DÖNEM: 23                            CİLT: 13                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

56’ncı Birleşim

30 Ocak 2008 Çarşamba

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün, Kâzım Karabekir Paşa’nın, 60’ıncı ölüm yıl dönümü nedeniyle, asker ve eğitimci kişiliğine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde’deki çiftçilerin tarımsal sulamada kullandıkları elektrik borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, ülkemizdeki organ bağışı ve nakline ilişkin gündem dışı konuşması

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Kâzım Karabekir Paşa’nın 60’ıncı ölüm yıl dönümü nedeniyle açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi ve 20 milletvekilinin, sendikal örgütlenme ve faaliyetlerde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/108)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 30 milletvekilinin, Alevi vatandaşların inanç ve kültürlerini yaşamalarında karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/109)

3.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin, iç göçün nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/110)

B) TEZKERELER

1.- Portekiz’e resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden heyete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/273)

 

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Komisyonu Raporu (1/490) (S. Sayısı: 97)

2.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98)

 

VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, işçi emeklilerinin özlük haklarına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/1333)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, bir Alman televizyon kanalında yayınlanan bir diziye ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/1371)

3.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Başbakanın açtığı ve Başbakana karşı açılan tazminat davalarına ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/1460)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.07’de açılarak üç oturum yaptı.

Iğdır Milletvekili Pervin Buldan, 25 Ocak 2001 tarihinde kaybolan, dönemin HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ile ilçe sekreteri Ebubekir Deniz’in akıbetlerinin hâlâ bilinemediğine ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş ilinde tekstil sektörünün içinde bulunduğu sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşmasına, Devlet Bakanı Mehmet Şimşek,

Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin ilinin ulaşım sorunları ile kar nedeniyle kapalı bulunan köy yollarına ilişkin gündem dışı konuşmasına, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım,

Cevap verdi.

Muş Milletvekili Sırrı Sakık,

Yalova Milletvekili Muharrem İnce,

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,

Yoğun kar yağışından dolayı yurdun çeşitli yerlerinde kapalı bulunan yollar nedeniyle birer konuşma yaptılar.

Çek Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu,

Estonya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu,

İtalya Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu,

Başkanları ve beraberlerindeki Parlamento heyetlerinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere, ülkemizi ziyaret etmelerinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/343) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi okundu; sorunun geri verildiği bildirildi.

Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 23 milletvekilinin, patates üretimi ve pazarlamasında yaşanan sorunların (10/105),

Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 33 milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların sorunlarının (10/106),

Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 23 milletvekilinin, şeker pancarı tarımındaki sorunların (10/107),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 98 sıra sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasa’nın 89 ve 104’üncü maddeleri gereğince Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderme tezkeresinin kırk sekiz saat geçmeden bu kısmın 2’nci sırasına alınmasına; gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 49, 50 ve 46’ncı sıralarında yer alan 93, 94 ve 90 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 5, 6 ve 7’nci sıralarına alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 29/1/2008 Salı günkü birleşiminde bir saat sözlü sorulardan sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 30/1/2008 Çarşamba günkü birleşiminde ise sözlü soruların görüşülmemesine; 29/1/2008 Salı günkü birleşiminde 15.00 – 20.00, 30/1/2008 Çarşamba ve 31/1/2008 Perşembe günkü birleşimlerinde ise 14.00 – 20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine;

90 sıra sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu Tasarısı’nın (1/458);

1 ila 22’nci maddelerinin (22 madde) birinci bölüm,

23 ila 49’uncu maddeleri (27 madde) ile geçici 1 ile 2’nci maddelerinin (2 madde) ikinci bölüm (toplam 51 madde),

İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 2090 Sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/3) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci sırasında bulunan Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün (6/176),

5’inci sırasında bulunan Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in (6/184),

7, 8 ve 107’nci sıralarında bulunan Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/191), (6/192), (6/340),

9 ve 121’inci sıralarında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/193), (6/355),

19’uncu sırasında bulunan İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın (6/240),

29’uncu sırasında bulunan Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın (6/253),

32’nci sırasında bulunan Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in (6/261),

38’inci sırasında bulunan Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un (6/267),

57, 58 ve 62’nci sıralarında bulunan Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in (6/288), (6/289), (6/293),

71’inci sırasında bulunan Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün (6/304),

72 ve 86’ncı sıralarında bulunan Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın (6/305), (6/319),

74’üncü sırasında bulunan Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın (6/307),

Esas numaralı sorularına İçişleri Bakanı Beşir Atalay cevap verdi; Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve Tokat Milletvekili Reşat Doğru da cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/490) (S. Sayısı: 97) görüşmelerine devam edilerek tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı, 1’inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

30 Ocak 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 20.03’te son verildi.

 

 

Meral AKŞENER

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Harun TÜFEKCİ

 

Bursa

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                                                                                 No.:  80

II.- GELEN KÂĞITLAR

30 Ocak 2008 Çarşamba

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana-Karataş yoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/396) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

2.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, artan gübre fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/397) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

3.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Adana-Ankara otoyol projesinin Pozantı-Ulukışla ve Pozantı- Kemerhisar kısımlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/398) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

4.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki petrol rezervlerine ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/399) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

5.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep’teki bir hastaneye ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/400) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008)

6.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’e kültür ve kongre merkezi yapılıp yapılmayacağına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/401) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

7.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, diğer illerden Gaziantep’e yapılan göçe ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından sözlü soru önergesi (6/402) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

8.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, karkas et fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyiş-leri Bakanından sözlü soru önergesi (6/403) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

9.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, bir ansiklopedide Türkiye haritasının yanlış gösterilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından sözlü soru önergesi (6/404) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

10.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, iş güvenliğine ve kazalara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/405) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

11.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, koyunculuk projelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/406) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

12.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, orman yangınlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/407) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

13.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, kale direği kazalarına ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) sözlü soru önergesi (6/408) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

14.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, ATV-Sabah grubunun satım ihalesine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) sözlü soru önergesi (6/409) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

15.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TRT’de bir siyasi partinin kadın kolları kongresinin naklen yayınlanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) sözlü soru önergesi (6/410) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

16.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, TBMM eski başkanları için Koruma Müdürlüğü memurlarının görevlendirilip görevlendirilmediğine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/411) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/1/2008)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, SSK primlerindeki işveren payına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1640) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Dünya Bankasındaki bir yetkilinin öğretmen maaşlarına yönelik açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1641) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008)

3.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Dışişleri konutuna yaptırılan tadilat ve değiştirilen mobilyalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1642) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008)

4.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Adalet ve Kalkınma Partisi aylık yayın organında bazı kamu kurumlarının reklam ve tanıtım metinlerinin yer almasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1643) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008)

5.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Fransa ve Almanya ile yapılacak zirve toplantısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1644) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

6.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, hastanelerde yatan hastaların ilaç ve tıbbi malzemelerinin hastane tarafından karşılanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1645) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

7.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Yüreğir Aksantaş toplu konutlarının teslimatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1646) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

8.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, kamuda geçici personel statüsünde çalıştırılan işçilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1647) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

9.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan’ın, duble yol çalışmalarına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/1648) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

10.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Müsteşarına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/1649) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

11.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Müsteşarının siyasi parti propagandası yaptığı iddiasına ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/1650) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

12.- Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı hizmet binasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1651) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

13.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Bulgaristan göçmenlerinin emeklilik haklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1652) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

14.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, işitme cihazları verilmesinin durdurulmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1653) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

15.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, tersanelerdeki çalışma koşullarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1654) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008)

16.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, Ermenistan’daki Metsamor I ve II nükleer santrallerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1655) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

17.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Başkomutan Tarihi Milli Parkı Uzun Devreli Gelişme Planı Projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1656) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

18.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, deniz kirliliğini önleyici ve koruyucu olarak alınan tedbirlere ve kıyı yönetim planına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1657) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

19.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Çamlı Barajından içme suyu getirme projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1658) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

20.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, Yeşil Üzümlü ve İncirköy Beldelerine çimento fabrikası kurulmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1659) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

21.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla-Milas-Güllük Körfezinde meydana gelen balık ölümlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1660) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

22.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Erasmus Değişim Programına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/1661) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

23.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, BDDK’nın internet bankacılığı ile ilgili sorumluluğuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/1662) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

24.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki işsizlik sorununa ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/1663) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

25.- Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, 2008 yılında KPSS-B’ye yönelik genel bir sınav açılıp açılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/1664) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

26.- Yozgat Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Türkiye Boks Federasyonu Başkanına ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/1665) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008)

27.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, RTÜK yasa tasarısına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1666) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

28.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, siyasi partilere yönelik yayınlarda fırsat eşitliği ilkesinin uygulanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1667) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

29.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Türkçe dışında yapılan yayınlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1668) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

30.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, TRT’deki siyasi partilere yönelik yayınlara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1669) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

31.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, radyo ve televizyon yayınlarında cevap ve düzeltme hakkının uygulanmasına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1670) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

32.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, doğalgaz sorununa ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1671) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

33.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Yatağan’daki Lagina Antik Kenti bölgesinde yeni bir termik santral kurulacağı iddiasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1672) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

34.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, bomba imha uzmanlarına ek ödeme yapılıp yapılmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1673) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

35.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Kütahya arasındaki bir köy yolunun yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1674) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008)

36.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, 115 yaş üzerindeki kişilerin nüfus kayıtlarının kapatılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1675) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008)

37.- Antalya Milletvekili Atila Emek’in, Antalya’da toplu taşıma araçlarında kullanılan Antkart uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1676) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

38.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, İzmir’de yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1677) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

39.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmeliğin uygulanmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1678) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008)

40.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, yeni yönetici atama yönetmeliğine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1679) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

41.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana İlindeki özürlü çocuklara yönelik ilköğretim okullarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1680) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

42.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Şubat ayı öğretmen atamaları ve istihdamına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1681) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

43.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, ilköğretim ve liselerde mevzuata aykırı mescit bulunup bulunmadığına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1682) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

44.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, yurtdışında burslu eğitim alan ve alacak olan öğrencilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1683) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

45.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki ilköğretim kurumlarında görevli öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1684) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

46.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, öğretmenlerin yer değiştirme isteklerine yönelik düzenlemeye ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1685) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

47.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, İzmir’de bir lisedeki öğrencilerle ilgili bir iddiaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1686) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008)

48.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, öğretmen atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1687) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008)

49.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki okulların başarı durumuna ve İl sanayisinin ara eleman ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1688) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

50.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, kullanılan kredi ve fonlara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1689) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

51.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, bazı ilköğretim ve liselerde ibadethanelerin bulunduğu iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1690) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

52.- İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’in, sözleşmeli öğretmenlerin özre bağlı yer değiştirme hakkından yararlandırılmamasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1691) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

53.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, yatan hastaların ilaç ve tıbbi malzemelerinin hastanelerce karşılanmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1692) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

54.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, müsteşarlık makam aracı ile yapılan bir kazaya ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1693) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

55.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, özel hastanelere ve personellerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1694) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

56.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasa Tasarısına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1695) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

57.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, bazı ilaçların satış fiyatlarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1696) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

58.- İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, eğitim hastanelerindeki doktorların ücretsiz izinlerini kullanamadığı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1697) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008)

59.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, mısır üretimine ve teşvik primlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1698) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

60.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, çam balı üreticilerinin kuraklık destek projesine dahil edilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1699) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

61.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla-Milas-Güllük Körfezinde meydana gelen balık ölümlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1700) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

62.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, fosforik asit ithalatı ve gübre fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1701) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

63.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli’deki yem bitkileri desteklemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1702) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

64.- Ordu Milletvekili Rahmi Güner’in, Ordu Yağ Sanayi A.Ş.’den işçi çıkarılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1703) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

65.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yem bitkileri destekleme ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1704) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

66.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, kırmızı palmiye böceği zararlısına ve hurma ağacı ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1705) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

67.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, gübre ve mazot fiyatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1706) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

68.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Çelikhan-Adıyaman-Yeşilyurt-Malatya karayolu projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1707) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

69.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, uçaklardaki teknik arızalara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1708) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

70.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, uçak kazalarına ve alınan önlemlere ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1709) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008)

71.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Rize-Erzurum arasındaki yola ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1710) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

72.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bilecik-Osmaneli-Bursa-Bandırma demiryolu yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1711) (Başkanlığa geliş tarihi: 21/1/2008)

73.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Kemalpaşa Organize Sanayi Bölgesinin tüzel kişilik kazanmasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1712) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

74.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Cumhurbaşkanının ABD gezisinde gidilen bir yemeğe ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1713) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

75.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Diyanet İşleri Başkanlığının personel atamadığı camilere ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/1714) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/1/2008)

76.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Yatağan’daki Lagina Antik Kenti bölgesinde yeni bir termik santral kurulacağı iddiasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1715) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/1/2008)

77.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Diyanet İşleri Başkanlığı personeline ilişkin Devlet Bakanından (Mustafa Said Yazıcıoğlu) yazılı soru önergesi (7/1716) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/1/2008)

78.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, soru önergelerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1717) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.1.2008)

79.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Yasama Dokunulmazlığı Tezkerelerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1718) (Başkanlığa geliş tarihi: 25.1.2008)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi ve 20 Milletvekilinin, sendikal örgütlenme ve faaliyetlerde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/108) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/1/2008)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 30 Milletvekilinin, Alevi vatandaşların inanç ve kültürlerini yaşamalarında karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/109) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/1/2008)

3.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 Milletvekilinin, iç göçün nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/110) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/1/2008)

30 Ocak 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ıncı Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin, salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Kâzım Karabekir Paşa’nın ölüm yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün’e aittir.

Buyurun Sayın Akgün. (AK Parti sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün, Kâzım Karabekir Paşa’nın, 60’ıncı ölüm yıl dönümü nedeniyle, asker ve eğitimci kişiliğine ilişkin gündem dışı konuşması

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kurtuluş Savaşı’mızın önemli kahramanlarından, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Değerli Başkanlarından Kâzım Karabekir Paşa’nın 60’ıncı ölüm yıl dönümü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 1882 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Kâzım Karabekir Paşa’nın ailesi, Karaman ilimizin şirin bir ilçesi olan Kâzımkarabekirlidir. Paşa, başarılı bir asker olmasının yanında, başarılı bir eğitimci ve aynı zamanda kültür ve sanat adamıdır.

İstanbul Hükûmeti tarafından bütün yetkileri alınan Mustafa Kemal Paşa, millî mücadelenin ateşini yakmak üzere, sivil olarak Anadolu’ya geçtiği zaman Şark Cephesi komutanı olarak, “Paşam, eskisi gibi, harfiyen bütün kolordumla emrinizdeyim” diyerek büyük bir bağlılık gösteren Kâzım Karabekir Paşa, aynı zamanda Erzurum Kongresi’nin hazırlıkları ve toplanmasında önemli rol oynayarak, Kurtuluş Savaşı’mızın köşe taşlarından birisi olmuştur. Kâzım Karabekir Paşa, aynı zamanda Erzincan ve Erzurum’u Ermeni ve Ruslardan geri aldığı gibi, Sarıkamış, Kars ve Gümrü Kalesi’ni ve Karaköse’yi kurtarmıştır. Doğuda Ermeni komitacılarını bozguna uğratarak Kars, Ardahan ve Artvin’i yeniden vatan topraklarına katmıştır. Ermenilere karşı elde edilen bu başarıdan sonra doğu cephesinin imkânları batı cephesine kaydırılmıştır. Gümrü ve Kars Anlaşmaları onun başkanlığında imzalanmış ve bu başarılarından dolayı Kâzım Karabekir Paşa “Şark Fatihi” olarak adlandırılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Kâzım Karabekir Paşa, Erzurum, Kars ve havalisinde savaş ve Ermeni katliamları sonucu yetim ve bakıma muhtaç kalmış 6 bin civarında Türk çocuğunun yetimler babası olmuş, onlar için okullar ve kurslar açmış, onları hayata ve ülkeye kazandıran etkinlikler düzenlemiştir.

Fikir icraatlarıyla Türk eğitim tarihinde önemli bir yeri olan Kâzım Karabekir Paşa’nın, Türk çocukları için açtığı ve buralarda uygulanan eğitim programı ve felsefesi günümüz eğitim problemlerine bile ışık tutacak düzeydedir.

Kâzım Karabekir’e göre, okulların niteliği ve programı ne olursa olsun, eğitim ve öğretimin başta gelen amacı, millî ve ahlaki değerler başta olmak üzere, insanı, hayatta en lazım ve en gerekli prensip ve bilgilerle donatmak olmalıdır.

Savaş ortamı içinde bile, yalnızca okullarla değil, tiyatro, kurslar, bayramlar gibi, Doğu Anadolu’da bir eğitim ve kültür seferberliği başlatmıştır. Bu seferberlikte sanat faaliyetlerini de ihmal etmemiştir. Bu çalışmaları ile yetim çocuklar iş ve aş sahibi olurken, diğer yandan doğunun kültür ve sanat yönünden kalkınmasını hedeflemiştir.

Kâzım Karabekir Paşa, bütün bu faaliyetlerinin yanı sıra, günümüzde pek çoğu yayınlanmış olan ellinin üzerinde esere imza atarak Türk fikir ve kültür hayatına da önemli hizmetlerde bulunmuştur. “Öğütlerim” adlı eseri yurt dışında da yayınlanmış olan Kâzım Karabekir Paşa için Atatürk bir konuşmasında “Kâzım Karabekir Paşa, maarif, dil ve tarih konularıyla uğraşmış değerli bir arkadaşımızdır.” diyerek, Paşa’nın eğitimci kişiliğini ve sanat ve kültür alanında yaptığı hizmetleri ifade etmiştir.

İşte, bir komutan olarak elinde kılıç doğuda askerî harekâtı yönetirken, bir elinde kalem ile yetimlerin babası olan Kâzım Karabekir’in bu davranışı, kılıcın yanında kalemi ihmal etmeyen örnek bir Türk geleneğidir.

Kâzım Karabekir Paşa, çok partili siyasi hayata geçiş için kurulan ve sonradan kapatılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasının başkanlığını yaptığı gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinde Edirne ve İstanbul milletvekilliği görevlerinde de bulunmuştur. 1946 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına seçilen Paşa, iki yıl sonra yani 1948 yılında Meclis çalışmaları sırasında vefat eden örnek bir milletvekili olmuştur. Paşa’nın ismi ailesinin yetiştiği Karaman ilimize bağlı Kâzımkarabekir ilçesine verilmiştir.

Bu vesileyle başta Mustafa Kemal Paşa ve Kâzım Karabekir Paşa olmak üzere, millî mücadelede emeği geçen bütün kahramanlarımızı rahmetle anıyor, ruhları şad olsun diyorum.

Sözlerime, Paşa’nın;

“Ya istiklal, ya ölüm!

Vatanım, milletim, sancağım, evim,

İstiklalsiz yoktur yerim.

Zincir vurdurur mu Türkler boynuna?

Varlığı fedadır vatan yoluna.

Biz tarihin Türk dediği yılmaz milletiz,

Hür yaşar, hür ölür, nurlu ümmetiz.”

Dizeleri ile son veriyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akgün.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, ben, iki dakika bu konuşmayla ilgili bir beyanda bulunmak istiyorum.

Bir dakika…

BAŞKAN – Yerinizden, pek kısa söz…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, böyle bir alışkanlık olmaması lazım.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Niye olmaması lazım, şimdi görürsünüz.

BAŞKAN – Sisteme girebilir misiniz Sayın Kumcuoğlu.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Konuşmaya cevap değil efendim, sakin olun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Efendim, konuşmaya cevap olmaması lazım.

BAŞKAN – Sisteme girebilir misiniz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Konuşmaya cevap değil sakin olun, Kâzım Karabekir’le ilgili.

BAŞKAN – Bu arada siz girerken, ben…

Gündem dışı ikinci söz, Niğde’deki çiftçilerimizin tarımsal sulama elektrik borçları hakkında söz isteyen, Niğde Milletvekili Sayın Mümin İnan’a aittir.

Buyurun Sayın İnan. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde’deki çiftçilerin tarımsal sulamada kullandıkları elektrik borçlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Niğde ilimizin çiftçilerinin tarımsal sulama elektrik borçlarıyla alakalı gündem dışı söz almış bulunuyorum, bu vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Dünya üzerinde, toplumların giderek artan ve çeşitlenen gıda maddeleri taleplerinin karşılanması, tarıma dayalı sanayiler aracılığıyla millî gelir, ihracat ve istihdama olan katkısı, biyolojik çeşitlilik ve ekolojik dengeye olan faydaları nedeniyle tarım, tüm ülkeler için çok önemli ve stratejik bir sektör niteliğindedir. Son yıllarda yaşanan küresel kuraklık, birçok ülkeye tarımın stratejik bir sektör olduğunu yeniden hatırlatıyor ve ülkeler, tarım politikalarını liberal söylemlerin ve piyasa şartlarının aksine, artık bu gerçekliğe göre değiştiriyorlar.

Ülkemizdeyse, son dönemde uygulanan politikalar sonucu vatandaşlarımız, tarımsal üretimden kaçırılmaya çalışılmakta, ancak bu insanlara alternatif iş gücü yaratılmadığı için, bu olgu, istihdam sorunları yaratmakta, işsizliği büyütmekte, özellikle batı bölgelerine olan iç göçü hızlandırarak sosyal sorunların yoğunluğunu artırmaktadır.

Ülke ekonomisinin yıllardır büyüdüğü söylense de, ne garip çelişkidir ki, işsizlik de büyümekte ve bugün ülkemizin en önemli sorunu olarak çözüm beklemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tarım kesiminin en önemli özelliği üretimin büyük ölçüde üreticinin kontrolü altında olmayan doğa koşullarının etkisi altında olmasıdır. Bu da tarımsal üreticilerimiz açısından risk ve belirsizlik faktörlerini güçlendirmektedir. Çok sayıda ve dağınık olan tarımsal işletmeler ürettikleri ürünleri genellikle tam rekabete çok yakın piyasalarda sattıkları hâlde, ihtiyaçlarının çoğunu bazı hâllerde tekel piyasalardan sağlamaktadırlar.

Devlet müdahalesi olmadığı takdirde, tarımsal üreciler, bu piyasa koşullarına göre, gerek girdi satın alırlarken gerekse ürünlerini arz ederlerken iki yönlü sömürüye açık durumdadırlar. Bütün bu nedenlerin etkisiyle tarım sektörünün desteklenmeye muhtaç olması gerçeği pek çok ülke tarafından kabul edilerek çeşitli destekleme ve koruma tedbirleri uygulanmaktadır.

Türkiye tarımında en önemli sorun sulama sorunudur. Bu suların tarımda kullanılabilmesinin maliyeti her geçen gün daha da yükselmektedir.

Azalan su kaynaklarının daha verimli kullanılması, hem su tasarrufu hem de tarımsal üretimin olumsuz etkilenmemesi açısından, çiftçilerimizin geleneksel sulama yöntemlerinden vazgeçerek yeni teknik sulamalara yönelebilmesi için desteklenmeleri şarttır.

Son yıllarda, ülkemizin birçok bölgesinde olduğu gibi, Niğde, Nevşehir, Aksaray illerimizde de üreticilerimiz tarımsal sulamada kendi imkânlarıyla yağmurlama ve damla sulama metotlarına geçmişler, yer altı sularını çıkarmada petrolle çalışan traktör gücü yerine daha ekonomik olduğunu düşündükleri elektrik enerjisi kullanmaya başlamışlardır. Ancak bu dönüşümleri yapabilmek için bir hayli yatırım yapmışlar ve borçlanmışlardır. Ürettikleri ürünleri de uygun fiyatlara satamayınca geçmiş yıllardan itibaren borçlarını ödemede sıkıntıya düşmüşler ve özellikle Niğde, Nevşehir, Aksaray ve birçok illerimizde MEDAŞ’a olan borçlar uygulanan yüksek gecikme faizlerinin de etkisiyle içinden çıkılamaz bir hâl almıştır. Yıllık enflasyonun yüzde 10 düzeyinde olmasına rağmen bu borçlara uygulanan gecikme zammı oranı aylık yüzde 2 arttı KDV’dir. Bu da yıllık ortalama yüzde 30’lara, yani enflasyonun 3 katına denk gelmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Niğde’de tarımsal sulamasını elektrik enerjisiyle yapan bütün çiftçilerimizin borcu bulunmaktadır. Çiftçilerimiz, elektrik borçları nedeniyle icraya verilmiş ve takipler başlamıştır.

Niğde çiftçisinin 172 milyon YTL’ye varan borçlarının neredeyse üçte 2’si gecikme faizinden kaynaklanmaktadır. Çiftçilerimizin, bu borcu ödeme güçleri yoktur. Niğde’de binlerce, ülke genelinde yüz binleri bulan vatandaşımızın sıkıntılarını çözebilmek ve devletin, bu hâliyle batık durumda görünen bu alacaklarının tahsil edilebilmesi için, bu borçların, gecikme faizlerinin kaldırılarak veya makul bir ölçüde faiz yürütülerek, yeniden yapılandırılması şarttır. Bu yapılandırmada yeterli vadenin sağlanması ve taksit ödemelerinde de çiftçilerimizin ürün elde etme dönemlerinin göz önünde bulundurulması gerekir. Vatandaşlarımızın devletten ve hükûmetten beklentisi budur. Yoksa hiçbir vatandaşımız, bu borcun üstüne yatma düşüncesinde değildir.

Ne yazık ki, coğrafi, hastalık ve diğer nedenlerle birim başına beklediği ürünü alamayan ve geçmiş yıllardaki piyasa koşulları nedeniyle ürününü maliyetinin altında satmak zorunda kalan üreticilerimiz çok zor durumda kalmışlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İnan, tamamlayın, bir dakika ekledim.

MÜMİN İNAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum efendim.

Geçtiğimiz dönemlerde, hükûmetler, yeniden yapılandırma adı altında birtakım çalışmalar yapmışlardır. Bu yapılandırmalar çiftçilerimizin borç ödeme kapasitelerinin üstünde olduğu için, çiftçilerimizin hiçbiri bu konudan fayda sağlayamamıştır. Bugün yapılan icra takipleri neticesinde, çiftçilerimiz, ellerindeki bütün mallar satılsa dahi, bu borçları asla kapatamayacaktır.

Patates fiyatlarının şu anda dibe vurması, ürünün ambarlarda çürümeye terk edilmesi neticesinde sadece çiftçilerimiz açlığa ve yokluğa mahkûm edilmeyecek, siftah etmeden dükkân kapatan Niğde küçük sanayi ve çarşı esnafının yanında, ülke ekonomisine de büyük zarar verecektir.

Türkiye patates üretiminin yüzde 25’ini karşılayan Niğde çiftçisine uygulanan icra takiplerinin bir an önce durdurulup, üreticilerimizin bu sıkıntılarının çözülmesi için hükûmetimizin gerekli çalışmaları yapması dileğiyle, yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnan.

Buyurun Sayın Kumcuoğlu.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Kâzım Karabekir Paşa’nın 60’ıncı ölüm yıl dönümü nedeniyle açıklaması

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum ve aynı zamanda, üstün bir vefa duygusuyla rahmetli büyük asker ve devlet adamı Kâzım Karabekir Paşa’nın ölüm yıl dönümü dolayısıyla güzel bir konuşma yapan Mevlüt Akgün Beyefendi’ye teşekkür ediyorum.

Rahmetli Kâzım Karabekir Paşa Aydın’dan evliydi ve bizim eniştemizdi. O vesileyle söz aldım. Aydınlılar, kendilerine olan vefa borcunu, Aydın’ın en mutena meydanına onun bir büstünü dikmek suretiyle göstermişlerdir.

Sayın Akgün, Karabekir Paşa’nın belli meziyetlerinden bahsetti, ama o aynı zamanda Birinci İktisat Kongresi’nde Genel Kurul Başkanıdır ve orada özellikle Türk kadının Türk ekonomisinde ve sosyal hayatında katkıları konusunda yaptığı çok ilginç ve değerli konuşmayla da hatırlanmasında yarar görüyorum. Türk kadınının arkasında durmasını bilmiş mümtaz devlet adamlarımızdan biriydi. Kendisini rahmetle anıyorum.

Sağ olun, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz, ülkemizdeki organ bağışıyla, organ nakli hakkında söz isteyen Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’a aittir.

Buyurun Sayın Barış. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI (Devam)

3.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, ülkemizdeki organ bağışı ve nakline ilişkin gündem dışı konuşması

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin kanayan bir yarası ve binlerce insanımızın umudu olan organ bağışıyla ilgili düşüncelerimi aktarmak için, vatandaşlarımın ve yetkililerin bu konuya dikkatlerini çekmek için söz almış bulunuyorum. Bu nedenle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Organ bağışı nedir? Kişi hayattayken, serbest, özgür iradesiyle, tıbben yaşamı sona erdikten sonra doku ve organlarının başka bir hastanın tedavisi için kullanılmasına izin vermektir. 2238 sayılı Yasa’mız “On sekiz yaşını geçmiş, akli dengesi yerinde olan herkes organlarını bağışlayabilir.” demektedir.

Değerli milletvekilleri, tıpta en temel ilke, her bireyin kendi yaşam hakkı olduğu ve milyonda bir yaşama şansı olsa bile, bu şansın sonuna kadar kullanılmasıdır. Hiç kimse için “Nasıl olsa ölecek.” tabiri kullanılamaz. Hastane yoğun bakım ortamlarında doktorlardan oluşan bir ekip tarafından tıbbi ölüm kararı verilmeden organ nakli düşüncesi asla gündeme gelemez. Evde ya da yolda vefat eden bir kimsenin, bağış kartı olsa bile ve ailesinin rızası olsa bile organları alınamaz. Yalnızca hastane yoğun bakım ortamında tıbben ölümü kurul tarafından tespit edildikten sonra -ki, bu kurul da nörologdan, nöroşirürjiyenden, kardiyologdan, anesteziologdan veya reanimasyon uzmanından oluşmaktadır- bu karar verildikten sonra organ nakli gerçekleşebilir arkadaşlar.

Ülkemizde şu anda organ bekleyen 44 bin arkadaşımız mevcuttur, hastamız mevcuttur. Bunları düşünmek gerekiyor. Bu nedenle organ bağışının, bir kampanya hâlinde, Millî Eğitim Bakanlığı tarafından, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından ve Sağlık Bakanlığımız tarafından yürütülmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bugün bir diyaliz hastasının devletimize maliyeti yıllık 50 bin dolar. Düşünün ki Sağlık Bakanlığı bütçemiz 2006 yılında 7,4 milyar YTL’den 6,6 milyar YTL’ye inmiştir ve diyaliz hastalarımızın maliyeti Sağlık Bakanlığımızın bütçesinin yarısı kadar.

Değerli arkadaşlarım, yani organ bağışı arttığı müddetçe hem hastalarımız sağlığına kavuşacaktır -diyaliz hastalarımız- hem de Sağlık Bakanlığımız bütçesinin daha fazlasını yatırımlara ayırabilecektir. Bu nedenle organ bağışının artık ülkemizde bir kampanya olarak yürütülmesi gerekmektedir diyorum. Gerçi son zamanlarda bu kampanya hem Sağlık Bakanlığı hem de il sağlık müdürlüklerimiz tarafından gittikçe artarak yürütülmektedir ancak gördüğümüz kadarıyla bu yeterli bir kampanya olmamaktadır.

Özellikle dinî açıdan vatandaşlarımızda bu organ bağışıyla ilgili bir tereddüt vardır. Demek ki Diyanet İşleri Başkanlığımız bu konuya yeterli önemi vermemiştir. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığımızın gerekli yerlerde bu konu üzerinde hassasiyetle durması gerektiğine inanıyorum.

Bu arada, Sağlık Bakanlığının bu işte iyi organize olması gerekiyor ve Millî Eğitim Bakanlığımız da ilköğretim okullarında bu konuya hassasiyet göstermeli ve insanlarımızı organ bağışı yapmaya yönlendirmelidir.

Değerli arkadaşlarım, bugün hepimiz sağlıklı olabiliriz ama yarın kimin ne olacağı hiç belli değil. Bugün bana yarın sizlere. Bu nedenle konuya hassasiyetinizi rica ediyorum ve sayın vekillerimin de bu konuya, bu işe öncülük etmesi gerektiğine inanıyorum ve bu konu gerçekten vatandaşlarımız tarafından bizlerden beklenmektedir. Buna bir öncülük etmek durumundayız. Hepiniz konuya hassasiyet gösterin ve ben diyorum ki: Hayattayken bırakabileceğimiz en güzel miras, en büyük miras organ bağışıdır.

Ben bu konuyla ilgili sözlerimi tamamlıyorum, konuya hassasiyetlerinizi rica ediyorum ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Barış.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi ve 20 milletvekilinin, sendikal örgütlenme ve faaliyetlerde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/108)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Günümüzde gelişmiş ülkelerin demokrasilerinin de gelişmiş olduğu ve bunu sağlamada çağdaş ve demokratik anlamda “örgütlü toplum” olmanın önemli rol oynadığı görülmektedir.

Demokrasileri gelişmiş ülkelerde, yurttaşın devlet karşısında edilgenlikten çıktığını, sivil kurumlar aracılığıyla ülkede etkin olduğunu görmekteyiz. Diğer bir ifadeyle, o ülkelerde sadece seçimden seçime oy kullanan/kullanmayan sessiz çoğunluğun yerini örgütleri kanalıyla yönetime katılan, müdahale eden, eleştiren ve seslerini duyurabilen kitlelere bıraktığını görmekteyiz.

Bu nedenle demokrasileri kesintisiz yaşayabilmekte, sağlıklı bir şekilde işleyebilmekte ve gelişmektedir.

Bireyler kişisel çıkarlarının savunucusu konumundan üyesi oldukları örgüt aracılığı ile çıkarları açısından ortaklaştığı kitlelerin, sektörün ve ulusal çıkarların savunucusu konumuna yükselmekte, ülkenin siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamını şekillendiren, denetleyen bir özelliğe sahip olmaktadırlar.

Demokrasinin vazgeçilmezi olarak görülen örgütlü toplum;

- Laik, sosyal, hukuk devletin korunması ve güçlendirilmesinde,

- Kayıtlı, verimli ve kaliteli üretimin sağlanmasında,

- Yönetimlerin hatalarının en aza indirilmesinde,

- Yolsuzluk ve israfın önlenmesinde,

- Gelir dağılımındaki bozulmanın önlenmesinde,

- Toplumsal huzur ve barışın sağlanmasında,

- Refah toplumuna ulaşmada en önemli unsurlardan biridir.

Örgütlü toplum olmanın yararlarının en geniş ve somut olarak görüldüğü alanların başında ise çalışma yaşamı gelmektedir.

Çalışma yaşamı- Endüstriyel ilişkiler; bir ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal durumunun belirleyicisidir.

Endüstriyel ilişkiler ülkedeki; Demokrasi düzeyinin, insan hak ve özgürlüklerinin, hukuk ve adalet anlayışının somut göstergesidir.

İş ilişkileri, dünyadaki değişme ve gelişmelere, uluslar arası standartlara uyumun ölçüsüdür.

Üretimi, verimi, kaliteyi-iş huzurunu, toplumsal huzuru yakından ilgilendiren endüstriyel ilişkiler hassas dinamik bir alandır.

Çalışma yaşamının çok yönlü sorunları çalışanıyla, çalıştıranıyla bir bütünlük içinde değerlendirilerek, araştırılarak, incelenerek, geniş uzlaşmalar sağlanarak çözümlenebilir.

Çalışma yaşamının doğal olarak tarafları vardır. Çalışanları, çalıştıranları, sendikaları, örgütleri vardır. Bu demokrasinin, insan hak ve özgürlüklerinin gereğidir. AB standartlarının, üyesi olduğumuz uluslar arası kurum ve kuruluşların onayladığımız sözleşmelerinin gereğidir. Bu haklar Anayasamızla ve yasalarla da güvence altına alınmıştır.

Ancak son yıllarda, sendikal hakların kullanımında yaşanan sorunlarda ve sendikalı olduğu için işten atılanların sayısında bariz artışlar yaşanmaktadır.

Bu sorun, üyesi olmaya çalıştığımız AB'nin 2007 ilerleme raporunda da açıkça dile getirilmekte, özetle:

- Sendikal hakların tam olarak kullanımı üzerindeki kısıtlamaların devam ettiği, özellikle sendikalaşma, toplu pazarlık ve grev hakkına ilişkin ILO sözleşmelerinin tam olarak uygulanması konusunda yetersiz kalındığı ve Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı'nın sendikalaşma ve toplu pazarlık haklarıyla ilgili 5 ve 6. Maddelerine konan çekincelerin sürdürdüğü,

- AB standartları ve ILO sözleşmelerine paralel olarak sendikal hakları tam olarak güvence altına alan bir mevzuatın kabul edilmesi gerektiği,

- Toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısının düşük olduğu ve düşmeye devam ettiği belirtilmektedir.

Sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin devam ettiği bir ortamda, sendikasızlaştırmaya yönelik uygulamaların her geçen gün artması, çalışma başarısın da tehdit eder hale gelmiştir.

Oysa, ülkemiz ekonomisinin ve toplumsal yaşamımızın sağlıklı bir biçimde geliştirilmesi için:

- Üretimin, verimliliğin ve kalitenin artırılmasına,

- Önemli bir sorun haline gelen, kayıt dışının yarattığı haksız rekabetin, vergi ve sosyal güvenlik sistemindeki zaafiyetin önlenmesine,

- Gelir dağılımının düzeltilerek, yoksulluğun azaltılmasına ihtiyaç olduğu herkes tarafından kabul edilmektedir.

Bunu sağlamanın en önemli unsurlarından biri de, sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılması ve sendikasızlaştırmaya yönelik çabalar karşısında gerekli tedbirlerin alınmasıdır.                 

Bu nedenle, sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin, son yıllarda artmaya başlayan "sendika üyesi işçilere baskıların artması ve işten atılması" olaylarının ve toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçi sayısının düşük olması ve düşmeye devam etmesinin nedenlerinin araştırılarak gerçek boyutunun ortaya konması ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'nci ve TBMM İçtüzüğü'nün 104 ve 105 inci maddelerine göre Meclis araştırması açılmasını dileriz.

