DÖNEM: 23        CİLT: 14        YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

63’üncü Birleşim

12 Şubat 2008 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle’nin, Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıldönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Türkiye Futbol Federasyonunun Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un uygulamalarından kaynaklanan olumsuzluklara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Murat     Başesgioğlu’nun cevabı

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıldönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın (6/390) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/24)

2.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın, 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/72) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/25)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 34 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/122)

2.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz ve 58 milletvekilinin, kapatılması söz konusu olan belediyeler başta olmak üzere il ve ilçe merkezi olmayan belediyelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/123)

C) Tezkereler

1.- (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/241)

 

V.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ile 13/2/2008 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Sözlü Sorular ve Cevapları

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, sanayi sitelerinin elektrik tarifesindeki değişikliğe ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/181) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Karaman’daki bazı köylerin ÇATAK kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/183) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

3.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, fındık üreticilerine don afeti hasar paralarının ödenmesine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/188) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

4.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, hububat destekleme primleri ödemesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/205) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

5.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, hayvancılık teşvik primlerinin ödenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/238) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

6.- Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın, serbest veteriner hekimlerin hak ediş bedellerinin ödenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/242) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

7.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Milas’ın bazı köylerindeki toprak tuzlanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/249) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

8.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Hazine arazilerini işleyen çiftçilere doğrudan gelir desteği ödenmemesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/251) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

9.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, bal ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/265) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa’nın bazı köylerinde sebze ve meyvelerde görülen kurumanın sebeplerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/281) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

11.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, gıda ürünlerinde üretimden tüketime kadar oluşan fiyata ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/320) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

12.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, hayvancılık politikasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/321) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

13.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, organik tarımın desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/335) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

14.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, arıcıların desteklenmesine ve bal tüketicilerinin korunmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/350) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

15.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, AB fonundan yararlanacak çiftçilere ve Türk çiftçisinin rekabet gücünün artırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/357) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

16.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, İzmir’deki ziraat mühendislerine ve yeterli teknik personel sayısına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/359) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

17.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Antep fıstığı ürününün desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/361) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

18.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Ege kıyılarındaki balık çiftliklerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/365) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

B) Yazılı Sorular ve Cevapları

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Yargıtay’da bekleyen dosyalar nedeniyle oluşan tahliye gecikmelerine ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/1222)

2.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, tarımsal sulama elektrik borcu olan çiftçilere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1253)

3.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, sınav kaybeden idari hakim adaylarının yeniden mülakata çağrılmasına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/1295)

4.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir vergi kaçağı iddiasına ve Yasin El-Kadı soruşturmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1346)

5.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, PTT personeline kıyafet alımı ihalesine ilişkin sorusu ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (7/1407)

6.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, THY personeline kıyafet alımı ihalesine ilişkin Ulaştırma Bakanından sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1408)

7.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun’da kuraklıktan kaynaklanan zararların telafisine,

Fındık dikim alanlarıyla ilgili kanunun uygulanmasına,

Balıkçılığa ve balık unu üretimine kota konulmasına,

- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, çiftçilere çeşitli adlar altında yapılan ödemelere,

Süt teşviki ödemelerine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/1445, 1446, 1447, 1448, 1449)

8.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, atık geri kazanım, geri dönüşüm ve bertaraf tesislerine,

- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, Çamlı Barajı havzasına olumsuz ÇED raporu verilmesine ve bir alandaki altın arama faaliyetinin çevreye etkisine,

- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Ulusal Ağaçlandırma Seferberliği Eylem Planı kapsamında üretilen fidanlara,

İlişkin soruları ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/1476, 1555, 1557)

9.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki bazı atık su ve arıtma tesislerinin yapımına teknik ve mali yardım yapılıp yapılmadığına,

- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, turizm amaçlı tahsis edilen Belek ormanlarındaki ağaçların durumuna,

- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, çevreye duyarlı sanayi kuruluşlarına,

İlişkin soruları ve  Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/1477, 1556, 1622)

10.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, tank modernizasyonu projesine ilişkin sorusu ve  Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/1528)

11.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya Orman Bölge Müdürlüğünde mesai takibinde yapılan bir uygulamaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/1539)

12.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Yatağan Barajı ve sulama projesine,

- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Doyran beldesinde kesilen kızılçam ağaçlarına,

İlişkin soruları ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/1559, 1623)

13.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Denizli’deki elektrik tüketicilerinin ödediği tutara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1572)

14.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’daki elektrik kesintilerine ve enerji tüketimine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1573)

15.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, yapılan ihalelere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1574)

16.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, kıyı ve sahil şeritlerinde kiralama yada kullanma izni ile yapılan yatırımlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1576)

17.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, finansal kiralama yöntemiyle yapılan satışlardaki KDV artışına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/1596)

18.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert’in, Tüketici Sorunları Hakem Heyetine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/1597)

19.- İzmir Milletvekili Recai Birgün’ün, SSK prim borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/1599)

20.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, fosforik asit ithalatına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in cevabı (7/1614)

21.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, kamuda geçici personel statüsünde çalıştırılan işçilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/1647)

 

 

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, çiftçilerin hangi ürününe ne kadar destek verileceğinin bir an önce açıklanması ve sulama enerji bedellerinin ertelenmesi veya yeniden yapılandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

 

VIII.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 20 milletvekilinin, uyuşturucu kaçakçılığı ve üretiminin tespiti ile uyuşturucu kullanımındaki artışın sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/6) (x)

2.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin, okullardaki şiddet olaylarının ve madde bağımlılığı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/19) (x)

3.- Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 30 milletvekilinin, uyuşturucu kullanımının başta gençler olmak üzere toplumda yol açtığı olumsuz etkilerin araştırılarak uyuşturucu bağımlılığının ve kaçakçılığının önlenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/36) (x)

4.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve 23 milletvekilinin, madde bağımlılığının nedenlerinin, boyutlarının ve etkilerinin araştırılarak mücadele edilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/39) (x)

5.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara ve 22 milletvekilinin, uyuşturucu bağımlılığının toplum üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/41) (x)

6.- Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 24 milletvekilinin, uyuşturucu, alkol ve sigara bağımlılığı ile kaçakçılığının nedenlerinin, ulaştığı boyutların, sosyal ve ekonomik etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/51) (x)

7.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 26 milletvekilinin, uyuşturucuyla mücadelede yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103) (x)

                           

 

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak üç oturum yaptı.

 

Oturum Başkanı ve TBMM Başkanı Köksal Toptan, Anayasa değişikliği müzakerelerinin büyük bir olgunluk ve hoşgörü ortamında yapıldığını, teklifin lehinde ve aleyhindeki görüşlerin konuşmacılar tarafından yerine getirildiğini, özgür bir tartışma gerçekleştirildiğini belirterek, Parlamentomuzun, önümüzdeki süreçte de sağduyu, hoşgörü, karşılıklı sevgi, saygı ve uzlaşma çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmesini dileyen bir konuşma yaptı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun (1/24) (S. Sayısı: 98) geri gönderilen maddelerinin görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi.

 

2’nci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346 milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/141) (S. Sayısı: 101 ve 101’e 1’inci ek) ikinci görüşmesini müteakiben, yapılan gizli oylamalardan sonra kabul edildiği ve kanunlaştığı açıklandı.

 

12 Şubat 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 15.04’te son verildi.

 

                       

 

Köksal TOPTAN

 

 

 

 

Başkan

 

 

 

 

 

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Yaşar TÜZÜN

 

Bursa

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

                                                                                                                                                No.: 88

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

11 Şubat 2008 Pazartesi

 

Rapor

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ve İçtüzüğün 37 nci Maddesine Göre Doğrudan Gündeme Alınma Önergesi (2/47) (S. Sayısı: 106) (Dağıtma tarihi: 11.2.2008) (GÜNDEME)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.-    İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Suudi Arabistan Kralının hediye verip vermediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1340)

2.-    İstanbul Milletvekili Birgen Keleş’in, ithalat taahhüt hesaplarının takibinden vazgeçilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1341)

3.-    İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Suudi Arabistan Kralının hediye verip vermediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1342)

4.-    Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, yatırımların ve istihdamın teşvikine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1343)

5.-    Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Başbakanlıkta görev yapmış bir şahıs hakkındaki iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1345)

6.-    Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, enerji verimliliğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1347)

7.-    Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, yardım olarak dağıtılan kömürün kalitesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1348)

8.-    Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Ceyhan, Yumurtalık ve İskenderun Körfezlerindeki gemi kaynaklı kirliliğe ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1350)

9.-    İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, YÖK Başkanına söylediği iddia edilen bir sözüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1351)

10.-  Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, kömür yardımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1353)

11.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Binaların Yangından Korunması Yönetmeliğinde yapılan değişikliklere ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/1356)

12.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da depreme yönelik çalışmalara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/1357)

13.-  Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bazı hizmet binalarındaki yangın alarmı zorunluluğuna ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/1358)

14.-  Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, SSK prim borcu bulunan işverenlere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1359)

15.-  Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, BAĞ-KUR sigortalılarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1360)

16.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki çocuk işçiliğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1361)

17.-  Tekirdağ Milletvekili Faik Öztrak’ın, tüketici fiyat endekslerinin kapsamına giren mallara ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/1368)

18.-  İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Bağdat’ta düşen Türk işçilerini taşıyan uçağa ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1374)

19.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova bölgesine yapılacak enerji yatırımlarına ve ÇEAŞ’a ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1377)

20.-  Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Frankfurt Kitap Fuarında Mevlana standının boş kalmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1379)

21.-  Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, kaçak oyuncaklara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1380)

22.-  Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, İstanbul’daki bir futbol karşılaşmasında iki kameramana şiddet uygulanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1381)

23.-  Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, İstanbul Emniyet Müdürü hakkındaki iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1382)

24.-  Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Balıkesir’de faydalanılamadığı iddia edilen bir gölete ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1383)

25.-  Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, üç yaş ve üzeri bazı taşıtların sayılarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1384)

26.-  Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, zorunlu eğitimdeki bir öğrencinin okuldan alınması ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1385)

27.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, özürlülerin eğitim materyallerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1394)

28.-  Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, mesleki ve teknik eğitimin yaygınlaştırılması çalışmalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1396)

29.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, özel tıp merkezleri ve hastanelerin denetimlerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1397)

30.-  Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, üniversite hastanelerinin bazı sorunlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1398)

31.-  Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, kuraklıktan etkilenen Bursalı üreticilerin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1399)

32.-  İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, muz üretiminin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1400)

33.-  Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Sapanca Gölünü besleyen doğal su kaynaklarından su çekilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1401)

34.-  Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, bazı tahıl ürünlerindeki gümrük vergisi oranının düşürülmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1402)

35.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’da kuraklıktan etkilenen zeytin üreticilerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1403)

36.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, pamuk üretiminin artırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1404)

37.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova’nın büyük ova koruma alanı kapsamına alınmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1405)

38.-  Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bingöl’e havaalanı yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1406)

39.-  İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Suudi Arabistan Kralının hediye verip vermediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1411)

40.-  İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir arsanın plan tadilatı ile rant elde edildiği iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1412)

41.-  Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, yılbaşı gecesi Beyoğlu ve Taksim’de olan taciz olaylarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1413)

42.-  Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, ilaç sektörüyle ilgili bazı yolsuzluk iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1414)

43.-  Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Antalya-Denizli karayolunun bölünmüş yol olmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1415)

44.-  İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, elektrik birim fiyatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1425)

45.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, alternatif kaynaklardan enerji üretimine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1427)

46.-  Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, teröristlere destek verdiği iddia edilen belediyelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1429)

47.-  Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, kurban kesimlerine ve deri bağışına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1430)

48.-  Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, su ve doğalgazın satış fiyatı ile Ankara’daki trafik düzenine ve bazı işlerin yapımında ASKİ bütçesinden kaynak aktarımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1431)

49.-  Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, yılbaşı gecesi Taksim’de olan taciz olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1432)

50.-  Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya Milli Fuar alanının ve adliye eski binasının değerlendirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1433)

51.-  Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, SSPE hastalığıyla ilgili çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1439)

52.-  Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla’daki bir aşılama programı sonucu ortaya çıkan vakalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1440)

53.-  Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Kırklareli İl Sağlık Müdürlüğü personelinin görev yerlerinin değiştirilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1441)

54.-  Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, sigara tüketiminin azaltılmasına yönelik çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1442)

55.-  Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Çamlıdere Devlet Hastanesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1443)

56.-  Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün kapatılan sağlık birimlerine ve Turgutlu Devlet Hastanesi acil servisine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1444)

57.-  İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, PTT Bank uygulamasına ve meydana gelen soygun ve gasp olaylarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1450)

58.-  Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Şebinkarahisar yoluna ve Eğribel geçidine tünel yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1451)

59.-  Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun sahil yolu geçişine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1452)

60.-  Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Görele-Çanakçı karayoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1453)

61.-  Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Görele ve Bulancak limanlarının temizlenmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1454)

62.-  Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla’daki bir kavşağın düzenlenmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1455)

63.-  Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Milas Devlet Hastanesi girişindeki yolun trafik güvenliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1456)

64.-  Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Afyonkarahisar çıkışındaki bir virajdaki trafik güvenliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1457)

65.-  Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur’da karayolunun köy güzergahları dışından geçirilmesi projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1458)

                                                                                                                                                No.: 89

12 Şubat 2008 Salı

Raporlar

1.- Zonguldak Milletvekili Köksal Toptan’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/122) (S. Sayısı: 107) (Dağıtma tarihi: 12.2.2008) (GÜNDEME)

2.- 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/502) (S. Sayısı: 108) (Dağıtma tarihi: 12.2.2008) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 34 Milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/122) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/02/2008)

2.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz ve 58 Milletvekilinin, kapatılması söz konusu olan belediyeler başta olmak üzere il ve ilçe merkezi olmayan belediyelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/123) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/02/2008)

12 Şubat 2008 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayımız vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Erzincan’ın kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle’ye aittir.

Buyurun Sayın Karakelle. (AK Parti sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Erzincan Milletvekili Sebahattin Karakelle’nin, Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıldönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

SEBAHATTİN KARAKELLE (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 13 Şubat Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluş gününün 90’ıncı yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı, şahsım adına, söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, Kahramanmaraş ilimizin de düşman işgalinden kurtuluş günüdür. Tarihî bir günde bulunuyoruz. Bugün, gönlümüz bu zaferlerin türküleriyle doludur. Bu vesileyle Erzincanlı hemşehrilerimin ve Kahramanmaraşlı hemşehrilerimin kurtuluş bayramlarını kutluyorum.

Doğu Anadolu’nun etrafı dağlık, ortası bağlık, yeşil incisi can Erzincan’ımızı, Kahramanmaraş’ımızı bizlere armağan eden başta Gazi Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, dünden bugüne tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, gazilerimize hayırlı uzun ömürler, şehit yakınlarına sabır ve metanet diliyorum.

Gaziantep’te dün toprağa verdiğimiz gurbet şehitlerimize de Allah’tan rahmet, kederli ailelerine sabır ve metanet diliyorum.

Tarih boyunca çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmış, yurt olmuş Erzincan ve birçok ilimiz, Birinci Dünya Savaşı sonunda işgal edilmiş, doksan yıl önce geldikleri gibi giden Ruslar, Erzincan dâhil, Sivas, birçok ilimizi Ermeni çetelerine teslim etmişlerdir. Yaklaşık bin sene Müslüman Türk milletinin hoşgörü ve adalet anlayışı sayesinde hayatlarını refah içinde sürdüren Ermeniler, bu asil milleti arkadan vurmuş, eşi benzeri görülmemiş katliamlar yapmışlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mensubu bulunmaktan gurur duyduğumuz yüce milletimizin şanlı bir geçmişi, kaynağını adalet, istiklal ve hürriyetten alan şanlı bir tarihi vardır. Takdir edersiniz ki bu muhteşem tarihin altın sayfaları yeryüzünde çok az millete nasip olmuş, binlerce levent, serdengeçtinin cepheden cepheye koşarken bir taş üstünde dahi durup solumadan, kan ter içerisindeki mücadelesi sonunda can vererek kanlarıyla yazdıkları kahramanlık destanlarıyla doludur. Üç kıtanın neredeyse yarısına yüzyıllarca hâkim olan Osmanlı İmparatorluğu, birçok mezhep ve ırkın bugüne kadar kardeşçe yaşamasını, sahip olduğu inanç ve adalet anlayışı sayesinde sağlamıştır. Yine bilmekteyiz ki lokmamızı paylaştığımız içimizde bulunan hainler ve iş birlikçiler, o gün de hem Ruslarla hem de Ermenilerle iş birliği yapmışlardır. Aynı hainler ve benzerleri, hainliklerini bugün de “PKK terör örgütü” adı altında sürdürmektedirler, 40 bin insanımızın katili ve onun kanlı terör örgütüne servis yapmaktadırlar. Bilinmelidir ki milletimizin evlatlarına yapılan her saldırı ve katliam, milletimiz arasındaki kardeşlik bağlarını daha da güçlendirecek, bölücü düşüncelere olan nefretini artıracaktır. Milletimizin vahdet bilinci ve arzusu, her türlü bölücü ve ayrılıkçı faaliyetlerin üzerindedir. Millet olmak, ortak acılar, ortak kazançlar, ortak amaçlar demektir. Çanakkale’de Kürt’üyle, Türk’üyle, Laz’ıyla, Çerkez’iyle yedi düvele karşı destan yazan bu milleti bölüp parçalamaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Yüreğinde insan sevgisi olmayanlar, kardeşlik sevgisini bilemezler. Kanlı PKK terör örgütüne “terör örgütüdür” diyemeyenler, insanın yaşam hakkından da, demokrasi, fikir ve düşünce özgürlüğünden de anlamazlar.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – En iyi sen anlıyorsun!

SEBAHATTİN KARAKELLE (Devamla) – Onlar, Âşık Veysel’in “Değil miyiz hep bir kardaş/ Bizi yakar bizim ataş.” dizelerinden de ibret alamazlar.

SIRRI SAKIK (Muş) – Senin Başbakanın diyor ki: “Bekâra karı boşamak kolay.”

SEBAHATTİN KARAKELLE (Devamla) – Onlar, daha 3 Ocak 2008 günü Diyarbakır’da yandaşlarının patlattıkları bombayla hayatını kaybeden Cengiz Kaya kardeşimizin kızı Merve’nin, babası toprağa verilirken “Baba gitme ne olur, bak ben sana geldim. Keşke beni almaya gelmeseydin.” feryadını da duyamazlar, tıpkı Osmanlı’ya uç beyliği yapmış Erzincan’ımızın Başbağlar’ında katledilen 33 vatandaşımızın dul ve yetimlerinin göklere çıkan feryatlarını duymadıkları gibi. PKK terör örgütünün bu ve buna benzer faaliyetleri neticesinde maskeleri düşmüş, bunların Kürt kökenli vatandaşlarımızı temsil etmedikleri de ispat edilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçmişte Ermeni çeteleri, bugün PKK, yarın bir başkası olabilir. İsmin ne önemi var, ama önemli olan bir şey var: Hâlâ bu kan dökücülere, Merve Kaya kızımızın göz yaşlarına ve feryadına gözlerini ve kulaklarını, en önemlisi vicdanlarını kapatarak arka çıkanlara seslenmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Karakelle.

SEBAHATTİN KARAKELLE (Devamla) – Tarihin asla affetmeyeceği, tarih affetse bile milletimizin affetmeyeceği bölücülük anlayışınızı daha ne kadar sürdüreceksiniz? 40 bin insanımızın hayatına mal olan bu terör örgütü, iktidarımızın aldığı siyasi, sosyal, askerî ve diplomatik tedbirler, siz değerli milletvekili arkadaşlarımızın kararlılığı sayesinde teröristler inlerinde vurulmuş, oyun bozulmuştur. Sayın Başbakanımızın “Sözün bittiği yere geldik.” mesajından da kastedilen mana budur.

Bu duygu ve düşüncelerle, Erzincan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 90’ıncı yıl dönümünde kanlarıyla vatan topraklarını sulayan kahraman atalarımızı bir kez daha rahmet ve minnetle anıyorum.

Konuşmamı Cahit Sıtkı Tarancı’nın şu dizeleriyle tamamlamak istiyorum:

“Memleket isterim,

Ne başta dert ne gönülde hasret olsun,

Kardeş kavgaları bir nihayet bulsun.

Memleket isterim,

Yaşamak, sevmek kadar güzel olsun,

Olursa bir şikâyet, ölümden olsun. ’’

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karakelle.

Gündem dışı ikinci söz, Futbol Federasyonu hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Oktay Vural’a aittir.

Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Türkiye Futbol Federasyonunun Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un uygulamalarından kaynaklanan olumsuzluklara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak da 12 Şubat 1920’de Kahramanmaraş’ta destan yazanları, Kahramanmaraş’ın zafer gününü kutluyoruz. Yarın 13 Şubat. Yine 13 Şubat 1918’in arifesinde de Erzincan’ın zafer gününü kutluyoruz. Bu vesileyle 21’inci Dönem Erzincan Milletvekilimiz Mihrali Aksu’yu da rahmetle anmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, 29 Kasım 2007 tarihinde, Türkiye Futbol Federasyonunun kuruluşuyla ilgili bir kanun tasarısını Yüce Mecliste görüştük. Bu tasarı Yüce Mecliste görüşüldüğü zaman, özellikle Milliyetçi Hareket Partisi ve diğer muhalefet partileri olmak üzere, siyasetin spora bulaştırılmamasını, Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla Genel Kurul kararlarına müdahale edilmesinin son derece yanlış olacağını ve bu yanlışlığın sporun üzerinde kara bir leke olarak kalacağını ifade etmiştik. Federasyon Genel Kurullarına kadar, Türkiye Büyük Millet Meclisi müdahaleyi kanunla yaparken, aynı zamanda, maalesef, Genel Kurul çalışmaları konusunda da yine Milliyetçi Hareket Partisinin, özellikle AKP’li belediyelerin Futbol Federasyonunun Genel Kurul çalışmalarına bilfiil katılmalarının da bizatihi siyasetin spora bulaştırılması olacağını ifade etmiştik. Yine o zaman Milliyetçi Hareket Partisi olarak yapmayın, etmeyin, Federasyonu mahkemeye düşürmeyin demiştik. Gün geldi bugün…

14-15 Şubatta Federasyon seçimleri yapılacak. Daha o zaman, belediyelerin karışmaması gerektiğini söylediğimiz bir Genel Kurul çalışmalarının mahkeme safhaları, AKP’li belediyelerin yönettiği spor kulüplerinin yöneticileri tarafından mahkemeye kadar götürülmüştür. Milliyetçi Hareket Partisinin uyarıları dikkate alınmamıştır. Yine o zamanlar, yapmayın, etmeyin dedik, spora siyaset bulaştırmayın, kafanızda birilerini Futbol Federasyonu Başkanı yapmak geçiyorsa çıkın, kanuna koyun da kanunla atanmış olsun dedik. Gün geldi, değerli arkadaşlarım, yine Milliyetçi Hareket Partisinin dediği çıktı. Bugün, maalesef siyasetin istediği isimler Futbol Federasyonuna güya Genel Kurul aracılığıyla getirilmiş oluyor. Bu nasıl bir demokrasi anlayışıdır değerli arkadaşlar? Yani bu kadar müdahale edeceksiniz, Genel Kurul delegelerine müdahale edeceksiniz, İddaa’larla ilgili, isim hakkıyla ilgili müdahalelerle kulüpleri yönlendireceksiniz, sonra kalkıp “Futbol Federasyonu özerktir” diyeceğiz.

Değerli arkadaşlarım, yapmayın, etmeyin dedik. Ne vardı üç ay daha beklenseydi, dört ay daha beklenseydi de, Avrupa Futbol Şampiyonası arifesinde böyle bir tartışmayı sokmasaydınız da, mahkeme kararıyla, kayyum kararıyla bir genel kurul olmasaydı da genel kurulu haziran ayında yapsaydık? Milliyetçi Hareket Partisi olarak bunun yapılmasını istedik ama maalesef olmadı.

Bugün geldiğimiz bu noktada kulüplerin içinde bulunduğu sıkıntıları dile getirdik. Vergi borçları var, tesislerle ilgili sıkıntıları var. Şimdi düşünüyorlar, taşınıyorlar. Madem iktidar bu kadar istiyor, o zaman iktidara yakın birilerini getirelim de işimizi çözsün anlayışıyla siyasal yozlaşmanın bir örneğini spora kadar götürmenin, değerli arkadaşlarım, spora ne katkısı olacak? Bu durumda, her yerin işini çözmesi ve problemini çözmesi için, yayınlanacak bir kısa listede Sayın Başbakanın arkadaşlarının içinden mi seçmemiz gerekiyor? Böyle bir düşünceyi kabul etmemiz mümkün müdür? Bu nasıl federasyon, bu nasıl özerklik, bu nasıl spordur? Siyasetin bu şekilde spora müdahale etmesi derin yaralar oluşturmuştur gerçekten ve bugün liglerin ikinci yarısının neredeyse birkaç haftasını geçtik, Federasyon seçimlere gidecek; Avrupa Şampiyonasına gidilecek, Federasyon seçim derdinde.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu görüşlerimizi hep ifade ettik. Yanlış olmuştur. Siyaseti spora… Açıkçası, hizmet değil de müdahale alanı olarak görmek olan zihniyetin yanlış olduğunu ifade ettik. Bugün yine bu düşünceleri bir genel kurul arifesinde tekrar söylüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (Devamla) - Geliniz, bu konuda, spor camiasının, açıkçası, Sayın Başbakana veya AKP’ye yakın birileri olursa hiç olmazsa işlerimizi görür anlayışını da dışlayarak ve 2008 Avrupa Şampiyonasından önce bir seçim yapmaktansa haziran ayında yapılacak bir seçimle sporu bu spor camiasının içindeki delegelerin hür iradesine teslim edelim, ne yapıyorlarsa yapsınlar.

Onun için -Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konularda o zamanlar söylediğimiz- grup adına konuşan Milletvekilimiz Beytullah Asil’in okuduğu bir makalede bugün Federasyona talip olan kimsenin tekrar Federasyon için aday gösterileceğini söylediği zaman yine tutanaklarda Milliyetçi Hareket Partisinin tespitinin nasıl gerçekleştiğini bugün de görüyoruz.

O bakımdan, siyasetin spora el uzatması doğrudur ama açıkçası spora hâkim olma noktasındaki bu iradesini çok yanlış görüyoruz.

Ben, bu Federasyon seçimlerinin arifesinde tekrar bu uyarıyı yapmak ve yüce Meclisi bilgilendirmek istedim.

Saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Vural.

Gündem dışı konuşmaya Devlet Bakanı Sayın Murat Başesgioğlu cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Başesgioğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Başesgioğlu.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli üyeleri; ben de sözlerimin başında Erzincan ve Kahramanmaraş vilayetlerimizin kurtuluş günlerini hem şahsım hem de Hükûmetimiz adına kutluyorum. Bu aziz toprakların vatan olmasında kanlarını döken değerli ecdadımızı bir kez daha rahmetle, minnetle ve şükranla anıyor, tüm Erzincanlılara ve tüm Kahramanmaraşlılara Parlamento olarak saygılarımızı, sevgilerimizi gönderiyoruz.

Sayın Vural’a çok teşekkür ediyorum. Gündem dışı kişisel konuşmasıyla yaklaşık iki ay önce Parlamentodan çıkan bir kanunun geçirmiş olduğu süreci bana anlatma fırsatı verdiği için kendisine teşekkür ediyorum ve izninizle bu iki aylık süreç içerisindeki yaşanan gelişmeleri değerli Genel Kurulumuzun da bilgisine sunmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, hatırlanacağı üzere 4 Aralık tarihinde yüce Meclisimiz, Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’da değişiklik yapan bir tasarıyı kabul etti. Bu Kanun’da birçok hüküm var. Bu hükümlerin en başlıcaları: Spordan sorumlu Devlet Bakanının yetkilerinin devredilmesini, Başbakanlık Teftiş Kurulunun devreden çıkartılmasını, yine spordan sorumlu Devlet Bakanının Başbakanlık Teftiş Kurulunu devreye sokarak olağanüstü genel kurulu toplama gibi yetkilerinin tamamen Futbol Federasyonu Genel Kuruluna devredilmesini içeren önemli değişiklikleri Parlamentomuz kabul etti. Burada, hem Hükûmetimizin hem de Parlamentomuzun gayesi şudur: Futbol yönetimi kendi aktörleri tarafından, kendi dinamikleri tarafından yönetilsin ve hep şikâyet edilen “Siyaset müdahale etti.”, “Siyaset karıştı.” gibi endişelerden de futbol yönetimi uzak kalsın.

Bu Kanun ve bu Kanun’un akabinde gerçekleştirilen genel kurulda bir ana statü kabul edildi. Ana statüye göre, Futbol Federasyonumuz, özerk olma konusunda çok ileri bir adım atmış oldu. Önümüzdeki günlerde yine ana statü konusunda bir değişiklik olacak ve belki de tamamen futbol yönetimi kendi ana statüsüyle yönetilir bir özerk kurum hâline gelecektir.

Yine, hatırlanacağı üzere, o çıkartmış olduğumuz Kanun’da bir geçici madde vardı değerli arkadaşlarım. Bu geçici maddede, bir ay içerisinde genel kurulun toplanacağı, ana statüde gerekli değişikliklerin yapılacağı ve seçimlerin yenilenip yenilenmeyeceği konusunda genel kurulun iradesine başvurulması şeklinde bir amir hüküm vardı. Geçen zaman içerisinde, maalesef, Yasa’nın bu amir hükmü yerine getirilmedi ve birtakım kulüpler, birtakım bazı delegeler hukuki yardım istemek durumunda kaldılar.

Belki burada şunu tartışmak lazım veyahut da bana sorulması gereken birinci soru şuydu: “Sayın Bakan, biz, Parlamento olarak, bir kanun çıkarttık. Bu kanunda bir aylık bir amir hüküm var. Bu bir ay içerisinde genel kurul yapılmadı. Sen, bu bir aylık süre içerisinde ne yaptın, yasanın yürütme ve yürürlük maddelerini nasıl takip ettin?” diye belki benim sorumluluğumu sorgulamanız gerekirdi. Ama oraya hiç değinilmedi. Kanun’un amir hükmünün yerine getirilmemesi sanki bu ülkede hiçbir şey ifade etmiyor. Buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu Parlamentodan bir kanun çıkarsa, bu kanunun uygulanmasını takip etmek hepimizin görevi. O zaman çıkardığımız kanunun hiçbir kıymeti harbiyesi olmaz. İşine gelmeyen “Ya bunun cezası nedir? Genel kurulu toplamamak Kabahatler Kanunu’na girer. Yüz lira cezayı veririm ve ben bu genel kurulu yapmam.” noktasına gelir. Onun için, birinci hassasiyetimiz, bu Parlamentonun bir üyesi olarak, çıkarmış olduğumuz kanunların tatbikattaki performansını takip etmemiz gerekir. Ben de bunu yapmaya çalıştım, bunu takip etmeye çalıştım. Dediğim gibi, birtakım kulüp yöneticileri hukuki yardım isteyerek, bir ihtiyati tedbir kararı alındı ve bu ihtiyati tedbir kararının gerekleri yerine getirildi, 17 Ocakta Futbol Federasyonu Genel Kurulu toplandı değerli arkadaşlarım.

Bu toplantıda ne oldu? Ana statü değişikliği kabul edildi ve 242 delegenin 192’si seçimlerin yenilenmesi lehinde oy kullandı. 48 delege “Seçimler yenilenmesin, gerek yok.” dedi, 192 delege seçimlerin yenilenmesi konusunda iradelerini çok açık bir şekilde belli ettiler.

Şimdi, perşembe günü Futbol Federasyonunun Genel Kurulu yapılacak. İnşallah hayırlara vesile olur, başarılı bir Genel Kurul geçirmelerini temenni ediyoruz. Ancak bu süreç içerisinde yaklaşık 25 civarında dava açıldı. Hani denildi ya “Futbolu niye mahkeme kapılarına götürdünüz?” diye. Eğer bu açılan davaların davacılarına bakarsanız, futbolu mahkeme kapılarına, hem de defalarca, 25 kez, Arsin’den başlayıp Ordu’ya kadar, Adana’ya kadar, Bolu’ya kadar kimlerin dava açtığını, tek tip…

OKTAY VURAL (İzmir) – İstanbul’da da aynı anda beş mahkemeye başvuranlar da var değil mi?

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) - …aynı fotokopi makinesinden çıkmış dava dilekçelerini görürsünüz. Tabii, bu sözlerim sadece Sayın Vural’ın kişisel konuşmasına olan değerlendirmemdir. Değerli MHP Grubunu tenzih ediyorum, yanlış bir anlaşılma olmasın. Zaten, kendisi gündem dışı kişisel konuşma istemiştir ve değerlendirmelerim kendi kişisel görüşlerine cevap teşkil etmektedir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu fikirlerini kanunda söyledi, dolayısıyla farklı bir değerlendirme yapmanız doğru değildir.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Siz, şimdi, burada kişisel görüşlerinizi belirttiniz. Eğer grup adına konuşsaydınız ben o şekilde de, o formatta da size cevap verirdim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Grup olarak alın, ne fark eder ki!

BAŞKAN – Genel Kurula hitap edin siz, lütfen, Sayın Bakan.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Biz dinliyoruz Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Evet, yirmi beş dava açılmıştır ve bu yirmi beş davanın hepsi de reddedilmiştir arkadaşlar, bu yirmi beş davanın hepsi de reddedilmiştir. Bu vesileyle, futbol yönetiminin kaosa gitmesine imkân vermeyen, ülkede kanun hakimiyetinin sağlanması konusunda büyük hassasiyet gösteren Türk yargısının seçkin mensuplarına da bu kürsüden teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

“Siyaset futbola müdahale ediyor...” Nasıl müdahale ediyor arkadaşlar, bir görelim bakalım. Bakan olarak ben yetkilerimi devretmişim. Eğer bu siyasete müdahaleyse bunun değerlendirmesi, bunun takdiri size ait.

