DÖNEM: 23                            CİLT: 13                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

57’nci Birleşim

31 Ocak 2008 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, balık çiftliklerinin çevreye verdiği zararlar ile balık üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

2.- Burdur Milletvekili Bayram Özçelik’in, Burdur ilinin eğitim ve öğretim projelerine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Manisa ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

 

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, çiftçilerin hangi ürününe ne kadar destek verileceğinin bir an önce açıklanması gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

4.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, konuşmasında geçen bir ifadeyi, yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle, düzeltmek amacıyla açıklaması

5.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın 57’nci Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

6.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın konuşmasında muhalefet milletvekillerine sataşması nedeniyle konuşması

7.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’ın konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz ve 24 milletvekilinin, yapı malzemesi ve yapı denetimi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/113)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin, kış şartları nedeniyle Doğu Anadolu Bölgesi’nde hayvancılık ve altyapıda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/111)

3.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 milletvekilinin, organize sanayi bölgelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/112)

B) TEZKERELER

1.- Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/274)

 

VII.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1.- (10/35, 43, 49, 70) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

 

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98)

 

IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Her madde hakkında milletvekillerince verilen yedi önergeden sonra siyasi parti gruplarınca verilecek birer önerge haklarının saklı tutulması ve madde metninde redaksiyon mahiyetinde küçük değişiklikler yapan önergelerin işleme alınıp alınmaması hakkında

 

X.- OYLAMALAR

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi’nin 12’nci maddesinin oylaması

 

XI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Silopi Termik Santraline,

- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, erozyona yönelik çalışmalara,

İlişkin soruları ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/1364, 1365)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova lagünlerine yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/1367)

3.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, yasama dokunulmazlığı tezkerelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/1718)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak üç oturum yaptı.

Birinci ve İkinci Oturum

Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün, Kâzım Karabekir Paşa’nın, 60’ıncı ölüm yıl dönümü nedeniyle, asker ve eğitimci kişiliğine,

Niğde Milletvekili Mümin İnan, Niğde’deki çiftçilerin tarımsal sulamada kullandıkları elektrik borçlarına,

Kırklareli Milletvekili Tansel Barış, ülkemizdeki organ bağışı ve nakline,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu, Kâzım Karabekir Paşa’nın 60’ıncı ölüm yıl dönümü nedeniyle bir konuşma yaptı.

Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi ve 20 milletvekilinin, sendikal örgütlenme ve faaliyetlerde yaşanan sorunların (10/108),

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 30 milletvekilinin, Alevi vatandaşların inanç ve kültürlerini yaşamalarında karşılaştıkları sorunların (10/109),

Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin, iç göçün nedenlerinin ve sonuçlarının (10/110),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Portekiz’e resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden heyete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/490) (S. Sayısı: 97) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi.

2’nci sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun (1/24) (S. Sayısı: 98) geri gönderilen maddelerinin görüşmelerine başlanılarak 5’inci maddesi kabul edildi.

Saat 18.07’de toplanmak üzere, ikinci oturuma 17.45’te son verildi.

                                                                     

Meral AKŞENER

 

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Fatma SALMAN KOTAN

 

Bursa

 

Ağrı

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

Üçüncü Oturum

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

2’nci sırasında bulunan ve Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun (1/24) (S. Sayısı: 98) geri gönderilen maddelerinin görüşmelerine devam edilerek 11’inci maddesi kabul edildi, 12’nci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

31 Ocak 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 20.06’da son verildi.

 

                                                                      

Nevzat PAKDİL

 

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Fatma SALMAN KOTAN

 

Bursa

 

Ağrı

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

                                                                                                                      

                                                                                                                              No.: 81

II.- GELEN KÂĞITLAR

31 Ocak 2008 Perşembe

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, kış şartları nedeniyle Doğu Anadolu Bölgesinde hayvancılık ve altyapıda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/111) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/01/2008)

2.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 Milletvekilinin, organize sanayi bölgelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/112) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/01/2008)

3.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz ve 24 Milletvekilinin, yapı malzemesi ve yapı denetimi konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/113) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/01/2008)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, YÖK Başkanına söylediği iddia edilen bir sözüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1291)

2.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Suudi Arabistan Kralının hediye verip vermediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1293)

3.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, bir üretim tesisine usulsüz ruhsat verildiği iddiasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1303)

4.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, bir cinayet dosyasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1305)

5.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Emniyet mensuplarının psikolojik rehabilitasyonuna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1306)

6.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Karşıyaka Mezarlığındaki anıt mezarlara yapılan saldırılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1307)

7.- Trabzon Milletvekli M.Akif Hamzaçebi’nin, basında çıkan bazı polis memurları hakkındaki soruşturmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1308)

8.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, bir silahlı saldırı olayının aydınlatılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1309)

9.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir şirket arazisine verilen imar izni ile ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1310)

10.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir arazideki imar değişikliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1311)

11.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, kurban bedeli bağışı toplayan hayır kurumlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1312)

12.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, yabancı gerçek kişilerin ve tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin taşınmaz edinimlerine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/1331)

13.- Ankara Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, hastanelerde kullanılan kloroflorokarbonlu soğutuculara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1332)

14.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Suudi Arabistan Kralının hediye verip vermediğine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1336)

15.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Türk Telekomun internet sitesindeki bilinmeyen numara sorgulama linkine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1337)

 

31 Ocak 2008 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

 

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, balık çiftliklerinin çevreye verdiği zararlar ile balık üreticilerinin sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin’e aittir.

Buyurun Sayın Ersin.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, balık çiftliklerinin çevreye verdiği zararlar ile balık üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Konuya girmeden önce, bugün İstanbul Davutpaşa’da bir maytap imalathanesinde yaşanan facia sonucunda 17 vatandaşımız yaşamını yitirdi. (AK Parti sıralarından “19” sesleri)

19 mu oldu? Evet, 19 vatandaşımız yaşamını yitirdi, bazıları ağır olmak üzere onlarca vatandaşımız da yaralandılar. Yaşamını yitiren vatandaşlarımızın yakınlarına sabır diliyorum, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.

İşte, denetimsizliğin ve ilgisizliğin getirdiği bir sonuçla karşı karşıyayız. Ruhsatsız olduğu söylenen bu iş yerinin zamanında denetlenmemiş olması böyle bir faciayla sonuçlandı.

Değerli arkadaşlarım, denetimsizlik ve ilgisizlik, bu balık çiftlikleri konusunda da başımızı ağrıtıyor, şikâyetlere neden oluyor. Kendi seçim çevremde örneğin, Urla-Karaburun-Çeşme kıyı şeridindeki en güzel koylarımızın girişine konuşlanmış olan balık çiftlikleri, maalesef, yıllardan beri bir sorun olarak karşımızda duruyor. Yarattıkları kirlilik nedeniyle, deniz dibinde ve yüzeyinde yarattığı kirlilik nedeniyle, denizin eko sistemini bozdukları nedeniyle ve oksijen yetersizliğine sebep oldukları nedeniyle, yıllardan beri bu balık çiftlikleri kamuoyunun tepkisini çekmektedir. Nitekim, son günlerde yaşanan yoğun balık ölümleri hem sektörde ciddi zararlara neden oldu hem de kamuoyunda endişelerin yaratılmasına neden oldu.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Çevre Yasası geçirdik, çıkardık ve 13 Mayıs 2006 tarihinde yürürlüğe giren Çevre Yasamızın geçici 9’uncu maddesinin (h) bendi gereğince arkeolojik ve doğal  sit alanları ile kapalı koylarda ve körfezlerde balık çiftliği kurulamaz ve yine, bu Yasa’ya dayanarak yayımlanan tebliğe göre, balık çiftlikleri sadece kıyıdan 1.100 metre uzaklıkta ve en az 30 metre derinliği olan yerlerde konuşlandırılabilir ancak ve bu tebliğin yayımlanmasından sonra, Yasa’nın özellikle yürürlüğe girmesinden sonra beklenen neydi? Bu Yasa’ya ve tebliğe uygun olmayan balık çiftliklerinin açık denizlere taşınması ya da en azından Yasa’nın ve tebliğin buyurduğu şekilde konumlarını düzeltmeleri gerekiyordu. Ancak, aradan bir buçuk yıldan fazla bir zaman geçmiş olmasına karşın, maalesef, bir düzeltme, bir iyileştirme yapılamadı. Dolayısıyla, sorun yine karşımızda bütün canlılığıyla duruyor.

Sayın Çevre Bakanımız zaman zaman açıklamalar yaptı. Örneğin, hatırlayabildiğim en son açıklamasında, bu balık çiftliklerinin, yaz başlamadan önce bulundukları yerlerden, yani Yasa’ya ve tebliğe aykırı olarak konuşlanmış oldukları yerlerden açık denize taşınacaklarına ilişkin açıklamalar yaptı. Ancak, bu balık çiftliklerinin, yani Yasa’ya ve tebliğe aykırı konuşlanmış olan balık çiftliklerinin nereye taşınacakları belirli değil. Yani, bu sektöre, nerede faaliyet göstermeleri gerektiğine ilişkin bir belirlenen yer yok. Dolayısıyla, “taşının” demekle sorun bitmiyor değerli arkadaşlarım, nereye taşınacaklarının, hangi koşullarda faaliyetlerini sürdüreceklerinin de belirlenmesi gerekir.

Şunu açıklıkla belirtmek isterim; Hiç kimse balık çiftlikleri tamamen kaldırılsın, yok edilsin demiyor. Böyle bir iddiamız yok. Tam tersine, balık çiftliklerinde yetiştirilen balıkların, ürünlerin, vatandaşlarımızın ucuz protein sağlamasına yardımcı oldukları nedeniyle varlıklarının sürdürülmesinden yanayız, ama çevre sorunları yaratmadan, sıkıntı yaratmadan ve Avrupa’da, gelişmiş ülkelerde hangi koşullarda faaliyet gösteriyorlarsa Türkiye’de de aynı koşullarda çalışmaları gerektiğini söylüyoruz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET ERSİN (Devamla) – …ve işte itirazlar da buradan kaynaklanıyor değerli milletvekilleri.

Şimdi, taşınacakları yeri göstermeden “bulunduğunuz yerden ayrılın” demek yeterli olmadığı gibi, nereye gideceğini bilmeyen bu sektörde faaliyet gösterenler, çoğunlukla bulundukları yerlerden 150-200 metre ileriye kafeslerini sürükleyerek, aynı bölgede, aynı yerlerde faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyorlar. Yani, bir iyileştirme yapmadan, yani, Yasa’nın aradığı koşulları yerine getirmeden, tebliğin aradığı koşulları yerine getirmeden faaliyetlerini sürdürmeye devam ediyorlar.

Değerli arkadaşlarım, gerek sektördeki yasa tanımazlık ve gerekse ilgililerin soruna planlı, projeli yaklaşmamaları nedeniyle, bu sektöre yol göstermemeleri nedeniyle, bu sorun bir ciddi bunalım olarak karşımızda varlığını sürdürmeye devam ediyor ve bir an önce çözümlenmesi gerekir.

Dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Ersin.

Hükûmet adına cevap hakkı, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Eroğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum. Şimdi, efendim, özellikle balık çiftlikleriyle alakalı kanaatimizi ve yapılan çalışmaları ben sizlere arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.

Evvela, şunu prensip olarak ifade etmekte fayda var: Biz balık üretimine, balık çiftliklerine karşı değiliz. Ancak, bunların çevreyle uyumlu, kirlenmeyi, turizmi veyahut da yerleşim alanlarını etkilemeyecek şekilde olması yanındayız. Hatta, şunu açıkça ifade edeyim ki, Hükûmetimiz, ilk defa 2003 yılından itibaren, balıkla ilgili, özellikle 2003 yılında Su Ürünleri Kanunu’nda değişiklik yaparak, 2004 yılında Su Ürünleri Yetiştirici Yönetmeliği çıkarılmış ve bu konuda destekleme kararı almıştır. Hatta şu anda yaklaşık olarak 100 milyon YTL ödenmiştir. 2007 yılı için de 58 milyon YTL’lik bir hak ediş bulunmaktadır. Yani, gerçekten, hem teşvik edilmiş Hükûmetimiz tarafından, ayrıca, yüzde 50 faiz indirimli bir kredi imkânı da sağlanmıştır. Bu, gerçekten çok önemlidir. Zaten, Hükûmetimin sağladığı bu imkânlar: Yönetmelik değişikliği, teşvik, kredi indirimi, yüzde 50’ye varan kredi indirimi. Bu gibi sebeplerle, bakın, mevcut üretim yüzde 110 artmıştır. 2002 yılında –Rakamı tam olarak söylüyorum, az önce Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımız verdi bu rakamı- 61.165 ton iken, dikkat buyurun, 2006 yılında, sonu itibarıyla, 129 bin tona ulaşmıştır; yani yüzde 100’den fazla bir artış olduğunu özellikle burada vurgulamak istiyorum.

Tabii, buna paralel olarak ihracat da artmış. Gerçekten, ihracat da 22.500 ton iken 2002 yılında, 2006 yılında, bakın, 42 bin tona çıkmıştır ihracat. Yani, hatta katma değer olarak daha da artmış. 2002 yılında ihraç edilen bu balıkların değeri yaklaşık 96 milyon 700 bin YTL iken, bu, 2006 yılında 233 milyon 390 bin YTL’ye çıkmıştır. Yani, yaklaşık 2,5 katına yakın bir ihracatta da 2002 ilâ 2006 arasında fark vardır.

Peki, mesele ne? Mesele şu: Tabii, bu balık çiftlikleri, maalesef bazıları koylarda, turizm alanlarını etkileyecek veyahut da o civarda, kıyılardaki yerleşim alanlarını etkileyecek veyahut da denizdeki akıntıların veya derinliğin müsait olmadığı yerde kurulan balık çiftliklerinin, denizdeki, bunların sebep olduğu birtakım sıkıntılar ortaya çıkmıştır.

Tabii, bu sıkıntılar ortaya çıkınca, Hükûmetimiz bu konuda tebliğ çıkarmıştır. Tebliğin ruhu şu: Balık çiftliklerin gerek derinlik gerekse akıntı açısından uygun noktalara taşınması konusunda bir tebliğ çıkardı. Ancak, bu tebliğle alakalı, maalesef, idare mahkemesi tarafından bu tebliğle ilgili yürütmeyi durdurma kararı verildi. Tebliğin çıkış tarihi 24 Ocak 2007. Resmî Gazete’de yayımlandı. Tebliğin adı: Denizlerde Balık Çiftliklerinin Kurulamayacağı Hassas Alan Niteliğindeki Kapalı Koy ve Körfez Alanlarının Belirlenmesine İlişkin Tebliğ. Yani, burada özellikle şunu söylemek istiyorum: Biz balık çiftliklerine karşı değiliz, ama bu kapalı koylarda veyahut da kirlenme açısından şartları uygun olmayan yerlerde gerçekleşmesine karşıyız. Ancak bu tebliğ, Danıştay 6. Dairesi tarafından 15 Mayıs 2007 tarih ve 2007/1447 esas numarasıyla yürütmeyi durdurma kararı verilmiştir. Bu görüşülmüş, görüşmeler sonunda özelikle 20 Eylül 2007 tarihinde bu yürütmeyi durdurma kararı kaldırılmış ve 13/11/2007 tarihinde Bakanlığımıza bu yürütmeyi durdurmanın kaldırıldığına dair tebliğ ulaşmıştır.

Peki, ondan sonra biz ne yaptık? Bakın, az önce Değerli Milletvekilimiz ifade etti, bunların taşınacakları yerler belli değil diye. Biz bu yürütmeyi durdurma kararının Danıştay tarafından kaldırılmasından sonra, hemen Bakanlığımızda, bizzat benim başkanlığımda Müsteşarımız, ilgili bütün kamu kurum ve kuruluşları, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız, Kültür ve Turizm Bakanlığımız, Denizcilik Müsteşarlığımız başta olmak üzere toplantılar yapıldı. Bizim de kanaatimiz şu… Tabii ki, şu şekilde demek gayet kolay: Balık çiftlikleri, özellikle derinliği veya akıntı hızları, yerleşim açısından uygun olan, iç koy olmayan yerlerde, yerlerini kendileri tespit etsinler, çevre etkileri değerlendirmesi için müracaat etsinler ve onlara, biz gerekli, taşınacakları yeri tespit edelim. Usul budur, ancak şahsen bu da benim mantığıma ters geliyor. Dedim ki: Arkadaşlar, bunu, herkese bu… Birtakım ölçümler, derinlik ölçümleri, deniz içi çalışmaları yapılıyor. Bunları, herkese böyle bir maliyet yüklemeyelim. Dolayısıyla, bu çalışmaları biz yapalım, buna göre standartları sağlayacak alanları belirleyelim birlikte, bütün kurumlar ve böylece… Hatta bunların talepleri vardı: Bize topluca ÇED verilmesi şeklinde, yani, herkesin ayrı ayrı değil de bir bölgede, balık çiftlikleri taşınacaksa, toplu ÇED verilsin diye. Bu da bana fevkalade makul geldi. Dolayısıyla, toplu ÇED verilmesi konusunda da bu talimat verildi. Bir kere, balık çiftliklerinin istediği bu talep karşılanıyor.

Ayrıca, balık çiftliklerinin istediği, “Çevre düzeni planlarında bunlar işlensin.” diye bir talep var ve bu kalıcılığın teminat altına alınmasını istiyorlar. Yani, iki gün sonra “Burası da uygun değil.” derse tekrar mı taşınacaklar? Bu bir maliyet getiriyor. Bu konuda da şu anda arkadaşlara, ÇED ve Planlama Genel Müdürlüğümüze talimat verdim. Dedim ki: “Arkadaşlar, onlar da haklı. Dolayısıyla, taşındıkları zaman bunları çevre düzeni planlarına işleyelim, kalıcı olsunlar, mahzuru olmayan yerleri tekrar tekrar istemeyelim.”

Bir de kıyılarda ön besi, yani adaptasyon ünitelerinin kurulması için yeterli büyüklükte alan istiyorlar. Bu konuyu, tabii, arkadaşlarla görüşüyoruz. Özellikle şunu ben vurgulamak istiyorum: Balık çiftlikleriyle ilgili konu gündemimizde, defalarca toplantı yaptık. Hatta bugün de Sayın Müsteşarımızın başkanlığında, bu konuyla ilgili özel bir toplantı yapılıyor; onu da özellikle vurgulamak istiyorum. Sayın Müsteşarımız Profesör Doktor Hasan Zuhuri Sarıkaya, bu deniz araştırmaları konusunda, Türkiye’de gerçekten otorite bir kişidir. Dolayısıyla, diğer kurum ve kuruluşlardan, hatta Sahil Güvenlik de dâhil olmak üzere, Kültür Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Denizcilik Müsteşarlığı, bütün hepsi toplanarak, birlikte, şu anda, “Uygun alanlar neresi olabilir?” diye, bunları belirliyorlar ve bu tespitten sonra, biz de onlara yardımcı olmak üzere bu alanları bildireceğiz.

Ancak, şunu da ifade edeyim: Bazı balık çiftlikleri, hâlâ, taşınmamak konusunda direniyorlar. Bir kere, artık, tebliğ geçerlidir, süre dolmuştur. Bunları çok açık ifade ediyorum. Özellikle “yaz başı” diye söyledik, bu konuda tarihi de tam belirleyeceğiz. O tarihten itibaren, süre dolduğu için, yeni bir süre vermiyoruz, ancak, belli bir tarihten sonra -onu da ilan edeceğiz- bir kere, taşınmayana para cezası. Tekrar, bir ay içinde taşınmazlarsa katlanarak para cezası, tekrar taşınmadıkları zaman, nam ve hesabına, taşınma maliyetinin yüzde 50 fazlasıyla, onlardan almak kaydıyla bunlar taşınacak. Bu konuda çok kararlıyız, onu açıklıkla ifade etmek istiyorum. İlgili bütün kurum ve kuruluşlarla da bağlantı, gerekli koordinasyon sağlanmıştır. Tabii, balık çiftliklerini mağdur etmek istemiyoruz. Ama onların da çevre, görüntü kirliliği, deniz kirlenmesi, turizm engellenmesi, yerleşim alanlarında birtakım problemlere sebep olması gibi hususlara da, çevreyle uyumsuz birtakım faaliyetlerde bulunmalarına da asla müsaade etmeyiz. Ama, bu şu mana değil: Balık çiftliklerini istemiyoruz. Belirttiğimiz tebliğe uygun olan alanlarda gelip müracaat ettikleri zaman kapımız açıktır, yardımcı olacağız. Tebliğe, kanuna, nizama, yönetmeliklere saygılı olan herkese, her müteşebbise kapımız açıktır, başımızın tacıdır. Ama “Biz tebliği takmayız, yönetmelikten anlamayız.” diyenlere de gerekli işlemi yapmaya da kararlıyız, onu özellikle vurgulayayım.

O bakımdan, müsaade edin, bu balık çiftlikleri meselesi çok kısa zamanda hallolacak ve göreceksiniz. Zaten, şu anda, hepsi kararlılığımızı gördükleri için, bu konuda çok kararlı olduğumuzu gördükleri için çevreyle uyumlu bir yapılanmaya, taşınma çalışmalarına çoğu da başlamıştır, onu özellikle belirtmek istiyorum.

Bu arada, tabii ki, sadece balık çiftlikleri değil, birtakım maden ocaklarıyla da ilgili itirazlar, birtakım sıkıntılar var, onu da biliyorum. Ama bütün madencileri topladık, kendilerine şunu söyledik: “Biz madenlerin işletilmesine karşı değiliz, yardımcı da olacağız.” Ama, mutlaka çevreyle uyumlu bir madencilik yapacaklar. Vahşi madenciliğe “hayır” fakat çevreyle uyumlu madenciliğe “evet” diyoruz. Bu konuda, özellikle şunu da belirteyim: 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren, bundan böyle, ormanda vesairede madencilik faaliyeti göstermek isteyen herkes, her firma, bize mutlaka ıslahla ilgili rehabilitasyon planlarını ve takvimini sunmak zorunda. Dolayısıyla, bunları da bizzat ben inceliyorum. Dün akşam gece saatlerine kadar bazı rehabilitasyon planlarını inceledim, bir kısmını reddettim “böyle plan olmaz” diye. Onu güzelce hazırlayan, takvimini belirleyen her firmaya yardımcı olacağız, ama vahşi madencilik yapanlara kesinlikle karşıyız. Bunu da özetle vurgulamak istiyorum.

Bu duygularla, hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum efendim, teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Gündem dışı ikinci söz, Burdur ilinin eğitim ve öğretim projeleri hakkında söz isteyen Burdur Milletvekili Sayın Bayram Özçelik’e aittir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Özçelik.

2.- Burdur Milletvekili Bayram Özçelik’in, Burdur ilinin eğitim ve öğretim projelerine ilişkin gündem dışı konuşması

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, İstanbul’da fabrikadaki patlamada vefat eden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifa diyorum. Cenabıhak, milletimize tekrar böyle bir kaza yaşatmasın.

Akdeniz’in şirin ili göller, güller, gönüller diyarı Burdur ilinin eğitim alanında elde ettiği başarının panoramasını, inanç, azim ve kararlılığın insanı ve toplumu başarıya götürüşün manzarasını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Eğitimde tüm Türkiye’ye model olmuş bir il hâline gelen ilimizde 2006 yılında kurulan Mehmet Âkif Ersoy Üniversitemizde, Burdur Belediyemizde sivil toplum örgütleriyle, sanayicilerle, esnafla, halkımızla kaynaşarak bu yıl başlatacağımız yatırım hamlelerimizle “Mehmet Âkif Ersoy” adına yaraşır üniversitemizi kurarak, üniversiteler arasında müstesna yerini almış olacaktır. Üniversitemizin kurulmasında önderlik eden Başbakanımıza, Bakanlar Kurulumuza ve Millî Eğitim Bakanımıza tekrar teşekkür ediyoruz. Söz konusu eğitim olunca, gönül seferberliği, dayanışma, birlikte olma, okul aile birlikleri, dershaneler, öğretmenler, Millî Eğitim Müdürlüğü ve Valiliğimizin önderliğinde uygulanan projelerle başarı sağlanmaktadır.

Göller ve Gönüller Diyarı Burdur Projesi: Bu projeyle Burdur’u tanıtım amaçlanmış, ilköğretim yedinci sınıf öğrencilerinin iştirakiyle, ülke genelinde yapılan yarışmaya elli iki ilden katılım olmuştur. İlimiz hakkında kompozisyon yazan öğrenciler, Burdur’da üç gün misafir edilmiştir. Projeyle, yaklaşık 250 bin aileye Burdur tanıtılmıştır. 

Ayın Başarılı Okullar Projesi: Okulların gelişiminin sağlanmasının amaçlandığı projede, belirlenen kriterlere göre, okullarımız her ay değerlendirilmekte ve en yüksek puanlı üç okulumuz ödüllendirilmektedir. Ödüller, projenin ortağı İl Özel İdaresince sağlanmaktadır.

Kardeş Okul, Kardeş Kurum Projesi: İlimizdeki tüm okullarımızın birer hamisi vardır. Sivil toplum örgütlerinin ve hayırseverlerin, kurumların eğitimle iç içe olması sağlanmış, önemli ihtiyaçları bu kurumlar tarafından giderilmiştir.

Bilge Kadın Projesi: Valimizin eşlerinin başkanlığında oluşturulan Eğitsel Kurul tarafından uygulanan projede, sınıf anneleri ile okul yönetimi ve öğretmenler tarafından belirlenen annelere -bir aylık eğitime alınarak- hukukçular, doktorlar, hemşireler, üniversite öğretim elemanları, sosyal hizmet uzmanları, giyim, gıda, rehber öğretmenlerince bilgiler verilmekte ve mahallelerde fikir alınacak, danışılacak bilge kadınlarımız yetiştirilmektedir.

Okuyan Okullar Projesi: Bu projede, örgün eğitimde öğrenim gören 41.700 öğrenciye kitap okuma alışkanlığı kazandırılmak hedeflenmiştir. Ders başlamadan önce -yirmi dakika- tüm öğrenci ve öğretmenler kitaplarını okumaktadır. 2006-2007 öğretim yılında her öğrenci, 3.274 sayfa kitap okumuştur. Her kitabın ortalama iki yüz sayfa olduğunu varsayarsak, on altı kitap okunmuş olmaktadır. Bugün, ilimizde hangi öğrencimize sorsanız, elinde okumakta olduğu kitabın adını öğrenirsiniz. 2005 yılında başlanan bu proje, kıskançlık gösterilmeden, Sakarya, Karabük, İzmir, Kütahya, Afyonkarahisar, Denizli, Artvin, Ankara gibi birçok ile verilmiştir.

Bu projemizin sonucu alınmıştır. 30 Ocak 2008, yani dün itibarıyla Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu istatistik: Burdur’daki ilköğretim okulu öğrencilerimiz, seksen bir il içerisinde en fazla kitap okuyarak Türkiye birincisi olmuştur.

Burdur Okuyor Projesi: 2007 yılı başında yine Eğitsel Kurulca başlatılan her köy, belde ve ilçelerde yüz elli yedi okul okuma merkezi olmuş, bugün itibarıyla 2.750 tane sadece okur-yazar vatandaşımıza, kendilerine kitap verilmekte. Beşlik set halinde yaklaşık 13.750 kitap okunmuş olacaktır. Bu yıl 23 Nisan’da 2.750 vatandaşımız arasında ödüllendirme yapılacaktır.

3 Ocak 2008’de Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğimiz seksen bir ilde “Türkiye Okuyor” kampanyasıyla örtüşen çalışma, okuyan toplum yolunda çok önemli bir adımdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özçelik.

BAYRAM ÖZÇELİK (Devamla) - Burdur’un 2003 yılından önce ÖSS’de en iyi derecesi Türkiye kırk üçüncülüğü iken, 2007 yılında Türkiye sekizinciliğini kazanmış, 2003’ten önce OKS’de Türkiye yirmi birinciliğinden 2006’da Türkiye ikinciliğine, 2007’de Türkiye birincisi olmuştur. Bu başarının ardında neler olduğunu anlamak isteyen illere ilimiz laboratuvar olmuştur. İlimizden yararlanmayı düşünen birçok ilden gelen telefonlara, mesajlara veya heyet halinde ilimize gelen bürokrat ve öğretmenlere bu projeler anlatılmış ve verilmiştir.

Burdur kamuoyu olarak bu kadar başarı sonucu Millî Eğitim Bakanımızdan talebimiz, il merkezimize fen lisesi veya sosyal bilimler lisesi müjdesinin verilmesidir.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özçelik.

Gündem dışı üçüncü söz, Manisa ilinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen Manisa Milletvekili Sayın Ahmet Orhan’a aittir.

Buyurun Sayın Orhan (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Manisa ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esasen, Manisa’nın bir kısım sorunları üzerinde görüşlerimi arz etmek üzere söz almış durumdayım, ancak, bugün sabah, öğrendiğimiz kadarıyla, Davutpaşa’da yaşanan elim kazada 17 vatandaşımızın hayatını kaybetmiş olmasından duyduğum derin üzüntüyü ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum. Rahmete intikal edenlerin ailelerine başsağlığı dilerken, milletimizi Allah’ın bu çeşit kazalardan korumasını niyaz ederim.

Manisa, yeni açıklanan nüfus sayımına göre, 1 milyon 310 bin kişiyle, nüfus yoğunluğu yüksek illerimizden birisidir. İl genelinde nüfus artış hızı itibariyle Türkiye ortalaması söz konusu olmasına rağmen, bazı yerleşim merkezlerinde durum farklıdır. İl merkezinde, 281.890 kişiyle 2000 yılına göre nüfus artış hızı yüzde 31,5’tur.

Manisa’da, bu rakamlardan anlaşıldığı gibi, çok önemli sonuçlar doğurabilecek nüfus hareketleri söz konusudur. Bu büyük artış sağlıklı değildir. Kimi ilçelerdeki artışın yanı sıra, ilimizin Gördes, Demirci, Selendi gibi bazı yerleşim birimlerinde nüfusta azalmalar yaşanmaktadır. Bu nüfus hareketinin en çıplak sonuçları beldelerde görülmektedir. Yirmi beş adet belde belediyesi, 5393 sayılı Kanun’un 11’inci ve 12’nci maddelerine göre, 2 binin altına inerek, belde vasfını kaybetme riskiyle karşı karşıyadır. Tüm yurdumuzda, sayıları dokuz yüze ulaşan belde, belediye vasfını kaybederek köy olmak durumundadır. Belediyelerin sunduğu hizmetlerin ortadan kalkma ihtimali beldelerimizde yaşayan vatandaşlarımızı tedirgin etmektedir. Söz konusu yerleşim birimlerinin belediye hizmetlerinden mahrum bırakılması şehre göçü hızlandıracaktır.

Nüfusun tek başına belirleyici kriter olmasının dışında, mevcut belde belediyelerinin sağladığı hizmet ve sosyal görevler dikkate alınarak muhafazası daha akılcıdır.

Şüphesiz, nüfus hareketleri, uygulanmakta olan ekonomik ve sosyal politikaların veya daha doğru ifadesiyle politikasızlığın sonucudur. Türkiye’mizin en verimli toprakları üzerinde kurulu olan Manisa’da bile, insanlarımız, doğup büyüdükleri köylerini, beldelerini hatta ilçelerini terk ederek, asgari ücretle, belki de sigortasız iş bulabilme umuduyla şehirlere göç etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Ege ve Akdeniz Bölgesinin diğer yerlerinde olduğu gibi Manisa’da da tarımsal faaliyetler kışa rağmen sürdürülmektedir. Kış gübresi uygulamasının yapılması gereken şu günlerde çiftçilerimizin çok önemli dertleri vardır. Genel enflasyonun yaklaşık yüzde 9 olarak açıklandığı günümüzde, kimyasal gübrelerde 2007 Aralık sonu itibarıyla yüzde 100’leri bulan zam söz konusudur. Çiftçilerimiz ve onların temsilcileri olan ziraat odaları yöneticileri infial içerisindedir. Bu yüksek fiyatlarla yeterli gübre kullanımı mümkün değildir.

Çiftçilerimiz bize ulaştıkları kadar siz iktidar milletvekilleri ve Sayın Tarım Bakanına da dertlerini ulaştırmışlardır. Kimyasal gübrede yaşanan bu zam dalgasına artık seyirci kalınmamalıdır. Hükûmet dış etkileri gerekçe göstererek zamları izah etme kolaycılığından sıyrılmalıdır. Gerekirse gübrede girdi desteği sağlanmalı, çiftçilerimize destek olunmalıdır.

Bugünlerde çiftçilerimizin merakla bekledikleri başka bir konu daha vardır, tarımsal destekler. Sayın Başbakan tarafından açıklanan Eylem Planı’nda az veya çok, çiftçilerimize katkı sağlayan doğrudan gelir destekleri kaldırılarak -havza bazında- ürün esaslı tarımsal desteklerin uygulanacağı ifade edilmiştir. Hangi bölgede hangi ürünlerin doğrudan destekleneceği henüz belli değildir. Çiftçilerimiz hangi ürünü ekeceklerini bilememektedirler. Belirlenecek desteklerin kırsal kesimlerde yaşayan vatandaşlarımızın evlerini barklarını terk etmelerine mahal bırakmayacak anlayış ve yeterlilikte olması temin edilmelidir. Geçtiğimiz yıl yaşanan kuraklık felaketi sonrası Ziraat Bankası, tarım kredi kooperatifleri önündeki kuyruklara, şimdi de bir kısım özel bankalar önündeki kredi kuyrukları eklenmiş durumdadır.

Bir an önce çiftçilerimizin sorunlarına duyarlı bir yaklaşım sergilenerek köylerin, beldelerin boşaltılması önlenmelidir. Kırsal kesimde yaşayan bu insanlarımızın refah ve mutluluğunun en kestirme ve ekonomik yolu evlerinde yaşamalarını temin etmekten geçmektedir. Aksi takdirde büyük kentlere yöneliş, zaten yeterince sıkıntılı olan istihdam sorununu daha da ağırlaştıracaktır. Ayrıca yerleşim, şehirleşme, konut, ulaşım gibi altyapı sorunlarını içinden çıkılmaz hâle getirecektir. Bir an önce bölgesel desteklemeler ilan edilerek çiftçimizin huzuru temin edilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET ORHAN (Devamla) – Ülkemizin tarımsal ürün ihracatında önemli yeri olan çekirdeksiz kuru üzüm, hiç olmazsa, bir süreliğine, yeni destekleme dönemi vesile kılınarak, destek kapsamına alınmalıdır.

İlimizin başta Demirci, Selendi, Köprübaşı, Gördes gibi yoğun göç veren ilçelerinde ciddi tarımsal desteklemeler yapılarak, hayalet köylerin, beldelerin oluşması önlenmelidir.

Huzurlarınıza gelmişken bir konuyu ifade etmeden geçemeyeceğim. Hükûmetiniz döneminde, altyapısı ve kalitesi yetersiz de olsa, onca yapılan duble yola rağmen, 27 kilometrelik Manisa-Turgutlu yolunun 2004 yılından bu yana tamamlanamamış olması son derece manidardır. Kayseri-Ankara yolunun dokuz buçuk ayda bitirildiğini sayın Kayseri milletvekilinin ağzından kıskanarak dinledim. Yakın geçmişte Meclis başkanları, cumhurbaşkanları çıkarmış olan Manisa’nın yollarına biraz daha önem verilmesini Sayın Ulaştırma Bakanından hassaten rica edeceğim.

Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Orhan.

Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu cevap verecektir.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum efendim.

Şimdi, tabii, özellikle Manisa, Ege Bölgemizin en önemli şehirlerinden biri. Bunun farkındayız. Ben ve ekibim, biliyorsunuz, geçen yıl sonunda, aralık ayında Manisa’da çok özel bir toplantı yaparak, Manisa’nın bütün meselelerini masaya yatırdık ve çok önemli kararlar aldık. Bunlardan pek çoğunun da şu anda uygulamaya geçtiğinin müjdesini, buradan bütün Manisalılara, sayın milletvekillerimize vermek istiyorum.

Bir kere, orada ne kararlar almıştık? Sadece ben değil, Çevre ve Orman Bakanlığının bütün bürokratları, genel müdürleri, daire başkanları, bölge müdürleri, il müdürleri oradaydı. Valilikte yaptığımız toplantıda, bir kere, Spil Dağı’yla ilgili, Doğa Koruma ve Millî Parkların çok ciddi bir çalışma yapması talep edildi. Gerçekten Spil Dağı, dünyanın en güzel tabiat harikalarından biri, bunu biliyorum. Bu yüzden, biz orası için çok güzel bir şartname hazırladık. Orasını çok değerlendirmek maksadıyla şartnamesi hazır, ilan ettik, inşallah, yap-işlet-devret esasına göre orada muhteşem bir proje yapılacak, bunun müjdesini vereyim. Hatta, eğer, talebi olan varsa, rekabet şartlarının daha da iyi sağlanması için, lütfen, tanıdıklarınıza söyleyebilirsiniz.

