DÖNEM: 23 CİLT: 14 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 63’üncü
Birleşim 12 Şubat 2008 Salı İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Erzincan
Milletvekili Sebahattin Karakelle’nin,
Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıldönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması 2.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Türkiye Futbol Federasyonunun Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun’un uygulamalarından kaynaklanan olumsuzluklara ilişkin gündem
dışı konuşması ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı 3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Kahramanmaraş’ın
düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıldönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Önergeler 1.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın (6/390) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/24) 2.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın, 4447 Sayılı İşsizlik
Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/72) İç
Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi
(4/25) B) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 34 milletvekilinin, bor madenciliğindeki
sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin ve verimli değerlendirilmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/122) 2.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz ve 58 milletvekilinin,
kapatılması söz konusu olan belediyeler başta olmak üzere il ve ilçe merkezi
olmayan belediyelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/123) C) Tezkereler 1.- (10/1, 4, 5,
7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının, komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi
(3/241) V.-
ÖNERİLER A) Danışma Kurulu Önerileri 1.- Genel Kurulun
çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ile 13/2/2008
Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma
Kurulu önerisi VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR A) Sözlü Sorular ve Cevapları 1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, sanayi sitelerinin elektrik tarifesindeki
değişikliğe ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/181) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 2.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, Karaman’daki bazı
köylerin ÇATAK kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/183) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 3.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, fındık üreticilerine don afeti hasar paralarının
ödenmesine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/188) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 4.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, hububat destekleme
primleri ödemesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/205) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 5.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
hayvancılık teşvik primlerinin ödenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/238) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 6.- Çankırı
Milletvekili Ahmet Bukan’ın, serbest veteriner
hekimlerin hak ediş bedellerinin ödenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/242) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 7.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Milas’ın bazı
köylerindeki toprak tuzlanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/249) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 8.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Hazine arazilerini
işleyen çiftçilere doğrudan gelir desteği ödenmemesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/251) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 9.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, bal ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/265) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 10.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa’nın bazı köylerinde sebze ve meyvelerde
görülen kurumanın sebeplerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/281) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 11.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, gıda ürünlerinde
üretimden tüketime kadar oluşan fiyata ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/320) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 12.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, hayvancılık politikasına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/321) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in cevabı 13.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, organik tarımın
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/335) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 14.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, arıcıların
desteklenmesine ve bal tüketicilerinin korunmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/350) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 15.- İzmir
Milletvekili Şenol Bal’ın, AB fonundan yararlanacak çiftçilere ve Türk
çiftçisinin rekabet gücünün artırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/357) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 16.- İzmir
Milletvekili Şenol Bal’ın, İzmir’deki ziraat mühendislerine ve yeterli teknik
personel sayısına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/359) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 17.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, Antep fıstığı ürününün
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/361) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 18.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Ege kıyılarındaki balık çiftliklerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/365) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in cevabı B) Yazılı Sorular ve Cevapları 1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Yargıtay’da bekleyen dosyalar nedeniyle oluşan
tahliye gecikmelerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in
cevabı (7/1222) 2.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, tarımsal sulama elektrik borcu olan çiftçilere
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/1253) 3.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, sınav kaybeden
idari hakim adaylarının yeniden mülakata çağrılmasına
ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/1295) 4.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bir vergi kaçağı iddiasına ve Yasin El-Kadı
soruşturmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1346) 5.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, PTT personeline kıyafet alımı ihalesine ilişkin
sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı
(7/1407) 6.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, THY personeline kıyafet alımı ihalesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/1408) 7.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun’da kuraklıktan kaynaklanan zararların
telafisine, Fındık dikim
alanlarıyla ilgili kanunun uygulanmasına, Balıkçılığa ve
balık unu üretimine kota konulmasına, - İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, çiftçilere çeşitli adlar altında yapılan
ödemelere, Süt teşviki
ödemelerine, İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/1445, 1446, 1447, 1448, 1449) 8.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, atık geri kazanım, geri
dönüşüm ve bertaraf tesislerine, - İzmir
Milletvekili Recai Birgün’ün, Çamlı Barajı havzasına
olumsuz ÇED raporu verilmesine ve bir alandaki altın arama faaliyetinin çevreye
etkisine, - Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Ulusal Ağaçlandırma
Seferberliği Eylem Planı kapsamında üretilen fidanlara, İlişkin soruları
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/1476, 1555, 1557) 9.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki bazı atık su
ve arıtma tesislerinin yapımına teknik ve mali yardım yapılıp yapılmadığına, - Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, turizm amaçlı tahsis
edilen Belek ormanlarındaki ağaçların durumuna, - Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, çevreye duyarlı sanayi
kuruluşlarına, İlişkin soruları ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/1477, 1556, 1622) 10.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, tank modernizasyonu projesine ilişkin
sorusu ve Millî
Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/1528) 11.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya Orman Bölge Müdürlüğünde mesai takibinde
yapılan bir uygulamaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/1539) 12.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Yatağan Barajı ve sulama
projesine, - Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Doyran
beldesinde kesilen kızılçam ağaçlarına, İlişkin soruları
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/1559, 1623) 13.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Denizli’deki elektrik tüketicilerinin ödediği
tutara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/1572) 14.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki elektrik
kesintilerine ve enerji tüketimine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1573) 15.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, yapılan ihalelere
ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/1574) 16.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, kıyı ve sahil şeritlerinde kiralama yada kullanma izni ile yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1576) 17.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, finansal kiralama yöntemiyle yapılan satışlardaki
KDV artışına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer
Çağlayan’ın cevabı (7/1596) 18.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mert’in, Tüketici Sorunları Hakem Heyetine ilişkin sorusu
ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/1597) 19.- İzmir
Milletvekili Recai Birgün’ün, SSK prim borçlarının
yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet
Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/1599) 20.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, fosforik asit
ithalatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in
cevabı (7/1614) 21.- İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meral’in, kamuda geçici personel statüsünde
çalıştırılan işçilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/1647) VII.-
AÇIKLAMALAR 1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, çiftçilerin hangi
ürününe ne kadar destek verileceğinin bir an önce açıklanması ve sulama enerji
bedellerinin ertelenmesi veya yeniden yapılandırılması gerektiğine ilişkin
açıklaması VIII.-
MECLİS ARAŞTIRMASI A) Ön Görüşmeler 1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 20 milletvekilinin, uyuşturucu kaçakçılığı ve
üretiminin tespiti ile uyuşturucu kullanımındaki artışın sebeplerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/6) (x) 2.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin, okullardaki şiddet olaylarının
ve madde bağımlılığı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/19)
(x) 3.- Kırklareli
Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 30 milletvekilinin, uyuşturucu
kullanımının başta gençler olmak üzere toplumda yol açtığı olumsuz etkilerin
araştırılarak uyuşturucu bağımlılığının ve kaçakçılığının önlenmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/36) (x) 4.- Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar ve 23 milletvekilinin,
madde bağımlılığının nedenlerinin, boyutlarının ve etkilerinin araştırılarak
mücadele edilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/39) (x) 5.- İstanbul
Milletvekili Halide İncekara ve 22 milletvekilinin,
uyuşturucu bağımlılığının toplum üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/41) (x) 6.- Bitlis Milletvekili
Vahit Kiler ve 24 milletvekilinin, uyuşturucu, alkol ve sigara bağımlılığı ile
kaçakçılığının nedenlerinin, ulaştığı boyutların, sosyal ve ekonomik
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/51) (x) 7.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 26 milletvekilinin, uyuşturucuyla mücadelede
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103) (x) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 11.00’de açılarak üç oturum yaptı. Oturum Başkanı ve
TBMM Başkanı Köksal Toptan, Anayasa değişikliği müzakerelerinin büyük bir
olgunluk ve hoşgörü ortamında yapıldığını, teklifin lehinde ve aleyhindeki
görüşlerin konuşmacılar tarafından yerine getirildiğini, özgür bir tartışma
gerçekleştirildiğini belirterek, Parlamentomuzun, önümüzdeki süreçte de
sağduyu, hoşgörü, karşılıklı sevgi, saygı ve uzlaşma çerçevesinde
faaliyetlerini sürdürmesini dileyen bir konuşma yaptı. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun (1/24) (S. Sayısı: 98) geri gönderilen
maddelerinin görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından, ertelendi. 2’nci sırasında
bulunan, İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili
Devlet Bahçeli ile 346 milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/141) (S. Sayısı:
101 ve 101’e 1’inci ek) ikinci görüşmesini müteakiben, yapılan gizli
oylamalardan sonra kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı. 12 Şubat 2008
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 15.04’te son verildi.
No.: 88 II.- GELEN KÂĞITLAR 11 Şubat 2008 Pazartesi Rapor 1.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve 2 Milletvekilinin; Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci
Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/47) (S. Sayısı: 106)
(Dağıtma tarihi: 11.2.2008) (GÜNDEME) Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri 1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Suudi Arabistan Kralının
hediye verip vermediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1340) 2.- İstanbul Milletvekili Birgen Keleş’in, ithalat taahhüt hesaplarının
takibinden vazgeçilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1341) 3.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın,
Suudi Arabistan Kralının hediye verip vermediğine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1342) 4.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin,
yatırımların ve istihdamın teşvikine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1343) 5.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Başbakanlıkta görev yapmış bir
şahıs hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1345) 6.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in,
enerji verimliliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1347) 7.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in,
yardım olarak dağıtılan kömürün kalitesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1348) 8.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un,
Ceyhan, Yumurtalık ve İskenderun Körfezlerindeki gemi kaynaklı kirliliğe
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1350) 9.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
YÖK Başkanına söylediği iddia edilen bir sözüne ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1351) 10.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, kömür yardımlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1353) 11.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Binaların Yangından Korunması
Yönetmeliğinde yapılan değişikliklere ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1356) 12.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Adana’da depreme yönelik çalışmalara ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1357) 13.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bazı hizmet binalarındaki yangın
alarmı zorunluluğuna ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1358) 14.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, SSK prim borcu bulunan
işverenlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1359) 15.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, BAĞ-KUR sigortalılarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1360) 16.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Adana’daki çocuk işçiliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1361) 17.- Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın,
tüketici fiyat endekslerinin kapsamına giren mallara ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru
önergesi (7/1368) 18.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun,
Bağdat’ta düşen Türk işçilerini taşıyan uçağa ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1374) 19.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Çukurova bölgesine yapılacak enerji yatırımlarına ve ÇEAŞ’a
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1377) 20.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Frankfurt Kitap Fuarında Mevlana
standının boş kalmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1379) 21.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın,
kaçak oyuncaklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1380) 22.- Bursa Milletvekili Onur Öymen’in,
İstanbul’daki bir futbol karşılaşmasında iki kameramana şiddet uygulanmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1381) 23.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, İstanbul Emniyet Müdürü
hakkındaki iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1382) 24.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir’de
faydalanılamadığı iddia edilen bir gölete ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1383) 25.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, üç yaş ve üzeri bazı taşıtların
sayılarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1384) 26.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un,
zorunlu eğitimdeki bir öğrencinin okuldan alınması ile ilgili iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1385) 27.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
özürlülerin eğitim materyallerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1394) 28.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, mesleki ve teknik eğitimin
yaygınlaştırılması çalışmalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1396) 29.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, özel
tıp merkezleri ve hastanelerin denetimlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1397) 30.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, üniversite hastanelerinin
bazı sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1398) 31.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın,
kuraklıktan etkilenen Bursalı üreticilerin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1399) 32.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, muz üretiminin
desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1400) 33.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un,
Sapanca Gölünü besleyen doğal su kaynaklarından su çekilmesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1401) 34.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un,
bazı tahıl ürünlerindeki gümrük vergisi oranının düşürülmesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1402) 35.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’da kuraklıktan etkilenen
zeytin üreticilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1403) 36.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, pamuk
üretiminin artırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1404) 37.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Çukurova’nın büyük ova koruma alanı kapsamına alınmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1405) 38.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bingöl’e havaalanı yapımına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1406) 39.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Suudi
Arabistan Kralının hediye verip vermediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1411) 40.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir arsanın plan tadilatı
ile rant elde edildiği iddialarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1412) 41.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, yılbaşı gecesi Beyoğlu ve
Taksim’de olan taciz olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1413) 42.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, ilaç sektörüyle ilgili bazı
yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1414) 43.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Antalya-Denizli
karayolunun bölünmüş yol olmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1415) 44.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, elektrik birim
fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1425) 45.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
alternatif kaynaklardan enerji üretimine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1427) 46.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, teröristlere destek verdiği
iddia edilen belediyelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1429) 47.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, kurban kesimlerine ve deri
bağışına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1430) 48.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, su
ve doğalgazın satış fiyatı ile Ankara’daki trafik düzenine ve bazı işlerin
yapımında ASKİ bütçesinden kaynak aktarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1431) 49.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun,
yılbaşı gecesi Taksim’de olan taciz olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1432) 50.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya Milli Fuar alanının ve
adliye eski binasının değerlendirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1433) 51.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, SSPE
hastalığıyla ilgili çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1439) 52.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un,
Muğla’daki bir aşılama programı sonucu ortaya çıkan vakalara ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1440) 53.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Kırklareli İl Sağlık
Müdürlüğü personelinin görev yerlerinin değiştirilmesine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1441) 54.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, sigara tüketiminin
azaltılmasına yönelik çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1442) 55.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Çamlıdere Devlet Hastanesine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1443) 56.- Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün
kapatılan sağlık birimlerine ve Turgutlu Devlet Hastanesi acil servisine
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1444) 57.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun,
PTT Bank uygulamasına ve meydana gelen soygun ve gasp olaylarına ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1450) 58.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Şebinkarahisar yoluna ve Eğribel geçidine tünel yapımına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1451) 59.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun sahil yolu geçişine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1452) 60.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Görele-Çanakçı karayoluna
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1453) 61.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Görele ve Bulancak
limanlarının temizlenmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1454) 62.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un,
Muğla’daki bir kavşağın düzenlenmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1455) 63.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Milas
Devlet Hastanesi girişindeki yolun trafik güvenliğine ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1456) 64.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Afyonkarahisar çıkışındaki bir virajdaki
trafik güvenliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1457) 65.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur’da karayolunun
köy güzergahları dışından geçirilmesi projesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1458) No.: 89 12
Şubat 2008 Salı Raporlar 1.- Zonguldak Milletvekili
Köksal Toptan’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/122) (S.
Sayısı: 107) (Dağıtma tarihi: 12.2.2008) (GÜNDEME) 2.- 375 Sayılı Kanun Hükmünde
Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/502) (S. Sayısı: 108) (Dağıtma tarihi: 12.2.2008) (GÜNDEME) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Balıkesir Milletvekili
Ahmet Duran Bulut ve 34 Milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların
araştırılarak bor kaynaklarının etkin ve verimli değerlendirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/122) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/02/2008) 2.- Manisa Milletvekili
Mustafa Enöz ve 58 Milletvekilinin, kapatılması söz
konusu olan belediyeler başta olmak üzere il ve ilçe merkezi olmayan
belediyelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/123)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/02/2008) 12 Şubat 2008 Salı BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63’üncü Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter sayımız
vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk söz,
Erzincan’ın kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Erzincan Milletvekili
Sebahattin Karakelle’ye
aittir. Buyurun Sayın Karakelle. (AK Parti sıralarından alkışlar) III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem
Dışı Konuşmaları 1.- Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle’nin, Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun
90’ıncı yıldönümüne ilişkin gündem dışı konuşması SEBAHATTİN KARAKELLE
(Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 13 Şubat Erzincan’ın düşman
işgalinden kurtuluş gününün 90’ıncı yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı,
şahsım adına, söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün, Kahramanmaraş ilimizin
de düşman işgalinden kurtuluş günüdür. Tarihî bir günde bulunuyoruz. Bugün,
gönlümüz bu zaferlerin türküleriyle doludur. Bu vesileyle Erzincanlı hemşehrilerimin ve Kahramanmaraşlı hemşehrilerimin
kurtuluş bayramlarını kutluyorum. Doğu Anadolu’nun etrafı
dağlık, ortası bağlık, yeşil incisi can Erzincan’ımızı, Kahramanmaraş’ımızı
bizlere armağan eden başta Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, dünden bugüne
tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, gazilerimize hayırlı uzun ömürler,
şehit yakınlarına sabır ve metanet diliyorum. Gaziantep’te dün toprağa
verdiğimiz gurbet şehitlerimize de Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır
ve metanet diliyorum. Tarih boyunca çeşitli
medeniyetlere ev sahipliği yapmış, yurt olmuş Erzincan ve birçok ilimiz,
Birinci Dünya Savaşı sonunda işgal edilmiş, doksan yıl önce geldikleri gibi
giden Ruslar, Erzincan dâhil, Sivas, birçok ilimizi Ermeni çetelerine teslim
etmişlerdir. Yaklaşık bin sene Müslüman Türk milletinin hoşgörü ve adalet
anlayışı sayesinde hayatlarını refah içinde sürdüren Ermeniler, bu asil milleti
arkadan vurmuş, eşi benzeri görülmemiş katliamlar yapmışlardır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; mensubu bulunmaktan gurur duyduğumuz yüce milletimizin şanlı
bir geçmişi, kaynağını adalet, istiklal ve hürriyetten alan şanlı bir tarihi
vardır. Takdir edersiniz ki bu muhteşem tarihin altın sayfaları yeryüzünde çok
az millete nasip olmuş, binlerce levent, serdengeçtinin cepheden cepheye
koşarken bir taş üstünde dahi durup solumadan, kan ter içerisindeki mücadelesi
sonunda can vererek kanlarıyla yazdıkları kahramanlık destanlarıyla doludur. Üç
kıtanın neredeyse yarısına yüzyıllarca hâkim olan Osmanlı İmparatorluğu, birçok
mezhep ve ırkın bugüne kadar kardeşçe yaşamasını, sahip olduğu inanç ve adalet
anlayışı sayesinde sağlamıştır. Yine bilmekteyiz ki lokmamızı paylaştığımız
içimizde bulunan hainler ve iş birlikçiler, o gün de hem Ruslarla hem de
Ermenilerle iş birliği yapmışlardır. Aynı hainler ve benzerleri, hainliklerini
bugün de “PKK terör örgütü” adı altında sürdürmektedirler, 40 bin insanımızın
katili ve onun kanlı terör örgütüne servis yapmaktadırlar. Bilinmelidir ki
milletimizin evlatlarına yapılan her saldırı ve katliam, milletimiz arasındaki
kardeşlik bağlarını daha da güçlendirecek, bölücü düşüncelere olan nefretini
artıracaktır. Milletimizin vahdet bilinci ve arzusu, her türlü bölücü ve
ayrılıkçı faaliyetlerin üzerindedir. Millet olmak, ortak acılar, ortak
kazançlar, ortak amaçlar demektir. Çanakkale’de Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz’ıyla,
Çerkez’iyle yedi düvele karşı destan yazan bu milleti bölüp parçalamaya
kimsenin gücü yetmeyecektir. Yüreğinde insan sevgisi olmayanlar, kardeşlik
sevgisini bilemezler. Kanlı PKK terör örgütüne “terör örgütüdür” diyemeyenler,
insanın yaşam hakkından da, demokrasi, fikir ve düşünce özgürlüğünden de
anlamazlar. SELAHATTİN DEMİRTAŞ
(Diyarbakır) – En iyi sen anlıyorsun! SEBAHATTİN KARAKELLE
(Devamla) – Onlar, Âşık Veysel’in “Değil miyiz hep bir kardaş/
Bizi yakar bizim ataş.” dizelerinden de ibret alamazlar. SIRRI SAKIK (Muş) – Senin
Başbakanın diyor ki: “Bekâra karı boşamak kolay.” SEBAHATTİN KARAKELLE
(Devamla) – Onlar, daha 3 Ocak 2008 günü Diyarbakır’da yandaşlarının
patlattıkları bombayla hayatını kaybeden Cengiz Kaya kardeşimizin kızı
Merve’nin, babası toprağa verilirken “Baba gitme ne olur, bak ben sana geldim.
Keşke beni almaya gelmeseydin.” feryadını da duyamazlar, tıpkı Osmanlı’ya uç
beyliği yapmış Erzincan’ımızın Başbağlar’ında
katledilen 33 vatandaşımızın dul ve yetimlerinin göklere çıkan feryatlarını
duymadıkları gibi. PKK terör örgütünün bu ve buna benzer faaliyetleri
neticesinde maskeleri düşmüş, bunların Kürt kökenli vatandaşlarımızı temsil
etmedikleri de ispat edilmiştir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; geçmişte Ermeni çeteleri, bugün PKK, yarın bir başkası
olabilir. İsmin ne önemi var, ama önemli olan bir şey var: Hâlâ bu kan
dökücülere, Merve Kaya kızımızın göz yaşlarına ve
feryadına gözlerini ve kulaklarını, en önemlisi vicdanlarını kapatarak arka
çıkanlara seslenmek istiyorum. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Karakelle. SEBAHATTİN KARAKELLE
(Devamla) – Tarihin asla affetmeyeceği, tarih affetse bile milletimizin
affetmeyeceği bölücülük anlayışınızı daha ne kadar sürdüreceksiniz? 40 bin
insanımızın hayatına mal olan bu terör örgütü, iktidarımızın aldığı siyasi,
sosyal, askerî ve diplomatik tedbirler, siz değerli milletvekili
arkadaşlarımızın kararlılığı sayesinde teröristler inlerinde vurulmuş, oyun
bozulmuştur. Sayın Başbakanımızın “Sözün bittiği yere geldik.” mesajından da
kastedilen mana budur. Bu duygu ve düşüncelerle,
Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümünde kanlarıyla
vatan topraklarını sulayan kahraman atalarımızı bir kez daha rahmet ve minnetle
anıyorum. Konuşmamı Cahit Sıtkı
Tarancı’nın şu dizeleriyle tamamlamak istiyorum: “Memleket isterim, Ne başta dert ne gönülde
hasret olsun, Kardeş kavgaları bir nihayet
bulsun. Memleket isterim, Yaşamak, sevmek kadar güzel
olsun, Olursa bir şikâyet, ölümden
olsun. ’’ Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karakelle. Gündem dışı ikinci söz,
Futbol Federasyonu hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Oktay Vural’a
aittir. Buyurun Sayın Vural. (MHP
sıralarından alkışlar) 2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Türkiye Futbol Federasyonunun
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un uygulamalarından kaynaklanan
olumsuzluklara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak da 12 Şubat 1920’de Kahramanmaraş’ta destan yazanları, Kahramanmaraş’ın
zafer gününü kutluyoruz. Yarın 13 Şubat. Yine 13 Şubat 1918’in arifesinde de
Erzincan’ın zafer gününü kutluyoruz. Bu vesileyle 21’inci Dönem Erzincan
Milletvekilimiz Mihrali Aksu’yu da rahmetle anmak
istiyorum. Sayın milletvekilleri, 29
Kasım 2007 tarihinde, Türkiye Futbol Federasyonunun kuruluşuyla ilgili bir
kanun tasarısını Yüce Mecliste görüştük. Bu tasarı Yüce Mecliste görüşüldüğü
zaman, özellikle Milliyetçi Hareket Partisi ve diğer muhalefet partileri olmak
üzere, siyasetin spora bulaştırılmamasını, Türkiye Büyük Millet Meclisi
kararıyla Genel Kurul kararlarına müdahale edilmesinin son derece yanlış
olacağını ve bu yanlışlığın sporun üzerinde kara bir leke olarak kalacağını
ifade etmiştik. Federasyon Genel Kurullarına kadar, Türkiye Büyük Millet
Meclisi müdahaleyi kanunla yaparken, aynı zamanda, maalesef, Genel Kurul
çalışmaları konusunda da yine Milliyetçi Hareket Partisinin, özellikle AKP’li
belediyelerin Futbol Federasyonunun Genel Kurul çalışmalarına bilfiil
katılmalarının da bizatihi siyasetin spora bulaştırılması olacağını ifade
etmiştik. Yine o zaman Milliyetçi Hareket Partisi olarak yapmayın, etmeyin,
Federasyonu mahkemeye düşürmeyin demiştik. Gün geldi bugün… 14-15 Şubatta Federasyon
seçimleri yapılacak. Daha o zaman, belediyelerin karışmaması gerektiğini
söylediğimiz bir Genel Kurul çalışmalarının mahkeme safhaları, AKP’li
belediyelerin yönettiği spor kulüplerinin yöneticileri tarafından mahkemeye
kadar götürülmüştür. Milliyetçi Hareket Partisinin uyarıları dikkate
alınmamıştır. Yine o zamanlar, yapmayın, etmeyin dedik, spora siyaset
bulaştırmayın, kafanızda birilerini Futbol Federasyonu Başkanı yapmak geçiyorsa
çıkın, kanuna koyun da kanunla atanmış olsun dedik. Gün geldi, değerli
arkadaşlarım, yine Milliyetçi Hareket Partisinin dediği çıktı. Bugün, maalesef
siyasetin istediği isimler Futbol Federasyonuna güya Genel Kurul aracılığıyla
getirilmiş oluyor. Bu nasıl bir demokrasi anlayışıdır değerli arkadaşlar? Yani
bu kadar müdahale edeceksiniz, Genel Kurul delegelerine müdahale edeceksiniz, İddaa’larla ilgili, isim hakkıyla ilgili müdahalelerle
kulüpleri yönlendireceksiniz, sonra kalkıp “Futbol Federasyonu özerktir”
diyeceğiz. Değerli arkadaşlarım,
yapmayın, etmeyin dedik. Ne vardı üç ay daha beklenseydi, dört ay daha
beklenseydi de, Avrupa Futbol Şampiyonası arifesinde böyle bir tartışmayı
sokmasaydınız da, mahkeme kararıyla, kayyum kararıyla bir genel kurul olmasaydı
da genel kurulu haziran ayında yapsaydık? Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bunun yapılmasını istedik ama maalesef olmadı. Bugün geldiğimiz bu noktada
kulüplerin içinde bulunduğu sıkıntıları dile getirdik. Vergi borçları var,
tesislerle ilgili sıkıntıları var. Şimdi düşünüyorlar, taşınıyorlar. Madem
iktidar bu kadar istiyor, o zaman iktidara yakın birilerini getirelim de
işimizi çözsün anlayışıyla siyasal yozlaşmanın bir örneğini spora kadar
götürmenin, değerli arkadaşlarım, spora ne katkısı olacak? Bu durumda, her
yerin işini çözmesi ve problemini çözmesi için, yayınlanacak bir kısa listede
Sayın Başbakanın arkadaşlarının içinden mi seçmemiz gerekiyor? Böyle bir
düşünceyi kabul etmemiz mümkün müdür? Bu nasıl federasyon, bu nasıl özerklik,
bu nasıl spordur? Siyasetin bu şekilde spora müdahale etmesi derin yaralar
oluşturmuştur gerçekten ve bugün liglerin ikinci yarısının neredeyse birkaç
haftasını geçtik, Federasyon seçimlere gidecek; Avrupa Şampiyonasına gidilecek,
Federasyon seçim derdinde. Biz Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bu görüşlerimizi hep ifade ettik. Yanlış olmuştur. Siyaseti spora…
Açıkçası, hizmet değil de müdahale alanı olarak görmek olan zihniyetin yanlış
olduğunu ifade ettik. Bugün yine bu düşünceleri bir genel kurul arifesinde
tekrar söylüyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural. OKTAY VURAL (Devamla) -
Geliniz, bu konuda, spor camiasının, açıkçası, Sayın Başbakana veya AKP’ye
yakın birileri olursa hiç olmazsa işlerimizi görür anlayışını da dışlayarak ve
2008 Avrupa Şampiyonasından önce bir seçim yapmaktansa haziran ayında yapılacak
bir seçimle sporu bu spor camiasının içindeki delegelerin hür iradesine teslim
edelim, ne yapıyorlarsa yapsınlar. Onun için -Milliyetçi Hareket
Partisi olarak bu konularda o zamanlar söylediğimiz- grup adına konuşan
Milletvekilimiz Beytullah Asil’in okuduğu bir
makalede bugün Federasyona talip olan kimsenin tekrar Federasyon için aday
gösterileceğini söylediği zaman yine tutanaklarda Milliyetçi Hareket Partisinin
tespitinin nasıl gerçekleştiğini bugün de görüyoruz. O bakımdan, siyasetin spora
el uzatması doğrudur ama açıkçası spora hâkim olma noktasındaki bu iradesini
çok yanlış görüyoruz. Ben, bu Federasyon
seçimlerinin arifesinde tekrar bu uyarıyı yapmak ve yüce Meclisi bilgilendirmek
istedim. Saygılarımı arz ediyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Vural. Gündem dışı konuşmaya Devlet
Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu cevap vereceklerdir. Buyurun Sayın Başesgioğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi dakika Sayın Başesgioğlu. DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli üyeleri; ben
de sözlerimin başında Erzincan ve Kahramanmaraş vilayetlerimizin kurtuluş
günlerini hem şahsım hem de Hükûmetimiz adına kutluyorum.
Bu aziz toprakların vatan olmasında kanlarını döken değerli ecdadımızı bir kez
daha rahmetle, minnetle ve şükranla anıyor, tüm Erzincanlılara ve tüm
Kahramanmaraşlılara Parlamento olarak saygılarımızı, sevgilerimizi
gönderiyoruz. Sayın Vural’a çok teşekkür
ediyorum. Gündem dışı kişisel konuşmasıyla yaklaşık iki ay önce Parlamentodan
çıkan bir kanunun geçirmiş olduğu süreci bana anlatma fırsatı verdiği için
kendisine teşekkür ediyorum ve izninizle bu iki aylık süreç içerisindeki
yaşanan gelişmeleri değerli Genel Kurulumuzun da bilgisine sunmak istiyorum. Sayın milletvekilleri,
hatırlanacağı üzere 4 Aralık tarihinde yüce Meclisimiz, Futbol Federasyonu
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da değişiklik yapan bir tasarıyı kabul
etti. Bu Kanun’da birçok hüküm var. Bu hükümlerin en başlıcaları:
Spordan sorumlu Devlet Bakanının yetkilerinin devredilmesini, Başbakanlık
Teftiş Kurulunun devreden çıkartılmasını, yine spordan sorumlu Devlet Bakanının
Başbakanlık Teftiş Kurulunu devreye sokarak olağanüstü genel kurulu toplama
gibi yetkilerinin tamamen Futbol Federasyonu Genel Kuruluna devredilmesini
içeren önemli değişiklikleri Parlamentomuz kabul etti. Burada, hem Hükûmetimizin hem de Parlamentomuzun gayesi şudur: Futbol
yönetimi kendi aktörleri tarafından, kendi dinamikleri tarafından yönetilsin ve
hep şikâyet edilen “Siyaset müdahale etti.”, “Siyaset karıştı.” gibi
endişelerden de futbol yönetimi uzak kalsın. Bu Kanun ve bu Kanun’un
akabinde gerçekleştirilen genel kurulda bir ana statü kabul edildi. Ana statüye
göre, Futbol Federasyonumuz, özerk olma konusunda çok ileri bir adım atmış
oldu. Önümüzdeki günlerde yine ana statü konusunda bir değişiklik olacak ve belki
de tamamen futbol yönetimi kendi ana statüsüyle yönetilir bir özerk kurum
hâline gelecektir. Yine, hatırlanacağı üzere, o
çıkartmış olduğumuz Kanun’da bir geçici madde vardı değerli arkadaşlarım. Bu
geçici maddede, bir ay içerisinde genel kurulun toplanacağı, ana statüde
gerekli değişikliklerin yapılacağı ve seçimlerin yenilenip yenilenmeyeceği konusunda
genel kurulun iradesine başvurulması şeklinde bir amir hüküm vardı. Geçen zaman
içerisinde, maalesef, Yasa’nın bu amir hükmü yerine getirilmedi ve birtakım
kulüpler, birtakım bazı delegeler hukuki yardım istemek durumunda kaldılar. Belki burada şunu tartışmak
lazım veyahut da bana sorulması gereken birinci soru şuydu: “Sayın Bakan, biz,
Parlamento olarak, bir kanun çıkarttık. Bu kanunda bir aylık bir amir hüküm
var. Bu bir ay içerisinde genel kurul yapılmadı. Sen, bu bir aylık süre
içerisinde ne yaptın, yasanın yürütme ve yürürlük maddelerini nasıl takip
ettin?” diye belki benim sorumluluğumu sorgulamanız gerekirdi. Ama oraya hiç
değinilmedi. Kanun’un amir hükmünün yerine getirilmemesi sanki bu ülkede hiçbir
şey ifade etmiyor. Buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu Parlamentodan bir
kanun çıkarsa, bu kanunun uygulanmasını takip etmek hepimizin görevi. O zaman
çıkardığımız kanunun hiçbir kıymeti harbiyesi olmaz.
İşine gelmeyen “Ya bunun cezası nedir? Genel kurulu toplamamak Kabahatler
Kanunu’na girer. Yüz lira cezayı veririm ve ben bu genel kurulu yapmam.”
noktasına gelir. Onun için, birinci hassasiyetimiz, bu Parlamentonun bir üyesi
olarak, çıkarmış olduğumuz kanunların tatbikattaki performansını takip etmemiz
gerekir. Ben de bunu yapmaya çalıştım, bunu takip etmeye çalıştım. Dediğim
gibi, birtakım kulüp yöneticileri hukuki yardım isteyerek, bir ihtiyati tedbir
kararı alındı ve bu ihtiyati tedbir kararının gerekleri yerine getirildi, 17
Ocakta Futbol Federasyonu Genel Kurulu toplandı değerli arkadaşlarım. Bu toplantıda ne oldu? Ana
statü değişikliği kabul edildi ve 242 delegenin 192’si seçimlerin yenilenmesi
lehinde oy kullandı. 48 delege “Seçimler yenilenmesin, gerek yok.” dedi, 192
delege seçimlerin yenilenmesi konusunda iradelerini çok açık bir şekilde belli
ettiler. Şimdi, perşembe günü Futbol
Federasyonunun Genel Kurulu yapılacak. İnşallah hayırlara vesile olur, başarılı
bir Genel Kurul geçirmelerini temenni ediyoruz. Ancak bu süreç içerisinde
yaklaşık 25 civarında dava açıldı. Hani denildi ya “Futbolu niye mahkeme kapılarına
götürdünüz?” diye. Eğer bu açılan davaların davacılarına bakarsanız, futbolu
mahkeme kapılarına, hem de defalarca, 25 kez, Arsin’den başlayıp Ordu’ya kadar,
Adana’ya kadar, Bolu’ya kadar kimlerin dava açtığını, tek tip… OKTAY VURAL (İzmir) – İstanbul’da
da aynı anda beş mahkemeye başvuranlar da var değil mi? DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) - …aynı fotokopi makinesinden çıkmış dava dilekçelerini
görürsünüz. Tabii, bu sözlerim sadece Sayın Vural’ın kişisel konuşmasına olan
değerlendirmemdir. Değerli MHP Grubunu tenzih ediyorum, yanlış bir anlaşılma
olmasın. Zaten, kendisi gündem dışı kişisel konuşma istemiştir ve
değerlendirmelerim kendi kişisel görüşlerine cevap teşkil etmektedir. OKTAY VURAL (İzmir) –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu fikirlerini kanunda söyledi, dolayısıyla
farklı bir değerlendirme yapmanız doğru değildir. DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Siz, şimdi, burada kişisel görüşlerinizi belirttiniz.