1) Cevdet Selvi                               (Kocaeli)

2) Kemal Kılıçdaroğlu                    (İstanbul)

3) Ahmet Ersin                               (İzmir)

4) Mehmet Ali Özpolat                   (İstanbul)

5) Şevket Köse                               (Adıyaman)

6) Hulusi Güvel                              (Adana)

7) Şahin Mengü                              (Manisa)

8) Tayfur Süner                              (Antalya)

9) Hüsnü Çöllü                               (Antalya)

10) Akif Ekici                                 (Gaziantep)

11) Rahmi Güner                            (Ordu)

12) Metin Arifağaoğlu                    (Artvin)

13) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

14) Yaşar Ağyüz                            (Gaziantep)

15) Atilla Kart                                (Konya)

16) Mehmet Ali Susam                  (İzmir)

17) İsa Gök                                    (Mersin)

18) Tansel Barış                             (Kırklareli)

19) Esfender Korkmaz                   (İstanbul)

20) Hüseyin Ünsal                         (Amasya)

21) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 30 milletvekilinin, Alevi vatandaşların inanç ve kültürlerini yaşamalarında karşılaştıkları sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/109)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Sayıları 20 milyondan fazla olduğu tahmin edilen Alevi İslam inancına sahip vatandaşlarımızın, inanç ve kültürlerini yaşamak ve yaşatmakta önemli ve ciddi sorunları vardır.

Aleviler, tarihte çeşitli kıyımlar ve iftiralara uğramış, inanç ve kültürleri aşağılanmış, dışlanmıştır. Bugün dahi bazıları kasıtlı, bazıları bilgisizlikten kaynaklanan haksız söz, davranış ve yakıştırmalara muhatap olmaktadırlar. Toplumu doğru bilgilendirmesi gereken kişi ve kurumların bile, zaman zaman bu haksız söz ve yakıştırmalara katılması üzücüdür.

Ulusun aslî unsuru olan ve Laik Cumhuriyete, Atatürk ilkelerine, devrimlerine ve Devletin üniter yapısına son derecede bağlı olan Alevi vatandaşlarımızın, inanç ve kültürleri ile ilgili, kırıp dökmeden ve yasal sınırlar içinde, yıllardan beri dile getirdikleri talepleri görmezden gelinmektedir. Devletin ilgili kurumları inkarcı anlayışla, İslamın farklı yorumu olan Aleviliği kabul etmeyerek, Alevi vatandaşlarımızı Sünni İslam inancının kurallarını ve geleneklerini kabul etmeye zorlamaktadır. Bu durum hem Anayasa ve hem de insan haklarına aykırıdır.

Alevilerin, eşit yurttaşlık hakkına dayanarak talep ettikleri eşitlik ve hak talepleri; 10 yıldır AB ilerleme raporlarına yansımasına ve AİHM'nin kararlarına rağmen gerçekleştirilmemiştir. Ve sorun giderek uluslararası boyut kazanmaktadır.

Cemevlerinin ibadethane sayılması, Sünni İslam inancını ifade eden zorunlu din dersinin kaldırılması veya seçimli olması, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın yeniden yapılandırılması, Alevi köylerine cami yapılmasına son verilmesi ve Alevi toplumunun kendilerini ifade etmelerinin önündeki engellerin kaldırılmasına ilişkin başlıca talepler, yıllardan beri bir türlü olumlu karşılanmamış, hak ettiği ilgiyi görmemiştir. Yani, Alevi İslam inancına sahip vatandaşlarımızın, en temel hakları olan inanç ve kültürleri ile ilgili, karşılaştıkları engeller ve sorunlar giderilmediği gibi, tersine gayretler olduğu görülmektedir.

Son olarak, AKP'nin Alevi açılımı adı altında düzenlediği, Sünni geleneğindeki iftar yemeği kamuoyunda tartışılmaktadır. Alevi önderleri ve derneklerinin % 98'nin tepki ile katılmadığı bu iftar toplantısı, oy hesabı ile Alevi toplumunu bölme ve partiye arka bahçe yaratma çabası olarak değerlendirilmektedir. Ki gerçek durum budur. Aslolan, sorunlardan siyaseten yararlanma değil, hakların ve taleplerin karşılanmasıdır. Alevi vatandaşlarımızın beklentisi budur.

Konu ile ilgili 22.3.2006 tarihinde verdiğim Araştırma Önergesi, 22. dönem sonuna kadar Yüce Meclis'te ele alınmamıştır. Meclisimizin bu önemli soruna uzak durması kabul edilemez.

Sonuç olarak, Alevi İslam inancına sahip vatandaşlarımızın, inanç ve kültürlerini yaşamak, yaşatmak ve kendilerini ifade etmeleri ile ilgili yakınmalarına neden olan sorunların ve bu sorunların giderilmesi için alınması gereken önlemlerin tespiti için, Anayasa'nın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereği, bir Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.

1) Ahmet Ersin                               (İzmir)

2) Mehmet Ali Özpolat                   (İstanbul)

3) Şevket Köse                               (Adıyaman)

4) Ensar Öğüt                                 (Ardahan)

5) Mevlüt Coşkuner                       (Isparta)

6) Enis Tütüncü                              (Tekirdağ)

7) Durdu Özbolat                           (Kahramanmaraş)

8) Bayram Ali Meral                      (İstanbul)

9) Yılmaz Ateş                               (Ankara)

10) Tekin Bingöl                            (Ankara)

11) Mehmet Sevigen                      (İstanbul)

12) Ali Rıza Öztürk                        (Mersin)

13) Yaşar Tüzün                             (Bilecik)

14) Nesrin Baytok                          (Ankara)

15) İsa Gök                                    (Mersin)

16) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

17) Halil Ünlütepe                          (Afyonkarahisar)

18) Atila Emek                               (Antalya)

19) Gökhan Durgun                       (Hatay)

20) Abdülaziz Yazar                       (Hatay)

21) Şahin Mengü                            (Manisa)

22) Mehmet Şevki Kulkuloğlu       (Kayseri)

23) Ali Oksal                                  (Mersin)

24) Fuat Çay                                   (Hatay)

25) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

26) Atilla Kart                                (Konya)

27) Fehmi Murat Sönmez               (Eskişehir)

28) Tayfur Süner                            (Antalya)

29) Hüsnü Çöllü                             (Antalya)

30) Akif Ekici                                 (Gaziantep)

31) Hüseyin Ünsal                         (Amasya)

3.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin, iç göçün nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/110)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde kırsal alanlardan şehirlere doğru yaşanan iç göç hareketinin nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılması amacıyla, Anayasanın 98'inci, T.B.M.M. içtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca "Meclis Araştırması" açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Tayfur Süner                               (Antalya)

2) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

3) Atila Emek                                 (Antalya)

4) Ahmet Ersin                               (İzmir)

5) Mehmet Ali Özpolat                   (İstanbul)

6) Mevlüt Coşkuner                       (Isparta)

7) Şahin Mengü                               (Manisa)

8) Şevket Köse                                (Adıyaman)

9) Hüsnü Çöllü                               (Antalya)

10) Akif Ekici                                 (Gaziantep)

11) Yaşar Ağyüz                            (Gaziantep)

12) Metin Arifağaoğlu                    (Artvin)

13) Rahmi Güner                            (Ordu)

14) İsa Gök                                    (Mersin)

15) Atilla Kart                                (Konya)

16) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

17) Necla Arat                                (İstanbul)

18) Mehmet Ali Susam                  (İzmir)

19) Kemal Kılıçdaroğlu                  (İstanbul)

20) Tansel Barış                             (Kırklareli)

21) Esfender Korkmaz                   (İstanbul)

22) Hüseyin Ünsal                         (Amasya)

Gerekçe:

Göç olgusu, temelinde sosyal bir hareket olmasına karşın, ekonomik yaşamdan kültüre kadar hayatın her yönünü etkileyen temel bir değişim aracıdır. Ülkemizde 1950'Ii yıllardan sonra belli sosyo-ekonomik şartlar neticesinde kırsal alanlardan şehirlere doğru gerçekleşen iç göç hareketi, bugün kentlerimizin içinde bulunduğu sorunlar yumağının en büyük sebebidir.

İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve diğer birçok büyük kentimiz, hızlı ve düzensiz göç hareketi ve yoğun nüfus artışı sebebiyle bugün sayıları milyonları aşan bir nüfus kütlesini barındırmak zorunda kalmaktadır. Her gün nüfusu daha da artan bu şehirler, sınırlı kaynakları ile vatandaşlara modern bir kente yaraşır kamu hizmeti sunamamaktadırlar.

Göçler toplumdaki pek çok değer gibi aile yapılarını da etkilemektedir. Göç gerçeği ile yüz yüze gelen aileler, gidilen bölgelerde farklı bir kültürel ortam içine girmektedir. Girilen bu yeni ortama adaptasyon süreci aileler üzerinde değişik şekillerde etkilere yol açmaktadır. Geleneksel geniş ailemiz gittikçe çekirdek aileye doğru dönüşmektedir. İç göçte son 50 yılda "rekor kırmış" bir ülkeyiz. İçerde ve dışarıda "göç rekorları" kırmış olan Türkiye'de maalesef bir "göç araştırmaları merkezi" yoktur. Bununla birlikte hiçbir üniversitemizde "göç kürsüsü" de bulunmamaktadır.

Türkiye'de gerçekleşen göç hareketi, Avrupa Birliği'nin ülkemize dikte ettirdiği, tarım nüfusunun yüzde 15'e düşmesi ile doğrudan ilgilidir. Bu dikteler sonucunda köylerde arıcılık, hayvancılık ve tarımsal faaliyetler yok olma noktasına gelmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2007'nin ilk 9 aylık döneminde ekonomi yüzde 4 büyürken, aynı dönemde tarım sektörü yüzde 5.6 oranında küçülmüştür. Yılın üçüncü çeyreğinde yani Temmuz-Ağustos-Eylül döneminde ise tarımdaki küçülme yüzde 7.8'e ulaşmıştır.

AKP Hükümeti de AB'nin diktelerini harfiyen yerine getirmiştir ve getirmektedir. Bu dikte sonucunda köydeki nüfus gittikçe azalmaktadır. Demek ki Avrupa Birliği, bu isteğinde muvaffak olmuştur. Köylerde yaşayan nüfusun yaptığı işlerle ilgili destekler de zaman içinde kaldırılmıştır. Onun neticesinde de köylerdeki genç nüfus AB'nin dikte ettirdiği yüzde 15'ten nasibini almış, ilçelere ve özellikle de büyük şehirlere göç etmiştir. Bunun sonucunda büyük şehirlerdeki sorunlar da kendini göstermeye başlamıştır. Köyde kalan nüfus, bugün 80'li yaşların üzerine kaymıştır, 5-6 sene sonra köy nüfusu tamamen kaybolmak tehlikesiyle karşı karşıyadır. Şayet tarımsal nüfusu ve köy nüfusunu azaltmak istemiyorsak, teşviklere arıcılıkta, narenciyede, kesme çiçekte, pamukta, üzümcülükte ve ev şarapçılığında köy merkezli olarak tekrar başlamamız gereklidir. Hayvancılıkta da desteklerin bir an önce köy bazlı sağlanması gereklidir. 3-4 hayvan besleyen köylüye de mutlaka destek olunması lazımdır.

Tarımı ve hayvancılığı köylerimizde geliştirip destekleyebilirsek, iç göçü durdurmuş oluruz. Türkiye'de ekonomik sistemin halkaları köylerden başlamaktadır. Zamanında Mustafa Kemal Atatürk "Köylü Milletin Efendisidir" derken, orada bir ekonomik topluluğun olduğundan bahsetmiştir. Şu anda bu halkalar koptuğu için ilçedeki esnaf çökmüştür. işte bunun temelinde AB'nin dikte ettirdiği yüzde 15 olayı yatmaktadır. Göçü durdurmak istiyorsak, şu anda yüzde 30 civarlarında olan tarımdaki nüfusu yüzde 15'e çekmek yerine, aksine yüzde 31-32'lere yükseltmemiz gerekmektedir. O zaman ülkedeki iç göç tersine dönecektir. Tarımı öldürmek, Türkiye ekonomisini öldürmek demektir. Zaten "küresel ısınma" nedeniyle şehirlerden köylere doğru geçişler yakın zamanda yaşanmaya başlayacaktır. Bunu süratlendirmenin yolu da oradaki ekonomiyi canlandırmaktan geçmektedir.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, ülkemizde kırsal alanlardan şehirlere doğru yaşanan iç göç hareketinin nedenlerinin ve sonuçlarının araştırılması ve alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis Araştırması açılması yerinde olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Başbakanlığın Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

B) TEZKERELER

1.- Portekiz’e resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden heyete katılması uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/273)

                                                                                                               29/01/2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Lizbon’da düzenlenen Avrupa Birliği-Afrika Zirvesine katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 7-9 Aralık 2007 tarihlerinde Portekiz’e yaptığım resmi ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

                              Liste

Yaşar Yakış                                    Düzce Milletvekili

Egemen Bağış                                 İstanbul Milletvekili

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Komisyonu Raporu (1/490) (S. Sayısı: 97) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde tasarının 1’inci maddesi üzerinde siyasi parti grupları adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, söz sırası, şahsı adına İbrahim Mete Doğruer, Osmaniye Milletvekili.

Buyurun Sayın Doğruer. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İBRAHİM METE DOĞRUER (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

                      

(x) 97 S. Sayılı Basmayazı 24/1/2008 tarihli 54’üncü Birleşim Tutanağına eklidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 97 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesiyle ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’nun 3’üncü maddesi gereğince her üniversitede fen-edebiyat fakültesi kurulması gerekliliği vardır.

Malumunuz olduğu üzere, temel bilimler önemli bir konudur. Her fakültede, her üniversitede temel bilimlerin olması lazımdır. Ancak ihtisas üniversitelerinde bu temel bilimlerin olması gerekli olduğu takdirde üniversitenin kurulmasında, takdir edeceğiniz gibi, problem ortaya çıkmaktadır. Yani üniversitenin kurulması zorlaşmaktadır.

İlaveten, ülkemizdeki fen-edebiyat fakülteleri yeterli sayıdadır. Bunların, özellikle fizik, kimya, matematik, biyoloji dallarında fazla miktarda öğrenci vardır, fazla miktarda mezun vardır. Başka bir ifadeyle, ülkedeki arz ve talep arasında bir dengesizlik mevcuttur ve bu dengesizlik neticesinde de mezunların büyük bir kısmı işsiz kalmaktadır ve başka sahalarda çalışmak mecburiyetinde olmaktadırlar. İşte, bu maddedeki değişiklikle, komisyonun öngördüğü değişiklikle bu olumsuz durumun önüne geçilecektir.

Bu olumsuz durumun önüne geçilmesindeki başka önemli bir faktör de bu konuyla ilgili olarak bir makro planın ileriki dönemlerde de yapılmasıdır. Konu ihtisas üniversiteleri olunca, bu makro planın ve bölge planının yapılması daha fazla önem arz etmektedir. Bu arz-talep dengesini temin edici plan yapıldığı takdirde, bu mezunlarla iş alanları arasındaki dengesizlik büyük ölçüde ortadan kalkacak ve mezunların istihdamındaki problemler büyük ölçüde azaltılabilecektir.

Bu sebeple, yeni kurulacak üniversitelerde fen-edebiyat fakültelerinin yahut fen veya edebiyat fakültelerinin bulunmasının kanuni bir zorunluluk olmaktan çıkarılması uygun bir yaklaşımdır, doğru bir yaklaşımdır. Böylelikle, özellikle ihtisas üniversitelerine daha geniş bir çalışma alanı sağlanmaktadır. İlaveten her üniversitede üç fakülte bulunması zorunluluğu ile de kurulacak üniversite ile bölgenin ihtiyacı ve aynı zamanda ülkenin ihtiyacı nazarı dikkate alınmış olacaktır. Böylelikle, asgari üç fakülte kurma zorunluluğu olduğu takdirde, o bölgedeki ilk kurulacak üniversitenin… Üniversitede olması gereken en önemli fakülteler burada kurulmuş olacaktır. Dolayısıyla, bir taraftan bölgenin ihtiyacı sağlanırken, daha doğrusu gözetilirken, diğer taraftan ülkenin ihtiyacı da nazarı dikkate alınmış olacaktır.

Bu durum sadece fen-edebiyat fakülteleriyle ileriki dönemlerde sınırlı kalmasa, daha uygun bir yaklaşım olacaktır. Aynı zamanda teknik eğitim fakültelerinde, bir dizi mühendislik fakültelerinde de bu problemle ülkemiz yıllardan beri karşı karşıya kalmıştır.

Dolayısıyla bu yaklaşımı olumlu bir yaklaşım olarak değerlendiriyorum ve Türk Deniz Vakfı tarafından kurulan Piri Reis Üniversitesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğruer.

Şahıslar adına ikinci söz, Kütahya Milletvekili Sayın Soner Aksoy’da.

Buyurun Sayın Aksoy… Sayın Aksoy yok.

Denizli Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi.

Buyurun Sayın Erçelebi. (DSP sıralarından alkışlar)

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Sol Parti ve şahsım adına hepinize saygılarımı sunarak sözlerime başlamak istiyorum.

Bu kanun, yıllardır devam eden bir yanlışlığı ortadan kaldırdı 1’inci maddede. Bu bizim meşhur YÖK Kanunu çok acayip bir kanundur. Çünkü önce 2547 sayılı Yasa çıkmış, sonra da, bir sene sonra da Anayasa çıkmış. Dolayısıyla, Anayasa maddeleri bu 2547’ye uyarlanmıştır. Böylece garip bir hukuk garabeti çıkmıştır. Bu hukuk garabetinde de bir üniversite kurulurken fen-edebiyat fakültelerinin kurulması da zorunlu hâle getirilmiştir. Yıllar sonra bu zorunluluğun kaldırılması, gerçekten güzel bir gelişmedir. Plan ve Bütçe Komisyonundaki değerli milletvekillerini buradan kutluyorum. Gerçekten güzel bir değişiklik olmuştur.

Yalnız, bu yasanın gerekçesine baktığımız zaman pek çok teknik ve bilimsel hatalarla doludur. Tasarının gerekçesinde eğitimin ve özellikle yükseköğretimin yarı kamusal olduğu söylenmektedir. Bu, gerçekten yanlış bir terimdir. Eğitim bütünüyle kamusal bir faaliyettir; aynı, adalet gibi; aynı, güvenlik gibi; aynı, sağlık gibi. O nedenle bu gerekçeler yazılırken çok dikkatli olunması gerekir. Bütçe Plan Komisyonunda da değerli arkadaşımız Sayın Harun Öztürk bu konuya dikkat çekmiş ama demek ki bu dikkat çok yeterli gelmemiş kaleme alınırken.

Değerli milletvekilleri, bu tasarının gerekçesinde, yavaş yavaş, Türkiye’de yükseköğretimin paralı olması yolunda bir ısıtma hareketinin de olduğunu görüyoruz. Nitekim yeni YÖK Başkanımız yükseköğretimin paralı olması konusunda demeçler verdi. Eğer Türkiye’de yükseköğretim paralı olursa, işte o zaman gerçekten ne hukuk devletinden ne sosyal hukuk devletinden ne de sosyal adaletten bahsedebiliriz.

Şu anda Genel Kurulda bulunan sayın milletvekillerimiz içerisinde paralı yükseköğretimde okuyan kaç kişi var, elini bir kaldırabilir mi bir tespit yapsak? Buradan bakalım, AKP’den bakalım, görünmüyor. Cumhuriyet Halk Partisinden, Milliyetçi Hareket Partisinden, DTP’den yok. Demokratik Sol Partiden de yok. Ee, o zaman, arkadaşlar, acaba bir süre sonra sizler gibi sizlerin çocukları da paralı yükseköğretimde okuyamazsa Meclisimiz nasıl oluşacak, bunu düşünebiliyor musunuz? O nedenle, yükseköğretim üzerinde oynamalar yapılırken çok dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum.

Bunun yanında, yükseköğretimde bir akademik altyapıdan söz ediliyor. Yükseköğretimde akademik altyapı dendiği zaman araştırma görevlileri akla gelir. Yine, yeni YÖK Başkanımız araştırma görevlilerinin burslu öğrenci düzeyine çıkarılacağını söyledi. Bu, aslında bir aldatmacadır. Bu araştırma görevlileri eğer burslu öğrenci olursa, aslında statüsü yükseltilmez; tam tersi, millî eğitimde olduğu gibi, sözleşmeli öğretmen gibi olurlar ve sosyal haklardan mahrum olurlar. Aman bu fidanlığı kurutmayın, diyorum! Çünkü yükseköğretimin temelinde araştırma görevlileri çok önemlidir. Eğer siz yükseköğretimin altyapısına bir hizmet yapmak istiyorsanız, o zaman gelin, profesörlerden araştırma görevlilerine kadar bütün öğretim elemanlarının maaşlarını yeniden düzenleyelim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Erçelebi.

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – Gelin, yükseköğretimdeki bütün hocalarımıza, aynı, millî eğitimde öğretmenlerimize verdiğimiz gibi, yılda iki kez, iki sömestir başında bir maaş tutarında akademik yayın ve akademik sempozyumlara katılım ücreti verelim. Onları destekleyelim. Yeri geldiği zaman burada üniversitelerimizin araştırma klasmanında altta olduğunu söylüyorsunuz. O zaman gelin, destek verelim. Üniversitelere destek demek Türkiye’ye destek demektir, ülkeye destek demektir. Gelin, bununla ilgili hep beraber güzel bir düzenleme yapalım diyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz sonra bir değişiklik önergesi var, orada da söz alacağım, sözlerimin kalanını orada tamamlayacağım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erçelebi.

Madde üzerinde üç önerge vardır. Önergeleri, önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun tasarısının 1. maddesindeki son cümlenin “Ancak bir üniversitede en az beş fakültenin bulunması zorunludur” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasan Erçelebi

Hasan Macit

Mustafa Vural

 

Denizli

İstanbul

Adana

 

Recai Birgün

Harun Öztürk

Hüseyin Mert

 

İzmir

İzmir

İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesinin son cümlesinde geçen (üç) ibaresinin (dört) olarak değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Yüksel Özden

Öznur Çalık

 

Kayseri

Muğla

Malatya

 

Cevdet Yılmaz

A. Sibel Gönül

Hamza Yerlikaya

 

Bingöl

Kocaeli

Sivas

MADDE 1- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının;

- (a) bendi yürürlükten kaldırılmış,

- (b) bendinin başında bulunan “İhtiyaca göre kurulacak;” ibaresi çıkarılarak yerine “Fen, edebiyat,” ve sonunda yer alan “fakülteler” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile ihtiyaca göre kurulacak diğer fakülteler” ibaresi eklenmiş,

- sonunda yer alan “Bulunur.” ibaresi “bulunabilir.” şeklinde değiştirilmiş ve bu ibareden sonra gelmek üzere “Ancak bir üniversitede en az üç fakültenin bulunması zorunludur.” cümlesi eklenmiştir.

BAŞKAN – Şimdi okuttuğum önerge, maddeye en aykırı önergedir. Şimdi, işleme alıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, hayır, en aykırı o değil, orada “üç” var, biz “dört”e çıkarmak istiyoruz. Zaten, önerge iktidar grubunun, bu önergeyi okuttuktan sonra burada kabul edilecek, bizim önergemizi işleme koymayacaksınız. En aykırı bizim önerge Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Genç, bütün maddeyi…

KAMER GENÇ (Tunceli) – En aykırı bizim önerge Sayın Başkan. Burada zaten metinde “üç fakülte” var, biz “dört”e çıkarmak istiyoruz.

BAŞKAN – Bütün maddeyi değiştiren aykırılıkta önerge olduğu için onu işleme alıyorum Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, yani bizim önergemiz neden… Bizimki kabul edilmezse onlarınki kabul edilecek.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hep aykırı olmak zorunda mısın? Otur yahu! Hep sen mi aykırı olacaksın?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, eğer siz konuşturmak istemiyorsanız biz milletvekilliğinden istifa edelim.

BAŞKAN – Şimdi, Sayın Genç, sizi konuşturmak veya konuşturmamak isteğinin…

KAMER GENÇ (Tunceli) – En aykırı önerge bizim önergemiz.

BAŞKAN – Lütfen dinler misiniz.

…bana ait, kendi ihtiyarıma, benim kendi fikrime bırakılan bir konu olmadığını, bire bir uygulayan bir insan olarak siz biliyorsunuz. Ha, bunları böyle söylemek sizin için doğru ve iyi bir şeyse ona da bir şey söylemiyorum. Ama yıllar boyu şu sandalyede oturmuş bir kişisiniz siz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – En aykırı önerge bizim önerge.

BAŞKAN – Yani sonuçta bunları uygulayarak geldiniz. Ne yapmak istediğinizi gerçekten anlamakta zorlanıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Onu anlatırım ben size.

BAŞKAN – Yani, benim şahsımla alakalı, burada oturan kişinin kendi ihtiyarında olan bir hadise olmadığını bizatihi bilen, uygulamadan gelen bir insansınız.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya)- Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım önerge sahibi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Evet Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Üniversitelerin kurulabilmesi için fen, edebiyat veya fen-edebiyat fakültelerinin ve diğer birimlerin bulunması zorunluluğu kaldırılarak asgari üç fakülte bulunmasının zorunlu hâle getirilmesinin yanı sıra, 2809 sayılı Kanunda yer alan üniversitelerde kurulabilecek fakültelerin isimlerine ilişkin sınırlamanın kaldırılması amaçlanmaktadır. Zira bilim ve teknoloji alanında yaşanan gelişmeler ile birlikte, günün ihtiyaçlarına hitap eden fakültelerin kurulması da bir zorunluluk hâline gelmiştir. Özellikle nanoteknoloji ve genetik bilimler başta olmak üzere birçok alanda yaşanan hızlı gelişmeler söz konusu değişikliği gerekli kılmıştır.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmetin katıldığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen bu önergeyle tasarının 1’inci maddesi tamamen değiştirilmiş olduğundan diğer iki önergeyi işleme alamıyorum.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2 - 2809 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“Piri Reis Üniversitesi

EK MADDE 94- İstanbul’da Türk Deniz Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip Piri Reis Üniversitesi adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Bu üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Fen-Edebiyat Fakültesinden,

b) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,

c) Mühendislik Fakültesinden,

d) Denizcilik Yüksekokulundan,

e) Fen Bilimleri Enstitüsünden,

f) Sosyal Bilimler Enstitüsünden,

oluşur.”

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde gruplar adına söz talebi vardır. İlk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Ali Torlak’a aittir.

Buyurun Sayın Torlak. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Eğitim Bakanlığınca hazırlanan Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini bildirmek üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı, ülkemiz istihdamına katkı sağlayacak ve uluslararası standartlarda iyi eğitimli zabitan ve gemi adamı yetiştirilmesi amacıyla, Türk Deniz Eğitim Vakfı tarafından Piri Reis Üniversitesinin kurulmasını içermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; denizcilik sektörümüz, tüm dinamikleriyle ülkemizin en önemli sektörlerinden biri konumundadır. Özellikle ülkemizin ekonomik açıdan ciddi kaynaklara ihtiyacı olduğu bir dönemde, denizcilik sektörümüzü daha ileri götürmek milletimizin refahını artıracaktır. Günümüzde yılda 10 milyar tondan fazla yükün deniz ticaret filosu tarafından taşındığı bilinmektedir. Sadece taşımacılığın dünyadaki cirosu 350 milyar doları aşmaktadır. Deniz ticaret sektörünün dünya ticareti hacmindeki payı, 1 trilyon doların çok üzerindedir.

Bulunduğumuz coğrafi konum itibarıyla dünya ticaretinin önemli noktalarından birinde yaşıyoruz. Her yıl elli binden fazla gemi boğazlarımızdan geçmektedir. Limanlarımıza binlerce gemi geliyor, yükleme ve boşaltma yapıyor. Bu nedenle, deniz ticaretinin ülkemiz için ne kadar önemli olduğunu, ekonomimize ne kadar katma değer kazandıracağını takdirlerinize bırakıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hâlâ yıllık ithalat ve ihracat yüklerimizin sadece yüzde 25’ini taşıma kapasitesine sahip olan Türk deniz ticaret filosunun kapasitesini mutlak surette artırmalıyız. Öncelikle, yüklerimizin yüzde 50’sini kendi millî bayraklı gemilerimizde taşınır hâle getirecek Türk Bayraklı filomuzu tesis etmeliyiz. Bu maksatla, armatörümüzün gemisine Türk Bayrağı çekmekten kaçınmasını önleyecek tedbirler almalıyız. Gemisinde çalıştıracak Türk zabitan bulamayan armatör, doğal olarak yabancı bayrağı tercih etmektedir.

Bugün, üzerinde görüştüğümüz Piri Reis Üniversitesi kurulmasıyla ilgili kanun teklifinin bu konudaki adımlardan biri olduğunu memnuniyetle görmekteyim. Bunu, deniz ticaret filomuzun gelişmesine yardımcı olacağı düşüncesiyle destekliyorum. Açılması öngörülen Piri Reis Üniversitesinin diğer özel ihtisas üniversiteleri gibi başarılı olacağını düşünüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hâlen Türk ticaret filosunda güverte ve makine zabitanı sıkıntısı had safhalara çıkmış ve bu ihtiyaç mevcut üniversitelerimizdeki öğrenci sayısı ile on yılda karşılanamaz duruma gelmiştir. Denizcilik fakültelerinden mezun olan öğrencilerin istihdam edileceği karadaki kadrolar günümüzde fazlalaşmaktadır. Elbette bu kadrolara da ihtiyaç vardır, ancak denizcilik fakültelerinin esas amaçlarının gemilerde çalışacak zabitan yetiştirmek olduğu unutulmamalıdır. Aldıkları denizcilik eğitimine karşın karada çalışmayı tercih eden denizcilik üniversitelerimiz mezunlarının artması da zabitan açığını büyütmüş ve armatörümüzü personel temininde sıkıntıya sokmuştur. Bununla beraber, Gemi Adamlarının Eğitimi, Belgelendirilmesi ve Vardiya Tutma Esasları Hakkında Uluslararası Sözleşme olan STCW Sözleşmesi kurallarına uygun eğitim vererek zabitan yetiştirilen özel kurumlar da kapatılınca, zaten sınırlı olan zabitan sayısının ihtiyacı karşılaması imkânsız hâle gelmiştir.

Bu özel kurumlardan biri olan Türk Deniz Eğitim Vakfı, denizciliğimizin önündeki bu çok önemli sorunun çözümüne yardımcı olmak maksadıyla, mevcut okulu ve tesislerine ilave yatırımlarla üniversite açmaya karar vermiştir.

Türk Deniz Eğitim Vakfının desteğiyle kurulan Piri Reis Üniversitesinin özellikle bünyesindeki Denizcilik Fakültesiyle sektörümüzün bu konudaki eksikliğinin kısmen de olsa giderileceğini ve Türk Bayraklı filomuzun tonajının artmasına yardımcı olacağını düşünüyorum.

Açılacak üniversitenin İstanbul Tuzla’da bulunan İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesine yakın konumda olması, Tuzla’yı, tersanelerden sonra, eğitim üssü hâline getireceğini memnuniyetle ifade etmek istedim.

Bu vesileyle, yasa tasarısında emeği geçen herkesi kutluyorum. Bu kanun tasarısı kapsamında kurulması planlanan Piri Reis Denizcilik Üniversitesinin büyük Türk milletine, Türk denizciliğine ve yeni denizcilere hayırlı, uğurlu olması dileğiyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Torlak.

2’nci madde üzerinde şahısları adına söz talepleri vardır.

İlk söz, İzmir Milletvekili Sayın İbrahim Hasgür’de.

Buyurun Sayın Hasgür. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İBRAHİM HASGÜR (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 97 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Ayrıca, sözlerime başlarken, değerli bir akademisyen ve doktor olan, bir bilim insanı olan Sayın Meclis Başkan Vekilimizin önünde bu kanun tasarısının görüşülmesinin Meclisimiz adına bir şans olduğunu da ifade etmeliyim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri, tarihi Hazreti Peygambere kadar uzanan vakıf müessesesi, Selçuklular ve Osmanlılarla gelişerek mektep, medrese, cami, hamam, sebil, su yolu, kervansaray, han, darüşşifa gibi toplumun çeşitli ihtiyaçlarının karşılanmasında çok önemli bir rol oynamıştır. Çeşitli gayeler için kurulan bu vakıflar hemen her türlü sosyal faaliyet ve hizmetleri devlet bütçesine ihtiyaç duymadan yerine getiriyordu. Eğitim için gerekli binaların yapılması, hocaların temini, maaşları, öğrencilerin barınma, yeme ve gıda ihtiyaçları bu müesseseler tarafından karşılanıyordu. Bugün de ülkemizde ilk, orta, lise ve üniversite kademelerinde eğitim ve öğretim imkânı bulamayanlara yardımcı olmayı, barınma ve burs ihtiyaçlarını karşılamayı, onların sosyal ve kültürel gelişimini sağlamayı gaye edinmiş çok sayıda vakıflar bulunmakta ve bu vakıflar bugün de büyük hizmetler vermektedirler. Ancak, eğitim ve bilime toplum katılımının sadece maddi destekle sınırlı kalması, bunun yanında yasal olarak üniversitelerin sadece devlet eliyle kurulabileceği hükmü, vakıf üniversitelerinin kurulması ve ülke sathına yayılmasını 1980’li yıllara kadar geciktirmiştir. Nihayet, 1983 yılında Üniversite Kanunu’na eklenen bir madde ile vakıf üniversitelerine açıklık getirilmiş “Vakıflar, kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla ve mali ve idari işler dışında, akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden bu Kanunda gösterilen usul ve esaslara uymak kaydıyla, yükseköğretim kurumları veya bunlara bağlı birimlerden birini ve birden fazlasını kurabilirler.” hükmü ile vakıf üniversitelerinin önü açılmıştır.

Vakıf üniversiteleri konusunda yapılan değişik kanuni düzenlemelerin getirdiği imkânlarla, Türkiye, ümit ediyorum ki çok kısa zamanda vakıf üniversitelerinin hızla çoğaldığı ve bunların birbirleriyle yarıştığı bir ülke hâline gelecektir. Zira, diğer ülkelerdeki özel üniversite uygulamaları örnek alınabilecek derecede başarılı sonuçları vermiştir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri, Japonya ve Kanada gibi ülkelerin yükseköğretim sistemleri içinde özel yükseköğretim kurumları önemli bir yer tutar. Buralardaki yükseköğretim kurumları, öğrenim görenlere verdiği hizmet dışında, topluma da büyük yararlar sağlamaktadır. Araştırma faaliyetlerinin hemen hemen tamamı toplum ve kamu yararına yöneliktir. Bundan dolayı, özel üniversiteler oralarda da devlet desteği görür. Söz gelimi, Amerika Birleşik Devletleri’nde, 2000 yılında, 20 milyon civarında öğrenciye hitap eden, sayıları 4 bin civarında olan yükseköğrenim kurumlarının yüzde 55’i özel, yüzde 45’i kamu kuruluşudur. Bu yükseköğretim kurumlarının yaklaşık 1.500’ü iki yıllık, geri kalan 2.500’ü de dört yıl ve daha üst seviyede eğitim vermektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nin önde gelen 500 üniversitesinde çeşitli kriterlere göre yapılan sıralamalarda ilk 25’e giren üniversitelerden 23’ünü özel üniversiteler oluşturur. Bu kurumlarda üniversitenin sahibi, artık sadece belli bir vakıf değil bizzat toplumdur. Toplum da üniversiteleri mütevelli heyet aracılığıyla yönetir. Bu özel üniversitelerde öğrencilerden alınan ortalama ücret de hiçbir zaman yıllık harcamaların yüzde 40’ını geçmez. Yıllık bütçe içinde devletin katkı payı ise yüzde 33 nispetinde olup, bazı özel üniversitelerde bu katkı devlete yapılan projeler sayesinde yüzde 56’ya kadar çıkabilmektedir.

Bizdeki vakıf üniversitelerine baktığımızda, bu üniversiteler, en son verilere göre, yükseköğrenim öğrencilerimizin yaklaşık yüzde 6’sını içine almaktadır. Açık öğretimle birlikte düşünüldüğünde bu oran yüzde 4’lere düşmektedir. Burada dikkat etmemiz gereken önemli bir konu ise 30 vakıf üniversitesinden, 1984 doğumlu Bilkenti göz ardı edersek, diğerlerinin yaşının henüz on civarında olduğudur. Buna karşılık bu üniversiteler hâlen 96 bin öğrenciyi ve 8 bin öğretim üyesini içine almaktadır. Ayrıca bu üniversiteler, 8 bin civarında idari personel çalıştırarak istihdama da önemli katkı sağlamaktadır.

Devlet üniversitelerinde hâlen 75 bin civarında öğretim elemanı, vakıf üniversitelerinde ise 8 bin civarında öğretim elemanı çalışmaktadır. Vakıf üniversitelerindeki bu öğretim elemanlarının çoğunun, başlangıçta devlet üniversitelerinden geldiği söylenebilir, ama bunların çoğunun da yaş haddinden emekli olmuş yani zaten devletin çalıştıramayacağı öğretim elemanları, bir kısmının da yirmi beş yılı doldurmuş kişiler olduğu dikkate alınırsa vakıf üniversitelerinin devlet kadrolarını sürekli eksilttikleri görüşü havada kalmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İBRAHİM HASGÜR (Devamla) – Buna karşılık, maddi imkânları bulunmasına rağmen, vakıf üniversitelerinin asistan alımlarında çok cimri davranmalarının, çok az sayıda yabancı öğretim elemanı istihdam etmelerinin, kendi öğretim elemanlarını yetiştirmede çok pasif ve isteksiz davranmalarının, vakıf üniversitesi olmalarına rağmen, okuttukları burslu öğrenci oranının ortalama yüzde 15’leri geçmemesinin, ayrıca, aldıkları ücretlerin de Türkiye standartlarına göre hayli yüksek olmasının, bu üniversitelerin halk nezdindeki itibarını azalttığını da ifade etmek gerekir.

