DÖNEM: 23 CİLT: 14 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 61’inci
Birleşim 8 Şubat 2008 Cuma İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMA IV. - OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1.- TBMM Başkan
Vekili Nevzat Pakdil’in, Kahramanmaraş’a
“kahramanlık” unvanının verilişinin, İstiklal Madalyası’yla ödüllendirilişinin
ve ilin, bağımsızlık mücadelesini zaferle sonuçlandırdığı kurtuluşunun yıl
dönümleri nedeniyle Kahramanmaraşlıları kutlayan konuşması V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.- Kahramanmaraş
Milletvekili Cafer Tatlıbal’ın, Kahramanmaraş’a
“kahramanlık” unvanı verilişinin 35’inci, İstiklal Madalyası verilişinin
83’üncü ve ilin düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıl dönümleri nedeniyle
Kahramanmaraşlıların Kurtuluş Savaşı’nda gösterdikleri başarıya ilişkin gündem
dışı konuşması 2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’a
“kahramanlık” unvanı verilişinin 35’inci, İstiklal Madalyası verilişinin
83’üncü ve ilin düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıl dönümleri nedeniyle
Kahramanmaraşlıların Kurtuluş Savaşı’nda gösterdikleri başarıya ilişkin gündem
dışı konuşması 3.- Tokat
Milletvekili Osman Demir’in, yükseköğrenim öğrencilerinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması VI.-
AÇIKLAMALAR 1.- İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Kahramanmaraş’a
“kahramanlık” unvanının verilişinin ve ilin düşman işgalinden kurtuluşunun yıl
dönümleri nedeniyle Kahramanmaraşlıları kutladığına ilişkin açıklaması 2.- Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş’un, tıp alanıyla ilgili
yanlış beyanların hekimlerin çalışma şartlarını zorlaştırdığını ifade eden
açıklaması VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış ve 20 milletvekilinin, başta Kütahya’da olmak üzere
meydana gelen tren kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/120) 2.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 19 milletvekilinin, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan iş
kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121) VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) 2.- İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile
346 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/141)
(S. Sayısı: 101) 3.- Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S.
Sayısı: 95) IX.-
SORULAR VE CEVAPLAR A) Yazılı Sorular ve Cevapları 1.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Kardak
Kayalıkları’nda yaşanan karasuları sorununa ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
Ali Babacan’ın cevabı (7/1375) 2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’de
depremde yıkılma tehlikesi taşıyan okullara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/1391) 3.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla’da işitme
engellilere okul açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik’in cevabı (7/1437) 4.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Dış Ticaret
Müsteşarlığının bir bürokratı hakkındaki iddialar ile TMSF Başkanına baskı
yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in cevabı (7/1466) 5.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir öğretim görevlisinin slaytlarının
telif hakkına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/1492) 6.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mert’in, verem hastası sayısında artış olduğu iddiasına ve
İstanbul’daki sağlık ocaklarının sayı olarak yeterliliğine ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/1590) 7.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, elektrik zamlarının sanayi işletmelerine
etkisine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın
cevabı (7/1601) 8.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakır’ın, Edirne-Uzunköprü Eskiköy
Gümrük Kapısının açılmasıyla ilgili bir çalışma olup olmadığına ilişkin sorusu
ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/1616) I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 14.00’te açılarak dört oturum yaptı. Artvin
Milletvekili Ertekin Çolak’ın, Artvin’de inşa edilen
barajlarda kamulaştırma problemleri ve çözümlerine ilişkin gündem dışı
konuşmasına, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, kuş gribine ve 2008 yılı başında
uygulanmaya başlanan kırmızı ette KDV oranına ilişkin gündem dışı konuşmasına,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker, Hatay
Milletvekili Fuat Çay’ın, Bir Kısım Motorlu Karayolu Taşıtlarının Piyasadan
Çekilmesine İlişkin Tebliğ uygulamalarından kaynaklanan olumsuzluklar ile
nakliye ve şoför esnafının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına,
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Cevap verdi. Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu, Artvin ilinin bazı
sorunlarına ilişkin bir konuşma yaptı. Avrupa Konseyi
Parlamenter Meclisi Türk Grubunda Eskişehir Milletvekili Hasan Murat Mercan’ın
istifasıyla boşalan yedek üyeliğe, AK Parti Grubunca tekrar aday gösterilen
Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun üyeliğine
ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 26
milletvekilinin, sanayi sektöründe yaşanan sorunların (10/117), Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 39 milletvekilinin, kayıp ve kaçak elektrik
sorununun (10/118), İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39
milletvekilinin, denizlerdeki kirliliğin (10/119), Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. İspanya’ya resmî
ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden heyete katılması
uygun görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık; Bazı
milletvekillerinin izinli sayılmalarına, Hastalığı
nedeniyle bu yasama yılında aralıksız iki aydan fazla izin alan Şanlıurfa
Milletvekili Mustafa Kuş ile Sakarya Milletvekili Erol Aslan Cebeci’ye ödenek
ve yolluklarının verilebilmesine, İlişkin
Başkanlık; Tezkereleri kabul
edildi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun (1/24) (S. Sayısı: 98) geri
gönderilen maddelerinin görüşmeleri, 4’üncü sırasında
bulunan, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, Sağlık Hizmetleri
Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/65) (S. Sayısı:
72), Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından; 2’nci sırasında
bulunan, İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili
Devlet Bahçeli ile 346 milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/141) (S. Sayısı:
101) ikinci görüşmesine, birinci görüşmenin bitiminden itibaren kırk sekiz saat
geçmeden başlanamayacağından; Ertelendi. 3’üncü sırasında
bulunan, Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ve 9 milletvekilinin, Gaziantep’e
İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/81) (S. Sayısı: 102)
yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi. 5’inci sırasında
bulunan, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı’nın (1/483) (S. Sayısı: 95) tümü üzerinde bir süre görüşüldü. Alınan karar
gereğince, 8 Şubat 2008 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
20.00’de son verildi.
No.: 87 II.- GELEN KÂĞITLAR 8 Şubat 2008 Cuma Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış ve 20 Milletvekilinin, başta Kütahya’da olmak üzere
meydana gelen tren kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/120)
(Başkanlığa geliş tarihi: 01/02/2008) 2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 19 Milletvekilinin, Tuzla Tersaneler Bölgesinde
yaşanan iş kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121) (Başkanlığa geliş
tarihi: 01/02/2008) 8
Şubat 2008 Cuma BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 14.00 BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP
ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Yaşar TÜZÜN (Bilecik) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı
konuşacak olan 2 arkadaşımız, 7 Şubat Kahramanmaraş iline “kahramanlık” unvanı
verilişi ve 12 Şubat Kahramanmaraş’ın kurtuluşu yıl dönümü münasebetiyle söz
istemişlerdir. IV.-
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1.-
TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, Kahramanmaraş’a
“kahramanlık” unvanının verilişinin, İstiklal Madalyası’yla ödüllendirilişinin
ve ilin, bağımsızlık mücadelesini zaferle sonuçlandırdığı kurtuluşunun yıl
dönümleri nedeniyle Kahramanmaraşlıları kutlayan konuşması BAŞKAN – Bu
arkadaşlarımıza söz vermeden önce, Kahramanmaraş Milletvekili olarak ben de
bazı hissiyatlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Birinci Dünya
Harbi’nin sonunda belki cephelerde mağlup olmadık ama beraber savaştığımız
ülkelerin mağlup ilan edilmesiyle birlikte biz de zorunlu olarak anlaşma yapma
durumunda kaldık. Bunu fırsat bilen istilacı güçler yurdumuzun pek çok değişik
coğrafyasında işgal hareketlerine giriştiler ve kuzeyden, güneyden, batıdan
Anadolu yer yer işgal edilmeye başlandı. Bu işgal
hareketlerine muhatap olan şehirlerden bir tanesi de Kahramanmaraş’tır. Dün
burada Gaziantep’in “gazilik” unvanının verilmesiyle ilgili görüşmeler
yapmıştık ve Gaziantep’e İstiklal Madalyası verilmesi hususunu konuşmuştuk.
Önce İngilizlerin, arkasından Fransızların işgali ve yerli Ermeni iş
birlikçileriyle birlikte yurdumuzu işgal eden bu güçlere karşı
Kahramanmaraşlılar hiç beklemeksizin, büyük ve onurlu bir bağımsızlık
mücadelesi vermişlerdir ve şehir 12 Şubat itibarıyla düşman işgalinden
kurtulmuştur, dün Sayın Şandır’ın ifade ettiği gibi,
bir zafere imza atılmıştır. Ülkemizin bu tip durumlara hiçbir
zaman, hiçbir şehrimizin ve bir karış toprağımızın dahi muhatap olmamasını canı
gönülden diliyorum ve yıllar önce bu mücadeleyi şanlı bir şekilde
gerçekleştiren ve şehrinden düşmanı kovan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından İstiklal Madalyası’yla ödüllendirilen ve daha sonra da yine Türkiye
Büyük Millet Meclisinde kendisine “kahramanlık” unvanı verilen bir ilimizin
milletvekili ve mensubu olmaktan büyük iftihar duyduğumu ifade etmek istiyorum
ve tüm Kahramanmaraşlıların bu zaferini canı gönülden kutluyor, ecdadımızı saygıyla,
hürmetle, rahmetle yâd ediyorum, değerli hemşehrilerimi
de saygıyla selamlıyorum. (AK Parti, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Şimdi, bu konuda
ilk söz Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Cafer Tatlıbal’a
aittir. Sayın Tatlıbal, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)
V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1.-
Kahramanmaraş Milletvekili Cafer Tatlıbal’ın,
Kahramanmaraş’a “kahramanlık” unvanı verilişinin 35’inci, İstiklal Madalyası
verilişinin 83’üncü ve ilin düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıl
dönümleri nedeniyle Kahramanmaraşlıların Kurtuluş Savaşı’nda gösterdikleri
başarıya ilişkin gündem dışı konuşması CAFER TATLIBAL
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; Maraş’a İstiklal
Madalyası ve “kahramanlık” unvanı verilişinin yıl dönümü münasebetiyle
huzurlarınızda bulunmaktayım. Bildiğiniz gibi,
Maraş, çok eski bir tarihe dayanan bir ilimizdir. Hititlerin “Maraskisi”, Romalıların “Germanikela”,
Bizansların “Marasion”, Türklerin de “Maraş” diye
adlandırdıkları, uygarlıkların beşiği olan Kahramanmaraş, yedi bin yıllık
geçmişiyle tarihte büyük uygarlıklara ev sahipliği yapmış; şimdiki Kayseri,
Kırşehir, Nevşehir, Yozgat ve Çukurova’nın büyük bir bölümünü içine alan Dulkadiroğulları Beyliği’nin de merkezi olmuştur. Tanzimat’a kadar
Osmanlı devletinin eyalet merkeziyken, Tanzimat’tan sonra bu konumunu
kaybederek sancak merkezi olmuştur. Çelebi Mehmet, II. Murat Hüdavendigâr, Fatih Sultan Mehmet Han, Yavuz Sultan Selim
Han gibi cihanşümul padişahların anneleri Maraşlıdır. Birinci Dünya
Harbi sonunda ülkemiz işgal edilmiştir. Maraş’a önce İngilizler, sonra
Fransızlar yerleşmiştir. Bu işgale bir türlü rıza gösteremeyen Maraş halkı,
Müftü Rıdvan Hoca başkanlığında, yeraltı direniş örgütleri kurmuş, yirmi iki
gün yirmi iki gece süren çetin savaşlar sonucunda ilk kıvılcımı, Uzunoluk Hamamı’ndan çıkan, Müslüman Türk hanımlarının baş örtülerinin başlarından çekilmesine dayanamayan Sütçü
İmam tarafından tarihî Uzunoluk Hamamı önünde 3
Fransız asker öldürülmüştür. Bu inançlı savunmadan sonra Fransızlar kaçarak
şehri terk etmişler. İşte, 12 Şubat bu
gündür. Emperyalizme başkaldırının, vatan, millet aşkının şahlandığı gün bu
gündür. Bu şahlanış sonrası, Mustafa Kemal Paşa Anadolu’daki örgütlenmesini
hızlandırmış ve Maraş’ın kurtuluşundan sonra tek tek
diğer şehirler de kendi kurtuluşlarını başarmışlardır. Bildiğiniz gibi,
Kahramanmaraş 12 Şubat 1920’de işgalden kurtulmuş, cumhuriyet ise 23 Nisan
1920’de kurulmuştur. Cumhuriyetten önce bu işgal sona erdirilmiştir. Bundan
dolayı bir Maraşlı olarak gurur duymaktayım. Bunun en güzel
göstergesi, Kurtuluş Savaşı sonrasında Maraş’a bir yazı gönderilir, Millî
Mücadele’ye katılan kahramanların listesi istenir. Şehrin ileri gelen
yöneticileri toplanır ve bir durum tespiti yaparlar ve sonunda Ankara’ya şu
mesajı gönderirler: “Maraş’ta Millî Mücadele’ye katılmayan tek fert bile
yoktur.” Bunun üzerine, 5
Nisan 1925 yılında toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisinde, İstiklal
Madalyası’nın Maraş’ta fertlere değil, şehir halkına verilmesi kararlaştırılır
ve akabinde Maraş bir adet kırmızı şeritli İstiklal Madalyası’yla
ödüllendirilir. Maraş şehri,
Millî Mücadele’deki fedakârlığından ötürü Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından 7 Şubat 1973 tarihinde “kahramanlık” payesiyle ödüllendirilir ve
şehrin adı bundan sonra “Kahramanmaraş” olarak adlandırılır. Böylece, dünyanın
sayılı madalyalı şehirlerinden olan Maraş, hem İstiklal Madalyası hem de
kahramanlık unvanıyla taçlandırılmış olmaktadır. Milletimizin
varlığına kastedildiği bir dönemde Büyük Atatürk’ün önderliğinde yazdığı
bağımsızlık destanı, Kurtuluş Savaşı’nın nihai hedefine ulaşmasıyla birlikte,
kutsal vatan toprakları üzerinde yepyeni bir devlet, çağdaş bir cumhuriyet
kurulabilmiştir. Maraş’a
“kahraman” unvanının verilişinin yıldönümü. Bu vesileyle, Büyük Kahraman Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, onun
silah arkadaşlarını ve tüm şehitlerimizi minnet ve rahmetle anıyor,
Kahramanmaraşlı vatandaşlarıma selam ve sevgilerimi iletiyorum. Şehrin girişinde
yazılı olan şu beyti okumadan geçemeyeceğim: “Maraş bize mezar
olmadan düşmana gülzar olmaz.” Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Tatlıbal, teşekkür ediyorum. Gündem dışı
ikinci söz, aynı konuda söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet
Akif Paksoy’a aittir. Sayın Paksoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) 2.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Kahramanmaraş’a “kahramanlık” unvanı verilişinin 35’inci, İstiklal Madalyası
verilişinin 83’üncü ve ilin düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıl
dönümleri nedeniyle Kahramanmaraşlıların Kurtuluş Savaşı’nda gösterdikleri
başarıya ilişkin gündem dışı konuşması MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıldönümü dolayısıyla,
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Bu
vesileyle, başta bu vatanı bizlere armağan eden aziz şehitlerimiz olmak üzere,
kahraman gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum ve onların necip Türk
milletine aziz emaneti ailelerine en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kısaca, Kahramanmaraş’ın kurtuluşundan bahsetmek
istiyorum. Maraş, önce 23
Şubat 1919’da İngilizler tarafından işgal edildi. Sekiz buçuk ay süren İngiliz
işgali sırasında pek kayda değer bir olay cereyan etmedi. İngilizler ile
Fransızlar arasında yapılan anlaşma sonucu 29 Ekim 1919’da İngilizler Maraş’tan
çekildi, yerlerine Fransızlar geldi. Bu durum, yerli Ermeniler tarafından büyük
bir coşku ve taşkınlıklarla karşılandı. Ancak, düşmanın hesap etmediği bir
Maraş vardı. Türk milleti,
milyonlarca kilometre sınırı olan Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşı
kaybetmesiyle bin yıllık vatanı Anadolu’ya çekilmiş, aziz anasının sinesine
sığınmıştı. Vatan, Türk’ün anasıydı. Anaları hepimiz biliriz, canları pahasına
da olsa evlatlarını düşmanlarına vermezler. Bu necip milletin çocukları
Yemen’de, Galiçya’da, Sarıkamış’ta, Hicaz’da en son
Çanakkale’de kanlarıyla destan yazmışlardı. Şimdi, sıra Anadolu’daydı.
Düşmanlar Mehmetçiğin kanına doymamıştı. Ancak, Anadolu, canından aziz bildiği
bağımsızlığının sembolü ay-yıldızlı al bayrağının semasında ilelebet
dalgalanması için evlatlarını kurban vermekten çekinmedi. 31 Ekim 1919
tarihinde Sütçü İmam’ın attığı bu ilk kurşun, Maraş’ın kurtuluş mücadelesi
fitilini ateşledi. Tüm Maraşlılar “Maraş bize mezar olmadan düşmana gülzar olmaz.” düsturuyla yirmi iki gün yirmi iki gece
kanlarıyla, canlarıyla destan yazarak düşmanı yurtlarından kovmuşlardır. Maraş’ın kurtuluş
mücadelesine başından beri her türlü desteği veren Gazi Mustafa Kemal, Heyeti Temsiliye adına çektiği telgrafında o günleri şöyle
anlatır: ”Düşmanın taarruzuna karşı kahramanca silaha sarılan Maraşlı
kardeşlerimiz yirmi güne yaklaşan bir zamandan beri kan ve ateşler içinde,
istilacı Fransızlara, onların silahlandırdığı hunhar Ermenilere karşı
savaşmakta idiler. 10-11 Şubat gecesi düşmanı İslahiye
istikametinde firara mecbur ederek, mevcudiyeti millilerini kazanmaya muvaffak
olmuşlardır. 15. Kolordu
Komutanı Kâzım Karabekir de Maraş Mutasarraflığına
çektiği telgrafta “Maraş kahramanlarının Türklüğe has olan celadet ve
fedakârlıkları neticesinde sevgili bayraklarımızın yine Maraş üzerinde
dalgalandığını haber almakta bütün Kolordum en büyük sevinç duymaktadır.
Öldünüz, fakat Türklüğü öldürmediniz. Tarihi millîmize kanınızla ve hayatınızla
emsalsiz bir menkıbe-i celadet yazdınız. Maraşlıların ve sizlerin alnınızdan
öper, Kolordumun hissiyatı samimiyesini arz ederim”
diyerek sevincini dile getirmiştir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından Maraş vilayetine bir yazı gönderilerek, millî
mücadeleye katılanların bir isim listesi istenir. Ancak, Maraş’tan Ankara’ya
gönderilen cevap manidardır: “Maraş’ta millî mücadeleye katılmayan tek fert
bile yoktur.” Bunun üzerine 5 Nisan 1925 yılında toplanan Türkiye Büyük Millet
Meclisi Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın da onayı ile İstiklal Madalyası’nın
Maraş’ta fertlere değil, şehir halkına verilmesini kararlaştırır ve
Kahramanmaraş bir adet kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilir. Kahramanmaraşlılar
1925 yılından beri her yıl, kurtuluş günü olan 12 Şubat Bayramı’nda, İstiklal
Madalyası’nı şanlı bayrağına törenle takarak şanlı geçmişini yâd eder. Maraş
şehri Millî Mücadele’deki kahramanlığından ötürü Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından 7 Şubat 1973 tarihinde kahramanlık payesiyle ödüllendirilir. Sözlerime Ali
Fuat Cebesoy’un Maraş müdafaası hakkında
hatıralarında yazdıkları satırları okuyarak son veriyorum. “Maraş müdafaası
istiklal mücadelesinin en parlak kahramanlık destanlarından biridir. Başta
Maraşlılar olmak üzere Pazarcık, Elbistan ve Göksunlular cesaret, feragat ve
fedakârlıklarının bir timsalidir.” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Paksoy. MEHMET AKİF
PAKSOY (Devamla) – “20’nci ve 3’üncü Kolordulardan iştirak edebilen zabit ve
askerlerin de bu kahramanlıklarda hissesi vardır. Maraş’ın mukaddes kurtuluşu
uğrunda şehit düşen aziz kardeşlerimizin mübarek hatıraları önünde eğilirken,
gazilerimizi de hürmetle selamlarım.” Sözlerime son
verirken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Paksoy. Kahramanmaraş’ın
kurtuluşuyla ilgili olarak İzmir Milletvekili ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkan Vekili Sayın Kemal Anadol hissiyatlarını ifade
edeceklerdir. Buyurun Sayın Anadol. VI.-
AÇIKLAMALAR 1.-
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un,
Kahramanmaraş’a “kahramanlık” unvanının verilişinin ve ilin düşman işgalinden
kurtuluşunun yıl dönümleri nedeniyle Kahramanmaraşlıları kutladığına ilişkin açıklaması K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. Yüce Meclisin
saygıdeğer üyeleri, benden evvel konuşan çok değerli milletvekillerinin ifade
ettiği gibi bugün 7 Şubat 1973 tarihinin yıl dönümünü kutluyoruz. 7 Şubat 1973
bu güzel yurt köşesine, en önemli illerimizden birine “Kahraman” unvanının
verildiği gündür. Bütün Maraşlıları kutluyorum ve arkadaşlarımın demin
belirttikleri gibi, kendilerinden liste istendiğinde “Bir kişi bile Millî
Mücadele’nin dışında kalmamıştır.” cevabını veren, gerçekten Millî Mücadele’ye
inanan bir il için bu, geç de olsa, hak edilmiş bir unvandır. Bir noktaya daha
dikkatinizi çekmek isterim -bugüne ibret olmalıdır- o günün İstanbul’unda,
payitahtında İngiliz muhiplerinden, Amerikan mandacılarından geçilmezken, hatta
Millî Mücadele’ye önderlik edenler hakkında birtakım fetvalar verilerek onlar
idama mahkûm edilirken, Kahramanmaraş’ta, Gaziantep’te, tüm Anadolu’da bunlar
bir tarafa itilmiş ve tam bağımsızlıkçı anlayışla, böylesine müthiş, görkemli
bir mücadele verilmiştir. O günlerin de bugüne örnek olması dileğiyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Tüm Maraşlıları kutluyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Anadol. Biz de,
Kahramanmaraş’ımızı hem İstiklal Madalyası’yla ödüllendiren hem de “Kahramanlık”
unvanını veren şu anda mensubu bulunduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu
hususta şükranlarımızı, saygılarımızı, bütün arkadaşlarım adına ifade ediyoruz. Gündem dışı
üçüncü söz, yükseköğrenim öğrencilerinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen Tokat
Milletvekili Osman Demir’e aittir. Sayın Demir,
buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) V.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam) A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam) 3.-
Tokat Milletvekili Osman Demir’in, yükseköğrenim öğrencilerinin sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması OSMAN DEMİR
(Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversite öğrencilerimizin
sorunları hakkında söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bilgi güçtür,
gelişme yolunun ışığıdır. Üretime dönük bir bilgi, diğer girdilerden farklı
olarak, aynı anda pek çok üretim alanında kullanılabildiğinden, artan verimlere
konu olmaktadır. Bu sebeple, neyin nasıl yapılacağının ve sorunların nasıl
çözüleceğinin öğretildiği üniversiteler, ülkelerin beyinleri ve gelişme yollarının
ışığıdırlar. Ülkemizin uzun
dönemli gelişmesi bakımından, üniversite öğrencilerinin sorunlarını yakından
tanımamız ve onlara çözüm üretmemiz gerekmektedir. Bu sorunlar, ortaöğretimden
gelenler, üniversiteye girişte yaşananlar ve üniversitede var olanlar olmak
üzere üç grupta toplanabilir. Ortaöğretimden gelen sorunların en önemlisi,
öğrencilerimizin mesleki ve teknik liseler ile genel liseler arasındaki çarpık
dağılımıdır. Beş yıllık kalkınma planlarında, tıpkı gelişmiş ülkelerde olduğu
gibi, öğrencilerin yüzde 65’inin mesleki ve teknik liselerde ve yüzde 35’inin
genel liselerde öğrenim görmeleri hedeflenmişken uygulamada bunun tam tersi
olmuş, mesleki ve teknik liselerde eğitim gören öğrencilerin oranı yüzde 30’a
düşmüştür. Bu çarpık dağılımın en önemli sebeplerinden biri üniversiteye
girişte uygulanan katsayısı adaletsizliği, diğeri ise mevcut hâliyle öğrenci
seçme sınavıdır. Üniversiteye girişte başarı puanları hesaplanırken, hangi
programı tercih ederlerse etsinler, genel lise mezunlarının ağırlıklı
ortaöğretim başarı puanları 0,8 ile çarpılırken, kendi branşlarına
uygun dahi olsa, sınırlı sayıdaki lisans programları dışındaki lisans
programlarını tercih etmeleri hâlinde mesleki ve teknik lise mezunlarının
ağırlıklı ortaöğretim başarı puanları 0,3 ile çarpılmaktadır. Öğrenci seçme
sınavı soruları genelde genel lise müfredatına uygun hazırlandığından, mesleki
ve teknik lise mezunları burada da dezavantajlı durumdadırlar. Bu iki sorun
yüzünden sağlık meslek lisesi mezunlarının tıp fakültesine, endüstri meslek
lisesi mezunlarının mühendislik fakültesine ve ticaret lisesi mezunlarının
iktisadi ve idari bilimler fakültesine girmeleri âdeta imkânsızdır. Bu sebeple,
öğrenciler genellikle genel liseleri tercih etmekte ve belli bir uzmanlık
temeline sahip olmadan üniversiteye girmektedirler. Üniversite yıllarına
ertelenen uzmanlaşma, daha zor, maliyetli ve zayıf olmaktadır. Mezunların
kendilerine güvenleri, verimlilikleri ve iş bulma imkânları azalmaktadır. Üniversiteye
girişte yaşanan diğer bir sorun, yükseköğretim kurumlarının kontenjanlarının
düşük olmasıdır. Örneğin, 2006-2007 öğretim yılında yaklaşık 1,7 milyon
öğrencimiz üniversite sınavına girmişken bunlardan yaklaşık 389 bini örgün
öğretimde, 192 bini de açık öğretime kaydolmuştur. Örgün lisans programına
yerleşen öğrenci sayısı sadece 190 bindir. Gelişmiş ülkelerde yükseköğretimde
okullaşma oranı yüzde 50 ila 90 arasında değişirken Türkiye’de bu oran, açık
öğretim dâhil, yüzde 35 civarındadır. Ülkemizde bir yükseköğretim kurumuna
kaydolamayan yaklaşık 70 bin gencimiz büyük maliyet ve zahmete katlanarak yurt
dışında öğretim görmeye çalışmaktadır. Üniversite
öğrencilerinin sorunları tabii ki bunlarla sınırlı değildir. Örneğin kesintisiz
üç buçuk saat süren öğrenci seçme sınavı, içeriği ve uygulama biçimiyle
adaletsiz bir sınavdır. Farklı programlara yerleşecek, farklı yetenekteki bütün
öğrencilerin başarısını aynı sorularla ve sadece bir sınavla ölçmeye çalışmak
doğru bir yöntem olmamalıdır. Üniversitelerimizin eğitim sistemleri genellikle
ezbere dayalı, teori ağırlıklı ve mezunları mesleğe hazırlamada yetersizdir. ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Sayın Bakan mülakat yapsın, alsın! OSMAN DEMİR
(Devamla) – Birçok üniversitemizin, öğretim elemanı, fiziki kapasite ve laboratuvar eksikliği sorunları vardır. Öğrencilerimiz
anılan sorunlarla boğuşurken bazı üniversite rektörlerinin çözüm üretmek yerine
kamu vicdanını yaralayan açıklamaları son derece üzücüdür: “Gerekirse 100 bin
şehit verir, Kıbrıs’ı da alırız Yunanistan’ı da.”, “Yücel Aşkın’a -yolsuzlukla
yargılanırken- sahip çıkmak, cumhuriyete sahip çıkmakla eş anlamlıdır.”, “Keşke
o zamanlar -matbaanın bulunduğu 1450’li yıllar- Anadolu Müslüman olmasaydı.”,
“Amerika’nın öz evlatlarından birisi Başbakanımız oldu.”, “Türkiye, son
iktidarla uzatmaları oynuyor.”, “Dünyada ne kadar vatan haini varsa sanki
ülkemizde toplanmış.”, “Genel seçimleri ölüm pahasına almak zorundasınız.”,
“Yüzde 95 oranında oy alsanız bile size iktidarı vermeyeceğiz.”, “Türbanlı bir
öğrenciye, cumhuriyet ilkelerinin kıyafetlerine aykırı diye hak ettiği notu
vermeyeceğiz.” Bu sözlerin “sorumlu bilim adamı” sıfatı taşıyan
rektörlere ne kadar yakıştığının, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları
gibi çağdaş değerlerle ne kadar bağdaştığının kararını sizlere bırakıyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Demir, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Sen ne için çıktın oraya? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bu rektör kim ya? AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Hangi rektör Sayın Konuşmacı? İsim verir misiniz? OSMAN DEMİR
(Devamla) – Onlar, bu gibi sözler yerine öğrencilerimizin sorunlarını çözecek
projeler üretselerdi daha iyi olmaz mıydı? Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kaybedecek zamanımız yoktur. Üniversiteler, bilim
üretmek ve nitelikli insan yetiştirmek olan asli görevlerine geri dönmek
zorundadırlar. Millî Eğitim Bakanlığı ile YÖK arasında geçen dönemde yaşanan
anlaşmazlık, sorunların çözümünü geciktirmiştir. ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Başbakan tüyo verme hazırlıklarına başladı, merak etmeyin! OSMAN DEMİR
(Devamla) – Yeni YÖK Başkanının bilimi ve özgürlüğü önceleyen açıklamaları umut
vericidir. Hükûmetimiz, diğer hizmet alanlarında
olduğu gibi eğitim alanında da gelişmiş ülkeleri yakalamayı hedeflemektedir. Bu
amaçla, gayrisafi millî hasıladan eğitime ayrılan pay
yüzde 2’lerden yüzde 4,3’e çıkarılmış, kamu bütçesinden en büyük pay Millî
Eğitim Bakanlığına ayrılmıştır. Her yıl bin öğrenci lisansüstü eğitim almak
için yurt dışına gönderilmektedir. Otuz üç adet yeni üniversite kurulmuştur.