İkinci husus da, biliyorsunuz, sulamalarla ilgili çok büyük talep vardı. Orada, Sayın Vekilim, vatandaşın en büyük talebi sulama talepleri. Bu bakımdan, bakın, bütün sulama taleplerini aldık, kimisi planlama safhasında, kimisi tatbikat projesi yapıyor, kimisi inşaat safhasında. Ben, burada, sadece Manisa’yla ilgili yatırımları anlatsam saatler sürer. Ancak, birkaç tanesini müsaade ederseniz sizlere söylemek istiyorum. Bu arada da, Manisalılar için de gerçekten bir müjde olacak. Bir defa, özellikle, ön inceleme, master plan veya etüt safhasındaki içme suyu maksatlı projeler, Manisa İçme Suyu Projesi, Gürdük Barajı, Akçapınar Barajı, Çıkrıkçı Barajı, bunlar şu anda ön inceleme safhasında, planlamalar yapılıyor, master planlar yapılıyor, onu özellikle vurgulayayım.

Bunun dışında, bazı projelerin de planlanması ve kesin projeleri yapılan projeler var. Özellikle büyük su işleri çerçevesinde Bakırçay, Karakurt Projesi, biliyorsunuz Karakurt Barajı. Büyük bir talep vardı. Kelebek Projesi, Kelebek Barajı var ve sulaması. Gördes Güneşli Projesi, Güneşli Barajı. Çaltıcak Barajı ve Beran sulaması, bunlar büyük su işlerinde, şu anda kimisinin planlaması kimisinin de tatbikat, yani, kesin projeleri hazırlanıyor, bunu özellikle vurgulayayım. Gerçekten, Manisa için bu büyük bir hamledir, onu da buradan vurgulamak istiyorum, gururla.

Bir de bu büyük su işleri dışında, küçük su işleri çerçevesinde göletler, taşkın korumalar, bunlardan da, Gördes Çiçekli Göleti, Gördes Doğanpınar Göleti, Manisa Merkez Pelitalan Göleti, Kırkağaç Bakır Göleti, Manisa Merkez Yuntdağı Köseler Göleti. Bunlar, biliyorsunuz, Manisa Yuntdağ Köseler Göleti’ni çok kısa zamanda yaparak vatandaşın hizmetine sunduk, bunlar da böyle.

Şimdi, bunun dışında özellikle şunu belirtmemde fayda var: Biliyorsunuz Manisa’nın en büyük projelerinden birisi Gördes Barajı. Gördes Barajı, ben Devlet Su İşleri Genel Müdürü olduğum zaman bu âdeta durmuş, yani kaplumbağa hızıyla -tabiri caizse- yürüyen bir projeydi. Bizzat Gördes Barajı’na giderek, projede revizyon yapmak suretiyle, bu projeyi çok hızlandırdık, şu anda -Sayın Milletvekilimiz de belki görmüştür- orada gövde süratli bir şekilde yükseliyor. Şu anda, pek çok derivasyon yapıları vesaire bunların yüzde 97’si tamamlandı, barajın da yüzde 81’i fiziki olarak gerçekleşti. Hatta, biz, bunu 2009 yılında su tutalım diye planlamıştık, Manisa’ya gidince, vatandaşlarımız “En azından bunu öne çekebilir misiniz.” diye söylediler. Ben de arkadaşlara “Buna 2008 yılı sonunda su tutulması için gerekli bütün hazırlıkları yapın.” diye talimat verdim. Yani, bu da hakikaten Manisa için gerçekten çok muhteşem bir proje.

Ayrıca, tabii bununla da kalmıyor, bununla ilgili sulama projelerinin de tatbikat projelerini yapmaya başladık. Sadece Gördes Barajı yapmakla yetmiyor. Gördes Barajı, Manisa için, bir, büyük bir alanı sulayacak; iki, bir de Gördes Barajı’ndan İzmir’imize 2035 yılına kadar içme suyunu karşılayacak olan su verilecek. Dolayısıyla, Gördes’in, hem Manisa için hem de İzmir için çok büyük bir faydası olduğunu özellikle belirtmek istiyorum.

Şimdi, özellikle…

AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Bakanım…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade edin, daha bitmedi, daha çok var.

Şimdi, bu Gördes sulamasını da biz ikiye ayırdık, sağ sahil sulaması, sol sahil sulaması diye. Özellikle şu anda sol sahil sulamasının tatbikat projeleri hazırlanıyor. İnşallah bu sene bitirdikten sonra, herhâlde projenin bitmesini müteakip, hemen onu, ya yap-işlet-devret kanununa uygun bir kanun geliyor, ondan sonra bunu devreye alacağız veyahut da öz kaynakla bu Gördes sulamasını sol sahilden başlayarak yapmaya devam edeceğiz.

Bunun dışında, bakın, Manisa’yla ilgili küçük su işleri çerçevesinde o kadar çok taşkın koruma tesisi yapıldı ki bunları saymak çok zaman alacak. Yani, bu taşkın koruma tesisleri sadece Manisa için de değil, biliyorsunuz, misal olarak, sadece Gediz Nehri’ni korumak için çok sayıda taşkın koruma tesisleri, birtakım bentler, yukarı havza tedbirleri alındı. Bunun dışında… Sadece Manisa değil, ilçelerinde… Misal: Geçenlerde Manisa’ya gittiğimde Turgutlu’ya da uğradım. Değerli milletvekillerimiz, Turgutlu’daki Irlamaz Deresi’nin o hâlini herkes biliyor. Yani çok vahşi bir dereydi, âdeta her tarafı çöplüğe dönmüştü. Keşke fotoğrafı olsaydı da gösterseydim. Şimdi bu dere, gerçekten -Turgutlu Belediye Başkanına da buradan teşekkür ediyorum, çok çalışkan bir insan- burası tamamen rekreasyon, nefis bir alan hâline geldi. Yani, tersi… Yukarda bir bent mi yaptık? Bu dere ıslah edildi, tabiatla uyumlu taş tahkimat yapıldı, etrafı ağaçlandırıldı, spor tesisleri yapıldı, yani muhteşem bir alan hâline geldi. Bakın, bunu diğer belediyeler için gerçekten örnek bir tesis, bir dere ıslahı olarak gösterebiliriz.

Bunun dışında, bakın, ağaçlandırma… Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürümüz Manisa için gerçekten çok güzel çalışmalar yapıyor.

Buradan şunu özellikle belirtmek istiyorum: 2007 yılında ormanların rehabilitasyonu olarak programda 9.400 hektar planlanmış. Bu büyük bir rakamdır. Gelirken “Ne kadar gerçekleşti?” diye sordum, rakam 9.172; gerçekleşme yüzde 98. Yani, hedefimizin yüzde 98’ini tutturmuşuz. Gerçekten çok iyi.

Peki, endüstriyel odun üretiminde… Bakın, 257.800 metreküp planlamışız, yıl sonu itibariyle 287.800 gerçekleştirilmiş. Yüzde 111. Yani, hedeflerimiz ya yüzde 100’e yakın, yüzde 98 veya yüzde 111 gibi, hatta yüzde 112 gerçekleştirmişiz. Diğer bütün her şeyi de… Fidan üretimi öyle… İsterseniz… Yangın emniyet yolları da gerçekleşmiş… Orman amenajmanında, orman kadastrosunda hedeflerde ya yüzde 80 veya yüzde 111 arasında bir gerçekleşme var, yani gerçekten çok iyi.

Peki, Manisa’da ne yapacağız ormanda? Bakın, Manisa’da hedeflerimiz var ta 2012’nin sonuna kadar; ne kadar ağaçlandıracağız, rehabilitasyon ne kadar, erozyon kontrolü, mera ıslahı, yeşil kuşak, özel ağaçlandırma; hepsinin planı var. 2008 için size rakamları söyleyeyim: 1.900 hektar hedefimiz var. Bunu da rahatlıkla gerçekleştireceğimize ben inanıyorum. Bu da zaten sizlere Eylem Planı’nında verildi. Bu bizim taahhüdümüz. Biz, söz verince sözümüzü yerine getiririz yani. Esasen, sözün yerine getirilmemesinden en çok rahatsız olan, uykusu kaçan bir kişiyim. O bakımdan, takviminden önce mutlaka her şeyi takip ediyorum, çünkü bu ülke bizim. Bu ülkeye hakikaten her şeyiyle, sadece Manisa… Tabii siz… Manisa konusu olduğu için Manisa’dan bahsediyorum, diğerlerine giremiyorum ama.

Manisa’yla ilgili, Spil Dağı’ndan bahsettim. Dandin Dere Tabiatı Koruma Alanı’yla ilgili çalışmalarımız var. Ayrıca, Süreyya Mesire Alanı, Güldürdek Mesire Alanı’yla ilgili çalışmalarımız var. Onu da özellikle vurgulamak istiyorum.

Bunun dışında şunu ifade edeyim: Manisa, gerçekten, şehir olarak çok mükemmel bir şehir, Ege’nin de özellikle en önemli şehirlerinden birisi, İzmir’den sonra en önemli şehirlerinden birisi. Dolayısıyla, bu Manisa’ya, Manisa’nın ilçelerine, gerek taşkın korumada gerek sulamada gerekse çiftçilerimizi teşvikte her türlü desteği vereceğiz, onu özellikle vurgulayayım. Yani, Manisa’da zaten Spil Dağı -ben öyle tahmin ediyorum, bakın burada özellikle vurguluyorum- dünyada belki 2010 yılında en çok tanınan bir dağ hâline gelecektir. Bakın, bunu burada, özellikle altını çizerek söylüyorum, bunu hep birlikte göreceğiz.

Bunun dışında bir de şunu vurgulamak istiyorum: Bu sulamalarda da -Manisa’da su sıkıntısı dolayısıyla- biz, Manisa’daki iptidai, açık sistem sulama sistemini terk ettik. Kesin talimat verdim, Manisa’da bundan böyle yapılacak bütün projelerde “borulu sistem, kapalı sistem” dediğimiz basınçlı sulama sistemleri uygulanacak. Bu kesindir. Yani, teknik açıdan mümkün olan her yerde kapalı sistem uygulanacaktır.

Ayrıca, şunu da özellikle belirteyim: Hükûmetimiz kapalı sistem şebekeyi kuracak. Ama vatandaşımıza da gerek Ziraat Bankası gerekse Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, biliyorsunuz, damlamalı sulama konusunda çok büyük teşvikler veriyor. Onu da Manisa Ovası’nda yaygınlaştırmak istiyoruz. Bu konuda da her türlü desteği vermeye hazırız.

Bir iki cümleyle, çevreyle de alakalı hususları belirteyim müsaadenizle.

Gediz Nehri ile alakalı olarak, şu anda -İstanbul Teknik Üniversitesinden bir grup, artı DSİ Genel Müdürlüğü, artı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü- üç tane genel müdürlük ciddi bir çalışma içinde. Bu konuda, muhtemelen, bu çalışmalar tamamlanınca -tabii Gediz, İzmir’i, Manisa’mızı hepsini alakadar ediyor, o bölgeyi, diğer vilayetleri de- bütün o civardaki ilgili vilayetlerle birlikte ilgili kurumlarla birlikte, İzmir’de -Manisalıları da davet ederek, vekillerimiz de uygunsa onları da davet ederek, bütün vekillerimizi- bir toplantı yaparak o Gediz Nehri’nin kurtarılması için de kesin bir eylem planı hazırlayacağız. Bakın bunda kararlıyız. Yani, Gediz Nehri kesinlikle kurtulacak, bunda kararlıyız. Kurtarmak da zor değil. Hep birlikte el ele verdiğimiz zaman, kararlı olduğumuz zaman bunu kurtarırız diye düşünüyorum. İnşallah…

Tabii, diğer söylenecek çok şey var. Ancak, ben sözlerimi burada noktalıyorum. Bu vesileyle hepinize en derin saygılarımı sunuyorum efendim.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, çiftçilerin hangi ürününe ne kadar destek verileceğinin bir an önce açıklanması gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, İç Tüzük 60’a göre  bu konuyla ilgili kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, sayın bakanlarım; Manisa Milletvekilimiz Sayın Ahmet Orhan Bey bir soru sordu. Anlaşılıyor ki Bakanımızın hazırlığında o sorunun cevabı yoktu. Ama ben tekrar hatırlatarak, hassasiyetlerini istirham ediyorum, Sayın Başbakan Yardımcımız da burada.

Sayın Başbakan Acil Eylem Planı’nı açıklarken, doğrudan gelir desteğinin kaldırılacağını, ürüne dayalı destek verileceğini ifade etti. Bu önemli bir farklılık, önemli bir değişiklikti. Çiftçimiz bunu çok önemsedi ve hangi üründe ne kadar destek verileceğini bir an önce öğrenmek istiyor. Bu yalnız Manisa’nın değil, Mersin’in de Türkiye’nin her bölgesindeki çiftçinin, ziraat odaları başkanlarının, gittiğimizde, her milletvekiline sordukları çok temel bir soru. Bu konuda bir hazırlık varsa, şimdi Sayın Bakanın açıklamasını, yoksa bunun en kısa zamanda açıklanmasını… Çünkü gerçekten çiftçimizin kafası karışık. Bu noktada, çok zor şartlar altında üretim yapmaya, çiftçilik yapmaya çalışan insanlarımıza saygının gereği bu açıklamanın yapılmasını önemsiyorum. Bunu açıklamak için söz aldım.

Çok teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Buyurun Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben özellikle… Tabii, bu konuda hazırlık yapıldığı için… Konuşmayı dikkatle dinledim, ancak bu konuda tabii ki Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız hazırlık safhasında. Şu anda hazırlıklar bitmedi. Bu hazırlıklar tamamlanınca, en kısa zamanda Tarım ve Köyişleri Bakanımız yüce Meclisimize ve çiftçilerimize duyuru yapacak. Yani, çalışmalar bitmediği için ben size şu anda bilgi vermedim. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Geç kalınmasın.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Çalışmalar devam ediyor. Zaten bu konuda çalışmalar yapan Tarım ve Köy İşleri Bakanlığımız yetkili. Onlar hazırlıklarını yapınca, ben kendilerine de bu talebinizi ileteceğim.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum efendim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ben teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır. İlk okutacağım Meclis araştırması önergesi beş yüz kelimeden fazla olduğu için özeti okunacaktır. Ancak, önergenin tam metni tutanak dergisine eklenecektir.

Önergeleri sırasıyla okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz ve 24 milletvekilinin, yapı malzemesi ve yapı denetimi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/113) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Özellikle 1999 yılı Kocaeli ve Düzce Depremleri neticesinde ülkemizde ortaya çıkan yapı malzemesi ve yapı denetimi konularındaki eksiklikler ve sıkıntılar 1999 yılı sonrası getirilen birtakım kanun ve yönetmeliklerle aşılmaya çalışılmaktadır.

Yapı Denetim Kanunu da bu yeniliklerden bir tanesi ve belki de en önemlisidir. Buna bağlı olarak Yapı Malzemesi Denetimi konusunun da Yapı Denetimi konusundan ayrı tutulamayacağı bir gerçektir.

‘Yapı Denetimi ve Yapı Malzemeleri’ne ilişkin 01.11.2007 tarihli T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün TBMM Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu sunumu incelendiğinde; kurumca 2006 ve 2007 yılları içerisinde 161 adet Hazır Beton ve 121 adet diğer ürünlerde olmak üzere toplam 282 adet Piyasa Gözetimi ve Denetimi (PGD) yapıldığı görülmüştür. (syf.23)

                                   

(x) (10/113) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin tam metni tutanağa eklidir.

Yapılan denetimler sonucunda;

- 4 adet Batarya Firmasının,

- 10 adet Boya Firmasının,

- 11 Adet Beton Firmasının,

Ürünlerinin standartlara uygunsuzluğu (yani standart dışı olduğu) tespit edilmiş olup bu firmalara uyarı cezası verilmiş ve bu eksikliklerinin düzeltilmesi için firmalara 3 ay süre tanınmıştır.

Yapılan bu denetimler sonucunda;

- Hazır Beton ürünlerinde % 6,83

- Diğer ürünlerde % 11,6 oranında uygunsuz ürün tespit edilmiştir. Ayrıca, kamuoyuna da yansıdığı üzere, yurtdışından standart dışı inşaat demiri ithal edildiği öğrenilmiştir. Standart dışı söz konusu demirlerin yapılarda kullanılıp kullanılmadığı ya da ne kadarlık kısmının kullanıldığı bilinmemektedir.

% 96’sı deprem tehdidi altında bulunan ülkemizde Yapı malzemeleri Denetimi ve Yapı denetimi gibi son derece hassas ve aciliyet gerektiren bir konunun görüşülmesi, standart dışı malzemelerin kullanıldığı yapılar hakkında gerekli araştırmanın yapılıp, önlemlerin alınması ve olası can kayıplarının ve maddi zararların araştırılması için Anayasanın 98 inci, içtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederim.

1) Fevzi Topuz

(Muğla)

2) Yaşar Tüzün

(Bilecik)

3) Halil Ünlütepe

(Afyonkarahisar)

4) Ali Rıza Öztürk

(Mersin)

5) Mehmet Sevigen

(İstanbul)

6) Enis Tütüncü

(Tekirdağ)

7) Ramazan Kerim Özkan

(Burdur)

8) Mehmet Şevki Kulkuloğlu

(Kayseri)

9) Ahmet Ersin

(İzmir)

10) Mehmet Ali Özpolat

(İstanbul)

11) Durdu Özbolat

(Kahramanmaraş)

12) Tekin Bingöl

(Ankara)

13) Nesrin Baytok

(Ankara)

14) İsa Gök

(Mersin)

15) Atila Emek

(Antalya)

16) Mevlüt Coşkuner

(Isparta)

17) Şahin Mengü

(Manisa)

18) Ahmet Küçük

(Çanakkale)

19) Atilla Kart

(Konya)

20) Fehmi Murat Sönmez

(Eskişehir)

21) Şevket Köse

(Adıyaman)

22) Tayfur Süner

(Antalya)

23) Hüsnü Çöllü

(Antalya)

24) Akif Ekici

(Gaziantep)

25) Hüseyin Ünsal

(Amasya)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin, kış şartları nedeniyle Doğu Anadolu Bölgesi’nde hayvancılık ve altyapıda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/111)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ağır kış şartlarının hüküm sürdüğü Doğu Anadolu Bölgemizde soğukluğun -50 dereceye kadar düşmesi, Ardahan, Kırs, Iğdır, Erzurum ve Van illerimiz başta olmak üzere Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ağır kış koşullarında yaşam mücadelesi veren insanlarımızın yaşamında hayati tehlikeler oluşturmaktadır.

Doğu Anadolu merkez ve köylerinde hava soğukluğunun -50’lilerde olması insanların ve hayvanların hayatını olumsuz etkilemiş, binlerce su sayacı ve kanalizasyon şebekesi donmuş, borular patlamış, nehirler ve göller donmuş, birçok köyümüzün yolları kapanmış, ulaşım aksamış ve yollar tahrip olmuştur.

Ülkemizde büyükbaş hayvancılık ne yazık ki gün geçtikçe azalmakta olup; küçükbaş hayvancılık da neredeyse yok olma durumuna gelmiştir. Buna rağmen köylümüz hayvan ve tarım üretimi yapabilmek için canını dişine takarak çalışmaktadır. Tek geçim kaynağı hayvancılık olan bölgemiz insanının zaten para etmeyen ve yarı fiyatına satmak zorunda kaldığı hayvanları -50 dereceye varan soğuklar nedeniyle telef olma noktasına gelmiştir.

Öte yandan, 8 ayını karlar altında geçiren Bölgemizde yaşayan vatandaşlarımız mağdur olmaktadır. Su ve kanalizasyon şebekelerinin donması ve yolların bozulması sonucunda bütçeleri kısıtlı olan Valilikler, Kaymakamlıklar ve Belediyeler hizmet verme zorluğu yaşanmaktadır.

Bölgede meydana gelen don nedeniyle zarar gören hayvan yetiştiricilerinin sorunları ile hasar gören su ve kanalizasyon şebekelerinin hasar tespitinin yapılması amacıyla; Anayasamızın 98, içtüzüğün 104 ve 105 maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

1) Ensar Öğüt

 

(Ardahan)

2) Mehmet Ali Özpolat

 

(İstanbul)

3) Ali Rıza Öztürk

 

(Mersin)

4) Ahmet Ersin

 

(İzmir)

5) Şevket Köse

 

(Adıyaman)

6) Mehmet Sevigen

 

(İstanbul)

7) Tekin Bingöl

 

(Ankara)

8) Nesrin Baytok

 

(Ankara)

9) İsa Gök

 

(Mersin)

10) Ramazan Kerim Özkan

 

(Burdur)

11) Halil Ünlütepe

 

(Afyonkarahisar)

12) Atila Emek

 

(Antalya)

13) Mevlüt Coşkuner

 

(Isparta)

14) Şahin Mengü

 

(Manisa)

15) Mehmet Şevki Kulkuloğlu

 

(Kayseri)

16) Ahmet Küçük

 

(Çanakkale)

17) Atilla Kart

 

(Konya)

18) Fehmi Murat Sönmez

 

(Eskişehir)

19) Tayfur Süner

 

(Antalya)

20) Hüsnü Çöllü

 

(Antalya)

21) Akif Ekici

 

(Gaziantep)

22) Hüseyin Ünsal

 

(Amasya)

3.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 milletvekilinin, organize sanayi bölgelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/112)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde faaliyet gösteren 37.836 Organize Sanayi Kuruluşu (OSB), toplam 976 bin kişiye istihdam sağlamakta, bir anlamda ekonomimizin ve sanayimizin bel kemiğini oluşturmaktadır.

Bugün itibariyle çeşitli nedenlerle 9.507 organize sanayi kuruluşu atıl durumda olup, 4.589 iş yerinin ise inşaatı devam etmektedir.

Ülkemizin dört bir yanında faaliyet gösteren OSB'ler, içinde bulundukları ekonomik sıkıntılara rağmen, bir yandan yaşam mücadelesi vermeye çalışırken, diğer yandan da hükümetin uyguladığı yanlış politikalarla mücadele etmektedirler.

Uygulanan yanlış teşvik politikaları, enerji başta olmak üzere, girdi fiyatlarında yaşanan aşırı artışlar, altyapı, pazarlama ve tanıtım sorunları OSB'leri büyük bir krizin eşiğine sürüklemektedir.

OSB'lerin içinde bulundukları durumun saptanarak gerekli politikaların belirlenmesi ve OSB'lerin öncelik bekleyen sorunlarının bir an önce çözüme ulaştırılması amacıyla Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla

1) Selçuk Ayhan

 

(İzmir)

2) Ali Rıza Öztürk

 

(Mersin)

3) Mehmet Ali Susam

 

(İzmir)

4) Yaşar Tüzün

 

(Bilecik)

5) Ahmet Küçük

 

(Çanakkale)

6) Enis Tütüncü

 

(Tekirdağ)

7) Mehmet Sevigen

 

(İstanbul)

8) Mehmet Ali Özpolat

 

(İstanbul)

9) Ahmet Ersin

 

(İzmir)

10) Halil Ünlütepe

 

(Afyonkarahisar)

11) Mehmet Şevki Kulkuloğlu

 

(Kayseri)

12) Durdu Özbolat

 

(Kahramanmaraş)

13) Tekin Bingöl

 

(Ankara)

14) Mevlüt Coşkuner

 

(Isparta)

15) Nesrin Baytok

 

(Ankara)

16) İsa Gök

 

(Mersin)

17) Ramazan Kerim Özkan

 

(Burdur)

18) Atila Emek

 

(Antalya)

19) Şahin Mengü

 

(Manisa)

20) Atilla Kart

 

(Konya)

21) Fehmi Murat Sönmez

 

(Eskişehir)

22) Şevket Köse

 

(Adıyaman)

23) Tayfur Süner

 

(Antalya)

24) Hüsnü Çöllü

 

(Antalya)

25) Akif Ekici

 

(Gaziantep)

26) Hüseyin Ünsal

 

(Amasya)

Gerekçe:

Organize Sanayi Bölgeleri (OSB); sanayinin uygun görülen alanlarda yapılanmasını sağlamak, kentleşmeyi yönlendirmek, çevre sorunlarını önlemek, bilgi ve bilişim teknolojilerinden yararlanmak, imalat sanayi türlerinin belirli bir plan dahilinde yerleştirilmeleri ve geliştirilmelerini amaçlamaktadır.

Bu doğrultuda OSB'ler, sınırları tasdikli arazi parçalarının gerekli altyapı hizmetleriyle ve ihtiyaca göre tayin edilecek sosyal tesisler ve teknoparklar ile donatılıp planlı bir şekilde ve belirli sistemler dahilinde sanayi için tahsis edilmesiyle oluşturulan kuruluşlardır.

Ülkemizde faaliyet gösteren 37.836 Organize Sanayi Kuruluşu, toplam 976 bin kişiye istihdam sağlamakta, bir anlamda ekonomimizin ve sanayimizin bel kemiğini oluşturmaktadır.

Bugün itibariyle çeşitli nedenlerle 9.507 organize sanayi kuruluşu atıl durumda olup, 4.589 iş yerinin ise inşaatı devam etmektedir.

Ülkemizin dört bir yanında faaliyet gösteren OSB'ler, içinde bulundukları ekonomik sıkıntılara rağmen, bir yandan yaşam mücadelesi vermeye çalışırken, diğer yandan da hükümetin uyguladığı yanlış politikalarla mücadele etmektedirler.

Uygulanan yanlış teşvik politikaları, enerji başta olmak üzere, girdi fiyatlarında yaşanan aşırı artışlar, altyapı, pazarlama ve tanıtım sorunları OSB'leri büyük bir krizin eşiğine sürüklemektedir.

Bununla birlikte ara malı ithalatının iç piyasada yaratmış olduğu kriz, uzak doğudan ithal edilen ucuz ürünlerin piyasalarımıza hakim olması, firmalarımızın uluslar arası piyasalarda rekabet edecek gücünün bulunmaması gibi sorunlar OSB'ler için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.

Halen uygulanmakta olan kanun, yönetmelik ve mevcut sistemlerle bir Organize Sanayi Bölgesi'nin etüt ve planlamasından, alt yapısına kadar tamamlanması ortalama 6-8 yıl sürmektedir. Bu süre kredi kaynaklarının yetersizliği halinde 10 yıla kadar çıkmaktadır. Alt yapısı‎ tamamlanmadan bir OSB'de yatırım yapılamayacağına göre, kaynakların çok uzun süre atı‎l kalmasına, yatırımların ekonomiye geri dönüşünde çok ciddi gecikmelere ve verimlilik kayıplarına neden olmaktadır.

Bu kayıplardan birincisi, yatırımcı bakanlığın, bütçe kaynaklarının sınırlı olması nedeniyle, tercih ve önceliklerde “kaynak yeterliliği”ne göre değil, politik tercihlere öncelik vermesidir. Ne yazık ki kaynak imkanlarının çok üstünde projeler siyasi yatırım haline dönüştürülmekte, 10 yıldan önce bitirilmesine imkan olmayan büyük OSB projelerine başlanmakta ve büyük ekonomik kayıplara neden olunmaktadır. Halen yürütülmekte olan yarım OSB projelerine bakıldığında bu açıkça görülebilmektedir.

Kamu kaynakları kullanılarak yıllarca beklemekte olan bu OSB’lerde hiçbir altyapı faaliyeti görülmemekte ve altyapılarına başlamak için kaynak da yaratılmamaktadır. Bu ve buna benzer OSB’lerin yatırım potansiyelleri yoksa neden yapımına başlandığı veya varsa neden tamamlanmadığı ve ivedilikle ülke ekonomisine kazandırılmadığının araştırılması bir zorunluluktur. Kayıplara neden olan ikinci hata, bu projelerin yürütücüsü Bakanlıkların, uzman kadrolarının görev ihmali içerisinde işlemleri savsaklamaları ve çağa uygun süratle görev yapmamalarıdır.

Acilen bu kayıpların önlenmesi ve gerekli önlemlerin tespiti gerekmektedir.

OSB’lerde yaşanacak olası bir deprem, ülke ekonomimizde, derin etkiler yaratacak ve büyük bir yıkıma neden olacaktır.

OSB’lerin içinde bulundukları durumun saptanarak gerekli politikaların belirlenmesi ve OSB’lerin öncelik bekleyen sorunlarının bir an önce çözüme ulaştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Başbakanlığın Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

B) TEZKERELER

1.- Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/274)

                                                                                                                        30/1/2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ’ın görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 8-13 Ocak 2008 tarihlerinde Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı resmî ziyarete, Kayseri Milletvekili Taner Yıldız’ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                    Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                              Başbakan

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gündemin “Seçim” maddesine geçiyoruz.

VII.- SEÇİMLER

A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ

1.- (10/35, 43, 49, 70) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi

BAŞKAN - Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılması, Türkçenin korunması ve geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Genel Kurulun 25/12/2007 tarihli 41’inci Birleşiminde kurulan (10/35, 43, 49, 70) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine siyasi parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp sayın üyelere dağıtılmıştır.

Şimdi, listeyi okutup oylarınıza sunacağım:

Türkçe’deki Bozulma ve Yabancılaşmanın Araştırılması, Türkçe’nin Korunması ve Geliştirilmesi için Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi

(10/35, 43, 49, 70)

Adı Soyadı                                                         Seçim Çevresi

AK Parti (10)

Avni Erdemir                                                              Amasya

İbrahim Kavaz                                                            Erzurum

Abdülhadi Kahya                                                       Hatay

Mesude Nursuna Memecan                                        İstanbul

Necat Birinci                                                               İstanbul

Mehmet Domaç                                                          İstanbul

Mevlüt Akgün                                                            Karaman

Ayşe Türkmenoğlu                                                     Konya

Mehmet Nil Hıdır                                                       Muğla

Suat Kılıç                                                                    Samsun

CHP (3)

Necla Arat                                                                  İstanbul

Muharrem İnce                                                           Yalova

Ali Koçal                                                                    Zonguldak

MHP (2)

Hasan Çalış                                                                Karaman

Metin Ergun                                                               Muğla

DTP (1)

Şerafettin Halis                                                           Tunceli

BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Meclis Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin 5 Şubat 2008 Salı günü saat 17.00’de Halka İlişkiler Binası B Blok, 2’nci kat, 4’üncü bankoda bulunan Meclis araştırması komisyonları toplantı salonunda toplanarak başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmalarını rica ediyorum.

Komisyonun toplantı yer ve saati ayrıca plazma ekranda ilan edilmiştir.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan  9/11/2006 Tarihli ve 5555 sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89’uncu ve 104’üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir daha Görüşülmek üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde 12’nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi Grupları adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi söz sırası, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’a aittir.

Buyurun Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, bugün, Başkanlık Divanımızı 3 kadın milletvekilimiz temsil ediyor. Bu fotoğraf gurur vericidir. Bunu, özellikle, daha dün bir toplantıda Avrupa Birliği sürecinde Türkiye’ye “Küçük Asyalı” diyen Fransa Devlet Başkanı Sarkozy’i ve Alman Başbakanı Merkel’in hem bir yandan görmesi gerektiği bir fotoğraf olarak söylerken bir şeyi daha söylemek istiyorum: Akdeniz Birliğini Avrupa Birliği destekleyecekse, Akdeniz’in karşı yakası Afrikalıdır, Fas’tır, Tunus’tur, Libya’dır, Cezayir’dir, Mısır’dır, İsrail’dir, Suriye’dir ve Türkiye’dir, ondan sonra Avrupa Birliği ülkeleri geliyor. Böylesi durumlarda tabii ki dış politikamızda kararlı duruşları sergileyebilme basiretini de göstermemiz gerekiyor.

                            

(x) 98 S. Sayılı Basmayazı 30/1/2008 tarihli 56’ncı Birleşim Tutanağına eklidir.

Kanunun ilk görüşmeleri 1/11/2006-9/11/2006 tarihleri arasındaki 13-17’nci birleşimlerde yapılmıştır.

Ancak, bu konularda biraz zayıflık yaşandığının farkındayız ve biz zaten, Demokratik Toplum Partisi olarak, on iki tane uluslararası komisyon kurulmuş, bu komisyonlardan sadece bir tanesinde, Avrupa Konseyi Karma Parlamento Komisyonunda 1 üyemiz bulunmakta ve 11 üye, komisyonda… Grup olmamıza rağmen, grup hakkımız gasbedilmiş, gruptan birer üyenin o komisyonlarda yer alması gerektiği hâlde, İç Tüzük’te bu konuda düzenleme olmadığı hâlde ve İç Tüzük’ün, Meclisin genel teamülüne göre grubu olan partiler her zaman bu tür komisyonlarda en az 1 üye, geri kalan üyelikler de milletvekili sayısına göre bölüşülmesine rağmen, on bir komisyonda bizim üyelik hakkımız şu an gasbedilmiştir. Bunu Başkanlık Divanımıza, Meclisimize ve Hükûmete burada duyuruyorum. Gerçekten, bu on bir komisyondaki hatayı hem düzeltmelerini istiyorum hem bir şeyi daha uyarmayı burada görev biliyorum: Uluslararası seyahatlerde yüce Parlamentoyu temsilen giden heyetlere bakıyorum, AK Parti, CHP ve MHP’den, üç partiden ortak heyet alınıp gidiliyor. Yüce Mecliste yüzde 87’lik yüksek temsiliyeti eğer konuşuyorsak, dışarıda yapılacak gezide Demokratik Toplum Partisinin grup olarak zaten katılma hakkı vardır. Bu hakkın üzerine yürüyeceğiz. Sayın Meclis Başkanı Mısır’da olduğu için konuşamadık, ancak Demokratik Sol Partinin, gerektiğinde burada temsil edilen Büyük Birlik Partisinin de, Özgürlük ve Dayanışma Partisinin de zaman zaman ve eskiden Başbakanlık yapmış, ülkemizde uzun seneler hizmet vermiş değerli bağımsız üyeleri olan bu Parlamentoda gidilecek yere, ülkeye ve konuya göre en geniş heyet katılımının sağlanması, bu yüce Meclisin temsiliyetinin  meşruiyetidir. Bizim olmadığımız yerde bu meşruiyet sarsılmıştır. Bugüne kadar bu hata yapılmıştır. Deminki sunuşta da, Sağlık Bakanının sunuşunda da gördünüz, konuşulduğu zaman isimler eksik.

Ben bunu niçin anlattım diyecekseniz Vakıflar Yasa Tasarısı görüşülürken: Bazı durumlar var, daha önce de söyledik,  Vakıflar Yasa Tasarısı görüşülürken ne siyah ne beyaz bakıyoruz, gri tonları da vardır. Yasanın olumlu maddeleri var, olumsuzlukları var. Ancak, bir hukukçu hassasiyetiyle, bu yasanın düzenlenme ve hazırlanmasında uzman ve bürokratların iyi bir tartışma süreci yaşadıklarını, azınlık temsilcilerini de dinlediklerini, uzmanları dinlediklerini biliyoruz. Bu nedenle, büyük ölçüde olumlu bulduğumuz… Ancak olumsuz bulduğumuz yanlarını da açıklıkla ifade ediyoruz. Nedir bu açıklık? Örneğin, 12’nci madde, vakıfların mal edinmesi ve akar cinsinden olan malların değiştirilmesiyle ilgili bir madde; azınlık vakıflarının, cemaat vakıflarının mal edinmesiyle ilgili. Avrupa Birliği bunu istediği için değil, eğer bu cemaatler eğer azınlıklar ülkemizde yaşıyorsa eğer Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşıysa, onların hakkını her yurttaş gibi koruma hak ve yükümlülüğü de bir hukuk devletinde devlete aittir.

Şimdi, bu noktadan baktığımızda, elbette ki hayratların akara çevrilmesi konusundaki olumluluk, mal geçişinin -eskiden mümkün değildi- kaldırılması, örneğin cemaati kalmamış vakıflarda devir yapılabilmesi -aynı amaçta olanlarda- şüphesiz olumlu değişikliklerdir. Buna hiç kimsenin aykırı görüş sunması mümkün değil. Ancak, “Tasarruftaki mallar” denilerek, kayden geldisi olan, tapuda kaydı olan, cemaatin tapulu gayrimenkulü olduğu bilinen ve tescil edilmiş mülklerini kullanamayan cemaatler var. Sadece bu değil. Bakıyoruz ki İstanbul’da Süryani Katolik Vakfının bir binası var. Hem bina hem kilise olarak orayı Süryani Katolik cemaati kullanıyor ve 53’te cizvit rahiplerinin adına tescilli, 62 yılına kadar kayıtlı. 62’de Maliye hazinesi bir dava açıyor, cemaatin haberi olmadan hazine adına tescil ediliyor. İstanbul Süryani Katolik Vakfı 97 yılında cemaat vakfı olarak kuruluyor ve mahkemece tescil ediliyor, yargıdan geçiyor. İlk defa bir cemaat vakfının kurulduğunun örneği bu vakıftır, Süryani Katolik Vakfıdır. Medeni Kanun değiştirilmesine rağmen, önceki tarihlerde bu gerçekleşmiştir.

