DÖNEM: 23                            CİLT: 14                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

64’üncü Birleşim

13 Şubat 2008 Çarşamba

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

 IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde iş kazaları sonucu meydana gelen can kayıplarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, geçtiğimiz günlerde meydana gelen tren kazalarına, Almanya’nın Ludwigshafen kentinde 9 Türk’ün ölümüyle sonuçlanan yangına ve İstanbul Zeytinburnu ilçesinde yaşanan patlamaya ilişkin gündem dışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı

3.- Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, AK Parti Hükûmetleri döneminde Ardahan’da gerçekleştirilen ve gerçekleştirilmesi planlanan projelere ilişkin gündem dışı konuşması

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

 

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98)

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÖNERGELER

1.- MHP Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun 16’ncı maddesinin görüşmelerinin kapalı oturumda yapılmasına ilişkin önergesi

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir televizyon kanalının şehit yakınları ve gazilere yardım kampanyasına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/1529)

2.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert’in, Merkez Bankasının İstanbul’a taşınacağı açıklamasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/1533)

3.- Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, 2008 yılında KPSS-B’ye yönelik genel bir sınav açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/1664)

4.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Türkiye Boks Federasyonu Başkanına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/1665)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle, Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı,

Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat, Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci,

Yıl dönümlerine ilişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Türkiye Futbol Federasyonunun Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un uygulamalarından kaynaklanan olumsuzluklara ilişkin gündem dışı konuşmasına, Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu cevap verdi.

Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın (6/390) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği;

Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 34 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin ve verimli değerlendirilmesi için (10/122),

Manisa Milletvekili Mustafa Enöz ve 58 milletvekilinin, kapatılması söz konusu olan belediyeler başta olmak üzere il ve ilçe merkezi olmayan belediyelerin sorunlarının araştırılarak (10/123),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı;

(10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi okundu; komisyona bir ay ek süre verildiği,

Açıklandı.

Genel Kurulun 12/2/2008 Salı günkü birleşiminde 15.00-20.00, 13/2/2008 Çarşamba ve 14/2/2008 Perşembe günkü birleşimlerinde ise 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine; 13/2/2008 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın, 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/72) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1 ve 35’inci sıralarında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/181), (6/281),

2, 58, 59 ve 79’uncu sıralarında bulunan Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın (6/183), (6/320), (6/321), (6/350),

3’üncü sırasında bulunan Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/188),

5’inci sırasında bulunan Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün (6/205),

8’inci sırasında bulunan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun (6/238),

10’uncu sırasında bulunan Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın (6/242),

15’inci sırasında bulunan Muğla Milletvekili Metin Ergun’un (6/249),

17’nci sırasında bulunan Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın (6/251),

22’nci sırasında bulunan Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un (6/265),

69’uncu sırasında bulunan Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün (6/335),

84 ve 85’inci sıralarında bulunan İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın (6/357), (6/359),

87’nci sırasında bulunan Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin (6/361),

91’inci sırasında bulunan İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin (6/365),

Esas numaralı sorularına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi; Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz, Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi de verilen cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, çiftçilerin hangi ürününe ne kadar destek verileceğinin bir an önce açıklanması ve sulama enerji bedellerinin ertelenmesi veya yeniden yapılandırılması gerektiğine ilişkin bir konuşma yaptı.

Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen:

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 20 milletvekilinin, uyuşturucu kaçakçılığı ve üretiminin tespiti ile uyuşturucu kullanımındaki artışın sebeplerinin araştırılarak (10/6),

Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin, okullardaki şiddet olaylarının ve madde bağımlılığı sorununun araştırılarak (10/19),

Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 30 milletvekilinin, uyuşturucu kullanımının başta gençler olmak üzere toplumda yol açtığı olumsuz etkilerin araştırılarak uyuşturucu bağımlılığının ve kaçakçılığının önlenmesi için (10/36),

Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve 23 milletvekilinin, madde bağımlılığının nedenlerinin, boyutlarının ve etkilerinin araştırılarak mücadele edilmesi için (10/39),

İstanbul Milletvekili Halide İncekara ve 22 milletvekilinin, uyuşturucu bağımlılığının toplum üzerindeki etkilerinin araştırılarak (10/41),

Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 24 milletvekilinin, uyuşturucu, alkol ve sigara bağımlılığı ile kaçakçılığının nedenlerinin, ulaştığı boyutların, sosyal ve ekonomik etkilerinin araştırılarak (10/51),

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 26 milletvekilinin, uyuşturucuyla mücadelede yaşanan sorunların araştırılarak (10/103),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin, ön görüşmeleri tamamlanarak, kabul edildiği açıklandı.

Kurulacak komisyonun:

16 üyeden teşekkül etmesi,

Çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olması,

Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,

Kabul edildi.

13 Şubat 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 19.58’de son verildi.

 

 

Eyyüp Cenap GÜLPINAR

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Murat ÖZKAN

 

Fatma SALMAN KOTAN

 

Giresun

 

Ağrı

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Fatoş GÜRKAN

 

 

 

Adana

 

 

 

Kâtip Üye

 

                                                                                                                                                 No.:  90

II.- GELEN KÂĞITLAR

13 Şubat 2008 Çarşamba

Tasarılar

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti Arasında Dostluk ve İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/516) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.2.2008)

2.- Ticari Sır, Banka Sırrı ve Müşteri Sırrı Hakkında Kanun Tasarısı (1/517) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.2.2008)

3.- Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Eki Cetvellerin Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne Ait Bölümünde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/518) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.2.2008)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Petrol ve Elektrik Bakanlıkları Arasında Enerji Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/519) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2008)

5.- Akdeniz ve Karadeniz İçin Sanal Bölgesel Deniz Trafik Merkezi Kurulmasına Dair Operasyonel Düzenlemenin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/520) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2008)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı ile Portekiz Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı Arasında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/521) (Adalet ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2008)

7.- Avrupa Topluluğu ile Türkiye Cumhuriyeti Arasında Türkiye Cumhuriyetinin Topluluk İstihdam ve Sosyal Dayanışma Programına Katılımı Hakkında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/522) (Avrupa Birliği Uyum; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.2.2008)

8.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Slovenya Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp Alanında İşbirliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun Tasarısı (1/523) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2008)

9.- Türkiye Cumhuriyeti Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı ile Azerbaycan Cumhuriyeti Aile, Kadın ve Çocuk Sorunlarından Sorumlu Devlet Komitesi Arasında İşbirliği Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/524) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2008)

10.- Çok Uluslu Coğrafi Veri Ortak Üretim Programı Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/525) (Millî Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.2.2008)

Teklifler

1.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 24 Milletvekilinin; 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 4 Maddesinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/147) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.1.2008)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; 26 Şubat 1992 Tarihinde Ermeniler Tarafından Azerbaycan’ın Hocalı Kentinde Gerçekleştirilen Katliamın “Soykırım” Olarak Tanınması, 26 Şubatın “Hocalı Soykırımını Anma Günü” Olarak Kabul Edilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/148) (Dışişleri ve İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 1.2.2008)

Sözlü Soru Önergeleri

1- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, gıda bankacılığı amacıyla kurulan derneklere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/429) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

2- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Kepez Gülveren Mahallesinin şebeke suyunun kirliliği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/430) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

3- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, gıda bankacılığı amacıyla kurulan vakıflara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından  (Hayati Yazıcı) sözlü soru önergesi (6/431) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

4- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, kayısıda çiçek döneminin sigorta kapsamı dışında tutulmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/432) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

5- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, özelleştirme sonucu başka kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştırılan kişilere ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/433) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

6- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün Türk Telekom’da personelin güvenlik soruşturmalarının yapılıp yapılmadığına ve haberleşme güvenliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/434) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

7- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’teki GAP sulama projelerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) sözlü soru önergesi (6/435) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

8- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, öğretmen maaşlarının iyileştirilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/436)  (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

Yazılı Soru Önergeleri

1- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, şehit aileleri tarafından hakkında tazminat davası açılıp açılmadığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1817) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

2- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Tuzla’da sit alanı olan Ayazma’da başlatılan inşaata ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1818) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

3- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, bölücü terör örgütünün eylemlerine ve bu eylemler sonucu hayatını kaybedenlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1819) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

4- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, işçi emeklilerinin aylıklarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1820) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

5- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, dağıtılan bazı hediyelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1821) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

6- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Veremle Savaş Özel Sağlık Hizmetleri Şirketinin denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1822) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

7- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, GAP kapsamındaki yatırım projelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1823) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

8- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, illerin ve bölgelerin sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralaması araştırmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1824) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

9- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’daki tarihi bir yerin plan tadilatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1825) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

10- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, tarımsal girdilerde KDV indirimine gidilip gidilmeyeceğine ve destekleme ödemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1826) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

11- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, turizm sektörüne istihdam ve enerji desteği verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1827) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

12- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, BAĞ-KUR emeklilerine bazı konularda iyileştirme yapılmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1828) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

13- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un işçi emeklilerinin maaşlarının iyileştirilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1829) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

14- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, prim borçları yeniden yapılandırılan bazı BAĞ-KUR’luların mağduriyetine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1830) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

15- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, enerji yatırımlarına ve enerji politikasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1831) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

16- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Afşin’de kömür sahası içindeki bir yolun kapatılmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1832) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

17- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin Osmaniye Valiliğince güvenlik sistemi kurulması amacıyla personelden para toplandığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1833) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

18- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, kaçakçılık olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1834) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

19- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Ankara-Çayyolu semtinin belediye otobüslerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1835) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

20- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, korsan taksilere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1836) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

21- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un Ankara-Çayyolu metrosu çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1837) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

22- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, tarımsal sulamada kullanılan elektrik borçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1838) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

23- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, vergi incelemelerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1839) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

24- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, hayvancılık tesisleri inşaat maliyet bedellerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1840) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

25- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, kara para aklama niteliğindeki işlemlerin araştırılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1841) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

26- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, şeker fabrikalarının özelleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru  önergesi (7/1842) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

27- Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın, 2022 sayılı Kanun kapsamında yaşlılık maaşı alan kişilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1843) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

28- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, eğitici bilişim teknolojileri formatör sınavına sözleşmeli öğretmenlerin alınmamasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1844) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

29- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul İl Millî Eğitim Müdürü hakkındaki iddialar ile okullara dernek ve spor klübü kurma baskısı yapıldığı iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1845) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

30- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Çay İşletmelerindeki bazı işçilerin sözleşmeli personel yapılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1846) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

31- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Güllük Körfezi’ndeki balıkçıların kredi borçlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1847) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

32- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, iletişim alanındaki vergilere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1848) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

33- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, demiryolu güvenliğine ve TCDD yönetimine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1849) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

34- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, demiryollarının bakım ve onarımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1850) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

35- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, Türk Telekom’un sabit hat abonelerinden aldığı sabit ücrete ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1851) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

36- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, baz istasyonlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1852) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

37- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, avukatların yargı dokunulmazlığına ve hukuki güvenliğe ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1853) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

38- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Merkez Bankası ve bazı kuruluşların İstanbul’a taşınmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/1854) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

39- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in Çalkaya Belediyesi sınırlarındaki arazilere tapuda şerh konulmasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/1855) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

40- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana Orman Bölge Müdürlüğünün yangınla mücadele ekipman ve personeline ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1856) (Başkanlığa geliş tarihi:30/01/2008)

41- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, Organize Sanayi Bölgeleri Yer Seçim Yönetmeliğindeki değişikliğe ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1857) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

42- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Anten AŞ’ye ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1858) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

43- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, tüberkülozla mücadeleye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1859) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

44- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’daki tarihi bir yerin plan tadilatına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1860) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

45- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, esnafın ve tüketicilerin sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/1861) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

46- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, açık lise sınavlarına katılan öğrencilerin kıyafetlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1862) (Başkanlığa geliş tarihi: 31/01/2008)

13 Şubat 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde iş kazaları sonucu meydana gelen üzücü can kayıpları hakkında söz isteyen, İstanbul Milletvekili Durmuş Ali Torlak’a aittir.

Buyurun Sayın Torlak. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak’ın, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde iş kazaları sonucu meydana gelen can kayıplarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde meydana gelen ve ölümle sonuçlanan kazalar ile ilgili kişisel görüşlerimi arz etmek üzere gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türk gemi inşa sanayisi, yaklaşık yüz yıl faaliyetlerini sürdürdüğü Haliç’teki zor günlerin ardından, 1980’li yılların başında Tuzla’ya taşınmıştır. 57’nci Hükûmet döneminde verilen kısa vadeli, düşük faizli krediler ile altyapı teşviki dışında kendi imkânlarıyla yaşam mücadelesi veren tersane sahipleri, ekonomik zorluklar içerisinde olmalarına rağmen çalışanlarına sahip çıkmış, işçi-patron gibi değil, birer kardeş gibi çalışarak bugünlere gelmişlerdir.

Tersanelerimiz, ağır ve tehlikeli işler sınıfına giren sanayi kuruluşlarıdır. Tuzla’da, yaklaşık kırk tersane bulunmaktadır. Bu tersanelerimizde, 2000 yılından bugüne kadar toplam 51 ölümlü iş kazası meydana gelmiştir. Bu dönemde, sektörde 172 bin kişi istihdam edilmiş olup, iş kazaları ölüm oranı on binde 3’tür. Uluslararası Çalışma Örgütü ILO verilerine göre aynı dönemde bu oran Amerika’da on binde 2, Japonya’da on binde 3, Çin ve Tayvan’da on binde 10, Malezya’da on binde 12 seviyesindedir. İş kazalarının bitirilmesi noktasında sektör ile ilgili resmî ve özel tüm birimler ortak hareket ederek sonuç almalıdırlar. Burada, hedef, ölüm oranlarını sıfıra indirecek ortamın sağlanacağı çalışmayı yapmak olmalıdır. Herkes bilmelidir ki, emeğini sunan bir çalışanımızın canı hiçbir ekonomik menfaatle ölçülemez.

Değerli milletvekilleri, işçi sağlığı ve iş güvenliği denetimleri ön bildirimsiz ve plansız olarak daha sık yapılmalıdır. Bu konuda alınan önlemlerin gerçekliğini ortaya koymalı ve önlenebilir kaza riskini ortadan kaldırmayı hedeflemelidir. Ülkemizin en büyük sorunlarından işsizliğe çözüm alternatifi olan tersanelerimize alınan işçilerin eğitimli olmasına dikkat edilmelidir. Burada eğitimden kastım, işçilerimizin çalışacağı birime göre alacağı mesleki eğitimdir. Tersanelerde çalışacak işçi kardeşlerimizi, çalışacakları iş dalına göre önce çıraklık eğitiminden geçirecek tedbirler alınmalıdır. Bunu sağlamayı sadece devlete ve tersane sahiplerine bırakmamalı, sendikalar da yasaların kendilerine yüklediği eğitim verme zorunluluğunu yerine getirmelidir. Böylece, eğitimsizlik nedeniyle olabilecek kazaların önlenmesinde sendikaların da reel katkıları sağlanmalıdır. Bununla beraber, tersanelerdeki eğitimsiz işçi istihdamının önüne geçmek üzere gerekirse işe başlama esnasında Sosyal Güvenlik Kurumuna verilen işe giriş beyannamesinde işçinin aldığı eğitim sertifikası ve kurs belgesinin kopyası talep edilebilir.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği denetimleri esnasında, çalışanların, özellikle taşeron işçilerinin sigorta giriş beyannamesi istenmelidir. Tersanelerimiz OHSAS 18001 işçi sağlığı ve iş güvenliği kalite belgesi almalıdırlar.

Değerli milletvekilleri, tersane işçilerinin sendikal haklarından yoksun bırakıldıkları ve sektördeki işçilerin çok küçük bir azınlığının sendikalı olduğu ifade edilmektedir. Oysa, Tuzla’da tersanelerin birçoğunda çalışan işçiler sendikalıdır ve toplu iş sözleşmesi güvencesi altındadır. Diğer tersane işçilerinin de sendikaya üye olma çalışmalarının devam etmekte olduğu tarafımca bilinmektedir.

Gündeme getirilen bir başka konu ise taşeron sistemi yani alt işveren uygulamasıdır. Gemi inşasında çok farklı inşa teknikleri kullanılmakta, her biri ayrı uzmanlık gerektiren uygulamalar bulunmakta, bunlar da her gemide farklılık göstermektedir. Bu nedenle, tersanelerin tüm teknikleri uygulayabilen ekipleri ayrı ayrı kadrolarında barındırmaları zor, hatta imkânsızdır. Zira, bugün inşa ettiği gemi tipinde belki bir daha hiç gemi inşa etmeyecektir. Dolayısıyla, gemi inşa tekniklerinde uzmanlaşan taşeron firmalar tercih edilmektedir. Taşeronların hemen hemen hepsi, iki üç işçi kardeşimizin bir araya gelerek kurdukları ve kendilerinin de bizzat çalıştıkları şirketlerdir. Bu arkadaşlarımıza iktidar tarafından yeni tersane yerleri tahsis edilmesi durumunda hepsi tersane sahibi olabilecek bilgi birikimine, gerekli makine ve teçhizata, ama en önemlisi, içlerinden geldikleri işçiler ile birlikte insan gücüne sahiptirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Torlak.

D. ALİ TORLAK (Devamla) – Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; sektör, tersanesi, yan sanayisi, taşeronu, tedarikçisi, işvereni, mühendisi ve işçisiyle çok büyük bir ailedir. Bu aile, tüm fertleriyle birlikte birlik ve beraberlik ve uyum içinde çalıştığı sürece ekonomimize destek, işsizliğe çözüm olabilir. Sektör ile ilgili bakanlıkları, tersanecileri, işçileri, tüm işçi kuruluşlarını, yasaların kendilerine verdiği görevleri eksiksiz yerine getirmeye ve sağduyulu davranmaya davet ediyorum.

Bu vesileyle, kazalarda hayatlarını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve tüm denizcilik camiasına başsağlığı diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Torlak.

Gündem dışı konuşmaya, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik Bey cevap verecektir.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Durmuş Ali Torlak Bey’in Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde iş kazaları sonucu üzücü can kayıpları hakkındaki gündem dışı konuşması üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle, tersanelerimizde hayatlarını kaybeden emekçilerimize de Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı temennisinde bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, deniz taşımacılığının yanında, gemi inşa sanayimiz son yirmi yılda önemli mesafeler katetmiştir. 2003 yılında 37 adet olan tersane sayımız, 2007 yılında 77 olup hâlen 61 adet tersane yatırımı devam etmektedir. 2002 yılında tersanelerimizin toplam siparişi 83 adet iken, 2007 Aralık ayı sonu itibarıyla tersanelerimizin toplam siparişi 239 adet gemiye ulaşmıştır. Ülkemiz yeni gemi inşa siparişinde dünya 4’üncüsü olmuştur.

Deniz araçları ihracatımız 1988 ile 2002 yılları arasında 1,2 milyar dolar iken, 2003-2007 yılları arasında 5,3 milyar dolara ulaşmıştır. 2003 yılında sektör dünyada 23’üncü sırada yer alırken, ülkemiz sıralamada 6’ncı sıraya kadar yükselme başarısı göstermiştir. Gemi inşa sanayimizin ülkemize kattığı katma değer yanında, 33 bin vatandaşımızın istihdamının da sağlandığını burada ifade etmek istiyorum.

Sanayimizin parlayan yıldızı diye tanımlayabileceğimiz gemi inşa sanayimizin son yıllarda yakalamış olduğu bu ivme, bu sanayimizin Avrupa’nın ve dünyanın çekim merkezi hâline gelmesini sağlamıştır. Sevinerek söyleyebiliriz ki, tersanelerimiz 2010 yılına kadar siparişleri doldurmuşlardır. Tabii, bu yoğunluk ve gelen talepleri karşılayabilmek, altyapının yetersizliği, taşeronlaşma, yoğun çalışma saatleri, istenmeyen birtakım işleri de sorunları da beraberinde getirmektedir.

Yapılan tüm denetimlere, alınan tedbirlere rağmen, az önce de ifade edildiği gibi, son sekiz yılda 51 vatandaşımızı tersanelerde iş kazalarına kurban verdik. Bakanlık olarak, 2003 yılından bu yana, en riskli sektörlerden biri olan gemi inşa sektörüne ilişkin denetimlerimizi daha da sıklaştırdık. Bakanlığımızca Tuzla Özel Tersaneler Bölgesi’nde 2003 yılından itibaren proje teftişleri yapılmaktadır. 2003 yılından 2007 yılına kadar 51 tersanede gerçekleştirilen teftişler neticesinde 1.061 noksanlık ve mevzuata aykırılık tespit edilmiştir.

Tersanelerde meydana gelen kazalar üzerine, 2007 yılı Eylül ayı içerisinde Bakanlığımızın ilgili tüm amirleriyle birlikte Tersaneler Bölgesi’nde ve kazaların meydana geldiği tersanelerde incelemeyi gerçekleştirdik. Bu incelemeler sırasında Tuzla’daki tüm tersanelerin iş sağlığı ve güvenliği açısından yeniden denetlenmesi talimatını verdim. Bunun üzerine Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde 33 iş yeri proje teftişi kapsamına alınmış, toplam 14.131 işçiye ulaşılmıştır. Teftiş yapılan iş yerlerinden 2’sinde iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına aykırı bir husus bulunamamış, 41 iş yerinde ise toplam 588 noksanlık ve mevzuata aykırılık tespit edilmiştir. Noksanlık ve mevzuata aykırılık tespit edilen iş yerleri ve işverenleri hakkında toplam 196 milyar lira idari para cezası uygulanmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu teftişler hâlen devam etmektedir ve 15 Şubat 2008 tarihi itibarıyla tamamlanacak ve bir rapor şeklinde denetim sonuçlarını kamuoyuyla da paylaşacağız. Bakanlık olarak bu konuda 8 Şubat tarihinde tersanelerde meydana gelen kazaları değerlendirmek üzere taraflarla bir araya geldik. Bir araya gelirken işverenlerimiz vardı, yetki ve yetkisizliğe bakmaksızın tüm sendikalarımızı da buraya davet ettik ve o toplantıda da şunu ifade ettim: Mevzuatın, işverenin, sendikaların bir ihmali genel itibarıyla olmasa, bu iş kazalarının yaşanması, bu ölçüde yaşanması en azından söz konusu olmazdı. Kuşkusuz İş Kanunu gereği iş sağlığı ve güvenliğini sağlamak, risk analizi yapmak işverenin sorumluluğu altındadır, işçilerimiz de alınan bu tedbirleri uygulamakla yükümlüdürler. Tüm bunları denetlemek de Bakanlığa aittir ve iş kazası meydana geldiğinde işveren iki gün içerisinde de bunu Bakanlığa bildirmek zorundadır.

Değerli milletvekilleri, tabii tersaneler, risk unsurunun en yüksek olduğu iş alanları. Risk, hem yüksek ama diğer taraftan da taşeronlaşmanın hızla yaygınlaştığı bir sektör. Ayrıca Tuzla tersaneleri -görenleriniz bilir- alan yetersizliğiyle karşı karşıya. Sektördeki gelişmeleri dikkate aldığımız zaman, sektöre olan talebi dikkate aldığımız zaman bu talebin karşılanmasının bu mekân içerisinde ne kadar zor olduğunu da bizzat müşahede etme imkânı var.

Yine, sektörde yaşanan tespitlerimizden bir diğer sıkıntı ise, kayıt dışılık ve mevzuatın caydırıcı olmayışı gibi sorunlar var. Az önce de değerli milletvekili arkadaşımız ifade ettiler, mesleki eğitimdeki yetersizlik yine başlı başına bir sorun olarak karşımızda durmaktadır ve yine Bakanlık olarak, Bakan olarak dillendirdiğim taşeronlaşmada örgütlenmenin olamayışı, olmayışı da ayrı bir sıkıntı. Bir taraftan taşeronlaşmaya kapıyı, yani alt işverene kapıyı sınırsız bir şekilde açacaksınız, burada örgütlenme imkânını elde edemeyeceksiniz; bunun yanında da eğitim, nitelikli eleman konusunda da gerekli altyapı oluşmadığında, bu yoğun talep ve bu yoğun iş gücü içerisinde kazalar kaçınılmaz bir noktaya geliyor. Bundan dolayı gerek sendika gerek işverenlerle birlikte yaptığımız toplantıda aldığımız bazı kararlar var. O kararlardan biri, tersane bünyesinde çok hızlı bir şekilde nitelikli elemanın yetiştirilmesi konusunda bir eğitim merkezinin çok kısa süre içerisinde oluşturulması.

Yine, tersane sahipleri hemen tersanenin yanı başında modern bir hastaneyi inşa etmiş bulunuyorlar. Bu da son derece sevindirici bir gelişmedir. Kazaların olmasını temenni etmeyiz ama, böyle bir durum vuku bulunca da hemen yanı başında modern bir hastanenin olması son derece olumlu bir gelişmedir. Bu, şunu gösteriyor -toplantımızda da bunu gördük- işverenlerimiz daha sağlıklı bir ortamda; iş güvenliğinin, iş sağlığının sağlandığı bir ortamda, böyle bir çalışma ortamında çalışma hayatının devam etmesi konusunda bir fikir birliği, bir fikir birlikteliğini oluşturmuş bulunuyoruz ve kısa süre içerisinde de kamunun üzerine düşen, bizlerin üzerine düşen görevi, yasal mevzuat açısından, gerek müeyyideler gerek kayıt dışılık gerekse alt işverenin yapması gereken işler neler olmalıdır? Her ne kadar yasada belli olmasına rağmen burada da bir kayıt dışılık var mıdır yok mudur, bu konularla ilgili kamuya düşen sorumlulukları biz yerine getirirken, işverenlerin üzerine düşen sorumluluklar ve özellikle de örgütlenmenin neticesinde sendikaların elde ettikleri gelirlerin yüzde 10’unu işçilerin eğitimine kullanması, o alanda değerlendirilmesi konusundaki amir hükümleri de dikkate aldığımız zaman üçlü bir sacayağı olarak sağlıklı bir şekilde tersanedeki olumsuzlukları giderme kararlılığımızı bir kez daha burada ben ifade ediyorum ve teftişlerin beş aydır Tuzla tersanesinde devam ettiğini bir kez daha burada belirtiyor ve tekrar, vefat eden kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyor, bir kez daha bu tür olumsuzlukları yaşamamayı temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Gündem dışı ikinci söz, İstanbul Zeytinburnu ilçesinde yaşanan patlamayla ilgili söz isteyen İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’e aittir.

Buyurun Sayın Sevigen. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Sevigen’in, geçtiğimiz günlerde meydana gelen tren kazalarına, Almanya’nın Ludwigshafen kentinde 9 Türk’ün ölümüyle sonuçlanan yangına ve İstanbul Zeytinburnu ilçesinde yaşanan patlamaya ilişkin gündem dışı konuşması ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; haksızlık burada ne kadar açık, belirgin bir şekilde değil mi? Gündem dışı söz alan arkadaşım Ali Bey “İstanbul’da 17 kişi öldü.” diye feryat ediyor, bas bas bağırıyor. Geliyor Sayın Bakan yirmi dakika konuşuyor, o sadece beş dakikada bu ölümleri anlatmaya çalışıyor.

Adaletsizlik olduğu gibi devam ediyor, yalnız, adaletsizlik bununla da kalsa boynumuzu büküp gideceğiz. Sayın Bakan biraz önce “Beş aydır denetlemeler devam ediyor.” diyor. Sevgili arkadaşlarım Tuzla’da daha dün bir arkadaşımız düştü, öldü ve cesedine üç dört saat sonra gidildi. Yani orada bir denetleme olsa, belki erken bulunsa, bulunacak ama denetleme filan… Neyin denetlenmesi? Kim kimi kandırıyor? Kim kimi aldatıyor? Orada insanlar ölmeye devam ediyor.

Neyse, konumuz tabii çok, vaktimiz de çok az olduğu için… Yine, üzülerek söylüyorum, Almanya’da biliyorsunuz bir kaza oldu, oradaki vatandaşlarımızdan 9 tanesi vefat etti; 5 tane çocuk, 4 tane hanım. Bakan, Başbakan geldi, konuşmalarının hepsinde “kaza, kaza” diyor. Almanlar “Kaza değil arkadaş.” diyor, bunlar “kaza” demeye devam ediyorlar. Orada bir kundaklama olup, olmadığı belli değil. Bırakın da arkadaş, uzmanlar karar versin. Siz uzman mısınız ya? Almanlara yağcılık yapacaksınız diye, yaranacaksınız diye oradaki insanlarımızın gelecekleriyle, kaderiyle oynamak size mi düştü? Bunu da bir tarafa bırakıyorum.

Sevgili arkadaşlarım, tren kazası oldu hatırlarsınız geçen yıllarda. “Tren kazası incelensin.” dedik. Orada 35 kişi ölmüştü, hatırlarsınız değil mi? 35 vatandaşımız vefat etti. Genel Müdür belli bir süre görevden alındı, sonra Genel Müdür tekrar göreve geldi. Tekrar tren kazası, tekrar ölüm!

Sevgili arkadaşlarım, 3 tane gariban makinist hapishanede, Bakanın hiç umurunda değil, Genel Müdürün hiç umurunda değil: yani, Türkiye’de insan ölüsünün artık hiçbir değeri kalmamış, hiç umurlarında değil kimsenin. Hükûmeti yönetenlerin… Adam ölmüş mü ölmemiş mi, bizim vatandaşımız mı değil mi; o insanların ailesi, çocukları var mı yok mu hiç önemli değil. Samimi olarak söylüyorum, hiç önemli değil. Fakir fukara, garip gureba diye gelenler, maalesef böyle.

Biraz önce Tuzla’dan bahsetti sevgili arkadaşlarım. Tuzla’nın yanında, Bursa’da çıkan yangında Özay Tekstilde ölenler, Tuzla tersanesinde ölenler, Zonguldak maden ocaklarında ölenler, tarlaya giderken mevsimlik işçilerde ölenler, İstanbul’daki patlamalarda ölenler… Almış başını gidiyor.

Bunların dışında, sevgili arkadaşlarım, İstanbul’a dönünce… Biliyorsunuz bir haftadır, sağ olsun, Sevgili Başkanımdan söz istedim, verdi. Mevlüt Bey’in sözünü aldım. Böyle bir değiş tokuş yaptık.

Sevgili arkadaşlar, İstanbul’u on dört yıldır aynı zihniyet yönetiyor. Yani, Sayın Başbakan Tayyip Erdoğan’dan bu yana İstanbul’u yöneten zihniyet aynı. Yani, aynı düşüncedeki insanlar yönetiyor İstanbul’u. İstanbul’da çarpık yapılaşma bu dönemde olmuştur. Ben o dönemde Tayyip Bey’le, Sayın Başbakanla beraber çalıştım. Ben de il başkanıydım, o da il başkanıydı. En iyi bilenlerden bir tanesi benim. Aynı dönemdeki en büyük gecekondu Tayyip Erdoğan döneminde yapılmıştır İstanbul’da. Bilin diye söylüyorum, en büyük çarpık yapılaşma o dönemde başlamıştır. O dönemden bu döneme İstanbul’da Bayrampaşa’da, Kâğıthane’de, Terazidere’de evler yan yana, iç içe. Denetleme menetleme yok. Bilin diye söylüyorum. Daha kaç tane bomba var kim bilir İstanbul’un altında? Hiç umurlarında değil kimsenin.

17 Ağustosta su baskınları oluyordu İstanbul’da, kimsenin umurunda değil. Ümraniye’de fişek patlaması oldu. Büyükşehir Belediye Başkanı gidiyor, ilgilenmiyor. Denetleme yok. Orada 6 tane vatandaşımız vefat etti, öldü gitti.

Tuzla tersanesinde zehirli bidonlar bulundu 300’e yakın arkadaş hastaneye gitti. O insanlar daha kanser tehlikesiyle karşı karşıya kalıyor.

Zeytinburnu’nda, yine bina çöktü, Zeytinburnu Belediyesinden yine depreme rapor aldıkları hâlde binayı yıkmadan insanlara oturma izni veriyorlar, denetlemiyorlar, 3 tane ölü.

28 Şubatta Büyükşehir Belediyesinin ihale ettiği müteahhitler logarın ağzını boş bıraktı, beş yaşındaki Dilara kızımız annesinin elinden kaydı gitti. Unutuldu gitti, kimsenin umurunda değil. Ateş düştüğü yeri yakıyor.