Eğer grup adına konuşsaydınız ben o şekilde de, o formatta da size cevap
verirdim. OKTAY VURAL (İzmir) – Grup
olarak alın, ne fark eder ki! BAŞKAN – Genel Kurula hitap
edin siz, lütfen, Sayın Bakan. SUAT KILIÇ (Samsun) – Biz
dinliyoruz Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Evet, yirmi beş dava açılmıştır ve bu yirmi beş davanın
hepsi de reddedilmiştir arkadaşlar, bu yirmi beş davanın hepsi de
reddedilmiştir. Bu vesileyle, futbol yönetiminin kaosa gitmesine imkân
vermeyen, ülkede kanun hakimiyetinin sağlanması
konusunda büyük hassasiyet gösteren Türk yargısının seçkin mensuplarına da bu
kürsüden teşekkür etmeyi bir borç biliyorum. “Siyaset futbola müdahale
ediyor...” Nasıl müdahale ediyor arkadaşlar, bir görelim bakalım. Bakan olarak
ben yetkilerimi devretmişim. Eğer bu siyasete müdahaleyse bunun değerlendirmesi,
bunun takdiri size ait. Peki, belediye kulüpleri
deniyor, isminde “belediye” olan yirmi üç tane kulüp var. Belediyelerin bu işe
nasıl müdahil olduklarını Kanun görüşmeleri sırasında anlatmaya çalıştım. Bir
mecburiyetten dolayı belediyelerimiz, futbol kulüplerine sahip çıkma gibi bir
mecburiyetle karşı karşıya kaldıkları için bu işi üstlenmişlerdir. Kaldı ki tüm
genel kurul delegeleri içerisinde de
-yanlış hatırlamıyorsam- sadece 16 delege belediye kulüplerinden
gelmiştir, 263 delegenin sadece ve sadece 16’sı belediye kulüplerine aittir. Kanun görüşülürken birçok şey
söylendi: “Efendim, FIFA bu işe karışır.”, “Yanlış yapıyorsunuz.”, “Avrupa
şampiyonası öncesi Türkiye’ye ambargo gelir.” Yok
böyle bir şey, olmadı. BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) -
Önergelerimizle düzeltmeseydik de görseydiniz Sayın Bakan! DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Yabancılar geldiler, genel kurulu izlediler,
memnuniyetlerini belirterek ayrıldılar. OKTAY VURAL (İzmir) – Naklen
atasaydınız bari ya! BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Teşekkür etmelisiniz Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna. DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Şimdi, sizin, Kanun görüşülürken yapmış olduğunuz
itirazlar da giderildi. Efendim, tutanaklar burada, elimde. Bilhassa Sayın
Vural diyor ki: “Bırakın bunu genel kurula, genel kurul kendisi yapsın.” Evet,
genel kurul kendisi yaptı, 242 delegenin 220’si “Ben seçim istiyorum.” dedi. OKTAY VURAL (İzmir) – Giresunspor, Orduspor, Pazarspor İddaa’dan niye
çıkartıldı? DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Eğer bu 220 delegenin iradesi bir şey ifade etmiyorsa… OKTAY VURAL (İzmir) – Neden
çıkartıldı İddaa’dan isim hakkı? DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz, ben sizi dinledim, siz de beni
dinleyin, ondan sonra bir görüşünüz varsa gelir burada anlatırsınız Sayın
Vural. OKTAY VURAL (İzmir) – Genel
Kurula hitap edin siz de. BAŞKAN – Sayın Bakanım, siz
lütfen Genel Kurula hitap ediniz. DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Gelelim aday konusuna değerli arkadaşlarım: Bu Kanun
hazırlandı, bitti. Genel Kurul hazırlık aşamasında… Tabii, bu bizim işimiz değil,
Devlet Bakanının işi Futbol Federasyonuna başkan bulmak değil. Bunu kim
yapacak? Kulüpler yapacak. Bir sürü araştırmalar yapıldı ve bu anlamda ilk akla
gelen isim, hepimizin de gurur duyduğu, uluslararası arenada hepimizi temsil
eden, FIFA Asbaşkanı Sayın Şenez Erzik
gündeme geldi. Hepimiz, bütün kulüpler, biz de dâhil, Sayın Şenez
Erzik’in Futbol Federasyonunun yeni başkanı olması
konusunda dileklerimizi belirttik ama Sayın Erzik, FIFA’daki ve UEFA’daki yoğun çalışmaları nedeniyle bu
görevi kabul etmeyeceğini ifade etti. Onun dışında -şu anda kamuoyuna mal
olmadığı için isimlerini açıklamıyorum- üç isme daha Futbol Federasyonu
Başkanlığı konusunda teklif götürüldü, onlar da haklı gerekçeler ileri sürerek
bu Federasyon Başkanlığını kabul etmeyeceklerini ifade ettiler. Şimdi, Kulüpler
Birliği bu işte inisiyatif kullandı ve Süper Lig’te temsil edilen kulüplerin tamamının oy birliğiyle,
daha önce Başkan Vekilliği yapmış bir arkadaş üzerinde mutabık kaldılar. Bu
demek değil ki başka bir aday çıkmayacak. Hayır, isteyen, delegeye güvenen,
Genel Kurul iradesine saygı duyan herkes, bir kişi, üç kişi, beş kişi Genel
Kurulda her zaman aday olabilir ve Genel Kurul iradesine kendini takdim
edebilir, görüşlerini, projelerini açıklayarak bu yönetime talip olduğunu
rahatlıkla ifade edebilir. Şunu bütün açıklığıyla ifade
etmek istiyorum ki: İsim söylenmedi ama ben söylemekte mahzur görmüyorum.
Deniyor ki: “Efendim, Sayın Hasan Doğan Sayın Başbakanın arkadaşı.” Şimdi, arkadaşlar, bu ülkede
siyasetçilerin, başbakanların arkadaşı olmak eğer bir suçsa bunu tartışmayalım.
Hepimizin yakın çevresi var. Hepsi, yakın, birtakım görevlere, sosyal
görevlere, siyasi görevlere talip oluyor. Bu, çok mantıksız, hiç dayanağı
olmayan bir gerekçedir. Kaldı ki Sayın Hasan Doğan, asla ve asla, Futbol
Federasyonu Başkanlığına kendisi talip olmuş bir arkadaş değildir. Eğer bunun
aksini iddia eden bir kulüp başkanı varsa, ben şu ana kadar söylediklerimin
hepsini geri alırım. Bu on sekiz kulüp birleşmiştir -İkinci Lig, Üçüncü Lig
kulüpleri de birleşmişlerdir- ve Sayın Hasan Doğan’a, âdeta, bu görevi tebliğ
etmişlerdir. Futbol Federasyonu Başkanlığının ne kadar zor, ne kadar zahmetli
olduğunu hepimiz biliyoruz. Değerli arkadaşlarım,
meseleye ön yargısız bakarsak, bunun, bu sürecin tamamen iyi niyetle, tamamen
demokratik bir şekilde geçtiğini hepimiz görürüz. Ama illa ki bazı
saplantılarımız varsa “Yok, bu olmaz.” derseniz, tabii burada anlaşmamız mümkün
değildir. Şimdi, Türk futboluna
yardımcı olmak istiyorsanız, 14’ünde Futbol Federasyonunun Genel Kurulu var.
14’ünden sonra Genel Kurul kimi seçerse bu yönetime yardımcı olmak hepimizin
görevidir. Futbolun çok sorunları var,
sporun çok sorunları var. Eğer bir katkınız, bir ilaveniz olacaksa spora, bu
şekilde katkılarımızı sağlayalım. Yoksa, “Federasyonun
Başkanı Başbakanın arkadaşıymış, şuradanmış, buradanmış…” Bunlar, hiç hukuki
geçerliliği olmayan, yasal geçerliliği olmayan gerekçeler. Bunları hiç
anlatmayın bana. ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın
Bakan, siyasi geçerliliği var mı? DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Hayır… Hayır… OKTAY VURAL (İzmir) –
Siyaseten atama yaptınız. Ne söylerseniz söyleyin, beş ay önce söylenen adamı
getirdiniz. Kulüplerin işlerini halledebilmeleri için bu yönteme başvurmak
zorunda bırakılması çok yanlış oldu Sayın Bakan. DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Genel Kurul delegelerinin 192’si
seçimin yenilenmesine karar veriyor. OKTAY VURAL (İzmir) – Ya
bırakınız Sayın Bakanım! Biraz önce siz dediniz “Ben teklif götürdüm.” diye.
Sizin teklif götürme hakkınız var mı? DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – On sekiz…On sekiz… BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… OKTAY VURAL (İzmir) – Var mı?
Siz nasıl teklif götürürsünüz? DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Bir dakika, müsaade edin… Müsaade edin… BAŞKAN – Lütfen, Hatibe
müdahale etmeyin Sayın Milletvekili. Lütfen, dinleyiniz efendim. DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – On sekiz tane
Birinci Lig, Süper Lig takımı aynı isim etrafında birleşiyor. Hepiniz bir
takımı tutuyorsunuz. OKTAY VURAL (İzmir) – Siz
biraz önce “Teklif götürdük Şenez Erzik’e.”
dediniz. BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın
Vural… Sayın Bakanım, siz Genel
Kurula hitap edin, cevap vermeyin. Buyurun. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Bütün kulüpler baskı altında. SELAMİ UZUN (Sivas) –
“Kulüpler baskı altında tutuluyor.” demek kulüplere hakarettir. Ülkedeki futbol
kulüplerine hakarettir. DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım “Baskı altında” dediğiniz
kulüpler, bu ülkenin milyonlarca taraftarı olan kulüpler; Fenerbahçesinin,
Galatasarayının Başkanı… Telefon orada, açın sorun
bir kulüp başkanına bir baskı var mı? Hükûmetten,
Başbakandan, benden “Hasan Doğan ismini teklif edin.” diye bir kulis atıldıysa,
ben bütün sözlerimi geri alıyorum burada. (AK Parti sıralarından alkışlar) ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Hasan Doğan daha önceden gündeme geldi. DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Yok öyle bir şey, yok. Lütfen… OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Biraz önce Hasan Doğan’ın aday olmadığını söylediniz. BAŞKAN – Siz devam edin Sayın
Bakan. DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Bu şekilde
anlaşamayız ki, bu şekilde gerçekleri göremeyiz ki, bu şekilde Türk sporuna,
Türk futboluna hizmet edemeyiz ki. (MHP sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl
yani hizmet edeceğiz böyle? Hep yandaş mı gelecek? DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – On sekiz tane kulüp, oy birliğiyle, rica minnet bir
kişiye Futbol Federasyonu Başkanlığını kabul ettiriyor, hâlâ “Dayatma var.”
deniliyor. MUHARREM VARLI (Adana) – Ne
kadar fedakâr bir arkadaşmış ya! Ne kadar fedakârmış Hasan Doğan ya! BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Yerinizden müdahale etmeyiniz sayın
milletvekilleri. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Sayın Bakan, aday olanlar adaylıktan çektiriliyor. BAŞKAN – Sayın Milletvekili,
lütfen. OKTAY VURAL (İzmir) – Ayhan Bermek’e destek verseydiniz. BAŞKAN – Buyurun Sayın
Bakanım. DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Arkadaşlarım, burada herhâlde anlaşamayacağız. Benim
size önerim: On sekiz tane Birinci Lig kulübü var. Tekrar tekrar
söylüyorum. Fenerbahçesinden, Beşiktaşından,
Galatasarayından hepsinin kulüp başkanlarıyla
konuşun. Şu söylediklerimin aksini söyleyen bir kişi varsa… OKTAY VURAL (İzmir) – Niye
söylesinler, işlerini halletmek için yapıyorlar bunu? Niye söylesinler yani? BAŞKAN – Sayın Vural, Grup
Başkan Vekilisiniz, lütfen Sayın Vural. DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Peki. Yani, işte, siyasetin futbola karışması budur
arkadaşlar. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Seçim bitmiştir. DEVLET BAKANI MURAT
BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Evet, ben sözlerimi tekrarlıyorum ve altını çiziyorum:
Bu süreç gayet demokratik, gayet futbolun geleceğine yönelik şekilde
hazırlanmıştır. Hepimizin görevi, 14 Şubatta kim seçilirse seçilsin, yeni
seçilecek yönetim kuruluna yardımcı olmaktır, başarı dilemektir. Evet, yüce Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bakan. Gündem dışı üçüncü söz,
Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’a
aittir. Buyurun Sayın Özbolat. (CHP sıralarından alkışlar) 3.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın,
Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıldönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 12 Şubat. Kahramanmaraş ilinin
düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan önce,
Almanya’da hunharca katledilen 9 Gaziantepli hemşehrime
Tanrı’dan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Bilindiği üzere, Osmanlı
Devleti Birinci Dünya Savaşı süresince birçok cephede çarpışmıştır. Bu
cephelerde eşine az rastlanır mücadeleler verilmiş, kahramanlık destanları
yazılmıştır. Ama müttefiklerin savaşı kaybetmesi üzerine mağlup sayılmış ve
ülke toprakları itilaf devletleri tarafından paylaşılmıştır. Adana 20 Aralık
1918’de işgal edilmiş, 5 Ocak 1922’de kurtuluşa kavuşmuş; Şanlıurfa 7 Mart
1919’da işgal edilmiş, 11 Nisan 1920’de kurtuluşa kavuşmuş; Gaziantep 15 Ocak
1919’da işgal edilmiş, 25 Aralık 1921’de kurtuluşa kavuşmuştur. Maraş ilimiz, 22 Şubat
1919’da İngilizler, 29 Ekim 1919’da da Fransızlar tarafından işgal edilmiştir.
Fransız işgalinden iki gün sonra “Uzunoluk” olayı
olarak bilinen “Sütçü İmam” olayı ve 28 Kasım 1919’da “Bayrak” olayı diye
bilinen üzücü hadiseler meydana gelmiştir. Bu sırada İngilizlerle başlayan ve
Fransızlarla hat safhaya ulaşan Ermenilerin taşkınlıkları dayanılmaz bir boyuta
ulaşmıştır. Fransızların Ermeni iş birlikçilerle birlikte şehirde uyguladıkları
baskı ve zulümler yurt genelinde büyük yankı bulmuştur. Mustafa Kemal o dönemde bu
yaşananları Sivas’ta takip ediyor ve yurt genelinde mitingler
düzenlettiriyordu. Sivas Kongresi’nde alınan kararlar neticesinde, 29 Kasım
1919 tarihinde Maraş’ta Kuvayımilliye teşkilatını
kurdurdu, başına da Yüzbaşı Selim ve Yüzbaşı Kılıç Ali Bey’i görevlendirdi.
Maraş ve civarında devam eden hadiseler Fransızlara Maraş’ın sonuna kadar
savunulacağını ve Türklerin bu bölgeyi kolay kolay
teslim etmeyeceklerini anlatmıştı. Mustafa Kemal’i örnek alan müdafaa-i hukuk
cemiyetleri de İstanbul’daki itilaf yüksek komiserlerine benzer protestolar
göndermeye başladılar. Bu protestolar o kadar yoğun bir hâl aldı ki,
Suriye’deki Fransız Yüksek Komiseri George Picot,
Mustafa Kemal’le görüşmeler yapmak üzere, 1919 Aralığında Sivas’a gitti. Mustafa
Kemal, Picot’tan Kilikya’nın Fransızlarca
boşaltılmasını istedi, yoksa Türk halkının savaşa devam edeceğini açık bir
dille anlattı. O sıralarda, Türkiye’nin
Güney Doğu sınırlarını güvenlikle koruyabilmek için Türk-Arap iş birliği son
derece önemliydi. Suriye’nin birçok yerinde Türk, Arap ve Çerkezlerin
katıldıkları örgütler kurulmuştu. Mustafa Kemal bu örgütleri harekete
geçirerek, Fransızları Suriye’de meşgul edip millî kuvvetleri Maraş’ta
yenilgiye uğramaktan kurtardı. Maraş şehri içinde 21 Ocak
1920’de başlayan ve yirmi iki gün süren çatışmalar ilk günlerin şaşkınlığıyla
bir aleyhte gelişme göstermiş olsa bile, Mustafa Kemal ve arkadaşları adına
Heyeti Temsiliye duruma el koydu. Millî kuvvetlerin
başına, Sivas’tan Maraş’a subaylar göndererek millî kuvvetleri düzenli bir hâle
getirdi. Bu kanlı çarpışmalar Maraşlıları asla yıldırmadı. Maraş’taki bu çetin
savaş 11-12 Şubat gecesi Fransız ve Ermeni askerlerin şehri terk ederek
İslâhiye istikametine firar etmeleriyle sonuçlandı. Kuvayımilliye’nin
bu zaferi pek memnuniyet yarattı. 5 Nisan 1925 yılında Kahramanmaraş’a istiklal
madalyası verildi. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kurtuluş mücadelesinin önemli bir parçası olan Maraş
direnişinde sembol hâline gelen Uzunoluk (Sütçü İmam)
ve Bayrak olayı elbette ki ateşleyici bir unsurdur. Bu tür kişiler ve olaylar
toplumların tarihinde önemli bir yer edinmişlerdir. Bizim tarihimizdeki yeri de
yadsınamaz. Ama, benim sizlere vurgulamaya çalıştığım
lokomotif güç, Kuvayımilliye ruhu ve Mustafa Kemal
önderliğindeki örgütlenme bilincidir. Kurtuluş ve kuruluş
döneminden bugüne ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar -ortaya konularak-
kahramanlık destanlarına maalesef gölge düşürmüştür. Dış odaklı sergilenen bu
oyunlar her dönemde kendine yerli iş birlikçi bulmakta zorlanmamıştır. Bunun en
üzücü örneklerini Maraş, Çorum, Sivas, Malatya ve Doğu-Güney Doğu olaylarında
görmek mümkündür. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; kurtuluş ve kuruluş mücadelesini ortaya koyduğumuz ruha ve
örgütlenme bilincine bugün her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. İçinde
bulunduğumuz şartlar kuşatılmışlığın bir göstergesidir. Topraklarımız ve
bankalarımız yabancılara satılıyor. Her türlü ulaşım ve haberleşme sistemimiz
yabancıların denetimi altına giriyor. Limanlarımız bizim olmaktan çıkıyor. Dev
iletim şirketlerimiz yabancıların eline geçiyor. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Özbolat. DURDU ÖZBOLAT (Devamla) –
Televizyon, radyo ve gazeteleri yabancı parası satın alıyor. Mustafa Kemal dün
“Milleti kurtaracak yine milletin kendi iradesi ve azmidir, manda kabul
edilemez.” diyordu. Bu sözün ne kadar anlamlı ve önemli olduğunu gösteren hadiseler
bugün büyük bir üzüntü ve kaygıyla yaşanıyor. Değerli milletvekilleri,
Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine karşılık Türkiye tam tersine
gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanmıştır. Artık, vazifeyi düzeltmek için
mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın isteklerine göre
yapmak, bütün dersleri ABD’den almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklal vardır ki yabancıların
nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir
hadiseyi kaydetmemiştir. Sözlerime son verirken, o
günden bugüne ülkemizin ve Maraş’ın kurtuluşu uğruna şehit düşen
kardeşlerimizin hatıraları önünde saygıyla eğilir, gazilerimizi de hürmetle
selamlarım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özbolat. Gündem dışı konuşmalar
tamamlanmıştır, gündeme geçiyoruz. Sayın milletvekilleri, Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker gündemin sözlü
sorular kısmının 1, 2, 3, 5, 8, 10, 15, 17, 22, 35, 58, 59, 69, 79, 84, 85, 87
ve 91’inci sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın
Bakanın bu isteğini sırası geldiğinde yerine getireceğim. Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır. Sözlü soru önergesinin geri
alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum: IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Önergeler 1.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın (6/390) esas numaralı sözlü
sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/24) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Gündemin sözlü sorular
kısmının 115’inci sırasında yer alan (6/390) esas numaralı sözlü soru önergemi
geri alıyorum. Gereğini
saygılarımla arz ederim. 08/02/2008 Murat
Özkan Giresun BAŞKAN – Sözlü soru önergesi
geri verilmiştir. Meclis araştırması açılmasına
ilişkin iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum: B) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 34 milletvekilinin, bor
madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin ve verimli
değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/122) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Bor
mineralleri ve rafine bor üretimi alanındaki sorunlar ve çözüm yollarını
belirlemek amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri
gereğince ekte yer alan gerekçe doğrultusunda Meclis Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz. 1) Ahmet
Duran Bulut (Balıkesir) 2) Oktay
Vural (İzmir) 3) Alim Işık (Kütahya) 4) Akif
Akkuş (Mersin) 5) Cumali Durmuş (Kocaeli) 6) Mümin
İnan (Niğde) 7) Kamil
Erdal Sipahi (İzmir) 8) Gürcan
Dağdaş (Kars) 9) Bekir
Aksoy (Ankara) 10) Beytullah Asil (Eskişehir) 11)
Kürşat Atılgan (Adana) 12)
Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu) 13) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar) 14)
Yılmaz Tankut (Adana) 15)
Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş) 16)
Mithat Melen (İstanbul) 17)
Cemalettin Uslu (Edirne) 18)
Mehmet Günal (Antalya) 19)
Hüseyin Yıldız (Antalya) 20)
Mustafa Enöz (Manisa) 21) Hasan
Özdemir (Gaziantep) 22) İsmet
Büyükataman (Bursa) 23)
Necati Özensoy (Bursa) 24) Ahmet
Bukan (Çankırı) 25) Ahmet
Kenan Tanrıkulu (İzmir) 26)
Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın) 27)
Gündüz Suphi Aktan (İstanbul) 28)
Rıdvan Yalçın (Ordu) 29) Ahmet
Orhan (Manisa) 30) Recep
Taner (Aydın) 31) Hakan
Coşkun (Osmaniye) 32) Erkan
Akçay (Manisa) 33) Emin
Haluk Ayhan (Denizli) 34)
Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon) 35) Hasan
Çalış (Karaman) Gerekçe: Türkiye bor ve bor kaynakları
açısından dünyanın en büyük ülkesi konumundadır. Bor mineralleri;
bünyelerindeki değişik oranlarda bor oksit (B2O3) içeren mineraller olup;
ülkemizde yaygın olarak bulunan bor mineralleri; tinkal,
kolemanit ve üleksit’dir. Dünya toplam bor rezervi
sıralamasında Türkiye % 72’lik pay ile ilk sıradadır. Dünya kolemanit
rezervinin ise tamamına yakını ülkemizde bulunmaktadır. Türkiye’nin dünya bor
piyasasında aldığı pay ise son derece düşüktür. Ülkemizin dünya bor
piyasasındaki payının artırılması rafine ürünlerin geliştirilmesiyle mümkündür. Bor rezervi oluşumları; bor
mineralleri, bunlardan elde edilen zenginleştirilmiş bor cevherleri boratlar,
rafine ürünler, bor bileşikleri ve bor ürünleri olarak adlandırılmaktadır. Endüstriyel üretimde ham bor
ve rafine bor ürünleri, bünyesinde taşıdığı üstün özellikleri içerisine
katıldığı üretim ve ürüne aktaran bu anlamda ikame edilmeyen bir kullanım
alanına sahiptir. Bor; otomobil camları, laboratuvar camı, uçak camları, ileri teknoloji camları, borcamIar, pyrex, optik camlar, Borosilikat camlar (kamera ve mercek camı) imalinde
kullanılmaktadır. Kayak, kayak ayakkabısı, tenis raketleri,
balık oltası, misina, golf sopaları, ok, yay, çeşitli darbelere karşı
koruyucularda, gerek telefon ve gerekse bilgisayar ağlarında geniş bir kullanım
alanı bulan Fiber optik kablolarda, LCD ekranların ve Mikroçip üretiminde, uzun
ömürlü yüksek güçlü lityum-ion bataryalarda, %70
enerji tasarrufu sağlaması nedeniyle, bilgisayar disk sürücüleri, otomobillerde
direk akım-motorları ve elektrikli ev eşyaları ile portatif güç aletlerinde,
uzay araçları, uydular, uçaklar, helikopter, planör, zeplin ve balon
imalatında, askeri alanda yüksek performanslı teçhizatlarda, zırhlı araçlarda
ve silahlarda katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Kanser tedavisinde, özellikle
beyin kanserlerinin tedavisinde, osteoporoz ve menopoz tedavilerinde, alerjik
hastalıklarda, psikiyatride, kemik gelişiminde ve artiritte,
menopoz tedavilerinde bor kullanılabilmektedir. Manyetik
Rezonans Görüntüleme Cihazlarında, yapıştırıcı, donmayı önleyici-geciktirici, antifiriz, fren sıvıları, nişasta (kola), soğutucu
kimyasallar, yangın söndürücü granüle ve sıvı kimyasallar, yanmayı
geciktiriciler, korozyon önleyiciler, mürekkep, boya, böcek öldürücü aerosoller, bitki öldürücüler, biyolojik gelişim ve kontrol
kimyasalları, orman ürünleri koruyucuları, boya koruma mamulleri, pasta ve
cilalar, kibrit, kireçlenme önleyicileri, sentetik yüksek performanslı motor
yağları (motor silk), patlayıcı, yüzme havuzu temizleyici kimyasallar,
ağartıcılar, kolonya, parfüm, krem, şampuan, makyaj malzemesi, diş macunu
imalinde, dezenfektan sıvılar, sabun, deterjanlar (çamaşır ve bulaşık)
üretiminde bor ve çeşitli rafine bor ürünleri kullanılır. Tarım sektöründe gübre üretiminde
kullanılır. Seramik ve emaye sanayiinde de oldukça
geniş kullanıma sahiptir. Atom reaktörlerinde borlu çelikler, bor karbürler ve titanbor alaşımları, atom reaktörlerinin kontrol sistemleri
ile soğutma havuzlarında ve reaktörün alarm ile kapatılmasında bor kullanılır.
Nükleer atıklar Bor madeninden (kolemanit) üretilen cam ambalajlar içine alınıp
cam kütükler haline getirilerek depolanır. Enerji konusunda yapılan
araştırmalar bor ve rafine bor ürünlerinden enerji alanında geniş bir kullanım
alanı yaratacak aşamadadır. Bor bileşikleri, elektrolit
kaplama sanayiinde, elektrolit elde edilmesinde sarf
edilmektedir. Borik asit nikel kaplamada, fluoboratlar
ve fluoborik asitler ise; kalay kurşun, bakır, nikel
gibi demir dışı metaller için elektrolit olarak kullanılmaktadır. Tekstil sanayiinde,
nişastalı yapıştırıcıların viskozitlerinin
ayarlanmasında, kazeinli yapıştırıcıların çözücülerinde, proteinlerin
ayrıştırılmasında yardımcı madde, boru ve tel çekmede akıcılığı sağlayıcı
madde, dericilikte kireç çöktürücü madde olarak boraks kullanılır. Atık
sulardaki cıva, kurşun, gümüş gibi ağır metallerin sulardan temizlenmesi
amacıyla da kullanılmaktadır. Tekne, yat, bot ve muhtelif
deniz ulaşım araçlarının imalinde ve inşaasında,
aşındırıcı, zımpara, parlatma ürünlerinde, çeşitli metal alaşımlarında,
lehimde, plastik sektöründe, kâğıt ve mukavva üretiminde, mücevhercilikte,
kurşun arıtımında, akaryakıtta oktan yükseltici olarak, rafinasyon
işlemlerinde, mumyalama işlemlerinde, gıda sanayiinde...
yaklaşık 250 üretim sektörü içinde binlerce üründe bor
ve rafine bor ürünleri kullanılmaktadır. Teknolojik gelişmeler her geçen gün
yeni kullanım alanları yaratmakta, aynı zamanda mevcut kullanım alanlarında
tüketim hacmi giderek artmaktadır. Dünya bor piyasası oligopol piyasadır. Bu anlamda bor piyasasında ticari önem
arz eden bor türleri, içinde Eti Holding'in de bulunduğu birkaç firma toplam
üretim ve satışı ellerinde tutmaktadır. Türk borlarının eksikliği, Avrupa'da ve
dünyada bor piyasalarında istikrarsızlık yaratacak bir güce ve öneme sahiptir.
Bu nedenle Avrupalı öğütücü ve nihai kullanıcılar ile dünya bor piyasasını
belirleyen çok uluslu şirketler tarih boyunca bu varlık üzerinde etkili
olabilme düşüncesinde olmuşlardır. Eti
Holding'i bünyesine katarak çok uluslu bir şirketin bor piyasasındaki
hâkimiyetini tam anlamıyla pekiştirecek tekelleşme arzusunun, son dönemde
ülkemizde estirilen özelleştirme adı altında yabancılaştırma rüzgârına dâhil
edilmemesi, ülkemizin bor ham maddesinde liderliğinin rafine bor üretimi alanına
da taşınması için neler gerektiğinin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98'inci ve
İç Tüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçe
doğrultusunda Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. BAŞKAN – Diğer önergeyi
okutuyorum: 2.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz ve 58
milletvekilinin, kapatılması söz konusu olan belediyeler başta olmak üzere il
ve ilçe merkezi olmayan belediyelerin sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/123) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Bilindiği üzere son nüfus
sayımlarına göre ülkemizde yaklaşık 800'ün üzerinde belde belediyesi
kapanacaktır. Bu uygulamayla beldelerimizin yerel imkanlardan
süratli ve yoğun olarak aldığı hizmetler sona erecek, mevcut belediyelerimizin
yok edilmesi ve köy haline getirilmesi çağdaş yaşamın şartlarını da olumsuz
yönde etkileyecektir. Altyapı, makine parkı, hizmet araçları ve personeliyle
beldesine veya ihtiyaç duyduğunda çevre köylere de yardım götüren
belediyelerimizin kaldırılışı aynı zamanda belediyenin bulunduğu çevreyi de
oldukça mağdur edecektir. Kapanma ile karşı karşıya
olan belediyelerimizle beraber diğer beldelerin belediyelerinin de yaşadığı
sorunların ve çözüm yollarının yeniden tespit edilmesi, çözüm önerilerinin
araştırılması ve bunun için yapılacak yasal düzenlemeler dahil
olmak üzere alınacak önlemlerin tespiti için Anayasanın 98'inci ve İç Tüzüğün
104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 1) Mustafa Enöz (Manisa) 2) Reşat Doğru (Tokat) 3) İzzettin Yılmaz (Hatay) 4) Cemaleddin Uslu (Edirne) 5) Erkan Akçay (Manisa ) 6) Emin Haluk Ayhan (Denizli) 7) Zeki Ertugay (Erzurum) 8) Alim Işık (Kütahya) 9) Abdülkadir
Akcan (Afyonkarahisar) 10) Oktay Vural
(İzmir ) 11) Hasan Çalış
(Karaman ) 12) Kürşat Atılgan (Adana)
13) Durmuşali
Torlak (İstanbul)
14) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir
) 15) Osman Ertuğrul (Aksaray)
16) Ahmet Bukan (Çankırı) 17) Beytullah Asil (Eskişehir) 18) Necati Özensoy (Bursa) 19) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
20) Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
21) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta) 22) Bekir Aksoy (Ankara)
23) Faruk Bal
(Konya)
24) Şenol Bal
(İzmir)
25) Osman Çakır
(Samsun) 26) Behiç Çelik
(Mersin) 27) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
28) Rıdvan Yalçın (Ordu)
29) Metin Çobanoğlu (Kırşehir)
30) Ali Uzunırmak (Aydın)
31) Mustafa Kalaycı (Konya)
32) Mehmet Günal (Antalya)
33) Münir Kutluata (Sakarya) 34) Hasan Özdemir (Gaziantep)
35) Metin Ergun (Muğla)
36) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
37) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
38) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon) 39) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
40) Ahmet Orhan (Manisa)
41) Yılmaz Tankut (Adana) 42) Hüseyin Yıldız (Antalya)
43) Mümin İnan
(Niğde) 44) Osman Durmuş
(Kırıkkale) 45) Atila Kaya (İstanbul)
46) Muharrem Varlı (Adana)
47) Cumali Durmuş (Kocaeli)
48) Kamil Erdal Sipahi (İzmir) 49) Gürcan Dağdaş (Kars)
50) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ) 51) Ümit Şafak (İstanbul) 52) Hakan Coşkun (Osmaniye) 53) Recep Taner (Aydın) 54) Akif Akkuş (Mersin) 55) Mithat Melen (İstanbul) 56) Tunca Toskay (Antalya) 57) Kadir Ural (Mersin) 58) Ertuğrul Kumcuoğlu
(Aydın) 59) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir) Gerekçe: Ülkemiz genelinde 16
büyükşehir, 65 il merkezi, 850 ilçe merkezi, 283 ilk kademe belediyesi, 2011
belde belediyesi olmak üzere toplam 3.225 belediye bulunmaktadır. 3/7/2005
tarihinde kabul edilen 5393 sayılı Belediye Kanununun 8. maddesine göre özetle;
belde, köy veya bunların bazı kısımlarının bir başka beldeye katılabilmesi için
bu yerlerin meskûn sahalarının katılacak beldenin meskûn sahasına uzaklığı
5.000 metreden fazla olmayacağı belirtilerek, belediyeliği sona erecek
belediyenin çevresindeki köylerin ilgili belediyeye katılmak istenmesi hâlinde
köy sakinleri arasında oylama yapılır. Bu oylama sonucuna göre katılım
gerçekleşebilir hükmü yer almaktadır. Kanunun
11’inci maddesine göre ise; “Meskûn sahası, bağlı olduğu il veya ilçe
belediyesi ile nüfusu 50.000 ve üzerinde olan belediyenin sınırına, 5.000
metreden daha yakın durumda olan belediye ve köylerin tüzel kişiliği; genel
imar düzeni veya temel alt yapı hizmetlerinin gerekli kılınması durumunda,
Danıştay’ın görüşü alınarak, İçişleri Bakanlığının teklifi üzerine müşterek
kararname ile kaldırılarak bu belediyeye katılır.” hükmü yer almaktadır. Bu kanunun uygulanmasında iki
ayrı durum söz konusu olmaktadır. Nüfusu 50.000 ve üzeri olan belediyelerin
sınırına 5.000 metreden daha yakın olan belediyeler, Danıştay’ın görüşü
alınarak, İçişleri Bakanlığının teklifi üzerine birleşme gerçekleşirken, belde
belediyelerin yakın köyler ile birleştirilmesi ise ilgili köyde yaşayan köy
sakinlerinin oyları ile gerçekleşebileceği belirtilmektedir. Birçok belde belediyemiz
çevresindeki yakın köylere hizmet götürmekte ancak bu köyler belediye tüzel
kişiliğine bağlı bulunmamaktadır. Hizmet bütünlüğü açısından bunların belde
tüzel kişiliğiyle hukuken ilişkilendirilmesi de mümkündür. Belediyeler, yöredeki insana
uygarca yaşama imkânı sağlamakla görevli olan, ürettiği bilgileri kamuoyuyla
paylaşmak durumunda olan kurumlardır. Hizmetlerin her aşamasında vatandaşla
belediye sürekli karşı karşıyadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de
belediye hizmetleri sürekli gelişmektedir. Ülkemizde yoğun olarak hizmet
veren ve halkın en çok başvurduğu kurumlardan olan yerel yönetimler artık
hizmet alanlarını genişletmekte, verimliliği sürekli olarak arttırmak gayreti
içerisinde olmaktadırlar. Belediyeler, klasik
belediyecilik anlayışı ile hizmet üretmelerinin mümkün olmadığını fark etmişler
ve bilgiye dayalı, vatandaşın katılımcı olduğu bir yapıyla sağlıklı hizmet
üretme arayışlarına girmişlerdir. Belediyeler yerel
ihtiyaçların karşılanması amacıyla ekonomik girişimlerde de bulunmaktadırlar. Ülkemiz insanının daha çağdaş
yaşam şartlarına kavuşması için elde etmiş olduğu kazanımları bir anda
ellerinden almak yerine bu yapının daha da güçlenmesini sağlamak gerekir. Belediyelerin yapılanmasının
bu hususlar dikkate alınarak ele alınması gerekmektedir. Bu bakımdan
belediyelerle ilgili olarak yapılacak düzenlemelerin etki analizlerinin
sağlıklı yapılması gerekmektedir. Bu analiz ve araştırma yapılmadan yapılacak
düzenlemeler yeni problemleri doğuracaktır. Nüfusu 2000'in altına düşen
belediyelerin kapatılmasının kentleşme merhalesi üzerindeki ve
vatandaşlarımızın yaşam biçimine etkileri, bu beldelerin kendinin yönetme
kültüründen uzaklaştırılmasının demokrasi ile bağdaşıklığı, çalışanların hukuki
durumu, bu beldeler envanterindeki hizmet binaları,
araçlarının devredilmesinin sağlayacağı kaynak israfı, hizmet maliyeti
gerekçesiyle kapatma yerine diğer alternatif yönetim modellerinin tespiti, bu
bölgelerin ekonomik kalkınma süreçlerini önemli derecede etkileyecek
düzenlemelerin analizini yapmak ve diğer belde belediyelerinin de yaşadığı
sorunların ve çözüm yollarının araştırılması ve bunun için yapılacak yasal
düzenlemeler dâhil olmak üzere alınacak önlemlerin tespiti amacıyla bir Meclis
araştırması açılması gerekmektedir. BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur. Önergeler gündemdeki yerini
alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası
geldiğinde yapılacaktır. Küresel ısınmanın etkileri ve
su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda kurulan (10/1, 4, 5, 7, 9,
10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi
vardır; okutuyorum: C) Tezkereler 1.- (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) esas numaralı Meclis
Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin bir ay
uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/241) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Küresel Isınmanın Etkileri ve
Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda kurulan (10/1, 4, 5, 7, 9,
10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu; 13.11.2007 tarihinde göreve
başlamıştır. Anayasa ve İçtüzük gereği kendisine verilen 3 aylık süre
içerisinde çalışmalarını tamamlayamayan Komisyonumuz 13.02.2008 tarihinden
itibaren 1 aylık ek süre istenmesine karar vermiştir. Gereğini bilgilerinize arz
ederim. Saygılarımla. Prof.
