DÖNEM: 23                            CİLT: 13                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

55’inci Birleşim

29 Ocak 2008 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I. -  GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. -                GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV.  - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN  GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, 25 Ocak 2001 tarihinde kaybolan, dönemin HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ile ilçe sekreteri Ebubekir Deniz’in akıbetlerinin hâlâ bilinemediğine ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş ilinde tekstil sektörünün içinde bulunduğu sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı

3.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin ilinin ulaşım sorunları ile kar nedeniyle kapalı bulunan köy yollarına ilişkin gündem dışı konuşması ve  Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, yoğun kar yağışından dolayı yurdun çeşitli yerlerinde kapalı bulunan yollar nedeniyle açıklamaları ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı 

2.- Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Çek Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere, ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/270)

2.- Estonya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere, ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/271)

3.- İtalya Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere, ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/272)

B) Önergeler

1.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/343) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/18)

2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/17)

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 2090 Sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/3) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/16)

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 23 milletvekilinin, patates üretimi ve pazarlamasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/105)

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 33 milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/106)

3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 23 milletvekilinin, şeker pancarı tarımındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/107)

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ile Genel Kurulun 29/1/2008 Salı günkü birleşiminde bir saat sözlü sorulardan sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 30/1/2008 Çarşamba günkü birleşiminde ise sözlü soruların görüşülmemesine; 90 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

 

VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Sözlü Sorular ve Cevapları

1.-   Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı sınır kapılarının dinî bayramlarda açılmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/176) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

2.-   Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, bazı belediye başkanları hakkında bir işlem yapılıp yapılmadığına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/184) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

3.-   Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, belediyelerin sosyal yardımlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/191) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

4.-   Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, belediyelerin sosyal yardım yaptığı kişilere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/192) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

5.-   Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir köy ilköğretim okulunun yapım ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/193) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

6.-   İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Bandırma’da bazı cadde isimlerinin değiştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/240) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

7.-   Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Celal Bayar anıt mezarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/253) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

8.-   Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, polis müdahalesiyle meydana geldiği iddia edilen bazı ölüm olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/261) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

9.-   Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Demirci kasabasının Aksaray’a bağlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/267) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

10.-   Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’nın katı atık ayrıştırma tesisi ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/288) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

11.-   Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’daki bir sanayi sitesinin güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/289) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

12.-   Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, ücretsiz dağıtılan kömürlerin hava kirliliğine yol açtığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/293) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

13.-   Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya toptancı halindeki iş yerlerinin kira artışına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/304) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

14.-   Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, ülkemiz üzerinden yapılan insan kaçakçılığına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/305) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

15.-   Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Çankırı Belediye Başkanı hakkındaki soruşturma iznine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/307) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

16.-   Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, yurtiçi uçuşlardaki genel bilgi toplama uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/319) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

17.-  Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, uyuşturucu kaçakçılığı kapsamında dağıtılan ikramiyeye ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/340) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

18.-  Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Niksar Belediyesinin arsa ihalelerine yönelik iddialara ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/355) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

 

B) Yazılı Sorular ve Cevapları

1.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, bir mahkûmun sağlık durumuna ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/983)

2.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’da yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1103)

3.- İzmir Milletvekili Harun Öztürk’ün, esnek çalışma ve AB sosyal politikalarına uyuma ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı  Faruk Çelik’in cevabı (7/1224)

4.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, Adana ve Mersin illerindeki işsizlik sorununa ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı  Faruk Çelik’in cevabı (7/1238)

5.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in cevabı (7/1304)

6.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, kültürel değerlerin etkinleştirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/1315)

7.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, turizm beldelerindeki konutlarını kiraya veren yabancıların vergilendirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1316)

8.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Dünya Ticaret Örgütüyle yapılan Tarım Anlaşması müzakerelerine,

- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla’da süt inekçiliği ve buzağı teşvik primleri ödemelerine,

 Muğla’da süt teşvik primleri ödemelerine,

Zeytinyağı üretiminin desteklenmesine,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/1325, 1326, 1327, 1328)

9.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Diyanet İşleri Başkanlığına tahsis edilen konuta ve hacı adaylarından alınan ihtiyat parasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/1370)

10.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,  özürlü aylıklarının yeterliliğine,

 Adana’da özürlülere yönelik mesleki rehabilitasyon ve yetenek geliştirme hizmetlerine,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/1372, 1373)

11.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, iki medya kuruluşuna yönelik incelemelere ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1389)

12.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, çocuklarının bazı ticari işlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1390)

13.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, lisanslı depoculuğa ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/1409)

14.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, elektrik zammına, kaçak elektrik kullanımına ve elektrik borçlarına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1410)

15.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, kadınların çalışmamasına yönelik bir vaaza ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/1462)

16.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, futbol kulüplerine siyasi müdahale iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun cevabı (7/1530)

17.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Başbakana yöneltilen soru önergelerinin ilgili bakanlara yöneltilmesine yönelik sözlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı  Cemil Çiçek’in cevabı (7/1613)

 

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/490) (S. Sayısı: 97)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.03’te açılarak iki oturum yaptı.

 

İstanbul Milletvekili Necla Arat, gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun 15’inci ölüm yıl dönümü münasebetiyle suikastin nedenlerine ve faillerinin hâlâ bulunamadığına,

Hakkâri Milletvekili Abdulmuttalip Özbek, Hakkâri’de yapılan ve yapılması gereken yatırımlara,

Kars Milletvekili Zeki Karabayır, Sarıkamış Harekâtı’nın 93’üncü yıl dönümüne,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenterler Asamblesinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın (1/291) (S. Sayısı: 77) görüşmeleri tamamlanarak,

3’üncü sırasında bulunan, Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonu İçin Çerçeve Anlaşma ile Beşinci Dünya Su Forumu Anlaşma Mektubunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/396) (S. Sayısı: 74) görüşmelerini müteakiben,

Yapılan açık oylamalardan sonra kabul edildi.

 

2’nci sırasında bulunan, Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, Sağlık Hizmetleri Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/65) (S. Sayısı: 72) komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.

 

4’üncü sırasında bulunan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (1/490) (S. Sayısı: 97) tümü üzerinde gruplar adına konuşmalar tamamlandı.

 

29 Ocak 2008 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 20.04’te son verildi.

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Murat ÖZKAN

 

Konya

 

Giresun

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

                                                                                                                                            No.: 77

II.- GELEN KÂĞITLAR

25  Ocak 2008 Cuma

Tasarılar

1.- Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/498) (Dışişleri ve Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.1.2008)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı (1/499) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.1.2008)

Teklifler

1.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan ve 35 Milletvekilinin; Üniversitelerin İki Yıllık  Meslek Yüksek Okulundan Mezun Olanların Kadro Unvan Yetki ve Askerlik Bildiriminde Yapılacak Değişiklikler Hakkında Kanun Teklifi (2/131) (Milli Savunma; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.1.2008)

2.- Manisa Milletvekili İsmail Bilen’in; Emniyet Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/132) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.1.2008)

3.- Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 3 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/133) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.1.2008)

4.- Ankara Milletvekili Zeynep Dağı’nın; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/134) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.1.2008)

5.- Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural ile İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın; 4562 Sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/135) (Plan ve Bütçe ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.1.2008)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe’nin Cemevlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/789)

2.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin Alevilere yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1039)

 

                                                                                                                                                 No.:  78

28 Ocak 2008  Pazartesi

Rapor

1.- 9.11.2006 Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Dağıtma tarihi: 28.1.2008) (GÜNDEME)

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün,  Zonguldak’daki bir yatırım projesine izin verilmemesine ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1229)

2.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Trakya’daki sel felaketinin oluşturduğu zararlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1230)

3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir araştırma şirketinden hizmet satın alımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1231)

4.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir grup Başbakanlık personeline örtülü ödenekten yardım yapılacağı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1233)

5.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, YÖK Başkanı atamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1234)

6.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, beyin göçüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1239)

7.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, ithal edilen siyanüre ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1240)

8.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kaçak ve sahte sigaralara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1241)

9.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, toplumsal cinsiyete duyarlı bütçe oluşturulmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1242)

10.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Yabancı Diller Yüksekokulu ikinci öğretim ücretlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1244)

11.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Milas Akgedik Barajına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1250)

12.- Samsun Milletvekili Suat Binici’nin, Havza, Vezirköprü ve Bafra’da doğalgaz kullanımına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1251)

13.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Samsun-Ceyhan petrol boru hattı ve Nabucco doğalgaz boru hattına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1252)

14.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Ankara’da zabıta personelinin ücretsiz taşımadan yararlandırılmamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1259)

15.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, yasadışı göçmen trafiğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1260)

16.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, yasadışı göçmen trafiğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1261)

17.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’nın içme suyunun kalitesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1262)

18.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, taksici esnafın sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1263)

19.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, deniz araçlarına ÖTV’siz akaryakıt kullandırılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1269)

20.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Malazgirt-Erzurum ile Muş-Ağrı karayollarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1270)

21.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya Havaalanının donanımına ve Konya uçuşlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1271)

22.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’nın ulaşım alanındaki ihtiyaçlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1272)

23.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, posta dağıtıcılarının fiili hizmet zammına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1273)

24.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana-Bağdat seferi yapan uçağın düşmesi ile ilgili bazı iddialara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1274)

25.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, THY’nin bir sempozyuma sponsorluğuna ve  bazı seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1275)

26.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Adnan Menderes Havaalanına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1276)

27.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın’daki bazı karayollarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1277)

28.- Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Ankara-Pozantı otoyoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1278)

29.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Yabancı Diller Yüksekokulunun ikinci öğretim ücretlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1285)

 

                                                                                                                                                 No.:  79

29 Ocak 2008 Salı

Tasarı

1.- 3046 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/500) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.1.2008)

Teklifler

1.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın; 3201 Sayılı “Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/136) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.1.2008)

2.- Bolu Milletvekili Fatih Metin’in; 491 Sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/137) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Plan ve Bütçe ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına)  (Başkanlığa geliş tarihi: 21.1.2008)

3.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi (2/138) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.1.2008)

4.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit ve 4 Milletvekilinin; Askeri Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/139) (Milli Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.1.2008)

5.- Samsun Milletvekili Mustafa Demir ve 2 Milletvekilinin; Ulaştırma Altyapı Yatırımlarına İlave Kaynak Temini Hakkında Kanun Teklifi (2/140) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.1.2008)

6.- İstanbul Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile 346 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/141) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.1.2008)

7.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/142) (Anayasa ile Milli Eğitim, Kültür Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.1.2008)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 23 Milletvekilinin, patates üretimi ve pazarlamasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/105) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/01/2008)

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 33 Milletvekilinin, esnaf ve sanatkarların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/106) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/01/2008)

3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 23 Milletvekilinin, şeker pancarı tarımındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/107) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/01/2008)

29 Ocak 2008 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.07

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre vereceğim.

Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Şırnak ili Silopi ilçesinin sorunları hakkında söz isteyen Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan’a aittir.

Buyurun Sayın Buldan. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

IV.-GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, 25 Ocak 2001 tarihinde kaybolan, dönemin HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ile ilçe sekreteri Ebubekir Deniz’in akıbetlerinin hâlâ bilinemediğine ilişkin gündem dışı konuşması

PERVİN BULDAN (Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ayrıca, yapacağım konuşmanın sizin tarafınızdan yönetildiği bir oturuma denk geldiği için ayrıca bir mutluluk duyduğumu belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Şırnak’ın Silopi ilçesinin belki de en önemli sorunlarından biri olan Silopi kayıpları hakkında konuşmak üzere şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Parlamentoyu saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarih 25 Ocak 2001, dönemin Silopi HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ve amcası, Silopi PTT binasının önünde kendilerini bekleyen 3 kişi tarafından durdurulur. Serdar ve Eyüp Tanış’ı durduran bu şahıslar, kendilerini emniyet görevlisi olarak tanıtır ve emniyete kadar beraber gitmeleri gerektiğini söylerler. Serdar Tanış, duruma itiraz eder ve çağrılırsa kendisinin merkez karakoluna gidebileceğini söyleyerek HADEP parti binasına gider. Aradan bir saat gibi kısa bir süre geçtikten sonra Serdar Tanış’ın cep telefonunu arayan kişi, Tanış’ı jandarma karakoluna çağırır. Serdar Tanış, telefonla görüştükten hemen sonra kendisini yalnız bırakmak istemeyen HADEP İlçe Sekreteri Ebubekir Deniz ile birlikte Ömer Sansür’ün minibüsüne binerek Silopi İlçe Jandarma Komutanlık binasına giderler. Ömer Sansür, Deniz ve Tanış’ı Silopi Jandarma Komutanlığının önünde bırakır ve o günden beri Deniz ve Tanış’ı bir daha ne gören olur ne de kendilerinden haber alınır.

Evet saygıdeğer milletvekilleri, bugün itibarıyla Serdar Tanış’ın ve Ebubekir Deniz’in Silopi İlçe Jandarma Komutanlığına gidişlerinin üzerinden tam yedi yıl geçmiştir. Ancak, Deniz’in ve Tanış’ın izine hâlâ rastlanabilmiş değil, sorumlular tespit edilerek cezalandırılmış değildir. 29 Ocak 2001 tarihinde, Silopi İlçe Savcısı, insan hakları örgütleri temsilcilerinden oluşan heyete, Jandarma Alay Komutanının, kendisine, adı geçen kişilerin gözaltına alınmadığını söylediğini bildirir. Ancak, 1 Şubat 2001 tarihinde, Şırnak Valiliği, adı geçen kişilerin 25 Ocak 2001 tarihinde saat 14.00’te İlçe Jandarma Komutanlığına ziyarette bulunduklarını açıklar.

Değerli milletvekilleri, Serdar Tanış, kaybolmadan on beş gün önce, HADEP Silopi İlçe Başkanlığına atandıktan sonra gördüğü baskılar nedeniyle ilçeden ayrılarak Cumhurbaşkanlığına, Başbakanlığa, İçişleri Bakanlığına, Adalet Bakanlığına ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazdığı dilekçeyi dönemin HADEP Diyarbakır İl Başkanı Ali Ürküt’e bırakır. Dilekçede aynen şunlar yazılıdır: “Eylül 2000’de genel merkez tarafından atandığımdan bu yana, sürekli, güvenlik kuvvetlerince görevimden vazgeçmem için uyarılmakta, değişik şekillerde tacize uğramaktayım. Aynı şekilde babam da zaman zaman jandarma görevlilerince alıkonulmakta, parti çalışmasının devam etmesi durumunda işlerin yürütmesinin engelleneceği uyarısı yapılmaktadır. Son olarak 02/01/2001’de babam Cizre’den Silopi’ye giderken durdurulmuş, Şırnak İl Jandarma Komutanlığınca çağrıldığı söylenerek derhâl Alay Komutanlığına gitmesi istenmiştir. Babam Alay Komutanlığına gitmiş, orada, benim neden HADEP’ten ayrılmadığım konusunda sorgulandıktan sonra, 4 Ocakta Alay Komutanlığında hazır bulunmam gerektiği iletilmiştir. O gün Diyarbakır’dan Alay Komutanlığını arayıp Ankara’da işlerimin olması nedeniyle söylenen tarihte hazır bulunamayacağımı belirttim. Bizzat telefona çıkan Alay Komutanı tarafından 5 Ocak Cuma günü hazır bulunmam gerektiği kesin bir dille bana iletildi. Cuma günü babam iş yerine giderken Cizre çıkışında sivil jandarma ekiplerince tekrar durdurularak Silopi İlçe Merkez Komutanlığına götürülmüştür. Kendisine, Alay Komutanı tarafından sorulduğum belirtilmiş, buradan Jandarma Merkez Komutanı tarafından Şırnak Alay Komutanlığı telefonla aranmış, babam Alay Komutanıyla görüştürülmüştür. Alay Komutanı ‘Serdar bugün mutlaka buraya gelmeli. Gelmezse bir daha Şırnak’a ayak basmasın, basarsa kendisini öldüreceğim. Kime giderseniz gidin, yerim, rütbem belli.’ dedikten sonra telefonu kapatmıştır.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Buldan, lütfen tamamlayın.

PERVİN BULDAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Serdar Tanış bu dilekçeyi teslim ettikten sonra Silopi’ye dönmüş ve en son İlçe Jandarma Komutanlığı önünde görülmüş ve kendilerinden bir daha haber alınamamıştır.

Deniz ve Tanış’ın kaybolmasının üzerinden tam yedi yıl geçti, akıbetleri hâlâ bilinmemektedir. Ne Hükûmet ne devlet bu konuda üzerine düşün görevi yapmamıştır. Türkiye, âdeta, bir kayıplar ve faili meçhuller ülkesi olmuştur.

Oysa biz biliyoruz ki her kaybın bulunduğu bir yer, kaybedilme nedeni ve sorumluları vardır ve biliyoruz ki faili meçhul bırakılsa da aslında her cinayetin de bir faili vardır. Fakat, sorumluların ortaya çıkarılması için devlet üzerine düşen görevi yapmalı, kayıplar ve faili meçhullerle geçen ülke tarihi aydınlatılmalıdır binlerce kayba, binlerce cinayete ve aynı zamanda, yanan binlerce yüreğe yenileri eklenmesin diye.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Buldan.

Gündem dışı ikinci söz, Kahramanmaraş ilinde tekstil sektörünün içinde bulunduğu sorunlar ve çözüm önerileri konusunda söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mehmet Akif Paksoy’a aittir.

Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş ilinde tekstil sektörünün içinde bulunduğu sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş’taki tekstil sektörüyle ilgili gündem dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Kahramanmaraş’ta iplik sanayi ekonominin temelidir, Türkiye iplik üretiminin yüzde 30’unu tek başına karşılar hâle gelmiştir. Bu süreçte, hem open-end hem de ring üretiminde ciddi bir ihtisaslaşma gerçekleşmiştir. 80’li yılların başından itibaren sanayileşme sürecine giren Kahramanmaraş’ın sosyoekonomik yapısının büyük ölçüde değişmesinde iplik sektörünün çok büyük payı bulunmaktadır. Kentin ekonomik olarak yeni bir döneme, sanayileşme ve ihracat sürecine girmesinde, yatırım, üretim, istihdam, ihracat temelinde bir ekonomik büyüme modeli oluşturmasında bu sektörün rolü vardır.

Kahramanmaraş’ın bugün 2 milyar dolarlık millî gelire ulaşması, ihracatta yirmi birinci sıraya yerleşmesi, sanayide tüketilen elektrik enerjisi açısından ilk on beş  il arasına girmesi, yıllık 2 milyar doların üzerinde sanayi sektörü hasılasıyla ciddi bir ekonomik büyüklük oluşturması, dokuma, örme, boya, konfeksiyon gibi bağlı sektörlerin gelişmesi ve Avrupa pazarlarına açılması, temelde, iplik sektörünün öncülüğüyle gerçekleşmiştir.

Sektörün bugün kapasitesi 362 bin ton/yıldır. 25 binden fazla insanı direkt olarak istihdam etmektedir. 2005 yılında çıkarılan 5084 sayılı Yatırımın ve İstihdamın Teşviki ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun sektörlere belirli ölçülerde rahatlatıcı bir etki yapmıştır. Ancak, Kanun’un yatırım ve istihdam ile ilgili iyi niyetli amaçları, son dönemde iplik ithalatının çok hızlı şekilde artması neticesinde, kısa süreli bir vitamin niteliğinden öteye gidememesine yol açmıştır. Türkiye’nin son dönemde hızla artan iplik ithalatı, Kahramanmaraş’ın bu en önemli sektörünü, halkın en büyük geçim kaynağını yok olma aşamasına getirmiştir.

Türkiye’nin tekstil ithalatı 2001 yılında 2,745 milyar dolar iken, 2006’da bu rakam 6,337 milyar dolara yükselmiştir, bu dönem içerisinde yüzde 131 oranında artmıştır. Daha da önemlisi, 2001 yılında tekstil ihracatı ithalattan fazla iken, 2006 yılına geldiğimizde ithalat ihracatı geçmiş bulunmaktadır. İthalatta ilk sırada 909 milyon dolarla Çin gelmektedir. Uzak Doğu ülkeleri ve Çin’den yapılan tekstil ithalatındaki artış vahim ve yıkıcı boyutlara ulaşmıştır. Tekstil ithalatı içerisinde ipliğin payı yüzde 43’tür. Türkiye’nin iplik ithalatı 2001 yılında 1,2 milyar dolar iken, bu rakam 2006 sonu itibarıyla  2,7 milyar doları geçmiş bulunmaktadır.

Türkiye’ye her yıl tüm fabrikaları kapatacak düzeyde tekstil ara malları girişi gerçekleşmektedir. Türkiye bu hâliyle büyük bir tekstil pazarına dönüşmüştür. Düşük döviz kuru politikası bu olumsuzluğa çanak tutmaktadır. İllegal kumaş ve iplik ithalatı da tüm bunların üzerine daha büyük bir olumsuz etki oluşturmaktadır. Hem devlet vergi kaybına uğramakta hem de içerideki üretici haksız rekabet ile karşı karşıya kalarak ölüm kalım mücadelesi vermektedir.

Avrupa Birliğinin en büyük entegre üretim kapasitesi ülkemizde olmasına rağmen, Uzak Doğu'nun haksız rekabetine teslim edilmesine göz yumulmaktadır. Devletin sağladığı yatırım teşvikleri sonucu Avrupa’nın en büyük iplik kapasitesi oluşmuş, ancak, kontrolsüz ve denetimsiz haksız ithalat nedeniyle sektör durma aşamasına gelmiştir. Düşük kur politikasıyla ithalatın teşvik edilmesi, gümrük birliği nedeniyle dünyanın en düşük gümrük vergilerinin uygulanması, rakip ülkelerin devlet sübvansiyonlarıyla Türkiye’yi hedef pazar olarak belirlemesi, Hindistan, Suriye, Özbekistan, Türkmenistan’dan özellikle son dönemlerde çok yoğun olarak getirilen ipliğin serbest bölgeler aracılığı ile Türkiye’ye sokulması, sektörün olduğu gibi, Türkiye ekonomisinin temellerine de dinamit yerleştirmektedir.

Kahramanmaraş’ta girişimciler bu durum karşısında niye yatırım yaptıklarını sorgulamaya başlamışlar ve yatırımlar durma noktasına gelmiştir. Kahramanmaraş’ta faaliyet gösteren 84 iplik fabrikası üzerinde Ticaret ve Sanayi Odasınca yapılan araştırma sonuçlarına göre, 59 fabrikanın satışları durma aşamasındadır. 3 fabrika ise satışlarını tamamen durdurduğunu belirtmiştir…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum Sayın Paksoy, lütfen toparlayın.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

…7 fabrika ise henüz üretime dahi başlayamamıştır. Hem araştırmalardan hem de piyasa gözlemlerinden anlaşılacağı üzere, sektör baş aşağı inişe geçmiştir. Görüşülen çoğu fabrika, artık daha fazla dayanma güçlerinin kalmadığını, bu şekilde devam etmesi durumunda tesisleri tamamen kapatmak zorunda kalacaklarını ve mecburen işçilerin çıkarılacağını ifade etmektedir. Sektörde faaliyet gösteren girişimciler, ithalat karşısında hiçbir şekilde rekabet güçlerinin olmadığını, özellikle doların 1,30 seviyesinin altına düşmesiyle birlikte fiyat veremez ve satış yapamaz hâle geldiklerini, fiyatların maliyet seviyesinin altına düştüğünü vurgulamaktadırlar.

Özet olarak, şartlar bu şekilde devam ederse, sektörün yaşama şansı kalmamıştır. Bu nedenlerle, Türkiye acil olarak, Avrupa Birliğiyle ortaklık yaratan ve geçiş döneminin uygulanmasına ilişkin şartları, usulleri, sıra ve süreleri belirleyen Katma Protokol’ün 60’ıncı maddesindeki hükmüne dayanarak -ki bu şartlar çoktan ortaya çıkmıştır- gereken tüm tedbirleri beklemeksizin almalıdır.

Teşekkür ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

Cevap verecek misiniz?

Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın Mehmet Şimşek. 

Buyurun Sayın Şimşek. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, tekstil sektörü bizim için önemli bir sektör. Tekstil sektöründeki problemlerin özünde, aslında, bazı ürünlerde tabii ki sorun var. Neden? Çünkü, bu ürünler düşük katma değerli, emek yoğun ürünler. Bakın, Çin’de kırsal kesimde asgari ücret saat başına 45 sent, Mısır’da 50 dolarla adam çalıştırabiliyorsunuz. Doğal gaz son derece ucuz. Dolayısıyla, düşük katma değerli ürünlerde, tabii ki, bizim rekabet şansımız bu türden ülkelerle son derece düşük. Yani, kur düşük de olsa, yüksek de olsa, bu çok büyük bir fark etmeyecek. Ton başına Pakistan’dan gelen iplik muhtemelen bin YTL buradaki maliyetin aşağısında.

Burada bizim yapmamız gereken –ki, yaptığımız şey de o- markalaşmaya, özellikle tasarıma daha büyük önem veriyoruz. Bu konuda birtakım çalışmalarımız var Dış Ticaret Müsteşarlığı bünyesinde ve bunlar tabii ki önümüzdeki dönemde daha ağırlıklı bir şekilde de  devam ettirilecek. Ama, burada, dediğim gibi, esas sorun, biz, 11 euroya gömlek üretip markalı yerlere verip onların 50-60 euroya satmalarından çok bizim kendi markalarımızı yaratmamız gerekecek ve bundan sonra tabii ki bu sektörde iş yapacak girişimcilerimizin buna ağırlık vermesinde ben büyük bir fayda görüyorum. Çünkü, bizim, hızla globalleşen bir dünyada ücret bazında rekabet etme gibi bir niyetimiz yok. Bizim, yüksek katma değerli ürünlere geçmemiz lazım. Bu, tekstilde de söz konusu, bütün diğer sektörlerde de söz konusu. Bu nedenle de bu hafta içerisinde önünüze ar-ge yasası gelecek ve ar-ge yasası özellikle tasarım, araştırma-geliştirme konusunda önemli ölçekteki firmalarımıza çok önemli birtakım teşvikler getirecektir. Bu, en azından diğer sektörlere kaymayı ve mevcut sektörler içerisinde, dediğim gibi, daha yüksek katma değerli ürünlere geçişi sağlayacaktır.

Burada düşük kur politikası diye bir politika yoktur arkadaşlar. Neden? Çünkü biz, 2001 yılında Merkez Bankasını bağımsız hâle getirdik. Faizi biz belirliyoruz, yani Merkez Bankası belirliyor, enflasyon hedefiyle tutarlı olarak. Para giriş çıkışı serbest. Bu çok önceden verilmiş bir karar. Bunun bir sonucu olarak kur piyasa tarafından belirleniyor. Dolayısıyla böyle bir politika söz konusu değildir. Çünkü bu üç değişkenden sadece ve sadece iki tanesini kontrol edebiliyorsunuz, aynı zamanda üç değişkeni kontrol edemiyorsunuz. Kontrol etmeye çalışanlar oldu 90’lı yıllarda, çok çok daha yüksek faizlerle, çok çok daha büyük problemlerle karşılaşıldı.

Burada, özellikle tekstil sektöründe benim gördüğüm şey şu: Bakın, dikiş gerektirmeyen kumaşta hâlâ yüzde 30 kâr marjıyla çalışan işletmelerimiz var. Markasını yaratanlarda hiçbir sorun yok ama dediğim gibi, fazla teknoloji gerektirmeyen basit ürünlerde Çin, Hindistan, Bangladeş, hatta önümüzdeki dönemde belki Suriye, Mısır’dan rekabet sorunlarıyla karşı karşıya olacağız. Bence, yatırımcılarımızın bunu göz önüne olarak bundan sonra bir perspektif çizmelerinde büyük bir fayda vardır. Bakın, belki 10 dolarlık iplik üretseniz, orada kâr marjı son derece yüksek ve rekabet probleminiz şu anda, şu kurla bile yok ama 1 dolarlık iplik üretirseniz, tabii ki, işçilik ve benzeri diğer girdilerden ötürü Çin’le rekabet edemiyorsunuz. Dolayısıyla burada Hükûmetimizin bu konuya duyarlı olduğunu söylemek istiyorum. Özellikle de tasarımda, markalaşmada, araştırma geliştirmede, daha yüksek katma değerli ürünlere geçişte biz her türlü yardımı sunacağız ve sektörümüzdeki bu işletmelerin özellikle kümelenme ve önümüzdeki dönemde kendilerini yeniden yapılandırmaları, bu dönüşüm sürecini yönetme konusunda da biz her türlü öneri ve açılıma açığız. O konuda sektör temsilcileriyle de sık sık bir araya geliyoruz, kendileriyle de konuşuyoruz ama şunu tekrarlamak istiyorum: Çok basit ürünlerde, takdir edersiniz ki, burada rekabet gücü son derece sınırlı. Bunu çok açık konuşmak lazım. Dolayısıyla, kur yüzde 15 yukarıda da olsaydı, yüzde 15 aşağıda da olsaydı bu bence çok fazla denklemi değiştirmezdi; ki, dediğim gibi, Hükûmetimizin, herhangi, bu anlamda… Biz tamamen piyasa tarafından belirlenen dalgalı bir kur politikasını uyguluyoruz ve bu aşamada da şu veya bu sektördeki problem nedeniyle başka türlü tasarruflara gidersek, bu defa başka sorunlar yaratılır. Türkiye’de bence işini bilenler bu ortamda bile son derece iyi para kazanıyorlar. İhracat artışında bir sorun yok, en azından tekstil itibarıyla bile baksanız. Ama şu var: Daha yüksek katma değerli ürünlere geçtiğimiz için bazı ürünler dışarıdan gelebiliyor, bunu da normal karşılamak lazım. Çok basit ürünlerde de rekabet gücü azlığı zaten ortada.

Önümüzdeki dönemde bizim iki hedefimiz var: Bir tanesi, Türkiye’nin rekabet gücünü artırmak. Bunu artırmak için de ar-ge’ye büyük bir önem vereceğiz, araştırma-geliştirme çok ön planda olacak. Bu yasa bence onun bir zeminini hazırlayacak.