Yine aynısı, 31 Ocakta maytap patlaması ve 23 tane vatandaşımızın ölümü. Sevgili arkadaşlarım, bakın araştırdım, sordum. Sayın Başbakan dün bağırıyor. Bağırmakla iyi konuşma olmuyor, babayiğitlik olmuyor. İşte, ben kefenle gelirim, benim kefenim bellidir diye, böyle yüksek sesle, çıkarak babayiğitlik yapılmıyor. Babayiğitlik, orada ölen, yetim kalan çocukların ailelerine, Diyar’a sahip çıkmaya geliyor. Diyar’a sahip çıkarsanız babayiğit derim ben size, alnınızdan öperim. Oradaki insanlar yaralanmış, hepsini aradım teker teker. Ne Büyükşehir Belediyesinden ne Hükûmetten bir kişi aramamış onları. Sevgili arkadaşlarım, babayiğitlik bu mu? Babayiğitlik burada sesini yükseltmek, bağırmak… Siyasi suçlu olmaya alıştı Başbakan tabii, esas kendi yaptığı suçları unuttu. Orman arazisini yağmalamaktan, gecekondu yapmasından, Kartal Sulh Ceza’da yediği mahkeme, 89’da Beyoğlu Belediye Başkanı adayıyken seçimi kaybettikten sonra hâkime “sarhoş” deyip, hâkime tokat atıp, altı aya mahkûm olması… Bunları unuttu, bunlar babayiğitlik değil. Tanımıyor muyuz birbirimizi? Biz herkesi biliyoruz. Tayyip Erdoğan’ı da biliyoruz, Başbakanın yaptıklarını da biliyoruz sevgili arkadaşlarım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Millet de biliyor.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Millet de biliyor.

Bitiriyorum Sayın Başkanım.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Sandıktan çıkmak da babayiğitliktir.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sandıktan çıkmak babayiğitlik…

Buralara, halka gelip, halkı ezmek olmaz. Fakir fukara, garip gureba diye buralara geliyorsunuz, zenginlerin, devleti dolandıranların uçaklarıyla seçim kampanyası yapıyorsunuz. Yalan mı söylüyorum?

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Alakası yok.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Halis Toprak’ın uçaklarıyla seçim kampanyası yapmadınız mı? Fakir fukara, garip gurebanın oylarıyla buraya gelmediniz mi? (CHP sıralarından alkışlar) Yaşamadık mı bunları, biz görmedik mi? Daha neler yaşayacaksınız.

Demokrasiye inanıyorsanız, o insanların haklarına da inanacaksınız.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Demokrasinin ölçüsü sandıktır.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Şurada ölenlerin haklarına... Orada 23 tane insan öldü. Niye denetlemiyorsunuz arkadaşlar? Niye büyükşehir Belediye Başkanı gidip de oradaki insanların hatırını sormuyor, çocuklar paranız pulunuz var mı yok mu diye.

Kızı okuldan atıyorlar… İzmit’te bir Azeri vatandaş öldü burada, sigortasız çalışan. Kızı Kocaeli’nde oturuyor. Burada milletvekili arkadaşlarım var onun parasını ödemeye çalışıyorlar, eğitimini... Bu, sizin göreviniz değil mi? Bu, devleti yönetenlerin görevi değil mi? O insanlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil mi? O insanların çoğu size oy vermedi mi? Nerede o insanlar? Oy isterken bana gelsin ama yardım ederken, el açarken kendi çocuklarımıza, kendimize… Onlara yok. Allah bunları bir gün insanların yanına bırakmaz sevgili arkadaşlarım. Yukarıda Allah var. Eğer…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sevigen.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – …evlerinize gittiğiniz zaman rahat rahat oturacaksınız, çocuklarınızın yüzüne bakacaksınız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Büyükşehir Belediye Başkanı diyor ki…

BAŞKAN – Sayın Sevigen, süreniz doldu.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Bitiriyorum. Bir dakika…

BAŞKAN – Efendim, veremem.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Sayın Başkan, bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.

“Halk bize haber vermedi ki, bizim nereden haberimiz olacak?” diyor. Belediye başkanları var burada. Belediye başkanlarının görevi değil mi denetlemek sevgili arkadaşlarım? Gidip kontrol etmek, orasını kapatmak, gerekirse tahliye etmek değil mi? Yani bunu biz bile söylüyoruz -dertleşiyoruz şimdi- bunun görevi değil mi? Eğer bu görevi yapmadığı zaman belediye başkanı…

Sen de belediye başkanlığı yaptın Başkanım. Uzun süre iyi kötü çalıştın, arkandan laflar söylendi.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Çok iyi çalışıldı, çok güzel şeyler yapıldı.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Güzel şeyler de var. Ama bu bir denetleme değil mi? Denetlemek zorunda değil misiniz? Kapatmak zorunda değil misiniz? O insanlar gidip bakıp “Arkadaş burada kaçak bir şey...” Peki, o insanların ölümünden şimdi sorumlu olmaz mı o belediye başkanı?

Arkadaşlar, şu manşetleri görün ya! İnanın, samimi olarak söylüyorum, tüylerim diken diken oluyor şu manşetleri gördüğüm zaman. Şu manşetlere bakın Allah aşkına: “Büyükşehir Çalışıyor” Cinayet ya… Böyle bir şey olur mu sevgili arkadaşlarım ya? Bunlar İstanbul’daki manşet, Büyükşehir Belediye Başkanına yapılan manşet. Böyle, belediye başkanı çalışırsa, İçişleri Bakanı gidip onun hakkında bir soruşturma açmazsa, İçişleri Bakanı müfettiş göndermezse, denetlemezse, o belediye başkanı eğer suçluysa, istifa ettirilmezse, görevinden alınmazsa, insanlığa sığar mı bu sevgili arkadaşlarım? Onu anlatmaya çalışıyorum ya! İnsan vicdanına sığar mı bu? İnsan vicdanına sığmaz, onu anlatmaya çalışıyorum.

Bu bakımdan, ben, kesinlikle İçişleri Bakanlığının İstanbul’a müfettiş gönderip orada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sevigen. Süreniz doldu efendim.

MEHMET SEVİGEN (Devamla) – Hepinize çok teşekkür ediyorum. Başarılar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı konuşmaya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik Bey cevap verecekler.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekilimiz Sayın Mehmet Sevigen’in İstanbul Zeytinburnu ilçesinde yaşanan patlama olayıyla ilgili gündem dışı sözüne cevap amacıyla huzurlarınızdayım.

Doğrusu, bu konu bize dün iletildiği zaman, Sayın Sevigen, İstanbul Milletvekili olarak, konunun hassasiyetine binaen, ölülere saygı gereği, yaralılara saygının gereği burada çok ciddi bir konuşma yapacak ve o konuşmanın gereği olarak da bize çözüm önerilerini sunacak ve o çözüm önerileri çerçevesinde de, biz de Bakanlık olarak sorumluluğun bilincinde hareket edeceğiz düşüncesindeydim. Burada, beş, altı, yedi dakikalık konuşmasında, Zeytinburnu ilçesindeki patlamanın dışında her şeyi söylediler. Takdiri yüce Meclise bırakıyorum.

Değerli arkadaşlar, siyasetçiyiz, tabii ki siyaset yapacağız, fakat siyaset yapılacak, politika yapılacak anlar vardır, zeminler vardır, yapılmayacak zeminler vardır. Bir vahim olay gerçekleşmiş ve bu olayın içeriğini, ne olup bittiğini, hangi şartlarda gerçekleştiğini değerlendirme sorumluluğu hepimizin üzerindedir ve buna çözüm arama sorumluluğu da hepimiz için geçerlidir yoksa muhalefet için buna bir çözüm oluşturmama, “Yalnız bu sorumlulukları iktidar taşıyacak.” diye bir şeyi, bir bakış açısını ben şahsen doğru bulmuyorum. Eğer politika olarak olaya bakarsak, politik gözle bakarsak Sayın Sevigen’in şu sorulara cevap vermesi gerekiyor:

Bakınız, öncelikle, patlamanın olduğu binanın ruhsatı, 26/9/1999 tarihinde veriliyor -patlamanın olduğu bina- ve bu bina ruhsata aykırı bir şekilde inşa ediliyor, birincisi bu. İkincisi: Hemen yanı başında 8 vatandaşımızı kaybettiğimiz Prestij İş Merkezi ise yine 1988’de ruhsat alıyor, 95’lerde bitiyor, her iki bina da kullanma izni alıyor ve Prestij İş Merkezi ruhsatı alırken 40.500 metrekare alan üzerinde bir inşaat gerçekleştireceğini söylerken, bina bitince 125 bin metrekarelik inşaat çıkıyor ortaya. 40.500 metre olacağına 125 bin olacak!

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Belediye Başkanı kim o zaman?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, kim politika… Benim hiç niyetim bu değildi. Ben, olayın içeriğiyle ilgili, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı olarak, bu vahim olayda, belediyelerin, kamunun, Bakanlığın sorumluluğu neresindedir, bunu açıklıkla sizinle paylaşabilirim. Nerede sorumluluğumuz var, bunu da söyleriz. Neler yapıyoruz bu vahim olaydan sonra? Vatandaşlarımıza dönük “Sormadı, hatır sormadı.” filan demek nasıl mümkün? Kim gitmedi? Nereye gitmedik? Herkese gittik.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Nereye gittiniz Sayın Bakanım?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Hastaneye de gittik.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Hiçbirine gitmediniz!

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Hepsine gidildi! Hepsine gidildi!

Hepsine tek tek aylık bağlanıyor, aylık, şu anda. Ne diyorsunuz ya! (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Nerede bağlandı? Bir tek örnek gösterin, ben milletvekilliğinden istifa edeceğim, siz de bakanlıktan istifa edecek misiniz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Siz, bakınız, İstanbul milletvekilisiniz, hâlen…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Bakın, bu insanların hatırını sorduysanız, ben istifa ediyorum. Burada 20 tane insanın telefonu var. Buradan telefon edelim insanlara! Birisinin hatırını…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, bakınız, olay Zeytinburnu’nda meydana geliyor.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Yapmayın! Yanlış bilgi vermeyin!

BAŞKAN – Sayın Sevigen, lütfen müdahale etmeyin, dinleyin efendim.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Olay Zeytinburnu’nda meydana geliyor. 89-94 yılları arası, Zeytinburnu’nda… Bakın, tespitlerimizi söylüyoruz. Siz İstanbul milletvekilisiniz, gidiniz, bunu doğrulayın veya yanlış olduğunu söyleyin. Zeytinburnu’nda, 89-94 yılları arasında sıfırdan kaçak bina sayısı 2.300; 94-99 yılları arasında Zeytinburnu’nda yapılan kaçak bina sayısı 2.700.

Şimdi, Belediye Başkanımız çıkıyor, diyor ki: “Kamu binaları hariç, orada belki kayıt dışılık olabilir ama, sıfırdan, 99’dan bugüne bir kaçak bina yapılmışsa, ben belediye başkanlığını bırakıyorum.”

Mukayeseniz açısından söylüyorum. 89-94’te kim vardı? 94-99’da Zeytinburnu’nda kim belediye başkanlığını götürdü? Bu 2.300 ile 2.700 kaçak bina kimler tarafından yapıldı? 40.500 metrekare inşaat alanı varken, bunu 125 bin metrekareye dönüştürüp buna ruhsat veren belediyeler kim? bunları İstanbullu da biliyor, Meclis de biliyor, Türkiye de biliyor, onun için de vatandaş gereğini yapıyor sandığa gittiği zaman. Bu böyle! (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, bakınız değerli arkadaşlar, bu vahim olayda şu var: Bu iş yerinde vatandaş beyanda bulunuyor. 2006 yılının on birinci ayında, diyor ki: “Ben burada plastik oyuncak imalatı yapacağım.” SSK’ya böyle bildiriyor, Çalışma Bakanlığımıza bu beyanda bulunuyor. Sonra, Zeytinburnu Belediye Başkanımız, 2007 yılı içerisinde 26 bin iş yerinde denetim yapıyor. Bütün iş yerlerinde denetim yapıyor ve bu iş yerine geliyor, bu iş yerinin ruhsatının olmadığını belgeliyor ve diyor ki: “Senin ruhsatın yok.” Gerekli müeyyideler neyse uygulanıyor ve vatandaş 25/1/2008 tarihinde, yani olaydan beş gün önce geliyor, ruhsat almak için müracaat ediyor. Beş gün sonra da bu olay meydana geliyor.

Şimdi, bakınız, bütün denetimler…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Niye tahliye etmiyorsunuz, niye kapatmıyorsunuz Sayın Bakan?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, vatandaş…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Niye kapatmıyorsunuz? Yetkisi var belediye başkanının.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Hayır, bakın, müsaade edin.

Adam diyor ki…

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Ama tahliye edeceksiniz Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Yahu “Gerekli müeyyideler uygulanıyor.” diyorum.

Aynı binanın alt katında kot yıkama işiyle uğraşan bir iş yeri daha var, buharlı makinelerin olduğu ve tehlike arz eden, görünürde tehlike arz eden bir iş yeri daha var. O iş yeriyle ilgili de 4 kez kapatma ve mühürleme yapılıyor, savcılığa 4 kez duyuruluyor -aynı binada- 4 kez de mühür fekki, mühür sökülüyor, iş yeri tekrar açılıyor. Şimdi, bu iş yeriyle ilgili bize beyanda… Bakınız, gerek SSK gerek Çalışma Bakanlığı gerekse Zeytinburnu Belediyesine yapılan beyanlarda net bir şekilde deniyor ki: “Tehlike arz etmeyen, yani parlayıcı ve patlayıcı bir iş içermeyen plastik oyuncak imalatı yapılmaktadır.” Şimdi, vatandaşın beyanı bu. Denetimlerde böyle bir şey görünmüyor. Görünür yerdeki tüm denetimlerde plastik imalatı var. Ama görünmeyen yerlerde vatandaş bu imalatını yapıyor ve sonra da böyle bir facianın meydana gelmesine vesile oluyor.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Sayın Bakanım, patlayıcı maddeleri bir yerden bir yere götürmek İçişleri Bakanlığının iznine bağlı, emniyetin iznine bağlı.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, parlayıcı ve patlayıcı …

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Niçin denetlemiyorsunuz? Niye kaçıyorsunuz denetimden?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Parlayıcı ve patlayıcı imalatla ilgili yönetmelikler çok ağır. Bununla ilgili, ifade ettiğiniz gibi, İçişleri Bakanlığının, Bakanlığımın, valiliğin, emniyetin, herkesin çok ciddi sorumlulukları var.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Tabii, siz bu Hükûmette değil misiniz?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Zaten, bu konuyla ilgili bir ruhsat alma da gerçekten çok ciddi sorumlulukları yerine getirme neticesinde ancak gerçekleşebilir.

Şimdi, bu konuyla ilgili söylenecek çok şey var, ama olayı sizler benim hiç arzu etmediğimiz bir noktaya getirdiniz, dayadınız.

Netice olarak, ben şunu söylüyorum değerli milletvekilleri: Biz, sosyal devlet olmanın gereği… Keşke bu olaylar olmasaydı, keşke vatandaşlarımızı kaybetmeseydik, ama bu müessif olay oldu ve bunun neticesinde, biz seri olarak vatandaşlarımızla, ölen vatandaşlarımızla ilgili Sosyal Güvenlik Kurumu olarak, ölüm aylığının bağlanması, bir; akabinde, iş kazası sonucu vefat ettikleri için, ayrıca bir de ölüm geliri, ölüm aylığının yanında bir de ölüm gelirinin bağlanmasıyla ilgili çalışmalar şu anda devam ediyor. Meslekte kazanma, kayıp oranı yüzde 10’u geçen, yani yaralanan vatandaşlarımıza dönük ise şu anda sürekli iş göremezlik aylığının bağlanması çalışmaları devam ediyor.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Hiç bilginiz yok Sayın Bakan, hiçbir bilginiz yok. Sizi kandırıyorlar o zaman.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Tedavi giderlerinin tümünü Sosyal Güvenlik Kurumu olarak üstlenmiş bulunuyoruz ve prim borçlarının da bir yıl ertelenmesiyle ilgili düzenlemeyi ve çalışmalarımızı şu anda sürdürüyoruz.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Bakın, adresleri ve telefonları burada, açın, sorun…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Olayın meydana gelişi, tekrar ediyorum, vatandaşın, vatandaşın yanlış beyanı üzerine… Biz vatandaşın beyanına tabii ki itibar etmek durumundayız, birincisi bu. İkincisi, denetim yapmak durumundayız. Denetimler neticesinde, siz eğer bir kuytu yerde, vatandaş bu Kanuna aykırı imalatı yapıyorsa efendim İstanbul’un tüm merdiven altı, kuytu yerlerindeki olumsuzlukları çıkarın… Bunu hepimiz isteriz, siz de istersiniz, biz de isteriz.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Şehrin göbeği Sayın Bakan, şehrin göbeği. Herkesin gözü önünde, Davutpaşa…

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) - Ama bunun ne derece mümkün olup olamayacağını, bir de vatandaş hukuku açısından, vatandaşlık hukuku açısından değerlendirmemizin doğru olacağını düşünüyorum.

Burada tekrar ediyorum: Siyasi bir polemiğe bu nokta çekildiği zaman, gerçekten altından kalkamayacağınız sorularla karşılaşırsınız diyorum.

Tekrar ölenlere, vatandaşlarımıza rahmet diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Gündem dışı üçüncü söz, Ardahan ilimize yapılacak olan organize sanayi bölgesiyle ilgili söz isteyen Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’ya aittir.

Buyurun Sayın Kaya. (Ak Parti sıralarından alkışlar)

3.- Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, AK Parti Hükûmetleri döneminde Ardahan’da gerçekleştirilen ve gerçekleştirilmesi planlanan projelere ilişkin gündem dışı konuşması

SAFFET KAYA (Ardahan) – Değerli Başkanım, Ardahan ilimizle ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, az önceki konuşmaların da ibretle izlediğim yanları vardı. Öyle bir Hükûmet var ki gerçekten cumhuriyet tarihine damgasını vurmuş, halkın tasvibini kazanmış, yüzde 47 oy almış, yaptığı büyük çalışmalarla da halkın gönlünde her zaman büyüyerek, iktidarda bile çok ciddi oyunu artırarak gelmiş ama bu büyük hizmet akışına başkalarının hayalleri bile yetmiyor, onu görmek gerçekten beni rahatsız etti. Açık olarak ifade etmek istiyorum.

Ardahan ilimizle ilgili: Bir ay öncesi Millî Eğitim Bakanımızı Ardahan’ımıza davet etmiştik. Yaklaşık 20’ye yakın bürokratlarımızı Ardahan’da üç gün misafir ettik ve Ardahan’ın genel, millî eğitim sorunlarıyla ilgili çalışmalarını serdettik ve Sayın Bakanımıza bu anlamda hassasiyetinden dolayı teşekkürlerimi ifade ediyorum.

Bununla birlikte de çok önemli olan bir husus var ki: Ardahan’ımızda üniversitenin kurulması anlamında gerek Sayın Başbakanımız gerek Millî Eğitim Bakanımız ve kabinemizin bu konuda… 2008 yılı içinde yüce Parlamentomuzdan üniversitemizin geçmesi ve benim de verdiğim kanun teklifiyle bir an önce Ardahan’ımızın kampüs üniversite alanı içinde olması, bölgenin iktisaden, kültüren ve bilim toplumu olması anlamında büyük katkısı olacağından, Başbakanımıza ve Millî Eğitim Bakanımıza huzurunuzda teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum, Ardahan halkı adına teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.

Özellikle, 22’sinde Ardahan’a davet ettiğim, gelmesinden şeref duyduğum, Millî Eğitim Bakanımızın dışında, Tarım Bakanımızın da Ardahan’la ilgili, Ardahan’ın sorunları noktasında bizimle birlikte o havayı teneffüs ederek memleketin sorunlarının çözümü anlamında katkılarını 22’sinde inşallah görmüş olacağız. Kendisine, Tarım Bakanımıza da özellikle teşekkür etmek istiyorum.

Burada, Ardahan’la ilgili çok önemli bir proje var ki o proje de -burada haritayla da arz edeceğim gibi- Kars-Tiflis Demiryolu Projesi’dir. Bu proje, özellikle daha evvel, yıllardan beri yapılamayıp Başbakanımızın ve eski İçişleri Bakanımızın ve Cumhurbaşkanımızın, bugünkü Cumhurbaşkanımızın da katkısıyla Ardahan’dan başlayıp Çıldır’a kadar, Çıldır’dan başlayıp Ardahan’a kadar gidecek bir demir yolu hattının son versiyonunun da çalışmaları tamamlanmış olup ÇED raporu ve diğer projelerle birlikte 147 milyon dolarlık bir projenin yeniden hazırlanarak… Özellikle Çıldır’dan başlayıp Ardahan’a kadar giden bu demir yolu projesi konusunda, Ulaştırma Bakanımıza, bürokratlarımıza, Başbakanımıza ve eski Dışişleri Bakanımıza, Cumhurbaşkanımıza, yeniden bu projenin ele alınarak, değiştirilip Ardahan’ın ve Çıldır’ın gündemine demir yolu ağı olarak sunulmasından dolayı Hükûmetimize, Ardahan adına özellikle teşekkürlerimi bir borç biliyorum Sayın Bakanımıza.

Yine tabii, Hükûmetimizin icraatları çok büyük, tabii anlatmak da yetmiyor. Ardahan ilimizle ilgili, yine Sayın Başbakanımıza arz ettiğimiz ve TOKİ’yle ilgili çalışmalar anlamında yedi yüz elli konutumuzun mayısta temeli atılacak. Yedi yüz elli konutumuzla birlikte, hastanemiz yapılacak. Cumhuriyet tarihinden bugüne kadar ilk kez, Ardahan ilinde, yaklaşık olarak bu yıl yapılması beklenen 400-500 trilyon liralık bir yatırım, ilk defa AK Parti Hükûmetleri döneminde o bölgeye nasip olmuştur. Yalnızca Ardahan’a değil, doğuya, güneydoğuya bu tür hizmetler, gerçekten cumhuriyet tarihinde ilk kez yansımıştır. Deneyimli bir parlamenter olarak burada bir hakkın teslimi olarak da ifade etmek istiyorum ki gerçekten bu hizmetleri cumhuriyet tarihinde ilk kez gündeme getiren AK Parti Hükûmetleri olmuştur, Sayın Başbakanımız olmuştur, kabinemiz olmuştur, AK Parti Hükûmeti olmuştur. Bunu, huzurunuzda bir kez daha paylaşmak istiyorum.

Bununla birlikte, organize sanayi sitemizin bu yıl temelinin atılması anlamında, Sanayi Bakanımız Zafer Çağlayan Bey’e de huzurunuzda teşekkür ediyorum. Organize sanayi sitemiz on bir yıldan beri kangren hâlindeydi ve organize sanayi sitemizi programa aldıran ve Ardahan’ın gündemine taşıyan, isteğimizi kırmayıp bölgenin sorunları anlamında katkı sağlayan Sayın Zafer Çağlayan Bey’e de huzurunuzda teşekkürlerimi bir borç biliyorum ve dolayısıyla, yine Ardahan’ımızda çok önemli olarak addettiğimiz ve bölgemizin kaderiyle de çok orantılı olan iki barajımız var. Bununla ilgili çalışmalar bitmiş durumda ve bu barajlarımızla ilgili de 1996 yılında özellikle Plan Bütçeden gündeme aldırdığım, Yüksek Planlamadan geçirdiğim iki proje de… Bu yıl çalışmalarının başlamasıyla birlikte bölgemizde çok etkin bir anlamda barajların yapılması ve bölgemize katkı sağlayacak bir sürecin doğmasında özellikle bakanlarımıza ve bu konuyu gündeme getiren Hükûmetimize Ardahan halkı adına teşekkürlerimi bir borç biliyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun Sayın Kaya.

SAFFET KAYA (Devamla) - Ardahan ilimiz bu yıl inşaat şantiyesine döneceği çok kesin ve Ardahan’da bir sorun varsa, bir göç varsa elbette ki bu mesele yalnızca Ardahan’ın meselesi değil, Türkiye'nin meselesidir. Eğer bir bölgede gelişmişlik yoksa o mesele yalnızca Ardahan’ın meselesi değil, Türkiye'nin meselesidir. Hükûmetimizin perspektifi, vizyonu da bu anlamda olduğu için bölgemizde bu yıl ciddi manada hizmete matuf, çok ciddi yatırımlar alacağı çok kesindir.

Yine, sınır ticaretimiz ve serbest bölgeyle ilgili nisan ayında değerli Bakanımız Kürşad Tüzmen Bey’i de Ardahan’a davet ettik, sağ olsunlar davetlerimizi kırmadılar. Umuyorum ki orada sınır ticaretimiz ve serbest bölgemizin yeniden tartışılarak Bakanlar Kuruluna gelmesi konusunda Sayın Bakanımızın çok ciddi katkılarının olacağı bölgemiz adına, şüphesiz ki, takdir ettiğimiz bir konudur.

Yine, Posof’umuzun, şirin ilçemizin Ilgar Dağı’yla ilgili tünel çalışmalarını Bakanımıza arz ettik. Bununla ilgili 2009 yılında çok ciddi çalışmanın olacağını ifade ettiler. Bu da bölgemiz adına çok ciddi bir yatırım olması nedeniyle Hükûmetimizin icraatları gerçekten bölgemizi fazlasıyla memnun etmiştir.

Yine, TOKİ’yle ilgili de Çıldır’ımız ve Posof’umuzda yapılacak iki yüz konutluk …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya.

SAFFET KAYA (Devamla) – Başkanım sözümü tamamlıyorum.

BAŞKAN - Konuşma süreniz bitti efendim.

SAFFET KAYA (Devamla) – Hemen tamamlıyorum, son sözüm. Lütfen...

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bu gündem dışı konuşması mıydı, yoksa teşekkür konuşması mı Sayın Başkan?

SAFFET KAYA (Devamla) - Bu anlamda Çıldır’ımıza ve Posof’umuza da… TOKİ’yle ilgili çalışmalar söz konusudur o şirin ilçelerimizde ve hastanemizin yapımı da söz konusu olacaktır.

Evet, Hükûmet olarak her zaman görüldüğü gibi hizmetlerle anılan ve halkın taleplerine cevap vermek için varlığını ortaya koyan bir Hükûmetin, AK Parti Hükûmetinin mensubu olmaktan her zaman şeref duyduğumu huzurunuzda bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bölgeme olan ilgisinden dolayı Hükûmetimize, Başbakanımıza ve bakanlarımıza, özellikle Başbakanımıza, huzurunuzda, Ardahan halkı adına ve Türkiye'nin gerçekten sorunlarına gösterdiği dirayet adına, kararlılık adına şükranlarımı bir kez daha ifade etmek istiyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Gündem dışı konuşma mı teşekkür konuşması mı yapıyor belli değil.

SAFFET KAYA (Devamla) – Umuyorum ki gelişmemiş olan bölgeler gelişmiş bölgeler gibi çok etkin olur ve bununla birlikte de Köroğlu Barajı’mız ve diğer şekilde de Kayadibi Barajı’mızın da bu yıl çalışmalarına başlanıp 2009 yılında biteceği noktasında bölgemize, inşallah, müjdemizi vermek istiyorum.

Allah, bu Hükûmeti başımızdan eksik etmesin, inşallah güzel günler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAFFET KAYA (Devamla) – Selam ve sevgilerimi sunuyorum, hürmetlerimi arz ediyorum, sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaya.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan 9/11/2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasa’nın 89’uncu ve 104’üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, geçen birleşimde 14’üncü madde üzerindeki konuşmalar ve soru-cevap işlemi tamamlanmıştı.

                              

(x) 98 S. Sayılı Basmayazı 30/1/2008 tarihli 56’ncı Birleşim Tutanağına eklidir.

Kanunun ilk görüşmeleri 1/11/2006-9/11/2006 tarihleri arasında 13-17’nci birleşimlerde yapılmıştır.

Şimdi, madde üzerinde önerge işlemleri yapılacaktır.

Önergeleri geliş sırasına göre okutup, aykırılık derecesine göre işleme alacağım.

Madde üzerinde altı adet önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

98 S.Sayılı Kanun tasarısının 14. maddesinde yer alan “vakıf yöneticilerinin teklifi” ibaresinin yerine “yetkili vakıf yöneticilerinin talebi” ibaresinin eklenmesini arz ederim.

Saygılarımla.

 

Oktay Vural

Osman Ertuğrul

Zeki Ertugay

 

İzmir

Aksaray

Erzurum

 

Reşat Doğru

M Akif Paksoy

Mustafa Enöz

 

Tokat

Kahramanmaraş

Manisa

 

 

Hasan Çalış

 

 

 

Karaman

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 14 üncü maddesinin ikinci satırında “vakfedenin iradesine” ibaresinden sonra ve “kaydıyla” sözcüğünden önce gelmek üzere “ve anıt niteliğindeki eserler için Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Koruma Kurullarınca uygun görüş alınmak” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Oğuz Oyan

Şevket Köse

 

Malatya

İzmir

Adıyaman

 

Ali Oksal

 

M. Rıza Yalçınkaya

 

Mersin

 

Bartın

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı yasa tasarısının 14. maddesinde “cemaat ve esnaf vakıflarında” ifadesinden sonra gelen “vakıf yöneticilerinin” ifadesi çıkarılarak yerine “genel müdürlüğün” ifadeleri gelmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasan Erçelebi

Recai Birgün

Harun Öztürk

 

Denizli

İzmir

İzmir

 

Tayfun İçli

Hasan Macit

Hüseyin Pazarcı

 

Eskişehir

İstanbul

Balıkesir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 14. maddesinde geçen “cemaat” kelimesinin metinden çıkarılmasını, aşağıdaki fıkranın maddeye eklenmesini ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini saygıyla arz ederiz.

“(2) Lozan Anlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme statülerine uygun olarak ayrıca düzenlenir.“

 

Faruk Bal

Kadir Ural

Emin Haluk Ayhan

 

Konya

Mersin

Denizli

 

Mustafa Enöz

 

Ahmet Orhan

 

Manisa

 

Manisa

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım en aykırı son iki önerge aynı mahiyettedir.

Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporunun “Amaç ve İşlev Değişikliği” başlıklı 14 üncü maddesinin, Anayasaya aykırılığı nedeniyle Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Halil Ünlütepe

M. Rıza Yalçınkaya

Tansel Barış

 

Afyonkarahisar

Bartın

Kırklareli

 

Rahmi Güner

Ali İhsan Köktürk

F.Nur Serter

 

Ordu

Zonguldak

İstanbul

 

 

Bilgin Paçarız

 

 

 

Edirne

 

                       

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı yasa tasarısının 14. maddesi Anayasaya aykırı olduğundan tasarı metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim?

DEVLE BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben söz istiyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Faruk Bal, efendim.

BAŞKAN – Size daha sonra söz vereceğim, diğer önergede.

Sayın Genç, grup başkan vekili konuşsun, ondan sonra efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hayır efendim, bu önerge değil, Faruk Bey’in önergesi değil bu.

BAŞKAN – Önerge üzerinde mi konuşacaksınız?

FARUK BAL (Konya) – Önerge üzerine, evet.

BAŞKAN – Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, Sayın Bal’ın önergede imzası yok efendim.

BAŞKAN - İsminiz var mı efendim önergede?

İmzanız yok efendim, imzanız yok. Sayın Bal, bu önergede imzanız yok.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu önergede imzanız yok gerçekten, bundan sonraki önergede.

FARUK BAL (Konya) – Önerge sahipleri adına konuşayım.

BAŞKAN – Önergedeki imza sahipleri konuşacaksa konuşsun.

Sayın Bal, imzanız olmadığı için söz veremiyorum efendim.

FARUK BAL (Konya) – Önerge sahipleri adına konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, olmaz ki, öyle bir usul yok efendim.

Sayın Genç buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Kanunu’nun 14’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılması için önerge verdim. Bu nedenle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında bu Vakıflar Kanunu Türkiye bakımından çok sıkıntı yaratabilecek, enine boyuna tartışılması gereken bir kanun.

Şimdi, bu Kanun’un çıkması için Amerikan Büyükelçiliği 2005 yılında Amerikan Senatosunu ziyaret ediyor ve diyor ki: “Ben Türkiye’de bu Vakıflar Kanunu’nun çıkması için gerekli çabayı göstereceğim ve Patriğin de ekümenlik hakkını kazanması için gerekli çalışmaları yapacağız” diyor. Seçimden sonra Amerikan Dışişleri Bakanlığının üç numaralı kişisi Nicholas Burns geliyor ve bu Kanun’un çıkarılması için gayret sarf ediyor.

Şimdi, beyler, bakın, bu Kanun’un amacı ne? İstanbul surları içinde 11.555 tane gayrimenkul var. Bu Kanun çıktıktan sonra bu 11.555 tane gayrimenkulün sahiplerine iade edilmesinin alt hazırlığını yapıyor.

Yine, 2.336 tane, hileli yoldan… Şimdi, geçmişte, bakın, bu vakıflar kurulduktan sonra… 160 tane cemaat vakıfları vardır. İşte Hükûmetin burada temsilcisi vardır. Çıksın, desin ki… Bu 160 tane cemaat vakfının vakfiyeleri vardır. Göstersin bize arkadaşlar burada. Gösteremez. Göstermesi lazım. Şimdi, bundan şu sisteme gidiyorlar: Şimdi, eskiden vakıflar kuruldu. Kurulduktan belli bir süre sonra onu kuran irade ortadan kaybolunca bu vakıflar otomatikman Vakıflar Genel Müdürlüğüne devrediliyor. Bunlara galiba “mülhak vakıflar” deniliyor. Bir de mazbut vakıflar var. Yani, yanlış da söyleyebilirim.

