DÖNEM: 23 CİLT: 13 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 57’nci
Birleşim 31 Ocak 2008 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.- GELEN KÂĞITLAR III.-
YOKLAMALAR IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, balık çiftliklerinin çevreye verdiği zararlar ile
balık üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 2.- Burdur
Milletvekili Bayram Özçelik’in, Burdur ilinin eğitim
ve öğretim projelerine ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Manisa ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, çiftçilerin hangi
ürününe ne kadar destek verileceğinin bir an önce açıklanması gerektiğine
ilişkin açıklaması 2.- Konya
Milletvekili Faruk Bal’ın, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın
konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması 3.- Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ’ın konuşmasında partisine sataşması
nedeniyle konuşması 4.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, konuşmasında geçen bir
ifadeyi, yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle, düzeltmek amacıyla açıklaması 5.- Konya
Milletvekili Faruk Bal’ın, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın 57’nci Hükûmete
sataşması nedeniyle konuşması 6.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın konuşmasında muhalefet milletvekillerine
sataşması nedeniyle konuşması 7.- Konya
Milletvekili Faruk Bal’ın Artvin Milletvekili Ertekin
Çolak’ın konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz ve 24 milletvekilinin, yapı malzemesi ve yapı denetimi
konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/113) 2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin, kış
şartları nedeniyle Doğu Anadolu Bölgesi’nde hayvancılık ve altyapıda yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/111) 3.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 milletvekilinin, organize sanayi bölgelerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/112) B)
TEZKERELER 1.- Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı
resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/274) VII.-
SEÇİMLER A)
KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ 1.- (10/35, 43,
49, 70) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonuna üye seçimi VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER 1.- Her madde
hakkında milletvekillerince verilen yedi önergeden sonra siyasi parti
gruplarınca verilecek birer önerge haklarının saklı tutulması ve madde metninde
redaksiyon mahiyetinde küçük değişiklikler yapan önergelerin işleme alınıp
alınmaması hakkında X.- OYLAMALAR 1.- 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi’nin 12’nci maddesinin oylaması XI.- SORULAR VE CEVAPLAR A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Silopi Termik Santraline, - Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
erozyona yönelik çalışmalara, İlişkin soruları
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/1364, 1365) 2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Çukurova lagünlerine
yönelik çalışmalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/1367) 3.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, yasama dokunulmazlığı tezkerelerine ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in
cevabı (7/1718) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat
14.00’te açılarak üç oturum yaptı. Birinci ve İkinci Oturum Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün, Kâzım Karabekir
Paşa’nın, 60’ıncı ölüm yıl dönümü nedeniyle, asker ve eğitimci kişiliğine, Niğde Milletvekili Mümin
İnan, Niğde’deki çiftçilerin tarımsal sulamada kullandıkları elektrik
borçlarına, Kırklareli Milletvekili
Tansel Barış, ülkemizdeki organ bağışı ve nakline, İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar. Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu, Kâzım Karabekir
Paşa’nın 60’ıncı ölüm yıl dönümü nedeniyle bir konuşma yaptı. Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi ve 20 milletvekilinin, sendikal örgütlenme ve
faaliyetlerde yaşanan sorunların (10/108), İzmir Milletvekili Ahmet
Ersin ve 30 milletvekilinin, Alevi vatandaşların inanç ve kültürlerini
yaşamalarında karşılaştıkları sorunların (10/109), Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin, iç göçün nedenlerinin ve
sonuçlarının (10/110), Araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Portekiz’e resmî ziyarette
bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden
heyete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi
kabul edildi. Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında bulunan,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/490) (S. Sayısı: 97) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi. 2’nci sırasında bulunan ve
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 9.11.2006 Tarihli ve
5555 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun (1/24) (S. Sayısı: 98) geri gönderilen
maddelerinin görüşmelerine başlanılarak 5’inci maddesi kabul edildi. Saat 18.07’de toplanmak
üzere, ikinci oturuma 17.45’te son verildi.
Üçüncü Oturum Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 2’nci sırasında bulunan ve
Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 9.11.2006 Tarihli ve
5555 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun (1/24) (S. Sayısı: 98) geri gönderilen
maddelerinin görüşmelerine devam edilerek 11’inci maddesi kabul edildi, 12’nci
maddesi üzerinde bir süre görüşüldü. 31 Ocak 2008 Perşembe günü,
alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 20.06’da son
verildi.
No.: 81 II.- GELEN KÂĞITLAR 31 Ocak 2008 Perşembe Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 Milletvekilinin, kış
şartları nedeniyle Doğu Anadolu Bölgesinde hayvancılık ve altyapıda yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/111) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/01/2008) 2.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 Milletvekilinin, organize sanayi bölgelerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/112) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/01/2008) 3.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz ve 24 Milletvekilinin, yapı malzemesi ve yapı denetimi
konusunda Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/113) (Başkanlığa geliş tarihi:
25/01/2008) Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri 1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, YÖK Başkanına söylediği iddia edilen bir sözüne
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1291) 2.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Suudi Arabistan Kralının
hediye verip vermediğine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1293) 3.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, bir üretim tesisine
usulsüz ruhsat verildiği iddiasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1303) 4.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, bir cinayet dosyasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1305) 5.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, Emniyet
mensuplarının psikolojik rehabilitasyonuna ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1306) 6.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Karşıyaka Mezarlığındaki anıt mezarlara yapılan
saldırılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1307) 7.- Trabzon Milletvekli M.Akif Hamzaçebi’nin, basında çıkan bazı polis memurları
hakkındaki soruşturmaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1308) 8.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, bir silahlı saldırı
olayının aydınlatılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1309) 9.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir şirket arazisine verilen imar izni ile ilgili
iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1310) 10.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir arazideki imar değişikliğine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1311) 11.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, kurban bedeli
bağışı toplayan hayır kurumlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1312) 12.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, yabancı gerçek kişilerin ve tüzel kişiliğe sahip
ticaret şirketlerinin taşınmaz edinimlerine ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/1331) 13.- Ankara
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, hastanelerde
kullanılan kloroflorokarbonlu soğutuculara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1332) 14.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Suudi Arabistan
Kralının hediye verip vermediğine ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1336) 15.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Türk Telekomun internet sitesindeki bilinmeyen numara sorgulama linkine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1337) 31 Ocak 2008 Perşembe BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Canan CANDEMİR
ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşimini açıyorum. III.- YOKLAMA BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, balık çiftliklerinin çevreye verdiği zararlar ile balık üreticilerinin
sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin’e aittir. Buyurun Sayın
Ersin. IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, balık çiftliklerinin
çevreye verdiği zararlar ile balık üreticilerinin sorunlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı AHMET ERSİN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Konuya girmeden
önce, bugün İstanbul Davutpaşa’da bir maytap
imalathanesinde yaşanan facia sonucunda 17 vatandaşımız yaşamını yitirdi. (AK
Parti sıralarından “ 19 mu oldu? Evet,
19 vatandaşımız yaşamını yitirdi, bazıları ağır olmak üzere onlarca
vatandaşımız da yaralandılar. Yaşamını yitiren vatandaşlarımızın yakınlarına
sabır diliyorum, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. İşte,
denetimsizliğin ve ilgisizliğin getirdiği bir sonuçla karşı karşıyayız.
Ruhsatsız olduğu söylenen bu iş yerinin zamanında denetlenmemiş olması böyle
bir faciayla sonuçlandı. Değerli
arkadaşlarım, denetimsizlik ve ilgisizlik, bu balık çiftlikleri konusunda da
başımızı ağrıtıyor, şikâyetlere neden oluyor. Kendi seçim çevremde örneğin,
Urla-Karaburun-Çeşme kıyı şeridindeki en güzel koylarımızın girişine
konuşlanmış olan balık çiftlikleri, maalesef, yıllardan beri bir sorun olarak
karşımızda duruyor. Yarattıkları kirlilik nedeniyle, deniz dibinde ve yüzeyinde
yarattığı kirlilik nedeniyle, denizin eko sistemini bozdukları nedeniyle ve
oksijen yetersizliğine sebep oldukları nedeniyle, yıllardan beri bu balık
çiftlikleri kamuoyunun tepkisini çekmektedir. Nitekim,
son günlerde yaşanan yoğun balık ölümleri hem sektörde ciddi zararlara neden
oldu hem de kamuoyunda endişelerin yaratılmasına neden oldu. Değerli
arkadaşlarım, şimdi, Türkiye Büyük Millet Meclisinden bir Çevre Yasası
geçirdik, çıkardık ve 13 Mayıs 2006 tarihinde yürürlüğe giren Çevre Yasamızın
geçici 9’uncu maddesinin (h) bendi gereğince arkeolojik ve doğal sit alanları ile kapalı koylarda ve
körfezlerde balık çiftliği kurulamaz ve yine, bu Yasa’ya dayanarak yayımlanan
tebliğe göre, balık çiftlikleri sadece kıyıdan Sayın Çevre
Bakanımız zaman zaman açıklamalar yaptı. Örneğin,
hatırlayabildiğim en son açıklamasında, bu balık çiftliklerinin, yaz başlamadan
önce bulundukları yerlerden, yani Yasa’ya ve tebliğe aykırı olarak konuşlanmış
oldukları yerlerden açık denize taşınacaklarına ilişkin açıklamalar yaptı.
Ancak, bu balık çiftliklerinin, yani Yasa’ya ve tebliğe aykırı konuşlanmış olan
balık çiftliklerinin nereye taşınacakları belirli değil. Yani, bu sektöre,
nerede faaliyet göstermeleri gerektiğine ilişkin bir belirlenen yer yok.
Dolayısıyla, “taşının” demekle sorun bitmiyor değerli arkadaşlarım, nereye
taşınacaklarının, hangi koşullarda faaliyetlerini sürdüreceklerinin de
belirlenmesi gerekir. Şunu açıklıkla
belirtmek isterim; Hiç kimse balık çiftlikleri tamamen kaldırılsın, yok edilsin
demiyor. Böyle bir iddiamız yok. Tam tersine, balık çiftliklerinde yetiştirilen
balıkların, ürünlerin, vatandaşlarımızın ucuz protein sağlamasına yardımcı
oldukları nedeniyle varlıklarının sürdürülmesinden yanayız, ama çevre sorunları
yaratmadan, sıkıntı yaratmadan ve Avrupa’da, gelişmiş ülkelerde hangi
koşullarda faaliyet gösteriyorlarsa Türkiye’de de aynı koşullarda çalışmaları
gerektiğini söylüyoruz… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AHMET ERSİN
(Devamla) – …ve işte itirazlar da buradan kaynaklanıyor değerli
milletvekilleri. Şimdi,
taşınacakları yeri göstermeden “bulunduğunuz yerden ayrılın” demek yeterli
olmadığı gibi, nereye gideceğini bilmeyen bu sektörde faaliyet gösterenler,
çoğunlukla bulundukları yerlerden 150- Değerli
arkadaşlarım, gerek sektördeki yasa tanımazlık ve gerekse ilgililerin soruna
planlı, projeli yaklaşmamaları nedeniyle, bu sektöre yol göstermemeleri
nedeniyle, bu sorun bir ciddi bunalım olarak karşımızda varlığını sürdürmeye
devam ediyor ve bir an önce çözümlenmesi gerekir. Dinlediğiniz için
çok teşekkür ediyorum. Saygılar
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN- Teşekkür
ederim Sayın Ersin. Hükûmet adına cevap
hakkı, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu’na
aittir. Buyurun Sayın Eroğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar) ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi hürmetle selamlıyorum. Şimdi, efendim,
özellikle balık çiftlikleriyle alakalı kanaatimizi ve yapılan çalışmaları ben
sizlere arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Evvela, şunu
prensip olarak ifade etmekte fayda var: Biz balık üretimine, balık
çiftliklerine karşı değiliz. Ancak, bunların çevreyle uyumlu, kirlenmeyi,
turizmi veyahut da yerleşim alanlarını etkilemeyecek şekilde olması yanındayız.
Hatta, şunu açıkça ifade edeyim ki, Hükûmetimiz, ilk defa 2003 yılından itibaren, balıkla
ilgili, özellikle 2003 yılında Su Ürünleri Kanunu’nda değişiklik yaparak, 2004
yılında Su Ürünleri Yetiştirici Yönetmeliği çıkarılmış ve bu konuda destekleme
kararı almıştır. Hatta şu anda yaklaşık olarak 100 milyon YTL ödenmiştir. 2007
yılı için de 58 milyon YTL’lik bir hak ediş
bulunmaktadır. Yani, gerçekten, hem teşvik edilmiş Hükûmetimiz
tarafından, ayrıca, yüzde 50 faiz indirimli bir kredi imkânı da sağlanmıştır.
Bu, gerçekten çok önemlidir. Zaten, Hükûmetimin
sağladığı bu imkânlar: Yönetmelik değişikliği, teşvik, kredi indirimi, yüzde
50’ye varan kredi indirimi. Bu gibi sebeplerle, bakın, mevcut üretim yüzde 110
artmıştır. 2002 yılında –Rakamı tam olarak söylüyorum, az önce Sayın Tarım ve Köyişleri Bakanımız verdi bu rakamı- 61.165 ton iken,
dikkat buyurun, 2006 yılında, sonu itibarıyla, 129 bin tona ulaşmıştır; yani
yüzde 100’den fazla bir artış olduğunu özellikle burada vurgulamak istiyorum. Tabii, buna
paralel olarak ihracat da artmış. Gerçekten, ihracat da 22.500 ton iken 2002
yılında, 2006 yılında, bakın, 42 bin tona çıkmıştır ihracat. Yani, hatta katma
değer olarak daha da artmış. 2002 yılında ihraç edilen bu balıkların değeri
yaklaşık 96 milyon 700 bin YTL iken, bu, 2006 yılında 233 milyon 390 bin YTL’ye çıkmıştır. Yani, yaklaşık 2,5 katına yakın bir
ihracatta da 2002 ilâ 2006 arasında fark vardır. Peki, mesele ne?
Mesele şu: Tabii, bu balık çiftlikleri, maalesef bazıları koylarda, turizm
alanlarını etkileyecek veyahut da o civarda, kıyılardaki yerleşim alanlarını
etkileyecek veyahut da denizdeki akıntıların veya derinliğin müsait olmadığı
yerde kurulan balık çiftliklerinin, denizdeki, bunların sebep olduğu birtakım
sıkıntılar ortaya çıkmıştır. Tabii, bu
sıkıntılar ortaya çıkınca, Hükûmetimiz bu konuda
tebliğ çıkarmıştır. Tebliğin ruhu şu: Balık çiftliklerin gerek derinlik gerekse
akıntı açısından uygun noktalara taşınması konusunda bir tebliğ çıkardı. Ancak,
bu tebliğle alakalı, maalesef, idare mahkemesi tarafından bu tebliğle ilgili
yürütmeyi durdurma kararı verildi. Tebliğin çıkış tarihi 24 Ocak 2007. Resmî
Gazete’de yayımlandı. Tebliğin adı: Denizlerde Balık Çiftliklerinin
Kurulamayacağı Hassas Alan Niteliğindeki Kapalı Koy ve Körfez Alanlarının
Belirlenmesine İlişkin Tebliğ. Yani, burada özellikle şunu söylemek istiyorum:
Biz balık çiftliklerine karşı değiliz, ama bu kapalı koylarda veyahut da
kirlenme açısından şartları uygun olmayan yerlerde gerçekleşmesine karşıyız.
Ancak bu tebliğ, Danıştay 6. Dairesi tarafından 15 Mayıs 2007 tarih ve
2007/1447 esas numarasıyla yürütmeyi durdurma kararı verilmiştir. Bu
görüşülmüş, görüşmeler sonunda özelikle 20 Eylül 2007 tarihinde bu yürütmeyi
durdurma kararı kaldırılmış ve 13/11/2007 tarihinde
Bakanlığımıza bu yürütmeyi durdurmanın kaldırıldığına dair tebliğ ulaşmıştır. Peki, ondan sonra
biz ne yaptık? Bakın, az önce Değerli Milletvekilimiz ifade etti, bunların
taşınacakları yerler belli değil diye. Biz bu yürütmeyi durdurma kararının
Danıştay tarafından kaldırılmasından sonra, hemen Bakanlığımızda, bizzat benim
başkanlığımda Müsteşarımız, ilgili bütün kamu kurum ve kuruluşları, Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız, Kültür ve Turizm Bakanlığımız,
Denizcilik Müsteşarlığımız başta olmak üzere toplantılar yapıldı. Bizim de
kanaatimiz şu… Tabii ki, şu şekilde demek gayet kolay: Balık çiftlikleri,
özellikle derinliği veya akıntı hızları, yerleşim açısından uygun olan, iç koy
olmayan yerlerde, yerlerini kendileri tespit etsinler, çevre etkileri
değerlendirmesi için müracaat etsinler ve onlara, biz gerekli, taşınacakları
yeri tespit edelim. Usul budur, ancak şahsen bu da benim mantığıma ters
geliyor. Dedim ki: Arkadaşlar, bunu, herkese bu… Birtakım ölçümler, derinlik
ölçümleri, deniz içi çalışmaları yapılıyor. Bunları, herkese böyle bir maliyet yüklemeyelim.
Dolayısıyla, bu çalışmaları biz yapalım, buna göre standartları sağlayacak
alanları belirleyelim birlikte, bütün kurumlar ve böylece… Hatta bunların
talepleri vardı: Bize topluca ÇED verilmesi şeklinde, yani, herkesin ayrı ayrı değil de bir bölgede, balık çiftlikleri taşınacaksa,
toplu ÇED verilsin diye. Bu da bana fevkalade makul geldi. Dolayısıyla, toplu
ÇED verilmesi konusunda da bu talimat verildi. Bir kere, balık çiftliklerinin
istediği bu talep karşılanıyor. Ayrıca, balık
çiftliklerinin istediği, “Çevre düzeni planlarında bunlar işlensin.” diye bir
talep var ve bu kalıcılığın teminat altına alınmasını istiyorlar. Yani, iki gün
sonra “Burası da uygun değil.” derse tekrar mı taşınacaklar? Bu bir maliyet
getiriyor. Bu konuda da şu anda arkadaşlara, ÇED ve Planlama Genel
Müdürlüğümüze talimat verdim. Dedim ki: “Arkadaşlar, onlar da haklı.
Dolayısıyla, taşındıkları zaman bunları çevre düzeni planlarına işleyelim,
kalıcı olsunlar, mahzuru olmayan yerleri tekrar tekrar
istemeyelim.” Bir de kıyılarda
ön besi, yani adaptasyon ünitelerinin kurulması için yeterli büyüklükte alan
istiyorlar. Bu konuyu, tabii, arkadaşlarla görüşüyoruz. Özellikle şunu ben
vurgulamak istiyorum: Balık çiftlikleriyle ilgili konu gündemimizde, defalarca
toplantı yaptık. Hatta bugün de Sayın Müsteşarımızın başkanlığında, bu konuyla
ilgili özel bir toplantı yapılıyor; onu da özellikle vurgulamak istiyorum.
Sayın Müsteşarımız Profesör Doktor Hasan Zuhuri Sarıkaya, bu deniz
araştırmaları konusunda, Türkiye’de gerçekten otorite bir kişidir. Dolayısıyla,
diğer kurum ve kuruluşlardan, hatta Sahil Güvenlik de dâhil olmak üzere, Kültür
Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Denizcilik
Müsteşarlığı, bütün hepsi toplanarak, birlikte, şu anda, “Uygun alanlar neresi
olabilir?” diye, bunları belirliyorlar ve bu tespitten sonra, biz de onlara
yardımcı olmak üzere bu alanları bildireceğiz. Ancak, şunu da
ifade edeyim: Bazı balık çiftlikleri, hâlâ, taşınmamak konusunda direniyorlar.
Bir kere, artık, tebliğ geçerlidir, süre dolmuştur. Bunları çok açık ifade
ediyorum. Özellikle “yaz başı” diye söyledik, bu konuda tarihi de tam
belirleyeceğiz. O tarihten itibaren, süre dolduğu için, yeni bir süre
vermiyoruz, ancak, belli bir tarihten sonra -onu da ilan edeceğiz- bir kere,
taşınmayana para cezası. Tekrar, bir ay içinde taşınmazlarsa katlanarak para
cezası, tekrar taşınmadıkları zaman, nam ve hesabına, taşınma maliyetinin yüzde
50 fazlasıyla, onlardan almak kaydıyla bunlar taşınacak. Bu konuda çok
kararlıyız, onu açıklıkla ifade etmek istiyorum. İlgili bütün kurum ve
kuruluşlarla da bağlantı, gerekli koordinasyon sağlanmıştır. Tabii, balık
çiftliklerini mağdur etmek istemiyoruz. Ama onların da çevre, görüntü
kirliliği, deniz kirlenmesi, turizm engellenmesi, yerleşim alanlarında birtakım
problemlere sebep olması gibi hususlara da, çevreyle uyumsuz birtakım
faaliyetlerde bulunmalarına da asla müsaade etmeyiz. Ama,
bu şu mana değil: Balık çiftliklerini istemiyoruz. Belirttiğimiz tebliğe uygun
olan alanlarda gelip müracaat ettikleri zaman kapımız açıktır, yardımcı
olacağız. Tebliğe, kanuna, nizama, yönetmeliklere saygılı olan herkese, her
müteşebbise kapımız açıktır, başımızın tacıdır. Ama “Biz tebliği takmayız,
yönetmelikten anlamayız.” diyenlere de gerekli işlemi yapmaya da kararlıyız,
onu özellikle vurgulayayım. O bakımdan,
müsaade edin, bu balık çiftlikleri meselesi çok kısa zamanda hallolacak ve
göreceksiniz. Zaten, şu anda, hepsi kararlılığımızı gördükleri için, bu konuda
çok kararlı olduğumuzu gördükleri için çevreyle uyumlu bir yapılanmaya, taşınma
çalışmalarına çoğu da başlamıştır, onu özellikle belirtmek istiyorum. Bu arada, tabii
ki, sadece balık çiftlikleri değil, birtakım maden ocaklarıyla da ilgili
itirazlar, birtakım sıkıntılar var, onu da biliyorum. Ama bütün madencileri
topladık, kendilerine şunu söyledik: “Biz madenlerin işletilmesine karşı
değiliz, yardımcı da olacağız.” Ama, mutlaka çevreyle
uyumlu bir madencilik yapacaklar. Vahşi madenciliğe “hayır” fakat çevreyle
uyumlu madenciliğe “evet” diyoruz. Bu konuda, özellikle şunu da belirteyim: 1
Ocak 2008 tarihinden itibaren, bundan böyle, ormanda vesairede
madencilik faaliyeti göstermek isteyen herkes, her firma, bize mutlaka ıslahla
ilgili rehabilitasyon planlarını ve takvimini sunmak
zorunda. Dolayısıyla, bunları da bizzat ben inceliyorum. Dün akşam gece
saatlerine kadar bazı rehabilitasyon planlarını
inceledim, bir kısmını reddettim “böyle plan olmaz” diye. Onu güzelce
hazırlayan, takvimini belirleyen her firmaya yardımcı olacağız, ama vahşi
madencilik yapanlara kesinlikle karşıyız. Bunu da özetle vurgulamak istiyorum. Bu duygularla,
hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum efendim, teşekkür ediyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Gündem dışı
ikinci söz, Burdur ilinin eğitim ve öğretim projeleri hakkında söz isteyen
Burdur Milletvekili Sayın Bayram Özçelik’e aittir.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Özçelik. 2.- Burdur Milletvekili Bayram Özçelik’in,
Burdur ilinin eğitim ve öğretim projelerine ilişkin gündem dışı konuşması BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, İstanbul’da
fabrikadaki patlamada vefat eden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yaralılara
acil şifa diyorum. Cenabıhak, milletimize tekrar böyle bir kaza yaşatmasın. Akdeniz’in şirin
ili göller, güller, gönüller diyarı Burdur ilinin eğitim alanında elde ettiği
başarının panoramasını, inanç, azim ve kararlılığın insanı ve toplumu başarıya
götürüşün manzarasını sizlerle paylaşmak istiyorum. Eğitimde tüm
Türkiye’ye model olmuş bir il hâline gelen ilimizde 2006 yılında kurulan Mehmet
Âkif Ersoy Üniversitemizde, Burdur Belediyemizde sivil
toplum örgütleriyle, sanayicilerle, esnafla, halkımızla kaynaşarak bu yıl
başlatacağımız yatırım hamlelerimizle “Mehmet Âkif Ersoy” adına yaraşır üniversitemizi
kurarak, üniversiteler arasında müstesna yerini almış olacaktır.
Üniversitemizin kurulmasında önderlik eden Başbakanımıza, Bakanlar Kurulumuza
ve Millî Eğitim Bakanımıza tekrar teşekkür ediyoruz. Söz konusu eğitim olunca,
gönül seferberliği, dayanışma, birlikte olma, okul aile birlikleri,
dershaneler, öğretmenler, Millî Eğitim Müdürlüğü ve Valiliğimizin önderliğinde
uygulanan projelerle başarı sağlanmaktadır. Göller ve
Gönüller Diyarı Burdur Projesi: Bu projeyle Burdur’u tanıtım amaçlanmış, ilköğretim
yedinci sınıf öğrencilerinin iştirakiyle, ülke genelinde yapılan yarışmaya elli
iki ilden katılım olmuştur. İlimiz hakkında kompozisyon yazan öğrenciler,
Burdur’da üç gün misafir edilmiştir. Projeyle, yaklaşık 250 bin aileye Burdur
tanıtılmıştır. Ayın Başarılı
Okullar Projesi: Okulların gelişiminin sağlanmasının amaçlandığı projede,
belirlenen kriterlere göre, okullarımız her ay
değerlendirilmekte ve en yüksek puanlı üç okulumuz ödüllendirilmektedir.
Ödüller, projenin ortağı İl Özel İdaresince sağlanmaktadır. Kardeş Okul,
Kardeş Kurum Projesi: İlimizdeki tüm okullarımızın birer hamisi vardır. Sivil
toplum örgütlerinin ve hayırseverlerin, kurumların eğitimle iç içe olması
sağlanmış, önemli ihtiyaçları bu kurumlar tarafından giderilmiştir. Bilge Kadın
Projesi: Valimizin eşlerinin başkanlığında oluşturulan Eğitsel Kurul tarafından
uygulanan projede, sınıf anneleri ile okul yönetimi ve öğretmenler tarafından
belirlenen annelere -bir aylık eğitime alınarak- hukukçular, doktorlar,
hemşireler, üniversite öğretim elemanları, sosyal hizmet uzmanları, giyim,
gıda, rehber öğretmenlerince bilgiler verilmekte ve mahallelerde fikir
alınacak, danışılacak bilge kadınlarımız yetiştirilmektedir. Okuyan Okullar
Projesi: Bu projede, örgün eğitimde öğrenim gören 41.700 öğrenciye kitap okuma
alışkanlığı kazandırılmak hedeflenmiştir. Ders başlamadan önce -yirmi dakika-
tüm öğrenci ve öğretmenler kitaplarını okumaktadır. 2006-2007 öğretim yılında
her öğrenci, 3.274 sayfa kitap okumuştur. Her kitabın ortalama iki yüz sayfa olduğunu
varsayarsak, on altı kitap okunmuş olmaktadır. Bugün, ilimizde hangi
öğrencimize sorsanız, elinde okumakta olduğu kitabın adını öğrenirsiniz. 2005
yılında başlanan bu proje, kıskançlık gösterilmeden, Sakarya, Karabük, İzmir,
Kütahya, Afyonkarahisar, Denizli, Artvin, Ankara gibi
birçok ile verilmiştir. Bu projemizin
sonucu alınmıştır. 30 Ocak 2008, yani dün itibarıyla Millî Eğitim Bakanlığı
Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünün yapmış olduğu istatistik: Burdur’daki
ilköğretim okulu öğrencilerimiz, seksen bir il içerisinde en fazla kitap
okuyarak Türkiye birincisi olmuştur. Burdur Okuyor
Projesi: 2007 yılı başında yine Eğitsel Kurulca başlatılan her köy, belde ve
ilçelerde yüz elli yedi okul okuma merkezi olmuş, bugün itibarıyla 2.750 tane
sadece okur-yazar vatandaşımıza, kendilerine kitap verilmekte. Beşlik set
halinde yaklaşık 13.750 kitap okunmuş olacaktır. Bu yıl 23 Nisan’da 2.750
vatandaşımız arasında ödüllendirme yapılacaktır. 3 Ocak 2008’de
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğimiz seksen bir ilde “Türkiye Okuyor”
kampanyasıyla örtüşen çalışma, okuyan toplum yolunda çok önemli bir adımdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Özçelik. BAYRAM ÖZÇELİK
(Devamla) - Burdur’un 2003 yılından önce ÖSS’de en iyi derecesi Türkiye kırk
üçüncülüğü iken, 2007 yılında Türkiye sekizinciliğini kazanmış, 2003’ten önce OKS’de Türkiye yirmi birinciliğinden 2006’da Türkiye
ikinciliğine, 2007’de Türkiye birincisi olmuştur. Bu başarının ardında neler
olduğunu anlamak isteyen illere ilimiz laboratuvar
olmuştur. İlimizden yararlanmayı düşünen birçok ilden gelen telefonlara,
mesajlara veya heyet halinde ilimize gelen bürokrat ve öğretmenlere bu projeler
anlatılmış ve verilmiştir. Burdur kamuoyu
olarak bu kadar başarı sonucu Millî Eğitim Bakanımızdan talebimiz, il
merkezimize fen lisesi veya sosyal bilimler lisesi müjdesinin verilmesidir. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özçelik. Gündem dışı
üçüncü söz, Manisa ilinin sorunlarıyla ilgili söz isteyen Manisa Milletvekili
Sayın Ahmet Orhan’a aittir. Buyurun Sayın
Orhan (MHP sıralarından alkışlar) 3.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, Manisa ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı AHMET ORHAN
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; esasen, Manisa’nın bir kısım
sorunları üzerinde görüşlerimi arz etmek üzere söz almış durumdayım, ancak,
bugün sabah, öğrendiğimiz kadarıyla, Davutpaşa’da
yaşanan elim kazada 17 vatandaşımızın hayatını kaybetmiş olmasından duyduğum
derin üzüntüyü ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum. Rahmete intikal
edenlerin ailelerine başsağlığı dilerken, milletimizi Allah’ın bu çeşit
kazalardan korumasını niyaz ederim. Manisa, yeni
açıklanan nüfus sayımına göre, 1 milyon 310 bin kişiyle, nüfus yoğunluğu yüksek
illerimizden birisidir. İl genelinde nüfus artış hızı itibariyle Türkiye
ortalaması söz konusu olmasına rağmen, bazı yerleşim merkezlerinde durum
farklıdır. İl merkezinde, 281.890 kişiyle 2000 yılına göre nüfus artış hızı
yüzde 31,5’tur. Manisa’da, bu
rakamlardan anlaşıldığı gibi, çok önemli sonuçlar doğurabilecek nüfus
hareketleri söz konusudur. Bu büyük artış sağlıklı değildir. Kimi ilçelerdeki
artışın yanı sıra, ilimizin Gördes, Demirci, Selendi gibi bazı yerleşim
birimlerinde nüfusta azalmalar yaşanmaktadır. Bu nüfus hareketinin en çıplak
sonuçları beldelerde görülmektedir. Yirmi beş adet belde belediyesi, 5393
sayılı Kanun’un 11’inci ve 12’nci maddelerine göre, 2 binin altına inerek,
belde vasfını kaybetme riskiyle karşı karşıyadır. Tüm yurdumuzda, sayıları
dokuz yüze ulaşan belde, belediye vasfını kaybederek köy olmak durumundadır.
Belediyelerin sunduğu hizmetlerin ortadan kalkma ihtimali beldelerimizde
yaşayan vatandaşlarımızı tedirgin etmektedir. Söz konusu yerleşim birimlerinin
belediye hizmetlerinden mahrum bırakılması şehre göçü hızlandıracaktır. Nüfusun tek
başına belirleyici kriter olmasının dışında, mevcut
belde belediyelerinin sağladığı hizmet ve sosyal görevler dikkate alınarak
muhafazası daha akılcıdır. Şüphesiz, nüfus
hareketleri, uygulanmakta olan ekonomik ve sosyal politikaların veya daha doğru
ifadesiyle politikasızlığın sonucudur. Türkiye’mizin en verimli toprakları
üzerinde kurulu olan Manisa’da bile, insanlarımız, doğup büyüdükleri köylerini,
beldelerini hatta ilçelerini terk ederek, asgari ücretle, belki de sigortasız
iş bulabilme umuduyla şehirlere göç etmektedir. Değerli
milletvekilleri, Ege ve Akdeniz Bölgesinin diğer yerlerinde olduğu gibi
Manisa’da da tarımsal faaliyetler kışa rağmen sürdürülmektedir. Kış gübresi
uygulamasının yapılması gereken şu günlerde çiftçilerimizin çok önemli dertleri
vardır. Genel enflasyonun yaklaşık yüzde 9 olarak açıklandığı günümüzde,
kimyasal gübrelerde 2007 Aralık sonu itibarıyla yüzde 100’leri bulan zam söz
konusudur. Çiftçilerimiz ve onların temsilcileri olan ziraat odaları
yöneticileri infial içerisindedir. Bu yüksek fiyatlarla yeterli gübre kullanımı
mümkün değildir. Çiftçilerimiz
bize ulaştıkları kadar siz iktidar milletvekilleri ve Sayın Tarım Bakanına da
dertlerini ulaştırmışlardır. Kimyasal gübrede yaşanan bu zam dalgasına artık
seyirci kalınmamalıdır. Hükûmet dış etkileri gerekçe
göstererek zamları izah etme kolaycılığından sıyrılmalıdır. Gerekirse gübrede
girdi desteği sağlanmalı, çiftçilerimize destek olunmalıdır. Bugünlerde
çiftçilerimizin merakla bekledikleri başka bir konu daha vardır, tarımsal
destekler. Sayın Başbakan tarafından açıklanan Eylem Planı’nda az veya çok,
çiftçilerimize katkı sağlayan doğrudan gelir destekleri kaldırılarak -havza
bazında- ürün esaslı tarımsal desteklerin uygulanacağı ifade edilmiştir. Hangi
bölgede hangi ürünlerin doğrudan destekleneceği henüz belli değildir.
Çiftçilerimiz hangi ürünü ekeceklerini bilememektedirler. Belirlenecek
desteklerin kırsal kesimlerde yaşayan vatandaşlarımızın evlerini barklarını
terk etmelerine mahal bırakmayacak anlayış ve yeterlilikte olması temin
edilmelidir. Geçtiğimiz yıl yaşanan kuraklık felaketi sonrası Ziraat Bankası,
tarım kredi kooperatifleri önündeki kuyruklara, şimdi de bir kısım özel
bankalar önündeki kredi kuyrukları eklenmiş durumdadır. Bir an önce
çiftçilerimizin sorunlarına duyarlı bir yaklaşım sergilenerek köylerin,
beldelerin boşaltılması önlenmelidir. Kırsal kesimde yaşayan bu insanlarımızın
refah ve mutluluğunun en kestirme ve ekonomik yolu evlerinde yaşamalarını temin
etmekten geçmektedir. Aksi takdirde büyük kentlere yöneliş, zaten yeterince
sıkıntılı olan istihdam sorununu daha da ağırlaştıracaktır. Ayrıca yerleşim,
şehirleşme, konut, ulaşım gibi altyapı sorunlarını içinden çıkılmaz hâle
getirecektir. Bir an önce bölgesel desteklemeler ilan edilerek çiftçimizin
huzuru temin edilmelidir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AHMET ORHAN
(Devamla) – Ülkemizin tarımsal ürün ihracatında önemli yeri olan çekirdeksiz
kuru üzüm, hiç olmazsa, bir süreliğine, yeni destekleme dönemi vesile
kılınarak, destek kapsamına alınmalıdır. İlimizin başta
Demirci, Selendi, Köprübaşı, Gördes gibi yoğun göç veren ilçelerinde ciddi
tarımsal desteklemeler yapılarak, hayalet köylerin, beldelerin oluşması
önlenmelidir. Huzurlarınıza
gelmişken bir konuyu ifade etmeden geçemeyeceğim. Hükûmetiniz
döneminde, altyapısı ve kalitesi yetersiz de olsa, onca yapılan duble yola rağmen, 27 kilometrelik Manisa-Turgutlu yolunun
2004 yılından bu yana tamamlanamamış olması son derece manidardır.
Kayseri-Ankara yolunun dokuz buçuk ayda bitirildiğini sayın
Kayseri milletvekilinin ağzından kıskanarak dinledim. Yakın geçmişte Meclis
başkanları, cumhurbaşkanları çıkarmış olan Manisa’nın yollarına biraz daha önem
verilmesini Sayın Ulaştırma Bakanından hassaten rica edeceğim. Hepinize saygılar
sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Orhan. Hükûmet adına Çevre ve
Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu cevap verecektir. Buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar) ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Saygıdeğer
Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum efendim. Şimdi, tabii, özellikle Manisa, Ege Bölgemizin en önemli
şehirlerinden biri. Bunun
farkındayız. Ben ve ekibim, biliyorsunuz, geçen yıl sonunda,
aralık ayında Manisa’da çok özel bir toplantı yaparak, Manisa’nın bütün
meselelerini masaya yatırdık ve çok önemli kararlar aldık. Bunlardan pek
çoğunun da şu anda uygulamaya geçtiğinin müjdesini, buradan bütün Manisalılara,
sayın milletvekillerimize vermek istiyorum. Bir kere, orada
ne kararlar almıştık? Sadece ben değil, Çevre ve Orman Bakanlığının bütün
bürokratları, genel müdürleri, daire başkanları, bölge müdürleri, il müdürleri
oradaydı. Valilikte yaptığımız toplantıda, bir kere, Spil
Dağı’yla ilgili, Doğa Koruma ve Millî Parkların çok ciddi bir çalışma yapması
talep edildi. Gerçekten Spil Dağı, dünyanın en güzel
tabiat harikalarından biri, bunu biliyorum. Bu yüzden, biz orası için çok güzel
bir şartname hazırladık. Orasını çok değerlendirmek maksadıyla şartnamesi
hazır, ilan ettik, inşallah, yap-işlet-devret esasına göre orada muhteşem bir
proje yapılacak, bunun müjdesini vereyim. Hatta, eğer,
talebi olan varsa, rekabet şartlarının daha da iyi sağlanması için, lütfen,
tanıdıklarınıza söyleyebilirsiniz. İkinci husus da,
biliyorsunuz, sulamalarla ilgili çok büyük talep vardı. Orada, Sayın Vekilim,
vatandaşın en büyük talebi sulama talepleri. Bu bakımdan, bakın, bütün sulama
taleplerini aldık, kimisi planlama safhasında, kimisi tatbikat projesi yapıyor,
kimisi inşaat safhasında. Ben, burada, sadece Manisa’yla ilgili yatırımları
anlatsam saatler sürer. Ancak, birkaç tanesini müsaade ederseniz sizlere
söylemek istiyorum. Bu arada da, Manisalılar için de gerçekten bir müjde
olacak. Bir defa, özellikle, ön inceleme, master plan
veya etüt safhasındaki içme suyu maksatlı projeler, Manisa İçme Suyu Projesi,
Gürdük Barajı, Akçapınar Barajı, Çıkrıkçı Barajı,
bunlar şu anda ön inceleme safhasında, planlamalar yapılıyor, master planlar yapılıyor, onu özellikle vurgulayayım. Bunun dışında,
bazı projelerin de planlanması ve kesin projeleri yapılan projeler var.