Dr. Mustafa Öztürk Hatay Komisyon
Başkanı BAŞKAN – İç Tüzük’ün 105’inci
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen
komisyona bir aylık kesin süre verilir.” hükmü gereğince Komisyona bir aylık ek
süre verilmiştir. Sayın milletvekilleri,
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım. V.- ÖNERİLER A) Danışma Kurulu Önerileri 1.- Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ile 13/2/2008 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların
görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu Önerisi No: 23 Tarihi: 12.2.2008 Danışma Kurulunun 12.2.2008
Salı günü yaptığı toplantıda; Genel Kurulun; 12.2.2008 Salı günkü (bugün)
Birleşiminde 15:00-20:00, 13.2.2008 Çarşamba ve
14.2.2008 Perşembe günkü Birleşimlerinde ise 14:00-20:00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesi ve 13.2.2008 Çarşamba günkü Birleşimde sözlü soruların
görüşülmemesinin, Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
BAŞKAN – Öneri üzerinde lehte
ve aleyhte söz isteyen yok. Öneriyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri, kabul edilmiştir. İç Tüzük’ün 37’nci maddesine
göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önerge vardır; okutup işleme alacağım
ve oylarınıza sunacağım. IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) A) Önergeler (Devam) 2.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın, 4447
Sayılı İşsizlik Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi’nin (2/72) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/25) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 2/72 Esas
Numaralı Kanun Teklifimin İçtüzüğün 37. Maddesine göre görüşülmesini
saygılarımla arz ederim. 29.01.2008 Oğuz
Oyan İzmir BAŞKAN – Teklif sahibi Sayın
Oğuz Oyan, buyurun efendim. Süreniz beş dakika Sayın
Oyan. OĞUZ OYAN (İzmir)- Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geçen yasama döneminde önerdiğim, ancak görüşülmeyen
İşsizlik Kanunu’yla ilgili bir değişiklik önergesini bu yasama döneminde tekrar
verdim. Ancak, komisyonlarda görüşme süresi geçtiği için Genel Kurulda
görüşülmesi için öne alma gereğini hissettim. Tam da Türkiye’de önemli bir
yeniden durgunluğun içinde olduğumuz bir dönemde, dünyadan gelen ekonomik kriz
dalgalarının Türkiye’yi sardığı bir dönemde, belki Türkiye’de bu arada Sosyal
Güvenlik Yasa Tasarısı’nın yeniden Meclise geleceği günlerde bunun yeniden
tartışılmasında yarar vardır. Umarım Hükûmet bu
konuda belli adımlar atar. 2000 yılında kuruldu işsizlik
sigortası. Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabı’nın yerine geldi işçiler
açısından. Bu Fon’da 2008 Ocak sonuna kadar tam 33 katrilyon lira ya da 33
milyar yeni Türk lirası para birikti. Bunun, harcamalar bir tarafa, şu an
toplam Fon varlığı 31,5 milyar yeni Türk lirası ya da katrilyon. Şimdi bu Fon niçin var?
İşsizler için var, yani işçi için var. Peki kime
çalışıyor Fon? Fon devlete çalışıyor. Yani Fon, hazinenin borçlanma imkânlarını
genişletme aracı olarak kullanılıyor. Fon’un sadece yüzde 4,1’i işsizlere
ödenmiş bugüne kadar. Fon’un yüzde 95’i devlete borç olarak veriliyor. Bunların
büyük bir bölümü devlet tahvilinde ya da aşağı yukarı eşit oranda, diğeri de
hazine bonosu biçiminde veriliyor. Yani neye yaramış oluyor Fon? Bir kere
devletin piyasadan borçlanma yanında bir kamu kurumundan borçlanma imkânını,
bizzat işçiler için toplanan Fon’dan borçlanma imkânını yaratıyor. İki, kamu iç
borçlanmasının vadesini uzatıyor. Üç, Türkiye’de uygulanan bu
faiz dışı fazla hesabına yüzde yarım katkı sağlıyor, hesabi olarak ve
sonuncusu, yeni bir tanım getirildi, bu tanıma göre de Fon varlığı kamu borç
stokundan düşüldüğü için, kamu net borç stoku da 30 milyar yeni Türk lirası
kadar düşük gözüküyor, yani mucize işlevleri var, ballı bir fon. Şimdi, bakın, şu an, aylık bazda bu Fon’dan yararlanan sayısı 100 bin kişi civarında.
Sadece Ocak 2006 rakamını vereyim: Ocakta 106 bin kişi Fon’dan yararlanıyor
gözüküyor. 106 bin kişi ne kadar para almış? 32 milyon yeni Türk lirası. Fon’un
toplam değerinin binde 1’i. Yani, Fon’un toplam varlığının sadece binde 1’i
işsizlere yönelebilmiş. Size başka bir karşılaştırma
yapayım: Fon’dan, 2002’den 2007’ye kadar, yani Fon’dan ödeme yapıldığı 2002
Martından 2007 sonuna kadar toplam 962 bin kişi, işsiz yararlanabildi, altı
yılda 962 bin kişi sadece yararlanabildi. Başka bir karşılaştırma
yapalım: Sadece 2007 yılında kömür yardımından yararlanan aile sayısı 1 milyon
894 bin kişi. Yani, siz, işsizlere kaynak sağlamak, yardım yapmak, ödenti
yapmak üzere bir hak olarak getirilmiş bir fonu kullanmayacaksınız, altı yılda
1 milyon kişiyi bulamayacaksınız, ama bir yılda -2007 yılı rakamı sadece,
önceki yıllar da aşağı yukarı aynı- 2007’nin sadece on ayında 2 milyona yakın
insana kömür yardımı yapacaksınız. Yani, hak devleti değil, kazanılmış hakkı
var, yasayla gelmiş, bunu vermeyeceksiniz, ama siz keyfî bir iane sistemi
çalıştıracaksınız, sosyal iane sistemi. Bu, aslında bir zihniyeti gösteriyor,
bu, Türkiye’nin bir Orta Doğu toplumuna doğru gittiğini gösteriyor. Onun için, burada bir yasa
teklifi var, üç şey öneriyoruz: Bir, bu önerilerden biri, daha çok işsiz
Fon’dan yararlanabilsin, sisteme girebilsin. İki, sistemde daha çok
kalabilsinler, daha uzun süre kalabilsinler ve üç, daha yüksek alabilsinler.
Niye daha yüksek? Çünkü, şu an işsize verdiğimiz,
layık gördüğümüz rakam, asgari ücretin yarısıyla asgari ücretin tamamı
arasında, yani 210 milyonla 419 milyon arasında. Ee,
yazık! Çünkü, siz, asgari ücretin 5 katı üzerinden
kesiyorsunuz. Yani, diyelim bir genel müdürden asgari ücretin 5 katı üzerinden
işsizlik sigortası primi kesiliyor, ama işsiz kaldı genel müdür, asgari ücret!
Kirasını karşılayamaz. Bari, hiç olmazsa, bunu 3
katına çıkarın diyoruz bu yasa teklifinde. Yani, asgari ücretin 5 katı
üzerinden prim veriyorsa, o zaman asgari ücretin en az 3 katı kadar işsizlik
ödeneği alabilsin. Keza, asgari ücret düzeyinde birisi işsiz kaldığı zaman da,
en az asgari ücretin dörtte 3’ü kadar bir işsizlik ödeneği alabilsin diye
iyileştirici önlemlerimiz var. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurunuz Sayın
Oyan. OĞUZ OYAN (Devamla) –
Teşekkür ederim. Bunların yanında bir başka
önerimiz de istihdam yaratma, işe yerleştirme, meslek geliştirme ve yetiştirme
eğitimi verme gibi alanlar -ki Kanun’da vardır bunlar, mevcut Kanun’da,
4447’de- bunların daha da geliştirilmesi. Bunun için en azından buraya bir
madde öneriyorum: Fon kaynaklarının en az yüzde 10’unun bu amaçlara tahsis
edilmesi, ayrılması hükmünü öneriyoruz. Değerli milletvekilleri,
Türkiye’de aralık ayında sanayi üretim endeksi geriledi. Türkiye,
yeniden bir durgunluk dönemi içine girmekte. Bırakın artık bu kriz bizi
vurmaz etmez rahatlığını. Türkiye’de şu an İşsizlik Sigortası Fonu’nun tam da
çalıştırılma zamanı, milyonlarca yeni işsiz kapıda bekliyor. Dolayısıyla,
bırakın IMF, Dünya Bankası politikalarını, bırakın dışarıdan icazet almayı,
bırakın tabiiyet ilişkilerini. Gelin, Türkiye'nin kendi programını yapalım.
IMF, Dünya Bankası programları dışında programlarımızı yapalım. Oraya
danışmadan işsizlik sigortası ödeneğini nasıl daha geniş, yaygın kitlelere
yayabiliriz ve nasıl bu kitleler bir sosyal hak olarak, bir vatandaş olarak… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Oyan. OĞUZ OYAN (Devamla) – Son
cümlemi tamamlamama izin verir misiniz? BAŞKAN – Buyurun. OĞUZ OYAN (Devamla) –
Dolayısıyla, gelin yeni bir ekonomik program oluşturun, yeni bir sosyal program
oluşturun. Bu sosyal program içinde, Sosyal Güvenlik Kurumu olarak, işsizlik
sigortası kurumunu da sosyal güvenlikle ilgili yasa tasarısı içine alın. Bu bir
sosyal güvenlik ayağıdır. Gelin, aile yardımı sigortasını getirin, bir hak
devletine geçelim. Gelin, Sosyal Yardımlaşma, Dayanışmayı Teşvik Fonu’nu da
Sosyal Güvenlik Kurumu içine alalım. Böylece, Türkiye’de bundan böyle bir
vatandaş hukuku oluşturalım, vatandaş. Yani, keyfî birtakım aktarmaların dışına
gidelim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Oyan. OĞUZ OYAN (Devamla) - Çok
teşekkür ediyorum. Umarım, Hükûmet
bu konularda anlayışlı olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Oyan. Şimdi, söz sırası, Tekirdağ
Milletvekili Sayın Enis Tütüncü’ye ait. Buyurun Sayın Tütüncü. Süreniz beş dakika Sayın
Tütüncü. ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. İzmir Milletvekilimiz Sayın
Oğuz Oyan’ın önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Neden böyle bir önerge
getirildi? Ve daha öncesi, niçin işsizlik sigortasıyla ilgili bir yasa teklifi
önerildi? Yani, konunun özü, esası nedir? Konunun özü, esası işsizlik ve
yoksulluk. İşsizlik, dünyanın en ağır toplumsal işkencesidir. Birey açısından,
kurşun yarasından da ağırdır işsizlik. Acısını önce pek fark etmezsiniz, ama
dalga dalga gelir bir sıcaklıkla ve daha sonra,
perişan eder insanı işsizlik. AKP İktidarının altıncı yılı
içindeyiz. Ne yazık ki, Hükûmet, işsizliğin ve
yoksulluğun toplumu nasıl derinden tahrip ettiğini hâlâ görebilmiş değil. Hükûmete soruyoruz: Halkımızın gerçek gündemine, işsizlik
ve yoksullukla mücadele konusuna ne zaman döneceksiniz? İşte
size bir fırsat. Görüştüğümüz bu önergeye sahip çıkınız. En azından,
işsizlik sigortasını gerçek işlevine hep birlikte kavuşturalım. Çünkü, mevcut hâliyle, işsizlik sigortasının, işsiz
kalanların yarasına merhem olmadığı, olamayacağı açıkça anlaşılmıştır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bilindiği gibi işsizlik sigortası, hizmet akdiyle bir işte
çalışırken belli bir süre prim ödeyen ve işsiz kalan emekçileri kapsıyor. Ne
var ki, Yasa’da, işsizlik sigortasından yararlanmak için gereken prim ödeme gün
sayıları fazla, buna karşılık işsizlik ödeneği ile diğer ödemeler ise düşük
tutulmuş. Yani kanımızca, külfet-nimet dengesi daha başlangıçta, Yasa
Parlamentodan çıktığında yeterince gözetilememiş. Bu yanlışa bir an önce son
verilmelidir. Bakınız, Adalet ve Kalkınma
Partisi olarak yaklaşık bir yıl süren çalışmalar sonucunda bir istihdam paketi
hazırladınız. Bu paketle, bilebildiğimiz kadarıyla, işsizlik sigortasından
yararlanmayı kolaylaştırmak istiyorsunuz ve eldeki sigorta fonlarını işsizlikle
mücadelede daha etkin bir şekilde kullanmayı düşünüyorsunuz. İşte, önergemiz bu
açıdan da önemlidir çünkü istihdam paketinizin bir an önce açılmasını ve bir an
önce yaşama geçirilmesini sağlayacaktır. Bu nedenle, Sayın Oğuz Oyan’ın önergesini Cumhuriyet Halk Partisinin AKP’ye
uzattığı içtenlikli bir yardım eli olarak görmelisiniz. Bakınız, işsizlik
sigortasında biriken fon miktarı 31,5 milyar YTL’ye ulaştı. Bu kaynak, doğrudan
işsizlik sorununun çözümünde ve işsizlikten kaynaklanan sıkıntıların
giderilmesinde yeterince kullanılamıyor, Hükûmetin
elinin altında, hazine bonolarına ve devlet tahvillerine yatırılıyor, yani
işsize değil borçlanmaya destek oluyor. Şu anda Fon kaynağının yüzde 97’si
devlet iç borçlanma kâğıtlarına yatırılmış durumda. Bunu da doğru kabul etmek
ve sürdürmek mümkün mü değerli milletvekilleri? Bu Fon’un bir miktarını
gençlere ve kadınlara iş bulmak için kullanmak zorundayız, işsizlik
sigortasından sağlanan hastalık ve analık sigortası prim ödemelerinin dışındaki
tüm hizmet kalemlerinde iyileştirmeler yapmak zorundayız. Size elimizi
uzatıyoruz. Bakınız, şimdiye kadar ekonomi gemisini gözü kapalı bir şekilde
bilinçsizce yürütmeye çalıştınız. Dünyada ekonomik konjonktür
son derece müsaitti, dış dünyadan, sadece Türkiye’ye değil diğer gelişmekte
olan ülkelere de gökten yağmur yağar gibi fon yağdı, dolar yağdı. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın
Tütüncü. ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) –
Teşekkür ediyorum. Bu süreçte, ekonomi büyüdü,
bütçe açığı daraldı, bazı ekonomik alanlarda kısmi iyileştirmeler yaşandı.
Tabii ki AKP kerameti kendinde gördü, kendinde buldu ancak şimdi, bu hayal
dünyasının sonu gözüküyor, dünya bir ekonomik sıkıntıya giriyor, daralmaya
giriyor. Türkiye, önümüzdeki dönemde, çok sıkıntılı bir periyotta
yaşama durumunda kalacak. Tarım ve hayvancılığı çökmüş, tarım dışı
sektörlerdeki ulusal sanayicinin bir bölümü piyasadan sürülmüş, üretim gücünün
belli bir bölümü yabancılara özelleştirme adı altında peşkeş çekilmiş, üretim
artışı ve ekonomik büyüme dış borca tutsak edilmiş, bankacılık, sigortacılık ve
finans sektörleri ise kontrolsüz, hatta sınırsız bir şekilde yabancılaştırmaya
açılmış. Daha başka olumsuzlukları da sayabilirim. İşte bu koşullarda, değerli
milletvekilleri, değerli AKP’liler, size elimizi uzatıyoruz, bu önergeye ve
dolayısıyla yasa teklifimize ve dolayısıyla sizin hazırlamış olduğunuz istihdam
paketinize, lütfen, hep birlikte sahip çıkalım. İşsizlik ve yoksulluk sorunu
altında perişan olan milyonlarca insanımız bizden bunları bekliyor. Bu duygu ve düşüncelerle,
hepinizi en iyi dileklerimle, sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Tütüncü. Önerge üzerinde, Hükûmet adına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın
Faruk Çelik Bey söz istemişlerdir. Buyurun Sayın Çelik. (AK
Parti sıralarından alkışlar) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir
Milletvekili Sayın Profesör Doktor Oğuz Oyan ve 16 milletvekili tarafından
hazırlanan kanun teklifinin gündeme alınıp alınmamasıyla ilgili olarak söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bu kanun teklifi, özünde,
işsizlik ödeneğinden yararlanma şartlarının kolaylaştırılması, işsizlik ödeneği
miktarının artırılması ve Fon varlığının her yıl en az yüzde 10’unun mesleki
eğitim ve eğitim alanında kullanılmasını içermektedir. Tabii, teklif, genel
olarak ele aldığımızda, bizim de Hükûmet Programı’nda
dile getirdiğimiz, eylem planında yer verdiğimiz konuları içermektedir. Bu
çerçevede hazırladığımız -az önce ifade edildiği gibi- bir istihdam paketi var.
Bunu Bakanlar Kurulunda değerlendirdik, taslak hâline getirdik. Çok yakın bir
zamanda, çok kısa bir süre içerisinde de sosyal taraflarla bu taslağı
tartışacağız. İnanıyorum ki, yine en kısa süre içerisinde siyasi partilerimize
de bunu takdim edeceğiz ve siyasi partilerimizin de, sosyal tarafların da
katkılarını almış olacağız. Şunu ifade edeyim: Bu
teklifte, tabii, Fon varlığının en az yüzde 10’unun mesleki eğitime dönük
harcanması, aktüeryal dengeleri bozacak bir
tekliftir. Bu açıdan, bu oranın çok da Fon varlığı, Fon gelir-gideri
düşünülerek konmuş bir oran olduğu düşüncesinde değilim. Bir diğer konu burada ifade
edildi. “Bu ve benzeri konularla ilgili yapacağınız hazırlıkları bir yerlere
danışma, bir yerlerden icazet alma…” şeklinde bir değerlendirme yapıldı. Bunu
da çok doğru bulmadığımızı burada ifade etmek istiyorum. İstihdam paketiyle
ilgili yapmış olduğumuz değerlendirmeleri biz Bakanlar Kurulunda
değerlendirdik. Katkı sağlayacak olan siyasi partiler ve sosyal taraflarla
tartışarak, görüşerek hazırlama çabası içerisindeyiz. Bunu başka taraflara
çekmeyi de, doğrusu, şık bulmadığımızı, doğru bulmadığımızı da ifade etmeyi
uygun buluyorum. İşsizlik, tabii, dünyanın
sorunu, hepimizin sorunu, bizim ülkemizin de sorunu. Son beş yıl içerisinde
Türkiye’de meydana gelen değişim ve dönüşüm çerçevesinde, her yıl iş gücüne
katılan 700 bin vatandaşımız iş bulma imkânını elde etmiştir. İşsizlik
konusunda oranı çok daha aşağı düşürme arzumuza rağmen o konuda çok
arzuladığımız bir noktaya gelemediğimizi ifade etmek istiyorum, ama bunun da
gerekçelerini her defasında sizler de, bizler de ifade ediyoruz. Yani, emek
yoğun bir üretim anlayışından teknoloji yoğun bir üretim anlayışına geçiş söz
konusu, çok yoğun bir nüfusun tarımdan ayrılışı söz konusu. Buna rağmen, yine
de işsizlik oranlarında düşüşün kaydedildiğini hep beraber görüyoruz. Yani,
bizde 9,7 olan işsizlik oranının Avrupa Birliği ortalamasının 8,1 olduğunu da
dikkate alalım, ABD’de yüzde 5’lere varan bir oranda olduğunu da görmemezlikten
gelmeyelim diye ifade ediyorum. Şimdi, konu İşsizlik Fonu,
İşsizlik Sigortası Fonu olduğu için Fon’la ilgili çok daha net rakamlar vermek
istiyorum. Bildiğiniz gibi, İşsizlik Sigortası Fonu 4447 sayılı Yasa ile 1999
yılında kuruldu. Kamu ve işveren ve işçilerin katılımıyla bu Fon oluşturuldu.
Bu 4447 sayılı Yasa’ya göre, 2000 yılı Haziran ayında kamu, işçi ve
işverenlerden prim kesilmeye başlandı ve yine Mart 2002’den itibaren de
işsizlik ödeneği verilmeye başlandı. Yasa yürürlüğe girdiğinde, prim oranları,
kamudan yüzde 2, işverenlerden yüzde 3 ve işçilerden de yüzde 2 şeklindeydi.
Daha sonra 2002’de yapılan bir değişiklikle bu oranlarda indirime gidildi,
kamuda yüzde 1, işverenden yüzde 2 ve işçiden de yüzde 1 şekline dönüştürüldü. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Ocak 2008
sonu itibarıyla Fon’un toplam varlığı 31 katrilyon 360 trilyon liradır.
Kurulduğundan bugüne toplam Fon geliri ise 32 katrilyon 957 trilyon liradır. Bu
Fon varlığının 18 katrilyon 915 trilyon lirası faiz gelirlerinden, 14 katrilyon
42 trilyonu ise prim ve diğer gelirlerden oluşmaktadır. İşsizlik Sigortası Fonu’nun
toplam gideri ise Ocak 2008 sonuna kadar 1 katrilyon 578 trilyon liradır. Bu
tutarın 1 katrilyon 377 trilyon lirasını sigortalı işsizlere verilen işsizlik
ödeneği oluşturmaktadır ve 2007 sonu itibarıyla Fon’dan 962.465 kişi işsizlik
ödeneği almaya hak kazanmıştır. Aylık olarak bakacak olursak, Ocak 2008’de
106.945 kişiye toplam 32 trilyon 776 milyar lira ödeme yapılmıştır. Fon’un 2008
Ocak ayında geliri ise 695 trilyon 742 milyar liradır. Tabii bu tabloya
baktığımız zaman Fon’un gelir ve gider oranı yüzde 6’ya bile ulaşmamaktadır.
Bundan dolayı Fon’dan yararlanma koşullarının aktüeryal
dengeleri bozmayacak şekilde esnetilmesinden ve ödenek miktarının
artırılmasından yana olduğumuzu burada ifade etmek istiyorum. Zaten istihdam paketi
çerçevesinde sizlere arz edeceğimiz düzenlemede de bu konular, bu istihdam
paketi içermektedir. İnanıyorum ki, kısa
süre içerisinde bunu değerlendirir… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Çelik. ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK
BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Sağ olun. …ve bu çerçevede çalışanlarımıza
ciddi bir katkıyı da hep birlikte sunmuş oluruz diyorum. Tekrar hepinize teşekkür
ediyorum, sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bakan. Sayın milletvekilleri,
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… OKTAY VURAL (İzmir) –
Efendim, kabul edilmiştir. Beklemeye gerek yok efendim, daha gelmiyorlar. Sayın Başkanım, gelmelerini
beklememize gerek yok. Bir milletvekilinin teklifinin gündeme alınması için… Sayın Başkan, ne bekliyoruz? BAŞKAN – Sayıyorlar,
arkadaşlar sayıyorlar. OKTAY VURAL (İzmir) – Kabul
edilmiştir efendim, belli; hayırlı olsun.
BAŞKAN – Kabul etmeyenler… OKTAY VURAL (İzmir) – Kabul
edilmiştir. ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) –
Hâlâ oradan gelsinler diye bekliyorsunuz! OKTAY VURAL (İzmir) – Kabul
edilmiştir efendim, kabul edilmiştir. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) –
Bütün bakanların vekâleti mi var Sayın Başkan? Bakanlar Ankara’da, herkes
Ankara’da. BAŞKAN – Önerge kabul
edilmemiştir. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) –
Sayın bakanlardan vekâlet al Sayın Başkan. VI.- SORULAR VE CEVAPLAR A) Sözlü Sorular ve Cevapları 1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, sanayi sitelerinin elektrik
tarifesindeki değişikliğe ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/181)
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın,
Karaman’daki bazı köylerin ÇATAK kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/183)
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 3.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, fındık üreticilerine don afeti
hasar paralarının ödenmesine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi
(6/188) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 4.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
hububat destekleme primleri ödemesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/205) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 5.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, hayvancılık teşvik primlerinin ödenmesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/238) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in cevabı 6.- Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın,
serbest veteriner hekimlerin hak ediş bedellerinin ödenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/242) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 7.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un,
Milas’ın bazı köylerindeki toprak tuzlanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/249) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 8.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın,
Hazine arazilerini işleyen çiftçilere doğrudan gelir desteği ödenmemesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/251) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in cevabı 9.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, bal ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/265) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa’nın bazı köylerinde
sebze ve meyvelerde görülen kurumanın sebeplerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/281) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 11.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın,
gıda ürünlerinde üretimden tüketime kadar oluşan fiyata ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/320) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 12.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın,
hayvancılık politikasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/321) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 13.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün,
organik tarımın desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/335) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 14.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın,
arıcıların desteklenmesine ve bal tüketicilerinin korunmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/350) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 15.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, AB fonundan yararlanacak
çiftçilere ve Türk çiftçisinin rekabet gücünün artırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/357) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı 16.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, İzmir’deki ziraat mühendislerine
ve yeterli teknik personel sayısına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/359) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 17.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin,
Antep fıstığı ürününün desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/361) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı 18.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Ege kıyılarındaki balık
çiftliklerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/365) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker, gündemin sözlü sorular kısmının 1, 2, 3, 5, 8, 10, 15, 17, 22, 35,
58, 59, 69, 79, 84, 85, 87 ve 91’inci sıralarındaki soruları birlikte
cevaplandırmak istemişlerdir. Şimdi, bu soruları sırasıyla
okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun Maliye
Bakanı Sayın Kemal Unakıtan tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla.
02/11/2007 Reşat
Doğru Tokat
Soru:
Bilindiği üzere Hükûmetler tarafından desteklenerek
kurulan sanayi siteleri içerisinde kendi sanatını icra ederek üretime ve
istihdama katkı sağlayan işyerleri mevcuttur. Tokat Sanayi Sitesi içerisinde de
bu şekilde faaliyet sürdüren 900 işyeri mevcuttur. Bu işyerleri tarafından
kullanılan elektrik fiyat tarifesi değiştirilmek suretiyle mağdur duruma
düşmüşlerdir. Kendi imkânlarıyla faaliyetini sürdüren üretime, istihdama ve
ihracata katkı sağlayan işyerlerinin tarife değişikliği nedeniyle uğradıkları
mağduriyeti gidermeyi düşünüyor musunuz? Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Hasan
Çalış Karaman Son yıllarda yaşanan kuraklık
ve küresel ısınmadan Karaman ilimiz oldukça fazla etkilenmiştir. Kısıtlı olan
sulama amaçlı suların tarımda geniş alanlarda kullanılması, sulanabilir tarım
arazilerinin artması sebebiyle yer altı su kaynakları azalmış ve taban suyu
seviyeleri düşerek göl ve dereler kurumaya başlamıştır. Doğal
dengenin sağlanması, erozyonun önlenmesi, doğal su kaynaklarının korunması,
tarım tekniklerine uygun tarımsal faaliyetler ve üretim planlaması yaparak
topraklarımızın muhafazası amacıyla ilimiz merkez ilçede bulunan ve daha önce
doğal bir göl olan, çok sayıda su havzasına sahip olan, ancak şu anda kurumuş
bulunan Süleymanhacı Gölü (Acı Göl)’nün tekrar eski
hâline getirilmesi büyük önem taşımaktadır. 1- Doğal dengenin ve çevre
tarım arazilerinin korunması amacı ile Karaman ilimizin en az yağış alan
bölgesi olan Akgöl ve Süleymanhacı
Göllerine sınır köylerin kuraklık ve küresel ısınma da dikkate alınarak 2008
yılı ÇATAK programına dâhil etmeyi düşünüyor musunuz, bu konuda herhangi bir
çalışmanız var mı? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı tarafından
sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. 06/11/2007 Rıdvan
Yalçın Ordu Soru: 2004
yılında fındık üreticisini vuran don afeti nedeniyle oluşan zararın % 15’i aynı
dönem, % 15’i ise üç yıl sonra 22 Temmuz seçimlerine üç gün kala ödenmiş
olmakla geriye kalan % 70 don hasar parasının ödenmesinin yapılıp
yapılmayacağı, ödemek için yerel seçimlerin beklenip beklenmeyeceği sorusunun
cevaplandırılmasını arz ederim. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Dr.
Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz
ederim. Yaşar
Ağyüz Gaziantep
Ülkemizde
yaşanan kuraklık ve aşırı sıcaklıklar tarım üreticilerimizi büyük oranda mağdur
etmiş, beklenen ürün miktarına ulaşamaması ve elde edilen gelirin masraflarını
karşılamayacak düzeyde olması ekonomik sıkıntıya sokmuştur. Nüfusumuzun
büyük çoğunluğunu oluşturan tarım üreticilerimizin, devletten destek görmeleri
onlar için büyük güvence olmaktadır. Yeni ekim dönemi için yapılacak masraflar
yaşanan ekonomik sıkıntı içerisinde büyük yük olmakta bazen de tarlalarını
ekmekten vazgeçmektedirler. Bu da ülke ekonomimiz için olumsuzluk
yaratmaktadır. Bu
çerçevede 29/07/2007 gün ve 2007/12434 sayılı Bakanlar
Kurulunun “Hububat Üreticilerine Destekleme Primi Ödenmesine Dair Karar” büyük
güvence yaratmış ama bugüne dek uygulanmamıştır. 1.
Hububat Üreticilerine Destekleme Primi Ödenmesine Dair Bakanlar Kurulu
Kararı’nın uygulanması için bir engel söz konusu mudur? 2. Ödeme
konusunda bir engel yoksa, çiftçimiz daha fazla faize
boğulmadan ne zaman ödeme yapmayı düşünüyorsunuz? 14/11/2007 Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Malatya 1. Damızlık sığır, süt,
buzağı ve suni tohumlama Bakanlığınız tarafından teşvik edileceğini
belirtmenize rağmen 2007 yılı ocak ayından itibaren her ay ödenmesi gereken
teşvik primleri yaklaşık bir yıldır ödenmemiştir. Üreticiler ve Türk
hayvancılığının geleceği açısından çok önemli olan bu primler ne zaman
ödenecektir? TBMM Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet
Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
20/11/2007 Ahmet
Bukan Çankırı 13/04/2007 Tarih ve 26492 Sayılı Resmî
Gazetede yayınlanan 2007/20 sayılı “Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkında
Uygulama Esasları Tebliği” ve Bakanlar Kurulunun 14/05/2007 tarihli ve
2007/12146 sayılı Kararname’nin eki kapsamında Tarım İl Müdürlüklerince tanzim
edilen suni tohumlama uygulama desteği hak ediş bedelleri 2007 yılında Çankırı
ilimizde faaliyet gösteren serbest veteriner hekimlere T.C. Ziraat Bankası
tarafından ödenmemiştir. – Serbest
veteriner hekimlere hak edişlerini ne zaman ödenecektir? Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın M. Mehdi
Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanabilmesi hususunda gereğini arz ederim. 21/11/2007 Metin
Ergun Muğla Muğla ili
Milas ilçemize bağlı Yaşyer ve Ovakışlacık
köylerimizin toprağında tuzlanma meydana gelmiştir. Muhtemelen bu yer altı
sularının çekilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda Bakanlık olarak; 1- Bu
konuda herhangi bir çalışmanız var mıdır? 2-
Çalışma var ise ne tür bir önlem almayı düşünüyorsunuz? Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularıma Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker’in sözlü olarak cevap vermesine müsaadelerinizi arz
ederim. 23/11/2007 Muharrem
Varlı Adana
Hazine’ye ait arazileri ecrimisil ödeyerek işleyen çiftçilerimiz doğrudan gelir
desteği ve ürün prim ödemelerinden faydalanamamaktadır. Hâlbuki,
mülkiyeti şahıslara ait arazileri kiralayarak işleyen çiftçilere adı geçen
ödemeler yapılmaktadır. 1- Bu uygulamanın çiftiler
arasında oluşturduğu mağduriyetin ortadan kaldırılmasını düşünüyor musunuz? 2- Ecrimisil
ödeyerek üretim yapan çiftçilerin bu uygulamadan dolayı zararı ne kadardır? 3- Ecrimisil
ödenerek ekilen hazine arazisi miktarı ne kadardır? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehdi Eker’in sözlü cevap vermesini arz
ederim. Son zamanlarda bazı basın
yayın haberlerinde, bal ithalatına ilişkin haberler çıkmaktadır. Arıcılık
yapan vatandaşlarımız bu ithalattan zarar görmektedir. 2006-2007 kış
dönemindeki arı ölümleri ve 2007 yazındaki kuraklık bahane edilerek yapılan bu
ithalat, sıkıntı içerisinde bulunan arıcılığı bitme noktasına getirmiş
bulunmaktadır. Bal ithalatına devam edilecek mi? Bal üreticileri ne yapacak? 27/11/2007 Akif
Akkuş Mersin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın M. Mehdi Eker
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Reşat
Doğru Tokat
Soru:
Yeşilırmak'tan sulama suyu kullanmak suretiyle üretim yapmakta olan Tokat Erbaa
ilçesi Çevresu, Çalkara, Kızılçubuk
ve Kale köylerimizde başta sebze üretimi olmak üzere bitkisel üretimde yanma ve
kuruma nedeniyle üreticilerimiz zarar görmekte mağdur olmaktadır. Bitkilerde
gerçekleşen yanma ve kurumanın sebepleri ile ilgili olarak bir araştırma
yapılmakta mıdır? Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Hasan
Çalış Karaman Türkiye
Ziraat Odaları Birliği, gıda ürünlerini üretip satanla nihai tüketici
arasındaki süreçte üç kata varan oranlarda pahalandığını belirlemiştir.
