DÖNEM: 23                            CİLT: 14                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

61’inci Birleşim

8 Şubat 2008 Cuma

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

 IV. - OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, Kahramanmaraş’a “kahramanlık” unvanının verilişinin, İstiklal Madalyası’yla ödüllendirilişinin ve ilin, bağımsızlık mücadelesini zaferle sonuçlandırdığı kurtuluşunun yıl dönümleri nedeniyle Kahramanmaraşlıları kutlayan konuşması

 

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Cafer Tatlıbal’ın, Kahramanmaraş’a “kahramanlık” unvanı verilişinin 35’inci, İstiklal Madalyası verilişinin 83’üncü ve ilin düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıl dönümleri nedeniyle Kahramanmaraşlıların Kurtuluş Savaşı’nda gösterdikleri başarıya ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’a “kahramanlık” unvanı verilişinin 35’inci, İstiklal Madalyası verilişinin 83’üncü ve ilin düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıl dönümleri nedeniyle Kahramanmaraşlıların Kurtuluş Savaşı’nda gösterdikleri başarıya ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Tokat Milletvekili Osman Demir’in, yükseköğrenim öğrencilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Kahramanmaraş’a “kahramanlık” unvanının verilişinin ve ilin düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümleri nedeniyle Kahramanmaraşlıları kutladığına ilişkin açıklaması

2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, tıp alanıyla ilgili yanlış beyanların hekimlerin çalışma şartlarını zorlaştırdığını ifade eden açıklaması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 20 milletvekilinin, başta Kütahya’da olmak üzere meydana gelen tren kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/120)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 19 milletvekilinin, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan iş kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121)

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98)

2.- İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/141) (S. Sayısı: 101)

3.- Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S. Sayısı: 95)

 

IX.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Yazılı Sorular ve Cevapları

1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Kardak Kayalıkları’nda yaşanan karasuları sorununa ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/1375)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, İzmir’de depremde yıkılma tehlikesi taşıyan okullara ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/1391)

3.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla’da işitme engellilere okul açılıp açılmayacağına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/1437)

4.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Dış Ticaret Müsteşarlığının bir bürokratı hakkındaki iddialar ile TMSF Başkanına baskı yapıldığı iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen’in cevabı (7/1466)

5.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir öğretim görevlisinin slaytlarının telif hakkına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/1492)

6.- İstanbul Milletvekili Hüseyin Mert’in, verem hastası sayısında artış olduğu iddiasına ve İstanbul’daki sağlık ocaklarının sayı olarak yeterliliğine ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/1590)

7.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, elektrik zamlarının sanayi işletmelerine etkisine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/1601)

8.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, Edirne-Uzunköprü Eskiköy Gümrük Kapısının açılmasıyla ilgili bir çalışma olup olmadığına ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/1616)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak dört oturum yaptı.

Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’ın, Artvin’de inşa edilen barajlarda kamulaştırma problemleri ve çözümlerine ilişkin gündem dışı konuşmasına, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu,

Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, kuş gribine ve 2008 yılı başında uygulanmaya başlanan kırmızı ette KDV oranına ilişkin gündem dışı konuşmasına, Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker,

Hatay Milletvekili Fuat Çay’ın, Bir Kısım Motorlu Karayolu Taşıtlarının Piyasadan Çekilmesine İlişkin Tebliğ uygulamalarından kaynaklanan olumsuzluklar ile nakliye ve şoför esnafının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım,

Cevap verdi.

Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu, Artvin ilinin bazı sorunlarına ilişkin bir konuşma yaptı.

Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Türk Grubunda Eskişehir Milletvekili Hasan Murat Mercan’ın istifasıyla boşalan yedek üyeliğe, AK Parti Grubunca tekrar aday gösterilen Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun üyeliğine ilişkin Başkanlık tezkeresi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 26 milletvekilinin, sanayi sektöründe yaşanan sorunların (10/117),

Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 39 milletvekilinin, kayıp ve kaçak elektrik sorununun (10/118),

İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu ve 39 milletvekilinin, denizlerdeki kirliliğin (10/119),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

İspanya’ya resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden heyete katılması uygun görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık;

Bazı milletvekillerinin izinli sayılmalarına,

Hastalığı nedeniyle bu yasama yılında aralıksız iki aydan fazla izin alan Şanlıurfa Milletvekili Mustafa Kuş ile Sakarya Milletvekili Erol Aslan Cebeci’ye ödenek ve yolluklarının verilebilmesine,

İlişkin Başkanlık;

Tezkereleri kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun (1/24) (S. Sayısı: 98) geri gönderilen maddelerinin görüşmeleri,

4’üncü sırasında bulunan, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/65) (S. Sayısı: 72),

Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından;

2’nci sırasında bulunan, İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346 milletvekilinin, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/141) (S. Sayısı: 101) ikinci görüşmesine, birinci görüşmenin bitiminden itibaren kırk sekiz saat geçmeden başlanamayacağından;

Ertelendi.

3’üncü sırasında bulunan, Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ve 9 milletvekilinin, Gaziantep’e İstiklal Madalyası Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/81) (S. Sayısı: 102) yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

5’inci sırasında bulunan, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın (1/483) (S. Sayısı: 95) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

Alınan karar gereğince, 8 Şubat 2008 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 20.00’de son verildi.

                                                                       

                                                                       

Nevzat PAKDİL

 

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Yaşar TÜZÜN

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Bilecik

 

Bursa

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                                                        No.: 87

II.- GELEN KÂĞITLAR

8 Şubat 2008 Cuma

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 20 Milletvekilinin, başta Kütahya’da olmak üzere meydana gelen tren kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/120) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/02/2008)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 19 Milletvekilinin, Tuzla Tersaneler Bölgesinde yaşanan iş kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/02/2008)

8 Şubat 2008 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı konuşacak olan 2 arkadaşımız, 7 Şubat Kahramanmaraş iline “kahramanlık” unvanı verilişi ve 12 Şubat Kahramanmaraş’ın kurtuluşu yıl dönümü münasebetiyle söz istemişlerdir.

IV.- OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1.- TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, Kahramanmaraş’a “kahramanlık” unvanının verilişinin, İstiklal Madalyası’yla ödüllendirilişinin ve ilin, bağımsızlık mücadelesini zaferle sonuçlandırdığı kurtuluşunun yıl dönümleri nedeniyle Kahramanmaraşlıları kutlayan konuşması

BAŞKAN – Bu arkadaşlarımıza söz vermeden önce, Kahramanmaraş Milletvekili olarak ben de bazı hissiyatlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Birinci Dünya Harbi’nin sonunda belki cephelerde mağlup olmadık ama beraber savaştığımız ülkelerin mağlup ilan edilmesiyle birlikte biz de zorunlu olarak anlaşma yapma durumunda kaldık. Bunu fırsat bilen istilacı güçler yurdumuzun pek çok değişik coğrafyasında işgal hareketlerine giriştiler ve kuzeyden, güneyden, batıdan Anadolu yer yer işgal edilmeye başlandı. Bu işgal hareketlerine muhatap olan şehirlerden bir tanesi de Kahramanmaraş’tır. Dün burada Gaziantep’in “gazilik” unvanının verilmesiyle ilgili görüşmeler yapmıştık ve Gaziantep’e İstiklal Madalyası verilmesi hususunu konuşmuştuk. Önce İngilizlerin, arkasından Fransızların işgali ve yerli Ermeni iş birlikçileriyle birlikte yurdumuzu işgal eden bu güçlere karşı Kahramanmaraşlılar hiç beklemeksizin, büyük ve onurlu bir bağımsızlık mücadelesi vermişlerdir ve şehir 12 Şubat itibarıyla düşman işgalinden kurtulmuştur, dün Sayın Şandır’ın ifade ettiği gibi, bir zafere imza atılmıştır. Ülkemizin bu tip durumlara hiçbir zaman, hiçbir şehrimizin ve bir karış toprağımızın dahi muhatap olmamasını canı gönülden diliyorum ve yıllar önce bu mücadeleyi şanlı bir şekilde gerçekleştiren ve şehrinden düşmanı kovan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından İstiklal Madalyası’yla ödüllendirilen ve daha sonra da yine Türkiye Büyük Millet Meclisinde kendisine “kahramanlık” unvanı verilen bir ilimizin milletvekili ve mensubu olmaktan büyük iftihar duyduğumu ifade etmek istiyorum ve tüm Kahramanmaraşlıların bu zaferini canı gönülden kutluyor, ecdadımızı saygıyla, hürmetle, rahmetle yâd ediyorum, değerli hemşehrilerimi de saygıyla selamlıyorum. (AK Parti, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Şimdi, bu konuda ilk söz Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Cafer Tatlıbal’a aittir.

Sayın Tatlıbal, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

 

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Kahramanmaraş Milletvekili Cafer Tatlıbal’ın, Kahramanmaraş’a “kahramanlık” unvanı verilişinin 35’inci, İstiklal Madalyası verilişinin 83’üncü ve ilin düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıl dönümleri nedeniyle Kahramanmaraşlıların Kurtuluş Savaşı’nda gösterdikleri başarıya ilişkin gündem dışı konuşması

CAFER TATLIBAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; Maraş’a İstiklal Madalyası ve “kahramanlık” unvanı verilişinin yıl dönümü münasebetiyle huzurlarınızda bulunmaktayım.

Bildiğiniz gibi, Maraş, çok eski bir tarihe dayanan bir ilimizdir. Hititlerin “Maraskisi”, Romalıların “Germanikela”, Bizansların “Marasion”, Türklerin de “Maraş” diye adlandırdıkları, uygarlıkların beşiği olan Kahramanmaraş, yedi bin yıllık geçmişiyle tarihte büyük uygarlıklara ev sahipliği yapmış; şimdiki Kayseri, Kırşehir, Nevşehir, Yozgat ve Çukurova’nın büyük bir bölümünü içine alan Dulkadiroğulları Beyliği’nin de merkezi olmuştur.

Tanzimat’a kadar Osmanlı devletinin eyalet merkeziyken, Tanzimat’tan sonra bu konumunu kaybederek sancak merkezi olmuştur. Çelebi Mehmet, II. Murat Hüdavendigâr, Fatih Sultan Mehmet Han, Yavuz Sultan Selim Han gibi cihanşümul padişahların anneleri Maraşlıdır.

Birinci Dünya Harbi sonunda ülkemiz işgal edilmiştir. Maraş’a önce İngilizler, sonra Fransızlar yerleşmiştir. Bu işgale bir türlü rıza gösteremeyen Maraş halkı, Müftü Rıdvan Hoca başkanlığında, yeraltı direniş örgütleri kurmuş, yirmi iki gün yirmi iki gece süren çetin savaşlar sonucunda ilk kıvılcımı, Uzunoluk Hamamı’ndan çıkan, Müslüman Türk hanımlarının baş örtülerinin başlarından çekilmesine dayanamayan Sütçü İmam tarafından tarihî Uzunoluk Hamamı önünde 3 Fransız asker öldürülmüştür. Bu inançlı savunmadan sonra Fransızlar kaçarak şehri terk etmişler.

İşte, 12 Şubat bu gündür. Emperyalizme başkaldırının, vatan, millet aşkının şahlandığı gün bu gündür. Bu şahlanış sonrası, Mustafa Kemal Paşa Anadolu’daki örgütlenmesini hızlandırmış ve Maraş’ın kurtuluşundan sonra tek tek diğer şehirler de kendi kurtuluşlarını başarmışlardır.

Bildiğiniz gibi, Kahramanmaraş 12 Şubat 1920’de işgalden kurtulmuş, cumhuriyet ise 23 Nisan 1920’de kurulmuştur. Cumhuriyetten önce bu işgal sona erdirilmiştir. Bundan dolayı bir Maraşlı olarak gurur duymaktayım.

Bunun en güzel göstergesi, Kurtuluş Savaşı sonrasında Maraş’a bir yazı gönderilir, Millî Mücadele’ye katılan kahramanların listesi istenir. Şehrin ileri gelen yöneticileri toplanır ve bir durum tespiti yaparlar ve sonunda Ankara’ya şu mesajı gönderirler: “Maraş’ta Millî Mücadele’ye katılmayan tek fert bile yoktur.”

Bunun üzerine, 5 Nisan 1925 yılında toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisinde, İstiklal Madalyası’nın Maraş’ta fertlere değil, şehir halkına verilmesi kararlaştırılır ve akabinde Maraş bir adet kırmızı şeritli İstiklal Madalyası’yla ödüllendirilir.

Maraş şehri, Millî Mücadele’deki fedakârlığından ötürü Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 7 Şubat 1973 tarihinde “kahramanlık” payesiyle ödüllendirilir ve şehrin adı bundan sonra “Kahramanmaraş” olarak adlandırılır. Böylece, dünyanın sayılı madalyalı şehirlerinden olan Maraş, hem İstiklal Madalyası hem de kahramanlık unvanıyla taçlandırılmış olmaktadır.

Milletimizin varlığına kastedildiği bir dönemde Büyük Atatürk’ün önderliğinde yazdığı bağımsızlık destanı, Kurtuluş Savaşı’nın nihai hedefine ulaşmasıyla birlikte, kutsal vatan toprakları üzerinde yepyeni bir devlet, çağdaş bir cumhuriyet kurulabilmiştir.

Maraş’a “kahraman” unvanının verilişinin yıldönümü. Bu vesileyle, Büyük Kahraman Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, onun silah arkadaşlarını ve tüm şehitlerimizi minnet ve rahmetle anıyor, Kahramanmaraşlı vatandaşlarıma selam ve sevgilerimi iletiyorum.

Şehrin girişinde yazılı olan şu beyti okumadan geçemeyeceğim:

“Maraş bize mezar olmadan düşmana gülzar olmaz.”

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Tatlıbal, teşekkür ediyorum.

Gündem dışı ikinci söz, aynı konuda söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy’a aittir.

Sayın Paksoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’a “kahramanlık” unvanı verilişinin 35’inci, İstiklal Madalyası verilişinin 83’üncü ve ilin düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıl dönümleri nedeniyle Kahramanmaraşlıların Kurtuluş Savaşı’nda gösterdikleri başarıya ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 88’inci yıldönümü dolayısıyla, gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Bu vesileyle, başta bu vatanı bizlere armağan eden aziz şehitlerimiz olmak üzere, kahraman gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyorum ve onların necip Türk milletine aziz emaneti ailelerine en derin sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısaca, Kahramanmaraş’ın kurtuluşundan bahsetmek istiyorum.

Maraş, önce 23 Şubat 1919’da İngilizler tarafından işgal edildi. Sekiz buçuk ay süren İngiliz işgali sırasında pek kayda değer bir olay cereyan etmedi. İngilizler ile Fransızlar arasında yapılan anlaşma sonucu 29 Ekim 1919’da İngilizler Maraş’tan çekildi, yerlerine Fransızlar geldi. Bu durum, yerli Ermeniler tarafından büyük bir coşku ve taşkınlıklarla karşılandı. Ancak, düşmanın hesap etmediği bir Maraş vardı.

Türk milleti, milyonlarca kilometre sınırı olan Osmanlı İmparatorluğu’nun savaşı kaybetmesiyle bin yıllık vatanı Anadolu’ya çekilmiş, aziz anasının sinesine sığınmıştı. Vatan, Türk’ün anasıydı. Anaları hepimiz biliriz, canları pahasına da olsa evlatlarını düşmanlarına vermezler. Bu necip milletin çocukları Yemen’de, Galiçya’da, Sarıkamış’ta, Hicaz’da en son Çanakkale’de kanlarıyla destan yazmışlardı. Şimdi, sıra Anadolu’daydı. Düşmanlar Mehmetçiğin kanına doymamıştı. Ancak, Anadolu, canından aziz bildiği bağımsızlığının sembolü ay-yıldızlı al bayrağının semasında ilelebet dalgalanması için evlatlarını kurban vermekten çekinmedi. 31 Ekim 1919 tarihinde Sütçü İmam’ın attığı bu ilk kurşun, Maraş’ın kurtuluş mücadelesi fitilini ateşledi. Tüm Maraşlılar “Maraş bize mezar olmadan düşmana gülzar olmaz.” düsturuyla yirmi iki gün yirmi iki gece kanlarıyla, canlarıyla destan yazarak düşmanı yurtlarından kovmuşlardır.

Maraş’ın kurtuluş mücadelesine başından beri her türlü desteği veren Gazi Mustafa Kemal, Heyeti Temsiliye adına çektiği telgrafında o günleri şöyle anlatır: ”Düşmanın taarruzuna karşı kahramanca silaha sarılan Maraşlı kardeşlerimiz yirmi güne yaklaşan bir zamandan beri kan ve ateşler içinde, istilacı Fransızlara, onların silahlandırdığı hunhar Ermenilere karşı savaşmakta idiler. 10-11 Şubat gecesi düşmanı İslahiye istikametinde firara mecbur ederek, mevcudiyeti millilerini kazanmaya muvaffak olmuşlardır.

15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir de Maraş Mutasarraflığına çektiği telgrafta “Maraş kahramanlarının Türklüğe has olan celadet ve fedakârlıkları neticesinde sevgili bayraklarımızın yine Maraş üzerinde dalgalandığını haber almakta bütün Kolordum en büyük sevinç duymaktadır. Öldünüz, fakat Türklüğü öldürmediniz. Tarihi millîmize kanınızla ve hayatınızla emsalsiz bir menkıbe-i celadet yazdınız. Maraşlıların ve sizlerin alnınızdan öper, Kolordumun hissiyatı samimiyesini arz ederim” diyerek sevincini dile getirmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Maraş vilayetine bir yazı gönderilerek, millî mücadeleye katılanların bir isim listesi istenir. Ancak, Maraş’tan Ankara’ya gönderilen cevap manidardır: “Maraş’ta millî mücadeleye katılmayan tek fert bile yoktur.” Bunun üzerine 5 Nisan 1925 yılında toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın da onayı ile İstiklal Madalyası’nın Maraş’ta fertlere değil, şehir halkına verilmesini kararlaştırır ve Kahramanmaraş bir adet kırmızı şeritli İstiklal Madalyası ile ödüllendirilir.

Kahramanmaraşlılar 1925 yılından beri her yıl, kurtuluş günü olan 12 Şubat Bayramı’nda, İstiklal Madalyası’nı şanlı bayrağına törenle takarak şanlı geçmişini yâd eder. Maraş şehri Millî Mücadele’deki kahramanlığından ötürü Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 7 Şubat 1973 tarihinde kahramanlık payesiyle ödüllendirilir.

Sözlerime Ali Fuat Cebesoy’un Maraş müdafaası hakkında hatıralarında yazdıkları satırları okuyarak son veriyorum. “Maraş müdafaası istiklal mücadelesinin en parlak kahramanlık destanlarından biridir. Başta Maraşlılar olmak üzere Pazarcık, Elbistan ve Göksunlular cesaret, feragat ve fedakârlıklarının bir timsalidir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Paksoy.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – “20’nci ve 3’üncü Kolordulardan iştirak edebilen zabit ve askerlerin de bu kahramanlıklarda hissesi vardır. Maraş’ın mukaddes kurtuluşu uğrunda şehit düşen aziz kardeşlerimizin mübarek hatıraları önünde eğilirken, gazilerimizi de hürmetle selamlarım.”

Sözlerime son verirken, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

Kahramanmaraş’ın kurtuluşuyla ilgili olarak İzmir Milletvekili ve Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Kemal Anadol hissiyatlarını ifade edeceklerdir.

Buyurun Sayın Anadol.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Kahramanmaraş’a “kahramanlık” unvanının verilişinin ve ilin düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümleri nedeniyle Kahramanmaraşlıları kutladığına ilişkin açıklaması

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri, benden evvel konuşan çok değerli milletvekillerinin ifade ettiği gibi bugün 7 Şubat 1973 tarihinin yıl dönümünü kutluyoruz. 7 Şubat 1973 bu güzel yurt köşesine, en önemli illerimizden birine “Kahraman” unvanının verildiği gündür. Bütün Maraşlıları kutluyorum ve arkadaşlarımın demin belirttikleri gibi, kendilerinden liste istendiğinde “Bir kişi bile Millî Mücadele’nin dışında kalmamıştır.” cevabını veren, gerçekten Millî Mücadele’ye inanan bir il için bu, geç de olsa, hak edilmiş bir unvandır.

Bir noktaya daha dikkatinizi çekmek isterim -bugüne ibret olmalıdır- o günün İstanbul’unda, payitahtında İngiliz muhiplerinden, Amerikan mandacılarından geçilmezken, hatta Millî Mücadele’ye önderlik edenler hakkında birtakım fetvalar verilerek onlar idama mahkûm edilirken, Kahramanmaraş’ta, Gaziantep’te, tüm Anadolu’da bunlar bir tarafa itilmiş ve tam bağımsızlıkçı anlayışla, böylesine müthiş, görkemli bir mücadele verilmiştir. O günlerin de bugüne örnek olması dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Tüm Maraşlıları kutluyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Anadol.

Biz de, Kahramanmaraş’ımızı hem İstiklal Madalyası’yla ödüllendiren hem de “Kahramanlık” unvanını veren şu anda mensubu bulunduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu hususta şükranlarımızı, saygılarımızı, bütün arkadaşlarım adına ifade ediyoruz.

Gündem dışı üçüncü söz, yükseköğrenim öğrencilerinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen Tokat Milletvekili Osman Demir’e aittir.

Sayın Demir, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Tokat Milletvekili Osman Demir’in, yükseköğrenim öğrencilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üniversite öğrencilerimizin sorunları hakkında söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bilgi güçtür, gelişme yolunun ışığıdır. Üretime dönük bir bilgi, diğer girdilerden farklı olarak, aynı anda pek çok üretim alanında kullanılabildiğinden, artan verimlere konu olmaktadır. Bu sebeple, neyin nasıl yapılacağının ve sorunların nasıl çözüleceğinin öğretildiği üniversiteler, ülkelerin beyinleri ve gelişme yollarının ışığıdırlar.

Ülkemizin uzun dönemli gelişmesi bakımından, üniversite öğrencilerinin sorunlarını yakından tanımamız ve onlara çözüm üretmemiz gerekmektedir. Bu sorunlar, ortaöğretimden gelenler, üniversiteye girişte yaşananlar ve üniversitede var olanlar olmak üzere üç grupta toplanabilir. Ortaöğretimden gelen sorunların en önemlisi, öğrencilerimizin mesleki ve teknik liseler ile genel liseler arasındaki çarpık dağılımıdır. Beş yıllık kalkınma planlarında, tıpkı gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, öğrencilerin yüzde 65’inin mesleki ve teknik liselerde ve yüzde 35’inin genel liselerde öğrenim görmeleri hedeflenmişken uygulamada bunun tam tersi olmuş, mesleki ve teknik liselerde eğitim gören öğrencilerin oranı yüzde 30’a düşmüştür. Bu çarpık dağılımın en önemli sebeplerinden biri üniversiteye girişte uygulanan katsayısı adaletsizliği, diğeri ise mevcut hâliyle öğrenci seçme sınavıdır. Üniversiteye girişte başarı puanları hesaplanırken, hangi programı tercih ederlerse etsinler, genel lise mezunlarının ağırlıklı ortaöğretim başarı puanları 0,8 ile çarpılırken, kendi branşlarına uygun dahi olsa, sınırlı sayıdaki lisans programları dışındaki lisans programlarını tercih etmeleri hâlinde mesleki ve teknik lise mezunlarının ağırlıklı ortaöğretim başarı puanları 0,3 ile çarpılmaktadır. Öğrenci seçme sınavı soruları genelde genel lise müfredatına uygun hazırlandığından, mesleki ve teknik lise mezunları burada da dezavantajlı durumdadırlar. Bu iki sorun yüzünden sağlık meslek lisesi mezunlarının tıp fakültesine, endüstri meslek lisesi mezunlarının mühendislik fakültesine ve ticaret lisesi mezunlarının iktisadi ve idari bilimler fakültesine girmeleri âdeta imkânsızdır. Bu sebeple, öğrenciler genellikle genel liseleri tercih etmekte ve belli bir uzmanlık temeline sahip olmadan üniversiteye girmektedirler. Üniversite yıllarına ertelenen uzmanlaşma, daha zor, maliyetli ve zayıf olmaktadır. Mezunların kendilerine güvenleri, verimlilikleri ve iş bulma imkânları azalmaktadır.

Üniversiteye girişte yaşanan diğer bir sorun, yükseköğretim kurumlarının kontenjanlarının düşük olmasıdır. Örneğin, 2006-2007 öğretim yılında yaklaşık 1,7 milyon öğrencimiz üniversite sınavına girmişken bunlardan yaklaşık 389 bini örgün öğretimde, 192 bini de açık öğretime kaydolmuştur. Örgün lisans programına yerleşen öğrenci sayısı sadece 190 bindir. Gelişmiş ülkelerde yükseköğretimde okullaşma oranı yüzde 50 ila 90 arasında değişirken Türkiye’de bu oran, açık öğretim dâhil, yüzde 35 civarındadır. Ülkemizde bir yükseköğretim kurumuna kaydolamayan yaklaşık 70 bin gencimiz büyük maliyet ve zahmete katlanarak yurt dışında öğretim görmeye çalışmaktadır.

Üniversite öğrencilerinin sorunları tabii ki bunlarla sınırlı değildir. Örneğin kesintisiz üç buçuk saat süren öğrenci seçme sınavı, içeriği ve uygulama biçimiyle adaletsiz bir sınavdır. Farklı programlara yerleşecek, farklı yetenekteki bütün öğrencilerin başarısını aynı sorularla ve sadece bir sınavla ölçmeye çalışmak doğru bir yöntem olmamalıdır. Üniversitelerimizin eğitim sistemleri genellikle ezbere dayalı, teori ağırlıklı ve mezunları mesleğe hazırlamada yetersizdir.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Bakan mülakat yapsın, alsın!

OSMAN DEMİR (Devamla) – Birçok üniversitemizin, öğretim elemanı, fiziki kapasite ve laboratuvar eksikliği sorunları vardır. Öğrencilerimiz anılan sorunlarla boğuşurken bazı üniversite rektörlerinin çözüm üretmek yerine kamu vicdanını yaralayan açıklamaları son derece üzücüdür: “Gerekirse 100 bin şehit verir, Kıbrıs’ı da alırız Yunanistan’ı da.”, “Yücel Aşkın’a -yolsuzlukla yargılanırken- sahip çıkmak, cumhuriyete sahip çıkmakla eş anlamlıdır.”, “Keşke o zamanlar -matbaanın bulunduğu 1450’li yıllar- Anadolu Müslüman olmasaydı.”, “Amerika’nın öz evlatlarından birisi Başbakanımız oldu.”, “Türkiye, son iktidarla uzatmaları oynuyor.”, “Dünyada ne kadar vatan haini varsa sanki ülkemizde toplanmış.”, “Genel seçimleri ölüm pahasına almak zorundasınız.”, “Yüzde 95 oranında oy alsanız bile size iktidarı vermeyeceğiz.”, “Türbanlı bir öğrenciye, cumhuriyet ilkelerinin kıyafetlerine aykırı diye hak ettiği notu vermeyeceğiz.” Bu sözlerin “sorumlu bilim adamı” sıfatı taşıyan rektörlere ne kadar yakıştığının, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları gibi çağdaş değerlerle ne kadar bağdaştığının kararını sizlere bırakıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Demir, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Sen ne için çıktın oraya?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bu rektör kim ya?

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Hangi rektör Sayın Konuşmacı? İsim verir misiniz?

OSMAN DEMİR (Devamla) – Onlar, bu gibi sözler yerine öğrencilerimizin sorunlarını çözecek projeler üretselerdi daha iyi olmaz mıydı?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kaybedecek zamanımız yoktur. Üniversiteler, bilim üretmek ve nitelikli insan yetiştirmek olan asli görevlerine geri dönmek zorundadırlar. Millî Eğitim Bakanlığı ile YÖK arasında geçen dönemde yaşanan anlaşmazlık, sorunların çözümünü geciktirmiştir.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Başbakan tüyo verme hazırlıklarına başladı, merak etmeyin!

OSMAN DEMİR (Devamla) – Yeni YÖK Başkanının bilimi ve özgürlüğü önceleyen açıklamaları umut vericidir. Hükûmetimiz, diğer hizmet alanlarında olduğu gibi eğitim alanında da gelişmiş ülkeleri yakalamayı hedeflemektedir. Bu amaçla, gayrisafi millî hasıladan eğitime ayrılan pay yüzde 2’lerden yüzde 4,3’e çıkarılmış, kamu bütçesinden en büyük pay Millî Eğitim Bakanlığına ayrılmıştır. Her yıl bin öğrenci lisansüstü eğitim almak için yurt dışına gönderilmektedir. Otuz üç adet yeni üniversite kurulmuştur. Yükseköğretimde potansiyelimiz yüksektir, başarımız onu değerlendirmemize bağlıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DEMİR (Devamla) – Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Demir, teşekkür ediyorum.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Arkadaşım, hangi rektörler? Rektörlerin adını bir söyle!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Rektörlerin adını söyle!

BAŞKAN – Sayın Bakanım, söz istiyor musunuz?

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Okuduğunu bile bilmiyorsun! Eline yazılı bir metin verilmiş…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – “Bazı rektörler” diyorsun. Ne kadar bazı?

BAŞKAN – Sayın Ekici, lütfen efendim…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) - Çanak konuşma yaptınız! Şimdi, Bakan da cevap verecek çanak konuşmaya! Buyurun… Buyurun Sayın Bakan!

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Hayır, konuşmayı Bakan hazırladı.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Hayret bir şey ya! Hayret bir şey! Dağ başı mı burası?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 20 milletvekilinin, başta Kütahya’da olmak üzere meydana gelen tren kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/120)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

27 Ocak 2008 gün 4.06 saatlerinde Kütahya’nın Altıntaş İlçesi yakınlarında virajı alamayan İstanbul-Denizli seferini yapan Pamukkale Ekspresinin raydan çıkması ile meydana gelen kazada 9 kişi ölmüş 37 kişi de yaralanmıştır.

Tren kazasının ilk incelemelerinde, kazanın ray kırılmasından kaynaklandığı açıklanmış, TCDD yetkililerinin yapmış oldukları ilk açıklamalarda ise Haydarpaşa-Denizli seferini yapan Pamukkale Ekspresinin 2 vagonunun raydan çıkarak yan yatması sonucu kazanın olduğudur.

İlk incelemelerde olayın conta başındaki ray kırılmasından meydana geldiği belirlenmiştir.

TCDD’nin her yıl ortalama ray ihtiyacı 50-60 bin ton iken AKP iktidarı döneminde 2002-2006 yılları arasında ancak 71 bin ton rayın alındığı, yenileme çalışmalarının ancak ihtiyaç duyulanın % 20 sinin gerçekleştirildiği,

Uzun yıllardır ihmal edilen Demiryollarında, zamanında ve yeteri kadar yol yenileme çalışmaları, bakım ve onarımın yapılmadığı, bu nedenle eskiyen demiryollarının bakım ve onarım masraflarının katlanarak büyük boyutlara ulaştığı, bu durumun da TCDD’nin zararını daha da artırdığı ifade edilmektedir.