Bu duygular içerisinde, İstanbul’da kurulacak olan Piri Reis Üniversitesinin, vakıf üniversiteleri üzerindeki bu hassasiyetleri de dikkate alarak gerekli çalışmalarda bulunacağına inanıyor, bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hasgür.

İkinci söz, Mersin Milletvekili Sayın Ömer İnan’da.

Buyurun Sayın İnan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÖMER İNAN (Mersin) – Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 97 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile ilgili görüşlerimi paylaşmak üzere aranızdayım.

Bu tasarı ile “Piri Reis Üniversitesi” adıyla bir üniversite kurulmak isteniyor. Türk Deniz Eğitim Vakfı tarafından kurulacak olan bu üniversitede Fen-Edebiyat Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, Denizcilik Yüksekokulu, Fen Bilimleri Enstitüsü ve Sosyal Bilimler Enstitüsü yer alacaktır. Temennim, Türk denizcilik sektöründe önemli bir boşluğun bu şekilde doldurulmuş olmasıdır. Bu üniversite, adına yakışır bir şekilde Türk denizciliğine hizmet edecektir. İhtiyaç olan diğer bölümler de bu üniversitede kurulmak suretiyle bir ihtisas üniversitesi hâline gelecektir diye temenni ediyorum.

Değerli milletvekilleri, 1933 yılında Türkiye’de sadece 1 üniversite vardı. Bu, 1992’ye kadar 28’e yükseldi. 1992 senesinde 24 yeni üniversitenin kurulmasıyla sayı 52’ye çıktı. 1992’den bugüne kadar kurulan üniversitelerle şu anda 115 üniversitemiz var. Bunun 30’u vakıf üniversitesi, 85’i de devlet üniversitesi. Piri Reis Üniversitesiyle bu 116’ya çıkacak.

Sayı itibarıyla önemli bir gelişme, üniversitelerin sayısı önemli ölçüde arttı. Birçok il, ilçe, hatta belde, belki de köy üniversiteyle tanışmış oldu.

İSMAİL HAKKI BİÇER (Kütahya) – Biraz fazla oldu.

ÖMER İNAN (Devamla) – Köyde de var, evet, atmadım. Düzce Meslek Yüksek Okulunun bulunduğu yer köy statüsündedir.

Fakat, kalitede, nitelikte de aynı gelişmenin olduğunu söylememiz oldukça zor. Kalite itibarıyla, nitelik itibarıyla üniversitelerimiz arzu edilen seviyede değil. Herhangi birimizin çocuğu Harvard’da, Oxford’da, Sorbon’da okuduğu zaman, bunu ifade ederken göğsümüz kabara kabara söyleriz “Oğlum Harvard’da okuyor.” diye, ama herhangi bir Türk üniversitesinde okuyan çocuklarımız için aynı derecede bir memnuniyet söz konusu değil.

Bunun sorumlusu kim diye aramak yerine, ne yapmamız lazım diye hep birlikte düşünmemiz gerekiyor. Acaba mesele özerklikte midir, üniversitelerin özerkliğinde midir, kabahat burada mıdır? Acaba idari mekanizmada bir sıkıntı mı var, YÖK’le diyalogda bir sıkıntı mı var? Bunları düşünmemiz lazım.

Özerklik meselesinde Türkiye, OECD’nin bir raporuna göre, maalesef iyi bir konumda değil. OECD’nin 2003 senesine ait raporunda, Türkiye özerklik açısından 1,5 puan almış. Tam puan 8. 7 puan alan Kanada, Meksika gibi ülkeler var. Avustralya, İngiltere onun altında geliyor, ama Türkiye’nin puanı 1,5; özerklik açısından oldukça geri.

Üniversitelerdeki sıkıntının kaynağı bu mu? Ben, özerklik deyince üçe ayırıyorum: Bunlardan birisi mali özerklik, ikincisi idari özerklik, üçüncüsü de akademik özerkliktir. Akademik özerklik ile idari özerkliğin gerçekleşmesi benim kanaatime göre mali özerklikten geçer. Bir üniversite mali açıdan göbeğiyle bir yere bağlıysa maalesef akademik açıdan da, idari açıdan da özerk olduğunu iddia etmek zordur.

Bir başka maddede bu kavramları biraz açarak görüşlerimi ifade etmeye devam edeceğim. Şu anda -galiba Başkan bir dakika müsaade edecek bana- rektör seçimiyle ilgili görüşlerimi ifade etmek istiyorum. Biliyorsunuz rektör seçimleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnan.

ÖMER İNAN (Devamla) – …üniversitelerdeki öğretim üyeleri tarafından yapılmakta. Bir seçim yapılmakta orada; 6 rektör aday adayı belirlenmekte ve YÖK’e gönderilmekte. 6 öğretim üyesi üniversitelerde belirlenmekte, seçim yapılmakta. Buna, seçim mi diyoruz bilemiyorum yani!

Şöyle düşünün: 155 tane üyesi olan bir üniversitede 50 tane bir üye, 40 tane bir başka üye, 30 tane diğer üye, en son üye de 5 tane rey almış olsun. Bu 6 kişi YÖK’e gider, YÖK, bu 5 oy alan kişiyi birinci sırada pekâlâ Cumhurbaşkanına gönderebilir. Cumhurbaşkanı da 5 oy alan kişiyi rektör olarak atayabilir. Yani, 155 kişiden, 5 kişinin oyunu alan rektör. Buna seçim dememiz mümkün mü? Bu garabeti hep birlikte devam ettirmeye devam edecek miyiz? Bunu iyi düşünmemiz lazım.

Bundan sonraki konuşmamda devam edeceğim. Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnan.

Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

T.B.M Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 97 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesinin (a) bendinde geçen (Fen-edebiyat) ibaresinin (Fen) olarak değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’ndaki değişiklikle ilgili verdiğim bir önerge. Burada, “fen-edebiyat fakültesi”nde “edebiyat”ın kaldırılmasını istiyorum, çünkü o kadar çok edebiyat fakültesi mezunu gençlerimiz var ki, maalesef, öğretmenliğe de alınmayınca bu insanlarımız açıkta kalıyor, işsiz kalıyor.

Üniversiteleri kurarken mümkün olduğu kadar ülke için ihtiyaç duyulan dallara öğrenci alalım, o konularda fakülte kuralım. Hiç olmazsa, devlet o konularda masraf etmiş olur. Biliyorsunuz, her gün kapımıza birçok, üniversiteyi bitirmiş, öğretmen olma niteliğini kazanmış insanlar geliyor, maalesef öğretmenliğe atanmıyor.

Değerli milletvekilleri, tabii, üniversitelerle ilgili bir kanun müzakere ediyoruz. Bugün en güncel olan konu, türban mı, baş örtüsü mü? Bir Anayasa değişikliği yapıldı. Bu, Türkiye’yi, rejimi çok yakından ilgilendiren bir konu. Geçen gün bir köşe yazarı diyor ki: “Canavarlaşan şeriat, laik cumhuriyeti yutuyor.”

Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye çok ciddi sıkıntılar içine sokuluyor. Yani, şimdi, bu iş zaten basit bir şey olsaydı, üniversitedeki türban meselesi iki satırlık bir kanunla müzakere edilseydi, biz sizlerden daha fazla istiyorduk. Sizden de daha fazla istiyoruz ki, bu memlekette huzur olsun, güven olsun. Ben sizlere bir şey tavsiye ediyorum: Evvela gidin, hani diyorsunuz ya… Din adamlarına ne diyorlar? (CHP sıralarından “ulema” sesleri) Evvela ulemayı bir toplayın. Bu ulema bir karar versin: Hakikaten bu türban takma dinî bir gereklilik midir, dinî bir gereklilik değil midir? Eğer, “Dinî bir gereklilik.” derse ve biz de inanırsak, o zaman deriz ki: “Tamam, Müslüman bir ülkede dinî bir gerekliliktir.” Bunu da çok fazla şey etmeden, bunun o zaman belki bir şeyi olabilir. Ama, o sizin dediğiniz ulema arasında da bunun Kur’an’da yazılı dinî bir gereklilik olduğu konusunda bir hemfikirlik yok. Dolayısıyla dinî gereklilik olmadığı anlaşıldığı takdirde, o zaman siz de bir fedakârlıkta bulunun, deyin ki: “Ey gençler, bakın, evet Müslüman’ız ama bu bir dinî gereklilik değildir.”

Bu mesele ülkeyi çok karıştıracaktır. İleride türban takan öğrenciler arasında… Yarın her tarikat ayrı bir türban rengini takacaktır, her ırktan gelen ayrı bir türban takacaktır. Dolayısıyla üniversitelerde insanlar birbirlerine karşı, belli bir renklerle birbirleri arasına ayrım girecektir, üniversitede barış kalkacaktır.

Bakın, biz hepimiz Parlamentodayız. Yalnız bu getirdiğiniz teklifin Türkiye’ye fayda getireceğine kesinlikle inanmıyorum. Yani, efendim bir türbanın bilmem boğazın altında bağlamakla, üstünde bağlamak arasında… Bunlar çocuk oyuncağı arkadaşlar.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Bunun ne ilgisi var?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, Parlamentonun görevi doğru olan şeyleri söylemek ve çözmektir. Türkiye’de çok ciddi sıkıntılar yaratıyorsunuz.

Siz iktidarsınız, 340 milletvekiliniz var. Neden böyle, bu ülkeyi hep vahim olaylara götürecek olaylarla uğraşıyorsunuz? Bakın, iktidara geldiğiniz zaman Türkiye’de öyle çok silahlı bir eylem de yoktu, işte, bir nevi, silahlı eylemlerin sonu gelmişti ama Tayyip Erdoğan gitti, Diyarbakır’da “Kürt sorunu var, ben bunu çözeceğim.” dedi. Ondan sonra… E peki, çöz bakalım!

Şimdi, türban meselesi halledilmişti zaten. Sizin Bakanınız “Yahu, bu, Türkiye’de yüzde 1,5 insanın meselesi” diyor, ama siz şimdi Türkiye'nin meselesini getirdiniz ve bu meseleden dolayı öğrenciler okumayacak. Bakın, işte sizin anayasanızı hazırlayan Özbudun da diyor ki: “Küçük yerlerde artık öğrenciler başı açık üniversitelere gitmeyecek.” Bunun sonu, devlet memuriyetinde adam diyecek ki “Kardeşim, ben üniversiteyi başı örtülü okudum, dinî inancım gereği.” Peki. “Dinî inancım gereği niye hâkimlik, savcılık yapmayayım?” diyecek. Biz, bunları yıllarca önce söyledik. Bakın, işin doğrusu… Yani, eğer, bir şey yapacaksanız doğrusunu yapın. Türkiye’yi kara çarşaflılar ülkesi yapın. Yapın, işte, deyin: “Kardeşim, madem Müslüman’ız Müslümanlığın da dini budur, görüşü budur.” Türkiye’yi kara çarşaflılar ülkesi yapalım. İşin içinden çıkın. Yani, şimdi üniversitedeki takacak da lisedeki niye takmayacak, meslek liselerindekiler takmayacak.

Geçen hafta bana Samsun’dan bir arkadaş telefon ediyor, diyor ki…

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Kapkaranlık, kara sizsiniz. Kara sizin zihniyetiniz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, kapkaranlık… Siz insanları kapkaranlığa götürüyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – Türkiye aydınlık bir ülke. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Milletvekili... Sayın Milletvekili…

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Karanlık, kapkaranlık sizsiniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, geçen hafta Samsun’dan bana bir vatandaş telefon ediyor, diyor ki: Bundan önce imam hatip lisesindeki öğrenciler güvenlik dersine hepsi başı açık giriyorlardı, birdenbire geçen hafta bütün öğrenciler başlarını örtmüş, imam lisesinin güvenlik dersinde. Bu, arkadaşlar, siz böyle şey ederseniz, Türkiye’yi buraya getirirsiniz. (AK Parti sıralarından “Yok öyle bir şey.” sesleri) Sorabilirsiniz, eğer inanmıyorsanız sorabilirsiniz.

Demek ki sizin işiniz memleketi yönetmek değil. Sizin işiniz, bu memleketi nasıl parçalayacağız.

ÖMER İNAN (Mersin) – Geri al sözünü.

KAMER GENÇ (Devamla) - Şimdi, bu Vakıflar Kanunu’nu getireceksiniz. Bu Vakıflar Kanunu’nu Karamanlis gelmeden önce niye getirmediniz? (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, şimdi siz Türkiye'nin lehine bir kanun getirmiyorsunuz. Türkiye'nin geleceğini karanlıklara götüren her olayın içinde oluyorsunuz, çünkü geçmişinizde, yaptığınız bu beş senelik, altı senelik iktidarda çok ciddi suiistimaller var, soygunlar var, bunları örtmek için diyorsunuz ki memlekette bir kargaşa çıksın insanlar birbirini öldürsün. Biz de böyle iktidar yapacağız. Bunu size yedirmezler. Bu memleketin, Cumhuriyetin bekçileri vardır. Bu Cumhuriyetin bekçileri bu Cumhuriyete sahip çıkacaklar, bunu bilmenizi istiyorum.

Önergemin kabulünü istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına söz talebi yoktur.

Şahıslar adına söz talebi var: Osmaniye Milletvekili Sayın İbrahim Mete Doğruer.

Buyurun Sayın Doğruer. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İBRAHİM METE DOĞRUER (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Deniz Eğitim Vakfı tarafından kurulan Piri Reis Üniversitesinin bölgeye ve ülkemize hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahıslar adına ikinci söz, İstanbul Milletvekili Sayın Necat Birinci’ye aittir.

Sayın Birinci… Yok.

Madde üzerinde soru-cevap faslına geçiyoruz.

Buyurun Sayın Doğru.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, Sayın Bakana bilgilenme amaçlı olarak sormak istiyorum.

Tokat ilinde kurulu bulunan Gaziosmanpaşa Üniversitesi, kurulduğu günden itibaren büyük bir gelişme içerisindedir. Halk şu anda o gelişmenin bir eseri olarak Güzel Sanatlar Fakültesi ve Mimarlık-Mühendislik Fakültesinin yanında, teknik eğitim fakültesinin de üniversite bünyesinde kurulmasını istiyor. Bununla ilgili, Sayın Bakanın bazı çalışmalar yapmış olduğunu biliyorum. Bunun da Meclis kürsüsünden dile getirilmesi noktasında, tekrar etmesi amacıyla sorumu sormak istiyorum. Teşekkür ediyorum.

İkinci sorum: Nüfusu 50 bini aşmış olan yerlerde üniversite kurulması ve öğrenci seçme sınavı merkezinin kurulabilmesiyle ilgili olarak -vatandaş bunu istiyor- herhangi bir çalışma var mıdır?

Üçüncü soru olarak da: Son yıllarda, aşağı yukarı her vilayete bir üniversite açılmış durumdadır. Ancak birçok yerde öğretim üyesi ve elemanlarına da ihtiyaç vardır. Bu mealde, acaba üniversitelerimiz bünyesinde master ve doktora programlarına yaklaşık olarak 3 kişi veya 5 kişi alınıyor her bölüm için. Bunun artırılması noktasında, yani hocaların bulunduğu yerlerde, mesela, farzımuhal 10 tane hocası bulunan bir yerde 15 kişi veya 20 kişi civarında alınmasıyla ilgili bir çalışma YÖK tarafından yapılamaz mı? Bu yapıldığı takdirde, birçok yerdeki öğretim elemanı açığını da bir vesileyle gidermiş oluruz diye düşünüyorum. Bu sorularıma cevap verilmesini bekliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakan, Şırnak’ta bir yeni üniversite çalışması olduğunu biliyoruz. Ne aşamadadır? Ne zaman kurmayı düşünüyorsunuz? Bunu sormak istedim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Doğru’nun Tokat’ta teknik eğitim fakültesi kurulmasıyla ilgili sorusuna cevap veriyorum: Şu anda Türkiye’de ihtiyacın üzerinde teknik eğitim fakültesi vardır, teknik eğitim fakültesi de, eğitim fakültesi de. Yeni teknik eğitim fakültesi veya eğitim fakültesi kurdurmuyoruz Sayın Doğru, çünkü buralardan mezun olan arkadaşlarımız, gençlerimiz mesleki ve teknik eğitime çok fazla rağbet olmadığı için maalesef öğretmenliğe atanamıyorlar, boş kalıyorlar. Ancak teknik eğitim fakültelerinin özellikle yeniden yapılandırılması, gözden geçirilmesi gerekiyor. Bununla ilgili olarak YÖK’le çalışıyoruz. Çünkü buradan mezun olan insanlar teknisyen değil, mühendis değil. Onların piyasada da istihdam edilebilmesi için teknik eğitim fakültelerini yeniden yapılandıracağız. Güzel sanatlar fakültesi de, Tokat’ta, kuruyoruz, ama teknik eğitim fakültesi için size müjdeli bir haberim yok.

Öğretim üyesi yetiştirilmesiyle ilgili, üniversitelerimizin enstitüleri bünyesinde daha fazla program açılması ve bu programlara daha fazla öğrenci alınmasıyla ilgili bir teklifiniz var. Dün, bir değerli öğretim üyesi milletvekilimiz ifade etti. Sadece Konya’da 7 bine yakın lisansüstü eğitim yapan öğrenci var, master ve doktora yapan. Türkiye’de aslında bu anlamda 60-70 binin üzerinde lisansüstü eğitim yapan insan var. Biz öğretim üyesi yokluğundan şikâyet ediyoruz, “Öğretim üyesi yetişmiyor.” diyoruz ama, bir taraftan da bu insanlar yetişiyorlar. Yani, bunların hepsi şüphesiz ki araştırma görevlisi değil, ama kendi imkânlarıyla yapanlar var, burslu yapanlar var vesair.

Sayın Kaplan’ın Şırnak’ta bir üniversite kurulmasıyla ilgili sorusuyla ilgili olarak da şunu söylerim: Bu yasama yılı bitmeden önce, Sayın Kaplan, bu dokuz ilimizde de üniversite kurulmasıyla ilgili tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisinin önüne getireceğiz. Böylelikle, yani 2008 yılı içerisinde bu üniversiteler kurulmuş olacak.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Soru talebi yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, oyumun rengini belirtmek üzere söz istiyorum.

BAŞKAN – Lehte mi, aleyhte mi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Aleyhte.

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekilleri; 97 sıra sayılı yasanın tümü oylanmadan önce aleyhte oyumun rengini belirtmek üzere söz aldım.

Benim, tabii, aleyhteki oyumun rengi, bu iktidara olan güvensizliğimden kaynaklanıyor, çünkü, bu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Aleyhte olmaz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Canım, bu benim takdirim, siz bırakın!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Böyle bir üniversite, aleyhte olmaz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu iktidar, üniversitelere şaşı gözle bakıyor. Bakın, 1998’de üniversitedeki araştırma görevlisi 5 bin, 2003’te 1.410, 2007’de 2 bin.

Şimdi, YÖK Başkanlığına bir kişiyi getirdiler. Diyor ki: “Ey rektörler, üniversitelerinizde Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararlarını uygulamayın.”

Şimdi, Bakana soruyoruz, diyoruz ki: “Suç işliyor bu, niye hakkında soruşturma açmıyorsunuz?” Tıss, ses yok.

Şimdi, benim ilimde, Tunceli’de bir tane yüksekokul var, bir de iktisadi ve idari bilimler fakültesi kurulması için 1992’de çıkmış bir kanun var. Defalarca söyledik, daha hâlâ bu fakülte kurulmadı. Yüksekokulumuzda -siz benden daha fazla biliyorsunuz, çok söyledim- 510 tane öğrenci var, bir tek öğrenci yurdu yok. Şimdi, böyle, bir yandan kanunlarla kurulmuş, öngörülmüş, on yedi, on sekiz sene önceki fakülteleri kurmuyorsunuz, var olan yüksekokullarda okuyan gençlerimize yurt vermiyorsunuz, yeni yeni de yerler kuruyorsunuz. Yani, evvela, mevcut olan kanunları uygulayın bir defa. Onun için, kendi ilim, yani Tunceli’de -ben öğrenmek istiyorum- bu yurt ne zaman yapılacak? Ne zaman orada okuyan öğrenciler …

İkincisi, fakülte ne zaman açılacak? Gerçi “Dokuz ilde üniversite yok, bunları da açacağız.” denildi. Bu, laflarda kalmasın. Bir an önce de bu faaliyete geçirilsin.

Şimdi, yüksekokul mezunu insanlarımızın büyük bir kesimi işsiz. Bunlara bir çare bulmamız lazım değerli milletvekilleri. Yani, üniversiteler açmak tabii güzel, eğitim çok güzel bir şey de, bunlara evvela iş sahası açmak lazım. Bunları düşünelim. Yani, türbanı düşüneceğimize, gelin, evvela, bu boş gezen öğrencilerimize, gençlerimize nasıl bir iş temin edeceğiz, neler yapmamız gerekir, onu bir şey edelim.

Ekonomiyi iflasa götürmüşsünüz. Normal olarak…

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Destek verin YÖK’ü kaldıralım.

KAMER GENÇ (Devamla) – Verelim işte… Getirin, hangi… Vergi kanununu getirin, ben size destek vereyim. Ben maliyeciyim. Bakın, size iyi şeyleri de, vergi yasalarını düzenlemeyi getiriyorum.

Bakın, dünyanın hiçbir yerinde cari açık yüzde 7,5 seviyesinde değildir; yani, bu yüzde 1,5-2’dir, sizde 7,5. Bu artık patlatmış, yani, ekonomi kurallarını patlatmış. Siz hâlâ hiçbir şeyin farkında değilsiniz. Ekonomi bir yandan böyle, ciddi sıkıntılar içindeyken, vergide ciddi, doğru dürüst bir vergi toplanmazken… Hâlbuki, doğru dürüst vergi toplasanız, eğer kamu maliyesindeki harcamaları usulüne göre yapsanız, dengeli harcama yapsanız, Türkiye’de üniversiteyi bitiren gençlerimizin hepsine iş bulunabilir. Yeni yeni iş sahaları açılabilir. Bence, yine, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşu aşamasındaki KİT rejimine dönmek lazım. Özellikle doğu ve güneydoğuda ve batının küçük ilçelerinde, burada devlet destekli KİT’ler, yeni yeni KİT’ler oluşturmakta yarar var. KİT’ler geçmişte işsizliğin en önemli giderici unsurlarıydı. Ama, şimdi, olabilir, geçmişte bazı yerlere siyasetçiler tuttular sorumsuzca, hakikaten adamlarını yetiştirdiler. Ama, o yetişen insanlar da orada nihayet bir ücret aldılar, aç kalmadılar. Orada aldıkları parayı da yine piyasada harcadılar. Ama, şimdi, öyle bir şey var ki, milyon, milyar dolarlık iş adamları türettiniz. Sayenizde, özelleştirme sayesinde, devletin mallarının, işte, tarumar edilmesinde, har vurup harman savrulmasında milyar dolarlık insanlar yarattınız ve bu milyar dolarlık insanların paralarının çoğu da yurtdışındadır.

Dolayısıyla, bu memleketin en önemli sorunu işsizlik iken, bu üniversitelerimizi bitiren insanlara iş sahaları konusunda bu Meclisin ciddi araştırmalar yapması, ciddi düzenlemeler getirmesi gerekirken, bunları bir yere bırakıp da çeşitli güç odaklarının istekleri doğrultusunda yasalar getirmek, bence, bu Meclisi Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde halledilmesi gereken görevi yapmama durumuyla karşı karşıya bırakmak demektir.

Onun için, maalesef, sizin bakanlarınızın çoğuna da “bakan” demeye içim varmıyor ya, dilim varmıyor. Varmıyor. Çünkü, görüyorum, burada konuşmaların seviyesini görüyorum. Sorduğumuz soruların yüzde 90’ına yanlış bilgi veriyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devleti, gerçekten, Türkiye Cumhuriyeti devletinin şanına uygun nitelikte, bilgide, başarıda, dürüstlükte insanlarla temsil edilmesi lazım.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Hakaret ediyorsun, hakaret…

KAMER GENÇ (Devamla) - Ee, çıkılıyor, gidiliyor, diyor ki: “Efendim, biz Avrupa’dan ahlaksızlık aldık.” Ya, böyle bir şey olur mu?.. Biz Avrupa’dan, Fransa’dan laiklik almışız. Laiklik ahlaksızlık mıdır? Ya, böyle bir şey olur mu?.. Ondan sonra, çağdaş eğitimi almışız. Latin alfabesini almışız. Bu, ahlaksızlık mıdır? Yok. Bunlar, efendim… Yani, siz, zaten laiklikte, laikliği yok etmek için bir uğraş içindesiniz, ama ona gücünüz yeter mi? Yettiği zaman da sonunda nasıl bir felaketle karşılaşılacağını herhâlde tahmin edersiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Ben, bu Hükûmete güven duymadığım için kanunun aslında özüne karşı olmamakla beraber, sırf bu Hükûmetten dolayı bu kanuna ret veriyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı, uğurlu olsun.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.40

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2’nci sırada yer alan 09/11/2006 Tarihli, 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasa’nın 89’uncu ve 104’üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

2.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 98 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, 09/11/2006 tarihli ve 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 5, 11, 12, 14, 16, 25, 26, 41 ve 68’inci maddeleri Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayarak bir daha görüşülmek üzere, bu hususta gösterilen gerekçeyle birlikte Başkanlığımıza geri gönderilmiştir. Anayasa’nın 89’uncu maddesinin ikinci fıkrasında “Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulunmayan maddeleri görüşebilir.”, İç Tüzük’ün 81’inci maddesinin son fıkrasında ise “Cumhurbaşkanınca yayımlanması kısmen uygun bulunmayan ve bir daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderilen kanunların sadece uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesine kanunun görüşmelerine başlamadan önce Genel Kurulca görüşmesiz karar verilebilir. Bu durumda, sadece uygun bulunmayan maddelerle ilgili görüşme açılır. Kanunun tümünün oylaması her halde yapılır.” hükümleri yer almaktadır. Bu hükümlere göre, geri gönderilen Kanun’un tümünün veya sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan maddelerinin görüşülmesi Genel Kurulun kararına bağlıdır.

Bu nedenlerle, söz konusu Kanun’un sadece Cumhurbaşkanınca uygun bulunmayan 5, 11, 12, 14, 16, 25, 26, 41 ve 68’inci maddelerinin görüşülmesini Genel Kurulun onayına sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

Yeni vakıfların kuruluşu, mal varlığı, şube ve temsilcilikleri

MADDE 5- Yeni vakıflar; Türk Medenî Kanunu hükümlerine göre kurulur ve faaliyet gösterirler.

Yeni vakıfların kuruluşunda gayesini gerçekleştirecek asgarî mal varlığı miktarı, mahkemesince belirlenir.

Yeni vakıflar, vakıf senetlerinde yazılı amaçlarını gerçekleştirmek üzere Genel Müdürlüğe beyanda bulunmak şartıyla şube ve temsilcilik açabilirler. Beyannamenin düzenlenmesine ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle düzenlenir.

Yabancılar, Türkiye'de, hukukî ve fiilî mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilirler.

                          

(x) 98 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Kanunun ilk görüşmeleri 1/11/2006-9/11/2006 tarihleri arasında 13-17’nci birleşimlerde yapılmıştır.

BAŞKAN – Madde hakkında gruplar adına söz talebi vardır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ordu Milletvekili Sayın Rahmi Güner.

Buyurun Sayın Güner. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 09/11/2006 tarihli 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun Cumhurbaşkanınca bir daha görüşülmek üzere geri gönderilen maddelerden 5’inci madde konusundaki görüşlerimi grubum adına sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, önümüzde bir Vakıflar Yasası var. Bu Yasa’nın ne amaçla, niçin gündemimize geldiği, neden bu Kanun’un bu kadar ivedilikle görüşülmesi için Hükûmet tarafından yasama organına baskı yapıldığını bir türlü anlamış değilim.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye'nin sorunları büyük. Anadolu’nun birçok yerinde halk açlık seviyesine düşmüş, yoksullaşmış. Bu sorunlara çözüm aramadan, maalesef, Amerika Birleşik Devletleri’nin ve Avrupa Birliğinin, bilhassa Avrupa Birliği üyesi Yunanistan’ın Türkiye’ye telkinleri ve baskısıyla böyle bir kanun tasarısı gündemimize gelmiştir. Bu kanun tasarısı gelmeden önce vakıflar üzerinde hiçbir sorun yokken, işlemelerinde sorun yokken ne amaçla getirildiği, niçin getirildiği de açıklanmamıştır.

Değerli arkadaşlarım, Lozan Anlaşması’nın 37 ve 44’üncü maddeleri arasında azınlık ve cemaat vakıflarının düzenlenmesi kararlaştırılmıştır ve bu düzenlemede, azınlıklar -Türk vatandaşları gibi onlar da bizim vatandaşımız- vakıf faaliyetlerinde hiçbir zaman ne haksızlığa uğramış ne de baskı uygulanmıştır, böyle bir baskı durumu da hiçbir zaman olmamıştır. Kanun maddesini incelediğimiz zaman bir hususu görmekteyiz: Bu Kanun, Avrupa Birliğindeki üyeler ve diğer devlet arasında bir mütekabiliyet sistemi şeklinde çıkarılacağını göstermektedir.

Değerli arkadaşlarım, Yunanistan’ın dışında bizimle vakıf konusunda ilişkisi olan hiçbir ülke yok, bir tek Yunanistan’la var, o da Lozan Anlaşması’yla belirlenmiş. Türkiye'nin anayasal güvencesi, kanun güvencesi altında bulunan bu cemaat vakıfları hiçbir zaman baskı görmemiştir. Fakat, Yunanistan’da nasıl baskı gördüğü, hatta cemaat vakıflarının kimler tarafından idare edildiği, kimler tarafından baskı kurulduğu, birçoklarına nasıl devletçe el konulduğu açıkça ortadadır. Fakat, Hükûmetimizin bu konuda Yunanistan’a karşı hiçbir girişimi de şimdiye kadar olmamıştır.

Değerli arkadaşlarım, geçen, Yunanistan Başbakanı geldi. Dışişleri Bakanına ve Başbakana soru sordu, “Bizim ekümenlik sistemimiz ne olacak?” diye soru sordu ve cevap: “O sizin iç meseleniz.”

Değerli arkadaşlarım, bu ekümenlik sistemi basit bir olay değil. Dünya Ortodokslarının Türkiye'de örgütlenmesidir ve Türkiye'de bulunan Rum vakıf mallarının bu vakıflara, cemaat vakıflarına iadesidir. Benim ilimde sekiz-on tane bu şekilde vakıf var. Bu vakıfları biz iade mi edeceğiz? Bunlara teslim mi edeceğiz değerli arkadaşlarım? Bu kanun çıkarsa bunların hepsi tehlikeye giriyor değerli arkadaşlarım.

Bakın, ekümenlik sistemi kurulursa Anadolu’nun birçok yerlerinde misyonerlik faaliyetleri başlayacaktır. Şunu çok iyi düşünmek lazım: Misyonerlerin hiçbirisi -din adamı kisvesinde siyasi niteliği olan kişilerdir- hiçbir zaman din adamı konumunda da değillerdir. Bu konuda çok dikkatli olmamız gerekirken biz onlara taviz vermekteyiz Avrupa Birliğinin ve Amerika Birleşik Devletleri’nin dayatmasıyla. Bu Kanun hem Türkiye'nin egemenliğini hem Türkiye'nin bağımsızlığını hem de Lozan Anlaşması’yla elde ettiğimiz kazanımları tehlikeye düşürmektedir.

Değerli arkadaşlarım, biz, bu ekümenlik sisteminin başlangıcı olan, taviz veren bu kanun tasarısını geçirmekle Anadolu’muzda bunların örgütlenmesine taviz veriyoruz, onların örgütlenmesine yol açıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şunu söylemek istiyorum: Ben, ilimde ezan sesiyle doğdum, büyüdüm, kilise, çan sesiyle değil. Onun tekrar örgütlenmesini istemiyorum. Bu, siyasi bir niteliktedir.

Değerli arkadaşlarım, şunu da belirtmek istiyorum: Bugün, siyasi iktidar İslam dinini, Müslümanlığı siyasete alet etme çalışmaları içinde. Buna şiddetle karşıyım. Her yerde bununla karşılaşıyoruz. Ama Türkiye’de, bir yanda bu şekilde örgütlenme yapılırken, bir yandan da Büyük Orta Doğu Projesi’nin parçası olan ılımlı İslam teziyle bu şekilde hem ekümenlik örgütlenmesi hem içimizde belli siyasete alet edilmesi inancımızın ve dinimizin… Bunu kesinlikle kabul etmiyoruz değerli arkadaşlarım, buna şiddetle karşıyız.

Bizim siyasi yapımızda, bünyemizde, kesinlikle yabancı cemaat vakıflarının şube açmasına, yabancı cemaat vakıflarının girişimde bulunmasına, teşebbüste bulunmasına, ticari işletmeler açmasına da şiddetle karşıyız, yurt içi ve yurt dışı örgütlenmelerine de karşıyız. Bu Kanun çıkarsa, Türkiye’de çok daha değişik durumlar çıkacak.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kuruluş felsefesi vardır: Demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir. Eğer bu Vakıflar Kanunu çıkarsa Türkiye’de şimdiye kadar daha geniş faaliyette bulunmayan tarikatların, Türkiye’de kapatılmış olan tekke ve zaviyelerin, Türkiye’de hâlen üzerinde ısrarla durulan, terör yaratan bazı görüşlerin, dinimizi istismar eden görüşlerin Türkiye’de büyük bir örgütlenmesi olacaktır, ticari işletmeler şubeler açma durumuna gelecektir.

Değerli arkadaşlarım, bu Kanun Türkiye’nin üniter yapısını, bu Kanun Türkiye’nin Misakımillî hudutlarını, Türkiye’nin bağımsızlığını ve özgürlüğünü tehlikeye düşürecektir, bu Kanun -açıkça söylüyorum- Türkiye’nin bir yüz karası olacaktır, bu Kanun Türkiye’ye hiçbir şey getirmeyecektir, bu Kanun Türkiye’nin bütün kazanımlarını yok edecektir. Biz, bu Meclise geldiğimiz zaman yemin ettik. Bu yeminimiz doğrultusunda, Türkiye’nin menfaatlerini, Türkiye’nin çıkarlarını en iyi şekilde korumak durumundayız. Eğer koruyamıyorsak bunun hesabını bize sorarlar değerli arkadaşlarım.

Bu bakımdan, bu Kanun’un yüce Meclisimiz tarafından geri çekilmesini ve reddedilmesini talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner.

Gruplar adına ikinci söz, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan’da.

Buyurun Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa’nın 10’uncu maddesi “kanun önünde eşitlik” diyor. Yüce Meclisin değerli üyelerine bir daha okuyup hatırlatmak gereğini duyuyorum: “Dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde herkes eşittir.”

Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlıdan devraldığı mirasla, tarihinden gelen zenginliğiyle, Anadolu’nun bin bir çiçek kültürüyle, zenginliğiyle bugün elliye yakın etnik kimlik ve bütün semavi dinlerin olduğu bir ülkedir. Öncelikle bunu ifade ediyorum ve ve şu kürsüden, Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Boşnak, Pomak, Arnavut, Abaza ve Adige, elliye yakın insan, elliye yakın etnik kimlik sayabilirim. Hristiyanlık, Yahudilik, Musevilik ve onun dışında, İslam diniyle bu ülkede birçok mezhep de sayabilirim. Bu ülkenin bu topraklarda doğan her yurttaşı eşit ve özgür yurttaşlardır, onurlu yurttaşlardır, onlar arasında ayrımcılık yapan, ırkçılık yapan, mezhepçilik yapanların, kafatasçılık yapanların, nasyonal sosyalizm veya Mussolini’nin veya Hitler’in çağrışımını yapacak şekilde hareket etmesi bu Mecliste kabul edilemez. Bu bir.

İkincisi: Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir, aşiret devleti değildir. Bunu, özellikle altını çizerek söylemek istiyorum. Yasama meclisi kanunlar çıkarır. Bu çıkardığı kanunların içinde uluslararası sözleşmeler de vardır. Bu uluslararası sözleşmeler, aşiret devletlerinde değil, hukuk devletlerinde, meclislerinde onaylanır, yasalaştırılır ve o ülke, ondan sonra… Uluslararası bir kuraldır non bis in idem, yani ahde vefa, yani sözleşmeye saygı… Sözleşmeye saygı, ahde vefa, pacta sunt servanda. Yani bu kavram, çok açıkça, hukuk devletinin, onurlu bir hukuk devleti olmanın ölçütüdür. Şimdi, biz bunu tartışırken Balkanlarda, Kafkaslarda ve Orta Doğu’da binlerce, Osmanlıdan kalan vakfımızın olduğu gerçeğini unutup sadece ülkemizdeki 161 tane cemaat vakfı üzerinde konuştuğumuz zaman elimizi vicdanımıza koyalım. Demin bir konuşmacı burada dedi ki: “Benim bulunduğum yerde kilise yoktur.” Ben İdilliyim, Şırnak İdil. Benim bulunduğum yerde, ben doğduğumda yüzde 99’u Süryani’ydi, Hristiyan’dı. Otuz sekiz tane de kilise vardı ama bugün dokuz tane ev kalmış durumda. Süryani yurttaşlarımız… Mezopotamya’nın o çiçeğini kopartıp soldurduk. Deyrulzafaran, Deyrulumur… Bugün onların çok az bir temsiliyeti kaldı ülkemizde. Bu gerçekliğimizi göremiyoruz. Benim yaşadığım İdil’de Yezidi cemaati de vardır ve ben çocukluğumda 6 tane bayram gezerdim, 2 Yezidi bayramı, 2 Hristiyan bayramı, 2 tane de Müslüman bayramı gezerdim, üstüne de hep beraber Nevruz Bayramı’nı kutlardık. Böylesine geniş, böylesine güzel bir ülkenin mensuplarıyız. Ne olur bu kürsüde konuştuğumuz zaman insan olduğumuzu, insan onurumuzu… Ayrımcılık yapmadan düşüncelerimizi burada açıklayalım.