Şimdi, burada getirilen şeyle… Geçmişte bu şekilde kurulan vakıflar mallarını kaybetmiş, ortada kalan kimse yok, ondan sonra Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçmiş bu mallar. Şimdi, bu Kanun’la ne yapıyorsunuz? Özellikle ecnebi cemaatlere, bu şekilde, bu Kanun’la bu mallarını iade ediyorsunuz.

Şimdi, yine 2.336 tane vakıf malı var. Bunlar nasıl olmuş? Geçmişte birtakım ecnebi kişiler ölmüş. Bir Hristiyan, yabancı uyruklu bir vatandaş ölmüş. Ölünce, o kadar göz açıklık yapmışlar ki, gitmişler... Normal olarak, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre, bir kişi miras bırakmadan ölürse onun mal varlığı doğrudan doğruya hazineye intikal ediyor. Fakat bu ecnebi vakıflar çok güzü açıkça davranmışlar, gitmişler, hileli olarak –tabii hepsi değil- o ölen kişinin malının kendisine vasiyet edildiğini, sahte vasiyet senetleri düzenlemişler ve bu vesileyle kendi üzerlerine geçirmişler.

Arkadaşlar, bakın, 1974 yılında Yargıtayın verdiği birtakım kararlar var. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu diyor ki: Bunların vakfiyeleri yok, vakfiyesi olmayan bir vakfın mal edinmesi mümkün değil. Yani vakıflar, vakfiyeleri çerçevesi… Yani onların statüleri var, bu statülerine göre mal alabilmeleri için vakfiyelerinde hüküm olması lazım. Şimdi, bunların vakfiyelerinde böyle bir hüküm yok. İşte, burada Hükûmet temsilcisi, çıkarsın, desin ki, buyurun vakfiyeleri burada…

Bunların, 1936’da Vakıflar Genel Müdürlüğüne verdikleri beyannameler var. Bu beyannamelerde adlarına gayrimenkul alma yetkisinin bulunduğuna dair herhangi bir yetkileri yok. Ondan sonra, tabii, geçmişte, Osmanlı padişahları zamanında, 1912’de, birtakım, işte o zaman bir geçici kanun nedeniyle galiba bir tane Rum vakfı, otuza yakın da Ermeni vakfının o zaman tespit edilen bazı durumlar var.

Şimdi, nedense, önce 2001 yılında 4771 sayılı Kanun çıkarılıyor. Arkasından, bu Hükûmet başa gelir gelmez, 4778 sayılı Vakıflar Kanunu’nu getiriyor. Şimdi, orada, vakıflara mal satın alma hakkını veriyorlar. Aslında bu nedir? İşte, bu, geçmişte yabancı, ecnebi kişilere ait olan bu malları hileli olarak bunlara devrediliyor. Tabii, bu arada birtakım İslami örgütler de var bunun neticesinde. Mesela, Anadolu’nun belli yerlerinde, tabii, hem yabancı cemaat var… Mesela bir yerde bir kilise var, şimdi bu kanun çıktığı zaman, birtakım kişiler gidecekler, mesela Tunceli’nin dağındaki bir kilisenin çevresindeki araziye sahip çıkacaklar. Yani Türkiye’deki mülkiyeti…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani orada da çok büyük sıkıntılar Türkiye’nin başına yaratacak ki… Bunları, ben Hükûmete bir teklifte bulunuyorum: Bu Kanun çok ciddi bir kanundur. Gelin, bu Kanun’un burada müzakeresini keselim, bir araştırma komisyonu kuralım.

Arkadaşlar, bizim de çok şeyleri doğru bildiğimizi ben iddia etmiyorum. Hakikaten bu Kanun nedir, ne getiriyor? Ülkeye ne zarar getiriyor? Ülkenin hangi kesimine, hangi yabancı cemaatlere, hangi, ne bileyim, örgütlere, devletin elinde, Vakıflar Genel Müdürlüğünün elinde olan ne taşınmazları iade ettiriyor? Bunların Türkiye’ye maliyeti ne?

İşte, ileride, önergelerim var, yine konuşurum, mesela bir vakfın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açtığı bir dava var. Bu dava evvela Vakıflar Genel Müdürüne işte dostça çözüm için öneriliyor, “Yok efendim biz bunu dostça çözmeyelim.” diyor. Ondan sonra da şimdi bu Vakıf Kanunu’nun çıkması için hararetle bunu savunuyor.

Şimdi bu fikir değişikliği niye burada meydana geldi? 90-100 bin euroluk bir gayrimenkulü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 9-10 bin euro tazminatla Türkiye’yi mahkûm ettiler.

Şimdi, bunlar çok ciddi meseleler. Bunları biz bir inceleme yapalım, gerçeği anlayalım, ondan sonra da Kanunu müzakere edelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, süreniz doldu, teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben önergemde maddenin tasarı metninden çıkarılmasını istiyorum efendim.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

Şimdi söz sırası, en aykırı önerge imza sahiplerinden birisinde.

Kim konuşacak efendim?

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Ben konuşacağım efendim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 98 sıra sayılı Vakıflar Yasası ile ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu ülke 500 milyar dolar borçlu. 1 milyon insanımız aç ve 20 milyon insanımız da açlık sınırında. Resmî rakamlar 3 milyon işsiz gösteriyor. Yani sorunlar bu kadar büyük. Devasa sorunlarımız dururken, bakıyoruz, Meclisimize gelen ve öncelik alan Vakıflar Yasası…

Değerli milletvekilleri, sizce de acaba, bu ülkede görüşülecek olan öncelikli konu Vakıflar Yasası mı? Bu ülkede, bizlerden ekmek bekleyen, iş bekleyen yığınla sorunumuz varken acaba Vakıflar Yasası öncelik almalı mıydı?

Değerli milletvekilleri, evet, bu Yasa bugün yine Genel Kurulda ve Sayın 10’uncu Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer, bu Yasa’nın dokuz maddesini “Tekrar bir görüşün.” diye Meclise gönderiyor. Bakıyorum, tek bir virgül dahi eksilmeden, Yasa tekrar önümüzde.

Değerli milletvekilleri, hiç mi sorun yok? Sayın Cumhurbaşkanımız “Bu maddelerde Lozan’a karşı bir sorun var, Lozan Anlaşması deliniyor.” diyor, “Lozan Anlaşması yırtılıyor.” Diyor, “Ülkemizin üniter bütünlüğüne karşı endişeliyim.” diyor. Sizleri hiç mi ilgilendirmiyor bu endişeler?

Değerli milletvekilleri -gelecek olan Vakıflar Yasası’nda- inşallah yasa tasarısını geri çekerseniz de böyle bir sorunla karşılaşmayız.

Vakıfların amaç ve işlevi değiştiriliyor. Ne yapılıyor? Dinsel ve eğitsel, eğitimsel işlevler, bir şekilde, ticarete ve siyasete dönüşme aşamasına gelecektir. Bunları hep beraber göreceğiz. Vakıflar, yurt içinde, yurt dışında temsilcilik açabilecek. Vakıflar, sınırsız mal elde edebilecek. Vakıflar, bir şekilde bağış alıp verebilecek ve ticaret yapabileceklerdir.

Değerli milletvekilleri, bütün bu yapılacak olanlar, vakıflara müthiş bir siyasi ve ekonomik güç sağlayacaktır. Bu siyasi ve ekonomik gücün yarınlarda karşımıza nasıl çıkacağını hep beraber yaşayıp göreceğiz.

7 Şubat 2008 yılında Yunanistan Parlamentosu, sırf Türkler için bir vakıf yasası çıkardı. Ama bu vakıf yasasında, örneğin, müftü yine atamayla gelecek. Yani “Batı Trakya Türkleri kendi müftüsünü seçemeyecek.” diyor bu yasa ve diyor ki: “Vali bu vakıf yönetimine gerektiğinde başkanlık yapabilecek.” Yani, yönlendirebilecek. Bizim İstanbul Valimiz, acaba gelip de orada vakıflara başkanlık yapabilecek mi sayın milletvekilleri? PASOK Milletvekili Çetin Mandacı şöyle dedi bu Yasa için: “Bu yasa ölü doğmuştur.” Değerli milletvekilleri, ilginize sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, yabancı vakıfları bu kadar çok seviyorsanız, gelin, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde mevcut olan iki vakıf var -Lala Mustafa Paşa Vakfı ve Abdullah Paşa Vakfı- bu vakıflar Osmanlı zamanından beri mevcut olan vakıflardır ve 1914’ten itibaren İngiliz sömürgeciliği tarafından ve Rumlar tarafından yağmalanmış vakıflar. Ama 1974’ten sonra bu yağmalama az da olsa durduruldu ve bugünlerde bu vakıflar üzerinde yeni gelişmeler oluyor. Vakıfların tapuları Maraş’ta bulunmuş ve bu tapular Gazi Magosa mahkemesi tarafından tespit edilmiştir. Yani, karar verilmiştir: “Evet, bu bulunan tapular Lala Mustafa Paşa ve Abdullah Paşa vakıflarına aittir.” demiş. İşte, bu aşamada, hem bu tapuların bulunmasıyla hem Gazi Magosa mahkemesinin tespit kararıyla, artık, Türkiye Cumhuriyeti’nin eline bir koz geçmiştir ve Hükûmetimizin bu süreci yeniden başlatması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Barış, devam edin.

TANSEL BARIŞ (Devamla) – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde yeni bir süreç başlatması lazım ve bu vakıflara sahip çıkması gerektiğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, bu vakıfların sahip olduğu arazi Gazi Magosa, Maraş ve Larnaka bölgeleridir. Bu bölgelerde 90 bin dönüme yakın vakıf arazisi vardır. Bugün ve bugüne kadar toplumlar arası, yani Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi arasında yapılan görüşmelerde Maraş maalesef pazarlık konusu yapılmıştır ve yapılmaktadır. Bundan sonraki görüşmelerde, umarım buradaki arazinin vakıf malı olduğunu ve Maraş’ın bir daha pazarlık konusu yapılmaması gerektiğine inanıyorum.

Ben, yüce Meclise sevgi ve saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Barış.

Sayın milletvekilleri, Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı, birlikte işleme aldığımız…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyoruz efendim.

BAŞKAN - …bu iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Arkadaşlar, devamlı burayı sayıp duracaksınız, yani göreviniz o, beklemeyeceksiniz!

BAŞKAN - Kabul etmeyenler…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı yok efendim.

BAŞKAN – Beklemesek “Saymadınız.” diyeceksiniz, saydırıyoruz işte.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN - Önergeler kabul edilmemiştir, karar yetersayısı vardır. (CHP ve MHP sıralarından “Yok Sayın Başkan.” sesleri)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – 98 kişi var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Diğer önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 14. maddesinde geçen “cemaat” kelimesinin metinden çıkarılmasını, aşağıdaki fıkranın maddeye eklenmesini ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini saygıyla arz ederiz.

“(2) Lozan Antlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme statülerine uygun olarak ayrıca düzenlenir.“

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu önergeye?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, geçen haftalardan kalan, şu an görüşmekte olduğumuz çok önemli bir kanunun 14’üncü maddesi üzerindeki değişiklik önergesinin gerekçelerini sizlere sunmak için söz almış bulunuyorum. Şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisi adına yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Kanun’un 14’üncü maddesi ölüyü diriltme maddesidir değerli arkadaşlarım. “Daha önce kurulmuş olan vakıfların ya amaçları gerçekleştirilmiş ya da amaçlarının gerçekleştirilmesine imkân kalmamış ise bu vakfın temsilcilerinin ya da yöneticilerinin teklifi üzerine şartlarını değiştirme ve gelirlerini uyarlama.” şeklinde Meclise bir yetki vermektedir. Tabii, bunun içerisinde cemaat vakıfları da bulunmaktadır. Cemaat vakıfları, elbette ki Lozan Anlaşması’ndaki statüye tabidir ve Lozan Anlaşması’nın tabi olduğu kurallara göre de muamele görmesi gerekmektedir.

Buradan bu vesileyle ifade etmek isterim ki: Lozan Anlaşması çerçevesi içerisinde gayrimüslim vatandaşlarımız Türkiye'nin birinci sınıf vatandaşlarıdır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu vatandaşlarımızın vatandaşlık hukukuna elbette ki saygımız sonsuzdur fakat bundan sonra söyleyeceklerimiz, Lozan statüsü içerisinde kolektif hak kullanımına ilişkin hakların geliştirilmesi yönündeki mevcut Yasa’ya eleştiri yönünde olacaktır.

Arkadaşlarım, Lozan Anlaşması’nın 45’inci maddesi “mütekabiliyet” ilkesini ortaya koymuştur. Mütekabiliyet için, Anlaşma’nın imzalandığı tarihten bu yana en önemli şart 7 Şubat 2008 günü oluşmuştur. 7 Şubat 2008 günü Yunanistan Parlamentosundan 1 oya karşı tüm parlamentonun oyu ile geçen kanuna göre, 1980 tarihli Batı Trakya vakıflarıyla ilgili yasa değiştirilmiş ve oradaki Müslüman Türk vakıflarının hukukunu bir torbaya koyup torbanın ağzını büzen ve onu da atanmış olan müftüye teslim eden, bu müftünün de bir numaralı hedefi olarak da Yunan Hükûmetinin millî hedeflerine yönelten yepyeni bir kanundur.

Bizdeki bu Kanun’un 14’üncü maddesi itibarıyla, daha önce ya amacı gerçekleştirilmiş veya amacının gerçekleştirilmesine imkân kalmamış olan gayrimüslim cemaatimizin vakıflarını ölü hâlden dirilterek başka amaçlara sevk edecek bir yetki verilirken bakın, 7 Şubat 2008 günü Yunan Hükûmeti tarafından Parlamentoya sunulan ve Yunan milletvekillerinin farklı partilerden olmalarına rağmen, Yunan millî hedefi ve Lozan’daki hukuklarını koruma açısından sağladıkları mutabakata göre oy birliğiyle geçen yasada neler var: Oradaki Osmanlı vakıfları “böl-parçala-yut” esasına göre düzenlenmektedir. Gümülcine, İskeçe ve Dimetoka’daki vakıflar ayrı ayrı alanlara yayılmakta ve bunun dışında kalan vakıflar ise “Müslüman çoğunluğun bulunmadığı yerlerdeki vakıfları tanıma” adı altında, doğrudan Yunan Hükûmetinin inisiyatif kullanabileceği okul aile birliklerinin idaresine terk edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, oradaki bizim vakıflarımız, sadece atanmış müftüye hesap verme mecburiyetinde bırakılmakta ve atanmış müftü, vakıf malları üzerindeki her türlü tasarrufta tam yetkili kılınmaktadır. Dolayısıyla oraya seçilecek olan vakıf yöneticilerinin inisiyatif kullanma hakları bulunmamaktadır. Kaldı ki bu vakıf yöneticilerinin seçimi de apayrı bir sorundur. Seçmen listesini Yunan Hükûmeti tanzim edecek, seçim gününü Yunan Hükûmeti kararlaştıracaktır. Oradaki seçmenler, seçimle ilgili bu kanundaki maddeye göre, cami imamının görüşünü alarak seçim konusundaki kanaatlerini oluşturacaklardır. Cami imamının görüşünü alarak oluşturdukları kanaatten sonra ortaya çıkan seçim sonucu, atanmış müftüye bildirilmek suretiyle bir tasdik makamı oluşturulmaktadır. Bu da yetmemektedir; atanmış müftü de bunu bölge sekreterine -bizdeki bölge valiliği gibi bir makama- bildirmektedir.

Dolayısıyla ortaya çıkan sonuç: Yunanistan’daki evladı fatihanın Osmanlı Müslüman Türk vakıfları kırk düğümle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) - …hareketleri zapturapt altına alınırken bu Yasa’da 14’üncü maddede sağlanan sınırsız serbestinin anlamını ben idrak edemiyorum. Eğer Lozan’ın 45’inci maddesini uygulayacaksak, bugün dakika tehir etmeden bu Kanun’u olduğu gibi geri çekmeliyiz. Aksi takdirde, Kurtuluş Savaşı verme sebeplerimizi yaratan Sevr Anlaşması’nın 151’inci maddesindeki vakıf hukukuna bu Meclis bu yasa tasarısıyla Türkiye’yi geri döndürmektedir. Geri dönüş hâlimiz yeni bir Kurtuluş Savaşı gerektiren şartları oluşturabilecektir. O Kurtuluş Savaşı ki, bu gazi Meclis tarafından verilmiştir. Bugün bu Mecliste bulunan değerli milletvekilleri, o Kurtuluş Savaşı veren Meclisin manevi sorumluluğu altındadır. (MHP sıralarından alkışlar) O Kurtuluş Savaşı’nın şehitlerinin ruhu bizi yukarıda gözlüyor. Mahkemeyi kübrada muhakeme edileceksiniz, milletin vicdanında muhakeme edileceksiniz. Parmak demokrasisini bırakmak gerekir. Milletin hukukunu koruyacağız değerli arkadaşlar.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Karar yeter sayısı istiyorum efendim.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oylamaya geçtik Sayın Başkanım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır efendim, karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Oylamaya geçtikten sonra istiyorsunuz efendim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yok efendim.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkanım, karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, karar yeter sayısını arayın.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istendi

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Divanınıza güvensizlik önergesi veririz. Bu sayıyı ne zaman saydınız da karar yeter sayısı olduğunu gördünüz?

BAŞKAN – Demin saydım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır efendim, şimdi farklı.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Efendim, demin çok geç sayıyordunuz, üç dakika bekliyordunuz.

BAŞKAN – Efendim, bu karar yeter sayısını bir defa usulüne uygun istemediniz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, doğru değil, doğru değil efendim bu. Siz tarafsız olmak mecburiyetindesiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın efendim, sayın efendim.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı usulüne uygun istenmedi efendim, oylamaya geçtikten sonra istendi.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, siz oylamaya geçmeden…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, siz tarafsız olmak mecburiyetindesiniz. İki siyasi parti bu Kanun’a muhalefet etmek kararı almıştır, İç Tüzük’ün tüm imkânlarını kullanacaktır. Siz tarafsız olacaksınız, saymanız lazım.

BAŞKAN – Bütün imkânlarımızı kullanıyoruz, karar yeter sayısı var efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, karar yeter sayısı yoktur. Sayıyı görelim, sayıyı görelim efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Aramadınız efendim, aramadınız!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, gösterin o zaman.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Başkanlığınıza güvensizlik önergesi veririz ve bu çıkan kanun meşruiyetini kaybeder.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı yasa tasarısının 14. maddesinde “cemaat ve esnaf vakıflarında” ifadesinden sonra gelen “vakıf yöneticilerinin” ifadesi çıkarılarak yerine “genel müdürlüğün” ifadeleri gelmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                         Hasan Erçelebi (Denizli) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına Sayın İçli, buyurun efendim.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Türkiye günlerdir türbanı tartışıyordu ve bizce çok çok önemli olan Vakıflar Kanunu kamuoyunun bilgisinin dışında bir seyir izlemeye başladı. Aslında ilginç, Vakıflar Yasası daha bu türbanla ilgili Anayasa değişikliği gündeme gelmeden evvel Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşüldü, ama türban konusunda bir mutabakat sağlandığı için maddelerin bir kısmı bugüne kaldı.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu Yasa’yla, 2762 sayılı Vakıflar Yasası tamamen yürürlükten kalkıyor, yerine yeni bir düzenleme geliyor, 5555 sayılı Yasayla. Aslında bu yöntem çok tehlikeli bir yöntem, çünkü şimdiye kadar bu konuda oluşmuş içtihatlar, uygulamalar bir anlamda ortadan kalkacak. Sayın Cumhurbaşkanının veto gerekçesinde belirttiği gibi, asıl önemli olan, Lozan Anlaşması bir anlamda delinmiş olacak.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Cumhurbaşkanı veto gerekçesinde aynen şunları söylüyor; özellikle okuyorum ki, bu hususlar birçok milletvekili arkadaşımın bir anlamda dikkatinden kaçtı: “Lozan Antlaşması, Türkiye devletinin uluslararası düzlemde hukuksal ve siyasal kuruluş belgesidir. Lozan Antlaşması’yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin Ulusal And sınırları içinde, özgür ve bağımsız bir devlet olarak varlığı tanınmış ve Türkiye Cumhuriyeti dünya uluslar ailesine bağımsız bir devlet olarak kabul edilmiştir.” dedikten sonra Sayın Cumhurbaşkanı, bu Yasa’yla, Lozan Anlaşması’nın 35 ile 45’inci maddeleri arasındaki hükümlerinin ortadan kaldırıldığını iddia ediyor.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, 12’nci maddenin görüşmeleri sırasında muhalefet partili milletvekili arkadaşlarımızın eleştirisine verdiği yanıtta, bir anlamda, Sayın Cumhurbaşkanının bu veto gerekçesinin yerinde olmadığını ifade ediyor ve şunları söylüyor: “Falan ülke bizim oradaki yurttaşlarımıza veyahut da kendi toplumu içerisinde azınlık olarak nitelenen gruplara haksızlık yapıyorsa biz de yapalım anlamındaki bir mantığa elbette ki katılmamız mümkün değildir.” diyor. Yine bir soru üzerine “Haa, o, uygulama haklarını ihlal ederse o zulmetmiş olur. Biz zulüm durumunda olmayacağız. Dolayısıyla burada bir mütekabiliyet söz konusu değil. Kaldı ki, mütekabiliyet, yabancı ülke vatandaşları arasında, yabancı iki ülke arasında söz konusu olur.” diyor. Değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanımızın bu şahsi düşüncesi. Dün de Sayın Başbakan “Devletler arasında mahsuplaşma olmaz.” dedi bu Kanunla ilgili konuşurken.

Birçoğunuz Lozan Anlaşması’nın 45’inci maddesinde nelerin ifade edildiğini bilmeyebilir. Bakın değerli arkadaşlar, 45’inci madde aynen şunu söylüyor: “İşbu fasıldaki hükümleriyle Türkiye’nin Müslüman olmayan azınlıklarına tanınan hukuk, Yunanistan tarafından da kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlıklar için de tanınmıştır.” diyor. Biz, Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak bu sözleşme maddesini ortadan kaldıracak bir düzenlemeyi yaşama geçirmeye kalkıyoruz. Biraz evvel Sayın Faruk Bal, Yunanistan Parlamentosunda Yunanistan’daki Müslüman azınlıklar için nasıl bir uygulama yapıldığını ifade etti. Böyle bir devlet yönetimi olmaz değerli arkadaşlar. Bu, olayın tabii ki sadece cemaat vakıflarıyla ilgili, Yunanistan’la ilgili bir boyutu. Şimdi, siz bu vakıflara sınırsız gayrimenkul edinme hakkı, şirket kurma hakkı tanıdığınız gibi, birçok yabancı unsura Türkiye’de taşınmaz mal edinim hakkını tanıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Türkiye’nin altına dinamit koyuyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, Lozan görüşmelerinde Lord Curzon Türk heyeti Başkanı İsmet Paşa’ya der ki: “Evet, bugün böyle kalkıyorsunuz. Bunları ben cebime koyuyorum ama gün gelecek, ben bunları teker teker çıkartıp önünüze koyacağım.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, gün, o gün müdür? İngilizlerin veyahut emperyalistlerin o tarihlerde cebine koydukları belgelerin teker teker çıkartılıp koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletine dayatma günü müdür?

Sadece bunda değil, Atatürk’ün isminden rahatsızlık duymaya başladılar beyefendiler. Hep söylüyoruz: Laik, demokratik hukuk devleti olan cumhuriyetimiz tehdit altındadır diyoruz.

Değerli arkadaşlarım, zaman çok kısıtlı, her şeyi ifade edebilmem mümkün değil ama bu Yasa, Türkiye Cumhuriyeti devletinin altına dinamit koymayı neredeyse gerçekleştirecek bir yasa. O nedenle, elimizi vicdanımıza koyalım, bu Yasa’da olabildiğince dikkatli olalım ve kamuoyunun da bu konularda bilgilendirilmesi konusunda gereğini yapalım diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İçli.

Önergeyi oylarınıza…

III.- Y O K L A M A

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama isteminde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim: Sayın Vural, Sayın Bal, Sayın Yalçın, Sayın Şandır, Sayın Büyükataman, Sayın Akcan, Sayın Sipahi, Sayın Enöz, Sayın Homriş, Sayın Atakan, Sayın Orhan, Sayın Korkmaz, Sayın Taner, Sayın Akkuş, Sayın Atılgan, Sayın Yunusoğlu, Sayın Işık, Sayın Bal, Sayın Tanrıkulu, Sayın Bukan.

Elektronik cihazla yoklama yapacağım. Üç dakikalık süre veriyorum efendim, buyurun.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, pusula gönderen arkadaşlar lütfen Genel Kurulu terk etmesinler, arayacağım, soracağım çünkü.

Toplantı yeter sayımız vardır.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Pusulaları okuyalım Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Pusulaları okuyalım.

BAŞKAN – Gerek yok, burada sayı var efendim. Sayı olmasa zaten okuyacaktım, elimde. Merak etmeyin yani.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 14 üncü maddesinin ikinci satırında “vakfedenin iradesine” ibaresinden sonra ve “kaydıyla” sözcüğünden önce gelmek üzere “ve anıt niteliğindeki eserler için Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Koruma Kurullarınca uygun görüş alınmak” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

                                                                           Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutalım efendim?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 18.500 adedi anıt eski eser olarak tescilli yaklaşık 67.000 taşınmazı bulunmaktadır. Bu kadar kapsamlı bir anıt eski eser stokuna ilişkin olarak yeni kararlar üretilmesinde, bu eserleri de içeren vakıfların amaç ve işlev değişikliklerinin yapılmasında, daha geniş uzmanlık alanlarının devreye sokulması yoluyla olası hatalar önlenebilecektir. Her ne kadar Kültür ve Tabiat Varlıkları Bölge Koruma Kurulları 2863 sayılı yasa uyarınca tescilli anıt eserlerle ilgilidir diye düşünülebilirse de, bu Kurulların, geriye dönülmez karar süreçleri ve fiili durumlar oluşturulmadan, yetkilerin paylaşılması ilkesi çerçevesinde peşinen devreye sokulmaları anıt eserleri koruma anlayışına daha uygun düşecektir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T B M M Başkanlığına

98 S. Sayılı Kanun tasarısının 14. maddesinde yer alan “vakıf yöneticilerinin teklifi” ibaresi yerine “yetkili vakıf yöneticilerinin talebi” ibaresinin eklenmesini arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                             Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, önergenin gerekçesi yok, işleme koyamazsınız. İç Tüzük 87/6’ya göre önergeler gerekçeli verilir efendim. Önergenin gerekçesi yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe kaybolmuş olabilir.

BAŞKAN – Efendim, kürsüye davet ettim.

Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, özellikle Vakıflar Yasa Tasarısı gerek Parlamentoda bulunan muhalefet partileri gerekse daha önce Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, Türk milletinin millî menfaatleriyle Anayasa’mızda ve Lozan Anlaşması’yla ilgili hükümlerini haleldar ettiğini açıkça ifade ettik. Tabii, bu konuda, özellikle böyle bir kanunun Türkiye’nin millî menfaatlerini ve uluslararası menfaatlerini nasıl haleldar ettiği konusunu da Milliyetçi Hareket Partisi olarak her maddede görüşlerimizi ifade ediyoruz, önergelerle bunların değiştirilmesi için gayret sarf ediyoruz.

Ama, değerli arkadaşlarım, bugün huzurlarınıza gelen bu tasarıyla, Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinde ve Anadolu’da mührünü vurduğu, Lozan Anlaşması’yla mührünü vurduğu bir kurucu anlaşmayı deliyorsunuz. Buna hakkınız yok ve bu iradeniz, Türk milletinin millî mücadelesiyle çelişmekte ve çatışmaktadır. Bunu yüreklilikle söylüyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Bakınız, bu konuda daha geçenlerde Yunan meclisince kabul edilen bir yasa önünüzdeyken ve onlar, uluslararası hukuk çerçevesinde ve Lozan Anlaşması çerçevesinde bizim ecdadımızın vakıfları üzerinde istediklerini yapma hakkı elde ederken, bugün, âdeta, sizlerin buraya getirdiği yasa tasarısı bir kapitülasyon gibi; AB uğruna Türkiye’nin kurucu anlaşmasını heba eden bir tasarı olarak getirdiniz. Gerçekten üzüntü verici. Bu konuda karşılıklılık esasını dikkate almıyorsunuz ve bu çerçevede özellikle daha önce bu konuda yapılan müzakerelerde AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Fırat aynen şunu söylüyor… Sizler diyorsunuz ki: “Lozan’la alakalı değil.” Diyor ki: “Oradaki, bırakın canım, azınlıklarla ilgili her türlü düzenlemeden vazgeçelim.” Bu tasarının görüşmesinde bunu ifade etti değerli milletvekilleri. Hangi biriniz, Lozan Anlaşması’nda, kurucu anlaşmamızda azınlıklarla ifade edilen -o kurucu anlaşmasının- hükümlerini deldirmek istersiniz? Amaç ve hedef, doğrudan doğruya, Lozan Anlaşması’yla Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş felsefesini ortadan kaldırmaya yöneliktir. Bir de kalkıp “Ne alakası var?”diyorsunuz. İşte, Dengir Mir Fırat diyor: ”Bizim amacımız bütün oradaki hükümleri çıkartalım da herkesi aynı duruma getirelim.”

Değerli arkadaşlarım, bu, bir kurucu, Millî Mücadele neticesinde mührümüzü vurduğumuz ve siyaseten zaferimizle sonuçlanmış bir Lozan Anlaşması’dır. Dolayısıyla, bu konudaki irade doğrudan doğruya Lozan Anlaşması’nı ortadan kaldıran bir iradedir.

Şimdi geliyoruz bizim burada mührünü vurduğumuz topraklarımıza. Daha önce nerede ne olduğu, nerede yaşadığı belli olmayanların hak iddia etmesinin önünü açıyorsunuz. Ama biraz önce değerli bir milletvekili söyledi, Kıbrıs’ta Arestis davasında Abdullah Paşa Vakfına ait bir vakfa el koyan Rum’un iddiasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kabul etmiş. Ne hazindir ki, mahkeme şunu söylemiştir… Daha sonra bunun tapu kaydı çıktı. Bu tapu kaydı çıktığı zaman “Türkiye bu tapu kaydını bize geç göndermiştir…” Bir taraftan da, Türk’ün mührünü vurduğu Kıbrıs’taki vakıflarla ilgili, Abdullah Paşa Vakfına ait tapu senedini Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine geç gönderiyorsunuz ve Türkiye, bizim ecdadımızın tapulu malı üzerinde 950 bin dolar tazminat ödemekle… Bu Arestis’e bir de ayrıca üstüne para verdiriyorsunuz.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – On sene önceki karar o.

OKTAY VURAL (Devamla) - Sayın Bakan açıklasın, niye geç gönderdiniz? Yan gelip yattınız mı? Böyle bir şey olabilir mi değerli arkadaşlarım? (MHP sıralarından alkışlar) Böyle bir şey olabilir mi?

Değerli arkadaşlarım, işte burada, vakıf senetleri burada “Abdullah Paşa’ya ait.” diyor. Size soruyorum: Bir vakfa ait mülkün üzerine nasıl mülkiyet hakkı iddia edilebilir? Böyle bir şey olabilir mi? Ve maalesef burada Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “Türkiye, mülkle ilgili kayıtları zamanında mahkememize göndermemiştir.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, sözlerinizi tamamlar mısınız.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Hangi tarihte? Tarihini okur musunuz o kararın?

OKTAY VURAL (Devamla) – Tabii tabii, okuyayım efendim: Bakın, 6/10/2005.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Evet, sizin zamanınız!

OKTAY VURAL (Devamla) – Kıbrıs… Kuzey Kıbrıs, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı yazı yazıyor “Bu, vakıf malıdır.” diyor, ama mahkemeye geç ibraz edildiği için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Abdullah Paşa Vakfının malı üzerinde haksızca el koyan bir Rum’a 950 bin dolar tazminat ödenmiş durumdadır.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bu bir rezalettir, rezalet! Ayıptır, ayıp!

OKTAY VURAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bırakınız bunları, parti marti önemli değil. Değerli arkadaşlarım, buna “hayır” dememiz gerekiyor, “hayır” dememiz gerekiyor. Onun için, elinizi vicdanınıza koyun, tarihe karşı yükümlüyüz, sorumluyuz, geleceğe karşı da bütün bunlar konusunda bireysel sorumluluğumuz ortadan kalkmaz. O bakımdan, bu yasayla ilgili bu değişikliklerin hemen geri çekilmesi ve bu konuda partiler arasında bir uzlaşma oluşturmak suretiyle Anayasa’mıza, Lozan’a, uygun bir tasarı hâline dönüştürme konusunda katkılarınızı sağlayınız. Sizden talebimiz budur.

Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vural.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

14‘üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde, kabul edilmiştir.

16’ncı maddeyi okutuyorum efendim…

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyoruz.

Kapanma Saati: 15.41

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.51

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

98 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

16’nci maddeyi okutmadan önce, Kanun’un 16’ncı maddesinin kapalı oturumda görüşülmesine dair, İç Tüzük’ün 70’inci maddesine göre verilmiş bir önerge vardır.

Kapalı oturum istemine dair önergeyi okutuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bir dakika, usule dair bir şey sormak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şimdi, kapalı oturum önergesi verildikten sonra…

BAŞKAN – Kapalı oturuma geçeceğiz efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) - Bu önerge işleme alındıktan sonra herhâlde…

BAŞKAN – Okunduktan sonra geçeceğiz efendim.

Buyurun okuyun:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) ÖNERGELER

1.- MHP Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun 16’ncı maddesinin görüşmelerinin kapalı oturumda yapılmasına ilişkin önergesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilindiği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nca 9.11.2006 gününde kabul edilen 5555 sayılı “Vakıflar Kanunu” Cumhurbaşkanlığı tarafından incelenmiş, Sayın Cumhurbaşkanı, Kanunun Anayasa’mıza, Lozan Anlaşmasına aykırı olduğunu ifade etmiştir.

Adalet Komisyonu da bu kanun maddelerini aynen kabul etmiştir.

Sayın Başbakan bu kanunun menfaatleri koruduğunu ifade etmiştir. Ancak bu menfaatlerin ne olduğunu belirtmemiş veya belirtmekten imtina etmiştir.

Vakıflar konusu hem Anayasamızla, hem Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş anlaşması Lozan’la son derece ilgilidir.

Anayasamıza göre hiçbir faaliyet milli menfaatler karşısında koruma göremez. Böyle olmasına rağmen kamuoyu ve grubumuz bu konunun milli menfaatlerimizi haleldar ettiği kanaatindedir.

Bu çerçevede bu düzenlemenin menfaatlerimize uygun olduğuna dair Sayın Başbakanın ifadesinin içinin doldurulması, her şeyin daha açıklıkla ortaya konulması gerektiği açıktır.

Bu hususu teminen sayın milletvekillerimize “menfaatlerimizin korunması” konusunda yeterli bilginin verilmesi için İçtüzüğün 70. maddesi uyarınca 16. madde için kapalı oturum yapılmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına arz ederiz. Saygılarımızla.

              Oktay Vural                                                                          Mehmet Şandır

                    İzmir                                                                                      Mersin

    MHP Grup Başkanvekili                                                        MHP Grup Başkanvekili

BAŞKAN – Kapalı oturumda, Genel Kurul salonunda bulunabilecek sayın üyeler dışında, dinleyicilerin ve görevlilerin dışarıya çıkarılmaları gerekmektedir. Sayın İdare Amirlerinden salonun boşaltılmasını temin etmelerini rica ediyorum.

Yeminli stenografların ve yeminli görevlilerin salonda kalmalarını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın İdare Amirleri, lütfen…

Lütfen, kapalı oturum düzeni alınsın efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, acaba yayın filan kesildi mi?

BAŞKAN – Kesilecek efendim, onu da bekliyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu arada, Sayın Hükûmete, bu konuda, millî menfaatlerimizin korunmasıyla ilgili çalışma yaparak gerçekten milletvekillerimizi bilgilendirmesi için bir süre tanımayı öngörüyor musunuz acaba?

BAŞKAN – Talep gelirse görürüz efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, Sayın Başbakanın ifadesi olduğu için söylüyorum.

BAŞKAN – Talep gelirse görürüz efendim.

Salon hazır mı efendim?

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim, değil daha.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kapıların kapatılması lazım. Dışarıdaki arkadaşlarımıza davetiye…

BAŞKAN – Pardon, duyamadım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kapıların kapatılması lazım efendim. Dışarıdaki arkadaşlarımızdan girmek isteyen varsa…

BAŞKAN – Lütfen kapıları kapatır mısınız efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, kapatılsın kapılar da, gizli şeyleri, hepsini açıklayalım bakalım.

Hükûmet açıklasın…

BAŞKAN – Tamam mıyız efendim?

Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64’üncü Birleşiminin kapalı olarak yapılacak…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, kapalı oturum yapıyoruz; girenler çıkanlar, gelenler gidenler... Olur mu?

BAŞKAN – Efendim, milletvekillerine mâni olamam ki, siz girip çıkmasına mâni olabilir misiniz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, olur mu? Olur mu efendim?

BAŞKAN – Milletvekillerine nasıl mâni olacaksınız?

OKTAY VURAL (İzmir) – Kapalı oturum talebinin ciddiyetine uygun bir çalışma yapılmasını arz ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Evet, sıkıyönetim ilan edildi efendim. Lütfen dışarıya çıkmayınız. Lütfen… (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Giremez mi milletvekilleri?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sıkıyönetimi arkadaşların talebi üzerine mi ilan ediyorsunuz?

BAŞKAN – Olacak iş mi bu yahu! Milletvekillerine ben nasıl sahip olayım? Allah Allah!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Giren çıkan belli değil…

BAŞKAN – Bakın sizinkiler de geliyor ama, bakın o taraftan da geliyor. O zaman orayı da bırakmayın.

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletvekillerimizin kapalı oturum yapılacağından haberi yok. Belki paylaşmak isterler. Gruplarımız, milletvekillerine haber versinler. Değerli milletvekilleri gelirler ve ondan sonra başlar. Böyle bir şey var mı?

BAŞKAN – Efendim, burada hazır milletvekilleri var. Zaten öyle bir şey olsa gelecekler şimdi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletvekillerinin kapalı oturum yapılacağından haberi yok.

BAŞKAN - Oturumu kapatıyorum.

Kapanma Saati: 15.57

ÜÇÜNCÜ OTURUM

(Kapalıdır)

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.51

BAŞKAN : Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

98 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

16’ncı maddeyi okutuyorum efendim:

Hayrat taşınmazların tahsisi

MADDE 16- Mazbut vakıflara ait hayrat taşınmazlara, Genel Müdürlük tarafından öncelikle vakfiyeleri doğrultusunda işlev verilir. Genel Müdürlükçe değerlendirilemeyen veya işlev verilemeyen hayrat taşınmazlar; fiilen asli niteliğine uygun olarak kullanılıncaya kadar kiraya verilebilir.

Bu hayrat taşınmazlar; Genel Müdürlükçe işlev verilmek amacıyla, vakfiyesinde yazılı hizmetlerde kullanılmak üzere Genel Müdürlüğün denetiminde onarım ve restorasyon karşılığı kamu kurum ve kuruluşlarına, benzer amaçlı vakıflara veya kamu yararına çalışan derneklere tahsis edilebilir.

Mülhak vakfa ait hayrat taşınmazın tahsisinde Genel Müdürlük görüşü alınır.

Tahsis edilen taşınmaz; ticari bir faaliyette kullanılamaz, tahsise aykırı kullanımın tespiti halinde Genel Müdürlüğün talebi üzerine taşınmaz, bulunduğu yerin mülki amirliğince tahliye edilir.

Cemaat vakıflarına ait, kısmen veya tamamen hayrat olarak kullanılmayan taşınmazlar, vakıf yönetiminin talebi halinde Meclis kararıyla; aynı cemaate ait başka bir vakfa tahsis edilebilir veya vakfın akarına dönüştürülebilir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde gruplar adına söz istemi vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ali ihsan Köktürk, Zonguldak Milletvekili.

Buyurun Sayın Köktürk (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 98 sıra sayılı 9/11/2006 tarihli Vakıflar Yasa Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, önceki Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer’in Türkiye Cumhuriyeti Anayasamıza ve ulusal çıkarlarımıza aykırılık nedeniyle son derece önemli gerekçelerle Meclise yeniden görüşülmek üzere geri gönderdiği yasa tasarısının aynen ve apar topar Danışma Kurulu kararıyla öncelik sağlanarak Meclis gündemine alınmasının, Adalet ve Kalkınma Partisinin muhalefeti yok sayma ve halkın bilgilenme sürecini engellemek suretiyle yangından mal kaçırma gibi gerekçelere dayandığını aynı mahiyetteki önceki uygulamaları nedeniyle biliyoruz, hepimiz farkındayız. Bu tarzın artık Adalet ve Kalkınma Partisinin Meclisteki genel uygulamasına dönüştüğünü de görüyoruz. Ancak, yine görüyoruz ki, bu uygulamanın sadece muhalefete ve halkımızın bilgilenme sürecine saygı açısından değil, bizzat kendileri açısından da yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Çünkü devam eden tasarı görüşmeleri üzerinde düşüncelerini açıklayan Hükûmet temsilcisi Sayın Bakanın ve Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerinin tasarı metniyle bağdaşmayan yorumlarına tanık oluyoruz. Bu nedenle, diğer pek çok alanda olduğu gibi, bu tasarı hakkında da Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri şayet gerçek düşüncelerini gizlemiyorlarsa, ulusumuzun geleceği açısından son derece önemli olan bu Yasa’yı ya tam okumadıklarını veya tam anlamadıklarını düşünüyoruz. Bunun için, bırakın muhalefete ve halkımızın bilgilenme sürecine saygıyı, öncelikle Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine Meclis Genel Kuruluna sevk edilen yasa tasarılarını okuyacak ve yeteri kadar bilgilenmelerini sağlayacak bir süreyi tanımanın yararlı, hatta zorunlu olduğunu bugünkü konuşmalar nedeniyle çok açık bir şekilde anlıyoruz.

Değerli milletvekilleri, iktidar partisi sözcülerinin, Genel Kurul görüşmeleri sırasında, vakıflarla ilgili konularda sanki azınlık vatandaşlarımıza bir haksızlık yapılıyormuş ve adil davranılmıyormuş gibi yorumlarına muhatap olduk. Hepimizin bildiği gibi, Türkiye’deki azınlıkların tümü, Anayasa’mızın 66’ncı maddesine göre Türk yurttaşıdır. Yurttaşlarımız arasında kökenlerinden veya başka herhangi bir nedenden kaynaklanan hukuki bir ayrım mevcut olmadığı gibi, din özgürlükleri bakımından da aynı durum söz konusudur. Ayrıca, vakıf kurma, dernek kurma yönünden de Anayasa’mızın 33’üncü maddesine ve Medeni Kanun’umuza göre tam bir eşitlik mevcuttur. Buna karşın, Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde gerçekleşen cumhuriyet devriminin tasfiye ettiği şeri hukuk düzeni içerisinde kurulan cemaat vakıflarının mülhak vakıf statüsünden ayrılarak yeni bir vakıf türü biçiminde, ekonomik, sosyal ve hatta siyasal yaşama müdahale koşullarını yaratacak, dışarıdan ABD ve AB, içeriden de farklı amaçlarla Meclis gündemine getirilen bu düzenlemeler, tam tersine cemaat vakıfları lehine ayrıcalık yaratmakta, Lozan Anlaşması’yla, Anayasa’mızla, laik ve üniter devlet anlayışımızla, ulusal çıkarlarımız ve kamu yararımızla kesinlikle bağdaşmamaktadır.

Bir yandan günlerdir memleketin işsizlik, yoksulluk, ekonomik kriz gibi bütün temel meselelerini bir tarafa bırakıp, devrim yasalarına, Anayasa’mızın 2’nci maddesine ve yargı kararlarına rağmen türban olgusuna Türkiye'yi kilitleyerek siyaset yapan Adalet ve Kalkınma Partisinin, diğer taraftan hiçbir yasal dayanağı olmayan, ulusal çıkarlarımızla bağdaşmayan, hiçbir Avrupa ülkesinde karşılıklılığı bulunmayan ve Osmanlının şeri hukuk düzeni içerisinde kurulmuş, bugün için etkinliğini kaybetmiş Rum, Süryani, Ermeni dinî azınlık vakıflarını olabildiğince güçlendirecek, haksız mal taleplerine dayanak oluşturacak, yabancılara vakıf kurma, şube açma, mülk edinme, şirket kurma ve para toplama konusunda sınırsız özgürlük getirecek bu düzenlemelerine, iktidar partisinin varlığını bağladığı iç ve dış desteklerini ve geçmiş uygulamalarını göz önüne aldığımızda pek de şaşırmıyoruz. Ancak, bu kadar ağır ve ülkemizin geleceğini ipotek altına alan böyle peş peşe veballerin altına girilmeye nasıl cesaret edildiğini gerçekten merak ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde görüşlerini açıklayacağımız Vakıflar Kanunu’nun 16’ncı maddesinin beşinci fıkrasına baktığımızda, cemaat vakıflarına ait kısmen veya tamamen hayrat olarak kullanılan taşınmazların, vakıf yönetiminin talebi hâlinde Meclis kararıyla aynı cemaate ait başka bir vakfa tahsis edilebildiğini ve vakfın akarına dönüştürebildiğini görüyoruz. 16’ncı maddeyle, cemaati kalmamış vakıfların “hayrat” denilen taşınmazlarının başka bir cemaat vakfına devriyle, mazbutaya alınmasının önü tamamen kesilmiş olmaktadır. 16’ncı madde hükmünün yalnızca cemaat vakıflarına yönelik olarak uygulanacak olması ve hayrat taşınmazların mahkeme kararı olmaksızın, sadece vakıf idaresine dayalı olarak Vakıflar Meclisinin izniyle işlem tesis ettirilmesi, cemaat vakıflarına tanınmış büyük bir ayrıcalık olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu madde, cemaatsiz kalan Rum, Ermeni, Süryani azınlık vakıflarının mal varlıklarının benzer amaçlı bir başka cemaat vakfına devredilmesiyle belirli bir dini temsil eden cemaatlerin yasayla güçlendirilmesi anlamına gelmektedir. Yasaların uygulanmasında cinsiyet, dil, din, ırk, siyasi ve felsefi inanç ayrılığı gözetilmesi ve bu nedenle eşitsizliğe yol açılması Anayasa katında geçerli görülemez. Bu nedenle, madde hükmünün “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10’uncu maddesine açıkça aykırı olduğunu söylüyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yasa’nın genel mahiyetine ve söylenenlere baktığımızda, pek çok ülkede Soros ve benzeri vakıfların örnek ve uygulamaları çok açık iken, vakıf kurma, şube açma, sınırsız mülk edinebilme, şirket kurma, parasal ilişkilere girebilme şeklinde sınırsız özgürlük verilen yabancı vakıflarla ilgili olarak yasa tasarısı gündeme geldiğinden bu yana, AKP sözcülerinin yaratmaya çalıştığı pembe tablonun inandırıcılığı olabilir mi? Diğer taraftan, Hizbullah’tan Hamas’a kadar terör örgütlerinin temsil edildiği, cihat çağrılarının yapıldığı, İstanbul’da gerçekleştirilen “Kudüs Buluşması” adlı Feshane toplantısını düzenleyen vakıf örgütlenmesi ve benzeri örgütlenmeler nazara alındığında Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri, acaba savundukları tezlerin doğruluğuna kendileri inanıyorlar mı?

Milyonlarca insanımız, Sayın Başbakanın talimatıyla, bizzat valilerimizce dağıtılacak yarım ton kömüre muhtaç olacak kadar ağır bir yoksullaşma sürecinden geçerken, hiçbir Hristiyan vatandaşımızın yaşamadığı yerlerdeki kiliselerin tek tek ihya edilip ibadete açılmaya başlanmasının, bu kadar bir öncelik arz ediyor olmasının, izahı mümkün mü?

Lozan’ın bu tasarıyla delinmesi, Lozan’a rağmen Fener Rum Patrikhanesinin ekümeniklik statüsünün tanınmasının ileri bir adımı değil midir? Sayın Başbakan ve Dışişleri Bakanının ekümeniklik konusunda “Bunlar onların iç işidir.” demeleri, ülkemizin kuruluş belgesi olan Lozan’ı bilmediklerini mi, yoksa tanımadıklarını mı gösteriyor? Ülkemizin Başbakanının ve Dışişleri Bakanının laik ve üniter cumhuriyetimizin kuruluş belgesi olan Lozan’ı bu ifadeleriyle yok saymaları karşısında, diğer devletlerden egemenlik haklarımıza nasıl bir saygı bekleyeceğiz? Bu Yasa, Petrol Yasası, Tohumculuk Yasası ve benzerleri gibi, ulusal çıkarlarımızla ve bağımsızlığımızla bağdaşmayan dayatmaların devamı değil midir? Bu noktada siyasal iktidara soruyoruz: Kimin yanındasınız? Ulusumuzu ve dünyayı sömüren küresel güçlerin mi, yoksa yoksulluk sınırının altında yaşama mahkûm edilen halkımızın mı? İktidar partisi milletvekillerinin bu soruların yanıtlarını öncelikle kendilerine, hesabını da bu Meclisin asıl sahibi olan ulusumuza vermeleri gerektiğinin altını çiziyoruz. Bu yasa tasarısının Sevr’den daha öte hususlar içerdiğini, ulusal çıkarlarımızla bağdaşmayan ve toplumu cemaatlere, tarikatlara bölen gerici bir tasarı olduğunu, savunulduğu gibi bir sivilleşme, demokratikleşme, temel hak ve özgürlüklere saygı projesi olmadığını, AB ve ABD desteğiyle yeni Osmanlıcılık anlayışının ulusumuza dayatılması anlamına geldiğini açıkça belirtiyor ve Adalet ve Kalkınma Partisini uyarıyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köktürk.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Sizler kendinizi IMF’nin, Dünya Bankasının, Soros’ların, AB’nin, ABD’nin ve yerli payandaları olan birtakım tarikatların ve cemaatlerin kollarına teslim edebilirsiniz, ancak, tam bağımsızlık kararlılığı, ulusal kurtuluş mücadelesiyle kazanılmış olan ülkemizi ve ulusumuzun çıkarlarını asla teslim edemezsiniz, terk edemezsiniz.

Sevgili Uğur Mumcu’nun söylediği gibi, cumhuriyet devrimini, Atatürk ilkelerini, tam bağımsızlık inancını cumhuriyet burçlarında bir bayrak gibi yükseltme kararlığıyla, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Köktürk, teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman.

Buyurun Sayın Büyükataman. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA İSMET BÜYÜKATAMAN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun Cumhurbaşkanınca bir kez daha görüşülmek üzere geri gönderilen 16’ncı maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, görüşülmekte olan 16’ncı maddeyle ilgili, biliyorsunuz biraz önce bir gizli oturum talebimiz olmuştu. Bu talebimiz, Sayın Başbakanımızın, bu Yasa’nın çıkarılmasının millî menfaatlerimizin gereği olduğunu ifade etmiş olmalarından neyi kastettiklerini Meclisimize, milletimize açıklamaları maksadına yönelikti, ama, ne yazık ki, bu konuda…

BAŞKAN – Sayın Büyükataman, kapalı oturumda konuşulanları lütfen şey yapmayın efendim.

İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) – Tamam efendim.

BAŞKAN – Lütfen efendim…

OKTAY VURAL (İzmir) – Oturum yapmadık Sayın Başkan, oturum yapmama kararı alındı.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Oturum yapılmadı zaten.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Büyükataman.

İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) – Ne yazık ki, bu konuda milletimiz adına duyduğumuz endişelerimiz ve hassasiyetlerimiz adına gerekli cevapları alamadık, bu hassasiyetlerimizi bu kürsüde bundan böyle de milletimiz adına ifade etmeye gayret sarf edeceğiz.

Saygıdeğer milletvekilleri, Vakıflar Kanunu Tasarısı, yabancılara Türkiye’de örgütlenme, faaliyette bulunma ve vakıf üzerinden dolaylı da olsa taşınmaz mal edinebilme ve tasarrufta bulunabilme hakkı tanımaktadır. Bu tasarı yasalaşır ve Soros vakıfları gelip Türkiye’den arsa alırsa, “mütekabiliyet var, biz de alırız” mı diyeceğiz? Türkiye’den hangi vakıf ekonomik açıdan Soros vakıflarıyla boy ölçüşebilir, bunu özellikle dikkatlerinize arz etmek istiyorum. Mütekabiliyet şartı aranmaksızın yabancı uyruklu kişilerin kuracakları vakıflara Türkiye’de taşınmaz mal edinme hakkını tanımak, kamu yararı, ülke güvenliği ile toprak, ülke unsuru bakımından devletin bölünmez bütünlüğünü tehlikeye düşürecek bir husustur.

Kanun’un 16’ncı maddesinin son fıkrasında “Cemaat vakıflarına ait, kısmen veya tamamen hayrat olarak kullanılmayan taşınmazlar, vakıf yönetiminin talebi hâlinde Meclis kararıyla; aynı cemaate ait başka bir vakfa tahsis edilebilir veya vakfın akarına dönüştürülebilir.” hükmü yer almaktadır.

Bu madde cemaatsiz kalan vakıfların mal varlıklarının benzer amaçlı bir başka cemaat vakfına devredilmesiyle belirli bir dini temsil eden cemaatlerin yasayla güçlendirilmesi anlamına gelmektedir ki, bu da Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10’uncu maddesine aykırıdır.

Daha önce sadece mazbut ve mülhak vakıflar için geçerli olan bu hak, cemaat vakıflarına da tanınmaktadır. Hâlen, bilindiği gibi ülkemizde 161 adet azınlık vakfı bulunmaktadır, bunlardan 75’i Rum vakfıdır. Şayet Yasa, söz konusu fıkra değiştirilmeden çıkarsa ülkemiz ne kazanacaktır? Yasa’nın bu şekliyle çıkması, ileride 75 Rum vakfının birleşmesini sağlayacağı gibi, yıllarca hasmane düşünceyle ülkemiz hakkında kötü niyetler besleyen Fener Rum Patrikhanesinin yabancı siyasi destek ile İstanbul içerisinde Vatikan tarzı bağımsız devlet oluşumunu sağlayabileceği çok açıktır. İşler bu noktaya gelince, Fener Rum Patriği Bartholomeos’un dünya Ortodokslarının lideri olarak ekümeniklik iddiasını çığırından çıkarması olağan hâle gelecektir. Sağladıkları mülkiyet haklarıyla yarı özerk kendi devletlerine bağlı birimler oluşturmak ve dokunulmazlık kazanmak maalesef mümkün olacaktır. Bu yerleri sanki elçilik toprağı statüsüne kavuşturacaklardır. Bu süreç Türkiye’de binlerce yabancı din devleti kurmak anlamına gelecektir.

Değerli milletvekilleri, azınlık cemaatlerine tüzel kişilik tanınması ve cemaat vakıflarının yasal denetim dışında bırakılarak çok geniş yetkilerle donatılması, Avrupa Birliğinin dayatma paketinin en önemli unsurlarından birisidir. İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada’da Rum vakıflarına Yunanistan ve diğer Avrupa Birliği ülkelerindeki mevzuat ve uygulamadan daha geniş yetkiler verilmesi, bugün, Avrupa Birliğinin talep ve dayatma listesinin ön sıralarına yerleştirilmiştir.

Azınlık cemaatlerine tüzel kişilik tanınması da bir Avrupa Birliği kriteri olarak Türkiye’nin karşısına çıkarılmıştır. Avrupa Birliği, bugün, bu sorunların, değişmeyen Yunan emelleri doğrultusunda çözümünün Yunanistan adına takipçiliğini yapmaktadır.

Osmanlı döneminden Lozan’a kadar, cemaat vakıfları, istisnai bir düzenlemeye tabi olmuştur. Şimdi, bu istisnai düzenleme, kurulmuş ve kurulacak bütün yabancı vakıflar için bir hak ve kural hâline getirilmektedir.

Eski ve yeni vakıfların statüleri eşitlenmekte ve tümü için, yurt içinde ve yurt dışında sınırsız bir örgütlenme, faaliyet ve parasal dış yardım alma serbestisi getirilmektedir.

Bütün yabancı vakıfların, devletin hiçbir müdahalesi olmadan, sınırsız şube açması yasal güvenceye kavuşturulmaktadır.

Vakıflar, bilindiği gibi, siyaset üretme aracı olarak da kullanılmaktadırlar. Özellikle son dönemlere bakıldığında, dış kaynaklı Soros fonlarıyla beslenen vakıfların, ülke yönetimlerini belirlediği bir süreç yaşandığı gözlenmektedir. Bu vakıfların siyasi amaç gütmemesinin ve siyasi nitelikte faaliyette bulunmamasının önündeki tüm engeller kaldırılmaktadır.

Yabancıların, Türkiye’de, istedikleri gibi, serbestçe vakıf kurmaları ve bunların yönetiminde yer almaları imkânı getirilmektedir.

Bütün bunlar, Türkiye’nin Lozan’da üstlendiği yükümlülüklerin çok ötesine giden ve başta Yunanistan olmak üzere, hiçbir Avrupa Birliği ülkesinde bulunmayan düzenlemelerdir.

Bu Yasa’nın yürürlüğe girmesiyle, Türkiye, vakıf malları konusunda çok büyük miktarda tazminat ödemek zorunda kalacak, her bir azınlık vakfı ve kilise, tüzel kişiliğe kavuşacak; vakıfların, şirket kurarak, denetimsiz faaliyette bulunmalarının önü açılacak, Batı Trakya Türk azınlığı için Lozan’da öngörülen mütekabiliyet ilkesi çiğnenecek, Türkiye’de, misyoner örgütlerin ve ideolojik derneklerin, yabancı fonların yönlendirilmesinde “vakıf” adı altında örgütlenerek, denetimsiz faaliyette bulunmaları mümkün hâle gelecektir. Bütün bunlar karşısında Türkiye Cumhuriyeti devleti hiçbir denetim yetkisine sahip olmayacak ve bu vakıfların zararlı faaliyetleri karşısında, hukuk düzeni içinde verilmesi imkânı, bu Yasa’yla, hukuk sisteminin elinden tamamen alınmış olacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, Kanun’un 16’ncı maddesiyle yapılmak istenen düzenleme Avrupa Birliği reformlarıyla da çelişmektedir. Çünkü, vakıf hukuku bakımından Avrupa Birliği ülkelerinde oluşmuş bir standart bulunmadığı herkes tarafından bilinmektedir. Avrupa Birliğinin ilerleme raporlarında ortaya koyduğu kıstas esas alınsa bile, ülkemize, bu şekilde bir yasa yapılması dayatılamaz. Çünkü, Avrupa Birliği ülkelerinde zaten cemaat vakfı bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bu konuda herhangi bir kıstas oluşturulamamaktadır. Cemaat vakfı bulunan tek Avrupa Birliği ülkesi, bizimle ortak mazi ve benzer uluslararası yükümlülüklere sahip bulunan Yunanistan’dır. O hâlde, Avrupa Birliği açısından, cemaat vakıfları bakımından en iyi uygulama olarak bir kıstas aranacaksa, bu kıstas, Yunanistan’ın bu konudaki düzenlemesi olacaktır. Yunanistan’ın ülkesindeki Türk cemaate ait vakıflara ilişkin yaptığı düzenleme, bizim eski vakıfları ve bu arada cemaat vakıflarını da düzenleyen yasanın çok gerisinde bir sistem öngördüğü açık bulunduğuna göre, Avrupa Birliğinin ülkemize cemaat vakıfları konusunda tenkitler yöneltmesinin hukuki bir dayanağı bulunmamaktadır.

Saygıdeğer milletvekilleri, geçmiş özelliklerden kaynaklanan bu sorun, yetmiş bir yıl önce, eski vakıfların bünyesel sorunlarını dikkate alarak, titiz bir çalışma sonucunda çözülmüştür. Çağdaş hukuk prensiplerine uygun olarak çözülmüş olan bu sorunun, bugün, Türkiye’nin gündemine taşınması ve üstelik de, eski vakıfların hukuki statülerinin onların bünyesel özellikleri ve istisnailik nitelikleri dikkate alınmaksızın Türk Medeni Kanunu’na göre kurulan vakıflarla eşitlenmesi modern hukuk düzeninde kabul edilemez bir durumdur. Türkiye Cumhuriyeti devleti, hukuki düzenini altüst etme sonucunu doğurabilecek nitelikte olan 5555 sayılı Yasa’yı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Büyükataman.

İSMET BÜYÜKATAMAN (Devamla) – …ne uluslararası yükümlülükler ne de iç hukuk düzenimiz bakımından çıkarmak zorunda değildir. Avrupa Birliğinin müdahalesiyle Türkiye’de uygulanmaya çalışılan bu proje, Türkiye Cumhuriyeti devletinin temellerini bir kez daha derinden sarsacak radikal değişiklikler ihtiva etmektedir. Yeni Vakıflar Yasası, Avrupa Birliğinin Türkiye’nin ayağına taktığı yeni bir prangadır. Yasa, Türk topraklarında kilise devletçiklerinin kurulması anlamına gelmektedir. Yasa’nın yabancı azınlık vakıflarının önünü iyice açacağı ve misyonerlik çalışmalarıyla Hristiyanlaştırma faaliyetlerinin Türkiye’nin parçalanmasını hızlandıracağı aşikârdır. Bundan sonraki aşama ise, ne yazık ki üç T’nin tamamlanması, yani tanıma, toprak talebi ve tazminat olacaktır. Dolayısıyla Adalet ve Kalkınma Partisinin çıkarmak istediği bu Kanun, ülkemiz için gelecekte büyük sorunlara yol açacaktır. Bu nedenle, AKP’yi yeniden düşünmeye davet ediyor, bu duygularla yüce heyetinizi en derin saygı ve hürmetlerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Büyükataman.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Sayın Kaplan, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce bir gizli oturum tartışması yaşadık. Doğrusu biz de merak ediyoruz, mevcut tasarının bir kısım maddelerine Demokratik Toplum Partisi olarak biz karşıyız, azınlık vakıfları da karşı.

ŞENOL BAL (İzmir) – Az görüyorlar, az!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Çok açık olarak da bu konuda çekincelerini ifade ediyorlar azınlık vakıfları. Temsil konusunda, yönetimlerin seçilmesi konusunda, mülklerinin korunması konusunda ve uluslararası faaliyet konusunda bu tasarının kendi haklarını korumadığını söylüyorlar. Bir yandan bu söyleniyor, diğer yandan öylesi bir tartışma yapılıyor ki, sanki bu Vakıflar Yasası çıkarsa Türkiye elden gidecek.

Gerçekten, eğer, bu tasarı, iyicene bakılıp irdelenirse… Ülkemizin vatandaşı olan, ülkemizde doğup büyüyen ve binlerce yıldır bu topraklarda yaşamış, dini farklı, gayrimüslim azınlık vatandaşlarımızın yok olduğunu bu Mecliste sayan var mı? Türkiye’de, Ermeni, Rum, Yahudi, Süryani var mıdır yok mudur? Soruyorum. (MHP sıralarından “Evet, var.” sesleri) Vatandaşınız mıdır, değil midir? Onu da soruyorum.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – “Değil” diyen var mı?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Vatandaşınız mıdır değil midir? Susmayın. Gerçekten bunun cevabını verirseniz, vatandaşlarınız arasındaki eşitlik konusunun da cevabını verirsiniz. Vatandaşınız mıdır değil midir? Sorun burada, soru burada. (MHP ve CHP sıralarından “Ne alakası var?” sesleri, gürültüler)

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Lozan’ı okursan anlarsın.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Lozan 39’uncu madde… Lozan, çok açık olarak, çok çok açık olarak, azınlık haklarını, gayrimüslim ekalliyetin haklarını; dil, eğitim, kimlik ve kültür; Rum, Ermeni, Yahudi cemaatini saymıştır, okulları da vardır, vakıfları da vardır, cemaat de var. Aynı 39’uncu madde… (MHP sıralarından gürültüler)

Dinleyin ama.

39’uncu maddenin devamında diyor ki: “Müslüman ahali de kendi dilini ve kültürünü geliştirmekte özgürdür.”

Cumhuriyet kurulduğundan bu yana, Lozan’dan bu yana Lozan Anlaşması uygulanmıyor. Lozan, hem cemaatler yönünden uygulanmıyor hem de Kürtler, Kürt yurttaşlarımız yönünden uygulanmıyor.

Bakın, ayrımcılığın ne kadar vahim olduğunu Gazi Mustafa Kemal’in örnekleriyle açıklayacağım. Ayrımcılığın yeri geldiğinde kimi bulacağını, bumerang gibi, burada açıklayacağım, dinleyin biraz.

Bu gördüğünüz Zabıt Ceridesi, 1922. Yani, baktığımız zaman “İçtima Senesi 3; 2/12/1338” diyor.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Lozan’dan önce.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bakın, Lozan’dan önce.

Ve bir tasarı veriliyor Meclise, deniliyor ki: “Misakımilli sınırları içinde olmayanlar, doğmayanlar ve beş yıl bir yerde ikamet etmeyenler vatandaşlıktan çıkarılsın.” Bir hafta sonra da o vatandaşlık yasası gelecek.