2007 yılında 20 bin 800 adet rayın değiştirilmesi gerekirken ancak 5 bin 900 adet rayın değiştirildiği, 2006 yılında 285 km yol yenileme çalışması programlanmışken yeteri kadar ray temin edilemediği yol yenileme çalışmalarının tamamlanmadığı,

Ayrıca, AKP iktidarının Demiryollarındaki siyasi kadrolaşması sonucu yetersiz ve bilgisiz elemanların demiryollarını işin içinden çıkılamayacak sorunlar yumağına çevirdiği,

Son yıllarda artış gösteren tren kazalarında bugüne kadar 2 bin 88 kazanın yaşandığı, bu kazalarda toplam 634 vatandaşımızın öldüğü, 1.285 kişinin de yaralandığı,

Son olarak, 9 vatandaşımızın ölümü, 37 vatandaşımızın da yaralanması ile sonuçlanan Kütahya tren kazasının da umarım ki bundan önceki kazalarda olduğu gibi bu kazanın da sorumluğu günde ortalama 12-14 saat çalışan makinistlere yıkılmasın, makinist hatası diye kapatılmasın.

27 Ocak 2008 tarihindeki Kütahya tren kazası başta olmak üzere, son yıllarda artan tren kazalarındaki artışların sebeplerinin, bu kazalarda kusurları olanların ortaya çıkarılması ile bundan sonra bir daha tren kazalarının olmaması için alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacı ile Anayasamızın 98. İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince Araştırma komisyonu kurularak araştırılmasını saygılarımla arz ederiz.

1) Tansel Barış                         (Kırklareli)

2) Turgut Dibek                       (Kırklareli)

3) Şevket Köse                         (Adıyaman)

4) Necla Arat                            (İstanbul)

5) Tekin Bingöl                        (Ankara)

6)  Fatma Nur Serter                (İstanbul)

7) Osman Kaptan                     (Antalya)

8) Ali Rıza Öztürk                    (Mersin)

9) Rahmi Güner                       (Ordu)

10) Mehmet Ali Özpolat          (İstanbul)

11) Şahin Mengü                     (Manisa)

12) Halil Ünlütepe                    (Afyonkarahisar)

13) Ali İhsan Köktürk              (Zonguldak)

14) Sacid Yıldız                       (İstanbul)

15) Vahap Seçer                       (Mersin)

16) Ahmet Ersin                       (İzmir)

17) Hulusi Güvel                     (Adana)

18) Atilla Kart                          (Konya)

19) Rasim Çakır                       (Edirne)

20) Ali Rıza Ertemür                (Denizli)

21) Mevlüt Coşkuner               (Isparta)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 19 milletvekilinin, Tuzla Tersaneler Bölgesi’nde yaşanan iş kazalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/121)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2007 yılından 2008 yılının başına kadar Tuzla Tersaneler Bölgesi'nde toplam 13 tersane işçisi, işyerlerinde ölümlü iş kazası nedeniyle hayatını kaybetmiştir.

Tuzla Tersaneleri, gemi yapım ve onarım siparişleriyle Türkiye'yi dünya beşinciliğine taşımıştır. Gemi İnşa Sanayiciler Birliği verilerine göre Türkiye genelinde 44 tersane bulunmaktadır. Tuzla Bölgesi'ndeki tersanelerde 24.200 civarında işçi çalışmaktadır. Yıllık 2.5 milyar dolarlık döviz girdisi sağlayan bir sektördür. Ancak bu kadar büyük bir sektör olmasına karşın sendikalı işçiler toplam çalışanların ancak %10'nu oluşturmaktadır.

Sektörde çalışanların büyük bir bölümü taşeron firmaya bağlı olarak çalışan işçilerdir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın verilerine göre tersanelerde çalışan 16.173 bin işçiden, 12.427 bini taşerona bağlı olarak çalışmaktadır. Taşeron firmalara bağlı olarak çalışan işçiler, temel hak ve özgürlükleri, sosyal hakları ve özlük hakları gözetilmeksizin adeta köle gibi çalıştırılmaktadır.

Tersane işçileri sendikal hak ve özgürlüklerden yoksundur. Sektörde çalışan işçilerin çok küçük bir azınlığı sendikalıdır. Yaklaşık 1.000 civarında taşeron firmanın bulunduğu sektörde, sendikalarda örgütlenmek neredeyse olanaksız hâle getirilmiştir. Çünkü taşeronluk başta sigorta ve sendika olmak üzere çalışanların her türlü haktan yoksun bırakılmasının yolunu açmaktadır. Küçük tedbirsizliklerden doğan ciddi yaralanma ve ölümler, sendikasızlaşmayla birleşince işçilerin mağduriyetleri en üst seviyeye çıkmaktadır.

Tersanecilik sektöründeki talebin artmasıyla birlikte işveren firmanın, maliyeti düşürüp, kârını arttırma çabası, yanlış yapılanan taşeron sistemini yaratmıştır. Oluşan yeni sistemde bütün yük köle gibi çalıştırılan işçilerin sırtına bindirilmiştir. Taşeron firmalar iş güvenliği ve sosyal hakları sağlamak bir yana, işçileri en temel insan haklarından bile mahrum bırakmıştır. Tuzla'da ölen işçilerin çoğunun taşeron işçisi olması da bunun en somut göstergesidir.

Yasaya göre, işverenler işyerlerinde sağlıklı ve güvenli çalışma ortamının tesis edilmesi için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür. Devlet işverenlerin bu yükümlülüklerini yerine getirip getirmediğini denetlemelidir. Ancak Çalışma Bakanlığı'nın, Tuzla'daki teftişleri haberli yapılmaktadır. Ayrıca denetimlerin kapsamları dar tutulmakta ve işyerlerine uyguladıkları yaptırımlar da yetersiz kalmaktadır. Tuzla Tersaneler Bölgesi'nde yaşanan ölümleri engelleyerek, işçi sağlık ve güvenliğinin sağlanması için kısa ve uzun vadeli müdahalelerle çözüm sağlanmalıdır.

Öncelikle temel hak ve hürriyetler çerçevesinde, sağlık ve çalışma şartları düzeltilmelidir. Anayasa'nın 51. maddesi ile tanınan sendika kurma ve üye olma hakkı fiili durumla ortadan kaldırılmamalıdır.

Tuzla Tersaneler Bölgesi'ndeki yaşanan ölümleri durdurmak için mevzuattaki İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği’ne ilişkin maddelerin eksiksiz uygulanması gerekmektedir. İşverenin bu maddeleri uygulamaması halinde sonuç sağlamaya yönelik ağırlıkta yaptırımlar uygulanmalıdır.

Tuzla’da uygulanmayan, "Sağlık Kuralları Bakımından Günde Ancak Yedibuçuk Saat veya Daha Az Çalışması Gereken İşler Hakkında Yönetmeliğin" 7. maddesinin Tuzla Tersaneler Bölgesi'nde de uygulanması gerekmektedir.

Tuzla Tersaneler Bölgesinde yapılan üretimin ağır ve tehlikeli bir işkolu olması, işçi sayısının fazlalığı göz önüne alınarak bu bölgede tam teçhizatlı bir Kamu Hastanesi kurulması gerekmektedir.

Asıl iş olan gemi yapımının bölünerek, İş Yasası’na aykırı şekilde asıl işveren-alt işveren ilişkisinin kurulması takibe alınmalı ve hukuk dışı durumlar önlenmelidir.

İş Yasası’nda belirtilen sosyal hakların sağlanıp sağlanmadığı habersiz ve ayrıntı olarak yapılacak teftişlerle kontrol edilmelidir.

Tuzla Tersaneler Bölgesinde. yaşanan işçi ölümlerinin nedenleri ve bu ölümlerin önlenmesi için alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa’nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 104. ve 105. maddeleri gereğince meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Çetin Soysal                         (İstanbul)

2) Turgut Dibek                       (Kırklareli)

3) Şevket Köse                         (Adıyaman)

4) Necla Arat                            (İstanbul)

5) Tekin Bingöl                        (Ankara)

6) Fatma Nur Serter                 (İstanbul)

7) Osman Kaptan                     (Antalya)

8) Ali Rıza Öztürk                    (Mersin)

9) Rahmi Güner                       (Ordu)

10) Mehmet Ali Özpolat          (İstanbul)

11) Şahin Mengü                     (Manisa)

12) Halil Ünlütepe                    (Afyonkarahisar)

13) Ali İhsan Köktürk              (Zonguldak)

14) Sacid Yıldız                       (İstanbul)

15) Vahap Seçer                       (Mersin)

16) Ahmet Ersin                       (İzmir)

17) Hulusi Güvel                     (Adana)

18) Atilla Kart                          (Konya)

19) Ali Rıza Ertemür                (Denizli)

20) Mevlüt Coşkuner               (Isparta)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89’uncu ve 104’üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2.- İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346 milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Anayasa Komisyonu Raporu (2/141) (S. Sayısı: 101)

BAŞKAN - 2'nci sırada yer alan, İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin ikinci görüşmesine, birinci görüşmenin bitiminden itibaren kırk sekiz saat geçmediğinden başlayamıyoruz.

3’üncü sırada yer alan, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S. Sayısı: 95) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Geçen birleşimde tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Reha Denemeç konuşmuştu.

Şimdi, söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural’a aittir.

Sayın Vural, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinize saygılarımı arz ediyorum.

                             

(x) 95 S. Sayılı Basmayazı 8/2/2008 tarihli 60’ıncı Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Tabii, bugün görüştüğümüz bir araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi, esasen daha geniş bir politik ekonomi açısından değerlendirilmesi gereken bir husustur. Bugün, sadece ve sadece bir araştırma ve geliştirme faaliyetine verilen desteğin ötesinde, acaba, biz, bu, özellikle rekabetin yoğunlaştığı küreselleşme sürecinde rekabet gücü yüksek bir ülke olabilmek için bu gelişmeleri nasıl algılıyoruz, bunu kavrayan ve kapsayan bir politik ekonomi yaklaşımı nasıl olmalıdır ve bu çerçevede, özellikle bilim ve teknolojik ilerlemeler karşısında almamız gereken tedbirler nelerdir ve bu tedbirlerin içerisinde araştırma ve geliştirmeyi nasıl yönlendirebiliriz? Aslında, bu, son derece makro, genel bir bakış açısının son derece mikro bir yaklaşımı olarak bu kanun tasarısını görüyoruz. Ama bütün bunları düşünürken, gerçekten değerli arkadaşlarım, bu acımasız rekabetin oluştuğu bir dünyada, zaman zaman, özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkeler statüsünde olan bu ülkelerin, neden daha gelişmekte olduğunu, neden diğerlerinin üzerine çıkamadığımız konusunda hep kendi kendimize sorular yönelttik.

Bazen kaderimizi bir petrol bulmaya… “Petrol zengini olsaydık çok iyi olurdu.” diye düşündüğümüz oldu ama Orta Doğu ülkelerinde zengin petrol kaynağı olan ülkelerin neden gelişmişlik ülke derecesinde alt sıralarda olduğunu da göz ardı etmiş olurduk.

Bazen ucuz iş gücünü kalkınmanın temel dinamiği olarak ortaya koyduk ama buna karşılık Almanya ve Japonya’nın iş gücü maliyeti yüksek olmasına rağmen neden daha fazla gelişmiş olduğu sorusuna da cevap verememiş oluruz. Bazen silah sanayisine sahip olmak gelişmenin ana kaynağıdır demişizdir ama Almanya ve Japonya’nın, yine, silah sanayisine sahip olmamasına rağmen, özellikle gelişmiş ülke olmasının cevabını veremeyiz.

Bazen de değerli arkadaşlarım, “Tasarrufumuz yok.” deriz ama Amerika Birleşik Devletleri en düşük tasarruf oranına sahip olmasına rağmen yüksek bir gelişmişlik seviyesine sahip olması, bu sorunun cevabı da sadece ve sadece bir tasarruf azlığına bağlanamaz.

Şu hâlde aradığımız nedir? Neden bazıları gelişiyor, neden gelişemiyor? Yapılan bütün çalışmalar aslında bir tek odağı gösteriyor: Sahip olduğumuz kaynakları daha iyi kullanmak, daha verimli kullanmak ve yenilik oluşturarak yeni ürünlerle, yeni fikirlerle rekabet gücü kazanmak. O bakımdan meselenin… Aslında yapmamız gereken iş, sahip olduğumuz bütün bu kaynakları daha iyi kullanmayı öğrenebilecek bir politik ekonomiye ihtiyaç var.

Bakınız, günümüzde, daha önceki dönemlerde, özellikle tarım ülkeleri ve sanayileşmiş ülkeler arasında -bir rekabetin oluştuğu- ikili bir gelişmişlik-gelişmemişlik düzeyi oluşturulurken bugün üçüncü bir katman çıktı: Bilgi toplumu ülkeleri ve bilgi toplumu ülkeleri, sanayileşmiş toplumların da üzerinde daha fazla pay almaya başladı.

Şimdi biz, sanayileşmekte olan bir ülke olarak yeni bir rekabet boyutuna ulaşmanın çabaları içerisindeyiz. O bakımdan, bugün araştırma ve geliştirmeyi desteklemenin ötesinde toplumsal gelişmelere, küresel gelişmelere nasıl bakıldığını ortaya koymamız gerekiyor. İşte, kaynaklarımızın daha iyi kullanılmasını öğrenmek, bilgi sahibi olmak ve bu çerçevede de bilimi aramak noktasında medeniyetimizin bize verdiği önemli ufuklar var değerli arkadaşlarım. Bizim medeniyetimiz, Türk - İslam medeniyeti, bilgiye, bilime, araştırmaya çok büyük önem vermiş; millî ve manevi değerlere sahip bir medeniyet anlayışına sahibiz. Ama neden bugün bunu içselleştiremedik? Neden bugün bizi yöneten ekonomik sistemi eğitim sisteminin ana unsuru hâline dönüştüremedik?

“Hiç, bilenlerle bilmeyenler bir olur mu”dan tutun da, Nizamülmülk’ün dediği gibi: “İlmin değeri de diğer mumların kendisinden ışık aldığı enerji kaynağına benzer.” Elmalılı Hamdi Yazır: “Hikmetli bilgi, tecrübeyle desteklenmiş ve uygulanabilir özellikler taşıyan ilimdir. Hikmet, ilimle sanatın birleşmesidir.” “En hakiki mürşit ilimdir, fendir.” diyen Mustafa Kemal Atatürk, yine “İlim ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişmesini kavramak ve izlemek şarttır.” diyen Mustafa Kemal Atatürk.

Böyle, medeniyetimizin kaynakları, ilme, bilime… Gerçekten, açık bir vizyonu ortaya koyarken, bugün “İhracatımız rekor kırdı.” derken sadece yüzde 2 yüksek teknoloji ürünü ihraç eden ülke olarak OECD ülkeleri içinde sonuncu hâlde olduğumuzun sebebi nedir? Neden böyle? Dolayısıyla, bugün baktığımız zaman, bilgiyi üreten insana önem veren bir politik ekonomiye, maalesef, sahip olmadığımızı görüyoruz.

Şimdi, biraz önce ifade ettiğim gibi, aslında bütün bu gelişmişliklerin sebebi, bilim ve teknolojiye ve bilim -teknoloji yoluyla verimlilikte yaptığımız kazanımların neticesindedir.

Değerli arkadaşlarım, bilginin kaynağı insandır gerçekten. Eğer, bilginin kaynağı insan ise bu insana değer veren ama insanı toplumdan yalnızlaştırmayan, insanın oluşturduğu toplumsal yapıyı, kültürel yapıyı ve kurumsal yapıyı dikkate alan politik ekonomilere ihtiyaç vardır.

İşte değerli arkadaşlarım, günümüzde, bizim insanımızın daha iyi bilgi üretebilmesi için, kendisinin içinde bulunduğu toplumu, kültür yapısını dikkate alan ve bununla birlikte, eğitim, yargı gibi kurumsal düzenlemeler içerisinde daha iyi bilgi üretebilecek milliyetçi bakış açılarına ihtiyaç vardır.

Bugün, küreselleşme sürecinde dayatılan ve ülkelerin rekabet gücünü dikkate almayan, ülkelerin içinde bulunduğu kültür yapısını, o kültürle beraber yoğunlaşmış sosyal uzlaşma sistemini dikkate almayan politik ekonomiler, milletlerin rekabet gücüne herhangi bir şey katmaz.

 O bakımdan, bugün, küreselleşme sürecinde -bütün bu bakış açısı itibarıyla bakıldığı zaman- ülkemizin oluşturduğu eğitim sistemimizle, yargı sistemimizle, araştırma-geliştirme sistemimizle, beraber ve birlikte rekabet edecek bir farklılık oluşturmamız gerekir. Unutmayalım ki rekabet benzeşmekten geçmez, rekabet farklılıktan oluşur.

O zaman yapmamız gereken husus: İnsanı, kendi toplumundan uzaklaştırarak, yabancılaştırarak, küresel boyuta taşımak değil; insanı, kendi millî ekonomisi, kendi sosyal uzlaşma sistemi içerisinde, kendi kültürel yapısı içerisinde üretmesini sağlayabilecek bir yapıya götürmektir.

O bakımdan, bir taraftan insana dayatma uygulayan, diğer taraftan da insanı, mücerret anlamda, kendi toplumundan uzaklaştıran politik ekonomilerin araştırma ve geliştirme iklimi oluşturması mümkün değildir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, onun için, biz, insanımızı merkezimize alan ama toplumumuzun millî ve kültürel yapısını, değerlerini, sosyal uzlaşma anlayışı içerisinde yaklaşımını dikkate alan bir bakış açısına ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz.

Bugün “araştırma ve geliştirme” olarak ortaya konan bakış açısının, sadece “Ben birilerine para verirsem araştırma yapar.” bakış açısının ötesinde bir felsefeye ihtiyaç olduğu kanaati taşıyorum. Bu meseleye sadece ve sadece neoliberal açıdan bakarak, meseleye “İnsandan ne kadar daha fazla verim alırım. Ben parayı ne kadar basarsam o kadar alırım.” anlayışının ötesinde bir politik ekonomiye ve bu politik ekonomi yaklaşımını da değer zinciri içerisine sokabilecek bir yaklaşıma ihtiyaç var.

Onun için, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, bu meseleye bakış açımızı ihtiva eden, politik ekonomi olarak da milliyetçi bir politik ekonomi -insana daha iyi araştırma-geliştirme, kaynaklarını daha verimli kullanabilecek bir ortamı sağlayabilecek bir politik ekonomi- olarak bakıyoruz ve böylelikle de -bunu ortaya koyduğumuz zaman- o insana o değeri ortaya koyan ve bu yönüyle de insanı içine alan, onun kurumsal ve kültürel yaklaşımını da içine alan politik bir büyüme, yeni bir büyüme teorisinin oluşturulması gerekmektedir.

Mesele, sadece, dışarıdaki insanların gelip burada ar-ge çalışması için insan istihdam etmesi değildir değerli arkadaşlarım. O bakımdan, meseleye kendi politik ekonomisi açısından bakmamız, daha büyük bir perspektiften bakmamız gerekmektedir. Bugün, özellikle ihracatın ithalata bağımlılığının artırıldığı, üretimin ithalata bağımlılığının artırıldığı bir yaklaşım tarzı içerisinde kaynaklarımızı daha iyi kullanmayı öğretemeyiz. O bakımdan, bugün tartıştığımız ve tartışacağımız araştırma-geliştirme faaliyeti, bir teşvik unsurunun ötesinde, bu meseleye nasıl baktığımızı, nasıl ortaya koymamız gerektiğini belirtmesi açısından bir fırsattır diye düşünüyorum.

Bakın, 2020-2030’lu yılların içerisinde tespit edilen bir husus vardır: Teknolojiye uyum sağlayan ülkeler kazanacak, uyum sağlamayan ülkeler batacaktır. O zaman bize düşen görev: Bilim ve teknolojiyi, verimliliği ve insanı dışlayan, egzojen bir faktör olarak gören değil, içselleştiren bir politik ekonomiye ihtiyacımız vardır. Onun için, kendimizin millî yenilik sistemi oluşturmamız gerekmektedir, kendimizin insan gücü yetiştirmesi gerekmektedir. Nasıl insan gücünü? İthal edilen insan gücü, beyin gücü olabilir. Ama kendi eğitim sistemimiz içerisinde bu kültürel yapıyı özümsemiş ve bir değer sistemi içerisinde, sosyal uzlaşma sistemi içerisinde hür bir şekilde bilgisini toplumla paylaşabilen insanları oluşturmamız lazım.

Unutmayalım değerli arkadaşlarım, ülkeler sadece ürünleriyle, mallarıyla rekabet etmezler. Her ürünün, her malın arkasında bir değer vardır, eğitim sistemi vardır, beyin vardır, kültür vardır. O bakımdan, kültürü, beyni, ahlaki değeri, sosyal uzlaşma sistemini göz ardı eden, insanı devletinden ve milletinden koparan bir yaklaşım tarzı bize ancak ve ancak kölelik getirir. Onun için, rekabet etmek istiyorsak, ülkemizin oluşturduğu sistemle beraber, birlikte rekabet etmemiz gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu temel bakış açısı içerisinde önümüzdeki dönemde gerçekten çok önemli gelişmeler olacak. Bir taraftan bu teknoloji vasıtasıyla yeni pazarlar bulmak isteyen küresel, çok uluslu şirketler, bu belirgin olarak oluşacak ama bu küresel şirketlerin, çok uluslu şirketlerin ülkelerin yönetimi ve hükûmetleri ve devletleri üzerinde kuracağı otorite de tartışılacak. O bakımdan, bizim meselemiz sadece çok uluslu bir şirketin buraya girmesi değil. Ama çok uluslu şirketlerin kendi hukuklarını, kendi bakış açılarını bu ülkeye yerleştirmek istemesi arasında da çok ciddi bir çelişki ve çatışma olacağını da bilmenizi istiyorum, olmalıdır da. Onlar mı hâkim olacak, biz mi yöneteceğiz? O bakımdan, bu konulara bakarken, muhakkak surette millî bir perspektiften bakmamız ama küresel gelişmeleri ve küresel araçları da dikkate almamız gerekmektedir.

Şimdi, böyle bir ortam içerisinde, bütün bu bakış açıları içerisinde, bir taraftan “Küreselleşmenin gereğidir.” diyerek kendi kaynaklarını daha iyi kullanmayı öteleyen, başkalarının üretimine yol açan, Ahmet’le George’un arasında fark görmeyen yaklaşım tarzı, bu ülkenin bilim ve teknoloji, bilim adamı yetiştirmesi, araştırma-geliştirme yaparak kaynaklarına verimlilik eklemesi mümkün değildir. Dolayısıyla, bu yaklaşım tarzı değişmelidir. “Küreselleşmenin gereği budur.” diyerek işin içinden sıyrılamayız. Bu, küreselleşme sürecinde kendi ülkelerinin uluslararası rekabet gücünü artırmak isteyenlerin yaklaşım tarzıdır. O zaman bizim yapmamız gereken nedir? Kendi millî yenilik sistemimiz içerisinde meseleye bakarak küresel boyutta rekabeti sağlayabilecek ortamı nasıl oluşturabiliriz?

Bugün geldiğimiz bu noktada, açıkçası, geçen gün, değerli arkadaşlarım, 2002-2005 yılı arasında, 2007 yılı arasında, bu araştırma-geliştirmenin bugüne kadar getirilmemiş olmasını bir handikap olarak görenler, beş yıldan bu yana, altı yıldan bu yana bununla ilgili neden bir adım atmadılar, doğrusu bunu sorgulamak lazım, neden getirmediniz diye sorgulamak lazım.

Şimdi, bugün getirilen teşviklerin önemli bir kısmı teknoloji geliştirme bölgeleriyle ilgili teşviklerdir, daha önce, 2001 yılında çıkartılmış olan tasarıdır. Ama bizim aradığımız bunun ötesindedir değerli arkadaşlarım. Biz, zihinlerimizdeki kölelikle rekabet kazanamayız, yenilgimiz orada başlar. O bakımdan, bakılması gereken husus, bu milletin üretmesi, kaynakları verimli kullanmasını sağlayacak bir ekonomi, sosyal ekonomi, politik ekonomi tarzının ülkeye yerleştirilmesidir. Bugün böyle bir iklim olduğunu söyleyebilir miyiz? Söyleyemeyiz.

DERVİŞ GÜNDAY (Çorum) – Söyleriz, söyleriz…

OKTAY VURAL (Devamla) - Başkaları üretiyor, burada satıyorlar. İhracatımız, üretimimiz, her şeyimiz ithalata bağımlı. “Büyüme var.” diyoruz, işsiz sayımız artıyor değerli arkadaşlarım.

O bakımdan, bugün geldiğimiz bu politik ekonomi, Türkiye’nin rekabet gücünü azaltan bir politik ekonomidir. Temel yaklaşımı da küreselleşme süreci içerisinde istek ve arzuların yerine getirilmesini sağlayan bir husustur. O bakımdan, bundan bir farklılık oluşturamayız. Bizim farklı bir yaklaşımla meseleye bakmamız gerekmektedir.

Bu kanun tasarısı genel mahiyeti itibarıyla aslında uygun bir araçtır, destekliyoruz. Böyle bir uygun aracın, aslında daha genel mahiyette, daha millî politikaları takip eden icraatlara ve hükûmetlere ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. O bakımdan, bu konuyla ilgili, Milliyetçi Hareket Partisinin önergeleri de olacak. Çeşitli yerlerden gelen, özellikle ar-ge faaliyetlerinin desteklenmesi konusunda, küçük ve orta büyüklükteki işletmelerle ilgili yaklaşımlar, tam zamana eşdeğer araştırmacıyla ilgili kriterin 10’a çekilmesine ilişkin önergelerimiz olacak. Bunlar tamamıyla, bu araştırma ve geliştirmeden toplumumuzun daha geniş kesimlerinin faydalanmasını sağlamak… Ama şunu unutmayalım: Eğer biz -bunu tekrarlıyorum- yatırım indirimini kaldırdığımız gibi, sadece birkaç şirkete verilmiş sözlerden dolayı yapıyorsak, yanlış yapıyoruz. Eğer sadece, biz birkaç şirket için 500 ar-ge personeliyle ilgili kriteri getiriyorsak yanlış yapıyoruz. Daha önce de, biliyorsunuz, yatırım indiriminin tamamen kaldırılmasıyla ilgili husus, daha önce Telekom’un özelleştirilmesi sırasında gündeme taşınmıştı. Bunu, ülkemizin mevcut sanayisinde daha fazla araştırma geliştirme yapılmasını temin edecek bir yaklaşıma itmemiz lazım. Eğer biz bunu, birtakım şirketlerin faaliyetlerini ar-ge adı altında vergiden kaçırabilecek bir noktada düşünüyorsak yine yanlış yapıyoruz. Amacımız ve hedefimiz daha fazla araştırma geliştirmeyle, daha fazla ileri teknoloji üreterek rekabet gücü kazanmak ve böylelikle sanayileşmiş ülkelerin ötesindeki ülkelerle rekabet etmektir. Ama bütün bunları yaparken, daha yüksek katma değerli ürünler üretelim derken, eğer siz kur politikasını yine düşük kur yüksek faizle devam ettirip ayağınıza kurşun sıkmaya devam ederseniz, yine burada rekabet gücü kazanamazsınız. Onun için, meseleye sadece araştırma-geliştirme faaliyetlerinin maddi açıdan desteklenmesinin ötesinde bir politikayla bakmamız gerektiğini ben şahsen düşünüyorum.

Burada, araştırma-geliştirme son derece önemli değerli arkadaşlarım ama sadece araştırma-geliştirmeye para vermekle olmaz. Araştırmacı insan gücü yetiştirilmesi politikanız nedir? İnsan gücü yetiştirme politikası var mı?

Değerli arkadaşlarım, üniversitelerin araştırma fonları kesiliyor, ihtiyacı olan öğretim üyelerine kadrolar verilmiyor. Demek ki mesele, sadece araştırma-geliştirmeyi desteklemek değil. Araştırma ve geliştirmenin oluştuğu iklimi dönüştürmek...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

OKTAY VURAL (Devamla) – Ar-ge odaklarının, teknoparkların yurt sathına yayılmasıyla ilgili bir politika var mıdır? Güdümlü ar-ge projeleriyle ilgili yaklaşımlar ne olmuştur? O bakımdan, meseleye tamamıyla bunları ihtiva eden, yenilik üreten zihniyeti yerleştirmek için eğitim programlarınızda ne yapıyorsunuz? Mesele budur.

O bakımdan, bu, sadece ar-ge araştırmalarının desteklenmesi değil, aynı zamanda ar-ge’yi oluşturan insan gücü politikası, yatırım politikaları, bütün bunları kavrayan ve kapsayan bir çerçevede ele alınması gerekmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu konuda, her maddede arkadaşlarımız görüş ve düşüncelerini paylaşacak; bazı noktalarda da, açıkçası, önerilerle bu ar-ge faaliyetlerinin desteklenmesinden bütün sanayimizin faydalanmasını sağlayabilecek topyekûn bir anlayışın yerleştirilmesi için önergeleri olacaktır.

Ben, huzurlarınızda, böyle bir tasarıyı gündeme taşıyan ve görüşlerini paylaşan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Evet, şahsı adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

M. AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde kişisel görüşlerimi açıklamak üzere söz aldım. Sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarıya ilişkin değerlendirmeye geçmeden önce, kişisel söz hakkının bana devrine yardımcı olan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ’a da teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesine ilişkin bu kanun tasarısı toplam 7 maddeden oluşmaktadır. 7 maddenin 1’inci ve 2’nci maddeleri “kapsam” ve “tanım” maddesidir. 6 ve 7’nci maddelerinin de “yürürlük” ve “yürütme” maddeleri olduğunu dikkate alırsak esasa ilişkin 3 maddenin olduğu ortaya çıkar.

Bu 3 maddenin 2’si çeşitli teşvikleri düzenlemektedir ki bunların büyük bölümü vergi teşvikidir. Diğer madde de bu kanunun uygulanmasına ve denetimine ilişkin esasları düzenlemektedir.

Bu bilgileri vermemin nedeni, tasarının, esas itibarıyla vergi yasalarında yapılan değişikliklerden oluşan bir tasarı olduğunu sizlerin bilgisine sunmak içindir.

Yine, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’ne göre, vergi yasalarında yapılan değişiklikler, vergi teşvikleri ana komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmek zorundadır. Ancak Sayın Meclis Başkanımızın ana komisyon olarak Sanayi Komisyonunu görevlendirmiş olması nedeniyle Plan ve Bütçe Komisyonu kendi birikimini, uzmanlığını bu tasarıya yansıtma olanağından maalesef yoksun kalmıştır.

Konuya ilişkin olarak Plan ve Bütçe Komisyonunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanına yapmış olduğu başvuru sonuçsuz kalmıştır. Ancak ifade etmeliyim ki İç Tüzük’ümüzün 34’üncü maddesinin son fıkrasına göre, komisyonların arasında görev uyuşmazlığı olması hâlinde kararın Genel Kurulca verilmek üzere konunun Meclis Başkanı tarafından Genel Kurula intikal ettirilmesi gerekmektedir. Ancak işin bu kısmı da ihmal edilmiştir.