Peki, belediye kulüpleri deniyor, isminde “belediye” olan yirmi üç tane kulüp var. Belediyelerin bu işe nasıl müdahil olduklarını Kanun görüşmeleri sırasında anlatmaya çalıştım. Bir mecburiyetten dolayı belediyelerimiz, futbol kulüplerine sahip çıkma gibi bir mecburiyetle karşı karşıya kaldıkları için bu işi üstlenmişlerdir. Kaldı ki tüm genel kurul delegeleri içerisinde de   -yanlış hatırlamıyorsam- sadece 16 delege belediye kulüplerinden gelmiştir, 263 delegenin sadece ve sadece 16’sı belediye kulüplerine aittir.

Kanun görüşülürken birçok şey söylendi: “Efendim, FIFA bu işe karışır.”, “Yanlış yapıyorsunuz.”, “Avrupa şampiyonası öncesi Türkiye’ye ambargo gelir.” Yok böyle bir şey, olmadı.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) - Önergelerimizle düzeltmeseydik de görseydiniz Sayın Bakan!

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Yabancılar geldiler, genel kurulu izlediler, memnuniyetlerini belirterek ayrıldılar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Naklen atasaydınız bari ya!

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür etmelisiniz Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Şimdi, sizin, Kanun görüşülürken yapmış olduğunuz itirazlar da giderildi. Efendim, tutanaklar burada, elimde. Bilhassa Sayın Vural diyor ki: “Bırakın bunu genel kurula, genel kurul kendisi yapsın.” Evet, genel kurul kendisi yaptı, 242 delegenin 220’si “Ben seçim istiyorum.” dedi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Giresunspor, Orduspor, Pazarspor İddaa’dan niye çıkartıldı?

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Eğer bu 220 delegenin iradesi bir şey ifade etmiyorsa…

OKTAY VURAL (İzmir) – Neden çıkartıldı İddaa’dan isim hakkı?

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Müsaade ederseniz, ben sizi dinledim, siz de beni dinleyin, ondan sonra bir görüşünüz varsa gelir burada anlatırsınız Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Genel Kurula hitap edin siz de.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, siz lütfen Genel Kurula hitap ediniz.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Gelelim aday konusuna değerli arkadaşlarım: Bu Kanun hazırlandı, bitti. Genel Kurul hazırlık aşamasında… Tabii, bu bizim işimiz değil, Devlet Bakanının işi Futbol Federasyonuna başkan bulmak değil. Bunu kim yapacak? Kulüpler yapacak. Bir sürü araştırmalar yapıldı ve bu anlamda ilk akla gelen isim, hepimizin de gurur duyduğu, uluslararası arenada hepimizi temsil eden, FIFA Asbaşkanı Sayın Şenez Erzik gündeme geldi. Hepimiz, bütün kulüpler, biz de dâhil, Sayın Şenez Erzik’in Futbol Federasyonunun yeni başkanı olması konusunda dileklerimizi belirttik ama Sayın Erzik, FIFA’daki ve UEFA’daki yoğun çalışmaları nedeniyle bu görevi kabul etmeyeceğini ifade etti. Onun dışında -şu anda kamuoyuna mal olmadığı için isimlerini açıklamıyorum- üç isme daha Futbol Federasyonu Başkanlığı konusunda teklif götürüldü, onlar da haklı gerekçeler ileri sürerek bu Federasyon Başkanlığını kabul etmeyeceklerini ifade ettiler. Şimdi, Kulüpler Birliği bu işte inisiyatif kullandı ve Süper Lig’te temsil edilen kulüplerin tamamının oy birliğiyle, daha önce Başkan Vekilliği yapmış bir arkadaş üzerinde mutabık kaldılar. Bu demek değil ki başka bir aday çıkmayacak. Hayır, isteyen, delegeye güvenen, Genel Kurul iradesine saygı duyan herkes, bir kişi, üç kişi, beş kişi Genel Kurulda her zaman aday olabilir ve Genel Kurul iradesine kendini takdim edebilir, görüşlerini, projelerini açıklayarak bu yönetime talip olduğunu rahatlıkla ifade edebilir.

Şunu bütün açıklığıyla ifade etmek istiyorum ki: İsim söylenmedi ama ben söylemekte mahzur görmüyorum. Deniyor ki: “Efendim, Sayın Hasan Doğan Sayın Başbakanın arkadaşı.”

Şimdi, arkadaşlar, bu ülkede siyasetçilerin, başbakanların arkadaşı olmak eğer bir suçsa bunu tartışmayalım. Hepimizin yakın çevresi var. Hepsi, yakın, birtakım görevlere, sosyal görevlere, siyasi görevlere talip oluyor. Bu, çok mantıksız, hiç dayanağı olmayan bir gerekçedir. Kaldı ki Sayın Hasan Doğan, asla ve asla, Futbol Federasyonu Başkanlığına kendisi talip olmuş bir arkadaş değildir. Eğer bunun aksini iddia eden bir kulüp başkanı varsa, ben şu ana kadar söylediklerimin hepsini geri alırım. Bu on sekiz kulüp birleşmiştir -İkinci Lig, Üçüncü Lig kulüpleri de birleşmişlerdir- ve Sayın Hasan Doğan’a, âdeta, bu görevi tebliğ etmişlerdir. Futbol Federasyonu Başkanlığının ne kadar zor, ne kadar zahmetli olduğunu hepimiz biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, meseleye ön yargısız bakarsak, bunun, bu sürecin tamamen iyi niyetle, tamamen demokratik bir şekilde geçtiğini hepimiz görürüz. Ama illa ki bazı saplantılarımız varsa “Yok, bu olmaz.” derseniz, tabii burada anlaşmamız mümkün değildir.

Şimdi, Türk futboluna yardımcı olmak istiyorsanız, 14’ünde Futbol Federasyonunun Genel Kurulu var. 14’ünden sonra Genel Kurul kimi seçerse bu yönetime yardımcı olmak hepimizin görevidir.

Futbolun çok sorunları var, sporun çok sorunları var. Eğer bir katkınız, bir ilaveniz olacaksa spora, bu şekilde katkılarımızı sağlayalım. Yoksa, “Federasyonun Başkanı Başbakanın arkadaşıymış, şuradanmış, buradanmış…” Bunlar, hiç hukuki geçerliliği olmayan, yasal geçerliliği olmayan gerekçeler. Bunları hiç anlatmayın bana.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Bakan, siyasi geçerliliği var mı?

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Hayır… Hayır…

OKTAY VURAL (İzmir) – Siyaseten atama yaptınız. Ne söylerseniz söyleyin, beş ay önce söylenen adamı getirdiniz. Kulüplerin işlerini halledebilmeleri için bu yönteme başvurmak zorunda bırakılması çok yanlış oldu Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Genel Kurul delegelerinin 192’si seçimin yenilenmesine karar veriyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ya bırakınız Sayın Bakanım! Biraz önce siz dediniz “Ben teklif götürdüm.” diye. Sizin teklif götürme hakkınız var mı?

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – On sekiz…On sekiz…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Var mı? Siz nasıl teklif götürürsünüz?

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Bir dakika, müsaade edin… Müsaade edin…

BAŞKAN – Lütfen, Hatibe müdahale etmeyin Sayın Milletvekili. Lütfen, dinleyiniz efendim.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) –  On sekiz tane Birinci Lig, Süper Lig takımı aynı isim etrafında birleşiyor. Hepiniz bir takımı tutuyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz biraz önce “Teklif götürdük Şenez Erzik’e.” dediniz.

BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Vural…

Sayın Bakanım, siz Genel Kurula hitap edin, cevap vermeyin.

Buyurun.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Bütün kulüpler baskı altında.

SELAMİ UZUN (Sivas) – “Kulüpler baskı altında tutuluyor.” demek kulüplere hakarettir. Ülkedeki futbol kulüplerine hakarettir.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Değerli arkadaşlarım “Baskı altında” dediğiniz kulüpler, bu ülkenin milyonlarca taraftarı olan kulüpler; Fenerbahçesinin, Galatasarayının Başkanı… Telefon orada, açın sorun bir kulüp başkanına bir baskı var mı? Hükûmetten, Başbakandan, benden “Hasan Doğan ismini teklif edin.” diye bir kulis atıldıysa, ben bütün sözlerimi geri alıyorum burada. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Hasan Doğan daha önceden gündeme geldi.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Yok öyle bir şey, yok. Lütfen…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Biraz önce Hasan Doğan’ın aday olmadığını söylediniz.

BAŞKAN – Siz devam edin Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) –  Bu şekilde anlaşamayız ki, bu şekilde gerçekleri göremeyiz ki, bu şekilde Türk sporuna, Türk futboluna hizmet edemeyiz ki. (MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl yani hizmet edeceğiz böyle? Hep yandaş mı gelecek?

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – On sekiz tane kulüp, oy birliğiyle, rica minnet bir kişiye Futbol Federasyonu Başkanlığını kabul ettiriyor, hâlâ “Dayatma var.” deniliyor.

MUHARREM VARLI (Adana) – Ne kadar fedakâr bir arkadaşmış ya! Ne kadar fedakârmış Hasan Doğan ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Yerinizden müdahale etmeyiniz sayın milletvekilleri.  

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Bakan, aday olanlar adaylıktan çektiriliyor.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ayhan Bermek’e destek verseydiniz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Arkadaşlarım, burada herhâlde anlaşamayacağız. Benim size önerim: On sekiz tane Birinci Lig kulübü var. Tekrar tekrar söylüyorum. Fenerbahçesinden, Beşiktaşından, Galatasarayından hepsinin kulüp başkanlarıyla konuşun. Şu söylediklerimin aksini söyleyen bir kişi varsa…

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye söylesinler, işlerini halletmek için yapıyorlar bunu? Niye söylesinler yani?

BAŞKAN – Sayın Vural, Grup Başkan Vekilisiniz, lütfen Sayın Vural.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Peki. Yani, işte, siyasetin futbola karışması budur arkadaşlar.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Seçim bitmiştir.

DEVLET BAKANI MURAT BAŞESGİOĞLU (Devamla) – Evet, ben sözlerimi tekrarlıyorum ve altını çiziyorum: Bu süreç gayet demokratik, gayet futbolun geleceğine yönelik şekilde hazırlanmıştır. Hepimizin görevi, 14 Şubatta kim seçilirse seçilsin, yeni seçilecek yönetim kuruluna yardımcı olmaktır, başarı dilemektir.

Evet, yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Gündem dışı üçüncü söz, Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’a aittir.

Buyurun Sayın Özbolat. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıldönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün 12 Şubat. Kahramanmaraş ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Almanya’da hunharca katledilen 9 Gaziantepli hemşehrime Tanrı’dan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum.

Bilindiği üzere, Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı süresince birçok cephede çarpışmıştır. Bu cephelerde eşine az rastlanır mücadeleler verilmiş, kahramanlık destanları yazılmıştır. Ama müttefiklerin savaşı kaybetmesi üzerine mağlup sayılmış ve ülke toprakları itilaf devletleri tarafından paylaşılmıştır. Adana 20 Aralık 1918’de işgal edilmiş, 5 Ocak 1922’de kurtuluşa kavuşmuş; Şanlıurfa 7 Mart 1919’da işgal edilmiş, 11 Nisan 1920’de kurtuluşa kavuşmuş; Gaziantep 15 Ocak 1919’da işgal edilmiş, 25 Aralık 1921’de kurtuluşa kavuşmuştur.

Maraş ilimiz, 22 Şubat 1919’da İngilizler, 29 Ekim 1919’da da Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Fransız işgalinden iki gün sonra “Uzunoluk” olayı olarak bilinen “Sütçü İmam” olayı ve 28 Kasım 1919’da “Bayrak” olayı diye bilinen üzücü hadiseler meydana gelmiştir. Bu sırada İngilizlerle başlayan ve Fransızlarla hat safhaya ulaşan Ermenilerin taşkınlıkları dayanılmaz bir boyuta ulaşmıştır. Fransızların Ermeni iş birlikçilerle birlikte şehirde uyguladıkları baskı ve zulümler yurt genelinde büyük yankı bulmuştur.

Mustafa Kemal o dönemde bu yaşananları Sivas’ta takip ediyor ve yurt genelinde mitingler düzenlettiriyordu. Sivas Kongresi’nde alınan kararlar neticesinde, 29 Kasım 1919 tarihinde Maraş’ta Kuvayımilliye teşkilatını kurdurdu, başına da Yüzbaşı Selim ve Yüzbaşı Kılıç Ali Bey’i görevlendirdi. Maraş ve civarında devam eden hadiseler Fransızlara Maraş’ın sonuna kadar savunulacağını ve Türklerin bu bölgeyi kolay kolay teslim etmeyeceklerini anlatmıştı. Mustafa Kemal’i örnek alan müdafaa-i hukuk cemiyetleri de İstanbul’daki itilaf yüksek komiserlerine benzer protestolar göndermeye başladılar. Bu protestolar o kadar yoğun bir hâl aldı ki, Suriye’deki Fransız Yüksek Komiseri George Picot, Mustafa Kemal’le görüşmeler yapmak üzere, 1919 Aralığında Sivas’a gitti. Mustafa Kemal, Picot’tan Kilikya’nın Fransızlarca boşaltılmasını istedi, yoksa Türk halkının savaşa devam edeceğini açık bir dille anlattı.

O sıralarda, Türkiye’nin Güney Doğu sınırlarını güvenlikle koruyabilmek için Türk-Arap iş birliği son derece önemliydi. Suriye’nin birçok yerinde Türk, Arap ve Çerkezlerin katıldıkları örgütler kurulmuştu. Mustafa Kemal bu örgütleri harekete geçirerek, Fransızları Suriye’de meşgul edip millî kuvvetleri Maraş’ta yenilgiye uğramaktan kurtardı.

Maraş şehri içinde 21 Ocak 1920’de başlayan ve yirmi iki gün süren çatışmalar ilk günlerin şaşkınlığıyla bir aleyhte gelişme göstermiş olsa bile, Mustafa Kemal ve arkadaşları adına Heyeti Temsiliye duruma el koydu. Millî kuvvetlerin başına, Sivas’tan Maraş’a subaylar göndererek millî kuvvetleri düzenli bir hâle getirdi. Bu kanlı çarpışmalar Maraşlıları asla yıldırmadı. Maraş’taki bu çetin savaş 11-12 Şubat gecesi Fransız ve Ermeni askerlerin şehri terk ederek İslâhiye istikametine firar etmeleriyle sonuçlandı. Kuvayımilliye’nin bu zaferi pek memnuniyet yarattı. 5 Nisan 1925 yılında Kahramanmaraş’a istiklal madalyası verildi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurtuluş mücadelesinin önemli bir parçası olan Maraş direnişinde sembol hâline gelen Uzunoluk (Sütçü İmam) ve Bayrak olayı elbette ki ateşleyici bir unsurdur. Bu tür kişiler ve olaylar toplumların tarihinde önemli bir yer edinmişlerdir. Bizim tarihimizdeki yeri de yadsınamaz. Ama, benim sizlere vurgulamaya çalıştığım lokomotif güç, Kuvayımilliye ruhu ve Mustafa Kemal önderliğindeki örgütlenme bilincidir.

Kurtuluş ve kuruluş döneminden bugüne ülkemiz üzerinde oynanan oyunlar -ortaya konularak- kahramanlık destanlarına maalesef gölge düşürmüştür. Dış odaklı sergilenen bu oyunlar her dönemde kendine yerli iş birlikçi bulmakta zorlanmamıştır. Bunun en üzücü örneklerini Maraş, Çorum, Sivas, Malatya ve Doğu-Güney Doğu olaylarında görmek mümkündür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kurtuluş ve kuruluş mücadelesini ortaya koyduğumuz ruha ve örgütlenme bilincine bugün her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. İçinde bulunduğumuz şartlar kuşatılmışlığın bir göstergesidir. Topraklarımız ve bankalarımız yabancılara satılıyor. Her türlü ulaşım ve haberleşme sistemimiz yabancıların denetimi altına giriyor. Limanlarımız bizim olmaktan çıkıyor. Dev iletim şirketlerimiz yabancıların eline geçiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özbolat.

DURDU ÖZBOLAT (Devamla) – Televizyon, radyo ve gazeteleri yabancı parası satın alıyor. Mustafa Kemal dün “Milleti kurtaracak yine milletin kendi iradesi ve azmidir, manda kabul edilemez.” diyordu. Bu sözün ne kadar anlamlı ve önemli olduğunu gösteren hadiseler bugün büyük bir üzüntü ve kaygıyla yaşanıyor.

Değerli milletvekilleri, Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanmıştır. Artık, vazifeyi düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın isteklerine göre yapmak, bütün dersleri ABD’den almak gibi birtakım zihniyetler belirdi. Halbuki, hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir.

Sözlerime son verirken, o günden bugüne ülkemizin ve Maraş’ın kurtuluşu uğruna şehit düşen kardeşlerimizin hatıraları önünde saygıyla eğilir, gazilerimizi de hürmetle selamlarım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özbolat.

Gündem dışı konuşmalar tamamlanmıştır, gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker gündemin sözlü sorular kısmının 1, 2, 3, 5, 8, 10, 15, 17, 22, 35, 58, 59, 69, 79, 84, 85, 87 ve 91’inci sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanın bu isteğini sırası geldiğinde yerine getireceğim.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir tezkere vardır, okutuyorum:

 

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Önergeler

1.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın (6/390) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/24)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 115’inci sırasında yer alan (6/390) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.                                                       08/02/2008

                                                                                                          Murat Özkan

                                                                                                              Giresun

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut ve 34 milletvekilinin, bor madenciliğindeki sorunların araştırılarak bor kaynaklarının etkin ve verimli değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/122)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bor mineralleri ve rafine bor üretimi alanındaki sorunlar ve çözüm yollarını belirlemek amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçe doğrultusunda Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Ahmet Duran Bulut                (Balıkesir)

2) Oktay Vural                            (İzmir)

3) Alim Işık                                (Kütahya)

4) Akif Akkuş                            (Mersin)

5) Cumali Durmuş                      (Kocaeli)

6) Mümin İnan                            (Niğde)

7) Kamil Erdal Sipahi                 (İzmir)

8) Gürcan Dağdaş                       (Kars)

9) Bekir Aksoy                           (Ankara)

10) Beytullah Asil                       (Eskişehir)

11) Kürşat Atılgan                      (Adana)

12) Mehmet Serdaroğlu              (Kastamonu)

13) Abdülkadir Akcan                (Afyonkarahisar)

14) Yılmaz Tankut                      (Adana)

15) Mehmet Akif Paksoy           (Kahramanmaraş)

16) Mithat Melen                        (İstanbul)

17) Cemalettin Uslu                    (Edirne)

18) Mehmet Günal                      (Antalya)

19) Hüseyin Yıldız                     (Antalya)

20) Mustafa Enöz                       (Manisa)

21) Hasan Özdemir                     (Gaziantep)

22) İsmet Büyükataman              (Bursa)

23) Necati Özensoy                    (Bursa)

24) Ahmet Bukan                       (Çankırı)

25) Ahmet Kenan Tanrıkulu       (İzmir)

26) Ertuğrul Kumcuoğlu             (Aydın)

27) Gündüz Suphi Aktan            (İstanbul)

28) Rıdvan Yalçın                       (Ordu)

29) Ahmet Orhan                        (Manisa)

30) Recep Taner                          (Aydın)

31) Hakan Coşkun                      (Osmaniye)

32) Erkan Akçay                         (Manisa)

33) Emin Haluk Ayhan               (Denizli)

34) Süleyman Latif Yunusoğlu   (Trabzon)

35) Hasan Çalış                          (Karaman)

Gerekçe:

Türkiye bor ve bor kaynakları açısından dünyanın en büyük ülkesi konumundadır.

Bor mineralleri; bünyelerindeki değişik oranlarda bor oksit (B2O3) içeren mineraller olup; ülkemizde yaygın olarak bulunan bor mineralleri; tinkal, kolemanit ve üleksit’dir. Dünya toplam bor rezervi sıralamasında Türkiye % 72’lik pay ile ilk sıradadır. Dünya kolemanit rezervinin ise tamamına yakını ülkemizde bulunmaktadır.

Türkiye’nin dünya bor piyasasında aldığı pay ise son derece düşüktür. Ülkemizin dünya bor piyasasındaki payının artırılması rafine ürünlerin geliştirilmesiyle mümkündür.

Bor rezervi oluşumları; bor mineralleri, bunlardan elde edilen zenginleştirilmiş bor cevherleri boratlar, rafine ürünler, bor bileşikleri ve bor ürünleri olarak adlandırılmaktadır.

Endüstriyel üretimde ham bor ve rafine bor ürünleri, bünyesinde taşıdığı üstün özellikleri içerisine katıldığı üretim ve ürüne aktaran bu anlamda ikame edilmeyen bir kullanım alanına sahiptir.

Bor; otomobil camları, laboratuvar camı, uçak camları, ileri teknoloji camları, borcamIar, pyrex, optik camlar, Borosilikat camlar (kamera ve mercek camı) imalinde kullanılmaktadır. Kayak, kayak ayakkabısı, tenis raketleri, balık oltası, misina, golf sopaları, ok, yay, çeşitli darbelere karşı koruyucularda, gerek telefon ve gerekse bilgisayar ağlarında geniş bir kullanım alanı bulan Fiber optik kablolarda, LCD ekranların ve Mikroçip üretiminde, uzun ömürlü yüksek güçlü lityum-ion bataryalarda, %70 enerji tasarrufu sağlaması nedeniyle, bilgisayar disk sürücüleri, otomobillerde direk akım-motorları ve elektrikli ev eşyaları ile portatif güç aletlerinde, uzay araçları, uydular, uçaklar, helikopter, planör, zeplin ve balon imalatında, askeri alanda yüksek performanslı teçhizatlarda, zırhlı araçlarda ve silahlarda katkı maddesi olarak kullanılmaktadır.

Kanser tedavisinde, özellikle beyin kanserlerinin tedavisinde, osteoporoz ve menopoz tedavilerinde, alerjik hastalıklarda, psikiyatride, kemik gelişiminde ve artiritte, menopoz tedavilerinde bor kullanılabilmektedir.

Manyetik Rezonans Görüntüleme Cihazlarında, yapıştırıcı, donmayı önleyici-geciktirici, antifiriz, fren sıvıları, nişasta (kola), soğutucu kimyasallar, yangın söndürücü granüle ve sıvı kimyasallar, yanmayı geciktiriciler, korozyon önleyiciler, mürekkep, boya, böcek öldürücü aerosoller, bitki öldürücüler, biyolojik gelişim ve kontrol kimyasalları, orman ürünleri koruyucuları, boya koruma mamulleri, pasta ve cilalar, kibrit, kireçlenme önleyicileri, sentetik yüksek performanslı motor yağları (motor silk), patlayıcı, yüzme havuzu temizleyici kimyasallar, ağartıcılar, kolonya, parfüm, krem, şampuan, makyaj malzemesi, diş macunu imalinde, dezenfektan sıvılar, sabun, deterjanlar (çamaşır ve bulaşık) üretiminde bor ve çeşitli rafine bor ürünleri kullanılır.

Tarım sektöründe gübre üretiminde kullanılır. Seramik ve emaye sanayiinde de oldukça geniş kullanıma sahiptir. Atom reaktörlerinde borlu çelikler, bor karbürler ve titanbor alaşımları, atom reaktörlerinin kontrol sistemleri ile soğutma havuzlarında ve reaktörün alarm ile kapatılmasında bor kullanılır. Nükleer atıklar Bor madeninden (kolemanit) üretilen cam ambalajlar içine alınıp cam kütükler haline getirilerek depolanır. Enerji konusunda yapılan araştırmalar bor ve rafine bor ürünlerinden enerji alanında geniş bir kullanım alanı yaratacak aşamadadır.

Bor bileşikleri, elektrolit kaplama sanayiinde, elektrolit elde edilmesinde sarf edilmektedir. Borik asit nikel kaplamada, fluoboratlar ve fluoborik asitler ise; kalay kurşun, bakır, nikel gibi demir dışı metaller için elektrolit olarak kullanılmaktadır.

Tekstil sanayiinde, nişastalı yapıştırıcıların viskozitlerinin ayarlanmasında, kazeinli yapıştırıcıların çözücülerinde, proteinlerin ayrıştırılmasında yardımcı madde, boru ve tel çekmede akıcılığı sağlayıcı madde, dericilikte kireç çöktürücü madde olarak boraks kullanılır. Atık sulardaki cıva, kurşun, gümüş gibi ağır metallerin sulardan temizlenmesi amacıyla da kullanılmaktadır.

Tekne, yat, bot ve muhtelif deniz ulaşım araçlarının imalinde ve inşaasında, aşındırıcı, zımpara, parlatma ürünlerinde, çeşitli metal alaşımlarında, lehimde, plastik sektöründe, kâğıt ve mukavva üretiminde, mücevhercilikte, kurşun arıtımında, akaryakıtta oktan yükseltici olarak, rafinasyon işlemlerinde, mumyalama işlemlerinde, gıda sanayiinde... yaklaşık 250 üretim sektörü içinde binlerce üründe bor ve rafine bor ürünleri kullanılmaktadır. Teknolojik gelişmeler her geçen gün yeni kullanım alanları yaratmakta, aynı zamanda mevcut kullanım alanlarında tüketim hacmi giderek artmaktadır.

Dünya bor piyasası oligopol piyasadır. Bu anlamda bor piyasasında ticari önem arz eden bor türleri, içinde Eti Holding'in de bulunduğu birkaç firma toplam üretim ve satışı ellerinde tutmaktadır. Türk borlarının eksikliği, Avrupa'da ve dünyada bor piyasalarında istikrarsızlık yaratacak bir güce ve öneme sahiptir. Bu nedenle Avrupalı öğütücü ve nihai kullanıcılar ile dünya bor piyasasını belirleyen çok uluslu şirketler tarih boyunca bu varlık üzerinde etkili olabilme düşüncesinde olmuşlardır.

Eti Holding'i bünyesine katarak çok uluslu bir şirketin bor piyasasındaki hâkimiyetini tam anlamıyla pekiştirecek tekelleşme arzusunun, son dönemde ülkemizde estirilen özelleştirme adı altında yabancılaştırma rüzgârına dâhil edilmemesi, ülkemizin bor ham maddesinde liderliğinin rafine bor üretimi alanına da taşınması için neler gerektiğinin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98'inci ve İç Tüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçe doğrultusunda Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

2.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz ve 58 milletvekilinin, kapatılması söz konusu olan belediyeler başta olmak üzere il ve ilçe merkezi olmayan belediyelerin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/123)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bilindiği üzere son nüfus sayımlarına göre ülkemizde yaklaşık 800'ün üzerinde belde belediyesi kapanacaktır. Bu uygulamayla beldelerimizin yerel imkanlardan süratli ve yoğun olarak aldığı hizmetler sona erecek, mevcut belediyelerimizin yok edilmesi ve köy haline getirilmesi çağdaş yaşamın şartlarını da olumsuz yönde etkileyecektir. Altyapı, makine parkı, hizmet araçları ve personeliyle beldesine veya ihtiyaç duyduğunda çevre köylere de yardım götüren belediyelerimizin kaldırılışı aynı zamanda belediyenin bulunduğu çevreyi de oldukça mağdur edecektir.

Kapanma ile karşı karşıya olan belediyelerimizle beraber diğer beldelerin belediyelerinin de yaşadığı sorunların ve çözüm yollarının yeniden tespit edilmesi, çözüm önerilerinin araştırılması ve bunun için yapılacak yasal düzenlemeler dahil olmak üzere alınacak önlemlerin tespiti için Anayasanın 98'inci ve İç Tüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1)      Mustafa Enöz                        (Manisa)

2)      Reşat Doğru                          (Tokat)

3)      İzzettin Yılmaz                      (Hatay)

4)      Cemaleddin Uslu                   (Edirne)

5)      Erkan Akçay                         (Manisa )

6)      Emin Haluk Ayhan               (Denizli)

7)      Zeki Ertugay                          (Erzurum)

8)      Alim Işık                               (Kütahya)

9)      Abdülkadir Akcan                 (Afyonkarahisar)

10)    Oktay Vural                          (İzmir )

11)    Hasan Çalış                           (Karaman )

12)    Kürşat Atılgan                       (Adana)

13)    Durmuşali Torlak                  (İstanbul)

14)    Ahmet Kenan Tanrıkulu        (İzmir )

15)    Osman Ertuğrul                     (Aksaray)

16)    Ahmet Bukan                        (Çankırı)

17)    Beytullah Asil                       (Eskişehir)

18)    Necati Özensoy                     (Bursa)

19)    Mustafa Kemal Cengiz          (Çanakkale)

20)    Yıldırım Tuğrul Türkeş         (Ankara)

21)    Süleyman Nevzat Korkmaz   (Isparta)

22)    Bekir Aksoy                          (Ankara)

23)    Faruk Bal                              (Konya)

24)    Şenol Bal                               (İzmir)

25)    Osman Çakır                         (Samsun)

26)    Behiç Çelik                            (Mersin)

27)    Hamza Hamit Homriş           (Bursa)

28)    Rıdvan Yalçın                       (Ordu)

29)    Metin Çobanoğlu                  (Kırşehir)

30)    Ali Uzunırmak                      (Aydın)

31)    Mustafa Kalaycı                    (Konya)

32)    Mehmet Günal                      (Antalya)

33)    Münir Kutluata                      (Sakarya)

34)    Hasan Özdemir                     (Gaziantep)

35)    Metin Ergun                          (Muğla)

36)    Süleyman Turan Çirkin         (Hatay)

37)    Mehmet Akif Paksoy            (Kahramanmaraş)

38)    Süleyman Latif Yunusoğlu  (Trabzon)

39)    Mehmet Serdaroğlu               (Kastamonu)

40)    Ahmet Orhan                        (Manisa)

41)    Yılmaz Tankut                       (Adana)

42)    Hüseyin Yıldız                      (Antalya)

43)    Mümin İnan                          (Niğde)

44)    Osman Durmuş                     (Kırıkkale)

45)    Atila Kaya                             (İstanbul)

46)    Muharrem Varlı                    (Adana)

47)    Cumali Durmuş                     (Kocaeli)

48)    Kamil Erdal Sipahi                (İzmir)

49)    Gürcan Dağdaş                     (Kars)

50)    Kemalettin Nalcı                    (Tekirdağ)

51)    Ümit Şafak                            (İstanbul)

52)    Hakan Coşkun                      (Osmaniye)

53)    Recep Taner                          (Aydın)

54)    Akif Akkuş                           (Mersin)

55)    Mithat Melen                         (İstanbul)

56)    Tunca Toskay                        (Antalya)

57)    Kadir Ural                             (Mersin)

58)    Ertuğrul Kumcuoğlu             (Aydın)

59)    Ahmet Duran Bulut               (Balıkesir)

Gerekçe:

Ülkemiz genelinde 16 büyükşehir, 65 il merkezi, 850 ilçe merkezi, 283 ilk kademe belediyesi, 2011 belde belediyesi olmak üzere toplam 3.225 belediye bulunmaktadır.

3/7/2005 tarihinde kabul edilen 5393 sayılı Belediye Kanununun 8. maddesine göre özetle; belde, köy veya bunların bazı kısımlarının bir başka beldeye katılabilmesi için bu yerlerin meskûn sahalarının katılacak beldenin meskûn sahasına uzaklığı 5.000 metreden fazla olmayacağı belirtilerek, belediyeliği sona erecek belediyenin çevresindeki köylerin ilgili belediyeye katılmak istenmesi hâlinde köy sakinleri arasında oylama yapılır. Bu oylama sonucuna göre katılım gerçekleşebilir hükmü yer almaktadır.

Kanunun 11’inci maddesine göre ise; “Meskûn sahası, bağlı olduğu il veya ilçe belediyesi ile nüfusu 50.000 ve üzerinde olan belediyenin sınırına, 5.000 metreden daha yakın durumda olan belediye ve köylerin tüzel kişiliği; genel imar düzeni veya temel alt yapı hizmetlerinin gerekli kılınması durumunda, Danıştay’ın görüşü alınarak, İçişleri Bakanlığının teklifi üzerine müşterek kararname ile kaldırılarak bu belediyeye katılır.” hükmü yer almaktadır.

Bu kanunun uygulanmasında iki ayrı durum söz konusu olmaktadır. Nüfusu 50.000 ve üzeri olan belediyelerin sınırına 5.000 metreden daha yakın olan belediyeler, Danıştay’ın görüşü alınarak, İçişleri Bakanlığının teklifi üzerine birleşme gerçekleşirken, belde belediyelerin yakın köyler ile birleştirilmesi ise ilgili köyde yaşayan köy sakinlerinin oyları ile gerçekleşebileceği belirtilmektedir.

Birçok belde belediyemiz çevresindeki yakın köylere hizmet götürmekte ancak bu köyler belediye tüzel kişiliğine bağlı bulunmamaktadır. Hizmet bütünlüğü açısından bunların belde tüzel kişiliğiyle hukuken ilişkilendirilmesi de mümkündür.

Belediyeler, yöredeki insana uygarca yaşama imkânı sağlamakla görevli olan, ürettiği bilgileri kamuoyuyla paylaşmak durumunda olan kurumlardır. Hizmetlerin her aşamasında vatandaşla belediye sürekli karşı karşıyadır. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de belediye hizmetleri sürekli gelişmektedir.

Ülkemizde yoğun olarak hizmet veren ve halkın en çok başvurduğu kurumlardan olan yerel yönetimler artık hizmet alanlarını genişletmekte, verimliliği sürekli olarak arttırmak gayreti içerisinde olmaktadırlar.