İşte, Meclisin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dahi vatandaşlığını ve milletvekilliğini düşürmeye yönelik bu önergede şunları söylüyor; aynı, tutanaklardan okuyorum: “Bu maksadı mahsus doğruca şahsıma taalluk ettiğinden, müsaade ederseniz, birkaç kelimeyle fikrimi arz etmek istiyorum.” diyor ve “Büyük Millet Meclisine aza intihap olunabilmek için Türkiye'nin bugünkü hudutları dâhilindeki mahaller ahalisinden olmak meşruttur ve dairei intihabiyesi dâhilinde mütemekkin olmak meşruttur. Ondan sonra muhareceten gelenlerden Türk ve Kürtler tarihî iskânlarından itibaren beş sene mürur etmişse intihap olunabilirler.” diyor. Yani, bunun devamında, “Ben Selanik’te doğdum. Beş yıl hiçbir yerde ikamet etmedim.” diyor Gazi Mustafa Kemal. O dönemde “Bitlis’in, Muş’un kurtuluşu için Diyarbakır istikametine gittim, geldim.” diyor. İstiklal Savaşı’nı örnek veriyor, “Arıburnu olmasaydı İstanbul kurtulmayacaktı.” diyor ve devamında, “İslam’ın muhabbet ve teveccühüne mazhar kaldım ama benim bugün burada vatandaşlığım tartışılıyor, benim milletvekilliğim tartışılıyor.” diyor.

Eğer ırk ve ayrımcılığa indirgenirse, bazı gerçeklerimizden uzaklaşırsak, biz 21’inci yüzyılda çağdaş ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu uygar, olgun ve dünyaya önderlik edecek, önde gelen beş on ülkeden birisi olamayız. İşte o tarihlerde yaşanan tartışmalara baktığımız zaman İhsan Bey’in sözlerinde aynen şöyle söylüyor: “Paşam, vatandaşlıkta, başkalarına kıyas ederseniz, bu hususta affınıza mağruren arz ediyorum, pekâlâ yanlış düşünüyorsunuz. Siz kalbimize girmiş...” Burada önergenin yanlışlığı vurgulanırken, arkasından şu tartışma yaşanıyor: “Asırlardan beri Araplara haraç verdik. Bu millet çalıştı, Mekke şürefası köylerimizi ziyaret için geldikleri zaman göğsümüze sardığımız insanların, kendiniz de, kumandanı olduğunuz Arabistan’da bizi nasıl kovduklarını kendiniz de gördünüz. Arnavut kavmi necibi diye bütün mevcudiyetimizle hudut bekçiliklerini yaptık. Oradan nasıl kovulduğumuzu bilirsiniz. Geçen sene buradan onlara bir Türk evladı gitti. ‘Sokmayın bu insanları’ dediler. Artık, böyle adamlara mebusluk veremeyiz.” Bu tartışmalar yaşanıyor. 1920… Biz geldik… Devamında aynen şu sözler: “Vatandaşlık, şu ya da bu memlekette oturmak esası üzere değildir. Burada kürsüi milleti yegâne söz sahibi Türk ve Kürt olacaktır. Her Türkiyeli sesleri Meclisten yankılanıyor.” Tutanakta aynen. “Siz o seciyeyi taşıdıkça ve siz bu fikir sahibi oldukça ebediyen sizi serfiraz olarak başımızın üstünde tutacağız.” Bu vatandaşlarımız, topraklarımızda doğan insanlarla ilgili, dinini, ırkını, mezhebini ayırdığınız zaman, ülkemizin yaşadığı felaketleri bir bir hatırlamanızda yarar vardır. Çok yakın zamanda, çok yakın zamanda, Kahramanmaraş’ta, Sivas’ta, Çorum’da, Alevi ve Sünni çatışması kimin iktidarları döneminde yaşandı? (CHP sıralarından gürültüler) Söz atmanız çok kolay. Öyle cevap vermeyin bize. Yakın tarihimizde Sivas’ta canlı canlı aydınlar yanarken iktidar değil miydiniz?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sen de o partideydin, sen de o zaman o partideydin!

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sen de o partide ilçe başkanıydın!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Konuşmayın! Böyle atışamazsınız! Cevap veririm ben. Ben öyle bir cevap veririm ki kalkamazsınız!

BAŞKAN – Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Devamla) – Kürt halkını inkâr ederek, dilini, kimliğini yok sayarak, Lozan’a ihanet ederek… Lozan’a ihanet vardır. 39’uncu madde bugün dahi uygulanmıyor. Kürt dilini yok sayarsanız, kültürünü yok sayarsanız…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Bu vakıf kanunuyla onun ne alakası var!

HASİP KAPLAN (Devamla) – … türküsünü yok sayarsanız, kültürünü, şehrini yok sayarsanız, bu ülkenin geleceği yer felaket olur.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Onunla ne alakası var!

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Ne alakası var bununla onun!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bırakın kuvayıcılığınızı, vatanperverliğinizi, Ergenekon çetelerini de gördük.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Saygısızlık etme!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Kur'an üzerine değil, bastığınız silah üzerine yemin ederek ırkçılık düşmanlığı yaptınız, Türk düşmanlığı dışında… Kalkın, burada onları telin edin, onları da yaşatmayın! Bu ülkenin kardeşliğe ihtiyacı var, bu ülkenin birliğe ihtiyacı var! Hiç kimse kalkıp burada bir ırkın, ulusun yüksekliği üzerinde politika yapmasın! Bu kimseye kazandırmaz. 100 bin tane azınlık vatandaşımızı tehlike olarak görme gafletinde hiç kimsenin bulunma hakkı yoktur! Bir ülke yanlış yapıyorsa, Yunanistan yanlış yapıyorsa, ırkçılık yapıyorsa, azınlıkları eziyorsa, oradaki Türk soydaşları, vatandaşlarımızı eziyorsa, siz de onlar gibi mi yapacaksınız?

OKTAY VURAL (İzmir) – Kim eziyor be!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Onların yaptığını yapmak zorunda değilsiniz.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sen kime söylüyorsun ya?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu çağdaş ülkede 21’inci yüzyılda çağdaş anlayışları, kardeşliği geliştirmek zorundasınız! (CHP sıralarından gürültüler) Çağdaş anlayış, kardeşlik budur.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Kime söylüyorsun?

OKTAY VURAL (İzmir) – Kim eziyor be!

HASİP KAPLAN (Devamla) – Farklılıklara tahammüldür, farklı kültürlere tahammüldür…

RECEP TANER (Aydın) – Senin yaptığın ırkçılık değil mi?

HASİP KAPLAN (Devamla) – … farklı dillere tahammüldür, farklı mezheplere tahammüldür, Türk’e tahammüldür, Kürt’e tahammüldür, Arap’a tahammüldür…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözünüzü tamamlar mısınız Sayın Kaplan, lütfen.

HASİP KAPLAN (Devamla) – … Çerkez’e tahammüldür, Alevi’ye tahammüldür. Onları kaybeden Türkiye’yi kaybeder, bunları yok sayan Türkiye’yi yok sayar. Bu gerçeklikle burada konuşmak zorundayız. Eğer, biz bu gerçekliğimizi koyarsak, Lozan’ı da, insan hakları sözleşmelerini de, hukuku da, kardeşliği de, eşitliği de, bir çiçek tarlası gibi olan farklı kültürleri de, farklı kimlikleri de, farklı dilleri de yaşatırız. Sizi bu konuda hoşgörüye davet ediyorum.

Bu Yasa çıktığı zaman ne azınlıklar mutlu olacak ne Türkiye elden gidecek. Türkiye nasıl elden gidiyor, biliyor musunuz? Uluslararası sermaye her tarafı sarmış, bankalarınızı almış, en büyük hazinelerinize, yer altı, yer üstü zenginliklerinize el atmış…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sizin değil mi onlar? Senin de değil mi? Senin de değil mi?

HASİP KAPLAN (Devamla) – …bütün memleketin savunma stratejisine el atmış, bütün iktisadi teşebbüslerin, şirketlerin yüzde 60 hissesi yabancı sermayenin; ülke bu şekilde elden gitmiş.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – O bankalar senin de değil mi?

HASİP KAPLAN (Devamla) – Yoksa, üç tane kiliseyi tamir ederek, o cemaat insanlarının atalarından kalmış üç tane kiliseyi tamir ederek, imar ederek, onlara teslim ederek bu ülkeyi kaybetmezsiniz. Mardin’de yüz yirmi anahtar metropolitin elinde duruyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum...

Bir dakikam bitti mi Sayın Başkan?

BAŞKAN – Verdim efendim, bir dakikanızı da verdim. Siz, heyecanla konuştuğunuz için fark etmediniz.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Peki. (DTP sıralarından alkışlar)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Silahı bırak, silahı!

BAŞKAN – Söz sırası, Komisyon Başkanı, Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya’da.

Buyurun Sayın İyimaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok Değerli Başkanım, yüce Meclisin muhterem üyeleri; önemli bir kanunu müzakere ediyoruz. Hatta, taşıdığı önemden daha fazla önem yüklenmek suretiyle, sanıyorum psikolojik zemini yoğunlaştırılmış bir müzakere süreci yaşıyoruz.

Geneli üzerinde müzakere imkânı olmadığı için, yüce Mecliste, görüşlerimi vakıf ve bu Kanun sorununda üç maddede konuşma yapmak suretiyle sizlere hitap etmeye çalışacağım ve konuşmamı, vakıf kurumunu ortaya koymak, Yasa’nın dayalı bulunduğu amaçları açıklamak, gerek Cumhurbaşkanımızın geri gönderme tezkeresinde gerek komisyon muhalefet şerhlerinde ve gerekse muhalefet partilerimizin tezlerinde ileri sürdüğü itirazları hiçbir heyecana, hiçbir tarihî atıf kaygısına kapılmadan objektif olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, vakıf duygusu, bir yönüyle evrensel, öbür yönüyle millî malımızdır; tarihî varlığımızdır, medeniyetimizin kendisidir; iyilik yapma duygusunu ölümden sonra yaşatma ihtiyacına insan aklının verdiği en ulvi bir cevaptır. Gerçekten bütün medeniyetlerde var ama görkemi, yaygınlığı ve Osmanlıya sosyal adalet veya sosyal devlet niteliğini kazandıran en önemli bir kurumdur. Hukuku, örfle, kazuistik yöntemle şaheser bir esere dönüşmüştür. Türk edebiyatı ve sanatı ve tarihi bu büyük medeniyetin sanatını da kuramadı, romanını da maalesef yazamadı.

ŞENOL BAL (İzmir) – Siz yazacaksınız herhâlde.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Değerli arkadaşlar, doğru mu yapıyoruz? Evet, doğru yapıyoruz.

ŞENOL BAL (İzmir) – İnsaf!

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) - Sana göre. Çok sübjektif.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Nesnel… Gerekçelerimi açıklayacağım, dinledim. Hiç heyecanlanmam. Aynı tarihî hafızaları, aynı tarihî hatıraları ve aynı millî şuuru ve aynı vatan eksenini paylaşıyoruz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Acaba! Soru işareti.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Mükemmel mi yapıyoruz? Hiçbir şey mükemmel olamaz. En mükemmel kanunlarımızın defaatla değiştirilmesi de bu mükemmeliyet iddiasını yalanlar.

Peki, itirazlar varit mi? Bu itirazları -karşı olan arkadaşları dahi ikna etmek anlamında değil- görüşlerimi objektif şekilde paylaşarak karşılamaya çalışacağım.

Kanunumuzun amacı ne? Bir defa, kanunun kimliğini ortaya koyabilmek için, kanunun amaç haritasını ortaya koymak lazım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Avrupa Birliğine taviz vermek.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Bir maddeye saplanırsak, diğer gerçekleri göremeyiz.

Evet, Avrupa Birliği de yok değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Taviz vermek…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Oraya geleceğiz, 2002’deki hatıralarımızı paylaşacağız Sayın Oktay.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan “Evet.” dediniz, taviz vermek olduğunu teyit ettiniz.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Şimdi, ben bir şeyi teyit veya inkâr için değil… Beyanım kendimi bağlar.

Değerli arkadaşlar, bu Kanun’un birinci amacı, vakıf hukuku alanındaki mevzuat dağınıklığını bir bütün kod içerisinde birleştirmek.

OKTAY VURAL (İzmir) – Medeni Kanun’u da kaldırın o zaman.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Vakıflar Kanunu’muz on dört defa değiştirilmiş…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Bunları kim talep ediyor Sayın Başkan? Efendim, kim talep ediyor? Hangi sendika, hangi sivil toplum kuruluşu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Geleceğim sevgili kardeşim, geleceğim.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Hangi toplum kesimi talep ediyor, söyler misiniz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Sistematik olarak anlatmamda bunların hepsini ortaya koyacağım Rıdvan Bey, sabır buyurun.

On dört defa değişmiş ve bakınız, ilgili maddeye bakarsanız -sanıyorum 80’inci madde, madde atfı yanlış olabilir- sekiz tane kanunu yürürlükten kaldırıyor, yetki çatışmalarını iyi yönetim ilkeleri içerisinde… Birinci amaç bu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Lozan’da olan da kaldırılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Hepsi gelecek. Lozan hukuki zeminini açıklayacağım mütebaki maddelerde.

Değerli arkadaşlar, ikinci amaç: Bakın, tarihlere, millî hafızaya, büyük hatıralarımıza atıf yaptık. Bu kanunun ikinci amacı, ecdadımızın Misakımillî hudutları dışında kalan vakıfların ciddi bir envanterini çıkararak…

OKTAY VURAL (İzmir) – Kıbrıs’ta olduğu gibi.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - …diplomasiyi de kullanarak ihya etmektir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Altı senedir ne yaptınız? Altı senedir envanter adına ne yaptınız Sayın Başkan?

OKTAY VURAL (İzmir) – Kıbrıs’ta olduğu gibi değil mi?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ikinci amaç bu. Kanun’un bilhassa 36’ncı maddesinin (d) bendi ve 57’nci maddesi, kurulan bu konudaki organlar ve görevlendirme görüldüğü zaman anlaşılır.

Bu Kanun’un diğer amaçlarından birisi, Anayasa’mızın 33’üncü maddesindeki korporatif veya kolektif özgürlüğü son fıkra hükmüne göre o kapsam içerisinde vakıfları da tanımak. Dernek kurma özgürlüğünü Anayasa’mız tanzim etmiş; 1982 Anayasası, 33’üncü maddede, son fıkrada da bu hükümlerin vakıflara aktarılması yükümlülüğünü millî Meclise tevdi etmiş, bugün onu devlet müdahalesini örgütlenme özgürlüğünün doğal sınırlarına indirmek yoluyla gerçekleştiriyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu Kanun’un diğer amacı, ortak sorunları vakıf tüzel kişiliği -türleri değişik- alanındaki ortak sorunları demokratik katılım ve yönetişim yoluyla çözmek.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Aynı şeyler değil ki Sayın Başkan.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Azille ilgili maddelere, izinle ilgili maddelere, serbesti ile ilgili maddelere bu perspektifle yaklaşmalıyız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, bu vakıflar Lozan’da özel hükümlere tabi, diğer vakıflarla karıştırmayın lütfen.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Arkadaşlarımızın meraklarını Lozan’ın tefsirini yaparak, maddelerini okuyarak, Büyük Meclisin 1956 yılında yaptığı tefsiri de paylaşarak cevap verip…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, bütün Türk vatandaşları vakıf kuramıyor mu şu an eşit olarak?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar…

BAŞKAN – Sayın İyimaya, Genel Kurula hitap eder misiniz efendim? Cevap vermeyin.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu Kanun’un bir başka amacı, Vakıflar Genel Müdürlüğünü organik, yapısal bir kanuna kavuşturmak. Şu ana kadar Vakıflar Genel Müdürlüğünün teşkilat ve vazifelerine ilişkin bir yasa çıkarılmamıştır, buraya geleceğim.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sevgili İyimaya, ilgili madde onlar değil ki!

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ama, son olarak…

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen yerinizden laf atmayın, konuşmasını takip edin.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Laf atmıyorum…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu Kanun’un belki 1’inci maddede söyleyeceğimiz son amaç yabancı vakıflarla ilgili ve azınlık vakıflarıyla ilgili sorunları adalet, hak ve küresel hukuk…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Mütekabiliyet…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – …mütekabiliyet dâhil, küresel hukuk prensipleri içerisinde tanzim etmek.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Nerede mütekabiliyet? Burada mütekabiliyet nerede?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ben, burada, bu Kanun…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın Başkan, bahşiş mi, rüşvet mi?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu Kanun arkadaşlarımızın ileri sürdüğü sorunları bünyesinde taşımamaktadır.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sana göre…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bana göre tabii. Tabii, saygım sonsuz, bana göre… Fakat bu beş amaç içerisinde meselelere bakacağız.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İçiniz rahat değil Sayın Başkan, açıklayamıyorsunuz.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Ben vicdanen huzurluyum, içim rahat, vatan, millet ve milliyet duyguları bakımından sanıyorum kimsenin arkasında da gerisinde de kalmam. (AK Parti sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, diğer maddede, sizlerle, itirazlarınızla ilgili görüşlerimi paylaşacağım. İtirazları da dörde ayırdım: Cumhurbaşkanımızın en temel itirazı “Vakıf kimliği göçüyor.” CHP’li bir arkadaşımız “Yeni bir nesil vakıf çıkıyor, egemenlik sorunu doğuyor.” diyor. Bu itiraz, ikinci itiraz. Yabancıların bu Kanun sebebiyle vakıf bağlamında tabi olacakları hukuki statü. Üçüncü itiraz -Milliyetçi Hareket Partimizin özellikle- önceki vakıfları cumhuriyet vakıflarına eşitleme itirazı ve en son itiraz da azınlık vakıflarının bağlı bulunacağı hukuki rejim. Ama, şunu son cümle olarak söyleyeyim: Azınlık vakıflarıyla ilgili hüküm bizim tarafımızdan şimdi tanzim ediliyor değil, daha evvel teessüs etmiş hukuku, kanunda birlik sağlamak sebebiyle, aktarmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Sizinle bunları paylaşacağım.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İyimaya.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap işlemine başlıyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şahsı adına konuşmalar var.

BAŞKAN – Pardon, şahıslar var…

Şahıslar adına söz isteyen, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Tunçak.

Buyurun Sayın Tunçak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Çok Değerli Başkanım, değerli milletvekillerimiz; 09/11/2006 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda kabul edilen ancak dokuz maddesi 10’uncu Cumhurbaşkanımız tarafından veto edilen 5555 sayılı Vakıflar Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Hakikaten içeriği çok değişik mecralarda tartışılan Vakıflar Kanunu’nun vatanperverlikle ya da değişik şekliyle, yönlendirmelerle burada değerlendirilmesi, işleyişi ve içeriğinden bizleri uzaklaştırıyor.

Genel anlamda Vakıflar Kanunu düzenlemesi fevkalade dağınık vaziyette olan vakıflar mevzuatının, yani 10 kanunda, 6 tüzükte ve 27 yönetmelikte bulunan vakıflar mevzuatının toparlanması ihtiyacını karşılıyor öncelikle. Bununla birlikte birçok kanun var, diğer kanunlar çıktı, yeni kanunlar ya da kanunlarda değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklere bir uyuma ihtiyaç vardı ki, Vakıflar Kanunu bu ihtiyacı bu şekliyle gideriyor.

Ayrıca, vakıfların hayatiyetinin güçlenmesi ve hayratlarının hayata geçirilmesi fevkalade önemli bir amaç olarak Kanun’un içerisinde hayat buluyor.

Anayasa’nın eşitlik ilkesi ve eşitlik ilkesine uygun bir düzenlemeyi içeriyor Vakıflar Kanunu. Ülkemizin ve bu yönetim şeklinin kendine güvenini, kendi vatandaşından korkmadığının bütün dünyaya net ve açık olarak ispatı anlamına geliyor Vakıflar Kanunu ve bir amacı da hayratlarının öncelikli olarak korunması, ki 16’ncı madde, vakıfların hayratlarıyla ilgili bu korumayı içeriyor. 41.550 adet mazbut vakfın, 300 adet mülhak vakfın ve 161 adet cemaat vakfının hayrat taşınmazlarının tahsisiyle ilgili düzenleme 16’ncı maddede yapılmakta. Maddelerini hemen hemen hiç tartışmadığımız, sadece hayaller üzerine yaptığımız bazı tartışmalar şu ana kadar geldi ve bu düzenlemedeki 16’ncı maddede “hiçbir ticari fonksiyon yapılmayacak” kaydı ortaya konuyor. Mülkiyet devri net olarak reddediliyor. Ki, eğer tahsis amacına uygun olarak yapıldığı taktirde herhangi bir problem yok. Tahsis amacına aykırı bir işlem yapılırsa mülki amir tarafından tahliyesi öngörülüyor hayratın.

Burada, düzenlemede, gerek vakfedenin iradesi gerekse hayratın faaliyet gösterme gereği dengelenerek tahsis amacı dışı kullanımı engellenmiş, ayrıca mevcut hâliyle hayrat vasfını sürdüremeyecek taşınmazların yok olması önlenmiştir. Ayrıca 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 10’uncu maddesine paralel bir düzenleme ihtiva etmektedir Kanun.

Hassasiyetlere çok teşekkür ediyoruz. Özellikle cemaat vakıflarıyla ilgili bazı tereddütler ihdas edildi, bazı tereddütler söylendi. 16’ncı maddedeki hayratların tahsisinde meclis kararının olması, Vakıflar Meclisinin kararının olması ve meclis kararının herhangi bir şarta bağlanmadan Vakıflar Meclisinin iradesine bırakılıyor olması, kafada akla gelen tereddütleri giderecek birçok tedbirin Kanun’un içeriğinde olduğunu, Türk Ceza Kanunu’nun içerisinde olduğunu, idari düzenlemelerin içerisinde olduğunu bize tekrar tekrar bildirmekte. Her çıkarılan kanun ya da her çıkarılan değişiklik ardında başka bir niyet aramaya gerçekten ihtiyaç yok. Her kanunun bir vatanın birliği ya da bütünlüğüyle alakalı olmadığını, artık bu düzenlemelerin kendimize güvenin bir ifadesi olduğunu ve bunu, dünyaya tek örnek olacak ülke olduğumuzdan dolayı göğsümüzü gere gere söyleyebileceğimizi belirtiyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Milletvekilim, Bursa’da kaç vatandaşımız talep etti? Kaç vatandaşımız talep etti Bursa’da bu Kanun’u çıkarın diye? Kaç vatandaşımız faydalandı?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tunçak.

Şahısları adına ikinci söz sırası Denizli Milletvekili Sayın Salih Erdoğan’a aittir.

Buyurun Sayın Erdoğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Vakıflar Kanunu Tasarısı’nın 16’ncı maddesi üzerinde görüşlerimi ifade etmek üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, vakıfların patenti Türklere ait, Osmanlılara ve Selçuklulara ait. Ama bugün yeryüzünde hemen hemen her çağdaş ülkede vakıflar bulunmaktadır. Bu vakıflar, kabul edelim etmeyelim, sivil toplum örgütlenmesi olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca, günümüz dünyasında vakıflar dünya çapında örgütlenmekte, kamuoyu oluşturmakta, sosyal politikalar üretmekte ve hatta amaçlarını gerçekleştirmek için kurdukları şirketler vasıtasıyla istihdam yaratmakta, kamu ve özel sektör yanında üçüncü sektör olarak ekonomik, sosyal, kültürel alanlarda büyük bir güç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Geçen hafta gazetelerde bir haber yer aldı: Avrupa Vakıflar Merkezi 29-31 Mayıs 2008 tarihinde genel kurulunu Türkiye’de yapacak ve bu toplantıda “vakıflarda yaratıcılık” teması işlenecek.

Değerli milletvekilleri, örnek olsun diye söylüyorum: Bu bahsettiğimiz Avrupa Vakıflar Merkezi altı yüz elli vakfı bünyesinde toplayan bir vakıf, sahip oldukları varlıklar ise 102 milyar euro. Bu vakıflar Avrupa Birliğinin sosyal ve ekonomik alt komitesi gibi komitelerde yer almakta, Avrupa Birliğinin de görüşlerini temsil etmekte ve birtakım sosyal politikaların oluşmasına katkı sağlamaktadır.

“Küreselleşme” dediğimiz olgu -doğru bulalım yanlış bulalım- her alanda olduğu gibi sivil toplum örgütlenmesinde, tabii olarak vakıflarda da kendisini göstermektedir. Bütün mesele bu gelişmeler karşısında Türkiye’nin tutumu ne olmalıdır? Bu olguya yasaklarla karşı çıkmak elbette bir yöntem olarak düşünülebilir, fakat Türkiye’nin gelişmelere seyirci kalması veya yasaklarla bu alandaki gelişmeleri engellemesi acaba mümkün mü?

Değerli milletvekilleri, söz alan bazı hatipler, topraklarımız dışında kalan Osmanlıdan kalma vakıfların bugüne kadar tespit ve tescillerinin niye yapılamadığını sorguladılar. Oysa, vakıflarla ilgili yürürlükteki mevzuatımızda yurt dışındaki taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının tescili, muhafazası, onarılması ve yaşatılması konusunda Genel Müdürlüğümüz görevli değil. Ancak bu Yasa’yla, ilk defa bu Kanun’la Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde dış ilişkiler daire başkanlığı kurulmak suretiyle yurt dışında kalan vakıflarımızın tespiti, tescili, restorasyonu yoluna gidilecektir…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Envanteri bile yok, nasıl veriyorsun?

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) – Yine bu Kanun’la vakıf kültür varlıklarının bakımı, onarımı, restore edilmesi ve yaşatılması için kişi ve kuruluşlarca yapılan harcamalara, bağış ve yardımlara, sponsorluk harcamalarına vergi istisnası getirilmektedir.

Ayrıca, vakıflara ait taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve muhafazası için diğer kamu kurum ve kuruluşları da görevli kılınmıştır. Söz gelimi, imar planlaması düzenlemelerinde vakıf alanı olan yerlerde kurumun görüşünün alınması öngörülmektedir.

Vakıflara yapılan taşınır-taşınmaz mal bağışlarında veraset, intikal beyannamesi kaldırılmaktadır. Yine vakıflarımızın safi gelirleri üzerinden ödedikleri yüzde 5 denetim katılım payı bu yasayla, tasarıyla kaldırılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, konuşmalarda sık sık denetim konusu, sanki, tüm vakıfların denetim dışı bırakıldığı üzerinde de duruldu.

Değerli arkadaşlar, tasarının 33’üncü maddesini lütfen bir kez daha okuyalım. Burada hangi vakıf türü olursa olsun, vakıflarda iç denetim esası getirildi. Ancak, tüm vakıfların amaç ve yasal yönden denetimi konusunda yine Genel Müdürlüğümüzün yetkisi devam etmektedir.

Yine, değerli milletvekilleri, sık sık cemaat vakıflarıyla ilgili olarak 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nun üzerinde duruldu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erdoğan.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) – 2762 sayılı Vakıflar Kanunu 1935 yılında, 1936, cumhuriyet döneminden önce kurulmuş olan vakıflara iki görev yüklüyor. Birincisi, vakıflar kütüğüne kendilerini yazdırmak, bunun süresi beş yıldır. İkincisi, zilyet ve tasarrufunda bulundurdukları gayrimenkulleri yine vakıflar siciline tescil ettirmek. Bu tescilden sonra Vakıflar Genel Müdürlüğünün bu tapu kayıtlarına şerh verdirmesi ve sonra uygun vasıtalarla ilan edilmesi ve daha sonra da o ilgili vakıflar adına kati tapularının verilmesi öngörülmekteyken, maalesef, 2762 sayılı Yasa’nın 44’üncü maddesindeki bu amir hüküm yerine getirilemediği için bugün bir takım sıkıntılarla karşı karşıya bulunmaktayız.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının vakıflarımız için hayırlı olmasını diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erdoğan.

Sayın milletvekilleri, madde üzerindeki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap işlemine başlıyorum.

Süremiz on dakikadır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Önergelerden önce okuyacağız.

Sayın Tankut, buyurun efendim.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Hükûmet olarak inatla çıkarmaya çalıştığınız Hristiyan ve gayrimüslim azınlıklara hizmet edeceği apaçık bir şekilde ortada olan bu yasa tasarısı kanunlaştığı takdirde, Hristiyan azınlıklara ait kaç adet taşınmaz söz konusu Rum ve azınlıklara iade edilecektir? Bunların şu andaki maddi değeri nedir?

Ayrıca, Hükûmetin ısrarla sadece 36 adet taşınmazın iade edileceğini iddia etmesine karşılık, Meclisimizden bu Yasa çıktıktan sonra, en az 160 vakfın, Türkiye’deki mahkemelerin yanı sıra özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yüzlerce, binlerce dava açması beklenmektedir. Böyle bir durumda Hükûmet olarak bu tablonun altından nasıl kalkacaksınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.

Sayın Emek, buyurun efendim.

ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Bakan, bu yüce Meclis, yedi düvele karşı ulusal Kurtuluş Savaşı’nı yöneten, Türkiye Cumhuriyeti devletini kuran meclistir. Bu ülkenin Misakımillî hudutlarında tapusu Lozan Antlaşması’yla alınmıştır. Görüşmekte olduğumuz Vakfılar Yasa Tasarısı’nın Lozan’da alınan bu tapuyu delmekte, üniter yapıyı tehdit etmekte olduğunu düşünmekte misiniz?

Böyle bir tasarıyı görüşmek ulusal çıkarlarımıza aykırı düşmez mi?

Bu tasarı yasalaştığında, gelecekte ihanet yasası olarak değerlendirilmeyecek mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Emek.

Sayın Işık, buyurun efendim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, vakfedenin soyundan gelenlerce yönetilmesi gereken mülhak vakıflar on yıl içinde yöneticilerinin atanamaması hâlinde mazbut vakıf olarak Genel Müdürlükçe yönetilirken, şimdi bu kural değiştirilip hayrattan olan taşınmazlarını aynı cemaate ait başka vakfa tahsis ederek Hristiyan azınlık vakıflarının ebediyen yaşamasına imkân verilmektedir, dolayısıyla azınlıkların tüzel kişilikleri güçlendirilmektedir.

Hristiyan azınlık vakıflarının kurulmasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve millî hukukumuz yasaklarken, bu düzenleme kimlerin ihtiyacı için yapılmaktadır?

İkinci sorum: ABD Lozan’ı tanımazken, Avrupa Birliği ve ABD ikilisi istedi diye bu yasayı çıkarmaya neden mecbur bırakılıyoruz? Bunu Türk milletine açıklar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Sayın Bal, buyurun efendim.

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, Bakana sormak istiyorum.

Bu kadar çok imtiyaz verilen azınlık vakıflarının nasıl sona ereceği belirtilmemiştir, sadece yeni vakıflarla ilgili bir açıklama vardır. Size şunu sormak istiyorum: Nasıl sona ereceği belli olmayan tek tüzel kişilik nedir? Ki devlettir biliyorsunuz, çünkü devlet böyle bir şeyi kabul etmez. Bu konuda ne diyorsunuz?

İkincisi: Hayretler içerisinde dinledik. Başbakan, kendi grup toplantısında yaptığı konuşmada bu Kanun’u tamamen hamasi ve havada kalan sözlerle kamuoyuna tanıtıyor. Bu, gerçeğin gizlenmesidir. Hâlbuki bu Kanun âdeta bir sömürge idaresince düzenlenmiş intibaı vermektedir. Bu konuda ne diyorsunuz? Türkiye bir sömürge midir? Fener Rum Patrikhanesinin ekümenlik iddiasına bu Kanun meşruiyet kazandırıyor…

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bal.

Buyurun Sayın Cengiz.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarıyla faaliyetleri ve çalışması belirlenmiş Patrikhanenin Başpapazı Patrik kendisini ekümen olarak ilan etmiş ve ulusal ve uluslararası düzeyde veya yazışmalarda bu unvanını kullanmaktadır.

Bir: Türkiye Cumhuriyeti yasalarıyla idare edilen ve Türkiye Cumhuriyeti yasalarıyla çerçevesi ve statüsü belirlenen Patrikhanenin Başpapazı, hangi yasa ve hangi kanunla ekümenlik almıştır, kendisine bu unvan verilmiştir? Nasıl terfi etmiştir?

İki: Bu olay, Sayın Başbakana sorulduğunda Sayın Başbakan “Bu, Patrikhanenin iç sorunudur, iç meselesidir.” diyerek bunu örtmüş, kapamıştır. Diyanet İşleri Başkanı da durup dururken kendini şeyhülislam ilan ederse, bunun da statüsünü acaba kendisi mi belirleyecek? Yoksa, bu kurum arasında ve...

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Cengiz.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Sayın Bakanım, cevap vereceksiniz, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Tankut “İnatla çıkarmaya çalıştığınız bu Yasa’yla kaç adet taşınmaz iade edilecek?” diyor. Elbette ki biz doğru iş yapıyoruz. Doğru olarak hedeflediğimiz, planladığımız işler üzerinde de inatla çalışırız. Yani, bu anlamda “İnat” sözcüğünüzü kullanıyorsanız, doğru. Bu Yasa’nın çıkarılması gerekli. Doğru bir Yasa’dır, mantalitesi doğrudur, hedefleri doğrudur. Bu anlamda bir kararlılık içerisindeyiz.