Bu bina Gümüşsuyu’nda, Taksim’de. 1990 yılında mamüştemilat, bahçesi olan ev ve kilise olarak, İstanbul Süryani Katolik Vakfına doksan dokuz yıllık bedelsiz intifa hakkı tanınıyor ve tapuya tescil ediliyor. 1 milyon dolara yakın masraf yaparak cemaat bu binayı ihya ediyor, kiliseyi düzenliyor, inşaatını, tadilatını yapıyor.

Vakıflar Genel Müdürlüğü ne yapıyor? 1998’de Beyoğlu Asliye Hukuk Mahkemesine, hazine adına olan tapunun iptali, Vakıflar adına da tescilin yapılmasını -bir de uyanıklık yapıyor- intifa hakkının terkinini istiyor. Şimdi, intifa hakkının terkinini istiyor, Süryani Vakfının haberi yok çünkü çağırılmamış, çünkü taraf değil ve davayı hazine ile Vakıf kendi arasında hâllediyor, tapuyu iptal ediyor, doksan dokuz yıllık intifa hakkını da terkin ettiriyor. Şimdi bir hukuk devletinde, insan haklarını, hukuku aldığınızda, kendi cemaatine, kendi yurttaşına, farklı inançta ve mezhepte diye bu zulmü reva görmek, bu ülkede, 21’inci yüzyılda doğru mudur? Ne oluyor sonrası? 2003’te dava kesinleşiyor, intifa hakkı fekk-ediliyor. 2006’da ne oluyor? Avrupa insan Hakları Mahkemesine gidiyor ve bu 1 milyon 600 bin dolar, o tarihte yapılan harcama, Vakfın mülkiyet hakkının ihlali var ve yarın Türkiye mahkûm olunca, bizim vergilerimizden, hazineden ödenecek. Sayın Bakanın bu konuda duyarlı olacağına inanıyorum ve dikkatini çekmek istiyorum.

Aynı şey İstanbul Keldani Katolik Kilisesi Vakfıyla ilgili. Bir tek gayrimenkulleri var İstanbul Taksim Sıraselviler’de, bir apartman. Tapu da Keldani Patrikliği adına kayıtlı. Bu cemaat, hiçbir zaman tüzel kişiliğini kaybetmediği hâlde hakkında dava açılıyor. 1984 yılında Keldani Vakfının açtığı dava sonucu şöyle bir karar veriliyor: Tüzel kişiliği olmadığı, Keldani Patrikliğinin Bağdat’ta bulunması, vesaire gerekçelerle dava reddediliyor. Oysaki 1992’de, Vakıf hiçbir zaman tüzel kişiliğini kaybetmedi. Vakıflar Genel Müdürlüğünün yüz altmış bir adet sayılan cemaat vakfı mülkleri içinde de ismi geçiyor. Hiçbir zaman tüzel kişiliğini kaybetmeyen… Ama 2003’te çıkarılan bir yönetmelik sonrası İstanbul Keldani Vakfı tescil istemesine rağmen, Vakıflar Genel Müdürlüğü bir başka vakıf adına tescil edildiği… Dikkat edin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Hem yaşayan Vakfı öldürüyorlar, yok sayıyorlar, hem de o mülkü başka bir tüzel kişiliğe tescil ettiriyorlar. Sonra da diyorlar ki “Tasarrufta olmadığı gerekçesiyle reddine…” Tüzel kişilik yaşarken bunlar oluyor. Danıştayda dava derdest, ama bu da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidecek. İskenderun’da bir Süryani kilisesini sinema olarak kullanıyorlar, buna dikkat çekmek istiyorum. Cemaatler ve yönetim kalmayınca mazbutaya alınıyor mülkleri vakıfların. İskenderun, Antakya, Adıyaman, Elâzığ, Diyarbakır, Mardin’deki bütün Süryani cemaatinin malı, mülkü, kültür birikimleri, tarihleri, kiliseleri, yolları, hanları harabe gibi duruyor. Ne devlet veriyor cemaate kendi tamir etsin ne vatandaşın bu amaca uygun istihdamı sağlanıyor.

Bunları şu aşamada dikkat çekmek için ifade ettim. Umuyorum ki bu taslak, bu tasarı bu sorunları giderir.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Gruplar adına söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak’ta.

Buyurun Sayın Kaynak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 9/11/2006 tarihli ve 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun Cumhurbaşkanımızca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 12’nci maddesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, üzerinde söz aldığım bu madde, vakıfların taşınmaz mal edinmelerini, malları üzerinde tasarrufta bulunmalarını ve akar cinsinden olan mallarının daha yararlı olanlarıyla değiştirilmesini düzenlemektedir ve bu madde, değerli milletvekillerimiz arasında çokça tereddüt oluşturmaktadır.

Bu maddeyle ilgili olarak gerek Adalet Komisyonumuzda gerek burada yapılan görüşmelerde ileri sürülen en önemli itiraz, cemaat vakıflarının ve yabancı vakıfların ülkemizde taşınmaz mal edinimine ilişkindir. Bu sebeple, öncelikle, bu hususta yürürlükte bulunan ülkemiz mevzuatını kısaca yüce heyetinize aktararak sözlerime başlıyorum.

Cemaat vakıfları, literatürümüze Lozan Antlaşması’yla girmiştir. Lozan Antlaşması’nın 37’nci maddesi Üçüncü Faslı “Akalliyetlerin Himayesi” başlığı ile “Türkiye, 38’den 44’e kadar olan maddelerde musarraf ahkâmın kavanini asliye şeklinde tanınmasını ve hiç bir kanun, hiç bir nizam ve hiç bir muamelei resmiyenin bu ahkâma münafi veya muarız olmamasını ve hiç bir kanun, hiç bir nizam ve hiç bir muamelei resmiyenin ahkâmı mezkûreye ihrazı tefevvuk etmemesini taahhüt eder.” demektedir.

Yani, bu madde, Lozan Antlaşması’nın 38’den 44’e kadar olan maddelerinin üstün kanun olduğunu, asıl kanun olduğunu tanımlamış ve hiçbir başka resmî muamelenin ve kanunun buna aykırı olamayacağını düzenlemiştir.

Yine, Lozan Antlaşması’nın 39’uncu maddesi ilk fıkrası “Gayrî Müslim akalliyetlere mensup Türk tabaası, Müslümanların istifade ettikleri aynı hukuku medeniye ve siyasiden istifade edeceklerdir.” demektedir.

Konumuzla ilgili 42’nci maddesi ise son fıkrası “Türkiye Hükûmeti mezkûr akalliyetlere ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve sair müessesatı diniyeye her türlü himayeyi bahşeylemeği taahüt eder. Ayni akalliyetlerin hali hazırda Türkiyede mevcut olan evkafına ve müessesatı diniyeye ve hayriyelerine her türlü teshilât ve müsaadat –yani her türlü kolaylık ve izin- ita olunacak ve Türkiye Hükûmeti yeni müessesatı diniye    –yani dinî müesseseler- ve hayriye ihdası için bu kabil sair müessesatı hususiyeye temin edilmiş olan teshilâtı lâzimeden hiç birini diriğ etmeyecektir.”

Son olarak bu anlaşmanın 45’inci maddesi ise “İşbu Fasıl ahkâmı ile Türkiyenin gayri müslim akalliyetleri hakkında tanınan hukuk, Yunanistan tarafından dahi kendi arazisinde bulunan müslüman akalliyet hakkında tanınmıştır.” demektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, Lozan Anlaşması’yla belirlenen bu yasal çerçeveden sonra, göz ardı etmememiz gereken diğer bir önemli husus ise şudur: Bu azınlık vakıfları yabancı vakıflar değildir, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu yerli vakıflardır. Kendi vatandaşlarımıza ait olan, kendi tabiyetimize ait olan vakıfların bir kısmının, sırf gayrimüslim oldukları için ayrı tutulması ne bizim devlet geleneğimizle bağdaşır ve ne de adalete, hakkaniyete, eşitliğe uygun olur. Bu sebeple, gerek Lozan Anlaşması ve gerekse Anayasa’mızın eşitlik ilkesi gereğince vakıflarımızın mal edinmeleri ve malları üzerinde tasarruf edebilmeleri hukuka uygundur. Nitekim, bu vakıflar 1936 ila 1974 yılları arasında hiçbir izne gerek olmaksızın mal edinmişlerdir. Ancak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 8/5/1974 tarihli kararıyla mal edinemeyeceklerine hükmedilmiş, daha sonra, 57’nci Hükûmet döneminde, 3/8/2002 tarih ve 4771 sayılı Yasa ile cemaat vakıflarının mal edinmelerine imkân tanınmıştır. Açılan dava üzerine, Anayasa Mahkemesi, 27/12/2002 günlü kararıyla, cemaat vakıflarının dinî, hayrî, sosyal, eğitsel, sağlık ve kültürel alanındaki ihtiyaçlarını gidermek üzere, Bakanlar Kurulu izniyle mal edinmelerine ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunmalarına imkân tanımıştır.

Anayasa Mahkemesi, bahsettiğim kararında, özetle, kuruluşundaki farklılık ve vakfiyelerinin bulunmaması gibi nedenlerle cemaat vakıflarının taşınmaz mal edinmeleri ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunabilmeleri konusunda yargı kararları farklı hukuki durumlar ortaya çıkarmış, 2762 sayılı Yasa kapsamındaki diğer vakıflar, Yasa’nın öngördüğü şekilde taşınmaz mal edinme hakkına sahip olurken cemaat vakıfları bu haktan yoksun bırakılmışlardır. Dava konusu düzenleme ile bu gelişmelerden olumsuz yönde etkilenen cemaat vakıflarının, kuruluş amaçlarına uygun olarak dinî, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak üzere taşınmaz mal edinme ve taşınmaz mallar üzerinde tasarrufta bulunabilmeleri olanağı getirilerek mülkiyet haklarının korunması sağlanmıştır.

Cemaat vakıflarıyla diğerleri ve Türk Medeni Kanunu’na göre kurulan vakıflar, aynı hukuksal durumda bulunmadıklarından bunların farklı kurallara bağlı tutulmalarında eşitlik ilkesine aykırılık yoktur. Ayrıca, Anayasa’nın 35’inci maddesinde, herkesin mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların, ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği ve mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olmayacağı belirtilmiştir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde de yabancı vakıfların taşınmaz mal edinimiyle ilgili, yine, yürürlükteki mevzuatımız çerçevesinde bir kısım bilgiler arz etmek istiyorum.

Üzerinde konuştuğumuz tasarının 12’nci maddesinin son fıkrası, “Kurucularının çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların, taşınmaz mal edinmeleri hakkında, 22/12/1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesi uygulanır.” hükmünü getirmektedir. Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesi ise, ülkemizde karşılıklılık olmak ve kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla Türkiye’de sadece iş yeri veya mesken olarak kullanılmak üzere, ancak yabancı uyruklu gerçek kişilerin ve yabancı ülkelerde kendi ülkeleri kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin taşınmaz mal edinebileceğini düzenlemektedir.

Bu hususta Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesi birçok kanuni sınırlama getirmiş, en önemlisi, taşınmaz mal edinilebilecek alanlarda illerin yüzölçümüne göre binde 5 oranını geçmemek kaydıyla Bakanlar Kuruluna yetki vermiştir. Her hâlükârda stratejik yerlerde kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz mal edinmeleri mümkün olmayacaktır. Zaten Tapu Kanunu’nun bu 35’inci maddesi, sadece yabancı uyruklu gerçek kişilere ve yabancı ülkelerde kendi kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip şirketlere, ticaret şirketlerine sınırlı taşınmaz mal edinimi izni verdiğinden, kurucularının çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların ülkemizde taşınmaz mal edinmeleri getirilen bu tasarı çerçevesinde imkân dâhilinde değildir.

Saygıdeğer milletvekilleri, gerek 4771 sayılı Kanun ve gerekse Anayasa Mahkemesinin 3/8/2002 tarihli Kanun gereğince verdiği, hükme bağladığı karardan sonra vakıflar sıralanan nitelikteki ihtiyaçlar için mal edinebileceklerdir. Zaten dinî, hayrî, eğitsel, kültürel, sosyal, sıhhi alanlar  sayılmıştır ve bu alanlara girmeyen hiçbir ihtiyaç da yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

VEYSİ KAYNAK (Devamla) – Tasarıda mal edinimiyle ilgili izin müessesi kaldırılırken, Vakıflar Meclisince alım sırasında yapılan denetim yerine amaca uygunluk denetimi, yani hangi malın, hangi amaçla ve vakfın hangi kaynağıyla, hangi yolla edinildiği, amaca uygun kullanılıp kullanılmadığı, gelir getiriyorsa ekonomik değerlendirilip değerlendirilmediği, gelirin nerede harcandığı Vakıflar müfettişlerince denetlenecektir. Ayrıca, yabancı vakıfların taşınmaz mal edinimi de mümkün olmayacağından, ülkemiz menfaatine aykırı bir durum söz konusu olmayacaktır.

Değerli milletvekilleri, vakıf müessesinin gereği olarak amaçlarını gerçekleştirmek için mal edinmeleri, mallar üzerinde tasarrufta bulunmaları özel hukuk tüzel kişiliğinin tabii sonucudur. Vakfın mal varlığının daha verimli değerlere dönüştürülmesini mümkün kılan bu model, vakıflarımızın hayatiyetini daha uzun süre devam ettirmesini sağlayacaktır.

Bu Kanun’un hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaynak.

Gruplar adına söz talepleri tamamlanmıştır.

Şimdi, şahısları adına söz talepleri vardır.

İlk söz, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak’a aittir.

Buyurun Sayın Kaynak.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, konuşmamın son bölümünü tamamlayarak huzurlarınızdan ayrılacağım.

Bu üzerinde konuştuğumuz Yasa’nın belki de bize getireceği en önemli avantaj, Yunanistan topraklarında bulunan Müslüman azınlığa ait vakıflara da bu Yasa sayesinde önemli imkânlar getirecek ve Batı dünyasında ülkemize önemli bir talep hakkı doğuracaktır.

Bu Kanun, hem yürürlükteki mevzuatımıza hem cumhuriyetimizin kuruluş senedi olan Lozan Antlaşması’na uygundur ve ülkemiz için hayırlı neticeler doğuracaktır diyor, hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaynak.

Şahısları adına ikinci söz talebi Amasya Milletvekili Sayın Avni Erdemir’e aittir.

Buyurun Sayın Erdemir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, İstanbul’da bir binada meydana gelen patlamada vefat eden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyor ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum efendim.

Değerli arkadaşlarım, millet olarak büyük bir vakıf medeniyetine sahibiz. “Hayırda yarışınız.” emri ve “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.” prensibi gereği ecdadımız, birbiriyle hayırda yarışmış ve günümüze kadar ulaşan muazzam eserler meydana getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Genel Müdürlüğümüz bünyesinde bugün 41.550 mazbut, 300 mülhak, 161 cemaat ve 4.450 yeni vakıf bulunmaktadır. Genel Müdürlüğümüzce 2003-2007 arasında 2.613 vakıf eserinin restorasyonu tamamlanmış ve eserlerimiz tek tek elden geçirilmeye devam edilmektedir. Milletimizin geçmişini geleceğe taşıyan bu vakıf eserlerimizi şanına yakışır bir şekilde onaran Genel Müdürümüze ve çalışma arkadaşlarına teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıya olan muhalefetinizin ve bu Yasa’yla ilgili kaygılarınızın bu ülkeye olan sevginizden kaynaklandığına yürekten inanıyorum.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Biz de inanmak istiyoruz.

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Ama şuna sizin de inanmanızı istiyorum ki, bu ülke hepimizin. Bu ülkenin her ferdinin en az bizim kadar bu ülkeyi sevdiğine inanalım. Eğer birbirimizden, vatanseverliğimizden şüpheye düşersek işte o zaman felaket geliyor demektir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Haddinize düşmez!

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Sizlerin bu tasarının ülkeyi sıkıntıya götüreceğine inancınız sebebiyle karşı çıkmanızı anlıyor ve saygı duyuyorum. Sizden de aynı saygıyı bekliyoruz. Zira, biz de inanıyoruz ki bu tasarı milletimizin hayrına bir tasarıdır. (MHP sıralarından gürültüler)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Asla! Asla! Asla hayrına değil!

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Milletimizin özgüvenine, büyüklüğüne ve tarihî geçmişine yakışır bir tasarıdır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Tarihten haberiniz yok!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Tarihten haberiniz yok sizin!

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Unutmayalım ki bizler büyük bir medeniyetin çocuklarıyız. Bizim topraklarımızdaki herkes, ama herkes bu ülkenin güvencesi altındadır. Bu ülke için yanlış emeller besleyenler gereken dersi tarihte almıştır, gelecekte de bu millete yanlış yapanlar dersini elbette alacaktır. Büyük devlet olmak, büyük millet olmak kolay değil.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bravo!

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Gelin, Bizanslılara “İstanbul’da kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi yeğlerim.” diyen ecdadımızın hoşgörüsünü hatırlayalım. (MHP sıralarından gürültüler)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yapma ya! Ne diyorlar?

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Büyük millet olmak kolay değil. Büyük millet olmak kolay değil. (MHP sıralarından gürültüler)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yağcılarda inecek var!

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Gelin, İstanbul fethedilince “İsteyen kiliseye, isteyen havraya, isteyen camiye…” diyen Fatih’in özgüvenini ve hoşgörüsünü hatırlayalım.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Fatih’e ihanet ediyorsunuz!

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Büyük devlet, büyük millet olmak kolay değil. Gelin, kendi vakıflarımızın amacına uygun çalışmaları ve ebediyete kadar yaşaması için gösterdiğimiz hassasiyeti vatandaşlarımızın vakıfları olan cemaat vakıfları için de gösterelim. (MHP sıralarından gürültüler)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bizans’ı ihya ediyorsunuz!

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Gelin, kendi ürettiğimiz korkuların esiri olmayalım.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bizans’a yaranmaya çalışıyorsunuz!

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Biz AK Parti olarak, ülke bütünlüğümüzü tehdit eden hiçbir politikaya asla taviz vermeyiz. Biz, zengin kültürümüzle, farklılıklarımızla birlikte barış içinde yaşamayı mutlaka başaracağız. Biz farklı bir milletiz, dün başardık, yarın da başaracağız. Zira biz, kökleri Hacı Bektaş Veli’ye, Mevlânâ’ya, Yunus Emre’ye dayanan, Doğu ile Batı arasında gerçek bir insanlık köprüsüyüz.

Değerli arkadaşlarım, büyük lider olmak kolay değil, büyük düşünmek kolay değil. Şairin:

“Kimi Hindu, kimi yamyam kimi bilmem ne bela…”

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Onları savunuyorsun! Onların avukatlığını yapıyorsun!

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – “Hani tauna da zuldür bu rezil istila…” diye tanımladığı…

FARUK BAL (Konya) – Şimdi istila geri döndü, şimdi!

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – …Çanakkale’de 250 bin vatan evladının şehit düşmesine sebep olan düşman askerleri için, Çanakkale kahramanı, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Onlara destek oluyorsun, onlara!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – “…kimi bilmem ne bela…” niye söylüyorsun o zaman?

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Evet, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk: “Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar; burada bir dost toprağındasınız, huzur ve sükûn içinde uyuyunuz.”

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Neyi yaptınız da işgal ettiniz?

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – “Uzak diyarlardan evlatlarını savaşa gönderen analar, gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içinde rahat uyuyacaklardır, onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim çocuklarımız olmuşlardır.”

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Zaten öyle…

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Evet, bu topraklar üzerindeki her fert, her vakıf bu milletin, bu devletin emniyeti ve gözetimi altındadır.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ajan onlar ajan, ajan! İstihbarat verdiler Merzifon Kolejinden. İngilizlere.

AVNİ ERDEMİR (Devamla) – Onlara sahip çıkmak bu yüce milletin tarihî geçmişinin ve muhteşem geleceğinin şanındandır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Türkiye’yi işgal ettirdiniz!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdemir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Atatürk’ün Patrikhane’yle ilgili söylediklerini de söyleseydin orada!

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen...

Şimdi, on dakikalık süre içerisinde maddeyle ilgili soru-cevap faslına geçiyoruz.

Sayın Akcan…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla Sayın Bakana şu iki soruyu yöneltmek istiyorum:

Sayın Bakan, bu Kanun AB uyum kanunları arasında ve dokuzuncu uyum paketi içinde Meclise getirilmiştir. Daha önce üçüncü, dördüncü, altıncı ve yedinci uyum paketlerinde Vakıflar Kanunu’nda değişiklik yapılmıştı. Her AB uyum paketi ortaya atıldığında “Bu Kanun çıkmazsa AB treni kaçar deniliyordu.” Bu Kanun, gerçekten AB uyumu için gereken kriterlerden birisi midir?

İkinci sorum: “Vakıflar hayır müessesesidir.” diye, özellikle iktidar partisinin milletvekilleri ve zatınız söylüyorsunuz sürekli, ama kurucularda olması gereken şartlar arasında hâlen affa uğramış olsa bile zimmet, hırsızlık, dolandırıcılık, hileli iflas, yüz kızartıcı suçlardan mahkûm olmuş olanların vakıf kurma hakkı elinden alınmış iken, bir hayır işini niye hırsıza, soysuza, dolandırıcıya emanet eder hâle getiriyorsunuz? Bunun nedenini merak ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akçay...

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ülkemizdeki tüm vakıflar Vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlenmektedir ve bu denetleme raporları vakıflardan sorumlu Bakana, Başbakanlığa ve bu raporlarda bir suç unsuru var ise İçişleri Bakanlığına verilmektedir.

Ülkemizdeki birçok vakfın, yabancı ülkelerden, bu yabancı vakıflardan veya şirketlerden para yardımı aldığına dair iddialar kamuoyunda sıkça gündeme gelmektedir. Vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlenen herhangi bir vakıf hakkında, yabancı ülkelerden veya şirketlerden para aldığı gerekçesiyle İçişleri Bakanlığına suç duyurusunda bulunulmuş mudur? Eğer suç duyurusu yapıldıysa, bununla ilgili herhangi bir işlem yapılmış mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ural…

KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

12’nci maddeyle ilgili sormak istiyorum: 1936’da çıkartılan kanunla, azınlık vakıflarının, cemaat vakıflarının mal, mülk edinmesi yasaklanmış idi. O dönemdeki yöneticilerimiz bunu niçin yasaklamış idiler? O dönemde görev yapan, başta Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bu vatanı bize emanet edenler yanlış mı yapmışlardır? Yanlış yapmamışlar ise bugün sizin yaptığınız nedir? Yani, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları mı yanlış yaptılar, yoksa siz mi yanlış yapıyorsunuz?

Yabancılara vakıf kurmayı serbest bıraktığınıza göre, Anadolu’da yüzlerce vakıf kurulur ise, bu vakıflar da mal, mülk edinirler ise, yabancıların mülk edinmelerinde getirilen Bakanlar Kuruluyla 30 hektara kadar verilen izni ve kanun maddesini kaldırmış olmaz mısınız? Bu vakıflar yüzlerce dönüm arazi alabilirler mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, iki sorum olacak. Birinci sorum şu: Yurt dışındaki Türk vakıflarının bir envanteri var mıdır? Şayet varsa bu envanter devletin hangi birimince tutulmaktadır?

İkinci sorum: Lozan’la cemaat vakıflarına verilen haklar bu Yasa’yla genişletiliyor mu genişletilmiyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Yalçın…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana dün de soruldu, umarım, bugün cevaplandırır. Bu Yasa’dan sonra cemaat vakıflarına kaç gayrimenkul iade edilecektir? Ekonomik değeri nedir? Bunların ne kadarı sit alanı içerisindedir ve kültür varlığı sayılmaktadır?

Yabancılara vakıf kurma imkânı veren, yardım almasına, yardım vermesine, bağış almasına, sınırsız mal edinmesine imkân sağlayan, dünyada bu Yasa benzeri kaç ülkede bu özgürlükleri içeren yasalar var?

Bir de efendim, bu Yasa’yı Türkiye’de hangi sosyal katman, sendikalar, sivil toplum kuruluşları, kim talep ediyor da bu kadar öncelikle görüşüyoruz?

Son olarak, Türkiye’de kurulacak yabancı vakıfların üniversite kurma hakları da olacak mı Sayın Bakanım?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Özkan…

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Delaletinizle Sayın Bakana sormak istiyorum: Kanun’un 12’nci maddesine göre kurucuların çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıflar için Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesine göre kısıtlayıcı düzenleme getirilmektedir. Ancak, Kanun’un 6’ncı maddesine göre kurulmuş olan, bu bağlamda kurucuları Türk olup da yöneticilerinin tamamı yabancı olan, bir vakıf için kısıtlayıcı düzenleme bulunmamaktadır. Bu durumda, Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesinde yabancı uyruklu gerçek kişilere getirilen sınırlamaların hiçbir önemi kalmamaktadır. Sayın Bakan, bu konuda bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakanıma sormak istiyorum: 5555 sayılı Vakıflar Kanunu tasarısı, cemaat vakıflarına cumhuriyetin temel ilkelerini fiilen değiştirecek kabul edilmez imtiyazlar tanımaktadır. Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olan Türkiye Cumhuriyeti devleti, belli bir ırk ve cemaat mensuplarını desteklemek üzere Osmanlı zamanında kurulmuş cemaat vakıflarına mal edinme yolunu hukuken açamaz ve imtiyaz tanıyamaz. Bu durum, açıkça Lozan’da kazandığımız haklara, Atatürk ilke ve inkılaplarına, Anayasa’nın 10’uncu, Medeni Kanun’un 101, 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 10; 44 ve 1’inci maddesine aykırıdır.

Bu durumlar sizlerce de malum olmasına rağmen, bu Kanun’un yasalaşmasına gerçekten seyirci kalacak mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

AB için böyle bir Kanun çıkartılması gerekli mi? Değerli arkadaşlar, başından beri vurguluyoruz, komisyonlardaki görüşmelerde ifade ettik, Genel Kurulda bir kez daha ifade ediyorum ki, bu Kanun, Türkiye’nin ihtiyaçlarını karşılamak, Türk vatandaşlarının hamiyetperver duygularının önünü açmak amacıyla düzenlenmektedir ve bizim kamu idaresi içerisinde çok önemli işlevi bulunan, hele hele İktidarımız döneminde büyük atılımlar gerçekleştirmiş olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün yeniden yapılandırılması ve vakıf müessesesinin güçlendirilmesi amacıyla bu Kanun çıkartılmaktadır.

Yarın ileride -elbette ki, Parlamento iradesi üzerinde kimsenin ipotek koyması mümkün değildir- Parlamento gerek görürse, ihtiyaçlar hasıl olursa Kanun’u değiştirmek ya da yeni kanun çıkartmak gerekirse, o, yüce milletimizin temsilcisi bulunan Meclisin takdirindedir.

Sayın Akcan’ın yönelttiği ikinci soru da “Kurucularda aranan şartlar hafifletilmiş, hamiyet amacıyla, hayır amacıyla kurulması gereken vakıflarda hırsızlar, dolandırıcılar nasıl vakıf kurabilir” deniyor.

Değerli arkadaşlar, bir insanın ömür boyu, hayat boyu suçlu olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. İnsanlar suç işlerler, cezalarını çekerler. Ama hırsız da, dolandırıcı da hayır yapmak istiyorsa, elinde malı mülkü varsa, bunu tahsis etmek istiyorsa “Hayır, sen bunu yapamazsın” deme hakkımızın olmadığı inancındayız. Bu amaçla, hüküm giymiş vatandaşlarımızın vakıf kurmalarının yolu açılmıştır, ancak bu şekilde sicilleri bulunan kişiler kendi kurduğu vakıf dahi olsa vakfa yönetici olamaz. Bunu açık seçik olarak Kanun’da ifade etmiş bulunuyoruz.

Sayın Akçay “Denetleme raporları bakanlara, Başbakana verilmektedir.” diyor. Bu denetleme raporları devletin yönetim düzeni içerisinde bakana ya da Başbakana gelmez; denetlemekle görevli, kontrol etmekle görevli Genel Müdürlüğe gelir. Elbette ki, Genel Müdürlük zaman zaman bağlı bulunduğu Bakanı bilgilendirir veya Bakan bilgi ister, bilgi alır.

“Yurt dışından alınan paralar var, suç duyurusu yapıldı mı?” denildi. Yurt dışından kimin, hangi vakfın, ne ölçüde, ne miktarda, nereden para aldığı konusunda bize ulaşmış bir bilgi yok ve gene ifade ettiğiniz tarzda, bu doğrultuda faaliyetleri dolayısıyla hakkında suç duyurusu yapılmış bir vakıf da olmadığını kamu görevlisi arkadaşlarım bana şu anda ifade ettiler, ben de bunu sizlerle paylaşıyorum.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Bunlar doğru değil Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Kamu görevlisi arkadaşlarım bana ifade etti, ben sizlerle paylaşıyorum, ama ben şunu da ifade edeyim değerli arkadaşlar: Burada sorulan, gündeme getirilen konular üzerinde, ben daha sonra ayrıntılarıyla duruyorum. Siz “Doğru değil.” diyorsanız bunun üzerinde duracağım ve size de yazılı cevabını ayrıca ileteceğim.

Sayın Ural diyor ki: “1936 Kanunu’nda mal mülk edinmek yasaklanmıştı. Atatürk’ün yasakladığı bu cemaat vakıflarına, devrim kanunlarına da aykırı olarak, mal edinme imkânı getiriyorsunuz.” Şunu çok üzülerek ifade etmek istiyorum, belki imkân bulursam kalkıp açıklama da yapacağım yeri geldiğinde: Bunları biz çok fazla irdelemeden bu beyanlarda bulunuyoruz. Değerli arkadaşlar, cemaat vakıfları, 1935 yılında çıkartılan 2762 sayılı Kanun gereği, kendilerinden istenen, 1936 yılında istenen beyannameleriyle vakıf statüsüne kavuşmuşlardır. O tarihten önce, Osmanlı Döneminde bunlar birer hayır kurumu ve cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk bunu sağlamıştır. Mal mülk edinemiyordu diye bir durum kesinlikle söz konusu değil. Cemaat vakıfları, 1936 yılından 1974 yılında verilmiş Hukuk Genel Kurulu kararına kadar taşınmaz iktisap ediyorlar, bağış kabul edebiliyorlardı. Dolayısıyla bu bilgi doğru değil.

KADİR URAL (Mersin) – 1974’te niye yasaklamışlar o zaman Sayın Bakan? Yapmayın, etmeyin!..

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, o bilgide gerçekten yanlışlık var. 1936 ila 2002 arasında mal edinemezler.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Hayır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Edindikleri gayrihukuki

BAŞKAN – Lütfen, karşılıklı konuşmayalım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Hayır…

Şimdi, bakın değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; 1974 yılında, bir dava dolayısıyla Hukuk Genel Kuruluna intikal eden dosya üzerinde Yargıtay diyor ki: “Efendim, cemaat vakıflarının 1936 beyannameleri bir vakfiyedir.” Vakfiye olduğunu kabul ediyor.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ondan sonra mal edinemezler.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ama, diyor ki: “Bir vakfın mal iktisap edinebilmesi için, vakfiyesinde o doğrultuda bir düzenleme bulunması gerekir.” Yani, vakfiyesinde, bu vakıf taşınmaz edinebilir, satabilir… Ama, o vakfiyelerde, o beyannamelerde böyle bir kayıt olmadığı için “Bunlar taşınmaz iktisap edemezler.” diyor ve o tarihten sonra…

BAŞKAN – Sayın Bakan, süremiz doldu.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Peki, diğer sorulara da yazılı olarak cevap vereceğim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, bu bilgi yanlış. Bunun kürsüde ifade edilmesi gerekir. Yani, affedersiniz, 1936 ile 2002 yılları arasında edinilen mal edinimini, zaten 1974’te Hukuk Daireleri Genel Kurulu da usulsüz ve yolsuz olduğunu belirlediği için, o dava dolayısıyla, birçok davalar açılmıştır. Dolayısıyla 2002’nin sekizinci ayında çıkartılan kanundan sonra mal edinmelerinin hukuki bir dayanağı var. O arada edinilen mallar, hep hukuk dışı yollarla edinilmiştir, bazı şahısların üzerine alınarak edinilmiştir. Bu bilgi yanlıştır, bunun doğru açıklanması gerekir.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Komisyon Başkanı.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Başkanın bu konuda kesinlikle ve net bilgi yanlışı var. 1974 yılına kadar beyannamelerinde veya vakfiyelerinde mal iktisabı kaydı olsun veya olmasın cumhuriyet döneminin başlangıcından İnönü, Atatürk, Menderes döneminde iktisaplar mümkündür, vardı zaten, var olanları Yargıtay iptal etti. Bir konuşma sebebiyle onun arka planını açıklayacağım. Ayrıca, 1974…

FARUK BAL (Konya) - Hangi sebeple iptal etti?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ayrıca…

FARUK BAL (Konya) - Hangi sebeple iptal etti?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Arz edeceğim Başkanım.

FARUK BAL (Konya) - 1936 beyannamesi zamanında iptal etti.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Arz edeyim efendim, arz edeyim.

Yargıtayın dayanağı vakfiyede böyle bir kaydın olmaması noktasında idi. Hâlbuki 1954 yılında vatandaşlarımız bakımından mülkiyet ve korunma konsepti değişti. Geçmişe yönelik olarak mülkiyet hakkı tüm tüzel kişiler için mutlaktır, korunur, onları açıklayacağım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Madde üzerinde beş önerge vardır, önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

98 sıra sayısı ile görüşülmekte olan 5555 sayılı Vakıflar Kanununun 12. maddesinde, vakıf mallarının, mahkeme kararı ile bağımsız ekspertiz kuruluşlarınca düzenlenecek rapora dayalı olarak, vakıf yetkili organının kararı ile paraya çevrilebilir, denmektedir. “Paraya çevrilebilir” ibaresinin kaldırılması için gereğini arz ederiz.

                             

Mehmet Şandır

Prof. Dr. Akif Akkuş

Hasan Çalış

 

 

Mersin

Mersin

Karaman

 

Kamil Erdal Sipahi

 

Mümin İnan

    

 İzmir

 

Niğde

BAŞKAN – İkinci önergeyi okutuyorum:

                                                                                                               30.1.2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

98 sıra sayılı ve 5555 sayılı Vakıflar Kanununun 12. maddesinin 2. bendinde yeralan “cemaat” kelimesinin çıkarılmasını öneriyoruz.

Gereğini saygılarımızla arz ederiz.

                                

Hüseyin Pazarcı

Hasan Erçelebi

Hasan Macit

 

 

Balıkesir

Denizli

İstanbul

 

Recai Birgün

 

Harun Öztürk

 

İzmir

 

İzmir

BAŞKAN – Üçüncü önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 12. maddesinin 3. fıkrasında geçen “cemaat” kelimesinin metinden çıkarılmasını, aşağıdaki fıkranın maddeye eklenmesini ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz.

“(2) Lozan Antlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme statülerine uygun olarak ayrıca düzenlenir.”

 

Faruk Bal

Kadir Ural

Mustafa Enöz

 

Konya

Mersin

Manisa

 

Metin Ergun

 

Emin Haluk Ayhan

 

Muğla

 

Denizli

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım dördüncü önerge ile daha sonra okunacak son önerge maddenin metinden çıkarılmasını teklif ettiğinden, bu iki önergeyi birlikte işleme alacağım ve istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.