Belediyeler, klasik belediyecilik anlayışı ile hizmet üretmelerinin mümkün olmadığını fark etmişler ve bilgiye dayalı, vatandaşın katılımcı olduğu bir yapıyla sağlıklı hizmet üretme arayışlarına girmişlerdir.

Belediyeler yerel ihtiyaçların karşılanması amacıyla ekonomik girişimlerde de bulunmaktadırlar.

Ülkemiz insanının daha çağdaş yaşam şartlarına kavuşması için elde etmiş olduğu kazanımları bir anda ellerinden almak yerine bu yapının daha da güçlenmesini sağlamak gerekir.

Belediyelerin yapılanmasının bu hususlar dikkate alınarak ele alınması gerekmektedir. Bu bakımdan belediyelerle ilgili olarak yapılacak düzenlemelerin etki analizlerinin sağlıklı yapılması gerekmektedir. Bu analiz ve araştırma yapılmadan yapılacak düzenlemeler yeni problemleri doğuracaktır.

Nüfusu 2000'in altına düşen belediyelerin kapatılmasının kentleşme merhalesi üzerindeki ve vatandaşlarımızın yaşam biçimine etkileri, bu beldelerin kendinin yönetme kültüründen uzaklaştırılmasının demokrasi ile bağdaşıklığı, çalışanların hukuki durumu, bu beldeler envanterindeki hizmet binaları, araçlarının devredilmesinin sağlayacağı kaynak israfı, hizmet maliyeti gerekçesiyle kapatma yerine diğer alternatif yönetim modellerinin tespiti, bu bölgelerin ekonomik kalkınma süreçlerini önemli derecede etkileyecek düzenlemelerin analizini yapmak ve diğer belde belediyelerinin de yaşadığı sorunların ve çözüm yollarının araştırılması ve bunun için yapılacak yasal düzenlemeler dâhil olmak üzere alınacak önlemlerin tespiti amacıyla bir Meclis araştırması açılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda kurulan (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin uzatılmasına dair bir tezkeresi vardır; okutuyorum:

C) Tezkereler

1.- (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi (3/241)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Küresel Isınmanın Etkileri ve Su Kaynaklarının Sürdürülebilir Yönetimi Konusunda kurulan (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu;

13.11.2007 tarihinde göreve başlamıştır. Anayasa ve İçtüzük gereği kendisine verilen 3 aylık süre içerisinde çalışmalarını tamamlayamayan Komisyonumuz 13.02.2008 tarihinden itibaren 1 aylık ek süre istenmesine karar vermiştir.

Gereğini bilgilerinize arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                         Prof. Dr. Mustafa Öztürk

                                                                                                         Hatay

                                                                                              Komisyon Başkanı

BAŞKAN – İç Tüzük’ün 105’inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Araştırmasını üç ay içinde bitiremeyen komisyona bir aylık kesin süre verilir.” hükmü gereğince Komisyona bir aylık ek süre verilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım.

V.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ile 13/2/2008 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

No: 23             Tarihi: 12.2.2008

Danışma Kurulunun 12.2.2008 Salı günü yaptığı toplantıda; Genel Kurulun; 12.2.2008 Salı günkü (bugün) Birleşiminde 15:00-20:00, 13.2.2008 Çarşamba ve 14.2.2008 Perşembe günkü Birleşimlerinde ise 14:00-20:00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi ve 13.2.2008 Çarşamba günkü Birleşimde sözlü soruların görüşülmemesinin, Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

 

 

Köksal Toptan

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi

 

 

 

Başkanı

 

 

Mustafa Elitaş

Hakkı Suha Okay

 

 

Adalet ve Kalkınma Partisi

Cumhuriyet Halk Partisi

 

 

Grubu Başkan Vekili

Grubu Başkan Vekili

 

 

Mehmet Şandır

Selahattin Demirtaş

 

 

Milliyetçi Hareket Partisi

Demokratik Toplum Partisi

 

 

Grubu Başkan Vekili 

Grubu Başkan Vekili

 

BAŞKAN – Öneri üzerinde lehte ve aleyhte söz isteyen yok.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri, kabul edilmiştir.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önerge vardır; okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

A) Önergeler (Devam)

2.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın, 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/72) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/25)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/72 Esas Numaralı Kanun Teklifimin İçtüzüğün 37. Maddesine göre görüşülmesini saygılarımla arz ederim.              29.01.2008

                                                                                                             Oğuz Oyan

                                                                                                                  İzmir

BAŞKAN – Teklif sahibi Sayın Oğuz Oyan, buyurun efendim.

Süreniz beş dakika Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (İzmir)- Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen yasama döneminde önerdiğim, ancak görüşülmeyen İşsizlik Kanunu’yla ilgili bir değişiklik önergesini bu yasama döneminde tekrar verdim. Ancak, komisyonlarda görüşme süresi geçtiği için Genel Kurulda görüşülmesi için öne alma gereğini hissettim. Tam da Türkiye’de önemli bir yeniden durgunluğun içinde olduğumuz bir dönemde, dünyadan gelen ekonomik kriz dalgalarının Türkiye’yi sardığı bir dönemde, belki Türkiye’de bu arada Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’nın yeniden Meclise geleceği günlerde bunun yeniden tartışılmasında yarar vardır. Umarım Hükûmet bu konuda belli adımlar atar.

2000 yılında kuruldu işsizlik sigortası. Çalışanların Tasarruflarını Teşvik Hesabı’nın yerine geldi işçiler açısından. Bu Fon’da 2008 Ocak sonuna kadar tam 33 katrilyon lira ya da 33 milyar yeni Türk lirası para birikti. Bunun, harcamalar bir tarafa, şu an toplam Fon varlığı 31,5 milyar yeni Türk lirası ya da katrilyon.

Şimdi bu Fon niçin var? İşsizler için var, yani işçi için var. Peki kime çalışıyor Fon? Fon devlete çalışıyor. Yani Fon, hazinenin borçlanma imkânlarını genişletme aracı olarak kullanılıyor. Fon’un sadece yüzde 4,1’i işsizlere ödenmiş bugüne kadar. Fon’un yüzde 95’i devlete borç olarak veriliyor. Bunların büyük bir bölümü devlet tahvilinde ya da aşağı yukarı eşit oranda, diğeri de hazine bonosu biçiminde veriliyor. Yani neye yaramış oluyor Fon? Bir kere devletin piyasadan borçlanma yanında bir kamu kurumundan borçlanma imkânını, bizzat işçiler için toplanan Fon’dan borçlanma imkânını yaratıyor. İki, kamu iç borçlanmasının vadesini uzatıyor. Üç, Türkiye’de uygulanan bu faiz dışı fazla hesabına yüzde yarım katkı sağlıyor, hesabi olarak ve sonuncusu, yeni bir tanım getirildi, bu tanıma göre de Fon varlığı kamu borç stokundan düşüldüğü için, kamu net borç stoku da 30 milyar yeni Türk lirası kadar düşük gözüküyor, yani mucize işlevleri var, ballı bir fon.

Şimdi, bakın, şu an, aylık bazda bu Fon’dan yararlanan sayısı 100 bin kişi civarında. Sadece Ocak 2006 rakamını vereyim: Ocakta 106 bin kişi Fon’dan yararlanıyor gözüküyor. 106 bin kişi ne kadar para almış? 32 milyon yeni Türk lirası. Fon’un toplam değerinin binde 1’i. Yani, Fon’un toplam varlığının sadece binde 1’i işsizlere yönelebilmiş.

Size başka bir karşılaştırma yapayım: Fon’dan, 2002’den 2007’ye kadar, yani Fon’dan ödeme yapıldığı 2002 Martından 2007 sonuna kadar toplam 962 bin kişi, işsiz yararlanabildi, altı yılda 962 bin kişi sadece yararlanabildi.

Başka bir karşılaştırma yapalım: Sadece 2007 yılında kömür yardımından yararlanan aile sayısı 1 milyon 894 bin kişi. Yani, siz, işsizlere kaynak sağlamak, yardım yapmak, ödenti yapmak üzere bir hak olarak getirilmiş bir fonu kullanmayacaksınız, altı yılda 1 milyon kişiyi bulamayacaksınız, ama bir yılda -2007 yılı rakamı sadece, önceki yıllar da aşağı yukarı aynı- 2007’nin sadece on ayında 2 milyona yakın insana kömür yardımı yapacaksınız. Yani, hak devleti değil, kazanılmış hakkı var, yasayla gelmiş, bunu vermeyeceksiniz, ama siz keyfî bir iane sistemi çalıştıracaksınız, sosyal iane sistemi. Bu, aslında bir zihniyeti gösteriyor, bu, Türkiye’nin bir Orta Doğu toplumuna doğru gittiğini gösteriyor.

Onun için, burada bir yasa teklifi var, üç şey öneriyoruz: Bir, bu önerilerden biri, daha çok işsiz Fon’dan yararlanabilsin, sisteme girebilsin. İki, sistemde daha çok kalabilsinler, daha uzun süre kalabilsinler ve üç, daha yüksek alabilsinler. Niye daha yüksek? Çünkü, şu an işsize verdiğimiz, layık gördüğümüz rakam, asgari ücretin yarısıyla asgari ücretin tamamı arasında, yani 210 milyonla 419 milyon arasında. Ee, yazık! Çünkü, siz, asgari ücretin 5 katı üzerinden kesiyorsunuz. Yani, diyelim bir genel müdürden asgari ücretin 5 katı üzerinden işsizlik sigortası primi kesiliyor, ama işsiz kaldı genel müdür, asgari ücret! Kirasını karşılayamaz. Bari, hiç olmazsa, bunu 3 katına çıkarın diyoruz bu yasa teklifinde. Yani, asgari ücretin 5 katı üzerinden prim veriyorsa, o zaman asgari ücretin en az 3 katı kadar işsizlik ödeneği alabilsin. Keza, asgari ücret düzeyinde birisi işsiz kaldığı zaman da, en az asgari ücretin dörtte 3’ü kadar bir işsizlik ödeneği alabilsin diye iyileştirici önlemlerimiz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bunların yanında bir başka önerimiz de istihdam yaratma, işe yerleştirme, meslek geliştirme ve yetiştirme eğitimi verme gibi alanlar -ki Kanun’da vardır bunlar, mevcut Kanun’da, 4447’de- bunların daha da geliştirilmesi. Bunun için en azından buraya bir madde öneriyorum: Fon kaynaklarının en az yüzde 10’unun bu amaçlara tahsis edilmesi, ayrılması hükmünü öneriyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de aralık ayında sanayi üretim endeksi geriledi. Türkiye, yeniden bir durgunluk dönemi içine girmekte. Bırakın artık bu kriz bizi vurmaz etmez rahatlığını. Türkiye’de şu an İşsizlik Sigortası Fonu’nun tam da çalıştırılma zamanı, milyonlarca yeni işsiz kapıda bekliyor. Dolayısıyla, bırakın IMF, Dünya Bankası politikalarını, bırakın dışarıdan icazet almayı, bırakın tabiiyet ilişkilerini. Gelin, Türkiye'nin kendi programını yapalım. IMF, Dünya Bankası programları dışında programlarımızı yapalım. Oraya danışmadan işsizlik sigortası ödeneğini nasıl daha geniş, yaygın kitlelere yayabiliriz ve nasıl bu kitleler bir sosyal hak olarak, bir vatandaş olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Son cümlemi tamamlamama izin verir misiniz?

BAŞKAN – Buyurun.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Dolayısıyla, gelin yeni bir ekonomik program oluşturun, yeni bir sosyal program oluşturun. Bu sosyal program içinde, Sosyal Güvenlik Kurumu olarak, işsizlik sigortası kurumunu da sosyal güvenlikle ilgili yasa tasarısı içine alın. Bu bir sosyal güvenlik ayağıdır. Gelin, aile yardımı sigortasını getirin, bir hak devletine geçelim. Gelin, Sosyal Yardımlaşma, Dayanışmayı Teşvik Fonu’nu da Sosyal Güvenlik Kurumu içine alalım. Böylece, Türkiye’de bundan böyle bir vatandaş hukuku oluşturalım, vatandaş. Yani, keyfî birtakım aktarmaların dışına gidelim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (Devamla) - Çok teşekkür ediyorum.

Umarım, Hükûmet bu konularda anlayışlı olacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oyan.

Şimdi, söz sırası, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü’ye ait.

Buyurun Sayın Tütüncü.

Süreniz beş dakika Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

İzmir Milletvekilimiz Sayın Oğuz Oyan’ın önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Neden böyle bir önerge getirildi? Ve daha öncesi, niçin işsizlik sigortasıyla ilgili bir yasa teklifi önerildi? Yani, konunun özü, esası nedir? Konunun özü, esası işsizlik ve yoksulluk. İşsizlik, dünyanın en ağır toplumsal işkencesidir. Birey açısından, kurşun yarasından da ağırdır işsizlik. Acısını önce pek fark etmezsiniz, ama dalga dalga gelir bir sıcaklıkla ve daha sonra, perişan eder insanı işsizlik.

AKP İktidarının altıncı yılı içindeyiz. Ne yazık ki, Hükûmet, işsizliğin ve yoksulluğun toplumu nasıl derinden tahrip ettiğini hâlâ görebilmiş değil. Hükûmete soruyoruz: Halkımızın gerçek gündemine, işsizlik ve yoksullukla mücadele konusuna ne zaman döneceksiniz? İşte size bir fırsat. Görüştüğümüz bu önergeye sahip çıkınız. En azından, işsizlik sigortasını gerçek işlevine hep birlikte kavuşturalım. Çünkü, mevcut hâliyle, işsizlik sigortasının, işsiz kalanların yarasına merhem olmadığı, olamayacağı açıkça anlaşılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği gibi işsizlik sigortası, hizmet akdiyle bir işte çalışırken belli bir süre prim ödeyen ve işsiz kalan emekçileri kapsıyor. Ne var ki, Yasa’da, işsizlik sigortasından yararlanmak için gereken prim ödeme gün sayıları fazla, buna karşılık işsizlik ödeneği ile diğer ödemeler ise düşük tutulmuş. Yani kanımızca, külfet-nimet dengesi daha başlangıçta, Yasa Parlamentodan çıktığında yeterince gözetilememiş. Bu yanlışa bir an önce son verilmelidir.

Bakınız, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak yaklaşık bir yıl süren çalışmalar sonucunda bir istihdam paketi hazırladınız. Bu paketle, bilebildiğimiz kadarıyla, işsizlik sigortasından yararlanmayı kolaylaştırmak istiyorsunuz ve eldeki sigorta fonlarını işsizlikle mücadelede daha etkin bir şekilde kullanmayı düşünüyorsunuz. İşte, önergemiz bu açıdan da önemlidir çünkü istihdam paketinizin bir an önce açılmasını ve bir an önce yaşama geçirilmesini sağlayacaktır. Bu nedenle, Sayın Oğuz Oyan’ın önergesini Cumhuriyet Halk Partisinin AKP’ye uzattığı içtenlikli bir yardım eli olarak görmelisiniz.

Bakınız, işsizlik sigortasında biriken fon miktarı 31,5 milyar YTL’ye ulaştı. Bu kaynak, doğrudan işsizlik sorununun çözümünde ve işsizlikten kaynaklanan sıkıntıların giderilmesinde yeterince kullanılamıyor, Hükûmetin elinin altında, hazine bonolarına ve devlet tahvillerine yatırılıyor, yani işsize değil borçlanmaya destek oluyor. Şu anda Fon kaynağının yüzde 97’si devlet iç borçlanma kâğıtlarına yatırılmış durumda. Bunu da doğru kabul etmek ve sürdürmek mümkün mü değerli milletvekilleri? Bu Fon’un bir miktarını gençlere ve kadınlara iş bulmak için kullanmak zorundayız, işsizlik sigortasından sağlanan hastalık ve analık sigortası prim ödemelerinin dışındaki tüm hizmet kalemlerinde iyileştirmeler yapmak zorundayız. Size elimizi uzatıyoruz. Bakınız, şimdiye kadar ekonomi gemisini gözü kapalı bir şekilde bilinçsizce yürütmeye çalıştınız. Dünyada ekonomik konjonktür son derece müsaitti, dış dünyadan, sadece Türkiye’ye değil diğer gelişmekte olan ülkelere de gökten yağmur yağar gibi fon yağdı, dolar yağdı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bu süreçte, ekonomi büyüdü, bütçe açığı daraldı, bazı ekonomik alanlarda kısmi iyileştirmeler yaşandı. Tabii ki AKP kerameti kendinde gördü, kendinde buldu ancak şimdi, bu hayal dünyasının sonu gözüküyor, dünya bir ekonomik sıkıntıya giriyor, daralmaya giriyor. Türkiye, önümüzdeki dönemde, çok sıkıntılı bir periyotta yaşama durumunda kalacak. Tarım ve hayvancılığı çökmüş, tarım dışı sektörlerdeki ulusal sanayicinin bir bölümü piyasadan sürülmüş, üretim gücünün belli bir bölümü yabancılara özelleştirme adı altında peşkeş çekilmiş, üretim artışı ve ekonomik büyüme dış borca tutsak edilmiş, bankacılık, sigortacılık ve finans sektörleri ise kontrolsüz, hatta sınırsız bir şekilde yabancılaştırmaya açılmış. Daha başka olumsuzlukları da sayabilirim.

İşte bu koşullarda, değerli milletvekilleri, değerli AKP’liler, size elimizi uzatıyoruz, bu önergeye ve dolayısıyla yasa teklifimize ve dolayısıyla sizin hazırlamış olduğunuz istihdam paketinize, lütfen, hep birlikte sahip çıkalım. İşsizlik ve yoksulluk sorunu altında perişan olan milyonlarca insanımız bizden bunları bekliyor.

Bu duygu ve düşüncelerle, hepinizi en iyi dileklerimle, sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tütüncü.

Önerge üzerinde, Hükûmet adına, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Faruk Çelik Bey söz istemişlerdir.

Buyurun Sayın Çelik. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İzmir Milletvekili Sayın Profesör Doktor Oğuz Oyan ve 16 milletvekili tarafından hazırlanan kanun teklifinin gündeme alınıp alınmamasıyla ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun teklifi, özünde, işsizlik ödeneğinden yararlanma şartlarının kolaylaştırılması, işsizlik ödeneği miktarının artırılması ve Fon varlığının her yıl en az yüzde 10’unun mesleki eğitim ve eğitim alanında kullanılmasını içermektedir. Tabii, teklif, genel olarak ele aldığımızda, bizim de Hükûmet Programı’nda dile getirdiğimiz, eylem planında yer verdiğimiz konuları içermektedir. Bu çerçevede hazırladığımız -az önce ifade edildiği gibi- bir istihdam paketi var. Bunu Bakanlar Kurulunda değerlendirdik, taslak hâline getirdik. Çok yakın bir zamanda, çok kısa bir süre içerisinde de sosyal taraflarla bu taslağı tartışacağız. İnanıyorum ki, yine en kısa süre içerisinde siyasi partilerimize de bunu takdim edeceğiz ve siyasi partilerimizin de, sosyal tarafların da katkılarını almış olacağız.

Şunu ifade edeyim: Bu teklifte, tabii, Fon varlığının en az yüzde 10’unun mesleki eğitime dönük harcanması, aktüeryal dengeleri bozacak bir tekliftir. Bu açıdan, bu oranın çok da Fon varlığı, Fon gelir-gideri düşünülerek konmuş bir oran olduğu düşüncesinde değilim.

Bir diğer konu burada ifade edildi. “Bu ve benzeri konularla ilgili yapacağınız hazırlıkları bir yerlere danışma, bir yerlerden icazet alma…” şeklinde bir değerlendirme yapıldı. Bunu da çok doğru bulmadığımızı burada ifade etmek istiyorum. İstihdam paketiyle ilgili yapmış olduğumuz değerlendirmeleri biz Bakanlar Kurulunda değerlendirdik. Katkı sağlayacak olan siyasi partiler ve sosyal taraflarla tartışarak, görüşerek hazırlama çabası içerisindeyiz. Bunu başka taraflara çekmeyi de, doğrusu, şık bulmadığımızı, doğru bulmadığımızı da ifade etmeyi uygun buluyorum.

İşsizlik, tabii, dünyanın sorunu, hepimizin sorunu, bizim ülkemizin de sorunu. Son beş yıl içerisinde Türkiye’de meydana gelen değişim ve dönüşüm çerçevesinde, her yıl iş gücüne katılan 700 bin vatandaşımız iş bulma imkânını elde etmiştir. İşsizlik konusunda oranı çok daha aşağı düşürme arzumuza rağmen o konuda çok arzuladığımız bir noktaya gelemediğimizi ifade etmek istiyorum, ama bunun da gerekçelerini her defasında sizler de, bizler de ifade ediyoruz. Yani, emek yoğun bir üretim anlayışından teknoloji yoğun bir üretim anlayışına geçiş söz konusu, çok yoğun bir nüfusun tarımdan ayrılışı söz konusu. Buna rağmen, yine de işsizlik oranlarında düşüşün kaydedildiğini hep beraber görüyoruz. Yani, bizde 9,7 olan işsizlik oranının Avrupa Birliği ortalamasının 8,1 olduğunu da dikkate alalım, ABD’de yüzde 5’lere varan bir oranda olduğunu da görmemezlikten gelmeyelim diye ifade ediyorum.

Şimdi, konu İşsizlik Fonu, İşsizlik Sigortası Fonu olduğu için Fon’la ilgili çok daha net rakamlar vermek istiyorum. Bildiğiniz gibi, İşsizlik Sigortası Fonu 4447 sayılı Yasa ile 1999 yılında kuruldu. Kamu ve işveren ve işçilerin katılımıyla bu Fon oluşturuldu. Bu 4447 sayılı Yasa’ya göre, 2000 yılı Haziran ayında kamu, işçi ve işverenlerden prim kesilmeye başlandı ve yine Mart 2002’den itibaren de işsizlik ödeneği verilmeye başlandı. Yasa yürürlüğe girdiğinde, prim oranları, kamudan yüzde 2, işverenlerden yüzde 3 ve işçilerden de yüzde 2 şeklindeydi. Daha sonra 2002’de yapılan bir değişiklikle bu oranlarda indirime gidildi, kamuda yüzde 1, işverenden yüzde 2 ve işçiden de yüzde 1 şekline dönüştürüldü.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK  (Devamla) – Ocak 2008 sonu itibarıyla Fon’un toplam varlığı 31 katrilyon 360 trilyon liradır. Kurulduğundan bugüne toplam Fon geliri ise 32 katrilyon 957 trilyon liradır. Bu Fon varlığının 18 katrilyon 915 trilyon lirası faiz gelirlerinden, 14 katrilyon 42 trilyonu ise prim ve diğer gelirlerden oluşmaktadır.

İşsizlik Sigortası Fonu’nun toplam gideri ise Ocak 2008 sonuna kadar 1 katrilyon 578 trilyon liradır. Bu tutarın 1 katrilyon 377 trilyon lirasını sigortalı işsizlere verilen işsizlik ödeneği oluşturmaktadır ve 2007 sonu itibarıyla Fon’dan 962.465 kişi işsizlik ödeneği almaya hak kazanmıştır. Aylık olarak bakacak olursak, Ocak 2008’de 106.945 kişiye toplam 32 trilyon 776 milyar lira ödeme yapılmıştır. Fon’un 2008 Ocak ayında geliri ise 695 trilyon 742 milyar liradır. Tabii bu tabloya baktığımız zaman Fon’un gelir ve gider oranı yüzde 6’ya bile ulaşmamaktadır. Bundan dolayı Fon’dan yararlanma koşullarının aktüeryal dengeleri bozmayacak şekilde esnetilmesinden ve ödenek miktarının artırılmasından yana olduğumuzu burada ifade etmek istiyorum.

Zaten istihdam paketi çerçevesinde sizlere arz edeceğimiz düzenlemede de bu konular, bu istihdam paketi içermektedir.  İnanıyorum ki, kısa süre içerisinde bunu değerlendirir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çelik.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK  (Devamla) – Sağ olun.

…ve bu çerçevede çalışanlarımıza ciddi bir katkıyı da hep birlikte sunmuş oluruz diyorum.

Tekrar hepinize teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, kabul edilmiştir. Beklemeye gerek yok efendim, daha gelmiyorlar.

Sayın Başkanım, gelmelerini beklememize gerek yok. Bir milletvekilinin teklifinin gündeme alınması için…

Sayın Başkan, ne bekliyoruz?

BAŞKAN – Sayıyorlar, arkadaşlar sayıyorlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kabul edilmiştir efendim, belli; hayırlı olsun. 

BAŞKAN – Kabul etmeyenler…

OKTAY VURAL (İzmir) – Kabul edilmiştir.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Hâlâ oradan gelsinler diye bekliyorsunuz!

OKTAY VURAL (İzmir) – Kabul edilmiştir efendim, kabul edilmiştir.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bütün bakanların vekâleti mi var Sayın Başkan? Bakanlar Ankara’da, herkes Ankara’da.

BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın bakanlardan vekâlet al Sayın Başkan.

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Sözlü Sorular ve Cevapları

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, sanayi sitelerinin elektrik tarifesindeki değişikliğe ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/181) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Karaman’daki bazı köylerin ÇATAK kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/183) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

3.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, fındık üreticilerine don afeti hasar paralarının ödenmesine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/188) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

4.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, hububat destekleme primleri ödemesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/205) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

5.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, hayvancılık teşvik primlerinin ödenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/238) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

6.- Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın, serbest veteriner hekimlerin hak ediş bedellerinin ödenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/242) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

7.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Milas’ın bazı köylerindeki toprak tuzlanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/249) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

8.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Hazine arazilerini işleyen çiftçilere doğrudan gelir desteği ödenmemesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/251) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

9.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, bal ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/265) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa’nın bazı köylerinde sebze ve meyvelerde görülen kurumanın sebeplerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/281) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

11.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, gıda ürünlerinde üretimden tüketime kadar oluşan fiyata ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/320) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

12.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, hayvancılık politikasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/321) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

13.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, organik tarımın desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/335) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

14.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, arıcıların desteklenmesine ve bal tüketicilerinin korunmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/350) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

15.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, AB fonundan yararlanacak çiftçilere ve Türk çiftçisinin rekabet gücünün artırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/357) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

16.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, İzmir’deki ziraat mühendislerine ve yeterli teknik personel sayısına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/359) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

17.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Antep fıstığı ürününün desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/361) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

18.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Ege kıyılarındaki balık çiftliklerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/365) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, gündemin sözlü sorular kısmının 1, 2, 3, 5, 8, 10, 15, 17, 22, 35, 58, 59, 69, 79, 84, 85, 87 ve 91’inci sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir.

Şimdi, bu soruları sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.                                                                                        02/11/2007

                                                                                                            Reşat Doğru

                                                                                                                 Tokat

Soru: Bilindiği üzere Hükûmetler tarafından desteklenerek kurulan sanayi siteleri içerisinde kendi sanatını icra ederek üretime ve istihdama katkı sağlayan işyerleri mevcuttur. Tokat Sanayi Sitesi içerisinde de bu şekilde faaliyet sürdüren 900 işyeri mevcuttur. Bu işyerleri tarafından kullanılan elektrik fiyat tarifesi değiştirilmek suretiyle mağdur duruma düşmüşlerdir. Kendi imkânlarıyla faaliyetini sürdüren üretime, istihdama ve ihracata katkı sağlayan işyerlerinin tarife değişikliği nedeniyle uğradıkları mağduriyeti gidermeyi düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                                                        Hasan Çalış

                                                                                                           Karaman

Son yıllarda yaşanan kuraklık ve küresel ısınmadan Karaman ilimiz oldukça fazla etkilenmiştir. Kısıtlı olan sulama amaçlı suların tarımda geniş alanlarda kullanılması, sulanabilir tarım arazilerinin artması sebebiyle yer altı su kaynakları azalmış ve taban suyu seviyeleri düşerek göl ve dereler kurumaya başlamıştır.

Doğal dengenin sağlanması, erozyonun önlenmesi, doğal su kaynaklarının korunması, tarım tekniklerine uygun tarımsal faaliyetler ve üretim planlaması yaparak topraklarımızın muhafazası amacıyla ilimiz merkez ilçede bulunan ve daha önce doğal bir göl olan, çok sayıda su havzasına sahip olan, ancak şu anda kurumuş bulunan Süleymanhacı Gölü (Acı Göl)’nün tekrar eski hâline getirilmesi büyük önem taşımaktadır.

1- Doğal dengenin ve çevre tarım arazilerinin korunması amacı ile Karaman ilimizin en az yağış alan bölgesi olan Akgöl ve Süleymanhacı Göllerine sınır köylerin kuraklık ve küresel ısınma da dikkate alınarak 2008 yılı ÇATAK programına dâhil etmeyi düşünüyor musunuz, bu konuda herhangi bir çalışmanız var mı?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.        06/11/2007

                                                                                                     Rıdvan Yalçın

                                                                                                             Ordu

Soru:

2004 yılında fındık üreticisini vuran don afeti nedeniyle oluşan zararın % 15’i aynı dönem, % 15’i ise üç yıl sonra 22 Temmuz seçimlerine üç gün kala ödenmiş olmakla geriye kalan % 70 don hasar parasının ödenmesinin yapılıp yapılmayacağı, ödemek için yerel seçimlerin beklenip beklenmeyeceği sorusunun cevaplandırılmasını arz ederim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Dr. Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                      Yaşar Ağyüz

                                                                                                         Gaziantep

Ülkemizde yaşanan kuraklık ve aşırı sıcaklıklar tarım üreticilerimizi büyük oranda mağdur etmiş, beklenen ürün miktarına ulaşamaması ve elde edilen gelirin masraflarını karşılamayacak düzeyde olması ekonomik sıkıntıya sokmuştur.

Nüfusumuzun büyük çoğunluğunu oluşturan tarım üreticilerimizin, devletten destek görmeleri onlar için büyük güvence olmaktadır. Yeni ekim dönemi için yapılacak masraflar yaşanan ekonomik sıkıntı içerisinde büyük yük olmakta bazen de tarlalarını ekmekten vazgeçmektedirler. Bu da ülke ekonomimiz için olumsuzluk yaratmaktadır.

Bu çerçevede 29/07/2007 gün ve 2007/12434 sayılı Bakanlar Kurulunun “Hububat Üreticilerine Destekleme Primi Ödenmesine Dair Karar” büyük güvence yaratmış ama bugüne dek uygulanmamıştır.

1. Hububat Üreticilerine Destekleme Primi Ödenmesine Dair Bakanlar Kurulu Kararı’nın uygulanması için bir engel söz konusu mudur?

2. Ödeme konusunda bir engel yoksa, çiftçimiz daha fazla faize boğulmadan ne zaman ödeme yapmayı düşünüyorsunuz?

                                                                                                        14/11/2007

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                              Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                                                          Malatya

1. Damızlık sığır, süt, buzağı ve suni tohumlama Bakanlığınız tarafından teşvik edileceğini belirtmenize rağmen 2007 yılı ocak ayından itibaren her ay ödenmesi gereken teşvik primleri yaklaşık bir yıldır ödenmemiştir. Üreticiler ve Türk hayvancılığının geleceği açısından çok önemli olan bu primler ne zaman ödenecektir?

TBMM Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.                                                                                                                     20/11/2007

                                                                                                          Ahmet Bukan

                                                                                                                Çankırı

13/04/2007 Tarih ve 26492 Sayılı Resmî Gazetede yayınlanan 2007/20 sayılı “Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkında Uygulama Esasları Tebliği” ve Bakanlar Kurulunun 14/05/2007 tarihli ve 2007/12146 sayılı Kararname’nin eki kapsamında Tarım İl Müdürlüklerince tanzim edilen suni tohumlama uygulama desteği hak ediş bedelleri 2007 yılında Çankırı ilimizde faaliyet gösteren serbest veteriner hekimlere T.C. Ziraat Bankası tarafından ödenmemiştir.

– Serbest veteriner hekimlere hak edişlerini ne zaman ödenecektir?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanabilmesi hususunda gereğini arz ederim.                                                                                                                     21/11/2007

                                                                                                           Metin Ergun

                                                                                                                Muğla

Muğla ili Milas ilçemize bağlı Yaşyer ve Ovakışlacık köylerimizin toprağında tuzlanma meydana gelmiştir. Muhtemelen bu yer altı sularının çekilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda Bakanlık olarak;

1- Bu konuda herhangi bir çalışmanız var mıdır?

2- Çalışma var ise ne tür bir önlem almayı düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularıma Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker’in sözlü olarak cevap vermesine müsaadelerinizi arz ederim.               23/11/2007

                                                                                                         Muharrem Varlı

                                                                                                                Adana

Hazine’ye ait arazileri ecrimisil ödeyerek işleyen çiftçilerimiz doğrudan gelir desteği ve ürün prim ödemelerinden faydalanamamaktadır. Hâlbuki, mülkiyeti şahıslara ait arazileri kiralayarak işleyen çiftçilere adı geçen ödemeler yapılmaktadır.

1- Bu uygulamanın çiftiler arasında oluşturduğu mağduriyetin ortadan kaldırılmasını düşünüyor musunuz?

2- Ecrimisil ödeyerek üretim yapan çiftçilerin bu uygulamadan dolayı zararı ne kadardır?

3- Ecrimisil ödenerek ekilen hazine arazisi miktarı ne kadardır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker’in sözlü cevap vermesini arz ederim.

Son zamanlarda bazı basın yayın haberlerinde, bal ithalatına ilişkin haberler çıkmaktadır.