Şüphesiz, Sanayi Komisyonundaki arkadaşlarımız bu tasarıya en iyi şekilde yaklaşmışlardır, kendi birikimlerini, uzmanlığını buraya yansıtmışlardır. Kendilerine ben burada teşekkür ediyorum, kendilerini kutluyorum.

Değerli arkadaşlar, ar-ge harcamalarının desteklenmesi ekonominin rekâbet gücü kazanması açısından son derece önemlidir. O nedenle, bu tasarı, bu yönde atılmış bir adım olarak olumlu hususlar içermektedir. Ülkelerin rekabet gücünü belirleyen üç tane temel faktör vardır. Bunlardan birincisi, o ülkedeki makroekonomik ortamın kalitesidir. İkincisi, kamu kurumlarının kalitesidir. Üçüncüsü de o ülkenin teknolojik yeterlilik derecesidir. Bu üç husus esasen uluslararası rekabet endeksinin de alt bileşenleridir, yani ülkelerin rekabet gücü yönünden yapılan sıralamasında bu üç unsurda aldığı notlar dikkate alınır ve sıralama ona göre yapılır.

Eskiden, eskiden demeyeyim hâlen birçok ülkede belki bu geçerli, ülkelerin rekabet anlayışı daha çok düşük maliyetlerle çalışabildiği alanlarda uzmanlaşmasından geçiyordu veya hangi sektörlerde kaynak donanımı daha iyi ise, daha yoğunsa, oralarda o ülkeler üretime yöneliyordu. Ancak, küreselleşme sürecinde, artık “karşılaştırmalı üstünlük” anlayışı diyebileceğimiz bu anlayış doğal olarak bir kenara bırakılmış ve ülkeler yüksek ar-ge yoğunluğuna, yüksek katma değer üretimine ve yüksek yenilik becerisine sahip alanlara girmek suretiyle, bu alanlarda rekabet gücü kazanacak politikalara yönelmeye başlamışlardır. Bu çok doğal bir gelişmedir. Küreselleşme, esasen bunu kaçınılmaz bir şekilde ortaya koymuştur.

Bizim ekonomimizin rekabet gücü açısından şu an yaşadığı birtakım ulumsuzluklar vardır. Örneğin, kur politikasından kaynaklanan bir olumsuzluk vardır. Yine, birtakım girdi maliyetleri yönünden yaşadığı olumsuzlar vardır. Ancak, bütün bunlarda Türkiye bir olumsuzluk yaşamasa dahi ar-ge harcamalarını teşvik etmek suretiyle ekonomisine Türkiye rekabet gücü kazandırmak zorundadır.

Avrupa Birliğinin 2010 yılındaki çerçevesini çizen 2000 tarihli Lizbon Stratejisi de bütün Avrupa Birliği ekonomisi için ar-ge harcamasını öne çıkaran bir politikayı, bir politika belgesini benimsemiştir. Avrupa Birliğinin hedefi, Avrupa Birliğini 2010 yılında Avrupa Birliği ekonomisini dünyanın rekabet gücü en yüksek, en dinamik ekonomisi hâline getirmektir. Bunun için ar-ge harcamalarının mutlaka teşvik edilmesi gerekmektedir. Şu an Avrupa Birliğinde ar-ge harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 1,74’tür. Bu, 2005 yılı rakamıdır. Yine, 2005 yılı Türkiye rakamı yüzde 0,79’dur. Yani, biz Avrupa Birliğinin, yüzde 1,74’lük ortalama oranını yükseltmeye girdiği bir süreçte onun yarısından daha aşağı bir düzeydeyiz. Yine, Türkiye ile birlikte otuz ülkenin üyesi olduğu OECD’de ar-ge harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 2’nin üzerindedir. Türkiye, Avrupa Birliği ortalamasının yarısından az, OECD ortalamasının üçte 1’i düzeyinde bir ar-ge harcamasına sahiptir. Türkiye bu harcamayı yükseltmek zorundadır.

Bu tasarı o açıdan olumlu düzenlemeler getirmektedir. Olumlu, ama bana göre eksik düzenlemeler. Ar-ge harcamalarını bir teşvik politikasıyla, vergi teşvikiyle veya nakdî birtakım desteklerle teşvik etmenin yanında kamuya, devlete düşen bir ikinci görev daha vardır. Bütün ekonomilerde Amerika Birleşik Devletleri dâhil, o başta olmak üzere, bütün piyasa ekonomilerinde ar-ge harcamalarını desteklemek üzere devlet iki tane araç kullanır. Birincisi vergi teşvikleridir. Bunun yanında nakdi destekler çok küçük bir şekilde yer alır, ama bunun yanında çok önemli bir ikinci araç daha vardır: Bu da, kamu tedarik politikasının ar-ge harcamalarını teşvik edecek şekilde düzenlenmesidir. İşte, bizim bu tasarımızda bu eksiktir. Bu, esasen bir vergi tasarısıdır. Bu, gerçekte bir ar-ge tasarısı olabilseydi, tam anlamıyla ar-ge harcamalarını teşvik eden bir tasarı olabilseydi, burada devletin kamu tedarik politikasıyla, yani alım politikasıyla, ihale politikasıyla ar-ge harcamalarını teşvik edecek bir aracı da burada görmek mümkün olabilirdi. Eksik budur. Bunun mutlaka en kısa zamanda bir tasarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmesi gerekir. Aksi takdirde, 0,79’luk oranı bizim kısa sürede Avrupa Birliği ortalamasına yaklaştırmamız veya onu aşmamız mümkün olmayacaktır. Bizim, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, seçim programında bu konudaki taahhüdümüz, bu oranın yüzde 2’nin üzerine çıkarılmasıdır. Nitekim, Avrupa Birliğinin gelişmiş ülkeleri yüzde 2’nin üzerinde bir orana sahiptir.

Değerli arkadaşlar, tasarının maddelerine ilişkin olarak belirteceğim birkaç tane önemli konu var. Türkiye’de 2001 yılında 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu yürürlüğe girmiştir. Çok güzel bir kanundur. Teknoparklar olarak isimlendirdiğimiz bölgelerin, bu bölgelerde yapılacak faaliyetlerin teşvik edilmesine yönelik bir kanundur. O Kanun’la bu tasarıyı yan yana getirdiğimizde, bazı konuların hem o Kanun’da hem de bu tasarıda düzenlendiğini görüyoruz. Tanımlar konusunda, örneğin ar-ge merkezi, yenilik, araştırma-geliştirme faaliyeti gibi üç temel konudaki tanımın o Kanun’da da olduğunu görüyoruz. Bu tasarıda, üzülerek ifade ediyorum, kanun tekniğine yakışmayacak tanımlar vardır. Ben sizlerden rica ediyorum, 2’nci maddedeki araştırma-geliştirme faaliyeti tanımını lütfen bir okuyun.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

M. AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

O tanımın bu tasarıya yakışmayan bir tanım olduğunu göreceksiniz. Yapılması gereken, iki kanundaki tanımların birbirine paralel hâle getirilmesidir.

Yine bu tasarı, teknoparklarla ilgili yasaya rakip olmamalıdır, teknoparkları öldürecek, ortadan kaldıracak bir düzenlemeyi içermemelidir. Şüphesiz o konuda birtakım dikkatleri göstermiştir. 50 tam zamanlı işçi gibi sınır, teknoparkları dikkate alan bir sınırdır. Ancak teknoparkların işleticilerinin, kurucularının üniversiteler olduğunu dikkate alırsak, üniversitelerle iş birliğini teşvik eden düzenlemelerin bu tasarıda olmadığını görüyoruz. Bunu önemli bir eksiklik olarak görüyorum, üniversitelerle iş birliğini teşvik edecek düzenlemelerin tasarıda yer alması gerekir.

Sürem sanıyorum bitti -söyleyecek daha başka şeyler vardı- sözlerimi burada bu nedenle bitiriyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Şahsı adına İstanbul Milletvekili Mehmet Domaç.

Sayın Domaç, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı üzerine, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Maliye Bakanlığımızca hazırlanan Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı önemli bir eksikliği gidermeyi amaçlamaktadır. Bu tasarıya vereceğiniz destekle, ülkemizin uluslararası rekabet gücünün gelişmesine, ar-ge’de çalışan iş gücünün artmasına, ülkemizin zenginleşmesine, bilimsel bilginin çoğaltılmasına, tüm insanlığın yararına sunulmasına katkı sağlamış olacaksınız.

Sayın milletvekilleri, üretimde, bildiğimiz sermaye ve emek değerlerinin yanına, onlardan çok daha etkili olarak bilgi denilen bir kavram geldi. Artık, bildiğimiz ekonomik düzen, bilgi ve teknoloji tabanlı ekonomik sisteme dönüşmüş bulunuyor. Hepiniz bilirsiniz, iktisatçılar, ekonomiyi üçe ayırırlar: Birinci gruptakiler, doğal kaynaklara dayanan ekonomiler; ikinci gruptakiler, üretime ve sanayiye dayanan ekonomiler; üçüncü gruptakiler ise bilgiyi yöneten, üreten ekonomiler. Bu ekonomiler yenilikçi, ileri teknoloji ürünleriyle bilgi üreterek ve bilgiyi yönlendirerek dünya ekonomisinde söz sahibi olan ülkeler hâline gelmişlerdir.

Ülkemiz, sanayide yaptığı gelişmelerle ikinci gruba giren ekonomiler içerisindedir. Bugün ihracatımızın yüzde 82’sini sanayi ürünlerinden yapıyoruz. Yüksek teknolojili ürünlerde ihracatımızın payı ise yüzde 7 boyutundadır. Bu durum da dünyanın ihracat merkezi hâline gelmiş Çin ve Hindistan’la yarışma koşullarımızı zorlaştırıyor. Günümüzün hızla değişen rekabet ortamında ayakta kalabilmek için şirketlerimizin ürünlerini, hizmetlerini, yöntemlerini sürekli değiştirmeleri ve yenilemeleri gerekmektedir. Bu değiştirme ve yenileme işlemlerine dünyada inovasyon adı veriliyor. Türkçemizde de bu içeriğe uygun bir kelime bulduğumuzda bunu değiştirme imkânımız olabilir, ama bugün inovasyon kelimesi bu duruma karşılık geliyor.

Sayın milletvekilleri, yoğun bir küresel rekabetin yaşandığı dünyamızda, firma ölçeğinde teknoloji birikimi yüksek, hızla değişen pazar ihtiyaçlarına en kısa sürede yanıt verebilen, ileri teknoloji geliştiren, gelişmeleri ekonomik ürünlere dönüştüren inovatif firmalara ihtiyacımız bulunuyor. İnovasyonun temeli bilgiye, ar-ge faaliyetlerine dayanır. Ar-ge de başarıyı yakalamak, maliyetleri düşürmek, kaliteyi yakalamak, insanların hızla değişen ihtiyaçlarını, taleplerini karşılamak, kısacası rekabette üstünlük sağlama anlamına gelir.

İnovatif yüksek teknoloji ürünlerde rekabet, düşük teknolojilere göre oldukça yüksektir. Bilgi ve teknoloji tabanlı ekonomilerde üst sırada yer alanlar, gayrisafi yurt içi hasıladan ar-ge’ye yüzde 2’nin üstünde pay ayıran ülkelerdir. On üç-on dört tane böylesi ülke, dünya ekonomi pastasının yarısından daha fazlasına hâkimdir. Gelişmiş ülkelerde zenginliğin kaynağı, bilimsel buluşlar, onların getirdiği artı değerlerdir. Türkiye’nin, düşük, orta teknoloji ürünlerle küresel piyasada rekabeti gittikçe zorlaşmaktadır. Dünyanın en güçlü ekonomileri arasına girmeyi hedefleyen ülkemizin ar-ge’ye önem verip, yüksek teknoloji üreten bir ülke olması, ihracatımızda yüksek teknoloji ürünlerinin payının yüzde 7’lerden 22’lere çıkarılmasıyla olanaklıdır. Bunun için de ar-ge’yi desteklemekten ve geliştirmekten başka bir yolumuz bulunmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şirketlerimizin küresel rekabet gücü kazanması, inovasyon ortamının iyileştirilmesine bağlıdır. İnovasyon ortamının iyileştirilmesi, gayrisafi yurt içi hasıladan artan pay, araştırma altyapısının geliştirilmesi, iş gücü eğitiminin yükseltilmesi, bilgi teknolojilerinin yaygınlığı, siyasi, ekonomik istikrar, düzenleyici yapılar, vergi sistemlerinin uygun hâle getirilmesi ve fikrî mülkiyet haklarının korunmasıyla olanaklıdır. Bu hususların geliştirilmesi, ülkemiz için kaçınılmazdır. Bunun için, ar-ge faaliyetlerini destekleyici yasaları vazgeçilmez olarak görüyoruz.

Ar-ge faaliyetlerine özellikle son beş yılda sağlanan desteklerde çok büyük oranda artış olmuş, Hükûmetimiz gerek Hükûmet Programında gerekse Eylem Planı’nda bu hususlara özel önem vermiştir. Ar-ge faaliyetlerinin desteklenmesi amacıyla, 2007-2008 yılları merkezî yönetim bütçesinden TÜBİTAK’a önemli ödenekler ayrılmıştır. Teknoparklarda giderek artan yatırım ve firma sayısının bunu bir kez daha gösterdiğini görüyoruz.

Önemli bir gelişme de, gayrisafi yurt içi hasıladan ar-ge harcamalarına binde 4 olan miktarın, yüzde 1’lere doğru evrilmiş olmasıdır. Ancak, bu oranla, henüz yeterli seviyeye ulaştığımızı söylemek mümkün değildir. Hedefimiz olan yüzde 2’lerin üstüne çıkmak ve oraya doğru ulaşmak, Hükûmetimiz için bir hedeftir ve bu gayret gösterilmektedir.

Türkiye’de şu an itibarıyla ar-ge altyapısı çoğunlukla üniversiteler ve kamu kurumlarında bulunmaktadır. Üniversite ve kamu kurumları ar-ge’ye yaklaşık yüzde 64 oranında pay ayırmaktadırlar, ar-ge’nin yüzde 64’ü kadar pay ayırmaktadırlar, özel teşebbüs ise bunun yüzde 29’u civarındadır.

Değerli milletvekilleri, yükseköğrenim kurumlarının ve kamu kurumlarının özel teşebbüsle bağlantısı bu anlamda kopuktur, bunların geliştirilmeye çok ciddi ölçüde ihtiyacı bulunmaktadır.

Değerli Başkan, sayın milletvekilleri; Dokuzuncu Kalkınma Planı’nın içinde 2013 yılı için öngörülün özel sektörün ar-ge harcamaları içerisindeki payının yüzde 60’lara çıkarılması önemli bir hedeftir. Kamunun rolünün de ar-ge faaliyetlerini artırıcı yönde gelişmesi, planlanması, bu hedefe ulaşmamızda önemli katkılar sağlayacaktır. Bilimsel ve teknolojik araştırmalarımızı da ideal biçimde ticari ürüne dönüştürmek, firmalarımızı yüksek rekabet ortamına hazırlamak, Hükûmetimizin önemli görevleri arasında gelmektedir. Bu yolla, zenginleşme ve istihdamın önü açılacaktır. Ar-ge faaliyetlerinin geliştirilmesi, kapsamlı hâle getirilmesi, toplumun her kesiminde bilinçlenme, farkındalık yaratma çalışmaları ile olanaklıdır. Toplumumuzun topyekûn bu konuya dikkatinin çekilmesi gerekmektedir.

Geleceğe yönelik teknolojiler, nanoteknoloji, biyoteknoloji, yeni nesil nükleer teknolojiler, hidrojen yakıt pili teknolojileri, kimyasallar ve müstahzar ilaçlar, enformasyon, bilişim teknolojileri, yerli kaynakların katma değere dönüştürülmesi amaçlanan ar-ge çalışmaları arasında olmalıdır. Aşı ve antiserum çalışmaları, yaşam kalitesinin artırılması için gerekli ar-ge çalışmaları içerisinde olmazsa olmazlardır.

Bu kanun tasarısı, Hükûmetimizin ar-ge’ye verdiği önemi göstermesi bakımından çeşitli bilim ve iş çevrelerini harekete geçirici, motive edici bir unsur olacaktır. Tasarıyla birlikte ar-ge faaliyetlerinin hemen hemen her unsuru desteklenmektedir. Dolayısıyla, bu, ülkemizde bir hızlanmayı ve ar-ge konusundaki yatırımı ve firmaların ar-ge alanında kurdukları merkezlerin geliştirilmesini sağlayacaktır.

Değerli milletvekilleri, İrlanda, Avrupa Birliğine girmeden önce ve 1980’li yılların başına kadar çok fakir bir ülkeydi, sadece keten ihraç ediyordu 80’li yılların başında. Bugün, İrlanda, 18,5 milyar dolarlık ilaç ihraç ediyor. 1 milyar dolarlık ilaç tüketen İrlanda, 18,5 milyar dolarlık ilaç ihraç ediyor ve ülkesine 3 milyar dolar civarında vergi geliri sağlıyor. Bunu, İrlanda, siyasi istikrar, ticari serbestlik, eğitime, bilime, bilim üretimine verdiği katkıyla gerçekleştirdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET DOMAÇ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Domaç.

MEHMET DOMAÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, ülkemizde, üreticilerimizin desteklenmesi, yenilikçi firmalarımızın, araştırmacılarımızın artması ve bu araştırmacılarımızın ürettiği bilimle insanlığa ve ülkemize yararlı olması hepimizin dileği; bunun için, bu yasayı destekliyoruz. Geleceğe bakabilmek için ona bakacak yolları keşfetmeliyiz. Bu yasa tasarısı, Türkiye’nin gelişmesine önemli katkı sağlayacaktır. Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın ülkemizin aydınlık geleceğini yakınlaştıracağını diliyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Domaç.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, dış ticaret açığının her yıl büyümesi, ithalat cenneti olma özelliğimiz, yanlış teşvik uygulamaları, üretim plansızlığı rekabet gücünü azaltan göstergelerdir. Bugün, ar-ge konusunda 35 ülke arasında 31’inci sıradayız. Rekabet üstünlüğünü sağlamak için farklılık, yenilik, yaratıcılık, inovasyon gereklidir. Bu yasa bu açıdan bir açılımdır. Neden kaynak yetersizdir? KOBİ’ler neden öne çıkarılmamıştır? Ar-ge kapsamına alınan kurumlar arasında KOBİ’lere özel bir avantaj sağlanması gerekmez mi? Bundan sonra da ar-ge fuarlarıyla bu işi desteklemeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ağyüz.

Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bu tasarı çeşitli vergi teşviklerini getirmektedir. İç Tüzük’e göre ana komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesi gerekirken, Meclis Başkanı ana komisyon olarak Sanayi Komisyonunu görevlendirmiştir. Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanlığı ana komisyonun kendileri olması gerektiğini Meclis Başkanlığına bildirmesine karşın, bu durumda İç Tüzük’ün 34’üncü maddesinin son fıkrası uyarınca iki komisyon arasındaki görev uyuşmazlığının Genel Kurulca çözümlenmesi gerekirken, Meclis Başkanlığı konuyu niye Genel Kurula intikal ettirmeden Sanayi Komisyonunda bırakmıştır? Bunun açıklanmasını istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaptan.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Ülkemizde bugün kendi bünyesinde 50 adet ar-ge personeli istihdam eden veya edebilecek konumda olan kaç adet firma vardır? Bu firma veya şirketlerden bazılarının isimlerini söyleyebilir misiniz?

Yine, 50 adet ar-ge personeli çalıştırabilecek ve ülkemizde yüksek teknoloji gerektiren ürünleri üretebilecek olan yabancı ve çok uluslu şirketlerin bu kanun neticesinde ülkemizde yatırım yapma talepleri var mıdır veya olacak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, ar-ge harcamalarınız çerçevesinde son beş yıldır ülkemizde üretemeden ithal ettiğimiz hangi mamul ve teknolojik ürünleri bugün ülkemizde yapabilir hâle geldik?

İki: Ar-ge çalışmalarıyla elde edilen ürün ve buluşlar ile ne miktarda ithalat yapmaktan kurtulduk?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

Sayın Coşkunoğlu

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla üç soru sormak istiyorum Sayın Bakana.

Bu tasarı yasalaştıktan sonraki bir yıl içerisinde ve üç yıl içerisinde sağlanacak desteklerden kaç firmanın yararlanacağı üzerine bir tahmin, bir öngörü yapıldı mı? Böyle bir araştırma yapıldı mı var olan firmaların kapasitelerini göz önüne alarak? Sizin bazı beyanlarınız oldu bu düz panel imalatı üzerinde. Bu konuda belki bilgi verebilirsiniz.

İkinci sorum: Sanayi Komisyonu raporunda, yani elimizdeki sıra sayısının 7’nci sayfasında tasarının ana felsefesi olarak aynen şöyle deniyor, okuyorum oradan: “Mümkün olduğu kadar fazla oranda ve sektörde teknolojik üretimi sağlayacak bir ortamın…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla Sayın Bakanıma birkaç sorum var.

Birincisi: Ülkemizde ve gelişmiş dünya ülkelerinde özellikle sanayi sektöründe bin adet çalışan başına düşen ar-ge personeli değerleri karşılaştırıldığında ülkemizin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu açıdan baktığımızda bugünkü tasarıyı ne kadar yeterli buluyorsunuz?

Bir başka sorum: Ülkemizdeki KOBİ’lerin çoğunluğunu ve ar-ge personeli çalıştırmadaki eksikliklerini dikkate aldığımızda bu tasarı KOBİ’lere ne getirecektir? Yasanın ülkemizdeki beyin göçünü önleyeceğine inanıyor musunuz?

Bir de son olarak, ülkemiz için çok önemli olan bor ve türevlerine ilişkin ar-ge faaliyetlerinin desteklenmesini sağlayacak yeni bir yasa teklifi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Durmuş…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, aracılığınızla Bakanımıza sormak istiyorum:

1) Tıbbi alandaki bilimsel araştırmalar için özel destek fonları oluşturacağınız parti programınızda da ifade ediliyor. Bu konuda kaç fon oluşturdunuz? Kimlere verdiniz? Üniversite araştırma fonlarına neden el koydunuz? Avrupa Birliği fonlarında kriteriniz nedir? Verilen araştırma projelerinin değerlendirilmesinde siyasal eğilime mi bakılıyor?

2) Makine Kimya Kurumunun 14 bin kişinin çalıştığı Kırıkkale tesisleri eskimiş, çalışan sayısı 2.600’e inmiştir. Fabrika, üreten fabrika iken şimdi gelişen teknolojiye ayak uyduramıyor. Top, otomotiv fabrikası harabe hâlinde. Bunun geliştirilmesi ve yenilenme için ar-ge desteği verecek misiniz? Yoksa Kırıkkale gözden mi çıkarıldı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanım; üniversiteler, araştırmanın yapıldığı en önemli kurumlarımızdandır. Son zamanlarda sanayi ve ticari piyasayla birlikte bu çalışmalar uygulamaya geçirilmektedir. Ancak, bu çalışmayı yapan üniversite elemanlarına gereği kadar ücret verilmediği de malumunuzdur. Özellikle araştırma görevlilerinin maaşları bugün komik denecek boyutlara inmiştir. Araştırma geliştirme çalışmalarının kanunla desteklenmek istendiği bir ortamda, yardımcı doçent ve araştırma görevlileri başta olmak üzere, üniversite çalışanlarının maaşlarının iyileştirilmesi için bir çalışmanız bulunmakta mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Tavuk hastalıklarıyla ilgili araştırma ve geliştirme faaliyetlerini uzun yıllardan beri ifa eden Manisa Tavuk Hastalıkları Enstitüsü maalesef AKP Hükûmeti tarafından kapatılmıştır. Söz konusu Enstitü, aşı üretimi -bunun içinde kuş gribi hastalığı da dâhil olmak üzere- aşı geliştirme faaliyetleri yapan Asya ve Orta Doğu’da tek olan bir enstitüydü. Şimdi ar-ge faaliyetlerini geliştirelim derken, hangi mantıkla böyle bir enstitüyü kapattınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Enöz.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, çok kısa dönem içinde trafik kazasında hayatlarını kaybeden TÜBİTAK mensubu 3 değerli bilim adamı, ASELSAN’dan intihar eden 3 değerli bilim adamı, içinde önemli fizikçilerimizi barındıran uçağın düşmesi, Türk milletini derinden yaralamış ve toplumda şüphe oluşmasına neden olmuştur. Kaza ve polis raporları dışında bu konu üzerinde geniş bir araştırma yapılma gereği duyulmuş mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Asil.

Sayın Ekici…

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ülkemizde KOBİ’lerin yüzde 98’i teşkil ettiğini hepimiz biliyoruz. 50 ar-ge elemanı istihdamı konusu gündeme geldiğinde KOBİ’lerin dışlandığı aşikârdır. Araştırma-geliştirme için teşkilatlandırmayı organize sanayi bölgelerinde toplu olarak yapmayı düşünüyor musunuz?

Kanunda ar-ge elemanın tarifi yapılmamıştır. Sayın Bakan, dinliyorsanız soruyorum: Kanunda ar-ge elemanının tarifi yapılmamıştır. Ar-ge elemanının özelliklerini tarif edecek misiniz? Ayrıca, araştırması yapılması gereken konuların özellikleri de belirtilecek midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN- Teşekkür ederim.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye’de milyonlarca insan cep telefonu kullanmakta fakat Türkiye’de bu cep telefonu üretilmemektedir. Türkiye'nin cep telefonlarına ödediği toplam para ne kadardır? Bu konuda üretim yapmaya dönük bir projeye destek veriyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Ağyüz KOBİ’lerle ilgili çalışmalarımızı sordu ve “Ar-ge fuarlarını destekleyecek misiniz?” diye sordu.

Değerli arkadaşlar, bu ar-ge kanununu, gördüğüm kadarıyla, bütün herkes destekliyor. Çünkü Türkiye için önemli bir konu bu. Tabii, bu adımı atarken… Daha önce de teknoparklar için atılmış olan adımlar vardı. Bu adımlar Türkiye’mizin geleceği için çok önemli. Geleceği Türk insanının, artık, ar-ge’ye, araştırma, geliştirmeye yönelerek Türkiye'nin katma değeri yüksek daha önemli ürünler üretmesinin temeli burada yatıyor. Şimdi, biz, bunları teşvik edersek, her bakımdan teşvik edersek Türkiye için fevkalade önemli neticeler alacağız. Tabii, bunları yaparken…

Önce çok teşekkür ediyorum ben, teknoparklar için önemli bir adım atıldı, orada Türkiye çok şeyler kazandı. Ama zaman gelecek, yetmeyecek, ilaveler yapacağız. Bu da böyle olacak. Şimdi ar-ge kanununu getireceğiz, göreceğiz ki, ya, şunu da yapmamız lazım, bunu da yapmamız lazım. Daha değişik konularda hep beraber geleceğiz, Meclisimizin onayına, Meclisimizin kabulüne arz edeceğiz çalışmalarımızı. Ama ben inanıyorum ki, Türk milleti ve Türkiye bundan çok şey kazanacak. O bakımdan, bir defa, buradaki yapılan konuşmalara çok teşekkür ediyorum.

Bu KOBİ’ler bizim “olmazsa olmaz”larımızdandır değerli arkadaşlar. Şimdi, bu kanunla, KOBİ’lerin faaliyette bulunduğu TEKMER’ler, yani teknoloji geliştirme merkezleri teşvik kapsamına alınıyor ve inanın -şimdi KOBİ’lerde 50 az mı çok mu, onları da tekrar konuşacağız burada- bunların hepsi bu Türkiye içindir ve Türkiye'nin kazanımları içindir, teknolojik kazanımları içindir; yenilikçilik içindir ve Türkiye'nin ileri teknolojilere, onların seviyesine varmak için önemli bir adımdır bu. O bakımdan, biz, ar-ge’nin her türlüsünü desteklemeye devam edeceğiz. Yalnız bu kanun çerçevesinde kalmayacağız, onu da söyleyeyim. Yani, bu adımı atıyoruz, bunu önemli gördük ve hızla bunu getirdik huzurlarınıza. Bundan sonra ar-ge konularına, inovasyon konularına çok önem vereceğiz ve başka çaremiz de yok ve hepimiz burada tek yürek olarak bunu desteklememiz lazım, çünkü Türkiye için fevkalade önemli, bunu anlatmak istiyorum.

Sayın Kaptan, Meclis Başkanı, işte, Sanayi ve Teknoloji Komisyonuna vermiş. Şimdi, Sayın Başkan yanımda, bana diyor ki: “Bizim Komisyonumuzun ismi aynı zamanda teknoloji komisyonu, bilgi ve teknoloji komisyonu.” Sayın…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Bakan, siz Maliye Bakanısınız.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Kaptan, ben Maliye Bakanıyım tabii canım, yani ona bir şey yok, ona bir halel gelmiyor yani.

M. AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Esasen, Başkanlık Divanı cevaplayacak bu soruyu Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – O bakımdan… Ha, ben, tabii Meclis Başkanının işine de karışamam, ben Bakanım. Sayın Başkan ve –bunu- ilgililer bilir, onu ben bilemem artık.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Bu soruyu Sayın Başkana sordum, size sormadım Sayın Bakanım.

BAŞKAN – Sayın Komisyon Başkanı cevap verebilir Sayın Bakanım, sizin konuşmanız bittikten sonra.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Verebilir mi?

BAŞKAN – Evet, verebilir.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şuna bir cevap… O zaman buna bir cevap verirse memnun olurum.

BAŞKAN – Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – YÖK Başkanının konuşması gibi olmasın.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Kaptan’ı ben takdir ederim, iyi bir arkadaşımız.

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Muhterem arkadaşlarım, biliyorsunuz, uzun zamandan beri Plan Bütçe Komisyonunun çok mahmul olduğu, her konunun ona gittiği ve böylece bazı konuların da eksik çıktığı hep devamlı konuşulur.

Mesela, ben hatırlıyorum, 2003 yılında, madenle alakalı bir yasa, madencilikle alakalı bir yasa -ki bizim “tabii kaynaklardır” aynı zamanda Komisyonumuzun bir ismi- alt komisyon olarak bize gelmiştir. Buna rağmen, tarafımızca görüşülmüştür. Alt komisyon raporunu, size, Plan Bütçe’ye takdim etmiş olmamıza rağmen, Plan Bütçenin alt komisyonunda bunu tamamen değiştirmek suretiyle, bugünkü içinden çıkılmaz bazı noktaların oluşmasına sebep olmuştur, çünkü Plan ve Bütçe, plan ve bütçeyle ilgili olan bir ihtisas komisyonudur. Dolayısıyla, teknik konuların, bilimle ilgili olan konuların, sanayiyle, ticaretle, enerjiyle ilgili olan konuların tamamıyla bizim komisyona gelmesi lazım.

Bizim komisyonda sizin üyeleriniz yok mu? Elbette var. Bu üyelerin davranışlarına, sözlerine, muhalefet şerhlerine, koyup koymadıklarına önem vermiyor musunuz? Bakın, burada, Cumhuriyet Halk Partisinin hiçbir üyesinin muhalefet şerhi yoktur.