İkinci olarak, biz altyapı ve eğitim harcamalarını artıracağız. Çünkü, rekabet dediğiniz zaman özellikle ulaşım çok önemli bir unsur. Yine enerji piyasası reformunu yapıyoruz. Enerji maliyetlerinin aşağıda olması için mutlaka bizim, tabii ki, hem rekabetçi bir sisteme geçmemiz lazım, serbestleşmeye gitmemiz lazım hem de, aynı zamanda, çeşitlendirmemiz lazım. Nitekim, Nükleer Enerji Yasası, biliyorsunuz geçti, yakında onunla ilgili düzenleme yapacağız. Mesela, bugün Fransa elektriğinin yüzde 78’ini nükleer enerji santrallerinden elde ediyor ve Avrupa’da en ucuz elektriği satan ülke. Yine, bu rüzgâr enerjisi, jeotermal enerjisi veya güneş enerjisinden de önemli, azami ölçüde yararlanacağız. Avrupa Birliği geçen hafta bir hedef koydu. Avrupa Birliği üyeleri önümüzdeki yıllarda bu yenilenebilir enerji kaynaklarından yüzde 20 oranında, toplam enerjileri içerisinde, yararlanmak istiyorlar. Belki de bizim o türden bir perspektifle önümüzdeki dönemde yola devam etmemiz gerekecek.

Dolayısıyla, gerek enerji maliyetlerinin aşağıya çekilmesi gerek, dediğim gibi, altyapı yatırımlarının ciddi bir şekilde tamamlanması, eğitime, araştırma ve geliştirmeye önem verilmesi yoluyla biz Türkiye’deki rekabet gücünü artıracağız. Aynı zamanda, Türkiye içinde de rekabeti artırmak istiyoruz. Çünkü, o verimlilik için ve inovasyon için son derece önemli.

Dolayısıyla, bu Hükûmetin bir planı var. Tekstil sektörü bizim için öncelikli bir sektör olmaya devam edecektir. Orada yüksek katma değerli ürünlerde bizim rekabet gücümüz son derece yüksektir ve bizim sanayimiz o yöne doğru da gidiyor.

Biz, başka ülkelerin geçtiği dönemden geçiyoruz. Bugün, Almanya’da, İngiltere’de veya İtalya’da tekstil nasıl bir dönüşüm yaşadıysa biz de o dönüşümün içinden geçeceğiz ve geçiyoruz. Bunu da son derece normal olarak karşılamak lazım.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şimşek.

Gündem dışı üçüncü söz, Artvin ilinin ulaşım sorunları ve kardan dolayı kapalı bulunan köy yollarıyla ilgili söz isteyen Artvin Milletvekili Sayın Metin Arifağaoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Arifağaoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

3.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin ilinin ulaşım sorunları ile kar nedeniyle kapalı bulunan köy yollarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı

METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Artvin ilinin ulaşım sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Artvin, ulaşım sorunlarını halledememiş illerimizden biridir. Barajlar nedeniyle ulaşım sorunları katlanarak artmıştır. Kara yolları ağında bulunup yıllardır bitirilemeyen iki önemli projeden bahsetmek istiyorum: Bunlardan biri Borçka-Camili yolu, diğeri Ardanuç-Geçitli-Ardahan yoludur.

Değerli milletvekilleri, Borçka-Camili yoluna 1991 yılında başlanmıştır. Aradan on yedi yıl geçmiştir. 42 kilometrelik yolun 30 kilometresi yapılmıştır, 12 kilometresi hâlen daha yapılmayı beklemektedir. Bu yol Artvin için, Borçka için çok önemlidir. Muratlı yol ayrımından itibaren, önce Aralık köyü, arkasından Atanoğlu ve Karagöl mesire yerinin yanından 1.830 rakımlı tepeye ulaşıyorsunuz, sonra alçalarak Macahel Havzası’na giriyorsunuz. Bu yola yaklaşık 15-16 milyon YTL para gerekmektedir.

İkinci yolumuz, Ardanuç-Geçitli-Ardahan yoludur. Bu yolun Artvin ili hudutları içinde kalan bölümü 31 kilometredir, 1993’ten günümüze on beş yıl geçmiştir ve 9 kilometresi yapılmış, 22 kilometresi yapılmayı beklemektedir.

Bu yolların akıbeti konusunda, ben, Sayın Bakana sözlü soru önergesi vermiştim. Sayın Bakan, bu kürsüden, bu yolların akıbeti hakkında 2009 yılının sonunda bitirileceği sözünü vermiştir.

Şimdi, ben, buradan, tekrar soruyorum: Sayın Bakanım, hazır buradasınız, eğer, bir ek kaynak bulunamazsa, bu iki projeyi 2009 yılının sonuna kadar bitirmek mümkün değildir. Mutlaka ek bir kaynağa ihtiyaç vardır. Zaten siz de konuşmanızda ek kaynak bulunarak bitireceğinizi söylemiştiniz.

Şimdi, beş yıllık iktidarınız döneminde 50 milyar dolarlık özelleştirme yaptınız, hiçbir hükûmete nasip olmadı, Artvin’e bu 50 milyar dolardan 1 lira gelmedi. Bundan sonra nasıl gelecek? Yine, 50 milyar dolar bu milletin parası, bu milletin malı özelleştirildi ancak 50 milyar dolardan dış borçlarımızdan yine 1 lira eksilmedi.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Artvin’in 311 köyü bulunuyor. Bu köylerimizin yüksek rakımlı olanları mutlaka yoğun kar yağışı nedeniyle kapanıyor, kapanması da muhtemeldir. Orada yaşayan insanlarımız da bir gün, iki gün, üç gün, beş gün yol kapanmasına tahammül etmektedir. Nitekim, dün akşam, Ankara’da yirmi dakika kadar elektriklerimiz kesilmiştir, ancak bahsettiğim projelerden birinci proje, yani Macahel Havzası’nda bulunan altı köy vardır. Bir ay değil, iki ay değil, değerli milletvekilleri, altı ay yolu kapalıdır. Altı ay o insanlar o zahmete, o eziyete dayanmaktadır. Kasım ayı gelmeden bütün erzakını, altı aylık yiyeceğini, içeceğini oraya götürüyor. Doktoru yoktur altı pare köyün. Sadece 1 hemşiresi vardır ve herhangi bir apandisit, fıtık patlamasında, düşünün o insanların hâli ne olacaktır ve burada yaşayan insanlar mutlaka çözüm bekliyor. Öncelikle yollarının yapılmasını beklemektedir.

Değerli milletvekilleri, Artvin’in 572 kilometre il ve devlet yolları vardır, kara yolları ağında bulunan 572 kilometre devlet ve il yolları vardır. Ne yazık ki bu 572 kilometreye bakmakla yükümlü olan şube şefliğinin 6 tane greyderi vardır, 1 tanesi 2005 modeldir, diğerleri de bakıma muhtaçtır. 5 tanesinden de 1 tane ancak çıkar. 2 tane greyderle 572 kilometre yolu nasıl yapacaksınız? Şurada hemen ifade edeyim: Karayolları Türkiye’de yetişmiş tek uzman teşkilattır. Bunların üzerine ikinci bir uzman teşkilat yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ekliyorum, lütfen tamamlayınız.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – Karayollarına imkân verirseniz, para verirseniz, makine ve teçhizat verirseniz, mutlaka bunların üstesinden gelirler. Orada yetişmiş personelin, yetişmiş insanların bu 657 sayılı Devlet Memurları’nın verdiği maaşla çalışmasından dolayı da onları kutluyorum.

Diğer önemli bir konu, Artvin ilinin merkez ilçenin ikinci bir ulaşım yoluna ihtiyacı vardır. Artvin’in nüfusu gittikçe artıyor. Tek yoldan ulaşıyorsunuz. Belediye de haklı olarak yüklü araçlara gündüz şehre giriş imkânı vermiyor. İkinci bir alternatif yola mutlaka ihtiyacı vardır. Bunu çok önemsiyorum. Sayın Bakanın “2009 yılı sonunda bitirme” sözünü de ciddiye alıyorum, çok inanıyorum ve bu konuda yanıtlarını bekliyorum.

Hepinizi sevgiyle, saygıyla tekrar selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arifağaoğlu.

Şimdi, İç Tüzük’ün 60’ncı maddesine göre Sayın Sakık’a, pek kısa söz talebi nedeniyle söz vereceğim.

Lütfen Sayın Sakık, bir dakikayı aşmayın. Sonra da Sayın İnce’ye söz vereceğim aynı şekilde.

Buyurun.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, yoğun kar yağışından dolayı yurdun çeşitli yerlerinde kapalı bulunan yollar nedeniyle açıklamaları ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı 

SIRRI SAKIK (Muş) – Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Ben de Sayın Ulaştırma Bakanıma bir soru sormak istiyorum. Yirmi saate yakındır binlerce köy yolu kapalı ve şehirler arası yolculukta insanlar mahsur. Aksaray’a 20 kilometre kala üç yüzün üzerinde araç mahsur ve insanların ciddi şekilde bir hayati tehlikeyle karşı karşıya olduklarını söylediler. Biz birkaç kez aramamıza rağmen bir türlü size ulaşamadık, özel kaleminize de ulaşamadık. Bu hayati konularda size ulaşamayacaksak ne zaman ulaşacağız?

Teşekkür ediyorum.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Buradayım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın İnce.

Bir dakikayı geçmeyin lütfen.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Metin Arifağaoğlu’nu dinlerken yıllar öncesine geri döndüm. Üniversiteyi bitirdiğimde ilk öğretmenliğe Artvin’de başlamıştım. O gün de Camili’nin yolu kapalıydı, bugün de Camili’nin yolu kapalı. Bir çalışma ömrüne sığmamış… Ben dokuz ay sonra emekli olacağım. İlk maaşımı aldığım yerde, şimdi emeklilik hayalleri kurarken, hâlâ Artvin’in yollarının yapılmamış olmasından üzüntümü yüce Meclisinizle paylaşmak istedim. Tabii, bunun altı yılı da iktidara aittir.

Sayın Bakan, benim ilk göreve başladığım yerde, şimdi emekliliği hak etmiş birisi olarak, bu kadar sürede bu sorunların çözülmemiş olmasından üzüntü duyuyor mu? Bunu da sayın bakanlara sormak istedim.

Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnce.

Sayın Aslanoğlu, aynı şekilde, bir dakikayı lütfen geçmeyin.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, Mucur’da dün gece on birden bu yana yaklaşık üç bin araba, otobüs, otomobil, Sayın Milletvekilimin söylediği gibi Aksaray’da ve Malatya-Reşadiye’de binlerce araç beklemektedir. Bugün sabahtan beri beni en az 100 kişi aradı, “donacağız” diyorlar, “donacağız” diyorlar. Onun için takdirlerinize sunuyorum. Hakikaten son derece güç durumda bu insanlar.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Şimdi söz sırası Hükûmet adına Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım’da.

Buyurun Sayın Yıldırım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin ilinin ulaşım sorunları ile kar nedeniyle kapalı bulunan köy yollarına ilişkin gündem dışı konuşması ve  Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı (Devam)

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Artvin Milletvekili Sayın Metin Arifağaoğlu’nun Artvin ilinin ulaşım sorunlarıyla ilgili gündem dışı konuşmasına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konuya geçmeden önce, kara yollarımızda çetin hava şartları dolayısıyla yapılan karla mücadele çalışmaları ve son durum hakkında sizleri bilgilendirmek istiyorum.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Tren kazaları konusu Sayın Bakan!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Az önce Sayın Aslanoğlu’nun Nevşehir-Aksaray arası -Sayın Sakık’ın da ifade ettiği gibi- şu anda mahsur kalan on adet otobüs… Bunlarla ilgili çalışmalar devam ediyor. Yolcular tamamen kurtarıldı, yol açma çalışmaları sürdürülüyor.

Bildiğiniz gibi, dün gece Tunceli-Pülümür arasında da 40-50 arası vatandaşımız mahsur kalmıştı. Bunların tamamı kurtarıldı ve yol açıldı. Ancak, yolu trafiğe kapalı tutuyoruz özellikle. Çünkü, çığ düşmeye devam ediyor, çığ hareketi orada devam ediyor, emniyet için geçişler verilmiyor. Benzer şekilde Kırşehir-Kayseri güzergâhında, özellikle de Mucur-Kırşehir kesiminde, Konya-Ankara, Elâzığ-Erzincan-Tunceli güzergâhında çok yoğun bir tipi var, görüş mesafesi sıfır. Bu yüzden de özellikle emniyet açısından yol trafiğe kapalı tutuluyor. Görüş mesafesi uygun hâle gelince araçlara geçiş verilecek. Valilik, emniyet ve Karayolları Genel Müdürlüğü ekipleri bölgede çalışmalarını sürdürüyor. Tabii, son günlerde, özellikle Anadolu’da çok çetin kış şartları yaşanıyor. Karayollarımız, 20 bin personeliyle, yurdun her köşesinde, şube şefliklerinde, bölge müdürlüklerinde, il müdürlüklerinde, gece gündüz, mesai mefhumu dinlemeden, çetin tabiat şartlarına karşı mücadele ediyorlar. Allah’a şükür, mahsur kalan, kapanan yollardaki konularda ellerinden gelenin de üzerinde gayret gösteriyorlar.

Sayın Sırrı Sakık bana ulaşamadığını söyledi. Ben buradayım, Ulaştırma Bakanı, en kolay ulaşılan bakan. Kaldı ki, Sayın Sakık benim özel kalemimle görüşmüş ve kendisine de bu konuda gerekli bilgiler Ahmet Ataşçı tarafından verilmiştir.

SIRRI SAKIK (Muş) – Size ulaşamadığımı söyledim Sayın Bakan.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Ben sabahtan beri buradayım, Meclisteyim.

SIRRI SAKIK (Muş) – Ben sizi makamınızdan aradım, Mecliste olup olmadığınızı bilmiyorum ki.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Evet.

Şimdi, değerli arkadaşlar, kara yollarımız, Türkiye’nin her tarafında, gerek yolcu taşımacılığı gerekse yurt içi eşya taşımacılığında önemli bir yükümüzü alan ciddi bir altyapıdır ve kara yollarımızın -1950 yılından beri- standardının iyileştirilmesi, vatandaşımızın yaşam kalitesinin artırılması için her hükûmet döneminde belirli çalışmalar yapılmaktadır.

Sayın Arifağaoğlu’na katılıyorum, 1991’de başlamış bir yol var. Hangi yol? Artvin ayrımı-Ardanuç. Ardahan sınırına kadar. Ardahan’da da devam eden kısmı var. 1991-2002 yılları arasında yapılan miktar sadece 8,9 kilometre. On bir yıl geçmiş. Bir yıl için 1 kilometre bile düşmüyor.

Şimdi, burada bir gerçek ortaya çıkıyor. Kara yollarının şu anda başlayan, 1983 tarihinden itibaren başlayan, devam eden 1.500’ün üzerindeki projelerinin toplamı 55 katrilyondur. 1983, 1993, 2003, 2008… Kaç? Yirmi beş sene. Yirmi beş senede tamamlanan kısmı 22 katrilyondur. Ancak, bu 22 katrilyonun 14 katrilyonluk kısmı son beş yılda tamamlanmıştır arkadaşlar. Yirmi beş yılın beş yılında, toplam 22 katrilyonluk proje portföyünün 14 katrilyonluk kısmı son beş yılda yapılmıştır. İnsaflı olmak lazım. Bu da yetersiz. Böyle projelere gerekli kaynağı ayıramazsanız vaktinde bitmiyor. Vaktinde bitmeyen bir proje de hem ondan beklenen sosyal faydayı sağlamıyor hem de kamuya 1 yerine 1.000’e mal oluyor. Projeye başlıyoruz 1 lirayla, on yıl geçiyor; proje bedeli, baktık 50 katına çıkmış, ama ilerleme yüzdesine bakıyoruz, daha yarı olmamış. Neresinden bakarsanız bakın -bir kamu kaynağı- bir verimsizlikle karşı karşıyayız. Bu sadece Artvin’de değil, Türkiye'nin her tarafında var. Bu gerçeği görmemiz lazım. Artvin, kaldı ki, coğrafi olarak en zor coğrafyamız olan illerimizden bir tanesi ve orada altı yedi baraj yapılması nedeniyle, yol deplasmanları, ayrıca sorunu daha da önemli hâle getiriyor.

Artvin’de devam eden, sizin de ifade ettiğiniz gibi, on bir adet proje var. Ben, bu konuyu, daha önce, Genel Kurulda bütçemin görüşülmesi esnasında da ifade ettim. 2009 senesi sonuna kadar, buradaki geçmiş yıllardan devam eden projelerin en önemlilerini -siz ifade ettiniz- bitireceğiz. Bu sözümü burada tekrarlıyorum. Ama, ifade etmek istediğim bir başka şey daha var: Bizim için, 2008 ve 2009 dönemi, kara yollarında derlenip toparlanma yılı olacaktır. Bunu nasıl yapacaksınız? Gayet tabii ki, siz de ifade ettiniz, bütçe imkânlarıyla bunu yapmamız mümkün gözükmüyor. İlave imkânları burada geçen yıl nasıl kullandıksa, bu yıl da fazlasıyla kullanmak suretiyle bu kaynağı aktaracağız. Unutmayın ki, geçen yıl 2,5 katrilyon Karayollarının bütçesi olmasına rağmen, yıl içinde, bütçe yatırımı dışında 1,5 katrilyon ödenek temin edilmiş ve birçok projede önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Aynı bakış açısıyla, imkânları biraz daha fazla zorlayarak, bilhassa birinci, ikinci derecede önemli projelerden başlamak üzere, yıllara sâri olan projelerin maliyetini daha da yükseltmemek, tamamlanmasını da geciktirmemek için, 2008 ve 2009 yıllarında çok ciddi çalışmalar yapacağız. Bunun için de, yüce Meclisimizin, siz milletvekillerimizin, gündemde olan, bir iki ufak kanuni düzenlememiz olacak, buna desteğinizi bekleyeceğiz. Bir tanesi, Yap-İşlet-Devret Kanunu’nun alanının genişletilmesine ilişkin bir düzenlemedir. Muhtemelen, bugünlerde Genel Kurula gelecek. Yarım kalan, maliyeti yüksek, geri dönüşümü oldukça düşük olan projeleri, bir an önce ekonomiye, ülkemize, insanımıza kazandırmak için bir düzenlemedir. Böylece, bununla, bu projeler hızlanacak. Diğer bir tasarımızda da ulaşım altyapısını desteklemeye yönelik ilave kaynak oluşturulmasını öngören bir düzenleme olacak. Bunu da yüce Meclisin takdirine sunacağız ve desteklerinizi bekleyeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karayollarımızın 2008 yılı itibarıyla yapacağı çalışmalar iki kısımdan oluşuyor: Bir tanesi, devam etmekte olan bölünmüş yol çalışmaları; ki, 13.860 kilometreye ulaşmıştır, bunun 15 bin kilometreye tamamlanması. Programımızda ifade edildiği gibi, Hükûmetimizin de vaadi, taahhüdü olan 15 bin kilometreye ulaşması projesi, önümüzdeki iki yılda bitirilecek. Ancak, bundan daha önemlisi, bitirilmiş bu bölünmüş yolların büyük bir kısmı sathi kaplamadır ve bu sathi kaplamanın da ömrü çok kısa, her yıl, iklim şartlarından dolayı da yenilenmesi gerekiyor. Bu, hem ciddi bir maliyet getiriyor hem de Karayolları ekiplerimizi, mevsimin de kısa olması dolayısıyla, gücünün büyük bir kısmını burada kullanmak zorunda kalıyorlar. Onun için, bir program dâhilinde, 11 bin kilometreye ulaşan bu bölünmüş yolları, sıcak karışımlı asfalt yapmayı da programa alıyoruz. Bu asfalt karışımlı kaplamayla sathi kaplama arasındaki maliyet farkı 1’e 7; 1’e 8’dir ama yolun ömrünü düşündüğümüzde, bir sathi kaplamayı her yıl yenilemek varken, sıcak karışımlı kaplamayı yirmi-yirmi beş sene hiçbir şey olmadan kullanma imkânı vardır. O bakımdan, maliyet yüksek olmasına rağmen, işte, oluşturacağımız bu alternatif finans metotlarıyla, bu yollarımızın hem geometrik standardını hem fiziki standardını iyileştirme yaparken, devam eden projeleri de artık, bitmeyen yılan hikâyesinden kurtarıp bir an önce, halkımızın, vatandaşımızın özlemini gidermek için gerekli çalışmaları yapacağız.

Bu vesileyle, bu fırsatı bana verdiğiniz için size teşekkür ediyorum, Genel Kurula saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldırım.

Şimdi, gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının, 1, 5, 7, 8, 9, 19, 29, 32, 38, 57, 58, 62, 71, 72, 74, 86, 107 ve 121’inci sıralarındaki soruları; Maliye Bakanı Sayın Kemal Unakıtan, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının, 2, 15, 31, 33, 35, 53, 55, 67, 91, 104 ve 113’üncü sıralarındaki soruları; Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 3 ve 52’nci sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanların bu istemlerini sırası geldiğinde yerine getireceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz bu konuda bir şey söyleyeyim.

Efendim, bakanlarımız bu şekilde Meclis Başkanlığının… Müsaade ederseniz bunu açıklayayım. İç Tüzük’e göre…

BAŞKAN – Teşekkür ederim, meramınızı anlattınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, daha bir şey söylemedim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bu konuyu biliyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ama, konunun şöyle net belirlenmesinde yarar var: İç Tüzük’ün 98’inci maddesine göre, evvela soru buradan okunacak, bakan buna cevap verecek, o soruyla ilgili, milletvekili de düşüncesini söyleyecek ve arkasından da bakanın ona bir cevap vermesi lazım.

Şimdi, Sayın Başkan, bütün sorduğumuz sorulardaki suistimal olayları böylece ortadan kaldırılıyor. Bakanlar peş peşe böyle cevap veriyorlar. O zaman soru sormayalım.

BAŞKAN – Peki, teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Uygulamayı böyle yapın Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sağ olun Sayın Genç.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının üç tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Çek Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere, ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/270)

                                                                                                                        25 Ocak 2005

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanlık Divanı’nın 18 Ocak 2008 tarih ve 15 sayılı Kararı ile, Çek Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin konuğu olarak resmi temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7’nci Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgisine sunulur.  

                                                                                            Köksal Toptan

                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                 Başkanı

2.- Estonya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere, ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/271)

                                                                                                                        25 Ocak 2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanlık Divanı’nın 18 Ocak 2008 tarih ve 15 sayılı Kararı ile, Estonya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin konuğu olarak resmi temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7’nci Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgisine sunulur.  

                                                                                           Köksal Toptan

                                                                               Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                Başkanı

3.- İtalya Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere, ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/272)

                                                                                                                        25 Ocak 2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanlık Divanı’nın 18 Ocak 2008 tarih ve 15 sayılı Kararı ile, İtalya Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin konuğu olarak resmi temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7 nci Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgisine sunulur.

                                                                                               Köksal Toptan

                                                                                   Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                    Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Sözlü soru önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum:

B) Önergeler

1.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/343) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/18)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gündemin sözlü sorular kısmının 110 uncu sırasında yer alan (6/343) esas numaralı sözlü soru önergemi geri alıyorum.

Gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                              Rıdvan Yalçın

                                                                                                      Ordu

BAŞKAN – Sözlü soru önergesi geri verilmiştir.

Komisyondan istifa önergesi vardır, okutuyorum:

2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/17)

                                                                                                                        25.01.2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Dilekçe komisyonu üyeliğimi mazeretlerim nedeniyle sürdüremiyorum.

Üyelikten istifamın kabulünü saygılarımla arz ederim.

                                                                                               Enis Tütüncü

                                                                                                   Tekirdağ

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

C) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 23 milletvekilinin, patates üretimi ve pazarlamasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/105)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Gerekçesini ekte sunduğumuz, ülkemizdeki patates üreticilerinin içinde bulunduğu sorunların araştırılarak, çiftçimizin üretim sıkıntılarının giderilmesine, üretilen ürünlerin değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik çözümlerin araştırılıp alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi ve bunlara ilişkin yapılacak düzenlemelerin ele alınabilmesi için Anayasa'nın 98'inci, İç Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mümin İnan                                                (Niğde)

2) Mehmet Şandır                                            (Mersin)

3) Sabahattin Çakmakoğlu                               (Kayseri)

4) Durmuşali Torlak                                        (İstanbul)

5) Zeki Ertugay                                                (Erzurum)

6) Bekir Aksoy                                                (Ankara)

7) Ahmet Orhan                                              (Manisa)

8) Gürcan Dağdaş                                           (Kars)

9) Alim Işık                                                     (Kütahya)

10) Yılmaz Tankut                                           (Adana)

11) Hüseyin Yıldız                                          (Antalya)

12) Recep Taner                                              (Aydın)

13) Mustafa Enöz                                            (Manisa)

14) Muharrem Varlı                                        (Adana)

15) Osman Durmuş                                         (Kırıkkale)

16) Atila Kaya                                                 (İstanbul)

17) Kemalettin Nalcı                                        (Tekirdağ)

18)  Beytullah Asil                                          (Eskişehir)

19)  Cumali Durmuş                                        (Kocaeli)

20)  Rıdvan Yalçın                                          (Ordu)

21)  Akif Akkuş                                              (Mersin)

22) Ahmet Kenan Tanrıkulu                            (İzmir)

23) Kürşat Atılgan                                           (Adana)

24) Münir Kutluata                                          (Sakarya)

Gerekçe:

Ülkemizin başlıca patates üretim bölgeleri, Orta Anadolu, Karadeniz, Ege ve Kuzeydoğu Anadolu Bölgeleridir. İller itibariyle baktığımızda, yoğun olarak üretimin yapıldığı iller, sırasıyla, Niğde, Nevşehir, İzmir, Afyon ve Bolu'dur.

Ucuzluğu, birim alandan fazla verim sağlanması, besin değerinin yüksek oluşu, sindirim kolaylığı, çeşitli şekillerde kullanılması ve her çeşit iklimde yetişmesine rağmen, son yıllarda Ülkemizde, patates ekim alanları ve patates üretimi sürekli azalmaktadır.

TÜİK Başkanlığı rakamlarına göre, 2002 yılında yaklaşık, 200.000 hektar alanda yapılan patates ekimi sonucu, üretim yıllık 5 milyon ton'un üzerindeyken 2006 yılı sonu itibarıyla yıllık patates ekim alanı 160 bin hektara, üretim miktarı da 4 milyon ton civarına gerilemiştir.

Patates verimini etkileyen en önemli faktörlerden birisi ıslah edilmiş tohum kullanımıdır. Maalesef bu konuda Devlet ve özel sektör tarafından gerekli yatırım ve çalışmalar yapılmadığından, kendiside patates olan bu tohum, başta Almanya olmak üzere Avrupa Ülkelerinden çok yüksek fiyatlara ithal edilmektedir, bu da üretici için önemli bir maliyet unsurudur.

Üretilen Patateslerin depolanabileceği standartlara uygun büyük depoların az sayıda olması ve depolamayı üreticinin kendi imkanlarıyla gerçekleştirilmesi ürünün depolama süresinin kısa ve ürünün de yaklaşık yüzde on'unun zayi olmasına neden olmaktadır.

Patates tüketimi her geçen gün artmasına rağmen üretici son 5 yıldır ürettiği malı hemen hemen aynı fiyata satmaktadır. 2002 yılında üretici, patatesin kilosunu ortalama 30 ykr'ye satarken 2006 ve 2007 yıllarında     35-40 ykr'ye satmış, bugün ise 20-25 ykr'ye satmakta zorlanmaktadır. Oysa bu dönemde, Patates üretiminde en önemli girdi maliyetini oluşturan gübre ve mazot fiyatlarındaki artış ise yüzde 150'ye yaklaşmıştır. Tarımsal sulamada kullanılan elektrik enerjisi ve tohum maliyetleri de bu dönemde önemli oranda artmıştır.

Patates üreticileri, girdi maliyetlerinin çok yükselmesi ve üretilen ürünün uygun fiyata satılamaması sonucu borçlarını zamanında ödeyememiş, bu borçlara, bankalar ve TEDAŞ tarafından enflasyon oranlarına göre çok yüksek uygulanan gecikme faizi sebebiyle bu borçlar içinden çıkılamaz bir hal almıştır. Özellikle yerelde Niğde ve Nevşehir’de binlerce patates üreticisi TEDAŞ'a olan borçları dolayısıyla icraya verilmiş, ürününü satamayan üretici icralardan kurtulmak için ekip biçtiği tarlası da dahil olmak üzere elinde neyi varsa satılığa çıkararak çok zor duruma düşmüştür.

Yukarıda açıklanan sorunların çözümü için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılması gerekmektedir.

2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 33 milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/106)

Türkiye Büyük Milet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel yapısının temel unsurlarından olan Esnaf ve Sanatkârlarımızın içine düştüğü sıkıntılar günümüzde had safhaya ulaşmıştır.

Esnaf ve Sanatkârlarımızın yaşadığı sorunların tespiti ile çözüm yollarının bulunması için Anayasa'nın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104 ve 105. Maddeleri gereği Meclis Araştırması açılmasını arz ederim. 24.01.2008

 

1) Erkan Akçay                                               (Manisa)

2) Mustafa Kalaycı                                          (Konya)

3) Ümit Şafak                                                  (İstanbul)

4) Kürşat Atılgan                                             (Adana)

5) Oktay Vural                                                (İzmir)

6) Ahmet Kenan Tanrıkulu                              (İzmir)

7)Sabahattin Çakmakoğlu                                (Kayseri)

8) Mustafa Enöz                                              (Manisa)

9) Hamza Hamit Homriş                                 (Bursa)

10) Rıdvan Yalçın                                           (Ordu)

11) Beytullah Asil                                           (Eskişehir)

12) Mümin İnan                                              (Niğde)

13) Ahmet Orhan                                            (Manisa)

14) Reşat Doğru                                              (Tokat)

15) Recep Taner                                              (Aydın)

16) Alim Işık                                                   (Kütahya)

17) Hasan Çalış                                               (Karaman)

18) Hasan Özdemir                                         (Gaziantep)

19) Muharrem Varlı                                        (Adana)

20) Kemalettin Nalcı                                        (Tekirdağ)

21) Yılmaz Tankut                                           (Adana)

22) Akif Akkuş                                               (Mersin)

23) Mithat Melen                                             (İstanbul)

24) Hüseyin Yıldız                                          (Antalya)

25) Atila Kaya                                                 (İstanbul)

26) Ali Uzunırmak                                          (Aydın)

27) Cumali Durmuş                                         (Kocaeli)

28) Durmuşali Torlak                                      (İstanbul)

29) Osman Durmuş                                         (Kırıkkale)

30) Cemaleddin Uslu                                       (Edirne)

31) Süleyman Nevzat Korkmaz                       (Isparta)

32) Recai Yıldırım                                           (Adana)

33) Mehmet Günal                                          (Antalya)

34) Ahmet Deniz Bölükbaşı                            (Ankara)

Gerekçe:

Esnaf ve Sanatkârlarımız sosyal, ekonomik ve kültürel bakımdan ülkemizin çok önemli bir kesimini teşkil etmektedir. Esnaf ve Sanatkârımız girişimci özelliğine kıt imkânlarını katarak kendi işini kuran, müşteri, Pazar ve iş yönetimini bizzat kendisi gören, istihdam yaratan, ailesinin geçimini sağlamak için gayret gösteren cefakâr bir üretim ve hizmet erbabıdır.

Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonuna kayıtlı aktif olarak çalışan 1.779.942 esnaf bulunmaktadır. Aileleriyle birlikte yaklaşık 8 milyonluk bir camia söz konusudur.

Kökü onuncu asra kadar uzanan bu iktisadi ve sosyal geleneğin Türk toplum hayatında istihdam sağlaması, milli gelirin dengeli bir şekilde dağılması gibi özelliklerinden başka, bizi biz yapan değerleri temsil eden, onu sokağa, mahalleye kentlere ve toplumun tüm hücrelerine yayan, aile kurumundan sonra toplumsallaşmanın, iletişim kurmanın, birlik ve beraberliği zenginleştirmenin en güçlü yapısı olan bu müessesemiz çökmek üzeredir.

Türkiye Esnaf ve Sanatkârları Konfederasyonunun verilerine göre 2005 yılında 196.494 yeni iş yeri açılırken, 287.526 esnaf iş yerini kapatmıştır. 2006 yılında 248.516 yeni iş yeri açılırken, 319.518 iş yeri kepenk indirmiştir. 2007 yılında ise her gün ortalama 100 iş yeri kapanmıştır.

Mesleki bilgi ve becerilerini evrensel bilgi, beceri ve disiplinlerle destekleyen, yeni değerler kazanmalarını sağlayan politika, plan ve uygulamalara hâlâ kavuşamamışlardır. Esnaf ve sanatkârların iyiye doğru değişim ve dönüşümünü sağlayacak, yeni esnaf ve sanatkâr modelini oluşturacak milli politikanın belirlenerek plan, program ve projelerin yürürlüğe konulması gerekmektedir.

Esnaf çok zor durumdadır, ancak ciddi bir esnaf ve sanatkâr politikası yoktur.

Bilgi ve birikimleri ile sahip oldukları imkânlar, içinde bulunduğumuz şartlarda varlıklarını huzur içinde sürdürmelerine izin vermemektedir.  Esnaf ve Sanatkârımız;

-Gelişmiş pazarlara hitap edecek donanımlardan mahrum olmasının,

-Bilgi ve teknolojideki yeniliklerin getirdiği değişimlerin,

-Küresel ekonominin, marketlerin ve Uzakdoğu mallarının yarattığı rekabetin,

-AB uyum yasalarının öngördüğü yeni standartların,

-Konut ve otomobil kredileri ile kredili yaşamın getirdiği piyasa durgunluğunun,

-Halkın alım gücünün düşmesi ve tüketim alışkanlıklarının değişmesinin,

-Yaşanan iç göçler ile işsizliğin oluşturduğu kayıt dışı esnaf ve sanatkârlığın oluşturduğu haksız rekabetin, yarattığı tehditler altında var olma mücadelesi vermektedir.

Yaşanan ekonomik durgunluk ve piyasadaki nakit dolaşımından dolayı esnaf zor durumdadır. 2002 yılında 499 bin olan protestolu senet sayısı 2007 yılının ilk 11 ayı itibariyle 1 milyon 331 bine ulaşmıştır. 2002 yılında 743 bin olan karşılıksız çek sayısı 2007 yılının ilk 11 ayı itibariyle 1 milyon 218 bin kişiye ulaşmıştır.

Esnaf ve sanatkârların sorunlarına çözüm bulunamadığı taktirde esnaf ve sanatkârlık müessesesi çökecektir. Çöken bu müessese ile birlikte: Ülke genelinde işsizlik artacak, gelir dağılımında uçurumlar oluşacak, yardıma muhtaç insanlar çığ gibi büyüyecek, milyonlar elde kredi kartı ve kasiyer kuyruğunda alışveriş yaparak bakkal, kasap, manav, terzi, berber... ve fırıncıda kurulan dostluklarla güçlenen sosyal doku her geçen gün zayıflayarak milli birlik ve beraberliğimizi olumsuz şekilde etkileyecektir.

Esnaf ve Sanatkârlarımızın modern çağın şartlarına uyum sağlaması, evrensel değerlerde mal ve hizmet üretebilmesi amacıyla yeni esnaf ve sanatkâr modelinin ortaya çıkarılması ve esnafın küresel rekabette başarılı olmasına ve yüksek katma değer sağlamalarına imkân veren plan ve programların gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Anayasamızın 173'üncü maddesinde belirtilen "Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu tedbirleri alır." Hükmünün hayata geçirilmesi, bunun için gerekli yasal düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

 

3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 23 milletvekilinin, şeker pancarı tarımındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/107)

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde bitkisel üretimin önemli bir parçası olan şeker pancarı tarımı, insanımızın temel besin maddelerinden olan şekerin temini yanında hayvancılık ve sanayimiz içinde önemlidir. Şeker pancarı tarımının içinde bulunduğu olumsuz durumun incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98. İç Tüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını için gereğini arz ve talep ederiz.

 

1)  Hasan Çalış                                            (Karaman)

2)  Oktay Vural                                           (İzmir)

3)  Reşat Doğru                                           (Tokat)

4)  Mümin İnan                                           (Niğde)

5)  Kürşat Atılgan                                        (Adana)

6)  Osman Ertuğrul                                      (Aksaray)

7)  Cemalleddin Uslu                                   (Edirne)

8)  Mehmet Akif Paksoy                             (Kahramanmaraş)

9)  Alim Işık                                                (Kütahya)

10) Recep Taner                                          (Aydın)

11) Hasan Özdemir                                     (Gaziantep)

12) Muharrem Varlı                                    (Adana)

13) Akif Akkuş                                           (Mersin)     

14) Ahmet Orhan                                        (Manisa)

15) Mehmet Günal                                      (Antalya)

16) Ahmet Kenan Tanrıkulu                        (İzmir)

17) Kemalettin Nalcı                                    (Tekirdağ)

18) Yılmaz Tankut                                       (Adana)

19) Mustafa Kemal Cengiz                          (Çanakkale)

20) Osman Durmuş                                     (Kırıkkale)

21) Ahmet Bukan                                        (Çankırı)

22) Durmuşali Torlak                                  (İstanbul)

23) Osman Çakır                                         (Samsun)

24) Şenol Bal                                               (İzmir)        

 

Gerekçe:

Şekerpancarı tarımı ve pancar şekeri sektörü en fazla istihdam yaratan, yan sektörlere büyük katkı sağlayan, en fazla çiftçi geliri sağlayan sektörlerin başında gelmektedir. Şeker pancarı, üretiminden fabrikalara taşınmasına, elde edilen ürünlerin insanlarımız, sanayimiz ve hayvancılığın hizmetine sunulmasına kadar geçen süreçlerde yaklaşık 10 milyon insanımıza istihdam sağlamaktadır. İstihdama olan bu katkısı yanında yaklaşık 3 milyar dolar katma değer yaratmaktadır.

Şekerpancarı tarımı, tarımda ana itici gücü ve örnek üretim kolunu oluşturur. Münavebeli tarıma imkan vermekte, ülkenin tarım tekniğini geliştirmekte, yetiştirildiği alanlarda toprağın verimini arttırmaktadır. Şeker pancarı tarımı, bol miktarda ve ucuz hayvan yemi sağlamakta, böylece hayvan besiciliğini de teşvik etmektedir.

Şeker pancarı; geleceğin yakıtı olarak bilinen biyoetanol üretiminde kullanılabilecek temel hammaddelerden birisi olması yanında, yüksek oranda endüstriyel girdiler (gübre, ilaç, mekanizasyon v.b.) kullanımı gerektiren bir bitkidir. Bu nedenle yan sektörlerin gelişmesi açısından da en fazla destek sağlayan, önemli tarımsal üründür. Şeker sanayii taşıma sektörüne de yılda yaklaşık 25-30 milyon ton iş hacmi yaratmaktadır.

Ülkemizde son yıllarda kırsal kesimden kentlere yaşanan göç olaylarının temel nedenlerinden bir tanesi de şeker pancarı tarımında yaşanan olumsuzluklardır. Bu olumsuzluklar çiftçilerimizin şeker pancarı tarımından vazgeçmesine neden olmaktadır.

Üretiminden tüketimine kadar en fazla istihdam sağlayan şeker sektörü ülkemizde son yıllarda yeterince desteklenmemektedir. Üretimde kullanılan girdi fiyatlarında enflasyonun kat kat üzerinde artış olurken, şeker pancarı alım fiyatının bir önceki yıldan daha düşük seviyelerde kalması sektörde yaşanan önemli olumsuzluklardır.

Kırsal alanları terk ederek şehirlere gelen vatandaşlarımız yaşamını güç şartlarda sürdürmektedir. Ülkemizde alt yapısı hazır olmadan ve istihdam alanları yaratılmadan ortaya çıkan göç dalgası kentlerimizi köyleştirme yanında, işsizliğin giderilememesi nedeniyle asayiş olaylarının artışını da tetiklemiştir.

Ülkemizde son yıllarda artan nişasta bazlı şeker üretimi ve kotalarının artırılması yanında şeker fabrikalarının özelleştirme kapsamına alınması da şeker pancarı tarımını olumsuz yönde etkilemektedir. Türk şekere ait kamu hisseleri özelleştirme programına alınmıştır. Özelleştirmeler nedeniyle ülkemizde yaşanan daha önceki olumsuzluklar da olduğu gibi şeker fabrikalarının da özelleştirme sonrası kapanarak arsaların değerlendirileceği muhakkaktır. Bu durum; şeker pancarı tarımının bitmesine, ülkemizin dev şeker şirketleri için Pazar olması yanında, şeker pancarı tarımına girdi sağlayan yan sanayimizi ve hayvancılığımızın da olumsuz etkilenmesine sebep olacaktır.

Kırsal alanda yaşayan insanımızın en önemli gelir kaynağını ve insanımızın temel besinini oluşturan üç beyazdan birinin üretimini oluşturan şeker pancarı tarımının sorunlarının Türkiye Büyük Millet Meclisince araştırılarak gerekli önlemlerin alınması yerinde olacaktır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ile Genel Kurulun 29/1/2008 Salı günkü birleşiminde bir saat sözlü sorulardan sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 30/1/2008 Çarşamba günkü birleşiminde ise sözlü soruların görüşülmemesine; 90 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi

                                                                                                                        29/1/2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

29.1.2008 Salı günü (bugün) Danışma Kurulu toplanamadığından, İçtüzüğün 19’uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                             Nurettin Canikli

                                                                                          Giresun Milletvekili

                                                                                          Grup Başkan Vekili

Öneri:

28.1.2008 Tarihli Gelen Kağıtlar Listesinde Yayınlanan ve bastırılarak dağıtılan 98 Sıra Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme Tezkeresinin 48 Saat geçmeden bu kısmın 2 nci sırasına alınması, Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 49, 50 ve 46 ncı sıralarında yer alan 93, 94 ve 90 sıra sayılı kanun Tasarılarının bu kısmın 5 inci, 6 ncı ve 7 nci sıralarına alınması ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun; 29.1.2008 Salı günkü Birleşiminde bir saat sözlü sorulardan sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi, 30.1.2008 Çarşamba günkü birleşiminde ise sözlü soruların görüşülmemesi,

Genel Kurulun; 29.1.2008 Salı günkü Birleşiminde 15:00 - 20:00, 30.1.2008 Çarşamba ve 31.1.2008 Perşembe günkü Birleşimlerinde ise 14:00 - 20:00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi,

90 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının İçtüzüğün 91. Maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki şekliyle olması

Önerilmiştir.

90 sıra sayılı Türk Vatandaşlığı Kanun Tasarısı (1/458)

BÖLÜMLER       BÖLÜM MADDELERİ                    BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI

1. BÖLÜM           1 ilâ 22 nci Maddeler                                          22

2. BÖLÜM           23 ila 49 uncu Maddeler                                     29

                             (2 Geçici Madde dahil)

                        TOPLAM MADDE SAYISI:                                51

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan söz istiyorum efendim. Öneri hakkında söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç lehinde mi, aleyhinde mi?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Aleyhinde efendim.

BAŞKAN – Üçüncü sıraya yazıyoruz “aleyhinde” Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye efendim? Daha lafı bitti, ben başladım.

BAŞKAN – Yazılı talepler var Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, yazılı talep benim konuşmamdan sonra geldi.

BAŞKAN – Şimdi geldiler.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben daha önce istedim söz.

Sayın Başkan, birinci söz benim. Tam, bittikten sonra ben söz istedim, o yazılılar sonra geldi.

BAŞKAN – Sayın Genç, milletvekilleri kürsüye gelerek söz talebinde bulundular.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim söz isteğim daha önceydi Sayın Başkan.

BAŞKAN – İlk söz talebi, önerinin lehinde Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli’nin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Canikli.

Söz süreniz on dakika.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; grup önerimizin lehinde görüşlerimi sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün saat 14.30’da yapılan Danışma Kurulu toplantısında, bugün Meclis Genel Kurulunun çalışma içeriğiyle ilgili ve biçimiyle ilgili mutabakat sağlanamadı. Bu nedenle, biz de AK Parti olarak grup önerisiyle bu sorunu aşmaya çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlar, hepinizin takip ettiği üzere, bugüne kadar mümkün olduğu ölçüde Danışma Kurulu kararları oy birliğiyle gerçekleşti ve Meclisin bugüne kadarki Genel Kurul çalışmalarını o şekilde gerçekleştirdik, bu mutabakat üzerine, bu oy birliği üzerine gerçekleştirdik. Belki, grup önerisi, ya hiç gelmedi bugüne kadar ya da birkaç defa, çok sınırlı sayıda geldi, onun dışındaki bütün çalışmalarımızı, grubu bulunan diğer partilerimizin katkıları ve onlarla uyum içerisinde, mutabakatla sonuçlandırmaya çalıştık; ama zaman zaman doğal olarak bu mutabakat oluşmayabiliyor, bugünkü, bu haftaki Meclis Genel Kurul çalışmaları için de bu mutabakat oluşmadı.

Şimdi, biz, AK Parti olarak, bu hafta, Meclis Genel Kurulunda geçen hafta görüşmelerine başlanan, ancak görüşmeleri tamamlanmayan, İstanbul’da “Piri Reis Üniversitesi” adıyla bir üniversite kurulmasına ilişkin kanun tasarısının görüşmeleri ile başlamak istiyoruz.

Akabinde, geçen dönem görüşülen, yasalaşan, ancak yasalaşmadan dokuz maddesi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine iade edilen Vakıflar Kanunu’nun dokuz maddesinin görüşülmesinin realize edilmesini istiyoruz. Yani, Piri Reis Üniversitesiyle ilgili kanun tasarısının görüşülmesinden sonra, ikinci sıraya Vakıflar Kanunu’nun tekrar görüşülmek üzere geri gönderilen… Geçen dönem görüşülen bu Vakıflar Kanunu toplam doksan bir madde. Bu doksan bir maddenin dokuz maddesi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yeniden görüşülmek üzere geriye gönderilmiştir. Bu dokuz maddeyi görüşeceğiz sadece.

Akabinde, ikinci sırada olan Sağlık Bakanlığıyla ilgili bir teklif var, onun görüşmelerini gerçekleştireceğiz. Trabzon Milletvekili Sayın Cevdet Erdöl ve Adana Milletvekili Sayın Necdet Ünüvar’ın Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu’nda değişiklik yapılması hakkında kanun teklifi var, onun görüşülmesini öneriyoruz.

Yine, akabinde, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi hakkında bir kanun tasarısı var, onu görüşmek istiyoruz.

Bundan sonra, önerimiz, yani, bu tasarı ve tekliflerin görüşülmesinden sonra grup önerimizde ifade edilen 93, 94 ve 90 sıra sayılı tasarıların beş, altı ve yedinci sıraya alınmasını öneriyoruz; ki, bunlar 93 sıra sayılı kanun tasarısı, Ağrı Dağı Üniversitesinin isminin değiştirilmesine ilişkin olarak üç maddelik, esas bir maddelik, yürütme ve yürürlük maddesiyle beraber üç maddelik bir tasarı var, onun görüşülmesinin uygun olduğunu düşünüyoruz. Yani, Ağrı Dağı Üniversitesinin isminin “Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi” olarak değiştirilmesine ilişkin bir tasarı var ki, sanıyorum bu konuda genel olarak da bir mutabakat söz konusu.

Akabinde, Ağrı Dağı Üniversitesinin isminin değiştirilmesine ilişkin tasarının görüşülmesinden sonra, 94 sıra sayılı -biraz önce Ulaştırma Bakanımız da kısmen ifade etti- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun Tasarısı’nın görüşülmesinin uygun olacağını düşünüyoruz AK Parti Grubu olarak.

Ve son olarak yedinci sırada, Türk Vatandaşlığı Kanunu Tasarısı’nın görüşülmesini istiyoruz, ki bu toplam elli bir madde, temel yasa olarak görüşülmesini düşünüyoruz. Bu tasarıyla ilgili olarak da altı yüz elli dört maddelik TCK uyumla ilgili kanun tasarısında olduğu gibi, grubu bulunan partilerimizin birer temsilcilerinin katılımıyla bu tasarının görüşme gününe kadar gözden geçirilmesi ve orada mutabakata varılacak konular üzerinde gerekli önergelerin hazırlanması ve bütün gruplar adına birlikte imzalanarak verilmesi şeklindeki bir yöntemin uygun olduğunu düşünüyoruz. Geçen TCK uyumla ilgili tasarıda bu yöntem uygulandı ve ben başarılı olduğuna da inanıyorum, hem uyumlu çalışma açısından hem de var ise eksikliklerin, aksaklıkların giderilmesi ve belki daha önemlisi bütün gruplarımızın bu yöntemle çalışmalara katılımının, katkılarının sağlanmış olması daha önemli, anlamlı bu yöntemle de bu gerçekleştiriliyor. 90 sıra sayılı kanunla ilgili olarak da böyle bir yöntemi öneriyoruz, diğer partilerimizin grup başkan vekillerine de bu düşüncemizi, bu talebimizi ilettik. Onlar da isim verdikleri takdirde bu çalışmalar da bir an önce başlayacak.

Tabii genel olarak, özellikle vakıflar… Bazı siyasi partilerimizin vakıfların Meclis gündemine gelmesiyle ilgili, en azından bu hafta gelmesine ilişkin itirazları oldu. Bir şekilde bu görüşülecek er veya geç görüşülecek, bu hafta olmazsa bir sonraki hafta, daha sonraki hafta görüşülecek. Onun için bir an önce görüşülmesi gerekiyor bu tasarının. Bununla ilgili elbette herkes eleştirisini, kanaatini, katkısını ortaya koyacak, bizim de önerilerimiz olacak. Bu konu tabii kamuoyunun son derece ilgili olduğu, aynı zamanda tartışmaları da içeren bir tasarı. Bununla ilgili olarak da AK Parti Grubu olarak da biz gerekli çalışmalarımızı yaptık. Orada da yeni katkılar ve ilaveler, belki ilave öneriler gündeme geldi. Bu doğrultuda, biz de elbette, önerilerimiz olacak, onları da ilgili maddeler geldiğinde, bu önergelerimizi Başkanlığımıza takdim edeceğiz. Elbette, bütün diğer siyasi partilerimizin de bu konuyla ilgili eleştirileri olacaktır, onları burada birlikte değerlendireceğiz ve Meclisimiz, sonuçta bir karar verecektir.

Bugünkü Danışma Kurulunda mutabakata varılamamasının diğer nedenlerinden bir tanesi de çalışma saatleriyle ilgiliydi. Bizim önerimiz: Bugün, yani salı günü 15.00-20.00 olarak Meclis Genel Kurulumuzun açık olması, çarşamba ve perşembe günleri de 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmasını gerçekleştirmesi şeklinde düşüncemiz. Ancak, iki öneri geldi Danışma Kurulunda: Bunlardan bir tanesi, “14.00 ve 19.00 olarak yapılsın bu çalışmalar, bugün için 15.00 ve 19.00, çarşamba ve perşembe günleri için de 14.00-19.00 saatleri arasında çalışılsın.” şeklinde bir öneri geldi. Bir de “13.00-19.00 arasında çarşamba, perşembe günleri için; salı günü de 15.00-19.00 arasında bu Meclis Genel Kurul çalışmaları gerçekleştirilsin.” şeklinde iki öneri geldi. Son haftalarda, özellikle çarşamba, perşembe günü için 14.00-20.00 saatleri arasında çalışma yapıyoruz –ki bunu, diğer parti gruplarımızla birlikte alınan kararlar çerçevesinde bu çalışma saatlerini gerçekleştirdik- ve bugüne kadar da bu anlamda bir sorun çıkmadı. Hatta bir alışkanlık da meydana geldi Meclis Genel Kurulumuzda, çok ciddi bir sorun da ortaya çıkmadı bugüne kadar. Dolayısıyla, bu çalışma saatlerinin, yani, geçtiğimiz haftalarda yine birlikte kararlaştırdığımız bu çalışma saatlerinin aynen devam ettirilmesinden yanayız biz. Zaman zaman, belki özel durumlar nedeniyle bu çalışma saatlerinin değiştirilmesi gerekebilir, ancak, esas itibarıyla, bu çalışma saatlerinin verimli olduğunu düşünüyoruz. Elbette, zaman zaman daha uzun çalışma saatleri gerektirebilir. Meclisimizin gündemi, içeriği ve yoğunluğuna bağlı olarak, çalışma saatlerini değiştirebiliriz, zaman zaman değiştiriyoruz nitekim, orada da mümkün olduğu kadar biz, diğer partilerimizle mutabakat çerçevesinde, uyum çerçevesinde bu çalışma saatlerini belirlemeye çalışıyoruz, ama onun dışında, bu şekildeki çalışma saatlerinin, bugüne kadar olduğu gibi verimli, rantabl, uygun olduğunu düşünüyoruz ve yüce Meclisin, sizlerin AK Parti grup önerimize destek vermenizi bekliyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Canikli.

Önerinin aleyhinde, Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe söz istemiştir.

Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, aleyhte değil lehte söz istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli üyeler; AK Parti Grubu tarafından verilen önergenin aleyhinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.

Sevgili arkadaşlar, bu öneriyle, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilliğince gündemin yeniden sıralamasının tespiti amacıyla Vakıflar Kanunu, Piri Reis gibi birtakım yasaların öncelikli gündeme alınarak görüşülmesi talebi gündeme getirilmiştir. Şimdi, bu âdet hâline gelen bir uygulama. Hâlbuki, İç Tüzük’te istisnai bir uygulamadır. Bu istemin sıralamasında bulunan yasaların görüşülmesi -eğer bunu kabul edersek- diğer sıralamaya alınan yasaların görüşülmesi geri planlara doğru itilecektir. Bu tür çabalar, eylemlerle Meclis çalışmalarının aktif ve verimli şekilde yapılması engellenmektedir. Bunu engelleyen iktidar partisidir. Niçin?

Parlamenterlerin en önemli görevi Genel Kurul çalışmalarına etkin bir şekilde katılmak ve katkıda bulunmaktır. Bir parlamenter önüne gelecek olan gündemdeki yasa teklifini inceleyemeden burada yasa görüşülürse Parlamentonun etkin çalışmasından bahsedemezsiniz, parlamenterin iyi çalışmasından bahsedemezsiniz. Hâlbuki, bizim Anayasa’mızda kuvvetler ayrılığı sistemi benimsenmiş. Yasama, yürütme, yargı birbirine karşı üstünlüğü olmayan organlar. Elbette, zaman zaman Hükûmetin öncelikle görüşülmesini istediği yasa tasarıları olacaktır. Bunlar da Danışma Kurul kararlarıyla değerlendirilmelidir. Meclisteki siyasi parti grupları bu konuda anlayışlı davranmaktadırlar. Zaman içinde, Danışma Kurul kararlarıyla, ihtiyaç olan, öncelikli olan tasarıların Meclis Genel Kurulunda görüşülmesi sağlanmış ve bu görüşmeler tamamlanarak tasarılar da yasalaşmıştır. İç Tüzük’te -biraz önce de belirttiğim gibi- istisnai bir uygulamanın, olağan bir uygulamaya dönüştürüldüğünü üzüntüyle görüyoruz. Bu uygulama, kuvvetler ayrılığı prensibine de uyarlılık göstermemektedir, siyasi iktidarın yasamaya üstünlüğünü sağlayan bir davranışın içine girilmektedir.

Siyasi iktidarın, her hafta “Bu öncelikli yasadır -biraz önce Sayın Bakanın da söylediği gibi- bunun bir an önce çıkarılması…” şeklindeki istekleri, grup önerisi şeklinde gündem tespiti belki şeklen doğru bir uygulama, ama bunun bir hakkın kullanılmasının suistimali olduğunu da göz ardı etmemek zorundasınız. Bu uygulama, yürütmenin, yasamayı tahakkümü altına aldığını, Yasama Meclisinin çalışma programını düzenler hâle geldiğini göstermektedir. Bu tutum ve davranış, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmaz. Yasama Meclisi, gündemine kendisi hâkim olmak zorundadır.

Değerli arkadaşlar, bugün önümüze getirilen önerilerden birisi: Vakıflar Yasa Tasarısı’nın gündem sırası öne alınmaktadır. Yasa tasarısı sayın milletvekillerine bugün dağıtılmıştır, milletvekillerimizin yasa tasarısını yeterince inceleyebilme fırsatı olmamıştır. Ayrıca, bu yasa tasarısı öncelikle görüşmeyi gerektiren bir tasarı da değildir. Zaten -biraz önce Sayın Başkanın da belirttiği gibi- 22’nci Dönem’de görüşülmüş, Sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer tarafından iade edilmiş, daha sonra Adalet Komisyonunda iade edilen maddeler görüşülmüş, 22 Mart 2007’den itibaren Parlamentoda Meclis gündemine gelmiştir. Demek ki 22’nci Dönem Parlamentosu bu yasanın acilen görüşülmesinde pek bir yarar görmemiş.

Sevgili arkadaşlar, Vakıflar Yasası bir ihtiyaçtan mı doğmuştur? Hayır. Bu Yasa Avrupa Birliğinin ve azınlık cemaatlerinin dayatması sonucu gündeme gelmiştir. Avrupa Birliği Kasım 2007 İlerleme Raporu’nda, aynen, Vakıflar Yasası ve Türk Ceza Kanunu 301 değiştirilmediği müddetçe ilerleme görüşmelerinin başlamayacağı açıkça ortaya konulmuştur. İşte şimdi Vakıflar Yasası’nı, önümüzdeki günlerde de çok tartışılan Türk Ceza Yasası’nın 301’inci maddesini görüşeceğiz.

Sevgili arkadaşlar, geçen dönem Türk Ceza Yasası’nı çıkarttığımızda o dönem, Sayın Bakan hukuk sisteminde bir devrim yapıldığını, artık uzun dönem değiştirilemeyecek bir yasa oluşturulduğunu söylemişti. Ne değişti? O Yasa uygulamaya girmeden 4 sefer değişti. Ne değişti? Avrupa Birliği diyor ki: “Beğenmedim, şunları şunları değiştireceksiniz.” Burası gazi bir Meclistir, hiçbir kimseden emir ve talimat almaz. Ama bu dönemde, maalesef, Avrupa Birliği şunları şunları istiyor ve şunların öncelikle çıkmasını istiyor diyerek hem komisyonlarda hem Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündem değiştirilerek öncelikle görüşülüyor. Kime yaranacaksınız? Ben söyleyeyim…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Öyle bir şey yok.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Siz ikna olmayın. Siz ikna olmayın. Sizden ricam: Vakıflar Yasası’nı incelediniz mi? İnceleyin. O, masum bir yasa değil. Lütfen, onu inceleyin. Niçin derseniz? Sevgili arkadaşlar, bu Yasa pek de ülkenin hayrına olan bir yasa değildir. Avrupa Birliğinin dayatması sonucu çıkartılması istenen bu yasa…

Lozan Antlaşması Türkiye’nin tapu senedidir. Lozan Antlaşması hükümlerini işlevsiz bırakacak bir yasa tasarısı önünüze geliyor. Bu yasa tasarısını, değerli milletvekilleri, inceleyin lütfen. Lozan Antlaşması’yla işlevsiz hâle getirdiğimiz Sevr Antlaşması hükümleri sanki yeniden uygulamaya sokuluyor gibi geliyor. Gerçi, yasa görüşülürken bu konudaki sıkıntılarımızı, endişelerimizi yüce Meclisle paylaşacağız, bunu anlatmaya çalışacağız. Fakat bu Yasa masum bir yasa değildir, sevgili arkadaşlar.

Bizim açımızdan, gündem sıralamasında değişiklik yapılacaksa Türkiye için çok daha önemli şeyler var. Örneğin, geçen hafta içinde gündeme alınmış olan, Değerli Malatya Milletvekilimiz Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, -Türkiye’de 50 bin muhtarı ilgilendiren- muhtarların ödeneklerinin artırılması yönünde bir kanun teklifi var, gelin onu inceleyelim, onu burada yasalaştırmaya çalışalım. O verilen ödeneklerle muhtarların görev yapabilmesi mümkün mü? Bugün, bu aldıkları ödenek, Bağ-Kur primini karşılayamıyor. Bugün, muhtarlarımızın en az yüzde 60’a yakını icra dairesiyle karşı karşıya kalmıştır. Ödenek aldığı için yeşil karttan da faydalanamıyor. Seçimle göreve gelen 52 bin muhtarın sorununu bu Parlamento çözmek zorundadır ve Avrupa Birliğinin istediği Vakıflar Yasası’ndan daha öncelikle bu yasanın görüşülmesi lazımdır. Niçin bunları görüşme ihtiyacını bu Parlamento duymuyor? Niye bu alanda öncelikler getirmiyor? Örneğin, ocak ayı açlık sınırı 694 YTL, yoksulluk sınırı 2.260 TL… Peki, ülkemizde emekliler, Bağ-Kur’dan emekli olanlar 436 YTL ile geçinmek zorundalar, SSK’dan emekli olanlar 558 YTL’yle geçinmek zorundalar ve Türkiye’nin bir garabeti diyelim, asgari ücret 482 YTL. Bunun altına da bir işçi kuruluşu imza atıyor. Geçinebilecekler mi bu insanlar? Niçin bunları tartışmıyoruz? Esnaf günlük rızkını karşılayamıyor, çeklerini, senetlerini ödeyemiyor. Bu tür çalışmalarda öncelik tanınmayıp dışarıdan bir öneriyle gelen yasalara öncelik tanınması pek kabul edilebilecek bir öneri gibi gelmiyor.

