasıl mümkün? Kim gitmedi? Nereye gitmedik? Herkese gittik. MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Nereye gittiniz Sayın Bakanım? ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –
Hastaneye de gittik. MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Hiçbirine gitmediniz! ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Hepsine
gidildi! Hepsine gidildi! Hepsine tek tek aylık bağlanıyor, aylık,
şu anda. Ne diyorsunuz ya! (AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Nerede bağlandı? Bir tek örnek
gösterin, ben milletvekilliğinden istifa edeceğim, siz de bakanlıktan istifa
edecek misiniz? ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Siz,
bakınız, İstanbul milletvekilisiniz, hâlen… MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Bakın, bu insanların hatırını
sorduysanız, ben istifa ediyorum. Burada 20 tane insanın telefonu var. Buradan
telefon edelim insanlara! Birisinin hatırını… ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi,
bakınız, olay Zeytinburnu’nda meydana geliyor. MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Yapmayın! Yanlış bilgi vermeyin! BAŞKAN – Sayın Sevigen, lütfen müdahale
etmeyin, dinleyin efendim. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Olay
Zeytinburnu’nda meydana geliyor. 89-94 yılları arası, Zeytinburnu’nda… Bakın,
tespitlerimizi söylüyoruz. Siz İstanbul milletvekilisiniz, gidiniz, bunu
doğrulayın veya yanlış olduğunu söyleyin. Zeytinburnu’nda, 89-94 yılları
arasında sıfırdan kaçak bina sayısı 2.300; 94-99 yılları arasında Zeytinburnu’nda
yapılan kaçak bina sayısı 2.700. Şimdi, Belediye Başkanımız çıkıyor, diyor ki: “Kamu binaları
hariç, orada belki kayıt dışılık olabilir ama,
sıfırdan, 99’dan bugüne bir kaçak bina yapılmışsa, ben belediye başkanlığını
bırakıyorum.” Mukayeseniz açısından söylüyorum. 89-94’te kim vardı? 94-99’da
Zeytinburnu’nda kim belediye başkanlığını götürdü? Bu 2.300 ile 2.700 kaçak
bina kimler tarafından yapıldı? Şimdi, bakınız değerli arkadaşlar, bu vahim olayda şu var: Bu iş
yerinde vatandaş beyanda bulunuyor. 2006 yılının on birinci ayında, diyor ki:
“Ben burada plastik oyuncak imalatı yapacağım.” SSK’ya böyle bildiriyor,
Çalışma Bakanlığımıza bu beyanda bulunuyor. Sonra, Zeytinburnu Belediye
Başkanımız, 2007 yılı içerisinde 26 bin iş yerinde denetim yapıyor. Bütün iş
yerlerinde denetim yapıyor ve bu iş yerine geliyor, bu iş yerinin ruhsatının
olmadığını belgeliyor ve diyor ki: “Senin ruhsatın yok.” Gerekli müeyyideler
neyse uygulanıyor ve vatandaş 25/1/2008 tarihinde,
yani olaydan beş gün önce geliyor, ruhsat almak için müracaat ediyor. Beş gün
sonra da bu olay meydana geliyor. Şimdi, bakınız, bütün denetimler… MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Niye tahliye etmiyorsunuz, niye
kapatmıyorsunuz Sayın Bakan? ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi,
vatandaş… MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Niye kapatmıyorsunuz? Yetkisi var
belediye başkanının. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Hayır,
bakın, müsaade edin. Adam diyor ki… MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Ama tahliye edeceksiniz Sayın Bakan. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yahu
“Gerekli müeyyideler uygulanıyor.” diyorum. Aynı binanın alt katında kot yıkama işiyle uğraşan bir iş yeri
daha var, buharlı makinelerin olduğu ve tehlike arz eden, görünürde tehlike arz
eden bir iş yeri daha var. O iş yeriyle ilgili de 4 kez kapatma ve mühürleme
yapılıyor, savcılığa 4 kez duyuruluyor -aynı binada- 4 kez de mühür fekki,
mühür sökülüyor, iş yeri tekrar açılıyor. Şimdi, bu iş yeriyle ilgili bize
beyanda… Bakınız, gerek SSK gerek Çalışma Bakanlığı gerekse Zeytinburnu
Belediyesine yapılan beyanlarda net bir şekilde deniyor ki: “Tehlike arz
etmeyen, yani parlayıcı ve patlayıcı bir iş içermeyen plastik oyuncak imalatı
yapılmaktadır.” Şimdi, vatandaşın beyanı bu. Denetimlerde
böyle bir şey görünmüyor. Görünür yerdeki tüm denetimlerde plastik imalatı var.
Ama görünmeyen yerlerde vatandaş bu imalatını yapıyor ve sonra da böyle bir
facianın meydana gelmesine vesile oluyor. MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Bakanım, patlayıcı maddeleri bir
yerden bir yere götürmek İçişleri Bakanlığının iznine bağlı, emniyetin iznine
bağlı. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi,
değerli arkadaşlar, parlayıcı ve patlayıcı … MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Niçin denetlemiyorsunuz? Niye
kaçıyorsunuz denetimden? ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) –
Parlayıcı ve patlayıcı imalatla ilgili yönetmelikler çok ağır. Bununla ilgili,
ifade ettiğiniz gibi, İçişleri Bakanlığının, Bakanlığımın, valiliğin,
emniyetin, herkesin çok ciddi sorumlulukları var. MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Tabii, siz bu Hükûmette
değil misiniz? ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Zaten,
bu konuyla ilgili bir ruhsat alma da gerçekten çok ciddi sorumlulukları yerine
getirme neticesinde ancak gerçekleşebilir. Şimdi, bu konuyla ilgili söylenecek çok şey var, ama olayı sizler
benim hiç arzu etmediğimiz bir noktaya getirdiniz, dayadınız. Netice olarak, ben şunu söylüyorum değerli milletvekilleri: Biz, sosyal
devlet olmanın gereği… Keşke bu olaylar olmasaydı, keşke
vatandaşlarımızı kaybetmeseydik, ama bu müessif olay oldu ve bunun neticesinde,
biz seri olarak vatandaşlarımızla, ölen vatandaşlarımızla ilgili Sosyal
Güvenlik Kurumu olarak, ölüm aylığının bağlanması, bir; akabinde, iş kazası
sonucu vefat ettikleri için, ayrıca bir de ölüm geliri, ölüm aylığının yanında
bir de ölüm gelirinin bağlanmasıyla ilgili çalışmalar şu anda devam ediyor. Meslekte
kazanma, kayıp oranı yüzde 10’u geçen, yani yaralanan vatandaşlarımıza dönük
ise şu anda sürekli iş göremezlik aylığının bağlanması çalışmaları devam
ediyor. MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Hiç bilginiz yok Sayın Bakan, hiçbir
bilginiz yok. Sizi kandırıyorlar o zaman. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Tedavi
giderlerinin tümünü Sosyal Güvenlik Kurumu olarak üstlenmiş bulunuyoruz ve prim
borçlarının da bir yıl ertelenmesiyle ilgili düzenlemeyi ve çalışmalarımızı şu
anda sürdürüyoruz. MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Bakın, adresleri ve telefonları
burada, açın, sorun… ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Olayın
meydana gelişi, tekrar ediyorum, vatandaşın, vatandaşın yanlış beyanı üzerine…
Biz vatandaşın beyanına tabii ki itibar etmek durumundayız, birincisi bu.
İkincisi, denetim yapmak durumundayız. Denetimler neticesinde, siz eğer bir
kuytu yerde, vatandaş bu Kanuna aykırı imalatı yapıyorsa efendim İstanbul’un
tüm merdiven altı, kuytu yerlerindeki olumsuzlukları çıkarın… Bunu hepimiz
isteriz, siz de istersiniz, biz de isteriz. MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Şehrin göbeği Sayın Bakan, şehrin
göbeği. Herkesin gözü önünde, Davutpaşa… ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Ama
bunun ne derece mümkün olup olamayacağını, bir de vatandaş hukuku açısından,
vatandaşlık hukuku açısından değerlendirmemizin doğru olacağını düşünüyorum. Burada tekrar ediyorum: Siyasi bir polemiğe
bu nokta çekildiği zaman, gerçekten altından kalkamayacağınız sorularla
karşılaşırsınız diyorum. Tekrar ölenlere, vatandaşlarımıza rahmet diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. Gündem dışı üçüncü söz, Ardahan ilimize yapılacak olan organize
sanayi bölgesiyle ilgili söz isteyen Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’ya
aittir. Buyurun Sayın Kaya. (Ak Parti sıralarından alkışlar) 3.- Ardahan Milletvekili Saffet
Kaya’nın, AK Parti Hükûmetleri döneminde Ardahan’da
gerçekleştirilen ve gerçekleştirilmesi planlanan projelere ilişkin gündem dışı
konuşması SAFFET KAYA (Ardahan) – Değerli Başkanım, Ardahan ilimizle ilgili
gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, az önceki konuşmaların da ibretle izlediğim yanları vardı.
Öyle bir Hükûmet var ki gerçekten cumhuriyet tarihine
damgasını vurmuş, halkın tasvibini kazanmış, yüzde 47 oy almış, yaptığı büyük
çalışmalarla da halkın gönlünde her zaman büyüyerek, iktidarda bile çok ciddi
oyunu artırarak gelmiş ama bu büyük hizmet akışına başkalarının hayalleri bile
yetmiyor, onu görmek gerçekten beni rahatsız etti. Açık olarak ifade etmek
istiyorum. Ardahan ilimizle ilgili: Bir ay öncesi Millî Eğitim Bakanımızı
Ardahan’ımıza davet etmiştik. Yaklaşık 20’ye yakın bürokratlarımızı Ardahan’da
üç gün misafir ettik ve Ardahan’ın genel, millî eğitim sorunlarıyla ilgili
çalışmalarını serdettik ve Sayın Bakanımıza bu anlamda hassasiyetinden dolayı
teşekkürlerimi ifade ediyorum. Bununla birlikte de çok önemli olan bir husus var ki:
Ardahan’ımızda üniversitenin kurulması anlamında gerek Sayın Başbakanımız gerek
Millî Eğitim Bakanımız ve kabinemizin bu konuda… 2008 yılı
içinde yüce Parlamentomuzdan üniversitemizin geçmesi ve benim de verdiğim kanun
teklifiyle bir an önce Ardahan’ımızın kampüs
üniversite alanı içinde olması, bölgenin iktisaden, kültüren
ve bilim toplumu olması anlamında büyük katkısı olacağından, Başbakanımıza ve
Millî Eğitim Bakanımıza huzurunuzda teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum,
Ardahan halkı adına teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum. Özellikle, 22’sinde Ardahan’a davet ettiğim, gelmesinden şeref
duyduğum, Millî Eğitim Bakanımızın dışında, Tarım Bakanımızın da Ardahan’la
ilgili, Ardahan’ın sorunları noktasında bizimle birlikte o havayı teneffüs
ederek memleketin sorunlarının çözümü anlamında katkılarını 22’sinde inşallah
görmüş olacağız. Kendisine, Tarım Bakanımıza da özellikle teşekkür etmek
istiyorum. Burada, Ardahan’la ilgili çok önemli bir proje var ki o proje de
-burada haritayla da arz edeceğim gibi- Kars-Tiflis Demiryolu Projesi’dir. Bu
proje, özellikle daha evvel, yıllardan beri yapılamayıp Başbakanımızın ve eski
İçişleri Bakanımızın ve Cumhurbaşkanımızın, bugünkü Cumhurbaşkanımızın da
katkısıyla Ardahan’dan başlayıp Çıldır’a kadar, Çıldır’dan başlayıp Ardahan’a
kadar gidecek bir demir yolu hattının son versiyonunun
da çalışmaları tamamlanmış olup ÇED raporu ve diğer projelerle birlikte 147
milyon dolarlık bir projenin yeniden hazırlanarak… Özellikle Çıldır’dan
başlayıp Ardahan’a kadar giden bu demir yolu projesi konusunda, Ulaştırma
Bakanımıza, bürokratlarımıza, Başbakanımıza ve eski Dışişleri Bakanımıza, Cumhurbaşkanımıza,
yeniden bu projenin ele alınarak, değiştirilip Ardahan’ın ve Çıldır’ın
gündemine demir yolu ağı olarak sunulmasından dolayı Hükûmetimize,
Ardahan adına özellikle teşekkürlerimi bir borç biliyorum Sayın Bakanımıza. Yine tabii, Hükûmetimizin icraatları çok
büyük, tabii anlatmak da yetmiyor. Ardahan ilimizle ilgili, yine Sayın
Başbakanımıza arz ettiğimiz ve TOKİ’yle ilgili
çalışmalar anlamında yedi yüz elli konutumuzun mayısta temeli atılacak. Yedi
yüz elli konutumuzla birlikte, hastanemiz yapılacak. Cumhuriyet tarihinden
bugüne kadar ilk kez, Ardahan ilinde, yaklaşık olarak bu yıl yapılması beklenen
400-500 trilyon liralık bir yatırım, ilk defa AK Parti Hükûmetleri
döneminde o bölgeye nasip olmuştur. Yalnızca Ardahan’a değil, doğuya, güneydoğuya
bu tür hizmetler, gerçekten cumhuriyet tarihinde ilk kez yansımıştır. Deneyimli
bir parlamenter olarak burada bir hakkın teslimi olarak da ifade etmek
istiyorum ki gerçekten bu hizmetleri cumhuriyet tarihinde ilk kez gündeme
getiren AK Parti Hükûmetleri olmuştur, Sayın
Başbakanımız olmuştur, kabinemiz olmuştur, AK Parti Hükûmeti
olmuştur. Bunu, huzurunuzda bir kez daha paylaşmak istiyorum. Bununla birlikte, organize sanayi sitemizin bu yıl temelinin
atılması anlamında, Sanayi Bakanımız Zafer Çağlayan Bey’e de huzurunuzda
teşekkür ediyorum. Organize sanayi sitemiz on bir yıldan beri
kangren hâlindeydi ve organize sanayi sitemizi programa aldıran ve Ardahan’ın
gündemine taşıyan, isteğimizi kırmayıp bölgenin sorunları anlamında katkı
sağlayan Sayın Zafer Çağlayan Bey’e de huzurunuzda teşekkürlerimi bir borç
biliyorum ve dolayısıyla, yine Ardahan’ımızda çok önemli olarak addettiğimiz ve
bölgemizin kaderiyle de çok orantılı olan iki barajımız var. Bununla
ilgili çalışmalar bitmiş durumda ve bu barajlarımızla ilgili de 1996 yılında
özellikle Plan Bütçeden gündeme aldırdığım, Yüksek Planlamadan geçirdiğim iki
proje de… Bu yıl çalışmalarının başlamasıyla birlikte bölgemizde çok etkin bir
anlamda barajların yapılması ve bölgemize katkı sağlayacak bir sürecin doğmasında
özellikle bakanlarımıza ve bu konuyu gündeme getiren Hükûmetimize
Ardahan halkı adına teşekkürlerimi bir borç biliyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaya. SAFFET KAYA (Devamla) - Ardahan ilimiz bu yıl inşaat şantiyesine
döneceği çok kesin ve Ardahan’da bir sorun varsa, bir göç varsa elbette ki bu
mesele yalnızca Ardahan’ın meselesi değil, Türkiye'nin meselesidir. Eğer bir
bölgede gelişmişlik yoksa o mesele yalnızca Ardahan’ın meselesi değil,
Türkiye'nin meselesidir. Hükûmetimizin perspektifi, vizyonu da bu anlamda olduğu için bölgemizde bu yıl ciddi
manada hizmete matuf, çok ciddi yatırımlar alacağı çok kesindir. Yine, sınır ticaretimiz ve serbest bölgeyle ilgili nisan ayında
değerli Bakanımız Kürşad Tüzmen Bey’i de Ardahan’a
davet ettik, sağ olsunlar davetlerimizi kırmadılar. Umuyorum ki orada sınır
ticaretimiz ve serbest bölgemizin yeniden tartışılarak Bakanlar Kuruluna
gelmesi konusunda Sayın Bakanımızın çok ciddi katkılarının olacağı bölgemiz
adına, şüphesiz ki, takdir ettiğimiz bir konudur. Yine, Posof’umuzun, şirin ilçemizin Ilgar Dağı’yla ilgili tünel
çalışmalarını Bakanımıza arz ettik. Bununla ilgili 2009 yılında çok ciddi
çalışmanın olacağını ifade ettiler. Bu da bölgemiz adına çok ciddi bir yatırım
olması nedeniyle Hükûmetimizin icraatları gerçekten
bölgemizi fazlasıyla memnun etmiştir. Yine, TOKİ’yle ilgili de Çıldır’ımız ve
Posof’umuzda yapılacak iki yüz konutluk … (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya. SAFFET KAYA (Devamla) – Başkanım sözümü tamamlıyorum. BAŞKAN - Konuşma süreniz bitti efendim. SAFFET KAYA (Devamla) – Hemen tamamlıyorum, son sözüm. Lütfen... YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bu gündem dışı konuşması mıydı, yoksa
teşekkür konuşması mı Sayın Başkan? SAFFET KAYA (Devamla) - Bu anlamda Çıldır’ımıza ve Posof’umuza da…
TOKİ’yle ilgili çalışmalar söz konusudur o şirin
ilçelerimizde ve hastanemizin yapımı da söz konusu olacaktır. Evet, Hükûmet olarak her zaman görüldüğü
gibi hizmetlerle anılan ve halkın taleplerine cevap vermek için varlığını
ortaya koyan bir Hükûmetin, AK Parti Hükûmetinin mensubu olmaktan her zaman şeref duyduğumu
huzurunuzda bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bölgeme olan ilgisinden dolayı Hükûmetimize, Başbakanımıza ve bakanlarımıza, özellikle
Başbakanımıza, huzurunuzda, Ardahan halkı adına ve Türkiye'nin gerçekten
sorunlarına gösterdiği dirayet adına, kararlılık adına şükranlarımı bir kez
daha ifade etmek istiyorum. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Gündem dışı konuşma mı teşekkür
konuşması mı yapıyor belli değil. SAFFET KAYA (Devamla) – Umuyorum ki gelişmemiş olan bölgeler
gelişmiş bölgeler gibi çok etkin olur ve bununla birlikte de Köroğlu Barajı’mız ve diğer şekilde de Kayadibi
Barajı’mızın da bu yıl çalışmalarına başlanıp 2009
yılında biteceği noktasında bölgemize, inşallah, müjdemizi vermek istiyorum. Allah, bu Hükûmeti başımızdan eksik
etmesin, inşallah güzel günler… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SAFFET KAYA (Devamla) – Selam ve sevgilerimi sunuyorum,
hürmetlerimi arz ediyorum, sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP ve
MHP sıralarından gülüşmeler) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya. Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer alan 9/11/2006 Tarihli
ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasa’nın 89’uncu ve 104’üncü Maddeleri
Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve
Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555
Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (x) BAŞKAN – Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde 14’üncü madde üzerindeki
konuşmalar ve soru-cevap işlemi tamamlanmıştı. (x) 98 S. Sayılı Basmayazı 30/1/2008 tarihli 56’ncı Birleşim Tutanağına eklidir. Kanunun ilk görüşmeleri 1/11/2006-9/11/2006
tarihleri arasında 13-17’nci birleşimlerde yapılmıştır. Şimdi, madde üzerinde önerge işlemleri yapılacaktır. Önergeleri geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecesine göre
işleme alacağım. Madde üzerinde altı adet önerge vardır, okutuyorum: TBMM Başkanlığına 98 S.Sayılı Kanun tasarısının 14. maddesinde yer alan “vakıf
yöneticilerinin teklifi” ibaresinin yerine “yetkili vakıf yöneticilerinin
talebi” ibaresinin eklenmesini arz ederim. Saygılarımla.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 14 üncü
maddesinin ikinci satırında “vakfedenin iradesine” ibaresinden sonra ve
“kaydıyla” sözcüğünden önce gelmek üzere “ve anıt niteliğindeki eserler için
Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Koruma Kurullarınca uygun görüş alınmak”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı yasa tasarısının 14. maddesinde
“cemaat ve esnaf vakıflarında” ifadesinden sonra gelen “vakıf yöneticilerinin”
ifadesi çıkarılarak yerine “genel müdürlüğün” ifadeleri gelmesini arz ve teklif
ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 14. maddesinde
geçen “cemaat” kelimesinin metinden çıkarılmasını, aşağıdaki fıkranın maddeye
eklenmesini ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini saygıyla arz ederiz. “(2) Lozan Anlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme
statülerine uygun olarak ayrıca düzenlenir.“
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım en aykırı son iki
önerge aynı mahiyettedir. Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin
istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim. Önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı 9.11.2006 Tarihli ve 5555
Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet
Komisyonu Raporunun “Amaç ve İşlev Değişikliği” başlıklı 14 üncü maddesinin,
Anayasaya aykırılığı nedeniyle Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı yasa tasarısının 14. maddesi
Anayasaya aykırı olduğundan tasarı metninden çıkarılmasını saygılarımla arz
ederim. Kamer
Genç Tunceli
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim? DEVLE BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Önerge sahipleri adına… KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben söz istiyorum. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Faruk Bal, efendim. BAŞKAN – Size daha sonra söz vereceğim, diğer önergede. Sayın Genç, grup başkan vekili konuşsun, ondan sonra efendim. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır efendim, bu önerge değil, Faruk
Bey’in önergesi değil bu. BAŞKAN – Önerge üzerinde mi konuşacaksınız? FARUK BAL (Konya) – Önerge üzerine, evet. BAŞKAN – Buyurun. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, Sayın Bal’ın önergede
imzası yok efendim. BAŞKAN - İsminiz var mı efendim önergede? İmzanız yok efendim, imzanız yok. Sayın Bal, bu önergede imzanız
yok. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu önergede imzanız yok gerçekten, bundan
sonraki önergede. FARUK BAL (Konya) – Önerge sahipleri adına konuşayım. BAŞKAN – Önergedeki imza sahipleri konuşacaksa konuşsun. Sayın Bal, imzanız olmadığı için söz veremiyorum efendim. FARUK BAL (Konya) – Önerge sahipleri adına konuşacağım Sayın
Başkan. BAŞKAN – Hayır, olmaz ki, öyle bir usul yok efendim. Sayın Genç buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Vakıflar Kanunu’nun 14’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılması için önerge
verdim. Bu nedenle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, aslında bu Vakıflar Kanunu Türkiye
bakımından çok sıkıntı yaratabilecek, enine boyuna tartışılması gereken bir
kanun. Şimdi, bu Kanun’un çıkması için Amerikan Büyükelçiliği 2005
yılında Amerikan Senatosunu ziyaret ediyor ve diyor ki: “Ben Türkiye’de bu
Vakıflar Kanunu’nun çıkması için gerekli çabayı göstereceğim ve Patriğin de ekümenlik hakkını kazanması için gerekli çalışmaları
yapacağız” diyor. Seçimden sonra Amerikan Dışişleri Bakanlığının üç numaralı
kişisi Nicholas Burns
geliyor ve bu Kanun’un çıkarılması için gayret sarf ediyor. Şimdi, beyler, bakın, bu Kanun’un amacı ne? İstanbul surları
içinde 11.555 tane gayrimenkul var. Bu Kanun çıktıktan sonra bu 11.555 tane
gayrimenkulün sahiplerine iade edilmesinin alt hazırlığını yapıyor. Yine, 2.336 tane, hileli yoldan… Şimdi, geçmişte, bakın, bu
vakıflar kurulduktan sonra… 160 tane cemaat vakıfları vardır. İşte Hükûmetin burada temsilcisi vardır. Çıksın, desin ki… Bu
160 tane cemaat vakfının vakfiyeleri vardır. Göstersin bize arkadaşlar burada.
Gösteremez. Göstermesi lazım. Şimdi, bundan şu sisteme gidiyorlar: Şimdi,
eskiden vakıflar kuruldu. Kurulduktan belli bir süre sonra onu kuran irade ortadan
kaybolunca bu vakıflar otomatikman Vakıflar Genel Müdürlüğüne devrediliyor.
Bunlara galiba “mülhak vakıflar” deniliyor. Bir de mazbut vakıflar var. Yani,
yanlış da söyleyebilirim. Şimdi, burada getirilen şeyle… Geçmişte bu şekilde kurulan
vakıflar mallarını kaybetmiş, ortada kalan kimse yok, ondan sonra Vakıflar
Genel Müdürlüğüne geçmiş bu mallar. Şimdi, bu Kanun’la ne yapıyorsunuz?
Özellikle ecnebi cemaatlere, bu şekilde, bu Kanun’la bu mallarını iade
ediyorsunuz. Şimdi, yine 2.336 tane vakıf malı var. Bunlar nasıl olmuş?
Geçmişte birtakım ecnebi kişiler ölmüş. Bir Hristiyan,
yabancı uyruklu bir vatandaş ölmüş. Ölünce, o kadar göz açıklık yapmışlar ki,
gitmişler... Normal olarak, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre, bir kişi
miras bırakmadan ölürse onun mal varlığı doğrudan doğruya hazineye intikal
ediyor. Fakat bu ecnebi vakıflar çok güzü açıkça davranmışlar, gitmişler,
hileli olarak –tabii hepsi değil- o ölen kişinin malının kendisine vasiyet
edildiğini, sahte vasiyet senetleri düzenlemişler ve bu vesileyle kendi
üzerlerine geçirmişler. Arkadaşlar, bakın, 1974 yılında Yargıtayın
verdiği birtakım kararlar var. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu diyor ki: Bunların
vakfiyeleri yok, vakfiyesi olmayan bir vakfın mal edinmesi mümkün değil. Yani
vakıflar, vakfiyeleri çerçevesi… Yani onların statüleri var, bu statülerine
göre mal alabilmeleri için vakfiyelerinde hüküm olması lazım. Şimdi, bunların
vakfiyelerinde böyle bir hüküm yok. İşte, burada Hükûmet
temsilcisi, çıkarsın, desin ki, buyurun vakfiyeleri burada… Bunların, 1936’da Vakıflar Genel Müdürlüğüne verdikleri
beyannameler var. Bu beyannamelerde adlarına gayrimenkul alma yetkisinin
bulunduğuna dair herhangi bir yetkileri yok. Ondan sonra, tabii, geçmişte,
Osmanlı padişahları zamanında, 1912’de, birtakım, işte o zaman bir geçici kanun
nedeniyle galiba bir tane Rum vakfı, otuza yakın da Ermeni vakfının o zaman
tespit edilen bazı durumlar var. Şimdi, nedense, önce 2001 yılında 4771 sayılı Kanun çıkarılıyor.
Arkasından, bu Hükûmet başa gelir gelmez, 4778 sayılı
Vakıflar Kanunu’nu getiriyor. Şimdi, orada, vakıflara mal satın alma hakkını
veriyorlar. Aslında bu nedir? İşte, bu, geçmişte yabancı, ecnebi kişilere ait
olan bu malları hileli olarak bunlara devrediliyor. Tabii, bu arada birtakım
İslami örgütler de var bunun neticesinde. Mesela, Anadolu’nun belli yerlerinde,
tabii, hem yabancı cemaat var… Mesela bir yerde bir kilise var, şimdi bu kanun
çıktığı zaman, birtakım kişiler gidecekler, mesela Tunceli’nin dağındaki bir
kilisenin çevresindeki araziye sahip çıkacaklar. Yani Türkiye’deki mülkiyeti… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. KAMER GENÇ (Devamla) – Yani orada da çok büyük sıkıntılar
Türkiye’nin başına yaratacak ki… Bunları, ben Hükûmete
bir teklifte bulunuyorum: Bu Kanun çok ciddi bir kanundur. Gelin, bu Kanun’un
burada müzakeresini keselim, bir araştırma komisyonu kuralım. Arkadaşlar, bizim de çok şeyleri doğru bildiğimizi ben iddia
etmiyorum. Hakikaten bu Kanun nedir, ne getiriyor? Ülkeye ne zarar getiriyor?