Üreticinin satış fiyatı ile tüketicinin ödediği arasındaki fark, yaş sebze ve
meyvede yüzde 298'lere, kurutulmuş ürünlerde yüzde 194'lere, baklagillerde
yüzde 163'lere, hayvansal ürünlerde yüzde 175'lere ulaşmaktadır. Üretici
tarafından kilosu 62 YKr'ye satılan domatesin hâl
fiyatı 1 YTL 2 YKr, pazar fiyatı 1 YTL 36 YKr, market fiyatı ise 1 YTL 51 YKr'ye
ulaşmaktadır. Domates tarladan tüketiciye kadar olan süreçte yüzde 144.8 zamlanmaktadır? 1-
Türkiye Ziraat Odaları Birliği'nin bu sesine kulak vermeyi düşünüyor musunuz? 2-
Tüketicinin ödediği fiyatlar esas yansıması gereken üreticiye yansımamaktadır.
Bu konuda bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? 3-
Üreticiden tüketiciye kadar olan süreçte gerçekleşen yüksek fiyat artışı
aracılardan kaynaklanmaktadır. Hükûmet olarak bu
konuda bir çalışmanız var mıdır? Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Hasan
Çalış Karaman Son yıllarda uygulanan yanlış
politikalar sonucu ülkemizde hayvancılık bitme noktasına gelmiştir. Desteklerin
azalması, girdilerdeki yükseklik, kuraklık ve kuraklık zararları gibi nedenler
hayvancılığımızı olumsuz yönde etkilemektedir. Yalnızca Karaman ilimizde 2002
yılında koyun sayısı 343 bin ve keçi sayısı da 95 bin iken, 2007 yılında koyun
sayısı 310 bin ve keçi sayısı da 40 bin olarak gerçekleşmiştir. Buna göre;
kesilen cezalar sonucunda keçi sayısında büyük düşüş yaşanırken koyun sayısı
neredeyse yerinde saymaktadır. 1- 2002-2007 yılı koyun ve
keçi gibi küçük baş hayvan sayısı
karşılaştırıldığında, izlenen hayvancılık politikalarında başarı sağlandığını
söylemek mümkün müdür? 2- Mera ıslahı ile ilgili
Karaman ilinde her hangi bir çalışmanız var mıdır? Varsa bu çalışmalar yeterli
midir? Bu konudaki yeni yıl hedefleriniz nelerdir? 3- Yerli hayvan
yetiştirilmesi ve teşvik konusunda ne gibi çalışmalar yapılmıştır? Bu
çalışmalar yeterli midir? 4- Canlı hayvan ve hayvansal
ürün ithalatı yapılıyor mu? Yapılıyor ise hangi ülkelerden ne kadar ithalat
yapılmaktadır? 5- İthalatın ülkemizdeki
hayvancılık sektörüne zarar vereceğini düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Tarım
ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Mustafa
Enöz Manisa
Günümüzde
organik tarım insan sağlığı için son derece önemlidir. Gelişmiş ülkeler organik
tarıma büyük önem vermekte, tarım politikalarını buna göre oluşturmaktadırlar. Organik
tarım ülkemiz için de büyük önem taşımakta olup, bozulan ekolojik
dengenin yeniden tesisi, sürdürülebilir tarım, toprağın yaşatılması,
biyolojik çeşitliliğin devamı için son derece önemlidir. Buna
göre; 1-
Ülkemizde organik tarımın yaygınlaştırılması için Bakanlığınızca hangi
çalışmalar yapılmaktadır? 2-
Organik tarımla üretim gerçekleştiren çiftçilerimize bir destek sağlanmakta
mıdır? 3- Eğer bir destek sağlanıyorsa sağlanan
destekler yeterli midir? Bu destekleri artırmayı düşünüyor musunuz? Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi
Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim. Hasan
Çalış Karaman Bal Sanayicileri Derneği
tarafından yapılan açıklamada; piyasayı hileli ve kalıntılı balın işgal ettiği
belirtilmektedir. 1. Türkiye’de bal üretiminin
2006 yılında yüzde 20, 2007 yılında yüzde 25 olmak üzere, son iki yılda toplam
yüzde 45 gerilediği ifade edilmektedir. Kuraklıktan etkilenen arıcılara destek
konusunda bir çalışmanız olmuş mudur? Destekleme yapmayı düşünüyor musunuz? 2. Açıklamada; tüketiciye
sunulan balların büyük bir kısmının hileli ve ilaç kalıntılı ballar olduğu
belirtilmektedir. Bu konu ile ilgili herhangi bir araştırma yapılmış mıdır?
Piyasada satılan hileli ballara karşı tüketiciyi bilgilendirmeyi düşünüyor musunuz? 3. Üretimde meydana gelen
azalmanın bal fiyatlarını yüzde 200’e varan oranlarda artırdığı da
kaydedilmektedir. Bu yüksek fiyatlardan tüketiciyi korumayı düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki belirttiğim soruma,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker’in sözlü olarak cevap vermesine müsaadelerinizi arz
ederim. 02
Ocak 2008 Şenol
Bal İzmir 1. Avrupa
Birliğinin, IPARD çerçevesinde 2008-2010 yılları arasında kullandıracağı 290
milyon euroluk fonundan hangi tip çiftçilerimiz
yararlanabilecektir? 2. Ortak
tarım politikası çerçevesinde AB’li çiftçilere verilen destekler ile Türk
çiftçisine dağıtılan bu zayıf destekler karşılaştırıldığında, Türk çiftçisinin
rekabet gücünü nasıl artırmayı düşünüyorsunuz? Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
belirttiğim sorularıma, Tarım ve Köyişleri Bakanı
Sayın Mehdi Eker’in sözlü olarak cevap vermesine
müsaadelerinizi arz ederim. 02
Ocak 2008 Şenol
Bal İzmir 1. İzmir
İlimizde ilçeler dâhil, görevli her bir ziraat mühendisine, görev yapacağı kaç
köy ve tarımsal nüfus düşmektedir? 2. Tarım
Bakanı olarak sizce; üretimde verim ve verimlilik ve kalitenin en temel
dayanağı olan bilgiyi ve yeni teknolojiyi çiftçilerimize ulaştırabilecek
nitelikli ve yeterli sayıda teknik personelin oranı ne olmalıdır? Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi
Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla.
Akif
Ekici Gaziantep Kentler ürettiği ürünlerle
bütünleşir. Antep fıstığı da hiç şüphesiz Gaziantep’in sembolüdür. Antep fıstığında dünyanın
büyük üreticisi konumundayken, son yıllarda İran ve ABD’nin piyasalara girmesi
ve yanlış politikalarınızdan dolayı dünyanın üçüncü üreticisi konumuna geldi. İhracatı neredeyse durma
noktasına gelen Antep fıstığı, Gaziantep’in ekonomisinde önemli bir yere
sahiptir. Fıstık, yöredeki 200 bin kişinin geçim kaynağıdır. Birçok ürün destekleme
kapsamına alınırken Antep fıstığı, devletin desteklemesinden yoksun ve desteksiz
bırakılmıştır. 1. Antep fıstığını devlet
desteği kapsamına almayı düşünüyor musunuz? 2. Gaziantep’te bulanan
Güneydoğu Birlik Kurumu’nu daha aktif hâle getirmeyi düşünüyor musunuz? 3. Antep fıstığı Araştırma
Enstitüsü’nün verimli çalıştırılması konusunda bir çalışmanız var mı? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Ege kıyılarındaki balık
çiftlikleri konusunda aşağıdaki soruların Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplanmasını arz
ederim. Kamil
Erdal Sipahi İzmir Ege kıyılarında gittikçe
yaygınlaşan balık çiftliklerinin bir kısmının çevre kirliliği yarattığı ve
turizmi olumsuz yönde etkilediği bilinmektedir. Son zamanlarda bu balık
çiftliklerinin bir kısmının Yunanlılara satıldığı veya Yunanlılarla ortaklık kurulduğu
öğrenilmiştir. Ayrıca İzmir’in Seferihisar ilçesi kıyılarında Yunanlılara büyük
bir balık çiftliği kurma izni verildiği duyumu alınmıştır. Yunanlıların bu yolla hem
kendi balık çiftliklerini, denizlerini kirletmesin diye Türkiye’deki balık
çiftliklerine el attıkları hem de Türk kıyılarında deniz kirliliği yaratarak
Türk turizmini baltalamak için menfi propaganda yaptıkları bilinmektedir. 1) Ege kıyılarında kaç balık
çiftliği vardır? Bunlardan ne kadarı Yunanlılara satılmıştır veya ortaklık
kurulmuştur? 2) Seferihisar’da Yunanlılara
balık çiftliği kurma müsaadesi verilmiş midir? 3) Yunanlıların bu iki yönlü
girişimlerinin farkına varılmış mıdır? Buna karşı hangi tedbirlerin alınması
planlanmaktadır? BAŞKAN – Soruları
cevaplandırmak üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker. Buyurun Sayın Eker. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Sayın Bakanım, bildiğiniz
gibi, bir saat süremiz var. Ek sorular olabilir sizin için. Onun için, sürenizi
iktisatlı kullanırsanız memnun olacağım. Size kırk dakika süre
veriyorum efendim. Buyurun. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Önce, Maliye Bakanımız Sayın
Kemal Unakıtan’a sorulmuş olan bir soruya, Sayın
Reşat Doğru’nun sorusuna cevap ile başlamak istiyorum. Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumunun 2004 tarihinde bir kararı var. Bu karar çerçevesinde,
sanayi abone grubu “Sanayi Sicil Kanunu’nda tanımı yapılan sanayi
işletmelerinin Sanayi Bakanlığının olumlu görüşünü ifade eden sicil belgesini
almaları şartıyla, şantiye dönemi dâhil olmak üzere sanayi abonesi olarak kabul
edilirler. Haddehaneler, soğuk hava deposunun buz üreten tesisleri bu gruba
dâhil edilirler” olarak belirlenmiştir. Bu nedenle, Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumunun bu kararı doğrultusunda, adı geçen belgeyi dağıtım
şirketlerine ibraz eden gerçek ve tüzel kişilerin elektrik tarifeleri sanayi
tarifesi olarak uygulanmaktadır. Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ın
sorusu: Karaman’da Akgöl ve Süleymanhacı
göllerine sınır köylerin de ÇATAK Programı’na dâhil edilip edilmemesini
soruyor. Biz, bu ille ilgili, bu
bölgeyle ilgili teknik incelemeleri yaptırdık ve gerek arazi tespiti, gerek
toprak yapısının incelenmesi, gerek erozyon durumu, yağış alma durumu ve
yörenin tarımsal faaliyetlerinin belirlenmesi, potansiyelinin belirlenmesiyle
ilgili bir çalışma yapılmış. ÇATAK Projesi’nin üç ilde daha, üç ile daha
yaygınlaştırılmasıyla ilgili bir hazırlık yapıldı 2008 yılı için. Bunun
kararını veren bir kurul var ki, bu da -Tarım Bakanlığı sadece burada bir üye
durumunda- bu kurul kabul ettiği takdirde, Karaman ile birlikte üç vilayet daha
bu çerçevede, Nevşehir, Niğde, Çanakkale de buraya teklif edilecek. Böylece,
eğer uygun görülürse ve imkân verilirse onlar da ÇATAK Programı’na dâhil
edilecek. Ordu Milletvekili Sayın
Rıdvan Yalçın’ın fındıktan zarar gören çiftçilerle ilgili, daha doğrusu tabii
afetlerden zarar gören fındık üreticileriyle ilgili ödemelerin ne zaman
yapılacağına dair bir talebi var. 2008 yılı bütçesinde bu konuyla ilgili ödenek
teklifinde bulunuldu ve bu dönemde eğer ödenek temin edildiği takdirde kalan
paralar da ödenecek. Gaziantep Milletvekili Sayın
Yaşar Ağyüz hububat üreticilerine destekleme primi
ödenmesiyle ilgili kararın uygulamasını soruyor. Biz 2007 yılı içerisinde… Şu
anda talepleri alıyoruz, henüz bu kapanmadı. Tarım Kredi Kooperatiflerine,
üretim yapan ve bunu satan üreticilerimiz bunu bildiriyorlar, onların belirli
bir tahakkuku yapılıyor, o tahakkukla bize geldiğinde biz bunu ödüyoruz. Süresi
30 Nisan 2008’de doluyor. Biz ocak ayında, tahakkuku gelen ve ödeme imkânımız
bulunan 50 milyon YTL’yi ödedik, geri kalanını da şubat ayı içerisinde ve ondan
sonraki müteakip aylarda, geldikçe, peyderpey ödeyeceğiz. Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun sorusu… O da
hayvancılıkla ilgili ödemeleri soruyor. Biz 2007 yılı içerisinde… Tabii,
hayvancılıkta da çoğu prim şeklinde olduğu için, tahakkuk gecikerek geliyor
yani toplanıp gecikerek geliyor. O nedenle yıl sarkıyor. Bir miktar da tabii
2007 yılı içerisinde üretimin artması sebebiyle ve ürünü deklare eden
çiftçimizin, bunu daha sonra yapması sebebiyle, bir öngörü yapmak oldukça zor,
hem kayıt problemi olduğundan dolayı hem de yeni kayıt içine alınmayla birlikte
olduğu için, bir miktar da tahminin üzerinde prim gerçekleşti, yani bütçeyi
aştı. O nedenle biz, bu yıl içerisinde onları ödüyoruz. Ocak ayı içerisinde 105
milyon YTL’yi ödedik, şubat ayı içerisinde 140 milyon YTL yine ödeniyor ve
kalanları da müteakip aylarda, mart ve nisan ayında, eğer kalırsa mayıs ayında
ödenecek. Sayın Ahmet Bukan’ın suni tohumlama ile ilgili hak edişlerin ne zaman
ödeneceğine dair bir sorusu var. Özellikle, serbest veteriner hekimlere hak
edişleri ne zaman ödenecektir… Aslında, bu da biraz önce söylediğim soru onun
da cevabını vermiş oluyor. Yalnız, 2007 yılından tahakkuk eden suni tohumlama
miktarı, ocak ayında buradan 19 milyon YTL ödendi. Çankırı’da da bu ay
içerisinde ve bundan sonraki ayda Türkiye'nin diğer illeriyle birlikte onlar da
ödenecek. Sayın Metin Ergun’un sorusu: Muğla ili Milas ilçesinin Yaşyer ve Ovakışlacık köylerinin
toprağında tuzlanma problemi bulunduğunu, buna ait herhangi bir işlem yapılıp
yapılmadığını soruyor. Ne gibi tedbirler düşünüyoruz diye soruyor. Tabii, gerek
bu ovanın, yani bu iki köyümüzün de içinde bulunduğu, Yaşyer
ve Ovakışlacık köylerinin içinde bulunduğu, ayrıca,
İçme, Savran, Akyol, Ekinambarı köyleri de bu bölgede... Burada, rakımın düşük
olması ve taban suyu seviyesinin yüksek olması nedeniyle genel bir tuzluluk
sorunu bulunduğu tespit edildi. Devlet Su İşleri bu konuyla ilgili bir drenaj
çalışması yapmış. Bundan sonraki kısım ile ilgili gerek yayım konusunda, yani
çiftçilerin bu tür sorunlu topraklarda hangi ürünleri ekmeleri hâlinde bu
sorunla baş edebileceğine, neler yapabileceğine dair bilgilendirme çalışması
yapılıyor. Bakanlığımızca da oluşturulan bir heyet tarafından 9-10 Temmuz 2007
tarihlerinde bir inceleme yapıldı ve yetiştiriciliğe açılabilecek alanlarda,
özellikle tuzlu toprakların havuzlarında, çupra, levrek balıklarının
yetiştiriciliğine bir yönelme var, bu konuyla ilgili de ayrıca bir çalışma
yapılmış. Arazi ıslahı, tuzlama ve sulama konularında da çalışmalar
sürmektedir. Sayın Muharrem Varlı’nın bir sorusu: Hazineye ait arazileri ecrimisil ödeyerek işleyen çiftçilerimizin doğrudan gelir
desteği ve ürün primlerinden faydalanmadığını söylüyor. Evet, burada, Hazine
ile veya Maliye ile bir kira sözleşmesi yaptıkları taktirde
bundan istifade edebiliyorlar. Ama, takdir edersiniz
ki, ecrimisil, daha çok, işgal edilmiş arazilerle
ilgili bir durumdur. Şimdi, işgal edilmiş bir arazide, eğer kalkıp da bir
çiftçi kayıt sistemine dâhil edecek bir işlem yaparsanız veya diğer arazi gibi
onu mütalaa ederseniz, o zaman da hukuki başka problemler ortaya çıkıyor. Biz,
ürünleriyle ilgili, ürün üretimiyle, bazı ürünlerin primleriyle ilgili o konu
da bir çalışma yapıyoruz, ama kira yaptıkları takdirde zaten her türlü
destekten istifade ediyorlar. Yine, Karaman Milletvekilimiz
Hasan Çalış’ın ve Mersin Milletvekilimiz Sayın Akif
Akkuş’un benzer konuda soruları var. Bal üretimiyle ilgili, kuraklıktan
etkilenen arıcılara destek konusunda bir çalışma olup olmadığı ve destekleme
yapılıp yapılmadığı soruluyor. Bir de bal ithalatıyla ilgili, bal ithalatının
devam edip etmeyeceği hususunda bir soru var. Sayın milletvekilleri,
ülkemizde 82.336 ton bal 2005 yılında, 83.842 ton bal da 2006 yılında üretildi.
Burada, sadece 2007 yılında Ege Bölgesi’nde bir kısmi kuraklık var ve özellikle
çam balında bir rekolte düşüklüğü olduğunu biliyoruz.
Bunun yanında, tabii, bal fiyatlarında 2007 yılında, son beş yıla göre, yüzde
100’e varan bir fiyat artışı da meydana geldi. Bakanlığımız, bal üretimini ve
arıcılığı teşvik etmek gayesiyle, tabii birtakım destekler veriyor. Bunları da
biz başlattık, onu da söyleyeyim bu arada. Ana arı kullanan arıcılara, ana arı
başına birlik üyesi olanlara 15 YTL, birlik üyesi olmayanlara 7,5 YTL destek
veriyoruz. Ayrıca, arıcının ürettiği süzme bala kilogram başına birlik üyesi
olanlara 0,6 YTL ve birlik üyesi olmayanlara da 0,3 YTL yine destekleme ödemesi
yapılıyor. 2006 yılında yayınladığımız Hayvancılığın Desteklenmesi Kararnamesi
içerisinde, balla ilgili olarak, 40 bin ton bal destekleme kapsamına alınmış,
destekleme primi ödeniyor. 2003-2007 döneminde arıcılık destekleri kapsamında
üreticilere toplam 47 milyon YTL ödeme yapılmış. 2003’ten bu yana, şu ana kadar
bal ithalatıyla ilgili herhangi bir kontrol belgesi düzenlenmiş değildir. Onu da
bu arada ifade edeyim. Sayın Reşat Doğru, Tokat
Erbaa ilçesi Çevresu, Çalkara, Kızılçubuk
ve Kale köylerinde sebze üretiminde yanma ve kuruma nedeniyle üreticilerin
zarar gördüğünü, mağdur olduğunu ifade ediyor. Bununla ilgili bir sorusu var
Sayın Doğru’nun. Söz konusu köylerde
bitkilerin ihtiyacı olan sulama suyu Yeşilırmak Nehri’nden sağlanmakta. Tabii,
2007 yılında, maalesef, Türkiye'nin bazı bölgelerinde bir kuraklık problemi
yaşandı ve bu bölgede ekonomik anlamda üretilen çeltik, patates ve soğan gibi
ürünlerde, kuraklık zararından doğacak herhangi bir verim kaybı olmamış Tokat
için. Onu memnuniyetle ifade ediyoruz. Yine Erbaa Tarım İlçe
Müdürlüğümüzün sulama döneminde yaptığı rutin denetimlerde, kontrollerde,
bitkilerde sulama suyundan kaynaklanan bir kuruma ve yanma belirtisine
rastlanılmadığı bize rapor edildi. Konuyla ilgili olarak
çiftçilerimizden, ziraat odasından ve sulama birliğinden de herhangi bir
şikâyet başvurusu olmamıştır. Ayrıca, Tokat’taki Toprak ve
Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğümüzce, Erbaa, Niksar ve Kazova Ovalarında 2007 yılında yürütülen Sebze Üretiminin
Geliştirilmesi Projesi kapsamında yapılan incelemelerde de bu bulgulara
rastlanmadı. 2008 yılında bu konuyla ilgili araştırmalar sürdürülecek, herhangi
bir durum olduğunda da bunun gereği teknik olarak yapılacak. Karaman Milletvekili Sayın
Hasan Çalış, Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin üretim kaybıyla gerek
kuraklıktan kaynaklanan, bir de yaş meyve, sebzedeki üretici-tüketici
fiyatlarıyla ilgili, hal fiyatı ve pazar fiyatı arasındaki farklarıyla ilgili
değerlendirilmesini soruyor. Bir de, tüketicinin ödediği
fiyatların üreticiye yansımadığı, bu konuda herhangi bir çalışma yapılıp
yapılmadığı ve yüksek fiyat artışının aracılardan kaynaklanmakta olduğuna dair
bir değerlendirme yapıyor, bununla ilgili bir soru soruyor. Sayın milletvekilleri,
bildiğiniz gibi, ülkemizde sebze, meyve ticareti, kısaca, Toptancı Halleri
Kanunu Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname hükümleri çerçevesinde yapılıyor.
Hâlihazırda yürürlükte olan bu mevzuat, üreticileri destekleyen birçok hükmü
içeriyor. Ancak üretici ile tüketicinin hak ve çıkarlarını daha fazla korumak,
malların fiyatlarını serbest piyasa şartlarında arz ve talebe göre oluşmasını
sağlamak üzere Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızca sebze ve meyve ticaretinin
düzenlenmesi ve toptancı halleri hakkında kanun tasarısı taslağı hazırlanmış ve
taslak üzerindeki çalışmalar devam etmektedir. Burada amaç, tabii öteden
beri Türkiye’de söz konusu edilen üretici ve tüketici fiyatları arasındaki
farkın asgariye indirilmesi, yani tüketicinin ödediği maliyetin veya bedelin,
hiç değilse, daha fazla yüksek… Bir kısmının üreticiye yansımasını temin edecek
birtakım düzenlemeler var. O düzenleme çerçevesinde de daha iyi bir noktaya
gelir diye düşünüyoruz. Yine Karaman Milletvekili
Sayın Hasan Çalış’ın, Karaman ilindeki koyun ve keçi
sayılarıyla ilgili bir değerlendirmesi ve bununla bağlı olarak 2002-2007 yılında
koyun, keçi gibi büyükbaş, küçükbaş hayvan sayısı karşılaştırıldığında izlenen hayvancılık politikalarında
başarı sağlandığını söylemek mümkün müdür?” diye soruyor. Şimdi, şöyle söyleyeyim:
Tabii, Karaman ilinde belirtilen tarihte, yani beş-altı yıllık bir süre
içerisinde koyun, keçi sayısının 343 binden 310 bine düştüğünü söylüyor. Bu,
tabii, Türkiye’de giderek koyun ürünlerine, koyun etine olan talebin düşmekte
olduğunu, kentleşmeyle birlikte, şehirleşmeyle birlikte… Bunu dikkate
aldığımızda, bu aslında -tabii, sayı azalması var ama- çok da dramatik bir
düşüş değil. Tabii, keçiyle ilgili sayı düşüşü dramatiktir, doğrudur, ama bunun
da daha çok ormanla, ormancılıkla ilgili bir boyutu var. Sayın milletvekilleri, bu
arada bir hususu ifade etmem gerekiyor. Koyunculukta da,
hayvancılığın diğer bölümlerinde olduğu gibi, bir verimlilik artışı söz konusu.
Yani, belki hayvan sayısı düşüyor ama elde edilen ürün miktarında ise
artış var. Mesela, 2002 yılında 91.282 ton koyun ve keçi üretimi var, bu 2006
yılında 96.032 tona yükselmiş. Demek ki hayvan sayısında düşme var, doğru, ama
bir hayvandan elde edilen et miktarı da artıyor. Bu da verimlilik artışıdır. Yine, 2002 yılında 867 bin
ton olan koyun ve keçi sütü üretimi 2006 yılında 1 milyon 48 bin tona
yükselmiştir. Benzeri bir şeyi biz sığırcılıkta da görüyoruz. Sığırcılıkta da
sığır sayısı, sığır popülisyonunda bir artış
olmamasına rağmen, mesela, sığırlardan elde edilen Türkiye’deki toplam süt
miktarında ciddi bir artış var, yaklaşık 3 milyon tonluk bir süt artışı var
hayvan sayısı aynı olmasına rağmen. Demek ki burada bir
verimlilik artışı söz konusu. Bu da tabii durduk yerde değil, yapılan
çalışmalar ve başarılı olarak hayata geçirilen projelerle olan bir durum. Gerek
desteklemeler –ki hayvancılıkta yaklaşık 10 kat arttırıldı- hayvancılıkla
ilgili destekler gerekse suni tohumlama, yem bitkilerinin artışı, yem
bitkilerinin destekleme kapsamına alınması ve bu şekildeki faaliyetler
hayvancılıkta bu artışı meydana getirdi. Koyunculukta, biz, destekleme
de veriyoruz küçük baş hayvanlara, onu da söyleyeyim.
İki türlü: Bir tanesi, hayvan başı için bir destek veriyoruz; bir de mera
ıslahı yoluyla -ki koyunculuk için en önemli konu bu- bunun da hayvancılığı
geliştirdiğine inanıyoruz ve bu sebeple veriyoruz. Şimdi, canlı hayvan ve
hayvansal ürün ithalatıyla ilgili bir sorusu var yine Sayın Çalış’ın. 1999’dan bu yana, Türkiye’de,
sığırcılığa, damızlık canlı hayvan ithalatına belirli şartlar altında, belirli
projeler olmak kaydıyla izin veriliyor. O, şu anda da yapılıyor ve bugüne kadar
toplam, 99’dan bu yana 13.276 baş damızlık hayvan ithal edilmiştir. Bu, ticari
maksatla değil, kurulan büyük ölçekli işletmelerin kendi damızlık ihtiyacını
karşılamak üzere verilen bir yetki. Bakın burada da, bunun, mesela, 1999’da 600
baş, 2000 yılında 3.197 baş ithal edilmiş. 2001’de 224; 2003’te 1.124; 2005’te
2.264; 2006’da 144 ve 2007 yılında da, büyük kısmı Avustralya, Uruguay olmak
üzere, 5.700 baş, toplam 13.200 baş hayvan ithalatı 99’dan bugüne kadar
yapılmış. Dediğim gibi, özel projeler kapsamında yapılıyor bu. Sayın Mustafa Enöz’ün sorusu organik tarımla ilgili: Değerli milletvekilleri,
organik tarımla ilgili kanun geçen dönem, yani 22’nci Dönem Parlamentosunda
çıktı ve Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik de Avrupa
Birliğiyle uyumlu olarak, 10 Haziran 2005’te yürürlüğe girdi. Organik Tarım
Kanunu 2004’te çıkarıldı tarafımızdan. Bunun yanında, Bakanlık il
müdürlüklerinde organik tarım birimleri oluşturuldu ve personel, özellikle
Tarım Bakanlığının personeli bu konularda vatandaşı, üreticileri daha fazla
eğitsin diye onlara eğitim verildi. Bu manada bu eğitimcilerin eğitimi idi.
1.144 kursta 16.375 çiftçiye organik tarım konusunda bu arada eğitim verildi,
bu tarihten sonra ve biz tarımsal desteklemeyi organik üretimin lehine yüzde 30
artırdık. Yani şöyle söyleyeyim: Klasik yöntemle üretim yapana, diyelim, dekar
başına 10 YTL veriliyorsa, organik tarım yapıyorsa yüzde 30 ilave alıyor, 13
YTL alıyor dekar başına. Böyle bir ilave teşvik getirdik. Tabii organik tarımla ilgili
göstergeler çok büyük bir hızla arttı. Ayrıca biz, organik tarım yapanlara
yüzde 60 kredi faiz sübvansiyonu uygulamaya başladık. Yani, diyelim ki normal
yüzde 16-17 faizle çiftçi kredi kullanıyorsa, eğer organik üretim yapıyorsa,
bunu yüzde 60 indirimli olarak yapıyor. Bu da Türkiye’de organik üretimin
gelişmesine ciddi şekilde katkı sağlayan bir destekleme biçimi. İzmir Milletvekili Sayın
Şenol Bal’ın IPARD ile ilgili bir sorusu var. Şimdi, IPARD, Avrupa Birliğinin
katılım öncesi mali yardım programı, daha çok bizimle ilgili kısmı, Tarım
Bakanlığıyla ilgili kısmı kırsal kalkınma bileşeniyle ilgili. 2013 yılına kadar
750 milyon avro Türkiye bu fondan istifade edebilecek. Bunun için de, başlangıç
itibarıyla, Avrupa Birliğinin tüm üye ülkeler, daha doğrusu tüm aday ülkeler
için belirlediği bir kıstas var. O kıstaslar çerçevesinde, Türkiye’de ona uyan
yirmi il seçildi. Yirmi il daha, yine seçildi ikinci kademe için ve yüzde 50
hibe olacak şekilde, illerde kurulacak ki bu önümüzdeki ay itibarıyla
Türkiye’nin 81 vilayetinde, daha doğrusu ilgili vilayetlerinde, başlangıç
itibarıyla, bu birimler kuruluyor. Oraya projeyle müracaat eden üreticilerimiz
veya yatırımcılarımız yüzde 50 oranında bundan istifade edebilecekler. Tabii, aslında bu son derece
de önemli bir kaynak. Biz bununla ilgili geçen sene kanun çıkardık, 2007
yılında ve kırsal kalkınmayla ilgili bir birim oluşturduk bu IPARD’ı yönetmek üzere, illerde de bunun karşılığı
kuruluyor. Yine, İzmir Milletvekilimiz
Sayın Bal’ın, İzmir iliyle ilgili, ziraat mühendislerinin görevleri kaç köyde,
daha doğrusu mühendis başına ne kadar kişi düşüyor, onunla ilgili bir sorusu
var ve bunun yeterli olup olmadığı hususunda bir soru soruyor. Değerli
milletvekilleri, İzmir ilinde Bakanlığımın il müdürlüğü, ilçe müdürlüğü ve
diğer kuruluşlarında toplam 423 ziraat mühendisi çalışıyor, İzmir ilimizde. 1
teknik personele düşen köy ve bucak sayısı 2, nüfus 1.660 ve tarım alanı
miktarı ise 9.116’dır. Burada şunu ifade etmem lazım: Tarım Bakanlığına en son
1989 yılında toplu olarak teknik eleman alınmıştı, 1989, yani bundan on dokuz
sene önce ve o zaman da alınan eleman miktarı sadece 250 idi, yani ziraat
mühendisi, veteriner hekim. Çoğunluğu 2005’ten sonra olmak üzere, 2003’ten
bugüne, Tarım Bakanlığına, 2.844 mühendis, 1.381 veteriner hekim, 1.500
civarında sağlık teknisyeni ve ziraat teknisyeni, 5.715 kişi bu şekilde alındı.