Özellikle büyük su işleri çerçevesinde Bakırçay, Karakurt Projesi, biliyorsunuz Karakurt
Barajı. Büyük bir talep vardı. Kelebek Projesi, Kelebek Barajı var ve sulaması.
Gördes Güneşli Projesi, Güneşli Barajı. Çaltıcak Barajı ve Beran
sulaması, bunlar büyük su işlerinde, şu anda kimisinin planlaması kimisinin de
tatbikat, yani, kesin projeleri hazırlanıyor, bunu özellikle vurgulayayım.
Gerçekten, Manisa için bu büyük bir hamledir, onu da buradan vurgulamak
istiyorum, gururla. Bir de bu büyük
su işleri dışında, küçük su işleri çerçevesinde göletler, taşkın korumalar,
bunlardan da, Gördes Çiçekli Göleti, Gördes Doğanpınar Göleti, Manisa Merkez Pelitalan Göleti, Kırkağaç Bakır Göleti, Manisa Merkez Yuntdağı
Köseler Göleti. Bunlar, biliyorsunuz, Manisa Yuntdağ Köseler Göleti’ni çok
kısa zamanda yaparak vatandaşın hizmetine sunduk, bunlar da böyle. Şimdi, bunun
dışında özellikle şunu belirtmemde fayda var: Biliyorsunuz Manisa’nın en büyük
projelerinden birisi Gördes Barajı. Gördes Barajı, ben Devlet Su İşleri Genel
Müdürü olduğum zaman bu âdeta durmuş, yani kaplumbağa hızıyla -tabiri caizse-
yürüyen bir projeydi. Bizzat Gördes Barajı’na giderek, projede revizyon yapmak suretiyle, bu projeyi çok hızlandırdık, şu
anda -Sayın Milletvekilimiz de belki görmüştür- orada gövde süratli bir şekilde
yükseliyor. Şu anda, pek çok derivasyon yapıları vesaire bunların yüzde 97’si
tamamlandı, barajın da yüzde 81’i fiziki olarak gerçekleşti. Hatta,
biz, bunu 2009 yılında su tutalım diye planlamıştık, Manisa’ya gidince,
vatandaşlarımız “En azından bunu öne çekebilir misiniz.” diye söylediler. Ben
de arkadaşlara “Buna 2008 yılı sonunda su tutulması için gerekli bütün
hazırlıkları yapın.” diye talimat verdim. Yani, bu da hakikaten Manisa için
gerçekten çok muhteşem bir proje. Ayrıca, tabii
bununla da kalmıyor, bununla ilgili sulama projelerinin de tatbikat projelerini
yapmaya başladık. Sadece Gördes Barajı yapmakla yetmiyor. Gördes Barajı, Manisa
için, bir, büyük bir alanı sulayacak; iki, bir de Gördes Barajı’ndan
İzmir’imize 2035 yılına kadar içme suyunu karşılayacak olan su verilecek.
Dolayısıyla, Gördes’in, hem Manisa için hem de İzmir için çok büyük bir faydası
olduğunu özellikle belirtmek istiyorum. Şimdi, özellikle… AHMET ORHAN
(Manisa) – Sayın Bakanım… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade edin, daha bitmedi, daha çok var. Şimdi, bu Gördes
sulamasını da biz ikiye ayırdık, sağ sahil sulaması, sol sahil sulaması diye.
Özellikle şu anda sol sahil sulamasının tatbikat projeleri hazırlanıyor.
İnşallah bu sene bitirdikten sonra, herhâlde projenin bitmesini müteakip, hemen
onu, ya yap-işlet-devret kanununa uygun bir kanun geliyor, ondan sonra bunu
devreye alacağız veyahut da öz kaynakla bu Gördes sulamasını sol sahilden
başlayarak yapmaya devam edeceğiz. Bunun dışında,
bakın, Manisa’yla ilgili küçük su işleri çerçevesinde o kadar çok taşkın koruma
tesisi yapıldı ki bunları saymak çok zaman alacak. Yani, bu taşkın koruma
tesisleri sadece Manisa için de değil, biliyorsunuz, misal olarak, sadece Gediz
Nehri’ni korumak için çok sayıda taşkın koruma tesisleri, birtakım bentler,
yukarı havza tedbirleri alındı. Bunun dışında… Sadece Manisa değil,
ilçelerinde… Misal: Geçenlerde Manisa’ya gittiğimde Turgutlu’ya da uğradım.
Değerli milletvekillerimiz, Turgutlu’daki Irlamaz Deresi’nin o hâlini herkes
biliyor. Yani çok vahşi bir dereydi, âdeta her tarafı çöplüğe dönmüştü. Keşke
fotoğrafı olsaydı da gösterseydim. Şimdi bu dere, gerçekten -Turgutlu Belediye
Başkanına da buradan teşekkür ediyorum, çok çalışkan bir insan- burası tamamen rekreasyon, nefis bir alan hâline geldi. Yani, tersi…
Yukarda bir bent mi yaptık? Bu dere ıslah edildi, tabiatla uyumlu taş tahkimat
yapıldı, etrafı ağaçlandırıldı, spor tesisleri yapıldı, yani muhteşem bir alan
hâline geldi. Bakın, bunu diğer belediyeler için gerçekten örnek bir tesis, bir
dere ıslahı olarak gösterebiliriz. Bunun dışında,
bakın, ağaçlandırma… Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Genel Müdürümüz Manisa
için gerçekten çok güzel çalışmalar yapıyor. Buradan şunu özellikle
belirtmek istiyorum: 2007 yılında ormanların rehabilitasyonu
olarak programda Peki, endüstriyel
odun üretiminde… Bakın, Peki, Manisa’da
ne yapacağız ormanda? Bakın, Manisa’da hedeflerimiz var ta 2012’nin sonuna
kadar; ne kadar ağaçlandıracağız, rehabilitasyon ne
kadar, erozyon kontrolü, mera ıslahı, yeşil kuşak, özel ağaçlandırma; hepsinin
planı var. 2008 için size rakamları söyleyeyim: Manisa’yla
ilgili, Spil Dağı’ndan bahsettim. Dandin
Dere Tabiatı Koruma Alanı’yla ilgili çalışmalarımız var. Ayrıca, Süreyya Mesire
Alanı, Güldürdek Mesire Alanı’yla ilgili
çalışmalarımız var. Onu da özellikle vurgulamak istiyorum. Bunun dışında
şunu ifade edeyim: Manisa, gerçekten, şehir olarak çok mükemmel bir şehir,
Ege’nin de özellikle en önemli şehirlerinden birisi, İzmir’den sonra en önemli
şehirlerinden birisi. Dolayısıyla, bu Manisa’ya, Manisa’nın ilçelerine, gerek
taşkın korumada gerek sulamada gerekse çiftçilerimizi teşvikte her türlü
desteği vereceğiz, onu özellikle vurgulayayım. Yani, Manisa’da zaten Spil Dağı -ben öyle tahmin ediyorum, bakın burada özellikle
vurguluyorum- dünyada belki 2010 yılında en çok tanınan bir dağ hâline
gelecektir. Bakın, bunu burada, özellikle altını çizerek söylüyorum, bunu hep
birlikte göreceğiz. Bunun dışında bir
de şunu vurgulamak istiyorum: Bu sulamalarda da -Manisa’da su sıkıntısı
dolayısıyla- biz, Manisa’daki iptidai, açık sistem sulama sistemini terk ettik.
Kesin talimat verdim, Manisa’da bundan böyle yapılacak bütün projelerde “borulu
sistem, kapalı sistem” dediğimiz basınçlı sulama sistemleri uygulanacak. Bu
kesindir. Yani, teknik açıdan mümkün olan her yerde kapalı sistem
uygulanacaktır. Ayrıca, şunu da
özellikle belirteyim: Hükûmetimiz kapalı sistem
şebekeyi kuracak. Ama vatandaşımıza da gerek Ziraat Bankası gerekse Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, biliyorsunuz, damlamalı sulama
konusunda çok büyük teşvikler veriyor. Onu da Manisa Ovası’nda yaygınlaştırmak
istiyoruz. Bu konuda da her türlü desteği vermeye hazırız. Bir iki cümleyle,
çevreyle de alakalı hususları belirteyim müsaadenizle. Gediz Nehri ile
alakalı olarak, şu anda -İstanbul Teknik Üniversitesinden bir grup, artı DSİ
Genel Müdürlüğü, artı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü- üç tane genel müdürlük
ciddi bir çalışma içinde. Bu konuda, muhtemelen, bu
çalışmalar tamamlanınca -tabii Gediz, İzmir’i, Manisa’mızı hepsini alakadar
ediyor, o bölgeyi, diğer vilayetleri de- bütün o civardaki ilgili vilayetlerle
birlikte ilgili kurumlarla birlikte, İzmir’de -Manisalıları da davet ederek,
vekillerimiz de uygunsa onları da davet ederek, bütün vekillerimizi- bir
toplantı yaparak o Gediz Nehri’nin kurtarılması için de kesin bir eylem planı
hazırlayacağız. Bakın bunda kararlıyız. Yani, Gediz Nehri kesinlikle
kurtulacak, bunda kararlıyız. Kurtarmak da zor değil. Hep birlikte el ele
verdiğimiz zaman, kararlı olduğumuz zaman bunu kurtarırız diye düşünüyorum.
İnşallah… Tabii, diğer
söylenecek çok şey var. Ancak, ben sözlerimi burada noktalıyorum. Bu vesileyle
hepinize en derin saygılarımı sunuyorum efendim. Teşekkür ederim.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
çiftçilerin hangi ürününe ne kadar destek verileceğinin bir an önce açıklanması
gerektiğine ilişkin açıklaması MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkanım, İç Tüzük 60’a göre bu konuyla ilgili kısa bir açıklama
yapmak istiyorum. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Şandır. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
sayın bakanlarım; Manisa Milletvekilimiz Sayın Ahmet Orhan Bey bir soru sordu.
Anlaşılıyor ki Bakanımızın hazırlığında o sorunun cevabı yoktu. Ama ben tekrar
hatırlatarak, hassasiyetlerini istirham ediyorum, Sayın Başbakan Yardımcımız da
burada. Sayın Başbakan
Acil Eylem Planı’nı açıklarken, doğrudan gelir desteğinin kaldırılacağını,
ürüne dayalı destek verileceğini ifade etti. Bu önemli bir farklılık, önemli
bir değişiklikti. Çiftçimiz bunu çok önemsedi ve hangi üründe ne kadar destek
verileceğini bir an önce öğrenmek istiyor. Bu yalnız Manisa’nın değil,
Mersin’in de Türkiye’nin her bölgesindeki çiftçinin, ziraat odaları
başkanlarının, gittiğimizde, her milletvekiline sordukları çok temel bir soru.
Bu konuda bir hazırlık varsa, şimdi Sayın Bakanın açıklamasını, yoksa bunun en
kısa zamanda açıklanmasını… Çünkü gerçekten çiftçimizin
kafası karışık. Bu noktada, çok zor şartlar altında üretim yapmaya,
çiftçilik yapmaya çalışan insanlarımıza saygının gereği bu açıklamanın
yapılmasını önemsiyorum. Bunu açıklamak için söz aldım. Çok teşekkür
ediyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şandır. Buyurun Sayın
Bakan. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ben özellikle… Tabii, bu konuda hazırlık yapıldığı
için… Konuşmayı dikkatle dinledim, ancak bu konuda tabii ki Tarım ve Köyişleri Bakanlığımız hazırlık safhasında. Şu anda
hazırlıklar bitmedi. Bu hazırlıklar tamamlanınca, en kısa zamanda Tarım ve Köyişleri Bakanımız yüce Meclisimize ve çiftçilerimize
duyuru yapacak. Yani, çalışmalar bitmediği için ben size şu anda bilgi
vermedim. Onu özellikle vurgulamak istiyorum. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Geç kalınmasın. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Çalışmalar devam ediyor. Zaten bu konuda
çalışmalar yapan Tarım ve Köy İşleri Bakanlığımız yetkili. Onlar hazırlıklarını
yapınca, ben kendilerine de bu talebinizi ileteceğim. Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum efendim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ben teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Gündeme
geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır. İlk okutacağım Meclis
araştırması önergesi beş yüz kelimeden fazla olduğu için özeti okunacaktır.
Ancak, önergenin tam metni tutanak dergisine eklenecektir. Önergeleri
sırasıyla okutuyorum: VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz ve 24 milletvekilinin,
yapı malzemesi ve yapı denetimi konusunda Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/113) (x) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Özellikle 1999
yılı Kocaeli ve Düzce Depremleri neticesinde ülkemizde ortaya çıkan yapı
malzemesi ve yapı denetimi konularındaki eksiklikler ve sıkıntılar 1999 yılı
sonrası getirilen birtakım kanun ve yönetmeliklerle aşılmaya çalışılmaktadır. Yapı Denetim
Kanunu da bu yeniliklerden bir tanesi ve belki de en önemlisidir. Buna bağlı
olarak Yapı Malzemesi Denetimi konusunun da Yapı Denetimi konusundan ayrı
tutulamayacağı bir gerçektir. ‘Yapı Denetimi ve Yapı Malzemeleri’ne ilişkin 01.11.2007 tarihli
T.C. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün TBMM
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonu sunumu incelendiğinde; kurumca
2006 ve 2007 yılları içerisinde 161 adet Hazır Beton ve 121 adet diğer
ürünlerde olmak üzere toplam 282 adet Piyasa Gözetimi ve Denetimi (PGD)
yapıldığı görülmüştür. (syf.23) (x)
(10/113) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesinin tam metni tutanağa
eklidir. Yapılan
denetimler sonucunda; - 4 adet Batarya
Firmasının, - 10 adet Boya
Firmasının, - 11 Adet Beton
Firmasının, Ürünlerinin
standartlara uygunsuzluğu (yani standart dışı olduğu) tespit edilmiş olup bu
firmalara uyarı cezası verilmiş ve bu eksikliklerinin düzeltilmesi için
firmalara 3 ay süre tanınmıştır. Yapılan bu
denetimler sonucunda; - Hazır Beton
ürünlerinde % 6,83 - Diğer ürünlerde
% 11,6 oranında uygunsuz ürün tespit edilmiştir. Ayrıca, kamuoyuna da yansıdığı
üzere, yurtdışından standart dışı inşaat demiri ithal edildiği öğrenilmiştir.
Standart dışı söz konusu demirlerin yapılarda kullanılıp kullanılmadığı ya da
ne kadarlık kısmının kullanıldığı bilinmemektedir. % 96’sı deprem tehdidi altında bulunan ülkemizde Yapı malzemeleri
Denetimi ve Yapı denetimi gibi son derece hassas ve aciliyet
gerektiren bir konunun görüşülmesi, standart dışı malzemelerin kullanıldığı
yapılar hakkında gerekli araştırmanın yapılıp, önlemlerin alınması ve olası can
kayıplarının ve maddi zararların araştırılması için Anayasanın 98 inci,
içtüzüğün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ve teklif ederim.
2.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt ve 21 milletvekilinin, kış şartları nedeniyle Doğu Anadolu Bölgesi’nde
hayvancılık ve altyapıda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/111) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Ağır kış
şartlarının hüküm sürdüğü Doğu Anadolu Bölgemizde soğukluğun -50 dereceye kadar
düşmesi, Ardahan, Kırs, Iğdır, Erzurum ve Van
illerimiz başta olmak üzere Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ağır kış koşullarında
yaşam mücadelesi veren insanlarımızın yaşamında hayati tehlikeler
oluşturmaktadır. Doğu Anadolu
merkez ve köylerinde hava soğukluğunun -50’lilerde olması insanların ve
hayvanların hayatını olumsuz etkilemiş, binlerce su sayacı ve kanalizasyon
şebekesi donmuş, borular patlamış, nehirler ve göller donmuş, birçok köyümüzün
yolları kapanmış, ulaşım aksamış ve yollar tahrip olmuştur. Ülkemizde
büyükbaş hayvancılık ne yazık ki gün geçtikçe azalmakta olup; küçükbaş
hayvancılık da neredeyse yok olma durumuna gelmiştir. Buna rağmen köylümüz
hayvan ve tarım üretimi yapabilmek için canını dişine takarak çalışmaktadır.
Tek geçim kaynağı hayvancılık olan bölgemiz insanının zaten para etmeyen ve
yarı fiyatına satmak zorunda kaldığı hayvanları -50 dereceye varan soğuklar
nedeniyle telef olma noktasına gelmiştir. Öte yandan, 8
ayını karlar altında geçiren Bölgemizde yaşayan vatandaşlarımız mağdur
olmaktadır. Su ve kanalizasyon şebekelerinin donması ve yolların bozulması
sonucunda bütçeleri kısıtlı olan Valilikler, Kaymakamlıklar ve Belediyeler
hizmet verme zorluğu yaşanmaktadır. Bölgede meydana
gelen don nedeniyle zarar gören hayvan yetiştiricilerinin sorunları ile hasar
gören su ve kanalizasyon şebekelerinin hasar tespitinin yapılması amacıyla;
Anayasamızın 98, içtüzüğün 104 ve 105 maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.
3.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan ve 25 milletvekilinin,
organize sanayi bölgelerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/112) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Ülkemizde
faaliyet gösteren 37.836 Organize Sanayi Kuruluşu (OSB), toplam 976 bin kişiye
istihdam sağlamakta, bir anlamda ekonomimizin ve sanayimizin bel kemiğini
oluşturmaktadır. Bugün itibariyle
çeşitli nedenlerle 9.507 organize sanayi kuruluşu atıl durumda olup, 4.589 iş
yerinin ise inşaatı devam etmektedir. Ülkemizin dört
bir yanında faaliyet gösteren OSB'ler, içinde bulundukları ekonomik sıkıntılara
rağmen, bir yandan yaşam mücadelesi vermeye çalışırken, diğer yandan da
hükümetin uyguladığı yanlış politikalarla mücadele etmektedirler. Uygulanan yanlış
teşvik politikaları, enerji başta olmak üzere, girdi fiyatlarında yaşanan aşırı
artışlar, altyapı, pazarlama ve tanıtım sorunları OSB'leri büyük bir krizin
eşiğine sürüklemektedir. OSB'lerin içinde
bulundukları durumun saptanarak gerekli politikaların belirlenmesi ve OSB'lerin
öncelik bekleyen sorunlarının bir an önce çözüme ulaştırılması amacıyla
Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla
Gerekçe: Organize Sanayi
Bölgeleri (OSB); sanayinin uygun görülen alanlarda yapılanmasını sağlamak,
kentleşmeyi yönlendirmek, çevre sorunlarını önlemek, bilgi ve bilişim
teknolojilerinden yararlanmak, imalat sanayi türlerinin belirli bir plan dahilinde yerleştirilmeleri ve geliştirilmelerini
amaçlamaktadır. Bu doğrultuda
OSB'ler, sınırları tasdikli arazi parçalarının gerekli altyapı hizmetleriyle ve
ihtiyaca göre tayin edilecek sosyal tesisler ve teknoparklar ile donatılıp
planlı bir şekilde ve belirli sistemler dahilinde
sanayi için tahsis edilmesiyle oluşturulan kuruluşlardır. Ülkemizde
faaliyet gösteren 37.836 Organize Sanayi Kuruluşu, toplam 976 bin kişiye
istihdam sağlamakta, bir anlamda ekonomimizin ve sanayimizin bel kemiğini
oluşturmaktadır. Bugün itibariyle
çeşitli nedenlerle 9.507 organize sanayi kuruluşu atıl durumda olup, 4.589 iş
yerinin ise inşaatı devam etmektedir. Ülkemizin dört
bir yanında faaliyet gösteren OSB'ler, içinde bulundukları ekonomik sıkıntılara
rağmen, bir yandan yaşam mücadelesi vermeye çalışırken, diğer yandan da
hükümetin uyguladığı yanlış politikalarla mücadele etmektedirler. Uygulanan yanlış
teşvik politikaları, enerji başta olmak üzere, girdi fiyatlarında yaşanan aşırı
artışlar, altyapı, pazarlama ve tanıtım sorunları OSB'leri büyük bir krizin
eşiğine sürüklemektedir. Bununla birlikte
ara malı ithalatının iç piyasada yaratmış olduğu kriz, uzak doğudan ithal
edilen ucuz ürünlerin piyasalarımıza hakim olması,
firmalarımızın uluslar arası piyasalarda rekabet edecek gücünün bulunmaması
gibi sorunlar OSB'ler için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Halen
uygulanmakta olan kanun, yönetmelik ve mevcut sistemlerle bir Organize Sanayi
Bölgesi'nin etüt ve planlamasından, alt yapısına kadar tamamlanması ortalama
6-8 yıl sürmektedir. Bu süre kredi kaynaklarının yetersizliği halinde 10 yıla
kadar çıkmaktadır. Alt yapısı tamamlanmadan bir OSB'de yatırım
yapılamayacağına göre, kaynakların çok uzun süre atıl kalmasına,
yatırımların ekonomiye geri dönüşünde çok ciddi gecikmelere ve verimlilik
kayıplarına neden olmaktadır. Bu kayıplardan
birincisi, yatırımcı bakanlığın, bütçe kaynaklarının sınırlı olması nedeniyle,
tercih ve önceliklerde “kaynak yeterliliği”ne göre değil, politik tercihlere
öncelik vermesidir. Ne yazık ki kaynak imkanlarının
çok üstünde projeler siyasi yatırım haline dönüştürülmekte, 10 yıldan önce
bitirilmesine imkan olmayan büyük OSB projelerine başlanmakta ve büyük ekonomik
kayıplara neden olunmaktadır. Halen yürütülmekte olan yarım OSB projelerine
bakıldığında bu açıkça görülebilmektedir. Kamu kaynakları
kullanılarak yıllarca beklemekte olan bu OSB’lerde hiçbir altyapı faaliyeti
görülmemekte ve altyapılarına başlamak için kaynak da yaratılmamaktadır. Bu ve
buna benzer OSB’lerin yatırım potansiyelleri yoksa neden yapımına başlandığı
veya varsa neden tamamlanmadığı ve ivedilikle ülke ekonomisine
kazandırılmadığının araştırılması bir zorunluluktur. Kayıplara neden olan
ikinci hata, bu projelerin yürütücüsü Bakanlıkların, uzman kadrolarının görev
ihmali içerisinde işlemleri savsaklamaları ve çağa uygun süratle görev
yapmamalarıdır. Acilen bu
kayıpların önlenmesi ve gerekli önlemlerin tespiti gerekmektedir. OSB’lerde
yaşanacak olası bir deprem, ülke ekonomimizde, derin etkiler yaratacak ve büyük
bir yıkıma neden olacaktır. OSB’lerin içinde
bulundukları durumun saptanarak gerekli politikaların belirlenmesi ve OSB’lerin
öncelik bekleyen sorunlarının bir an önce çözüme ulaştırılması amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ihtiyaç bulunmaktadır. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Başbakanlığın
Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım: B) TEZKERELER 1.- Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun
görülen milletvekiline ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/274) 30/1/2008 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Sağlık Bakanı
Prof. Dr. Recep Akdağ’ın görüşmelerde bulunmak üzere
bir heyetle birlikte 8-13 Ocak 2008 tarihlerinde Amerika Birleşik Devletleri’ne
yaptığı resmî ziyarete, Kayseri Milletvekili Taner Yıldız’ın da iştirak etmesi
uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan BAŞKAN –
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Gündemin “Seçim”
maddesine geçiyoruz. VII.- SEÇİMLER A) KOMİSYONLARA ÜYE SEÇİMİ 1.- (10/35, 43, 49, 70) esas numaralı Meclis Araştırması
Komisyonuna üye seçimi BAŞKAN -
Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılması, Türkçenin korunması ve
geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Genel
Kurulun 25/12/2007 tarihli 41’inci Birleşiminde
kurulan (10/35, 43, 49, 70) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
üyeliklerine siyasi parti gruplarınca gösterilen adayların listesi bastırılıp
sayın üyelere dağıtılmıştır. Şimdi, listeyi okutup
oylarınıza sunacağım: Türkçe’deki Bozulma ve
Yabancılaşmanın Araştırılması, Türkçe’nin Korunması
ve Geliştirilmesi için Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla
Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Üyelikleri Aday Listesi (10/35, 43, 49, 70) Adı Soyadı Seçim Çevresi AK Parti (10) Avni Erdemir Amasya İbrahim Kavaz Erzurum Abdülhadi Kahya Hatay Mesude Nursuna Memecan İstanbul Necat Birinci İstanbul Mehmet Domaç İstanbul Mevlüt Akgün Karaman Ayşe Türkmenoğlu Konya Mehmet Nil Hıdır Muğla Suat Kılıç Samsun CHP (3) Necla Arat İstanbul Muharrem İnce Yalova Ali Koçal Zonguldak MHP (2) Hasan Çalış Karaman Metin Ergun Muğla DTP (1) Şerafettin Halis Tunceli BAŞKAN - Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Meclis
Araştırması Komisyonuna seçilmiş bulunan sayın üyelerin 5 Şubat 2008 Salı günü
saat 17.00’de Halka İlişkiler Binası B Blok, 2’nci kat, 4’üncü bankoda bulunan
Meclis araştırması komisyonları toplantı salonunda toplanarak başkan, başkan
vekili, sözcü ve kâtip üye seçimini yapmalarını rica ediyorum. Komisyonun
toplantı yer ve saati ayrıca plazma ekranda ilan edilmiştir. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan 9/11/2006
Tarihli ve 5555 sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89’uncu ve 104’üncü
Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir daha Görüşülmek üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz. VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Geçen birleşimde
12’nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi
Grupları adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı. Şimdi söz sırası,
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’a aittir. Buyurun Sayın
Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, bugün, Başkanlık Divanımızı 3 kadın
milletvekilimiz temsil ediyor. Bu fotoğraf gurur vericidir. Bunu,
özellikle, daha dün bir toplantıda Avrupa Birliği sürecinde Türkiye’ye “Küçük
Asyalı” diyen Fransa Devlet Başkanı Sarkozy’i ve
Alman Başbakanı Merkel’in hem bir yandan görmesi
gerektiği bir fotoğraf olarak söylerken bir şeyi daha söylemek istiyorum:
Akdeniz Birliğini Avrupa Birliği destekleyecekse, Akdeniz’in karşı yakası
Afrikalıdır, Fas’tır, Tunus’tur, Libya’dır, Cezayir’dir, Mısır’dır, İsrail’dir,
Suriye’dir ve Türkiye’dir, ondan sonra Avrupa Birliği ülkeleri geliyor. Böylesi
durumlarda tabii ki dış politikamızda kararlı duruşları sergileyebilme
basiretini de göstermemiz gerekiyor. (x)
98 S. Sayılı Basmayazı 30/1/2008
tarihli 56’ncı Birleşim Tutanağına eklidir. Kanunun
ilk görüşmeleri 1/11/2006-9/11/2006 tarihleri
arasındaki 13-17’nci birleşimlerde yapılmıştır. Ancak, bu
konularda biraz zayıflık yaşandığının farkındayız ve biz zaten, Demokratik
Toplum Partisi olarak, on iki tane uluslararası komisyon kurulmuş, bu
komisyonlardan sadece bir tanesinde, Avrupa Konseyi Karma Parlamento
Komisyonunda 1 üyemiz bulunmakta ve 11 üye, komisyonda… Grup
olmamıza rağmen, grup hakkımız gasbedilmiş, gruptan
birer üyenin o komisyonlarda yer alması gerektiği hâlde, İç Tüzük’te bu konuda
düzenleme olmadığı hâlde ve İç Tüzük’ün, Meclisin genel teamülüne göre grubu
olan partiler her zaman bu tür komisyonlarda en az 1 üye, geri kalan üyelikler
de milletvekili sayısına göre bölüşülmesine rağmen, on bir komisyonda bizim
üyelik hakkımız şu an gasbedilmiştir. Bunu
Başkanlık Divanımıza, Meclisimize ve Hükûmete burada
duyuruyorum. Gerçekten, bu on bir komisyondaki hatayı hem düzeltmelerini
istiyorum hem bir şeyi daha uyarmayı burada görev biliyorum: Uluslararası
seyahatlerde yüce Parlamentoyu temsilen giden
heyetlere bakıyorum, AK Parti, CHP ve MHP’den, üç partiden ortak heyet alınıp
gidiliyor. Yüce Mecliste yüzde 87’lik yüksek temsiliyeti
eğer konuşuyorsak, dışarıda yapılacak gezide Demokratik Toplum Partisinin grup
olarak zaten katılma hakkı vardır. Bu hakkın üzerine yürüyeceğiz. Sayın Meclis
Başkanı Mısır’da olduğu için konuşamadık, ancak Demokratik Sol Partinin,
gerektiğinde burada temsil edilen Büyük Birlik Partisinin de, Özgürlük ve
Dayanışma Partisinin de zaman zaman ve eskiden
Başbakanlık yapmış, ülkemizde uzun seneler hizmet vermiş değerli bağımsız
üyeleri olan bu Parlamentoda gidilecek yere, ülkeye ve konuya göre en geniş
heyet katılımının sağlanması, bu yüce Meclisin temsiliyetinin meşruiyetidir. Bizim olmadığımız yerde
bu meşruiyet sarsılmıştır. Bugüne kadar bu hata yapılmıştır. Deminki sunuşta
da, Sağlık Bakanının sunuşunda da gördünüz, konuşulduğu zaman isimler eksik. Ben bunu niçin
anlattım diyecekseniz Vakıflar Yasa Tasarısı görüşülürken: Bazı durumlar var,
daha önce de söyledik, Vakıflar Yasa
Tasarısı görüşülürken ne siyah ne beyaz bakıyoruz, gri tonları da vardır.
Yasanın olumlu maddeleri var, olumsuzlukları var. Ancak, bir hukukçu
hassasiyetiyle, bu yasanın düzenlenme ve hazırlanmasında uzman ve bürokratların
iyi bir tartışma süreci yaşadıklarını, azınlık temsilcilerini de
dinlediklerini, uzmanları dinlediklerini biliyoruz. Bu nedenle, büyük ölçüde
olumlu bulduğumuz… Ancak olumsuz bulduğumuz yanlarını da açıklıkla ifade
ediyoruz. Nedir bu açıklık? Örneğin, 12’nci madde, vakıfların mal edinmesi ve
akar cinsinden olan malların değiştirilmesiyle ilgili bir madde; azınlık
vakıflarının, cemaat vakıflarının mal edinmesiyle ilgili. Avrupa Birliği bunu
istediği için değil, eğer bu cemaatler eğer azınlıklar ülkemizde yaşıyorsa eğer
Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşıysa, onların hakkını her yurttaş gibi koruma
hak ve yükümlülüğü de bir hukuk devletinde devlete aittir. Şimdi, bu
noktadan baktığımızda, elbette ki hayratların akara çevrilmesi konusundaki
olumluluk, mal geçişinin -eskiden mümkün değildi- kaldırılması, örneğin cemaati
kalmamış vakıflarda devir yapılabilmesi -aynı amaçta olanlarda- şüphesiz olumlu
değişikliklerdir. Buna hiç kimsenin aykırı görüş sunması mümkün değil. Ancak,
“Tasarruftaki mallar” denilerek, kayden geldisi olan, tapuda kaydı olan, cemaatin tapulu
gayrimenkulü olduğu bilinen ve tescil edilmiş mülklerini kullanamayan cemaatler
var. Sadece bu değil. Bakıyoruz ki İstanbul’da Süryani Katolik Vakfının bir
binası var. Hem bina hem kilise olarak orayı Süryani Katolik cemaati kullanıyor
ve 53’te cizvit rahiplerinin adına tescilli, 62
yılına kadar kayıtlı. 62’de Maliye hazinesi bir dava açıyor, cemaatin haberi
olmadan hazine adına tescil ediliyor. İstanbul Süryani Katolik Vakfı 97 yılında
cemaat vakfı olarak kuruluyor ve mahkemece tescil ediliyor, yargıdan geçiyor.
İlk defa bir cemaat vakfının kurulduğunun örneği bu vakıftır, Süryani Katolik
Vakfıdır. Medeni Kanun değiştirilmesine rağmen, önceki tarihlerde bu
gerçekleşmiştir. Bu bina Gümüşsuyu’nda, Taksim’de. 1990 yılında mamüştemilat,
bahçesi olan ev ve kilise olarak, İstanbul Süryani Katolik Vakfına doksan dokuz
yıllık bedelsiz intifa hakkı tanınıyor ve tapuya tescil ediliyor. 1 milyon
dolara yakın masraf yaparak cemaat bu binayı ihya ediyor, kiliseyi düzenliyor,
inşaatını, tadilatını yapıyor. Vakıflar Genel
Müdürlüğü ne yapıyor? 1998’de Beyoğlu Asliye Hukuk Mahkemesine, hazine adına
olan tapunun iptali, Vakıflar adına da tescilin yapılmasını -bir de uyanıklık
yapıyor- intifa hakkının terkinini istiyor. Şimdi, intifa hakkının terkinini
istiyor, Süryani Vakfının haberi yok çünkü çağırılmamış, çünkü taraf değil ve
davayı hazine ile Vakıf kendi arasında hâllediyor,
tapuyu iptal ediyor, doksan dokuz yıllık intifa hakkını da terkin ettiriyor.
Şimdi bir hukuk devletinde, insan haklarını, hukuku aldığınızda, kendi
cemaatine, kendi yurttaşına, farklı inançta ve mezhepte diye bu zulmü reva
görmek, bu ülkede, 21’inci yüzyılda doğru mudur? Ne oluyor sonrası? 2003’te
dava kesinleşiyor, intifa hakkı fekk-ediliyor.