Ülkenin hangi kesimine, hangi yabancı cemaatlere, hangi, ne bileyim, örgütlere,
devletin elinde, Vakıflar Genel Müdürlüğünün elinde olan ne taşınmazları iade
ettiriyor? Bunların Türkiye’ye maliyeti ne? İşte, ileride, önergelerim var, yine konuşurum, mesela bir vakfın
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açtığı bir dava var. Bu dava evvela Vakıflar
Genel Müdürüne işte dostça çözüm için öneriliyor, “Yok efendim biz bunu dostça
çözmeyelim.” diyor. Ondan sonra da şimdi bu Vakıf Kanunu’nun çıkması için
hararetle bunu savunuyor. Şimdi bu fikir değişikliği niye burada meydana geldi? 90-100 bin euroluk bir gayrimenkulü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
9-10 bin euro tazminatla Türkiye’yi mahkûm ettiler. Şimdi, bunlar çok ciddi meseleler. Bunları biz bir inceleme
yapalım, gerçeği anlayalım, ondan sonra da Kanunu müzakere edelim. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Genç, süreniz doldu, teşekkür ederim. KAMER GENÇ (Devamla) – Ben önergemde maddenin tasarı metninden
çıkarılmasını istiyorum efendim. Saygılar sunarım. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç. Şimdi söz sırası, en aykırı önerge imza sahiplerinden
birisinde. Kim konuşacak efendim? TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Ben konuşacağım efendim. BAŞKAN - Buyurun Sayın Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar) TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
98 sıra sayılı Vakıflar Yasası ile ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, bu ülke 500 milyar dolar borçlu. 1 milyon
insanımız aç ve 20 milyon insanımız da açlık sınırında. Resmî rakamlar 3 milyon
işsiz gösteriyor. Yani sorunlar bu kadar büyük. Devasa sorunlarımız dururken,
bakıyoruz, Meclisimize gelen ve öncelik alan Vakıflar Yasası… Değerli milletvekilleri, sizce de acaba, bu ülkede görüşülecek
olan öncelikli konu Vakıflar Yasası mı? Bu ülkede, bizlerden ekmek bekleyen, iş
bekleyen yığınla sorunumuz varken acaba Vakıflar Yasası öncelik almalı mıydı? Değerli milletvekilleri, evet, bu Yasa bugün yine Genel Kurulda ve
Sayın 10’uncu Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer, bu Yasa’nın dokuz maddesini
“Tekrar bir görüşün.” diye Meclise gönderiyor. Bakıyorum, tek bir virgül dahi
eksilmeden, Yasa tekrar önümüzde. Değerli milletvekilleri, hiç mi sorun yok? Sayın Cumhurbaşkanımız
“Bu maddelerde Lozan’a karşı bir sorun var, Lozan Anlaşması deliniyor.” diyor,
“Lozan Anlaşması yırtılıyor.” Diyor, “Ülkemizin üniter
bütünlüğüne karşı endişeliyim.” diyor. Sizleri hiç mi ilgilendirmiyor bu
endişeler? Değerli milletvekilleri -gelecek olan Vakıflar Yasası’nda-
inşallah yasa tasarısını geri çekerseniz de böyle bir sorunla karşılaşmayız. Vakıfların amaç ve işlevi değiştiriliyor. Ne yapılıyor? Dinsel ve
eğitsel, eğitimsel işlevler, bir şekilde, ticarete ve siyasete dönüşme
aşamasına gelecektir. Bunları hep beraber göreceğiz. Vakıflar, yurt içinde,
yurt dışında temsilcilik açabilecek. Vakıflar, sınırsız mal elde edebilecek.
Vakıflar, bir şekilde bağış alıp verebilecek ve ticaret yapabileceklerdir. Değerli milletvekilleri, bütün bu yapılacak olanlar, vakıflara
müthiş bir siyasi ve ekonomik güç sağlayacaktır. Bu siyasi ve ekonomik gücün
yarınlarda karşımıza nasıl çıkacağını hep beraber yaşayıp göreceğiz. 7 Şubat 2008 yılında Yunanistan Parlamentosu, sırf Türkler için
bir vakıf yasası çıkardı. Ama bu vakıf yasasında, örneğin, müftü yine atamayla
gelecek. Yani “Batı Trakya Türkleri kendi müftüsünü seçemeyecek.” diyor bu yasa
ve diyor ki: “Vali bu vakıf yönetimine gerektiğinde başkanlık yapabilecek.”
Yani, yönlendirebilecek. Bizim İstanbul Valimiz, acaba gelip de orada vakıflara
başkanlık yapabilecek mi sayın milletvekilleri? PASOK Milletvekili Çetin
Mandacı şöyle dedi bu Yasa için: “Bu yasa ölü doğmuştur.” Değerli
milletvekilleri, ilginize sunuyorum. Değerli arkadaşlar, yabancı vakıfları bu kadar çok seviyorsanız,
gelin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde mevcut olan iki vakıf var -Lala
Mustafa Paşa Vakfı ve Abdullah Paşa Vakfı- bu vakıflar Osmanlı zamanından beri
mevcut olan vakıflardır ve 1914’ten itibaren İngiliz sömürgeciliği tarafından
ve Rumlar tarafından yağmalanmış vakıflar. Ama 1974’ten sonra bu yağmalama az
da olsa durduruldu ve bugünlerde bu vakıflar üzerinde yeni gelişmeler oluyor.
Vakıfların tapuları Maraş’ta bulunmuş ve bu tapular Gazi Magosa
mahkemesi tarafından tespit edilmiştir. Yani, karar verilmiştir: “Evet, bu
bulunan tapular Lala Mustafa Paşa ve Abdullah Paşa vakıflarına aittir.” demiş.
İşte, bu aşamada, hem bu tapuların bulunmasıyla hem Gazi Magosa
mahkemesinin tespit kararıyla, artık, Türkiye Cumhuriyeti’nin eline bir koz
geçmiştir ve Hükûmetimizin bu süreci yeniden
başlatması lazım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Barış, devam edin. TANSEL BARIŞ (Devamla) – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde yeni
bir süreç başlatması lazım ve bu vakıflara sahip çıkması gerektiğine inanıyorum. Değerli arkadaşlarım, bugün, bu vakıfların sahip olduğu arazi Gazi
Magosa, Maraş ve Larnaka
bölgeleridir. Bu bölgelerde 90 bin dönüme yakın vakıf arazisi vardır. Bugün ve
bugüne kadar toplumlar arası, yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs
Rum Yönetimi arasında yapılan görüşmelerde Maraş maalesef pazarlık konusu
yapılmıştır ve yapılmaktadır. Bundan sonraki görüşmelerde, umarım buradaki
arazinin vakıf malı olduğunu ve Maraş’ın bir daha pazarlık konusu yapılmaması
gerektiğine inanıyorum. Ben, yüce Meclise sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Barış. Sayın milletvekilleri, Komisyon ve Hükûmetin
katılmadığı, birlikte işleme aldığımız… OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyoruz efendim. BAŞKAN - …bu iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Arkadaşlar, devamlı burayı sayıp
duracaksınız, yani göreviniz o, beklemeyeceksiniz! BAŞKAN - Kabul etmeyenler… OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı yok efendim. BAŞKAN – Beklemesek “Saymadınız.” diyeceksiniz, saydırıyoruz işte. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan… BAŞKAN - Önergeler kabul edilmemiştir, karar yetersayısı vardır.
(CHP ve MHP sıralarından “Yok Sayın Başkan.” sesleri) RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – 98 kişi var Sayın Başkan. BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum efendim: Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 14. maddesinde
geçen “cemaat” kelimesinin metinden çıkarılmasını, aşağıdaki fıkranın maddeye
eklenmesini ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini saygıyla arz ederiz. “(2) Lozan Antlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme
statülerine uygun olarak ayrıca düzenlenir.“ Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu önergeye? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar) FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; bugün, geçen haftalardan kalan, şu an görüşmekte olduğumuz çok
önemli bir kanunun 14’üncü maddesi üzerindeki değişiklik önergesinin gerekçelerini
sizlere sunmak için söz almış bulunuyorum. Şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi
adına yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Kanun’un 14’üncü maddesi ölüyü diriltme maddesidir değerli
arkadaşlarım. “Daha önce kurulmuş olan vakıfların ya amaçları gerçekleştirilmiş
ya da amaçlarının gerçekleştirilmesine imkân kalmamış ise bu vakfın
temsilcilerinin ya da yöneticilerinin teklifi üzerine şartlarını değiştirme ve
gelirlerini uyarlama.” şeklinde Meclise bir yetki vermektedir. Tabii, bunun
içerisinde cemaat vakıfları da bulunmaktadır. Cemaat vakıfları, elbette ki
Lozan Anlaşması’ndaki statüye tabidir ve Lozan Anlaşması’nın tabi olduğu
kurallara göre de muamele görmesi gerekmektedir. Buradan bu vesileyle ifade etmek isterim ki: Lozan Anlaşması
çerçevesi içerisinde gayrimüslim vatandaşlarımız Türkiye'nin birinci sınıf
vatandaşlarıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu vatandaşlarımızın
vatandaşlık hukukuna elbette ki saygımız sonsuzdur fakat bundan sonra
söyleyeceklerimiz, Lozan statüsü içerisinde kolektif hak kullanımına ilişkin
hakların geliştirilmesi yönündeki mevcut Yasa’ya eleştiri yönünde olacaktır. Arkadaşlarım, Lozan Anlaşması’nın 45’inci maddesi “mütekabiliyet”
ilkesini ortaya koymuştur. Mütekabiliyet için, Anlaşma’nın imzalandığı tarihten
bu yana en önemli şart 7 Şubat 2008 günü oluşmuştur. 7 Şubat
2008 günü Yunanistan Parlamentosundan 1 oya karşı tüm parlamentonun oyu ile
geçen kanuna göre, 1980 tarihli Batı Trakya vakıflarıyla ilgili yasa
değiştirilmiş ve oradaki Müslüman Türk vakıflarının hukukunu bir torbaya koyup
torbanın ağzını büzen ve onu da atanmış olan müftüye teslim eden, bu müftünün
de bir numaralı hedefi olarak da Yunan Hükûmetinin
millî hedeflerine yönelten yepyeni bir kanundur. Bizdeki bu Kanun’un 14’üncü maddesi itibarıyla, daha önce ya
amacı gerçekleştirilmiş veya amacının gerçekleştirilmesine imkân kalmamış olan
gayrimüslim cemaatimizin vakıflarını ölü hâlden dirilterek başka amaçlara sevk
edecek bir yetki verilirken bakın, 7 Şubat 2008 günü Yunan Hükûmeti
tarafından Parlamentoya sunulan ve Yunan milletvekillerinin farklı partilerden
olmalarına rağmen, Yunan millî hedefi ve Lozan’daki hukuklarını koruma
açısından sağladıkları mutabakata göre oy birliğiyle geçen yasada neler var:
Oradaki Osmanlı vakıfları “böl-parçala-yut” esasına göre düzenlenmektedir. Gümülcine, İskeçe ve Dimetoka’daki vakıflar ayrı ayrı
alanlara yayılmakta ve bunun dışında kalan vakıflar ise “Müslüman çoğunluğun
bulunmadığı yerlerdeki vakıfları tanıma” adı altında, doğrudan Yunan Hükûmetinin inisiyatif
kullanabileceği okul aile birliklerinin idaresine terk edilmektedir. Değerli arkadaşlarım, oradaki bizim vakıflarımız, sadece atanmış
müftüye hesap verme mecburiyetinde bırakılmakta ve atanmış müftü, vakıf malları
üzerindeki her türlü tasarrufta tam yetkili kılınmaktadır. Dolayısıyla oraya
seçilecek olan vakıf yöneticilerinin inisiyatif
kullanma hakları bulunmamaktadır. Kaldı ki bu vakıf yöneticilerinin seçimi de
apayrı bir sorundur. Seçmen listesini Yunan Hükûmeti
tanzim edecek, seçim gününü Yunan Hükûmeti
kararlaştıracaktır. Oradaki seçmenler, seçimle ilgili bu kanundaki maddeye
göre, cami imamının görüşünü alarak seçim konusundaki kanaatlerini
oluşturacaklardır. Cami imamının görüşünü alarak oluşturdukları kanaatten sonra
ortaya çıkan seçim sonucu, atanmış müftüye bildirilmek suretiyle bir tasdik
makamı oluşturulmaktadır. Bu da yetmemektedir; atanmış müftü de bunu bölge
sekreterine -bizdeki bölge valiliği gibi bir makama- bildirmektedir. Dolayısıyla ortaya çıkan sonuç: Yunanistan’daki evladı fatihanın Osmanlı Müslüman Türk vakıfları kırk düğümle… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. FARUK BAL (Devamla) - …hareketleri zapturapt altına alınırken bu
Yasa’da 14’üncü maddede sağlanan sınırsız serbestinin anlamını ben idrak
edemiyorum. Eğer Lozan’ın 45’inci maddesini uygulayacaksak, bugün dakika tehir
etmeden bu Kanun’u olduğu gibi geri çekmeliyiz. Aksi takdirde, Kurtuluş Savaşı
verme sebeplerimizi yaratan Sevr Anlaşması’nın 151’inci maddesindeki vakıf
hukukuna bu Meclis bu yasa tasarısıyla Türkiye’yi geri döndürmektedir. Geri
dönüş hâlimiz yeni bir Kurtuluş Savaşı gerektiren şartları oluşturabilecektir.
O Kurtuluş Savaşı ki, bu gazi Meclis tarafından verilmiştir. Bugün bu Mecliste
bulunan değerli milletvekilleri, o Kurtuluş Savaşı veren Meclisin manevi
sorumluluğu altındadır. (MHP sıralarından alkışlar) O Kurtuluş Savaşı’nın
şehitlerinin ruhu bizi yukarıda gözlüyor. Mahkemeyi kübrada
muhakeme edileceksiniz, milletin vicdanında muhakeme edileceksiniz. Parmak
demokrasisini bırakmak gerekir. Milletin hukukunu koruyacağız değerli
arkadaşlar. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar) Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum
efendim. BAŞKAN – Karar yeter sayısı… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oylamaya geçtik Sayın Başkanım. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır efendim, karar yeter sayısı
istiyoruz. BAŞKAN – Oylamaya geçtikten sonra istiyorsunuz efendim. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yok efendim. FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkanım, karar yeter sayısı… BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum… OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, karar yeter sayısını arayın. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istendi MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Divanınıza
güvensizlik önergesi veririz. Bu sayıyı ne zaman saydınız da karar yeter sayısı
olduğunu gördünüz? BAŞKAN – Demin saydım. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır efendim, şimdi farklı. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, demin çok geç sayıyordunuz,
üç dakika bekliyordunuz. BAŞKAN – Efendim, bu karar yeter sayısını bir defa usulüne uygun
istemediniz. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, doğru değil, doğru değil
efendim bu. Siz tarafsız olmak mecburiyetindesiniz. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın efendim, sayın efendim. BAŞKAN – Karar yeter sayısı usulüne uygun istenmedi efendim,
oylamaya geçtikten sonra istendi. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, siz oylamaya geçmeden… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, siz tarafsız olmak
mecburiyetindesiniz. İki siyasi parti bu Kanun’a muhalefet etmek kararı
almıştır, İç Tüzük’ün tüm imkânlarını kullanacaktır. Siz tarafsız olacaksınız,
saymanız lazım. BAŞKAN – Bütün imkânlarımızı kullanıyoruz, karar yeter sayısı var
efendim. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, karar yeter sayısı yoktur.
Sayıyı görelim, sayıyı görelim efendim. OKTAY VURAL (İzmir) – Aramadınız efendim, aramadınız! S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, gösterin o zaman. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Başkanlığınıza güvensizlik
önergesi veririz ve bu çıkan kanun meşruiyetini kaybeder. BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı yasa tasarısının 14. maddesinde
“cemaat ve esnaf vakıflarında” ifadesinden sonra gelen “vakıf yöneticilerinin”
ifadesi çıkarılarak yerine “genel müdürlüğün” ifadeleri gelmesini arz ve teklif
ederiz. Hasan
Erçelebi (Denizli) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Önerge sahipleri adına Sayın İçli, buyurun efendim. H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Türkiye günlerdir türbanı tartışıyordu ve bizce çok çok önemli olan Vakıflar Kanunu kamuoyunun bilgisinin
dışında bir seyir izlemeye başladı. Aslında ilginç, Vakıflar Yasası daha bu
türbanla ilgili Anayasa değişikliği gündeme gelmeden evvel Türkiye Büyük Millet
Meclisinde görüşüldü, ama türban konusunda bir mutabakat sağlandığı için
maddelerin bir kısmı bugüne kaldı. Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu Yasa’yla, 2762 sayılı
Vakıflar Yasası tamamen yürürlükten kalkıyor, yerine yeni bir düzenleme
geliyor, 5555 sayılı Yasayla. Aslında bu yöntem çok tehlikeli bir yöntem, çünkü
şimdiye kadar bu konuda oluşmuş içtihatlar, uygulamalar bir anlamda ortadan
kalkacak. Sayın Cumhurbaşkanının veto gerekçesinde belirttiği gibi, asıl önemli
olan, Lozan Anlaşması bir anlamda delinmiş olacak. Değerli arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanı veto gerekçesinde aynen
şunları söylüyor; özellikle okuyorum ki, bu hususlar birçok milletvekili
arkadaşımın bir anlamda dikkatinden kaçtı: “Lozan Antlaşması, Türkiye
devletinin uluslararası düzlemde hukuksal ve siyasal kuruluş belgesidir. Lozan
Antlaşması’yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin Ulusal And
sınırları içinde, özgür ve bağımsız bir devlet olarak varlığı tanınmış ve
Türkiye Cumhuriyeti dünya uluslar ailesine bağımsız bir devlet olarak kabul
edilmiştir.” dedikten sonra Sayın Cumhurbaşkanı, bu Yasa’yla, Lozan
Anlaşması’nın 35 ile 45’inci maddeleri arasındaki hükümlerinin ortadan kaldırıldığını
iddia ediyor. Değerli arkadaşlarım, Sayın Devlet Bakanı Hayati Yazıcı,
12’nci maddenin görüşmeleri sırasında muhalefet partili milletvekili
arkadaşlarımızın eleştirisine verdiği yanıtta, bir anlamda, Sayın
Cumhurbaşkanının bu veto gerekçesinin yerinde olmadığını ifade ediyor ve
şunları söylüyor: “Falan ülke bizim oradaki yurttaşlarımıza veyahut da kendi
toplumu içerisinde azınlık olarak nitelenen gruplara haksızlık yapıyorsa biz de
yapalım anlamındaki bir mantığa elbette ki katılmamız mümkün değildir.” diyor. Yine bir soru üzerine “Haa, o, uygulama
haklarını ihlal ederse o zulmetmiş olur. Biz zulüm durumunda olmayacağız.
Dolayısıyla burada bir mütekabiliyet söz konusu değil. Kaldı ki, mütekabiliyet,
yabancı ülke vatandaşları arasında, yabancı iki ülke arasında söz konusu olur.”
diyor. Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımızın bu şahsi düşüncesi. Dün de Sayın
Başbakan “Devletler arasında mahsuplaşma olmaz.” dedi
bu Kanunla ilgili konuşurken. Birçoğunuz Lozan Anlaşması’nın 45’inci maddesinde nelerin ifade
edildiğini bilmeyebilir. Bakın değerli arkadaşlar, 45’inci madde aynen şunu
söylüyor: “İşbu fasıldaki hükümleriyle Türkiye’nin Müslüman olmayan
azınlıklarına tanınan hukuk, Yunanistan tarafından da kendi ülkesinde bulunan
Müslüman azınlıklar için de tanınmıştır.” diyor. Biz, Türkiye Cumhuriyeti
devleti olarak bu sözleşme maddesini ortadan kaldıracak bir düzenlemeyi yaşama
geçirmeye kalkıyoruz. Biraz evvel Sayın Faruk Bal, Yunanistan Parlamentosunda
Yunanistan’daki Müslüman azınlıklar için nasıl bir uygulama yapıldığını ifade
etti. Böyle bir devlet yönetimi olmaz değerli arkadaşlar. Bu,
olayın tabii ki sadece cemaat vakıflarıyla ilgili, Yunanistan’la ilgili bir
boyutu. Şimdi, siz bu vakıflara sınırsız gayrimenkul edinme hakkı,
şirket kurma hakkı tanıdığınız gibi, birçok yabancı unsura Türkiye’de taşınmaz
mal edinim hakkını tanıyorsunuz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Türkiye’nin altına dinamit koyuyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, Lozan görüşmelerinde Lord
Curzon Türk heyeti Başkanı İsmet Paşa’ya der ki:
“Evet, bugün böyle kalkıyorsunuz. Bunları ben cebime koyuyorum ama gün gelecek,
ben bunları teker teker çıkartıp önünüze koyacağım.”
diyor. Değerli arkadaşlarım, gün, o gün müdür? İngilizlerin veyahut
emperyalistlerin o tarihlerde cebine koydukları belgelerin teker teker çıkartılıp koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletine
dayatma günü müdür? Sadece bunda değil, Atatürk’ün isminden rahatsızlık duymaya
başladılar beyefendiler. Hep söylüyoruz: Laik, demokratik hukuk devleti olan
cumhuriyetimiz tehdit altındadır diyoruz. Değerli arkadaşlarım, zaman çok kısıtlı, her şeyi ifade edebilmem
mümkün değil ama bu Yasa, Türkiye Cumhuriyeti devletinin altına dinamit koymayı
neredeyse gerçekleştirecek bir yasa. O nedenle, elimizi vicdanımıza koyalım, bu
Yasa’da olabildiğince dikkatli olalım ve kamuoyunun da bu konularda
bilgilendirilmesi konusunda gereğini yapalım diyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İçli. Önergeyi oylarınıza… III.- Y O K L A M A (MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı) OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, yoklama istiyoruz. BAŞKAN – Yoklama isteminde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini
tespit edeceğim: Sayın Vural, Sayın Bal, Sayın Yalçın, Sayın Şandır, Sayın Büyükataman, Sayın Akcan, Sayın Sipahi, Sayın Enöz, Sayın Homriş, Sayın Atakan,
Sayın Orhan, Sayın Korkmaz, Sayın Taner, Sayın Akkuş, Sayın Atılgan, Sayın Yunusoğlu, Sayın Işık, Sayın Bal, Sayın Tanrıkulu,
Sayın Bukan. Elektronik cihazla yoklama yapacağım. Üç dakikalık süre veriyorum
efendim, buyurun. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, pusula gönderen arkadaşlar lütfen
Genel Kurulu terk etmesinler, arayacağım, soracağım çünkü. Toplantı yeter sayımız vardır. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Pusulaları okuyalım Sayın Başkan. OKTAY VURAL (İzmir) – Pusulaları okuyalım. BAŞKAN – Gerek yok, burada sayı var efendim. Sayı olmasa zaten
okuyacaktım, elimde. Merak etmeyin yani. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
(Devam) 1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555
Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam) BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 14 üncü
maddesinin ikinci satırında “vakfedenin iradesine” ibaresinden sonra ve
“kaydıyla” sözcüğünden önce gelmek üzere “ve anıt niteliğindeki eserler için
Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Koruma Kurullarınca uygun görüş alınmak”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim. Saygılarımla. Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılmıyoruz. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutalım efendim? KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 18.500 adedi anıt eski eser
olarak tescilli yaklaşık 67.000 taşınmazı bulunmaktadır. Bu kadar kapsamlı bir
anıt eski eser stokuna ilişkin olarak yeni kararlar üretilmesinde, bu eserleri
de içeren vakıfların amaç ve işlev değişikliklerinin yapılmasında, daha geniş
uzmanlık alanlarının devreye sokulması yoluyla olası hatalar önlenebilecektir.
Her ne kadar Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Koruma Kurulları 2863 sayılı
yasa uyarınca tescilli anıt eserlerle ilgilidir diye düşünülebilirse de, bu
Kurulların, geriye dönülmez karar süreçleri ve fiili durumlar oluşturulmadan,
yetkilerin paylaşılması ilkesi çerçevesinde peşinen devreye sokulmaları anıt
eserleri koruma anlayışına daha uygun düşecektir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: T B M M Başkanlığına 98 S. Sayılı Kanun tasarısının 14. maddesinde yer alan “vakıf
yöneticilerinin teklifi” ibaresi yerine “yetkili vakıf yöneticilerinin talebi”
ibaresinin eklenmesini arz ederim. Saygılarımla. Oktay
Vural (İzmir) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar) MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, önergenin gerekçesi yok,
işleme koyamazsınız. İç Tüzük 87/6’ya göre önergeler gerekçeli verilir efendim.
Önergenin gerekçesi yok. OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe kaybolmuş olabilir. BAŞKAN – Efendim, kürsüye davet ettim. Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar) OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkanım, özellikle Vakıflar Yasa Tasarısı gerek
Parlamentoda bulunan muhalefet partileri gerekse daha önce Sayın Cumhurbaşkanı
tarafından, Türk milletinin millî menfaatleriyle Anayasa’mızda ve Lozan
Anlaşması’yla ilgili hükümlerini haleldar ettiğini açıkça ifade ettik. Tabii,
bu konuda, özellikle böyle bir kanunun Türkiye’nin millî menfaatlerini ve
uluslararası menfaatlerini nasıl haleldar ettiği konusunu da Milliyetçi Hareket
Partisi olarak her maddede görüşlerimizi ifade ediyoruz, önergelerle bunların
değiştirilmesi için gayret sarf ediyoruz. Ama, değerli
arkadaşlarım, bugün huzurlarınıza gelen bu tasarıyla, Türk milletinin, Türkiye
Cumhuriyeti devletinde ve Anadolu’da mührünü vurduğu, Lozan Anlaşması’yla
mührünü vurduğu bir kurucu anlaşmayı deliyorsunuz. Buna hakkınız yok ve bu
iradeniz, Türk milletinin millî mücadelesiyle çelişmekte ve çatışmaktadır. Bunu
yüreklilikle söylüyorum. (MHP sıralarından alkışlar) Bakınız, bu konuda daha geçenlerde Yunan meclisince kabul
edilen bir yasa önünüzdeyken ve onlar, uluslararası hukuk çerçevesinde ve Lozan
Anlaşması çerçevesinde bizim ecdadımızın vakıfları üzerinde istediklerini yapma
hakkı elde ederken, bugün, âdeta, sizlerin buraya getirdiği yasa tasarısı bir
kapitülasyon gibi; AB uğruna Türkiye’nin kurucu anlaşmasını heba eden bir
tasarı olarak getirdiniz. Gerçekten üzüntü verici. Bu konuda karşılıklılık esasını dikkate almıyorsunuz ve bu
çerçevede özellikle daha önce bu konuda yapılan müzakerelerde AKP Genel Başkan
Yardımcısı Dengir Mir Fırat aynen şunu söylüyor…
Sizler diyorsunuz ki: “Lozan’la alakalı değil.” Diyor ki: “Oradaki, bırakın
canım, azınlıklarla ilgili her türlü düzenlemeden vazgeçelim.” Bu tasarının
görüşmesinde bunu ifade etti değerli milletvekilleri. Hangi biriniz, Lozan
Anlaşması’nda, kurucu anlaşmamızda azınlıklarla ifade edilen -o kurucu
anlaşmasının- hükümlerini deldirmek istersiniz? Amaç ve hedef, doğrudan
doğruya, Lozan Anlaşması’yla Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesini
ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bir de kalkıp “Ne alakası var?”diyorsunuz. İşte,
Dengir Mir Fırat diyor: ”Bizim amacımız bütün oradaki
hükümleri çıkartalım da herkesi aynı duruma getirelim.” Değerli arkadaşlarım, bu, bir kurucu, Millî Mücadele neticesinde
mührümüzü vurduğumuz ve siyaseten zaferimizle sonuçlanmış bir Lozan
Anlaşması’dır. Dolayısıyla, bu konudaki irade doğrudan doğruya Lozan Anlaşması’nı
ortadan kaldıran bir iradedir. Şimdi geliyoruz bizim burada mührünü vurduğumuz topraklarımıza.
Daha önce nerede ne olduğu, nerede yaşadığı belli olmayanların hak iddia
etmesinin önünü açıyorsunuz. Ama biraz önce değerli bir milletvekili söyledi,
Kıbrıs’ta Arestis davasında Abdullah Paşa Vakfına ait
bir vakfa el koyan Rum’un iddiasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kabul etmiş.
