DÖNEM: 23 CİLT: 13 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 56’ncı
Birleşim 30 Ocak 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.- GELEN KÂĞITLAR III.-
YOKLAMALAR IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün’ün, Kâzım Karabekir
Paşa’nın, 60’ıncı ölüm yıl dönümü nedeniyle, asker ve eğitimci kişiliğine
ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde’deki çiftçilerin tarımsal sulamada
kullandıkları elektrik borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, ülkemizdeki organ bağışı ve nakline ilişkin
gündem dışı konuşması V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Aydın Milletvekili
Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Kâzım Karabekir Paşa’nın
60’ıncı ölüm yıl dönümü nedeniyle açıklaması VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi ve 20 milletvekilinin,
sendikal örgütlenme ve faaliyetlerde yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/108) 2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 30 milletvekilinin, Alevi vatandaşların inanç ve
kültürlerini yaşamalarında karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/109) 3.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin, iç
göçün nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/110) B)
TEZKERELER 1.- Portekiz’e
resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden heyete
katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/273) VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Komisyonu Raporu (1/490) (S. Sayısı: 97) 2.- 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek
Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) VIII.-
SORULAR VE CEVAPLAR A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, işçi emeklilerinin
özlük haklarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelik’in cevabı (7/1333) 2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, bir Alman televizyon
kanalında yayınlanan bir diziye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı
(7/1371) 3.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Başbakanın
açtığı ve Başbakana karşı açılan tazminat davalarına ilişkin sorusu ve Adalet
Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/1460) I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.07’de açılarak üç oturum yaptı. Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan, 25 Ocak 2001 tarihinde kaybolan, dönemin HADEP İlçe
Başkanı Serdar Tanış ile ilçe sekreteri Ebubekir
Deniz’in akıbetlerinin hâlâ bilinemediğine ilişkin gündem dışı bir konuşma
yaptı. Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş
ilinde tekstil sektörünün içinde bulunduğu sorunlar ve çözüm önerilerine
ilişkin gündem dışı konuşmasına, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin ilinin
ulaşım sorunları ile kar nedeniyle kapalı bulunan köy yollarına ilişkin gündem
dışı konuşmasına, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, Cevap verdi. Muş Milletvekili
Sırrı Sakık, Yalova Milletvekili
Muharrem İnce, Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Yoğun kar
yağışından dolayı yurdun çeşitli yerlerinde kapalı bulunan yollar nedeniyle
birer konuşma yaptılar. Çek Cumhuriyeti
Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu, Estonya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu, İtalya
Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu, Başkanları ve
beraberlerindeki Parlamento heyetlerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere, ülkemizi ziyaret etmelerinin
uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu. Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçın’ın (6/343) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin
önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi. Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün Dilekçe Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu. Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 23 milletvekilinin, patates üretimi ve
pazarlamasında yaşanan sorunların (10/105), Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve 33 milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların
sorunlarının (10/106), Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 23 milletvekilinin, şeker pancarı tarımındaki
sorunların (10/107), Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Gelen kâğıtlar
listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 98 sıra sayılı Vakıflar Kanunu
ve Anayasa’nın 89 ve 104’üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha
görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin kırk sekiz saat geçmeden bu kısmın
2’nci sırasına alınmasına; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 49, 50 ve 46’ncı sıralarında
yer alan 93, 94 ve 90 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 5, 6 ve 7’nci
sıralarına alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 29/1/2008
Salı günkü birleşiminde bir saat sözlü sorulardan sonra diğer denetim
konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine;
30/1/2008 Çarşamba günkü birleşiminde ise sözlü soruların görüşülmemesine;
29/1/2008 Salı günkü birleşiminde 15.00 – 20.00, 30/1/2008 Çarşamba ve
31/1/2008 Perşembe günkü birleşimlerinde ise 14.00 – 20.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine; 90 sıra sayılı
Türk Vatandaşlığı Kanunu Tasarısı’nın (1/458); 1 ila 22’nci
maddelerinin (22 madde) birinci bölüm, 23 ila 49’uncu
maddeleri (27 madde) ile geçici 1 ile 2’nci maddelerinin (2 madde) ikinci bölüm
(toplam 51 madde), İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu
önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi. Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın
konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı. Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 2090 Sayılı Tabii
Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/3) İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi. Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün (6/176), 5’inci sırasında
bulunan Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/184), 7, 8 ve 107’nci
sıralarında bulunan Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/191), (6/192),
(6/340), 9 ve 121’inci
sıralarında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/193), (6/355), 19’uncu sırasında
bulunan İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın (6/240), 29’uncu sırasında
bulunan Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın
(6/253), 32’nci sırasında
bulunan Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in (6/261), 38’inci sırasında
bulunan Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un (6/267), 57, 58 ve 62’nci
sıralarında bulunan Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in
(6/288), (6/289), (6/293), 71’inci sırasında
bulunan Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün (6/304), 72 ve 86’ncı
sıralarında bulunan Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın
(6/305), (6/319), 74’üncü sırasında
bulunan Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın (6/307), Esas numaralı
sorularına İçişleri Bakanı Beşir Atalay cevap verdi; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın, Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Antalya Milletvekili Tayfur Süner
ve Tokat Milletvekili Reşat Doğru da cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı’nın (1/490) (S. Sayısı: 97) görüşmelerine devam edilerek
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı, 1’inci maddesi üzerinde bir süre
görüşüldü. 30 Ocak 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime
20.03’te son verildi.
No.: 80 II.- GELEN KÂĞITLAR 30 Ocak 2008 Çarşamba Sözlü Soru Önergeleri 1.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana-Karataş yoluna
ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/396) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/1/2008) 2.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, artan gübre
fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/397) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 3.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana-Ankara otoyol
projesinin Pozantı-Ulukışla ve Pozantı- Kemerhisar
kısımlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/398)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 4.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki petrol
rezervlerine ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/399)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 5.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’teki bir
hastaneye ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/400) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18/1/2008) 6.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’e kültür ve kongre merkezi yapılıp yapılmayacağına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/401) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/1/2008) 7.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, diğer illerden Gaziantep’e yapılan göçe ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/402) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/1/2008) 8.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, karkas et
fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyiş-leri Bakanından sözlü soru önergesi (6/403) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/1/2008) 9.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, bir ansiklopedide
Türkiye haritasının yanlış gösterilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
sözlü soru önergesi (6/404) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 10.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, iş güvenliğine ve
kazalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi
(6/405) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 11.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, koyunculuk projelerine
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/406) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 12.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, orman yangınlarına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/407) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/1/2008) 13.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış’ın, kale direği kazalarına
ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) sözlü
soru önergesi (6/408) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 14.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, ATV-Sabah grubunun satım
ihalesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) sözlü soru önergesi (6/409) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/1/2008) 15.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TRT’de bir siyasi
partinin kadın kolları kongresinin naklen yayınlanmasına ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi (6/410) (Başkanlığa geliş tarihi:
21/1/2008) 16.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, TBMM eski başkanları için Koruma Müdürlüğü
memurlarının görevlendirilip görevlendirilmediğine ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/411) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/1/2008) Yazılı Soru Önergeleri 1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, SSK
primlerindeki işveren payına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1640)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Dünya Bankasındaki
bir yetkilinin öğretmen maaşlarına yönelik açıklamasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1641) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008) 3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Dışişleri konutuna yaptırılan tadilat ve
değiştirilen mobilyalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1642)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008) 4.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Adalet ve Kalkınma
Partisi aylık yayın organında bazı kamu kurumlarının reklam ve tanıtım
metinlerinin yer almasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1643)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008) 5.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Fransa ve Almanya
ile yapılacak zirve toplantısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1644) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 6.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, hastanelerde yatan hastaların ilaç ve tıbbi
malzemelerinin hastane tarafından karşılanmasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1645) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 7.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir Aksantaş toplu konutlarının teslimatına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1646) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 8.- İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meral’in, kamuda geçici personel statüsünde
çalıştırılan işçilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1647)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 9.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan’ın, duble yol çalışmalarına
ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/1648)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 10.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Müsteşarına ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/1649) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/1/2008) 11.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Müsteşarının siyasi
parti propagandası yaptığı iddiasına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1650) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 12.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Sosyal Güvenlik
Kurumu Başkanlığı hizmet binasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1651) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 13.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
Bulgaristan göçmenlerinin emeklilik haklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1652) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 14.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, işitme cihazları
verilmesinin durdurulmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1653) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 15.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, tersanelerdeki çalışma
koşullarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1654) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008) 16.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, Ermenistan’daki Metsamor
I ve II nükleer santrallerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1655) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 17.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Başkomutan Tarihi Milli
Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı Projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1656) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 18.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, deniz kirliliğini önleyici ve koruyucu olarak
alınan tedbirlere ve kıyı yönetim planına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1657) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 19.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Çamlı Barajından içme suyu getirme projesine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1658) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/1/2008) 20.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, Yeşil Üzümlü ve İncirköy Beldelerine çimento fabrikası kurulmasına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1659) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/1/2008) 21.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla-Milas-Güllük
Körfezinde meydana gelen balık ölümlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1660) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 22.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Erasmus Değişim
Programına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/1661) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/1/2008) 23.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, BDDK’nın
internet bankacılığı ile ilgili sorumluluğuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi
(7/1662) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 24.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki işsizlik sorununa ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren)
yazılı soru önergesi (7/1663) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 25.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, 2008 yılında
KPSS-B’ye yönelik genel bir sınav açılıp
açılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu)
yazılı soru önergesi (7/1664) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 26.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Türkiye Boks
Federasyonu Başkanına ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu)
yazılı soru önergesi (7/1665) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008) 27.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, RTÜK yasa tasarısına ilişkin Devlet Bakanından
(Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1666) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 28.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, siyasi partilere yönelik yayınlarda fırsat
eşitliği ilkesinin uygulanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın)
yazılı soru önergesi (7/1667) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 29.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Türkçe dışında yapılan yayınlara ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1668) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21/1/2008) 30.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, TRT’deki siyasi partilere yönelik yayınlara
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1669)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 31.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, radyo ve televizyon yayınlarında cevap ve düzeltme
hakkının uygulanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru
önergesi (7/1670) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 32.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, doğalgaz sorununa
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1671)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 33.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Yatağan’daki Lagina
Antik Kenti bölgesinde yeni bir termik santral kurulacağı iddiasına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1672) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17/1/2008) 34.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, bomba imha uzmanlarına
ek ödeme yapılıp yapılmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1673) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 35.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Kütahya arasındaki bir köy yolunun
yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1674) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18/1/2008) 36.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok’un, 115 yaş üzerindeki
kişilerin nüfus kayıtlarının kapatılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1675) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008) 37.- Antalya
Milletvekili Atila Emek’in, Antalya’da toplu taşıma
araçlarında kullanılan Antkart uygulamasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1676) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 38.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, İzmir’de yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin
Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1677) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 39.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Hazine Taşınmazlarının
İdaresi Hakkında Yönetmeliğin uygulanmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1678) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008) 40.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, yeni yönetici atama yönetmeliğine ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1679) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 41.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana İlindeki özürlü
çocuklara yönelik ilköğretim okullarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1680) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 42.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Şubat ayı öğretmen atamaları ve istihdamına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1681) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/1/2008) 43.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, ilköğretim ve liselerde
mevzuata aykırı mescit bulunup bulunmadığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1682) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 44.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, yurtdışında burslu eğitim alan ve alacak
olan öğrencilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1683)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 45.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki ilköğretim
kurumlarında görevli öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1684) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 46.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, öğretmenlerin yer değiştirme isteklerine
yönelik düzenlemeye ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1685) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 47.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, İzmir’de bir lisedeki öğrencilerle ilgili bir
iddiaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1686)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008) 48.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, öğretmen atamalarına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1687) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008) 49.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki okulların başarı durumuna ve İl
sanayisinin ara eleman ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1688) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 50.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, kullanılan kredi ve fonlara ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1689) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 51.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, bazı ilköğretim ve liselerde ibadethanelerin
bulunduğu iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1690) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 52.- İstanbul Milletvekili
Bayram Ali Meral’in, sözleşmeli öğretmenlerin özre bağlı yer değiştirme
hakkından yararlandırılmamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1691) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 53.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, yatan hastaların ilaç ve tıbbi malzemelerinin
hastanelerce karşılanmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1692) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 54.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, müsteşarlık makam
aracı ile yapılan bir kazaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1693) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 55.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, özel hastanelere ve
personellerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1694)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 56.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa
Tasarısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1695) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17/1/2008) 57.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, bazı ilaçların satış
fiyatlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1696) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17/1/2008) 58.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, eğitim hastanelerindeki
doktorların ücretsiz izinlerini kullanamadığı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1697) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008) 59.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, mısır üretimine ve
teşvik primlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1698) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 60.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, çam balı üreticilerinin
kuraklık destek projesine dahil edilmesine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1699) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 61.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla-Milas-Güllük
Körfezinde meydana gelen balık ölümlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1700) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 62.- Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in, fosforik asit ithalatı ve gübre fiyatlarına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1701) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 63.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’deki yem
bitkileri desteklemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1702) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 64.- Ordu
Milletvekili Rahmi Güner’in, Ordu Yağ Sanayi A.Ş.’den
işçi çıkarılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1703) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 65.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yem bitkileri destekleme
ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1704) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 66.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, kırmızı palmiye böceği
zararlısına ve hurma ağacı ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1705) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 67.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün, gübre ve mazot
fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1706) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 68.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Çelikhan-Adıyaman-Yeşilyurt-Malatya karayolu
projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1707)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 69.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, uçaklardaki teknik
arızalara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1708)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008) 70.- Gaziantep
Milletvekili Akif Ekici’nin, uçak kazalarına ve
alınan önlemlere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1709)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008) 71.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Rize-Erzurum arasındaki yola ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1710) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008) 72.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bilecik-Osmaneli-Bursa-Bandırma demiryolu
yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1711) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21/1/2008) 73.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesinin tüzel kişilik
kazanmasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1712)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 74.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Cumhurbaşkanının ABD
gezisinde gidilen bir yemeğe ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1713) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008) 75.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Diyanet İşleri Başkanlığının personel atamadığı
camilere ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/1714) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/1/2008) 76.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Yatağan’daki Lagina
Antik Kenti bölgesinde yeni bir termik santral kurulacağı iddiasına ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1715) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/1/2008) 77.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Diyanet İşleri
Başkanlığı personeline ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said
Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/1716) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18/1/2008) 78.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, soru önergelerine ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1717) (Başkanlığa geliş tarihi:
18.1.2008) 79.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Yasama Dokunulmazlığı Tezkerelerine ilişkin
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1718) (Başkanlığa
geliş tarihi: 25.1.2008) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi ve 20 Milletvekilinin,
sendikal örgütlenme ve faaliyetlerde yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/108) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/1/2008) 2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 30 Milletvekilinin, Alevi vatandaşların inanç ve
kültürlerini yaşamalarında karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/109) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/1/2008) 3.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, iç
göçün nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/110)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/1/2008) 30 Ocak 2008 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN
KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 56’ıncı Birleşimini açıyorum. III.- YOKLAMA BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını
bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen
milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım
istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını,
görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, Kâzım Karabekir Paşa’nın ölüm yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Karaman
Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün’e aittir. Buyurun Sayın
Akgün. (AK Parti sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Karaman Milletvekili Mevlüt
Akgün’ün, Kâzım Karabekir Paşa’nın, 60’ıncı ölüm yıl dönümü nedeniyle, asker ve
eğitimci kişiliğine ilişkin gündem dışı konuşması MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kurtuluş Savaşı’mızın
önemli kahramanlarından, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Değerli Başkanlarından
Kâzım Karabekir Paşa’nın 60’ıncı ölüm yıl dönümü nedeniyle gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, 1882 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Kâzım Karabekir Paşa’nın
ailesi, Karaman ilimizin şirin bir ilçesi olan Kâzımkarabekirlidir. Paşa,
başarılı bir asker olmasının yanında, başarılı bir eğitimci ve aynı zamanda
kültür ve sanat adamıdır. İstanbul Hükûmeti tarafından bütün
yetkileri alınan Mustafa Kemal Paşa, millî mücadelenin ateşini yakmak üzere,
sivil olarak Anadolu’ya geçtiği zaman Şark Cephesi komutanı olarak, “Paşam,
eskisi gibi, harfiyen bütün kolordumla emrinizdeyim” diyerek büyük bir bağlılık
gösteren Kâzım Karabekir Paşa, aynı zamanda Erzurum Kongresi’nin hazırlıkları
ve toplanmasında önemli rol oynayarak, Kurtuluş Savaşı’mızın
köşe taşlarından birisi olmuştur. Kâzım Karabekir
Paşa, aynı zamanda Erzincan ve Erzurum’u Ermeni ve Ruslardan geri aldığı gibi,
Sarıkamış, Kars ve Gümrü Kalesi’ni ve Karaköse’yi kurtarmıştır. Doğuda Ermeni komitacılarını
bozguna uğratarak Kars, Ardahan ve Artvin’i yeniden vatan topraklarına
katmıştır. Ermenilere karşı elde edilen bu başarıdan sonra doğu cephesinin
imkânları batı cephesine kaydırılmıştır. Gümrü ve
Kars Anlaşmaları onun başkanlığında imzalanmış ve bu başarılarından dolayı
Kâzım Karabekir Paşa “Şark Fatihi” olarak adlandırılmıştır. Değerli
arkadaşlarım, Kâzım Karabekir Paşa, Erzurum, Kars ve havalisinde savaş ve
Ermeni katliamları sonucu yetim ve bakıma muhtaç kalmış 6 bin civarında Türk
çocuğunun yetimler babası olmuş, onlar için okullar ve kurslar açmış, onları
hayata ve ülkeye kazandıran etkinlikler düzenlemiştir. Fikir
icraatlarıyla Türk eğitim tarihinde önemli bir yeri olan Kâzım Karabekir
Paşa’nın, Türk çocukları için açtığı ve buralarda uygulanan eğitim programı ve
felsefesi günümüz eğitim problemlerine bile ışık tutacak düzeydedir. Kâzım Karabekir’e
göre, okulların niteliği ve programı ne olursa olsun, eğitim ve öğretimin başta
gelen amacı, millî ve ahlaki değerler başta olmak üzere, insanı, hayatta en
lazım ve en gerekli prensip ve bilgilerle donatmak olmalıdır. Savaş ortamı
içinde bile, yalnızca okullarla değil, tiyatro, kurslar, bayramlar gibi, Doğu
Anadolu’da bir eğitim ve kültür seferberliği başlatmıştır. Bu seferberlikte
sanat faaliyetlerini de ihmal etmemiştir. Bu çalışmaları ile yetim çocuklar iş
ve aş sahibi olurken, diğer yandan doğunun kültür ve sanat yönünden
kalkınmasını hedeflemiştir. Kâzım Karabekir
Paşa, bütün bu faaliyetlerinin yanı sıra, günümüzde pek çoğu yayınlanmış olan
ellinin üzerinde esere imza atarak Türk fikir ve kültür hayatına da önemli
hizmetlerde bulunmuştur. “Öğütlerim” adlı eseri yurt dışında da yayınlanmış
olan Kâzım Karabekir Paşa için Atatürk bir konuşmasında “Kâzım Karabekir Paşa,
maarif, dil ve tarih konularıyla uğraşmış değerli bir arkadaşımızdır.” diyerek,
Paşa’nın eğitimci kişiliğini ve sanat ve kültür alanında yaptığı hizmetleri
ifade etmiştir. İşte, bir komutan
olarak elinde kılıç doğuda askerî harekâtı yönetirken, bir elinde kalem ile
yetimlerin babası olan Kâzım Karabekir’in bu davranışı, kılıcın yanında kalemi
ihmal etmeyen örnek bir Türk geleneğidir. Kâzım Karabekir
Paşa, çok partili siyasi hayata geçiş için kurulan ve sonradan kapatılan Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkasının başkanlığını yaptığı gibi, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde Edirne ve İstanbul milletvekilliği görevlerinde de bulunmuştur. 1946
yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına seçilen Paşa, iki yıl sonra
yani 1948 yılında Meclis çalışmaları sırasında vefat eden örnek bir
milletvekili olmuştur. Paşa’nın ismi ailesinin yetiştiği Karaman ilimize bağlı
Kâzımkarabekir ilçesine verilmiştir. Bu vesileyle
başta Mustafa Kemal Paşa ve Kâzım Karabekir Paşa olmak üzere, millî mücadelede
emeği geçen bütün kahramanlarımızı rahmetle anıyor, ruhları şad olsun diyorum. Sözlerime,
Paşa’nın; “Ya istiklal, ya
ölüm! Vatanım,
milletim, sancağım, evim, İstiklalsiz
yoktur yerim. Zincir vurdurur
mu Türkler boynuna? Varlığı fedadır
vatan yoluna. Biz tarihin Türk
dediği yılmaz milletiz, Hür yaşar, hür
ölür, nurlu ümmetiz.” Dizeleri ile son
veriyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akgün. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, ben, iki dakika bu konuşmayla ilgili bir
beyanda bulunmak istiyorum. Bir dakika… BAŞKAN –
Yerinizden, pek kısa söz… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, böyle bir alışkanlık olmaması lazım. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Niye olmaması lazım, şimdi görürsünüz. BAŞKAN – Sisteme
girebilir misiniz Sayın Kumcuoğlu. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Konuşmaya cevap değil efendim, sakin olun. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Efendim, konuşmaya cevap olmaması lazım. BAŞKAN – Sisteme girebilir misiniz. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Konuşmaya cevap değil sakin olun, Kâzım Karabekir’le ilgili. BAŞKAN – Bu arada
siz girerken, ben… Gündem dışı
ikinci söz, Niğde’deki çiftçilerimizin tarımsal sulama elektrik borçları
hakkında söz isteyen, Niğde Milletvekili Sayın Mümin İnan’a aittir. Buyurun Sayın
İnan. (MHP sıralarından alkışlar) 2.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde’deki
çiftçilerin tarımsal sulamada kullandıkları elektrik borçlarına ilişkin gündem
dışı konuşması MÜMİN İNAN
(Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Niğde ilimizin
çiftçilerinin tarımsal sulama elektrik borçlarıyla alakalı gündem dışı söz
almış bulunuyorum, bu vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Dünya üzerinde,
toplumların giderek artan ve çeşitlenen gıda maddeleri taleplerinin
karşılanması, tarıma dayalı sanayiler aracılığıyla millî gelir, ihracat ve
istihdama olan katkısı, biyolojik çeşitlilik ve ekolojik
dengeye olan faydaları nedeniyle tarım, tüm ülkeler için çok önemli ve
stratejik bir sektör niteliğindedir. Son yıllarda yaşanan küresel kuraklık,
birçok ülkeye tarımın stratejik bir sektör olduğunu yeniden hatırlatıyor ve
ülkeler, tarım politikalarını liberal söylemlerin ve piyasa şartlarının aksine,
artık bu gerçekliğe göre değiştiriyorlar. Ülkemizdeyse, son
dönemde uygulanan politikalar sonucu vatandaşlarımız, tarımsal üretimden
kaçırılmaya çalışılmakta, ancak bu insanlara alternatif iş gücü yaratılmadığı
için, bu olgu, istihdam sorunları yaratmakta, işsizliği büyütmekte, özellikle
batı bölgelerine olan iç göçü hızlandırarak sosyal sorunların yoğunluğunu
artırmaktadır. Ülke ekonomisinin
yıllardır büyüdüğü söylense de, ne garip çelişkidir ki, işsizlik de büyümekte
ve bugün ülkemizin en önemli sorunu olarak çözüm beklemektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; tarım kesiminin en önemli özelliği üretimin
büyük ölçüde üreticinin kontrolü altında olmayan doğa koşullarının etkisi
altında olmasıdır. Bu da tarımsal üreticilerimiz açısından risk ve belirsizlik
faktörlerini güçlendirmektedir. Çok sayıda ve dağınık olan tarımsal işletmeler
ürettikleri ürünleri genellikle tam rekabete çok yakın piyasalarda sattıkları
hâlde, ihtiyaçlarının çoğunu bazı hâllerde tekel piyasalardan sağlamaktadırlar.
Devlet müdahalesi
olmadığı takdirde, tarımsal üreciler, bu piyasa koşullarına göre, gerek girdi
satın alırlarken gerekse ürünlerini arz ederlerken iki yönlü sömürüye açık
durumdadırlar. Bütün bu nedenlerin etkisiyle tarım sektörünün desteklenmeye
muhtaç olması gerçeği pek çok ülke tarafından kabul edilerek çeşitli destekleme
ve koruma tedbirleri uygulanmaktadır. Türkiye tarımında
en önemli sorun sulama sorunudur. Bu suların tarımda kullanılabilmesinin
maliyeti her geçen gün daha da yükselmektedir. Azalan su
kaynaklarının daha verimli kullanılması, hem su tasarrufu hem de tarımsal
üretimin olumsuz etkilenmemesi açısından, çiftçilerimizin geleneksel sulama
yöntemlerinden vazgeçerek yeni teknik sulamalara yönelebilmesi için
desteklenmeleri şarttır. Son yıllarda,
ülkemizin birçok bölgesinde olduğu gibi, Niğde, Nevşehir, Aksaray illerimizde
de üreticilerimiz tarımsal sulamada kendi imkânlarıyla yağmurlama ve damla
sulama metotlarına geçmişler, yer altı sularını çıkarmada petrolle çalışan
traktör gücü yerine daha ekonomik olduğunu düşündükleri elektrik enerjisi
kullanmaya başlamışlardır. Ancak bu dönüşümleri yapabilmek için bir hayli
yatırım yapmışlar ve borçlanmışlardır. Ürettikleri ürünleri de uygun fiyatlara
satamayınca geçmiş yıllardan itibaren borçlarını ödemede sıkıntıya düşmüşler ve
özellikle Niğde, Nevşehir, Aksaray ve birçok illerimizde MEDAŞ’a
olan borçlar uygulanan yüksek gecikme faizlerinin de etkisiyle içinden
çıkılamaz bir hâl almıştır. Yıllık enflasyonun yüzde 10 düzeyinde olmasına
rağmen bu borçlara uygulanan gecikme zammı oranı aylık yüzde 2 arttı KDV’dir.
Bu da yıllık ortalama yüzde 30’lara, yani enflasyonun 3 katına denk
gelmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün Niğde’de tarımsal sulamasını elektrik
enerjisiyle yapan bütün çiftçilerimizin borcu bulunmaktadır. Çiftçilerimiz,
elektrik borçları nedeniyle icraya verilmiş ve takipler başlamıştır. Niğde çiftçisinin
172 milyon YTL’ye varan borçlarının neredeyse üçte 2’si gecikme faizinden
kaynaklanmaktadır. Çiftçilerimizin, bu borcu ödeme güçleri yoktur. Niğde’de
binlerce, ülke genelinde yüz binleri bulan vatandaşımızın sıkıntılarını
çözebilmek ve devletin, bu hâliyle batık durumda görünen bu alacaklarının
tahsil edilebilmesi için, bu borçların, gecikme faizlerinin kaldırılarak veya
makul bir ölçüde faiz yürütülerek, yeniden yapılandırılması şarttır. Bu yapılandırmada
yeterli vadenin sağlanması ve taksit ödemelerinde de çiftçilerimizin ürün elde
etme dönemlerinin göz önünde bulundurulması gerekir. Vatandaşlarımızın
devletten ve hükûmetten beklentisi budur. Yoksa
hiçbir vatandaşımız, bu borcun üstüne yatma düşüncesinde değildir. Ne yazık ki,
coğrafi, hastalık ve diğer nedenlerle birim başına beklediği ürünü alamayan ve
geçmiş yıllardaki piyasa koşulları nedeniyle ürününü maliyetinin altında satmak
zorunda kalan üreticilerimiz çok zor durumda kalmışlardır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
İnan, tamamlayın, bir dakika ekledim. MÜMİN İNAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim. Geçtiğimiz
dönemlerde, hükûmetler, yeniden yapılandırma adı
altında birtakım çalışmalar yapmışlardır. Bu yapılandırmalar çiftçilerimizin
borç ödeme kapasitelerinin üstünde olduğu için, çiftçilerimizin hiçbiri bu
konudan fayda sağlayamamıştır. Bugün yapılan icra takipleri neticesinde,
çiftçilerimiz, ellerindeki bütün mallar satılsa dahi, bu borçları asla kapatamayacaktır. Patates
fiyatlarının şu anda dibe vurması, ürünün ambarlarda çürümeye terk edilmesi
neticesinde sadece çiftçilerimiz açlığa ve yokluğa mahkûm edilmeyecek, siftah
etmeden dükkân kapatan Niğde küçük sanayi ve çarşı esnafının yanında, ülke
ekonomisine de büyük zarar verecektir. Türkiye patates
üretiminin yüzde 25’ini karşılayan Niğde çiftçisine uygulanan icra takiplerinin
bir an önce durdurulup, üreticilerimizin bu sıkıntılarının çözülmesi için hükûmetimizin gerekli çalışmaları yapması dileğiyle, yüce
heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İnan. Buyurun Sayın Kumcuoğlu. V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun,
Kâzım Karabekir Paşa’nın 60’ıncı ölüm yıl dönümü nedeniyle açıklaması ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum ve aynı zamanda, üstün
bir vefa duygusuyla rahmetli büyük asker ve devlet adamı Kâzım Karabekir
Paşa’nın ölüm yıl dönümü dolayısıyla güzel bir konuşma yapan Mevlüt Akgün Beyefendi’ye teşekkür ediyorum. Rahmetli Kâzım
Karabekir Paşa Aydın’dan evliydi ve bizim eniştemizdi. O vesileyle söz aldım.
Aydınlılar, kendilerine olan vefa borcunu, Aydın’ın en mutena meydanına onun
bir büstünü dikmek suretiyle göstermişlerdir. Sayın Akgün,
Karabekir Paşa’nın belli meziyetlerinden bahsetti, ama o aynı zamanda Birinci
İktisat Kongresi’nde Genel Kurul Başkanıdır ve orada özellikle Türk kadının
Türk ekonomisinde ve sosyal hayatında katkıları konusunda yaptığı çok ilginç ve
değerli konuşmayla da hatırlanmasında yarar görüyorum. Türk kadınının arkasında
durmasını bilmiş mümtaz devlet adamlarımızdan biriydi. Kendisini rahmetle
anıyorum. Sağ olun,
teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Gündem dışı üçüncü
söz, ülkemizdeki organ bağışıyla, organ nakli hakkında söz isteyen Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’a aittir. Buyurun Sayın
Barış. (CHP sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam) A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam) 3.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, ülkemizdeki
organ bağışı ve nakline ilişkin gündem dışı konuşması TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin kanayan bir
yarası ve binlerce insanımızın umudu olan organ bağışıyla ilgili düşüncelerimi
aktarmak için, vatandaşlarımın ve yetkililerin bu konuya dikkatlerini çekmek
için söz almış bulunuyorum. Bu nedenle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Organ bağışı
nedir? Kişi hayattayken, serbest, özgür iradesiyle, tıbben yaşamı sona erdikten
sonra doku ve organlarının başka bir hastanın tedavisi için kullanılmasına izin
vermektir. 2238 sayılı Yasa’mız “On sekiz yaşını geçmiş, akli dengesi yerinde
olan herkes organlarını bağışlayabilir.” demektedir. Değerli
milletvekilleri, tıpta en temel ilke, her bireyin kendi yaşam hakkı olduğu ve
milyonda bir yaşama şansı olsa bile, bu şansın sonuna kadar kullanılmasıdır.
Hiç kimse için “Nasıl olsa ölecek.” tabiri kullanılamaz. Hastane yoğun bakım
ortamlarında doktorlardan oluşan bir ekip tarafından tıbbi ölüm kararı
verilmeden organ nakli düşüncesi asla gündeme gelemez. Evde ya da yolda vefat
eden bir kimsenin, bağış kartı olsa bile ve ailesinin rızası olsa bile
organları alınamaz. Yalnızca hastane yoğun bakım ortamında tıbben ölümü kurul
tarafından tespit edildikten sonra -ki, bu kurul da nörologdan, nöroşirürjiyenden, kardiyologdan, anesteziologdan
veya reanimasyon uzmanından oluşmaktadır- bu karar
verildikten sonra organ nakli gerçekleşebilir arkadaşlar. Ülkemizde şu anda
organ bekleyen 44 bin arkadaşımız mevcuttur, hastamız mevcuttur. Bunları
düşünmek gerekiyor. Bu nedenle organ bağışının, bir kampanya hâlinde, Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından ve Sağlık
Bakanlığımız tarafından yürütülmesi gerekmektedir. Değerli
arkadaşlarım, bugün bir diyaliz hastasının devletimize maliyeti yıllık 50 bin
dolar. Düşünün ki Sağlık Bakanlığı bütçemiz 2006 yılında 7,4 milyar YTL’den 6,6
milyar YTL’ye inmiştir ve diyaliz hastalarımızın maliyeti Sağlık Bakanlığımızın
bütçesinin yarısı kadar. Değerli
arkadaşlarım, yani organ bağışı arttığı müddetçe hem hastalarımız sağlığına
kavuşacaktır -diyaliz hastalarımız- hem de Sağlık Bakanlığımız bütçesinin daha
fazlasını yatırımlara ayırabilecektir. Bu nedenle organ bağışının artık ülkemizde
bir kampanya olarak yürütülmesi gerekmektedir diyorum. Gerçi son zamanlarda bu
kampanya hem Sağlık Bakanlığı hem de il sağlık müdürlüklerimiz tarafından
gittikçe artarak yürütülmektedir ancak gördüğümüz kadarıyla bu yeterli bir
kampanya olmamaktadır. Özellikle dinî
açıdan vatandaşlarımızda bu organ bağışıyla ilgili bir tereddüt vardır. Demek
ki Diyanet İşleri Başkanlığımız bu konuya yeterli önemi vermemiştir. Bu konuda
Diyanet İşleri Başkanlığımızın gerekli yerlerde bu konu üzerinde hassasiyetle
durması gerektiğine inanıyorum. Bu arada, Sağlık
Bakanlığının bu işte iyi organize olması gerekiyor ve Millî Eğitim Bakanlığımız
da ilköğretim okullarında bu konuya hassasiyet göstermeli ve insanlarımızı
organ bağışı yapmaya yönlendirmelidir. Değerli
arkadaşlarım, bugün hepimiz sağlıklı olabiliriz ama yarın kimin ne olacağı hiç
belli değil. Bugün bana yarın sizlere. Bu nedenle konuya hassasiyetinizi rica
ediyorum ve sayın vekillerimin de bu konuya, bu işe öncülük etmesi gerektiğine
inanıyorum ve bu konu gerçekten vatandaşlarımız tarafından bizlerden
beklenmektedir. Buna bir öncülük etmek durumundayız. Hepiniz konuya hassasiyet
gösterin ve ben diyorum ki: Hayattayken bırakabileceğimiz en güzel miras, en
büyük miras organ bağışıdır. Ben bu konuyla
ilgili sözlerimi tamamlıyorum, konuya hassasiyetlerinizi rica ediyorum ve yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Barış. Gündeme
geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır. Önergeleri
okutuyorum: VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi
ve 20 milletvekilinin, sendikal örgütlenme ve faaliyetlerde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/108) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Günümüzde
gelişmiş ülkelerin demokrasilerinin de gelişmiş olduğu ve bunu sağlamada çağdaş
ve demokratik anlamda “örgütlü toplum” olmanın önemli rol oynadığı
görülmektedir. Demokrasileri
gelişmiş ülkelerde, yurttaşın devlet karşısında edilgenlikten çıktığını, sivil
kurumlar aracılığıyla ülkede etkin olduğunu görmekteyiz. Diğer bir ifadeyle, o
ülkelerde sadece seçimden seçime oy kullanan/kullanmayan sessiz çoğunluğun
yerini örgütleri kanalıyla yönetime katılan, müdahale eden, eleştiren ve
seslerini duyurabilen kitlelere bıraktığını görmekteyiz. Bu nedenle
demokrasileri kesintisiz yaşayabilmekte, sağlıklı bir şekilde işleyebilmekte ve
gelişmektedir. Bireyler kişisel
çıkarlarının savunucusu konumundan üyesi oldukları örgüt aracılığı ile
çıkarları açısından ortaklaştığı kitlelerin, sektörün ve ulusal çıkarların
savunucusu konumuna yükselmekte, ülkenin siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel
yaşamını şekillendiren, denetleyen bir özelliğe sahip olmaktadırlar. Demokrasinin
vazgeçilmezi olarak görülen örgütlü toplum; - Laik, sosyal,
hukuk devletin korunması ve güçlendirilmesinde, - Kayıtlı,
verimli ve kaliteli üretimin sağlanmasında, - Yönetimlerin
hatalarının en aza indirilmesinde, - Yolsuzluk ve
israfın önlenmesinde, - Gelir
dağılımındaki bozulmanın önlenmesinde, - Toplumsal huzur
ve barışın sağlanmasında, - Refah toplumuna
ulaşmada en önemli unsurlardan biridir. Örgütlü toplum
olmanın yararlarının en geniş ve somut olarak görüldüğü alanların başında ise
çalışma yaşamı gelmektedir. Çalışma yaşamı-
Endüstriyel ilişkiler; bir ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal durumunun
belirleyicisidir. Endüstriyel
ilişkiler ülkedeki; Demokrasi düzeyinin, insan hak ve özgürlüklerinin, hukuk ve
adalet anlayışının somut göstergesidir. İş ilişkileri,
dünyadaki değişme ve gelişmelere, uluslar arası standartlara uyumun ölçüsüdür. Üretimi, verimi,
kaliteyi-iş huzurunu, toplumsal huzuru yakından ilgilendiren endüstriyel
ilişkiler hassas dinamik bir alandır. Çalışma yaşamının
çok yönlü sorunları çalışanıyla, çalıştıranıyla bir bütünlük içinde
değerlendirilerek, araştırılarak, incelenerek, geniş uzlaşmalar sağlanarak
çözümlenebilir. Çalışma yaşamının
doğal olarak tarafları vardır. Çalışanları, çalıştıranları, sendikaları,
örgütleri vardır. Bu demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin gereğidir. AB
standartlarının, üyesi olduğumuz uluslar arası kurum ve kuruluşların
onayladığımız sözleşmelerinin gereğidir. Bu haklar Anayasamızla ve yasalarla da
güvence altına alınmıştır. Ancak son
yıllarda, sendikal hakların kullanımında yaşanan sorunlarda ve sendikalı olduğu
için işten atılanların sayısında bariz artışlar yaşanmaktadır. Bu sorun, üyesi
olmaya çalıştığımız AB'nin 2007 ilerleme raporunda da açıkça dile getirilmekte,
özetle: - Sendikal
hakların tam olarak kullanımı üzerindeki kısıtlamaların devam ettiği, özellikle
sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev hakkına ilişkin ILO sözleşmelerinin tam
olarak uygulanması konusunda yetersiz kalındığı ve Gözden Geçirilmiş Avrupa
Sosyal Şartı'nın sendikalaşma ve toplu pazarlık haklarıyla ilgili 5 ve 6.