2006’da ne oluyor? Avrupa insan Hakları Mahkemesine gidiyor ve bu 1 milyon 600
bin dolar, o tarihte yapılan harcama, Vakfın mülkiyet hakkının ihlali var ve
yarın Türkiye mahkûm olunca, bizim vergilerimizden, hazineden ödenecek. Sayın
Bakanın bu konuda duyarlı olacağına inanıyorum ve dikkatini çekmek istiyorum. Aynı şey İstanbul
Keldani Katolik Kilisesi Vakfıyla ilgili. Bir tek
gayrimenkulleri var İstanbul Taksim Sıraselviler’de,
bir apartman. Tapu da Keldani Patrikliği adına
kayıtlı. Bu cemaat, hiçbir zaman tüzel kişiliğini kaybetmediği hâlde hakkında
dava açılıyor. 1984 yılında Keldani Vakfının açtığı
dava sonucu şöyle bir karar veriliyor: Tüzel kişiliği olmadığı, Keldani Patrikliğinin Bağdat’ta bulunması, vesaire
gerekçelerle dava reddediliyor. Oysaki 1992’de, Vakıf hiçbir zaman tüzel
kişiliğini kaybetmedi. Vakıflar Genel Müdürlüğünün yüz altmış bir adet sayılan
cemaat vakfı mülkleri içinde de ismi geçiyor. Hiçbir zaman tüzel kişiliğini
kaybetmeyen… Ama 2003’te çıkarılan bir yönetmelik sonrası İstanbul Keldani Vakfı tescil istemesine rağmen, Vakıflar Genel
Müdürlüğü bir başka vakıf adına tescil edildiği… Dikkat edin… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Hem yaşayan Vakfı öldürüyorlar, yok sayıyorlar, hem de o mülkü
başka bir tüzel kişiliğe tescil ettiriyorlar. Sonra da diyorlar ki “Tasarrufta
olmadığı gerekçesiyle reddine…” Tüzel kişilik yaşarken bunlar oluyor. Danıştayda dava derdest, ama bu da Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine gidecek. İskenderun’da bir Süryani kilisesini sinema olarak
kullanıyorlar, buna dikkat çekmek istiyorum. Cemaatler ve yönetim kalmayınca mazbutaya alınıyor mülkleri vakıfların. İskenderun,
Antakya, Adıyaman, Elâzığ, Diyarbakır, Mardin’deki bütün Süryani cemaatinin
malı, mülkü, kültür birikimleri, tarihleri, kiliseleri, yolları, hanları harabe
gibi duruyor. Ne devlet veriyor cemaate kendi tamir etsin ne vatandaşın bu
amaca uygun istihdamı sağlanıyor. Bunları şu
aşamada dikkat çekmek için ifade ettim. Umuyorum ki bu taslak, bu tasarı bu
sorunları giderir. Bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan. Gruplar adına söz
sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın
Veysi Kaynak’ta. Buyurun Sayın
Kaynak. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 9/11/2006 tarihli ve 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun
Cumhurbaşkanımızca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen 12’nci maddesi
üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerimin başında
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, üzerinde söz aldığım bu madde, vakıfların taşınmaz mal
edinmelerini, malları üzerinde tasarrufta bulunmalarını ve akar cinsinden olan
mallarının daha yararlı olanlarıyla değiştirilmesini düzenlemektedir ve bu
madde, değerli milletvekillerimiz arasında çokça tereddüt oluşturmaktadır. Bu maddeyle
ilgili olarak gerek Adalet Komisyonumuzda gerek burada yapılan görüşmelerde
ileri sürülen en önemli itiraz, cemaat vakıflarının ve yabancı vakıfların
ülkemizde taşınmaz mal edinimine ilişkindir. Bu sebeple, öncelikle, bu hususta
yürürlükte bulunan ülkemiz mevzuatını kısaca yüce heyetinize aktararak
sözlerime başlıyorum. Cemaat vakıfları,
literatürümüze Lozan Antlaşması’yla girmiştir. Lozan Antlaşması’nın 37’nci maddesi Üçüncü Faslı “Akalliyetlerin Himayesi” başlığı ile “Türkiye, 38’den 44’e
kadar olan maddelerde musarraf ahkâmın kavanini asliye şeklinde tanınmasını ve hiç bir kanun, hiç
bir nizam ve hiç bir muamelei resmiyenin
bu ahkâma münafi veya muarız olmamasını ve hiç bir
kanun, hiç bir nizam ve hiç bir muamelei resmiyenin ahkâmı mezkûreye
ihrazı tefevvuk etmemesini taahhüt eder.” demektedir. Yani, bu madde,
Lozan Antlaşması’nın 38’den 44’e kadar olan maddelerinin üstün kanun olduğunu,
asıl kanun olduğunu tanımlamış ve hiçbir başka resmî muamelenin ve kanunun buna
aykırı olamayacağını düzenlemiştir. Yine, Lozan
Antlaşması’nın 39’uncu maddesi ilk fıkrası “Gayrî
Müslim akalliyetlere mensup Türk tabaası,
Müslümanların istifade ettikleri aynı hukuku medeniye ve siyasiden istifade
edeceklerdir.” demektedir. Konumuzla ilgili
42’nci maddesi ise son fıkrası “Türkiye Hükûmeti
mezkûr akalliyetlere ait kiliselere, havralara,
mezarlıklara ve sair müessesatı diniyeye
her türlü himayeyi bahşeylemeği taahüt
eder. Ayni akalliyetlerin hali
hazırda Türkiyede mevcut olan evkafına ve müessesatı diniyeye ve hayriyelerine her türlü teshilât
ve müsaadat –yani her türlü kolaylık ve izin- ita
olunacak ve Türkiye Hükûmeti yeni müessesatı
diniye –yani dinî müesseseler- ve hayriye ihdası için bu kabil sair müessesatı
hususiyeye temin edilmiş olan teshilâtı
lâzimeden hiç birini diriğ etmeyecektir.” Son olarak bu
anlaşmanın 45’inci maddesi ise “İşbu Fasıl ahkâmı ile Türkiyenin
gayri müslim akalliyetleri
hakkında tanınan hukuk, Yunanistan tarafından dahi kendi arazisinde bulunan müslüman akalliyet hakkında
tanınmıştır.” demektedir. Saygıdeğer
milletvekilleri, Lozan Anlaşması’yla belirlenen bu yasal çerçeveden sonra, göz
ardı etmememiz gereken diğer bir önemli husus ise şudur: Bu azınlık vakıfları
yabancı vakıflar değildir, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu yerli vakıflardır. Kendi
vatandaşlarımıza ait olan, kendi tabiyetimize ait
olan vakıfların bir kısmının, sırf gayrimüslim oldukları için ayrı tutulması ne
bizim devlet geleneğimizle bağdaşır ve ne de adalete, hakkaniyete, eşitliğe
uygun olur. Bu sebeple, gerek Lozan Anlaşması ve gerekse Anayasa’mızın eşitlik
ilkesi gereğince vakıflarımızın mal edinmeleri ve malları üzerinde tasarruf
edebilmeleri hukuka uygundur. Nitekim, bu vakıflar
1936 ila 1974 yılları arasında hiçbir izne gerek olmaksızın mal edinmişlerdir.
Ancak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 8/5/1974 tarihli
kararıyla mal edinemeyeceklerine hükmedilmiş, daha sonra, 57’nci Hükûmet döneminde, 3/8/2002 tarih ve 4771 sayılı Yasa ile
cemaat vakıflarının mal edinmelerine imkân tanınmıştır. Açılan dava üzerine,
Anayasa Mahkemesi, 27/12/2002 günlü kararıyla, cemaat
vakıflarının dinî, hayrî, sosyal, eğitsel, sağlık ve
kültürel alanındaki ihtiyaçlarını gidermek üzere, Bakanlar Kurulu izniyle mal
edinmelerine ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunmalarına imkân tanımıştır. Anayasa Mahkemesi, bahsettiğim kararında, özetle, kuruluşundaki
farklılık ve vakfiyelerinin bulunmaması gibi nedenlerle cemaat vakıflarının
taşınmaz mal edinmeleri ve bunlar üzerinde tasarrufta bulunabilmeleri konusunda
yargı kararları farklı hukuki durumlar ortaya çıkarmış, 2762 sayılı Yasa
kapsamındaki diğer vakıflar, Yasa’nın öngördüğü şekilde taşınmaz mal edinme
hakkına sahip olurken cemaat vakıfları bu haktan yoksun bırakılmışlardır. Dava konusu düzenleme ile bu gelişmelerden olumsuz yönde etkilenen
cemaat vakıflarının, kuruluş amaçlarına uygun olarak dinî, hayri,
sosyal, eğitsel, sıhhi ve kültürel ihtiyaçlarını karşılamak üzere taşınmaz mal
edinme ve taşınmaz mallar üzerinde tasarrufta bulunabilmeleri olanağı
getirilerek mülkiyet haklarının korunması sağlanmıştır. Cemaat
vakıflarıyla diğerleri ve Türk Medeni Kanunu’na göre kurulan vakıflar, aynı
hukuksal durumda bulunmadıklarından bunların farklı kurallara bağlı
tutulmalarında eşitlik ilkesine aykırılık yoktur. Ayrıca, Anayasa’nın 35’inci
maddesinde, herkesin mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu, bu hakların,
ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği ve mülkiyet hakkının
kullanılmasının toplum yararına aykırı olmayacağı belirtilmiştir. Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; konuşmamın bu bölümünde de yabancı vakıfların
taşınmaz mal edinimiyle ilgili, yine, yürürlükteki mevzuatımız çerçevesinde bir
kısım bilgiler arz etmek istiyorum. Üzerinde
konuştuğumuz tasarının 12’nci maddesinin son fıkrası, “Kurucularının çoğunluğu
yabancı uyruklu olan vakıfların, taşınmaz mal edinmeleri hakkında, 22/12/1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanunu’nun 35’inci
maddesi uygulanır.” hükmünü getirmektedir. Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesi ise,
ülkemizde karşılıklılık olmak ve kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla
Türkiye’de sadece iş yeri veya mesken olarak kullanılmak üzere, ancak yabancı
uyruklu gerçek kişilerin ve yabancı ülkelerde kendi ülkeleri kanunlarına göre
kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin taşınmaz mal edinebileceğini
düzenlemektedir. Bu hususta Tapu
Kanunu’nun 35’inci maddesi birçok kanuni sınırlama getirmiş, en önemlisi,
taşınmaz mal edinilebilecek alanlarda illerin yüzölçümüne göre binde 5 oranını
geçmemek kaydıyla Bakanlar Kuruluna yetki vermiştir. Her hâlükârda stratejik
yerlerde kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz mal edinmeleri
mümkün olmayacaktır. Zaten Tapu Kanunu’nun bu 35’inci maddesi, sadece yabancı
uyruklu gerçek kişilere ve yabancı ülkelerde kendi kanunlarına göre kurulan
tüzel kişiliğe sahip şirketlere, ticaret şirketlerine sınırlı taşınmaz mal
edinimi izni verdiğinden, kurucularının çoğunluğu yabancı uyruklu olan
vakıfların ülkemizde taşınmaz mal edinmeleri getirilen bu tasarı çerçevesinde
imkân dâhilinde değildir. Saygıdeğer
milletvekilleri, gerek 4771 sayılı Kanun ve gerekse Anayasa Mahkemesinin 3/8/2002 tarihli Kanun gereğince verdiği, hükme bağladığı
karardan sonra vakıflar sıralanan nitelikteki ihtiyaçlar için mal
edinebileceklerdir. Zaten dinî, hayrî, eğitsel,
kültürel, sosyal, sıhhi alanlar sayılmıştır ve bu alanlara girmeyen
hiçbir ihtiyaç da yoktur. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) VEYSİ KAYNAK
(Devamla) – Tasarıda mal edinimiyle ilgili izin müessesi kaldırılırken,
Vakıflar Meclisince alım sırasında yapılan denetim yerine amaca uygunluk
denetimi, yani hangi malın, hangi amaçla ve vakfın hangi kaynağıyla, hangi
yolla edinildiği, amaca uygun kullanılıp kullanılmadığı, gelir getiriyorsa
ekonomik değerlendirilip değerlendirilmediği, gelirin nerede harcandığı
Vakıflar müfettişlerince denetlenecektir. Ayrıca, yabancı vakıfların taşınmaz
mal edinimi de mümkün olmayacağından, ülkemiz menfaatine aykırı bir durum söz
konusu olmayacaktır. Değerli
milletvekilleri, vakıf müessesinin gereği olarak amaçlarını gerçekleştirmek
için mal edinmeleri, mallar üzerinde tasarrufta bulunmaları özel hukuk tüzel
kişiliğinin tabii sonucudur. Vakfın mal varlığının daha verimli değerlere
dönüştürülmesini mümkün kılan bu model, vakıflarımızın hayatiyetini daha uzun
süre devam ettirmesini sağlayacaktır. Bu Kanun’un
hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaynak. Gruplar adına söz
talepleri tamamlanmıştır. Şimdi, şahısları
adına söz talepleri vardır. İlk söz,
Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak’a
aittir. Buyurun Sayın
Kaynak. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, konuşmamın son bölümünü tamamlayarak
huzurlarınızdan ayrılacağım. Bu üzerinde
konuştuğumuz Yasa’nın belki de bize getireceği en önemli avantaj, Yunanistan
topraklarında bulunan Müslüman azınlığa ait vakıflara da bu Yasa sayesinde
önemli imkânlar getirecek ve Batı dünyasında ülkemize önemli bir talep hakkı
doğuracaktır. Bu Kanun, hem
yürürlükteki mevzuatımıza hem cumhuriyetimizin kuruluş senedi olan Lozan
Antlaşması’na uygundur ve ülkemiz için hayırlı neticeler doğuracaktır diyor,
hepinizi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaynak. Şahısları adına
ikinci söz talebi Amasya Milletvekili Sayın Avni Erdemir’e
aittir. Buyurun Sayın Erdemir. (AK Parti sıralarından alkışlar) AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında,
İstanbul’da bir binada meydana gelen patlamada vefat eden kardeşlerimize
Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar diliyor ve yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum efendim. Değerli
arkadaşlarım, millet olarak büyük bir vakıf medeniyetine sahibiz. “Hayırda
yarışınız.” emri ve “İnsanların en hayırlısı insanlara faydalı olandır.”
prensibi gereği ecdadımız, birbiriyle hayırda yarışmış ve günümüze kadar ulaşan
muazzam eserler meydana getirmiştir. Değerli
arkadaşlarım, Genel Müdürlüğümüz bünyesinde bugün 41.550 mazbut, 300 mülhak,
161 cemaat ve 4.450 yeni vakıf bulunmaktadır. Genel Müdürlüğümüzce 2003-2007
arasında 2.613 vakıf eserinin restorasyonu tamamlanmış
ve eserlerimiz tek tek elden geçirilmeye devam
edilmektedir. Milletimizin geçmişini geleceğe taşıyan bu vakıf eserlerimizi
şanına yakışır bir şekilde onaran Genel Müdürümüze ve çalışma arkadaşlarına
teşekkür ediyorum. Değerli
arkadaşlarım, bu tasarıya olan muhalefetinizin ve bu Yasa’yla ilgili
kaygılarınızın bu ülkeye olan sevginizden kaynaklandığına yürekten inanıyorum. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Biz de inanmak istiyoruz. AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Ama şuna sizin de inanmanızı istiyorum ki, bu ülke hepimizin. Bu
ülkenin her ferdinin en az bizim kadar bu ülkeyi sevdiğine inanalım. Eğer
birbirimizden, vatanseverliğimizden şüpheye düşersek işte o zaman felaket
geliyor demektir. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Haddinize düşmez! AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Sizlerin bu tasarının ülkeyi sıkıntıya götüreceğine inancınız
sebebiyle karşı çıkmanızı anlıyor ve saygı duyuyorum. Sizden de aynı saygıyı
bekliyoruz. Zira, biz de inanıyoruz ki bu tasarı
milletimizin hayrına bir tasarıdır. (MHP sıralarından gürültüler) OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Asla! Asla! Asla hayrına değil! AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Milletimizin özgüvenine, büyüklüğüne ve tarihî geçmişine yakışır
bir tasarıdır. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Tarihten haberiniz yok! S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Tarihten haberiniz yok sizin! AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Unutmayalım ki bizler büyük bir medeniyetin çocuklarıyız. Bizim
topraklarımızdaki herkes, ama herkes bu ülkenin güvencesi altındadır. Bu ülke
için yanlış emeller besleyenler gereken dersi tarihte almıştır, gelecekte de bu
millete yanlış yapanlar dersini elbette alacaktır. Büyük devlet olmak, büyük
millet olmak kolay değil. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Bravo! AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Gelin, Bizanslılara “İstanbul’da kardinal külahı görmektense
Osmanlı sarığı görmeyi yeğlerim.” diyen ecdadımızın hoşgörüsünü hatırlayalım.
(MHP sıralarından gürültüler) OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yapma ya! Ne diyorlar? AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Büyük millet olmak kolay değil. Büyük millet olmak kolay değil.
(MHP sıralarından gürültüler) OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yağcılarda inecek var! AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Gelin, İstanbul fethedilince “İsteyen kiliseye, isteyen havraya,
isteyen camiye…” diyen Fatih’in özgüvenini ve hoşgörüsünü hatırlayalım. ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Fatih’e ihanet ediyorsunuz! AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Büyük devlet, büyük millet olmak kolay değil. Gelin, kendi
vakıflarımızın amacına uygun çalışmaları ve ebediyete kadar yaşaması için
gösterdiğimiz hassasiyeti vatandaşlarımızın vakıfları olan cemaat vakıfları
için de gösterelim. (MHP sıralarından gürültüler) OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Bizans’ı ihya ediyorsunuz! AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Gelin, kendi ürettiğimiz korkuların esiri olmayalım. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Bizans’a yaranmaya çalışıyorsunuz! AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Biz AK Parti olarak, ülke bütünlüğümüzü tehdit eden hiçbir
politikaya asla taviz vermeyiz. Biz, zengin kültürümüzle, farklılıklarımızla
birlikte barış içinde yaşamayı mutlaka başaracağız. Biz farklı bir milletiz,
dün başardık, yarın da başaracağız. Zira biz, kökleri Hacı Bektaş
Veli’ye, Mevlânâ’ya, Yunus Emre’ye dayanan, Doğu ile
Batı arasında gerçek bir insanlık köprüsüyüz. Değerli
arkadaşlarım, büyük lider olmak kolay değil, büyük düşünmek kolay değil.
Şairin: “Kimi Hindu, kimi
yamyam kimi bilmem ne bela…” OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Onları savunuyorsun! Onların avukatlığını yapıyorsun! AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – “Hani tauna da zuldür bu rezil istila…”
diye tanımladığı… FARUK BAL (Konya)
– Şimdi istila geri döndü, şimdi! AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – …Çanakkale’de 250 bin vatan evladının şehit düşmesine sebep olan
düşman askerleri için, Çanakkale kahramanı, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi
Mustafa Kemal Atatürk… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Onlara destek oluyorsun, onlara! S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – “…kimi bilmem ne bela…”yı niye
söylüyorsun o zaman? AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Evet, cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk: “Bu
memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar; burada bir dost
toprağındasınız, huzur ve sükûn içinde uyuyunuz.” OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Neyi yaptınız da işgal ettiniz? AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – “Uzak diyarlardan evlatlarını savaşa gönderen analar, gözyaşlarınızı
dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içinde rahat
uyuyacaklardır, onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra artık bizim
çocuklarımız olmuşlardır.” OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Zaten öyle… AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Evet, bu topraklar üzerindeki her fert, her vakıf bu milletin, bu
devletin emniyeti ve gözetimi altındadır. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Ajan onlar ajan, ajan! İstihbarat verdiler Merzifon Kolejinden.
İngilizlere. AVNİ ERDEMİR
(Devamla) – Onlara sahip çıkmak bu yüce milletin tarihî geçmişinin ve muhteşem
geleceğinin şanındandır diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum efendim. (AK
Parti sıralarından alkışlar) OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Türkiye’yi işgal ettirdiniz! BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erdemir. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Atatürk’ün Patrikhane’yle ilgili söylediklerini de söyleseydin
orada! BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, lütfen... Şimdi, on
dakikalık süre içerisinde maddeyle ilgili soru-cevap faslına geçiyoruz. Sayın Akcan… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Aracılığınızla Sayın Bakana şu iki soruyu yöneltmek istiyorum: Sayın Bakan, bu
Kanun AB uyum kanunları arasında ve dokuzuncu uyum paketi içinde Meclise
getirilmiştir. Daha önce üçüncü, dördüncü, altıncı ve yedinci uyum paketlerinde
Vakıflar Kanunu’nda değişiklik yapılmıştı. Her AB uyum paketi ortaya
atıldığında “Bu Kanun çıkmazsa AB treni kaçar deniliyordu.” Bu Kanun, gerçekten
AB uyumu için gereken kriterlerden birisi midir? İkinci sorum: “Vakıflar hayır müessesesidir.” diye, özellikle
iktidar partisinin milletvekilleri ve zatınız söylüyorsunuz sürekli, ama
kurucularda olması gereken şartlar arasında hâlen affa uğramış olsa bile
zimmet, hırsızlık, dolandırıcılık, hileli iflas, yüz kızartıcı suçlardan mahkûm
olmuş olanların vakıf kurma hakkı elinden alınmış iken, bir hayır işini niye
hırsıza, soysuza, dolandırıcıya emanet eder hâle getiriyorsunuz? Bunun nedenini merak ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Akçay... ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakan,
ülkemizdeki tüm vakıflar Vakıflar Genel Müdürlüğünce
denetlenmektedir ve bu denetleme raporları vakıflardan sorumlu Bakana,
Başbakanlığa ve bu raporlarda bir suç unsuru var ise İçişleri Bakanlığına
verilmektedir. Ülkemizdeki
birçok vakfın, yabancı ülkelerden, bu yabancı vakıflardan veya şirketlerden
para yardımı aldığına dair iddialar kamuoyunda sıkça gündeme gelmektedir.
Vakıflar Genel Müdürlüğünce denetlenen herhangi bir vakıf hakkında, yabancı
ülkelerden veya şirketlerden para aldığı gerekçesiyle İçişleri Bakanlığına suç
duyurusunda bulunulmuş mudur? Eğer suç duyurusu yapıldıysa, bununla ilgili
herhangi bir işlem yapılmış mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Ural… KADİR URAL
(Mersin) – Teşekkür ediyorum Başkanım. 12’nci maddeyle
ilgili sormak istiyorum: 1936’da çıkartılan kanunla, azınlık vakıflarının,
cemaat vakıflarının mal, mülk edinmesi yasaklanmış idi. O dönemdeki
yöneticilerimiz bunu niçin yasaklamış idiler? O dönemde görev yapan, başta Ulu
Önder Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, bu vatanı bize emanet edenler yanlış
mı yapmışlardır? Yanlış yapmamışlar ise bugün sizin yaptığınız nedir? Yani,
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları mı yanlış yaptılar, yoksa siz mi yanlış
yapıyorsunuz? Yabancılara vakıf
kurmayı serbest bıraktığınıza göre, Anadolu’da yüzlerce vakıf kurulur ise, bu
vakıflar da mal, mülk edinirler ise, yabancıların mülk edinmelerinde getirilen
Bakanlar Kuruluyla 30 hektara kadar verilen izni ve kanun maddesini kaldırmış
olmaz mısınız? Bu vakıflar yüzlerce dönüm arazi alabilirler mi? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Köse… ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
iki sorum olacak. Birinci sorum şu: Yurt dışındaki Türk vakıflarının bir envanteri var mıdır? Şayet varsa bu envanter
devletin hangi birimince tutulmaktadır? İkinci sorum:
Lozan’la cemaat vakıflarına verilen haklar bu Yasa’yla genişletiliyor mu
genişletilmiyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Yalçın… RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakana dün
de soruldu, umarım, bugün cevaplandırır. Bu Yasa’dan sonra cemaat vakıflarına
kaç gayrimenkul iade edilecektir? Ekonomik değeri nedir? Bunların ne kadarı sit
alanı içerisindedir ve kültür varlığı sayılmaktadır? Yabancılara vakıf
kurma imkânı veren, yardım almasına, yardım vermesine, bağış almasına, sınırsız
mal edinmesine imkân sağlayan, dünyada bu Yasa benzeri kaç ülkede bu
özgürlükleri içeren yasalar var? Bir de efendim,
bu Yasa’yı Türkiye’de hangi sosyal katman, sendikalar, sivil toplum
kuruluşları, kim talep ediyor da bu kadar öncelikle görüşüyoruz? Son olarak,
Türkiye’de kurulacak yabancı vakıfların üniversite kurma hakları da olacak mı
Sayın Bakanım? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Özkan… MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Delaletinizle Sayın
Bakana sormak istiyorum: Kanun’un 12’nci maddesine göre kurucuların çoğunluğu
yabancı uyruklu olan vakıflar için Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesine göre
kısıtlayıcı düzenleme getirilmektedir. Ancak, Kanun’un 6’ncı maddesine göre
kurulmuş olan, bu bağlamda kurucuları Türk olup da yöneticilerinin tamamı
yabancı olan, bir vakıf için kısıtlayıcı düzenleme bulunmamaktadır. Bu durumda,
Tapu Kanunu’nun 35’inci maddesinde yabancı uyruklu gerçek kişilere getirilen
sınırlamaların hiçbir önemi kalmamaktadır. Sayın Bakan, bu konuda bir düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz? BAŞKAN – Sayın
Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakanıma sormak istiyorum: 5555 sayılı
Vakıflar Kanunu tasarısı, cemaat vakıflarına cumhuriyetin temel ilkelerini
fiilen değiştirecek kabul edilmez imtiyazlar tanımaktadır. Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı olan Türkiye Cumhuriyeti devleti, belli
bir ırk ve cemaat mensuplarını desteklemek üzere Osmanlı zamanında kurulmuş
cemaat vakıflarına mal edinme yolunu hukuken açamaz ve imtiyaz tanıyamaz. Bu
durum, açıkça Lozan’da kazandığımız haklara, Atatürk ilke ve inkılaplarına,
Anayasa’nın 10’uncu, Medeni Kanun’un 101, 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 10;
44 ve 1’inci maddesine aykırıdır. Bu durumlar
sizlerce de malum olmasına rağmen, bu Kanun’un yasalaşmasına gerçekten seyirci
kalacak mısınız? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakan. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum. AB için böyle bir Kanun çıkartılması gerekli mi? Değerli
arkadaşlar, başından beri vurguluyoruz, komisyonlardaki görüşmelerde ifade
ettik, Genel Kurulda bir kez daha ifade ediyorum ki, bu Kanun, Türkiye’nin
ihtiyaçlarını karşılamak, Türk vatandaşlarının hamiyetperver duygularının önünü
açmak amacıyla düzenlenmektedir ve bizim kamu idaresi içerisinde çok önemli
işlevi bulunan, hele hele İktidarımız döneminde büyük
atılımlar gerçekleştirmiş olan Vakıflar Genel Müdürlüğünün yeniden
yapılandırılması ve vakıf müessesesinin güçlendirilmesi amacıyla bu Kanun
çıkartılmaktadır. Yarın ileride
-elbette ki, Parlamento iradesi üzerinde kimsenin ipotek koyması mümkün
değildir- Parlamento gerek görürse, ihtiyaçlar hasıl
olursa Kanun’u değiştirmek ya da yeni kanun çıkartmak gerekirse, o, yüce
milletimizin temsilcisi bulunan Meclisin takdirindedir. Sayın Akcan’ın
yönelttiği ikinci soru da “Kurucularda aranan şartlar hafifletilmiş, hamiyet
amacıyla, hayır amacıyla kurulması gereken vakıflarda hırsızlar, dolandırıcılar
nasıl vakıf kurabilir” deniyor. Değerli
arkadaşlar, bir insanın ömür boyu, hayat boyu suçlu olarak nitelendirilmesi
mümkün değildir. İnsanlar suç işlerler, cezalarını çekerler. Ama hırsız da,
dolandırıcı da hayır yapmak istiyorsa, elinde malı mülkü varsa, bunu tahsis
etmek istiyorsa “Hayır, sen bunu yapamazsın” deme hakkımızın olmadığı
inancındayız. Bu amaçla, hüküm giymiş vatandaşlarımızın vakıf kurmalarının yolu
açılmıştır, ancak bu şekilde sicilleri bulunan kişiler kendi kurduğu vakıf dahi
olsa vakfa yönetici olamaz. Bunu açık seçik olarak Kanun’da ifade etmiş
bulunuyoruz. Sayın Akçay “Denetleme raporları bakanlara, Başbakana
verilmektedir.” diyor. Bu denetleme raporları devletin yönetim düzeni
içerisinde bakana ya da Başbakana gelmez; denetlemekle görevli, kontrol etmekle
görevli Genel Müdürlüğe gelir. Elbette ki, Genel Müdürlük zaman zaman bağlı bulunduğu Bakanı bilgilendirir veya Bakan bilgi
ister, bilgi alır. “Yurt dışından
alınan paralar var, suç duyurusu yapıldı mı?” denildi. Yurt dışından kimin,
hangi vakfın, ne ölçüde, ne miktarda, nereden para aldığı konusunda bize
ulaşmış bir bilgi yok ve gene ifade ettiğiniz tarzda, bu doğrultuda
faaliyetleri dolayısıyla hakkında suç duyurusu yapılmış bir vakıf da olmadığını
kamu görevlisi arkadaşlarım bana şu anda ifade ettiler, ben de bunu sizlerle
paylaşıyorum. ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Bunlar doğru değil Sayın Bakanım. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Kamu görevlisi arkadaşlarım bana
ifade etti, ben sizlerle paylaşıyorum, ama ben şunu da ifade edeyim değerli
arkadaşlar: Burada sorulan, gündeme getirilen konular üzerinde, ben daha sonra
ayrıntılarıyla duruyorum. Siz “Doğru değil.” diyorsanız bunun üzerinde
duracağım ve size de yazılı cevabını ayrıca ileteceğim. Sayın Ural diyor
ki: “1936 Kanunu’nda mal mülk edinmek yasaklanmıştı. Atatürk’ün yasakladığı bu
cemaat vakıflarına, devrim kanunlarına da aykırı olarak, mal edinme imkânı
getiriyorsunuz.” Şunu çok üzülerek ifade etmek istiyorum, belki imkân bulursam
kalkıp açıklama da yapacağım yeri geldiğinde: Bunları biz çok fazla irdelemeden
bu beyanlarda bulunuyoruz. Değerli arkadaşlar, cemaat vakıfları, 1935 yılında
çıkartılan 2762 sayılı Kanun gereği, kendilerinden istenen, 1936 yılında
istenen beyannameleriyle vakıf statüsüne kavuşmuşlardır. O tarihten önce,
Osmanlı Döneminde bunlar birer hayır kurumu ve cumhuriyetimizin kurucusu
Atatürk bunu sağlamıştır. Mal mülk edinemiyordu diye bir durum kesinlikle söz
konusu değil. Cemaat vakıfları, 1936 yılından 1974 yılında verilmiş Hukuk Genel
Kurulu kararına kadar taşınmaz iktisap ediyorlar, bağış kabul edebiliyorlardı.
Dolayısıyla bu bilgi doğru değil. KADİR URAL
(Mersin) – 1974’te niye yasaklamışlar o zaman Sayın Bakan? Yapmayın, etmeyin!.. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakanım, o bilgide gerçekten yanlışlık var. 1936 ila 2002
arasında mal edinemezler. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Hayır… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Edindikleri gayrihukuki… BAŞKAN – Lütfen,
karşılıklı konuşmayalım. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Hayır… Şimdi, bakın değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; 1974 yılında, bir dava dolayısıyla Hukuk
Genel Kuruluna intikal eden dosya üzerinde Yargıtay diyor ki: “Efendim, cemaat
vakıflarının 1936 beyannameleri bir vakfiyedir.” Vakfiye olduğunu kabul ediyor.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ondan sonra mal edinemezler. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ama,
diyor ki: “Bir vakfın mal iktisap edinebilmesi için, vakfiyesinde o doğrultuda
bir düzenleme bulunması gerekir.” Yani, vakfiyesinde, bu vakıf taşınmaz
edinebilir, satabilir… Ama, o vakfiyelerde, o
beyannamelerde böyle bir kayıt olmadığı için “Bunlar taşınmaz iktisap
edemezler.” diyor ve o tarihten sonra… BAŞKAN – Sayın
Bakan, süremiz doldu. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Peki, diğer sorulara da yazılı
olarak cevap vereceğim. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakanım, bu bilgi yanlış. Bunun kürsüde ifade edilmesi
gerekir. Yani, affedersiniz, 1936 ile 2002 yılları arasında edinilen mal
edinimini, zaten 1974’te Hukuk Daireleri Genel Kurulu da usulsüz ve yolsuz
olduğunu belirlediği için, o dava dolayısıyla, birçok davalar açılmıştır.
Dolayısıyla 2002’nin sekizinci ayında çıkartılan kanundan sonra mal
edinmelerinin hukuki bir dayanağı var. O arada edinilen mallar, hep hukuk dışı
yollarla edinilmiştir, bazı şahısların üzerine alınarak edinilmiştir. Bu bilgi
yanlıştır, bunun doğru açıklanması gerekir. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Komisyon Başkanı. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Sayın Başkan, Sayın Başkanın bu konuda
kesinlikle ve net bilgi yanlışı var. 1974 yılına kadar beyannamelerinde veya
vakfiyelerinde mal iktisabı kaydı olsun veya olmasın cumhuriyet döneminin
başlangıcından İnönü, Atatürk, Menderes döneminde iktisaplar mümkündür, vardı
zaten, var olanları Yargıtay iptal etti. Bir konuşma sebebiyle onun arka
planını açıklayacağım. Ayrıca, 1974… FARUK BAL (Konya)
- Hangi sebeple iptal etti? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ayrıca… FARUK BAL (Konya)
- Hangi sebeple iptal etti? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Arz edeceğim Başkanım. FARUK BAL (Konya)
- 1936 beyannamesi zamanında iptal etti. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Arz edeyim efendim, arz edeyim. Yargıtayın dayanağı
vakfiyede böyle bir kaydın olmaması noktasında idi. Hâlbuki 1954 yılında
vatandaşlarımız bakımından mülkiyet ve korunma konsepti
değişti. Geçmişe yönelik olarak mülkiyet hakkı tüm tüzel kişiler için
mutlaktır, korunur, onları açıklayacağım. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Madde üzerinde
beş önerge vardır, önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra
aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: TBMM Başkanlığına 98 sıra sayısı
ile görüşülmekte olan 5555 sayılı Vakıflar Kanununun 12. maddesinde, vakıf mallarının,
mahkeme kararı ile bağımsız ekspertiz kuruluşlarınca
düzenlenecek rapora dayalı olarak, vakıf yetkili organının kararı ile paraya
çevrilebilir, denmektedir. “Paraya çevrilebilir” ibaresinin kaldırılması için
gereğini arz ederiz.
BAŞKAN – İkinci
önergeyi okutuyorum: 30.1.2008 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 98 sıra sayılı ve
5555 sayılı Vakıflar Kanununun 12. maddesinin 2. bendinde yeralan
“cemaat” kelimesinin çıkarılmasını öneriyoruz. Gereğini
saygılarımızla arz ederiz.
BAŞKAN – Üçüncü
önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 12. maddesinin 3. fıkrasında geçen “cemaat”
kelimesinin metinden çıkarılmasını, aşağıdaki fıkranın maddeye eklenmesini ve
fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz. “(2) Lozan
Antlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme statülerine uygun
olarak ayrıca düzenlenir.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şimdi okutacağım dördüncü önerge ile daha sonra okunacak son
önerge maddenin metinden çıkarılmasını teklif ettiğinden, bu iki önergeyi
birlikte işleme alacağım ve istemleri hâlinde önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim. Şimdi, bu iki
önergeyi sırasıyla okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
98 sıra sayılı yasa tasarısının 12. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı
Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu
Raporunun “Vakıf Malları ve Faaliyetleri” başlıklı 12 inci maddesinin,
Anayasaya aykırılığından dolayı Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
bu iki önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 98 sıra sayılı yasa
tasarısının 12’nci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasıyla ilgili olarak
verdiğim önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evvela, bugün
İstanbul’da meydana gelen patlama sonucu hayatını kaybeden vatandaşlara
Allah’tan rahmet diliyorum, yaralılara da acil şifalar diliyorum. Bu arada, tabii
ağır kış şartları Türkiye’nin her tarafında insan yaşamını çekilmez hâle getirmiştir.