Ne hazindir ki, mahkeme şunu söylemiştir… Daha sonra bunun tapu kaydı çıktı. Bu
tapu kaydı çıktığı zaman “Türkiye bu tapu kaydını bize geç göndermiştir…” Bir
taraftan da, Türk’ün mührünü vurduğu Kıbrıs’taki vakıflarla ilgili, Abdullah
Paşa Vakfına ait tapu senedini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine geç
gönderiyorsunuz ve Türkiye, bizim ecdadımızın tapulu malı üzerinde 950 bin dolar
tazminat ödemekle… Bu Arestis’e bir de ayrıca üstüne
para verdiriyorsunuz. MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – On sene önceki karar o. OKTAY VURAL (Devamla) - Sayın Bakan açıklasın, niye geç
gönderdiniz? Yan gelip yattınız mı? Böyle bir şey olabilir mi değerli
arkadaşlarım? (MHP sıralarından alkışlar) Böyle bir şey olabilir mi? Değerli arkadaşlarım, işte burada, vakıf senetleri burada
“Abdullah Paşa’ya ait.” diyor. Size soruyorum: Bir vakfa ait mülkün üzerine
nasıl mülkiyet hakkı iddia edilebilir? Böyle bir şey olabilir mi? Ve maalesef
burada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “Türkiye, mülkle ilgili kayıtları
zamanında mahkememize göndermemiştir.” diyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Vural, sözlerinizi tamamlar mısınız. MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Hangi tarihte? Tarihini okur
musunuz o kararın? OKTAY VURAL (Devamla) – Tabii tabii,
okuyayım efendim: Bakın, 6/10/2005. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Evet, sizin zamanınız! OKTAY VURAL (Devamla) – Kıbrıs… Kuzey Kıbrıs, Türkiye Cumhuriyeti
Başbakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı yazı yazıyor “Bu, vakıf malıdır.” diyor,
ama mahkemeye geç ibraz edildiği için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Abdullah
Paşa Vakfının malı üzerinde haksızca el koyan bir Rum’a 950 bin dolar tazminat
ödenmiş durumdadır. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bu bir rezalettir, rezalet! Ayıptır,
ayıp! OKTAY VURAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bırakınız bunları,
parti marti önemli değil. Değerli arkadaşlarım, buna
“hayır” dememiz gerekiyor, “hayır” dememiz gerekiyor. Onun için, elinizi
vicdanınıza koyun, tarihe karşı yükümlüyüz, sorumluyuz, geleceğe karşı da bütün
bunlar konusunda bireysel sorumluluğumuz ortadan kalkmaz. O bakımdan, bu
yasayla ilgili bu değişikliklerin hemen geri çekilmesi ve bu konuda partiler
arasında bir uzlaşma oluşturmak suretiyle Anayasa’mıza, Lozan’a, uygun bir
tasarı hâline dönüştürme konusunda katkılarınızı sağlayınız. Sizden talebimiz
budur. Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vural. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir. 14‘üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde, kabul edilmiştir. 16’ncı maddeyi okutuyorum efendim… Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyoruz. Kapanma Saati: 15.41 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 15.51 BAŞKAN:
Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64’üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 98 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet burada. 16’nci maddeyi
okutmadan önce, Kanun’un 16’ncı maddesinin kapalı oturumda görüşülmesine dair,
İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır. Kapalı oturum
istemine dair önergeyi okutuyorum… OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, bir dakika, usule dair bir şey sormak istiyorum. BAŞKAN – Buyurun
efendim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Şimdi, kapalı oturum önergesi verildikten sonra… BAŞKAN – Kapalı
oturuma geçeceğiz efendim. OKTAY VURAL
(İzmir) - Bu önerge işleme alındıktan sonra herhâlde… BAŞKAN –
Okunduktan sonra geçeceğiz efendim. Buyurun okuyun: VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
ÖNERGELER 1.-
MHP Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderilen 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar
Kanunu’nun 16’ncı maddesinin görüşmelerinin kapalı oturumda yapılmasına ilişkin
önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Bilindiği gibi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nca 9.11.2006 gününde kabul edilen
5555 sayılı “Vakıflar Kanunu” Cumhurbaşkanlığı tarafından incelenmiş, Sayın
Cumhurbaşkanı, Kanunun Anayasa’mıza, Lozan Anlaşmasına aykırı olduğunu ifade
etmiştir. Adalet Komisyonu
da bu kanun maddelerini aynen kabul etmiştir. Sayın Başbakan bu
kanunun menfaatleri koruduğunu ifade etmiştir. Ancak bu menfaatlerin ne
olduğunu belirtmemiş veya belirtmekten imtina etmiştir. Vakıflar konusu
hem Anayasamızla, hem Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş anlaşması Lozan’la son
derece ilgilidir. Anayasamıza göre
hiçbir faaliyet milli menfaatler karşısında koruma göremez. Böyle olmasına
rağmen kamuoyu ve grubumuz bu konunun milli menfaatlerimizi haleldar ettiği
kanaatindedir. Bu çerçevede bu
düzenlemenin menfaatlerimize uygun olduğuna dair Sayın Başbakanın ifadesinin
içinin doldurulması, her şeyin daha açıklıkla ortaya konulması gerektiği
açıktır. Bu hususu teminen sayın milletvekillerimize “menfaatlerimizin
korunması” konusunda yeterli bilginin verilmesi için İçtüzüğün 70. maddesi
uyarınca 16. madde için kapalı oturum yapılmasını Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına arz ederiz. Saygılarımızla. Oktay Vural Mehmet
Şandır İzmir Mersin MHP Grup Başkanvekili MHP
Grup Başkanvekili BAŞKAN – Kapalı
oturumda, Genel Kurul salonunda bulunabilecek sayın üyeler dışında,
dinleyicilerin ve görevlilerin dışarıya çıkarılmaları gerekmektedir. Sayın
İdare Amirlerinden salonun boşaltılmasını temin etmelerini rica ediyorum. Yeminli
stenografların ve yeminli görevlilerin salonda kalmalarını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın İdare
Amirleri, lütfen… Lütfen, kapalı
oturum düzeni alınsın efendim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, acaba yayın filan kesildi mi? BAŞKAN –
Kesilecek efendim, onu da bekliyoruz. OKTAY VURAL
(İzmir) – Bu arada, Sayın Hükûmete, bu konuda, millî
menfaatlerimizin korunmasıyla ilgili çalışma yaparak gerçekten milletvekillerimizi
bilgilendirmesi için bir süre tanımayı öngörüyor musunuz acaba? BAŞKAN – Talep
gelirse görürüz efendim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, Sayın Başbakanın ifadesi olduğu için söylüyorum. BAŞKAN – Talep
gelirse görürüz efendim. Salon hazır mı
efendim? OKTAY VURAL
(İzmir) – Hayır efendim, değil daha. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kapıların kapatılması lazım. Dışarıdaki arkadaşlarımıza davetiye… BAŞKAN – Pardon,
duyamadım. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Kapıların kapatılması lazım efendim. Dışarıdaki arkadaşlarımızdan girmek
isteyen varsa… BAŞKAN – Lütfen
kapıları kapatır mısınız efendim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet, kapatılsın kapılar da, gizli şeyleri, hepsini açıklayalım
bakalım. Hükûmet açıklasın… BAŞKAN – Tamam
mıyız efendim? Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 64’üncü Birleşiminin kapalı olarak yapılacak… OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, kapalı oturum yapıyoruz; girenler çıkanlar, gelenler
gidenler... Olur mu? BAŞKAN – Efendim,
milletvekillerine mâni olamam ki, siz girip çıkmasına mâni olabilir misiniz? OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, olur mu? Olur mu efendim? BAŞKAN –
Milletvekillerine nasıl mâni olacaksınız? OKTAY VURAL
(İzmir) – Kapalı oturum talebinin ciddiyetine uygun bir çalışma yapılmasını arz
ediyorum Sayın Başkanım. BAŞKAN – Evet,
sıkıyönetim ilan edildi efendim. Lütfen dışarıya çıkmayınız. Lütfen… (AK Parti
sıralarından alkışlar) ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Giremez mi milletvekilleri? MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sıkıyönetimi arkadaşların talebi üzerine mi ilan ediyorsunuz? BAŞKAN – Olacak
iş mi bu yahu! Milletvekillerine ben nasıl sahip olayım? Allah Allah! MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Giren çıkan belli değil… BAŞKAN – Bakın
sizinkiler de geliyor ama, bakın o taraftan da
geliyor. O zaman orayı da bırakmayın. OKTAY VURAL
(İzmir) – Milletvekillerimizin kapalı oturum yapılacağından haberi yok. Belki
paylaşmak isterler. Gruplarımız, milletvekillerine haber versinler. Değerli
milletvekilleri gelirler ve ondan sonra başlar. Böyle bir şey var mı? BAŞKAN – Efendim,
burada hazır milletvekilleri var. Zaten öyle bir şey olsa gelecekler şimdi. OKTAY VURAL
(İzmir) – Milletvekillerinin kapalı oturum yapılacağından haberi yok. BAŞKAN - Oturumu
kapatıyorum. Kapanma
Saati: 15.57 ÜÇÜNCÜ OTURUM (Kapalıdır) DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 16.51 BAŞKAN : Başkan Vekili Eyyüp
Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER :
Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
64’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. 98 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
(Devam) 1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555
Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam) BAŞKAN – Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. 16’ncı maddeyi okutuyorum efendim: Hayrat taşınmazların tahsisi MADDE 16- Mazbut vakıflara ait hayrat taşınmazlara, Genel Müdürlük
tarafından öncelikle vakfiyeleri doğrultusunda işlev verilir. Genel Müdürlükçe
değerlendirilemeyen veya işlev verilemeyen hayrat taşınmazlar; fiilen asli
niteliğine uygun olarak kullanılıncaya kadar kiraya verilebilir. Bu hayrat taşınmazlar; Genel Müdürlükçe işlev verilmek amacıyla,
vakfiyesinde yazılı hizmetlerde kullanılmak üzere Genel Müdürlüğün denetiminde
onarım ve restorasyon karşılığı kamu kurum ve
kuruluşlarına, benzer amaçlı vakıflara veya kamu yararına çalışan derneklere
tahsis edilebilir. Mülhak vakfa ait hayrat taşınmazın tahsisinde Genel Müdürlük
görüşü alınır. Tahsis edilen taşınmaz; ticari bir faaliyette kullanılamaz,
tahsise aykırı kullanımın tespiti halinde Genel Müdürlüğün talebi üzerine
taşınmaz, bulunduğu yerin mülki amirliğince tahliye edilir. Cemaat vakıflarına ait, kısmen veya tamamen hayrat olarak
kullanılmayan taşınmazlar, vakıf yönetiminin talebi halinde Meclis kararıyla;
aynı cemaate ait başka bir vakfa tahsis edilebilir veya vakfın akarına
dönüştürülebilir. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde gruplar adına söz istemi
vardır. İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ali ihsan
Köktürk, Zonguldak Milletvekili. Buyurun Sayın Köktürk (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 98 sıra sayılı 9/11/2006
tarihli Vakıflar Yasa Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerine Cumhuriyet Halk
Partisinin görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, önceki Cumhurbaşkanımız Sayın
Ahmet Necdet Sezer’in Türkiye Cumhuriyeti Anayasamıza ve ulusal çıkarlarımıza
aykırılık nedeniyle son derece önemli gerekçelerle Meclise yeniden görüşülmek
üzere geri gönderdiği yasa tasarısının aynen ve apar topar Danışma Kurulu
kararıyla öncelik sağlanarak Meclis gündemine alınmasının, Adalet ve Kalkınma
Partisinin muhalefeti yok sayma ve halkın bilgilenme sürecini engellemek
suretiyle yangından mal kaçırma gibi gerekçelere dayandığını aynı mahiyetteki
önceki uygulamaları nedeniyle biliyoruz, hepimiz farkındayız. Bu tarzın artık Adalet ve Kalkınma Partisinin Meclisteki genel
uygulamasına dönüştüğünü de görüyoruz. Ancak, yine görüyoruz ki, bu uygulamanın
sadece muhalefete ve halkımızın bilgilenme sürecine saygı açısından değil,
bizzat kendileri açısından da yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Çünkü devam
eden tasarı görüşmeleri üzerinde düşüncelerini açıklayan Hükûmet
temsilcisi Sayın Bakanın ve Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin
tasarı metniyle bağdaşmayan yorumlarına tanık oluyoruz. Bu nedenle, diğer pek
çok alanda olduğu gibi, bu tasarı hakkında da Adalet ve Kalkınma Partisi
sözcüleri şayet gerçek düşüncelerini gizlemiyorlarsa, ulusumuzun geleceği
açısından son derece önemli olan bu Yasa’yı ya tam okumadıklarını veya tam
anlamadıklarını düşünüyoruz. Bunun için, bırakın muhalefete ve halkımızın
bilgilenme sürecine saygıyı, öncelikle Adalet ve Kalkınma Partisi
milletvekillerine Meclis Genel Kuruluna sevk edilen yasa tasarılarını okuyacak
ve yeteri kadar bilgilenmelerini sağlayacak bir süreyi tanımanın yararlı, hatta
zorunlu olduğunu bugünkü konuşmalar nedeniyle çok açık bir şekilde anlıyoruz. Değerli milletvekilleri, iktidar partisi sözcülerinin, Genel Kurul
görüşmeleri sırasında, vakıflarla ilgili konularda sanki azınlık vatandaşlarımıza
bir haksızlık yapılıyormuş ve adil davranılmıyormuş gibi yorumlarına muhatap
olduk. Hepimizin bildiği gibi, Türkiye’deki azınlıkların tümü, Anayasa’mızın
66’ncı maddesine göre Türk yurttaşıdır. Yurttaşlarımız arasında kökenlerinden
veya başka herhangi bir nedenden kaynaklanan hukuki bir ayrım mevcut olmadığı
gibi, din özgürlükleri bakımından da aynı durum söz konusudur. Ayrıca, vakıf
kurma, dernek kurma yönünden de Anayasa’mızın 33’üncü maddesine ve Medeni
Kanun’umuza göre tam bir eşitlik mevcuttur. Buna karşın,
Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde gerçekleşen cumhuriyet
devriminin tasfiye ettiği şeri hukuk düzeni
içerisinde kurulan cemaat vakıflarının mülhak vakıf statüsünden ayrılarak yeni
bir vakıf türü biçiminde, ekonomik, sosyal ve hatta siyasal yaşama müdahale
koşullarını yaratacak, dışarıdan ABD ve AB, içeriden de farklı amaçlarla Meclis
gündemine getirilen bu düzenlemeler, tam tersine cemaat vakıfları lehine
ayrıcalık yaratmakta, Lozan Anlaşması’yla, Anayasa’mızla, laik ve üniter devlet anlayışımızla, ulusal çıkarlarımız ve kamu
yararımızla kesinlikle bağdaşmamaktadır. Bir yandan günlerdir memleketin işsizlik, yoksulluk,
ekonomik kriz gibi bütün temel meselelerini bir tarafa bırakıp, devrim
yasalarına, Anayasa’mızın 2’nci maddesine ve yargı kararlarına rağmen türban
olgusuna Türkiye'yi kilitleyerek siyaset yapan Adalet ve Kalkınma Partisinin,
diğer taraftan hiçbir yasal dayanağı olmayan, ulusal çıkarlarımızla
bağdaşmayan, hiçbir Avrupa ülkesinde karşılıklılığı bulunmayan ve Osmanlının şeri hukuk düzeni içerisinde kurulmuş, bugün için
etkinliğini kaybetmiş Rum, Süryani, Ermeni dinî azınlık vakıflarını
olabildiğince güçlendirecek, haksız mal taleplerine dayanak oluşturacak,
yabancılara vakıf kurma, şube açma, mülk edinme, şirket kurma ve para toplama
konusunda sınırsız özgürlük getirecek bu düzenlemelerine, iktidar partisinin
varlığını bağladığı iç ve dış desteklerini ve geçmiş uygulamalarını göz önüne
aldığımızda pek de şaşırmıyoruz. Ancak, bu kadar
ağır ve ülkemizin geleceğini ipotek altına alan böyle peş peşe veballerin
altına girilmeye nasıl cesaret edildiğini gerçekten merak ediyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde görüşlerini
açıklayacağımız Vakıflar Kanunu’nun 16’ncı maddesinin beşinci fıkrasına
baktığımızda, cemaat vakıflarına ait kısmen veya tamamen hayrat olarak
kullanılan taşınmazların, vakıf yönetiminin talebi hâlinde Meclis kararıyla
aynı cemaate ait başka bir vakfa tahsis edilebildiğini ve vakfın akarına
dönüştürebildiğini görüyoruz. 16’ncı maddeyle, cemaati kalmamış vakıfların
“hayrat” denilen taşınmazlarının başka bir cemaat vakfına devriyle, mazbutaya alınmasının önü tamamen kesilmiş olmaktadır.
16’ncı madde hükmünün yalnızca cemaat vakıflarına yönelik olarak uygulanacak
olması ve hayrat taşınmazların mahkeme kararı olmaksızın, sadece vakıf
idaresine dayalı olarak Vakıflar Meclisinin izniyle işlem tesis ettirilmesi,
cemaat vakıflarına tanınmış büyük bir ayrıcalık olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu madde, cemaatsiz kalan Rum, Ermeni, Süryani azınlık vakıflarının mal
varlıklarının benzer amaçlı bir başka cemaat vakfına devredilmesiyle belirli
bir dini temsil eden cemaatlerin yasayla güçlendirilmesi anlamına gelmektedir.
Yasaların uygulanmasında cinsiyet, dil, din, ırk, siyasi ve felsefi inanç
ayrılığı gözetilmesi ve bu nedenle eşitsizliğe yol açılması Anayasa katında
geçerli görülemez. Bu nedenle, madde hükmünün “Kanun önünde eşitlik” başlıklı
10’uncu maddesine açıkça aykırı olduğunu söylüyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yasa’nın genel
mahiyetine ve söylenenlere baktığımızda, pek çok ülkede Soros
ve benzeri vakıfların örnek ve uygulamaları çok açık iken, vakıf kurma, şube
açma, sınırsız mülk edinebilme, şirket kurma, parasal ilişkilere girebilme
şeklinde sınırsız özgürlük verilen yabancı vakıflarla ilgili olarak yasa
tasarısı gündeme geldiğinden bu yana, AKP sözcülerinin yaratmaya çalıştığı
pembe tablonun inandırıcılığı olabilir mi? Diğer taraftan, Hizbullah’tan Hamas’a kadar terör örgütlerinin temsil edildiği, cihat
çağrılarının yapıldığı, İstanbul’da gerçekleştirilen “Kudüs Buluşması” adlı Feshane toplantısını düzenleyen vakıf örgütlenmesi ve
benzeri örgütlenmeler nazara alındığında Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri,
acaba savundukları tezlerin doğruluğuna kendileri inanıyorlar mı? Milyonlarca insanımız, Sayın Başbakanın talimatıyla, bizzat
valilerimizce dağıtılacak yarım ton kömüre muhtaç olacak kadar ağır bir
yoksullaşma sürecinden geçerken, hiçbir Hristiyan
vatandaşımızın yaşamadığı yerlerdeki kiliselerin tek tek
ihya edilip ibadete açılmaya başlanmasının, bu kadar bir öncelik arz ediyor
olmasının, izahı mümkün mü? Lozan’ın bu tasarıyla delinmesi, Lozan’a rağmen Fener Rum
Patrikhanesinin ekümeniklik statüsünün tanınmasının
ileri bir adımı değil midir? Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanının ekümeniklik konusunda “Bunlar onların iç işidir.” demeleri,
ülkemizin kuruluş belgesi olan Lozan’ı bilmediklerini mi, yoksa tanımadıklarını
mı gösteriyor? Ülkemizin Başbakanının ve Dışişleri Bakanının laik ve üniter cumhuriyetimizin kuruluş belgesi olan Lozan’ı bu ifadeleriyle
yok saymaları karşısında, diğer devletlerden egemenlik haklarımıza nasıl bir
saygı bekleyeceğiz? Bu Yasa, Petrol Yasası, Tohumculuk Yasası ve benzerleri
gibi, ulusal çıkarlarımızla ve bağımsızlığımızla bağdaşmayan dayatmaların
devamı değil midir? Bu noktada siyasal iktidara soruyoruz: Kimin yanındasınız?
Ulusumuzu ve dünyayı sömüren küresel güçlerin mi, yoksa yoksulluk sınırının
altında yaşama mahkûm edilen halkımızın mı? İktidar partisi milletvekillerinin
bu soruların yanıtlarını öncelikle kendilerine, hesabını da bu Meclisin asıl
sahibi olan ulusumuza vermeleri gerektiğinin altını çiziyoruz. Bu yasa tasarısının Sevr’den daha öte hususlar içerdiğini, ulusal
çıkarlarımızla bağdaşmayan ve toplumu cemaatlere, tarikatlara bölen gerici bir
tasarı olduğunu, savunulduğu gibi bir sivilleşme, demokratikleşme, temel hak ve
özgürlüklere saygı projesi olmadığını, AB ve ABD desteğiyle yeni Osmanlıcılık
anlayışının ulusumuza dayatılması anlamına geldiğini açıkça belirtiyor ve
Adalet ve Kalkınma Partisini uyarıyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Köktürk. ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Sizler kendinizi IMF’nin, Dünya
Bankasının, Soros’ların, AB’nin, ABD’nin ve yerli
payandaları olan birtakım tarikatların ve cemaatlerin kollarına teslim
edebilirsiniz, ancak, tam bağımsızlık kararlılığı, ulusal kurtuluş
mücadelesiyle kazanılmış olan ülkemizi ve ulusumuzun çıkarlarını asla teslim
edemezsiniz, terk edemezsiniz. Sevgili Uğur Mumcu’nun söylediği gibi, cumhuriyet devrimini, Atatürk
ilkelerini, tam bağımsızlık inancını cumhuriyet burçlarında bir bayrak gibi
yükseltme kararlığıyla, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Köktürk, teşekkür ederim. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın
İsmet Büyükataman. Buyurun Sayın Büyükataman. (MHP
sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun Cumhurbaşkanınca bir kez daha
görüşülmek üzere geri gönderilen 16’ncı maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, görüşülmekte olan 16’ncı
maddeyle ilgili, biliyorsunuz biraz önce bir gizli oturum talebimiz olmuştu. Bu
talebimiz, Sayın Başbakanımızın, bu Yasa’nın çıkarılmasının millî
menfaatlerimizin gereği olduğunu ifade etmiş olmalarından neyi kastettiklerini
Meclisimize, milletimize açıklamaları maksadına yönelikti, ama,
ne yazık ki, bu konuda… BAŞKAN – Sayın Büyükataman, kapalı
oturumda konuşulanları lütfen şey yapmayın efendim. İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) – Tamam efendim. BAŞKAN – Lütfen efendim… OKTAY VURAL (İzmir) – Oturum yapmadık Sayın Başkan, oturum yapmama
kararı alındı. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Oturum yapılmadı zaten. BAŞKAN – Buyurun Sayın Büyükataman. İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) – Ne yazık ki, bu konuda milletimiz
adına duyduğumuz endişelerimiz ve hassasiyetlerimiz adına gerekli cevapları
alamadık, bu hassasiyetlerimizi bu kürsüde bundan böyle de milletimiz adına
ifade etmeye gayret sarf edeceğiz. Saygıdeğer milletvekilleri, Vakıflar Kanunu Tasarısı, yabancılara
Türkiye’de örgütlenme, faaliyette bulunma ve vakıf üzerinden dolaylı da olsa
taşınmaz mal edinebilme ve tasarrufta bulunabilme hakkı tanımaktadır. Bu tasarı
yasalaşır ve Soros vakıfları gelip Türkiye’den arsa
alırsa, “mütekabiliyet var, biz de alırız” mı diyeceğiz? Türkiye’den hangi
vakıf ekonomik açıdan Soros vakıflarıyla boy
ölçüşebilir, bunu özellikle dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Mütekabiliyet
şartı aranmaksızın yabancı uyruklu kişilerin kuracakları vakıflara Türkiye’de
taşınmaz mal edinme hakkını tanımak, kamu yararı, ülke güvenliği ile toprak,
ülke unsuru bakımından devletin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye düşürecek bir
husustur. Kanun’un 16’ncı maddesinin son fıkrasında “Cemaat vakıflarına ait,
kısmen veya tamamen hayrat olarak kullanılmayan taşınmazlar, vakıf yönetiminin
talebi hâlinde Meclis kararıyla; aynı cemaate ait başka bir vakfa tahsis
edilebilir veya vakfın akarına dönüştürülebilir.” hükmü yer almaktadır. Bu madde cemaatsiz kalan vakıfların mal varlıklarının benzer
amaçlı bir başka cemaat vakfına devredilmesiyle belirli bir dini temsil eden
cemaatlerin yasayla güçlendirilmesi anlamına gelmektedir ki, bu da Anayasa’nın
“Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10’uncu maddesine aykırıdır. Daha önce sadece mazbut ve mülhak vakıflar için geçerli olan bu
hak, cemaat vakıflarına da tanınmaktadır. Hâlen, bilindiği gibi ülkemizde 161
adet azınlık vakfı bulunmaktadır, bunlardan 75’i Rum vakfıdır. Şayet Yasa, söz
konusu fıkra değiştirilmeden çıkarsa ülkemiz ne kazanacaktır? Yasa’nın bu
şekliyle çıkması, ileride 75 Rum vakfının birleşmesini sağlayacağı gibi,
yıllarca hasmane düşünceyle ülkemiz hakkında kötü
niyetler besleyen Fener Rum Patrikhanesinin yabancı siyasi destek ile İstanbul
içerisinde Vatikan tarzı bağımsız devlet oluşumunu sağlayabileceği çok açıktır.
İşler bu noktaya gelince, Fener Rum Patriği Bartholomeos’un
dünya Ortodokslarının lideri olarak ekümeniklik
iddiasını çığırından çıkarması olağan hâle gelecektir. Sağladıkları mülkiyet
haklarıyla yarı özerk kendi devletlerine bağlı birimler oluşturmak ve
dokunulmazlık kazanmak maalesef mümkün olacaktır. Bu yerleri sanki elçilik
toprağı statüsüne kavuşturacaklardır. Bu süreç Türkiye’de binlerce yabancı din
devleti kurmak anlamına gelecektir. Değerli milletvekilleri, azınlık cemaatlerine tüzel kişilik
tanınması ve cemaat vakıflarının yasal denetim dışında bırakılarak çok geniş
yetkilerle donatılması, Avrupa Birliğinin dayatma paketinin en önemli
unsurlarından birisidir. İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada’da Rum vakıflarına
Yunanistan ve diğer Avrupa Birliği ülkelerindeki mevzuat ve uygulamadan daha
geniş yetkiler verilmesi, bugün, Avrupa Birliğinin talep ve dayatma listesinin
ön sıralarına yerleştirilmiştir. Azınlık cemaatlerine tüzel kişilik tanınması da bir Avrupa Birliği
kriteri olarak Türkiye’nin karşısına çıkarılmıştır.
Avrupa Birliği, bugün, bu sorunların, değişmeyen Yunan emelleri doğrultusunda
çözümünün Yunanistan adına takipçiliğini yapmaktadır. Osmanlı döneminden Lozan’a kadar, cemaat vakıfları, istisnai bir
düzenlemeye tabi olmuştur. Şimdi, bu istisnai düzenleme, kurulmuş ve kurulacak
bütün yabancı vakıflar için bir hak ve kural hâline getirilmektedir. Eski ve yeni vakıfların statüleri eşitlenmekte ve tümü için, yurt
içinde ve yurt dışında sınırsız bir örgütlenme, faaliyet ve parasal dış yardım
alma serbestisi getirilmektedir. Bütün yabancı vakıfların, devletin hiçbir müdahalesi olmadan,
sınırsız şube açması yasal güvenceye kavuşturulmaktadır. Vakıflar, bilindiği gibi, siyaset üretme aracı olarak da
kullanılmaktadırlar. Özellikle son dönemlere bakıldığında, dış kaynaklı Soros fonlarıyla beslenen vakıfların, ülke yönetimlerini
belirlediği bir süreç yaşandığı gözlenmektedir. Bu vakıfların siyasi amaç
gütmemesinin ve siyasi nitelikte faaliyette bulunmamasının önündeki tüm
engeller kaldırılmaktadır. Yabancıların, Türkiye’de, istedikleri gibi, serbestçe vakıf
kurmaları ve bunların yönetiminde yer almaları imkânı getirilmektedir. Bütün bunlar, Türkiye’nin Lozan’da üstlendiği yükümlülüklerin çok
ötesine giden ve başta Yunanistan olmak üzere, hiçbir Avrupa Birliği ülkesinde
bulunmayan düzenlemelerdir. Bu Yasa’nın yürürlüğe girmesiyle, Türkiye, vakıf malları
konusunda çok büyük miktarda tazminat ödemek zorunda kalacak, her bir azınlık
vakfı ve kilise, tüzel kişiliğe kavuşacak; vakıfların, şirket kurarak,
denetimsiz faaliyette bulunmalarının önü açılacak, Batı Trakya Türk azınlığı
için Lozan’da öngörülen mütekabiliyet ilkesi çiğnenecek, Türkiye’de, misyoner
örgütlerin ve ideolojik derneklerin, yabancı fonların yönlendirilmesinde
“vakıf” adı altında örgütlenerek, denetimsiz faaliyette bulunmaları mümkün hâle
gelecektir. Bütün bunlar karşısında Türkiye
Cumhuriyeti devleti hiçbir denetim yetkisine sahip olmayacak ve bu vakıfların
zararlı faaliyetleri karşısında, hukuk düzeni içinde verilmesi imkânı, bu
Yasa’yla, hukuk sisteminin elinden tamamen alınmış olacaktır. Saygıdeğer milletvekilleri, Kanun’un 16’ncı maddesiyle yapılmak
istenen düzenleme Avrupa Birliği reformlarıyla da çelişmektedir. Çünkü, vakıf hukuku bakımından Avrupa Birliği ülkelerinde
oluşmuş bir standart bulunmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Avrupa
Birliğinin ilerleme raporlarında ortaya koyduğu kıstas esas alınsa bile,
ülkemize, bu şekilde bir yasa yapılması dayatılamaz. Çünkü,
Avrupa Birliği ülkelerinde zaten cemaat vakfı bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bu
konuda herhangi bir kıstas oluşturulamamaktadır. Cemaat vakfı bulunan tek
Avrupa Birliği ülkesi, bizimle ortak mazi ve benzer uluslararası yükümlülüklere
sahip bulunan Yunanistan’dır. O hâlde, Avrupa Birliği açısından, cemaat
vakıfları bakımından en iyi uygulama olarak bir kıstas aranacaksa, bu kıstas,
Yunanistan’ın bu konudaki düzenlemesi olacaktır. Yunanistan’ın ülkesindeki Türk
cemaate ait vakıflara ilişkin yaptığı düzenleme, bizim eski vakıfları ve bu
arada cemaat vakıflarını da düzenleyen yasanın çok gerisinde bir sistem
öngördüğü açık bulunduğuna göre, Avrupa Birliğinin ülkemize cemaat vakıfları
konusunda tenkitler yöneltmesinin hukuki bir dayanağı bulunmamaktadır. Saygıdeğer milletvekilleri, geçmiş özelliklerden kaynaklanan bu
sorun, yetmiş bir yıl önce, eski vakıfların bünyesel sorunlarını dikkate
alarak, titiz bir çalışma sonucunda çözülmüştür. Çağdaş hukuk prensiplerine
uygun olarak çözülmüş olan bu sorunun, bugün, Türkiye’nin gündemine taşınması
ve üstelik de, eski vakıfların hukuki statülerinin onların bünyesel özellikleri
ve istisnailik nitelikleri dikkate alınmaksızın Türk Medeni Kanunu’na göre
kurulan vakıflarla eşitlenmesi modern hukuk düzeninde kabul edilemez bir durumdur.