Bu konu, bundan sonra da, ümit ediyorum, gelecek olan diğer yasalar da, ümit ediyorum, gerçek anlamıyla ihtisas komisyonlarına gidecektir.

Ele almış olduğumuz…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Sait Açba’yla halledin o işi, Afyon Milletvekili, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanı.

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Müsaade ederseniz konuşmamı tamamlayayım Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Orada halledin!

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Hayır efendim, halledecek bir şey yok burada. Komisyonumuzun adı bellidir. Büyük Millet Meclisinin Değerli Başkanı…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – “İçinden çıkılmaz hâle geldi” diyorsunuz.

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Efendim, bir dakika…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Para olan, vergi olan her şeyin Plan ve Bütçe Komisyonuna gelmesi gerekmez mi?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Bütün yasalarımızda vergi vardır efendim. Gelen bütün yasalarda, Sanayi Komisyonundan çıkartmış olduğumuz, daha yeni çıkarttığımız bütün yasalarda vergiyle alakalı hükümler var.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – O zaman Plan ve Bütçe Komisyonunu kaldırın!

BAŞKAN – Sayın Aksoy, teşekkür ediyorum.

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Ayrıca, siz, Plan ve Bütçe Komisyonu olarak bu işe önem veriyorsanız, niye, Sayın Hamzaçebi konuşmasının ancak on binde 1’ini vergi üzerine inhisar ettiren bir konuşma yaptı?

M. AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Aksoy, karşılıklı şeyde bulunmayalım.

Teşekkür ediyorum size.

Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ben de Sayın Başkana teşekkür ediyorum. Gerekli aydınlatmayı aldık. Teşekkür ederiz.

Sayın Tankut, “50 adet ar-ge personeli çalıştıracak kaç tane şirket var? Bunu niye 50’de tuttunuz? Niye fazla yaptınız?” diye, bize soru sordu.

Ben, şimdi, şöyle diyeyim: Bir defa, Sayın Tankut, 2007 sonu itibarıyla TÜBİTAK desteklerinden yararlanan firmaları… Bilgi olarak söylüyorum, 329 tane büyük firma, 1.070 tane KOBİ yararlanmış. Şimdi, bu 50 taneye… Burada, tabii belli bir büyüklükte olanlara veriliyor, ama, KOBİ’lere de yine, burada bir imkân açıyoruz, onlara da bu teşviklerden istifade etme imkânı getiriyoruz. Ama, şu anda 50 tane çalıştıran var mı Türkiye’de? Çok şükür, Türkiye’de var. Türkiye büyük bir ülke.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kaç tane?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - En azından 100 tane firma var şu anda.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Çaycıyı falan mı dâhil ediyorlar Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, bir de ilerleyen şeyler de buna daha başka da cevaplar getireceğim. Şimdi bu kadar söyleyeyim.

Sayın Paksoy’un “Ar-ge ile ne miktarda bir istifade olacak?” diye… Onun şu anda kesin miktarı elimizde yok, ama bir çalışma yaptığımızda bunu size arz ederiz efendim.

Sayın Coşkunoğlu… “Kaç firma faydalanacak?” Aynen, Tankut’a verdiğim cevabı vereceğim. Ama, burada şunu düşünmemiz lazım: Bu bir teşviktir, yani, bu firmaların artırılması, bu firmaların geliştirilmesi ve bu firmaların Türkiye’ye katkıda bulunması için bir teşvik.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, Sayın Coşkunoğlu -tabii kıymetli bir bilim adamı- üç dört cümlesi kaldığını ifade etmişti. Fırsat verilirse o sözünü…

İsterseniz, Sayın Coşkunoğlu bir açıklama yapsın, siz cevabınızı öyle verin.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hay hay.

BAŞKAN - Sayın Coşkunoğlu, buyurun efendim.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Efendim, o soruyla ilgili… Bir projeksiyon yapıldı mı? Ben onu soruyorum. Yani, şu andaki statik durumu sormuyorum. Bir yıl ve üç yıl, böyle projeksiyonların yararlı olacağını düşünüyorum.

İkinci sorumla ilgili, burada 7’nci sayfada aynen şöyle deniyor: “Mümkün olduğu kadar çok fazla sektörde teknolojik üretim sağlayacak bir ortamın oluşturulması hedefleniyor.” Öte yandan, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun, hatta Sayın Başbakanın… Hatta, Dokuzuncu Plan’da birtakım öncelikler var. Yani, mümkün olduğu kadar çok fazla sektörü yararlandırmak değil, birtakım öncelikli sektörlerin yararlanması öngörülmüştür. Burada bir çelişki gördüm. Bunu açıklamanızı rica edecektim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.

Buyurun Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Coşkunoğlu, burada, dikkat ederseniz, daha ziyade, bazı firmaların teknoparklara gidememesi ve bundan dolayı da ar-ge teşviklerinden istifade edememesi söz konusu ve bizim sanayi sektöründe bilhassa yapmış olduğumuz, yani sektör bazında yapmış olduğumuz incelemelerde, onların bazı makinelerini, hatta şimdi öyle bazı yerler var ki, ben gittim bizzat gördüm, onu bırakın teknoparka taşımayı, öyle hassas yerler var ki, araştırma-geliştirme için öyle hassas odalar var ki, onları fabrikanın başka bir yerine bile taşıyamıyorsunuz, o derece hassas.

Şimdi, bunlar, hakikaten son derece önemli ar-ge faaliyetlerinde bulunuyorlar. Yani, araştırma-geliştirme faaliyetlerinde bulunuyorlar ve bunlara şimdi, kalkıp da “teknoparka gidin” demek, sen ar-ge faaliyetinde bulunmama demek gibi bir şey.

Bir de sanayinin daha ziyade ihtiyacını nazarıitibara alarak hazırladığımız bir ar-ge’dir bu ve bunu aynı zamanda, çalışırken de yine TÜBİTAK’la da beraber çalıştık ki, yanlış bir iş yapmayalım. Yani koordinasyonsuzluk olmasın devlet birimleri arasında. O bakımdan, bu, birçok, şimdi, ihtiyaçlara cevap verecek bir ar-ge. Yani, Türkiye’deki ar-ge sahalarını artık artırıyoruz. Yani, adam kendi fabrikasının içerisinde veyahut da kendi çalışma sahasının içerisinde de ar-ge faaliyeti yapacak ve bundan istifade edecek. Yani teşviklerden istifade edecek. Bu, fevkalade önemli bir şey getiriyor. Öyle bir şey ki, bu ar-ge kanununu tasarı hâlinde hazırladığımızdan beri Türkiye, hakikaten nasıl olsa bu kanun çıkacak, buna inandılar, şimdi, bir çok, Türkiye’deki bilhassa özel sektör bu kanunu dört gözle bekliyor. Daha bugün bana bazı sektörlerin temsilcileri geldi ve bundan dolayı da çok çok da mutlular ve göreceksiniz Türkiye’de bu çok değişik şeyler getirecek. Yani, Türkiye’nin, diyebilirim ki, bazı konularda çehresini değiştirecek. Yani o derece önemli, o derece önemli.

Ha, sizin anladığınız tarzda böyle rakamlarla, projeksiyonlardan elimizde yok maalesef şu anda. Ama sizde bir projeksiyon varsa onu da bizimle paylaşırsanız memnun oluruz. Ama bunun ilk bir yılında, iki yılında elde ettiğimiz neticeleri muhakkak surette kamuoyuyla paylaşacağız.

Çok teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sorulara cevap vermediniz ki!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sırasıyla veriyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Süre bitti zaten Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – E, bir daha sefere veririz, nasıl olsa buradayız, yani öteki maddede tekrar sorarsınız…

OKTAY VURAL (İzmir) – Daha zor sorular var efendim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Öteki maddede sorarsın, devam ederim ben, hiç merak etmeyin. Ben hepinize cevap vermeye gayret ediyorum.

Evet, şimdi, Coşkunoğlu’ndan sonra, Sayın Işık “Bu tasarı ne kadar yeterli? Bu tasarı ne getirecek?” diyor. Şimdi, bu tasarının ne getireceğini sizlere anlatmaya gayret ettim, ama bu tasarı ne kadar yeterli, bunu önümüzdeki, tatbikata başladığımız zamanki günler gösterecek bize. Çünkü bunu sürekli olarak bir izleme komitemiz var bizim, sürekli olarak izletiyoruz ve sektörlerle de toplantı yapıyoruz. Burada, sanayi, üniversite, diğer ilim yerleri iş birliğini sürekli olarak, biz koordinasyonlu bir şekilde çalışacağız.

Borla ilgili, Sayın Işık, yine, soru soruyor. Borla ilgili yasa teklifini Enerji Bakanlığımız hazırlar. O bakımdan, o konuda benim bir bilgim yok ama Sayın Bakanımıza sorarız, bir şey varsa… Yahut da o buradayken de tekrar sorabilirsiniz, gerekli bilgileri alırsınız. Yalnız, Sayın Komisyon Başkanımız bana şu anda “O konuda bilimsel çalışmalar devam ediyor.” diyor ama daha genişi Enerji Bakanımızdan alırız.

Sayın Durmuş “Özel üniversite araştırma fonlarını niçin kestiniz?” diyor. Sayın Durmuş, biz üniversite araştırma fonlarını kesmedik, hatta üniversite araştırma fonlarını daha fazlalaştırabilmek için Sayın YÖK Başkanımızla son bir araya geldiğimizde, onun da görüşmelerini yaptık. O konuda da çalışmalar yapıyoruz ama…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yani yeni YÖK’te olacak!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yeni YÖK Başkanı değil mi?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yeni YÖK’te olacak, eskide kestiniz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Nasıl yeni YÖK Başkanı?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakanım, eskiden kestiniz. Yeni YÖK Başkanıyla mı…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, hangi kurulda, yenidir, eskidir diyorsunuz Sayın Anadol? Yani YÖK Başkanı bir tane.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Eskiden kestiniz mi, onu söyleyin!

BAŞKAN – Sayın Anadol

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Eskiden fonları kestiniz, üniversite bağırıyor. Yeni dönemde mi olacak?

BAŞKAN – Sayın Bakanım, siz Genel Kurula cevap verin, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki, Sayın Genel Kurul size söylüyorum: YÖK Başkanı bir tanedir, başka YÖK Başkanı yok.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – “Sıkıysa konuşmasın.” dediğiniz Başkan mı?

BAŞKAN – Sayın Bakanım, tartışmayalım lütfen efendim. Sayın Anadol

Buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, değerli arkadaşlar, YÖK Başkanına saygımız sonsuzdur.

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sıkıysa saygı duymayın! Sıkıysa yapmayın!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – O türlü, yanlış anlaşılan şeylere hiç kulak asmayın siz. YÖK Başkanına saygımız sonsuzdur.

Şimdi, yine, Sayın Akkuş da aynı, araştırma görevlileriyle ilgili, sayısını, onların özlük haklarıyla ilgili sorular soruyor. Araştırma görevlileri sayısını biz bu sene artırdık değerli arkadaşlar, sayı olarak artırdık ve inanıyorum ki ben, bu ar-ge’yle de en fazla ihtiyacımız olan araştırma görevlileridir.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakan, beş yıldır araştırma görevlisi vermiyorsunuz. Vermediğiniz kadroları mı açtınız, yoksa standardın üstüne mi çıktınız?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Durmuş, beş yıldan beri…

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Süre bitti…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, müsaade ederseniz…

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, sürenin dolduğunu ben de biliyorum, ama burada soru soran milletvekili arkadaşlarımıza Sayın Bakanın cevap vermesi için, Sayın Bakana -sizlere cevap vermek için- bir müsamaha gösterdim. Ama, isterseniz Sayın Bakan yazılı cevap verebilir, konuşmayı istemiyorsanız biter; bu kadar basit.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Ama önceki uygulamanız böyle değildi.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, siz yazılı olarak cevap verin efendim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yalnız, şunu söylemek istiyorum: Her sene biz, araştırma görevlisi kadrosu verdik, her sene… Bu sene, her senenin de üstünde ayrıca verdik.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, ücretleri…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Diğerlerine de artık, yazılı olarak, müsaade ederseniz…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza…

III.- YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz efendim. Toplantı yeter sayısı…

BAŞKAN - Yoklama istiyorsunuz…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Hayda!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Türban oylamasında geliyorsunuz, burada niye yoksunuz? Yani, siz çalıştıracaksınız Meclisi. Yarın geleceksiniz, ar-ge’de yok, türbanda var! Böyle bir şey yok! Ar-ge’ye yok, türbana var!

BAŞKAN – Sayın Anadol, 20 kişinin olup olmadığını tespit edeyim:

Sayın Anadol? Burada.

Sayın Okay? Burada.

Sayın Hamzaçebi? Burada.

Sayın Keleş? Burada.

Sayın Ekici? Burada.

Sayın Kaptan? Burada.

Sayın Korkmaz? Burada.

Sayın Ersin? Burada.

Sayın Köse? Burada.

Sayın Bingöl? Burada.

Sayın Coşkuner? Burada.

Sayın Karaibrahim? Burada.

Sayın Arifağaoğlu? Burada.

Sayın Barış? Burada.

Sayın Susam? Burada.

Sayın Koçal? Burada.

Sayın Tütüncü? Burada.

Sayın Çöllü? Burada.

Sayın Süner? Burada.

Sayın Yıldız? Burada.

Sayın üyeleri tespit ettik, yeterli sayıda üye vardır.

Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Yoklama için dört dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S. Sayısı: 95) (Devam)

BAŞKAN - Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ARAŞTIRMA VE GELİŞTİRME FAALİYETLERİNİN DESTEKLENMESİ HAKKINDA

KANUN TASARISI

Amaç ve kapsam

MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı; Ar-Ge ve yenilik yoluyla ülke ekonomisinin uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir yapıya kavuşturulması için teknolojik bilgi üretilmesini, üründe ve üretim süreçlerinde yenilik yapılmasını, ürün kalitesi ve standardının yükseltilmesini, verimliliğin artırılmasını, üretim maliyetlerinin düşürülmesini, teknolojik bilginin ticarileştirilmesini, rekabet öncesi işbirliklerinin geliştirilmesini, teknoloji yoğun üretim, girişimcilik ve bu alanlara yönelik yatırımlar ile Ar-Ge’ye ve yeniliğe yönelik doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkeye girişinin hızlandırılmasını, Ar-Ge personeli ve nitelikli işgücü istihdamının artırılmasını desteklemek ve teşvik etmektir.

(2) Bu Kanun; Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı ta-rafından 12/4/1990 tarihli ve 3624 sayılı Kanuna göre oluşturulan teknoloji merkezleri (teknoloji merkezi işletmeleri) ile Türkiye’deki Ar-Ge merkezleri, Ar-Ge projeleri ve rekabet öncesi işbirliği projeleri ve teknogirişim sermayesine ilişkin destek ve teşvikleri kapsar.

BAŞKAN – Madde üzerinde ilk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam.

Sayın Susam, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının 1’inci maddesi üzerine grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün çok önemli bir konuyu tartışıyoruz, ar-ge faaliyetlerinin desteklenmesi hakkında kanun. Bildiğiniz gibi, ülkemizin gelişmesi, büyümesi, dünyada hak ettiği yeri alabilmesi ve büyük bir ülke olma onuruyla çağdaş uygarlığın üzerine çıkabilmesi, bilimsel ve teknolojik desteklemelerle almış olduğu mesafe ve ülke gayrisafi millî hasılasından ne kadar mesafe aldığıyla ilgilidir.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısını çok dikkatle komisyonlarda izledim. Bu kanun tasarısıyla ilgili olarak grubu adına konuşan ve tasarıyı hazırlayan, Adalet ve Kalkınma Partisi adına konuşan Reha Denemeç’i de çok dikkatle dinledim. Neden dikkatle dinledim? Çünkü, bu kanunun ruhunu, bize sunuluşunu bir kez daha doğru algılayabilmek için dinledim ve aldığım sonucu çok açık yüreklilikle söyleyeyim: Bu kanun, Türkiye’nin sanayisini, küçük ve orta boy işletmelerini ve Türkiye’nin gerçek gelişmesini sağlamak amacıyla buraya getirilmiş bir kanun değildir; üniversite, sanayi, kamu ve bütün bunların iş birliğiyle ulusal bir ar-ge politikasını oluşturmak için ortaya konmuş bir tasarı değildir.

Bakın, konuşmasında -Sayın Denemeç- bir kere “üniversite” lafı yok.

REHA DENEMEÇ (Ankara) – Var, var…

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Aldım sabahleyin bir daha bu konuşmayı izlemek için, bir tane “üniversite iş birliği” yok. Yani “bilim, teknolojiyle iş birliği kurma” hiç yok.

Bu tasarı ne biliyor musunuz? Bu tasarı -Maliye Bakanımızın da, bürokratlarının da bu tasarının sunuşunda anlattıkları gibi- Türkiye’de şu an uygulanan ekonomik politikanın çıkmaza girmesi noktasında bir çıkış yolu bulma politikası, yani cari açığa bir çözüm yolu bulma politikası. Türkiye’de ithalatla ihracat arasındaki dengenin giderek artması ve Türkiye’de uygulanan makroekonomik politikanın Türkiye’yi giderek cari açık üreten bir politikaya mahkûm etmesi sonucunda, biz nasıl olur da ithalatı azaltabiliriz şeklindeki çalışmanın bir ürünüdür.

Değerli arkadaşlarım, bakın, gene o konuşmayı izlerseniz, söylediklerinden de, örnek verdiği sanayi dallarından da anlarsınız. Otomotivden, elektronik sanayisinden ve benzeri sanayilerden örnek vererek açıklandı; ne nano teknoloji ne gen teknolojileri ne tasarım… Bunlar hakkında çok fazla bir şey yoktu.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, bugün ekonomik olarak çok ciddi bir açmaz içerisinde. 21 milyar dolar otomotivde ihracat yapıyoruz. Sayın Maliye Bakanlığı uzmanı da dedi ki: “10 milyon YTL’lik bir otomobilden kazancımız 500 dolar.” 21 milyar dolar ihracat yaptığınız sektörden kazandığınız katma değer 1 milyar dolar. Elektronikte de aynı şekilde. Düşündüler, taşındılar dediler ki: “Bu cari açığı azaltmanız lazım. Siz ihracat yapıyorsunuz ama çok ciddi ara malı ithalatı var. Bu bizim ekonomik dengemizi bozuyor.” Büyük firmalara da sordular. Siz bizim ara malı ithalatındaki sıkıntımızı çözmek için böyle 50 ve daha üzeri, hatta 500 kişi çalıştıran firmalara destek verir, bizim sırtımızdan bu yükü alırsanız, biz belki böyle bir çalışma yaparız diye bir tasarı hazırlandı. Tasarının ana mantığı budur.

Bu tasarıda KOBİ yok, Türkiye’nin bir ulusal kalkınma stratejisi yok. Örnek verdiği Güney Kore, Tayvan, İsrail KOBİ’leriyle bugün dünyada kalkınmasını ve gelişmesini sağlayan, cari açığını cari fazlalığa getirebilen ülkelerdir. Bu tasarıda KOBİ’ler açısından hiçbir araştırma-geliştirme teşvikini doğru dürüst göremiyorsunuz. Bu tasarıdan destek alabilecek kuruluşun sayısı onu geçmez. Şunu da demiyorum: Bu on firmaya da destek verilmelidir. Bu firmalar da bizim firmalarımızdır. Bunların ihracatını desteklemek bizim de görevimizdir. Ama siz ulusal bir ar-ge alt yapısı oluşturmadan ve bu yapıyı KOBİ’lerle desteklemeden, buna dayalı bir ekonomik politikayı hayata geçirmeden hiçbir zaman ihracatla ithalatın arasındaki farkı kapatamazsınız. Bugün, bu anlayışla, ciddi bir şekilde, bu tasarı eksiktir.

Biz bu tasarıyı destekliyoruz. Niye destekliyoruz biliyor musunuz? Bu tasarıdaki amaca, adına, ar-ge’ye duyduğumuz, bilim ve teknolojiye duyduğumuz, çağdaşlaşmaya, gelişmeye, ekonomik kalkınmaya, KOBİ’lerin desteklenmesine duyduğumuz saygıdan dolayı destekliyoruz. Ama bu tasarı, bu kapsamıyla yeteri kadar bunlara hizmet eden bir tasarı değildir. Olmamasına rağmen destekliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bakın 50 ve yukarısı ar-ge desteği tasarının ana noktasını oluşturuyor. Türkiye’deki KOBİ’lerin hangisi bunları yapacak? Hangi KOBİ bu desteklerden alabilecek? Türkiye’deki işletmelerin yüzde 95’inin üzeri zaten 1 ile 50 kişi çalıştıran firmalar. Niye bunu 50’yle tutuyorsunuz? Dünyanın geldiği nokta itibarıyla, bilgi çağında 1 kişi bile bunu yapamaz mı? Bugün KOBİ’lerin çok büyük destek aldığı alanlar, küçük sanayi sitelerinin ar-ge’lerine desteği nasıl vereceksiniz? Bugün Anadolu’nun birçok yerinde, İzmir’de, Antep’te, Denizli’de, Kayseri’de, Sivas’ta, her tarafta sanayi sitelerinde iş durmuş vaziyette, oralarda çekiç seslerini, pres seslerini duyamıyorsunuz. Bunlara gerekli desteği vermek için bu organize küçük sanayi sitelerinde ar-ge kurulmasını teşvik etmek, ona destek vermek bu tasarının ruhunda ve özünde var mı? Yok.

Değerli arkadaşlarım, onun için de bu tasarı on tane firmaya yönelik bir tasarı. İkincisi, ulusal yanı olmadan yabancı yatırımcıyı Türkiye’ye çekmede ar-ge desteğini vermeye yönelik bir tasarı. Tabii ki ülkemize yabancı yatırımcı gelsin, ar-ge’de de gelsin, ama öncelikle ülkenin ulusal ar-ge politikasını oluşturun, onlara gerekli desteği verin ki bunu yapabilelim.

Burada “KOBİ’lere destek var, TÜBİTAK, KOSGEB destekliyor.” dediler. Aldım desteklerin miktarını: KOSGEB desteklerinin toplamı, 12.500 kişiye vermiş toplam 1 milyar 65 YTL. TÜBİTAK’tan destek alan proje sayısı ise 1.200 tane. Türkiye’de KOBİ’lerin sayısı kaç? 275 binin üzerinde resmî rakam sadece Sanayi ve Ticaret Bakanlığında var. Benim tespitim çok daha üstünde 1 ve 50 kişiyi saydığınız zaman. Türkiye’deki işletmelerin toplam sayısı içerisinde KOBİ’lerin oranı yüzde 98. Türkiye’de milyonun üzerinde işletme var, 1.200 tane işletme yer almış.

Bakıyorsunuz KOSGEB desteklerine… Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulundan alınan rakamlara göre 80 milyonun altında destek almış, yani 80 milyar, yeni parayla 80 bin YTL’nin altında para almış kuruluş sayısında KOBİ’lerin oranı yüzde 12, KOBİ veri tabanına girememişlerin oranı binde 1. Bugün KOBİ’lerin kredi alması, inanın, destek alması bu bürokratik yapı içerisinde deveye hendek atlatmaktan daha zor.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Susam, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu nedenle, çok açık yüreklilikle söylüyorum: Bu tasarı, KOBİ’lere, küçük, orta boy işletmelerine ve Türkiye'nin gelişmesini sağlayacak bu küçük, orta boy işletmelerin ar-ge çalışmalarına hiç de destek vermemektedir.

Diğer maddelerde ayrıntılarını daha da anlatacağım ama özü itibarıyla bu tasarı ar-ge’yi destekleyen bir tasarı değildir. Cari açığın önüne geçmek için, büyük firmalara, ihracatın çoğunluğunu oluşturan firmalara, onların yanında çalıştırdığı adamların çalıştırma yükünü almak için sırtlarından verilmiş bir anlaşmadır, bir tavizdir. Bu tavizi de hoş karşılıyorum ama bunu ar-ge’nin gelişmesine ve ülke ekonomisinde bilime, teknolojiye ve ulusal ar-ge çalışmasına ayrılmış bir kaynak olarak görmediğimizi de belirtmek istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Susam.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın görüşülmekte olan 1’inci maddesiyle ilgili olarak, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün görüşmekte olduğumuz ve kısaca “Ar-ge Yasası” olarak tanımlanacak olan bu kanun tasarısına, bu ülkenin geleceğine, kalkınmasına ve toplumun refah düzeyinin yükselmesine inanan hiç kimsenin karşı çıkması elbette ki mümkün değildir.

Komisyon toplantılarında da ifade ettiğimiz gibi, araştırma-geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesiyle ilgili olan bu kanun tasarısına, bilime ve araştırmalara ilgi duyan ve ülkemizin geleceğine katkı koymayı düşünen hiçbir milletvekili arkadaşımızın da olumsuz yaklaşmayacağına bizler inanmaktayız.

Değerli arkadaşlar, bu kanun, metinde de ifade edildiği gibi, kısaca, ülke ekonomisinin uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir yapıya kavuşturulmasını amaçlamaktadır. Bu amaçlar doğrultusunda da teknolojik bilgi üretilmesi, üründe ve üretim süreçlerinde yenilik yapılması, üretim maliyetlerinin düşürülmesi, teknolojik bilginin ticarileştirilmesi gibi pek çok konuyu dikkate almaktadır.

Değerli milletvekilleri, söz konusu amaç ve hedefleri gerçekleştirebilmenin bize göre en önemli unsurlarından birisi, hiç şüphesiz, bütün sektör ve teknolojik gelişmelerin önünü açarak büyük bir hızla gerçekleştirilmelerini sağlayacak olan bilişim faaliyetleri ve o faaliyetlerin temel taşı olan, âdeta yakıtı gibi işlev gören yazılımlardır, dolayısıyla yazılım sektörüdür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilişim sektörünün içerisinden gelen bir arkadaşınız olarak, uzun yıllar boyunca, işimiz icabı Adana ve Türkiye'nin değişik bölgelerinde bilgisayar yazılım ve sektörünün sıkıntıları ve geleceği, teknolojik gelişim ve sıkıntıları ile ilgili saatlerce ve günlerce süren uzun ve verimli toplantılara katılmışızdır. Bu toplantılarda, katılımcıların bilgilenmelerine yönelik olarak oldukça önemli ve faydalı sunum ve söylemler gerçekleştirilmiştir.

Türkiye'nin içerisinde bulunduğu teknolojik durum ve bilgisayar kullanımıyla ilgili pek çok rakam ve tablolar verilmek suretiyle, bilişim alanında hamle yapan diğer ülkelerle kıyaslamalar da yapılmıştır.

Netice olarak, bugün bilgi ve iletişimin en temel araçları olan yazılım ve donanımlara sahip olma açısından toplumumuzun, diğer gelişmiş ülkelerin vatandaşlarına göre, maalesef, çok da iyi bir durumda olmadığı bu toplantılarda müteaddit defalar ortaya konulmuştur.

Bugün, değerli arkadaşlar, moda bir tabirle “bilgi çağı, iletişim ve enformasyon dönemi” olarak ifade ettiğimiz bu zaman dilimi içerisinde toplumumuzun mutlaka bilgi toplumu hâline gelmesini, hep birlikte, bu çağın olmazsa olmaz şartlarından birisi olarak ifade etmekteyiz.

Gerek siyasetçiler olarak bizler gerekse yönetici kurum ve kuruluşlarımız, bilgi ve teknolojinin önemi konusunda söylem olarak devamlı çok güzel sözlerle düşüncelerini açıklamaktadırlar. Gerçekten de son on yılda, dünyadaki gelişmelere uygun olarak, dünyadaki gelişmelere paralel bir şekilde, ülkemizin önde gelen özel ve resmî kurumları, bilgi teknolojilerine önemli yatırımlar yaparak işlerini büyük ölçüde kolaylaştırıp kontrol altına alacak yazılım ve donanım ürünlerine sahip olmuşlardır.

Üniversitelerimiz ilgili bölümlerinde bilişim alanında faaliyet gösterecek bilgisayar, elektronik, haberleşme, yazılım gibi dallarda geleceğimizin teminatı gençlerimizi yetiştirmeye çalışmaktadırlar. Bilim ve teknolojide, özellikle de bilgi teknolojilerinde yapılan bu çalışmalar elbette olumlu ve önemlidir.

Ancak, değerli arkadaşlar, biz bu teknolojilerin bize sağladığı avantaj ve kolaylıklardan istifade etmeye çalışırken, acaba bilgi teknolojilerinin kaynaklarına, yani üretim platformlarına hangi ölçüde sahibiz? Başka bir ifadeyle, Amerika’nın, Avrupa’nın, Uzak Doğu ülkelerinin ve diğer ülkelerin bizim kullanımımıza sundukları ve bize sattıkları donanım ve yazılım platformlarını ne ölçüde kendi ülkemizde geliştirip üretebiliyoruz? Gerek elektronik gerekse bilişim sektöründe faaliyet göstermek suretiyle yerli marka üretim yaptığını iddia eden şirketler, firmalar gerçekten de bilgisayarın veya ürettiklerini iddia ettikleri elektronik cihazların hangi parçalarını -sabit disk, hard disk, elektronik parçalar, bellek, görüntü kartı gibi- kendi bünyelerinde geliştirip, kendi tesislerinde üretebilmektedirler? Bilgisayarı meydana getiren parçalardan herhangi birisini veya -altını çizerek özellikle ifade etmek istiyorum- kodlama yaparak geliştirdikleri herhangi bir yazılımın zeminini, Windows gibi, Linux, Oracle, Delphi gibi platformları, veri tabanlarını veya arayüzleri kendi bünyelerinde geliştirip üretebiliyorlar mı? Yoksa, değerli arkadaşlar, sadece, tıpkı sanayi sektöründe olduğu gibi, yıllarca sürecek olan bir montaj teknolojisiyle kendimizi mi kandırmaktayız?

 Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bize göre, Türkiye Cumhuriyeti devleti, genç beyinleri ve nüfusuyla, az önce ifade etmeye çalıştığım bilgi teknolojilerinin değişik unsurlarından bir veya birkaçını gerçek manada üretip geliştirebilecek yetenek, zenginlik ve potansiyele sahiptir. Fakat, bunu gerçekleştirebilmek için bu işlerle ilgilenen özel ve resmî her türlü teşebbüsün önünü açacak, teşvik edecek önlemlerin de elbette ki acilen alınması icap etmektedir. Özellikle de işbaşındaki hükûmetlerin, hiç vakit geçirmeden, maliyetleri minimize edilmiş teknoloji vadileri, teknokentler, yazılım ve donanım üretici teşvikleri gibi, kolaylaştırıcı ve özendirici uygulamaları bir an önce gerçekleştirmeleri gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, eğer Türkiye Cumhuriyeti devleti, teknolojinin baş döndürücü bir hızla geliştiği ve küresel aktörlerin başrolü oynadığı dünyamızın dengesine uygun olarak, kendi millî rotasında Türk milletini bilgi toplumu hâline getirmeyi başarabilirse, kısa vadede 2023 vizyonuna da uygun olarak, cumhuriyetimizin kuruluşunun 100’üncü yıl dönümünde bölgesinde lider ülke olma idealini de gerçekleştirebilecektir. Ancak, kendi millî kültürüne, kendi millî bünyesine ait olmayan diğer küresel güçlerin üretip bizlerin kullanımına sunduğu yazılım ve donanımları sadece ithal ederek montaj mantığıyla bilgi teknolojilerine sahip olmaya çalışılsa söz konusu ülkelerin bilgi ve teknoloji sömürüsüne, yani bilgi ve teknoloji emperyalizmine de maruz kalmaları kaçınılmaz olacaktır. Dolayısıyla, sanayi çağını nasıl kaçırdıysa bilgi çağını da kaçırmak suretiyle kendi toplumunu, bu defa, az gelişmişliğin çok daha ötesinde, çok daha tehlikeli bir geleceğe mahkûm etmiş olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkelerin rekabet gücünü ve gelişmişlik ölçüsünü belirleyen temel faktörlerin başında, hiç şüphesiz, ülkenin mevcut teknolojik seviyesi gelmektedir. Ne yaparsak yapalım, ne kadar destek verirsek verelim kendinize ait olmayan, kendinizin geliştirdiği hiçbir ürün veya teknoloji olmaz ise sadece montaj yöntemiyle bu teknolojik seviyenizi yükseltmeniz ne yazık ki mümkün olmayacaktır. Bugün ülkemiz ekonomisindeki cari işlemler dengesinin bozulmasına özellikle dış ticaret açığının neden olduğu, bu açığın da ülkemiz ekonomisinin ithalata bağımlı yönünün azaltılarak kapanacağı gerçeği hepinizin, hepimizin malumudur. Ama, dış ticaret açığını azaltmak veya kapatmak sadece söylemle ve içi boş sloganvari ifadelerle de yapılacak bir iş değildir. Özellikle bugün yürütme erkini elinde bulunduran iktidarın bu konudaki duruşu, samimiyeti ve toplumunu aldatmaması, kararlı oluşu bu konuda çok büyük önem arz etmektedir.

Bu konuya somut bir örnek verecek olursak değerli arkadaşlar, ulusal bağımsızlık, güvenlik ve tasarruf amacıyla kritik uygulamaların üzerinde çalışabileceği, açık ve standart bir veri yapısını destekleyen, güvenlik izlemesine imkân verecek şekilde kaynak kodu açık olan ve finansal yük oluşturmadan yaygınlaştırılabilecek bir işletim sistemine sahip olunması hususunda hepimiz millî bir duyarlılık içerisinde hassas davranmalıyız. Dolayısıyla, böyle bir işletim sistemine sahip olmanın ötesinde, buna tüm ülke ve özellikle iktidar olarak sahip çıkmak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tankut, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

YILMAZ TANKUT (Devamla) - …ve bu işletim sisteminin kamuda ve okullarda kullanılmasını sağlamak, bu konuda adımlar atmak gerekmektedir. Sözünü ettiğim işletim sistemi, değerli arkadaşlar, TÜBİTAK tarafından geliştirilen Pardus isimli işletim sistemidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice olarak, Türkiye yeni bir çağın eşiğinde, yeni siyasi değerler ve anlayışlarla kucaklaşmak zorundadır. Araştırma ve geliştirme faaliyetleri, her türlü ön yargıdan kurtularak ve bütün imkânlar zorlanarak elbette ki sonuna kadar yapılmalıdır, ancak bunları yaparken de iktidar taassubuyla değil, her şeyi en iyi ben bilirim edasıyla değil, Meclisteki sayısal çoğunluğun verdiği şımarıklıkla hiç değil, diğer parti gruplarının ve kendi partisine mensup olmayan milletvekillerinin de aklın, bilimin ve pratik tecrübelerin ışığında ortaya koyduğu görüş ve düşünceleri hiçbir komplekse kapılmadan dikkate almalı ve verilen önergelerden istifade etmelidir diyor, sözlerimi tamamlarken bu yasanın hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

AK Parti Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Reha Denemeç.

Buyurun Sayın Denemeç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA REHA DENEMEÇ (Ankara) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti Grubu adına, Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkındaki Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum.

Öncelikle tüm arkadaşlarımıza, Meclisteki grubu bulunan tüm partilere bu kanunu destekledikleri için teşekkür ediyorum. Tabii ki birbirimizi eleştireceğiz, daha iyiye doğru götürmek için bu kanunu, çalışacağız el birliğiyle. O anlamda, katkılarınız için de teşekkür ediyorum hem komisyonlarda yaptığınız hem burada yapmış olduğunuz ve yapacağınız katkılar için. Fakat birkaç konu var, onlarla ilgili belki yanlış anlaşılmalar olduğu için burada şu an söz almış bulunuyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi adına Mehmet Ali Bey konuştu, dünkü konuşmamla ilgili bir iki şey söyledi. Oraya açıklık getirme anlamında bir iki söz söylemek istiyorum. Birincisi, kanunun yapılmasının arkasındaki felsefe, salt cari açığın kapatılması gibi bir algı ortaya çıkıyor, bu yanlış. Ben şunu söyledim dün: Bu kanunun yapılması gerektiği zaman aslında bu zaman değildi. Bunun çok daha önceden ele alınması gerekiyordu ve örneklerle açıkladım. Bu süreç içerisinde, bunu yirmi sene evvel, otuz sene evvel başarmış olsaydık şu an bulunduğumuz konum çok daha farklı olurdu. Asgari ekonomik büyüklük olarak, fert başına düşen millî gelir, zenginlik olarak 2 katı, 2,5 katı daha farklı -olumlu anlamda- konumda olurduk. O dönemlerde yapılsaydı bugün burada olurduk, ama bunun yapılmaması demek hiç yapılmaması anlamına gelmiyor. Bu görev bize düştü, biz yapıyoruz, ama yarın bunun meyvelerini Türkiye toplayacak. Ama yarından kastım bir yıl, iki yıl sonra değil, belki üç yıl sonra, beş yıl sonra asıl faydalarını yakalayacağız. Onu ben ifade etmiştim.

Şunu da açıklıkla söylemek istiyorum: Baktığımız zaman, Türkiye’deki ekonomik yapısal değişimlerin yaşandığı 1980’li yıllardan bu yana yaklaşık yirmi beş, yirmi altı yıl geçti, o süreç içerisinde Türkiye’nin ihracatının ithalatını karşılama oranı hep yüzde 60’lar civarındadır. O dönemlerde kimi zaman kurdan dolayı Türk lirasının değeri düştüğü ve özellikle düşürüldüğü dönemlerde, özellikle 80’li yıllarda, yüzde 70’lere doğru çıkar gibi olmaktadır. Bu belki bir yıl, iki yıl olmuştur. Ondan sonra tekrar yüzde 60-50 bandında veya 65-55 bandında hep ihracatın ithalatı karışlama oranları olmuştur. Bugün de aynı durumda, yüzde 60’lardayız. Yani şunu demek istiyorum: Bu problem 1980’lerde de vardı, 90’larda da vardı, 2000’lerde de vardı. Bunu 2000’lerde, 2002’den sonra ortaya çıkmış bir problemi çözmek için getirmiyoruz, Türkiye’nin kronikleşmiş bir problemine çözüm getirmek için getiriyoruz bu kanunu. Ve bunun şeyi de sadece ekonomik değil, bir dönüşüme, Türkiye’nin yaşaması için böyle bir kanuna ihtiyacı var. Tabii ki eksiklikleri olabilir, el birliğiyle inşallah tamamlayacağız onu. Bunu ifade etmek istiyorum, bir.

İkincisi, dün geneli üzerinde konuşurken, bizim nanoteknoloji, biyoteknoloji veya diğer teknolojiler üzerinde konuşmamamızdan bunları desteklemiyoruz anlamını çıkartmak da yanlıştır. Bu konularla ne kadar ilgilendiğimizi bilenler biliyor. Onun için, burada bunları söylemek istemiyorum.

Üniversiteler hakkında da konuştuk. Ne kadar yardım yapıldığı TÜBİTAK tarafından… Bunlar da dile getirildi. O anlamda üniversitelere hiç değinmemiş olmak… Olur mu? Bu ar-ge kanunu, tabii ki, insanla yapılan… Bunu çok vurguladık. Bu insan kaynağının da en yetişmiş olduğu yer üniversitelerimizdir. Üniversitelerimizle sanayimizin iş birliği bizim her zaman desteklediğimiz ki, teknoparkların arkasında yatan felsefe de budur. Bizden evvel çıkarılmış bir yasaydı. Çıkaranlardan Allah razı olsun diyorum ben burada. Emrehan Beyler de burada, çok katkıları olmuştur. Biz de onun üzerine bir tuz biber ekledik. Süre bitiyordu, kısa bir süre kalmıştı, yatırımcılar teknoparklara girmiyordu. Dedik ki, yatırımcı önünü görebilsin. Onun için, 2003 yılında bir madde ekledik ve bunu 2013 yılına kadar uzattık, bir de KDV’den muaf tuttuk, biraz daha fayda sağlayacak oradaki yatırımcılara bir imkân getirdik. Her gelen bu konularla ilgili elinden geldiği kadar katkıda bulunduğu zaman, ülkeyi ileriye götürür.

Şimdi, burada, ben ulusal anlamda, ülkemiz anlamında bir siyaset yapıyoruz. Bunu bir parti şeyi olarak görmediğinizi de ben biliyorum. O anlamda, el birliğiyle bu kanunu ne kadar çabuk çıkartırsak ülkemize örnek oluruz. Sanayicimize, girişimcimize bir şekilde motivasyon kazandırmış olacağız. Dışarıda bunun yankıları olacak ister istemez, doğrudan olmasa bile endirekt olarak. “Ya bu ülkenin insanları bu konulara önem veriyorlar. Bakın, işte ar-ge konusunda şunları şunları getirdiler. Gelelim, biz de gelelim...” Yani, temel amaç, yabancıları buraya getirmek değil, ama yabancıların gelmesi gerçekten bu konuda iyi. Çünkü belirli bilgi teknoloji birikimi olan firmaların gelip ar-ge faaliyetlerini Türkiye’de yapması demek, o ar-ge faaliyetlerini yaptıracağı insanlar bu memleketin insanları olduğu için bize bir katma değer kalacaktır, o insanlarımızda bir birikim oluşacaktır. Dün de ifade ettiğim gibi, bugün o şirketlerde çalışan insanlarımız, kendi insanlarımız, bilim insanlarımız, sanayicimiz yarın kendi şirketini kuracaktır. Orada bu ülkenin katma değerini yükseltecek girişimlerde bulunacaklardır.

Ben, hepinize tekrar bu kanunu destekliğiniz için teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Vural, arka tarafa baktı, galiba o günün Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Tanrıkulu’nun hakkının tespit edilmediği gibi bir şey oldu, ama herhâlde emeği geçen herkesin bu teşekkürde payı vardır. Sayın Denemeç de onu ifade etmiştir. Belki Emrehan Halıcı Bey şu anda çok aktif olarak ilgilendiği için onun ismini zikretti. Sayın Bakanın çalışmalarını takdir etmemek mümkün değil tabii o günkü şartlar altında.

Şahsı adına Yozgat Milletvekili Sayın Osman Coşkun, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OSMAN COŞKUN (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, benden önce konuşan Reha Bey’in de belirttiği gibi, böylesine önemli bir kanunun iktidarıyla muhalefetiyle ortaklaşa yapılan bir çalışma sonucunda bu noktaya gelmesini de ben yaklaşık yirmi yedi yılını üniversitede geçirmiş bir akademisyen olarak büyük bir memnuniyetle karşıladığımı ifade etmek istiyorum. Bu vesileyle katkısı bulunan -gerek komisyonda gerekse Genel Kurulda ve gerekse hazırlanmasında- herkese çok teşekkür etmek istiyorum.

Tabii, şu anda yaptığım konuşmayı sizlerle birlikte birçok akademisyen arkadaşımın izlediğini biliyorum. Özellikle lisans, yüksek lisans, doktora seviyesinde bu kanunun bir an önce çıkmasını bekleyen arkadaşlarım olduğunu iletişimim sonucunda biliyorum.

Tabii ki üniversitede geçen ve özellikle ar-ge çalışmaları içerisinde edindiğim tecrübeleri, bu vesileyle, bizi izleyen tüm sevgili halkımızla ve akademisyenlerle paylaşmak istiyorum.

Ar-ge konusunun daha açık ve net şekilde anlaşılması bakımından basit bir örnek verecek olursak: Bundan yaklaşık otuz-kırk yıl önce herhangi sağlık problemi sebebiyle hastaneye başvuran bir kişi şikâyetini doktora söyler ve doktor da o şikâyetle ilgili kendisini ameliyat yapıp ancak karar verebileceğini söylerdi. Yani, diyelim ki karnının ağrıdığını ifade ediyorsa ameliyata alınır, bakılır “Bir şey yokmuş.” denir, tekrar kapatılırdı. Ama günümüzde hangi şikâyetle herhangi bir hastaneye başvurulacak olsa öncelikle birçok tahliller, tetkikler yapılmakta, röntgen çekilmekte, tomografi çekilmekte, MR çekilmekte ve bütün bunların sonucunda doktor, gerekirse komisyon tarafından teşhise ve tedaviye geçilmekte.

Şimdi, işte ar-ge böylesine bir şey. Bugüne kadar maalesef ülkemizde ciddi yanlışlıklar yapıldı. Hiçbir ar-ge çalışması yapılmadan “Ahmet yaptıysa ben de yaparım.” anlayışıyla iş kuruldu. Fakat bu işin öyle olmadığı… Bundan kırk yıl önce hastanelerde yaşanan hadise maalesef sanayi dünyasında da yaşandı.

İşte bundan dolayı, bundan sonraki kısımda bunların yaşanmaması için çok önemli bir yasayı sizlerle birlikte burada çıkarma gayreti içerisindeyiz. Yeni iş kuracak, özellikle şu anda üniversiteyi bitirme aşamasında olan son sınıf öğrencileri için çok büyük bir imkân. Yine araştırma görevlileri, yüksek lisans yapanlar için oldukça büyük bir imkân. Yine aynı şekilde doktora öğrencileri ve sanayicilerimiz için oldukça önemli bir imkân. Tabii ki daha önceki Hükûmet zamanında çıkartılan teknoparklar, özellikle üniversitemde de olduğu için, ben, üniversite-sanayi iş birliğinin sağlanmasına çok önemli katkı yaptığına şahit oldum. Çünkü, bugüne kadar hep söylenir, ama bir türlü bu gerçekleşmezdi. Yapacağınız bütün bilimsel çalışmaların, özellikle sanayiye, ülkemizin her anlamdaki sektörüne, daha da önemlisi Silahlı Kuvvetlerimize hizmet etmesi çok çok önemli. Bugün akademisyen olup, üniversitede master tezi hazırlayan, yüksek lisans tezi hazırlayan, doktora tezi hazırlayan, hatta doçentlik çalışması yapan birçok arkadaşımızın yaptığı çalışma sonucunda, ciddi manada somut uygulaması olan projelerin çıkmadığını, teorik bazda çalışmalar yapıldığını gözlemledik.

İşte, bu yasa ile inanıyorum ki özellikle başta TÜBİTAK olmak üzere bu anlamda denetim yapan tüm kurumlar, ülkemizin kalkınması ve gelişmesi için çok önemli katkı sağlayacak projeleri destekleyecektir. Dolayısıyla, mutlaka bu projeler sonucunda ülkemizin ihtiyacı olan sektörlerinin somut olarak faydalanacağı teknolojik gelişmelerin yapılması gerekir. Bundan dolayı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Coşkun, konuşmanızı tamamlayınız.

OSMAN COŞKUN (Devamla) – Peki Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, bu yasanın çok çok önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Tabii ki, hangi yasa olursa olsun, elimize aldığımız zaman, isterse şu anda çıkmış olsun veya çıkacak olsun, eksiklerini bulmak mümkündür. Tabii ki, her şeyi yasa içerisine yazmak, yazılı hâle getirmek de mümkün değil, ama iyi niyetle tüm ülkemizin desteğiyle, halkımızın desteğiyle ve sizlerin de katkısıyla ülkemiz ekonomisine çok büyük destek sağlayacağına inanıyorum, şimdiden hayırlı olması dileğiyle saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Coşkun.

Şahsı adına Erzurum Milletvekili Sayın Muzaffer Gülyurt.

Sayın Gülyurt, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUZAFFER GÜLYURT (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, çağımızın en gelişmiş ülkeleri bilgi temelli ve bilgiye dayanan teknolojik ekonomilere sahip toplumlar ve ülkeler olarak ifade edilir. Uluslararası rekabet gücü yüksek ürünler üreten, sürdürülebilir ekonomiye sahip, bilim ve teknolojiye dayalı ekonomik cazibe merkezi olma yolunda çalışmalar yapan, gelişmiş ülkeler arasında yer almaya çalışan hedeflerimiz, inşallah, bu kanunla da gerçekleşmiş olacaktır.

Ülkemiz artık teknolojiyi transfer eden, satın alan bir ülke olarak değil, teknoloji üreten ve satan bir ülke olmalıdır. Ancak böylece geleceğe yönelik olarak rekabet düzeyi yüksek bir ülke olma şansını yakalamış olabileceğiz.

Türkiye sanayileştikçe, üretim yapıp ihraç ettikçe büyüyecek, güçlü ve gelişmiş ülke olacaktır. Üniversitelerimizi sanayicilerimizle birleştirmek, bir araya getirmek, bu konuda çok büyük bir önem arz etmektedir. Bunu sağlayacak olan da devletimizin kurumlarıdır. Devletimiz, bu görevi Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu aracılığıyla, bakanlıklarımız, TÜBİTAK gibi kurumlarımız aracılığıyla gerçekleştirmektedir.

1983 yılında kurulmuş olan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu normalde yılda iki defa toplantı yaparak bu konudaki politikaları ve eylem planlarını belirlemektedir. Geçmiş yıllara baktığımızda 1983’ten 2004 yılına kadar yılda iki defa ve yirmi yılda kırk defa toplanması gereken bu kurulun, sadece dokuz defa toplanmış olduğunu görüyoruz. Ancak, 2003 yılından sonra Hükûmetimiz, partimiz iktidara geldikten sonra Sayın Başbakanımızın desteğiyle ve himayeleriyle muntazam olarak sistemli bir şekilde yılda iki defa toplantısını yapmakta ve böylece politikalarını belirlemektedir. Stratejik bir yaklaşım ve bakış açısıyla belirlenen politikalar hayata geçirilmekte ve uygulama planı ve programıyla yola çıkılmaktadır. Son beş yıl içerisinde bilim ve teknoloji alanında hiç de tesadüfi olmayan büyük mesafeler katedilmiştir.

Hükûmetimizin ar-ge’ye verdiği destek ve ayırdığı maddi, mali paralar oldukça yüksektir. Bunu birkaç örnekle açıklamak istiyorum. 2000-2003 yılları arasında 69 üniversitede 1.668 projeye 30,2 milyon YTL ayrılmış. Ancak, 2004 ile 2007 yılları arasında 83 üniversitede 4.084 projeye 570,1 milyon YTL bütçe desteği sağlanmıştır. Tam 20 kata yakın bir artış Hükûmetimiz tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu artış oranıyla ülkemiz, Çin’le birlikte dünyada birinci sırayı almış bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, gayrisafi millî hasıladan ar-ge’ye ayrılan pay 2002 yılında binde 6,7 iken, 2005 yılında binde 8’e yükseltilmiştir. Bu noktadaki hedefimiz 2013 yılında yüzde 2’yi yakalamak olacaktır. Tabii, burada bilimsel desteği sağlayan, bilimsel projelerin önünü açan TÜBİTAK bütçesinde de çok büyük gelişmeler elde edilmiştir. 2000’de TÜBİTAK’ın 89 milyon YTL olan bütçesi her yıl belirli oranlarda artırılmış, 2008 yılında 1 milyar 5 milyon YTL’ye kadar yükseltilmiştir. Tabii, TÜBİTAK da buradan ar-ge’ye çok büyük destekler sağlamaktadır.

Araştırma projeleri kimler tarafından yapılır? Araştırma projeleri tabii ki üniversitelerimizdeki bilim adamları ve ayrıca özel sektörde çalışan yine bilim adamları tarafından yapılmaktadır. Üniversitelerimizde bilim adamlarımızın iki tane asli görevi vardır. Birincisi, eğitim ve öğretim yapmak; ikincisi de, bilimsel ve teknolojik araştırma ve geliştirme yapmaktır. Üniversitelerimizde çok değerli bilim adamlarımız vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gülyurt, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MUZAFFER GÜLYURT (Devamla) – Hatta geçen okuduğum bir makalede, yüzde 37 oranında kadın bilim insanımızın olduğu ve bu oranla Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde birinci sırayı teşkil ettiğimizi öğrenmiş bulunmaktayım ve bundan da duyduğumuz memnuniyeti ifade etmek istiyorum. İşte bu değerli bilim adamlarımız, üniversitelerimizde kurulmakta olan teknokentlerle beraber güzel bilimsel çalışmalar yapmaktadır. 29’a varan teknokentler ve teknoloji geliştirme merkezleri sayesinde bilim adamlarımız bilimsel çalışmalarını yapmakta ve böylece ülkemizde, teknoloji üreten, üretime dönük ve ihracata dönük bilimsel çalışmalar yapılabilmektedir. Böylece, yurt dışında doktora yapan, ülkemize dönen bilim adamları da ar-ge yapma şansını bulmakta ve böylece beyin göçü de önlenmiş bulunmaktadır.

Ben daha sonraki maddede tekrar konuşmama devam edeceğim, onun için şimdilik bu kadarla yetiniyorum.

Bu kanunun ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Durmuş’un bir konuyla ilgili olarak yerinden çok kısa bir açıklama talebi vardır, onu yerine getireceğim.

Buyurun Sayın Durmuş.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş’un, tıp alanıyla ilgili yanlış beyanların hekimlerin çalışma şartlarını zorlaştırdığını ifade eden açıklaması

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Ultrason, tomografi gibi cihazların üretimi, yirmi yılı aşkın bir süredir. Eskiden bazı hastalıkların teşhisi için karnın açılıp parça alınması, exploratris laparotomi diye söylediğimiz şey, bugün de hini hacette hâlen kullanılan bir yöntemdir. Ancak ultrason eşliğinde, tomografi eşliğinde, ince iğne aspirasyon biyopsileriyle parça alınıyor. Dolayısıyla, sanki kötü örnek verilirken hep tıp gösteriliyor da ben üzülüyorum. Sadece AKP döneminde 5 tane hekimin hastalarına yaptıkları tedaviden dolayı hayatlarını kaybettirdiler. Yanlış beyan, hekimlerin çalışma şartlarını zorlaştırıyor. Onun için bunu hocalarıma olan saygımdan dolayı düzeltme ihtiyacı hissettim, o hocaların sayesinde biz hekim olduk.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Durmuş.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/483) (S. Sayısı: 95) (Devam)

BAŞKAN - Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Akcan…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakana önce bir açıklama, arkasından soruyu sorarak konuşmamı yapmak istiyorum. Biraz önceki AKP Grubundan şahsı adına söz alan değerli konuşmacıyı dinledikten sonra kendimi bir başka dünyada, bir başka ülkede zannettim. 1999’dan bu tarafa üniversiteyle alakasını hiç kesmemiş birisi olarak o sözlere katılmadığımı ifade ediyorum, sorum da bununla ilişkili. Her ülkede üniversiteler tabii ar-ge merkezleridir. Bu merkezlerde araştırma faaliyetleri bir biçimde desteklenir, Türkiye’de de desteklenme yolu ar-ge’lerdir. 59’uncu Hükûmet döneminde ar-ge’ler son derece kısıtlı şartlarla çalışmaya zorlanmıştır. Şimdi, yeni YÖK Başkanıyla birlikte düzelme işaretleri alıyoruz. Acaba aradan geçen 59’uncu Hükûmetin dört buçuk yıllık kaybını nasıl telafi etmeyi düşünüyor Sayın Bakan?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akcan.

Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana soruyorum: Ülkemizde en büyük üzüm üreticiliği Manisa’da yapılmaktadır. Bilindiği gibi, üzüm bağcılığı, üzüm yetiştiriciliği, bağ fidanlarının ıslahı, toprak analizleri ve bağcılıkla ilgili dikiminden üretimine kadar her safhasında araştırma geliştirme faaliyetlerini 1940 yılından beri Manisa Bağcılık Araştırma Enstitüsü yapmaktadır. Enstitünün 420 dönümlük arazisinin belediyeye devredileceği veya satılacağı söylentileri bugün için Manisa gündemindedir. Ar-ge faaliyetlerinin öneminin bilindiği ve anlaşıldığı günümüzde, Manisa Bağcılık Araştırma Enstitüsü gözden mi çıkarılıyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Enöz.

Sayın Mert…

HÜSEYİN MERT (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakana şöyle bir soru sormak istiyorum: Bildiğiniz gibi, bilimsel araştırma yapmak amacıyla, 2002 yılında Altıncı Çerçeve Anlaşması yapılmıştı Avrupa Birliği ile, 2007’de de Yedinci Çerçeve Anlaşması imzalandı. Bu her iki anlaşmaya, Türkiye olarak, katkı payı olarak ne kadar para ödedik? Onu öğrenmek istiyorum, ayrı ayrı.

İkinci bir sorum da: Bunlardan ne kadarlık… Daha doğrusu, bu anlaşmalara ne kadar proje gönderdik? Altıncı Çerçeve bitti, tamamlandı. Yedinci Çerçeve’nin henüz zamanı olduğu için, ben Altıncı Çerçeve’nin sadece proje sayısını öğrensem yeterli.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Mert.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum. Az önce de sormuştum ama Sayın Bakan dinlemediği için herhâlde, cevaplandıramadı.

Ülkemizde, milyonlarca insanımız cep telefonu kullanmaktadır. Buna istinaden, Türkiye kaç adet cep telefonu ithal etmiştir? Ve bu ithalattan dolayı ödediği para ne kadardır? Bu konuda üretim yapmaya dönük bir projeye destek veriyor musunuz? Bu birinci sorum.

İkinci sorum da: Makyaj malzemesinde KDV oranı yüzde 18’dir. Makyaj malzemesi lüks tüketim maddesidir. Gübrede de KDV oranı yüzde 18’dir. Hâlbuki, gübre, çiftçinin temel girdilerinden ve çiftçinin ekonomisini en çok zorlayan bir üründür. Bu gerekçeyle, gübrenin yüzde 18 olan KDV oranını yüzde 1’e düşürmeyi planlıyor musunuz? Bu konuda bir ar-ge çalışmanız var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Coşkunoğlu

OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana şu soruyu sormakta ısrarlıyım: Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu kararlarında bazı teknolojiler öncelikli olarak saptanmıştır. Sayın Başbakan bazı teknolojileri himayesi altına, uzay teknolojisini himayesi altına alacağını söylemiş, öncelikli olarak ifade etmiştir. Dokuzuncu Plan’da bazı teknolojiler öncelikli olarak ele alınmıştır. Bu tasarıda hiç böyle bir şey olmadığı gibi, bakın, raporda, komisyonun raporunda, yedinci sayfada aynen şöyle diyor: “Tasarının ana felsefesi, mümkün olduğu kadar fazla oranda ve sektörde teknolojik üretimi sağlayacak bir ortamın oluşturulmasıdır.” Mümkün olduğu kadar fazla sektörde destek sağlayacağız. Bu, öncelikli sektörlerin belirlenmesiyle çelişkilidir. Bunu açıklamanızı rica ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Coşkunoğlu.

Sayın Bakanım, buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Şimdi, Sayın Akcan’ın söylediği bu YÖK’le ilgili olarak, üniversitelerle, sürekli, geldiğimizden beri, Hükûmet olarak bizim çalışmalarımız devam ediyor ve sürekli de sanayi-üniversite iş birliği devam ediyor, ancak Türkiye’mizde üniversite-sanayi iş birliği arzu edilen seviyede değil, bunu hepimiz de kabul ediyoruz. Yani tabii, bu işler, araştırma geliştirme işleri üniversitedeki araştırma görevlileriyle çok yakından ilgili, üniversitelerle çok yakından ilgili, bunu her zaman kabul ediyoruz ve bu çalışmalar sürekli olmuştur. Nitekim, teknoparklarla ilgili olarak, birçok teknopark, üniversite camiası altında kurulma mecburiyeti de olduğu için, üniversitelerin hemen hemen birçoğunda teknoparklar kurulmuştur ve onlarla ilgili teşvikler de aynen devam etmektedir ve devam ettirmeyi de düşünüyoruz ve orada yapılan çalışmalarımıza TÜBİTAK tarafından da geniş imkânlarla araştırmacılarımıza büyük imkânlar sunuluyor. Bu konuda da birçok projeler gerçekleştiriliyor. Mesela şimdi…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Araştırma fonuyla ilgili benim sorum Sayın Bakanım…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Üniversitelerdeki araştırma fonu, biliyorsunuz, üniversiteler araştırma fonlarını kendileri idare ediyorlar, yani araştırma fonlarının zaman zaman belki yetmediğini söylüyorlar ama araştırmaya dönük olarak biz sürekli olarak onların yanında bulunmaya gayret ettik ve bundan sonra da edeceğiz. Yani, bunun, tabii, YÖK Başkanıyla falan da pek ilgisi de yok, yani YÖK Başkanı falan şahıs olmuş, fişman şahıs olmuş, çünkü burada Türkiye’nin menfaati söz konusu. Yani, orada ne kadar çalışma yapılırsa, bu çalışmalardan evvelemirde istifade edecek Türkiye’dir, o açıdan bakmamız lazım bizim. Ama, tabii, herkesin de elinde sonsuz bir bütçe yok, yani sınırlı bir bütçe var. O sınırlı bütçe içerisinde azamisini yapmaya gayret ediyoruz ve buna da devam edeceğiz, yani o bakımdan, üniversitelerle olan bu hele hele ar-ge meselelerinde, araştırma geliştirme meselelerinde, biz onların sürekli destekçisi oluruz, köstekçisi olmayız, yani bizim düşüncemiz o.

TÜBİTAK’ın üniversitelere herhâlde projeler için ödediği rakam, 2002’de 8 milyonmuş, 8 milyon YTL, 2007’de bu 150 milyon YTL olmuş. Şimdi, yüzde kaç, 75 misli büyümüş -tabii, rakam da 8 milyon- olacak gibi değil, ama öyleydi, yani biz geldiğimizde 8 milyon, şimdi 150.

Yine, başka bir soru, Manisa’yla ilgili olarak, Bağcılık Araştırma Enstitüsü kapatılacak mı? Benim bu konuda bilgim yok, Tarım Bakanlığımıza bağlı bir husus olduğu için, Tarım Bakanlığımızdan yazılı bir soruyla öğrenebilirsiniz, ama isterseniz ben de öğrenip sizlere bildireyim.

Tabii, araştırma enstitülerinin kapatılması da herhâlde doğru bir iş olmasa gerek. Ama onların başka bir düşüncesi var mı yok mu, bu konudaki şeylerini bilmiyorum, onu da öğrenip geleyim.

Sayın Mert “Yedinci Çerçeve Anlaşması için ne kadar ödedik ve ne kadar proje gönderdik? 2007 daha bitmediği için 2006 projeleri de olsa kâfi.” diyor.