Özellikle, mesela Tunceli ilinin birkaç yerinden bugün telefon aldım,
Pülümür’ün dünyayla irtibatı kesilmiş, ne Tunceli’yle ne Erzincan’la… Yine
birçok yerlerde ölüler, hastalar var; maalesef yollar kapalı. Hükûmetin, bu konuda biraz daha gayret sarf etmesini ve bu
kış felaketinin yarattığı afetin bir afet olarak nazara alınmasını, özellikle
bu bölgedeki belediyelere yardım yapmasını diliyorum. Çünkü,
belediyelerin bu konudaki akaryakıt imkânları çok az, yolları açma konusunda da
çok ciddi sıkıntılar içinde bulunuyorlar. Gündem dışına taştığım için de sizden
özür diliyorum. Değerli
milletvekilleri, biraz önce tabii soru soruldu. Sayın Bakanın sorulara verdiği
cevaplar tatmin edici değil. Bu Kanun çok önemli bir kanun. Bu
Kanun, Türkiye’nin geleceğini de Türkiye’nin uluslararası düzeydeki haklarını
da çok yakından ilgilendiren bir kanun. Bu Kanun’u isteyen
Avrupa Birliği. Avrupa Birliğinden de yalnızca Yunanistan istiyor, yani
başka birisi de istemiyor. Yani, maalesef işte, Yunanistan, Türkiye ile olan
problemlerini Avrupa Birliğinin istekleri olarak Türkiye’ye empoze
ediyor. İşte, geçen gün Karamanlis de geldi,
“İşte, şunları şunları çıkaracaksınız.” diyor ve
dolayısıyla Türkiye’ye bunları empoze ediyor. Biz de bağımsız
bir devletiz. Dün de yaptığım bir konuşmada belirttim, yani Batı Trakya’ya
gidin, Batı Trakya Türklerine, bunların istediği hakların yüzde 1’ini
göremezsiniz, insan haklarının yüzde 1’ini göremezsiniz. Efendim, caminin
minaresi benim kilisemden biraz daha yüksek oldu diye yıkma kararını alıyorlar. Şimdi, burada
getirilen 12’nci madde Cumhurbaşkanının iade gerekçesinde çok açık bir şekilde
açıklanmış: “Şu nedenle Anayasa’ya aykırı.” diyor. Diyor ki:
“…cemaat vakıflarının, mülhak vakıflar arasından çıkarılıp yeni vakıflara
benzer ayrı bir tür gibi değerlendirilmesinin doğal sonucu olarak, bu
vakıfların amaç ve etkinlikleri doğrultusunda giderek gelişmelerine ve
etkinliklerini artırmalarına olanak sağlanmakta olduğunu; bu nedenlerle,
eskiden kurulmuş cemaat vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine
karşın, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve
ayrıcalıklar tanınmasını Lozan Antlaşması'yla, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş
ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle…
bağdaştırmanın olanaklı olmadığı, bu nedenlerle, incelenen Yasanın 12 nci maddesinin, Anayasanın Başlangıç bölümüne, 2’nci,
3’üncü ve 5’inci maddelerine aykırı olduğunu ifade etmiştir.” Şimdi, tabii,
nedense bu Komisyon hep eski Cumhurbaşkanının her di-le
getirdiği şeyleri ille çürütmek için sudan, haydan huydan birtakım gerek-çeler
bulmuşlar… Getirilen gerekçeler bunları çürütmüyor. Yani, Cumhur-başkanının
bunun Anayasa’ya aykırı olduğu biçiminde ortaya koyduğu ge-rekçeyi çürütmüyor. Ayrıca, bu
Komisyon, nedense, kime hesap verecek veyahut da bu Adalet Komisyonunun kime
karşı bir vefa borcu vardır diye, bunu da bilmiyo-rum, hemen alelacele, Komisyonda bunları incelemeden,
buraya getirilen bu hükümler Türkiye Cumhuriyeti devletine ne getiriyor, ne
götürüyor onları da hesaba katmadan maalesef buraya getirmiş. Şimdi,
düşünebiliyor musunuz, bir kanun gelmiş buraya, Hükûmet
bilmiyor kanunun mahiyetini. Komisyon da bilmiyor, milletvekilleri de bilmiyor;
ne olacak bu kanun? Kime, ne sağlayacak? Sağlayacağı, işte, Yunanlılara çok büyük
avantajlar sağlayacak. Patriği getirecekler… İşte, geçen gün Karamanlis diyor ki: “Patrik Orto-doksların iç meselesi.” Allah Allah,
nasıl iç meselesi ya? Sen, Patriğe Papa statüsünü veriyorsun da, Türkiye
Cumhuriyeti devletinde, bu kanunlarda, İs-tanbul
sınırları içindeki bütün eski vakfiye mallarını, eski vakıf mallarının hepsini
bu Kanun çıktıktan sonra bunlar alacaklar ve 11.500 -yani, tabii, doğrusu neyse
söyle, çıksınlar burada- tane de vakıf malı bunlara geçecek. O zaman
İstanbul’da, oradaki Türklere yer kalmayacak sayın milletvekilleri. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, bu kadar kapsamlı… Yani, ben de çok ciddi incelemedim
Kanun’u. Niye incelemedim? Çünkü, Kanun daha bize
dağılır… Arkadaşlar,
gülmeye gerek yok, aslında sizin hâlinize gülmek lazım. Şimdi, bu Kanun, hayati bir kanun. Çünkü, bize daha dağıtılmadan gündeme alındı. Ya, arkadaşlar, bir hafta
geç gündeme alsaydınız da biz bu Kanun’u enine boyuna tartışsaydık… Ben, şimdi,
vakıf konusunda mütehassıs bir insan değilim ki, ben Danıştaycıyım,
maliyeciyim. Ama, şimdi, bu vakıf konuları, çok özel
bir bilgi ve ihtisas isteyen konular, ama burada yazılanlara baktığımız zaman,
hakikaten, televizyonlarda yapılan programlarda, bunun, Türkiye Cumhuriyeti
devletinin başına büyük belalar açacağı yolunda çok ciddi şekilde kuşkular ve
söylemler var. Bunları, bu söylemleri ne Komisyon çürütüyor ne Hükûmet çürütüyor. Onun için, bu
maddenin tasarı metninden çıkarılmasını Anayasa’ya aykırı olduğu için talep
ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. Önergemin
kabulünü istiyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – İncelemeden önergeyi niye verdin? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim inceledim, inceledim. Senin aklın varsa anlarsın. BAŞKAN – Diğer
önerge sahipleri… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, karar yeter sayısını istiyorum. BAŞKAN – Tabii
ki… Sayın Gök… (CHP
sıralarından alkışlar) İSA GÖK (Mersin)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Aradaki farkları
kaçırıyorsunuz. Lozan 42’yi okursanız, Lozan 42’de, arkadaşlar, Sevr 149’la
karşılaştırın, Lozan’da, cemaat vakıflarına dört alanda çalışma imkânı
tanınmıştır: Dinî, hayrî, sosyal ve eğitimsel,
eğitsel. 4771 sayılı Kanun’la siz bunlara sıhhi ve kültürel alanda da çalışma
hakkı tanıdınız. Bakın, dikkat edin buna. Yetmedi, 4778 sayılı… İlk kanunda
Cumhuriyet Halk Partisi yoktu Mecliste, ikinci kanunla yine, 2003 yılında kendi
oylarınızla bir kanun daha çıkarttınız, hepten yetkileri artırdınız. Ama hâlâ
yetmedi, bu Kanun gündeme geldi. Arkadaşlar,
tehlike salt cemaat vakıflarında değil. Salt cemaat vakıflarında değil. Bakın,
yabancılara siz Türkiye’de vakıf kurma hakkı veriyorsunuz. 5’inci madde, son
fıkra… Açın, okuyunuz. Diyorsunuz ki “Mal edinebilirler, mülk edinebilirler,
tasarrufta bulunabilirler.” diyorsunuz. Bravo, güzel cümle! 12’nci madde, son
fıkraya dayanıyorsunuz. Diyorsunuz ki “ama mal edinmeye güvence koyduk.” Dün
akşam bu konuşuldu. Ne? Tapu Kanunu 35’inci maddesi gereği. Güvencemiz
var İsa Bey, niye bu kadar üzülüyorsunuz diyorsunuz. Arkadaşlar, şu
Tapu Kanunu’nu açın, 2644 sayılı Kanun’un 35’inci maddesini bir okuyun. Ne
engeli var burada? Mütekabiliyet. Başka ne engel var? 2,5 hektar… 2,5 hektara
kadar mal alım hakkı var. Bakanlar Kurulu kararıyla 30 hektara
çıkarabiliyorsunuz. Bakın,
mütekabiliyeti inceleyin. Ben size bir örnek vereyim arkadaşlar: Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti ile Güney Kıbrıs arasındaki Annan Planı. Annan Planı’nda
mütekabiliyet vardı. Ama bakınız, enteresanlığa bakınız, oradaki mütekabiliyet
planında ne diyordu Annan Planı: “Kuzey Kıbrıs’ın gayrisafi millî hasıladan kişi başına düşen yıllık geliri 4 bin-5 bin dolar,
Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ndeki insanların 18-20 bin dolar. Ben
mütekabiliyeti şimdi uygularsam…” diyordu Genel Sekreter Annan “…Güney Kıbrıs
Rumları Kuzey Kıbrıs’ın tüm malını alır, burada mütekabiliyeti uygulayamazsın”
diyordu. O yüzden şart konmuştu. Bu şart neydi? Kuzey Kıbrıs insanlarının
gayrisafi millî hasıladan payları 18 bin, 20 bin
dolara çıkıncaya kadar Güney Kıbrıs insanları Kuzey’den mal alamazlar. Ne zaman
ki Kuzey Kıbrıs insanlarının gücü Güney Kıbrıs’a erişir, o zaman devreye
sokarım demişti planda. Bunu Birleşmiş Milletler bile düşündü, siz
düşünemiyorsunuz. İnanamıyorum, siz düşünemiyorsunuz. Diyorsunuz ki: “Tapu
Kanunu’nda 35’inci madde var, mütekabiliyet var.” Yabancılar, Soros vakıfları, şu vakıflar, Türkiye’den, o büyük
sermayelerle mal alabilecekler, taşınmaz alabilecekler. Sizin güvenceniz ne?
“Biz de oradan alırız canım.” Alın da göreyim bakayım! Nereyi alıyorsunuz?
Etiniz ne budunuz ne? Hangi Alman vakfıyla boy ölçüşebilirsiniz siz? Hangi Soros vakfıyla boy ölçüşebilirsiniz siz? Lütfen, bunlara
lütfen… Bakın, bunlar, hassas şeyler ve bunlar, kesinlikle göz ardı edilecek
şeyler değil. Tekrar ediyorum:
Cumhuriyet Halk Partisinin, cemaat üyesi arkadaşlarımıza, vatandaşlarımıza
hiçbir olumsuz yaklaşımı yoktur. Biz, işin, demokrasisine bakıyoruz. Biz, işin,
ulusal güvenliğine bakıyoruz. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Yanlışı doğru gibi takdim ediyorsunuz. İSA GÖK (Devamla)
- Bakın, Mersin’de, arkadaşlar, Müslüman’ı, Hristiyan’ı,
Musevi’si aynı mezarlıkta koyun koyuna yatarlar. Henry Atat öldüğünde –rahmetli-
önce papazımız çıktı tören yaptı, ardından imamımız çıktı tören yaptı. Biz
beraber gömdük bu insanları, bu gayrimüslim dediğimiz vatandaşlarımızı. Onlar
bizim vatandaşımız, canımız, ciğerimiz. Biz hümanistiz. Bunların haklarını
savunuruz. Burada söz konusu olan ise, Türkiye’nin, vakıf adı altında,
yabancı güçlere, başka ülkelerin sermaye gruplarına üçüncü sektör adı altında
peşkeş çekilmesi, bu yanlış. AVNİ DOĞAN
(Kahramanmaraş) – O da yanlış. İSA GÖK (Devamla)
- Bakın arkadaşlar, belki bu konuda bir şeye sığınıyorsunuz. Niye? Ya, işte,
arada Gülen vakıfları geçecek. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – O zaman sorun ne? İSA GÖK (Devamla)
- Aradaki Gülen vakıfları için yutuyorsunuz bunları, ama Türkiye’nin geleceğiyle
oynuyorsunuz. Bakınız, sakın ha
Türkiye’de insanları sessiz sanmayın. Sakın ha Cumhuriyet Halk Partisinin bütün
gücü bu, bu Kanun’u engelleyemez sanmayın. Sakın ha buraya gelen rektörleri,
yürüyen kadınlarımızı -Türban… Türkiye’yi geriyorsunuz, her şeyi geriyorsunuz-
sakın ha güçsüz zannetmeyin. Sayın Başkan,
lütfen, cümlemi tamamlamama izin verin. Büyük Önder
Atatürk’ün… BAŞKAN – Sözünüzü
kestiğimi zannetmiyorum. İSA GÖK (Devamla)
– Bizim referansımız var efendim. …Bursa Söylevi. 6
Şubat 1933, Bursa Atatürk Köşkü, Gazi Mustafa Kemal diyor ki biz gençlere,
onurla okurum bunu: “Türk genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve
bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim
biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da
en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, ‘Bu ülkenin polisi vardır,
jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır’ demeyecektir. Elle,
taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi cumhuriyetini, kendi yapıtını
koruyacaktır.” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İSA GÖK (Devamla)
– Bitiriyorum Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Olmaz. İSA GÖK (Devamla)
– “Polis gelecek, asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu yakalayacaktır.” BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gök. İSA GÖK (Devamla)
– “Genç, ‘Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir.’ diye düşünecek…”
(AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın
Gök, teşekkür ederim. İSA GÖK (Devamla)
– Bitireceğim efendim, daha bitirmedim. BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Saçmalama! MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Siyaset yapma! İSA GÖK (Devamla)
- Atatürk’ün söylevini kesemezsiniz! Lütfen Sayın Başkan, bir dakika daha
istiyorum. BAŞKAN – Hayır,
vermiyorum. İSA GÖK (Devamla)
– Peki, bunu bitireceğim. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından
gürültüler) “Yine düşünecek,
demek adalet örgütünü de düzeltmek, yönetim biçimine göre düzenlemek gerek.” BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Sen git kendi partini düzelt! İSA GÖK (Devamla)
– “Onu hapse atacaklar. Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte,
bana, başbakana ve Meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için
salıverilmesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek.” (AK Parti
sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) “Diyecek ki, ben
inanç ve kanaatimin gereğini yaptım. Araya girişimde ve eylemimde haklıyım.
Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve
etkenleri düzelmek de benim görevimdir.” İşte, diyor ki
Büyük Önder Atatürk, diyor ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk: “İşte benim anladığım
Türk genci ve Türk gençliği budur.” BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı? BAŞKAN – Sayın
Grup Başkan Vekili, zorla mı atacağım arkadaşı? Yani, kolundan tutup zorla mı
atacağım? İSA GÖK (Devamla)
– Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmetin katılmadığı, birlikte işlem yaptığımız
bu iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 12. maddesinin 3. fıkrasında geçen “cemaat”
kelimesinin metinden çıkarılmasını, aşağıdaki fıkranın maddeye eklenmesini ve
fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz. “(2) Lozan
Antlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme statülerine uygun
olarak ayrıca düzenlenir.” Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın
Bal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce okunan önergeye sayın Komisyonun ve sayın Hükûmetin
katılmadığını beraber dinledik. Bu önerge ne?
Değerli arkadaşlarım, Vakıflar Kanunu’nun en önemli maddesi. Bu maddeyle ilgili
olmak üzere 3 Ağustos 2002 tarihinde ilk değişiklik yapılmıştır. Bu değişiklik,
vakıfların tasarruflarında bulunan gayrimenkullerin herhangi bir belge ibrazı
hâlinde tapuya tescil edileceğine dair bir değişiklikti. “Herhangi belge”nin
içerisinde telefon faturası, su faturası gibi mülkiyetin nakline imkân
sağlamayan belgeler de mülkiyetin nakline esas olacak şekilde düzenlendi.
Niçin? Yani, bizim, mülkiyeti teminat altına alan Anayasa’mızın mülkiyeti
nakletmek için böyle bir belgeyi sahih gördüğü için mi? Hayır. Mülkiyetin
nakline ilişkin düzenlemeleri içeren Medeni Kanun, faturaya, su faturasına,
elektrik faturasına mülkiyet izafe eden bir değer ifade ettiği için mi? Hayır,
dayatma olduğu için. Ne dayatması? AB dayatması olduğu için. Bu madde
uygulandı, uygulanmaması için Milliyetçi Hareket Partisi Anayasa Mahkemesine
gitti, altıya beş oyla Anayasa Mahkemesi talebimizi reddetti. Bu maddeyle
ilgili düzenleme daha sonra Dördüncü Uyum Paketi’nde geldi, Dördüncü Uyum
Paketi’nde buna ilişkin süre uzatıldı, yetmedi Altıncı Uyum Paketi’nde geldi,
yetmedi Yedinci Uyum Paketi’nde geldi, yetmedi Dokuzuncu Uyum Paketi adı
altında bu Kanun’la geldi. Şimdi, Sayın
Bakan, lütfen gerçeği söyleyin. Biraz önce dediniz ki: “Bu Kanun’un Avrupa
Birliği uyum yasalarıyla alakası yok.” Niçin Dokuzuncu Uyum Paketi
içerisindedir bu Kanun? MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, konuşmacı Sayın Bakana bir soru soruyor, Sayın Bakan
dinlemiyor. Lütfen, tekrarlar mısınız. KADİR URAL
(Mersin) – Faruk Başkanım, bir daha tekrarlayın, Sayın Bakan duymadı. FARUK BAL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu Kanun aslında, Türkiye üzerinden, sıfır
bedel ile Batı Trakya’da bırakılmış olan Osmanlı eserleri sebil edilerek, heder
edilerek beş yüz kırk beş yıllık bir ihtirasın Kanunu’dur. İşte, en son
Dokuzuncu Uyum Paketi’nde, hiçbir sınır ve süre tanınmadan, Lozan
Antlaşması’ndaki tahditler terk edilerek, Vakıflar
Kanunu’ndaki tahditler terk edilerek, Tapu Kanunu’ndaki tahditler terk edilerek
sınırsız ve süresiz olarak gayrimüslim vakıflara mal edinme hakkı tanınmaktadır.
Beş yüz kırk beş yılın ihtirasına evet mi diyeceksiniz? Hayal treni olan Avrupa
Birliğine aldığınız teslimiyet biletine şimdi Yunanistan Başbakanı bir de
pasaport ilave etmiştir. Bu pasaport da “Ekümenikliği
kabul etmediğiniz takdirde Avrupa’ya giremezsiniz.” pasaportudur. Değerli
arkadaşlarım, rahmetli Mehmet Emin Aga’yı
hatırlayınız, şüpheli bir ölümle bu dünyadan göçen rahmetli Doktor Sadık
Ahmet’i hatırlayın, evlâdı fâtihânı hatırlayın,
vakıflardaki bedduayı hatırlayın. Vicdanınıza hitap
ediyorum: Vebal altında kalacaksınız. Bu veballe, bugün milletvekili olarak
parti disiplinine uyabilirsiniz, belki aferin de alabilirsiniz ama hem
mahkemeyi kübrada hem de milletin huzurunda bir hesap
vereceğiz. (MHP sıralarından alkışlar) Ben, o hesabı
düzgün verebilmek için, sizlere son uyarımı yapıyorum: Bu madde, bam teli
maddesidir, en önemli maddedir. Ben “beş yüz kırk beş yıllık bir ihtiras”
dediğim zaman, beni değerli bürokrat arkadaşlarım aradılar, Vakıflar Genel
Müdürlüğünde çalışan kardeşlerim aradılar, “Beş yüz kırk beş değil Sayın Bakan,
1071’in hesabı güdülmektedir.” dediler. Biz bu toprakları kolay edinmedik
değerli arkadaşlarım… Biz bu toprakları kolay edinmedik değerli arkadaşlarım… O zaman, uyacak
mıyız? Uyalım. Ben size, aynı konuda Yunanistan Meclisinde bulunan ve 15 Ocak
tarihinde Yunanistan Parlamentosunun komisyonundan geçen kanunu aynen burada
kabul edelim diye teklif ediyorum. Hem onlar Avrupa Birliği üyesi, hep beraber
oluruz olacaksak, hayal treni varırsa bir yere. Burada, bakın,
diyor ki: “Vakıfların mal edinmesi ancak hayır amaçlarıyla…” “Ancak hayır
amacıyla…” “Kâr amacı güdülemez.” diyor. Hâlbuki, biz, tüm tahditleri
kaldırdık, hiçbir sınır koymadık. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) FARUK BAL
(Devamla) - Devam ediyor: Vakıfların mal edinmesi, ipotek verilmesi vesairesi, hepsi bir tek tasarruf mercisinin elinde
toplanmıştır. Kimdir bu? Müftü. Müftü kimdir? Seçilmiş müftü değil, Yunanistan’ın
atadığı müftüdür. “Büyük milletiz biz, her şeyi yaparız.” filan diyor Sayın
Bakan. Hadi yap bakayım, göreyim! AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Hadi, Patriği atasın! FARUK BAL
(Devamla) – Hadi, Patriği ata da göreyim! Görevine son ver de göreyim! (MHP
sıralarından alkışlar) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bu Yasa ihanet yasasıdır. FARUK BAL
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ben bu konuda sizlerin yüksek vicdanınızın
üstün geleceğine hâlâ inanmak istiyorum… OKTAY VURAL
(İzmir) – Çekin Sayın Bakan, bu Yasa’yı geri çekin. FARUK BAL
(Devamla) - …ve bu Yasa’daki “cemaat” tabiri taşıyan tüm maddelerin Yasa
metninden çıkarılmasını Milliyetçi Hareket Partisi olarak talep etmekteyiz.
Eğer bu yapılırsa, bu, sizin, bu millete en büyük hayrınız olacaktır. Yapılmaz
ise önümüzdeki süreç içerisinde, beş yüz kırk beş yılın ihtirasıyla hareket
edenlerin günahı, vebali omuzlarınızda olacaktır. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bal. Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: 30.1.2008 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 98 sıra sayılı ve
5555 sayılı Vakıflar Kanununun 12. maddesinin 2. bendinde yeralan
“cemaat” kelimesinin çıkarılmasını öneriyoruz. Gereğini
saygılarımızla arzederiz. Hüseyin
Pazarcı (Balıkesir) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu önergeye? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın
Pazarcı, buyurun. HÜSEYİN PAZARCI
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; DSP ve şahsım adına
hepinizi saygıyla selamlıyorum. İstanbul’da
meydana gelen kaza nedeniyle ölenlere rahmet, yaralılara acil sağlık diliyorum.
(AK Parti ve MHP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın Bozdağ… Sayın Bozdağ, lütfen. HÜSEYİN PAZARCI
(Devamla) – Yasa tasarısının 12’nci madde ikinci bendi kapsamında “cemaat”
teriminin Yasa’dan çıkarılmasını istedim. Burada amacım -sadece bu maddede
tabii ki- cemaat vakıflarının çıkarılması değil, bütün yasa kapsamında cemaat
vakıflarının ayrı bir şekilde ele alınması ve bu Yasa’nın dışına
çıkarılmasıdır. “Niçin”i ise şöyle: Anılan vakıfların
temel, hukuksal dayanağı Lozan Barış Antlaşması’dır. Bu tür
vakıflar için Lozan’da yapılan, iki şeyin bağdaştırılması olmuştur: Biri
Osmanlı şeri hukuk düzeni içinde varlığını bulan
vakıfların modern Türkiye Cumhuriyeti hukuk düzeniyle bağdaştırılması, ikincisi
ise anılan vakıfları oluşturan vatandaşlarımızın bu konudaki haklarının korunması
yanında, Osmanlının son dönemlerinde de görüldüğü gibi, birtakım dinî yabancı
kurum ve vakıfların siyasi amaçlı kullanılmaları ve Türkiye Cumhuriyeti’nin
varlığına karşı yaptıkları eylemlerin önlenmesidir bundan böyle. Türkiye
Cumhuriyeti bu nedenle, ilgili vakıflar sorununu genel olarak 1926 Medeni
Kanun’uyla düzenlerken, cemaat vakıflarının düzenlenmesini özel bir yasaya
bırakmış ve bunların hukuki durumunu 1935 tarihli 2762 sayılı Yasa ile
gerçekleştirmiştir. Şimdi de Lozan
Antlaşması’nın ve Anayasa’mızın cumhuriyetin temel ilkelerini düzenleyen,
özellikle, vasıfları, ilkeleri göz önünde tutularak, eğer hâlâ varsa, bu
vakıfların, cemaat vakıflarının durumunun özel bir düzenleme konusu olarak hem
hukuken hem de siyaseten ele alınması doğru olacaktır. Bir kere, bu
vakıflar teknik hukuk açısından farklı bir vakıf niteliğindedir. Vakfedenleri
genellikle yok veyahut da vakıf senetleri bulunmamaktadır. Dolayısıyla, bu
nitelikleri çerçevesinde ayrı bir yasa konusunu oluşturmaları hukuken
olanaklıdır, herhangi bir sorun çıkarır nitelikte değildir. Öte yandan, her
ne kadar siyaseten ve hukuken bu vakıflarla ilgili düzenlemelerin AB tarafından
gerekli görüldüğü hususu bildiriliyorsa da, bu yönde AB müktesebatının
bulunmadığını açıkça görüyoruz. AB müktesebatı çerçevesinde, aday ülkelerden
istenen Kopenhag Siyasi Kriterleri çerçevesinde demokrasiye, hukukun
üstünlüğüne, insan hakları ve azınlık haklarına saygı koşulu getirilmektedir.
Bu veriler, AB ilerleme raporlarına da azınlık vakıflarına ilişkin olarak mülkiyet
haklarıyla sınırlı olarak yansımıştır. Örneğin, son raporda, 2007 raporunda
Vakıflar Kanunu’na ilişkin olarak 2007 raporu aynen şunu söylemektedir: “Yeni
kanunun kabulü, malların kullanımı ve kazanımına ilişkin olarak dinî
toplulukların karşılaştıkları çeşitli sorunlara çözüm getirebilecektir.” Bu
kadar. Ama, özel olarak yeni bir kanun, yeni bir
düzenleme yapılması, en azından, AB’nin doğrudan söylediği bir müktesebat
konusunu oluşturmamaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HÜSEYİN PAZARCI (Devamla) - Zaten bu hakların büyük bir bölümü de
2002’deki yasayla ayrıca cemaat vakıflarına verildiği için, bugün, artık, eğer
bazı çözüme bağlanması gereken noktalar varsa bu vakıflarla ilgili olarak,
bunları Lozan Antlaşması ve Anayasa’mızın hükümleri çerçevesine uygun olarak
özel bir düzenleme içinde çözüme bağlamak olanaklıdır ve en doğrusu olacaktır. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DSP ve bağımsızlar sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Pazarcı. Komisyonun ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 98 sıra sayısı
ile görüşülmekte olan 5555 sayılı Vakıflar Kanununun 12. maddesinde, vakıf
mallarının, mahkeme kararı ile bağımsız ekspertiz
kuruluşlarınca düzenlenecek rapora dayalı olarak, vakıf yetkili organının
kararı ile paraya çevrilebilir, denmektedir. “Paraya çevrilebilir” ibaresinin
kaldırılması için gereğini arz ederiz. Mehmet Şandır (Mersin) ve
arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Milliyetçi
Hareket Partisinin bu Kanun’la ilgili ortaya koyduğu çığlık çığlığa muhalefeti
yanlış anlamayın. Birbirimizle vatanseverlik yarışında değiliz ama lütfen,
akıllarınıza hitap etmek istiyorum. Bakınız, Sayın
Bakan öyle söylüyor ama şu sorunun cevabını vermiyor: Bu Kanun her ne hikmetse,
her defasında, uyum yasaları paralelinde, içinde geliyor, Avrupa Birliğinin
talebi doğrultusunda geliyor. Sayın Başbakanın Amerika Birleşik Devletleri
ziyaretinde gündem maddelerinden biri bu Vakıflar Kanunu oluyor. Niye? Niye? Bu
soruyu sormak sorumlususunuz, milletimiz adına sormak sorumlususunuz. İçinizde
ilim adamları var, hepiniz tarih okudunuz. 1856 Islahat Fermanı Avrupa Birliği
benzeri bir çalışma değil miydi? Kırım Savaşı öncesinde Avrupalıların Ruslara
karşı Osmanlılarla beraber olup kazandıkları bir savaş sonrasında Islahat
Fermanı’nı dayatmadılar mı? Burada bize, Avrupa’nın tüm ülkeleri müteselsilen kefil olarak toprak bütünlüğümüzü garanti
etmemişler miydi? Demin bir sayın milletvekilimiz “Korkular sizi kuşatmasın,
bir şey olmaz.” diyor. Ben de milletvekilimize hatırlatıyorum: O gün
devletimizin topraklarının genişliği 14 milyon kilometre kareydi sayın
milletvekili. Bakın, 1867’dir
bu Vakıflar Yasası’nın başlangıcı. 1867’de başlayan bu süreç Lozan’la
durdurulmuştur. Sayın Bakanın verdiği bilgi eksik bilgi. 1936 ile 2002 arasında
azınlık vakıfların mal edinmesi hukuksuzdur. İncelediğinizde bir şey
görürsünüz, 1948’de başlamıştır azınlık vakıflarının bir şekilde mal edinmesi.
Mahkeme kayıtlarında vardır. Niye 1948? Çünkü Truman Doktrini, Marshall
yardımıyla başlayan yeni süreçtir. Değerli dostlar,
bu Kanun 2002 tarihinde de bu Meclise geldi. 2002 tarihinin sekizinci ayında,
burada yine böyle çok sıkıntılı bir görüşme yaptık. O görüşmede Milliyetçi
Hareket Partisi grup olarak, bir bütünlük olarak bu Kanun’a itiraz etmişti. Yanlış bu Kanun. Bu Kanun bizim ihtiyacımız değil, bu Kanun
Türkiye’de yaşayan azınlık vatandaşlarımızın da sorunu değil. Bu Kanun Avrupalıların sorunu. Bu Kanun 1071’de başlayan o
sürecin sorunu. 2002’de… Bakın, bu tutanakları getirdim. Komisyon
tutanakları da yanımda. O zaman, bugün Adalet ve Kalkınma Partisinin
milletvekili olan sayın milletvekillerinden birçoğu çok sıkıntılı cümleler
kurmuşlar bu tutanaklarda -açın okuyun- hatta oylamalarına katılmamışlar. İşte
burada. Bugün aranızda bulunan ve bu kırmızı işaretle işaretlediğim
milletvekilleri o gün bu vakıflar yasasına “ret” oyu vermişler, katılmamışlar
oylamaya; bir tepki koymuşlar, onurlu bir tepki koymuşlar. (MHP sıralarından
alkışlar) BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Peki, Hükûmeti niye bozmadınız o zaman? MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Allah aşkına, 2003’ün başlangıcında, iktidarınızın ikinci ayında
yine getirdiler bu Kanun’u, çünkü Avrupa Birliği öyle istiyor ve siz tanzim
ettiniz o Kanun’u. E şimdi, üç yıl sonra, 2006’nın on birinci ayında niye
getiriyorsunuz? Hangi sebeple getiriyorsunuz? Hangi ihtiyaca binaen
getiriyorsunuz? Değerli
milletvekillerim, Fransız Devlet Başkanı Sarkozy dün
dedi ki: “Dününü inkâr eden yarını kuramaz.” Avrupa Birliği üyesi olacağız diye
kendi geleceğimizi ateşe atmamalıyız. Bunun adı “ihanet” olur. Bunu
denemeyelim. Birçok şey denenmemelidir. Bizim çığlık çığlığa gayretimiz… Yoksa
sizinle vatanseverlik yarışında değiliz. Zinhar, sizi ihanetle falan suçlamak
gibi bir kastımız yok, ne Sayın Bakanı ne Komisyon Başkanını ne Sayın Hükûmetimizi ne sizleri. Ama geriye dönün bir bakın. Bu
Kanun nereden geliyor? Niye bu kadar dayatılıyor? Dolayısıyla, gelin bu Kanun’u
Avrupa Birliğinin talebi doğrultusunda bu Meclisten çıkartmayın, yakışmıyor.
Bunun hesabını, ne öbür dünyada ne bu dünyada millete veremeyiz. Biz sizi
uyarıyoruz. Sebebimiz bu, gayretimiz bu. Bu Kanun… Geçen dönemde de uyardık. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, önergemde de ifade ettiğim
husus şudur: Vakıf, vakfedenin malının amaca hizmet etmesidir. Siz o malı
satmaya yetkili değilsiniz. Kanun çıkartarak bunu sağlayamazsınız. Bizim, hem
kültürümüzün hem Medeni Kanun’umuzun gereği budur. Vakıf bir Türk-İslam
medeniyetinin değeridir, müessesesidir. Siz, şimdi, 12’nci maddede vakfın
mallarının kararla satılmasını hukuk hâline getirirseniz, vakfın özüne, ruhuna
da aykırı bir davranış içerisinde olursunuz. Ben sizi
düşünmeye, vicdanınızda sorgulamaya… Buna şu soruyu sormanızı istiyorum: Hangi
mecburiyet? Hangi mecburiyet? Avrupa Birliği üyesi olmaksa maksat, Avrupa
Birliğinin yöneticileri “Türkiye’yi almayacağız.” diyorlar. Sarkozy
diyor ki: “Biz Avrupa Hristiyanız, Türkiye’nin
aramızda yeri yoktur.” KADİR URAL
(Mersin) – Merkel de öyle… MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Siz kendinizi bu kadar rezil etmeye… Mecbur muyuz? Yani, gidip
kapılarda sürünmeye mecbur muyuz değerli dostlarım? Hepinize teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şandır. Hükûmetin ve Komisyonun
katılmadığı önergeyi… III.- Y O K L A M A (MHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı) OKTAY VURAL
(İzmir) – Toplantı yeter sayısı yoktur, yoklama istiyoruz. BAŞKAN – Önce
önergeyi oylayalım… OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, toplantı yeter sayısı istiyoruz. BAŞKAN – Peki. Önce, yoklama
talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini, salonda bulunup bulunmadıklarını
tespit edeceğim. Yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa yoklamayı
başlatacağım. Sayın Vural,
Sayın Şandır, Sayın Bal, Sayın Torlak, Sayın Kutluata,
Sayın Ural, Sayın Ertuğrul, Sayın Uzunırmak, Sayın
Çalış, Sayın Enöz, Sayın Akcan, Sayın Doğru, Sayın
Özdemir, Sayın Çelik, Sayın Büyükataman, Sayın Akçay, Sayın Akkuş, Sayın Korkmaz, Sayın Aksoy, Sayın Ergun, Sayın Bölükbaşı, Sayın Tankut. Yoklama için üç
dakika süre veriyorum. Adlarını okuduğum
sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır. VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam) 1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam) BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, saymak sonucu değiştirmez, onun için saymayınız. BAŞKAN – Olsun,
oldukça kalabalık görünüyor, onun için… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Sayın
milletvekilleri, 12’nci maddenin oylanmasının açık oylama şeklinde yapılmasına
dair önerge vardır. Önergeyi okutup, imza sahiplerini arayacağım. Oktay Vural,
İzmir? Burada. Osman Ertuğrul,
Aksaray? Burada. Nevzat Korkmaz,
Isparta? Burada. Hasan Çalış,
Karaman? Burada. Ali Uzunırmak, Aydın? Burada. Mustafa Enöz, Manisa? Burada. Osman Durmuş,
Kırıkkale? Burada. Beytullah Asil, Eskişehir?
Burada. İsmet Büyükataman, Bursa? Burada. Recep Taner,
Aydın? Burada. Yılmaz Tankut, Adana? Burada. Hakan Coşkun,
Osmaniye? Burada. Ahmet Bukan, Çankırı? Burada. Şenol Bal, İzmir?
Burada. Behiç Çelik,
Mersin? Burada. Hasan Özdemir,
Gaziantep? Burada. Rıdvan Yalçın,
Ordu? Burada. Metin Ergun, Muğla? Burada. Metin Çobanoğlu,
Kırşehir? Burada. Deniz Bölükbaşı,
Ankara? Burada. Mustafa Kalaycı,
Konya? Erdal Sipahi,
İzmir? Burada. Hamit Homriş, Bursa? Burada. 20’nin üzerinde
olduğu için yeterli sayı vardır. Açık oylamanın
şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım. Açık oylamanın
elektronik cihazla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Alınan karar
gereğince, açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır. Oylama için üç dakika
süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden
yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin oy
pusulalarını oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – 12’nci
maddenin açık oylama sonucu: Kullanılan oy
sayısı : 279 Kabul : 199 Ret :
79 Boş :
1 (x) Böylece, madde
kabul edilmiştir. Birleşime on beş
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 16.53 (x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir. İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.13 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Canan CANDEMİR
ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum 98 sıra sayılı
Komisyon Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon? Burada.
Hükûmet ? Burada. 14’üncü maddeyi
okutuyorum: Amaç ve işlev
değişikliği MADDE 14-
Vakıfların, vakfiyelerindeki şartların yerine getirilmesine fiilen veya hukuken
imkân kalmaması halinde; vakfedenin iradesine aykırı olmamak kaydıyla mazbut
vakıflarda Genel Müdürlüğün; mülhak, cemaat ve esnaf vakıflarında, vakıf
yöneticilerinin teklifi üzerine bu şartları değiştirmeye; hayır şartlarındaki
parasal değerleri güncel vakıf gelirlerine uyarlamaya Meclis yetkilidir. BAŞKAN – Madde
hakkında gruplar adına söz talebi vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyon Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe’ye aittir. Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
değerli üyeler; Sayın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından iade edilen
Vakıflar Yasası’ndaki iade gerekçeleri komisyonca da yerinde görülmemiş ve
bugün, 14’üncü maddeyi görüşüyoruz. Bu nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum, tümünüzü saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, bugün
İstanbul’da bir iş yerinde meydana gelen iş kazası sonucu hayatını kaybeden
yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, yaralılara da acil şifalar diliyoruz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına. Değerli
arkadaşlar, bugün, uzun bir dönemdir Parlamentonun gündemini teşkil eden,
22’nci Dönemde de teşkil eden bir Yasa’yı görüşüyoruz. Bu Yasa pek öyle masum
bir yasa değil, üzerinde çok ciddi eleştiriler olan bir yasa. Bu Yasa
Parlamentonun gündemine hangi konulardan geldi, acaba, vakıflar
uygulamalarındaki bir ihtiyacı karşılayamamaktan mı veya Avrupa Birliği ile
azınlık cemaatlerinin dayatması sonucu mu Parlamentonun gündemine geldi? Önce
bunu belirlemek ve buradan alacağımız sonuçla Yasa’nın olumlu veya olumsuz
yönlerini daha rahat irdeleyebiliriz diye düşünüyorum. Kasım 2007 Avrupa
Birliği İlerleme Raporu’na baktığımızda, raporda aynen, dinî azınlıklara haklar
tanınmasını öngören Vakıflar Kanunu’nun ve Türk Ceza Yasası’nın 301’inci
maddesinin değiştirilmesi istenmektedir. Bugün, Avrupa Birliğinin dayatması
sonucu, istemleri sonucu Yasa’yı görüşüyoruz. Peki, Yasa’yı görüşmediğimiz
anda, raporun gerekçesinde o da belirtiliyor, aynen “Eğer, siz bu Vakıflar
Yasası’nda köklü bir değişiklik yapmazsınız, o zaman İlerleme Raporu’ndaki
müzakereleri durdururuz.” diyorlar. Yani görüştüğümüz bu Yasa bir ihtiyaçtan
kaynaklanmamış, bize Avrupa Birliğince sipariş olan bir yasadır. Peki, bu Yasa’yla ilgili uygulamalara baktığımızda, örneğin
Yunanistan. Yunanistan bir Avrupa Birliği
ülkesidir, aynı anda Lozan Antlaşması’nın da tarafıdır. Avrupa Birliği
Yunanistan’dan niçin vakıf yasasını değiştirmesini istemiyor? Yoksa söz mü
geçiremiyor? Ulusal yararlarına uygun mu görmüyor? Önce, biz, hâlbuki Avrupa
Birliği ile ilgili Kopenhag Kriterleri’nin tümünü yerine getirmiş olan bir
ülkeyiz. Şimdi, burada,
Lozan Antlaşması’na baktığımızda, taraflarından birisi Yunanistan’dır.
Yunanistan’la ilgili, Batı Trakya’daki Türk vakıfları, Yunan Hükûmetinin tayin ettiği kayyumlarca idare edilmektedir.
Yunanistan Hükûmeti, Müslüman azınlığın Türk olduğunu
kabul etmemektedir. Batı Trakya’da, Türk sözcüğü geçen vakıf ve dernekler
kapatılmaktadır. Yunanistan yetkilileri, Lozan Antlaşması’nda “Müslüman
azınlık” ifadesi geçtiği gerekçesiyle, isminde Türk sıfatı bulunan dernekleri
yasaklamaktadır. Oysa Türkiye’de, Rum adı yasak değildir, yasak olmasını da
istemiyoruz. Türkiye’de, 66 adet Rum cemaat vakfından 55 tanesinin başında Rum
sözcüğü geçmektedir. Yunanistan, vakıf arazilerini istimlak
ederek, imar kanunlarını bahane ederek, vakıf mezarlıkları, vakıf tarlaları,
arsalar, Türk cemaatinin elinden alınmıştır. Değerli
milletvekilleri, Batı Trakya’da, okullar onarılamamakta, yeni okullar
yapılamamakta, Türk azınlık vakıflarının yöneticileri valiler tarafından
atanmakta iken çıkardığınız bu Yasa’yla, oranın geleceğine yönelik hiçbir
kazanımımızın olmayacağı açık olarak ortadadır. İstanbul’da, bundan iki yıl
önce, Batı Trakya Türkleri Kurultayı’nda, Sayın Başbakan, orada yaptığı
konuşmada aynen şunu söylüyor: “Biz, önümüzdeki günlerde Vakıflar Yasası’nı
çıkartacağız. Diliyorum, komşumuz Yunanistan ve Bulgaristan da bizim attığımız
adımları atabilmeli.” Sayın Başbakanın
konuşmasından sonra iki yıl geçmiş, komşumuz Yunanistan’da hiçbir değişiklik
yok, komşumuz Bulgaristan’da hiçbir değişiklik yok ama Türkiye, karşılıklılık
beklemeden, burada bir ciddi değişikliğe doğru gidiyor. Sene 2008, böyle bir
düzenlemeye gitti mi? Gitmedi, gitme gereği de duymuyor. Niçin? Avrupa Birliği,
üyesi durumundaki ülkelere dayatma yaparak vakıflar yasasını yaptıramıyor, ama
biz uysal, söz dinleyen bir konuma düşüyoruz. Bakın, mütekabiliyet esası,
üzerinde tartışılan konulardan birisi. Teorik olarak doğrudur. Ancak, örneğin,
Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Fransa’da kaç Türk vatandaşı bu ülkelerin
sistemini sarsabilecek vakıf kurabilir ya da hangi Türk vakıfları şube açabilir
veya bu ülkelerin vakıflarının Türkiye’de açtığı şubelerin durumu ne olabilir?