Yükseköğretimde potansiyelimiz yüksektir, başarımız onu değerlendirmemize
bağlıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OSMAN DEMİR
(Devamla) – Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Demir, teşekkür ediyorum. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Arkadaşım, hangi rektörler? Rektörlerin adını bir söyle! K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Rektörlerin adını söyle! BAŞKAN – Sayın
Bakanım, söz istiyor musunuz? AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Okuduğunu bile bilmiyorsun! Eline yazılı bir metin verilmiş… BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – “Bazı rektörler” diyorsun. Ne kadar bazı? BAŞKAN – Sayın
Ekici, lütfen efendim… AKİF EKİCİ
(Gaziantep) - Çanak konuşma yaptınız! Şimdi, Bakan da cevap verecek çanak
konuşmaya! Buyurun… Buyurun Sayın Bakan! ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Hayır, konuşmayı Bakan hazırladı. AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Hayret bir şey ya! Hayret bir şey! Dağ başı mı burası? BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum: VII.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 20 milletvekilinin, başta Kütahya’da
olmak üzere meydana gelen tren kazalarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/120) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 27 Ocak 2008 gün
4.06 saatlerinde Kütahya’nın Altıntaş İlçesi yakınlarında virajı
alamayan İstanbul-Denizli seferini yapan Pamukkale Ekspresinin raydan çıkması
ile meydana gelen kazada 9 kişi ölmüş 37 kişi de yaralanmıştır. Tren kazasının
ilk incelemelerinde, kazanın ray kırılmasından kaynaklandığı açıklanmış, TCDD
yetkililerinin yapmış oldukları ilk açıklamalarda ise Haydarpaşa-Denizli
seferini yapan Pamukkale Ekspresinin 2 vagonunun raydan çıkarak yan yatması
sonucu kazanın olduğudur. İlk incelemelerde
olayın conta başındaki ray kırılmasından meydana geldiği belirlenmiştir. TCDD’nin her yıl
ortalama ray ihtiyacı 50-60 bin ton iken AKP iktidarı döneminde 2002-2006
yılları arasında ancak 71 bin ton rayın alındığı, yenileme çalışmalarının ancak
ihtiyaç duyulanın % 20 sinin gerçekleştirildiği, Uzun yıllardır
ihmal edilen Demiryollarında, zamanında ve yeteri kadar yol yenileme
çalışmaları, bakım ve onarımın yapılmadığı, bu nedenle eskiyen demiryollarının
bakım ve onarım masraflarının katlanarak büyük boyutlara ulaştığı, bu durumun
da TCDD’nin zararını daha da artırdığı ifade edilmektedir. 2007 yılında 20
bin 800 adet rayın değiştirilmesi gerekirken ancak 5 bin 900 adet rayın
değiştirildiği, 2006 yılında Ayrıca, AKP
iktidarının Demiryollarındaki siyasi kadrolaşması sonucu yetersiz ve bilgisiz
elemanların demiryollarını işin içinden çıkılamayacak sorunlar yumağına
çevirdiği, Son yıllarda
artış gösteren tren kazalarında bugüne kadar 2 bin 88 kazanın yaşandığı, bu
kazalarda toplam 634 vatandaşımızın öldüğü, 1.285 kişinin de yaralandığı, Son olarak, 9
vatandaşımızın ölümü, 37 vatandaşımızın da yaralanması ile sonuçlanan Kütahya
tren kazasının da umarım ki bundan önceki kazalarda olduğu gibi bu kazanın da
sorumluğu günde ortalama 12-14 saat çalışan makinistlere yıkılmasın, makinist
hatası diye kapatılmasın. 27 Ocak 2008
tarihindeki Kütahya tren kazası başta olmak üzere, son yıllarda artan tren
kazalarındaki artışların sebeplerinin, bu kazalarda kusurları olanların ortaya
çıkarılması ile bundan sonra bir daha tren kazalarının olmaması için alınması
gereken tedbirlerin belirlenmesi amacı ile Anayasamızın 98. İçtüzüğümüzün 104
ve 105. maddeleri gereğince Araştırma komisyonu kurularak araştırılmasını
saygılarımla arz ederiz. 1) Tansel Barış (Kırklareli) 2) Turgut Dibek (Kırklareli) 3) Şevket Köse (Adıyaman) 4) Necla Arat (İstanbul) 5) Tekin Bingöl (Ankara) 6) Fatma Nur Serter (İstanbul) 7) Osman Kaptan (Antalya) 8) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 9) Rahmi Güner (Ordu) 10) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 11) Şahin Mengü (Manisa) 12) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 13) Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak) 14) Sacid Yıldız (İstanbul) 15) Vahap Seçer (Mersin) 16) Ahmet Ersin (İzmir) 17) Hulusi Güvel (Adana) 18) Atilla Kart (Konya) 19) Rasim Çakır (Edirne) 20) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 21) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 2.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 19 milletvekilinin, Tuzla Tersaneler
Bölgesi’nde yaşanan iş kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına 2007 yılından
2008 yılının başına kadar Tuzla Tersaneler Bölgesi'nde toplam 13 tersane
işçisi, işyerlerinde ölümlü iş kazası nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Tuzla
Tersaneleri, gemi yapım ve onarım siparişleriyle Türkiye'yi dünya beşinciliğine
taşımıştır. Gemi İnşa Sanayiciler Birliği verilerine göre Türkiye genelinde 44
tersane bulunmaktadır. Tuzla Bölgesi'ndeki tersanelerde 24.200 civarında işçi
çalışmaktadır. Yıllık 2.5 milyar dolarlık döviz
girdisi sağlayan bir sektördür. Ancak bu kadar büyük bir sektör olmasına karşın
sendikalı işçiler toplam çalışanların ancak %10'nu oluşturmaktadır. Sektörde
çalışanların büyük bir bölümü taşeron firmaya bağlı olarak çalışan işçilerdir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın verilerine göre tersanelerde çalışan
16.173 bin işçiden, 12.427 bini taşerona bağlı olarak çalışmaktadır. Taşeron
firmalara bağlı olarak çalışan işçiler, temel hak ve özgürlükleri, sosyal hakları
ve özlük hakları gözetilmeksizin adeta köle gibi çalıştırılmaktadır. Tersane işçileri
sendikal hak ve özgürlüklerden yoksundur. Sektörde çalışan işçilerin çok küçük
bir azınlığı sendikalıdır. Yaklaşık 1.000 civarında taşeron firmanın bulunduğu
sektörde, sendikalarda örgütlenmek neredeyse olanaksız hâle getirilmiştir.
Çünkü taşeronluk başta sigorta ve sendika olmak üzere çalışanların her türlü
haktan yoksun bırakılmasının yolunu açmaktadır. Küçük tedbirsizliklerden doğan
ciddi yaralanma ve ölümler, sendikasızlaşmayla birleşince işçilerin
mağduriyetleri en üst seviyeye çıkmaktadır. Tersanecilik
sektöründeki talebin artmasıyla birlikte işveren firmanın, maliyeti düşürüp,
kârını arttırma çabası, yanlış yapılanan taşeron sistemini yaratmıştır. Oluşan
yeni sistemde bütün yük köle gibi çalıştırılan işçilerin sırtına
bindirilmiştir. Taşeron firmalar iş güvenliği ve sosyal hakları sağlamak bir
yana, işçileri en temel insan haklarından bile mahrum bırakmıştır. Tuzla'da
ölen işçilerin çoğunun taşeron işçisi olması da bunun en somut göstergesidir. Yasaya göre,
işverenler işyerlerinde sağlıklı ve güvenli çalışma ortamının tesis edilmesi
için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Devlet işverenlerin bu
yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini denetlemelidir. Ancak Çalışma
Bakanlığı'nın, Tuzla'daki teftişleri haberli yapılmaktadır. Ayrıca denetimlerin
kapsamları dar tutulmakta ve işyerlerine uyguladıkları yaptırımlar da yetersiz
kalmaktadır. Tuzla Tersaneler Bölgesi'nde yaşanan ölümleri engelleyerek, işçi
sağlık ve güvenliğinin sağlanması için kısa ve uzun vadeli müdahalelerle çözüm
sağlanmalıdır. Öncelikle temel
hak ve hürriyetler çerçevesinde, sağlık ve çalışma şartları düzeltilmelidir.
Anayasa'nın 51. maddesi ile tanınan sendika kurma ve üye olma hakkı fiili durumla
ortadan kaldırılmamalıdır. Tuzla Tersaneler
Bölgesi'ndeki yaşanan ölümleri durdurmak için mevzuattaki İşçi Sağlığı ve İş
Güvenliği’ne ilişkin maddelerin eksiksiz uygulanması gerekmektedir. İşverenin
bu maddeleri uygulamaması halinde sonuç sağlamaya yönelik ağırlıkta yaptırımlar
uygulanmalıdır. Tuzla’da
uygulanmayan, "Sağlık Kuralları Bakımından Günde Ancak Yedibuçuk
Saat veya Daha Az Çalışması Gereken İşler Hakkında Yönetmeliğin" 7.
maddesinin Tuzla Tersaneler Bölgesi'nde de uygulanması gerekmektedir. Tuzla Tersaneler
Bölgesinde yapılan üretimin ağır ve tehlikeli bir işkolu olması, işçi sayısının
fazlalığı göz önüne alınarak bu bölgede tam teçhizatlı bir Kamu Hastanesi
kurulması gerekmektedir. Asıl iş olan gemi
yapımının bölünerek, İş Yasası’na aykırı şekilde asıl işveren-alt işveren
ilişkisinin kurulması takibe alınmalı ve hukuk dışı durumlar önlenmelidir. İş Yasası’nda
belirtilen sosyal hakların sağlanıp sağlanmadığı habersiz ve ayrıntı olarak
yapılacak teftişlerle kontrol edilmelidir. Tuzla Tersaneler
Bölgesinde. yaşanan işçi ölümlerinin nedenleri ve bu
ölümlerin önlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98.
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince
meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 1) Çetin Soysal (İstanbul) 2) Turgut Dibek (Kırklareli) 3) Şevket Köse (Adıyaman) 4) Necla Arat (İstanbul) 5) Tekin Bingöl (Ankara) 6) Fatma Nur Serter (İstanbul)
7) Osman Kaptan (Antalya) 8) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 9) Rahmi Güner (Ordu)
10) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 11) Şahin Mengü (Manisa)
12) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 13) Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak) 14) Sacid Yıldız (İstanbul) 15) Vahap Seçer (Mersin) 16) Ahmet Ersin (İzmir) 17) Hulusi Güvel (Adana) 18) Atilla Kart (Konya) 19) Ali Rıza Ertemür (Denizli) 20) Mevlüt Coşkuner (Isparta) BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır. Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz. 1'inci sırada yer
alan, 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89’uncu ve
104’üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz. VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.-
9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha
Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S.
Sayısı: 98) BAŞKAN -
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. 2.-
İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet
Bahçeli ile 346 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu
Raporu (2/141) (S. Sayısı: 101) BAŞKAN - 2'nci
sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye
Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin
ikinci görüşmesine, birinci görüşmenin bitiminden itibaren kırk sekiz saat geçmediğinden
başlayamıyoruz. 3’üncü sırada yer
alan, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. 3.-
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu (1/483) (S. Sayısı: 95) (x) BAŞKAN -
Komisyon? Yerinde. Hükûmet? Yerinde. Geçen birleşimde
tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili
Sayın Tacidar Seyhan, Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Reha Denemeç konuşmuştu. Şimdi, söz sırası
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili
Sayın Oktay Vural’a aittir. Sayın Vural,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinize
saygılarımı arz ediyorum. (x) 95 S. Sayılı Basmayazı 8/2/2008 tarihli 60’ıncı
Birleşim Tutanağı’na eklidir. Tabii, bugün
görüştüğümüz bir araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi, esasen
daha geniş bir politik ekonomi açısından değerlendirilmesi gereken bir
husustur. Bugün, sadece ve sadece bir araştırma ve geliştirme
faaliyetine verilen desteğin ötesinde, acaba, biz, bu, özellikle rekabetin
yoğunlaştığı küreselleşme sürecinde rekabet gücü yüksek bir ülke olabilmek için
bu gelişmeleri nasıl algılıyoruz, bunu kavrayan ve kapsayan bir politik ekonomi
yaklaşımı nasıl olmalıdır ve bu çerçevede, özellikle bilim ve teknolojik
ilerlemeler karşısında almamız gereken tedbirler nelerdir ve bu tedbirlerin
içerisinde araştırma ve geliştirmeyi nasıl yönlendirebiliriz? Aslında,
bu, son derece makro, genel bir bakış açısının son derece mikro bir yaklaşımı
olarak bu kanun tasarısını görüyoruz. Ama bütün bunları düşünürken, gerçekten
değerli arkadaşlarım, bu acımasız rekabetin oluştuğu bir dünyada, zaman zaman, özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkeler statüsünde
olan bu ülkelerin, neden daha gelişmekte olduğunu, neden diğerlerinin üzerine
çıkamadığımız konusunda hep kendi kendimize sorular yönelttik. Bazen kaderimizi
bir petrol bulmaya… “Petrol zengini olsaydık çok iyi olurdu.” diye düşündüğümüz
oldu ama Orta Doğu ülkelerinde zengin petrol kaynağı olan ülkelerin neden
gelişmişlik ülke derecesinde alt sıralarda olduğunu da göz ardı etmiş olurduk. Bazen ucuz iş
gücünü kalkınmanın temel dinamiği olarak ortaya koyduk ama buna karşılık
Almanya ve Japonya’nın iş gücü maliyeti yüksek olmasına rağmen neden daha fazla
gelişmiş olduğu sorusuna da cevap verememiş oluruz. Bazen silah sanayisine
sahip olmak gelişmenin ana kaynağıdır demişizdir ama Almanya ve Japonya’nın,
yine, silah sanayisine sahip olmamasına rağmen, özellikle gelişmiş ülke
olmasının cevabını veremeyiz. Bazen de değerli
arkadaşlarım, “Tasarrufumuz yok.” deriz ama Amerika Birleşik Devletleri en
düşük tasarruf oranına sahip olmasına rağmen yüksek bir gelişmişlik seviyesine
sahip olması, bu sorunun cevabı da sadece ve sadece bir tasarruf azlığına
bağlanamaz. Şu hâlde
aradığımız nedir? Neden bazıları gelişiyor, neden gelişemiyor? Yapılan bütün
çalışmalar aslında bir tek odağı gösteriyor: Sahip olduğumuz kaynakları daha
iyi kullanmak, daha verimli kullanmak ve yenilik oluşturarak yeni ürünlerle,
yeni fikirlerle rekabet gücü kazanmak. O bakımdan meselenin… Aslında yapmamız
gereken iş, sahip olduğumuz bütün bu kaynakları daha iyi kullanmayı
öğrenebilecek bir politik ekonomiye ihtiyaç var. Bakınız,
günümüzde, daha önceki dönemlerde, özellikle tarım ülkeleri ve sanayileşmiş
ülkeler arasında -bir rekabetin oluştuğu- ikili bir gelişmişlik-gelişmemişlik
düzeyi oluşturulurken bugün üçüncü bir katman çıktı: Bilgi toplumu ülkeleri ve
bilgi toplumu ülkeleri, sanayileşmiş toplumların da üzerinde daha fazla pay
almaya başladı. Şimdi biz,
sanayileşmekte olan bir ülke olarak yeni bir rekabet boyutuna ulaşmanın
çabaları içerisindeyiz. O bakımdan, bugün araştırma ve geliştirmeyi
desteklemenin ötesinde toplumsal gelişmelere, küresel gelişmelere nasıl
bakıldığını ortaya koymamız gerekiyor. İşte, kaynaklarımızın daha iyi
kullanılmasını öğrenmek, bilgi sahibi olmak ve bu çerçevede de bilimi aramak
noktasında medeniyetimizin bize verdiği önemli ufuklar var değerli arkadaşlarım.
Bizim medeniyetimiz, Türk - İslam medeniyeti, bilgiye, bilime, araştırmaya çok
büyük önem vermiş; millî ve manevi değerlere sahip bir medeniyet anlayışına
sahibiz. Ama neden bugün bunu içselleştiremedik? Neden bugün bizi yöneten
ekonomik sistemi eğitim sisteminin ana unsuru hâline dönüştüremedik? “Hiç, bilenlerle
bilmeyenler bir olur mu”dan tutun da, Nizamülmülk’ün dediği gibi: “İlmin değeri de diğer mumların
kendisinden ışık aldığı enerji kaynağına benzer.” Elmalılı Hamdi Yazır: “Hikmetli bilgi, tecrübeyle desteklenmiş ve
uygulanabilir özellikler taşıyan ilimdir. Hikmet, ilimle sanatın
birleşmesidir.” “En hakiki mürşit ilimdir, fendir.” diyen Mustafa Kemal
Atatürk, yine “İlim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının
gelişmesini kavramak ve izlemek şarttır.” diyen Mustafa Kemal Atatürk. Böyle,
medeniyetimizin kaynakları, ilme, bilime… Gerçekten, açık bir vizyonu ortaya koyarken, bugün “İhracatımız rekor kırdı.”
derken sadece yüzde 2 yüksek teknoloji ürünü ihraç eden ülke olarak OECD
ülkeleri içinde sonuncu hâlde olduğumuzun sebebi nedir? Neden böyle?
Dolayısıyla, bugün baktığımız zaman, bilgiyi üreten insana önem veren bir
politik ekonomiye, maalesef, sahip olmadığımızı görüyoruz. Şimdi, biraz önce
ifade ettiğim gibi, aslında bütün bu gelişmişliklerin sebebi, bilim ve
teknolojiye ve bilim -teknoloji yoluyla verimlilikte yaptığımız kazanımların
neticesindedir. Değerli
arkadaşlarım, bilginin kaynağı insandır gerçekten. Eğer, bilginin kaynağı insan
ise bu insana değer veren ama insanı toplumdan yalnızlaştırmayan, insanın
oluşturduğu toplumsal yapıyı, kültürel yapıyı ve kurumsal yapıyı dikkate alan
politik ekonomilere ihtiyaç vardır. İşte değerli
arkadaşlarım, günümüzde, bizim insanımızın daha iyi bilgi üretebilmesi için,
kendisinin içinde bulunduğu toplumu, kültür yapısını dikkate alan ve bununla
birlikte, eğitim, yargı gibi kurumsal düzenlemeler içerisinde daha iyi bilgi
üretebilecek milliyetçi bakış açılarına ihtiyaç vardır. Bugün,
küreselleşme sürecinde dayatılan ve ülkelerin rekabet gücünü dikkate almayan,
ülkelerin içinde bulunduğu kültür yapısını, o kültürle beraber yoğunlaşmış
sosyal uzlaşma sistemini dikkate almayan politik ekonomiler, milletlerin
rekabet gücüne herhangi bir şey katmaz. O bakımdan, bugün, küreselleşme sürecinde
-bütün bu bakış açısı itibarıyla bakıldığı zaman- ülkemizin oluşturduğu eğitim
sistemimizle, yargı sistemimizle, araştırma-geliştirme sistemimizle, beraber ve
birlikte rekabet edecek bir farklılık oluşturmamız gerekir. Unutmayalım ki
rekabet benzeşmekten geçmez, rekabet farklılıktan oluşur. O zaman yapmamız
gereken husus: İnsanı, kendi toplumundan uzaklaştırarak, yabancılaştırarak,
küresel boyuta taşımak değil; insanı, kendi millî ekonomisi, kendi sosyal
uzlaşma sistemi içerisinde, kendi kültürel yapısı içerisinde üretmesini
sağlayabilecek bir yapıya götürmektir. O bakımdan, bir
taraftan insana dayatma uygulayan, diğer taraftan da insanı, mücerret anlamda,
kendi toplumundan uzaklaştıran politik ekonomilerin araştırma ve geliştirme
iklimi oluşturması mümkün değildir. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, onun için, biz, insanımızı merkezimize alan ama
toplumumuzun millî ve kültürel yapısını, değerlerini, sosyal uzlaşma anlayışı
içerisinde yaklaşımını dikkate alan bir bakış açısına ihtiyaç olduğu
kanaatindeyiz. Bugün “araştırma
ve geliştirme” olarak ortaya konan bakış açısının, sadece “Ben birilerine para
verirsem araştırma yapar.” bakış açısının ötesinde bir felsefeye ihtiyaç olduğu
kanaati taşıyorum. Bu meseleye sadece ve sadece neoliberal
açıdan bakarak, meseleye “İnsandan ne kadar daha fazla verim alırım. Ben parayı
ne kadar basarsam o kadar alırım.” anlayışının ötesinde bir politik ekonomiye
ve bu politik ekonomi yaklaşımını da değer zinciri içerisine sokabilecek bir
yaklaşıma ihtiyaç var. Onun için,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, bu meseleye bakış açımızı ihtiva eden,
politik ekonomi olarak da milliyetçi bir politik ekonomi -insana daha iyi
araştırma-geliştirme, kaynaklarını daha verimli kullanabilecek bir ortamı
sağlayabilecek bir politik ekonomi- olarak bakıyoruz ve böylelikle de -bunu
ortaya koyduğumuz zaman- o insana o değeri ortaya koyan ve bu yönüyle de insanı
içine alan, onun kurumsal ve kültürel yaklaşımını da içine alan politik bir
büyüme, yeni bir büyüme teorisinin oluşturulması gerekmektedir. Mesele, sadece,
dışarıdaki insanların gelip burada ar-ge çalışması
için insan istihdam etmesi değildir değerli arkadaşlarım. O bakımdan, meseleye
kendi politik ekonomisi açısından bakmamız, daha büyük bir perspektiften
bakmamız gerekmektedir. Bugün, özellikle ihracatın ithalata bağımlılığının
artırıldığı, üretimin ithalata bağımlılığının artırıldığı bir yaklaşım tarzı
içerisinde kaynaklarımızı daha iyi kullanmayı öğretemeyiz. O bakımdan, bugün
tartıştığımız ve tartışacağımız araştırma-geliştirme faaliyeti, bir teşvik unsurunun
ötesinde, bu meseleye nasıl baktığımızı, nasıl ortaya koymamız gerektiğini
belirtmesi açısından bir fırsattır diye düşünüyorum. Bakın,
2020-2030’lu yılların içerisinde tespit edilen bir husus vardır: Teknolojiye
uyum sağlayan ülkeler kazanacak, uyum sağlamayan ülkeler batacaktır. O zaman
bize düşen görev: Bilim ve teknolojiyi, verimliliği ve insanı dışlayan, egzojen bir faktör olarak gören değil, içselleştiren bir
politik ekonomiye ihtiyacımız vardır. Onun için, kendimizin millî yenilik
sistemi oluşturmamız gerekmektedir, kendimizin insan gücü yetiştirmesi
gerekmektedir. Nasıl insan gücünü? İthal edilen insan gücü, beyin gücü
olabilir. Ama kendi eğitim sistemimiz içerisinde bu kültürel yapıyı özümsemiş
ve bir değer sistemi içerisinde, sosyal uzlaşma sistemi içerisinde hür bir
şekilde bilgisini toplumla paylaşabilen insanları oluşturmamız lazım. Unutmayalım
değerli arkadaşlarım, ülkeler sadece ürünleriyle, mallarıyla rekabet etmezler.
Her ürünün, her malın arkasında bir değer vardır, eğitim sistemi vardır, beyin
vardır, kültür vardır. O bakımdan, kültürü, beyni, ahlaki değeri, sosyal
uzlaşma sistemini göz ardı eden, insanı devletinden ve milletinden koparan bir
yaklaşım tarzı bize ancak ve ancak kölelik getirir. Onun için, rekabet etmek
istiyorsak, ülkemizin oluşturduğu sistemle beraber, birlikte rekabet etmemiz
gerekmektedir. Değerli
arkadaşlarım, bu temel bakış açısı içerisinde önümüzdeki dönemde gerçekten çok
önemli gelişmeler olacak. Bir taraftan bu teknoloji vasıtasıyla yeni pazarlar
bulmak isteyen küresel, çok uluslu şirketler, bu belirgin olarak oluşacak ama
bu küresel şirketlerin, çok uluslu şirketlerin ülkelerin yönetimi ve hükûmetleri ve devletleri üzerinde kuracağı otorite de
tartışılacak. O bakımdan, bizim meselemiz sadece çok uluslu bir şirketin buraya
girmesi değil. Ama çok uluslu şirketlerin kendi hukuklarını, kendi bakış
açılarını bu ülkeye yerleştirmek istemesi arasında da çok ciddi bir çelişki ve
çatışma olacağını da bilmenizi istiyorum, olmalıdır da. Onlar mı hâkim olacak,
biz mi yöneteceğiz? O bakımdan, bu konulara bakarken, muhakkak surette millî
bir perspektiften bakmamız ama küresel gelişmeleri ve küresel araçları da
dikkate almamız gerekmektedir. Şimdi, böyle bir
ortam içerisinde, bütün bu bakış açıları içerisinde, bir taraftan “Küreselleşmenin
gereğidir.” diyerek kendi kaynaklarını daha iyi kullanmayı öteleyen,
başkalarının üretimine yol açan, Ahmet’le George’un arasında fark görmeyen
yaklaşım tarzı, bu ülkenin bilim ve teknoloji, bilim adamı yetiştirmesi,
araştırma-geliştirme yaparak kaynaklarına verimlilik eklemesi mümkün değildir.
Dolayısıyla, bu yaklaşım tarzı değişmelidir. “Küreselleşmenin gereği budur.”
diyerek işin içinden sıyrılamayız. Bu, küreselleşme sürecinde kendi ülkelerinin
uluslararası rekabet gücünü artırmak isteyenlerin yaklaşım tarzıdır. O zaman
bizim yapmamız gereken nedir? Kendi millî yenilik sistemimiz içerisinde
meseleye bakarak küresel boyutta rekabeti sağlayabilecek ortamı nasıl
oluşturabiliriz? Bugün geldiğimiz
bu noktada, açıkçası, geçen gün, değerli arkadaşlarım, 2002-2005 yılı arasında,
2007 yılı arasında, bu araştırma-geliştirmenin bugüne kadar getirilmemiş
olmasını bir handikap olarak görenler, beş yıldan bu
yana, altı yıldan bu yana bununla ilgili neden bir adım atmadılar, doğrusu bunu
sorgulamak lazım, neden getirmediniz diye sorgulamak lazım. Şimdi, bugün
getirilen teşviklerin önemli bir kısmı teknoloji geliştirme bölgeleriyle ilgili
teşviklerdir, daha önce, 2001 yılında çıkartılmış olan tasarıdır. Ama bizim
aradığımız bunun ötesindedir değerli arkadaşlarım. Biz, zihinlerimizdeki
kölelikle rekabet kazanamayız, yenilgimiz orada başlar. O bakımdan, bakılması
gereken husus, bu milletin üretmesi, kaynakları verimli kullanmasını sağlayacak
bir ekonomi, sosyal ekonomi, politik ekonomi tarzının ülkeye yerleştirilmesidir.
Bugün böyle bir iklim olduğunu söyleyebilir miyiz? Söyleyemeyiz. DERVİŞ GÜNDAY
(Çorum) – Söyleriz, söyleriz… OKTAY VURAL
(Devamla) - Başkaları üretiyor, burada satıyorlar. İhracatımız, üretimimiz, her
şeyimiz ithalata bağımlı. “Büyüme var.” diyoruz, işsiz sayımız artıyor değerli
arkadaşlarım. O bakımdan, bugün
geldiğimiz bu politik ekonomi, Türkiye’nin rekabet gücünü azaltan bir politik
ekonomidir. Temel yaklaşımı da küreselleşme süreci içerisinde istek ve
arzuların yerine getirilmesini sağlayan bir husustur. O bakımdan, bundan bir
farklılık oluşturamayız. Bizim farklı bir yaklaşımla meseleye bakmamız
gerekmektedir. Bu kanun tasarısı
genel mahiyeti itibarıyla aslında uygun bir araçtır, destekliyoruz. Böyle bir
uygun aracın, aslında daha genel mahiyette, daha millî politikaları takip eden
icraatlara ve hükûmetlere ihtiyacı olduğunu
düşünüyoruz. O bakımdan, bu konuyla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisinin
önergeleri de olacak. Çeşitli yerlerden gelen, özellikle ar-ge
faaliyetlerinin desteklenmesi konusunda, küçük ve orta büyüklükteki
işletmelerle ilgili yaklaşımlar, tam zamana eşdeğer araştırmacıyla ilgili kriterin 10’a çekilmesine ilişkin önergelerimiz olacak.
Bunlar tamamıyla, bu araştırma ve geliştirmeden toplumumuzun daha geniş
kesimlerinin faydalanmasını sağlamak… Ama şunu unutmayalım: Eğer biz -bunu
tekrarlıyorum- yatırım indirimini kaldırdığımız gibi, sadece birkaç şirkete
verilmiş sözlerden dolayı yapıyorsak, yanlış yapıyoruz. Eğer sadece, biz birkaç
şirket için 500 ar-ge personeliyle ilgili kriteri getiriyorsak yanlış yapıyoruz. Daha önce de,
biliyorsunuz, yatırım indiriminin tamamen kaldırılmasıyla ilgili husus, daha
önce Telekom’un özelleştirilmesi sırasında gündeme taşınmıştı. Bunu, ülkemizin
mevcut sanayisinde daha fazla araştırma geliştirme yapılmasını temin edecek bir
yaklaşıma itmemiz lazım. Eğer biz bunu, birtakım şirketlerin faaliyetlerini ar-ge adı altında vergiden kaçırabilecek bir noktada
düşünüyorsak yine yanlış yapıyoruz. Amacımız ve hedefimiz daha fazla araştırma
geliştirmeyle, daha fazla ileri teknoloji üreterek rekabet gücü kazanmak ve
böylelikle sanayileşmiş ülkelerin ötesindeki ülkelerle rekabet etmektir. Ama
bütün bunları yaparken, daha yüksek katma değerli ürünler üretelim derken, eğer
siz kur politikasını yine düşük kur yüksek faizle devam ettirip ayağınıza
kurşun sıkmaya devam ederseniz, yine burada rekabet gücü kazanamazsınız. Onun
için, meseleye sadece araştırma-geliştirme faaliyetlerinin maddi açıdan
desteklenmesinin ötesinde bir politikayla bakmamız gerektiğini ben şahsen
düşünüyorum. Burada,
araştırma-geliştirme son derece önemli değerli arkadaşlarım ama sadece
araştırma-geliştirmeye para vermekle olmaz. Araştırmacı insan gücü
yetiştirilmesi politikanız nedir? İnsan gücü yetiştirme politikası var mı? Değerli arkadaşlarım,
üniversitelerin araştırma fonları kesiliyor, ihtiyacı olan öğretim üyelerine
kadrolar verilmiyor. Demek ki mesele, sadece araştırma-geliştirmeyi desteklemek
değil. Araştırma ve geliştirmenin oluştuğu iklimi dönüştürmek... (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Vural, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. OKTAY VURAL
(Devamla) – Ar-ge odaklarının, teknoparkların yurt
sathına yayılmasıyla ilgili bir politika var mıdır? Güdümlü ar-ge projeleriyle ilgili yaklaşımlar ne olmuştur? O bakımdan,
meseleye tamamıyla bunları ihtiva eden, yenilik üreten zihniyeti yerleştirmek
için eğitim programlarınızda ne yapıyorsunuz? Mesele budur. O bakımdan, bu,
sadece ar-ge araştırmalarının desteklenmesi değil,
aynı zamanda ar-ge’yi oluşturan insan gücü
politikası, yatırım politikaları, bütün bunları kavrayan ve kapsayan bir
çerçevede ele alınması gerekmektedir. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, bu konuda, her maddede arkadaşlarımız görüş ve
düşüncelerini paylaşacak; bazı noktalarda da, açıkçası, önerilerle bu ar-ge faaliyetlerinin desteklenmesinden bütün sanayimizin
faydalanmasını sağlayabilecek topyekûn bir anlayışın yerleştirilmesi için
önergeleri olacaktır. Ben,
huzurlarınızda, böyle bir tasarıyı gündeme taşıyan ve görüşlerini paylaşan
bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, saygılarımı arz ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural. Evet, şahsı adına
Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi. Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar) M. AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde
kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Sözlerime başlamadan önce
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tasarıya ilişkin
değerlendirmeye geçmeden önce, kişisel söz hakkının bana devrine yardımcı olan
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ’a
da teşekkür ediyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin
desteklenmesine ilişkin bu kanun tasarısı toplam 7 maddeden oluşmaktadır. 7
maddenin 1’inci ve 2’nci maddeleri “kapsam” ve “tanım” maddesidir. 6 ve 7’nci
maddelerinin de “yürürlük” ve “yürütme” maddeleri olduğunu dikkate alırsak
esasa ilişkin 3 maddenin olduğu ortaya çıkar. Bu 3 maddenin
2’si çeşitli teşvikleri düzenlemektedir ki bunların büyük bölümü vergi
teşvikidir. Diğer madde de bu kanunun uygulanmasına ve denetimine ilişkin
esasları düzenlemektedir. Bu bilgileri
vermemin nedeni, tasarının, esas itibarıyla vergi yasalarında yapılan
değişikliklerden oluşan bir tasarı olduğunu sizlerin bilgisine sunmak içindir. Yine, Türkiye
Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’ne göre, vergi yasalarında yapılan
değişiklikler, vergi teşvikleri ana komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda
görüşülmek zorundadır. Ancak Sayın Meclis Başkanımızın ana komisyon olarak
Sanayi Komisyonunu görevlendirmiş olması nedeniyle Plan ve Bütçe Komisyonu
kendi birikimini, uzmanlığını bu tasarıya yansıtma olanağından maalesef yoksun
kalmıştır. Konuya ilişkin
olarak Plan ve Bütçe Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanına
yapmış olduğu başvuru sonuçsuz kalmıştır. Ancak ifade etmeliyim ki İç
Tüzük’ümüzün 34’üncü maddesinin son fıkrasına göre, komisyonların arasında
görev uyuşmazlığı olması hâlinde kararın Genel Kurulca verilmek üzere konunun
Meclis Başkanı tarafından Genel Kurula intikal ettirilmesi gerekmektedir. Ancak
işin bu kısmı da ihmal edilmiştir. Şüphesiz, Sanayi
Komisyonundaki arkadaşlarımız bu tasarıya en iyi şekilde yaklaşmışlardır, kendi
birikimlerini, uzmanlığını buraya yansıtmışlardır. Kendilerine ben burada
teşekkür ediyorum, kendilerini kutluyorum. Değerli
arkadaşlar, ar-ge harcamalarının desteklenmesi
ekonominin rekâbet gücü kazanması açısından son
derece önemlidir. O nedenle, bu tasarı, bu yönde atılmış bir adım olarak olumlu
hususlar içermektedir. Ülkelerin rekabet gücünü belirleyen üç tane temel faktör
vardır. Bunlardan birincisi, o ülkedeki makroekonomik ortamın kalitesidir.