Şimdi, bu iki önergeyi sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı yasa tasarısının 12. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                         Kamer Genç

                                                                                                                             Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporunun “Vakıf Malları ve Faaliyetleri” başlıklı 12 inci maddesinin, Anayasaya aykırılığından dolayı Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                        

Halil Ünlütepe

M.Rıza Yalçınkaya

İsa Gök

 

 

Afyonkarahisar

Bartın

Mersin

 

Rahmi Güner

Ali İhsan Köktürk

F. Nur Serter

 

Ordu

Zonguldak

İstanbul

 

 

Bilgin Paçarız

 

 

 

Edirne

 

BAŞKAN – Komisyon bu iki önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 98 sıra sayılı yasa tasarısının 12’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasıyla ilgili olarak verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evvela, bugün İstanbul’da meydana gelen patlama sonucu hayatını kaybeden vatandaşlara Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Bu arada, tabii ağır kış şartları Türkiye’nin her tarafında insan yaşamını çekilmez hâle getirmiştir. Özellikle, mesela Tunceli ilinin birkaç yerinden bugün telefon aldım, Pülümür’ün dünyayla irtibatı kesilmiş, ne Tunceli’yle ne Erzincan’la… Yine birçok yerlerde ölüler, hastalar var; maalesef yollar kapalı. Hükûmetin, bu konuda biraz daha gayret sarf etmesini ve bu kış felaketinin yarattığı afetin bir afet olarak nazara alınmasını, özellikle bu bölgedeki belediyelere yardım yapmasını diliyorum. Çünkü, belediyelerin bu konudaki akaryakıt imkânları çok az, yolları açma konusunda da çok ciddi sıkıntılar içinde bulunuyorlar. Gündem dışına taştığım için de sizden özür diliyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz önce tabii soru soruldu. Sayın Bakanın sorulara verdiği cevaplar tatmin edici değil. Bu Kanun çok önemli bir kanun. Bu Kanun, Türkiye’nin geleceğini de Türkiye’nin uluslararası düzeydeki haklarını da çok yakından ilgilendiren bir kanun. Bu Kanun’u isteyen Avrupa Birliği. Avrupa Birliğinden de yalnızca Yunanistan istiyor, yani başka birisi de istemiyor. Yani, maalesef işte, Yunanistan, Türkiye ile olan problemlerini Avrupa Birliğinin istekleri olarak Türkiye’ye empoze ediyor. İşte, geçen gün Karamanlis de geldi, “İşte, şunları şunları çıkaracaksınız.” diyor ve dolayısıyla Türkiye’ye bunları empoze ediyor.

Biz de bağımsız bir devletiz. Dün de yaptığım bir konuşmada belirttim, yani Batı Trakya’ya gidin, Batı Trakya Türklerine, bunların istediği hakların yüzde 1’ini göremezsiniz, insan haklarının yüzde 1’ini göremezsiniz. Efendim, caminin minaresi benim kilisemden biraz daha yüksek oldu diye yıkma kararını alıyorlar.

Şimdi, burada getirilen 12’nci madde Cumhurbaşkanının iade gerekçesinde çok açık bir şekilde açıklanmış: “Şu nedenle Anayasa’ya aykırı.” diyor. Diyor ki: “…cemaat vakıflarının, mülhak vakıflar arasından çıkarılıp yeni vakıflara benzer ayrı bir tür gibi değerlendirilmesinin doğal sonucu olarak, bu vakıfların amaç ve etkinlikleri doğrultusunda giderek gelişmelerine ve etkinliklerini artırmalarına olanak sağlanmakta olduğunu; bu nedenlerle, eskiden kurulmuş cemaat vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını Lozan Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle… bağdaştırmanın olanaklı olmadığı, bu nedenlerle, incelenen Yasanın 12 nci maddesinin, Anayasanın Başlangıç bölümüne, 2’nci, 3’üncü ve 5’inci maddelerine aykırı olduğunu ifade etmiştir.”

Şimdi, tabii, nedense bu Komisyon hep eski Cumhurbaşkanının her di-le getirdiği şeyleri ille çürütmek için sudan, haydan huydan birtakım gerek-çeler bulmuşlar… Getirilen gerekçeler bunları çürütmüyor. Yani, Cumhur-başkanının bunun Anayasa’ya aykırı olduğu biçiminde ortaya koyduğu ge-rekçeyi çürütmüyor.

Ayrıca, bu Komisyon, nedense, kime hesap verecek veyahut da bu Adalet Komisyonunun kime karşı bir vefa borcu vardır diye, bunu da bilmiyo-rum, hemen alelacele, Komisyonda bunları incelemeden, buraya getirilen bu hükümler Türkiye Cumhuriyeti devletine ne getiriyor, ne götürüyor onları da hesaba katmadan maalesef buraya getirmiş.

Şimdi, düşünebiliyor musunuz, bir kanun gelmiş buraya, Hükûmet bilmiyor kanunun mahiyetini. Komisyon da bilmiyor, milletvekilleri de bilmiyor; ne olacak bu kanun? Kime, ne sağlayacak? Sağlayacağı, işte, Yunanlılara çok büyük avantajlar sağlayacak. Patriği getirecekler… İşte, geçen gün Karamanlis diyor ki: “Patrik Orto-doksların iç meselesi.” Allah Allah, nasıl iç meselesi ya? Sen, Patriğe Papa statüsünü veriyorsun da, Türkiye Cumhuriyeti devletinde, bu kanunlarda, İs-tanbul sınırları içindeki bütün eski vakfiye mallarını, eski vakıf mallarının hepsini bu Kanun çıktıktan sonra bunlar alacaklar ve 11.500 -yani, tabii, doğrusu neyse söyle, çıksınlar burada- tane de vakıf malı bunlara geçecek. O zaman İstanbul’da, oradaki Türklere yer kalmayacak sayın milletvekilleri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bu kadar kapsamlı… Yani, ben de çok ciddi incelemedim Kanun’u. Niye incelemedim? Çünkü, Kanun daha bize dağılır…

Arkadaşlar, gülmeye gerek yok, aslında sizin hâlinize gülmek lazım.

Şimdi, bu Kanun, hayati bir kanun. Çünkü, bize daha dağıtılmadan gündeme alındı. Ya, arkadaşlar, bir hafta geç gündeme alsaydınız da biz bu Kanun’u enine boyuna tartışsaydık… Ben, şimdi, vakıf konusunda mütehassıs bir insan değilim ki, ben Danıştaycıyım, maliyeciyim. Ama, şimdi, bu vakıf konuları, çok özel bir bilgi ve ihtisas isteyen konular, ama burada yazılanlara baktığımız zaman, hakikaten, televizyonlarda yapılan programlarda, bunun, Türkiye Cumhuriyeti devletinin başına büyük belalar açacağı yolunda çok ciddi şekilde kuşkular ve söylemler var. Bunları, bu söylemleri ne Komisyon çürütüyor ne Hükûmet çürütüyor.

Onun için, bu maddenin tasarı metninden çıkarılmasını Anayasa’ya aykırı olduğu için talep ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum.

Önergemin kabulünü istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – İncelemeden önergeyi niye verdin?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim inceledim, inceledim. Senin aklın varsa anlarsın.

BAŞKAN – Diğer önerge sahipleri…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, karar yeter sayısını istiyorum.

BAŞKAN – Tabii ki…

Sayın Gök… (CHP sıralarından alkışlar)

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Aradaki farkları kaçırıyorsunuz. Lozan 42’yi okursanız, Lozan 42’de, arkadaşlar, Sevr 149’la karşılaştırın, Lozan’da, cemaat vakıflarına dört alanda çalışma imkânı tanınmıştır: Dinî, hayrî, sosyal ve eğitimsel, eğitsel. 4771 sayılı Kanun’la siz bunlara sıhhi ve kültürel alanda da çalışma hakkı tanıdınız. Bakın, dikkat edin buna. Yetmedi, 4778 sayılı… İlk kanunda Cumhuriyet Halk Partisi yoktu Mecliste, ikinci kanunla yine, 2003 yılında kendi oylarınızla bir kanun daha çıkarttınız, hepten yetkileri artırdınız. Ama hâlâ yetmedi, bu Kanun gündeme geldi.

Arkadaşlar, tehlike salt cemaat vakıflarında değil. Salt cemaat vakıflarında değil. Bakın, yabancılara siz Türkiye’de vakıf kurma hakkı veriyorsunuz. 5’inci madde, son fıkra… Açın, okuyunuz. Diyorsunuz ki “Mal edinebilirler, mülk edinebilirler, tasarrufta bulunabilirler.” diyorsunuz. Bravo, güzel cümle! 12’nci madde, son fıkraya dayanıyorsunuz. Diyorsunuz ki “ama mal edinmeye güvence koyduk.” Dün akşam bu konuşuldu. Ne? Tapu Kanunu 35’inci maddesi gereği. Güvencemiz var İsa Bey, niye bu kadar üzülüyorsunuz diyorsunuz.

Arkadaşlar, şu Tapu Kanunu’nu açın, 2644 sayılı Kanun’un 35’inci maddesini bir okuyun. Ne engeli var burada? Mütekabiliyet. Başka ne engel var? 2,5 hektar… 2,5 hektara kadar mal alım hakkı var. Bakanlar Kurulu kararıyla 30 hektara çıkarabiliyorsunuz. 2,5 hektar kaç dönüm? Aranızda çoğu köy kökenli. 25 dönüm, 25 bin metrekare. 30 hektar 300 dönüm. Siz bir şahsa 300 dönüm yer alabilme hakkı veriyorsunuz. İstanbul’da 5 dönüm yer için şeyhler, prensler birbirini yiyor ihaleye girip alacağız diye, şu İETT’nin garajı için, şu yer için. 25 dönümü verebileceksiniz siz ve sınırsız. Bunu göz ardı ediyorsunuz. Allah’tan Tapu Kanunu 35 var diyorsunuz.

Bakın, mütekabiliyeti inceleyin. Ben size bir örnek vereyim arkadaşlar: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Güney Kıbrıs arasındaki Annan Planı. Annan Planı’nda mütekabiliyet vardı. Ama bakınız, enteresanlığa bakınız, oradaki mütekabiliyet planında ne diyordu Annan Planı: “Kuzey Kıbrıs’ın gayrisafi millî hasıladan kişi başına düşen yıllık geliri 4 bin-5 bin dolar, Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ndeki insanların 18-20 bin dolar. Ben mütekabiliyeti şimdi uygularsam…” diyordu Genel Sekreter Annan “…Güney Kıbrıs Rumları Kuzey Kıbrıs’ın tüm malını alır, burada mütekabiliyeti uygulayamazsın” diyordu. O yüzden şart konmuştu. Bu şart neydi? Kuzey Kıbrıs insanlarının gayrisafi millî hasıladan payları 18 bin, 20 bin dolara çıkıncaya kadar Güney Kıbrıs insanları Kuzey’den mal alamazlar. Ne zaman ki Kuzey Kıbrıs insanlarının gücü Güney Kıbrıs’a erişir, o zaman devreye sokarım demişti planda. Bunu Birleşmiş Milletler bile düşündü, siz düşünemiyorsunuz. İnanamıyorum, siz düşünemiyorsunuz. Diyorsunuz ki: “Tapu Kanunu’nda 35’inci madde var, mütekabiliyet var.” Yabancılar, Soros vakıfları, şu vakıflar, Türkiye’den, o büyük sermayelerle mal alabilecekler, taşınmaz alabilecekler. Sizin güvenceniz ne? “Biz de oradan alırız canım.” Alın da göreyim bakayım! Nereyi alıyorsunuz? Etiniz ne budunuz ne? Hangi Alman vakfıyla boy ölçüşebilirsiniz siz? Hangi Soros vakfıyla boy ölçüşebilirsiniz siz? Lütfen, bunlara lütfen… Bakın, bunlar, hassas şeyler ve bunlar, kesinlikle göz ardı edilecek şeyler değil.

Tekrar ediyorum: Cumhuriyet Halk Partisinin, cemaat üyesi arkadaşlarımıza, vatandaşlarımıza hiçbir olumsuz yaklaşımı yoktur. Biz, işin, demokrasisine bakıyoruz. Biz, işin, ulusal güvenliğine bakıyoruz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yanlışı doğru gibi takdim ediyorsunuz.

İSA GÖK (Devamla) - Bakın, Mersin’de, arkadaşlar, Müslüman’ı, Hristiyan’ı, Musevi’si aynı mezarlıkta koyun koyuna yatarlar. Henry Atat öldüğünde –rahmetli- önce papazımız çıktı tören yaptı, ardından imamımız çıktı tören yaptı. Biz beraber gömdük bu insanları, bu gayrimüslim dediğimiz vatandaşlarımızı. Onlar bizim vatandaşımız, canımız, ciğerimiz. Biz hümanistiz. Bunların haklarını savunuruz.

Burada söz konusu olan ise, Türkiye’nin, vakıf adı altında, yabancı güçlere, başka ülkelerin sermaye gruplarına üçüncü sektör adı altında peşkeş çekilmesi, bu yanlış.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – O da yanlış.

İSA GÖK (Devamla) - Bakın arkadaşlar, belki bu konuda bir şeye sığınıyorsunuz. Niye? Ya, işte, arada Gülen vakıfları geçecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – O zaman sorun ne?

İSA GÖK (Devamla) - Aradaki Gülen vakıfları için yutuyorsunuz bunları, ama Türkiye’nin geleceğiyle oynuyorsunuz.

Bakınız, sakın ha Türkiye’de insanları sessiz sanmayın. Sakın ha Cumhuriyet Halk Partisinin bütün gücü bu, bu Kanun’u engelleyemez sanmayın. Sakın ha buraya gelen rektörleri, yürüyen kadınlarımızı -Türban… Türkiye’yi geriyorsunuz, her şeyi geriyorsunuz- sakın ha güçsüz zannetmeyin.

Sayın Başkan, lütfen, cümlemi tamamlamama izin verin.

Büyük Önder Atatürk’ün…

BAŞKAN – Sözünüzü kestiğimi zannetmiyorum.

İSA GÖK (Devamla) – Bizim referansımız var efendim.

…Bursa Söylevi. 6 Şubat 1933, Bursa Atatürk Köşkü, Gazi Mustafa Kemal diyor ki biz gençlere, onurla okurum bunu: “Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, ‘Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır’ demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi cumhuriyetini, kendi yapıtını koruyacaktır.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSA GÖK (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim. Olmaz.

İSA GÖK (Devamla) – “Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır.”

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

İSA GÖK (Devamla) – “Genç, ‘Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir.’ diye düşünecek…” (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Gök, teşekkür ederim.

İSA GÖK (Devamla) – Bitireceğim efendim, daha bitirmedim.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Saçmalama!

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Siyaset yapma!

İSA GÖK (Devamla) - Atatürk’ün söylevini kesemezsiniz! Lütfen Sayın Başkan, bir dakika daha istiyorum.

BAŞKAN – Hayır, vermiyorum.

İSA GÖK (Devamla) – Peki, bunu bitireceğim. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

“Yine düşünecek, demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek.”

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sen git kendi partini düzelt!

İSA GÖK (Devamla) – “Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte, bana, başbakana ve Meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.” (AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

“Diyecek ki, ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzelmek de benim görevimdir.”

İşte, diyor ki Büyük Önder Atatürk, diyor ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk: “İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği budur.” 

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?

BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekili, zorla mı atacağım arkadaşı? Yani, kolundan tutup zorla mı atacağım?

İSA GÖK (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı, birlikte işlem yaptığımız bu iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 12. maddesinin 3. fıkrasında geçen “cemaat” kelimesinin metinden çıkarılmasını, aşağıdaki fıkranın maddeye eklenmesini ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz.

“(2) Lozan Antlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme statülerine uygun olarak ayrıca düzenlenir.”

                                                                                            Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce okunan önergeye sayın Komisyonun ve sayın Hükûmetin katılmadığını beraber dinledik.

Bu önerge ne? Değerli arkadaşlarım, Vakıflar Kanunu’nun en önemli maddesi. Bu maddeyle ilgili olmak üzere 3 Ağustos 2002 tarihinde ilk değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklik, vakıfların tasarruflarında bulunan gayrimenkullerin herhangi bir belge ibrazı hâlinde tapuya tescil edileceğine dair bir değişiklikti. “Herhangi belge”nin içerisinde telefon faturası, su faturası gibi mülkiyetin nakline imkân sağlamayan belgeler de mülkiyetin nakline esas olacak şekilde düzenlendi. Niçin? Yani, bizim, mülkiyeti teminat altına alan Anayasa’mızın mülkiyeti nakletmek için böyle bir belgeyi sahih gördüğü için mi? Hayır. Mülkiyetin nakline ilişkin düzenlemeleri içeren Medeni Kanun, faturaya, su faturasına, elektrik faturasına mülkiyet izafe eden bir değer ifade ettiği için mi? Hayır, dayatma olduğu için. Ne dayatması? AB dayatması olduğu için. Bu madde uygulandı, uygulanmaması için Milliyetçi Hareket Partisi Anayasa Mahkemesine gitti, altıya beş oyla Anayasa Mahkemesi talebimizi reddetti. Bu maddeyle ilgili düzenleme daha sonra Dördüncü Uyum Paketi’nde geldi, Dördüncü Uyum Paketi’nde buna ilişkin süre uzatıldı, yetmedi Altıncı Uyum Paketi’nde geldi, yetmedi Yedinci Uyum Paketi’nde geldi, yetmedi Dokuzuncu Uyum Paketi adı altında bu Kanun’la geldi.

Şimdi, Sayın Bakan, lütfen gerçeği söyleyin. Biraz önce dediniz ki: “Bu Kanun’un Avrupa Birliği uyum yasalarıyla alakası yok.” Niçin Dokuzuncu Uyum Paketi içerisindedir bu Kanun?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, konuşmacı Sayın Bakana bir soru soruyor, Sayın Bakan dinlemiyor.

Lütfen, tekrarlar mısınız.

KADİR URAL (Mersin) – Faruk Başkanım, bir daha tekrarlayın, Sayın Bakan duymadı.

FARUK BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu Kanun aslında, Türkiye üzerinden, sıfır bedel ile Batı Trakya’da bırakılmış olan Osmanlı eserleri sebil edilerek, heder edilerek beş yüz kırk beş yıllık bir ihtirasın Kanunu’dur. İşte, en son Dokuzuncu Uyum Paketi’nde, hiçbir sınır ve süre tanınmadan, Lozan Antlaşması’ndaki tahditler terk edilerek, Vakıflar Kanunu’ndaki tahditler terk edilerek, Tapu Kanunu’ndaki tahditler terk edilerek sınırsız ve süresiz olarak gayrimüslim vakıflara mal edinme hakkı tanınmaktadır. Beş yüz kırk beş yılın ihtirasına evet mi diyeceksiniz? Hayal treni olan Avrupa Birliğine aldığınız teslimiyet biletine şimdi Yunanistan Başbakanı bir de pasaport ilave etmiştir. Bu pasaport da “Ekümenikliği kabul etmediğiniz takdirde Avrupa’ya giremezsiniz.” pasaportudur.

Değerli arkadaşlarım, rahmetli Mehmet Emin Aga’yı hatırlayınız, şüpheli bir ölümle bu dünyadan göçen rahmetli Doktor Sadık Ahmet’i hatırlayın, evlâdı fâtihânı hatırlayın, vakıflardaki bedduayı hatırlayın.

Vicdanınıza hitap ediyorum: Vebal altında kalacaksınız. Bu veballe, bugün milletvekili olarak parti disiplinine uyabilirsiniz, belki aferin de alabilirsiniz ama hem mahkemeyi kübrada hem de milletin huzurunda bir hesap vereceğiz. (MHP sıralarından alkışlar)

Ben, o hesabı düzgün verebilmek için, sizlere son uyarımı yapıyorum: Bu madde, bam teli maddesidir, en önemli maddedir. Ben “beş yüz kırk beş yıllık bir ihtiras” dediğim zaman, beni değerli bürokrat arkadaşlarım aradılar, Vakıflar Genel Müdürlüğünde çalışan kardeşlerim aradılar, “Beş yüz kırk beş değil Sayın Bakan, 1071’in hesabı güdülmektedir.” dediler. Biz bu toprakları kolay edinmedik değerli arkadaşlarım… Biz bu toprakları kolay edinmedik değerli arkadaşlarım…

O zaman, uyacak mıyız? Uyalım. Ben size, aynı konuda Yunanistan Meclisinde bulunan ve 15 Ocak tarihinde Yunanistan Parlamentosunun komisyonundan geçen kanunu aynen burada kabul edelim diye teklif ediyorum. Hem onlar Avrupa Birliği üyesi, hep beraber oluruz olacaksak, hayal treni varırsa bir yere.

Burada, bakın, diyor ki: “Vakıfların mal edinmesi ancak hayır amaçlarıyla…” “Ancak hayır amacıyla…” “Kâr amacı güdülemez.” diyor. Hâlbuki, biz, tüm tahditleri kaldırdık, hiçbir sınır koymadık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) - Devam ediyor: Vakıfların mal edinmesi, ipotek verilmesi vesairesi, hepsi bir tek tasarruf mercisinin elinde toplanmıştır. Kimdir bu? Müftü. Müftü kimdir? Seçilmiş müftü değil, Yunanistan’ın atadığı müftüdür. “Büyük milletiz biz, her şeyi yaparız.” filan diyor Sayın Bakan. Hadi yap bakayım, göreyim!

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Hadi, Patriği atasın!

FARUK BAL (Devamla) – Hadi, Patriği ata da göreyim! Görevine son ver de göreyim! (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu Yasa ihanet yasasıdır.

FARUK BAL (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben bu konuda sizlerin yüksek vicdanınızın üstün geleceğine hâlâ inanmak istiyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Çekin Sayın Bakan, bu Yasa’yı geri çekin.

FARUK BAL (Devamla) - …ve bu Yasa’daki “cemaat” tabiri taşıyan tüm maddelerin Yasa metninden çıkarılmasını Milliyetçi Hareket Partisi olarak talep etmekteyiz. Eğer bu yapılırsa, bu, sizin, bu millete en büyük hayrınız olacaktır. Yapılmaz ise önümüzdeki süreç içerisinde, beş yüz kırk beş yılın ihtirasıyla hareket edenlerin günahı, vebali omuzlarınızda olacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

                                                                                                                        30.1.2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

98 sıra sayılı ve 5555 sayılı Vakıflar Kanununun 12. maddesinin 2. bendinde yeralan “cemaat” kelimesinin çıkarılmasını öneriyoruz.

Gereğini saygılarımızla arzederiz.

                                                                        Hüseyin Pazarcı (Balıkesir) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu önergeye?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Pazarcı, buyurun.

HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DSP ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İstanbul’da meydana gelen kaza nedeniyle ölenlere rahmet, yaralılara acil sağlık diliyorum.

(AK Parti ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Bozdağ… Sayın Bozdağ, lütfen.

HÜSEYİN PAZARCI (Devamla) – Yasa tasarısının 12’nci madde ikinci bendi kapsamında “cemaat” teriminin Yasa’dan çıkarılmasını istedim. Burada amacım -sadece bu maddede tabii ki- cemaat vakıflarının çıkarılması değil, bütün yasa kapsamında cemaat vakıflarının ayrı bir şekilde ele alınması ve bu Yasa’nın dışına çıkarılmasıdır. “Niçin”i ise şöyle: Anılan vakıfların temel, hukuksal dayanağı Lozan Barış Antlaşması’dır. Bu tür vakıflar için Lozan’da yapılan, iki şeyin bağdaştırılması olmuştur: Biri Osmanlı şeri hukuk düzeni içinde varlığını bulan vakıfların modern Türkiye Cumhuriyeti hukuk düzeniyle bağdaştırılması, ikincisi ise anılan vakıfları oluşturan vatandaşlarımızın bu konudaki haklarının korunması yanında, Osmanlının son dönemlerinde de görüldüğü gibi, birtakım dinî yabancı kurum ve vakıfların siyasi amaçlı kullanılmaları ve Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına karşı yaptıkları eylemlerin önlenmesidir bundan böyle. Türkiye Cumhuriyeti bu nedenle, ilgili vakıflar sorununu genel olarak 1926 Medeni Kanun’uyla düzenlerken, cemaat vakıflarının düzenlenmesini özel bir yasaya bırakmış ve bunların hukuki durumunu 1935 tarihli 2762 sayılı Yasa ile gerçekleştirmiştir.

Şimdi de Lozan Antlaşması’nın ve Anayasa’mızın cumhuriyetin temel ilkelerini düzenleyen, özellikle, vasıfları, ilkeleri göz önünde tutularak, eğer hâlâ varsa, bu vakıfların, cemaat vakıflarının durumunun özel bir düzenleme konusu olarak hem hukuken hem de siyaseten ele alınması doğru olacaktır.

Bir kere, bu vakıflar teknik hukuk açısından farklı bir vakıf niteliğindedir. Vakfedenleri genellikle yok veyahut da vakıf senetleri bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bu nitelikleri çerçevesinde ayrı bir yasa konusunu oluşturmaları hukuken olanaklıdır, herhangi bir sorun çıkarır nitelikte değildir.

Öte yandan, her ne kadar siyaseten ve hukuken bu vakıflarla ilgili düzenlemelerin AB tarafından gerekli görüldüğü hususu bildiriliyorsa da, bu yönde AB müktesebatının bulunmadığını açıkça görüyoruz. AB müktesebatı çerçevesinde, aday ülkelerden istenen Kopenhag Siyasi Kriterleri çerçevesinde demokrasiye, hukukun üstünlüğüne, insan hakları ve azınlık haklarına saygı koşulu getirilmektedir. Bu veriler, AB ilerleme raporlarına da azınlık vakıflarına ilişkin olarak mülkiyet haklarıyla sınırlı olarak yansımıştır. Örneğin, son raporda, 2007 raporunda Vakıflar Kanunu’na ilişkin olarak 2007 raporu aynen şunu söylemektedir: “Yeni kanunun kabulü, malların kullanımı ve kazanımına ilişkin olarak dinî toplulukların karşılaştıkları çeşitli sorunlara çözüm getirebilecektir.” Bu kadar. Ama, özel olarak yeni bir kanun, yeni bir düzenleme yapılması, en azından, AB’nin doğrudan söylediği bir müktesebat konusunu oluşturmamaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HÜSEYİN PAZARCI (Devamla) - Zaten bu hakların büyük bir bölümü de 2002’deki yasayla ayrıca cemaat vakıflarına verildiği için, bugün, artık, eğer bazı çözüme bağlanması gereken noktalar varsa bu vakıflarla ilgili olarak, bunları Lozan Antlaşması ve Anayasa’mızın hükümleri çerçevesine uygun olarak özel bir düzenleme içinde çözüme bağlamak olanaklıdır ve en doğrusu olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DSP ve bağımsızlar sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Pazarcı.

Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

98 sıra sayısı ile görüşülmekte olan 5555 sayılı Vakıflar Kanununun 12. maddesinde, vakıf mallarının, mahkeme kararı ile bağımsız ekspertiz kuruluşlarınca düzenlenecek rapora dayalı olarak, vakıf yetkili organının kararı ile paraya çevrilebilir, denmektedir. “Paraya çevrilebilir” ibaresinin kaldırılması için gereğini arz ederiz.

                                                                               Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin bu Kanun’la ilgili ortaya koyduğu çığlık çığlığa muhalefeti yanlış anlamayın. Birbirimizle vatanseverlik yarışında değiliz ama lütfen, akıllarınıza hitap etmek istiyorum.

Bakınız, Sayın Bakan öyle söylüyor ama şu sorunun cevabını vermiyor: Bu Kanun her ne hikmetse, her defasında, uyum yasaları paralelinde, içinde geliyor, Avrupa Birliğinin talebi doğrultusunda geliyor. Sayın Başbakanın Amerika Birleşik Devletleri ziyaretinde gündem maddelerinden biri bu Vakıflar Kanunu oluyor. Niye? Niye? Bu soruyu sormak sorumlususunuz, milletimiz adına sormak sorumlususunuz. İçinizde ilim adamları var, hepiniz tarih okudunuz. 1856 Islahat Fermanı Avrupa Birliği benzeri bir çalışma değil miydi? Kırım Savaşı öncesinde Avrupalıların Ruslara karşı Osmanlılarla beraber olup kazandıkları bir savaş sonrasında Islahat Fermanı’nı dayatmadılar mı? Burada bize, Avrupa’nın tüm ülkeleri müteselsilen kefil olarak toprak bütünlüğümüzü garanti etmemişler miydi? Demin bir sayın milletvekilimiz “Korkular sizi kuşatmasın, bir şey olmaz.” diyor. Ben de milletvekilimize hatırlatıyorum: O gün devletimizin topraklarının genişliği 14 milyon kilometre kareydi sayın milletvekili.

Bakın, 1867’dir bu Vakıflar Yasası’nın başlangıcı. 1867’de başlayan bu süreç Lozan’la durdurulmuştur. Sayın Bakanın verdiği bilgi eksik bilgi. 1936 ile 2002 arasında azınlık vakıfların mal edinmesi hukuksuzdur. İncelediğinizde bir şey görürsünüz, 1948’de başlamıştır azınlık vakıflarının bir şekilde mal edinmesi. Mahkeme kayıtlarında vardır. Niye 1948? Çünkü Truman Doktrini, Marshall yardımıyla başlayan yeni süreçtir.

Değerli dostlar, bu Kanun 2002 tarihinde de bu Meclise geldi. 2002 tarihinin sekizinci ayında, burada yine böyle çok sıkıntılı bir görüşme yaptık. O görüşmede Milliyetçi Hareket Partisi grup olarak, bir bütünlük olarak bu Kanun’a itiraz etmişti. Yanlış bu Kanun. Bu Kanun bizim ihtiyacımız değil, bu Kanun Türkiye’de yaşayan azınlık vatandaşlarımızın da sorunu değil. Bu Kanun Avrupalıların sorunu. Bu Kanun 1071’de başlayan o sürecin sorunu. 2002’de… Bakın, bu tutanakları getirdim. Komisyon tutanakları da yanımda. O zaman, bugün Adalet ve Kalkınma Partisinin milletvekili olan sayın milletvekillerinden birçoğu çok sıkıntılı cümleler kurmuşlar bu tutanaklarda -açın okuyun- hatta oylamalarına katılmamışlar. İşte burada. Bugün aranızda bulunan ve bu kırmızı işaretle işaretlediğim milletvekilleri o gün bu vakıflar yasasına “ret” oyu vermişler, katılmamışlar oylamaya; bir tepki koymuşlar, onurlu bir tepki koymuşlar. (MHP sıralarından alkışlar)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Peki, Hükûmeti niye bozmadınız o zaman?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Allah aşkına, 2003’ün başlangıcında, iktidarınızın ikinci ayında yine getirdiler bu Kanun’u, çünkü Avrupa Birliği öyle istiyor ve siz tanzim ettiniz o Kanun’u. E şimdi, üç yıl sonra, 2006’nın on birinci ayında niye getiriyorsunuz? Hangi sebeple getiriyorsunuz? Hangi ihtiyaca binaen getiriyorsunuz?

Değerli milletvekillerim, Fransız Devlet Başkanı Sarkozy dün dedi ki: “Dününü inkâr eden yarını kuramaz.” Avrupa Birliği üyesi olacağız diye kendi geleceğimizi ateşe atmamalıyız. Bunun adı “ihanet” olur. Bunu denemeyelim. Birçok şey denenmemelidir. Bizim çığlık çığlığa gayretimiz… Yoksa sizinle vatanseverlik yarışında değiliz. Zinhar, sizi ihanetle falan suçlamak gibi bir kastımız yok, ne Sayın Bakanı ne Komisyon Başkanını ne Sayın Hükûmetimizi ne sizleri. Ama geriye dönün bir bakın. Bu Kanun nereden geliyor? Niye bu kadar dayatılıyor? Dolayısıyla, gelin bu Kanun’u Avrupa Birliğinin talebi doğrultusunda bu Meclisten çıkartmayın, yakışmıyor. Bunun hesabını, ne öbür dünyada ne bu dünyada millete veremeyiz. Biz sizi uyarıyoruz. Sebebimiz bu, gayretimiz bu. Bu Kanun… Geçen dönemde de uyardık.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, önergemde de ifade ettiğim husus şudur: Vakıf, vakfedenin malının amaca hizmet etmesidir. Siz o malı satmaya yetkili değilsiniz. Kanun çıkartarak bunu sağlayamazsınız. Bizim, hem kültürümüzün hem Medeni Kanun’umuzun gereği budur. Vakıf bir Türk-İslam medeniyetinin değeridir, müessesesidir. Siz, şimdi, 12’nci maddede vakfın mallarının kararla satılmasını hukuk hâline getirirseniz, vakfın özüne, ruhuna da aykırı bir davranış içerisinde olursunuz.

Ben sizi düşünmeye, vicdanınızda sorgulamaya… Buna şu soruyu sormanızı istiyorum: Hangi mecburiyet? Hangi mecburiyet? Avrupa Birliği üyesi olmaksa maksat, Avrupa Birliğinin yöneticileri “Türkiye’yi almayacağız.” diyorlar. Sarkozy diyor ki: “Biz Avrupa Hristiyanız, Türkiye’nin aramızda yeri yoktur.”

KADİR URAL (Mersin) – Merkel de  öyle

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Siz kendinizi bu kadar rezil etmeye… Mecbur muyuz? Yani, gidip kapılarda sürünmeye mecbur muyuz değerli dostlarım?

Hepinize teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Hükûmetin ve Komisyonun katılmadığı önergeyi…

III.- Y O K L A M A

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı yoktur, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Önce önergeyi oylayalım…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, toplantı yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Peki.

Önce, yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini, salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim. Yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa yoklamayı başlatacağım.

Sayın Vural, Sayın Şandır, Sayın Bal, Sayın Torlak, Sayın Kutluata, Sayın Ural, Sayın Ertuğrul, Sayın Uzunırmak, Sayın Çalış, Sayın Enöz, Sayın Akcan, Sayın Doğru, Sayın Özdemir, Sayın Çelik, Sayın Büyükataman, Sayın Akçay, Sayın Akkuş, Sayın Korkmaz, Sayın Aksoy, Sayın Ergun, Sayın Bölükbaşı, Sayın Tankut.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, saymak sonucu değiştirmez, onun için saymayınız.

BAŞKAN – Olsun, oldukça kalabalık görünüyor, onun için…

Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, 12’nci maddenin oylanmasının açık oylama şeklinde yapılmasına dair önerge vardır. Önergeyi okutup, imza sahiplerini arayacağım.

Oktay Vural, İzmir? Burada.          

Osman Ertuğrul, Aksaray? Burada.

Nevzat Korkmaz, Isparta? Burada.

Hasan Çalış, Karaman?   Burada.

Ali Uzunırmak, Aydın?   Burada.

Mustafa Enöz, Manisa?   Burada.

Osman Durmuş, Kırıkkale? Burada.

Beytullah Asil, Eskişehir? Burada.

İsmet Büyükataman, Bursa? Burada.

Recep Taner, Aydın? Burada.

Yılmaz Tankut, Adana?   Burada.

Hakan Coşkun, Osmaniye? Burada.

Ahmet Bukan, Çankırı?   Burada.

Şenol Bal, İzmir? Burada.

Behiç Çelik, Mersin? Burada.

Hasan Özdemir, Gaziantep? Burada.

Rıdvan Yalçın, Ordu? Burada.

Metin Ergun, Muğla? Burada.

Metin Çobanoğlu, Kırşehir? Burada.

Deniz Bölükbaşı, Ankara? Burada.

Mustafa Kalaycı, Konya?               

Erdal Sipahi, İzmir? Burada.

Hamit Homriş, Bursa? Burada.

20’nin üzerinde olduğu için yeterli sayı vardır.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince, açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır. Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – 12’nci maddenin açık oylama sonucu:

Kullanılan oy sayısı :       279

Kabul                       :       199

Ret                           :         79

Boş                          :           1 (x)

Böylece, madde kabul edilmiştir.

Birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati : 16.53

                  

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.13

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum

98 sıra sayılı Komisyon Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet ? Burada.

14’üncü maddeyi okutuyorum:

Amaç ve işlev değişikliği

MADDE 14- Vakıfların, vakfiyelerindeki şartların yerine getirilmesine fiilen veya hukuken imkân kalmaması halinde; vakfedenin iradesine aykırı olmamak kaydıyla mazbut vakıflarda Genel Müdürlüğün; mülhak, cemaat ve esnaf vakıflarında, vakıf yöneticilerinin teklifi üzerine bu şartları değiştirmeye; hayır şartlarındaki parasal değerleri güncel vakıf gelirlerine uyarlamaya Meclis yetkilidir.

BAŞKAN – Madde hakkında gruplar adına söz talebi vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyon Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe’ye aittir.

Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından iade edilen Vakıflar Yasası’ndaki iade gerekçeleri komisyonca da yerinde görülmemiş ve bugün, 14’üncü maddeyi görüşüyoruz. Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, bugün İstanbul’da bir iş yerinde meydana gelen iş kazası sonucu hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, yaralılara da acil şifalar diliyoruz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına.