Yani, mütekabiliyet her zaman durumu kurtarmaya yeterli değildir. Biliyorsunuz, bir
ünlü vakıf var. Bu vakıf, gittiği ülkelerde rejimlere müdahale ediyor, hatta
rejimleri değiştiriyor. Bu vakıf, daha doğrusu, adını da koyalım: Soros Vakfı. Çeşitli ülkelerde “Turuncu Devrim” adı altında
yönetim değişiklikleri yaptı, rejim değişiklikleri yaptı hatta. Hatırlayalım:
Kırgızistan, Gürcistan, Ukrayna, Lübnan. Yani bu vakıf,
yönetimleri Amerikanlaştıran, yönetimleri ABD hegemonyasına boyun eğdiren bir
vakıf konumunda. Bugün görüştüğümüz bu yasal düzenleme kabul edilirse
eğer, bu yasal düzenlemeyle bu tür vakıflara karşı Türkiye’yi savunamaz bir
hâle geliyoruz. Bu davranışımız bizi derinden endişelendirmektedir. Pek çok
parlamenter bu Yasa üzerinde yeterli inceleme yapamamıştır. Elbette ülkemizi
hepimiz seviyoruz. Bu konuda hiçbir endişemiz yok. Ama şunu söyleyelim ki, bu
ülkede Soros Vakfının yandaşları var. Ulus devlette,
kendisine saygısı olan devlette yönetimler, başka ülkelere boyun eğer durumda
olamazlar. Bu yasal düzenleme, Sevr Antlaşması’nın içeriğini doğuracak
endişeleri kuvvetlendirmekte ve hükümler içermektedir. Hele hele
bu Yasa’nın Türkiye Büyük Millet Meclisince, ulusal Kurtuluş Savaşı’nı vermiş
olan bir meclisçe kabulü ise acımızı daha da çoğaltmaktadır. Sayın Bakan, bu
Yasa’yı çekin. Bu Yasa’yı bir ay sonra getirin. Parlamenterler incelesin.
Türkiye’nin üniter yapısını ciddi şekilde bozan bir
yasa. Görüyoruz işte, pek çok parlamenter Mecliste oturmamakta, sadece
oylamadan oylamaya girmekte. Bu Yasa’yı çıkarmakta nedir avantajımız? Bunu
yakalayabilmek mümkün değil. İşte, biraz önce
mütekabiliyetle ilgili olarak bahsettim. Bakın, size Türkiye’deki bir vakfın
açıklamasını okuyorum: “Sorun, Atatürk’ün bir paşa fermanıyla yarattığı yapay
ürün Türk devleti ve Türk ulusudur. Sorun, Kemalizm ve Kemalizmin
ulusçuluk ve laiklik ilkeleridir. Sorun, uyduruk, zorlama ve yapay Türk
ulusudur.” Türk ulusunu yapay görüyor rapor. “Böyle bir ulus yoktur.” Türk
ulusunun olmadığını iddia eden, Türkiye’de şubesi bulunan vakıflar var. Başka bir şey,
bir vakfın araştırması ve sonucu -Türkiye’de bu vakıf şubesi- ve buna
dikkatinizi çekmek istiyorum: Gerçek laikliğin türbana devlet dairelerinde,
Parlamentoda da izin vermesi gerektiği savunuluyor. Bunlar
Türkiye’deki vakıfların yaptığı açıklamalar. Siz diğer büyük ülkelerde o tür
vakıfları yapabilecek misiniz? Vakıflar bugün siyaset üretme aracı hâlinde kullanılmaktadır.
Böyle bir ortamda, Lozan Antlaşması’nın koşullarını değiştiren, karşılıklılık
ilkesini dahi yok eden bir ortamda biz bu tür bir değişikliği niçin kabul
ediyoruz? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Türkiye’ye yararı nedir? Ülkenin birliğini, bütünlüğünü bozacak
olan bu uygulamayı niçin kabul ediyoruz? Sayın Bakan, size
bir soru da sormak istiyorum: Geçen gün, Sayın Adalet Bakanımız burada bu
Vakıflar Yasası’nın öncelikle gündeme alınması sırasında aynen şunu söylüyor:
“Türkiye’de azınlık vakıflarının mallarına el konulmuştur.” diyor. Türkiye
Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Türkiye Cumhuriyeti’nde yargı
kararlarını uygulamak, zoraki el koyma anlamında yorumlanamaz. Sayın Bakanın bu
tür bir açıklaması bizi Avrupa Birliğinde ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
açılacak olan davalarda ciddi sıkıntıya sokar. Siz, Sayın Adalet Bakanımızın
burada yaptığı açıklamaya katılıyor musunuz, katılmıyor musunuz? Türk
halkından, Türk yargısından özür dilemeyi düşünüyor musunuz, düşünmüyor
musunuz? (CHP ve MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Üzüldüğüm bir
konu, bunu söyleyen… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Ek süreyi vermiş miydiniz? BAŞKAN – Teşekkür
ederim, sağ olun. Usulümüzü bozmadık, bozmuyoruz. HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Hayır, ek süreyi vermiş miydiniz Sayın Başkan? BAŞKAN –
Vermiştim, verdim. HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Tamam. Peki, teşekkür
ediyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Bir dakikayı
herkese veriyorum. Teşekkür ederim
Sayın Ünlütepe. Gruplar adına
ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Sayın
Metin Çobanoğlu’na aittir. Buyurun Sayın
Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanının tekrar görüşülmesi amacıyla
dokuz maddesini Meclise iade ettiği 5555 sayılı Vakıflar Yasası’nın 14’üncü
maddesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, parti grubu olarak bu Yasa’nın tamamına karşıyız. Böyle bir
yasanın ülkemizin ihtiyacı olduğu kanaatinde de değiliz ve bırakın Sayın
Cumhurbaşkanımızın veto ettiği dokuz maddeyi, 5555 sayılı Yasa’nın böyle bir
şekilde görüşülmesini ve kanunlaşmasını doğru bulmuyoruz. Ülkemizin ihtiyaçları
noktasında 2762 sayılı Yasa yeterlidir, bu şekliyle de devam etmesi gerektiğine
inanıyoruz. Değerli
milletvekilleri, şöyle bir düşünüyoruz: Ülkemizin böyle bir yasaya gerçekten
ihtiyacı var mıydı? Böyle bir araştırma yapıldı mı, incelendi mi? Bakın, hem
Meclise geliş şekli itibarıyla bu Yasa Avrupa Birliği tarafından bize dikte
edilmiş, maalesef, birçok konuda olduğu gibi AKP İktidarı bu konuda da
teslimiyetçi anlayışını sürdürmüş ve bu Yasa’yı geçen dönem Meclisten geçirmiş.
Cumhurbaşkanının vetosu üzerine hiçbir kelimesine dokunmadan, hiçbir virgülüne
dokunmadan bugün Genel Kurulda öncelikli olarak görüşüyoruz. Değerli
arkadaşlarım, bu bir teslimiyetin tescilidir. Bakın, Sayın Başbakanımız ve AKP
İktidarı, Avrupa Birliği görüşmelerinde hep peşin kabulle masaya oturmuş ve her
denileni yapan bir iktidar çizmiştir. Değerli arkadaşlarım, tabii, her denileni
yapan bir iktidar görüntüsü verildikten sonra Avrupa Birliği de bizden her
istediğini, Lozan’da alamadıklarını, yıllardan beri isteyip yapamadıklarını
teker teker -mevcut iktidar vasıtasıyla da- yapmanın
bir yolunu bulmuştur. Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde Yunanistan Başbakanı ülkemizi ziyaret etti.
Bu ziyaret çerçevesinde basına sızan bazı konularda da işte, Fener Rum
Patrikhanesinin ekümenik sıfatının tanınması, yine,
Ege’de Yunan tezlerinin kabulü anlamına gelecek “casus belli”den
vazgeçilmesi noktasında da bazı talepler oldu. Görüyoruz ki bazı bakanlarımız
da bu anlamda, yani “Bunları verebiliriz. Bundan vazgeçebiliriz.” mealinde de
sözlerde, beyanlarda bulunmaktadırlar. Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz yıllarda, yine Meclis Başkanımız Sayın Bülent Arınç bu anlamda bir söz etmişti. “Biz ‘casus belli’den vazgeçebiliriz.” demişti. İlerleme raporlarına
girdi. “Meclis Başkanı bile Ege’de Yunan tezlerinin haklılığını güçlendirecek
şekilde beyanat vermiştir, ama Türkiye bu konuda gereğini yapmamıştır.”
demişlerdir. Değerli arkadaşlarım,
bu konuda hassas davranmak zorundayız. Millî menfaatlerimizi gözetmek
zorundayız. Eğer, bu konu, teslimiyetçi anlayış bu şekliyle devam ederse
önümüzdeki günlerde ekümenliği de tanırız, Ege’de
Yunan tezlerini de kabul ederiz; Fırat’ın, Dicle’nin sularının kullanımını da
yabancılara bırakırız. Dahası… Dahası, işte sözde Ermeni soykırımını bile bu
Meclise getirmek durumunda kalırız. Onun için, bu
konularda, özellikle Avrupa Birliğinin dayatmaları noktasında Meclis olarak,
milletvekilleri olarak, Hükûmet olarak millî
menfaatlerimizi gözetmek zorundayız. Bakın,
Avrupalıların, özellikle Yunanistan’ın kendi tezlerinde hiçbir zaman değişiklik
olmuyor. Yüz yıl Girit’le ilgili politikalarında en ufak bir geri adım
atmamışlar, ama yüz yıl sonra Girit’e hâkim olmuşlar. İşte, Ege’de de, ekümenlikte de, sözde soykırımda da Batılının Türkiye’ye
bakış açısı budur. Ama, onların istemesi çok önemli
değil, bizim kabulümüz… İşte, bu Yasa’yı da biz Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak bu çerçevede değerlendiriyoruz. Bakın, burada,
çok değerli, iktidara mensup milletvekili arkadaşlarımız konuştular. Bu
konuşmaları dikkatlice dinledik, fakat okuduğumuzu mu farklı anlıyoruz? Yani,
biz de aynı metni okuyoruz, sizler de aynı metni okuyorsunuz, ama sonuç
itibarıyla sizler farklı anlıyorsunuz, biz farklı anlıyoruz. Adalet
Komisyonunda da ifade ettim, ben şahsen bu Yasa’yla ilgili, vicdanımda ikna
olmadım değerli arkadaşlar. Sizler olduysanız onu da kendi takdirinize
bırakıyorum. Ama ben bu Yasa’da anladıklarımı da sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, burada sıkıntı… Bir kere şunun altını çizmemiz lazım: Buradaki…
Sayın Adalet Bakanımız da 29 Ocakta burada konuşma yaptı ve talihsiz bir
açıklama yaptı, dedi ki: “Ne var yani?” Türkiye’de yaşayan birtakım azınlıklar
var, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler. Bunlar bizim birinci sınıf vatandaşlarımız,
buna hiçbir itirazımız yok. “Ne var yani, bunlar vakıf kursa? Biz bunların
elinden mallarını almışız.” dedi. Değerli arkadaşlarım, 74 yılında bir Yargıtay
kararı var. Yani, bizim hukuka bakış açımız bu anlamda mı olmalıydı? Yine, buradaki
mesele ülkemizde yaşayan azınlıkların, Lozan’da tanımlanmış azınlıkların vakıf
kurması değil değerli arkadaşlarım. Buradaki mesele cemaat vakıfları, yani
cumhuriyet kurulmadan önce dinî esaslara göre kurulmuş vakıfların, Hristiyan, Yahudi vakıflarının, cumhuriyet döneminde
kurulmuş vakıflarla eşit hâle getirilmesindeki sıkıntıdır. Bunu
anlamak lazım. Yoksa, ülkemizde yaşayan her Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı gibi, her Türk vatandaşı gibi, şu anda azınlıklar da vakıfları
kurabilmektedirler. Ama problem, cumhuriyetten önce gelen, bize miras kalmış,
Lozan’la da bunları koruma altına aldığımız vakıflardır. Burada yaptığımız
hadise ne? Bakın, cumhuriyet bunu kuruluş döneminde o kadar güzel çözmüş ki. Ne
yapmış? 1926’da Medeni Kanun’umuzu kabul etmişiz. Dokuz yıllık bir sürede de bu
cemaat vakıflarıyla ilgili çalışmalar yapılmış, yurt dışından önemli hukukçular
getirilmiş ve bunun sonucunda cemaat vakıflarıyla ilgili bir istisna tanınmış.
Yani, bizim, cumhuriyet kurulduktan sonra dinî temelli vakıf kurulması Medeni
Kanun’umuza göre mümkün değil. Ama geçmişten gelen bu
vakıfları da, Lozan’da bir istisna olduğu için, böyle bir taahhütte
bulunduğumuz için bu vakıflara bu istisna tanınmış ve o zamanki irade demiş ki:
“Bunları muhafaza edelim, mülhak vakıflara yakın bir vakıf gibi
değerlendirelim, ama on yıl içerisinde yöneticisini atayamayan veya bu anlamda
kimse kalmayan, başvurusu olmazsa yönetici atanmak üzerinde, bu vakıfları
mazbut vakıflar hâline getirelim. Yani Vakıflar Genel Müdürlüğünün
idaresi altına verelim.” Yani o zamanki idare, bu cemaat vakıflarının bu
noktada da, yani kendi işlevini göremeyecek hâle geldikleri zaman da Vakıflar
Genel Müdürlüğünün idare ettiği vakıflar hâline getirilmesini uygun görmüş. Peki, biz şimdi
ne yapıyoruz? Bu vakıfları, cemaat vakıflarını, dinî esaslara göre
cumhuriyetten önce kurulmuş bu vakıfları Medeni Kanun’a göre kurulmuş
vakıflarla eşit statüye getiriyoruz. Eşit statüye getirdikten sonra,
istedikleri kadar şube açmalarını, ticaret yapmalarını, dışarıdan, içeriden
bağış almalarını serbest hâle getiriyoruz. Değerli
arkadaşlarım, samimi söylüyorum, bu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin içine
bırakılmış, pimi çekilmiş bir bombadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) METİN ÇOBANOĞLU
(Devamla) – Bunu şu şekilde görmemiz mümkün değil: “Efendim, bu vakıfları zaten
Osmanlılar olarak en güzel kuran millet biziz.” Doğrudur, ama mesele o değil.
Mesele, şimdi bu mesele cumhuriyet yönetimi tarafından halledilmişken tekrar
eskiye bir dönüş söz konusudur. Peki, değerli
arkadaşlarım, bizi kuran irade, cumhuriyeti kuran irade o şekilde ayırmış ki bu
vakıfları, Medeni Kanun’dan sonra kurulan vakıflara “tesis”, öncekilere, bu
cemaat vakıflarına “vakıf” demiş. Ne zamana kadar? 1967 yılına kadar. Şimdi biz
bunların, bu birikimin hepsini bir kenara bırakıyoruz, cemaat vakıflarını diğer
vakıflarla eşit hâle getiriyoruz. Değerli
arkadaşlarım, bir de bu Kanun, bu tasarı hazırlanırken -öyle sanıyorum-
vicdanlarını rahatlatmak için iktidar partisine mensup arkadaşlar bir
mütekabiliyet esası koymuşlar. Bu mütekabiliyet esasının bu Kanun’la uygulanma
şansı yoktur. Bakın, mütekabiliyet noktasında esas alacaksak Yunanistan’ı esas
alabiliriz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) METİN ÇOBANOĞLU
(Devamla) – Yunanistan’ın 1980’de çıkardığı Vakıf Yasası, bizim 1935’te
çıkardığımız yasanın çok daha gerisindedir. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çobanoğlu, sağ olun. METİN ÇOBANOĞLU
(Devamla) – Peki Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Gruplar
adına üçüncü söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili
Sayın Hasip Kaplan’a aittir. Buyurun Sayın
Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğrusu son
yasama çalışmalarına baktığımız zaman, en son,
Başbakanı Hâkim ve Savcılar Yasası görüşülürken burada görmüştük, o
günden beri uğramaz oldu. Tabii, Başbakan uğramayınca da Sayın Baykal, Bahçeli,
Ahmet Türk, onlar da gelmiyor, hatta grup başkan vekilleri de sıraya bindirdi. Arada
bir de bazı gruplar burada yoklama istiyor, böyle zoraki bir sayı yakalıyoruz, Meclisi
de bu şekilde çalıştırıyoruz. Yani, biraz,
yasama Meclisinin işlevini gerçekten etkin kılmak için, katılım için ara sıra
liderlerimizin de buraya gelip bir ziyaret, bir gözükmelerinde yarar var diye
düşünüyorum. Yani, bunu bir hatırlatma gereği duydum, çünkü bugün, burada,
ciddi şeyler tartışıyoruz, ama bu tartıştıklarımız… Hukuk adına, insanlık adına
tüylerimizi ürperterek dinlediğimiz şeyler oluyor. Burada, biz, 70 milyon
Türkiye Cumhuriyeti devleti, sanki yabancılar, Avrupa Birliği istemiş,
emretmiş, biz de kalkmışız, onun istekleri doğrultusunda bazı yasalar
yapıyormuşuz gibi bir izlenimle bir muhalefet var, öbür tarafta da azınlık
vakıflarının, cemaatlerin itirazları var. Onların itirazlarını dinlediğimiz
zaman, bu ülkenin yurttaşı olarak, bu ülkede doğmuş, büyümüş insanlar olarak,
bu ülkenin anayasal yurttaşlık haklarının sahibi olarak, bugün, burada, ırkçı
bir yaklaşımla onların haklarının yok edilmesi veya kullanmamaları için tarihe
dönüyoruz, Yunanistan’la bir kıyaslama yaparak, Türkiye’yi, koskoca tarihinden,
kültüründen, çok kültürlülüğünden, farklılıklarından koparmaya çalışıyoruz. Evet, bu Yasa’da,
doğru, Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nda azınlık cemaatleriyle ilgili,
vakıflarıyla ilgili bazı sorunlar var, bu gerçek. İlerleme Raporu’nda da hangi
alanlarda bunun yer aldığı da bir gerçek. Ee, Türkiye
İkinci Dünya Harbi’nin külleri üzerinde, milyonlarca insanın yaşamını
yitirmesinden sonra Birleşmiş Milletler teşkilatı kurulurken, Türkiye, devlet
olarak Birleşmiş Milletler teşkilatının kuruluş sürecinde yer almadı mı? Aldı.
Peki, Avrupa Ekonomik Topluluğunun, Avrupa Konseyinin kuruluş sürecinde,
Türkiye, Roma Sözleşmesi’yle tekrar bu sürecin içinde yer aldı mı, almadı mı? Ee, aldı. Nasıl aldı peki? Yüce Meclisten çıkan kararlarla
yer aldı. Şimdi, bir hukuk
devletini biz bir aşiret devletine çevirmeye çalışıyoruz. Tarihî kin, öfke,
intikam, dışlama, ayrımcılıkla, kendi öz yurttaşlarımıza karşı gerçekten çok haksız
bir yaklaşım içine giriyoruz. Neden? Efendim, aldığımız zaman azınlık hakları,
azınlıklarla ilgili sorunlar millî güvenlik sorunudur, bağımsızlık sorunudur,
egemenlik sorunudur, müdahale sorunudur. O zaman, insan boyutunu göremezsiniz.
Böyle bakarsanız olaya, insan boyutunu göremezsiniz. Geriye… Bu konuda
imzaladığınız sözleşmeler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 14’üncü maddedeki
ayrımcılık yasağı… Bırakın, yeni bir şey hatırlatmak istiyorum. Türkiye,
Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ni hangi hükûmet döneminde kabul etti? Yeni. Peki, bunun getirdiği
yükümlülüklerle ayrı bir yargısal denetim mekanizması olan Birleşmiş Milletler
İnsan Hakları Komitesinin de denetimine girdi mi? Girdi. Kim bu kararı aldı?
Yasama Meclisimiz aldı. Peki, Avrupa mahkemesine, yargı denetimine, onun
sözleşmelerini imzalayarak taraf olan yine bu Meclisin kararları değil midir?
Bu Meclisin verdiği kararları, elli yıldır, altmış yıldır çizdiği rotayı,
Batı’ya, medeniyete, çağdaş ve muasır medeniyete yönelimi… Bu saatten sonra
hiçbir parti, hiçbir grup Türkiye’yi bu yolundan geri döndürmeye, akan suyun,
nehirlerin mecralarını geri çevirmeye ne gücü yeter ne iradesi yeter. Çünkü, sadece 59’uncu, 60’ıncı Hükûmetler
değil, önceki koalisyon hükûmetleri döneminde de
Avrupa Birliği sürecinin birçok uyum yasasının çıktığını biliyoruz. Ben haksızlık
yapmak istemiyorum burada muhalefet eden partilere. Ben şunu çok iyi biliyorum
ki, bu partiler, resmî statükoda tabu sayılan
konularda dahi, örneğin Kürkçe dil yasağının kaldırılması, RTÜK Yasası’nın
değiştirilmesi, TRT’de Kürtçe yayın, Boşnakça yayın, Zazaca
yayın ve Çerkezce yayın yapılması konusunda karar verebilmiş bir meclistir. Bu
Meclis, daha yine tabu sayılan birçok konuda karar vermiştir. Bu karar
verdiğimiz konulardan sonra tutup Türkiye’yi geriye, bir aşiret devletine, Orta
Çağ zihniyetine doğru çekecek hiç kimsenin gücü yoktur. Yunanistan artık,
tehlike değildir beyler. Çok açık söylüyorum; Türkiye artık Yunanistan, Ege
kıta sahanlığı sorunlarını uluslararası hukuk çerçevesinde rahatlıkla
aşabilecek konumdadır. Daha dün, Dış İlişkiler Komisyonumuzun heyeti Paris’te
şunu diyebiliyor: “Fransız Parlamentosunun aldığı bir yasa nedeniyle Adalet
Divanına giderim.” Varsa o inanç sizde, o güç sizde gidersiniz. Gitmekten korkmamak
lazım, ama güçlünün zayıfı ezmesi kadar adaletsiz bir manzara, bir fotoğraf
yoktur. Kendi ülkenizde az kalmış azınlık hakları konusunda, onların haklarını
görmemek gerçekten sıkıntı vericidir. Çok basit bir iki örnek vermek istiyorum:
Bakın, dizi filmlerde seyrediyorsunuz sık sık.
Mardin’de, zaten medeniyetler buluşmasının yapıldığı Deyr-üz-zaferân’ı gezenlerimiz vardır. Deyr-üz-zaferân Manastırı bir vakfiye olarak Hristiyanlık
dininden önce, tavanı harçsız bir araya getirilmiş, güneşe tapınanların
tapınağı iken, daha sonra Hristiyanlık dininde bir
manastır olarak, bugün bir abide olarak, hem turizm hem kültür hem dinler diyaloğunun merkezi. Bırakın onu, Deyr-ul-umur’a bakın. Deyr-ul-umur’da da onu görürsünüz. Bir Hristiyan…
Bir kilise olmazdan önce, ateşe tapanların bir tapınağı iken, daha sonra
kiliseye döndü ve Romalılar döneminden bugüne bugün muazzam bir bina olarak
duruyor. Şimdi, bu iki
binada, Süryani Ortodokslarının ibadetlerini yaptığı, çok az kalan nüfuslarının
orada temsil gördüğü bu iki yerde bir ayıbımız var. Düşünebiliyor musunuz, bu
vakfiyelerin tapuları olmasına rağmen, 2008 yılında, 21’inci yüzyılda hâlâ
devletimiz kadastrosunu yapmamış Deyr-üz-zaferân ile Deyr-ul-umur’un. Şimdi, oturup
doğru konuşacağız. Ben o kültürde büyüdüm. Belki onun için ben daha rahat
konuşabiliyorum. Ben öyle şeyler yaşadım ki, bugün burada anlatırsam
şaşırırsınız tabii. Öyle bir şey tahayyül edemezsiniz. Benim babam imamdı,
Diyanette elli sene çalıştı. Ve İdil’in hepsi Süryani’ydi, Hristiyan’dı.
İlk camiyi yapan babamdı, ama ben Mardin Lisesine gidip okuduğum zaman, benim
elimden tutup Mardin Lisesine getirdiği zaman Kırklar Klisesi’nin
Papazına “Oğlumu sana emanet ediyorum, öğrenci velim siz olacaksınız.”
demiştir. Cumhuriyet Bayramı’nda törenlere imamlar ve papazlar beraber
katılırdı. Şimdi, böyle bir hoşgörünün, böyle bir kültürün,
böyle bir gelişin, cumhuriyette, Lozan’da bile “Biz Türkiye’den ayrı kendimizi
görmüyoruz.” diyen bir cemaatin, vakfiye konusunda, mal konusunda, mülk
konusunda, tasarruf konusunda, yok olan cemaati konusunda, yok olan cemaatinin
vakıf mallarının düzenlenmesi konusunda, büyük ölçüde buradaki yasalar,
Vakıflar Genel Müdürlüğüne, meclisine büyük yetki tanıyor. Bakın, ne
diyor azınlıklar, bu konudaki hak sahipleri, itirazlarından birkaçını okuyayım
ben sizlere. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HASİP KAPLAN
(Devamla) – Yani, onlar da itiraz ediyor bu Yasa’ya, “Hâlâ haksızlık var.”
diyorlar. Diyorlar ki: Cemaat vakıflarının el konulan mallarının iadesi ve
tazmini gerekir. Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmeler, hukuk bunu
gerektiriyor.” Diyor ki: “Yasa tasarısı cemaat vakıflarının mazbûtaya
alınan mallarının iadesini öngörmediği gibi, mazbût
vakıf uygulamasını sone erdirecek bir hüküm de içermemektedir.” İtiraz
ettikleri şeyler var. Medeni Kanun… Ne demek bu ülkede yaşayan, Türk etnisitisinden olmayan, ama elli tane etnisiti,
dört tane semavi din, bilmem kaç tane mezhep mensubu insanların kendi
derneklerini dahi, vakıflarını dahi, Medeni Kanun’a göre kurmanın yasal olarak
engellendiğini hepimiz biliyoruz. 20 milyon Kürt yurttaşımız yaşıyor ve Kürt
Kültür Vakfı kurulmuştur, mahkemeden tescil görmüştür. Ama bununla,
bakıyorsunuz, Süryani azınlık da, diğer azınlıklar da bunu kuramıyor, başkaları
da kuramıyor. Peki, bu ülkede farklılıkları, farklı kültürleri… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Bağlayabilir miyim? Bir dakikamı… BAŞKAN – Ekledim
bir dakikayı. Sözünüz bölünmesin diye, hemen eklemiştim. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Peki, teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ederim. Gruplar adına,
şimdi söz sırası Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili
Sayın Bekir Bozdağ’da. Buyurun Sayın Bozdağ. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin
başında, hepinizi saygıyla selamlıyorum. İki gündür
burada, hakikaten ülkemiz için önemli olan bir meseleyi müzakere ediyoruz.
Muhalefetin sözcülerini dinlediğiniz zaman, sanki Türkiye Büyük Millet Meclisi
büyük bir suç işliyor, büyük bir hata ediyor, büyük yanlışlıklar yapıyor. NESRİN BAYTOK
(Ankara) – Evet, işliyor! AKİF AKKUŞ
(Mersin) – AKP’liler, AKP’liler! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Eğer bu Meclis bu yasayı kabul edip kanunlaştırırsa, cemaat
vakıfları Türkiye’yi paramparça edecekler… OKTAY VURAL
(İzmir) – Belki kanunlaşmaz! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Şimdi, peki, doğru mu? Acaba, bu ülkenin üniter
yapısına veyahut da anayasal düzenine karşı suç işleyen birilerine karşı bu
ülkenin kendi mekanizmaları var mı yok mu? Bir bakıyoruz, Vakıflar Kanunu’na
bakıyoruz. Vakıflar, kuruldukları amaçların dışında herhangi bir faaliyette
bulundukları zaman veya Türk Ceza Kanunu veya ceza mevzuatı anlamında bir suç
işledikleri zaman, denetim yetkisine sahip olan organların görevlerinin bu
vakıflar üzerinde ne olduğunu, burada konuşanlar, benden daha iyi biliyorlar
diye düşünüyorum. OKTAY VURAL
(İzmir) – Patrikhane hakkında ne yaptınız? BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Öte yandan, yine, suç işleyenlerle ilgili… OKTAY VURAL
(İzmir) – Patrikhaneyle ilgili ne yaptınız? BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Örneğin, Türkiye'nin üniter yapısıyla
ilgili suç işleyenlere karşı Türk Ceza Kanunu’nun 302’nci maddesi var mı? Var. OKTAY VURAL
(İzmir) – Ekümeniklik iddiası hakkında ne yaptınız? BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Peki, anayasal düzene karşı suç işleyenlerle ilgili başka
düzenlemeler var mı? Var. OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne yaptınız? Söyleyin... BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Öyleyse, bu mekanizmaların tamamı var. Sadece vakıflar değil, pek
çok, bu ülkenin birliğine, dirliğine, düzenliğine kasteden her kim… OKTAY VURAL
(İzmir) – Patrikhane “Ekümeniklik” dedi, ne yaptınız? BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - …gerçek kişi veya tüzel kişilerse, bunlarla ilgili bizim yasal
düzenlemelerimiz var… OKTAY VURAL
(İzmir) – İstanbul’a “Konstantinapolis” yazıyor web
sayfasında, ne yaptınız? BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - …koruyucu mekanizmalarımız
var, bunlarla görevli kamu görevlilerimiz var. Birincisi bu. İkincisi, peki,
bu “cemaat vakıfları” dediğimiz vakıflar kaç tane? 161 tane. Peki, bu cemaat
vakıflarına üye olanlar, orada bulunanlar kim? Bir bakıyoruz, bugünkü
Anayasa’mız çerçevesinde, bunların hepsi Türk vatandaşı. Yani senden, yani
benden bunların farkı yok. [MHP ve DTP sıralarından alkışlar (!)] OKTAY VURAL (İzmir)
– Olduğunu kim söyledi? BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Bunu ben demiyorum, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası diyor, bir. İki, peki, bu
cemaat vakıflarına üye olan kişiler “Biz cemaat vakıfları sistemini
çalıştırmıyoruz, onunla uğraşmak istemiyoruz. Zira,
biz bununla uğraştığımızda bize hasım gözüyle bakılıyor, şöyle böyle oluyor.”
dediler, yeni vakıf kurmak istediler. Yani, tıpkı bizim gibi, Türk vatandaşları
gibi yeni vakıf kurmak istediler. OKTAY VURAL
(İzmir) – Yok ki engel! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Bizim mevzuatımızda Türk vatandaşlarının yeni vakıf kurmasına mâni
bir hal var mı? Yok. Yasanın aradığı koşulları getirdiğinde bunların her biri
yeni vakıf kurabilir mi? Kurabilir. (MHP sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL
(İzmir) – “Cemaat” adı altında kuramaz, vakıf kurabilir. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Peki, bu yeni vakıflarda sizin eleştirdiğiniz bu konuların tamamı
var mı, yok mu? OKTAY VURAL
(İzmir) – Yanlış bilgi veriyorsun! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Yanlış değil. Siz burada yanlışları doğru gibi, hakikat olmayan
şeyleri hakikat gibi anlatıyorsunuz. (MHP sıralarından gürültüler) Peki, bir başka
şey: Bu cemaat vakıfları, ilk defa, gayrimenkul edinme, mal edinme konusu yeni
mi çıkmış? Hayır. Cumhuriyetin başından beri var, Atatürk döneminde var, daha
sonra İnönü döneminde var, Menderes döneminde var, Demirel döneminde var,
Ecevit döneminde var, mal edinebiliyorlar. YILMAZ TANKUT
(Adana) – Varsa, niye değiştirmiyorsunuz o zaman! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Yasal bir mâni var mı? Yok. Peki, dur dinle, dinle, öğreneceksiniz. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen öğren! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Bakın, ne var? 1974’te Yargıtayın bir kararı
var. OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne var, ne var? BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Arkasından diyor ki: ”Siz edinemezsiniz.” OKTAY VURAL
(İzmir) – Neyi edinemezsiniz? BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Ondan sonra problem çıkıyor. O güne kadar bunlar mal edindiler de
bu ülke parça parça mı oldu, kıyamet mi koptu? Hangi
suçu işlediler, ne oldu? (AK Parti sıralarından alkışlar) Peki, bir şey
daha söyleyeceğim. Peki, 1974’te ortaya çıkan bu sorunun çözümü ile ilgili ilk
adımı kim attı? Bizden önceki 57’inci Hükûmet attı.
2002 yılında yapılan değişikliklerle ne yapıldı? Cemaat vakıflarının mülk
edinmesine imkân tanındı. Ne deniyordu orada? Dinî, hayri,
eğitsel, kültürel, sosyal, sıhhi alanlarla ilgili faaliyette bulunan vakıflara,
cemaat vakıfları dâhil, mal edinme imkânını bizden önceki Meclis, 21’inci Dönem
Meclisi verdi. Peki, o zaman bir şey daha söyleyeceğim… (MHP sıralarından
gürültüler) ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Anayasa Mahkemesi iptal kararı
verdi. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Peki, bir şey daha söyleyeceğim.
İktidarda kim vardı o zaman? ANAP, DSP ve MHP vardı. (MHP sıralarından
gürültüler) FARUK BAL (Konya)
– MHP hariç! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Doğru mu? Doğru. (AK Parti sıralarından alkışlar) Peki, bir şey
daha söyleyeceğim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Söyle, söyle! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – O zaman buna MHP muhalefet etti. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Senin kendi milletvekillerin kabul
etti onu. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Haklarını yemeyelim; konuştular, aleyhlerinde oldular, önerge
verdiler, neler yaptılar, neler yaptılar. Ben merak ettim, “Yahu, bunlar, bunu,
burada vatana ihanet diye takdim ediyorlar, acaba geçmiş dönemdeki muhalefet
şerhleri ne kadar?” diye baktığım zaman, şöyle üç cümlecik… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Arif olan anlar! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Ya, madem vatana ihaneti içeren bir kanun geçiyor, üç cümlecik
muhalefet şerhi mi olur? MEHMET GÜNAL
(Antalya) – O cümleyi oku! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Peki, bir başka soruyu daha soruyorum: Mademki vatana ihaneti
içeren bir düzenlemeydi, Hükûmeti niye bozmadınız?
Karşı durdunuz, aleyhte oldunuz, oy vermediniz, Hükûmeti
niye bozmadınız? (MHP sıralarından gürültüler) ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Üç gün önce seçim kararı
alınmıştı. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Efendim, seçim kararı almıştı zaten… Sizi, ihanet içerisinde olan
bir Hükûmetle, seçim kararı alınsa da mecbur bırakan
neydi? OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen vardın ihanetin içinde, sen oy verdin! AKP olarak sen oy verdin! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Peki, bir başka şey… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sen oy verdin, sen! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Hükûmeti bozsaydınız, ihanetse
bozsaydınız, hainlerle ortak olmasaydınız. OKTAY VURAL
(İzmir) – Meclis ile yürütme ayrıdır. Bunu bile bilmiyorsun! Yasama ile
yürütmenin ayrı olduğunu bile bilmiyorsun! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Peki, bir başka şey: Avrupa Birliği. Burada konuşuldu, neler
söylendi; bakın ben tutanaklardan şöyle okuyacağım. (MHP sıralarından
gürültüler) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri… BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Benim sözüm Meclise, milletimedir, onlar dinliyor. OKTAY VURAL
(İzmir) – Şöyle okuma, böyle oku! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – Dün öyle konuşup bugün böyle konuşanları dinleyip terazisinde tartacak.
Bakın, bir
milletvekilimiz: “Türkiye, Avrupa Birliği üyeliğine hazırlanmasına yönelik
çalışmaların kamu kurum ve kuruluşlarının nezdinde belli programlar, belli
planlar ve belirli uyum içinde yapılması, yapılan çalışmaların bir an önce
gerçekleştirilmesi konusunda özellikle Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin
kurulması yararlıdır.” Bu Genel Sekreterlik geçen dönemde kuruldu, bunu öven
konuşmayı yapan Nidai Seven, bir milletvekilimiz.