İkincisi, kamu kurumlarının kalitesidir. Üçüncüsü de o ülkenin teknolojik
yeterlilik derecesidir. Bu üç husus esasen uluslararası rekabet endeksinin de
alt bileşenleridir, yani ülkelerin rekabet gücü yönünden yapılan sıralamasında
bu üç unsurda aldığı notlar dikkate alınır ve sıralama ona göre yapılır. Eskiden, eskiden
demeyeyim hâlen birçok ülkede belki bu geçerli, ülkelerin rekabet anlayışı daha
çok düşük maliyetlerle çalışabildiği alanlarda uzmanlaşmasından geçiyordu veya
hangi sektörlerde kaynak donanımı daha iyi ise, daha yoğunsa, oralarda o
ülkeler üretime yöneliyordu. Ancak, küreselleşme sürecinde, artık
“karşılaştırmalı üstünlük” anlayışı diyebileceğimiz bu anlayış doğal olarak bir
kenara bırakılmış ve ülkeler yüksek ar-ge
yoğunluğuna, yüksek katma değer üretimine ve yüksek yenilik becerisine sahip
alanlara girmek suretiyle, bu alanlarda rekabet gücü kazanacak politikalara
yönelmeye başlamışlardır. Bu çok doğal bir gelişmedir. Küreselleşme, esasen
bunu kaçınılmaz bir şekilde ortaya koymuştur. Bizim
ekonomimizin rekabet gücü açısından şu an yaşadığı birtakım ulumsuzluklar
vardır. Örneğin, kur politikasından kaynaklanan bir olumsuzluk vardır. Yine,
birtakım girdi maliyetleri yönünden yaşadığı olumsuzlar vardır. Ancak, bütün
bunlarda Türkiye bir olumsuzluk yaşamasa dahi ar-ge
harcamalarını teşvik etmek suretiyle ekonomisine Türkiye rekabet gücü
kazandırmak zorundadır. Avrupa Birliğinin
2010 yılındaki çerçevesini çizen 2000 tarihli Lizbon Stratejisi de bütün Avrupa
Birliği ekonomisi için ar-ge harcamasını öne çıkaran
bir politikayı, bir politika belgesini benimsemiştir. Avrupa Birliğinin hedefi,
Avrupa Birliğini 2010 yılında Avrupa Birliği ekonomisini dünyanın rekabet gücü
en yüksek, en dinamik ekonomisi hâline getirmektir. Bunun için ar-ge harcamalarının mutlaka teşvik edilmesi gerekmektedir. Şu
an Avrupa Birliğinde ar-ge harcamalarının gayrisafi
yurt içi hasılaya oranı yüzde 1,74’tür. Bu, 2005 yılı
rakamıdır. Yine, 2005 yılı Türkiye rakamı yüzde 0,79’dur. Yani, biz Avrupa
Birliğinin, yüzde 1,74’lük ortalama oranını yükseltmeye girdiği bir süreçte
onun yarısından daha aşağı bir düzeydeyiz. Yine, Türkiye ile birlikte otuz
ülkenin üyesi olduğu OECD’de ar-ge harcamalarının
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 2’nin
üzerindedir. Türkiye, Avrupa Birliği ortalamasının yarısından az, OECD
ortalamasının üçte 1’i düzeyinde bir ar-ge
harcamasına sahiptir. Türkiye bu harcamayı yükseltmek zorundadır. Bu tasarı o
açıdan olumlu düzenlemeler getirmektedir. Olumlu, ama bana göre eksik
düzenlemeler. Ar-ge harcamalarını bir teşvik
politikasıyla, vergi teşvikiyle veya nakdî birtakım desteklerle teşvik etmenin
yanında kamuya, devlete düşen bir ikinci görev daha vardır. Bütün ekonomilerde
Amerika Birleşik Devletleri dâhil, o başta olmak üzere, bütün piyasa
ekonomilerinde ar-ge harcamalarını desteklemek üzere
devlet iki tane araç kullanır. Birincisi vergi teşvikleridir. Bunun yanında
nakdi destekler çok küçük bir şekilde yer alır, ama bunun yanında çok önemli
bir ikinci araç daha vardır: Bu da, kamu tedarik politikasının ar-ge harcamalarını teşvik edecek şekilde düzenlenmesidir.
İşte, bizim bu tasarımızda bu eksiktir. Bu, esasen bir vergi tasarısıdır. Bu,
gerçekte bir ar-ge tasarısı olabilseydi, tam
anlamıyla ar-ge harcamalarını teşvik eden bir tasarı
olabilseydi, burada devletin kamu tedarik politikasıyla, yani alım
politikasıyla, ihale politikasıyla ar-ge
harcamalarını teşvik edecek bir aracı da burada görmek mümkün olabilirdi. Eksik
budur. Bunun mutlaka en kısa zamanda bir tasarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündemine getirilmesi gerekir. Aksi takdirde, 0,79’luk oranı bizim kısa sürede
Avrupa Birliği ortalamasına yaklaştırmamız veya onu aşmamız mümkün
olmayacaktır. Bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, seçim programında bu
konudaki taahhüdümüz, bu oranın yüzde 2’nin üzerine çıkarılmasıdır. Nitekim, Avrupa Birliğinin gelişmiş ülkeleri yüzde 2’nin
üzerinde bir orana sahiptir. Değerli
arkadaşlar, tasarının maddelerine ilişkin olarak belirteceğim birkaç tane
önemli konu var. Türkiye’de 2001 yılında 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme
Bölgeleri Kanunu yürürlüğe girmiştir. Çok güzel bir kanundur. Teknoparklar
olarak isimlendirdiğimiz bölgelerin, bu bölgelerde yapılacak faaliyetlerin
teşvik edilmesine yönelik bir kanundur. O Kanun’la bu tasarıyı yan yana
getirdiğimizde, bazı konuların hem o Kanun’da hem de bu tasarıda düzenlendiğini
görüyoruz. Tanımlar konusunda, örneğin ar-ge merkezi,
yenilik, araştırma-geliştirme faaliyeti gibi üç temel konudaki tanımın o
Kanun’da da olduğunu görüyoruz. Bu tasarıda, üzülerek ifade ediyorum, kanun
tekniğine yakışmayacak tanımlar vardır. Ben sizlerden rica ediyorum, 2’nci
maddedeki araştırma-geliştirme faaliyeti tanımını lütfen bir okuyun. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun efendim. M. AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. O tanımın bu
tasarıya yakışmayan bir tanım olduğunu göreceksiniz. Yapılması gereken, iki
kanundaki tanımların birbirine paralel hâle getirilmesidir. Yine bu tasarı,
teknoparklarla ilgili yasaya rakip olmamalıdır, teknoparkları öldürecek,
ortadan kaldıracak bir düzenlemeyi içermemelidir. Şüphesiz o konuda birtakım
dikkatleri göstermiştir. 50 tam zamanlı işçi gibi sınır, teknoparkları dikkate
alan bir sınırdır. Ancak teknoparkların işleticilerinin, kurucularının
üniversiteler olduğunu dikkate alırsak, üniversitelerle iş birliğini teşvik
eden düzenlemelerin bu tasarıda olmadığını görüyoruz. Bunu önemli bir eksiklik
olarak görüyorum, üniversitelerle iş birliğini teşvik edecek düzenlemelerin
tasarıda yer alması gerekir. Sürem sanıyorum
bitti -söyleyecek daha başka şeyler vardı- sözlerimi burada bu nedenle
bitiriyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Hamzaçebi. Şahsı adına
İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç. Sayın Domaç, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET DOMAÇ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerine, şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Maliye
Bakanlığımızca hazırlanan Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı önemli bir eksikliği gidermeyi amaçlamaktadır. Bu
tasarıya vereceğiniz destekle, ülkemizin uluslararası rekabet gücünün
gelişmesine, ar-ge’de çalışan iş gücünün artmasına,
ülkemizin zenginleşmesine, bilimsel bilginin çoğaltılmasına, tüm insanlığın
yararına sunulmasına katkı sağlamış olacaksınız. Sayın
milletvekilleri, üretimde, bildiğimiz sermaye ve emek değerlerinin yanına,
onlardan çok daha etkili olarak bilgi denilen bir kavram geldi. Artık,
bildiğimiz ekonomik düzen, bilgi ve teknoloji tabanlı ekonomik sisteme dönüşmüş
bulunuyor. Hepiniz bilirsiniz, iktisatçılar, ekonomiyi üçe ayırırlar: Birinci
gruptakiler, doğal kaynaklara dayanan ekonomiler; ikinci gruptakiler, üretime ve
sanayiye dayanan ekonomiler; üçüncü gruptakiler ise bilgiyi yöneten, üreten
ekonomiler. Bu ekonomiler yenilikçi, ileri teknoloji ürünleriyle bilgi üreterek
ve bilgiyi yönlendirerek dünya ekonomisinde söz sahibi olan ülkeler hâline
gelmişlerdir. Ülkemiz, sanayide
yaptığı gelişmelerle ikinci gruba giren ekonomiler içerisindedir. Bugün
ihracatımızın yüzde 82’sini sanayi ürünlerinden yapıyoruz. Yüksek teknolojili
ürünlerde ihracatımızın payı ise yüzde 7 boyutundadır. Bu durum da dünyanın
ihracat merkezi hâline gelmiş Çin ve Hindistan’la yarışma koşullarımızı
zorlaştırıyor. Günümüzün hızla değişen rekabet ortamında ayakta kalabilmek için
şirketlerimizin ürünlerini, hizmetlerini, yöntemlerini sürekli değiştirmeleri
ve yenilemeleri gerekmektedir. Bu değiştirme ve yenileme işlemlerine dünyada inovasyon adı veriliyor. Türkçemizde de bu içeriğe uygun
bir kelime bulduğumuzda bunu değiştirme imkânımız olabilir, ama bugün inovasyon kelimesi bu duruma karşılık geliyor. Sayın
milletvekilleri, yoğun bir küresel rekabetin yaşandığı dünyamızda, firma
ölçeğinde teknoloji birikimi yüksek, hızla değişen pazar ihtiyaçlarına en kısa
sürede yanıt verebilen, ileri teknoloji geliştiren, gelişmeleri ekonomik
ürünlere dönüştüren inovatif firmalara ihtiyacımız
bulunuyor. İnovasyonun temeli bilgiye, ar-ge faaliyetlerine dayanır. Ar-ge
de başarıyı yakalamak, maliyetleri düşürmek, kaliteyi yakalamak, insanların
hızla değişen ihtiyaçlarını, taleplerini karşılamak, kısacası rekabette
üstünlük sağlama anlamına gelir. İnovatif yüksek teknoloji ürünlerde rekabet, düşük teknolojilere göre
oldukça yüksektir. Bilgi ve teknoloji tabanlı ekonomilerde üst sırada yer
alanlar, gayrisafi yurt içi hasıladan ar-ge’ye yüzde 2’nin üstünde pay ayıran ülkelerdir. On üç-on
dört tane böylesi ülke, dünya ekonomi pastasının yarısından daha fazlasına
hâkimdir. Gelişmiş ülkelerde zenginliğin kaynağı, bilimsel buluşlar, onların
getirdiği artı değerlerdir. Türkiye’nin, düşük, orta teknoloji ürünlerle
küresel piyasada rekabeti gittikçe zorlaşmaktadır. Dünyanın en güçlü
ekonomileri arasına girmeyi hedefleyen ülkemizin ar-ge’ye
önem verip, yüksek teknoloji üreten bir ülke olması, ihracatımızda yüksek
teknoloji ürünlerinin payının yüzde 7’lerden 22’lere çıkarılmasıyla
olanaklıdır. Bunun için de ar-ge’yi desteklemekten ve
geliştirmekten başka bir yolumuz bulunmamaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şirketlerimizin küresel rekabet gücü kazanması, inovasyon ortamının iyileştirilmesine bağlıdır. İnovasyon ortamının iyileştirilmesi, gayrisafi yurt içi hasıladan artan pay, araştırma altyapısının geliştirilmesi,
iş gücü eğitiminin yükseltilmesi, bilgi teknolojilerinin yaygınlığı, siyasi,
ekonomik istikrar, düzenleyici yapılar, vergi sistemlerinin uygun hâle
getirilmesi ve fikrî mülkiyet haklarının korunmasıyla olanaklıdır. Bu
hususların geliştirilmesi, ülkemiz için kaçınılmazdır. Bunun için, ar-ge faaliyetlerini destekleyici yasaları vazgeçilmez olarak
görüyoruz. Ar-ge faaliyetlerine özellikle son beş yılda sağlanan
desteklerde çok büyük oranda artış olmuş, Hükûmetimiz
gerek Hükûmet Programında gerekse Eylem Planı’nda bu
hususlara özel önem vermiştir. Ar-ge faaliyetlerinin
desteklenmesi amacıyla, 2007-2008 yılları merkezî yönetim bütçesinden TÜBİTAK’a
önemli ödenekler ayrılmıştır. Teknoparklarda giderek artan yatırım ve firma
sayısının bunu bir kez daha gösterdiğini görüyoruz. Önemli bir
gelişme de, gayrisafi yurt içi hasıladan ar-ge harcamalarına binde 4 olan miktarın, yüzde 1’lere doğru evrilmiş olmasıdır. Ancak, bu oranla, henüz yeterli
seviyeye ulaştığımızı söylemek mümkün değildir. Hedefimiz olan yüzde 2’lerin
üstüne çıkmak ve oraya doğru ulaşmak, Hükûmetimiz
için bir hedeftir ve bu gayret gösterilmektedir. Türkiye’de şu an
itibarıyla ar-ge altyapısı çoğunlukla üniversiteler
ve kamu kurumlarında bulunmaktadır. Üniversite ve kamu kurumları ar-ge’ye yaklaşık yüzde 64 oranında pay ayırmaktadırlar, ar-ge’nin yüzde 64’ü kadar pay ayırmaktadırlar, özel teşebbüs
ise bunun yüzde 29’u civarındadır. Değerli
milletvekilleri, yükseköğrenim kurumlarının ve kamu kurumlarının özel
teşebbüsle bağlantısı bu anlamda kopuktur, bunların geliştirilmeye çok ciddi
ölçüde ihtiyacı bulunmaktadır. Değerli Başkan,
sayın milletvekilleri; Dokuzuncu Kalkınma Planı’nın içinde 2013 yılı için
öngörülün özel sektörün ar-ge harcamaları
içerisindeki payının yüzde 60’lara çıkarılması önemli bir hedeftir. Kamunun
rolünün de ar-ge faaliyetlerini artırıcı yönde
gelişmesi, planlanması, bu hedefe ulaşmamızda önemli katkılar sağlayacaktır.
Bilimsel ve teknolojik araştırmalarımızı da ideal biçimde ticari ürüne
dönüştürmek, firmalarımızı yüksek rekabet ortamına hazırlamak, Hükûmetimizin önemli görevleri arasında gelmektedir. Bu
yolla, zenginleşme ve istihdamın önü açılacaktır. Ar-ge
faaliyetlerinin geliştirilmesi, kapsamlı hâle getirilmesi, toplumun her
kesiminde bilinçlenme, farkındalık yaratma
çalışmaları ile olanaklıdır. Toplumumuzun topyekûn bu konuya dikkatinin
çekilmesi gerekmektedir. Geleceğe yönelik
teknolojiler, nanoteknoloji, biyoteknoloji,
yeni nesil nükleer teknolojiler, hidrojen yakıt pili teknolojileri, kimyasallar
ve müstahzar ilaçlar, enformasyon, bilişim teknolojileri, yerli kaynakların
katma değere dönüştürülmesi amaçlanan ar-ge
çalışmaları arasında olmalıdır. Aşı ve antiserum
çalışmaları, yaşam kalitesinin artırılması için gerekli ar-ge
çalışmaları içerisinde olmazsa olmazlardır. Bu kanun
tasarısı, Hükûmetimizin ar-ge’ye
verdiği önemi göstermesi bakımından çeşitli bilim ve iş çevrelerini harekete
geçirici, motive edici bir unsur olacaktır. Tasarıyla birlikte ar-ge faaliyetlerinin hemen hemen her
unsuru desteklenmektedir. Dolayısıyla, bu, ülkemizde bir hızlanmayı ve ar-ge konusundaki yatırımı ve firmaların ar-ge alanında kurdukları merkezlerin geliştirilmesini
sağlayacaktır. Değerli
milletvekilleri, İrlanda, Avrupa Birliğine girmeden önce ve 1980’li yılların
başına kadar çok fakir bir ülkeydi, sadece keten ihraç ediyordu 80’li yılların
başında. Bugün, İrlanda, 18,5 milyar dolarlık ilaç ihraç ediyor. 1 milyar
dolarlık ilaç tüketen İrlanda, 18,5 milyar dolarlık ilaç ihraç ediyor ve
ülkesine 3 milyar dolar civarında vergi geliri sağlıyor. Bunu, İrlanda, siyasi
istikrar, ticari serbestlik, eğitime, bilime, bilim üretimine verdiği katkıyla
gerçekleştirdi. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET DOMAÇ
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Domaç. MEHMET DOMAÇ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, ülkemizde, üreticilerimizin desteklenmesi,
yenilikçi firmalarımızın, araştırmacılarımızın artması ve bu
araştırmacılarımızın ürettiği bilimle insanlığa ve ülkemize yararlı olması
hepimizin dileği; bunun için, bu yasayı destekliyoruz. Geleceğe bakabilmek için
ona bakacak yolları keşfetmeliyiz. Bu yasa tasarısı, Türkiye’nin gelişmesine
önemli katkı sağlayacaktır. Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin
Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın ülkemizin aydınlık geleceğini
yakınlaştıracağını diliyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Domaç. Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim. Sayın Bakanım,
dış ticaret açığının her yıl büyümesi, ithalat cenneti olma özelliğimiz, yanlış
teşvik uygulamaları, üretim plansızlığı rekabet gücünü azaltan göstergelerdir.
Bugün, ar-ge konusunda 35 ülke arasında 31’inci
sıradayız. Rekabet üstünlüğünü sağlamak için farklılık, yenilik, yaratıcılık, inovasyon gereklidir. Bu yasa bu açıdan bir açılımdır.
Neden kaynak yetersizdir? KOBİ’ler neden öne çıkarılmamıştır? Ar-ge kapsamına alınan kurumlar arasında KOBİ’lere özel bir
avantaj sağlanması gerekmez mi? Bundan sonra da ar-ge
fuarlarıyla bu işi desteklemeyi düşünüyor musunuz? BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ağyüz. Sayın Kaptan… OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, bu
tasarı çeşitli vergi teşviklerini getirmektedir. İç Tüzük’e göre ana komisyon
olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi gerekirken, Meclis Başkanı ana
komisyon olarak Sanayi Komisyonunu görevlendirmiştir. Plan ve Bütçe Komisyonu
Başkanlığı ana komisyonun kendileri olması gerektiğini Meclis Başkanlığına
bildirmesine karşın, bu durumda İç Tüzük’ün 34’üncü maddesinin son fıkrası
uyarınca iki komisyon arasındaki görev uyuşmazlığının Genel Kurulca
çözümlenmesi gerekirken, Meclis Başkanlığı konuyu niye Genel Kurula intikal
ettirmeden Sanayi Komisyonunda bırakmıştır? Bunun açıklanmasını istiyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaptan. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakana
sormak istiyorum: Ülkemizde bugün kendi bünyesinde 50 adet ar-ge personeli istihdam eden veya edebilecek konumda olan kaç
adet firma vardır? Bu firma veya şirketlerden bazılarının isimlerini
söyleyebilir misiniz? Yine, 50 adet ar-ge personeli çalıştırabilecek ve ülkemizde yüksek teknoloji
gerektiren ürünleri üretebilecek olan yabancı ve çok uluslu şirketlerin bu
kanun neticesinde ülkemizde yatırım yapma talepleri var mıdır veya olacak
mıdır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
ar-ge harcamalarınız çerçevesinde son beş yıldır
ülkemizde üretemeden ithal ettiğimiz hangi mamul ve teknolojik ürünleri bugün
ülkemizde yapabilir hâle geldik? İki: Ar-ge çalışmalarıyla elde edilen ürün ve buluşlar ile ne
miktarda ithalat yapmaktan kurtulduk? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Paksoy. Sayın Coşkunoğlu… OSMAN COŞKUNOĞLU
(Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla üç soru sormak istiyorum
Sayın Bakana. Bu tasarı
yasalaştıktan sonraki bir yıl içerisinde ve üç yıl içerisinde sağlanacak
desteklerden kaç firmanın yararlanacağı üzerine bir tahmin, bir öngörü yapıldı
mı? Böyle bir araştırma yapıldı mı var olan firmaların kapasitelerini göz önüne
alarak? Sizin bazı beyanlarınız oldu bu düz panel imalatı üzerinde. Bu konuda
belki bilgi verebilirsiniz. İkinci sorum:
Sanayi Komisyonu raporunda, yani elimizdeki sıra sayısının 7’nci sayfasında
tasarının ana felsefesi olarak aynen şöyle deniyor, okuyorum oradan: “Mümkün
olduğu kadar fazla oranda ve sektörde teknolojik üretimi sağlayacak bir
ortamın…” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkunoğlu. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla
Sayın Bakanıma birkaç sorum var. Birincisi:
Ülkemizde ve gelişmiş dünya ülkelerinde özellikle sanayi sektöründe bin adet
çalışan başına düşen ar-ge personeli değerleri
karşılaştırıldığında ülkemizin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu açıdan
baktığımızda bugünkü tasarıyı ne kadar yeterli buluyorsunuz? Bir başka sorum:
Ülkemizdeki KOBİ’lerin çoğunluğunu ve ar-ge personeli
çalıştırmadaki eksikliklerini dikkate aldığımızda bu tasarı KOBİ’lere ne
getirecektir? Yasanın ülkemizdeki beyin göçünü önleyeceğine inanıyor musunuz? Bir de son
olarak, ülkemiz için çok önemli olan bor ve türevlerine ilişkin ar-ge faaliyetlerinin desteklenmesini sağlayacak yeni bir yasa
teklifi düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık. Sayın Durmuş… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, aracılığınızla Bakanımıza sormak istiyorum: 1) Tıbbi alandaki
bilimsel araştırmalar için özel destek fonları oluşturacağınız parti
programınızda da ifade ediliyor. Bu konuda kaç fon oluşturdunuz? Kimlere
verdiniz? Üniversite araştırma fonlarına neden el koydunuz? Avrupa Birliği
fonlarında kriteriniz nedir? Verilen araştırma
projelerinin değerlendirilmesinde siyasal eğilime mi bakılıyor? 2) Makine Kimya
Kurumunun 14 bin kişinin çalıştığı Kırıkkale tesisleri eskimiş, çalışan sayısı
2.600’e inmiştir. Fabrika, üreten fabrika iken şimdi gelişen teknolojiye ayak
uyduramıyor. Top, otomotiv fabrikası harabe hâlinde. Bunun
geliştirilmesi ve yenilenme için ar-ge desteği
verecek misiniz? Yoksa Kırıkkale gözden mi çıkarıldı? Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Durmuş. Sayın Akkuş… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; üniversiteler, araştırmanın yapıldığı
en önemli kurumlarımızdandır. Son zamanlarda sanayi ve ticari piyasayla
birlikte bu çalışmalar uygulamaya geçirilmektedir. Ancak, bu çalışmayı yapan
üniversite elemanlarına gereği kadar ücret verilmediği de malumunuzdur.