Taşınmazlar kaç tane diyorsunuz. Bunu müteaddit defalar açıkladım, bir kez daha açıklıyorum. Sorular sorulacak, gene açıklayacağım. Yasa’nın geçici 7’nci maddesinde taşınmazların ne şekilde iade edileceği çok açık bir biçimde düzenlenmiştir. Bu 7’nci maddede, taşınmazların iade edilebilmesi için, 1936 beyannamelerinde o taşınmazların kendilerine ait olduğunu belirtmiş olmaları gerekir. Bu, birinci şart. İkinci şart, taşınmazları hâlen tasarruf eder durumda olmaları lazım. Diğer bir şart, bunlara bağışlandığı hâlde, 1936-1974 yılları arasında iktisap edebilirken, 1974 ile 2002 tarihleri arasında iktisap edememeleri dolayısıyla ellerinden çıkartmış bulunan taşınmazlarla ilgili bir buçuk yıllık bir başvuru süresi öngörülmüş. 1’nci madde kapsamına giren namı müstear ve namı mevhum olarak nitelenen şahıslar üzerine kayıtlı taşınmazların sayısı 18 ve 1974-2000 yılları arasında, Yargıtay kararı doğrultusunda, iktisap edememeleri dolayısıyla tapu iptal ve tescil davalarına konu edilip, Vakıflar Genel Müdürlüğüne geçilen taşınmaz sayısı 28, hazinede olan taşınmaz sayısı 114 adettir. Üçüncü şahıslara geçmiş olan taşınmazlarla ilgili bu Yasa’da hiçbir düzenleme öngörülmemiş, Medenî Kanun’un 1023 ve 1027’nci maddeleri üçüncü şahısların iktisaplarını korumaktadır. Dolayısıyla, bunların değerleri kaç? Bunlarla ilgili bir değerlendirme söz konusu değil. Yasa çıkarsa, Meclisten çıktıktan sonra, yürürlüğe girdikten sonra, hangi vakıf Yasa’nın öngördüğü şartları taşıyorsa, müracaat ederse, o çerçeve içerisinde değerlendirilecektir.

Efendim, Sayın Emek “devleti kuran Meclistir -doğrudur- Lozan’la alınan tapuyu deliyorsunuz” diyor. Değerli arkadaşlar, çok konuşuluyor, tartışılıyor ama Lozan Anlaşması, sözleşmesi özellikle azınlıklara ilişkin maddeler herhâlde okunmuyor. Biz Lozan’da neyi yüklenmişsek bu Vakıflar Kanunu’yla da cemaatlere, cemaat vakıflarına aynı hakları veriyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman niye değiştiriyorsunuz, neyi değiştiriyorsunuz? Yeni bir Lozan mı yapıyorsunuz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Hatta şunu da ifadeyim: 2002 yılında -çok tartışılıyor- sizin de ortak olduğunuz iktidar döneminde -hani Anayasa Mahkemesine götürmüşsünüz, getirmişsiniz, onlar ayrı- 3 Ağustos 2002 tarihinde çıkartılan 4771 sayılı Yasa’yla, hiçbir ayrım yapmadan, vakıfnamelerini dikkate almaksızın, dinî, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve sosyal amaçlar doğrultusunda taşınmaz iktisap edebilmelerine imkân sağlanmıştır.

FARUK BAL (Konya) – MHP mi yaptı bunu Sayın Bakanım?

OKTAY VURAL (İzmir) – Kim yaptı bunu, kim verdi?

KADİR URAL (Mersin) – Sizin kıymetli oylarınızla oldu. Sizin oylarınızla oldu Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sizin iktidar sorumluluğunu taşıdığınız dönemde bu düzenleme getirilmiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sizin oylarınızla oldu. MHP’nin ret oyu verdiği tutanaklara girsin Sayın Başkan, tasarı değil teklifti. Meclisi yanlış bilgilendirmesin.

FARUK BAL (Konya) – Sizin verdiğiniz oylarla oldu Sayın Bakan.

KADİR VURAL (Mersin) – Meclisi yanlış bilgilendirmeyin Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müsaade edin de tamamlasın konuşmasını efendim.

MUHARREM VARLI (Adana) – Doğruları söylesin doğruları, bilerek yanıltıyor.

BAŞKAN - Müdahale etmeyin efendim, lütfen.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ancak, biz bu Kanun’la vakıfların vakıfnamelerinde, vakıf senetlerinde belirledikleri amaçları esas alarak bir düzenleme getirmiş bulunuyoruz. Böyle de bir ayrım var, önemli bir fark var, bunu bilmenizi arzu ederim.

Mülhak vakıflar on yıl içerisinde yöneticisi kalmayınca mazbut vakfa dönüşüyordu. Ee olursa, o koşullar doğarsa, burada devam etmesine ilişkin düzenleme öngörülmüş ama o koşullar elvermezse, yargı o talepleri yeterli bulmazsa -yargının kararına herkes uyacak, idare de uyacak- dolayısıyla o koşullar doğarsa mazbut olabilecek, doğmazsa olmayacak ve genel hükümler uygulanacaktır.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Onun önünü açıyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süreniz dolmak üzere, tamamlayınız.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Bal, Patrikhane ile ilgili olarak soru yöneltiyor. Efendim, diyor ki “Bu nasıl olacak? Burası bir sömürge idaresi mi? Fener Rum Patrikhanesi ne olacak?”

Değerli arkadaşlar, bir kere, Lozan Anlaşması’nda, Patrikhane ile ilgili normatif hiçbir düzenleme yok. Herhâlde, buna da itiraz edecek değilsiniz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yakında onu da getirirsiniz!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ve bu Kanun’da da…

ŞENOL BAL (İzmir) – Amacı yazıyor!

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Onu da getirirsiniz yakında!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bu Kanun’da da Patrikhane ile ilgili hiçbir düzenleme yoktur.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Yaparsınız, onu da yaparsınız!

ŞENOL BAL (İzmir) – Peki, azınlık vakıfları nasıl sona erdiriliyor Sayın Bakan? Nasıl sona erdiriliyor? O yok burada.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Onun cevabını verdim genel hükümlerde. Onun cevabını verdim az önce.

ŞENOL BAL (İzmir) – Nerede verildi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Onun cevabını verdim. Medeni Kanun’da, hükümlere bakarsanız, tüzel kişilerin nasıl sona ereceği, orada göreceksiniz.

Efendim, Sayın Ceviz, yanlış anlamadıysam soyadını öyle almışım. (MHP sıralarından “Cengiz” sesleri) “Patrikhanenin papazı var, ortaya çıkıp ekümenikten söz ediyor.”

Değerli arkadaşlar, demin de ifade ettim, Lozan Anlaşması’nda Patrikhane ile ilgili hiçbir düzenleme yok, bu Kanun’da da yok.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Uygulamalar var, teamül var Sayın Bakan. Bugüne kadar uygulamalar, teamüller var.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Türkiye, o uygulamaları deklare etmemiştir. Dolayısıyla, size vereceğim cevap bu çerçeve içerisindedir. Hele hele, “Yarın, Diyanet İşleri Başkanı kalkar da başka bir tavır sergilerse ne olacak” Bu da herhâlde, amacı aşan bir düşünce. Burası demokratik bir ülkedir, herkes görüşünü ifade edebilir ama hukuk neyi gerekli kılıyorsa iktidar onu icra eder.

KADİR URAL (Mersin) – Hukuki olarak bir şey yaptınız mı Sayın Bakanım? Hukuki olarak ne yaptınız?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Diğer soruları da yazılı olarak cevaplayacağım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Bakan sorulara cevap verirken o Kabinede bulunduğum dönemde, 3 Ağustos 2002 tarihinde çıkarılan Üçüncü Uyum Paketi’yle ilgili, gerçeğe aykırı beyanda bulundu. Bunu düzeltmek için kürsüden söz almak istiyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Milliyetçi Hareket Partisi adına.

BAŞKAN – Efendim, düzeltecek olan Sayın Bakandır. Gerçeğe aykırı şey, sizin…

FARUK BAL (Konya) – Hayır, ben gerçeği biliyorum.

MUHARREM VARLI (Adana) – Hayır efendim, sataşma var, yanlış bilgi var.

BAŞKAN – Konuşmanız kayıtlara geçmiştir Sayın Bal.

FARUK BAL (Konya) – Bu sataşmayı…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun efendim, söz vermedim efendim. Sayın Bal, söz vermedim size.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Tutanaklara bakın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hayır, söz vermedim efendim “Tutanağa geçmiştir.” dedim efendim.

FARUK BAL (Konya) – Efendim, Sayın Bakana sorun.

BAŞKAN – Hayır efendim, öyle bir usul yok.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Bakan grubumuza dönerek “Sizin iktidar olduğunuz dönemde…”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş…

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, beni dinleyeceksiniz.

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Başkan, yanlış yapıyorsun ya!

BAŞKAN - … 16’ncı madde üzerindeki görüşmelerin devam etmesine dair bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum. (MHP sıralarından gürültüler)

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Başkan…

BAŞKAN - Yanlış vermişse kendisi vermiştir efendim, ne yapalım?

FARUK BAL (Konya) – Olur mu efendim? Niçin yalan söyleniyor burada? Bir yalanı düzelteceğim.

BAŞKAN - Nasıl “yalan” diyorsunuz?

MUHARREM VARLI (Adana) – Sataşma var, yanlış bilgi var, yanlış bilgi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – “Yalan” diyemezsin!

FARUK BAL (Konya) – Evet, “iktidarınızda” dediniz Sayın Bakan, “iktidarınızda” dediniz. Ben de yalan mı değil mi, açıklayacağım bunu.

BAŞKAN - Okur musunuz önergeyi. (MHP sıralarından gürültüler)

FARUK BAL (Konya) – İzin verin efendim. Açıklayacağım bunu.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Ret oyu kullanmışız Sayın Bakan.

BAŞKAN – Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilindiği gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nca 09.11.2006 gününde kabul edilen 5555 sayılı "Vakıflar Kanunu" Cumhurbaşkanlığı tarafından incelenmiş Sayın Cumhurbaşkanı, Kanunun 16 ncı maddesiyle ilgili olarak, tüzelkişiliği oluşturan kurucu iradeye bağlı kalmaksızın, vakfedenin çizdiği konu, amaç, örgütlenme ve yönetim biçiminin dışına çıkılması ya da çıkılmasına izin verilmesi, başka bir anlatımla, vakfın yönetiminin, amacının ve mallarının serbestçe değiştirilmesi ya da değiştirilmesine izin verilmesi durumunda ortaya çıkan yapının, hukukun tanımladığı biçimiyle vakfın özel hukuk tüzelkişiliği olarak nitelendirilmesine olanak kalmayacağını ifade etmiştir.

Vakfiyelerinde ya da vakıf senetlerinde kural bulunması koşuluna bağlamayan 16 ncı maddenin üçüncü ve son fıkraları, hukukun genel ilkeleriyle, Anayasanın 2 nci maddesinde yer verilen hukuk devleti niteliğinin gereği olan hukuk güvenliği ilkesiyle, Anayasanın örgütlenme özgürlüğü ve mülkiyet hakkına ilişkin 33 üncü ve 35 inci maddelerindeki kurallarla bağdaşmadığını Sayın Cumhurbaşkanı belirtmiştir.

Ayrıca Sayın Cumhurbaşkanı, Yasayla getirilen düzenlemelerle, yukarıda da belirtildiği gibi, azınlık vakıflarının mülhak vakıflar arasından çıkarılıp yeni vakıflara benzer ayrı bir tür gibi değerlendirilmesinin doğal sonucu olarak, bu vakıfların amaç ve etkinlikleri doğrultusunda giderek gelişmelerine ve etkinliklerini artırmalarına olanak sağlandığını; bu nedenlerle, eskiden kurulmuş azınlık vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını ve bunların mülhak vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf türü biçiminde yaşayan hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını sağlayacak düzenlemeleri, Lozan Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle, Anayasanın ayrıcalıkları yasaklayan 10 uncu maddesiyle ve ayrıca ulusal çıkarlarla ve kamu yararıyla bağdaştırmanın olanaklı olmadığını; bu nedenlerle, incelenen Yasanın 16 ncı maddesinin Anayasanın Başlangıç bölümüne, 2 nci, 3 üncü ve 5 inci maddelerine aykırı olduğunu ifade etmiştir.

Adalet Komisyonunda da, Anayasanın 89 uncu ve İçtüzüğün 35 inci maddesine dayanılarak 5555 sayılı Vakıflar Kanununun sadece Cumhurbaşkanı tarafından geri gönderilen 16. maddesinin görüşülmesi kabul edilmiştir.

Komisyonda 16 ncı madde üzerinde yapılan görüşmeler sonucunda; madde ile mülkiyet devrinin öngörülmemesi, yalnızca hayrat taşınmazları kapsaması, ticari bir fonksiyonu öngörmemesi, tahsis amacına aykırı kullanımda mülki amirin tahliyesini öngörmesi, azınlık vakıflarına ait hayrat taşınmazların da aynı azınlığa ait bir vakfa tahsisinin hayratın kullanılış amacını koruması, hayrat vasfını yitirmiş taşınmazların vakfın akarına dönüştürülmesinin öngörülmesi, vakıfların hayratlarının öncelikli korunmasının Kanunun birçok maddesinde vurgulanması, vakfedenin iradesinin ortadan kaldırılmaması ve ancak günün koşullarında hayrat vasfını sürdüremeyecek taşınmazların yok olmasının önlenmesi amaçlandığından, Sayın Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesine katılmamış ve madde oy çokluğu ile aynen kabul edilmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi grubuna mensup komisyon üyeleri bu maddeyi de içeren muhalefet şerhleriyle görüşlerini ifade etmiştir.

Bugün TBMM Genel kurulunda yaptığımız müzakereler yeterli değildir. Anayasa'nın, Başlangıç bölümünün beşinci paragrafında, hiçbir etkinliğin Türk ulusal çıkarlarının, Türk varlığının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin karşısında korunma göremeyeceği belirtilerek, Anayasa'nın öngördüğü hukuk düzeni içinde milli menfaatlerin her şeyin üzerinde tutulması gerektiği kabul edilmiştir.

Eskiden kurulmuş azınlık vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını ve bunların mülhak vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf türü biçiminde yaşayan hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını sağlayacak düzenlemeleri, Lozan Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle, Anayasa'nın ayrıcalıkları yasaklayan 10. maddesiyle ve ayrıca milli menfaatlerle ve kamu yararıyla bağdaştırmak konusundaki tereddütler giderilmiş ve konu yeterince izah edilebilmiş değildir.

Bu bakımdan Meclis İçtüzüğünün 72. maddesi uyarınca 16. maddenin görüşmelerine devam edilmesini arz ederiz.

 

Oktay Vural

Mehmet Şandır

Kemal Erdal Sipahi

 

İzmir

Mersin

İzmir

 

Ahmet Orhan

Hüseyin Yıldız

H. Hamit Homriş

 

Manisa

Antalya

Bursa

 

Süleyman Yunusoğlu

Nevzat Korkmaz

Şenol Bal

 

Trabzon

Isparta

İzmir

 

Gündüz Aktan

İsmet Büyükataman

Alim Işık

 

İstanbul

Bursa

Kütahya

 

Beytullah Asil

Recep Taner

Ahmet Bukan

 

Eskişehir

Aydın

Çankırı

 

Osman Ertuğrul

Ali Torlak

Rıdvan Yalçın

 

Aksaray

İstanbul

Ordu

 

Akif Akkuş

Emin Haluk Ayhan

Cumali Durmuş

 

Mersin

Denizli

Kocaeli

 

A. Deniz Bölükbaşı

Recai Yıldırım

Bekir Aksoy

 

Ankara

Adana

Ankara

 

Mustafa Enöz

Abdülkadir Akcan

Hasan Özdemir

 

Manisa

Afyonkarahisar

Gaziantep

 

Erkan Akçay

Necati Özensoy

Hasan Çalış

 

Manisa

Bursa

Karaman

 

Mustafa Kalaycı

Mehmet Serdaroğlu

Hüseyin Yıldız

 

Konya

Kastamonu

Antalya

 

Kürşat Atılgan

Behiç Çelik

Mustafa Kemal Cengiz

 

Adana

Mersin

Çanakkale

 

Ertuğrul Kumcuoğlu

Yılmaz Tankut

Osman Durmuş

 

Aydın

Adana

Kırıkkale

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı isteyen milletvekillerinin isimlerini tespit edeceğim:

Sayın Faruk Bal, Sayın Yalçın…

MUHARREM VARLI (Adana) – Kapıları kapatın Sayın Başkan!

BAŞKAN – Biraz ciddi olalım lütfen. Milletvekiline de bu şekilde hitap edemez, kapılar falan denmez yani. Biraz ciddi olalım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KADİR URAL (Mersin) – Ciddiyeti sizden mi öğreneceğiz Sayın Başkan?

BAŞKAN – Sayın Vural, Sayın Şandır, Sayın Ural, Sayın Akcan, Sayın Büyükataman, Sayın Korkmaz, Sayın Akkuş, Sayın Özdemir, Sayın Varlı, Sayın Çalış, Sayın Akçay, Sayın Yıldız, Sayın Enöz, Sayın Taner, Sayın Yunusoğlu, Sayın Atılgan, Sayın Özensoy, Sayın Bal.

Tamam efendim, 20 kişi tamamlandı.

Yoklama için üç dakikalık süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde üzerinde beş adet önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

5555 Sayılı Vakıflar Kanununun “Hayrat Taşınmazların tahsisi” başlıklı 16.ncı maddesinin son fıkrasının; “Cemaat vakıflarına ait, kısmen veya tamamen hayrat olarak kullanılmayan taşınmazlar hiçbir şekilde devredilemezler” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

İsmet Büyükataman

Necati Özensoy

Kamil Erdal Sipahi

 

Bursa

Bursa

İzmir

 

Münir Kutluata

 

Ahmet Kenan Tanrıkulu

 

Sakarya

 

İzmir

TBM Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98. sıra sayılı yasa tasarısının 16. maddesinin son fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 16. maddesinin 5. fıkrasının metinden çıkarılmasını, aşağıdaki fıkranın maddeye eklenmesini ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini saygıyla arz ederiz.

“(2) Lozan Anlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme statülerine uygun olarak ayrıca düzenlenir.“

 

Faruk Bal

Kadir Ural

Metin Ergun

 

Konya

Mersin

Muğla

 

Ahmet Orhan

 

Mustafa Enöz

 

Manisa

 

Manisa

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım en aykırı son iki önerge aynı mahiyettedir.

Bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı yasa tasarısının 16. maddesi Anayasaya aykırı olduğundan, tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

 

Tayfun İçli

Hasan Erçelebi

Hasan Macit

 

Eskişehir

Denizli

İstanbul

 

Harun Öztürk

Recai Birgün

Hüseyin Pazarcı

 

İzmir

İzmir

Balıkesir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporunun “Hayrat Taşınmazların Tahsisi” başlıklı 16 ıncı maddesinin, Anayasaya aykırılığı nedeniyle Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

M. Rıza Yalçınkaya

Halil Ünlütepe

 

Malatya

Bartın

Afyonkarahisar

 

Tayfur Süner

 

Rahmi Güner

 

Antalya

 

Ordu

 

Ali İhsan Köktürk

F. Nur Serter

Bilgin Paçarız

 

Zonguldak

İstanbul

Edirne

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergelere?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet ve Komisyon katılmıyor.

Siz mi konuşacaksınız Sayın İçli?

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun efendim, önerge üzerinde. (DSP sıralarından alkışlar)

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önergemizde de belirttiğimiz gibi, bu madde Anayasa’ya aykırı. Daha önceki maddede yaptığım konuşmada Lozan Anlaşması’nın ihlal edildiğini iddia etmiştim. Hâlâ o iddiamda ısrarlıyım. Kaldı ki, yine daha önce ifade ettiğim gibi, bu benim iddiam değil, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamının iddiası.

Değerli arkadaşlarım, bu Yasa daha önce 22’nci Dönem Parlamentoda kabul edildi. Cumhurbaşkanı tarafından 29/11/2006 tarihinde, yani yaklaşık bir buçuk yıl önce, bir daha görüşülmek üzere, dokuz maddesi geri gönderildi.

Türkiye’de herkesin de kabul ettiği gibi iç ve dış, öncelikli çok ciddi sorunlar var, öncelikle de ekonomik sorunlar. Dış sorunlarımız var. Avrupa Birliğiyle ilgili çok ciddi sorunlarımız var. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisi bugünlerde MHP’li arkadaşlarımızla AKP’li arkadaşlarımızın Türkiye'nin gündemine getirdiği türban meselesini de tartıştı ve şimdi de Vakıflar Yasası’nı tartışıyor.

Değerli arkadaşlarım, eğer bu Yasa gerçekten çok çok önemliyse ve gayrimüslim vatandaşlarımızın hukuku ile ilgili önemli düzenlemeler getiriyorsa ve hak kayıplarını ortadan kaldırıyorsa, bu Yasa’nın Sayın Cumhurbaşkanının geri çevirmesinden sonra bir buçuk yıl bekletilmesine, doğrusu, ben bir anlam veremiyorum. Aslında anlam veriyorum ve bunun bir an evvel gündeme neden alındığını da çok iyi biliyorum. Çünkü, Sayın Başbakanın konuşmalarının satır aralarına baktığınız zaman, bunun neden öncelikli olarak Türkiye'nin gündemine getirildiğini orada görebiliyorsunuz. Sayın Yunanistan Başbakanı Karamanlis’in Türkiye’yi ziyaret etmesinin akabinde bu Vakıflar Yasası’nın getirildiğini buradaki birçok arkadaşımız gayet iyi biliyor. Ama ben asıl önemli gördüğüm bir konuya işaret etmek istiyorum, ki dün Sayın Başbakan ifade etti, bu Vakıflar Yasası’yla ilgili iki önemli cümle sarf etti: Birincisi, Lozan’a atıf yapmak suretiyle “Vakıflar Yasası devletten devlete mahsuplaşma değildir.” dedi. Bir de arkasından “Bu Vakıflar Yasası çıktığı zaman çok yönlü kazancımız olacak. “ dedi. “Kazancımız olacak.” dedi ama kimin için olduğunu Sayın Başbakan söylemedi. Türkiye Cumhuriyeti için mi, AKP için mi, yoksa Sayın Erdoğan için mi, kendisi için mi kazançlı çıkacak, onu ifade etmedi.

Şimdi, asıl önemli olan, Sayın Cumhurbaşkanı buna benzer açıklamalarını 2004 yılında da yapmıştı. “Kazan kazan” demişti hepinizin bildiği gibi, “Çözümsüzlük çözüm değildir.” demişti ve o tarihte Kıbrıs’ta referandum düzenlenirken oradaki çok sevgili Kıbrıslılar, Kuzey Kıbrıslılar, “Yes be annem!” dövizlerini taşımak suretiyle -ki, Annan Planı o tarihlerde tartışılıyordu- bir referandum sürecine gitti. Şimdi o “Yes be annem!” diye pankart taşıyan Kuzey Kıbrıslı arkadaşlarımız aldatıldıklarının farkında, feryat figan ediyor. Ama işte o tarihte, 1 Nisan 2004 tarihinde, Sayın Başbakanın ifade ettiği gibi “kazan kazan” politikası, “Çözümsüzlük çözüm değildir.” politikası Güney Kıbrıs Rum kesimini Avrupa Birliğinin üye ülkesi olarak kabul etti ve Kuzey Kıbrıs’ı bu işin dışında bıraktı.

Değerli arkadaşlarım, devlet politikasında “kazan kazan” politikası olmaz, devlet politikalarında “Çözümsüzlük çözüm değildir.” anlayışıyla bir yere gitmek mümkün değil.

Yine, Dışişleri Bakanımızın ifadesiyle, açıklamalarıyla, bunun arkasından Ruhban Okulu ve Fener Rum Patrikhanesinin ekümenik talebinin geleceği de anlaşılıyor. Burayı kapattım. Bu, Sayın Başbakanla ilgiliydi.

Sayın Bakan Hayati Yazıcı’nın beyanlarıyla da ilgili birkaç kelime ifade etmek isterim: Aslında belge göstereceğim Sayın Bakana... “Bu Kanun kimsenin dayatmasıyla çıkarılmamıştır. Bu bir ağır ithamdır.” şeklinde savunmada bulundu Sayın Bakan. Şimdi, ben -bunu dayatma mı kabul edersiniz, ne olarak kabul edersiniz bilmiyorum ama- belgelerden okuyacağım size.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bakın, değerli arkadaşlarım, Avrupa Parlamentosunun birçok kararında, temadi eden kararlarında, Türk makamlarından, dinî azınlık ve cemaatlere karşı mülkiyet hakları, yasal statü, okul açma ve bu okulların kendilerini idare etmesi filan filan konularında Türkiye Cumhuriyeti devletini davet ediyor. Ama bunlar… Tabii bunları bir tarafa koyalım, ama asıl önemli olan, hangi metinlerde ev ödevi olarak verildiğini 6 Aralık 2007 tarihinde yayınlanan 2007 İlerleme Raporu’ndaki metinlerden okuyayım size, nasıl önümüze bu Vakıflar Yasası’nın geldiğini. Bakın ne diyor bir paragrafında: “Gayrimüslim dinî topluluklar, örgütlenmiş dinî gruplar olarak tüzel kişiliklerinin olmayışı ve sınırlı mülkiyet hakları gibi sorunlarla karşılaşmaya devam etmektedirler. Bu topluluklar, vakıfların idaresinde de ve mülklerini yargı yoluyla geri almakta da sorunlar yaşamaktadırlar.”

Bakın, yine, azınlıkların eğitim hakları hususunda, Şubat 2007’de 22’nci Dönem Parlamentoda çıkan Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun Lozan Anlaşması’yla resmî makamlarca tanınan gayrimüslim azınlıkların azınlık hukuklarına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Efendim, cümlemi bitirmek için çok kısa…

BAŞKAN – Bugün hep böyle oldu efendim yani…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Burada, çok net, asıl vurgulanması gereken bir cümle “ancak” ibaresiyle başlıyor. “Türkiye'nin azınlık haklarına yaklaşımı değişmemiştir. Türk makamlarına göre Türkiye’deki azınlıklar 1923 Lozan Anlaşması uyarınca sadece gayrimüslim topluluklardan oluşmaktadır.” deyip Türkiye’yi Lozan’daki azınlık anlayışından vazgeçmeye çağırıyor. İşte, bu vakıflar anlayışı Avrupa Birliğinin ilerleme raporunda bize dayatılan bir anlayıştır diyorum.

Sabrınız için teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İçli.

Diğer önerge üzerinde konuşacak arkadaş?

Buyurun Sayın Süner. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Önergelerin ikisini birleştirdiniz mi Sayın Başkanım?

BAŞKAN – En aykırı önerge olarak iki önergeyi okuttum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan önerge okunmuyor mu?

BAŞKAN – Okuttum efendim, ikisini birlikte okuttum, aynı mahiyette olduğu için.

OKTAY VURAL (İzmir) – Aynı mahiyette.

BAŞKAN – Buyurun.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Vakıflar Kanunu’nun Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere gönderdiği 16’ncı maddesi üzerinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Bilindiği üzere, ülkemizdeki cemaat vakıfları düzenlemesi Lozan Anlaşması’na dayanmaktadır ve Lozan Anlaşması da Sevr’den farklı olarak, azınlık tanımını, dil ve etnik farklılıklar değil, sadece dini farklı olan toplulukları esas alarak tanımlamaktadır. Osmanlı coğrafyası üzerinde kurulan ve etkin bir Türk düşmanlığı besleyen kişiler tarafından desteklenen bir dizi yıkıcı terörist örgüt olarak devam ettirilmekte olup bunun günümüze yansıması, azınlık mensubu vatandaşlarımızın lehine, Lozan Anlaşması’yla tanınmış cemaat vakıflarıdır.

Birinci Dünya Savaşı sonunda yapılan anlaşmalarda hep azınlık hakları ön planda tutuldu, çünkü imparatorluklar parçalanmış, ortaya çıkan millî devletlerin her birinin ilgi duyduğu etnik toplulukların bir kısmı diğer bir devletin sınırları içinde kalmıştı. Bu sebeple de oradaki azınlıklara her türlü siyasal ve kültürel hakların verilmesi, yine bu azınlıklar tarafından talep edilmekteydi. Öyle ki bu tür azınlık hakları taleplerine muhatap olmanın, yenmek, yenilmekle bile tam bir ilgisi bulunmamaktaydı. Nitekim, Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletleriyle aynı safta yer almış bazı ülkeler bile bu tür yükümlülükler altına girmeye zorlandı ve onlara da Sevr tipi anlaşmalar imzalattırıldı.

Birleşmiş Milletler döneminde, özellikle soğuk savaş yıllarında, azınlık hakları âdeta zararlı bir virüs gibi algılandı ve uluslararası belgelerde hemen hemen hiç söz edilmedi. Azınlık haklarının uluslararası alanda yeniden gündeme gelmesi, Doğu Bloku’nun dağılmasıyla dünyanın güçler dengesi bakımından tek kutuplu şekle dönülmesindendir.

Yine, dikkati çeken bir yön de şudur: Uluslararası hukukta vurgu, azınlıklardan ziyade bireyseldir. Azınlıklar söz konusu olduğunda da öne çıkan yine bireysel hakların korunması olup azınlıklara kolektif haklar tanınmasına pek iyi gözle bakılmamaktadır.

Bütün bunlar birlikte düşünüldüğünde, Lozan Anlaşması’yla Müslüman olmayan azınlıklara tanınan haklar ve bu arada, onların vakıflarına tüzel kişilik tanınması uygulaması Avrupa Birliği ülkelerinde tanınan “azınlık hakları” kavramının ötesindedir ve kolektif haklar olarak nitelenecek durumdadır. Nitekim, Yunanistan’ın Lozan’ı bunca ihlal eden davranışları bireysel hakları ihlal etmediği sürece Avrupa Birliği açısından önem taşımamakta, ne Avrupa Konseyi ne de Avrupa Birliği kurumları bu ihlallere karşı harekete geçmemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’deki bazı güçler tarafından yapılan baskılar sonucu, azınlık vakıfları konusunu gündemine alan Avrupa Birliği Türkiye’ye karşı diğer ülkelere göre çifte standart uygulamaktadır. Oysaki, Türkiye’deki azınlık vakıfları değil, azınlıklara tanınan bireysel haklar konusu Avrupa Birliği açısından hukuki bir anlam taşımaktadır. Nitekim, Avrupa Birliği Türkiye'nin kurucu anlaşması olan Lozan Anlaşması’na taraf olmadığı için değerlendirmelerde bu Anlaşma’yı esas almamakta, kendi müktesebatına uygun olan kavramlardan hareket etmektedir. Bu ise Lozan Anlaşması’na değil, fakat kendisini her türlü dinsel, dilsel ve etnik azınlığa mensup sayan kişilerin bireysel haklarının tanınmasıdır. İşte, ayırt edilmesi gereken nokta burasıdır ve bizdeki azınlık vakıflarının bu anlamdaki Avrupa müktesebatıyla ilgisinin kurulması yanlış bir yaklaşım olmaktadır. Terim benzerliğinden başlayan bir anlam kaydırması yaşanmaktadır.

Vakıflar Kanunu, Türk Medeni Kanunu’nun sadece vakıf tüzel kişiliğine ilişkin bölümü bakımından hazırlanmış bir tatbikat kanunudur ve 1935 yılında hazırlanan bu Kanun dokuz yıllık bir hazırlık dönemi sonrasında yürürlüğe konmuştur. Kanun’un hazırlanmasında bütün devlet kurumlarının yazılı görüşlerinin ciddi bir şekilde alınmasının yanı sıra, o devrin en meşhur Avrupalı hukukçularından İsveç’li Prof. Hans Leemann da ülkemize davet edilmiş ve o da uzun bir inceleme dönemi sonunda görüş vermiş; Yasa, bütün bu çalışmalardan sonra Meclisten geçirilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Süner.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Böylesine önemli bir Kanun üzerinde değişiklikler yaparken çok dikkatli olmak ve ortak bir noktada buluşmak gereği çok önemli bir gerçektir. Lozan’da kazandığımız hakların bazıları tarafından hâlâ sindirilemediği gerçeği bu yasa tasarısı ile bir kez daha gün yüzüne çıkmıştır.

Lütfen, Vakıflar Kanunu’nun bu kadar kısa sürede geçirilmesine izin vermeyin. Bu Yasa millî menfaatlerimize aykırıdır.

Sayın İyimaya’ya sesleniyorum: Bu Yasa’nın ne hak ne hukuk ne adalet ne de mütekabiliyetle ilgisi vardır. Lütfen, o sözlerinizi düzeltiniz.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Süner.