Bunu açıkladıktan sonra, bir noktada daha bir sitemimi ifade etmek istiyorum, bu sefer de AKP’ye, iktidar partisine.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – AK Parti.

HASİP KAPLAN (Devamla) – AK Parti mi, AKP mi? Bazen onu kullanıyoruz, bazen onu. Artık alışın siz de.

Şimdi, biz seçilerek geldik bu Meclise. Sizin oylarınız bizim oylarımızdan kıymetli değil. Sizin oylarınız bizim oylarımızdan daha üstün de değil. Biz 2 milyon seçmeni temsil ederek geldik ve bu Mecliste bir grup kurduk. İsteseniz de istemeseniz de... Farklılık, çoğulculuk, çok kültürlülük diye diye her gün bu kürsüden Sayın Cumhurbaşkanı konuşacak, Başbakan konuşacak, ama söz görüşmeye geldiği zaman, bir türban olayında, AK Parti Mecliste grubu bulunan CHP’ye gidiyor, bu konudaki görüşünü biliyor, MHP’ye de gidiyor, grubu olmayan DSP’ye de gidiyor, ama Demokratik Toplum Partisine gelmiyor. Bu resmen ayrımcılıktır, bu resmen demokrasiyi sindirememektir, bu resmen Meclisi yok saymaktır, bu resmen 2 milyon seçmenin iradesine saygısızlıktır. 2 milyon seçmeni ben bu kürsüde temsil ediyorum. Bu grup görüşmelerinde bu ayrımcılığı yapanlar yarın bölgeye geldiği zaman, halkı -teneke bağlarsa peşlerine- ben zapt edemem. Uyarıyorum sizi: Bu ayrımcılığı bir daha yapmayın. Başbakanı uyarıyorum, kabinesini uyarıyorum, grup başkan vekillerini uyarıyorum.

Bu Mecliste ortaklaşa da yaptığımız şeyler var. Gruplar olarak, temsilen, birlikte yaptığımız işler var. Birlikte oturuyoruz, birlikte kararlar veriyoruz, birlikte Meclise getiriyoruz. O zaman niye bizimle görüşüyorsunuz? Soruyorum: Niye o zaman görüşüyorsunuz? Niye Başkanlık Divanına çağırıyorsunuz? Niye gruplar arası görüşme yapıyorsunuz? Niye komisyonlara bizi çağırıyorsunuz? Niye komisyonlarda “Birlikte önerge verelim.” diyorsunuz? Arkasından da bu çiğliği, bu hazımsızlığı, bu yakışıksız davranışı bu Meclise nasıl yakıştırabilirsiniz? AKP olarak, Kürt halkından, 2 milyon seçmenden özür borcunuz var. Özür borcunuz yerine gelmediği sürece ellerim yakanızda olacaktır. Grubum adına söylüyorum, bunu affetmeyeceğiz, gittiğim her yerde şikâyet edeceğiz. Yarın Meclis bitiyor ve yarın Diyarbakır’a gidiyorum. Mardin’e gideceğim, Şırnak’a gideceğim, ilçe ilçe, köy köy dolaşacağım ve sizleri şikâyet edeceğim.

Bu Mecliste bu seçmenin iradesine saygıyı sağlayamayanlar, bu ülkede birliği de sağlayamaz, bu ülkede mutabakatı da sağlayamaz. Ben inanıyorum ki doğru dürüst gelseniz, doğru dürüst konuşsanız, bu türban konusunu, CHP dâhil, hep beraber çözeriz. CHP dâhil diyorum, diğer partiler dâhil, bir mutabakat, bir yöntem buluruz. Bir çözüm bulunur. Bir konuşmak gerekir. Bir konuşmadan, bir görüşmeden, evet…

Baş örtüsüne özgürlük kahramanlarına sesleniyorum: Bu ülkede baş örtüsü, örtü sonradan gelir. Bir de insanların doğuştan hakları var. Doğarken haklarını edinirler. Ana dili doğuştandır, ana dilini doğarken kazanır. Bir Kürt ananın, 20 milyon Kürt yurttaşımızın 10 milyonu kadındır. Kadın olan Kürt yurttaşlarımızın ana diline özgürlüğü o 42’nci maddede getirmeyeceksiniz, içinize sindirmeyeceksiniz ama başörtüsünü de “özgürlük” diye kamuoyuna lanse edeceksiniz, kamuoyunu aldatacaksınız, ayrımcılığa devam edeceksiniz.

Evet, gelseydiniz size doğruları söylerdik, bu doğruların bunlar bunlar olduğunu anlatırdık. Biz, programında “Başörtüsü nedeniyle üniversitelerde yasak olmaz.” diyen tek partiyiz, programında bunu koyan tek partiyiz. Harbi, dobra dobra biz bunu da koyarız, laik, sosyal hukuk devletini de, demokrasiyi de sonuna kadar savunuruz. Bizim bu inancımız var, bizim bu yürekliliğimiz var, bu kararlılığımız var. Ama yakıştıramıyorum bu ülkenin Başbakanına, bir çay içmeyi, gelip bizim grubumuza hayırlı olsun demeyi içine sindirememiş, gelip bir nezaketen çay içmemiş Başbakanı ben de sindiremiyorum bu ayrımcılığını. Bu Başbakan özür dilemediği sürece şuna ant içiyorum ki grubum adına da, bunun hak ettiği cevabı her yerde, her zaman bu kürsüde ve alanlarda vermeye devam edeceğiz. Bu saygısızlığa bu sitemim bir son uyarıdır. Lütfen gerdirmeyin Meclisi, lütfen bu konuda bizim anlayışımıza saygılı olun, farklılıklara tahammül edin, demokrasinin çoğulculuk olduğunu öğrenin, kültürel çoğulculuğu da hazmedin ve bunları bilerek burada görev yapalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – İstiyorsanız tercih sizin, işte, gelecek ve yarın sizin. Siz istediğiniz gibi devam etme özgürlüğüne sahipsiniz ama biz de istediğimiz gibi tepki koyma özgürlüğüne sahibiz. Bunu da herkes böyle bilsin ve bu ayrımcılığı asla hazmetmediğimizi burada grubumuz adına ifade etmek istiyorum.

Evet, çok şey hazırlamıştım vakıflarla ilgili. Daha çok madde var, konuşacağım. Bunu konuşmak zorunda kaldım ama bir şey söyleyeceğim: Burada tanıdığım hukukçular var, baro başkanlığı yapmış, Barolar Birliğinde yöneticilik… Mütekabiliyet ilkesi devletler arasında mı uygulanır, yoksa?.. Bu ülkenin yurttaşı olan Ermeni, Rum, Yahudi, Yezidi, Süryani, Keldani vatandaşımla Yunanistan arasında, vatandaşımla Bulgaristan arasında mütekabiliyet ilkesi uygulanmaz. Bu ülkenin yurttaşları eşit ve özgürdür. 66’ncı maddede bunun tanımı vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bu ülkenin yurttaşlarının vakıflarıyla Yunanistan’daki uygulamaların mütekabiliyeti uygulanmaz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan. Bir dakika da ek süre vermiştim. Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Teşekkür ederim, sağ olun. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın.

Buyurun Sayın Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 98 sıra sayılı Vakıflar Kanunu’nun Sayın Cumhurbaşkanınca veto edilen 5’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bugüne kadar zaman zaman nefsimize ağır gelse de, haksız da olsa zaman zaman iktidarla aynı paralelde olmakla itham edilmemize rağmen, ülkemizin menfaatleri öyle olmasını gerektirdiği için gereken inisiyatifleri kullandık. Cumhurbaşkanlığı seçiminden tutun da baş örtüsü yasağına çözüm üretmede, Nükleer Enerji Yasası’ndan Tanık Koruma’ya, Temel Ceza Kanunlarına Uyum’dan Tütün Mamulleri Kanunu ve Hakimler ve Savcılar Kanunu’na kadar “Biz muhalefetiz, iktidar ne derse tersini söylemeliyiz.” anlayışı yerine, ülkemizin hayrına olan işlerde uzlaşmaya açık, katkı sunan bir anlayış içerisinde davrandık. Onun için, bu Yasa’ya karşı söylediklerimizi de lütfen ciddiye alınız.

Sayın milletvekilleri, bu tasarı, bu Meclisin yeterli çabayı göstermeyen muhalefet milletvekillerini bile gelecekte sorumluluk altına sokacak kadar önemli bir tasarıdır. Onun için, bu tasarıya karşı çıkmayı, aleyhinde konuşmayı, kamuoyunu bilgilendirmeyi, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, yalnızca bir siyasi faaliyet, bir muhalefet vazifesi olarak değil, askere gitmek, vergi vermek, vatan savunmasına katılmak gibi bir vatan borcu olarak kabul ediyoruz. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, cemaat vakıflarını yeni vakıflarla aynı statüye getirip ayrıcalık tanıyan, yabancılara ülkemizde vakıf kurma, kurulu olanların yönetiminde bulunma imkânı getiren, şube, temsilcilik açma, şirket kurma, sınırsız mal edinme, yurt dışından bile sınırsız ve izinsiz yardım, bağış alma hakkı getiren, vakıf meclisinde cemaat vakıflarına da söz hakkı tanıyan bu tasarının komisyon görüşmelerinde de bulundum. Sayın Bakana “Yıllarca terör örgütünü besleyen, hamilik eden, uyduruk soykırım iftiralarını yasalaştıran ülkelerden kimler acaba vakıf kurup da bize iyilik yapmak istiyor diye?” sordum, cevap yok. Sayın Vakıflar Genel Müdürüne “Osmanlıdan Türkiye dışında kalmış kaç vakıf var, kaç eser var?” diye sordum, cevabı insanı dehşete düşürüyor. Devletimizin böyle bir envanteri yokmuş. Bazı eserlerin resimleri de ismini söylemediği bir sponsor firma tarafından resimlenmiş. Değerli arkadaşlarım, mütekabiliyete bakın!

Sayın milletvekilleri, komisyon üyeliğim boyunca, AKP’li arkadaşlar, özellikle geçen dönemden kalan tasarıları hararetle savunmaktaydılar. Bu tasarı görüşülürken özellikle rica ettim ve hatta, tahrik ettim. Ancak, bir tek AKP’li komisyon üyesi bile söz almadı ve hatta, özel sohbetlerimizde onlar da bu tasarının “kabul edilemez” olduğunu ifade ettiler…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ama kabul ettiler.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) - …ancak, mahcubiyetle el kaldırmaktan da geri kalmadılar.

Şimdi bu arkadaşlarımızı, partilerine karşı isyana değil, inandıklarını grup yönetimlerine söyleyecek cesaret ve vicdana davet ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, tasarıda geçen mütekabiliyet bir kandırmacadan ibarettir. Öncelikle belirtmeliyim ki bize özellikle Avrupa Birliği tarafından dayatılan bu tasarı bir Avrupa Birliği uyumuyla açıklanamaz. Zira “vakıf” kavramı, özellikle hayrî, dinî hizmet açısından bize özgüdür, AB’nin ortaklaşa bir vakıf mevzuatı yoktur, olmayan mevzuatın mütekabiliyeti de elbette olmaz.

Cemaat vakıfları bakımından, vatandaşlık bağı, mütekabiliyet uygulamasını zaten imkânsız kılmaktadır. AB ülkeleri içerisinde “cemaat vakıfları” kavramı yalnızca Yunanistan hukukunda karşımıza çıkmaktadır. Yunanistan’da bulunan Türk-Müslüman azınlık vakıflarında, Türkiye’deki cemaat vakıflarının neredeyse tamamında etnik ya da dinsel isimler kullanılmaktayken, “Türk” kelimesi kullanılamıyor. Başka neden bulunamıyorsa ya askerî bölge ilanı ya da kamulaştırma gibi nedenlerle mülkleri ellerinden de alınıyor, müftüleri bile Yunan Hükûmeti tarafından tayin ediliyor. Seçilmiş vakıf yönetimleri keyfî olarak azledilip, yerlerine hükûmetçe atama yapılıyor ve bütün bunlar bir Avrupa Birliği ülkesi içerisinde yapılıyor. Soruyoruz: “Mütekabiliyet” dediğiniz bu mu?

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin bu Yasa’ya itirazını, kimse şovenist bir söylem olarak anlamamalıdır. Biz, yüzyıllardır atalarımızın da yaptığı üzere, bu topraklar üstünde bu vatana, bu millete bağlı her yurttaşımızı, etnik ve dinî farklılığına bakmaksızın, yüce Allah’ın kutsal bir emaneti olarak kabul eden bir anlayışın temsilcileriyiz. Ancak, bu duygu, bizi tarihsel gerçekleri, tecrübeleri ve ülkemizin geleceğini düşünmekten alıkoymamalı. Medeni Kanun’un 111’inci maddesinde dinsel ve etnik amaçlı vakıf kurulamayacağı düzenlenmiştir. Bu şartlar içerisinde, Türkiye’de, etnik kökeni, dini, mezhebi ne olursa olsun herkes zaten vakıf kurabilmektedir. O hâlde bizim bu Yasa’ya karşı çıkışımızı “bir kısım vatandaşımızın haklarına karşı çıkmak” gibi takdim etmek hem gerçeğe hem hukuka hem insafa aykırıdır.

Devletimiz, Müslüman Türk eserlerini intikam duygusuyla tarumar eden -sözüm ona- Batılı ülkeler gibi yapmak yerine, 1935 yılında çıkardığı Kanun ile azınlık vakıflarına ait mülkleri adlarına tapuya tescil ettirip, varlıklarını teminat altına almıştır. Vakıf senetlerinde yer almıyorsa -doğal olarak- yeni mülk edinmelerini de men etmiştir. Ancak, kimi vakıflar hukuka aykırı olarak farklı yollarla mal edinmeyi sürdürmüş ve nihayet yargı, hükmünü vererek, bu vakıfların yeni mal edinemeyeceği içtihat edilmiştir.

Şimdi, biz, hukuku uygulayan ve yıllardır istikrar kazanmış bu uygulamayı terk ediyor, bu vakıfları haklar bakımından yeni vakıflarla aynı statüye getirirken, diğer yandan etnik ve dinî faaliyet alanını genişleterek, âdeta ayrıcalıklı hâle getiriyoruz. Bu yolla da, tek taraflı olarak devletimizin kuruluş senedini kendi ellerimizle yırtıyoruz.

Sayın milletvekilleri, vakıf senedine bakılmazsızın, vakıf amacına uyumlu olup olmadığına bakılmaksızın, vakıflara şube ve temsilcilik açma hakkı, yabancılara vakıf kurma hakkı getiriyoruz. Böylece, yabancı güç odaklarını ülkemizde birer siyasi aktör hâline getiriyoruz. Dünyanın birçok ülkesinde bazı kutsal ve çağdaş değerlerin arkasına saklanarak istikrarsızlık yaratan, pembe devrimlerle birçok ülkenin karışmasına ve rejim değişikliğine yol açan sürecin bu vakıflar olduğunu nasıl unutuyoruz?

Sayın Bakan “Mütekabiliyet var.” diyorsunuz. Hangi vakfınız aracılığıyla, acaba, Alman vakıflarıyla, AB vakıflarıyla, Soros vakıflarıyla mücadele etmeyi düşünüyorsunuz?

Sayın milletvekilleri, Hükûmetçe, bu tasarı geçmezse devasa tazminatlar ödeyeceğimiz iddiasıyla korkutuluyoruz. İnsan Hakları Mahkemesi birçok kararında, Sözleşme’nin imzasından önce gerçekleşen olaylara bakamayacağını içtihat etmiştir. O hâlde, bu iddia hukuk ve gerçekle bağdaşmamaktadır.

Tarihsel gerçekler ve tecrübeler gösteriyor ki, değerli arkadaşlarım, bu Yasa’yla verdiklerimizi geri almak için yalnız kanun yapmak yetmeyecek, korkarım, savaşmamız gerekecek. İşte bunun için ısrarla ve samimiyetle bir kez daha söylüyorum ki bu düzenlemeden vazgeçin. Ülkemize sıcak para gelmeyecekmiş, gelmesin, bizi AB’ye almayacaklarmış, almasınlar. Bedeli ne olursa olsun birlikte ödeyelim, ancak gelecek nesillerin karşısına bu utançla çıkmayalım diyor, hepinizi vicdanlarınıza emanet ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın.

Gruplar adına son söz, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ’a aittir.

Buyurun Sayın Bozdağ. (AK Parti sıralarında alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında sizleri saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan Vakıflar Kanunu Tasarısı’nın dokuz maddesi Sayın Cumhurbaşkanımızca iade edilmişti. Bu çerçevede, Komisyon değerlendirmelerde bulundu ve Genel Kurulda yeniden görüşmeyi devam ettiriyoruz. Ben faydalı, hayırlı, yararlı bir Yasa olduğu kanaatindeyim.

Türkiye’de uzunca bir zamandır değil, belki Osmanlı’da, belki daha önce de bizim medeniyetimizde vakıf esastır. Esasen, vakıf kültürünü belki de dünyaya yayan, yerleştiren, kökleştiren en birinci ülkelerden bir tanesi Türkiye’dir.

Şimdi, buradan konuşurken, anlatırken, ben eminim, her arkadaşımız olumlu ve iyi niyetli düşüncelerle, ülkemize, milletimize, devletimize yararlı olsun düşüncesiyle fikirlerini ifade ediyorlar. Ancak, hepimiz aynı iyiliklerle hareket ettiğimizin bilincinde olmamız lazım. Benim bu tasarıyla ilgili, geçen dönem Adalet Komisyonunda konuşulurken, bugün burada yine tezekkür edilirken gördüğüm bir şey var. Bu konu doğru dürüst incelenmemiştir. Konuşanlar, Lozan Anlaşması’nın ilgili maddelerinin bu konuda ne getirdiği ne götürdüğüyle veyahut da bu Vakıflar Yasası’nın maddelerinde neler olduğuyla, neler olmadığıyla fazla ilgilenmekten öte birtakım kelimelerden, cümlelerden hareket suretiyle, “Şunlar olacak, bunlar olacak…”

Peki, ne getiriyor? Ben, bizim vakıflar mevzuatımızda bugüne kadar yurt dışında, Balkanlarda, Avrupa’da yüzlerce demiyorum ama binlerce Türklere ait vakıflar var, vakıf senetleri var. Bugüne kadar bunlarla ilgili bir iş yapıldı mı? Kaç tane Balkanlarda vakıf var? Sorduk, efendim, var mı yok mu? Peki, şurada ne kadar vakfımız var? Sorduk, var mı yok mu? Cevap? Cevaplar yok. Neden? Bugüne kadar bunların üzerinde ciddi anlamda bir envanter çalışması yapılmadığı gibi, bunların durumlarını tespit edip Türkiye’nin ne yapması veya yapmaması gerektiği noktasında da durulmamış. Neden? Bütçelerden kaynak ayrılmamış, bu konuyla ilgili düzenlemeler yapılmamış. İşte, bu tasarı bunu getiriyor. İlk defa vakıflarda Dışişleriyle ilgili bir daire kuruyor ve Türk milletinin yurt dışındaki vakıflarıyla ilgilenmek üzere bütçe ayırıyor, görevli ve yetkili kişiler tayin ediyor. Bugüne kadar var mıydı böyle bir şey? Yok.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Vardı efendim, vardı. Nasıl olur da böyle konuşabilirsiniz?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Kötü mü arkadaşlar?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Nasıl olur ya?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, kötü bir şey mi bu? Yanlış bir şey mi bu?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İnsaf denen bir şey var.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, bu getiriliyor.

Bir başka şey, mütekabiliyet konusu. Biz, her işte mütekabiliyeti esas alıyoruz. Vakıflar konusunda da Türklerin Almanya’da, Fransa’da, değişik ülkelerde vakıf kurmasına imkân var mı? Var. Almanya’da Türklere ait vakıflar var mı?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Cemaat vakıfları da mümkün mü? Yanıltmayın Meclisi.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Efendim, bakın, ben bir soru soruyorum.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Cemaat vakıfları mümkün mü?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Almanya’da Türklerin dernekleri, vakıfları var mı?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Yanıltıyorsun.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Efendim, bakın, yüzlerce, yüzlerce, yüzlerce… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

Bir başka şey… Bir başka şey: Mütekabiliyetten ne anlarsınız?

OKTAY VURAL (İzmir) - Sizin biraz daha çalışmanız gerekiyor bu konuda galiba.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Fiilî ve hukuki mütekabiliyet, hem de aranan şey bu.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Cemaat vakıfları yok ki Avrupa’da.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Yani, kanunlarınıza sizin “bizde de Türkler vakıf kurabilir” yazmanıza gerek yok. Yazmanız yetmez, affedersiniz, ama fiilen Türkler sizin ülkenizde vakıf kurabiliyorsa, öyleyse yabancı da Türkiye’de vakıf kurabilir. Türklere kendi ülkesinde vakıf kurmaya hukuken ve fiilen imkân vermeyen birinin Türkiye’de vakıf kurması zaten mümkün değil. Buraya getirmişiz, biz bunu koymuşuz, bu da burada var.

Öte yandan, efendim, yabancılar şirket kuracak, vakıflar veyahut da bir şekilde paralar gelecek dışarıdan içeri, şöyle olacak, böyle olacak… Buna kötü niyetle… Affedersiniz, öyle demeyelim, yanlış anlaşıldı. Yanlış pencereden baktığınız zaman, yani olumsuz bir noktadan baktığınız zaman, doğru, paralar gelecek, şöyle olacak, şirket kuracak, böyle olacak…

Peki, değerli arkadaşlar, bugün bu vakıflara dışarıdan paralar geliyor mu gayriresmî yollardan, kayıt kuyut altına alınmaksızın? Gelebiliyor. Değişik kanallardan geliyor.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Niye yakalamadın?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi ne yapıyor? Şimdi bakın…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Niye yakalamadın?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi…

AHMET BUKAN (Çankırı) – Biliyorsun da niye engellemiyorsun?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Beni bir dinler misiniz ama beni bir dinleyin. (MHP sıralarından gürültüler)

Şimdi bakın, bu tasarıda kayıt ve kuyut altına alınıyor, devletin gözetim ve denetimi altında bir iyileştirme, bir düzenleme yapılıyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kilise vakıflarını savunuyorsun. Allah’tan kork!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bir defa onu görmek lazım. Nereye geldi? Kayıtları var, resmî kayıtlar.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yalan söylüyorsun!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Gelen, giden, takip ve kontrolü yapma imkânı getiriliyor. Bundan niye rahatsız olalım?

ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Altı yıldır göz mü yumuyorsunuz?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Doğru bir şey yapılıyor. Doğru bir şeyden rahatsız olmanın da bir manası yok.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yüz altmış tane kiliseniz hayırlı olsun size, yüz altmış kiliseniz hayırlı olsun!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Lozan’ı da iyi okumak lazım. Lozan’ı da iyi okumak lazım. Ben buradan bir maddesini okumak istiyorum, uygun görürseniz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bozdağ, mesele paraysa Ayasofya’yı satılığa çıkarın.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - 42’nci maddesinin, görüşmekte olduğumuz konuyla ilgili üçüncü fıkrasını okuyorum. Diyor ki: “Türk Hükûmeti söz konusu azınlıklara ait kiliselere, havralara, mezarlıklara ve öteki din kurumlarına tam bir koruma sağlamayı yükümlenir. Bu azınlıkların Türkiye’deki vakıflarına, din ve hayır işleri kurumlarına her türlü kolaylıklar ve izinler sağlanacak ve Türk Hükûmeti yeniden din ve hayır kurumları kurulması için bu nitelikteki öteki özel kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiçbirini esirgemeyecektir.” Şimdi mevcut düzenlemeye bakın…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Helal olsun size!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …buradakine bakın. Hangisi, nerede, onun takdirini de ben, değerli Genel Kurulda bulunan ve bizi izleyenlere bırakıyorum.

Bir başka şey, gayrimüslim Türk vatandaşları bugün yeni vakıf kurmak isteseler, buna mâni bir hâl var mı? Yeni vakıfları kim kurabilir? Türk vatandaşı olan herkes, yasanın aradığı koşulları yerine getiren herkes yeni vakıf kurabilir mi?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Mahkeme izin verirse. Mahkemeden izin almadan olmaz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, bakın. Rum asıllı bir Türk vatandaşı veyahut da gayrimüslim başka etnik kökenden gelen bir Türk vatandaşı, mevcut Anayasa’mıza göre Türk vatandaşı hüviyetini taşıyan herkes, kökeni ne olursa olsun, yeni vakıf kurabilir mi, kuramaz mı? (CHP ve MHP sıralarından “Cemaat vakfı kuramaz!” sesleri)

OKTAY VURAL (İzmir) – Cemaat vakfı kuramaz kardeşim, kuramaz!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ya, Türk vatandaşları kurabilir mi kardeşim? Türk vatandaşı olan birisi, bir Rum asıllı…

OKTAY VURAL (İzmir) – Şirket de kurabilir.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …veya Yunan asıllı bir gayrimüslim Türk vatandaşı kişi Türkiye’de yeni vakıf kurabilir mi, kuramaz mı? (CHP ve MHP sıralarında “Kuramaz” sesleri)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Demagoji yapıyorsun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Din esaslı kuramaz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Kurabilir kardeşim. Yeni vakıf kurabilir değil mi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Cemaat vakfı kuramaz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Bekir Bey, arkadaşları yanıltıyorsun!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, peki.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Kuramazsa burada gelir söylersiniz. Dersiniz ki: Yeni vakıf kurmak… Türk vatandaşlarının hepsi yeni vakıf kurabilirler. Ama ben buradan anlamıyorum.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Cemaat vakfı kuramaz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Türk vatandaşı bir Rum, yeni vakıf kurmasına herhangi bir şey denmiyor, bir şey ifade edilmiyor.

ŞENOL BAL (İzmir) – Demagoji yapıyorsun!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Başka yerlerden başka şekil suretlerde farklı şeyler söyleniyor. Eğri oturalım ama konuyu doğru takdim edelim diyorum.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hem eğri oturuyorsun hem eğri konuşuyorsun.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ben bir de bir konuya değinmek istiyorum değerli arkadaşlar. Bu kürsüde biz birbirimizle konuşurken…

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletvekillerinizin vicdanına da sığan bir tasarı değil, bunu da biliniz. Dayatma bu.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …belli bir seviyede, belli bir üslup içerisinde konuşmamız lazım. Milletvekili olsun…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İzmir’de 5 bin kişiyi katleden vakfı niye ihya ediyorsunuz?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …bakan olsun, Sayın Başbakanımız olsun, herhangi biriyle ilgili ifadelerde bulunurken belli bir nezaketin, belli bir saygının içerisinde bulunmak lazımdır. Burada biraz önce konuşan bir değerli milletvekili burada ifadelerini kullanırken belli ölçülerin, belli nezaket kurallarının ötesinde birtakım üslupla değerlendirmelerde bulundu.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İşgal kuvvetlerinin yandaşı gibi davranma!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bizim üslubumuz bu minval bir değerlendirmeye elvermiyor. Ama, bu kürsü herkesin asgari birbirine saygıyı göstermesi gerekli olan bir kürsüsüdür, milletin kürsüsüdür. Bu kürsüde millete saygı ve milletin temsilcilerine saygı çerçevesinde biz konuşursak daha yararlı bir iş yapmış oluruz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Herkes öyle davransa çok iyi olacak.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Eleştirmek serbest. Her şeyi söyleyebilirsiniz, “Şöyle oluyor, böyle oluyor…” Bizim usul ve üslubumuzu da beğenmeyebilirsiniz, “Yanlış” da diyebilirsiniz. Eleştirinizi yaparsınız, ama, bunu belli bir saygı, belli bir seviye içerisinde tutmak hepimizin vazifesidir diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Burada millete ve devlete sevgi ve saygı önce gelir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Burada kimse kimseye saygı dersi vermek hakkına sahip değil.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Bekir Bey, vakıflardan sorumlu devlet bakanlığı hayırlı olsun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

Şimdi, şahıslar adına…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bekir Bozdağ yasa dışı yollardan cemaat vakıflarına para geldiğini açıkladı.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben öyle demedim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim, tutanaklara bakın. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, biraz sessiz olursanız…

ASIM AYKAN (Trabzon) – Sayın Başkanım, lütfen…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bekir Bozdağ Meclis kürsüsünde, yasa dışı yollardan cemaat vakıflarına para geldiğini söyledi. Bunun lütfen kaynağını açıklasın. Çok ağır bir ithamdır ve Meclis kürsüsünde yapılmıştır bu itham.

Dikkatinize sunuyorum efendim.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, benim ifade etmek istediğim husus yanlış anlaşıldıysa düzeltiyorum. Bugün Türkiye’de bulunan vakıflara -herhangi bir vakıf, ben bir misal olarak takdim ederken söyledim- gayriresmî yollardan bir para geldiği takdirde bunu takip edip önlemenin bir güçlüğü var mı? Var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Önleyeceksiniz, gelmemesini sağlayacaksınız.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Bu işi resmiyete dökmek, muvazaayı önlemek yanlış mı olur? Ben o anlamda söyledim. Yoksa herhangi bir vakfın dışarıdan para aldığını ifade etmek anlamında söylemedim. Tashih ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle bir şey olur mu canım? Gayrimeşru ilişkileri meşru hâle getirmek çözüm mü?

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sana geliyor, belli oluyor!

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Gel paylaşalım!

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Sizden artıyor mu ki, paylaşalım!

BAŞKAN – Şahıslar adına söz talepleri vardır.

İlk söz, Kayseri Milletvekili Sayın Yaşar Karayel’e aittir.

Buyurun Sayın Karayel. (AK Parti sıralarından alkışlar)

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhurbaşkanının yayımlanmasını uygun bulmadığı 5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 5’inci maddesi üzerinde şahsım üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Vakıf kavramı ve vakıf kurumu, insanın mutluluğunu ve huzurunu esas alan, insan merkezli medeniyetimizin temel taşı, nirengi noktasıdır. Bu noktada, üç kıtada adaletin temsilcisi olan milletimiz kadar hiçbir millet bu tecrübeye de sahip değildir. Bu büyük mirasa sahip çıkmak, milletimizin ruhuna, maddi mirasına, sosyal kurumlarına sahip çıkmakla aynı anlama gelir. Tarihî mirasımızla sadece övünmek bize yakışmaz, o mirası geliştirmek, korumak da bizim görevimizdir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu bizim mirasımız değil Sayın Sözcü.

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Bildiğiniz gibi vakıflarla ilgili mevzuat 10 ayrı kanun, 6 tüzük ve 27 yönetmelikle idare edilmektedir. Türkiye’nin gelişen sosyal ihtiyaçları doğrultusunda ise bu mevzuat bir tek kanun çatısı altında toplanmaktadır. Asıl mesele, toplumsal dokumuzu korumada önemli roller alan birer sosyal kurum olan vakıflarımıza sahip çıkmamızdır çünkü bizler bir vakıf medeniyetinin insanlarıyız.

Güçlü vakıf medeniyetimiz bizlere her zaman yol göstermiştir, bundan sonra da yol göstermeye devam edecektir ama bu medeniyetin mensupları olarak vakıflarımıza ne kadar sahip çıktığımızı da sorgulamamız gerekir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu kanun, bizim medeniyetimizin vakıflarına sahip çıkan bir kanun değil.

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – 41.550 mazbut, 300 adet mülhak, 161 adet de cemaat vakıfları şu anda kayıt altındadır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ecdadımızın kemikleri sızlıyor.

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Cumhuriyet dönemimizde ise 4.450 adet vakıf vardır. Yeni tasarı talebi, asıl bizim bu vakıflarımız tarafından gündeme getirilmiştir. Mevzuattaki karışıklıklar ve güçlükler yeni bir düzenlemeyi zorunlu kılmıştır.

Bu Yasaya göre, yeni vakıf kurmak kolaylaştırılırken yönetici olma şartları da kolaylaştırılmaktadır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yabancıları da yönetici alacaksınız.

YAŞAR KARAYEL (Devamla) - Aynı zamanda yönetici olamayacakların nitelikleri net olarak belirleniyor. Yükümlülüklerini yerine getiremeyen yöneticiler için ise doğrudan görevden almak yerine, uyarı, idari para cezası, daha sonra mahkemece görevden alma şeklinde bir kademelendirmeye gidilmektedir. İstifa, ölüm, iş görmezlik hâllerinde boş kalan organlara yeniden atama imkânı getirilerek vakıfların dağılması, yok olmasının önüne geçilmektedir.

Yeni kurulacak vakıflarda Türkiye’de yerleşim hakkına sahip olan yabancıların da görev alma imkânı getirilmektedir. Bu düzenlemenin cemaat vakıflarıyla doğrudan bir ilgisi de yoktur. Cemaat vakıflarında sadece cemaat mensupları yönetici olarak görev almaktadır.

Yeni Yasayla vakıflar, İçişleri Bakanlığından izin almaksızın uluslararası faaliyet ve iş birliğinde de bulunabilecekledir. Yurt dışında ayni ve nakdî bağış alabilecek veya yapabileceklerdir. Ancak, nakdî bağışlar banka üzerinden olacak ve sonuçları genel müdürlüklerce kontrol edilecektir.

Yeni yasa tasarısı ile vakıflar için yeni bir denetim esası öngörülmüş. Bu düzenleme ile vakıfların kendi iç denetimleri bağımsız denetçiler tarafından da yapılabileceği gibi Vakıflar Genel Müdürlüğü de ayrıca denetimini devam ettirecektir. Bu düzenlemeler, iddiaların aksine vakıflar üzerindeki denetimi azaltmıyor, aksine daha sıkı ve rasyonel bir denetim imkânı da sağlamaktadır.

Özetle, vakıflar, daha katılımcı bir bünyeye, daha demokratik bir işleyişe kavuşuyor. Hizmet alanlarının önündeki engeller de kaldırılıyor. Yeni yasa tasarısıyla, atanmış 5 kişiden oluşan vakıf meclisi yerine 15 kişiden oluşan meclise dönüştürülüyor.

Bu tasarıyla vakıflar, her şeyden önce kendilerine ait olan malların dışında kalan mallar üzerinde vakıflar meclisinden izin almaksızın tasarruf hakkını da kullanmış oluyorlar. Bunlar, yeni Yasa’yla getirilen kolaylıklardır. Ancak, vakıfların edinmiş olduğu mallar da bir ay içerisinde Vakıflar Genel Müdürlüğüne tescil ettirilecektir.

Bu Kanun’la, vakıflara ait hayrat taşınmazlar haczedilemeyecek, rehin alınamayacak ve kamulaştırılamayacaklardır. Bu Kanun’la, tapu kayıtları üzerinde vakıf şerhi bulunan taşınmazların kullanıcıların mülkiyetlerine geçirilebilmesi için ödenmesi gereken taviz bedelleri rayiç bedelin yüzde 20’sinden emlak bedelinin yüzde 10’una çekilmektedir. Kırsal alanda yaşayan ekonomik gücü yetersiz vatandaşların düşük bir bedelle kullandıkları taşınmaz mallara sahip olmaları da bu vesileyle sağlanmış olacaktır. Özellikle Nevşehir, Aydın, Balıkesir, Eskişehir, Kayseri ve Samsun gibi illerimizin kırsal kesiminde bulunan köylülerimizin kullandığı araziler böylece tapu değişikliği sırasında da kolayca mülkiyet hâline dönüştürülecektir. Özellikle kendi ilçem olan Tomarza’nın tamamında, burada vakıf şerhi bulunmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Kayıtlarının üzerinde vakıf şerhi bulunmaktadır. Böyle olduğu zaman da hiçbir tapu değişikliği söz konusu olmamaktadır. Genel Müdürlüğün böyle bir kaide getirmesinden dolayı da kendilerine teşekkür ediyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, masa başında bu Kanun yapılmıyor.

AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Brüksel’de… Brüksel’de…

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Yıllardır bu Kanun üzerinde çalışılıyor. Hatta, devlet ve toplumun bütün ilgili kurumlarıyla, uzmanlarıyla görüşerek, talepleri ve ihtiyaçları alarak, muhtemel gelişmeleri görerek, Anayasa’yla eşit haklara sahip olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasındaki ahengi güçlendirmek ve ülkemizin geleceği için bir adım daha atıyoruz.

KADİR URAL (Mersin) – Türkiye’de hazırlanmadığı belli zaten.

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Medeniyet yolunda, refah ve huzur yolunda attığımız diğer bütün adımlar gibi, kimsenin endişesi olmasın, kılı kırk yarıyoruz, geleceği hesap ediyoruz ve muhtemel riskleri görüyoruz. Ülkemizin zarar göreceği en ufak bir ihtimali göz önünde tutarak, adımlarımızı da buna göre atıyoruz.

Bu Kanun’un memleketimiz, milletimiz ve Türk vakıf medeniyeti için hayırlar getireceğini düşünüyor, sizleri saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KADİR URAL (Mersin) – Hayırlı, uğurlu olsun size!

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karayel.

Şahısları adına ikinci söz hakkı İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Müezzinoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Müezzinoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ŞENOL BAL (İzmir) – Batı Trakya’yı unutmayınız.

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (İstanbul) – Emriniz olur!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Estağfurullah Sayın Müezzinoğlu!

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhurbaşkanlığınca daha önceden yayınlanması uygun bulunmayan 5555 sayılı Vakıflar Yasası’nın 5’inci maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Tabii, bu Yasa’ya bakarken, bir medeniyet anlayışının, kendine öz güvenin bir bakışı olarak mı bakacağız, yoksa bir korku refleksinin üretildiği ve topluma korkuların pompalandığı bir bakış açısı olarak mı bakacağız, onu iyi ayırt etmek lazım.