Özellikle araştırma görevlilerinin maaşları bugün komik denecek boyutlara
inmiştir. Araştırma geliştirme çalışmalarının kanunla desteklenmek istendiği
bir ortamda, yardımcı doçent ve araştırma görevlileri başta olmak üzere,
üniversite çalışanlarının maaşlarının iyileştirilmesi için bir çalışmanız
bulunmakta mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Enöz… MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana
soruyorum: Tavuk hastalıklarıyla ilgili araştırma ve geliştirme faaliyetlerini
uzun yıllardan beri ifa eden Manisa Tavuk Hastalıkları Enstitüsü maalesef AKP Hükûmeti tarafından kapatılmıştır. Söz konusu Enstitü, aşı
üretimi -bunun içinde kuş gribi hastalığı da dâhil olmak üzere- aşı geliştirme
faaliyetleri yapan Asya ve Orta Doğu’da tek olan bir enstitüydü. Şimdi ar-ge faaliyetlerini geliştirelim derken, hangi mantıkla böyle
bir enstitüyü kapattınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Enöz. Sayın Asil… BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakan, çok
kısa dönem içinde trafik kazasında hayatlarını kaybeden TÜBİTAK mensubu 3
değerli bilim adamı, ASELSAN’dan intihar eden 3 değerli bilim adamı, içinde
önemli fizikçilerimizi barındıran uçağın düşmesi, Türk milletini derinden
yaralamış ve toplumda şüphe oluşmasına neden olmuştur. Kaza ve polis raporları
dışında bu konu üzerinde geniş bir araştırma yapılma gereği duyulmuş mudur? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Asil. Sayın Ekici… AKİF EKİCİ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ülkemizde
KOBİ’lerin yüzde 98’i teşkil ettiğini hepimiz biliyoruz. 50 ar-ge elemanı istihdamı konusu gündeme geldiğinde KOBİ’lerin
dışlandığı aşikârdır. Araştırma-geliştirme için teşkilatlandırmayı organize
sanayi bölgelerinde toplu olarak yapmayı düşünüyor musunuz? Kanunda ar-ge elemanın tarifi yapılmamıştır. Sayın Bakan,
dinliyorsanız soruyorum: Kanunda ar-ge elemanının
tarifi yapılmamıştır. Ar-ge elemanının özelliklerini
tarif edecek misiniz? Ayrıca, araştırması yapılması gereken konuların
özellikleri de belirtilecek midir? Teşekkür ederim. BAŞKAN- Teşekkür
ederim. Sayın Varlı… MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Türkiye’de
milyonlarca insan cep telefonu kullanmakta fakat Türkiye’de bu cep telefonu
üretilmemektedir. Türkiye'nin cep telefonlarına ödediği toplam para ne
kadardır? Bu konuda üretim yapmaya dönük bir projeye destek veriyor musunuz? BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Bakanım,
buyurun. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Ağyüz KOBİ’lerle ilgili çalışmalarımızı sordu ve “Ar-ge fuarlarını destekleyecek misiniz?” diye sordu. Değerli
arkadaşlar, bu ar-ge kanununu, gördüğüm kadarıyla,
bütün herkes destekliyor. Çünkü Türkiye için önemli bir konu bu. Tabii, bu
adımı atarken… Daha önce de teknoparklar için atılmış olan adımlar vardı. Bu
adımlar Türkiye’mizin geleceği için çok önemli. Geleceği Türk insanının, artık,
ar-ge’ye, araştırma, geliştirmeye yönelerek
Türkiye'nin katma değeri yüksek daha önemli ürünler üretmesinin temeli burada
yatıyor. Şimdi, biz, bunları teşvik edersek, her bakımdan teşvik edersek
Türkiye için fevkalade önemli neticeler alacağız. Tabii, bunları yaparken… Önce çok teşekkür
ediyorum ben, teknoparklar için önemli bir adım atıldı, orada Türkiye çok
şeyler kazandı. Ama zaman gelecek, yetmeyecek, ilaveler yapacağız. Bu da böyle
olacak. Şimdi ar-ge kanununu getireceğiz, göreceğiz
ki, ya, şunu da yapmamız lazım, bunu da yapmamız lazım. Daha değişik konularda
hep beraber geleceğiz, Meclisimizin onayına, Meclisimizin kabulüne arz edeceğiz
çalışmalarımızı. Ama ben inanıyorum ki, Türk milleti ve Türkiye bundan çok şey
kazanacak. O bakımdan, bir defa, buradaki yapılan konuşmalara çok teşekkür
ediyorum. Bu KOBİ’ler bizim
“olmazsa olmaz”larımızdandır değerli arkadaşlar. Şimdi, bu
kanunla, KOBİ’lerin faaliyette bulunduğu TEKMER’ler,
yani teknoloji geliştirme merkezleri teşvik kapsamına alınıyor ve inanın -şimdi
KOBİ’lerde 50 az mı çok mu, onları da tekrar konuşacağız burada- bunların hepsi
bu Türkiye içindir ve Türkiye'nin kazanımları içindir, teknolojik kazanımları
içindir; yenilikçilik içindir ve Türkiye'nin ileri teknolojilere, onların
seviyesine varmak için önemli bir adımdır bu. O bakımdan, biz, ar-ge’nin her türlüsünü desteklemeye devam edeceğiz. Yalnız bu
kanun çerçevesinde kalmayacağız, onu da söyleyeyim. Yani, bu adımı atıyoruz,
bunu önemli gördük ve hızla bunu getirdik huzurlarınıza. Bundan sonra ar-ge konularına, inovasyon
konularına çok önem vereceğiz ve başka çaremiz de yok ve hepimiz burada tek
yürek olarak bunu desteklememiz lazım, çünkü Türkiye için fevkalade önemli,
bunu anlatmak istiyorum. Sayın Kaptan,
Meclis Başkanı, işte, Sanayi ve Teknoloji Komisyonuna vermiş. Şimdi, Sayın
Başkan yanımda, bana diyor ki: “Bizim Komisyonumuzun ismi aynı zamanda
teknoloji komisyonu, bilgi ve teknoloji komisyonu.” Sayın… OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Sayın Bakan, siz Maliye Bakanısınız. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Kaptan, ben Maliye Bakanıyım tabii canım,
yani ona bir şey yok, ona bir halel gelmiyor yani. M. AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Esasen, Başkanlık Divanı cevaplayacak bu soruyu Sayın Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – O bakımdan… Ha, ben, tabii Meclis Başkanının işine
de karışamam, ben Bakanım. Sayın Başkan ve –bunu- ilgililer bilir, onu ben
bilemem artık. OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Bu soruyu Sayın Başkana sordum, size sormadım Sayın Bakanım. BAŞKAN – Sayın
Komisyon Başkanı cevap verebilir Sayın Bakanım, sizin konuşmanız bittikten
sonra. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Verebilir mi? BAŞKAN – Evet,
verebilir. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şuna bir cevap… O zaman buna bir cevap verirse
memnun olurum. BAŞKAN – Buyurun. OKTAY VURAL
(İzmir) – YÖK Başkanının konuşması gibi olmasın. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Kaptan’ı ben takdir ederim, iyi bir
arkadaşımız. SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Muhterem arkadaşlarım, biliyorsunuz, uzun zamandan beri Plan Bütçe
Komisyonunun çok mahmul olduğu, her konunun ona gittiği ve böylece bazı
konuların da eksik çıktığı hep devamlı konuşulur. Mesela, ben
hatırlıyorum, 2003 yılında, madenle alakalı bir yasa, madencilikle alakalı bir
yasa -ki bizim “tabii kaynaklardır” aynı zamanda Komisyonumuzun bir ismi- alt
komisyon olarak bize gelmiştir. Buna rağmen, tarafımızca görüşülmüştür. Alt
komisyon raporunu, size, Plan Bütçe’ye takdim etmiş olmamıza rağmen, Plan
Bütçenin alt komisyonunda bunu tamamen değiştirmek suretiyle, bugünkü içinden
çıkılmaz bazı noktaların oluşmasına sebep olmuştur, çünkü Plan ve Bütçe, plan
ve bütçeyle ilgili olan bir ihtisas komisyonudur. Dolayısıyla, teknik konuların,
bilimle ilgili olan konuların, sanayiyle, ticaretle, enerjiyle ilgili olan
konuların tamamıyla bizim komisyona gelmesi lazım. Bizim komisyonda
sizin üyeleriniz yok mu? Elbette var. Bu üyelerin davranışlarına, sözlerine,
muhalefet şerhlerine, koyup koymadıklarına önem vermiyor musunuz? Bakın,
burada, Cumhuriyet Halk Partisinin hiçbir üyesinin muhalefet şerhi yoktur. Bu konu, bundan
sonra da, ümit ediyorum, gelecek olan diğer yasalar da, ümit ediyorum, gerçek
anlamıyla ihtisas komisyonlarına gidecektir. Ele almış
olduğumuz… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Sait Açba’yla halledin
o işi, Afyon Milletvekili, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı. SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Müsaade ederseniz konuşmamı tamamlayayım Sayın Başkan. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Orada halledin! SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Hayır efendim, halledecek bir şey yok burada. Komisyonumuzun adı
bellidir. Büyük Millet Meclisinin Değerli Başkanı… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – “İçinden çıkılmaz hâle geldi” diyorsunuz. SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Efendim, bir dakika… OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Para olan, vergi olan her şeyin Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmesi
gerekmez mi? SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Bütün yasalarımızda vergi vardır efendim. Gelen bütün yasalarda,
Sanayi Komisyonundan çıkartmış olduğumuz, daha yeni çıkarttığımız bütün
yasalarda vergiyle alakalı hükümler var. OSMAN KAPTAN
(Antalya) – O zaman Plan ve Bütçe Komisyonunu kaldırın! BAŞKAN – Sayın
Aksoy, teşekkür ediyorum. SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Ayrıca, siz, Plan ve Bütçe Komisyonu olarak bu işe önem
veriyorsanız, niye, Sayın Hamzaçebi konuşmasının
ancak on binde 1’ini vergi üzerine inhisar ettiren bir konuşma yaptı? M. AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Başkan, söz istiyorum. BAŞKAN – Sayın
Aksoy, karşılıklı şeyde bulunmayalım. Teşekkür ediyorum
size. Buyurun Sayın
Bakan. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ben de Sayın Başkana teşekkür ediyorum. Gerekli aydınlatmayı
aldık. Teşekkür ederiz. Sayın Tankut, “50 adet ar-ge personeli
çalıştıracak kaç tane şirket var? Bunu niye 50’de tuttunuz? Niye fazla
yaptınız?” diye, bize soru sordu. Ben, şimdi, şöyle
diyeyim: Bir defa, Sayın Tankut, 2007 sonu itibarıyla
TÜBİTAK desteklerinden yararlanan firmaları… Bilgi olarak söylüyorum, 329 tane
büyük firma, 1.070 tane KOBİ yararlanmış. Şimdi, bu 50 taneye… Burada, tabii
belli bir büyüklükte olanlara veriliyor, ama,
KOBİ’lere de yine, burada bir imkân açıyoruz, onlara da bu teşviklerden
istifade etme imkânı getiriyoruz. Ama, şu anda 50 tane
çalıştıran var mı Türkiye’de? Çok şükür, Türkiye’de var. Türkiye
büyük bir ülke. OKTAY VURAL
(İzmir) – Kaç tane? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - En azından 100 tane firma var şu anda. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Çaycıyı falan mı dâhil ediyorlar Sayın Bakan? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, bir de ilerleyen şeyler de buna daha başka
da cevaplar getireceğim. Şimdi bu kadar söyleyeyim. Sayın Paksoy’un “Ar-ge ile ne miktarda
bir istifade olacak?” diye… Onun şu anda kesin miktarı elimizde yok, ama bir
çalışma yaptığımızda bunu size arz ederiz efendim. Sayın Coşkunoğlu… “Kaç firma faydalanacak?” Aynen, Tankut’a verdiğim cevabı vereceğim. Ama,
burada şunu düşünmemiz lazım: Bu bir teşviktir, yani, bu firmaların
artırılması, bu firmaların geliştirilmesi ve bu firmaların Türkiye’ye katkıda
bulunması için bir teşvik. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, Sayın Coşkunoğlu -tabii kıymetli bir bilim
adamı- üç dört cümlesi kaldığını ifade etmişti. Fırsat verilirse o sözünü… İsterseniz, Sayın
Coşkunoğlu bir açıklama yapsın, siz cevabınızı öyle
verin. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hay hay. BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, buyurun efendim. OSMAN COŞKUNOĞLU
(Uşak) – Efendim, o soruyla ilgili… Bir projeksiyon
yapıldı mı? Ben onu soruyorum. Yani, şu andaki statik durumu sormuyorum. Bir
yıl ve üç yıl, böyle projeksiyonların yararlı
olacağını düşünüyorum. İkinci sorumla
ilgili, burada 7’nci sayfada aynen şöyle deniyor: “Mümkün olduğu kadar çok
fazla sektörde teknolojik üretim sağlayacak bir ortamın oluşturulması
hedefleniyor.” Öte yandan, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun, hatta Sayın
Başbakanın… Hatta, Dokuzuncu Plan’da birtakım
öncelikler var. Yani, mümkün olduğu kadar çok fazla sektörü yararlandırmak
değil, birtakım öncelikli sektörlerin yararlanması öngörülmüştür. Burada bir
çelişki gördüm. Bunu açıklamanızı rica edecektim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Coşkunoğlu. Buyurun Sayın
Bakanım. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Coşkunoğlu,
burada, dikkat ederseniz, daha ziyade, bazı firmaların teknoparklara gidememesi
ve bundan dolayı da ar-ge teşviklerinden istifade
edememesi söz konusu ve bizim sanayi sektöründe bilhassa yapmış olduğumuz, yani
sektör bazında yapmış olduğumuz incelemelerde, onların bazı makinelerini, hatta
şimdi öyle bazı yerler var ki, ben gittim bizzat gördüm, onu bırakın teknoparka
taşımayı, öyle hassas yerler var ki, araştırma-geliştirme için öyle hassas
odalar var ki, onları fabrikanın başka bir yerine bile taşıyamıyorsunuz, o
derece hassas. Şimdi, bunlar,
hakikaten son derece önemli ar-ge faaliyetlerinde
bulunuyorlar. Yani, araştırma-geliştirme faaliyetlerinde bulunuyorlar ve
bunlara şimdi, kalkıp da “teknoparka gidin” demek, sen ar-ge
faaliyetinde bulunmama demek gibi bir şey. Bir de sanayinin
daha ziyade ihtiyacını nazarıitibara alarak hazırladığımız bir ar-ge’dir bu ve bunu aynı zamanda, çalışırken de yine
TÜBİTAK’la da beraber çalıştık ki, yanlış bir iş yapmayalım. Yani koordinasyonsuzluk
olmasın devlet birimleri arasında. O bakımdan, bu, birçok, şimdi, ihtiyaçlara
cevap verecek bir ar-ge. Yani, Türkiye’deki ar-ge sahalarını artık artırıyoruz. Yani, adam kendi
fabrikasının içerisinde veyahut da kendi çalışma sahasının içerisinde de ar-ge faaliyeti yapacak ve bundan istifade edecek. Yani
teşviklerden istifade edecek. Bu, fevkalade önemli bir şey getiriyor. Öyle bir
şey ki, bu ar-ge kanununu tasarı hâlinde
hazırladığımızdan beri Türkiye, hakikaten nasıl olsa bu kanun çıkacak, buna inandılar,
şimdi, bir çok, Türkiye’deki bilhassa özel sektör bu
kanunu dört gözle bekliyor. Daha bugün bana bazı sektörlerin temsilcileri geldi
ve bundan dolayı da çok çok da mutlular ve
göreceksiniz Türkiye’de bu çok değişik şeyler getirecek. Yani, Türkiye’nin,
diyebilirim ki, bazı konularda çehresini değiştirecek. Yani o derece önemli, o
derece önemli. Ha, sizin
anladığınız tarzda böyle rakamlarla, projeksiyonlardan
elimizde yok maalesef şu anda. Ama sizde bir projeksiyon
varsa onu da bizimle paylaşırsanız memnun oluruz. Ama bunun ilk bir yılında,
iki yılında elde ettiğimiz neticeleri muhakkak surette kamuoyuyla paylaşacağız. Çok teşekkür
ederim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sorulara cevap vermediniz ki! MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sırasıyla veriyorum. OKTAY VURAL
(İzmir) – Süre bitti zaten Sayın Bakanım. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – E, bir daha sefere veririz, nasıl olsa buradayız,
yani öteki maddede tekrar sorarsınız… OKTAY VURAL
(İzmir) – Daha zor sorular var efendim. MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Eskişehir) – Öteki maddede sorarsın, devam ederim ben, hiç merak
etmeyin. Ben hepinize cevap vermeye gayret ediyorum. Evet, şimdi, Coşkunoğlu’ndan sonra, Sayın Işık “Bu tasarı ne kadar
yeterli? Bu tasarı ne getirecek?” diyor. Şimdi, bu tasarının ne getireceğini
sizlere anlatmaya gayret ettim, ama bu tasarı ne kadar yeterli, bunu
önümüzdeki, tatbikata başladığımız zamanki günler gösterecek bize. Çünkü bunu
sürekli olarak bir izleme komitemiz var bizim, sürekli olarak izletiyoruz ve
sektörlerle de toplantı yapıyoruz. Burada, sanayi, üniversite, diğer ilim
yerleri iş birliğini sürekli olarak, biz koordinasyonlu bir şekilde
çalışacağız. Borla ilgili,
Sayın Işık, yine, soru soruyor. Borla ilgili yasa teklifini Enerji Bakanlığımız
hazırlar. O bakımdan, o konuda benim bir bilgim yok ama Sayın Bakanımıza
sorarız, bir şey varsa… Yahut da o buradayken de tekrar sorabilirsiniz, gerekli
bilgileri alırsınız. Yalnız, Sayın Komisyon Başkanımız bana şu anda “O konuda
bilimsel çalışmalar devam ediyor.” diyor ama daha genişi Enerji Bakanımızdan
alırız. Sayın Durmuş
“Özel üniversite araştırma fonlarını niçin kestiniz?” diyor. Sayın Durmuş, biz
üniversite araştırma fonlarını kesmedik, hatta üniversite araştırma fonlarını
daha fazlalaştırabilmek için Sayın YÖK Başkanımızla son bir araya geldiğimizde,
onun da görüşmelerini yaptık. O konuda da çalışmalar yapıyoruz ama… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yani yeni YÖK’te olacak! K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yeni YÖK Başkanı değil mi? OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yeni YÖK’te olacak, eskide kestiniz. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Nasıl yeni YÖK Başkanı? OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Bakanım, eskiden kestiniz. Yeni YÖK
Başkanıyla mı… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, hangi kurulda, yenidir, eskidir diyorsunuz
Sayın Anadol? Yani YÖK Başkanı bir
tane. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Eskiden kestiniz mi, onu söyleyin! BAŞKAN – Sayın Anadol… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Eskiden fonları kestiniz, üniversite bağırıyor. Yeni dönemde mi
olacak? BAŞKAN – Sayın
Bakanım, siz Genel Kurula cevap verin, buyurun efendim. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki, Sayın Genel Kurul size söylüyorum: YÖK
Başkanı bir tanedir, başka YÖK Başkanı yok. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – “Sıkıysa konuşmasın.” dediğiniz Başkan mı? BAŞKAN – Sayın
Bakanım, tartışmayalım lütfen efendim. Sayın Anadol… Buyurun. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, değerli arkadaşlar, YÖK Başkanına saygımız
sonsuzdur. TEKİN BİNGÖL
(Ankara) – Sıkıysa saygı duymayın! Sıkıysa yapmayın! MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Eskişehir) – O türlü, yanlış anlaşılan şeylere hiç kulak asmayın siz.
YÖK Başkanına saygımız sonsuzdur. Şimdi, yine,
Sayın Akkuş da aynı, araştırma görevlileriyle ilgili, sayısını, onların özlük
haklarıyla ilgili sorular soruyor. Araştırma görevlileri sayısını biz bu sene
artırdık değerli arkadaşlar, sayı olarak artırdık ve inanıyorum ki ben, bu ar-ge’yle de en fazla ihtiyacımız olan araştırma
görevlileridir. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Bakan, beş yıldır araştırma görevlisi vermiyorsunuz.
Vermediğiniz kadroları mı açtınız, yoksa standardın üstüne mi çıktınız? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Durmuş, beş yıldan beri… ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Süre bitti… BAŞKAN – Sayın
Bakanım, müsaade ederseniz… Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, sürenin dolduğunu ben de biliyorum, ama burada soru
soran milletvekili arkadaşlarımıza Sayın Bakanın cevap vermesi için, Sayın
Bakana -sizlere cevap vermek için- bir müsamaha gösterdim. Ama,
isterseniz Sayın Bakan yazılı cevap verebilir, konuşmayı istemiyorsanız biter;
bu kadar basit. ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Ama önceki uygulamanız böyle değildi. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, siz yazılı olarak cevap verin efendim. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yalnız, şunu söylemek istiyorum: Her sene biz, araştırma
görevlisi kadrosu verdik, her sene… Bu sene, her senenin de üstünde ayrıca
verdik. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Bakan, ücretleri… BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Diğerlerine de artık, yazılı olarak, müsaade
ederseniz… BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza… III.-
YOKLAMA (CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı) K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yoklama istiyoruz efendim. Toplantı yeter sayısı… BAŞKAN - Yoklama
istiyorsunuz… HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Hayda! K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Türban oylamasında geliyorsunuz, burada niye yoksunuz? Yani, siz
çalıştıracaksınız Meclisi. Yarın geleceksiniz, ar-ge’de
yok, türbanda var! Böyle bir şey yok! Ar-ge’ye yok,
türbana var! BAŞKAN – Sayın Anadol, 20 kişinin olup olmadığını tespit edeyim: Sayın Anadol? Burada. Sayın Okay? Burada. Sayın Hamzaçebi? Burada. Sayın Keleş?
Burada. Sayın Ekici?
Burada. Sayın Kaptan?
Burada. Sayın Korkmaz?
Burada. Sayın Ersin?
Burada. Sayın Köse?
Burada. Sayın Bingöl?
Burada. Sayın Coşkuner? Burada. Sayın Karaibrahim? Burada. Sayın Arifağaoğlu? Burada. Sayın Barış?
Burada. Sayın Susam?
Burada. Sayın Koçal? Burada. Sayın Tütüncü?
Burada. Sayın Çöllü?
Burada. Sayın Süner? Burada. Sayın Yıldız?
Burada. Sayın üyeleri
tespit ettik, yeterli sayıda üye vardır. Sayın
milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağım. Yoklama için dört
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır. VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 3.-
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu (1/483) (S. Sayısı: 95) (Devam) BAŞKAN -
Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: ARAŞTIRMA
VE GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN DESTEKLENMESİ HAKKINDA KANUN
TASARISI Amaç ve kapsam MADDE 1- (1) Bu
Kanunun amacı; Ar-Ge ve yenilik yoluyla ülke
ekonomisinin uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir yapıya kavuşturulması
için teknolojik bilgi üretilmesini, üründe ve üretim süreçlerinde yenilik
yapılmasını, ürün kalitesi ve standardının yükseltilmesini, verimliliğin
artırılmasını, üretim maliyetlerinin düşürülmesini, teknolojik bilginin
ticarileştirilmesini, rekabet öncesi işbirliklerinin geliştirilmesini,
teknoloji yoğun üretim, girişimcilik ve bu alanlara yönelik yatırımlar ile Ar-Ge’ye ve yeniliğe yönelik doğrudan yabancı sermaye
yatırımlarının ülkeye girişinin hızlandırılmasını, Ar-Ge
personeli ve nitelikli işgücü istihdamının artırılmasını desteklemek ve teşvik
etmektir. (2) Bu Kanun;
Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı
ta-rafından 12/4/1990 tarihli ve 3624 sayılı Kanuna
göre oluşturulan teknoloji merkezleri (teknoloji merkezi işletmeleri) ile
Türkiye’deki Ar-Ge merkezleri, Ar-Ge
projeleri ve rekabet öncesi işbirliği projeleri ve teknogirişim
sermayesine ilişkin destek ve teşvikleri kapsar. BAŞKAN – Madde
üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mehmet
Ali Susam. Sayın Susam, buyurun
efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1’inci
maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, bugün çok önemli bir konuyu tartışıyoruz, ar-ge
faaliyetlerinin desteklenmesi hakkında kanun. Bildiğiniz gibi, ülkemizin
gelişmesi, büyümesi, dünyada hak ettiği yeri alabilmesi ve büyük bir ülke olma
onuruyla çağdaş uygarlığın üzerine çıkabilmesi, bilimsel ve teknolojik
desteklemelerle almış olduğu mesafe ve ülke gayrisafi millî hasılasından
ne kadar mesafe aldığıyla ilgilidir. Değerli
arkadaşlarım, bu kanun tasarısını çok dikkatle komisyonlarda izledim. Bu kanun
tasarısıyla ilgili olarak grubu adına konuşan ve tasarıyı hazırlayan, Adalet ve
Kalkınma Partisi adına konuşan Reha Denemeç’i de çok
dikkatle dinledim. Neden dikkatle dinledim? Çünkü, bu
kanunun ruhunu, bize sunuluşunu bir kez daha doğru algılayabilmek için dinledim
ve aldığım sonucu çok açık yüreklilikle söyleyeyim: Bu kanun, Türkiye’nin
sanayisini, küçük ve orta boy işletmelerini ve Türkiye’nin gerçek gelişmesini
sağlamak amacıyla buraya getirilmiş bir kanun değildir; üniversite, sanayi, kamu
ve bütün bunların iş birliğiyle ulusal bir ar-ge
politikasını oluşturmak için ortaya konmuş bir tasarı değildir. Bakın,
konuşmasında -Sayın Denemeç- bir kere “üniversite”
lafı yok. REHA DENEMEÇ
(Ankara) – Var, var… MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Aldım sabahleyin bir daha bu konuşmayı izlemek için, bir tane
“üniversite iş birliği” yok. Yani “bilim, teknolojiyle iş birliği kurma” hiç
yok. Bu tasarı ne
biliyor musunuz? Bu tasarı -Maliye Bakanımızın da, bürokratlarının da bu
tasarının sunuşunda anlattıkları gibi- Türkiye’de şu an uygulanan ekonomik
politikanın çıkmaza girmesi noktasında bir çıkış yolu bulma politikası, yani
cari açığa bir çözüm yolu bulma politikası. Türkiye’de ithalatla ihracat
arasındaki dengenin giderek artması ve Türkiye’de uygulanan makroekonomik
politikanın Türkiye’yi giderek cari açık üreten bir politikaya mahkûm etmesi
sonucunda, biz nasıl olur da ithalatı azaltabiliriz şeklindeki çalışmanın bir
ürünüdür. Değerli
arkadaşlarım, bakın, gene o konuşmayı izlerseniz, söylediklerinden de, örnek
verdiği sanayi dallarından da anlarsınız. Otomotivden, elektronik sanayisinden
ve benzeri sanayilerden örnek vererek açıklandı; ne nano
teknoloji ne gen teknolojileri ne tasarım… Bunlar hakkında çok fazla bir şey
yoktu. Değerli
arkadaşlar, Türkiye, bugün ekonomik olarak çok ciddi bir açmaz içerisinde. 21
milyar dolar otomotivde ihracat yapıyoruz. Sayın Maliye Bakanlığı uzmanı da
dedi ki: “10 milyon YTL’lik bir otomobilden kazancımız 500 dolar.” 21 milyar
dolar ihracat yaptığınız sektörden kazandığınız katma değer 1 milyar dolar.
Elektronikte de aynı şekilde. Düşündüler, taşındılar dediler ki: “Bu cari açığı
azaltmanız lazım. Siz ihracat yapıyorsunuz ama çok ciddi ara malı ithalatı var.
Bu bizim ekonomik dengemizi bozuyor.” Büyük firmalara da sordular. Siz bizim
ara malı ithalatındaki sıkıntımızı çözmek için böyle 50 ve daha üzeri, hatta
500 kişi çalıştıran firmalara destek verir, bizim sırtımızdan bu yükü
alırsanız, biz belki böyle bir çalışma yaparız diye bir tasarı hazırlandı.
Tasarının ana mantığı budur. Bu tasarıda KOBİ
yok, Türkiye’nin bir ulusal kalkınma stratejisi yok. Örnek verdiği Güney Kore,
Tayvan, İsrail KOBİ’leriyle bugün dünyada kalkınmasını ve gelişmesini sağlayan,
cari açığını cari fazlalığa getirebilen ülkelerdir. Bu tasarıda KOBİ’ler
açısından hiçbir araştırma-geliştirme teşvikini doğru dürüst göremiyorsunuz. Bu
tasarıdan destek alabilecek kuruluşun sayısı onu geçmez. Şunu da demiyorum: Bu
on firmaya da destek verilmelidir. Bu firmalar da bizim firmalarımızdır.
Bunların ihracatını desteklemek bizim de görevimizdir. Ama siz ulusal bir ar-ge alt yapısı oluşturmadan ve bu yapıyı KOBİ’lerle
desteklemeden, buna dayalı bir ekonomik politikayı hayata geçirmeden hiçbir
zaman ihracatla ithalatın arasındaki farkı kapatamazsınız. Bugün, bu anlayışla,
ciddi bir şekilde, bu tasarı eksiktir. Biz bu tasarıyı
destekliyoruz. Niye destekliyoruz biliyor musunuz? Bu tasarıdaki amaca, adına,
ar-ge’ye duyduğumuz, bilim ve teknolojiye duyduğumuz,
çağdaşlaşmaya, gelişmeye, ekonomik kalkınmaya, KOBİ’lerin desteklenmesine
duyduğumuz saygıdan dolayı destekliyoruz. Ama bu tasarı, bu kapsamıyla yeteri
kadar bunlara hizmet eden bir tasarı değildir. Olmamasına rağmen destekliyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bakın 50 ve yukarısı ar-ge desteği
tasarının ana noktasını oluşturuyor. Türkiye’deki KOBİ’lerin hangisi bunları
yapacak? Hangi KOBİ bu desteklerden alabilecek? Türkiye’deki işletmelerin yüzde
95’inin üzeri zaten 1 ile 50 kişi çalıştıran firmalar. Niye bunu 50’yle
tutuyorsunuz? Dünyanın geldiği nokta itibarıyla, bilgi çağında 1 kişi bile bunu
yapamaz mı? Bugün KOBİ’lerin çok büyük destek aldığı alanlar, küçük sanayi
sitelerinin ar-ge’lerine desteği nasıl vereceksiniz?
Bugün Anadolu’nun birçok yerinde, İzmir’de, Antep’te, Denizli’de, Kayseri’de,
Sivas’ta, her tarafta sanayi sitelerinde iş durmuş vaziyette, oralarda çekiç
seslerini, pres seslerini duyamıyorsunuz. Bunlara
gerekli desteği vermek için bu organize küçük sanayi sitelerinde ar-ge kurulmasını teşvik etmek, ona destek vermek bu tasarının
ruhunda ve özünde var mı? Yok. Değerli
arkadaşlarım, onun için de bu tasarı on tane firmaya yönelik bir tasarı.
İkincisi, ulusal yanı olmadan yabancı yatırımcıyı Türkiye’ye çekmede ar-ge desteğini vermeye yönelik bir tasarı. Tabii ki ülkemize
yabancı yatırımcı gelsin, ar-ge’de de gelsin, ama
öncelikle ülkenin ulusal ar-ge politikasını
oluşturun, onlara gerekli desteği verin ki bunu yapabilelim. Burada “KOBİ’lere
destek var, TÜBİTAK, KOSGEB destekliyor.” dediler. Aldım desteklerin miktarını:
KOSGEB desteklerinin toplamı, 12.500 kişiye vermiş toplam 1 milyar 65 YTL.
TÜBİTAK’tan destek alan proje sayısı ise 1.200 tane. Türkiye’de KOBİ’lerin
sayısı kaç? 275 binin üzerinde resmî rakam sadece Sanayi ve Ticaret
Bakanlığında var. Benim tespitim çok daha üstünde 1 ve 50 kişiyi saydığınız zaman.
Türkiye’deki işletmelerin toplam sayısı içerisinde KOBİ’lerin oranı yüzde 98.
Türkiye’de milyonun üzerinde işletme var, 1.200 tane işletme yer almış. Bakıyorsunuz
KOSGEB desteklerine… Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurulundan alınan rakamlara göre 80 milyonun altında destek almış, yani 80
milyar, yeni parayla 80 bin YTL’nin altında para almış kuruluş sayısında
KOBİ’lerin oranı yüzde 12, KOBİ veri tabanına girememişlerin oranı binde 1.
Bugün KOBİ’lerin kredi alması, inanın, destek alması bu bürokratik yapı
içerisinde deveye hendek atlatmaktan daha zor. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Susam, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu nedenle, çok açık yüreklilikle söylüyorum:
Bu tasarı, KOBİ’lere, küçük, orta boy işletmelerine ve Türkiye'nin gelişmesini
sağlayacak bu küçük, orta boy işletmelerin ar-ge
çalışmalarına hiç de destek vermemektedir. Diğer maddelerde
ayrıntılarını daha da anlatacağım ama özü itibarıyla bu tasarı ar-ge’yi destekleyen bir tasarı değildir. Cari açığın önüne
geçmek için, büyük firmalara, ihracatın çoğunluğunu oluşturan firmalara,
onların yanında çalıştırdığı adamların çalıştırma yükünü almak için
sırtlarından verilmiş bir anlaşmadır, bir tavizdir. Bu tavizi de hoş
karşılıyorum ama bunu ar-ge’nin gelişmesine ve ülke
ekonomisinde bilime, teknolojiye ve ulusal ar-ge
çalışmasına ayrılmış bir kaynak olarak görmediğimizi de belirtmek istiyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Susam. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın
görüşülmekte olan 1’inci maddesiyle ilgili olarak, Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün görüşmekte
olduğumuz ve kısaca “Ar-ge Yasası” olarak
tanımlanacak olan bu kanun tasarısına, bu ülkenin geleceğine, kalkınmasına ve
toplumun refah düzeyinin yükselmesine inanan hiç kimsenin karşı çıkması elbette
ki mümkün değildir. Komisyon
toplantılarında da ifade ettiğimiz gibi, araştırma-geliştirme faaliyetlerinin
desteklenmesiyle ilgili olan bu kanun tasarısına, bilime ve araştırmalara ilgi
duyan ve ülkemizin geleceğine katkı koymayı düşünen hiçbir milletvekili
arkadaşımızın da olumsuz yaklaşmayacağına bizler inanmaktayız. Değerli arkadaşlar,
bu kanun, metinde de ifade edildiği gibi, kısaca, ülke ekonomisinin
uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir yapıya kavuşturulmasını
amaçlamaktadır. Bu amaçlar doğrultusunda da teknolojik bilgi üretilmesi, üründe
ve üretim süreçlerinde yenilik yapılması, üretim maliyetlerinin düşürülmesi,
teknolojik bilginin ticarileştirilmesi gibi pek çok konuyu dikkate almaktadır. Değerli
milletvekilleri, söz konusu amaç ve hedefleri gerçekleştirebilmenin bize göre
en önemli unsurlarından birisi, hiç şüphesiz, bütün sektör ve teknolojik
gelişmelerin önünü açarak büyük bir hızla gerçekleştirilmelerini sağlayacak
olan bilişim faaliyetleri ve o faaliyetlerin temel taşı olan, âdeta yakıtı gibi
işlev gören yazılımlardır, dolayısıyla yazılım sektörüdür. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bilişim sektörünün içerisinden gelen bir arkadaşınız
olarak, uzun yıllar boyunca, işimiz icabı Adana ve Türkiye'nin değişik
bölgelerinde bilgisayar yazılım ve sektörünün sıkıntıları ve geleceği,
teknolojik gelişim ve sıkıntıları ile ilgili saatlerce ve günlerce süren uzun
ve verimli toplantılara katılmışızdır. Bu toplantılarda, katılımcıların
bilgilenmelerine yönelik olarak oldukça önemli ve faydalı sunum ve söylemler
gerçekleştirilmiştir. Türkiye'nin
içerisinde bulunduğu teknolojik durum ve bilgisayar kullanımıyla ilgili pek çok
rakam ve tablolar verilmek suretiyle, bilişim alanında hamle yapan diğer
ülkelerle kıyaslamalar da yapılmıştır. Netice olarak,
bugün bilgi ve iletişimin en temel araçları olan yazılım ve donanımlara sahip
olma açısından toplumumuzun, diğer gelişmiş ülkelerin vatandaşlarına göre,
maalesef, çok da iyi bir durumda olmadığı bu toplantılarda müteaddit defalar
ortaya konulmuştur. Bugün, değerli
arkadaşlar, moda bir tabirle “bilgi çağı, iletişim ve enformasyon dönemi” olarak
ifade ettiğimiz bu zaman dilimi içerisinde toplumumuzun mutlaka bilgi toplumu
hâline gelmesini, hep birlikte, bu çağın olmazsa olmaz şartlarından birisi
olarak ifade etmekteyiz. Gerek
siyasetçiler olarak bizler gerekse yönetici kurum ve kuruluşlarımız, bilgi ve
teknolojinin önemi konusunda söylem olarak devamlı çok güzel sözlerle
düşüncelerini açıklamaktadırlar. Gerçekten de son on yılda, dünyadaki
gelişmelere uygun olarak, dünyadaki gelişmelere paralel bir şekilde, ülkemizin
önde gelen özel ve resmî kurumları, bilgi teknolojilerine önemli yatırımlar
yaparak işlerini büyük ölçüde kolaylaştırıp kontrol altına alacak yazılım ve
donanım ürünlerine sahip olmuşlardır. Üniversitelerimiz
ilgili bölümlerinde bilişim alanında faaliyet gösterecek bilgisayar, elektronik,
haberleşme, yazılım gibi dallarda geleceğimizin teminatı gençlerimizi
yetiştirmeye çalışmaktadırlar. Bilim ve teknolojide, özellikle de bilgi
teknolojilerinde yapılan bu çalışmalar elbette olumlu ve önemlidir. Ancak, değerli
arkadaşlar, biz bu teknolojilerin bize sağladığı avantaj ve kolaylıklardan
istifade etmeye çalışırken, acaba bilgi teknolojilerinin kaynaklarına, yani
üretim platformlarına hangi ölçüde sahibiz? Başka bir ifadeyle, Amerika’nın,
Avrupa’nın, Uzak Doğu ülkelerinin ve diğer ülkelerin bizim kullanımımıza
sundukları ve bize sattıkları donanım ve yazılım platformlarını ne ölçüde kendi
ülkemizde geliştirip üretebiliyoruz? Gerek elektronik gerekse bilişim
sektöründe faaliyet göstermek suretiyle yerli marka üretim yaptığını iddia eden
şirketler, firmalar gerçekten de bilgisayarın veya ürettiklerini iddia
ettikleri elektronik cihazların hangi parçalarını -sabit disk, hard disk,
elektronik parçalar, bellek, görüntü kartı gibi- kendi bünyelerinde geliştirip,
kendi tesislerinde üretebilmektedirler? Bilgisayarı meydana getiren parçalardan
herhangi birisini veya -altını çizerek özellikle ifade etmek istiyorum- kodlama
yaparak geliştirdikleri herhangi bir yazılımın zeminini, Windows gibi, Linux, Oracle, Delphi gibi platformları,
veri tabanlarını veya arayüzleri kendi bünyelerinde
geliştirip üretebiliyorlar mı? Yoksa, değerli
arkadaşlar, sadece, tıpkı sanayi sektöründe olduğu gibi, yıllarca sürecek olan
bir montaj teknolojisiyle kendimizi mi kandırmaktayız? Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bize
göre, Türkiye Cumhuriyeti devleti, genç beyinleri ve nüfusuyla, az önce ifade
etmeye çalıştığım bilgi teknolojilerinin değişik unsurlarından bir veya
birkaçını gerçek manada üretip geliştirebilecek yetenek, zenginlik ve
potansiyele sahiptir. Fakat, bunu gerçekleştirebilmek
için bu işlerle ilgilenen özel ve resmî her türlü teşebbüsün önünü açacak,
teşvik edecek önlemlerin de elbette ki acilen alınması icap etmektedir.