Arıcılık yapan vatandaşlarımız bu ithalattan zarar görmektedir. 2006-2007 kış dönemindeki arı ölümleri ve 2007 yazındaki kuraklık bahane edilerek yapılan bu ithalat, sıkıntı içerisinde bulunan arıcılığı bitme noktasına getirmiş bulunmaktadır. Bal ithalatına devam edilecek mi? Bal üreticileri ne yapacak?                                                                                                                  27/11/2007

                                                                                                         Akif Akkuş

                                                                                                             Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın M. Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                         Reşat Doğru

                                                                                                              Tokat

Soru: Yeşilırmak'tan sulama suyu kullanmak suretiyle üretim yapmakta olan Tokat Erbaa ilçesi Çevresu, Çalkara, Kızılçubuk ve Kale köylerimizde başta sebze üretimi olmak üzere bitkisel üretimde yanma ve kuruma nedeniyle üreticilerimiz zarar görmekte mağdur olmaktadır. Bitkilerde gerçekleşen yanma ve kurumanın sebepleri ile ilgili olarak bir araştırma yapılmakta mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                                                         Hasan Çalış

                                                                                                            Karaman

Türkiye Ziraat Odaları Birliği, gıda ürünlerini üretip satanla nihai tüketici arasındaki süreçte üç kata varan oranlarda pahalandığını belirlemiştir. Üreticinin satış fiyatı ile tüketicinin ödediği arasındaki fark, yaş sebze ve meyvede yüzde 298'lere, kurutulmuş ürünlerde yüzde 194'lere, baklagillerde yüzde 163'lere, hayvansal ürünlerde yüzde 175'lere ulaşmaktadır.

Üretici tarafından kilosu 62 YKr'ye satılan domatesin hâl fiyatı 1 YTL 2 YKr, pazar fiyatı 1 YTL 36 YKr, market fiyatı ise 1 YTL 51 YKr'ye ulaşmaktadır. Domates tarladan tüketiciye kadar olan süreçte yüzde 144.8 zamlanmaktadır?

1- Türkiye Ziraat Odaları Birliği'nin bu sesine kulak vermeyi düşünüyor musunuz?

2- Tüketicinin ödediği fiyatlar esas yansıması gereken üreticiye yansımamaktadır. Bu konuda bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

3- Üreticiden tüketiciye kadar olan süreçte gerçekleşen yüksek fiyat artışı aracılardan kaynaklanmaktadır. Hükûmet olarak bu konuda bir çalışmanız var mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                                                         Hasan Çalış

                                                                                                            Karaman

Son yıllarda uygulanan yanlış politikalar sonucu ülkemizde hayvancılık bitme noktasına gelmiştir. Desteklerin azalması, girdilerdeki yükseklik, kuraklık ve kuraklık zararları gibi nedenler hayvancılığımızı olumsuz yönde etkilemektedir. Yalnızca Karaman ilimizde 2002 yılında koyun sayısı 343 bin ve keçi sayısı da 95 bin iken, 2007 yılında koyun sayısı 310 bin ve keçi sayısı da 40 bin olarak gerçekleşmiştir. Buna göre; kesilen cezalar sonucunda keçi sayısında büyük düşüş yaşanırken koyun sayısı neredeyse yerinde saymaktadır.

1- 2002-2007 yılı koyun ve keçi gibi küçük baş hayvan sayısı karşılaştırıldığında, izlenen hayvancılık politikalarında başarı sağlandığını söylemek mümkün müdür?

2- Mera ıslahı ile ilgili Karaman ilinde her hangi bir çalışmanız var mıdır? Varsa bu çalışmalar yeterli midir? Bu konudaki yeni yıl hedefleriniz nelerdir?

3- Yerli hayvan yetiştirilmesi ve teşvik konusunda ne gibi çalışmalar yapılmıştır? Bu çalışmalar yeterli midir?

4- Canlı hayvan ve hayvansal ürün ithalatı yapılıyor mu? Yapılıyor ise hangi ülkelerden ne kadar ithalat yapılmaktadır?

5- İthalatın ülkemizdeki hayvancılık sektörüne zarar vereceğini düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                          Mustafa Enöz

                                                                                                               Manisa

Günümüzde organik tarım insan sağlığı için son derece önemlidir. Gelişmiş ülkeler organik tarıma büyük önem vermekte, tarım politikalarını buna göre oluşturmaktadırlar.

Organik tarım ülkemiz için de büyük önem taşımakta olup, bozulan ekolojik dengenin yeniden tesisi, sürdürülebilir tarım, toprağın yaşatılması, biyolojik çeşitliliğin devamı için son derece önemlidir.

Buna göre;

1- Ülkemizde organik tarımın yaygınlaştırılması için Bakanlığınızca hangi çalışmalar yapılmaktadır?

2- Organik tarımla üretim gerçekleştiren çiftçilerimize bir destek sağlanmakta mıdır?

3-  Eğer bir destek sağlanıyorsa sağlanan destekler yeterli midir? Bu destekleri artırmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                                                            Hasan Çalış

                                                                                                              Karaman

Bal Sanayicileri Derneği tarafından yapılan açıklamada; piyasayı hileli ve kalıntılı balın işgal ettiği belirtilmektedir.

1. Türkiye’de bal üretiminin 2006 yılında yüzde 20, 2007 yılında yüzde 25 olmak üzere, son iki yılda toplam yüzde 45 gerilediği ifade edilmektedir. Kuraklıktan etkilenen arıcılara destek konusunda bir çalışmanız olmuş mudur? Destekleme yapmayı düşünüyor musunuz?

2. Açıklamada; tüketiciye sunulan balların büyük bir kısmının hileli ve ilaç kalıntılı ballar olduğu belirtilmektedir. Bu konu ile ilgili herhangi bir araştırma yapılmış mıdır? Piyasada satılan hileli ballara karşı tüketiciyi bilgilendirmeyi düşünüyor musunuz?

3. Üretimde meydana gelen azalmanın bal fiyatlarını yüzde 200’e varan oranlarda artırdığı da kaydedilmektedir. Bu yüksek fiyatlardan tüketiciyi korumayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki belirttiğim soruma, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker’in sözlü olarak cevap vermesine müsaadelerinizi arz ederim.

                                                                                                       02 Ocak 2008

                                                                                                           Şenol Bal

                                                                                                              İzmir

1. Avrupa Birliğinin, IPARD çerçevesinde 2008-2010 yılları arasında kullandıracağı 290 milyon euroluk fonundan hangi tip çiftçilerimiz yararlanabilecektir?

2. Ortak tarım politikası çerçevesinde AB’li çiftçilere verilen destekler ile Türk çiftçisine dağıtılan bu zayıf destekler karşılaştırıldığında, Türk çiftçisinin rekabet gücünü nasıl artırmayı düşünüyorsunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki belirttiğim sorularıma, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker’in sözlü olarak cevap vermesine müsaadelerinizi arz ederim.

                                                                                                       02 Ocak 2008

                                                                                                           Şenol Bal

                                                                                                              İzmir

1. İzmir İlimizde ilçeler dâhil, görevli her bir ziraat mühendisine, görev yapacağı kaç köy ve tarımsal nüfus düşmektedir?

2. Tarım Bakanı olarak sizce; üretimde verim ve verimlilik ve kalitenin en temel dayanağı olan bilgiyi ve yeni teknolojiyi çiftçilerimize ulaştırabilecek nitelikli ve yeterli sayıda teknik personelin oranı ne olmalıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                          Akif Ekici

                                                                                                           Gaziantep

Kentler ürettiği ürünlerle bütünleşir. Antep fıstığı da hiç şüphesiz Gaziantep’in sembolüdür.

Antep fıstığında dünyanın büyük üreticisi konumundayken, son yıllarda İran ve ABD’nin piyasalara girmesi ve yanlış politikalarınızdan dolayı dünyanın üçüncü üreticisi konumuna geldi.

İhracatı neredeyse durma noktasına gelen Antep fıstığı, Gaziantep’in ekonomisinde önemli bir yere sahiptir. Fıstık, yöredeki 200 bin kişinin geçim kaynağıdır.

Birçok ürün destekleme kapsamına alınırken Antep fıstığı, devletin desteklemesinden yoksun ve desteksiz bırakılmıştır.

1. Antep fıstığını devlet desteği kapsamına almayı düşünüyor musunuz?

2. Gaziantep’te bulanan Güneydoğu Birlik Kurumu’nu daha aktif hâle getirmeyi düşünüyor musunuz?

3. Antep fıstığı Araştırma Enstitüsü’nün verimli çalıştırılması konusunda bir çalışmanız var mı?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ege kıyılarındaki balık çiftlikleri konusunda aşağıdaki soruların Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker tarafından sözlü olarak cevaplanmasını arz ederim.

                                                                                                    Kamil Erdal Sipahi

                                                                                                               İzmir

Ege kıyılarında gittikçe yaygınlaşan balık çiftliklerinin bir kısmının çevre kirliliği yarattığı ve turizmi olumsuz yönde etkilediği bilinmektedir. Son zamanlarda bu balık çiftliklerinin bir kısmının Yunanlılara satıldığı veya Yunanlılarla ortaklık kurulduğu öğrenilmiştir. Ayrıca İzmir’in Seferihisar ilçesi kıyılarında Yunanlılara büyük bir balık çiftliği kurma izni verildiği duyumu alınmıştır.

Yunanlıların bu yolla hem kendi balık çiftliklerini, denizlerini kirletmesin diye Türkiye’deki balık çiftliklerine el attıkları hem de Türk kıyılarında deniz kirliliği yaratarak Türk turizmini baltalamak için menfi propaganda yaptıkları bilinmektedir.

1) Ege kıyılarında kaç balık çiftliği vardır? Bunlardan ne kadarı Yunanlılara satılmıştır veya ortaklık kurulmuştur?

2) Seferihisar’da Yunanlılara balık çiftliği kurma müsaadesi verilmiş midir?

3) Yunanlıların bu iki yönlü girişimlerinin farkına varılmış mıdır? Buna karşı hangi tedbirlerin alınması planlanmaktadır?

BAŞKAN – Soruları cevaplandırmak üzere, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker.

Buyurun Sayın Eker. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi, bir saat süremiz var. Ek sorular olabilir sizin için. Onun için, sürenizi iktisatlı kullanırsanız memnun olacağım.

Size kırk dakika süre veriyorum efendim.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, Yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Önce, Maliye Bakanımız Sayın Kemal Unakıtan’a sorulmuş olan bir soruya, Sayın Reşat Doğru’nun sorusuna cevap ile başlamak istiyorum. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun 2004 tarihinde bir kararı var. Bu karar çerçevesinde, sanayi abone grubu “Sanayi Sicil Kanunu’nda tanımı yapılan sanayi işletmelerinin Sanayi Bakanlığının olumlu görüşünü ifade eden sicil belgesini almaları şartıyla, şantiye dönemi dâhil olmak üzere sanayi abonesi olarak kabul edilirler. Haddehaneler, soğuk hava deposunun buz üreten tesisleri bu gruba dâhil edilirler” olarak belirlenmiştir.

Bu nedenle, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun bu kararı doğrultusunda, adı geçen belgeyi dağıtım şirketlerine ibraz eden gerçek ve tüzel kişilerin elektrik tarifeleri sanayi tarifesi olarak uygulanmaktadır.

Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ın sorusu: Karaman’da Akgöl ve Süleymanhacı göllerine sınır köylerin de ÇATAK Programı’na dâhil edilip edilmemesini soruyor.

Biz, bu ille ilgili, bu bölgeyle ilgili teknik incelemeleri yaptırdık ve gerek arazi tespiti, gerek toprak yapısının incelenmesi, gerek erozyon durumu, yağış alma durumu ve yörenin tarımsal faaliyetlerinin belirlenmesi, potansiyelinin belirlenmesiyle ilgili bir çalışma yapılmış. ÇATAK Projesi’nin üç ilde daha, üç ile daha yaygınlaştırılmasıyla ilgili bir hazırlık yapıldı 2008 yılı için. Bunun kararını veren bir kurul var ki, bu da -Tarım Bakanlığı sadece burada bir üye durumunda- bu kurul kabul ettiği takdirde, Karaman ile birlikte üç vilayet daha bu çerçevede, Nevşehir, Niğde, Çanakkale de buraya teklif edilecek. Böylece, eğer uygun görülürse ve imkân verilirse onlar da ÇATAK Programı’na dâhil edilecek.

Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın’ın fındıktan zarar gören çiftçilerle ilgili, daha doğrusu tabii afetlerden zarar gören fındık üreticileriyle ilgili ödemelerin ne zaman yapılacağına dair bir talebi var. 2008 yılı bütçesinde bu konuyla ilgili ödenek teklifinde bulunuldu ve bu dönemde eğer ödenek temin edildiği takdirde kalan paralar da ödenecek.

Gaziantep Milletvekili Sayın Yaşar Ağyüz hububat üreticilerine destekleme primi ödenmesiyle ilgili kararın uygulamasını soruyor. Biz 2007 yılı içerisinde… Şu anda talepleri alıyoruz, henüz bu kapanmadı. Tarım Kredi Kooperatiflerine, üretim yapan ve bunu satan üreticilerimiz bunu bildiriyorlar, onların belirli bir tahakkuku yapılıyor, o tahakkukla bize geldiğinde biz bunu ödüyoruz. Süresi 30 Nisan 2008’de doluyor. Biz ocak ayında, tahakkuku gelen ve ödeme imkânımız bulunan 50 milyon YTL’yi ödedik, geri kalanını da şubat ayı içerisinde ve ondan sonraki müteakip aylarda, geldikçe, peyderpey ödeyeceğiz.

Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun sorusu… O da hayvancılıkla ilgili ödemeleri soruyor. Biz 2007 yılı içerisinde… Tabii, hayvancılıkta da çoğu prim şeklinde olduğu için, tahakkuk gecikerek geliyor yani toplanıp gecikerek geliyor. O nedenle yıl sarkıyor. Bir miktar da tabii 2007 yılı içerisinde üretimin artması sebebiyle ve ürünü deklare eden çiftçimizin, bunu daha sonra yapması sebebiyle, bir öngörü yapmak oldukça zor, hem kayıt problemi olduğundan dolayı hem de yeni kayıt içine alınmayla birlikte olduğu için, bir miktar da tahminin üzerinde prim gerçekleşti, yani bütçeyi aştı. O nedenle biz, bu yıl içerisinde onları ödüyoruz. Ocak ayı içerisinde 105 milyon YTL’yi ödedik, şubat ayı içerisinde 140 milyon YTL yine ödeniyor ve kalanları da müteakip aylarda, mart ve nisan ayında, eğer kalırsa mayıs ayında ödenecek.

Sayın Ahmet Bukan’ın suni tohumlama ile ilgili hak edişlerin ne zaman ödeneceğine dair bir sorusu var. Özellikle, serbest veteriner hekimlere hak edişleri ne zaman ödenecektir… Aslında, bu da biraz önce söylediğim soru onun da cevabını vermiş oluyor. Yalnız, 2007 yılından tahakkuk eden suni tohumlama miktarı, ocak ayında buradan 19 milyon YTL ödendi. Çankırı’da da bu ay içerisinde ve bundan sonraki ayda Türkiye'nin diğer illeriyle birlikte onlar da ödenecek.

Sayın Metin Ergun’un sorusu: Muğla ili Milas ilçesinin Yaşyer ve Ovakışlacık köylerinin toprağında tuzlanma problemi bulunduğunu, buna ait herhangi bir işlem yapılıp yapılmadığını soruyor. Ne gibi tedbirler düşünüyoruz diye soruyor. Tabii, gerek bu ovanın, yani bu iki köyümüzün de içinde bulunduğu, Yaşyer ve Ovakışlacık köylerinin içinde bulunduğu, ayrıca, İçme, Savran, Akyol, Ekinambarı köyleri de bu bölgede... Burada, rakımın düşük olması ve taban suyu seviyesinin yüksek olması nedeniyle genel bir tuzluluk sorunu bulunduğu tespit edildi. Devlet Su İşleri bu konuyla ilgili bir drenaj çalışması yapmış. Bundan sonraki kısım ile ilgili gerek yayım konusunda, yani çiftçilerin bu tür sorunlu topraklarda hangi ürünleri ekmeleri hâlinde bu sorunla baş edebileceğine, neler yapabileceğine dair bilgilendirme çalışması yapılıyor. Bakanlığımızca da oluşturulan bir heyet tarafından 9-10 Temmuz 2007 tarihlerinde bir inceleme yapıldı ve yetiştiriciliğe açılabilecek alanlarda, özellikle tuzlu toprakların havuzlarında, çupra, levrek balıklarının yetiştiriciliğine bir yönelme var, bu konuyla ilgili de ayrıca bir çalışma yapılmış. Arazi ıslahı, tuzlama ve sulama konularında da çalışmalar sürmektedir.

Sayın Muharrem Varlı’nın bir sorusu: Hazineye ait arazileri ecrimisil ödeyerek işleyen çiftçilerimizin doğrudan gelir desteği ve ürün primlerinden faydalanmadığını söylüyor. Evet, burada, Hazine ile veya Maliye ile bir kira sözleşmesi yaptıkları taktirde bundan istifade edebiliyorlar. Ama, takdir edersiniz ki, ecrimisil, daha çok, işgal edilmiş arazilerle ilgili bir durumdur. Şimdi, işgal edilmiş bir arazide, eğer kalkıp da bir çiftçi kayıt sistemine dâhil edecek bir işlem yaparsanız veya diğer arazi gibi onu mütalaa ederseniz, o zaman da hukuki başka problemler ortaya çıkıyor. Biz, ürünleriyle ilgili, ürün üretimiyle, bazı ürünlerin primleriyle ilgili o konu da bir çalışma yapıyoruz, ama kira yaptıkları takdirde zaten her türlü destekten istifade ediyorlar.

Yine, Karaman Milletvekilimiz Hasan Çalış’ın ve Mersin Milletvekilimiz Sayın Akif Akkuş’un benzer konuda soruları var. Bal üretimiyle ilgili, kuraklıktan etkilenen arıcılara destek konusunda bir çalışma olup olmadığı ve destekleme yapılıp yapılmadığı soruluyor. Bir de bal ithalatıyla ilgili, bal ithalatının devam edip etmeyeceği hususunda bir soru var.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde 82.336 ton bal 2005 yılında, 83.842 ton bal da 2006 yılında üretildi. Burada, sadece 2007 yılında Ege Bölgesi’nde bir kısmi kuraklık var ve özellikle çam balında bir rekolte düşüklüğü olduğunu biliyoruz. Bunun yanında, tabii, bal fiyatlarında 2007 yılında, son beş yıla göre, yüzde 100’e varan bir fiyat artışı da meydana geldi. Bakanlığımız, bal üretimini ve arıcılığı teşvik etmek gayesiyle, tabii birtakım destekler veriyor. Bunları da biz başlattık, onu da söyleyeyim bu arada. Ana arı kullanan arıcılara, ana arı başına birlik üyesi olanlara 15 YTL, birlik üyesi olmayanlara 7,5 YTL destek veriyoruz. Ayrıca, arıcının ürettiği süzme bala kilogram başına birlik üyesi olanlara 0,6 YTL ve birlik üyesi olmayanlara da 0,3 YTL yine destekleme ödemesi yapılıyor. 2006 yılında yayınladığımız Hayvancılığın Desteklenmesi Kararnamesi içerisinde, balla ilgili olarak, 40 bin ton bal destekleme kapsamına alınmış, destekleme primi ödeniyor. 2003-2007 döneminde arıcılık destekleri kapsamında üreticilere toplam 47 milyon YTL ödeme yapılmış. 2003’ten bu yana, şu ana kadar bal ithalatıyla ilgili herhangi bir kontrol belgesi düzenlenmiş değildir. Onu da bu arada ifade edeyim.

Sayın Reşat Doğru, Tokat Erbaa ilçesi Çevresu, Çalkara, Kızılçubuk ve Kale köylerinde sebze üretiminde yanma ve kuruma nedeniyle üreticilerin zarar gördüğünü, mağdur olduğunu ifade ediyor. Bununla ilgili bir sorusu var Sayın Doğru’nun.

Söz konusu köylerde bitkilerin ihtiyacı olan sulama suyu Yeşilırmak Nehri’nden sağlanmakta. Tabii, 2007 yılında, maalesef, Türkiye'nin bazı bölgelerinde bir kuraklık problemi yaşandı ve bu bölgede ekonomik anlamda üretilen çeltik, patates ve soğan gibi ürünlerde, kuraklık zararından doğacak herhangi bir verim kaybı olmamış Tokat için. Onu memnuniyetle ifade ediyoruz.

Yine Erbaa Tarım İlçe Müdürlüğümüzün sulama döneminde yaptığı rutin denetimlerde, kontrollerde, bitkilerde sulama suyundan kaynaklanan bir kuruma ve yanma belirtisine rastlanılmadığı bize rapor edildi.

Konuyla ilgili olarak çiftçilerimizden, ziraat odasından ve sulama birliğinden de herhangi bir şikâyet başvurusu olmamıştır.

Ayrıca, Tokat’taki Toprak ve Su Kaynakları Araştırma Enstitüsü Müdürlüğümüzce, Erbaa, Niksar ve Kazova Ovalarında 2007 yılında yürütülen Sebze Üretiminin Geliştirilmesi Projesi kapsamında yapılan incelemelerde de bu bulgulara rastlanmadı. 2008 yılında bu konuyla ilgili araştırmalar sürdürülecek, herhangi bir durum olduğunda da bunun gereği teknik olarak yapılacak.

Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış, Türkiye Ziraat Odaları Birliğinin üretim kaybıyla gerek kuraklıktan kaynaklanan, bir de yaş meyve, sebzedeki üretici-tüketici fiyatlarıyla ilgili, hal fiyatı ve pazar fiyatı arasındaki farklarıyla ilgili değerlendirilmesini soruyor.

Bir de, tüketicinin ödediği fiyatların üreticiye yansımadığı, bu konuda herhangi bir çalışma yapılıp yapılmadığı ve yüksek fiyat artışının aracılardan kaynaklanmakta olduğuna dair bir değerlendirme yapıyor, bununla ilgili bir soru soruyor.

Sayın milletvekilleri, bildiğiniz gibi, ülkemizde sebze, meyve ticareti, kısaca, Toptancı Halleri Kanunu Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname hükümleri çerçevesinde yapılıyor. Hâlihazırda yürürlükte olan bu mevzuat, üreticileri destekleyen birçok hükmü içeriyor. Ancak üretici ile tüketicinin hak ve çıkarlarını daha fazla korumak, malların fiyatlarını serbest piyasa şartlarında arz ve talebe göre oluşmasını sağlamak üzere Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızca sebze ve meyve ticaretinin düzenlenmesi ve toptancı halleri hakkında kanun tasarısı taslağı hazırlanmış ve taslak üzerindeki çalışmalar devam etmektedir.

Burada amaç, tabii öteden beri Türkiye’de söz konusu edilen üretici ve tüketici fiyatları arasındaki farkın asgariye indirilmesi, yani tüketicinin ödediği maliyetin veya bedelin, hiç değilse, daha fazla yüksek… Bir kısmının üreticiye yansımasını temin edecek birtakım düzenlemeler var. O düzenleme çerçevesinde de daha iyi bir noktaya gelir diye düşünüyoruz.

Yine Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış’ın, Karaman ilindeki koyun ve keçi sayılarıyla ilgili bir değerlendirmesi ve bununla bağlı olarak 2002-2007 yılında koyun, keçi gibi büyükbaş, küçükbaş hayvan sayısı karşılaştırıldığında   izlenen hayvancılık politikalarında başarı sağlandığını söylemek mümkün müdür?” diye soruyor.

Şimdi, şöyle söyleyeyim: Tabii, Karaman ilinde belirtilen tarihte, yani beş-altı yıllık bir süre içerisinde koyun, keçi sayısının 343 binden 310 bine düştüğünü söylüyor. Bu, tabii, Türkiye’de giderek koyun ürünlerine, koyun etine olan talebin düşmekte olduğunu, kentleşmeyle birlikte, şehirleşmeyle birlikte… Bunu dikkate aldığımızda, bu aslında -tabii, sayı azalması var ama- çok da dramatik bir düşüş değil. Tabii, keçiyle ilgili sayı düşüşü dramatiktir, doğrudur, ama bunun da daha çok ormanla, ormancılıkla ilgili bir boyutu var.

Sayın milletvekilleri, bu arada bir hususu ifade etmem gerekiyor. Koyunculukta da, hayvancılığın diğer bölümlerinde olduğu gibi, bir verimlilik artışı söz konusu. Yani, belki hayvan sayısı düşüyor ama elde edilen ürün miktarında ise artış var. Mesela, 2002 yılında 91.282 ton koyun ve keçi üretimi var, bu 2006 yılında 96.032 tona yükselmiş. Demek ki hayvan sayısında düşme var, doğru, ama bir hayvandan elde edilen et miktarı da artıyor. Bu da verimlilik artışıdır.

Yine, 2002 yılında 867 bin ton olan koyun ve keçi sütü üretimi 2006 yılında 1 milyon 48 bin tona yükselmiştir. Benzeri bir şeyi biz sığırcılıkta da görüyoruz. Sığırcılıkta da sığır sayısı, sığır popülisyonunda bir artış olmamasına rağmen, mesela, sığırlardan elde edilen Türkiye’deki toplam süt miktarında ciddi bir artış var, yaklaşık 3 milyon tonluk bir süt artışı var hayvan sayısı aynı olmasına rağmen. Demek ki burada bir verimlilik artışı söz konusu. Bu da tabii durduk yerde değil, yapılan çalışmalar ve başarılı olarak hayata geçirilen projelerle olan bir durum. Gerek desteklemeler –ki hayvancılıkta yaklaşık 10 kat arttırıldı- hayvancılıkla ilgili destekler gerekse suni tohumlama, yem bitkilerinin artışı, yem bitkilerinin destekleme kapsamına alınması ve bu şekildeki faaliyetler hayvancılıkta bu artışı meydana getirdi.

Koyunculukta, biz, destekleme de veriyoruz küçük baş hayvanlara, onu da söyleyeyim. İki türlü: Bir tanesi, hayvan başı için bir destek veriyoruz; bir de mera ıslahı yoluyla -ki koyunculuk için en önemli konu bu- bunun da hayvancılığı geliştirdiğine inanıyoruz ve bu sebeple veriyoruz.

Şimdi, canlı hayvan ve hayvansal ürün ithalatıyla ilgili bir sorusu var yine Sayın Çalış’ın.

1999’dan bu yana, Türkiye’de, sığırcılığa, damızlık canlı hayvan ithalatına belirli şartlar altında, belirli projeler olmak kaydıyla izin veriliyor. O, şu anda da yapılıyor ve bugüne kadar toplam, 99’dan bu yana 13.276 baş damızlık hayvan ithal edilmiştir. Bu, ticari maksatla değil, kurulan büyük ölçekli işletmelerin kendi damızlık ihtiyacını karşılamak üzere verilen bir yetki. Bakın burada da, bunun, mesela, 1999’da 600 baş, 2000 yılında 3.197 baş ithal edilmiş. 2001’de 224; 2003’te 1.124; 2005’te 2.264; 2006’da 144 ve 2007 yılında da, büyük kısmı Avustralya, Uruguay olmak üzere, 5.700 baş, toplam 13.200 baş hayvan ithalatı 99’dan bugüne kadar yapılmış. Dediğim gibi, özel projeler kapsamında yapılıyor bu.

Sayın Mustafa Enöz’ün sorusu organik tarımla ilgili:

Değerli milletvekilleri, organik tarımla ilgili kanun geçen dönem, yani 22’nci Dönem Parlamentosunda çıktı ve Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik de Avrupa Birliğiyle uyumlu olarak, 10 Haziran 2005’te yürürlüğe girdi. Organik Tarım Kanunu 2004’te çıkarıldı tarafımızdan. Bunun yanında, Bakanlık il müdürlüklerinde organik tarım birimleri oluşturuldu ve personel, özellikle Tarım Bakanlığının personeli bu konularda vatandaşı, üreticileri daha fazla eğitsin diye onlara eğitim verildi. Bu manada bu eğitimcilerin eğitimi idi. 1.144 kursta 16.375 çiftçiye organik tarım konusunda bu arada eğitim verildi, bu tarihten sonra ve biz tarımsal desteklemeyi organik üretimin lehine yüzde 30 artırdık. Yani şöyle söyleyeyim: Klasik yöntemle üretim yapana, diyelim, dekar başına 10 YTL veriliyorsa, organik tarım yapıyorsa yüzde 30 ilave alıyor, 13 YTL alıyor dekar başına. Böyle bir ilave teşvik getirdik.

Tabii organik tarımla ilgili göstergeler çok büyük bir hızla arttı. Ayrıca biz, organik tarım yapanlara yüzde 60 kredi faiz sübvansiyonu uygulamaya başladık. Yani, diyelim ki normal yüzde 16-17 faizle çiftçi kredi kullanıyorsa, eğer organik üretim yapıyorsa, bunu yüzde 60 indirimli olarak yapıyor. Bu da Türkiye’de organik üretimin gelişmesine ciddi şekilde katkı sağlayan bir destekleme biçimi.

İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal’ın IPARD ile ilgili bir sorusu var. Şimdi, IPARD, Avrupa Birliğinin katılım öncesi mali yardım programı, daha çok bizimle ilgili kısmı, Tarım Bakanlığıyla ilgili kısmı kırsal kalkınma bileşeniyle ilgili. 2013 yılına kadar 750 milyon avro Türkiye bu fondan istifade edebilecek. Bunun için de, başlangıç itibarıyla, Avrupa Birliğinin tüm üye ülkeler, daha doğrusu tüm aday ülkeler için belirlediği bir kıstas var. O kıstaslar çerçevesinde, Türkiye’de ona uyan yirmi il seçildi. Yirmi il daha, yine seçildi ikinci kademe için ve yüzde 50 hibe olacak şekilde, illerde kurulacak ki bu önümüzdeki ay itibarıyla Türkiye’nin 81 vilayetinde, daha doğrusu ilgili vilayetlerinde, başlangıç itibarıyla, bu birimler kuruluyor. Oraya projeyle müracaat eden üreticilerimiz veya yatırımcılarımız yüzde 50 oranında bundan istifade edebilecekler.

Tabii, aslında bu son derece de önemli bir kaynak. Biz bununla ilgili geçen sene kanun çıkardık, 2007 yılında ve kırsal kalkınmayla ilgili bir birim oluşturduk bu IPARD’ı yönetmek üzere, illerde de bunun karşılığı kuruluyor.

Yine, İzmir Milletvekilimiz Sayın Bal’ın, İzmir iliyle ilgili, ziraat mühendislerinin görevleri kaç köyde, daha doğrusu mühendis başına ne kadar kişi düşüyor, onunla ilgili bir sorusu var ve bunun yeterli olup olmadığı hususunda bir soru soruyor. Değerli milletvekilleri, İzmir ilinde Bakanlığımın il müdürlüğü, ilçe müdürlüğü ve diğer kuruluşlarında toplam 423 ziraat mühendisi çalışıyor, İzmir ilimizde. 1 teknik personele düşen köy ve bucak sayısı 2, nüfus 1.660 ve tarım alanı miktarı ise 9.116’dır. Burada şunu ifade etmem lazım: Tarım Bakanlığına en son 1989 yılında toplu olarak teknik eleman alınmıştı, 1989, yani bundan on dokuz sene önce ve o zaman da alınan eleman miktarı sadece 250 idi, yani ziraat mühendisi, veteriner hekim. Çoğunluğu 2005’ten sonra olmak üzere, 2003’ten bugüne, Tarım Bakanlığına, 2.844 mühendis, 1.381 veteriner hekim, 1.500 civarında sağlık teknisyeni ve ziraat teknisyeni, 5.715 kişi bu şekilde alındı. Diğer, işte, sözleşme vesaire ile de alınanlarla birlikte aldığımız teknik eleman sayısı toplam 6.428, son birkaç yıl içerisinde tarım teşkilatına alınan teknik elemanların sayısı. Geçen sene biz, 2.500 tane ziraat mühendisi, veteriner hekim aldık 4/B’ye göre. Bunlar, bütün şartları, yetkileri, imkânları da olan Bakanlık personeli gibi, hem sosyal güvenlik açısından hem yetki açısından o imkânlara sahip, o niteliklere sahip ancak çakılı, yani bir köyde oturmak zorunda, orada bulunmak zorunda; yani tarlada çiftçiyle birlikte veya merada, bağda, bahçede, ahırda onunla birlikte olmak durumunda. O şartla 2.500 kişi aldık. Bu sene yine programlıyoruz ve bu şekildeki eleman sayısını, köylerde çalıştırılan eleman sayısını dönem sonuna kadar 10 bine çıkarmayı hedefliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Akif Ekici’nin sorularını izninizle cevaplayacağım.

“Antep fıstığını devlet desteği kapsamına almayı düşünüyor musunuz?” diyor. Efendim, Antep fıstığında zaten devlet desteği var. Ne var? Bir: Biz, 2005 yılından sonra sertifikalı fidan desteği veriyoruz dekar başına 200 YTL. Eğer çöğürse -aşısız- dekar başına 50 YTL veriyoruz. Bu bir destek. İlave olarak, yine Antep fıstığı üreticilerine doğrudan gelir desteği, kimyevi gübre ve mazot desteği de ayrıca verilmekte ve 2008 yılında da bu sertifikalı fidan desteği özellikle, bunlardaki destekler devam edecek. Diğer desteklerimiz de kuşkusuz, yani üretimle ilgili destekler devam edecek.

 “Antepfıstığı Araştırma Enstitüsünün verimli çalıştırılması konusunda bir çalışmanız var mı?” diyor.

Şöyle söyleyeyim: Biz, araştırma enstitülerine gerçekten ivme kazandırdığımızı söyleyebiliriz ve ilk defa bizim Hükûmetimiz döneminde Türkiye’de Tarım Bakanlığı bütçesine araştırma-geliştirme faaliyetleri için ayrıca ödenek kondu -4 milyon YTL konusunda- ve Antepfıstığı Araştırma Enstitümüz, mesela, yakın zamanlarda, Halebi, Uzun, Kırmızı, Siirt ve Ohadi olmak üzere beş adet Antep fıstığı çeşidini geliştirip tescil ettirmiştir. Demek ki bu Enstitü zaten çalışıyor, bundan sonra da verimli bir şekilde çalışmaya devam edecek.