Peki, bakıyorum… S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ne söylemek istiyorsun? BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Yine bir başka milletvekili diyor ki: “Şimdiye kadar…” OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Niye böyle hararetlisin? BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – “…hep Avrupa Birliğinin Türkiye'ye vereceği katkılar konuşuldu.” OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Niye bu kadar hararetlisin? BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – “Peki, Türkiye'nin Avrupa Birliğine verecekleri yok mu?” diye… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) - Ne bağırıyorsun? BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - …Avrupa Birliğini öven konuşmalar yapıyor, Mükerrem
Levent. Peki, bir başka
milletvekilimiz… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Ya, Yozgat’ta var mı, niye bu kadar hararetli konuşuyorsun? Niye bağırıyorsun? BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Bakın, o da diyor ki: “Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz açık
yüreklilikle ve net ifade ediyorum: Avrupa Birliğine tam üye olmayı çok
önemsiyoruz. Cumhuriyetimizden sonra Türk milletinin gerçekleştirmeye en çok
yaklaştığı bir dönüşüm projesi olarak ifade ediyoruz.” (AK Parti sıralarından
alkışlar) ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Söylediklerini TÜSİAD duysun! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – “Kırk yıldır tam üye adayı bile olamayışımızı içimize
sindiremiyoruz.” ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – İftira kampanyasının sahipleri de
duysun o sözleri! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – “Bunu kabullenemiyoruz. Sorgulanmamızın sebebi budur. Niye
başaramadık?” diyor. Kim diyor: Nesrin Ünal diyor. Nereden? Bu kürsüden. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – TÜSİAD’a
söyle, TÜSİAD’a! BAŞKAN – Sayın
Akcan… BEKİR BOZDAĞ (Devamla)
- Peki, daha geliyorum, Sayın Şandır da bir şeyler söylüyor o zaman, diyor ki… OKTAY VURAL
(İzmir) – Anlamamışsın! Anlamamışsın! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – “Ulusal program… “ OKTAY VURAL
(İzmir) – Ulusal program! Sizinki gibi gayri ulusal değil! BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Tutanakları okuyorum, bunların hiçbiri bana ait değil. “Ulusal program,
Türkiye'nin Avrupa Birliğine karşı siyasi tahrip belgesidir ve Hükûmet partilerinin ortak siyasi iradesidir.” OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Doğrudur. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – “Milliyetçi Hareket Partisi olarak hazırlanmasında büyük emek ve
katkılarımızın olduğu ulusal programın her satırına…” OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Çünkü, o ulusal, küresel değil.
Ulusaldır, doğru. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – “…her virgülüne sonuna kadar sadığız. Burada, işte bizi suçluyorlar.” diyor.
Suçlamaları reddediyor. OKTAY VURAL
(İzmir) – Ulusal programı niye değiştirdiniz? ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Kanun’la ne alakası var? OKTAY VURAL
(İzmir) – Teslimiyet belgesine dönüştürdünüz. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Bakın, bir şey daha… BAŞKAN – Sayın
Akcan… Sayın Vural… BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Bir başka milletvekili diyor ki: “Bugüne kadar Milliyetçi Hareket
Partisinden hangi üye çıktı da ‘Ben Avrupa Birliğine karşıyım’ dedi. Buraya
gelip de bizi bir siyasi parti üyesinin Avrupa Birliğine karşı göstermesini
protesto ediyorum, kınıyorum.” S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Biz teslimiyetçiliğe karşıyız. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Peki, ulusal programda ne var? Bakın, sadece başını okuyorum: “Türk
Hükûmeti…” ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – İhanet yasasıyla ne alakası var
bunun? BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Ben yapmadım ulusal programı. Resmî Gazete’de yayınlandı, yürürlüğe
girdi. Ben de onu okuyorum. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Biz ulusal programı yaptık. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – “Türk Hükûmeti siyasi, idari ve yargı
reformlarına ilişkin çalışmalarını 2001 yılında hızlandıracak…” OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Altında imzanız var onun. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) – “…ve önerilerini mümkün olan en kısa zamanda TBMM’ye sunacaktır. Bu bağlamda amaç,
özgürlükçü, katılımcı, güvenceli, devlet organları arasında görev ve yetkileri
dengeleyen, hukuk devleti ilkesini üstün kılan, Anayasa ve yasa hükümlerinin
Türkiye’nin uluslararası taahhütleriyle AB standartları temelinde daha da
geliştirilmesidir. Demokrasi ve insan hakları alanlarındaki reform sürecinde
öncelikle Anayasa gözden geçirilecektir. Anayasa değişiklikleri yasal
düzenlemelerin çerçevesini belirleyecektir.” Avrupa Birliğine diyorsun ki, “Ben
senin dediğin gibi Anayasam dâhil bütün yasalarımı değiştireceğim.” “Ulusal
program” diye de bunu ilan ediyor, ondan sonra “Bu rezalet” diye burada
konuşuluyor. (AKP sıralarından alkışlar) Herkes eğri oturacak ama doğru
konuşacak. Konuları gerçek hâliyle…(MHP sıralarından
gürültüler) OKTAY VURAL
(İzmir) – Ulusal program o. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - …bu millet gayet iyi tanıyor, yeri geldiği zaman da iyi cevap
verecektir. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AKP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bozdağ. FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan... BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bal. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Biz, Avrupa Birliğine evet
diyoruz, ihanet yasasına evet demiyoruz. (AKP ve MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın
Akcan… Sayın Akcan… Sayın Akcan… Sayın Milletvekilleri… (Gürültüler) FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan… Sayın Başkan… BAŞKAN - Sayın
Bal, sizi duyabilirsem ne olduğunu anlayacağım. (AKP ve MHP sıralarından
karşılıklı konuşmalar) Sayın Bozdağ… Sayın Akcan… BAŞKAN - Sayın
Bal’ı dinleyeceğiz. Efendim, susarsanız ne söylediğini anlayacağız, ona göre de
bir karar vereceğiz. Buyurun Sayın
Bal. FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan, Sayın Hatip konuşması sırasında mensubu bulunduğum 57’nci Hükûmetle ilgili itham edici yanlış beyanlarda bulunmuştur,
bunu düzeltme ve… BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Efendim, ben tutanakları okudum, hiçbir şey söylemedim. (MHP
sıralarından “Dinle, dinle” sesleri) FARUK BAL (Konya)
-… Milliyetçi Hareket Partisi ile ilgili değerlendirmeleri ve sataşmayla ilgili
cevap vermek üzere söz istiyorum. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bal, size 69’a göre söz veriyorum. Tekrar bir sataşmaya mahal vermeden…
(MHP sıralarından alkışlar) V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam) 2.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Yozgat Milletvekili
Bekir Bozdağ’ın konuşmasında partisine sataşması
nedeniyle konuşması FARUK BAL (Konya)
– Sayın milletvekilleri, Sayın Başkanım; Bekir Bey’e teşekkür ediyorum,
Milliyetçi Hareket Partisi hakkında edindiği kirli bilgileri açıklığa
kavuşturmak için bir fırsat oluşmuştur. Dolayısıyla, lütfen o tutanakları bir
daha tetkik etme imkânını benim konuşmamdan sonra bulabilir. Birinci olarak,
Milliyetçi Hareket Partisi, Avrupa Birliğine karşı bir parti değildir.
Milliyetçi Hareket Partisi, Avrupa Birliğine onurlu girişten yanadır. Onurlunun
ne anlama geldiğini burada benim size izah etmem zaman alır, özel bir şekilde
anlatayım. (MHP sıralarından alkışlar) İki, Milliyetçi
Hareket Partisinin burada telaffuz ettiği Avrupa Birliği dayatmalarına karşı
itirazları Avrupa Birliği karşıtlığı anlamında değildir. Üçüncüsü ise,
evet, Milliyetçi Hareket Partisi Birinci Ulusal Programın yapılmasına katkıda
bulunmuştur. Ne katkısıdır? Sizin teslim olduğunuz dayatmaları reddetme
katkısıdır. (MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Sizin… AKP
Hükümeti… Her ülkede… (AK Parti sıralarından gürültüler) Lütfen, bakın,
ben size doğruları anlatacağım… BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… FARUK BAL
(Devamla) – Avrupa Birliğine üye olan her ülke… MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Siz de bağırıyordunuz oradan. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Lütfen,
birbirimize tahammül edelim. FARUK BAL
(Devamla) – …Avrupa Birliğine üye olan her ülke bir tek ulusal program
hazırlar, bir tek katılım belgesi karşılığı. Milliyetçi Hareket Partisinin
koalisyon ortağı olarak görev yaptığı 57’nci Hükûmet
döneminde de, bu ulusal program, üniter yapı, millî
birlik gibi hassasiyetlerimiz dikkate alınarak yapılmıştır, o katkısı olmuştur.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Biz de aksini söylemedik. FARUK BAL
(Devamla) – Ancak, bir hayal trenine binen teslimiyetçi Adalet ve Kalkınma
Partisi o hayal treni nedeniyle bir durakta durduruldu. O durağın adı İkinci
Ulusal Program’dır. İşte, MHP’nin Avrupa Birliğine itirazlarının düğümlendiği
nokta İkinci Ulusal Program’dır. Eleştirilerimize
geliyorum… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bal. FARUK BAL
(Devamla) – Sayın Başkanım, benim bunları açıklamam lazım. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. FARUK BAL
(Devamla) – Üçüncü uyum paketi bir hükûmet tasarrufu
değildir. Üçüncü uyum paketi, milletvekillerinin bir teklifidir. (MHP
sıralarından alkışlar) Sayın Başkan, ben
bunları açıklayacağım Lütfen bana konuşma hakkı veriniz. Üçüncü uyum
paketi… BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bal. FARUK BAL
(Devamla) – …hükûmet programı çerçevesinde değil,
milletvekillerinin inisiyatifiyle olmuştur. Çünkü, üçüncü uyum paketi, küresel bir operasyonla… MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Sayın Başkan, ya açın, ya kapatın. BAŞKAN – Sayın
Bal, teşekkür ederim. FARUK BAL
(Devamla) – …57’nci Hükûmetin Demokratik Sol Parti
içerisinde ve Anavatan Partisi içerisinde…(AK Parti sıralarından gürültüler) MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Söz vermeden konuşamıyor mu? FARUK BAL
(Devamla) – Sayın Başkan, bunları Meclisin bilmesi lazım. BAŞKAN – Teşekkür
ederim, sağ olunuz Sayın Bal, teşekkür ederim. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Sayın Başkan, açın da bir dakika konuşsun. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sağ olun Sayın
Bal, teşekkür ederim. FARUK BAL
(Devamla) – Sayın Başkanım, eğer bir imkân sağlanırsa, partimizi… BAŞKAN – Anladım
da… Ya, 69’uncu maddeye göre ben size söz hakkı tanıdım. Teşekkür ederim,
sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar) H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın
İçli, buyurun. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sayın Grup Başkan Vekili, Milliyetçi Hareket Partisiyle ilgili
görüşürken “hainlerle işbirliği” ifadesini kullandı. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Hayır efendim, ben böyle bir şey demedim. (Gürültüler) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Sayın Bozdağ; eğer müsaade ederseniz
Sayın İçli’yi dinleyeceğim. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… BAŞKAN - Sayın Kılıçdaroğlu, önce beyefendiyi dinleyeyim, sonra sizi
dinleyeyim. Aynı anda hepsini birden dinleyemeyeceğime göre sırayla olursa daha
iyi olur. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, ben konuşmayacağım ama,
Sayın İçli’nin söylediği ifade doğru “hainlerle niçin
ortaklığı bozmadınız” diye Sayın Bozdağ… BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, Sayın İçli’yi
dinlesem nasıl olur? Evet, buyurun. H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Sayın Başkan, ben 21’inci Dönem Parlamentoda Ankara
milletvekiliydim ve Bülent Ecevit’in başkanlığındaki… BAŞKAN – 69’uncu
maddeye göre söz mü istiyorsunuz? H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Evet. BAŞKAN - Buyurun,
tekrar bir sataşmaya mahal vermeden… (DSP sıralarından alkışlar) H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Tamam efendim, teşekkür ederim. BAŞKAN - İki
dakikalık sürede tamamlayın lütfen. 3.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin,
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın konuşmasında partisine
sataşması nedeniyle konuşması H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – Teşekkür ederim. Sayın Başkanım,
değerli milletvekili arkadaşlarım; bu yüce Mecliste, herkesin, ağzından çıkanı
kulağının duyması lazım. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Evet. H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Herkesin, ağzından çıkanı kulağının duyması lazım. Hele, grup
başkan vekilliği görevini yürüten saygıdeğer bir hukukçu arkadaşımın, geçmiş hükûmetle ilgili olayları başka yöne çeken, çarpıtan
açıklamalarını yapmaması lazım. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Öyle demedim, lütfen… H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Doğrudur, Demokratik Sol Parti-MHP-Anavatan koalisyonunda,
Türkiye’ye Avrupa Birliği yolunu açan 21’inci Dönem Parlamentonun üyesi
olmaktan her zaman gurur duydum ve o dönemde, ulusal programda Vakıflar Yasası’yla
ilgili düzenlemeyi de bu Parlamento, 21’inci Dönem Parlamentoda yapıldı. O
dönem, Milliyetçi Hareket Partili arkadaşlar, bu Vakıflar Yasası’ndaki
değişiklikle ilgili Anayasa Mahkemesine gitti ve Anayasa Mahkemesi bu olaydan
dolayı ret kararı verdi. Beyler… (MHP sıralarından alkışlar)
Ama beyler, şöyle bir olay var: Bakın, elimdeki kanun, 2006 yılında
Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen ve cumhuriyetimizin anayasal hükmü olarak
kabul edilen Lozan’ın delik deşik edildiğini ileri süren ve Anayasa’nın birçok
hükmüne aykırılık taşıdığını iddia ettiği ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye
Büyük Millet Meclisine gönderdiği bir kanun bu. Sizler, burada
bilmeyen… Ki milletvekillerinin çoğu da bilmiyor, ben de bilmiyorum. Çünkü
öylesine getiriyorsunuz ki, yağmur gibi geliyor, yağmur. Böylesi düzenlemeler
böyle “Kabul edenler… Kabul etmeyenler…” diye getirilmez. Şimdi siz bununla
Cumhurbaşkanının… Lozan’ı deliyorsunuz, Lozan’ı diyor, Lozan’ı. Bakın, hiçbir
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Lozan’la ilgili olayları buraya… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Bir şey daha söyleyeceğim… BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İçli. H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Hemen bağlıyorum. BAŞKAN – Sayın
İçli teşekkür ederim. H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Biraz evvel… BAŞKAN - İki
dakika içinde tamamlayın demiştim. H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Biraz evvel hainlikle, hainlerle iş birliği yapmakla suçladığınız
insanlarla birlikte el ele, kol kola Demokratik Sol Partiyi ziyaret edip türban
konusunda bizden destek istediniz. Onu da unutmayın. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İçli. Gruplar adına… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın AKP Grubu Başkanvekili… BAŞKAN – Sayın Bozdağ, bir saniye… Sayın Kılıçdaroğlu, buyurun. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bozdağ, yaptığı
konuşmada… KADİR URAL
(Mersin) – Ya, Yozgat seni nasıl seçti be! (Gülüşmeler) BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sırayla
dinleyeceğim efendim. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bozdağ, yerine
otururken, CHP Grubuna dönerek “Hainlerle niçin ortaklığı bozmadınız?” diye bir
ifade kullandı. Hiçbir
parlamenter Türkiye Cumhuriyeti’nin bir hükûmetini
hainlikle suçlayamaz, koalisyon ortaklarını hainlikle suçlayamaz. Bu lafı
düzeltmesini istiyorum. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bozdağ. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – İzin verirseniz kısa bir açıklama yapmak istiyorum. BAŞKAN – Efendim? BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
– Düzeltmek istiyorum. BAŞKAN –
Düzeltmek istiyorsunuz… Buyurun, bir
dakika süre veriyorum, düzeltin. (AK Parti sıralarından alkışlar) 4.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
konuşmasında geçen bir ifadeyi, yanlış anlaşıldığı gerekçesiyle, düzeltmek
amacıyla açıklaması BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; beni arkadaşlarım bilir,
tanıyan herkes bilir. Ben, hayatımda, hiçbir kimseyi itham etmem, etmemeyi de
şiar edindim. Benim söylediğim konu yanlış anlaşıldı. Ben, DSP’ye veya o
dönemde hükûmette bulunan ANAP’a veya MHP’ye, o
dönemin hükûmetine hain demedim, böyle bir şeyim yok.
Eğer kastımı aşan bir ifade kullanmışsam, ondan dolayı özür dilerim. Ancak ben
şunu ifade etmek istedim: Bu Yasa -ihanet yasası, geçmiş dönemde de geldi
ihanet yasası denilen yasa- o zaman neden böyle bir birlikteliği bozmadı
anlamında dedim. YILMAZ TANKUT
(Adana) – Kabul edilmedi o zaman. BEKİR BOZDAĞ
(Devamla) - Dediğim konu farklı anlaşılmıştır, onu düzeltiyorum. Yoksa, kastım, kesinlikle hükûmete
böyle bir ithamda bulunmak değildir. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam) 1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam) BAŞKAN - Gruplar
adına söz talepleri sona ermiştir. Şimdi Hükûmet adına söz talebi söz konusudur. Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Hayati Yazıcı, buyurun. (AK Parti sıralarından
alkışlar) DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün, gerçekten önemli olan bir Yasa’nın müzakeresi
dolayısıyla heyecanlı tartışmalar yaşıyoruz. Ama benim gözlemim, konuşmalardan,
daha çok muhalefet sözcüsü arkadaşlarımın konuşmalarından anladığım o ki,
yabancı vakıf, yabancıların Türkiye’de kurduğu vakıf ve cemaat vakıfları
tamamen birbirine karıştırılıyor. Bu kavram kargaşası içerisinde, maalesef,
arkadaşlarımız pek inceleme ve irdeleme imkânı bulmadan, biraz da süslü
cümlelerle, Yasa’ya katkı vermenin ötesinde, bir tartışma süreci yaşıyoruz. OKTAY VURAL
(İzmir) – Yasanın katkı verecek yeri yok ki. Zaten çekin dedik yasayı. Yasa
hayırlı değil ki. Hayırlı olmayana katkı vermek olur mu Sayın Bakan? Ne
katkısı? Hayırda iş birliği yapılır, şerde olur mu ya? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Bu bakımdan, ben, öncelikle,
yasanın Meclise getiriliş süreciyle ilgili bir açıklama yapacağım, daha sonra
da, yabancı vakıf nedir, yabancıların Türkiye’deki kurdukları vakıflarla ilgili
düzenleme ne, cemaat vakıfları ne, bunları arz ederek bitireceğim. Efendim “Bu yasa
tartışılmadı.” deniliyor. Bu yasa, 2003 yılından bu yana tartışılıyor ve 2003
yılından önce cumhuriyet hükûmetlerinin gündeminde
yeni bir Vakıflar Yasası yer almış ama başarılamamış. 2003 yılında AK Parti
İktidarı bu konuyu ciddiyetle ele almış ve iki sempozyum
düzenlemiştir. Vakıf Medeniyeti Sempozyumu 2003 yılında ve Ankara Hukuk
Fakültesiyle birlikte Uluslararası Vakıf Sempozyumu düzenlenmiş, konu enine
boyuna tartışılmış. Daha sonra Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde oluşturulan
komisyonlarda tartışılmış. 2004 yılında, gerek Vakıflar Genel Müdürlüğü
sitesinde gerekse Başbakanlık sitesinde kamunun, ilgi duyan gerçek
tüzelkişilerin eleştiri ve katkılarına tevdi edilmiştir ve nihayet 13 Haziran
2005 tarihinde, bugün müzakeresini yapmakta olduğumuz yeni Vakıflar Kanunu
Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuştur. OKTAY VURAL
(İzmir) – Hangi eleştiriyi dikkate aldınız, hatırlıyor musunuz? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - 2006 yılında… MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Dinleyelim lütfen. OKTAY VURAL
(İzmir) – Hayır, “eleştiriler” diyor da, hangisini aldılar, onu öğrenmek
istiyorum. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - …22’nci Dönem yasama organı
gerekli müzakereleri yapmış, Meclisten yasalaşarak çıkmıştır ve yine hep
bildiğiniz gibi Sayın Onuncu Cumhurbaşkanı Yasa’nın dokuz maddesini veto etmiş,
geri göndermiş. Bunları tartışıyoruz. Yani, bu, Türkiye’nin
gündeminde. “Okumadık, gelmedi, imkân verilmedi” şeklindeki
eleştirilerin, şayet bir tembellik yoksa, gerçekten
katkı verme amacı güdülmüyorsa hiçbir kıymeti harbiyesi
olmadığı inancındayım. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Öyle söylemedik ki, okuduk, geldik ve hazır hâlde geldik. Okumadık
demedik ki biz. BAŞKAN – Sayın
Korkmaz… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - Bunu ben söyleyenlere söylüyorum,
siz söylemediyseniz üzerinize almayın ama cevap verirseniz siz söylemiş kabul
ederim. Evet, değerli
arkadaşlar, yabancı vakıf ne? Bakın, yabancı vakıf, yurt dışında ilgili ülkenin
mevzuatına göre o ülke vatandaşları tarafından kurulan vakıf demektir ve o
ülkenin mevzuatına tabi. Müzakeresini yapmakta olduğumuz bu Kanun’da yabancı
vakıflarla ilgili hiçbir düzenleme yoktur, hiçbir sözcük yoktur. Yabancı
vakıflarla ilgili… RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – 5’inci madde ne ya? FARUK BAL (Konya)
– İlişki kurma… İlişki kurma, Sayın Bakan? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bakın
tekrarlıyorum: “Yabancı vakıf”, “Yabancıların Türkiye’de kurduğu vakıf”,
“Cemaat vakıfları” çok ayrı kavramlar, statülerdir, bunları karıştırmayalım.
Ben, şimdi size yabancı vakıflarla ilgili normatif düzenlemeyi arz etmeye
çalışıyorum. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Bakan, yabancı vakıflara biz zaten ne karışırız! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Yoktur ve Medeni Kanun’un 117’nci
maddesinde… RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Anlaşamayacağız efendim. BAŞKAN – Sayın
Yalçın… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – …derneklerin uluslararası
faaliyette bulunmalarına ilişkin hükümlerin vakıflara da uygulanacağı hükmü yer
almaktadır. Yine, Medeni
Kanun’un 92’nci maddesinde ise aynen “Yabancı dernekler, Dışişleri Bakanlığının
görüşü alınmak suretiyle, İçişleri Bakanlığının izniyle Türkiye’de faaliyette
ve işbirliğinde bulunabilirler, şube açabilirler, üst kuruluşlar kurabilir ve
kurulmuş üst kuruluşlara katılabilirler.” hükmü yer almaktadır. İşte, bu
sebeple yabancı vakıflar Türkiye’de şube açabilmekte izin almak şartıyla;
Dışişleri Bakanlığının görüşü, İçişleri Bakanlığının izniyle şube
açabilmektedirler. Hâlen altı adet yabancı vakıf, şube ve temsilcilikleri
vasıtasıyla Türkiye’de faaliyette bulunmaktadır. Bunların izinleri, listesi
hepsi bellidir, vardır ve Vakıflar Kanunu gereği Vakıflar Genel Müdürlüğü bu
şubeleri, yabancı vakıflara ait şube ve temsilcilikleri denetlemektedir. Değerli
arkadaşlar, yabancı ülke vatandaşlarının Türkiye’de kurdukları vakıflara
gelince, bir kere yabancı ülke vatandaşları, bugün yapmakta olduğumuz
düzenlemeyle değil, bundan önceki düzenlemeyle değil, 1926 yılından bu yana
vakıf kurabilmektedirler. Bunun önünde hiçbir engel yok, gerek 743 sayılı
Medeni Kanun ve gerekse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu buna imkân vermektedir
ve gerçekten, şu anda yürürlükte bulunan Medeni Kanun’un 101’inci maddesinde
kimlerin vakıf kuracağı şu şekilde açıklanmış: Gerçek ve tüzel kişilerin vakıf
kurabileceği yer almaktadır. Burada Türk vatandaşı olup olmama şeklinde bir kriter öngörülmemiş. Dolayısıyla, yabancılar Türkiye’de
vakıf kurabilmektedirler. Dernekler Kanunu’nun 3’üncü maddesi, Anayasa’nın
33’üncü maddesi buna cevaz vermektedir. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sizce uygun mu Sayın Bakanım? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Hâlen, yabancılar vakıf kurarken
mütekabiliyete bile bakılmamaktadır şu anda. Bu Yasa çıkmadan
önceki durum böyle ve biz bu Yasa’nın 5’inci maddesinde, yabancıların
Türkiye’de vakıf kurabilmeleri için mütekabiliyet esasını getiriyoruz, hukuki
ve fiili durum şartlarını birlikte arıyoruz ve Türkiye’de faaliyette bulunan
vakıflardan, gerçekten, şu ana kadar 47 vakfın kurucusu arasında yabancı ülke
yurttaşları bulunmaktadır ve yine bilmektesiniz ki, Türkiye’deki vakıfların
kuruluşunu tescil eden, tescil kararı veren ve o tescil kararıyla faaliyete
geçmesini sağlayan Türk yargısıdır. Diğer bir kategori cemaat vakıfları. Kanun’un 3’üncü maddesi “Cemaat vakfı, vakfiyeleri olup olmadığına
bakılmaksızın, 2762 sayılı Vakıflar Kanunu gereğince tüzel kişilik kazanmış,
mensupları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Türkiye’deki gayrimüslim
cemaatlere ait vakıflar.” diyor. Yani, bunlar Türk vatandaşı olan kişilerin
sahip olduğu vakıflardır ve bu vakıflar Osmanlı devleti döneminde hayır
kurumları olarak nitelendirilirken, ilk kez 1912 yılında Osmanlı döneminde
çıkartılmış bulunan “Eşhası Hükmiyenin Emvali Gayrimenkuleye Tasarruflarına Dair Kanunu Muvakkat” isimli
Kanun’la taşınır ve taşınmaz iktisap etmeye başlamışlardır. FARUK BAL (Konya)
– Sayın Bakan, Lozan ona son vermiştir. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) - 1912’den itibaren başlamışlardır
ve 1935 tarihli 2762 sayılı Vakıflar Kanunu ile bunlara beyanname verme
zorunluluğu getirilmiş ve 1936 tarihli beyannameleriyle de vakıf olarak
anılmaya başlamışlardır. Bu vakıflar,
1912’den itibaren 1974 yılına kadar taşınmaz iktisap edebilmişlerdir. Demin bir
arkadaşım “ Demin bir
konuşmacı milletvekili arkadaşım burada ifade ettiği tarzda Adalet Bakanımızın
kullandığı sözcük, amacını aşan bir sözcüktü. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hayır. Söz burada, bakın Sayın Bakanım.
Sözü aynen vereyim. Söz burada, Meclis zabıtlarındaki sözcük… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Amacını aşan bir sözcüktü.
Kişiler, amacı aşan sözcük kullanabilirler. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Ama Sayın Bakan da bunu söyleyemez. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Söylediniz, ben de onu ifade
ediyorum. O, amacı aşan bir sözcüktür. OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz onun adına mı konuşuyorsunuz? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Mahkeme kararıyla iktisap
etmelerine imkân kalmamıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Sayın Başkanım, zaman da hızlı
gidiyor. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Zaten, söylediğini anlamıyoruz! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ve demin de arkadaşlarımın sözünü
ettiği, 3 Ağustos 2002 tarihinde dönemin iktidarı tarafından 4771 sayılı Kanun
çıkartılmış ve bu Kanun’la bütün vakıfların… OKTAY VURAL
(İzmir) – İktidar değil Sayın Bakan, milletvekilleri tarafından… Tasarı değil. FARUK BAL (Konya)
- Tasarı değil efendim, tekliftir o; o bir tekliftir, Hükûmet
tasarısı değildir. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ister
teklif olsun ister tasarı olsun… FARUK BAL (Konya)
– Olur mu efendim? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) –…nihayet, sonuçta onu yasalaştıracak
olan organ, mekân burası değil mi? OKTAY VURAL
(İzmir) – Burası yasama. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Burası değil mi? FARUK BAL (Konya)
– Yasama organında… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Yani, teklif olarak gelirken
farklı bir işleme, tasarı olarak gelirken farklı bir işleme mi tabi? (MHP
sıralarından gürültüler) FARUK BAL (Konya) – Elbette. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Yahu, sabredin, sabırlı olun, ben
size teşekkür edeceğim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, teklif, tasarı değil. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Düzeltin lütfen. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ben sizi kutluyorum, çok doğru
bir kanun çıkartmışsınız. OKTAY VURAL
(İzmir) – Hükûmet olarak imzası yok. Düzeltin. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Düzelterek teşekkür edin. Bu kadar açık. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Çok doğru bir kanun… Bakın, çok
doğru bir kanun çıkartmışsınız. OKTAY VURAL
(İzmir) – Düzeltin, düzeltin. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Ama,
onun doğruluğunu o zaman da anlamayan arkadaşlarımız olmuş. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Bakan, “düzeltin” diyoruz. Tasarı değil teklif, teklif. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (Devamla) – Bu duygularla, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. KADİR URAL
(Mersin) – Sayın Bakanım, 1937’de var olabilir, 1937’de alabilir zaten, 1936
beyannamesi iki yıl süre vermiş ona. FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan… HASAN MACİT
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan sözünde, muhalefet milletvekillerini
bilmemekle ve tembellikle suçladı. O nedenle söz istiyorum. BAŞKAN – Bir saniye. FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkanım… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bal. FARUK BAL (Konya)
– Sayın Bakanın ifade ettiği bir husus yanlıştır. Bunu kayıtlara geçirmek ve
57’nci Hükûmetle ilgili beyanları düzeltmek üzere söz
talep ediyorum. BAŞKAN – İki
dakika söz veriyorum, lütfen ona göre tamamlayın. KADİR URAL
(Mersin) – 37’dekini şimdi söylüyor. 37’de devlet iki yıl süre vermiş zaten. BAŞKAN – Sayın
Ural… V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam) 5.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın 57’nci Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması FARUK BAL (Konya)
– Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkan; çok kısa olduğu için ifade ediyorum -bu
kelimeyi benden çok sık duyacaksınız- bilgi kirliliği her tarafa yayılmıştır.
Sayın Bakanın da bir bilgi kirliliğini aydınlatmak üzere huzurunuzdayım. Üçüncü Uyum
Paketi 3 Ağustos 2002 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde bulunan yedi
partiden altısına mensup olan milletvekilleri tarafından verilmiştir. Bir
milletvekili teklifidir. Bu yedi partinin içerisinde Milliyetçi Hareket Partisi
yoktur. Geriye kalan altı tane parti içerisinde, o zamanki AKP Grubu, DSP
Grubu, DYP Grubu, ANAP Grubu ve Saadet Partisi Grubu vardır. 57’nci Hükûmet döneminde alınmış bir hükûmet
tasarısı değildir bu. Dolayısıyla, 57’nci Hükûmeti,
dolayısıyla Milliyetçi Hareket Partisini bağlamaz. Milliyetçi Hareket
Partisinin milletvekilleri, o dönemde, bu Kanun’a, yani Üçüncü Uyum Paketine
muhalefet etmiştir. Ettiği, muhalefet milletvekillerinin tamamıyla birlikte
Mecliste temsil ederek bu Kanun’un çıkmaması için gayret göstermiştir.
Yetmemiştir, Anayasa Mahkemesine müracaat etmiştir. Netice itibarıyla Anayasa
Mahkemesi de altıya karşı beş oyla, kıl payı reddetmiştir. Eğer mesele,
Milliyetçi Hareket Partisini sorgulamak ise kirli bilgiye değil, doğru bilgiye
dayanmanızı rica ediyorum. Sayın Bakan
“Okumadan geliyorsunuz.” dedi. Ben Sayın Bakana şunu ifade etmek istiyorum ki:
Ben buraya gelirken her şeyi çok iyi değerlendiriyorum. Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bal. HASAN MACİT
(İstanbul) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Macit, şimdi dinleyebilirim sizi. HASAN MACİT
(İstanbul) – Sayın Bakan sözlerine başlarken muhalefet milletvekillerini
bilmemekle, daha sonraki konuşmasında “tembellik değilse” diye tembellikle
suçlamıştır. O konuda söz istiyorum. (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Buyurun.
(DSP sıralarından alkışlar) İki dakika içinde
tamamlıyorsunuz, ek süre vermeyeceğim. 6.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın konuşmasında
muhalefet milletvekillerine sataşması nedeniyle konuşması HASAN MACİT
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biz, Danışma
Kurulu önerilerinde hep bunu vurgulamıştık. Bu yasa tasarısı sayın
milletvekillerine dağıtıldığında… Ne zaman dağıtıldı acaba? Bu yasa tasarısı
bize dağıtılmadan Danışma Kurulu önerisiyle burada gündeme alındı ve sayın
milletvekillerinin bu yasa tasarısı üzerinde yeterli bir şekilde araştırma
yapamadığını, süre darlığından dolayı gerekli çalışmayı yapamadığını
düşünüyorum ve Sayın Bakan da burada “tembellik değilse” diyor. Değerli
arkadaşlar, lütfen, sözlerimizi sarf ederken, yetkili ve etkili bir makamda
bulunan sayın arkadaşlarınız, karşısındaki dinleyicileri veyahut da
muhataplarını incitip incitmeyeceklerini düşünerek söz sarf ederlerse,
konuşurlarsa daha iyi olur diye düşünüyorum. Burada “tembellik değilse” diye
söylenmesini ben asla kabul etmiyorum. Bir diğer konu,
muhalefetteki milletvekili arkadaşların buradaki konuşmalarıyla ilgili
ithamlarda bulunuyor Sayın Bakan. Elbette ki, muhalefet milletvekilleri, buraya
seçilen bütün milletvekilleri kendi düşüncelerini burada özgür iradesiyle beyan
edebilecek, açıklayabilecek ve bu hakkı kullanacak. Bu hakkı kullanmada hiç
kimse engel teşkil edemez ve Danışma Kurulu önerilerinde –bir kez daha tekrar
ediyorum- bu tür özellikle bu yasaları getirirken zaman tanınsın. Değerli
arkadaşlar, ne zaman ki sanal bir gündem yaratıldı, buradan Türkiye’nin hayrına
olmayan yasalar geçiriliyor. Sayın Başbakan İspanya’dan velev ki “Türban siyasi
bir simgedir.” dedi, ondan sonra Türkiye’nin hayrına olmayan bu yasa geldi,
gündemimize oturdu ve Türkiye, Türk halkı başka konuyu tartışırken böyle bir
yasa buradan geçirilmektedir. Hepinize saygılar
sunarım. (DSP ve bağımsızlar sıralarından alkışlar) VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİLERİ (Devam) 1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam) BAŞKAN – Madde
üzerinde şahıslar adına söz talepleri vardır. İlk söz, Artvin Milletvekili
Sayın Ertekin Çolak’a aittir. Buyurun Sayın
Çolak. (AK Parti sıralarından alkışlar) ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi
saygı, sevgi ve muhabbetle selamlıyorum. Osmanlı
İmparatorluğunda vakıf müesseseleri o kadar gelişmişti ki, o dönemde, devletin
en güçlü olduğu zamanlarda vakıf müesseselerinin bütçesi devletin bütçesinin
yarısı kadar olmuştu. İnsan hayatının her bölümünde vakıf müesseselerinin
katkısı vardı ve eğitimden kültüre kadar, sağlığa kadar her alanda vakıf
müesseseleri hizmet vermekteydi. Hatta, ecdadımız bu
konuyu o kadar önemsemiş ve o kadar ileri götürmüştü ki, belediyelerin yeterli
hizmet veremediği yerlerde vakıflar aracılığıyla belediye hizmetleri de
yapılmaktaydı, yani temizlik hizmetleri dahi vakıflar aracılığıyla
görülmekteydi. Bugün gelinen
noktada, o şanlı devletimizin, Osmanlı İmparatorluğunun o günkü topraklarında
tam altmış dört ülke bugün yaşamakta, yani o devletten altmış dört tane ülke
meydana gelmiş ve bu ülkelerin tamamında, o günkü ecdadımızın yapmış olduğu
vakıf müesseseleri bugün, hâlen dimdik ayakta ve o görkemli durumlarını devam
ettirmektedirler. Şimdi, burada
zaman zaman arkadaşlar diyorlar ki: “Bugün, işte o
ecdadımızın yapmış olduğu vakıf müesseseleri, halen envanteri
belli değil, tespit edilememiş.” RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Genel Müdür söylüyor kardeşim, biz söylemiyoruz. ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) - Bu doğrudur. Bu doğru olabilir ama takdir edersiniz ki AK Parti beş
yıldır iktidarda. Bu AK Partiden önce iktidarda olanların aklına bunlar hiç
gelmedi mi değerli arkadaşlarım? Neredeydiniz siz? S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Beş yıldır aklınıza gelmedi mi? OKTAY VURAL
(İzmir) – Yan gelip yattınız mı beş yıl? ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) - Bütün dünyaya sosyal devlet olmanın özelliklerini öğreten ve sosyal
devlet olmayı tanıtan, bildiren Osmanlı İmparatorluğunun o görkemli
dönemlerinden sonra, bugün Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş ve burada siz
diyorsunuz ki: “Yunanistan’ın çıkarmış olduğu vakıf yasası bizden çok geride.” AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sosyal devlet tarifinde onun ne işi var? ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) - Yani önde mi olsun değerli
arkadaşlarım? Yani böyle şanlı bir devletin torunları, yani Yunanistan’la karşı
karşıya getirip de onlardan geri olmamızı mı istiyorsunuz siz? Elbette ki önde
olacağız onlardan. (MHP sıralarından gürültüler) AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Şan bırakmadınız! S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Osmanlıdan altmış dört ülke çıkardınız, bu ülkeden de mi altmış
dört ülke çıkaracaksınız? NİHAT ERGÜN
(Kocaeli) – Biz mi çıkardık? ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Bu Kanun birçok defa buraya gelmiş, birçok defa değişiklikler
yapılmış ve bazı arkadaşlar şimdi burada AK Partiyi itham eder şekilde diyorlar
ki: “Bu Kanun burada çıkarsa teslimiyet bayrağını çekmiş olacaksınız.” Peki,
ben buradan şimdi söylüyorum, biraz önce sizin sözcüleriniz de söyledi: 2002
yılında buraya geldi, tartışıldı; peki, o zaman sizi kim teslim almıştı?