Maddelerine konan çekincelerin sürdürdüğü, - AB standartları
ve ILO sözleşmelerine paralel olarak sendikal hakları tam olarak güvence altına
alan bir mevzuatın kabul edilmesi gerektiği, - Toplu iş
sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısının düşük olduğu ve düşmeye devam ettiği
belirtilmektedir. Sendikal
örgütlenmenin önündeki engellerin devam ettiği bir ortamda, sendikasızlaştırmaya
yönelik uygulamaların her geçen gün artması, çalışma başarısın da tehdit eder
hale gelmiştir. Oysa, ülkemiz
ekonomisinin ve toplumsal yaşamımızın sağlıklı bir biçimde geliştirilmesi için:
- Üretimin,
verimliliğin ve kalitenin artırılmasına, - Önemli bir
sorun haline gelen, kayıt dışının yarattığı haksız rekabetin, vergi ve sosyal
güvenlik sistemindeki zaafiyetin önlenmesine, - Gelir
dağılımının düzeltilerek, yoksulluğun azaltılmasına ihtiyaç olduğu herkes
tarafından kabul edilmektedir. Bunu sağlamanın
en önemli unsurlarından biri de, sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin
kaldırılması ve sendikasızlaştırmaya yönelik çabalar karşısında gerekli
tedbirlerin alınmasıdır. Bu nedenle, sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin, son yıllarda
artmaya başlayan "sendika üyesi işçilere baskıların artması ve işten
atılması" olaylarının ve toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısının
düşük olması ve düşmeye devam etmesinin nedenlerinin araştırılarak gerçek
boyutunun ortaya konması ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa'nın 98'nci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105 inci maddelerine göre Meclis
araştırması açılmasını dileriz. 1) Cevdet Selvi (Kocaeli) 2) Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul) 3) Ahmet Ersin (İzmir) 4) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 5) Şevket Köse (Adıyaman) 6) Hulusi Güvel (Adana) 7) Şahin Mengü (Manisa) 8) Tayfur Süner (Antalya) 9) Hüsnü Çöllü (Antalya) 10) Akif Ekici (Gaziantep) 11) Rahmi Güner (Ordu) 12) Metin Arifağaoğlu (Artvin) 13) Turgut Dibek (Kırklareli) 14) Yaşar Ağyüz (Gaziantep) 15) Atilla Kart (Konya) 16) Mehmet Ali Susam (İzmir) 17) İsa Gök (Mersin) 18) Tansel Barış (Kırklareli) 19) Esfender Korkmaz (İstanbul) 20) Hüseyin Ünsal (Amasya) 21) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 30 milletvekilinin,
Alevi vatandaşların inanç ve kültürlerini yaşamalarında karşılaştıkları
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/109) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na Sayıları 20
milyondan fazla olduğu tahmin edilen Alevi İslam inancına sahip
vatandaşlarımızın, inanç ve kültürlerini yaşamak ve yaşatmakta önemli ve ciddi
sorunları vardır. Aleviler, tarihte
çeşitli kıyımlar ve iftiralara uğramış, inanç ve kültürleri aşağılanmış,
dışlanmıştır. Bugün dahi bazıları kasıtlı, bazıları bilgisizlikten kaynaklanan
haksız söz, davranış ve yakıştırmalara muhatap olmaktadırlar. Toplumu doğru
bilgilendirmesi gereken kişi ve kurumların bile, zaman zaman
bu haksız söz ve yakıştırmalara katılması üzücüdür. Ulusun aslî
unsuru olan ve Laik Cumhuriyete, Atatürk ilkelerine, devrimlerine ve Devletin üniter yapısına son derecede bağlı olan Alevi
vatandaşlarımızın, inanç ve kültürleri ile ilgili, kırıp dökmeden ve yasal
sınırlar içinde, yıllardan beri dile getirdikleri talepleri görmezden
gelinmektedir. Devletin ilgili kurumları inkarcı
anlayışla, İslamın farklı yorumu olan Aleviliği kabul
etmeyerek, Alevi vatandaşlarımızı Sünni İslam inancının kurallarını ve
geleneklerini kabul etmeye zorlamaktadır. Bu durum hem Anayasa ve hem de insan
haklarına aykırıdır. Alevilerin, eşit
yurttaşlık hakkına dayanarak talep ettikleri eşitlik ve hak talepleri; 10
yıldır AB ilerleme raporlarına yansımasına ve AİHM'nin
kararlarına rağmen gerçekleştirilmemiştir. Ve sorun giderek uluslararası boyut
kazanmaktadır. Cemevlerinin ibadethane
sayılması, Sünni İslam inancını ifade eden zorunlu din dersinin kaldırılması
veya seçimli olması, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yeniden yapılandırılması,
Alevi köylerine cami yapılmasına son verilmesi ve Alevi toplumunun kendilerini
ifade etmelerinin önündeki engellerin kaldırılmasına ilişkin başlıca talepler,
yıllardan beri bir türlü olumlu karşılanmamış, hak ettiği ilgiyi görmemiştir.
Yani, Alevi İslam inancına sahip vatandaşlarımızın, en temel hakları olan inanç
ve kültürleri ile ilgili, karşılaştıkları engeller ve sorunlar giderilmediği
gibi, tersine gayretler olduğu görülmektedir. Son olarak,
AKP'nin Alevi açılımı adı altında düzenlediği, Sünni geleneğindeki iftar yemeği
kamuoyunda tartışılmaktadır. Alevi önderleri ve derneklerinin % 98'nin tepki
ile katılmadığı bu iftar toplantısı, oy hesabı ile Alevi toplumunu bölme ve
partiye arka bahçe yaratma çabası olarak değerlendirilmektedir. Ki gerçek durum
budur. Aslolan, sorunlardan siyaseten yararlanma
değil, hakların ve taleplerin karşılanmasıdır. Alevi vatandaşlarımızın
beklentisi budur. Konu ile ilgili
22.3.2006 tarihinde verdiğim Araştırma Önergesi, 22. dönem sonuna kadar Yüce
Meclis'te ele alınmamıştır. Meclisimizin bu önemli soruna uzak durması kabul
edilemez. Sonuç olarak,
Alevi İslam inancına sahip vatandaşlarımızın, inanç ve kültürlerini yaşamak,
yaşatmak ve kendilerini ifade etmeleri ile ilgili yakınmalarına neden olan
sorunların ve bu sorunların giderilmesi için alınması gereken önlemlerin
tespiti için, Anayasa'nın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereği, bir
Meclis Araştırması açılmasını arz ederim. 1) Ahmet Ersin (İzmir) 2) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 3) Şevket Köse (Adıyaman) 4) Ensar Öğüt (Ardahan) 5) Mevlüt Coşkuner
(Isparta) 6) Enis Tütüncü (Tekirdağ) 7) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 8) Bayram Ali Meral (İstanbul) 9) Yılmaz Ateş (Ankara) 10) Tekin Bingöl (Ankara) 11) Mehmet Sevigen (İstanbul) 12) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 13) Yaşar Tüzün (Bilecik) 14) Nesrin Baytok (Ankara) 15) İsa Gök (Mersin)
16) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
17) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
18) Atila Emek (Antalya) 19) Gökhan Durgun (Hatay) 20) Abdülaziz Yazar (Hatay)
21) Şahin Mengü (Manisa) 22) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri) 23) Ali Oksal (Mersin)
24) Fuat Çay (Hatay)
25) Ahmet Küçük (Çanakkale) 26) Atilla Kart (Konya)
27) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
28) Tayfur Süner (Antalya) 29) Hüsnü Çöllü (Antalya)
30) Akif Ekici (Gaziantep)
31) Hüseyin Ünsal (Amasya) 3.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner
ve 21 milletvekilinin, iç göçün nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/110) Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Ülkemizde kırsal
alanlardan şehirlere doğru yaşanan iç göç hareketinin nedenlerinin ve
sonuçlarının araştırılması amacıyla, Anayasanın 98'inci, T.B.M.M. içtüzüğünün
104 ve 105'inci maddeleri uyarınca "Meclis Araştırması" açılmasını
saygılarımızla arz ederiz. 1) Tayfur Süner (Antalya) 2) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 3) Atila Emek (Antalya) 4) Ahmet Ersin (İzmir) 5) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 6) Mevlüt Coşkuner
(Isparta) 7) Şahin Mengü (Manisa) 8) Şevket Köse (Adıyaman) 9) Hüsnü Çöllü (Antalya) 10) Akif Ekici (Gaziantep) 11) Yaşar Ağyüz (Gaziantep) 12) Metin Arifağaoğlu (Artvin) 13) Rahmi Güner (Ordu) 14) İsa Gök (Mersin) 15) Atilla Kart (Konya) 16) Turgut Dibek (Kırklareli)
17) Necla Arat (İstanbul) 18) Mehmet Ali Susam (İzmir)
19) Kemal Kılıçdaroğlu (İstanbul) 20) Tansel Barış (Kırklareli)
21) Esfender Korkmaz (İstanbul) 22) Hüseyin Ünsal (Amasya) Gerekçe: Göç olgusu,
temelinde sosyal bir hareket olmasına karşın, ekonomik yaşamdan kültüre kadar
hayatın her yönünü etkileyen temel bir değişim aracıdır. Ülkemizde 1950'Ii
yıllardan sonra belli sosyo-ekonomik şartlar
neticesinde kırsal alanlardan şehirlere doğru gerçekleşen iç göç hareketi,
bugün kentlerimizin içinde bulunduğu sorunlar yumağının en büyük sebebidir. İstanbul, Ankara,
İzmir, Antalya ve diğer birçok büyük kentimiz, hızlı ve düzensiz göç hareketi
ve yoğun nüfus artışı sebebiyle bugün sayıları milyonları aşan bir nüfus
kütlesini barındırmak zorunda kalmaktadır. Her gün nüfusu daha da artan bu
şehirler, sınırlı kaynakları ile vatandaşlara modern bir kente yaraşır kamu
hizmeti sunamamaktadırlar. Göçler toplumdaki
pek çok değer gibi aile yapılarını da etkilemektedir. Göç gerçeği ile yüz yüze
gelen aileler, gidilen bölgelerde farklı bir kültürel ortam içine girmektedir.
Girilen bu yeni ortama adaptasyon süreci aileler üzerinde değişik şekillerde
etkilere yol açmaktadır. Geleneksel geniş ailemiz gittikçe çekirdek aileye
doğru dönüşmektedir. İç göçte son 50 yılda "rekor kırmış" bir
ülkeyiz. İçerde ve dışarıda "göç rekorları" kırmış olan Türkiye'de
maalesef bir "göç araştırmaları merkezi" yoktur. Bununla birlikte
hiçbir üniversitemizde "göç kürsüsü" de bulunmamaktadır. Türkiye'de
gerçekleşen göç hareketi, Avrupa Birliği'nin ülkemize dikte ettirdiği, tarım
nüfusunun yüzde 15'e düşmesi ile doğrudan ilgilidir. Bu dikteler sonucunda
köylerde arıcılık, hayvancılık ve tarımsal faaliyetler yok olma noktasına
gelmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2007'nin ilk 9 aylık
döneminde ekonomi yüzde 4 büyürken, aynı dönemde tarım sektörü yüzde 5.6 oranında küçülmüştür. Yılın üçüncü çeyreğinde yani
Temmuz-Ağustos-Eylül döneminde ise tarımdaki küçülme yüzde 7.8'e
ulaşmıştır. AKP Hükümeti de
AB'nin diktelerini harfiyen yerine getirmiştir ve getirmektedir. Bu dikte
sonucunda köydeki nüfus gittikçe azalmaktadır. Demek ki Avrupa Birliği, bu
isteğinde muvaffak olmuştur. Köylerde yaşayan nüfusun yaptığı işlerle ilgili
destekler de zaman içinde kaldırılmıştır. Onun neticesinde de köylerdeki genç
nüfus AB'nin dikte ettirdiği yüzde 15'ten nasibini almış, ilçelere ve özellikle
de büyük şehirlere göç etmiştir. Bunun sonucunda büyük şehirlerdeki sorunlar da
kendini göstermeye başlamıştır. Köyde kalan nüfus, bugün 80'li yaşların üzerine
kaymıştır, 5-6 sene sonra köy nüfusu tamamen kaybolmak tehlikesiyle karşı
karşıyadır. Şayet tarımsal nüfusu ve köy nüfusunu azaltmak istemiyorsak,
teşviklere arıcılıkta, narenciyede, kesme çiçekte, pamukta, üzümcülükte ve ev
şarapçılığında köy merkezli olarak tekrar başlamamız gereklidir. Hayvancılıkta
da desteklerin bir an önce köy bazlı sağlanması
gereklidir. 3-4 hayvan besleyen köylüye de mutlaka destek olunması lazımdır. Tarımı ve
hayvancılığı köylerimizde geliştirip destekleyebilirsek, iç göçü durdurmuş
oluruz. Türkiye'de ekonomik sistemin halkaları köylerden başlamaktadır.
Zamanında Mustafa Kemal Atatürk "Köylü Milletin Efendisidir" derken,
orada bir ekonomik topluluğun olduğundan bahsetmiştir. Şu anda bu halkalar
koptuğu için ilçedeki esnaf çökmüştür. işte bunun
temelinde AB'nin dikte ettirdiği yüzde 15 olayı yatmaktadır. Göçü durdurmak
istiyorsak, şu anda yüzde 30 civarlarında olan tarımdaki nüfusu yüzde 15'e
çekmek yerine, aksine yüzde 31-32'lere yükseltmemiz gerekmektedir. O zaman
ülkedeki iç göç tersine dönecektir. Tarımı öldürmek, Türkiye ekonomisini
öldürmek demektir. Zaten "küresel ısınma" nedeniyle şehirlerden
köylere doğru geçişler yakın zamanda yaşanmaya başlayacaktır. Bunu
süratlendirmenin yolu da oradaki ekonomiyi canlandırmaktan geçmektedir. Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, ülkemizde kırsal alanlardan şehirlere doğru yaşanan iç
göç hareketinin nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılması ve alınacak
tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis Araştırması açılması
yerinde olacaktır. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır. Başbakanlığın
Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, okutup
oylarınıza sunacağım: B) TEZKERELER 1.- Portekiz’e resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’a refakat eden heyete katılması uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/273) 29/01/2008 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Lizbon’da düzenlenen
Avrupa Birliği-Afrika Zirvesine katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere bir
heyetle birlikte 7-9 Aralık 2007 tarihlerinde Portekiz’e yaptığım resmi
ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun
görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte
gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan Liste Yaşar Yakış Düzce
Milletvekili Egemen Bağış İstanbul
Milletvekili BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz. VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Komisyonu Raporu (1/490) (S.
Sayısı: 97) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Geçen birleşimde
tasarının 1’inci maddesi üzerinde siyasi parti grupları adına yapılan konuşmalar
tamamlanmıştı. Şimdi, söz
sırası, şahsı adına İbrahim Mete Doğruer, Osmaniye
Milletvekili. Buyurun Sayın Doğruer. (AK Parti sıralarından alkışlar) İBRAHİM METE
DOĞRUER (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. (x)
97 S. Sayılı Basmayazı 24/1/2008
tarihli 54’üncü Birleşim Tutanağına eklidir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 97 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle
ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 2809 sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’nun 3’üncü maddesi gereğince her
üniversitede fen-edebiyat fakültesi kurulması gerekliliği vardır. Malumunuz olduğu
üzere, temel bilimler önemli bir konudur. Her fakültede, her üniversitede temel
bilimlerin olması lazımdır. Ancak ihtisas üniversitelerinde bu temel bilimlerin
olması gerekli olduğu takdirde üniversitenin kurulmasında, takdir edeceğiniz
gibi, problem ortaya çıkmaktadır. Yani üniversitenin kurulması zorlaşmaktadır. İlaveten,
ülkemizdeki fen-edebiyat fakülteleri yeterli sayıdadır. Bunların, özellikle
fizik, kimya, matematik, biyoloji dallarında fazla miktarda öğrenci vardır,
fazla miktarda mezun vardır. Başka bir ifadeyle, ülkedeki arz ve talep arasında
bir dengesizlik mevcuttur ve bu dengesizlik neticesinde de mezunların büyük bir
kısmı işsiz kalmaktadır ve başka sahalarda çalışmak mecburiyetinde
olmaktadırlar. İşte, bu maddedeki değişiklikle, komisyonun öngördüğü
değişiklikle bu olumsuz durumun önüne geçilecektir. Bu olumsuz
durumun önüne geçilmesindeki başka önemli bir faktör de bu konuyla ilgili
olarak bir makro planın ileriki dönemlerde de yapılmasıdır. Konu ihtisas
üniversiteleri olunca, bu makro planın ve bölge planının yapılması daha fazla
önem arz etmektedir. Bu arz-talep dengesini temin edici plan yapıldığı
takdirde, bu mezunlarla iş alanları arasındaki dengesizlik büyük ölçüde ortadan
kalkacak ve mezunların istihdamındaki problemler büyük ölçüde
azaltılabilecektir. Bu sebeple, yeni
kurulacak üniversitelerde fen-edebiyat fakültelerinin yahut fen veya edebiyat
fakültelerinin bulunmasının kanuni bir zorunluluk olmaktan çıkarılması uygun
bir yaklaşımdır, doğru bir yaklaşımdır. Böylelikle, özellikle ihtisas
üniversitelerine daha geniş bir çalışma alanı sağlanmaktadır. İlaveten her
üniversitede üç fakülte bulunması zorunluluğu ile de kurulacak üniversite ile
bölgenin ihtiyacı ve aynı zamanda ülkenin ihtiyacı nazarı dikkate alınmış
olacaktır. Böylelikle, asgari üç fakülte kurma zorunluluğu olduğu takdirde, o
bölgedeki ilk kurulacak üniversitenin… Üniversitede olması gereken en önemli
fakülteler burada kurulmuş olacaktır. Dolayısıyla, bir taraftan bölgenin
ihtiyacı sağlanırken, daha doğrusu gözetilirken, diğer taraftan ülkenin
ihtiyacı da nazarı dikkate alınmış olacaktır. Bu durum sadece
fen-edebiyat fakülteleriyle ileriki dönemlerde sınırlı kalmasa, daha uygun bir
yaklaşım olacaktır. Aynı zamanda teknik eğitim fakültelerinde, bir dizi
mühendislik fakültelerinde de bu problemle ülkemiz yıllardan beri karşı karşıya
kalmıştır. Dolayısıyla bu
yaklaşımı olumlu bir yaklaşım olarak değerlendiriyorum ve Türk Deniz Vakfı
tarafından kurulan Piri Reis Üniversitesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğruer. Şahıslar adına
ikinci söz, Kütahya Milletvekili Sayın Soner Aksoy’da. Buyurun Sayın
Aksoy… Sayın Aksoy yok. Denizli
Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi. Buyurun Sayın Erçelebi. (DSP sıralarından alkışlar) HASAN ERÇELEBİ
(Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti ve
şahsım adına hepinize saygılarımı sunarak sözlerime başlamak istiyorum. Bu kanun,
yıllardır devam eden bir yanlışlığı ortadan kaldırdı 1’inci maddede. Bu bizim
meşhur YÖK Kanunu çok acayip bir kanundur. Çünkü önce 2547 sayılı Yasa çıkmış,
sonra da, bir sene sonra da Anayasa çıkmış. Dolayısıyla, Anayasa maddeleri bu
2547’ye uyarlanmıştır. Böylece garip bir hukuk garabeti çıkmıştır. Bu hukuk
garabetinde de bir üniversite kurulurken fen-edebiyat fakültelerinin kurulması
da zorunlu hâle getirilmiştir. Yıllar sonra bu zorunluluğun kaldırılması,
gerçekten güzel bir gelişmedir. Plan ve Bütçe Komisyonundaki değerli
milletvekillerini buradan kutluyorum. Gerçekten güzel bir değişiklik olmuştur. Yalnız, bu
yasanın gerekçesine baktığımız zaman pek çok teknik ve bilimsel hatalarla
doludur. Tasarının gerekçesinde eğitimin ve özellikle yükseköğretimin yarı
kamusal olduğu söylenmektedir. Bu, gerçekten yanlış bir terimdir. Eğitim
bütünüyle kamusal bir faaliyettir; aynı, adalet gibi; aynı, güvenlik gibi;
aynı, sağlık gibi. O nedenle bu gerekçeler yazılırken çok dikkatli olunması
gerekir. Bütçe Plan Komisyonunda da değerli arkadaşımız Sayın Harun Öztürk bu konuya dikkat çekmiş ama demek ki bu dikkat çok
yeterli gelmemiş kaleme alınırken. Değerli
milletvekilleri, bu tasarının gerekçesinde, yavaş yavaş,
Türkiye’de yükseköğretimin paralı olması yolunda bir ısıtma hareketinin de
olduğunu görüyoruz. Nitekim yeni YÖK Başkanımız yükseköğretimin paralı olması
konusunda demeçler verdi. Eğer Türkiye’de yükseköğretim paralı olursa, işte o
zaman gerçekten ne hukuk devletinden ne sosyal hukuk devletinden ne de sosyal
adaletten bahsedebiliriz. Şu anda Genel
Kurulda bulunan sayın milletvekillerimiz içerisinde paralı yükseköğretimde
okuyan kaç kişi var, elini bir kaldırabilir mi bir tespit yapsak? Buradan
bakalım, AKP’den bakalım, görünmüyor. Cumhuriyet Halk Partisinden, Milliyetçi
Hareket Partisinden, DTP’den yok. Demokratik Sol
Partiden de yok. Ee, o zaman, arkadaşlar, acaba bir
süre sonra sizler gibi sizlerin çocukları da paralı yükseköğretimde okuyamazsa
Meclisimiz nasıl oluşacak, bunu düşünebiliyor musunuz? O nedenle, yükseköğretim
üzerinde oynamalar yapılırken çok dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum. Bunun yanında,
yükseköğretimde bir akademik altyapıdan söz ediliyor. Yükseköğretimde akademik
altyapı dendiği zaman araştırma görevlileri akla gelir. Yine, yeni YÖK
Başkanımız araştırma görevlilerinin burslu öğrenci düzeyine çıkarılacağını
söyledi. Bu, aslında bir aldatmacadır. Bu araştırma görevlileri eğer burslu
öğrenci olursa, aslında statüsü yükseltilmez; tam tersi, millî eğitimde olduğu
gibi, sözleşmeli öğretmen gibi olurlar ve sosyal haklardan mahrum olurlar. Aman
bu fidanlığı kurutmayın, diyorum! Çünkü yükseköğretimin temelinde araştırma
görevlileri çok önemlidir. Eğer siz yükseköğretimin altyapısına bir hizmet
yapmak istiyorsanız, o zaman gelin, profesörlerden araştırma görevlilerine
kadar bütün öğretim elemanlarının maaşlarını yeniden düzenleyelim. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Erçelebi. HASAN ERÇELEBİ
(Devamla) – Gelin, yükseköğretimdeki bütün hocalarımıza, aynı, millî eğitimde
öğretmenlerimize verdiğimiz gibi, yılda iki kez, iki sömestir
başında bir maaş tutarında akademik yayın ve akademik sempozyumlara
katılım ücreti verelim. Onları destekleyelim. Yeri geldiği zaman burada
üniversitelerimizin araştırma klasmanında altta olduğunu söylüyorsunuz. O zaman
gelin, destek verelim. Üniversitelere destek demek Türkiye’ye destek demektir,
ülkeye destek demektir. Gelin, bununla ilgili hep beraber güzel bir düzenleme
yapalım diyorum. Değerli
milletvekilleri, biraz sonra bir değişiklik önergesi var, orada da söz
alacağım, sözlerimin kalanını orada tamamlayacağım. Hepinize saygılar
sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erçelebi. Madde üzerinde üç
önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun tasarısının 1. maddesindeki
son cümlenin “Ancak bir üniversitede en az beş fakültenin bulunması zorunludur”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesinin
son cümlesinde geçen (üç) ibaresinin (dört) olarak değiştirilmesini
saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 1- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun 3 üncü maddesinin birinci
fıkrasının; - (a) bendi yürürlükten kaldırılmış, - (b) bendinin başında bulunan “İhtiyaca göre kurulacak;” ibaresi
çıkarılarak yerine “Fen, edebiyat,” ve sonunda yer
alan “fakülteler” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile ihtiyaca göre kurulacak
diğer fakülteler” ibaresi eklenmiş, - sonunda yer alan “Bulunur.” ibaresi “bulunabilir.” şeklinde
değiştirilmiş ve bu ibareden sonra gelmek üzere “Ancak bir üniversitede en az
üç fakültenin bulunması zorunludur.” cümlesi eklenmiştir. BAŞKAN – Şimdi okuttuğum önerge, maddeye en aykırı önergedir.
Şimdi, işleme alıyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, hayır, en aykırı o değil,
orada “üç” var, biz “dört”e çıkarmak istiyoruz. Zaten, önerge iktidar grubunun,
bu önergeyi okuttuktan sonra burada kabul edilecek, bizim önergemizi işleme
koymayacaksınız. En aykırı bizim önerge Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın Genç, bütün maddeyi… KAMER GENÇ (Tunceli) – En aykırı bizim önerge Sayın Başkan. Burada
zaten metinde “üç fakülte” var, biz “dört”e çıkarmak istiyoruz. BAŞKAN – Bütün maddeyi değiştiren aykırılıkta önerge olduğu için
onu işleme alıyorum Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, yani bizim önergemiz neden…
Bizimki kabul edilmezse onlarınki kabul edilecek. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hep aykırı olmak zorunda mısın? Otur
yahu! Hep sen mi aykırı olacaksın? KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, eğer siz konuşturmak
istemiyorsanız biz milletvekilliğinden istifa edelim. BAŞKAN – Şimdi, Sayın Genç, sizi konuşturmak veya konuşturmamak
isteğinin… KAMER GENÇ (Tunceli) – En aykırı önerge bizim önergemiz. BAŞKAN – Lütfen dinler misiniz. …bana ait, kendi ihtiyarıma, benim kendi fikrime bırakılan bir
konu olmadığını, bire bir uygulayan bir insan olarak siz biliyorsunuz. Ha,
bunları böyle söylemek sizin için doğru ve iyi bir şeyse ona da bir şey
söylemiyorum. Ama yıllar boyu şu sandalyede oturmuş bir kişisiniz siz. KAMER GENÇ (Tunceli) – En aykırı önerge bizim önerge. BAŞKAN – Yani sonuçta bunları uygulayarak geldiniz. Ne yapmak
istediğinizi gerçekten anlamakta zorlanıyorum. KAMER GENÇ (Tunceli) – Onu anlatırım ben size. BAŞKAN – Yani, benim şahsımla alakalı, burada oturan kişinin kendi
ihtiyarında olan bir hadise olmadığını bizatihi bilen, uygulamadan gelen bir
insansınız. Komisyon önergeye katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya)- Uygun
görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım önerge sahibi? MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Evet Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Üniversitelerin kurulabilmesi için fen, edebiyat veya
fen-edebiyat fakültelerinin ve diğer birimlerin bulunması zorunluluğu
kaldırılarak asgari üç fakülte bulunmasının zorunlu hâle getirilmesinin yanı
sıra, 2809 sayılı Kanunda yer alan üniversitelerde kurulabilecek fakültelerin
isimlerine ilişkin sınırlamanın kaldırılması amaçlanmaktadır. Zira bilim ve
teknoloji alanında yaşanan gelişmeler ile birlikte, günün ihtiyaçlarına hitap
eden fakültelerin kurulması da bir zorunluluk hâline gelmiştir. Özellikle nanoteknoloji ve genetik bilimler başta olmak üzere birçok
alanda yaşanan hızlı gelişmeler söz konusu değişikliği gerekli kılmıştır. BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmetin katıldığı
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Sayın milletvekilleri, kabul edilen bu önergeyle tasarının 1’inci
maddesi tamamen değiştirilmiş olduğundan diğer iki önergeyi işleme alamıyorum. Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi okutuyorum: MADDE 2 - 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir. “Piri Reis Üniversitesi EK MADDE 94- İstanbul’da Türk Deniz Eğitim Vakfı tarafından 2547
sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin
hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Piri Reis
Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur. Bu üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak; a) Fen-Edebiyat Fakültesinden, b) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden, c) Mühendislik Fakültesinden, d) Denizcilik Yüksekokulundan, e) Fen Bilimleri Enstitüsünden, f) Sosyal Bilimler Enstitüsünden, oluşur.” BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde gruplar adına söz talebi vardır. İlk
söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali
Torlak’a aittir. Buyurun Sayın Torlak. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığınca hazırlanan Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini bildirmek üzere huzurlarınızdayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, ülkemiz istihdamına katkı
sağlayacak ve uluslararası standartlarda iyi eğitimli zabitan ve gemi adamı
yetiştirilmesi amacıyla, Türk Deniz Eğitim Vakfı tarafından Piri Reis
Üniversitesinin kurulmasını içermektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; denizcilik sektörümüz, tüm
dinamikleriyle ülkemizin en önemli sektörlerinden biri konumundadır. Özellikle
ülkemizin ekonomik açıdan ciddi kaynaklara ihtiyacı olduğu bir dönemde,
denizcilik sektörümüzü daha ileri götürmek milletimizin refahını artıracaktır.
Günümüzde yılda 10 milyar tondan fazla yükün deniz ticaret filosu tarafından
taşındığı bilinmektedir. Sadece taşımacılığın dünyadaki cirosu 350 milyar
doları aşmaktadır. Deniz ticaret sektörünün dünya ticareti hacmindeki payı, 1
trilyon doların çok üzerindedir. Bulunduğumuz coğrafi konum itibarıyla dünya ticaretinin önemli
noktalarından birinde yaşıyoruz. Her yıl elli binden fazla gemi boğazlarımızdan
geçmektedir. Limanlarımıza binlerce gemi geliyor, yükleme ve boşaltma yapıyor.
Bu nedenle, deniz ticaretinin ülkemiz için ne kadar önemli olduğunu,
ekonomimize ne kadar katma değer kazandıracağını takdirlerinize bırakıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hâlâ yıllık ithalat ve
ihracat yüklerimizin sadece yüzde 25’ini taşıma kapasitesine sahip olan Türk
deniz ticaret filosunun kapasitesini mutlak surette artırmalıyız. Öncelikle,
yüklerimizin yüzde 50’sini kendi millî bayraklı gemilerimizde taşınır hâle
getirecek Türk Bayraklı filomuzu tesis etmeliyiz. Bu maksatla, armatörümüzün
gemisine Türk Bayrağı çekmekten kaçınmasını önleyecek tedbirler almalıyız.
Gemisinde çalıştıracak Türk zabitan bulamayan armatör, doğal olarak yabancı
bayrağı tercih etmektedir. Bugün, üzerinde görüştüğümüz Piri Reis Üniversitesi kurulmasıyla
ilgili kanun teklifinin bu konudaki adımlardan biri olduğunu memnuniyetle
görmekteyim. Bunu, deniz ticaret filomuzun gelişmesine yardımcı olacağı
düşüncesiyle destekliyorum. Açılması öngörülen Piri Reis Üniversitesinin diğer
özel ihtisas üniversiteleri gibi başarılı olacağını düşünüyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hâlen Türk ticaret
filosunda güverte ve makine zabitanı sıkıntısı had safhalara çıkmış ve bu
ihtiyaç mevcut üniversitelerimizdeki öğrenci sayısı ile on yılda karşılanamaz
duruma gelmiştir. Denizcilik fakültelerinden mezun olan öğrencilerin istihdam
edileceği karadaki kadrolar günümüzde fazlalaşmaktadır. Elbette bu kadrolara da
ihtiyaç vardır, ancak denizcilik fakültelerinin esas amaçlarının gemilerde
çalışacak zabitan yetiştirmek olduğu unutulmamalıdır. Aldıkları denizcilik
eğitimine karşın karada çalışmayı tercih eden denizcilik üniversitelerimiz
mezunlarının artması da zabitan açığını büyütmüş ve armatörümüzü personel
temininde sıkıntıya sokmuştur. Bununla beraber, Gemi Adamlarının Eğitimi,
Belgelendirilmesi ve Vardiya Tutma Esasları Hakkında Uluslararası Sözleşme olan
STCW Sözleşmesi kurallarına uygun eğitim vererek zabitan yetiştirilen özel
kurumlar da kapatılınca, zaten sınırlı olan zabitan sayısının ihtiyacı
karşılaması imkânsız hâle gelmiştir. Bu özel kurumlardan biri olan Türk Deniz Eğitim Vakfı,
denizciliğimizin önündeki bu çok önemli sorunun çözümüne yardımcı olmak
maksadıyla, mevcut okulu ve tesislerine ilave yatırımlarla üniversite açmaya
karar vermiştir. Türk Deniz Eğitim Vakfının desteğiyle kurulan Piri Reis
Üniversitesinin özellikle bünyesindeki Denizcilik Fakültesiyle sektörümüzün bu
konudaki eksikliğinin kısmen de olsa giderileceğini ve Türk Bayraklı filomuzun
tonajının artmasına yardımcı olacağını düşünüyorum. Açılacak üniversitenin İstanbul Tuzla’da bulunan İstanbul Teknik
Üniversitesi Denizcilik Fakültesine yakın konumda olması, Tuzla’yı,
tersanelerden sonra, eğitim üssü hâline getireceğini memnuniyetle ifade etmek
istedim. Bu vesileyle, yasa tasarısında emeği geçen herkesi kutluyorum. Bu
kanun tasarısı kapsamında kurulması planlanan Piri Reis Denizcilik
Üniversitesinin büyük Türk milletine, Türk denizciliğine ve yeni denizcilere
hayırlı, uğurlu olması dileğiyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Torlak. 2’nci madde üzerinde şahısları adına söz talepleri vardır. İlk söz, İzmir Milletvekili Sayın İbrahim Hasgür’de.
Buyurun Sayın Hasgür. (AK Parti
sıralarından alkışlar) İBRAHİM HASGÜR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 97
sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım. Ayrıca, sözlerime başlarken, değerli bir akademisyen ve doktor
olan, bir bilim insanı olan Sayın Meclis Başkan Vekilimizin önünde bu kanun
tasarısının görüşülmesinin Meclisimiz adına bir şans olduğunu da ifade
etmeliyim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri, tarihi Hazreti Peygambere
kadar uzanan vakıf müessesesi, Selçuklular ve Osmanlılarla gelişerek mektep,
medrese, cami, hamam, sebil, su yolu, kervansaray,
han, darüşşifa gibi toplumun çeşitli ihtiyaçlarının karşılanmasında çok önemli
bir rol oynamıştır. Çeşitli gayeler için kurulan bu vakıflar hemen her türlü
sosyal faaliyet ve hizmetleri devlet bütçesine ihtiyaç duymadan yerine
getiriyordu. Eğitim için gerekli binaların yapılması, hocaların temini,
maaşları, öğrencilerin barınma, yeme ve gıda ihtiyaçları bu müesseseler tarafından
karşılanıyordu. Bugün de ülkemizde ilk, orta, lise ve üniversite kademelerinde
eğitim ve öğretim imkânı bulamayanlara yardımcı olmayı, barınma ve burs
ihtiyaçlarını karşılamayı, onların sosyal ve kültürel gelişimini sağlamayı gaye
edinmiş çok sayıda vakıflar bulunmakta ve bu vakıflar bugün de büyük hizmetler
vermektedirler. Ancak, eğitim ve bilime toplum katılımının sadece maddi
destekle sınırlı kalması, bunun yanında yasal olarak üniversitelerin sadece
devlet eliyle kurulabileceği hükmü, vakıf üniversitelerinin kurulması ve ülke
sathına yayılmasını 1980’li yıllara kadar geciktirmiştir. Nihayet,
1983 yılında Üniversite Kanunu’na eklenen bir madde ile vakıf üniversitelerine
açıklık getirilmiş “Vakıflar, kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla ve mali
ve idari işler dışında, akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması
ve güvenlik yönlerinden bu Kanunda gösterilen usul ve esaslara uymak kaydıyla,
yükseköğretim kurumları veya bunlara bağlı birimlerden birini ve birden
fazlasını kurabilirler.” hükmü ile vakıf üniversitelerinin önü açılmıştır. Vakıf üniversiteleri konusunda yapılan değişik kanuni
düzenlemelerin getirdiği imkânlarla, Türkiye, ümit ediyorum ki çok kısa zamanda
vakıf üniversitelerinin hızla çoğaldığı ve bunların birbirleriyle yarıştığı bir
ülke hâline gelecektir. Zira, diğer ülkelerdeki özel
üniversite uygulamaları örnek alınabilecek derecede başarılı sonuçları
vermiştir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ve Kanada gibi
ülkelerin yükseköğretim sistemleri içinde özel yükseköğretim kurumları önemli
bir yer tutar. Buralardaki yükseköğretim kurumları, öğrenim görenlere verdiği
hizmet dışında, topluma da büyük yararlar sağlamaktadır. Araştırma
faaliyetlerinin hemen hemen tamamı toplum ve kamu
yararına yöneliktir. Bundan dolayı, özel üniversiteler oralarda da devlet
desteği görür. Söz gelimi, Amerika Birleşik Devletleri’nde, 2000 yılında, 20
milyon civarında öğrenciye hitap eden, sayıları 4 bin civarında olan
yükseköğrenim kurumlarının yüzde 55’i özel, yüzde 45’i kamu kuruluşudur. Bu
yükseköğretim kurumlarının yaklaşık 1.500’ü iki yıllık, geri kalan 2.500’ü de
dört yıl ve daha üst seviyede eğitim vermektedir. Amerika Birleşik
Devletleri’nin önde gelen 500 üniversitesinde çeşitli kriterlere
göre yapılan sıralamalarda ilk 25’e giren üniversitelerden 23’ünü özel
üniversiteler oluşturur. Bu kurumlarda üniversitenin sahibi, artık sadece belli
bir vakıf değil bizzat toplumdur. Toplum da üniversiteleri mütevelli heyet
aracılığıyla yönetir. Bu özel üniversitelerde öğrencilerden alınan ortalama
ücret de hiçbir zaman yıllık harcamaların yüzde 40’ını geçmez. Yıllık bütçe
içinde devletin katkı payı ise yüzde 33 nispetinde olup, bazı özel
üniversitelerde bu katkı devlete yapılan projeler sayesinde yüzde 56’ya kadar
çıkabilmektedir. Bizdeki vakıf üniversitelerine baktığımızda, bu üniversiteler, en
son verilere göre, yükseköğrenim öğrencilerimizin yaklaşık yüzde 6’sını içine
almaktadır. Açık öğretimle birlikte düşünüldüğünde bu oran yüzde 4’lere
düşmektedir. Burada dikkat etmemiz gereken önemli bir konu ise 30 vakıf
üniversitesinden, 1984 doğumlu Bilkenti göz ardı
edersek, diğerlerinin yaşının henüz on civarında olduğudur. Buna karşılık bu
üniversiteler hâlen 96 bin öğrenciyi ve 8 bin öğretim üyesini içine almaktadır.
Ayrıca bu üniversiteler, 8 bin civarında idari personel çalıştırarak istihdama
da önemli katkı sağlamaktadır. Devlet üniversitelerinde hâlen 75 bin civarında öğretim elemanı,
vakıf üniversitelerinde ise 8 bin civarında öğretim elemanı çalışmaktadır.