Diğer, işte, sözleşme vesaire ile de alınanlarla birlikte aldığımız teknik
eleman sayısı toplam 6.428, son birkaç yıl içerisinde tarım teşkilatına alınan
teknik elemanların sayısı. Geçen sene biz, 2.500 tane ziraat mühendisi,
veteriner hekim aldık 4/B’ye göre. Bunlar, bütün
şartları, yetkileri, imkânları da olan Bakanlık personeli gibi, hem sosyal
güvenlik açısından hem yetki açısından o imkânlara sahip, o niteliklere sahip
ancak çakılı, yani bir köyde oturmak zorunda, orada bulunmak zorunda; yani
tarlada çiftçiyle birlikte veya merada, bağda, bahçede, ahırda onunla birlikte
olmak durumunda. O şartla 2.500 kişi aldık. Bu sene yine programlıyoruz ve bu
şekildeki eleman sayısını, köylerde çalıştırılan eleman sayısını dönem sonuna
kadar 10 bine çıkarmayı hedefliyoruz. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Akif Ekici’nin
sorularını izninizle cevaplayacağım. “Antep fıstığını devlet
desteği kapsamına almayı düşünüyor musunuz?” diyor. Efendim, Antep fıstığında
zaten devlet desteği var. Ne var? Bir: Biz, 2005 yılından sonra sertifikalı
fidan desteği veriyoruz dekar başına 200 YTL. Eğer çöğürse -aşısız- dekar
başına 50 YTL veriyoruz. Bu bir destek. İlave olarak,
yine Antep fıstığı üreticilerine doğrudan gelir desteği, kimyevi gübre ve mazot
desteği de ayrıca verilmekte ve 2008 yılında da bu sertifikalı fidan desteği
özellikle, bunlardaki destekler devam edecek. Diğer desteklerimiz de kuşkusuz,
yani üretimle ilgili destekler devam edecek. “Antepfıstığı Araştırma Enstitüsünün verimli
çalıştırılması konusunda bir çalışmanız var mı?” diyor. Şöyle söyleyeyim: Biz,
araştırma enstitülerine gerçekten ivme kazandırdığımızı söyleyebiliriz ve ilk
defa bizim Hükûmetimiz döneminde Türkiye’de Tarım
Bakanlığı bütçesine araştırma-geliştirme faaliyetleri için ayrıca ödenek kondu
-4 milyon YTL konusunda- ve Antepfıstığı Araştırma Enstitümüz, mesela, yakın
zamanlarda, Halebi, Uzun, Kırmızı, Siirt ve Ohadi olmak üzere beş adet Antep fıstığı çeşidini
geliştirip tescil ettirmiştir. Demek ki bu Enstitü zaten çalışıyor, bundan
sonra da verimli bir şekilde çalışmaya devam edecek. İzmir Milletvekilimiz Sayın
Kamil Erdal Sipahi’nin sorusu: “Ege kıyılarında kaç balık çiftliği vardır,
bunlardan ne kadarı Yunanlılara satılmıştır veya ortaklık kurulmuştur?” diyor. Değerli milletvekilleri, Ege
Denizi’nde hâlen 202 adet balık çiftliği faaliyet gösteriyor; Çanakkale’de 3,
İzmir’de 70, Muğla’da 129. Ancak yapılan düzenlemeyle -ki bunların bir kısmı,
taşınma sebebiyle aralarında birleşme oluyor- bu rakam 152’ye düşürülüyor
birleştirmelerden dolayı. Bunlardan, İzmir’de 1 adedi kuluçkahane olarak, yani
yavru üretim tesisi olmak üzere, 3 adedi Türk ve Yunan iş adamlarının
ortaklığıyla işletilen, 3 adedi de yine Norveçli ortakların bulunduğu toplam 7
işletme var. Muğla’da da 2’si kuluçkahane olmak üzere 11 tane yabancı ortaklı
çiftlik var. Tabii burada şunu söylememiz
lazım yani bu soruyu sorduğumuz zaman: Türkiye’den dışarıya -mesela
Yunanistan’a- kaç tane işletmeci gidip orada çiftlik sahibi oluyor veya oradaki
ülkelerde de Türk iş adamları gidip iş sahibi olabiliyor mu, çiftlik
kurabiliyor mu? Bu sorunun cevabı da evettir. Çünkü Türkiye artık bir dünya
ülkesi, kapalı rejimle, kapalı sistemle idare edilen bir ülke değil.
Dolayısıyla, Türkiye’ye yabancı sermaye de gelir, Türkiye’den de başka yerlere
yine sermaye akışı da olur. Bu, Avrupa Birliğiyle müzakere sürecinde olan bir
ülke için son derece de doğal karşılanması gereken bir durumdur. “Seferihisar’da Yunanlılara
balık çiftliği kurma müsaadesi verilmiş midir?” diyor Değerli Milletvekilimiz.
Kısaca söyleyeyim, böyle bir izin verilmemiştir. Dolayısıyla,
müteşebbislerimiz, mesela, sadece Yunanistan’da değil, İtalya’da da çiftlik
kurmuşlardır; Cezayir, Fas ve Libya’da da yatırım yapmak için, Türk
müteşebbisleri bu balıkçılık konusunda şu anda çalışma yapıyorlar. Bunu da normal karşılamak lazım. Kültür balıkçılığı konusunda
iftiharla söyleyeceğimiz bir husus vardır: Biz, birçok konuyu teşvik kapsamına,
destekleme kapsamına aldık hayvancılığı ve Türkiye’deki kültür balıkçılığı
üretimini 60 bin tondan 130 bin tona çıkardık. 2002’de 60 bin ton, 2006’da bu
130 bin ton ve bunu da desteklemeyle sağladık. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla, Türkiye’ye gelen
turistlerin de Türkiye’deki insanlarımızın da daha çok balık tüketmesi,
sağlıklı beslenmesi bizim temel amacımızdır, hedefimizdir. Bu konuda bir gerçek de
-sevindirici şekilde- sektörümüz büyüyor, ihracatı artıyor. Mesela, Türkiye’de
balık ihracatı, balıkçılık ürünleri ihracatı çok arttı; 260-270 milyon dolar
civarında -rakam aklımda doğru kaldıysa- Türkiye'nin ihracatı var, su ürünleri
ihracatı, balıkçılık ihracatı. Bundan sonra da bu konuların devam etmesini
diliyorum. Sayın Başkan, ben, sayın milletvekillerimizin
sorularını bu şekilde cevaplamış oldum ve yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım. Soru sahibi bazı arkadaşlar
açıklama yapmak istemişlerdir. Yerlerinden kısa açıklama yapmak üzere söz
vereceğim. Sayın Ağyüz…
Yoklar. Sayın Yalçın… Buyurun. RIDVAN YALÇIN (Ordu) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakana da cevapları
için teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, on sekiz
beldesi kapanan, nüfusu 100-150 bin azalan Ordu Milletvekili olarak konuşuyorum
ve siz de 2004’te yaşanan don afeti sebebiyle daha önce yüzde 15’i, 22 Temmuz
seçimlerine üç gün kala da kalan yüzde 15’ini ödediniz biliyorsunuz. 70 bin
kişiye bu para ödendi. FİSKOBİRLİK Başkanı partinizin bir ilçe başkanı oldu.
Hâlâ paralar ödenmedi. Tek icraatları işçi çıkarmak. Ordu,
çok sıkıntılı bir dönem geçiriyor Sayın Bakanım. Ne yazık ki 2008’de de kalan
yüzde 70 don afet parasının ödeneceğini söyleyemediniz. Bölge halkı, Ordu,
Giresun halkı, kalan yüzde 70 alacağının, yasalardan doğan alacağının ödenmesi
için beş seçim, yirmi beş yıl daha mı beklemek zorunda kalacak? Çok teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Yalçın. Sayın Ağyüz,
geldiniz galiba. Size söz veriyorum, buyurun. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim. Sayın Bakanım, hepimizin
bildiği gibi, gerek prim gerek doğrudan destekleme ödemeleri zamanında
yapılamazsa çiftçimiz için bir şey ifade etmiyor. Şu anda çiftçi gübre
atamıyor, mazot borcunu ödeyemiyor. Bunları dikkate almamız gerektiği
düşüncesindeyim. Ayrıca da sulama suyu enerji
bedelleri için çok büyük faiz uygulamalarıyla faturalar geliyor: 4 milyar, 7
milyar… Bu sıkıntı içerisinde, özellikle seçim döneminde gelmeyen faturaların
bu dönemde gelmesi de çok büyük dikkat çekici bir olay. O nedenle, bu ödemelerin
çabuklaştırılmasında büyük yarar var yoksa köyler boşalıyor, büyükşehirlerde
büyük işsizlikle karşı karşıya kalıyoruz ve büyük çıkmaz içerisindeyiz. O
nedenle, ekonomiyi, tarımı, sanayiyi, üretimi düşünmek zorunda olduğumuzun
yeniden hatırlatmasını yaparak teşekkür ediyorum. Ama bilgileriniz eksik.
Zamanında ödemelerin sürekli olarak yapılmasının büyük faydası olduğuna
inanıyorum. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz. Sayın Çalış, buyurun. HASAN ÇALIŞ (Karaman) –
Bakanıma teşekkür ediyorum gösterdiği ilgi için. Sayın Bakanım, ÇATAK
Programı’na olan ilginize teşekkür ediyorum. Arıcılarımızın
desteklenmesi gerçekten önemli. Arıcılık yapan insanlarımızın
pek çoğu emekli olduktan sonra geçimini sağlayamadığı için bu işi yapıyor.
Tabii ki arıcılıkla ilgili kayıtlarımızın, kayıt altına alınmasının ve
arıcılığın desteklenmesinin gerçekten önemli olduğunu düşünüyorum ama
tüketicilerimiz bu konuda ciddi bir tehditle karşı karşıya. Kamuoyunda sahte
bal olarak bilinen ve… Gerçekten üreticinin ürettiği hakiki balla hem rekabet
yönünden hem de tüketicinin sağlığı yönünden ciddi sıkıntı vardır Sayın
Bakanım. Bu konuda denetim yönünde çalışmaları sıklaştırırsanız çok hayırlı bir
iş yapmış olacağınızı düşünüyorum. Bunun için teşekkür ediyorum. Ayrıca, koyun ve keçi sayısındaki
azalma… Evet, azalmayla ilgili bizim önemli sıkıntımız şudur: Sizin
verimlilikle ilgili rakamlarınız benim bölgemle uymuyor Sayın Bakanım. Şöyle
ki: Benim bölgemdeki çiftçimin sıkıntısı ürettiği hayvanını değerinde
satamamaktan, iki yıl, üç yıl önceki fiyatının üçte 2’si, üçte 1’i, yarı
fiyatına satmaktan kaynaklanıyor. Bunun için de sınırlarımızdan resmî veya gayriresmî hayvan girişinin ve et girişinin çiftçimiz
lehine kontrol edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda dikkat çekmek
istedim. Bir diğer
konu da: Gerçekten, hayvancılıkla ilgili projeler yapılıyor, köylerimize koyun,
sığır vesair projelerle ilgili destekler yapılıyor
ama benim bölgemdeki çiftçilerimin ciddi sıkıntısı şu: “Bu programlarla ilgili
aldığımız hayvanlar hastalıklı çıkıyor, hayvanlar bölgemizin şartlarına
uyamıyor, bir süre sonra ölüyor ve biz, ileride, bu hayvanlardan dolayı, iki
yıl sonra başlayacak ödemelerimizi ödeyemeyecek durumdayız.” diyorlar. Bu konuda
da ilginizi istirham ediyorum. Teşekkür ediyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Çalış. Sayın Şandır, söz
istemişsiniz. Neyle ilgili? MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, benim sorum yok ama müsaade ederseniz, Sayın Bakanımın,
bakanlarımızın bir dikkatini çekmek istiyorum bu sorulan sorular ve verilen
cevaplarla ilgili. BAŞKAN – Ama böyle bir usul
yok yani. Şimdi, sizin, İç Tüzük’e göre soru sorma… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yok
tabii. Yani, 98’e göre soru sahibi olmak gerekiyor. BAŞKAN – Soru sahibi olmak
gerekiyor, tabii. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Soru
sahibi değilim, ama bu konularda dikkat çekmek istediğim bir iki husus var. Söz
verirseniz arz edeceğim. BAŞKAN – Buyurun. VII.- AÇIKLAMALAR 1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
çiftçilerin hangi ürününe ne kadar destek verileceğinin bir an önce açıklanması
ve sulama enerji bedellerinin ertelenmesi veya yeniden yapılandırılması
gerektiğine ilişkin açıklaması MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok
teşekkür ederim efendim. Tabii, bu konu, hükûmetiyle, iktidarıyla, muhalefetiyle ülkemizin sorunu.
Gerçekten, üreten kesimlerin, özellikle zor şartlar altında, kırsal kesimde,
dişiyle tırnağıyla üreten kesimlerin sorunlarına dikkat çekmek hepimizin
görevi. Sayın Hükûmetimizin,
özellikle Tarım Bakanımızın dikkatine sunmak istiyorum: Ülkemizde yem bitkisi
üreticileri, fidan üreticileri ve Hükûmetimizin
beyanlarına güvenerek birtakım üretimlerde bulunan çiftçilerimiz, maalesef, vadedilen teşvikleri zamanında, yeterince alamadıklarından
beyanla, her bölgede, her vilayette bizlere sorunlarını iletiyorlar. Şimdi, bu konuda bir başka
husus da şu: Sayın Başbakanın “Doğrudan gelir desteğini kaldıracağız, ürüne
dayalı destek vereceğiz.” sözü çok önemli bir açıklamaydı. Arkasının
getirilmesi lazım. Ne zaman açıklanacak, hangi ürüne verilecek, ne
miktar verilecek; bunun açıklanması lazım yoksa çiftçi kendi programını yapamaz
durumuna düştü. Bir başka arkadaşımızın ifade ettiği sulama enerji bedelleri
gerçekten ödenemez duruma geldi. Türkiye'nin her tarafından
eğer vatandaş muhalefet partilerine gelmeye başladıysa, iktidar buna dikkat
etmek durumunda. Ciddi bir sorun yaşanıyor. Özellikle bu teşvikler, teşviklerin
miktarı, zamanının açıklanması ve sulama enerjisinin bedellerinin ertelenmesi
veya yeniden yapılandırılması konusunda Sayın Hükûmetimizin
dikkatini çekiyorum. Size de çok teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Şandır. VI.- SORULAR VE CEVAPLAR (Devam) A) Sözlü Sorular ve Cevapları (Devam) 1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, sanayi sitelerinin elektrik
tarifesindeki değişikliğe ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/181)
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam) 2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Karaman’daki
bazı köylerin ÇATAK kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/183) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (Devam) 3.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, fındık üreticilerine don afeti
hasar paralarının ödenmesine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi
(6/188) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam) 4.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
hububat destekleme primleri ödemesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/205) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam) 5.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, hayvancılık teşvik primlerinin ödenmesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/238) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in cevabı (Devam) 6.- Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın,
serbest veteriner hekimlerin hak ediş bedellerinin ödenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/242) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (Devam) 7.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un,
Milas’ın bazı köylerindeki toprak tuzlanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/249) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (Devam) 8.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın,
Hazine arazilerini işleyen çiftçilere doğrudan gelir desteği ödenmemesine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/251) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in cevabı (Devam) 9.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, bal ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/265) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (Devam) 10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa’nın bazı köylerinde
sebze ve meyvelerde görülen kurumanın sebeplerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/281) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (Devam) 11.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın,
gıda ürünlerinde üretimden tüketime kadar oluşan fiyata ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/320) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (Devam) 12.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın,
hayvancılık politikasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/321) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam) 13.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün,
organik tarımın desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/335) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam) 14.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın,
arıcıların desteklenmesine ve bal tüketicilerinin korunmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/350) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (Devam) 15.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, AB fonundan yararlanacak
çiftçilere ve Türk çiftçisinin rekabet gücünün artırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/357) ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in
cevabı (Devam) 16.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, İzmir’deki ziraat mühendislerine
ve yeterli teknik personel sayısına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/359) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam) 17.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin,
Antep fıstığı ürününün desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/361) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam) 18.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Ege kıyılarındaki balık
çiftliklerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/365) ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam) BAŞKAN - Sayın Bakanım, cevap
verecek misiniz? TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Evet. BAŞKAN - Buyurun Sayın
Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar) KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) –
Bir soru daha var Sayın Başkan. BAŞKAN – Yok, soru sormak yok
başka. Soru sahibi yok efendim. Soru sahiplerinin hepsine cevap verildi. Sayın Sipahi sisteme yeni
girdi. Sisteme şu anda girdiniz. KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) –
Sisteme giremiyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Bakanım,
müsaade edecek misiniz? Bir soru daha varmış. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Estağfurullah, buyursun. BAŞKAN – Buyurun, sorun Sayın
Sipahi. KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) –
Sayın Bakanım, balık çiftlikleriyle ilgili cevabınıza teşekkür ederim. Ancak
biliyorsunuz bu konuda, turizmle bu balık çiftlikleri olayı birbirinin karşıtı.
Türkiye için problemler çıkarmaya başladılar. Yani “Muğla İkincisi, Yunanistan’ın kendi
balık çiftliklerini kapatarak Türkiye’de ortaklıklar kurmak suretiyle dolaylı
yönden Türk turizmini baltalamak gibi bir niyeti söz konusuydu. Yunanistan’daki
balık çiftliklerinin kapatılıp bu işletmelerin Türkiye’ye geldiğine dair bir
bilgi var mı elinizde? Ki Seferihisar sorusu da bununla bağlantılıydı. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Sipahi. Buyurun Sayın Bakanım,
cevaplayabilirsiniz. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Şimdi, tabii, en son soruyla
hemen sıcağı sıcağına, müsaade ederseniz, bir iki ilave bir şey söyleyeyim.
Öncelikle, tabii, biz, Türkiye’de balıkçılık sektörüyle turizm sektörünü
birbirinin rakibi olarak görmüyoruz; bilakis, birbirinin tamamlayıcısı olarak
görüyoruz. O nedenle de yaklaşımımız o yöndedir. Ama,
mutlaka, kültür balıkçılığını geliştirirken de bu tesislerin çevreye zarar
vermeyecek şekilde olmasına da çok özel önem veriyoruz. Geçtiğimiz sene
çıkarılan yasayla üç tane şart koşuldu: Bunlardan bir tanesi, kıyıdan olan mesafe,
0,6 deniz mili mesafesi; ikincisi, en az Yunanistan’la ilgili, tabii
bizim elimizde, yani oradaki balık çiftliğini kapatıp da gelip Türkiye’de balık
çiftliği aldığına dair bir bilgi yok. Her ülkede kendi şartları gereği insanlar
çiftliklerini açarlar, kapatırlar, taşırlar, satarlar, başka işler yaparlar.
Bunlar son derece de doğaldır. Biraz önce zaten arz ettim yani bizim
yatırımcılarımız da, bizim müteşebbislerimiz de Yunanistan’da gidiyor kuruyor,
İtalya’da kuruyor, Fas’ta, Tunus’ta, Cezayir’de kurma safhasında şu anda.
Dolayısıyla orada endişe edecek bir durum ben şahsen görmüyorum. Sayın Yalçın’ın sorusu, işte,
fındıkla ilgili. Tabii, şunu söylüyorum: Evet, bir ilçe başkanımız, değerli bir
insan FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu Başkanlığına seçildi. Yani, o da, bizim
partilimiz olması ne bir nakisa teşkil eder ne de ona bir özel imtiyaz tanır.
Onun için, onu o şekilde onunla ilişkilendirmenizi de doğrusu biraz
yadırgadığımı ifade etmek durumundayım. RIDVAN YALÇIN (Ordu) –
“FİSKOBİRLİK’i tasfiyede kararlıyız.” diyorsunuz Sayın Bakanım. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –Ama, yok yani, orada bir
müdahale asla söz konusu olmadı. Şimdi, don zararından
kaynaklanan ödemeleri biz bugüne kadar imkân buldukça, para buldukça yaptık.
Kalanı da yine bütçe imkânları çerçevesinde yapacağız. Sayın Ağyüz’ün,
ödemelerin zamanında yapılması hususu… Tabii ki çok önemli, Sayın Şandır da
birkaç husustan birisi olarak ona değindi. Esasen, bu seneye kadar bunlar
zamanında yapıldı, yani teknik zorunluluklar dışında. Nedir teknik zorunluluk?
Şudur: Şimdi, prim veriyorsunuz, süre veriyorsunuz. Diyelim ki, hububat primi
veriyoruz, diyoruz ki üreticiye: Elindeki buğdayı hemen piyasaya verme.
Üreticinin faydasına, üreticinin menfaatine bunu söylüyoruz. Çünkü,
arzın yüksek olduğu bir dönemde, doğaldır ki fiyat etkilenecektir olumsuz
olarak. Diyoruz ki: Bunu satmayın hemen, elinizde tutun. Hatta yeni uygulamalar
getirdik, dedik ki: Emanete bırakalım, sizden ücret de almayalım. Emanete
bırakın, ne zaman ihtiyacınız olursa o zaman satın. Şimdi, bunu da üreticiler
bizden, hatta, ilave süre istiyorlar. Şimdi böyle olunca, mesela, hububat primlerinin uzamasının sebebi
bu, ta nisan ayına kadar. Yani geçen sene haziran ayında hasat edilen
buğdayın primi için başvurma süresi 2008’in Nisanına kadardır ve bunu
üreticilerin isteği doğrultusunda biz yapıyoruz, onların menfaati için
yapıyoruz. Burada bir teknik zorunluluk var. Keza, hayvancılıkla ilgili
olarak da bazı meselelerde benzer şeyler var ve prim uygulamasına da geçtiğimiz
için, prim uygulamasında Türkiye’nin… Mesela, şu bir sorundur ve bunu hep
birlikte, iktidar muhalefet, bütün kurumlar birlikte çözmemiz gerekiyor: Türkiye’de
27 milyon hektar tarım arazisi var. Türkiye’nin çiftçi kayıt sistemi -2001’den
bu yana çalışıyor- maksimum, azami kaydedilen alan 17 milyon hektar. 17 milyon
hektar kayıtlı, 10 milyon hektar alan Türkiye’de kayıt dışı. Bunun bir kısmı
aşırı derecede küçülmüş olması sebebiyle, yani miras yoluyla aşırı derecede
parçalanma, bölünme sebebiyle vatandaş bunu gelip de kaydetme lüzumu
hissetmiyor. Bir kısmı
böyle. Bir kısmı hazinenin elinde. Bir kısmının
mülkiyeti henüz belli değil. Yani, Orman diyor ki: “İşte, yeri kazarım, eğer 1
metrede bir ağaç kökü çıkarsa bu ormandır, orman arazisidir.” Böyle sorunlar
var. Şimdi, dolayısıyla bir kısmı
da -işte biraz önce söylendi- ecri misil… Mesela, bir arkadaşımız, değerli
milletvekilimiz dedi ki: “Niye ecri misille işgal arazileri de bütün
desteklerden istifade etmiyor?” Şimdi, işgal arazisi bu. Bunu
eğer biz kalkıp da diğerleri gibi teşvik verirsek, destek verirsek ne olur?
Biraz da işgali teşvik etmiş olacağız. Devletin eliyle bunu yapmamız doğru
değil. Devletin imkânlarıyla, kamunun parasıyla bunu yapmamız da doğru değil. Şimdi, bunlardan kaynaklanan
birtakım sorunlar var. Biz bunların çözümüyle ilgili de çalışma yapıyoruz ve hepinizden de
destek talebinde bulunuyoruz, bulunacağız. Çünkü,
Türkiye’nin sorunudur bu, Türk milletinin sorunudur ve mutlaka çözülmesi
gerekiyor. Şimdi, kayıt dışı olan
arazide de üretim yapılıyor, yani o 10 milyon hektar alanda da üretim
yapılıyor. BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Sayın Bakanım, ecri misil arazileri işgal arazi diye mi geçiyor? Buna bir
açıklık getirmeniz için sordum. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ben tamamlayayım efendim, ben tamamlayayım
müsaade ederseniz. Ben sizi dinledim, müsaade ederseniz tamamlayayım. Şimdi, bu arazilerde üretim
yapılıyor ve bunlar prim uygulamasında, tabii, kayıtlı alanın üstüne zaman zaman geliyor ve bunlar kayıt dışı. Şimdi, bu bir sorundur.
Bunların ne kadarı bu yıl kayıt içine gelip müracaat edecek de… Bunu önceden
bilmemiz mümkün değil. O nedenle, bir bütçe yapıyoruz, diyoruz ki: İşte,
hayvancılığa şu kadar prim öngörüyoruz. Bu sene 2007 yılı içerisinde
tahminlerimizin üzerinde talep geldi, yani bütçemizin sınırlarını aştı, ondan
kaynaklandı. Ama bakın, doğrudan gelir desteği, mazot, gübre ve yağlı tohum
primleri, bunlar son üç yılda belirli bir tarihte ödeniyor. BAŞKAN – Sayın Bakan, son bir
dakika süreniz kaldı. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Peki Sayın Başkanım. Bir, mayıs ayında yağlı tohum
primlerini ödüyoruz, üç senedir ödedik. Artık takvime bağlandı, zamanı belli.
Nitekim geçen sene 1,2-1,3 milyar YTL yağlı tohum primi ödedik. Nedir bunlar?
İşte, pamuktur, ayçiçeğidir vesaire. Nisan ayında doğrudan gelir desteğinin,
mazot ve gübre parasının birinci taksitini, yarısını verdik, kalan yarısını da
haziran ayında verdik. Diğer aylarda da -mart, şubat vesaire- diğer destekleri,
işte bu primlerin intikal eden, bunları ödedik, şu anda da bunu yapıyoruz.
Şubat ayından itibaren de, bu geçen yıldan kalan gerek hayvancılıkla ilgili
gerekse diğer primleri, hububat vesaire, onları ödeyeceğiz. İşte, ocak ayında
191 milyon ödedik, şubat ayında 250 milyon ödüyoruz ve kalanı da mart, nisan,
mayıs ayında inşallah bunların tamamı ödenmiş… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakikalık süre
vereyim mi, yoksa bitti mi efendim? TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bir dakika eğer verirseniz ben bir iki noktaya
işaret edeceğim. BAŞKAN – Buyurunuz. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, doğrudan gelir desteğiyle ilgili… Biz
doğrudan gelir desteğinin, Türkiye’nin biraz önce söylediğim sebeplerden
dolayı, adil bir sistem olmadığını biliyoruz. Bazı pratik faydaları var, kayıt altına,
kayıt için, yani kayıtlı arazi, dolayısıyla araziye veriyorsunuz. Ama, şuna dikkatinizi çekmek istiyorum ve herkesin de bu
konuyu çok iyi bilmesini istiyorum: Türkiye’deki arazi yapısı sebebiyle
doğrudan gelir desteğine ödenen desteğin yarısını çiftçilerin yüzde 83’ü
alıyor, kalan yarısını da yüzde 17’si alıyor. Bu kadar da adaletsiz bir
sistemdir. MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Bakan, yeni programı ne zaman açıklayacaksınız? TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Onun için, biz bunun yerine, şu anda bütün
kesimlerin de görüşlerini almak suretiyle kalıcı bir sistem üzerinde
çalışıyoruz ve çok kısa bir süre içerisinde de –çünkü zamanımız sıkıştı, zaten
bunun farkındayız- bu zaman içerisinde bunu açıklayacağız. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ve
hangi ürünlere ne kadar vereceğiniz; bunların açıklanması lazım. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Evet, onları da açıklayacağız ve ürün sistemine
göre… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bakanım. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Peki, teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Sayın Başkanım, Sayın Bakan, ecri misil ödenerek kullanılan arazileri “işgal
arazi” diye nitelendirdi. O konuyu bir düzeltir mi acaba? MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ecri
misil işgal değil çünkü. OKTAY VURAL (İzmir) – Yani,
nasıl işgal ediyorlar? Niye ecri misil alıyor o zaman? BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) –
Hazineye ecri misili ödenmek suretiyle, kirası
ödenmek suretiyle sözleşmeyle ekilen arazilerdir bu araziler. BAŞKAN – Sayın Bakanım
açıklamasını bilerek yaptı, yani açıklamasını gerektiren bir şey yok efendim.
Bilerek yapmıştır. OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle
mi, işgalci biliyor onları? ADALET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Antalya) – Ecri misil fuzuli işgaldir. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – İşgaldir efendim, işgal. BAŞKAN – İşgal ettiğini
söylüyor efendim. Sayın milletvekilleri, sözlü
soru önergeleri böylece cevaplandırılmıştır. Birleşime on beş dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 17.39 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.58 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Fatoş
GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63’üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Gündemin “Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmına geçiyoruz. Değerli milletvekilleri,
geçen hafta görüşmelerine başladığımız ve yarım kalan, uyuşturucu başta olmak
üzere madde bağımlılığı ve kaçakçılığı sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen (10/6, 19, 36, 39, 41, 51,
103) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin birlikte görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. VIII.- MECLİS ARAŞTIRMASI A) Ön Görüşmeler 1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 20 milletvekilinin, uyuşturucu
kaçakçılığı ve üretiminin tespiti ile uyuşturucu kullanımındaki artışın
sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/6) (x) 2.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin, okullardaki
şiddet olaylarının ve madde bağımlılığı sorununun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/19) (x) 3.- Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 30 milletvekilinin,
uyuşturucu kullanımının başta gençler olmak üzere toplumda yol açtığı olumsuz
etkilerin araştırılarak uyuşturucu bağımlılığının ve kaçakçılığının önlenmesi
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/36) (x) 4.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve 23
milletvekilinin, madde bağımlılığının nedenlerinin, boyutlarının ve etkilerinin
araştırılarak mücadele edilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/39) (x) 5.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara ve
22 milletvekilinin, uyuşturucu bağımlılığının toplum üzerindeki etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/41) (x) 6.- Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 24 milletvekilinin, uyuşturucu,
alkol ve sigara bağımlılığı ile kaçakçılığının nedenlerinin, ulaştığı
boyutların, sosyal ve ekonomik etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/51) (x) 7.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 26 milletvekilinin,
uyuşturucuyla mücadelede yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/103) (x) (x) (10/6, 19,
36, 39, 41, 51, 103) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
görüşmelerine 05/02/2008 tarihli 58’inci Birleşimde
başlanmıştır. BAŞKAN - Hükûmet?
Burada. Sayın milletvekilleri,
araştırma önergeleri üzerinde Hükûmet adına İçişleri
Bakanı Sayın Beşir Atalay ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Sayın Ahmet Ersin konuşmuştu. Şimdi söz sırası Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Sayın Murat Özkan’a aittir. Buyurun Sayın Özkan. (MHP
sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi dakika Sayın
Özkan. MHP GRUBU ADINA MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uyuşturucu, kaçakçılık,
alkol, sigara bağımlılığına dair Meclis önergelerinin görüşülmesiyle ilgili
olarak MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce Grubum
ve şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; uyuşturucu, kelimenin manasından da anlaşılacağı üzere,
insanın fiziksel ve zihinsel kabiliyetinde anormallik meydana getiren,
anormallik yaratan maddelerin tümüne verilen isimdir. Başlıca ikiye ayrıldığını
ifade etmek mümkündür. Bunlardan birincisi, bitkisel kökenli olan
uyuşturucular; ikincisi, sentetik kökenli olan uyuşturuculardır. Dünya Bankasının 2007 tarihli
uyuşturucu raporuna göre on beş-altmış dört yaş arası dünya nüfusunun yüzde
4,8’i, yani 200 milyon kişinin uyuşturucu kullandığı ifade edilmektedir.
Bunların 25 milyonu ise hayati fonksiyonlarında son noktaya gelmiş insanlardan
oluşmaktadır. 200 milyonluk bir kullanıcı
kitlesi olan uyuşturucu pazarında dönen para ise hayret verecek boyutlara
ulaşmış bulunmaktadır; Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi
Başkanlığının verilerine göre 429 milyar dolar seviyesine ulaştığı ifade
edilmektedir. Bu nedenle, bu meblağ, sayın milletvekilleri, Türkiye’nin millî
gelirine neredeyse eş değer bir boyutta hatta birçok dünya ülkesinin,
ki ülkemizin millî gelir sıralamasında dünyanın 17’nci ülkesi olduğunu
düşünürsek, bu piyasada ne kadar para döndüğünü anlamamız açısından bize bir
fikir vereceğini düşünüyorum. Sayın milletvekilleri, bu
meblağ, üretim seviyesinde 13 milyar dolar, toptan satışlarda 94 milyar dolar,
perakende satışlarda 322 milyar dolar, yani toplam 429 milyarlık bir meblağ söz
konusudur. Kişi başına yıllık 2.100 dolar bir harcama yapılmaktadır. Biraz önce
ifade ettiğim 200 milyon kişinin yıllık kişi başına uyuşturucu için harcamış
olduğu para yaklaşık 2.100 dolar civarındadır. Uyuşturucu üretim ve
kullanımı, yani üretim yeri ile pazar arasındaki yola “uyuşturucu trafiği” adı
verilmektedir. Bitkisel kökenli uyuşturucular doğudan batıya, güneyden kuzeye,
sentetik uyuşturucular ise batıdan doğuya ve kuzeyden güneye doğru bir yol
izlemektedir. Uyuşturucu naklinde son yıllarda posta ve kargo kullanıldığı da
bilinen bir gerçektir. Sentetik uyuşturucular bu
trafikte daha az bir orana sahipken, uyuşturucu pazarının büyük bir kısmını
bitkisel menşeli uyuşturucular oluşturmaktadır. Ancak, uyuşturucu imalatında
kullanılan kimyasallar yine batıdan doğuya doğru bir yol izlemektedir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tüm dünya ülkelerinin ve uluslararası kuruluşların mücadele
ettiği uyuşturucu tüketimi neden bu kadar hızlı artmaktadır? Bunun birçok
sebebi olmakla birlikte, en önemli sebepleri uyuşturucu ticaretinde, biraz önce
ifade ettiğim gibi, kâr marjının çok yüksek olması ve
bu konuda çalışan kişilerin kaybedecek bir şeyinin bulunmaması öne
sürülmektedir. Ayrıca, uyuşturucu üreten, uyuşturucu trafiğinde yer alan
insanların büyük bir kısmının az gelişmiş, demokrasisi ve hukuk sistemi
oturmamış ülkelerden olduğu da bilinen başka bir gerçektir. Uyuşturucu imali, genellikle
“altın üçgen” olarak adlandırılan Afganistan, Pakistan ve Burma’nın –Myanmar diye adlandırılıyor son zamanlarda- bulunduğu
bölgede meydana gelmektedir. Afyon üretiminin yüzde 86’sı da tek başına
Afganistan’da üretilmektedir sayın milletvekilleri. Afganistan, bugün ABD’nin
liderliğinde uluslararası bir gücün kontrolündedir. Bu ülkenin güney
bölgelerinde, yaklaşık 160 bin hektar alanda, çoğunlukla afyon olmak üzere
uyuşturucu yapımında kullanılan bitkiler üretilmektedir. Bu üretimin, ABD ve
Çok Uluslu Güç’ün, Afganistan’ı kontrolünden sonra istikrarlı bir şekilde
arttığı da diğer bir vakıadır. Uyuşturucuyla mücadele eden
Batı dünyası, bu üretimin membasında mücadele edebilecek pozisyondadır. Ancak,
bu konuda bir şey yapılmadığı da bilinen bir gerçektir. Afganistan’da yapılan bu
afyon üretiminin büyük bir kısmı,
Avrupa, Asya, Okyanusya ve Afrika’da pazara sunulmaktadır. Yeni yeni Afgan afyonunun ABD’ye doğru, Amerika’ya doğru Afrika
ve Avrupa üzerinden geçtiği de son zamanlarda kayıtlara düşmüştür. Uyuşturucu ekimi yerine, bu
bölgelerde verilecek teşviklerle başka bitkilerin üretilmesi mümkündür. Ancak,
illegal ticaret, terör örgütleri ve bunların kontrolünde bulunan mafya
ailelerinin elindeki bu yüksek kâr marjı nedeniyle, bu
faaliyetlerin henüz yeterince önlenmesi için gerekli çalışmalar
yapılmamaktadır. Terör faaliyetlerinin finansmanı için kullanılan bu paraların,
aynı zamanda, dönüşü de illegal silah firmalarına bir gelir olarak
yazılmaktadır. Bu illegal silah ticaretinin de Batı kaynaklı olduğunu buradan
ifade etmek istiyorum. Ülkemizin hem bitkisel hem de
sentetik menşeli uyuşturucu trafiğinin önemli güzergâhlarından biri olduğu da
bilinmektedir. Değerli arkadaşlarım, bu trafik hemen hemen
tamamen PKK kontrolünde yapılmaktadır. Örgüt tarafından sevk ve idare edilen bu
piyasada, Afganistan üzerinden ülkemize getirilen afyon ham maddesi ülkemizin
doğu kesiminde mafyöz ailelerle birlikte iş birliği
yapılarak üretilmekte ve buradan Avrupa, Afrika ve tekrar Asya piyasasına
pazarlanmak üzere gönderilmekte, Avrupa pazarında da pazarlama ayağını PKK’nın
unsurları yapmaktadır. Değerli arkadaşlar, bu iş birliği, PKK-mafya iş birliği
öyle boyutlara gelmiş ki, mafyöz aileler artık doğu
bölgesinde çok ciddi bir güç hâline gelmişlerdir. Bir dönem milletvekilliği de
yapan bir kişinin, çocuğu uyuşturucudan yakalanınca Van’da karakol basarak bu
çocuğunu kurtarması bu noktanın hangi boyutlara geldiğini, bu cesareti nereden
bulduklarını bize bir soru işareti olarak aklımıza, önümüze getirmektedir. Ülkemizde, son yıllarda
yakalanan uyuşturucu miktarında önemli artışlar meydana gelmiştir. Bu,
mücadelenin önemsendiğini göstermekle birlikte, uyuşturucu trafiğinin de
arttığı anlamına gelmektedir. Tüm dünyada üretilen uyuşturucunun yaklaşık yüzde
30’u nihai tüketime ulaşamadan yakalanmaktadır. Bu, verilen mücadelenin belli
bir boyutta olduğunu, ancak yeterli olmadığını göstermektedir. Unutulmamalıdır
ki, bu bölümde bağımlıların tedavisinin de yapılması çok önem arz etmektedir.