Koalisyon ortaklarınız mı sizi teslim almıştı? (MHP sıralarından gürültüler) S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Hâlâ anlayamadınız mı? ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) - Koalisyonu neden o zaman
bozmadınız? S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Hâlâ anlayamadınız mı? Bir daha mı izah edelim? ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Koalisyonu neden bozmadınız o zaman? Hangi menfaatler sizi orada
koalisyonu sürdürmeye zorluyordu? OKTAY VURAL
(İzmir) – O zaman, senin vicdanına sığmıyorsa ret oyu ver. ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) - Onun için, değerli
arkadaşlarım, burada işinize geleni istediğiniz gibi konuşma hakkınız var,
işinize gelmediği zaman bağırma hakkınız var. Böyle bir şey yok değerli
arkadaşlarım. Burada çok önemli
kanunlar geçerken muhakkak ki birtakım sıkıntılar yaşanacak, bunu kabul
ediyoruz, ama burada bir Cumhurbaşkanına hakaret ediliyor. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Kim hakaret ediyor? OKTAY VURAL
(İzmir) – Kim? ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Başbakana buradan “Sayın Başbakan” demeden, Sayın Başbakanın
ismiyle hitap ediliyor değerli arkadaşlarım. Bunları kimsenin söylemeye hakkı
yok. (MHP sıralarından gürültüler) S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Demagoji yapıyorsun. ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Siz Cumhurbaşkanını sevmeyebilirsiniz, bir sayın bakanı
sevmeyebilirsiniz, Sayın Başbakanı sevmeyebilirsiniz ama saygı göstermeye
mecbursunuz. [MHP sıralarından alkışlar(!)] S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Demagoji yapıyorsun. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Vakıfla ne alakası var bunun? BAŞKAN – Sayın
Hatip, şu ana kadar çıkan bütün konuşmacıların hiç birinde Sayın Başbakan ve
Sayın Cumhurbaşkanıyla ilgili herhangi bir saygısız söz olmamıştır. Lütfen
konuya gelin. OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, kendileri aksettiriyorlar yani. ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan, bu sadece bugün için değil. BAŞKAN – Siz
lütfen söz aldığınız konuda konuşun. ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Ben yeni bir milletvekiliyim. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; ben yeni bir milletvekili olabilirim ama burada geçmişte
uzun süre… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – …Parlamentoda görev yaptığıyla övünenlerin bunları yapmaya hakkı
yok ve onları kimsenin alkışlamaya da hakkı yok. (MHP sıralarından gürültüler) S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Vekil, ne anlatıyorsunuz siz? ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Görüyorum ki, toplum mühendislerinin CHP-MHP seçilmelerde olan
koalisyonuna milleti zorlamaya çalışıyordu… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz tezgâhladınız siz. ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Onu siz başaramadınız ama burada görüyorum ki yakınlaştınız,
koalisyon kurmaya çalışıyorsunuz. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ne diyorsunuz Sayın Vekil, ne diyorsunuz? ERTEKİN ÇOLAK
(Devamla) – Ben bu Yasa’nın milletimize, ülkemize hayırlı olmasını temenni
ediyor, yüce Meclisi ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çolak. Şahıslar adına
ikinci söz… OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan… FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkanım… BAŞKAN - Buyurun
Sayın Bal. FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkanım, Sayın Hatip konuşma yaparken, 57’nci Hükûmet
Döneminde, bize atfen “Hangi menfaat sizi orada tuttu?” şeklinde sataşmada
bulundu. Eğer Sayın Hatip, bunun, amacını aşan bir ifade olduğunu belirtir ve
düzeltir ya da özür dilerse söz talebim yok. Var ise sataşma nedeniyle söz
istiyorum. BAŞKAN – Sayın Ertekin… ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Buyurun Başkanım. FARUK BAL (Konya)
– Kürsüden özür dilesin. BAŞKAN – Sayın
Bal’ın sözlerini işittiniz mi? “Hangi menfaatten faydalandınız?” sözünüzle
ilgili olarak, şayet kastını aştığınızı ifade eder ve bu konuyla ilgili bir
düzeltme yaparsanız “Söz talebimi geri alacağım.” diyor. ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Hayır, öyle bir kastım olmadı benim. BAŞKAN – Sözünün
arkasında görünüyor. Buyurun Sayın
Bal. (MHP sıralarından alkışlar) S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ne dediğini anladın mı? V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam) 7.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, Artvin Milletvekili Ertekin Çolak’ın konuşmasında partisine sataşması nedeniyle
konuşması FARUK BAL (Konya)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tabii, sözlerimizin Meclise hitaben
yapıldığının idraki içerisindeyiz. Sayın Hatip biraz
önce bir hitapta bulunurken MHP Grubuna dönerek ve işaret ederek “Sizi 57’nci Hükûmet içerisinde hangi menfaat tutmuştur? Oradan niye
ayrılmadınız?” anlamına gelen, bizim menfaat karşılığında Hükûmet
içerisinde bulunan bir siyasi parti olarak tanımlamaya çalışmıştır. Kendisinin bilgisine
sunarım ki: Hiçbir çılgın bizi hiçbir menfaat etrafında tutamaz. Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bal. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Anladın mı? Bir daha anlatayım mı? ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Bir de siz anlayabilseniz… KADİR URAL
(Mersin) – Bizim adımız “AKP” mi? Bizim adımız “MHP.” VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam) 1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam) BAŞKAN –
Şahısları adına ikinci söz Konya Milletvekili Sayın Ali Öztürk’e
aittir. Buyurun Sayın Öztürk... Sayın Öztürk yok mu? Yok. Üçüncü sırada,
Sayın Akçay… Yok. Buyurun Sayın
Macit. (DSP sıralarından alkışlar) HASAN MACİT
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Demokratik Sol Parti ve
şahsım adına hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Burada Vakıflar
Kanunu’yla ilgili bir yasayı görüşüyoruz. Bu Yasa’da, ne yazık ki, görüşme
süresinde değerli hatiplerin kendilerinin yorumları içerisinde birçok
değerlendirmelerini ve görüşlerini dinliyoruz. Sayın iktidar partisi
yetkilileri ve hatiplerinin, burada, 2002’den önceki 57’nci Hükûmet
döneminde -21’inci Dönem- çıkarılan Vakıflar Yasası’na atıfta bulunarak “Siz de
böyle bir yasayı çıkarmıştınız, bunda ne var?” gibi söylemleri, bu Yasa’nın Türkiye’ye
verdiği zararı örtemez. Değerli arkadaşlar, ya siz işinize geldiği gibi konuşuyorsunuz ya
da 21’inci Dönem bu Parlamentodan çıkan Vakıflar Yasası’nı ve içeriğini
bilmiyorsunuz ve olayı çarpıtarak, bugünkü Lozan’ı delme girişimi, Türkiye’nin
bağımsızlığıyla ilgili olan Lozan Senedi’ndeki vakıflarla ilgili, cemaatlerle
ilgili hükümleri yok saymayla ilgili bu Yasa’da getirilen hükümleri örtbas
etmeye ve o 21’inci Dönemki Yasa’nın arkasına sığınarak bunları halkın
kamuoyundan kaçırmaya çalışıyorsunuz. Değerli
arkadaşlar, 21’inci Dönemde çıkarılan Vakıflar Yasası’nı lütfen iyice bir
inceleyin ve bugünkü gelen Yasa’yı da bir karşılaştırın ve Türkiye’nin hayrına
olan bölümleri bir çıkarın, bir ortaya koyalım, bir tartışalım. Bugünkü Yasa
ile tamamen dışarıdaki insanların, yani yabancı vatandaşların Türkiye’deki
kazanımlarıyla ilgili, buradaki vakıflarla ilgili ne haklar veriyorsunuz bu
Yasa’yla bir karşılaştıralım ve bir tartışalım. Lütfen, değerli
arkadaşlar, bir önceki dönemde çıkarılan bu Yasa’ya atıfta bulunarak burada bu
Yasa’yı âdeta yararlıymış gibi bir konuma getirmeyin. Bir diğer konu,
değerli arkadaşlar, biraz önce söyledim: Ne zaman ki Türkiye’de gündem
sapıtması oldu, ne zaman ki Türkiye’de sanal bir gündem yaratıldı, ne yazık ki
Türkiye Büyük Millet Meclisinde Türkiye’nin dışarıya karşı birtakım zayıf
noktalar, birtakım ödünlerle ilgili yasalar görüşülüyor. Bugün Türkiye’nin
sokaktaki vatandaşı türbanla ilgili tartışıyor, kurumları tartışıyor, siyasi
partileri tartışıyor, ama bugün Vakıflar Yasası’nı ne yazık ki tartışamıyorlar.
Çünkü öyle bir gündem yaratıldı ki, öyle bir sanal gündem oluşturuldu ki
insanlar oraya yönlendirildi ve biz de burada Vakıflar Yasası’nı, ne yazık ki,
Türk halkının, Türk kamuoyunun gündeminden kaçırarak tartışıyoruz. Bugün
olmazsa salı günü, bunu, sizin sayısal çoğunluğunuzla çıkaracağınız görülüyor,
çıkaracaksınız. Ama Türkiye’ye karşı ağır bir vebal altında kalacaksınız
değerli arkadaşlar. Türkiye’de, Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu tarafa
birçok ilde, birçok ilçede cumhuriyet öncesi vakıflarla ilgili gayrimenkuller
var, üçüncü, dördüncü şahıslara geçmiş, bunları nasıl tespit edeceksiniz?
Bunların mal varlıklarıyla ilgili, maddi varlıklarla ilgili nasıl bir envanter çıkaracaksınız? Yarın Türkiye çok büyük bir maddi
külfetin altına girecek. Sonra, önümüzdeki diğer maddelerde görüşeceğimiz,
Türkiye’nin âdeta kurumlarında başka ülkelerin yurttaşlarının görev almasını
biz burada oylarımızla sağlayacağız. Lütfen arkadaşlar, yol yakınken bu Yasa’yı
geri çekin. Bu Yasa Türkiye’nin hayrına değil. Türk insanının gündemini meşgul
etmiyor. Değerli
arkadaşlar, madem, biraz önce Sayın Grup Başkan vekili, işte cumhuriyet
kurulduğundan bu tarafa vakıflarla ilgili düzenlemeler var… Vardı da bu Yasa’yı
niye getirdiniz arkadaşlar? Madem vakıflarla ilgili mal edinmesi, vakıfların
çalışmaları serbestti ve önceki dönem hükûmetleri
tarafından da bu gerçekleştiriliyordu da niçin getirdiniz bu Vakıflar
Yasası’nı? Demek ki bu Vakıflar Yasası’nda Türkiye’nin hayrına olmayan,
Türkiye’nin zararını içeren gerek maddi gerek manevi birçok madde var ve
Türkiye’nin tapusu olan Lozan Antlaşması’nın delinmesine yönelik, Lozan
Antlaşması’nın ruhuna aykırı maddeler var. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HASAN MACİT
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, gelin vicdanınızın sesini dinleyin, yüreğinizin
sesini dinleyin ve bin kez düşünün, daha yol yakın, Vakıflar Yasası’nı geri
çekin. Yarın bu Yasa çıktıktan sonra çok geç olabilir. Bu Yasa, Anayasa
Mahkemesinden dönecektir. Burada sarf ettiğimiz mesai, ne yazık ki, boşa
gidecektir. Ama Anayasa Mahkemesine de gitmeden bu Yasa’yı siz çekmiş olun. Hepinize saygılar
sunarım. (DSP, CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ümüzün 72’nci maddesine göre görüşmelere devam olunmasını
isteyen bir önerge vardır. Önergeyi okutup, oylarınıza sunacağım: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
98 sıra sayılı Kanun’un 14’üncü madde görüşmelerinin İç Tüzük’ün 72’nci maddesi
uyarınca devam ettirilmesini arz ederiz. Saygılarımızla.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, karar yeter sayısı istiyoruz. BAŞKAN – Onu
arayacağım. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. OKTAY VURAL
(İzmir) – Karar yeter sayısı var mı? BAŞKAN – Var. Maddeyle ilgili
soru-cevap işlemine geçiyoruz. Sayın Tankut. YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum. Sayın Bakana
sormak istiyorum: Atatürk’ün tanımıyla bir fesat ve bir ihanet odağı olan Fener
Rum Patrikhanesinin faaliyetleri çerçevesinde, Os-manlı döneminden bu döneme sahip oldukları aktif veya aktif
olmayan vakıf-lar hangileridir? Sayısı nedir?
İsimleri nelerdir ve ne kadarlık bir arazi ve mal
varlığı vardır? Ayrıca, bu yasa
tasarısı kanunlaştığı takdirde söz konusu Patrikhane-nin
Osmanlı döneminden bu yana sahip olduğunu iddia ettiği taşınmaz mal ve araziler
Fener Rum Patrikhanesinin emrine verilmeyecek midir? Örneğin, “Suriçi” diye tanımlanan bölgedeki pek çok yere sahip
olmaları, mevcut vakıf veya yeni kuracakları tüzel kişilikler vasıtasıyla
gerçekleşmeyecek midir? Bunların
gerçekleşmesi durumunda ecdadımızın şehadet şerbetini
içerek vatan yaptığı bu bölge ve toprakları gayrimüslimlerin parayla yeniden
satın almaları, en hafif tabirle, iktidar milletvekilleri olarak sizlerin ve Hükûmet üyelerinizin vicdanlarınızı sızlatmayacak mıdır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın Enöz… MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakan, Batı
Trakya’daki Türk vakıflarını Yunan Hükûmetinin tayin
ettiği kayyumlar idare etmektedir. Osmanlı tarafından camilerin masraflarının
karşılanması, okuldaki öğretmenlerin maaşlarının ödenmesi, fakir fukaraya
yardım edilmesi için kurulmuş olan bu vakıflar, Yunanlı memurların elindedir.
Yunanistan’da Batı Trakya Türkleri tarafından kurulan ve adında “Türk” sözcüğü
geçen vakıf ve dernekler kapatılmaktadır. Vakıf arazilerini istimlak
ederek, imar kanunlarını bahane etmek suretiyle imar planları uygulayarak,
özellikle vakıf mezarlıkları, vakıf tarlaları, arsa ve arazileri Türk
cemaatinin elinden alınmıştır. Durum böyleyken, getirilen tasarıyla cemaat
vakıflarına verilen sınırsız ticaret ve mal edinme yetkileri, acaba
mütekabiliyet esaslarına uygun mudur? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Çalış... Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU
(Tokat) - Sayın Başkan, bu Vakıf Kanunu
ile yabancı vakıflara şirket kurma, ticaret yapma hakkı veriliyor. Lozan
Antlaşması ve Yunan Sevr Antlaşması’na göre Batı Trakya’daki Türk vakıflarına
verilen haklar, Yunan Hükûmetinin çıkarmış olduğu
kanunlarla kaldırılmaktadır. Acaba bu konu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
götürülmüş müdür? Mütekabiliyet nasıl takip edilecektir? BAŞKAN – Sayın
Özkan... MURAT ÖZKAN
(Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Delaletinizle
Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu Kanun’da Cumhuriyet öncesi vakıfların
vakfiyelerindeki amaçlarının değiştirilmesi, mahkemeler yerine Vakıflar
Meclisine bırakılmıştır. Bu durum, Anayasa’nın “Yargı yetkisi” başlıklı 9’uncu
maddesine aykırı değil mi? Buna bağlı olarak
ikinci sorum: Eski vakıfların vakıf senedindeki amacın değiştirilmesi bir idari
işlem olarak Vakıflar Meclisine bırakılırken, yeni vakıflarda bu yetki aynı
durum için mahkemelere bırakılmaktadır. Bu doğrultuda cemaat, mülhak ve esnafa
mahsus vakıflara imtiyaz tanınmış olmakla, Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı
bir işlem tesis edildiği görülmektedir. Bu durumda vakıflar arasında bir
eşitsizliğe sebep olunmaktadır. Bunu önlemek için ne gibi bir çare
düşünüyorsunuz? BAŞKAN – Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
bundan önce Vakıflar Genel Müdürlüğü idaresine geçmiş, yani mazbutaya
alınmış olan yirmiden fazla cemaat vakfının idaresi ve malları iade edilecek
midir? Buradan hareketle, cemaat vakıflarına iade edilecek taşınmazlar arasında
Kahramanmaraş, Adana, Erzurum, Van gibi güney ve doğu illerimiz var mıdır? Yine
buna bağlı olarak, bu Yasa sonucunda açılabilecek tazminat davaları bu
illerimizi kapsamakta mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
İnan… MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakanım,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş senedi olan Lozan Anlaşması’yla bugün tartışmaya
açtığımız bir konunun, yani Vakıflar Yasası’nın… Vakıflar Yasası’ndan önce
Lozan Anlaşması’na aykırı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinde herhangi bir
yasa tartışılmış ve çıkarılmış mıdır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakan… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben teşekkür ediyorum. Fener Rum
Patrikhanesiyle ilgili sorulan soruya şunu ifade etmek isterim: Bir kere Fener
Rum Patrikhanesi bir vakıf değil; bir cemaat vakfı değil; Patrik, bir vakfın
yönetiminde de değil. Bu soruya bunu ifade etmek istiyorum. Sayın Enöz “Batı Trakya’daki Türk vakıfları Yunanlılar idare
etmektedir. Mütekabiliyet esası ne olacak?” diyor. Değerli arkadaşlar, hep
ifade ediyoruz -belki tekrar oluyor ama soru gelince vurgulamak zorundayız-
vakıf bizim bir müessesemiz, biz Türklerin müessesesi ve ilk vakıfname 1048
yılında var. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yunanlılar da bizim tebaamızdı. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bu konuda biz başkalarını
referans almayacağız. Referans alınan ülke biziz. Bizim uygulamalarımız
referans olacak. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Avrupa Birliği dayatır, referans almayız! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Dolayısıyla, falan ülke bizim
oradaki yurttaşlarımıza veyahut da kendi toplumu içerisinde azınlık olarak
nitelenen gruplara haksızlık yapıyorsa biz de yapalım anlamındaki bir mantığa
elbette ki katılmamız mümkün değildir. S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Mütekabiliyet… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Biz adil davranacağız. OKTAY VURAL
(İzmir) – Devlet gücünü nasıl kullanacak? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sabrederseniz o noktaya geliyorum. OKTAY VURAL
(İzmir) – Kaderine mi terk edeceğiz onu? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Lozan Anlaşması bir
mütekabiliyet öngörmemektedir. OKTAY VURAL
(İzmir) – Bunu tatbik etmek Hükûmetin görevidir,
görevinizi yapınız. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Lozan Anlaşması bir
mütekabiliyet öngörmemektedir. Lozan Anlaşmasının… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Niye taviz veriyorsunuz? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, bizi millet
izliyor, yani bu tarz devam ederse millet üzülür “bu Meclise ne oldu, yabancı
unsurlar mı var” diyecek. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Zaten millet üzülüyor. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Lütfen, soru sordunuz, cevap
vereyim. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın ifadelerini anlayamıyoruz. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sordunuz mu millete? S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Devlet yönetmekte… BAŞKAN – Sayın
Korkmaz… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Mütekabiliyet esası yoktur,
paralel uygulama öngörülmektedir. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Ama konuşmacılarınız farklı söylüyor! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Paralel uygulamayla mütekabiliyet farklı. 45’inci madde, Yunanistan’da yaşayan Müslüman Türklere paralel
uygulamayı öngörmektedir. Ha, o uygulama haklarını ihlal ederse, o zulmetmiş
olur, biz zulmeden durumda olmayacağız. Dolayısıyla, burada bir mütekabiliyet
söz konusu değil. Kaldı ki, mütekabiliyet, yabancı ülke vatandaşları arasında,
yabancı ülkeyle, ülke arasında söz konusu olur. Bizim burada düzenleme konusu
yaptığımız… S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Bu gerçeği bir tek siz mi biliyorsunuz? Yunanistan da biliyor mu? BAŞKAN – Sayın
Korkmaz… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – … cemaat
vakıflarının sahibi vatandaşlar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır, yabancı
değil bunlar, dolayısıyla mütekabiliyet söz konusu olmaz. REŞAT DOĞRU
(Tokat) – O zaman niye mütekabiliyet yazdınız oraya? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Doğru soruyor: “Yabancı
vakıflara şirket kurma hakkı veriliyor mu?” Hayır, yabancı vakıfların
kesinlikle şirket kurma hakkı yoktur, böyle bir düzenleme bu Kanun’da
öngörülmüş değil. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Niye geliyorlar o zaman? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Zaten, demin konuşmamda da ifade
ettim, yabancı vakıflara ilişkin bu Kanun’da herhangi bir sözcük, herhangi bir
düzenleme söz konusu değildir. OKTAY VURAL
(İzmir) – Var o sözcük, 4’üncü maddede “yabancılar kurabilir” diye sözcük var
yani. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – 5’inci maddenin sonunda… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Paksoy
soruyor: “Mazbutaya alınanlar iade edilecek mi?” Değerli
arkadaşlar, mazbut vakıf alarak nitelediğimiz vakıfların sayısı 41.550 tanedir.
Bunların sadece 59 tanesi cemaat vakfından mazbutaya
geçmiştir, dolayısıyla, bunların iadesi söz konusu değildir, bunlara yeni
yönetici atanması da söz konusu değil. Kanun tasarısını veya Kanun’u okursanız,
7’nci madde bu konuyu düzenlemiş, çok açık, net hüküm orada yer almaktadır. Efendim, Sayın
İnan diyor ki: “Lozan Anlaşması daha önce tartışmaya açıldı mı, açılmadı mı?”
Lozan Anlaşması, benim bildiğim kadarıyla açılmadı, bugün de tartışmaya
açılmıyor. Yaptıklarımız, Lozan Anlaşması çerçevesinde düzenlemeleri
içermektedir. Cevap veremediğim
sorular varsa onlara yazılı cevap vereceğim. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Sayın Başkanım, süre kaldı, soru sormak istiyoruz. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Sayın Başkan, süre kaldı, sorumu sorayım. BAŞKAN – Peki,
Sayın Öztürk. HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Vakfiyelerindeki
şartların yerine getirilmesine fiilen veya hukuken imkân kalmaması hâlinde
izlenmesi gereken normal yöntem, amacını gerçekleştiremeyen vakfın tasfiyesi
iken, niçin bu maddede yaptığınız gibi, ölüyü diriltmeye çalışıyorsunuz?
Bırakınız, getirdiğiniz yasanın koşullarını taşıyorlarsa yeni vakıf kursunlar. Yoksa, bu koşulları taşımayabilecekleri endişesiyle mi, bu
maddede yaptığınız gibi, ölüyü diriltmeye çalışıyorsunuz? Sayın AKP sözcüsü
Bekir Bozdağ’ın dediği gibi, yeni vakıf kurma imkânı
varsa bu hükme niye ihtiyaç duyuyorsunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakan, süremiz doldu ama çok kısa bir yanıt verirseniz. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Çok kısa olarak cevap vereyim
Sayın Başkanım. Şimdi, değerli
arkadaşlar bir örnek vermek istiyorum: Öyle vakıflar var ki, örneğin vakıf
senedinde kandil yakılmasını vasiyet ediyor, “kandil yakacaksınız” deniyor.
Bugünkü teknolojide, bu kandil yakılması şeklindeki amacını, elektriğe… OKTAY VURAL
(İzmir) – Ampule mi? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – …dönüştüreceğiz tabii. Ne
yapacağız! Dönüştürebileceğiz… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – “Kandil yakın” diyorsa, kandil… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Bakanım, parasal olarak… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bu, buna bir örnektir, bu
maddenin uygulanmasına bir örnektir. Vakıf, hayır için
mal tahsisidir, onun yaşatılması gerekir. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemine ilişkin bir hususu bilgilerinize sunmak
istiyorum: Madde oylanıp kabul edildikten sonra, soru-cevap ekranı sıfırlanmaktadır. Soru
sormak isteyen sayın milletvekilleri yeni madde okunmaya başlandığı andan
itibaren sisteme girebilirler. Bilgilerinize sunulur. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 18.54 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 19.07 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 57’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu
açıyorum 98 sıra sayılı
Kanun’un görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon? Burada.
Hükûmet ? Burada. 14’üncü madde
üzerinde on bir önerge vardır, ancak her madde üzerinde milletvekillerince
sadece yedi önerge verilebildiğinden, önce geliş sırasına göre ilk yedi
önergeyi okutacağım, sonra bu önergeleri aykırılık sırasına göre işleme
alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 98 sıra sayılı
kanun tasarısının 14 üncü maddesinde geçen “yerine getirilmesine” ibaresinin
“oluşturulmasına” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Kerim
Özkul Konya Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 98 sıra sayılı
kanun tasarısının 14 üncü maddesinde geçen “imkan
kalmaması” ibaresinin “imkan bulunmaması” olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Turan
Kıratlı Kırıkkale Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 98 sıra sayılı
kanun tasarısının 14 üncü maddesinde geçen “olmamak kaydıyla” ibaresinin
“olmamak üzere” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mehmet
Müezzinoğlu İstanbul Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 98 sıra sayılı
kanun tasarısının 14 üncü maddesinde geçen “parasal değerleri” ibaresinin
“maddi ve parasal değerleri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mustafa
Ünal Karabük Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 98 sıra sayılı
kanun tasarısının 14 üncü maddesinde geçen “teklifi üzerine” ibaresinin
“teklifi ile” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mustafa
Ataş İstanbul Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
98 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 14. maddesinde geçen “cemaat” kelimesinin
metinden çıkarılmasını, aşağıdaki fıkranın maddeye eklenmesini ve fıkra
numaralarının teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz. “(2) Lozan
Antlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme statülerine uygun
olarak ayrıca düzenlenir.”
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı
Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu
Raporunun “Amaç ve İşlev Değişikliği” başlıklı 14 üncü maddesinin, Anayasaya
aykırılığı nedeniyle Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN –
Komisyon, en son okuttuğum aykırı önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, biliyorsunuz, değişiklik önergeleri fazla olmakla
birlikte sadece yedi tanesini görüşmelere alabiliyorsunuz. Değişiklik
önergelerinin bir kısmı, sadece ve sadece, milletvekillerinin maddeyle ilgili
görüşlerini ifade etmesini engelleyici tarzdadır. Değişiklik önergelerinin
gerekçeli olması, açık olmayan önergelerin işleme konulamayacağını amirdir. Bu bakımdan,
biraz önce okunan önergelerin bir kısmı, açıkçası, açık olmayan, sadece bir
redaksiyonu ifade eden, hiçbir anlamı olmayan, gerekçesi olmayan, gerekçesi
dahi amacını belirtmeyen önergelerdir. Bu önergelerin, açıkçası, yürürlüğe
alınmaması gerekmektedir. Bu bakımdan, bu uygulama hakkında usul tartışması
açmanızı istiyorum. Bu, doğru değildir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın
Genç, buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, şimdi, benim de önergem var zannedersem. Şimdi, herhâlde,
önerge vermeyen gruplar var. O grup yerine kullanmak istiyorum ben de. DTP’nin var mı? HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Yok. KAMER GENÇ (Tunceli) – Yok herhâlde. 87’nci maddeye göre, bu önergemi onun yerine kullanmak istiyorum
efendim. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Öyle bir usul yok efendim. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – DTP kabul ederse tamam. KAMER GENÇ
(Tunceli) – 87’nci maddede, kullanmazsa onun yerine kullanabilir diyor. NİHAT ERGÜN
(Kocaeli) – Başkan karar verir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Herhangi bir grup kullanmadıysa ben onun yerine kullanabilirim.
87’nci maddede öyle bir hüküm var efendim. BAŞKAN – Sayın
Vural, sonuçta, milletvekillerinin kendi iradesiyle değiştirme hakları mevcut
İç Tüzük’e göre. Sizin söylediğiniz konu çerçevesinde bakıldığında, kapatmak
için verilmiş olduğu anlaşılabilir. Bunu grup başkan vekillerine ve bütün parti
yöneticilerine bir kez daha söylemek isterim: Bu yola sapılmaması, Meclisin
çalışmasının sağlığı açısından uygundur. Ama benim bulunduğum noktadan, yani
Başkanlık olarak, İç Tüzük’ün, bugüne kadar yapılan uygulamaların dışına çıkma
imkânım yok. Diğer taraftan,
Sayın Genç, gene İç Tüzük’te, bir grubun kendi hakkı olan önerge verme
yetkisini bir milletvekiline devretme hakkı yok. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, devri yok efendim. Grubun burada inisiyatifi
yok. Sadece “Herhangi bir grup önerge hakkını kullanmamışsa, milletvekili veya
bağımsız bir milletvekili kullanabilir.” diyor. 87’nci madde çok açık efendim. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – 87’nin son cümlesi. BAŞKAN – Şimdi,
sonuç olarak yedi önerge verildiği için, yedi önerge hakkı dolu. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bakın, Sayın Başkanım, yedi önerge verdim, yarısını uygulamanız da
bence… Yani, daha önce bunu konuştuk. Ama, herhangi
bir grup yok. Yani, “Her grubun önerge verme hakkı saklıdır.” diyor. “Eğer
herhangi bir grup önerge verme hakkını kullanmamışsa, milletvekilinin birisi o
grubun önerge hakkını kullanır.” diyor ve onun, grubun da isteğine bağlı değil. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, anlaşılan o ki, bir karar vereceksiniz. Bu uygulamayı
yapmadan önce bu usulün tartışılmasına imkân vermenizi istiyoruz. Dolayısıyla
böyle bir uygulama… Çünkü, bu, Başkanlığın
uygulamasıdır. Diyor ki: “Açık olmayan önergeler işleme konulamaz.” Bir
uygulamadır, bir usuldür, dolayısıyla bu usulle ilgili öncelikli olarak
görüşlerimizi açıklayalım, daha sonra bu konuda -uygulama hakkında- kararınızı
oluşturunuz efendim. BAŞKAN – Şimdi,
iki ayrı konu var, bu iki ayrı konuya göre uygulamamız belli. Usul hakkında
tartışma mı açmak istiyorsunuz? KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet. Ben söz istiyorum
efendim, bu usulün aleyhinde söz istiyorum. BAŞKAN -
Başkanlığın uygulaması aleyhinde mi? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tabii, tabii efendim. BAŞKAN – Peki. Usul hakkında
tartışma açıyorum 63’üncü maddeye göre. Başkanlığın
uygulaması aleyhinde Sayın Genç’e söz veriyorum. OKTAY VURAL
(İzmir) – Aleyhte ben de söz istiyorum. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç. IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER 1.- Her madde hakkında milletvekillerince verilen yedi
önergeden sonra siyasi parti gruplarınca verilecek birer önerge haklarının
saklı tutulması ve madde metninde redaksiyon mahiyetinde küçük değişiklikler
yapan önergelerin işleme alınıp alınmaması hakkında KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın
milletvekilleri, tabii, AKP 2002 tarihinden sonra ezici bir çoğunlukla Türkiye
Büyük Millet Meclisine gelince Parlamentonun âdeta işlevini yok etmeye çalıştı.
Bakın, sizler 2002’den önce gelmeden önce bu Parlamentoda yürürlükte olan İç
Tüzük’e göre her maddenin bir fıkrası için her milletvekili dört önerge
veriyordu. Yani, milletvekilleri her fıkra için dört önerge veriyordu, on tane
fıkra varsa kırk önerge veriyordu. Dolayısıyla milletvekilleri özgür iradesiyle
önerge veriyordu. Fakat, siz gelince… Hele Refah
Partisi, Fazilet Partisi, Saadet Partisi burada olduğu zaman ben de Meclis
Başkan Vekilliği kürsüsünde otururken, yani en ufak bir müsamaha
göstermiyordunuz. Memleketin en hayati kanunu burada müzakere edildiği zaman
diyordum ki: Yahu, arkadaşlar… İşte Salih Kapusuz
-buradaysa arkadaşımız- o da bu işlerin şahididir. O da grup başkan vekili
olarak çok sert bir grup başkan vekiliydi, hiç müsaade etmiyordu. İlle dakika
başına karar yeter sayısı, ondan sonra yoklama… Bakın, yani her fıkrada dört
önerge verilmesine rağmen ve o engellemeler de yapılıyordu. Şimdi, siz tabii
iktidara gelince, tabii İç Tüzük’ü de çok rahat değiştirme olanağını da
bulduğunuz için bu her fıkrada dört önerge verilmesi yerine, tüm maddede üç
önerge hükmünü getirdiniz. Bunun üzerine konu Anayasa Mahkemesine gitti.
Anayasa Mahkemesi dedi ki: “Milletvekillerinin, 550 milletvekilinin her madde
üzerinde vereceği dört önerge çok az. Milletvekillerinin yasama faaliyetine
iştirakini engelleyici bir davranıştır.” Bunu Anayasa Mahkemesi iptal etti. Şimdi, Anayasa
Mahkemesi iptal edince, işte yeni bir Tüzük yapıldı. 87’nci madde, aynen
okuyalım arkadaşlar, okuma yazması olan herkes bunu şöyle anlar: “Kanunlarda
veya İçtüzükte aksine bir hüküm yoksa, kanun tasarısı
veya teklifinde bir maddenin reddi, tümünün veya bir maddenin komisyona iadesi,
bir maddenin değiştirilmesi, metne ek veya geçici madde eklenmesi hakkında,
milletvekilleri, esas komisyon veya Hükümet değişiklik önergeleri verebilir.”
Eskiden komisyon ve hükûmet de vermiyordu. “Bu esaslar dairesinde milletvekilleri
tarafından Anayasaya aykırılık önergeleri dahil her
madde için yedi önerge verilebilir.” Bakın çok önemli bir şey: “Bu esaslar dairesinde milletvekilleri
tarafından Anayasaya aykırılık önergeleri dahil her
madde için yedi önerge verilebilir. Her siyasî parti grubuna mensup
milletvekillerinin birer önerge verme hakkı saklıdır. Ancak, bu hak; ilgili
siyasî parti grubuna mensup milletvekillerince kullanılmaması hâlinde, diğer
siyasî parti grubuna mensup olanlarla bağımsız sayılan milletvekillerince
kullanılabilir.” Madde çok açık. Diyor ki: Her
milletvekili her madde hakkında yedi önerge verir. Siyasi partilerin de önerge
verme hakları saklıdır. Şimdi, geçen
dönem bütün başkan vekilleri AKP’deydi. Tabii, Allah rahmet eylesin, Sayın Ali Dinçer arkadaşımız da o zaman -kendisini şükranla anıyorum-
Meclis Başkan Vekiliydi, ama kendisi uzun zaman rahatsız olduğu için Başkanlık
Divanını sadece AKP’liler yönetiyordu. Tabii, öyle olunca -bunu kabul etmek
lazım- başkan vekillikleri hangi partide ise biraz kendi partisine… Hele
iktidar partisine mensup milletvekilleri ise iktidar partisinin arzularının
karşısına dikilmeleri hiç mümkün değil. Şimdi, öyle bir uygulama yapılmış ki geçen
dönem arkadaşlar, diyorlar ki: “Yedi tane önerge, ancak gruplar ve
milletvekillerinin vereceği önerge toplamıdır.” Değerli
milletvekilleri, şimdi, bakın, Anayasa Mahkemesine giden yani, iptali istenen o
tüzükte zaten üç önerge verme hakkı vardı milletvekillerinin. Anayasa Mahkemesi
bunu iptal ettiğine göre, demek ki, her halükârda verilecek önerge miktarının
üçten fazla olması lazım. Şimdi, burada dört tane grup var, yarın da sekiz tane
grup oldu, ne olacak o zaman? Bu uygulamayla, sekiz grup veya on grup için o
yedi önerge verme hakkını getirirseniz… Tabii, o fıkranın arkasında “Her grubun
önerge verme hakkı saklıdır” deniliyor ya, ama şimdi yani, gruplar önerge
verebilecek bu defa milletvekilleri veremeyecek. O zaman milletvekili burada,
yani yasama faaliyetinde bulunamayacak. Aslında, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde 550 milletvekili vardır, bu 550 milletvekilinden her birinin de eşit
koşullarda yasama faaliyetlerine katılması lazım. Şimdi, geçen
dönemde arkadaşlarınız demişler ki: “Efendim, her madde üzerinde verilecek
önerge sayısının -gruplar ve milletvekillerinin- toplamı yediyi geçemez.” Bu,
haksızlık bana göre. Yani, o zaman ben diyorum ki, burada beş tane, altı tane
grup olduğu zaman milletvekillerinin önerge verme hakkı tamamen ortadan kalkıyor.
Biliyorsunuz, bir
de 91’inci madde var, temel kanunlar… Bu temel kanunlarda da -temel kanun
olarak kabul edilen maddelerde- milletvekillerinin her madde için iki önerge
verme hakları var. Burada da, her grubun yine birer önerge verme hakkı var. Şimdi, geçen gün
burada, Sayın Mumcu Meclis Başkan Vekiliyken, burada, eski yapılan uygulamanın
tersine bir uygulama yaptı. Nasıl yaptı? Önce 2 tane milletvekilinin önergesini
işleme koydu, arkasından grupların da önergesini işleme koydu. Bana göre doğru
olan bu. Şimdi, 91’inci maddede bunu uygularsanız ve 87’nci maddede onu
uygularsanız bu ters bir uygulama olur. Şimdi, değerli
milletvekilleri, tamam, çoğunluğunuz var, isterseniz, yani, milletvekillerine
deyin, yasama faaliyetlerine katılmasın, biz getirelim, hiç… Kanunların, zaten
çoğunu da temel kanun kabul ediyorsunuz ki, temel kanun kabul etmeniz de bana
göre bu İç Tüzük’e aykırı. Ama nedense, Anayasa Mahkemesi burada sizin lehinize
çok keyfî, hukuka sığmayan bir karar vermiş. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – İşinize gelmedi değil mi? KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, işime gelme meselesi değil. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Sizin emrettiğiniz zaman mı karar verecek? KAMER GENÇ
(Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri, bu Parlamentoda kanunların enine
boyuna tartışılması lazım. Biraz önce Bakanınız çıktı, burada konuşuyor, ben
bir şey anlamadım orada ya, vallahi anlamadım, billahi anlamadım. Arkadaşımız
Karadeniz şivesiyle konuşuyor, bir de dediklerini anlamıyorum. Ondan sonra da… HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Okumayınca anlayamazsın. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Senin dediğini de biz anlamıyoruz. KAMER GENÇ
(Devamla) – Bakın, ben temiz bir Türkçeyle konuşuyorum. Ondan sonra, şimdi,
konuşulanı anlamıyorum. Bakan soruları yanlış anlıyor, doğru dürüst cevap
vermiyor. Değerli arkadaşlar, bunlar hayati kanunlardır, hayati kanunların
burada enine boyuna tartışılması lazım. Dolayısıyla eğer
siz bu uygulamayı yaparsanız, milletvekillerinin milletvekilliği fonksiyonunu
yok etmiş sayılıyorsunuz. Yani, bugün siz varsınız diye, çoğunluğunuzu bu
şekilde kullanırsınız ama yarına siz gideceksiniz, yerinize gelecek… Öyle
uygulamalar yapalım ki sayın milletvekilleri, yani, uzun zaman, hakka, adalete,
eşitliğe aykırı olmasın. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Sen ne yaptın? KAMER GENÇ
(Devamla) – Ya arkadaşım, orada kendi kendine mırıldanıp durma. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Sen mırıldanıp duruyorsun. KAMER GENÇ
(Devamla) - Bak, ben burada kürsüde konuşuyorum, ben millete hitap ediyorum.