Kendi medeniyet değerlerine güvenen, kendi medeniyet değerlerinin özünde de vakfiye kültürü olan, bu anlamda da “İnsanı yücelt ki, devlet yücelsin.” anlayışıyla dünyaya farklı bir medeniyetin zenginliklerini sunmuş bir milletin değerleriyle mi bakacağız, yoksa zaman zaman sıkıntıya düştüğü dönemlerle ilgili korkuların pompalandığı ve yeni yeni bedellerin ödenmesinden korktuğu bir bakış açısıyla mı bakacağız? Her iki bakış açısının da kendisine ait… (MHP sıralarından “Ne alakası var?” sesleri)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Ne alakası var? O gün de işgal kuvvetleriyle beraberdiler.

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Evet, her ikisinin de kendine ait, kendini savunacak mekanizmaları vardır, ama ben inanıyorum ki, yüce Türk milleti 70 milyon insanıyla ve 70 milyon insanının, hangi dinin, hangi mezhebin, hangi inancın, hangi hayat felsefesinin mensubu olursa olsun, insan hak ve özgürlüklerinden yararlanması anlamında, ülkesine bir zenginlik katması anlamındaki özgürlüklerinin ve yasal haklarının eşit olarak kullanılmasından yana bir bakışının, bu milletin tarihî geçmişine, medeniyet anlayışına, saygın duruşuna daha uygun düşeceği kanaatindeyim.

Ben Batı Trakya’da doğdum, orada büyüdüm. Oranın vatandaşlık bedellerinin ne ağır olduğunu yaşadım. Oranın vatandaşlığından ıskat edilerek bu ülkede dünya vatandaşı statüsüyle dört yıl nasıl kalındığını bilen ve yalnız kendisi yaşayan değil…

FARUK BAL (Konya) – Ve buna “Evet” diyen…

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - …orada 60 bin insanın da vatandaşlıktan hangi koşullarda atıldığını, oranın vakfiyelerinin…

OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl “Evet” diyorsunuz peki?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne çabuk unuttunuz.

ŞENOL BAL (İzmir) – Onlarla ilgilenin, onlarla.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne demek istiyorsun!

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Bakın, yaşayan unutmaz, ama buralardan ahkâm kesenler, yarın farklı ahkâmları keserler. Yaşayan unutmaz, bedel ödeyen unutmaz, bedel ödeyen! (AK Parti sıralarından alkışlar) Bizler bedel ödemişiz

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz ahkâm kesmeyiz, kesmeyiz…

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - Siz buralardan ahkâm kestiniz. (MHP sıralarından “Hayır” sesleri, gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Hadi canım, siz makbuz kesiyordunuz galiba!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ne zaman?

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - Ben 70’li yılları bilirim, ben 80’li yılları bilirim, ben 90’lı yılları bilirim. Oradaki insanların ödediği bedelleri bilirim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Geç onları, geç, geç, geç!

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - Lütfen, lütfen, lütfen… (MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Geçin onları, geçin!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Onun ne olduğunu, bir saç teli bile…

OKTAY VURAL (İzmir) – Geç onları, ahkâm kesme, geç!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne demek istiyorsun!

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - …yıpranmamış olan bilemez. Tamam mı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ahkâm kesme, geç!

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Ahkâm kesmiyorum, ben yaşadım. Yani, rol yapmanın âlemi yok.

Arkadaşlar…

OKTAY VURAL (İzmir) – Biz Türklük mücadelesini sürdürürken, siz makbuz kesiyordunuz!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ne çabuk unuttunuz!

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Evet, evet, öyledir, öyledir, öyledir… (MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Cemaat vakıflarını anlatın bakalım!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

Sayın Müezzinoğlu, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Onun için, bu ülke ve bu millet, bugün dünya milletleri arasında hâlâ hak ettiği saygın yeri ve hâlâ dünya ülkeleri arasındaki güçlü yerini alamadı. (MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Türk milleti saygın bir millettir! Ne demek! Ne demek ya!

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Yunanistan yanlış yaptı. Yunanistan… Yunanistan… (MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Türk milleti ve devleti saygın bir devlettir!

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - Yunanistan saygın davranmamıştır. (MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Ülkemize, devletimize ve milletimize saygınlık olmayan sıfatınızı aynen size iade ediyorum! Bu millet saygıdeğerdir, bu devlet saygıdeğerdir!

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Saygın yerini alma mücadelesini…(MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hangi milleti saygın buluyorsanız…

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - Evet, Sayın Başkan… Sayın Başkan… Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle bir şey olur mu! Sözünüzü geri alın!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

KADİR URAL (Mersin) – Titre ve kendine dön! Titre!

BAŞKAN – Sayın milletvekili…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sözünüzü geri alın! Bu devletin özelliği tarih sahnesinde hep saygınlıkla anılmıştır!

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Mikrofonu size bırakayım. (MHP sıralarından gürültüler) Mikrofonu size bırakayım.

BAŞKAN – Sayın Müezzinoğlu

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne demek! Milletime ve devletime nasıl böyle bir ifade kullanabilirsiniz!

BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Vural…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizin konuşmamanız, konuşmanızdan daha hayırlıdır!

BAŞKAN – Sayın Korkmaz… Sayın Korkmaz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletime ve devletime saygınlık eksikliğini atfedemezsiniz!

BAŞKAN – Sayın Vural…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Böyle bir hakkınız yok!

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir milletvekili olarak bu konuda bir eksiklik atfedemezsiniz!

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Türkiye Cumhuriyeti devleti de milleti de saygındır. Saygındır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Atfedemezsiniz, sözünüzü geri alın!

BAŞKAN – Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletimize, devletimize bühtan yapmayın!

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - Bu milletin bir ferdi olmaktan onur ve gurur duyarım…(MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletimiz saygındır, devletimiz saygındır!

BAŞKAN – Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne demek canım! Saygın değilmişiz! Siz, başkalarının yanında eğilip büzülmekten vazgeçin! Saygın değilmişiz, vay anasına ya!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hangi milleti saygın buluyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Şandır… Sayın Şandır…

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Bu milleti hak ettiği daha saygın yerlere taşıma gibi bir görevimiz ve sorumluluğumuz ve bunun mücadelesi…(MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu millet nereye zulmetmiş, bu devlet kime zulmetmiş! Öyle bir hakkı yok!

BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Irak’a gidip bomba atanlar, adalet mi götürüyor!

BAŞKAN – Sayın Vural…

Sayın Müezzinoğlu, lütfen devam edin.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, hatibe uygun süre söz verirseniz…

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - Şimdi, değerli arkadaşlar, bugün, 5 milyon insanımız yurt dışına yalnız karın tokluğuna gitmiştir. Bu 5 milyon insanın üçüncü kuşaklarının… Bugün gerçekten milliyetçiliği ve vatanperverliği konusunda tereddüdüm olmayan değerli muhalefet grubu tarafından da zaman zaman dile getirilmektedir. Oradaki insanlarımız geleneklerini göreneklerini, oradaki nesillerimiz kimliklerini kaybetme derdini taşıma gibi bir duyarlılığı gösteriyor ve hep birlikte gösteriyoruz. Oralarda bizim vakıf kurma gibi bir derdimiz olmayacak mı? Dünyada bugün on binlerle ifade edilen dünya çapında iş adamlarımız, sanayicilerimiz, eğitim kurumlarımız olmasıyla ilgili bizim bir vakıf derdimiz olmayacak mı?

FARUK BAL (Konya) – Yunan vakıf yasasını al getir koy!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Müezzinoğlu, efendim, bu getirdiğiniz kanun onlar için mi?

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Selanik’te, Drama’da, Kavala’da, Priştine’de, Sofya’daki bizim eserlerimizi yeniden ihya etme gibi bir derdimiz olmayacak mı? (MHP sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Soros Vakfı’nın şube açmasına niye izin veriyorsun yahu?

BAŞKAN – Sayın Vural…

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar… Arkadaşlar… Arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu doğru değil, siz de inanmıyorsunuz söylediğinize. Bu Vakıflar Kanunu cemaatler vakıfları için. Yoksa yurt dışındaki Türklerin vakıfları için değil. Bunu siz de biliyorsunuz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, böyle bir usul yok.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Sayın Şandır, sizinle çıkınca birlikte değerlendiririz.

BAŞKAN – Sayın Müezzinoğlu

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Ama, sizin duyarlılığınızı, kendinize inandığınız gibi bize inanmazsanız, “siz çok haklı-biz çok suçlu” derseniz…

BAŞKAN – Sayın Müezzinoğlu, lütfen siz de Genel Kurula hitap edin ve toparlayın lütfen.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Müezzinoğlu, 2003 tarihinde bu Kanun’u siz yaptınız, niye değiştiriyorsunuz? Bu sorunun cevabını istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Batı Trakya’da yaşamış insan eğer hatıralarını unutup burada farklı şeyler söylüyorsa size inanmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz… Sayın Korkmaz…

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, benim orada hâlâ annem-babam var, benim orada hâlâ dayım, teyzem var.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Nasıl yüzüne bakacaksın dayının, teyzenin!

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) - Orada ne bedeller ödendiğini sen burada fotoğrafla göremezsin, ben yaşayarak görüyorum.

BAŞKAN – Sayın Müezzinoğlu, lütfen toparlayın.

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Onun için, kusura bakmayın, orada yaşayıp da çözüm üretmeyenler, şunca çözüm sürecine yeni yeni tıkanıklıklar koyarak oraya bedel ödetmeye ve oradaki insanların yarınını karartmaya…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kaç defa değişti? En kötü değişiklik bu.

MEHMET ŞANDIR (Mersin)- Sayın Müezzinoğlu, bu Kanun…

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – İnanıyorum ki, sizlerle bire bir de bunları paylaşacağız.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Anladım da, bu Kanun…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Siz neyi değiştiriyorsunuz?

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Acı hepimizin acısı, sıkıntı hepimizin sıkıntısı. İnanıyorum ki, bu Vakıflar Yasası’yla, Balkanlarda, Sofya’da, Üsküp’te, Priştine’de, Selanik’te, Girit’teki…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir faydası yok onlara Sayın Müezzinoğlu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Hep bize şunları söylediler…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Müezzinoğlu.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Oraya bir faydası yok.

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Bu düzenlemelerin onun önünü açacağına inanıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Müezzinoğlu.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim oraya bir faydası varsa, çıksın anlatsın.

MEHMET MÜEZZİNOĞLU (Devamla) – Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi, maddeyle ilgili, on dakika süreyle soru-cevap faslına geçiyoruz.

Sayın Akcan, buyurun.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum:

Güvenoyu aldıktan sonra, Hükûmetimiz, sadece Adalet ve Kalkınma Partisinin hükûmeti olarak mı kalır, yoksa tüm Türk milletinin ve onun temsilcisi olan milletvekillerinin tamamını da temsil eder hâlde midir? Birinci sorum bu.

Eğer bu böyleyse, neden, bu kanun tasarısıyla ilgili olarak, şahsınızın imzasını taşıyan şu broşürü, şu bilgi notunu -değerli milletvekilleri, bu- niye sadece Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine gönderirsiniz? Burada basılı olan evrakın tamamında benim de hakkım var, bana oy veren insanların vergilerinin parası da var. Bu ayrımcılık değil mi? Partizanlık kelimesini kullanmak istemiyorum. Yürümenin, konuşmanın adabı olduğu gibi, devlet idare etmenin adabı da vardır. Bu sizin adabınıza uymuyor kanaatindeyim. Buna nasıl meydan verdiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum:

24/1/2004 tarihinde İçişleri Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığından gelen, Yunanistan Dışişleri Bakanlığına ait bir yazıyı bütün belediyelere gönderdi. Bu yazı da, bölgesinde bulunan Yunan ve Rumlara ait eski, tamir edilmesi gereken eserler varsa, bunlar kendimiz tarafından parasız tamir edilecektir diye bir yazıydı. Bu yazıya izafeten acaba ne kadar vakıf eseri veyahut da Yunanistan’a ait eser bildirildi ve kaç tanesi tamir edildi?

BAŞKAN – Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bugün dünyanın nizamını değiştirmeyi amaçlayan birçok güçlü vakıf olduğunu biliyoruz ve bu vakıfların pek çoğunun amaçları ile ülkemizin çıkar ve menfaatleri de uyuşmamaktadır. 5’inci madde aynen kabul edilirse, bu güçlü vakıflarla “mütekabiliyet esasına göre vakıf kurulabilir”in dışında, ülkemizin menfaatlerini nasıl korumayı düşünüyorsunuz? Çünkü, küresel sermayenin desteklediği bu güçlü vakıfların zararlı etkilerinden mütekabiliyet esası ile ülkemizi koruyamayacağımız malumumuzdur. Ne gibi tedbir aldınız? Bunlarla ilgili bir açıklama yapar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ural…

KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

5555 sayılı Vakıflar Kanunu’nun veto edilen maddeleri hakkında, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanarak sadece AKP’li milletvekili arkadaşlarımıza gönderilen bilgi kitapçığı niçin diğer milletvekillerimize gönderilmiyor? Vakıflar Genel Müdürlüğü, sadece AKP’nin Genel Müdürlüğü müdür? Vakıflar Genel Müdürlüğü, AKP tarafından AKP’ye özelleştirildi de haberimiz mi yok? Teşekkür ediyorum.

İkinci sorum: Yabancıların vakıf kurmaları konusunda İçişleri, Dışişleri gibi Türkiye Cumhuriyeti kurumlarından izin almaları gerekmiyor mu? Gerekmiyor ise, hangi cumhuriyetten, hangi devletten bahsediyoruz? Türkiye Cumhuriyeti devleti, egemen bir devlet değil midir? Yabancıların Türkiye Cumhuriyeti’nde vakıf kurabilmeleri serbestisinin verilmesiyle amaç nedir? Bu kurulacak vakıf, Türkiye’de kime hizmet edecek, kime hayır yapacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bal…

ŞENOL BAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben de Sayın Bakana sormak istiyorum: Kendi ülkemizde vakıflarımızın, derneklerimizin denetiminde sıkıntı çekerken yabancıların Türkiye’deki faaliyetlerini nasıl denetleyeceğiz ve vakıfların bu zararlı faaliyetleri -ki olacaktır- karşısında hukuk düzeni içinde nasıl cevap vermeyi düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, gayrimüslim azınlık cemaat vakıflarının kaç tane, mülkiyetle ilgili, tescille ilgili Bakanlığınıza, Vakıflar Genel Müdürlüğüne talebi var? Bunların ne kadarı talep edilmiştir? Bunların karşılığının ödenmesi gerektiği zaman Türk milletine maliyeti ne olacaktır?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

25’inci maddede diyor ki: Cemaat ve yabancı vakıflar uluslararası faaliyet ve iş birliğinde bulunabilirler, yurt dışında şube ve temsilcilik açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler ve yurt dışında kurulmuş kuruluşlara üye olabilirler. Yurt içi ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdî bağış ve yardım alabilirler, benzer amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve nakdî bağış ve yardımda bulunabilirler.

Ülkeyi örümcek ağı gibi saran, Lozan’a ve Anayasa’ya aykırı bu kilise vakıflarının büyük ölçüde güç kazanması, bizim egemenlik haklarımızı ihlal değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkanım, birinci soruyu soran arkadaşım, değerli milletvekili arkadaşımız, elbette ki, 60’ıncı Cumhuriyet Hükûmeti bu coğrafyada yaşayan herkesin hükûmetidir. Sizin, elinize alıp gösterdiğiniz -bir başka arkadaşım da aynı doğrultuda bir soru yöneltti- kitapçık, benim parti grubumun istemi üzerine, grupta verdiğim brifingin aynısıdır. Grubum benden brifing talep etmiştir Vakıflar Kanunu’yla ilgili ve ben grubumu aydınlatmışım. Aynen, orada yaptığım sunumun kendilerine dağıtılmasını talep etmişler, göndermişim. Bilsem ki, böyle kabul görecek, elbette ki, size de gönderirdim.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Yapmayın Sayın Bakanım!

KADİR URAL (Mersin) – Gözünü seveyim, yapma Sayın Bakanım!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – O bir eksiklikse, kabul ediyorum, özür diliyorum. Yani, bir eksiklikse kabul ediyorum, özür diliyorum, doğrudur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KADİR URAL (Mersin) – Üstünde “Vakıflar Genel Müdürlüğü” diye yazıyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yani, keşke, beni, şöyle birkaç gün önce uyarsaydınız, size ayrıca bir teşekkür yazardım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Size görevinizi hatırlatmamıza gerek yok ki!

KADİR URAL (Mersin) – Söyleseydiniz, uyarırdık Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Kitapçığı da ben size getirirdim.

OKTAY VURAL (İzmir) - Bilgilendirme ihtiyacı duyarsanız, bilgilendirirsiniz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Yani, biz anlaştık iyi niyetle. Bakın, hiç burada tartışacak bir şey yok. Ben eksik yapmışım, tamam.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Özür dile, bitsin.

BAŞKAN – Sayın Bakan özür diledi.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Asil’in sorusu: “Bu madde aynen kabul edilirse, efendim, ülkemizin menfaatleri nasıl korunacak?”

Değerli arkadaşlar, biz, büyük bir devletiz, güçlü hükûmetimiz var.

Ülkemizin menfaatlerini, kamu kurum ve kuruluşları, bakanlarımızın sevk ve idaresinde en iyi şekilde korur, gözetir. Bu konuda hiç kimsenin kaygısı olmasın.

FARUK BAL (Konya) – Yetki yok, kanun yok. Yetkisiz ve kanunsuz mu koruyacaksınız?

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) - Ondan hiç şüphemiz yok Sayın Bakanım. Ne gibi tedbirler aldınız öğrenmek istiyoruz, sadece bilgilenmek için sordum. Ondan hiçbir şüphem yok.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bu menfaatlerimizi koruruz.. Zaten, bu Kanun’da da bazı konuların yönetmelikle düzenleneceği öngörülmektedir, o detaylar yönetmeliklerde açıklanacak.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Bize de bilgi verseniz, tahmin yapsak yasalaşmadan, iyi olmaz mı?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, Sayın Ural’ın sorusu, yabancıların vakıf kurmaları. Kanun’un 5’inci maddesinin son fıkrasında “Yabancılar Türkiye’de hukuki ve fiilî mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilirler.” Burada, dikkat ederseniz iki koşul aranmaktadır: Bir, hukuklarında olacak, düzenlemelerinde olacak; o yetmiyor, hukuklarını uygulayacaklar, yani fiilen hukuklarını hayata geçirme şartları aranmaktadır. Bu şekilde, yabancılar, ülkemizde, çok doğaldır ki, bu mütekabiliyet ölçüleri içerisinde bizim ülkemizde de vakıf kurabileceklerdir.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakanım, ne maksatla kuracaklar?

KADİR URAL (Mersin) - Ne yapacaklar bunlar Sayın Bakanım, ne iş yapacak bunlar? Yani hayır işi mi yapacaklar?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Biz insanlara ön yargıyla bakmıyoruz. İnsanlar birbirlerine hayır ederler, yardımda bulunurlar, o düşünceyle bakıyoruz ama birisi kem gözle bakarsa, buraya transfer edeceği vakıf sermayesini kötü amaçla kullanmaya yeltenirse, elbette ki Vakıflar Genel Müdürlüğü ve kamu güvenliğinden sorumlu, ülke çıkarlarını gözetmekle sorumlu diğer kurumlar da en zecrî şekilde müdahale edeceklerdir. Zaten, denetimlerin bu yasada nasıl yapılacağı da ayrıca ön görülmüştür. Taşınmaz edinimleri, getirecekleri sermayeler bunların tamamı da Vakıflar Genel Müdürlüğüne bildirilecektir. Vakıf kurarken de zaten, Türk yargısının onayını almak zorunda, yani tescile yetkili, Türkiye’de görev yapan yetkili ve görevli mahkemeye başvurup mahkemenin tescilini almaları gerekir. O tescil davasında da Vakıflar Genel Müdürlüğü yasa gereği hasım olarak yer alacaktır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, siz izin verdikten sonra mahkeme ne yapsın!

FARUK BAL (Konya) – Tespit davasıdır o, mahkemenin inceleme yetkisi yok.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Çalış’ın sorusu: “Kaç mülkiyet var?”

Değerli arkadaşlar, Kanun’un geçici 7’nci maddesinde düzenlenmiş, nam-ı müstear, nam-ı mevhum niteliğinde 18 taşınmaz bu vakıfların malı olması gerekirken, 1974 tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararı çerçevesinde ellerinden alınmış taşınmazların sayısı, hazine nezdinde 114 tane, Vakıflar Genel Müdürlüğü nezdinde ise 28 tane taşınmaz bulunmaktadır.

Diğer sorulara da yazılı cevap vereceğim.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde emsal olma durumu…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bir sonraki soruda alayım ben onu.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Madde üzerinde on beş önerge vardır ancak her madde üzerinde, milletvekillerince sadece yedi önerge verilebildiğinden, önce geliş sırasına göre ilk yedi önergeyi okutacağım, sonra bu önergeleri aykırılık sırasına göre işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

98 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “kurulur ve” ibaresinin “kurulurlar ve” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                              Turan Kıratlı

                                                                                                                Kırıkkale

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

98 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “hükümlerine göre” ibaresinin “hükümlerince” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Kerim Özkul

                                                                                                                  Konya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

98 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “mahkemesince” ibaresinin “mahkemesi tarafından” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Mustafa Ataş

                                                                                                                 İstanbul

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

98 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “belirlenir” ibaresinin “tespit edilir” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                              Faruk Koca

                                                                                                                  Ankara

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

5555 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

M. Necati Çetinkaya

Asım Aykan

 

Yozgat

Elâzığ

Trabzon

 

Hayrettin Çakmak

 

Öznur Çalık

 

Bursa

 

Malatya

“Yeni vakıfların kuruluşunda amaçlarına göre özgülenecek asgarî mal varlığı her yıl Meclisçe belirlenir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 5. maddesinin son fıkrasının başına “Dışişleri Bakanlığının teklifi, İçişleri Bakanlığının uygun görüşü ve Bakanlar Kurulunun izni ile” ibaresinin eklenmesini saygı ile arz ederiz.

 

Faruk Bal

Emin Haluk Ayhan

Kadir Ural

 

Konya

Denizli

Mersin

 

Metin Ergun

Mustafa Enöz

Ahmet Orhan

 

Muğla

Manisa

Manisa

BAŞKAN – Şimdi en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ile Adalet Komisyonu Raporunun “Yeni Vakıfların Kuruluşu, Malvarlığı, Şube ve Temsilcilikleri” başlıklı 5 inci maddesinin, Anayasaya aykırılığı nedeniyle Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Halil Ünlütepe

Rahmi Güner

Ali İhsan Köktürk

 

Afyonkarahisar

Ordu

Zonguldak

 

Metin Arifağaoğlu

M. Rıza Yalçınkaya

Bilgin Paçarız

 

Artvin

Bartın

Edirne

 

 

F. Nur Serter

 

 

 

İstanbul

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkanım, katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Rahmi Güner konuşacak.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güner. (CHP sıralarından alkışlar)

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun 5’inci maddesinin Anayasa’ya aykırılığı nedeniyle tasarı metninden çıkarılmasını arz ediyoruz. Teklifimiz bu şekilde.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa’nın “Yabancıların durumu” başlıklı 16’ncı maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla sınırlanabilir.” denilmekte ve dolayısıyla, Anayasa’ya göre, yabancıların temel hakları ancak kanunlarla sınırlandırılabilir. Eğer kanunda bir kısıtlama yoksa, bu haklardan yabancılar da yararlanabilir.

Maddenin bu hükmü kazuistik bir şekilde düzenlenmiştir. Burada kanunla herhangi bir kısıtlama getirilmediği takdirde, otomatik olarak, zaten var olan bir hak yeni bir hakmış gibi gösterilmektedir. Bu maddenin Yasa’dan çıkarılması yabancılara vakıf kurma hakkının tanınmayacağı anlamına gelmemektedir. Madde, hukukun genel ilkeleriyle, Anayasa’nın 2’nci maddesinde yer verilen hukuk devleti niteliğinin gereği olan hukuk güvenliği ilkesiyle, Anayasa’nın örgütlenme özgürlüğü ve mülkiyet hakkına ilişkin 33 ve 35’inci maddelerindeki kurallarla bağdaşmamaktadır. Bu sebepten dolayı, “Yeni vakıfların kuruluşu, mal varlığı, şube ve temsilcilikleri” başlıklı 5’inci maddenin yasa metninden çıkarılmasını istiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, daha önceki görüşmelerimde de belirttiğim gibi, böyle bir yasanın Meclise gelmesinden gerçekten zül duymaktayım. Çünkü, bu devlet, bu cumhuriyet kolay kurulmamıştır. Bizim hudutlarımızı, bizim özgürlüğümüzü, bağımsızlığımızı emperyalist devletler bize tanımamıştır; bizim bu bağımsızlığımızı, bu özgürlüğümüzü, büyüklerimiz, dedelerimiz, atalarımız kanlarını dökerek çizmişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, Ankara’da Kuvayımilliye’ye Batum’dan silahı dedelerimiz kayıklarla taşımıştır. Çıkış yerinin birisi İnebolu, birisi Ordu’dur. Şunu anlatmak istiyorum: Biz bu emperyalistlerin isteklerine hiçbir zaman boyun eğmedik. Şu anda görüyorum ki Amerika Birleşik Devletleri, şu anda görüyorum ki Avrupa Birliği ve Avrupa Birliğinin üyesi Yunanistan, Türkiye’ye büyük bir dayatma yapmaktadır. Biz bu dayatmanın ışığında Türkiye’de birçok varlıklarımızı, birçok kazançlarımızı, birçok özgürlüklerimizi kısıtlama durumuna girmekteyiz.

Bu şekilde bir örgütlenmenin, bu şekilde bir Vakıflar Yasası’nın çıkması, Türkiye’nin gerçekten birçok haklarının, birçok yeni yapılanmalarının önünü alacaktır. Bu yönden… Avrupa zaten Türkiye’yi Avrupa Birliğine almamaktadır. Bunu basında görüyoruz. Bugün gazetede okumuşsunuzdur, Fransa Reisicumhurunun, Fransa hükûmetinin, Fransa devletinin bugünkü demeçlerinde nasıl Türkiye’yi aşağıladığını, nasıl Türkiye’yi küçük gördüğünü de açıkça belirtmiştir. Onu da okumanızı istiyorum ve Türkiye’ye dayatmalarla, Türkiye’ye yapılan bu baskılarla ne Lozan’ın hükümleri yok edilebilir ne Türkiye’nin bağımsızlığı, özgürlüğü yok edilebilir.

Çok değerli arkadaşlarım, bu kürsü ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlatan, bu kürsü Türkiye’nin millî Kurtuluş Savaşı’nı veren, bu kürsü dünyaya, emperyalizme karşı en iyi şekilde mücadele veren Mustafa Kemal Atatürk’ün kürsüsüdür. Bu kürsü, kimsenin egemenliğinde olmadığı gibi, bu kürsü ancak Türk milletinin, Türk milletini temsil eden kişilerin kürsüsüdür. O bakımdan ben açıkça söylüyorum, bu şekilde bir kanunun bu Mecliste görüşülmesinden üzüntü duyuyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Güner.

RAHMİ GÜNER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, inşallah, çok değerli Meclis üyeleri, bu Kanun’u çok iyi şekilde irdeler ve Kanun’un reddine oy verirler.

Ben hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güner.

Önergeyi oylarınıza…

III.- Y O K L A M A

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplantı yeter sayısı yoktur Sayın Başkanım, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Önce, yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin isimlerini tespit edeceğim. Yeterli sayıda sayın üye salonda hazırsa, elektronik cihazla yoklama yapacağım.

Sayın Şandır, Sayın Vural, Sayın Bal, Sayın Akcan, Sayın Kumcuoğlu, Sayın Bal, Sayın Asil, Sayın Tankut, Sayın Korkmaz, Sayın Uslu, Sayın Sipahi, Sayın Ural, Sayın Enöz, Sayın Paksoy, Sayın Çelik, Sayın Büyükataman, Sayın Bölükbaşı, Sayın Yalçın, Sayın Kutluata, Sayın Şafak.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

Adlarını okuduğum sayın üyelerin yoklama için elektronik cihaza girmemelerini rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

2.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmetin katılmadığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 5. maddesinin son fıkrasının başına “Dışişleri Bakanlığının teklifi, İçişleri Bakanlığının uygun görüşü ve Bakanlar Kurulunun izni ile” ibaresinin eklenmesini saygı ile arz ederiz.

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon, katılıyor musunuz?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Takdire bırakıyorsunuz.

Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Katılıyorsunuz… Katılmıyorsunuz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Neye katılıyor efendim?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz efendim bu önergeye.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi önergeye “Katılıyoruz.” dediler?

BAŞKAN – Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesine katılıyor musunuz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, “Katılıyoruz.” dediler.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bozdağ

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bekir Bozdağ

BAŞKAN – Yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, on dakika ara verin, Sayın Hükûmet

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Efendim, yeter sayımız olmadığı için burada…

BAŞKAN – Takdire bırakıyorsunuz.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değil, takdire bırakıyorum değil, katılmıyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Takdire bırakıyorum.” dediniz.

BAŞKAN – Siz, Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Faruk Bal’ın önergesi değil mi?

BAŞKAN - Evet.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Katılmıyorsunuz.

Gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız?

FARUK BAL (Konya) – Konuşacağım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, katılıyor mu, katılmıyor mu, anlamadık.

BAŞKAN – Katılmıyorlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hangisine?

BAŞKAN – Sayın Faruk Bal ve arkadaşlarının önergesine Hükûmet ve Komisyon katılmıyor Sayın Vural.

Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bizim kültürümüzde “beşer şaşar” diye bir laf vardır. Bugün burada iki defa tekerrür etti. İnşallah, şaşırmadan, hakikati bulabileceğimiz bir iklime kavuşuruz.

Diğer bir güzel sözümüz de: “Hafızai beşer nisyan ile maluldür.”

Değerli arkadaşlarım, bu sözü açıklamam lazım, özellikle bu yasayla ilgili olmak üzere, hafızamızın bizi yanıltmaması gerektiğini sizlerle paylaşmam lazım.

Arkadaşlar, Vakıflar Kanunu Türkiye Cumhuriyeti devletinin önüne “Avrupa Birliği uyum yasası” olarak gelmiştir. İlk geldiği tarih 3 Ağustos 2002’dir. O tarihte, bunun Avrupa Birliğiyle alakası olmadığını iddia eden, savunan Milliyetçi Hareket Partisinin ret oylarına karşı, 3 Ağustos 2002 tarihinde Mecliste bulunan altı tane parti -ki bunun içerisine AKP de dâhildi- “Evet.” demek suretiyle bu Kanun’u çıkardılar ve Vakıflar Yasası özellikle cemaat hukuku açısından birinci gediğini almıştır.

İkinci gedik ise dördüncü uyum paketiyle açılmıştır -dördüncü uyum paketi Ocak 2003 tarihinde AKP’nin iktidarıyla beraber olmuştur- üçüncü gedik altıncı uyum paketiyle açılmıştır, dördüncü gedik yedinci uyum paketiyle açılmıştır ve bu son gedik artık delik hâline gelmiştir, bu cemaat hukuku ya da cemaat vakıflarıyla ilgili mevzuat külliyen berhava edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, beş defa “Avrupa Birliği uyum yasası” adı altında bu Kanun üzerinde değişiklik yapılması getirilirken her defasında “Bunu kabul ederseniz trene bineceksiniz, kabul etmezseniz Avrupa Birliği treni kaçar.” denilmiştir. Demek ki biz beş defa treni kaçırmışız ve bu Yasa ile de kaçacak bir tren ortada göremiyoruz.

Yani bugün burada konuşulurken hafızamızın bizi yanıltmaması için beşer olarak bunları hatırlamamıza gerek var diye bu bilgiyi verdim. Ama bugün burada bunların hiçbirisi konuşulmuyor. İşte, konuşulmamasının sebebi, AKP Grup Başkan Vekilinin ifade ettiği bilgi kirliliğidir. Bu bilgi kirliliğinden arındıramazsak bu Meclisi değerli arkadaşlarım, vicdanımızın sesini dinleyemeyiz. Vicdanımızın sesini dinlemeye mecburuz ve mahkûmuz, çünkü biz milletin sesiyiz. Parti ayırımı yapmadan konuşuyorum.

Burada, çok değerli bir milletvekili arkadaşımız Batı Trakya’dan geldiğini ifade ederek konuştu. Bu ülkede, Batı Trakya kökeninden gelmiş bir milletvekili olmuş arkadaşımız -tabii ki, siyasi iradesine saygımız vardır ama- o sıkıntıları yaşamış bir kişi olarak, ben isterdim ki burada şunu konuşsun: Benim oradaki mensup olduğum insanların, Yunan Hükûmeti tarafından Osmanlı vakıfları, Türk vakıfları, Müslüman vakıflar yasak bölge ilan edilmiştir. Bu vakıflar kamulaştırılmıştır. Bu vakıfların arazisine kamulaştırma olmadan Yunan Hükûmeti el koymuştur. Bu vakıfların arazileri askerî bölge ilan edilmiştir. Oradaki cemaatin seçtiği müftüyü Yunan Hükûmeti tanımamaktadır. Oradaki Mehmet Aga’nın mahpuslarda çektiği çileyi anlatmasını isterdim.

Değerli arkadaşlarım, ben orayı devlet bakanı olarak ziyaret etmiş bir arkadaşınızım. Ben gitmeden önce, iki defa Sayın Bakan orayı ziyaret etti. Ben oraya rahmetli Sadık Ahmet’in ruhuyla gittim, onun fikriyle gittim. Bunu, açıkça da oradaki bölge sekreteriyle konuştum ve sizin gidemediğiniz Türk Gençler Birliğinin içine girdim. Millî duruş ve kararlılık bunu gerektiriyor.

Değerli arkadaşlarım, bunu siyasi bir tartışma olduğu için anlatmıyorum. Bu, millî bir davadır. Bu millî davada, şimdi, biz, bütün Lozan’ın… Bir tek Lozan değil -Bekir Bey burada yanlış ifade de bulunuyor- bizim cemaat vakıflarıyla ilgili mevzuatımız sadece Lozan’ın 42’nci maddesi değil, bir de Atina Anlaşmamız var, bunların ek protokolleri var, Yunan Sevr’i var. Bunlardan niçin bahsetmiyorsunuz? İşte, bu bilgi kirliliğini bertaraf etmemiz lazım. Kirlilikle ilgili olmak üzere mütekabiliyet iddiası ve ifadesi bir bilgi kirliliğidir. Burada ne yazarsanız yazın, asla, kat’a bilgi kirliliği çerçevesi içerisinde söylediğiniz sözler hakikat olmayacaktır. Hiçbir zaman bu mütekabiliyet uygulanmayacaktır. Uygulamak mı istiyorsunuz? Kararınız bu mu? Gelin, altına imzamızı atalım. Yunan vakıflarıyla ilgili Yunan Meclisinde bulunan, 15 Ocak 2008 günü Yunanistan’ın komisyondan geçen Batı Trakya’daki vakıflarla ilgili mevzuatı aynen kabul edelim. Eğer mütekabiliyetse, budur mütekabiliyet.

Bakın, orada ne yazıyor? Burada, Lozan’a tabi azınlıklar, 1935 tarihinden itibaren kendi temsilcilerini kendileri seçer, Türk Hükûmetinin hiçbir müdahalesi olmaz, ama Yunanistan’da, Lozan’a tabi olan Batı Trakya Türkleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Bir dakika eklemiştim demin.

FARUK BAL (Devamla) – Peki, arkadaşlar, diğer önergede bir araya geleceğiz.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

5555 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

“Yeni vakıfların kuruluşunda amaçlarına göre özgülenecek asgarî mal varlığı her yıl Meclisçe belirlenir.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Vakfın kuruluşunda tahsis edilecek malvarlığını belirleme ve tescile karar verme yetkisi, Türk Medeni Kanununa göre mahkemelere ait olup, uygulama birliğini temin amacıyla önerge ile kuruluş malvarlığının asgari miktarının her yıl Vakıflar Meclisince belirlenmesine ilişkin düzenleme yapılmıştır.

BAŞKAN - Komisyon takdire bıraktı, Hükûmet katılıyor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

98 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “hükümlerine göre” ibaresinin “hükümlerince” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                             Kerim Özkul

                                                                                                                  Konya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, sayın milletvekilinin bu engin bilgisini öğrenmek istiyoruz. Acaba hangi gerekçeyle… Bu önergeyle ilgili olarak Sayın Milletvekilinin gerekçesini kürsüde öğrenmek istiyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum Sayın Kılıçdaroğlu.

Gerekçe:

Kanun tekniği açısından uygun görülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Kendi milletvekilinizin önergesini reddediyorsunuz!

OKTAY VURAL (İzmir) – Ama, çok önemli bir önergeydi bu yani!

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

98 sıra sayılı kanun tasarısının 5 inci maddesinin birinci fıkrasında geçen “kurulur ve” ibaresinin “kurulurlar ve” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                                              Turan Kıratlı

                                                                                                                Kırıkkale

OKTAY VURAL (İzmir) – İktidar Meclis çalışmalarını sabote ediyor. Yani, milletvekilinin önerge verme hakkını elinden alıyor.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İbarenin değiştirilerek, anlamın netleştirilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kendi arkadaşınızın önergesini niye kabul etmiyorsunuz?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Bir hakkın suistimali Sayın Başkan.

BAŞKAN - Geriye kalan iki önergeyi kabul edilen bir önerge nedeniyle işleme koyamıyorum.

Şimdi, maddeyi oylarınıza sunuyorum…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yeni bir önerge daha işleme almanız lazım efendim.

BAŞKAN - Maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

11’inci maddeyi okutuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan müsaade eder misiniz.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

 KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ün 87’nci maddesinde diyor ki, milletvekilleri yedi önerge verir ve her halükârda grupların da birer önerge hakları saklıdır.