Değerli arkadaşlar, ayrıca, bizlerin görevlerinden birisi de yasama görevinin yanında seçmenlerimizle de ilgilenmektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bağlıyorum efendim.

Şimdi, her gün 14.00-20.00 saatleri arasında görüşmeler yapılıyor. 14.00’te başlamasına bizim de bir itirazımız yoktur, elbette buradaki çalışmalara daha ağırlık verilsin ama bu akşam 19.00’a kadar sınırlanmalıdır. Bakın, Genel Kurulda kaç kişi var? Zaten Genel Kurula ilgi yok, Genel Kurul takip edilmiyor. Parlamenter yeterli desteğini buraya aktaramıyor. Eğer muhalefet olarak bizler ve diğer muhalefet partileri -yeterli denetimini- çalışma yöntemlerinde çoğunluğu arasalar inanın pek çok yasa geçmeyecek.

Biz bu yasalara gerekli katkımızı vermeye çalışıyoruz ama iktidar partisinden bu konuda yeterli destek görmediğimizi belirterek bu önerinin grubumuzca kabul edilmeyeceğini, ret oyu vereceğimizi saygıyla bildirir, hepinizi sevgiyle selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünlütepe.

Aleyhte ikinci söz, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır’a aittir.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi Meclis Grubunun verdiği öneri üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, gerçekten, 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi gerek komisyonlarda gerekse Genel Kurulda mümkün olabildiği kadar bir uyum ve uzlaşma içerisinde çalışmaktadır. Zannediyorum, bugüne kadar ilk defa veya ikinci defa bir grup kararı önerisiyle Meclisimizin, Genel Kurulun bu haftaki çalışma programını belirliyoruz. Olağandır, çok da önemsememek lazım. Ayrıca, Genel Kurulun çalışması, gündemi sayın hükûmetin önceliklerine göre belirlenmelidir, buna da saygı gösteriyoruz. Çalışma saatleri konusunda da bazı teknik itirazlar olabilir -ki bizim de oluyor- bazen müşterek noktayı da bulabiliyoruz.

Bizim, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bugünkü Danışma Kuruluna olur vermeyişimizin temel sebebi bu hususlar değil. AKP’nin önerisiyle, Meclisimizin bu haftaki çalışmasında ikinci sıraya -geçen haftadan yarım kalan bir kısa kanunun görüşülmesinden sonra- Vakıflar Kanunu’nun alınmış olmasına itiraz ediyoruz. Benden önceki konuşmacının ifade ettiği gibi, bu kanun, önemli bir kanun. Bu kanunun önemi, böyle subjektif değerlendirmelerle ifade etmiyorum…

Bu kanun her dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelir, her dönem birkaç defa gelir. Milletvekilleri olarak sormamız gerekiyor, niye, neden? Dolayısıyla, bu kanunu, milletvekilleri olarak her birimizin gerçekten iyi incelemesi, araştırması ve bu konuda niyetleri, satır aralarını iyi okuması gerekir. Kanun bugün dağıtıldı, bugün görüşmeye başlıyoruz.

Sayın milletvekillerinin vicdanına sesleniyorum. Böyle bir kanunu, şaibeli demek istemiyorum ama sıkıntılı, masum olmayan bir kanunu bu kadar sıkışık bir sürede görüşmek mecburiyetinde kalışımızın sebebi nedir sorusunu sizin vicdanlarınıza tevdi ediyorum.

Değerli milletvekilleri, bize göre, Milliyetçi Hareket Partisine göre -bu kelimeyi hiç kullanmak istemiyorum ama gelecek nesillerin bizim için kullanmasından endişe duyduğum için söylüyorum- bu kanun bir ihanet kanunu. (MHP ve DSP sıralarından alkışlar) Bu kanun Türkiye’nin hiçbir ihtiyacını, hiçbir eksiğini, hiçbir ayıbını giderecek bir kanun değil. Bu kanun bizim problemimiz değil. Bu kanun başkalarının problemi. Ama ne hikmetse…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Düzeltiyoruz…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Kimin lehine düzeltiyorsunuz Sayın Canikli?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Efendim, 2003’te de bu Kanun’u siz çıkartmıştınız.

Daha da kötüsü bir şey, aynı kanun 2002’nin sekizinci ayında da gelmişti. İktidara geldiğinizin hemen dördüncü ayında, 2003’ün birinci ayındaydı zannediyorsam, yanlış hatırlamıyorsam, evet, 2003’ün birinci ayının ikinci günü bu kanun yine sizin tarafınızdan çıkartıldı.

Nedir bu Kanun?

Değerli dostlar, aziz milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunun uluslararası hukuk belgesi Lozan Barış Anlaşması’dır. Lütfen bu Kanun’la, bu Kanun ve bundan önce aynı anlamdaki vakıflar kanunlarının tamamını, yani Avrupa Birliğinin katılım ortaklığı belgelerinde olmazsa olmaz şarta dönüşen Vakıflar Kanunu’nun gerekçelerini, maddelerini bir birlikte okuyunuz, Lozan Barış Anlaşması’yla da birlikte okuyunuz. Sorgulanan, Lozan Barış Anlaşması’dır.

Bu Kanun görüşülmeye başlandığında detaylı konuşacağız, bu Kanun’la Türkiye’de 1926’dan önce kurulmuş tüm vakıfların 1926’dan sonra kurulmuş vakıflarla aynı statüye çekilmesini, vakıflar adı altında yabancıların Türkiye’de bir örgütlenme yapmasını, 1453’ten bu yana kiliseler, birtakım mektepler etrafında oluşturulan örgütlenmenin günümüze taşınmasını, bu Kanun’la, bu vakıfların arazilerinin şahıslara satılmış olsa bile geri iadesini, tazminatının ödenmesini bir hukuk hâline getiriyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi sözcüsü sordu, ben de soruyorum: Hangi eksiğimizi tamamlamak için bu kanunu çıkartıyoruz? Uluslararası düzlemde, uluslararası hukukta, evrensel değerlerde hangi ayıbımızı örtmek için bu kanunu çıkartmak mecburiyetinde kalıyoruz?

Değerli milletvekilleri, bir parti asabiyetiyle sormuyorum, vicdanlarınıza sesleniyorum: Açalım, okuyalım bu Kanunu. Niye? 2002’nin sekizinci ayında değiştirmişiz, yine Avrupa Birliğinin talebi doğrultusunda değiştirmişiz. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidar olmuş, sanki bir vaadin yerine getirilmesi gibi, iki ay sonra bu Kanun yeniden değiştirilmiş. Beğenilmiyor, şimdi yeniden değiştiriliyor.

Bakınız, Sayın Bakan, vakıflardan sorumlu Devlet Bakanı olarak -bugün huzurumuzda Adalet Bakanı olarak bu Kanunu savunmak durumunda olan Sayın Mehmet Ali Şahin- bu Kanunun hazırlanmasından sonra oluşan tepkilere karşı çok onurlu bir direnç göstermişti. Sayın Bakan diyordu ki: “Din özgürlüğü deyince Avrupa Birliğinin aklına sadece mal mülk geliyor. Bu da beni rahatsız ediyor.” Sayın Bakanım, şimdi sizi rahatsız etmiyor mu bu kanun? (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Dün dündür, bugün bugündür!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Bakan “İddia ediyorum ki Avrupa Birliği ülkelerinin hiçbirinde bu kadar demokratik yasa yok. Üçüncü şahıslardaki mülklerin geri dönüşü veya tazmini söz konusu olmayacaktır.” diyordu, Sayın Bakan, Hükûmetimizin, devletimizin Bakanı söylüyordu.

Şimdi, bu kanunla buna açık kapı bırakılıyor. Niye? Ne mecburiyetimiz var?

Değerli milletvekillerimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin hükmi şahsiyetine sesleniyorum: Avrupa Birliğine ne borçluluğumuz var, ne mecburiyetimiz var? (MHP sıralarından alkışlar) Avrupa Birliği yönetimi Türkiye’ye karşı haysiyetli mi davranıyor, adaletli mi davranıyor, sözünde mi duruyor ki biz, bir mahcubiyetin, bir eksiğin, bir ayıbın bir an önce giderilmesi gayretkeşliğiyle Türkiye’nin gündemine –bu kadar sıkıntılı konularımız varken- bu Kanunu getiriyoruz.

Değerli milletvekilleri, vicdanlarınızın rahat olmadığından eminim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Rahattır, rahattır…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Biz kendi dönemimizde de bu kanuna direndik. Ama gelin güç birliği yapalım, her şeyden önce, Lozan Barış Anlaşması’nda atalarımızın kanları karşılığında uluslararası düzlemde oluşturdukları sonuçların savunmasını yapalım.

Şimdi, yabancılar, “vakıf örgütlenmesi” adı altında Türkiye’de şirket kurabilecekler, şube açabilecekler, yurt dışında şube açabilecekler, mal mülk, gayrimenkul alabilecekler ve tüm bunları yaparken de eskiden hükûmetten izin alma mecburiyeti vardı, şimdi izin alma mecburiyeti de yok. Dolayısıyla, buna mecbur değiliz.

Aziz milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, gazi bir Meclis olarak, kendi kimliğiyle kendi devletini kendi geleceğini kendi kararıyla belirleyen müstesna meclislerden biridir. Şimdi, Avrupa Birliği istiyor diye, biz, ikide bir bu vakıflar… Ne kadarını çıkarırsak… Bir teklifim var: Avrupa Birliğine sorunuz, onlar bu konuyu sorun yapmaktan çıkartacakları metni hazırlasınlar, siz getirin buraya, o zaman, onu görüşelim.

Dolayısıyla, bu kanunun, bu hafta, gelecek hafta, hatta hiçbir hafta görüşülmemesi gerekiyor. Bu kanun bu Meclise yakışmaz. Türkiye’nin gerçekten önemli sorunları var. Bu sorunları görüşmek, kanunlaştırmak için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen, tamamlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak söylüyorum, gelin, sabahlara kadar çalışalım. Ama Avrupa Birliğinin talep ettiği ve atalarımızın kemiklerini sızlatacak, Sayın Bakanı mahcup duruma düşürecek bu türlü ayıplı, masum olmayan kanunları burada görüşme zilletini yaşamayalım, istirhamım bu.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, bu Kanun’a muhalefet yapacağız, bu Kanun’a olumlu düşünenleri millete şikâyet edeceğiz. Bu Kanun, inanıyorum ki gelecek nesiller nezdinde, aynen 1856 Paris Konferansında, Islahat Fermanı’nda olduğu gibi, gelecek nesiller tarafından ihanetle suçlanacaktır. Buna hiçbirinizi müstahak görmüyorum ve bu Kanun’un görüşülmesinin ertelenmesini teklif ediyorum.

Bu duygularla hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Şandır.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, Sayın Şandır, ismimden de bahsederek… Bir açıklama yapma zorunluluğu var. İzin verirseniz, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince, bir açıklama yapma ihtiyacı hissediyorum.

BAŞKAN – Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Üç dakika zaman tanıyorum.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

2.- Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Sayın Şandır, ismimden de bahsederek… Hem 58 hem de 59’uncu Hükûmet dönemlerinde Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı görevini yürütürken vakıflardan da sorumluydum. Şu anda üzerinde grup önerisi olarak bugün görüşülmesi istenen Vakıflar Kanunu Tasarısı benim Bakan olduğum dönemde hazırlanmıştır. Sayın Şandır -kendi tercihleridir, partisinin görüşleridir- bu tasarıyla ilgili düşüncelerini biraz önce Genel Kurulumuzdaki siz değerli arkadaşlarımızla paylaştılar. Hemen şunu ifade edeyim: Vakıflar Kanunu, Türkiye için, Türkiye’deki vakıflarımız için, daha çok Medeni Kanun’a göre kurulmuş 4.550 tane vakıf ve yeni kurulacak olan vakıfların özgürlük alanını genişletmek için hazırlanmıştır.

Şimdi, Sayın Şandır dediler ki: “Yabancıların kurduğu vakıflara da birtakım özgürlükler tanıyarak, onların önünü açarak Lozan’ı deliyorsunuz.” Şimdi, Sayın Şandır “yabancılar” dediğiniz kişiler kimdir biliyor musunuz? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, dini farklı, ırkı farklı olan insanlardır. (MHP sıralarından gürültüler)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – 2004’te de öyleydi Sayın Bakan, siz konuşurken de öyleydi.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bunlar Rum asıllı olabilir, Ermeni asıllı olabilir, Yahudi olabilir ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bu vatandaşların kurmuş olduğu vakıfları siz “yabancı” olarak değerlendiriyorsunuz.

Bakın, Anayasa’nın 10’uncu maddesi tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını eşit statüde kabul eder, ırki ve dinî, mezhebî esaslarla vatandaşlar arasında bir ayrımı yasaklar. (MHP sıralarından gürültüler)

Siz, Anayasa’nın 10’uncu maddesine dayalı olarak şu anda bir Anayasa değişikliği konusunu önerdiniz, son derece saygıdeğer bir öneridir, o münasebetle de söylüyorum: Lütfen, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında ırkı sebebiyle dini sebebiyle mezhebi sebebiyle ayrım yapmayınız. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

Bu Vakıflar Yasası böyle bir ayrımı ortadan kaldırmak için düzenlenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak bu ülkede eşit haklara sahip olmak demektir.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Psikolojiniz bozulmuş.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Eğer, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, farklı dinden, farklı kültürden bir kişi veya kişiler bir vakıf kurmuşlarsa, bu vakıfların eğer elinden birtakım gayrimenkuller alınmışsa, ki alınmıştır, (MHP sıralarından “Kim almış?” sesleri) 1974 tarihinde Yargıtay içtihadı birleştirme kararıyla  “Bu vakıflar mülk edinemezdir.” diye alınmıştır. Şimdi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden bu uygulamalar bir bir geri dönüyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti… (MHP sıralarından gürültüler)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahin.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Sayın Başkanım, mikrofonu açar mısınız, tamamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şahin.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Mersin) – Kanun görüşülürken konuşursunuz Sayın Bakan.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Kanun görüşülürken açıkla Sayın Bakan.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bu konuyu bir bütün olarak değerlendirelim ve Anayasa’nın eşitlik ilkesini göz ardı etmeyelim. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan toplumu yanıltıyor.

Bakın, 5’inci maddeyi okuyorum: “Yabancılar, Türkiye’de hukuki ve fiili mütekabiliyet esasına göre yeni vakıf kurabilirler.”

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, AK Parti Grup önerisini tartışıyoruz…

BAŞKAN – Lütfen dinleyelim arkadaşlar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu “yabancılar” tabiriyle ne kastediliyor Sayın Bakan? (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ile Genel Kurulun 29/1/2008 Salı günkü birleşiminde bir saat sözlü sorulardan sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 30/1/2008 Çarşamba günkü birleşiminde ise sözlü soruların görüşülmemesine; 90 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, lehte…

BAŞKAN - …vermiş olduğu öneriyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, lehinde bir söz istedim.

BAŞKAN – Sayın Genç, bu işi çocuk oyuncağına çevirdiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Neresi çocuk oyuncağı?

BAŞKAN – Aleyhinde istediniz ve biz onu yazdık sıraya.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben bağımsız milletvekiliyim…

BAŞKAN – Geçtik efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, geçmedi efendim.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu Sayın Başkan, sen orayı temsil…

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Çık dışarı!

BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir.

Sayın Genç, ben size “sen” diye hitap etmiyorum! Sayın Genç, ben size “sen” diye hitap etmiyorum!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben bir bağımsız milletvekiliyim,  iki dakika  orada konuşamaz mıyım?

BAŞKAN – On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.56

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.08

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

İç Tüzük'ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır; okutup, işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, tutumunuz hakkında İç Tüzük’ün 63’ncü maddesine göre söz istiyorum. Şimdi, bakın 63’üncü maddeye göre ben “söz istiyorum” dedim, söz vermiyorsunuz. Lütfen tutumunuz hakkında söz istiyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Tutumu iyi iyi!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben sizden rica ediyorum, o Meclisi kendi iradenizle yönetirseniz daha iyi olur.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Başkan, söz vermeniz uygun olur Başkanlığın tutumuyla ilgili…

BAŞKAN – Sayın Genç, siz aleyhte söz istediniz, biz onu listeye yazdık.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben, tamam…

BAŞKAN – Sonra değiştirdiniz, lehinde istediniz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, lehinde…

BAŞKAN – Siz çok tecrübeli, uzun yıllar Başkan Vekilliği yapmış bir insansınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Dolayısıyla bu tavır ve davranış sizin gibi ciddi bir insana yakışmıyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben gayriciddi değilim.

BAŞKAN – Ben size “gayriciddisiniz” demedim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 63’üncü maddeye göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Bakın, ben size “gayriciddisiniz” demedim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben sizden söz istedim, dedim ki: “Efendim, ben lehte söz istiyorum.” Tamam, başlangıçta çıktım burada ifade ettim, ben bağımsız milletvekiliyim, pekâlâ önerinin lehinde konuşabilirim. Sizin hakkınız var mı benim söz hakkımı kesmeye? Ben söz hakkımı…

BAŞKAN – Sayın Genç, siz aleyhinde istediniz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, tutumunuz hakkında söz istiyorum. Ha, siz diyorsanız ki vermiyorum, o sizin… Yani, bakın, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi.

BAŞKAN – Doğrudur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Siz burayı İç Tüzük’e göre yönetmek zorundasınız. Ben söz istedim, söz hakkım vardı, vermek zorundasınız. Ama vermiyorsanız, militan bir Meclis Başkan Vekili sıfatıyla Meclisi yönetiyorsanız, ona ben bir şey diyemem.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Zamanımızı çalmayın, yeter. Meclis Başkanımız söz vermedi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama, İç Tüzük’e göre Meclis Başkan Vekiliyseniz, bana söz vermek zorundasınız.

BAŞKAN – Sayın Genç, bir cümlenin içinde militandan başlayarak, pek çok sıfat kullandınız. Tekrar ediyorum: Bakın, ben size karşı son derece tarafsız, milletvekili olma durumunuza son derece saygılı davranan bir insanım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz niye vermiyorsunuz? Ben söz istiyorum.

BAŞKAN – “Siz” diye hitap ediyorum. Dolayısıyla yeteri kadar da… Bakın, şu ana kadar da konuştunuz.

İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu Mecliste milletvekiline değer vermek zorundasınız.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Önergeler (Devam)

3.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 2090 Sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/3) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/16)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

2/3 Esas Numaralı Kanun Teklifim 45 gün içinde Komisyonda görüşülmediğinden İç Tüzüğün 37. Maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. 28.11.2007

                                                                                                Ensar Öğüt

                                                                                                   Ardahan

BAŞKAN – İç Tüzük madde 37’ye göre söz talebi, teklif sahibi Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’e ait.

Buyurun Sayın Öğüt.

Söz süreniz beş dakika. (CHP sıralarından alkışlar)

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifim hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, 2090 sayılı Yasa’ya göre, yangın, deprem, fırtına, sel, don, dolu, kuraklık ve hastalıklardan dolayı zarar gören çiftçilerimizin mal varlığının tümünün, yüzde 40’ı zarar görürse devlet yardım yapıyor. Benim kanun teklifimde ise mal varlığının tümü değil, herhangi bir mal varlığının ayrı ayrı, hangisi zarar görmüşse onun yüzde 40’ı verilsin. Çünkü, eğer “mal varlığının tümü” derseniz, diyelim ki, sel vurdu, dolu vurdu, kuraklık vurdu, tarladan ürün gelmedi. O yetmiyor, ahırı yıkılması lazım, hayvanının telef olması lazım veya buna benzer, evinin bir tarafının yıkılması lazım ki devlet çiftçiye yardım etsin. Bu nedenle, bu kanun teklifinin kabul edilmesi doğrultusunda tabii afetlerden dolayı zarar gören çiftçilerimize devlet yardım yapmış olacaktır.

Tabii, bugün, son günlerde, arkadaşlar biliyorsunuz, şiddetli kış Doğu Anadolu’yu kasıp kavuruyor. Şiddetli Sibirya kışı Doğu Anadolu’da, başta Ardahan, Kars, Iğdır, Ağrı, Van, Erzurum ve bu bölge olarak çok şiddetli soğuk var. Özellikle gece eksi 43-45 dereceyi buluyor. Böyle bir ortamda bütün su kaynakları kurumuş, donmuş, dereler donmuş, göller donmuş, nehirler donmuş, akan sular, içme suları donmuş ve borular patlamış. Şu anda Ardahan’da ve diğer illerde kesinlikle su akmıyor. İnsanlar kar eriterek su ihtiyacını gideriyor. O bakımdan, ağır kış şartları altında, eksi 40’ları bulan soğuklarda bulunan illeri afet kapsamına, Hükûmetin almasını istiyorum.

Sayın Bakan burada, heyet göndersin, baksın. Ardahan’da, Göle’de gece eksi 51, ben bunu arabamda gördüm, 43. Şimdi, böyle bir soğukta yaşamak da mümkün değil değerli arkadaşlar. Onun için, bakın, bir benzeri de Van’da var. Ben geçen hafta Van’a gittim. Van’da tamamen hayat durmuş. Yalım Erez Mahallesi, Süphan Mahallesi, Karşıyaka Mahallelerinde sular yok, kanalizasyon yok. İşte, burada, Sayın Bakan, Vanlı Bakanımız var, gitsin, baksın oraya. Van’da, en önemlisi, elektrik her gün sönüyor, her gün elektrik gidip geliyor ve elektriğin gidip gelmesinden dolayı organize sanayi durmuş, fabrikalar kapanmış, işsizlik had safhada. Bir de ayrıca, evlerdeki elektrikle çalışan buzdolabı, çamaşır makinesi, buna benzer, televizyon ne varsa, bütün vatandaşların, bozulmuş. Bunun da derhâl, Van’ın da afet kapsamına alınmasını istiyorum. Çünkü, gidip gördüm, yerinde inceledim, hakikaten içler acısı bir durum. Buradaki Van milletvekillerinden rica ediyorum, Van’ı derhâl mercek altına alsınlar, Van’ı da afet kapsamı içerisine aldırsınlar.

Değerli arkadaşlar, en önemlisi, şu anda eksi 50’ye yakın soğukta kıvranan köylümüze yem bitkileri parası ödenmedi. Kasım ayında ödenmesi gereken yem bitkileri parası şu anda ödenmedi. Şu anda samanın kilosu Ardahan’da 280 bin liradan, 350 bin ile 400 bin arasında satılıyor ve çiftçiler perişan olmuş. Hâlen daha Bakanlık, ne hikmetse, yem bitkilerini ödemiyor. Ne zaman ödenecek bu yem bitkileri parası? Bahara mı ödenecek? Bahara zaten gerek kalmıyor, kar kalktıktan sonra hayvanlar düze çıkıyor, otluyor. Ama şu anda sizden rica ediyorum, eksi 35, 40, 50 derece olan bölgede yem bitkileri derhâl ödensin. Niye ödensin? O insanlar orada vatan bekçiliği yapıyorlar, sınırda bekçilik yapıyorlar. Hâlen bu soğukta o vatanı bekliyorsa, o insanlara bizim vefa borcumuz var. Büyük Millet Meclisi olarak, Hükûmet olarak rica ediyorum, derhâl… Hatta Tarım Bakanını ben Ardahan’a davet ediyorum, gelsin Kars’ı, Ardahan’ı, Iğdır’ı gezsin, yani görsün bir oradaki insanları. Ne olur, bir heyet kuralım gidelim. Gidin bakalım, 50 metre yürüyemezsiniz soğuktan, 50 metre yürüyemezsiniz değerli arkadaşlar. Böyle bir ortamda ne oluyor biliyor musunuz? Esnaf perişan, esnaf; inanın, yemin ediyorum, Van’da da öyle, Ardahan’da da öyle, Kars’ta da öyle.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) - Ardahan’daki esnaf, Kars’taki, Iğdır’daki, Erzurum, Van, Ağrı, bütün esnaf perişan. Siftah yapmadan dükkânı kapatıyorlar; açıyorlar, dükkânı kapatıyorlar. İşte, doğu milletvekilleri burada, bu kış gününde, kıyamet gününde, esnaf çekini ödeyemiyor, bonosunu ödeyemiyor, vergisini ödeyemiyor, banka kredisini ödeyemiyor. Derhâl esnafın vergisi ve banka kredi borçları faizsiz en az dört ay ertelensin. O esnaf orada eğer bizim insanımızsa o esnafa bir şey vermek gerekiyorsa mutlak surette esnafımıza sahip çıkalım, köylümüze sahip çıkalım, halkımıza sahip çıkalım.

Bu nedenle, benim vermiş olduğum kanun teklifimin kabul edileceğini umuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Önerge hakkında söz isteyen, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Arkadaşlar, Sayın Öğüt’ün verdiği teklifte… Yüce Allah kimseye afet vermesin. Sel, deprem; bu, mala da gelir ürüne de gelir. Bu Yasa işlemeyen bir yasa. Diyor ki: Örneğin, bir don olayı oldu, tüm ürünü dondu köylünün, tüm ürünleri dondu. Yasa diyor ki: Mal varlığının -dikkatinizi çekerim, ahırı da, ineği de işte evdeki her şeyi, evi de, hepsinin diyor- yüzde 40’ını kaybedeceksin.

Değerli milletvekilleri, bir ürün…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sigorta…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bir dakika geleceğim. Bu 2090 sayılı Yasa sigortayı kapsamıyor, iki ayrı yasa.

Şimdi, tabii, bir kere bu Yasa işlemeyen bir yasa. Bir yasa işlemiyorsa gelin, bu Yasa’yı değiştirelim. Diyoruz ki, bugün hepimize, hepimizin ilinde hepimizin başına gelebilir arkadaşlar. Gelin, bu Yasa’yı değiştirelim. İlla, sigorta, tarım ürününü…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Gel, gel!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Oraya geleceğim şimdi.

ödüyor, ama tarım ürünü dışında -diyelim ki yangın, diyelim ki sel, yani illa tarım ürünü dışında- diğer mallara geleceklerde sigorta kapsamı yok. Ama gelin, bu Yasa’yı değiştirelim. Bu Yasa’da kaybettiği değerin yüzde 40’ını -mal varlığının yüzde 40’ı değil- yapalım ki yarın bu insanlara yardım edebilesiniz. Yani, bunlar sizin elinizi açmak için… Sayın Öğüt’ün teklifi geçen yıl aynı şekilde 10 kez ben vermiştim bu Yasa… 10 kez burada konuştum. Bu Yasa’yı bir türlü değiştirmiyorsunuz. Yani, bu Yasa hepimize lazım.

Örneğin, tarımsal sigortaya gelince: Geçen yıl ilk defa uygulandı ve burada ben TARSİM’e teşekkür ediyorum -TARSİM, yani sigorta şirketlerinin oluşturduğu şirket, tarımsal ürünlerle ilgili- ama, burada aksaklıklar var. Burada, daha henüz köylümüz yeterince sigorta bilincine ulaşmadı. Yani, burada diyor ki, ben… Örneğin, bir kayısıda çiçek dönemini kapsamıyorsa benim köylüm diyor ki: “Niye sigorta ödeyeyim?” Esas onun mevsimi, don mevsimi çiçek dönemini kapsıyor. Eğer bir şeyi sigorta yapıyorsan tam sigorta yapacaksın.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Malatya çok iyi…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Beyefendi, en çok destek biz verdik, doğru, ama çiçek döneminde sigorta ediyorsanız bunu da kapsatacaksınız, mecbursunuz. Bir sigorta klozları vardır, o klozda her ürünün belli mevsimleri vardır, o mevsimine göre ürün bazında belli klozu alıp bunu yapmanız lazım. Biz şunu istiyoruz: Çiçek döneminde de eğer sigorta yapıyorsanız o zaman bunu yapacaksınız. Önce Tarım Bakanlığının Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü ile Tarımsal Üretim Genel Müdürlüğü bir anlaşsın, bunlar bir kere anlaşsın. Yani, tarım sigortalarında bunlar arasında farklılıklar var, görüş farklılıkları var. Eğer tarım ürünlerinde sigorta yoksa, tabii afet de kabul etmiyor sayın milletvekilleri, bir genel müdürlük.

Bu açıdan, bir kere 2090 sayılı Yasa’yı gelin, değiştirelim. Burada illa Sayın Öğüt’ün teklif ettiği “yüzde 40” demeyelim. Hangi ürüne, neye zarar geliyorsa onun belli bir oranında onu karşılamak zorunda. O hâlde, bu Yasa’yı uygulayamıyorsunuz. Nitekim, bu afetlerde hep sorun oldu, uygulanamadı. Yerel yöneticiler zor durumda kalıyor arkadaşlar, yerel yöneticileri zor durumda bırakıyorsunuz. “Mal varlığının yüzde 40’ı” diyorsunuz, o insanlar çok büyük sorunlar yaşıyor.

O açıdan, Sayın Öğüt’ün teklif ettiği gibi… Gelin, illa “kayıp ürünün yüzde 40’ı” demeyelim. Hep beraber karar verelim. Bu yasayı buraya -bugün kabul edin- getirelim, hep beraber, yüzde kaç diyorsanız onu kabul edelim arkadaşlar. Bu kadar da açık.

Onun için, bir kez daha Sayın Öğüt’e teşekkür ediyorum.

Bu yasayı hepiniz kabul ederseniz, çiftçimizin, köylümüzün ve tabii afete uğrayan vatandaşlarımızın mağduriyeti gider.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz.

VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Sözlü Sorular ve Cevapları

1.-Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı sınır kapılarının dinî bayramlarda açılmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/176) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, bazı belediye başkanları hakkında bir işlem yapılıp yapılmadığına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/184) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

3.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, belediyelerin sosyal yardımlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/191) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

4.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, belediyelerin sosyal yardım yaptığı kişilere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/192) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir köy ilköğretim okulunun yapım ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/193) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Bandırma’da bazı cadde isimlerinin değiştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/240) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

7.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Celal Bayar anıt mezarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/253) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

8.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, polis müdahalesiyle meydana geldiği iddia edilen bazı ölüm olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/261) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

9.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Demirci kasabasının Aksaray’a bağlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/267) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

10.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’nın katı atık ayrıştırma tesisi ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/288) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

11.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’daki bir sanayi sitesinin güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/289) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

12.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, ücretsiz dağıtılan kömürlerin hava kirliliğine yol açtığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/293) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

13.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya toptancı halindeki iş yerlerinin kira artışına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/304) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

14.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, ülkemiz üzerinden yapılan insan kaçakçılığına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/305) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

15.- Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Çankırı Belediye Başkanı hakkındaki soruşturma iznine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/307) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

16.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, yurtiçi uçuşlardaki genel bilgi toplama uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/319) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

17.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, uyuşturucu kaçakçılığı kapsamında dağıtılan ikramiyeye ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/340) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

18.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Niksar Belediyesinin arsa ihalelerine yönelik iddialara ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/355) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 1, 5, 7, 8, 9, 19, 29, 32, 38, 57, 58, 62, 71, 72, 74, 86, 107 ve 121’inci sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdi.

Şimdi, bu soruları sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim. 25.10.2007

                                                                                                Ensar Öğüt

                                                                                                  Ardahan

Dini Bayramlarımızda, ailelerinin bir kısmı Suriye’de olan ve Güneydoğu’da yaşayan vatandaşlarımız, bayram günleriyle sınırlı olsa da sınır geçişlerinin serbest bırakılmasıyla bir araya gelmektedir. En azından bu mutlu günlerde hasret gideren vatandaşlarımızın mutluluğunu görmek hepimizi duygulandırmaktadır.

Tıpkı Güneydoğu Bölgemizde yaşayan vatandaşlarımız gibi, Kars, Ardahan, Iğdır ve Artvin illerimizde yaşayan bölge halkımızın da akrabalarının bir kısmı Gürcistan’da bulunmaktadır. Sınırların kaldırıldığı, duvarların yıkıldığı, globalleşen dünyada insanlarımız, çok kısa mesafelerde olan akrabalarını görememelerinin üzüntüsünü yıllarca yaşamışlardır.

1) Kars, Ardahan, Iğdır ve Artvin illerimizde yaşayan vatandaşlarımızın Gürcistan’da yaşayan akrabalarını görebilmeleri ve hasret giderebilmeleri için Türkgözü, Aktaş, Dilucu ve Sarp sınır kapılarımızı dini bayramlarda açmayı düşünüyor musunuz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                             Hasan Özdemir

                                                                                                  Gaziantep

Belediyelerimiz, Türkiye Cumhuriyetinin resmi kurumlarıdır ve Anayasa ve yasalar çerçevesinde kendisine verilen görevleri ifa etmekle yükümlüdürler. Belediyelerimizin seçimle işbaşına gelen Başkanları da kamu görevlisidir. Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Onun bölünmez bütünlüğüne bağlı olmaları gerekir.

Ancak, “Biz devlete ve PKK’ya eşit mesafedeyiz” gibi talihsiz açıklamaları olan, makam otomobiliyle bölücü terör örgütü mensuplarının taziye ziyaretine giden ve çatışmada öldürülen PKK’lı teröristlerin cenazeleri için ambulans tahsis eden, yayın organları olan Roj TV’de terör örgütünün propagandasını yapan ve aynı zamanda devletin görevlisi olup devletten maaş alan bazı belediye başkanlarının halen görevde olduğu açıktır. Bu çerçevede, sorularım aşağıdadır:

1) Türkiye Cumhuriyetinin bölünmez bütünlüğüne ve ulus devlet yapısına ters düşen bu tür beyan ve yardımlar nedeniyle hükümet olarak neler yaptınız, hangi önlemleri aldınız ya da almayı düşünüyorsunuz?

2) Hangi belediye başkanları hakkında soruşturma açılmıştır? Soruşturma açılmışsa, soruşturma açılma tarihleri ve tamamlanma tarihleri nelerdir?

3) Bu soruşturmalar sonucunda, hangi belediye başkanı hakkında ne gibi işlemler önerilmiştir? Önerilen bu işlemleri uyguladınız mı?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

        06.11.2007

                                                                                           Av. Rıdvan Yalçın

                                                                                                      Ordu

Soru:

Ülkemizde belediyeler eliyle milyonlarca vatandaşımıza ayni ve nakdi yardımlar yapılmakta ve özellikle bu işler için kutsal günler seçilmekte, iftar çadırlarıyla da bu hayır işleri belediye başkanları ve bazı kişi ve kurumların reklam alanı haline dönüştürüldüğü izlenmektedir. Bu itibarla;

a) Belediyeler eliyle yapılan bu ayni ve nakdi yardımların bakanlığınız ya da başka bir kurum tarafından denetiminin yapılıp yapılmadığı hususunun açıklanmasını arz ederim.

b) Belediyelerin büyük meblağlar tutan bu yardımları bütçelerinde yer alan bir kalemden yapıp yapmadığı hususunun açıklanmasını arz ederim.

c) Bir bütçe disiplini içerisinde yapılmıyorsa bu yardımlar hangi kişi ya da kurumlardan, hangi ölçüye göre, hangi karşılık vaadiyle temin edilmekte olduğu hususunun açıklanmasını arz ederim.

d) Bu yardımların belediyelerce kimlere, hangi kriterlere göre dağıtılmakta olduğu, hususunun açıklanmasını arz ederim. Saygılarımla.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki soruların İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim.

        06.11.2007

                                                                                           Av. Rıdvan Yalçın

                                                                                                     Ordu

Soru:

Ülkemizde belediyeler eliyle milyonlarca vatandaşımıza ayni ve nakdi yardımlar yapılmakta ve özellikle bu işler için kutsal günler seçilmekte, iftar çadırlarıyla da bu hayır işleri belediye başkanları ve bazı kişi ve kurumların reklam alanı haline dönüştürüldüğü izlenmektedir. Bu itibarla;

a-) Belediye teşkilatlarında yapılan ayni ve nakdi yardımların yardım edenler ve yardım alanlar bakımından kayıtların bulunup bulunmadığı,

b-) Yardım edenler ve alanların kaydı bulunmuyorsa bu hususun devlet geleneğimizle bağdaşıp bağdaşmadığı,

c-) Kaydı bulunuyorsa bütün belediyelerin ancak özellikle onaltı büyük şehir ve büyük şehirlerin ilçe belediyelerin hangi kaynakla kaç kişiye ne miktar hangi kişi ve kurumlardan temin ederek 31 mart 2004 tarihinden bu yana yardım yaptıklarını

ç-) Belediyelerce yapılan ayni ve nakdi yardımların bir düzene bağlanıp bağlanmasının düşünülüp, düşünülmediği,

d-) Kaydı bulunuyorsa yardım edenlerin belediyeler ile ticari işlerinin bulunup bulunmadığının araştırılması için isimlerinin açıklanması

e-) Kaydı bulunuyorsa yardım edilenlerin yardıma müstahak olup olmadığının araştırılması için isimlerinin açıklanması, sorularının cevaplandırılmasını arz ederim.

Saygılarımla.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun İçişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Beşir Atalay tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                                                                                                        Saygılarımla.

                                                                                             Dr. Reşat Doğru

                                                                                                     Tokat

Soru: Tokat İli Erbaa İlçesi Hacıpazar Köyü İlköğretim okulu yapım ihalesi Tokat Valiliğince iptal edilmiştir. Hacıpazar Köyü İlköğretim okulu ihalesi tekrar yapılacak mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına,

Aşağıdaki sorumun İçişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Beşir Atalay tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. 21/11/2007

                                                                                                 Ufuk Uras

                                                                                                   İstanbul

Balıkesir’in Bandırma İlçesi Belediye Meclisi, Belediye Başkanının Başkanlığında 06/10/2007 tarihinde toplanarak “Uğur Mumcu Caddesi’nin adını Mehmetçik Caddesi” ve “Ahmet Taner Kışlalı Caddesi’nin adını Şehitler Caddesi” olarak değiştirmiştir. Gelen tepkiler üzerine yapılan açıklamada; caddelerin adının ideolojik kaygılarla değiştirilmediğini, şehit olan Mehmetçiklerin adının yaşatılması amacıyla değişikliğe gidildiği açıklanmıştır. Bu bağlamda;

1- AK Parti Belediyesi’nin yakın tarihimize mal olmuş isimlerle oynamak yerine NATO Caddesi gibi cadde isimlerini değiştirmesi daha uygun olmaz mıydı?

2- Her fırsatta “farklılığımız zenginliğimiz” deyip Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı gibi isimlerle Mehmetçik simgesini karşı karşıya getirmek gibi tutum kabul edilebilir mi?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.

                                                                                      İsmet Büyükataman

                                                                                                  Bursa

 Üçüncü Cumhurbaşkanımız Merhum Celal Bayar’ın Anıt Mezarı Bursa İli Gemlik İlçesi Umurbey Beldesinde bulunmaktadır. Anıt Mezarımız son derece bakımsız durumdadır.

Buna göre:

1- Bursa İli Gemlik İlçesi Umurbey Beldesinde bulunan Celal Bayar Anıt Mezarı için 2008 yılı bütçesinden ödenek ayrılmış mıdır?

2- Söz konusu Anıt Mezarın bakımı, onarımı ve korunması için Bakanlığınızın düşünceleri nelerdir?

3- Celal Bayar Anıt Mezarının bakım, onarımı ve korunması için Bakanlığınız bütçesinden ödenek ayrılmaması durumunda Anıt Mezarın çürümeye terk edilmesi sizce doğru mudur?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla İçişleri Bakanı tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.                                                                                                                                                                               27/11/2007

                                                                                                                  Kamer Genç

                                                                                                          Tunceli

A- Avcılarda polis tekmesi ile ölen Feyzullah Efe,

B- İstanbul’da nezarete alınan Ahmet Aslan’ın ölümü,

C- Gökhan Belgüzar’ın Bakırköy, Osmaniye Polis Karakolunda ölümü,

D- Edremit’de gözaltına alınan Özgün Ünal’ın ölümü,

E- İzmir Bornova’da nezarette Haşim Balık’ın ölümü,

F- Nijeryalı Festus Okey’in karakolda kurşunla ölümü,

G- Aydın’da Resul Aydemir’in polis dövülmesi sonucunda öldüğü iddiaları,

H- Sapanca’da nezarete alınan Ahmet Şahin’in ölümü,

I- İzmir’de polis kurşunu ile ölen Baran Tursun.

1- Son zamanlarda Bakanlığınıza bağlı kurumlarda meydana gelen bu ölümler hakkında ne gibi işlemler yapılmıştır?

2- Bu olaylarda sorumlu olması gereken üst düzey yöneticiler hakkında herhangi bir ceza uygulanmış mıdır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini  arz ederim. 27.11.2007

                                                                                          Osman Ertuğrul

                                                                                                Aksaray

Soru:

Yüksek Seçim Kurulu tarafından 21.05.2006 tarihinde yapılan Konya/Emirgazi İlçesine bağlı Demirci Kasabasının, Aksaray Vilayeti’ne bağlanması hususundaki referandum sonuçları aşağıdaki gibidir.

Toplam Seçmen                              : 1406

Kullanılan Oy                                 : 1004

Evet Oyu                                         :  992

Hayır Oyu                                       :      8

Geçersiz                                          :      4

Bu Referandum sonucunun gereğini ne zaman gerçekleştireceksiniz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla  arz ederim.

                                                                                             Tayfur Süner

                                                                                                 Antalya

Antalya Merkez’de yaşayan 800 bin kişinin her gün ürettiği bin tona yakın çöp, kentimizin geleceğini tehdit etmektedir. Kızıllı Köyü’nde Büyükşehir Belediyesinin yapmış olduğu çöp depolama alanının kısa sürede dolması, katı atık ayrıştırma tesisinin yapılmasını zorunlu hâle getirmektedir.

Soru 1: Antalya Merkez’de bir katık atık ayrıştırma tesisinin yapılması için Bakanlığınızca bir çalışma yürütülmekte midir?

Soru 2: Ayırma yöntemi ile çöplerin yüzde 80’i geri kazanılabilmektedir. Çevre sağlığı ve temizliği için turizmin başkenti olan ilimizde bir katı atık ayrıştırma tesisi yapmak için Bakanlığınızca bir ödenek ayrılmış mıdır?

Soru : Katı atıkların depolanması için Antalya Büyükşehir Belediyesi ne kadar para harcamıştır? Kızıllı’da bulunan çöp depolama alanı kaç metrekaredir? Bir katı atık ayrıştırma tesisi yapılarak, milyonlarca YTL ve binlerce metrekare alandan tasarruf etmek mümkün müdür?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla  arz ederim.

                                                                                           Tayfur Süner

                                                                                               Antalya

Antalya’daki Akdeniz Sanayi Sitesi’ndeki iş yerlerinde son zamanlarda çok sayıda hırsızlık olayı meydana gelmektedir. Sanayi sitesinde bir karakol olmadığı için burası hırsızların ve madde bağımlılarının uğrak yeri olmuştur. Sanayi sitesine ait 4 dönüm arsa, Antalya Emniyet Müdürlüğüne karakol yapması için tahsis edilmiştir. Ancak bu arsa da yıllardır boş durmaktadır.

Soru 1 – Sanayi sitesinde yıllardır boş duran arsaya bir karakol yapmak için Bakanlığınızca bir çalışma var mı? Bu karakolun yapımı için gerekli ödenek Bakanlığınızca ayrılmış mıdır?

Soru 2 – Hırsızlık olayının önüne geçebilmek için MOBESE sistemine Akdeniz Sanayi Sitesi’nin dâhil edilmesi ve bunların kameralarla kontrol edilmesi için tarafınızca bir çalışma yapılmakta mıdır?

Soru 3 – Uzun zamandır sanayi içerisinde park hâlinde duran ve görüntü kirliliği yaratan arızalı araçların çekilmesi için bir çalışma içinde misiniz?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim.

                                                                                             Tayfur Süner

                                                                                                 Antalya

Soru 1 – Belediyeler tarafından denetimler sonucu toplatılan kaçak kömürlere ne yapılmaktadır? Bu kömürler “hayır” adı altında devlet yolu ile muhtarlar ve kaymakamlar tarafından tekrar halkımıza mı dağıtılmaktadır?

Soru 2 – Belediyeler tarafından gerçekleştirilen kalitesiz kömür dağıtımı sonucunda oluşan hava kirliliğini azaltmak için ne gibi uygulamalar yapıyorsunuz? Eğer yaptığınız uygulamalar yeterli ise artan hava kirliliğini nasıl izah ediyorsunuz?

Soru 3 – Doğal gaz kullanılan illerimizde havanın daha temiz olması gerekmez mi? Doğal gaz dağıtımı yapılan yerlerde oturanların hâlâ kömür yakmaya devam ederek halk sağlığını bozmaya hakkı var mı? Bakanlığınız bu konuda niçin tedbir almamaktadır?

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak yanıtlanması için gereğini arz ederim. 12.12.2007

                                                                                             Hüsnü Çöllü

                                                                                                 Antalya

Antalya toptancı hal kompleksinde, mülkiyeti Antalya Büyükşehir Belediye Başkanlığına ait olan iş yerlerinde 2008 yılı kira artış oranının yüzde 30 düzeyine ulaştığı bildirilmektedir.

Bu kapsamda;

1 – Antalya toptancı hal kompleksindeki iş yerlerinde kira artış oranları 2005, 2006 ve 2007 yıllarında ne olmuştur? Enflasyonun yüzde 9-10 düzeyinde bulunduğu bir ortamda, 2008 yılı artışının yüzde 30 düzeyinde belirlenmesinin gerekçesi nedir?

2 – Antalya toptancı hal kompleksindeki iş yerlerinin kira artış oranının enflasyon oranı ya da makul bir düzeye çekilmesi için bir girişimde bulunacak mısınız?

3 – Belediyelerin belirlediği kira artışlarının genellikle yargıya taşınması ve uzun süreçlerden sonra bir sonuca ulaşılabilmesi karşısında, bu alanda uygulamada karşılaşılan sorunları gidermeye yönelik yeni bir düzenlemeye gidilecek midir?

                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Beşir Atalay tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                                             Hasan Çalış

                                                                                               Karaman

Son yıllarda artış gösteren insan kaçakçılığı birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de sorun olmaya devam etmektedir. Mutlu bir dünya umuduyla yola çıkan mülteciler, AB ülkelerine, ülkemiz üzerinden kaçak yolla geçmek istemektedirler. Bu geçişlerin büyük bir kısmı da kara sularımızla toplu ölümlerle sonuçlanmaktadır.

1- Ülkemiz üzerinden yapılan insan kaçakçılığının önlenmesi konusunda hangi çalışmalar yürütülmektedir? Bu çalışmaları yeterli buluyor musunuz?

2- Son beş yıl içinde bu konuda yakalanan kişi sayısı kaçtır? Bu kişilere ne gibi bir yasal işlem uygulanmaktadır?

3- Bu konuda daha fazla tedbir almayı düşünüyor musunuz?

                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 14.12.2007

                                                                                             Ahmet Bukan

                                                                                                  Çankırı

 

Çankırı Belediye Başkanı İrfan Dinç hakkında Şule Ağhan adlı bir şahıs 08.02.2007 tarihinde evrakta sahtecilik ve görevi kötüye kullanma suçlamaları ile Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur. Yapılan soruşturmada 4483 yasa gereğince İçişleri Bakanlığından soruşturma izni istenilmiş olup bugüne kadar bir cevap gelmemiştir.

Bu nedenle,

- Çankırı Belediye Başkanının soruşturulmasına izin verecek misiniz?

- Verecekseniz ne zaman vereceksiniz?

                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Beşir Atalay tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını arz ederim.

                                                                                               Hasan Çalış

                                                                                                 Karaman

 

Havaalanlarımızda yurt içi uçuşlar sırasında yolculara yönelik polis tarafından Genel Bilgi Toplama uygulaması başlatılmıştır.

1- Kaç havaalanımızda bu uygulama başlatılmıştır? Uçakla yurt içi seyahat eden tüm yolculara uygulanmakta mıdır?

2- Bu uygulamanın yurt dışı örnekleri var mıdır? Hangi ülkelere uygulanmaktadır?

3- Uygulamayı başka ulaşım araçlarında da yaygınlaştırmayı düşünüyor musunuz?

                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. 26.12.2007

                                                                                            Rıdvan Yalçın

                                                                                                   Ordu

Soru:

1- 2002 yılı itibarıyla bugüne kadar uyuşturucu kaçakçılığı kapsamında kaç lira ikramiye dağıtılmıştır? Açıklamanızı arz ederim. Saygılarımla.

                Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Aşağıdaki sorumun İçişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Beşir Atalay tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını,

Arz ederim.

                                                                                             Reşat Doğru

                                                                                                  Tokat

Soru: Tokat yerel basınımızda, bir firma sahibi tarafından, Niksar İlçemizde Belediye Başkanlığınca sanayicilerimize arazi tahsisi amacıyla yapılan arsa ihalelerinde yolsuzluk ve usulsüzlük yapıldığına dair iddialar yer almıştır. Söz konusu iddialar ile ilgili olarak herhangi bir inceleme ya da soruşturma yapılmış mıdır, yapıldı ise neticesi nedir?

BAŞKAN – Soruları cevaplandırmak üzere, İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz önce Başkanlık Divanımızca okunan sözlü sorulara cevap vermek üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Okunan sorulara sırasıyla, mümkün olduğunca zamana da sığarak cevap vermeye çalışacağım.

Sayın Ensar Öğüt’ün sorusu: Kars, Ardahan, Iğdır ve Artvin illerimizde yaşayan vatandaşlarımızın, Gürcistan’da yaşayan akrabalarını görebilmeleri ve hasret giderebilmeleri için bazı sınır geçişlerinin kolaylaştırılmasının düşünülüp düşünülmediği sorulmaktadır.

Önce, Türkiye-Suriye sınırındaki uygulamayla ilgili kısa bir bilgi sunayım: Suriye sınırında bu uygulama söz konusu. Türkiye-Suriye hududunda 50 kilometrelik hudut şeridi içerisinde oturan akraba vatandaşların, dinî bayramlarda tel örgülerin arkasında bayramlaşmalarının nahoş görüntülere sahne olması, iki ülke akraba vatandaşlarının daha iyi koşullar altında bayramlaşmalarını temin etmek amacıyla, Türkiye-Suriye sınırında bulunan valiliklerimiz Suriyeli muhataplarıyla değişik tarihlerde protokol yaparak, söz konusu akraba vatandaşların dinî bayramlarda idari mektup ile birbirlerini evlerinde ziyaret etmeleri konusunu kararlaştırmışlardır. Bu kararlarının Başbakanlık, Bakanlığımız ve Dışişleri Bakanlığınca da uygun görülmesi üzerine, Bakanlığımızın 19/01/2003 tarihli oluru ile Suriye sınırında bulunan hudut kapılarında Türk ve Suriyeli akrabaların dinî bayramlarda yüz yüze bayramlaşmaları veya idari mektup sisteminden faydalanılarak birbirlerini günübirlik veya yatılı olarak, evlerinde ziyaret etmeleri uygun görülmüştür. Bu konudaki şartların belirlenmesi Türkiye-Suriye sınırındaki valiliklerin takdirine bırakılmıştır.

Tabii, öncelikle, bir tespit yapmak gerekirse: Suriye sınırında mukim vatandaşlarımızın karşı taraftaki akrabalarını idari mektup sistemiyle ziyaret etmelerine imkân sağlayan ikili anlaşmalar ve iç mevzuat yapısı Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan Cumhuriyeti arasında mevcut değildir. Ancak, bu durum herhangi bir mağduriyete de neden olmamaktadır. Bölge milletvekillerimiz de bunu gayet iyi biliyorlar, soru sahibi milletvekilimiz de.

Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Gürcistan Hükûmeti Arasında Vize Kolaylığı Anlaşması çerçevesinde, karşılıklı olarak vize muafiyeti uygulamasına 10 Şubat 2006 tarihinde başlanmıştır. Söz konusu uygulamayla, Türkiye ve Gürcistan vatandaşları, karşılıklı olarak yapacakları seyahatlerde azami doksan gün ikamet etmek süreli vizeden muaf tutulmuşlardır. Dolayısıyla, pasaport hamili her Türk vatandaşı, vizeye ihtiyaç duymadan Gürcistan’a geçiş yapabilmektedir. Sadece 2007 yılında, Gürcistan’a gitmek için pasaport talebinde bulunan vatandaşlarımıza verilen pasaport sayısı 8.893’tür. Gürcistan vatandaşları da Türkiye’ye gelebilmek için aynı hakka sahiptir. Nitekim, 2007 yılında, Gürcistan vatandaşı 629.785 kişi ülkemize giriş yapmıştır.

Görüleceği üzere, çok sıkı bir giriş-çıkış trafiği yaşanmaktadır ve bu alandaki ilişkiler gün geçtikçe gelişmektedir. Ayrıca, Gürcistan ile akrabalık bağı olan vatandaşlarımızın bayramlarda görüşme talebiyle ilgili olarak Bakanlığımıza bugüne kadar intikal etmiş herhangi bir resmî müracaat da olmamıştır.

Bu vesileyle şunları da ifade etmek istiyorum: Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet olarak, tüm dünya ülkeleriyle olduğu gibi, özellikle komşu ülkelerle ikili ilişkilerimize büyük önem veriyoruz. Özellikle Gürcistan’la ilişkilerde katettiğimiz mesafe, iki ülkenin ve iki ülke halklarının yararına sonuçlar doğurmuştur.

Bu alanda yapılan çalışmalara şöyle bir göz atarsak: Türkiye, Gürcistan’ın bağımsızlığını 16 Aralık 1991 tarihinde tanımıştır. İki ülke arasında 21 Mayıs 1992 tarihinde diplomatik ilişki kurulmasına dair protokol imzalanmıştır. İki ülke arasındaki ilişkiler, Gürcistan’ın bağımsızlığını kazanmasından itibaren bu ülkeye verdiğimiz destek ve yardımlar çerçevesinde dostluk ve iş birliği temelinde gelişmektedir.

Gürcistan’daki gelişmeler Türkiye'nin Orta Asya ve Azerbaycan’a açılımını da etkileyecek niteliktedir. Bu nedenle, Gürcistan’a, imkânlar ölçüsünde siyasi ve ekonomik destek sağlanmaya gayret edilmektedir. Türkiye bu desteğini uluslararası platformlarda da sürdürmektedir. Gürcistan’ın, Rusya Federasyonu dışındaki komşuları içinde en yakın ve kapsamlı ilişkide bulunduğu ülke şu anda Türkiye’dir. Gürcistan yönetimi de Türkiye'nin rolü ve ağırlığını giderek daha fazla anlamakta ve ülkemizin, en güvenilir komşusu olduğunu bilmektedir.

Biraz önce de bahsettiğim gibi, 2006 Şubat ayında, doksan güne kadar ziyaretlerde karşılıklı olarak vizenin kaldırılması Gürcistan’da büyük yankı bulmuş ve ilişkilerde yeni bir dönüm noktası olarak nitelenmiştir ve ikili ilişkilerimizde diğer boyutlar gelişmiştir. Daha önce haftada 3 olan İstanbul-Tiflis Türk Hava Yolları seferleri önce 4’e, ardından da haftada 7’ye çıkmıştır ve vizelerin karşılıklı kaldırılmasıyla bu karşılıklı ziyaretler çok artmaktadır.

Bir Türk şirketi tarafından modernize edilen ve işletmesi üstlenilen Batum Uluslararası Havalimanı 26 Mayıs 2007 tarihinde işletmeye açılmıştır. Bu havalimanının bir özelliği, biliyorsunuz, Türkiye tarafından da bir iç hat terminali gibi kullanılmasıdır şu anda.

Son olarak Gürcistan Başbakanının Türkiye ziyareti ve Sayın Cumhurbaşkanımızın Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi temel atma töreni vesilesiyle 20-21 Kasım 2007 tarihlerinde Tiflis’e bir ziyareti gerçekleşmiştir. Dolayısıyla, Gürcistan’la giderek neredeyse Batum Havaalanı ve bizim yakın illerimiz arasında zaten çok daha rahat gidiş gelişler olacaktır ama o konuda bir teklif gelirse o da değerlendirilebilir.

Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir’in, bazı belediye başkanları hakkında bir işlem yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusuna cevap veriyorum:

Bildiğiniz üzere, merkezî yönetim ile yerel yönetimler arasındaki ilişkilerin esası, Anayasa’mızın 127’nci maddesiyle düzenlenmiştir. Bu maddede, görevleri ile ilgili bir suç sebebiyle hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahallî idare organları veya bu organların üyelerinin, İçişleri Bakanı tarafından, geçici bir tedbir olarak kesin hükme kadar görevden uzaklaştırılabileceği hükmü yer almaktadır. Ayrıca, merkezî idarenin, mahallî idareler üzerinde, mahallî hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması, mahallî ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahip olduğu hususu da Anayasa’nın amir hükmüdür. Anayasa’mızın bu hükümleri temelinde, ilgili kanunlarda ve alt mevzuatta ayrıntılı düzenlemeler yer almaktadır. Anayasa’mızda yer alan, görevden uzaklaştırma tedbiri, Belediye Kanunu’nun da 47’nci maddesinde daha ayrıntılı şekilde ifadelendirilmiştir.

Burada, memur yargılanması kapsamında, belediye başkanlarını da ilgilendiren, 1999 yılında yürürlüğe giren, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun ile ilgili uygulamalarımızdan da birkaç cümleyle bahsetmek istiyorum. Bu Kanun kapsamında, belediye başkanları ve belediye meclis üyeleri hakkında, ön inceleme izni verilmesi veya verilmemesi, soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi yetkisi İçişleri Bakanına aittir. Valiliklerimizden gelen öneriler, Bakanlığıma bağlı mahallî idareler kontrolörleri ve mülkiye müfettişlerinin raporları doğrultusunda, bu yetki de titizlikle kullanılmaktadır. Ayrıca, kullandığımız tüm bu yetkiler, her zaman, idari yargıya ve Danıştaya itiraz yoluyla götürülebilmektedir. Belediyelerin mali işlemleri dışında kalan diğer idari iş ve işlemler üzerinde, Anayasa’nın tanımladığı vesayet yetkisi kapsamında, mutat genel denetim yetkisi de bu şekilde uygulanmaktadır.

Yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, Anayasa’nın 127’nci maddesi ve Belediye Kanunu’nun 47’nci maddesi gereğince ülke genelinde hâlen 16 belediye başkanı ve 5 belediye meclis üyesi hakkında verilen görevden uzaklaştırma tedbiri devam etmektedir. 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun gereğince, yerel yönetimlerin iş ve işlemlerine ilişkin olarak sadece 2007 yılında sekiz yüz altmış altı onay verilmiş ve mevzuat çerçevesinde gereği yapılmıştır.

Sayın Özdemir’in soru önergesinde belirttiği fiilleri işlediği iddia edilen belediye başkanları ve belediye meclis üyeleri hakkında da mevzuatın öngördüğü tüm işlemler zamanında, geciktirilmeksizin yapılmış, konular ilgili yargı mercilerine intikal ettirilmiştir. Bu kapsamda, Bakanlığımızca 2005-2007 yıllarında kırk dört konuda Diyarbakır, Hakkâri, Mardin, Van, Şanlıurfa, Şırnak, Batman ve Tunceli’deki bazı belediye başkanları hakkında araştırma veya ön inceleme yaptırılmıştır ve bunların gereği yapılmıştır. Burada tek tek belediye başkanlarımızın isimlerine veya soruşturma konularına girmiyorum. Yazılı olarak bunlar takdim edilebilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz İçişleri Bakanlığı olarak, yukarıda özetlemeye çalıştığım yasal düzenlemeler çerçevesinde, gerek doğrudan ve gerekse ilgili yargı mercileri tarafından Bakanlığımıza intikal ettirilen konuları ayrıntılı olarak inceliyor ve gereğini yerine getiriyoruz.