Orada biraz böyle ciddi oturursan… LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Ben ciddiyim, sen ciddi ol. KAMER GENÇ
(Devamla) - Bilmiyorsunuz, size bir şeyler öğretmek için buraya geldim. Bak,
ben bu Parlamentoda 80’den beri varım. Görüyorsunuz ki, her şeyin doğrusunu
söylüyorum. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – 80’den beri ne yaptınız? KAMER GENÇ
(Devamla) - Tabii, size bu akılları herkes de vermez, bunu bilesiniz. Onun
için, sayın milletvekilleri, sizden ricam, eğer Parlamentonun sağlıklı
çalışmasını istiyorsanız, İç Tüzük’ün uygulamasının bu şekilde olması lazım. AVNİ DOĞAN
(Kahramanmaraş) – Sen Başkan Vekiliyken… KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır hayır,
tabii yani. Ben orada olsam, öyle uygularım.
Yani, bakın… AVNİ DOĞAN
(Kahramanmaraş) – Sen hiç kimseyi konuşturmuyordun ki ya! KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben sizi çok iyi tanıyorum, sizi çok da konuşturuyordum. Bakın,
arkadaşlarınıza sorarsanız, ben Meclis Başkan Vekili olduğum zaman muhalefeti
daha fazla konuşturuyordum. Hele bir suistimalle
ilgili, hele bir soygunla ilgili bir konu geldiği zaman, on dakika fazla
konuşturuyordum. Ama sizin, kardeşim, başkan vekilleriniz burada soygunlarla
ilgili, bilmem hırsızlıklarla ilgili önergeler veriyoruz, bunların
anlaşılmaması için bize söz vermiyorlar. Bunların ispatları var. Geçen gün
Kütahya Şeker Fabrikasının özelleştirilmesiyle ilgili yapılan bir sahtekârlığı
burada bana göstertmediniz, yani bu soruya cevap verildi, burada siz şey
etmediniz. Yani burada,
Parlamentoda milletin isteklerinin, daha doğrusu, Parlamentonun yaptığı kanunun
halk tarafından anlaşılması lazım. Televizyonda insanlar seyrediyor, bu kanunun
burada maddesi okunmuyor, müzakerede dile getirilmiyor, bu halk acaba bu
Türkiye Büyük Millet Meclisini, kendi kulağıyla televizyonu dinlediği hâlde
kanunun manasını anlamıyorsa, böyle bir kanun müzakeresi olur mu değerli
milletvekilleri? Onun için, sizlerden ricam, Sayın Başkanlık Divanından da
ricam, uygulamanızı bu şekilde yapın. Yani, o yedi önergeyi milletvekillerine
şey edin, her grubun da ayrıca bir önerge verme hakkı olsun. Tabii, aksi yolda
uygulama yaparsanız, yarına, işte Demokratik Sol Partinin burada 13
milletvekili var, bakarsınız bir grup daha kurduk veya bir başka, yarın öbür
gün bu Hükûmette çalkantılar olacak… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, bir dakikamı kullanmadım. BAŞKAN – Hayır,
şimdi bu uygulamada yok, bir dakika kimseye yok. Buyurun, teşekkür
ederim. KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani, bence uygulamanız yanlış Sayın Başkan. Bu yanlış uygulamadan
dönerseniz… Saygılar
sunuyorum. BAŞKAN –
Dinledim, teşekkür ederim. Lehte konuşmak
üzere Sayın Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili. Buyurun Sayın
İçli. (DSP sıralarından alkışlar) H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) - Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; konu,
insanların düşüncelerini ve ifadelerini özgürce ifade etmesi. Bu, her zaman
dile getirildi. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu döneminde, bırakın… Biz,
tabii, vatandaşlarımızın haklarını savunuyoruz, onlara daha fazla özgürlükler
vermek için çaba sarf ediyoruz. Ama ne yazık ki, bu dönem Parlamentoda, AKP’nin
sayısal üstünlüğü dikkate alınarak, biz sayın milletvekillerinin, yasalar
konusunda, yasa tasarı ve teklifleri konusunda düşüncelerini ifade etmesi
engelleniyor. AKP’li arkadaşlar, kendilerine İç Tüzük’le tanınan hakkı, bir
anlamda, kötüye kullanıyorlar. İç Tüzük’ümüze göre, gruplar rahatlıkla
konuşuyor, yirmi dakika konuşuyor, milletvekillerinin konuşma hakkı var. O
milletvekillerinin yapacağı konuşmalar da, daha kanun tasarı ve teklifi
dağıtılır dağıtılmaz AKP’li milletvekili arkadaşlar tarafından bloke ediliyor.
Önergeler konusunda da AKP’li arkadaşlarımız, virgül değiştirmek suretiyle, “ve/veya” demek suretiyle, hiçbir anlam ifade
etmeyen değişiklikler vermek suretiyle, özellikle bizlerin, Demokratik Sol
Partililerin düşüncelerini ifade etmelerini bir şekilde engelliyorlar. Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisi, her konuyu alelacele görüşüp,
kamuoyunun bilgisinden bazı konuları saklama yeri değildir. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, her konunun enine boyuna tartışıldığı ve konuların ilgili
taraflarla paylaşıldığı bir mekândır. Bu yöntem, geçen dönem Parlamentoda
olduğu gibi, AKP’nin sayısal çoğunluğu olması nedeniyle, bu dönem Parlamentoda
da, komisyonlarda başlamak suretiyle, muhalefetin düşüncelerini ifade
etmelerini bir şekilde engelliyorlar. Arkadaşlar,
hepimiz burada vatan için, halkımız için, halkımızın çıkarları için faaliyette
bulunuyoruz. Milletvekili olduğumuzda ant içerken, yemin ederken birçok
hassasiyetlerin altını çizerek yemin ettik. Yeminin ötesinde, hepimizin vicdanı
var, bu ülke bizim ülkemiz, sadece biz burada yaşadığımız gibi bizden sonraki
evlatlarımız yaşayacak, torunlarımız yaşayacak. Burada bizim ulusal
çıkarlarımız söz konusu, halkın çıkarları söz konusu. Eğer sizler, politik
birtakım kaygılarla, yaptığınız yanlışlıkların muhalefet tarafından
dillendirilmesi nedeniyle oy kaybına uğrayacağınız kaygısıyla, bizlerin
konuşmalarını engellemek durumunda kalırsanız, yarın vicdanınız da rahat etmez.
Yarın ülke birçok değerleri kaybederse, halkımız birçok değerleri kaybederse,
bunun, bilin ki, bizatihi sorumlusu bu Parlamentoda görev yapan arkadaşlardır.
Onun için, kıskançlıktan uzak durmak suretiyle, muhalefetin eleştirilerine
lütfen kulak verin. Katılmayabilirsiniz ama dediğim gibi burası alelacele her
şeyin kaçırıldığı bir yer olmamalı. Türkiye’nin
gündemine iki gün önce türban meselesi atıldı. Benim tabirimle, Sayın Başbakan
İspanya’da el bombasının pimini çekti, oradan attı buraya. İki gündür
televizyonlar, gazeteler, türban aşağı türban yukarı, özgürlükler konusunu
konuşmaya başladı. Değerli
arkadaşlarım, bu Yasa alelacele Türkiye Büyük Millet Meclisine getirildi.
Burada değerli konuşmacılar hep Kanun’un bir ucundan tutmak suretiyle kendi
bakış açılarıyla olayı anlatmaya çalıştılar. Değerli arkadaşlar, bu Kanun,
Vakıflar Kanunu yepyeni bir kanun olarak getiriliyor AKP tarafından. 2002
yılında yapılan değişiklik… Ki, gayrimüslimlerin, Müslüman olmayan
vatandaşların, cemaat vakıflarının mülk edinmesiyle ilgili konuyu gündeme
getirdi bazı konuşmacılar, biz onu 2002’de yaptık, yaptığımız için takdir
edildik ve Anayasa Mahkemesine götürülen bu olay Anayasa Mahkemesi tarafından
da Anayasa’ya uygun bulunduğu için iptal edilmedi. Ama AKP’nin 5555 sayılı Yasa
-ki 2006 yılında- Cumhurbaşkanı tarafından- “Lozan’ı deliyorsunuz, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini mahvediyorsunuz. Bu 5555 sayılı Yasa’nın
altı maddesi Anayasa’ya aykırıdır, Lozan’a aykırıdır.” şeklindeki geri
çevirmesini biz burada konuşuyoruz. Bunlar bizim iddiamız değil. Sayın Ahmet
Necdet Sezer, Cumhurbaşkanı olmadan önce Anayasa Mahkemesi Başkanlığını
yapmıştır. Bir de Cumhurbaşkanlığı makamı kişisel makamlar değildir,
Cumhurbaşkanlığı makamı kişisel makamlar değildir. Cumhurbaşkanlığı makamında,
bürokratları, bilim adamları, danışmanları çalışırlar ve bu getirdiğiniz
Yasa’nın Lozan’ı deldiğini söylüyor. Bir de size çok
daha ilginç bir şey söyleyeyim: Neden bunu hemen iki gün içinde getirdiniz
türban tartışılırken? Gelmeden bir vatandaş diyor ki: “Sayın Başbakan bir hafta
önce Karamanlis’le görüştü, Yunan Başbakanıyla
görüştü.” Madem önemli bir yasa buydu da, 2006 yılında Cumhurbaşkanı bunu veto
ettiğinde niye acil olan vatandaşların hakkını, hukukunu hemen getirmediniz de
o vatandaşlarımızın mağduriyetlerini bir buçuk yıl devam ettirdiniz? VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Komisyondan geçmiş. H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Komisyondan geçmiş. Neden? Çünkü Yunan Başbakanı Karamanlis’le Sayın Erdoğan bir hafta önce İstanbul’da
görüştü. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – 22’nci Dönemden bahsediyorum. H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Başka ne konuşuldu? Ruhban okulunun açılıp açılmaması konuşuldu.
Başka ne konuşuldu? Fener Rum Patrikhanesinin ekümenik
talepleri konuşuldu. BAŞKAN – Sayın
İçli, tutumumuzun lehinde söz almıştınız, lütfen konuya gelin. H. TAYFUN İÇLİ
(Devamla) – Tamamlayacağım efendim. Bunlar benim
görüşlerim. Bunlara katılırsınız katılmazsınız, ama benim bu görüşlerimin
yurttaşlarım tarafından dinlenmesine engel olamazsınız. Verdiğiniz bu
önergelerle İç Tüzük’e aykırı hareket ediliyor. Bir de başka bir
konu var: Hâkim ve Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili yasa görüşülürken önerge
verdim. Başkanlık Divanı, İç Tüzük’ün 84’üncü maddesine göre vermiş olduğum
önergeyi işleme koymadı. Değerli
arkadaşlarım, İç Tüzük’ümüzün 84’üncü maddesi “Anayasa’ya aykırılık önergeleri
diğer önergelerden önce oylanır.” diyor. Bizim verdiğimiz önergeler Anayasa’ya
aykırılık önergeleri. 87’nci maddede ifade edildiği gibi, bizim önergelerimiz
“ve”, “veya”, “virgül” şeklinde hakkın kötüye kullanılmasına yönelik değişiklik
önergeleri değil. Bizim iddiamız Cumhurbaşkanlığı makamının iddiasıdır.
Cumhurbaşkanı değişir. On birinci Cumhurbaşkanı vardır, ama veto,
Cumhurbaşkanlığı makamınındır, Sayın Sezer’in veyahut Gül’ün vetosu değildir.
Onun için bizleri lütfen dinleyin. Bizler, sizler gibi -buna yürekten
inanıyorum- ülkenin menfaati için çaba sarf ediyorsunuz, ama yapıcı
eleştirileri dinlemez, futbol takımı gibi “AKP’ydi, DSP’ydi, CHP’ydi, oy
kaybediyoruz, bu seçimdir.” derseniz yarın bir gün bu ülkede siyaset yapacak
ortam bulamayız. Ülkeyi karıştırmak isteyenler, buradaki, bugün, sizlerin,
bizlerin yaptığı tutumlardan dolayı çocuklara hesap veremez. Sözlerimi
bitiriyorum, sabrınız için hepinize teşekkür ediyorum. (DSP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İçli. Tutumumuzun aleyhinde
söz isteyen İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural. Buyurun Sayın
Vural. (MHP sıralarından alkışlar) OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Tabii, AKP ve DTP’nin desteklediği, ancak bizim de karşı çıktığımız bu
tasarı aslında Meclis Genel Kurulunda oldukça büyük bir önem atfedilerek
görüşülüyor. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Hepsini desteklemiyoruz. OKTAY VURAL (Devamla) – Dolayısıyla, son derece de, zaman zaman, böyle bir gerilimli kanun tasarısının görüşülmesi
sırasında, aslında, sizin Meclis İç Tüzük’üne uygun ve gerçekten mehabetini de
bozmayacak şekildeki uygulamanıza da çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım, ama
bizim, sizin yaptığınız uygulamayla ilgili husus, doğrudan doğruya bu
değişiklik önergelerinin, amacına, İç Tüzük’e aykırı olarak verilmesi ve bu
tasarının müzakeresinin engellenmesi amacıyla ilgilidir. Bakınız, bu
okuduğumuz önergeler… Biliyorsunuz, hepimiz biliyoruz, basılıp dağıtıldıktan
sonra her milletvekilimizin önerge verme hakkı vardır, doğrudur bu, AKP’li
milletvekillerimiz de olabilir, ancak bu önergelerin, gerçekten bu yasa
tasarısının milletimizin lehine çıkması için olumlu ifadelerle katkı sağlayacak
önergeler olması gerekmektedir, açık olması gerekmektedir. Ancak, maalesef,
özellikle Meclis Genel Kurulunda görüşmelerin yapılması sırasında
milletvekillerimizin belki de beraber, birlikte “Gerçekten burada değişiklik
yapılması gerekir ve bu çerçevede bir önerge vermemiz gerekir.” derken daha
önceden verilen bu naylon önergelerle, gerçekten, bu müzakereler sonucunda
milletimizin hayrına beraber, birlikte atabileceğimiz adımlar engelleniyor.
“İmkân kalmaması hâlindekinin yerine imkân bulunmaması şeklinde
değiştirilmesi…” Değerli
arkadaşlarım, bu kadar önemli ve gerilimli bir tasarı hakkında, bir
milletvekilimizin sadece bununla ilgili bir önerge vermesinin amacını ne
olabilir? Gerçekten soruyorum. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Müzakereyi engellemek. OKTAY VURAL
(Devamla) - Aynı daktilodan çıkmış, aynı gerekçeyle beş tane önerge veriliyor;
aynı gerekçe: “İfadenin daha netleştirilmesi amacıyla verilmiştir.” Değişiklik
önergeleriyle ilgili 87’nci maddede “Açık olmayan önergeler işleme konulmaz.”
diyor. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Açık ama. OKTAY VURAL
(Devamla) - Nedir, amacı ne? Amacı belli değil, gerekçesi belli değil. Gerçekten,
bakınız, biz burada bir müzakere yapıyoruz değerli arkadaşlarım. Bu
müzakerelerin… Biraz önce ifade ettiğim gibi, gerçekten, siz AKP ve DTP bunu
çıkartmak isteyebilirsiniz, bir diyeceğimiz yok, ama bu müzakereler neticesinde
muhalefetin itirazlarının bir önergeyle sizin huzurunuza getirilmesini
engelleyemezsiniz. Bu bir engellemedir. Dolayısıyla, bu önergelerin işleme
konulmaması gerekmektedir. İşleme konulmayacak bir önergeyle ilgili, açıkçası,
burada doğrudan doğruya, iktidar partisi milletvekilleri muhalefeti engelleme
çabasına girmektedir. Çok yanlıştır. Değerli arkadaşlarım,
burada iktidar partisi vardır, muhalefet vardır. Muhalefet bu konuda, İç Tüzük
gereğince meşru her türlü vasıtayı kullanır, ama iktidar partisi muhalefeti
engellerse, bu, demokrasi olmaz, bunun adı demokrasi olmaz. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Öyle bir dertleri yok. OKTAY VURAL
(Devamla) - Demokrasi olmaz bu. Yani nasıl engelleyebilirsiniz ya? Şimdi, bir
milletvekilimizin -sizin takdirlerinize sunuyorum değerli milletvekillerim-
gerçekten, sizin içinizden de milletvekillerimizin değişiklik önergesi vermesi
doğrudur. Ama “imkân kalmaması” yerine “imkân bulunmaması” şeklindeki bir
değişikliği… VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Çok farklı. OKTAY VURAL
(Devamla) – Bir iktidar partisi bu gerekçeyle bir değişiklik önergesi verebilir
mi ya? VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Çok farklı. OKTAY VURAL
(Devamla) – Yani, bu, tasarının ne kadar milletimizin lehine de olmadığını
ortaya koyan bir girişim. Ciddi bir şey varsa, imzamızı atın. Getirin, o
imzanın arkasında -doğruysa- Meclis bulunsun. Ama,
milletvekillerini, Meclis gündemini tıkamak, muhalefetin değişiklik
önergelerini vermesini engellemek amacıyla kullanılmaması gerekiyor.
Milletvekilinin iradesi bir değişikliği ve ciddi bir değişikliği gündeme
taşımak olmalıdır. Burada eğer böyle yaparsak, iktidar partisi, muhalefetin ya
da bütün milletvekillerimizin müzakereyi… Şimdi, biz, bu
müzakereyi niye yapıyoruz? Değerli arkadaşlarım, bu kadar konuştuk biz, sizler
konuşuyorsunuz. Bu müzakerelerin bir amacı var. Bu kanun tasarısı -madde-
yeterlidir ya da değildir. Yeterli değilse önerge hazırlanacaktır, yeterliyse
oylamaya gidilecektir. Ama, bu kadar müzakereden sonra
değişiklik önergesi dahi veremiyorsunuz. O zaman, müzakerenin amacı ne, hedefi
ne? Bu amacı ve hedefi ortadan kaldırmaya yönelik bu önergelerin, kanaatime
göre, öncelikli olarak, aslında, Meclis Başkanlığına verilmemesi gerekiyor. Bu
konuda, özellikle iktidar partisinin böyle önerge vermesini çok yadırgıyorum.
Ama, İç Tüzük’ümüze göre -87’nci maddeye göre- bu değişiklik önergelerinin
-açık olmayan ve anlamı olmayan önergelerin- doğrudan doğruya Sayın Komisyon
Başkanının, bundan önceki kanun tasarılarında olduğu gibi bir redaksiyonla
halledebileceği hususların bir kanun maddesinin değiştirilmesi istikametinde
kullanılmasını son derece yanlış görüyoruz. O zaman, Komisyon Başkanımızın bir
redaksiyon talebinin –hepsinin- bir önergeye bağlanması gibi gerçekten komisyon
çalışmalarını ve raporun daha iyi çıkmasını engelleyecek bir usule gideriz ki,
zannederim, Komisyonumuz da bu redaksiyonla ilgili yetkisinin amacına uygun
olmayan bir şekilde kullanılmasını da istemez. Öyle bir şey olabilir mi?
Komisyon Başkanının doğrudan doğruya redaksiyonla yapabileceği hususları,
milletvekilleri, sırf muhalefetin bu konudaki görüşlerini sizlerle paylaşmasını
engellemek için tıkıyor. Bu doğru bir şey değil. O bakımdan, kanaatime göre bu
önergelerin… Şimdi okuyalım bu önergeleri işte. Sayın milletvekillerimizin
önergeleri var, bunların hiçbiri önerge değil değerli arkadaşlarım. Elimizi
vicdanımıza koyalım. Ben burada
Lozan’dan bahsediyorum değerli arkadaşlarım, önemli konulardan bahsediyorum.
Sizin için önemsiz olabilir, siz vicdanınız nezdinde rahatsız olsanız bile oy
vermek durumunda olabilirsiniz. Önemli konulardan bahsediyoruz. Yani, Lozan’dan
bahsediyoruz ya! Yani, Türkiye’de Soros’un milleti
kuşatmasına izin verilmemesinden; egemenliğin, sivil toplumun kuşatılmaması
gerektiğinden bahsediyoruz, önemli konulardan bahsediyoruz ya! Basit konular
değil bunlar, dalgaya alınacak konular değil değerli arkadaşlarım. İster oy verin
ister vermeyin, ama milletimizin ve muhalefetin, Türk milleti için önemli olan
bu kanun tasarısı hakkında görüşlerini dile getirmesini engellemeye yönelik bu
tür basit önergeleri, gerçekten böyle önemli bir yasa tasarısının görüşülmesi
sırasında verilmesini doğrusu yadırgıyorum. Basit bir konu mu görüşüyoruz? Eğer
çok basit idiyse 2006 yılından bu yana niye getirmediniz? Eğer çok basit idiyse
Cumhurbaşkanı niye bunu veto etti ya? Niye veto etti? Veto gerekçesini okudunuz
mu? Millet var, devlet var, Lozan var, milletimizin manevi değerleri var. Var
mı başka bir şey? Bu kadar önemli
bir konuyu, bir iktidar partisi milletvekilinin önerge verme hakkını
kullanarak, açıkçası önemsiz önergelerle göz ardı etmek yakışmıyor değerli
arkadaşlarım, doğru değil. Yani, bu konuda bırakın söyleyeceğimizi söyleyelim
size. Neden bu engelleniyor? Acaba… Bu kanun tasarısıyla gerçekten buna oy
verme eğiliminde olan değerli milletvekillerimizin, çoğunluk partisi
milletvekillerinin inancı yok herhâlde. Bırakın. Siz oy vereceksiniz. Ne var bunda,
ne var bunda ya? Yani, bu kadar önemli bir tasarıya, noktalı virgülün virgül olarak değiştirilmesi
şeklinde bir önergeyle vermek… “Bu kadar önemli.” diyor Sayın Bakan. Gerçekten
bu kadar önemli bir tasarıya bu kadar önemsiz yaklaşılmasını da, özensiz
yaklaşılmasını da doğru bulmuyorum, doğru değil bunlar. O bakımdan,
kanaatime göre, bir, bu konuda gruplarımızın bu önergeleri vermemesi ve
Başkanlığın da işleme koymaması şeklinde bir usulün uygulanması gerektiğini
düşünüyorum. Bu bakımdan, uygulamanın böyle yapılmasını düşünerek hepinize
saygılarımı arz ediyorum. Teşekkür ederim
Sayın Başkan. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan… HASİP KAPLAN
(Şırnak) - Sayın Başkan, DTP Grubu ifade edilerek… BAŞKAN – Bir
saniye… Size de söz… Buyurun Sayın Uzunırmak. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, sizin önergeleri okutup ve işleme alırken bir usulünüz
var ve bu usul en aykırı önergenin işleme alınması şeklindedir. En aykırı
önergenin işleme alınması, muhtemeldir ki, iktidar grubu en aykırı önergeyi
veremeyeceğine göre kanun maddesine, muhalefetin en aykırı görüşüne fırsat
tanımak içindir. Dolayısıyla, en aykırı önerge işleme alınıyor ise bu tip
tıkanmalarla, bu tip önergelerle Türkiye Büyük Millet Meclisinin ciddiyetten
uzak vakit harcamasının önlenmesini Başkanlık makamından bilhassa istirham
ediyorum. Çok teşekkür
ediyorum, sağ olun. (MHP sıralarından alkışlar) HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Yerimden mi konuşayım? BAŞKAN – Önce ne
söyleyeceğinizi anlayayım. (AK Parti sıralarından “Mikrofonu açsın, Başkanım.”
sesi) Hayır, önce ne hakkında konuşmak istediğini öğreneyim sayın milletvekilleri. Akıl
öğretmekten vazgeçin. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Vural kürsüde konuşurken DTP Grubunu zikrederek bizim de bu
usulde katkımız olduğunu, o şekilde bir cümle ifade ettiler. Ayrıca, bu tasarı
hakkında da AKP ile aynı şekilde oy kullandığımızı ifade ettiler. Bunun böyle
olmadığını bir cümleyle izah etmek istiyorum. BAŞKAN – Şimdi
usul tartışmasını bitirelim. Bu başka. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Ama isim zikrettiler. BAŞKAN – Bir
saniye… Bir saniye… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Usule ilişkin de, tabii ki, yine bir cümleyle… BAŞKAN –
Maalesef… Çünkü talep ettiler. Siz hukukçusunuz, biliyorsunuz. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Hayır, hayır, değil... Yani ben… BAŞKAN – Şimdi,
ben bütün konuşmacıları dikkatle izledim çünkü tutumumun lehinde ve aleyhinde
konuşulduğu için. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Ama grubumuzu zikrederek… BAŞKAN – Bir
saniye… Bir saniye… Sayın Vural
konuşmasında, bu Kanun’a sizin katkınız olduğundan, yani grubunuzun… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Ama yanlış bir tanımlamaydı. BAŞKAN – …katkısı
olduğunuzdan bahsetmedi. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Aynen öyle dedi efendim. BAŞKAN – Sadece,
bu Kanun’u desteklediğinizi söyledi. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Ama yanlış söyledi efendim, çünkü bizim… BAŞKAN –
Desteklemiyorsanız, ben buradan söylüyorum. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Önergemiz var çünkü. Onun için ifade etmek istiyorum. BAŞKAN – Tamam.
Maksat hasıl oldu, teşekkür ederim. Yani Demokratik
Toplum Partisinin bugün görüştüğümüz, müzakeresini yaptığımız vakıflarla ilgili
Kanun’a herhangi bir müdahalesinin veya katkısının olduğuyla ilgili Sayın Vural
bir cümle kurmadı, dikkatle izledim. Sizin ve Adalet ve Kalkınma Partisinin,
yani grubunuzun ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun onayladığını söyledi. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Ama külliyen desteklemiyoruz efendim. BAŞKAN – Siz de
onaylamadığınızı söylüyorsunuz. Ben de buradan herkese bunu iletmiş oldum.
Teşekkür ederim. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, hem onaylamıyoruz hem biz Meclise geldikten sonra
Cumhurbaşkanlığından dönen bir yasa. Zaten üç ana noktada temel itirazlarımız
vardı. Bu üç noktadaki itirazlarımızın ikisi… BAŞKAN – Anladım.
Sayın Kaplan, şimdi, zaten bu usul tartışmasının sonunda size ben söz vermek
durumunda kalırsam kalırım. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Tamam. BAŞKAN - O arada
da zamanımız doluyor. Özellikle sizin ağzınızdan bir kere daha duyurmayı
istedim ki, ben Meclisi kapatmak durumunda kaldığım zaman bu hakkınız da
düşecek. Onun için de ben izah etmek durumunda kaldım. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Tamam. Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Tamam.
Teşekkür ederim. Şimdi, tutumumun
lehinde söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk. Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar) ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, İstanbul’da
patlamada ölen yurttaşlarımıza başsağlığı diliyorum. Yine, bundan on
sekiz yıl önce, 31 Ocak 1990 yılında evinin önünde hunharca katledilen büyük
hukukçu, Atatürk devrimcisi, demokratik, laik cumhuriyetin yılmaz savunucusu
Muammer Aksoy’u saygıyla anıyorum. Kendisine rahmet diliyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çok önemli bir süreç içerisindeyiz. Cumhuriyetimizin,
devletimizin temel sütunlardan birisi olan laikliğin aşındırıldığı,
sulandırıldığı, orasından burasında çekiştirilerek kemirildiği, laiklik
ilkesinin egemen olmadığı bir siyasal sistem oturtma arayış ve çabalarının
yeşertildiği bir süreci yaşamaktayız. Emperyalizmin
kendi çıkarları uğruna bize yaptığı dayatmaları kabul etmeyen, direnen, ulusal
çıkarlarımızı savunan, emperyalizmin kendi çıkarları karşısında ulusal duruş
rotasında bulunan kişilerin gerici, hak ve özgürlükler düşmanı, demokrasi
düşmanı gibi çarpık, sakat anlayışların yeşertildiği, buna karşın emperyalist
dayatmalara teslim olanların özgürlük ve demokrasi kahramanı olarak
gösterildiği bir süreci yaşamaktayız. “Demokrasi” “özgürlük” ve “insan hakları”
gibi yaldızlı sözlerin altında nelerin yattığını aramak durumundayız. AKP mensupları,
her vesileyle halkın yararına olmayan düzenlemeleri yaparken, bunları
demokrasi, özgürlük adına yaptıklarını söylemektedirler ama her nedense o
konuda gösterdikleri demokrat tavrı bu Meclisin çalışmasında muhalefete
göstermemektedirler. Sayısal çoğunluğuna dayanarak zaten komisyonları
tıkamışlar, Meclisi de tıkamaktadırlar. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yasaların tanıdığı hakkın kullanımı konusunda
sınırlamalar vardır. Her hak o hakkı tanıyan yasanın da üstünde yer alan
objektif iyi niyet kurallarına aykırı bir şekilde kullanılamaz. Her hak o
hakkın yasada tanınmasının var oluş nedeni olan amacını aşarak kullanılamaz. Şimdi, burada AKP
milletvekili arkadaşlarımızın verdiği önergelere bakalım, büyük Türk milleti de
duysun, hukukçular da duysun. “Yerine getirilmesi” ibaresinin yerine
“oluşturulmasına” teklif edilmiş, “imkân kalmaması” ibaresinin yerine “imkân
bulunmaması” teklif edilmiş, “olmamak kaydıyla” ibaresinin yerine “olmamak
üzere” teklif edilmiş, “teklifi üzerine” “teklifiyle” söylenilmiş, “parasal
değerler” yerine “maddi ve parasal değerler…” Ve bunun gibi devam ediyor. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Çok farklı şeyler Ali Rıza Bey. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) - Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa bundan önceki
Parlamento döneminde komisyonda Hükûmetin getirdiği
tasarı Cumhuriyet Halk
Partili milletvekillerinin o tarihteki direnmeleri üzerine
kırktan fazla önergeyle düzeltilmeye çalışılmış. Deveye sormuşlar “Boynun neden
eğri?” Deve cevap vermiş: “Benim nerem doğru ki.” demiş. Şimdi, o
komisyonlarda öyle ciddi uyarılarla düzeltilemeyen bu yasa tasarısı burada
böylesine gayriciddi önergelerle düzeltilmesi mümkün
değildir. Şimdi, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; sizlere bir hususu okumak istiyorum: “…Rutin
bir yasa tasarısı gibi gözüküyor; ancak, tasarıyı irdelediğimiz zaman,
hükümetin bugünkü şartlarda hukuka bakış açısını, hükümetin devlet anlayışını
ve halihazırdaki ekonomik durumdan halkın
etkilenişini, çok güzel bir şekilde izah eden bir yasa tasarısı olduğunu
görüyoruz. “…bu hükümetimiz
ya yasa yapma tekniğini bilmiyor veya Anayasayı delmekten büyük bir zevk
alıyor! Bugüne kadar gelmiş geçmiş hükümetlerin bu Parlamentodan geçirmiş
olduğu yasaların Anayasa Mahkemesinden dönme miktarından bu hükümetin Anayasa
Mahkemesinden dönen yasaları daha fazla” “Bir zamanlar
-biliyorsunuz bir anekdot vardır- rahmetli Sayın
Özal'a atfedilen; ancak, söylenilip söylenilmediği halen tespit edilememiş olan
‘bir kere Anayasayı delmekle ne olur’ lafı halen gündemdedir. Belki, rahmetli
bunu bir yasa için bir defa söylemiştir; ancak, bu hükümet, bunu bir âdet haline
getirdi. Yapmış olduğu her yasa ya Cumhurbaşkanından dönüyor veya Anayasa
Mahkemesinden dönüyor, bir kez görüşülüyor, iki kez görüşülüyor, üç kez
görüşülüyor.” “Anlayamıyorum; çünkü, bu Meclis, bugüne kadar içerisinde sayısal olarak
hukukçu barındıran en yüksek sayıya sahiptir.” BAŞKAN – Sayın Öztürk, tutumumun lehinde söz almıştınız. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Efendim, tutumunuzla ilgili… BAŞKAN – Hayır,
konu önemli de, lehinde söz almıştınız. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Tutumunuzla ilgili efendim. Bakın, tutumunuzla ilgili. BAŞKAN – Anlayamadım, lehte mi, aleyhte mi! ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – “Şuna inanmak gerekir ki, demokrasilerde rejimin bekçisi hukuktur.
Rejimi koruyan hukuktur, hukuka saygıdır, insana saygıdır; eğer, bunun dışına
çıkarsanız, yapmış olduğunuz yasaların neredeyse üçte 1'i, yüzde 30'a yakını
dönüyor ise, o zaman, ya rejime karşı bir inançsızlığın içerisindesiniz veya
halka karşı bir inançsızlığın içerisinde olduğunuz neticesine varılır. “Halkımız, tüm
kesimleriyle, sanayiciden işçisine kadar tüm kesimleriyle mağdur durumda; ama, devamlı bir iddianın içerisindesiniz; ekonomi her gün
iyiye gidiyor, halkımız, hemen içinde olduğumuz günlerde almış olduğumuz
tedbirlerle rahata kavuşacak diye.” “Değerli
arkadaşlarım, her şeyin ötesinde, hükümet olarak öncelikle hukuka saygılı
olmanız lazım. Hükümet etmek, inat etmek değildir; hükümet etmek, temsil etmiş
olduğunuz halkın ve milletin iradesini, bu Meclise, bu hükümetin aksiyonlarına
sirayet ettirmektir; onları, rahat ve huzur içerisinde yaşatmaktır; ancak, bunu
söyleyebilmek, bu amaca yöneldiğini söyleyebilmek mümkün değil.” “Bu sabahın
04.00'ünde, evime giderken, ben, şunu düşündüm; bugün halkıma ne verdim?
04.00'lere kadar çalıştık, iki hafta çalıştık. RTÜK Yasasıyla halkımız ne
kazandı; halkımız, daha iyi bir hukuk devleti içerisinde üstün insan haklarını
mı kazandı, ekonomik problemlerini mi halletti?!
Bunların hiçbirisine ‘evet’ diyemedim; inanıyorum ki, hiçbiriniz de ‘evet’
diyemediniz.” “Hükümetin devlet
anlayışı, şu izah ettiğim hukuka bakış açısı ile ekonomiye bakış açısı ve
toplamı içerisinde halka verebildiklerini alt alta yazdığımız zaman, bu
hükümetin, şu arkamızda yazılan, hakimiyetin kayıtsız
şartsız milletin olduğu ilkesinden sapmış olduğu gözüküyor. Bugünkü hükümet,
hükümettir; ancak, bugünkü hükümet, muktedir değildir, bugünkü hükümet iktidar
değildir…” “…görebildiğim
kadarıyla, bu siyasî iktidar bir ötenazi hakkını kullanmaktadır ve intihar
etmektedir.” Değerli
arkadaşlarım, bu sözler benim değil. Bu sözler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
15/2/2002 Çarşamba günü 100’üncü Birleşiminde AKP
Grubu adına konuşan bugünkü Genel Başkan Yardımcısı Sayın Dengir
Mir Mehmet Fırat’ındır. Ben, şimdi, AKP
Grubunun burada belirtilen felsefenin özüne uygun davranmasını ve her vesileyle
başkaları için gündeme getirdikleri demokrasi, özgürlük anlayışını, burada
öngörüldüğü şekilde muhalefete de tanımasını istiyorum. Hepinize saygılar
ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın
milletvekilleri, gerek İç Tüzük’ümüzün 87’nci maddesindeki her madde hakkındaki
yedi önerge sınırlaması gerekse önergelerin değişiklik kapsamına
Başkanlığımızın müdahale yetkisinin bulunup bulunmadığı konusunda
Başkanlığımızın bugüne kadar uyguladığı tutumu kısaca açıklamak istiyorum: İç Tüzük’ümüzün
87’nci maddesine göre her madde hakkında milletvekillerince yedi önerge
verilebilmekte, ancak her siyasi parti grubunun bir önerge verme hakkı saklı
tutulmaktadır. Siyasi parti gruplarınca bu hakkın kullanılmaması hâlinde bu hak
milletvekilleri tarafından kullanılabilmektedir. Uygulamada ise,
ilk yedi önerge geliş sırasına göre işleme alınmaktadır. Önerge hakkını
kullanmamış grupların, daha sonra önerge vermesi hâlinde, en son verilen önerge
çekilerek, parti gruplarının bir önerge verme hakkı korunmaktadır. Bu yöndeki
uygulama İç Tüzük’ün 87’nci maddesi hükmüne uygundur ve maddenin gerekçesi de
bu yöndedir. Öte yandan, İç
Tüzük’ün 87’nci maddesine göre, verilen değişiklik önergeleri açık olmamaları
hâlinde işleme konulmamaktadır. Ancak, mevcut metinde yaptığı değişiklik çok
küçük olsa bile, kapsama ilişkin bir müdahale imkânımız bulunmamaktadır. Bununla birlikte
geçmiş dönemlerden beri hem iktidar hem de muhalefet partileri tarafından zaman
zaman kapatma önergeleri verilmiştir ve bu önergeler
işleme alınmıştır. Ancak, hem iktidar hem de muhalefet partileri gruplarının bu
hususta gereken özeni göstermelerini rica ediyorum. Görüşmeler
sonrasında tutumum değişmemiştir, bilgilerinize sunulur. Sözlü soru
önergeleri ile diğer denetim konularını sırasıyla görüşmek için, 5 Şubat 2008
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati : 20.01 |
|