Özellikle de işbaşındaki hükûmetlerin, hiç vakit geçirmeden,
maliyetleri minimize edilmiş teknoloji vadileri, teknokentler,
yazılım ve donanım üretici teşvikleri gibi, kolaylaştırıcı ve özendirici
uygulamaları bir an önce gerçekleştirmeleri gerekmektedir. Değerli
milletvekilleri, eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti, teknolojinin baş döndürücü
bir hızla geliştiği ve küresel aktörlerin başrolü oynadığı dünyamızın dengesine
uygun olarak, kendi millî rotasında Türk milletini bilgi toplumu hâline
getirmeyi başarabilirse, kısa vadede 2023 vizyonuna da
uygun olarak, cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yıl dönümünde bölgesinde
lider ülke olma idealini de gerçekleştirebilecektir. Ancak, kendi millî
kültürüne, kendi millî bünyesine ait olmayan diğer küresel güçlerin üretip
bizlerin kullanımına sunduğu yazılım ve donanımları sadece ithal ederek montaj
mantığıyla bilgi teknolojilerine sahip olmaya çalışılsa söz konusu ülkelerin
bilgi ve teknoloji sömürüsüne, yani bilgi ve teknoloji emperyalizmine de maruz
kalmaları kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla, sanayi çağını nasıl kaçırdıysa
bilgi çağını da kaçırmak suretiyle kendi toplumunu, bu defa, az gelişmişliğin
çok daha ötesinde, çok daha tehlikeli bir geleceğe mahkûm etmiş olacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkelerin rekabet gücünü ve gelişmişlik ölçüsünü belirleyen
temel faktörlerin başında, hiç şüphesiz, ülkenin mevcut teknolojik seviyesi
gelmektedir. Ne yaparsak yapalım, ne kadar destek verirsek verelim kendinize
ait olmayan, kendinizin geliştirdiği hiçbir ürün veya teknoloji olmaz ise
sadece montaj yöntemiyle bu teknolojik seviyenizi yükseltmeniz ne yazık ki
mümkün olmayacaktır. Bugün ülkemiz ekonomisindeki cari işlemler dengesinin
bozulmasına özellikle dış ticaret açığının neden olduğu, bu açığın da ülkemiz
ekonomisinin ithalata bağımlı yönünün azaltılarak kapanacağı gerçeği hepinizin,
hepimizin malumudur. Ama, dış ticaret açığını azaltmak
veya kapatmak sadece söylemle ve içi boş sloganvari
ifadelerle de yapılacak bir iş değildir. Özellikle bugün yürütme erkini elinde
bulunduran iktidarın bu konudaki duruşu, samimiyeti ve toplumunu aldatmaması,
kararlı oluşu bu konuda çok büyük önem arz etmektedir. Bu konuya somut
bir örnek verecek olursak değerli arkadaşlar, ulusal bağımsızlık, güvenlik ve
tasarruf amacıyla kritik uygulamaların üzerinde çalışabileceği, açık ve
standart bir veri yapısını destekleyen, güvenlik izlemesine imkân verecek
şekilde kaynak kodu açık olan ve finansal yük oluşturmadan
yaygınlaştırılabilecek bir işletim sistemine sahip olunması hususunda hepimiz
millî bir duyarlılık içerisinde hassas davranmalıyız. Dolayısıyla, böyle bir işletim sistemine sahip olmanın ötesinde,
buna tüm ülke ve özellikle iktidar olarak sahip çıkmak… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Tankut, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. YILMAZ TANKUT (Devamla)
- …ve bu işletim sisteminin kamuda ve okullarda kullanılmasını sağlamak, bu
konuda adımlar atmak gerekmektedir. Sözünü ettiğim işletim sistemi, değerli
arkadaşlar, TÜBİTAK tarafından geliştirilen Pardus
isimli işletim sistemidir. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; netice olarak, Türkiye yeni bir çağın eşiğinde, yeni siyasi
değerler ve anlayışlarla kucaklaşmak zorundadır. Araştırma ve geliştirme
faaliyetleri, her türlü ön yargıdan kurtularak ve bütün imkânlar zorlanarak
elbette ki sonuna kadar yapılmalıdır, ancak bunları yaparken de iktidar
taassubuyla değil, her şeyi en iyi ben bilirim edasıyla değil, Meclisteki
sayısal çoğunluğun verdiği şımarıklıkla hiç değil, diğer parti gruplarının ve
kendi partisine mensup olmayan milletvekillerinin de aklın, bilimin ve pratik
tecrübelerin ışığında ortaya koyduğu görüş ve düşünceleri hiçbir komplekse kapılmadan dikkate almalı ve verilen önergelerden
istifade etmelidir diyor, sözlerimi tamamlarken bu yasanın hayırlı olmasını
diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tankut. AK Parti Grubu
adına Ankara Milletvekili Sayın Reha Denemeç. Buyurun Sayın Denemeç. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA REHA DENEMEÇ (Ankara) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti
Grubu adına, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkındaki
Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Öncelikle tüm
arkadaşlarımıza, Meclisteki grubu bulunan tüm partilere bu kanunu destekledikleri
için teşekkür ediyorum. Tabii ki birbirimizi eleştireceğiz, daha iyiye doğru
götürmek için bu kanunu, çalışacağız el birliğiyle. O anlamda, katkılarınız
için de teşekkür ediyorum hem komisyonlarda yaptığınız hem burada yapmış
olduğunuz ve yapacağınız katkılar için. Fakat birkaç konu var, onlarla ilgili
belki yanlış anlaşılmalar olduğu için burada şu an söz almış bulunuyorum. Cumhuriyet Halk
Partisi adına Mehmet Ali Bey konuştu, dünkü konuşmamla ilgili bir iki şey
söyledi. Oraya açıklık getirme anlamında bir iki söz söylemek istiyorum.
Birincisi, kanunun yapılmasının arkasındaki felsefe, salt cari açığın
kapatılması gibi bir algı ortaya çıkıyor, bu yanlış. Ben şunu söyledim dün: Bu
kanunun yapılması gerektiği zaman aslında bu zaman değildi. Bunun çok daha
önceden ele alınması gerekiyordu ve örneklerle açıkladım. Bu süreç içerisinde,
bunu yirmi sene evvel, otuz sene evvel başarmış olsaydık şu an bulunduğumuz
konum çok daha farklı olurdu. Asgari ekonomik büyüklük olarak, fert başına
düşen millî gelir, zenginlik olarak 2 katı, 2,5 katı daha farklı -olumlu
anlamda- konumda olurduk. O dönemlerde yapılsaydı bugün burada olurduk, ama
bunun yapılmaması demek hiç yapılmaması anlamına gelmiyor. Bu görev bize düştü,
biz yapıyoruz, ama yarın bunun meyvelerini Türkiye toplayacak. Ama yarından
kastım bir yıl, iki yıl sonra değil, belki üç yıl sonra, beş yıl sonra asıl
faydalarını yakalayacağız. Onu ben ifade etmiştim. Şunu da açıklıkla
söylemek istiyorum: Baktığımız zaman, Türkiye’deki ekonomik yapısal değişimlerin
yaşandığı 1980’li yıllardan bu yana yaklaşık yirmi beş, yirmi altı yıl geçti, o
süreç içerisinde Türkiye’nin ihracatının ithalatını karşılama oranı hep yüzde
60’lar civarındadır. O dönemlerde kimi zaman kurdan dolayı Türk lirasının
değeri düştüğü ve özellikle düşürüldüğü dönemlerde, özellikle 80’li yıllarda,
yüzde 70’lere doğru çıkar gibi olmaktadır. Bu belki bir yıl, iki yıl olmuştur.
Ondan sonra tekrar yüzde 60-50 bandında veya 65-55 bandında hep ihracatın
ithalatı karışlama oranları olmuştur. Bugün de aynı durumda, yüzde 60’lardayız.
Yani şunu demek istiyorum: Bu problem 1980’lerde de vardı, 90’larda da vardı,
2000’lerde de vardı. Bunu 2000’lerde, 2002’den sonra ortaya çıkmış bir problemi
çözmek için getirmiyoruz, Türkiye’nin kronikleşmiş bir problemine çözüm
getirmek için getiriyoruz bu kanunu. Ve bunun şeyi de sadece ekonomik değil,
bir dönüşüme, Türkiye’nin yaşaması için böyle bir kanuna ihtiyacı var. Tabii ki
eksiklikleri olabilir, el birliğiyle inşallah tamamlayacağız onu. Bunu ifade
etmek istiyorum, bir. İkincisi, dün
geneli üzerinde konuşurken, bizim nanoteknoloji, biyoteknoloji veya diğer teknolojiler üzerinde
konuşmamamızdan bunları desteklemiyoruz anlamını çıkartmak da yanlıştır. Bu
konularla ne kadar ilgilendiğimizi bilenler biliyor. Onun için, burada bunları
söylemek istemiyorum. Üniversiteler
hakkında da konuştuk. Ne kadar yardım yapıldığı TÜBİTAK tarafından… Bunlar da
dile getirildi. O anlamda üniversitelere hiç değinmemiş olmak… Olur mu? Bu ar-ge kanunu, tabii ki, insanla yapılan… Bunu çok vurguladık.
Bu insan kaynağının da en yetişmiş olduğu yer üniversitelerimizdir.
Üniversitelerimizle sanayimizin iş birliği bizim her zaman desteklediğimiz ki,
teknoparkların arkasında yatan felsefe de budur. Bizden evvel çıkarılmış bir
yasaydı. Çıkaranlardan Allah razı olsun diyorum ben burada. Emrehan
Beyler de burada, çok katkıları olmuştur. Biz de onun üzerine bir tuz biber
ekledik. Süre bitiyordu, kısa bir süre kalmıştı, yatırımcılar teknoparklara
girmiyordu. Dedik ki, yatırımcı önünü görebilsin. Onun için, 2003 yılında bir
madde ekledik ve bunu 2013 yılına kadar uzattık, bir de KDV’den muaf tuttuk,
biraz daha fayda sağlayacak oradaki yatırımcılara bir imkân getirdik. Her gelen
bu konularla ilgili elinden geldiği kadar katkıda bulunduğu zaman, ülkeyi ileriye
götürür. Şimdi, burada,
ben ulusal anlamda, ülkemiz anlamında bir siyaset yapıyoruz. Bunu bir parti
şeyi olarak görmediğinizi de ben biliyorum. O anlamda, el birliğiyle bu kanunu
ne kadar çabuk çıkartırsak ülkemize örnek oluruz. Sanayicimize, girişimcimize
bir şekilde motivasyon kazandırmış olacağız. Dışarıda
bunun yankıları olacak ister istemez, doğrudan olmasa bile endirekt olarak. “Ya
bu ülkenin insanları bu konulara önem veriyorlar. Bakın, işte ar-ge konusunda şunları şunları
getirdiler. Gelelim, biz de gelelim...” Yani, temel amaç, yabancıları buraya
getirmek değil, ama yabancıların gelmesi gerçekten bu konuda iyi. Çünkü belirli
bilgi teknoloji birikimi olan firmaların gelip ar-ge
faaliyetlerini Türkiye’de yapması demek, o ar-ge
faaliyetlerini yaptıracağı insanlar bu memleketin insanları olduğu için bize
bir katma değer kalacaktır, o insanlarımızda bir birikim oluşacaktır. Dün de
ifade ettiğim gibi, bugün o şirketlerde çalışan insanlarımız, kendi
insanlarımız, bilim insanlarımız, sanayicimiz yarın kendi şirketini kuracaktır.
Orada bu ülkenin katma değerini yükseltecek girişimlerde bulunacaklardır. Ben, hepinize
tekrar bu kanunu destekliğiniz için teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Vural, arka
tarafa baktı, galiba o günün Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Tanrıkulu’nun
hakkının tespit edilmediği gibi bir şey oldu, ama herhâlde emeği geçen herkesin
bu teşekkürde payı vardır. Sayın Denemeç de onu ifade
etmiştir. Belki Emrehan Halıcı Bey şu anda çok aktif
olarak ilgilendiği için onun ismini zikretti. Sayın Bakanın çalışmalarını
takdir etmemek mümkün değil tabii o günkü şartlar altında. Şahsı adına
Yozgat Milletvekili Sayın Osman Coşkun, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar) OSMAN COŞKUN
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, benden
önce konuşan Reha Bey’in de belirttiği gibi, böylesine önemli bir kanunun
iktidarıyla muhalefetiyle ortaklaşa yapılan bir çalışma sonucunda bu noktaya
gelmesini de ben yaklaşık yirmi yedi yılını üniversitede geçirmiş bir
akademisyen olarak büyük bir memnuniyetle karşıladığımı ifade etmek istiyorum.
Bu vesileyle katkısı bulunan -gerek komisyonda gerekse Genel Kurulda ve gerekse
hazırlanmasında- herkese çok teşekkür etmek istiyorum. Tabii, şu anda
yaptığım konuşmayı sizlerle birlikte birçok akademisyen arkadaşımın izlediğini
biliyorum. Özellikle lisans, yüksek lisans, doktora seviyesinde bu kanunun bir
an önce çıkmasını bekleyen arkadaşlarım olduğunu iletişimim sonucunda
biliyorum. Tabii ki
üniversitede geçen ve özellikle ar-ge çalışmaları
içerisinde edindiğim tecrübeleri, bu vesileyle, bizi izleyen tüm sevgili
halkımızla ve akademisyenlerle paylaşmak istiyorum. Ar-ge konusunun daha açık ve net şekilde anlaşılması
bakımından basit bir örnek verecek olursak: Bundan yaklaşık otuz-kırk yıl önce
herhangi sağlık problemi sebebiyle hastaneye başvuran bir kişi şikâyetini
doktora söyler ve doktor da o şikâyetle ilgili kendisini ameliyat yapıp ancak
karar verebileceğini söylerdi. Yani, diyelim ki karnının ağrıdığını ifade
ediyorsa ameliyata alınır, bakılır “Bir şey yokmuş.” denir, tekrar kapatılırdı.
Ama günümüzde hangi şikâyetle herhangi bir hastaneye başvurulacak olsa
öncelikle birçok tahliller, tetkikler yapılmakta, röntgen çekilmekte, tomografi çekilmekte, MR çekilmekte ve bütün bunların
sonucunda doktor, gerekirse komisyon tarafından teşhise ve tedaviye geçilmekte.
Şimdi, işte ar-ge böylesine bir şey. Bugüne kadar maalesef ülkemizde ciddi
yanlışlıklar yapıldı. Hiçbir ar-ge çalışması
yapılmadan “Ahmet yaptıysa ben de yaparım.” anlayışıyla iş kuruldu. Fakat bu
işin öyle olmadığı… Bundan kırk yıl önce hastanelerde yaşanan hadise maalesef
sanayi dünyasında da yaşandı. İşte bundan
dolayı, bundan sonraki kısımda bunların yaşanmaması için çok önemli bir yasayı
sizlerle birlikte burada çıkarma gayreti içerisindeyiz. Yeni iş kuracak,
özellikle şu anda üniversiteyi bitirme aşamasında olan son sınıf öğrencileri
için çok büyük bir imkân. Yine araştırma görevlileri, yüksek lisans yapanlar
için oldukça büyük bir imkân. Yine aynı şekilde doktora öğrencileri ve
sanayicilerimiz için oldukça önemli bir imkân. Tabii ki daha önceki Hükûmet zamanında çıkartılan teknoparklar, özellikle
üniversitemde de olduğu için, ben, üniversite-sanayi iş birliğinin sağlanmasına
çok önemli katkı yaptığına şahit oldum. Çünkü, bugüne
kadar hep söylenir, ama bir türlü bu gerçekleşmezdi. Yapacağınız bütün bilimsel
çalışmaların, özellikle sanayiye, ülkemizin her anlamdaki sektörüne, daha da
önemlisi Silahlı Kuvvetlerimize hizmet etmesi çok çok
önemli. Bugün akademisyen olup, üniversitede master
tezi hazırlayan, yüksek lisans tezi hazırlayan, doktora tezi hazırlayan, hatta
doçentlik çalışması yapan birçok arkadaşımızın yaptığı çalışma sonucunda, ciddi
manada somut uygulaması olan projelerin çıkmadığını, teorik bazda
çalışmalar yapıldığını gözlemledik. İşte, bu yasa ile
inanıyorum ki özellikle başta TÜBİTAK olmak üzere bu anlamda denetim yapan tüm
kurumlar, ülkemizin kalkınması ve gelişmesi için çok önemli katkı sağlayacak
projeleri destekleyecektir. Dolayısıyla, mutlaka bu projeler sonucunda
ülkemizin ihtiyacı olan sektörlerinin somut olarak faydalanacağı teknolojik
gelişmelerin yapılması gerekir. Bundan dolayı… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Coşkun, konuşmanızı tamamlayınız. OSMAN COŞKUN
(Devamla) – Peki Sayın Başkan. Değerli
arkadaşlarım, bu yasanın çok çok önemli olduğunu
hepimiz biliyoruz. Tabii ki, hangi yasa olursa olsun, elimize aldığımız zaman,
isterse şu anda çıkmış olsun veya çıkacak olsun, eksiklerini bulmak mümkündür.
Tabii ki, her şeyi yasa içerisine yazmak, yazılı hâle getirmek de mümkün değil,
ama iyi niyetle tüm ülkemizin desteğiyle, halkımızın desteğiyle ve sizlerin de
katkısıyla ülkemiz ekonomisine çok büyük destek sağlayacağına inanıyorum,
şimdiden hayırlı olması dileğiyle saygılarımı sunuyorum. Teşekkür ederim.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Coşkun. Şahsı adına
Erzurum Milletvekili Sayın Muzaffer Gülyurt. Sayın Gülyurt, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) MUZAFFER GÜLYURT
(Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi
üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, çağımızın en gelişmiş ülkeleri bilgi temelli ve bilgiye
dayanan teknolojik ekonomilere sahip toplumlar ve ülkeler olarak ifade edilir.
Uluslararası rekabet gücü yüksek ürünler üreten, sürdürülebilir ekonomiye
sahip, bilim ve teknolojiye dayalı ekonomik cazibe merkezi olma yolunda
çalışmalar yapan, gelişmiş ülkeler arasında yer almaya çalışan hedeflerimiz,
inşallah, bu kanunla da gerçekleşmiş olacaktır. Ülkemiz artık
teknolojiyi transfer eden, satın alan bir ülke olarak değil, teknoloji üreten
ve satan bir ülke olmalıdır. Ancak böylece geleceğe yönelik olarak rekabet
düzeyi yüksek bir ülke olma şansını yakalamış olabileceğiz. Türkiye
sanayileştikçe, üretim yapıp ihraç ettikçe büyüyecek, güçlü ve gelişmiş ülke
olacaktır. Üniversitelerimizi sanayicilerimizle birleştirmek, bir araya
getirmek, bu konuda çok büyük bir önem arz etmektedir. Bunu sağlayacak olan da
devletimizin kurumlarıdır. Devletimiz, bu görevi Bilim ve Teknoloji Yüksek
Kurulu aracılığıyla, bakanlıklarımız, TÜBİTAK gibi kurumlarımız aracılığıyla
gerçekleştirmektedir. 1983 yılında
kurulmuş olan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu normalde yılda iki defa toplantı
yaparak bu konudaki politikaları ve eylem planlarını belirlemektedir. Geçmiş
yıllara baktığımızda 1983’ten 2004 yılına kadar yılda iki defa ve yirmi yılda
kırk defa toplanması gereken bu kurulun, sadece dokuz defa toplanmış olduğunu
görüyoruz. Ancak, 2003 yılından sonra Hükûmetimiz,
partimiz iktidara geldikten sonra Sayın Başbakanımızın desteğiyle ve
himayeleriyle muntazam olarak sistemli bir şekilde yılda iki defa toplantısını
yapmakta ve böylece politikalarını belirlemektedir. Stratejik bir yaklaşım ve
bakış açısıyla belirlenen politikalar hayata geçirilmekte ve uygulama planı ve
programıyla yola çıkılmaktadır. Son beş yıl içerisinde bilim ve teknoloji
alanında hiç de tesadüfi olmayan büyük mesafeler katedilmiştir. Hükûmetimizin ar-ge’ye verdiği destek ve ayırdığı
maddi, mali paralar oldukça yüksektir. Bunu birkaç örnekle açıklamak istiyorum.
2000-2003 yılları arasında 69 üniversitede 1.668 projeye 30,2 milyon YTL
ayrılmış. Ancak, 2004 ile 2007 yılları arasında 83 üniversitede 4.084 projeye
570,1 milyon YTL bütçe desteği sağlanmıştır. Tam 20 kata yakın bir artış Hükûmetimiz tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu artış
oranıyla ülkemiz, Çin’le birlikte dünyada birinci sırayı almış bulunmaktadır. Değerli
milletvekilleri, gayrisafi millî hasıladan ar-ge’ye ayrılan pay 2002 yılında binde 6,7 iken, 2005 yılında
binde 8’e yükseltilmiştir. Bu noktadaki hedefimiz 2013 yılında yüzde 2’yi
yakalamak olacaktır. Tabii, burada bilimsel desteği sağlayan, bilimsel
projelerin önünü açan TÜBİTAK bütçesinde de çok büyük gelişmeler elde
edilmiştir. 2000’de TÜBİTAK’ın 89 milyon YTL olan bütçesi her yıl belirli
oranlarda artırılmış, 2008 yılında 1 milyar 5 milyon YTL’ye kadar
yükseltilmiştir. Tabii, TÜBİTAK da buradan ar-ge’ye
çok büyük destekler sağlamaktadır. Araştırma
projeleri kimler tarafından yapılır? Araştırma projeleri tabii ki
üniversitelerimizdeki bilim adamları ve ayrıca özel sektörde çalışan yine bilim
adamları tarafından yapılmaktadır. Üniversitelerimizde bilim adamlarımızın iki
tane asli görevi vardır. Birincisi, eğitim ve öğretim yapmak; ikincisi de,
bilimsel ve teknolojik araştırma ve geliştirme yapmaktır. Üniversitelerimizde
çok değerli bilim adamlarımız vardır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Gülyurt, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. MUZAFFER GÜLYURT
(Devamla) – Hatta geçen okuduğum bir makalede, yüzde 37 oranında kadın bilim
insanımızın olduğu ve bu oranla Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde birinci
sırayı teşkil ettiğimizi öğrenmiş bulunmaktayım ve bundan da duyduğumuz
memnuniyeti ifade etmek istiyorum. İşte bu değerli bilim adamlarımız,
üniversitelerimizde kurulmakta olan teknokentlerle
beraber güzel bilimsel çalışmalar yapmaktadır. 29’a varan teknokentler
ve teknoloji geliştirme merkezleri sayesinde bilim adamlarımız bilimsel
çalışmalarını yapmakta ve böylece ülkemizde, teknoloji üreten, üretime dönük ve
ihracata dönük bilimsel çalışmalar yapılabilmektedir. Böylece, yurt dışında
doktora yapan, ülkemize dönen bilim adamları da ar-ge
yapma şansını bulmakta ve böylece beyin göçü de önlenmiş bulunmaktadır. Ben daha sonraki
maddede tekrar konuşmama devam edeceğim, onun için şimdilik bu kadarla
yetiniyorum. Bu kanunun
ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Durmuş’un bir konuyla ilgili olarak yerinden çok kısa bir
açıklama talebi vardır, onu yerine getireceğim. Buyurun Sayın
Durmuş. VI.-
AÇIKLAMALAR (Devam) 2.-
Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, tıp alanıyla
ilgili yanlış beyanların hekimlerin çalışma şartlarını zorlaştırdığını ifade
eden açıklaması OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Ultrason, tomografi gibi cihazların üretimi, yirmi yılı aşkın bir
süredir. Eskiden bazı hastalıkların teşhisi için karnın açılıp parça alınması, exploratris laparotomi diye
söylediğimiz şey, bugün de hini hacette hâlen kullanılan bir yöntemdir. Ancak ultrason eşliğinde, tomografi eşliğinde, ince iğne aspirasyon biyopsileriyle parça alınıyor. Dolayısıyla,
sanki kötü örnek verilirken hep tıp gösteriliyor da ben üzülüyorum. Sadece AKP
döneminde 5 tane hekimin hastalarına yaptıkları tedaviden dolayı hayatlarını
kaybettirdiler. Yanlış beyan, hekimlerin çalışma şartlarını zorlaştırıyor. Onun
için bunu hocalarıma olan saygımdan dolayı düzeltme ihtiyacı hissettim, o
hocaların sayesinde biz hekim olduk. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Durmuş. VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam) 3.-
Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı
ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu
Raporu (1/483) (S. Sayısı: 95) (Devam) BAŞKAN - Madde
üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Akcan… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla
Sayın Bakana önce bir açıklama, arkasından soruyu sorarak konuşmamı yapmak
istiyorum. Biraz önceki AKP Grubundan şahsı adına söz alan değerli konuşmacıyı
dinledikten sonra kendimi bir başka dünyada, bir başka ülkede zannettim.
1999’dan bu tarafa üniversiteyle alakasını hiç kesmemiş birisi olarak o sözlere
katılmadığımı ifade ediyorum, sorum da bununla ilişkili. Her ülkede üniversiteler
tabii ar-ge merkezleridir. Bu merkezlerde araştırma
faaliyetleri bir biçimde desteklenir, Türkiye’de de desteklenme yolu ar-ge’lerdir. 59’uncu Hükûmet
döneminde ar-ge’ler son derece kısıtlı şartlarla
çalışmaya zorlanmıştır. Şimdi, yeni YÖK Başkanıyla birlikte düzelme işaretleri
alıyoruz. Acaba aradan geçen 59’uncu Hükûmetin dört
buçuk yıllık kaybını nasıl telafi etmeyi düşünüyor Sayın Bakan? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akcan. Sayın Enöz… MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana
soruyorum: Ülkemizde en büyük üzüm üreticiliği Manisa’da yapılmaktadır.
Bilindiği gibi, üzüm bağcılığı, üzüm yetiştiriciliği, bağ fidanlarının ıslahı,
toprak analizleri ve bağcılıkla ilgili dikiminden üretimine kadar her safhasında
araştırma geliştirme faaliyetlerini 1940 yılından beri Manisa Bağcılık
Araştırma Enstitüsü yapmaktadır. Enstitünün 420 dönümlük arazisinin belediyeye
devredileceği veya satılacağı söylentileri bugün için Manisa gündemindedir. Ar-ge faaliyetlerinin öneminin bilindiği ve anlaşıldığı
günümüzde, Manisa Bağcılık Araştırma Enstitüsü gözden mi çıkarılıyor? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Enöz. Sayın Mert… HÜSEYİN MERT
(İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Aracılığınızla
Sayın Bakana şöyle bir soru sormak istiyorum: Bildiğiniz gibi, bilimsel
araştırma yapmak amacıyla, 2002 yılında Altıncı Çerçeve Anlaşması yapılmıştı
Avrupa Birliği ile, 2007’de de Yedinci Çerçeve
Anlaşması imzalandı. Bu her iki anlaşmaya, Türkiye olarak, katkı payı olarak ne
kadar para ödedik? Onu öğrenmek istiyorum, ayrı ayrı.
İkinci bir sorum
da: Bunlardan ne kadarlık… Daha doğrusu, bu
anlaşmalara ne kadar proje gönderdik? Altıncı Çerçeve bitti, tamamlandı.
Yedinci Çerçeve’nin henüz zamanı olduğu için, ben Altıncı Çerçeve’nin sadece
proje sayısını öğrensem yeterli. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Mert. Sayın Varlı… MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum. Az önce de sormuştum ama Sayın Bakan dinlemediği
için herhâlde, cevaplandıramadı. Ülkemizde,
milyonlarca insanımız cep telefonu kullanmaktadır. Buna istinaden, Türkiye kaç
adet cep telefonu ithal etmiştir? Ve bu ithalattan dolayı ödediği para ne
kadardır? Bu konuda üretim yapmaya dönük bir projeye destek veriyor musunuz? Bu birinci sorum. İkinci sorum da:
Makyaj malzemesinde KDV oranı yüzde 18’dir. Makyaj malzemesi lüks tüketim
maddesidir. Gübrede de KDV oranı yüzde 18’dir. Hâlbuki,
gübre, çiftçinin temel girdilerinden ve çiftçinin ekonomisini en çok zorlayan
bir üründür. Bu gerekçeyle, gübrenin yüzde 18 olan KDV oranını yüzde 1’e
düşürmeyi planlıyor musunuz? Bu konuda bir ar-ge
çalışmanız var mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Coşkunoğlu… OSMAN COŞKUNOĞLU
(Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakana şu
soruyu sormakta ısrarlıyım: Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu kararlarında bazı
teknolojiler öncelikli olarak saptanmıştır. Sayın Başbakan bazı teknolojileri
himayesi altına, uzay teknolojisini himayesi altına alacağını söylemiş,
öncelikli olarak ifade etmiştir. Dokuzuncu Plan’da bazı teknolojiler öncelikli
olarak ele alınmıştır. Bu tasarıda hiç böyle bir şey olmadığı gibi, bakın,
raporda, komisyonun raporunda, yedinci sayfada aynen şöyle diyor: “Tasarının
ana felsefesi, mümkün olduğu kadar fazla oranda ve sektörde teknolojik üretimi
sağlayacak bir ortamın oluşturulmasıdır.” Mümkün olduğu kadar fazla sektörde
destek sağlayacağız. Bu, öncelikli sektörlerin belirlenmesiyle çelişkilidir.
Bunu açıklamanızı rica ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkunoğlu. Sayın Bakanım,
buyurun. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Şimdi, Sayın
Akcan’ın söylediği bu YÖK’le ilgili olarak, üniversitelerle, sürekli, geldiğimizden
beri, Hükûmet olarak bizim çalışmalarımız devam
ediyor ve sürekli de sanayi-üniversite iş birliği devam ediyor, ancak
Türkiye’mizde üniversite-sanayi iş birliği arzu edilen seviyede değil, bunu
hepimiz de kabul ediyoruz. Yani tabii, bu işler, araştırma geliştirme işleri
üniversitedeki araştırma görevlileriyle çok yakından ilgili, üniversitelerle
çok yakından ilgili, bunu her zaman kabul ediyoruz ve bu çalışmalar sürekli
olmuştur. Nitekim, teknoparklarla ilgili olarak,
birçok teknopark, üniversite camiası altında kurulma mecburiyeti de olduğu
için, üniversitelerin hemen hemen birçoğunda
teknoparklar kurulmuştur ve onlarla ilgili teşvikler de aynen devam etmektedir
ve devam ettirmeyi de düşünüyoruz ve orada yapılan çalışmalarımıza TÜBİTAK
tarafından da geniş imkânlarla araştırmacılarımıza büyük imkânlar sunuluyor. Bu
konuda da birçok projeler gerçekleştiriliyor. Mesela şimdi… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Araştırma fonuyla ilgili benim
sorum Sayın Bakanım… MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Üniversitelerdeki araştırma fonu, biliyorsunuz,
üniversiteler araştırma fonlarını kendileri idare ediyorlar, yani araştırma
fonlarının zaman zaman belki yetmediğini söylüyorlar
ama araştırmaya dönük olarak biz sürekli olarak onların yanında bulunmaya gayret
ettik ve bundan sonra da edeceğiz. Yani, bunun, tabii, YÖK Başkanıyla falan da
pek ilgisi de yok, yani YÖK Başkanı falan şahıs olmuş, fişman
şahıs olmuş, çünkü burada Türkiye’nin menfaati söz konusu. Yani, orada ne kadar
çalışma yapılırsa, bu çalışmalardan evvelemirde istifade edecek Türkiye’dir, o
açıdan bakmamız lazım bizim. Ama, tabii, herkesin de
elinde sonsuz bir bütçe yok, yani sınırlı bir bütçe var. O sınırlı bütçe
içerisinde azamisini yapmaya gayret ediyoruz ve buna da devam edeceğiz, yani o bakımdan,
üniversitelerle olan bu hele hele ar-ge meselelerinde, araştırma geliştirme meselelerinde, biz
onların sürekli destekçisi oluruz, köstekçisi olmayız, yani bizim düşüncemiz o.
TÜBİTAK’ın
üniversitelere herhâlde projeler için ödediği rakam, 2002’de 8 milyonmuş, 8
milyon YTL, 2007’de bu 150 milyon YTL olmuş. Şimdi, yüzde kaç, 75 misli büyümüş
-tabii, rakam da 8 milyon- olacak gibi değil, ama öyleydi, yani biz
geldiğimizde 8 milyon, şimdi 150. Yine, başka bir
soru, Manisa’yla ilgili olarak, Bağcılık Araştırma Enstitüsü kapatılacak mı?
Benim bu konuda bilgim yok, Tarım Bakanlığımıza bağlı bir husus olduğu için,
Tarım Bakanlığımızdan yazılı bir soruyla öğrenebilirsiniz, ama isterseniz ben
de öğrenip sizlere bildireyim. Tabii, araştırma
enstitülerinin kapatılması da herhâlde doğru bir iş olmasa gerek. Ama onların
başka bir düşüncesi var mı yok mu, bu konudaki şeylerini bilmiyorum, onu da
öğrenip geleyim. Sayın Mert
“Yedinci Çerçeve Anlaşması için ne kadar ödedik ve ne kadar proje gönderdik?