Değerli arkadaşlar, bugün, uzun bir dönemdir Parlamentonun gündemini teşkil eden, 22’nci Dönemde de teşkil eden bir Yasa’yı görüşüyoruz. Bu Yasa pek öyle masum bir yasa değil, üzerinde çok ciddi eleştiriler olan bir yasa. Bu Yasa Parlamentonun gündemine hangi konulardan geldi, acaba, vakıflar uygulamalarındaki bir ihtiyacı karşılayamamaktan mı veya Avrupa Birliği ile azınlık cemaatlerinin dayatması sonucu mu Parlamentonun gündemine geldi? Önce bunu belirlemek ve buradan alacağımız sonuçla Yasa’nın olumlu veya olumsuz yönlerini daha rahat irdeleyebiliriz diye düşünüyorum.

Kasım 2007 Avrupa Birliği İlerleme Raporu’na baktığımızda, raporda aynen, dinî azınlıklara haklar tanınmasını öngören Vakıflar Kanunu’nun ve Türk Ceza Yasası’nın 301’inci maddesinin değiştirilmesi istenmektedir. Bugün, Avrupa Birliğinin dayatması sonucu, istemleri sonucu Yasa’yı görüşüyoruz. Peki, Yasa’yı görüşmediğimiz anda, raporun gerekçesinde o da belirtiliyor, aynen “Eğer, siz bu Vakıflar Yasası’nda köklü bir değişiklik yapmazsınız, o zaman İlerleme Raporu’ndaki müzakereleri durdururuz.” diyorlar. Yani görüştüğümüz bu Yasa bir ihtiyaçtan kaynaklanmamış, bize Avrupa Birliğince sipariş olan bir yasadır.

Peki, bu Yasa’yla ilgili uygulamalara baktığımızda, örneğin Yunanistan. Yunanistan bir Avrupa Birliği ülkesidir, aynı anda Lozan Antlaşması’nın da tarafıdır. Avrupa Birliği Yunanistan’dan niçin vakıf yasasını değiştirmesini istemiyor? Yoksa söz mü geçiremiyor? Ulusal yararlarına uygun mu görmüyor? Önce, biz, hâlbuki Avrupa Birliği ile ilgili Kopenhag Kriterleri’nin tümünü yerine getirmiş olan bir ülkeyiz.

Şimdi, burada, Lozan Antlaşması’na baktığımızda, taraflarından birisi Yunanistan’dır. Yunanistan’la ilgili, Batı Trakya’daki Türk vakıfları, Yunan Hükûmetinin tayin ettiği kayyumlarca idare edilmektedir. Yunanistan Hükûmeti, Müslüman azınlığın Türk olduğunu kabul etmemektedir. Batı Trakya’da, Türk sözcüğü geçen vakıf ve dernekler kapatılmaktadır. Yunanistan yetkilileri, Lozan Antlaşması’nda “Müslüman azınlık” ifadesi geçtiği gerekçesiyle, isminde Türk sıfatı bulunan dernekleri yasaklamaktadır. Oysa Türkiye’de, Rum adı yasak değildir, yasak olmasını da istemiyoruz. Türkiye’de, 66 adet Rum cemaat vakfından 55 tanesinin başında Rum sözcüğü geçmektedir. Yunanistan, vakıf arazilerini istimlak ederek, imar kanunlarını bahane ederek, vakıf mezarlıkları, vakıf tarlaları, arsalar, Türk cemaatinin elinden alınmıştır.

Değerli milletvekilleri, Batı Trakya’da, okullar onarılamamakta, yeni okullar yapılamamakta, Türk azınlık vakıflarının yöneticileri valiler tarafından atanmakta iken çıkardığınız bu Yasa’yla, oranın geleceğine yönelik hiçbir kazanımımızın olmayacağı açık olarak ortadadır. İstanbul’da, bundan iki yıl önce, Batı Trakya Türkleri Kurultayı’nda, Sayın Başbakan, orada yaptığı konuşmada aynen şunu söylüyor: “Biz, önümüzdeki günlerde Vakıflar Yasası’nı çıkartacağız. Diliyorum, komşumuz Yunanistan ve Bulgaristan da bizim attığımız adımları atabilmeli.”

Sayın Başbakanın konuşmasından sonra iki yıl geçmiş, komşumuz Yunanistan’da hiçbir değişiklik yok, komşumuz Bulgaristan’da hiçbir değişiklik yok ama Türkiye, karşılıklılık beklemeden, burada bir ciddi değişikliğe doğru gidiyor. Sene 2008, böyle bir düzenlemeye gitti mi? Gitmedi, gitme gereği de duymuyor. Niçin? Avrupa Birliği, üyesi durumundaki ülkelere dayatma yaparak vakıflar yasasını yaptıramıyor, ama biz uysal, söz dinleyen bir konuma düşüyoruz. Bakın, mütekabiliyet esası, üzerinde tartışılan konulardan birisi. Teorik olarak doğrudur. Ancak, örneğin, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa’da kaç Türk vatandaşı bu ülkelerin sistemini sarsabilecek vakıf kurabilir ya da hangi Türk vakıfları şube açabilir veya bu ülkelerin vakıflarının Türkiye’de açtığı şubelerin durumu ne olabilir? Yani, mütekabiliyet her zaman durumu kurtarmaya yeterli değildir.

Biliyorsunuz, bir ünlü vakıf var. Bu vakıf, gittiği ülkelerde rejimlere müdahale ediyor, hatta rejimleri değiştiriyor. Bu vakıf, daha doğrusu, adını da koyalım: Soros Vakfı. Çeşitli ülkelerde “Turuncu Devrim” adı altında yönetim değişiklikleri yaptı, rejim değişiklikleri yaptı hatta. Hatırlayalım: Kırgızistan, Gürcistan, Ukrayna, Lübnan. Yani bu vakıf, yönetimleri Amerikanlaştıran, yönetimleri ABD hegemonyasına boyun eğdiren bir vakıf konumunda. Bugün görüştüğümüz bu yasal düzenleme kabul edilirse eğer, bu yasal düzenlemeyle bu tür vakıflara karşı Türkiye’yi savunamaz bir hâle geliyoruz. Bu davranışımız bizi derinden endişelendirmektedir.

Pek çok parlamenter bu Yasa üzerinde yeterli inceleme yapamamıştır. Elbette ülkemizi hepimiz seviyoruz. Bu konuda hiçbir endişemiz yok. Ama şunu söyleyelim ki, bu ülkede Soros Vakfının yandaşları var. Ulus devlette, kendisine saygısı olan devlette yönetimler, başka ülkelere boyun eğer durumda olamazlar. Bu yasal düzenleme, Sevr Antlaşması’nın içeriğini doğuracak endişeleri kuvvetlendirmekte ve hükümler içermektedir. Hele hele bu Yasa’nın Türkiye Büyük Millet Meclisince, ulusal Kurtuluş Savaşı’nı vermiş olan bir meclisçe kabulü ise acımızı daha da çoğaltmaktadır.

Sayın Bakan, bu Yasa’yı çekin. Bu Yasa’yı bir ay sonra getirin. Parlamenterler incelesin. Türkiye’nin üniter yapısını ciddi şekilde bozan bir yasa. Görüyoruz işte, pek çok parlamenter Mecliste oturmamakta, sadece oylamadan oylamaya girmekte. Bu Yasa’yı çıkarmakta nedir avantajımız? Bunu yakalayabilmek mümkün değil.

İşte, biraz önce mütekabiliyetle ilgili olarak bahsettim. Bakın, size Türkiye’deki bir vakfın açıklamasını okuyorum: “Sorun, Atatürk’ün bir paşa fermanıyla yarattığı yapay ürün Türk devleti ve Türk ulusudur. Sorun, Kemalizm ve Kemalizmin ulusçuluk ve laiklik ilkeleridir. Sorun, uyduruk, zorlama ve yapay Türk ulusudur.” Türk ulusunu yapay görüyor rapor. “Böyle bir ulus yoktur.” Türk ulusunun olmadığını iddia eden, Türkiye’de şubesi bulunan vakıflar var.

Başka bir şey, bir vakfın araştırması ve sonucu -Türkiye’de bu vakıf şubesi- ve buna dikkatinizi çekmek istiyorum: Gerçek laikliğin türbana devlet dairelerinde, Parlamentoda da izin vermesi gerektiği savunuluyor.

Bunlar Türkiye’deki vakıfların yaptığı açıklamalar. Siz diğer büyük ülkelerde o tür vakıfları yapabilecek misiniz? Vakıflar bugün siyaset üretme aracı hâlinde kullanılmaktadır. Böyle bir ortamda, Lozan Antlaşması’nın koşullarını değiştiren, karşılıklılık ilkesini dahi yok eden bir ortamda biz bu tür bir değişikliği niçin kabul ediyoruz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Türkiye’ye yararı nedir? Ülkenin birliğini, bütünlüğünü bozacak olan bu uygulamayı niçin kabul ediyoruz?

Sayın Bakan, size bir soru da sormak istiyorum: Geçen gün, Sayın Adalet Bakanımız burada bu Vakıflar Yasası’nın öncelikle gündeme alınması sırasında aynen şunu söylüyor: “Türkiye’de azınlık vakıflarının mallarına el konulmuştur.” diyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Türkiye Cumhuriyeti’nde yargı kararlarını uygulamak, zoraki el koyma anlamında yorumlanamaz. Sayın Bakanın bu tür bir açıklaması bizi Avrupa Birliğinde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açılacak olan davalarda ciddi sıkıntıya sokar. Siz, Sayın Adalet Bakanımızın burada yaptığı açıklamaya katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz? Türk halkından, Türk yargısından özür dilemeyi düşünüyor musunuz, düşünmüyor musunuz? (CHP ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Üzüldüğüm bir konu, bunu söyleyen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Ek süreyi vermiş miydiniz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun. Usulümüzü bozmadık, bozmuyoruz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Hayır, ek süreyi vermiş miydiniz Sayın Başkan?

BAŞKAN – Vermiştim, verdim.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Tamam.

Peki, teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Bir dakikayı herkese veriyorum.

Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.

Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;  Cumhurbaşkanının tekrar görüşülmesi amacıyla dokuz maddesini Meclise iade ettiği 5555 sayılı Vakıflar Yasası’nın 14’üncü maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, parti grubu olarak bu Yasa’nın tamamına karşıyız. Böyle bir yasanın ülkemizin ihtiyacı olduğu kanaatinde de değiliz ve bırakın Sayın Cumhurbaşkanımızın veto ettiği dokuz maddeyi, 5555 sayılı Yasa’nın böyle bir şekilde görüşülmesini ve kanunlaşmasını doğru bulmuyoruz. Ülkemizin ihtiyaçları noktasında 2762 sayılı Yasa yeterlidir, bu şekliyle de devam etmesi gerektiğine inanıyoruz.

Değerli milletvekilleri, şöyle bir düşünüyoruz: Ülkemizin böyle bir yasaya gerçekten ihtiyacı var mıydı? Böyle bir araştırma yapıldı mı, incelendi mi? Bakın, hem Meclise geliş şekli itibarıyla bu Yasa Avrupa Birliği tarafından bize dikte edilmiş, maalesef, birçok konuda olduğu gibi AKP İktidarı bu konuda da teslimiyetçi anlayışını sürdürmüş ve bu Yasa’yı geçen dönem Meclisten geçirmiş. Cumhurbaşkanının vetosu üzerine hiçbir kelimesine dokunmadan, hiçbir virgülüne dokunmadan bugün Genel Kurulda öncelikli olarak görüşüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu bir teslimiyetin tescilidir. Bakın, Sayın Başbakanımız ve AKP İktidarı, Avrupa Birliği görüşmelerinde hep peşin kabulle masaya oturmuş ve her denileni yapan bir iktidar çizmiştir. Değerli arkadaşlarım, tabii, her denileni yapan bir iktidar görüntüsü verildikten sonra Avrupa Birliği de bizden her istediğini, Lozan’da alamadıklarını, yıllardan beri isteyip yapamadıklarını teker teker -mevcut iktidar vasıtasıyla da- yapmanın bir yolunu bulmuştur.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde Yunanistan Başbakanı ülkemizi ziyaret etti. Bu ziyaret çerçevesinde basına sızan bazı konularda da işte, Fener Rum Patrikhanesinin ekümenik sıfatının tanınması, yine, Ege’de Yunan tezlerinin kabulü anlamına gelecek “casus belli”den vazgeçilmesi noktasında da bazı talepler oldu. Görüyoruz ki bazı bakanlarımız da bu anlamda, yani “Bunları verebiliriz. Bundan vazgeçebiliriz.” mealinde de sözlerde, beyanlarda bulunmaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz yıllarda, yine Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç bu anlamda bir söz etmişti. “Biz ‘casus belli’den vazgeçebiliriz.” demişti. İlerleme raporlarına girdi. “Meclis Başkanı bile Ege’de Yunan tezlerinin haklılığını güçlendirecek şekilde beyanat vermiştir, ama Türkiye bu konuda gereğini yapmamıştır.” demişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda hassas davranmak zorundayız. Millî menfaatlerimizi gözetmek zorundayız. Eğer, bu konu, teslimiyetçi anlayış bu şekliyle devam ederse önümüzdeki günlerde ekümenliği de tanırız, Ege’de Yunan tezlerini de kabul ederiz; Fırat’ın, Dicle’nin sularının kullanımını da yabancılara bırakırız. Dahası… Dahası, işte sözde Ermeni soykırımını bile bu Meclise getirmek durumunda kalırız.

Onun için, bu konularda, özellikle Avrupa Birliğinin dayatmaları noktasında Meclis olarak, milletvekilleri olarak, Hükûmet olarak millî menfaatlerimizi gözetmek zorundayız.

Bakın, Avrupalıların, özellikle Yunanistan’ın kendi tezlerinde hiçbir zaman değişiklik olmuyor. Yüz yıl Girit’le ilgili politikalarında en ufak bir geri adım atmamışlar, ama yüz yıl sonra Girit’e hâkim olmuşlar. İşte, Ege’de de, ekümenlikte de, sözde soykırımda da Batılının Türkiye’ye bakış açısı budur. Ama, onların istemesi çok önemli değil, bizim kabulümüz… İşte, bu Yasa’yı da biz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu çerçevede değerlendiriyoruz.

Bakın, burada, çok değerli, iktidara mensup milletvekili arkadaşlarımız konuştular. Bu konuşmaları dikkatlice dinledik, fakat okuduğumuzu mu farklı anlıyoruz? Yani, biz de aynı metni okuyoruz, sizler de aynı metni okuyorsunuz, ama sonuç itibarıyla sizler farklı anlıyorsunuz, biz farklı anlıyoruz.

Adalet Komisyonunda da ifade ettim, ben şahsen bu Yasa’yla ilgili, vicdanımda ikna olmadım değerli arkadaşlar. Sizler olduysanız onu da kendi takdirinize bırakıyorum. Ama ben bu Yasa’da anladıklarımı da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada sıkıntı… Bir kere şunun altını çizmemiz lazım: Buradaki… Sayın Adalet Bakanımız da 29 Ocakta burada konuşma yaptı ve talihsiz bir açıklama yaptı, dedi ki: “Ne var yani?” Türkiye’de yaşayan birtakım azınlıklar var, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler. Bunlar bizim birinci sınıf vatandaşlarımız, buna hiçbir itirazımız yok. “Ne var yani, bunlar vakıf kursa? Biz bunların elinden mallarını almışız.” dedi. Değerli arkadaşlarım, 74 yılında bir Yargıtay kararı var. Yani, bizim hukuka bakış açımız bu anlamda mı olmalıydı?

Yine, buradaki mesele ülkemizde yaşayan azınlıkların, Lozan’da tanımlanmış azınlıkların vakıf kurması değil değerli arkadaşlarım. Buradaki mesele cemaat vakıfları, yani cumhuriyet kurulmadan önce dinî esaslara göre kurulmuş vakıfların, Hristiyan, Yahudi vakıflarının, cumhuriyet döneminde kurulmuş vakıflarla eşit hâle getirilmesindeki sıkıntıdır. Bunu anlamak lazım. Yoksa, ülkemizde yaşayan her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi, her Türk vatandaşı gibi, şu anda azınlıklar da vakıfları kurabilmektedirler. Ama problem, cumhuriyetten önce gelen, bize miras kalmış, Lozan’la da bunları koruma altına aldığımız vakıflardır. Burada yaptığımız hadise ne? Bakın, cumhuriyet bunu kuruluş döneminde o kadar güzel çözmüş ki. Ne yapmış? 1926’da Medeni Kanun’umuzu kabul etmişiz. Dokuz yıllık bir sürede de bu cemaat vakıflarıyla ilgili çalışmalar yapılmış, yurt dışından önemli hukukçular getirilmiş ve bunun sonucunda cemaat vakıflarıyla ilgili bir istisna tanınmış. Yani, bizim, cumhuriyet kurulduktan sonra dinî temelli vakıf kurulması Medeni Kanun’umuza göre mümkün değil. Ama geçmişten gelen bu vakıfları da, Lozan’da bir istisna olduğu için, böyle bir taahhütte bulunduğumuz için bu vakıflara bu istisna tanınmış ve o zamanki irade demiş ki: “Bunları muhafaza edelim, mülhak vakıflara yakın bir vakıf gibi değerlendirelim, ama on yıl içerisinde yöneticisini atayamayan veya bu anlamda kimse kalmayan, başvurusu olmazsa yönetici atanmak üzerinde, bu vakıfları mazbut vakıflar hâline getirelim. Yani Vakıflar Genel Müdürlüğünün idaresi altına verelim.” Yani o zamanki idare, bu cemaat vakıflarının bu noktada da, yani kendi işlevini göremeyecek hâle geldikleri zaman da Vakıflar Genel Müdürlüğünün idare ettiği vakıflar hâline getirilmesini uygun görmüş.

Peki, biz şimdi ne yapıyoruz? Bu vakıfları, cemaat vakıflarını, dinî esaslara göre cumhuriyetten önce kurulmuş bu vakıfları Medeni Kanun’a göre kurulmuş vakıflarla eşit statüye getiriyoruz. Eşit statüye getirdikten sonra, istedikleri kadar şube açmalarını, ticaret yapmalarını, dışarıdan, içeriden bağış almalarını serbest hâle getiriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, samimi söylüyorum, bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin içine bırakılmış, pimi çekilmiş bir bombadır. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Bunu şu şekilde görmemiz mümkün değil: “Efendim, bu vakıfları zaten Osmanlılar olarak en güzel kuran millet biziz.” Doğrudur, ama mesele o değil. Mesele, şimdi bu mesele cumhuriyet yönetimi tarafından halledilmişken tekrar eskiye bir dönüş söz konusudur.

Peki, değerli arkadaşlarım, bizi kuran irade, cumhuriyeti kuran irade o şekilde ayırmış ki bu vakıfları, Medeni Kanun’dan sonra kurulan vakıflara “tesis”, öncekilere, bu cemaat vakıflarına “vakıf” demiş. Ne zamana kadar? 1967 yılına kadar. Şimdi biz bunların, bu birikimin hepsini bir kenara bırakıyoruz, cemaat vakıflarını diğer vakıflarla eşit hâle getiriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bir de bu Kanun, bu tasarı hazırlanırken -öyle sanıyorum- vicdanlarını rahatlatmak için iktidar partisine mensup arkadaşlar bir mütekabiliyet esası koymuşlar. Bu mütekabiliyet esasının bu Kanun’la uygulanma şansı yoktur. Bakın, mütekabiliyet noktasında esas alacaksak Yunanistan’ı esas alabiliriz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Yunanistan’ın 1980’de çıkardığı Vakıf Yasası, bizim 1935’te çıkardığımız yasanın çok daha gerisindedir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çobanoğlu, sağ olun. 

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Peki Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gruplar adına üçüncü söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’a aittir.

Buyurun Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğrusu son yasama çalışmalarına baktığımız zaman, en son,  Başbakanı Hâkim ve Savcılar Yasası görüşülürken burada görmüştük, o günden beri uğramaz oldu. Tabii, Başbakan uğramayınca da Sayın Baykal, Bahçeli, Ahmet Türk, onlar da gelmiyor, hatta grup başkan vekilleri de sıraya bindirdi. Arada bir de bazı gruplar burada yoklama istiyor, böyle  zoraki bir sayı yakalıyoruz, Meclisi de bu şekilde çalıştırıyoruz.

Yani, biraz, yasama Meclisinin işlevini gerçekten etkin kılmak için, katılım için ara sıra liderlerimizin de buraya gelip bir ziyaret, bir gözükmelerinde yarar var diye düşünüyorum. Yani, bunu bir hatırlatma gereği duydum, çünkü bugün, burada, ciddi şeyler tartışıyoruz, ama bu tartıştıklarımız… Hukuk adına, insanlık adına tüylerimizi ürperterek dinlediğimiz şeyler oluyor. Burada, biz, 70 milyon Türkiye Cumhuriyeti devleti, sanki yabancılar, Avrupa Birliği istemiş, emretmiş, biz de kalkmışız, onun istekleri doğrultusunda bazı yasalar yapıyormuşuz gibi bir izlenimle bir muhalefet var, öbür tarafta da azınlık vakıflarının, cemaatlerin itirazları var. Onların itirazlarını dinlediğimiz zaman, bu ülkenin yurttaşı olarak, bu ülkede doğmuş, büyümüş insanlar olarak, bu ülkenin anayasal yurttaşlık haklarının sahibi olarak, bugün, burada, ırkçı bir yaklaşımla onların haklarının yok edilmesi veya kullanmamaları için tarihe dönüyoruz, Yunanistan’la bir kıyaslama yaparak, Türkiye’yi, koskoca tarihinden, kültüründen, çok kültürlülüğünden, farklılıklarından koparmaya çalışıyoruz.

Evet, bu Yasa’da, doğru, Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda azınlık cemaatleriyle ilgili, vakıflarıyla ilgili bazı sorunlar var, bu gerçek. İlerleme Raporu’nda da hangi alanlarda bunun yer aldığı da bir gerçek. Ee, Türkiye İkinci Dünya Harbi’nin külleri üzerinde, milyonlarca insanın yaşamını yitirmesinden sonra Birleşmiş Milletler teşkilatı kurulurken, Türkiye, devlet olarak Birleşmiş Milletler teşkilatının kuruluş sürecinde yer almadı mı? Aldı. Peki, Avrupa Ekonomik Topluluğunun, Avrupa Konseyinin kuruluş sürecinde, Türkiye, Roma Sözleşmesi’yle tekrar bu sürecin içinde yer aldı mı, almadı mı? Ee, aldı. Nasıl aldı peki? Yüce Meclisten çıkan kararlarla yer aldı.

Şimdi, bir hukuk devletini biz bir aşiret devletine çevirmeye çalışıyoruz. Tarihî kin, öfke, intikam, dışlama, ayrımcılıkla, kendi öz yurttaşlarımıza karşı gerçekten çok haksız bir yaklaşım içine giriyoruz. Neden? Efendim, aldığımız zaman azınlık hakları, azınlıklarla ilgili sorunlar millî güvenlik sorunudur, bağımsızlık sorunudur, egemenlik sorunudur, müdahale sorunudur. O zaman, insan boyutunu göremezsiniz. Böyle bakarsanız olaya, insan boyutunu göremezsiniz. Geriye…

Bu konuda imzaladığınız sözleşmeler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 14’üncü maddedeki ayrımcılık yasağı… Bırakın, yeni bir şey hatırlatmak istiyorum. Türkiye, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ni hangi hükûmet döneminde kabul etti? Yeni. Peki, bunun getirdiği yükümlülüklerle ayrı bir yargısal denetim mekanizması olan Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesinin de denetimine girdi mi? Girdi. Kim bu kararı aldı? Yasama Meclisimiz aldı. Peki, Avrupa mahkemesine, yargı denetimine, onun sözleşmelerini imzalayarak taraf olan yine bu Meclisin kararları değil midir? Bu Meclisin verdiği kararları, elli yıldır, altmış yıldır çizdiği rotayı, Batı’ya, medeniyete, çağdaş ve muasır medeniyete yönelimi… Bu saatten sonra hiçbir parti, hiçbir grup Türkiye’yi bu yolundan geri döndürmeye, akan suyun, nehirlerin mecralarını geri çevirmeye ne gücü yeter ne iradesi yeter. Çünkü, sadece 59’uncu, 60’ıncı Hükûmetler değil, önceki koalisyon hükûmetleri döneminde de Avrupa Birliği sürecinin birçok uyum yasasının çıktığını biliyoruz.

Ben haksızlık yapmak istemiyorum burada muhalefet eden partilere. Ben şunu çok iyi biliyorum ki, bu partiler, resmî statükoda tabu sayılan konularda dahi, örneğin Kürkçe dil yasağının kaldırılması, RTÜK Yasası’nın değiştirilmesi, TRT’de Kürtçe yayın, Boşnakça yayın, Zazaca yayın ve Çerkezce yayın yapılması konusunda karar verebilmiş bir meclistir. Bu Meclis, daha yine tabu sayılan birçok konuda karar vermiştir. Bu karar verdiğimiz konulardan sonra tutup Türkiye’yi geriye, bir aşiret devletine, Orta Çağ zihniyetine doğru çekecek hiç kimsenin gücü yoktur. Yunanistan artık, tehlike değildir beyler. Çok açık söylüyorum; Türkiye artık Yunanistan, Ege kıta sahanlığı sorunlarını uluslararası hukuk çerçevesinde rahatlıkla aşabilecek konumdadır. Daha dün, Dış İlişkiler Komisyonumuzun heyeti Paris’te şunu diyebiliyor: “Fransız Parlamentosunun aldığı bir yasa nedeniyle Adalet Divanına giderim.” Varsa o inanç sizde, o güç sizde gidersiniz. Gitmekten korkmamak lazım, ama güçlünün zayıfı ezmesi kadar adaletsiz bir manzara, bir fotoğraf yoktur. Kendi ülkenizde az kalmış azınlık hakları konusunda, onların haklarını görmemek gerçekten sıkıntı vericidir. Çok basit bir iki örnek vermek istiyorum: Bakın, dizi filmlerde seyrediyorsunuz  sık sık. Mardin’de, zaten medeniyetler buluşmasının yapıldığı Deyr-üz-zaferân’ı gezenlerimiz vardır. Deyr-üz-zaferân Manastırı bir vakfiye olarak Hristiyanlık dininden önce, tavanı harçsız bir araya getirilmiş, güneşe tapınanların tapınağı iken, daha sonra Hristiyanlık dininde bir manastır olarak, bugün bir abide olarak, hem turizm hem kültür hem dinler diyaloğunun merkezi. Bırakın onu, Deyr-ul-umur’a bakın. Deyr-ul-umur’da da onu görürsünüz. Bir Hristiyan… Bir kilise olmazdan önce, ateşe tapanların bir tapınağı iken, daha sonra kiliseye döndü ve Romalılar döneminden bugüne bugün muazzam bir bina olarak duruyor.

Şimdi, bu iki binada, Süryani Ortodokslarının ibadetlerini yaptığı, çok az kalan nüfuslarının orada temsil gördüğü bu iki yerde bir ayıbımız var. Düşünebiliyor musunuz, bu vakfiyelerin tapuları olmasına rağmen, 2008 yılında, 21’inci yüzyılda hâlâ devletimiz kadastrosunu yapmamış Deyr-üz-zaferân ile Deyr-ul-umur’un.

Şimdi, oturup doğru konuşacağız. Ben o kültürde büyüdüm. Belki onun için ben daha rahat konuşabiliyorum. Ben öyle şeyler yaşadım ki, bugün burada anlatırsam şaşırırsınız tabii. Öyle bir şey tahayyül edemezsiniz. Benim babam imamdı, Diyanette elli sene çalıştı. Ve İdil’in hepsi Süryani’ydi, Hristiyan’dı. İlk camiyi yapan babamdı, ama ben Mardin Lisesine gidip okuduğum zaman, benim elimden tutup Mardin Lisesine getirdiği zaman Kırklar Klisesi’nin Papazına “Oğlumu sana emanet ediyorum, öğrenci velim siz olacaksınız.” demiştir. Cumhuriyet Bayramı’nda törenlere imamlar ve papazlar beraber katılırdı. Şimdi, böyle bir hoşgörünün, böyle bir kültürün, böyle bir gelişin, cumhuriyette, Lozan’da bile “Biz Türkiye’den ayrı kendimizi görmüyoruz.” diyen bir cemaatin, vakfiye konusunda, mal konusunda, mülk konusunda, tasarruf konusunda, yok olan cemaati konusunda, yok olan cemaatinin vakıf mallarının düzenlenmesi konusunda, büyük ölçüde buradaki yasalar, Vakıflar Genel Müdürlüğüne, meclisine büyük yetki tanıyor. Bakın, ne diyor azınlıklar, bu konudaki hak sahipleri, itirazlarından birkaçını okuyayım ben sizlere.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) 

HASİP KAPLAN (Devamla) – Yani, onlar da itiraz ediyor bu Yasa’ya, “Hâlâ haksızlık var.” diyorlar. Diyorlar ki: Cemaat vakıflarının el konulan mallarının iadesi ve tazmini gerekir. Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmeler, hukuk bunu gerektiriyor.” Diyor ki: “Yasa tasarısı cemaat vakıflarının mazbûtaya alınan mallarının iadesini öngörmediği gibi, mazbût vakıf uygulamasını sone erdirecek bir hüküm de içermemektedir.” İtiraz ettikleri şeyler var. Medeni Kanun… Ne demek bu ülkede yaşayan, Türk etnisitisinden olmayan, ama elli tane etnisiti, dört tane semavi din, bilmem kaç tane mezhep mensubu insanların kendi derneklerini dahi, vakıflarını dahi, Medeni Kanun’a göre kurmanın yasal olarak engellendiğini hepimiz biliyoruz. 20 milyon Kürt yurttaşımız yaşıyor ve Kürt Kültür Vakfı kurulmuştur, mahkemeden tescil görmüştür. Ama bununla, bakıyorsunuz, Süryani azınlık da, diğer azınlıklar da bunu kuramıyor, başkaları da kuramıyor. Peki, bu ülkede farklılıkları, farklı kültürleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlayabilir miyim? Bir dakikamı…

BAŞKAN – Ekledim bir dakikayı. Sözünüz bölünmesin diye, hemen eklemiştim.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Peki, teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Gruplar adına, şimdi söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ’da.

Buyurun Sayın Bozdağ. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

İki gündür burada, hakikaten ülkemiz için önemli olan bir meseleyi müzakere ediyoruz. Muhalefetin sözcülerini dinlediğiniz zaman, sanki Türkiye Büyük Millet Meclisi büyük bir suç işliyor, büyük bir hata ediyor, büyük yanlışlıklar yapıyor.

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Evet, işliyor!

AKİF AKKUŞ (Mersin) – AKP’liler, AKP’liler!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Eğer bu Meclis bu yasayı kabul edip kanunlaştırırsa, cemaat vakıfları Türkiye’yi paramparça edecekler…

OKTAY VURAL (İzmir) – Belki kanunlaşmaz!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şimdi, peki, doğru mu? Acaba, bu ülkenin üniter yapısına veyahut da anayasal düzenine karşı suç işleyen birilerine karşı bu ülkenin kendi mekanizmaları var mı yok mu? Bir bakıyoruz, Vakıflar Kanunu’na bakıyoruz. Vakıflar, kuruldukları amaçların dışında herhangi bir faaliyette bulundukları zaman veya Türk Ceza Kanunu veya ceza mevzuatı anlamında bir suç işledikleri zaman, denetim yetkisine sahip olan organların görevlerinin bu vakıflar üzerinde ne olduğunu, burada konuşanlar, benden daha iyi biliyorlar diye düşünüyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Patrikhane hakkında ne yaptınız?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Öte yandan, yine, suç işleyenlerle ilgili…

OKTAY VURAL (İzmir) – Patrikhaneyle ilgili ne yaptınız?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Örneğin, Türkiye'nin üniter yapısıyla ilgili suç işleyenlere karşı Türk Ceza Kanunu’nun 302’nci maddesi var mı? Var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ekümeniklik iddiası hakkında ne yaptınız?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki, anayasal düzene karşı suç işleyenlerle ilgili başka düzenlemeler var mı? Var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne yaptınız? Söyleyin...

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Öyleyse, bu mekanizmaların tamamı var. Sadece vakıflar değil, pek çok, bu ülkenin birliğine, dirliğine, düzenliğine kasteden her kim…

OKTAY VURAL (İzmir) – Patrikhane “Ekümeniklik” dedi, ne yaptınız?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …gerçek kişi veya tüzel kişilerse, bunlarla ilgili bizim yasal düzenlemelerimiz var…

OKTAY VURAL (İzmir) – İstanbul’a “Konstantinapolis” yazıyor web sayfasında, ne yaptınız?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) -  …koruyucu mekanizmalarımız var, bunlarla görevli kamu görevlilerimiz var. Birincisi bu.

İkincisi, peki, bu “cemaat vakıfları” dediğimiz vakıflar kaç tane? 161 tane. Peki, bu cemaat vakıflarına üye olanlar, orada bulunanlar kim? Bir bakıyoruz, bugünkü Anayasa’mız çerçevesinde, bunların hepsi Türk vatandaşı. Yani senden, yani benden bunların farkı yok. [MHP ve DTP sıralarından alkışlar (!)]

OKTAY VURAL (İzmir) – Olduğunu kim söyledi?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bunu ben demiyorum, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası diyor, bir.

İki, peki, bu cemaat vakıflarına üye olan kişiler “Biz cemaat vakıfları sistemini çalıştırmıyoruz, onunla uğraşmak istemiyoruz. Zira, biz bununla uğraştığımızda bize hasım gözüyle bakılıyor, şöyle böyle oluyor.” dediler, yeni vakıf kurmak istediler. Yani, tıpkı bizim gibi, Türk vatandaşları gibi yeni vakıf kurmak istediler.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yok ki engel!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bizim mevzuatımızda Türk vatandaşlarının yeni vakıf kurmasına mâni bir hal var mı? Yok. Yasanın aradığı koşulları getirdiğinde bunların her biri yeni vakıf kurabilir mi? Kurabilir. (MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – “Cemaat” adı altında kuramaz, vakıf kurabilir.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki, bu yeni vakıflarda sizin eleştirdiğiniz bu konuların tamamı var mı, yok mu?

OKTAY VURAL (İzmir) – Yanlış bilgi veriyorsun!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yanlış değil. Siz burada yanlışları doğru gibi, hakikat olmayan şeyleri hakikat gibi anlatıyorsunuz. (MHP sıralarından gürültüler)

Peki, bir başka şey: Bu cemaat vakıfları, ilk defa, gayrimenkul edinme, mal edinme konusu yeni mi çıkmış? Hayır. Cumhuriyetin başından beri var, Atatürk döneminde var, daha sonra İnönü döneminde var, Menderes döneminde var, Demirel döneminde var, Ecevit döneminde var, mal edinebiliyorlar.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Varsa, niye değiştirmiyorsunuz o zaman!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yasal bir mâni var mı? Yok. Peki, dur dinle, dinle, öğreneceksiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen öğren!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bakın, ne var? 1974’te Yargıtayın bir kararı var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne var, ne var?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Arkasından diyor ki: ”Siz edinemezsiniz.”

OKTAY VURAL (İzmir) – Neyi edinemezsiniz?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ondan sonra problem çıkıyor. O güne kadar bunlar mal edindiler de bu ülke parça parça mı oldu, kıyamet mi koptu? Hangi suçu işlediler, ne oldu? (AK Parti sıralarından alkışlar)

Peki, bir şey daha söyleyeceğim. Peki, 1974’te ortaya çıkan bu sorunun çözümü ile ilgili ilk adımı kim attı? Bizden önceki 57’inci Hükûmet attı. 2002 yılında yapılan değişikliklerle ne yapıldı? Cemaat vakıflarının mülk edinmesine imkân tanındı. Ne deniyordu orada? Dinî, hayri, eğitsel, kültürel, sosyal, sıhhi alanlarla ilgili faaliyette bulunan vakıflara, cemaat vakıfları dâhil, mal edinme imkânını bizden önceki Meclis, 21’inci Dönem Meclisi verdi. Peki, o zaman bir şey daha söyleyeceğim… (MHP sıralarından gürültüler)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Anayasa Mahkemesi iptal kararı verdi.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, bir şey daha söyleyeceğim.  İktidarda kim vardı o zaman? ANAP, DSP ve MHP vardı. (MHP sıralarından gürültüler)

FARUK BAL (Konya) – MHP hariç!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Doğru mu? Doğru. (AK Parti sıralarından alkışlar) Peki, bir şey daha söyleyeceğim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Söyle, söyle!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – O zaman buna MHP muhalefet etti.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Senin kendi milletvekillerin kabul etti onu.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Haklarını yemeyelim; konuştular, aleyhlerinde oldular, önerge verdiler, neler yaptılar, neler yaptılar. Ben merak ettim, “Yahu, bunlar, bunu, burada vatana ihanet diye takdim ediyorlar, acaba geçmiş dönemdeki muhalefet şerhleri ne kadar?” diye baktığım zaman, şöyle üç cümlecik…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Arif olan anlar!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ya, madem vatana ihaneti içeren bir kanun geçiyor, üç cümlecik muhalefet şerhi mi olur?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – O cümleyi oku!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, bir başka soruyu daha soruyorum: Mademki vatana ihaneti içeren bir düzenlemeydi, Hükûmeti niye bozmadınız? Karşı durdunuz, aleyhte oldunuz, oy vermediniz, Hükûmeti niye bozmadınız? (MHP sıralarından gürültüler)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Üç gün önce seçim kararı alınmıştı.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Efendim, seçim kararı almıştı zaten… Sizi, ihanet içerisinde olan bir Hükûmetle, seçim kararı alınsa da mecbur bırakan neydi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen vardın ihanetin içinde, sen oy verdin! AKP olarak sen oy verdin!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, bir başka şey…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sen oy verdin, sen!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hükûmeti bozsaydınız, ihanetse bozsaydınız, hainlerle ortak olmasaydınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Meclis ile yürütme ayrıdır. Bunu bile bilmiyorsun! Yasama ile yürütmenin ayrı olduğunu bile bilmiyorsun!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, bir başka şey: Avrupa Birliği. Burada konuşuldu, neler söylendi; bakın ben tutanaklardan şöyle okuyacağım. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Benim sözüm Meclise, milletimedir, onlar dinliyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Şöyle okuma, böyle oku!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Dün öyle konuşup bugün böyle konuşanları dinleyip terazisinde tartacak.