Makamı ve unvanı ne olursa olsun, hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü yoktur. Özellikle kamu görevlilerinin, seçilmiş belediye başkanlarının veya belediye karar organları üyelerinin bulundukları konumları kullanarak yasaları ihlal etmeleri kabul edilemez. Kamu yönetiminin şeffaf, açık, hesap verebilir olması temel prensiplerimiz arasındadır. Hiçbir konunun karanlıkta kalmasına, üstünün örtülmesine izin vermeme konusundaki irademiz tamdır. Bu konulardaki hassasiyetimizi bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kararlılıkla sürdürmeye devam edeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın’ın, belediyelerin sosyal yardımları ve bunların denetimlerine ilişkin sorusunun cevabını sunuyorum: Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir ve kamu hizmetlerinin sunumu belli kurallara bağlanmıştır. Kamu kurum ve kuruluşları, başta Anayasa olmak üzere, yasalara ve ilgili diğer alt mevzuata uygun olarak hizmetlerini yürütmek zorundadır. Belediyeler de, hizmetlerini, esas itibarıyla, Belediye Kanunu, Büyükşehir Belediye Kanunu ve diğer ilgili mevzuata uygun olarak yürütmektedirler. Ayrıca, Anayasa’nın 127’nci maddesindeki hüküm gereğince, yerel yönetimler üzerinde merkezî yönetimin vesayet yetkisi kapsamında denetim ve gözetim yetkisi vardır ve bu yetki, her dönemde olduğu gibi bizim dönemimizde de etkin olarak kullanılmaktadır.

Belediye Kanunu belediyelerin yapacağı veya yaptıracağı işleri şu şekilde sıralamaktadır: “Belediye, mahallî müşterek nitelikte olmak şartıyla;

a) İmar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel alt yapı; coğrafî ve kent bilgi sistemleri; çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık; zabıta, itfaiye, acil yardım, kurtarma ve ambulans; şehir içi trafik; defin ve mezarlıklar; ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar; konut; kültür ve sanat, turizm ve tanıtım, gençlik ve spor; sosyal hizmet ve yardım, nikâh, meslek ve beceri kazandırma; ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetlerini yapar veya yaptırır.” Bu, Belediye Kanunu’nda verilen temel görev.

Görüleceği üzere, sosyal hizmet ve yardımları yapmak ve yaptırmak belediyelerin görevleri arasında da sayılmaktadır. Aynı doğrultuda, belediyeler, sağlık, eğitim, spor, çevre, sosyal hizmet ve sosyal yardım, kütüphane, park, trafik ve buna benzer hizmetlerin yapılmasında, özellikle çocuklara, özürlülere, yoksul ve düşkünlere yönelik desteklerde beldede dayanışma ve katılımı sağlamak, hizmetlerde etkinlik, tasarruf ve verimliliği artırmak amacıyla gönüllü kişilerin katılımına yönelik programlar da uygulayabilmektedirler. Belediyeler, bu yasal hükümler çerçevesinde, Kanun’da belirtilen ve gider bütçesi içerisinde gösterilen, dar gelirli, yoksul, muhtaç ve kimsesizler ile özürlülere yönelik sosyal hizmet ve yardımlar yapabilmektedir. Bütün bu yardımlar Mahalli İdareler Bütçe ve Muhasebe Yönetmeliği çerçevesinde yürütülmektedir.

Belediyelerimiz bu ayni ve nakdî yardımlarını yukarıda ifade ettiğim hükümler çerçevesinde yürütmekle birlikte, yapılan yardımların bir düzen içerisinde yürümesi açısından, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 105’inci maddesi çerçevesinde Sayıştay Başkanlığının uygun görüşüyle yürürlüğe konulan kendi yönetmeliklerine uygun olarak yürütmek durumundadırlar.

Belediyelerimizin tüm iş ve işlemleri, Belediye Kanunu’nun 55’inci maddesi kapsamında iç ve dış denetime tabidir. Denetim, iş ve işlemlerin hukuka uygunluk, mali ve performans denetimini kapsamaktadır. Dış denetim, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine göre özellikle mali konulara ilişkin olarak Sayıştay tarafından yapılmaktadır. Ayrıca, belediyenin mali işlemler dışında kalan diğer idari işlemleri hukuka uygunluk ve idarenin bütünlüğü açısından Bakanlığım denetim elemanları tarafından da denetlenmektedir.

Belediyelerimize bağlı kuruluş ve işletmeler de yukarıda ifade ettiğim esaslar çerçevesinde denetlenmektedir. Kaldı ki, Türkiye genelindeki farklı  partilere mensup tüm belediyeler imkânları çerçevesinde bu yardımları da yürütmektedir.

Ben İçişleri Bakanı olarak şunu da açıkça ifade etmek isterim: Hukuka ve insan onuruna aykırı olarak yardım yapan, bu yardımlar vesilesiyle haksız kazanç sağlayan, vatandaşlar arasında ayrım yapan yerel yönetimler varsa, bu konularda somut bilgi ve belgeler varsa lütfen bize bildirin. Gereği neyse yapılacağı hususunda da emin olmanızı dilerim.

Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın’ın, belediyelerin sosyal yardımlarına ilişkin kayıtların tutulup tutulmadığı hakkındaki sorusuyla ilgili açıklamamız: Biraz önceki soruya verdiğim cevaplar esas itibarıyla bu soru için de geçerlidir. İlave olarak şunları ifade edebilirim: Belediyelerimiz de, tüm diğer resmî kurumlarda olduğu gibi iş ve işlemlerine ilişkin kayıtlarını tutmakla yükümlüdürler. Bunlar zaten  belli denetime tabidir. Bu kayıtların nasıl tutulacağı ilgili yönetmeliklerde de vardır. Nitekim Belediye Kanunu’nun 27’nci maddesi kapsamında belediyelerin kendi meclisleri içerisinde oluşturulan denetim komisyonları vasıtasıyla bir önceki yıla ait gelir ve giderleri ile bunlara ilişkin hesap ve kayıt işlemlerinin denetimi ayrıca yapılmaktadır.

Biraz önce ifade ettiğim gibi Sayıştayın denetimi vardır ve diğer idari işlerde de Bakanlığımızın denetimi vardır. Dolayısıyla, belli bir bütçe tekniği içinde belediyelerimiz sosyal yardımlara ilişkin, tabii ki, harcamaları da kayıtlara geçmektedir. Şimdi burada… Tek tek, hangi belediyemiz ne kadar yapmış, bunları biz belediyelerimizden istedik. İsterlerse yazılı soruyla, ilgili milletvekillerimize onu da arz edebiliriz.

Tokat Milletvekili Sayın Reşat Doğru’nun… Tokat ili Erbaa ilçesi Hacıpazar Köyü İlköğretim Okulu yapım ihalesinin Tokat Valiliğince iptal edildiğinden bahisle, adı geçen ilköğretim okulu ihalesinin tekrar yapılıp yapılmayacağı sorulmaktadır. Konu ile ilgili olarak Tokat Valiliğinden alınan bilgilere göre, Tokat ili Erbaa ilçesi Hacıpazar Köyü İlköğretim Okulunun ihalesi 6/8/2007 günü ihale komisyonunca yapılmış ve ihaleye sekiz istekli katılmıştır. İsteklilerin belgelerinin eksik ya da uygun olmadığı ihale komisyonu tarafından tespit edilmiş, bütün teklifler reddedilerek, ihalenin iptal edilmesinin uygun olacağı 9/8/2007 tarihinde karara bağlanmıştır. Bu karar, ihale yetkilisi tarafından 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 39’uncu maddesi uyarınca 10/8/2007 tarihinde onaylanmıştır. İhalenin iptalinden günümüze kadar Kamu İhale Kurumuna veya yargıya intikal eden herhangi bir itiraz da olmamıştır.

Erbaa ilçesi Hacıpazar Köyü İlköğretim Okulu yapım işi, 2000 yılı nüfus sayımı göz önünde bulundurularak, eski yılların taslak programlarında da yer almaktadır. 2000 yılı nüfus sayımına göre köyün nüfusu 929 iken, 2007 yılı adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre şu andaki nüfusunun 660’a düştüğü tespit edilmiştir. Bunun üzerine, köyde mevcut beş derslikli okula ilave yapılıp yapılmayacağı konusu ilköğretim müfettişlerince yeniden incelenmiştir. İnceleme sonucunda, okulun 1 ila 8’inci sınıfı arasında 105 öğrencinin bulunduğu, sınıf mevcutlarının 11-18 arasında değiştiği, okulların taşınma yoluyla bu ihtiyacın sağlanmasının uygun olacağı, mevcut ilköğretim okulunun fiziki şartlarının ilk 5 sınıfın eğitim-öğretimi için yeterli ve uygun olduğu yönünde görüş belirtilmiştir. Köyün ileriki yıllarda nüfusuna göre bu karar yeniden değerlendirilecektir.

Sayın Ufuk Uras’ın Bandırma’da bazı cadde isimlerinin değiştirilmesine ilişkin sorusu. Biraz önce de ifade ettiğim gibi, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir ve kamu kurum ve kuruluşlarının iş ve işlemleri belli kurallara bağlanmıştır. Kamu kurum ve kuruluşları başta Anayasa olmak üzere yasalara ve ilgili diğer alt mevzuata uygun olarak hizmetlerini yürütmek durumundadır; belediyeler için de bu geçerlidir, Belediye Kanunu ve Büyükşehir Belediye Kanunu.

Belediye Kanunu’na göre, meydan, cadde, sokak, park, tesis ve benzerlerine ad vermek, mahalle kurulması, kaldırılması, birleştirilmesi, adlarıyla sınırlarının tespiti ve değiştirilmesine karar vermek, beldeyi tanıtıcı amblem, flama ve benzerlerini kabul etmek belediye meclisinin görevleri arasında sayılmıştır. Ayrıca, Kanun’da cadde, sokak, meydan, park, tesis ve benzerlerine ad verilmesi ve beldeyi tanıtıcı amblem, flama ve benzerlerinin tespitine ilişkin kararlarda belediye meclisinin üye tam sayısının salt çoğunluğunun, bunların değiştirilmesine ilişkin kararlarda ise meclis üye tam sayısının üçte 2 çoğunluğunun kararının aranacağı ve bu kararların mülki idare amirinin onayıyla yürürlüğe gireceği esası da benimsenmiştir. Bu konudaki ayrıntılı düzenlemeler, adres ve numaralamaya ilişkin yönetmeliklerle de belirlenmiştir.

Soru önergesiyle ilgili olarak mahallinden alınan bilgilere göre, Paşabayırı, Paşakonak ve Paşakent mahalleleri sınırları içinde kalan Ordu Caddesi’nden başlayıp Ahmet Taner Kışlalı’dan devam eden ve Hamit Kaplan Caddesi’nde son bulan, eski isimleri Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı olan caddelerin isimlerinin değiştirilerek Mehmetçik Caddesi yapılmasına, Bandırma Belediye Meclisinin oy çokluğuyla 6/11/2007 tarihinde karar verdiği ifade edilmiştir. Bu konuda, yine mahallinden alınan gerekçede, ideolojik bir amaç gözetilmediği, şehit olan Mehmetçiklerin adının yaşatılmasının amaçlandığı, Paşabayırı Mahallesi’nde aynı güzergâhı takip eden cadde isimlerinin karışıklığa sebep olduğu, bu nedenle tek bir isim altında toplanmasının uygun bulunduğu bildirilmiştir.

Bursa Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman’ın sorusunun cevabı, bu yazılı olarak da sorulmuştu: Bursa Valiliğinden alınan bilgiye göre Celal Bayar Anıt Mezarı ve eklerinin bakımı, onarımı, korunması ve yönetimi 4948 sayılı Devlet Mezarlığı Dışında Defnedilen  Bazı Devlet Büyüklerinin Mezarları Hakkında Kanun ve bu Kanun’un 2004 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren yönetmeliği uyarınca 18 Nisan 2006 tarihinde Umurbey Belediyesi ile Bursa Valiliği arasında yapılan protokol ile Umurbey Belediyesine devredilmiştir. Celal Bayar Anıt Mezarı ve eklerinin bakım, onarım, korunması, yönetim ve benzeri giderleri karşılanmak üzere ilgili belediye tarafından 350 bin YTL’lik ödenek talep edilmiş, ancak 2007 yılı içerisinde bu ödeneğin gönderilmesi mümkün olmamıştır. İlgili kanun ve yönetmelik protokol gereğince tekrar, şu anda Maliye Bakanlığından ödenek talep edilmiştir, geldiğinde de gönderilecektir.

Tunceli Milletvekili Sayın Genç’in son dönemde meydana gelen bazı ölüm olaylarıyla ilgili sorusunun cevabını sunuyorum: Sayın Genç, 2001-2008 döneminde çeşitli tarihlerde meydana gelen bazı ölüm olaylarını ismen sayarak ne tür işlem yapıldığını sormaktadır. Ben olayların tek tek ayrıntılarına girmeyeceğim. Ancak şunu ifade etmek isterim ki bu olayların tamamı hakkında adli ve idari soruşturma süreci zamanında başlatılmış, bir kısmı tamamlanmış, bir kısmı da hâlen devam etmektedir. Yazılı olarak tamamıyla ilgili tek tek bilgiler sunulabilir. Esasen bunların büyük bir kısmı yargıda olduğu için şu anda ayrıntılı bilgi verilmesi de mümkün olmamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şu hassasiyetimi özellikle sizlerle paylaşmak istiyorum: Bahsi geçen olayların hepsi can kaybıyla sonuçlanan üzücü olaylardır. Bu olayların hiçbir şekilde tasvip edilmesi söz konusu değildir. Can kaybı olduğunda orada bütün mazeretler durur. Ülkemiz bir hukuk devletidir ve hukuk kuralları her şeyin üstündedir. Kamu görevlilerinin görev tanımları da mevzuatla belirlenmiştir. Kamu görevine talip olan herkes bu mevzuatı bilmek ve uymakla sorumludur. Suçu işleyen kim olursa olsun meri mevzuat çerçevesinde adli ve idari olarak cezalandırılmaktadır ve bundan bir kaçış da yoktur.

Bakınız, burada, tabii, sözü edilen, sayılan bazı olayların hepsini biliyoruz, biraz önce soruda da bunlar okundu.

Değerli milletvekillerimiz, İçişleri Bakanlığı olarak, 211 civarında emniyet -yani polis- 220 bin civarında jandarma, 6 bin civarında sahil güvenlik personeliyle iç güvenlik hizmeti veriyoruz. Bütün dikkat ve özene rağmen, zaman zaman, bizim de, sizin de, kamuoyunun da tasvip etmediği tabii üzücü olaylar da meydana gelebiliyor. Ancak hiçbir zaman bunlarla ilgili korumacı bir mantıkla “Böyle şeyler olur, mazur görmek gerekir.” demiyoruz, demedik ve demeyeceğiz. Kamuoyuna yansısın veya yansımasın, vatandaşlarımızın güvenlik personeliyle yaşadığı ve mağdur olduğu konulara anında müdahale edilmektedir. Bu konuda hiçbir tereddüt olmasın. Bu konuda çok duyarlıyız. Hukuk devleti ilkeleri içinde, insan hak  ve özgürlüklerini esas alarak bütün güvenlikle ilgili tedbirlerimizi bu çerçevede almak durumundayız. Daha önce de yüksek kurulunuza ifade etmiştim. Hükûmet olarak ve Bakanlık olarak güvenlik ve özgürlük dengesini çok önemli görüyoruz, bunların birbirini ezmemesini çok önemli görüyoruz ve hukuk devleti ve kuralları içinde kalmayı önemli görüyoruz. Bütün bu olaylarla ilgili, mülkiye müfettişleri hemen görevlendirilmiştir, denetimler yapılmıştır ve idari işlemler, disiplin işlemleri de yapılmıştır ve özel olarak şunu da ifade edeyim: Teftiş Kurulumuz bünyesinde “İnsan Hakları İhlal İddialarını İnceleme Bürosu” adı altında da özel bir büromuz vardır, bunlar orada da değerlendirilmektedir. Ama takdir edersiniz, burada yaptığımız idari işlemleri, tahkikatı ve işlemleri kamuoyuyla da paylaşamıyoruz, çünkü bu olayların hepsi şu anda yargıda; sözü edilen, ismi geçenlerin bir kısmı tutuklu. Dolayısıyla, bizim bir sorumluluğumuz da yargıdaki bir süreci etkilememek, onunla ilgili gereksiz açıklamalar yapmamaktır. Bu konuya da hassasiyet gösteriyoruz. Ancak tekrar özellikle soru sahibi milletvekilimize ve heyetinize şunu söyleyeyim: Bütün bu olaylarla ilgili bütün boyutlarını biliyoruz. Bütün boyutları ayrıntılı şekilde dosyalanmıştır, disiplin işlemi tamamlanmıştır, bir kısmı uygulanmıştır. En hassasiyet gösterdiğimiz boyutlardan birisidir.

Ama şunu da burada tekrar bu vesileyle ifade etmek istiyorum: Güvenlik güçlerimiz hepimizin huzur ve asayişi için önemli ve zor bir görevi yürütüyor, özveriyle çalışıyorlar. Güvenlik güçlerimizin motivasyonunu kıracak, bu  belli aksaklıklardan dolayı toplu bir suçlamaya gitmek durumunda da değiliz. Bu yanlıştır. Bakın, şu son zamanlarda, güvenlik güçlerimizin başarılı operasyonlarını, müdahalelerini, efendim, ciddi patlama risklerine zamanında müdahale etmelerini falan da tabii hepimiz takip ediyoruz. Bunları da anmak lazım, öncelikle bunları da zikretmek lazım burada.

Bu vesileyle şunu da tekrar ifade etmek istiyorum: Ne kendi personelimizin ne dışarıda diğer vatandaşlarımızın hatalarıyla, suçlarıyla ilgili hiçbir şey karanlıkta kalmayacak, kalmaması için çaba sarf ediyoruz. Bunu çok önemli görüyoruz. Bugüne kadar dönemimizde faili meçhul hiçbir cinayet olmamıştır, hepsinin faili bulunmuştur, karanlıkta kalan varsa onların da kalmaması için çaba sarf ediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan herkesin can ve mal güvenliğinin sağlanması bizim görevimizdir. Bunu  bozmak isteyenlere de asla fırsat vermeyeceğiz. İşimizi biliyoruz, iyi çalışıyoruz, sizin de bize güvenmenizi diliyoruz. Ama tekrar ifade ediyorum: Bütün bunları bir hukuk devleti ilkesi içinde yürütmek için de çaba sarf ediyoruz.

Sayın Osman Ertuğrul’un sorusunun cevabı, Demirci Belediyesinin Aksaray iline bağlanmasıyla ilgili. 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’na göre, bucak kurulması, kaldırılması, merkezinin belirtilmesi, il, ilçe ve bucak sınırlarının ve bucak adlarının değiştirilmesi, bir köyün veya kasabanın veya bucağın başka bir il ve ilçeye bağlanması, mühim mevki ve tabii arazi adlarının değiştirilmesi, bilindiği gibi, üçlü kararnameyle olmaktadır. Bu durumda, ilgili vilayetler idare heyetleri ile il genel meclislerinin mütalaalarının alınması gerekmektedir. Bu konuyla ilgili ayrıntılar, Sınır Anlaşmazlığı, Mülki Ayrılma ve Birleşme ile Köy Kurulması ve Kaldırılması Hakkında Yönetmelik’le düzenlenmiştir.

Soru önergesine konu bağlılık değişikliğiyle ilgili olarak, Konya ili Emirgazi ilçesi Demirci kasabasının Aksaray iline bağlanması konusunda her iki il valiliklerince düzenlenen işlem dosyaları Bakanlığıma intikal etmiştir. Dosya içeriğine göre, Demirci Belediyesinin Konya’ya 160 kilometre, Aksaray’a 52 kilometre olduğu, yapılan oylamaya beldedeki 1.565 seçmenden 999’unun katıldığı ve 932’sinin Aksaray’a bağlanma yönünde oy kullandığı, Aksaray İl İdare Kurulu, İl Genel Meclisi ve Vali görüşünün olumlu olduğu, Konya ili İl İdare Kurulunun görüşünün olumlu, ancak Konya İl Genel Meclisi ve Vali görüşünün ise olumsuz olduğu anlaşılmaktadır. Konu Bakanlığımızda değerlendirilmekte olup ilgili mevzuat çerçevesinde karar verilecektir, henüz karar verilmemiştir.

Sayın Tayfur Süner’in, Antalya’nın katı atık ayrıştırma tesisi ihtiyacına ilişkin sorusunun cevabı. Bilindiği gibi, katı atıkların toplanması, taşınması, ayrıştırılması, geri kazanımı, ortadan kaldırılması ve depolanmasıyla ilgili bütün hizmetleri yapmak ve yaptırmak belediyelerin görevleri arasında sayılmıştır. Belediyelerimiz, mevzuatın verdiği yetkiye dayanarak mahallin şartları, belediyenin ekonomik imkânları çerçevesinde bu hizmetleri yürütme çabası içerisindedir.

Sayın Tayfur Süner’in, Antalya iliyle ilgili olarak verdiği soru önergesi için Antalya Valiliği aracılığıyla Büyükşehir Belediyesinden gelen cevap şu şekildedir:

“Antalya Büyükşehir Belediyesi mücavir alan sınırları dahilinde oluşan evsel nitelikli katı atıkların nihai bertarafı, kent merkezine yaklaşık 29 kilometre mesafede bulunan Kızıllı katı atık düzenli depolama sahasında düzenli olarak depolama yöntemiyle sağlanmaktadır.

Söz konusu sahanın tamamına ait uygulama projeleri etaplar hâlinde hazırlatılmış, aynı zamanda 8,75 hektarlık  üçüncü etap katı atık düzenli depolama alan inşaatı ihalesi 14/9/2007 tarihinde yapılmıştır. İhaleyi alan firmanın işi sekiz ayda tamamlaması öngörülmüştür.

Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’nin uygulanmasına yönelik olarak da ambalaj atıklarının kaynağında toplanması çalışmaları Büyükşehir Belediyesi koordinasyonunda ilk kademe belediyeleri tarafından gerçekleştirilmektedir.”

Tekrar Sayın Tayfur Süner’in, Antalya’daki bir sanayi sitesinin güvenliğine ilişkin sorusunun cevabı:

Antalya ili Akdeniz Sanayi Sitesinde meydana gelen hırsızlık olaylarıyla ilgili olarak yapılan araştırmada, hırsızlıkların genellikle Hurdacılar Sitesine hurda vermek üzere gelip giden şahıslar tarafından iş yeri önüne bırakılan hurda ve kullanılmaz malzemelerin çalınması şeklinde olduğu, çalınan malzemelerin aynı bölgede bulunan hurdacılar tarafından alınıp satıldığı tespit edilmiştir.

Emniyet görevlilerimiz söz konusu sanayi sitesinde gerekli kontrol ve denetim çalışmalarını titizlikle sürdürmektedir.

Ayrıca, sanayi sitesinde bulunan ve çalıntı eşyaları alıp satan iş yerlerine mahkeme kararıyla zaman zaman ani baskınlar düzenlenmekte, hırsızlık olaylarının önüne geçilmeye çalışılmaktadır.

Mülkiyeti Akdeniz Sanayi Sitesine ait olan, Antalya Defterdarlığınca da İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğüne tahsisi yapılan 3.186 metrekare arsaya polis merkezi hizmet binasının yapımı için gerekli proje çalışmaları Antalya Valiliğince sürdürülmektedir.

Kent güvenlik yönetim sisteminin Antalya ilimizde kurulması amacıyla Antalya Valiliğince 4/7/2007 tarihinde ihale yapılmış ve ihaleyi kazanan firmayla sözleşme imzalanmış olup, proje gerçekleşme aşamasındadır. Kameraların konulacağı yerler ve konumlarıyla ilgili çalışmalar İl MOBESE Komisyonunca yapılmıştır. Bu kapsamda, söz konusu sanayi sitesi giriş güzergâhında bulunan 75. Yüzyıl Kavşağı’na hareketli ve sabit kameralar yerleştirilmiştir. Bu hâliyle sanayi sitesine giriş çıkış yapan araç trafiği kontrol altına alınmaktadır. İleriki dönemlerde ise site dâhilinde kamera kurularak hareketliliğin izlenmesi planlanmıştır.

Antalya Milletvekili Sayın Tayfur Süner’in, ücretsiz dağıtılan kömürlerin hava kirliliğine yol açtığı iddialarına ilişkin sorusunun cevabı: Tabii sayın milletvekilimizin sorusu çok geniş, bütün belediyeleri kapsıyor. Yani, belediye sayımız biliyorsunuz çok fazla, 3.225’tir. Ama ben sadece şunu ifade edeyim:

Tabii, kömürlerin çevre kirliliğini etkilemesinin denetimi, biliyorsunuz, bütün illerimizde çevre kurullarımız vardır, komisyonlarımız vardır. Bunlar tespit ederler. Her il ve ilçemizin değerlendirmeleri vardır hangi kirlilikte, hangi kükürt derecesinde kömürün tüketileceği konusunda. Bunlar tabii denetlenmektedir. Ama sayın milletvekilimizin kendi seçim bölgesiyle ilgili, mesela Antalya ile ilgili çalışmaları şöyle kısaca ifade etmiş olayım:

İl düzeyinde kaçak kömürlere yönelik olarak oluşturulan komisyon marifetiyle denetimlerin yapıldığı, yakalanan kaçak kömürlerin il dışına çıkarıldığı, bunların şehir merkezinde kullanımına kesinlikle izin verilmediği. Antalya Büyükşehir Belediyesine ait tam otomatik 3 adet sabit ve 1 adet mobil, ayrıca Çevre ve Orman İl Müdürlüğüne bağlı 1 adet tam otomatik hava kalitesi izleme istasyonu bulunduğu, bu istasyonlardan alınan 24 saatlik ölçüm sonuçlarının Endüstri Tesislerinden Kaynaklanan Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği’nde belirtilen hava kalitesi partikül ortalaması sınır değerlerinin altında olduğu, Antalya’da henüz doğal gaz kullanımına geçilmediği için denetimli standartlara uygun kömür ve fuel oil kullanımına devam edildiği hususları yer almaktadır.

Sayın Hüsnü Çöllü’nün, Antalya Toptancı Halindeki yerlerin kira artışına ilişkin sorusunun cevabını sunuyorum: Mahallinden temin edilen bilgilere göre, Antalya Toptancı Hal Kompleksindeki iş yerlerinin kiraları 2005 yılında kurulan kira tespit komisyonunun belirlediği değerin üzerine, her yıl belediye encümenince kararlaştırılan artış oranları eklenmek suretiyle tespit edilmektedir. Buna göre, 2006 yılındaki kira artış oranı yüzde 7; 2007 yılındaki kira artış oranı yüzde 12; 2008 yılındaki kira artış oranı yüzde 10 olarak belirlenmiştir. Arz olunur.

Sayın Hasan Çalış’ın, ülkemiz üzerinden yapılan insan kaçakçılığına ilişkin sorusunun cevabı…

Sayın Başkanım, herhâlde bitiremeyeceğim, iki dakikam kaldı. Aslında bir beş dakika daha olsa bitirebilecektim ama takdiriniz. Ben kısaca son sorunun cevabını arz etmiş olayım eğer vakit vermezseniz.

Ülkemiz, yasa dışı göçe karşı gerek ulusal düzeyde etkin tedbirler alarak gerekse bu alanda uluslararası düzeyde sorunların tespiti, bilgi alışverişi, ortak mücadele ve iş birliği şeklindeki çalışmaların çoğuna aktif olarak katılarak konuyla ilgili kesin tavrını ortaya koymaktadır.

Değerli milletvekillerimiz, şunu hepimiz biliyoruz: Türkiye aslında insan kaçakçılığı veya sınır ötesi hareketlilikte hedef ülke değildir, bir transit ülke konumundadır. Ama bunun maalesef sınırlarımızdaki bazı zaaflar sebebiyle denetimi de çok iyi şekilde yapılamamaktadır. Ama şu anda bu konuda bizim bir kararlılığımız vardır. Hükûmet olarak bu konuda 2005 yılında Başbakanımız tarafından imzalanarak yayınlanan Türkiye'nin İltica ve Göç Ulusal Eylem Planı hazırlanmıştır. Bu çerçevede hem sınırlarımızla ilgili hem nüfus hareketleriyle ilgili gerçekten ciddi mücadele yapılmaktadır. Türk Ceza Kanunu’nda da -biliyorsunuz 2005 tarihinde yürürlüğe giren- bu konudaki cezalar çok artırılmıştır. Ama sadece şu rakamları vereyim ben: Yani bütün çalışmalarımız devam ederken güvenlik kuvvetlerimizce son beş yılda -soruda bu vardı çünkü- toplam 287.522 yasa dışı göçmen, 4.843 göçmen kaçakçısı yakalanarak adalete teslim edilmiştir.

Bu vesileyle de şunu tekrar ifade ediyorum: Şu anda elimizde kapsamlı bir paket çalışma var, özellikle yasa dışı göç ve insan kaçakçılığına dönük, sınırlarımızı da içine alan, sınır denetimimizi… Çünkü Avrupa ülkeleriyle de aramızda bir sorundur bu. Daha geçen hafta cuma günü, şu geçen cuma günü Avrupa Birliği İçişleri Bakanları Toplantısı vardı -oraya biz de tabii müzakere yapan ülke olarak katıldık- orada da bu gündeme geldi. Yani, hepimizin ortak, önemli bir konumuzdur.  Bizim elimizde de şu anda bu, sağlam, ciddi bir dosya, üzerinde çalıştığımız bir dosyadır. Onu da arz etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, size ek süre vereceğim ama önerge sahiplerinin de söz talepleri var. Onları tamamlamak açısından hızlıca son soruları cevaplarsanız…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Zaten çok hızlı okuyarak vakti iyi kullanmaya çalıştım. Dört soru kaldı elimde, onları da verdiğiniz süre içinde bitireceğim.

Çankırı Milletvekili Sayın Ahmet Bukan’ın, Çankırı Belediye Başkanı hakkındaki soruşturma iznine ilişkin sorusu. Soru önergesinde bahsi geçen şikâyetçi tarafından Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığına iki şikâyet dilekçesi verilmiştir. Bu dilekçeler Belediye Başkanıyla ilgilidir. Cumhuriyet Başsavcılığı, tabii ilgisi sebebiyle, bunu Bakanlığımıza göndermiştir. Bakanlığımız, konuyla ilgili araştırmanın yapılması için Çankırı Valiliğine talimat yazmıştır. Bu çerçevede Çankırı Valiliğinin detaylı ön araştırma yapması ve bildirilmesi beklenmektedir. Uygulama budur. Eğer buradan o yönde şeyler gelirse gerçekten ciddiye alınacak, o zaman biz tabii ön inceleme başlatıyoruz, müfettişlerimizi gönderiyoruz. Şu anda konu bu safhadadır. Bu valiliklere gönderilme uygulaması, bu kanunun çıktığından beri uygulanmaktadır. Bu gerçekten bizim için bir tasarruf konusudur, çünkü her vatandaş dilekçesiyle ilgili hemen müfettiş göndermemiz bütün belediyelerimize büyük bir zorluktur. Onun için önce valiliklerimize bunu bildiriyoruz, valiliklerimiz ön araştırmayı yapıyorlar, ciddi bulurlarsa biz ondan sonra müfettiş gönderiyoruz. Ama valiliklerimizin bunu olumlu veya olumsuz bulması da yine yargıya tabidir. O da yargıya gidiyor, ilgili tekrar yargıya başvurabiliyor. Neticede idari yargının kararıyla oluyor.