Vakıf üniversitelerindeki bu öğretim elemanlarının çoğunun, başlangıçta devlet
üniversitelerinden geldiği söylenebilir, ama bunların çoğunun da yaş haddinden
emekli olmuş yani zaten devletin çalıştıramayacağı öğretim elemanları, bir
kısmının da yirmi beş yılı doldurmuş kişiler olduğu dikkate alınırsa vakıf
üniversitelerinin devlet kadrolarını sürekli eksilttikleri görüşü havada
kalmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İBRAHİM HASGÜR (Devamla) – Buna karşılık, maddi imkânları
bulunmasına rağmen, vakıf üniversitelerinin asistan alımlarında çok cimri
davranmalarının, çok az sayıda yabancı öğretim elemanı istihdam etmelerinin,
kendi öğretim elemanlarını yetiştirmede çok pasif ve isteksiz davranmalarının,
vakıf üniversitesi olmalarına rağmen, okuttukları burslu öğrenci oranının
ortalama yüzde 15’leri geçmemesinin, ayrıca, aldıkları ücretlerin de Türkiye
standartlarına göre hayli yüksek olmasının, bu üniversitelerin halk nezdindeki itibarını azalttığını da ifade etmek gerekir. Bu duygular içerisinde, İstanbul’da kurulacak olan Piri Reis
Üniversitesinin, vakıf üniversiteleri üzerindeki bu hassasiyetleri de dikkate
alarak gerekli çalışmalarda bulunacağına inanıyor, bu vesileyle hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hasgür. İkinci söz, Mersin Milletvekili Sayın Ömer İnan’da. Buyurun Sayın İnan. (AK Parti sıralarından alkışlar) ÖMER İNAN (Mersin) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. 97 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile ilgili
görüşlerimi paylaşmak üzere aranızdayım. Bu tasarı ile “Piri Reis Üniversitesi” adıyla bir üniversite
kurulmak isteniyor. Türk Deniz Eğitim Vakfı tarafından kurulacak olan bu
üniversitede Fen-Edebiyat Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,
Mühendislik Fakültesi, Denizcilik Yüksekokulu, Fen Bilimleri Enstitüsü ve
Sosyal Bilimler Enstitüsü yer alacaktır. Temennim, Türk denizcilik sektöründe
önemli bir boşluğun bu şekilde doldurulmuş olmasıdır. Bu üniversite, adına
yakışır bir şekilde Türk denizciliğine hizmet edecektir. İhtiyaç olan diğer
bölümler de bu üniversitede kurulmak suretiyle bir ihtisas üniversitesi hâline
gelecektir diye temenni ediyorum. Değerli milletvekilleri, 1933 yılında Türkiye’de sadece 1
üniversite vardı. Bu, 1992’ye kadar 28’e yükseldi. 1992 senesinde 24 yeni
üniversitenin kurulmasıyla sayı 52’ye çıktı. 1992’den bugüne kadar kurulan
üniversitelerle şu anda 115 üniversitemiz var. Bunun 30’u vakıf üniversitesi,
85’i de devlet üniversitesi. Piri Reis Üniversitesiyle bu 116’ya çıkacak. Sayı itibarıyla önemli bir gelişme, üniversitelerin sayısı önemli
ölçüde arttı. Birçok il, ilçe, hatta belde, belki de köy üniversiteyle tanışmış
oldu. İSMAİL HAKKI BİÇER (Kütahya) – Biraz fazla oldu. ÖMER İNAN (Devamla) – Köyde de var, evet, atmadım. Düzce Meslek
Yüksek Okulunun bulunduğu yer köy statüsündedir. Fakat, kalitede,
nitelikte de aynı gelişmenin olduğunu söylememiz oldukça zor. Kalite
itibarıyla, nitelik itibarıyla üniversitelerimiz arzu edilen seviyede değil.
Herhangi birimizin çocuğu Harvard’da, Oxford’da, Sorbon’da
okuduğu zaman, bunu ifade ederken göğsümüz kabara kabara
söyleriz “Oğlum Harvard’da okuyor.” diye, ama herhangi bir Türk üniversitesinde
okuyan çocuklarımız için aynı derecede bir memnuniyet söz konusu değil. Bunun sorumlusu kim diye aramak yerine, ne yapmamız lazım diye hep
birlikte düşünmemiz gerekiyor. Acaba mesele özerklikte midir, üniversitelerin
özerkliğinde midir, kabahat burada mıdır? Acaba idari mekanizmada bir sıkıntı
mı var, YÖK’le diyalogda bir sıkıntı mı var? Bunları düşünmemiz lazım. Özerklik meselesinde Türkiye, OECD’nin bir raporuna göre, maalesef
iyi bir konumda değil. OECD’nin 2003 senesine ait raporunda, Türkiye özerklik
açısından 1,5 puan almış. Tam puan 8. 7 puan alan Kanada, Meksika gibi ülkeler
var. Avustralya, İngiltere onun altında geliyor, ama Türkiye’nin puanı 1,5;
özerklik açısından oldukça geri. Üniversitelerdeki sıkıntının kaynağı bu mu? Ben, özerklik deyince
üçe ayırıyorum: Bunlardan birisi mali özerklik, ikincisi idari özerklik,
üçüncüsü de akademik özerkliktir. Akademik özerklik ile idari özerkliğin
gerçekleşmesi benim kanaatime göre mali özerklikten geçer. Bir üniversite mali
açıdan göbeğiyle bir yere bağlıysa maalesef akademik açıdan da, idari açıdan da
özerk olduğunu iddia etmek zordur. Bir başka maddede bu kavramları biraz açarak görüşlerimi ifade
etmeye devam edeceğim. Şu anda -galiba Başkan bir dakika müsaade edecek bana-
rektör seçimiyle ilgili görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Biliyorsunuz rektör
seçimleri… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın İnan. ÖMER İNAN (Devamla) – …üniversitelerdeki öğretim üyeleri
tarafından yapılmakta. Bir seçim yapılmakta orada; 6 rektör aday adayı
belirlenmekte ve YÖK’e gönderilmekte. 6 öğretim üyesi üniversitelerde
belirlenmekte, seçim yapılmakta. Buna, seçim mi diyoruz bilemiyorum yani! Şöyle düşünün: 155 tane üyesi olan bir üniversitede 50 tane bir
üye, 40 tane bir başka üye, 30 tane diğer üye, en son üye de 5 tane rey almış
olsun. Bu 6 kişi YÖK’e gider, YÖK, bu 5 oy alan kişiyi birinci sırada pekâlâ
Cumhurbaşkanına gönderebilir. Cumhurbaşkanı da 5 oy alan kişiyi rektör olarak
atayabilir. Yani, 155 kişiden, 5 kişinin oyunu alan rektör. Buna seçim dememiz
mümkün mü? Bu garabeti hep birlikte devam ettirmeye devam edecek miyiz? Bunu
iyi düşünmemiz lazım. Bundan sonraki konuşmamda devam edeceğim. Teşekkür ederim. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnan. Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: T.B.M Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesinin
(a) bendinde geçen (Fen-edebiyat) ibaresinin (Fen) olarak değiştirilmesini
saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) –
Katılamıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım. BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’ndaki değişiklikle ilgili verdiğim bir
önerge. Burada, “fen-edebiyat fakültesi”nde
“edebiyat”ın kaldırılmasını istiyorum, çünkü o kadar çok edebiyat fakültesi
mezunu gençlerimiz var ki, maalesef, öğretmenliğe de alınmayınca bu
insanlarımız açıkta kalıyor, işsiz kalıyor. Üniversiteleri kurarken mümkün olduğu kadar ülke için ihtiyaç
duyulan dallara öğrenci alalım, o konularda fakülte kuralım. Hiç olmazsa,
devlet o konularda masraf etmiş olur. Biliyorsunuz, her gün kapımıza birçok,
üniversiteyi bitirmiş, öğretmen olma niteliğini kazanmış insanlar geliyor,
maalesef öğretmenliğe atanmıyor. Değerli milletvekilleri, tabii, üniversitelerle ilgili bir kanun
müzakere ediyoruz. Bugün en güncel olan konu, türban mı, baş
örtüsü mü? Bir Anayasa değişikliği yapıldı. Bu,
Türkiye’yi, rejimi çok yakından ilgilendiren bir konu. Geçen gün bir
köşe yazarı diyor ki: “Canavarlaşan şeriat, laik cumhuriyeti yutuyor.” Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye çok ciddi sıkıntılar içine
sokuluyor. Yani, şimdi, bu iş zaten basit bir şey olsaydı, üniversitedeki
türban meselesi iki satırlık bir kanunla müzakere edilseydi, biz sizlerden daha
fazla istiyorduk. Sizden de daha fazla istiyoruz ki, bu memlekette huzur olsun,
güven olsun. Ben sizlere bir şey tavsiye ediyorum: Evvela gidin, hani
diyorsunuz ya… Din adamlarına ne diyorlar? (CHP sıralarından “ulema” sesleri)
Evvela ulemayı bir toplayın. Bu ulema bir karar versin: Hakikaten bu türban
takma dinî bir gereklilik midir, dinî bir gereklilik değil midir? Eğer, “Dinî
bir gereklilik.” derse ve biz de inanırsak, o zaman deriz ki: “Tamam, Müslüman
bir ülkede dinî bir gerekliliktir.” Bunu da çok fazla şey etmeden, bunun o
zaman belki bir şeyi olabilir. Ama, o sizin dediğiniz
ulema arasında da bunun Kur’an’da yazılı dinî bir
gereklilik olduğu konusunda bir hemfikirlik yok. Dolayısıyla dinî gereklilik
olmadığı anlaşıldığı takdirde, o zaman siz de bir fedakârlıkta bulunun, deyin
ki: “Ey gençler, bakın, evet Müslüman’ız ama bu bir dinî gereklilik değildir.” Bu mesele ülkeyi çok karıştıracaktır. İleride türban takan
öğrenciler arasında… Yarın her tarikat ayrı bir türban rengini takacaktır, her
ırktan gelen ayrı bir türban takacaktır. Dolayısıyla üniversitelerde insanlar
birbirlerine karşı, belli bir renklerle birbirleri arasına ayrım girecektir,
üniversitede barış kalkacaktır. Bakın, biz hepimiz Parlamentodayız. Yalnız bu getirdiğiniz
teklifin Türkiye’ye fayda getireceğine kesinlikle inanmıyorum. Yani, efendim
bir türbanın bilmem boğazın altında bağlamakla, üstünde bağlamak arasında…
Bunlar çocuk oyuncağı arkadaşlar. İSMAİL BİLEN (Manisa) – Bunun ne ilgisi var? KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, Parlamentonun görevi doğru olan
şeyleri söylemek ve çözmektir. Türkiye’de çok ciddi sıkıntılar yaratıyorsunuz. Siz iktidarsınız, 340 milletvekiliniz var. Neden böyle, bu ülkeyi
hep vahim olaylara götürecek olaylarla uğraşıyorsunuz? Bakın, iktidara
geldiğiniz zaman Türkiye’de öyle çok silahlı bir eylem de yoktu, işte, bir
nevi, silahlı eylemlerin sonu gelmişti ama Tayyip Erdoğan gitti, Diyarbakır’da
“Kürt sorunu var, ben bunu çözeceğim.” dedi. Ondan sonra… E peki, çöz bakalım! Şimdi, türban meselesi halledilmişti zaten. Sizin Bakanınız “Yahu,
bu, Türkiye’de yüzde 1,5 insanın meselesi” diyor, ama siz şimdi Türkiye'nin
meselesini getirdiniz ve bu meseleden dolayı öğrenciler okumayacak. Bakın, işte
sizin anayasanızı hazırlayan Özbudun da diyor ki:
“Küçük yerlerde artık öğrenciler başı açık üniversitelere gitmeyecek.” Bunun
sonu, devlet memuriyetinde adam diyecek ki “Kardeşim, ben üniversiteyi başı
örtülü okudum, dinî inancım gereği.” Peki. “Dinî inancım gereği niye hâkimlik,
savcılık yapmayayım?” diyecek. Biz, bunları yıllarca önce söyledik. Bakın, işin
doğrusu… Yani, eğer, bir şey yapacaksanız doğrusunu yapın. Türkiye’yi kara
çarşaflılar ülkesi yapın. Yapın, işte, deyin: “Kardeşim, madem Müslüman’ız
Müslümanlığın da dini budur, görüşü budur.” Türkiye’yi kara çarşaflılar ülkesi
yapalım. İşin içinden çıkın. Yani, şimdi üniversitedeki takacak da lisedeki
niye takmayacak, meslek liselerindekiler takmayacak. Geçen hafta bana Samsun’dan bir arkadaş telefon ediyor, diyor ki… LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Kapkaranlık, kara sizsiniz. Kara sizin
zihniyetiniz. KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, kapkaranlık… Siz insanları kapkaranlığa
götürüyorsunuz. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen. KAMER GENÇ (Devamla) – Türkiye aydınlık bir ülke. (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın Milletvekili... Sayın Milletvekili… LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Karanlık, kapkaranlık sizsiniz. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, geçen hafta Samsun’dan bana bir
vatandaş telefon ediyor, diyor ki: Bundan önce imam hatip lisesindeki
öğrenciler güvenlik dersine hepsi başı açık giriyorlardı, birdenbire geçen
hafta bütün öğrenciler başlarını örtmüş, imam lisesinin güvenlik dersinde. Bu,
arkadaşlar, siz böyle şey ederseniz, Türkiye’yi buraya getirirsiniz. (AK Parti
sıralarından “Yok öyle bir şey.” sesleri) Sorabilirsiniz, eğer inanmıyorsanız
sorabilirsiniz. Demek ki sizin işiniz memleketi yönetmek değil. Sizin işiniz, bu
memleketi nasıl parçalayacağız. ÖMER İNAN (Mersin) – Geri al sözünü. KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, bu Vakıflar Kanunu’nu
getireceksiniz. Bu Vakıflar Kanunu’nu Karamanlis
gelmeden önce niye getirmediniz? (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, şimdi siz Türkiye'nin lehine bir
kanun getirmiyorsunuz. Türkiye'nin geleceğini karanlıklara götüren her olayın
içinde oluyorsunuz, çünkü geçmişinizde, yaptığınız bu beş senelik, altı senelik
iktidarda çok ciddi suiistimaller var, soygunlar var, bunları örtmek için
diyorsunuz ki memlekette bir kargaşa çıksın insanlar birbirini öldürsün. Biz de
böyle iktidar yapacağız. Bunu size yedirmezler. Bu memleketin, Cumhuriyetin
bekçileri vardır. Bu Cumhuriyetin bekçileri bu Cumhuriyete sahip çıkacaklar,
bunu bilmenizi istiyorum. Önergemin kabulünü istiyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir. 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talebi yoktur. Şahıslar adına söz talebi var: Osmaniye Milletvekili Sayın İbrahim
Mete Doğruer. Buyurun Sayın Doğruer. (AK Parti
sıralarından alkışlar) İBRAHİM METE DOĞRUER (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Deniz Eğitim Vakfı
tarafından kurulan Piri Reis Üniversitesinin bölgeye ve ülkemize hayırlı
olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Şahıslar adına ikinci söz, İstanbul Milletvekili Sayın
Necat Birinci’ye aittir. Sayın Birinci… Yok. Madde üzerinde soru-cevap faslına geçiyoruz. Buyurun Sayın Doğru. REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana bilgilenme
amaçlı olarak sormak istiyorum. Tokat ilinde kurulu bulunan Gaziosmanpaşa Üniversitesi, kurulduğu
günden itibaren büyük bir gelişme içerisindedir. Halk şu anda o gelişmenin bir
eseri olarak Güzel Sanatlar Fakültesi ve Mimarlık-Mühendislik Fakültesinin
yanında, teknik eğitim fakültesinin de üniversite bünyesinde kurulmasını
istiyor. Bununla ilgili, Sayın Bakanın bazı çalışmalar yapmış olduğunu
biliyorum. Bunun da Meclis kürsüsünden dile getirilmesi noktasında, tekrar
etmesi amacıyla sorumu sormak istiyorum. Teşekkür ediyorum. İkinci sorum: Nüfusu 50 bini aşmış olan yerlerde üniversite
kurulması ve öğrenci seçme sınavı merkezinin kurulabilmesiyle ilgili olarak
-vatandaş bunu istiyor- herhangi bir çalışma var mıdır? Üçüncü soru olarak da: Son yıllarda, aşağı yukarı her vilayete bir
üniversite açılmış durumdadır. Ancak birçok yerde öğretim üyesi ve elemanlarına
da ihtiyaç vardır. Bu mealde, acaba üniversitelerimiz bünyesinde master ve doktora programlarına yaklaşık olarak 3 kişi veya
5 kişi alınıyor her bölüm için. Bunun artırılması noktasında, yani hocaların
bulunduğu yerlerde, mesela, farzımuhal 10 tane hocası bulunan bir yerde 15 kişi
veya 20 kişi civarında alınmasıyla ilgili bir çalışma YÖK tarafından yapılamaz
mı? Bu yapıldığı takdirde, birçok yerdeki öğretim elemanı açığını da bir
vesileyle gidermiş oluruz diye düşünüyorum. Bu sorularıma cevap verilmesini
bekliyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, Şırnak’ta bir yeni üniversite
çalışması olduğunu biliyoruz. Ne aşamadadır? Ne zaman kurmayı düşünüyorsunuz?
Bunu sormak istedim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Bakan. MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Sayın Doğru’nun Tokat’ta teknik eğitim fakültesi kurulmasıyla
ilgili sorusuna cevap veriyorum: Şu anda Türkiye’de ihtiyacın üzerinde teknik
eğitim fakültesi vardır, teknik eğitim fakültesi de, eğitim fakültesi de. Yeni
teknik eğitim fakültesi veya eğitim fakültesi kurdurmuyoruz Sayın Doğru, çünkü
buralardan mezun olan arkadaşlarımız, gençlerimiz mesleki ve teknik eğitime çok
fazla rağbet olmadığı için maalesef öğretmenliğe atanamıyorlar, boş kalıyorlar.
Ancak teknik eğitim fakültelerinin özellikle yeniden yapılandırılması, gözden
geçirilmesi gerekiyor. Bununla ilgili olarak YÖK’le çalışıyoruz. Çünkü buradan
mezun olan insanlar teknisyen değil, mühendis değil. Onların piyasada da istihdam
edilebilmesi için teknik eğitim fakültelerini yeniden yapılandıracağız. Güzel
sanatlar fakültesi de, Tokat’ta, kuruyoruz, ama teknik eğitim fakültesi için
size müjdeli bir haberim yok. Öğretim üyesi yetiştirilmesiyle ilgili, üniversitelerimizin enstitüleri
bünyesinde daha fazla program açılması ve bu programlara daha fazla öğrenci
alınmasıyla ilgili bir teklifiniz var. Dün, bir değerli öğretim üyesi
milletvekilimiz ifade etti. Sadece Konya’da 7 bine yakın lisansüstü eğitim
yapan öğrenci var, master ve doktora yapan.
Türkiye’de aslında bu anlamda 60-70 binin üzerinde lisansüstü eğitim yapan
insan var. Biz öğretim üyesi yokluğundan şikâyet ediyoruz, “Öğretim üyesi
yetişmiyor.” diyoruz ama, bir taraftan da bu insanlar
yetişiyorlar. Yani, bunların hepsi şüphesiz ki araştırma görevlisi değil, ama
kendi imkânlarıyla yapanlar var, burslu yapanlar var vesair.
Sayın Kaplan’ın Şırnak’ta bir üniversite kurulmasıyla ilgili
sorusuyla ilgili olarak da şunu söylerim: Bu yasama yılı bitmeden önce, Sayın
Kaplan, bu dokuz ilimizde de üniversite kurulmasıyla ilgili tasarıyı Türkiye
Büyük Millet Meclisinin önüne getireceğiz. Böylelikle, yani 2008 yılı
içerisinde bu üniversiteler kurulmuş olacak. Teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi okutuyorum: MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok. Soru talebi yok. Önerge yok. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, oyumun rengini belirtmek
üzere söz istiyorum. BAŞKAN – Lehte mi, aleyhte mi? KAMER GENÇ (Tunceli) – Aleyhte. BAŞKAN – Buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
milletvekilleri; 97 sıra sayılı yasanın tümü oylanmadan önce aleyhte oyumun
rengini belirtmek üzere söz aldım. Benim, tabii, aleyhteki oyumun rengi, bu iktidara olan
güvensizliğimden kaynaklanıyor, çünkü, bu… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Aleyhte olmaz. KAMER GENÇ (Devamla) – Canım, bu benim takdirim, siz bırakın! FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Böyle bir üniversite, aleyhte
olmaz. KAMER GENÇ (Devamla) – Bu iktidar, üniversitelere şaşı gözle
bakıyor. Bakın, 1998’de üniversitedeki araştırma görevlisi 5 bin, 2003’te
1.410, 2007’de 2 bin. Şimdi, YÖK Başkanlığına bir kişiyi getirdiler. Diyor ki: “Ey
rektörler, üniversitelerinizde Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarını
uygulamayın.” Şimdi, Bakana soruyoruz, diyoruz ki: “Suç işliyor bu, niye
hakkında soruşturma açmıyorsunuz?” Tıss, ses yok. Şimdi, benim ilimde, Tunceli’de bir tane yüksekokul var, bir de
iktisadi ve idari bilimler fakültesi kurulması için 1992’de çıkmış bir kanun
var. Defalarca söyledik, daha hâlâ bu fakülte kurulmadı. Yüksekokulumuzda -siz
benden daha fazla biliyorsunuz, çok söyledim- 510 tane öğrenci var, bir tek
öğrenci yurdu yok. Şimdi, böyle, bir yandan kanunlarla kurulmuş, öngörülmüş, on
yedi, on sekiz sene önceki fakülteleri kurmuyorsunuz, var olan yüksekokullarda
okuyan gençlerimize yurt vermiyorsunuz, yeni yeni de
yerler kuruyorsunuz. Yani, evvela, mevcut olan kanunları uygulayın bir defa.
Onun için, kendi ilim, yani Tunceli’de -ben öğrenmek istiyorum- bu yurt ne
zaman yapılacak? Ne zaman orada okuyan öğrenciler … İkincisi, fakülte ne zaman açılacak? Gerçi “Dokuz ilde üniversite
yok, bunları da açacağız.” denildi. Bu, laflarda kalmasın. Bir an önce de bu
faaliyete geçirilsin. Şimdi, yüksekokul mezunu insanlarımızın büyük bir kesimi
işsiz. Bunlara bir çare bulmamız lazım değerli
milletvekilleri. Yani, üniversiteler açmak tabii güzel, eğitim çok güzel bir
şey de, bunlara evvela iş sahası açmak lazım. Bunları düşünelim. Yani, türbanı
düşüneceğimize, gelin, evvela, bu boş gezen öğrencilerimize, gençlerimize nasıl
bir iş temin edeceğiz, neler yapmamız gerekir, onu bir şey edelim. Ekonomiyi iflasa götürmüşsünüz. Normal olarak… M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Destek verin YÖK’ü kaldıralım. KAMER GENÇ (Devamla) – Verelim işte… Getirin, hangi… Vergi
kanununu getirin, ben size destek vereyim. Ben maliyeciyim. Bakın, size iyi
şeyleri de, vergi yasalarını düzenlemeyi getiriyorum. Bakın, dünyanın hiçbir yerinde cari açık yüzde 7,5 seviyesinde
değildir; yani, bu yüzde 1,5-2’dir, sizde 7,5. Bu artık patlatmış, yani, ekonomi
kurallarını patlatmış. Siz hâlâ hiçbir şeyin farkında değilsiniz. Ekonomi bir
yandan böyle, ciddi sıkıntılar içindeyken, vergide ciddi, doğru dürüst bir
vergi toplanmazken… Hâlbuki, doğru dürüst vergi
toplasanız, eğer kamu maliyesindeki harcamaları usulüne göre yapsanız, dengeli
harcama yapsanız, Türkiye’de üniversiteyi bitiren gençlerimizin hepsine iş
bulunabilir. Yeni yeni iş sahaları açılabilir. Bence, yine, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşu aşamasındaki
KİT rejimine dönmek lazım. Özellikle doğu ve güneydoğuda ve batının
küçük ilçelerinde, burada devlet destekli KİT’ler, yeni yeni
KİT’ler oluşturmakta yarar var. KİT’ler geçmişte işsizliğin en önemli giderici
unsurlarıydı. Ama, şimdi, olabilir, geçmişte bazı
yerlere siyasetçiler tuttular sorumsuzca, hakikaten adamlarını yetiştirdiler. Ama, o yetişen insanlar da orada nihayet bir ücret aldılar,
aç kalmadılar. Orada aldıkları parayı da yine piyasada harcadılar. Ama, şimdi, öyle bir şey var ki, milyon, milyar dolarlık iş
adamları türettiniz. Sayenizde, özelleştirme sayesinde, devletin mallarının,
işte, tarumar edilmesinde, har vurup harman savrulmasında milyar dolarlık
insanlar yarattınız ve bu milyar dolarlık insanların paralarının çoğu da
yurtdışındadır. Dolayısıyla, bu memleketin en önemli sorunu işsizlik iken,
bu üniversitelerimizi bitiren insanlara iş sahaları konusunda bu Meclisin ciddi
araştırmalar yapması, ciddi düzenlemeler getirmesi gerekirken, bunları bir yere
bırakıp da çeşitli güç odaklarının istekleri doğrultusunda yasalar getirmek, bence,
bu Meclisi Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde halledilmesi gereken görevi
yapmama durumuyla karşı karşıya bırakmak demektir. Onun için, maalesef, sizin bakanlarınızın çoğuna da “bakan” demeye
içim varmıyor ya, dilim varmıyor. Varmıyor. Çünkü,
görüyorum, burada konuşmaların seviyesini görüyorum. Sorduğumuz soruların yüzde
90’ına yanlış bilgi veriyorlar. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devleti,
gerçekten, Türkiye Cumhuriyeti devletinin şanına uygun nitelikte, bilgide,
başarıda, dürüstlükte insanlarla temsil edilmesi lazım. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Hakaret ediyorsun, hakaret… KAMER GENÇ (Devamla) - Ee, çıkılıyor,
gidiliyor, diyor ki: “Efendim, biz Avrupa’dan ahlaksızlık aldık.” Ya, böyle bir
şey olur mu?.. Biz Avrupa’dan, Fransa’dan laiklik
almışız. Laiklik ahlaksızlık mıdır? Ya, böyle bir şey olur mu?..
Ondan sonra, çağdaş eğitimi almışız. Latin alfabesini almışız. Bu, ahlaksızlık
mıdır? Yok. Bunlar, efendim… Yani, siz, zaten laiklikte, laikliği yok etmek
için bir uğraş içindesiniz, ama ona gücünüz yeter mi? Yettiği zaman da sonunda
nasıl bir felaketle karşılaşılacağını herhâlde tahmin edersiniz. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Ben, bu Hükûmete güven duymadığım için
kanunun aslında özüne karşı olmamakla beraber, sırf bu Hükûmetten
dolayı bu kanuna ret veriyorum, saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç. Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olsun. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 15.40 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 16.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
56’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum. 2’nci sırada yer alan 09/11/2006 Tarihli,
5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasa’nın 89’uncu ve 104’üncü Maddeleri
Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve
Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz. 2.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555
Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (x) BAŞKAN - Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu 98 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Sayın milletvekilleri, 09/11/2006 tarihli
ve 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 5, 11, 12, 14, 16, 25, 26, 41 ve 68’inci
maddeleri Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek üzere, bu
hususta gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir. Anayasa’nın 89’uncu maddesinin ikinci fıkrasında “Cumhurbaşkanınca
kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun
bulunmayan maddeleri görüşebilir.”, İç Tüzük’ün 81’inci maddesinin son
fıkrasında ise “Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir
daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların
sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun görüşmelerine
başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda,
sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün
oylaması her halde yapılır.” hükümleri yer almaktadır. Bu hükümlere göre, geri
gönderilen Kanun’un tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan
maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır. Bu nedenlerle, söz konusu Kanun’un sadece Cumhurbaşkanınca uygun
bulunmayan 5, 11, 12, 14, 16, 25, 26, 41 ve 68’inci maddelerinin görüşülmesini
Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 5’inci maddeyi okutuyorum: Yeni vakıfların kuruluşu, mal varlığı, şube ve temsilcilikleri MADDE 5- Yeni vakıflar; Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre
kurulur ve faaliyet gösterirler. Yeni vakıfların kuruluşunda gayesini gerçekleştirecek asgarî mal
varlığı miktarı, mahkemesince belirlenir. Yeni vakıflar, vakıf senetlerinde yazılı amaçlarını
gerçekleştirmek üzere Genel Müdürlüğe beyanda bulunmak şartıyla şube ve
temsilcilik açabilirler. Beyannamenin düzenlenmesine ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle düzenlenir. Yabancılar, Türkiye'de, hukukî ve fiilî mütekabiliyet esasına göre
yeni vakıf kurabilirler. (x) 98 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir. Kanunun ilk görüşmeleri 1/11/2006-9/11/2006 tarihleri arasında 13-17’nci
birleşimlerde yapılmıştır. BAŞKAN – Madde hakkında gruplar adına söz talebi vardır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Rahmi
Güner. Buyurun Sayın Güner. (CHP sıralarından
alkışlar) CHP GRUBU ADINA RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 09/11/2006 tarihli 5555 sayılı
Vakıflar Kanunu’nun Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen
maddelerden 5’inci madde konusundaki görüşlerimi grubum adına sunuyorum. Sayın milletvekilleri, önümüzde bir Vakıflar Yasası var. Bu
Yasa’nın ne amaçla, niçin gündemimize geldiği, neden bu Kanun’un bu kadar
ivedilikle görüşülmesi için Hükûmet tarafından yasama
organına baskı yapıldığını bir türlü anlamış değilim. Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin sorunları büyük. Anadolu’nun
birçok yerinde halk açlık seviyesine düşmüş, yoksullaşmış. Bu sorunlara çözüm
aramadan, maalesef, Amerika Birleşik Devletleri’nin ve Avrupa Birliğinin,
bilhassa Avrupa Birliği üyesi Yunanistan’ın Türkiye’ye telkinleri ve baskısıyla
böyle bir kanun tasarısı gündemimize gelmiştir. Bu kanun tasarısı gelmeden önce
vakıflar üzerinde hiçbir sorun yokken, işlemelerinde sorun yokken ne amaçla
getirildiği, niçin getirildiği de açıklanmamıştır. Değerli arkadaşlarım, Lozan Anlaşması’nın 37 ve 44’üncü maddeleri
arasında azınlık ve cemaat vakıflarının düzenlenmesi kararlaştırılmıştır ve bu
düzenlemede, azınlıklar -Türk vatandaşları gibi onlar da bizim vatandaşımız-
vakıf faaliyetlerinde hiçbir zaman ne haksızlığa uğramış ne de baskı
uygulanmıştır, böyle bir baskı durumu da hiçbir zaman olmamıştır. Kanun
maddesini incelediğimiz zaman bir hususu görmekteyiz: Bu Kanun, Avrupa
Birliğindeki üyeler ve diğer devlet arasında bir mütekabiliyet sistemi şeklinde
çıkarılacağını göstermektedir. Değerli arkadaşlarım, Yunanistan’ın dışında bizimle vakıf
konusunda ilişkisi olan hiçbir ülke yok, bir tek Yunanistan’la var, o da Lozan
Anlaşması’yla belirlenmiş. Türkiye'nin anayasal güvencesi, kanun güvencesi
altında bulunan bu cemaat vakıfları hiçbir zaman baskı görmemiştir. Fakat, Yunanistan’da nasıl baskı gördüğü, hatta cemaat
vakıflarının kimler tarafından idare edildiği, kimler tarafından baskı
kurulduğu, birçoklarına nasıl devletçe el konulduğu açıkça ortadadır. Fakat, Hükûmetimizin bu konuda
Yunanistan’a karşı hiçbir girişimi de şimdiye kadar olmamıştır. Değerli arkadaşlarım, geçen, Yunanistan Başbakanı geldi. Dışişleri
Bakanına ve Başbakana soru sordu, “Bizim ekümenlik
sistemimiz ne olacak?” diye soru sordu ve cevap: “O sizin iç meseleniz.” Değerli arkadaşlarım, bu ekümenlik
sistemi basit bir olay değil. Dünya Ortodokslarının Türkiye'de örgütlenmesidir
ve Türkiye'de bulunan Rum vakıf mallarının bu vakıflara, cemaat vakıflarına
iadesidir. Benim ilimde sekiz-on tane bu şekilde vakıf var. Bu vakıfları biz
iade mi edeceğiz? Bunlara teslim mi edeceğiz değerli arkadaşlarım? Bu kanun
çıkarsa bunların hepsi tehlikeye giriyor değerli arkadaşlarım. Bakın, ekümenlik sistemi kurulursa Anadolu’nun
birçok yerlerinde misyonerlik faaliyetleri başlayacaktır. Şunu çok iyi düşünmek
lazım: Misyonerlerin hiçbirisi -din adamı kisvesinde siyasi niteliği olan
kişilerdir- hiçbir zaman din adamı konumunda da değillerdir. Bu konuda çok
dikkatli olmamız gerekirken biz onlara taviz vermekteyiz Avrupa Birliğinin ve
Amerika Birleşik Devletleri’nin dayatmasıyla. Bu Kanun hem Türkiye'nin
egemenliğini hem Türkiye'nin bağımsızlığını hem de Lozan Anlaşması’yla elde
ettiğimiz kazanımları tehlikeye düşürmektedir. Değerli arkadaşlarım, biz, bu ekümenlik
sisteminin başlangıcı olan, taviz veren bu kanun tasarısını geçirmekle
Anadolu’muzda bunların örgütlenmesine taviz veriyoruz, onların örgütlenmesine
yol açıyoruz. Değerli arkadaşlarım, şunu söylemek istiyorum: Ben, ilimde ezan
sesiyle doğdum, büyüdüm, kilise, çan sesiyle değil. Onun tekrar örgütlenmesini
istemiyorum. Bu, siyasi bir niteliktedir. Değerli arkadaşlarım, şunu da belirtmek istiyorum: Bugün, siyasi
iktidar İslam dinini, Müslümanlığı siyasete alet etme çalışmaları içinde. Buna
şiddetle karşıyım. Her yerde bununla karşılaşıyoruz. Ama Türkiye’de, bir yanda
bu şekilde örgütlenme yapılırken, bir yandan da Büyük Orta Doğu Projesi’nin
parçası olan ılımlı İslam teziyle bu şekilde hem ekümenlik
örgütlenmesi hem içimizde belli siyasete alet edilmesi inancımızın ve
dinimizin… Bunu kesinlikle kabul etmiyoruz değerli arkadaşlarım, buna şiddetle
karşıyız. Bizim siyasi yapımızda, bünyemizde, kesinlikle yabancı cemaat
vakıflarının şube açmasına, yabancı cemaat vakıflarının girişimde bulunmasına,
teşebbüste bulunmasına, ticari işletmeler açmasına da şiddetle karşıyız, yurt
içi ve yurt dışı örgütlenmelerine de karşıyız. Bu Kanun çıkarsa, Türkiye’de çok
daha değişik durumlar çıkacak. Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kuruluş
felsefesi vardır: Demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir. Eğer bu Vakıflar
Kanunu çıkarsa Türkiye’de şimdiye kadar daha geniş faaliyette bulunmayan
tarikatların, Türkiye’de kapatılmış olan tekke ve zaviyelerin, Türkiye’de hâlen
üzerinde ısrarla durulan, terör yaratan bazı görüşlerin, dinimizi istismar eden
görüşlerin Türkiye’de büyük bir örgütlenmesi olacaktır, ticari işletmeler
şubeler açma durumuna gelecektir. Değerli arkadaşlarım, bu Kanun Türkiye’nin üniter
yapısını, bu Kanun Türkiye’nin Misakımillî hudutlarını, Türkiye’nin
bağımsızlığını ve özgürlüğünü tehlikeye düşürecektir, bu Kanun -açıkça
söylüyorum- Türkiye’nin bir yüz karası olacaktır, bu Kanun Türkiye’ye hiçbir
şey getirmeyecektir, bu Kanun Türkiye’nin bütün kazanımlarını yok edecektir.
Biz, bu Meclise geldiğimiz zaman yemin ettik. Bu yeminimiz doğrultusunda,
Türkiye’nin menfaatlerini, Türkiye’nin çıkarlarını en iyi şekilde korumak
durumundayız. Eğer koruyamıyorsak bunun hesabını bize sorarlar değerli
arkadaşlarım. Bu bakımdan, bu Kanun’un yüce Meclisimiz tarafından geri
çekilmesini ve reddedilmesini talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner. Gruplar adına ikinci söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına
Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’da. Buyurun Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasa’nın 10’uncu maddesi “kanun önünde eşitlik” diyor. Yüce
Meclisin değerli üyelerine bir daha okuyup hatırlatmak gereğini duyuyorum:
“Dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde herkes eşittir.” Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlıdan devraldığı mirasla, tarihinden
gelen zenginliğiyle, Anadolu’nun bin bir çiçek kültürüyle, zenginliğiyle bugün
elliye yakın etnik kimlik ve bütün semavi dinlerin olduğu bir ülkedir.
Öncelikle bunu ifade ediyorum ve ve şu kürsüden,
Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Boşnak, Pomak, Arnavut, Abaza ve Adige,
elliye yakın insan, elliye yakın etnik kimlik sayabilirim. Hristiyanlık,
Yahudilik, Musevilik ve onun dışında, İslam diniyle bu ülkede birçok mezhep de
sayabilirim. Bu ülkenin bu topraklarda doğan her yurttaşı eşit ve özgür
yurttaşlardır, onurlu yurttaşlardır, onlar arasında ayrımcılık yapan, ırkçılık
yapan, mezhepçilik yapanların, kafatasçılık yapanların, nasyonal sosyalizm veya
Mussolini’nin veya Hitler’in çağrışımını yapacak
şekilde hareket etmesi bu Mecliste kabul edilemez. Bu bir. İkincisi: Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir, aşiret
devleti değildir. Bunu, özellikle altını çizerek söylemek istiyorum. Yasama
meclisi kanunlar çıkarır. Bu çıkardığı kanunların içinde uluslararası
sözleşmeler de vardır. Bu uluslararası sözleşmeler, aşiret devletlerinde değil,
hukuk devletlerinde, meclislerinde onaylanır, yasalaştırılır ve o ülke, ondan
sonra… Uluslararası bir kuraldır non bis in idem, yani ahde vefa, yani sözleşmeye saygı…
Sözleşmeye saygı, ahde vefa, pacta sunt servanda. Yani bu kavram,
çok açıkça, hukuk devletinin, onurlu bir hukuk devleti olmanın ölçütüdür.
Şimdi, biz bunu tartışırken Balkanlarda, Kafkaslarda ve Orta Doğu’da binlerce,
Osmanlıdan kalan vakfımızın olduğu gerçeğini unutup sadece ülkemizdeki 161 tane
cemaat vakfı üzerinde konuştuğumuz zaman elimizi vicdanımıza koyalım. Demin bir
konuşmacı burada dedi ki: “Benim bulunduğum yerde kilise yoktur.” Ben
İdilliyim, Şırnak İdil. Benim bulunduğum yerde, ben doğduğumda yüzde 99’u
Süryani’ydi, Hristiyan’dı. Otuz sekiz tane de kilise
vardı ama bugün dokuz tane ev kalmış durumda. Süryani yurttaşlarımız…
Mezopotamya’nın o çiçeğini kopartıp soldurduk. Deyrulzafaran,
Deyrulumur… Bugün onların çok az bir temsiliyeti kaldı ülkemizde. Bu gerçekliğimizi göremiyoruz.