Türkiye Cumhuriyeti devleti, hukuki düzenini altüst etme sonucunu doğurabilecek
nitelikte olan 5555 sayılı Yasa’yı… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Büyükataman. İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) – …ne uluslararası yükümlülükler ne de
iç hukuk düzenimiz bakımından çıkarmak zorunda değildir. Avrupa Birliğinin
müdahalesiyle Türkiye’de uygulanmaya çalışılan bu proje, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin temellerini bir kez daha derinden sarsacak radikal değişiklikler
ihtiva etmektedir. Yeni Vakıflar Yasası, Avrupa Birliğinin Türkiye’nin ayağına
taktığı yeni bir prangadır. Yasa, Türk topraklarında kilise devletçiklerinin
kurulması anlamına gelmektedir. Yasa’nın yabancı azınlık vakıflarının önünü
iyice açacağı ve misyonerlik çalışmalarıyla Hristiyanlaştırma
faaliyetlerinin Türkiye’nin parçalanmasını hızlandıracağı aşikârdır. Bundan
sonraki aşama ise, ne yazık ki üç T’nin tamamlanması,
yani tanıma, toprak talebi ve tazminat olacaktır. Dolayısıyla Adalet ve
Kalkınma Partisinin çıkarmak istediği bu Kanun, ülkemiz için gelecekte büyük
sorunlara yol açacaktır. Bu nedenle, AKP’yi yeniden düşünmeye davet ediyor, bu
duygularla yüce heyetinizi en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Büyükataman. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili. Sayın Kaplan, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; biraz önce bir gizli oturum tartışması yaşadık. Doğrusu biz de
merak ediyoruz, mevcut tasarının bir kısım maddelerine Demokratik Toplum
Partisi olarak biz karşıyız, azınlık vakıfları da karşı. ŞENOL BAL (İzmir) – Az görüyorlar, az! HASİP KAPLAN (Devamla) – Çok açık olarak da bu konuda çekincelerini
ifade ediyorlar azınlık vakıfları. Temsil konusunda, yönetimlerin seçilmesi
konusunda, mülklerinin korunması konusunda ve uluslararası faaliyet konusunda
bu tasarının kendi haklarını korumadığını söylüyorlar. Bir yandan bu
söyleniyor, diğer yandan öylesi bir tartışma yapılıyor ki, sanki bu Vakıflar
Yasası çıkarsa Türkiye elden gidecek. Gerçekten, eğer, bu tasarı, iyicene bakılıp irdelenirse… Ülkemizin
vatandaşı olan, ülkemizde doğup büyüyen ve binlerce yıldır bu topraklarda
yaşamış, dini farklı, gayrimüslim azınlık vatandaşlarımızın yok olduğunu bu
Mecliste sayan var mı? Türkiye’de, Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani var mıdır yok
mudur? Soruyorum. (MHP sıralarından “Evet, var.” sesleri) Vatandaşınız mıdır,
değil midir? Onu da soruyorum. KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – “Değil” diyen var mı? HASİP KAPLAN (Devamla) – Vatandaşınız mıdır değil midir? Susmayın.
Gerçekten bunun cevabını verirseniz, vatandaşlarınız arasındaki eşitlik
konusunun da cevabını verirsiniz. Vatandaşınız mıdır değil midir? Sorun burada,
soru burada. (MHP ve CHP sıralarından “Ne alakası var?” sesleri, gürültüler) ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Lozan’ı okursan anlarsın. HASİP KAPLAN (Devamla) – Lozan 39’uncu madde… Lozan, çok açık
olarak, çok çok açık olarak, azınlık haklarını,
gayrimüslim ekalliyetin haklarını; dil, eğitim, kimlik ve kültür; Rum, Ermeni,
Yahudi cemaatini saymıştır, okulları da vardır, vakıfları da vardır, cemaat de
var. Aynı 39’uncu madde… (MHP sıralarından gürültüler) Dinleyin ama. 39’uncu maddenin devamında diyor ki: “Müslüman ahali de kendi
dilini ve kültürünü geliştirmekte özgürdür.” Cumhuriyet kurulduğundan bu yana, Lozan’dan bu yana Lozan
Anlaşması uygulanmıyor. Lozan, hem cemaatler yönünden uygulanmıyor hem de
Kürtler, Kürt yurttaşlarımız yönünden uygulanmıyor. Bakın, ayrımcılığın ne kadar vahim olduğunu Gazi Mustafa Kemal’in
örnekleriyle açıklayacağım. Ayrımcılığın yeri geldiğinde kimi bulacağını,
bumerang gibi, burada açıklayacağım, dinleyin biraz. Bu gördüğünüz Zabıt Ceridesi, 1922. Yani, baktığımız zaman “İçtima
Senesi 3; 2/12/1338” diyor. KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Lozan’dan önce. HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, Lozan’dan önce. Ve bir tasarı veriliyor Meclise, deniliyor ki: “Misakımilli
sınırları içinde olmayanlar, doğmayanlar ve beş yıl bir yerde ikamet etmeyenler
vatandaşlıktan çıkarılsın.” Bir hafta sonra da o vatandaşlık yasası gelecek. İşte, Meclisin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dahi
vatandaşlığını ve milletvekilliğini düşürmeye yönelik bu önergede şunları
söylüyor; aynı, tutanaklardan okuyorum: “Bu maksadı mahsus doğruca şahsıma
taalluk ettiğinden, müsaade ederseniz, birkaç kelimeyle fikrimi arz etmek
istiyorum.” diyor ve “Büyük Millet Meclisine aza intihap olunabilmek için
Türkiye'nin bugünkü hudutları dâhilindeki mahaller ahalisinden olmak meşruttur
ve dairei intihabiyesi
dâhilinde mütemekkin olmak meşruttur. Ondan sonra muhareceten gelenlerden Türk ve Kürtler tarihî
iskânlarından itibaren beş sene mürur etmişse intihap olunabilirler.” diyor.
Yani, bunun devamında, “Ben Selanik’te doğdum. Beş yıl hiçbir yerde ikamet
etmedim.” diyor Gazi Mustafa Kemal. O dönemde “Bitlis’in, Muş’un kurtuluşu için
Diyarbakır istikametine gittim, geldim.” diyor. İstiklal Savaşı’nı örnek
veriyor, “Arıburnu olmasaydı İstanbul
kurtulmayacaktı.” diyor ve devamında, “İslam’ın muhabbet ve teveccühüne mazhar
kaldım ama benim bugün burada vatandaşlığım tartışılıyor, benim
milletvekilliğim tartışılıyor.” diyor. Eğer ırk ve ayrımcılığa indirgenirse, bazı gerçeklerimizden
uzaklaşırsak, biz 21’inci yüzyılda çağdaş ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu
uygar, olgun ve dünyaya önderlik edecek, önde gelen beş on ülkeden birisi
olamayız. İşte o tarihlerde yaşanan tartışmalara baktığımız zaman İhsan Bey’in
sözlerinde aynen şöyle söylüyor: “Paşam, vatandaşlıkta, başkalarına kıyas
ederseniz, bu hususta affınıza mağruren arz ediyorum,
pekâlâ yanlış düşünüyorsunuz. Siz kalbimize girmiş...” Burada önergenin
yanlışlığı vurgulanırken, arkasından şu tartışma yaşanıyor: “Asırlardan beri
Araplara haraç verdik. Bu millet çalıştı, Mekke şürefası
köylerimizi ziyaret için geldikleri zaman göğsümüze sardığımız insanların,
kendiniz de, kumandanı olduğunuz Arabistan’da bizi nasıl kovduklarını kendiniz
de gördünüz. Arnavut kavmi necibi diye bütün mevcudiyetimizle hudut
bekçiliklerini yaptık. Oradan nasıl kovulduğumuzu bilirsiniz. Geçen sene
buradan onlara bir Türk evladı gitti. ‘Sokmayın bu insanları’ dediler. Artık,
böyle adamlara mebusluk veremeyiz.” Bu tartışmalar yaşanıyor. 1920… Biz geldik…
Devamında aynen şu sözler: “Vatandaşlık, şu ya da bu memlekette oturmak esası
üzere değildir. Burada kürsüi milleti yegâne söz
sahibi Türk ve Kürt olacaktır. Her Türkiyeli sesleri Meclisten yankılanıyor.”
Tutanakta aynen. “Siz o seciyeyi taşıdıkça ve siz bu fikir sahibi oldukça
ebediyen sizi serfiraz olarak başımızın üstünde tutacağız.”
Bu vatandaşlarımız, topraklarımızda doğan insanlarla ilgili, dinini, ırkını,
mezhebini ayırdığınız zaman, ülkemizin yaşadığı felaketleri bir bir hatırlamanızda yarar vardır. Çok yakın zamanda, çok
yakın zamanda, Kahramanmaraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da, Alevi ve Sünni çatışması
kimin iktidarları döneminde yaşandı? (CHP sıralarından gürültüler) Söz atmanız
çok kolay. Öyle cevap vermeyin bize. Yakın tarihimizde Sivas’ta canlı canlı aydınlar yanarken iktidar değil miydiniz? HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sen de o partideydin, sen de o zaman o
partideydin! ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sen de o partide ilçe başkanıydın! HASİP KAPLAN (Devamla) – Konuşmayın! Böyle atışamazsınız! Cevap
veririm ben. Ben öyle bir cevap veririm ki kalkamazsınız! BAŞKAN – Sayın Kaplan… HASİP KAPLAN (Devamla) – Kürt halkını inkâr ederek, dilini,
kimliğini yok sayarak, Lozan’a ihanet ederek… Lozan’a ihanet vardır. 39’uncu
madde bugün dahi uygulanmıyor. Kürt dilini yok sayarsanız, kültürünü yok
sayarsanız… ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Bu vakıf kanunuyla onun ne alakası var! HASİP KAPLAN (Devamla) – … türküsünü yok
sayarsanız, kültürünü, şehrini yok sayarsanız, bu ülkenin geleceği yer felaket
olur. ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Onunla ne alakası var! ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Ne alakası var bununla onun! HASİP KAPLAN (Devamla) – Bırakın kuvayıcılığınızı,
vatanperverliğinizi, Ergenekon çetelerini de gördük. ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Saygısızlık etme! HASİP KAPLAN (Devamla) – Kur'an üzerine
değil, bastığınız silah üzerine yemin ederek ırkçılık düşmanlığı yaptınız, Türk
düşmanlığı dışında… Kalkın, burada onları telin edin, onları da yaşatmayın! Bu
ülkenin kardeşliğe ihtiyacı var, bu ülkenin birliğe ihtiyacı var! Hiç kimse
kalkıp burada bir ırkın, ulusun yüksekliği üzerinde politika yapmasın! Bu
kimseye kazandırmaz. 100 bin tane azınlık vatandaşımızı tehlike olarak görme
gafletinde hiç kimsenin bulunma hakkı yoktur! Bir ülke yanlış yapıyorsa,
Yunanistan yanlış yapıyorsa, ırkçılık yapıyorsa, azınlıkları eziyorsa, oradaki
Türk soydaşları, vatandaşlarımızı eziyorsa, siz de onlar gibi mi yapacaksınız? OKTAY VURAL (İzmir) – Kim eziyor be! HASİP KAPLAN (Devamla) – Onların yaptığını yapmak zorunda
değilsiniz. ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sen kime söylüyorsun ya? HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu çağdaş ülkede 21’inci yüzyılda çağdaş
anlayışları, kardeşliği geliştirmek zorundasınız! (CHP sıralarından gürültüler)
Çağdaş anlayış, kardeşlik budur. ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Kime söylüyorsun? OKTAY VURAL (İzmir) – Kim eziyor be! HASİP KAPLAN (Devamla) – Farklılıklara tahammüldür, farklı
kültürlere tahammüldür… RECEP TANER (Aydın) – Senin yaptığın ırkçılık değil mi? HASİP KAPLAN (Devamla) – … farklı dillere
tahammüldür, farklı mezheplere tahammüldür, Türk’e tahammüldür, Kürt’e
tahammüldür, Arap’a tahammüldür… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sözünüzü tamamlar mısınız Sayın Kaplan, lütfen. HASİP KAPLAN (Devamla) – … Çerkez’e tahammüldür, Alevi’ye
tahammüldür. Onları kaybeden Türkiye’yi kaybeder, bunları yok sayan Türkiye’yi
yok sayar. Bu gerçeklikle burada konuşmak zorundayız. Eğer, biz bu
gerçekliğimizi koyarsak, Lozan’ı da, insan hakları sözleşmelerini de, hukuku
da, kardeşliği de, eşitliği de, bir çiçek tarlası gibi olan farklı kültürleri
de, farklı kimlikleri de, farklı dilleri de yaşatırız. Sizi bu konuda hoşgörüye
davet ediyorum. Bu Yasa çıktığı zaman ne azınlıklar mutlu olacak ne Türkiye elden
gidecek. Türkiye nasıl elden gidiyor, biliyor musunuz? Uluslararası sermaye her
tarafı sarmış, bankalarınızı almış, en büyük hazinelerinize, yer altı, yer üstü
zenginliklerinize el atmış… ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sizin değil mi onlar? Senin de değil mi?
Senin de değil mi? HASİP KAPLAN (Devamla) – …bütün memleketin savunma stratejisine el
atmış, bütün iktisadi teşebbüslerin, şirketlerin yüzde 60 hissesi yabancı
sermayenin; ülke bu şekilde elden gitmiş. ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – O bankalar senin de değil mi? HASİP KAPLAN (Devamla) – Yoksa, üç tane
kiliseyi tamir ederek, o cemaat insanlarının atalarından kalmış üç tane
kiliseyi tamir ederek, imar ederek, onlara teslim ederek bu ülkeyi
kaybetmezsiniz. Mardin’de yüz yirmi anahtar metropolitin elinde duruyor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum... Bir dakikam bitti mi Sayın Başkan? BAŞKAN – Verdim efendim, bir dakikanızı da verdim. Siz, heyecanla
konuştuğunuz için fark etmediniz. HASİP KAPLAN (Devamla) – Peki. (DTP sıralarından alkışlar) RAHMİ GÜNER (Ordu) – Silahı bırak, silahı! BAŞKAN – Söz sırası, Komisyon Başkanı, Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’da. Buyurun Sayın İyimaya. (AK Parti
sıralarından alkışlar) ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok Değerli
Başkanım, yüce Meclisin muhterem üyeleri; önemli bir kanunu müzakere ediyoruz. Hatta, taşıdığı önemden daha fazla önem yüklenmek suretiyle,
sanıyorum psikolojik zemini yoğunlaştırılmış bir müzakere süreci yaşıyoruz. Geneli üzerinde müzakere imkânı olmadığı için, yüce
Mecliste, görüşlerimi vakıf ve bu Kanun sorununda üç maddede konuşma yapmak
suretiyle sizlere hitap etmeye çalışacağım ve konuşmamı, vakıf kurumunu ortaya
koymak, Yasa’nın dayalı bulunduğu amaçları açıklamak, gerek Cumhurbaşkanımızın
geri gönderme tezkeresinde gerek komisyon muhalefet şerhlerinde ve gerekse
muhalefet partilerimizin tezlerinde ileri sürdüğü itirazları hiçbir heyecana,
hiçbir tarihî atıf kaygısına kapılmadan objektif olarak sizlerle paylaşmak
istiyorum. Değerli arkadaşlar, vakıf duygusu, bir yönüyle evrensel, öbür
yönüyle millî malımızdır; tarihî varlığımızdır, medeniyetimizin kendisidir;
iyilik yapma duygusunu ölümden sonra yaşatma ihtiyacına insan aklının verdiği
en ulvi bir cevaptır. Gerçekten bütün medeniyetlerde var ama görkemi,
yaygınlığı ve Osmanlıya sosyal adalet veya sosyal devlet niteliğini kazandıran
en önemli bir kurumdur. Hukuku, örfle, kazuistik
yöntemle şaheser bir esere dönüşmüştür. Türk edebiyatı ve sanatı ve tarihi bu
büyük medeniyetin sanatını da kuramadı, romanını da maalesef yazamadı. ŞENOL BAL (İzmir) – Siz yazacaksınız herhâlde. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Değerli
arkadaşlar, doğru mu yapıyoruz? Evet, doğru yapıyoruz. ŞENOL BAL (İzmir) – İnsaf! ŞAHİN MENGÜ (Manisa) - Sana göre. Çok sübjektif. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Nesnel…
Gerekçelerimi açıklayacağım, dinledim. Hiç heyecanlanmam. Aynı tarihî
hafızaları, aynı tarihî hatıraları ve aynı millî şuuru ve aynı vatan eksenini
paylaşıyoruz. MUHARREM VARLI (Adana) – Acaba! Soru işareti. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Mükemmel mi
yapıyoruz? Hiçbir şey mükemmel olamaz. En mükemmel kanunlarımızın defaatla değiştirilmesi de bu mükemmeliyet iddiasını
yalanlar. Peki, itirazlar varit mi? Bu itirazları -karşı olan arkadaşları
dahi ikna etmek anlamında değil- görüşlerimi objektif şekilde paylaşarak
karşılamaya çalışacağım. Kanunumuzun amacı ne? Bir defa, kanunun kimliğini ortaya
koyabilmek için, kanunun amaç haritasını ortaya koymak lazım. OKTAY VURAL (İzmir) – Avrupa Birliğine taviz vermek. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Bir maddeye
saplanırsak, diğer gerçekleri göremeyiz. Evet, Avrupa Birliği de yok değil. OKTAY VURAL (İzmir) – Taviz vermek… ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Oraya
geleceğiz, 2002’deki hatıralarımızı paylaşacağız Sayın Oktay. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan “Evet.” dediniz, taviz vermek
olduğunu teyit ettiniz. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Şimdi, ben bir
şeyi teyit veya inkâr için değil… Beyanım kendimi bağlar. Değerli arkadaşlar, bu Kanun’un birinci amacı, vakıf hukuku
alanındaki mevzuat dağınıklığını bir bütün kod içerisinde birleştirmek. OKTAY VURAL (İzmir) – Medeni Kanun’u da kaldırın o zaman. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Vakıflar Kanunu’muz on dört defa değiştirilmiş… RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Bunları kim talep ediyor Sayın Başkan?
Efendim, kim talep ediyor? Hangi sendika, hangi sivil toplum kuruluşu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Geleceğim
sevgili kardeşim, geleceğim. RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Hangi toplum kesimi talep ediyor, söyler
misiniz? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Sistematik
olarak anlatmamda bunların hepsini ortaya koyacağım Rıdvan Bey, sabır buyurun. On dört defa değişmiş ve bakınız, ilgili maddeye bakarsanız
-sanıyorum 80’inci madde, madde atfı yanlış olabilir- sekiz tane kanunu
yürürlükten kaldırıyor, yetki çatışmalarını iyi yönetim ilkeleri içerisinde… Birinci amaç bu. OKTAY VURAL (İzmir) – Lozan’da olan da kaldırılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Hepsi gelecek.
Lozan hukuki zeminini açıklayacağım mütebaki maddelerde. Değerli arkadaşlar, ikinci amaç: Bakın, tarihlere, millî hafızaya,
büyük hatıralarımıza atıf yaptık. Bu kanunun ikinci amacı, ecdadımızın
Misakımillî hudutları dışında kalan vakıfların ciddi bir envanterini
çıkararak… OKTAY VURAL (İzmir) – Kıbrıs’ta olduğu gibi. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - …diplomasiyi de
kullanarak ihya etmektir. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Altı senedir ne yaptınız? Altı
senedir envanter adına ne yaptınız Sayın Başkan? OKTAY VURAL (İzmir) – Kıbrıs’ta olduğu gibi değil mi? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, ikinci amaç bu. Kanun’un bilhassa 36’ncı maddesinin (d) bendi ve
57’nci maddesi, kurulan bu konudaki organlar ve görevlendirme görüldüğü zaman
anlaşılır. Bu Kanun’un diğer amaçlarından birisi, Anayasa’mızın 33’üncü
maddesindeki korporatif veya kolektif özgürlüğü son fıkra hükmüne göre o kapsam
içerisinde vakıfları da tanımak. Dernek kurma özgürlüğünü Anayasa’mız tanzim
etmiş; 1982 Anayasası, 33’üncü maddede, son fıkrada da bu hükümlerin vakıflara
aktarılması yükümlülüğünü millî Meclise tevdi etmiş, bugün onu devlet
müdahalesini örgütlenme özgürlüğünün doğal sınırlarına indirmek yoluyla
gerçekleştiriyoruz. Değerli arkadaşlar, bu Kanun’un diğer amacı, ortak sorunları vakıf
tüzel kişiliği -türleri değişik- alanındaki ortak sorunları demokratik katılım
ve yönetişim yoluyla çözmek. RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Aynı şeyler değil ki Sayın Başkan. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Azille ilgili
maddelere, izinle ilgili maddelere, serbesti ile ilgili maddelere bu
perspektifle yaklaşmalıyız. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, bu vakıflar Lozan’da
özel hükümlere tabi, diğer vakıflarla karıştırmayın lütfen. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Arkadaşlarımızın
meraklarını Lozan’ın tefsirini yaparak, maddelerini okuyarak, Büyük Meclisin
1956 yılında yaptığı tefsiri de paylaşarak cevap verip… RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, bütün Türk vatandaşları vakıf
kuramıyor mu şu an eşit olarak? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Evet, değerli
arkadaşlar… BAŞKAN – Sayın İyimaya, Genel Kurula
hitap eder misiniz efendim? Cevap vermeyin. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, bu Kanun’un bir başka amacı, Vakıflar Genel Müdürlüğünü organik,
yapısal bir kanuna kavuşturmak. Şu ana kadar Vakıflar Genel Müdürlüğünün
teşkilat ve vazifelerine ilişkin bir yasa çıkarılmamıştır, buraya geleceğim. ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sevgili İyimaya,
ilgili madde onlar değil ki! ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ama, son olarak… BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen yerinizden laf atmayın,
konuşmasını takip edin. ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Laf atmıyorum… ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, bu Kanun’un belki 1’inci maddede söyleyeceğimiz son amaç yabancı
vakıflarla ilgili ve azınlık vakıflarıyla ilgili sorunları adalet, hak ve
küresel hukuk… S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Mütekabiliyet… ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – …mütekabiliyet
dâhil, küresel hukuk prensipleri içerisinde tanzim etmek. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Nerede mütekabiliyet? Burada
mütekabiliyet nerede? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ben, burada, bu
Kanun… RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın Başkan, bahşiş mi, rüşvet mi? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, bu Kanun arkadaşlarımızın ileri sürdüğü sorunları bünyesinde
taşımamaktadır. ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sana göre… ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bana göre
tabii. Tabii, saygım sonsuz, bana göre… Fakat bu beş amaç içerisinde meselelere
bakacağız. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İçiniz rahat değil Sayın Başkan,
açıklayamıyorsunuz. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ben vicdanen
huzurluyum, içim rahat, vatan, millet ve milliyet duyguları bakımından
sanıyorum kimsenin arkasında da gerisinde de kalmam. (AK Parti sıralarından
alkışlar) (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Şimdi, değerli
arkadaşlar, diğer maddede, sizlerle, itirazlarınızla ilgili görüşlerimi
paylaşacağım. İtirazları da dörde ayırdım: Cumhurbaşkanımızın en temel itirazı
“Vakıf kimliği göçüyor.” CHP’li bir arkadaşımız “Yeni bir nesil vakıf çıkıyor,
egemenlik sorunu doğuyor.” diyor. Bu itiraz, ikinci itiraz.
Yabancıların bu Kanun sebebiyle vakıf bağlamında tabi olacakları hukuki statü. Üçüncü
itiraz -Milliyetçi Hareket Partimizin özellikle- önceki vakıfları cumhuriyet
vakıflarına eşitleme itirazı ve en son itiraz da azınlık vakıflarının bağlı
bulunacağı hukuki rejim. Ama, şunu son cümle olarak
söyleyeyim: Azınlık vakıflarıyla ilgili hüküm bizim tarafımızdan şimdi tanzim
ediliyor değil, daha evvel teessüs etmiş hukuku, kanunda birlik sağlamak
sebebiyle, aktarmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Sizinle bunları paylaşacağım. Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İyimaya. Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi, soru-cevap işlemine başlıyoruz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum! MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şahsı adına konuşmalar var. BAŞKAN – Pardon, şahıslar var… Şahıslar adına söz isteyen, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Tunçak. Buyurun Sayın Tunçak. (AK Parti
sıralarından alkışlar) MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Çok Değerli Başkanım, değerli
milletvekillerimiz; 09/11/2006 tarihinde Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edilen ancak dokuz maddesi 10’uncu
Cumhurbaşkanımız tarafından veto edilen 5555 sayılı Vakıflar Kanunu
Tasarısı’nın 16’ncı maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyeti saygıyla selamlarım. Hakikaten içeriği çok değişik mecralarda tartışılan Vakıflar
Kanunu’nun vatanperverlikle ya da değişik şekliyle, yönlendirmelerle burada
değerlendirilmesi, işleyişi ve içeriğinden bizleri uzaklaştırıyor. Genel anlamda Vakıflar Kanunu düzenlemesi fevkalade dağınık
vaziyette olan vakıflar mevzuatının, yani 10 kanunda, 6 tüzükte ve 27
yönetmelikte bulunan vakıflar mevzuatının toparlanması ihtiyacını karşılıyor
öncelikle. Bununla birlikte birçok kanun var, diğer kanunlar çıktı, yeni
kanunlar ya da kanunlarda değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklere bir uyuma
ihtiyaç vardı ki, Vakıflar Kanunu bu ihtiyacı bu şekliyle gideriyor. Ayrıca, vakıfların hayatiyetinin güçlenmesi ve hayratlarının
hayata geçirilmesi fevkalade önemli bir amaç olarak Kanun’un içerisinde hayat
buluyor. Anayasa’nın eşitlik ilkesi ve eşitlik ilkesine uygun bir
düzenlemeyi içeriyor Vakıflar Kanunu. Ülkemizin ve bu yönetim şeklinin kendine
güvenini, kendi vatandaşından korkmadığının bütün dünyaya net ve açık olarak
ispatı anlamına geliyor Vakıflar Kanunu ve bir amacı da hayratlarının öncelikli
olarak korunması, ki 16’ncı madde, vakıfların
hayratlarıyla ilgili bu korumayı içeriyor. 41.550 adet mazbut vakfın, 300 adet
mülhak vakfın ve 161 adet cemaat vakfının hayrat taşınmazlarının tahsisiyle
ilgili düzenleme 16’ncı maddede yapılmakta. Maddelerini hemen hemen hiç tartışmadığımız, sadece hayaller üzerine
yaptığımız bazı tartışmalar şu ana kadar geldi ve bu düzenlemedeki 16’ncı
maddede “hiçbir ticari fonksiyon yapılmayacak” kaydı ortaya konuyor. Mülkiyet
devri net olarak reddediliyor. Ki, eğer tahsis amacına uygun olarak yapıldığı taktirde herhangi bir problem yok. Tahsis amacına aykırı bir
işlem yapılırsa mülki amir tarafından tahliyesi öngörülüyor hayratın. Burada, düzenlemede, gerek vakfedenin iradesi gerekse hayratın
faaliyet gösterme gereği dengelenerek tahsis amacı dışı kullanımı engellenmiş,
ayrıca mevcut hâliyle hayrat vasfını sürdüremeyecek taşınmazların yok olması
önlenmiştir. Ayrıca 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 10’uncu maddesine paralel
bir düzenleme ihtiva etmektedir Kanun. Hassasiyetlere çok teşekkür ediyoruz. Özellikle cemaat
vakıflarıyla ilgili bazı tereddütler ihdas edildi, bazı tereddütler söylendi.