Sayın Hasan Çalış’ın, havaalanlarında yurt içi uçuşlar sırasında yolculara yönelik genel bilgi toplaması ile ilgili… Bu, emniyet güçlerimiz tarafından yürütülen, zaman zaman uygulanan bir yöntemdir ve Diyarbakır-İstanbul seferini yapan yolcu uçağının arama kaydı olan bir şahıs tarafından kaçırılması sonrasında gündeme gelmiştir. Şu anda, yolcu kapasitesi çok olan yerlerde bazı yolculara, yani örneklemeyle, ama yolcu yoğunluğu az olan yerlerde “check in” işlemi sırasında yapılmaktadır. Ama bu konuda biz de çok kararlı da değiliz. Bunun üzerinde şu anda da Ulaştırma Bakanlığı, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğü, Türk Hava Yolları ve güvenlik birimlerimiz çalışma yapıyorlar.

Sayın Rıdvan Yalçın’ın, 2002 yılı itibarıyla bugüne kadar uyuşturucu kaçakçılığı kapsamında kaç lira ikramiye dağıtıldığına ilişkin sorusunun cevabı: 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu gereğince narkotik ve psikotrop madde yakalamalarında muhbir ve müsadir ikramiyeleri 1 Ocak 2004 tarihinden itibaren bağlı olduğu kurum bütçesinin ilgili tertibinden ödenmeye başlanmıştır. Daha önceki yıllarda, bu, Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından uygulanıyordu.

Ödemelerle ilgili 2004-2007 yılları arasında Jandarma Genel Komutanlığı bütçesinden toplam 4 milyon 287 bin 289 YTL, Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinden toplam 22 milyon 21 bin 296 YTL olmak üzere, toplam 26 milyon 308 bin 585 YTL ikramiye ödemesi yapılmıştır.

Sayın Reşat Doğru’nun soru önergesi Tokat ili Niksar ilçesindeki arsa ihaleleriyle ilgili. Cevabını arz ediyorum son olarak Sayın Başkanım: Tokat Valiliğinden alınan bilgilere göre bir vatandaş tarafından Niksar Kaymakamlığına verdiği dilekçeyle mülkiyeti Niksar Belediyesine ait olan sanayi alanındaki bir taşınmazın, usulsüz bir şekilde Niksar Belediye Meclisinin kararıyla bir şirkete tahsis edildiği, ayrıca talebi hâlinde bu taşınmazın ilgili şirkete satılacağı yönünde karar verdiği, belirtilen taşınmazın bahsi geçen şirkete satılmak üzere Belediyece ihaleye çıkarıldığı ve söz konusu ihalenin usulsüz olduğu konularında şikâyette bulunulmuştu. Söz konusu dilekçeyle ilgili iddia edilen hususların araştırılarak gerekli işlemlerin yapılabilmesi için, Niksar Kaymakamlığınca araştırmacı görevlendirilmiştir. Araştırmacı, hazırladığı ön raporda, söz konusu taşınmazın bahsi geçen şirket adına tahsisi devam etmekteyken 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun hükümleri gereğince satış için ihaleye çıkarıldığı, ancak bahsi geçen şirket tarafından bu yerin daha önce kendilerine tahsisli olması nedeniyle satışının yapılmaması ve tahsisin devamı yönünde dilekçe verildiği, Niksar Belediyesinin encümen kararıyla ihalenin iptal edilerek tahsisin bahsi geçen şirket adına devam ettirilmesine karar verildiği, Belediyenin tahsis ile ilgili görev ve yetkilerinin uzman kişilerce incelenmesinin uygun olacağı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Neticede bu tekrar inceleniyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuya ilişkin Niksar Belediyesince yapılan işlemlerin İhale Kanunu ve ilgili mevzuat açısından herhangi bir aykırılık içermediği sonucuna varıldığından, Kaymakamlık oluruyla işlemden kaldırılıyor. Ancak, sonra, bir yerel gazetede tekrar konu gündeme getiriliyor -sayın milletvekilimizin sorusuna konu olan- ama Kaymakamlık, daha önce bu incelendiği için yeniden bunu işleme koymuyor, ama gazeteyle ve ilgililerle ilgili de soruşturmalar devam ediyor, tazminat davası falan açılıyor.

Bilgilerinize arz ediyorum.

Sayın Başkanım, müsamahanız için çok teşekkür ediyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın Öğüt…

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma teşekkür ediyorum, soruma cevap verdi.

Efendim, Gürcistan ile Türkiye arasında çok iyi dostluk ilişkileri var. Dost ve kardeş ülke Gürcistan’da Ahıska ve Borçalı bölgesinde Türkler yaşamaktadır ve onlar bizim akrabalarımız. O insanların sınıra gelip bayramlaşmasıyla ilgili bir soru önergesi vermiştim. Posof-Türközü Sınır Kapımız 92’de açılmasına rağmen hâlen atıl bir şekilde duruyor ve çalışmıyor. Benim amacım, Gürcistan tarafındaki Türk kökenli vatandaşlarımızla bu taraftaki Türk kökenli vatandaşların Posof Sınır Kapısı’nda birleşerek bayramlaşmasını sağlayıp aynı zamanda Posof Sınır Kapısı-Türközü Kapısı’nın çalışmasını sağlamaktı. Bu konuda duyarlı davrandığı için Sayın Bakana teşekkür ediyorum ve bunu daha da dikkate alacağını umuyorum.

Sağ olun efendim. 

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Sayın Yalçın…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakana da cevapları için çok teşekkür ediyorum.

Kısaca arz etmek istediğim bir husus var: Sayın Bakanım, belediyelerle ilgili tespit ettiğimiz hususları belirtmemizi söylediniz. Belediyeler, özellikle iftar çadırlarında kocaman resimlerini kullanıyorlar, canlı yayında paket dağıtıyorlar ve o çadırlarda yapılan programlar bazı televizyonlarda canlı olarak yayınlanıyor. Bunlar da kamuoyunun önünde oluyor. Zannediyorum bu, bürokratlarınız ve savcılarımızın da malumu konular. Bunun için tekrar bir ihbar etme ihtiyacı hissetmediğimi belirtiyorum.

Efendim, diğer konuyla ilgili, belediyelerin kimlerden yardım aldığı, yardım alanlarla ticari ilişkilerinin bulunup bulunmadığı, yardım ettiği kişilerin yardıma müstahak olup olmadıkları hususunda da yapmak istediğim inceleme için, gelen yazılı cevapların tarafıma ulaştırılmasını da istirham ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan sorularımıza cevap verirken, sanki bizim verdiğimiz soruda emniyete karşı bir tavır içindeymiş gibi görünüyor. Biz, tabii, polise karşı büyük saygı duyuyoruz. Ama Sayın Bakanın bağlı olduğu kuruluşlarda 10 tane vatandaş öldürülüyorsa bunun hesabını sormak milletvekilinin görevidir. Tabii, polisin moral bozukluğu da var. Bu Hükûmet polise seçimden önce dedi ki: “Size 200 milyon ila 400 milyon tazminat vereceğim.” Hiçbir sözünü yerine getirmedi. Ekonomik durumu bozulan güvenlik kuvvetlerimiz elbette ki zaman zaman hata da yapıyorlar. Ama burada önemli olan, sorumluluğun siyasilere ait olması lazım. Eğer bir siyasi kendi teşkilatı içinde bir ölüm olayı meydana geliyor ve bundan kendisini sorumlu tutmuyorsa, o zaman zaten böyle soru sormanın anlamı da yok. İşte, demokratik gelenekleri teşekkül etmiş her ülkede böyle olayların sorumlusu en baştaki insanlardır. İşte, her yerde “İşkenceye sıfır tolerans.” diyorlar. Bizim de amacımız, Türkiye’de işkenceye sıfır tolerans olduğunu uygulamaların göstermesi lazım. Polis çok zor görev yapıyor, polisin ekonomik yönden tatmin edilmesi lazım. Polis tatmin edildiği zaman morali de düzgün olur, vatandaşa karşı da kötü harekette bulunmaz. Bu itibarla, Bakanlığın kendi teşkilatında meydana gelen bu gibi olaylarda kendisini sorumlu hissetmesi gerektiğini vurguluyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Sayın Süner

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Bakanım, OBS sistemi ve katı atık ayrıştırma tesisleriyle ilgili bilgileriniz için teşekkür ediyorum. Yalnız, turizm kenti Antalya’nın kirli havasıyla ilgili verdiğiniz bilgiler beni pek tatmin etmedi, şu anda Antalya boğuluyor. Maalesef, akşam saatlerinde turistler de dışarı çıkamıyor, vatandaşlar da dışarı çıkamıyor.

Güvenlik güçleri vasıtasıyla kaçak kömürlerin ve kalitesiz kömürlerin Antalya’ya girişini engelleyebilirsiniz. Turizm Bakanımız “On iki aya turizmi yayacağız.” derken, nasıl Antalya’da turizmi on iki aya yayacağız? Maalesef, Antalya boğuluyor. Lütfen, kalitesiz kömür girişini ve kaçak kömür girişini önleyiniz. Sizden rica ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Doğru...

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, İçişleri Bakanımıza Tokat ili Niksar ilçesiyle ilgili sormuş olduğum soruya vermiş olduğu cevaptan dolayı teşekkürlerimi sunmak istiyorum.

Tokat’ın Niksar ilçesiyle ilgili çeşitli iddialar vardır. Bu iddialarla ilgili olarak da çeşitli dosyaların İçişleri Bakanlığına gönderilmiş olduğuna dair bilgiler var. Ben, bu konuda İçişleri Bakanlığınca görevlendirilecek olan müfettişlerle konunun daha iyi aydınlanabileceğini düşünüyorum. Bu konularda herhangi bir şey yapılabilir mi?

Sayın Bakana teşekkür etmek istiyorum.

Sağ olun efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, herhangi bir söz talebi?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Hayır.

BAŞKAN – Soru önergeleri cevaplandırılmıştır.

Birleşime 19.00’da toplanmak üzere ara veriyorum. 

Kapanma Saati: 18.32

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılamasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/490) (S. Sayısı: 97) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Geçen birleşimde tasarının tümü üzerinde siyasi parti grupları adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi, şahıslar adına söz talepleri vardır.

İlk söz, Osmaniye Milletvekili Sayın İbrahim Mete Doğruer’de.

Buyurun Sayın Doğruer. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

İBRAHİM METE DOĞRUER (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 97 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile ilgili olarak şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Dünyamız 80’li yıllardan itibaren hızlı bir değişim sürecine girmiştir. Küreselleşme olarak ifade edilen bu süreç, ekonomi, sosyal ve kültürel alanlarda gittikçe etkili olmaktadır. Bu durumda da insan ve bilgi ön plana çıkmaktadır. Bu sebeple, iyi eğitilmiş ve teknolojiyi iyi kullanan insan gücünün önemi gittikçe artmaktadır.

Günümüzde bilginin oluşturulması ve bilgiye ulaşılması gittikçe önem arz etmektedir. Üretim teknolojileri yerini gittikçe bilgi teknolojilerine bırakmaktadır. Uluslararası rekabet gün geçtikçe artmakta ve rekabet gücü ülkelerin geleceğinde gittikçe önemli bir rol oynamaktadır.

Üniversiteler, ülkelerde hür düşüncenin gelişip serpildiği kurumlardır. Üniversiteler günümüzde gittikçe artan bir oranda küresel yarışa katılmaktadır. Yükseköğretimde gelişmiş ülke standartlarında kaliteli bir öğretim verilmesi ve dünya sıralamasında yer alınması için, öğretim, araştırma, teknoloji üretme ve topluma hizmet faaliyetlerinin gerçekleşmesi gerekir. Bu sebeple, üniversitelerin bilimsel araştırma imkânlarının artırılması ve öğretim elemanı eksikliğinin giderilmesi gerekir. Bu nedenle, 2008 yılında üniversitelerimize 5 bin adet araştırma görevlisi alınacaktır. Yüksek lisans ve doktora çalışmaları için de her yıl yurt dışına bin öğrencinin gönderilmesi hedeflenmiştir.

24 Ocak Perşembe günü, yurt dışına lisansüstü öğrenimi için gönderilecek 671 öğrenci için bir tören düzenlenmiştir. Bu toplantıda, bu törende Sayın Başbakanımızın yaptığı bir konuşma geçen hafta gündeme geldi. Onunla ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum. Bu konuşmada Sayın Başbakan, yurt dışına giden gençlerin Batı’nın ilmini ve fennini almaları gerektiğini söyledi. “Burada Batı’nın ilmini ve fennini alın.” dedi “Ve dönüşte bunları yurdumuzda uygulayın.” dedi. Yani, Batı’nın ilmini ve fennini alarak, kötü taraflarını, yani ahlaksızlığını almayın dedi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – “Aldık” dedi.

İBRAHİM METE DOĞRUER (Devamla) – Ama, burada “Ahlaksızlığını almayın.” derken Batı’nın tamamını ahlaksız olarak nitelendirmedi. Böyle bir durum olsa…

KAMER GENÇ (Tunceli) – “Ahlaksızlıklarını aldık.” dedi.

İBRAHİM METE DOĞRUER (Devamla) – Hayır efendim, ben oradaydım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Aynen onu söyledi Sayın Milletvekilim. Batı’yı ahlaksızlıkla…

İBRAHİM METE DOĞRUER (Devamla) – Ben oradaydım. “Ahlaksızlıklarını almayın, ahlaklı tarafını, ilmini ve fennini alın.” dedi. Böyle olsaydı, yani aksi olsaydı bu kadar gencin yurt dışına gitmesine müsaade eder miydi? Bir baba olarak -o insanlar da, o gençler de Sayın Başbakanın ve hepimizin evlatları- böyle bir şeye bizim müsaade etmemiz mümkün mü? Bunu, sadece yüce heyeti bilgilendirmek amacıyla söylüyorum.

Bu sene ve gelecek senelerde, TÜBİTAK, gene yılda 5 bin öğrenciye lisansüstü bursu verecek, veriyor ve vermeye devam edecek.

Burada önemli olan bir konu da buradaki üniversite sayısının, yani ülkemizdeki üniversite sayısının artırılmasıyla beraber mezun olan iş gücüne, mezun olan insanlara da istihdam imkânının sağlanması. Bununla ilgili olarak bir makro planın yapılması lazım. Zaten yıllardan beri bu makro planın eksikliğinden şikâyet edip duruyoruz. Nitekim geçen hafta konuşan değerli konuşmacılar da böyle bir makro planın, yani bir arz-talep dengesinin kurulmasının gerektiği hususunda fikir beyan etmişlerdir.

Üniversite çağındaki gençlerimizin ancak beşte 1’ine devlet üniversitelerinde eğitim imkânı verilmektedir. Bunu düşündüğümüz takdirde vakıf üniversitelerinin öneminin ne kadar artacağı yahut vakıf üniversitelerinin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.

Yükseköğretim öğrencilerinin yaklaşık yüzde 4’ü vakıf üniversitelerinde eğitim görmektedir. Bu oranın artırılması lazımdır arkadaşlar. Bu oranın artırılması ülke içerisinde ülke gençliğinin daha fazlasının, daha çoğunun üniversite eğitiminden faydalanma imkânını sağlayacaktır. Aynı zamanda vakıf üniversiteleri devletin yükünün azaltılmasına sebep olacaktır, nitelikli iş gücünün yetiştirilmesine katkı sağlayacaktır, gençlerin yurt dışına gitmelerinin azalmasını sağlayacaktır. Böylece, bir taraftan insanımız, gencimiz ülke içerisinde kalacak, diğer taraftan yurt dışına döviz transferi, başka bir ifadeyle dövizin çıkışı engellenmiş olacaktır.

Günümüzde her alanda olduğu gibi yükseköğretim açısından da ihtisaslaşma çok önemlidir. Şimdi, bu alanda, mühendislik dalında, sosyal bilimler dalında, sağlık ve benzeri dallarda ihtisaslaşmış üniversitelere ihtiyacımız var. Bu üniversitelerin kalkınma planlarıyla, daha doğrusu kalkınma hedefleriyle ilişkilendirilmesi de büyük ölçüde önem arz ediyor.

İstanbul’da kurulması düşünülen Piri Reis Üniversitesi ilk olarak denizcilik sektörüne bir katkı yapacak. Malumualiniz olduğu üzere denizcilik sektörü günümüzde gittikçe gelişiyor. Türkiye’de denizcilik sektörü açısından, özellikle imalat açısından, yani tekne imalatı açısından gelecek beş sene dolu vaziyette. O açıdan, bu sektöre yetişmiş insan gücünün arz edilmesi büyük önem arz ediyor. İlaveten mühendislik fakültesi altında hem denizcilik hem de gemi inşası alanlarında daha sonra burada ilgili bölümler açılacak ve bu alanlarda vasıflı insan ihtiyacının karşılanmasına önemli ölçüde katkı sağlanacak.

Bu üniversitenin kurulmasıyla ilgili olarak 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’nun 3’üncü maddesinde de bir değişiklik yapılıyor. Burada malumunuz olduğu üzere her üniversitede bir fen-edebiyat fakültesi kurulması gerekiyordu. İşte bu kanunla, her üniversitede fen-edebiyat fakültesi kurulması zorunluluğu ortadan kalkıyor, biraz önce söylediğimiz makro planın yapılması, yani arz-talep dengesinin sağlanması, mezunların işsizliğinin önlenmesine de büyük ölçüde katkıda bulunuluyor.

Buradaki gerek fen-edebiyat fakültelerinin işte fizik, kimya, biyoloji, matematik bölümlerinde gerek teknik eğitim fakültelerinde gerek bir dizi mühendislik fakültelerinde arz fazlası var, yani mezun fazlası var. Böyle bir makro planın yapılmasına, böyle bir fazlalığın azaltılmasına veya kaynakların daha uygun şekilde sarf edilmesine bu ihtisas üniversitesinin faydası olacak, büyük ölçüde katkısı olacak.

Bu çerçevede Türk Deniz Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğini haiz olarak kurulan Piri Reis Üniversitesi kanaatimce kendi alanında önemli bir boşluğu dolduracaktır.

Piri Reis Üniversitesinin hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğruer.

Şahsı adına ikinci söz, Muğla Milletvekili Sayın Yüksel Özden’e aittir.

Buyurun Sayın Özden. (AK Parti sıralarından alkışlar)

YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle sesimden dolayı özür diliyorum. Kısa, öz bir konuşmayla daha önce aldığım sözü tamamlamak istiyorum.

Hepimizin üzerinde ortaklaşa fikir belirttiği, aksini hiç kimsenin düşünmediği bir konuda ben sadece birkaç hayali, birkaç vizyonu paylaşmak istiyorum. Öncelikle hepimiz biliyoruz ki, 21’inci yüzyılda üniversite eğitimi artık bir tercih olmaktan çıkmış, bir zorunluluk hâlini almıştır. Bugün insanların kendi hayatlarını iyileştirmesi, çocuklarının hayatlarını daha ileriye, daha güzele taşıyabilmesi çok büyük oranda bir üniversite diplomasına bağlıdır.

Bizim üniversite sayılarının artırılmasıyla, yeni yeni üniversitelerin kurulmasıyla vakıf üniversitelerini teşvik etmekteki birinci amacımız, 21’inci yüzyılda gençlerimizin hem kendilerine hem de çocuklarına daha iyi bir hayat sağlamasının yolunu açmaktır.

Bilgi toplumunda yaşıyoruz. Bugün en önemli sermaye, güç kaynağı, itibar kaynağı, prestij kaynağı bilgi olmuştur. Belki daha önceleri bu, arsaydı, araziydi, bir dönem belki makineydi, araçtı, ama bugün gücün, itibarın, prestijin kaynağı bilgi hâline gelmiştir ve bizim de yine gençlerimizi bilgiyle buluşturmaktan, kendilerini bugünün ve geleceğin bilgilerini üretebilir hâle getirmekten başka bir amacımız yoktur. Yine aynı şekilde, gençlerimizin sadece içeride değil, küçülen dünyada diğer ülkelerle rekabet edebilmesi için iyi, etkin, doğru üniversite eğitimi almış olması gerekiyor.

Teknolojinin de artmasıyla bilgi teknolojilerinin de devreye girmesi, hatta bilginin teknolojiye dönüşme süresinin kısaldığı bir dönemde hızla biz tüm gençlerimizi üniversite eğitimiyle buluşturmak, üniversite eğitimi sağlamak durumundayız. Ama, bizim idealimiz, bunun da ötesinde küresel bir güç, bölgesel bir lider olarak Türkiye’nin bölgedeki bir eğitim merkezi, üssü olması. Eğer biz bu ülkede bu altyapıyı güçlendirirsek sadece ülkemizdeki gençlerin, çocukların değil, bölgedeki tüm çocuk ve gençlerin bir eğitim merkezi olma görevini yerine getirebiliriz. Böylelikle, küresel bir güç olmanın ilk koşulu, en önemli adımlarından birisi olan eğitim yoluyla bölgeye açılma, bölgede gelecekte aktif görevler üstlenecek olan insanların ülkemizde eğitim almasının, ülkemiz insanını tanımasının, coğrafyasını, tarihini birinci elden öğrenmesinin de yolunu açmış oluyoruz. İnanıyoruz ki, biz gerekli kolaylıkları, gerekli imkânları sunduğumuzda hem öğretim üyeleri için hem de öğrenciler için bir üs, bir merkez hâline gelebiliriz.

Bu çalışmaların arkasında bugün değil, geleceğin düşüncesi var ve biz bugün ilköğretim birinci sınıfa 1 milyon 300 bin öğrenci kaydetmeye devam ettiğimizi düşünecek olursak, ilerleyen yıllarda üniversite eğitimine, yeni yeni üniversite binalarına ne kadar ihtiyaç duyduğumuz da ortadadır. Ayrıca, yirmi beş-otuz dört yaş grubunda şu an yüzde 12 civarında olan üniversiteli oranını da hızla, Avrupa ülkeleri, OECD ortalaması olan yüzde 32’ye çekmek durumundayız. Üniversite sayıları artırılırken, bir tarafta, bugün görüşmekte olduğumuz Piri Reis Üniversitesinde olduğu gibi, ihtisaslaşma yolunun da bu üniversiteyle açılmasını ve bundan sonra genişlemesini arzu ediyoruz, çünkü üniversite sayıları arttıkça, üniversiteler kendilerine yer bulmak, daha kaliteli öğretim üyesi ve öğrenci çekebilmek için sivrilmek durumunda oldukları, sivrilebilecekleri yeni alanlar belirlemek durumunda kalacaklardır. Bunun yolu da, bu üniversitede olduğu gibi, vakıf üniversitelerinin de yolunun açılmasının koşullarını şeffaflaştırmak, kolaylaştırmak olacaktır.

1986’da ilkiyle karşılaştığımız vakıf üniversitelerinin, bugün, 31’incisinin açılması teklifiyle buradayız, toplam oran şu an yüzde 4 civarında. Bu bilgileri tekrar etmek istemiyorum ama gelecek dönemlerde, eğer gelişmiş ülkelerdeki trende bakacak olursak, hızla bu sayının yüzde 10; 15; 20’ye yükseleceğini görmek mümkün.

Ancak vakıf üniversiteleri için de birkaç şeyi belirtmek gerekiyor.

Bir üniversite, eğer ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel, ticari hayatında yer alabilirse, yani mezunları buralarda etkin konumlara gelebilirse, prestij kazanır, güç kazanır, itibar kazanır. Vakıf üniversitelerimizin de uzun dönemli olabilmesi için, bunu bir ticari amaç olarak görmediklerini göstermeleri için, öğretim üyelerinin nicelik ve nitelikleri konusunda çok ciddi çalışmalar yapması gerektiği de ortadadır. Bu konunun da yetkili kamu otoritesi tarafından sürekli denetlenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Son olarak, üniversitelerdeki, ara sıra gündeme gelen ve Hükûmetimiz olarak da yurt dışına öğrenci göndermekle çok büyük bir gayret, çaba sarf ettiğimiz öğretim üyesi yetiştirme konusuna da değinmek istiyorum. Biz üniversite sayılarını hızla artırdık ama üniversite öğretim üyesi yetiştirme konusunda aynı doğrultuda üniversitelerimizde bir çalışma sergilenemedi. Ayrıca, geçen hafta Bakanımız da, burada konuşan milletvekillerimiz de ifade ettiler. Biz her yıl bin öğrenciyi yurt dışına göndermek üzerine plan yaptık, çalışma yaptık, duyuru yaptık ama Türkiye’de bu koşulu sağlayan öğrenci sayısı yeterince olmadığı için bin kadar bile gönderemiyoruz. Bu durumda, yurt dışında öğrenci, öğretim üyesi yetiştirmenin yanında, yurt içinde öğretim üyesi yetiştirme çalışmalarımıza da yeni bir şekil vermek durumunda olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Bu vesileyle, bu üniversitenin Türk eğitim dünyasına, ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özden.

Tasarının tümü üzerinde yirmi dakika süre ile soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, vakıf üniversitelerinin şirket görünümünden kurtarılması gerekiyor. Ayrıca, öğretim elemanı yetiştirme konusunda bu vakıf üniversiteleri yeterli kaynak ayıramıyorlar. Bunu zorunlu kılmak için başka tedbirler alınamaz mı?

Ayrıca, üniversite sayısını artırmak Hükûmetin bir politikası. Bunun yerine altyapısı donanımlı, teknik, sosyal ve eğitim gücü altyapısı güçlendirilmiş üniversitelere ağırlık vermek gerekmez mi?

Ayrıca, YÖK Başkanımız geçenlerde paralı üniversiteden bahsetti. Bu, acaba Hükûmetinizin politikası mı üniversitenin özelleştirilmesi? Eğer böyle ise, eğitimdeki sosyal adaleti, sosyal devlet anlayışını da ihmal mi edeceğiz? Üniversitelerin paralı olması anlayışına ve düşüncesine siz katılıyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Benim sorum Sayın Millî Eğitim Bakanına olacaktır.

Sayın Maliye Bakanı, YÖK Başkanını âdeta aşağılayarak “İsterse konuşmasın.” diyor. Sayın Maliye Bakanı hangi gerekçeyle böyle bir baskı yapıyor? Millî Eğitim Bakanı olarak, YÖK Başkanının Maliye Bakanı tarafından bu şekilde aşağılanmasını nasıl karşılıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bin öğrenci yurt dışına gönderiliyor. Benim aldığım bilgiye göre, bunların bir kısmı başarısız oluyor, Türkiye’ye dönüyor ve Türkiye’ye dönerken de, bunlara, ayrıca, ayrı bir iş veriliyor. Yani, kendilerine devlet tarafından verilen burslar geri alınmadığı gibi, bunlara -başarısız olup dönenlere- imtiyazlı olarak, ayrıca kamu hizmetinde görev veriliyor. Bu doğru bir şey midir?

Yine, YÖK Başkanı, YÖK Başkanı seçildikten sonra, üniversitelerle ilgili “Ey üniversite rektörleri, siz kanunları uygulamayın.” dedi. Bu türban meselesi üniversite dışında bir olaydır. Bu Anayasa’yı açıkça ihlaldir. Anayasa’yı ihlal eden bir kamu görevlisinin yargılanmasına neden müsaade edilmiyor? Edilecek mi, edilmeyecek mi? Edilecekse, ne zaman edilecek? Bu konuda açıklık istiyorum.

Ayrıca, Anadolu Ajansının 24/1/2008 tarihinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Biz Batı’nın ilmini satın almadık, maalesef, değerlerimize ters düşen ahlaksızlıklarını satın aldık.” diye… Bu, Anadolu Ajansı kaynaklı bir haber. Biraz önce, şahsı adına konuşan AKP’li “Böyle bir laf söylenmedi.” diyor. Peki, böyle bir laf söylenmediyse, bu gazetelere, bu ajanslara böyle bir vahiy mi geldi gökten, bu şeyi söylediler?

Ayrıca, Batı’nın ahlaksızlıkları nelerdir? Bir yandan Avrupa Birliğine gireceksiniz, can atıyorsunuz Avrupa Birliğine girmek için, bir yandan da “Geçmişte alınanlar ahlaksızlıklarıdır.” diyorsunuz! Latin alfabesinin alınması mı ahlaksızlıktır? Yani Avrupa’nın kıyafetlerini almak mı ahlaksızlıktır? Böyle bir konuşmanın Türkiye Cumhuriyeti devletine neye mal olduğunu kendileri biliyorlar mı? Bunun bir sorumluluğu var mıdır? Neden bu sorumluluğa insanlar katlanmıyor? Bunu öğrenmek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Baytok...

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Hükûmetinizin bürokratlarının düşündüğü gibi, YÖK Başkanı sizce de güzel konuşuyor mu ve Hükûmetinizin, YÖK Başkanına “Aman Hocam, konuşma ipimizi çekerler.” dediği doğru mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akcan…

ABDÜLKADIR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakanıma şu soruları yöneltmek istiyorum: Geçenlerde bütün dünya ve Türkiye'nin her kesiminden şahit olunduğu gibi, Sayın Maliye Bakanının, bulunduğu ortamda mikrofonunun açık kalmasından kaynaklanan duyumdan hareketle soruyorum. Bir üniversite mensubu olarak Sayın Bakanım, Sayın Maliye Bakanının orada kullandığı üsluba katılıyorlar mı? İkincisi, üniversite öğretim üyelerini ancak saf çocukların ağzına sürülmekle kandırılacakları bir tarzla “Ağızlarına bir parmak bal sürer, onların gönlünü yaparız.” ifadesini doğru buluyorlar mı? Bu noktadan hareketle özlük haklarını ve gelirlerini düzeltmekle yükümlü olan Maliye ve Millî Eğitim Bakanı olarak, üniversite öğretim üyelerinin, üniversitenin altyapısına gerekli kaynak ayırarak, üniversite elemanlarına yeterli gelir teminini sağlayarak rahatlamasını sağlamayı düşünüyorlar mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan...