Benim yaşadığım İdil’de Yezidi cemaati de vardır ve ben çocukluğumda 6 tane
bayram gezerdim, 2 Yezidi bayramı, 2 Hristiyan
bayramı, 2 tane de Müslüman bayramı gezerdim, üstüne de hep beraber Nevruz
Bayramı’nı kutlardık. Böylesine geniş, böylesine güzel bir ülkenin
mensuplarıyız. Ne olur bu kürsüde konuştuğumuz zaman insan olduğumuzu, insan
onurumuzu… Ayrımcılık yapmadan düşüncelerimizi burada açıklayalım. Bunu açıkladıktan sonra, bir noktada daha bir sitemimi ifade etmek
istiyorum, bu sefer de AKP’ye, iktidar partisine. ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – AK Parti. HASİP KAPLAN (Devamla) – AK Parti mi, AKP mi? Bazen onu
kullanıyoruz, bazen onu. Artık alışın siz de. Şimdi, biz seçilerek geldik bu Meclise. Sizin oylarınız bizim
oylarımızdan kıymetli değil. Sizin oylarınız bizim oylarımızdan daha üstün de
değil. Biz 2 milyon seçmeni temsil ederek geldik ve bu Mecliste bir grup
kurduk. İsteseniz de istemeseniz de... Farklılık, çoğulculuk, çok kültürlülük
diye diye her gün bu kürsüden Sayın Cumhurbaşkanı
konuşacak, Başbakan konuşacak, ama söz görüşmeye geldiği zaman, bir türban
olayında, AK Parti Mecliste grubu bulunan CHP’ye gidiyor, bu konudaki görüşünü
biliyor, MHP’ye de gidiyor, grubu olmayan DSP’ye de gidiyor, ama Demokratik
Toplum Partisine gelmiyor. Bu resmen ayrımcılıktır, bu resmen demokrasiyi
sindirememektir, bu resmen Meclisi yok saymaktır, bu resmen 2 milyon seçmenin
iradesine saygısızlıktır. 2 milyon seçmeni ben bu kürsüde temsil ediyorum. Bu
grup görüşmelerinde bu ayrımcılığı yapanlar yarın bölgeye geldiği zaman, halkı
-teneke bağlarsa peşlerine- ben zapt edemem. Uyarıyorum sizi: Bu ayrımcılığı
bir daha yapmayın. Başbakanı uyarıyorum, kabinesini uyarıyorum, grup başkan
vekillerini uyarıyorum. Bu Mecliste ortaklaşa da yaptığımız şeyler var. Gruplar olarak,
temsilen, birlikte yaptığımız işler var. Birlikte oturuyoruz, birlikte kararlar
veriyoruz, birlikte Meclise getiriyoruz. O zaman niye bizimle görüşüyorsunuz?
Soruyorum: Niye o zaman görüşüyorsunuz? Niye Başkanlık Divanına çağırıyorsunuz?
Niye gruplar arası görüşme yapıyorsunuz? Niye komisyonlara bizi çağırıyorsunuz?
Niye komisyonlarda “Birlikte önerge verelim.” diyorsunuz? Arkasından da bu
çiğliği, bu hazımsızlığı, bu yakışıksız davranışı bu Meclise nasıl
yakıştırabilirsiniz? AKP olarak, Kürt halkından, 2 milyon seçmenden özür borcunuz
var. Özür borcunuz yerine gelmediği sürece ellerim yakanızda olacaktır. Grubum
adına söylüyorum, bunu affetmeyeceğiz, gittiğim her yerde şikâyet edeceğiz.
Yarın Meclis bitiyor ve yarın Diyarbakır’a gidiyorum. Mardin’e gideceğim,
Şırnak’a gideceğim, ilçe ilçe, köy köy dolaşacağım ve sizleri şikâyet edeceğim. Bu Mecliste bu seçmenin iradesine saygıyı sağlayamayanlar, bu
ülkede birliği de sağlayamaz, bu ülkede mutabakatı da sağlayamaz. Ben
inanıyorum ki doğru dürüst gelseniz, doğru dürüst konuşsanız, bu türban
konusunu, CHP dâhil, hep beraber çözeriz. CHP dâhil diyorum, diğer partiler
dâhil, bir mutabakat, bir yöntem buluruz. Bir çözüm bulunur. Bir konuşmak
gerekir. Bir konuşmadan, bir görüşmeden, evet… Baş örtüsüne özgürlük
kahramanlarına sesleniyorum: Bu ülkede baş örtüsü, örtü sonradan gelir. Bir de
insanların doğuştan hakları var. Doğarken haklarını edinirler. Ana dili
doğuştandır, ana dilini doğarken kazanır. Bir Kürt ananın, 20 milyon Kürt
yurttaşımızın 10 milyonu kadındır. Kadın olan Kürt yurttaşlarımızın ana diline
özgürlüğü o 42’nci maddede getirmeyeceksiniz, içinize sindirmeyeceksiniz ama
başörtüsünü de “özgürlük” diye kamuoyuna lanse edeceksiniz, kamuoyunu
aldatacaksınız, ayrımcılığa devam edeceksiniz. Evet, gelseydiniz size doğruları söylerdik, bu doğruların bunlar bunlar olduğunu anlatırdık. Biz, programında “Başörtüsü
nedeniyle üniversitelerde yasak olmaz.” diyen tek partiyiz, programında bunu
koyan tek partiyiz. Harbi, dobra dobra biz bunu da
koyarız, laik, sosyal hukuk devletini de, demokrasiyi de sonuna kadar
savunuruz. Bizim bu inancımız var, bizim bu yürekliliğimiz var, bu
kararlılığımız var. Ama yakıştıramıyorum bu ülkenin Başbakanına, bir çay
içmeyi, gelip bizim grubumuza hayırlı olsun demeyi içine sindirememiş, gelip
bir nezaketen çay içmemiş Başbakanı ben de sindiremiyorum bu ayrımcılığını. Bu
Başbakan özür dilemediği sürece şuna ant içiyorum ki grubum adına da, bunun hak
ettiği cevabı her yerde, her zaman bu kürsüde ve alanlarda vermeye devam
edeceğiz. Bu saygısızlığa bu sitemim bir son uyarıdır. Lütfen gerdirmeyin
Meclisi, lütfen bu konuda bizim anlayışımıza saygılı olun, farklılıklara
tahammül edin, demokrasinin çoğulculuk olduğunu öğrenin, kültürel çoğulculuğu
da hazmedin ve bunları bilerek burada görev yapalım. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HASİP KAPLAN (Devamla) – İstiyorsanız tercih sizin, işte, gelecek
ve yarın sizin. Siz istediğiniz gibi devam etme özgürlüğüne sahipsiniz ama biz
de istediğimiz gibi tepki koyma özgürlüğüne sahibiz. Bunu da herkes böyle
bilsin ve bu ayrımcılığı asla hazmetmediğimizi burada grubumuz adına ifade
etmek istiyorum. Evet, çok şey hazırlamıştım vakıflarla ilgili. Daha çok madde var,
konuşacağım. Bunu konuşmak zorunda kaldım ama bir şey söyleyeceğim: Burada
tanıdığım hukukçular var, baro başkanlığı yapmış, Barolar Birliğinde
yöneticilik… Mütekabiliyet ilkesi devletler arasında mı uygulanır, yoksa?.. Bu ülkenin yurttaşı olan Ermeni, Rum, Yahudi, Yezidi,
Süryani, Keldani vatandaşımla Yunanistan arasında,
vatandaşımla Bulgaristan arasında mütekabiliyet ilkesi uygulanmaz. Bu ülkenin
yurttaşları eşit ve özgürdür. 66’ncı maddede bunun tanımı vardır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HASİP KAPLAN (Devamla) - Bu ülkenin yurttaşlarının vakıflarıyla
Yunanistan’daki uygulamaların mütekabiliyeti uygulanmaz. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan. Bir dakika da ek süre
vermiştim. Teşekkür ederim Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN (Devamla) – Teşekkür ederim, sağ olun. (DTP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili
Sayın Rıdvan Yalçın. Buyurun Sayın Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan 98 sıra sayılı Vakıflar Kanunu’nun Sayın
Cumhurbaşkanınca veto edilen 5’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Sayın milletvekilleri, bugüne kadar zaman zaman
nefsimize ağır gelse de, haksız da olsa zaman zaman
iktidarla aynı paralelde olmakla itham edilmemize rağmen, ülkemizin menfaatleri
öyle olmasını gerektirdiği için gereken inisiyatifleri
kullandık. Cumhurbaşkanlığı seçiminden tutun da baş örtüsü yasağına çözüm
üretmede, Nükleer Enerji Yasası’ndan Tanık Koruma’ya,
Temel Ceza Kanunlarına Uyum’dan Tütün Mamulleri Kanunu ve Hakimler
ve Savcılar Kanunu’na kadar “Biz muhalefetiz, iktidar ne derse tersini
söylemeliyiz.” anlayışı yerine, ülkemizin hayrına olan işlerde uzlaşmaya açık,
katkı sunan bir anlayış içerisinde davrandık. Onun için, bu Yasa’ya karşı
söylediklerimizi de lütfen ciddiye alınız. Sayın milletvekilleri, bu tasarı, bu Meclisin yeterli çabayı
göstermeyen muhalefet milletvekillerini bile gelecekte sorumluluk altına
sokacak kadar önemli bir tasarıdır. Onun için, bu tasarıya karşı çıkmayı,
aleyhinde konuşmayı, kamuoyunu bilgilendirmeyi, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak, yalnızca bir siyasi faaliyet, bir muhalefet vazifesi olarak değil,
askere gitmek, vergi vermek, vatan savunmasına katılmak gibi bir vatan borcu
olarak kabul ediyoruz. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın milletvekilleri, cemaat vakıflarını yeni vakıflarla
aynı statüye getirip ayrıcalık tanıyan, yabancılara ülkemizde vakıf kurma,
kurulu olanların yönetiminde bulunma imkânı getiren, şube, temsilcilik açma,
şirket kurma, sınırsız mal edinme, yurt dışından bile sınırsız ve izinsiz
yardım, bağış alma hakkı getiren, vakıf meclisinde cemaat vakıflarına da söz
hakkı tanıyan bu tasarının komisyon görüşmelerinde de bulundum. Sayın Bakana “Yıllarca terör örgütünü besleyen, hamilik eden,
uyduruk soykırım iftiralarını yasalaştıran ülkelerden kimler acaba vakıf kurup
da bize iyilik yapmak istiyor diye?” sordum, cevap yok. Sayın Vakıflar Genel
Müdürüne “Osmanlıdan Türkiye dışında kalmış kaç vakıf var, kaç eser var?” diye
sordum, cevabı insanı dehşete düşürüyor. Devletimizin böyle bir envanteri yokmuş. Bazı eserlerin resimleri de ismini
söylemediği bir sponsor firma tarafından resimlenmiş.
Değerli arkadaşlarım, mütekabiliyete bakın! Sayın milletvekilleri, komisyon üyeliğim boyunca, AKP’li
arkadaşlar, özellikle geçen dönemden kalan tasarıları hararetle
savunmaktaydılar. Bu tasarı görüşülürken özellikle rica ettim ve hatta, tahrik ettim. Ancak, bir tek AKP’li komisyon üyesi
bile söz almadı ve hatta, özel sohbetlerimizde onlar
da bu tasarının “kabul edilemez” olduğunu ifade ettiler… KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ama kabul ettiler. RIDVAN YALÇIN (Devamla) - …ancak, mahcubiyetle el kaldırmaktan da
geri kalmadılar. Şimdi bu arkadaşlarımızı, partilerine karşı isyana değil,
inandıklarını grup yönetimlerine söyleyecek cesaret ve vicdana davet ediyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) Sayın milletvekilleri, tasarıda geçen mütekabiliyet bir kandırmacadan ibarettir. Öncelikle belirtmeliyim ki bize
özellikle Avrupa Birliği tarafından dayatılan bu tasarı bir Avrupa Birliği
uyumuyla açıklanamaz. Zira “vakıf” kavramı, özellikle hayrî,
dinî hizmet açısından bize özgüdür, AB’nin ortaklaşa bir vakıf mevzuatı yoktur,
olmayan mevzuatın mütekabiliyeti de elbette olmaz. Cemaat vakıfları bakımından, vatandaşlık bağı, mütekabiliyet
uygulamasını zaten imkânsız kılmaktadır. AB ülkeleri içerisinde “cemaat
vakıfları” kavramı yalnızca Yunanistan hukukunda karşımıza çıkmaktadır.
Yunanistan’da bulunan Türk-Müslüman azınlık vakıflarında, Türkiye’deki cemaat
vakıflarının neredeyse tamamında etnik ya da dinsel isimler kullanılmaktayken,
“Türk” kelimesi kullanılamıyor. Başka neden bulunamıyorsa ya askerî bölge ilanı
ya da kamulaştırma gibi nedenlerle mülkleri ellerinden de alınıyor, müftüleri
bile Yunan Hükûmeti tarafından tayin ediliyor.
Seçilmiş vakıf yönetimleri keyfî olarak azledilip, yerlerine hükûmetçe atama yapılıyor ve bütün bunlar bir Avrupa
Birliği ülkesi içerisinde yapılıyor. Soruyoruz: “Mütekabiliyet” dediğiniz bu
mu? Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin bu Yasa’ya
itirazını, kimse şovenist bir söylem olarak
anlamamalıdır. Biz, yüzyıllardır atalarımızın da yaptığı üzere, bu topraklar
üstünde bu vatana, bu millete bağlı her yurttaşımızı, etnik ve dinî
farklılığına bakmaksızın, yüce Allah’ın kutsal bir emaneti olarak kabul eden
bir anlayışın temsilcileriyiz. Ancak, bu duygu, bizi tarihsel gerçekleri,
tecrübeleri ve ülkemizin geleceğini düşünmekten alıkoymamalı. Medeni Kanun’un
111’inci maddesinde dinsel ve etnik amaçlı vakıf kurulamayacağı düzenlenmiştir.
Bu şartlar içerisinde, Türkiye’de, etnik kökeni, dini, mezhebi ne olursa olsun
herkes zaten vakıf kurabilmektedir. O hâlde bizim bu Yasa’ya karşı çıkışımızı
“bir kısım vatandaşımızın haklarına karşı çıkmak” gibi takdim etmek hem gerçeğe
hem hukuka hem insafa aykırıdır. Devletimiz, Müslüman Türk eserlerini intikam duygusuyla tarumar
eden -sözüm ona- Batılı ülkeler gibi yapmak yerine, 1935 yılında çıkardığı
Kanun ile azınlık vakıflarına ait mülkleri adlarına tapuya tescil ettirip,
varlıklarını teminat altına almıştır. Vakıf senetlerinde yer almıyorsa -doğal
olarak- yeni mülk edinmelerini de men etmiştir. Ancak, kimi vakıflar hukuka
aykırı olarak farklı yollarla mal edinmeyi sürdürmüş ve nihayet yargı, hükmünü
vererek, bu vakıfların yeni mal edinemeyeceği içtihat edilmiştir. Şimdi, biz, hukuku uygulayan ve yıllardır istikrar kazanmış bu
uygulamayı terk ediyor, bu vakıfları haklar bakımından yeni vakıflarla aynı
statüye getirirken, diğer yandan etnik ve dinî faaliyet alanını genişleterek,
âdeta ayrıcalıklı hâle getiriyoruz. Bu yolla da, tek taraflı olarak
devletimizin kuruluş senedini kendi ellerimizle yırtıyoruz. Sayın milletvekilleri, vakıf senedine bakılmazsızın, vakıf amacına
uyumlu olup olmadığına bakılmaksızın, vakıflara şube ve temsilcilik açma hakkı,
yabancılara vakıf kurma hakkı getiriyoruz. Böylece, yabancı güç odaklarını
ülkemizde birer siyasi aktör hâline getiriyoruz. Dünyanın birçok ülkesinde bazı
kutsal ve çağdaş değerlerin arkasına saklanarak istikrarsızlık yaratan, pembe
devrimlerle birçok ülkenin karışmasına ve rejim değişikliğine yol açan sürecin
bu vakıflar olduğunu nasıl unutuyoruz? Sayın Bakan “Mütekabiliyet var.” diyorsunuz. Hangi vakfınız
aracılığıyla, acaba, Alman vakıflarıyla, AB vakıflarıyla, Soros
vakıflarıyla mücadele etmeyi düşünüyorsunuz? Sayın milletvekilleri, Hükûmetçe, bu
tasarı geçmezse devasa tazminatlar ödeyeceğimiz iddiasıyla korkutuluyoruz.
İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında, Sözleşme’nin imzasından önce
gerçekleşen olaylara bakamayacağını içtihat etmiştir. O hâlde, bu iddia hukuk
ve gerçekle bağdaşmamaktadır. Tarihsel gerçekler ve tecrübeler gösteriyor ki, değerli
arkadaşlarım, bu Yasa’yla verdiklerimizi geri almak için yalnız kanun yapmak
yetmeyecek, korkarım, savaşmamız gerekecek. İşte bunun için ısrarla ve samimiyetle
bir kez daha söylüyorum ki bu düzenlemeden vazgeçin. Ülkemize sıcak para
gelmeyecekmiş, gelmesin, bizi AB’ye almayacaklarmış, almasınlar. Bedeli ne
olursa olsun birlikte ödeyelim, ancak gelecek nesillerin karşısına bu utançla
çıkmayalım diyor, hepinizi vicdanlarınıza emanet ediyor, saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın. Gruplar adına son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına
Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ’a aittir. Buyurun Sayın Bozdağ. (AK Parti
sıralarında alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerimin başında sizleri saygıyla selamlıyorum. Görüşülmekte olan Vakıflar Kanunu Tasarısı’nın dokuz maddesi Sayın
Cumhurbaşkanımızca iade edilmişti. Bu çerçevede, Komisyon değerlendirmelerde
bulundu ve Genel Kurulda yeniden görüşmeyi devam ettiriyoruz. Ben faydalı,
hayırlı, yararlı bir Yasa olduğu kanaatindeyim. Türkiye’de uzunca bir zamandır değil, belki Osmanlı’da, belki daha
önce de bizim medeniyetimizde vakıf esastır. Esasen, vakıf kültürünü belki de
dünyaya yayan, yerleştiren, kökleştiren en birinci ülkelerden bir tanesi
Türkiye’dir. Şimdi, buradan konuşurken, anlatırken, ben eminim, her arkadaşımız
olumlu ve iyi niyetli düşüncelerle, ülkemize, milletimize, devletimize yararlı
olsun düşüncesiyle fikirlerini ifade ediyorlar. Ancak, hepimiz aynı iyiliklerle
hareket ettiğimizin bilincinde olmamız lazım. Benim bu tasarıyla ilgili, geçen
dönem Adalet Komisyonunda konuşulurken, bugün burada yine tezekkür edilirken
gördüğüm bir şey var. Bu konu doğru dürüst incelenmemiştir. Konuşanlar, Lozan
Anlaşması’nın ilgili maddelerinin bu konuda ne getirdiği ne götürdüğüyle
veyahut da bu Vakıflar Yasası’nın maddelerinde neler olduğuyla, neler
olmadığıyla fazla ilgilenmekten öte birtakım kelimelerden, cümlelerden hareket
suretiyle, “Şunlar olacak, bunlar olacak…” Peki, ne getiriyor? Ben, bizim vakıflar mevzuatımızda bugüne kadar
yurt dışında, Balkanlarda, Avrupa’da yüzlerce demiyorum ama binlerce Türklere ait
vakıflar var, vakıf senetleri var. Bugüne kadar bunlarla ilgili bir iş yapıldı
mı? Kaç tane Balkanlarda vakıf var? Sorduk, efendim, var mı yok mu? Peki,
şurada ne kadar vakfımız var? Sorduk, var mı yok mu? Cevap? Cevaplar yok.
Neden? Bugüne kadar bunların üzerinde ciddi anlamda bir envanter
çalışması yapılmadığı gibi, bunların durumlarını tespit edip Türkiye’nin ne
yapması veya yapmaması gerektiği noktasında da durulmamış. Neden? Bütçelerden
kaynak ayrılmamış, bu konuyla ilgili düzenlemeler yapılmamış. İşte, bu tasarı
bunu getiriyor. İlk defa vakıflarda Dışişleriyle ilgili bir daire kuruyor ve
Türk milletinin yurt dışındaki vakıflarıyla ilgilenmek üzere bütçe ayırıyor,
görevli ve yetkili kişiler tayin ediyor. Bugüne kadar var mıydı böyle bir şey?
Yok. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Vardı efendim, vardı. Nasıl olur
da böyle konuşabilirsiniz? BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Kötü mü arkadaşlar? KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Nasıl olur ya? BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, kötü bir şey mi bu? Yanlış bir şey
mi bu? KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İnsaf denen bir şey var. BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, bu getiriliyor. Bir başka şey, mütekabiliyet konusu. Biz, her işte mütekabiliyeti esas alıyoruz. Vakıflar konusunda da
Türklerin Almanya’da, Fransa’da, değişik ülkelerde vakıf kurmasına imkân var
mı? Var. Almanya’da Türklere ait vakıflar var mı? HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Cemaat
vakıfları da mümkün mü? Yanıltmayın Meclisi. BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Efendim, bakın, ben bir soru soruyorum. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Cemaat
vakıfları mümkün mü? BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Almanya’da Türklerin dernekleri,
vakıfları var mı? HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) –
Yanıltıyorsun. BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Efendim, bakın, yüzlerce, yüzlerce,
yüzlerce… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Bir başka şey… Bir başka şey: Mütekabiliyetten ne anlarsınız? OKTAY VURAL (İzmir) - Sizin biraz daha çalışmanız gerekiyor bu
konuda galiba. BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Fiilî ve hukuki mütekabiliyet, hem de
aranan şey bu. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Cemaat
vakıfları yok ki Avrupa’da. BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yani, kanunlarınıza sizin “bizde de
Türkler vakıf kurabilir” yazmanıza gerek yok. Yazmanız yetmez, affedersiniz,
ama fiilen Türkler sizin ülkenizde vakıf kurabiliyorsa, öyleyse yabancı da
Türkiye’de vakıf kurabilir. Türklere kendi ülkesinde vakıf kurmaya hukuken ve
fiilen imkân vermeyen birinin Türkiye’de vakıf kurması zaten mümkün değil.
Buraya getirmişiz, biz bunu koymuşuz, bu da burada var. Öte yandan, efendim, yabancılar şirket kuracak, vakıflar veyahut
da bir şekilde paralar gelecek dışarıdan içeri, şöyle olacak, böyle olacak…
Buna kötü niyetle… Affedersiniz, öyle demeyelim, yanlış anlaşıldı. Yanlış
pencereden baktığınız zaman, yani olumsuz bir noktadan baktığınız zaman, doğru,
paralar gelecek, şöyle olacak, şirket kuracak, böyle olacak… Peki, değerli arkadaşlar, bugün bu vakıflara dışarıdan paralar
geliyor mu gayriresmî yollardan, kayıt kuyut altına alınmaksızın? Gelebiliyor. Değişik kanallardan
geliyor. EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Niye yakalamadın? BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi ne yapıyor? Şimdi bakın… EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Niye yakalamadın? BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi… AHMET BUKAN (Çankırı) – Biliyorsun da niye engellemiyorsun? BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Beni bir dinler misiniz ama beni bir
dinleyin. (MHP sıralarından gürültüler) Şimdi bakın, bu tasarıda kayıt ve kuyut
altına alınıyor, devletin gözetim ve denetimi altında bir iyileştirme, bir
düzenleme yapılıyor. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kilise vakıflarını savunuyorsun.
Allah’tan kork! BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bir defa onu görmek lazım. Nereye geldi?
Kayıtları var, resmî kayıtlar. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yalan söylüyorsun! BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Gelen, giden, takip ve kontrolü yapma
imkânı getiriliyor. Bundan niye rahatsız olalım? ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Altı yıldır göz mü yumuyorsunuz? BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Doğru bir şey yapılıyor. Doğru bir şeyden
rahatsız olmanın da bir manası yok. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yüz altmış tane kiliseniz hayırlı olsun
size, yüz altmış kiliseniz hayırlı olsun! BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Lozan’ı da iyi okumak lazım. Lozan’ı da iyi okumak lazım. Ben buradan bir maddesini
okumak istiyorum, uygun görürseniz. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bozdağ,
mesele paraysa Ayasofya’yı satılığa çıkarın. BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - 42’nci maddesinin, görüşmekte olduğumuz
konuyla ilgili üçüncü fıkrasını okuyorum. Diyor ki: “Türk Hükûmeti
söz konusu azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve öteki din
kurumlarına tam bir koruma sağlamayı yükümlenir. Bu azınlıkların Türkiye’deki
vakıflarına, din ve hayır işleri kurumlarına her türlü kolaylıklar ve izinler
sağlanacak ve Türk Hükûmeti yeniden din ve hayır
kurumları kurulması için bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli
kolaylıklardan hiçbirini esirgemeyecektir.” Şimdi mevcut düzenlemeye bakın… OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Helal olsun size! BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …buradakine bakın. Hangisi, nerede, onun
takdirini de ben, değerli Genel Kurulda bulunan ve bizi izleyenlere
bırakıyorum. Bir başka şey, gayrimüslim Türk vatandaşları bugün yeni vakıf
kurmak isteseler, buna mâni bir hâl var mı? Yeni vakıfları kim kurabilir? Türk
vatandaşı olan herkes, yasanın aradığı koşulları yerine getiren herkes yeni
vakıf kurabilir mi? KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Mahkeme izin verirse. Mahkemeden
izin almadan olmaz. BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, bakın. Rum asıllı bir Türk
vatandaşı veyahut da gayrimüslim başka etnik kökenden gelen bir Türk vatandaşı,
mevcut Anayasa’mıza göre Türk vatandaşı hüviyetini taşıyan herkes, kökeni ne
olursa olsun, yeni vakıf kurabilir mi, kuramaz mı? (CHP ve MHP sıralarından
“Cemaat vakfı kuramaz!” sesleri) OKTAY VURAL (İzmir) – Cemaat vakfı kuramaz kardeşim, kuramaz! BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ya, Türk vatandaşları kurabilir mi kardeşim?
Türk vatandaşı olan birisi, bir Rum asıllı… OKTAY VURAL (İzmir) – Şirket de kurabilir. BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …veya Yunan asıllı bir gayrimüslim Türk
vatandaşı kişi Türkiye’de yeni vakıf kurabilir mi, kuramaz mı? (CHP ve MHP
sıralarında “Kuramaz” sesleri) OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Demagoji yapıyorsun. OKTAY VURAL (İzmir) – Din esaslı kuramaz. BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Kurabilir kardeşim. Yeni vakıf kurabilir
değil mi? OKTAY VURAL (İzmir) – Cemaat vakfı kuramaz. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Bekir
Bey, arkadaşları yanıltıyorsun! BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, peki. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Kuramazsa burada gelir söylersiniz.
Dersiniz ki: Yeni vakıf kurmak… Türk vatandaşlarının hepsi yeni vakıf
kurabilirler. Ama ben buradan anlamıyorum. AKİF AKKUŞ (Mersin) – Cemaat vakfı kuramaz. BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Türk vatandaşı bir Rum, yeni vakıf
kurmasına herhangi bir şey denmiyor, bir şey ifade edilmiyor. ŞENOL BAL (İzmir) – Demagoji yapıyorsun! BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Başka yerlerden başka şekil suretlerde
farklı şeyler söyleniyor. Eğri oturalım ama konuyu doğru takdim edelim diyorum.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hem eğri oturuyorsun hem eğri
konuşuyorsun. BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ben bir de bir konuya değinmek istiyorum
değerli arkadaşlar. Bu kürsüde biz birbirimizle konuşurken… OKTAY VURAL (İzmir) – Milletvekillerinizin vicdanına da sığan bir
tasarı değil, bunu da biliniz. Dayatma bu. BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …belli bir seviyede, belli bir üslup
içerisinde konuşmamız lazım. Milletvekili olsun… OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İzmir’de 5 bin kişiyi katleden vakfı
niye ihya ediyorsunuz? BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …bakan olsun, Sayın Başbakanımız olsun,
herhangi biriyle ilgili ifadelerde bulunurken belli bir nezaketin, belli bir
saygının içerisinde bulunmak lazımdır. Burada biraz önce konuşan bir değerli
milletvekili burada ifadelerini kullanırken belli ölçülerin, belli nezaket
kurallarının ötesinde birtakım üslupla değerlendirmelerde bulundu. OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İşgal kuvvetlerinin yandaşı gibi
davranma! BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bizim üslubumuz bu minval bir
değerlendirmeye elvermiyor. Ama, bu kürsü herkesin
asgari birbirine saygıyı göstermesi gerekli olan bir kürsüsüdür, milletin
kürsüsüdür. Bu kürsüde millete saygı ve milletin temsilcilerine saygı
çerçevesinde biz konuşursak daha yararlı bir iş yapmış oluruz. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Herkes öyle davransa çok iyi olacak. BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Eleştirmek serbest. Her şeyi
söyleyebilirsiniz, “Şöyle oluyor, böyle oluyor…” Bizim usul ve üslubumuzu da
beğenmeyebilirsiniz, “Yanlış” da diyebilirsiniz. Eleştirinizi yaparsınız, ama, bunu belli bir saygı, belli bir seviye içerisinde
tutmak hepimizin vazifesidir diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) OKTAY VURAL (İzmir) – Burada millete ve devlete sevgi ve saygı
önce gelir. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Burada kimse kimseye saygı dersi vermek
hakkına sahip değil. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Bekir
Bey, vakıflardan sorumlu devlet bakanlığı hayırlı olsun. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ. Şimdi, şahıslar adına… KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bekir Bozdağ yasa dışı yollardan cemaat vakıflarına para
geldiğini açıkladı. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben öyle demedim. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim, tutanaklara bakın.
(AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biraz sessiz olursanız… ASIM AYKAN (Trabzon) – Sayın Başkanım, lütfen… KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bekir Bozdağ
Meclis kürsüsünde, yasa dışı yollardan cemaat vakıflarına para geldiğini
söyledi. Bunun lütfen kaynağını açıklasın. Çok ağır bir ithamdır ve Meclis
kürsüsünde yapılmıştır bu itham. Dikkatinize sunuyorum efendim. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, benim ifade etmek
istediğim husus yanlış anlaşıldıysa düzeltiyorum. Bugün Türkiye’de bulunan
vakıflara -herhangi bir vakıf, ben bir misal olarak takdim ederken söyledim- gayriresmî yollardan bir para geldiği takdirde bunu takip
edip önlemenin bir güçlüğü var mı? Var. OKTAY VURAL (İzmir) – Önleyeceksiniz, gelmemesini sağlayacaksınız. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bu işi resmiyete dökmek, muvazaayı önlemek
yanlış mı olur? Ben o anlamda söyledim. Yoksa herhangi bir vakfın dışarıdan
para aldığını ifade etmek anlamında söylemedim. Tashih ediyorum. OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle bir şey olur mu canım? Gayrimeşru
ilişkileri meşru hâle getirmek çözüm mü? AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sana geliyor, belli oluyor! VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Gel paylaşalım! AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sizden artıyor mu ki, paylaşalım! BAŞKAN – Şahıslar adına söz talepleri vardır. İlk söz, Kayseri Milletvekili Sayın Yaşar Karayel’e aittir. Buyurun Sayın Karayel. (AK Parti sıralarından alkışlar) YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Cumhurbaşkanının yayımlanmasını uygun bulmadığı 5555 sayılı
Vakıflar Kanunu’nun 5’inci maddesi üzerinde şahsım üzerine söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Vakıf kavramı ve vakıf kurumu, insanın mutluluğunu ve huzurunu
esas alan, insan merkezli medeniyetimizin temel taşı, nirengi noktasıdır. Bu
noktada, üç kıtada adaletin temsilcisi olan milletimiz kadar hiçbir millet bu
tecrübeye de sahip değildir. Bu büyük mirasa sahip çıkmak, milletimizin ruhuna,
maddi mirasına, sosyal kurumlarına sahip çıkmakla aynı anlama gelir. Tarihî
mirasımızla sadece övünmek bize yakışmaz, o mirası geliştirmek, korumak da
bizim görevimizdir. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu bizim mirasımız değil Sayın Sözcü. YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Bildiğiniz gibi vakıflarla ilgili
mevzuat 10 ayrı kanun, 6 tüzük ve 27 yönetmelikle idare edilmektedir.
Türkiye’nin gelişen sosyal ihtiyaçları doğrultusunda ise bu mevzuat bir tek
kanun çatısı altında toplanmaktadır. Asıl mesele, toplumsal dokumuzu korumada
önemli roller alan birer sosyal kurum olan vakıflarımıza sahip çıkmamızdır
çünkü bizler bir vakıf medeniyetinin insanlarıyız. Güçlü vakıf medeniyetimiz bizlere her zaman yol göstermiştir,
bundan sonra da yol göstermeye devam edecektir ama bu medeniyetin mensupları
olarak vakıflarımıza ne kadar sahip çıktığımızı da sorgulamamız gerekir. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu kanun, bizim medeniyetimizin
vakıflarına sahip çıkan bir kanun değil. YAŞAR KARAYEL (Devamla) – 41.550 mazbut, 300 adet mülhak, 161 adet
de cemaat vakıfları şu anda kayıt altındadır. OKTAY VURAL (İzmir) – Ecdadımızın kemikleri sızlıyor. YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Cumhuriyet dönemimizde ise 4.450 adet
vakıf vardır. Yeni tasarı talebi, asıl bizim bu vakıflarımız tarafından gündeme
getirilmiştir. Mevzuattaki karışıklıklar ve güçlükler yeni bir düzenlemeyi
zorunlu kılmıştır. Bu Yasaya göre, yeni vakıf kurmak kolaylaştırılırken yönetici olma
şartları da kolaylaştırılmaktadır. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yabancıları da yönetici alacaksınız. YAŞAR KARAYEL (Devamla) - Aynı zamanda yönetici olamayacakların
nitelikleri net olarak belirleniyor. Yükümlülüklerini yerine getiremeyen
yöneticiler için ise doğrudan görevden almak yerine, uyarı, idari para cezası,
daha sonra mahkemece görevden alma şeklinde bir kademelendirmeye gidilmektedir.
İstifa, ölüm, iş görmezlik hâllerinde boş kalan organlara yeniden atama imkânı
getirilerek vakıfların dağılması, yok olmasının önüne geçilmektedir. Yeni kurulacak vakıflarda Türkiye’de yerleşim hakkına sahip olan yabancıların
da görev alma imkânı getirilmektedir. Bu düzenlemenin cemaat vakıflarıyla
doğrudan bir ilgisi de yoktur. Cemaat vakıflarında sadece cemaat mensupları
yönetici olarak görev almaktadır. Yeni Yasayla vakıflar, İçişleri Bakanlığından izin almaksızın
uluslararası faaliyet ve iş birliğinde de bulunabilecekledir. Yurt dışında ayni
ve nakdî bağış alabilecek veya yapabileceklerdir. Ancak, nakdî bağışlar banka
üzerinden olacak ve sonuçları genel müdürlüklerce kontrol edilecektir. Yeni yasa tasarısı ile vakıflar için yeni bir denetim esası
öngörülmüş. Bu düzenleme ile vakıfların kendi iç denetimleri bağımsız
denetçiler tarafından da yapılabileceği gibi Vakıflar Genel Müdürlüğü de ayrıca
denetimini devam ettirecektir. Bu düzenlemeler, iddiaların aksine vakıflar
üzerindeki denetimi azaltmıyor, aksine daha sıkı ve rasyonel bir denetim imkânı
da sağlamaktadır. Özetle, vakıflar, daha katılımcı bir bünyeye, daha demokratik bir
işleyişe kavuşuyor. Hizmet alanlarının önündeki engeller de kaldırılıyor. Yeni
yasa tasarısıyla, atanmış 5 kişiden oluşan vakıf meclisi yerine 15 kişiden
oluşan meclise dönüştürülüyor. Bu tasarıyla vakıflar, her şeyden önce kendilerine ait olan
malların dışında kalan mallar üzerinde vakıflar meclisinden izin almaksızın
tasarruf hakkını da kullanmış oluyorlar. Bunlar, yeni Yasa’yla getirilen
kolaylıklardır. Ancak, vakıfların edinmiş olduğu mallar da bir ay içerisinde
Vakıflar Genel Müdürlüğüne tescil ettirilecektir. Bu Kanun’la, vakıflara ait hayrat taşınmazlar haczedilemeyecek,
rehin alınamayacak ve kamulaştırılamayacaklardır. Bu Kanun’la, tapu kayıtları
üzerinde vakıf şerhi bulunan taşınmazların kullanıcıların mülkiyetlerine
geçirilebilmesi için ödenmesi gereken taviz bedelleri rayiç bedelin yüzde
20’sinden emlak bedelinin yüzde 10’una çekilmektedir. Kırsal alanda yaşayan
ekonomik gücü yetersiz vatandaşların düşük bir bedelle kullandıkları taşınmaz
mallara sahip olmaları da bu vesileyle sağlanmış olacaktır. Özellikle Nevşehir,
Aydın, Balıkesir, Eskişehir, Kayseri ve Samsun gibi illerimizin kırsal
kesiminde bulunan köylülerimizin kullandığı araziler böylece tapu değişikliği
sırasında da kolayca mülkiyet hâline dönüştürülecektir. Özellikle kendi ilçem
olan Tomarza’nın tamamında, burada vakıf şerhi bulunmaktadır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Kayıtlarının üzerinde vakıf şerhi
bulunmaktadır. Böyle olduğu zaman da hiçbir tapu değişikliği söz konusu
olmamaktadır. Genel Müdürlüğün böyle bir kaide getirmesinden dolayı da
kendilerine teşekkür ediyoruz. Saygıdeğer milletvekilleri, masa başında bu Kanun yapılmıyor. AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Brüksel’de… Brüksel’de… YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Yıllardır bu Kanun üzerinde çalışılıyor.
Hatta, devlet ve toplumun bütün ilgili kurumlarıyla,
uzmanlarıyla görüşerek, talepleri ve ihtiyaçları alarak, muhtemel gelişmeleri
görerek, Anayasa’yla eşit haklara sahip olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları
arasındaki ahengi güçlendirmek ve ülkemizin geleceği için bir adım daha
atıyoruz. KADİR URAL (Mersin) – Türkiye’de hazırlanmadığı belli
zaten. YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Medeniyet yolunda, refah ve huzur
yolunda attığımız diğer bütün adımlar gibi, kimsenin endişesi olmasın, kılı
kırk yarıyoruz, geleceği hesap ediyoruz ve muhtemel riskleri görüyoruz.