16’ncı maddedeki hayratların tahsisinde meclis kararının olması, Vakıflar
Meclisinin kararının olması ve meclis kararının herhangi bir şarta bağlanmadan
Vakıflar Meclisinin iradesine bırakılıyor olması, kafada akla gelen
tereddütleri giderecek birçok tedbirin Kanun’un içeriğinde olduğunu, Türk Ceza
Kanunu’nun içerisinde olduğunu, idari düzenlemelerin içerisinde olduğunu bize
tekrar tekrar bildirmekte. Her çıkarılan kanun ya da
her çıkarılan değişiklik ardında başka bir niyet aramaya gerçekten ihtiyaç yok.
Her kanunun bir vatanın birliği ya da bütünlüğüyle alakalı olmadığını, artık bu
düzenlemelerin kendimize güvenin bir ifadesi olduğunu ve bunu, dünyaya tek
örnek olacak ülke olduğumuzdan dolayı göğsümüzü gere gere
söyleyebileceğimizi belirtiyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Milletvekilim, Bursa’da kaç
vatandaşımız talep etti? Kaç vatandaşımız talep etti Bursa’da bu Kanun’u
çıkarın diye? Kaç vatandaşımız faydalandı? BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tunçak. Şahısları adına ikinci söz sırası Denizli Milletvekili Sayın Salih
Erdoğan’a aittir. Buyurun Sayın Erdoğan. (AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Vakıflar Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı
maddesi üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, vakıfların patenti Türklere ait,
Osmanlılara ve Selçuklulara ait. Ama bugün
yeryüzünde hemen hemen her çağdaş ülkede vakıflar
bulunmaktadır. Bu vakıflar, kabul edelim etmeyelim, sivil toplum örgütlenmesi
olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca, günümüz dünyasında vakıflar dünya çapında
örgütlenmekte, kamuoyu oluşturmakta, sosyal politikalar üretmekte ve hatta
amaçlarını gerçekleştirmek için kurdukları şirketler vasıtasıyla istihdam
yaratmakta, kamu ve özel sektör yanında üçüncü sektör olarak ekonomik, sosyal,
kültürel alanlarda büyük bir güç olarak karşımıza çıkmaktadır. Geçen hafta gazetelerde bir haber yer aldı: Avrupa Vakıflar
Merkezi 29-31 Mayıs 2008 tarihinde genel kurulunu Türkiye’de yapacak ve bu
toplantıda “vakıflarda yaratıcılık” teması işlenecek. Değerli milletvekilleri, örnek olsun diye söylüyorum: Bu
bahsettiğimiz Avrupa Vakıflar Merkezi altı yüz elli vakfı bünyesinde toplayan
bir vakıf, sahip oldukları varlıklar ise 102 milyar euro.
Bu vakıflar Avrupa Birliğinin sosyal ve ekonomik alt komitesi gibi komitelerde
yer almakta, Avrupa Birliğinin de görüşlerini temsil etmekte ve birtakım sosyal
politikaların oluşmasına katkı sağlamaktadır. “Küreselleşme” dediğimiz olgu -doğru bulalım yanlış bulalım- her
alanda olduğu gibi sivil toplum örgütlenmesinde, tabii olarak vakıflarda da
kendisini göstermektedir. Bütün mesele bu gelişmeler karşısında Türkiye’nin
tutumu ne olmalıdır? Bu olguya yasaklarla karşı çıkmak elbette bir yöntem
olarak düşünülebilir, fakat Türkiye’nin gelişmelere seyirci kalması veya
yasaklarla bu alandaki gelişmeleri engellemesi acaba mümkün mü? Değerli milletvekilleri, söz alan bazı hatipler, topraklarımız
dışında kalan Osmanlıdan kalma vakıfların bugüne kadar tespit ve tescillerinin
niye yapılamadığını sorguladılar. Oysa, vakıflarla
ilgili yürürlükteki mevzuatımızda yurt dışındaki taşınır ve taşınmaz kültür
varlıklarının tescili, muhafazası, onarılması ve yaşatılması konusunda Genel
Müdürlüğümüz görevli değil. Ancak bu Yasa’yla, ilk defa bu Kanun’ RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Envanteri bile yok, nasıl veriyorsun? MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) – Yine bu Kanun’la vakıf kültür
varlıklarının bakımı, onarımı, restore edilmesi ve yaşatılması için kişi ve
kuruluşlarca yapılan harcamalara, bağış ve yardımlara, sponsorluk
harcamalarına vergi istisnası getirilmektedir. Ayrıca, vakıflara ait taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat
varlıklarının korunması ve muhafazası için diğer kamu kurum ve kuruluşları da
görevli kılınmıştır. Söz gelimi, imar planlaması düzenlemelerinde vakıf alanı
olan yerlerde kurumun görüşünün alınması öngörülmektedir. Vakıflara yapılan taşınır-taşınmaz mal bağışlarında veraset,
intikal beyannamesi kaldırılmaktadır. Yine vakıflarımızın safi gelirleri
üzerinden ödedikleri yüzde 5 denetim katılım payı bu yasayla, tasarıyla
kaldırılmaktadır. Değerli milletvekilleri, konuşmalarda sık sık
denetim konusu, sanki, tüm vakıfların denetim dışı
bırakıldığı üzerinde de duruldu. Değerli arkadaşlar, tasarının 33’üncü maddesini lütfen bir kez
daha okuyalım. Burada hangi vakıf türü olursa olsun, vakıflarda iç denetim
esası getirildi. Ancak, tüm vakıfların amaç ve yasal yönden denetimi konusunda
yine Genel Müdürlüğümüzün yetkisi devam etmektedir. Yine, değerli milletvekilleri, sık sık
cemaat vakıflarıyla ilgili olarak 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nun üzerinde
duruldu. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Erdoğan. MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) – 2762 sayılı Vakıflar Kanunu 1935
yılında, 1936, cumhuriyet döneminden önce kurulmuş olan vakıflara iki görev
yüklüyor. Birincisi, vakıflar kütüğüne kendilerini yazdırmak, bunun süresi beş
yıldır. İkincisi, zilyet ve tasarrufunda bulundurdukları gayrimenkulleri yine
vakıflar siciline tescil ettirmek. Bu tescilden sonra Vakıflar Genel
Müdürlüğünün bu tapu kayıtlarına şerh verdirmesi ve sonra uygun vasıtalarla
ilan edilmesi ve daha sonra da o ilgili vakıflar adına kati tapularının
verilmesi öngörülmekteyken, maalesef, 2762 sayılı Yasa’nın 44’üncü maddesindeki
bu amir hüküm yerine getirilemediği için bugün bir takım sıkıntılarla karşı
karşıya bulunmaktayız. Değerli milletvekilleri, bu tasarının vakıflarımız için hayırlı
olmasını diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdoğan. Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap işlemine başlıyorum. Süremiz on dakikadır. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Önergelerden önce okuyacağız. Sayın Tankut, buyurun efendim. YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakana sormak istiyorum: Hükûmet
olarak inatla çıkarmaya çalıştığınız Hristiyan ve
gayrimüslim azınlıklara hizmet edeceği apaçık bir şekilde ortada olan bu yasa
tasarısı kanunlaştığı takdirde, Hristiyan azınlıklara
ait kaç adet taşınmaz söz konusu Rum ve azınlıklara iade edilecektir? Bunların
şu andaki maddi değeri nedir? Ayrıca, Hükûmetin ısrarla sadece 36 adet
taşınmazın iade edileceğini iddia etmesine karşılık, Meclisimizden bu Yasa
çıktıktan sonra, en az 160 vakfın, Türkiye’deki mahkemelerin yanı sıra
özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yüzlerce, binlerce dava açması
beklenmektedir. Böyle bir durumda Hükûmet olarak bu
tablonun altından nasıl kalkacaksınız? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut. Sayın Emek, buyurun efendim. ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Bakan, bu yüce Meclis, yedi düvele
karşı ulusal Kurtuluş Savaşı’nı yöneten, Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran
meclistir. Bu ülkenin Misakımillî hudutlarında tapusu Lozan Antlaşması’yla alınmıştır.
Görüşmekte olduğumuz Vakfılar Yasa Tasarısı’nın
Lozan’da alınan bu tapuyu delmekte, üniter yapıyı
tehdit etmekte olduğunu düşünmekte misiniz? Böyle bir tasarıyı görüşmek ulusal çıkarlarımıza aykırı düşmez mi?
Bu tasarı yasalaştığında, gelecekte ihanet yasası olarak
değerlendirilmeyecek mi? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Emek. Sayın Işık, buyurun efendim. ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, vakfedenin soyundan gelenlerce yönetilmesi gereken
mülhak vakıflar on yıl içinde yöneticilerinin atanamaması hâlinde mazbut vakıf
olarak Genel Müdürlükçe yönetilirken, şimdi bu kural değiştirilip hayrattan
olan taşınmazlarını aynı cemaate ait başka vakfa tahsis ederek Hristiyan azınlık vakıflarının ebediyen yaşamasına imkân
verilmektedir, dolayısıyla azınlıkların tüzel kişilikleri güçlendirilmektedir. Hristiyan azınlık
vakıflarının kurulmasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve millî hukukumuz
yasaklarken, bu düzenleme kimlerin ihtiyacı için yapılmaktadır? İkinci sorum: ABD Lozan’ı tanımazken, Avrupa Birliği ve ABD
ikilisi istedi diye bu yasayı çıkarmaya neden mecbur bırakılıyoruz? Bunu Türk
milletine açıklar mısınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık. Sayın Bal, buyurun efendim. ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, Bakana sormak istiyorum. Bu kadar çok imtiyaz verilen azınlık vakıflarının nasıl sona
ereceği belirtilmemiştir, sadece yeni vakıflarla ilgili bir açıklama vardır.
Size şunu sormak istiyorum: Nasıl sona ereceği belli olmayan tek tüzel kişilik
nedir? Ki devlettir biliyorsunuz, çünkü devlet böyle bir şeyi kabul etmez. Bu
konuda ne diyorsunuz? İkincisi: Hayretler içerisinde dinledik. Başbakan, kendi grup
toplantısında yaptığı konuşmada bu Kanun’u tamamen hamasi ve havada kalan
sözlerle kamuoyuna tanıtıyor. Bu, gerçeğin gizlenmesidir. Hâlbuki bu Kanun
âdeta bir sömürge idaresince düzenlenmiş intibaı vermektedir. Bu konuda ne
diyorsunuz? Türkiye bir sömürge midir? Fener Rum Patrikhanesinin ekümenlik iddiasına bu Kanun meşruiyet kazandırıyor… BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bal. Buyurun Sayın Cengiz. MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, Sayın Bakan;
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarıyla
faaliyetleri ve çalışması belirlenmiş Patrikhanenin Başpapazı Patrik kendisini ekümen olarak ilan etmiş ve ulusal ve uluslararası düzeyde
veya yazışmalarda bu unvanını kullanmaktadır. Bir: Türkiye Cumhuriyeti yasalarıyla idare edilen ve Türkiye
Cumhuriyeti yasalarıyla çerçevesi ve statüsü belirlenen Patrikhanenin Başpapazı,
hangi yasa ve hangi kanunla ekümenlik almıştır,
kendisine bu unvan verilmiştir? Nasıl terfi etmiştir? İki: Bu olay, Sayın Başbakana sorulduğunda Sayın Başbakan “Bu,
Patrikhanenin iç sorunudur, iç meselesidir.” diyerek bunu örtmüş, kapamıştır.
Diyanet İşleri Başkanı da durup dururken kendini şeyhülislam ilan ederse, bunun
da statüsünü acaba kendisi mi belirleyecek? Yoksa, bu
kurum arasında ve... BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Cengiz. Soru sorma süresi tamamlanmıştır. Sayın Bakanım, cevap vereceksiniz, buyurun efendim. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Tankut “İnatla çıkarmaya
çalıştığınız bu Yasa’yla kaç adet taşınmaz iade edilecek?” diyor. Elbette ki
biz doğru iş yapıyoruz. Doğru olarak hedeflediğimiz, planladığımız işler
üzerinde de inatla çalışırız. Yani, bu anlamda “İnat”
sözcüğünüzü kullanıyorsanız, doğru. Bu Yasa’nın çıkarılması gerekli. Doğru
bir Yasa’dır, mantalitesi doğrudur, hedefleri
doğrudur. Bu anlamda bir kararlılık içerisindeyiz. Taşınmazlar kaç tane diyorsunuz. Bunu müteaddit defalar açıkladım,
bir kez daha açıklıyorum. Sorular sorulacak, gene açıklayacağım. Yasa’nın
geçici 7’nci maddesinde taşınmazların ne şekilde iade edileceği çok açık bir
biçimde düzenlenmiştir. Bu 7’nci maddede, taşınmazların iade edilebilmesi için,
1936 beyannamelerinde o taşınmazların kendilerine ait olduğunu belirtmiş
olmaları gerekir. Bu, birinci şart. İkinci şart,
taşınmazları hâlen tasarruf eder durumda olmaları lazım. Diğer bir şart,
bunlara bağışlandığı hâlde, 1936-1974 yılları arasında iktisap edebilirken,
1974 ile 2002 tarihleri arasında iktisap edememeleri dolayısıyla ellerinden
çıkartmış bulunan taşınmazlarla ilgili bir buçuk yıllık bir başvuru süresi
öngörülmüş. 1’nci madde kapsamına giren namı müstear ve namı mevhum olarak
nitelenen şahıslar üzerine kayıtlı taşınmazların sayısı 18 ve 1974-2000 yılları
arasında, Yargıtay kararı doğrultusunda, iktisap edememeleri dolayısıyla tapu
iptal ve tescil davalarına konu edilip, Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçilen
taşınmaz sayısı 28, hazinede olan taşınmaz sayısı 114 adettir. Üçüncü şahıslara
geçmiş olan taşınmazlarla ilgili bu Yasa’da hiçbir düzenleme öngörülmemiş,
Medenî Kanun’un 1023 ve 1027’nci maddeleri üçüncü şahısların iktisaplarını
korumaktadır. Dolayısıyla, bunların değerleri kaç? Bunlarla ilgili bir
değerlendirme söz konusu değil. Yasa çıkarsa, Meclisten çıktıktan sonra,
yürürlüğe girdikten sonra, hangi vakıf Yasa’nın öngördüğü şartları taşıyorsa,
müracaat ederse, o çerçeve içerisinde değerlendirilecektir. Efendim, Sayın Emek “devleti kuran Meclistir -doğrudur- Lozan’la
alınan tapuyu deliyorsunuz” diyor. Değerli arkadaşlar, çok konuşuluyor,
tartışılıyor ama Lozan Anlaşması, sözleşmesi özellikle azınlıklara ilişkin
maddeler herhâlde okunmuyor. Biz Lozan’da neyi yüklenmişsek bu Vakıflar
Kanunu’yla da cemaatlere, cemaat vakıflarına aynı hakları veriyoruz. OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman niye değiştiriyorsunuz, neyi
değiştiriyorsunuz? Yeni bir Lozan mı yapıyorsunuz? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Hatta şunu da ifadeyim: 2002 yılında -çok tartışılıyor- sizin de
ortak olduğunuz iktidar döneminde -hani Anayasa Mahkemesine götürmüşsünüz,
getirmişsiniz, onlar ayrı- 3 Ağustos 2002 tarihinde çıkartılan 4771 sayılı
Yasa’yla, hiçbir ayrım yapmadan, vakıfnamelerini dikkate almaksızın, dinî, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve sosyal amaçlar
doğrultusunda taşınmaz iktisap edebilmelerine imkân sağlanmıştır. FARUK BAL (Konya) – MHP mi yaptı bunu Sayın Bakanım? OKTAY VURAL (İzmir) – Kim yaptı bunu, kim verdi? KADİR URAL (Mersin) – Sizin kıymetli oylarınızla oldu. Sizin
oylarınızla oldu Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Sizin iktidar sorumluluğunu taşıdığınız dönemde bu düzenleme getirilmiştir. OKTAY VURAL (İzmir) – Sizin oylarınızla oldu. MHP’nin ret oyu
verdiği tutanaklara girsin Sayın Başkan, tasarı değil teklifti. Meclisi yanlış
bilgilendirmesin. FARUK BAL (Konya) – Sizin verdiğiniz oylarla oldu Sayın Bakan. KADİR VURAL (Mersin) – Meclisi yanlış bilgilendirmeyin Sayın
Bakanım. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müsaade edin de tamamlasın
konuşmasını efendim. MUHARREM VARLI (Adana) – Doğruları söylesin doğruları, bilerek
yanıltıyor. BAŞKAN - Müdahale etmeyin efendim, lütfen. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Ancak, biz bu Kanun’la vakıfların vakıfnamelerinde, vakıf senetlerinde
belirledikleri amaçları esas alarak bir düzenleme getirmiş bulunuyoruz. Böyle
de bir ayrım var, önemli bir fark var, bunu bilmenizi arzu ederim. Mülhak vakıflar on yıl içerisinde yöneticisi kalmayınca mazbut
vakfa dönüşüyordu. Ee olursa, o koşullar doğarsa,
burada devam etmesine ilişkin düzenleme öngörülmüş ama o koşullar elvermezse,
yargı o talepleri yeterli bulmazsa -yargının kararına herkes uyacak, idare de
uyacak- dolayısıyla o koşullar doğarsa mazbut olabilecek, doğmazsa olmayacak ve
genel hükümler uygulanacaktır. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Onun önünü açıyorsunuz. BAŞKAN – Sayın Bakanım, süreniz dolmak üzere, tamamlayınız. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Sayın Bal, Patrikhane ile ilgili olarak soru yöneltiyor. Efendim, diyor ki “Bu
nasıl olacak? Burası bir sömürge idaresi mi? Fener Rum Patrikhanesi ne olacak?” Değerli arkadaşlar, bir kere, Lozan Anlaşması’nda, Patrikhane ile
ilgili normatif hiçbir düzenleme yok. Herhâlde, buna da itiraz edecek
değilsiniz. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yakında onu da getirirsiniz! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ve
bu Kanun’da da… ŞENOL BAL (İzmir) – Amacı yazıyor! HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Onu da getirirsiniz yakında! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bu
Kanun’da da Patrikhane ile ilgili hiçbir düzenleme yoktur. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yaparsınız, onu da yaparsınız! ŞENOL BAL (İzmir) – Peki, azınlık vakıfları nasıl sona erdiriliyor
Sayın Bakan? Nasıl sona erdiriliyor? O yok burada. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Onun cevabını verdim genel hükümlerde. Onun cevabını verdim az önce. ŞENOL BAL (İzmir) – Nerede verildi? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Onun cevabını verdim. Medeni Kanun’da, hükümlere bakarsanız, tüzel kişilerin
nasıl sona ereceği, orada göreceksiniz. Efendim, Sayın Ceviz, yanlış anlamadıysam soyadını öyle almışım.
(MHP sıralarından “Cengiz” sesleri) “Patrikhanenin papazı var, ortaya çıkıp ekümenikten söz ediyor.” Değerli arkadaşlar, demin de ifade ettim, Lozan Anlaşması’nda
Patrikhane ile ilgili hiçbir düzenleme yok, bu Kanun’da da yok. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Uygulamalar var, teamül var Sayın
Bakan. Bugüne kadar uygulamalar, teamüller var. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Türkiye, o uygulamaları deklare etmemiştir. Dolayısıyla, size vereceğim cevap
bu çerçeve içerisindedir. Hele hele, “Yarın, Diyanet
İşleri Başkanı kalkar da başka bir tavır sergilerse ne olacak” Bu da herhâlde,
amacı aşan bir düşünce. Burası demokratik bir ülkedir, herkes görüşünü ifade
edebilir ama hukuk neyi gerekli kılıyorsa iktidar onu icra eder. KADİR URAL (Mersin) – Hukuki olarak bir şey yaptınız mı Sayın
Bakanım? Hukuki olarak ne yaptınız? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Diğer soruları da yazılı olarak cevaplayacağım. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan. FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Bakan sorulara cevap
verirken o Kabinede bulunduğum dönemde, 3 Ağustos 2002 tarihinde çıkarılan
Üçüncü Uyum Paketi’yle ilgili, gerçeğe aykırı beyanda bulundu. Bunu düzeltmek
için kürsüden söz almak istiyorum. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Milliyetçi Hareket Partisi adına. BAŞKAN – Efendim, düzeltecek olan Sayın Bakandır. Gerçeğe aykırı
şey, sizin… FARUK BAL (Konya) – Hayır, ben gerçeği biliyorum. MUHARREM VARLI (Adana) – Hayır efendim, sataşma var, yanlış bilgi
var. BAŞKAN – Konuşmanız kayıtlara geçmiştir Sayın Bal. FARUK BAL (Konya) – Bu sataşmayı… BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… (MHP sıralarından alkışlar) Buyurun efendim, söz vermedim efendim. Sayın Bal, söz vermedim
size. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklara bakın Sayın Başkan. BAŞKAN - Hayır, söz vermedim efendim “Tutanağa geçmiştir.” dedim
efendim. FARUK BAL (Konya) – Efendim, Sayın Bakana sorun. BAŞKAN – Hayır efendim, öyle bir usul yok. Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır. FARUK BAL (Konya) – Sayın Bakan grubumuza dönerek “Sizin iktidar
olduğunuz dönemde…” BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre
verilmiş… FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, beni dinleyeceksiniz. KADİR URAL (Mersin) – Sayın Başkan, yanlış yapıyorsun ya! BAŞKAN - … 16’ncı madde üzerindeki görüşmelerin devam etmesine
dair bir önerge vardır. Önergeyi okutuyorum. (MHP sıralarından gürültüler) KADİR URAL (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Başkan… BAŞKAN - Yanlış vermişse kendisi vermiştir efendim, ne yapalım? FARUK BAL (Konya) – Olur mu efendim? Niçin yalan söyleniyor
burada? Bir yalanı düzelteceğim. BAŞKAN - Nasıl “yalan” diyorsunuz? MUHARREM VARLI (Adana) – Sataşma var, yanlış bilgi var, yanlış
bilgi. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
“Yalan” diyemezsin! FARUK BAL (Konya) – Evet, “iktidarınızda” dediniz Sayın Bakan,
“iktidarınızda” dediniz. Ben de yalan mı değil mi, açıklayacağım bunu. BAŞKAN - Okur musunuz önergeyi. (MHP sıralarından gürültüler) FARUK BAL (Konya) – İzin verin efendim. Açıklayacağım bunu. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Ret
oyu kullanmışız Sayın Bakan. BAŞKAN – Önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Bilindiği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulu'nca 09.11.2006 gününde kabul edilen 5555 sayılı "Vakıflar
Kanunu" Cumhurbaşkanlığı tarafından incelenmiş Sayın Cumhurbaşkanı,
Kanunun 16 ncı maddesiyle ilgili olarak,
tüzelkişiliği oluşturan kurucu iradeye bağlı kalmaksızın, vakfedenin çizdiği
konu, amaç, örgütlenme ve yönetim biçiminin dışına çıkılması ya da çıkılmasına
izin verilmesi, başka bir anlatımla, vakfın yönetiminin, amacının ve mallarının
serbestçe değiştirilmesi ya da değiştirilmesine izin verilmesi durumunda ortaya
çıkan yapının, hukukun tanımladığı biçimiyle vakfın özel hukuk tüzelkişiliği
olarak nitelendirilmesine olanak kalmayacağını ifade etmiştir. Vakfiyelerinde ya da vakıf senetlerinde kural bulunması
koşuluna bağlamayan 16 ncı maddenin üçüncü ve son
fıkraları, hukukun genel ilkeleriyle, Anayasanın 2 nci
maddesinde yer verilen hukuk devleti niteliğinin gereği olan hukuk güvenliği
ilkesiyle, Anayasanın örgütlenme özgürlüğü ve mülkiyet hakkına ilişkin 33 üncü
ve 35 inci maddelerindeki kurallarla bağdaşmadığını Sayın Cumhurbaşkanı
belirtmiştir. Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanı, Yasayla getirilen
düzenlemelerle, yukarıda da belirtildiği gibi, azınlık vakıflarının mülhak
vakıflar arasından çıkarılıp yeni vakıflara benzer ayrı bir tür gibi
değerlendirilmesinin doğal sonucu olarak, bu vakıfların amaç ve etkinlikleri
doğrultusunda giderek gelişmelerine ve etkinliklerini artırmalarına olanak
sağlandığını; bu nedenlerle, eskiden kurulmuş azınlık vakıflarına, bu
niteliklerini değiştirmemelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç elde
edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını ve bunların mülhak
vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf türü biçiminde yaşayan hukuksal
varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını sağlayacak düzenlemeleri, Lozan
Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu
anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle, Anayasanın ayrıcalıkları
yasaklayan 10 uncu maddesiyle ve ayrıca ulusal çıkarlarla ve kamu yararıyla
bağdaştırmanın olanaklı olmadığını; bu nedenlerle, incelenen Yasanın 16 ncı maddesinin Anayasanın Başlangıç bölümüne, 2 nci, 3 üncü ve 5 inci maddelerine aykırı olduğunu ifade
etmiştir. Adalet Komisyonunda da, Anayasanın 89 uncu ve İçtüzüğün 35 inci
maddesine dayanılarak 5555 sayılı Vakıflar Kanununun sadece Cumhurbaşkanı
tarafından geri gönderilen 16. maddesinin görüşülmesi kabul edilmiştir. Komisyonda 16 ncı madde üzerinde
yapılan görüşmeler sonucunda; madde ile mülkiyet devrinin öngörülmemesi,
yalnızca hayrat taşınmazları kapsaması, ticari bir fonksiyonu öngörmemesi,
tahsis amacına aykırı kullanımda mülki amirin tahliyesini öngörmesi, azınlık
vakıflarına ait hayrat taşınmazların da aynı azınlığa ait bir vakfa tahsisinin
hayratın kullanılış amacını koruması, hayrat vasfını yitirmiş taşınmazların
vakfın akarına dönüştürülmesinin öngörülmesi, vakıfların hayratlarının
öncelikli korunmasının Kanunun birçok maddesinde vurgulanması, vakfedenin
iradesinin ortadan kaldırılmaması ve ancak günün koşullarında hayrat vasfını
sürdüremeyecek taşınmazların yok olmasının önlenmesi amaçlandığından, Sayın
Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesine katılmamış ve madde oy çokluğu ile
aynen kabul edilmiştir. Milliyetçi
Hareket Partisi grubuna mensup komisyon üyeleri bu maddeyi de içeren muhalefet
şerhleriyle görüşlerini ifade etmiştir. Bugün TBMM Genel kurulunda yaptığımız müzakereler yeterli
değildir. Anayasa'nın, Başlangıç bölümünün beşinci paragrafında, hiçbir
etkinliğin Türk ulusal çıkarlarının, Türk varlığının, Türklüğün tarihi ve
manevi değerlerinin karşısında korunma göremeyeceği belirtilerek, Anayasa'nın
öngördüğü hukuk düzeni içinde milli menfaatlerin her şeyin üzerinde tutulması
gerektiği kabul edilmiştir. Eskiden
kurulmuş azınlık vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın,
ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar
tanınmasını ve bunların mülhak vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf
türü biçiminde yaşayan hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını
sağlayacak düzenlemeleri, Lozan Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş
ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle,
Anayasa'nın ayrıcalıkları yasaklayan 10. maddesiyle ve ayrıca milli
menfaatlerle ve kamu yararıyla bağdaştırmak konusundaki tereddütler giderilmiş
ve konu yeterince izah edilebilmiş değildir. Bu bakımdan Meclis İçtüzüğünün 72. maddesi uyarınca 16. maddenin
görüşmelerine devam edilmesini arz ederiz.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum… III.- YOKLAMA (MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı) OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz. BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı isteyen milletvekillerinin
isimlerini tespit edeceğim: Sayın Faruk Bal, Sayın Yalçın… MUHARREM VARLI (Adana) – Kapıları kapatın Sayın Başkan! BAŞKAN – Biraz ciddi olalım lütfen. Milletvekiline de bu şekilde
hitap edemez, kapılar falan denmez yani. Biraz ciddi olalım. (AK Parti
sıralarından alkışlar) KADİR URAL (Mersin) – Ciddiyeti sizden mi öğreneceğiz Sayın
Başkan? BAŞKAN – Sayın Vural, Sayın Şandır, Sayın Ural, Sayın Akcan, Sayın
Büyükataman, Sayın Korkmaz, Sayın Akkuş, Sayın
Özdemir, Sayın Varlı, Sayın Çalış, Sayın Akçay, Sayın Yıldız, Sayın Enöz, Sayın Taner, Sayın Yunusoğlu,
Sayın Atılgan, Sayın Özensoy, Sayın Bal. Tamam efendim, 20 kişi
tamamlandı. Yoklama için üç dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
(Devam) 1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555
Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam) BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Madde üzerinde beş adet önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına
göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına 5555 Sayılı Vakıflar Kanununun “Hayrat Taşınmazların tahsisi”
başlıklı 16.ncı maddesinin son fıkrasının; “Cemaat
vakıflarına ait, kısmen veya tamamen hayrat olarak kullanılmayan taşınmazlar
hiçbir şekilde devredilemezler” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
TBM Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 98. sıra sayılı yasa tasarısının 16. maddesinin
son fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ederim. Kamer
Genç Tunceli Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 16.
maddesinin 5. fıkrasının metinden çıkarılmasını, aşağıdaki fıkranın maddeye
eklenmesini ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini saygıyla arz ederiz. “(2) Lozan Anlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme
statülerine uygun olarak ayrıca düzenlenir.“
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım en aykırı son iki
önerge aynı mahiyettedir. Bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin
istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim. Önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı yasa tasarısının 16. maddesi
Anayasaya aykırı olduğundan, tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep
ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı 9.11.2006 Tarihli ve 5555
Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet
Komisyonu Raporunun “Hayrat Taşınmazların Tahsisi” başlıklı 16 ıncı maddesinin, Anayasaya aykırılığı nedeniyle Tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergelere? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet ve Komisyon katılmıyor. Siz mi konuşacaksınız Sayın İçli? H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Evet. BAŞKAN – Buyurun efendim, önerge üzerinde. (DSP sıralarından
alkışlar) H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önergemizde de belirttiğimiz gibi, bu madde Anayasa’ya aykırı.