İzmir Milletvekilimiz Sayın Kamil Erdal Sipahi’nin sorusu: “Ege kıyılarında kaç balık çiftliği vardır, bunlardan ne kadarı Yunanlılara satılmıştır veya ortaklık kurulmuştur?” diyor.

Değerli milletvekilleri, Ege Denizi’nde hâlen 202 adet balık çiftliği faaliyet gösteriyor; Çanakkale’de 3, İzmir’de 70, Muğla’da 129. Ancak yapılan düzenlemeyle -ki bunların bir kısmı, taşınma sebebiyle aralarında birleşme oluyor- bu rakam 152’ye düşürülüyor birleştirmelerden dolayı. Bunlardan, İzmir’de 1 adedi kuluçkahane olarak, yani yavru üretim tesisi olmak üzere, 3 adedi Türk ve Yunan iş adamlarının ortaklığıyla işletilen, 3 adedi de yine Norveçli ortakların bulunduğu toplam 7 işletme var. Muğla’da da 2’si kuluçkahane olmak üzere 11 tane yabancı ortaklı çiftlik var.

Tabii burada şunu söylememiz lazım yani bu soruyu sorduğumuz zaman: Türkiye’den dışarıya -mesela Yunanistan’a- kaç tane işletmeci gidip orada çiftlik sahibi oluyor veya oradaki ülkelerde de Türk iş adamları gidip iş sahibi olabiliyor mu, çiftlik kurabiliyor mu? Bu sorunun cevabı da evettir. Çünkü Türkiye artık bir dünya ülkesi, kapalı rejimle, kapalı sistemle idare edilen bir ülke değil. Dolayısıyla, Türkiye’ye yabancı sermaye de gelir, Türkiye’den de başka yerlere yine sermaye akışı da olur. Bu, Avrupa Birliğiyle müzakere sürecinde olan bir ülke için son derece de doğal karşılanması gereken bir durumdur.

“Seferihisar’da Yunanlılara balık çiftliği kurma müsaadesi verilmiş midir?” diyor Değerli Milletvekilimiz. Kısaca söyleyeyim, böyle bir izin verilmemiştir. Dolayısıyla, müteşebbislerimiz, mesela, sadece Yunanistan’da değil, İtalya’da da çiftlik kurmuşlardır; Cezayir, Fas ve Libya’da da yatırım yapmak için, Türk müteşebbisleri bu balıkçılık konusunda şu anda çalışma yapıyorlar. Bunu da normal karşılamak lazım.

Kültür balıkçılığı konusunda iftiharla söyleyeceğimiz bir husus vardır: Biz, birçok konuyu teşvik kapsamına, destekleme kapsamına aldık hayvancılığı ve Türkiye’deki kültür balıkçılığı üretimini 60 bin tondan 130 bin tona çıkardık. 2002’de 60 bin ton, 2006’da bu 130 bin ton ve bunu da desteklemeyle sağladık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Dolayısıyla, Türkiye’ye gelen turistlerin de Türkiye’deki insanlarımızın da daha çok balık tüketmesi, sağlıklı beslenmesi bizim temel amacımızdır, hedefimizdir.

Bu konuda bir gerçek de -sevindirici şekilde- sektörümüz büyüyor, ihracatı artıyor. Mesela, Türkiye’de balık ihracatı, balıkçılık ürünleri ihracatı çok arttı; 260-270 milyon dolar civarında -rakam aklımda doğru kaldıysa- Türkiye'nin ihracatı var, su ürünleri ihracatı, balıkçılık ihracatı. Bundan sonra da bu konuların devam etmesini diliyorum.

Sayın Başkan, ben, sayın milletvekillerimizin  sorularını bu şekilde cevaplamış oldum ve yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Soru sahibi bazı arkadaşlar açıklama yapmak istemişlerdir. Yerlerinden  kısa açıklama yapmak üzere söz vereceğim.

Sayın Ağyüz… Yoklar.

Sayın Yalçın…

Buyurun. 

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana da cevapları için teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, on sekiz beldesi kapanan, nüfusu 100-150 bin azalan Ordu Milletvekili olarak konuşuyorum ve siz de 2004’te yaşanan don afeti sebebiyle daha önce yüzde 15’i, 22 Temmuz seçimlerine üç gün kala da kalan yüzde 15’ini ödediniz biliyorsunuz. 70 bin kişiye bu para ödendi. FİSKOBİRLİK Başkanı partinizin bir ilçe başkanı oldu. Hâlâ paralar ödenmedi. Tek icraatları işçi çıkarmak. Ordu, çok sıkıntılı bir dönem geçiriyor Sayın Bakanım. Ne yazık ki 2008’de de kalan yüzde 70 don afet parasının ödeneceğini söyleyemediniz. Bölge halkı, Ordu, Giresun halkı, kalan yüzde 70 alacağının, yasalardan doğan alacağının ödenmesi için beş seçim, yirmi beş yıl daha mı beklemek zorunda kalacak?

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yalçın.

Sayın Ağyüz, geldiniz galiba.

Size söz veriyorum, buyurun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, hepimizin bildiği gibi, gerek prim gerek doğrudan destekleme ödemeleri zamanında yapılamazsa çiftçimiz için bir şey ifade etmiyor. Şu anda çiftçi gübre atamıyor, mazot borcunu ödeyemiyor. Bunları dikkate almamız gerektiği düşüncesindeyim.

Ayrıca da sulama suyu enerji bedelleri için çok büyük faiz uygulamalarıyla faturalar geliyor: 4 milyar, 7 milyar… Bu sıkıntı içerisinde, özellikle seçim döneminde gelmeyen faturaların bu dönemde gelmesi de çok büyük dikkat çekici bir olay. O nedenle, bu ödemelerin çabuklaştırılmasında büyük yarar var yoksa köyler boşalıyor, büyükşehirlerde büyük işsizlikle karşı karşıya kalıyoruz ve büyük çıkmaz içerisindeyiz. O nedenle, ekonomiyi, tarımı, sanayiyi, üretimi düşünmek zorunda olduğumuzun yeniden hatırlatmasını yaparak teşekkür ediyorum.

Ama bilgileriniz eksik. Zamanında ödemelerin sürekli olarak yapılmasının büyük faydası olduğuna inanıyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz.

Sayın Çalış, buyurun.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Bakanıma teşekkür ediyorum gösterdiği ilgi için.

Sayın Bakanım, ÇATAK Programı’na olan ilginize teşekkür ediyorum.

Arıcılarımızın desteklenmesi gerçekten önemli. Arıcılık yapan insanlarımızın pek çoğu emekli olduktan sonra geçimini sağlayamadığı için bu işi yapıyor. Tabii ki arıcılıkla ilgili kayıtlarımızın, kayıt altına alınmasının ve arıcılığın desteklenmesinin gerçekten önemli olduğunu düşünüyorum ama tüketicilerimiz bu konuda ciddi bir tehditle karşı karşıya. Kamuoyunda sahte bal olarak bilinen ve… Gerçekten üreticinin ürettiği hakiki balla hem rekabet yönünden hem de tüketicinin sağlığı yönünden ciddi sıkıntı vardır Sayın Bakanım. Bu konuda denetim yönünde çalışmaları sıklaştırırsanız çok hayırlı bir iş yapmış olacağınızı düşünüyorum. Bunun için teşekkür ediyorum.

Ayrıca, koyun ve keçi sayısındaki azalma… Evet, azalmayla ilgili bizim önemli sıkıntımız şudur: Sizin verimlilikle ilgili rakamlarınız benim bölgemle uymuyor Sayın Bakanım. Şöyle ki: Benim bölgemdeki çiftçimin sıkıntısı ürettiği hayvanını değerinde satamamaktan, iki yıl, üç yıl önceki fiyatının üçte 2’si, üçte 1’i, yarı fiyatına satmaktan kaynaklanıyor. Bunun için de sınırlarımızdan resmî veya gayriresmî hayvan girişinin ve et girişinin çiftçimiz lehine kontrol edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda dikkat çekmek istedim. 

Bir diğer konu da: Gerçekten, hayvancılıkla ilgili projeler yapılıyor, köylerimize koyun, sığır vesair projelerle ilgili destekler yapılıyor ama benim bölgemdeki çiftçilerimin ciddi sıkıntısı şu: “Bu programlarla ilgili aldığımız hayvanlar hastalıklı çıkıyor, hayvanlar bölgemizin şartlarına uyamıyor, bir süre sonra ölüyor ve biz, ileride, bu hayvanlardan dolayı, iki yıl sonra başlayacak ödemelerimizi ödeyemeyecek durumdayız.” diyorlar. Bu konuda da ilginizi istirham ediyorum.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış.

Sayın Şandır, söz istemişsiniz. Neyle ilgili?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, benim sorum yok ama müsaade ederseniz, Sayın Bakanımın, bakanlarımızın bir dikkatini çekmek istiyorum bu sorulan sorular ve verilen cevaplarla ilgili.

BAŞKAN – Ama böyle bir usul yok yani. Şimdi, sizin, İç Tüzük’e göre soru sorma…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yok tabii. Yani, 98’e göre soru sahibi olmak gerekiyor.

BAŞKAN – Soru sahibi olmak gerekiyor, tabii.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Soru sahibi değilim, ama bu konularda dikkat çekmek istediğim bir iki husus var. Söz verirseniz arz edeceğim.

BAŞKAN – Buyurun.

VII.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, çiftçilerin hangi ürününe ne kadar destek verileceğinin bir an önce açıklanması ve sulama enerji bedellerinin ertelenmesi veya yeniden yapılandırılması gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim efendim.

Tabii, bu konu, hükûmetiyle, iktidarıyla, muhalefetiyle ülkemizin sorunu. Gerçekten, üreten kesimlerin, özellikle zor şartlar altında, kırsal kesimde, dişiyle tırnağıyla üreten kesimlerin sorunlarına dikkat çekmek hepimizin görevi.

Sayın Hükûmetimizin, özellikle Tarım Bakanımızın dikkatine sunmak istiyorum: Ülkemizde yem bitkisi üreticileri, fidan üreticileri ve Hükûmetimizin beyanlarına güvenerek birtakım üretimlerde bulunan çiftçilerimiz, maalesef, vadedilen teşvikleri zamanında, yeterince alamadıklarından beyanla, her bölgede, her vilayette bizlere sorunlarını iletiyorlar.

Şimdi, bu konuda bir başka husus da şu: Sayın Başbakanın “Doğrudan gelir desteğini kaldıracağız, ürüne dayalı destek vereceğiz.” sözü çok önemli bir açıklamaydı. Arkasının getirilmesi lazım. Ne zaman açıklanacak, hangi ürüne verilecek, ne miktar verilecek; bunun açıklanması lazım yoksa çiftçi kendi programını yapamaz durumuna düştü. Bir başka arkadaşımızın ifade ettiği sulama enerji bedelleri gerçekten ödenemez duruma geldi.

Türkiye'nin her tarafından eğer vatandaş muhalefet partilerine gelmeye başladıysa, iktidar buna dikkat etmek durumunda. Ciddi bir sorun yaşanıyor. Özellikle bu teşvikler, teşviklerin miktarı, zamanının açıklanması ve sulama enerjisinin bedellerinin ertelenmesi veya yeniden yapılandırılması konusunda Sayın Hükûmetimizin dikkatini çekiyorum.

Size de çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR (Devam)

A) Sözlü Sorular ve Cevapları (Devam)

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, sanayi sitelerinin elektrik tarifesindeki değişikliğe ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/181) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Karaman’daki bazı köylerin ÇATAK kapsamına alınıp alınmayacağına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/183) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

3.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, fındık üreticilerine don afeti hasar paralarının ödenmesine ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/188) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

4.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, hububat destekleme primleri ödemesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/205) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

5.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, hayvancılık teşvik primlerinin ödenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/238) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

6.- Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın, serbest veteriner hekimlerin hak ediş bedellerinin ödenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/242) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

7.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Milas’ın bazı köylerindeki toprak tuzlanmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/249) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

8.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Hazine arazilerini işleyen çiftçilere doğrudan gelir desteği ödenmemesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/251) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

9.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, bal ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/265) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa’nın bazı köylerinde sebze ve meyvelerde görülen kurumanın sebeplerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/281) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

11.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, gıda ürünlerinde üretimden tüketime kadar oluşan fiyata ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/320) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

12.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, hayvancılık politikasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/321) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

13.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, organik tarımın desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/335) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

14.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, arıcıların desteklenmesine ve bal tüketicilerinin korunmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/350) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

15.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, AB fonundan yararlanacak çiftçilere ve Türk çiftçisinin rekabet gücünün artırılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/357) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

16.- İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın, İzmir’deki ziraat mühendislerine ve yeterli teknik personel sayısına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/359) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

17.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Antep fıstığı ürününün desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/361) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

18.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Ege kıyılarındaki balık çiftliklerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/365) ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (Devam)

BAŞKAN - Sayın Bakanım, cevap verecek misiniz?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Evet.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Bir soru daha var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Yok, soru sormak yok başka. Soru sahibi yok efendim. Soru sahiplerinin hepsine cevap verildi.

Sayın Sipahi sisteme yeni girdi. Sisteme şu anda girdiniz.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sisteme giremiyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, müsaade edecek misiniz? Bir soru daha varmış.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Estağfurullah, buyursun.

BAŞKAN – Buyurun, sorun Sayın Sipahi.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Bakanım, balık çiftlikleriyle ilgili cevabınıza teşekkür ederim. Ancak biliyorsunuz bu konuda, turizmle bu balık çiftlikleri olayı birbirinin karşıtı. Türkiye için problemler çıkarmaya başladılar. Yani “Muğla 172” dediniz. Türkiye’de turizmin en yoğun olduğu bölge. İzmir sahilleri aynı şekilde. Yani Türk turizminin gelişmesiyle balık çiftlikleri âdeta birbirini menfi yönde etkiler durumuna geldi, bir.

İkincisi, Yunanistan’ın kendi balık çiftliklerini kapatarak Türkiye’de ortaklıklar kurmak suretiyle dolaylı yönden Türk turizmini baltalamak gibi bir niyeti söz konusuydu. Yunanistan’daki balık çiftliklerinin kapatılıp bu işletmelerin Türkiye’ye geldiğine dair bir bilgi var mı elinizde? Ki Seferihisar sorusu da bununla bağlantılıydı.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sipahi.

Buyurun Sayın Bakanım, cevaplayabilirsiniz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, tabii, en son soruyla hemen sıcağı sıcağına, müsaade ederseniz, bir iki ilave bir şey söyleyeyim. Öncelikle, tabii, biz, Türkiye’de balıkçılık sektörüyle turizm sektörünü birbirinin rakibi olarak görmüyoruz; bilakis, birbirinin tamamlayıcısı olarak görüyoruz. O nedenle de yaklaşımımız o yöndedir. Ama, mutlaka, kültür balıkçılığını geliştirirken de bu tesislerin çevreye zarar vermeyecek şekilde olmasına da çok özel önem veriyoruz. Geçtiğimiz sene çıkarılan yasayla üç tane şart koşuldu: Bunlardan bir tanesi, kıyıdan olan mesafe, 0,6 deniz mili mesafesi; ikincisi, en az 30 metre derinlik olması lazım; üçüncüsü de, mutlaka bir akıntının olduğu yerde kurulması lazım. Onun da belirli bir limiti var ve mevcut bütün balık işletmelerinin -ki sayısını biraz önce söyledim, işte 150’ye düşecek bu taşınmalarla vesaireyle birlikte- mutlaka bunların bu standartlarda olmasını temin edecek düzenlemeyi yapıyoruz ve bizim için o ekoloji, yani Akdeniz, Ege… Bizim için, bazı balık türlerinin mutlaka geliştirilmesi… Hem kendi vatandaşlarımız açısından hem ihracatımız açısından son derece de ekonomik değeri yüksek olan ürünler. Bunu mutlaka geliştirmemiz lazım ama turizmi de muhafaza etmek suretiyle, ona da zarar vermemek şartıyla. Oradaki politikamız bu.

Yunanistan’la ilgili, tabii bizim elimizde, yani oradaki balık çiftliğini kapatıp da gelip Türkiye’de balık çiftliği aldığına dair bir bilgi yok. Her ülkede kendi şartları gereği insanlar çiftliklerini açarlar, kapatırlar, taşırlar, satarlar, başka işler yaparlar. Bunlar son derece de doğaldır. Biraz önce zaten arz ettim yani bizim yatırımcılarımız da, bizim müteşebbislerimiz de Yunanistan’da gidiyor kuruyor, İtalya’da kuruyor, Fas’ta, Tunus’ta, Cezayir’de kurma safhasında şu anda. Dolayısıyla orada endişe edecek bir durum ben şahsen görmüyorum.

Sayın Yalçın’ın sorusu, işte, fındıkla ilgili. Tabii, şunu söylüyorum: Evet, bir ilçe başkanımız, değerli bir insan FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu Başkanlığına seçildi. Yani, o da, bizim partilimiz olması ne bir nakisa teşkil eder ne de ona bir özel imtiyaz tanır. Onun için, onu o şekilde onunla ilişkilendirmenizi de doğrusu biraz yadırgadığımı ifade etmek durumundayım.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – “FİSKOBİRLİK’i tasfiyede kararlıyız.” diyorsunuz Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) –Ama, yok yani, orada bir müdahale asla söz konusu olmadı.

Şimdi, don zararından kaynaklanan ödemeleri biz bugüne kadar imkân buldukça, para buldukça yaptık. Kalanı da yine bütçe imkânları çerçevesinde yapacağız.

Sayın Ağyüz’ün, ödemelerin zamanında yapılması hususu… Tabii ki çok önemli, Sayın Şandır da birkaç husustan birisi olarak ona değindi. Esasen, bu seneye kadar bunlar zamanında yapıldı, yani teknik zorunluluklar dışında. Nedir teknik zorunluluk? Şudur: Şimdi, prim veriyorsunuz, süre veriyorsunuz. Diyelim ki, hububat primi veriyoruz, diyoruz ki üreticiye: Elindeki buğdayı hemen piyasaya verme. Üreticinin faydasına, üreticinin menfaatine bunu söylüyoruz. Çünkü, arzın yüksek olduğu bir dönemde, doğaldır ki fiyat etkilenecektir olumsuz olarak. Diyoruz ki: Bunu satmayın hemen, elinizde tutun. Hatta yeni uygulamalar getirdik, dedik ki: Emanete bırakalım, sizden ücret de almayalım. Emanete bırakın, ne zaman ihtiyacınız olursa o zaman satın. Şimdi, bunu da üreticiler bizden, hatta, ilave süre istiyorlar. Şimdi böyle olunca, mesela, hububat primlerinin uzamasının sebebi bu, ta nisan ayına kadar. Yani geçen sene haziran ayında hasat edilen buğdayın primi için başvurma süresi 2008’in Nisanına kadardır ve bunu üreticilerin isteği doğrultusunda biz yapıyoruz, onların menfaati için yapıyoruz. Burada bir teknik zorunluluk var.

Keza, hayvancılıkla ilgili olarak da bazı meselelerde benzer şeyler var ve prim uygulamasına da geçtiğimiz için, prim uygulamasında Türkiye’nin… Mesela, şu bir sorundur ve bunu hep birlikte, iktidar muhalefet, bütün kurumlar birlikte çözmemiz gerekiyor: Türkiye’de 27 milyon hektar tarım arazisi var. Türkiye’nin çiftçi kayıt sistemi -2001’den bu yana çalışıyor- maksimum, azami kaydedilen alan 17 milyon hektar. 17 milyon hektar kayıtlı, 10 milyon hektar alan Türkiye’de kayıt dışı. Bunun bir kısmı aşırı derecede küçülmüş olması sebebiyle, yani miras yoluyla aşırı derecede parçalanma, bölünme sebebiyle vatandaş bunu gelip de kaydetme lüzumu hissetmiyor. Bir  kısmı böyle. Bir kısmı hazinenin elinde. Bir kısmının mülkiyeti henüz belli değil. Yani, Orman diyor ki: “İşte, yeri kazarım, eğer 1 metrede bir ağaç kökü çıkarsa bu ormandır, orman arazisidir.” Böyle sorunlar var.

Şimdi, dolayısıyla bir kısmı da -işte biraz önce söylendi- ecri misil… Mesela, bir arkadaşımız, değerli milletvekilimiz dedi ki: “Niye ecri misille işgal arazileri de bütün desteklerden istifade etmiyor?” Şimdi, işgal arazisi bu. Bunu eğer biz kalkıp da diğerleri gibi teşvik verirsek, destek verirsek ne olur? Biraz da işgali teşvik etmiş olacağız. Devletin eliyle bunu yapmamız doğru değil. Devletin imkânlarıyla, kamunun parasıyla bunu yapmamız da doğru değil.

Şimdi, bunlardan kaynaklanan birtakım sorunlar var. Biz bunların çözümüyle ilgili de  çalışma yapıyoruz ve hepinizden de destek talebinde bulunuyoruz, bulunacağız. Çünkü, Türkiye’nin sorunudur bu, Türk milletinin sorunudur ve mutlaka çözülmesi gerekiyor.

Şimdi, kayıt dışı olan arazide de üretim yapılıyor, yani o 10 milyon hektar alanda da üretim yapılıyor.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakanım, ecri misil arazileri işgal arazi diye mi geçiyor? Buna bir açıklık getirmeniz için sordum.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ben tamamlayayım efendim, ben tamamlayayım müsaade ederseniz. Ben sizi dinledim, müsaade ederseniz tamamlayayım.

Şimdi, bu arazilerde üretim yapılıyor ve bunlar prim uygulamasında, tabii, kayıtlı alanın üstüne zaman zaman geliyor ve bunlar kayıt dışı. Şimdi, bu bir sorundur. Bunların ne kadarı bu yıl kayıt içine gelip müracaat edecek de… Bunu önceden bilmemiz mümkün değil. O nedenle, bir bütçe yapıyoruz, diyoruz ki: İşte, hayvancılığa şu kadar prim öngörüyoruz. Bu sene 2007 yılı içerisinde tahminlerimizin üzerinde talep geldi, yani bütçemizin sınırlarını aştı, ondan kaynaklandı. Ama bakın, doğrudan gelir desteği, mazot, gübre ve yağlı tohum primleri, bunlar son üç yılda belirli bir tarihte ödeniyor.

BAŞKAN – Sayın Bakan, son bir dakika süreniz kaldı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Peki Sayın Başkanım.

Bir, mayıs ayında yağlı tohum primlerini ödüyoruz, üç senedir ödedik. Artık takvime bağlandı, zamanı belli. Nitekim geçen sene 1,2-1,3 milyar YTL yağlı tohum primi ödedik. Nedir bunlar? İşte, pamuktur, ayçiçeğidir vesaire. Nisan ayında doğrudan gelir desteğinin, mazot ve gübre parasının birinci taksitini, yarısını verdik, kalan yarısını da haziran ayında verdik. Diğer aylarda da -mart, şubat vesaire- diğer destekleri, işte bu primlerin intikal eden, bunları ödedik, şu anda da bunu yapıyoruz. Şubat ayından itibaren de, bu geçen yıldan kalan gerek hayvancılıkla ilgili gerekse diğer primleri, hububat vesaire, onları ödeyeceğiz. İşte, ocak ayında 191 milyon ödedik, şubat ayında 250 milyon ödüyoruz ve kalanı da mart, nisan, mayıs ayında inşallah bunların tamamı ödenmiş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakikalık süre vereyim mi, yoksa bitti mi efendim?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bir dakika eğer verirseniz ben bir iki noktaya işaret edeceğim.

BAŞKAN – Buyurunuz.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, doğrudan gelir desteğiyle ilgili… Biz doğrudan gelir desteğinin, Türkiye’nin biraz önce söylediğim sebeplerden dolayı, adil bir sistem olmadığını biliyoruz. Bazı pratik faydaları var, kayıt altına, kayıt için, yani kayıtlı arazi, dolayısıyla araziye veriyorsunuz. Ama, şuna dikkatinizi çekmek istiyorum ve herkesin de bu konuyu çok iyi bilmesini istiyorum: Türkiye’deki arazi yapısı sebebiyle doğrudan gelir desteğine ödenen desteğin yarısını çiftçilerin yüzde 83’ü alıyor, kalan yarısını da yüzde 17’si alıyor. Bu kadar da adaletsiz bir sistemdir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, yeni programı ne zaman açıklayacaksınız?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Onun için, biz bunun yerine, şu anda bütün kesimlerin de görüşlerini almak suretiyle kalıcı bir sistem üzerinde çalışıyoruz ve çok kısa bir süre içerisinde de –çünkü zamanımız sıkıştı, zaten bunun farkındayız- bu zaman içerisinde bunu açıklayacağız.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ve hangi ürünlere ne kadar vereceğiniz; bunların açıklanması lazım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Evet, onları da açıklayacağız ve ürün sistemine göre…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Peki, teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkanım, Sayın Bakan, ecri misil ödenerek kullanılan arazileri “işgal arazi” diye nitelendirdi. O konuyu bir düzeltir mi acaba?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ecri misil işgal değil çünkü.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, nasıl işgal ediyorlar? Niye ecri misil alıyor o zaman?

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Hazineye ecri misili ödenmek suretiyle, kirası ödenmek suretiyle sözleşmeyle ekilen arazilerdir bu araziler.

BAŞKAN – Sayın Bakanım açıklamasını bilerek yaptı, yani açıklamasını gerektiren bir şey yok efendim. Bilerek yapmıştır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle mi, işgalci biliyor onları?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Ecri misil fuzuli işgaldir.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – İşgaldir efendim, işgal.

BAŞKAN – İşgal ettiğini söylüyor efendim.

Sayın milletvekilleri, sözlü soru önergeleri böylece cevaplandırılmıştır.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.39

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.58

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 63’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.

Değerli milletvekilleri, geçen hafta görüşmelerine başladığımız ve yarım kalan, uyuşturucu başta olmak üzere madde bağımlılığı ve kaçakçılığı sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla verilen (10/6, 19, 36, 39, 41, 51, 103) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin birlikte görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön Görüşmeler

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 20 milletvekilinin, uyuşturucu kaçakçılığı ve üretiminin tespiti ile uyuşturucu kullanımındaki artışın sebeplerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/6) (x)

2.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin, okullardaki şiddet olaylarının ve madde bağımlılığı sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/19) (x)

3.- Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 30 milletvekilinin, uyuşturucu kullanımının başta gençler olmak üzere toplumda yol açtığı olumsuz etkilerin araştırılarak uyuşturucu bağımlılığının ve kaçakçılığının önlenmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/36) (x)

4.- Adana Milletvekili Necdet Ünüvar ve 23 milletvekilinin, madde bağımlılığının nedenlerinin, boyutlarının ve etkilerinin araştırılarak mücadele edilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/39) (x)

5.- İstanbul Milletvekili Halide İncekara ve 22 milletvekilinin, uyuşturucu bağımlılığının toplum üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/41) (x)

6.- Bitlis Milletvekili Vahit Kiler ve 24 milletvekilinin, uyuşturucu, alkol ve sigara bağımlılığı ile kaçakçılığının nedenlerinin, ulaştığı boyutların, sosyal ve ekonomik etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/51) (x)

7.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 26 milletvekilinin, uyuşturucuyla mücadelede yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103) (x)

                     

(x) (10/6, 19, 36, 39, 41, 51, 103) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin görüşmelerine 05/02/2008 tarihli 58’inci Birleşimde başlanmıştır.

BAŞKAN - Hükûmet? Burada.

Sayın milletvekilleri, araştırma önergeleri üzerinde Hükûmet adına İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay ve Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin konuşmuştu.

Şimdi söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Giresun Milletvekili Sayın Murat Özkan’a aittir.

Buyurun Sayın Özkan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika Sayın Özkan.

MHP GRUBU ADINA MURAT ÖZKAN (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uyuşturucu, kaçakçılık, alkol, sigara bağımlılığına dair Meclis önergelerinin görüşülmesiyle ilgili olarak MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce Grubum ve şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uyuşturucu, kelimenin manasından da anlaşılacağı üzere, insanın fiziksel ve zihinsel kabiliyetinde anormallik meydana getiren, anormallik yaratan maddelerin tümüne verilen isimdir. Başlıca ikiye ayrıldığını ifade etmek mümkündür. Bunlardan birincisi, bitkisel kökenli olan uyuşturucular; ikincisi, sentetik kökenli olan uyuşturuculardır.

Dünya Bankasının 2007 tarihli uyuşturucu raporuna göre on beş-altmış dört yaş arası dünya nüfusunun yüzde 4,8’i, yani 200 milyon kişinin uyuşturucu kullandığı ifade edilmektedir. Bunların 25 milyonu ise hayati fonksiyonlarında son noktaya gelmiş insanlardan oluşmaktadır.

200 milyonluk bir kullanıcı kitlesi olan uyuşturucu pazarında dönen para ise hayret verecek boyutlara ulaşmış bulunmaktadır; Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığının verilerine göre 429 milyar dolar seviyesine ulaştığı ifade edilmektedir. Bu nedenle, bu meblağ, sayın milletvekilleri, Türkiye’nin millî gelirine neredeyse eş değer bir boyutta hatta birçok dünya ülkesinin, ki ülkemizin millî gelir sıralamasında dünyanın 17’nci ülkesi olduğunu düşünürsek, bu piyasada ne kadar para döndüğünü anlamamız açısından bize bir fikir vereceğini düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, bu meblağ, üretim seviyesinde 13 milyar dolar, toptan satışlarda 94 milyar dolar, perakende satışlarda 322 milyar dolar, yani toplam 429 milyarlık bir meblağ söz konusudur. Kişi başına yıllık 2.100 dolar bir harcama yapılmaktadır. Biraz önce ifade ettiğim 200 milyon kişinin yıllık kişi başına uyuşturucu için harcamış olduğu para yaklaşık 2.100 dolar civarındadır.

Uyuşturucu üretim ve kullanımı, yani üretim yeri ile pazar arasındaki yola “uyuşturucu trafiği” adı verilmektedir. Bitkisel kökenli uyuşturucular doğudan batıya, güneyden kuzeye, sentetik uyuşturucular ise batıdan doğuya ve kuzeyden güneye doğru bir yol izlemektedir. Uyuşturucu naklinde son yıllarda posta ve kargo kullanıldığı da bilinen bir gerçektir.

Sentetik uyuşturucular bu trafikte daha az bir orana sahipken, uyuşturucu pazarının büyük bir kısmını bitkisel menşeli uyuşturucular oluşturmaktadır. Ancak, uyuşturucu imalatında kullanılan kimyasallar yine batıdan doğuya doğru bir yol izlemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm dünya ülkelerinin ve uluslararası kuruluşların mücadele ettiği uyuşturucu tüketimi neden bu kadar hızlı artmaktadır? Bunun birçok sebebi olmakla birlikte, en önemli sebepleri uyuşturucu ticaretinde, biraz önce ifade ettiğim gibi, kâr marjının çok yüksek olması ve bu konuda çalışan kişilerin kaybedecek bir şeyinin bulunmaması öne sürülmektedir. Ayrıca, uyuşturucu üreten, uyuşturucu trafiğinde yer alan insanların büyük bir kısmının az gelişmiş, demokrasisi ve hukuk sistemi oturmamış ülkelerden olduğu da bilinen başka bir gerçektir.

Uyuşturucu imali, genellikle “altın üçgen” olarak adlandırılan Afganistan, Pakistan ve Burma’nın –Myanmar diye adlandırılıyor son zamanlarda- bulunduğu bölgede meydana gelmektedir. Afyon üretiminin yüzde 86’sı da tek başına Afganistan’da üretilmektedir sayın milletvekilleri. Afganistan, bugün ABD’nin liderliğinde uluslararası bir gücün kontrolündedir. Bu ülkenin güney bölgelerinde, yaklaşık 160 bin hektar alanda, çoğunlukla afyon olmak üzere uyuşturucu yapımında kullanılan bitkiler üretilmektedir. Bu üretimin, ABD ve Çok Uluslu Güç’ün, Afganistan’ı kontrolünden sonra istikrarlı bir şekilde arttığı da diğer bir vakıadır.

Uyuşturucuyla mücadele eden Batı dünyası, bu üretimin membasında mücadele edebilecek pozisyondadır. Ancak, bu konuda bir şey yapılmadığı da bilinen bir gerçektir.

Afganistan’da yapılan bu afyon üretiminin büyük bir kısmı,  Avrupa, Asya, Okyanusya ve Afrika’da pazara sunulmaktadır. Yeni yeni Afgan afyonunun ABD’ye doğru, Amerika’ya doğru Afrika ve Avrupa üzerinden geçtiği de son zamanlarda kayıtlara düşmüştür.

Uyuşturucu ekimi yerine, bu bölgelerde verilecek teşviklerle başka bitkilerin üretilmesi mümkündür. Ancak, illegal ticaret, terör örgütleri ve bunların kontrolünde bulunan mafya ailelerinin elindeki bu yüksek kâr marjı nedeniyle, bu faaliyetlerin henüz yeterince önlenmesi için gerekli çalışmalar yapılmamaktadır. Terör faaliyetlerinin finansmanı için kullanılan bu paraların, aynı zamanda, dönüşü de illegal silah firmalarına bir gelir olarak yazılmaktadır. Bu illegal silah ticaretinin de Batı kaynaklı olduğunu buradan ifade etmek istiyorum.