BAŞKAN – Altıncı Çerçeve’yi soruyor Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – “Altıncı Çerçeve’deki proje sayısı ne?” diyor. Ben, müsaade ederseniz, yazılı olarak vereyim. Şu anda benim elimde hemen size söyleyebilecek rakamlarım yok, ama bunu yazılı olarak cevaplandırayım.

Sayın Varlı, “Cep telefonu -daha önceki şeyde de sormuştuk- kaç adet ve bu konuda da destek verilebilir mi?” diyor. Tabii, şimdi ne kadar ithal ediliyor? Her yıl ortalama 15 milyon adet ithal ediliyormuş.

MUHARREM VARLI (Adana) – Kaç lira?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – 15 milyon adet.

MUHARREM VARLI (Adana) – Parası ne kadar Sayın Bakanım?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ortalama 200 YTL’den toplam 3 milyar YTL hacmi var. Yani, benim şu anda elimdeki bilgileri ben…

Şimdi, tabii, bu konudaki ar-ge’yi destekleriz, hem de sonuna kadar. Bu rakamı, dışarıdan ithal etmeye mecbur kalmadan kendimizin yapması kadar güzel bir şey yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Raks kapandı mesela.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ne yapayım, oldu. Kapandı yani, hakikaten kapandı. Dediğin doğru.

OKTAY VURAL (İzmir) – Destekleseydiniz, kapattırmasaydınız. Sizinle görüştüler biliyorsunuz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani, görüştüler de, kalkacak gibi bir hâli de yok yani onun Sayın Vural, ama bu konuda destekçi oluruz. Çok da güzel bir konu. Bunu misal alacak olursak daha da niceleri var bu konuda. O bakımdan, ben inanıyorum ki, inşallah bu ar-ge teşvikleriyle bu milletin kabiliyetlerini de ortaya çıkaracağız. Yani bu millet hakikaten öyle önemli ve kabiliyeti yüksek insanlardan teşekkül eden bir millet, ben ona inanıyorum.

Şimdi, “Gübrenin KDV’si yüzde 1’e inecek mi?” Yüzde 1’e inmekle ilgili şu anda bir çalışmamız yok. Yani, bunun ar-ge’yle de bir şeyi yok, yani ar-ge diye de, ama yüzde 1’e… Yüzde 18, dediğiniz gibi. Bir çalışmamız yok.

Sayın Coşkunoğlu öncelikli sektörleri ısrarla soruyor. Değerli Coşkunoğlu, şimdi, biz bu ar-ge’yi hazırlarken, bu kanunu hazırlarken biraz pratiğe dönük bir kanun hazırladık ve burada öncelikli sektör olarak bir şeyimiz olmadı bizim. Ama TÜBİTAK’taki vermiş olduğumuz teşvikler veyahut da destekler diyelim, onların daha bilimsel, daha şey çalışmaları… Öncelikli sektörleri strateji planlarında yer alıyor orada. İşte, Sayın Başbakanın başkanlığındaki toplantılara sizler de katılıyorsunuz, onu yakından takip ediyorsunuz.

Ama burada şöyle bir şey var: Biraz önce cep telefonundan bahsedildi. Şimdi, bu cep telefonu -veyahut da falanca makineden bahsedilebilir- dışarıdan harıl harıl alınıyor. Biz şimdi buna “öncelik verilen sektörler arasında” dediğimiz zaman, sayarız bazılarını, sayamadıklarımız da çıkar bizim. Bizim burada sanayinin ar-ge’sini teşvik etmek ve Türkiye’ye dışarıdan gelecek, gelmek mecburiyetinde olan bazı şeylerin artık gelmesine lüzum olmasın, Türkiye’de yapılsın. Mesela, diyelim ki otomotiv sektörü. Otomotiv sektöründe motor yapımı için burada ar-ge’ler yapılsa yahut da başka dizaynlar için burada ar-ge’ler yapılsa, toptan, her şeyiyle beraber dizaynı getirirsek orada biz önemli adımlar atmış olabiliriz veyahut da şu anda IT sektöründe, yani iletişim sektöründe çok önemli adımlar atabiliriz, makine sektöründe çok önemli adımlar atabiliriz.

Biz sanayicimizin şu veya bu şekilde önünü kesmek istemedik, Türkiye’de yapılabilecek her türlü ar-ge çalışmasını bunun içerisine soktuk. O bakımdan burada dikkat ederseniz, öncelikli sektörler diye bir sektöre yer vermedik. Yani, bizim için Türkiye öncelikli dedik bunu hazırlarken. Bu ar-ge, Türkiye için yapılacak her türlü ar-ge faaliyetini biz burada destekleyelim diye düşündük. Yani çok daha fazla geniş perspektifte hazırlanmış olan, biraz da tatbikata, pratiğe dönük bir ar-ge teşviki. Bunu bu şekilde getirdik, arz ediyorum.

Peki, çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı Tasarının 1. Maddesinde yer alan “teknoloji yoğun üretim, girişimcilik ve bu alanlara yönelik yatırımlar ile Ar-Ge’ye ve yeniliğe yönelik doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkeye girişinin hızlandırılmasını, Ar-Ge personeli ve nitelikli işgücü istihdamının artırılmasını” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Osman Kaptan

Esfender Korkmaz

 

Trabzon

Antalya

İstanbul

 

Akif Ekici

Tekin Bingöl

Eşref Karaibrahim

 

Gaziantep

Ankara

Giresun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, konuşacaksınız.

Buyurun.

M. AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergeyle teklif ettiğimiz husus, madde metninden bir cümleciğin çıkarılmasına ilişkindir. Bu cümlenin çıkması, kanun kapsamının daraltılması anlamına gelmiyor, sadece madde metninde gereksiz yere yer almış olan bir ifadenin çıkarılmasını amaçlıyor.

Neden bunun üzerinde durdum? Tasarının tümü üzerinde kişisel görüşlerimi açıklarken, tasarının Türkçe ve ifade yanlışlarıyla dolu olduğunu, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri isimli 4691 sayılı Kanun’da yer alan tanımlarla kıyaslandığında farklı ve çelişik tanımlar getirdiğini, bu yönden tasarının ciddi bir elden geçirmeye, ciddi bir redaksiyona ihtiyacı olduğunu belirtmiştim. Bu cümlenin çıkmasıyla tasarıda hiçbir eksilme olmayacak. Diyebilirsiniz ki, eksilme olmayacak ama bu cümle kalırsa ne olur? Onu açıklayayım.

Şimdi, benim vermiş olduğum önergede, bizim Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlar olarak vermiş olduğumuz önergede çıkarılmasını istediğimiz ifadeyi bölüm bölüm dikkatinize sunmak istiyorum. Ne diyor? “Ar-Ge personeli ve nitelikli işgücü istihdamının artırılmasını teşvik edecek bu kanun.” diyor.

Değerli arkadaşlar, bu kanun, ar-ge harcamalarının artırılmasını teşvik ediyor. Bunun için de ar-ge personelinin ücretlerine ilişkin gelir vergisi ve stopaj teşviki getiriyor. Ar-ge personelinin istihdamını teşvik eden bir kanun değil bu. Esasen, destek ve teşvik unsurları maddesine baktığımızda bunu açıkça göreceksiniz. Böyle bir teşvik yok.

“Girişimcilik ve bu alanlara yapılan yatırımların genişletilmesi, desteklenmesi.” “Girişimcilik alanına yapılan yatırım” diye bir ifadeyi yanlış buluyorum. Ayrıca, böyle bir yatırımı destekleyecek hangi araç var bu tasarıda? Böyle bir şey yok. Gereksiz yere yazılmış cümleler.

Devam ediyorum. “Ar-Ge’ye ve yeniliğe yönelik doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkeye girişini teşvik etmek.”

Değerli arkadaşlar, öncelikle 2003 yılı Haziranında kabul edilen 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu var. Ülkeye doğrudan yabancı yatırımların teşvikini sağlayan kanun odur. Bütün müesseseler orada düzenlenmiştir. Orada da “yabancı sermaye” kelimesini çıkarmıştınız “doğrudan yabancı yatırım” demiştiniz. Şimdi tekrar yabancı sermaye kavramına dönüyorsunuz.

Bu kanun, doğrudan yabancı yatırımın Türkiye’ye girmesini teşvik eden bir kanun değildir. O zaman sormak gerekir. Peki, yurt içi yatırımların teşvikini neden bu maddeye yazmadınız? Böyle bir cümle yok. Diyeceksiniz ki: “Efendim, ar-ge harcamaları yoluyla onu teşvik ediyoruz.” Peki, ar-ge harcamaları yoluyla doğrudan yabancı yatırımları da teşvik ediyorsunuz. Buna yönelik özel bir araç yok burada, doğrudan yabancı yatırımların Türkiye’ye girişini sağlayacak bir araç yok.

Devamı maddelerde buna benzer birçok yanlışlık var. Önerim: Kanunun görüşülmesine ara verilip bu yanlışlıkların giderilmesi. Böylesine önemli ve destek vermek istediğimiz bir kanunun, yatırımcıların, iş adamlarının, Türk ekonomisinin, ilgili sektörlerin kafasını karıştıracak kavramlarla dolu olarak çıkması doğru olmaz.

Değerli arkadaşlar, teknoloji geliştirme bölgelerine ilişkin Yasa 2001 yılında kabul edilmişti. Süreli bir yasadır. Bu Yasa’daki teşviklerin sona ermesine beş yıl var, bu Yasa’daki teşvikler 2013 yılı sonunda sona erecek. Önerim: Teknoparkların cazibesini azaltmamak için, o vergi teşviklerinin süresini bu yasadaki süreye paralel olarak –bu yasada on beş yıllık bir süre öngörülmüştür- oradaki süreyi de artırmaktır. Aksi takdirde, buradaki müesseseler, ar-ge harcamalarını artırmak amacıyla getirilmiş olan düzenlemeler, teknoparkların ikinci plana atılmasına neden olabilecektir.

Söylemek istediğim konu buydu. Önergenin bu nedenle kabulünü takdirlerinize sunuyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi.

M. AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saat 17.15’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.02

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

95 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

2’nci maddeyi okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 2- (1) Bu Kanunun uygulamasında;

a) Araştırma ve geliştirme faaliyeti (Ar-Ge): Araştırma ve geliştirme, kültür, insan ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığının artırılması ve bunun yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasar-lamak üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmaları, çevre uyumlu ürün tasarımı veya yazılım faaliyetleri ile alanında bilimsel ve teknolojik gelişme sağlayan, bilimsel ve teknolojik bir belirsizliğe odaklanan, çıktıları özgün, deneysel, bilimsel ve teknik içerik taşıyan faaliyetleri,

b) Yenilik: Sosyal ve ekonomik ihtiyaçlara cevap verebilen, mevcut pazarlara başarıyla sunulabilecek ya da yeni pazarlar yaratabilecek; yeni bir ürün, hizmet, uygulama, yöntem veya iş modeli fikri ile oluşturulan süreçleri ve süreçlerin neticelerini,

c) Ar-Ge merkezi: Dar mükellef kurumların Türkiye’deki işyerleri dahil, kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunan sermaye şirketlerinin; organizasyon yapısı içinde ayrı bir birim şeklinde örgüt-lenmiş, münhasıran yurtiçinde araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunan ve en az elli tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden, yeterli Ar-Ge birikimi ve yeteneği olan birimleri,

ç) Ar-Ge projesi: Amacı, kapsamı, genel ve teknik tanımı, süresi, bütçesi, özel şartları, diğer kurum, kuruluş, gerçek ve tüzel kişilerce sağlanacak aynî ve/veya nakdî destek tutarları, sonuçta doğacak  fikri mülkiyet haklarının paylaşım esasları tespit edilmiş ve Ar-Ge faaliyetlerinin her safhasını belirleyecek mahiyette ve bilimsel esaslar çerçevesinde hazırlanan projeyi,

d) Rekabet öncesi işbirliği projeleri: Birden fazla kuruluşun; ölçek ekonomisinden yararlan-mak suretiyle yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasarlamak suretiyle verimliliği artırmak ve mevcut duruma göre daha yüksek katma değer sağlamak üzere, rekabet öncesinde ortak parça veya sistem geliştirmek ya da platform kurabilmek amacıyla yürütecekleri, Ar-Ge faaliyetlerine yönelik olarak yapılan ve fizibiliteye dayanan işbirliği anlaşması kapsamında, bilimsel ve ve teknolojik niteliği olan projeleri,

e) Teknogirişim sermayesi: Örgün öğrenim veren üniversitelerin herhangi bir lisans programından bir yıl içinde mezun olabilecek durumdaki öğrenci, yüksek lisans veya doktora öğrencisi ya da lisans, yüksek lisans veya doktora derecelerinden birini ön başvuru tarihinden en çok beş yıl önce almış kişilerin, teknoloji ve yenilik odaklı iş fikirlerini, desteği veren merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından desteklenmesi uygun bulunan bir iş planı çerçevesinde, katma değer ve nitelikli istihdam yaratma potansiyeli yüksek teşebbüslere dönüştürebilmelerini teşvik etmek için yapılan sermaye desteğini,

f) Ar-Ge personeli: Ar-Ge faaliyetlerinde doğrudan görevli araştırmacı ve teknisyenleri;

1) Araştırmacı: Ar-Ge faaliyetleri ile yenilik tanımı kapsamındaki projelerde, yeni bilgi, ürün, süreç, yöntem ve sistemlerin tasarım veya oluşturulması ve ilgili projelerin yönetilmesi süreçlerinde yer alan en az lisans mezunu uzmanları,

2) Teknisyen: Mühendislik, fen ve sağlık bilimleri alanlarında yüksek öğrenim görmüş ya da meslek lisesi veya meslek yüksek okullarının teknik fen ve sağlık bölümlerinden mezun, teknik bilgi ve deneyim sahibi kişileri,

g) Destek personeli: Ar-Ge faaliyetlerine katılan veya bu faaliyetlerle doğrudan ilişkili yönetici, teknik eleman, laborant, sekreter, işçi ve benzeri personeli,

ğ) TÜBİTAK: Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumunu,

ifade eder.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Osman Çoşkunoğlu, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu; şahısları adına Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu, Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel ve Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün söz talepleri vardır.

İlk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Sayın Osman Coşkunoğlu.

Sayın Coşkunoğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak için huzurunuzdayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Bu yasa tasarısının görünürde iki önemli amacı var: Birincisi, ülkemizdeki ar-ge faaliyetlerini artırmak, sadece miktar olarak artırmak değil, kompozisyonunu da değiştirmek. Şu anda Türkiye'deki ar-ge faaliyetlerinin yüzde 70’ini, ar-ge yoğunluğu olarak, yani ar-ge harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı olarak yüzde 70’ini kamu, yüzde 30’unu özel kesim yapıyor. Oysa, bu, OECD ülkelerinde, AB ülkelerinde, gelişmiş ülkelerde tam tersidir kabaca, yüzde 70’ini özel kesim, yüzde 30’unu kamu yapar. Dolayısıyla, bu yasa, özel kesimin yapacağı ar-ge’yi destekleyerek, o bakımdan da kompozisyonunu, ar-ge yoğunluğu kompozisyonunu değiştirme amacına da görünürde hizmet ediyor.

En önemli amaç da, tabii, ar-ge’yi destekleyerek, sadece ucuz iş gücüyle değil, teknolojik üstünlükle rekabet edilebilmesini sağlamak.

Şimdi, bütün bunlar çok önemli ve güzel. Hatta, şu anda ülkemizdeki ender konsensüs, yani herkesin üstünde anlaştığı konulardan biri. Hiç kimse bunlara karşı çıkamaz, bu doğru. Öyle görüyorum ki, şimdiye kadarki iktidar partisi milletvekillerinin konuşmalarından da ortaya bir konsensüs çıkıyor, Sayın Bakan da onu söyledi, bu yasanın birçok eksiği var. Bunda da bir konsensüs, bir ortak anlayış var gibi. İşte, zamanla uyguladıkça bunları düzeltiriz şeklinde bazı eksiklikler dile getiriliyor.

Şimdi, ben, bu madde çerçevesi içerisinde, bu yasanın iki tane çok temel ve çok büyük yanlışını dikkate getireceğim, bunu sadece eksik diye geçemeyiz. Biraz önce Sayın Bakan da somut olarak yanıtladı sorumu. Bu yasa, kim, ne ar-ge yaparsa, araştırma-geliştirme yaparsa, hangi konuda yaparsa yapsın, belli kriterleri -yani belli düzeyi, umarım- tatmin ettikten sonra bunu destekleyecek. Yani, sektörel veya teknolojik bir öncelik içermiyor; kim ne yaparsa yapsın.

Değerli arkadaşlar, şimdiye kadar Türkiye’de uygulanan teşvik politikaları hep bu anlayıştaydı ve bu teşvik politikalarının -şimdi ar-ge’den bahsediyoruz, ama, ar-ge dışında teşvik politikaları da- somut hedeflere yönelik teşvik politikaları, strateji izleyen teşvik politikaları uygulayan ülkelerin yanında başarısız kaldığı da bilimsel olarak ders kitaplarına geçmiştir. Hedefsiz, somut stratejik politika olmadan, kim ne yaparsa yapsın teşvik verelim anlayışının yanlışlığı defalarca gösterilmiştir. Bunun en son örneğini sizin iktidarınız ve Başbakan söyledi. 5084 sayılı Teşvik Yasası’nı çıkardıktan sonra “Evet, bu eksik oldu, bunu düzeltmeliyiz.” denildi. Neydi o? Kim ne yatırım yaparsa yapsın teşvik. Güzel, istihdam sağlıyor; görünüşte çok güzel, ama, örneğin, Türkiye’de un fabrikaları yüzde 20 kapasiteyle çalışıyor. Un fabrikası kurun, yine teşvik alıyorsunuz. Bu yanlıştır. İşte, burada da aynı yanlış, bu temel yanlış tekrarlanıyor. Kim hangi teknolojik ar-ge yaparsa yapsın, o teşvik görecek.

Öte yandan, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunun kararları var. Biraz önce ifade ettiğim gibi, Sayın Başbakanın ifade ettiği bazı öncelikler var. Dokuzuncu Plan’a girmiş, zannedersem 84’üncü sayfada 482 numaralı paragrafta belirlenmiş öncelikler var. Sanayi Bakanlığı, bir sanayi politikası geliştirmekten söz ediyor, onun birtakım öncelikleri var. Hayır, bunların hiçbirini kale almadan, bunların hiçbirini dikkate almadan “kim ne yatırım yaparsa yapsın, ar-ge’yi biz destekleyeceğiz” çok yanlış bir yaklaşımdır. Baştan söylediğim gibi, görünüşte çok iyi niyetli olan bir yasanın çok ciddi bir yanlışıdır bu, eksik deyip geçemeyiz buna.

Bu yasa -tekrar edeyim- somut hedef ve stratejiden yoksundur, bir politika yoktur, kim ne yaparsa yapsın anlayışındadır ve bir sürü kurum oturuyor; ya, Bilim Teknoloji Yüksek Kurulunun aldığı kararlar!.. Önemsenmiyor, onlar hiçe sayılıyor, Dokuzuncu Plan hiçe sayılıyor.

Şimdi, bu anlayışla hazırlanmış bir tasarı, harcamaları yapacaktır, gayrisafi yurt içi hasıla içerisinde ar-ge’nin payını yükseltecektir. Bunların hepsi doğru, ama bu yasanın ülkemizin rekabet gücünü ciddiye alacak oranda etkileyeceği kuşkuludur. Bu yasanın arzu edilen düzeyde teknolojik gelişmeler ve sıçramalar yaratacağı iyice kuşkuludur. Belli hedefler olmadan bu yapılamaz. Örnek çok, somut, bugün okuduğum bir şeyi söyleyeyim: İsveç gibi herhangi bir tehdit görmeyen bir ülkeyi bile askerî harcamalarını, askerî teknolojisini geliştirmek ve kendi kendine yeterli olmak hedefine yöneltmiştir. Yani İsveç bile “şu teknolojilere, askerî savunma teknolojilerine odaklanalım” diyebilirken, Türkiye bir ar-ge yasası çıkarıyor ve bunu söyleyemiyor.

İkinci yanlış da, şimdiye kadar ülkelerin çeşitli teknolojik politikaları oldu. Bunların bir kısmı başarılı, bir kısmı başarısız. Bilimsel çalışmalar şunu net bir şekilde gösteriyor ki, başarılı uygulamalarda üçlü sarmal denilen, “üçlü heliks” veya Türkçe “sarmal” denilen bir etkileşimi gerçekleştirebilmenin üstüne inşa edilmiş politikalardır. Nedir bu üçlü sarmal? Üniversite, sanayi ve kamu. Bunlar, üçü, birbirini destekleyerek yükselen ve teknolojiyi yükselten, etkileşmeyle, karşılıklı iş birliği ve etkileşme ile yükseltir. Bu, çok önemli bir kuramsal bulgudur dünyadaki uygulamalardan. Bu tasarıda bunu da görmüyoruz. Çok somut, çok basit bir örnek verebilirim: “Bu ar-ge personelinin yüzde şu kadarı üniversite öğretim üyesi olacak veya üniversiteden olacak.” gibi bir madde bunu sağlayabilirdi. “Kamu kuruluşlarının bütçelerinin yüzde şu kadarı, yüzde 2’si, 3’ü kendi alanlarında ar-ge için harcanacaktır.” gibi bir madde bunu sağlayabilirdi. Bunlar çok basit düzeltmelerle başarılabilecek ve bu yasayı başarılı kılabilecek konulardır.

Şimdi, bunlar ana konular, eksik de değil, yanlışları bence yasanın. Fakat şekilsel olarak da bazı sorunlar var. Bunları Sayın Akif Hamzaçebi söyledi, ben çok kısaca söyleyeyim. 4691 sayılı Yasa’nın 3’üncü maddesinde tanımlanmış olan “ar-ge” burada tekrar tanımlanıyor ve farklı. Yine aynı Yasa’nın 3’üncü maddesinde tanımlanmış olan “yenilik” kavramı burada tekrar tanımlanıyor, “Ar-Ge merkezi” kavramı tekrar tanımlanıyor. Aynı kavramların farklı yasalarda farklı ve hatta çelişkili bir şekilde tanımlanması bu yasanın uygulanmasında da sorunlar çıkarabilecektir.

Sonuç olarak, bu yasa son derece önemli bir konuda, arzu edilen özen gösterilmeden hazırlanmıştır, eksikleri çoktur -onu herkes söyledi- fakat bu, “Kervan yolda düzülür.” misali öyle giderken halledilecek eksiklerinin ötesinde yanlışları da vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Son cümlelerim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Coşkunoğlu.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) - Bunları şimdi dikkate getirmeyi bir borç biliyoruz Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Bu yanlışların zaman içerisinde düzeltilmesi mümkün olabilir, fakat, daha önce çıkarılmış teşvik yasalarında -örneğin 5084, en son sizin çıkardığınız Teşvik Yasası’nda- bu yanlışlar hâlâ düzeltilmemiştir. Bunu da dikkatinize sunar, hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan Ar-Ge Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi hakkında görüşlerimi belirtmek üzere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerimin başında sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dünya artık bilgi çağını yaşıyor. Dolayısıyla insanlar da artık bu çağın gereklerine uygun olarak bilgiyi ve teknolojiyi tüketiyorlar. İstedikleri anda, bir tek düğmeye basarak her türlü bilgiye ulaşmaları mümkün. Elinizin altında, cebinizde, küçük bir elektronik ürün sayesinde uluslararası ilişkileri yürütebiliyorsunuz. Bulunduğunuz herhangi bir mekânı donanımlı bir iş yeri olarak kullanabiliyorsunuz. Gün geçmiyor ki yeni buluşlar, yeni teknoloji günlük yaşantımıza girmesin. Bu gelişmelere ayak uyduramayan kişi ve kuruluşlar demode oluyor, faaliyetlerini terk etmek zorunda kalıyorlar.

İşte bu noktada devlet, toplumun ihtiyaçlarına cevap vermek, kendi vatandaşının refahını sağlayabilmek için bir dizi önlemler almak, düzenlemeler yapmak durumundadır. Bunların başında da ar-ge faaliyetlerinin desteklenme çalışmaları gelmektedir. Diğer bir ifadeyle devlet, ar-ge faaliyetlerini doğrudan veya dolaylı olarak destekleyerek, firmaların ticari sahadaki ihtiyaçlarını, bilgi ve teknoloji üreterek gidermeli, girişimciliği özendirmeli, girişimcileri yapacakları yatırım ve diğer faaliyetlerinde destekleyerek yanlarında olduğunu hissettirmelidir.

Uluslararası karşılaştırmalara baktığımızda, ar-ge harcamalarının gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı yüksek olan ülkelerin, bir başka ifadeyle ar-ge harcamalarına bütçeden daha fazla pay ayıran ülkelerin uluslararası rekabet gücünün daha yüksek olduğu görülmektedir. Ülkemiz, bu sahada daha yolun başındadır. Bu yolda süratle ilerlememiz gerekiyor, hatta teknoloji ve bilgi satar hâle gelmemiz lazım. Bu tasarı, yurt dışında eğitimli, nitelikli, araştırmacı insanlarımızı da ülkemize çekmelidir. Zira, dışarıda birçok ülkede kaliteli insan gücümüz var. Bu sebeple, bu tasarı kapsamında desteklenmesi öngörülen ar-ge merkezleri ve ar-ge projeleri vasıtasıyla, yurt dışındaki Türk araştırmacılarının ülkemizde istihdam edilmesi ve yine ihtiyaç duyulan alanlarda yabancı araştırmacıların da ülkemizde istihdam edilebilmeleri mümkün olabilecektir.

Değerli milletvekilleri, önceki konuşmacılar tarafından da ifade edildiği üzere, ülkemiz ekonomisinin son yıllardaki gelişimi incelendiğinde en önemli sorunun cari açık olarak karşımıza çıktığı görülmektedir. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 60’lar seviyesine indi. Sebep olarak döviz kurlarının düşmesi gösteriliyor. Zira, ithalat daha cazip hâle geldi, ihracat imkânı azalıyor, ucuz ama kaliteli, kalitesiz Çin üretimleri ülkemize giriyor. Yüzde 70 ara malı ithalatı, yüzde 16 yatırım malları ithalatı, yüzde 11 üretim malları ithalatı yapılıyor. Ara malları ithalatının da yüzde 10-15’i işlenmemiş ara malları ithalatı olarak karşımıza çıkıyor. Bu tasarının belki de en önemli hedeflerinden birisinin, ülkemiz ekonomisinin ithalata bağımlı yönünün azaltılarak dış ticaret dengesinin güçlendirilmesi olacağı ifade ediliyor. Zira, katma değeri yüksek ürünler üreterek cari işlemler dengesi üzerinde olumlu etkiler bırakmak mümkün olabilecektir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının bir amacı da rekabet öncesi iş birliğinin teşvik edilmesidir. Bu, gerçekten çok önemli bir husustur. Ülkemizin gerek küçük, orta işletmelerinde gerekse büyük işletmelerinde rekabet öncesi iş birliğini gerçekleştiremediğimiz için sanayimiz sıkıntılar yaşıyor, daha pahalıya üretiyor ve rekabet edemez hâle geliyor. Hâlbuki, aynı sahada faaliyet gösteren firmalar ortak noktalarda teknoloji üretseler ve bu teknolojiyi paylaşsalar, belki diğer ülkelerle de rekabet edebilecek bir konuma geleceklerdir. Bu bakımdan, rekabet öncesi iş birliğinde hem kapasite kullanımlarında artış sağlanacak hem de ar-ge faaliyetlerinde daha etkin olunabilecektir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı, ayrıca, üniversiteler ile sanayi, bilim ve teknoloji ile üretimi bir araya getirmelidir. Zira, üniversite ile endüstrinin bir araya getirilmesi çok önemlidir. Üniversitelerde 120 bin master, doktora öğrencileri ve araştırmacılar olduğu ifade edildi. Bu, önemli bir sayıdır ve bunları göz ardı edemeyiz. Gerçek potansiyel burada yatmaktadır. Diğer taraftan, üniversiteler araştırma kurum ve kuruluşları ile sanayinin iş birliğini sağlamak ve ar-ge faaliyetlerini artırmak amacıyla geliştirilen teknoparkların yirmi altı adete ulaştığı bilinmektedir. Bu çok önemli bir faaliyettir. Ancak çoğu işletme, birçok teknoparkta yükümlülüklerini yerine getirememektedir. Kirasını dahi ödeyemediklerinden bu hizmetten istifade edemiyorlar. Bu hususların da gözden uzak tutulmaması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarının 2’nci maddesi, kanun metninde geçen tanımlarla ilgilidir. Yani bu maddede “araştırma ve geliştirme faaliyeti”, “yenilik”, “Ar-Ge merkezi”, “Ar-Ge projesi” gibi birtakım tanımlamalar yapılmaktadır. Bu tanımların çoğu hepimizin aşina olduğu, bilinen tanımlardır. Bu nedenle, söz konusu tanımlardan düzeltilmesi gerekenlerle ilgili önerilerimizi sizinle paylaşacağız. Hatta, bununla ilgili değişiklik önergelerimiz de olacaktır.

Bilindiği gibi, “ürün” mal veya hizmeti de kapsayan ortak bir isimdir. Bununla ilgili olarak bir değişiklik önergemiz olacaktır, 1’ inci fıkranın (b) bendinde. Bununla da ilgili desteklerinizi bekliyoruz.

Yine 1’inci fıkranın (c) bendinde yer alan “Ar-Ge merkezi” tanımında “en az elli tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden” ifadesindeki “elli” rakamını “on” olarak düzeltmek gerekiyor. Zira, bu kanundan daha çok işletme ve sektör yararlanır hâle gelecektir bu sayede.

Yine (e) bendinde yer alan “yüksek lisans veya doktora derecelerinden birini ön başvuru tarihinden en çok beş yıl önce almış kişilerin” ifadesinin, müracaat sayısını sınırlandıracağını düşünüyorum. Halbuki, kanunun yürürlüğe girdiği esnada bu vasıfta olanlarla ilgili olarak, bir yıl süreyle zaman sınırlamasının kaldırılması daha doğru olacaktır.

Değerli milletvekilleri, bir önemli husus da, “Bu Kanunun uygulamasına ve denetimine ilişkin usul ve esaslar, TÜBİTAK’ın görüşü alınmak suretiyle Maliye Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından birlikte çıkarılacak yönetmelikle belirleneceği” ifade edilmektedir. İşte, bu yönetmelik, uygulamada çok kolay ve pratik olmalıdır. Özellikle KOBİ’ler ve münferit proje üreticileri tarafından kaynağına ulaşılabilir olmalıdır. Aksi hâlde, ar-ge faaliyetlerini sınırlandırmış oluruz.