Daha önceki maddede yaptığım konuşmada Lozan Anlaşması’nın ihlal edildiğini
iddia etmiştim. Hâlâ o iddiamda ısrarlıyım. Kaldı ki, yine daha önce ifade
ettiğim gibi, bu benim iddiam değil, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı
makamının iddiası. Değerli arkadaşlarım, bu Yasa daha önce 22’nci Dönem Parlamentoda
kabul edildi. Cumhurbaşkanı tarafından 29/11/2006
tarihinde, yani yaklaşık bir buçuk yıl önce, bir daha görüşülmek üzere, dokuz
maddesi geri gönderildi. Türkiye’de herkesin de kabul ettiği gibi iç ve dış, öncelikli çok
ciddi sorunlar var, öncelikle de ekonomik sorunlar. Dış sorunlarımız var.
Avrupa Birliğiyle ilgili çok ciddi sorunlarımız var. Ama Türkiye Büyük Millet
Meclisi bugünlerde MHP’li arkadaşlarımızla AKP’li arkadaşlarımızın Türkiye'nin
gündemine getirdiği türban meselesini de tartıştı ve şimdi de Vakıflar Yasası’nı
tartışıyor. Değerli arkadaşlarım, eğer bu Yasa gerçekten çok çok önemliyse ve gayrimüslim vatandaşlarımızın hukuku ile
ilgili önemli düzenlemeler getiriyorsa ve hak kayıplarını ortadan kaldırıyorsa,
bu Yasa’nın Sayın Cumhurbaşkanının geri çevirmesinden sonra bir buçuk yıl
bekletilmesine, doğrusu, ben bir anlam veremiyorum. Aslında anlam veriyorum ve
bunun bir an evvel gündeme neden alındığını da çok iyi biliyorum. Çünkü, Sayın Başbakanın konuşmalarının satır aralarına
baktığınız zaman, bunun neden öncelikli olarak Türkiye'nin gündemine
getirildiğini orada görebiliyorsunuz. Sayın Yunanistan Başbakanı Karamanlis’in Türkiye’yi ziyaret etmesinin akabinde bu
Vakıflar Yasası’nın getirildiğini buradaki birçok arkadaşımız gayet iyi
biliyor. Ama ben asıl önemli gördüğüm bir konuya işaret etmek istiyorum, ki dün Sayın Başbakan ifade etti, bu Vakıflar
Yasası’yla ilgili iki önemli cümle sarf etti: Birincisi, Lozan’a atıf yapmak
suretiyle “Vakıflar Yasası devletten devlete mahsuplaşma değildir.” dedi. Bir
de arkasından “Bu Vakıflar Yasası çıktığı zaman çok yönlü kazancımız olacak. “
dedi. “Kazancımız olacak.” dedi ama kimin için olduğunu Sayın Başbakan
söylemedi. Türkiye Cumhuriyeti için mi, AKP için mi, yoksa Sayın Erdoğan için
mi, kendisi için mi kazançlı çıkacak, onu ifade etmedi. Şimdi, asıl önemli olan, Sayın Cumhurbaşkanı buna benzer
açıklamalarını 2004 yılında da yapmıştı. “Kazan kazan”
demişti hepinizin bildiği gibi, “Çözümsüzlük çözüm değildir.” demişti ve o
tarihte Kıbrıs’ta referandum düzenlenirken oradaki çok sevgili Kıbrıslılar,
Kuzey Kıbrıslılar, “Yes be annem!” dövizlerini
taşımak suretiyle -ki, Annan Planı o tarihlerde tartışılıyordu- bir referandum
sürecine gitti. Şimdi o “Yes be annem!” diye pankart
taşıyan Kuzey Kıbrıslı arkadaşlarımız aldatıldıklarının farkında, feryat figan
ediyor. Ama işte o tarihte, 1 Nisan 2004 tarihinde, Sayın Başbakanın ifade
ettiği gibi “kazan kazan” politikası, “Çözümsüzlük
çözüm değildir.” politikası Güney Kıbrıs Rum kesimini Avrupa Birliğinin üye
ülkesi olarak kabul etti ve Kuzey Kıbrıs’ı bu işin dışında bıraktı. Değerli arkadaşlarım, devlet politikasında “kazan kazan” politikası olmaz, devlet politikalarında
“Çözümsüzlük çözüm değildir.” anlayışıyla bir yere gitmek mümkün değil. Yine, Dışişleri Bakanımızın ifadesiyle, açıklamalarıyla, bunun
arkasından Ruhban Okulu ve Fener Rum Patrikhanesinin ekümenik
talebinin geleceği de anlaşılıyor. Burayı kapattım. Bu, Sayın Başbakanla
ilgiliydi. Sayın Bakan Hayati Yazıcı’nın
beyanlarıyla da ilgili birkaç kelime ifade etmek isterim: Aslında belge
göstereceğim Sayın Bakana... “Bu Kanun kimsenin dayatmasıyla çıkarılmamıştır.
Bu bir ağır ithamdır.” şeklinde savunmada bulundu Sayın Bakan. Şimdi, ben -bunu
dayatma mı kabul edersiniz, ne olarak kabul edersiniz bilmiyorum ama- belgelerden
okuyacağım size. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın İçli. H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum. Bakın, değerli arkadaşlarım, Avrupa Parlamentosunun birçok
kararında, temadi eden kararlarında, Türk makamlarından, dinî azınlık ve
cemaatlere karşı mülkiyet hakları, yasal statü, okul açma ve bu okulların
kendilerini idare etmesi filan filan konularında
Türkiye Cumhuriyeti devletini davet ediyor. Ama bunlar… Tabii bunları bir
tarafa koyalım, ama asıl önemli olan, hangi metinlerde ev ödevi olarak
verildiğini 6 Aralık 2007 tarihinde yayınlanan 2007 İlerleme Raporu’ndaki
metinlerden okuyayım size, nasıl önümüze bu Vakıflar Yasası’nın geldiğini.
Bakın ne diyor bir paragrafında: “Gayrimüslim dinî topluluklar, örgütlenmiş
dinî gruplar olarak tüzel kişiliklerinin olmayışı ve sınırlı mülkiyet hakları
gibi sorunlarla karşılaşmaya devam etmektedirler. Bu topluluklar, vakıfların
idaresinde de ve mülklerini yargı yoluyla geri almakta da sorunlar
yaşamaktadırlar.” Bakın, yine, azınlıkların eğitim hakları hususunda, Şubat 2007’de
22’nci Dönem Parlamentoda çıkan Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun Lozan
Anlaşması’yla resmî makamlarca tanınan gayrimüslim azınlıkların azınlık
hukuklarına… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli. H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Efendim, cümlemi bitirmek için çok
kısa… BAŞKAN – Bugün hep böyle oldu efendim yani… H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Burada, çok net, asıl vurgulanması gereken bir cümle “ancak”
ibaresiyle başlıyor. “Türkiye'nin azınlık haklarına yaklaşımı değişmemiştir.
Türk makamlarına göre Türkiye’deki azınlıklar 1923 Lozan Anlaşması uyarınca
sadece gayrimüslim topluluklardan oluşmaktadır.” deyip Türkiye’yi Lozan’daki
azınlık anlayışından vazgeçmeye çağırıyor. İşte, bu vakıflar anlayışı Avrupa
Birliğinin ilerleme raporunda bize dayatılan bir anlayıştır diyorum. Sabrınız için teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İçli. Diğer önerge üzerinde konuşacak arkadaş? Buyurun Sayın Süner. (CHP sıralarından
alkışlar) MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Önergelerin ikisini birleştirdiniz mi
Sayın Başkanım? BAŞKAN – En aykırı önerge olarak iki önergeyi okuttum. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan önerge okunmuyor mu? BAŞKAN – Okuttum efendim, ikisini birlikte okuttum, aynı mahiyette
olduğu için. OKTAY VURAL (İzmir) – Aynı mahiyette. BAŞKAN – Buyurun. TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Vakıflar Kanunu’nun Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere gönderdiği
16’ncı maddesi üzerinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinize saygılar
sunuyorum. Bilindiği üzere, ülkemizdeki cemaat vakıfları düzenlemesi Lozan
Anlaşması’na dayanmaktadır ve Lozan Anlaşması da Sevr’den farklı olarak,
azınlık tanımını, dil ve etnik farklılıklar değil, sadece dini farklı olan
toplulukları esas alarak tanımlamaktadır. Osmanlı coğrafyası üzerinde kurulan
ve etkin bir Türk düşmanlığı besleyen kişiler tarafından desteklenen bir dizi
yıkıcı terörist örgüt olarak devam ettirilmekte olup bunun günümüze yansıması,
azınlık mensubu vatandaşlarımızın lehine, Lozan Anlaşması’yla tanınmış cemaat
vakıflarıdır. Birinci Dünya Savaşı sonunda yapılan anlaşmalarda hep azınlık
hakları ön planda tutuldu, çünkü imparatorluklar parçalanmış, ortaya çıkan
millî devletlerin her birinin ilgi duyduğu etnik toplulukların bir kısmı diğer
bir devletin sınırları içinde kalmıştı. Bu sebeple de oradaki azınlıklara her
türlü siyasal ve kültürel hakların verilmesi, yine bu azınlıklar tarafından
talep edilmekteydi. Öyle ki bu tür azınlık hakları taleplerine muhatap olmanın,
yenmek, yenilmekle bile tam bir ilgisi bulunmamaktaydı. Nitekim,
Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleriyle aynı safta yer almış bazı ülkeler
bile bu tür yükümlülükler altına girmeye zorlandı ve onlara da Sevr tipi
anlaşmalar imzalattırıldı. Birleşmiş Milletler döneminde, özellikle soğuk savaş yıllarında,
azınlık hakları âdeta zararlı bir virüs gibi algılandı ve uluslararası
belgelerde hemen hemen hiç söz edilmedi. Azınlık
haklarının uluslararası alanda yeniden gündeme gelmesi, Doğu Bloku’nun dağılmasıyla dünyanın güçler dengesi bakımından
tek kutuplu şekle dönülmesindendir. Yine, dikkati çeken bir yön de şudur: Uluslararası hukukta vurgu,
azınlıklardan ziyade bireyseldir. Azınlıklar söz konusu olduğunda da öne çıkan
yine bireysel hakların korunması olup azınlıklara kolektif haklar tanınmasına pek iyi gözle bakılmamaktadır. Bütün bunlar birlikte düşünüldüğünde, Lozan Anlaşması’yla Müslüman
olmayan azınlıklara tanınan haklar ve bu arada, onların vakıflarına tüzel
kişilik tanınması uygulaması Avrupa Birliği ülkelerinde tanınan “azınlık
hakları” kavramının ötesindedir ve kolektif haklar olarak nitelenecek
durumdadır. Nitekim, Yunanistan’ın Lozan’ı bunca ihlal
eden davranışları bireysel hakları ihlal etmediği sürece Avrupa Birliği
açısından önem taşımamakta, ne Avrupa Konseyi ne de Avrupa Birliği kurumları bu
ihlallere karşı harekete geçmemektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’deki bazı güçler
tarafından yapılan baskılar sonucu, azınlık vakıfları konusunu gündemine alan
Avrupa Birliği Türkiye’ye karşı diğer ülkelere göre çifte standart
uygulamaktadır. Oysaki, Türkiye’deki azınlık vakıfları
değil, azınlıklara tanınan bireysel haklar konusu Avrupa Birliği açısından
hukuki bir anlam taşımaktadır. Nitekim, Avrupa Birliği
Türkiye'nin kurucu anlaşması olan Lozan Anlaşması’na taraf olmadığı için
değerlendirmelerde bu Anlaşma’yı esas almamakta, kendi müktesebatına uygun olan
kavramlardan hareket etmektedir. Bu ise Lozan Anlaşması’na değil, fakat
kendisini her türlü dinsel, dilsel ve etnik azınlığa mensup sayan kişilerin
bireysel haklarının tanınmasıdır. İşte, ayırt edilmesi gereken nokta burasıdır
ve bizdeki azınlık vakıflarının bu anlamdaki Avrupa müktesebatıyla ilgisinin
kurulması yanlış bir yaklaşım olmaktadır. Terim benzerliğinden başlayan bir
anlam kaydırması yaşanmaktadır. Vakıflar Kanunu, Türk Medeni Kanunu’nun sadece vakıf tüzel
kişiliğine ilişkin bölümü bakımından hazırlanmış bir tatbikat kanunudur ve 1935
yılında hazırlanan bu Kanun dokuz yıllık bir hazırlık dönemi sonrasında
yürürlüğe konmuştur. Kanun’un hazırlanmasında bütün devlet kurumlarının yazılı
görüşlerinin ciddi bir şekilde alınmasının yanı sıra, o devrin en meşhur
Avrupalı hukukçularından İsveç’li Prof. Hans Leemann da ülkemize davet
edilmiş ve o da uzun bir inceleme dönemi sonunda görüş vermiş; Yasa, bütün bu
çalışmalardan sonra Meclisten geçirilmiştir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Süner. TAYFUR SÜNER (Devamla) – Böylesine önemli bir Kanun üzerinde
değişiklikler yaparken çok dikkatli olmak ve ortak bir noktada buluşmak gereği
çok önemli bir gerçektir. Lozan’da kazandığımız hakların bazıları tarafından
hâlâ sindirilemediği gerçeği bu yasa tasarısı ile bir kez daha gün yüzüne
çıkmıştır. Lütfen, Vakıflar Kanunu’nun bu kadar kısa sürede geçirilmesine
izin vermeyin. Bu Yasa millî menfaatlerimize aykırıdır. Sayın İyimaya’ya sesleniyorum: Bu
Yasa’nın ne hak ne hukuk ne adalet ne de mütekabiliyetle ilgisi vardır. Lütfen,
o sözlerinizi düzeltiniz. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Süner. Her iki önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum… III.- YOKLAMA (CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı) KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, toplantı yeter
sayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN – Karar yeter sayısı mı? KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Toplantı yeter sayısı; yoklama
yapılmasını istiyoruz. BAŞKAN – Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini
tespit edeceğim: Sayın Okay, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Emek, Sayın Yıldız, Sayın Özkan, Sayın Güvel, Sayın Köktürk, Sayın Ünlütepe,
Sayın Keleş, Sayın Mengü, Sayın Bingöl, Sayın Tüzün, Sayın Yalçınkaya, Sayın
Sönmez, Sayın Durgun, Sayın Baytok, Sayın Çakır,
Sayın Seçer, Sayın Öztürk, Sayın Güner.
Yoklama için üç dakika süre veriyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
(Devam) 1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555
Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam) BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Her iki önerge birlikte kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum efendim: Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına Görüşülmekte olan 5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 16.
maddesinin 5. fıkrasının metinden çıkarılmasını, aşağıdaki fıkranın maddeye
eklenmesini ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz. “(2) Lozan Antlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme
statülerine uygun olarak ayrıca düzenlenir.” Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İştirak ediyoruz
efendim. BAŞKAN – Yeterli sayınız var herhâlde; bir sayalım efendim. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Var efendim,
45’inci maddeye göre yeter sayı var. FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, burada bir hakkın suistimali vardır. Sayın Komisyon Başkanı, efendim,
önergeyi kabul etmesi… BAŞKAN – Efendim, İç Tüzük’ün amir hükmü bu. OKTAY VURAL (İzmir) – Olur mu efendim? İç Tüzük kötüye
kullanılabilir mi? BAŞKAN – Ne yapalım, yani İç Tüzük’ü ihmal… FARUK BAL (Konya) – …benim önerge hakkında gerekçeli konuşma
yapmamı engellemek içindir. BAŞKAN – Sayar mısınız… ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Var efendim,
yeter sayı var. BAŞKAN – Var mı? Hükûmet katılıyor mu
efendim? FARUK BAL (Konya) – Oylama neticesinde, bu, haysiyetsiz bir durum
olarak Meclisin zabıtlarına geçecektir. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bir dakika... BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum efendim: OKTAY VURAL (İzmir) – Ey sevgili vatandaşlarım! Görünüz…
Muhalefetin sözünü kesmek için… BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Nasıl kesmek yaa!
Sabahtan beri konuşuyorsunuz, nasıl kesmek! (MHP ve AK Parti sıralarından
gürültüler) ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – İşte
kesiyor, işte örneği, Muhalefet böyle susturulur! BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, bu tavrı protesto ediyoruz
efendim. BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum efendim… OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bu muamele muhalefetin
sesini kısma muamelesidir. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Meclisin çalışmasını engellemektir Sayın Başkan. BAŞKAN – İç Tüzük’e göre... OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük’te böyle bir kötüye kullanılma
olamaz, kabul edemezsiniz. Sayın Komisyon üyeleri, lütfen bu konuda, önergelerin
gerekçesinin açıklanması konusunda yetkinizi kötüye kullanmayın. Komisyon
menfaati doğrultusunda, parti menfaati değil. BAŞKAN – Sayın grup başkan vekilleri… Önergeyi okutuyorum: TBM Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı… FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Komisyon Başkanı… BAŞKAN – Efendim, İç Tüzük’ün amir hükümleri bu. Yapacağımız başka
bir şey yok. FARUK BAL (Konya) – Beni bir dinleyin! Bir dinleyin efendim! Sayın
Komisyon Başkanı, önergeye iştirak ettiğini söylemiş, Sayın Bakan da… BAŞKAN – İç Tüzük’te var, okuyun efendim. …yasa tasarısının 16. maddesinin son fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ederim. Kamer
Genç Tunceli OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, muhalefeti niye susturmak
istiyorlar? Niye susturmak istiyorlar? Beş dakikadan neden rahatsız oluyorlar? BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Değerli arkadaşlar, bu doğru değil ama… BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir. FARUK BAL (Konya) – Sayın Bakan, yine, iki yüzlü
bir haysiyetsiz durum ortaya çıkmıştır. Önergeleri kabul eden Sayın Başkan ve
Sayın Bakan aksine oy kullanmıştır. BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum efendim. TBMM Başkanlığına 5555 Sayılı Vakıflar Kanununun “Hayrat Taşınmazların tahsisi”
başlıklı 16.ncı maddesinin son fıkrasının; “Cemaat
vakıflarına ait, kısmen veya tamamen hayrat olarak kullanılmayan taşınmazlar
hiçbir şekilde devredilemezler” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. İsmet
Büyükataman (Bursa) ve arkadaşları BAŞKAN - Önergeye katılıyor mu Komisyon? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılıyoruz Sayın Başkan. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın
Başkan, orada çoğunluk yok! BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, çoğunluk nerede var? Komisyon
üyeleriyle ilgili çoğunluk olduğuna dair bir oylama yapmadınız. Usule aykırı
davranıyorsunuz. BAŞKAN – Saydırdım efendim, saydırdım. OKTAY VURAL (İzmir) - Hayır Sayın Başkanım, Komisyon… BAŞKAN – Saydırdım… OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz.
Komisyon Başkanının iradesiyle hareket
ettiniz. BAŞKAN – Sayın Vural… OKTAY VURAL (İzmir) – Oysa, burada oylama
yapmanız gerekirdi. BAŞKAN – Yeterli sayı… OKTAY VURAL (İzmir) - İç Tüzük ihlali vardır. Onun için, bu konu
açıkçası İç Tüzük ihlalidir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkanım, hayır, oylayamazsınız! Sayın
Başkanım, bakın, size soruyorum… MEHMET ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, İç Tüzük açık. Sayın grup
başkan vekilleri lütfen İç Tüzük’ü tekrar okusunlar. BAŞKAN – Efendim, saymışız… OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, hayır… Oylama yapmadınız, çoğunluk
olmamıştır. Bu durumda, önerge sahibinin konuşma hakkı vardır. BAŞKAN – Arıyoruz, arıyoruz… OKTAY VURAL (İzmir) - Arayacaktınız, aramadınız. BAŞKAN – 16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… OKTAY VURAL (İzmir) - Hayır efendim, usul tartışması… BAŞKAN – Kabul etmeyenler… OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, 63’e göre usul tartışması
açılmasını istiyorum. BAŞKAN - 16’ncı madde kabul edilmiştir. Birleşime beş dakika ara veriyorum efendim. Kapanma Saati: 18.40 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 18.49 BAŞKAN : Başkan Vekili Eyyüp
Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER :
Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
64’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum. 98 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. OKTAY VURAL (İzmir) – Bir dakika Sayın Başkan… BAŞKAN – Komisyon burada, Hükûmet
burada. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım… BAŞKAN – 25’inci maddeyi okutuyorum… OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Neyle ilgili Sayın Vural? OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, biraz önce yaptığınız
uygulama İç Tüzük’e aykırı bir uygulamadır. Bu bakımdan, bu uygulamayla ilgili,
bu usulle ilgili usul tartışması açılmasını istiyoruz. Çünkü,
bu konuda Komisyonun çoğunlukla katılması gerekirken, salt çoğunlukla katılması
gerekirken salt çoğunluğu aramadan önergelerimizi açıklama imkânından mahrum
bıraktınız. BAŞKAN – Ben 3 defa, 4 defa arattım efendim, sordurdum; 9 tane
milletvekili arkadaş orada oturuyordu. OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim! BAŞKAN – Tespit ettirdim. OKTAY VURAL (İzmir) – Üçte 2 salt çoğunluk… BAŞKAN – Salt çoğunluk üçte 1 efendim. OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, salt çoğunlukla katılması gerekiyor. BAŞKAN – İç Tüzük’te üçte 1. 25 sayısının üçte 1’i 9 efendim. (CHP
ve MHP sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim. Kimlerin katıldığı bile yok!
Kim var burada? Yok ki! BAŞKAN – Şu anda yok, önerge oylanırken hepsi vardı. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, aramadınız; arasaydınız… BAŞKAN – Aradım efendim, tutanaklara bakın efendim. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Salt çoğunluk üçte 1 değil Sayın
Başkan. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, arasaydınız… BAŞKAN – Tutanaklara bakın efendim. OKTAY VURAL (İzmir) – 63’e göre usul tartışması açılmasını
istiyoruz. BAŞKAN – Tutanaklara bakın. Ben, Kanunlar Dairesine sordum “var mı
yeter sayı?” diye, hatta Komisyon üyesine de sordum. OKTAY VURAL (İzmir) – Komisyon başkanı yetkili değildir, siz
arayabilirsiniz. BAŞKAN – Komisyon Başkanına da sordum “yeterli sayı var” dediler
efendim. OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır Sayın Başkanım, sizin yetkinizde olan
bir husustur. BAŞKAN – Ben de baktım efendim, saydım. Burada var efendim, var. OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, usul tartışması, 63’e göre
usul tartışması açmak durumundasınız. BAŞKAN – 25’inci maddeyi okuyun. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, önergem var, orada,
önergemi işleme koyun. BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu siz mi talep
ediyorsunuz? KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet efendim, ben talep ediyorum. BAŞKAN – Aynı görüşte misiniz? KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Usul tartışması bizim hakkımızdır, bunu
talep ediyoruz. Sizin de bu usul tartışmasını açmanız gerekiyor. İç Tüzük… BAŞKAN – Efendim, böyle bir usul yok yani. (MHP ve CHP
sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İç Tüzük 63’e göre… BAŞKAN – Ben saydım diyorum size, saydım. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, İç Tüzük 63’te açıkça
belli bir konu hakkında sayın grup başkan vekillerinin usul tartışması açmaları
yersizdir efendim. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır efendim, ne münasebet? MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İç Tüzük açık. OKTAY VURAL (İzmir) – İşte, açık ihlali olmuştur, doğru söylüyor
Sayın Başkan. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, İç Tüzük açık,
Komisyonun çoğunluğu orada efendim. OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük’ün açık hükmüne rağmen İç Tüzük’e
uygun uygulama yapılmamıştır. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Arkadaşlar Komisyonun çoğunluğunun ne
olduğunu bilmiyorlar, İç Tüzük’ü okurlarsa, çoğunluğun var olduğunu anlarlar. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, 63’e göre gruplara bir usul
tartışması açılmasını talep ediyoruz. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, sizi de
dinleyelim efendim. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, önergeyi verdim,
63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında söz istiyorum. (CHP ve MHP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN – Bir dakika susar mısınız efendim, duyamıyorum. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine
göre, tutumunuz hakkında söz istiyorum. Çünkü,
Parlamentonun iyi yönetilmediği ve burada alınan kararların da sağlıklı
olmadığı kanısındayım. O konudaki düşüncelerimi aktarmak istiyorum. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, sayın grup başkan
vekillerinin ifade ettiği konu, tamamen İç Tüzük’e uygun bir şekilde yaptığınız
icraatı İç Tüzük tartışması hâline getiriyorlar. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, komisyonun nasıl toplanacağı
İç Tüzük’te yazılı. Orada, 10’dan fazla Komisyon üyesi arkadaşımız var, siz de
gördünüz. Uzmanlar da bunun doğru olduğunu teyit ettiler. OKTAY VURAL (İzmir) – Uzmanlar kim ya? MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu konuyla ilgili İç Tüzük tartışması
açmak yersizdir efendim. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Evet, şu anda o tartışma yapılıyor
Sayın Başkanım. Müsaade edin ama, usule uygun olsun. BAŞKAN – Sayın Mustafa Bey, tamam mı konuşmanız? Tamamladınız mı
efendim? KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, İç Tüzük tartışması
yapmıyoruz biz burada. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, beşer dakika önerge
sahiplerine verseniz, bu tartışmayı yaşamasak iyi olur. BAŞKAN – Efendim, ben usulen hata yapmadığıma inanıyorum. İç
Tüzük’ü çiğnemediğime inanıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz inanabilirsiniz, biz
inanmıyoruz. OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, “açılır” diyor… HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, konuşmaktan zarar gelmez. BAŞKAN – Ben gerekeni yapmışım. Usulümde herhangi bir hata yok. Maddeyi okutuyorum… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler, CHP
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar) OKTAY VURAL (İzmir) – Açmak durumundasınız efendim. BAŞKAN - Siz okumanıza devam edin efendim, buyurun. Uluslararası faaliyet MADDE 25- Vakıflar; vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla, amaç
veya faaliyetleri doğrultusunda, uluslararası faaliyet ve işbirliğinde
bulunabilirler, yurt dışında şube ve temsilcilik açabilirler, üst kuruluşlar
kurabilirler ve yurt dışında kurulmuş kuruluşlara üye olabilirler. Vakıflar; yurt içi ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan
ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilirler, yurt içi ve yurt dışındaki benzer amaçlı
vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış ve yardımda bulunabilirler… BAŞKAN – Oturun efendim... Lütfen oturun efendim. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 18.54 ALTINCI OTURUM Açılma Saati: 19.03 BAŞKAN : Başkan Vekili Eyyüp
Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER :
Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
64’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum. 98 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. 25’inci maddeyi tekrar okutuyorum: Uluslararası faaliyet MADDE 25- Vakıflar; vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla, amaç
veya faaliyetleri doğrultusunda, uluslararası faaliyet ve işbirliğinde
bulunabilirler, yurt dışında şube ve temsilcilik açabilirler, üst kuruluşlar
kurabilirler ve yurt dışında kurulmuş kuruluşlara üye olabilirler. Vakıflar; yurt içi ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan
ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilirler, yurt içi ve yurt dışındaki benzer
amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış ve yardımda bulunabilirler.