2007 daha bitmediği için 2006 projeleri de olsa kâfi.” diyor. BAŞKAN – Altıncı
Çerçeve’yi soruyor Sayın Bakanım. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – “Altıncı Çerçeve’deki proje sayısı ne?” diyor.
Ben, müsaade ederseniz, yazılı olarak vereyim. Şu anda benim elimde hemen size
söyleyebilecek rakamlarım yok, ama bunu yazılı olarak cevaplandırayım. Sayın Varlı, “Cep
telefonu -daha önceki şeyde de sormuştuk- kaç adet ve bu konuda da destek
verilebilir mi?” diyor. Tabii, şimdi ne kadar ithal ediliyor? Her yıl ortalama
15 milyon adet ithal ediliyormuş. MUHARREM VARLI
(Adana) – Kaç lira? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – 15 milyon adet. MUHARREM VARLI
(Adana) – Parası ne kadar Sayın Bakanım? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ortalama 200 YTL’den toplam 3 milyar YTL hacmi
var. Yani, benim şu anda elimdeki bilgileri ben… Şimdi, tabii, bu
konudaki ar-ge’yi destekleriz, hem de sonuna kadar.
Bu rakamı, dışarıdan ithal etmeye mecbur kalmadan kendimizin yapması kadar
güzel bir şey yok. OKTAY VURAL
(İzmir) – Raks kapandı mesela. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ne yapayım, oldu. Kapandı yani, hakikaten kapandı.
Dediğin doğru. OKTAY VURAL
(İzmir) – Destekleseydiniz, kapattırmasaydınız. Sizinle görüştüler
biliyorsunuz. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani, görüştüler de, kalkacak gibi bir hâli de yok
yani onun Sayın Vural, ama bu konuda destekçi oluruz. Çok da
güzel bir konu. Bunu misal alacak olursak daha da niceleri var bu
konuda. O bakımdan, ben inanıyorum ki, inşallah bu ar-ge
teşvikleriyle bu milletin kabiliyetlerini de ortaya çıkaracağız. Yani bu millet
hakikaten öyle önemli ve kabiliyeti yüksek insanlardan teşekkül eden bir
millet, ben ona inanıyorum. Şimdi, “Gübrenin
KDV’si yüzde 1’e inecek mi?” Yüzde 1’e inmekle ilgili şu anda bir çalışmamız
yok. Yani, bunun ar-ge’yle de bir şeyi yok, yani ar-ge diye de, ama yüzde 1’e… Yüzde 18, dediğiniz gibi. Bir
çalışmamız yok. Sayın Coşkunoğlu öncelikli sektörleri ısrarla soruyor. Değerli Coşkunoğlu, şimdi, biz bu ar-ge’yi
hazırlarken, bu kanunu hazırlarken biraz pratiğe dönük bir kanun hazırladık ve
burada öncelikli sektör olarak bir şeyimiz olmadı bizim. Ama TÜBİTAK’taki
vermiş olduğumuz teşvikler veyahut da destekler diyelim, onların daha bilimsel,
daha şey çalışmaları… Öncelikli sektörleri strateji planlarında yer alıyor
orada. İşte, Sayın Başbakanın başkanlığındaki toplantılara sizler de
katılıyorsunuz, onu yakından takip ediyorsunuz. Ama burada şöyle
bir şey var: Biraz önce cep telefonundan bahsedildi. Şimdi, bu cep telefonu
-veyahut da falanca makineden bahsedilebilir- dışarıdan harıl harıl alınıyor. Biz şimdi buna “öncelik verilen sektörler
arasında” dediğimiz zaman, sayarız bazılarını, sayamadıklarımız da çıkar bizim.
Bizim burada sanayinin ar-ge’sini teşvik etmek ve
Türkiye’ye dışarıdan gelecek, gelmek mecburiyetinde olan bazı şeylerin artık
gelmesine lüzum olmasın, Türkiye’de yapılsın. Mesela, diyelim ki otomotiv
sektörü. Otomotiv sektöründe motor yapımı için burada ar-ge’ler
yapılsa yahut da başka dizaynlar için burada ar-ge’ler yapılsa, toptan, her şeyiyle beraber dizaynı
getirirsek orada biz önemli adımlar atmış olabiliriz veyahut da şu anda IT
sektöründe, yani iletişim sektöründe çok önemli adımlar atabiliriz, makine
sektöründe çok önemli adımlar atabiliriz. Biz sanayicimizin
şu veya bu şekilde önünü kesmek istemedik, Türkiye’de yapılabilecek her türlü
ar-ge çalışmasını bunun içerisine soktuk. O bakımdan
burada dikkat ederseniz, öncelikli sektörler diye bir sektöre yer vermedik.
Yani, bizim için Türkiye öncelikli dedik bunu hazırlarken. Bu ar-ge, Türkiye için yapılacak her türlü ar-ge
faaliyetini biz burada destekleyelim diye düşündük. Yani çok daha fazla geniş
perspektifte hazırlanmış olan, biraz da tatbikata, pratiğe dönük bir ar-ge teşviki. Bunu bu şekilde getirdik, arz ediyorum. Peki, çok
teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. Madde üzerinde
bir adet önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
95 sıra sayılı Tasarının 1. Maddesinde yer alan “teknoloji yoğun üretim,
girişimcilik ve bu alanlara yönelik yatırımlar ile Ar-Ge’ye
ve yeniliğe yönelik doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkeye girişinin
hızlandırılmasını, Ar-Ge personeli ve nitelikli
işgücü istihdamının artırılmasını” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, konuşacaksınız. Buyurun. M. AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergeyle teklif ettiğimiz
husus, madde metninden bir cümleciğin çıkarılmasına ilişkindir. Bu cümlenin
çıkması, kanun kapsamının daraltılması anlamına gelmiyor, sadece madde metninde
gereksiz yere yer almış olan bir ifadenin çıkarılmasını amaçlıyor. Neden bunun
üzerinde durdum? Tasarının tümü üzerinde kişisel görüşlerimi açıklarken,
tasarının Türkçe ve ifade yanlışlarıyla dolu olduğunu, Teknoloji Geliştirme
Bölgeleri isimli 4691 sayılı Kanun’da yer alan tanımlarla kıyaslandığında
farklı ve çelişik tanımlar getirdiğini, bu yönden tasarının ciddi bir elden
geçirmeye, ciddi bir redaksiyona ihtiyacı olduğunu belirtmiştim. Bu cümlenin
çıkmasıyla tasarıda hiçbir eksilme olmayacak. Diyebilirsiniz ki, eksilme
olmayacak ama bu cümle kalırsa ne olur? Onu açıklayayım. Şimdi, benim
vermiş olduğum önergede, bizim Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar olarak vermiş
olduğumuz önergede çıkarılmasını istediğimiz ifadeyi bölüm bölüm
dikkatinize sunmak istiyorum. Ne diyor? “Ar-Ge
personeli ve nitelikli işgücü istihdamının artırılmasını teşvik edecek bu
kanun.” diyor. Değerli
arkadaşlar, bu kanun, ar-ge harcamalarının
artırılmasını teşvik ediyor. Bunun için de ar-ge
personelinin ücretlerine ilişkin gelir vergisi ve stopaj teşviki getiriyor. Ar-ge personelinin istihdamını teşvik eden bir kanun değil bu.
Esasen, destek ve teşvik unsurları maddesine baktığımızda bunu açıkça
göreceksiniz. Böyle bir teşvik yok. “Girişimcilik ve
bu alanlara yapılan yatırımların genişletilmesi, desteklenmesi.” “Girişimcilik
alanına yapılan yatırım” diye bir ifadeyi yanlış buluyorum. Ayrıca, böyle bir
yatırımı destekleyecek hangi araç var bu tasarıda? Böyle bir şey yok. Gereksiz
yere yazılmış cümleler. Devam ediyorum.
“Ar-Ge’ye ve yeniliğe yönelik doğrudan yabancı
sermaye yatırımlarının ülkeye girişini teşvik etmek.” Değerli
arkadaşlar, öncelikle 2003 yılı Haziranında kabul edilen 4875 sayılı Doğrudan
Yabancı Yatırımlar Kanunu var. Ülkeye doğrudan yabancı yatırımların teşvikini
sağlayan kanun odur. Bütün müesseseler orada düzenlenmiştir. Orada da “yabancı
sermaye” kelimesini çıkarmıştınız “doğrudan yabancı yatırım” demiştiniz. Şimdi
tekrar yabancı sermaye kavramına dönüyorsunuz. Bu kanun,
doğrudan yabancı yatırımın Türkiye’ye girmesini teşvik eden bir kanun değildir.
O zaman sormak gerekir. Peki, yurt içi yatırımların teşvikini neden bu maddeye
yazmadınız? Böyle bir cümle yok. Diyeceksiniz ki: “Efendim, ar-ge harcamaları yoluyla onu teşvik ediyoruz.” Peki, ar-ge harcamaları yoluyla doğrudan yabancı yatırımları da teşvik
ediyorsunuz. Buna yönelik özel bir araç yok burada, doğrudan yabancı
yatırımların Türkiye’ye girişini sağlayacak bir araç yok. Devamı maddelerde
buna benzer birçok yanlışlık var. Önerim: Kanunun görüşülmesine ara verilip bu
yanlışlıkların giderilmesi. Böylesine önemli ve destek vermek istediğimiz bir
kanunun, yatırımcıların, iş adamlarının, Türk ekonomisinin, ilgili sektörlerin
kafasını karıştıracak kavramlarla dolu olarak çıkması doğru olmaz. Değerli
arkadaşlar, teknoloji geliştirme bölgelerine ilişkin Yasa 2001 yılında kabul
edilmişti. Süreli bir yasadır. Bu Yasa’daki teşviklerin sona ermesine beş yıl
var, bu Yasa’daki teşvikler 2013 yılı sonunda sona erecek. Önerim:
Teknoparkların cazibesini azaltmamak için, o vergi teşviklerinin süresini bu
yasadaki süreye paralel olarak –bu yasada on beş yıllık bir süre öngörülmüştür-
oradaki süreyi de artırmaktır. Aksi takdirde, buradaki müesseseler, ar-ge harcamalarını artırmak amacıyla getirilmiş olan
düzenlemeler, teknoparkların ikinci plana atılmasına neden olabilecektir. Söylemek
istediğim konu buydu. Önergenin bu nedenle kabulünü takdirlerinize sunuyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzaçebi. M. AKİF HAMZAÇEBİ
(Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Saat 17.15’te
toplanmak üzere birleşime ara veriyorum. Kapanma
Saati: 17.02 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.18 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu
açıyorum. 95 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. 2’nci maddeyi
okutuyorum: Tanımlar MADDE 2- (1) Bu
Kanunun uygulamasında; a) Araştırma ve geliştirme faaliyeti (Ar-Ge):
Araştırma ve geliştirme, kültür, insan ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi
dağarcığının artırılması ve bunun yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasar-lamak üzere kullanılması için sistematik bir temelde
yürütülen yaratıcı çalışmaları, çevre uyumlu ürün tasarımı veya yazılım
faaliyetleri ile alanında bilimsel ve teknolojik gelişme sağlayan, bilimsel ve
teknolojik bir belirsizliğe odaklanan, çıktıları özgün, deneysel, bilimsel ve
teknik içerik taşıyan faaliyetleri, b) Yenilik:
Sosyal ve ekonomik ihtiyaçlara cevap verebilen, mevcut pazarlara başarıyla
sunulabilecek ya da yeni pazarlar yaratabilecek; yeni bir ürün, hizmet,
uygulama, yöntem veya iş modeli fikri ile oluşturulan süreçleri ve süreçlerin
neticelerini, c) Ar-Ge merkezi: Dar mükellef kurumların Türkiye’deki işyerleri dahil, kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunan sermaye
şirketlerinin; organizasyon yapısı içinde ayrı bir birim şeklinde örgüt-lenmiş, münhasıran yurtiçinde araştırma ve geliştirme
faaliyetlerinde bulunan ve en az elli tam zaman eşdeğer Ar-Ge
personeli istihdam eden, yeterli Ar-Ge birikimi ve
yeteneği olan birimleri, ç) Ar-Ge projesi: Amacı, kapsamı, genel ve teknik tanımı, süresi,
bütçesi, özel şartları, diğer kurum, kuruluş, gerçek ve tüzel kişilerce
sağlanacak aynî ve/veya nakdî destek tutarları, sonuçta doğacak fikri mülkiyet haklarının paylaşım
esasları tespit edilmiş ve Ar-Ge faaliyetlerinin her
safhasını belirleyecek mahiyette ve bilimsel esaslar çerçevesinde hazırlanan
projeyi, d) Rekabet öncesi işbirliği projeleri: Birden fazla kuruluşun;
ölçek ekonomisinden yararlan-mak suretiyle yeni
süreç, sistem ve uygulamalar tasarlamak suretiyle verimliliği artırmak ve
mevcut duruma göre daha yüksek katma değer sağlamak üzere, rekabet öncesinde
ortak parça veya sistem geliştirmek ya da platform kurabilmek amacıyla
yürütecekleri, Ar-Ge faaliyetlerine yönelik olarak
yapılan ve fizibiliteye dayanan işbirliği anlaşması kapsamında, bilimsel ve ve teknolojik niteliği olan projeleri, e) Teknogirişim sermayesi: Örgün öğrenim
veren üniversitelerin herhangi bir lisans programından bir yıl içinde mezun
olabilecek durumdaki öğrenci, yüksek lisans veya doktora öğrencisi ya da
lisans, yüksek lisans veya doktora derecelerinden birini ön başvuru tarihinden
en çok beş yıl önce almış kişilerin, teknoloji ve yenilik odaklı iş
fikirlerini, desteği veren merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri
tarafından desteklenmesi uygun bulunan bir iş planı çerçevesinde, katma değer
ve nitelikli istihdam yaratma potansiyeli yüksek teşebbüslere
dönüştürebilmelerini teşvik etmek için yapılan sermaye desteğini, f) Ar-Ge personeli: Ar-Ge
faaliyetlerinde doğrudan görevli araştırmacı ve teknisyenleri; 1) Araştırmacı:
Ar-Ge faaliyetleri ile yenilik tanımı kapsamındaki
projelerde, yeni bilgi, ürün, süreç, yöntem ve sistemlerin tasarım veya
oluşturulması ve ilgili projelerin yönetilmesi süreçlerinde yer alan en az
lisans mezunu uzmanları, 2) Teknisyen:
Mühendislik, fen ve sağlık bilimleri alanlarında yüksek öğrenim görmüş ya da
meslek lisesi veya meslek yüksek okullarının teknik fen ve sağlık bölümlerinden
mezun, teknik bilgi ve deneyim sahibi kişileri, g) Destek
personeli: Ar-Ge faaliyetlerine katılan veya bu
faaliyetlerle doğrudan ilişkili yönetici, teknik eleman, laborant, sekreter,
işçi ve benzeri personeli, ğ) TÜBİTAK:
Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumunu, ifade eder. BAŞKAN – Madde
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Osman Çoşkunoğlu, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu; şahısları adına Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu, Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel ve Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün söz talepleri vardır. İlk konuşmacı,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu. Sayın Coşkunoğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci
maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak için huzurunuzdayım.
Yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Bu yasa
tasarısının görünürde iki önemli amacı var: Birincisi, ülkemizdeki ar-ge faaliyetlerini artırmak, sadece miktar olarak artırmak
değil, kompozisyonunu da değiştirmek. Şu anda Türkiye'deki ar-ge faaliyetlerinin yüzde 70’ini, ar-ge
yoğunluğu olarak, yani ar-ge harcamalarının gayrisafi
yurt içi hasılaya oranı olarak yüzde 70’ini kamu,
yüzde 30’unu özel kesim yapıyor. Oysa, bu, OECD
ülkelerinde, AB ülkelerinde, gelişmiş ülkelerde tam tersidir kabaca, yüzde
70’ini özel kesim, yüzde 30’unu kamu yapar. Dolayısıyla, bu yasa, özel kesimin
yapacağı ar-ge’yi destekleyerek, o bakımdan da
kompozisyonunu, ar-ge yoğunluğu kompozisyonunu
değiştirme amacına da görünürde hizmet ediyor. En önemli amaç
da, tabii, ar-ge’yi destekleyerek, sadece ucuz iş
gücüyle değil, teknolojik üstünlükle rekabet edilebilmesini sağlamak. Şimdi, bütün
bunlar çok önemli ve güzel. Hatta, şu anda ülkemizdeki ender konsensüs,
yani herkesin üstünde anlaştığı konulardan biri. Hiç kimse bunlara karşı çıkamaz,
bu doğru. Öyle görüyorum ki, şimdiye kadarki iktidar partisi milletvekillerinin
konuşmalarından da ortaya bir konsensüs çıkıyor, Sayın
Bakan da onu söyledi, bu yasanın birçok eksiği var. Bunda da bir konsensüs, bir ortak anlayış var gibi. İşte, zamanla
uyguladıkça bunları düzeltiriz şeklinde bazı eksiklikler dile getiriliyor. Şimdi, ben, bu
madde çerçevesi içerisinde, bu yasanın iki tane çok temel ve çok büyük
yanlışını dikkate getireceğim, bunu sadece eksik diye geçemeyiz. Biraz önce
Sayın Bakan da somut olarak yanıtladı sorumu. Bu yasa, kim, ne ar-ge yaparsa, araştırma-geliştirme yaparsa, hangi konuda
yaparsa yapsın, belli kriterleri -yani belli düzeyi,
umarım- tatmin ettikten sonra bunu destekleyecek. Yani, sektörel
veya teknolojik bir öncelik içermiyor; kim ne yaparsa yapsın. Değerli
arkadaşlar, şimdiye kadar Türkiye’de uygulanan teşvik politikaları hep bu
anlayıştaydı ve bu teşvik politikalarının -şimdi ar-ge’den
bahsediyoruz, ama, ar-ge
dışında teşvik politikaları da- somut hedeflere yönelik teşvik politikaları,
strateji izleyen teşvik politikaları uygulayan ülkelerin yanında başarısız
kaldığı da bilimsel olarak ders kitaplarına geçmiştir. Hedefsiz, somut
stratejik politika olmadan, kim ne yaparsa yapsın teşvik verelim anlayışının
yanlışlığı defalarca gösterilmiştir. Bunun en son örneğini sizin iktidarınız ve
Başbakan söyledi. 5084 sayılı Teşvik Yasası’nı çıkardıktan sonra “Evet, bu
eksik oldu, bunu düzeltmeliyiz.” denildi. Neydi o? Kim ne yatırım yaparsa
yapsın teşvik. Güzel, istihdam sağlıyor; görünüşte çok güzel, ama, örneğin, Türkiye’de un fabrikaları yüzde 20 kapasiteyle
çalışıyor. Un fabrikası kurun, yine teşvik alıyorsunuz. Bu yanlıştır. İşte,
burada da aynı yanlış, bu temel yanlış tekrarlanıyor. Kim hangi teknolojik ar-ge yaparsa yapsın, o teşvik görecek. Öte yandan, Bilim
ve Teknoloji Yüksek Kurulunun kararları var. Biraz önce ifade ettiğim gibi,
Sayın Başbakanın ifade ettiği bazı öncelikler var. Dokuzuncu Plan’a girmiş,
zannedersem 84’üncü sayfada 482 numaralı paragrafta belirlenmiş öncelikler var.
Sanayi Bakanlığı, bir sanayi politikası geliştirmekten söz ediyor, onun
birtakım öncelikleri var. Hayır, bunların hiçbirini kale almadan, bunların
hiçbirini dikkate almadan “kim ne yatırım yaparsa yapsın, ar-ge’yi biz destekleyeceğiz” çok yanlış bir yaklaşımdır.
Baştan söylediğim gibi, görünüşte çok iyi niyetli olan bir yasanın çok ciddi
bir yanlışıdır bu, eksik deyip geçemeyiz buna. Bu yasa -tekrar
edeyim- somut hedef ve stratejiden yoksundur, bir politika yoktur, kim ne
yaparsa yapsın anlayışındadır ve bir sürü kurum oturuyor; ya, Bilim Teknoloji
Yüksek Kurulunun aldığı kararlar!.. Önemsenmiyor,
onlar hiçe sayılıyor, Dokuzuncu Plan hiçe sayılıyor. Şimdi, bu
anlayışla hazırlanmış bir tasarı, harcamaları yapacaktır, gayrisafi yurt içi hasıla içerisinde ar-ge’nin payını
yükseltecektir. Bunların hepsi doğru, ama bu yasanın ülkemizin rekabet gücünü
ciddiye alacak oranda etkileyeceği kuşkuludur. Bu yasanın arzu edilen düzeyde
teknolojik gelişmeler ve sıçramalar yaratacağı iyice kuşkuludur. Belli hedefler
olmadan bu yapılamaz. Örnek çok, somut, bugün okuduğum bir şeyi söyleyeyim:
İsveç gibi herhangi bir tehdit görmeyen bir ülkeyi bile askerî harcamalarını,
askerî teknolojisini geliştirmek ve kendi kendine yeterli olmak hedefine
yöneltmiştir. Yani İsveç bile “şu teknolojilere, askerî savunma teknolojilerine
odaklanalım” diyebilirken, Türkiye bir ar-ge yasası
çıkarıyor ve bunu söyleyemiyor. İkinci yanlış da,
şimdiye kadar ülkelerin çeşitli teknolojik politikaları oldu. Bunların bir kısmı başarılı, bir kısmı başarısız. Bilimsel
çalışmalar şunu net bir şekilde gösteriyor ki, başarılı uygulamalarda üçlü
sarmal denilen, “üçlü heliks” veya Türkçe “sarmal”
denilen bir etkileşimi gerçekleştirebilmenin üstüne inşa edilmiş
politikalardır. Nedir bu üçlü sarmal? Üniversite, sanayi ve
kamu. Bunlar, üçü, birbirini destekleyerek yükselen ve teknolojiyi
yükselten, etkileşmeyle, karşılıklı iş birliği ve etkileşme ile yükseltir. Bu,
çok önemli bir kuramsal bulgudur dünyadaki uygulamalardan. Bu tasarıda bunu da
görmüyoruz. Çok somut, çok basit bir örnek verebilirim: “Bu ar-ge personelinin yüzde şu kadarı üniversite öğretim üyesi
olacak veya üniversiteden olacak.” gibi bir madde bunu sağlayabilirdi. “Kamu
kuruluşlarının bütçelerinin yüzde şu kadarı, yüzde 2’si, 3’ü kendi alanlarında
ar-ge için harcanacaktır.” gibi bir madde bunu
sağlayabilirdi. Bunlar çok basit düzeltmelerle başarılabilecek ve bu yasayı
başarılı kılabilecek konulardır. Şimdi, bunlar ana
konular, eksik de değil, yanlışları bence yasanın. Fakat şekilsel olarak da bazı
sorunlar var. Bunları Sayın Akif Hamzaçebi söyledi,
ben çok kısaca söyleyeyim. 4691 sayılı Yasa’nın 3’üncü maddesinde tanımlanmış
olan “ar-ge” burada tekrar tanımlanıyor ve farklı.
Yine aynı Yasa’nın 3’üncü maddesinde tanımlanmış olan “yenilik” kavramı burada
tekrar tanımlanıyor, “Ar-Ge merkezi” kavramı tekrar
tanımlanıyor. Aynı kavramların farklı yasalarda farklı ve hatta çelişkili bir
şekilde tanımlanması bu yasanın uygulanmasında da sorunlar çıkarabilecektir. Sonuç olarak, bu
yasa son derece önemli bir konuda, arzu edilen özen gösterilmeden
hazırlanmıştır, eksikleri çoktur -onu herkes söyledi- fakat bu, “Kervan yolda
düzülür.” misali öyle giderken halledilecek eksiklerinin ötesinde yanlışları da
vardır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) – Son cümlelerim Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Coşkunoğlu. OSMAN COŞKUNOĞLU
(Devamla) - Bunları şimdi dikkate getirmeyi bir borç biliyoruz Cumhuriyet Halk
Partisi olarak. Bu yanlışların zaman içerisinde düzeltilmesi mümkün olabilir, fakat, daha önce çıkarılmış teşvik yasalarında -örneğin
5084, en son sizin çıkardığınız Teşvik Yasası’nda- bu yanlışlar hâlâ
düzeltilmemiştir. Bunu da dikkatinize sunar, hepinize saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Coşkunoğlu. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin
Uslu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan Ar-Ge
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi
hakkında görüşlerimi belirtmek üzere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Sözlerimin başında sizleri saygılarımla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, dünya artık bilgi çağını yaşıyor. Dolayısıyla insanlar da
artık bu çağın gereklerine uygun olarak bilgiyi ve teknolojiyi tüketiyorlar.
İstedikleri anda, bir tek düğmeye basarak her türlü bilgiye ulaşmaları mümkün.
Elinizin altında, cebinizde, küçük bir elektronik ürün sayesinde uluslararası
ilişkileri yürütebiliyorsunuz. Bulunduğunuz herhangi bir mekânı donanımlı bir
iş yeri olarak kullanabiliyorsunuz. Gün geçmiyor ki yeni buluşlar, yeni
teknoloji günlük yaşantımıza girmesin. Bu gelişmelere ayak uyduramayan kişi ve
kuruluşlar demode oluyor, faaliyetlerini terk etmek zorunda kalıyorlar. İşte bu noktada
devlet, toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek, kendi vatandaşının refahını
sağlayabilmek için bir dizi önlemler almak, düzenlemeler yapmak durumundadır. Bunların
başında da ar-ge faaliyetlerinin desteklenme
çalışmaları gelmektedir. Diğer bir ifadeyle devlet, ar-ge
faaliyetlerini doğrudan veya dolaylı olarak destekleyerek, firmaların ticari
sahadaki ihtiyaçlarını, bilgi ve teknoloji üreterek gidermeli, girişimciliği
özendirmeli, girişimcileri yapacakları yatırım ve diğer faaliyetlerinde
destekleyerek yanlarında olduğunu hissettirmelidir. Uluslararası
karşılaştırmalara baktığımızda, ar-ge harcamalarının
gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yüksek olan
ülkelerin, bir başka ifadeyle ar-ge harcamalarına
bütçeden daha fazla pay ayıran ülkelerin uluslararası rekabet gücünün daha
yüksek olduğu görülmektedir. Ülkemiz, bu sahada daha yolun başındadır. Bu yolda
süratle ilerlememiz gerekiyor, hatta teknoloji ve bilgi satar hâle gelmemiz
lazım. Bu tasarı, yurt dışında eğitimli, nitelikli, araştırmacı insanlarımızı
da ülkemize çekmelidir. Zira, dışarıda birçok ülkede
kaliteli insan gücümüz var. Bu sebeple, bu tasarı kapsamında desteklenmesi
öngörülen ar-ge merkezleri ve ar-ge
projeleri vasıtasıyla, yurt dışındaki Türk araştırmacılarının ülkemizde
istihdam edilmesi ve yine ihtiyaç duyulan alanlarda yabancı araştırmacıların da
ülkemizde istihdam edilebilmeleri mümkün olabilecektir. Değerli
milletvekilleri, önceki konuşmacılar tarafından da ifade edildiği üzere,
ülkemiz ekonomisinin son yıllardaki gelişimi incelendiğinde en önemli sorunun
cari açık olarak karşımıza çıktığı görülmektedir. İhracatın ithalatı karşılama
oranı yüzde 60’lar seviyesine indi. Sebep olarak döviz kurlarının düşmesi
gösteriliyor. Zira, ithalat daha cazip hâle geldi,
ihracat imkânı azalıyor, ucuz ama kaliteli, kalitesiz Çin üretimleri ülkemize
giriyor. Yüzde 70 ara malı ithalatı, yüzde 16 yatırım malları ithalatı, yüzde
11 üretim malları ithalatı yapılıyor. Ara malları ithalatının da yüzde 10-15’i
işlenmemiş ara malları ithalatı olarak karşımıza çıkıyor. Bu tasarının belki de
en önemli hedeflerinden birisinin, ülkemiz ekonomisinin ithalata bağımlı
yönünün azaltılarak dış ticaret dengesinin güçlendirilmesi olacağı ifade
ediliyor. Zira, katma değeri yüksek ürünler üreterek
cari işlemler dengesi üzerinde olumlu etkiler bırakmak mümkün olabilecektir. Değerli
milletvekilleri, bu tasarının bir amacı da rekabet öncesi iş birliğinin teşvik
edilmesidir. Bu, gerçekten çok önemli bir husustur. Ülkemizin gerek küçük, orta
işletmelerinde gerekse büyük işletmelerinde rekabet öncesi iş birliğini
gerçekleştiremediğimiz için sanayimiz sıkıntılar yaşıyor, daha pahalıya
üretiyor ve rekabet edemez hâle geliyor. Hâlbuki, aynı
sahada faaliyet gösteren firmalar ortak noktalarda teknoloji üretseler ve bu
teknolojiyi paylaşsalar, belki diğer ülkelerle de rekabet edebilecek bir konuma
geleceklerdir. Bu bakımdan, rekabet öncesi iş birliğinde hem kapasite
kullanımlarında artış sağlanacak hem de ar-ge
faaliyetlerinde daha etkin olunabilecektir. Değerli
milletvekilleri, bu tasarı, ayrıca, üniversiteler ile sanayi, bilim ve
teknoloji ile üretimi bir araya getirmelidir. Zira,
üniversite ile endüstrinin bir araya getirilmesi çok önemlidir. Üniversitelerde
120 bin master, doktora öğrencileri ve araştırmacılar
olduğu ifade edildi. Bu, önemli bir sayıdır ve bunları göz ardı edemeyiz.
Gerçek potansiyel burada yatmaktadır. Diğer taraftan, üniversiteler araştırma
kurum ve kuruluşları ile sanayinin iş birliğini sağlamak ve ar-ge faaliyetlerini artırmak amacıyla geliştirilen
teknoparkların yirmi altı adete ulaştığı
bilinmektedir. Bu çok önemli bir faaliyettir. Ancak çoğu işletme, birçok
teknoparkta yükümlülüklerini yerine getirememektedir. Kirasını dahi
ödeyemediklerinden bu hizmetten istifade edemiyorlar. Bu hususların da gözden
uzak tutulmaması gerekmektedir. Değerli
milletvekilleri, tasarının 2’nci maddesi, kanun metninde geçen tanımlarla
ilgilidir. Yani bu maddede “araştırma ve geliştirme faaliyeti”, “yenilik”, “Ar-Ge merkezi”, “Ar-Ge projesi” gibi
birtakım tanımlamalar yapılmaktadır. Bu tanımların çoğu hepimizin aşina olduğu,
bilinen tanımlardır. Bu nedenle, söz konusu tanımlardan düzeltilmesi
gerekenlerle ilgili önerilerimizi sizinle paylaşacağız. Hatta,
bununla ilgili değişiklik önergelerimiz de olacaktır. Bilindiği gibi,
“ürün” mal veya hizmeti de kapsayan ortak bir isimdir. Bununla ilgili olarak
bir değişiklik önergemiz olacaktır, Yine 1’inci
fıkranın (c) bendinde yer alan “Ar-Ge merkezi”
tanımında “en az elli tam zaman eşdeğer Ar-Ge
personeli istihdam eden” ifadesindeki “elli” rakamını “on” olarak düzeltmek
gerekiyor. Zira, bu kanundan daha çok işletme ve
sektör yararlanır hâle gelecektir bu sayede. Yine (e) bendinde
yer alan “yüksek lisans veya doktora derecelerinden birini ön başvuru
tarihinden en çok beş yıl önce almış kişilerin” ifadesinin, müracaat sayısını
sınırlandıracağını düşünüyorum. Halbuki, kanunun yürürlüğe
girdiği esnada bu vasıfta olanlarla ilgili olarak, bir yıl süreyle zaman
sınırlamasının kaldırılması daha doğru olacaktır. Değerli
milletvekilleri, bir önemli husus da, “Bu Kanunun uygulamasına ve denetimine
ilişkin usul ve esaslar, TÜBİTAK’ın görüşü alınmak suretiyle Maliye Bakanlığı
ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından birlikte çıkarılacak yönetmelikle
belirleneceği” ifade edilmektedir. İşte, bu yönetmelik, uygulamada çok kolay ve
pratik olmalıdır. Özellikle KOBİ’ler ve münferit proje üreticileri tarafından
kaynağına ulaşılabilir olmalıdır. Aksi hâlde, ar-ge
faaliyetlerini sınırlandırmış oluruz. Geçenlerde,
Kırşehir iline bir ziyaretimiz esnasında, buluş yapan biriyle karşılaştık. Bu
kişi, yakıtsız bir motor üretmiş, patentini de almış. Kendi ifadesine göre, bir
araç üzerinde bunu denemeye çalışıyor ve 200 beygir gücüne ulaşacağını ifade
ediyor. Yine kendi ifadeleriyle, TÜBİTAK’a gittiğini, Enerji Bakanlığına
gittiğini söyledi, ancak bununla ilgili hiçbir gelişme elde edemediğini de
ifade etti. Az önce ifade ettim, bu yönetmelikte, mutlaka, bu tür münferit
projelerin yerine ulaşması bakımından, bu kişilerin, bu buluş sahibi kişilerin
desteklenmesinde çok büyük bir önem var. Değerli
milletvekilleri, tasarının genel gerekçesine baktığımızda, “Bu tasarıyla;
yenilikçiliğe odaklanarak, istihdamı gelişmiş, katma değeri yüksek ürünler
üreten, bu sayede verimliliği ve rekabetçiliği yüksek bir ekonomik ortam
oluşturulmasının düşünüldüğü” belirtilmektedir. “Böylelikle, ülkemizin
uluslararası rekabet gücü artırılacak, ithalat bağımlılığı azaltılacak ve
ihracat artacaktır.” Ümit ediyoruz, bu yasayla, ifade edilen bu amaca ulaşılır;
ülkemiz, bilgi ve teknoloji üreten, satan ve bu sayede refah seviyesi artan bir
ülke hâline gelir. Bu yasanın
ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyor, sizleri bir kez daha saygılarımla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Uslu, teşekkür ediyorum. Şahsı adına Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu. Buyurun Sayın
Türkmenoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar) KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken,
bugün Kahramanmaraş’ın kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle Kahramanmaraşlıları
kutluyorum. Ayrıca da dün,
Gaziantep ili İstiklal Madalyası almaya hak kazanmış, onları da kutluyorum.