Ülkemizin zarar göreceği en ufak bir ihtimali göz önünde tutarak, adımlarımızı
da buna göre atıyoruz. Bu Kanun’un memleketimiz, milletimiz ve Türk vakıf medeniyeti için
hayırlar getireceğini düşünüyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) KADİR URAL (Mersin) – Hayırlı, uğurlu olsun size! BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karayel. Şahısları adına ikinci söz hakkı İstanbul Milletvekili Sayın
Mehmet Müezzinoğlu’na aittir. Buyurun Sayın Müezzinoğlu. (AK Parti
sıralarından alkışlar) ŞENOL BAL (İzmir) – Batı Trakya’yı unutmayınız. MEHMET MÜEZZİNOĞLU (İstanbul) – Emriniz olur! MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Estağfurullah Sayın Müezzinoğlu! MEHMET MÜEZZİNOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Cumhurbaşkanlığınca daha önceden yayınlanması uygun bulunmayan
5555 sayılı Vakıflar Yasası’nın 5’inci maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Tabii, bu Yasa’ya bakarken, bir medeniyet anlayışının, kendine öz
güvenin bir bakışı olarak mı bakacağız, yoksa bir korku refleksinin üretildiği
ve topluma korkuların pompalandığı bir bakış açısı olarak mı bakacağız, onu iyi
ayırt etmek lazım. Kendi medeniyet değerlerine güvenen, kendi medeniyet
değerlerinin özünde de vakfiye kültürü olan, bu anlamda da “İnsanı yücelt ki,
devlet yücelsin.” anlayışıyla dünyaya farklı bir medeniyetin zenginliklerini
sunmuş bir milletin değerleriyle mi bakacağız, yoksa zaman zaman
sıkıntıya düştüğü dönemlerle ilgili korkuların pompalandığı ve yeni yeni bedellerin ödenmesinden korktuğu bir bakış açısıyla mı
bakacağız? Her iki bakış açısının da
kendisine ait… (MHP sıralarından “Ne alakası var?” sesleri) OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ne alakası var? O gün de işgal
kuvvetleriyle beraberdiler. MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Evet, her ikisinin de
kendine ait, kendini savunacak mekanizmaları vardır, ama ben inanıyorum ki,
yüce Türk milleti 70 milyon insanıyla ve 70 milyon insanının, hangi dinin,
hangi mezhebin, hangi inancın, hangi hayat felsefesinin mensubu olursa olsun,
insan hak ve özgürlüklerinden yararlanması anlamında, ülkesine bir zenginlik
katması anlamındaki özgürlüklerinin ve yasal haklarının eşit olarak
kullanılmasından yana bir bakışının, bu milletin tarihî geçmişine, medeniyet
anlayışına, saygın duruşuna daha uygun düşeceği kanaatindeyim. Ben Batı Trakya’da doğdum, orada büyüdüm. Oranın vatandaşlık
bedellerinin ne ağır olduğunu yaşadım. Oranın vatandaşlığından ıskat edilerek
bu ülkede dünya vatandaşı statüsüyle dört yıl nasıl kalındığını bilen ve yalnız
kendisi yaşayan değil… FARUK BAL (Konya) – Ve buna “Evet” diyen… MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - …orada 60 bin insanın da
vatandaşlıktan hangi koşullarda atıldığını, oranın vakfiyelerinin… OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl “Evet” diyorsunuz peki? S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne çabuk unuttunuz. ŞENOL BAL (İzmir) – Onlarla ilgilenin, onlarla. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne demek istiyorsun! MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Bakın, yaşayan unutmaz, ama
buralardan ahkâm kesenler, yarın farklı ahkâmları keserler. Yaşayan unutmaz,
bedel ödeyen unutmaz, bedel ödeyen! (AK Parti sıralarından alkışlar) Bizler
bedel ödemişiz OKTAY VURAL (İzmir) – Biz ahkâm kesmeyiz, kesmeyiz… MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - Siz buralardan ahkâm kestiniz. (MHP
sıralarından “Hayır” sesleri, gürültüler) OKTAY VURAL (İzmir) – Hadi canım, siz makbuz kesiyordunuz galiba! MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne zaman? MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - Ben 70’li yılları bilirim, ben
80’li yılları bilirim, ben 90’lı yılları bilirim. Oradaki insanların ödediği
bedelleri bilirim. OKTAY VURAL (İzmir) – Geç onları, geç, geç, geç! MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - Lütfen, lütfen, lütfen… (MHP
sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL (İzmir) – Geçin onları, geçin! BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri… MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Onun ne olduğunu, bir saç teli
bile… OKTAY VURAL (İzmir) – Geç onları, ahkâm kesme, geç! S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne demek istiyorsun! BAŞKAN – Sayın Korkmaz… MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - …yıpranmamış olan bilemez. Tamam mı. OKTAY VURAL (İzmir) – Ahkâm kesme, geç! MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Ahkâm kesmiyorum, ben yaşadım.
Yani, rol yapmanın âlemi yok. Arkadaşlar… OKTAY VURAL (İzmir) – Biz Türklük mücadelesini sürdürürken, siz
makbuz kesiyordunuz! S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne çabuk unuttunuz! MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Evet, evet, öyledir, öyledir,
öyledir… (MHP sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL (İzmir) – Cemaat vakıflarını anlatın bakalım! BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın Müezzinoğlu, lütfen Genel Kurula
hitap ediniz. MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Onun için, bu ülke ve bu millet,
bugün dünya milletleri arasında hâlâ hak ettiği saygın yeri ve hâlâ dünya
ülkeleri arasındaki güçlü yerini alamadı. (MHP sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL (İzmir) – Türk milleti saygın bir millettir! Ne demek!
Ne demek ya! MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Yunanistan yanlış yaptı.
Yunanistan… Yunanistan… (MHP sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL (İzmir) – Türk milleti ve devleti saygın bir
devlettir! MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - Yunanistan saygın davranmamıştır.
(MHP sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL (İzmir) – Ülkemize, devletimize ve milletimize
saygınlık olmayan sıfatınızı aynen size iade ediyorum! Bu millet saygıdeğerdir,
bu devlet saygıdeğerdir! MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Saygın yerini alma
mücadelesini…(MHP sıralarından gürültüler) MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hangi milleti saygın buluyorsanız… MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - Evet, Sayın Başkan… Sayın Başkan…
Sayın Başkan… OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle bir şey olur mu! Sözünüzü geri alın! BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri… KADİR URAL (Mersin) – Titre ve kendine dön! Titre! BAŞKAN – Sayın milletvekili… OKTAY VURAL (İzmir) – Sözünüzü geri alın! Bu devletin özelliği
tarih sahnesinde hep saygınlıkla anılmıştır! MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Mikrofonu size bırakayım. (MHP
sıralarından gürültüler) Mikrofonu size bırakayım. BAŞKAN – Sayın Müezzinoğlu… OKTAY VURAL (İzmir) – Ne demek! Milletime ve devletime nasıl böyle
bir ifade kullanabilirsiniz! BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Vural… S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizin konuşmamanız, konuşmanızdan
daha hayırlıdır! BAŞKAN – Sayın Korkmaz… Sayın Korkmaz… OKTAY VURAL (İzmir) – Milletime ve devletime saygınlık eksikliğini
atfedemezsiniz! BAŞKAN – Sayın Vural… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle bir hakkınız yok! OKTAY VURAL (İzmir) – Siz, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir
milletvekili olarak bu konuda bir eksiklik atfedemezsiniz! MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devleti de
milleti de saygındır. Saygındır. OKTAY VURAL (İzmir) – Atfedemezsiniz, sözünüzü geri alın! BAŞKAN – Sayın Vural… OKTAY VURAL (İzmir) – Milletimize, devletimize bühtan yapmayın! MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - Bu milletin bir ferdi olmaktan onur
ve gurur duyarım…(MHP sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL (İzmir) – Milletimiz saygındır, devletimiz saygındır! BAŞKAN – Sayın Vural… OKTAY VURAL (İzmir) – Ne demek canım! Saygın değilmişiz! Siz,
başkalarının yanında eğilip büzülmekten vazgeçin! Saygın değilmişiz, vay
anasına ya! MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hangi milleti saygın buluyorsunuz? BAŞKAN – Sayın Şandır… Sayın Şandır… MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Bu milleti hak ettiği daha saygın
yerlere taşıma gibi bir görevimiz ve sorumluluğumuz ve bunun mücadelesi…(MHP
sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL (İzmir) – Bu millet nereye zulmetmiş, bu devlet kime
zulmetmiş! Öyle bir hakkı yok! BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Vural… OKTAY VURAL (İzmir) – Irak’a gidip bomba atanlar, adalet mi
götürüyor! BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Müezzinoğlu, lütfen devam edin. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, hatibe uygun süre söz
verirseniz… MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, bugün, 5
milyon insanımız yurt dışına yalnız karın tokluğuna gitmiştir. Bu 5 milyon
insanın üçüncü kuşaklarının… Bugün gerçekten milliyetçiliği ve vatanperverliği
konusunda tereddüdüm olmayan değerli muhalefet grubu tarafından da zaman zaman dile getirilmektedir. Oradaki insanlarımız
geleneklerini göreneklerini, oradaki nesillerimiz kimliklerini kaybetme derdini
taşıma gibi bir duyarlılığı gösteriyor ve hep birlikte gösteriyoruz. Oralarda
bizim vakıf kurma gibi bir derdimiz olmayacak mı? Dünyada bugün on binlerle
ifade edilen dünya çapında iş adamlarımız, sanayicilerimiz, eğitim kurumlarımız
olmasıyla ilgili bizim bir vakıf derdimiz olmayacak mı? FARUK BAL (Konya) – Yunan vakıf yasasını al getir koy! MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Müezzinoğlu,
efendim, bu getirdiğiniz kanun onlar için mi? MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Selanik’te, Drama’da,
Kavala’da, Priştine’de,
Sofya’daki bizim eserlerimizi yeniden ihya etme gibi bir derdimiz olmayacak mı?
(MHP sıralarından gürültüler) OKTAY VURAL (İzmir) – Soros Vakfı’nın
şube açmasına niye izin veriyorsun yahu? BAŞKAN – Sayın Vural… MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar… Arkadaşlar… Arkadaşlar…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu doğru değil, siz de inanmıyorsunuz
söylediğinize. Bu Vakıflar Kanunu cemaatler vakıfları için. Yoksa yurt
dışındaki Türklerin vakıfları için değil. Bunu siz de biliyorsunuz. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok. BAŞKAN – Sayın Şandır… MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Sayın Şandır, sizinle çıkınca
birlikte değerlendiririz. BAŞKAN – Sayın Müezzinoğlu… MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Ama, sizin
duyarlılığınızı, kendinize inandığınız gibi bize inanmazsanız, “siz çok
haklı-biz çok suçlu” derseniz… BAŞKAN – Sayın Müezzinoğlu, lütfen siz
de Genel Kurula hitap edin ve toparlayın lütfen. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Müezzinoğlu,
2003 tarihinde bu Kanun’u siz yaptınız, niye değiştiriyorsunuz? Bu sorunun
cevabını istiyorum. BAŞKAN – Sayın Şandır… S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Batı Trakya’da yaşamış insan eğer
hatıralarını unutup burada farklı şeyler söylüyorsa size inanmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Korkmaz… Sayın Korkmaz… MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, benim orada hâlâ
annem-babam var, benim orada hâlâ dayım, teyzem var. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Nasıl yüzüne bakacaksın dayının,
teyzenin! MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - Orada ne bedeller ödendiğini sen
burada fotoğrafla göremezsin, ben yaşayarak görüyorum. BAŞKAN – Sayın Müezzinoğlu, lütfen
toparlayın. MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Onun için, kusura bakmayın, orada
yaşayıp da çözüm üretmeyenler, şunca çözüm sürecine yeni yeni
tıkanıklıklar koyarak oraya bedel ödetmeye ve oradaki insanların yarınını
karartmaya… OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kaç defa değişti? En
kötü değişiklik bu. MEHMET ŞANDIR (Mersin)- Sayın Müezzinoğlu,
bu Kanun… MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – İnanıyorum ki, sizlerle bire bir de
bunları paylaşacağız. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Anladım da, bu Kanun… OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Siz neyi değiştiriyorsunuz? MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Acı hepimizin acısı, sıkıntı
hepimizin sıkıntısı. İnanıyorum ki, bu Vakıflar Yasası’yla, Balkanlarda,
Sofya’da, Üsküp’te, Priştine’de, Selanik’te,
Girit’teki… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir faydası yok onlara Sayın Müezzinoğlu. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Hep bize şunları söylediler… BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Müezzinoğlu.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Oraya bir faydası yok. MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Bu düzenlemelerin onun önünü
açacağına inanıyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Müezzinoğlu. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim oraya bir faydası varsa, çıksın
anlatsın. MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Şimdi, maddeyle ilgili, on dakika süreyle soru-cevap
faslına geçiyoruz. Sayın Akcan, buyurun. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Güvenoyu aldıktan sonra, Hükûmetimiz,
sadece Adalet ve Kalkınma Partisinin hükûmeti olarak
mı kalır, yoksa tüm Türk milletinin ve onun temsilcisi olan milletvekillerinin
tamamını da temsil eder hâlde midir? Birinci sorum bu. Eğer bu böyleyse, neden, bu kanun tasarısıyla ilgili olarak,
şahsınızın imzasını taşıyan şu broşürü, şu bilgi notunu -değerli
milletvekilleri, bu- niye sadece Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine
gönderirsiniz? Burada basılı olan evrakın tamamında benim de hakkım var, bana
oy veren insanların vergilerinin parası da var. Bu ayrımcılık değil mi?
Partizanlık kelimesini kullanmak istemiyorum. Yürümenin, konuşmanın adabı
olduğu gibi, devlet idare etmenin adabı da vardır. Bu sizin adabınıza uymuyor
kanaatindeyim. Buna nasıl meydan verdiniz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Doğru… REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana
sormak istiyorum: 24/1/2004 tarihinde
İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığından gelen, Yunanistan Dışişleri
Bakanlığına ait bir yazıyı bütün belediyelere gönderdi. Bu yazı da, bölgesinde
bulunan Yunan ve Rumlara ait eski, tamir edilmesi gereken eserler varsa, bunlar
kendimiz tarafından parasız tamir edilecektir diye bir yazıydı. Bu yazıya
izafeten acaba ne kadar vakıf eseri veyahut da Yunanistan’a ait eser bildirildi
ve kaç tanesi tamir edildi? BAŞKAN – Sayın Asil… BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan, bugün dünyanın nizamını değiştirmeyi amaçlayan birçok
güçlü vakıf olduğunu biliyoruz ve bu vakıfların pek çoğunun amaçları ile ülkemizin
çıkar ve menfaatleri de uyuşmamaktadır. 5’inci madde aynen kabul edilirse, bu
güçlü vakıflarla “mütekabiliyet esasına göre vakıf kurulabilir”in
dışında, ülkemizin menfaatlerini nasıl korumayı düşünüyorsunuz? Çünkü, küresel sermayenin desteklediği bu güçlü vakıfların
zararlı etkilerinden mütekabiliyet esası ile ülkemizi koruyamayacağımız
malumumuzdur. Ne gibi tedbir aldınız? Bunlarla ilgili bir açıklama yapar
mısınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Ural… KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Başkanım. 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun veto edilen maddeleri hakkında,
Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanarak sadece AKP’li milletvekili
arkadaşlarımıza gönderilen bilgi kitapçığı niçin diğer milletvekillerimize
gönderilmiyor? Vakıflar Genel Müdürlüğü, sadece AKP’nin Genel Müdürlüğü müdür?
Vakıflar Genel Müdürlüğü, AKP tarafından AKP’ye özelleştirildi de haberimiz mi
yok? Teşekkür ediyorum. İkinci sorum: Yabancıların vakıf kurmaları konusunda İçişleri,
Dışişleri gibi Türkiye Cumhuriyeti kurumlarından izin almaları gerekmiyor mu?
Gerekmiyor ise, hangi cumhuriyetten, hangi devletten bahsediyoruz? Türkiye
Cumhuriyeti devleti, egemen bir devlet değil midir? Yabancıların Türkiye
Cumhuriyeti’nde vakıf kurabilmeleri serbestisinin
verilmesiyle amaç nedir? Bu kurulacak vakıf, Türkiye’de kime hizmet edecek,
kime hayır yapacaktır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Sayın Bal… ŞENOL BAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Ben de Sayın Bakana sormak istiyorum: Kendi ülkemizde
vakıflarımızın, derneklerimizin denetiminde sıkıntı çekerken yabancıların
Türkiye’deki faaliyetlerini nasıl denetleyeceğiz ve vakıfların bu zararlı
faaliyetleri -ki olacaktır- karşısında hukuk düzeni içinde nasıl cevap vermeyi
düşünüyorsunuz? BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, gayrimüslim azınlık cemaat vakıflarının kaç tane,
mülkiyetle ilgili, tescille ilgili Bakanlığınıza, Vakıflar Genel Müdürlüğüne
talebi var? Bunların ne kadarı talep edilmiştir? Bunların karşılığının ödenmesi
gerektiği zaman Türk milletine maliyeti ne olacaktır? BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Enöz… MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. 25’inci maddede diyor ki: Cemaat ve yabancı vakıflar uluslararası
faaliyet ve iş birliğinde bulunabilirler, yurt dışında şube ve temsilcilik
açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler ve yurt dışında kurulmuş kuruluşlara
üye olabilirler. Yurt içi ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni
ve nakdî bağış ve yardım alabilirler, benzer amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve
nakdî bağış ve yardımda bulunabilirler. Ülkeyi örümcek ağı gibi saran, Lozan’a ve Anayasa’ya aykırı bu
kilise vakıflarının büyük ölçüde güç kazanması, bizim egemenlik haklarımızı
ihlal değil midir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Sayın Başkanım, birinci soruyu soran arkadaşım, değerli milletvekili
arkadaşımız, elbette ki, 60’ıncı Cumhuriyet Hükûmeti
bu coğrafyada yaşayan herkesin hükûmetidir. Sizin,
elinize alıp gösterdiğiniz -bir başka arkadaşım da aynı doğrultuda bir soru
yöneltti- kitapçık, benim parti grubumun istemi üzerine, grupta verdiğim brifingin aynısıdır. Grubum benden brifing
talep etmiştir Vakıflar Kanunu’yla ilgili ve ben grubumu aydınlatmışım. Aynen,
orada yaptığım sunumun kendilerine dağıtılmasını talep etmişler, göndermişim.
Bilsem ki, böyle kabul görecek, elbette ki, size de gönderirdim. ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –
Yapmayın Sayın Bakanım! KADİR URAL (Mersin) – Gözünü seveyim, yapma Sayın Bakanım! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – O
bir eksiklikse, kabul ediyorum, özür diliyorum. Yani, bir eksiklikse kabul
ediyorum, özür diliyorum, doğrudur. (AK Parti sıralarından alkışlar) KADİR URAL (Mersin) – Üstünde “Vakıflar Genel Müdürlüğü” diye
yazıyor. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Yani, keşke, beni, şöyle birkaç gün önce uyarsaydınız, size ayrıca bir teşekkür
yazardım. OKTAY VURAL (İzmir) – Size görevinizi hatırlatmamıza gerek yok ki!
KADİR URAL (Mersin) – Söyleseydiniz, uyarırdık Sayın Bakan. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Kitapçığı da ben size getirirdim. OKTAY VURAL (İzmir) - Bilgilendirme ihtiyacı duyarsanız,
bilgilendirirsiniz. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Yani, biz anlaştık iyi niyetle. Bakın, hiç burada tartışacak bir şey yok. Ben
eksik yapmışım, tamam. ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Özür dile, bitsin. BAŞKAN – Sayın Bakan özür diledi. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Sayın Asil’in sorusu: “Bu madde aynen kabul edilirse, efendim, ülkemizin
menfaatleri nasıl korunacak?” Değerli arkadaşlar, biz, büyük bir devletiz, güçlü hükûmetimiz var. Ülkemizin menfaatlerini, kamu kurum ve kuruluşları, bakanlarımızın
sevk ve idaresinde en iyi şekilde korur, gözetir. Bu konuda hiç kimsenin
kaygısı olmasın. FARUK BAL (Konya) – Yetki yok, kanun yok. Yetkisiz ve kanunsuz mu
koruyacaksınız? BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) - Ondan hiç şüphemiz yok Sayın Bakanım.
Ne gibi tedbirler aldınız öğrenmek istiyoruz, sadece bilgilenmek için sordum.
Ondan hiçbir şüphem yok. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bu
menfaatlerimizi koruruz.. Zaten, bu Kanun’da da bazı
konuların yönetmelikle düzenleneceği öngörülmektedir, o detaylar
yönetmeliklerde açıklanacak. BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Bize de bilgi verseniz, tahmin yapsak
yasalaşmadan, iyi olmaz mı? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Değerli arkadaşlar, Sayın Ural’ın sorusu, yabancıların vakıf kurmaları.
Kanun’un 5’inci maddesinin son fıkrasında “Yabancılar Türkiye’de hukuki ve
fiilî mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilirler.” Burada, dikkat
ederseniz iki koşul aranmaktadır: Bir, hukuklarında olacak, düzenlemelerinde
olacak; o yetmiyor, hukuklarını uygulayacaklar, yani fiilen hukuklarını hayata
geçirme şartları aranmaktadır. Bu şekilde, yabancılar, ülkemizde, çok doğaldır
ki, bu mütekabiliyet ölçüleri içerisinde bizim ülkemizde de vakıf
kurabileceklerdir. AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakanım, ne maksatla kuracaklar? KADİR URAL (Mersin) - Ne yapacaklar bunlar Sayın Bakanım, ne iş
yapacak bunlar? Yani hayır işi mi yapacaklar? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Biz insanlara ön yargıyla bakmıyoruz. İnsanlar birbirlerine hayır ederler,
yardımda bulunurlar, o düşünceyle bakıyoruz ama birisi kem gözle bakarsa,
buraya transfer edeceği vakıf sermayesini kötü amaçla kullanmaya yeltenirse,
elbette ki Vakıflar Genel Müdürlüğü ve kamu güvenliğinden sorumlu, ülke
çıkarlarını gözetmekle sorumlu diğer kurumlar da en zecrî şekilde müdahale
edeceklerdir. Zaten, denetimlerin bu yasada nasıl yapılacağı da ayrıca ön
görülmüştür. Taşınmaz edinimleri, getirecekleri sermayeler bunların tamamı da
Vakıflar Genel Müdürlüğüne bildirilecektir. Vakıf kurarken de zaten, Türk
yargısının onayını almak zorunda, yani tescile yetkili, Türkiye’de görev yapan
yetkili ve görevli mahkemeye başvurup mahkemenin tescilini almaları gerekir. O
tescil davasında da Vakıflar Genel Müdürlüğü yasa gereği hasım olarak yer
alacaktır. AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, siz izin verdikten sonra
mahkeme ne yapsın! FARUK BAL (Konya) – Tespit davasıdır o, mahkemenin inceleme
yetkisi yok. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Sayın Çalış’ın sorusu: “Kaç mülkiyet var?” Değerli arkadaşlar, Kanun’un geçici 7’nci maddesinde düzenlenmiş,
nam-ı müstear, nam-ı mevhum niteliğinde 18 taşınmaz bu vakıfların malı olması
gerekirken, 1974 tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararı çerçevesinde
ellerinden alınmış taşınmazların sayısı, hazine nezdinde 114 tane, Vakıflar
Genel Müdürlüğü nezdinde ise 28 tane taşınmaz bulunmaktadır. Diğer sorulara da yazılı cevap vereceğim. Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde emsal
olma durumu… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Bir sonraki soruda alayım ben onu. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan. Madde üzerinde on beş önerge vardır ancak her madde üzerinde,
milletvekillerince sadece yedi önerge verilebildiğinden, önce geliş sırasına
göre ilk yedi önergeyi okutacağım, sonra bu önergeleri aykırılık sırasına göre
işleme alacağım. Önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 98 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin birinci
fıkrasında geçen “kurulur ve” ibaresinin “kurulurlar ve” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Turan
Kıratlı Kırıkkale Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 98 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin birinci
fıkrasında geçen “hükümlerine göre” ibaresinin “hükümlerince” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Kerim
Özkul Konya Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 98 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin ikinci
fıkrasında geçen “mahkemesince” ibaresinin “mahkemesi tarafından” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mustafa
Ataş İstanbul Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 98 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin ikinci
fıkrasında geçen “belirlenir” ibaresinin “tespit edilir” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Faruk
Koca Ankara Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 5555 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Yeni vakıfların kuruluşunda amaçlarına göre özgülenecek asgarî
mal varlığı her yıl Meclisçe belirlenir.” Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 5. maddesinin
son fıkrasının başına “Dışişleri Bakanlığının teklifi, İçişleri Bakanlığının
uygun görüşü ve Bakanlar Kurulunun izni ile” ibaresinin eklenmesini saygı ile
arz ederiz.
BAŞKAN – Şimdi en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı 9.11.2006 Tarihli ve 5555
Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince
Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet
Komisyonu Raporunun “Yeni Vakıfların Kuruluşu, Malvarlığı, Şube ve
Temsilcilikleri” başlıklı 5 inci maddesinin, Anayasaya aykırılığı nedeniyle
Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılamıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Sayın Başkanım, katılmıyoruz. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız? HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Rahmi Güner konuşacak. BAŞKAN – Buyurun Sayın Güner. (CHP
sıralarından alkışlar) RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun 5’inci
maddesinin Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle tasarı metninden çıkarılmasını arz
ediyoruz. Teklifimiz bu şekilde. Değerli arkadaşlarım, Anayasa’nın “Yabancıların durumu” başlıklı
16’ncı maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası
hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir.” denilmekte ve dolayısıyla,
Anayasa’ya göre, yabancıların temel hakları ancak kanunlarla sınırlandırılabilir.
Eğer kanunda bir kısıtlama yoksa, bu haklardan
yabancılar da yararlanabilir. Maddenin bu hükmü kazuistik bir şekilde
düzenlenmiştir. Burada kanunla herhangi bir kısıtlama getirilmediği takdirde,
otomatik olarak, zaten var olan bir hak yeni bir hakmış gibi gösterilmektedir.
Bu maddenin Yasa’dan çıkarılması yabancılara vakıf kurma hakkının tanınmayacağı
anlamına gelmemektedir. Madde, hukukun genel ilkeleriyle, Anayasa’nın 2’nci
maddesinde yer verilen hukuk devleti niteliğinin gereği olan hukuk güvenliği
ilkesiyle, Anayasa’nın örgütlenme özgürlüğü ve mülkiyet hakkına ilişkin 33 ve
35’inci maddelerindeki kurallarla bağdaşmamaktadır. Bu sebepten dolayı, “Yeni
vakıfların kuruluşu, mal varlığı, şube ve temsilcilikleri” başlıklı 5’inci
maddenin yasa metninden çıkarılmasını istiyoruz. Değerli arkadaşlarım, daha önceki görüşmelerimde de belirttiğim
gibi, böyle bir yasanın Meclise gelmesinden gerçekten zül duymaktayım. Çünkü, bu devlet, bu cumhuriyet kolay kurulmamıştır. Bizim
hudutlarımızı, bizim özgürlüğümüzü, bağımsızlığımızı emperyalist devletler bize
tanımamıştır; bizim bu bağımsızlığımızı, bu özgürlüğümüzü, büyüklerimiz,
dedelerimiz, atalarımız kanlarını dökerek çizmişlerdir. Değerli arkadaşlarım, Ankara’da Kuvayımilliye’ye
Batum’dan silahı dedelerimiz kayıklarla taşımıştır.
Çıkış yerinin birisi İnebolu, birisi Ordu’dur. Şunu anlatmak istiyorum: Biz bu
emperyalistlerin isteklerine hiçbir zaman boyun eğmedik. Şu anda görüyorum ki
Amerika Birleşik Devletleri, şu anda görüyorum ki Avrupa Birliği ve Avrupa Birliğinin
üyesi Yunanistan, Türkiye’ye büyük bir dayatma yapmaktadır. Biz bu dayatmanın
ışığında Türkiye’de birçok varlıklarımızı, birçok kazançlarımızı, birçok
özgürlüklerimizi kısıtlama durumuna girmekteyiz. Bu şekilde bir örgütlenmenin, bu şekilde bir Vakıflar Yasası’nın
çıkması, Türkiye’nin gerçekten birçok haklarının, birçok yeni yapılanmalarının
önünü alacaktır. Bu yönden… Avrupa zaten Türkiye’yi Avrupa Birliğine
almamaktadır. Bunu basında görüyoruz. Bugün gazetede okumuşsunuzdur, Fransa
Reisicumhurunun, Fransa hükûmetinin, Fransa
devletinin bugünkü demeçlerinde nasıl Türkiye’yi aşağıladığını, nasıl
Türkiye’yi küçük gördüğünü de açıkça belirtmiştir. Onu da okumanızı istiyorum
ve Türkiye’ye dayatmalarla, Türkiye’ye yapılan bu baskılarla ne Lozan’ın hükümleri
yok edilebilir ne Türkiye’nin bağımsızlığı, özgürlüğü yok edilebilir. Çok değerli arkadaşlarım, bu kürsü ulusal Kurtuluş Savaşı’nı
başlatan, bu kürsü Türkiye’nin millî Kurtuluş Savaşı’nı veren, bu kürsü
dünyaya, emperyalizme karşı en iyi şekilde mücadele veren Mustafa Kemal
Atatürk’ün kürsüsüdür. Bu kürsü, kimsenin egemenliğinde olmadığı gibi, bu kürsü
ancak Türk milletinin, Türk milletini temsil eden kişilerin kürsüsüdür. O
bakımdan ben açıkça söylüyorum, bu şekilde bir kanunun bu Mecliste görüşülmesinden
üzüntü duyuyorum. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Güner. RAHMİ GÜNER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, inşallah, çok
değerli Meclis üyeleri, bu Kanun’u çok iyi şekilde irdeler ve Kanun’un reddine
oy verirler. Ben hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner. Önergeyi oylarınıza… III.- Y O K L A M A (MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı) OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı yoktur Sayın Başkanım,
yoklama istiyoruz. BAŞKAN – Önce, yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini
tespit edeceğim. Yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa, elektronik cihazla
yoklama yapacağım. Sayın Şandır, Sayın Vural, Sayın Bal, Sayın Akcan, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Bal, Sayın Asil, Sayın Tankut,
Sayın Korkmaz, Sayın Uslu, Sayın Sipahi, Sayın Ural, Sayın Enöz,
Sayın Paksoy, Sayın Çelik, Sayın Büyükataman,
Sayın Bölükbaşı, Sayın Yalçın, Sayın Kutluata, Sayın
Şafak. Yoklama için üç dakika süre veriyorum. Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza
girmemelerini rica ediyorum. Yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır. VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
(Devam) 2.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555
Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam) BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmetin
katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 5. maddesinin
son fıkrasının başına “Dışişleri Bakanlığının teklifi, İçişleri Bakanlığının
uygun görüşü ve Bakanlar Kurulunun izni ile” ibaresinin eklenmesini saygı ile
arz ederiz. Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz. BAŞKAN – Takdire bırakıyorsunuz. Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Katılıyorsunuz… Katılmıyorsunuz… OKTAY VURAL (İzmir) – Neye katılıyor efendim? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılıyoruz efendim bu önergeye. OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi önergeye “Katılıyoruz.” dediler? BAŞKAN – Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesine katılıyor musunuz? OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, “Katılıyoruz.” dediler. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bozdağ… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Bekir Bozdağ… BAŞKAN – Yok. OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, on dakika ara verin, Sayın Hükûmet… ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Efendim, yeter
sayımız olmadığı için burada… BAŞKAN – Takdire bırakıyorsunuz. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değil, takdire
bırakıyorum değil, katılmıyorum. OKTAY VURAL (İzmir) – “Takdire bırakıyorum.” dediniz. BAŞKAN – Siz, Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Sayın Faruk Bal’ın önergesi değil mi? BAŞKAN - Evet. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Katılmıyorsunuz. Gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız? FARUK BAL (Konya) – Konuşacağım. OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, katılıyor mu, katılmıyor mu,
anlamadık. BAŞKAN – Katılmıyorlar. OKTAY VURAL (İzmir) – Hangisine? BAŞKAN – Sayın Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesine Hükûmet ve Komisyon katılmıyor Sayın Vural. Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar) FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, bizim kültürümüzde “beşer şaşar” diye bir laf vardır. Bugün
burada iki defa tekerrür etti. İnşallah, şaşırmadan, hakikati bulabileceğimiz
bir iklime kavuşuruz. Diğer bir güzel sözümüz de: “Hafızai
beşer nisyan ile maluldür.” Değerli arkadaşlarım, bu sözü açıklamam lazım, özellikle bu
yasayla ilgili olmak üzere, hafızamızın bizi yanıltmaması gerektiğini sizlerle
paylaşmam lazım. Arkadaşlar, Vakıflar Kanunu Türkiye Cumhuriyeti devletinin önüne
“Avrupa Birliği uyum yasası” olarak gelmiştir. İlk geldiği tarih 3 Ağustos
2002’dir. O tarihte, bunun Avrupa Birliğiyle alakası olmadığını iddia eden,
savunan Milliyetçi Hareket Partisinin ret oylarına karşı, 3 Ağustos 2002
tarihinde Mecliste bulunan altı tane parti -ki bunun içerisine AKP de dâhildi-
“Evet.” demek suretiyle bu Kanun’u çıkardılar ve Vakıflar Yasası özellikle
cemaat hukuku açısından birinci gediğini almıştır. İkinci gedik ise dördüncü uyum paketiyle açılmıştır -dördüncü uyum
paketi Ocak 2003 tarihinde AKP’nin iktidarıyla beraber olmuştur- üçüncü gedik
altıncı uyum paketiyle açılmıştır, dördüncü gedik yedinci uyum paketiyle
açılmıştır ve bu son gedik artık delik hâline gelmiştir, bu cemaat hukuku ya da
cemaat vakıflarıyla ilgili mevzuat külliyen berhava edilmektedir. Değerli arkadaşlarım, şimdi, beş defa “Avrupa Birliği uyum yasası”
adı altında bu Kanun üzerinde değişiklik yapılması getirilirken her defasında
“Bunu kabul ederseniz trene bineceksiniz, kabul etmezseniz Avrupa Birliği treni
kaçar.” denilmiştir. Demek ki biz beş defa treni kaçırmışız ve bu Yasa ile de
kaçacak bir tren ortada göremiyoruz. Yani bugün burada konuşulurken hafızamızın bizi yanıltmaması için
beşer olarak bunları hatırlamamıza gerek var diye bu bilgiyi verdim. Ama bugün
burada bunların hiçbirisi konuşulmuyor. İşte, konuşulmamasının sebebi, AKP Grup
Başkan Vekilinin ifade ettiği bilgi kirliliğidir. Bu bilgi kirliliğinden
arındıramazsak bu Meclisi değerli arkadaşlarım, vicdanımızın sesini
dinleyemeyiz. Vicdanımızın sesini dinlemeye mecburuz ve mahkûmuz, çünkü biz
milletin sesiyiz. Parti ayırımı yapmadan konuşuyorum. Burada, çok değerli bir milletvekili arkadaşımız Batı Trakya’dan
geldiğini ifade ederek konuştu. Bu ülkede, Batı Trakya kökeninden gelmiş bir
milletvekili olmuş arkadaşımız -tabii ki, siyasi iradesine saygımız vardır ama-
o sıkıntıları yaşamış bir kişi olarak, ben isterdim ki burada şunu konuşsun:
Benim oradaki mensup olduğum insanların, Yunan Hükûmeti
tarafından Osmanlı vakıfları, Türk vakıfları, Müslüman vakıflar yasak bölge
ilan edilmiştir. Bu vakıflar kamulaştırılmıştır. Bu vakıfların arazisine
kamulaştırma olmadan Yunan Hükûmeti el koymuştur. Bu
vakıfların arazileri askerî bölge ilan edilmiştir. Oradaki cemaatin seçtiği
müftüyü Yunan Hükûmeti tanımamaktadır. Oradaki Mehmet
Aga’nın mahpuslarda çektiği çileyi anlatmasını isterdim.
Değerli arkadaşlarım, ben orayı devlet bakanı olarak ziyaret etmiş
bir arkadaşınızım. Ben gitmeden önce, iki defa Sayın Bakan orayı ziyaret etti.
Ben oraya rahmetli Sadık Ahmet’in ruhuyla gittim, onun fikriyle gittim. Bunu,
açıkça da oradaki bölge sekreteriyle konuştum ve sizin gidemediğiniz Türk
Gençler Birliğinin içine girdim. Millî duruş ve kararlılık bunu gerektiriyor. Değerli arkadaşlarım, bunu siyasi bir tartışma olduğu için
anlatmıyorum. Bu, millî bir davadır. Bu millî davada, şimdi, biz, bütün
Lozan’ın… Bir tek Lozan değil -Bekir Bey burada yanlış ifade de bulunuyor-
bizim cemaat vakıflarıyla ilgili mevzuatımız sadece Lozan’ın 42’nci maddesi
değil, bir de Atina Anlaşmamız var, bunların ek protokolleri var, Yunan Sevr’i
var. Bunlardan niçin bahsetmiyorsunuz? İşte, bu bilgi kirliliğini bertaraf
etmemiz lazım. Kirlilikle ilgili olmak üzere mütekabiliyet iddiası ve ifadesi
bir bilgi kirliliğidir. Burada ne yazarsanız yazın, asla, kat’a bilgi kirliliği
çerçevesi içerisinde söylediğiniz sözler hakikat olmayacaktır. Hiçbir zaman bu
mütekabiliyet uygulanmayacaktır. Uygulamak mı istiyorsunuz? Kararınız bu mu?
Gelin, altına imzamızı atalım. Yunan vakıflarıyla ilgili Yunan Meclisinde
bulunan, 15 Ocak 2008 günü Yunanistan’ın komisyondan geçen Batı Trakya’daki
vakıflarla ilgili mevzuatı aynen kabul edelim. Eğer mütekabiliyetse, budur
mütekabiliyet. Bakın, orada ne yazıyor? Burada, Lozan’a tabi azınlıklar, 1935
tarihinden itibaren kendi temsilcilerini kendileri seçer, Türk Hükûmetinin hiçbir müdahalesi olmaz, ama Yunanistan’da,
Lozan’a tabi olan Batı Trakya Türkleri… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal. Bir dakika eklemiştim demin. FARUK BAL (Devamla) – Peki, arkadaşlar, diğer önergede bir araya
geleceğiz. Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Çok teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 5555 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları “Yeni vakıfların kuruluşunda amaçlarına göre özgülenecek asgarî
mal varlığı her yıl Meclisçe belirlenir.” BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılıyoruz Sayın Başkan. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Vakfın kuruluşunda tahsis edilecek malvarlığını belirleme ve
tescile karar verme yetkisi, Türk Medeni Kanununa göre mahkemelere ait olup,
uygulama birliğini temin amacıyla önerge ile kuruluş malvarlığının asgari miktarının
her yıl Vakıflar Meclisince belirlenmesine ilişkin düzenleme yapılmıştır. BAŞKAN - Komisyon takdire bıraktı, Hükûmet
katılıyor. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 98 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin birinci
fıkrasında geçen “hükümlerine göre” ibaresinin “hükümlerince” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Kerim
Özkul Konya BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, sayın milletvekilinin bu
engin bilgisini öğrenmek istiyoruz. Acaba hangi gerekçeyle… Bu önergeyle ilgili
olarak Sayın Milletvekilinin gerekçesini kürsüde öğrenmek istiyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum Sayın Kılıçdaroğlu.