Nakdi yardımların yurt dışından alınması veya yurt dışına yapılması banka
aracılığı ile olur ve sonuç Genel Müdürlüğe bildirilir. Bildirimin şekli ve
içeriği yönetmelikle düzenlenir. BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz istemleri vardır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali Rıza Öztürk,
Mersin Milletvekili. Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP
sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 5555 sayılı Vakıflar Yasası’yla ilgili
olarak Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış
bulunuyorum. Öncelikle, Parlamentoda konuşmama başlamadan önce, bugün gelişen
bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz üzere, bundan bir süre önce öldürülen Danıştay 2. Daire
Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in bugünkü son
duruşmasında sanık Alparslan Arslan’a son sözleri
söyleniliyor. Sanık son sözlerinde bazı şeyler söyledikten sonra “Yalnız, Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül’e ve Başbakan Tayyip Erdoğan’a şunu söylüyorum: Bir an önce
Türkiye’de şeriatı ilan etsinler. Türkiye’de şeriatın gelişmesini hiçbir güç
engelleyemeyecek.” (AK Parti sıralarından “Ne alakası var!” sesleri) “Türk
Silahlı Kuvvetlerini uyarıyorum. Bunu engellemeye kalkarlarsa Türkiye’de çok
kan dökülecek.” diyerek sözlerini, iki kez, bitiriyor. (AK Parti sıralarından
“Ne alakası var!” sesleri) Şimdi, AKP’li arkadaşlarımızın demokrasi, özgürlük, hoşgörü
anlayışlarının ne olduğunu, Türkiye’de tüm halk ibretle izliyor! (AK Parti
sıralarından gürültüler) Azınlıklara hak tanıma konusunda demokrasi ve özgürlük
şampiyonluğu yapanlar, ulusal çıkarlarımız karşısında duyarsızlık gösterenler,
bize demokrasi ve özgürlük öğretmeye kalkanlar, burada muhalefetin hakları söz
konusu olunca muhalefetin o haklarını, yasadan ve Anayasa’dan kaynaklanan o
haklarını gerekli titizliği ve saygıyı göstermiyorlar. SAFFET KAYA (Ardahan) – Sayın Başkan! Sayın Başkan,
Cumhurbaşkanına, Başbakana… BAŞKAN – Gruplar cevap verir. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Onlar muhalefetin sesini kısmaya
çalışıyorlar. Değerli arkadaşlarım, sevgili milletvekilleri; cumhuriyetimizin
kuruluşundan bugüne kadar yaşanan en ciddi tehdit ve tehlikelerle yüz yüze bir
süreç yaşıyoruz. 22 Temmuz 2007’den bugüne kadar, ben bir milletvekili olarak,
bu Parlamentoda halkın yararına hangi yasaları çıkardık diye düşünüyorum, doğru
dürüst aklıma gelen hiçbir yasa olmadı. AKP yöneticileri, AKP yetkilileri,
bizim ulusal duruş konusundaki tavırlarımızla, bunu demokratik hak ve
özgürlüklere karşı olmak, demokrasiye karşı olmak olarak ilan ediyorlar. Bir
kere şunu söylemek istiyorum, Türkiye’ye ilan ediyorum: Biz, demokrasiyi tam
demokrasi istiyoruz. Sadece iktidara değil, muhalefete de demokrasi istiyoruz.
Biz, eşitliği tabanda değil tavanda istiyoruz. Eşitsizlikleri eşitlik olarak
sunan anlayışlara karşıyız. Biz, bu ülkede hangi mezhepten, hangi ırktan, hangi
dinden olursa olsun herkesin arasında eşit, özgür yurttaşlar olarak yaşamasını
istiyoruz. SIRRI SAKIK (Muş) – O zaman askerî kışla nasıl? ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Ancak, değerli arkadaşlarım, ulusal
davranışlara karşı ulusal duyarlılık karşısındaki davranışları ırkçı, şoven
yaklaşımlar olarak sunmak doğru değildir. Biz, burada, düzenlenen yasadaki
eleştirilerimizi yaparken, bunlar, “Siz azınlıklara hakları tanımak istemiyor
musunuz?” Biz, elbette ki Müslüman olmayan azınlıklara hakları tam olarak
alsınlar, yasal olarak tanınan hakları tam olarak kullansınlar diyoruz. Hiç
kimse zannetmesin ki, biz, Türkiye’de azınlıklara az hak verilmesini istiyor
değiliz. Çağdaş bir ülkede, Avrupa Birliği ülkelerinde azınlıklara hangi haklar
veriliyorsa biz de onu vermeye hazırız. Hiç kimseden daha insancıl değiliz, ama
Türkiye’nin ulusal çıkarları koruma konusunda da hiçbir ülkenin gerisinde
kalamayız değerli arkadaşlarım. Biz, gayrimüslim oldukları için, azınlık, “hak mı verilsin” diyor.
Peki, gayrimüslim oldukları için, Türk yurttaşlarından daha fazla hak tanıyan
ayrıcalıklar mı tanınsın? Bugün burada tartışılmakta olan Yasa bugüne kadar görüştüğümüz
diğer yasalar gibi rutin bir yasa değildir. Sayın Komisyon Başkanımızın da
söylediği gibi siyasal sonuçları olan, Türkiye halkını yakından ilgilendiren
bir yasadır. Sayın milletvekilleri, Sayın Komisyon Başkanımızın ve Sayın
Bakanımızın konuşmalarını izlerken hayretler içinde kaldım; sanki bu Yasa’yı
Avrupa Birliğinin dayatmaları sonucunda çıkarmıyoruz. Sayın Bakan, Sayın
Komisyon Başkanı gerçekleri söylemiyorlar. Bakın, 22’nci Dönemde, Avrupa
Birliği uyum yasaları çerçevesinde, Avrupa Birliği istediği için birtakım
yasaların çıkarılması adına Meclis olağanüstü toplantıya çağrıldı. O listede
Vakıflar Yasası’nın adı var mıdır yok mudur? Ondan sonra, 22’nci Dönemde
Vakıflar Yasası görüşülmüş müdür görüşülmemiş midir? Değerli milletvekilleri, bu Vakıflar Yasası 22’nci Dönemde
görüşüldü. Cumhuriyet Halk Partisinin o dönemdeki milletvekillerinin tüm
itirazlarına rağmen bu Yasa yanlış bir şekilde çıkarıldı. Bu Yasa Avrupa
Birliğinin dayatmaları sonunda çıkarıldı. Hükûmet
yetkilileri Türk halkının yararına olduğu için, Türkiye’ye hak ve özgürlükler
getirdiği için birtakım yasal düzenlemeler yapıldığını söylüyorlar. Şimdi ben size soruyorum: Bu Yasa’nın Türk halkına getirdiği
yararlar nedir? Komisyon Başkanımız açıkladı, ben anlayamadım; Bakan açıkladı,
anlayamadım. Eğer böyle bir düzenleme yapılacaksa bizim elimizdeki yegâne belge
Lozan Antlaşması’dır, Lozan Antlaşması’na bakılması gerekir. Bir yandan, büyük devlet olmak, alicenaplık
göstermek adına bu Yasa’yı çıkaralım diyorlar, öbür yandan da, mütekabiliyet
ilkesini biz koydurduk diyorlar. Hükûmetin Komisyona
getirdiği metinde mütekabiliyet esası yok değerli arkadaşlarım. 22’nci Dönemin
tüm tutanaklarını inceledim. Orada Cumhuriyet Halk Partili üyelerin ikazları ve
itirazlarından sonra önergelerle bu getiriliyor. Şimdi, biz şunu söylüyoruz:
Avrupa Birliği ülkesi olan Yunanistan’da, Yunanistan iç hukuku var, Avrupa
Birliği hukuku var. Avrupa Birliği önce Yunanistan’a gitsin, Yunanistan’da
Müslüman Türk azınlığa hangi haklar veriliyorsa, ondan sonra gelsin Türkiye’ye
desin ki “Avrupa Birliği ülkelerinde Müslüman Türk azınlığına Yunanistan’da bu
haklar veriliyor. Siz de bunları verin.” Biz de onu verelim değerli
arkadaşlarım. Biz, hiçbir zaman alicenaplık adına,
büyük millet olma adına yasalarda sağlanılan hakları bir kenara bırakarak,
ondan daha fazlasını veremeyiz. Bunun adı büyük millet olmak değildir. Bunun
adı alicenaplık değildir. Bunun adı emperyalizme
teslim olmaktır. Bunun adı teslimiyetçiliktir değerli arkadaşlarım. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) Sayın milletvekilleri, bu Yasa’nın derhal geri çekilmesi
gerekiyor. Bu Yasa’nın Türk halkına vereceği hiçbir fayda yoktur. Bu Yasa’yla
Lozan ihlal edilmektedir. Değerli arkadaşlarım, cemaat vakıflarının yeni taşınmazlar
edinmesiyle ilgili, bağış ve yardım almasıyla ilgili hükümler Lozan
Antlaşmasının 40’ncı maddesine açıkça aykırıdır. Bakın, Anayasa’mızın 69’uncu
maddesine göre bir siyasi parti yurt dışındaki kuruluşlardan, yabancı
devletlerden ve Türk olmayan kişilerden yardım aldığı zaman bu temelli
kapatılma nedenidir. Siyasi partiler için bile böylesine temelli kapatılma
nedeni olarak öngörülen bir olgu, bu Yasa’da vakıflara bir hak olarak
tanınmaktadır. Cemaat vakıfları emperyalizmin ve Avrupa Birliğinin bize yaptığı
dayatmadır. Bu Yasa cemaat vakıflarını… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk. ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …azınlık vakıflarını “mülhak”
statüsünden çıkarmış olmakla, bunları denetlenemez bir hâle sokmuş olmaktadır.
Bu Vakıflar Yasası, AKP sözcülerinin ve Sayın Bakanımızın iddia ettiği gibi,
Türk ulusuna, Türk milletine hiçbir hayır getirmeyecektir değerli arkadaşlarım.
Burada bir soruyu sorarak inmek istiyorum: Azınlıklar Tali
Komisyonunda 2005’in Mayıs ayında, o dönem vakıflardan sorumlu Devlet Bakanının
katıldığı bir toplantıda, Lozan’ın mütekabiliyet ilkesinin kaldırılması
kararlaştırılmış mıdır kararlaştırılmamış mıdır? Sayın Bakan çıksın onu burada
söylesin. Eğer, kararlaştırıldıysa kararlaştırıldı diye itiraf etsin, kararlaştırılmamışsa
kararlaştırılmadı desin. Değerli arkadaşlarım, bu Yasa’yla Lozan tek taraflı olarak AKP Hükûmeti tarafından ilga edilmek isteniyor. Bu anlayış,
Sevr’i hortlatan bir anlayıştır. Biz Sevr’i Lozan’la yırttık değerli
arkadaşlarım. Daha görüşlerimi ileride sunmak üzere, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Yozgat milletvekili Sayın
Mehmet Ekici. Buyurun Sayın Ekici. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Hatay milletvekilimiz Sayın
Süleyman Turan Çirkin konuşacak. BAŞKAN – Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇİRKİN TURAN (Hatay) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; onuncu Cumhurbaşkanımızca bir daha görüşülmek üzere
Meclise iade edilen 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 27’nci maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Partim ve şahsım
adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Her şeyden evvel, bu Kanun’a muhalefetimizin gayrimüslim
vatandaşlarımızla doğrudan bir ilişkisi olmadığını kesinlikle belirtmek
isterim. Milliyetçi Hareket Partisi, Türk milletinin menfaatleri açısından
siyasi bir tavırla bu Kanun’a karşıdır. Benim ilim Hatay’da binlerce gayrimüslim vatandaşımız yaşamaktadır.
Türkiye’de tek Hristiyan belediye başkanı Hatay’ın Arsus Belediyesi Belediye Başkanıdır. Bu vatandaşlarımız
devletine bağlı, vatansever, çalışkan, namuslu insanlardır. Bu
vatandaşlarımızın istedikleri kadar mal mülk edinmesinde bir kısıtlama da
yoktur. Burada asıl yapılan, azınlık vakıflarının sırtından yabancılara
sınırsız hak verilmesidir. Dolayısıyla, Kanun’a muhalefet eden bizlerin
neredeyse azınlık düşmanlığı, ırkçılıkla suçlanması yersiz, sığ, ucuz bir polemiktir, kimsenin hakkı ve haddi de yoktur. (MHP
sıralarından alkışlar) Çünkü, onlar bizim onurlu ve
eşit vatandaşlarımızdır. Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti
“Avrupa Birliğine uyum” adı altında Türkiye’nin başına çorap örülmesine müsaade
edecek bir kanunu, yapılan bütün uyarılara da kulak tıkayarak, tekrar Meclis
Genel Kuruluna getirmiştir. Uzun süredir Avrupa Birliğinin her fırsatta dile
getirdiği, her ilerleme raporunda ele aldığı Vakıflar Kanunu dayatması, cemaat
vakıflarının hukuki statüsüne köklü değişiklikler getirmektedir. Kanun’da yer
alan maddeler gerek Türkiye’nin kurtuluş sözleşmesi olan Lozan Barış
Anlaşması’na ve ülkenin güvenliğine gerek Anayasa’daki yürütmeyle ilgili
maddelere aykırı oluşu bir yana, kanun yapma tekniği açısından da önemli
sorunlar içermektedir. Azınlık vakıflarının mal edinme haklarını dinsel, hayri, sosyal ve eğitim ihtiyaçlarını karşılamak şartıyla
sınırlandıran Lozan Barış Anlaşması, “Vakıflar mal edinebilir, malları üzerinde
her türlü tasarrufta bulunabilir.” ifadesiyle devre dışı kalmaktadır. Bunun
yanında azınlık vakıfları Türk Medeni Kanunu’nun hükümlerine göre kurulan
vakıflarla eş değer statüye kavuşturulmaktadır. Anadolu’da isimsiz ve mirasçısı
bulunmayan ve hazineye geçmiş pek çok kilise, şapel ve manastırın tekrar
azınlık vakıflarına verilmesi bu Kanun’la mümkün olacaktır. Burada
taşınmazların ne sayısı ne de boyutu konusunda hiçbir ön çalışma yapılmadığı
için, ciddi anlamda, bu yönde suistimallerin olacağı
daha şimdiden ortaya çıkmıştır. Bu düzenlemenin hem uygulamada haksız talepleri tetikleyici hem de
hukuk düzenine olan güveni sarsıcı bir nitelik taşıdığı da su götürmez bir
şekilde ortadadır. Türkiye, bu Kanun’un çıkışıyla, azınlık mallarına el konduğu
iddiasını da doğrudan kabul etmiş olacaktır. Kaldı ki, önceki günlerde Türkiye
Cumhuriyeti’nin bir Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin, Meclis Genel Kurulunda “Eğer
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, farklı dinden, farklı kültürden bir kişi veya
kişiler bir vakıf kurmuşlarsa, bu vakıfların eğer ellerinden birtakım
gayrimenkuller alınmışsa, ki alınmıştır…” diyerek Türk
devletini uluslararası kuruluşlara ihbar etme gafletinde bulunarak maksadını
aşmıştır. Azınlık mallarına el konulduğu iddiasının kabul edilmesinin ardından,
önce üçüncü kişilere geçmiş malların iadesi, arkasından yüklü tazminat
davaları, bu da yetmeyince, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları önümüze
gelecektir. Sayın milletvekilleri, arkasında kimin olduğu belli olan, sonunun
nereye varacağı bir kısım güçler tarafından önceden hesaplanan bu oyunun
sergilenmesine peki siz neden izin veriyorsunuz? Türkiye’yi AB’ye uyduralım
derken, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olacaktır. Değerli milletvekilleri, Kanun’un 25’nci maddesiyle yabancı
vakıflar sınırsız gayrimenkul satın alabilme imkânına sahip olacaktır. Bu, Tapu
Kanunu’nu devreden dışarı çıkaran bir uygulamadır. Bu Kanun’la özellikle
yabancı kuruluşlardan yardım alıp verme imkânının tanınması, yabancılara toprak
satışında getirildiği iddia edilen kısıtlamaları fiilen anlamsız hâle
getirmektedir. Bu vakıfların Yunanistan’dan, ABD’den, AB fonlarından aldığı
destekler ortadadır. Şimdi kurulacak vakıflar Türk kuruluşu sayılacaklarından,
hiçbir sınırlama olmaksızın mülk de edinebileceklerdir. Bugün bile, Rum
Patrikhanesinin bulunduğu Balat’ta birçok ev gayrikanuni
bir şekilde el değiştirerek İtalyanların kontrolüne geçmişken, bu Yasa’nın
kabulüyle, İstanbul’da küçük bir Vatikan oluşması da işten bile değildir. Bu Kanun’la, vakıfların uluslararası ilişkilerinde her türlü
sınırlandırma kaldırılmaktadır, çünkü yeni Yasa, vakıfların yurt dışı ilişkilerini
devlet kurumlarının takip etme yetkisini de içermemektedir. Yasa’da vakıflar, yurt içi ve yurt dışından ayni ve nakdî bağış,
yardım alıp yardımda bulunabileceklerdir, ancak bu konuda herhangi bir izin
müessesesi getirilmemiştir. Yasa’da öngörülen özgürlükler derneklere bile tanınmamıştır.
Dernekler Kanunu’na göre, yabancı dernekler, Dışişleri Bakanlığının görüşü
alınmak suretiyle İçişleri Bakanlığının izniyle Türkiye’de faaliyette
bulunabilirler, temsilcilik ve şube açabilirlerken, bu Yasa’yla birlikte, madde
hükümlerinin vakıflara uyarlanması yapılmayarak Türk Medeni Kanunu’nun 117’nci
maddesiyle getirilen “kıyas” hükmü de çiğnenmektedir. Yine, madde 25’te denilmektedir ki: “Vakıflar, vakıf senetlerinde
yer almak kaydıyla, amaç ve faaliyetleri doğrultusunda uluslararası faaliyet ve
iş birliğinde bulunabilirler.” Yabancı vakıfların Türkiye’de ne tür faaliyette
bulunacağı, hangi amaca hizmet edeceğinin denetimi nasıl yapılacaktır? Bugün
bir Türk kurumu olmasına rağmen ekümenliği
ve Heybeliada Ruhban Okulunun açılmasını elçilerle dayatmaya çalışan,
İstanbul’u “Konstantinopolis” olarak nitelendiren, İstanbul’da “Kin Kapısı”nı
hâlen açmayan Patrikhanemizin kuracağı ve kurduracağı vakıfların amaçlarını
Helenizm olarak mı açıklayacaktır? Ya da Ermeni diasporasını
desteklemek amacıyla kurulacak bir vakıf, vakıf senetlerinde bu amaçla mı
çalışacağını belirtecektir? Ermeni cemaati vakıfları uzun zamandır Anadolu’da
araştırmalar yaparken, Ermeni Patriği Mutafyan
“Anadolu’da binden fazla kilise, dört yüzden fazla manastır vardı, kırk bir
tane kalmış, bir kültür yok oluyor.” deyip dururken neyin amacından
bahsediyorsunuz? Zeugma, Ani Harabeleri, Akdamar, Hasankeyf neden uzun zamandır
Avrupa Birliğinden gelen heyetlerin özel ilgi alanının içinde yer alıyor? Bir kez
daha soruyorum: Amacın denetimi nasıl olacaktır? Yine, bu Kanun’un 25’inci maddesine göre, vakıflar, vakıf
senedinde yazılı olmak kaydıyla yurt dışı faaliyetlerde bulunup, şube ve
temsilcilikler açacaktır. Burada kasıt, sadece ve sadece cemaat vakıflarıdır
ki, binlerce vakıf üzerinden yabancı ellerin ülkemize sokulması anlamına
gelmektedir. Dünyanın hangi ülkesinde yabancı vakıfların faaliyet göstermesine
izin verilmektedir? Dahası vakıf, vakıftır. Şubelerin olması, temsilcilik
açılması nasıl bir şeydir? Sayın milletvekilleri, düzenlemenin Avrupa Birliğine uyumla hiçbir
alakası da yoktur. AB hukukunda zaten vakıf mevzuatı var mıdır ki, buna uyum
sağlayalım! Neyin uyumu bu! Bitmeyen ihtirasların mı! Sonu
gelmeyen dayatmaların mı! Bu dayatma stratejisi başarıya ulaşırsa,
hiçbir medeni memlekette olmayan bir cemaat vakfı kamburu, hiçbir hukuksal
yükümlülüğü bulunmamasına rağmen, Türkiye’nin sırtına vurulmuş olacaktır. Vakıflar Kanunu’nun önümüze gelen maddeleri, bırakın Lozan’ın
araştırılmasını, Sevr’i aşan, Türkiye Cumhuriyeti’nin intiharına yol açacak
hükümlerden oluşmaktadır. Yapılmak istenen, yaklaşık bir yüzyıl önce kanla elde
ettiğimiz hakkı, kendi Meclisimizde, kendi elimizle kanun çıkararak geri
vermektir. Bu hangi akıl ve mantığa sığar! Bunu ne tarih affeder ne de gelecek
nesiller sayın milletvekilleri. Yapılmaya çalışılan, bütün vakıfların
mevzuatını tek kanunda birleştirmek bahanesiyle, vakıf hukukunu karmaşık hâle
getirip devletin hukuksal zemin kaybetmesini sağlayacak bir dayatmadır. Yasa’nın ikinci ayağı da şudur: Vakıfların yurt dışından sınırsız
bağış alabilmesi sonucunda -civar ülkelerde yaptığı bilinen- Soros tipi fonların rahatça ve sınırsızca hareket
edebileceği yasal bir zemin oluşmaktadır. Türkiye düşmanı diasporanın
ve lobilerin bizzat ülkemizde barınabileceği hukuksal zemin, bizzat Türkiye
Büyük Millet Meclisi tarafından temin edilecektir. Cemaat mensuplarının
vakıflarının da, onların elinde kalmayacağı gün gibi aşikârdır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Çirkin. SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Devamla) – Çünkü,
para alanın emir de alacağı bir genel kuraldır. Sonuç olarak, bu Kanun, şeklî bakımdan nasıl nitelenirse
nitelensin, milletin Meclisinden çıkacaktır, ama milletin vicdanında
karşılığını bulamayacaktır. Çünkü, AKP dışında hiçbir
siyasi parti bu Kanun’a destek vermemiş, tam tersine hiç görülmemiş derecede
bir şiddetle de karşı çıkılmıştır. Değerli milletvekili arkadaşlarım, sorun, inatlaşarak güya Türkiye
Büyük Millet Meclisinin itibarını koruma sorunu değil, Türkiye’nin bekasını
gözetme sorunudur. Düzeltilebilir bir yanı olmayan bu Kanun’a oy verecek
milletvekili arkadaşlarımın, parti disiplini ve kişisel ikballerine değil,
ettikleri yemine bağlı kalarak oy kullanacaklarına inanıyorum. Hepinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) KADİR URAL (Mersin ) – Allah’a havale ediyoruz. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çirkin. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Gültan
Kışanak, Diyarbakır Milletvekili. (DTP sıralarından
alkışlar) Sayın Kışanak, buyurun efendim. DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir kez daha görüşülmek üzere Cumhurbaşkanı tarafından
Meclisimize gönderilen Vakıflar Kanunu’nun 25’inci maddesi üzerinde grubumuzun
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Öncelikle, bu Yasa’nın bu maddesinin neler getirdiğini tartışmak
yerine… OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Neler götürdüğünü tartışalım. GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) - …bizim burada Türkiye Büyük Millet
Meclisi mensupları olarak gösterdiğimiz tutum ve davranışın, kullandığımız
üslubun ve yaklaşımın toplumda nasıl bir yankı uyandırdığını hesaba katmak
zorunda olduğumuzu hatırlatmak istiyorum. Bizler her şeyden önce toplumun önünde bir modeliz. Bizim buradaki
yaklaşımlarımız, bizim buradaki tutumlarımız, bizim buradaki zihniyetimiz ve
anlayışımız, toplumda mutlaka ki bir yankısını ve yansımasını bulmaktadır.
Acaba, bu kürsüye çıkan değerli milletvekilleri konuşurken kullandıkları
kelimelerin, üslubun, tercih ettikleri yaklaşımın, bugün bu Yasa geçerken büyük
bir dikkat ve merakla bu süreci takip eden ve azınlık hukukuyla vatandaşımız
olarak bu ülkede yaşayan binlerce yurttaşımızın nasıl yaralandığını hesaba
katıyorlar mı? Acaba, biz burada bu konuşmalarımızla bu binlerce insana nasıl
“siz bizimle eşit değilsiniz” mesajını veriyoruz, buna hakkımız var mı? Bu
soruyu soruyorlar mı? (DTP sıralarından alkışlar) AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kim diyor? Öyle bir şey mi var? Nereden
çıkartıyorsunuz? GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Yurttaşlık hukuku, dünyada şu anda
gelinmiş ve bireylerle devlet arasındaki ilişkiyi tanımlayan en iyi hukuktur.
Bunun üzerinde başka hukuklar aramak ve başka hukuklara bağlayarak insanların
hak ve özgürlüklerini kısıtlamaya kalkışmak çağdaşlıkla örtüşecek bir yaklaşım
değildir. Bugün, ekranları başında ya da gazete satırlarından buradaki
yaptığımız tartışmaları dinleyen azınlık mensubu yurttaşlarımız, nasıl
ötekileştiriliyor, nasıl bu ülkeye yabancılaştırılıyor, nasıl ikincil duruma
itiliyor, acaba hangi duygular içerisindeler? Hiçbirimiz empati
yapma ihtiyacı duyduk mu? Kendimizi bir Ermeni’nin, bir Rum’un, bir Yahudi’nin,
Musevi’nin yerine koymak ihtiyacı hissettik mi? Acaba, bu ülkenin bir Ermeni
yurttaşı olarak ben yaşasaydım ve bugün, benim Meclisimde, beni bu kadar
ötekileştiren bir dil ve üslup kullanılarak bir yasa görüşülseydi ben neler
hissederdim diye düşündük mü? Bütün bunları düşünmek zorundayız arkadaşlar ve
bütün bunların yanı sıra, Ogün Samastları nasıl
yarattığımızı da burada kullandığımız dil ve üslubun, burada ortaya koyduğunuz
zihniyetin, nasıl bu ülkede ayrımcılığa, köktenciliğe, ötekileştirmeye,
dışlamaya, reddetmeye, hatta bütün bunları birleştirdiğinde kendinde yok etme
hakkını görmeye yol açtığını düşünüyor muyuz? Evet, Sevgili Hrant’la ilgili duruşma
birkaç gün önce yapıldı, hepimiz izledik. Sevgili Hrant’ın
çok güzel bir sözü vardı: “Bize, her zaman, sanki bu ülkenin topraklarında
gözümüz varmış gibi yaklaşılıyor. Doğrudur, bu ülkenin topraklarında gözümüz
var ama çalıp bir yerlere götürmek için değil, taa en
derinine gömülmek için.” demişti ve nihayetinde de böyle oldu. (DTP
sıralarından alkışlar) Biz, burada konuşurken gerçekten yurttaşlık hukukuna bağlı kalarak
yurttaşlarımıza eşit haklar tanıma, eşit yaklaşım gösterme, onların hak ve
özgürlüklerini koruma adına konuşmak ve yasaları bu çerçevede tartışmak
zorundayız. Oysa bugün burada yapılan tartışmalarda daha çok millî güvenlik,
bağımsızlık, egemenlik kavramları üzerinde durulup, sanki yurttaşlarımıza eşit
haklar verirsek bunların tehlike altına gireceği gibi bir izlenim yaratılmak
isteniyor. Eğer biz bu izlenimi yaratırsak, gençlerimiz de “Ülke elden
gidiyor!” diyerek kalkıp azınlık yurttaşlarımızın canlarına kastetme hakkını
kendinde görebilirler. Böyle bir atmosferi yaratmaya Türkiye Cumhuriyeti Millet
Meclisinin hakkı yoktur. Kimsenin bu kürsüyü böyle kullanmaya hakkı olmadığını
düşünüyorum. (DTP sıralarından alkışlar) Vatandaşlık hukukunun en temel değerleri, yasalar önünde eşit
olmak, mülkiyet ve örgütlenme hakkına sahip olmak, din ve vicdan özgürlüğüne
sahip olmaktır. Bugün burada sıkça sözü edilen Lozan’a aykırı bir düzenleme
yapılıyormuş gibi, sanki Lozan delinmek isteniyormuş gibi anlatılmaya çalışılan
yaklaşımlarda bunların hangisinin ihlal edildiğini görüyoruz? Eğer Lozan’ı ele
alacaksak, Lozan’ın bu hakları koruyan bir hüküm olduğunu ele alıp bu haklar
eğer ihlal ediliyorsa ona karşı çıkmamız lazım. Lozan bu hakları koruma altına
alan bir yasadır. Bugün bu hakların burada çıkarılacak yasalarla yeniden
düzenlenmesinin, bu hakları delmek, buna aykırı olmak gibi bir iddiayı hangi
hukuk mantığıyla bağdaştırıyor arkadaşlar, bunu da anlamıyorum. ŞENOL BAL (İzmir) – Anlayamazsın. GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Bugün, Türkiye, Avrupa Birliği üyelik
sürecinde ve altına imza koyduğu uluslararası hukukla kendini bağlı hisseden
bir ülke. Bunların en başında da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gelmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin de yine dayandığı en temel yaklaşımlar,
vatandaşların yasalar önünde eşit olması, hak ve özgürlüklerini eşit bir
şekilde kullanmasıyla ilgilidir. Oysa, görüşülen
25’inci maddede sanki böyle yasa önünde bir eşitlik sağlanıyormuş gibi bir
düzenleme var. Tüm vakıflar için, vakıf senedinde yazılı olmak kaydıyla, yurt
dışında faaliyet yürütmek, şube açmak, yurt dışındaki birliklere üye olmak,
oradaki örgütlenmelere dâhil olmak hakkının önü açılıyormuş gibi gözüküyor. Oysa, bizler biliyoruz ki cemaatlere ait olan vakıflar
Osmanlı döneminde kurulan vakıflardır ve bunların vakıf senetleri yoktur. Bu
maddenin kendisi bizatihi bu tanımla birlikte bir ayrımcılık içermektedir.