Bir de temel kanunlarla ilgili 91’inci maddede deniliyor ki, temel kanun olarak kabul edilen şeylerde, her maddede milletvekilleri iki önerge verebilir, her halükârda grupların önerge hakları saklıdır.

Geçen gün sizin yerinizde Sayın Mumcu oturuyordu. Bir temel kanunun müzakeresi sırasında milletvekillerinin madde üzerinde ikişer önergesi kabul edildi ve gruplara da ayrı bir önerge hakkı uygulandı.

Şimdi, 87’nci maddeye gelince: 87’nci maddede sizin uygulamanız, şimdi, siz diyorsunuz ki, dört önerge grup veriyor, üç tane önergeyi de milletvekilleri veriyor.

Sayın Başkan, bu, daha önce, Anayasa Mahkemesine gitmeden önceki şekli buydu. Yani, milletvekilleri üç önerge verebiliyorlardı. Ancak, Anayasa Mahkemesi dedi ki “Üç önerge azdır” ve bu İç Tüzük’ü iptal etti, yediye çıkardı. Yani, uygulamanızı rica ediyorum… Bana göre, milletvekillerinin yedi önergesini işleme koyun, ama grupların önergesini de ayrıca işleme koyacaksınız.

İsterseniz bu konuda bir usul tartışması açın. Çünkü, iki tane değişik uygulamanız var.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Efendim, Sayın Genç’in söylediği husus gerçekten İç Tüzük’ümüzün 87’nci maddesinde gayet açık ve sarih. Burada diyor ki…

Sayın Başkan, mikrofonu açarsanız…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, çok teşekkür ederim.

İç Tüzük’ümüzün 87’nci maddesi bu konuda çok açık, net, tereddüde mahal yok. Diyor ki: “Bu esaslar dairesinde milletvekilleri tarafından Anayasaya aykırılık önergeleri dahil her madde için yedi önerge verilebilir. Her siyasî parti grubuna mensup milletvekillerinin birer önerge verme hakkı saklıdır.” Bu demektir ki çok açık…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yedi önerge artı…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yedi önerge artı dört önerge, yani burada her maddeyle ilgili on bir önergenin işleme alınması gerekir.

Bu konuda bir teamül oluştuğu yönünde Sayın Komisyon Başkanımızın beyanı da Sayın Genç’in söylemiyle boşluğa düşmüş oldu. Eğer bir başkan vekili arkadaşımız bunu bu şekilde uyguladıysa bir teamül de oluşmamış demektir.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Teamül de bir uygulamadır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Dolayısıyla, bu kanun da ihtilaflı bir kanundur, farkındaysanız Meclisimiz bu konuda gruplar olarak muhalefet yapmaktadır. İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin uygulanmasını istiyoruz, çünkü -gerekiyorsa usul tartışması da açabilirsiniz- bir şey yaşıyoruz, Meclise sunulan kanunlar komisyondan Genel Kurula indiği anda, bir yerlerde, iktidar partisi…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Her ne hikmetse!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – …her ne hikmetse, hem şahıslar adına konuşmayı hem de önerge hakkını gidiyorlar peşinen kapatıyorlar.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunu nasıl yapıyorlar öğrenemedik. Çünkü biz de bu kanunun görüşülmesi sırasında çok titiz davrandık, müdürümüzü gönderdik, önergelerimizi, taleplerimizi hazırladık, ama dört dakikayla kaybettik. 14.29’da AKP hem şahıslar adına konuşmayı hem önergeleri kapatmış bulunuyordu. Eğer bu kanunları bu Genel Kurulda iktidarıyla muhalefetiyle görüşerek doğru olanı bulacaksak, bu kapıyı aralamamız lazım. Şimdi bu yedi önerge usulünün uygulanmasını talep ediyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Şimdi, ben birleşime on dakika ara vereceğim. Grup başkan vekilleri lütfen gelirlerse beraberce bir tartışalım konuyu.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.45

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.07

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 56’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

98 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

11’inci maddeyi okutuyorum:

İdarî para cezası

MADDE 11- Genel Müdürlükçe yapılan tebligata rağmen, bu Kanun uyarınca istenen beyanname, bilgi ve belgeleri zamanında vermeyen, organların vakfiye veya vakıf senedine aykırı olarak toplanmasına sebebiyet veren veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan vakıf yönetimine Genel Müdürlükçe her bir eylem için beşyüz Türk Lirası idarî para cezası verilir. İdarî para cezalarına karşı tebliğ tarihinden itibaren onbeş gün içinde 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerine göre kanun yoluna başvurulabilir.

BAŞKAN – 11’inci madde üzerinde söz alan üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar adına: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili İsa Gök, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Şahısları adına: Manisa Milletvekili İsmail Bilen, Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz ve İzmir Milletvekili Şenol Bal.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili İsa Gök’e aittir.

Sayın Gök, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11’inci madde hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Saygılar sunuyorum yüce Meclise.

Öncelikle, tüm arkadaşlarımız, cemaat vakıfları üzerinde duruyorlar, doğrudur. Bu Kanun cemaat vakıfları konusunda önemli değişiklikler içermektedir. Ama bu Kanun’un farklı bir yanı daha var arkadaşlar: Bu Kanun, aslında -çok bilinçli bir şekilde- Kamu Reformu Yasa Tasarısı vardı ya hani geçen dönem geçirilemeyen, iade olunan, bu reformun bir ayağıdır. Çünkü bu Yasa ile merkezî otorite, devlet erki zaafa uğratılmaktadır. AKP’li milletvekillerine söylüyorum, bu Kanun’u doğru dürüst okudunuz mu? Bu Kanun’u incelediniz mi? Yalnızca el kaldırmaya gelmediniz umarım. Çünkü bu Kanun’la “üçüncü sektör” adı altında, belki de 77’nci maddeye sığınarak, belki de farklı gerekçelerle, ama Avrupa kaynaklı dayatma olduğu muhakkak olan üçüncü bir sektör yaratılıyor. Bu, gözden kaçırılıyor arkadaşlar, kaçırılıyor gözden. Bu Kanun’la devlet erki ciddi olarak azaltılmakta, yeni bir dev yaratılmakta, ama hiç kimse bu devin nereye kadar gideceğini, bu canavarın daha sonra kimleri yiyebileceğini düşünmüyor.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Korkular…

İSA GÖK (Devamla) – Korkular değil...

Bu Kanun, hassas bir kanun.

Vakıf nedir arkadaşlar? Vakfı bir okudunuz mu? Bakın, vakıf konusunda, böyle “Osmanlı geldi, çok iyi işler, harika, kaşı gözü bu…” gibi lafları bırakın. Tanımı kanun koyar, kanun. Bunu okumayı başarmak lazım. 743 sayılı Medeni Kanun çok güzel bir tanım koymuştur. Ey milletvekilleri okuyunuz! Diyor ki 73’üncü madde: “Vakıf, başlı başına mevcudiyeti haiz olmak üzere, bir malın belli bir gayeye tahsisidir.” Bir malın, bir gayeye tahsisi. Daha sonra 4721 sayılı Kanun 101’inci maddesinde yeni bir tanım koydu, bu da güzel bir tanım: “Vakıflar, gerçek veya tüzel kişilerin yeterli mal ve hakları belirli ve sürekli bir amaca özgülemeleriyle oluşan tüzel kişiliğe sahip mal topluluklarıdır.”

Kanun’a bakıyorsunuz, bu Kanun’da ne var arkadaşlar? Bu Kanun’da bunun dışında bambaşka bir güç yaratılma çalışması var. Bunu aşıyor, Medeni Kanun’u aşıyor. Sayın AKP Grup Başkan Vekili, vakıflar hakkında bazı şeyler söyledi konuşmasında, “Dışarı giden bizim dindaşlarımız orada da dinî vakıf kuramazlar mı?” falan. Kuramazlar, kuramazlar; çünkü İnsan Hakları Mahkemesi buna engeldir. Neden? Tüm millî mevzuatlarda ırk veya cemaat, mezhep kaynaklı vakıf kurulması yasaklanmıştır, yasaktır. Aynı yasak, 2002’de gelen Medeni Kanun’umuzun 101’inci madde dördüncü fıkrasında var, aynen “Belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz.” der. Avrupa’da da kuramazsınız. Neden kuramazsınız? Bakın, bizde kuruluyor. Neden kuruluyor? Mecburiyetten kuruluyor. Çünkü, Lozan, 37 ve 44 arası, 42’nci maddede… Sayın Grup Başkan Vekili okudu, ama lafzi değil ruhuna bakmak lazım. Lozan’ın dönemi Birinci Dünya Savaşı sonrasıdır, kolektif hakların olduğu dönemdir, yani cemaat haklarının olduğu dönemdir, yani Osmanlıdaki millet esasının olduğu dönemdir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hiçbir barış anlaşmasında bu türden maddeler geçmemiştir, geçmez de. Niye geçmez? Dünya ilerledi, kolektif haklar kalktı, birey hakları geldi. İnsan Hakları Mahkemesi -kimse dolanmasın- mülkiyeti dahi Ek 1 Protokolü ile bireysel haklar anlamında değerlendirir. Kolektif haklar, cemaat hakları, azınlık hakları yoktur, birey hakları vardır. O dilinize doladığınız mahkeme kararı var ya, o mahkeme kararı da bireysel hak ve özgürlüklere ihlalden dolayı verilmiştir.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Lozan ne olacak?

İSA GÖK (Devamla) – Lozan’ı mahveden sizsiniz üstadım.

Sevr 140… Sevr Anlaşması bizim boynumuzdaki ilmektir, bizim sonumuzdur, bizim bitirilmemizdir. Sevr’in 140 ve sonrası maddeleri vardır. Azınlıklar orada düzenlenmiştir.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Lozan…

İSA GÖK (Devamla) – Her lafı atın, cevabınızı vereceğim. Bu konuşmamın bir giriş-gelişmesi yok, doğaçlama konuşacağım, her lafınıza cevap vereceğim arkadaşım. Sorunuzu siz sorun oradan bana.

Sevr 140 ve sonrası Lozan 42’ye geldi. Lozan 37 sonrasında Sevr’in hiçbir hükmü kalmadı. O bile bir tavizdi. Niye? Birinci Dünya Savaşı sonrası oluşan kolektif, yaygın haklar cümlesindendi. Ama Lozan bile bir tavizdi. Niye? Bir ant, bir sözleşme yapıyorsunuz, bir taviz vereceksiniz. Oradaki azınlıklara verilen haklar dahi şu anda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına verilmemiştir.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Yani şimdi, Lozan’ı taviz yaptın. Yanlış yaptın!

İSA GÖK (Devamla) – Müsaade eder misiniz? Bir dakika… Bir saniye… Dinleyin.

Bakın arkadaşlar, orada şu anda cemaat vakfı kurulamaz, Lozan’daki haktan dolayı, bu hak, vakıflar devam edebilir. Lozan 42 gereği devam edebilir. Yeni ırk ve cemaat esaslı vakıf kuramazsınız. Medeni Kanun… Yasaktır. Devlet sistemimiz bunu engeller. Siz şu anda bu Vakıflar Kanunu’yla arkadaşlar, Sevr’deki hükümleri getiriyorsunuz, Sevr hükümlerini. Açın okuyun Sevr’i, açın okuyun. Bu Kanun, Türkiye’nin tapusu olan, anayasal statüsü olan Lozan’ı tartışma konusu yapıyor, çünkü Lozan’da verdiğimiz yetkileri de aşarak… Lozan yetkileri, büyük önder Atatürk’ün, dokuz yıllık içinde bulunduğu çalışma ekibiyle beraber… 2762 sayılı Yasa, bu Yasa 1935’te yasalaşmıştır.

Arkadaşlar, bu Yasa, dokuz yıllık çalışmayla -26- büyük bir devrim olan Medeni Kanun sonrası vakıf olayını düzenlemiştir ve eski vakıf - yeni vakıf ayrımını yapmıştır. Yapmak zorunda, Lozan var, Lozan’ı nazara almak zorunda. Her kelimesi, her virgülü nazara alınmıştır büyük hukukçularla.

Siz ne yaptınız? Geçen dönem getirdiniz. Kırk beş önerge yedi bu Kanun, kırk beş önerge yedi. Bu Kanun, nereye gittiğinizi… Bana bakıyorsunuz ya, aynen öyle, hiçbir şey bilmiyorsunuz, bu Kanun’un nereye gideceğini bilmiyorsunuz. Bu Kanun’un Türkiye’yi, devleti, sistemi nereye götüreceğini kestiremiyorsunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, davaları göreceksiniz üç dört yıl sonra. Türkiye’nin başına nasıl bir çorap örüldüğünü göreceksiniz. Mülhak vakıflar –tekniğe girmeyeceğim, hukukçu değil çoğunuz- mazbut vakıflar, yani eski vakıflar. Siz, eski vakıfların, yani 2162 sayılı Yasa’nın sistematiğindeki eski vakıfları kaldırıyorsunuz bu Kanun’la –hangi aklıevvelin hikmeti, bilmiyorum bunu- yeni vakıf statüsüne koyuyorsunuz, yeni vakıflarla aynı hâle getiriyorsunuz, aynı yetkileri veriyorsunuz. Yapmayın! Lozan buna bir sınırdır, Lozan buna bir sınırdır. Bu sınırı aşıyorsunuz, sınırı dağıtıyorsunuz, yepyeni bir sistem getiriyorsunuz. Yetmiyor.

Bakın, bu Vakıflar Kanunu, yalnızca cemaat vakıfları yönünden tehlike arz etmiyor, arkadaşlar. Medeni Kanun’a göre kurulan yeni vakıflar var. Bu vakıfların denetimi yok, hesabınızda da yok, düşüncenizde de yok. Bakın, hani “Avrupa’da vakıf yok.” diyoruz ya, doğru. Sizin anladığınız anlamda vakıf bir tek Yunanistan’da var. Ama vakıf anlamında vakıflar Almanya’da var, her siyasi partinin siyasi çalışmasının tabanını oluşturur vakıflar. Türkiye’de Hablemitoğlu öldürüldü. Vakıflar çalışmasını düşünün! Nerede bir altın araması var, bir vakıf var, devreye giriyor. Nerede bir santral var, vakıflar devreye giriyor. Vakıfların parası geliyor, vakıfların adamları geliyor Türkiye’ye. Ne oluyor hiç araştırdınız mı, hiç bunları düşündünüz mü? Bu Vakıflar Kanunu’yla sermaye hareketlerine izin veriyorsunuz, şube açtırıyorsunuz, yurt dışına gönderiyorsunuz, şirket kurduruyorsunuz, yeni ticari işletmeler açtırıyorsunuz. Siz ne yapıyorsunuz ya? Siz ne yapıyorsunuz? Siz Türkiye’nin geleceğini dinamitliyorsunuz, farkında değilsiniz! Dinamitliyorsunuz! (CHP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar)

Lütfen bu Kanun’u okuyun, şu maddeleri bir gözden geçirin; ama lafzına değil ruhuna inin, bu maddeleri şerh edin. Bu Kanun başa bela olacak bir kanun arkadaşlar.

Tehlike bununla bitmiyor arkadaşlar. Soros vakıflarını unutuyorsunuz. Unutuyorsunuz...

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İhanet yasası!

İSA GÖK (Devamla) - Bu ülkedeki o önemli vakıfları unutuyorsunuz. Denetim gelmiyor. Denetim diyen, kusura bakmayın, gerçeğe aykırı beyanda bulunur. Denetim falan gelmiyor. “Denetimi vakıflar meclisi yapacak...” Mecliste kendileri var. Yapmayın ya! Bu nasıl denetim? Kuzuyu kurda emanet ediyorsunuz. Böyle denetim mi olur? Bu oylamada vicdanınıza bakmak zorundasınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gök, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

İSA GÖK (Devamla) – Peki efendim.

Efendim, ben tekrar huzurunuza geleceğim, bu konuyu konuşacağız zaten.

Şimdi, bakın arkadaşlar, vakıflar mevzuunda atacağınız her adım önemlidir. Çünkü bunun zararı bugün ortaya çıkmaz, üç yıl, beş yıl sonra… Sayın Bakan demiş ki: “10 kanun, 6 tüzük, 20 yönetmelik var, bunları temizleyeceğiz.” Bu laf mı ya? Bu Kanun’u sen bugün çıkar, normlar hiyerarşisinde yarın yine tüzük çıkaracaksın, yarın yine yönetmelik çıkaracaksın. Kanunun uygulanması tüzükle, yönetmelikle olur. Bu gerekçe mi yani? Bu gerekçe mi? Taviz… Bu Kanun’un özü tavizdir. Taviz, başka bir şey değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Teslimiyet!

İSA GÖK (Devamla) – Mütekabiliyet maddesi… Mütekabiliyete ben gülüyorum. 2762’de “mütekabiliyet” lafı yoktur. Niye yoktur? Bu millî hukuktur, millî hukuk. Yabancıya sen bunu uygulamıyorsun. Yabancılık unsuru taşımayan bir kanunda sen “mütekabiliyet” kelimesi koymuşsun, sizleri uyutmak için. Komik bir kelime. Bu Kanun’da “mütekabiliyet” kelimesi olmaz. Bunu çıkarın! Bunu çıkarın! Olmaz! Yunanistan… Bir tek mütekabiliyet Yunanistan için geçerli arkadaşlar. Lozan’ı uyguluyor mu Yunanistan? 42’yi uyguluyor mu Yunanistan? Siz ne diyorsunuz: “En iyisini yapalım, dünyada örnek biz olalım.” Bunun zaten örneği yok ki.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İSA GÖK (Devamla) - Tekrar huzurlarınıza geleceğim. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Gök, teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Manisa Milletvekili Erkan Akçay.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 98 sıra sayılı Vakıflar Kanunu Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biz, bir vakıf medeniyetinin mensubu ve mirasçılarıyız. Vakıflarımızın korunup geliştirilmesi kadar, milletimizin vakıf kurmaya da teşvik edilmesi gerekmektedir. Ancak, görüşmekte olduğumuz Vakıflar Kanunu, ülkemizin geleceğini ve Türkiye’nin menfaatlerini yakından ilgilendiren fevkalade önemli bir yasadır. Yüce Meclis, bu yasayla vereceği kararlarda çok büyük bir sorumluluk ve vebal altındadır. Vahim gerçeklere gözlerini kapatan ve Milliyetçi Hareket Partisinin haklı ve yerinde uyarılarını dikkate almayan AKP Hükûmetinin, Türkiye’nin başına büyük belalar açacak bu düzenlemeyi yapmakta inat ettiği anlaşılmaktadır. Vakıflar Kanunu’nun bu haliyle uygulamaya konulması, Türkiye’mize, vatanımıza telafisi olmayan büyük zararlar verecektir. Bu Yasa’nın getireceği vahim endişelerimizi, öngörülerimizi ve uyarılarımızı yüce heyetinizin ve büyük Türk milletinin dikkatine ve takdirlerine sunuyoruz.

Eski ve yeni bütün vakıflara yurt içinde ve yurt dışında sınırsız bir örgütlenme, faaliyet gösterme, dışarıdan, yani yabancılardan para yardımı alma serbestisi getirilmektedir. Bütün yabancı vakıflara, devletin hiçbir müdahalesi olmadan, sınırsız sayıda şube açma imkânı getirilmektedir. Yabancıların Türkiye’de istedikleri gibi, serbestçe vakıf kurmaları ve bunların yönetiminde yer almaları imkânı verilmektedir. Bu vakıflara siyasi amaçları doğrultusunda faaliyette bulunabilme imkânı verilmektedir.

5’inci maddesinde “Yabancılar, Türkiye'de hukuki ve fiilî mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilirler.” denilmektedir.

Türklerin yabancı ülkelerde vakıf kurması, uygulamada ya hiç olmayacak veya yok denecek kadar az olacaktır. Bir Türk vakfının yabancı ülkede faaliyet sahasının az olduğu aşikârdır. Olsa olsa Türkiye’nin tanıtımı hususunda faaliyet gösterebilirler. Ekonomik olarak oralarda faaliyet göstermeleri mümkün değildir. Yabancılar Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için tahminimizin üzerinde, çok sayıda vakıf kuracak, şubelerini açacaklardır. Bu yabancı vakıflar, büyük maddi güçleri ve faaliyet alanlarının çeşitliliğiyle yurdumuzun her köşesinde karşımıza çıktıklarında o zaman ne büyük bir hata yapıldığı anlaşılacaktır, cumhuriyetimizin kurucularının niçin Lozan’da bu hakları vermedikleri daha iyi anlaşılacaktır.

12’nci maddede “Vakıflar mal edinebilir, malları üzerinde her türlü tasarrufta bulunabilirler.” denilmektedir.

Cemaat vakıfları kendilerine Lozan’da verilmeyen 1936 Beyannamesi ve 1974 mahkeme kararlarıyla edinemediği taşınmaz mal alımını vakfı adına iktisap etmeyi bu Kanun sayesinde elde edeceklerdir.

Fener Rum Patrikhanesi, çeşitli isimler altında Patrikhane etrafında aldıkları taşınmazları kendi üzerine geçirecekler, Vatikan misali toprak boyutunda ekümeniklik hükümranlığını ilan etmeye kalkışacaklardır. Bu maddeye göre cemaat vakıflarına yeni mal edinme ve bunları vakıflarına tescil imkânı sağlandığında, önü alınamaz ve önlemez bir kaosa yol açacaktır. Yeni mal edinme ve tescil imkânı verilmemelidir.

Yabancı vakıflar, yabancı devlet ve yabancı sermaye şirketlerinden aldıkları maddi güçle, ülkemizdeki vakıfları sayesinde, her yerde, her faaliyet alanında karşımıza çıkacaklardır. Dev marketler zincirleri kuracaklar, taşınmaz mal alım satımı yapacaklar; gıda işleri, inşaat sektörü, aklımıza gelebilecek, kârlı her alanda faaliyet göstereceklerdir. Dev bütçeleriyle yerli Türk rakiplerini kısa zamanda yok ederek, alanlarında tekel durumuna geçeceklerdir. Ekonomide ve sosyal hayatta bir ahtapota, bir habis ura dönüşeceklerdir.

25’inci maddede “Vakıflar; vakıf senetlerinde yer almak kaydıyla, amaçları doğrultusunda uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilirler, yurt dışında şube ve temsilcilik açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler ve yurt dışında kurulmuş kuruluşlara üye olabilirler.” denilmektedir. Vakıf senetleri istedikleri faaliyetlere izin vermiyorsa, senette yapılacak değişiklikle istedikleri faaliyetlere işlerlik kazandırabileceklerdir.

Vakıfların amaçları doğrultusunda uluslararası faaliyet göstermesi, uygulamada, ülkemiz aleyhine faaliyet ve iş birliğine dönüşecektir. Ülkemizde gözü olan yabancı güçler, vakıflar yoluyla amaçlarına ulaşmaya çalışacaklardır ve çalışmaktadırlar. Özellikle şirketler ve yabancı okullar sayesinde misyonerlik faaliyetlerini rahatça yerine getireceklerdir.

Yabancıların Türkiye’de kurduğu bir vakıf, kuruluşun Türkiye’de olması nedeniyle Orta Asya Türk cumhuriyetleri ile İslam ülkelerine rahatlıkla girip istediği faaliyetleri yerine getireceklerdir. Oralarda şube ve temsilcilik açarak, örtülü gayelerini, üstelik Türkiye’nin de adını kullanarak gerçekleştirmeleri çok kolay olacaktır. Bu, vahim bir durumdur.

26’ncı maddede “Vakıflar; amacını gerçekleştirmeye yardımcı olmak ve vakfa gelir temin etmek maksadıyla, iktisadî işletme ve şirket kurabilirler, kurulmuş şirketlere ortak olabilirler.” denilmektedir. Yabancı vakıfların iktisadi işletme ve şirket kurmalarını, kurulmuş şirketlere ortak olmalarını tehlikeli buluyoruz. Yabancılar eğer ülkemizde iktisadi işletme kurmak istiyorlarsa, zaten şirket kurarak gayelerine ulaşabilirler, ayrıca vakıf kurmalarına gerek yoktur. Vakıf, ulvi gayelere ulaşmak amacıyla kurulur. Kurulan vakfın gayesine ulaşması için taşınır ve taşınmaz malları olur. Yabancılar, vakıf adına iktisadi işletme ve şirket kurduklarında, öncelikle, devletin vakıflara tanıdığı ayrıcalıklardan faydalanacaklar ve denetim mekanizmasından kurtulacaklardır. Aynı zamanda, işletme ve şirket sayesinde kısa sürede gelişerek diğer vakıflar yanında dev boyutlara geleceklerdir. Yabancı vakıfların, bu maddi gücü, ülkemiz aleyhine kullanılmayacağını ve kullanılmadığını kim garanti edebilir. Soros Vakfının ve bazı diğer yabancı vakıfların ülkemizdeki faaliyetlerini biliyoruz.

Vakıf meclisinin oluşumunda cemaat vakıflarından ve yeni vakıflardan üye alınması öngörülmektedir. Cemaat vakıflarından ve yeni vakıflardan vakıf meclisine üye alınmaması gerekir. Uzman kurum olan Vakıflar Genel Müdürlüğü dışındaki kuruluşlardan meclis üyesi alınması yarar sağlamaz, siyasi polemik yaratır ve -uzmanlık konusu işlerin- uzman olmayanların amaçsız bir tasdik meclisi olur. Şu durumda bile bazı dosyaların aylarca tartışıldığını, karar verilemediğini düşünürsek böyle kalabalık mevzuatlar ve konudan habersiz kişilerden oluşan meclisin hiçbir karar alamadan geçen süreler vakıfların aleyhine bir durum oluşturacaktır.

Bu Yasa’nın yürürlüğe girmesi durumunda Türkiye vakıf malları yüzünden büyük miktarda tazminat ödemek durumunda kalabilecektir. Bütün azınlık vakıfları ve kiliseleri tüzel kişiliğe kavuşacaktır. Vakıflar, istedikleri şirketleri kurarak denetimsiz faaliyette bulunacaklardır. Batı Trakya’daki Türk azınlığı için Lozan’da öngörülen karşılıklılık ilkesi çiğnenecektir. Türkiye’de misyoner örgütleri ve ideolojik dernekler, yabancıların para yardımlarıyla “vakıf” adı altında örgütlenerek denetimsiz faaliyette bulunacaklar, her türlü şer ittifakı içinde ve her konuda Türkiye’ye içten ve dıştan saldıracaklardır. Bütün bu kötülükler karşısında Türkiye Cumhuriyeti, denetim yetkisine sahip olamayacak ve bu vakıfların zararlı faaliyetleri karşısında hukuk düzeni içinde cevap verilmesi ve önlenmesi imkânı bu Yasa’yla hukuk sistemimizin elinden alınacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akçay, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.

ERKAN AKÇAY (Devamla) - Eğer bu Kanun bu yüce Meclisten çıkarsa, bize bu aziz vatanı emanet eden atalarımızın, aziz Türk milletinin ve gelecek nesillerin iki eli bu Kanun’a “evet” deyip oy verenlerin yakasında olacaktır.

Meclis çatısı altındaki milletvekillerine sesleniyorum: Vakıf duasını ve vakıf bedduasını unutmayınız. Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısına “hayır” diyelim. Büyük bir hatadan, büyük bir günahtan, büyük bir vebalden sakınalım.

Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine sesleniyorum: Bu Yasa’yı aklınız, mantığınız ve vicdanınız kabul ediyor mu? Niçin susuyorsunuz? Basiretiniz mi bağlandı? İradeniz mi ipotek altında? Haksızlık karşısında susan, kötülük karşısında susan dilsiz şeytan değil mi bizim kültürümüzde? (MHP sıralarından alkışlar)

Yüce Türk milletine sesleniyorum: Aziz milletim, senin kalpgâhın, senin tecelligâhın olan bu yüce Meclisin çatısı altında varlığımızı, birliğimizi, dirliğimizi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) - …bozacak, geleceğimizi karartacak, aziz vatanın her köşesinde ihanet çetelerinin cirit atmasına meydan verecek bu kanun tasarısı için “Hayırlı ve uğurlu olsun.” demiyoruz, çünkü bu Kanun ülkemiz için maalesef hayırlı olmayacaktır.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurun Sayın Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün üzerinde çalıştığımız vakıflar yasa tasarısı konusunda gerçekten şaşırtıcı görüşlerle zaman zaman karşı karşıya kalıyoruz.

Türkiye Cumhuriyeti devletini, onun çok sesliliğini, renkliliğini, onun tarihten gelen zenginliğini görmezden gelerek biz birtakım sorunları çözemeyiz. Bu yasa tasarısına ihtiyaç nereden doğdu? Özellikle cemaat vakıflarının sorunları konusunda Türkiye, Anayasa’sı ve uluslararası insan hakları normları çerçevesinde, demokratik, eşitlikçi ve adilane yasal çözümler bulmak için, yine cemaat vakıflarının el konulan taşınmazlarının iadesi, tazmini ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açılan davaları kaybederek tazminat ödemek zorunda bırakılmak yerine, mağdurların zararlarının ulusal mercilerde çözümünün sağlanması, Avrupa Komisyonunun, yine, ilerleme raporunda özellikle vurgulanmış olan, cemaat vakıflarının taşınmazları sorununa içeriden adil bir çözüm ve Avrupa Birliği ile entegrasyon sürecinin sağlanması. Bir de, bu vakıflarla ilgili geçmişte yapılan haksızlıkların telafisi, bu vakıfların gelecekte benzer uygulamalarla karşılaşmasının engellenmesi, yine, cemaatlerin gelenek ve göreneklerinin, mevcut uygulamalarının dikkate alınması.

Şimdi, biz böyle, bu gerekçeyle hazırlanmış, değerli bürokratların, uzmanların üzerinde çalıştığı, emek verdiği bu tasarıya da ne siyah ne de beyaz gözlüklerle bakmıyoruz. Doğru olana doğru, doğru bulmadığımızı da önergelerimizi vererek değiştirilmesini istiyoruz. Ama bunu da, bu yasa tasarısını da şöyle, bir yabancı düşmanlığı havasına götürüp, vatan, millet, Sakarya elden gidiyor gibi bir hava estirmeye de gerek yok bu Mecliste.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sana göre gerek yok.

 HASİP KAPLAN (Devamla) – Yani, biraz gerçekçi olacağız. İşte, öyle değil… O hamasi nutukları atarsak, o zaman gideriz, ne olmuş bakarız yakın zamana: İstanbul’da Ortodoks Kilisesini kullanan Ergenekon çetesinin üs merkezine gideriz. Ergenekon çetesi, orada Ortodoks Kilisesini kullanıyor, arkasından beş yılda 50 milyon dolar para geliyor.

Şimdi, beş yılda 50 milyon dolar para gelirken, para, Türk-Ortodoks Kilisesi Basın Sözcüsü kanalıyla “bağış” adı altında geliyor, ulusalcı bir örgüt bu parayı Türk-Kürt çatışmasına ve darbe girişimine -2009’da darbe yapmak üzere- hazırlıklar yapıyor, Ümraniye’de bombaları paketliyor, başka bir yere silahları gömüyor ve silahlar üzerine yemin törenleri düzenliyor. Yetmiyor, Kuvvai Milliye Derneği Başkanı olarak tutuklananların CIA’yla, MOSSAD’la, ajanlarıyla telefon görüşmeleri tespit ediliyor. Arkasından, Alman Gizli Servisi BND ile irtibatlar tespit ediliyor ve bunlara baktığın zaman hepsi vatansever, hepsi kahraman. Kürtsün, düşman… İslamsın, düşman… Yani, bu ülkede biraz daha objektif, serinkanlı, olaylara bakarsak, gerçekten sorunların çözümü konusunda biraz daha makul, olaylara bakarsak, hiç de gerçeklerin öyle olmadığını görürüz.

Şimdi, arkadaşlarımız burada konuşuyor: Yunanistan –ben kendim tanık oldum- Strasbourg’da, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde, kilise vakıfları nedeniyle Türkiye’den daha fazla mahkûm oldu. Hatta, askerî birlikler Atina’da bir kilise vakfının malının üzerinde bina yaptığı için mahkûm oldu Yunanistan.

Sidiropoulos kararına bakıyorsunuz, Makedon Evi davasında; yine kültürlerini yaşatmak için kurdukları bir örgütü Yunanistan kapattığı için mahkûm oluyor.

Yani, Türkiye, yalnız, Avrupa Mahkemesinde zorda kalan, Yunanistan da korunan veya Bulgaristan’daki Türklere baskı yapıldığı için sıkıntı yaşanan bir durum yok. Gerçekçi olalım. Avrupa Birliğine girmiş Yunanistan, ama bal gibi oradaki azınlıklara -oradaki Türk yurttaşlarımızın dinî ibadetlerinde- birçok konuda baskılar yapıyor. Bu baskılar da, Avrupa Mahkemesinde, Yunanistan’ın mahkûmiyetiyle sonuçlanıyor.

Şimdi, Yunanistan’ın mahkûm olduğu bu konuda, Türkiye’nin de birkaç davada -bu, özellikle gayrimenkulleri konusunda cemaat vakıflarının- mahkûmiyet kararı oldu. Ama, daha önce oldu Yunanistan.

Şimdi, bu gerçeği gördüğümüz zaman, şu noktada -biraz, yani bu Yasa üzerinde tartışmalarımızı yaparken- bizim çok ciddi bulduğumuz eksiklikler var. Yani, vatan elden gitmiyor. Bu Yasa’yla da, öyle, vakıflar, uluslararası şirketler kurmuyor, şubeler açmıyor, merkezler açmıyor. Açın nüfus istatistiki bilgilerini, kaç tane azınlık kaldı? Kaç tane Ermeni kaldı? Kaç tane Süryani kaldı burada? Kaç tane Rum kaldı? Mübadeleden sonra zaten çok asgari düzeye inmiş. Zaten, burada Vakıflar Genel Müdürlüğü açıklama yapıyor, diyor ki: “Toplam vakıf sayısı yüz altmış bir.” Bu yüz altmış bir vakfın da… Örneğin, Cizvit Katolik papazlarının Boğaz’da… Cizvit rahip ve rahibeler evlenmediği için miras yoluyla intikal yok. Onların ölümüyle o vakıfların da bizim hazineye geçtiğini biliyoruz. Şimdi de Sevda Tepesi, üzerinde konuşulan yer.

Şimdi, bu tür şeylerle ilgili birtakım düzenlemelerde adil olmak, eşitlikçi olmak, vicdan sahibi olmak, vicdan… Bunlar bizim vatandaşlarımız, bu topraklarda doğdular, bu topraklarda büyüdüler, bu topraklarda bizden önce vardılar. Bizden önce bu medeniyetler vardı. Ben, kendim, yaşadığım topraklarda bunu bizzat yaşamış bir insan olarak bu kültürü özümsemişim.

Şimdi, kalkıyoruz “medeniyetler buluşması, dinler hoşgörüsü” diyoruz; “Bir araya geleceğiz, dünya barışını kuracağız.” diyoruz. Yüce Mecliste ırkçılık şaha kalkıyor. Bunu böyle yapmak doğru değil. Bunu böyle yaparsak kendi içimizde de dışarıda da barışı ve güveni sağlayamayız. Şanlıurfa’yı, Mardin’i, Antakya’yı niye diyaloglar, medeniyetler merkezi olarak seçip, bütün dinlerin temsilcilerini alıp oraya götürdük?

Şimdi, bunları düşündüğümüz zaman, gerçekten biz bu ülkede, bu topraklarda yaşayan kendi azınlığımız, kendi yurttaşımız, askerliğini yapan, vergisini ödeyen, bu topraklarda soluk alan insanlarımıza karşı ayrımcı olursak… Bunu, insani ve vicdani açıdan biraz teraziye vurmak gerekir. Biz kendi yurttaşlarımıza eşit yurttaş, onurlu yurttaş, mutlu yurttaş muamelesini yapmadığımız zaman bu ülkenin büyüklüğünü, bu ülkede hukukun üstünlüğünü, bu ülkede insana ve onuruna olan saygımızı nasıl kanıtlayacağız?

Yani, şu an, geçmişte, baktığımız zaman, Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı, yaşanan mübadeleler oldu, bitti. Ama şu an Türkiye’de çok az, Süryanilerin sayısı 5 bin civarında, 40-50 bin civarında Ermeni cemaati var, Yahudi cemaatini alıp diğerleriyle topladığınız zaman 1 milyon etmiyor 70 milyon Türkiye’de. Şimdi, bu kadar etmeyen bir konuda kıyameti koparıyoruz. Eğer kıyameti koparmak gerekiyorsa, eğer vatanseverlikse, insanları dillerinden, dinlerinden, mezheplerinden, renklerinden aşağılayarak, dışlayarak, düşman görerek, potansiyel suçlu görerek değil; potansiyel hayır kurumları olan cemaat vakıflarını potansiyel suçlu görerek değil… İşte, potansiyel suçluyu gördük, Ortodoks Kilisesine yuvalanmış illegal çeteler, örgütler, hukuk tanımayan, nizam tanımayan, bu Meclisi tanımayan, insan haklarını tanımayan, demokrasiyi tanımayan, darbe yapmaya kalkan, bu ülkede karışıklık yapmaya kalkanlardadır potansiyel. Bunu çok iyi görmek lazım. Bu duygularla bakarsak, o zaman doğru bir şeyler yapmış oluruz.