Ülkemizin hem bitkisel hem de sentetik menşeli uyuşturucu trafiğinin önemli güzergâhlarından biri olduğu da bilinmektedir. Değerli arkadaşlarım, bu trafik hemen hemen tamamen PKK kontrolünde yapılmaktadır. Örgüt tarafından sevk ve idare edilen bu piyasada, Afganistan üzerinden ülkemize getirilen afyon ham maddesi ülkemizin doğu kesiminde mafyöz ailelerle birlikte iş birliği yapılarak üretilmekte ve buradan Avrupa, Afrika ve tekrar Asya piyasasına pazarlanmak üzere gönderilmekte, Avrupa pazarında da pazarlama ayağını PKK’nın unsurları yapmaktadır. Değerli arkadaşlar, bu iş birliği, PKK-mafya iş birliği öyle boyutlara gelmiş ki, mafyöz aileler artık doğu bölgesinde çok ciddi bir güç hâline gelmişlerdir.

Bir dönem milletvekilliği de yapan bir kişinin, çocuğu uyuşturucudan yakalanınca Van’da karakol basarak bu çocuğunu kurtarması bu noktanın hangi boyutlara geldiğini, bu cesareti nereden bulduklarını bize bir soru işareti olarak aklımıza, önümüze getirmektedir.

Ülkemizde, son yıllarda yakalanan uyuşturucu miktarında önemli artışlar meydana gelmiştir. Bu, mücadelenin önemsendiğini göstermekle birlikte, uyuşturucu trafiğinin de arttığı anlamına gelmektedir. Tüm dünyada üretilen uyuşturucunun yaklaşık yüzde 30’u nihai tüketime ulaşamadan yakalanmaktadır. Bu, verilen mücadelenin belli bir boyutta olduğunu, ancak yeterli olmadığını göstermektedir. Unutulmamalıdır ki, bu bölümde bağımlıların tedavisinin de yapılması çok önem arz etmektedir. Bağımlılarla ilgili ülkemizin üç yerinde hastane bulunmaktadır, İstanbul’da iki ve Ankara’da… Bunların da sayılarının acilen artırılması gerekmektedir. Bu konuda önleyici kolluğun, özellikle uyuşturucu ve çocuk suçluluğu konusunda ihmal edildiği görülmektedir. Gerek uyuşturucu gerekse de alkol ve sigara tüketim yaşı, ülkemizde ilköğretim çağına kadar maalesef düşmüştür. Bugün, önemli sigara tekelleri, ülkemizde yeni ürünlerini test eder konuma gelmişlerdir. Bir firma, keskin ama kısa sigarasını ilk olarak ülkemizde denemek istemektedir.

Uyuşturucu kaçakçılığının yanında, ABD, İngiliz ve Japon tütün firmalarınca organize edildiği bilinen sigara kaçakçılığı son yıllarda hızla artmış, bugün 300 milyon dolar seviyesine gelmiştir. Bu illegal ticaret de yine PKK tarafından yapılmakta, sokaklarda satılmakta, parası olmayan çocuklara, paket yerine dal dal satılarak bu çocukların sigaraya alışması sağlanmaktadır.

Sayın milletvekilleri, bu kaçak sigaraların İzmir Caddesi’nde, Ankara’nın, İstanbul’un, büyük kentlerimizin ya da diğer kentlerimizin muhtelif yerlerinde satıldığı herkes tarafından yakinen bilinmektedir, ancak ne hazindir ki, bunu önlemekle görevli olan kamu gücünün, bu bölgelere gidip bunu önlemediği de herkes tarafından bilinmektedir.

Şimdi, değerli milletvekilleri, sigara fiyatlarının artırılması kaçakçılığı artırır denilerek, sigara fiyatlarının, ülkemizde, dünya sigara fiyatları ortalamasının, özellikle Avrupa Birliği ortalamasının altında seyrettiği bilinmektedir. Örnek olarak, Almanya’da bir paket sigara 7 lira iken, Türkiye’de 4 lira, 4,5 lira civarında olduğu da bir başka gerçektir. Şunu belirtmekte yarar var: Ülkemizde benzin fiyatları Avrupa ortalamasının çok üzerinde seyrederken, akaryakıt kaçakçılığını önleme konusunda da aynı sıkıntı varken sigara fiyatlarının ucuz tutulmasını anlamakta açıkçası güçlük çekmekteyim.

Ülkemizde uygulamadan kaynaklanan problemlere birkaç örnek vermek istiyorum: Özellikle, 4207 sayılı Tütün Mamullerinin Zararlarının Önlenmesine Dair Kanun kapalı yerlerde ve umumi taşıtlarda sigara içme yasağı getirmiş, ancak herkes biliyor ki dolmuş ve otobüs şoförleri özellikle, sigara içmektedir. Şoförlerimizin kapılarının yan tarafında dikkat ederseniz camdan bir küllük durmaktadır ve hiç kimse bunu, sigaranın yasak olduğunu hatırlatma cesaretini gösterememekte, aynı zamanda, sayın milletvekilleri, garlarda, otobüs terminallerinde bulunan polislerimiz de buna dikkat etmemekte, bütün seyahatlerde, şehirler arası yollarda şoförler sigaralarını tüttürmeye devam etmektedir. Bunun yanında tütün ve alkol satan iş yerlerinin, on sekiz yaşın altındaki çocuklara gerek 4207 gerekse 4250 sayılı Kanunlar gereğince satış yapmaları yasaktır. Hacmen… Ama şunu da belirteyim ki, çocuğunuzu gönderdiğinizde hem içki hem de sigarayı çok rahatlıkla almanız ve bulmanız mümkündür.

Sayın milletvekilleri, hiçbir bakkalda “Küçük yaştaki, on sekiz yaşın altındaki çocuklara sigara satılmaz.” ya da “Alkollü içki satılmaz.” levhası, yazısı hemen hemen bulunmamaktadır. Bunu denetlemekle yetkili birimlerin ne yaptığını da merak ediyorum.

Yine, yukarıda belirttiğim Kanun’a göre, hacmen yüzde 5’in üzerinde alkol içeren içkilerin satışını yapan akaryakıt istasyonlarına da ruhsat verilmez denilmektedir. Ancak, birçok akaryakıt istasyonunda alkol satışı yapıldığı da hepimizce malumdur.

Liseli gruplar ellerinde biralarla parklarda dolaşmakta, güvenlik kuvvetleri ve zabıta bu insanları izlemektedir. Bunların nereden alındığını sorma zahmetinde kimse bulunmamaktadır. Hükûmetlerin görevi, kanunları icra etmektir. Yoksa, uygulanmamak için kanun çıkartılmaz.

Değerli arkadaşlar, biz, MHP Grubu olarak, toplumumuzu, özellikle de yarınımız olan gençlerimizi uyuşturucu, alkol ve sigara gibi zararlılardan korumak için gereken her şeyi yapmaya hazırız. Ancak, icra, yönetme makamında bulunanların bu konuda daha da hassas olmaları gerekmektedir.

Sosyal bir varlık olan insanın çevresiyle uyum içinde olması, akıl ve zihin sağlığıyla mümkündür. Bu sebeple, aklın ve bilincin en büyük düşmanı olan uyuşturucu, insanın uyum gücünü zaafa ve iflasa götürmekte, onu aileden, toplumdan ve çevresinden kopararak yalnızlığa, bunalıma ve hemen ardından da sorumsuz, hayvani bir hayata mahkûm etmektedir. Bağımlıyı yaşayan bir ölü hâline getiren uyuşturucuların, bu sebeple, bağımlıya, aile hayatına, doğacak çocuklara, iş hayatına, ülke ekonomisine ve toplumsal ahlaka verdiği zararları ifade etmek mümkün değildir. Bunları sözle ifade etmek, âdeta yetersiz kalmaktadır.

Sayın milletvekilleri, buna ek olarak, özellikle ülkemizin güvenliği açısından uyuşturucuyla mücadele yapılması son derece önem arz etmektedir. Bu konuda ne yapılabilir? Uyuşturucu ticaretine ve uyuşturucunun sokaklarda satışına engel olmak için, bir yandan sınırlar ve sınır kapılarında güvenlik tedbirleri artırılmalı, diğer yandan ise uyuşturucu satıcılarının hedefi olan gençliğin korunmasını sağlayacak tedbirlerin alınması ve sokak satıcılarıyla mücadelenin daha radikal bir şekilde devam ettirilmesi gerekmektedir. Bu sebeple, uyuşturucu salgınını önlemenin temeldeki şartı, uyuşturucu kültürünü engellemektir. Bunun en keskin yolu ise uyuşturucu kültürüne hizmet eden kaynaklara bu fırsatı vermemek, uyuşturucu kültürüne karşı millî kültürü güçlendirmek, uyuşturucu kültürünün aktif unsurları yerine millî ve manevi idealleri ikame etmekten geçmektedir.

Uyuşturucu kullanmaya temayülü olan, bu gibi maddeleri kullandığı bilinen kişilerin çevresinde bulunan ya da yeni katılan genç ve çocukların aileleri uyarılmalı, okul idareci ve öğretmenleri ile temasa geçilerek çocuğun ya da gencin kontrolü artırılmalıdır.

Polis-aile-öğretmen üçgeni kurulmalı, toplum merkezli polislik hizmeti artırılmalıdır. Bunun ise en önce Hükûmetin görevleri arasında yer alması gerekir.

Sayın milletvekilleri, polisimizin bu noktada yeterli olduğunu ifade etmek mümkün değildir. Örnek olarak, Kızılay’da -ben ve birçoğumuz biliyor ki- çok sayıda sivil polis görev yapmaktadır ancak önleyici kolluk açısından bunun hiçbir kıymetiharbiyesi yoktur. Önemli olan suç işlenmeden önce suçun önlenmesidir. Suç işlendikten sonra yakalanması hem suçu işleyen vatandaşımız için hem de emniyet birimleri için uzun soluklu bir süreci gerektirmektedir. Biz, vatandaşımızın suç işlemesini önlemekle mükellefiz. Bu sivil polislerin bir kısmını üniformalı hâle getirerek vatandaşımızın suç işlemeden önce bir kez daha düşünmesine fırsat vermemiz gerekir.

Değerli arkadaşlar, bu konuda, özellikle önleyici kolluk konusunda yeterli seviyeye geldiğimizi, Hükûmetimizin de bu konuyu çok ciddiye aldığını söylememiz mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, 60’ıncı Hükûmetin programına baktım, uyuşturucuyla ilgili olarak tek bir kelime dahi bulunmamaktadır. Umarım ki bu araştırma önergeleri Hükûmet için de bir uyarı olur ve bu önemli konuya gereken hassasiyeti gösterirler. Devlet idaresi ciddiyet gerektirir. Kamu görevi kamu kaynaklarıyla finanse edilir. Kamu görevlilerini lokanta garsonlarıyla karıştıran zihniyetin, sayın milletvekilleri, ülkemizi nereye getirdiğini hepimiz çok iyi biliyoruz. Türk milleti, cumhuriyeti kurarak bu ilkel anlayışları sonuna kadar toprağa gömmüştür, tekrar yeşermesine de asla izin vermeyecektir.

Sayın milletvekilleri, Değerli Başkanım; sözlerime burada son verirken MHP Grubu olarak önergelerin kabul edilerek Meclis araştırma komisyonu kurulması için olumlu oy kullanacağımızı ifade ederken hepinizi en derin saygılarımla selamlar, iyi günler dilerim efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.

AK Parti Grubu adına Adana Milletvekili Necdet Ünüvar.

Buyurun Sayın Ünüvar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madde bağımlılığı ve uyuşturucuyla ilgili araştırma komisyonu kurulması hakkında verilen önerge üzerine Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii, çok önemli bir konuda araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili çok sayıda önerge var, 7 ayrı milletvekilimiz, beraberinde pek çok milletvekiliyle birlikte imza atarak araştırma komisyonu kurulması noktasında bir iş birliği adına olumlu bir adım atmış durumdalar. Tabii, madde bağımlılığı çok önemli bir konu ve küresel bir sorun, yani sadece ülkemizi değil bütün dünyayı ve her geçen gün daha da artan bir şekilde ilgilendiriyor. Niçin ilgilendiriyor? Çünkü, madde kullanımı bireyi köleleştiren bir durum, ama madde kullanımıyla birey öyle bir noktaya geliyor ki, bir müddet sonra artık toplum da o bireyin katkılarından, gücünden, emeğinden ve daha önemlisi varlık olarak bireyin kendisinden yoksun kalmaktadır. Dolayısıyla, sadece bireyi değil, toplumu yakından ilgilendiren bir sorun.

İşin asayiş kısmı var, sağlık kısmı var, sosyal kısmı var, ekonomik boyutu var ve uluslararası yönü var. Benden önce konuşan değerli arkadaşlarım da ifade ettiler, çok önemli bir mali portresi var konunun. Dolayısıyla araştırma komisyonu kurularak, bu konunun bütün yönleriyle, saydığım bütün unsurlarıyla tartışılmasında çok büyük önem söz konusu.

Tabii, her ülkede değişen oranlarda olmakla beraber, hemen hemen bütün ülkeler uyuşturucudan olumsuz yönde etkilenmektedir. Yüksek boyutlardaki uyuşturucu kullanımı, yüksek oranda şiddeti ve suçu da beraberinde getirmekte, AIDS başta olmak üzere bazı hastalıkların oluşumuna sebep olmakta, sosyal yapıda çökmeye sebep olmakta ve bazı kesimlerin daha fazla uyuşturucu kullandığının ortaya konulmasıyla birlikte uyuşturucu bağımlıları toplumun her kesimini etkilemektedir. Örneğin, erkekler kadınlara göre, şehirde oturanlar kırsal kesimde oturanlara göre, gençler de yaşlılara göre daha fazla uyuşturucu kullanmakta ve bunun oranı da günden güne artmaktadır.

Tabii, bu durum ailelere, yoksullara, ulusal sağlık sistemi üzerine de çok ciddi yükü beraberinde getiriyor. Bu problem aslında sadece bugünün problemi de değil, yarının problemi. Hatta şunu iddialı bir şekilde söylemek mümkün: Daha çok yarının problemi. Çünkü ülkemiz -buna şükretmemiz lazım- gelişmiş bazı Batı ülkelerine göre oldukça düşük oranda -giderek sayısı artmakla beraber- uyuşturucu kullanılan bir ülke, ama gençlerdeki yoğun kullanım arttıkça, dünyadaki problem yaygınlaştıkça ülkemizde de yarınlarda daha önemli bir problem olacak.

Biz de AK Parti Grubu olarak bu araştırma komisyonunun kurulmasını önemsiyoruz. Hem de çok önemsiyoruz, çünkü ülkemizin geleceğini önemsiyoruz.

Tabii, madde kullanımı ve bağımlılığı, dünya çapında tahrip edici sağlık, sosyal, ekonomik ve çevresel sonuçlarıyla ilgili, ciddi kaygıları da beraberinde getiriyor. Geçen hafta salı günü, ülke içinde yaptıklarımızı da Sayın İçişleri Bakanımız çok detaylı bir şekilde anlattı, uyuşturucuyla mücadele noktasında İçişleri Bakanlığının ve Emniyet Genel Müdürlüğünün diğer kurumlarla birlikte yaptığı çalışmalardan çok detaylı bir şekilde bahsetti. Ben tekrardan o konuya girmeyeceğim ama yapılan çalışmaların, gerek uyuşturucu talebinin azaltılmasına yönelik gerekse uyuşturucu trafiğinin engellenmesine yönelik çalışmaların gerçekten çok önemli sonuçlarının olduğunu ifade etmeliyim. Aslında, uyuşturucu trafiğinin önemli noktalarından birisi olan ülkemizde bu çalışmaların başarılı olması, bütün dünya için, özellikle Batı ve Doğu dünyası için çok önemli.

Tabii, aslında emniyetin yaptığı şey sadece asayiş de değil, çünkü, emniyet, asayişin ötesinde pek çok konuya da yer veriyor. Bazı örnek davranışlar da görüyoruz bununla ilgili. Belki uyuşturucuyla ilgili, bire bir alakalı değil ama çok etkilendiğim bir olaydan da bahsetmek isterim. Bundan on gün kadar önce, Adana’da yapılan bir yasa dışı eylem esnasında, çocuklar polislere taş atıyorlar. Daha sonra, belli bir zaman sonra oradan, o eylem mahallinden geçen, tabla üzerinde muz satan bir muz satıcısını görünce çocuklar polisleri bırakıp o muzlara dadanmaya başlıyorlar. Bir müddet sonra muz satıcısı elinde sopayla çocukları kovalamaya çalışıyor, ancak, başarılı olamayınca, bir polisimiz, gerçekten çok etkileyici bir şekilde, oradan on kilo muz satın alıyor ve çocuklara birer birer dağıtmaya başlıyor. Biraz önce o muz tablasının etrafında dolanan ve ondan biraz önce de polislere taş atan çocuklar, bu sefer muz almak için kuyruğa giriyorlar. Gerçekten…

TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Polisten…

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) – Çocuklar, polis arkadaştan o muzu almaya çalışıyorlar.

Burada, emniyetin yaptığı şeyin aslında asayişin ötesinde bir boyutu olduğunu da çok net olarak ortaya koyuyor. Yine bir emniyet müdürümüzden dinlediğim yine etkileyici bir yaşanmış hadise: Bir ilimizde bazı okullarda çok yoğun bir şekilde eylemler oluyor, çocuklar camları kırıyor, işte okulu asıyorlar, ailelerine ve çevresine zarar veriyorlar. Emniyet müdürü ile okul müdürleri bir toplantı yapıyor ve emniyet müdürümüz şöyle bir tedbir öneriyor: Her bir emniyet müdür yardımcısına belli sayıda okulu zimmetliyor, yani 1 emniyet müdürüne 5 tane okulu zimmentliyor. Önce  asayiş problemi adına yapılan adım bir müddet sonra artık polislerle o asayişi bozan çocuklar arasında bir sempati noktasına taşıyor ve daha sonra o çocukların da topluma kazandırılması noktasında çok önemli adım atıyor. Buradan tabii biz emniyeti, sadece asayişin bekçisi olarak değil, aynı zamanda kalkınmanın da ilerlemenin de lokomotifi olarak görmek durumundayız. Tabii, o yüzden, Sayın İçişleri Bakanımızın ifade ettiği konu gerçekten çok önemli.

Ama sadece, değerli milletvekilleri, o uyuşturucuyu yakalamak, o uyuşturucunun kullanımını önlemekle iş bitmiyor. Aynı zamanda talebi azaltmaya yönelik de adımlar atmak gerekiyor ve şüphesiz bu sadece emniyetin yapabileceği bir şey değil. Burada pek çok kuruma, kamu kurumuna, sivil toplum kuruluşlarına, medyaya, ailelere çok önemli görevler düşüyor.

Tabii bu arada, konumuz madde bağımlılığı ama ben, kürsüye çıkmışken başka bir bağımlılıktan söz etmek istiyorum. Hepimizin aslında belki elimizden bırakamadığımız birtakım alışkanlıklarımız, bağımlılıklarımız var. Yine bununla ilgili yapılmış bilimsel çalışmalar da söz konusu. Yani, herhangi bir şeye bağımlı olunca insanların birtakım maddelere bağımlılığıyla ilgili de, bir altyapı oluşturmasıyla ilgili bir iki kelam etmek isterim. Örneğin, televizyon… Çocuğumuz İnternet’in başına geçtiği zaman, belki yıllar önce “Ne kadar güzel, çocuğumuz bilgisayardan dersine çalışıyor, artık daha bilgili, teknolojiyi daha iyi kullanan çocuklar olacak.” filan diye seviniyorduk, İnternet’e giriyor, işte birtakım bilgisayar oyunlarını daha iyi oynuyor diye seviniyorduk ama artık bunlar belli noktalarda ciddi bağımlılık problemini de beraberinde getiriyor. Örneğin Ege Üniversitesinden bir hocanın ifadesi, gerçekten son derece vahim, bir hastasının kırk sekiz saat boyunca hiç kalkmadan İnternet’e bağlı yaşadığını ifade ediyor.

Tabii, evimizde televizyon seyrederken elimize zap aletini alıp kanalları değiştirmek hepimizin belki rahatladığı bir unsur gibi de algılanabilir ama elektrik kesildiği zaman hepimizde bir panik, acaba dizinin sonu ne oldu, futbol maçının sonucu ne oldu, acaba şu haberin sonucu neydi şeklinde birtakım tepkilerimizin olduğu açık. Dolayısıyla, bağımlılık yapan her şeyle, değerli arkadaşlar, çok ciddi ölçüde bizim mutlaka kafa yorup ona uygun bir şekilde çözümler bulmamız gerekiyor.

Peki “bağımlılık” dediğimiz şey nedir? Bağımlılığı bilim adamları şöyle tarif ediyor: Bir maddenin belirgin bir etkiyi elde etmek için alınması sürecinde ortaya çıkan bedensel, ruhsal ya da sosyal sorunlara rağmen madde alımının devam etmesi, bırakma isteğine rağmen bırakılamaması, aynı etkiyi elde edebilmek için giderek madde miktarının artırılması ve maddeyi alma isteğinin durdurulamaması durumu şeklinde ifade ediliyor.

Peki, hangi madde bağımlılığı daha tehlikeli? Sahte iyi oluş hâlini ne kadar kısa zamanda sağlıyor ve şiddeti ne kadar erken şekilde ortaya çıkıyorsa, bağımlılık yapıcı gücü de o kadar fazladır. Örneğin, biraz önce sayın grup başkan vekilimizle de konuştuğumuz zaman “Hocam, sigara bağımlılık yapan bir madde midir?” diye konuşunca “evet, öyle” deyince “O zaman buna daha fazla vurgu yapmak lazım.” dedi. Doğru, sigara gerçekten madde bağımlılığının bir başka, belki uyuşturucu kadar değilse bile, daha hafif bir şekli ama o da bağımlılık yapıcı gücü fazla olan bir madde. Ama sigarayla ilgili şunu da ifade etmek isterim: Yine, bilim adamlarının ifadeleriyle, sigara uyuşturucu bağımlılığının da altyapısını oluşturuyor. Bu açıdan çok önemli. Özellikle okul çağı çocuklarda sigara kullanımının engellenmesi son derece önemli. O yüzden, geçen ay çıkardığımız sigarayla ilgili kanun gerçekten çok önemli. Özellikle eğitim çağındaki çocuklarımızın sigaraya kolay ulaşmasını engelleyen –satışıyla, alınmasıyla ilgili- çok önemli bir kanundu. Bu kanunda emeği geçen, başta Sayın Sağlık Bakanımız ve Sayın Sağlık Komisyonu Başkanımız olmak üzere destek veren tüm milletvekillerimize -benim bildiğim kadarıyla bütün milletvekillerimiz destek verdiler, içen içmeyen, o yüzden onlara- hassaten teşekkür ediyorum. Bu da bence madde bağımlılığıyla ilgili, aslında, atılmış çok önemli bir karardı.

Tabii, bağımlılığın pek çok ekseni var, değişik faktörler bağımlılığa yol açabiliyor. Arkadaş grubu, ebeveyne bağlı, kişinin kendisine bağlı, biyolojik, toplumsal, kültürel, sosyal nedenlere bağlı bağımlılık etkenleri söz konusu. Ama yine Emniyet Genel Müdürlüğümüzün Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığının yaptığı bir araştırmada, en büyük etken yüzde 82’yle merak ve arkadaş çevresi, yine ankete katılanların –bu bir anket çalışması- yüzde 14’ü “Sorunlar yüzünden uyuşturucuya başladım.” diyor, yüzde 3,6’sı da eğlence olsun diye başlıyor ama her zaman sonucu eğlence ile bitmiyor. Tabii, burada gerçekten, bizim arkadaş grubu, ebeveyn, aile bağlarının sağlamlığı son derece önemli.

Yine, 2004 yılında Sağlık Bakanlığı Müsteşarı iken Almanya’ya yaptığımız bir seyahat esnasında Frankfurt’taki bir toplantıdan sonra, uzun saçlı, kot pantolonlu bir arkadaş söz aldı ve şöyle bir şey söyledi: “Ben Avrupa ve Türkiye’yle ilgili bir gözlemimi anlatmak istiyorum.” O anlattığı gözlemde çok çarpıcı bir şeyden bahsetti. “Bence Türkiye ile Avrupa arasındaki en önemli fark aile. Yani Türklerde aile bir kalkan oluyor. Çocukların uyuşturucu, çete, sokak cinayeti veya birtakım istemediğimiz olaylara daha fazla katılmasını engelleyen en önemli kalkan ailedir.” dedi. Bu arkadaş aynı zamanda bir resim sanatçısıydı, fotoğrafları vardı ve o albümlerinden oluşan kitabını bana hediye etti ve şöyle bir talepte bulundu: “Türkiye’de bir sergi açmak istiyorum. Bu sergiyi de Mecliste açmak istiyorum.” dedi. O zaman Sayın Meclis Başkanımız Bülent Arınç’a konuyu anlattığım zaman ”Memnuniyetle.” demişti ve 2005 yılında adı “Merhamet” olan bir resim sergisi de açmıştı. Bu bir Alman’ın gözlemi. Tabii, aile çok önemli bir kalkan gerçekten.

Tabii, bunun dışında kolay temin ve ulaşılabilme de yine uyuşturucu için son derece önemli. Ama, değerli arkadaşlar, düşük sosyoekonomik düzeyin bir etken olduğunu ifade etmeliyim, ama sadece tek etken değil. Tek etken sadece düşük sosyoekonomik düzey olsaydı, gelişmiş bazı Batı ülkelerinde bizden çok daha yüksek oranlarda uyuşturucu kullanımı söz konusu olmazdı.

Hatta bazı ülkeler bunu çok abarttılar, kendi ülkelerinde -Avrupa’da bir ülkede başladı, daha sonra ikinci bir ülkede var, orada- serbest bıraktılar. Hatta bunun garip bir uyuşturucu turizmine yol açtığına dair komşu ülkelerin birtakım serzenişleri var. Yani, bir ülkede serbest ve o ülkeye insanlar rahat uyuşturucu kullanmak adına seyahat edebiliyorlar. Tabii bunları da ifade etmek durumundayız.

Değerli milletvekilleri, özellikle çocukluk çağı son derece önemli. Yine, yapılan bir araştırmada, vakaların önemli bir kısmı, yüzde 31’i, on beş yaş altında. Bu, Sağlık Bakanlığıyla Birleşmiş Milletlerin 2003 yılında beraber yaptığı bir profil çalışması. Burada yüzde 31’i on beş yaş altında uyuşturucuya başlıyor. Otuz yaş üstüne çıktığı zaman yüzde 8 civarında. Dolayısıyla şöyle bir kabataslak -bilim adamlarının yine ifadesi- on beş ila otuz dört yaşını ilgilendiren bir sorun. Asıl, öyle bir sorun. Otuz beş yaşından sonra olay ya hastanede ya hapishanede sonlandığı için olsa gerek, çoğu zaman o problem giderek azalmış oluyor. Ama başlangıç dönemindeki insanların duygularıyla, daha sonra bitiş dönemindeki duyguları da çok önemli. Bu konu ile ilgili bana bir söz hakkı verildiği için bir film izlemek gereği hissettim ve o filmin de tabii, sonunu da bahsetmek mecburiyetinde olduğum için özellikle özür diliyorum, aslında hepimizin de izlemesi gereken bir film. “Blow” diye bir film, “Beyaz Şeytan” diye Türkçeye çevrilen bir film. Orada çok enteresan birtakım diyaloglar var. Filmin en başında on dört-on beş yaşlarında bir delikanlı, arkadaşına “Buldum, buldum.” diyor. “Neyi buldun?” dediği zaman “İş sahibi olmadan nasıl para kazanacağımızı buldum.” diyor. Daha sonra uyuşturucu ticaretine başlıyorlar ve çok manidar, kırk iki yaşına kadar pek çok badireden geçtikten sonra bir hapishanede babasına yazdığı mektupta şöyle bir manidar ifade kullanıyor: “Nihayet yıllar önce senin söylediğin şeyleri şimdi ancak anlayabildim. Uyuşturucunun hayatımda sevdiğim her şeyi benden uzaklaştıran bir madde olduğunu kırk iki yaşında anladım.” Çünkü önce karısı, sonra çok sevdiği annesi, babası ve en sonunda da artık onun için dünyada her şeyi verebileceğini ifade ettiği kızı onu terk ediyor. Kısa bir süre sonra da zaten kendisi… Bu konuyla ilgili zannediyorum ömrü hapishanelerde çürüyen bir insan olarak devam ediyor, film orada sonlanıyor.

Tabii, uyuşturucu sadece bireyin kendisini etkilese yine belki bir noktaya kadar “Ne yapalım artık, kendi cezasını kendisi buldu.” diyebiliriz, ama toplumun tüm kesimlerini, tüm katmanlarını çok önemli ölçüde etkiliyor değerli milletvekilleri. Ama bireyi asıl bedensel, ruhsal ve sosyal sorunlar oluşturması itibarıyla çok daha yakından ilgilendiriyor.

Bu konuyla ilgili tabii, toplumun çok değişik katmanlarının mutlaka rol alması gerektiğini biliyoruz. Başta Sağlık Bakanlığı olmak üzere, Millî Eğitim Bakanlığı, kadın ve aileden sorumlu Devlet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı gibi bakanlıkların mutlaka çok etkin olmasını bekliyoruz. Ama şunu da ifade etmemiz lazım: Bazen Sağlık Bakanlığına olayın çözümüyle ilgili de birtakım roller yüklendi veya en azından böyle roller beklendiği ifade ediliyor. Ama şunu özellikle vurgulamamız lazım, o da şu: Uyuşturucu kullandıktan sonra -özellikle büyükşehirler başta olmak üzere, AMATEM’lerimiz var, İstanbul’da UMATEM’imiz var, yani uyuşturucuyla mücadele anlamında merkezlerimiz var ama- bağımlılık tedavisi iki ay, üç ay kadar devam ediyor, kişi o maddenin etkisinden vücut olarak kurtulmuş oluyor, ama daha sonra topluma gittiği zaman mutlaka toplumun da onu kabullenmesi lazım. Birtakım anekdotlar hep karşımıza çıkar. O anekdotlarda, toplumun daha sonra o kişiyi kabullenmemesi sonucu tekrardan, kısa zamanda o bataklıktaki insanların ağına yeniden düştüğünü çok sık olarak görürüz.

Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin sonunda… Yine çok etkilendiğim bir kitap gerçekten. Bunu da bu konuyla ilgilenen bütün dostların okumasını tavsiye ediyorum. Muş’tan İstanbul’a göç ederek orada Çapa Tıp Fakültesine giren bir kardeşimizin yaşadıklarını anlattığı bir kitap. Kanat Güner diye bir tıp öğrencisi. 4’üncü sınıfta tıp fakültesini bırakmak zorunda kalıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ünüvar.

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) – Tabii, pek çok badireden geçtikten sonra, yazdıklarını şöyle, “Eroinin Güncesi” diye bir kitapta topluyor. Orada “Hey millet, ben ölmeye karar verdim. Niye biliyor musunuz? Çünkü yaşım yirmi yediye geldi, dayandı. Benim gibiler daha fazla yaşamamalı. Allah korusun, ya ölmeye değil de üremeye karar verseydim? Neyse ki aklım hâlâ başımda. Sahneye girmem gereken yeri ayarlayamadım ama çıkmam gereken yeri biliyorum.” diyor. Gerçek anlamda hiçbir şeye tutunamadığını, eroinden başka her şeyi tükettiğini -gençliğini, hayallerini, mesleğini, mutluluğunu- ve onun, eroinin ondan hep daha fazlasını istediğini ifade ediyor ve şöyle bitiriyor kitabını: “Ben giderim, gideceğim ama birileri bir şey yapsın, bir çözüm bulsun.” şeklinde ifade ediyor ve o “Eroinin Güncesi” isimli kitabın imza gününde de, imzadan sonra hayatına işte o son altın vuruş dediğimiz hadiseyle son veriyor. Burada, tabii, madde bağımlılığının dramıyla ilgili bizzat bizim okuduğumuz, gördüğümüz, duyduğumuz, seyrettiğimiz, bizzat şahit olduğumuz olaylar var, ama çoğu bunun sonuç safhasında bizim gündemimize gelen şeyler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Devam edecek misiniz efendim?

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) – Sayın Başkan, hemen bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum.

O aşamaya kadar aslında yapılması gereken pek çok şey var. Bu konuda hepimize, toplumun tüm katmanlarına görevler düşüyor. Toplumda yaşayan hiç kimse kendisini bu problemden azade göremez, görmemeli. Bu yüzden, bu araştırma komisyonunun kurulmasını çok önemsiyoruz.

Yapılacak çalışmaların milletimize, devletimize hayırlı sonuçlar doğurmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ünüvar.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi önerge sahiplerine söz vereceğim. İlk söz Sinop Milletvekili Engin Altay’a aittir.

Buyurun Sayın Altay. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir Milletvekilimiz Ahmet Ersin’in birinci imzasıyla verdiğimiz uyuşturucu kaçakçılığı ve üretiminin tespiti ile uyuşturucu kullanımındaki artışın sebeplerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin, önlemlerin belirlenmesi amacıyla verdiğimiz Meclis araştırması üzerinde söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; malumunuz olduğu üzere, benzer konuda, aynı konuda Sayın Ateş’in, Sayın Sarıçam’ın, Sayın Ünüvar’ın, Sayın İncekara’nın, Sayın Kiler’in ve Sayın Özdemir’in ve arkadaşlarının verdiği Meclis araştırma önergeleri vardır.

Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinmek için yapılan bir incelemedir. Elbette ki bizim böyle bir araştırma istememizin sebebi, konunun çok vahim ve artık, bir an önce, bir dakika bile beklemeden çözüm bulunması gereken bir konu hâline dönüşmesidir. Elbette Hükûmet, yani icra organı işini doğru yapsa, bizim, Mecliste böyle bir önerge vermemize -bizim ve diğer arkadaşların- iktidar partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızın da böyle bir önerge vermesine gerek kalmaz.