Geçenlerde, Kırşehir iline bir ziyaretimiz esnasında, buluş yapan biriyle karşılaştık. Bu kişi, yakıtsız bir motor üretmiş, patentini de almış. Kendi ifadesine göre, bir araç üzerinde bunu denemeye çalışıyor ve 200 beygir gücüne ulaşacağını ifade ediyor. Yine kendi ifadeleriyle, TÜBİTAK’a gittiğini, Enerji Bakanlığına gittiğini söyledi, ancak bununla ilgili hiçbir gelişme elde edemediğini de ifade etti. Az önce ifade ettim, bu yönetmelikte, mutlaka, bu tür münferit projelerin yerine ulaşması bakımından, bu kişilerin, bu buluş sahibi kişilerin desteklenmesinde çok büyük bir önem var.

Değerli milletvekilleri, tasarının genel gerekçesine baktığımızda, “Bu tasarıyla; yenilikçiliğe odaklanarak, istihdamı gelişmiş, katma değeri yüksek ürünler üreten, bu sayede verimliliği ve rekabetçiliği yüksek bir ekonomik ortam oluşturulmasının düşünüldüğü” belirtilmektedir. “Böylelikle, ülkemizin uluslararası rekabet gücü artırılacak, ithalat bağımlılığı azaltılacak ve ihracat artacaktır.” Ümit ediyoruz, bu yasayla, ifade edilen bu amaca ulaşılır; ülkemiz, bilgi ve teknoloji üreten, satan ve bu sayede refah seviyesi artan bir ülke hâline gelir.

Bu yasanın ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyor, sizleri bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Uslu, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu.

Buyurun Sayın Türkmenoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken, bugün Kahramanmaraş’ın kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle Kahramanmaraşlıları kutluyorum.

Ayrıca da dün, Gaziantep ili İstiklal Madalyası almaya hak kazanmış, onları da kutluyorum. Ülkemizin her tarafı ayrı bir kahramanlık abidesidir.

15 Şubatta vizyona girecek Van’la ilgili “120” filmini de buradan sizlerin izlemesi dileğiyle sözlerime başlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ar-ge ile ilgili birçok konular, birçok görüş bu kürsüden belirtilmiştir. Ülkemiz gelişiyor, ülkemiz büyüyor, buna bağlı olarak, birçok yasa, birçok teklif 58 ve 59’uncu Hükûmetlerimiz tarafından faaliyete geçti, 60’ıncı Hükûmetimiz tarafından da birçok önemli konu yasalaşmaya başlamıştır.

Tabii, 2001 krizinde yaşanan o hadiseler sonrasında raydan çıkan vagonlar, lokomotifler bir bir yerine oturmuş ve yoluna devam ediyor.

Ülkemizin en önemli meselelerinden birisi, kalkınmanın lokomotifi, hepimizin bildiği gibi sanayidir. Sanayiyi de ayakta tutan bel kemiğidir ve omurilikleridir. Bunları sıralayacak olursak, en başta gelenlerden birisi, hepimizin bildiği gibi enerjidir. Enerjiyle ilgili, Hükûmetimiz tarafından, ülkemiz bir enerji geçiş güzergâhı oldu. Bildiğiniz gibi, Orta Asya ve Asya ülkelerindeki petrolün, doğalgazın, madenlerin geçiş güzergâhı oldu, Avrupa’ya bizi bağlayan geçiş güzergâhları oldu.

Diğer önemli konu pazarımızdır. Hepimizin bildiği gibi pazarımız artık genişlemeye yüz tuttu değerli milletvekilleri. Düne kadar sorunlu komşuluk ülkeleriyle, şimdi dost komşuluk ülkeleriyle bir arada ihracatımızı ve münasebetlerimizi geliştiriyoruz. Ulaşım keza aynı şekilde son hızla ilerliyor. Bunun içinde en önemli konulardan birisi de, bildiğiniz gibi, teşviklerdir, yasalardır, bugünkü olduğu gibi ar-ge’dir.

Ar-ge’yi, kim ne şekilde nasıl yorumlarsa yorumlasın, ama bana göre ar-ge, bugüne kadar yapılması gereken ve bugüne kadar yapılmayan… Ama bugün Hükûmetimiz tarafından büyük bir gayretle, ilgili komisyon üyelerimizin ve ilgili bürokratlarımızın büyük gayretleri sonucu buraya bir taslak hâlinde gelmiştir. İnşallah kanunlaşacaktır.

Sonuçta, bu ülkemizin geliştiğini ve bu ülkemizin artık montaj ekonomisinden üreten ekonomiye doğru yol aldığını görüyoruz. Hatırlayın geçmişteki, 70’li yıllardaki dönemlerimizi, o gün Avrupa’nın bitmiş tükenmiş teknolojisini burada satmaya çalışan sanayicilerimiz vardı ama bugün bakıyoruz ki montaj ekonomisi yerine artık araştıran, geliştiren, teknolojiyi bir noktalara getiren bir sanayiye doğru gidiyoruz. Bunun için tabii ki KOBİ’lerin de ayrı önemi vardır. Turizmciler bizim için önemlidir. Bu kürsüden, KOBİ’ler için de turizmciler için de çeşitli sektörler için de teşvik yasaları geçti ama burada sanayimizin gelişebilmesi için, montaj ekonomisinden üretim ekonomisine dönüşebilmemiz için mutlak suretle araştırma ve geliştirme departmanlarımızın bir şekilde desteklenmesi gerekiyor. Bugün ülkemizde dünyaya mal satan, dünya markaları olmaya çalışan firmalarımız vardır. Her ne şekilde olursa olsun, bu firmalarımızın da önündeki engelleri kaldırmalıyız. Bugün Arçelik, bugün Vestel, bugün İstikbal ve Ülker, bizim ülkemizin en önemli sanayi kuruluşlarıdır ve dünyada, isimlerini her platformda dile getiren firmalarımızdır. Bunlara da biz destek olacağız. Burada, kişilere değil, kurumlara hitap ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Türkmenoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Bakın, geçmiş dönemdeki kurumlarımıza bakın, geçmiş dönemlerimizde, kurumlar, hep geri plana atılmıştı. APK diye bir kurumumuz vardı, Araştırma, Planlama, Koordinasyon kurumumuz. Bakın, bu kurumumuz nasıl ve hangi şartlar altında çalışmıştır? Bürokratlarımızın sürgün yeri olarak gösterilmişti. Ama bugün, o bürokratlarımız, araştırma, geliştirme, koordinasyon, planlama kurumlarımızda, o departmanlarda ülkemize üreten birer bürokrat olmaya başladılar. Bu da, bizim ne kadar doğru yolda olduğumuzun ve bu yasanın ne kadar doğru bir şekilde algılandığının ve çıkması gerektiğinin birer işaretidir değerli milletvekili arkadaşlarım.

Ben, bu yasaya emeği geçenleri, bürokratlarımızı, komisyon üyelerimizi ve bu konuda emeği geçen tüm insanları şükranla yad ediyorum. Bu yasamızın ülkemize, milletimize, sanayicimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkmenoğlu.

Şahsı adına Mardin Milletvekili Sayın Cüneyt Yüksel.

Buyurun Sayın Yüksel. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Günümüzün küreselleşen dünyasında, araştırma ve geliştirme faaliyetleri, bir ülkenin uluslararası düzeyde rekabet edebilme gücünü yansıtmaktadır.

Ar-ge olmadan, bilgi üretmeden, bilimi güçlendirmeden, teknoloji geliştirmeden belirlediğimiz büyük hedefleri yakalayamayız. Bizler, ülkemizde bilim ve teknolojinin gelişmesi için kararlılığımızı ortaya koyduk. Her alanda dünyayla rekabet edebilen bir Türkiye için çalışıyoruz. Çünkü, biliyoruz ki, güçlü bir Türkiye bilgiyle, bilimle atılan temeller üzerinde yükselecektir.

Bilim ve teknoloji alanında geri kalırsak, ekonomik ve siyasi alanda da dünya ile rekabet edemeyiz. Çağdaş dünyada gelişmiş ülkelerde bugün geçerli olan, bilgiye dayalı üretimdir, yönetimdir, eğitimdir.

Bilim ve teknolojide bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda elde etmeye başladığımız başarıları memnuniyetle izliyoruz. Türkiye İstatistik Kurumunun 2005 yılı için yaptığı çalışmaya göre ar-ge’ye harcanan kaynağın gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2002’de binde 6,7 iken, ilk defa binde 8’e yükseldi. Hedefimiz ar-ge harcamalarını 2012’de yüzde 2’ye çıkarmak, Avrupa Birliği standartlarında olduğu gibi. Biliyoruz ki, bu hedefi yakalarsak daha güçlü bir ülkenin vatandaşları olacağız.

Özel kesimin araştırma için ayırdığı mali kaynak üç yılda 2,6 katına çıktı. Özel sektörün payı yüzde 23’lerden yüzde 34’e yükseldi. Hedefimiz 2010’da bu oranı yüzde 50’ye çıkarmak.

2003-2005 döneminde ar-ge harcamalarındaki artış oranında yüzde 50’lik bir oranla Türkiye ve Çin birinci sıradadır. TÜBİTAK’a 2002’de hazineden yapılan yardım miktarının 200 milyon YTL’den, 2007’de 925 milyon YTL’ye yükseldiğini hepimiz bilmekteyiz.

2002 senesinden önce oldukça kısıtlı yapılan ar-ge çalışmaları artık hem kamuda hem de özel sektörde büyük artış göstermiştir. Ar-ge teknoloji ve insan kaynaklarına yapılan yatırımların verimliliği arttırdığı kuşkusuzdur. Bunun en güzel örneği Tarım ve Köyişleri Bakanlığının kışlık ekmeklik buğdayda sarı pas hastalığına dayanıklılık için moleküler markörlerin geliştirilmesi projesi. 800 bin YTL’lik bir proje maliyetiyle yıllık ülke ekonomisine 350 milyon YTL’lik bir katkı sağlayacak. Bakınız, bu, yaklaşık 500 katına ulaşan bir değer. İşte bunu ancak ve ancak ar-ge’ye, bilime, teknolojiye, dolayısıyla insana yapılan yatırım sağlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı, Maliye Bakanlığı tarafından diğer ülkelerdeki iyi örnekler incelenerek, katılımlı bir şekilde, tüm paydaşların görüşü alınarak hazırlandı, Meclis Komisyonuna ve şimdi de Genel Kurulumuza gelmiştir. Özel kesimin ar-ge ve yenilik faaliyetlerini teşvik eden en iyi kanunlardan biri olacaktır.

Bu tasarı ile ar-ge faaliyetlerinde mükelleflere daha önce tanınmış olan vergi indiriminin çerçevesi genişletilmiştir. Amacımız, uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir yapı oluşturmak. Bu tasarıyla, daha önce kurulmuş olan teknoparklarda çalışan personele sunduğumuz teşvikle, ar-ge merkezlerine, projelerine, teknogirişim sermayesine destek olmayı hedeflemekteyiz.

Bu tasarıyla, ar-ge faaliyetinin üretimle de buluşturulması amacıyla belirli bir sayının üzerinde ar-ge personeli istihdam eden sermaye şirketleri bünyesinde kurulacak ar-ge merkezlerine yönelik destekler öngörülmektedir. Bunun yanında, bugün bütün büyük devletlerin en çok önem verdiği konulardan birisi, cazip imkânlar, cazip şartlar sunarak üstün yetenekleri kendi ülkelerine çekmektir.

Beyin göçünü tersine çevirmeliyiz ve bu tasarıyla da bunu amaçlamaktayız. Bunun yanı sıra, küreselleşen dünyamızda zamanında, hızlı, yeniliğe açık ve esnek üretim modeline sahip olmak bir ekonominin rekabet gücünü belirlemede kilit rol oynamaktadır. Rekabet üstünlüğü teknolojik gelişmelerin tamamlanmasına, teknolojik altyapının sağlam olması yeniliğe yol açacaktır. Yenilikler ar-ge faaliyetlerinin artmasını sağlayacak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yüksel, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) - …ve bunun sonucunda da en değerli kaynağımız olan insana yatırım yolu açılmış olacaktır.

Bakınız, önümüzde çok çarpıcı bir Silikon Vadisi örneği bulunmakta. Amerika’nın bilişim sektöründe bugün geldiği noktanın en önemli dayanağı olan Silikon Vadisi, Kaliforniya’daki San Jose Vadisi’ne verilen isimdir. Bu ismin sebebi ise bölgede yoğun olarak üretim ve geliştirme faaliyetinde bulunan silikon çip üreticileridir.

Amerika’nın bilişim sektöründe bugün geldiği noktanın en önemli dayanağı, en başarılı şirketlerin çıkış noktasıdır Silikon Vadisi.

Peki, neden Silikon Vadisi’nden çıkmıştır bu ileri teknoloji şirketleri? 1950’li yıllarda Amerikalı akademisyen ve bilim insanlarının bilgi ve ar-ge tecrübelerini ekonomik değer hâline getirip işlemeleri sonucunda çıkmıştır. Türkiye’mize de bir değil birden fazla Silikon Vadisi kurmalıyız, kuracağız. Böylece, bilgi ve ar-ge tecrübelerimiz sonucunda yatırımlarımızı ekonomik değer hâline getireceğiz. İşte bu tasarının amacı da budur.

Sözlerimi bitirirken, tasarının hazırlanmasında emeği geçen herkese teşekkürlerimi sunuyorum, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüksel.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bu yasadan yararlanmayı hedeflediğimiz sektörler öncelikle hangileridir? Bu sektörleri, ülkemizde katma değer yaratma gücü açısından değerlendirir misiniz?

İki: Buradan hareketle, Kahramanmaraş, Gaziantep, Denizli ve Bursa gibi illerimizde öne çıkan tekstil sektörünün markalaşması için bu yasa tasarısı yeterli midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Orhan…

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanımızın burada bulunmasını fırsat bilerek, Maliye Bakanımızın geçtiğimiz günlerde gazetede yer almış bir beyanatıyla ilgili sorumu yöneltmek istiyorum.

Kendilerinin “Türkiye Avrupa’nın Çin’idir.” ifadesini kullandıkları, yurdumuzun ihracat potansiyelini değerlendirdiği bir konuşması gazetelerde yer aldı. Çin dış ticaret fazlası verirken, ülkemizin 65 milyar dolar seviyesinde dış ticaret açığı vermesi gerçeği bir çelişki değil midir? Yoksa, Sayın Bakanımızın bu ifadesiyle kastettiği, Çin’deki ucuz iş gücü müdür?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Sayın Durmuş…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Türk ilaç sanayi, jenerik ilaç üreten sanayidir. İthalat ikamesinin yüzde 60’a çıkarılması yerli firmaları sıkıntıya sokmuştur. Orijinal ilaç üretimi için ar-ge çalışmasına ihtiyaç vardır. 11 milyar dolara ulaşan bir sektörden bahsediyorum. Yerli ilaç firmalarının çoğu el değiştirmiştir. Stratejik önemi olan ilacı üreten ilaç firmalarına ar-ge desteği verilecek mi? El değiştiren bu yerli firmaları yok eden ithal ilaca yüzde 50 fazla ücret ödeyen politikalarınızı revize edecek misiniz?

Bir diğeri: Yara pansumanında kullanılan ara destek ürünlerinin KDV’si hâlen yüzde 18’dir. Diğer ilaçlardaki gibi yüzde 8’e indirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Durmuş.

Sayın Zeydan

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı’na emek veren herkese içtenlikle teşekkürlerimi sunuyorum.

Ben öncelikle, bundan önceki madde üzerinde Sayın Osman Durmuş’un tıp mesleği mensuplarına dönük bir ifadesi vardı, onu cevaplandırmak istiyorum müsaadenizle.

BAŞKAN – Sayın Zeydan

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Efendim, onu bağlayacağım, soruyu bağlayacağım.

BAŞKAN – Sorunuz onunla ilgili yani?

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Sorum onunla ilgili olacak efendim, müsaadenizle.

AK Parti döneminde 5 tane tıp doktoru arkadaşımın hastalarını kaybettiğini ifade ettiler. Benim tıp mensubu meslektaşlarımın, mesleklerini icra ederken hiçbir partiyle bir bağı olamayacağını en iyi kendisi bilmektedir.

Benim sorum: Özellikle tıp alanında araştırma ve geliştirme faaliyetlerine dünyada milyonlarca dolar harcanırken, ülkemizde de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Zeydan, teşekkür ediyorum.

Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ülkemizde ar-ge harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 0,79’dur. Bu oran bu tasarıyla neye ulaşacaktır? Yani Hükûmet, bu tasarıyla neyi hedefliyor?

İkincisi: Şu anda Türkiye’de ar-ge’de çalışan personel sayısı kamu ve özel sektörde kaçtır? Bu tasarıyla kaça çıkacaktır?

Üçüncü ve son soru: “Tasarıdaki yenilik, ar-ge faaliyeti ve ar-ge merkezî” bu üç kavram, tasarının gerekçesinde de sözü edilen 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’ndaki tanımlarla farklılıklar göstermektedir. Bu tanımların aynı paralelde olması gerekmez mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla, Sayın Bakanıma sormak istiyorum. Trakya Üniversitesi bünyesinde teknopark gerişimi ne seviyede? Ne zaman faaliyete geçecek? Önünde engeller var mı? Edirne ve Trakya için bu anlamdaki hedeflerimiz nelerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Birinci soruda, benim daha önce bir yerdeki konuşmamda söylediğim “Türkiye Avrupa’nın Çin’idir” sözüne, benim, anlaşıldı ki biraz daha açıklık getirmem icap ediyor.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizin bildiği gibi, Türk ekonomisi dinamik bir ekonomi. İnsan yapısı da, Türkiye'nin nüfusu, yani yarısının nüfusu Türkiye'nin otuz yaşın altında, hatta yarısından fazla nüfus otuz yaşın altında. Avrupa’ya baktığımız zaman, Avrupa’da yaşlı nüfus görünüyor. Yani orada piramit gittikçe değişik, yaşlı nüfus artıyor ve Avrupa’nın sürekli konuştuğu meselelerinden bir tanesi yaşlı nüfus. Türkiye’de de genç bir nüfus var, dinamik bir nüfus var ve altyapısı da kuvvetli bir nüfus var. Giderek de eğitim yapımız da daha iyi oluyor. Hele böyle -ar-ge teşvikleriyle- teşvikler verdiğimiz zaman, Türkiye'nin insanı… Ekonomiye katkısı çok daha fazla olan ve bunu da ucuz yapan bir ülke hâlindeyiz. Nasıl ucuz yapıyoruz? Mesela, şimdi, Türkiye’de bizim sağlık kuruluşlarımız var. Hele son zamanlarda özel sektör de bu konuya el atınca, doğrusu, bizim hastanelerimiz oldukça Avrupa seviyesinde kuruluşlar olmaya başladı.

Şimdi bu hastanelerimizin çoğu da akredite oluyorlar Avrupa’da ve şu anda inanır mısınız, Avrupa’dan bize uçak dolusu hastalar geliyor. Yani bu hastalar niçin geliyor? Türkiye’de iyi tedavi gördükleri için geliyorlar ve orada da çok uzun sıra bekliyorlar, kuyruk bekliyorlar, zaman bekliyorlar. Bizde hem zaman beklemiyorlar, hemen tedavileri yapılıyor, ameliyatları neyse yapılıyor; üstüne, fiyatlar da Avrupa’yla kıyas edilmeyecek derecede ucuz oluyor. Yani “Outsourcing Hizmetler” diyoruz buna, bunlar fevkalade önemli.

Hatta, ben OECD’de bir toplantıya katıldım, maliye bakanlarının ve sağlık bakanlarının da toplantısıydı orada. Orada bir ara, bazı zengin ülkeler, Avrupa’daki zengin ülkeler “Outsourcing hizmetlerini de yasaklayalım.” dediler ki onun üzerine ben de orada konuşma yaptım “Outsourcing hizmetlerini siz yasaklayamazsınız, aksine teşvik etmeniz lazım yoksa Avrupa olarak çok daha yüksek maliyetli hizmetler almak mecburiyetinde kalırsınız.” dedim ve başka şeyler de söyledim.

Yani “Türkiye Avrupa’nın Çin’idir.” derken Avrupa’yı, biz Avrupa’ya giderek falan değil… İnsanımız Türkiye’den ayrılmayacak, Avrupalılar da görecekler bunu. Avrupa Birliği ülkeleri de şu anda diyor ki: “Efendim, Türkleri alırsak, nüfusları çok fazla, ondan dolayı bizim buraya çok gelirler.” Hayır, bizim ihtiyacımız yok çok gitmeye. Ama onlar bizim ekonomimize de muhtaç kalacaklar. Çünkü onların çok istediği hizmetleri ve çok istedikleri malları, biz çok daha kaliteli ve zamanında, iyi bir şekilde vermek durumundayız. Türk ekonomisi bu kabiliyette bir ekonomidir. Dolayısıyla ben bunu demek istedim. Avrupalılar ne yaparlarsa yapsınlar sonunda Türk ekonomisini nazarıitibara, Türk insanını nazarıitibara almak mecburiyetindeler. Kendi menfaatleri için de bizimle beraber, birlikte çalışmak mecburiyetleri olacaktır. Bunu, zaman gösterecektir. Ben, buna inandığım için bunu dile getirmiş oldum.

İkincisi, Sayın Durmuş “İlaçla ilgili ar-ge verecek misiniz? Çünkü orijinal ilaçlar dışarıdan çok geliyor ve bizim yerli ilaç sanayimiz de bundan zarar görüyor.” diye söyledi. Evet, biz ilaç için ar-ge’ye de bu ar-ge’yi tanıyacağız.

Ayrıca başka bir husus daha var değerli arkadaşlar: Bugün, dünyada ilaç ar-ge’sine senede 70 milyar dolar harcanıyor, 70 milyar dolar. Şimdi bu ar-ge hizmetleri artık belli bir devletin inhisarından çıkıp beynelmilel bir hale geldi ve ilaçta bilhassa ar-ge çalışmalarını uygun gördükleri her yerde de yapıyorlar. Yaparken de o ülkenin insanları, o ülkenin doktorları, mühendisleri, yetişmiş elemanları bu ar-ge faaliyetlerinde çalışıyor. O bakımdan -bizim şimdi ar-ge’ye böyle bir teşvik getirmemiz- onlar için de cazip bir ülke haline geliyoruz. Yani Türkiye’de bundan sonra ilaç sektörü olsun, büyük ar-ge faaliyetleri olan IT sektörü olsun veyahut da otomotiv sektörü olsun, diğer sektörler olsun, bizim bu getirdiğimiz kanundan sonra, Türkiye’ye çok değişik şekilde bakacaklar ve Türkiye inanıyorum ki ar-ge bakımından oldukça uygun hizmet üreten bir ülke haline gelecek. Bu, tabii, istihdam demektir; bu, insanların yetişmesi demektir. Bu ar-ge’yi öğrenecek çalışan insan da bizim insanımız, burada kalacak olan insanımız. Yarın, öbür gün o da kendine bir iş açacak. Dolayısıyla bu perspektiften baktığımız zaman, bu kanunun çok büyük faydası olacağını şu anda da söyleyebilirim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakanım, yüzde 20’lik ucuz jenerik ilaç. Bir de yüzde 6 ilave indirdiniz son pazarlıkta. Bu yüzde 6, yerli ilacı çok kötü etkiliyor. O yüzde 6’yı kaldırmalısınız. Yeni pazarlıkta siz ithal ilaçta, jenerikte yüzde 10, öbüründe yüzde 4 şey yaparak yüzde 6 ithali kayırmış oldunuz. Onu bir gözden geçirmelisiniz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Hay hay… Sayın Sağlık Bakanımız da buralardaydı zaten, ben kendileriyle de konuşurum.

Peki, teşekkür ediyorum Sayın Durmuş.

Sayın Kaptan “Bu tasarıyla Hükûmet neyi tasarlıyor?” diyor. Biraz önce de bu tasarıyla neyi tasarladığımızı uzun uzun anlattım.

BAŞKAN – Tamamladınız mı Sayın Bakanım? Süremiz de doldu.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, ar-ge harcamalarında 2013’teki hedef, Türkiye’nin hedefi yüzde 2 değerli arkadaşlar. Şimdi, biz bu hedefe hızla yaklaşmamız lazım. 2013’te bunu tuttururuz tutturamayız bilemiyorum ama buna yaklaşmamız lazım en azından, çünkü bugün, gelişmiş ülkeler en fazla ar-ge harcamalarını yapan ülkelerdir. Türkiye’nin geleceği burada yatıyor. Bu da ar-ge harcamalarını da artıracaktır. Burada özel sektörün payını çok daha fazla artırmamız lazım.

Sayın Coşkunoğlu konuşmasında da söyledi: “Amerika’da yüzde 70 özel sektör yapıyor ar-ge harcamasını, yüzde 30 kamu yapıyor.” dedi. Biz şimdi, tabii, kamu olarak elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz, devam edeceğiz ama özel sektörümüze bu ar-ge’yi iyice bir alıştırmamız lazım. Yani ar-ge faaliyetlerini ülke olarak artırmamız lazım. Bu, gelişmiş ülkelerde de yüzde 2, bizim de bu seviyelere çıkmamız lazım.

Sayın Cemalettin Uslu’ya bir cevap vermek istiyorum: Trakya Üniversitesinin teknoparkla ilgili çalışmaları gayet iyi gidiyor. Çok yakında bana bu konuda Sayın Rektörümüz malumat verdi, yakında herhâlde açılacak. Yani önünde bir engel olmadığını söyledi.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan, bir düzeltme mi var ?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Evet Sayın Başkanım, bir düzeltme var.

2’nci maddenin (d) fıkrasında ve dördüncü satırında “tasarlamak suretiyle” kelimesi yerine “tasarlayarak” kelimesini ikame ediyoruz efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim. Gerekli not alınmıştır.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde beş adet önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım sonra aykırılık durumuna göre işleme alacağım.

Evet, önergeleri okutuyorum, buyurun:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı Tasarının 2. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan “en az 50 tam zaman “ ifadesinin, “en az 10 tam zaman” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Oktay Vural

Yılmaz Tankut

Alim Işık

 

İzmir

Adana

Kütahya

 

Cemaleddin Uslu

 

M. Akif Paksoy

 

Edirne

 

Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı yasa tasarısının 2 nci maddesinin “c” bendinde “en az” kelimesinden sonra gelmek üzere “elli” kelimesinin “OTUZ” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Osman Özçelik

Ufuk Uras

 

Şırnak

Siirt

İstanbul

 

Mehmet Nezir Karabaş

 

Emine Ayna

 

Bitlis

 

Mardin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı” nın 2. maddesinin (1). fıkrasının c) bendindeki “en az elli tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden” ibaresinin “kısmi zamanlı çalışanlar dahil en az elli Ar-Ge personeli istihdam eden” şeklinde değiştirilmesini; arz ve teklif ederim.

                                                                                                             Harun Öztürk

                                                                                                                    İzmir

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının” 2. maddesinin (c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Vahap Seçer

Yaşar Ağyüz

Dr. Mehmet Şevki Kulkuloğlu

 

Mersin

Gaziantep

Kayseri

 

Mehmet Ali Susam

 

Ali Koçal

 

İzmir

 

Zonguldak

“(c) Ar-Ge merkezi: Dar mükellef kurumların Türkiye’deki işyerleri dahil, kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunan sermaye şirketlerinin: organizasyon yapısı içinde ayrı bir birim şeklinde örgütlenmiş, münhasıran yurtiçinde araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunan ve en az on tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden, yeterli Ar-Ge birikimi ve yeteneği olan birimleri.”

BAŞKAN – Evet, bu okutacağım önerge en aykırı önergedir. Okutup, işleme alacağım:

T.B.M.M. Başkanlığına,

95 sıra sayılı AR-GE Faaliyetlerinin desteklenmesi ile ilgili kanun tasarısının 2. maddesinin 1. fıkrasının a bendinin aşağıdaki biçimde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                            Emrehan Halıcı

                                                                                                                  Ankara

“a) Araştırma ve geliştirme faaliyeti (Ar-Ge): Araştırma ve geliştirme, kültür, insan ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığının artırılması ve bunun yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasarlamak üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmaları, çevre uyumlu ürün tasarımı ile alanında bilimsel ve teknolojik gelişme sağlayan, bilimsel ve teknolojik bir belirsizliğe odaklanan, çıktıları özgün, deneysel, bilimsel ve teknik içerik taşıyan faaliyetleri ve yazılım faaliyetleri,”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Halıcı, buyurun efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

MEHMET EMREHAN HALICI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken Demokratik Sol Parti ve şahsım adına hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Öncelikli olarak söyleyeceğim konu, biz bu yasayı destekliyoruz. Benden önce kürsüye gelen değerli milletvekilleri yasayla ilgili çeşitli eleştirileri dile getirdiler. Ben aynı eleştirileri dile getirmeyeceğim. Onlara katılıyorum. Bu yasada çeşitli kısıtlamalar vardır, sınırlamalar vardır, daha geniş bir biçimde ele alınabilir. Ama, ar-ge olduğu için, inovasyon olduğu için, Demokratik Sol Parti olarak teknolojiyle, bilişimle ilgili konuları biz sonuna kadar destekliyoruz, arkasındayız. Gerektiğinde, hem fikir verebiliriz, gerektiğinde de Parlamentoda katkı vermeye hazır olduğumuzu ifade etmek isterim.

Biraz önce, bir soru-cevap kısmında Sayın Maliye Bakanı Kemal Unakıtan ve Ankara Milletvekili Sayın Reha Denemeç, teknoparklarla ilgili Kanun, yani bizim iktidar dönemimizde çıkan Teknoloji Bölgeleri Geliştirme Kanunu’yla ilgili güzel söyler sarf ettiler ve bizlere de teşekkür ettiler. Ben de kendilerine çok teşekkür ediyorum çünkü yapılan yararlı hizmetlerin hakkının verilmesi ve siyasetçilerin birbirlerini takdir etmeleri, Parlamento ortamında son derece güzel, son derece olumludur. Zaman zaman birbirimizle tabii ki çeşitli konularda fikir ayrılığına düştüğümüz için sert tartışmalar yapılabilir bu kutsal mabette ama birbirimizi, devletin devamlılığı esasını da dikkate alarak, yapılan hayırlı hizmetler konusunda da teşvik etmek, geçmişi hatırlamak son derece önemlidir. Bir kez daha bunun altını çizmek istiyorum.

Ayrıca, Teknoparklar Kanunu hakikaten bizim için bir hayaldi, üniversite-sanayi iş birliğinin gerçekleştirilmesi açısından son derece önemsediğimiz bir hayaldi. Bu hayalimizin gerçek olduğunu görmek, teknoparkların sayısının giderek artıyor olduğunu şu an yaşamak ve bizden sonra gelen hükûmetin de gene bu çalışmalara destek vermesi ve bunu daha da ileriye götürmeye çalışmak istemesi, bu çabanın içerisinde olması son derece önemlidir, olumludur.

Ben, 57’nci Hükûmetin bütün bakanlarını –Sayın Tanrıkulu da burada- hepsini teşekkürle anmak istiyorum ve 57’nci Hükûmetin Başbakanı olan rahmetli Bülent Ecevit’i de şükranla, saygıyla ve sevgiyle tekrar anmak istiyorum.