Her iki önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, toplantı yeter sayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı mı?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Toplantı yeter sayısı; yoklama yapılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Yoklama talebinde bulunan arkadaşlarımızın isimlerini tespit edeceğim: Sayın Okay, Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın Emek, Sayın Yıldız, Sayın Özkan, Sayın Güvel, Sayın Köktürk, Sayın Ünlütepe, Sayın Keleş, Sayın Mengü, Sayın Bingöl, Sayın Tüzün, Sayın Yalçınkaya, Sayın Sönmez, Sayın Durgun, Sayın Baytok, Sayın Çakır, Sayın Seçer, Sayın Öztürk, Sayın Güner.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayımız vardır.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam)

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Her iki önerge birlikte kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum efendim:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına

Görüşülmekte olan 5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 16. maddesinin 5. fıkrasının metinden çıkarılmasını, aşağıdaki fıkranın maddeye eklenmesini ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz.

“(2) Lozan Antlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme statülerine uygun olarak ayrıca düzenlenir.”

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İştirak ediyoruz efendim.

BAŞKAN – Yeterli sayınız var herhâlde; bir sayalım efendim.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Var efendim, 45’inci maddeye göre yeter sayı var.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, burada bir hakkın suistimali vardır. Sayın Komisyon Başkanı, efendim, önergeyi kabul etmesi…

BAŞKAN – Efendim, İç Tüzük’ün amir hükmü bu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Olur mu efendim? İç Tüzük kötüye kullanılabilir mi?

BAŞKAN – Ne yapalım, yani İç Tüzük’ü ihmal…

FARUK BAL (Konya) – …benim önerge hakkında gerekçeli konuşma yapmamı engellemek içindir.

BAŞKAN – Sayar mısınız…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Var efendim, yeter sayı var.

BAŞKAN – Var mı?

Hükûmet katılıyor mu efendim?

FARUK BAL (Konya) – Oylama neticesinde, bu, haysiyetsiz bir durum olarak Meclisin zabıtlarına geçecektir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bir dakika...

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum efendim:

OKTAY VURAL (İzmir) – Ey sevgili vatandaşlarım! Görünüz… Muhalefetin sözünü kesmek için…

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Nasıl kesmek yaa! Sabahtan beri konuşuyorsunuz, nasıl kesmek! (MHP ve AK Parti sıralarından gürültüler)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – İşte kesiyor, işte örneği, Muhalefet böyle susturulur!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, bu tavrı protesto ediyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum efendim…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bu muamele muhalefetin sesini kısma muamelesidir.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Meclisin çalışmasını engellemektir Sayın Başkan.

BAŞKAN – İç Tüzük’e göre...

OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük’te böyle bir kötüye kullanılma olamaz, kabul edemezsiniz. Sayın Komisyon üyeleri, lütfen bu konuda, önergelerin gerekçesinin açıklanması konusunda yetkinizi kötüye kullanmayın. Komisyon menfaati doğrultusunda, parti menfaati değil.

BAŞKAN – Sayın grup başkan vekilleri…

Önergeyi okutuyorum:

TBM Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı…

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Komisyon Başkanı…

BAŞKAN – Efendim, İç Tüzük’ün amir hükümleri bu. Yapacağımız başka bir şey yok.

FARUK BAL (Konya) – Beni bir dinleyin! Bir dinleyin efendim! Sayın Komisyon Başkanı, önergeye iştirak ettiğini söylemiş, Sayın Bakan da…

BAŞKAN – İç Tüzük’te var, okuyun efendim.

…yasa tasarısının 16. maddesinin son fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, muhalefeti niye susturmak istiyorlar? Niye susturmak istiyorlar? Beş dakikadan neden rahatsız oluyorlar?

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu efendim?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Değerli arkadaşlar, bu doğru değil ama…

BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Bakan, yine, iki yüzlü bir haysiyetsiz durum ortaya çıkmıştır. Önergeleri kabul eden Sayın Başkan ve Sayın Bakan aksine oy kullanmıştır.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum efendim.

TBMM Başkanlığına

5555 Sayılı Vakıflar Kanununun “Hayrat Taşınmazların tahsisi” başlıklı 16.ncı maddesinin son fıkrasının; “Cemaat vakıflarına ait, kısmen veya tamamen hayrat olarak kullanılmayan taşınmazlar hiçbir şekilde devredilemezler” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                      İsmet Büyükataman (Bursa) ve arkadaşları

BAŞKAN - Önergeye katılıyor mu Komisyon?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, orada çoğunluk yok!

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, çoğunluk nerede var? Komisyon üyeleriyle ilgili çoğunluk olduğuna dair bir oylama yapmadınız. Usule aykırı davranıyorsunuz.

BAŞKAN – Saydırdım efendim, saydırdım.

OKTAY VURAL (İzmir) - Hayır Sayın Başkanım, Komisyon…

BAŞKAN – Saydırdım…

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkanım, müsaade eder misiniz. Komisyon Başkanının iradesiyle hareket ettiniz.

BAŞKAN – Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Oysa, burada oylama yapmanız gerekirdi.

BAŞKAN – Yeterli sayı…

OKTAY VURAL (İzmir) - İç Tüzük ihlali vardır. Onun için, bu konu açıkçası İç Tüzük ihlalidir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkanım, hayır, oylayamazsınız! Sayın Başkanım, bakın, size soruyorum…

MEHMET ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, İç Tüzük açık. Sayın grup başkan vekilleri lütfen İç Tüzük’ü tekrar okusunlar.

BAŞKAN – Efendim, saymışız…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, hayır… Oylama yapmadınız, çoğunluk olmamıştır. Bu durumda, önerge sahibinin konuşma hakkı vardır.

BAŞKAN – Arıyoruz, arıyoruz…

OKTAY VURAL (İzmir) - Arayacaktınız, aramadınız.

BAŞKAN – 16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

OKTAY VURAL (İzmir) - Hayır efendim, usul tartışması…

BAŞKAN – Kabul etmeyenler…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, 63’e göre usul tartışması açılmasını istiyorum.

BAŞKAN - 16’ncı madde kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum efendim.

 

Kapanma Saati: 18.40

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.49

BAŞKAN : Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

98 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir dakika Sayın Başkan…

BAŞKAN – Komisyon burada, Hükûmet burada.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…

BAŞKAN – 25’inci maddeyi okutuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Neyle ilgili Sayın Vural?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, biraz önce yaptığınız uygulama İç Tüzük’e aykırı bir uygulamadır. Bu bakımdan, bu uygulamayla ilgili, bu usulle ilgili usul tartışması açılmasını istiyoruz. Çünkü, bu konuda Komisyonun çoğunlukla katılması gerekirken, salt çoğunlukla katılması gerekirken salt çoğunluğu aramadan önergelerimizi açıklama imkânından mahrum bıraktınız.

BAŞKAN – Ben 3 defa, 4 defa arattım efendim, sordurdum; 9 tane milletvekili arkadaş orada oturuyordu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim!

BAŞKAN – Tespit ettirdim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Üçte 2 salt çoğunluk…

BAŞKAN – Salt çoğunluk üçte 1 efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, salt çoğunlukla katılması gerekiyor.

BAŞKAN – İç Tüzük’te üçte 1. 25 sayısının üçte 1’i 9 efendim. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim. Kimlerin katıldığı bile yok! Kim var burada? Yok ki!

BAŞKAN – Şu anda yok, önerge oylanırken hepsi vardı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, aramadınız; arasaydınız…

BAŞKAN – Aradım efendim, tutanaklara bakın efendim.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Salt çoğunluk üçte 1 değil Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, arasaydınız…

BAŞKAN – Tutanaklara bakın efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – 63’e göre usul tartışması açılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Tutanaklara bakın. Ben, Kanunlar Dairesine sordum “var mı yeter sayı?” diye, hatta Komisyon üyesine de sordum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Komisyon başkanı yetkili değildir, siz arayabilirsiniz.

BAŞKAN – Komisyon Başkanına da sordum “yeterli sayı var” dediler efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır Sayın Başkanım, sizin yetkinizde olan bir husustur.

BAŞKAN – Ben de baktım efendim, saydım. Burada var efendim, var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, usul tartışması, 63’e göre usul tartışması açmak durumundasınız.

BAŞKAN – 25’inci maddeyi okuyun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, önergem var, orada, önergemi işleme koyun.

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu siz mi talep ediyorsunuz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet efendim, ben talep ediyorum.

BAŞKAN – Aynı görüşte misiniz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Usul tartışması bizim hakkımızdır, bunu talep ediyoruz. Sizin de bu usul tartışmasını açmanız gerekiyor. İç Tüzük…

BAŞKAN – Efendim, böyle bir usul yok yani. (MHP ve CHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İç Tüzük 63’e göre…

BAŞKAN – Ben saydım diyorum size, saydım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, İç Tüzük 63’te açıkça belli bir konu hakkında sayın grup başkan vekillerinin usul tartışması açmaları yersizdir efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır efendim, ne münasebet?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – İç Tüzük açık.

OKTAY VURAL (İzmir) – İşte, açık ihlali olmuştur, doğru söylüyor Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, İç Tüzük açık, Komisyonun çoğunluğu orada efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – İç Tüzük’ün açık hükmüne rağmen İç Tüzük’e uygun uygulama yapılmamıştır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Arkadaşlar Komisyonun çoğunluğunun ne olduğunu bilmiyorlar, İç Tüzük’ü okurlarsa, çoğunluğun var olduğunu anlarlar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, 63’e göre gruplara bir usul tartışması açılmasını talep ediyoruz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, sizi de dinleyelim efendim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, önergeyi verdim, 63’üncü maddeye göre tutumunuz hakkında söz istiyorum. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Bir dakika susar mısınız efendim, duyamıyorum.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre, tutumunuz hakkında söz istiyorum. Çünkü, Parlamentonun iyi yönetilmediği ve burada alınan kararların da sağlıklı olmadığı kanısındayım. O konudaki düşüncelerimi aktarmak istiyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, sayın grup başkan vekillerinin ifade ettiği konu, tamamen İç Tüzük’e uygun bir şekilde yaptığınız icraatı İç Tüzük tartışması hâline getiriyorlar.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, komisyonun nasıl toplanacağı İç Tüzük’te yazılı. Orada, 10’dan fazla Komisyon üyesi arkadaşımız var, siz de gördünüz. Uzmanlar da bunun doğru olduğunu teyit ettiler.

OKTAY VURAL (İzmir) – Uzmanlar kim ya?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Bu konuyla ilgili İç Tüzük tartışması açmak yersizdir efendim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Evet, şu anda o tartışma yapılıyor Sayın Başkanım. Müsaade edin ama, usule uygun olsun.

BAŞKAN – Sayın Mustafa Bey, tamam mı konuşmanız? Tamamladınız mı efendim?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, İç Tüzük tartışması yapmıyoruz biz burada.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, beşer dakika önerge sahiplerine verseniz, bu tartışmayı yaşamasak iyi olur.

BAŞKAN – Efendim, ben usulen hata yapmadığıma inanıyorum. İç Tüzük’ü çiğnemediğime inanıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz inanabilirsiniz, biz inanmıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, “açılır” diyor…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, konuşmaktan zarar gelmez.

BAŞKAN – Ben gerekeni yapmışım. Usulümde herhangi bir hata yok.

Maddeyi okutuyorum… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler, CHP sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Açmak durumundasınız efendim.

BAŞKAN - Siz okumanıza devam edin efendim, buyurun.

Uluslararası faaliyet

MADDE 25- Vakıflar; vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla, amaç veya faaliyetleri doğrultusunda, uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilirler, yurt dışında şube ve temsilcilik açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler ve yurt dışında kurulmuş kuruluşlara üye olabilirler.

Vakıflar; yurt içi ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilirler, yurt içi ve yurt dışındaki benzer amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış ve yardımda bulunabilirler…

BAŞKAN – Oturun efendim... Lütfen oturun efendim.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.54

 

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 19.03

BAŞKAN : Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 64’üncü Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

98 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

25’inci maddeyi tekrar okutuyorum:

Uluslararası faaliyet

MADDE 25- Vakıflar; vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla, amaç veya faaliyetleri doğrultusunda, uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilirler, yurt dışında şube ve temsilcilik açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler ve yurt dışında kurulmuş kuruluşlara üye olabilirler.

Vakıflar; yurt içi ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilirler, yurt içi ve yurt dışındaki benzer amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış ve yardımda bulunabilirler. Nakdi yardımların yurt dışından alınması veya yurt dışına yapılması banka aracılığı ile olur ve sonuç Genel Müdürlüğe bildirilir. Bildirimin şekli ve içeriği yönetmelikle düzenlenir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz istemleri vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.

Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 5555 sayılı Vakıflar Yasası’yla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere söz almış bulunuyorum.

Öncelikle, Parlamentoda konuşmama başlamadan önce, bugün gelişen bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bildiğiniz üzere, bundan bir süre önce öldürülen Danıştay 2. Daire Üyesi Mustafa Yücel Özbilgin’in bugünkü son duruşmasında sanık Alparslan Arslan’a son sözleri söyleniliyor. Sanık son sözlerinde bazı şeyler söyledikten sonra “Yalnız, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e ve Başbakan Tayyip Erdoğan’a şunu söylüyorum: Bir an önce Türkiye’de şeriatı ilan etsinler. Türkiye’de şeriatın gelişmesini hiçbir güç engelleyemeyecek.” (AK Parti sıralarından “Ne alakası var!” sesleri) “Türk Silahlı Kuvvetlerini uyarıyorum. Bunu engellemeye kalkarlarsa Türkiye’de çok kan dökülecek.” diyerek sözlerini, iki kez, bitiriyor. (AK Parti sıralarından “Ne alakası var!” sesleri)

Şimdi, AKP’li arkadaşlarımızın demokrasi, özgürlük, hoşgörü anlayışlarının ne olduğunu, Türkiye’de tüm halk ibretle izliyor! (AK Parti sıralarından gürültüler)

Azınlıklara hak tanıma konusunda demokrasi ve özgürlük şampiyonluğu yapanlar, ulusal çıkarlarımız karşısında duyarsızlık gösterenler, bize demokrasi ve özgürlük öğretmeye kalkanlar, burada muhalefetin hakları söz konusu olunca muhalefetin o haklarını, yasadan ve Anayasa’dan kaynaklanan o haklarını gerekli titizliği ve saygıyı göstermiyorlar.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Sayın Başkan! Sayın Başkan, Cumhurbaşkanına, Başbakana…

BAŞKAN – Gruplar cevap verir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Onlar muhalefetin sesini kısmaya çalışıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, sevgili milletvekilleri; cumhuriyetimizin kuruluşundan bugüne kadar yaşanan en ciddi tehdit ve tehlikelerle yüz yüze bir süreç yaşıyoruz. 22 Temmuz 2007’den bugüne kadar, ben bir milletvekili olarak, bu Parlamentoda halkın yararına hangi yasaları çıkardık diye düşünüyorum, doğru dürüst aklıma gelen hiçbir yasa olmadı. AKP yöneticileri, AKP yetkilileri, bizim ulusal duruş konusundaki tavırlarımızla, bunu demokratik hak ve özgürlüklere karşı olmak, demokrasiye karşı olmak olarak ilan ediyorlar. Bir kere şunu söylemek istiyorum, Türkiye’ye ilan ediyorum: Biz, demokrasiyi tam demokrasi istiyoruz. Sadece iktidara değil, muhalefete de demokrasi istiyoruz. Biz, eşitliği tabanda değil tavanda istiyoruz. Eşitsizlikleri eşitlik olarak sunan anlayışlara karşıyız. Biz, bu ülkede hangi mezhepten, hangi ırktan, hangi dinden olursa olsun herkesin arasında eşit, özgür yurttaşlar olarak yaşamasını istiyoruz.

SIRRI SAKIK (Muş) – O zaman askerî kışla nasıl?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Ancak, değerli arkadaşlarım, ulusal davranışlara karşı ulusal duyarlılık karşısındaki davranışları ırkçı, şoven yaklaşımlar olarak sunmak doğru değildir. Biz, burada, düzenlenen yasadaki eleştirilerimizi yaparken, bunlar, “Siz azınlıklara hakları tanımak istemiyor musunuz?” Biz, elbette ki Müslüman olmayan azınlıklara hakları tam olarak alsınlar, yasal olarak tanınan hakları tam olarak kullansınlar diyoruz. Hiç kimse zannetmesin ki, biz, Türkiye’de azınlıklara az hak verilmesini istiyor değiliz. Çağdaş bir ülkede, Avrupa Birliği ülkelerinde azınlıklara hangi haklar veriliyorsa biz de onu vermeye hazırız. Hiç kimseden daha insancıl değiliz, ama Türkiye’nin ulusal çıkarları koruma konusunda da hiçbir ülkenin gerisinde kalamayız değerli arkadaşlarım.

Biz, gayrimüslim oldukları için, azınlık, “hak mı verilsin” diyor. Peki, gayrimüslim oldukları için, Türk yurttaşlarından daha fazla hak tanıyan ayrıcalıklar mı tanınsın?

Bugün burada tartışılmakta olan Yasa bugüne kadar görüştüğümüz diğer yasalar gibi rutin bir yasa değildir. Sayın Komisyon Başkanımızın da söylediği gibi siyasal sonuçları olan, Türkiye halkını yakından ilgilendiren bir yasadır.

Sayın milletvekilleri, Sayın Komisyon Başkanımızın ve Sayın Bakanımızın konuşmalarını izlerken hayretler içinde kaldım; sanki bu Yasa’yı Avrupa Birliğinin dayatmaları sonucunda çıkarmıyoruz. Sayın Bakan, Sayın Komisyon Başkanı gerçekleri söylemiyorlar. Bakın, 22’nci Dönemde, Avrupa Birliği uyum yasaları çerçevesinde, Avrupa Birliği istediği için birtakım yasaların çıkarılması adına Meclis olağanüstü toplantıya çağrıldı. O listede Vakıflar Yasası’nın adı var mıdır yok mudur? Ondan sonra, 22’nci Dönemde Vakıflar Yasası görüşülmüş müdür görüşülmemiş midir?

Değerli milletvekilleri, bu Vakıflar Yasası 22’nci Dönemde görüşüldü. Cumhuriyet Halk Partisinin o dönemdeki milletvekillerinin tüm itirazlarına rağmen bu Yasa yanlış bir şekilde çıkarıldı. Bu Yasa Avrupa Birliğinin dayatmaları sonunda çıkarıldı. Hükûmet yetkilileri Türk halkının yararına olduğu için, Türkiye’ye hak ve özgürlükler getirdiği için birtakım yasal düzenlemeler yapıldığını söylüyorlar.

Şimdi ben size soruyorum: Bu Yasa’nın Türk halkına getirdiği yararlar nedir? Komisyon Başkanımız açıkladı, ben anlayamadım; Bakan açıkladı, anlayamadım. Eğer böyle bir düzenleme yapılacaksa bizim elimizdeki yegâne belge Lozan Antlaşması’dır, Lozan Antlaşması’na bakılması gerekir.

Bir yandan, büyük devlet olmak, alicenaplık göstermek adına bu Yasa’yı çıkaralım diyorlar, öbür yandan da, mütekabiliyet ilkesini biz koydurduk diyorlar. Hükûmetin Komisyona getirdiği metinde mütekabiliyet esası yok değerli arkadaşlarım. 22’nci Dönemin tüm tutanaklarını inceledim. Orada Cumhuriyet Halk Partili üyelerin ikazları ve itirazlarından sonra önergelerle bu getiriliyor. Şimdi, biz şunu söylüyoruz: Avrupa Birliği ülkesi olan Yunanistan’da, Yunanistan iç hukuku var, Avrupa Birliği hukuku var. Avrupa Birliği önce Yunanistan’a gitsin, Yunanistan’da Müslüman Türk azınlığa hangi haklar veriliyorsa, ondan sonra gelsin Türkiye’ye desin ki “Avrupa Birliği ülkelerinde Müslüman Türk azınlığına Yunanistan’da bu haklar veriliyor. Siz de bunları verin.” Biz de onu verelim değerli arkadaşlarım.

Biz, hiçbir zaman alicenaplık adına, büyük millet olma adına yasalarda sağlanılan hakları bir kenara bırakarak, ondan daha fazlasını veremeyiz. Bunun adı büyük millet olmak değildir. Bunun adı alicenaplık değildir. Bunun adı emperyalizme teslim olmaktır. Bunun adı teslimiyetçiliktir değerli arkadaşlarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, bu Yasa’nın derhal geri çekilmesi gerekiyor. Bu Yasa’nın Türk halkına vereceği hiçbir fayda yoktur. Bu Yasa’yla Lozan ihlal edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, cemaat vakıflarının yeni taşınmazlar edinmesiyle ilgili, bağış ve yardım almasıyla ilgili hükümler Lozan Antlaşmasının 40’ncı maddesine açıkça aykırıdır. Bakın, Anayasa’mızın 69’uncu maddesine göre bir siyasi parti yurt dışındaki kuruluşlardan, yabancı devletlerden ve Türk olmayan kişilerden yardım aldığı zaman bu temelli kapatılma nedenidir. Siyasi partiler için bile böylesine temelli kapatılma nedeni olarak öngörülen bir olgu, bu Yasa’da vakıflara bir hak olarak tanınmaktadır.

Cemaat vakıfları emperyalizmin ve Avrupa Birliğinin bize yaptığı dayatmadır. Bu Yasa cemaat vakıflarını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …azınlık vakıflarını “mülhak” statüsünden çıkarmış olmakla, bunları denetlenemez bir hâle sokmuş olmaktadır. Bu Vakıflar Yasası, AKP sözcülerinin ve Sayın Bakanımızın iddia ettiği gibi, Türk ulusuna, Türk milletine hiçbir hayır getirmeyecektir değerli arkadaşlarım.

Burada bir soruyu sorarak inmek istiyorum: Azınlıklar Tali Komisyonunda 2005’in Mayıs ayında, o dönem vakıflardan sorumlu Devlet Bakanının katıldığı bir toplantıda, Lozan’ın mütekabiliyet ilkesinin kaldırılması kararlaştırılmış mıdır kararlaştırılmamış mıdır? Sayın Bakan çıksın onu burada söylesin. Eğer, kararlaştırıldıysa kararlaştırıldı diye itiraf etsin, kararlaştırılmamışsa kararlaştırılmadı desin.

Değerli arkadaşlarım, bu Yasa’yla Lozan tek taraflı olarak AKP Hükûmeti tarafından ilga edilmek isteniyor. Bu anlayış, Sevr’i hortlatan bir anlayıştır. Biz Sevr’i Lozan’la yırttık değerli arkadaşlarım.

Daha görüşlerimi ileride sunmak üzere, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Yozgat milletvekili Sayın Mehmet Ekici.

Buyurun Sayın Ekici.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Hatay milletvekilimiz Sayın Süleyman Turan Çirkin konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN ÇİRKİN TURAN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; onuncu Cumhurbaşkanımızca bir daha görüşülmek üzere Meclise iade edilen 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 27’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Partim ve şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Her şeyden evvel, bu Kanun’a muhalefetimizin gayrimüslim vatandaşlarımızla doğrudan bir ilişkisi olmadığını kesinlikle belirtmek isterim. Milliyetçi Hareket Partisi, Türk milletinin menfaatleri açısından siyasi bir tavırla bu Kanun’a karşıdır.

Benim ilim Hatay’da binlerce gayrimüslim vatandaşımız yaşamaktadır. Türkiye’de tek Hristiyan belediye başkanı Hatay’ın Arsus Belediyesi Belediye Başkanıdır. Bu vatandaşlarımız devletine bağlı, vatansever, çalışkan, namuslu insanlardır. Bu vatandaşlarımızın istedikleri kadar mal mülk edinmesinde bir kısıtlama da yoktur. Burada asıl yapılan, azınlık vakıflarının sırtından yabancılara sınırsız hak verilmesidir. Dolayısıyla, Kanun’a muhalefet eden bizlerin neredeyse azınlık düşmanlığı, ırkçılıkla suçlanması yersiz, sığ, ucuz bir polemiktir, kimsenin hakkı ve haddi de yoktur. (MHP sıralarından alkışlar) Çünkü, onlar bizim onurlu ve eşit vatandaşlarımızdır.

Değerli milletvekilleri, AKP Hükûmeti “Avrupa Birliğine uyum” adı altında Türkiye’nin başına çorap örülmesine müsaade edecek bir kanunu, yapılan bütün uyarılara da kulak tıkayarak, tekrar Meclis Genel Kuruluna getirmiştir. Uzun süredir Avrupa Birliğinin her fırsatta dile getirdiği, her ilerleme raporunda ele aldığı Vakıflar Kanunu dayatması, cemaat vakıflarının hukuki statüsüne köklü değişiklikler getirmektedir. Kanun’da yer alan maddeler gerek Türkiye’nin kurtuluş sözleşmesi olan Lozan Barış Anlaşması’na ve ülkenin güvenliğine gerek Anayasa’daki yürütmeyle ilgili maddelere aykırı oluşu bir yana, kanun yapma tekniği açısından da önemli sorunlar içermektedir.

Azınlık vakıflarının mal edinme haklarını dinsel, hayri, sosyal ve eğitim ihtiyaçlarını karşılamak şartıyla sınırlandıran Lozan Barış Anlaşması, “Vakıflar mal edinebilir, malları üzerinde her türlü tasarrufta bulunabilir.” ifadesiyle devre dışı kalmaktadır. Bunun yanında azınlık vakıfları Türk Medeni Kanunu’nun hükümlerine göre kurulan vakıflarla eş değer statüye kavuşturulmaktadır. Anadolu’da isimsiz ve mirasçısı bulunmayan ve hazineye geçmiş pek çok kilise, şapel ve manastırın tekrar azınlık vakıflarına verilmesi bu Kanun’la mümkün olacaktır. Burada taşınmazların ne sayısı ne de boyutu konusunda hiçbir ön çalışma yapılmadığı için, ciddi anlamda, bu yönde suistimallerin olacağı daha şimdiden ortaya çıkmıştır.

Bu düzenlemenin hem uygulamada haksız talepleri tetikleyici hem de hukuk düzenine olan güveni sarsıcı bir nitelik taşıdığı da su götürmez bir şekilde ortadadır. Türkiye, bu Kanun’un çıkışıyla, azınlık mallarına el konduğu iddiasını da doğrudan kabul etmiş olacaktır. Kaldı ki, önceki günlerde Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin, Meclis Genel Kurulunda “Eğer Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, farklı dinden, farklı kültürden bir kişi veya kişiler bir vakıf kurmuşlarsa, bu vakıfların eğer ellerinden birtakım gayrimenkuller alınmışsa, ki alınmıştır…” diyerek Türk devletini uluslararası kuruluşlara ihbar etme gafletinde bulunarak maksadını aşmıştır. Azınlık mallarına el konulduğu iddiasının kabul edilmesinin ardından, önce üçüncü kişilere geçmiş malların iadesi, arkasından yüklü tazminat davaları, bu da yetmeyince, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları önümüze gelecektir.

Sayın milletvekilleri, arkasında kimin olduğu belli olan, sonunun nereye varacağı bir kısım güçler tarafından önceden hesaplanan bu oyunun sergilenmesine peki siz neden izin veriyorsunuz? Türkiye’yi AB’ye uyduralım derken, atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmiş olacaktır.

Değerli milletvekilleri, Kanun’un 25’nci maddesiyle yabancı vakıflar sınırsız gayrimenkul satın alabilme imkânına sahip olacaktır. Bu, Tapu Kanunu’nu devreden dışarı çıkaran bir uygulamadır. Bu Kanun’la özellikle yabancı kuruluşlardan yardım alıp verme imkânının tanınması, yabancılara toprak satışında getirildiği iddia edilen kısıtlamaları fiilen anlamsız hâle getirmektedir. Bu vakıfların Yunanistan’dan, ABD’den, AB fonlarından aldığı destekler ortadadır. Şimdi kurulacak vakıflar Türk kuruluşu sayılacaklarından, hiçbir sınırlama olmaksızın mülk de edinebileceklerdir. Bugün bile, Rum Patrikhanesinin bulunduğu Balat’ta birçok ev gayrikanuni bir şekilde el değiştirerek İtalyanların kontrolüne geçmişken, bu Yasa’nın kabulüyle, İstanbul’da küçük bir Vatikan oluşması da işten bile değildir.

Bu Kanun’la, vakıfların uluslararası ilişkilerinde her türlü sınırlandırma kaldırılmaktadır, çünkü yeni Yasa, vakıfların yurt dışı ilişkilerini devlet kurumlarının takip etme yetkisini de içermemektedir.

Yasa’da vakıflar, yurt içi ve yurt dışından ayni ve nakdî bağış, yardım alıp yardımda bulunabileceklerdir, ancak bu konuda herhangi bir izin müessesesi getirilmemiştir.

Yasa’da öngörülen özgürlükler derneklere bile tanınmamıştır. Dernekler Kanunu’na göre, yabancı dernekler, Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle İçişleri Bakanlığının izniyle Türkiye’de faaliyette bulunabilirler, temsilcilik ve şube açabilirlerken, bu Yasa’yla birlikte, madde hükümlerinin vakıflara uyarlanması yapılmayarak Türk Medeni Kanunu’nun 117’nci maddesiyle getirilen “kıyas” hükmü de çiğnenmektedir.

Yine, madde 25’te denilmektedir ki: “Vakıflar, vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla, amaç ve faaliyetleri doğrultusunda uluslararası faaliyet ve iş birliğinde bulunabilirler.” Yabancı vakıfların Türkiye’de ne tür faaliyette bulunacağı, hangi amaca hizmet edeceğinin denetimi nasıl yapılacaktır? Bugün bir Türk kurumu olmasına rağmen ekümenliği ve Heybeliada Ruhban Okulunun açılmasını elçilerle dayatmaya çalışan, İstanbul’u “Konstantinopolis” olarak nitelendiren, İstanbul’da “Kin Kapısı”nı hâlen açmayan Patrikhanemizin kuracağı ve kurduracağı vakıfların amaçlarını Helenizm olarak mı açıklayacaktır? Ya da Ermeni diasporasını desteklemek amacıyla kurulacak bir vakıf, vakıf senetlerinde bu amaçla mı çalışacağını belirtecektir? Ermeni cemaati vakıfları uzun zamandır Anadolu’da araştırmalar yaparken, Ermeni Patriği Mutafyan “Anadolu’da binden fazla kilise, dört yüzden fazla manastır vardı, kırk bir tane kalmış, bir kültür yok oluyor.” deyip dururken neyin amacından bahsediyorsunuz? Zeugma, Ani Harabeleri, Akdamar, Hasankeyf neden uzun zamandır Avrupa Birliğinden gelen heyetlerin özel ilgi alanının içinde yer alıyor? Bir kez daha soruyorum: Amacın denetimi nasıl olacaktır?

Yine, bu Kanun’un 25’inci maddesine göre, vakıflar, vakıf senedinde yazılı olmak kaydıyla yurt dışı faaliyetlerde bulunup, şube ve temsilcilikler açacaktır. Burada kasıt, sadece ve sadece cemaat vakıflarıdır ki, binlerce vakıf üzerinden yabancı ellerin ülkemize sokulması anlamına gelmektedir. Dünyanın hangi ülkesinde yabancı vakıfların faaliyet göstermesine izin verilmektedir? Dahası vakıf, vakıftır. Şubelerin olması, temsilcilik açılması nasıl bir şeydir?

Sayın milletvekilleri, düzenlemenin Avrupa Birliğine uyumla hiçbir alakası da yoktur. AB hukukunda zaten vakıf mevzuatı var mıdır ki, buna uyum sağlayalım! Neyin uyumu bu! Bitmeyen ihtirasların mı! Sonu gelmeyen dayatmaların mı! Bu dayatma stratejisi başarıya ulaşırsa, hiçbir medeni memlekette olmayan bir cemaat vakfı kamburu, hiçbir hukuksal yükümlülüğü bulunmamasına rağmen, Türkiye’nin sırtına vurulmuş olacaktır.

Vakıflar Kanunu’nun önümüze gelen maddeleri, bırakın Lozan’ın araştırılmasını, Sevr’i aşan, Türkiye Cumhuriyeti’nin intiharına yol açacak hükümlerden oluşmaktadır. Yapılmak istenen, yaklaşık bir yüzyıl önce kanla elde ettiğimiz hakkı, kendi Meclisimizde, kendi elimizle kanun çıkararak geri vermektir. Bu hangi akıl ve mantığa sığar! Bunu ne tarih affeder ne de gelecek nesiller sayın milletvekilleri. Yapılmaya çalışılan, bütün vakıfların mevzuatını tek kanunda birleştirmek bahanesiyle, vakıf hukukunu karmaşık hâle getirip devletin hukuksal zemin kaybetmesini sağlayacak bir dayatmadır.