Ülkemizin her tarafı ayrı bir kahramanlık abidesidir. 15 Şubatta vizyona girecek Van’la ilgili “ Değerli
milletvekilleri, ar-ge ile ilgili birçok konular,
birçok görüş bu kürsüden belirtilmiştir. Ülkemiz gelişiyor, ülkemiz büyüyor,
buna bağlı olarak, birçok yasa, birçok teklif 58 ve 59’uncu Hükûmetlerimiz
tarafından faaliyete geçti, 60’ıncı Hükûmetimiz
tarafından da birçok önemli konu yasalaşmaya başlamıştır. Tabii, 2001
krizinde yaşanan o hadiseler sonrasında raydan çıkan vagonlar, lokomotifler bir
bir yerine oturmuş ve yoluna devam ediyor. Ülkemizin en
önemli meselelerinden birisi, kalkınmanın lokomotifi, hepimizin bildiği gibi
sanayidir. Sanayiyi de ayakta tutan bel kemiğidir ve omurilikleridir. Bunları
sıralayacak olursak, en başta gelenlerden birisi, hepimizin bildiği gibi
enerjidir. Enerjiyle ilgili, Hükûmetimiz tarafından,
ülkemiz bir enerji geçiş güzergâhı oldu. Bildiğiniz gibi, Orta Asya ve Asya
ülkelerindeki petrolün, doğalgazın, madenlerin geçiş güzergâhı oldu, Avrupa’ya
bizi bağlayan geçiş güzergâhları oldu. Diğer önemli konu
pazarımızdır. Hepimizin bildiği gibi pazarımız artık genişlemeye yüz tuttu
değerli milletvekilleri. Düne kadar sorunlu komşuluk ülkeleriyle, şimdi dost
komşuluk ülkeleriyle bir arada ihracatımızı ve münasebetlerimizi
geliştiriyoruz. Ulaşım keza aynı şekilde son hızla ilerliyor. Bunun içinde en
önemli konulardan birisi de, bildiğiniz gibi, teşviklerdir, yasalardır, bugünkü
olduğu gibi ar-ge’dir. Ar-ge’yi, kim ne şekilde nasıl yorumlarsa yorumlasın, ama bana
göre ar-ge, bugüne kadar yapılması gereken ve bugüne
kadar yapılmayan… Ama bugün Hükûmetimiz tarafından
büyük bir gayretle, ilgili komisyon üyelerimizin ve ilgili bürokratlarımızın
büyük gayretleri sonucu buraya bir taslak hâlinde gelmiştir. İnşallah
kanunlaşacaktır. Sonuçta, bu
ülkemizin geliştiğini ve bu ülkemizin artık montaj ekonomisinden üreten
ekonomiye doğru yol aldığını görüyoruz. Hatırlayın geçmişteki, 70’li yıllardaki
dönemlerimizi, o gün Avrupa’nın bitmiş tükenmiş teknolojisini burada satmaya
çalışan sanayicilerimiz vardı ama bugün bakıyoruz ki montaj ekonomisi yerine
artık araştıran, geliştiren, teknolojiyi bir noktalara getiren bir sanayiye
doğru gidiyoruz. Bunun için tabii ki KOBİ’lerin de ayrı önemi vardır.
Turizmciler bizim için önemlidir. Bu kürsüden, KOBİ’ler için de turizmciler
için de çeşitli sektörler için de teşvik yasaları geçti ama burada sanayimizin
gelişebilmesi için, montaj ekonomisinden üretim ekonomisine dönüşebilmemiz için
mutlak suretle araştırma ve geliştirme departmanlarımızın
bir şekilde desteklenmesi gerekiyor. Bugün ülkemizde dünyaya mal satan, dünya
markaları olmaya çalışan firmalarımız vardır. Her ne şekilde olursa olsun, bu
firmalarımızın da önündeki engelleri kaldırmalıyız. Bugün Arçelik,
bugün Vestel, bugün İstikbal ve Ülker, bizim
ülkemizin en önemli sanayi kuruluşlarıdır ve dünyada, isimlerini her platformda
dile getiren firmalarımızdır. Bunlara da biz destek olacağız. Burada, kişilere
değil, kurumlara hitap ediyoruz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Türkmenoğlu, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Bakın, geçmiş dönemdeki kurumlarımıza bakın, geçmiş
dönemlerimizde, kurumlar, hep geri plana atılmıştı. APK diye bir kurumumuz
vardı, Araştırma, Planlama, Koordinasyon kurumumuz. Bakın, bu kurumumuz nasıl
ve hangi şartlar altında çalışmıştır? Bürokratlarımızın sürgün yeri olarak
gösterilmişti. Ama bugün, o bürokratlarımız, araştırma, geliştirme,
koordinasyon, planlama kurumlarımızda, o departmanlarda
ülkemize üreten birer bürokrat olmaya başladılar. Bu da, bizim ne kadar doğru
yolda olduğumuzun ve bu yasanın ne kadar doğru bir şekilde algılandığının ve
çıkması gerektiğinin birer işaretidir değerli milletvekili arkadaşlarım. Ben, bu yasaya
emeği geçenleri, bürokratlarımızı, komisyon üyelerimizi ve bu konuda emeği
geçen tüm insanları şükranla yad ediyorum. Bu
yasamızın ülkemize, milletimize, sanayicimize hayırlı olmasını temenni
ediyorum. Saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Türkmenoğlu. Şahsı adına
Mardin Milletvekili Sayın Cüneyt Yüksel. Buyurun Sayın
Yüksel. (AK Parti sıralarından alkışlar) CÜNEYT YÜKSEL
(Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme
Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle
ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Günümüzün
küreselleşen dünyasında, araştırma ve geliştirme faaliyetleri, bir ülkenin
uluslararası düzeyde rekabet edebilme gücünü yansıtmaktadır. Ar-ge olmadan, bilgi üretmeden, bilimi güçlendirmeden,
teknoloji geliştirmeden belirlediğimiz büyük hedefleri yakalayamayız. Bizler,
ülkemizde bilim ve teknolojinin gelişmesi için kararlılığımızı ortaya koyduk.
Her alanda dünyayla rekabet edebilen bir Türkiye için çalışıyoruz. Çünkü, biliyoruz ki, güçlü bir Türkiye bilgiyle, bilimle
atılan temeller üzerinde yükselecektir. Bilim ve
teknoloji alanında geri kalırsak, ekonomik ve siyasi alanda da dünya ile rekabet
edemeyiz. Çağdaş dünyada gelişmiş ülkelerde bugün geçerli olan, bilgiye dayalı
üretimdir, yönetimdir, eğitimdir. Bilim ve
teknolojide bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda elde etmeye başladığımız
başarıları memnuniyetle izliyoruz. Türkiye İstatistik Kurumunun 2005 yılı için
yaptığı çalışmaya göre ar-ge’ye harcanan kaynağın
gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2002’de binde 6,7
iken, ilk defa binde 8’e yükseldi. Hedefimiz ar-ge
harcamalarını 2012’de yüzde 2’ye çıkarmak, Avrupa Birliği standartlarında olduğu
gibi. Biliyoruz ki, bu hedefi yakalarsak daha güçlü bir ülkenin vatandaşları
olacağız. Özel kesimin
araştırma için ayırdığı mali kaynak üç yılda 2,6 katına çıktı. Özel sektörün
payı yüzde 23’lerden yüzde 34’e yükseldi. Hedefimiz 2010’da bu oranı yüzde 50’ye
çıkarmak. 2003-2005
döneminde ar-ge harcamalarındaki artış oranında yüzde
50’lik bir oranla Türkiye ve Çin birinci sıradadır. TÜBİTAK’a 2002’de hazineden
yapılan yardım miktarının 200 milyon YTL’den, 2007’de 925 milyon YTL’ye
yükseldiğini hepimiz bilmekteyiz. 2002 senesinden
önce oldukça kısıtlı yapılan ar-ge çalışmaları artık
hem kamuda hem de özel sektörde büyük artış göstermiştir. Ar-ge teknoloji ve insan kaynaklarına yapılan yatırımların
verimliliği arttırdığı kuşkusuzdur. Bunun en güzel örneği Tarım ve Köyişleri Bakanlığının kışlık ekmeklik buğdayda sarı pas
hastalığına dayanıklılık için moleküler markörlerin geliştirilmesi projesi. 800
bin YTL’lik bir proje maliyetiyle yıllık ülke ekonomisine 350 milyon YTL’lik
bir katkı sağlayacak. Bakınız, bu, yaklaşık 500 katına ulaşan bir değer. İşte
bunu ancak ve ancak ar-ge’ye, bilime, teknolojiye,
dolayısıyla insana yapılan yatırım sağlar. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun Tasarısı, Maliye Bakanlığı tarafından diğer ülkelerdeki iyi
örnekler incelenerek, katılımlı bir şekilde, tüm paydaşların görüşü alınarak
hazırlandı, Meclis Komisyonuna ve şimdi de Genel Kurulumuza gelmiştir. Özel
kesimin ar-ge ve yenilik faaliyetlerini teşvik eden
en iyi kanunlardan biri olacaktır. Bu tasarı ile ar-ge faaliyetlerinde mükelleflere daha önce tanınmış olan
vergi indiriminin çerçevesi genişletilmiştir. Amacımız, uluslararası düzeyde
rekabet edebilir bir yapı oluşturmak. Bu tasarıyla, daha önce kurulmuş olan
teknoparklarda çalışan personele sunduğumuz teşvikle, ar-ge
merkezlerine, projelerine, teknogirişim sermayesine
destek olmayı hedeflemekteyiz. Bu tasarıyla, ar-ge faaliyetinin üretimle de buluşturulması amacıyla belirli
bir sayının üzerinde ar-ge personeli istihdam eden
sermaye şirketleri bünyesinde kurulacak ar-ge
merkezlerine yönelik destekler öngörülmektedir. Bunun yanında, bugün bütün
büyük devletlerin en çok önem verdiği konulardan birisi, cazip imkânlar, cazip
şartlar sunarak üstün yetenekleri kendi ülkelerine çekmektir. Beyin göçünü
tersine çevirmeliyiz ve bu tasarıyla da bunu amaçlamaktayız. Bunun yanı sıra,
küreselleşen dünyamızda zamanında, hızlı, yeniliğe açık ve esnek üretim
modeline sahip olmak bir ekonominin rekabet gücünü belirlemede kilit rol
oynamaktadır. Rekabet üstünlüğü teknolojik gelişmelerin tamamlanmasına,
teknolojik altyapının sağlam olması yeniliğe yol açacaktır. Yenilikler ar-ge faaliyetlerinin artmasını sağlayacak… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Yüksel, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. CÜNEYT YÜKSEL
(Mardin) - …ve bunun sonucunda da en değerli kaynağımız olan insana yatırım
yolu açılmış olacaktır. Bakınız, önümüzde
çok çarpıcı bir Silikon Vadisi örneği bulunmakta. Amerika’nın bilişim sektöründe
bugün geldiği noktanın en önemli dayanağı olan Silikon Vadisi, Kaliforniya’daki
San Jose Vadisi’ne verilen isimdir. Bu ismin sebebi
ise bölgede yoğun olarak üretim ve geliştirme faaliyetinde bulunan silikon çip üreticileridir. Amerika’nın
bilişim sektöründe bugün geldiği noktanın en önemli dayanağı, en başarılı
şirketlerin çıkış noktasıdır Silikon Vadisi. Peki, neden
Silikon Vadisi’nden çıkmıştır bu ileri teknoloji şirketleri? 1950’li yıllarda
Amerikalı akademisyen ve bilim insanlarının bilgi ve ar-ge
tecrübelerini ekonomik değer hâline getirip işlemeleri sonucunda çıkmıştır.
Türkiye’mize de bir değil birden fazla Silikon Vadisi kurmalıyız, kuracağız.
Böylece, bilgi ve ar-ge tecrübelerimiz sonucunda
yatırımlarımızı ekonomik değer hâline getireceğiz. İşte bu tasarının amacı da
budur. Sözlerimi
bitirirken, tasarının hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkürlerimi
sunuyorum, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yüksel. Madde üzerinde
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, bu
yasadan yararlanmayı hedeflediğimiz sektörler öncelikle hangileridir? Bu
sektörleri, ülkemizde katma değer yaratma gücü açısından değerlendirir misiniz? İki: Buradan
hareketle, Kahramanmaraş, Gaziantep, Denizli ve Bursa gibi illerimizde öne
çıkan tekstil sektörünün markalaşması için bu yasa tasarısı yeterli midir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Orhan… AHMET ORHAN (Manisa)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanımızın
burada bulunmasını fırsat bilerek, Maliye Bakanımızın geçtiğimiz günlerde
gazetede yer almış bir beyanatıyla ilgili sorumu yöneltmek istiyorum. Kendilerinin
“Türkiye Avrupa’nın Çin’idir.” ifadesini kullandıkları, yurdumuzun ihracat
potansiyelini değerlendirdiği bir konuşması gazetelerde yer aldı. Çin dış
ticaret fazlası verirken, ülkemizin 65 milyar dolar seviyesinde dış ticaret
açığı vermesi gerçeği bir çelişki değil midir? Yoksa,
Sayın Bakanımızın bu ifadesiyle kastettiği, Çin’deki ucuz iş gücü müdür? Teşekkür ederim. BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum. Sayın Durmuş… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Türk
ilaç sanayi, jenerik ilaç üreten sanayidir. İthalat ikamesinin
yüzde 60’a çıkarılması yerli firmaları sıkıntıya sokmuştur. Orijinal ilaç
üretimi için ar-ge çalışmasına ihtiyaç vardır. 11
milyar dolara ulaşan bir sektörden bahsediyorum. Yerli ilaç firmalarının çoğu
el değiştirmiştir. Stratejik önemi olan ilacı üreten ilaç firmalarına ar-ge desteği verilecek mi? El değiştiren bu yerli firmaları
yok eden ithal ilaca yüzde 50 fazla ücret ödeyen politikalarınızı revize edecek
misiniz? Bir diğeri: Yara
pansumanında kullanılan ara destek ürünlerinin KDV’si hâlen yüzde 18’dir. Diğer
ilaçlardaki gibi yüzde 8’e indirmeyi düşünüyor musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Durmuş. Sayın Zeydan… RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’na emek veren
herkese içtenlikle teşekkürlerimi sunuyorum. Ben öncelikle,
bundan önceki madde üzerinde Sayın Osman Durmuş’un
tıp mesleği mensuplarına dönük bir ifadesi vardı, onu cevaplandırmak istiyorum
müsaadenizle. BAŞKAN – Sayın Zeydan… RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) – Efendim, onu bağlayacağım, soruyu bağlayacağım. BAŞKAN – Sorunuz
onunla ilgili yani? RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) – Sorum onunla ilgili olacak efendim, müsaadenizle. AK Parti
döneminde 5 tane tıp doktoru arkadaşımın hastalarını kaybettiğini ifade
ettiler. Benim tıp mensubu meslektaşlarımın, mesleklerini icra ederken hiçbir
partiyle bir bağı olamayacağını en iyi kendisi bilmektedir. Benim sorum:
Özellikle tıp alanında araştırma ve geliştirme faaliyetlerine dünyada milyonlarca
dolar harcanırken, ülkemizde de… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Zeydan, teşekkür ediyorum. Sayın Kaptan… OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan,
ülkemizde ar-ge harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 0,79’dur. Bu oran bu tasarıyla neye
ulaşacaktır? Yani Hükûmet, bu tasarıyla neyi
hedefliyor? İkincisi: Şu anda
Türkiye’de ar-ge’de çalışan personel sayısı kamu ve
özel sektörde kaçtır? Bu tasarıyla kaça çıkacaktır? Üçüncü ve son
soru: “Tasarıdaki yenilik, ar-ge faaliyeti ve ar-ge merkezî” bu üç kavram, tasarının gerekçesinde de sözü
edilen 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’ndaki tanımlarla
farklılıklar göstermektedir. Bu tanımların aynı paralelde olması gerekmez mi? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Uslu… CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum. Aracılığınızla,
Sayın Bakanıma sormak istiyorum. Trakya Üniversitesi bünyesinde teknopark
gerişimi ne seviyede? Ne zaman faaliyete geçecek? Önünde engeller var mı?
Edirne ve Trakya için bu anlamdaki hedeflerimiz nelerdir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Bakanım,
buyurun. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum. Birinci soruda,
benim daha önce bir yerdeki konuşmamda söylediğim “Türkiye Avrupa’nın Çin’idir”
sözüne, benim, anlaşıldı ki biraz daha açıklık getirmem icap ediyor. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; hepinizin bildiği gibi, Türk ekonomisi dinamik bir ekonomi.
İnsan yapısı da, Türkiye'nin nüfusu, yani yarısının nüfusu Türkiye'nin otuz
yaşın altında, hatta yarısından fazla nüfus otuz yaşın altında. Avrupa’ya
baktığımız zaman, Avrupa’da yaşlı nüfus görünüyor. Yani orada piramit gittikçe
değişik, yaşlı nüfus artıyor ve Avrupa’nın sürekli konuştuğu meselelerinden bir
tanesi yaşlı nüfus. Türkiye’de de genç bir nüfus var, dinamik bir nüfus var ve
altyapısı da kuvvetli bir nüfus var. Giderek de eğitim yapımız da daha iyi
oluyor. Hele böyle -ar-ge teşvikleriyle- teşvikler
verdiğimiz zaman, Türkiye'nin insanı… Ekonomiye katkısı çok daha fazla olan ve
bunu da ucuz yapan bir ülke hâlindeyiz. Nasıl ucuz yapıyoruz? Mesela, şimdi,
Türkiye’de bizim sağlık kuruluşlarımız var. Hele son zamanlarda özel sektör de
bu konuya el atınca, doğrusu, bizim hastanelerimiz oldukça Avrupa seviyesinde
kuruluşlar olmaya başladı. Şimdi bu
hastanelerimizin çoğu da akredite oluyorlar Avrupa’da ve şu anda inanır
mısınız, Avrupa’dan bize uçak dolusu hastalar geliyor. Yani bu hastalar niçin
geliyor? Türkiye’de iyi tedavi gördükleri için geliyorlar ve orada da çok uzun
sıra bekliyorlar, kuyruk bekliyorlar, zaman bekliyorlar. Bizde hem zaman
beklemiyorlar, hemen tedavileri yapılıyor, ameliyatları neyse yapılıyor;
üstüne, fiyatlar da Avrupa’yla kıyas edilmeyecek derecede ucuz oluyor. Yani “Outsourcing Hizmetler” diyoruz buna, bunlar fevkalade
önemli. Hatta, ben OECD’de bir
toplantıya katıldım, maliye bakanlarının ve sağlık bakanlarının da
toplantısıydı orada. Orada bir ara, bazı zengin ülkeler, Avrupa’daki zengin
ülkeler “Outsourcing hizmetlerini de yasaklayalım.”
dediler ki onun üzerine ben de orada konuşma yaptım “Outsourcing
hizmetlerini siz yasaklayamazsınız, aksine teşvik etmeniz lazım yoksa Avrupa
olarak çok daha yüksek maliyetli hizmetler almak mecburiyetinde kalırsınız.”
dedim ve başka şeyler de söyledim. Yani “Türkiye
Avrupa’nın Çin’idir.” derken Avrupa’yı, biz Avrupa’ya giderek falan değil…
İnsanımız Türkiye’den ayrılmayacak, Avrupalılar da görecekler bunu. Avrupa
Birliği ülkeleri de şu anda diyor ki: “Efendim, Türkleri alırsak, nüfusları çok
fazla, ondan dolayı bizim buraya çok gelirler.” Hayır, bizim ihtiyacımız yok
çok gitmeye. Ama onlar bizim ekonomimize de muhtaç kalacaklar. Çünkü onların
çok istediği hizmetleri ve çok istedikleri malları, biz çok daha kaliteli ve
zamanında, iyi bir şekilde vermek durumundayız. Türk ekonomisi bu kabiliyette
bir ekonomidir. Dolayısıyla ben bunu demek istedim. Avrupalılar ne yaparlarsa
yapsınlar sonunda Türk ekonomisini nazarıitibara, Türk insanını nazarıitibara
almak mecburiyetindeler. Kendi menfaatleri için de bizimle beraber, birlikte
çalışmak mecburiyetleri olacaktır. Bunu, zaman gösterecektir. Ben, buna
inandığım için bunu dile getirmiş oldum. İkincisi, Sayın
Durmuş “İlaçla ilgili ar-ge verecek misiniz? Çünkü
orijinal ilaçlar dışarıdan çok geliyor ve bizim yerli ilaç sanayimiz de bundan
zarar görüyor.” diye söyledi. Evet, biz ilaç için ar-ge’ye
de bu ar-ge’yi tanıyacağız. Ayrıca başka bir
husus daha var değerli arkadaşlar: Bugün, dünyada ilaç ar-ge’sine
senede 70 milyar dolar harcanıyor, 70 milyar dolar. Şimdi bu ar-ge hizmetleri artık belli bir devletin inhisarından çıkıp
beynelmilel bir hale geldi ve ilaçta bilhassa ar-ge
çalışmalarını uygun gördükleri her yerde de yapıyorlar. Yaparken de o ülkenin
insanları, o ülkenin doktorları, mühendisleri, yetişmiş elemanları bu ar-ge faaliyetlerinde çalışıyor. O bakımdan -bizim şimdi ar-ge’ye böyle bir teşvik getirmemiz- onlar için de cazip bir
ülke haline geliyoruz. Yani Türkiye’de bundan sonra ilaç sektörü olsun, büyük
ar-ge faaliyetleri olan IT sektörü olsun veyahut da
otomotiv sektörü olsun, diğer sektörler olsun, bizim bu getirdiğimiz kanundan
sonra, Türkiye’ye çok değişik şekilde bakacaklar ve Türkiye inanıyorum ki ar-ge bakımından oldukça uygun hizmet üreten bir ülke haline
gelecek. Bu, tabii, istihdam demektir; bu, insanların yetişmesi demektir. Bu
ar-ge’yi öğrenecek çalışan insan da bizim insanımız,
burada kalacak olan insanımız. Yarın, öbür gün o da kendine bir iş açacak.
Dolayısıyla bu perspektiften baktığımız zaman, bu kanunun çok büyük faydası
olacağını şu anda da söyleyebilirim. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Bakanım, yüzde 20’lik ucuz jenerik
ilaç. Bir de yüzde 6 ilave indirdiniz son pazarlıkta. Bu yüzde 6, yerli ilacı
çok kötü etkiliyor. O yüzde 6’yı kaldırmalısınız. Yeni pazarlıkta siz ithal
ilaçta, jenerikte yüzde 10, öbüründe yüzde 4 şey
yaparak yüzde 6 ithali kayırmış oldunuz. Onu bir gözden geçirmelisiniz. MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hay hay… Sayın Sağlık
Bakanımız da buralardaydı zaten, ben kendileriyle de konuşurum. Peki, teşekkür
ediyorum Sayın Durmuş. Sayın Kaptan “Bu
tasarıyla Hükûmet neyi tasarlıyor?” diyor. Biraz önce
de bu tasarıyla neyi tasarladığımızı uzun uzun
anlattım. BAŞKAN –
Tamamladınız mı Sayın Bakanım? Süremiz de doldu. MALİYE BAKANI KEMAL
UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, ar-ge harcamalarında
2013’teki hedef, Türkiye’nin hedefi yüzde 2 değerli arkadaşlar. Şimdi, biz bu
hedefe hızla yaklaşmamız lazım. 2013’te bunu tuttururuz tutturamayız
bilemiyorum ama buna yaklaşmamız lazım en azından, çünkü bugün, gelişmiş
ülkeler en fazla ar-ge harcamalarını yapan
ülkelerdir. Türkiye’nin geleceği burada yatıyor. Bu da ar-ge
harcamalarını da artıracaktır. Burada özel sektörün payını çok daha fazla
artırmamız lazım. Sayın Coşkunoğlu konuşmasında da söyledi: “Amerika’da yüzde 70
özel sektör yapıyor ar-ge harcamasını, yüzde 30 kamu
yapıyor.” dedi. Biz şimdi, tabii, kamu olarak elimizden geleni yapmaya
çalışıyoruz, devam edeceğiz ama özel sektörümüze bu ar-ge’yi
iyice bir alıştırmamız lazım. Yani ar-ge faaliyetlerini
ülke olarak artırmamız lazım. Bu, gelişmiş ülkelerde de yüzde 2, bizim de bu
seviyelere çıkmamız lazım. Sayın Cemalettin Uslu’ya bir cevap vermek istiyorum: Trakya Üniversitesinin
teknoparkla ilgili çalışmaları gayet iyi gidiyor. Çok yakında bana bu konuda
Sayın Rektörümüz malumat verdi, yakında herhâlde açılacak. Yani önünde bir
engel olmadığını söyledi. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Başkan, bir düzeltme mi var ? SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Evet Sayın Başkanım, bir düzeltme var. 2’nci maddenin
(d) fıkrasında ve dördüncü satırında “tasarlamak suretiyle” kelimesi yerine
“tasarlayarak” kelimesini ikame ediyoruz efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Gerekli not alınmıştır. Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde beş adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş
sırasına göre okutacağım sonra aykırılık durumuna göre işleme alacağım. Evet, önergeleri
okutuyorum, buyurun: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
95 sıra sayılı Tasarının 2. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan “en
az 50 tam zaman “ ifadesinin, “en az 10 tam zaman” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
95 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesinin “c”
bendinde “en az” kelimesinden sonra gelmek üzere “elli” kelimesinin “OTUZ”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
95 sıra sayılı “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı” nın 2. maddesinin (1). fıkrasının c) bendindeki “en az elli tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden” ibaresinin “kısmi zamanlı
çalışanlar dahil en az elli Ar-Ge personeli istihdam
eden” şeklinde değiştirilmesini; arz ve teklif ederim. Harun
Öztürk İzmir Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
95 sıra sayılı “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında
Kanun Tasarısının” 2. maddesinin (c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
“(c) Ar-Ge merkezi: Dar mükellef kurumların Türkiye’deki işyerleri dahil, kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunan sermaye
şirketlerinin: organizasyon yapısı içinde ayrı bir birim şeklinde örgütlenmiş,
münhasıran yurtiçinde araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunan ve en az
on tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli
istihdam eden, yeterli Ar-Ge birikimi ve yeteneği
olan birimleri.” BAŞKAN – Evet, bu
okutacağım önerge en aykırı önergedir. Okutup, işleme alacağım: T.B.M.M.
Başkanlığına, 95 sıra sayılı
AR-GE Faaliyetlerinin desteklenmesi ile ilgili kanun tasarısının 2. maddesinin
1. fıkrasının a bendinin aşağıdaki biçimde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim. Emrehan Halıcı Ankara “a) Araştırma ve geliştirme faaliyeti (Ar-Ge):
Araştırma ve geliştirme, kültür, insan ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi
dağarcığının artırılması ve bunun yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasarlamak
üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmaları,
çevre uyumlu ürün tasarımı ile alanında bilimsel ve teknolojik gelişme
sağlayan, bilimsel ve teknolojik bir belirsizliğe odaklanan, çıktıları özgün,
deneysel, bilimsel ve teknik içerik taşıyan faaliyetleri ve yazılım
faaliyetleri,” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın
Halıcı, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar) MEHMET EMREHAN
HALICI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken
Demokratik Sol Parti ve şahsım adına hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Öncelikli olarak
söyleyeceğim konu, biz bu yasayı destekliyoruz. Benden önce kürsüye gelen
değerli milletvekilleri yasayla ilgili çeşitli eleştirileri dile getirdiler.
Ben aynı eleştirileri dile getirmeyeceğim. Onlara katılıyorum. Bu yasada
çeşitli kısıtlamalar vardır, sınırlamalar vardır, daha geniş bir biçimde ele
alınabilir. Ama, ar-ge
olduğu için, inovasyon olduğu için, Demokratik Sol
Parti olarak teknolojiyle, bilişimle ilgili konuları biz sonuna kadar
destekliyoruz, arkasındayız. Gerektiğinde, hem fikir verebiliriz, gerektiğinde
de Parlamentoda katkı vermeye hazır olduğumuzu ifade etmek isterim. Biraz önce, bir
soru-cevap kısmında Sayın Maliye Bakanı Kemal Unakıtan
ve Ankara Milletvekili Sayın Reha Denemeç,
teknoparklarla ilgili Kanun, yani bizim iktidar dönemimizde çıkan Teknoloji
Bölgeleri Geliştirme Kanunu’yla ilgili güzel söyler sarf ettiler ve bizlere de
teşekkür ettiler. Ben de kendilerine çok teşekkür ediyorum çünkü yapılan
yararlı hizmetlerin hakkının verilmesi ve siyasetçilerin birbirlerini takdir
etmeleri, Parlamento ortamında son derece güzel, son derece olumludur. Zaman zaman birbirimizle tabii ki çeşitli konularda fikir
ayrılığına düştüğümüz için sert tartışmalar yapılabilir bu kutsal mabette ama
birbirimizi, devletin devamlılığı esasını da dikkate alarak, yapılan hayırlı
hizmetler konusunda da teşvik etmek, geçmişi hatırlamak son derece önemlidir.
Bir kez daha bunun altını çizmek istiyorum. Ayrıca,
Teknoparklar Kanunu hakikaten bizim için bir hayaldi, üniversite-sanayi iş
birliğinin gerçekleştirilmesi açısından son derece önemsediğimiz bir hayaldi.