Bizim, yüz on tane cemaat vakfının bir tane okulu var; geçmişte cemaati vardı, öğrencisi vardı. Şimdi, gitmiş, cemaati de yok, öğrencisi de yok, o okul da harabe. Şimdi, bu harabeyle ilgili bir yasa çıkıyor, diyor ki: “Bu gayrimenkulünü değerlendir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – “İstiyorsan, okul olarak değerlendiremiyorsan -kendi cemaatinin malı mülküdür- vasiyetine uygun, vakıfnamesine uygun bunu değerlendir.” diyor. Bu tür düzenlemeler üzerinde bugün tartışıyoruz. Bugün Türkiye’de biz Avrupa Birliğine de kendi kimliğimizle, kültürümüzle girersek, orada korku, 70 milyon Türkiye’nin Strasbourg’da 90 tane Avrupa Parlamentosunda milletvekiliyle buradaki milletvekillerinin Strasbourg’da olması zamanında duyacakları gerçekler ve korkulardır. Biz Strasbourg’a 80 milletvekiliyle gittiğimiz zaman kendimizi anlatabiliriz, bu ülkeyi savunabiliriz. Yoksa, uluslararası şirketler gelmiş, Türkiye’nin ekonomisini hallaç pamuğuna çevirmiş, bankalarınızın yarısından fazlasını satın almış, fabrikalarınızın yarısından fazlasını satın almış, ondan sonra burada hamaset, vatan nutukları atmakla… Bu ülke bu Vakıf Yasası’yla batmaz. Ben çok açık söylüyorum. Biz bu konuda kendimize yeni bir sanal hobi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, teşekkür ederim.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Teşekkür ederim, sağ olun. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahsı adına, Manisa Milletvekili İsmail Bilen.

Sayın Bilen, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına, Vakıflar Kanunu üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, değerli arkadaşlar, bir fikrimi sizinle paylaşmak istiyorum. Biz öyle bir medeniyetin mirasçılarıyız ki, 70 milyonluk Türkiye’de bir tek kişiye yapılacak hukuksuzluğu men eden bir inancın, bir medeniyetin mensuplarıyız. Biz birbirimize böyle bakmak durumundayız. Dolayısıyla da, medeniyetimizin bir ürünü olan vakıflarımızı çağdaş bir kanuna kavuşturmak ve günümüz ihtiyaçlarına uygun bir kanun yapmak gayesiyle bu tasarı hazırlanmış ve ilk defa da bu tasarıyla, yabancı ülkelerdeki, ecdadımızdan yadigâr kalan vakıflarla ilgili sorumlu bir birim de bu Kanunumuza vazedilmiş, dercedilmiştir.

Arkadaşlarımızın bir kısmını hayretle izliyorum. Bizi, Kanun’u okumamakla itham ettiler, ben Kanun’u gayet iyi okudum; geçen dönemde de okudum, bu dönemde de. “Denetim yok” deniyor; bakın, üç türlü denetim getiriliyor bu Kanun’la. İç denetimle birlikte…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye değiştiriyorsunuz Kanun’u?

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Bakın, gaye ve amaca uygunluk, mevzuatımızın bir parçası. Türk Ceza Kanunu’muz ortada. Genel Müdürlüğün de bu yetkisi kaldırılmamış, Genel Müdürlüğün bu yetkisi güçlendirilmiş durumda Sayın Başkanım. Dolayısıyla gayeye, amaca aykırılık söz konusu ise gerek Ceza Kanunu’muz gerek savcılarımız gerekse silahlı kuvvetlerimiz, zabıtamız, polisimiz bununla ilgili mücadelesini yapma yetkisi ve salahiyetine sahiptir. (MHP sıralarından gürültüler)

FARUK BAL (Konya) – Silahlı kuvvetlerle ne alakası var?

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Yani, Kanun’da tamamen denetim kaldırılmış…

FARUK BAL (Konya) – Silahlı kuvvetlerle ne alakası var? Silahlı kuvvetler mi denetleyecek bunu?

İSMAİL BİLEN (Devamla) - “Denetim kaldırıldı” deniyor; deminden beri hangi konuşmacı çıkarsa…

FARUK BAL (Konya) – Yani, silahlı kuvvetler mi denetleyecek bunu?

İSMAİL BİLEN (Devamla) - Bakın, aslında 11’inci maddeyle getirilmek istenen çok teknik bir konu. Kesilecek idari para cezasıyla ilgili, Kabahatler Kanunu’na atıfta bulunuluyor, Kabahatler Kanunu’na göre yapılacak itirazlar düzenleniyor. Ama hayretle izliyorum, Kanun’un maddesiyle, 11’inci maddeyle ilgili hiçbir, evet hiçbir konuşma yapılmadı.

Şimdi, yurt dışındaki, kendi ecdadımızdan yadigâr kalan vakıflarla ilgili bir birim var mıydı? Yetmiş yıldır, seksen yıldır, cumhuriyet kurulalı var mı? Yok. Bunun sorumlusu AK Parti mi? İlk defa böyle bir müessese getiriliyor. Bunun için, bence AK Partiyi, AK Parti Hükûmetini tebrik etmek gerekir. Endişelerinize belki haklılık verilebilir veya haklı görülebilir, makul de karşılanabilir. Ancak medeniyetimiz, sadece, haksızlık karşısında susanı dilsiz şeytan addetmiyor, bir tek kişiye yapılacak yanlışı da yasaklıyor, menediyor. Biz o kültürün de, o medeniyetin de bir parçası değil miyiz? Niye böyle bakmıyoruz? Mütekabiliyet kendi vatandaşlarımıza uygulanabilir mi? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil mi azınlıklar? (MHP sıralarından gürültüler)

Nasıl? Azınlıklar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Anayasa’mızın 10’uncu maddesi de bunlara yapılacak muameleyi eşitlik kuralına bağlıyor. Peki bu eşitlik kuralını nasıl menedebilirsiniz?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Yurt dışında bunlar için ne yapılıyor?

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakınız mütekabiliyet esası bunlar için getirilmiyor. Mütekabiliyet esası…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Bunlar uygulanmaz, bunlar uygulanmaz.

FARUK BAL (Konya) – Yapacağı hiçbir iş yok, maaşa bağlıyorsunuz,

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Aynı zamanda vakıflar amacını ne ile gerçekleştirir? Sayın Bakanım, vakıflar amacını, kendilerine bahşedilen, kendilerine verilen sermayeyle… Bu sermayeyi güçlendirmek adına şirketlere ortak olması, ticari faaliyette bulunmasını nasıl engelleyebiliriz? Bu faaliyetleri sadece baştan bağışlanmış bir gelirle nasıl sınırlandırabiliriz? Bunu güçlendirmek istiyorsak, hem…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Türkiye’deki vakıflar için de sınırlama var, yani, cemaat vakıfları değil.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bu sınırlandırma yanlıştır, kanaatimiz budur. Sizin kanaatiniz farklı olabilir Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Başkanım…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – İsmail Bey, Genel Kurula hitap edin.

BAŞKAN - Sayın Bilen, Genel Kurula hitap ediniz efendim.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – Dolayısıyla bu tasarı ile yabancı ülkelerde kurulacak, Türk vatandaşları tarafından kurulacak vakıflarla ilgili, Türkiye’de de kurulacak yabancı tüzel kişiler veya yabancı şahıslar tarafından kurulacak vakıflarla ilgili mütekabiliyet esası getirilmiştir. Dolayısıyla da inanıyorum ki mevzuattaki dağınıklığı da giderecek bu hüküm 10 tane kanunu, 6 tane tüzüğü, zannediyorum 20’nin üzerinde yönetmeliği de tek bir metinde zapturapt altına alacak ve dağınıklık da giderilmiş olacak, şüpheler de. Daha doğrusu, müphem kalan konular da vuzuha kavuşmuş olacaktır. Dolayısıyla bu Kanun’un bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bilen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

İSMAİL BİLEN (Devamla) – …iyi tarafını görmek gerekirse, mevzuattaki dağınıklığı da giderecektir. Aynı zamanda da, Türkiye’nin dışında bulunan ecdat yadigârı vakıflara da sahip çıkılabilecek bir müesseseyi, bir kurumu kurmuş olması nedeniyle de inanıyorum ki çok hayırlı hizmetlere de vesile olacaktır. Dolayısıyla Kanun’un vakıflarımıza ve ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Malatya Milletvekili Ömer Faruk Öz.

Sayın Öz, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 5555 sayılı Vakıflar Yasa Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 11’inci maddede şöyle belirtilmektedir: “Genel Müdürlükçe yapılan tebligat sonucuna rağmen görevini yerine getirmeyen vakıf yöneticileri vakfiye esasları doğrultusunda kurulunu toplamayan vakıf yöneticilerine her bir eylem karşılığında beş yüz YTL idari para cezası verilir.” diye belirtilmektedir.

KADİR URAL (Mersin) – Beş yüz YTL değil, beş yüz Türk lirası. Yanlış okuyorsunuz herhâlde.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Hatibe müdahale etmeyiniz.

Sayın Öz, buyurun.

KADİR URAL (Mersin) – Yanlış okuyorsunuz.

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Evet, siz düzelttiniz.

KADİR URAL (Mersin) – Düzeltin o zaman.

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Siz düzeltiyorsunuz ya…

KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ederim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Siz yanlış yapın, biz düzeltelim.

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Evet, burada “Verilen bu idari para cezalarına ilgililer Kabahatler Kanunu’na atıfta bulunarak itirazda bulunabilir.” diye bir madde vardı. Bu yasa tasarısı veto edildikten hemen sonra çıkan 5560 sayılı Kanun’la bu Anayasa’ya aykırılık hükmü ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla bu maddenin aynı şekilde geçmesini talep ve arz ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada üç saattir dinliyoruz. Hep her şeyin en olumsuz yönlerine bakıyoruz. Niye bu vakıfların olumlu yönlerine bakmıyoruz? (MHP sıralarından “Yok ki” sesleri) Şöyle bir bakıyorum, 2002’de 44 milyon YTL olan vakıflar bütçesi 2007 yılında 410 milyon YTL’ye çıkmış. Bu, hazineden bir kuruş para almadan kendi öz kaynaklarıyla oluşturulan bir bütçedir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Beş yıl önce neredeydiniz, bu paralar neredeydi? Bunu soran yok. 44 milyon YTL’den 410 milyon YTL’ye çıkan bütçe ve bunun karşılığında neler mi yapılmadı? Sayın vekillerim… (MHP sıralarından gürültüler)

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Akdamar Kilisesi onarımı…

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – O da yapıldı…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kızılay…

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Onu da söyleyeceğim…

1999’la 2002 yılları arasında onarılan eski eser sayısı 46 adet iken, 2002 ile 2007 yılları arasında binin üzerinde eski eser onarılmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ecdat yadigârı o eserlerimiz geçmişten bugünümüze geldiği gibi, bizden sonraki nesillere de layıkı veçhile ile intikal ettirmek üzere onarılmıştır.

Değerli arkadaşlar…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Vakfın parasını hep kiliseye harcıyorsunuz.

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, kilise de bu ülkenin gerçeğidir. Yani, o şekilde, kusura bakmayın…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sizin gerçeğiniz.

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – İşi o boyuta getirirseniz, yani, en az sizin kadar milliyetçiyiz…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Camilerin elektrik parasını ödemiyorsunuz, suyunu ödemiyorsunuz, kilise onarıyorsunuz.

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Arkadaşlar…

BAŞKAN – Sayın Öz, Genel Kurula hitap ediniz siz efendim.

Buyurun.

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Neyse artık… Yani, bu nereye gitti? Şimdi, ben bu konuları açmak istemiyorum. 2002’den…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Açalım, açalım…

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Açalım tabii…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Her şeyi konuşalım.

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Konuşalım tabii…

Eskiden 50 milyon dolar giden bankalara, nereye gitti bu paralar? Yüzde 58’i Vakıflar Bankası Vakıflar Genel Müdürlüğünün. Ya… Hortumlar nereye gitti?

Lütfen, arkadaşlar, bu şekilde demagoji yaparak bir yere gidemeyiz. Bu ülkenin gerçeklerine göre hareket etmek zorundayız ve şu Kanun’da şunu da anlamıyorum: Cemaat vakıflarıyla ilgili birçok şeyler konuşuldu. Hiçbir vakıf bir cemaati desteklemek üzere kurulamaz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Amaç ve işlev değişikliği…

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Cemaat vakıfları uluslararası faaliyetlerde bulunamaz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Nasıl bulunamaz? Baksana Yasa’ya!

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Bakarsanız… Siz de bakın!

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Yasa’yı oku!

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Sayın Vekil, üslubuna dikkat et. Burası dağbaşı değil.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Yasa’yı oku, yanlış bilgilendiriyorsun!

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Üslubuna dikkat et!

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Yasa’yı oku, yanlış bilgilendiriyorsun!

BAŞKAN – Sayın Öz, Sayın Ünlütepe, sayın milletvekilleri, Sayın Hatip, karşılıklı konuşmayalım.

Buyurun.

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Zaten yeni vakıflar şu anda da uluslararası faaliyetlerde bulunuyorlar.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Yasa’yı oku! Ezbere konuşuyorsun!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen Hatibi dinleyelim.

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Biraz saygılı olursanız var ya…

BAŞKAN – Sayın Öz…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Yalan konuşuyorsun!

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Babam yaşımdaki adamsın, biraz saygılı olsan, üslubuna dikkat etsen ne olur yani! Hiç yakışıyor mu sana?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Toplumu yanıltıyorsun!

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Hiç yakışıyor mu?

BAŞKAN – Sayın Öz, lütfen…

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Ben ne olduğunu çok iyi biliyorum.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Toplumu yanıltıyorsun!

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Dinlerseniz… Dinlerseniz…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Bunu oku!

BAŞKAN - Sayın Ünlütepe… Sayın Öz…

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Evet.

BAŞKAN – Genel Kurula hitap edin siz, buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Bunu lütfen oku!

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Bugün…

KADİR URAL (Mersin) – Malatya sizi dinliyor!

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Dinliyor, dinliyor. Evet, onu da söyleyeyim. Cumhuriyet kurulduğu günden bugüne Malatya’daki hiçbir tarihî eser onarılmazken…

KADİR URAL (Mersin) – Malatya’ya sevgiler, saygılar de! Malatya seni dinliyor!

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – …Malatya’da bu beş yıllık iktidar döneminde 25 trilyon liralık yatırım yapıldı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Malatya dinliyor tabii, dinliyor Malatya. Kimin ne yaptığını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KADİR URAL (Mersin) – Malatya sizi dinliyor!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, saygıdeğer grup başkanı arkadaşlarım; lütfen, böyle bir üslup yok. Bakınız, bütün konuşan hatipleri dinleme diye bir görevimiz var. Lütfen, böyle olduğumuz yerden…

KADİR URAL (Mersin) – Hatipler de doğru konuşsun ama ya!

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilim, lütfen…

KADİR URAL (Mersin) – Hatip de doğru konuşsun!

BAŞKAN – Buyurun konuşmanızı tamamlayınız Sayın Öz.

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Bu şekilde… Bu hazırlanan yasa tasarısı Medeni Kanun’a ters düşmemektedir.

BAŞKAN – Sayın Öz, konuşmanızı tamamlayınız.

ÖMER FARUK ÖZ (Devamla) – Tamam Sayın Başkan.

Bunun için değerli arkadaşlar, lütfen dinlemesini bilelim. Konuşma sırası gelmişse gelip konuşursunuz.

Ben, bu vesileyle, bu Kanun’un hayırlı olması temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Ağyüz, buyurun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum: Büyük hukukçu, saygın Cumhurbaşkanı Sayın Sezer’in iade ettiği Vakıflar Kanunu’nda iade gerekçesi 8 sayfa. Maalesef Adalet Komisyonunun 4 sayfa ve büyük hukuksal temeli olmasına rağmen hiçbiri incelenmemiş. Şimdi diyorsunuz ki: “Yeni bir statü kazandırıyoruz.” Hayır, yeni bir hukuki statü kazandırmıyorsunuz. Kurulmuş vakıflarınız var, bu vakıflarınıza ticari yaşamda kolaylık sağlamaya çalışıyorsunuz. Bugüne kadar göz yumduğunuz vakıflar var. Bunlar Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı, Hizmet Vakfı, Demokrasi Vakfı, Deniz Feneri Derneği. Şimdi, bunlara şirket kurma ve üçüncü sektör olma kolaylığı sağlıyorsunuz. Bunu göz ardı etmek için de cemaat vakıflarını kullanıyorsunuz. Yimpaşzede yarattınız, Kombassanzede yarattınız, İhlaszede yarattınız. Bugün de vakıf sektörü, vakıfzede yaratacaksınız. Niye Vakıflar Genel Müdürlüğünde “cumhuriyet” başlığı adı altında “demokrasi” başlığı adı altında vakıf kurulmasına izin vermiyorsunuz. Bunlara her türlü engel çıkarılıyor, ama herhangi bir cemaate bağlı olan vakıf…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağyüz.

Sayın Pazarcı, buyurun.

HÜSEYİN PAZARCI (Balıkesir) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sorum şudur: Kanun’da yer alan “milletlerarası mütekabiliyet” ilkesinin devletlerin kendi vatandaşları olan azınlıklara tanıdığı hakları kıyaslamak yoluyla uygulanmasının hukuken ve fiilen olanaklı olduğunu düşünüyor musunuz? Örneğin, Yunanistan’ın Batı Trakya Türklerine yaptığı olumsuz uygulamalar karşısında mütekabiliyete dayanarak Rum vatandaşlarımızın vakıflarının haklarının kısıtlanmasına kalkıldığında, birçok örneğini gördüğümüz gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aracılığıyla bunun önlenebileceğini hiç düşündünüz mü?

Öte yandan, Musevi ve Ermeni cemaat vakıfları bakımından mütekabiliyeti hangi devleti değerlendirerek uygulayacaksınız? İsrail ve Ermenistan’ı mı, örneğin Musevi vatandaşlarımız için daha çok bulundukları Amerika Birleşik Devletleri’ni mi?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Pazarcı.

Sayın Öztürk.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Adalet Komisyonu Raporu’nda “Mülkiyet hakkı ile egemenlik, farklı iki kategoriyi anlatmaktadır. Egemenlik anlamında vatanımız içinde yer alan bir çakıl taşı bile feda edilemez.” denilmektedir. Ancak düzenlemeyle azınlık vakıflarına yeni mal edinme, yurt içinden ve dışından bağış kabul etme gibi imkânlar getiriliyor, ayrıca iktisadi işletme ve şirket kurma hakkı tanınıyor.

Vakıfların zamanla oluşacak ekonomik gücünün siyaseti de belirleyeceği gerçeği karşısında Adalet Komisyonunun hamaset niteliğindeki “Vatanın bir çakıl taşını bile feda etmeyiz.” görüşüne siz inanıyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Sayın Çalış.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, gayrimüslimlerin vakıflarının, bu Yasa’nın uygulamaya geçmesinden sonra, doğruluğu tartışılacak belgelerle Vakıflar Genel Müdürlüğü ve yargıda mal varlığını tescil ettiremeyince uluslararası mahkemelerde tescil imkânı yolu açık mıdır? Böyle bir durum olursa ülkemizin ödeyeceği tazminat hakkında bir öngörünüz var mıdır?

İkinci sorum: Patrik Bartholomeos 18 Kasım 2002’de Kastamonu gezisinde, bir kitapçık çıkararak “Şu caminin yeri kiliseydi. Şurası falancanın evi.” gibi âdeta tespit yapmaktadır. Bu iddiaları ülkemizin her yerinde yapmak mümkündür. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yoluyla hak sahipliği yolu açılırsa, şahıslara ödenecek tazminatlar hakkında bir öngörünüz var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

Sayın Kalaycı.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Fatih Sultan Mehmet vasiyetinde diyor ki: “Nefis kilise Ayasofya, kıyamete kadar cami olarak vakfedilmiştir. Bunu Allah’a, ahirete, onun heybetine inanan hiçbir mahluk –sultan olsun, hâkim olsun, bir mütegallibe olsun- değiştiremez. Vakıf şartlarını kim değiştirirse, Allah’ın, meleklerin, bütün insanların laneti onların üzerine olsun. Yüzlerine bakan ve onlara şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın.”

Bu Kanun’da Ayasofya’nın dahi azınlık vakıflarına devrinin söz konusu olduğunun farkında mısınız?

Yıllardır “Ayasofya ibadete açılsın.” dediniz. Yoksa Ayasofya’nın kilise olarak mı açılmasını istiyordunuz?

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kalaycı.

Sayın Akkuş, buyurun.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakan, Türk Medeni Kanunu’nun -4721 sayılı Kanun- Üçüncü Bölümü, 101’inci maddesine göre, “Belli bir ırk ya da cemaat mensuplarını desteklemek amacıyla vakıf kurulamaz.” denilmektedir.

Hâl böyle iken, yeni kurulan bir vakfın mal ve nakdi yardım yapma ve almasıyla ilgili serbestî sonucu Vakıf Yasası ve Medeni Kanun’un delinmesine müsaade edilmiş olmuyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ağyüz’ün sorularında amacını aşan birtakım ifadeleri oldu. Bugün Türkiye’de faaliyette bulunan vakıflar, türü ne olursa olsun, ticari işletme açabilmektedir. Bunu hepiniz biliyorsunuz. Şayet vakıflarla, vakıf müessesesiyle azıcık ilişkiniz varsa bilmelisiniz ki, şu anda, bu Kanun çıkmadan önce, şu anda meri Kanun’a göre bütün vakıflar ticari işletme kurabilmektedirler.

Demin sözünü ettiğiniz birtakım sivil toplum kuruluşları, yok, Gönüllü Teşekküller Vakfı, işte, Deniz Feneri vesair… Bunlar benim bildiğim kadarıyla -özellikle Deniz Feneri- Türk milletinin gönlünde önemli bir yer işgal etmiş, çok önemli faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Her Türk vatandaşının o faaliyetlerden bana göre gurur duyması gerekir. Sorgulamadan, kim yapıyor, kim ediyor demeden, sorgulamadan gurur duyması gerekir.

Diyorsunuz ki: “Cumhuriyet, demokrasi ismiyle niye vakıf kurulmuyor?” Kurulabilir. Türk Demokrasi Vakfı var. Var… Yani, dolayısıyla, bunları iyi irdelersek, bu sorularımızın çok da fazla bir tabanı bulunmadığını göreceğiz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bunlar sorularımın cevabı değil.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Efendim, siz sorunuzu sordunuz, ben de cevaplıyorum.

Sayın Pazarcı’nın, mütekabiliyet ilkesi… “Batı Trakya’da Müslüman azınlıkla, Türkiye’deki gayrimüslim cemaat arasındaki uygulamalar itibarıyla mütekabiliyet söz konusu mu?” diyor.

Kesinlikle böyle bir şey söz konusu olamaz. Mütekabiliyet kavramı uluslararası hukukun önemli bir kavramıdır. Yabancı ülke vatandaşları arasında söz konusu olur.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – “Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlık.” diyor.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Batı Trakya’yla ilgili Yunan terminolojisini kullanıyorsunuz Sayın Bakanım. Yunan ağzıyla konuşuyorsunuz.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım lütfen…

Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap ediniz.

Sayın Korkmaz, lütfen…

Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Şimdi, efendim, Lozan Anlaşması’nda Türkiye’de gayrimüslim azınlıklar olarak ifade edilen cemaatler var. Bunlar Türk vatandaşıdır. Yine, aynı şartların paralel bir biçimde, mütekabiliyet esasına dayanmaksızın -yanlış hatırlamıyorsam 45’inci maddesinde öngörülüyor- paralel bir biçimde Batı Trakya’da yaşayan Müslüman Türkler için de uygulanması yükümlülüğü Yunanistan’a getirilmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla, burada mütekabiliyet söz konusu değil. Bir paralel uygulama öngörülmüştür.

Efendim, Sayın Öztürk’ün egemenlik, mülkiyet kavramı çerçevesinde ifade ettikleri hususlara katılmamız mümkün değildir. Türkiye egemen bir ülkedir. Toprağın ne anlama geldiğini de hepimiz bilmekteyiz. Dolayısıyla, bu Kanun’la ne Türkiye'nin egemenliğine bir nakisa ne de toprak bütünlüğüne bir eksiklik söz konusu olması mümkün değildir.

Efendim, Sayın Çalış “Patrik Bartholomeos’un bir gezisinde -işte, bir yerden bahisle- burada bir kilise vardır şeklindeki tespiti yaygınlaşacak mı?” diyor. Bir kere, bu Kanun’un Fener Rum Patrikhanesiyle, kiliselerle alakalı bir tarafı yok. Kiliselerin tüzel kişiliği yoktur, kiliseler ibadethanedir. Biz, burada cemaat vakıflarına ilişkin yaptığımız düzenleme çerçevesinde Türkiye'nin neresinde olursa olsun kiliselerin bu Yasa’ya dayalı olarak ihya edileceği anlamına gelecek bir yoruma katılmamız mümkün değil. Böyle bir durum da kesinlikle söz konusu değil. Ama, elbette ki vatandaşların ihtiyaçları varsa ibadetlerini yapacak, her neye inanıyorlarsa, onu da ihya etmeleri, diriltmeleri hakkıdır.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sorumun cevabı bu değil Sayın Bakanım, cevabını alamadım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Kalaycı, maalesef konuyu fazla irdelemeden bir soru yöneltti.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Geçici maddeye bakın Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Şimdi, efendim, Fatih Sultan Mehmet’in Ayasofya Camii ile ilgili beyanlarına atıfta bulundu ve sonunda da dedi ki: “Kilise olarak mı açılacak?” Şimdi, arkadaşlar, ben size Ayasofya’nın tapusunu okuyorum, biraz sonra da ekrana getireceğim. Tapusunda, Vakıflar Bölge Müdürlüğü İstanbul, Tapu Sicil Müdürlüğü İstanbul, Tapu Sicil Müdürlüğü, yine İstanbul Eminönü ilçesi. Taşınmazın niteliği yazılmış. Vakıf adı: Ebu’l-Feth Sultan Mehmed Vakfına ait. Yani Fatih Sultan Mehmet’in kurduğu vakfa ait. Orijinal tapusu da bu. Bak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Kıbrıs… Maraş… Kıbrıs ile Maraş’ı nasıl verdiniz? (MHP sıralarından gürültüler).

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Hayır, Fatih Sultan Mehmet Vakfına ait Ayasofya’nın tapusu. Nasıl böyle bir şey düşünebilirsiniz? Hayretle, taaccüple karşılıyorum.

KADİR URAL (Mersin) – Geçici 7’nci madde!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, 7’nci maddeyi çok iyi okumak lazım. 7’nci maddede… Uygulanabilmesi için 1936 Beyannamesi’nde yer almış olması lazım, bir; hâlen tasarruflarında olması lazım, iki; başkasının adına tapulu olmaması lazım, üç; namı müstear, namı mevhumu olarak kayıtlı olması lazım, dört. Bu Fatih Sultan Mehmet namı müstear mı size göre, namı mevhum mu? Olur mu böyle bir şey? Yani dolayısıyla burada bir bilgi eksikliği var.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Maraş… Maraş…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakanım, bakın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuru hakkı…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Efendim, Sayın Akkuş’un…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – …iç hukuk yolları tüketilmeden kabul edilmeye başlandı.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Son bir soru, cevap veriyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Akkuş’un, “Medeni Kanun’un 101’inci maddesinden bahisle… “Irk ve cemaat esasına dayalı vakıf kurulamaz deniliyor, kurulabilecek mi?”

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yabancılar kuracak ya Sayın Bakan, yabancıların kurduğu vakfa satış yapılacak.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Değerli arkadaşlar, Türkiye’de… Yani bakın, bu Parlamento çok önemli bir kurul, milletin temsil edildiği bir yer. Burada konuşurken biraz daha bilgili olarak konuşmak gerekir diye düşünüyorum. Başından bu yana şu vurguyu yapıyoruz: Arkadaşlar, Türkiye’de 161 tane cemaat vakfı var. Bu da Lozan Anlaşması’yla bu statüyü kazanmış ve 1936 Beyannamesi’yle, cumhuriyetin kurucusu Atatürk tarafından çıkarılmış 2762 sayılı Kanun’a dayalı olarak 1936 Beyannamesi’yle bu hayır kurumları olan cemaatlere ait bu kurumlar Atatürk döneminde vakıf statüsüne kavuşturulmuştur. Bunların sayısı 161’dir. Bunların artırılması, yeniden ırk ve cemaat esasına dayalı vakıf kurulması mümkün değildir. Bu Kanun’un öyle bir amacı yok ve bu Kanun’da da yeni bir cemaat vakfı kurulmasına dönük bir düzenleme kesinlikle söz konusu değildir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, madde üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık durumlarına göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına

Görüşülmekte olan 5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 11. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz.

“(2) Lozan Antlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme statülerine uygun olarak ayrıca düzenlenir.”

 

Faruk Bal

Emin Haluk Ayhan

Mustafa Enöz

 

Konya

Denizli

Manisa

 

Metin Ergun

 

Ahmet Orhan

 

Muğla

 

Manisa

T.B.M.Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı yasa tasarısının 11. maddesinin son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

T.B.M.Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 Sıra Sayılı Yasanın 11. maddesinin yasa metninden çıkarılmasını arz ederiz.

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Halil Ünlütepe

Şahin Mengü

 

Malatya

Afyonkarahisar

Manisa

 

Şevket Köse

 

İsa Gök

 

Adıyaman

 

Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, konuşacak mısınız?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – İsa Bey konuşacak efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, Mehmet Müezzinoğlu’nun -AKP’den bir arkadaşımız- cümlesini tutanaktan okuyorum arkadaşlar: “Bu ülke ve bu millet bugün dünya milletleri arasında hâlâ hak ettiği saygın yeri ve hâlâ dünya ülkeleri arasında güçlü yerini alamadı.”

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Daha ileride…

İSA GÖK (Devamla) – Arkadaşlar, Türk milletinin saygınlığını hiçbir milletvekili, bu Mecliste, bu kürsüde, bu şekilde ayaklar altına alamaz. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Çarpıtmayalım!

İSA GÖK (Devamla) – Herkes kendine gelecek. Herkes kendine gelecek, kimi temsil ettiğini, hangi Mecliste olduğunu, gazi Mecliste olduğunu, Ulusal Kurtuluş Savaşı yürüten Mecliste oturduğunu bilecek ve titreyecek. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Bu laf düzeltilmeli. Bu laf, özür dilenmeli. Taviz vererek, saygın olmak, müstemleke insanlarının mantığıdır. Kıbrıs’ı ver! Limanları ver! Limanları ver! Ormanları ver! Maden Kanunu çıkar, madenleri ver! Saygın mı olduk? Saygın mı olduk? Müstemlekeyle saygın olunmaz. Önce mantığı düzeltmeniz lazım. Bu konuşmada bu kelimelerin düzelmesi lazım. Türk milleti adına konuşuyorum burada. Anayasa’mıza göre, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı herkes bu millete dâhildir, asla ayrım yapmıyorum, herkes adına konuşuyorum.

Teşekkür ediyorum.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Siz de “müstemleke”yi düzeltin.

İSA GÖK (Devamla) – Arkadaşlar, deniyor ki, mevzuatı toplayalım diye bu Kanun’u getirdik. İşte, ne deniyordu? On kanun, altı tüzük, altı tebliğ, yirmi yedi yönetmelik var. Yine yapacaksınız aynısını. Atama yönetmeliği, disiplin yönetmeliği, tüzüğü, yapacaksınız. Normal hiyerarşide bu zorunluluktur. Bunu, sakın ha sakın, buraya birisi gelip de bu Kanun’un getiriliş, ihdas amacı olarak açıklamasın, güldürmeyin bizi. Her kanunda, tüzük, yönetmelik, tebliğ olacak. Az önce bilgisayarımda taradım, hepsini taradım, hepsi yine zorunlu tüzükler, çıkartmak zorundasınız. Böyle bir gerekçe olamaz.

İkinci bir gerekçe, AB’ye uyum sağlamalıyız diye. Bakanın konuşmasını okudum az önce.

Arkadaşlar, AB’de böyle bir mevzuat yok. Olmayanın uyumu mu olur? Yok böyle bir mevzuat. Avrupa Birliğinde yok. Bir tek Almanya’da parti vakıfları var. İşte, o Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra, bir anda emperyalist ülkelerin coştuğu, azınlıklar, cemaatler, coşup da saldırdığı, “Kadife Devrim”, “Pembe Devrim” dedikleri, yaratan, o devrimleri yaratan, o hükûmetleri düşüren, rejimleri değiştiren vakıflar var. Özlediğiniz bu mu? Buyurun, geçirin Kanun’u. Buyurun, geçirin.

Cemaat vakıfları, arkadaşlar. Bakın, deniyor ki: “Gayrimenkul alımı konusunda, taşınmaz alımı konusunda engel vardı.” Yapmayın ya! Bu Kanun’da böyle bir gerekçe konuşulamaz. Hiçbir bakan bu lafı diyemez. Niye diyemez? Arkadaşlar “36 Beyannamesi” diyor Sayın Bakan; doğru. 1936 yılında bütün vakıflara, cemaat vakıflarına, -Medeni Kanun bunlara vakıf statüsü vermişti 26’da- dendi ki: Emvalinizi ortaya dökün bakalım, bunların hepsini senet yerine kabul edelim, bunların hepsi senet olsun. Geldi hepsi. 36’dan 74’e kadar bu vakıflar taşınmaz edindiler. 74 yılında, beş yıllık bir davanın sonucu… Buraya birisi çıktı dedi ki geçen konuşmada: “İşte, Kıbrıs Barış Harekâtının maneviyatı içerisinde Yargıtay böyle bir karar verdi.” Yalan. Yargıya laf atmayın. Yargıya laf atmayın. Yargıya saygı duymak lazım. Beş yıllık bir dava sonucunda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Lozan Anlaşması’nda cemaatlerin 36 Beyannamesi sonrası, yani, Lozan sırasında edindiği mallara ilaveten yeni mal edinemeyeceklerine hükmetti. 74’ten sonra mal edinemediler. Gelinen noktada nereye gelindi? Ama, mal edinme engellenmedi.

Arkadaşlar, 2762 sayılı Yasa iyi bir yasa, harikulade bir yasa. Bu Yasa’da on beş tane değişiklik gerçekleştirildi; 38, 39, 49, 50, 52, 64, 81. Ama, en önemli değişiklik, bizim, Cumhuriyet Halk Partisinin Mecliste olmadığı tarihte, arkadaşlar, 3 Ağustos 2002, 4771 Sayılı Kanun, bu Kanun’la azınlık vakıflarının, cemaat vakıflarının taşınmaz mal edinmesi önündeki engel kaldırıldı, 74 tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı bitirildi. Taşınmaz mal edinemiyorlar, bu Kanun’u yeniden onun için getiriyoruz demeyin. Zaten, bizim olmadığımız Mecliste bu Kanun geçti.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Barajın altındaydınız o zaman.

İSA GÖK (Devamla) - Bunu uyguladınız, yönetmeliği yayımladınız. Bu Kanun… Mal edinebiliyorlar.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Anayasa Mahkemesine…

İSA GÖK (Devamla) – Lütfen… Lütfen…

Devam edeceğim arkadaşlar, çünkü, sürem de doldu. Önerge hakkında… Diğerinde konuşacağım.

Fakat, bakın “Restorasyon yapamıyoruz.” diyorlar. Hangi engel var restorasyon konusunda ya? Yapın restorasyonu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gök, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

İSA GÖK (Devamla) – Bakın arkadaşlar, şunu hassaten belirtmek istiyorum: Biz, grup olarak hiçbir cemaate, hiçbir azınlığa asla ve asla farklı gözle bakmıyoruz. Biz, hümanist felsefenin partisiyiz.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Türk milletine karşı da keşke hümanist olsaydınız!

İSA GÖK (Devamla) - Biz, insanlara insan olması sebebiyle bakıyoruz. Mersin’deki LinaLina benim dostumdur, iyilik meleğidir. Diş Hekimi Şahin, ortodoks kilisesi yönetim kurulunda, Ortodoks kilisesinde. Şahin benim kırk yıllık dostumdur. Bunlar bizim dostlarımız. Bizim tavrımız onlara değil. Onlar bu ülkenin vatandaşları. Bizim kardeşimiz, hiçbir ayrımımız yok. Hepsi bizim en yakın dostlarımız. Ama, bu Kanun’la amaçlanan şeyler farklı. O yüzden diyorum Kanun’u okuyun. Bu Kanun’la çok farklı şeyler, dayatmalar geliyor. Lozan’da yer almayan yeni ödünler veriliyor. Lozan ne dedi? Dört konuda vakıf hakkı verdi Lozan: dinî, hayrî, sosyal, eğitimsel. Siz, yeni vakıf yaptınız bu vakıfları, bütün önünü açtınız. Ne yapıyorsunuz siz? Okuyun, bakın, anlamaya çalışın ve lütfen kendinize gelin.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

III.- Y O K L A M A

(MHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, yoklama yapılmasını istiyoruz.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, önergenin oylanmasından önce bir yoklama talebi vardır.

Şimdi, bu talebi yerine getireceğim. Önce, yoklama talebinde bulunan sayın üyelerin salonda bulunup bulunmadıklarını tespit edeceğim.

Sayın Şandır, Sayın Bal, Sayın Kutluata, Sayın Akcan, Sayın Ertugay, Sayın Tankut, Sayın Bulut, Sayın Vural, Sayın Akkuş, Sayın Çalış, Sayın Enöz, Sayın Paksoy, Sayın Özdemir, Sayın Bal…

Arkadaşlar, ayakta duran arkadaşları okuyacaktım, şu anda 20’yi bulamadım.

Sayın Çelik, Sayın Ural…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Geliyorlar, biraz daha bekleyin Sayın Başkan, acele etmeyin!

BAŞKAN – …Sayın Homriş, Sayın Bukan, Sayın Ekici, Sayın Kalaycı, Sayın Durmuş.

Evet, tespitini yapmış olduğumuz arkadaşlarımız lütfen yoklamaya girmesinler.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

2.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

T.B.M.Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 98 sıra sayılı yasa tasarısının 11. maddesinin son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Vakıflar Kanunu’nun 11’inci maddesinin son cümlesinin madde metninden çıkarılmasını önerdim. Gerekçem de şu… Diyor ki: “İdari para cezalarına karşı tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içinde 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’na göre itiraz edilir.”