Yasa’nın ikinci ayağı da şudur: Vakıfların yurt dışından sınırsız bağış alabilmesi sonucunda -civar ülkelerde yaptığı bilinen- Soros tipi fonların rahatça ve sınırsızca hareket edebileceği yasal bir zemin oluşmaktadır. Türkiye düşmanı diasporanın ve lobilerin bizzat ülkemizde barınabileceği hukuksal zemin, bizzat Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından temin edilecektir. Cemaat mensuplarının vakıflarının da, onların elinde kalmayacağı gün gibi aşikârdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çirkin.

SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Devamla) – Çünkü, para alanın emir de alacağı bir genel kuraldır.

Sonuç olarak, bu Kanun, şeklî bakımdan nasıl nitelenirse nitelensin, milletin Meclisinden çıkacaktır, ama milletin vicdanında karşılığını bulamayacaktır. Çünkü, AKP dışında hiçbir siyasi parti bu Kanun’a destek vermemiş, tam tersine hiç görülmemiş derecede bir şiddetle de karşı çıkılmıştır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sorun, inatlaşarak güya Türkiye Büyük Millet Meclisinin itibarını koruma sorunu değil, Türkiye’nin bekasını gözetme sorunudur. Düzeltilebilir bir yanı olmayan bu Kanun’a oy verecek milletvekili arkadaşlarımın, parti disiplini ve kişisel ikballerine değil, ettikleri yemine bağlı kalarak oy kullanacaklarına inanıyorum. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

KADİR URAL (Mersin ) – Allah’a havale ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çirkin.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Gültan Kışanak, Diyarbakır Milletvekili. (DTP sıralarından alkışlar)

Sayın Kışanak, buyurun efendim.

DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kez daha görüşülmek üzere Cumhurbaşkanı tarafından Meclisimize gönderilen Vakıflar Kanunu’nun 25’inci maddesi üzerinde grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bu Yasa’nın bu maddesinin neler getirdiğini tartışmak yerine…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Neler götürdüğünü tartışalım.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) - …bizim burada Türkiye Büyük Millet Meclisi mensupları olarak gösterdiğimiz tutum ve davranışın, kullandığımız üslubun ve yaklaşımın toplumda nasıl bir yankı uyandırdığını hesaba katmak zorunda olduğumuzu hatırlatmak istiyorum.

Bizler her şeyden önce toplumun önünde bir modeliz. Bizim buradaki yaklaşımlarımız, bizim buradaki tutumlarımız, bizim buradaki zihniyetimiz ve anlayışımız, toplumda mutlaka ki bir yankısını ve yansımasını bulmaktadır. Acaba, bu kürsüye çıkan değerli milletvekilleri konuşurken kullandıkları kelimelerin, üslubun, tercih ettikleri yaklaşımın, bugün bu Yasa geçerken büyük bir dikkat ve merakla bu süreci takip eden ve azınlık hukukuyla vatandaşımız olarak bu ülkede yaşayan binlerce yurttaşımızın nasıl yaralandığını hesaba katıyorlar mı? Acaba, biz burada bu konuşmalarımızla bu binlerce insana nasıl “siz bizimle eşit değilsiniz” mesajını veriyoruz, buna hakkımız var mı? Bu soruyu soruyorlar mı? (DTP sıralarından alkışlar)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kim diyor? Öyle bir şey mi var? Nereden çıkartıyorsunuz?

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Yurttaşlık hukuku, dünyada şu anda gelinmiş ve bireylerle devlet arasındaki ilişkiyi tanımlayan en iyi hukuktur. Bunun üzerinde başka hukuklar aramak ve başka hukuklara bağlayarak insanların hak ve özgürlüklerini kısıtlamaya kalkışmak çağdaşlıkla örtüşecek bir yaklaşım değildir. Bugün, ekranları başında ya da gazete satırlarından buradaki yaptığımız tartışmaları dinleyen azınlık mensubu yurttaşlarımız, nasıl ötekileştiriliyor, nasıl bu ülkeye yabancılaştırılıyor, nasıl ikincil duruma itiliyor, acaba hangi duygular içerisindeler? Hiçbirimiz empati yapma ihtiyacı duyduk mu? Kendimizi bir Ermeni’nin, bir Rum’un, bir Yahudi’nin, Musevi’nin yerine koymak ihtiyacı hissettik mi? Acaba, bu ülkenin bir Ermeni yurttaşı olarak ben yaşasaydım ve bugün, benim Meclisimde, beni bu kadar ötekileştiren bir dil ve üslup kullanılarak bir yasa görüşülseydi ben neler hissederdim diye düşündük mü? Bütün bunları düşünmek zorundayız arkadaşlar ve bütün bunların yanı sıra, Ogün Samastları nasıl yarattığımızı da burada kullandığımız dil ve üslubun, burada ortaya koyduğunuz zihniyetin, nasıl bu ülkede ayrımcılığa, köktenciliğe, ötekileştirmeye, dışlamaya, reddetmeye, hatta bütün bunları birleştirdiğinde kendinde yok etme hakkını görmeye yol açtığını düşünüyor muyuz?

Evet, Sevgili Hrant’la ilgili duruşma birkaç gün önce yapıldı, hepimiz izledik. Sevgili Hrant’ın çok güzel bir sözü vardı: “Bize, her zaman, sanki bu ülkenin topraklarında gözümüz varmış gibi yaklaşılıyor. Doğrudur, bu ülkenin topraklarında gözümüz var ama çalıp bir yerlere götürmek için değil, taa en derinine gömülmek için.” demişti ve nihayetinde de böyle oldu. (DTP sıralarından alkışlar)

Biz, burada konuşurken gerçekten yurttaşlık hukukuna bağlı kalarak yurttaşlarımıza eşit haklar tanıma, eşit yaklaşım gösterme, onların hak ve özgürlüklerini koruma adına konuşmak ve yasaları bu çerçevede tartışmak zorundayız. Oysa bugün burada yapılan tartışmalarda daha çok millî güvenlik, bağımsızlık, egemenlik kavramları üzerinde durulup, sanki yurttaşlarımıza eşit haklar verirsek bunların tehlike altına gireceği gibi bir izlenim yaratılmak isteniyor. Eğer biz bu izlenimi yaratırsak, gençlerimiz de “Ülke elden gidiyor!” diyerek kalkıp azınlık yurttaşlarımızın canlarına kastetme hakkını kendinde görebilirler. Böyle bir atmosferi yaratmaya Türkiye Cumhuriyeti Millet Meclisinin hakkı yoktur. Kimsenin bu kürsüyü böyle kullanmaya hakkı olmadığını düşünüyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

Vatandaşlık hukukunun en temel değerleri, yasalar önünde eşit olmak, mülkiyet ve örgütlenme hakkına sahip olmak, din ve vicdan özgürlüğüne sahip olmaktır. Bugün burada sıkça sözü edilen Lozan’a aykırı bir düzenleme yapılıyormuş gibi, sanki Lozan delinmek isteniyormuş gibi anlatılmaya çalışılan yaklaşımlarda bunların hangisinin ihlal edildiğini görüyoruz? Eğer Lozan’ı ele alacaksak, Lozan’ın bu hakları koruyan bir hüküm olduğunu ele alıp bu haklar eğer ihlal ediliyorsa ona karşı çıkmamız lazım. Lozan bu hakları koruma altına alan bir yasadır. Bugün bu hakların burada çıkarılacak yasalarla yeniden düzenlenmesinin, bu hakları delmek, buna aykırı olmak gibi bir iddiayı hangi hukuk mantığıyla bağdaştırıyor arkadaşlar, bunu da anlamıyorum.

ŞENOL BAL (İzmir) – Anlayamazsın.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Bugün, Türkiye, Avrupa Birliği üyelik sürecinde ve altına imza koyduğu uluslararası hukukla kendini bağlı hisseden bir ülke. Bunların en başında da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gelmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin de yine dayandığı en temel yaklaşımlar, vatandaşların yasalar önünde eşit olması, hak ve özgürlüklerini eşit bir şekilde kullanmasıyla ilgilidir. Oysa, görüşülen 25’inci maddede sanki böyle yasa önünde bir eşitlik sağlanıyormuş gibi bir düzenleme var. Tüm vakıflar için, vakıf senedinde yazılı olmak kaydıyla, yurt dışında faaliyet yürütmek, şube açmak, yurt dışındaki birliklere üye olmak, oradaki örgütlenmelere dâhil olmak hakkının önü açılıyormuş gibi gözüküyor. Oysa, bizler biliyoruz ki cemaatlere ait olan vakıflar Osmanlı döneminde kurulan vakıflardır ve bunların vakıf senetleri yoktur. Bu maddenin kendisi bizatihi bu tanımla birlikte bir ayrımcılık içermektedir. Yasalar önünde eşitlik ilkesini, getirmeye çalıştığımız bir yasayla ihlal etmekteyiz. Eğer bütün vakıflar aynı hukuka tabi olacaklarsa neden cemaat vakıflarının bu Yasa maddesinde tanımlanan haklardan yararlanmasını engelleyecek bir tanımlama buraya koyduk? Eğer gerçekten eşitlik haklarından bahsedeceksek bu tanımlamanın, yani “vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla” ibaresinin buradan çıkarılması gerekiyor. Bu hüküm burada yer aldığı müddetçe, bu tanımlama burada yer aldığı müddetçe, cemaat vakıflarıyla diğer vakıflar aynı statüde olamayacak, yurt dışında hiçbir faaliyet yürütemeyecek, yurt dışında hiçbir şube açamayacak, yurt dışındaki herhangi bir kuruluşa üye olamayacaklar. Bu nedenle, öncelikle Yasa’daki bu tanımlamanın değiştirilmesini ve onlara da aynı hakların tanınması gerektiğini düşünüyoruz.

Burada -bilmiyorum- arkadaşlarımızdan acaba gidip bir cemaat vakfını ziyaret eden veya bir cemaat okulunu ziyaret eden, onların bir hastanesini ziyaret eden, bu vakıfların, bu teşekküllerin onlar için ne anlama geldiğini görmek ihtiyacı duyan arkadaşımız oldu mu? Bu cemaatlere mensup yurttaşlarımızın bütün sosyal ihtiyaçları bu vakıflar aracılığıyla karşılanmaktadır. Orada ortaklaşa kutlamalarını yapmakta, yaşlılarına ortaklaşa bakma imkânına sahip olmaktadırlar. Geçmişlerini orada hatırlamakta, geleceklerini bu ülkede kurulu olan bu vakıflarla birlikte yine bu ülkede görmektedirler. Bu vakıfların… Bugün azınlıklara ait birçok okul kapandı. Bunun sayısı resmî kayıtlarda da vardır. Bütün nedeni yurt dışından gerekli kaynağı, desteği bulamadıkları içindir. Peki neden yurt dışından diyeceksiniz? Çünkü, onları biz bu topraklarda yaşatmadık. Onların özellikle genç nüfusu, eğitimli nüfusu, ekonomik imkânlara sahip nüfusu yurt dışına göç etmek zorunda kaldı. Eğer biz bunların yurt dışıyla bu bağlarını kurmalarına imkân tanımazsak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kışanak.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – …geriye kalan okulların da kapanması ve bu yurttaşlarımızın sosyal haklarını kullanmalarının engellenmesi gibi bir durumla karşı karşıya kalacağız. Ben çok gördüm örneğini. Bugün Ermeni yurttaşlarımız buradaki okullar kapatıldığı ve yükseköğrenim hakkı olmadığı için çocuklarını yurt dışına göndermek zorunda kalıyorlar. Neden bu ülkede kalmasınlar? Niye burada okumasınlar? Geçmişleri nasıl ki bu ülkedeydiyse gelecekleri neden bu ülkede olmasın? Bu soruyu hepimizin sorması gerektiğine inanıyorum.

Hepinize teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kışanak.

Şahısları adına ilk söz sırası Ayşe Türkmenoğlu, Konya Milletvekili.

Sayın Türkmenoğlu, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 25’inci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Vakıf, bir mülkün menfaatlerinin sosyal ve kültürel hizmetlere tahsis edilmek üzere özel mülkiyetten çıkarılarak kamu mülkiyetine geçirilmesi şeklinde tanımlanabilir. Bu kuruluşlar, içerdikleri birey dinamizmi ile üstlendikleri ve görev edindikleri hizmeti etkin ve verimli olarak yerine getirmektedirler. Aynı zamanda demokrasinin kökleşmesine, halkın yönetime katılmasına ve bireylerin yönetimi etkileme gücünün artmasına da neden olmaktadır.

Vakıfların değişik amaçları olmasına rağmen vakıf kuran açısından temel hedef, yardım etme, hayırla yâd edilme, arkasında güzel bir iz bırakmaktır. İlk bakışta çok dağınık alanlara yayılmış birbirinden farklı görünümler sergileyen vakıf hizmetleriyle hedeflenen, insan şahsiyetinin, haysiyetinin ve hayatının korunması ve geliştirilmesi, insanların hayatta karşılaşabilecekleri maddi ve manevi zorlukların giderilmesidir. Ayrıca insanların çektikleri ıstırap ve sefaletin dindirilmesi, hayatın güzelleştirilmesi, sosyal hayatın her türlü tehlike ve sarsıntılardan korunması amaçlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 117’nci maddesi ikinci fıkrasında “Derneklerin uluslararası faaliyette bulunmalarına ve üst kuruluş kurmalarına ilişkin hükümler kıyas yoluyla vakıflar hakkında da uygulanır.” hükmü bulunmaktadır.

5253 sayılı Dernekler Kanunu’nun uluslararası faaliyetlere ilişkin 5’inci maddesiyle, derneklerin tüzüklerinde gösterilen amaçları gerçekleştirmek üzere uluslararası faaliyette bulunabileceği, yurt dışında temsilcilik ve şube açabileceği, yurt dışında dernek veya üst kuruluş kurabileceği veya yurt dışında kurulmuş dernek veya vakıflara katılabileceği belirlenmektedir.

Yine aynı Kanun’un 21’inci maddesi de derneklerin mülki idare amirliğine önceden bildirimde bulunmak kaydıyla yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdî yardım alabileceği, bildirimin şekli ve içeriğinin yönetmelikte düzenleneceği, nakdî yardımların bankalar aracılığıyla alınmasının zorunlu olduğu hükmünü içermektedir.

Bu durumda, Türk Medeni Kanunu’nda tüzel kişilik hususu yönünden dernekler ile vakıflar arasında yardım alma ve iş birliği konusunda bir ayrım gözetilmediği dikkate alındığında, 25’inci maddeyle getirilen düzenlemenin yürürlükteki mevzuata ve hukuka aykırı bir yanının bulunmadığı açıkça ortadadır. Kaldı ki Dernekler Kanunu’nda dernekler arasında uluslararası yardım alma ve faaliyet konusunda derneklerin türü yönünden herhangi bir ayrıma gidilmediği de görülmektedir. İlgili maddede hiç ayrım yapılmadan tüm vakıfların yurt dışında şube ve temsilcilik açabileceği, hatta yurt dışında kurulmuş kuruluşlara üye olabileceği belirtilmiş olup, bu husus, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10’uncu maddesindeki “kanun önünde eşitlik” ilkesine de uygun, tüzel kişilik yönünden de demokratik bir açılımdır. Ayrıca bu maddeyle Vakıflar Genel Müdürlüğüne bildirimde bulunulması zorunluluğu getirilmiştir. Bu hususun Genel Müdürlükçe sıkı bir şekilde denetlenmesi ve izlenmesi de ihmal edilmemiş, hukuk devleti ilkelerine aykırı durumların önüne geçilmek amaçlanmıştır.

Vakıflar Genel Müdürlüğüne tanınan teftiş ve denetleme yetkisi, vakfın tüzel kişilik kazanmasından önceki safhada başlayıp vakfın sona ermesine kadarki tüm safhalarda kendini göstermektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğü, teftiş ve denetlemelerinde birbirinden farklı ve zaman zaman oldukça geniş yetkilerle donatılmıştır.

Vakfedilen vakıf senedinde denetim organı olarak iradi bir kurul, örneğin danışma kurulu, denetim ve kontrol kurulu gibi kurullar öngörmüş olması Vakıflar Genel Müdürlüğüne kanunun tanıdığı teftiş ve denetim yetkisini ortadan kaldırmaz. Aynı şekilde, vakıf senedinde teftiş ve denetim yetkisinin Vakıflar Genel Müdürlüğü haricinde bir makama, örneğin vakfın gayesinin taalluk ettiği bir bakanlığa veya bir kamu idaresine ait olacağı da kararlaştırılamaz.

Sonuç olarak, insanlığın ortak tecrübesine dayanan vakıflar, ülkemizde yaşayan milyonlarca insanın özgür ve müreffeh yaşaması kadar gelecek nesillerin mutluluğu açısından da önemlidir. Sosyal dengelerin kısmen de olsa vakıflar yoluyla sağlanması, vakıfların çağdaş, ölçülebilir, denetlenebilir, bürokrasiden uzak bir yapı ve bütçeye sahip olmasıyla mümkündür. İşte bu Kanun’un ana hedefi ve gayesi de budur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vakıf medeniyetinin öncüsü bir millet olarak, görüşmekte olduğumuz tasarının bu amaca hizmet edeceği dileğiyle Kanun’un şimdiden ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Türkmenoğlu.

Madde üzerinde, Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Sayın Hayati Yazıcı.

Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; müzakeresi yapılmakta olan 25’inci maddeyle ilgili olarak Hükûmetimizin görüşlerini aktarmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi muhabbetle selamlıyorum.

Efendim, geçen haftaki müzakereler dolayısıyla söz aldığımda şunları söylemiştim: Bu Kanun’un müzakeresi vesilesiyle üç kavram karıştırılmaktadır. Yabancı vakıf, yabancıların Türkiye’ye kuracakları vakıflar ve cemaat vakıfları birbiriyle karıştırılmaktadır demiş, yabancı vakfın ne anlama geldiğini ve yabancıların Türkiye’ye kurduğu vakıflara ilişkin görüşümü arz etmiştim. Şimdi oradan devamla cemaat vakıflarına ilişkin görüşümü bu madde müzakeresi çerçevesinde sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, cemaat vakfı söz konusu edildiğinde hemen bütün konuşmacılar Lozan Anlaşması’na atıfta bulunmakta ve Lozan Anlaşması’yla verilenlerden çok daha fazlasının cemaat vakıflarına bu Yasa düzenlemesi çerçevesinde verildiği iddia edilmektedir.

Ben şimdi -hepiniz okumuşsunuzdur ama- Lozan Anlaşması’nın 42’nci maddesinin üçüncü fıkrasını, zabıtlara geçmesi bakımından, bir kez daha burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Bakın değerli arkadaşlar, Lozan Anlaşması’nın cumhuriyet hükûmetlerine yüküm olarak yüklediği konular neleri içeriyor. 42’nci madde, üçüncü fıkra: “Türk Hükûmeti, söz konusu azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma sağlamayı yükümlenir. Bu azınlıkların Türkiye'deki vakıflarına, din ve hayır işleri kurumlarına her türlü kolaylıklar ve izinler sağlanacak ve Türk Hükûmeti yeniden din ve hayır kurumları kurulması için, bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiçbirini esirgemeyecektir.”

YILMAZ TANKUT (Adana) – Ne alakası var?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Yükümlülüğümüz bu. Azıcık Türkçe biliyorsak, bu yükümlülüklerin nereye kadar uzandığını, neler yüklediğini hepimiz gayet iyi anlarız ve getirdiğimiz Yasa’yla da bunu kıyasladığınızda bu boyutta olmadığını görürsünüz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Batı Trakya’daki Yunanlıların Türklere yaptıklarını anlat.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bakın, Sayın Genç, hep söz atmayı alışkanlık hâline getiriyoruz ama ilk defa size bir şey söyleyeceğim size.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen yerinizden konuşmayın. Lütfen Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz hakkı vermiyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Genç…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bakın, burası milletin Meclisi. Millet bizi seyrediyor. Ama sizin davranışınızı görünce acaba yabancı bir unsur mu var diye üzülecek. Lütfen dikkatli olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yabancı unsur sizsiniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Lütfen dikkatli olun. Söz hakkı var konuşursunuz.

Şimdi, cemaat vakıflarına ilişkin Lozan Anlaşması’ndaki düzenleme, özet olarak önemli maddesi itibarıyla ifade ettiğim cümleden ibaret. Peki, ne olmuş Türkiye’de? Gene defalarca ifade ettik. Cemaat vakıfları 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’yla, 1935 yılında çıkartılan kanunla, 1936 yılında beyanname verme yükümlülüğüne tabi tutulmuş ve bunlar beyanname vermişler. Beyanname vermekle bu kurumlar vakıf olarak kabul edilmiş, Türk hukukunda yerlerini almışlardır.

Bakınız değerli arkadaşlar, Osmanlı hukukunda tüzel kişilik başlangıçta yok. Bunlar da hayır kurumları. Tüzel kişilik diğer vakıflarda da yok, cemaat vakıflarında da yok. Ve Osmanlı hukukunda şirketler, 1870 yılında Ticaret Kanunnamesi’yle tüzel kişilik kazanmış, daha sonra da 1909 yılında çıkartılan bir kanunla, dernekler kanunuyla bu tür kuruluşlara da tüzel kişilik statüsü verilmiştir ve mal iktisap edebilmeleri, gene geçen konuşmamda da ifade ettiğim gibi, 1912 yılında çıkartılmış bulunan Kanunnameyle verilmiştir. İşte cemaat vakıflarının taşınmaz iktisap etmelerine ilişkin bu düzenleme 1974 yılına kadar devam etmiş. 74 yılında Yargıtayın vermiş olduğu bir kararla bu haktan mahrum hâle gelmişlerdir. Yargıtay öyle uygulamış, öyle yorumlamış. Bunun arkasında kesinlikle, gene burada dile getirmeye çalışıldığı tarzda bir kastı mahsusa aramıyoruz. Yargı kararlarına hepimiz saygı duymak zorundayız.

Nitekim, bu sebepledir ki yürütme erki’idare Yargıtayın kararını da dikkate almak suretiyle, cemaat vakıflarının iktisap ettiği taşınmazların tapularının iptali ve vakfedenlere rücuen dönüşünü sağlamak üzere pek çok dava açılmış, 2002 yılına kadar gelinmiştir. 2002 yılında zamanın iktidarı, gene konuşmamızda sözünü ettiğimiz gibi, 4771 sayılı Kanun’u çıkarmış, cemaat vakıflarının taşınmaz iktisap edebilmelerinin yolunu açmıştır.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – İktidar değil Sayın Bakan.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sizin de desteğinizle.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, ben sadece bunu bir tespit olarak söylüyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Tespiti doğru yapın o zaman!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bundan dolayı kimseyi suçlamıyorum, ayıplamıyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Tespiti doğru yapın!

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – “İktidar çıkardı.” diyorsunuz. Bir teklifle geldi ve MHP destek vermedi. Biliyorsunuz bunu.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bu düzenleme doğru bir düzenleme. Doğru bir düzenleme yapılmış, 1971 yılında doğru bir düzenleme yapılmış. Yani siz doğruluğunu kabul edersiniz etmezsiniz, o sizin takdiriniz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Doğruyu söylerseniz kabul ederiz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ha, bize söyleniyor ki: “Efendim, iktidara gelir gelmez niçin üç ay içerisinde, 2003 yılında yeniden bir kanun çıkardınız vakıflarla ilgili?” 4778 sayılı Kanun.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Üç defa! Üç defa!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Gene dikkat ederseniz -biz o Kanun’u- 2003 yılında çıkardığımız 4778 sayılı Kanun, 4771 sayılı Kanun’un uygulamasını kolaylaştırmak üzere çıkardığımız bir kanun. Çünkü 4771 sayılı Kanun görevli idare organı olarak Bakanlar Kurulunu öngörmüştü. 4778 sayılı Kanun’la o yetki Vakıflar Meclisine verilmiş, dolayısıyla, uygulama kolaylığı getirilmiştir. Bu Kanun’da ve hatta şimdi müzakeresini yapmakta olduğumuz 25’inci madde düzenlemesinde…

Demin konuşan arkadaşım da gayet güzel ifade etti. Demek anlayan anlıyor.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ne yani, biz anlayışsız mıyız Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – …kesinlikle uluslararası faaliyette bulunabilmek için vakıf senedinde bu doğrultuda bir düzenlemenin yer almış olması vazgeçilmez koşuldur. Hemen cümlenin başında: “Vakıflar vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla...” Bu kayıt aranacak.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, bakın!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Dolayısıyla, cemaat vakıflarında vakfiye senetleri olmadığı için, böyle bir kayıt da yoksa bu maddenin ihtiva ettiği çerçevede uluslararası faaliyette bulunamayacaklar, temsilcilik ve şube açamayacaklardır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yeni Robert kolejlerini nasıl önleyeceksiniz Sayın Bakanım?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ben, şimdi bir yasal düzenlemeden bahsediyorum. Şu kolejler nasıl olacak…

Bakın, bir de şu deniyor: “Vakıflar doğrudan doğruya -yabancı vakıflar olsun, cemaat vakfı olsun, Türkiye’deki mevcut vakıflar olsun- üniversite açamazlar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, eğitim amacı varsa?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Üniversite açması için ayrı bir prosedür var. Onu hepiniz biliyorsunuz. Bu Meclis kanun çıkartıyor ve oradan…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hoca Efendi her yerde açıyor, onlar da açar.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Şimdi, gene, soru üzerine ifade ettiğim gibi, bu vakıfların, cemaat vakıflarının taşınmaz edinimleri Kanun’un geçici 7’nci maddesinde düzenlenmiş. Oradaki koşullar aranacak. O koşullar yoksa iktisapları söz konusu değil. Onun da uygulama maddelerini tekrar olmaması bakımından burada ifade etmekten sarfınazar ediyorum.

Değerli arkadaşlar, hep şu söyleniyor: “Bunlar denetimden kaçırılıyor, bunların denetimi yapılmayacak.” Lütfen okuyalım, bu tasarıyı okuyalım. Bir kere, vakıflara bildirimde bulunma zorunluluğu getirilmektedir. Vakıflar, şube ve temsilciliklerini, iktisap ettikleri veya değiştirdikleri taşınmaz malları, aldıkları ve yaptıkları nakdî yardımları, iktisadi işletme ve şirketleri bildirmekle yükümlü hâle getiriliyor bu Kanun’la. Gene, 32’nci maddeye göre, vakıflar her yıl beyanname vermek zorunda. Vakfın yöneticilerinin isim ve adresleri, bir önceki yıla ait faaliyet raporları, bütçe ve bilançoları, gayrimenkullerini, mali tablolarını ve yayınladıklarına dair belgeyi, işletme ve iştiraklerinin mali tablolarını beyannamede göstermek zorunda ve bunu her yıl vermekle yükümlü hâle getirilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Denetimlerine gelince, bunlar da bir denetim. Bu mal bildirimleri alınıp da idarenin raflarında kalacak değil. İdarede görevli, yetkili birimler, denetmenler, elbette ki bu vakıfları, demin ifade ettiğim faaliyetleri, varlıkları, eylem ve işlemleri açısından denetime tabi tutacaklar.

Bunun ötesinde, Vakıflar Genel Müdürlüğü, ayrıca, bu vakıfları, kanunlara uygunluk ve amaçları bakımından denetleyecekler. Nelere bakacaklar? Vakfiye ve vakıf senedinde yazılı şartlara uygun davranılıp davranılmadığı, yürürlükteki mevzuata uygun yönetilip yönetilmedikleri, amacı doğrultusunda faaliyette bulunup bulunmadığı, mallarının ve gelirlerinin vakfiye, 1936 Beyannamesi ve vakıf senedindeki şartlara uygun kullanılıp kullanılmadıkları, işletmeler açısından Vakıflar Genel Müdürlüğü de bunları denetleyecektir.

Değerli arkadaşlar, bu kadar geniş kapsamlı, bu kadar konuyu içeren bir kanun taslağının bu kadar eleştiriye tabi tutulmasını doğal karşılıyorum, ama müsaadenizle şunu söylemek istiyorum, anlamakta zorluk çekiyorum: Bakın, demokrasi örgütlü toplum demektir ve demokrasilerde sivil toplum kuruluşlarının önemi inkâr edilemez bir gerçekliktir.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Efendim, vakıf sivil toplum kuruluşu mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Biz istiyoruz, arzu ediyoruz ki toplum örgütlensin, vakıf kurmak suretiyle örgütlensin, mal varlıklarını, hayır için, güzel işler için, eğitim için, sosyal faaliyetler için harcasın ve bunun altyapısını oluşturalım. İşte, Kanun bunları amaçlıyor. Bu Kanun’un hayırlı olmasını diliyorum.

Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, biraz önce konuşan Hükûmet memuru, bana “Sen yabancı unsursun.” dedi. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Kendisi söylemedi, başkasının söylediğini aktardı, ama kendisi söylemiş gibi oldu.

Buyurun efendim.

İki dakika süre veriyorum.

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, millî menfaatimizi koruyan, Türkiye'nin geleceğini yönlendiren bir kanunu müzakere ediyoruz.

Biz, burada, kimseye karşı peşin hükümlü değiliz. Biz, uluslararası düzeyde Türkiye Cumhuriyeti devletine hangi gözle başka devletler bakıyorsa biz de Türkiye Cumhuriyeti devletinin temsilcileri olarak o gözle bakmak zorundayız.

Biraz önce burada konuşan bir grup sözcüsü milletvekili, bizi, Ermenilerin, Rumların, Yahudilerin düşmanı ilan etti. Ben beklerdim ki…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Aynen öyle konuştular.

KAMER GENÇ (Devamla) - …bu Hükûmet adına konuşacak kişi, bu Meclisin böyle bir davranış içinde olmadığını söylemesi lazım. (MHP sıralarından alkışlar) Şimdi, tamam, Lozan Anlaşması’ndan bahsediyoruz. Tabii ki Lozan bize hayat veren bir anlaşmadır.

BAŞKAN – Sayın Genç, sataşma üzerine söz...

KAMER GENÇ (Devamla) – Sataşma efendim.

BAŞKAN – Ama, diğer konulara girmeyin.

KAMER GENÇ (Devamla) - Yani, yabancı unsur olmadığımı birtakım kafalara zikretmem lazım.

Şimdi, burada diyoruz ki, Yunanistan, eğer Türkiye Cumhuriyeti devletine, yani, Batı Trakya’da yaşayan Türklere karşı nasıl bir vakıf yasası getiriyorsa, biz de onu getirelim. İşte, Hükûmet memuru “Siz bunları anlamıyorsunuz.” Birileri burada diyor ki: “Biz vicdan huzuru içindeyiz.” Cüzdana bağlı vicdan huzuru içinde olmayın. Cüzdana bağlı bir vicdan huzuru içinde olmayın. (AK Parti sıralarından “O ne demek?” sesleri) Dolayısıyla biz, huzur içinde olmak için ülkenin birliğini ve bütünlüğünü savunuyoruz.

Beyler, ben burada ne diyorum ki yabancı unsurum? Yani, yabancı unsurun kimin olduğu ortaya çıkıyor burada. Çünkü, yabancı devletlerin menfaatini koruyan, yabancılara bu ülkenin topraklarını peşkeş çektirmeye çalışan…

BAŞKAN – Sayın Genç…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ne diyor bu konuşmacı?

KAMER GENÇ (Devamla) – …bu memleketin geleceğini düşünmeyen, ondan sonra, o kişiler yabancı unsurlar olabilir. (MHP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ne diyorsun sen ya!

BAŞKAN – Yeni bir sataşmaya mahal vermeyin Sayın Genç, lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, bakın, ben yabancı unsur değilim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Otur yerine!

KAMER GENÇ (Devamla) - Ben, laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin asil ve soylu bir vatandaşıyım. Ben, bu asil ve soylu davranışlarımdan dolayı Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütünlüğünü savunan bir insanım.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, bir dakika…

BAŞKAN – Efendim, iki dakika verdim. Sataşma için hiç konuşmadınız.

Buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, eğer Sayın Bakan, Sayın Milletvekiline “Siz yabancı bir unsursunuz.” dediyse…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Dedi efendim.

BAŞKAN – İzah ettiler efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – …bunun tutanaklardan çıkarılmasını teklif ediyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – “Memur” da dediler. Karşılıklı şey…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır efendim, Sayın Kamer Genç’in sözü değil, ama, Sayın Bakan, Sayın Milletvekiline…

FEVZİ ŞANVERDİ (Hatay) – Onun savunması size mi düştü Sayın Şandır?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Savunma meselesi değil hadise. Ama, bu Meclise ağır bir sözdür, hatırlatmak açısından...

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir açıklama yapar mısınız lütfen.

Böyle demediniz galiba, ama siz yine de bir açıklama yapın.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, dedi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Hayır, öylesiniz anlamında somutlaştırarak bir sözcük kullanmadım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, tutanaklarda var. Ağzınızdan çıkanı kulağınız duymuyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Ama, siz bu davranışlarınıza devam ederseniz millet üzülecek, ne oluyor benim Meclisimde diyecek. Bunu ifade edecek sözcükler kullandım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Milletin karşısına çıkalım. Buyurun, sokağa çıkalım, görelim.

BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkürler.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremiz dolduğundan, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 14 Şubat 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.01

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.