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Ağyüz’ün, özellikle vakıf üniversitelerinin şirket görünümünden kurtarılması ile ilgili olarak şunu söylerim: Bildiğiniz gibi, vakıf üniversiteleri aslında kâr amacı gütmeyen… Sermaye birikimini bilime aktarmak, varlıklı ve büyük gelire sahip olan kesimlerden, yoksul ve eğitime muhtaç olan insanlara para aktarmak aslında amaçlanmıştır, bu amaçla yapılmaktadır. Tabii, Türkiye’de, özel üniversite anayasal olarak kurulamadığı için, maalesef, özellikle vakıf üniversitesi görüntüsü altında, şeklen aslında özel üniversite gibi olup da ama ismen ve yasal olarak vakıf görüntüsü veren vakıf üniversiteleri de vardır. Burada, samimi olmamız lazım, birbirimizi kandırmak zorunda değiliz.

Şimdi, netice itibarıyla… Ama, Türkiye’de -biraz önce, değerli konuşmacılar da ifade ettiler- otuz vakıf üniversitesi olmakla birlikte, şu anda, öğrenci potansiyeli itibarıyla hâlâ yüzde 6’lardadır, yüzde 6 düzeyindedir, çünkü bazı vakıf üniversiteleri, az öğrenci alarak özellikle kaliteyi koruyorlar. Bunları teker teker burada saymama gerek yok, gerçekten, medarıiftiharımız olan vakıf üniversiteleri de var, başarısı vasat ve vasatın altında olan vakıf üniversiteleri de var. Aslında, Yükseköğretim Kurulunun görevi de buradaki standartları korumak ve standartlarını daha iyiye götürmektir, hepimizin görevi budur ve bu konuda gerekli gayretler gösterilir. Onun için, bu Piri Reis Üniversitesi ve benzeri üniversitelerin kurulmasını, özellikle, arkasında ciddi vakıfların olduğu vakıf üniversitelerinin kurulmasını, hep birlikte bunun için teşvik etmemiz gerekiyor.

Şüphesiz ki bir üniversitenin bütün altyapısı hazırlandıktan sonra, fiziki altyapı, teknolojik altyapı, insan kaynakları ve diğer altyapı unsurları hazırlandıktan sonra üniversite kurulması hepimizin arzusudur ama Türkiye’mizin gerçekleri ortadadır ve bu konuda, cumhuriyetin başından beri, aslında, uygulamalara, bütün hükûmetler dönemindeki uygulamalara baktığınız zaman, üniversitelerin, Batı üniversiteleri düzeyinde, Amerika üniversiteleri düzeyinde altyapıya kavuşturulduktan sonra kurulmaları Türkiye’nin pratiği değildir. Türkiye’de, üniversiteler, kurulduktan sonra imkân buluyorlar, kaynak buluyorlar, gerek kamudan gerek başka kaynaklardan çeşitli kaynaklar temin ediyorlar ve zamanla gelişimlerini tamamlıyorlar. Türkiye, böyle bir gerçekle karşı karşıyaydı. Biz, kalkınmakta olan bir ülke olduğumuz için, kalkınmış bir ülke olmadığımız için, üniversitelerimizi de kalkınmakta olan bir modele göre tesis etmek zorundayız. Elbette, sosyal devlet, Anasaya’mızda belirtildiği gibi, olmazsa olmazlarımızdan birisidir. Sosyal devletten vazgeçmek şüphesiz ki mümkün değildir. Sayın YÖK Başkanının “Üniversiteler paralı olsun.” şeklindeki bir açıklamasını ben de basından okudum, ama açıklama böyle değil. Sayın YÖK Başkanına daha sonra telefon açtım ve “Sayın Başkan, bununla neyi kastediyorsunuz?” diye sordum. Basına yansıyan, hepinizin bildiği taraftır. Bana söylediği şey şudur: “’Aslında, varlıklı, parası olan, imkânları yerinde olan insanlar üniversitelere bir miktar kaynak sağlasınlar ki… Bu öğrenci harçları, özellikle zengin tabakadan olan insanların harç olarak ödedikleri harçlarda Türkiye OECD ortalamasında en düşük olan ülkedir. Ama parası olmayan, sabit gelirli ve dar gelirli olan insanlara devlet burs veya kredi mutlaka temin etsin. Parasını devlet versin, öğrenci bunu üniversiteye ödesin. Özellikle üniversiteler daha fazla öğrenci bulmak için kalitelerini artırarak gayret göstersinler’ dedim, demek istedim.” dedi. Bu sizin takdirlerinize sunulur. Benim kendisinden öğrendiğim budur. Ama şu anda Hükûmetimizin gündeme getirdiği böyle bir plan söz konusu değildir.

Sayın Köse’nin sormuş olduğu… Sayın YÖK Başkanıyla ilgili olarak, Sayın Maliye Bakanının sözlerine katılıp katılmadığımı soruyorlar. Sayın Maliye Bakanımız veya bir başka birisi… Ben Sayın Maliye Bakanının… Samimiyetle söyleyeyim, sadece basına yansıyan başlıkları okudum, detaylarını da çok detaylı olarak bilmiyorum. Ancak, eğer orada hoş olmayan bir şey varsa, kim tarafından söylenirse söylensin, tasvip edilmez.

Sayın Genç “Öğrencilerin bir kısmı gidiyor ve gelmiyor. Gelenlere de, başarısız olanlara da kamuda iş veriliyor.” dedi. Şimdi, birkaç çeşit… Özellikle dışarıya gidip de, arkadaşlar, birisi tembelliğinden dolayı, gerçekten iyi öğrencilik yapmadığı için başarısız olmuşsa, devletin kendisine ödediği bütün paralar, bütün kaynaklar faiziyle birlikte geri alınıyor. Burada en ufak bir tereddüt söz konusu değildir. Bizim dönemde gönderdiklerimizin zaten –biliyorsunuz, ilk uygulamayı 2006’da başlattık- geri dönmeleri söz konusu değil. Ama 1416 sayılı Kanun’la daha önce -1929’dan beri- gönderilenlerde uygulama nedir diye sorarsanız, çoğunluğu başarılı olmuştur, çoğunluğu ülkeye dönmüştür ve çoğunluğu da gerek kamuda gerek özel sektörde hizmet vermektedir. Ama, bunun şüphesiz ki aksi olanları da var. Mesela, 1994’te, 1996’da 1416’yla gönderilenleri veya 2547 sayılı Yasa’nın 33’üncü maddesiyle gönderilenleri dönemin YÖK yönetimi hiçbir gerekçe göstermeden geri çağırdı ve onları mağdur etti. Hatırlayacaksınız, bir kanun yaptık bundan önceki dönem ve bu 22’nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçen kanunla, Türkiye’ye geldikleri zaman ciddi mükellefiyetlerin altına girecek olan bu öğrencilerin birikimleriyle birlikte Türkiye’ye dönmelerini sağladık. Ama, kimsenin bağışlanması, kamunun kendisine verdiği parasal destekleri heba eden kişilere yeni mükâfatlar verilmesi söz konusu değildir.

Sayın Başbakanımızın özellikle 600 küsur öğrencinin yurt dışına uğurlanması merasiminde söylediği “Biz Avrupa’nın özellikle fennini, ilmini almak yerine ahlaksızlıklarını aldık”la ilgili şunu söylemek istiyorum: Değerli arkadaşlarım, ahlaksızlık Doğu’da da ahlaksızlıktır, Batı’da da ahlaksızlıktır, güneyde de, kuzeyde de, Pasifik’te de, her yerde de… Siz çocuklarınıza taşradan büyük şehre eğitim yapmaya bile gittiği zaman “Oğlum, git, iyi eğitim yap, oradan güzelliklerle, donanımla, bilimle donan gel.” diyorsunuz. “Orada yanlışlıklar da var, orada ahlaksızlıklar da var.” dediğiniz zaman siz bütün şehirleri ahlaksız olarak nitelendirmiş mi oluyorsunuz? Netice itibarıyla, bu herkesin yorumuna tabidir, herkes istediği gibi yorumlayabilir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sorumsuzca böyle bir konuşma yapılmaz! Bu sorumsuzluk!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Şimdi, aslında, Sayın Başbakana bu şekilde bir yakıştırmada bulunarak, bir milletvekili olarak siz sorumsuzluğunuzu ortaya koyuyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Siz sorumsuzsunuz!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Yine, Sayın Baytok’un YÖK Başkanıyla ilgili söyledikleri: “Sizce güzel konuşuyor mu?” Vallahi, Sayın Baytok, biz bir güzel konuşma yarışması açmadık. Dolayısıyla, Sayın YÖK Başkanı böyle bir yarışmaya girdi mi girmedi mi, onu da bilmiyorum. Böyle bir yarışma açmış değiliz.

Ha, “İpimizi çekerler.” dedi mi demedi mi? İki kişi arasında kapalı kapılar ardında konuşulmuş bir meseleye benim cevap vermem söz konusu değil. Böyle bir şey var mı yok mu, ben de sizin gibi bilmiyorum.

Sayın Akcan’ın yine benzer soruları var. Daha önceki arkadaşlarıma verdiğim cevaplar onun için de geçerlidir. Ama, öğretim üyelerinin özlük haklarıyla ilgili…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Bakanım, bir parmak bal çalan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Akcan, Sevgili Akcan, diğer arkadaşlara verdiğim cevapta dedim ki, bir kelime kullanılmışsa, bir cümle kullanılmışsa, bir söz söylenmişse, bu söz eğer hoş bir söz değilse, doğru bir söz değilse bunu kim söylerse söylesin hoş değildir.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Yani, siz katılmıyorsunuz. Teşekkür ederim.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Herhâlde katılmıyorum.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Mesele yok o zaman.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Şimdi, yine Sayın Akcan’ın özlük haklarının iyileştirilmesiyle ilgili olarak sorduğu bir soru var. Değerli arkadaşlarım, kamuda çalışan bütün insanımızın, bütün memurlarımızın ve bütün işçilerimizin daha iyi özlük haklarına sahip olmaları, daha çok maaş almaları, gelecek kaygısı duymadan, geçim endişesi taşımadan kamuda hizmet etmeleri her hükûmetin isteği, arzusu olduğu gibi bizim de istek ve arzumuzdur. Türkiye’nin imkânlarıyla ihtiyaçları örtüştürmek zorundayız. Biz, popülist politika yapamayız. Para basarak, Türkiye’yi daha çok maceraya sürükleyecek bir yapıya giremeyiz. Ancak, öğretim üyelerinin özlük haklarının düzeltilmesi gerektiğini her platformda ve her  vesileyle ben de söylüyorum. Başta araştırma görevlileri, yardımcı doçentler olmak üzere özellikle öğretim elamanlarımızda, doçent ve profesörlerde de bir iyileştirme yapılmalıdır ama araştırma görevlilerinin özlük haklarının behemehâl düzeltilmesi gerektiğini her vesileyle ben de söylüyorum ama bu, imkân ve kaynak meselesidir. Son yapılan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda da -Sayın Başbakanımızın başkanlığında bu altı ayda bir aksatılmadan yapılıyor, ilk defa yapılıyor beş yıldan beri- bu dile getirildi, orada da aynı şeyleri söyledim. Bu konuyla ilgili olarak da Sayın Başbakanımız Maliye Bakanımıza da talimat verdi. “Millî Eğitim Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu birlikte bir çalışma yapsın ve tabloyu önümüze getirsin.” dediler. Biz de bu çalışmaları yapıyoruz. Dediğim gibi, kaynak ve imkân olması hâlinde biz öğretim üyelerimize daha fazla ücret vermekten ancak mutluluk ve memnuniyet duyarız.

Sayın Başkanım, arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben YÖK Başkanının “Mahkeme kararlarını tanımayın…” Rektörlere dedi ki:“Mahkeme kararlarını tanımayın.” Anayasa’yı ihlal etti, hakkında soruşturma açılması lazım.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın YÖK Başkanı “Mahkeme kararlarını tanımayın.” diye bir ifade kullanmadı. Bu, Sayın Genç’in kendi yorumudur.

AHMET AYDOĞMUŞ (Çorum) – İftirası,iftirası; yorumu değil!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Gazeteler yazdı. Kendisi hakkında soruşturma açılsın diye ihbarda…

BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Bakacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yok, Sayın Başkan. Karar yeter sayısı yok burada. (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Yoksa sayın.

AHMET AYDOĞMUŞ (Çorum) – Başkan yalan mı söylüyor!

BAŞKAN – Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının; (a) bendi yürürlükten kaldırılmış, (b) bendine “eğitim” ibaresinden önce gelmek üzere “fen, edebiyat, fen-edebiyat” ibareleri eklenmiş, sonunda yer alan “Bulunur” ibaresi “Bulunabilir” şeklinde değiştirilmiş ve sonuna “Ancak, bir üniversitede en az üç fakültenin bulunması zorunludur” cümlesi eklenmiştir.

BAŞKAN – 1’inci madde üzerinde gruplar adına söz talebi vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

Bir kere, Piri Reis Üniversitesinin ülkemize, tüm çocuklarımıza hayırlı olmasını diliyorum.

Türkiye’deki bugüne kadar otuz, daha önce kurulan otuz ve bu otuz birinci üniversite, bu vakıf üniversitesinin özellikle Türkiye’deki denizcilik sektörüne çok önemli katkı yapacağını ve denizcilik sektöründeki, özellikle gemi mühendisi, gemi makine mühendisi ve diğer, sektörün tüm ihtiyaçlarına en büyük hizmeti verecek bir üniversite olacağına inanıyorum. Çünkü, Türk denizcilik sektörünün bir bütünü bu üniversiteyi kucaklıyor ve bir bütünün bu üniversiteye yardım edeceğine inanıyorum. Hiçbir kâr amacı olmadan, sadece sektöre çok önemli katkılar yapacağına yürekten inanıyorum. Zaten, Plan ve Bütçe Komisyonunda tüm gruplar çok destek verdiler. En büyük desteği verdiler. Böyle bir üniversitemizin Türkiye'nin önemli bir ihtiyacını gidereceğine inanıyoruz. Bir kere sektöre ve ülkemize hayırlı olsun.

Değerli milletvekilleri, demin Sayın Bakanım söyledi: “Bazı vakıf üniversiteleri az öğrenci alarak çok iyi eğitim veriyorlar, hiçbir kâr amacı gütmüyorlar. Bazıları ise işte şöyle böyle.” Sayın Bakanım, Türkiye’de millî eğitimden sorumlu bakansanız, şöyle böyle olmaz. Ulusa en iyi hizmeti verdirmek sizin göreviniz. O zaman orada okuyan çocuklarımızın hakkını yediriyorsunuz.

Eğer, millî eğitimden sorumlu bir bakansanız, hangi üniversite, hangi vakıf üniversitesi görevini tam yapmıyorsa, hangi vakıf üniversitesi en iyi eğitimi vermiyorsa, bunun önlemini almak ve orada okuyan çocuklarımızın geleceğini karartmamak sizin görevinizdir.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Özerklik ne olacak?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bir kere hakikaten çok üzüldüm orada okuyan kardeşlerim adına. Bunlar hepimizin çocukları, hepimizin kardeşi. Eğer buna onay vermişseniz, hangi üniversitede nasıl eğitim yapıldığını takip etmek, oradaki çocukların hakkını korumak sizin birinci derece görevinizdir, bir.

İki, bunların giderlerini kim denetliyor? Türkiye’de burada sorun var arkadaşlar, giderlerini sadece vakıflar denetliyor. Ben bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum, size yardımcı olmak açısından.

Tabii, bir başka konu arkadaşlar: Değerli milletvekilleri, hepimizin çocukları var. Türkiye’de üniversite sınavına her yıl yaklaşık 1,5 milyondan fazla çocuğumuz giriyor. Ancak, bunların 500 bini üniversitelere girebiliyor. Peki, soruyorum: Türkiye’de, ister vakıf üniversitelerinin ister devlet üniversitelerinin kaç tanesinin içinde yabancı dil hazırlık sınıfı var? Arkadaşlar, bu çocuklar bizim çocuklarımız. Biz Türk ulusu olarak hiçbir zaman geri zekâlı değiliz, son derece zekiyiz. Biz bu çocuklarımıza ilkokul üçten başlayarak lise sona kadar bir yabancı dil, üniversiteyi bitirene kadar ikinci yabancı dil öğretmekten aciz miyiz? Evet...

Arkadaşlar, çocuklarımızı katlediyoruz. Eğer, bu çocuklarımız iki tane yabancı dil bilse arkadaşlar, dünyanın her yerinde kendi ekmeğini… Bu ülkeye ekmek getirir arkadaşlar ve ondan sonra biz bin tane öğrenciyi yurt dışına göndermenin övgüsünü yaşıyoruz.

Bugün, ister devlet üniversitelerinde ister özel üniversitelerde, kaç tanesinin hazırlık sınıfı var arkadaşlar? Bunlar ayrıcalıklı bir grup oluşturuyor Türkiye’de. Herkesin hakkı, en tabii anayasal hakkımızdır. Eğer, yabancı dil bilmeyen bir avukat kardeşimin –çok açık- yabancı dil bilmeyen bir doktor arkadaşımın başarısı ileride… Siz karar verin arkadaşlar. Eğer, bugün avukatsanız, eğer, en az iki yabancı dil biliyorsanız, o kadar çok iyi para kazanabiliyorsunuz, çünkü dışarıda firmalar –artık, diyoruz, küreselleşme- dışarıdaki firmalarla anlaşmalar, onlarla konuşmalar… Doğru mu arkadaşlar? Bunların hepsine doğru diyoruz, ama sadece bugünün meselesi değil, yıllar yılı. Hep nedense çocuklarımız bu konuda yok ediliyor arkadaşlar. Hayır arkadaşlar, bu ülke bizim, bu çocuklar bizim. Herkesin, Hakkâri’deki kardeşimin de hakkı, Van’daki kardeşimin de, Edirne’dekinin de. Herkese  bir lisanı öğrendirmek zorundadır devlet. O zaman o çocukların ekmeğini elinden alıyorsunuz bunu yapmamakla.

Değerli milletvekilleri, bu, ülkemizin temel bir sorunu, çocuklarımızın temel bir sorunu. Hindistan’a gidin bakın. Hindistan’da toplumun yüzde 70’i yabancı dil biliyor arkadaşlar. Gidin Amerika’daki hastanelerde, gidin Amerika’daki hastanelerde hepsi Hintli, arkadaşlar, doktoru da, hemşiresi de, sağlık görevlisi de. Gidip bakıyorsunuz arkadaşlar…

KAYHAN TÜRKMENOĞLU ( Van) – Biraz da Malatya’dan bahset!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ya şimdi burada “Malatya” lafı atmayın. Ben ülkenin bir temel sorununu konuşuyorum. Bu kadar ciddiyetsizlik olmaz. Ben çocuklarımızın geleceğini konuşuyorum. Kusura bakmayın arkadaşım. Ayıptır ya! Senin de çocuğun var, benim de, herkesin çocuğu var. Geleceğin dünyasında, “küreselleşen dünya” diyoruz, yani, niye bunu yapmıyoruz? Yani, biz bu kadar… Yani, bir yerinden başlayın.

Ya, bak bugünü söylemiyorum, dün de böyleydi. Ama gelin bir yerinden başlayın. İşte, şu, şu… Vakıf üniversitelerini kurarken hazırlık sınıfını mecbur hâle getirin arkadaşlar. Bir yerinden başlayalım. Bunu söylüyorum.

Tabii, bir başka konu arkadaşlar: Devlet üniversitelerinin sahibi kim? Kim arkadaşlar devlet üniversitelerinin sahibi? Millî Eğitim Bakanlığı mı, Maliye Bakanlığı mı, YÖK mü?

Hayır arkadaşlar, sahibi yok. Devlet üniversitelerinin sahibi yok. Sadece belirliyor Maliye Bakanlığı, bu üniversitelerin ihtiyaçlarını bir şekilde belirliyor, yasak savma bir bütçe geliyor, ondan sonra “Hadi kardeşim, işine git.” diyorlar. Burada nasıl eğitim yapılıyor, nasıl öğretim yapılıyor? YÖK de sahip çıkmıyor. YÖK de sahip çıkmadı, dün de, bugün de. Eğer bir üniversitenin bir kadroya ihtiyacı varsa, bu kadroya yataklar kapanıyorsa, hastalar alınmıyorsa, yoğun bakım ünitesi bir şekilde devreye sokulmuyorsa, YÖK buna sessiz kalıyorsa, bakanlık, kimse bunun sahibi; hayır arkadaş, bunların sahibi yoktur.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Eski YÖK kralına sormak lazım onu! YÖK’ün eski kralına soracaksın! Onu Teziç’e soracaksın!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Her kimse kardeşim, her kimse…

Arkadaşlar, bu üniversitelerin sahibi yok. Bu üniversitelere, attım bayıra, Mevla’m kayıra hesabı, sahip çıkılmadı, hiçbirine sahip çıkılmadı. Yazık ediyoruz. Bu çocuklar bizim, orada okuyan milyonlarca insan bizim çocuklarımız. Bunlara sahip çıkmak hepimizin görevidir. Bir kez daha, özellikle yabancı dil konusunda, dikkatlerinizi bir kez daha çekiyorum. Bu bizim çocuklarımıza borcumuzdur, bu bizim geleceğimize borcumuzdur. Eğer dünyanın ilmini, bilimini alacaksak, çağdaş dünyaya gideceksek biz, konuşan toplum, lisan bilen bir toplum yerine, cahil, dünyanın literatüründen haberi olmayan bir toplum yetiştirirsek ülkemizin geleceğinde hepimizin vebali olur.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Gruplar adına ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş’ta.

Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu üzerinde MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Değerli milletvekilleri, şimdi, biraz önce arkadaşlarımız buradan konuştular, güzel şeyler söylediler ve üniversitelerin önemi, özellikle de yabancı dilin önemi üzerinde durdu bir arkadaşımız. Tabii, üniversiteler milletimizi hayata hazırlamanın en önemli basamaklarından birisidir. Ayrıca, bilim, toplumların ilerlemesinde yegâne değer olarak değerlendirilmektedir. Türkiye'nin, bölgesinde lider, dünyada sayılı bir devlet olmasında ilim en değerli varlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun mutlaka yakalanması ve daha ileri hedeflere taşınması gerekiyor.

Bu arada, yurt dışına yüksek lisans ve doktora öğrencileri gönderiliyor. Deniyor ki, bu bin tane olacaktı, ancak sayıları bine ulaşmadı. Biraz önce konuşmacının birisi, sayın konuşmacı bunu belirtti.

Tabii, yurt dışına doktora öğrencisi gönderilmesi son derece önemli. Üniversite sayısı hızla artıyor, buralarda öğretim üyesi bulmamız bir hayli zor deniliyor. Ancak, tabii, burada, Selçuk Üniversitesinin bir bilgisi geldi elime, Sosyal Bilimler Enstitüsünde 4.500 tane kayıtlı doktora ve yüksek lisans öğrencisi var, Fen Bilimleri Enstitüsünde ise 2.500 tane doktora ve yüksek lisans öğrencisi var. Yani, ülkemizde, bu iş, tabiri caizse harıl harıl çalışıyor ve bunlara devletimiz bir hayli ödenek ayırıyor.

Dolayısıyla, yurt dışına doktora ve yüksek lisansa öğrenci gönderilmesi yerinde bir karar olmakla beraber, illa da gönderilmesi gerektiği kanaatinde değilim, yani kendi ülkemizde de bunlara başarılı bir şekilde doktora ve yüksek lisans yahut yüksek lisans ve doktora yaptırtabiliriz. Ancak, tabii, bu enstitülerimize, doktora ve yüksek lisans yaptıran enstitülerimize ödeneklerin ayrılması gerekir.

Yurt dışına göndereceklerimiz de, yüksek lisans ve doktora öğrencisi açısından, Türkiye'de henüz yeterli olgunluğa erişmemiş dallar için olmalı, yoksa her dal için olmamalı. Bakıyoruz, tarih için yurt dışına doktora öğrencisi gönderebiliyoruz. Mutlaka gönderilebilir, 1, 2, 3 tane, ama bunların sayısının çok fazla olmaması gerekir kanaatindeyim.

Şimdi, yine, bu vakıf üniversitelerinde, biraz sonra belirteceğim vakıf üniversitelerinde hazırlık sınıfları var denildi. Gerçekten, bu üniversiteler öğrencilerin bir yıl orada hazırlık dersleri alması için, yabancı dil dersleri alması için birer hazırlık sınıfı açıyorlar. Ama, bakıyoruz, daha sonra burayı bitiren çocuklar dil bakımından pek de yeterli değil. Yani, bir yıl orada yabancı dil dersi almış, bir yılını bu iş için hazırlamış çocuklarımızın yabancı dil bilgisinden yeterince başarılı olmadığını görüyoruz. Bunların dikkate alınması gerekiyor. Az önce sayın vekillerden birisi belirtti “Biz, ilkokul üçüncü sınıftan itibaren çocuklarımıza yabancı dil öğretmeye başlıyoruz. Liseyi bitiriyor, ama, bunların yabancı dili bihakkın bilmesi söz konusu değil.” diyor. Ben, bu hazırlık sınıflarından ziyade ilköğretime ağırlık verilmesi, ortaöğretime ağırlık verilmesi ve çocuklarımızın buralarda yabancı dil bilgisini tamamlamaları daha uygun olur kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’nın 130’uncu maddesinin birinci fıkrasında, üniversitelerin kanunla kurulacağı, ikinci fıkrasında ise kazanç sağlama amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından devletin denetim ve gözetimine tabi yükseköğretim kurumlarının kurulabileceği hükme bağlanmış bulunmaktadır.

Tabii, burada hemen şunu belirtmemiz gerekir: Biz diyoruz ki vakıflar üniversite kursun. Vakıflar kuruyor üniversiteyi. Bu üniversitede de olduğu gibi, üç tane fakülte, iki tane enstitü, bir, iki, üç, beş de yüksekokuldan mürekkep bir üniversite kuruyor. Sonra, devletten ödenek alıyor. Çünkü, vakıf üniversitelerinin kaynaklarından birisi bizatihi devlet, devlet veriyor parayı ve bu devletin verdiği parayla üniversite gelişmesini tamamlayabilirse tamamlıyor. Bazen tamamlayamıyor da. Çünkü, bazı kötü niyetliler, az önce de belirtildiği gibi, bu üniversiteleri kazanç amacıyla kurma çalışmalarında bulunuyor.

Yine, burada konuşmacılar belirttiler, sayın konuşmacılar dediler ki, Türk Deniz Eğitim Vakfı tarafından kurulacak, kurulan Piri Reis Üniversitesinin ülkemizdeki gemicilikle ilgili problemleri halledeceğini söylediler. Hâlbuki, bakıyoruz burada Fen-Edebiyat Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Mühendislik Fakültesi, bir de Denizcilik Yüksekokulu var. Bunu, tabii, arkadaşlarımızın bir ihtisas üniversitesi olarak belirtmesini de ben doğrusu yadırgadım. Çünkü, bu yüksekokullar Türkiye’de zaten var.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kastamonu İnebolu…

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Mersin’de henüz faaliyetini sürdüren bir Ticaret ve Denizcilik Yüksekokulu var. İnebolu’da böyle bir okul var, Sinop’ta. İstanbul’da, yine, daha önceden Teknik Üniversiteye bağlıydı, şu anda sanırım Mimar Sinan Üniversitesine bağlandı, Denizcilik Yüksekokulu var. Dolayısıyla, yani denizcilikle ilgili fakültelerimiz, okullarımız zaten bulunmakta idi. Herhâlde diyorum ki “Piri Reis” sözcüğünden bu arkadaşlarımız bunu böyle düşündüler. Piri Reis, bilindiği gibi önemli ve büyük bir Türk denizcisi ve kendisini burada hürmetle yâd ediyorum.

Bir de burada dikkatimi çeken şu oldu değerli milletvekilleri: “Türk Deniz Vakfı ile İstanbul Deniz Ticaret Odası arasındaki gerekli koordinasyon ile planlanan üniversitelerden mezun olanların işsizlik sorununun önleneceği vurgulanıyor” diyor ve bir de işte diğerleri, “üç fakülteyle kurulur, kurulabilir, kurulamaz” gibi yahut da “bulunur, bulunamaz” gibi bir ibare

Şimdi, şöyle bir bakalım, iktisadi ve ticari bilimler fakültesi Türkiye’de en kolay kurulan fakültelerden birisi. Tabiri caizse sıralar, bir de kara tahta olduğu zaman onların ders görmesi söz konusu olabilir. Yine, fen-edebiyat fakültesi Türkiye’de hemen hemen bütün üniversitelerde var, yani buralardan sürekli öğrenciler mezun oluyor. Bu öğrencilerin büyük bir kısmı iş bulamıyor. Dolayısıyla buradan mezun olacak öğrencilerimizin de büyük bir kısmının, temenni etmiyorum ama iş bulamayacağı kanaatindeyim. Dolayısıyla, yani, bu kadar ballandırarak, tabiri caizse, anlatılması biraz garibime gitti, onun için söylüyorum, yoksa Piri Reis Üniversitesinin yahut…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AKİF AKKUŞ (Devamla) – …bir üniversite öğretim üyesi olarak, üniversitenin kurulmasına katiyen karşı değilim, bu ister vakıf üniversitesi olsun isterse devlet üniversitesi olsun, çünkü 1,5 milyon civarında gencimiz üniversiteli olmak için yarışıyor. Elbette ki bunu takdir ederiz, ama bunun bu şekilde ballandırılması, belirttiğim gibi, biraz garibime gitti.

Bunun yanında “Fen, edebiyat, fen-edebiyat fakülteleri mutlaka bulunur.” derken, bu defa “…bulunabilir.” dendi. Peki, böyle bir üniversite kuruldu, fen-edebiyat fakültesini kurmadık, dersleri kim verecek orada? Temel dersler var, bu fakültelerin ortak gördüğü temel dersler var, bu dersleri kim verecek? O zaman biz burada sanki… Bütün, her türlü belirttiğim olumsuzluğa rağmen Piri Reis Üniversitesinin kurulmasına taraftarım, ancak bu “bulunur” veya “bulunabilir” ibaresindeki değişikliğin yapılmamasını istiyorum. “Bulunur” ibaresi gelsin. Çocuklarımıza iş bir şekilde bulunacak, diğerlerine olduğu gibi.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 30 Ocak 2008 Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.03

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.