Şimdi, değerli milletvekilleri, burada kesilen para, idari para cezasıdır. İdari para cezalarının bence idari yargının görev alanına girmesi lazım ve İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda da bu tür işlemlere karşı kaç gün içinde dava açılacağı bellidir. Şimdi, bir kısım idari işlemlere karşı Kabahatler Kanunu’na göre, bir kısmına İdari Yargılama Kanunu’na göre dava açarsanız bu çok karışıklığa neden olur ve aynı zamanda da hak kaybına da sebebiyet verebilir. İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda -2577 sayılı Kanun zannedersem- burada, tebliğ tarihinden itibaren altmış gün içinde dava açıyorsunuz. Bence bu dava açma konusunda bir yeknesaklık getirmek lazım. Yani her fiile, her cezaya karşı ayrı ayrı süre, ayrı ayrı yerlere dava açma hakkını tanırsanız, vatandaşlar bilmemezlikten dolayı acaba şu kadar sürede mi açacaktım, bu kadar sürede mi açacaktım konusunda tereddütlere düşerler ve süresinde dava açmazlar, kayıplara da karışabilirler. Bu Kanun hakikaten çok önemli bir kanun. Yani bunu verirken tabii ki şeyi de işin esasıyla ilgili söyleyeyim.

Şimdi, sevgili milletvekilleri, tabii ki hepimiz insanız, demokratız, herkes insandır. Türkiye Cumhuriyeti devleti tabiiyetinde olan herkesin Türkiye Cumhuriyeti kanunlarının getirdiği masuniyetten, himayeden yararlanması lazım. Ama, karşımızdaki insanları bir düşünelim.

Ben Batı Trakya’ya gittim. Batı Trakya’da bir otele gittim, bir kahve içtim, dediler ki: “Bu otel arsası daha önce bir Türk’e aitti ve buna 2 milyon drahmi verdiler.” Yani, evvela almak istemişler burayı, 2 milyon drahmi vermişler, ama vermemiş adam. Fakat, sonra 22 milyon drahmi vermişler, adam vermiş. Tabii, oradan aldığı parayla gelmiş İstanbul’da büyük arsalar almış.

Şimdi, değerli milletvekilleri, eğer bizim karşımızda olan… Tabii, bu Kanun, daha ziyade Yunanlı dostlarımızı ilgilendiriyor. İşte, zaten Karamanlis geldi, âdeta talimat verdi, “Şunları, şunları, şunları yapacaksın, yoksa Avrupa Birliği yolu yok.” dedi. Şimdi, bu Kanun’la, özellikle patriğe çok büyük imkânlar getiriliyor. Yani, İstanbul surları içinde on bir bin beş yüz tane vakıf arazisinin tekrar bunlara verilmesi meselesi önemli. Tabii, bunların incelenmesi lazım. Şimdi, on bir bin beş yüz civarında söyleniyor -belki ben rakamda yanılabilirim- oraları siz patrik ve patriğe bağlı vakıflara verdiğiniz zaman, İstanbul’da yaşayacak yer kalmıyor. Şimdi, bakın, Yunanistan geldi Türkiye’de Finansbank’ı aldı, bayağı çok güzel faaliyette bulunuyor; ama, Ziraat Bankasının Yunanistan’da bir şubesini açtıramadık, şubesini açtıramadık değerli milletvekilleri. Şimdi, karşımızdaki insanlar hakikaten insan haklarına saygılı olsa, Türkiye Cumhuriyeti devletine saygılı olsa, biz onlar hakkında nasıl iyi niyet taşıyorsak onlar da taşısa burada söylenenlerin çoğu doğru, ama bu kişilerin Türkiye Cumhuriyeti devletinin toprakları üzerinde gözleri var. Yarın, siz, bu kanunlarla bu avantajları tanıdığınız takdirde, o büyük sermaye grupları, bankalar kanalıyla Türkiye’ye büyük sermaye transfer edecekler, fark edemediğiniz büyük gayrimenkulleri alacaklar ve Türkiye’de, inanınız ki, siz, özellikle İstanbul’da, Bozcaada’da ve Adalar’da yer de alamazsınız. Büyük sermaye grupları var. Bakın, ben Batı Trakya’ya gittiğim zaman… Yunan bankaları oradaki Türk azınlığa ait malların satın alınması için bedava, faizsiz kredi veriyor ve üstelik de bedava da veriyor, faizsiz de kredi veriyor. Yani, hangi Türkiye Cumhuriyeti devleti hükûmeti Türkiye’deki Yunan mallarının alınması için vatandaşlara bedava, faizsiz kredi verdi? Vermiyor. Çünkü bizim onlar hakkında böyle bir art niyetimiz yok. Ama adamların Türkiye Cumhuriyeti devletini silme hesapları var ve maalesef, burada, dün bir bakanın bir konuşması, diyor ki: “Efendim, işte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – “Efendim, Yargıtay Genel Kurulu haksız karar verdi.” diyor.

Arkadaşlar, bakın, tabii, bu iş… Orada Yargıtay diyor ki: Efendim, bir vakıf kurulmuş, ama bu vakfın sahipleri belli değil. Yani, artık malı ortalığa kalmış. Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşı da olsanız, eğer bir malın sahipleri belli değilse bu mal devlete intikal eder, hazineye intikal eder. Bu vakıflar da… İşte, tabii, çok eskiden birtakım heyetleri var, bu heyetlerin çoğu ortada yok. Şimdi bu kanunla, o vakıfların mallarını birtakım insanlara veriyorsunuz. Esas sıkıntı burada doğuyor.

Burada şimdi birbirimize karşı incitici laf söylemeye de gerek yok. Bakın, Türkiye Cumhuriyeti devleti hepimizin devleti. Burada Türkiye Cumhuriyeti devletinin menfaatini korumak hepimizin görevi. Burada doğruların peşinde koşalım. Yoksa ki birbirimizi suçlamanın da bir anlamı yok.

Bence, bu ikilemi de ortadan kaldırmak için bu önergemin kabulünü diliyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Sayın Başkanlığına

Görüşülmekte olan 5555 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 11. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini ve fıkra numaralarının teselsül ettirilmesini saygı ile arz ederiz.

“(2) Lozan Antlaşmasına tabi cemaat vakıfları hakkındaki düzenleme statülerine uygun olarak ayrıca düzenlenir.”

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tekrar huzurunuzdayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, birkaç defa ifade edildi “Burada bilinerek konuşulması lazım” diye. Doğrudur, bilinerek konuşulması lazım. Ben buna bir şey daha ekliyorum: Bilgi kirliliğini de arındırarak konuşmamız lazım.

Değerli arkadaşlarım, vakıflarla ilgili müthiş bir bilgi kirliliğinin Meclisimizde de etkisini gösterdiğini hissediyorum. Vakıflarla ilgili konunun, daha önceki konuşmamda da Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesi içerisinde gündeme geldiğini ifade etmiştim. Avrupa Birliği hayal trenine bir teslimiyet bileti alınmıştı. 3 Ağustos 2002 tarihinde bu Meclisten geçen ilk vakıflarla ilgili düzenlemeyle birlikte, vakıflarla ilgili Lozan Anlaşması’nın getirdiği statü delinmişti. Arkasından, dördüncü uyum paketi, altıncı uyum paketi, yedinci uyum paketi… Bu dokuzuncu uyum paketidir. Bugün burada hiç kimse, Avrupa Birliği istiyor diye bu kanunun gerekçesini ifade etmiyor. O zaman bu bilgi kirliliğinden arındırılmış olduğunu Sayın Bakanın ifade etmesini istirham ediyorum. Bunun gerçekten Avrupa Birliği ile bir ilgisi yoktur, çünkü Avrupa Birliğinin Osmanlı hukukuyla ilgili bir vakıf mevzuatı yoktur. Olmayan hâllerde Avrupa Birliği, bu konuyla ilgili birlik üyesi en yakın, en makul uygulama yapan ülkenin hukukunu benimser. Bu ülke de Avrupa Birliği içerisinde Yunanistan’dır. Şimdi görüştüğümüz 11’inci maddeyle ilgili biz bir ceza hükmü getiriyoruz. Şu şu işlere uymayan vakıflara verilecek ceza 500 liradır. Ben, şimdi size 15 Ocak 2008 tarihinde Yunan Parlamentosunun İçişleri Komisyonundan geçen benzer konuya Yunan hükûmetinin önermiş olduğu kanun tasarısını okuyorum: Burada, sadece Trakya Bölge Sekreterliğinin bulunduğu alanda ve Doğu Makedonya’da kurulu bulunan Osmanlı-Türk vakıflarının yapmış olduğu işlemlere karşı uygulanacak en önemli müeyyide azil hükmü olarak getirilmektedir. Azil hükmü 1’inci maddesinde bir düzenlemeye tabi tutulduktan sonra, ikinci fıkrayı aynen size okuyorum, lütfen dinleyin. İçinizde Batı Trakya’dan gelme arkadaşlarımız da var. Bunu size okuyorum: “İdare kurulu ve vakıf heyeti üyeleri ayrıca bu Kanun hükümlerine ve bu Kanunla ilgili bakanlık kararlarına ve diğer idari kararlara itaat etmemeleri halinde görevlerinden azledilir.”

Değerli arkadaşlarım, diğer kararlar nedir? Ben size diğer kararlardan bir örnek vereyim. Oradaki Osmanlı vakıfları ağır vergi yükü altındadır. Evladı fatihanın yönetimindeki bu vakıflar ağır vergi yükü altında bulup buluşturup vergisini ödemek için gittiklerinde Yunan vergi mercileri bahane uydurup bu vergileri almamaktadır ya da haber gönderiyorlar: “Bu vergileri ödemeyin.” Şimdi, bu direktife, bu talimata uymazsa azledilecek oradaki vakıf yöneticisi. Uyduğu takdirde ne olacak? Uyduğu takdirde bugün 7 ila 8 milyon euro arasında vergi borcu vardır bu vakıfların. 7 ve 8 milyon euro’luk vergiyi ödeyebilecek hâlde değillerdir. Adalet Komisyonunda gösterdim. Batı Trakya Türkü bir milletvekili bas bas bağırıyor “Bizim vergi borçlarımızı silecektiniz, niçin silmiyorsunuz, ne zaman sileceksiniz?” diye. Şimdi, burada vakıflar ile ilgili mevzu konuşulurken içimizde o kökenden gelme insanların bunu dile getirmesini beklerdim. Böyle bir görüşmede bu konuşulmayacak da ne konuşulacaktır?

Değerli arkadaşlarım, tabii ki bunlar dile getirilemez. Niçin dile getirilemez? Çünkü, vatansız hükmü zulmüne uğramış olan bir arkadaşımız çıkıp Yunanistan’daki vakıf ile evladı fatihana uygulayacak zulmü burada konuşup Türk milletini bu konuda aydınlatması gerekirken, her yönü ile kazanılmış bir Kurtuluş Savaşı neticesinde kurulmuş bir hukuki statüyü ortadan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

FARUK BAL (Devamla) - …kaldıran ve tek taraflı olarak kazanılmış hakları ortadan kaldıran bu Kanun’u savunmaya kalkışmak, sanıyorum, o vatansızlık hissini bir zulüm olarak yüreğinin içinde yaşayamamış olmanın ürünüdür.

Değerli arkadaşlarım, vatansızlıkla ilgili bir cümle daha ifade edeceğim: 69.004 tane evladı fatihan “Türkiye’ye gidiyorum.” diye çıkış yapıyor -veya “Yurt dışına çıkıyorum.” diye- bir gün, iki gün geciktiği için Yunan vatandaşlığından atılıyor ve bunlara, bütün Avrupa Birliği, Avrupa Komisyonu kurumları bir çare bulamıyor.

ECRI diye bilinen ayrımcılık ve ırkçılıkla mücadele komisyonu bizzat Yunanistan’da tespit yapıyor, 48.700 tane insanın hukuksuz olarak insan haklarının ihlal edildiğini ve vatansız hale getirildiğini tespit ediyor, Yunan hükûmeti buna uymuyor. Bunun dile getirilmesi lazım burada.

Değerli arkadaşlarım, tabii, bunun dile getirilebilmesi için Sadık Ahmet ruhunu hissetmek gerekir, Mehmet Emin Aga’nın yaşadığı zulmü hissetmek gerekir.

Tekrar teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

12’nci maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Vakıf Malları ve Faaliyetleri

Vakıfların mal edinmesi, akar cinsinden olan malların değiştirilmesi

MADDE 12- Vakıflar; mal edinebilirler, malları üzerinde her türlü tasarrufta bulunabilirler.

Genel Müdürlüğe ve mazbut vakıflara ait akar mallar ile hakların daha yararlı olanları ile değiştirilmesine, paraya çevrilmesine veya değerlendirilmesine Meclis yetkilidir.

Mülhak, cemaat, esnaf vakıfları ile yeni vakıflara, başlangıçta özgülenen mal ve haklar, vakıf yönetiminin başvurusu üzerine, haklı kılan sebepler varsa, Denetim Makamının görüşü alınarak mahkeme kararı ile sonradan iktisap ettikleri mal ve hakları ise bağımsız ekspertiz kuruluşlarınca düzenlenecek rapora dayalı olarak vakıf yetkili organının kararı ile daha yararlı olanları ile değiştirilebilir veya paraya çevrilebilir.

Vakıf yöneticileri, iktisap ettikleri veya değiştirdikleri taşınmaz malları tapuya tescil tarihinden itibaren bir ay içerisinde Genel Müdürlüğe bildirirler.

Kurucularının çoğunluğu yabancı uyruklu olan vakıfların, taşınmaz mal edinmeleri hakkında, 22/12/1934 tarihli ve 2644 sayılı Tapu Kanununun 35 inci maddesi uygulanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyeti Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Birgen Keleş.

Sayın Keleş, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BİRGEN KELEŞ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 12’nci maddeyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Bugün burada tartışmalı bir yasayı, 5555 sayılı Vakıflar Yasası’nı ikinci kez görüşmekteyiz. Bu Yasa’yı Sayın Sezer 5, 11, 12, 14, 16, 25, 26, 41 ve 68’inci maddelerini Anayasa’ya aykırı bulduğu için bir kez daha görüşmek üzere geri göndermişti.

Aslında bu maddelerin hepsi birbirleriyle bağlantılıdır ve bunların her biri ayrı ayrı sakıncalıdır. Ancak içlerinde iki madde var ki -12 ve 25’inci maddeler- sadece sakıncalı değil, aynı zamanda Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü, toprağını, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Lozan Anlaşması’nı hedef alan niteliktedir. Lozan Anlaşması’na, Anayasa’nın “Başlangıç” bölümüne ve çeşitli maddelerine aykırıdır bu incelediğimiz maddeler, kamu düzeni ile ülkenin birlik ve bütünlüğünü de bozacak hükümler içermektedir.

Aslında cumhuriyeti kuranlar vakıflar konusunun ne kadar önemli olduğunu daha o tarihlerde fark etmişler ve onun için de daha sonra 2762 sayılı Kanun’u çıkarmışlardır. Çağdaş hukuk düşüncesine uygun olarak bu Kanun, aynı durumda olan vakıfların aynı statü altında toplanmasını öngörmüştür. Buna karşılık eski vakıflarla yeni vakıflar arasında farklı statüler oluşturmuştur ve uzun vadede hak sahiplerinin haklılığını korumak koşuluyla mülhak vakıf statüsünün, yani yönetimi sadece vakfedenlerin soyundan gelenlere bırakılan vakıfların tasfiyesini öngörmüştür.

Bu Yasa, vakıfların hukuki statüleri, özellikleri, istisnai olma niteliklerini hiç dikkate almadan, hepsini Türk Medeni Kanunu’yla kurulan vakıflarla birlikte aynı potaya koymuştur. Bu, çok tehlikelidir, ülkenin bölünmez bütünlüğü açısından ve başta laiklik olmak üzere cumhuriyetin temel nitelikleri açısından sorunlar yaratacak bir düzenlemedir.

Gerek günümüzde kabul gören anlayış gerek Avrupa Konseyinde azınlıklarla ilgili olarak kabul edilen bazı sözleşmelerde azınlık hakları, insan hakları gibi bireysel haklar olarak düzenlenmekte ve talep edilmektedir. Bu nedenle, azınlıklara tüzel kişilik tanınması yolundaki Avrupa Birliği raporlarında yer alan önerilerin hiçbir yasal dayanağı yoktur. O nedenle, bu Yasa’yı Avrupa Birliğine uyum argümanı altında savunmak mümkün değildir.

Sayın milletvekilleri, 12’nci ve 25’inci maddeler, Yasa’da yer alan birçok sakıncalı maddeden en önemlileridir. Bu iki madde, hem diğer sakıncalı maddelerden olumsuz yönde etkilenmektedir hem de birbirlerini Türkiye açısından daha olumsuz şekle getirmektedir.

Yasa’da yabancıların Türkiye’de vakıf kurmaları ve vakıf yönetmelerine yasal dayanak hazırlandığı gibi, vakıflarının şube açmalarının devlet tarafından sınırlandırılamayacağı yasal hükme bağlanmıştır. Böylece, tarikatlara, misyoner örgütlerine ve yurt dışı bağlantılı siyasi partilere geniş olanaklar tanınmıştır.

Böyle bir ortamda, 12’nci maddeyle “Kurucularının çoğu yabancı uyruklu olan vakıfların, taşınmaz mal edinmeleri için, 2644 sayılı Tapu Kanununun 35’inci maddesi uygulanır.” denilmektedir. Böylece 35’inci maddenin hem kapsamı genişletilmekte hem de içeriği değiştirilmektedir. Çünkü 35’inci madde, gerçek kişiler ile başka bir ülkede o ülke kanunlarına göre kurulan şirketler açısından hazırlanmış olan bir maddedir. Şimdi, vakıflar bundan yararlanacaktır, yani kapsamı genişleyecektir, hem yararlanacak hem de binde 5 sınırlamasına da tabi olmayacaktır.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, en azından İçişleri Bakanlığında bazı illerde binde 5 kısıtlamanın yeterli olmadığını ve ilçe bazında en azından bu sınırlamanın kullanılması gerektiğini öngören çalışmalar olduğunu ben biliyorum, eminim iktidar partisi bunu rahatlıkla öğrenebilir.

Sayın milletvekilleri, vakıflara tanınan sınırsız toprak edinme Türkiye’de çok olumsuz gelişmelere yol açabilir. Örneğin, Fener Rum Patrikhanesi tarafından tamamen yerli statüde kurulacak olan bir vakıf, yurt dışından gelecek büyük bağışlarla İstanbul Balat’ta, İstanbul’un göbeğinde ne kadar arazi satın alabilir, hiç düşünüyor musunuz? Gene Avrupa Birliğinin bazı fonlarının daha şimdiden neden Balat’taki binaların -başka bir yer değil- restorasyonunda kullanıldığını hiç düşündünüz mü? Bu iktidarın geçen dönemde ve bu dönemde çıkardığı birçok yasa ne yazık ki tam bir aymazlık örneğidir.

Yabancıların Türkiye’de vakıf kurmalarının, vakıfları yönlendirmelerinin zaten anayasal bir engeli yoktur. Ancak bunun Türk Medeni Kanunu’nun 101’inci maddesindeki kısıtlamalarla birlikte düşünülmesi gerekir. Bu ise denetimi gerektirir. Ama ne yazık ki getirilen düzende bu mümkün değildir, çünkü denetim sayenizde çökertilmiştir.

Yeni vakıf organlarında yabancıların yer alması bu Kanun’da mümkün hâle getirilmektedir ama getirilen sınırlamalar göstermeliktir. Cemaat, azınlık vakıfları ise tamamen kayırılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, yabancılardan bahsederken biz azınlık vakıflarını kastetmiyoruz, çünkü getirdiğiniz düzende yabancılar da vakıf kurabiliyor gelip Türkiye’de. Azınlık vakıfları ama kayırılmıştır burada, Lozan’dan farklı bir statüye getirilmiştir. Bu durum yurt içi ve uluslararası yardım ile onu öngören 25’inci madde ve söz konusu vakıfların iktisadi işletme kurabilmeleri, ticaret yapabilmelerini öngören 26’ncı maddeyle birlikte düşünüldüğünde millî güvenliğin ne kadar büyük tehlikelerle karşılaşabileceği ve Lozan’ın kısıtlayıcı hükümlerinin nasıl kâğıt üzerinde kalacağı, isterseniz eğer, rahatlıkla görülebilir.

Yabancıların kurduğu ve yönetiminde bulunduğu vakıfların yahut da yabancıların içinde bulunduğu diğer vakıfların siyasi nitelikte bir amaç güdememesi için de herhangi bir sınırlama yoktur. Bu durum sadece yabancıların bulunduğu vakıfları daha tehlikeli hâle getirmemektedir değerli arkadaşlarım, aynı zamanda partilerin dış yardım alamamaları konusundaki Anayasa’nın 89’uncu maddesini de kâğıt üstünde bırakmaktadır. Çünkü partiler vakıflar kanalıyla pekâlâ dışardan yardım alabilir hâle gelmektedir. Bunu takdirlerinize sunuyorum.

Sayın milletvekilleri, Türkiye devleti Lozan Anlaşması’yla cemaat vakıflarını tanımayı, söz konusu vakıfların o günkü hâliyle üstlenmiştir. Orada da vakıfların mevcut arazilerini kullanmak, mal varlığını, taşınmazlarını kullanmak ve değerlendirmek dışında mal edinmek hakkı yoktur. Oysa, bu Yasa ile getirilen düzenlemede hiçbir sınırlama olmadığı gibi kamu kuruluşlarından izin almak da gerekmemektedir ve cemaatler lehine ayrımcılık yapılmış olmaktadır.

2762 sayılı Yasa ile getirilen yasal düzeni eskiden çiğneyen cemaat vakıflarının mal edinemeyeceğini hükme bağlayan yargı kararı da çiğnenmiştir bu Yasa’yla. Bu da Anayasa’nın “Başlangıç” bölümüne ve 138’inci maddesine aykırıdır.

Sayın milletvekilleri, 12’nci madde hem bir çelişki yaratmakta hem de Türkiye’nin büyük baskılarla karşılaşmasının ortamını hazırlamaktadır. Çelişki yaratmaktadır, çünkü bir yandan mülhak vakıfların yeniden kurulması mümkün değildir, ama burada sınırsız taşınmaz edinme olanağı sağlanmaktadır ve eğer şirket kurma ve yurt içinden, yurt dışından bağış almayla birlikte düşünüldüğünde cemaat vakıflarının ne kadar genişleyebileceği ve Türkiye aleyhine karar almaya hazır olan yurt dışı yargı organlarının da ne kadar önemli kararlar alabileceğini rahatlıkla görmek mümkündür. Türkiye aleyhine yargı kararları bu Yasa’dan sonra azalacak zannediyorsanız tam bir yanılgı içindesiniz, çok daha artacaktır.

5’inci maddede yurt içinde şube açmanın yeni vakıflarla ilişkilendirilmesi, 25’inci maddede ise yurt dışında şube açmanın serbest bırakılması tam bir çelişkidir aslında.

Vakıfların mallarının haczedilemeyeceği, kamulaştırılamayacağı ve yöneticilerinin sadece mahkemelerce görevden alınacağı düşünüldüğünde, Türkiye’nin karşılaşacağı sorunları şimdiden tahayyül etmek mümkündür.

Sayın milletvekilleri, bu Yasa’nın yabancı ülkelerin ve uluslararası kuruluşların etkisiyle hazırlandığı, hatta bırakınız yasal dayanağı, haklı bir dayanağının bile olmadığı açıktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Keleş, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Sayın Başkan, siz eskiden pozitif ayrımcılık yapan bir Başkanımızdınız. Sanıyorum bu huyunuzdan bu dönem de vazgeçmemişsinizdir.

BAŞKAN – Buyurun.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Bu Yasa’nın yabancı ülkelerin etkisiyle hazırlandığı açıktır. Oysa değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin başına büyük sorunlar açacağı yadsınamayacak bir gerçektir. Hiçbir yabancı ülkenin, kendi hukuk sisteminde olmayan bir şeyi veyahut da kendisine verdiği tavizden daha fazlasını Türkiye’den isteme hakkı yoktur. Buna Avrupa Birliği de dâhildir.

Adalet ve Kalkınma Partisi, ne yazık ki gerek geçen dönemde gerek bu dönemde dışarıdan gelen taleplere karşı hep olumlu yaklaşmakta ve kabul etmektedir. Bunu gören yabancılar da taleplerinde ısrar etmeyi, hem hedeflerine ulaşmanın hem de Türkiye’yi adım adım çökertmenin bir yolu olarak görmektedir.

İktidarı bir kez daha uyarıyoruz. Tıpkı 2003 ve 2005 tarihleri arasında çıkartılan ve yabancıya toprak satışını düzenleyen yasalarda olduğu gibi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Keleş…

BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Çok az…

BAŞKAN – Buyurun, ricanızı kırmış olmayayım ben.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Kırmayın, bir dakika daha…

BAŞKAN – Buyurun efendim, tamamlayın.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) – Evet, teşekkür ederim.

…tıpkı Petrol Yasası’nda olduğu gibi bu Yasa’nın da savunulabilir tarafı yoktur, açıklanabilir tarafı da yoktur.

Görevimiz, Türkiye’nin yararına olan yasaları çıkarmaktır. Ama anlaşılıyor ki Hükûmet, vatan topraklarının satışı konusunda çok kararlıdır. Üç yasa yetmediği gibi, özelleştirmeyle satılan dönümlerle arazi yetmediği gibi, hepsi satışa çıkarılan hazine arazileri yetmediği gibi, şimdi de vakıflar kanalıyla toprakları satmak, bunu hızlandırmak istemektedir.

Yasa çıktığında -AKP’li milletvekillerine sesleniyorum- Bozcaada ve Gökçeada’yı vermeyi ve başta Ayasofya olmak üzere, Anadolu’daki tarihi eserleri yabancıların üstüne tapulamaya hazırsanız size söyleyecek hiçbir sözüm yoktur.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Bakan bu konuyu biraz önce izah etti.

BİRGEN KELEŞ (Devamla) - Ama bilin ki Avrupa Konseyi ülkeleri başta olmak üzere yabancılar Yasa’nın çıkmasını heyecanla beklemektedir, sizi ayakta alkışlayacaktır ve bunun vebali büyüktür.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sizden daha olgun bir konuşma beklerdik.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Şenol Bal.

Buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, süre tamamlandı.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Bal’ın konuşması tamamlanıncaya kadar Genel Kurulun onayını alacağım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yarın devam etsek, çok yoruldu heyet. Lütfen efendim…

BAŞKAN – Sayın Şandır, yedi dakikamız var.

Sayın Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Evet, Sayın Bal’ın konuşma süresi tamamlanıncaya kadar Genel Kurulun çalışma süresinin uzatılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Bal, buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 98 sıra sayılı Vakıflar Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün görüştüğümüz tasarının ele alınan maddeleri, hatta görüşmeye açılmayan bilhassa Geçici 7’nci madde de dâhil olmak üzere hepsi bir bütün olarak değerlendirildiğinde ortaya çıkan manzara gerçekten endişe vericidir.

Mehmet Âkif’in şu mısralarını hatırlatmak istiyorum sizlere sayın milletvekilleri: “Tarih tekerrürden ibarettir derler. Hiç ders alınsaydı, tekerrür eder miydi tarih?” Biz milletçe çok yakın tarihten de maalesef ders alamadık. Görüşülen Vakıflar Yasası, cemaat vakıfları için kılıf olmuş bir yasadır ve geçmişte yapılan hatalar artarak devam etmektedir.

Sayın Bakanıma da sormak istiyorum: Bu düzenlenen Kanun, ortaya konan vakıflar anlayışı, bizim medeniyet anlayışımızda, felsefemizde, hatta Medeni Kanun’umuzda tanımlanan “vakıf”a uymakta mıdır?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Aynen.

ŞENOL BAL (Devamla) – Vakıf kişiye aittir, vakfedeni vardır. Çünkü vakıf, vakfeden kişinin amacına yeterli olacak menkul ve gayrimenkul üzerine kurulur. Bu anlayış da sadece biz Türk milletine aittir. Vakıf dışarıdan beslenmeden, yardım almadan, şirket kurmadan, şube açmadan olmalıdır. Şimdi siz, çıkaracağınız kanunla bir örgüt kuruyorsunuz, ticarethaneler açıyorsunuz, Lozan’la belirlenen azınlıklara yeni bir örgütlenme hukuku getiriyorsunuz. Buna hakkınız var mı Sayın Bakanım? Sizi milletimize şikâyet ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) Siz inanarak bu Kanun’u onaylıyor musunuz? Buna da inanmak istemiyorum.

Evrensel kurallara göre vakıflar kurulmuş olsa, üzerinde kuruldukları coğrafyanın bağlı bulunduğu devletin menfaatlerine aykırı olmamak kaydıyla kurulabilir. Ancak, gerek Osmanlı Devleti’nin bilhassa son zamanlarında gerekse cumhuriyet döneminde azınlık vakıfları sürekli olarak ve belli amaçlar hedefleyen Batı ülkelerinin müdahalelerine konu olmuş ve devletin sistemini işlemez hâle getirerek olağanüstü imtiyazlar kazanmıştır.

Sayın milletvekilleri, 1926 yılında Medeni Kanun’la vakıflar “eski” ve “yeni” olarak ikiye ayrılmıştır. Medeni Kanun yeni kurulacak vakıfların eski hukukla bağlantısını kesmiştir. Bu yasal düzenlemeler 1936 yılında yürürlüğe giren Vakıflar Kanunu ile 1926 yılından önce kurulmuş vakıflar -ki bunlar içinde cemaat, yani azınlık ve esnaf vakıfları da dâhil- mülhak vakıf statüsünde kabul edilmiş ve bu mülhak vakıfların idare organları, yönetim merkezleri, görevleri, vakıfların hukuki durumu, gayrimenkulleri ve bütün bunlarla ilgili kurallar ve esaslar yeniden düzenlenmiştir. 1936’da vakıf mütevellileri ile birlikte azınlıklardan da beyanname istenmesi üzerine, cemaat vakıfları önce beyanname vermek istememişler, daha sonra vakıf olmadıklarına dair şerh koymak suretiyle beyannameyi imzalamışlardır. 36 beyannamesinde tüm vakıflar kendilerine ait olan taşınmazları mal varlığı olarak kayıt altına almak zorundaydı. Bununla amaçlanan, Türkiye’de bulunan tüzel kişiliklerin mevcut mal varlıklarının tapuya tescil ettirilmesiydi.

Osmanlı döneminde bir vakfın kurulabilmesi için vakfiyesinin de bulunması zorunluluktu. Vakfiye, bu vakıfların tüzüğü niteliğindeydi. 1936 beyannamesiyle verilecek beyannameler vakfiye yerine geçecekti. Bugün, azınlık vakıfları vakfiyeleri olsun olmasın, vakfiyelere göre değil, verilen 1936 beyannamelerine göre işlem görmektedir ve mülhak vakıf statüsündedir. Yani, vakfiyesi olsa dahi beyanname vermeyen vakıfların tanınması söz konusu değildir.

O yıllarda azınlık vakıflarına iki yıl süre tanındı, mülkleri hangileriyse bunların beyannamede belirtilmesi istendi. Verilen süre sonunda yapılan müracaatlar istenilip gerçekten adı geçen vakıflara ait olan mülkler adlarına tapuya tescil edildi. İncelemeler sonunda bazı mülklerin Hazreti İsa, Hazreti Meryem, Aziz Paul gibi isimlerin kullanıldığı görüldü. Bunlar ve hukuken mirasçıları bulunmayan mülkler hazineye devredildi. Ayrıca senetlerinde yazılı olmadığı takdirde vakıfların yeni mal ve mülk edinmeleri yasaklandı. Buna rağmen, azınlık vakıfları 1950’den sonra bağış ve vasiyet gibi yollarla yeni mallar elde ettiler. Bu durum mahkemelere intikal etti ve nihayetinde, Yargıtay, sonradan edinilen bu mülkleri geçersiz sayınca hepsinin hazineye devri kararlaştırıldı.

İşte, daha sonraki sürece baktığımızda, 2002’de 4471 sayılı Yasa ile Bakanlar Kurulunun iznine tabi olarak cemaat vakıflarına mal-mülk edinme imkânı tanındı. Milliyetçi Hareket Partisi bunu Anayasa Mahkemesine götürdü ve neticede altıya beş oy çokluğuyla Kanun’un Anayasa’ya aykırı olmadığı ve iptalinin reddine karar verildi. Ama, gerekçeleri de tam olarak bilinmemekte ve kamuoyunu da tatmin etmeyen bir açıklama yapıldı. Bu da yetmedi çünkü AB’den gelen baskılar devam etmeye başladı ve 2003 tarihinde 4778 sayılı Kanun’la, Bakanlar Kurulu yerine Vakıflar Genel Müdürlüğü yetkili kılındı.

Ben tutanaklara baktığımda, 22’nci Dönem Genel Kurulda söz alan Anayasa Komisyonu Başkanı Sayın Burhan Kuzu, cemaat vakıflarıyla ilgili açıklamalar yapılırken şöyle bir ifade kullandı: “Burada mütekabiliyet esası aranmıyor çünkü bunlar yabancı konumunda değiller ama elbette ki görüşmelerle bunlar sağlanabilir. O ayrı bir konu.” gibi yuvarlak cümleler kullandı. Tabii, Burhan Kuzu’nun bu konuşması talihsiz bir beyandı. Şunu hatırlatmak isteriz ki, cemaat vakfı mensupları, Osmanlı döneminde Lozan Anlaşması’nın imzalandığı ve mütekabiliyet esasının uluslararası anlaşmalara bağlandığı cumhuriyet döneminde de bizim vatandaşlarımızdı. Bugün Türkiye’de yaşayan gayrimüslimler Türk vatandaşı, Batı Trakya’da yaşayan Türkler de Yunan vatandaşıdır. Her iki kesimin azınlık statüsünde gösterilmesi, mütekabiliyet esasına göre muamele görmesi hem soyca hem de din konusunda ayrı bir millete mensup olmasından kaynaklanmaktadır. Mütekabiliyete önem verilseydi zaten, Hükûmet nezdinde 4771 ve 4778 sayılı Yasaların karşılığı Yunanistan’dan istenirdi.

Kurtuluş Savaşı yapılarak kurulan millî devletin surlarında dayatmacı ve teslimiyetçi anlayış, açılan sayısız gedik kâfi gelmemiş olsa ki, surun daha çok yıkılması için Vakıflar Kanunu'nu tamamen yok etmeye çalışıyoruz. Bugün tartıştığımız yasa tasarısında çok daha ileriye gidilmiştir. Cemaat vakıflarının mülhak vakıflar statüsünden çıkarılıp yeni vakıflara tanınan haklar verilmiş, hatta geçmişte hak etmedikleri haklar da ilave edilince çok ayrıcalıklı bir hal ortaya çıkmıştır. Vakıflar Kanunu Tasarısı’nın 12’nci maddesinin birinci fıkrasıyla “Vakıflar mal edinebilirler, malları üzerinde her türlü tasarrufta bulunurlar.” şeklinde yapılan değişiklikle, cemaat vakıflarındaki mal edinme rejimindeki sınırlamalar kaldırılmakta ve Türk Medeni Kanunu hükümlerine göre kurulan vakıflarla eş değer statüye kavuşturulmaktadır. Ayrıca tasarının geçici 7’nci maddesinde de şimdiye kadar yasal sınırlamalar nedeniyle tapuda “namı müstear”, “namı mevhum” olarak kayıtlı olan taşınmazlar ile evveliyatı vakıf olmakla birlikte yasalara uygun şekilde hâlen Vakıflar Genel Müdürlüğü yahut hazineye intikal eden, hâlen vasiyet eden veya bağışlayan adına kayıtlı taşınmazların da cemaat vakıfları adına herhangi bir şart aranmaksızın tescili öngörülmektedir. Üyesi giderek azalan cemaat vakıflarının Lozan’daki sınırlamaya rağmen bu kadar çok taşınmaz edinme hevesinin nedenlerini acaba siz kendinize soruyor musunuz? Sizleri acaba rahatsız etmiyor mu diye de sormak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, bu değişiklik, bir sonraki adımda doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş sözleşmesinin ve temel hukuk sisteminin yeniden tartışmaya açılmasını sağlayacak gelişmelere kapı aralayan bir nitelik içermektedir. Düzenlemeye salt ihtiyaç ve bir hakkın kullanımı olarak bakmak da safdilliliktir. Bu konu Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün ve gelecekteki güvenliğini de ilgilendirmektedir. Bu nedenle, cemaat vakıflarıyla ilgili yasal düzenlemenin Lozan Anlaşması’na ve hâlen yürürlükte olan 2762 sayılı Vakıflar Kanunu’ndaki hükümlere sadık kalınarak yapılması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

ŞENOL BAL (Devamla) – Bu çerçevede denilebilir ki, bu vakıfların mal edinme hakkı mevcut Yasa ve Lozan Anlaşması’ndaki amaçlarla sınırlandırıldığı takdirde cemaat mensuplarının diğer yasal amaç ve ihtiyaçları nasıl karşılanacak diye sorabilirsiniz. Bilindiği gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin azınlık statüsünde olmayan vatandaşlarına tanınan tüm anayasal haklardan azınlık statüsünde bulunan vatandaşlar da yararlanmaktadır. Burada cemaat mensupları ile cemaat vakıflarının ayrı birer hukuki varlık olduğunu kabul etmek gerekir, Sayın Başkan Vekiline de duyuruyorum. Bu nedenle cemaat vakıflarının mal edinme hakkının Lozan’daki kısıtlamalara bağlanması, cemaat mensuplarının da bireysel haklarının kısıtlanması anlamına gelmemektedir.

Ben sözlerimi vaktim dolduğu için bitirirken, elinizi vicdanınıza koymanızı ve yol yakınken, geleceğimizi ipotek altına alacak bu tasarının geçmemesi için “ret” oyu kullanmaya davet ediyorum.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Genel Kurulumuzun almış olduğu karar gereğince çalışma süremiz dolmuştur.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 31 Ocak 2008 Perşembe günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati: 20.06

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.