Bakın, bir milletvekilimiz: “Türkiye, Avrupa Birliği üyeliğine hazırlanmasına yönelik çalışmaların kamu kurum ve kuruluşlarının nezdinde belli programlar, belli planlar ve belirli uyum içinde yapılması, yapılan çalışmaların bir an önce gerçekleştirilmesi konusunda özellikle Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin kurulması yararlıdır.” Bu Genel Sekreterlik geçen dönemde kuruldu, bunu öven konuşmayı yapan Nidai Seven, bir milletvekilimiz. Peki, bakıyorum…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne söylemek istiyorsun?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yine bir başka milletvekili diyor ki: “Şimdiye kadar…”

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Niye böyle hararetlisin?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “…hep Avrupa Birliğinin Türkiye'ye vereceği katkılar konuşuldu.”

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Niye bu kadar hararetlisin?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “Peki, Türkiye'nin Avrupa Birliğine verecekleri yok mu?” diye…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Ne bağırıyorsun?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …Avrupa Birliğini öven konuşmalar yapıyor, Mükerrem Levent.

Peki, bir başka milletvekilimiz…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ya, Yozgat’ta var mı, niye bu kadar hararetli konuşuyorsun?  Niye bağırıyorsun?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bakın, o da diyor ki: “Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz açık yüreklilikle ve net ifade ediyorum: Avrupa Birliğine tam üye olmayı çok önemsiyoruz. Cumhuriyetimizden sonra Türk milletinin gerçekleştirmeye en çok yaklaştığı bir dönüşüm projesi olarak ifade ediyoruz.” (AK Parti sıralarından alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Söylediklerini TÜSİAD duysun!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “Kırk yıldır tam üye adayı bile olamayışımızı içimize sindiremiyoruz.”

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – İftira kampanyasının sahipleri de duysun o sözleri!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “Bunu kabullenemiyoruz. Sorgulanmamızın sebebi budur. Niye başaramadık?” diyor. Kim diyor: Nesrin Ünal diyor. Nereden? Bu  kürsüden.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – TÜSİAD’a söyle, TÜSİAD’a!

BAŞKAN – Sayın Akcan…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki, daha geliyorum, Sayın Şandır da bir şeyler söylüyor o  zaman, diyor ki…

OKTAY VURAL (İzmir) – Anlamamışsın! Anlamamışsın!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “Ulusal program… “

OKTAY VURAL (İzmir) – Ulusal program! Sizinki gibi gayri ulusal değil!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Tutanakları okuyorum, bunların hiçbiri bana ait değil.

“Ulusal program, Türkiye'nin Avrupa Birliğine karşı siyasi tahrip belgesidir ve Hükûmet partilerinin ortak siyasi iradesidir.”

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Doğrudur.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “Milliyetçi Hareket Partisi olarak hazırlanmasında büyük emek ve katkılarımızın olduğu ulusal programın her satırına…”

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Çünkü, o ulusal, küresel değil. Ulusaldır, doğru.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “…her virgülüne sonuna kadar sadığız.  Burada, işte bizi suçluyorlar.” diyor. Suçlamaları reddediyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ulusal programı niye değiştirdiniz?

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Kanun’la ne alakası var?

OKTAY VURAL (İzmir) – Teslimiyet belgesine dönüştürdünüz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bakın, bir şey daha…

BAŞKAN – Sayın Akcan… Sayın Vural…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bir başka milletvekili diyor ki: “Bugüne kadar Milliyetçi Hareket Partisinden hangi üye çıktı da ‘Ben Avrupa Birliğine karşıyım’ dedi. Buraya gelip de bizi bir siyasi parti üyesinin Avrupa Birliğine karşı göstermesini protesto ediyorum, kınıyorum.”

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Biz teslimiyetçiliğe karşıyız.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki, ulusal programda ne var? Bakın, sadece başını okuyorum: “Türk Hükûmeti…”

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – İhanet yasasıyla ne alakası var bunun?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ben yapmadım ulusal programı. Resmî Gazete’de yayınlandı, yürürlüğe girdi. Ben de onu okuyorum.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Biz ulusal programı yaptık.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “Türk Hükûmeti siyasi, idari ve yargı reformlarına ilişkin çalışmalarını 2001 yılında hızlandıracak…”

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Altında imzanız var onun.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – “…ve önerilerini mümkün olan en kısa zamanda TBMM’ye sunacaktır.

Bu bağlamda amaç, özgürlükçü, katılımcı, güvenceli, devlet organları arasında görev ve yetkileri dengeleyen, hukuk devleti ilkesini üstün kılan, Anayasa ve yasa hükümlerinin Türkiye’nin uluslararası taahhütleriyle AB standartları temelinde daha da geliştirilmesidir. Demokrasi ve insan hakları alanlarındaki reform sürecinde öncelikle Anayasa gözden geçirilecektir. Anayasa değişiklikleri yasal düzenlemelerin çerçevesini belirleyecektir.” Avrupa Birliğine diyorsun ki, “Ben senin dediğin gibi Anayasam dâhil bütün yasalarımı değiştireceğim.” “Ulusal program” diye de bunu ilan ediyor, ondan sonra “Bu rezalet” diye burada konuşuluyor. (AKP sıralarından alkışlar) Herkes eğri oturacak ama doğru konuşacak.  Konuları gerçek hâliyle…(MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Ulusal program o.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …bu millet gayet iyi tanıyor, yeri geldiği zaman da iyi cevap verecektir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AKP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Biz, Avrupa Birliğine evet diyoruz, ihanet yasasına evet demiyoruz. (AKP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Akcan… Sayın Akcan… Sayın Akcan… Sayın Milletvekilleri… (Gürültüler)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Bal, sizi duyabilirsem ne olduğunu anlayacağım. (AKP ve MHP sıralarından karşılıklı konuşmalar)

Sayın Bozdağ… Sayın Akcan…

BAŞKAN - Sayın Bal’ı dinleyeceğiz. Efendim, susarsanız ne söylediğini anlayacağız, ona göre de bir karar vereceğiz.

Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, Sayın Hatip konuşması sırasında mensubu bulunduğum 57’nci Hükûmetle ilgili itham edici yanlış beyanlarda bulunmuştur, bunu düzeltme ve…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, ben tutanakları okudum, hiçbir şey söylemedim. (MHP sıralarından “Dinle, dinle” sesleri)

FARUK BAL (Konya) -… Milliyetçi Hareket Partisi ile ilgili değerlendirmeleri ve sataşmayla ilgili cevap vermek üzere söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal, size 69’a göre söz veriyorum. Tekrar bir sataşmaya mahal vermeden… (MHP sıralarından alkışlar)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

FARUK BAL (Konya) – Sayın milletvekilleri, Sayın Başkanım; Bekir Bey’e teşekkür ediyorum, Milliyetçi Hareket Partisi hakkında edindiği kirli bilgileri açıklığa kavuşturmak için bir fırsat oluşmuştur. Dolayısıyla, lütfen o tutanakları bir daha tetkik etme imkânını benim konuşmamdan sonra bulabilir.

Birinci olarak, Milliyetçi Hareket Partisi, Avrupa Birliğine karşı bir parti değildir. Milliyetçi Hareket Partisi, Avrupa Birliğine onurlu girişten yanadır. Onurlunun ne anlama geldiğini burada benim size izah etmem zaman alır, özel bir şekilde anlatayım. (MHP sıralarından alkışlar)

İki, Milliyetçi Hareket Partisinin burada telaffuz ettiği Avrupa Birliği dayatmalarına karşı itirazları Avrupa Birliği karşıtlığı anlamında değildir.

Üçüncüsü ise, evet, Milliyetçi Hareket Partisi Birinci Ulusal Programın yapılmasına katkıda bulunmuştur. Ne katkısıdır? Sizin teslim olduğunuz dayatmaları reddetme katkısıdır. (MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Sizin… AKP Hükümeti… Her ülkede… (AK Parti sıralarından gürültüler)

Lütfen, bakın, ben size doğruları anlatacağım…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

FARUK BAL (Devamla) – Avrupa Birliğine üye olan her ülke…

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Siz de bağırıyordunuz oradan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

Lütfen, birbirimize tahammül edelim.

FARUK BAL (Devamla) – …Avrupa Birliğine üye olan her ülke bir tek ulusal program hazırlar, bir tek katılım belgesi karşılığı. Milliyetçi Hareket Partisinin koalisyon ortağı olarak görev yaptığı 57’nci Hükûmet döneminde de, bu ulusal program, üniter yapı, millî birlik gibi hassasiyetlerimiz dikkate alınarak yapılmıştır, o katkısı olmuştur.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Biz de aksini söylemedik.

FARUK BAL (Devamla) – Ancak, bir hayal trenine binen teslimiyetçi Adalet ve Kalkınma Partisi o hayal treni nedeniyle bir durakta durduruldu. O durağın adı İkinci Ulusal Program’dır. İşte, MHP’nin Avrupa Birliğine itirazlarının düğümlendiği nokta İkinci Ulusal Program’dır.

Eleştirilerimize geliyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkanım, benim bunları açıklamam lazım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

FARUK BAL (Devamla) – Üçüncü uyum paketi bir hükûmet tasarrufu değildir. Üçüncü uyum paketi, milletvekillerinin bir teklifidir. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, ben bunları açıklayacağım Lütfen bana konuşma hakkı veriniz.

Üçüncü uyum paketi…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) – …hükûmet programı çerçevesinde değil, milletvekillerinin inisiyatifiyle olmuştur. Çünkü, üçüncü uyum paketi, küresel bir operasyonla…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, ya açın, ya kapatın.

BAŞKAN – Sayın Bal, teşekkür ederim.

FARUK BAL (Devamla) – …57’nci Hükûmetin Demokratik Sol Parti içerisinde ve Anavatan Partisi içerisinde…(AK Parti sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Söz vermeden konuşamıyor mu?

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkan, bunları Meclisin bilmesi lazım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olunuz Sayın Bal, teşekkür ederim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, açın da bir dakika konuşsun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sağ olun Sayın Bal, teşekkür ederim.

FARUK BAL (Devamla) – Sayın Başkanım, eğer bir imkân sağlanırsa, partimizi…

BAŞKAN – Anladım da… Ya, 69’uncu maddeye göre ben size söz hakkı tanıdım.

Teşekkür ederim, sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın İçli, buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Grup Başkan Vekili, Milliyetçi Hareket Partisiyle ilgili görüşürken “hainlerle işbirliği” ifadesini kullandı.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır efendim, ben böyle bir şey demedim. (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Bozdağ; eğer müsaade ederseniz Sayın İçli’yi dinleyeceğim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, önce beyefendiyi dinleyeyim, sonra sizi dinleyeyim. Aynı anda hepsini birden dinleyemeyeceğime göre sırayla olursa daha iyi olur.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, ben konuşmayacağım ama, Sayın İçli’nin söylediği ifade doğru “hainlerle niçin ortaklığı bozmadınız” diye Sayın Bozdağ

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın İçli’yi dinlesem nasıl olur?

Evet, buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, ben 21’inci Dönem Parlamentoda Ankara milletvekiliydim ve Bülent Ecevit’in başkanlığındaki…

BAŞKAN – 69’uncu maddeye göre söz mü istiyorsunuz?

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Evet.

BAŞKAN - Buyurun, tekrar bir sataşmaya mahal vermeden… (DSP sıralarından alkışlar)

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Tamam efendim, teşekkür ederim.

BAŞKAN - İki dakikalık sürede tamamlayın lütfen.

3.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; bu yüce Mecliste, herkesin, ağzından çıkanı kulağının duyması lazım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Evet.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Herkesin, ağzından çıkanı kulağının duyması lazım. Hele, grup başkan vekilliği görevini yürüten saygıdeğer bir hukukçu arkadaşımın, geçmiş hükûmetle ilgili olayları başka yöne çeken, çarpıtan açıklamalarını yapmaması lazım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Öyle demedim, lütfen…

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Doğrudur, Demokratik Sol Parti-MHP-Anavatan koalisyonunda, Türkiye’ye Avrupa Birliği yolunu açan 21’inci Dönem Parlamentonun üyesi olmaktan her zaman gurur duydum ve o dönemde, ulusal programda Vakıflar Yasası’yla ilgili düzenlemeyi de bu Parlamento, 21’inci Dönem Parlamentoda yapıldı. O dönem, Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlar, bu Vakıflar Yasası’ndaki değişiklikle ilgili Anayasa Mahkemesine gitti ve Anayasa Mahkemesi bu olaydan dolayı ret kararı verdi. Beyler… (MHP sıralarından alkışlar) Ama beyler, şöyle bir olay var: Bakın, elimdeki kanun, 2006 yılında Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen ve cumhuriyetimizin anayasal hükmü olarak kabul edilen Lozan’ın delik deşik edildiğini ileri süren ve Anayasa’nın birçok hükmüne aykırılık taşıdığını iddia ettiği ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderdiği bir kanun bu.

Sizler, burada bilmeyen… Ki milletvekillerinin çoğu da bilmiyor, ben de bilmiyorum. Çünkü öylesine getiriyorsunuz ki, yağmur gibi geliyor, yağmur. Böylesi düzenlemeler böyle “Kabul edenler… Kabul etmeyenler…” diye getirilmez.

Şimdi siz bununla Cumhurbaşkanının… Lozan’ı deliyorsunuz, Lozan’ı diyor, Lozan’ı.

Bakın, hiçbir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Lozan’la ilgili olayları buraya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bir şey daha söyleyeceğim…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hemen bağlıyorum.

BAŞKAN – Sayın İçli teşekkür ederim.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Biraz evvel…

BAŞKAN - İki dakika içinde tamamlayın demiştim.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Biraz evvel hainlikle, hainlerle iş birliği yapmakla suçladığınız insanlarla birlikte el ele, kol kola Demokratik Sol Partiyi ziyaret edip türban konusunda bizden destek istediniz. Onu da unutmayın. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

Gruplar adına…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın AKP Grubu Başkanvekili…

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, bir saniye…

Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bozdağ, yaptığı konuşmada…

KADİR URAL (Mersin) – Ya, Yozgat seni nasıl seçti be! (Gülüşmeler)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sırayla dinleyeceğim efendim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bozdağ, yerine otururken, CHP Grubuna dönerek “Hainlerle niçin ortaklığı bozmadınız?” diye bir ifade kullandı.

Hiçbir parlamenter Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hükûmetini hainlikle suçlayamaz, koalisyon ortaklarını hainlikle suçlayamaz. Bu lafı düzeltmesini istiyorum.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bozdağ.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – İzin verirseniz kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Efendim?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Düzeltmek istiyorum.

BAŞKAN – Düzeltmek istiyorsunuz…

Buyurun, bir dakika süre veriyorum, düzeltin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

4.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, konuşmasında geçen bir ifadeyi, yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle, düzeltmek amacıyla açıklaması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; beni arkadaşlarım bilir, tanıyan herkes bilir. Ben, hayatımda, hiçbir kimseyi itham etmem, etmemeyi de şiar edindim. Benim söylediğim konu yanlış anlaşıldı. Ben, DSP’ye veya o dönemde hükûmette bulunan ANAP’a veya MHP’ye, o dönemin hükûmetine hain demedim, böyle bir şeyim yok. Eğer kastımı aşan bir ifade kullanmışsam, ondan dolayı özür dilerim. Ancak ben şunu ifade etmek istedim: Bu Yasa -ihanet yasası, geçmiş dönemde de geldi ihanet yasası denilen yasa- o zaman neden böyle bir birlikteliği bozmadı anlamında dedim.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Kabul edilmedi o zaman.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Dediğim konu farklı anlaşılmıştır, onu düzeltiyorum. Yoksa, kastım, kesinlikle hükûmete böyle bir ithamda bulunmak değildir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam)

BAŞKAN - Gruplar adına söz talepleri sona ermiştir.

Şimdi Hükûmet adına söz talebi söz konusudur.

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Hayati Yazıcı, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün, gerçekten önemli olan bir Yasa’nın müzakeresi dolayısıyla heyecanlı tartışmalar yaşıyoruz. Ama benim gözlemim, konuşmalardan, daha çok muhalefet sözcüsü arkadaşlarımın konuşmalarından anladığım o ki, yabancı vakıf, yabancıların Türkiye’de kurduğu vakıf ve cemaat vakıfları tamamen birbirine karıştırılıyor. Bu kavram kargaşası içerisinde, maalesef, arkadaşlarımız pek inceleme ve irdeleme imkânı bulmadan, biraz da süslü cümlelerle, Yasa’ya katkı vermenin ötesinde, bir tartışma süreci yaşıyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yasanın katkı verecek yeri yok ki. Zaten çekin dedik yasayı. Yasa hayırlı değil ki. Hayırlı olmayana katkı vermek olur mu Sayın Bakan? Ne katkısı? Hayırda iş birliği yapılır, şerde olur mu ya?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Bu bakımdan, ben, öncelikle, yasanın Meclise getiriliş süreciyle ilgili bir açıklama yapacağım, daha sonra da, yabancı vakıf nedir, yabancıların Türkiye’deki kurdukları vakıflarla ilgili düzenleme ne, cemaat vakıfları ne, bunları arz ederek bitireceğim.

Efendim “Bu yasa tartışılmadı.” deniliyor. Bu yasa, 2003 yılından bu yana tartışılıyor ve 2003 yılından önce cumhuriyet hükûmetlerinin gündeminde yeni bir Vakıflar Yasası yer almış ama başarılamamış. 2003 yılında AK Parti İktidarı bu konuyu ciddiyetle ele almış ve iki sempozyum düzenlemiştir. Vakıf Medeniyeti Sempozyumu 2003 yılında ve Ankara Hukuk Fakültesiyle birlikte Uluslararası Vakıf Sempozyumu düzenlenmiş, konu enine boyuna tartışılmış. Daha sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan komisyonlarda tartışılmış. 2004 yılında, gerek Vakıflar Genel Müdürlüğü sitesinde gerekse Başbakanlık sitesinde kamunun, ilgi duyan gerçek tüzelkişilerin eleştiri ve katkılarına tevdi edilmiştir ve nihayet 13 Haziran 2005 tarihinde, bugün müzakeresini yapmakta olduğumuz yeni Vakıflar Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi eleştiriyi dikkate aldınız, hatırlıyor musunuz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - 2006 yılında…

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Dinleyelim lütfen.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, “eleştiriler” diyor da, hangisini aldılar, onu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - …22’nci Dönem yasama organı gerekli müzakereleri yapmış, Meclisten yasalaşarak çıkmıştır ve yine hep bildiğiniz gibi Sayın Onuncu Cumhurbaşkanı Yasa’nın dokuz maddesini veto etmiş, geri göndermiş. Bunları tartışıyoruz. Yani, bu, Türkiye’nin gündeminde. “Okumadık, gelmedi, imkân verilmedi” şeklindeki eleştirilerin, şayet bir tembellik yoksa, gerçekten katkı verme amacı güdülmüyorsa hiçbir kıymeti harbiyesi olmadığı inancındayım.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Öyle söylemedik ki, okuduk, geldik ve hazır hâlde geldik. Okumadık demedik ki biz.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Bunu ben söyleyenlere söylüyorum, siz söylemediyseniz üzerinize almayın ama cevap verirseniz siz söylemiş kabul ederim.

Evet, değerli arkadaşlar, yabancı vakıf ne? Bakın, yabancı vakıf, yurt dışında ilgili ülkenin mevzuatına göre o ülke vatandaşları tarafından kurulan vakıf demektir ve o ülkenin mevzuatına tabi. Müzakeresini yapmakta olduğumuz bu Kanun’da yabancı vakıflarla ilgili hiçbir düzenleme yoktur, hiçbir sözcük yoktur. Yabancı vakıflarla ilgili…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – 5’inci madde ne ya?

FARUK BAL (Konya) – İlişki kurma… İlişki kurma, Sayın Bakan?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın tekrarlıyorum: “Yabancı vakıf”, “Yabancıların Türkiye’de kurduğu vakıf”, “Cemaat vakıfları” çok ayrı kavramlar, statülerdir, bunları karıştırmayalım. Ben, şimdi size yabancı vakıflarla ilgili  normatif düzenlemeyi arz etmeye çalışıyorum.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, yabancı vakıflara biz zaten ne karışırız!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Yoktur ve Medeni Kanun’un 117’nci maddesinde…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Anlaşamayacağız efendim.

BAŞKAN – Sayın Yalçın…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – …derneklerin uluslararası faaliyette bulunmalarına ilişkin hükümlerin vakıflara da uygulanacağı hükmü yer almaktadır.

Yine, Medeni Kanun’un 92’nci maddesinde ise aynen “Yabancı dernekler, Dışişleri Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının izniyle Türkiye’de faaliyette ve işbirliğinde bulunabilirler, şube açabilirler, üst kuruluşlar kurabilir ve kurulmuş üst kuruluşlara katılabilirler.” hükmü yer almaktadır. İşte, bu sebeple yabancı vakıflar Türkiye’de şube açabilmekte izin almak şartıyla; Dışişleri Bakanlığının görüşü, İçişleri Bakanlığının izniyle şube açabilmektedirler. Hâlen altı adet yabancı vakıf, şube ve temsilcilikleri vasıtasıyla Türkiye’de faaliyette bulunmaktadır. Bunların izinleri, listesi hepsi bellidir, vardır ve Vakıflar Kanunu gereği Vakıflar Genel Müdürlüğü bu şubeleri, yabancı vakıflara ait şube ve temsilcilikleri denetlemektedir.

Değerli arkadaşlar, yabancı ülke vatandaşlarının Türkiye’de kurdukları vakıflara gelince, bir kere yabancı ülke vatandaşları, bugün yapmakta olduğumuz düzenlemeyle değil, bundan önceki düzenlemeyle değil, 1926 yılından bu yana vakıf kurabilmektedirler. Bunun önünde hiçbir engel yok, gerek 743 sayılı Medeni Kanun ve gerekse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu buna imkân vermektedir ve gerçekten, şu anda yürürlükte bulunan Medeni Kanun’un 101’inci maddesinde kimlerin vakıf kuracağı şu şekilde açıklanmış: Gerçek ve tüzel kişilerin vakıf kurabileceği yer almaktadır. Burada Türk vatandaşı olup olmama şeklinde bir kriter öngörülmemiş. Dolayısıyla, yabancılar Türkiye’de vakıf kurabilmektedirler. Dernekler Kanunu’nun 3’üncü maddesi, Anayasa’nın 33’üncü maddesi buna cevaz vermektedir.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sizce uygun mu Sayın Bakanım?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hâlen, yabancılar vakıf kurarken mütekabiliyete bile bakılmamaktadır şu anda. Bu Yasa çıkmadan önceki durum böyle ve biz bu Yasa’nın 5’inci maddesinde, yabancıların Türkiye’de vakıf kurabilmeleri için mütekabiliyet esasını getiriyoruz, hukuki ve fiili durum şartlarını birlikte arıyoruz ve Türkiye’de faaliyette bulunan vakıflardan, gerçekten, şu ana kadar 47 vakfın kurucusu arasında yabancı ülke yurttaşları bulunmaktadır ve yine bilmektesiniz ki, Türkiye’deki vakıfların kuruluşunu tescil eden, tescil kararı veren ve o tescil kararıyla faaliyete geçmesini sağlayan Türk yargısıdır.

Diğer bir kategori cemaat vakıfları. Kanun’un 3’üncü maddesi “Cemaat vakfı, vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın, 2762 sayılı Vakıflar Kanunu gereğince tüzel kişilik kazanmış, mensupları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Türkiye’deki gayrimüslim cemaatlere ait vakıflar.” diyor. Yani, bunlar Türk vatandaşı olan kişilerin sahip olduğu vakıflardır ve bu vakıflar Osmanlı devleti döneminde hayır kurumları olarak nitelendirilirken, ilk kez 1912 yılında Osmanlı döneminde çıkartılmış bulunan “Eşhası Hükmiyenin Emvali Gayrimenkuleye Tasarruflarına Dair Kanunu Muvakkat” isimli Kanun’la taşınır ve taşınmaz iktisap etmeye başlamışlardır.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Bakan, Lozan ona son vermiştir.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - 1912’den itibaren başlamışlardır ve 1935 tarihli 2762 sayılı Vakıflar Kanunu ile bunlara beyanname verme zorunluluğu getirilmiş ve 1936 tarihli beyannameleriyle de vakıf olarak anılmaya başlamışlardır.

Bu vakıflar, 1912’den itibaren 1974 yılına kadar taşınmaz iktisap edebilmişlerdir. Demin bir arkadaşım “1948” dedi. Burada evrak, getirttim, başka örnekleri de var. Bu iktisap, Balıklı Rum Hastanesinin iktisabı. 1937 tarihinde işlemi yapılmış. Atatürk’ün de sağ olduğu tarihte Rum Hastanesi bu iktisabı yapmış, yani taşınmaz iktisap edebiliyorlar ve 1974 yılında, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararıyla bu vakıflar taşınmaz iktisap edemez hâle gelmiş ve iktisap ettikleri taşınmazların iptal ve tescili davaları açılmaya başlanmıştır.

Demin bir konuşmacı milletvekili arkadaşım burada ifade ettiği tarzda Adalet Bakanımızın kullandığı sözcük, amacını aşan bir sözcüktü.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hayır. Söz burada, bakın Sayın Bakanım. Sözü aynen vereyim. Söz burada, Meclis zabıtlarındaki sözcük…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Amacını aşan bir sözcüktü. Kişiler, amacı aşan sözcük kullanabilirler.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ama Sayın Bakan da bunu söyleyemez.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Söylediniz, ben de onu ifade ediyorum. O, amacı aşan bir sözcüktür.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz onun adına mı konuşuyorsunuz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Mahkeme kararıyla iktisap etmelerine imkân kalmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Sayın Başkanım, zaman da hızlı gidiyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Zaten, söylediğini anlamıyoruz!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ve demin de arkadaşlarımın sözünü ettiği, 3 Ağustos 2002 tarihinde dönemin iktidarı tarafından 4771 sayılı Kanun çıkartılmış ve bu Kanun’la bütün vakıfların…

OKTAY VURAL (İzmir) – İktidar değil Sayın Bakan, milletvekilleri tarafından… Tasarı değil.

FARUK BAL (Konya) - Tasarı değil efendim, tekliftir o; o bir tekliftir, Hükûmet tasarısı değildir.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ister teklif olsun ister tasarı olsun…

FARUK BAL (Konya) – Olur mu efendim?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –…nihayet, sonuçta onu yasalaştıracak olan organ, mekân burası değil mi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Burası yasama.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Burası değil mi?

FARUK BAL (Konya) – Yasama organında…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Yani, teklif olarak gelirken farklı bir işleme, tasarı olarak gelirken farklı bir işleme mi tabi? (MHP sıralarından gürültüler)

FARUK BAL (Konya) – Elbette.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Yahu, sabredin, sabırlı olun, ben size teşekkür edeceğim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, teklif, tasarı değil.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Düzeltin lütfen.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ben sizi kutluyorum, çok doğru bir kanun çıkartmışsınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hükûmet olarak imzası yok. Düzeltin.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Düzelterek teşekkür edin. Bu kadar açık. 

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Çok doğru bir kanun… Bakın, çok doğru bir kanun çıkartmışsınız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Düzeltin, düzeltin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ama, onun doğruluğunu o zaman da anlamayan arkadaşlarımız olmuş.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, “düzeltin” diyoruz. Tasarı değil teklif, teklif.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bu duygularla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Bakanım, 1937’de var olabilir, 1937’de alabilir zaten, 1936 beyannamesi iki yıl süre vermiş ona.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan…

HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan sözünde, muhalefet milletvekillerini bilmemekle ve tembellikle suçladı. O nedenle söz istiyorum.

BAŞKAN – Bir saniye.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Bakanın ifade ettiği bir husus yanlıştır. Bunu kayıtlara geçirmek ve 57’nci Hükûmetle ilgili beyanları düzeltmek üzere söz talep ediyorum.

BAŞKAN – İki dakika söz veriyorum, lütfen ona göre tamamlayın.

KADİR URAL (Mersin) – 37’dekini şimdi söylüyor. 37’de devlet iki yıl süre vermiş zaten.

BAŞKAN – Sayın Ural…

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam)

5.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın 57’nci Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

FARUK BAL (Konya) – Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkan; çok kısa olduğu için ifade ediyorum -bu kelimeyi benden çok sık duyacaksınız- bilgi kirliliği her tarafa yayılmıştır. Sayın Bakanın da bir bilgi kirliliğini aydınlatmak üzere huzurunuzdayım.

Üçüncü Uyum Paketi 3 Ağustos 2002 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan yedi partiden altısına mensup olan milletvekilleri tarafından verilmiştir. Bir milletvekili teklifidir. Bu yedi partinin içerisinde Milliyetçi Hareket Partisi yoktur. Geriye kalan altı tane parti içerisinde, o zamanki AKP Grubu, DSP Grubu, DYP Grubu, ANAP Grubu ve Saadet Partisi Grubu vardır. 57’nci Hükûmet döneminde alınmış bir hükûmet tasarısı değildir bu. Dolayısıyla, 57’nci Hükûmeti, dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisini bağlamaz. Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekilleri, o dönemde, bu Kanun’a, yani Üçüncü Uyum Paketine muhalefet etmiştir. Ettiği, muhalefet milletvekillerinin tamamıyla birlikte Mecliste temsil ederek bu Kanun’un çıkmaması için gayret göstermiştir. Yetmemiştir, Anayasa Mahkemesine müracaat etmiştir. Netice itibarıyla Anayasa Mahkemesi de altıya karşı beş oyla, kıl payı reddetmiştir. Eğer mesele, Milliyetçi Hareket Partisini sorgulamak ise kirli bilgiye değil, doğru bilgiye dayanmanızı rica ediyorum.

Sayın Bakan “Okumadan geliyorsunuz.” dedi. Ben Sayın Bakana şunu ifade etmek istiyorum ki: Ben buraya gelirken her şeyi çok iyi değerlendiriyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Macit, şimdi dinleyebilirim sizi.

HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Bakan sözlerine başlarken muhalefet milletvekillerini bilmemekle, daha sonraki konuşmasında “tembellik değilse” diye tembellikle suçlamıştır. O konuda söz istiyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

İki dakika içinde tamamlıyorsunuz, ek süre vermeyeceğim.

6.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın konuşmasında muhalefet milletvekillerine sataşması nedeniyle konuşması

HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biz, Danışma Kurulu önerilerinde hep bunu vurgulamıştık. Bu yasa tasarısı sayın milletvekillerine dağıtıldığında… Ne zaman dağıtıldı acaba? Bu yasa tasarısı bize dağıtılmadan Danışma Kurulu önerisiyle burada gündeme alındı ve sayın milletvekillerinin bu yasa tasarısı üzerinde yeterli bir şekilde araştırma yapamadığını, süre darlığından dolayı gerekli çalışmayı yapamadığını düşünüyorum ve Sayın Bakan da burada “tembellik değilse” diyor.

Değerli arkadaşlar, lütfen, sözlerimizi sarf ederken, yetkili ve etkili bir makamda bulunan sayın arkadaşlarınız, karşısındaki dinleyicileri veyahut da muhataplarını incitip incitmeyeceklerini düşünerek söz sarf ederlerse, konuşurlarsa daha iyi olur diye düşünüyorum. Burada “tembellik değilse” diye söylenmesini ben asla kabul etmiyorum.

Bir diğer konu, muhalefetteki milletvekili arkadaşların buradaki konuşmalarıyla ilgili ithamlarda bulunuyor Sayın Bakan. Elbette ki, muhalefet milletvekilleri, buraya seçilen bütün milletvekilleri kendi düşüncelerini burada özgür iradesiyle beyan edebilecek, açıklayabilecek ve bu hakkı kullanacak. Bu hakkı kullanmada hiç kimse engel teşkil edemez ve Danışma Kurulu önerilerinde –bir kez daha tekrar ediyorum- bu tür özellikle bu yasaları getirirken zaman tanınsın.

Değerli arkadaşlar, ne zaman ki sanal bir gündem yaratıldı, buradan Türkiye’nin hayrına olmayan yasalar geçiriliyor. Sayın Başbakan İspanya’dan velev ki “Türban siyasi bir simgedir.” dedi, ondan sonra Türkiye’nin hayrına olmayan bu yasa geldi, gündemimize oturdu ve Türkiye, Türk halkı başka konuyu tartışırken böyle bir yasa buradan geçirilmektedir.

Hepinize saygılar sunarım. (DSP ve bağımsızlar sıralarından alkışlar)

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİLERİ (Devam)

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam)

BAŞKAN – Madde üzerinde şahıslar adına söz talepleri vardır. İlk söz, Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak’a aittir.

Buyurun Sayın Çolak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum.

Osmanlı İmparatorluğunda vakıf müesseseleri o kadar gelişmişti ki, o dönemde, devletin en güçlü olduğu zamanlarda vakıf müesseselerinin bütçesi devletin bütçesinin yarısı kadar olmuştu. İnsan hayatının her bölümünde vakıf müesseselerinin katkısı vardı ve eğitimden kültüre kadar, sağlığa kadar her alanda vakıf müesseseleri hizmet vermekteydi. Hatta, ecdadımız bu konuyu o kadar önemsemiş ve o kadar ileri götürmüştü ki, belediyelerin yeterli hizmet veremediği yerlerde vakıflar aracılığıyla belediye hizmetleri de yapılmaktaydı, yani temizlik hizmetleri dahi vakıflar aracılığıyla görülmekteydi.

Bugün gelinen noktada, o şanlı devletimizin, Osmanlı İmparatorluğunun o günkü topraklarında tam altmış dört ülke bugün yaşamakta, yani o devletten altmış dört tane ülke meydana gelmiş ve bu ülkelerin tamamında, o günkü ecdadımızın yapmış olduğu vakıf müesseseleri bugün, hâlen dimdik ayakta ve o görkemli durumlarını devam ettirmektedirler.

Şimdi, burada zaman zaman arkadaşlar diyorlar ki: “Bugün, işte o ecdadımızın yapmış olduğu vakıf müesseseleri, halen envanteri belli değil, tespit edilememiş.”

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Genel Müdür söylüyor kardeşim, biz söylemiyoruz.

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) - Bu doğrudur. Bu doğru olabilir ama takdir edersiniz ki AK Parti beş yıldır iktidarda. Bu AK Partiden önce iktidarda olanların aklına bunlar hiç gelmedi mi değerli arkadaşlarım? Neredeydiniz siz?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Beş yıldır aklınıza gelmedi mi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Yan gelip yattınız mı beş yıl?

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) - Bütün dünyaya sosyal devlet olmanın özelliklerini öğreten ve sosyal devlet olmayı tanıtan, bildiren Osmanlı İmparatorluğunun o görkemli dönemlerinden sonra, bugün Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve burada siz diyorsunuz ki: “Yunanistan’ın çıkarmış olduğu vakıf yasası bizden çok geride.”

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sosyal devlet tarifinde onun ne işi var?

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) -  Yani önde mi olsun değerli arkadaşlarım? Yani böyle şanlı bir devletin torunları, yani Yunanistan’la karşı karşıya getirip de onlardan geri olmamızı mı istiyorsunuz siz? Elbette ki önde olacağız onlardan. (MHP sıralarından gürültüler)

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Şan bırakmadınız!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Osmanlıdan altmış dört ülke çıkardınız, bu ülkeden de mi altmış dört ülke çıkaracaksınız?

NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Biz mi çıkardık?

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Bu Kanun birçok defa buraya gelmiş, birçok defa değişiklikler yapılmış ve bazı arkadaşlar şimdi burada AK Partiyi itham eder şekilde diyorlar ki: “Bu Kanun burada çıkarsa teslimiyet bayrağını çekmiş olacaksınız.” Peki, ben buradan şimdi söylüyorum, biraz önce sizin sözcüleriniz de söyledi: 2002 yılında buraya geldi, tartışıldı; peki, o zaman sizi kim teslim almıştı? Koalisyon ortaklarınız mı sizi teslim almıştı? (MHP sıralarından gürültüler)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hâlâ anlayamadınız mı?

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) -  Koalisyonu neden o zaman bozmadınız?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hâlâ anlayamadınız mı? Bir daha mı izah edelim?

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Koalisyonu neden bozmadınız o zaman? Hangi menfaatler sizi orada koalisyonu sürdürmeye zorluyordu?

OKTAY VURAL (İzmir) – O zaman, senin vicdanına sığmıyorsa ret oyu ver.

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) -  Onun için, değerli arkadaşlarım, burada işinize geleni istediğiniz gibi konuşma hakkınız var, işinize gelmediği zaman bağırma hakkınız var. Böyle bir şey yok değerli arkadaşlarım.

Burada çok önemli kanunlar geçerken muhakkak ki birtakım sıkıntılar yaşanacak, bunu kabul ediyoruz, ama burada bir Cumhurbaşkanına hakaret ediliyor.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kim hakaret ediyor?

OKTAY VURAL (İzmir) – Kim?

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Başbakana buradan “Sayın Başbakan” demeden, Sayın Başbakanın ismiyle hitap ediliyor değerli arkadaşlarım. Bunları kimsenin söylemeye hakkı yok. (MHP sıralarından gürültüler)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Demagoji yapıyorsun.

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Siz Cumhurbaşkanını sevmeyebilirsiniz, bir sayın bakanı sevmeyebilirsiniz, Sayın Başbakanı sevmeyebilirsiniz ama saygı göstermeye mecbursunuz. [MHP sıralarından alkışlar(!)]

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Demagoji yapıyorsun.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Vakıfla ne alakası var bunun?

BAŞKAN – Sayın Hatip, şu ana kadar çıkan bütün konuşmacıların hiç birinde Sayın Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanıyla ilgili herhangi bir saygısız söz olmamıştır. Lütfen konuya gelin.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, kendileri aksettiriyorlar yani.

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan, bu sadece bugün için değil.

BAŞKAN – Siz lütfen söz aldığınız konuda konuşun.

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Ben yeni bir milletvekiliyim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ben yeni bir milletvekili olabilirim ama burada geçmişte uzun süre…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – …Parlamentoda görev yaptığıyla övünenlerin bunları yapmaya hakkı yok ve onları kimsenin alkışlamaya da hakkı yok. (MHP sıralarından gürültüler)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Vekil, ne anlatıyorsunuz siz?

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Görüyorum ki, toplum mühendislerinin CHP-MHP seçilmelerde olan koalisyonuna milleti zorlamaya çalışıyordu…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz tezgâhladınız siz.

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Onu siz başaramadınız ama burada görüyorum ki yakınlaştınız, koalisyon kurmaya çalışıyorsunuz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne diyorsunuz Sayın Vekil, ne diyorsunuz?

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Ben bu Yasa’nın milletimize, ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce Meclisi ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çolak.

Şahıslar adına ikinci söz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bal.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkanım, Sayın Hatip konuşma yaparken, 57’nci Hükûmet Döneminde, bize atfen “Hangi menfaat sizi orada tuttu?” şeklinde sataşmada bulundu. Eğer Sayın Hatip, bunun, amacını aşan bir ifade olduğunu belirtir ve düzeltir ya da özür dilerse söz talebim yok. Var ise sataşma nedeniyle söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Ertekin

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Buyurun Başkanım.

FARUK BAL (Konya) – Kürsüden özür dilesin.

BAŞKAN – Sayın Bal’ın sözlerini işittiniz mi? “Hangi menfaatten faydalandınız?” sözünüzle ilgili olarak, şayet kastını aştığınızı ifade eder ve bu konuyla ilgili bir düzeltme yaparsanız “Söz talebimi geri alacağım.” diyor.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Hayır, öyle bir kastım olmadı benim.

BAŞKAN – Sözünün arkasında görünüyor.

Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne dediğini anladın mı?

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam)

7.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’ın konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabii, sözlerimizin Meclise hitaben yapıldığının idraki içerisindeyiz.

Sayın Hatip biraz önce bir hitapta bulunurken MHP Grubuna dönerek ve işaret ederek “Sizi 57’nci Hükûmet içerisinde hangi menfaat tutmuştur? Oradan niye ayrılmadınız?” anlamına gelen, bizim menfaat karşılığında Hükûmet içerisinde bulunan bir siyasi parti olarak tanımlamaya  çalışmıştır. Kendisinin bilgisine sunarım ki: Hiçbir çılgın bizi hiçbir menfaat etrafında tutamaz.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Anladın mı? Bir daha anlatayım mı?

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Bir de siz anlayabilseniz…

KADİR URAL (Mersin) – Bizim adımız “AKP” mi? Bizim adımız “MHP.”

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam)

BAŞKAN – Şahısları adına ikinci söz Konya Milletvekili Sayın Ali Öztürk’e aittir.

Buyurun Sayın Öztürk...

Sayın Öztürk yok mu? Yok.

Üçüncü sırada, Sayın Akçay… Yok.

Buyurun Sayın Macit. (DSP sıralarından alkışlar)

HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik Sol Parti ve şahsım adına hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Burada Vakıflar Kanunu’yla ilgili bir yasayı görüşüyoruz. Bu Yasa’da, ne yazık ki, görüşme süresinde değerli hatiplerin kendilerinin yorumları içerisinde birçok değerlendirmelerini ve görüşlerini dinliyoruz. Sayın iktidar partisi yetkilileri ve hatiplerinin, burada, 2002’den önceki 57’nci Hükûmet döneminde -21’inci Dönem- çıkarılan Vakıflar Yasası’na atıfta bulunarak “Siz de böyle bir yasayı çıkarmıştınız, bunda ne var?” gibi söylemleri, bu Yasa’nın Türkiye’ye verdiği zararı örtemez.

Değerli arkadaşlar, ya siz işinize geldiği gibi konuşuyorsunuz ya da 21’inci Dönem bu Parlamentodan çıkan Vakıflar Yasası’nı ve içeriğini bilmiyorsunuz ve olayı çarpıtarak, bugünkü Lozan’ı delme girişimi, Türkiye’nin bağımsızlığıyla ilgili olan Lozan Senedi’ndeki vakıflarla ilgili, cemaatlerle ilgili hükümleri yok saymayla ilgili bu Yasa’da getirilen hükümleri örtbas etmeye ve o 21’inci Dönemki Yasa’nın arkasına sığınarak bunları halkın kamuoyundan kaçırmaya çalışıyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, 21’inci Dönemde çıkarılan Vakıflar Yasası’nı lütfen iyice bir inceleyin ve bugünkü gelen Yasa’yı da bir karşılaştırın ve Türkiye’nin hayrına olan bölümleri bir çıkarın, bir ortaya koyalım, bir tartışalım. Bugünkü Yasa ile tamamen dışarıdaki insanların, yani yabancı vatandaşların Türkiye’deki kazanımlarıyla ilgili, buradaki vakıflarla ilgili ne haklar veriyorsunuz bu Yasa’yla bir karşılaştıralım ve bir tartışalım.

Lütfen, değerli arkadaşlar, bir önceki dönemde çıkarılan bu Yasa’ya atıfta bulunarak burada bu Yasa’yı âdeta yararlıymış gibi bir konuma getirmeyin.

Bir diğer konu, değerli arkadaşlar, biraz önce söyledim: Ne zaman ki Türkiye’de gündem sapıtması oldu, ne zaman ki Türkiye’de sanal bir gündem yaratıldı, ne yazık ki Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türkiye’nin dışarıya karşı birtakım zayıf noktalar, birtakım ödünlerle ilgili yasalar görüşülüyor. Bugün Türkiye’nin sokaktaki vatandaşı türbanla ilgili tartışıyor, kurumları tartışıyor, siyasi partileri tartışıyor, ama bugün Vakıflar Yasası’nı ne yazık ki tartışamıyorlar. Çünkü öyle bir gündem yaratıldı ki, öyle bir sanal gündem oluşturuldu ki insanlar oraya yönlendirildi ve biz de burada Vakıflar Yasası’nı, ne yazık ki, Türk halkının, Türk kamuoyunun gündeminden kaçırarak tartışıyoruz. Bugün olmazsa salı günü, bunu, sizin sayısal çoğunluğunuzla çıkaracağınız görülüyor, çıkaracaksınız. Ama Türkiye’ye karşı ağır bir vebal altında kalacaksınız değerli arkadaşlar. Türkiye’de, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu tarafa birçok ilde, birçok ilçede cumhuriyet öncesi vakıflarla ilgili gayrimenkuller var, üçüncü, dördüncü şahıslara geçmiş, bunları nasıl tespit edeceksiniz? Bunların mal varlıklarıyla ilgili, maddi varlıklarla ilgili nasıl bir envanter çıkaracaksınız? Yarın Türkiye çok büyük bir maddi külfetin altına girecek. Sonra, önümüzdeki diğer maddelerde görüşeceğimiz, Türkiye’nin âdeta kurumlarında başka ülkelerin yurttaşlarının görev almasını biz burada oylarımızla sağlayacağız. Lütfen arkadaşlar, yol yakınken bu Yasa’yı geri çekin. Bu Yasa Türkiye’nin hayrına değil. Türk insanının gündemini meşgul etmiyor.

Değerli arkadaşlar, madem, biraz önce Sayın Grup Başkan vekili, işte cumhuriyet kurulduğundan bu tarafa vakıflarla ilgili düzenlemeler var… Vardı da bu Yasa’yı niye getirdiniz arkadaşlar? Madem vakıflarla ilgili mal edinmesi, vakıfların çalışmaları serbestti ve önceki dönem hükûmetleri tarafından da bu gerçekleştiriliyordu da niçin getirdiniz bu Vakıflar Yasası’nı? Demek ki bu Vakıflar Yasası’nda Türkiye’nin hayrına olmayan, Türkiye’nin zararını içeren gerek maddi gerek manevi birçok madde var ve Türkiye’nin tapusu olan Lozan Antlaşması’nın delinmesine yönelik, Lozan Antlaşması’nın ruhuna aykırı maddeler var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN MACİT (Devamla) – Değerli arkadaşlar, gelin vicdanınızın sesini dinleyin, yüreğinizin sesini dinleyin ve bin kez düşünün, daha yol yakın, Vakıflar Yasası’nı geri çekin. Yarın bu Yasa çıktıktan sonra çok geç olabilir. Bu Yasa, Anayasa Mahkemesinden dönecektir. Burada sarf ettiğimiz mesai, ne yazık ki, boşa gidecektir. Ama Anayasa Mahkemesine de gitmeden bu Yasa’yı siz çekmiş olun.

Hepinize saygılar sunarım. (DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ümüzün 72’nci maddesine göre görüşmelere devam olunmasını isteyen bir önerge vardır. Önergeyi okutup, oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı Kanun’un 14’üncü madde görüşmelerinin İç Tüzük’ün 72’nci maddesi uyarınca devam ettirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

                                 

Oktay Vural

Ali Torlak

Erdal Sipahi

 

 

İzmir

İstanbul

İzmir

 

Mustafa Enöz

 

Reşat Doğru

 

Manisa

 

Tokat

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Onu arayacağım.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı var mı?

BAŞKAN – Var.

Maddeyle ilgili soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Sayın Tankut.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Atatürk’ün tanımıyla bir fesat ve bir ihanet odağı olan Fener Rum Patrikhanesinin faaliyetleri çerçevesinde, Os-manlı döneminden bu döneme sahip oldukları aktif veya aktif olmayan vakıf-lar hangileridir? Sayısı nedir? İsimleri nelerdir ve ne kadarlık bir arazi ve mal varlığı vardır?

Ayrıca, bu yasa tasarısı kanunlaştığı takdirde söz konusu Patrikhane-nin Osmanlı döneminden bu yana sahip olduğunu iddia ettiği taşınmaz mal ve araziler Fener Rum Patrikhanesinin emrine verilmeyecek midir? Örneğin, “Suriçi” diye tanımlanan bölgedeki pek çok yere sahip olmaları, mevcut vakıf veya yeni kuracakları tüzel kişilikler vasıtasıyla gerçekleşmeyecek midir?

Bunların gerçekleşmesi durumunda ecdadımızın şehadet şerbetini içerek vatan yaptığı bu bölge ve toprakları gayrimüslimlerin parayla yeniden satın almaları, en hafif tabirle, iktidar milletvekilleri olarak sizlerin ve Hükûmet üyelerinizin vicdanlarınızı sızlatmayacak mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Batı Trakya’daki Türk vakıflarını Yunan Hükûmetinin tayin ettiği kayyumlar idare etmektedir. Osmanlı tarafından camilerin masraflarının karşılanması, okuldaki öğretmenlerin maaşlarının ödenmesi, fakir fukaraya yardım edilmesi için kurulmuş olan bu vakıflar, Yunanlı memurların elindedir. Yunanistan’da Batı Trakya Türkleri tarafından kurulan ve adında “Türk” sözcüğü geçen vakıf ve dernekler kapatılmaktadır. Vakıf arazilerini istimlak ederek, imar kanunlarını bahane etmek suretiyle imar planları uygulayarak, özellikle vakıf mezarlıkları, vakıf tarlaları, arsa ve arazileri Türk cemaatinin elinden alınmıştır. Durum böyleyken, getirilen tasarıyla cemaat vakıflarına verilen sınırsız ticaret ve mal edinme yetkileri, acaba mütekabiliyet esaslarına uygun mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çalış...

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) -  Sayın Başkan, bu Vakıf Kanunu ile yabancı vakıflara şirket kurma, ticaret yapma hakkı veriliyor. Lozan Antlaşması ve Yunan Sevr Antlaşması’na göre Batı Trakya’daki Türk vakıflarına verilen haklar, Yunan Hükûmetinin çıkarmış olduğu kanunlarla kaldırılmaktadır. Acaba bu konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürülmüş müdür? Mütekabiliyet nasıl takip edilecektir?

BAŞKAN – Sayın Özkan...

MURAT ÖZKAN (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Delaletinizle Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu Kanun’da Cumhuriyet öncesi vakıfların vakfiyelerindeki amaçlarının değiştirilmesi, mahkemeler yerine Vakıflar Meclisine bırakılmıştır. Bu durum, Anayasa’nın “Yargı yetkisi” başlıklı 9’uncu maddesine aykırı değil mi?

Buna bağlı olarak ikinci sorum: Eski vakıfların vakıf senedindeki amacın değiştirilmesi bir idari işlem olarak Vakıflar Meclisine bırakılırken, yeni vakıflarda bu yetki aynı durum için mahkemelere bırakılmaktadır. Bu doğrultuda cemaat, mülhak ve esnafa mahsus vakıflara imtiyaz tanınmış olmakla, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bir işlem tesis edildiği görülmektedir. Bu durumda vakıflar arasında bir eşitsizliğe sebep olunmaktadır. Bunu önlemek için ne gibi bir çare düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bundan önce Vakıflar Genel Müdürlüğü idaresine geçmiş, yani mazbutaya alınmış olan yirmiden fazla cemaat vakfının idaresi ve malları iade edilecek midir? Buradan hareketle, cemaat vakıflarına iade edilecek taşınmazlar arasında Kahramanmaraş, Adana, Erzurum, Van gibi güney ve doğu illerimiz var mıdır? Yine buna bağlı olarak, bu Yasa sonucunda açılabilecek tazminat davaları bu illerimizi kapsamakta mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş senedi olan Lozan Anlaşması’yla bugün tartışmaya açtığımız bir konunun, yani Vakıflar Yasası’nın… Vakıflar Yasası’ndan önce Lozan Anlaşması’na aykırı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde herhangi bir yasa tartışılmış ve çıkarılmış mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben teşekkür ediyorum.

Fener Rum Patrikhanesiyle ilgili sorulan soruya şunu ifade etmek isterim: Bir kere Fener Rum Patrikhanesi bir vakıf değil; bir cemaat vakfı değil; Patrik, bir vakfın yönetiminde de değil. Bu soruya bunu ifade etmek istiyorum.

Sayın Enöz “Batı Trakya’daki Türk vakıfları Yunanlılar idare etmektedir. Mütekabiliyet esası ne olacak?” diyor. Değerli arkadaşlar, hep ifade ediyoruz -belki tekrar oluyor ama soru gelince vurgulamak zorundayız- vakıf bizim bir müessesemiz, biz Türklerin müessesesi ve ilk vakıfname 1048 yılında var.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yunanlılar da bizim tebaamızdı.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bu konuda biz başkalarını referans almayacağız. Referans alınan ülke biziz. Bizim uygulamalarımız referans olacak.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Avrupa Birliği dayatır, referans almayız!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Dolayısıyla, falan ülke bizim oradaki yurttaşlarımıza veyahut da kendi toplumu içerisinde azınlık olarak nitelenen gruplara haksızlık yapıyorsa biz de yapalım anlamındaki bir mantığa elbette ki katılmamız mümkün değildir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Mütekabiliyet…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Biz adil davranacağız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Devlet gücünü nasıl kullanacak?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sabrederseniz o noktaya geliyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kaderine mi terk edeceğiz onu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Lozan Anlaşması bir mütekabiliyet öngörmemektedir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bunu tatbik etmek Hükûmetin görevidir, görevinizi yapınız.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Lozan Anlaşması bir mütekabiliyet öngörmemektedir. Lozan Anlaşmasının…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Niye taviz veriyorsunuz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, bizi millet izliyor, yani bu tarz devam ederse millet üzülür “bu Meclise ne oldu, yabancı unsurlar mı var” diyecek.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Zaten millet üzülüyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Lütfen, soru sordunuz, cevap vereyim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın ifadelerini anlayamıyoruz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sordunuz mu millete?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Devlet yönetmekte…

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Mütekabiliyet esası yoktur, paralel uygulama öngörülmektedir.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ama konuşmacılarınız farklı söylüyor!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Paralel uygulamayla mütekabiliyet farklı. 45’inci madde, Yunanistan’da yaşayan Müslüman Türklere paralel uygulamayı öngörmektedir. Ha, o uygulama haklarını ihlal ederse, o zulmetmiş olur, biz zulmeden durumda olmayacağız. Dolayısıyla, burada bir mütekabiliyet söz konusu değil. Kaldı ki, mütekabiliyet, yabancı ülke vatandaşları arasında, yabancı ülkeyle, ülke arasında söz konusu olur. Bizim burada düzenleme konusu yaptığımız…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu gerçeği bir tek siz mi biliyorsunuz? Yunanistan da biliyor mu?

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – … cemaat vakıflarının sahibi vatandaşlar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır, yabancı değil bunlar, dolayısıyla mütekabiliyet söz konusu olmaz.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – O zaman niye mütekabiliyet yazdınız oraya?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Doğru soruyor: “Yabancı vakıflara şirket kurma hakkı veriliyor mu?” Hayır, yabancı vakıfların kesinlikle şirket kurma hakkı yoktur, böyle bir düzenleme bu Kanun’da öngörülmüş değil.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Niye geliyorlar o zaman?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Zaten, demin konuşmamda da ifade ettim, yabancı vakıflara ilişkin bu Kanun’da herhangi bir sözcük, herhangi bir düzenleme söz konusu değildir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Var o sözcük, 4’üncü maddede “yabancılar kurabilir” diye sözcük var yani.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – 5’inci maddenin sonunda…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Paksoy soruyor: “Mazbutaya alınanlar iade edilecek mi?”

Değerli arkadaşlar, mazbut vakıf alarak nitelediğimiz vakıfların sayısı 41.550 tanedir. Bunların sadece 59 tanesi cemaat vakfından mazbutaya geçmiştir, dolayısıyla, bunların iadesi söz konusu değildir, bunlara yeni yönetici atanması da söz konusu değil. Kanun tasarısını veya Kanun’u okursanız, 7’nci madde bu konuyu düzenlemiş, çok açık, net hüküm orada yer almaktadır.

Efendim, Sayın İnan diyor ki: “Lozan Anlaşması daha önce tartışmaya açıldı mı, açılmadı mı?” Lozan Anlaşması, benim bildiğim kadarıyla açılmadı, bugün de tartışmaya açılmıyor. Yaptıklarımız, Lozan Anlaşması çerçevesinde düzenlemeleri içermektedir.

Cevap veremediğim sorular varsa onlara yazılı cevap vereceğim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkanım, süre kaldı, soru sormak istiyoruz.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, süre kaldı, sorumu sorayım.

BAŞKAN – Peki, Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Vakfiyelerindeki şartların yerine getirilmesine fiilen veya hukuken imkân kalmaması hâlinde izlenmesi gereken normal yöntem, amacını gerçekleştiremeyen vakfın tasfiyesi iken, niçin bu maddede yaptığınız gibi, ölüyü diriltmeye çalışıyorsunuz? Bırakınız, getirdiğiniz yasanın koşullarını taşıyorlarsa yeni vakıf kursunlar. Yoksa, bu koşulları taşımayabilecekleri endişesiyle mi, bu maddede yaptığınız gibi, ölüyü diriltmeye çalışıyorsunuz? Sayın AKP sözcüsü Bekir Bozdağ’ın dediği gibi, yeni vakıf kurma imkânı varsa bu hükme niye ihtiyaç duyuyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, süremiz doldu ama çok kısa bir yanıt verirseniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Çok kısa olarak cevap vereyim Sayın Başkanım.

Şimdi, değerli arkadaşlar bir örnek vermek istiyorum: Öyle vakıflar var ki, örneğin vakıf senedinde kandil yakılmasını vasiyet ediyor, “kandil yakacaksınız” deniyor. Bugünkü teknolojide, bu kandil yakılması şeklindeki amacını, elektriğe…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ampule mi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – …dönüştüreceğiz tabii. Ne yapacağız! Dönüştürebileceğiz…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – “Kandil yakın” diyorsa, kandil…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakanım, parasal olarak…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bu, buna bir örnektir, bu maddenin uygulanmasına bir örnektir.

Vakıf, hayır için mal tahsisidir, onun yaşatılması gerekir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemine ilişkin bir hususu bilgilerinize sunmak istiyorum: Madde oylanıp kabul edildikten sonra,       soru-cevap ekranı sıfırlanmaktadır. Soru sormak isteyen sayın milletvekilleri yeni madde okunmaya başlandığı andan itibaren sisteme girebilirler. Bilgilerinize sunulur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.54

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.07

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin  57’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum

98 sıra sayılı Kanun’un görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet ? Burada.

14’üncü madde üzerinde on bir önerge vardır, ancak her madde üzerinde milletvekillerince sadece yedi önerge verilebildiğinden, önce geliş sırasına göre ilk yedi önergeyi okutacağım, sonra bu önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

98 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü maddesinde geçen “yerine getirilmesine” ibaresinin “oluşturulmasına” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                  Kerim Özkul

                                                                                                                       Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

98 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü maddesinde geçen “imkan kalmaması” ibaresinin “imkan bulunmaması” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                   Turan Kıratlı

                                                                                                                     Kırıkkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

98 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü maddesinde geçen “olmamak kaydıyla” ibaresinin “olmamak üzere” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                           Mehmet Müezzinoğlu

                                                                                                                      İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

98 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü maddesinde geçen “parasal değerleri” ibaresinin “maddi ve parasal değerleri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                  Mustafa Ünal

                                                                                                                      Karabük

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

98 sıra sayılı kanun tasarısının 14 üncü maddesinde geçen “teklifi üzerine” ibaresinin “teklifi ile” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                                  Mustafa Ataş

                                                                                                                      İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 14. maddesinde geçen “cemaat” kelimesinin metinden çıkarılmasını, aşağıdaki fıkranın maddeye eklenmesini ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz.

“(2) Lozan Antlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme statülerine uygun olarak ayrıca düzenlenir.”

                            

Faruk Bal

Kadir Ural

Emin Haluk Ayhan

 

 

Konya

Mersin

Denizli

 

Ahmet Orhan

 

Mustafa Enöz

 

Manisa

 

Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporunun “Amaç ve İşlev Değişikliği” başlıklı 14 üncü maddesinin, Anayasaya aykırılığı nedeniyle Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                           

Halil Ünlütepe

M. Rıza Yalçınkaya

Tansel Barış

 

 

 

Afyonkarahisar

Bartın

Kırklareli

 

 

Rahmi Güner

Ali İhsan Köktürk

F. Nur Serter

 

 

Ordu

Zonguldak

İstanbul

 

 

Bilgin Paçarız

 

İsa Gök

 

 

Edirne

 

Mersin

 

BAŞKAN – Komisyon, en son okuttuğum aykırı önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, biliyorsunuz, değişiklik önergeleri fazla olmakla birlikte sadece yedi tanesini görüşmelere alabiliyorsunuz. Değişiklik önergelerinin bir kısmı, sadece ve sadece, milletvekillerinin maddeyle ilgili görüşlerini ifade etmesini engelleyici tarzdadır. Değişiklik önergelerinin gerekçeli olması, açık olmayan önergelerin işleme konulamayacağını amirdir.

Bu bakımdan, biraz önce okunan önergelerin bir kısmı, açıkçası, açık olmayan, sadece bir redaksiyonu ifade eden, hiçbir anlamı olmayan, gerekçesi olmayan, gerekçesi dahi amacını belirtmeyen önergelerdir. Bu önergelerin, açıkçası, yürürlüğe alınmaması gerekmektedir. Bu bakımdan, bu uygulama hakkında usul tartışması açmanızı istiyorum. Bu, doğru değildir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, şimdi, benim de önergem var zannedersem. Şimdi, herhâlde, önerge vermeyen gruplar var. O grup yerine kullanmak istiyorum ben de. DTP’nin var mı?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yok herhâlde. 87’nci maddeye göre, bu önergemi onun yerine kullanmak istiyorum efendim.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Öyle bir usul yok efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – DTP kabul ederse tamam.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 87’nci maddede, kullanmazsa onun yerine kullanabilir diyor.

NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Başkan karar verir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Herhangi bir grup kullanmadıysa ben onun yerine kullanabilirim. 87’nci maddede öyle bir hüküm var efendim.

BAŞKAN – Sayın Vural, sonuçta, milletvekillerinin kendi iradesiyle değiştirme hakları mevcut İç Tüzük’e göre. Sizin söylediğiniz konu çerçevesinde bakıldığında, kapatmak için verilmiş olduğu anlaşılabilir. Bunu grup başkan vekillerine ve bütün parti yöneticilerine bir kez daha söylemek isterim: Bu yola sapılmaması, Meclisin çalışmasının sağlığı açısından uygundur. Ama benim bulunduğum noktadan, yani Başkanlık olarak, İç Tüzük’ün, bugüne kadar yapılan uygulamaların dışına çıkma imkânım yok.

Diğer taraftan, Sayın Genç, gene İç Tüzük’te, bir grubun kendi hakkı olan önerge verme yetkisini bir milletvekiline devretme hakkı yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, devri yok efendim. Grubun burada inisiyatifi yok. Sadece “Herhangi bir grup önerge hakkını kullanmamışsa, milletvekili veya bağımsız bir milletvekili kullanabilir.” diyor. 87’nci madde çok açık efendim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – 87’nin son cümlesi.

BAŞKAN – Şimdi, sonuç olarak yedi önerge verildiği için, yedi önerge hakkı dolu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakın, Sayın Başkanım, yedi önerge verdim, yarısını uygulamanız da bence… Yani, daha önce bunu konuştuk. Ama, herhangi bir grup yok. Yani, “Her grubun önerge verme hakkı saklıdır.” diyor. “Eğer herhangi bir grup önerge verme hakkını kullanmamışsa, milletvekilinin birisi o grubun önerge hakkını kullanır.” diyor ve onun, grubun da isteğine bağlı değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, anlaşılan o ki, bir karar vereceksiniz. Bu uygulamayı yapmadan önce bu usulün tartışılmasına imkân vermenizi istiyoruz. Dolayısıyla böyle bir uygulama… Çünkü, bu, Başkanlığın uygulamasıdır. Diyor ki: “Açık olmayan önergeler işleme konulamaz.” Bir uygulamadır, bir usuldür, dolayısıyla bu usulle ilgili öncelikli olarak görüşlerimizi açıklayalım, daha sonra bu konuda -uygulama hakkında- kararınızı oluşturunuz efendim.

BAŞKAN – Şimdi, iki ayrı konu var, bu iki ayrı konuya göre uygulamamız belli.

Usul hakkında tartışma mı açmak istiyorsunuz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet.

Ben söz istiyorum efendim, bu usulün aleyhinde söz istiyorum.

BAŞKAN - Başkanlığın uygulaması aleyhinde mi?

KAMER GENÇ (Tunceli) –  Tabii, tabii efendim.

BAŞKAN – Peki.

Usul hakkında tartışma açıyorum 63’üncü maddeye göre.

Başkanlığın uygulaması aleyhinde Sayın Genç’e söz veriyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Aleyhte ben de söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- Her madde hakkında milletvekillerince verilen yedi önergeden sonra siyasi parti gruplarınca verilecek birer önerge haklarının saklı tutulması ve madde metninde redaksiyon mahiyetinde küçük değişiklikler yapan önergelerin işleme alınıp alınmaması hakkında

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, tabii, AKP 2002 tarihinden sonra ezici bir çoğunlukla Türkiye Büyük Millet Meclisine gelince Parlamentonun âdeta işlevini yok etmeye çalıştı. Bakın, sizler 2002’den önce gelmeden önce bu Parlamentoda yürürlükte olan İç Tüzük’e göre her maddenin bir fıkrası için her milletvekili dört önerge veriyordu. Yani, milletvekilleri her fıkra için dört önerge veriyordu, on tane fıkra varsa kırk önerge veriyordu. Dolayısıyla milletvekilleri özgür iradesiyle önerge veriyordu. Fakat, siz gelince… Hele Refah Partisi, Fazilet Partisi, Saadet Partisi burada olduğu zaman ben de Meclis Başkan Vekilliği kürsüsünde otururken, yani en ufak bir müsamaha göstermiyordunuz. Memleketin en hayati kanunu burada müzakere edildiği zaman diyordum ki: Yahu, arkadaşlar… İşte Salih Kapusuz -buradaysa arkadaşımız- o da bu işlerin şahididir. O da grup başkan vekili olarak çok sert bir grup başkan vekiliydi, hiç müsaade etmiyordu. İlle dakika başına karar yeter sayısı, ondan sonra yoklama… Bakın, yani her fıkrada dört önerge verilmesine rağmen ve o engellemeler de yapılıyordu.

Şimdi, siz tabii iktidara gelince, tabii İç Tüzük’ü de çok rahat değiştirme olanağını da bulduğunuz için bu her fıkrada dört önerge verilmesi yerine, tüm maddede üç önerge hükmünü getirdiniz. Bunun üzerine konu Anayasa Mahkemesine gitti. Anayasa Mahkemesi dedi ki: “Milletvekillerinin, 550 milletvekilinin her madde üzerinde vereceği dört önerge çok az. Milletvekillerinin yasama faaliyetine iştirakini engelleyici bir davranıştır.” Bunu Anayasa Mahkemesi iptal etti.

Şimdi, Anayasa Mahkemesi iptal edince, işte yeni bir Tüzük yapıldı. 87’nci madde, aynen okuyalım arkadaşlar, okuma yazması olan herkes bunu şöyle anlar: “Kanunlarda veya İçtüzükte aksine bir hüküm yoksa, kanun tasarısı veya teklifinde bir maddenin reddi, tümünün veya bir maddenin komisyona iadesi, bir maddenin değiştirilmesi, metne ek veya geçici madde eklenmesi hakkında, milletvekilleri, esas komisyon veya Hükümet değişiklik önergeleri verebilir.” Eskiden komisyon ve hükûmet  de vermiyordu.  “Bu esaslar dairesinde milletvekilleri tarafından Anayasaya aykırılık önergeleri dahil her madde için yedi önerge verilebilir.” Bakın çok önemli bir şey:  “Bu esaslar dairesinde milletvekilleri tarafından Anayasaya aykırılık önergeleri dahil her madde için yedi önerge verilebilir. Her siyasî parti grubuna mensup milletvekillerinin birer önerge verme hakkı saklıdır. Ancak, bu hak; ilgili siyasî parti grubuna mensup milletvekillerince kullanılmaması hâlinde, diğer siyasî parti grubuna mensup olanlarla bağımsız sayılan milletvekillerince kullanılabilir.” Madde çok açık. Diyor ki: Her milletvekili her madde hakkında yedi önerge verir. Siyasi partilerin de önerge verme hakları saklıdır.

Şimdi, geçen dönem bütün başkan vekilleri AKP’deydi. Tabii, Allah rahmet eylesin, Sayın Ali Dinçer arkadaşımız da o zaman -kendisini şükranla anıyorum- Meclis Başkan Vekiliydi, ama kendisi uzun zaman rahatsız olduğu için Başkanlık Divanını sadece AKP’liler yönetiyordu. Tabii, öyle olunca -bunu kabul etmek lazım- başkan vekillikleri hangi partide ise biraz kendi partisine… Hele iktidar partisine mensup milletvekilleri ise iktidar partisinin arzularının karşısına dikilmeleri hiç mümkün değil. Şimdi, öyle bir uygulama yapılmış ki geçen dönem arkadaşlar, diyorlar ki: “Yedi tane önerge, ancak gruplar ve milletvekillerinin vereceği önerge toplamıdır.”

Değerli milletvekilleri, şimdi, bakın, Anayasa Mahkemesine giden yani, iptali istenen o tüzükte zaten üç önerge verme hakkı vardı milletvekillerinin. Anayasa Mahkemesi bunu iptal ettiğine göre, demek ki, her halükârda verilecek önerge miktarının üçten fazla olması lazım. Şimdi, burada dört tane grup var, yarın da sekiz tane grup oldu, ne olacak o zaman? Bu uygulamayla, sekiz grup veya on grup için o yedi önerge verme hakkını getirirseniz… Tabii, o fıkranın arkasında “Her grubun önerge verme hakkı saklıdır” deniliyor ya, ama şimdi yani, gruplar önerge verebilecek bu defa milletvekilleri veremeyecek. O zaman milletvekili burada, yani yasama faaliyetinde bulunamayacak. Aslında, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 550 milletvekili vardır, bu 550 milletvekilinden her birinin de eşit koşullarda yasama faaliyetlerine katılması lazım.

Şimdi, geçen dönemde arkadaşlarınız demişler ki: “Efendim, her madde üzerinde verilecek önerge sayısının -gruplar ve milletvekillerinin- toplamı yediyi geçemez.” Bu, haksızlık bana göre. Yani, o zaman ben diyorum ki, burada beş tane, altı tane grup olduğu zaman milletvekillerinin önerge verme hakkı tamamen ortadan kalkıyor.

Biliyorsunuz, bir de 91’inci madde var, temel kanunlar… Bu temel kanunlarda da -temel kanun olarak kabul edilen maddelerde- milletvekillerinin her madde için iki önerge verme hakları var. Burada da, her grubun yine birer önerge verme hakkı var.

Şimdi, geçen gün burada, Sayın Mumcu Meclis Başkan Vekiliyken, burada, eski yapılan uygulamanın tersine bir uygulama yaptı. Nasıl yaptı? Önce 2 tane milletvekilinin önergesini işleme koydu, arkasından grupların da önergesini işleme koydu. Bana göre doğru olan bu. Şimdi, 91’inci maddede bunu uygularsanız ve 87’nci maddede onu uygularsanız bu ters bir uygulama olur.

Şimdi, değerli milletvekilleri, tamam, çoğunluğunuz var, isterseniz, yani, milletvekillerine deyin, yasama faaliyetlerine katılmasın, biz getirelim, hiç… Kanunların, zaten çoğunu da temel kanun kabul ediyorsunuz ki, temel kanun kabul etmeniz de bana göre bu İç Tüzük’e aykırı. Ama nedense, Anayasa Mahkemesi burada sizin lehinize çok keyfî, hukuka sığmayan bir karar vermiş.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – İşinize gelmedi değil mi?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, işime gelme meselesi değil.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Sizin emrettiğiniz zaman mı karar verecek?