Gerekçe: Kanun tekniği açısından uygun görülmüştür. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Kendi milletvekilinizin
önergesini reddediyorsunuz! OKTAY VURAL (İzmir) – Ama, çok önemli bir
önergeydi bu yani! BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 98 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin birinci
fıkrasında geçen “kurulur ve” ibaresinin “kurulurlar ve” olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Turan
Kıratlı Kırıkkale OKTAY VURAL (İzmir) – İktidar Meclis çalışmalarını sabote ediyor.
Yani, milletvekilinin önerge verme hakkını elinden alıyor. BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: İbarenin değiştirilerek, anlamın netleştirilmesi amaçlanmıştır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir. ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kendi arkadaşınızın önergesini niye kabul
etmiyorsunuz? HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Bir
hakkın suistimali Sayın Başkan. BAŞKAN - Geriye kalan iki önergeyi kabul edilen bir önerge
nedeniyle işleme koyamıyorum. Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yeni bir önerge daha işleme almanız lazım
efendim. BAŞKAN - Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir. 11’inci maddeyi okutuyorum… KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan müsaade eder misiniz. BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli) –
Sayın Başkan, İç Tüzük’ün 87’nci maddesinde diyor ki, milletvekilleri yedi
önerge verir ve her halükârda grupların da birer önerge hakları saklıdır. Bir de temel kanunlarla ilgili 91’inci maddede deniliyor ki, temel
kanun olarak kabul edilen şeylerde, her maddede milletvekilleri iki önerge
verebilir, her halükârda grupların önerge hakları saklıdır. Geçen gün sizin yerinizde Sayın Mumcu oturuyordu. Bir temel
kanunun müzakeresi sırasında milletvekillerinin madde üzerinde ikişer önergesi
kabul edildi ve gruplara da ayrı bir önerge hakkı uygulandı. Şimdi, 87’nci maddeye gelince: 87’nci maddede sizin uygulamanız,
şimdi, siz diyorsunuz ki, dört önerge grup veriyor, üç tane önergeyi de
milletvekilleri veriyor. Sayın Başkan, bu, daha önce, Anayasa Mahkemesine gitmeden önceki
şekli buydu. Yani, milletvekilleri üç önerge verebiliyorlardı. Ancak, Anayasa
Mahkemesi dedi ki “Üç önerge azdır” ve bu İç Tüzük’ü iptal etti, yediye
çıkardı. Yani, uygulamanızı rica ediyorum… Bana göre, milletvekillerinin yedi
önergesini işleme koyun, ama grupların önergesini de ayrıca işleme
koyacaksınız. İsterseniz bu konuda bir usul tartışması açın. Çünkü,
iki tane değişik uygulamanız var. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, Sayın Genç’in söylediği husus
gerçekten İç Tüzük’ümüzün 87’nci maddesinde gayet açık ve sarih. Burada diyor ki… Sayın Başkan, mikrofonu açarsanız… BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim. İç Tüzük’ümüzün 87’nci maddesi bu konuda çok açık, net, tereddüde
mahal yok. Diyor ki: “Bu esaslar dairesinde milletvekilleri tarafından
Anayasaya aykırılık önergeleri dahil her madde için
yedi önerge verilebilir. Her siyasî parti grubuna mensup milletvekillerinin
birer önerge verme hakkı saklıdır.” Bu demektir ki çok açık… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yedi önerge artı… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yedi önerge artı dört önerge, yani burada
her maddeyle ilgili on bir önergenin işleme alınması gerekir. Bu konuda bir teamül oluştuğu yönünde Sayın Komisyon Başkanımızın
beyanı da Sayın Genç’in söylemiyle boşluğa düşmüş oldu. Eğer bir başkan vekili
arkadaşımız bunu bu şekilde uyguladıysa bir teamül de oluşmamış demektir. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teamül de bir
uygulamadır. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Dolayısıyla, bu kanun da ihtilaflı bir
kanundur, farkındaysanız Meclisimiz bu konuda gruplar olarak muhalefet
yapmaktadır. İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin uygulanmasını istiyoruz, çünkü
-gerekiyorsa usul tartışması da açabilirsiniz- bir şey yaşıyoruz, Meclise
sunulan kanunlar komisyondan Genel Kurula indiği anda, bir yerlerde, iktidar
partisi… FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Her ne hikmetse! MEHMET ŞANDIR (Mersin) – …her ne hikmetse, hem şahıslar adına
konuşmayı hem de önerge hakkını gidiyorlar peşinen kapatıyorlar. BAŞKAN – Sayın Şandır… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunu nasıl yapıyorlar öğrenemedik. Çünkü
biz de bu kanunun görüşülmesi sırasında çok titiz davrandık, müdürümüzü
gönderdik, önergelerimizi, taleplerimizi hazırladık, ama dört dakikayla
kaybettik. 14.29’da AKP hem şahıslar adına konuşmayı hem önergeleri kapatmış
bulunuyordu. Eğer bu kanunları bu Genel Kurulda iktidarıyla muhalefetiyle
görüşerek doğru olanı bulacaksak, bu kapıyı aralamamız lazım. Şimdi bu yedi
önerge usulünün uygulanmasını talep ediyoruz. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Şimdi, ben birleşime on dakika ara vereceğim. Grup başkan
vekilleri lütfen gelirlerse beraberce bir tartışalım konuyu. On dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.45 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 18.07 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
56’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. 98 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. 11’inci maddeyi okutuyorum: İdarî para cezası MADDE 11- Genel Müdürlükçe yapılan tebligata rağmen, bu Kanun
uyarınca istenen beyanname, bilgi ve belgeleri zamanında vermeyen, organların
vakfiye veya vakıf senedine aykırı olarak toplanmasına sebebiyet veren veya
gerçeğe aykırı beyanda bulunan vakıf yönetimine Genel Müdürlükçe her bir eylem
için beşyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir.
İdarî para cezalarına karşı tebliğ tarihinden itibaren onbeş
gün içinde 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu hükümlerine göre kanun yoluna başvurulabilir. BAŞKAN – 11’inci madde üzerinde söz alan üyelerin isimlerini
okuyorum: Gruplar adına: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili İsa Gök, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa
Milletvekili Erkan Akçay, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan. Şahısları adına: Manisa Milletvekili İsmail Bilen, Malatya
Milletvekili Ömer Faruk Öz ve İzmir Milletvekili Şenol Bal. İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili
İsa Gök’e aittir. Sayın Gök, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 11’inci madde hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Saygılar sunuyorum yüce Meclise. Öncelikle, tüm arkadaşlarımız, cemaat vakıfları üzerinde
duruyorlar, doğrudur. Bu Kanun cemaat vakıfları konusunda önemli değişiklikler
içermektedir. Ama bu Kanun’un farklı bir yanı daha var arkadaşlar: Bu Kanun,
aslında -çok bilinçli bir şekilde- Kamu Reformu Yasa Tasarısı vardı ya hani
geçen dönem geçirilemeyen, iade olunan, bu reformun bir ayağıdır. Çünkü bu Yasa
ile merkezî otorite, devlet erki zaafa uğratılmaktadır. AKP’li
milletvekillerine söylüyorum, bu Kanun’u doğru dürüst okudunuz mu? Bu Kanun’u
incelediniz mi? Yalnızca el kaldırmaya gelmediniz umarım. Çünkü bu Kanun’la
“üçüncü sektör” adı altında, belki de 77’nci maddeye sığınarak, belki de farklı
gerekçelerle, ama Avrupa kaynaklı dayatma olduğu muhakkak olan üçüncü bir
sektör yaratılıyor. Bu, gözden kaçırılıyor arkadaşlar, kaçırılıyor gözden. Bu
Kanun’la devlet erki ciddi olarak azaltılmakta, yeni bir dev yaratılmakta, ama
hiç kimse bu devin nereye kadar gideceğini, bu canavarın daha sonra kimleri
yiyebileceğini düşünmüyor. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Korkular… İSA GÖK (Devamla) – Korkular değil... Bu Kanun, hassas bir kanun. Vakıf nedir arkadaşlar? Vakfı bir okudunuz mu? Bakın, vakıf
konusunda, böyle “Osmanlı geldi, çok iyi işler, harika, kaşı gözü bu…” gibi
lafları bırakın. Tanımı kanun koyar, kanun. Bunu okumayı
başarmak lazım. 743 sayılı Medeni Kanun çok güzel bir tanım koymuştur.
Ey milletvekilleri okuyunuz! Diyor ki 73’üncü madde: “Vakıf, başlı başına
mevcudiyeti haiz olmak üzere, bir malın belli bir gayeye tahsisidir.” Bir malın, bir gayeye tahsisi. Daha sonra 4721 sayılı Kanun
101’inci maddesinde yeni bir tanım koydu, bu da güzel bir tanım: “Vakıflar,
gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca
özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır.” Kanun’a bakıyorsunuz, bu Kanun’da ne var arkadaşlar? Bu Kanun’da
bunun dışında bambaşka bir güç yaratılma çalışması var. Bunu aşıyor, Medeni
Kanun’u aşıyor. Sayın AKP Grup Başkan Vekili, vakıflar hakkında bazı şeyler
söyledi konuşmasında, “Dışarı giden bizim dindaşlarımız orada da dinî vakıf
kuramazlar mı?” falan. Kuramazlar, kuramazlar; çünkü İnsan Hakları Mahkemesi
buna engeldir. Neden? Tüm millî mevzuatlarda ırk veya cemaat, mezhep kaynaklı
vakıf kurulması yasaklanmıştır, yasaktır. Aynı yasak, 2002’de gelen Medeni
Kanun’umuzun 101’inci madde dördüncü fıkrasında var, aynen “Belli bir ırk ya da
cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz.” der. Avrupa’da da
kuramazsınız. Neden kuramazsınız? Bakın, bizde kuruluyor. Neden kuruluyor?
Mecburiyetten kuruluyor. Çünkü, Lozan, 37 ve 44 arası,
42’nci maddede… Sayın Grup Başkan Vekili okudu, ama lafzi
değil ruhuna bakmak lazım. Lozan’ın dönemi Birinci Dünya Savaşı sonrasıdır,
kolektif hakların olduğu dönemdir, yani cemaat haklarının olduğu dönemdir, yani
Osmanlıdaki millet esasının olduğu dönemdir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra
hiçbir barış anlaşmasında bu türden maddeler geçmemiştir, geçmez de. Niye
geçmez? Dünya ilerledi, kolektif haklar kalktı, birey hakları geldi. İnsan
Hakları Mahkemesi -kimse dolanmasın- mülkiyeti dahi Ek 1 Protokolü ile bireysel
haklar anlamında değerlendirir. Kolektif haklar, cemaat hakları, azınlık
hakları yoktur, birey hakları vardır. O dilinize doladığınız mahkeme kararı var
ya, o mahkeme kararı da bireysel hak ve özgürlüklere ihlalden dolayı
verilmiştir. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Lozan ne olacak? İSA GÖK (Devamla) – Lozan’ı mahveden sizsiniz üstadım. Sevr 140… Sevr Anlaşması bizim boynumuzdaki ilmektir, bizim
sonumuzdur, bizim bitirilmemizdir. Sevr’in 140 ve sonrası maddeleri vardır.
Azınlıklar orada düzenlenmiştir. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Lozan… İSA GÖK (Devamla) – Her lafı atın, cevabınızı vereceğim. Bu
konuşmamın bir giriş-gelişmesi yok, doğaçlama konuşacağım, her lafınıza cevap
vereceğim arkadaşım. Sorunuzu siz sorun oradan bana. Sevr 140 ve sonrası Lozan 42’ye geldi. Lozan 37 sonrasında Sevr’in
hiçbir hükmü kalmadı. O bile bir tavizdi. Niye? Birinci Dünya Savaşı sonrası
oluşan kolektif, yaygın haklar cümlesindendi. Ama Lozan bile bir tavizdi. Niye?
Bir ant, bir sözleşme yapıyorsunuz, bir taviz vereceksiniz. Oradaki azınlıklara
verilen haklar dahi şu anda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına verilmemiştir. BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yani şimdi, Lozan’ı taviz yaptın. Yanlış
yaptın! İSA GÖK (Devamla) – Müsaade eder misiniz? Bir dakika… Bir saniye…
Dinleyin. Bakın arkadaşlar, orada şu anda cemaat vakfı kurulamaz, Lozan’daki
haktan dolayı, bu hak, vakıflar devam edebilir. Lozan 42 gereği devam edebilir.
Yeni ırk ve cemaat esaslı vakıf kuramazsınız. Medeni Kanun… Yasaktır. Devlet
sistemimiz bunu engeller. Siz şu anda bu Vakıflar Kanunu’yla arkadaşlar,
Sevr’deki hükümleri getiriyorsunuz, Sevr hükümlerini. Açın okuyun Sevr’i, açın
okuyun. Bu Kanun, Türkiye’nin tapusu olan, anayasal statüsü olan Lozan’ı
tartışma konusu yapıyor, çünkü Lozan’da verdiğimiz yetkileri de aşarak… Lozan
yetkileri, büyük önder Atatürk’ün, dokuz yıllık içinde bulunduğu çalışma
ekibiyle beraber… 2762 sayılı Yasa, bu Yasa 1935’te yasalaşmıştır. Arkadaşlar, bu Yasa, dokuz yıllık çalışmayla -26- büyük bir devrim
olan Medeni Kanun sonrası vakıf olayını düzenlemiştir ve eski vakıf - yeni
vakıf ayrımını yapmıştır. Yapmak zorunda, Lozan var, Lozan’ı nazara almak
zorunda. Her kelimesi, her virgülü nazara alınmıştır büyük hukukçularla. Siz ne yaptınız? Geçen dönem getirdiniz. Kırk beş önerge yedi bu
Kanun, kırk beş önerge yedi. Bu Kanun, nereye gittiğinizi… Bana bakıyorsunuz
ya, aynen öyle, hiçbir şey bilmiyorsunuz, bu Kanun’un nereye gideceğini
bilmiyorsunuz. Bu Kanun’un Türkiye’yi, devleti, sistemi nereye götüreceğini
kestiremiyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar) Arkadaşlar, davaları göreceksiniz üç dört yıl sonra. Türkiye’nin
başına nasıl bir çorap örüldüğünü göreceksiniz. Mülhak vakıflar –tekniğe
girmeyeceğim, hukukçu değil çoğunuz- mazbut vakıflar, yani eski vakıflar. Siz,
eski vakıfların, yani 2162 sayılı Yasa’nın sistematiğindeki eski vakıfları
kaldırıyorsunuz bu Kanun’la –hangi aklıevvelin
hikmeti, bilmiyorum bunu- yeni vakıf statüsüne koyuyorsunuz, yeni vakıflarla
aynı hâle getiriyorsunuz, aynı yetkileri veriyorsunuz. Yapmayın! Lozan buna bir
sınırdır, Lozan buna bir sınırdır. Bu sınırı aşıyorsunuz, sınırı
dağıtıyorsunuz, yepyeni bir sistem getiriyorsunuz. Yetmiyor. Bakın, bu Vakıflar Kanunu, yalnızca cemaat vakıfları yönünden
tehlike arz etmiyor, arkadaşlar. Medeni Kanun’a göre kurulan yeni vakıflar var.
Bu vakıfların denetimi yok, hesabınızda da yok, düşüncenizde de yok. Bakın,
hani “Avrupa’da vakıf yok.” diyoruz ya, doğru. Sizin anladığınız anlamda vakıf
bir tek Yunanistan’da var. Ama vakıf anlamında vakıflar Almanya’da var, her
siyasi partinin siyasi çalışmasının tabanını oluşturur vakıflar. Türkiye’de Hablemitoğlu öldürüldü. Vakıflar çalışmasını düşünün!
Nerede bir altın araması var, bir vakıf var, devreye giriyor. Nerede bir
santral var, vakıflar devreye giriyor. Vakıfların parası geliyor, vakıfların
adamları geliyor Türkiye’ye. Ne oluyor hiç araştırdınız mı, hiç bunları
düşündünüz mü? Bu Vakıflar Kanunu’yla sermaye hareketlerine izin veriyorsunuz,
şube açtırıyorsunuz, yurt dışına gönderiyorsunuz, şirket kurduruyorsunuz, yeni
ticari işletmeler açtırıyorsunuz. Siz ne yapıyorsunuz ya? Siz ne yapıyorsunuz?
Siz Türkiye’nin geleceğini dinamitliyorsunuz, farkında değilsiniz!
Dinamitliyorsunuz! (CHP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Lütfen bu Kanun’u okuyun, şu maddeleri bir gözden geçirin; ama
lafzına değil ruhuna inin, bu maddeleri şerh edin. Bu Kanun başa bela olacak
bir kanun arkadaşlar. Tehlike bununla bitmiyor arkadaşlar. Soros
vakıflarını unutuyorsunuz. Unutuyorsunuz... MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İhanet yasası! İSA GÖK (Devamla) - Bu ülkedeki o önemli vakıfları unutuyorsunuz.
Denetim gelmiyor. Denetim diyen, kusura bakmayın, gerçeğe aykırı beyanda
bulunur. Denetim falan gelmiyor. “Denetimi vakıflar meclisi yapacak...”
Mecliste kendileri var. Yapmayın ya! Bu nasıl denetim? Kuzuyu kurda emanet
ediyorsunuz. Böyle denetim mi olur? Bu oylamada vicdanınıza bakmak
zorundasınız. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Gök, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. İSA GÖK (Devamla) – Peki efendim. Efendim, ben tekrar huzurunuza geleceğim, bu konuyu konuşacağız
zaten. Şimdi, bakın arkadaşlar, vakıflar mevzuunda atacağınız her adım
önemlidir. Çünkü bunun zararı bugün ortaya çıkmaz, üç yıl, beş yıl sonra… Sayın
Bakan demiş ki: “10 kanun, 6 tüzük, 20 yönetmelik var, bunları temizleyeceğiz.”
Bu laf mı ya? Bu Kanun’u sen bugün çıkar, normlar hiyerarşisinde yarın yine
tüzük çıkaracaksın, yarın yine yönetmelik çıkaracaksın. Kanunun uygulanması
tüzükle, yönetmelikle olur. Bu gerekçe mi yani? Bu gerekçe mi? Taviz… Bu
Kanun’un özü tavizdir. Taviz, başka bir şey değil. OKTAY VURAL (İzmir) – Teslimiyet! İSA GÖK (Devamla) – Mütekabiliyet maddesi… Mütekabiliyete ben
gülüyorum. 2762’de “mütekabiliyet” lafı yoktur. Niye yoktur? Bu millî hukuktur,
millî hukuk. Yabancıya sen bunu uygulamıyorsun. Yabancılık unsuru taşımayan bir
kanunda sen “mütekabiliyet” kelimesi koymuşsun, sizleri uyutmak için. Komik bir kelime. Bu Kanun’da “mütekabiliyet” kelimesi
olmaz. Bunu çıkarın! Bunu çıkarın! Olmaz! Yunanistan… Bir tek mütekabiliyet
Yunanistan için geçerli arkadaşlar. Lozan’ı uyguluyor mu Yunanistan? 42’yi
uyguluyor mu Yunanistan? Siz ne diyorsunuz: “En iyisini yapalım, dünyada örnek
biz olalım.” Bunun zaten örneği yok ki. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İSA GÖK (Devamla) - Tekrar huzurlarınıza geleceğim. (CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Gök, teşekkür ediyorum. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Erkan
Akçay. Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 98 sıra sayılı Vakıflar Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi
üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, biz, bir vakıf medeniyetinin mensubu ve
mirasçılarıyız. Vakıflarımızın korunup geliştirilmesi kadar, milletimizin vakıf
kurmaya da teşvik edilmesi gerekmektedir. Ancak, görüşmekte olduğumuz Vakıflar
Kanunu, ülkemizin geleceğini ve Türkiye’nin menfaatlerini yakından ilgilendiren
fevkalade önemli bir yasadır. Yüce Meclis, bu yasayla vereceği kararlarda çok
büyük bir sorumluluk ve vebal altındadır. Vahim gerçeklere gözlerini kapatan ve
Milliyetçi Hareket Partisinin haklı ve yerinde uyarılarını dikkate almayan AKP Hükûmetinin, Türkiye’nin başına büyük belalar açacak bu
düzenlemeyi yapmakta inat ettiği anlaşılmaktadır. Vakıflar Kanunu’nun bu
haliyle uygulamaya konulması, Türkiye’mize, vatanımıza telafisi olmayan büyük
zararlar verecektir. Bu Yasa’nın getireceği vahim endişelerimizi,
öngörülerimizi ve uyarılarımızı yüce heyetinizin ve büyük Türk milletinin
dikkatine ve takdirlerine sunuyoruz. Eski ve yeni bütün vakıflara yurt içinde ve yurt dışında sınırsız
bir örgütlenme, faaliyet gösterme, dışarıdan, yani yabancılardan para yardımı
alma serbestisi getirilmektedir. Bütün yabancı
vakıflara, devletin hiçbir müdahalesi olmadan, sınırsız sayıda şube açma imkânı
getirilmektedir. Yabancıların Türkiye’de istedikleri gibi, serbestçe vakıf
kurmaları ve bunların yönetiminde yer almaları imkânı verilmektedir. Bu
vakıflara siyasi amaçları doğrultusunda faaliyette bulunabilme imkânı
verilmektedir. 5’inci maddesinde “Yabancılar, Türkiye'de hukuki ve fiilî
mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilirler.” denilmektedir. Türklerin yabancı ülkelerde vakıf kurması, uygulamada ya hiç
olmayacak veya yok denecek kadar az olacaktır. Bir Türk vakfının yabancı ülkede
faaliyet sahasının az olduğu aşikârdır. Olsa olsa
Türkiye’nin tanıtımı hususunda faaliyet gösterebilirler. Ekonomik olarak
oralarda faaliyet göstermeleri mümkün değildir. Yabancılar Türkiye üzerindeki
emellerini gerçekleştirmek için tahminimizin üzerinde, çok sayıda vakıf
kuracak, şubelerini açacaklardır. Bu yabancı vakıflar, büyük maddi güçleri ve
faaliyet alanlarının çeşitliliğiyle yurdumuzun her köşesinde karşımıza
çıktıklarında o zaman ne büyük bir hata yapıldığı anlaşılacaktır,
cumhuriyetimizin kurucularının niçin Lozan’da bu hakları vermedikleri daha iyi
anlaşılacaktır. 12’nci maddede “Vakıflar mal edinebilir, malları üzerinde her
türlü tasarrufta bulunabilirler.” denilmektedir. Cemaat vakıfları kendilerine Lozan’da verilmeyen 1936 Beyannamesi
ve 1974 mahkeme kararlarıyla edinemediği taşınmaz mal alımını vakfı adına
iktisap etmeyi bu Kanun sayesinde elde edeceklerdir. Fener Rum Patrikhanesi, çeşitli isimler altında Patrikhane
etrafında aldıkları taşınmazları kendi üzerine geçirecekler, Vatikan misali
toprak boyutunda ekümeniklik hükümranlığını ilan
etmeye kalkışacaklardır. Bu maddeye göre cemaat vakıflarına yeni mal edinme ve
bunları vakıflarına tescil imkânı sağlandığında, önü alınamaz ve önlemez bir kaosa yol açacaktır. Yeni mal edinme ve tescil imkânı
verilmemelidir. Yabancı vakıflar, yabancı devlet ve yabancı sermaye şirketlerinden
aldıkları maddi güçle, ülkemizdeki vakıfları sayesinde, her yerde, her faaliyet
alanında karşımıza çıkacaklardır. Dev marketler zincirleri kuracaklar, taşınmaz
mal alım satımı yapacaklar; gıda işleri, inşaat sektörü, aklımıza gelebilecek,
kârlı her alanda faaliyet göstereceklerdir. Dev bütçeleriyle yerli Türk
rakiplerini kısa zamanda yok ederek, alanlarında tekel durumuna geçeceklerdir.
Ekonomide ve sosyal hayatta bir ahtapota, bir habis ura dönüşeceklerdir. 25’inci maddede “Vakıflar; vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla,
amaçları doğrultusunda uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilirler,
yurt dışında şube ve temsilcilik açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler ve
yurt dışında kurulmuş kuruluşlara üye olabilirler.” denilmektedir. Vakıf
senetleri istedikleri faaliyetlere izin vermiyorsa, senette yapılacak
değişiklikle istedikleri faaliyetlere işlerlik kazandırabileceklerdir. Vakıfların amaçları doğrultusunda uluslararası faaliyet
göstermesi, uygulamada, ülkemiz aleyhine faaliyet ve iş birliğine dönüşecektir.
Ülkemizde gözü olan yabancı güçler, vakıflar yoluyla amaçlarına ulaşmaya
çalışacaklardır ve çalışmaktadırlar. Özellikle şirketler ve yabancı okullar
sayesinde misyonerlik faaliyetlerini rahatça yerine getireceklerdir. Yabancıların Türkiye’de kurduğu bir vakıf, kuruluşun Türkiye’de
olması nedeniyle Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile İslam ülkelerine rahatlıkla
girip istediği faaliyetleri yerine getireceklerdir. Oralarda şube ve
temsilcilik açarak, örtülü gayelerini, üstelik Türkiye’nin de adını kullanarak
gerçekleştirmeleri çok kolay olacaktır. Bu, vahim bir durumdur. 26’ncı maddede “Vakıflar; amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak
ve vakfa gelir temin etmek maksadıyla, iktisadî işletme ve şirket kurabilirler,
kurulmuş şirketlere ortak olabilirler.” denilmektedir. Yabancı vakıfların
iktisadi işletme ve şirket kurmalarını, kurulmuş şirketlere ortak olmalarını
tehlikeli buluyoruz. Yabancılar eğer ülkemizde iktisadi işletme kurmak
istiyorlarsa, zaten şirket kurarak gayelerine ulaşabilirler, ayrıca vakıf
kurmalarına gerek yoktur. Vakıf, ulvi gayelere ulaşmak amacıyla kurulur.
Kurulan vakfın gayesine ulaşması için taşınır ve taşınmaz malları olur.
Yabancılar, vakıf adına iktisadi işletme ve şirket kurduklarında, öncelikle,
devletin vakıflara tanıdığı ayrıcalıklardan faydalanacaklar ve denetim
mekanizmasından kurtulacaklardır. Aynı zamanda, işletme ve şirket sayesinde
kısa sürede gelişerek diğer vakıflar yanında dev boyutlara geleceklerdir.
Yabancı vakıfların, bu maddi gücü, ülkemiz aleyhine kullanılmayacağını ve
kullanılmadığını kim garanti edebilir. Soros Vakfının
ve bazı diğer yabancı vakıfların ülkemizdeki faaliyetlerini biliyoruz. Vakıf meclisinin oluşumunda cemaat vakıflarından ve yeni
vakıflardan üye alınması öngörülmektedir. Cemaat vakıflarından ve yeni
vakıflardan vakıf meclisine üye alınmaması gerekir. Uzman kurum olan Vakıflar
Genel Müdürlüğü dışındaki kuruluşlardan meclis üyesi alınması yarar sağlamaz,
siyasi polemik yaratır ve -uzmanlık konusu işlerin-
uzman olmayanların amaçsız bir tasdik meclisi olur. Şu durumda bile bazı
dosyaların aylarca tartışıldığını, karar verilemediğini düşünürsek böyle
kalabalık mevzuatlar ve konudan habersiz kişilerden oluşan meclisin hiçbir
karar alamadan geçen süreler vakıfların aleyhine bir durum oluşturacaktır. Bu Yasa’nın yürürlüğe girmesi durumunda Türkiye vakıf malları
yüzünden büyük miktarda tazminat ödemek durumunda kalabilecektir. Bütün azınlık
vakıfları ve kiliseleri tüzel kişiliğe kavuşacaktır. Vakıflar, istedikleri
şirketleri kurarak denetimsiz faaliyette bulunacaklardır. Batı Trakya’daki Türk
azınlığı için Lozan’da öngörülen karşılıklılık ilkesi çiğnenecektir. Türkiye’de
misyoner örgütleri ve ideolojik dernekler, yabancıların para yardımlarıyla
“vakıf” adı altında örgütlenerek denetimsiz faaliyette bulunacaklar, her türlü
şer ittifakı içinde ve her konuda Türkiye’ye içten ve dıştan saldıracaklardır.
Bütün bu kötülükler karşısında Türkiye Cumhuriyeti, denetim yetkisine sahip
olamayacak ve bu vakıfların zararlı faaliyetleri karşısında hukuk düzeni içinde
cevap verilmesi ve önlenmesi imkânı bu Yasa’yla hukuk sistemimizin elinden
alınacaktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Akçay, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun. ERKAN AKÇAY (Devamla) - Eğer bu Kanun bu yüce Meclisten çıkarsa,
bize bu aziz vatanı emanet eden atalarımızın, aziz Türk milletinin ve gelecek
nesillerin iki eli bu Kanun’a “evet” deyip oy verenlerin yakasında olacaktır. Meclis çatısı altındaki milletvekillerine sesleniyorum: Vakıf
duasını ve vakıf bedduasını unutmayınız. Değerli milletvekilleri, bu kanun
tasarısına “hayır” diyelim. Büyük bir hatadan, büyük bir günahtan, büyük bir
vebalden sakınalım. Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine sesleniyorum: Bu
Yasa’yı aklınız, mantığınız ve vicdanınız kabul ediyor mu? Niçin susuyorsunuz?
Basiretiniz mi bağlandı? İradeniz mi ipotek altında? Haksızlık karşısında
susan, kötülük karşısında susan dilsiz şeytan değil mi bizim kültürümüzde? (MHP
sıralarından alkışlar) Yüce Türk milletine sesleniyorum: Aziz milletim, senin kalpgâhın, senin tecelligâhın
olan bu yüce Meclisin çatısı altında varlığımızı, birliğimizi, dirliğimizi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ERKAN AKÇAY (Devamla) - …bozacak, geleceğimizi karartacak, aziz
vatanın her köşesinde ihanet çetelerinin cirit atmasına meydan verecek bu kanun
tasarısı için “Hayırlı ve uğurlu olsun.” demiyoruz, çünkü bu Kanun ülkemiz için
maalesef hayırlı olmayacaktır. Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan. Buyurun Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bugün üzerinde çalıştığımız vakıflar yasa tasarısı konusunda
gerçekten şaşırtıcı görüşlerle zaman zaman karşı
karşıya kalıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devletini, onun çok sesliliğini, renkliliğini,
onun tarihten gelen zenginliğini görmezden gelerek biz birtakım sorunları
çözemeyiz. Bu yasa tasarısına ihtiyaç nereden doğdu? Özellikle cemaat
vakıflarının sorunları konusunda Türkiye, Anayasa’sı ve uluslararası insan
hakları normları çerçevesinde, demokratik, eşitlikçi ve adilane yasal çözümler
bulmak için, yine cemaat vakıflarının el konulan taşınmazlarının iadesi,
tazmini ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açılan davaları kaybederek
tazminat ödemek zorunda bırakılmak yerine, mağdurların zararlarının ulusal
mercilerde çözümünün sağlanması, Avrupa Komisyonunun, yine, ilerleme raporunda
özellikle vurgulanmış olan, cemaat vakıflarının taşınmazları sorununa içeriden
adil bir çözüm ve Avrupa Birliği ile entegrasyon
sürecinin sağlanması. Bir de, bu vakıflarla ilgili geçmişte yapılan
haksızlıkların telafisi, bu vakıfların gelecekte benzer uygulamalarla
karşılaşmasının engellenmesi, yine, cemaatlerin gelenek ve göreneklerinin,
mevcut uygulamalarının dikkate alınması. Şimdi, biz böyle, bu gerekçeyle hazırlanmış, değerli
bürokratların, uzmanların üzerinde çalıştığı, emek verdiği bu tasarıya da ne
siyah ne de beyaz gözlüklerle bakmıyoruz. Doğru olana doğru, doğru bulmadığımızı
da önergelerimizi vererek değiştirilmesini istiyoruz. Ama bunu da, bu yasa
tasarısını da şöyle, bir yabancı düşmanlığı havasına götürüp, vatan, millet,
Sakarya elden gidiyor gibi bir hava estirmeye de gerek yok bu Mecliste. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sana göre gerek yok. HASİP KAPLAN (Devamla) –
Yani, biraz gerçekçi olacağız. İşte, öyle değil… O hamasi nutukları atarsak, o
zaman gideriz, ne olmuş bakarız yakın zamana: İstanbul’da Ortodoks Kilisesini
kullanan Ergenekon çetesinin üs merkezine gideriz. Ergenekon çetesi, orada
Ortodoks Kilisesini kullanıyor, arkasından beş yılda 50 milyon dolar para
geliyor. Şimdi, beş yılda 50 milyon dolar para gelirken, para,
Türk-Ortodoks Kilisesi Basın Sözcüsü kanalıyla “bağış” adı altında geliyor,
ulusalcı bir örgüt bu parayı Türk-Kürt çatışmasına ve darbe girişimine -2009’da
darbe yapmak üzere- hazırlıklar yapıyor, Ümraniye’de bombaları paketliyor,
başka bir yere silahları gömüyor ve silahlar üzerine yemin törenleri
düzenliyor. Yetmiyor, Kuvvai
Milliye Derneği Başkanı olarak tutuklananların CIA’yla,
MOSSAD’la, ajanlarıyla telefon görüşmeleri tespit
ediliyor. Arkasından, Alman Gizli Servisi BND ile irtibatlar tespit ediliyor ve
bunlara baktığın zaman hepsi vatansever, hepsi kahraman. Kürtsün, düşman…
İslamsın, düşman… Yani, bu ülkede biraz daha objektif, serinkanlı, olaylara
bakarsak, gerçekten sorunların çözümü konusunda biraz daha makul, olaylara
bakarsak, hiç de gerçeklerin öyle olmadığını görürüz. Şimdi, arkadaşlarımız burada konuşuyor: Yunanistan –ben kendim
tanık oldum- Strasbourg’da, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde, kilise vakıfları nedeniyle Türkiye’den daha fazla mahkûm oldu. Hatta, askerî birlikler Atina’da bir kilise vakfının malının
üzerinde bina yaptığı için mahkûm oldu Yunanistan. Sidiropoulos kararına
bakıyorsunuz, Makedon Evi davasında; yine kültürlerini yaşatmak için kurdukları
bir örgütü Yunanistan kapattığı için mahkûm oluyor. Yani, Türkiye, yalnız, Avrupa Mahkemesinde zorda kalan, Yunanistan
da korunan veya Bulgaristan’daki Türklere baskı yapıldığı için sıkıntı yaşanan
bir durum yok. Gerçekçi olalım. Avrupa Birliğine girmiş Yunanistan, ama bal
gibi oradaki azınlıklara -oradaki Türk yurttaşlarımızın dinî ibadetlerinde-
birçok konuda baskılar yapıyor. Bu baskılar da, Avrupa Mahkemesinde, Yunanistan’ın
mahkûmiyetiyle sonuçlanıyor. Şimdi, Yunanistan’ın mahkûm olduğu bu konuda, Türkiye’nin de
birkaç davada -bu, özellikle gayrimenkulleri konusunda cemaat vakıflarının-
mahkûmiyet kararı oldu. Ama, daha önce oldu
Yunanistan. Şimdi, bu gerçeği gördüğümüz zaman, şu noktada -biraz, yani bu
Yasa üzerinde tartışmalarımızı yaparken- bizim çok ciddi bulduğumuz eksiklikler
var. Yani, vatan elden gitmiyor. Bu Yasa’yla da, öyle, vakıflar, uluslararası
şirketler kurmuyor, şubeler açmıyor, merkezler açmıyor. Açın nüfus istatistiki bilgilerini, kaç tane azınlık kaldı? Kaç tane
Ermeni kaldı? Kaç tane Süryani kaldı burada? Kaç tane Rum kaldı? Mübadeleden
sonra zaten çok asgari düzeye inmiş. Zaten, burada Vakıflar Genel Müdürlüğü
açıklama yapıyor, diyor ki: “Toplam vakıf sayısı yüz altmış bir.” Bu yüz altmış
bir vakfın da… Örneğin, Cizvit Katolik papazlarının Boğaz’da… Cizvit rahip ve
rahibeler evlenmediği için miras yoluyla intikal yok. Onların ölümüyle o
vakıfların da bizim hazineye geçtiğini biliyoruz. Şimdi de Sevda Tepesi,
üzerinde konuşulan yer. Şimdi, bu tür şeylerle ilgili birtakım düzenlemelerde adil olmak,
eşitlikçi olmak, vicdan sahibi olmak, vicdan… Bunlar bizim vatandaşlarımız, bu
topraklarda doğdular, bu topraklarda büyüdüler, bu topraklarda bizden önce
vardılar. Bizden önce bu medeniyetler vardı. Ben, kendim, yaşadığım topraklarda
bunu bizzat yaşamış bir insan olarak bu kültürü özümsemişim. Şimdi, kalkıyoruz “medeniyetler buluşması, dinler hoşgörüsü”
diyoruz; “Bir araya geleceğiz, dünya barışını kuracağız.” diyoruz. Yüce
Mecliste ırkçılık şaha kalkıyor. Bunu böyle yapmak doğru değil. Bunu böyle
yaparsak kendi içimizde de dışarıda da barışı ve güveni sağlayamayız.
Şanlıurfa’yı, Mardin’i, Antakya’yı niye diyaloglar, medeniyetler merkezi olarak
seçip, bütün dinlerin temsilcilerini alıp oraya götürdük? Şimdi, bunları düşündüğümüz zaman, gerçekten biz bu ülkede, bu
topraklarda yaşayan kendi azınlığımız, kendi yurttaşımız, askerliğini yapan,
vergisini ödeyen, bu topraklarda soluk alan insanlarımıza karşı ayrımcı olursak…
Bunu, insani ve vicdani açıdan biraz teraziye vurmak gerekir. Biz kendi
yurttaşlarımıza eşit yurttaş, onurlu yurttaş, mutlu yurttaş muamelesini
yapmadığımız zaman bu ülkenin büyüklüğünü, bu ülkede hukukun üstünlüğünü, bu
ülkede insana ve onuruna olan saygımızı nasıl kanıtlayacağız? Yani, şu an, geçmişte, baktığımız zaman, Birinci Dünya Savaşı,
İkinci Dünya Savaşı, yaşanan mübadeleler oldu, bitti. Ama şu an Türkiye’de çok
az, Süryanilerin sayısı 5 bin civarında, 40-50 bin civarında Ermeni cemaati
var, Yahudi cemaatini alıp diğerleriyle topladığınız zaman 1 milyon etmiyor 70
milyon Türkiye’de. Şimdi, bu kadar etmeyen bir konuda kıyameti koparıyoruz.
Eğer kıyameti koparmak gerekiyorsa, eğer vatanseverlikse, insanları
dillerinden, dinlerinden, mezheplerinden, renklerinden aşağılayarak,
dışlayarak, düşman görerek, potansiyel suçlu görerek değil; potansiyel hayır
kurumları olan cemaat vakıflarını potansiyel suçlu görerek değil… İşte,
potansiyel suçluyu gördük, Ortodoks Kilisesine yuvalanmış illegal çeteler, örgütler,
hukuk tanımayan, nizam tanımayan, bu Meclisi tanımayan, insan haklarını
tanımayan, demokrasiyi tanımayan, darbe yapmaya kalkan, bu ülkede karışıklık
yapmaya kalkanlardadır potansiyel. Bunu çok iyi görmek lazım.