Bu hayalimizin gerçek olduğunu görmek, teknoparkların sayısının giderek artıyor
olduğunu şu an yaşamak ve bizden sonra gelen hükûmetin
de gene bu çalışmalara destek vermesi ve bunu daha da ileriye götürmeye
çalışmak istemesi, bu çabanın içerisinde olması son derece önemlidir,
olumludur. Ben, 57’nci Hükûmetin bütün bakanlarını –Sayın Tanrıkulu
da burada- hepsini teşekkürle anmak istiyorum ve 57’nci Hükûmetin
Başbakanı olan rahmetli Bülent Ecevit’i de şükranla, saygıyla ve sevgiyle
tekrar anmak istiyorum. Şimdi, bu yasayı
destekliyoruz, burada bir sorun yok ancak bu yasada ar-ge
kapsamı altında yazılım konusu ele alınmamıştır. Ben komisyon toplantılarına
bizzat katıldım ve yazılım konusunun yer almadığını söylediğim zaman,
komisyondaki değerli arkadaşlarımız, yazılımla ilgili 2’nci maddede, tanımlar
bölümünde “yazılım faaliyetleri ile” diye başlayan bir bölümün olduğunu,
dolayısıyla yazılımın da desteklendiğini ifade ettiler. Halbuki
çok net söylüyorum: Bu, yazılımın desteklendiği bir ifade değildir, “yazılım
faaliyetleri ile” diyerek, yazılım faaliyetleri yaparak teknolojik geliştirme,
teknolojik yenilik sağlayan firmalara bir destek sağlamaktadır. Bu kötü
değildir ama yazılım şirketlerini, yazılım faaliyeti yapanları desteklemiyor
olduğu çok nettir. Nitekim değerli bürokrat arkadaşlarla konuştuğumuz zaman da
yazılım yapan, örneğin birkaç kişinin bir araya geldiği, herhangi bir konuda
yazılım yapan firmaların desteklenmesinin bu aşamada düşünülmediği
söylenmiştir. Oysa Türkiye’de bilişim teknolojileri ve özellikle yazılım,
önümüzde duran bir fırsat sektörüdür, bir fırsat alanıdır. Birçok
arkadaşımız benzer konuları söylediler. O yüzden, zaman da sınırlı olduğu için
tekrar etmeyeceğim. Ama yazılımın desteklenmesiyle ilgili önümüze böyle bir
fırsat gelmişken, zaten sınırlı ve kısıtlı bir biçimde ar-ge
faaliyetleri destekleniyor iken yazılımın burada yer almamış olması çok kabul
edilebilecek bir durum değildir. Değerli
milletvekilleri, yıllardır bu yazılım konusunun, bilişim konusunun Türkiye’nin
gündeminde olması için ben ve birçok değerli arkadaşımız çalışmalar yapıyorlar,
faaliyetler gösteriyoruz. Fakat Maliye Bakanlığımızın değerli bürokratları –çok
da haklı olarak- devletimizin gelir kaybını önlemek amacıyla biraz daha
temkinli davranmak ihtiyacında hissediyorlar kendilerini. Onlara
da saygım sonsuz. Ama ben inanıyorum ki Türkiye’nin önüne yazılımla
ilgili… Çünkü kiminle konuşsam, buradaki milletvekili arkadaşlarımın tümü,
konuştuğum, hangi parti olursa olsun, yazılımın desteklenmesiyle ilgili hiçbir
kuşku yok. Koalisyonda yaptığımız görüşmelerde “evet, yazılım desteklenmeli” ve
burada da “zaten destekleniyor” gibi bir görüş içerisindeler. Ama bürokrat
arkadaşları şu ana kadar ikna edemediğim için büyük bir üzüntü duyuyorum. İfade edeceğim
bir nokta daha var. Bir dakikalık
vakit alabilecek miyim Sayın Başkanım? BAŞKAN – Tabii
alacaksınız. MEHMET EMREHAN
HALICI (Devamla) – Sağ olun. Şimdi, Türkiye’de
iki tane bilişim şûrası yapıldı. Bunlardan birincisi… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Halıcı, devam edin. MEHMET EMREHAN
HALICI (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan. Türkiye’de iki
tane bilişim şûrası yapıldı. Bunlardan birincisi, rahmetli Bülent Ecevit’in
imzasıyla duyuruldu. İkinci bilişim şûrası da Başbakan Sayın Recep Tayyip
Erdoğan tarafından duyuruldu. Ben her iki şûrada da bilfiil görev yaptım. Eğer
nezaketsizlik olarak kabul etmezseniz, her iki şûranın da başkanlığını yaptım
ve Sayın Erdoğan, yazılımla ilgili konulara özellikle ilgi gösterdiğini hem
yaptığı konuşmalarda hem bire bir bir araya
geldiğimiz çeşitli vesilelerde ifade etti. Dolayısıyla, ben, Başbakanı ikna
edebileceğime inanıyorum. Bürokrat arkadaşlarımı ikna edemedim ama Başbakanı en
kısa zamanda ikna ederek yazılımla ilgili ya yeni bir düzenleme ya da yeni bir
yasanın Meclisin gündemine geleceğine bütün kalbimle inanıyorum. Ayrıca, Başbakana
karışmak hakkım da değil, niyetim de yok ama bu konuların daha iyi ele
alınabilmesi için bir bilişim bakanlığının kurulması gerektiğinin de altını
çiziyorum. Bir muhalefet milletvekili olarak bunu rahatlıkla söylüyorum çünkü
iktidar partisinin milletvekili olsaydım kendisi için bir görev tanımlıyor
kuşkusuna kapılabilirdik ama muhalefette olduğum için rahatlıkla söylüyorum:
Türkiye’de bir bilişim bakanlığı lütfen kurulsun. Yazılım ve bilişim
teknolojileri Türkiye’nin önünde duran bir fırsattır. Bu duygularla ve
bu düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Halıcı. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayalım efendim. BAŞKAN – Önerge
kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
95 sıra sayılı “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında
Kanun Tasarısının” 2. maddesinin (c) bendinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Vahap Seçer (Mersin) ve arkadaşları “(c) Ar-Ge merkezi: Dar mükellef kurumların Türkiye’deki işyerleri dahil, kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunan sermaye
şirketlerinin organizasyon yapısı içinde ayrı bir birim şeklinde örgütlenmiş,
münhasıran yurtiçinde araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunan ve en az
on tam zaman eş değer Ar-Ge personeli istihdam eden,
yeterli Ar-Ge birikimi ve yeteneği olan birimleri.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya)
– Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz efendim. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı… BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım efendim? VAHAP SEÇER
(Mersin) – Gerekçe… BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Bu değişiklik,
kanunun 2. maddesinin c fıkrasında Ar-Ge Merkezi
tanımında şart olarak derç edilen “en az elli tam zaman eş değer Ar-Ge personeli istihdam edilmesi” söz konusu kanunu anlamsız
hale getirmektedir. Kanunun amacı eğer ki ülkemizde Ar-Ge
çalışmalarına teşvik ise buradaki elli sayısı çok fazladır. Bunun talep
ettiğimiz normal sayısı olan 20’ye indirilmesi kanunun amacına uygun olacak,
teşviki kolaylaştıracaktır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
95 sıra sayılı “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında
Kanun Tasarısı” nın 2. maddesinin (1). fıkrasının c) bendindeki “en az elli tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden” ibaresinin “kısmi zamanlı
çalışanlar dahil en az elli Ar-Ge personeli istihdam
eden” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Harun
Öztürk İzmir BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik Sol Parti ve şahsım
adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı uluslararası rekabet gücü sıralamasındaki yerimizin
ileriye taşınması açısından son derece önemli fakat bir o kadar da gecikmiş bir
tasarıdır. Bu konuda, 57’nci Ecevit Koalisyon Hükûmeti
döneminde başlatılan teknoparklar ve teknoloji geliştirme bölgeleri üzerine AKP
Hükûmetleri ne yazık ki bugüne kadar ilave bir katkı
koyamamışlardır. Ancak, haksızlık etmeyelim, TÜBİTAK’taki siyasi kadrolaşmayı
kendileri açısından bir katkı sayabilirler elbette. Altı yıllık
iktidar dönemi “yapılacak, edilecek” edebiyatıyla ne yazık ki boşa geçirildi.
Ancak, gecikmeyle de getirilmiş olsa, bu tasarıyı önemli buluyoruz ve
Demokratik Sol Parti olarak destekliyoruz. Rekabet gücü
kazanmak için teknoloji geliştirilmesi gerekliliği yadsınamaz. Fakat ar-ge faaliyetlerinin desteklenmesi hakkındaki bu kanunla her
şeyi hallettiğimizi söyleyemeyiz. Buna ek olarak, ekonomik istikrarın
sürdürülmesi, yatırım ortamının iyileştirilmesi, kayıt dışıyla mücadele, ucuz
ve güvenli enerji temini, çevreyle ilgili problemler, girişimciliğin
desteklenmesi, mesleki eğitim ve yaşam boyu eğitimin desteklenmesi, kaynakların
etkin kullanılması gibi konularda da atılması gereken adımların vakit
geçirilmeden atılması gerekmektedir. Değerli arkadaşlar, bu önergeyi şunun için verdik: Öncelikle, tasarıda
yer alan “en az elli tam zaman eşdeğer ar-ge
personeli istihdam eden” tanımının içerisine kısmi zamanlı çalışanların da
dâhil olduğuna hem bir açıklık getirmek istedik hem de diğer önergelerde de
görüldüğü üzere, bu “elli” sayısının aşağı çekilmesi konusunda yüce Mecliste
kısmi bir irade olduğunu da gördük. Eğer bu önergemiz
kabul buyrulduğu takdirde, bu “elli” sayısında bir ölçüde de esnekleştirmeye
gidilmiş olacak. Yüce heyetinizi
tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP sıraların alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öztürk. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
95 sıra sayılı yasa tasarısının 2’nci maddesinin (c) bendinde “en az”
kelimesinden sonra gelmek üzere “elli” kelimesinin “OTUZ” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın
Kaplan, konuşacak mısınız? HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Evet. BAŞKAN- Buyurun. HASİP KAPLAN (Şırnak)
– Değerli milletvekilleri, ar-ge konusunda şüphesiz
teşviklerin olması doğrudur. Ancak, bu yapılırken, tasarıda da, ülkenin
kalkınmasına ve sanayileşmesine uygun bir tasarının gelmesi gerekirdi. Biz bu
öneriyi yapmadan önce bütün parti grup başkan vekillerini tek tek ziyaret ettim, konuştum. Ülkemizde yüzde 98,1
düzeyindeki KOBİ’lerin, çoğunluğunun diyorum, çalıştırdığı eleman sayısı 50’nin
altında. Bunları boğarsanız, bu ülkede, ülkenin araştırma ve geliştirmesini
nasıl sağlayacaksınız o zaman? Bu nedenle bu tasarının ben ülkeye bu şekliyle
hizmet sunacağına inanmıyorum. Grubumuz olarak da diyoruz ki: Ulusal ar-ge altyapısı ve yeteneklerin gerçekleştirilmesine yönelik
organizasyonlar ile üniversiteler ve bilim kurumlarına tasarıda gereken yer
verilmemiştir. Bunlara yer verilmediği takdirde bir amaca ulaşmadan söz
edilemez. Ar-ge merkezleri için, teşvik esaslarında en az elli tam
zamana eş değer ar-ge personeli istihdamı zorunluluğu
ile kurumlar vergisi ve gelir vergisi indirimleri 500’ün üzerindeki şirketlere
kaydırılıyor ve ülke sanayisinin bir noktada dışlanmasına yol açıyor. KOBİ’lerin
teşviklerden yararlanması zorunludur. Türkiye genelinde ar-ge’ye,
sanayi, gayrisafi millî hasılasının ortalama binde
7’si, KOBİ’lerde ise binde 3’ü ayrılmaktadır. Bu düzey ile sanayinin teknolojik
gelişme içinde olması, ürün geliştirme veya yeni ürün çalışmasında başarıya
ulaşılması zordur. Özgün ürün yapamayan, imalat sürecinde veya ürün
geliştirmede yenilikçi buluşları geliştirmeyen firmaların ayakta kalması da oldukça
zor görülmektedir. Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan ve gündeme alınan ar-ge yasa tasarısı incelendiğinde, bu özelliklerin olmadığı
görülmektedir. Özellikle, Sayın Maliye Bakanının Güney Kore’de bulunduğu bir
sırada söylediği “gelin, ar-ge faaliyetinizi burada
yapın, ar-ge üssünüzü kurun, size vergi bağışıklığı
tanıyalım, vergi vermeyin” sözleri, aslında, bu ar-ge
merkezlerinin şimdiden üç beş tane yabancı şirketin elinde olacağını
göstermektedir. Ardından, şunu
ifade edelim ki, ar-ge merkezleri için teşvik
esaslarında, 50 tam zaman eş değer ar-ge personeli
istihdam eden, yeterli ar-ge birikimi ve yeteneği
olan birimlere de sınırlama getiriliyor. Yani, bir şirket en az 50 personeli
çalıştırmadan desteklerden yararlanamayacak. Oysa,
KOBİ’lerin bunun altında personel çalıştırdığı dikkate alındığı zaman, acaba
başka bir ülkenin sanayi kuruluşlarından mı söz ediyoruz yoksa kendi ülkemizin
sanayisini, KOBİ’lerini mi geliştirmekten söz ediyoruz? Eğer başka ülkelerin
sanayisini kalkındırmak ve onların, ucuz iş gücü, vergi ve teşviklerden
yararlandığı bir üs durumuna Türkiye’yi getiriyorsak, şüphesiz bunlar da oraya
akacaktır. Sadece,
Türkiye’nin can damarı olan iki noktadan bahsetmek istiyorum. Özellikle KOBİ’lerin yaygın olduğu tekstil sanayi, dış ticaret
fazlası veren yegâne sektör olarak, kalıcı ve sürekli gelişmeyi sağlamak
amacıyla ar-ge faaliyetlerinin desteklenmesini
öngörmesi nedeniyle büyük önem taşıdığının farkında, ama onlar bile bu konuda,
işveren sektörü de emek örgütleri de makine mühendisleri de elektrik
mühendisleri odası da hepsi de buna karşı. Ülkemizin emek örgütleri,
meslek örgütleri karşıysa, işveren sendikaları karşıysa bu yasada bir terslik
var demektir, yani buna dikkat çekmek istedik. Gerçi burada üç tane önerge var
ayrı ayrı. Kimisi 10 personel olsun deniyor, kimisi
daha farklı. Ama biz ortalama olarak ne olabilir diye gruplarla bir teati edip
bunu 25 veya 30 düzeyine çekebilir miyiz? En azından, KOBİ’lerin desteklenmesi
açısından bu faydalı olacaktır dediğimiz zaman, maalesef bu konuda ne bir
destek alabildik ve gerçekten bu şekilde gelen tasarıların bu yanlışlarla
çıktığını görüyoruz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun efendim. HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu çerçevede, bir önceki konuşmacının da
ifade ettiği gibi, KOBİ’lerin tekstilde ve sanayide bu teşvikten yararlanması
bu durumda zor olacağı gibi, bu yazılım endüstrisinde de Türkiye'nin dördüncü
kategoride en geri sınıf sıralamasında yer aldığını düşündüğümüz zaman ve
yazılım endüstrisinin de özellikle çok az sayıda 3, 15, 20 civarında personelle
bir araya gelen KOBİ’lerle geliştirildiği dikkate alındığında, bu, o alanda da
umut vermemektedir. Bu konuda
gerçekten ihtiyaca cevap vermeyen ve yabancı sermayeye, yabancı şirketlere kapı
açan bu tasarının bu şekilde değiştirilmesi ülke yararınadır diyoruz. Bu konuda
değişiklik önergemizi sunuyoruz. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
95 sıra sayılı Tasarının 2. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan “en
az 50 tam zaman” ifadesinin, “en az 10 tam zaman” şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz. Oktay
Vural (İzmir) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? MALİYE BAKANI
KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın
Işık, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu önerge ile birlikte,
benden önce önerge sahipleri de konuşma yaptı, aslında özü aynı, yani 50 ar-ge personeli sınırını alta çekelim istiyoruz; bizim
önergemiz 10. Türkiye gerçeklerini bir defa daha huzurunuzda size işaret etmek
istiyorum. 50 ar-ge personeli demek, sektörden sektöre değişmek kaydıyla,
bugün, en az 250, 300, hatta 500 çalışanlı işletme demek. Yani, siz, Anadolu’da
kendi ürünümüzü üreten, katma değeri son derece yüksek, özellikle yazılım
sektörü başta olmak üzere, bilişim, tekstil, toprak ve madene dayalı, orman
ürünlerine dayalı birçok sanayi işletmesine diyorsunuz ki: Yabancı olan,
Türkiye’yle ortak iş yapan ve hatta, bugün dünya devi
olarak tanıdığımız bir yazılım firmasına “Gel kardeşim, 50 tane ar-ge personeli olmak üzere, 300 tane çalışanla Türkiye’de
işletmeni kur, sana destek veriyorum, ama Türkiye’de üretim yapan gencecik
insanlara bu konuda kapıyı kapatıyorum.” diyorsunuz. Geliniz, insaflı
davranınız, bunu 10’a çekelim. 10’a çekmek, 50 ar-ge
personeli çalıştıran işletmenin önünü tıkamıyor, ama 15, 20, 29, hatta 49
çalışana bir kapı açıyor. Bu nedenle, bu önergenin kabul edilmesi durumunda
birçok sorunun önünü açacağız demek istiyorum. Örneğin, teknoparklarda, parası
yetmediği, personeli yetmediği için yer bulamayan işletmelere ar-ge şansı tanıyoruz. İkincisi, ar-ge
birimi olmayan ve bugün, işletmelerin yaklaşık yüzde 99’unu oluşturan, ama
yüzde 70 oranında ar-ge personeli bulunmayan KOBİ’ye
fırsat tanımış oluyoruz. Bir türlü gerçekleştirilemeyen üniversite-sanayi iş
birliğinin önünü açmış oluyoruz ve Anadolu’nun birçok kentinde, işte
Gaziantep’ten tutun, Kahramanmaraş’tan, Kütahya’dan, Eskişehir’den Uşak’a kadar
birçok sanayiciye destek şansı tanımış oluyoruz ve biraz önce dediğim gibi, 50
ve daha yukarıdaki ar-ge personeli olan büyük
işletmenin de önünü kapatmıyoruz. Bu vesileyle,
hepinize saygılarımı sunuyor, önergemin destekleneceğini umut ederek iyi
akşamlar diliyorum. Ar-ge yasamızın da ülkemize
hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan… BAŞKAN - Efendim… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Birincisi, yoklamasız açtınız; arkasından bir parti grubunun
yoklama istemesinden sonra yoklama yaptınız. Benim bildiğime göre, eğer
yoklamasız açılmışsa Meclis, o gün bütün milletvekilleri var sayılır, sonradan
yoklama istenilmişse böyle pusula göndermeye gerek yoktur. Buna bir açıklama
getirirseniz… BAŞKAN – Sayın
Genç, söyledikleriniz doğrudur. Evet, sayın milletvekillerimiz var kabul
ediliyor o anlamda, ama bizim böyle bir talebimiz yok, sayın milletvekillerimiz
gönderiyorlar. Ama siz hatırlattınız, bu vesileyle tekrar açıklamış olalım. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Arkadaşlar topluyorlar, boşuna kâğıt harcanmasın Sayın Başkanım. BAŞKAN – Evet,
teşekkür ederim ikazınız için. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: Destek ve teşvik
unsurları MADDE 3- (1) Ar-Ge indirimi: Teknoloji merkezi işletmelerinde, Ar-Ge merkezlerinde, kamu kurum ve kuruluşları ile kanunla
kurulan vakıflar tarafından veya uluslararası fonlarca desteklenen Ar-Ge ve yenilik projelerinde ve teknogirişim
sermaye desteklerinden yararlananlarca gerçekleştirilen Ar-Ge
ve yenilik harcamalarının tamamı ile 500 ve üzerinde tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden Ar-Ge
merkezlerinde ayrıca o yıl yapılan Ar-Ge ve yenilik
harcamasının bir önceki yıla göre artışının yarısı, 13/6/2006
tarihli ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 10 uncu maddesine göre kurum
kazancının ve 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu
maddesi uyarınca ticari kazancın tespitinde indirim konusu yapılır. Ayrıca bu
harcamalar, 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre
aktifleştirilmek suretiyle amortisman yoluyla itfa
edilir. Kazancın yetersiz olması nedeniyle ilgili hesap döneminde indirim
konusu yapılamayan tutar, sonraki hesap dönemlerine devredilir. Devredilen
tutarlar, takip eden yıllarda 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre her yıl
belirlenen yeniden değerleme oranında artırılarak dikkate alınır. (2) Gelir vergisi stopajı
teşviki: Kamu personeli hariç olmak üzere teknoloji merkezi işletme-lerinde, Ar-Ge merkezlerinde,
kamu kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan vakıflar tarafından veya
uluslararası fonlarca desteklenen ya da TÜBİTAK tarafından yürütülen Ar-Ge ve yenilik projeleri, teknogirişim
sermaye desteklerinden yararlanan işletmelerde ve rekabet öncesi işbirliği
projelerinde çalışan Ar-Ge ve destek personelinin; bu
çalışmaları karşılığında elde ettikleri ücretlerinin doktoralı olanlar için
yüzde doksanı, diğerleri için yüzde sekseni gelir vergisinden müstesnadır. (3) Sigorta primi
desteği: Kamu personeli hariç olmak üzere teknoloji merkezi işletmelerinde, Ar-Ge merkezlerinde, kamu kurum ve kuruluşları ile kanunla
kurulan vakıflar tarafından veya uluslararası fonlarca desteklenen ya da
TÜBİTAK tarafından yürütülen Ar-Ge ve yenilik
projeleri ile rekabet öncesi işbirliği projelerinde ve teknogirişim
sermaye desteklerinden yararlanan işletmelerde çalışan Ar-Ge
ve destek personeli ile 26/6/2001 tarihli ve 4691
sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununun geçici 2 nci
maddesi uyarınca ücreti gelir vergisinden istisna olan personelin; bu
çalışmaları karşılığında elde ettikleri ücretleri üzerinden hesaplanan sigorta
primi işveren hissesinin yarısı, her bir çalışan için beş yıl süreyle Maliye
Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılanır. (4) Damga vergisi
istisnası: Bu Kanun kapsamındaki Ar-Ge ve yenilik
faaliyetleri ile ilgili ola-rak düzenlenen kağıtlardan damga vergisi alınmaz. (5) Teknogirişim sermayesi desteği: Merkezi yönetim
kapsamındaki kamu idareleri tarafından bu Kanunun 2 nci
maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki koşulları taşıyanlara bir defaya
mahsus olmak üzere teminat alınmaksızın 100.000 Yeni Türk Lirasına kadar teknogirişim sermayesi desteği hibe olarak verilir. Bu
fıkra uyarınca yılı bütçesinde Ar-Ge projelerinin
desteklenmesi amacıyla ödeneği bulunan merkezi yönetim kapsamındaki kamu
idarelerinin tümü tarafından yapılan ödemelerin toplamı, her takvim yılı için
10.000.000 Yeni Türk Lirasını geçemez. Bu tutarlar, takip eden yıllarda 213
sayılı Vergi Usul Kanununa göre her yıl belirlenen yeniden değerleme oranında
artırılmak suretiyle uygulanır. (6) Rekabet
öncesi işbirliği projelerinde işbirliğini oluşturan kuruluşların bu işbirliğine
yaptık-ları katkılar, işbirliği protokolünde
belirlenen kuruluşlardan biri adına açılacak özel bir hesapta izlenir. Özel
hesaba aktarılan bu tutarlar, harcamanın yapıldığı dönemde katkı sağlayan
kuruluşların Ar-Ge harcaması olarak kabul edilir ve
proje dışında başka bir amaç için kullanılamaz. Proje hesabında toplanan
tutarlar, proje özel hesabı açan kuruluşun kazancının tespitinde gelir olarak
dikkate alınmaz. (7) Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerinde bulunanların; kamu kurum ve
kuruluşları, kanunla kurulan vakıflar ile uluslararası fonlardan aldıkları
destekler özel bir fon hesabında tutulur. Bu fon, 193 sayılı Kanun ve 5520
sayılı Kanuna göre vergiye tabi kazancın ve ilgili yılda yapılan Ar-Ge harcaması tutarı-nın
tespitinde dikkate alınmaz. Bu fonun, elde edildiği hesap dönemini izleyen beş
yıl içinde sermayeye ilâve dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba
nakledilmesi veya işletmeden çekilmesi halinde, zamanında tahakkuk ettirilmeyen
vergiler ziyaa uğratılmış sayılır. BAŞKAN – Madde
üzerinde, Komisyon adına, Komisyon Başkanı, Kütahya Milletvekili Sayın Soner
Aksoy. Sayın Aksoy,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) SANAYİ, TİCARET,
ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY
(Kütahya) – Muhterem Başkan, kıymetli arkadaşlarım; burada çok önemli bir yasa
tasarısını görüşüyoruz. Bence, cumhuriyet tarihinde devrim niteliği taşıyacak
bir yasa niteliğindedir. Çünkü, ar-ge
ile ilgili Türkiye’de sekiz dokuz mevzuat, sekiz dokuz da merci var. Bu kadar
dağınık olan bir konu, az çok bu mevzuatla, bu yasayla derli toplu bir hâle
getirilmekte ve gerçekten bizim sanayicimiz de yeni bir hamlenin yapılmasına
sebep olacaktır. Bu yasa çıktığı zaman ithalatlarında kendi üretimlerindeki
ithalat kalemlerini sanayicilerimiz taramaya başlayacaklar ve bu taramanın
sonunda acaba bunun hangisini biz yerli yapabiliriz veya yerli yaptıklarımızı
daha nasıl geliştirebiliriz diye bir heyecanın ve bir hareketin içerisine
girecekler. Bu arada, dikkat
ederseniz, “devrim” kelimesini kullanmaktaki bir amacım da Maliye Bakanlığında
meydana gelmiş olan bir anlayış ve zihniyet değişikliğidir. Maliye Bakanlığı,
şimdiye kadar, vergilerden vazgeçen bir bakanlık değildir, bu noktada son
derece tutucu olan bir bakanlıktır ama ilk defa Maliye Bakanlığı şimdi
vergilerinden vazgeçebilen, ar-ge adına fedakârlık
yapabilen bir kurum hâline gelmek suretiyle Türkiye’nin değişimine ve
gelişimine ayak uydurmuş olduğunun bir delili ve ispatı niteliğindedir. Bakınız, ar-ge çalışmaları gerçekten dünyada fevkalade önem arz
etmektedir, çünkü bilgi güçtür, bilim güçtür, günümüzün en önemli unsuru da
bilgidir. Bilgiyi eğer siz yoğunlaştırabilirseniz, üstün nitelikli mallar üretebilir,
katma değeri yüksek mallar üretebilir ve çok az malzeme ve enerji harcamak
suretiyle çok üstün gelirler elde edebilirsiniz. Mesela, Demek ki,
bilgiden yaratılan değerler çok büyüyebilmekte, sınır tanımayacak şekilde
büyüyebilmektedir. Yaratıcılık ve inovasyon, aynı
zamanda bilgi kadar da önemlidir. Günümüzde bilgiyi, teknolojiyi transfer
etmenin ötesinde artık bilgiyi de transfer etmemiz ve o bilgiyi de en iyi
şekilde değerlendirmemiz gerekir. Bakın,
Meclisimizde de bilgi transferiyle ilgili önemli bir atılım olmuştur.
Biliyorsunuz, bize gelmiş olan elektronik kütüphane (e-library)
mesajıyla Sayın Başkanımız -Kütüphane Dokümantasyon Bürosu Başkanı- Library Pressdisplay ile anlaşma
yapmak suretiyle bize 37 dilde 70 ülkenin 500’den fazla gazetesine ulaşabilme
imkânını sağlamıştır. İşte bu, günümüzün en önemli gelişimi olan İnternet’in
bizim ayaklarımıza getirmiş olduğu bir unsurdur. Bunu mutlaka güçlendirecek,
değerlendirecek ve büyütecek bir noktaya gelmek zorundayız. Arkadaşlarımızın
içerisinde, konuşmalar sırasında bazı hususlar var onlara da değinmek
istiyorum. Bir kere, bu getirmiş olduğumuz yasa tasarısı münhasıran 50 kişinin
çalıştığı bir ar-ge merkezini teşvik etme mahiyetinde
olan bir yasa değil veya 500 kişinin çalıştığı bir kurumu teşvik eden bir yasa
anlamı taşımamaktadır. Bu, 1 kişi de, 2 kişi de olsa proje bazında olduktan
sonra ar-ge niteliği taşıyan bütün projelere imkân
tanımaktadır. Hatta bu yasanın bir özelliği var, ar-ge
niteliği taşımasa bile, taklit bile olsa, bir yenilik getirdiği takdirde o
yeniliği de bir ar-ge gibi kabul edip, onunla ilgili
giderlerin masraf kabul edilmesiyle ilgili, vergiden düşülmesiyle ilgili
hükümler vardır. Yani, yenilikler, yeni metotlar ve yeni uygulamalar, yeni
model geliştirmeler de bir nevi ar-ge gibi,
gelişmekte olan bizim gibi bir ülke için, gelişmekte olan bir ülke için, bu
gibi hususları da ar-ge gibi kabul edecek şekilde ar-ge kavramı genişletilmiştir. Aslında, ar-ge, biliyorsunuz, bilimde bir yenilik getirmek anlamını
taşıyan biraz daha spesifik, biraz daha dar bir
husustur. Bazı arkadaşlarımız, konuşmacılarımız dediler ki: “Burada bazı
sektörlerin adları yazılmalı, hedefler belirtilmeli, buna göre ar-ge yapılmalıdır.” Arkadaşlar,
dünyadaki ar-ge’yle alakalı mevzuatların hiçbirisinde
böyle bir hüküm yok. Çünkü bu tür yasalar genel manada ar-ge ihtiva eden hususları kapsamakla beraber, filan sektör
olsun, mesela Sayın Halıcı’nın ifade ettiği gibi,
yazıcı, yazılım sektörünü de ihtiva etsin veya makine imalat sektörünü ihtiva
etsin şeklinde başlıklar eğer koyacak olursak, o zaman ihmal ettiğimiz
başlıklar olabilir veya bunu saymakla da baş edemeyebiliriz. Ayrıca, şunu
söylemek de lazım, mümkündür: Sizler de kabul edersiniz ki, sektörlerin
ehemmiyeti, önemi güne ve zamana bağlı olarak değişebilir. Bugün şu sektörler
çok önemli olabilir. Mesela, 2003-2023 Strateji Belgesi diye bir belge var.
Orada “Sekiz sektör, Türkiye’yi 2023 yılında önemli marka sektörü, marka ülkesi
yapacak.” şeklinde bir ifade var ama o sekiz sektör, zaman içerisinde
değişikliklere uğrayabilir. Yeni teknolojiler geliyor. On sene evvelden bunu
konuşsaydık eğer nanoteknoloji diye bir şey yoktu.
Bugün nanoteknoloji var ve onun daha gelişmiş pek çok
unsurları da günümüze gelmektedir. Dolayısıyla, geniş kapsamlı yapıp ileride
ortaya çıkabilecek bütün ar-ge unsurlarını buraya,
içerisine alabilmeliyiz. Ben, sözlerimi bu
şekilde tamamlarken, ayrıca şu noktayı da ifade etmek istiyorum: Biraz önce
belki sözlerim yanlış da anlaşıldı, Plan ve Bütçe Komisyonuna gitmesi
gerekirken Sanayi Komisyonuna geldiği ifade edildi. Bu, bence, çok isabetlidir.
Sayın Meclis Başkanımızın ve değerli uzmanlarının bu kararına müteşekkir
olduğumu burada ifade etmek istiyorum. Çünkü ihtisas komisyonu varsa eğer
Meclisimizde, mutlaka o ihtisas komisyonunun başlıklarına ve özelliklerine
uygun olarak hareket edilmelidir. Mesela bir adalet akademisi kurulacaksa, bu,
Plan Bütçeye gitmemelidir; bu, Adalet Komisyonuna gitmelidir veya başka bir
yasa söz konusu, madencilikle ilgili bir yasa varsa bu da kalkıp Plan Bütçeye
değil, Komisyonumuza gelmelidir. Dolayısıyla bu bir düzenleme hatasıdır. Ama
bundan sonra, bundan Meclisimiz vazgeçmiştir, düzenleme hataları yapmamaktadır,
yapmayacaktır. O bakımdan, doğrusu, ben müteşekkir olduğumu ifade eder,
hepinize saygılar sunarım. Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aksoy. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremizin dolmasına çok az bir zaman
kalmıştır. Gruplar adına konuşma talepleri vardır, dolayısıyla bir grup adına
konuşacak arkadaşımız için yeterli zaman mevcut değildir, süreyi uzatmamız
gerekiyor. Onun için, ben konuşmaların kâfi olduğu kanaatini taşıyorum. Alınan karar gereğince,
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 9 Şubat 2008 Cumartesi
günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Sizlere hayırlı
akşamlar diliyorum. Kapanma Saati: 18.54 |
|