Bağımlılarla ilgili ülkemizin üç yerinde hastane bulunmaktadır, İstanbul’da iki
ve Ankara’da… Bunların da sayılarının acilen artırılması gerekmektedir. Bu
konuda önleyici kolluğun, özellikle uyuşturucu ve çocuk suçluluğu konusunda
ihmal edildiği görülmektedir. Gerek uyuşturucu gerekse de alkol ve sigara
tüketim yaşı, ülkemizde ilköğretim çağına kadar maalesef düşmüştür. Bugün,
önemli sigara tekelleri, ülkemizde yeni ürünlerini test eder konuma
gelmişlerdir. Bir firma, keskin ama kısa sigarasını ilk olarak ülkemizde
denemek istemektedir. Uyuşturucu kaçakçılığının
yanında, ABD, İngiliz ve Japon tütün firmalarınca organize edildiği bilinen
sigara kaçakçılığı son yıllarda hızla artmış, bugün 300 milyon dolar seviyesine
gelmiştir. Bu illegal ticaret de yine PKK tarafından yapılmakta, sokaklarda
satılmakta, parası olmayan çocuklara, paket yerine dal dal
satılarak bu çocukların sigaraya alışması sağlanmaktadır. Sayın milletvekilleri, bu
kaçak sigaraların İzmir Caddesi’nde, Ankara’nın, İstanbul’un, büyük
kentlerimizin ya da diğer kentlerimizin muhtelif yerlerinde satıldığı herkes
tarafından yakinen bilinmektedir, ancak ne hazindir ki, bunu önlemekle görevli
olan kamu gücünün, bu bölgelere gidip bunu önlemediği de herkes tarafından
bilinmektedir. Şimdi, değerli
milletvekilleri, sigara fiyatlarının artırılması kaçakçılığı artırır denilerek,
sigara fiyatlarının, ülkemizde, dünya sigara fiyatları ortalamasının, özellikle
Avrupa Birliği ortalamasının altında seyrettiği bilinmektedir. Örnek olarak,
Almanya’da bir paket sigara 7 lira iken, Türkiye’de 4 lira, 4,5 lira civarında
olduğu da bir başka gerçektir. Şunu belirtmekte yarar var: Ülkemizde benzin
fiyatları Avrupa ortalamasının çok üzerinde seyrederken, akaryakıt
kaçakçılığını önleme konusunda da aynı sıkıntı varken sigara fiyatlarının ucuz
tutulmasını anlamakta açıkçası güçlük çekmekteyim. Ülkemizde uygulamadan
kaynaklanan problemlere birkaç örnek vermek istiyorum: Özellikle, 4207 sayılı
Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun kapalı yerlerde ve umumi
taşıtlarda sigara içme yasağı getirmiş, ancak herkes biliyor ki dolmuş ve
otobüs şoförleri özellikle, sigara içmektedir. Şoförlerimizin kapılarının yan tarafında
dikkat ederseniz camdan bir küllük durmaktadır ve hiç kimse bunu, sigaranın
yasak olduğunu hatırlatma cesaretini gösterememekte, aynı zamanda, sayın
milletvekilleri, garlarda, otobüs terminallerinde bulunan polislerimiz de buna
dikkat etmemekte, bütün seyahatlerde, şehirler arası
yollarda şoförler sigaralarını tüttürmeye devam etmektedir. Bunun yanında tütün
ve alkol satan iş yerlerinin, on sekiz yaşın altındaki çocuklara gerek 4207
gerekse 4250 sayılı Kanunlar gereğince satış yapmaları yasaktır. Hacmen… Ama şunu da belirteyim ki, çocuğunuzu
gönderdiğinizde hem içki hem de sigarayı çok rahatlıkla almanız ve bulmanız
mümkündür. Sayın milletvekilleri, hiçbir
bakkalda “Küçük yaştaki, on sekiz yaşın altındaki çocuklara sigara satılmaz.”
ya da “Alkollü içki satılmaz.” levhası, yazısı hemen hemen
bulunmamaktadır. Bunu denetlemekle yetkili birimlerin ne yaptığını da merak
ediyorum. Yine, yukarıda belirttiğim
Kanun’a göre, hacmen yüzde 5’in üzerinde alkol içeren
içkilerin satışını yapan akaryakıt istasyonlarına da ruhsat verilmez
denilmektedir. Ancak, birçok akaryakıt istasyonunda alkol satışı yapıldığı da
hepimizce malumdur. Liseli gruplar ellerinde
biralarla parklarda dolaşmakta, güvenlik kuvvetleri ve zabıta bu insanları
izlemektedir. Bunların nereden alındığını sorma zahmetinde kimse
bulunmamaktadır. Hükûmetlerin görevi, kanunları icra
etmektir. Yoksa, uygulanmamak için kanun çıkartılmaz. Değerli arkadaşlar, biz, MHP
Grubu olarak, toplumumuzu, özellikle de yarınımız olan gençlerimizi uyuşturucu,
alkol ve sigara gibi zararlılardan korumak için gereken her şeyi yapmaya
hazırız. Ancak, icra, yönetme makamında bulunanların bu konuda daha da hassas
olmaları gerekmektedir. Sosyal bir varlık olan
insanın çevresiyle uyum içinde olması, akıl ve zihin sağlığıyla mümkündür. Bu
sebeple, aklın ve bilincin en büyük düşmanı olan uyuşturucu, insanın uyum
gücünü zaafa ve iflasa götürmekte, onu aileden, toplumdan ve çevresinden
kopararak yalnızlığa, bunalıma ve hemen ardından da sorumsuz, hayvani bir
hayata mahkûm etmektedir. Bağımlıyı yaşayan bir ölü hâline getiren
uyuşturucuların, bu sebeple, bağımlıya, aile hayatına, doğacak çocuklara, iş
hayatına, ülke ekonomisine ve toplumsal ahlaka verdiği zararları ifade etmek
mümkün değildir. Bunları sözle ifade etmek, âdeta yetersiz kalmaktadır. Sayın milletvekilleri, buna
ek olarak, özellikle ülkemizin güvenliği açısından uyuşturucuyla mücadele
yapılması son derece önem arz etmektedir. Bu konuda ne yapılabilir? Uyuşturucu
ticaretine ve uyuşturucunun sokaklarda satışına engel olmak için, bir yandan
sınırlar ve sınır kapılarında güvenlik tedbirleri artırılmalı, diğer yandan ise
uyuşturucu satıcılarının hedefi olan gençliğin korunmasını sağlayacak
tedbirlerin alınması ve sokak satıcılarıyla mücadelenin daha radikal bir
şekilde devam ettirilmesi gerekmektedir. Bu sebeple, uyuşturucu salgınını
önlemenin temeldeki şartı, uyuşturucu kültürünü engellemektir. Bunun en keskin
yolu ise uyuşturucu kültürüne hizmet eden kaynaklara bu fırsatı vermemek,
uyuşturucu kültürüne karşı millî kültürü güçlendirmek, uyuşturucu kültürünün
aktif unsurları yerine millî ve manevi idealleri ikame etmekten geçmektedir. Uyuşturucu kullanmaya
temayülü olan, bu gibi maddeleri kullandığı bilinen kişilerin çevresinde
bulunan ya da yeni katılan genç ve çocukların aileleri uyarılmalı, okul idareci
ve öğretmenleri ile temasa geçilerek çocuğun ya da gencin kontrolü
artırılmalıdır. Polis-aile-öğretmen üçgeni
kurulmalı, toplum merkezli polislik hizmeti artırılmalıdır. Bunun ise en önce Hükûmetin görevleri arasında yer alması gerekir. Sayın milletvekilleri,
polisimizin bu noktada yeterli olduğunu ifade etmek mümkün değildir. Örnek olarak,
Kızılay’da -ben ve birçoğumuz biliyor ki- çok sayıda sivil polis görev
yapmaktadır ancak önleyici kolluk açısından bunun hiçbir kıymetiharbiyesi
yoktur. Önemli olan suç işlenmeden önce suçun önlenmesidir. Suç işlendikten
sonra yakalanması hem suçu işleyen vatandaşımız için hem de emniyet birimleri
için uzun soluklu bir süreci gerektirmektedir. Biz, vatandaşımızın suç
işlemesini önlemekle mükellefiz. Bu sivil polislerin bir kısmını üniformalı
hâle getirerek vatandaşımızın suç işlemeden önce bir kez daha düşünmesine
fırsat vermemiz gerekir. Değerli arkadaşlar, bu
konuda, özellikle önleyici kolluk konusunda yeterli seviyeye geldiğimizi, Hükûmetimizin de bu konuyu çok ciddiye aldığını söylememiz
mümkün değildir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben, 60’ıncı Hükûmetin programına
baktım, uyuşturucuyla ilgili olarak tek bir kelime dahi bulunmamaktadır. Umarım
ki bu araştırma önergeleri Hükûmet için de bir uyarı
olur ve bu önemli konuya gereken hassasiyeti gösterirler. Devlet idaresi
ciddiyet gerektirir. Kamu görevi kamu kaynaklarıyla finanse edilir. Kamu
görevlilerini lokanta garsonlarıyla karıştıran zihniyetin, sayın
milletvekilleri, ülkemizi nereye getirdiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Türk
milleti, cumhuriyeti kurarak bu ilkel anlayışları sonuna kadar toprağa
gömmüştür, tekrar yeşermesine de asla izin vermeyecektir. Sayın milletvekilleri,
Değerli Başkanım; sözlerime burada son verirken MHP Grubu olarak önergelerin
kabul edilerek Meclis araştırma komisyonu kurulması için olumlu oy
kullanacağımızı ifade ederken hepinizi en derin saygılarımla selamlar, iyi
günler dilerim efendim. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Özkan. AK Parti Grubu adına Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar. Buyurun Sayın Ünüvar. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA NECDET
ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madde bağımlılığı ve
uyuşturucuyla ilgili araştırma komisyonu kurulması hakkında verilen önerge
üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
tabii, çok önemli bir konuda araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili çok sayıda
önerge var, 7 ayrı milletvekilimiz, beraberinde pek çok milletvekiliyle
birlikte imza atarak araştırma komisyonu kurulması noktasında bir iş birliği adına
olumlu bir adım atmış durumdalar. Tabii, madde bağımlılığı çok önemli bir konu
ve küresel bir sorun, yani sadece ülkemizi değil bütün dünyayı ve her geçen gün
daha da artan bir şekilde ilgilendiriyor. Niçin ilgilendiriyor? Çünkü, madde kullanımı bireyi köleleştiren bir durum, ama
madde kullanımıyla birey öyle bir noktaya geliyor ki, bir müddet sonra artık
toplum da o bireyin katkılarından, gücünden, emeğinden ve daha önemlisi varlık
olarak bireyin kendisinden yoksun kalmaktadır. Dolayısıyla, sadece bireyi
değil, toplumu yakından ilgilendiren bir sorun. İşin asayiş kısmı var, sağlık
kısmı var, sosyal kısmı var, ekonomik boyutu var ve uluslararası yönü var.
Benden önce konuşan değerli arkadaşlarım da ifade ettiler, çok önemli bir mali
portresi var konunun. Dolayısıyla araştırma komisyonu kurularak, bu konunun
bütün yönleriyle, saydığım bütün unsurlarıyla tartışılmasında çok büyük önem
söz konusu. Tabii, her ülkede değişen
oranlarda olmakla beraber, hemen hemen bütün ülkeler
uyuşturucudan olumsuz yönde etkilenmektedir. Yüksek boyutlardaki uyuşturucu
kullanımı, yüksek oranda şiddeti ve suçu da beraberinde getirmekte, AIDS başta
olmak üzere bazı hastalıkların oluşumuna sebep olmakta, sosyal yapıda çökmeye
sebep olmakta ve bazı kesimlerin daha fazla uyuşturucu kullandığının ortaya
konulmasıyla birlikte uyuşturucu bağımlıları toplumun her kesimini
etkilemektedir. Örneğin, erkekler kadınlara göre, şehirde oturanlar kırsal
kesimde oturanlara göre, gençler de yaşlılara göre daha fazla uyuşturucu
kullanmakta ve bunun oranı da günden güne artmaktadır. Tabii, bu durum ailelere,
yoksullara, ulusal sağlık sistemi üzerine de çok ciddi yükü beraberinde
getiriyor. Bu problem aslında sadece bugünün problemi de değil, yarının
problemi. Hatta şunu iddialı bir şekilde söylemek mümkün:
Daha çok yarının problemi. Çünkü ülkemiz -buna şükretmemiz lazım-
gelişmiş bazı Batı ülkelerine göre oldukça düşük oranda -giderek sayısı
artmakla beraber- uyuşturucu kullanılan bir ülke, ama gençlerdeki yoğun
kullanım arttıkça, dünyadaki problem yaygınlaştıkça ülkemizde de yarınlarda
daha önemli bir problem olacak. Biz de AK Parti Grubu olarak
bu araştırma komisyonunun kurulmasını önemsiyoruz. Hem de çok önemsiyoruz,
çünkü ülkemizin geleceğini önemsiyoruz. Tabii, madde kullanımı ve
bağımlılığı, dünya çapında tahrip edici sağlık, sosyal, ekonomik ve çevresel
sonuçlarıyla ilgili, ciddi kaygıları da beraberinde getiriyor. Geçen hafta salı
günü, ülke içinde yaptıklarımızı da Sayın İçişleri Bakanımız çok detaylı bir
şekilde anlattı, uyuşturucuyla mücadele noktasında İçişleri Bakanlığının ve
Emniyet Genel Müdürlüğünün diğer kurumlarla birlikte yaptığı çalışmalardan çok
detaylı bir şekilde bahsetti. Ben tekrardan o konuya girmeyeceğim ama yapılan
çalışmaların, gerek uyuşturucu talebinin azaltılmasına yönelik gerekse
uyuşturucu trafiğinin engellenmesine yönelik çalışmaların gerçekten çok önemli
sonuçlarının olduğunu ifade etmeliyim. Aslında, uyuşturucu trafiğinin önemli
noktalarından birisi olan ülkemizde bu çalışmaların başarılı olması, bütün
dünya için, özellikle Batı ve Doğu dünyası için çok önemli. Tabii, aslında emniyetin
yaptığı şey sadece asayiş de değil, çünkü, emniyet,
asayişin ötesinde pek çok konuya da yer veriyor. Bazı örnek davranışlar da
görüyoruz bununla ilgili. Belki uyuşturucuyla ilgili, bire bir alakalı değil
ama çok etkilendiğim bir olaydan da bahsetmek isterim. Bundan on gün kadar
önce, Adana’da yapılan bir yasa dışı eylem esnasında, çocuklar polislere taş
atıyorlar. Daha sonra, belli bir zaman sonra oradan, o eylem mahallinden geçen,
tabla üzerinde muz satan bir muz satıcısını görünce çocuklar polisleri bırakıp
o muzlara dadanmaya başlıyorlar. Bir müddet sonra muz satıcısı elinde sopayla
çocukları kovalamaya çalışıyor, ancak, başarılı olamayınca, bir polisimiz,
gerçekten çok etkileyici bir şekilde, oradan on kilo muz satın alıyor ve
çocuklara birer birer dağıtmaya başlıyor. Biraz önce
o muz tablasının etrafında dolanan ve ondan biraz önce de polislere taş atan
çocuklar, bu sefer muz almak için kuyruğa giriyorlar. Gerçekten… TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT
(Tekirdağ) – Polisten… NECDET ÜNÜVAR (Devamla) –
Çocuklar, polis arkadaştan o muzu almaya çalışıyorlar. Burada, emniyetin yaptığı
şeyin aslında asayişin ötesinde bir boyutu olduğunu da çok net olarak ortaya
koyuyor. Yine bir emniyet müdürümüzden dinlediğim yine etkileyici bir yaşanmış
hadise: Bir ilimizde bazı okullarda çok yoğun bir şekilde eylemler oluyor,
çocuklar camları kırıyor, işte okulu asıyorlar, ailelerine ve çevresine zarar
veriyorlar. Emniyet müdürü ile okul müdürleri bir toplantı yapıyor ve emniyet
müdürümüz şöyle bir tedbir öneriyor: Her bir emniyet müdür yardımcısına belli
sayıda okulu zimmetliyor, yani 1 emniyet müdürüne 5
tane okulu zimmentliyor. Önce asayiş problemi adına yapılan adım bir
müddet sonra artık polislerle o asayişi bozan çocuklar arasında bir sempati
noktasına taşıyor ve daha sonra o çocukların da topluma kazandırılması
noktasında çok önemli adım atıyor. Buradan tabii biz emniyeti, sadece asayişin
bekçisi olarak değil, aynı zamanda kalkınmanın da ilerlemenin de lokomotifi
olarak görmek durumundayız. Tabii, o yüzden, Sayın İçişleri Bakanımızın ifade
ettiği konu gerçekten çok önemli. Ama sadece, değerli
milletvekilleri, o uyuşturucuyu yakalamak, o uyuşturucunun kullanımını
önlemekle iş bitmiyor. Aynı zamanda talebi azaltmaya yönelik de adımlar atmak
gerekiyor ve şüphesiz bu sadece emniyetin yapabileceği bir şey değil. Burada
pek çok kuruma, kamu kurumuna, sivil toplum kuruluşlarına, medyaya, ailelere
çok önemli görevler düşüyor. Tabii bu arada, konumuz madde
bağımlılığı ama ben, kürsüye çıkmışken başka bir bağımlılıktan söz etmek
istiyorum. Hepimizin aslında belki elimizden bırakamadığımız birtakım
alışkanlıklarımız, bağımlılıklarımız var. Yine bununla ilgili yapılmış bilimsel
çalışmalar da söz konusu. Yani, herhangi bir şeye bağımlı olunca insanların
birtakım maddelere bağımlılığıyla ilgili de, bir altyapı oluşturmasıyla ilgili
bir iki kelam etmek isterim. Örneğin, televizyon… Çocuğumuz İnternet’in başına
geçtiği zaman, belki yıllar önce “Ne kadar güzel, çocuğumuz bilgisayardan
dersine çalışıyor, artık daha bilgili, teknolojiyi daha iyi kullanan çocuklar
olacak.” filan diye seviniyorduk, İnternet’e giriyor, işte birtakım bilgisayar
oyunlarını daha iyi oynuyor diye seviniyorduk ama artık bunlar belli noktalarda
ciddi bağımlılık problemini de beraberinde getiriyor. Örneğin Ege
Üniversitesinden bir hocanın ifadesi, gerçekten son derece vahim, bir
hastasının kırk sekiz saat boyunca hiç kalkmadan İnternet’e bağlı yaşadığını
ifade ediyor. Tabii, evimizde televizyon
seyrederken elimize zap aletini alıp kanalları
değiştirmek hepimizin belki rahatladığı bir unsur gibi de algılanabilir ama
elektrik kesildiği zaman hepimizde bir panik, acaba dizinin sonu ne oldu,
futbol maçının sonucu ne oldu, acaba şu haberin sonucu neydi şeklinde birtakım
tepkilerimizin olduğu açık. Dolayısıyla, bağımlılık yapan her şeyle, değerli
arkadaşlar, çok ciddi ölçüde bizim mutlaka kafa yorup ona uygun bir şekilde
çözümler bulmamız gerekiyor. Peki
“bağımlılık” dediğimiz şey nedir? Bağımlılığı bilim adamları
şöyle tarif ediyor: Bir maddenin belirgin bir etkiyi elde etmek için alınması
sürecinde ortaya çıkan bedensel, ruhsal ya da sosyal sorunlara rağmen madde
alımının devam etmesi, bırakma isteğine rağmen bırakılamaması, aynı etkiyi elde
edebilmek için giderek madde miktarının artırılması ve maddeyi alma isteğinin
durdurulamaması durumu şeklinde ifade ediliyor. Peki, hangi madde bağımlılığı
daha tehlikeli? Sahte iyi oluş hâlini ne kadar kısa zamanda sağlıyor ve şiddeti
ne kadar erken şekilde ortaya çıkıyorsa, bağımlılık yapıcı gücü de o kadar
fazladır. Örneğin, biraz önce sayın grup başkan vekilimizle de konuştuğumuz
zaman “Hocam, sigara bağımlılık yapan bir madde midir?” diye konuşunca “evet,
öyle” deyince “O zaman buna daha fazla vurgu yapmak lazım.” dedi. Doğru, sigara
gerçekten madde bağımlılığının bir başka, belki uyuşturucu kadar değilse bile,
daha hafif bir şekli ama o da bağımlılık yapıcı gücü fazla olan bir madde. Ama
sigarayla ilgili şunu da ifade etmek isterim: Yine, bilim adamlarının
ifadeleriyle, sigara uyuşturucu bağımlılığının da altyapısını oluşturuyor. Bu açıdan çok önemli. Özellikle okul çağı çocuklarda sigara
kullanımının engellenmesi son derece önemli. O yüzden, geçen ay
çıkardığımız sigarayla ilgili kanun gerçekten çok önemli. Özellikle eğitim
çağındaki çocuklarımızın sigaraya kolay ulaşmasını engelleyen –satışıyla,
alınmasıyla ilgili- çok önemli bir kanundu. Bu kanunda emeği geçen, başta Sayın
Sağlık Bakanımız ve Sayın Sağlık Komisyonu Başkanımız olmak üzere destek veren
tüm milletvekillerimize -benim bildiğim kadarıyla bütün milletvekillerimiz
destek verdiler, içen içmeyen, o yüzden onlara- hassaten teşekkür ediyorum. Bu
da bence madde bağımlılığıyla ilgili, aslında, atılmış çok önemli bir karardı. Tabii, bağımlılığın pek çok
ekseni var, değişik faktörler bağımlılığa yol açabiliyor. Arkadaş
grubu, ebeveyne bağlı, kişinin kendisine bağlı, biyolojik, toplumsal, kültürel,
sosyal nedenlere bağlı bağımlılık etkenleri söz konusu. Ama yine Emniyet Genel
Müdürlüğümüzün Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığının
yaptığı bir araştırmada, en büyük etken yüzde 82’yle merak ve arkadaş çevresi,
yine ankete katılanların –bu bir anket çalışması- yüzde 14’ü “Sorunlar yüzünden
uyuşturucuya başladım.” diyor, yüzde 3,6’sı da eğlence olsun diye başlıyor ama
her zaman sonucu eğlence ile bitmiyor. Tabii, burada gerçekten, bizim
arkadaş grubu, ebeveyn, aile bağlarının sağlamlığı son derece önemli. Yine, 2004 yılında Sağlık
Bakanlığı Müsteşarı iken Almanya’ya yaptığımız bir seyahat esnasında
Frankfurt’taki bir toplantıdan sonra, uzun saçlı, kot pantolonlu bir arkadaş
söz aldı ve şöyle bir şey söyledi: “Ben Avrupa ve Türkiye’yle ilgili bir
gözlemimi anlatmak istiyorum.” O anlattığı gözlemde çok çarpıcı bir şeyden bahsetti.
“Bence Türkiye ile Avrupa arasındaki en önemli fark aile. Yani Türklerde aile
bir kalkan oluyor. Çocukların uyuşturucu, çete, sokak cinayeti veya birtakım
istemediğimiz olaylara daha fazla katılmasını engelleyen en önemli kalkan
ailedir.” dedi. Bu arkadaş aynı zamanda bir resim sanatçısıydı, fotoğrafları
vardı ve o albümlerinden oluşan kitabını bana hediye etti ve şöyle bir talepte
bulundu: “Türkiye’de bir sergi açmak istiyorum. Bu sergiyi de Mecliste açmak
istiyorum.” dedi. O zaman Sayın Meclis Başkanımız Bülent Arınç’a
konuyu anlattığım zaman ”Memnuniyetle.” demişti ve 2005 yılında adı “Merhamet”
olan bir resim sergisi de açmıştı. Bu bir Alman’ın gözlemi.
Tabii, aile çok önemli bir kalkan gerçekten. Tabii, bunun dışında kolay
temin ve ulaşılabilme de yine uyuşturucu için son derece önemli. Ama, değerli arkadaşlar, düşük sosyoekonomik düzeyin bir
etken olduğunu ifade etmeliyim, ama sadece tek etken değil. Tek etken sadece
düşük sosyoekonomik düzey olsaydı, gelişmiş bazı Batı ülkelerinde bizden çok
daha yüksek oranlarda uyuşturucu kullanımı söz konusu olmazdı. Hatta bazı ülkeler bunu çok
abarttılar, kendi ülkelerinde -Avrupa’da bir ülkede başladı, daha sonra ikinci
bir ülkede var, orada- serbest bıraktılar. Hatta bunun garip bir uyuşturucu
turizmine yol açtığına dair komşu ülkelerin birtakım serzenişleri var. Yani,
bir ülkede serbest ve o ülkeye insanlar rahat uyuşturucu kullanmak adına
seyahat edebiliyorlar. Tabii bunları da ifade etmek durumundayız. Değerli
milletvekilleri, özellikle çocukluk çağı son derece önemli. Yine,
yapılan bir araştırmada, vakaların önemli bir kısmı, yüzde 31’i, on beş yaş
altında. Bu, Sağlık Bakanlığıyla Birleşmiş Milletlerin 2003 yılında beraber
yaptığı bir profil çalışması. Burada yüzde 31’i on beş
yaş altında uyuşturucuya başlıyor. Otuz yaş üstüne çıktığı zaman yüzde 8
civarında. Dolayısıyla şöyle bir kabataslak -bilim adamlarının yine ifadesi- on
beş ila otuz dört yaşını ilgilendiren bir sorun. Asıl, öyle bir sorun. Otuz beş
yaşından sonra olay ya hastanede ya hapishanede sonlandığı için olsa gerek,
çoğu zaman o problem giderek azalmış oluyor. Ama başlangıç dönemindeki
insanların duygularıyla, daha sonra bitiş dönemindeki duyguları da çok önemli.
Bu konu ile ilgili bana bir söz hakkı verildiği için bir film izlemek gereği
hissettim ve o filmin de tabii, sonunu da bahsetmek mecburiyetinde olduğum için
özellikle özür diliyorum, aslında hepimizin de izlemesi gereken bir film. “Blow” diye bir film, “Beyaz Şeytan” diye Türkçeye çevrilen
bir film. Orada çok enteresan birtakım diyaloglar var. Filmin en başında on
dört-on beş yaşlarında bir delikanlı, arkadaşına “Buldum, buldum.” diyor. “Neyi
buldun?” dediği zaman “İş sahibi olmadan nasıl para kazanacağımızı buldum.”
diyor. Daha sonra uyuşturucu ticaretine başlıyorlar ve çok manidar, kırk iki
yaşına kadar pek çok badireden geçtikten sonra bir hapishanede babasına yazdığı
mektupta şöyle bir manidar ifade kullanıyor: “Nihayet yıllar önce senin
söylediğin şeyleri şimdi ancak anlayabildim. Uyuşturucunun hayatımda sevdiğim
her şeyi benden uzaklaştıran bir madde olduğunu kırk iki yaşında anladım.”
Çünkü önce karısı, sonra çok sevdiği annesi, babası ve en sonunda da artık onun
için dünyada her şeyi verebileceğini ifade ettiği kızı onu terk ediyor. Kısa
bir süre sonra da zaten kendisi… Bu konuyla ilgili zannediyorum ömrü
hapishanelerde çürüyen bir insan olarak devam ediyor, film orada sonlanıyor. Tabii, uyuşturucu sadece
bireyin kendisini etkilese yine belki bir noktaya kadar “Ne yapalım artık,
kendi cezasını kendisi buldu.” diyebiliriz, ama toplumun tüm kesimlerini, tüm
katmanlarını çok önemli ölçüde etkiliyor değerli milletvekilleri. Ama bireyi asıl
bedensel, ruhsal ve sosyal sorunlar oluşturması itibarıyla çok daha yakından
ilgilendiriyor. Bu konuyla ilgili tabii,
toplumun çok değişik katmanlarının mutlaka rol alması gerektiğini biliyoruz.
Başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere, Millî Eğitim Bakanlığı, kadın ve aileden
sorumlu Devlet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı gibi
bakanlıkların mutlaka çok etkin olmasını bekliyoruz. Ama şunu da ifade etmemiz
lazım: Bazen Sağlık Bakanlığına olayın çözümüyle ilgili de birtakım roller
yüklendi veya en azından böyle roller beklendiği ifade ediliyor. Ama şunu özellikle vurgulamamız lazım, o da şu: Uyuşturucu
kullandıktan sonra -özellikle büyükşehirler başta olmak üzere, AMATEM’lerimiz
var, İstanbul’da UMATEM’imiz var, yani uyuşturucuyla
mücadele anlamında merkezlerimiz var ama- bağımlılık tedavisi iki ay, üç ay
kadar devam ediyor, kişi o maddenin etkisinden vücut olarak kurtulmuş oluyor,
ama daha sonra topluma gittiği zaman mutlaka toplumun da onu kabullenmesi
lazım. Birtakım anekdotlar hep karşımıza çıkar.
O anekdotlarda, toplumun daha sonra o kişiyi
kabullenmemesi sonucu tekrardan, kısa zamanda o bataklıktaki insanların ağına
yeniden düştüğünü çok sık olarak görürüz. Şimdi, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerimin sonunda… Yine çok etkilendiğim bir kitap gerçekten.
Bunu da bu konuyla ilgilenen bütün dostların okumasını tavsiye ediyorum.
Muş’tan İstanbul’a göç ederek orada Çapa Tıp Fakültesine giren bir kardeşimizin
yaşadıklarını anlattığı bir kitap. Kanat Güner diye
bir tıp öğrencisi. 4’üncü sınıfta tıp fakültesini bırakmak zorunda kalıyor. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünüvar. NECDET ÜNÜVAR (Devamla) –
Tabii, pek çok badireden geçtikten sonra, yazdıklarını şöyle, “Eroinin Güncesi”
diye bir kitapta topluyor. Orada “Hey millet, ben ölmeye karar verdim. Niye
biliyor musunuz? Çünkü yaşım yirmi yediye geldi, dayandı. Benim gibiler daha
fazla yaşamamalı. Allah korusun, ya ölmeye değil de üremeye karar verseydim? Neyse ki aklım hâlâ başımda. Sahneye girmem gereken yeri
ayarlayamadım ama çıkmam gereken yeri biliyorum.” diyor. Gerçek
anlamda hiçbir şeye tutunamadığını, eroinden başka her şeyi tükettiğini
-gençliğini, hayallerini, mesleğini, mutluluğunu- ve onun, eroinin ondan hep
daha fazlasını istediğini ifade ediyor ve şöyle bitiriyor kitabını: “Ben
giderim, gideceğim ama birileri bir şey yapsın, bir çözüm bulsun.” şeklinde
ifade ediyor ve o “Eroinin Güncesi” isimli kitabın imza gününde de, imzadan
sonra hayatına işte o son altın vuruş dediğimiz hadiseyle son veriyor. Burada,
tabii, madde bağımlılığının dramıyla ilgili bizzat bizim okuduğumuz,
gördüğümüz, duyduğumuz, seyrettiğimiz, bizzat şahit olduğumuz olaylar var, ama
çoğu bunun sonuç safhasında bizim gündemimize gelen şeyler. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Devam edecek misiniz
efendim? NECDET ÜNÜVAR (Devamla) –
Sayın Başkan, hemen bitiriyorum. BAŞKAN – Buyurun. NECDET ÜNÜVAR (Devamla) – Çok
teşekkür ediyorum. O aşamaya kadar aslında
yapılması gereken pek çok şey var. Bu konuda hepimize, toplumun tüm
katmanlarına görevler düşüyor. Toplumda yaşayan hiç kimse kendisini bu
problemden azade göremez, görmemeli. Bu yüzden, bu araştırma komisyonunun
kurulmasını çok önemsiyoruz. Yapılacak çalışmaların
milletimize, devletimize hayırlı sonuçlar doğurmasını temenni ediyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ünüvar. Sayın milletvekilleri,
gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi önerge sahiplerine söz
vereceğim. İlk söz Sinop Milletvekili Engin Altay’a aittir. Buyurun Sayın Altay. (CHP
sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika Sayın
Altay. ENGİN ALTAY (Sinop) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
İzmir Milletvekilimiz Ahmet Ersin’in birinci imzasıyla verdiğimiz uyuşturucu
kaçakçılığı ve üretiminin tespiti ile uyuşturucu kullanımındaki artışın
sebeplerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin, önlemlerin
belirlenmesi amacıyla verdiğimiz Meclis araştırması üzerinde söz aldım. Yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; malumunuz olduğu üzere, benzer konuda, aynı konuda Sayın
Ateş’in, Sayın Sarıçam’ın, Sayın Ünüvar’ın, Sayın İncekara’nın, Sayın Kiler’in ve Sayın Özdemir’in ve
arkadaşlarının verdiği Meclis araştırma önergeleri vardır. Meclis araştırması, belli bir
konuda bilgi edinmek için yapılan bir incelemedir. Elbette ki bizim böyle bir
araştırma istememizin sebebi, konunun çok vahim ve artık, bir an önce, bir
dakika bile beklemeden çözüm bulunması gereken bir konu hâline dönüşmesidir.