Bu duygularla bakarsak, o zaman doğru bir şeyler yapmış oluruz. Bizim, yüz on tane cemaat vakfının bir tane okulu var; geçmişte
cemaati vardı, öğrencisi vardı. Şimdi, gitmiş, cemaati de yok, öğrencisi de
yok, o okul da harabe. Şimdi, bu harabeyle ilgili bir yasa çıkıyor, diyor ki:
“Bu gayrimenkulünü değerlendir.” (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız. HASİP KAPLAN (Devamla) – “İstiyorsan, okul olarak
değerlendiremiyorsan -kendi cemaatinin malı mülküdür- vasiyetine uygun,
vakıfnamesine uygun bunu değerlendir.” diyor. Bu tür düzenlemeler üzerinde
bugün tartışıyoruz. Bugün Türkiye’de biz Avrupa Birliğine de kendi
kimliğimizle, kültürümüzle girersek, orada korku, 70 milyon Türkiye’nin Strasbourg’da 90 tane Avrupa Parlamentosunda milletvekiliyle
buradaki milletvekillerinin Strasbourg’da olması
zamanında duyacakları gerçekler ve korkulardır. Biz Strasbourg’a
80 milletvekiliyle gittiğimiz zaman kendimizi anlatabiliriz, bu ülkeyi
savunabiliriz. Yoksa, uluslararası şirketler gelmiş,
Türkiye’nin ekonomisini hallaç pamuğuna çevirmiş, bankalarınızın yarısından
fazlasını satın almış, fabrikalarınızın yarısından fazlasını satın almış, ondan
sonra burada hamaset, vatan nutukları atmakla… Bu ülke bu Vakıf Yasası’yla
batmaz. Ben çok açık söylüyorum. Biz bu konuda kendimize yeni bir sanal hobi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ederim. HASİP KAPLAN (Devamla) – Teşekkür ederim, sağ olun. (DTP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Evet, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır. Şahsı adına, Manisa Milletvekili İsmail Bilen. Sayın Bilen, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şahsım adına, Vakıflar Kanunu üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, değerli arkadaşlar, bir fikrimi sizinle paylaşmak
istiyorum. Biz öyle bir medeniyetin mirasçılarıyız ki, 70 milyonluk Türkiye’de
bir tek kişiye yapılacak hukuksuzluğu men eden bir inancın, bir medeniyetin
mensuplarıyız. Biz birbirimize böyle bakmak durumundayız. Dolayısıyla da,
medeniyetimizin bir ürünü olan vakıflarımızı çağdaş bir kanuna kavuşturmak ve
günümüz ihtiyaçlarına uygun bir kanun yapmak gayesiyle bu tasarı hazırlanmış ve
ilk defa da bu tasarıyla, yabancı ülkelerdeki, ecdadımızdan yadigâr kalan
vakıflarla ilgili sorumlu bir birim de bu Kanunumuza vazedilmiş, dercedilmiştir. Arkadaşlarımızın bir kısmını hayretle izliyorum. Bizi, Kanun’u
okumamakla itham ettiler, ben Kanun’u gayet iyi okudum; geçen dönemde de
okudum, bu dönemde de. “Denetim yok” deniyor; bakın, üç türlü denetim
getiriliyor bu Kanun’la. İç denetimle birlikte… MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye değiştiriyorsunuz Kanun’u? İSMAİL BİLEN (Devamla) - Bakın, gaye ve amaca uygunluk,
mevzuatımızın bir parçası. Türk Ceza Kanunu’muz
ortada. Genel Müdürlüğün de bu yetkisi kaldırılmamış, Genel Müdürlüğün bu
yetkisi güçlendirilmiş durumda Sayın Başkanım. Dolayısıyla gayeye, amaca
aykırılık söz konusu ise gerek Ceza Kanunu’muz gerek
savcılarımız gerekse silahlı kuvvetlerimiz, zabıtamız, polisimiz bununla ilgili
mücadelesini yapma yetkisi ve salahiyetine sahiptir. (MHP sıralarından
gürültüler) FARUK BAL (Konya) – Silahlı kuvvetlerle ne alakası var? İSMAİL BİLEN (Devamla) - Yani, Kanun’da tamamen denetim
kaldırılmış… FARUK BAL (Konya) – Silahlı kuvvetlerle ne alakası var? Silahlı
kuvvetler mi denetleyecek bunu? İSMAİL BİLEN (Devamla) - “Denetim kaldırıldı” deniyor; deminden
beri hangi konuşmacı çıkarsa… FARUK BAL (Konya) – Yani, silahlı kuvvetler mi denetleyecek bunu? İSMAİL BİLEN (Devamla) - Bakın, aslında 11’inci maddeyle
getirilmek istenen çok teknik bir konu. Kesilecek idari para cezasıyla ilgili,
Kabahatler Kanunu’na atıfta bulunuluyor, Kabahatler Kanunu’na göre yapılacak
itirazlar düzenleniyor. Ama hayretle izliyorum, Kanun’un maddesiyle, 11’inci
maddeyle ilgili hiçbir, evet hiçbir konuşma yapılmadı. Şimdi, yurt dışındaki, kendi ecdadımızdan yadigâr kalan vakıflarla
ilgili bir birim var mıydı? Yetmiş yıldır, seksen yıldır, cumhuriyet kurulalı
var mı? Yok. Bunun sorumlusu AK Parti mi? İlk defa böyle bir müessese
getiriliyor. Bunun için, bence AK Partiyi, AK Parti Hükûmetini
tebrik etmek gerekir. Endişelerinize belki haklılık verilebilir veya haklı
görülebilir, makul de karşılanabilir. Ancak medeniyetimiz, sadece, haksızlık
karşısında susanı dilsiz şeytan addetmiyor, bir tek kişiye yapılacak yanlışı da
yasaklıyor, menediyor. Biz o kültürün de, o medeniyetin de bir parçası değil
miyiz? Niye böyle bakmıyoruz? Mütekabiliyet kendi vatandaşlarımıza
uygulanabilir mi? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil mi azınlıklar? (MHP
sıralarından gürültüler) Nasıl? Azınlıklar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Anayasa’mızın
10’uncu maddesi de bunlara yapılacak muameleyi eşitlik kuralına bağlıyor. Peki bu eşitlik kuralını nasıl menedebilirsiniz? KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yurt dışında bunlar için ne
yapılıyor? İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakınız mütekabiliyet esası bunlar için
getirilmiyor. Mütekabiliyet esası… HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Bunlar
uygulanmaz, bunlar uygulanmaz. FARUK BAL (Konya) – Yapacağı hiçbir iş yok, maaşa bağlıyorsunuz, İSMAİL BİLEN (Devamla) – Aynı zamanda vakıflar amacını ne ile
gerçekleştirir? Sayın Bakanım, vakıflar amacını, kendilerine bahşedilen,
kendilerine verilen sermayeyle… Bu sermayeyi güçlendirmek adına şirketlere
ortak olması, ticari faaliyette bulunmasını nasıl engelleyebiliriz? Bu
faaliyetleri sadece baştan bağışlanmış bir gelirle nasıl sınırlandırabiliriz?
Bunu güçlendirmek istiyorsak, hem… KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Türkiye’deki vakıflar için de
sınırlama var, yani, cemaat vakıfları değil. İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bu sınırlandırma yanlıştır, kanaatimiz
budur. Sizin kanaatiniz farklı olabilir Sayın Kılıçdaroğlu.
Sayın Başkanım… BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – İsmail Bey, Genel Kurula hitap edin. BAŞKAN - Sayın Bilen, Genel Kurula hitap ediniz efendim. İSMAİL BİLEN (Devamla) – Dolayısıyla bu tasarı ile yabancı
ülkelerde kurulacak, Türk vatandaşları tarafından kurulacak vakıflarla ilgili,
Türkiye’de de kurulacak yabancı tüzel kişiler veya yabancı şahıslar tarafından
kurulacak vakıflarla ilgili mütekabiliyet esası getirilmiştir. Dolayısıyla da
inanıyorum ki mevzuattaki dağınıklığı da giderecek bu hüküm 10 tane kanunu, 6
tane tüzüğü, zannediyorum 20’nin üzerinde yönetmeliği de tek bir metinde
zapturapt altına alacak ve dağınıklık da giderilmiş olacak, şüpheler de. Daha
doğrusu, müphem kalan konular da vuzuha kavuşmuş olacaktır. Dolayısıyla bu
Kanun’un bir… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bilen, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. İSMAİL BİLEN (Devamla) – …iyi tarafını görmek gerekirse,
mevzuattaki dağınıklığı da giderecektir. Aynı zamanda da, Türkiye’nin dışında
bulunan ecdat yadigârı vakıflara da sahip çıkılabilecek bir müesseseyi, bir
kurumu kurmuş olması nedeniyle de inanıyorum ki çok hayırlı hizmetlere de
vesile olacaktır. Dolayısıyla Kanun’un vakıflarımıza ve ülkemize hayırlı uğurlu
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Şahsı adına, Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz. Sayın Öz, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
5555 sayılı Vakıflar Yasa Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11’inci maddede şöyle
belirtilmektedir: “Genel Müdürlükçe yapılan tebligat sonucuna rağmen görevini
yerine getirmeyen vakıf yöneticileri vakfiye esasları doğrultusunda kurulunu
toplamayan vakıf yöneticilerine her bir eylem karşılığında beş yüz YTL idari
para cezası verilir.” diye belirtilmektedir. KADİR URAL (Mersin) – Beş yüz YTL değil, beş yüz Türk lirası.
Yanlış okuyorsunuz herhâlde. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Hatibe müdahale etmeyiniz. Sayın Öz, buyurun. KADİR URAL (Mersin) – Yanlış okuyorsunuz. ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Evet, siz düzelttiniz. KADİR URAL (Mersin) – Düzeltin o zaman. ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Siz düzeltiyorsunuz ya… KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ederim. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Siz yanlış yapın, biz düzeltelim. ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Evet, burada “Verilen bu idari para
cezalarına ilgililer Kabahatler Kanunu’na atıfta bulunarak itirazda
bulunabilir.” diye bir madde vardı. Bu yasa tasarısı veto edildikten hemen sonra
çıkan 5560 sayılı Kanun’la bu Anayasa’ya aykırılık hükmü ortadan kalkmıştır.
Dolayısıyla bu maddenin aynı şekilde geçmesini talep ve arz ediyoruz. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada üç saattir
dinliyoruz. Hep her şeyin en olumsuz yönlerine bakıyoruz. Niye bu vakıfların
olumlu yönlerine bakmıyoruz? (MHP sıralarından “Yok ki” sesleri) Şöyle bir
bakıyorum, 2002’de 44 milyon YTL olan vakıflar bütçesi 2007 yılında 410 milyon
YTL’ye çıkmış. Bu, hazineden bir kuruş para almadan kendi öz kaynaklarıyla
oluşturulan bir bütçedir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Beş yıl önce neredeydiniz, bu paralar neredeydi? Bunu soran yok.
44 milyon YTL’den 410 milyon YTL’ye çıkan bütçe ve bunun karşılığında neler mi
yapılmadı? Sayın vekillerim… (MHP sıralarından gürültüler) NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Akdamar Kilisesi onarımı… ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – O da yapıldı… OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kızılay… ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Onu da söyleyeceğim… 1999’la 2002 yılları arasında onarılan eski eser sayısı 46 adet
iken, 2002 ile 2007 yılları arasında binin üzerinde eski eser onarılmıştır. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Ecdat yadigârı o eserlerimiz geçmişten bugünümüze
geldiği gibi, bizden sonraki nesillere de layıkı
veçhile ile intikal ettirmek üzere onarılmıştır. Değerli arkadaşlar… AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Vakfın parasını hep kiliseye
harcıyorsunuz. ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, kilise de bu ülkenin
gerçeğidir. Yani, o şekilde, kusura bakmayın… S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizin gerçeğiniz. ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – İşi o boyuta getirirseniz, yani, en az
sizin kadar milliyetçiyiz… OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Camilerin elektrik parasını
ödemiyorsunuz, suyunu ödemiyorsunuz, kilise onarıyorsunuz. ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Arkadaşlar… BAŞKAN – Sayın Öz, Genel Kurula hitap ediniz siz efendim. Buyurun. ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Neyse artık… Yani, bu nereye gitti?
Şimdi, ben bu konuları açmak istemiyorum. 2002’den… S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Açalım, açalım… ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Açalım tabii… S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Her şeyi konuşalım. ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Konuşalım tabii… Eskiden 50 milyon dolar giden bankalara, nereye gitti bu paralar?
Yüzde 58’i Vakıflar Bankası Vakıflar Genel Müdürlüğünün. Ya… Hortumlar nereye
gitti? Lütfen, arkadaşlar, bu şekilde demagoji
yaparak bir yere gidemeyiz. Bu ülkenin gerçeklerine göre hareket etmek
zorundayız ve şu Kanun’da şunu da anlamıyorum: Cemaat vakıflarıyla ilgili
birçok şeyler konuşuldu. Hiçbir vakıf bir cemaati desteklemek üzere kurulamaz. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Amaç
ve işlev değişikliği… ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Cemaat vakıfları uluslararası
faaliyetlerde bulunamaz. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Nasıl
bulunamaz? Baksana Yasa’ya! ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Bakarsanız… Siz de bakın! HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) –
Yasa’yı oku! ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Sayın Vekil, üslubuna dikkat et. Burası dağbaşı değil. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) –
Yasa’yı oku, yanlış bilgilendiriyorsun! ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Üslubuna dikkat et! HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) –
Yasa’yı oku, yanlış bilgilendiriyorsun! BAŞKAN – Sayın Öz, Sayın Ünlütepe, sayın
milletvekilleri, Sayın Hatip, karşılıklı konuşmayalım. Buyurun. ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Zaten yeni vakıflar şu anda da
uluslararası faaliyetlerde bulunuyorlar. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) –
Yasa’yı oku! Ezbere konuşuyorsun! BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen Hatibi dinleyelim. ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Biraz saygılı olursanız var ya… BAŞKAN – Sayın Öz… HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Yalan
konuşuyorsun! ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Babam yaşımdaki adamsın, biraz saygılı
olsan, üslubuna dikkat etsen ne olur yani! Hiç yakışıyor mu sana? HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) –
Toplumu yanıltıyorsun! ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Hiç yakışıyor mu? BAŞKAN – Sayın Öz, lütfen… ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Ben ne olduğunu çok iyi biliyorum. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) –
Toplumu yanıltıyorsun! ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Dinlerseniz… Dinlerseniz… HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Bunu
oku! BAŞKAN - Sayın Ünlütepe… Sayın Öz… ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Evet. BAŞKAN – Genel Kurula hitap edin siz, buyurun. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Bunu
lütfen oku! ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Bugün… KADİR URAL (Mersin) – Malatya sizi dinliyor! ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Dinliyor, dinliyor. Evet, onu da
söyleyeyim. Cumhuriyet kurulduğu günden bugüne Malatya’daki hiçbir tarihî eser
onarılmazken… KADİR URAL (Mersin) – Malatya’ya sevgiler, saygılar de! Malatya
seni dinliyor! ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – …Malatya’da bu beş yıllık iktidar
döneminde 25 trilyon liralık yatırım yapıldı. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Malatya dinliyor tabii, dinliyor Malatya. Kimin ne yaptığını… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KADİR URAL (Mersin) – Malatya sizi dinliyor! BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, saygıdeğer grup başkanı
arkadaşlarım; lütfen, böyle bir üslup yok. Bakınız, bütün konuşan hatipleri
dinleme diye bir görevimiz var. Lütfen, böyle olduğumuz yerden… KADİR URAL (Mersin) – Hatipler de doğru konuşsun ama ya! BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilim, lütfen… KADİR URAL (Mersin) – Hatip de doğru konuşsun! BAŞKAN – Buyurun konuşmanızı tamamlayınız Sayın Öz. ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Bu şekilde… Bu hazırlanan yasa tasarısı
Medeni Kanun’a ters düşmemektedir. BAŞKAN – Sayın Öz, konuşmanızı tamamlayınız. ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Tamam Sayın Başkan. Bunun için değerli arkadaşlar, lütfen dinlemesini bilelim. Konuşma
sırası gelmişse gelip konuşursunuz. Ben, bu vesileyle, bu Kanun’un hayırlı olması temennisiyle
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz. Sayın Ağyüz, buyurun. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan, Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum: Büyük hukukçu,
saygın Cumhurbaşkanı Sayın Sezer’in iade ettiği Vakıflar Kanunu’nda iade
gerekçesi 8 sayfa. Maalesef Adalet Komisyonunun 4 sayfa ve büyük hukuksal
temeli olmasına rağmen hiçbiri incelenmemiş. Şimdi diyorsunuz ki: “Yeni bir
statü kazandırıyoruz.” Hayır, yeni bir hukuki statü kazandırmıyorsunuz.
Kurulmuş vakıflarınız var, bu vakıflarınıza ticari yaşamda kolaylık sağlamaya
çalışıyorsunuz. Bugüne kadar göz yumduğunuz vakıflar var. Bunlar Türkiye
Gönüllü Teşekküller Vakfı, Hizmet Vakfı, Demokrasi Vakfı, Deniz Feneri Derneği.
Şimdi, bunlara şirket kurma ve üçüncü sektör olma kolaylığı sağlıyorsunuz. Bunu
göz ardı etmek için de cemaat vakıflarını kullanıyorsunuz. Yimpaşzede
yarattınız, Kombassanzede yarattınız, İhlaszede yarattınız. Bugün de vakıf sektörü, vakıfzede yaratacaksınız. Niye Vakıflar Genel Müdürlüğünde
“cumhuriyet” başlığı adı altında “demokrasi” başlığı adı altında vakıf
kurulmasına izin vermiyorsunuz. Bunlara her türlü engel çıkarılıyor, ama
herhangi bir cemaate bağlı olan vakıf… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağyüz. Sayın Pazarcı, buyurun. HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın
Bakana sorum şudur: Kanun’da yer alan “milletlerarası mütekabiliyet” ilkesinin
devletlerin kendi vatandaşları olan azınlıklara tanıdığı hakları kıyaslamak
yoluyla uygulanmasının hukuken ve fiilen olanaklı olduğunu düşünüyor musunuz?
Örneğin, Yunanistan’ın Batı Trakya Türklerine yaptığı olumsuz uygulamalar
karşısında mütekabiliyete dayanarak Rum vatandaşlarımızın vakıflarının
haklarının kısıtlanmasına kalkıldığında, birçok örneğini gördüğümüz gibi,
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aracılığıyla bunun önlenebileceğini hiç
düşündünüz mü? Öte yandan, Musevi ve Ermeni cemaat vakıfları bakımından
mütekabiliyeti hangi devleti değerlendirerek uygulayacaksınız? İsrail ve
Ermenistan’ı mı, örneğin Musevi vatandaşlarımız için daha çok bulundukları
Amerika Birleşik Devletleri’ni mi? BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pazarcı. Sayın Öztürk. HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Adalet Komisyonu Raporu’nda “Mülkiyet hakkı ile egemenlik, farklı
iki kategoriyi anlatmaktadır. Egemenlik anlamında vatanımız içinde yer alan bir
çakıl taşı bile feda edilemez.” denilmektedir. Ancak düzenlemeyle azınlık
vakıflarına yeni mal edinme, yurt içinden ve dışından bağış kabul etme gibi
imkânlar getiriliyor, ayrıca iktisadi işletme ve şirket kurma hakkı tanınıyor. Vakıfların zamanla oluşacak ekonomik gücünün siyaseti de
belirleyeceği gerçeği karşısında Adalet Komisyonunun hamaset niteliğindeki
“Vatanın bir çakıl taşını bile feda etmeyiz.” görüşüne siz inanıyor musunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk. Sayın Çalış. HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, gayrimüslimlerin vakıflarının, bu Yasa’nın
uygulamaya geçmesinden sonra, doğruluğu tartışılacak belgelerle Vakıflar Genel
Müdürlüğü ve yargıda mal varlığını tescil ettiremeyince uluslararası
mahkemelerde tescil imkânı yolu açık mıdır? Böyle bir durum olursa ülkemizin
ödeyeceği tazminat hakkında bir öngörünüz var mıdır? İkinci sorum: Patrik Bartholomeos 18
Kasım 2002’de Kastamonu gezisinde, bir kitapçık çıkararak “Şu caminin yeri
kiliseydi. Şurası falancanın evi.” gibi âdeta tespit yapmaktadır. Bu iddiaları
ülkemizin her yerinde yapmak mümkündür. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yoluyla
hak sahipliği yolu açılırsa, şahıslara ödenecek tazminatlar hakkında bir
öngörünüz var mıdır? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış. Sayın Kalaycı. MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Fatih Sultan Mehmet vasiyetinde diyor ki: “Nefis kilise Ayasofya,
kıyamete kadar cami olarak vakfedilmiştir. Bunu Allah’a, ahirete,
onun heybetine inanan hiçbir mahluk –sultan olsun,
hâkim olsun, bir mütegallibe olsun- değiştiremez. Vakıf şartlarını kim
değiştirirse, Allah’ın, meleklerin, bütün insanların laneti onların üzerine
olsun. Yüzlerine bakan ve onlara şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın.” Bu Kanun’da Ayasofya’nın dahi azınlık vakıflarına devrinin söz
konusu olduğunun farkında mısınız? Yıllardır “Ayasofya ibadete açılsın.” dediniz. Yoksa Ayasofya’nın
kilise olarak mı açılmasını istiyordunuz? Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı. Sayın Akkuş, buyurun. AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, Türk Medeni Kanunu’nun -4721
sayılı Kanun- Üçüncü Bölümü, 101’inci maddesine göre, “Belli bir ırk ya da
cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz.” denilmektedir. Hâl böyle iken, yeni kurulan bir vakfın mal ve nakdi yardım yapma
ve almasıyla ilgili serbestî sonucu Vakıf Yasası ve Medeni Kanun’un delinmesine
müsaade edilmiş olmuyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş. Sayın Bakanım, buyurun. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Teşekkür ediyorum. Sayın Ağyüz’ün sorularında amacını aşan
birtakım ifadeleri oldu. Bugün Türkiye’de faaliyette bulunan vakıflar, türü ne
olursa olsun, ticari işletme açabilmektedir. Bunu hepiniz biliyorsunuz. Şayet
vakıflarla, vakıf müessesesiyle azıcık ilişkiniz varsa bilmelisiniz ki, şu
anda, bu Kanun çıkmadan önce, şu anda meri Kanun’a göre bütün vakıflar ticari
işletme kurabilmektedirler. Demin sözünü ettiğiniz birtakım sivil toplum kuruluşları, yok,
Gönüllü Teşekküller Vakfı, işte, Deniz Feneri vesair…
Bunlar benim bildiğim kadarıyla -özellikle Deniz Feneri- Türk milletinin
gönlünde önemli bir yer işgal etmiş, çok önemli faaliyetlerde bulunmaktadırlar.
Her Türk vatandaşının o faaliyetlerden bana göre gurur duyması gerekir.
Sorgulamadan, kim yapıyor, kim ediyor demeden, sorgulamadan gurur duyması
gerekir. Diyorsunuz ki: “Cumhuriyet, demokrasi ismiyle niye vakıf
kurulmuyor?” Kurulabilir. Türk Demokrasi Vakfı var. Var… Yani, dolayısıyla,
bunları iyi irdelersek, bu sorularımızın çok da fazla bir tabanı bulunmadığını
göreceğiz. YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bunlar sorularımın cevabı değil. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Efendim, siz sorunuzu sordunuz, ben de cevaplıyorum. Sayın Pazarcı’nın, mütekabiliyet ilkesi…
“Batı Trakya’da Müslüman azınlıkla, Türkiye’deki gayrimüslim cemaat arasındaki
uygulamalar itibarıyla mütekabiliyet söz konusu mu?” diyor. Kesinlikle böyle bir şey söz konusu olamaz. Mütekabiliyet kavramı
uluslararası hukukun önemli bir kavramıdır. Yabancı ülke vatandaşları arasında
söz konusu olur. BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – “Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlık.”
diyor. S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Batı Trakya’yla ilgili Yunan
terminolojisini kullanıyorsunuz Sayın Bakanım. Yunan ağzıyla konuşuyorsunuz. BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım lütfen… Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap ediniz. Sayın Korkmaz, lütfen… Buyurun. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Şimdi, efendim, Lozan Anlaşması’nda Türkiye’de gayrimüslim azınlıklar olarak
ifade edilen cemaatler var. Bunlar Türk vatandaşıdır. Yine, aynı şartların
paralel bir biçimde, mütekabiliyet esasına dayanmaksızın -yanlış
hatırlamıyorsam 45’inci maddesinde öngörülüyor- paralel bir biçimde Batı
Trakya’da yaşayan Müslüman Türkler için de uygulanması yükümlülüğü Yunanistan’a
getirilmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla, burada mütekabiliyet söz konusu değil.
Bir paralel uygulama öngörülmüştür. Efendim, Sayın Öztürk’ün egemenlik,
mülkiyet kavramı çerçevesinde ifade ettikleri hususlara katılmamız mümkün
değildir. Türkiye egemen bir ülkedir. Toprağın ne anlama geldiğini de hepimiz
bilmekteyiz. Dolayısıyla, bu Kanun’la ne Türkiye'nin egemenliğine bir nakisa ne
de toprak bütünlüğüne bir eksiklik söz konusu olması mümkün değildir. Efendim, Sayın Çalış “Patrik Bartholomeos’un
bir gezisinde -işte, bir yerden bahisle- burada bir kilise vardır şeklindeki
tespiti yaygınlaşacak mı?” diyor. Bir kere, bu Kanun’un Fener Rum
Patrikhanesiyle, kiliselerle alakalı bir tarafı yok. Kiliselerin tüzel kişiliği
yoktur, kiliseler ibadethanedir. Biz, burada cemaat vakıflarına ilişkin
yaptığımız düzenleme çerçevesinde Türkiye'nin neresinde olursa olsun
kiliselerin bu Yasa’ya dayalı olarak ihya edileceği anlamına gelecek bir yoruma
katılmamız mümkün değil. Böyle bir durum da kesinlikle söz konusu değil. Ama, elbette ki vatandaşların ihtiyaçları varsa ibadetlerini
yapacak, her neye inanıyorlarsa, onu da ihya etmeleri, diriltmeleri hakkıdır. HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sorumun cevabı bu değil Sayın Bakanım,
cevabını alamadım. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Sayın Kalaycı, maalesef konuyu fazla irdelemeden bir soru yöneltti. MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Geçici maddeye bakın Sayın Bakan. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Şimdi, efendim, Fatih Sultan Mehmet’in Ayasofya Camii ile ilgili beyanlarına
atıfta bulundu ve sonunda da dedi ki: “Kilise olarak mı açılacak?” Şimdi,
arkadaşlar, ben size Ayasofya’nın tapusunu okuyorum, biraz sonra da ekrana
getireceğim. Tapusunda, Vakıflar Bölge Müdürlüğü İstanbul, Tapu Sicil Müdürlüğü
İstanbul, Tapu Sicil Müdürlüğü, yine İstanbul Eminönü ilçesi. Taşınmazın
niteliği yazılmış. Vakıf adı: Ebu’l-Feth Sultan Mehmed Vakfına ait. Yani Fatih Sultan Mehmet’in kurduğu vakfa ait. Orijinal tapusu da
bu. Bak. (AK Parti sıralarından alkışlar) BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Kıbrıs… Maraş… Kıbrıs ile Maraş’ı nasıl
verdiniz? (MHP sıralarından gürültüler). DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Hayır, Fatih Sultan Mehmet Vakfına ait Ayasofya’nın tapusu. Nasıl böyle bir şey düşünebilirsiniz? Hayretle, taaccüple
karşılıyorum. KADİR URAL (Mersin) – Geçici 7’nci madde! DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, 7’nci maddeyi çok iyi okumak lazım. 7’nci
maddede… Uygulanabilmesi için 1936 Beyannamesi’nde yer almış olması lazım, bir;
hâlen tasarruflarında olması lazım, iki; başkasının adına tapulu olmaması
lazım, üç; namı müstear, namı mevhumu olarak kayıtlı olması lazım, dört. Bu
Fatih Sultan Mehmet namı müstear mı size göre, namı mevhum mu? Olur mu böyle bir şey? Yani dolayısıyla burada bir bilgi
eksikliği var. BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Maraş… Maraş… S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakanım, bakın, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkı… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Efendim, Sayın Akkuş’un… S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – …iç hukuk yolları tüketilmeden kabul
edilmeye başlandı. BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen… DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Son bir soru, cevap veriyorum. BAŞKAN – Buyurun. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Sayın Akkuş’un, “Medeni Kanun’un 101’inci maddesinden bahisle… “Irk ve cemaat
esasına dayalı vakıf kurulamaz deniliyor, kurulabilecek mi?” AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yabancılar kuracak ya Sayın Bakan,
yabancıların kurduğu vakfa satış yapılacak. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Değerli arkadaşlar, Türkiye’de… Yani bakın, bu Parlamento çok önemli bir kurul,
milletin temsil edildiği bir yer. Burada konuşurken biraz daha bilgili olarak
konuşmak gerekir diye düşünüyorum. Başından bu yana şu vurguyu yapıyoruz:
Arkadaşlar, Türkiye’de 161 tane cemaat vakfı var. Bu da Lozan Anlaşması’yla bu
statüyü kazanmış ve 1936 Beyannamesi’yle, cumhuriyetin kurucusu Atatürk
tarafından çıkarılmış 2762 sayılı Kanun’a dayalı olarak 1936 Beyannamesi’yle bu
hayır kurumları olan cemaatlere ait bu kurumlar Atatürk döneminde vakıf
statüsüne kavuşturulmuştur. Bunların sayısı 161’dir. Bunların artırılması,
yeniden ırk ve cemaat esasına dayalı vakıf kurulması mümkün değildir. Bu
Kanun’un öyle bir amacı yok ve bu Kanun’da da yeni bir cemaat vakfı kurulmasına
dönük bir düzenleme kesinlikle söz konusu değildir. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, madde üzerinde üç adet
önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık
durumlarına göre işleme alacağım. İlk önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına Görüşülmekte olan 5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 11. maddesine
aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini
saygı ile arz ederiz. “(2) Lozan Antlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme
statülerine uygun olarak ayrıca düzenlenir.”
T.B.M.Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı yasa tasarısının 11. maddesinin
son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli T.B.M.Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı Yasanın 11. maddesinin yasa
metninden çıkarılmasını arz ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, konuşacak
mısınız? FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – İsa Bey konuşacak efendim. BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar) İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle, Mehmet Müezzinoğlu’nun
-AKP’den bir arkadaşımız- cümlesini tutanaktan okuyorum arkadaşlar: “Bu ülke ve
bu millet bugün dünya milletleri arasında hâlâ hak ettiği saygın yeri ve hâlâ
dünya ülkeleri arasında güçlü yerini alamadı.” ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Daha ileride… İSA GÖK (Devamla) – Arkadaşlar, Türk milletinin saygınlığını
hiçbir milletvekili, bu Mecliste, bu kürsüde, bu şekilde ayaklar altına alamaz.
(CHP ve MHP sıralarından alkışlar) ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Çarpıtmayalım! İSA GÖK (Devamla) – Herkes kendine gelecek. Herkes kendine
gelecek, kimi temsil ettiğini, hangi Mecliste olduğunu, gazi Mecliste olduğunu,
Ulusal Kurtuluş Savaşı yürüten Mecliste oturduğunu bilecek ve titreyecek. (CHP
ve MHP sıralarından alkışlar) Bu laf düzeltilmeli. Bu laf, özür dilenmeli.
Taviz vererek, saygın olmak, müstemleke insanlarının mantığıdır. Kıbrıs’ı ver!
Limanları ver! Limanları ver! Ormanları ver! Maden Kanunu çıkar, madenleri ver!
Saygın mı olduk? Saygın mı olduk? Müstemlekeyle saygın olunmaz. Önce mantığı
düzeltmeniz lazım. Bu konuşmada bu kelimelerin düzelmesi
lazım. Türk milleti adına konuşuyorum burada. Anayasa’mıza göre, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı herkes bu millete dâhildir, asla ayrım yapmıyorum, herkes
adına konuşuyorum. Teşekkür ediyorum. ASIM AYKAN (Trabzon) – Siz de “müstemleke”yi düzeltin. İSA GÖK (Devamla) – Arkadaşlar, deniyor ki, mevzuatı toplayalım
diye bu Kanun’u getirdik. İşte, ne deniyordu? On kanun, altı tüzük, altı
tebliğ, yirmi yedi yönetmelik var. Yine yapacaksınız aynısını. Atama
yönetmeliği, disiplin yönetmeliği, tüzüğü, yapacaksınız. Normal hiyerarşide bu
zorunluluktur. Bunu, sakın ha sakın, buraya birisi gelip de bu Kanun’un
getiriliş, ihdas amacı olarak açıklamasın, güldürmeyin bizi. Her kanunda,
tüzük, yönetmelik, tebliğ olacak. Az önce bilgisayarımda taradım, hepsini
taradım, hepsi yine zorunlu tüzükler, çıkartmak zorundasınız. Böyle bir gerekçe
olamaz. İkinci bir gerekçe, AB’ye uyum sağlamalıyız diye. Bakanın
konuşmasını okudum az önce. Arkadaşlar, AB’de böyle bir mevzuat yok. Olmayanın uyumu mu olur? Yok böyle bir mevzuat. Avrupa Birliğinde yok. Bir tek
Almanya’da parti vakıfları var. İşte, o Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından
sonra, bir anda emperyalist ülkelerin coştuğu, azınlıklar, cemaatler, coşup da
saldırdığı, “Kadife Devrim”, “Pembe Devrim” dedikleri, yaratan, o devrimleri
yaratan, o hükûmetleri düşüren, rejimleri değiştiren
vakıflar var. Özlediğiniz bu mu? Buyurun, geçirin Kanun’u. Buyurun, geçirin. Cemaat vakıfları, arkadaşlar. Bakın, deniyor ki: “Gayrimenkul
alımı konusunda, taşınmaz alımı konusunda engel vardı.” Yapmayın ya! Bu
Kanun’da böyle bir gerekçe konuşulamaz. Hiçbir bakan bu lafı diyemez. Niye
diyemez? Arkadaşlar “36 Beyannamesi” diyor Sayın Bakan; doğru. 1936 yılında
bütün vakıflara, cemaat vakıflarına, -Medeni Kanun bunlara vakıf statüsü
vermişti 26’da- dendi ki: Emvalinizi ortaya dökün bakalım, bunların hepsini
senet yerine kabul edelim, bunların hepsi senet olsun. Geldi hepsi. 36’dan 74’e
kadar bu vakıflar taşınmaz edindiler. 74 yılında, beş yıllık bir davanın
sonucu… Buraya birisi çıktı dedi ki geçen konuşmada: “İşte, Kıbrıs Barış
Harekâtının maneviyatı içerisinde Yargıtay böyle bir karar verdi.” Yalan.
Yargıya laf atmayın. Yargıya laf atmayın. Yargıya saygı
duymak lazım. Beş yıllık bir dava sonucunda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Lozan Anlaşması’nda cemaatlerin 36 Beyannamesi sonrası, yani, Lozan sırasında
edindiği mallara ilaveten yeni mal edinemeyeceklerine hükmetti. 74’ten sonra
mal edinemediler. Gelinen noktada nereye gelindi? Ama,
mal edinme engellenmedi. Arkadaşlar, 2762 sayılı Yasa iyi bir yasa, harikulade bir yasa. Bu
Yasa’da on beş tane değişiklik gerçekleştirildi; 38, 39, 49, 50, 52, 64, 81. Ama, en önemli değişiklik, bizim, Cumhuriyet Halk Partisinin
Mecliste olmadığı tarihte, arkadaşlar, 3 Ağustos 2002, 4771 Sayılı Kanun, bu
Kanun’la azınlık vakıflarının, cemaat vakıflarının taşınmaz mal edinmesi
önündeki engel kaldırıldı, 74 tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı
bitirildi. Taşınmaz mal edinemiyorlar, bu Kanun’u yeniden onun için getiriyoruz
demeyin. Zaten, bizim olmadığımız Mecliste bu Kanun geçti. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Barajın altındaydınız o zaman. İSA GÖK (Devamla) - Bunu uyguladınız, yönetmeliği yayımladınız. Bu
Kanun… Mal edinebiliyorlar. VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Anayasa Mahkemesine… İSA GÖK (Devamla) – Lütfen… Lütfen… Devam edeceğim arkadaşlar, çünkü, sürem
de doldu. Önerge hakkında… Diğerinde konuşacağım. Fakat, bakın
“Restorasyon yapamıyoruz.” diyorlar. Hangi engel var restorasyon
konusunda ya? Yapın restorasyonu. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Gök, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. İSA GÖK (Devamla) – Bakın arkadaşlar, şunu hassaten belirtmek
istiyorum: Biz, grup olarak hiçbir cemaate, hiçbir azınlığa asla ve asla farklı
gözle bakmıyoruz. Biz, hümanist felsefenin partisiyiz. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Türk milletine karşı da keşke hümanist
olsaydınız! İSA GÖK (Devamla) - Biz, insanlara insan olması sebebiyle
bakıyoruz. Mersin’deki Lina… Lina
benim dostumdur, iyilik meleğidir. Diş Hekimi Şahin, ortodoks
kilisesi yönetim kurulunda, Ortodoks kilisesinde. Şahin benim kırk yıllık
dostumdur. Bunlar bizim dostlarımız. Bizim tavrımız onlara değil. Onlar bu
ülkenin vatandaşları. Bizim kardeşimiz, hiçbir ayrımımız yok. Hepsi bizim en
yakın dostlarımız. Ama, bu Kanun’la amaçlanan şeyler
farklı. O yüzden diyorum Kanun’u okuyun. Bu Kanun’la çok farklı şeyler,
dayatmalar geliyor. Lozan’da yer almayan yeni ödünler veriliyor. Lozan ne dedi?
Dört konuda vakıf hakkı verdi Lozan: dinî, hayrî,
sosyal, eğitimsel. Siz, yeni vakıf yaptınız bu vakıfları, bütün önünü açtınız.