Bir parlamentoda muhalefet Meclis araştırması önergesi verebilir, muhalefet partileri verebilir. İktidar partisine mensup milletvekilleri de böylesine hassas bir konuda Meclis araştırması önergesi veriyorsa burada Hükûmetin düşünmesi lazım, Hükûmetin konuya daha fazla kayıtsız kalmaması lazım.

Sayın milletvekilleri, bunu şunun için de söylüyorum: Meclis araştırması müessesesini çok iyi, doğru kullanmamız lazım. Biraz önce gündeme baktım. Meclisimizin gündeminde yüz üç tane Meclis araştırma önergesi var. Bu önergelerin hepsi iyi niyetle verilmiş önergelerdir, hepsi de yurdun belli bölgelerinde ya da tümünde belli temel sorunlara yöneliktir, ama bu Meclis araştırma komisyonunun, yani bu müessesenin çalışmaları sadece milletvekillerimizin mesaisini tüketecekse, milletin parasını tüketecekse çok da gereği yoktur.

Bir örnek vereyim ben size: Geçen dönem Meclisimiz, 14 Aralık 2006’da, çocuklarda ve gençlerde artan şiddet eğilimi ve okullardaki olayların araştırılmasıyla ilgili bir komisyon kurdu. Komisyon çalıştı, görevini tamamladı -emeği geçen arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz- yanlış hatırlamıyorsam 400 sayfalık da bir rapor yayınlandı. O zaman da söylemiştim. Raporun meli, malı’larla dolu bir sonuç bölümü vardı, ama çok değerli bulgular da vardı, veriler de vardı.

Şimdi ben Hükûmete soruyorum: Bu raporla ilgili, geçen dönem verilen, bu Meclisin yaptığı, kurduğu bir araştırma komisyonuyla ortaya çıkarılan çocuklarda ve gençlerde şiddet, okullardaki olayların araştırılmasıyla ilgili kurulan komisyon raporu üzerinde -bakanlar, hemen hemen aynı bakanlar- Hükûmetin bir paragraflık bir icraatı olmuş mudur? Bir paragraflık bir genelgesi olduğundan şüphe ediyorum. Böyle Hükûmet olur mu? Meclisi niye o zaman bu komisyonlarla meşgul ediyoruz? Rapor,  dediğim gibi, 29 Mayıs’ta görüşüldü ve rafa kaldırıldı.

Bunu şunun için söylüyorum sayın milletvekilleri: Bu uyuşturucuyla ilgili Parlamentomuzun duyarlığı her türlü takdire şayandır. Ama, burada kabul edileceği de görülen, bütün partilerin ittifakıyla kurulmasının kabul edileceği görülen araştırma komisyonu raporunun akıbetinin de geçen dönem çocuklarda ve gençlerde artan şiddet olaylarını araştıran komisyonun raporuna dönüşmemesini, şimdiden bir ön temenni olarak yüce heyetinizin takdirine sunuyorum.

Şimdi, özetle, Meclis araştırma komisyonları Hükûmet tarafından ciddiye alınmalıdır. Gerekiyorsa araştırma komisyonu raporunun akabinde bir Meclis soruşturma komisyonu kurulabilmelidir. İktidar partisinin  buna da hazır olması lazım. Tabii, Meclis soruşturma komisyonu ve Meclis araştırma komisyonu çok ayrı şeydir. Birisinde, biraz önce söylediğim gibi, bilgi edinmek için bir inceleme yaparsınız. Birisinde soruşturacağız, nereye kadar giderse oraya kadar soruşturacağız. İşte, Hükûmetin bu cesareti göstereceğini de şimdi deklare etmesi lazım.

Sayın milletvekilleri, Türkiye’yi ben Ankara’nın Kızılay Meydanı’na benzetirim. Dünyada coğrafi konum olarak Türkiye'nin konumu ile Ankara özelinde Kızılay Meydanı konumunun hiçbir farkı yoktur. Ankara’daki herkes Kızılay’dan geçer. Ankara’daki mal, hizmet, hemen hemen her şey Kızılay’dan geçer. Şimdi, dünyada da böyle. Dünyadaki bütün trafik Türkiye’den geçmek zorunda. Böyle, dünyanın merkezinde, coğrafi olarak çok odak noktasındayız ve bütün resmî yöneticilerimizin, resmî kaynakların itiraf ettiği gibi de Türkiye, dünya uyuşturucu trafiğinin dört yol ağzıdır, bir kavşaktır. Türkiye'nin coğrafi konumunu ben Allah’ın bir nimeti gibi görürüm, ama maalesef, bazen böyle olumsuz yanları da var.

Emniyet teşkilatımıza, Jandarma teşkilatımıza -küçük aksamaları bir kenara koyarsak, ufak tefek lokal şeyleri, ihmalleri bir tarafa bırakırsak- genel olarak teşekkür ediyoruz. Görevlerini yapıyorlar, çalışıyorlar hem de büyük bir gayretle çalışıyorlar.

Şimdi benim sorduğum şu: Tabii, emniyet ve jandarma da aslında Hükûmete bağlı. Ama mesele sırf adli ya da askerî, polisiye çözümlerle çözülemeyecek kadar önemlidir. Hükûmet bu konuda ne yapıyor, bu önemli.

Şimdi, ne yapıyor? Bakın, ben size buradan iki istatistik göstermek istiyorum. Bunlar resmî istatistiklerdir sayın milletvekilleri. Şöyle bir tablo var, görebilirsiniz. -Parlamentomuz bugün kalabalık değil. Anayasa değişikliğinde çok kalabalıktınız.- Bakın, 2002’de Türkiye’de 75.825 extacy yakalanmış. Bilin ki yakalanan kadar da yakalanmayan, içilen vardır. Bu böyledir hep. 2006’da 75 bin adet extacy 1 milyon 200 bine çıkmış. 2006’da da 1 milyon 200 bin tane de yakalanmayan vardır.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Bu mantık nasıl bir mantık?

ENGİN ALTAY (Devamla) – Şimdi gelir, buradan sen alternatifini söylersin.

Şimdi, ben buradan jandarmaya, emniyete teşekkür ederim. Ama Hükûmete de sorarım “Sayın Bakan, bu grafiği nasıl açıklayacaksınız?” diye. Bunu Hükûmetin açıklaması lazım.

Şimdi, bakın, kokain, 2002’de -göstereyim buradan- 7 kilo, 2006’da 76 kilo. Emniyete ve jandarmaya teşekkür ediyoruz. Bu rakam artışı, bilin ki 76 kilo da yakalanmadan geçen ya da kullanılan var.

Yapılan araştırmalar -zamanımız az- Türkiye’de çocuklar, gençler dâhil toplumun bütün kesimlerinde çok ciddi bir uyuşturucu tüketiminin süratle ve hızla yayıldığını, yaygınlaştığını ve toplumun bütün ekonomik kesimlerini… E, bir dönem “Bu, zengin eğlencesi.” denilen şeyler şimdi aşağılarda. Kimisi kokain çekiyor, köprünün altındaki çocuk da tiner çekiyor. Tablo vahimdir. Ama, işte, bu konuda tekrar altını çizerek söylüyorum: Hükûmetin bu son dört beş yıldaki uyuşturucu trafiğinin artmasında, uyguladığı sosyoekonomik politikaların ve Hükûmetin eğitim sistemimize bakışının, bu artışın temel faktörü olduğunu ben düşünüyorum, ben öyle düşünüyorum. Bu büyük bir vebaldir, büyük bir günahtır, büyük bir ayıptır.

Bakın, TÜİK bir araştırma yapmış 26.900 öğrenci üzerinde, TÜİK resmî bir kuruluşumuz. Sigara yüzde 16, alkol yüzde 16, uyuşturucu yüzde 3. Sayın milletvekilleri, bu araştırmalar, minik yavrularımızı gönderdiğimiz okullarda yapılan araştırmalar. Uyuşturucu yüzde 3, sigara yüzde 16, alkol yüzde 16. Çocuklarımızın neredeyse beşte 1’i gitmiş. Bu vahim bir durumdur.

Okullarda şiddeti, biz müteaddit defalar gündeme getirdik, Meclisimiz bu konuya duyarlı olmadı. Şimdi, büyük bir mutlulukla görüyorum ki Meclisimiz sanıyorum bu konuda gerekli hassasiyeti, duyarlığı gösteriyor, gösterecek. Hükûmetten de karşılığını beklemek bizim görevimizdir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; madde kullanımı, yıkıcı etkileriyle bireyin seçtiği nesne karşısında köleleşmesidir. Mesela ben bir sigara tiryakisiyim. Kimseye de tavsiye etmiyorum, her vesileyle söylüyorum. Büyük bir bırakma azim ve kararlılığı da içindeyim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Altay.

ENGİN ALTAY (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ama bu konuda Millî Eğitim Bakanlığımızın çok ciddi bir gayret, çaba, program içinde olması lazım. Yani göstermelik şeylerle, okula bir tane polis dikerek falan bu işler olmaz. Bu konuda Millî Eğitim Bakanlığımızın çok ciddi, yoğun bir gayret içinde olması lazım.

Bakın, Anayasa’nın 58’inci maddesi, çocuklarımızın ve gençlerimizin uyuşturucudan ve bütün kötü alışkanlıklardan korunmasını devlete bir ödev olarak yüklemiştir. Şimdi buradan Hükûmete soruyoruz, Başbakana soruyoruz: Anayasa’nın 10’uncu, 42’nci maddeleri üzerinde dolaşarak Türkiye’yi bir kaos ortamına sürükleyeceğine, 58’inci maddeyle sana verilmiş görevleri yapsana Sayın Hükûmet! Senin asıl işin bu. 58’inci maddeyle ilgili görevlerini yap, ondan sonra gel buraya, karşımıza yüzlü yüzlü çık, biz de seni takdir edelim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; çocuklarımızın muhtaç olduğu kudretin dolaştığı asil kanının uyuşturucuyla zehirlenmesine Hükûmet daha fazla seyirci kalmamalı. Bu önergeyi destekleyeceğiz. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Altay.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, Hükümete yönelik birtakım eleştiriler dile getirdi…

BAŞKAN – Cevap mı vermek istiyorsunuz?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yerimden, izin verirseniz bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Altay konuşmasında, uyuşturucuyla mücadelede, işbaşında bulunan Hükûmetin, daha doğrusu Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetlerinin hiçbir şey yapmadığını ifade etti, birtakım grafikler gösterdi, sizler de takip ettiniz. Uyuşturucu madde yakalanmasındaki grafiklerde çok ciddi bir artış olduğunu gösterdi. “2002’de şu yakalanıyordu, şimdi daha fazla yakalanıyor.” dedi ve güvenlik güçlerine de teşekkür etti. Peki, bunlar daha önce niye yakalanmıyordu da şimdi yakalanıyor Sayın Altay?

ENGİN ALTAY (Sinop) – Daha önce kullandığının yarısı yakalanıyordu, şimdi de kullandığının yarısı yakalanıyor Sayın Bakan.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yaa, yaa… Bakın, uyuşturucuyla ve kanunsuzlukla mücadelede bizim dönemimiz en başarılı dönemlerden biridir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Daha fazla uyuşturucu yakalanmıştır, organize suç örgütleriyle ve çetelerle mücadelede çok önemli başarılar elde edilmiştir. Sadece son bir yıl içerisinde Türkiye’de çökertilen çetelerin ve organize suç örgütlerinin sayısı 350 civarındadır ve son bir yıl içerisinde bu çete mensuplarından yakalanarak şu anda cezaevinde bulunan kişi sayısı 4.150’dir. Daha önce böyle bir mücadele, böyle bir başarı görülmemiştir. Sayın Altay sadece muhalefet yapmıştır. Dolayısıyla, muhalefet olarak bunları tabii ki söyleyecektir, ama lütfen, hakkı teslim edin. Geçmiş iktidarlarla bu iktidarın, kanunsuzlukla, çetelerle, organize suç örgütleriyle ve uyuşturucuyla mücadeledeki farkını lütfen kadirşinaslık gösterin ve burada ifade edin.

Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

ENGİN ALTAY (Sinop) – Sayın Bakan, kullananların sayısı 10 kat artmış. Bunun neyiyle övüneceğiz?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Söz sırası, Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş’te.

Buyurun Sayın Ateş.

Süreniz on dakika Sayın Ateş.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, konunun önemi verilen yedi önergeden de belli olmaktadır. İktidar ve muhalefete mensup milletvekilleri yedi ayrı önerge vermişlerdir. Benim önergem bir farklılık arz ediyordu. Ben özellikle okullardaki uyuşturucu ve şiddet olaylarının araştırılmasını arz etmiştim ama Meclis yönetimimiz bu yedi önergenin de birleştirilmesinin uygun olacağını belirttiler, ben de buna katıldım.

Sayın milletvekilleri, öyle anlaşılıyor ki biz bu konuyu da kabul edeceğiz, Meclisimiz kabul edecek, bir araştırma komisyonu kurulacak ve bu konuyu araştıracağız.

Değerli arkadaşlar, bu konuda 22’inci Dönemde de sokak çocuklarının sorunlarını araştırmak üzere bir komisyon kurulmuştu. Siirt Milletvekilimiz Sayın Öner Ergenç başkanlığında oluşturulan bu komisyon gerçekten de çok başarılı bir çalışma yapmış ve konunun, sorunun ne boyutlarda olduğunu gözler önüne sermişti. Şimdi benim vereceğim rakamlar Sayın Öner Ergenç’in başkanlığında kurulan komisyon raporundan alındığı için öyle zannederim ki Hükûmet sıralarından “Bunlar muhalefet ediyor, muhalefet olsun diye söylüyorlar.” şeklinde bir itiraza neden olmaz.

Sayın Ergenç’in başkanlığındaki komisyonun 2006 yılındaki tespitleri şöyle başlıyor, diyor ki: Son üç yılda, yani Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidara geldiği son üç yılda, bu olaylarda müthiş bir artışın olduğunu rakamlarla ortaya koyuyor. Örneğin on-on sekiz yaş arasında uyuşturucu kullananların sayısı 2001’de 8.629 iken 2002’de bu rakam 28.622’ye, 2003’te 36.223’e ve 2004 yılında da 37.635’e çıktığını bu rapor ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu rakamlar vahameti ortaya koymaktadır. Bir diğer araştırmada, 711 okulda 860 bin öğrenci ve 22 bin öğretmeni kapsayan bir araştırma sonunda okullarımızın yüzde 40’ında dayak olduğunu, yüzde 30’unda öğretmenlerin sopayla dolaştığını, yüzde 20’sinde saç kesme cezasının olduğunu, her 100 okulun 6’sında da uyuşturucu olaylarının yaşandığını, her okulda katkı payının alındığını da yine bu rakamlar ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu baskı-şiddetin sadece 2006 yılı Şubatında meydana gelen 25 olayda 7 öğrencimiz hayatını kaybetmiş, 35 öğretmenimiz yaralanmış, 34 gencimiz de göz altına alınmış.

Sayın milletvekilleri, olayın bir diğer en tehlikeli boyutu da yönetimden kaynaklanan bir şiddet ve baskıyla -maalesef, üzülerek belirtmem gerekir ki- Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde Türkiye'nin tanışmış olmasıdır. O da şudur: Öğretmenler ve okul yönetimlerinin tek tip öğrenci yetiştirme gayreti ve mevcut iktidara da yaranma çabasıyla bazı okullarımızda tam bir faşizm uygulaması görülmüştür. Amasya’da Anadolu Kız Meslek Lisesinde 4 tane kız öğrencimiz -Hatice, Gamze, Şermin, Şennur D. adlı öğrencilerimiz- okul yönetiminin, ilgili öğretmenlerinin baskısına daha fazla dayanamayarak hem okullarını değiştirmek durumunda kalmışlardır hem de yurtlardan olmuşlardır. Yine İstanbul Şişli Endüstri Meslek Lisesi öğrencisi Burak Tibar, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni Mustafa Kurt tarafından hastanelik edilinceye kadar dövülmüştür, “Muharrem ayıdır, orucum.” dediğinde de dayağın dozajı daha da artırılarak böbreklerine dahi büyük zarar verilmiştir.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Ne ilgisi var?

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Okuldaki baskıyı anlatıyorum, niye rahatsız oluyorsunuz? Bunu yapan okul yönetimi, okul öğretmeni; bundan utanmanız lazım itiraz edeceğinize.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Uyduruk gazete haberlerini buraya taşımaktan sizin utanmanız lazım.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sizin…

BAŞKAN – Sayın Ateş, lütfen…

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin İnsan Hakları Komisyonu Başkanının tespit ettiği, kayda geçirdiği bu olaylara “uyduruk” diyorsanız yazıklar olsun size. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Genel Kurula hitap edin lütfen.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Yine İstanbul’da Esenyurt Ali Kul Çok Programlı Lisesi öğrencisi Burak Kul, Alevi olduğu için dövülmüş, bu dövene ceza verileceğine, belediyede çalışan babası idareye çağrılarak, baskıya bir de babası tabi tutulmuştur.

Yine İstanbul Sarıyer’de Ayhan Aka, Aykut Aka adlı 2 genç öğrencimiz tarikat tuzağına düşmüş, intihar etmişlerdir. Şimdi, bu öğrencilerin babası, ailesi sorunlarını, dertlerini anlatacak bir yetkili dahi bulamamaktadırlar.

Antalya’nın Altınova İlköğretim Okulunda 5 öğrenci, abdest almıyor diye, sürekli şiddete, tacize maruz kalmış, hatta Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeni, bu öğrencileri okul içinde çağırırken “Kötü, gel buraya.” şeklinde dile getirmektedir. 

Gebze Darıca beldesinde, öğretmen Hüseyin Cebe, meslektaşı bir başka öğretmen Necati Kumaş tarafından, inancından ötürü öğrencilerinin gözleri önünde kurşun yağmuruna tutularak katledilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bunlar kamuoyuna yansıyan baskılardan, tacizlerden birkaçı. Takdir edersiniz ki basına daha yansımayan, kamuoyuna yansımayan çok sayıda olayların olduğunu biliyoruz. Bu olayların failleri hakkında, doğrusu, ne işlem yapılmıştır şu ana kadar daha bir tek birini öğrenemedik. Hep “Soruşturma açıldı.” deniyor ama soruşturma sonunda ne olduğu, kamuoyunun vicdanını rahatlatacak, kamuoyunun yüreğine su serpecek bir tek işlemin de yapıldığı bugüne kadar kamuoyuna yine yansıtılamamıştır.

Sayın milletvekilleri, bu çağ dışı uygulamalara karşı etkili bir önlem alınmayınca, maalesef, bu çağ dışı zihniyet sahipleri de giderek cesaret almaktadırlar. Sayın Başbakan, kıyafetinden ötürü salondan çıkarılan bir öğrencimizi arayarak, olayı kınadığını, direnmesini ve arkasında olduğunu söyledi. Sayın Başbakanın takdiridir, elbette ki zulme uğrayan biri varsa onun arkasında durması lazım. Ama, az önce sıraladığım olaylara maruz kalan öğrencilere, bırakın yanlarında olmayı, bu insanlık dışı uygulamayı reva gören hiçbir yöneticiden ne hesap sorabilmiştir ne de hesap sorulacağı görülmektedir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye her zorluğu aşacaktır, aşmıştır da. Ama, yeter ki el birliğiyle, gönül birliğiyle Türkiye hareket edebilsin. Ama, çağ dışı kalmış yöneticiler, zihniyetler iktidardan beslenirse, çözmek de zorlaşır, yeni sorunlar da yaratılır.

BAŞKAN – Sayın Ateş, bir dakika müsaade eder misiniz efendim.

Sizin önergenizin mahiyeti ayrı mı efendim?

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, ben cümlemi tamamlayayım da ondan sonra…

BAŞKAN – Hayır, tamamlayın da, yine tamamlatacağım size. Mahiyeti ayrı mı, yani sizin önergenizin mahiyeti ayrı mı? Niye bunlarla birleştirildi, bu şeyle? Başka bir önerge vermişsiniz siz.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, konuşmasında söyledi.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Önergeyle ilgili hiçbir şey söylemedi.

BAŞKAN - Yani, dinledim bu saate kadar ama artık sormam lazım, ben de merak ettim, yani sizin önergeniz ayrı bir önerge mi? Uyuşturucuyla ilgili falan değil miydi önergeniz?

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Karşılıklı konuşmamak için susuyorum. Siz bitirin ben konuşayım.

BAŞKAN – Hayır, ben sustum, siz söyleyin efendim.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Peki, teşekkür ederim.

Sayın Başkan, ben, bugüne kadar yaptığım bütün konuşmalarda süresine uyan bir milletvekiliyim. Bir buçuk dakikalık süremi aldınız.

BAŞKAN – Ben vereceğim sürenizi.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Şimdi arz edeyim Sayın Başkan. Ben konuşmamın başında dedim ki: Benim önergem, okullarda uygulanan şiddet ile madde bağımlılığının araştırılmasıydı. Ama Meclis yönetimimiz benim önergemin de, Meclis araştırması önergemin de bu önergeyle birleşmesini önerdi bana, ben de kabul ettim. O nedenle, bizim…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Beş dakika verin sayın Başkan.

BAŞKAN – Beş dakika da konuşabilirsin ama değişen bir şey olmaz. Siz konuşun isterseniz.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Anlayamadım Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun, konuşun, devam edin.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Hayır, anlayamadım.

Şimdi, Sayın Başkan, ben…

BAŞKAN – Yani, sizin elinizde değil miydi bunu kabul etmemek?

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Müsaade eder misiniz.

BAŞKAN – Etmeseydiniz.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Ben de…

BAŞKAN - Allah Allah

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, böyle bir usulümüz yok. İzninizle. Ben de orada iki yıl Başkan Vekilliği yaptım.

BAŞKAN – Yaptınız.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Böyle konuşmacının sözünü keserek, Meclis Başkanıyla konuşmacının karşılıklı konuşması gibi bir usulümüz yok.

BAŞKAN – Sormak hakkım ama…

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – İzin verirseniz, Hükûmet burada, ne güne oturuyor orada?

BAŞKAN – Sormak hakkım ama, ben de Başkan olarak sizi idare ediyorum.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Siz iktidarın temsilcisi değilsiniz.

BAŞKAN – Sormak hakkım. Sormak hakkım tabii.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – İzin verin. Ben de onu açıklıyorum, ikide bir niye kesiyorsunuz?

BAŞKAN – Tamam, ben de açıkladım, merak ettiğimden soruyorum.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, ikide bir sözümü kesemezsiniz.

BAŞKAN – Buyurun, meramınızı anlatın, tamam.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Ya Sayın Başkan, yapmayın.

BAŞKAN – Ben bir şey yapmıyorum, siz yapıyorsunuz.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) - Şimdi bu akşamın saatinde sizinle bir polemiğe girmek istemiyorum.

BAŞKAN – Ben de istemiyorum.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Beni de buraya çekmeyin.

BAŞKAN – Ben de istemiyorum.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Peki, o zaman sözümü kesmeyin lütfen.

BAŞKAN – Buyurun, konuşun.

Bir dakika daha ek süre veriyorum.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Sayın milletvekilleri, ben, okulda yönetimden kaynaklanan baskıları anlatıyorum. Bundan rahatsızlık duyacağımıza, bu sorunları, gelin, el ele verelim, bu sorunları kaldıralım, bu baskılar olmasın. Bu örnekleri veriyorum, iktidar burada. Sayın Bakan, inşallah, çıkar der ki: Sayın Ateş siz yanılıyorsunuz, Amasya’da öğrencilere zulmeden şu yönetimlere biz şu cezayı uyguladık der, açıklar. İstanbul’da dövülen çocukların faillerine biz şu cezayı uyguladık der, ben de kendisine teşekkür ederim. Bu çağ dışı zihniyetlerin Türkiye’de hortlamaması için bu çabayı gösteriyoruz Sayın Başkan. Bu komisyon da sanırım onun için kurulacak.

Değerli arkadaşlar, her türlü sorunu çözeriz. Yeter ki bu çağ dışı kalmış zihniyetler, uygulamalar iktidardan beslenmesin.

Komisyonlarımız kuruluyor, komisyonlarımız çalışıyor ama sorun tespitten ibaret değildir, sorun çözümden ibarettir. O nedenle, Hükûmetimiz, önümüzdeki süreç içerisinde, bu komisyonumuz dilerim kabul edilir kurulursa, bu komisyonun belirlediği çözüm önerilerinin hayata geçmesi için gereken dikkati ve gayreti gösterir.

Bu önergeleri kabul edeceğinize inanıyorum, evet oyu vereceğinize inanıyorum, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ateş.

Söz sırası, Kırıkkale Milletvekili Sayın Ahmet Gökhan Sarıçam’a aittir.

Buyurun Sayın Sarıçam. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, beni kürsüye davet ederken Kırıkkale Milletvekili dediniz.

BAŞKAN – Pardon, Kırklareli, özür dilerim.

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – Ben, Kırklareli Milletvekili olarak görev yapmaktayım -ikinci dönem- Parlamentoda. Kırklarelili hemşehrilerim zaten Kırklareli’ne gelen kargoların yanlışlıkla Kırıkkale’ye gitmesinden yeteri kadar mağdur. Ayrıca bunun Parlamento tutanaklarına da böyle geçmesini arzu etmediğim için düzeltmek ihtiyacı hissettim.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin ve dünyanın önemli bir sorunu olarak özellikle son yıllarda artış eğilimi gösteren uyuşturucu -uyuşturucunun dağıtımı, ticareti- ve uyuşturucu dağıtımından, üretiminden ve ticaretinden birtakım illegal örgütlerin birtakım menfaatler sağlayıp daha sonra da bunun değişik toplumsal mekanizmalara zarar verir boyutlarda çalışmalarda bulunması hepimizi rahatsız etmekte. Bu konuyla ilgili olarak Parlamentomuzda bulunan bütün partilerin milletvekillerinin aynı hassasiyeti paylaştığını bilmekteyiz ve yedi tane verilen önerge de bu konuda herkesin hemfikir olduğunun önemli bir göstergesi.

İnceleme, soruşturma kapsamında, bu tür önergelerle birtakım araştırma komisyonlarının kurulması, devletimizin, hükûmetimizin sorun olarak görülen konularda yaptığı çalışmaların tespit edilmesi, eksiklerinin ayrıca tespit edilmesi ve bunların giderilmesi konusunda hükûmete ve gerekli organlara tavsiyede bulunulması milletvekillerimizin görevlerindendir. Biz de, bu kapsamda, ülkemizi ve toplumumuzu yakından ilgilendirdiğine inandığımız bu konuyla ilgili şahsım ve 30 arkadaşımla birlikte bir önerge verdik. Bu önergeyi vermemizde ve böyle bir yapının oluşmasında, yine, Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin’in bundan yaklaşık bir ay önce yapmış olduğu duygusal bir konuşmanın da büyük bir önemi var.

Uyuşturucu, bildiğiniz gibi, insanların, tarihsel süreçte, değişik zamanlarda, bazen keyif almak için bazen birtakım rahatsızlıklarını unutmak için kullandığı bir madde. Afyondan, kenevirden, sentetik olarak değişik şekillerde üretilen bu maddeyi, insanlar, ilk başlarda, belki kısa süreli birtakım maksatlarla kullanmaya başlıyorlar, fakat bu maddelerin içindeki birtakım kimyasal özelliklerden dolayı bir bağımlılık hâline dönüşüyor. Daha sonra, içindeki yine birtakım kimyasal maddelerin merkezî sinir sistemini çökertmesiyle, kişide ve toplumun değişik tabakalarında sosyal birtakım çöküntüleri getiriyor.

Sadece kişinin kendisine değil, içinde yaşadığı topluma ve çevreye de çok büyük zararlar vermesi bakımından, uyuşturucu maddeyle, değişik tarihsel dönemlerde sürekli mücadele edilmiştir. Bu mücadelenin değişik metotları oluşturulmuştur. Bunların -adli mücadeleler olduğu gibi, zabıta mücadeleleri olduğu gibi- sosyal boyutunu inceleyip, ahlaki ve manevi noktadaki birtakım eksikliklerden kaynaklandığı da tespit edilmiş, bunlarla da değişik dönemlerde değişik mücadeleler yapılmıştır.

Ülkemizde de bu konuyla ilgili önemli çalışmalar özellikle 2002 yılından itibaren ciddi bir şekilde başlatılmış, biraz önce değerli milletvekili arkadaşlarımızın vermiş olduğu verilerden de gözüktüğü üzere, bu mücadelenin sonucunda, ülkemiz özellikle transit uyuşturucu ticaretinde kullanılmakta olduğundan dolayı, bu maddelerin ülkemiz üzerinden diğer ülkelere ulaştırılmasına engellemeler başlatılmış ve büyük miktarda -zabıta tarafından- bunlar ele geçirilmiştir. Böylece, sadece ülkemizdeki değil, belki ülkemiz üzerinden Avrupa’nın ve dünyanın birçok yerindeki gençlerimizin, insanların bu zararlı maddelerle kolay buluşabilmesi engellenerek tüm dünyaya ve insanlığa Türkiye üzerinden ciddi bir hizmet de yapıldığı kanaatini taşımaktayım.

Değerli arkadaşlar, bu konuyla ilgili olarak, yine, illegal uyuşturucu maddeler kullanan kişiler bunları elde etmek için çeşitli risklerin içine de girmekte ve bu risklerden dolayı da, bu maddelerin alımı-satımı önemli bir miktarda ekonomik değer kazanmakta. Sentetik uyuşturucu kullanımında azalma olmakla birlikte, ciddi miktarda, eroin tarzı bağımlılık yapan uyuşturucu maddelerde -ki yaklaşık yüzde 8 oranında- her yıl artış var ve 300 milyar dolar civarında bir uyuşturucu ticaret hacminin dünyada olduğu da göz önüne alındığında, bunun, göz ardı edilmemesi gereken ve bugün yapılan her türlü mücadelenin dahi ötesinde birtakım tedbirlerin ve mücadele yollarının da tespit edilmesinin zorunlu olduğu bir konu olduğunu dikkatlerimize almak zorundayız.

Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve İlgili Suçlar Dairesi tarafından Cenevre’de açıklanan 27 Haziran 2007 tarihli raporda da “Dünyanın en büyük uyuşturucu sağlayıcılarının, Afganistan’ın güneyi, Güney Batı Kolombiya ve Doğu Myanmar gibi, merkezî otoritenin dışındaki bölgeler olduğuna” yer verilmiştir.

Yine, terör örgütlerinin uyuşturucu madde kaçakçılığının imalat, taşıma, aracılık, satış ve sokak satıcılığı gibi her safhasında yer alarak finansal destek sağladıklarına da yine bu raporda dikkat çekilmiştir. Avrupa’da uyuşturucu ticaretini kontrol altında tutan PKK’nın, Afganistan, Pakistan ve Irak üzerinden getirilen uyuşturucuyu İtalya, Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya’daki yasa dışı örgütler ile iş birliği içerisinde Avrupa’ya nasıl aktardığı ve pazarladığı da belgeleriyle birlikte ortaya konulmuştur.

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) Mali Eylem Görev Grubu tarafından 7 Mayıs 2007’de yayımlanan uyuşturucu raporunda da PKK’nın gelirinin büyük bir bölümünü uyuşturucu ticareti, insan kaçakçılığı, kara para aklama, haraç gibi organize suç faaliyetlerinden elde ettiği belirtilerek, son dönemde Türkiye’de tırmanan terör eylemleriyle birlikte örgütün Avrupa ülkelerinde organize suç faaliyetlerini de yoğunlaştırdığı vurgulanmıştır. Europol tarafından Avrupa Birliği ülkelerinin içişleri bakanlarına sunulan benzer bir raporda ise, Avrupa için en ciddi tehlikeyi uyuşturucu kaçakçılığı, insan ticareti, yasa dışı göç ve sahte para basımının oluşturduğu vurgulanarak, PKK’nın da en tehlikeli mafya yapılanması olduğuna dikkat çekilmiştir. Buradan da anlaşılacağı üzere, bağımlılık yapıcı maddeler, bunların ticaretini yapan odaklar, bağlantılı suçlar ve sorunlar sadece bizim ülkemizin değil günümüz dünyasının en önemli sorunları arasında yer almaktadır. Bu sorun ile yeterince baş edebilmek de uluslararası iş birliği çerçevesinde ve ancak delile dayalı bir politika ve strateji izlenmesiyle mümkündür. Bu amaçla, güvenilir, karşılaştırılabilir nesnel veri toplanması, değerlendirilmesi ve analiz edilmesi gibi işlevleri yerine getirmek üzere Portekiz Lizbon’da konuşlu Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi 1993 yılında kurulmuştur. Merkez, Avrupa Birliğine üye ve aday ülkelerden yapılandırılmıştır. Ülkemizin bu Merkeze üyelik süreci 2000 yılında yapılan başvuruya dayanmakta olup, Türkiye’nin katılımını düzenleyen anlaşma Ekim 2006 tarihinde Avrupa Parlamentosu tarafından kabul edilmiştir. Fiziki yapı, personel ve fonksiyonel açıdan en elverişli kurum olduğuna karar verilen Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi Başkanlığı, 16 Mayıs 2002 tarihinde Başbakanlık makamı tarafından Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezinin ulusal temas noktası olarak yetkilendirilmiştir.

Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi adıyla kurulan ulusal temas noktası, görevi ve konumu gereği itibarıyla Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu Başkanlığı gibi “Kurumsal temas noktaları” adı verilen birçok kurum ve kuruluşla iş birliği içinde görevlerini sürdürmektedir.