Elbette Hükûmet, yani icra organı işini doğru yapsa,
bizim, Mecliste böyle bir önerge vermemize -bizim ve diğer arkadaşların-
iktidar partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızın da böyle bir önerge
vermesine gerek kalmaz. Bir parlamentoda muhalefet
Meclis araştırması önergesi verebilir, muhalefet partileri verebilir. İktidar
partisine mensup milletvekilleri de böylesine hassas bir konuda Meclis
araştırması önergesi veriyorsa burada Hükûmetin
düşünmesi lazım, Hükûmetin konuya daha fazla kayıtsız
kalmaması lazım. Sayın milletvekilleri, bunu
şunun için de söylüyorum: Meclis araştırması müessesesini çok iyi, doğru
kullanmamız lazım. Biraz önce gündeme baktım. Meclisimizin gündeminde yüz üç
tane Meclis araştırma önergesi var. Bu önergelerin hepsi iyi niyetle verilmiş
önergelerdir, hepsi de yurdun belli bölgelerinde ya da tümünde belli temel
sorunlara yöneliktir, ama bu Meclis araştırma komisyonunun, yani bu müessesenin
çalışmaları sadece milletvekillerimizin mesaisini tüketecekse, milletin
parasını tüketecekse çok da gereği yoktur. Bir örnek vereyim ben size:
Geçen dönem Meclisimiz, 14 Aralık 2006’da, çocuklarda ve gençlerde artan şiddet
eğilimi ve okullardaki olayların araştırılmasıyla ilgili bir komisyon kurdu.
Komisyon çalıştı, görevini tamamladı -emeği geçen arkadaşlarımıza teşekkür
ediyoruz- yanlış hatırlamıyorsam 400 sayfalık da bir rapor yayınlandı. O zaman
da söylemiştim. Raporun meli, malı’larla
dolu bir sonuç bölümü vardı, ama çok değerli bulgular da vardı, veriler de
vardı. Şimdi ben Hükûmete
soruyorum: Bu raporla ilgili, geçen dönem verilen, bu Meclisin yaptığı, kurduğu
bir araştırma komisyonuyla ortaya çıkarılan çocuklarda ve gençlerde şiddet,
okullardaki olayların araştırılmasıyla ilgili kurulan komisyon raporu üzerinde
-bakanlar, hemen hemen aynı bakanlar- Hükûmetin bir paragraflık bir icraatı olmuş mudur? Bir
paragraflık bir genelgesi olduğundan şüphe ediyorum. Böyle Hükûmet
olur mu? Meclisi niye o zaman bu komisyonlarla meşgul ediyoruz? Rapor, dediğim gibi, 29 Mayıs’ta görüşüldü ve rafa
kaldırıldı. Bunu şunun için söylüyorum
sayın milletvekilleri: Bu uyuşturucuyla ilgili Parlamentomuzun duyarlığı her
türlü takdire şayandır. Ama, burada kabul edileceği de
görülen, bütün partilerin ittifakıyla kurulmasının kabul edileceği görülen
araştırma komisyonu raporunun akıbetinin de geçen dönem çocuklarda ve gençlerde
artan şiddet olaylarını araştıran komisyonun raporuna dönüşmemesini, şimdiden
bir ön temenni olarak yüce heyetinizin takdirine sunuyorum. Şimdi, özetle, Meclis
araştırma komisyonları Hükûmet tarafından ciddiye
alınmalıdır. Gerekiyorsa araştırma komisyonu raporunun akabinde bir Meclis
soruşturma komisyonu kurulabilmelidir. İktidar partisinin buna da hazır olması lazım. Tabii,
Meclis soruşturma komisyonu ve Meclis araştırma komisyonu çok ayrı şeydir.
Birisinde, biraz önce söylediğim gibi, bilgi edinmek için bir inceleme
yaparsınız. Birisinde soruşturacağız, nereye kadar giderse oraya kadar
soruşturacağız. İşte, Hükûmetin bu cesareti
göstereceğini de şimdi deklare etmesi lazım. Sayın milletvekilleri,
Türkiye’yi ben Ankara’nın Kızılay Meydanı’na benzetirim. Dünyada coğrafi konum
olarak Türkiye'nin konumu ile Ankara özelinde Kızılay Meydanı konumunun hiçbir
farkı yoktur. Ankara’daki herkes Kızılay’dan geçer. Ankara’daki mal, hizmet,
hemen hemen her şey Kızılay’dan geçer. Şimdi, dünyada da böyle. Dünyadaki bütün trafik Türkiye’den geçmek
zorunda. Böyle, dünyanın merkezinde, coğrafi olarak çok odak
noktasındayız ve bütün resmî yöneticilerimizin, resmî kaynakların itiraf ettiği
gibi de Türkiye, dünya uyuşturucu trafiğinin dört yol ağzıdır, bir kavşaktır.
Türkiye'nin coğrafi konumunu ben Allah’ın bir nimeti gibi görürüm, ama
maalesef, bazen böyle olumsuz yanları da var. Emniyet teşkilatımıza,
Jandarma teşkilatımıza -küçük aksamaları bir kenara koyarsak, ufak tefek lokal şeyleri, ihmalleri bir tarafa bırakırsak- genel olarak
teşekkür ediyoruz. Görevlerini yapıyorlar, çalışıyorlar hem de büyük bir
gayretle çalışıyorlar. Şimdi benim sorduğum şu:
Tabii, emniyet ve jandarma da aslında Hükûmete bağlı.
Ama mesele sırf adli ya da askerî, polisiye çözümlerle çözülemeyecek kadar
önemlidir. Hükûmet bu konuda ne yapıyor, bu önemli. Şimdi, ne yapıyor? Bakın, ben
size buradan iki istatistik göstermek istiyorum. Bunlar resmî istatistiklerdir
sayın milletvekilleri. Şöyle bir tablo var, görebilirsiniz. -Parlamentomuz
bugün kalabalık değil. Anayasa değişikliğinde çok kalabalıktınız.- Bakın,
2002’de Türkiye’de 75.825 extacy yakalanmış. Bilin ki
yakalanan kadar da yakalanmayan, içilen vardır. Bu böyledir hep. 2006’da 75 bin
adet extacy 1 milyon 200 bine çıkmış. 2006’da da 1
milyon 200 bin tane de yakalanmayan vardır. MEHMET EMİN EKMEN (Batman) –
Bu mantık nasıl bir mantık? ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi
gelir, buradan sen alternatifini söylersin. Şimdi, ben buradan
jandarmaya, emniyete teşekkür ederim. Ama Hükûmete de
sorarım “Sayın Bakan, bu grafiği nasıl açıklayacaksınız?” diye. Bunu Hükûmetin açıklaması lazım. Şimdi, bakın, kokain, 2002’de
-göstereyim buradan- 7 kilo, 2006’da 76 kilo. Emniyete ve jandarmaya teşekkür
ediyoruz. Bu rakam artışı, bilin ki 76 kilo da yakalanmadan geçen ya da
kullanılan var. Yapılan araştırmalar
-zamanımız az- Türkiye’de çocuklar, gençler dâhil toplumun bütün kesimlerinde
çok ciddi bir uyuşturucu tüketiminin süratle ve hızla yayıldığını,
yaygınlaştığını ve toplumun bütün ekonomik kesimlerini… E, bir dönem “Bu,
zengin eğlencesi.” denilen şeyler şimdi aşağılarda. Kimisi kokain çekiyor,
köprünün altındaki çocuk da tiner çekiyor. Tablo vahimdir. Ama,
işte, bu konuda tekrar altını çizerek söylüyorum: Hükûmetin
bu son dört beş yıldaki uyuşturucu trafiğinin artmasında, uyguladığı
sosyoekonomik politikaların ve Hükûmetin eğitim
sistemimize bakışının, bu artışın temel faktörü olduğunu ben düşünüyorum, ben
öyle düşünüyorum. Bu büyük bir vebaldir, büyük bir günahtır, büyük bir ayıptır. Bakın, TÜİK bir araştırma
yapmış 26.900 öğrenci üzerinde, TÜİK resmî bir kuruluşumuz. Sigara yüzde 16,
alkol yüzde 16, uyuşturucu yüzde 3. Sayın milletvekilleri, bu araştırmalar,
minik yavrularımızı gönderdiğimiz okullarda yapılan araştırmalar. Uyuşturucu
yüzde 3, sigara yüzde 16, alkol yüzde 16. Çocuklarımızın neredeyse beşte 1’i
gitmiş. Bu vahim bir durumdur. Okullarda şiddeti, biz
müteaddit defalar gündeme getirdik, Meclisimiz bu konuya duyarlı olmadı. Şimdi,
büyük bir mutlulukla görüyorum ki Meclisimiz sanıyorum bu konuda gerekli
hassasiyeti, duyarlığı gösteriyor, gösterecek. Hükûmetten
de karşılığını beklemek bizim görevimizdir. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; madde kullanımı, yıkıcı etkileriyle bireyin seçtiği nesne
karşısında köleleşmesidir. Mesela ben bir sigara tiryakisiyim. Kimseye de
tavsiye etmiyorum, her vesileyle söylüyorum. Büyük bir bırakma azim ve
kararlılığı da içindeyim. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay. ENGİN ALTAY (Devamla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ama bu konuda Millî Eğitim
Bakanlığımızın çok ciddi bir gayret, çaba, program içinde olması lazım. Yani
göstermelik şeylerle, okula bir tane polis dikerek falan bu işler olmaz. Bu
konuda Millî Eğitim Bakanlığımızın çok ciddi, yoğun bir gayret içinde olması
lazım. Bakın, Anayasa’nın 58’inci
maddesi, çocuklarımızın ve gençlerimizin uyuşturucudan ve bütün kötü
alışkanlıklardan korunmasını devlete bir ödev olarak yüklemiştir. Şimdi buradan
Hükûmete soruyoruz, Başbakana soruyoruz: Anayasa’nın
10’uncu, 42’nci maddeleri üzerinde dolaşarak Türkiye’yi bir kaos
ortamına sürükleyeceğine, 58’inci maddeyle sana verilmiş görevleri yapsana Sayın
Hükûmet! Senin asıl işin bu. 58’inci maddeyle ilgili
görevlerini yap, ondan sonra gel buraya, karşımıza yüzlü yüzlü
çık, biz de seni takdir edelim. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; çocuklarımızın muhtaç olduğu kudretin dolaştığı asil kanının
uyuşturucuyla zehirlenmesine Hükûmet daha fazla
seyirci kalmamalı. Bu önergeyi destekleyeceğiz. Hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Altay. ADALET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, Hükümete yönelik birtakım eleştiriler dile
getirdi… BAŞKAN – Cevap mı vermek
istiyorsunuz? ADALET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Antalya) – Yerimden, izin verirseniz bir açıklama yapmak istiyorum. BAŞKAN – Buyurun Sayın
Bakanım. ADALET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim. Sayın Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Sayın Altay konuşmasında, uyuşturucuyla mücadelede,
işbaşında bulunan Hükûmetin, daha doğrusu Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükûmetlerinin hiçbir şey
yapmadığını ifade etti, birtakım grafikler gösterdi, sizler de takip ettiniz.
Uyuşturucu madde yakalanmasındaki grafiklerde çok ciddi bir artış olduğunu
gösterdi. “2002’de şu yakalanıyordu, şimdi daha fazla yakalanıyor.” dedi ve
güvenlik güçlerine de teşekkür etti. Peki, bunlar daha önce niye yakalanmıyordu
da şimdi yakalanıyor Sayın Altay? ENGİN ALTAY (Sinop) – Daha
önce kullandığının yarısı yakalanıyordu, şimdi de kullandığının yarısı
yakalanıyor Sayın Bakan. ADALET BAKANI MEHMET ALİ
ŞAHİN (Antalya) – Yaa, yaa…
Bakın, uyuşturucuyla ve kanunsuzlukla mücadelede bizim dönemimiz en başarılı
dönemlerden biridir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Daha fazla uyuşturucu
yakalanmıştır, organize suç örgütleriyle ve çetelerle mücadelede çok önemli
başarılar elde edilmiştir. Sadece son bir yıl içerisinde Türkiye’de çökertilen
çetelerin ve organize suç örgütlerinin sayısı 350 civarındadır ve son bir yıl
içerisinde bu çete mensuplarından yakalanarak şu anda cezaevinde bulunan kişi
sayısı 4.150’dir. Daha önce böyle bir mücadele, böyle bir başarı görülmemiştir.
Sayın Altay sadece muhalefet yapmıştır. Dolayısıyla, muhalefet olarak bunları
tabii ki söyleyecektir, ama lütfen, hakkı teslim edin. Geçmiş iktidarlarla bu
iktidarın, kanunsuzlukla, çetelerle, organize suç örgütleriyle ve uyuşturucuyla
mücadeledeki farkını lütfen kadirşinaslık gösterin ve burada ifade edin. Çok teşekkür ederim Sayın
Başkan. ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın
Bakan, kullananların sayısı 10 kat artmış. Bunun neyiyle övüneceğiz? BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Bakan. Söz sırası, Ankara
Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş’te. Buyurun Sayın Ateş. Süreniz on dakika Sayın Ateş. YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri,
konunun önemi verilen yedi önergeden de belli olmaktadır. İktidar ve muhalefete
mensup milletvekilleri yedi ayrı önerge vermişlerdir. Benim önergem bir
farklılık arz ediyordu. Ben özellikle okullardaki uyuşturucu ve şiddet olaylarının
araştırılmasını arz etmiştim ama Meclis yönetimimiz bu yedi önergenin de
birleştirilmesinin uygun olacağını belirttiler, ben de buna katıldım. Sayın milletvekilleri, öyle
anlaşılıyor ki biz bu konuyu da kabul edeceğiz, Meclisimiz kabul edecek, bir
araştırma komisyonu kurulacak ve bu konuyu araştıracağız. Değerli arkadaşlar, bu konuda
22’inci Dönemde de sokak çocuklarının sorunlarını araştırmak üzere bir komisyon
kurulmuştu. Siirt Milletvekilimiz Sayın Öner Ergenç
başkanlığında oluşturulan bu komisyon gerçekten de çok başarılı bir çalışma
yapmış ve konunun, sorunun ne boyutlarda olduğunu gözler önüne sermişti. Şimdi
benim vereceğim rakamlar Sayın Öner Ergenç’in
başkanlığında kurulan komisyon raporundan alındığı için öyle zannederim ki Hükûmet sıralarından “Bunlar muhalefet ediyor, muhalefet
olsun diye söylüyorlar.” şeklinde bir itiraza neden olmaz. Sayın Ergenç’in
başkanlığındaki komisyonun 2006 yılındaki tespitleri şöyle başlıyor, diyor ki:
Son üç yılda, yani Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği son üç yılda,
bu olaylarda müthiş bir artışın olduğunu rakamlarla ortaya koyuyor. Örneğin
on-on sekiz yaş arasında uyuşturucu kullananların sayısı 2001’de 8.629 iken
2002’de bu rakam 28.622’ye, 2003’te 36.223’e ve 2004 yılında da 37.635’e
çıktığını bu rapor ortaya koymaktadır. Değerli milletvekilleri, bu
rakamlar vahameti ortaya koymaktadır. Bir diğer araştırmada, 711
okulda 860 bin öğrenci ve 22 bin öğretmeni kapsayan bir araştırma sonunda
okullarımızın yüzde 40’ında dayak olduğunu, yüzde 30’unda öğretmenlerin sopayla
dolaştığını, yüzde 20’sinde saç kesme cezasının olduğunu, her 100 okulun
6’sında da uyuşturucu olaylarının yaşandığını, her okulda katkı payının
alındığını da yine bu rakamlar ortaya koymaktadır. Değerli milletvekilleri, bu
baskı-şiddetin sadece 2006 yılı Şubatında meydana gelen 25 olayda 7 öğrencimiz
hayatını kaybetmiş, 35 öğretmenimiz yaralanmış, 34 gencimiz de göz altına alınmış. Sayın milletvekilleri, olayın
bir diğer en tehlikeli boyutu da yönetimden kaynaklanan bir şiddet ve baskıyla -maalesef,
üzülerek belirtmem gerekir ki- Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde
Türkiye'nin tanışmış olmasıdır. O da şudur: Öğretmenler ve okul yönetimlerinin
tek tip öğrenci yetiştirme gayreti ve mevcut iktidara da yaranma çabasıyla bazı
okullarımızda tam bir faşizm uygulaması görülmüştür. Amasya’da Anadolu Kız
Meslek Lisesinde 4 tane kız öğrencimiz -Hatice, Gamze, Şermin, Şennur D. adlı
öğrencilerimiz- okul yönetiminin, ilgili öğretmenlerinin baskısına daha fazla
dayanamayarak hem okullarını değiştirmek durumunda kalmışlardır hem de
yurtlardan olmuşlardır. Yine İstanbul Şişli Endüstri Meslek Lisesi öğrencisi
Burak Tibar, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni
Mustafa Kurt tarafından hastanelik edilinceye kadar dövülmüştür, “Muharrem
ayıdır, orucum.” dediğinde de dayağın dozajı daha da artırılarak böbreklerine
dahi büyük zarar verilmiştir. MEHMET EMİN EKMEN (Batman) –
Ne ilgisi var? YILMAZ ATEŞ (Devamla) –
Okuldaki baskıyı anlatıyorum, niye rahatsız oluyorsunuz? Bunu yapan okul
yönetimi, okul öğretmeni; bundan utanmanız lazım itiraz edeceğinize. MEHMET EMİN EKMEN (Batman) –
Uyduruk gazete haberlerini buraya taşımaktan sizin utanmanız lazım. YILMAZ ATEŞ (Devamla) –
Sizin… BAŞKAN – Sayın Ateş, lütfen… YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Yani
Türkiye Büyük Millet Meclisinin İnsan Hakları Komisyonu Başkanının tespit
ettiği, kayda geçirdiği bu olaylara “uyduruk” diyorsanız yazıklar olsun size.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Genel Kurula hitap
edin lütfen. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Yine
İstanbul’da Esenyurt Ali Kul Çok Programlı Lisesi
öğrencisi Burak Kul, Alevi olduğu için dövülmüş, bu dövene ceza verileceğine,
belediyede çalışan babası idareye çağrılarak, baskıya bir de babası tabi
tutulmuştur. Yine İstanbul Sarıyer’de
Ayhan Aka, Aykut Aka adlı 2 genç öğrencimiz tarikat tuzağına düşmüş, intihar
etmişlerdir. Şimdi, bu öğrencilerin babası, ailesi sorunlarını, dertlerini
anlatacak bir yetkili dahi bulamamaktadırlar. Antalya’nın Altınova
İlköğretim Okulunda 5 öğrenci, abdest almıyor diye, sürekli şiddete, tacize
maruz kalmış, hatta Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni, bu öğrencileri okul
içinde çağırırken “Kötü, gel buraya.” şeklinde dile getirmektedir. Gebze Darıca beldesinde,
öğretmen Hüseyin Cebe, meslektaşı bir başka öğretmen Necati Kumaş tarafından,
inancından ötürü öğrencilerinin gözleri önünde kurşun yağmuruna tutularak
katledilmiştir. Sayın milletvekilleri, bunlar
kamuoyuna yansıyan baskılardan, tacizlerden birkaçı. Takdir edersiniz ki basına
daha yansımayan, kamuoyuna yansımayan çok sayıda olayların olduğunu biliyoruz.
Bu olayların failleri hakkında, doğrusu, ne işlem yapılmıştır şu ana kadar daha
bir tek birini öğrenemedik. Hep “Soruşturma açıldı.” deniyor ama soruşturma
sonunda ne olduğu, kamuoyunun vicdanını rahatlatacak, kamuoyunun yüreğine su
serpecek bir tek işlemin de yapıldığı bugüne kadar kamuoyuna yine
yansıtılamamıştır. Sayın milletvekilleri, bu çağ
dışı uygulamalara karşı etkili bir önlem alınmayınca, maalesef, bu çağ dışı
zihniyet sahipleri de giderek cesaret almaktadırlar. Sayın Başbakan,
kıyafetinden ötürü salondan çıkarılan bir öğrencimizi arayarak, olayı kınadığını,
direnmesini ve arkasında olduğunu söyledi. Sayın Başbakanın takdiridir, elbette
ki zulme uğrayan biri varsa onun arkasında durması lazım. Ama,
az önce sıraladığım olaylara maruz kalan öğrencilere, bırakın yanlarında
olmayı, bu insanlık dışı uygulamayı reva gören hiçbir yöneticiden ne hesap
sorabilmiştir ne de hesap sorulacağı görülmektedir. Sayın milletvekilleri,
Türkiye her zorluğu aşacaktır, aşmıştır da. Ama, yeter
ki el birliğiyle, gönül birliğiyle Türkiye hareket edebilsin. Ama, çağ dışı kalmış yöneticiler, zihniyetler iktidardan
beslenirse, çözmek de zorlaşır, yeni sorunlar da yaratılır. BAŞKAN – Sayın Ateş, bir
dakika müsaade eder misiniz efendim. Sizin önergenizin mahiyeti
ayrı mı efendim? YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın
Başkan, ben cümlemi tamamlayayım da ondan sonra… BAŞKAN – Hayır, tamamlayın
da, yine tamamlatacağım size. Mahiyeti ayrı mı, yani sizin önergenizin mahiyeti
ayrı mı? Niye bunlarla birleştirildi, bu şeyle? Başka bir önerge vermişsiniz
siz. OSMAN KAPTAN (Antalya) –
Sayın Başkan, konuşmasında söyledi. MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) –
Önergeyle ilgili hiçbir şey söylemedi. BAŞKAN - Yani, dinledim bu
saate kadar ama artık sormam lazım, ben de merak ettim, yani sizin önergeniz
ayrı bir önerge mi? Uyuşturucuyla ilgili falan değil miydi önergeniz? YILMAZ ATEŞ (Devamla) –
Karşılıklı konuşmamak için susuyorum. Siz bitirin ben konuşayım. BAŞKAN – Hayır, ben sustum,
siz söyleyin efendim. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Peki,
teşekkür ederim. Sayın Başkan, ben, bugüne
kadar yaptığım bütün konuşmalarda süresine uyan bir milletvekiliyim. Bir buçuk
dakikalık süremi aldınız. BAŞKAN – Ben vereceğim sürenizi.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Şimdi
arz edeyim Sayın Başkan. Ben konuşmamın başında dedim ki: Benim önergem,
okullarda uygulanan şiddet ile madde bağımlılığının araştırılmasıydı. Ama
Meclis yönetimimiz benim önergemin de, Meclis araştırması önergemin de bu
önergeyle birleşmesini önerdi bana, ben de kabul ettim. O nedenle, bizim… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
– Beş dakika verin sayın Başkan. BAŞKAN – Beş dakika da
konuşabilirsin ama değişen bir şey olmaz. Siz konuşun isterseniz. YILMAZ ATEŞ (Devamla) –
Anlayamadım Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun, konuşun,
devam edin. YILMAZ ATEŞ (Devamla) –
Hayır, anlayamadım. Şimdi, Sayın Başkan, ben… BAŞKAN – Yani, sizin elinizde
değil miydi bunu kabul etmemek? YILMAZ
ATEŞ (Devamla) – Müsaade eder misiniz. BAŞKAN – Etmeseydiniz. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Ben
de… BAŞKAN - Allah Allah… YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın
Başkan, böyle bir usulümüz yok. İzninizle. Ben de orada iki yıl Başkan
Vekilliği yaptım. BAŞKAN – Yaptınız. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Böyle
konuşmacının sözünü keserek, Meclis Başkanıyla konuşmacının karşılıklı
konuşması gibi bir usulümüz yok. BAŞKAN – Sormak hakkım ama… YILMAZ ATEŞ (Devamla) – İzin
verirseniz, Hükûmet burada, ne güne oturuyor orada? BAŞKAN – Sormak hakkım ama, ben de Başkan olarak sizi idare ediyorum. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Siz
iktidarın temsilcisi değilsiniz. BAŞKAN –
Sormak hakkım. Sormak hakkım tabii. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – İzin
verin. Ben de onu açıklıyorum, ikide bir niye kesiyorsunuz? BAŞKAN – Tamam, ben de
açıkladım, merak ettiğimden soruyorum. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın
Başkan, ikide bir sözümü kesemezsiniz. BAŞKAN – Buyurun, meramınızı
anlatın, tamam. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Ya
Sayın Başkan, yapmayın. BAŞKAN – Ben bir şey
yapmıyorum, siz yapıyorsunuz. YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Şimdi
bu akşamın saatinde sizinle bir polemiğe girmek
istemiyorum. BAŞKAN – Ben de istemiyorum. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Beni
de buraya çekmeyin. BAŞKAN – Ben de istemiyorum. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Peki,
o zaman sözümü kesmeyin lütfen. BAŞKAN – Buyurun, konuşun. Bir dakika daha ek süre
veriyorum. YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın
milletvekilleri, ben, okulda yönetimden kaynaklanan baskıları anlatıyorum.
Bundan rahatsızlık duyacağımıza, bu sorunları, gelin, el ele verelim, bu
sorunları kaldıralım, bu baskılar olmasın. Bu örnekleri veriyorum, iktidar burada.
Sayın Bakan, inşallah, çıkar der ki: Sayın Ateş siz yanılıyorsunuz, Amasya’da
öğrencilere zulmeden şu yönetimlere biz şu cezayı uyguladık der, açıklar.
İstanbul’da dövülen çocukların faillerine biz şu cezayı uyguladık der, ben de
kendisine teşekkür ederim. Bu çağ dışı zihniyetlerin Türkiye’de hortlamaması
için bu çabayı gösteriyoruz Sayın Başkan. Bu komisyon da sanırım onun için
kurulacak. Değerli arkadaşlar, her türlü
sorunu çözeriz. Yeter ki bu çağ dışı kalmış zihniyetler, uygulamalar iktidardan
beslenmesin. Komisyonlarımız kuruluyor,
komisyonlarımız çalışıyor ama sorun tespitten ibaret değildir, sorun çözümden
ibarettir. O nedenle, Hükûmetimiz, önümüzdeki süreç
içerisinde, bu komisyonumuz dilerim kabul edilir kurulursa, bu komisyonun
belirlediği çözüm önerilerinin hayata geçmesi için gereken dikkati ve gayreti
gösterir. Bu önergeleri kabul
edeceğinize inanıyorum, evet oyu vereceğinize inanıyorum, yüce Meclisi tekrar
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Ateş. Söz sırası, Kırıkkale
Milletvekili Sayın Ahmet Gökhan Sarıçam’a aittir. Buyurun Sayın Sarıçam. (AK
Parti sıralarından alkışlar) AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Kırklareli) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanım, beni kürsüye
davet ederken Kırıkkale Milletvekili dediniz. BAŞKAN – Pardon, Kırklareli,
özür dilerim. AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Devamla) – Ben, Kırklareli Milletvekili olarak görev yapmaktayım -ikinci
dönem- Parlamentoda. Kırklarelili hemşehrilerim zaten
Kırklareli’ne gelen kargoların yanlışlıkla Kırıkkale’ye gitmesinden yeteri
kadar mağdur. Ayrıca bunun Parlamento tutanaklarına da böyle geçmesini arzu
etmediğim için düzeltmek ihtiyacı hissettim. Değerli arkadaşlar, ülkemizin
ve dünyanın önemli bir sorunu olarak özellikle son yıllarda artış eğilimi
gösteren uyuşturucu -uyuşturucunun dağıtımı, ticareti- ve uyuşturucu
dağıtımından, üretiminden ve ticaretinden birtakım illegal örgütlerin birtakım
menfaatler sağlayıp daha sonra da bunun değişik toplumsal mekanizmalara zarar
verir boyutlarda çalışmalarda bulunması hepimizi rahatsız etmekte. Bu konuyla
ilgili olarak Parlamentomuzda bulunan bütün partilerin milletvekillerinin aynı
hassasiyeti paylaştığını bilmekteyiz ve yedi tane verilen önerge de bu konuda
herkesin hemfikir olduğunun önemli bir göstergesi. İnceleme, soruşturma
kapsamında, bu tür önergelerle birtakım araştırma komisyonlarının kurulması,
devletimizin, hükûmetimizin sorun olarak görülen
konularda yaptığı çalışmaların tespit edilmesi, eksiklerinin ayrıca tespit
edilmesi ve bunların giderilmesi konusunda hükûmete
ve gerekli organlara tavsiyede bulunulması milletvekillerimizin
görevlerindendir. Biz de, bu kapsamda, ülkemizi ve toplumumuzu yakından
ilgilendirdiğine inandığımız bu konuyla ilgili şahsım ve 30 arkadaşımla
birlikte bir önerge verdik. Bu önergeyi vermemizde ve böyle bir yapının
oluşmasında, yine, Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Sayın Ahmet
Ersin’in bundan yaklaşık bir ay önce yapmış olduğu duygusal bir konuşmanın da
büyük bir önemi var. Uyuşturucu, bildiğiniz gibi,
insanların, tarihsel süreçte, değişik zamanlarda, bazen keyif almak için bazen
birtakım rahatsızlıklarını unutmak için kullandığı bir madde. Afyondan,
kenevirden, sentetik olarak değişik şekillerde üretilen bu maddeyi, insanlar,
ilk başlarda, belki kısa süreli birtakım maksatlarla kullanmaya başlıyorlar,
fakat bu maddelerin içindeki birtakım kimyasal özelliklerden dolayı bir
bağımlılık hâline dönüşüyor. Daha sonra, içindeki yine birtakım kimyasal
maddelerin merkezî sinir sistemini çökertmesiyle, kişide ve toplumun değişik
tabakalarında sosyal birtakım çöküntüleri getiriyor. Sadece kişinin kendisine
değil, içinde yaşadığı topluma ve çevreye de çok büyük zararlar vermesi
bakımından, uyuşturucu maddeyle, değişik tarihsel dönemlerde sürekli mücadele
edilmiştir. Bu mücadelenin değişik metotları oluşturulmuştur. Bunların -adli
mücadeleler olduğu gibi, zabıta mücadeleleri olduğu gibi- sosyal boyutunu
inceleyip, ahlaki ve manevi noktadaki birtakım eksikliklerden kaynaklandığı da
tespit edilmiş, bunlarla da değişik dönemlerde değişik mücadeleler yapılmıştır.
Ülkemizde
de bu konuyla ilgili önemli çalışmalar özellikle 2002 yılından itibaren ciddi
bir şekilde başlatılmış, biraz önce değerli milletvekili arkadaşlarımızın
vermiş olduğu verilerden de gözüktüğü üzere, bu mücadelenin sonucunda, ülkemiz
özellikle transit uyuşturucu ticaretinde kullanılmakta olduğundan dolayı, bu
maddelerin ülkemiz üzerinden diğer ülkelere ulaştırılmasına engellemeler
başlatılmış ve büyük miktarda -zabıta tarafından- bunlar ele geçirilmiştir. Böylece,
sadece ülkemizdeki değil, belki ülkemiz üzerinden Avrupa’nın ve dünyanın birçok
yerindeki gençlerimizin, insanların bu zararlı maddelerle kolay buluşabilmesi
engellenerek tüm dünyaya ve insanlığa Türkiye üzerinden ciddi bir hizmet de
yapıldığı kanaatini taşımaktayım. Değerli arkadaşlar, bu
konuyla ilgili olarak, yine, illegal uyuşturucu maddeler kullanan kişiler
bunları elde etmek için çeşitli risklerin içine de girmekte ve bu risklerden
dolayı da, bu maddelerin alımı-satımı önemli bir miktarda ekonomik değer kazanmakta.