KAMER GENÇ (Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri, bu Parlamentoda kanunların enine boyuna tartışılması lazım. Biraz önce Bakanınız çıktı, burada konuşuyor, ben bir şey anlamadım orada ya, vallahi anlamadım, billahi anlamadım. Arkadaşımız Karadeniz şivesiyle konuşuyor, bir de dediklerini anlamıyorum. Ondan sonra da…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Okumayınca anlayamazsın.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Senin dediğini de biz anlamıyoruz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, ben temiz bir Türkçeyle konuşuyorum. Ondan sonra, şimdi, konuşulanı anlamıyorum. Bakan soruları yanlış anlıyor, doğru dürüst cevap vermiyor. Değerli arkadaşlar, bunlar hayati kanunlardır, hayati kanunların burada enine boyuna tartışılması lazım.

Dolayısıyla eğer siz bu uygulamayı yaparsanız, milletvekillerinin milletvekilliği fonksiyonunu yok etmiş sayılıyorsunuz. Yani, bugün siz varsınız diye, çoğunluğunuzu bu şekilde kullanırsınız ama yarına siz gideceksiniz, yerinize gelecek… Öyle uygulamalar yapalım ki sayın milletvekilleri, yani, uzun zaman, hakka, adalete, eşitliğe aykırı olmasın.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Sen ne yaptın?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ya arkadaşım, orada kendi kendine mırıldanıp durma.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Sen mırıldanıp duruyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bak, ben burada kürsüde konuşuyorum, ben millete hitap ediyorum. Orada biraz böyle ciddi oturursan…

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Ben ciddiyim, sen ciddi ol.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bilmiyorsunuz, size bir şeyler öğretmek için buraya geldim. Bak, ben bu Parlamentoda 80’den beri varım. Görüyorsunuz ki, her şeyin doğrusunu söylüyorum.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – 80’den beri ne yaptınız?

KAMER GENÇ (Devamla) - Tabii, size bu akılları herkes de vermez, bunu bilesiniz. Onun için, sayın milletvekilleri, sizden ricam, eğer Parlamentonun sağlıklı çalışmasını istiyorsanız, İç Tüzük’ün uygulamasının bu şekilde olması lazım.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sen Başkan Vekiliyken…

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır hayır, tabii yani. Ben orada olsam, öyle uygularım. Yani, bakın…

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sen hiç kimseyi konuşturmuyordun ki ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben sizi çok iyi tanıyorum, sizi çok da konuşturuyordum.

Bakın, arkadaşlarınıza sorarsanız, ben Meclis Başkan Vekili olduğum zaman muhalefeti daha fazla konuşturuyordum. Hele bir suistimalle ilgili, hele bir soygunla ilgili bir konu geldiği zaman, on dakika fazla konuşturuyordum. Ama sizin, kardeşim, başkan vekilleriniz burada soygunlarla ilgili, bilmem hırsızlıklarla ilgili önergeler veriyoruz, bunların anlaşılmaması için bize söz vermiyorlar. Bunların ispatları var. Geçen gün Kütahya Şeker Fabrikasının özelleştirilmesiyle ilgili yapılan bir sahtekârlığı burada bana göstertmediniz, yani bu soruya cevap verildi, burada siz şey etmediniz.

Yani burada, Parlamentoda milletin isteklerinin, daha doğrusu, Parlamentonun yaptığı kanunun halk tarafından anlaşılması lazım. Televizyonda insanlar seyrediyor, bu kanunun burada maddesi okunmuyor, müzakerede dile getirilmiyor, bu halk acaba bu Türkiye Büyük Millet Meclisini, kendi kulağıyla televizyonu dinlediği hâlde kanunun manasını anlamıyorsa, böyle bir kanun müzakeresi olur mu değerli milletvekilleri? Onun için, sizlerden ricam, Sayın Başkanlık Divanından da ricam, uygulamanızı bu şekilde yapın. Yani, o yedi önergeyi milletvekillerine şey edin, her grubun da ayrıca bir önerge verme hakkı olsun. Tabii, aksi yolda uygulama yaparsanız, yarına, işte Demokratik Sol Partinin burada 13 milletvekili var, bakarsınız bir grup daha kurduk veya bir başka, yarın öbür gün bu Hükûmette çalkantılar olacak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, bir dakikamı kullanmadım.

BAŞKAN – Hayır, şimdi bu uygulamada yok, bir dakika kimseye yok.

Buyurun, teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, bence uygulamanız yanlış Sayın Başkan. Bu yanlış uygulamadan dönerseniz…

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Dinledim, teşekkür ederim.

Lehte konuşmak üzere Sayın Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.

Buyurun Sayın İçli. (DSP sıralarından alkışlar)

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; konu, insanların düşüncelerini ve ifadelerini özgürce ifade etmesi. Bu, her zaman dile getirildi. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu döneminde, bırakın… Biz, tabii, vatandaşlarımızın haklarını savunuyoruz, onlara daha fazla özgürlükler vermek için çaba sarf ediyoruz. Ama ne yazık ki, bu dönem Parlamentoda, AKP’nin sayısal üstünlüğü dikkate alınarak, biz sayın milletvekillerinin, yasalar konusunda, yasa tasarı ve teklifleri konusunda düşüncelerini ifade etmesi engelleniyor. AKP’li arkadaşlar, kendilerine İç Tüzük’le tanınan hakkı, bir anlamda, kötüye kullanıyorlar. İç Tüzük’ümüze göre, gruplar rahatlıkla konuşuyor, yirmi dakika konuşuyor, milletvekillerinin konuşma hakkı var. O milletvekillerinin yapacağı konuşmalar da, daha kanun tasarı ve teklifi dağıtılır dağıtılmaz AKP’li milletvekili arkadaşlar tarafından bloke ediliyor. Önergeler konusunda da AKP’li arkadaşlarımız, virgül değiştirmek suretiyle, “ve/veya” demek suretiyle, hiçbir anlam ifade etmeyen değişiklikler vermek suretiyle, özellikle bizlerin, Demokratik Sol Partililerin düşüncelerini ifade etmelerini bir şekilde engelliyorlar.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi, her konuyu alelacele görüşüp, kamuoyunun bilgisinden bazı konuları saklama yeri değildir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, her konunun enine boyuna tartışıldığı ve konuların ilgili taraflarla paylaşıldığı bir mekândır. Bu yöntem, geçen dönem Parlamentoda olduğu gibi, AKP’nin sayısal çoğunluğu olması nedeniyle, bu dönem Parlamentoda da, komisyonlarda başlamak suretiyle, muhalefetin düşüncelerini ifade etmelerini bir şekilde engelliyorlar.

Arkadaşlar, hepimiz burada vatan için, halkımız için, halkımızın çıkarları için faaliyette bulunuyoruz. Milletvekili olduğumuzda ant içerken, yemin ederken birçok hassasiyetlerin altını çizerek yemin ettik. Yeminin ötesinde, hepimizin vicdanı var, bu ülke bizim ülkemiz, sadece biz burada yaşadığımız gibi bizden sonraki evlatlarımız yaşayacak, torunlarımız yaşayacak. Burada bizim ulusal çıkarlarımız söz konusu, halkın çıkarları söz konusu. Eğer sizler, politik birtakım kaygılarla, yaptığınız yanlışlıkların muhalefet tarafından dillendirilmesi nedeniyle oy kaybına uğrayacağınız kaygısıyla, bizlerin konuşmalarını engellemek durumunda kalırsanız, yarın vicdanınız da rahat etmez. Yarın ülke birçok değerleri kaybederse, halkımız birçok değerleri kaybederse, bunun, bilin ki, bizatihi sorumlusu bu Parlamentoda görev yapan arkadaşlardır. Onun için, kıskançlıktan uzak durmak suretiyle, muhalefetin eleştirilerine lütfen kulak verin. Katılmayabilirsiniz ama dediğim gibi burası alelacele her şeyin kaçırıldığı bir yer olmamalı.

Türkiye’nin gündemine iki gün önce türban meselesi atıldı. Benim tabirimle, Sayın Başbakan İspanya’da el bombasının pimini çekti, oradan attı buraya. İki gündür televizyonlar, gazeteler, türban aşağı türban yukarı, özgürlükler konusunu konuşmaya başladı.

Değerli arkadaşlarım, bu Yasa alelacele Türkiye Büyük Millet Meclisine getirildi. Burada değerli konuşmacılar hep Kanun’un bir ucundan tutmak suretiyle kendi bakış açılarıyla olayı anlatmaya çalıştılar. Değerli arkadaşlar, bu Kanun, Vakıflar Kanunu yepyeni bir kanun olarak getiriliyor AKP tarafından. 2002 yılında yapılan değişiklik… Ki, gayrimüslimlerin, Müslüman olmayan vatandaşların, cemaat vakıflarının mülk edinmesiyle ilgili konuyu gündeme getirdi bazı konuşmacılar, biz onu 2002’de yaptık, yaptığımız için takdir edildik ve Anayasa Mahkemesine götürülen bu olay Anayasa Mahkemesi tarafından da Anayasa’ya uygun bulunduğu için iptal edilmedi. Ama AKP’nin 5555 sayılı Yasa -ki 2006 yılında- Cumhurbaşkanı tarafından- “Lozan’ı deliyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini mahvediyorsunuz. Bu 5555 sayılı Yasa’nın altı maddesi Anayasa’ya aykırıdır, Lozan’a aykırıdır.” şeklindeki geri çevirmesini biz burada konuşuyoruz. Bunlar bizim iddiamız değil. Sayın Ahmet Necdet Sezer, Cumhurbaşkanı olmadan önce Anayasa Mahkemesi Başkanlığını yapmıştır. Bir de Cumhurbaşkanlığı makamı kişisel makamlar değildir, Cumhurbaşkanlığı makamı kişisel makamlar değildir. Cumhurbaşkanlığı makamında, bürokratları, bilim adamları, danışmanları çalışırlar ve bu getirdiğiniz Yasa’nın Lozan’ı deldiğini söylüyor.

Bir de size çok daha ilginç bir şey söyleyeyim: Neden bunu hemen iki gün içinde getirdiniz türban tartışılırken? Gelmeden bir vatandaş diyor ki: “Sayın Başbakan bir hafta önce Karamanlis’le görüştü, Yunan Başbakanıyla görüştü.” Madem önemli bir yasa buydu da, 2006 yılında Cumhurbaşkanı bunu veto ettiğinde niye acil olan vatandaşların hakkını, hukukunu hemen getirmediniz de o vatandaşlarımızın mağduriyetlerini bir buçuk yıl devam ettirdiniz?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Komisyondan geçmiş.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Komisyondan geçmiş. Neden? Çünkü Yunan Başbakanı Karamanlis’le Sayın Erdoğan bir hafta önce İstanbul’da görüştü.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – 22’nci Dönemden bahsediyorum.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Başka ne konuşuldu? Ruhban okulunun açılıp açılmaması konuşuldu. Başka ne konuşuldu? Fener Rum Patrikhanesinin ekümenik talepleri konuşuldu.

BAŞKAN – Sayın İçli, tutumumuzun lehinde söz almıştınız, lütfen konuya gelin.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Tamamlayacağım efendim.

Bunlar benim görüşlerim. Bunlara katılırsınız katılmazsınız, ama benim bu görüşlerimin yurttaşlarım tarafından dinlenmesine engel olamazsınız. Verdiğiniz bu önergelerle İç Tüzük’e aykırı hareket ediliyor.

Bir de başka bir konu var: Hâkim ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili yasa görüşülürken önerge verdim. Başkanlık Divanı, İç Tüzük’ün 84’üncü maddesine göre vermiş olduğum önergeyi işleme koymadı.

Değerli arkadaşlarım, İç Tüzük’ümüzün 84’üncü maddesi “Anayasa’ya aykırılık önergeleri diğer önergelerden önce oylanır.” diyor. Bizim verdiğimiz önergeler Anayasa’ya aykırılık önergeleri. 87’nci maddede ifade edildiği gibi, bizim önergelerimiz “ve”, “veya”, “virgül” şeklinde hakkın kötüye kullanılmasına yönelik değişiklik önergeleri değil. Bizim iddiamız Cumhurbaşkanlığı makamının iddiasıdır. Cumhurbaşkanı değişir. On birinci Cumhurbaşkanı vardır, ama veto, Cumhurbaşkanlığı makamınındır, Sayın Sezer’in veyahut Gül’ün vetosu değildir. Onun için bizleri lütfen dinleyin. Bizler, sizler gibi -buna yürekten inanıyorum- ülkenin menfaati için çaba sarf ediyorsunuz, ama yapıcı eleştirileri dinlemez, futbol takımı gibi “AKP’ydi, DSP’ydi, CHP’ydi, oy kaybediyoruz, bu seçimdir.” derseniz yarın bir gün bu ülkede siyaset yapacak ortam bulamayız. Ülkeyi karıştırmak isteyenler, buradaki, bugün, sizlerin, bizlerin yaptığı tutumlardan dolayı çocuklara hesap veremez.

Sözlerimi bitiriyorum, sabrınız için hepinize teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

Tutumumuzun aleyhinde söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural.

Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Tabii, AKP ve DTP’nin desteklediği, ancak bizim de karşı çıktığımız bu tasarı aslında Meclis Genel Kurulunda oldukça büyük bir önem atfedilerek görüşülüyor.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hepsini desteklemiyoruz.

OKTAY VURAL (Devamla) – Dolayısıyla, son derece de, zaman zaman, böyle bir gerilimli kanun tasarısının görüşülmesi sırasında, aslında, sizin Meclis İç Tüzük’üne uygun ve gerçekten mehabetini de bozmayacak şekildeki uygulamanıza da çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, ama bizim, sizin yaptığınız uygulamayla ilgili husus, doğrudan doğruya bu değişiklik önergelerinin, amacına, İç Tüzük’e aykırı olarak verilmesi ve bu tasarının müzakeresinin engellenmesi amacıyla ilgilidir.

Bakınız, bu okuduğumuz önergeler… Biliyorsunuz, hepimiz biliyoruz, basılıp dağıtıldıktan sonra her milletvekilimizin önerge verme hakkı vardır, doğrudur bu, AKP’li milletvekillerimiz de olabilir, ancak bu önergelerin, gerçekten bu yasa tasarısının milletimizin lehine çıkması için olumlu ifadelerle katkı sağlayacak önergeler olması gerekmektedir, açık olması gerekmektedir. Ancak, maalesef, özellikle Meclis Genel Kurulunda görüşmelerin yapılması sırasında milletvekillerimizin belki de beraber, birlikte “Gerçekten burada değişiklik yapılması gerekir ve bu çerçevede bir önerge vermemiz gerekir.” derken daha önceden verilen bu naylon önergelerle, gerçekten, bu müzakereler sonucunda milletimizin hayrına beraber, birlikte atabileceğimiz adımlar engelleniyor. “İmkân kalmaması hâlindekinin yerine imkân bulunmaması şeklinde değiştirilmesi…”

Değerli arkadaşlarım, bu kadar önemli ve gerilimli bir tasarı hakkında, bir milletvekilimizin sadece bununla ilgili bir önerge vermesinin amacını ne olabilir? Gerçekten soruyorum.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Müzakereyi engellemek.

OKTAY VURAL (Devamla) - Aynı daktilodan çıkmış, aynı gerekçeyle beş tane önerge veriliyor; aynı gerekçe: “İfadenin daha netleştirilmesi amacıyla verilmiştir.”

Değişiklik önergeleriyle ilgili 87’nci maddede “Açık olmayan önergeler işleme konulmaz.” diyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Açık ama.

OKTAY VURAL (Devamla) - Nedir, amacı ne? Amacı belli değil, gerekçesi belli değil.

Gerçekten, bakınız, biz burada bir müzakere yapıyoruz değerli arkadaşlarım. Bu müzakerelerin… Biraz önce ifade ettiğim gibi, gerçekten, siz AKP ve DTP bunu çıkartmak isteyebilirsiniz, bir diyeceğimiz yok, ama bu müzakereler neticesinde muhalefetin itirazlarının bir önergeyle sizin huzurunuza getirilmesini engelleyemezsiniz. Bu bir engellemedir. Dolayısıyla, bu önergelerin işleme konulmaması gerekmektedir. İşleme konulmayacak bir önergeyle ilgili, açıkçası, burada doğrudan doğruya, iktidar partisi milletvekilleri muhalefeti engelleme çabasına girmektedir. Çok yanlıştır.

Değerli arkadaşlarım, burada iktidar partisi vardır, muhalefet vardır. Muhalefet bu konuda, İç Tüzük gereğince meşru her türlü vasıtayı kullanır, ama iktidar partisi muhalefeti engellerse, bu, demokrasi olmaz, bunun adı demokrasi olmaz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Öyle bir dertleri yok.

OKTAY VURAL (Devamla) - Demokrasi olmaz bu. Yani nasıl engelleyebilirsiniz ya?

Şimdi, bir milletvekilimizin -sizin takdirlerinize sunuyorum değerli milletvekillerim- gerçekten, sizin içinizden de milletvekillerimizin değişiklik önergesi vermesi doğrudur. Ama “imkân kalmaması” yerine “imkân bulunmaması” şeklindeki bir değişikliği…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Çok farklı.

OKTAY VURAL (Devamla) – Bir iktidar partisi bu gerekçeyle bir değişiklik önergesi verebilir mi ya?

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Çok farklı.

OKTAY VURAL (Devamla) – Yani, bu, tasarının ne kadar milletimizin lehine de olmadığını ortaya koyan bir girişim. Ciddi bir şey varsa, imzamızı atın. Getirin, o imzanın arkasında -doğruysa- Meclis bulunsun. Ama, milletvekillerini, Meclis gündemini tıkamak, muhalefetin değişiklik önergelerini vermesini engellemek amacıyla kullanılmaması gerekiyor. Milletvekilinin iradesi bir değişikliği ve ciddi bir değişikliği gündeme taşımak olmalıdır. Burada eğer böyle yaparsak, iktidar partisi, muhalefetin ya da bütün milletvekillerimizin müzakereyi…

Şimdi, biz, bu müzakereyi niye yapıyoruz? Değerli arkadaşlarım, bu kadar konuştuk biz, sizler konuşuyorsunuz. Bu müzakerelerin bir amacı var. Bu kanun tasarısı -madde- yeterlidir ya da değildir. Yeterli değilse önerge hazırlanacaktır, yeterliyse oylamaya gidilecektir. Ama, bu kadar müzakereden sonra değişiklik önergesi dahi veremiyorsunuz. O zaman, müzakerenin amacı ne, hedefi ne? Bu amacı ve hedefi ortadan kaldırmaya yönelik bu önergelerin, kanaatime göre, öncelikli olarak, aslında, Meclis Başkanlığına verilmemesi gerekiyor. Bu konuda, özellikle iktidar partisinin böyle önerge vermesini çok yadırgıyorum. Ama, İç Tüzük’ümüze göre -87’nci maddeye göre- bu değişiklik önergelerinin -açık olmayan ve anlamı olmayan önergelerin- doğrudan doğruya Sayın Komisyon Başkanının, bundan önceki kanun tasarılarında olduğu gibi bir redaksiyonla halledebileceği hususların bir kanun maddesinin  değiştirilmesi istikametinde kullanılmasını son derece yanlış görüyoruz. O zaman, Komisyon Başkanımızın bir redaksiyon talebinin –hepsinin- bir önergeye bağlanması gibi gerçekten komisyon çalışmalarını ve raporun daha iyi çıkmasını engelleyecek bir usule gideriz ki, zannederim, Komisyonumuz da bu redaksiyonla ilgili yetkisinin amacına uygun olmayan bir şekilde kullanılmasını da istemez. Öyle bir şey olabilir mi? Komisyon Başkanının doğrudan doğruya redaksiyonla yapabileceği hususları, milletvekilleri, sırf muhalefetin bu konudaki görüşlerini sizlerle paylaşmasını engellemek için tıkıyor. Bu doğru bir şey değil. O bakımdan, kanaatime göre bu önergelerin… Şimdi okuyalım bu önergeleri işte. Sayın milletvekillerimizin önergeleri var, bunların hiçbiri önerge değil değerli arkadaşlarım. Elimizi vicdanımıza koyalım.

Ben burada Lozan’dan bahsediyorum değerli arkadaşlarım, önemli konulardan bahsediyorum. Sizin için önemsiz olabilir, siz vicdanınız nezdinde rahatsız olsanız bile oy vermek durumunda olabilirsiniz. Önemli konulardan bahsediyoruz. Yani, Lozan’dan bahsediyoruz ya! Yani, Türkiye’de Soros’un milleti kuşatmasına izin verilmemesinden; egemenliğin, sivil toplumun kuşatılmaması gerektiğinden bahsediyoruz, önemli konulardan bahsediyoruz ya! Basit konular değil bunlar, dalgaya alınacak konular değil değerli arkadaşlarım.

İster oy verin ister vermeyin, ama milletimizin ve muhalefetin, Türk milleti için önemli olan bu kanun tasarısı hakkında görüşlerini dile getirmesini engellemeye yönelik bu tür basit önergeleri, gerçekten böyle önemli bir yasa tasarısının görüşülmesi sırasında verilmesini doğrusu yadırgıyorum. Basit bir konu mu görüşüyoruz? Eğer çok basit idiyse 2006 yılından bu yana niye getirmediniz? Eğer çok basit idiyse Cumhurbaşkanı niye bunu veto etti ya? Niye veto etti? Veto gerekçesini okudunuz mu? Millet var, devlet var, Lozan var, milletimizin manevi değerleri var. Var mı başka bir şey?

Bu kadar önemli bir konuyu, bir iktidar partisi milletvekilinin önerge verme hakkını kullanarak, açıkçası önemsiz önergelerle göz ardı etmek yakışmıyor değerli arkadaşlarım, doğru değil. Yani, bu konuda bırakın söyleyeceğimizi söyleyelim size. Neden bu engelleniyor? Acaba… Bu kanun tasarısıyla gerçekten buna oy verme eğiliminde olan değerli milletvekillerimizin, çoğunluk partisi milletvekillerinin inancı yok herhâlde. Bırakın. Siz oy vereceksiniz. Ne var bunda, ne var bunda ya? Yani, bu kadar önemli bir tasarıya, noktalı virgülün virgül olarak  değiştirilmesi şeklinde bir önergeyle vermek… “Bu kadar önemli.” diyor Sayın Bakan. Gerçekten bu kadar önemli bir tasarıya bu kadar önemsiz yaklaşılmasını da, özensiz yaklaşılmasını da doğru bulmuyorum, doğru değil bunlar.

O bakımdan, kanaatime göre, bir, bu konuda gruplarımızın bu önergeleri vermemesi ve Başkanlığın da işleme koymaması şeklinde bir usulün uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Bu bakımdan, uygulamanın böyle yapılmasını düşünerek hepinize saygılarımı arz ediyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) - Sayın Başkan, DTP Grubu ifade edilerek…

BAŞKAN – Bir saniye… Size de söz…

Buyurun Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, sizin önergeleri okutup ve işleme alırken bir usulünüz var ve bu usul en aykırı önergenin işleme alınması şeklindedir. En aykırı önergenin işleme alınması, muhtemeldir ki, iktidar grubu en aykırı önergeyi veremeyeceğine göre kanun maddesine, muhalefetin en aykırı görüşüne fırsat tanımak içindir. Dolayısıyla, en aykırı önerge işleme alınıyor ise bu tip tıkanmalarla, bu tip önergelerle Türkiye Büyük Millet Meclisinin ciddiyetten uzak vakit harcamasının önlenmesini Başkanlık makamından bilhassa istirham ediyorum.

Çok teşekkür ediyorum, sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yerimden mi konuşayım?

BAŞKAN – Önce ne söyleyeceğinizi anlayayım. (AK Parti sıralarından “Mikrofonu açsın, Başkanım.” sesi) Hayır, önce ne hakkında konuşmak istediğini öğreneyim  sayın milletvekilleri. Akıl öğretmekten vazgeçin.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Vural kürsüde konuşurken DTP Grubunu zikrederek bizim de bu usulde katkımız olduğunu, o şekilde bir cümle ifade ettiler. Ayrıca, bu tasarı hakkında da AKP ile aynı şekilde oy kullandığımızı ifade ettiler. Bunun böyle olmadığını bir cümleyle izah etmek istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi usul tartışmasını bitirelim. Bu başka.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama isim zikrettiler.

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Usule ilişkin de, tabii ki, yine bir cümleyle…

BAŞKAN – Maalesef… Çünkü talep ettiler. Siz hukukçusunuz, biliyorsunuz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Hayır, hayır, değil... Yani ben…

BAŞKAN – Şimdi, ben bütün konuşmacıları dikkatle izledim çünkü tutumumun lehinde ve aleyhinde konuşulduğu için.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama grubumuzu zikrederek…

BAŞKAN – Bir saniye… Bir saniye…

Sayın Vural konuşmasında, bu Kanun’a sizin katkınız olduğundan, yani grubunuzun…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama yanlış bir tanımlamaydı.

BAŞKAN – …katkısı olduğunuzdan bahsetmedi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Aynen öyle dedi efendim.

BAŞKAN – Sadece, bu Kanun’u desteklediğinizi söyledi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama yanlış söyledi efendim, çünkü bizim…

BAŞKAN – Desteklemiyorsanız, ben buradan söylüyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Önergemiz var çünkü. Onun için ifade etmek istiyorum.

BAŞKAN – Tamam. Maksat hasıl oldu, teşekkür ederim.

Yani Demokratik Toplum Partisinin bugün görüştüğümüz, müzakeresini yaptığımız vakıflarla ilgili Kanun’a herhangi bir müdahalesinin veya katkısının olduğuyla ilgili Sayın Vural bir cümle kurmadı, dikkatle izledim. Sizin ve Adalet ve Kalkınma Partisinin, yani grubunuzun ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun onayladığını söyledi.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ama külliyen desteklemiyoruz efendim.

BAŞKAN – Siz de onaylamadığınızı söylüyorsunuz. Ben de buradan herkese bunu iletmiş oldum. Teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, hem onaylamıyoruz hem biz Meclise geldikten sonra Cumhurbaşkanlığından dönen bir yasa. Zaten üç ana noktada temel itirazlarımız vardı. Bu üç noktadaki itirazlarımızın ikisi…

BAŞKAN – Anladım. Sayın Kaplan, şimdi, zaten bu usul tartışmasının sonunda size ben söz vermek durumunda kalırsam kalırım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tamam.

BAŞKAN - O arada da zamanımız doluyor. Özellikle sizin ağzınızdan bir kere daha duyurmayı istedim ki, ben Meclisi kapatmak durumunda kaldığım zaman bu hakkınız da düşecek. Onun için de ben izah etmek durumunda kaldım.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Tamam. Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Tamam. Teşekkür ederim.

Şimdi, tutumumun lehinde söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, İstanbul’da patlamada ölen yurttaşlarımıza başsağlığı diliyorum.

Yine, bundan on sekiz yıl önce, 31 Ocak 1990 yılında evinin önünde hunharca katledilen büyük hukukçu, Atatürk devrimcisi, demokratik, laik cumhuriyetin yılmaz savunucusu Muammer Aksoy’u saygıyla anıyorum. Kendisine rahmet diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çok önemli bir süreç içerisindeyiz. Cumhuriyetimizin, devletimizin temel sütunlardan birisi olan laikliğin aşındırıldığı, sulandırıldığı, orasından burasında çekiştirilerek kemirildiği, laiklik ilkesinin egemen olmadığı bir siyasal sistem oturtma arayış ve çabalarının yeşertildiği bir süreci yaşamaktayız.

Emperyalizmin kendi çıkarları uğruna bize yaptığı dayatmaları kabul etmeyen, direnen, ulusal çıkarlarımızı savunan, emperyalizmin kendi çıkarları karşısında ulusal duruş rotasında bulunan kişilerin gerici, hak ve özgürlükler düşmanı, demokrasi düşmanı gibi çarpık, sakat anlayışların yeşertildiği, buna karşın emperyalist dayatmalara teslim olanların özgürlük ve demokrasi kahramanı olarak gösterildiği bir süreci yaşamaktayız. “Demokrasi” “özgürlük” ve “insan hakları” gibi yaldızlı sözlerin altında nelerin yattığını aramak durumundayız. AKP mensupları, her vesileyle halkın yararına olmayan düzenlemeleri yaparken, bunları demokrasi, özgürlük adına yaptıklarını söylemektedirler ama her nedense o konuda gösterdikleri demokrat tavrı bu Meclisin çalışmasında muhalefete göstermemektedirler. Sayısal çoğunluğuna dayanarak zaten komisyonları tıkamışlar, Meclisi de tıkamaktadırlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasaların tanıdığı hakkın kullanımı konusunda sınırlamalar vardır. Her hak o hakkı tanıyan yasanın da üstünde yer alan objektif iyi niyet kurallarına aykırı bir şekilde kullanılamaz. Her hak o hakkın yasada tanınmasının var oluş nedeni olan amacını aşarak kullanılamaz.

Şimdi, burada AKP milletvekili arkadaşlarımızın verdiği önergelere bakalım, büyük Türk milleti de duysun, hukukçular da duysun. “Yerine getirilmesi” ibaresinin yerine “oluşturulmasına” teklif edilmiş, “imkân kalmaması” ibaresinin yerine “imkân bulunmaması” teklif edilmiş, “olmamak kaydıyla” ibaresinin yerine “olmamak üzere” teklif edilmiş, “teklifi üzerine” “teklifiyle” söylenilmiş, “parasal değerler” yerine “maddi ve parasal değerler…” Ve bunun gibi devam ediyor.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Çok farklı şeyler Ali Rıza Bey.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa bundan önceki Parlamento döneminde komisyonda Hükûmetin getirdiği tasarı Cumhuriyet Halk  Partili milletvekillerinin o tarihteki direnmeleri üzerine kırktan fazla önergeyle düzeltilmeye çalışılmış. Deveye sormuşlar “Boynun neden eğri?” Deve cevap vermiş: “Benim nerem doğru ki.” demiş.

Şimdi, o komisyonlarda öyle ciddi uyarılarla düzeltilemeyen bu yasa tasarısı burada böylesine gayriciddi önergelerle düzeltilmesi mümkün değildir.

Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere bir hususu okumak istiyorum: “…Rutin bir yasa tasarısı gibi gözüküyor; ancak, tasarıyı irdelediğimiz zaman, hükümetin bugünkü şartlarda hukuka bakış açısını, hükümetin devlet anlayışını ve halihazırdaki ekonomik durumdan halkın etkilenişini, çok güzel bir şekilde izah eden bir yasa tasarısı olduğunu görüyoruz.

“…bu hükümetimiz ya yasa yapma tekniğini bilmiyor veya Anayasayı delmekten büyük bir zevk alıyor! Bugüne kadar gelmiş geçmiş hükümetlerin bu Parlamentodan geçirmiş olduğu yasaların Anayasa Mahkemesinden dönme miktarından bu hükümetin Anayasa Mahkemesinden dönen yasaları daha fazla”

“Bir zamanlar -biliyorsunuz bir anekdot vardır- rahmetli Sayın Özal'a atfedilen; ancak, söylenilip söylenilmediği halen tespit edilememiş olan ‘bir kere Anayasayı delmekle ne olur’ lafı halen gündemdedir. Belki, rahmetli bunu bir yasa için bir defa söylemiştir; ancak, bu hükümet, bunu bir âdet haline getirdi. Yapmış olduğu her yasa ya Cumhurbaşkanından dönüyor veya Anayasa Mahkemesinden dönüyor, bir kez görüşülüyor, iki kez görüşülüyor, üç kez görüşülüyor.”

“Anlayamıyorum; çünkü, bu Meclis, bugüne kadar içerisinde sayısal olarak hukukçu barındıran en yüksek sayıya sahiptir.”

BAŞKAN – Sayın Öztürk, tutumumun lehinde söz almıştınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Efendim, tutumunuzla ilgili…

BAŞKAN – Hayır, konu önemli de, lehinde söz almıştınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Tutumunuzla ilgili efendim. Bakın, tutumunuzla ilgili.

BAŞKAN – Anlayamadım, lehte mi, aleyhte mi!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – “Şuna inanmak gerekir ki, demokrasilerde rejimin bekçisi hukuktur. Rejimi koruyan hukuktur, hukuka saygıdır, insana saygıdır; eğer, bunun dışına çıkarsanız, yapmış olduğunuz yasaların neredeyse üçte 1'i, yüzde 30'a yakını dönüyor ise, o zaman, ya rejime karşı bir inançsızlığın içerisindesiniz veya halka karşı bir inançsızlığın içerisinde olduğunuz neticesine varılır.

“Halkımız, tüm kesimleriyle, sanayiciden işçisine kadar tüm kesimleriyle mağdur durumda; ama, devamlı bir iddianın içerisindesiniz; ekonomi her gün iyiye gidiyor, halkımız, hemen içinde olduğumuz günlerde almış olduğumuz tedbirlerle rahata kavuşacak diye.”

“Değerli arkadaşlarım, her şeyin ötesinde, hükümet olarak öncelikle hukuka saygılı olmanız lazım. Hükümet etmek, inat etmek değildir; hükümet etmek, temsil etmiş olduğunuz halkın ve milletin iradesini, bu Meclise, bu hükümetin aksiyonlarına sirayet ettirmektir; onları, rahat ve huzur içerisinde yaşatmaktır; ancak, bunu söyleyebilmek, bu amaca yöneldiğini söyleyebilmek mümkün değil.”

“Bu sabahın 04.00'ünde, evime giderken, ben, şunu düşündüm; bugün halkıma ne verdim? 04.00'lere kadar çalıştık, iki hafta çalıştık. RTÜK Yasasıyla halkımız ne kazandı; halkımız, daha iyi bir hukuk devleti içerisinde üstün insan haklarını mı kazandı, ekonomik problemlerini mi halletti?! Bunların hiçbirisine ‘evet’ diyemedim; inanıyorum ki, hiçbiriniz de ‘evet’ diyemediniz.”

“Hükümetin devlet anlayışı, şu izah ettiğim hukuka bakış açısı ile ekonomiye bakış açısı ve toplamı içerisinde halka verebildiklerini alt alta yazdığımız zaman, bu hükümetin, şu arkamızda yazılan, hakimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğu ilkesinden sapmış olduğu gözüküyor.

Bugünkü hükümet, hükümettir; ancak, bugünkü hükümet, muktedir değildir, bugünkü hükümet iktidar değildir…”

“…görebildiğim kadarıyla, bu siyasî iktidar bir ötenazi hakkını kullanmaktadır ve intihar etmektedir.”

Değerli arkadaşlarım, bu sözler benim değil. Bu sözler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 15/2/2002 Çarşamba günü 100’üncü Birleşiminde AKP Grubu adına konuşan bugünkü Genel Başkan Yardımcısı Sayın Dengir Mir Mehmet Fırat’ındır.

Ben, şimdi, AKP Grubunun burada belirtilen felsefenin özüne uygun davranmasını ve her vesileyle başkaları için gündeme getirdikleri demokrasi, özgürlük anlayışını, burada öngörüldüğü şekilde muhalefete de tanımasını istiyorum.

Hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, gerek İç Tüzük’ümüzün 87’nci maddesindeki her madde hakkındaki yedi önerge sınırlaması gerekse önergelerin değişiklik kapsamına Başkanlığımızın müdahale yetkisinin bulunup bulunmadığı konusunda Başkanlığımızın bugüne kadar uyguladığı tutumu kısaca açıklamak istiyorum:

İç Tüzük’ümüzün 87’nci maddesine göre her madde hakkında milletvekillerince yedi önerge verilebilmekte, ancak her siyasi parti grubunun bir önerge verme hakkı saklı tutulmaktadır. Siyasi parti gruplarınca bu hakkın kullanılmaması hâlinde bu hak milletvekilleri tarafından kullanılabilmektedir.

Uygulamada ise, ilk yedi önerge geliş sırasına göre işleme alınmaktadır. Önerge hakkını kullanmamış grupların, daha sonra önerge vermesi hâlinde, en son verilen önerge çekilerek, parti gruplarının bir önerge verme hakkı korunmaktadır. Bu yöndeki uygulama İç Tüzük’ün 87’nci maddesi hükmüne uygundur ve maddenin gerekçesi de bu yöndedir.

Öte yandan, İç Tüzük’ün 87’nci maddesine göre, verilen değişiklik önergeleri açık olmamaları hâlinde işleme konulmamaktadır. Ancak, mevcut metinde yaptığı değişiklik çok küçük olsa bile, kapsama ilişkin bir müdahale imkânımız bulunmamaktadır.

Bununla birlikte geçmiş dönemlerden beri hem iktidar hem de muhalefet partileri tarafından zaman zaman kapatma önergeleri verilmiştir ve bu önergeler işleme alınmıştır. Ancak, hem iktidar hem de muhalefet partileri gruplarının bu hususta gereken özeni göstermelerini rica ediyorum.

Görüşmeler sonrasında tutumum değişmemiştir, bilgilerinize sunulur.

Sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 5 Şubat 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati : 20.01

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.