Yasalar önünde eşitlik ilkesini, getirmeye çalıştığımız bir yasayla ihlal
etmekteyiz. Eğer bütün vakıflar aynı hukuka tabi olacaklarsa neden cemaat
vakıflarının bu Yasa maddesinde tanımlanan haklardan yararlanmasını
engelleyecek bir tanımlama buraya koyduk? Eğer gerçekten eşitlik haklarından
bahsedeceksek bu tanımlamanın, yani “vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla”
ibaresinin buradan çıkarılması gerekiyor. Bu hüküm burada yer aldığı müddetçe,
bu tanımlama burada yer aldığı müddetçe, cemaat vakıflarıyla diğer vakıflar
aynı statüde olamayacak, yurt dışında hiçbir faaliyet yürütemeyecek, yurt
dışında hiçbir şube açamayacak, yurt dışındaki herhangi bir kuruluşa üye
olamayacaklar. Bu nedenle, öncelikle Yasa’daki bu tanımlamanın değiştirilmesini
ve onlara da aynı hakların tanınması gerektiğini düşünüyoruz. Burada -bilmiyorum- arkadaşlarımızdan acaba gidip bir cemaat
vakfını ziyaret eden veya bir cemaat okulunu ziyaret eden, onların bir
hastanesini ziyaret eden, bu vakıfların, bu teşekküllerin onlar için ne anlama
geldiğini görmek ihtiyacı duyan arkadaşımız oldu mu? Bu cemaatlere mensup
yurttaşlarımızın bütün sosyal ihtiyaçları bu vakıflar aracılığıyla
karşılanmaktadır. Orada ortaklaşa kutlamalarını yapmakta, yaşlılarına ortaklaşa
bakma imkânına sahip olmaktadırlar. Geçmişlerini orada hatırlamakta,
geleceklerini bu ülkede kurulu olan bu vakıflarla birlikte yine bu ülkede
görmektedirler. Bu vakıfların… Bugün azınlıklara ait birçok okul kapandı. Bunun
sayısı resmî kayıtlarda da vardır. Bütün nedeni yurt dışından gerekli kaynağı,
desteği bulamadıkları içindir. Peki neden yurt
dışından diyeceksiniz? Çünkü, onları biz bu
topraklarda yaşatmadık. Onların özellikle genç nüfusu, eğitimli nüfusu,
ekonomik imkânlara sahip nüfusu yurt dışına göç etmek zorunda kaldı. Eğer biz
bunların yurt dışıyla bu bağlarını kurmalarına imkân tanımazsak… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Kışanak. GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – …geriye kalan okulların da kapanması ve
bu yurttaşlarımızın sosyal haklarını kullanmalarının engellenmesi gibi bir
durumla karşı karşıya kalacağız. Ben çok gördüm örneğini. Bugün Ermeni
yurttaşlarımız buradaki okullar kapatıldığı ve yükseköğrenim hakkı olmadığı
için çocuklarını yurt dışına göndermek zorunda kalıyorlar. Neden bu ülkede
kalmasınlar? Niye burada okumasınlar? Geçmişleri nasıl ki bu ülkedeydiyse
gelecekleri neden bu ülkede olmasın? Bu soruyu hepimizin sorması gerektiğine
inanıyorum. Hepinize teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kışanak. Şahısları adına ilk söz sırası Ayşe Türkmenoğlu, Konya
Milletvekili. Sayın Türkmenoğlu, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 25’inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Vakıf, bir mülkün menfaatlerinin sosyal ve kültürel hizmetlere
tahsis edilmek üzere özel mülkiyetten çıkarılarak kamu mülkiyetine geçirilmesi
şeklinde tanımlanabilir. Bu kuruluşlar, içerdikleri birey dinamizmi ile
üstlendikleri ve görev edindikleri hizmeti etkin ve verimli olarak yerine
getirmektedirler. Aynı zamanda demokrasinin kökleşmesine, halkın yönetime katılmasına
ve bireylerin yönetimi etkileme gücünün artmasına da neden olmaktadır. Vakıfların değişik amaçları olmasına rağmen vakıf kuran açısından
temel hedef, yardım etme, hayırla yâd edilme, arkasında güzel bir iz
bırakmaktır. İlk bakışta çok dağınık alanlara yayılmış birbirinden farklı
görünümler sergileyen vakıf hizmetleriyle hedeflenen, insan şahsiyetinin,
haysiyetinin ve hayatının korunması ve geliştirilmesi, insanların hayatta
karşılaşabilecekleri maddi ve manevi zorlukların giderilmesidir. Ayrıca
insanların çektikleri ıstırap ve sefaletin dindirilmesi, hayatın
güzelleştirilmesi, sosyal hayatın her türlü tehlike ve sarsıntılardan korunması
amaçlanmaktadır. Değerli milletvekilleri, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun
117’nci maddesi ikinci fıkrasında “Derneklerin uluslararası faaliyette
bulunmalarına ve üst kuruluş kurmalarına ilişkin hükümler kıyas yoluyla
vakıflar hakkında da uygulanır.” hükmü bulunmaktadır. 5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun uluslararası faaliyetlere ilişkin
5’inci maddesiyle, derneklerin tüzüklerinde gösterilen amaçları gerçekleştirmek
üzere uluslararası faaliyette bulunabileceği, yurt dışında temsilcilik ve şube
açabileceği, yurt dışında dernek veya üst kuruluş kurabileceği veya yurt
dışında kurulmuş dernek veya vakıflara katılabileceği belirlenmektedir. Yine aynı Kanun’un 21’inci maddesi de derneklerin mülki idare
amirliğine önceden bildirimde bulunmak kaydıyla yurt dışındaki kişi, kurum ve
kuruluşlardan ayni ve nakdî yardım alabileceği, bildirimin şekli ve içeriğinin
yönetmelikte düzenleneceği, nakdî yardımların bankalar aracılığıyla alınmasının
zorunlu olduğu hükmünü içermektedir. Bu durumda, Türk Medeni Kanunu’nda tüzel kişilik hususu yönünden
dernekler ile vakıflar arasında yardım alma ve iş birliği konusunda bir ayrım
gözetilmediği dikkate alındığında, 25’inci maddeyle getirilen düzenlemenin
yürürlükteki mevzuata ve hukuka aykırı bir yanının bulunmadığı açıkça
ortadadır. Kaldı ki Dernekler Kanunu’nda dernekler arasında uluslararası yardım
alma ve faaliyet konusunda derneklerin türü yönünden herhangi bir ayrıma
gidilmediği de görülmektedir. İlgili maddede hiç ayrım yapılmadan tüm
vakıfların yurt dışında şube ve temsilcilik açabileceği, hatta yurt dışında
kurulmuş kuruluşlara üye olabileceği belirtilmiş olup, bu husus, Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın 10’uncu maddesindeki “kanun önünde eşitlik” ilkesine de uygun,
tüzel kişilik yönünden de demokratik bir açılımdır. Ayrıca bu maddeyle Vakıflar
Genel Müdürlüğüne bildirimde bulunulması zorunluluğu getirilmiştir. Bu hususun
Genel Müdürlükçe sıkı bir şekilde denetlenmesi ve izlenmesi de ihmal edilmemiş,
hukuk devleti ilkelerine aykırı durumların önüne geçilmek amaçlanmıştır. Vakıflar Genel Müdürlüğüne tanınan teftiş ve denetleme yetkisi,
vakfın tüzel kişilik kazanmasından önceki safhada başlayıp vakfın sona ermesine
kadarki tüm safhalarda kendini göstermektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü, teftiş
ve denetlemelerinde birbirinden farklı ve zaman zaman
oldukça geniş yetkilerle donatılmıştır. Vakfedilen vakıf senedinde denetim organı olarak iradi bir kurul,
örneğin danışma kurulu, denetim ve kontrol kurulu gibi kurullar öngörmüş olması
Vakıflar Genel Müdürlüğüne kanunun tanıdığı teftiş ve denetim yetkisini ortadan
kaldırmaz. Aynı şekilde, vakıf senedinde teftiş ve denetim yetkisinin Vakıflar
Genel Müdürlüğü haricinde bir makama, örneğin vakfın gayesinin taalluk ettiği
bir bakanlığa veya bir kamu idaresine ait olacağı da kararlaştırılamaz. Sonuç olarak, insanlığın ortak tecrübesine dayanan vakıflar,
ülkemizde yaşayan milyonlarca insanın özgür ve müreffeh yaşaması kadar gelecek
nesillerin mutluluğu açısından da önemlidir. Sosyal dengelerin kısmen de olsa
vakıflar yoluyla sağlanması, vakıfların çağdaş, ölçülebilir, denetlenebilir,
bürokrasiden uzak bir yapı ve bütçeye sahip olmasıyla mümkündür. İşte bu
Kanun’un ana hedefi ve gayesi de budur. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vakıf medeniyetinin öncüsü
bir millet olarak, görüşmekte olduğumuz tasarının bu amaca hizmet edeceği
dileğiyle Kanun’un şimdiden ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini
temenni eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti ve DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkmenoğlu. Madde üzerinde, Hükûmet adına Başbakan
Yardımcısı ve Devlet Bakanı Sayın Hayati Yazıcı. Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; müzakeresi yapılmakta olan 25’inci
maddeyle ilgili olarak Hükûmetimizin görüşlerini
aktarmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi muhabbetle selamlıyorum. Efendim, geçen haftaki müzakereler dolayısıyla söz aldığımda
şunları söylemiştim: Bu Kanun’un müzakeresi vesilesiyle üç kavram
karıştırılmaktadır. Yabancı vakıf, yabancıların Türkiye’ye kuracakları vakıflar
ve cemaat vakıfları birbiriyle karıştırılmaktadır demiş, yabancı vakfın ne
anlama geldiğini ve yabancıların Türkiye’ye kurduğu vakıflara ilişkin görüşümü
arz etmiştim. Şimdi oradan devamla cemaat vakıflarına ilişkin görüşümü bu madde
müzakeresi çerçevesinde sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli arkadaşlar, cemaat vakfı söz konusu edildiğinde hemen
bütün konuşmacılar Lozan Anlaşması’na atıfta bulunmakta ve Lozan Anlaşması’yla
verilenlerden çok daha fazlasının cemaat vakıflarına bu Yasa düzenlemesi
çerçevesinde verildiği iddia edilmektedir. Ben şimdi -hepiniz okumuşsunuzdur ama- Lozan Anlaşması’nın 42’nci
maddesinin üçüncü fıkrasını, zabıtlara geçmesi bakımından, bir kez daha burada
sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakın değerli arkadaşlar, Lozan Anlaşması’nın
cumhuriyet hükûmetlerine yüküm olarak yüklediği
konular neleri içeriyor. 42’nci madde, üçüncü fıkra: “Türk Hükûmeti,
söz konusu azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve öteki din
kurumlarına tam bir koruma sağlamayı yükümlenir. Bu azınlıkların Türkiye'deki
vakıflarına, din ve hayır işleri kurumlarına her türlü kolaylıklar ve izinler
sağlanacak ve Türk Hükûmeti yeniden din ve hayır
kurumları kurulması için, bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli
kolaylıklardan hiçbirini esirgemeyecektir.” YILMAZ TANKUT (Adana) – Ne alakası var? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –
Yükümlülüğümüz bu. Azıcık Türkçe biliyorsak, bu yükümlülüklerin nereye kadar
uzandığını, neler yüklediğini hepimiz gayet iyi anlarız ve getirdiğimiz
Yasa’yla da bunu kıyasladığınızda bu boyutta olmadığını görürsünüz. KAMER GENÇ (Tunceli) – Batı Trakya’daki Yunanlıların Türklere
yaptıklarını anlat. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –
Bakın, Sayın Genç, hep söz atmayı alışkanlık hâline getiriyoruz ama ilk defa
size bir şey söyleyeceğim size. BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen yerinizden konuşmayın. Lütfen Sayın
Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz hakkı vermiyorsunuz. BAŞKAN – Sayın Genç… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –
Bakın, burası milletin Meclisi. Millet bizi seyrediyor. Ama sizin davranışınızı
görünce acaba yabancı bir unsur mu var diye üzülecek. Lütfen dikkatli olun. (AK
Parti sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ (Tunceli) – Yabancı unsur sizsiniz. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –
Lütfen dikkatli olun. Söz hakkı var konuşursunuz. Şimdi, cemaat vakıflarına ilişkin Lozan Anlaşması’ndaki düzenleme,
özet olarak önemli maddesi itibarıyla ifade ettiğim cümleden ibaret. Peki, ne
olmuş Türkiye’de? Gene defalarca ifade ettik. Cemaat vakıfları 2762 sayılı
Vakıflar Kanunu’yla, 1935 yılında çıkartılan kanunla, 1936 yılında beyanname
verme yükümlülüğüne tabi tutulmuş ve bunlar beyanname vermişler. Beyanname
vermekle bu kurumlar vakıf olarak kabul edilmiş, Türk hukukunda yerlerini
almışlardır. Bakınız değerli arkadaşlar, Osmanlı hukukunda tüzel kişilik
başlangıçta yok. Bunlar da hayır kurumları. Tüzel kişilik diğer vakıflarda da
yok, cemaat vakıflarında da yok. Ve Osmanlı hukukunda şirketler, 1870 yılında
Ticaret Kanunnamesi’yle tüzel kişilik kazanmış, daha sonra da 1909 yılında
çıkartılan bir kanunla, dernekler kanunuyla bu tür kuruluşlara da tüzel kişilik
statüsü verilmiştir ve mal iktisap edebilmeleri, gene geçen konuşmamda da ifade
ettiğim gibi, 1912 yılında çıkartılmış bulunan Kanunnameyle verilmiştir. İşte
cemaat vakıflarının taşınmaz iktisap etmelerine ilişkin bu düzenleme 1974
yılına kadar devam etmiş. 74 yılında Yargıtayın
vermiş olduğu bir kararla bu haktan mahrum hâle gelmişlerdir. Yargıtay öyle
uygulamış, öyle yorumlamış. Bunun arkasında kesinlikle, gene burada dile
getirmeye çalışıldığı tarzda bir kastı mahsusa aramıyoruz. Yargı kararlarına
hepimiz saygı duymak zorundayız. Nitekim, bu sebepledir ki
yürütme erki’idare Yargıtayın
kararını da dikkate almak suretiyle, cemaat vakıflarının iktisap ettiği
taşınmazların tapularının iptali ve vakfedenlere rücuen
dönüşünü sağlamak üzere pek çok dava açılmış, 2002 yılına kadar gelinmiştir.
2002 yılında zamanın iktidarı, gene konuşmamızda sözünü ettiğimiz gibi, 4771
sayılı Kanun’u çıkarmış, cemaat vakıflarının taşınmaz iktisap edebilmelerinin
yolunu açmıştır. RIDVAN YALÇIN (Ordu) – İktidar değil Sayın Bakan. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizin de desteğinizle. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, bakın, ben sadece bunu bir tespit olarak söylüyorum. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Tespiti doğru yapın o zaman! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –
Bundan dolayı kimseyi suçlamıyorum, ayıplamıyorum. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Tespiti doğru yapın! RIDVAN YALÇIN (Ordu) – “İktidar çıkardı.” diyorsunuz. Bir teklifle
geldi ve MHP destek vermedi. Biliyorsunuz bunu. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bu
düzenleme doğru bir düzenleme. Doğru bir düzenleme yapılmış, 1971 yılında doğru
bir düzenleme yapılmış. Yani siz doğruluğunu kabul edersiniz etmezsiniz, o
sizin takdiriniz. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Doğruyu söylerseniz kabul ederiz. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ha,
bize söyleniyor ki: “Efendim, iktidara gelir gelmez niçin üç ay içerisinde,
2003 yılında yeniden bir kanun çıkardınız vakıflarla ilgili?” 4778 sayılı
Kanun. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Üç defa! Üç defa! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –
Gene dikkat ederseniz -biz o Kanun’u- 2003 yılında çıkardığımız 4778 sayılı
Kanun, 4771 sayılı Kanun’un uygulamasını kolaylaştırmak üzere çıkardığımız bir
kanun. Çünkü 4771 sayılı Kanun görevli idare organı olarak Bakanlar Kurulunu öngörmüştü.
4778 sayılı Kanun’la o yetki Vakıflar Meclisine verilmiş, dolayısıyla, uygulama
kolaylığı getirilmiştir. Bu Kanun’da ve hatta şimdi müzakeresini yapmakta
olduğumuz 25’inci madde düzenlemesinde… Demin konuşan arkadaşım da gayet güzel ifade etti. Demek anlayan
anlıyor. HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ne yani, biz anlayışsız mıyız Sayın
Bakan? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –
…kesinlikle uluslararası faaliyette bulunabilmek için vakıf senedinde bu
doğrultuda bir düzenlemenin yer almış olması vazgeçilmez koşuldur. Hemen
cümlenin başında: “Vakıflar vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla...” Bu kayıt
aranacak. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, bakın! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –
Dolayısıyla, cemaat vakıflarında vakfiye senetleri olmadığı için, böyle bir
kayıt da yoksa bu maddenin ihtiva ettiği çerçevede uluslararası faaliyette
bulunamayacaklar, temsilcilik ve şube açamayacaklardır. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yeni Robert kolejlerini nasıl önleyeceksiniz
Sayın Bakanım? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –
Ben, şimdi bir yasal düzenlemeden bahsediyorum. Şu kolejler nasıl olacak… Bakın, bir de şu deniyor: “Vakıflar doğrudan doğruya -yabancı
vakıflar olsun, cemaat vakfı olsun, Türkiye’deki mevcut vakıflar olsun-
üniversite açamazlar. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, eğitim amacı varsa? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –
Üniversite açması için ayrı bir prosedür var. Onu
hepiniz biliyorsunuz. Bu Meclis kanun çıkartıyor ve oradan… OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hoca Efendi her yerde açıyor, onlar da
açar. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –
Şimdi, gene, soru üzerine ifade ettiğim gibi, bu vakıfların, cemaat
vakıflarının taşınmaz edinimleri Kanun’un geçici 7’nci maddesinde düzenlenmiş.
Oradaki koşullar aranacak. O koşullar yoksa iktisapları söz konusu değil. Onun
da uygulama maddelerini tekrar olmaması bakımından burada ifade etmekten
sarfınazar ediyorum. Değerli arkadaşlar, hep şu söyleniyor: “Bunlar denetimden
kaçırılıyor, bunların denetimi yapılmayacak.” Lütfen okuyalım, bu tasarıyı
okuyalım. Bir kere, vakıflara bildirimde bulunma zorunluluğu getirilmektedir.
Vakıflar, şube ve temsilciliklerini, iktisap ettikleri veya değiştirdikleri
taşınmaz malları, aldıkları ve yaptıkları nakdî yardımları, iktisadi işletme ve
şirketleri bildirmekle yükümlü hâle getiriliyor bu Kanun’la. Gene, 32’nci
maddeye göre, vakıflar her yıl beyanname vermek zorunda. Vakfın yöneticilerinin
isim ve adresleri, bir önceki yıla ait faaliyet raporları, bütçe ve
bilançoları, gayrimenkullerini, mali tablolarını ve yayınladıklarına dair
belgeyi, işletme ve iştiraklerinin mali tablolarını beyannamede göstermek
zorunda ve bunu her yıl vermekle yükümlü hâle getirilmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Denetimlerine gelince, bunlar da bir denetim. Bu mal bildirimleri
alınıp da idarenin raflarında kalacak değil. İdarede görevli, yetkili birimler,
denetmenler, elbette ki bu vakıfları, demin ifade ettiğim faaliyetleri,
varlıkları, eylem ve işlemleri açısından denetime tabi tutacaklar. Bunun ötesinde, Vakıflar Genel Müdürlüğü, ayrıca, bu vakıfları,
kanunlara uygunluk ve amaçları bakımından denetleyecekler. Nelere bakacaklar?
Vakfiye ve vakıf senedinde yazılı şartlara uygun davranılıp davranılmadığı,
yürürlükteki mevzuata uygun yönetilip yönetilmedikleri, amacı doğrultusunda
faaliyette bulunup bulunmadığı, mallarının ve gelirlerinin vakfiye, 1936
Beyannamesi ve vakıf senedindeki şartlara uygun kullanılıp kullanılmadıkları,
işletmeler açısından Vakıflar Genel Müdürlüğü de bunları denetleyecektir. Değerli arkadaşlar, bu kadar geniş kapsamlı, bu kadar konuyu
içeren bir kanun taslağının bu kadar eleştiriye tabi tutulmasını doğal
karşılıyorum, ama müsaadenizle şunu söylemek istiyorum, anlamakta zorluk
çekiyorum: Bakın, demokrasi örgütlü toplum demektir ve demokrasilerde sivil toplum
kuruluşlarının önemi inkâr edilemez bir gerçekliktir. RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Efendim, vakıf sivil toplum kuruluşu mu? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Biz
istiyoruz, arzu ediyoruz ki toplum örgütlensin, vakıf kurmak suretiyle
örgütlensin, mal varlıklarını, hayır için, güzel işler için, eğitim için,
sosyal faaliyetler için harcasın ve bunun altyapısını oluşturalım. İşte, Kanun
bunları amaçlıyor. Bu Kanun’un hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım. Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, biraz önce konuşan Hükûmet memuru, bana “Sen yabancı unsursun.” dedi.
Sataşmadan dolayı söz istiyorum. BAŞKAN – Kendisi söylemedi, başkasının söylediğini aktardı, ama
kendisi söylemiş gibi oldu. Buyurun efendim. İki dakika süre veriyorum. VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Tunceli Milletvekili Kamer
Genç’in, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
burada, millî menfaatimizi koruyan, Türkiye'nin geleceğini yönlendiren bir
kanunu müzakere ediyoruz. Biz, burada, kimseye karşı peşin hükümlü değiliz. Biz,
uluslararası düzeyde Türkiye Cumhuriyeti devletine hangi gözle başka devletler
bakıyorsa biz de Türkiye Cumhuriyeti devletinin temsilcileri olarak o gözle
bakmak zorundayız. Biraz önce burada konuşan bir grup sözcüsü milletvekili, bizi,
Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin düşmanı ilan etti. Ben beklerdim ki… HASİP KAPLAN (Şırnak) – Aynen öyle konuştular. KAMER GENÇ (Devamla) - …bu Hükûmet adına
konuşacak kişi, bu Meclisin böyle bir davranış içinde olmadığını söylemesi
lazım. (MHP sıralarından alkışlar) Şimdi, tamam, Lozan Anlaşması’ndan
bahsediyoruz. Tabii ki Lozan bize hayat veren bir anlaşmadır. BAŞKAN – Sayın Genç, sataşma üzerine söz... KAMER GENÇ (Devamla) – Sataşma efendim. BAŞKAN – Ama, diğer konulara girmeyin. KAMER GENÇ (Devamla) - Yani, yabancı unsur olmadığımı birtakım
kafalara zikretmem lazım. Şimdi, burada diyoruz ki, Yunanistan, eğer Türkiye Cumhuriyeti
devletine, yani, Batı Trakya’da yaşayan Türklere karşı nasıl bir vakıf yasası
getiriyorsa, biz de onu getirelim. İşte, Hükûmet
memuru “Siz bunları anlamıyorsunuz.” Birileri burada diyor ki: “Biz vicdan
huzuru içindeyiz.” Cüzdana bağlı vicdan huzuru içinde olmayın. Cüzdana bağlı
bir vicdan huzuru içinde olmayın. (AK Parti sıralarından “O ne demek?” sesleri)
Dolayısıyla biz, huzur içinde olmak için ülkenin birliğini ve bütünlüğünü
savunuyoruz. Beyler, ben burada ne diyorum ki yabancı unsurum? Yani, yabancı
unsurun kimin olduğu ortaya çıkıyor burada. Çünkü,
yabancı devletlerin menfaatini koruyan, yabancılara bu ülkenin topraklarını
peşkeş çektirmeye çalışan… BAŞKAN – Sayın Genç… MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ne diyor bu konuşmacı? KAMER GENÇ (Devamla) – …bu memleketin geleceğini düşünmeyen, ondan
sonra, o kişiler yabancı unsurlar olabilir. (MHP sıralarından alkışlar) HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne diyorsun sen ya! BAŞKAN – Yeni bir sataşmaya mahal vermeyin Sayın Genç, lütfen. KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, bakın, ben yabancı unsur değilim. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Otur yerine! KAMER GENÇ (Devamla) - Ben, laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin
asil ve soylu bir vatandaşıyım. Ben, bu asil ve soylu davranışlarımdan dolayı
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğünü savunan bir insanım. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç, buyurun. KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika… BAŞKAN – Efendim, iki dakika verdim. Sataşma için hiç
konuşmadınız. Buyurun efendim. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım… BAŞKAN – Buyurun efendim. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, eğer Sayın Bakan, Sayın
Milletvekiline “Siz yabancı bir unsursunuz.” dediyse… KAMER GENÇ (Tunceli) – Dedi efendim. BAŞKAN – İzah ettiler efendim. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – …bunun tutanaklardan çıkarılmasını teklif
ediyorum. HASİP KAPLAN (Şırnak) – “Memur” da dediler. Karşılıklı şey… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır efendim, Sayın Kamer Genç’in sözü
değil, ama, Sayın Bakan, Sayın Milletvekiline… FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Onun savunması size mi düştü Sayın
Şandır? MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Savunma meselesi değil hadise. Ama, bu Meclise ağır bir sözdür, hatırlatmak açısından... BAŞKAN – Sayın Bakan, bir açıklama yapar mısınız lütfen. Böyle demediniz galiba, ama siz yine de bir açıklama yapın. KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, dedi. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) -
Hayır, öylesiniz anlamında somutlaştırarak bir sözcük kullanmadım. KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, tutanaklarda var. Ağzınızdan
çıkanı kulağınız duymuyor. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Ama, siz bu davranışlarınıza devam ederseniz millet üzülecek,
ne oluyor benim Meclisimde diyecek. Bunu ifade edecek sözcükler kullandım. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım. KAMER GENÇ (Tunceli) – Milletin karşısına çıkalım. Buyurun, sokağa
çıkalım, görelim. BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkürler. Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz dolduğundan, kanun tasarı
ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 14 Şubat 2008 Perşembe günü, alınan
karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 20.01 |
|