Sentetik uyuşturucu kullanımında azalma olmakla birlikte,
ciddi miktarda, eroin tarzı bağımlılık yapan uyuşturucu maddelerde -ki yaklaşık
yüzde 8 oranında- her yıl artış var ve 300 milyar dolar civarında bir
uyuşturucu ticaret hacminin dünyada olduğu da göz önüne alındığında, bunun, göz
ardı edilmemesi gereken ve bugün yapılan her türlü mücadelenin dahi ötesinde
birtakım tedbirlerin ve mücadele yollarının da tespit edilmesinin zorunlu
olduğu bir konu olduğunu dikkatlerimize almak zorundayız. Birleşmiş Milletler
Uyuşturucu ve İlgili Suçlar Dairesi tarafından Cenevre’de açıklanan 27 Haziran
2007 tarihli raporda da “Dünyanın en büyük uyuşturucu sağlayıcılarının,
Afganistan’ın güneyi, Güney Batı Kolombiya ve Doğu Myanmar
gibi, merkezî otoritenin dışındaki bölgeler olduğuna” yer verilmiştir. Yine, terör örgütlerinin
uyuşturucu madde kaçakçılığının imalat, taşıma, aracılık, satış ve sokak
satıcılığı gibi her safhasında yer alarak finansal destek sağladıklarına da
yine bu raporda dikkat çekilmiştir. Avrupa’da uyuşturucu ticaretini kontrol
altında tutan PKK’nın, Afganistan, Pakistan ve Irak üzerinden getirilen
uyuşturucuyu İtalya, Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya’daki yasa dışı örgütler
ile iş birliği içerisinde Avrupa’ya nasıl aktardığı ve pazarladığı da
belgeleriyle birlikte ortaya konulmuştur. Ekonomik
Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) Mali Eylem Görev Grubu tarafından 7 Mayıs
2007’de yayımlanan uyuşturucu raporunda da PKK’nın gelirinin büyük bir bölümünü
uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, kara para aklama, haraç gibi organize
suç faaliyetlerinden elde ettiği belirtilerek, son dönemde Türkiye’de tırmanan
terör eylemleriyle birlikte örgütün Avrupa ülkelerinde organize suç
faaliyetlerini de yoğunlaştırdığı vurgulanmıştır. Europol tarafından Avrupa Birliği ülkelerinin
içişleri bakanlarına sunulan benzer bir raporda ise, Avrupa için en ciddi
tehlikeyi uyuşturucu kaçakçılığı, insan ticareti, yasa dışı göç ve sahte para
basımının oluşturduğu vurgulanarak, PKK’nın da en tehlikeli mafya yapılanması
olduğuna dikkat çekilmiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere, bağımlılık yapıcı
maddeler, bunların ticaretini yapan odaklar, bağlantılı suçlar ve sorunlar
sadece bizim ülkemizin değil günümüz dünyasının en önemli sorunları arasında
yer almaktadır. Bu sorun ile yeterince baş edebilmek de uluslararası iş birliği
çerçevesinde ve ancak delile dayalı bir politika ve strateji izlenmesiyle
mümkündür. Bu amaçla, güvenilir, karşılaştırılabilir nesnel veri toplanması,
değerlendirilmesi ve analiz edilmesi gibi işlevleri yerine getirmek üzere
Portekiz Lizbon’da konuşlu Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme
Merkezi 1993 yılında kurulmuştur. Merkez, Avrupa Birliğine üye ve aday
ülkelerden yapılandırılmıştır. Ülkemizin bu Merkeze üyelik süreci 2000 yılında
yapılan başvuruya dayanmakta olup, Türkiye’nin katılımını düzenleyen anlaşma
Ekim 2006 tarihinde Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilmiştir. Fiziki
yapı, personel ve fonksiyonel açıdan en elverişli kurum olduğuna karar verilen
Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığı,
16 Mayıs 2002 tarihinde Başbakanlık makamı tarafından Avrupa Uyuşturucu ve
Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezinin ulusal temas noktası olarak
yetkilendirilmiştir. Türkiye
Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi adıyla kurulan ulusal temas
noktası, görevi ve konumu gereği itibarıyla Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Diyanet
İşleri Başkanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü,
Jandarma Genel Komutanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu
Başkanlığı gibi “Kurumsal temas noktaları” adı verilen birçok kurum ve
kuruluşla iş birliği içinde görevlerini sürdürmektedir. TUBİM’in
görevlerini iki ana başlıkta toplamak mümkündür. Bunlardan ilki: Avrupa
Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezinin ulusal temas noktası
olmasının getirdiği sorumluluk çerçevesinde ulusal kurum ve kuruluşlarla iş
birliği içinde, Türkiye'nin risk ve mücadele profilini
ortaya koyacak verileri toplayıp, elde ettiği verileri yıllık ülke raporları ve
tablolar hâlinde ulusal birimlerle ve Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu
Bağımlılığı İzleme Merkeziyle paylaşmaktır. TUBİM’in ikinci
önemli misyonu ise ulusal görevlerdir. 20 Kasım 2006
tarihinde Başbakanlık makamınca imzalanarak yürürlüğe giren Madde ve Madde
Bağımlılığıyla Mücadele Ulusal Politika ve Strateji Belgesi TUBİM’e
ulusal ve uluslararası anlamda geniş sorumluluk verdiğinden, belgenin uygulanmasının
takibinden sorumlu birim olarak ulusal düzeyde bir takip ve koordinasyon
merkezi hüviyeti kazanmıştır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın
Sarıçam. AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Devamla) – Benzer bir yapı, Emniyet Genel Müdürlüğü İl Kaçakçılık ve Organize
Suçlarla Mücadele şubeleri bünyesinde Madde Kullanımıyla Mücadele Uygulama İrtibat
Birimi, kısaca “İLTEM” olarak kurulmuştur. Yasa dışı bağımlılık yapıcı
madde kullanımındaki hedef kitle olarak belirlenen gençlerde farkındalık arttırma eğitimlerine yönelik çalışmalarda
bulunmak amacıyla il birimlerinde çalışan personele, alanında uzman üniversite
öğretim üyelerinin desteğiyle madde kullanımıyla mücadele, eğiticilerin eğitimi
ve programları verilmektedir. Bu eğitim programına katılmış
olan uzman görevliler il millî eğitim ve sağlık müdürlüğünde görevli ilgili
uzmanların da katılımıyla, lise ve dengi okulu öğretmen ve öğrencilerine,
velilerine, ceza ve tutukevi personeline, sivil toplum kuruluşu temsilcilerine,
talep hâlinde diğer kitlelere yönelik, madde kullanımı ve bağımlılığı konusunda
toplumun farkındalık düzeyini arttırıcı konferans,
panel ve tiyatro gibi etkinlikler düzenlemektedir. Hâlen ciddi boyutlarda bir
madde kullanımı sorunu yaşamayan… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Sarıçam. AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Devamla) – Başkanım, teşekkür edecek kadar bir süre verirseniz sevinirim. BAŞKAN – Buyurun. AHMET GÖKHAN SARIÇAM
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, ulusal kullanıcı profilimize
dayanarak risk gruplarımızı tespitle, bunlara yönelecek tehlikeleri önleyip
kullanım sorununu kontrol altında tutmaya ve ortadan kaldırmaya çalışmak için
yüce Meclisin böyle bir komisyonu kurmasını ve bu komisyonun çalışmalarına
destek vermesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Sarıçam. Söz sırası, Hakkâri
Milletvekili Sayın Rüstem Zeydan’da. Buyurun Sayın Zeydan. (AK Parti sıralarından alkışlar) RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; uyuşturucu bağımlılığının ve
kaçakçılığının önlenmesi için alınması gereken önlemlerle ilgili önergeyi veren
arkadaşlarınızdan biri olarak yüce heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Sosyal bir varlık olan
insanın çevresiyle uyum içinde olması akıl ve zihin sağlığıyla mümkündür. Bu
sebeple, akli ve zihnî hayatın en büyük düşmanı olan uyuşturucular, insanın
uyum gücünü zaafa ve iflasa götürmekle, onu ailesinden, toplumundan ve
çevresinden kopararak, yalnızlığa, bunalıma ve hemen ardından da sorumsuz hipisel bir hayata mahkûm eder ki, bağımlıyı, yaşayan bir
ölü hâline getirir. Bu sebeple, uyuşturucuların, bağımlıya, aile hayatına,
doğacak çocuklara, iş hayatına, aile ve ülke ekonomisine, ferdine ve toplumsal
ahlaka verdiği zararlar ifadelere sığdırılamayacak kadar ciddi konulardır.
İntiharların, cinayetlerin, her türlü fuhşiyat, gasp
ve anarşinin temelinde, maalesef, uyuşturucu belası vardır. Dünyadaki küreselleşme
hareketleri ve sınırların sanal bir çizgi hâline dönüşmesi, bağımlılık yapıcı
ve yasal olmayan madde kaçakçılığının sadece ülke sorunu olmaktan çıkıp
bölgesel ve uluslararası suç türüne dönüşmesine neden olmuştur. Uyuşturucu
madde sorununun bütün ülkeleri tehdit eden yeni bir boyutu da, menfaat
çevreleri için rant, terörün ucuz finans kaynağı,
uluslararası ilişkilerde ideolojik ve politik araç ve hedef ülke toplumuna
karşı sosyopsikolojik dejenerasyon, zihnî ve ahlaki
çöküntü olgularının ön plana çıkarılmasıdır. Türkiye, coğrafi konumu ve
ülkemizin Avrasya coğrafyasında bulunması, Asya ve Avrupa Kıtalarının birleşme
noktası olması, doğusunda üretim bölgelerinin bulunması, transit geçiş
yollarının üzerinde yer alması ve buna tarihî konjonktürü
ve o medeniyetlerin izlerini taşıması da eklendiğinde, uyuşturucu madde
kaçakçılığı için maalesef cazip bir ülke olmaktadır. Birleşmiş Milletler
Uyuşturucu Kontrol Programı (UNDCP)’nın tahminlerine
göre dünyada 180 milyon uyuşturucu bağımlısı bulunmakta, bunların 144 milyonu
esrar kullanmaktadır. Avrupa’da uyuşturucunun en az kullanıldığı ülkeler
arasında yer almamıza rağmen, yapılan araştırmalar ve uzmanların yorumları,
uyuşturucu kullanma oranının dünyada olduğu gibi ülkemizde de son yirmi yılda
maalesef arttığını ortaya koymaktadır. Dünyadaki ve ülkemizdeki artış,
devletimizin uyuşturucuyla mücadelesindeki kararlılığını da artırmıştır. Benden
önceki konuşmacılar bu dönemi belki itham etmiş olabilirler, ama,
ben, yüksek müsaadelerinizle, son beş yıldaki rakamları size arz etmek isterim.
Saygıdeğer milletvekilleri,
2003 yılında Bununla birlikte uyuşturucuya
yönelik yapılan operasyonları size arz etmek isterim: 2003’te 5.052 operasyon,
2004’te 6.749 operasyon, 2005’te 7.696, 2006’da 10.546, 2007’de 13.694
operasyon gerçekleştirilmiştir. Demek ki, söylenildiğinin aksine, son
dönemlerde bu alanda güvenlik kuvvetlerinin ve siyasi iradenin başarısı
ortadadır. Bir de dünyadaki ve
ülkemizdeki artış… Devletimizin uyuşturucuyla mücadelesindeki kararlılığını
biraz önce de arz ettim. 2007 yılı itibarıyla ülkemizde sekiz ilde, özel ve
kamuya ait on beş adet madde bağımlılığı tedavi merkezi bulunmaktadır. AMATEM’den alınan verilere
göre de 2006 yılında toplam 2.853 madde bağımlısı tedavi görmüştür. Yaşam
biçimine bakıldığında, hastaların yüzde 89’unun ebeveynleriyle yaşadıkları
belirlenmiştir. Fakat aileler bu durumu ancak, maalesef, iki yıl sonra
öğrenebilmişlerdir. Uyuşturucuya başlama yaşının ülkemizde, maalesef, son on
beş yılda ağırlıklı olarak, on iki yaşına kadar düştüğü gözlemlenmektedir. Uyuşturucu madde kullanımının
temel sebepleri ise, bilgisizlik, özenti, merak, bozuk çevre, sağlıksız bir
aile ve manevi boşluk olarak gösterilmektedir. Uyuşturucu madde tüketiminin
aynı zamanda terör örgütlerinin de parasal kaynağını oluşturduğu yadsınamaz
olan bir gerçektir. Birleşmiş Milletler
uyuşturucu raporunda, Türkiye'nin 2004 yılından itibaren uyuşturucu konusundaki
kararlı mücadelesi takdir edilirken, Türkiye’de uyuşturucu yakalamalarındaki
artış birçok ülkeye gerektiği şekilde örnek olarak da gösterilmiştir. Hatta, saygıdeğer
arkadaşlarım, benim arkadaşım da ifade etti, Türkiye Uyuşturucu Bağımlılığı
İzleme Merkezi özellikle son dönemlerde kurulmuş ve otuz dört kamu kuruluşu bu TUBİM’in içinde görev almış bulunmaktadır. Şimdi, saygıdeğer
milletvekilleri, bahse konu olan hadise, ülkemizin geleceği, memleketimizin
teminatı olan gençlerimiz ve yavrularımızdır. Kıymetli vekiller,
unutulmamalıdır ki, yarınlar, onu en çok isteyenlere kısmet olur. Günler çok
ağır, yıllar çok çabuk geçer. Ülkemizin geleceğinin teminatı olan yavrularımızı
bu illet belasından, mutlak anlamda, talebe dönük ve arza dönük gayretleri, hep
birlikte ve multi sektörel
bir çalışmayla, gece gündüz demeden, bir gayretin içerisinde olmalıyız. Saygıdeğer milletvekilleri,
yeri gelmişken, son dönemlerde televizyonlarda izlediğimiz bazı diziler,
maalesef, ülkemizin müstesna köşelerinden, benim seçim bölgem olan Hakkâri’yi
ve Van ilini de içine alan işte “Parsnarkoterör”
dizisi gibi diziler, oradaki kadirşinas yaşayan hemşehrilerimi
derinden üzmektedir. Aynı zamanda, bu konuda mücadele veren güvenlik kuvvetleri
de, ciddi anlamda, zaman zaman bu diziler eliyle
rencide edilmektedir. İstirham ediyorum, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunu da
buradan bir kez daha uyarıyorum; bu hamiyetperver vatandaşlarımızı rencide etmesinler.
Suçlu var ise yakasına yapışacak adalet mekanizmaları çok şükür ki Türkiye
Cumhuriyeti devletinde mevcuttur, saygıdeğer milletvekilim. Onun içindir ki
bölge insanını ve sektörün uzağından yakınından ilgisi ve ilintisi olmayan
insanları da rencide edecek şekilde dizilerin güncel televizyon görüntüleri
içerisinde gösterilmesi hiç de zarif değildir, hiç de şık değildir.
Vatandaşlarımızı rencide etmeden onlara hitap ederken zarafeti, nezaketi ve nasafeti lütfen kimse elden bırakmasın. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Zeydan. RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) –
Onun içindir ki, yeri gelmişken, Van ilinden Hakkâri iline kadar yıllardır
çeşitli noktalarda hem vatandaşlarımızı hem güvenlik kuvvetlerimizi canından
bezdiren arama noktaları artık yeter deme noktasına da gelmiştir. Varsa suçlu,
varsa itham, varsa bu konuda bir bilgi, devlet onun üzerine gidecek kudret ve
dirayettedir. Vatandaşları güncel yaşamlarında rahatsız etmeden, güvenlik
kuvvetlerimizi de fazla yormadan bu işin üstesinden gelecek kanuni
müeyyidelerimiz de çok şükür ki yapılarımızda mevcuttur. Bu duygu ve düşüncelerle
bugününüzün dünden daha mutlu, yarınlarınızın gerçekleştirilmiş mutlu
beklentilerinizle dolu olmasını diliyor, herkese içtenlikli sevgilerimi, kalbî
teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Zeydan. Söz sırası İstanbul
Milletvekili Sayın Halide İncekara’ya ait. Buyurun Sayın İncekara… Yoklar. Bitlis Milletvekili Sayın
Vahit Kiler, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) VAHİT KİLER (Bitlis) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, bir
topluluğun toplum değeri kazanması için mutlak değer yargılarına ihtiyacı
vardır. Bu değer yargıları toplumdan topluma ufak tefek farklılıklar gösterse
de, özellikle bizim de mensubu olduğumuz Doğu toplumlarında en mühim değer yargısı
tabii ki ailedir. Ailenin de akıl ve ruh sağlığı yönünden seçkin ve donanımlı
insanlarla müteşekkil olması asgari ihtiyaçtır. Globalleşme süreci, bazı
alanlarda sunduğu imkânların yanı sıra bazı sorunları da beraberinde
getirmiştir. İşte, buyurun: Uyuşturucu kullanımı belası bunlardan en başında
gelen. Tabii “Ne alakası var?”
demeyin. Büyük Atatürk’ün yön gösterdiği gibi muasır medeniyetler seviyesine
çıkmakla özensiz bir taklitçiliği birbirine fena hâlde karıştıran zihniyet,
özgürlüklerden en fazla, sınırsız bir hayatı anlama riskiyle ne yazık ki karşı
karşıya kalmıştır. Bu yanlış algılama, bizi biz yapan değerlerden uzaklaşmayı
ilericilik görerek manevi duygulardan utanan, ailesiyle anlaşamayan, birey
değil bireyci, toplum değil bencil ve çoğul değil tekil yaşantıyı seçen
insanları yaratmıştır. Yaratılan bu neon ışıklı sahte dünya temelde büyük
boşluklarla kaplanmıştır ve bu şekilde de gitmeye devam etmektedir. İşte bu
yüzden de, bu boşluğu dolduracak yeni argümanların
ihtiyacı, insan sevgisi, her türlü canlı sevgisi, ana-babaya saygı, vatana
bağlılık, bayrağa saygı gibi manevi duyguları olmayan insanlarda farklı tezahür
etmiş ve saydığım bu değerleri dolduracak yapay, sentetik maddeler üretmiştir.
Aklı, ruhu, insani duyguları, toplumsal kavramları, sınırları zorlayacak
biçimde yoldan çıkartan bu boşluk, demin sözünü ettiğim sentetiklikte yeni bir
maddeyle tanışarak kişinin hayatını karartabilmekte ve kaçınılmaz son olarak
genç yaşta sona erdirebilmektedir bile. Evet, sigara, alkol ve uyuşturucu bağımlılığından
söz ediyorum değerli arkadaşlar. Uyuşturucu kullanımı sigara
kullanımı gibi üflenen duman kadar kolay geçiştirilebilecek bir konu değil
malumunuz. Çünkü, konunun birbiriyle bağlantılı iki
ana kolu var: Birincisi, toplumdaki yaygın ismiyle, gençlerimizi zehirlemesi ve
ikincisi -ki hepimizin çok daha iyi bildiği ve çok daha önemsediği -konunun
bölücü terör örgütü PKK’yla bağlantısı. Birincisi için, biz kanun yapıcıların
anayasal görevini hatırlamak yeterlidir. Anayasa’nın 58’inci maddesi malumunuz,
gençleri alkol, alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar
ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri
almak biz milletvekillerinin anayasal görevidir zaten. Ama bunun ötesinde ebedî
vatan bellediğimiz bu kutsal topraklarda, bağımsız ve bölünmez bütünlük içinde
yaşama arzusu ve kararlılığı da hem anayasal hem de insanlık görevimizdir. Değerli arkadaşlarım,
Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Maddeler ve Suç Ofisi, OECD ve Europa raporları uyuşturucu kullanımıyla ilgili vahim
rakamları tespit ediyor. Daha da vahimi, demin arz ettiğim terör örgütü
bağlantısının tespiti. Peki, ne diyor bu raporlar? Afganistan, Pakistan ve Irak
üzerinden gelerek, İtalya, Bulgaristan ve Yunanistan ve Romanya’daki pazara
ulaşan uyuşturucunun kontrolünün terör örgütü PKK’nın elinde olduğunu söylüyor.
Öte yandan, Amerikan Dışişleri Bakanlığı kayıtlarına göre de, Türkiye,
Afganistan-Avrupa uyuşturucu hattının en önemli bir geçiş noktası ve hem de
başlıca üretim ve dağıtım merkezlerinden biri. Gelelim rakamlara… Söz konusu
uluslararası makamların verileri dünya uyuşturucu pazarının yıllık 500 milyar
dolar seviyesinde olduğunu söylüyor. Bu rakamın Türkiye durağına düşen miktar
yıllık 50 ile 60 milyar dolar. Bakın, Emniyet Kaçakçılık ve Organize Suçlarla
Mücadele Daire Başkanlığı raporlarına göre söylüyorum değerli arkadaşlar: Bu
rakamlar dünya üzerindeki 184 ülkeden 163’ünün millî gelirinden daha yüksek ve
daha da acısı bu rakam bölücü terör örgütünün sıktığı kurşuna, bombaya, tüfeğe
ve ne yazık ki sonunda da Mehmetçiğimizin canına mal oluyor. Değerli arkadaşlarım,
uyuşturucu kullanımı iki yönlüdür demiştim. Terör yönünü anlatmaya çalıştım,
sosyal yönüne biraz daha değineceğim, yani ailevi yönüne. Yapılan akademik
araştırmalar uyuşturucu kullananların yüzde 86 gibi ezici çoğunluğunun
ailesiyle birlikte yaşadığını ortaya koyuyor. Yani, bu insanlar yalnız
yaşamayan insanlar, ailesiyle birlikte yaşayan insanlar. Bu durum da aile içi
iletişimin ne denli önemli olduğunu bir kez daha sergiliyor bize. Kalabalıkta
yalnızlık çekenler, ailelerinden alamadığı sevgiyi, saygıyı, ilgiyi yapay
değerlerle yamalamaya çalışıyor, ama görüldüğü gibi, ne yazık ki yama tutmuyor.
Bunu polisiye tedbirlerle bir yere kadar çözebiliriz, bunu yasal tedbirlerle
bir yere kadar çözebiliriz, bunu takiple, yasakla bir yere kadar çözebiliriz.
Bu iş zaten yerin altında, derinlerde yapılmıyor mu? Öyleyse, biz de insanın
içindeki derinliğe inmeli, insanların temel insani, insiyaki ihtiyaçlarının
şifresine göre davranmalı ve işe öncelikle buradan başlamalıyız. Yani,
kültürümüzde bolca bulabildiğimiz sevgi örneklerini gerçek manada hayatımıza
ekleyebilmeliyiz ve karşımızdakine sunabilmeliyiz. Bakın, bir diğer önemli husus
da, yazılı ve görsel basında yer alan malzemelerle ilgilidir. Bazı filmlerde
şiddeti ve gayriyasallığı özendirici sahneler
olabilmektedir. Bu noktada, gençlerimizin ve çocuklarımızın kolay
etkilenebileceği gerçeğini unutmamamız mühimdir. Bir sigara içme sahnesi bile
bir çocuğun hayatını esarete çevirebiliyor. Unutmayalım ki, uyuşturucu kullanma
alışkanlığı, birçok raporda da yer aldığı gibi, sigara içme alışkanlığıyla
başlıyor. Sosyologlarımıza, toplum psikologlarımıza, öğretmenlerimize,
ailelerimize, basınımıza ve tabii ki, kanun yapıcı olarak bizlere tarihî
görevler düşmektedir. Lütfen, hepimiz bu bilinçle
konuyu ele alalım. Bir insanı sevmekle başlayalım her şeye ve hep hatırlayalım,
yalnızlığa itilen her bir birey sadece kendisini götürmüyor uçuruma,
beraberinde birçok kardeşimizi de sürüklüyor ve yine, hep hatırlayalım ki, bu iş,
PKK terör örgütünün ekmeğine yağ sürüyor. “Tek bayrak, tek vatan” diyorsak,
bölücü terör örgütünün beslendiği bu ana damarı kesmenin tam zamanıdır. Bakın, 22’nci Dönem
Parlamentosunda olan arkadaşlarımız bilirler, 2005 yılında da akaryakıt
kaçakçılığını araştırmak için bir önerge vermiş ve bir komisyon kurmuştuk ve
yine, görmüştük ki, akaryakıt kaçakçılığının altından da bölücü terör örgütü
çıkmıştı. Değerli
arkadaşlarım, büyük şair Âkif’in ölümsüz
dizelerindeki gibi, yurdumun üstünde tüten en son ocağın, yani ailenin
sönmemesi için, daha fazla yüreğin yanmaması için uyuşturucu ve keyif verici
madde tanımına giren tüm maddelerle, sigara ve diğer tütün mamulleriyle, alkol
bağımlılığının nedenlerinin ulaştığı boyutların sosyal ve ekonomik etkilerinin
araştırılarak çözüme kavuşturulması, sağlıklı, bilinçli nesiller
yetiştirilmesi, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi, tabii ki, en
önemlisi, konunun uluslararası kaçakçılık ve terör örgütüyle bağlantılarının
ortaya çıkarılması maksadıyla verdiğimiz bu önergeler çok önemli. Burada benim bütün
arkadaşlarımdan tek bir ricam var. Biraz evvel Sayın Zeydan
söyledi, bütün konuşmacı arkadaşlarımız değindiler. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Kiler. VAHİT KİLER (Devamla) – Bu
konu siyaset üstü. Bu konuda senin partin, benim partim, iktidar yok. Bu konuda
hep beraberiz. Bu konu memleket meselesi. Biraz evvel
Sayın Zeydan’ın özellikle değinmiş olduğu konu, ne
yazık ki -biz 2005 yılında akaryakıt kaçakçılığı komisyonunu kurduğumuz zaman
da aynı şeyler vardı- kaybettiği şeyi karanlıkta arayıp başka yerlere atanlar
gidip sürekli bir yerleri hedef gösterip güvenlik güçlerini bir yerlere sevk
etmekteydiler. Biraz evvel Sayın Zeydan’ın söylemiş
olduğu gibi -belki muhakkak ki vardır ama- büyük ölçüde yapılan kaçakçılık -ben
inanıyorum ki bu işin giriş noktasıdır- yine denizlerden ve sadece güvenlik
güçlerine bir yer adres gösterilerek televizyondan izlediğimiz filmlerle
bizleri yine Van’da sadece dar bir bölgeye hapsetmeye çalışıyorlar. Ama, bu işin arkasında tek başına bir bireyin olmadığı
belli. Bu komisyon inşallah arkasında kim varsa bütün güçleri… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kiler. VAHİT KİLER (Devamla) –
Tamamlıyorum Sayın Başkan. MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) –
Müsaade edin, cümlesini bağlasın Sayın Başkan. VAHİT KİLER (Devamla) – Bu
konunun arkasında kim varsa, hangi güç varsa, kime dayanıyorsa dayansın,
inşallah, kurulacak olan komisyon konunun üzerine gidecek ve birer birer ortaya çıkaracak. Ben, destek veren herkese
teşekkür ediyorum, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Kiler. Söz
sırası Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’de. Sayın Özdemir, buyurun
efendim. (MHP sıralarından alkışlar) HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde uyuşturucu maddeyle mücadele
konusunun tüm yönleriyle incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili önerge
sahibi olarak söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli Başkan, sayın
milletvekilleri; ben, 1972-1978 yıllarında, sokakta, sekiz yıl, uyuşturucuyla,
narkotik operasyon amiri ve narkotik büro amiri olarak çalıştım. Daha sonra da
büyük metropol illerde il emniyet müdürlükleri yaptım
ve uyuşturucu kullananların ne büyük vahamet içerisinde olduklarını gördüm.
Burada beni en sevindiren konu şu: Hem muhalefet hem iktidar tüm
milletvekillerimizin bu konuda birleştiğini gördüm. Bu, sadece bir hükûmet meselesi değil. Biraz önce bir
değerli milletvekilimizin belirttiği gibi, bu, gerçekten ülkemizin çok ciddi
bir sorunu. Üzülerek söylüyorum, bu, şimdiye kadar yine sadece polisiye
bir tedbir olarak düşünülmüş ve bu konunun ıslahı yönünde, eğitimi yönünde çok
ciddi yatırımlar yapılarak bu konularda gerekli tedbirler alınamamış. İnşallah,
bu komisyondan sonra bu konu üzerine ciddiyetle gidilir. Her değerli arkadaşımız, bu
konuda, son derece güzel konuşmalar yaptı. Ben de, bilebildiğim kadarıyla, bu
kısa zaman içerisinde sizlere belirli konularda bilgi arz edeceğim. Ülkemiz, coğrafi konumu
gereği uyuşturucu madde kaçakçılığının her türlü boyutundan olumsuz
etkilenmektedir; Orta ve Batı Asya kaynaklı afyon ve türevi uyuşturucu
maddelerin tüketimi amacıyla Avrupa ülkelerine yapılan kaçakçılığından transit,
Avrupa kaynaklı sentetik uyuşturucu maddelerin kaçakçılığından hem transit hem
de hedef ülke konumunda olarak etkilenmektedir. Üzülerek belirtmekte yarar
vardır ki, Türkiye, son yıllarda aynı zamanda üretici ülke durumuna da
gelmiştir. Bu, eroin konusunda da vardır, sentetik uyuşturucular (extacy ve captagon) konusunda da
vardır. Bu konuların ciddiyetle altının çizilmesinde yarar vardır. Dünya
yasa dışı afyon üretiminin yüzde 85’lik bir kısmını karşılayan Afganistan’da,
2005 yılında, 104 bin hektarlık bir alanda yasa dışı haşhaş ekimi yapılıp,
4.100 ton yasa dışı afyon üretilirken, 2006 yılında, 2005 yılına göre yüzde
59’luk bir artma ile 165 bin hektarlık alanda yasa dışı haşhaş ekimi yapılıp,
yüzde 49’luk bir artma ile 6.100 ton yasa dışı afyon üretimi yapılmıştır. Uluslararası rapor ve
toplantılarda afyonun Afganistan’dan ham madde ve baz
morfin formunda ihracatının yerine, yine üzülerek söyleyelim ki gittikçe artan
bir şekilde eroin sevkiyatının yapıldığını, bu ülkede eroin üretimi için
gerekli kimyasalların girişinde de bir artış olduğu görülmektedir. Afganistan kaynaklı afyon ve
türevi uyuşturucu maddeler İran, Türkiye, Balkan ülkeleri üzerinden,
Tacikistan, Özbekistan, Kazakistan, Rusya, Doğu Avrupa ana güzergâhları
üzerinden Batı Avrupa’ya ulaşmaktadır. Ayrıca, Pakistan üzerinden deniz yoluyla
Doğu Akdeniz rotası izlenerek eroin ihracının mevcudiyeti tespit edilmiş olup,
ülkemiz de bu güzergâh içerisindedir. Türkiye’nin bulunduğu
coğrafyada meydana gelen uyuşturucu madde kaçakçılığı olaylarına bakıldığında,
özellikle Afganistan kaynaklı afyon ve türevi uyuşturucu maddelerin doğudan
batıya, Batı ve Doğu Avrupa kaynaklı extacy ve captagon gibi sentetik uyuşturucu maddelerin ve uyuşturucu
üretiminde kullanılan kimyasal maddelerin ise batıdan doğuya kaçakçılığının
yapıldığı tespit edilmiştir. Afyon ve türevi uyuşturucu
maddenin üretildiği Güneybatı Asya ile bu uyuşturucu maddelerin tüketildiği
Avrupa ülkeleri arasında kalan ülkemizde yakalanan afyon ve türevi uyuşturucu
maddelerin hemen hemen hepsi Avrupa ülkelerine
gitmektedir. Kaçakçılık organizasyonları, yakalanma riskini en aza indirmek
için, uyuşturucu maddeleri doğrudan Avrupa’ya sevk etmeden önce, kontrol
mekanizmalarını tam kuramamış Doğu Avrupa ülkelerinde depolamakta, uygun zaman
ve şartların oluşturulmasında partiler hâlinde Batı Avrupa uyuşturucu pazarına
sevk edilmektedir. Ülkemiz, uyuşturucuyla ilgili
mücadelesinde teknolojinin sağlamış olduğu teknik imkânlar, analiz programları,
kontrollü teslimat uygulamaları gibi teknik, taktik ve teknikleri sonuna kadar
kullanmakta ve yıllardan beri elindeki tüm bu kaynakları bu yönde kullanmak suretiyle
uyuşturucu madde kaçakçılarına karşı kararlı mücadele etmektedir. Değerli Başkan, değerli
milletvekilleri; dediğim gibi, bu bir hükûmet
meselesi değildir. Devletimiz uyuşturucu maddeyle ciddi mücadele etmektedir.
1972 yılından 2003 yılına kadar incelediğim zaman, bunlarla ilgili bir sürü
kurslar gören, bu meseleyi bilen bir insan olarak şunu söylüyorum: Devletimiz,
gerçekten her hükûmet zamanında katlanarak
uyuşturucuyla mücadeleyi dünyadaki birçok ülkeden çok daha iyi yapmaktadır. Bu,
son derece önemli bir tespitimdir. Türkiye, uyuşturucuyla ilgili
mücadelesini dört ayrı operasyon birimiyle yapmaktadır. Bunu polis, jandarma,
sahil güvenlik ve gümrük muhafaza marifetiyle yürütmektedir. Bunun neticesi
olarak ülkemizde 2006 yılında Avrupa, AB ülkelerinde yakalanan eroin
maddelerinin toplamından daha fazla eroin maddesi yakalanmıştır. Bu, tamamen
bir istatistiki bilgidir. 2004 yılında uyuşturucuya
başlama kaynaklarıyla ilgili yapılan bir istatistiğe göre, kişiler uyuşturucuya
yüzde 54,1 oranında aile büyüğünden, yüzde 22 arkadaş grubu tarafından, yüzde
20,3 bir arkadaşından, yüzde 5,4 bir yabancıdan, yüzde 7,1 oranında da bildiği,
fakat kişisel olarak tanımadığı kişilerden alışmaktadır. Burada, incelediğimiz
zaman, en fazla uyuşturucuyu yüzde 45,1 oranıyla aile büyüklerinden
öğrenmektedir. Bu, son derece önemli bir tespittir. 2007 yılına ait Avrupa
Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezinin 12’nci uyuşturucu
raporu Türkiye’de okul öğrencilerinin yüzde 10’unun uyuşturucu kullandığını
ortaya koymaktadır. Türkiye’de uyuşturucuya başlayanların yüzde 50’si on ve on
iki yaşlarında başlamaktadır. Ülkemizin uyuşturucuyla
ilgili mücadelede edindiği en önemli tecrübe, uyuşturucu madde ticaretinin
sadece organize suç gruplarının değil, terör örgütlerinin de yasa dışı
faaliyetlerini finanse etmek için kullandığı kaynaklardan en büyük payı
oluşturduğudur. Ülkemiz, geçmişte olduğu gibi
günümüzde de terör örgütlerinin eylemine hedef olmuştur. Terör örgütlerinin,
uyuşturucu kaçakçılığının her safhasında yer alarak finansal destek
sağladıkları tespit edilmiştir. Organize suç örgütleri ve terör örgütleri uyuşturucu
madde ticaretinden elde ettiği parayı çeşitli yöntemlerle aklayarak yasal
sisteme sokmakta ve bu paraları her türlü yasa dışı faaliyetlerin finansmanında
ve maalesef silah temininde kullanmaktadır. Yine, Birleşmiş Milletler
Uyuşturucu ve Suç Ofisi verilerine göre, 2005 yılında Afganistan kaynaklı afyon
ve türevi uyuşturucu maddelerin satışından elde edilen gelirin 5 milyar
dolarlık kısmı Türkiye’de kalmıştır. Ülkemizde kalan bu paranın önemli bir
kısmıyla ise PKK terör örgütüne finansman sağlandığı tamamen tespit edilmiştir.
Bu nedenle, uyuşturucu madde ticaretiyle yapılan mücadele sadece sağlık ve mali
sistemle ilgili olmayıp, ülke güvenliğinin sağlanmasıyla da çok yakından
ilgilidir. Değerli milletvekilleri,
Milliyetçi Hareket Partisinin terörle mücadele stratejisini incelediğimizde,
topyekûn mücadeleye ve terörü destekleyen kaynakların kurutulmasına
dayanmaktadır. Dolayısıyla, terörün en önemli mali kaynaklarından olan
uyuşturucu ticareti ve uyuşturucu kullanımının önlenmesi çok büyük önem
taşımaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın
Özdemir, devam edebilirsiniz efendim. HASAN ÖZDEMİR (Devamla) –
Uyuşturucu madde bağımlılığı diğer suçların da kaynağını oluşturmakta,
uyuşturucu temin etmek için gerekli parayı bulmak zorunda kalan gençlerimiz
başka suçlara itilmektedir. Başta büyük illerimiz, sahil şeritlerimiz olmak
üzere, extacy ve captagon
gibi sentetik uyuşturucularla diğer uyuşturucu maddelerin, okul çevresinde,
tatil mekânlarında, disko, bar gibi eğlence yerlerinde perakende satışının
mutlaka önlenmesi gerekmektedir. Sokak satıcılarıyla mücadele,
çok daha organize bir şekilde yapılmalıdır. Uyuşturucu kullanma riski
olan hedef kitle, sivil toplum örgütleri ve devlet tarafından çok iyi
eğitilmeli, uyuşturucuya başlanmamasıyla ilgili eğitim, hedef kitleyi
özendirmeden yapılmalı ve uyuşturucu kullanma pazarları mutlaka
daraltılmalıdır. Uyuşturucunun toplu
ticaretinin önlenmesi kadar ve hatta daha fazla, gençliğimizin uyuşturucuya
alıştırılarak birer bağımlı hâline gelmesinin engellenmesi zorunludur. (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Özdemir,
süreniz doldu. Tamamlıyor musunuz? HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Bir
dakika verirseniz bitireyim efendim. BAŞKAN – Buyurun. HASAN ÖZDEMİR (Devamla) –
Efendim, çok kısa… Ben bazılarını atlamak mecburiyetinde kaldım, kusura
bakmayın. Sonuç olarak, uyuşturucuyla
mücadele, gerek ekonomik gerekse sosyal alanda meydana getirdiği zarar ve yıkımlardan
dolayı, diğer ülkeler gibi ülkemizin de -burası son derece önemli- büyük kaynak
ayırarak mücadele etmek zorunda olduğu ciddi bir sorundur. Çeşitli boyutlarıyla bu
konunun araştırılmasını sağlamak ve insanlarımızı, özellikle de gençliğimizi bu
beladan uzak tutmak ve uyuşturucu trafiğinin tüm unsurlarıyla birlikte deşifre
edilerek çözülebilmesi için bu önemli konuyu Meclis gündemine getirmiş
bulunuyoruz. Uyuşturucuyla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisinin Meclis
araştırma komisyonu kurulması önergesine olumlu oy vermenizi bekliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler Sayın
Özdemir. Sayın milletvekilleri, Meclis
araştırması önergeleri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, Meclis araştırması
açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması açılmasını
kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Meclis araştırmasını yapacak
komisyonun 16 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Komisyonun çalışma süresinin,
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden başlamak üzere üç
ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Komisyonun gerektiğinde
Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, alınan
karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 13 Şubat
2008 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 19.58 |
|