Şimdi, bu yasayı destekliyoruz, burada bir sorun yok ancak bu yasada ar-ge kapsamı altında yazılım konusu ele alınmamıştır. Ben komisyon toplantılarına bizzat katıldım ve yazılım konusunun yer almadığını söylediğim zaman, komisyondaki değerli arkadaşlarımız, yazılımla ilgili 2’nci maddede, tanımlar bölümünde “yazılım faaliyetleri ile” diye başlayan bir bölümün olduğunu, dolayısıyla yazılımın da desteklendiğini ifade ettiler. Halbuki çok net söylüyorum: Bu, yazılımın desteklendiği bir ifade değildir, “yazılım faaliyetleri ile” diyerek, yazılım faaliyetleri yaparak teknolojik geliştirme, teknolojik yenilik sağlayan firmalara bir destek sağlamaktadır. Bu kötü değildir ama yazılım şirketlerini, yazılım faaliyeti yapanları desteklemiyor olduğu çok nettir. Nitekim değerli bürokrat arkadaşlarla konuştuğumuz zaman da yazılım yapan, örneğin birkaç kişinin bir araya geldiği, herhangi bir konuda yazılım yapan firmaların desteklenmesinin bu aşamada düşünülmediği söylenmiştir. Oysa Türkiye’de bilişim teknolojileri ve özellikle yazılım, önümüzde duran bir fırsat sektörüdür, bir fırsat alanıdır.

Birçok arkadaşımız benzer konuları söylediler. O yüzden, zaman da sınırlı olduğu için tekrar etmeyeceğim. Ama yazılımın desteklenmesiyle ilgili önümüze böyle bir fırsat gelmişken, zaten sınırlı ve kısıtlı bir biçimde ar-ge faaliyetleri destekleniyor iken yazılımın burada yer almamış olması çok kabul edilebilecek bir durum değildir.

Değerli milletvekilleri, yıllardır bu yazılım konusunun, bilişim konusunun Türkiye’nin gündeminde olması için ben ve birçok değerli arkadaşımız çalışmalar yapıyorlar, faaliyetler gösteriyoruz. Fakat Maliye Bakanlığımızın değerli bürokratları –çok da haklı olarak- devletimizin gelir kaybını önlemek amacıyla biraz daha temkinli davranmak ihtiyacında hissediyorlar kendilerini. Onlara da saygım sonsuz. Ama ben inanıyorum ki Türkiye’nin önüne yazılımla ilgili… Çünkü kiminle konuşsam, buradaki milletvekili arkadaşlarımın tümü, konuştuğum, hangi parti olursa olsun, yazılımın desteklenmesiyle ilgili hiçbir kuşku yok. Koalisyonda yaptığımız görüşmelerde “evet, yazılım desteklenmeli” ve burada da “zaten destekleniyor” gibi bir görüş içerisindeler. Ama bürokrat arkadaşları şu ana kadar ikna edemediğim için büyük bir üzüntü duyuyorum.

İfade edeceğim bir nokta daha var.

Bir dakikalık vakit alabilecek miyim Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Tabii alacaksınız.

MEHMET EMREHAN HALICI (Devamla) – Sağ olun.

Şimdi, Türkiye’de iki tane bilişim şûrası yapıldı. Bunlardan birincisi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Halıcı, devam edin.

MEHMET EMREHAN HALICI (Devamla) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Türkiye’de iki tane bilişim şûrası yapıldı. Bunlardan birincisi, rahmetli Bülent Ecevit’in imzasıyla duyuruldu. İkinci bilişim şûrası da Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından duyuruldu. Ben her iki şûrada da bilfiil görev yaptım. Eğer nezaketsizlik olarak kabul etmezseniz, her iki şûranın da başkanlığını yaptım ve Sayın Erdoğan, yazılımla ilgili konulara özellikle ilgi gösterdiğini hem yaptığı konuşmalarda hem bire bir bir araya geldiğimiz çeşitli vesilelerde ifade etti. Dolayısıyla, ben, Başbakanı ikna edebileceğime inanıyorum. Bürokrat arkadaşlarımı ikna edemedim ama Başbakanı en kısa zamanda ikna ederek yazılımla ilgili ya yeni bir düzenleme ya da yeni bir yasanın Meclisin gündemine geleceğine bütün kalbimle inanıyorum.

Ayrıca, Başbakana karışmak hakkım da değil, niyetim de yok ama bu konuların daha iyi ele alınabilmesi için bir bilişim bakanlığının kurulması gerektiğinin de altını çiziyorum. Bir muhalefet milletvekili olarak bunu rahatlıkla söylüyorum çünkü iktidar partisinin milletvekili olsaydım kendisi için bir görev tanımlıyor kuşkusuna kapılabilirdik ama muhalefette olduğum için rahatlıkla söylüyorum: Türkiye’de bir bilişim bakanlığı lütfen kurulsun. Yazılım ve bilişim teknolojileri Türkiye’nin önünde duran bir fırsattır.

Bu duygularla ve bu düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Halıcı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayalım efendim.

BAŞKAN – Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısının” 2. maddesinin (c) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Vahap Seçer (Mersin) ve arkadaşları

“(c) Ar-Ge merkezi: Dar mükellef kurumların Türkiye’deki işyerleri dahil, kanuni veya iş merkezi Türkiye’de bulunan sermaye şirketlerinin organizasyon yapısı içinde ayrı bir birim şeklinde örgütlenmiş, münhasıran yurtiçinde araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde bulunan ve en az on tam zaman eş değer Ar-Ge personeli istihdam eden, yeterli Ar-Ge birikimi ve yeteneği olan birimleri.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz efendim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım efendim?

VAHAP SEÇER (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu değişiklik, kanunun 2. maddesinin c fıkrasında Ar-Ge Merkezi tanımında şart olarak derç edilen “en az elli tam zaman eş değer Ar-Ge personeli istihdam edilmesi” söz konusu kanunu anlamsız hale getirmektedir. Kanunun amacı eğer ki ülkemizde Ar-Ge çalışmalarına teşvik ise buradaki elli sayısı çok fazladır. Bunun talep ettiğimiz normal sayısı olan 20’ye indirilmesi kanunun amacına uygun olacak, teşviki kolaylaştıracaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım: Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı “Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı” nın 2. maddesinin (1). fıkrasının c) bendindeki “en az elli tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden” ibaresinin “kısmi zamanlı çalışanlar dahil en az elli Ar-Ge personeli istihdam eden” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                   Harun Öztürk

                                                                                                                          İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik Sol Parti ve şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı uluslararası rekabet gücü sıralamasındaki yerimizin ileriye taşınması açısından son derece önemli fakat bir o kadar da gecikmiş bir tasarıdır. Bu konuda, 57’nci Ecevit Koalisyon Hükûmeti döneminde başlatılan teknoparklar ve teknoloji geliştirme bölgeleri üzerine AKP Hükûmetleri ne yazık ki bugüne kadar ilave bir katkı koyamamışlardır. Ancak, haksızlık etmeyelim, TÜBİTAK’taki siyasi kadrolaşmayı kendileri açısından bir katkı sayabilirler elbette.

Altı yıllık iktidar dönemi “yapılacak, edilecek” edebiyatıyla ne yazık ki boşa geçirildi. Ancak, gecikmeyle de getirilmiş olsa, bu tasarıyı önemli buluyoruz ve Demokratik Sol Parti olarak destekliyoruz.

Rekabet gücü kazanmak için teknoloji geliştirilmesi gerekliliği yadsınamaz. Fakat ar-ge faaliyetlerinin desteklenmesi hakkındaki bu kanunla her şeyi hallettiğimizi söyleyemeyiz. Buna ek olarak, ekonomik istikrarın sürdürülmesi, yatırım ortamının iyileştirilmesi, kayıt dışıyla mücadele, ucuz ve güvenli enerji temini, çevreyle ilgili problemler, girişimciliğin desteklenmesi, mesleki eğitim ve yaşam boyu eğitimin desteklenmesi, kaynakların etkin kullanılması gibi konularda da atılması gereken adımların vakit geçirilmeden atılması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu önergeyi şunun için verdik: Öncelikle, tasarıda yer alan “en az elli tam zaman eşdeğer ar-ge personeli istihdam eden” tanımının içerisine kısmi zamanlı çalışanların da dâhil olduğuna hem bir açıklık getirmek istedik hem de diğer önergelerde de görüldüğü üzere, bu “elli” sayısının aşağı çekilmesi konusunda yüce Mecliste kısmi bir irade olduğunu da gördük. Eğer bu önergemiz kabul buyrulduğu takdirde, bu “elli” sayısında bir ölçüde de esnekleştirmeye gidilmiş olacak.

Yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DSP sıraların alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı yasa tasarısının 2’nci maddesinin (c) bendinde “en az” kelimesinden sonra gelmek üzere “elli” kelimesinin “OTUZ” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                      Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşacak mısınız?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Evet.

BAŞKAN- Buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Değerli milletvekilleri, ar-ge konusunda şüphesiz teşviklerin olması doğrudur. Ancak, bu yapılırken, tasarıda da, ülkenin kalkınmasına ve sanayileşmesine uygun bir tasarının gelmesi gerekirdi. Biz bu öneriyi yapmadan önce bütün parti grup başkan vekillerini tek tek ziyaret ettim, konuştum. Ülkemizde yüzde 98,1 düzeyindeki KOBİ’lerin, çoğunluğunun diyorum, çalıştırdığı eleman sayısı 50’nin altında. Bunları boğarsanız, bu ülkede, ülkenin araştırma ve geliştirmesini nasıl sağlayacaksınız o zaman? Bu nedenle bu tasarının ben ülkeye bu şekliyle hizmet sunacağına inanmıyorum. Grubumuz olarak da diyoruz ki: Ulusal ar-ge altyapısı ve yeteneklerin gerçekleştirilmesine yönelik organizasyonlar ile üniversiteler ve bilim kurumlarına tasarıda gereken yer verilmemiştir. Bunlara yer verilmediği takdirde bir amaca ulaşmadan söz edilemez.

Ar-ge merkezleri için, teşvik esaslarında en az elli tam zamana eş değer ar-ge personeli istihdamı zorunluluğu ile kurumlar vergisi ve gelir vergisi indirimleri 500’ün üzerindeki şirketlere kaydırılıyor ve ülke sanayisinin bir noktada dışlanmasına yol açıyor.

KOBİ’lerin teşviklerden yararlanması zorunludur. Türkiye genelinde ar-ge’ye, sanayi, gayrisafi millî hasılasının ortalama binde 7’si, KOBİ’lerde ise binde 3’ü ayrılmaktadır. Bu düzey ile sanayinin teknolojik gelişme içinde olması, ürün geliştirme veya yeni ürün çalışmasında başarıya ulaşılması zordur. Özgün ürün yapamayan, imalat sürecinde veya ürün geliştirmede yenilikçi buluşları geliştirmeyen firmaların ayakta kalması da oldukça zor görülmektedir. Maliye Bakanlığı tarafından hazırlanan ve gündeme alınan ar-ge yasa tasarısı incelendiğinde, bu özelliklerin olmadığı görülmektedir. Özellikle, Sayın Maliye Bakanının Güney Kore’de bulunduğu bir sırada söylediği “gelin, ar-ge faaliyetinizi burada yapın, ar-ge üssünüzü kurun, size vergi bağışıklığı tanıyalım, vergi vermeyin” sözleri, aslında, bu ar-ge merkezlerinin şimdiden üç beş tane yabancı şirketin elinde olacağını göstermektedir.

Ardından, şunu ifade edelim ki, ar-ge merkezleri için teşvik esaslarında, 50 tam zaman eş değer ar-ge personeli istihdam eden, yeterli ar-ge birikimi ve yeteneği olan birimlere de sınırlama getiriliyor. Yani, bir şirket en az 50 personeli çalıştırmadan desteklerden yararlanamayacak. Oysa, KOBİ’lerin bunun altında personel çalıştırdığı dikkate alındığı zaman, acaba başka bir ülkenin sanayi kuruluşlarından mı söz ediyoruz yoksa kendi ülkemizin sanayisini, KOBİ’lerini mi geliştirmekten söz ediyoruz? Eğer başka ülkelerin sanayisini kalkındırmak ve onların, ucuz iş gücü, vergi ve teşviklerden yararlandığı bir üs durumuna Türkiye’yi getiriyorsak, şüphesiz bunlar da oraya akacaktır.

Sadece, Türkiye’nin can damarı olan iki noktadan bahsetmek istiyorum. Özellikle KOBİ’lerin yaygın olduğu tekstil sanayi, dış ticaret fazlası veren yegâne sektör olarak, kalıcı ve sürekli gelişmeyi sağlamak amacıyla ar-ge faaliyetlerinin desteklenmesini öngörmesi nedeniyle büyük önem taşıdığının farkında, ama onlar bile bu konuda, işveren sektörü de emek örgütleri de makine mühendisleri de elektrik mühendisleri odası da hepsi de buna karşı. Ülkemizin emek örgütleri, meslek örgütleri karşıysa, işveren sendikaları karşıysa bu yasada bir terslik var demektir, yani buna dikkat çekmek istedik. Gerçi burada üç tane önerge var ayrı ayrı. Kimisi 10 personel olsun deniyor, kimisi daha farklı. Ama biz ortalama olarak ne olabilir diye gruplarla bir teati edip bunu 25 veya 30 düzeyine çekebilir miyiz? En azından, KOBİ’lerin desteklenmesi açısından bu faydalı olacaktır dediğimiz zaman, maalesef bu konuda ne bir destek alabildik ve gerçekten bu şekilde gelen tasarıların bu yanlışlarla çıktığını görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bu çerçevede, bir önceki konuşmacının da ifade ettiği gibi, KOBİ’lerin tekstilde ve sanayide bu teşvikten yararlanması bu durumda zor olacağı gibi, bu yazılım endüstrisinde de Türkiye'nin dördüncü kategoride en geri sınıf sıralamasında yer aldığını düşündüğümüz zaman ve yazılım endüstrisinin de özellikle çok az sayıda 3, 15, 20 civarında personelle bir araya gelen KOBİ’lerle geliştirildiği dikkate alındığında, bu, o alanda da umut vermemektedir. Bu konuda gerçekten ihtiyaca cevap vermeyen ve yabancı sermayeye, yabancı şirketlere kapı açan bu tasarının bu şekilde değiştirilmesi ülke yararınadır diyoruz. Bu konuda değişiklik önergemizi sunuyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 95 sıra sayılı Tasarının 2. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan “en az 50 tam zaman” ifadesinin, “en az 10 tam zaman” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu önerge ile birlikte, benden önce önerge sahipleri de konuşma yaptı, aslında özü aynı, yani 50 ar-ge personeli sınırını alta çekelim istiyoruz; bizim önergemiz 10. Türkiye gerçeklerini bir defa daha huzurunuzda size işaret etmek istiyorum.

50 ar-ge personeli demek, sektörden sektöre değişmek kaydıyla, bugün, en az 250, 300, hatta 500 çalışanlı işletme demek. Yani, siz, Anadolu’da kendi ürünümüzü üreten, katma değeri son derece yüksek, özellikle yazılım sektörü başta olmak üzere, bilişim, tekstil, toprak ve madene dayalı, orman ürünlerine dayalı birçok sanayi işletmesine diyorsunuz ki: Yabancı olan, Türkiye’yle ortak iş yapan ve hatta, bugün dünya devi olarak tanıdığımız bir yazılım firmasına “Gel kardeşim, 50 tane ar-ge personeli olmak üzere, 300 tane çalışanla Türkiye’de işletmeni kur, sana destek veriyorum, ama Türkiye’de üretim yapan gencecik insanlara bu konuda kapıyı kapatıyorum.” diyorsunuz. Geliniz, insaflı davranınız, bunu 10’a çekelim. 10’a çekmek, 50 ar-ge personeli çalıştıran işletmenin önünü tıkamıyor, ama 15, 20, 29, hatta 49 çalışana bir kapı açıyor. Bu nedenle, bu önergenin kabul edilmesi durumunda birçok sorunun önünü açacağız demek istiyorum. Örneğin, teknoparklarda, parası yetmediği, personeli yetmediği için yer bulamayan işletmelere ar-ge şansı tanıyoruz. İkincisi, ar-ge birimi olmayan ve bugün, işletmelerin yaklaşık yüzde 99’unu oluşturan, ama yüzde 70 oranında ar-ge personeli bulunmayan KOBİ’ye fırsat tanımış oluyoruz. Bir türlü gerçekleştirilemeyen üniversite-sanayi iş birliğinin önünü açmış oluyoruz ve Anadolu’nun birçok kentinde, işte Gaziantep’ten tutun, Kahramanmaraş’tan, Kütahya’dan, Eskişehir’den Uşak’a kadar birçok sanayiciye destek şansı tanımış oluyoruz ve biraz önce dediğim gibi, 50 ve daha yukarıdaki ar-ge personeli olan büyük işletmenin de önünü kapatmıyoruz.

Bu vesileyle, hepinize saygılarımı sunuyor, önergemin destekleneceğini umut ederek iyi akşamlar diliyorum. Ar-ge yasamızın da ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Efendim…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Birincisi, yoklamasız açtınız; arkasından bir parti grubunun yoklama istemesinden sonra yoklama yaptınız. Benim bildiğime göre, eğer yoklamasız açılmışsa Meclis, o gün bütün milletvekilleri var sayılır, sonradan yoklama istenilmişse böyle pusula göndermeye gerek yoktur. Buna bir açıklama getirirseniz…

BAŞKAN – Sayın Genç, söyledikleriniz doğrudur. Evet, sayın milletvekillerimiz var kabul ediliyor o anlamda, ama bizim böyle bir talebimiz yok, sayın milletvekillerimiz gönderiyorlar. Ama siz hatırlattınız, bu vesileyle tekrar açıklamış olalım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Arkadaşlar topluyorlar, boşuna kâğıt harcanmasın Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim ikazınız için.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

Destek ve teşvik unsurları

MADDE 3- (1) Ar-Ge indirimi: Teknoloji merkezi işletmelerinde, Ar-Ge merkezlerinde, kamu kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan vakıflar tarafından veya uluslararası fonlarca desteklenen Ar-Ge ve yenilik projelerinde ve teknogirişim sermaye desteklerinden yararlananlarca gerçekleştirilen Ar-Ge ve yenilik harcamalarının tamamı ile 500 ve üzerinde tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden Ar-Ge merkezlerinde ayrıca o yıl yapılan Ar-Ge ve yenilik harcamasının bir önceki yıla göre artışının yarısı, 13/6/2006 tarihli ve 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 10 uncu maddesine göre kurum kazancının ve 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 89 uncu maddesi uyarınca ticari kazancın tespitinde indirim konusu yapılır. Ayrıca bu harcamalar, 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre aktifleştirilmek suretiyle amortisman yoluyla itfa edilir. Kazancın yetersiz olması nedeniyle ilgili hesap döneminde indirim konusu yapılamayan tutar, sonraki hesap dönemlerine devredilir. Devredilen tutarlar, takip eden yıllarda 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre her yıl belirlenen yeniden değerleme oranında artırılarak dikkate alınır.

 (2) Gelir vergisi stopajı teşviki: Kamu personeli hariç olmak üzere teknoloji merkezi işletme-lerinde, Ar-Ge merkezlerinde, kamu kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan vakıflar tarafından veya uluslararası fonlarca desteklenen ya da TÜBİTAK tarafından yürütülen Ar-Ge ve yenilik projeleri, teknogirişim sermaye desteklerinden yararlanan işletmelerde ve rekabet öncesi işbirliği projelerinde çalışan Ar-Ge ve destek personelinin; bu çalışmaları karşılığında elde ettikleri ücretlerinin doktoralı olanlar için yüzde doksanı, diğerleri için yüzde sekseni gelir vergisinden müstesnadır.

(3) Sigorta primi desteği: Kamu personeli hariç olmak üzere teknoloji merkezi işletmelerinde, Ar-Ge merkezlerinde, kamu kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan vakıflar tarafından veya uluslararası fonlarca desteklenen ya da TÜBİTAK tarafından yürütülen Ar-Ge ve yenilik projeleri ile rekabet öncesi işbirliği projelerinde ve teknogirişim sermaye desteklerinden yararlanan işletmelerde çalışan Ar-Ge ve destek personeli ile 26/6/2001 tarihli ve 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununun geçici 2 nci maddesi uyarınca ücreti gelir vergisinden istisna olan personelin; bu çalışmaları karşılığında elde ettikleri ücretleri üzerinden hesaplanan sigorta primi işveren hissesinin yarısı, her bir çalışan için beş yıl süreyle Maliye Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılanır.

(4) Damga vergisi istisnası: Bu Kanun kapsamındaki Ar-Ge ve yenilik faaliyetleri ile ilgili ola-rak düzenlenen kağıtlardan damga vergisi alınmaz.

(5) Teknogirişim sermayesi desteği: Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından bu Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki koşulları taşıyanlara bir defaya mahsus olmak üzere teminat alınmaksızın 100.000 Yeni Türk Lirasına kadar teknogirişim sermayesi desteği hibe olarak verilir. Bu fıkra uyarınca yılı bütçesinde Ar-Ge projelerinin desteklenmesi amacıyla ödeneği bulunan merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin tümü tarafından yapılan ödemelerin toplamı, her takvim yılı için 10.000.000 Yeni Türk Lirasını geçemez. Bu tutarlar, takip eden yıllarda 213 sayılı Vergi Usul Kanununa göre her yıl belirlenen yeniden değerleme oranında artırılmak suretiyle uygulanır.

(6) Rekabet öncesi işbirliği projelerinde işbirliğini oluşturan kuruluşların bu işbirliğine yaptık-ları katkılar, işbirliği protokolünde belirlenen kuruluşlardan biri adına açılacak özel bir hesapta izlenir. Özel hesaba aktarılan bu tutarlar, harcamanın yapıldığı dönemde katkı sağlayan kuruluşların Ar-Ge harcaması olarak kabul edilir ve proje dışında başka bir amaç için kullanılamaz. Proje hesabında toplanan tutarlar, proje özel hesabı açan kuruluşun kazancının tespitinde gelir olarak dikkate alınmaz.

(7) Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerinde bulunanların; kamu kurum ve kuruluşları, kanunla kurulan vakıflar ile uluslararası fonlardan aldıkları destekler özel bir fon hesabında tutulur. Bu fon, 193 sayılı Kanun ve 5520 sayılı Kanuna göre vergiye tabi kazancın ve ilgili yılda yapılan Ar-Ge harcaması tutarı-nın tespitinde dikkate alınmaz. Bu fonun, elde edildiği hesap dönemini izleyen beş yıl içinde sermayeye ilâve dışında herhangi bir şekilde başka bir hesaba nakledilmesi veya işletmeden çekilmesi halinde, zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler ziyaa uğratılmış sayılır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Komisyon adına, Komisyon Başkanı, Kütahya Milletvekili Sayın Soner Aksoy.

Sayın Aksoy, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI SONER AKSOY (Kütahya) – Muhterem Başkan, kıymetli arkadaşlarım; burada çok önemli bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Bence, cumhuriyet tarihinde devrim niteliği taşıyacak bir yasa niteliğindedir. Çünkü, ar-ge ile ilgili Türkiye’de sekiz dokuz mevzuat, sekiz dokuz da merci var. Bu kadar dağınık olan bir konu, az çok bu mevzuatla, bu yasayla derli toplu bir hâle getirilmekte ve gerçekten bizim sanayicimiz de yeni bir hamlenin yapılmasına sebep olacaktır. Bu yasa çıktığı zaman ithalatlarında kendi üretimlerindeki ithalat kalemlerini sanayicilerimiz taramaya başlayacaklar ve bu taramanın sonunda acaba bunun hangisini biz yerli yapabiliriz veya yerli yaptıklarımızı daha nasıl geliştirebiliriz diye bir heyecanın ve bir hareketin içerisine girecekler.

Bu arada, dikkat ederseniz, “devrim” kelimesini kullanmaktaki bir amacım da Maliye Bakanlığında meydana gelmiş olan bir anlayış ve zihniyet değişikliğidir. Maliye Bakanlığı, şimdiye kadar, vergilerden vazgeçen bir bakanlık değildir, bu noktada son derece tutucu olan bir bakanlıktır ama ilk defa Maliye Bakanlığı şimdi vergilerinden vazgeçebilen, ar-ge adına fedakârlık yapabilen bir kurum hâline gelmek suretiyle Türkiye’nin değişimine ve gelişimine ayak uydurmuş olduğunun bir delili ve ispatı niteliğindedir.

Bakınız, ar-ge çalışmaları gerçekten dünyada fevkalade önem arz etmektedir, çünkü bilgi güçtür, bilim güçtür, günümüzün en önemli unsuru da bilgidir. Bilgiyi eğer siz yoğunlaştırabilirseniz, üstün nitelikli mallar üretebilir, katma değeri yüksek mallar üretebilir ve çok az malzeme ve enerji harcamak suretiyle çok üstün gelirler elde edebilirsiniz. Mesela, 1 kilogram çelik ürettiğiniz zaman bunu 1 dolara satabilirsiniz ama 1 kilogram otomobil ürettiğiniz zaman bunun bedeli 10 dolar hâline gelir. Şayet 1 kilogram elektronik eşya üretirseniz bunun da bedeli 100 dolar mertebelerindedir. Eğer bu bir yolcu uçağına tekabül ederse 1 kilogramı 1.000 dolara, bir ilaç, önemli bir ilaç olursa 100 bin dolara kadar yükselebilir.

Demek ki, bilgiden yaratılan değerler çok büyüyebilmekte, sınır tanımayacak şekilde büyüyebilmektedir. Yaratıcılık ve inovasyon, aynı zamanda bilgi kadar da önemlidir. Günümüzde bilgiyi, teknolojiyi transfer etmenin ötesinde artık bilgiyi de transfer etmemiz ve o bilgiyi de en iyi şekilde değerlendirmemiz gerekir.

Bakın, Meclisimizde de bilgi transferiyle ilgili önemli bir atılım olmuştur. Biliyorsunuz, bize gelmiş olan elektronik kütüphane (e-library) mesajıyla Sayın Başkanımız -Kütüphane Dokümantasyon Bürosu Başkanı- Library Pressdisplay ile anlaşma yapmak suretiyle bize 37 dilde 70 ülkenin 500’den fazla gazetesine ulaşabilme imkânını sağlamıştır. İşte bu, günümüzün en önemli gelişimi olan İnternet’in bizim ayaklarımıza getirmiş olduğu bir unsurdur. Bunu mutlaka güçlendirecek, değerlendirecek ve büyütecek bir noktaya gelmek zorundayız.

Arkadaşlarımızın içerisinde, konuşmalar sırasında bazı hususlar var onlara da değinmek istiyorum. Bir kere, bu getirmiş olduğumuz yasa tasarısı münhasıran 50 kişinin çalıştığı bir ar-ge merkezini teşvik etme mahiyetinde olan bir yasa değil veya 500 kişinin çalıştığı bir kurumu teşvik eden bir yasa anlamı taşımamaktadır. Bu, 1 kişi de, 2 kişi de olsa proje bazında olduktan sonra ar-ge niteliği taşıyan bütün projelere imkân tanımaktadır. Hatta bu yasanın bir özelliği var, ar-ge niteliği taşımasa bile, taklit bile olsa, bir yenilik getirdiği takdirde o yeniliği de bir ar-ge gibi kabul edip, onunla ilgili giderlerin masraf kabul edilmesiyle ilgili, vergiden düşülmesiyle ilgili hükümler vardır. Yani, yenilikler, yeni metotlar ve yeni uygulamalar, yeni model geliştirmeler de bir nevi ar-ge gibi, gelişmekte olan bizim gibi bir ülke için, gelişmekte olan bir ülke için, bu gibi hususları da ar-ge gibi kabul edecek şekilde ar-ge kavramı genişletilmiştir. Aslında, ar-ge, biliyorsunuz, bilimde bir yenilik getirmek anlamını taşıyan biraz daha spesifik, biraz daha dar bir husustur. Bazı arkadaşlarımız, konuşmacılarımız dediler ki: “Burada bazı sektörlerin adları yazılmalı, hedefler belirtilmeli, buna göre ar-ge yapılmalıdır.”

Arkadaşlar, dünyadaki ar-ge’yle alakalı mevzuatların hiçbirisinde böyle bir hüküm yok. Çünkü bu tür yasalar genel manada ar-ge ihtiva eden hususları kapsamakla beraber, filan sektör olsun, mesela Sayın Halıcı’nın ifade ettiği gibi, yazıcı, yazılım sektörünü de ihtiva etsin veya makine imalat sektörünü ihtiva etsin şeklinde başlıklar eğer koyacak olursak, o zaman ihmal ettiğimiz başlıklar olabilir veya bunu saymakla da baş edemeyebiliriz.

Ayrıca, şunu söylemek de lazım, mümkündür: Sizler de kabul edersiniz ki, sektörlerin ehemmiyeti, önemi güne ve zamana bağlı olarak değişebilir. Bugün şu sektörler çok önemli olabilir. Mesela, 2003-2023 Strateji Belgesi diye bir belge var. Orada “Sekiz sektör, Türkiye’yi 2023 yılında önemli marka sektörü, marka ülkesi yapacak.” şeklinde bir ifade var ama o sekiz sektör, zaman içerisinde değişikliklere uğrayabilir. Yeni teknolojiler geliyor. On sene evvelden bunu konuşsaydık eğer nanoteknoloji diye bir şey yoktu. Bugün nanoteknoloji var ve onun daha gelişmiş pek çok unsurları da günümüze gelmektedir. Dolayısıyla, geniş kapsamlı yapıp ileride ortaya çıkabilecek bütün ar-ge  unsurlarını buraya, içerisine alabilmeliyiz.

Ben, sözlerimi bu şekilde tamamlarken, ayrıca şu noktayı da ifade etmek istiyorum: Biraz önce belki sözlerim yanlış da anlaşıldı, Plan ve Bütçe Komisyonuna gitmesi gerekirken Sanayi Komisyonuna geldiği ifade edildi. Bu, bence, çok isabetlidir. Sayın Meclis Başkanımızın ve değerli uzmanlarının bu kararına müteşekkir olduğumu burada ifade etmek istiyorum. Çünkü ihtisas komisyonu varsa eğer Meclisimizde, mutlaka o ihtisas komisyonunun başlıklarına ve özelliklerine uygun olarak hareket edilmelidir. Mesela bir adalet akademisi kurulacaksa, bu, Plan Bütçeye gitmemelidir; bu, Adalet Komisyonuna gitmelidir veya başka bir yasa söz konusu, madencilikle ilgili bir yasa varsa bu da kalkıp Plan Bütçeye değil, Komisyonumuza gelmelidir. Dolayısıyla bu bir düzenleme hatasıdır. Ama bundan sonra, bundan Meclisimiz vazgeçmiştir, düzenleme hataları yapmamaktadır, yapmayacaktır. O bakımdan, doğrusu, ben müteşekkir olduğumu ifade eder, hepinize saygılar sunarım. Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aksoy.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremizin dolmasına çok az bir zaman kalmıştır. Gruplar adına konuşma talepleri vardır, dolayısıyla bir grup adına konuşacak arkadaşımız için yeterli zaman mevcut değildir, süreyi uzatmamız gerekiyor. Onun için, ben konuşmaların kâfi olduğu kanaatini taşıyorum.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 9 Şubat 2008 Cumartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 18.54

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.