TUBİM’in görevlerini iki ana başlıkta toplamak mümkündür. Bunlardan ilki: Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezinin ulusal temas noktası olmasının getirdiği sorumluluk çerçevesinde ulusal kurum ve kuruluşlarla iş birliği içinde, Türkiye'nin risk ve mücadele profilini ortaya koyacak verileri toplayıp, elde ettiği verileri yıllık ülke raporları ve tablolar hâlinde ulusal birimlerle ve Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkeziyle paylaşmaktır.

TUBİM’in ikinci önemli misyonu ise ulusal görevlerdir. 20 Kasım 2006 tarihinde Başbakanlık makamınca imzalanarak yürürlüğe giren Madde ve Madde Bağımlılığıyla Mücadele Ulusal Politika ve Strateji Belgesi TUBİM’e ulusal ve uluslararası anlamda geniş sorumluluk verdiğinden, belgenin uygulanmasının takibinden sorumlu birim olarak ulusal düzeyde bir takip ve koordinasyon merkezi hüviyeti kazanmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Sarıçam.

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – Benzer bir yapı, Emniyet Genel Müdürlüğü İl Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele şubeleri bünyesinde Madde Kullanımıyla Mücadele Uygulama İrtibat Birimi, kısaca “İLTEM” olarak kurulmuştur.

Yasa dışı bağımlılık yapıcı madde kullanımındaki hedef kitle olarak belirlenen gençlerde farkındalık arttırma eğitimlerine yönelik çalışmalarda bulunmak amacıyla il birimlerinde çalışan personele, alanında uzman üniversite öğretim üyelerinin desteğiyle madde kullanımıyla mücadele, eğiticilerin eğitimi ve programları verilmektedir. Bu eğitim programına katılmış olan uzman görevliler il millî eğitim ve sağlık müdürlüğünde görevli ilgili uzmanların da katılımıyla, lise ve dengi okulu öğretmen ve öğrencilerine, velilerine, ceza ve tutukevi personeline, sivil toplum kuruluşu temsilcilerine, talep hâlinde diğer kitlelere yönelik, madde kullanımı ve bağımlılığı konusunda toplumun farkındalık düzeyini arttırıcı konferans, panel ve tiyatro gibi etkinlikler düzenlemektedir.

Hâlen ciddi boyutlarda bir madde kullanımı sorunu yaşamayan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sarıçam.

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – Başkanım, teşekkür edecek kadar bir süre verirseniz sevinirim.

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ulusal kullanıcı profilimize dayanarak risk gruplarımızı tespitle, bunlara yönelecek tehlikeleri önleyip kullanım sorununu kontrol altında tutmaya ve ortadan kaldırmaya çalışmak için yüce Meclisin böyle bir komisyonu kurmasını ve bu komisyonun çalışmalarına destek vermesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sarıçam.

Söz sırası, Hakkâri Milletvekili Sayın Rüstem Zeydan’da.

Buyurun Sayın Zeydan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; uyuşturucu bağımlılığının ve kaçakçılığının önlenmesi için alınması gereken önlemlerle ilgili önergeyi veren arkadaşlarınızdan biri olarak yüce heyetinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sosyal bir varlık olan insanın çevresiyle uyum içinde olması akıl ve zihin sağlığıyla mümkündür. Bu sebeple, akli ve zihnî hayatın en büyük düşmanı olan uyuşturucular, insanın uyum gücünü zaafa ve iflasa götürmekle, onu ailesinden, toplumundan ve çevresinden kopararak, yalnızlığa, bunalıma ve hemen ardından da sorumsuz hipisel bir hayata mahkûm eder ki, bağımlıyı, yaşayan bir ölü hâline getirir. Bu sebeple, uyuşturucuların, bağımlıya, aile hayatına, doğacak çocuklara, iş hayatına, aile ve ülke ekonomisine, ferdine ve toplumsal ahlaka verdiği zararlar ifadelere sığdırılamayacak kadar ciddi konulardır. İntiharların, cinayetlerin, her türlü fuhşiyat, gasp ve anarşinin temelinde, maalesef, uyuşturucu belası vardır.

Dünyadaki küreselleşme hareketleri ve sınırların sanal bir çizgi hâline dönüşmesi, bağımlılık yapıcı ve yasal olmayan madde kaçakçılığının sadece ülke sorunu olmaktan çıkıp bölgesel ve uluslararası suç türüne dönüşmesine neden olmuştur. Uyuşturucu madde sorununun bütün ülkeleri tehdit eden yeni bir boyutu da, menfaat çevreleri için rant, terörün ucuz finans kaynağı, uluslararası ilişkilerde ideolojik ve politik araç ve hedef ülke toplumuna karşı sosyopsikolojik dejenerasyon, zihnî ve ahlaki çöküntü olgularının ön plana çıkarılmasıdır.

Türkiye, coğrafi konumu ve ülkemizin Avrasya coğrafyasında bulunması, Asya ve Avrupa Kıtalarının birleşme noktası olması, doğusunda üretim bölgelerinin bulunması, transit geçiş yollarının üzerinde yer alması ve buna tarihî konjonktürü ve o medeniyetlerin izlerini taşıması da eklendiğinde, uyuşturucu madde kaçakçılığı için maalesef cazip bir ülke olmaktadır.

Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Kontrol Programı (UNDCP)’nın tahminlerine göre dünyada 180 milyon uyuşturucu bağımlısı bulunmakta, bunların 144 milyonu esrar kullanmaktadır. Avrupa’da uyuşturucunun en az kullanıldığı ülkeler arasında yer almamıza rağmen, yapılan araştırmalar ve uzmanların yorumları, uyuşturucu kullanma oranının dünyada olduğu gibi ülkemizde de son yirmi yılda maalesef arttığını ortaya koymaktadır. Dünyadaki ve ülkemizdeki artış, devletimizin uyuşturucuyla mücadelesindeki kararlılığını da artırmıştır. Benden önceki konuşmacılar bu dönemi belki itham etmiş olabilirler, ama, ben, yüksek müsaadelerinizle, son beş yıldaki rakamları size arz etmek isterim.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2003 yılında 7.812 kilogram esrar yakalanmıştır, 2004’te 9.390, 2005’te 13.720, 2006’da 23.884, 2007’de 31.843 kilo esrar yakalanmıştır. Gene, güvenlik kuvvetlerimizin eroin bazında da rakamlarını size arz etmek isterim: 2003’te 4.705, 2004’te 8.844, 2005’te 8.195, 2006’da 10.312, 2007’de 13.228 kilogram eroin yakalanmıştır. Extacy’ye baktığımızda: 2003’te 473.240 adet, 2004’te 845.390 adet, 2005’te 1 milyon 748 bin 796 adet, 2006’da 1 milyon 592 bin adet, 2007’de yaklaşık 1 milyon 47 bin adet. Tabii bu adetlerin, tedricen, özellikle extacy’de azalmasının önemli bir sebebi de, bu, sadece yakalanmaya dönük bir mücadele şekli değildir, aynı zamanda toplum tarafından talebin de azaltılmasına dönük bir çalışmanın ürünüdür.

Bununla birlikte uyuşturucuya yönelik yapılan operasyonları size arz etmek isterim: 2003’te 5.052 operasyon, 2004’te 6.749 operasyon, 2005’te 7.696, 2006’da 10.546, 2007’de 13.694 operasyon gerçekleştirilmiştir. Demek ki, söylenildiğinin aksine, son dönemlerde bu alanda güvenlik kuvvetlerinin ve siyasi iradenin başarısı ortadadır.

Bir de dünyadaki ve ülkemizdeki artış… Devletimizin uyuşturucuyla mücadelesindeki kararlılığını biraz önce de arz ettim. 2007 yılı itibarıyla ülkemizde sekiz ilde, özel ve kamuya ait on beş adet madde bağımlılığı tedavi merkezi bulunmaktadır.

AMATEM’den alınan verilere göre de 2006 yılında toplam 2.853 madde bağımlısı tedavi görmüştür. Yaşam biçimine bakıldığında, hastaların yüzde 89’unun ebeveynleriyle yaşadıkları belirlenmiştir. Fakat aileler bu durumu ancak, maalesef, iki yıl sonra öğrenebilmişlerdir. Uyuşturucuya başlama yaşının ülkemizde, maalesef, son on beş yılda ağırlıklı olarak, on iki yaşına kadar düştüğü gözlemlenmektedir.

Uyuşturucu madde kullanımının temel sebepleri ise, bilgisizlik, özenti, merak, bozuk çevre, sağlıksız bir aile ve manevi boşluk olarak gösterilmektedir. Uyuşturucu madde tüketiminin aynı zamanda terör örgütlerinin de parasal kaynağını oluşturduğu yadsınamaz olan bir gerçektir.

Birleşmiş Milletler uyuşturucu raporunda, Türkiye'nin 2004 yılından itibaren uyuşturucu konusundaki kararlı mücadelesi takdir edilirken, Türkiye’de uyuşturucu yakalamalarındaki artış birçok ülkeye gerektiği şekilde örnek olarak da gösterilmiştir.

Hatta, saygıdeğer arkadaşlarım, benim arkadaşım da ifade etti, Türkiye Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi özellikle son dönemlerde kurulmuş ve otuz dört kamu kuruluşu bu TUBİM’in içinde görev almış bulunmaktadır.

Şimdi, saygıdeğer milletvekilleri, bahse konu olan hadise, ülkemizin geleceği, memleketimizin teminatı olan gençlerimiz ve yavrularımızdır. Kıymetli vekiller, unutulmamalıdır ki, yarınlar, onu en çok isteyenlere kısmet olur. Günler çok ağır, yıllar çok çabuk geçer. Ülkemizin geleceğinin teminatı olan yavrularımızı bu illet belasından, mutlak anlamda, talebe dönük ve arza dönük gayretleri, hep birlikte ve multi sektörel bir çalışmayla, gece gündüz demeden, bir gayretin içerisinde olmalıyız.

Saygıdeğer milletvekilleri, yeri gelmişken, son dönemlerde televizyonlarda izlediğimiz bazı diziler, maalesef, ülkemizin müstesna köşelerinden, benim seçim bölgem olan Hakkâri’yi ve Van ilini de içine alan işte “Parsnarkoterör” dizisi gibi diziler, oradaki kadirşinas yaşayan hemşehrilerimi derinden üzmektedir. Aynı zamanda, bu konuda mücadele veren güvenlik kuvvetleri de, ciddi anlamda, zaman zaman bu diziler eliyle rencide edilmektedir. İstirham ediyorum, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunu da buradan bir kez daha uyarıyorum; bu hamiyetperver vatandaşlarımızı rencide etmesinler. Suçlu var ise yakasına yapışacak adalet mekanizmaları çok şükür ki Türkiye Cumhuriyeti devletinde mevcuttur, saygıdeğer milletvekilim. Onun içindir ki bölge insanını ve sektörün uzağından yakınından ilgisi ve ilintisi olmayan insanları da rencide edecek şekilde dizilerin güncel televizyon görüntüleri içerisinde gösterilmesi hiç de zarif değildir, hiç de şık değildir. Vatandaşlarımızı rencide etmeden onlara hitap ederken zarafeti, nezaketi ve nasafeti lütfen kimse elden bırakmasın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Zeydan.

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Onun içindir ki, yeri gelmişken, Van ilinden Hakkâri iline kadar yıllardır çeşitli noktalarda hem vatandaşlarımızı hem güvenlik kuvvetlerimizi canından bezdiren arama noktaları artık yeter deme noktasına da gelmiştir. Varsa suçlu, varsa itham, varsa bu konuda bir bilgi, devlet onun üzerine gidecek kudret ve dirayettedir. Vatandaşları güncel yaşamlarında rahatsız etmeden, güvenlik kuvvetlerimizi de fazla yormadan bu işin üstesinden gelecek kanuni müeyyidelerimiz de çok şükür ki yapılarımızda mevcuttur.

Bu duygu ve düşüncelerle bugününüzün dünden daha mutlu, yarınlarınızın gerçekleştirilmiş mutlu beklentilerinizle dolu olmasını diliyor, herkese içtenlikli sevgilerimi, kalbî teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Zeydan.

Söz sırası İstanbul Milletvekili Sayın Halide İncekara’ya ait.

Buyurun Sayın İncekara… Yoklar.

Bitlis Milletvekili Sayın Vahit Kiler, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VAHİT KİLER (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir topluluğun toplum değeri kazanması için mutlak değer yargılarına ihtiyacı vardır. Bu değer yargıları toplumdan topluma ufak tefek farklılıklar gösterse de, özellikle bizim de mensubu olduğumuz Doğu toplumlarında en mühim değer yargısı tabii ki ailedir. Ailenin de akıl ve ruh sağlığı yönünden seçkin ve donanımlı insanlarla müteşekkil olması asgari ihtiyaçtır.

Globalleşme süreci, bazı alanlarda sunduğu imkânların yanı sıra bazı sorunları da beraberinde getirmiştir. İşte, buyurun: Uyuşturucu kullanımı belası bunlardan en başında gelen.

Tabii “Ne alakası var?” demeyin. Büyük Atatürk’ün yön gösterdiği gibi muasır medeniyetler seviyesine çıkmakla özensiz bir taklitçiliği birbirine fena hâlde karıştıran zihniyet, özgürlüklerden en fazla, sınırsız bir hayatı anlama riskiyle ne yazık ki karşı karşıya kalmıştır. Bu yanlış algılama, bizi biz yapan değerlerden uzaklaşmayı ilericilik görerek manevi duygulardan utanan, ailesiyle anlaşamayan, birey değil bireyci, toplum değil bencil ve çoğul değil tekil yaşantıyı seçen insanları yaratmıştır. Yaratılan bu neon ışıklı sahte dünya temelde büyük boşluklarla kaplanmıştır ve bu şekilde de gitmeye devam etmektedir. İşte bu yüzden de, bu boşluğu dolduracak yeni argümanların ihtiyacı, insan sevgisi, her türlü canlı sevgisi, ana-babaya saygı, vatana bağlılık, bayrağa saygı gibi manevi duyguları olmayan insanlarda farklı tezahür etmiş ve saydığım bu değerleri dolduracak yapay, sentetik maddeler üretmiştir. Aklı, ruhu, insani duyguları, toplumsal kavramları, sınırları zorlayacak biçimde yoldan çıkartan bu boşluk, demin sözünü ettiğim sentetiklikte yeni bir maddeyle tanışarak kişinin hayatını karartabilmekte ve kaçınılmaz son olarak genç yaşta sona erdirebilmektedir bile. Evet, sigara, alkol ve uyuşturucu bağımlılığından söz ediyorum değerli arkadaşlar.

Uyuşturucu kullanımı sigara kullanımı gibi üflenen duman kadar kolay geçiştirilebilecek bir konu değil malumunuz. Çünkü, konunun birbiriyle bağlantılı iki ana kolu var: Birincisi, toplumdaki yaygın ismiyle, gençlerimizi zehirlemesi ve ikincisi -ki hepimizin çok daha iyi bildiği ve çok daha önemsediği -konunun bölücü terör örgütü PKK’yla bağlantısı. Birincisi için, biz kanun yapıcıların anayasal görevini hatırlamak yeterlidir. Anayasa’nın 58’inci maddesi malumunuz, gençleri alkol, alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri almak biz milletvekillerinin anayasal görevidir zaten. Ama bunun ötesinde ebedî vatan bellediğimiz bu kutsal topraklarda, bağımsız ve bölünmez bütünlük içinde yaşama arzusu ve kararlılığı da hem anayasal hem de insanlık görevimizdir.

Değerli arkadaşlarım, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu Maddeler ve Suç Ofisi, OECD ve Europa raporları uyuşturucu kullanımıyla ilgili vahim rakamları tespit ediyor. Daha da vahimi, demin arz ettiğim terör örgütü bağlantısının tespiti. Peki, ne diyor bu raporlar? Afganistan, Pakistan ve Irak üzerinden gelerek, İtalya, Bulgaristan ve Yunanistan ve Romanya’daki pazara ulaşan uyuşturucunun kontrolünün terör örgütü PKK’nın elinde olduğunu söylüyor. Öte yandan, Amerikan Dışişleri Bakanlığı kayıtlarına göre de, Türkiye, Afganistan-Avrupa uyuşturucu hattının en önemli bir geçiş noktası ve hem de başlıca üretim ve dağıtım merkezlerinden biri.

Gelelim rakamlara… Söz konusu uluslararası makamların verileri dünya uyuşturucu pazarının yıllık 500 milyar dolar seviyesinde olduğunu söylüyor. Bu rakamın Türkiye durağına düşen miktar yıllık 50 ile 60 milyar dolar. Bakın, Emniyet Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı raporlarına göre söylüyorum değerli arkadaşlar: Bu rakamlar dünya üzerindeki 184 ülkeden 163’ünün millî gelirinden daha yüksek ve daha da acısı bu rakam bölücü terör örgütünün sıktığı kurşuna, bombaya, tüfeğe ve ne yazık ki sonunda da Mehmetçiğimizin canına mal oluyor.

Değerli arkadaşlarım, uyuşturucu kullanımı iki yönlüdür demiştim. Terör yönünü anlatmaya çalıştım, sosyal yönüne biraz daha değineceğim, yani ailevi yönüne. Yapılan akademik araştırmalar uyuşturucu kullananların yüzde 86 gibi ezici çoğunluğunun ailesiyle birlikte yaşadığını ortaya koyuyor. Yani, bu insanlar yalnız yaşamayan insanlar, ailesiyle birlikte yaşayan insanlar. Bu durum da aile içi iletişimin ne denli önemli olduğunu bir kez daha sergiliyor bize. Kalabalıkta yalnızlık çekenler, ailelerinden alamadığı sevgiyi, saygıyı, ilgiyi yapay değerlerle yamalamaya çalışıyor, ama görüldüğü gibi, ne yazık ki yama tutmuyor. Bunu polisiye tedbirlerle bir yere kadar çözebiliriz, bunu yasal tedbirlerle bir yere kadar çözebiliriz, bunu takiple, yasakla bir yere kadar çözebiliriz. Bu iş zaten yerin altında, derinlerde yapılmıyor mu? Öyleyse, biz de insanın içindeki derinliğe inmeli, insanların temel insani, insiyaki ihtiyaçlarının şifresine göre davranmalı ve işe öncelikle buradan başlamalıyız. Yani, kültürümüzde bolca bulabildiğimiz sevgi örneklerini gerçek manada hayatımıza ekleyebilmeliyiz ve karşımızdakine sunabilmeliyiz.

Bakın, bir diğer önemli husus da, yazılı ve görsel basında yer alan malzemelerle ilgilidir. Bazı filmlerde şiddeti ve gayriyasallığı özendirici sahneler olabilmektedir. Bu noktada, gençlerimizin ve çocuklarımızın kolay etkilenebileceği gerçeğini unutmamamız mühimdir. Bir sigara içme sahnesi bile bir çocuğun hayatını esarete çevirebiliyor. Unutmayalım ki, uyuşturucu kullanma alışkanlığı, birçok raporda da yer aldığı gibi, sigara içme alışkanlığıyla başlıyor. Sosyologlarımıza, toplum psikologlarımıza, öğretmenlerimize, ailelerimize, basınımıza ve tabii ki, kanun yapıcı olarak bizlere tarihî görevler düşmektedir.

Lütfen, hepimiz bu bilinçle konuyu ele alalım. Bir insanı sevmekle başlayalım her şeye ve hep hatırlayalım, yalnızlığa itilen her bir birey sadece kendisini götürmüyor uçuruma, beraberinde birçok kardeşimizi de sürüklüyor ve yine, hep hatırlayalım ki, bu iş, PKK terör örgütünün ekmeğine yağ sürüyor. “Tek bayrak, tek vatan” diyorsak, bölücü terör örgütünün beslendiği bu ana damarı kesmenin tam zamanıdır.

Bakın, 22’nci Dönem Parlamentosunda olan arkadaşlarımız bilirler, 2005 yılında da akaryakıt kaçakçılığını araştırmak için bir önerge vermiş ve bir komisyon kurmuştuk ve yine, görmüştük ki, akaryakıt kaçakçılığının altından da bölücü terör örgütü çıkmıştı.

Değerli arkadaşlarım, büyük şair Âkif’in ölümsüz dizelerindeki gibi, yurdumun üstünde tüten en son ocağın, yani ailenin sönmemesi için, daha fazla yüreğin yanmaması için uyuşturucu ve keyif verici madde tanımına giren tüm maddelerle, sigara ve diğer tütün mamulleriyle, alkol bağımlılığının nedenlerinin ulaştığı boyutların sosyal ve ekonomik etkilerinin araştırılarak çözüme kavuşturulması, sağlıklı, bilinçli nesiller yetiştirilmesi, alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi, tabii ki, en önemlisi, konunun uluslararası kaçakçılık ve terör örgütüyle bağlantılarının ortaya çıkarılması maksadıyla verdiğimiz bu önergeler çok önemli.

Burada benim bütün arkadaşlarımdan tek bir ricam var. Biraz evvel Sayın Zeydan söyledi, bütün konuşmacı arkadaşlarımız değindiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kiler.

VAHİT KİLER (Devamla) – Bu konu siyaset üstü. Bu konuda senin partin, benim partim, iktidar yok. Bu konuda hep beraberiz. Bu konu memleket meselesi. Biraz evvel Sayın Zeydan’ın özellikle değinmiş olduğu konu, ne yazık ki -biz 2005 yılında akaryakıt kaçakçılığı komisyonunu kurduğumuz zaman da aynı şeyler vardı- kaybettiği şeyi karanlıkta arayıp başka yerlere atanlar gidip sürekli bir yerleri hedef gösterip güvenlik güçlerini bir yerlere sevk etmekteydiler. Biraz evvel Sayın Zeydan’ın söylemiş olduğu gibi -belki muhakkak ki vardır ama- büyük ölçüde yapılan kaçakçılık -ben inanıyorum ki bu işin giriş noktasıdır- yine denizlerden ve sadece güvenlik güçlerine bir yer adres gösterilerek televizyondan izlediğimiz filmlerle bizleri yine Van’da sadece dar bir bölgeye hapsetmeye çalışıyorlar. Ama, bu işin arkasında tek başına bir bireyin olmadığı belli. Bu komisyon inşallah arkasında kim varsa bütün güçleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kiler.

VAHİT KİLER (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Müsaade edin, cümlesini bağlasın Sayın Başkan.

VAHİT KİLER (Devamla) – Bu konunun arkasında kim varsa, hangi güç varsa, kime dayanıyorsa dayansın, inşallah, kurulacak olan komisyon konunun üzerine gidecek ve birer birer ortaya çıkaracak.

Ben, destek veren herkese teşekkür ediyorum, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kiler.

Söz sırası Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’de.

Sayın Özdemir, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde uyuşturucu maddeyle mücadele konusunun tüm yönleriyle incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili önerge sahibi olarak söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; ben, 1972-1978 yıllarında, sokakta, sekiz yıl, uyuşturucuyla, narkotik operasyon amiri ve narkotik büro amiri olarak çalıştım. Daha sonra da büyük metropol illerde il emniyet müdürlükleri yaptım ve uyuşturucu kullananların ne büyük vahamet içerisinde olduklarını gördüm. Burada beni en sevindiren konu şu: Hem muhalefet hem iktidar tüm milletvekillerimizin bu konuda birleştiğini gördüm.

Bu, sadece bir hükûmet meselesi değil. Biraz önce bir değerli milletvekilimizin belirttiği gibi, bu, gerçekten ülkemizin çok ciddi bir sorunu. Üzülerek söylüyorum, bu, şimdiye kadar yine sadece polisiye bir tedbir olarak düşünülmüş ve bu konunun ıslahı yönünde, eğitimi yönünde çok ciddi yatırımlar yapılarak bu konularda gerekli tedbirler alınamamış. İnşallah, bu komisyondan sonra bu konu üzerine ciddiyetle gidilir.

Her değerli arkadaşımız, bu konuda, son derece güzel konuşmalar yaptı. Ben de, bilebildiğim kadarıyla, bu kısa zaman içerisinde sizlere belirli konularda bilgi arz edeceğim.

Ülkemiz, coğrafi konumu gereği uyuşturucu madde kaçakçılığının her türlü boyutundan olumsuz etkilenmektedir; Orta ve Batı Asya kaynaklı afyon ve türevi uyuşturucu maddelerin tüketimi amacıyla Avrupa ülkelerine yapılan kaçakçılığından transit, Avrupa kaynaklı sentetik uyuşturucu maddelerin kaçakçılığından hem transit hem de hedef ülke konumunda olarak etkilenmektedir. Üzülerek belirtmekte yarar vardır ki, Türkiye, son yıllarda aynı zamanda üretici ülke durumuna da gelmiştir. Bu, eroin konusunda da vardır, sentetik uyuşturucular (extacy ve captagon) konusunda da vardır. Bu konuların ciddiyetle altının çizilmesinde yarar vardır.

Dünya yasa dışı afyon üretiminin yüzde 85’lik bir kısmını karşılayan Afganistan’da, 2005 yılında, 104 bin hektarlık bir alanda yasa dışı haşhaş ekimi yapılıp, 4.100 ton yasa dışı afyon üretilirken, 2006 yılında, 2005 yılına göre yüzde 59’luk bir artma ile 165 bin hektarlık alanda yasa dışı haşhaş ekimi yapılıp, yüzde 49’luk bir artma ile 6.100 ton yasa dışı afyon üretimi yapılmıştır.

Uluslararası rapor ve toplantılarda afyonun Afganistan’dan ham madde ve baz morfin formunda ihracatının yerine, yine üzülerek söyleyelim ki gittikçe artan bir şekilde eroin sevkiyatının yapıldığını, bu ülkede eroin üretimi için gerekli kimyasalların girişinde de bir artış olduğu görülmektedir.

Afganistan kaynaklı afyon ve türevi uyuşturucu maddeler İran, Türkiye, Balkan ülkeleri üzerinden, Tacikistan, Özbekistan, Kazakistan, Rusya, Doğu Avrupa ana güzergâhları üzerinden Batı Avrupa’ya ulaşmaktadır. Ayrıca, Pakistan üzerinden deniz yoluyla Doğu Akdeniz rotası izlenerek eroin ihracının mevcudiyeti tespit edilmiş olup, ülkemiz de bu güzergâh içerisindedir.

Türkiye’nin bulunduğu coğrafyada meydana gelen uyuşturucu madde kaçakçılığı olaylarına bakıldığında, özellikle Afganistan kaynaklı afyon ve türevi uyuşturucu maddelerin doğudan batıya, Batı ve Doğu Avrupa kaynaklı extacy ve captagon gibi sentetik uyuşturucu maddelerin ve uyuşturucu üretiminde kullanılan kimyasal maddelerin ise batıdan doğuya kaçakçılığının yapıldığı tespit edilmiştir.

Afyon ve türevi uyuşturucu maddenin üretildiği Güneybatı Asya ile bu uyuşturucu maddelerin tüketildiği Avrupa ülkeleri arasında kalan ülkemizde yakalanan afyon ve türevi uyuşturucu maddelerin hemen hemen hepsi Avrupa ülkelerine gitmektedir. Kaçakçılık organizasyonları, yakalanma riskini en aza indirmek için, uyuşturucu maddeleri doğrudan Avrupa’ya sevk etmeden önce, kontrol mekanizmalarını tam kuramamış Doğu Avrupa ülkelerinde depolamakta, uygun zaman ve şartların oluşturulmasında partiler hâlinde Batı Avrupa uyuşturucu pazarına sevk edilmektedir.

Ülkemiz, uyuşturucuyla ilgili mücadelesinde teknolojinin sağlamış olduğu teknik imkânlar, analiz programları, kontrollü teslimat uygulamaları gibi teknik, taktik ve teknikleri sonuna kadar kullanmakta ve yıllardan beri elindeki tüm bu kaynakları bu yönde kullanmak suretiyle uyuşturucu madde kaçakçılarına karşı kararlı mücadele etmektedir.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; dediğim gibi, bu bir hükûmet meselesi değildir. Devletimiz uyuşturucu maddeyle ciddi mücadele etmektedir. 1972 yılından 2003 yılına kadar incelediğim zaman, bunlarla ilgili bir sürü kurslar gören, bu meseleyi bilen bir insan olarak şunu söylüyorum: Devletimiz, gerçekten her hükûmet zamanında katlanarak uyuşturucuyla mücadeleyi dünyadaki birçok ülkeden çok daha iyi yapmaktadır. Bu, son derece önemli bir tespitimdir.

Türkiye, uyuşturucuyla ilgili mücadelesini dört ayrı operasyon birimiyle yapmaktadır. Bunu polis, jandarma, sahil güvenlik ve gümrük muhafaza marifetiyle yürütmektedir. Bunun neticesi olarak ülkemizde 2006 yılında Avrupa, AB ülkelerinde yakalanan eroin maddelerinin toplamından daha fazla eroin maddesi yakalanmıştır. Bu, tamamen bir istatistiki bilgidir.

2004 yılında uyuşturucuya başlama kaynaklarıyla ilgili yapılan bir istatistiğe göre, kişiler uyuşturucuya yüzde 54,1 oranında aile büyüğünden, yüzde 22 arkadaş grubu tarafından, yüzde 20,3 bir arkadaşından, yüzde 5,4 bir yabancıdan, yüzde 7,1 oranında da bildiği, fakat kişisel olarak tanımadığı kişilerden alışmaktadır. Burada, incelediğimiz zaman, en fazla uyuşturucuyu yüzde 45,1 oranıyla aile büyüklerinden öğrenmektedir. Bu, son derece önemli bir tespittir. 2007 yılına ait Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezinin 12’nci uyuşturucu raporu Türkiye’de okul öğrencilerinin yüzde 10’unun uyuşturucu kullandığını ortaya koymaktadır. Türkiye’de uyuşturucuya başlayanların yüzde 50’si on ve on iki yaşlarında başlamaktadır.

Ülkemizin uyuşturucuyla ilgili mücadelede edindiği en önemli tecrübe, uyuşturucu madde ticaretinin sadece organize suç gruplarının değil, terör örgütlerinin de yasa dışı faaliyetlerini finanse etmek için kullandığı kaynaklardan en büyük payı oluşturduğudur.

Ülkemiz, geçmişte olduğu gibi günümüzde de terör örgütlerinin eylemine hedef olmuştur. Terör örgütlerinin, uyuşturucu kaçakçılığının her safhasında yer alarak finansal destek sağladıkları tespit edilmiştir. Organize suç örgütleri ve terör örgütleri uyuşturucu madde ticaretinden elde ettiği parayı çeşitli yöntemlerle aklayarak yasal sisteme sokmakta ve bu paraları her türlü yasa dışı faaliyetlerin finansmanında ve maalesef silah temininde kullanmaktadır.

Yine, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi verilerine göre, 2005 yılında Afganistan kaynaklı afyon ve türevi uyuşturucu maddelerin satışından elde edilen gelirin 5 milyar dolarlık kısmı Türkiye’de kalmıştır. Ülkemizde kalan bu paranın önemli bir kısmıyla ise PKK terör örgütüne finansman sağlandığı tamamen tespit edilmiştir. Bu nedenle, uyuşturucu madde ticaretiyle yapılan mücadele sadece sağlık ve mali sistemle ilgili olmayıp, ülke güvenliğinin sağlanmasıyla da çok yakından ilgilidir.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin terörle mücadele stratejisini incelediğimizde, topyekûn mücadeleye ve terörü destekleyen kaynakların kurutulmasına dayanmaktadır. Dolayısıyla, terörün en önemli mali kaynaklarından olan uyuşturucu ticareti ve uyuşturucu kullanımının önlenmesi çok büyük önem taşımaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özdemir, devam edebilirsiniz efendim.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Uyuşturucu madde bağımlılığı diğer suçların da kaynağını oluşturmakta, uyuşturucu temin etmek için gerekli parayı bulmak zorunda kalan gençlerimiz başka suçlara itilmektedir. Başta büyük illerimiz, sahil şeritlerimiz olmak üzere, extacy ve captagon gibi sentetik uyuşturucularla diğer uyuşturucu maddelerin, okul çevresinde, tatil mekânlarında, disko, bar gibi eğlence yerlerinde perakende satışının mutlaka önlenmesi gerekmektedir.

Sokak satıcılarıyla mücadele, çok daha organize bir şekilde yapılmalıdır.

Uyuşturucu kullanma riski olan hedef kitle, sivil toplum örgütleri ve devlet tarafından çok iyi eğitilmeli, uyuşturucuya başlanmamasıyla ilgili eğitim, hedef kitleyi özendirmeden yapılmalı ve uyuşturucu kullanma pazarları mutlaka daraltılmalıdır.

Uyuşturucunun toplu ticaretinin önlenmesi kadar ve hatta daha fazla, gençliğimizin uyuşturucuya alıştırılarak birer bağımlı hâline gelmesinin engellenmesi zorunludur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdemir, süreniz doldu. Tamamlıyor musunuz?

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Bir dakika verirseniz bitireyim efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Efendim, çok kısa… Ben bazılarını atlamak mecburiyetinde kaldım, kusura bakmayın.

Sonuç olarak, uyuşturucuyla mücadele, gerek ekonomik gerekse sosyal alanda meydana getirdiği zarar ve yıkımlardan dolayı, diğer ülkeler gibi ülkemizin de -burası son derece önemli- büyük kaynak ayırarak mücadele etmek zorunda olduğu ciddi bir sorundur.

Çeşitli boyutlarıyla bu konunun araştırılmasını sağlamak ve insanlarımızı, özellikle de gençliğimizi bu beladan uzak tutmak ve uyuşturucu trafiğinin tüm unsurlarıyla birlikte deşifre edilerek çözülebilmesi için bu önemli konuyu Meclis gündemine getirmiş bulunuyoruz. Uyuşturucuyla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisinin Meclis araştırma komisyonu kurulması önergesine olumlu oy vermenizi bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sağ olun. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özdemir.

Sayın milletvekilleri, Meclis araştırması önergeleri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 16 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Komisyonun gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 13 Şubat 2008 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.58

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.