Ne yapıyorsunuz siz? Okuyun, bakın, anlamaya çalışın ve lütfen kendinize gelin. Teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… III.- Y O K L A M A (MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı) MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, yoklama yapılmasını
istiyoruz. BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, önergenin
oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır. Şimdi, bu talebi yerine getireceğim. Önce, yoklama talebinde
bulunan sayın üyelerin salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim. Sayın Şandır, Sayın Bal, Sayın Kutluata,
Sayın Akcan, Sayın Ertugay, Sayın Tankut,
Sayın Bulut, Sayın Vural, Sayın Akkuş, Sayın Çalış, Sayın Enöz,
Sayın Paksoy, Sayın Özdemir, Sayın Bal… Arkadaşlar, ayakta duran arkadaşları okuyacaktım, şu anda 20’yi
bulamadım. Sayın Çelik, Sayın Ural… OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Geliyorlar, biraz daha bekleyin Sayın
Başkan, acele etmeyin! BAŞKAN – …Sayın Homriş, Sayın Bukan, Sayın Ekici, Sayın Kalaycı, Sayın Durmuş. Evet, tespitini yapmış olduğumuz arkadaşlarımız lütfen yoklamaya
girmesinler. Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır. VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
(Devam) 2.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555
Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri
Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam) BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: T.B.M.Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı yasa tasarısının 11. maddesinin
son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Değerli Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Vakıflar
Kanunu’nun 11’inci maddesinin son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını
önerdim. Gerekçem de şu… Diyor ki: “İdari para cezalarına karşı tebliğ
tarihinden itibaren on beş gün içinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’na göre
itiraz edilir.” Şimdi, değerli milletvekilleri, burada kesilen para, idari para
cezasıdır. İdari para cezalarının bence idari yargının görev alanına girmesi
lazım ve İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda da bu tür işlemlere karşı kaç gün
içinde dava açılacağı bellidir. Şimdi, bir kısım idari işlemlere karşı
Kabahatler Kanunu’na göre, bir kısmına İdari Yargılama Kanunu’na göre dava
açarsanız bu çok karışıklığa neden olur ve aynı zamanda da hak kaybına da
sebebiyet verebilir. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda -2577 sayılı Kanun
zannedersem- burada, tebliğ tarihinden itibaren altmış gün içinde dava
açıyorsunuz. Bence bu dava açma konusunda bir yeknesaklık getirmek lazım. Yani
her fiile, her cezaya karşı ayrı ayrı süre, ayrı ayrı yerlere dava açma hakkını tanırsanız, vatandaşlar bilmemezlikten dolayı acaba şu kadar sürede mi açacaktım,
bu kadar sürede mi açacaktım konusunda tereddütlere düşerler ve süresinde dava
açmazlar, kayıplara da karışabilirler. Bu Kanun hakikaten çok
önemli bir kanun. Yani bunu verirken tabii ki şeyi de işin esasıyla
ilgili söyleyeyim. Şimdi, sevgili milletvekilleri, tabii ki hepimiz insanız,
demokratız, herkes insandır. Türkiye Cumhuriyeti devleti
tabiiyetinde olan herkesin Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının getirdiği
masuniyetten, himayeden yararlanması lazım. Ama, karşımızdaki insanları
bir düşünelim. Ben Batı Trakya’ya gittim. Batı Trakya’da bir otele gittim, bir
kahve içtim, dediler ki: “Bu otel arsası daha önce bir Türk’e aitti ve buna 2
milyon drahmi verdiler.” Yani, evvela almak istemişler burayı, 2 milyon drahmi
vermişler, ama vermemiş adam. Fakat, sonra 22 milyon
drahmi vermişler, adam vermiş. Tabii, oradan aldığı parayla gelmiş İstanbul’da
büyük arsalar almış. Şimdi, değerli milletvekilleri, eğer bizim karşımızda olan… Tabii,
bu Kanun, daha ziyade Yunanlı dostlarımızı ilgilendiriyor. İşte, zaten Karamanlis geldi, âdeta talimat verdi, “Şunları, şunları,
şunları yapacaksın, yoksa Avrupa Birliği yolu yok.” dedi. Şimdi, bu Kanun’la,
özellikle patriğe çok büyük imkânlar getiriliyor. Yani, İstanbul surları içinde
on bir bin beş yüz tane vakıf arazisinin tekrar bunlara verilmesi meselesi
önemli. Tabii, bunların incelenmesi lazım. Şimdi, on
bir bin beş yüz civarında söyleniyor -belki ben rakamda yanılabilirim- oraları
siz patrik ve patriğe bağlı vakıflara verdiğiniz zaman, İstanbul’da yaşayacak
yer kalmıyor. Şimdi, bakın, Yunanistan geldi Türkiye’de Finansbank’ı
aldı, bayağı çok güzel faaliyette bulunuyor; ama,
Ziraat Bankasının Yunanistan’da bir şubesini açtıramadık, şubesini açtıramadık
değerli milletvekilleri. Şimdi, karşımızdaki insanlar hakikaten insan haklarına
saygılı olsa, Türkiye Cumhuriyeti devletine saygılı olsa, biz onlar hakkında
nasıl iyi niyet taşıyorsak onlar da taşısa burada söylenenlerin çoğu doğru, ama
bu kişilerin Türkiye Cumhuriyeti devletinin toprakları üzerinde gözleri var.
Yarın, siz, bu kanunlarla bu avantajları tanıdığınız takdirde, o büyük sermaye
grupları, bankalar kanalıyla Türkiye’ye büyük sermaye transfer edecekler, fark
edemediğiniz büyük gayrimenkulleri alacaklar ve Türkiye’de, inanınız ki, siz,
özellikle İstanbul’da, Bozcaada’da ve Adalar’da yer de alamazsınız. Büyük
sermaye grupları var. Bakın, ben Batı Trakya’ya gittiğim zaman… Yunan bankaları
oradaki Türk azınlığa ait malların satın alınması için bedava, faizsiz kredi
veriyor ve üstelik de bedava da veriyor, faizsiz de kredi veriyor. Yani, hangi
Türkiye Cumhuriyeti devleti hükûmeti Türkiye’deki
Yunan mallarının alınması için vatandaşlara bedava, faizsiz kredi verdi?
Vermiyor. Çünkü bizim onlar hakkında böyle bir art niyetimiz yok. Ama adamların
Türkiye Cumhuriyeti devletini silme hesapları var ve maalesef, burada, dün bir
bakanın bir konuşması, diyor ki: “Efendim, işte Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde…” (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. KAMER GENÇ (Devamla) – “Efendim, Yargıtay Genel Kurulu haksız
karar verdi.” diyor. Arkadaşlar, bakın, tabii, bu iş… Orada Yargıtay diyor ki: Efendim,
bir vakıf kurulmuş, ama bu vakfın sahipleri belli değil. Yani, artık malı
ortalığa kalmış. Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşı da olsanız, eğer bir
malın sahipleri belli değilse bu mal devlete intikal eder, hazineye intikal
eder. Bu vakıflar da… İşte, tabii, çok eskiden birtakım heyetleri var, bu
heyetlerin çoğu ortada yok. Şimdi bu kanunla, o vakıfların mallarını birtakım
insanlara veriyorsunuz. Esas sıkıntı burada doğuyor. Burada şimdi birbirimize karşı incitici laf söylemeye de gerek
yok. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti devleti hepimizin devleti. Burada
Türkiye Cumhuriyeti devletinin menfaatini korumak hepimizin görevi. Burada
doğruların peşinde koşalım. Yoksa ki birbirimizi suçlamanın da bir anlamı yok. Bence, bu ikilemi de ortadan kaldırmak için bu önergemin kabulünü
diliyorum, saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına Görüşülmekte olan 5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 11. maddesine
aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini
saygı ile arz ederiz. “(2) Lozan Antlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme
statülerine uygun olarak ayrıca düzenlenir.” Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; tekrar huzurunuzdayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, birkaç defa ifade edildi “Burada bilinerek konuşulması
lazım” diye. Doğrudur, bilinerek konuşulması lazım. Ben buna bir şey daha
ekliyorum: Bilgi kirliliğini de arındırarak konuşmamız lazım. Değerli arkadaşlarım, vakıflarla ilgili müthiş bir bilgi
kirliliğinin Meclisimizde de etkisini gösterdiğini hissediyorum. Vakıflarla
ilgili konunun, daha önceki konuşmamda da Avrupa Birliği müktesebatına uyum
çerçevesi içerisinde gündeme geldiğini ifade etmiştim. Avrupa Birliği hayal
trenine bir teslimiyet bileti alınmıştı. 3 Ağustos 2002 tarihinde bu Meclisten
geçen ilk vakıflarla ilgili düzenlemeyle birlikte, vakıflarla ilgili Lozan
Anlaşması’nın getirdiği statü delinmişti. Arkasından, dördüncü uyum paketi,
altıncı uyum paketi, yedinci uyum paketi… Bu dokuzuncu uyum paketidir. Bugün
burada hiç kimse, Avrupa Birliği istiyor diye bu kanunun gerekçesini ifade
etmiyor. O zaman bu bilgi kirliliğinden arındırılmış olduğunu Sayın Bakanın
ifade etmesini istirham ediyorum. Bunun gerçekten Avrupa Birliği ile bir ilgisi
yoktur, çünkü Avrupa Birliğinin Osmanlı hukukuyla ilgili bir vakıf mevzuatı
yoktur. Olmayan hâllerde Avrupa Birliği, bu konuyla ilgili birlik üyesi en
yakın, en makul uygulama yapan ülkenin hukukunu benimser. Bu ülke de Avrupa
Birliği içerisinde Yunanistan’dır. Şimdi görüştüğümüz 11’inci maddeyle ilgili
biz bir ceza hükmü getiriyoruz. Şu şu işlere uymayan
vakıflara verilecek ceza 500 liradır. Ben, şimdi size 15 Ocak 2008 tarihinde
Yunan Parlamentosunun İçişleri Komisyonundan geçen benzer konuya Yunan hükûmetinin önermiş olduğu kanun tasarısını okuyorum:
Burada, sadece Trakya Bölge Sekreterliğinin bulunduğu alanda ve Doğu
Makedonya’da kurulu bulunan Osmanlı-Türk vakıflarının yapmış olduğu işlemlere
karşı uygulanacak en önemli müeyyide azil hükmü olarak getirilmektedir. Azil
hükmü 1’inci maddesinde bir düzenlemeye tabi tutulduktan sonra, ikinci fıkrayı
aynen size okuyorum, lütfen dinleyin. İçinizde Batı Trakya’dan gelme
arkadaşlarımız da var. Bunu size okuyorum: “İdare kurulu ve vakıf heyeti
üyeleri ayrıca bu Kanun hükümlerine ve bu Kanunla ilgili bakanlık kararlarına
ve diğer idari kararlara itaat etmemeleri halinde görevlerinden azledilir.” Değerli arkadaşlarım, diğer kararlar nedir? Ben size diğer
kararlardan bir örnek vereyim. Oradaki Osmanlı vakıfları ağır vergi yükü
altındadır. Evladı fatihanın yönetimindeki bu
vakıflar ağır vergi yükü altında bulup buluşturup vergisini ödemek için
gittiklerinde Yunan vergi mercileri bahane uydurup bu vergileri almamaktadır ya
da haber gönderiyorlar: “Bu vergileri ödemeyin.” Şimdi, bu direktife, bu
talimata uymazsa azledilecek oradaki vakıf yöneticisi. Uyduğu takdirde ne
olacak? Uyduğu takdirde bugün 7 ila 8 milyon euro
arasında vergi borcu vardır bu vakıfların. 7 ve 8 milyon euro’luk
vergiyi ödeyebilecek hâlde değillerdir. Adalet Komisyonunda gösterdim. Batı
Trakya Türkü bir milletvekili bas bas bağırıyor
“Bizim vergi borçlarımızı silecektiniz, niçin silmiyorsunuz, ne zaman
sileceksiniz?” diye. Şimdi, burada vakıflar ile ilgili mevzu konuşulurken
içimizde o kökenden gelme insanların bunu dile getirmesini beklerdim. Böyle bir
görüşmede bu konuşulmayacak da ne konuşulacaktır? Değerli arkadaşlarım, tabii ki bunlar dile getirilemez. Niçin dile
getirilemez? Çünkü, vatansız hükmü zulmüne uğramış
olan bir arkadaşımız çıkıp Yunanistan’daki vakıf ile evladı fatihana
uygulayacak zulmü burada konuşup Türk milletini bu konuda aydınlatması
gerekirken, her yönü ile kazanılmış bir Kurtuluş Savaşı neticesinde kurulmuş
bir hukuki statüyü ortadan… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. FARUK BAL (Devamla) - …kaldıran ve tek taraflı olarak kazanılmış
hakları ortadan kaldıran bu Kanun’u savunmaya kalkışmak, sanıyorum, o
vatansızlık hissini bir zulüm olarak yüreğinin içinde yaşayamamış olmanın
ürünüdür. Değerli arkadaşlarım, vatansızlıkla ilgili bir cümle daha ifade
edeceğim: 69.004 tane evladı fatihan “Türkiye’ye
gidiyorum.” diye çıkış yapıyor -veya “Yurt dışına çıkıyorum.” diye- bir gün,
iki gün geciktiği için Yunan vatandaşlığından atılıyor ve bunlara, bütün Avrupa
Birliği, Avrupa Komisyonu kurumları bir çare bulamıyor. ECRI diye bilinen ayrımcılık ve ırkçılıkla mücadele komisyonu
bizzat Yunanistan’da tespit yapıyor, 48.700 tane insanın hukuksuz olarak insan
haklarının ihlal edildiğini ve vatansız hale getirildiğini tespit ediyor, Yunan
hükûmeti buna uymuyor. Bunun dile getirilmesi lazım
burada. Değerli arkadaşlarım, tabii, bunun dile getirilebilmesi için Sadık
Ahmet ruhunu hissetmek gerekir, Mehmet Emin Aga’nın
yaşadığı zulmü hissetmek gerekir. Tekrar teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 12’nci maddeyi okutuyorum: İKİNCİ BÖLÜM Vakıf Malları ve Faaliyetleri Vakıfların mal edinmesi, akar cinsinden olan malların
değiştirilmesi MADDE 12- Vakıflar; mal edinebilirler, malları üzerinde her türlü
tasarrufta bulunabilirler. Genel Müdürlüğe ve mazbut vakıflara ait akar mallar ile hakların
daha yararlı olanları ile değiştirilmesine, paraya çevrilmesine veya
değerlendirilmesine Meclis yetkilidir. Mülhak, cemaat, esnaf vakıfları ile yeni vakıflara, başlangıçta
özgülenen mal ve haklar, vakıf yönetiminin başvurusu üzerine, haklı kılan
sebepler varsa, Denetim Makamının görüşü alınarak mahkeme kararı ile sonradan
iktisap ettikleri mal ve hakları ise bağımsız ekspertiz
kuruluşlarınca düzenlenecek rapora dayalı olarak vakıf yetkili organının kararı
ile daha yararlı olanları ile değiştirilebilir veya paraya çevrilebilir. Vakıf yöneticileri, iktisap ettikleri veya değiştirdikleri
taşınmaz malları tapuya tescil tarihinden itibaren bir ay içerisinde Genel
Müdürlüğe bildirirler. Kurucularının çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların, taşınmaz
mal edinmeleri hakkında, 22/12/1934 tarihli ve 2644
sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesi uygulanır. BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyeti Halk Partisi Grubu
adına İstanbul Milletvekili Birgen Keleş. Sayın Keleş, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan. Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 12’nci maddeyle ilgili olarak
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve yüce Meclise
saygılar sunuyorum. Bugün burada tartışmalı bir yasayı, 5555 sayılı Vakıflar Yasası’nı
ikinci kez görüşmekteyiz. Bu Yasa’yı Sayın Sezer 5, 11, 12, 14, 16, 25, 26, 41
ve 68’inci maddelerini Anayasa’ya aykırı bulduğu için bir kez daha görüşmek
üzere geri göndermişti. Aslında bu maddelerin hepsi birbirleriyle bağlantılıdır ve
bunların her biri ayrı ayrı sakıncalıdır. Ancak
içlerinde iki madde var ki -12 ve 25’inci maddeler- sadece sakıncalı değil,
aynı zamanda Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü, toprağını, Türkiye
Cumhuriyeti’ni kuran Lozan Anlaşması’nı hedef alan niteliktedir. Lozan Anlaşması’na,
Anayasa’nın “Başlangıç” bölümüne ve çeşitli maddelerine aykırıdır bu
incelediğimiz maddeler, kamu düzeni ile ülkenin birlik ve bütünlüğünü de
bozacak hükümler içermektedir. Aslında cumhuriyeti kuranlar vakıflar konusunun ne kadar önemli
olduğunu daha o tarihlerde fark etmişler ve onun için de daha sonra 2762 sayılı
Kanun’u çıkarmışlardır. Çağdaş hukuk düşüncesine uygun olarak bu Kanun, aynı
durumda olan vakıfların aynı statü altında toplanmasını öngörmüştür. Buna
karşılık eski vakıflarla yeni vakıflar arasında farklı statüler oluşturmuştur
ve uzun vadede hak sahiplerinin haklılığını korumak koşuluyla mülhak vakıf
statüsünün, yani yönetimi sadece vakfedenlerin soyundan gelenlere bırakılan
vakıfların tasfiyesini öngörmüştür. Bu Yasa, vakıfların hukuki statüleri, özellikleri, istisnai olma
niteliklerini hiç dikkate almadan, hepsini Türk Medeni Kanunu’yla kurulan
vakıflarla birlikte aynı potaya koymuştur. Bu, çok tehlikelidir, ülkenin
bölünmez bütünlüğü açısından ve başta laiklik olmak üzere cumhuriyetin temel
nitelikleri açısından sorunlar yaratacak bir düzenlemedir. Gerek günümüzde kabul gören anlayış gerek Avrupa Konseyinde
azınlıklarla ilgili olarak kabul edilen bazı sözleşmelerde azınlık hakları,
insan hakları gibi bireysel haklar olarak düzenlenmekte ve talep edilmektedir.
Bu nedenle, azınlıklara tüzel kişilik tanınması yolundaki Avrupa Birliği
raporlarında yer alan önerilerin hiçbir yasal dayanağı yoktur. O nedenle, bu
Yasa’yı Avrupa Birliğine uyum argümanı altında
savunmak mümkün değildir. Sayın milletvekilleri, 12’nci ve 25’inci maddeler, Yasa’da yer
alan birçok sakıncalı maddeden en önemlileridir. Bu iki madde, hem diğer
sakıncalı maddelerden olumsuz yönde etkilenmektedir hem de birbirlerini Türkiye
açısından daha olumsuz şekle getirmektedir. Yasa’da yabancıların Türkiye’de vakıf kurmaları ve vakıf
yönetmelerine yasal dayanak hazırlandığı gibi, vakıflarının şube açmalarının
devlet tarafından sınırlandırılamayacağı yasal hükme bağlanmıştır. Böylece,
tarikatlara, misyoner örgütlerine ve yurt dışı bağlantılı siyasi partilere
geniş olanaklar tanınmıştır. Böyle bir ortamda, 12’nci maddeyle “Kurucularının çoğu yabancı
uyruklu olan vakıfların, taşınmaz mal edinmeleri için, 2644 sayılı Tapu
Kanununun 35’inci maddesi uygulanır.” denilmektedir. Böylece 35’inci maddenin
hem kapsamı genişletilmekte hem de içeriği değiştirilmektedir. Çünkü 35’inci
madde, gerçek kişiler ile başka bir ülkede o ülke kanunlarına göre kurulan
şirketler açısından hazırlanmış olan bir maddedir. Şimdi, vakıflar bundan
yararlanacaktır, yani kapsamı genişleyecektir, hem yararlanacak hem de binde 5
sınırlamasına da tabi olmayacaktır. Şimdi, değerli arkadaşlarım, en azından İçişleri Bakanlığında bazı
illerde binde 5 kısıtlamanın yeterli olmadığını ve ilçe bazında en azından bu
sınırlamanın kullanılması gerektiğini öngören çalışmalar olduğunu ben
biliyorum, eminim iktidar partisi bunu rahatlıkla öğrenebilir. Sayın milletvekilleri, vakıflara tanınan sınırsız toprak edinme
Türkiye’de çok olumsuz gelişmelere yol açabilir. Örneğin, Fener Rum
Patrikhanesi tarafından tamamen yerli statüde kurulacak olan bir vakıf, yurt
dışından gelecek büyük bağışlarla İstanbul Balat’ta, İstanbul’un göbeğinde ne
kadar arazi satın alabilir, hiç düşünüyor musunuz? Gene Avrupa Birliğinin bazı
fonlarının daha şimdiden neden Balat’taki binaların -başka bir yer değil- restorasyonunda kullanıldığını hiç düşündünüz mü? Bu
iktidarın geçen dönemde ve bu dönemde çıkardığı birçok yasa ne yazık ki tam bir
aymazlık örneğidir. Yabancıların Türkiye’de vakıf kurmalarının, vakıfları
yönlendirmelerinin zaten anayasal bir engeli yoktur. Ancak bunun Türk Medeni
Kanunu’nun 101’inci maddesindeki kısıtlamalarla birlikte düşünülmesi gerekir.
Bu ise denetimi gerektirir. Ama ne yazık ki getirilen düzende bu mümkün
değildir, çünkü denetim sayenizde çökertilmiştir. Yeni vakıf organlarında yabancıların yer alması bu Kanun’da mümkün
hâle getirilmektedir ama getirilen sınırlamalar göstermeliktir. Cemaat, azınlık
vakıfları ise tamamen kayırılmaktadır. Değerli arkadaşlarım, yabancılardan bahsederken biz azınlık
vakıflarını kastetmiyoruz, çünkü getirdiğiniz düzende yabancılar da vakıf
kurabiliyor gelip Türkiye’de. Azınlık vakıfları ama kayırılmıştır burada,
Lozan’dan farklı bir statüye getirilmiştir. Bu durum yurt içi ve uluslararası
yardım ile onu öngören 25’inci madde ve söz konusu vakıfların iktisadi işletme
kurabilmeleri, ticaret yapabilmelerini öngören 26’ncı maddeyle birlikte
düşünüldüğünde millî güvenliğin ne kadar büyük tehlikelerle karşılaşabileceği
ve Lozan’ın kısıtlayıcı hükümlerinin nasıl kâğıt üzerinde kalacağı, isterseniz
eğer, rahatlıkla görülebilir. Yabancıların kurduğu ve yönetiminde bulunduğu vakıfların yahut da
yabancıların içinde bulunduğu diğer vakıfların siyasi nitelikte bir amaç
güdememesi için de herhangi bir sınırlama yoktur. Bu durum sadece yabancıların
bulunduğu vakıfları daha tehlikeli hâle getirmemektedir değerli arkadaşlarım,
aynı zamanda partilerin dış yardım alamamaları konusundaki Anayasa’nın 89’uncu
maddesini de kâğıt üstünde bırakmaktadır. Çünkü partiler vakıflar kanalıyla
pekâlâ dışardan yardım alabilir hâle gelmektedir.
Bunu takdirlerinize sunuyorum. Sayın milletvekilleri, Türkiye devleti Lozan Anlaşması’yla cemaat
vakıflarını tanımayı, söz konusu vakıfların o günkü hâliyle üstlenmiştir. Orada
da vakıfların mevcut arazilerini kullanmak, mal varlığını, taşınmazlarını
kullanmak ve değerlendirmek dışında mal edinmek hakkı yoktur. Oysa, bu Yasa ile getirilen düzenlemede hiçbir sınırlama
olmadığı gibi kamu kuruluşlarından izin almak da gerekmemektedir ve cemaatler
lehine ayrımcılık yapılmış olmaktadır. 2762 sayılı Yasa ile getirilen yasal düzeni eskiden çiğneyen
cemaat vakıflarının mal edinemeyeceğini hükme bağlayan yargı kararı da
çiğnenmiştir bu Yasa’yla. Bu da Anayasa’nın “Başlangıç” bölümüne ve 138’inci
maddesine aykırıdır. Sayın milletvekilleri, 12’nci madde hem bir çelişki yaratmakta hem
de Türkiye’nin büyük baskılarla karşılaşmasının ortamını hazırlamaktadır. Çelişki yaratmaktadır, çünkü bir yandan mülhak vakıfların yeniden
kurulması mümkün değildir, ama burada sınırsız taşınmaz edinme olanağı
sağlanmaktadır ve eğer şirket kurma ve yurt içinden, yurt dışından bağış
almayla birlikte düşünüldüğünde cemaat vakıflarının ne kadar genişleyebileceği
ve Türkiye aleyhine karar almaya hazır olan yurt dışı yargı organlarının da ne
kadar önemli kararlar alabileceğini rahatlıkla görmek mümkündür. Türkiye
aleyhine yargı kararları bu Yasa’dan sonra azalacak zannediyorsanız tam bir
yanılgı içindesiniz, çok daha artacaktır. 5’inci maddede yurt içinde şube açmanın yeni vakıflarla ilişkilendirilmesi,
25’inci maddede ise yurt dışında şube açmanın serbest bırakılması tam bir
çelişkidir aslında. Vakıfların mallarının haczedilemeyeceği, kamulaştırılamayacağı ve
yöneticilerinin sadece mahkemelerce görevden alınacağı düşünüldüğünde, Türkiye’nin
karşılaşacağı sorunları şimdiden tahayyül etmek mümkündür. Sayın milletvekilleri, bu Yasa’nın yabancı ülkelerin ve
uluslararası kuruluşların etkisiyle hazırlandığı, hatta bırakınız yasal
dayanağı, haklı bir dayanağının bile olmadığı açıktır. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Keleş, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, siz eskiden pozitif
ayrımcılık yapan bir Başkanımızdınız. Sanıyorum bu huyunuzdan bu dönem de
vazgeçmemişsinizdir. BAŞKAN – Buyurun. BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Bu Yasa’nın yabancı ülkelerin etkisiyle
hazırlandığı açıktır. Oysa değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin başına büyük
sorunlar açacağı yadsınamayacak bir gerçektir. Hiçbir yabancı ülkenin, kendi
hukuk sisteminde olmayan bir şeyi veyahut da kendisine verdiği tavizden daha
fazlasını Türkiye’den isteme hakkı yoktur. Buna Avrupa Birliği de dâhildir. Adalet ve Kalkınma Partisi, ne yazık ki gerek geçen dönemde gerek
bu dönemde dışarıdan gelen taleplere karşı hep olumlu yaklaşmakta ve kabul
etmektedir. Bunu gören yabancılar da taleplerinde ısrar etmeyi, hem hedeflerine
ulaşmanın hem de Türkiye’yi adım adım çökertmenin bir
yolu olarak görmektedir. İktidarı bir kez daha uyarıyoruz. Tıpkı 2003 ve 2005 tarihleri
arasında çıkartılan ve yabancıya toprak satışını düzenleyen yasalarda olduğu
gibi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Keleş… BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Çok az… BAŞKAN – Buyurun, ricanızı kırmış olmayayım ben. BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Kırmayın, bir dakika daha… BAŞKAN – Buyurun efendim, tamamlayın. BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Evet, teşekkür ederim. …tıpkı Petrol Yasası’nda olduğu gibi bu Yasa’nın da savunulabilir
tarafı yoktur, açıklanabilir tarafı da yoktur. Görevimiz, Türkiye’nin yararına olan yasaları çıkarmaktır. Ama
anlaşılıyor ki Hükûmet, vatan topraklarının satışı
konusunda çok kararlıdır. Üç yasa yetmediği gibi, özelleştirmeyle satılan
dönümlerle arazi yetmediği gibi, hepsi satışa çıkarılan hazine arazileri
yetmediği gibi, şimdi de vakıflar kanalıyla toprakları satmak, bunu
hızlandırmak istemektedir. Yasa çıktığında -AKP’li milletvekillerine sesleniyorum- Bozcaada
ve Gökçeada’yı vermeyi ve başta Ayasofya olmak üzere, Anadolu’daki tarihi
eserleri yabancıların üstüne tapulamaya hazırsanız size söyleyecek hiçbir sözüm
yoktur. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Bakan bu konuyu biraz önce izah
etti. BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Ama bilin ki Avrupa Konseyi ülkeleri
başta olmak üzere yabancılar Yasa’nın çıkmasını heyecanla beklemektedir, sizi
ayakta alkışlayacaktır ve bunun vebali büyüktür. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sizden daha olgun bir konuşma
beklerdik. BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Sayın Şenol Bal. Buyurun. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, süre tamamlandı. BAŞKAN – Efendim, Sayın Bal’ın konuşması tamamlanıncaya kadar
Genel Kurulun onayını alacağım. MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yarın devam etsek, çok yoruldu heyet.
Lütfen efendim… BAŞKAN – Sayın Şandır, yedi dakikamız var. Sayın Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) Evet, Sayın Bal’ın konuşma süresi tamamlanıncaya kadar Genel
Kurulun çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın Bal, buyurun efendim. MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 98 sıra sayılı Vakıflar Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesi
hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Bugün görüştüğümüz tasarının ele alınan maddeleri, hatta görüşmeye
açılmayan bilhassa Geçici 7’nci madde de dâhil olmak üzere hepsi bir bütün
olarak değerlendirildiğinde ortaya çıkan manzara gerçekten endişe vericidir. Mehmet Âkif’in şu mısralarını
hatırlatmak istiyorum sizlere sayın milletvekilleri: “Tarih tekerrürden
ibarettir derler. Hiç ders alınsaydı, tekerrür eder miydi tarih?” Biz milletçe
çok yakın tarihten de maalesef ders alamadık. Görüşülen Vakıflar Yasası, cemaat
vakıfları için kılıf olmuş bir yasadır ve geçmişte yapılan hatalar artarak
devam etmektedir. Sayın Bakanıma da sormak istiyorum: Bu düzenlenen Kanun, ortaya
konan vakıflar anlayışı, bizim medeniyet anlayışımızda, felsefemizde, hatta
Medeni Kanun’umuzda tanımlanan “vakıf”a uymakta mıdır? MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Aynen. ŞENOL BAL (Devamla) – Vakıf kişiye aittir, vakfedeni vardır. Çünkü
vakıf, vakfeden kişinin amacına yeterli olacak menkul ve gayrimenkul üzerine
kurulur. Bu anlayış da sadece biz Türk milletine aittir. Vakıf dışarıdan
beslenmeden, yardım almadan, şirket kurmadan, şube açmadan olmalıdır. Şimdi
siz, çıkaracağınız kanunla bir örgüt kuruyorsunuz, ticarethaneler açıyorsunuz,
Lozan’la belirlenen azınlıklara yeni bir örgütlenme hukuku getiriyorsunuz. Buna
hakkınız var mı Sayın Bakanım? Sizi milletimize şikâyet ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) Siz inanarak bu Kanun’u onaylıyor musunuz? Buna da
inanmak istemiyorum. Evrensel kurallara göre vakıflar kurulmuş olsa, üzerinde
kuruldukları coğrafyanın bağlı bulunduğu devletin menfaatlerine aykırı olmamak
kaydıyla kurulabilir. Ancak, gerek Osmanlı Devleti’nin bilhassa son
zamanlarında gerekse cumhuriyet döneminde azınlık vakıfları sürekli olarak ve
belli amaçlar hedefleyen Batı ülkelerinin müdahalelerine konu olmuş ve devletin
sistemini işlemez hâle getirerek olağanüstü imtiyazlar kazanmıştır. Sayın milletvekilleri, 1926 yılında Medeni Kanun’la vakıflar
“eski” ve “yeni” olarak ikiye ayrılmıştır. Medeni Kanun yeni kurulacak
vakıfların eski hukukla bağlantısını kesmiştir. Bu yasal
düzenlemeler 1936 yılında yürürlüğe giren Vakıflar Kanunu ile 1926 yılından
önce kurulmuş vakıflar -ki bunlar içinde cemaat, yani azınlık ve esnaf
vakıfları da dâhil- mülhak vakıf statüsünde kabul edilmiş ve bu mülhak
vakıfların idare organları, yönetim merkezleri, görevleri, vakıfların hukuki
durumu, gayrimenkulleri ve bütün bunlarla ilgili kurallar ve esaslar yeniden
düzenlenmiştir. 1936’da vakıf mütevellileri ile birlikte azınlıklardan
da beyanname istenmesi üzerine, cemaat vakıfları önce beyanname vermek
istememişler, daha sonra vakıf olmadıklarına dair şerh koymak suretiyle
beyannameyi imzalamışlardır. 36 beyannamesinde tüm vakıflar kendilerine ait
olan taşınmazları mal varlığı olarak kayıt altına almak zorundaydı. Bununla
amaçlanan, Türkiye’de bulunan tüzel kişiliklerin mevcut mal varlıklarının
tapuya tescil ettirilmesiydi. Osmanlı döneminde bir vakfın kurulabilmesi için vakfiyesinin de
bulunması zorunluluktu. Vakfiye, bu vakıfların tüzüğü niteliğindeydi. 1936
beyannamesiyle verilecek beyannameler vakfiye yerine geçecekti. Bugün, azınlık
vakıfları vakfiyeleri olsun olmasın, vakfiyelere göre değil, verilen 1936
beyannamelerine göre işlem görmektedir ve mülhak vakıf statüsündedir. Yani,
vakfiyesi olsa dahi beyanname vermeyen vakıfların tanınması söz konusu
değildir. O yıllarda azınlık vakıflarına iki yıl süre tanındı, mülkleri
hangileriyse bunların beyannamede belirtilmesi istendi. Verilen süre sonunda
yapılan müracaatlar istenilip gerçekten adı geçen vakıflara ait olan mülkler
adlarına tapuya tescil edildi. İncelemeler sonunda bazı mülklerin Hazreti İsa,
Hazreti Meryem, Aziz Paul gibi isimlerin kullanıldığı görüldü. Bunlar ve
hukuken mirasçıları bulunmayan mülkler hazineye devredildi. Ayrıca senetlerinde
yazılı olmadığı takdirde vakıfların yeni mal ve mülk edinmeleri yasaklandı.
Buna rağmen, azınlık vakıfları 1950’den sonra bağış ve vasiyet gibi yollarla
yeni mallar elde ettiler. Bu durum mahkemelere intikal etti ve nihayetinde,
Yargıtay, sonradan edinilen bu mülkleri geçersiz sayınca hepsinin hazineye
devri kararlaştırıldı. İşte, daha sonraki sürece baktığımızda, 2002’de 4471 sayılı Yasa
ile Bakanlar Kurulunun iznine tabi olarak cemaat vakıflarına mal-mülk edinme
imkânı tanındı. Milliyetçi Hareket Partisi bunu Anayasa Mahkemesine götürdü ve
neticede altıya beş oy çokluğuyla Kanun’un Anayasa’ya aykırı olmadığı ve
iptalinin reddine karar verildi. Ama, gerekçeleri de
tam olarak bilinmemekte ve kamuoyunu da tatmin etmeyen bir açıklama yapıldı. Bu
da yetmedi çünkü AB’den gelen baskılar devam etmeye başladı ve 2003 tarihinde
4778 sayılı Kanun’la, Bakanlar Kurulu yerine Vakıflar Genel Müdürlüğü yetkili
kılındı. Ben tutanaklara baktığımda, 22’nci Dönem Genel Kurulda söz alan
Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Burhan Kuzu, cemaat vakıflarıyla ilgili açıklamalar
yapılırken şöyle bir ifade kullandı: “Burada mütekabiliyet esası aranmıyor
çünkü bunlar yabancı konumunda değiller ama elbette ki görüşmelerle bunlar
sağlanabilir. O ayrı bir konu.” gibi yuvarlak cümleler kullandı. Tabii, Burhan
Kuzu’nun bu konuşması talihsiz bir beyandı. Şunu hatırlatmak isteriz ki, cemaat
vakfı mensupları, Osmanlı döneminde Lozan Anlaşması’nın imzalandığı ve
mütekabiliyet esasının uluslararası anlaşmalara bağlandığı cumhuriyet döneminde
de bizim vatandaşlarımızdı. Bugün Türkiye’de yaşayan gayrimüslimler Türk
vatandaşı, Batı Trakya’da yaşayan Türkler de Yunan vatandaşıdır. Her iki
kesimin azınlık statüsünde gösterilmesi, mütekabiliyet esasına göre muamele
görmesi hem soyca hem de din konusunda ayrı bir millete mensup olmasından kaynaklanmaktadır.
Mütekabiliyete önem verilseydi zaten, Hükûmet
nezdinde 4771 ve 4778 sayılı Yasaların karşılığı Yunanistan’dan istenirdi. Kurtuluş Savaşı yapılarak kurulan millî devletin surlarında
dayatmacı ve teslimiyetçi anlayış, açılan sayısız gedik kâfi gelmemiş olsa ki,
surun daha çok yıkılması için Vakıflar Kanunu'nu tamamen yok etmeye
çalışıyoruz. Bugün tartıştığımız yasa tasarısında çok daha ileriye gidilmiştir.
Cemaat vakıflarının mülhak vakıflar statüsünden çıkarılıp yeni vakıflara
tanınan haklar verilmiş, hatta geçmişte hak etmedikleri haklar da ilave
edilince çok ayrıcalıklı bir hal ortaya çıkmıştır. Vakıflar Kanunu Tasarısı’nın
12’nci maddesinin birinci fıkrasıyla “Vakıflar mal edinebilirler, malları
üzerinde her türlü tasarrufta bulunurlar.” şeklinde yapılan değişiklikle,
cemaat vakıflarındaki mal edinme rejimindeki sınırlamalar kaldırılmakta ve Türk
Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıflarla eş değer statüye
kavuşturulmaktadır. Ayrıca tasarının geçici 7’nci maddesinde
de şimdiye kadar yasal sınırlamalar nedeniyle tapuda “namı müstear”, “namı
mevhum” olarak kayıtlı olan taşınmazlar ile evveliyatı vakıf olmakla birlikte
yasalara uygun şekilde hâlen Vakıflar Genel Müdürlüğü yahut hazineye intikal
eden, hâlen vasiyet eden veya bağışlayan adına kayıtlı taşınmazların da cemaat
vakıfları adına herhangi bir şart aranmaksızın tescili öngörülmektedir. Üyesi
giderek azalan cemaat vakıflarının Lozan’daki sınırlamaya rağmen bu kadar çok
taşınmaz edinme hevesinin nedenlerini acaba siz kendinize soruyor musunuz?
Sizleri acaba rahatsız etmiyor mu diye de sormak istiyorum. Sayın milletvekilleri, bu değişiklik, bir sonraki adımda doğrudan
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sözleşmesinin ve temel hukuk sisteminin yeniden
tartışmaya açılmasını sağlayacak gelişmelere kapı aralayan bir nitelik
içermektedir. Düzenlemeye salt ihtiyaç ve bir hakkın kullanımı olarak bakmak da
safdilliliktir. Bu konu Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün ve gelecekteki
güvenliğini de ilgilendirmektedir. Bu nedenle, cemaat vakıflarıyla ilgili yasal
düzenlemenin Lozan Anlaşması’na ve hâlen yürürlükte olan 2762 sayılı Vakıflar
Kanunu’ndaki hükümlere sadık kalınarak yapılması gerekmektedir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız efendim. ŞENOL BAL (Devamla) – Bu çerçevede denilebilir ki, bu vakıfların
mal edinme hakkı mevcut Yasa ve Lozan Anlaşması’ndaki amaçlarla
sınırlandırıldığı takdirde cemaat mensuplarının diğer yasal amaç ve ihtiyaçları
nasıl karşılanacak diye sorabilirsiniz. Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin
azınlık statüsünde olmayan vatandaşlarına tanınan tüm anayasal haklardan
azınlık statüsünde bulunan vatandaşlar da yararlanmaktadır. Burada cemaat
mensupları ile cemaat vakıflarının ayrı birer hukuki varlık olduğunu kabul etmek
gerekir, Sayın Başkan Vekiline de duyuruyorum. Bu nedenle cemaat vakıflarının
mal edinme hakkının Lozan’daki kısıtlamalara bağlanması, cemaat mensuplarının
da bireysel haklarının kısıtlanması anlamına gelmemektedir. Ben sözlerimi vaktim dolduğu için bitirirken, elinizi vicdanınıza
koymanızı ve yol yakınken, geleceğimizi ipotek altına alacak bu tasarının
geçmemesi için “ret” oyu kullanmaya davet ediyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Genel Kurulumuzun almış
olduğu karar gereğince çalışma süremiz dolmuştur. Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 31 Ocak 2008
Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar
diliyorum. Kapanma Saati: 20.06 |
|