DÖNEM: 23 CİLT: 13 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 55’inci
Birleşim 29 Ocak 2008 Salı İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. - YOKLAMA IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, 25 Ocak 2001 tarihinde kaybolan, dönemin HADEP
İlçe Başkanı Serdar Tanış ile ilçe sekreteri Ebubekir
Deniz’in akıbetlerinin hâlâ bilinemediğine ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş
ilinde tekstil sektörünün içinde bulunduğu sorunlar ve çözüm önerilerine
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı 3.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Artvin ilinin
ulaşım sorunları ile kar nedeniyle kapalı bulunan köy yollarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın
cevabı V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık, Yalova Milletvekili
Muharrem İnce ve Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, yoğun kar yağışından dolayı yurdun çeşitli
yerlerinde kapalı bulunan yollar nedeniyle açıklamaları ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın cevabı
2.- Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahin’in, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- Çek
Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı ve
beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu
olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere, ülkemizi ziyaret etmesinin uygun
bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/270) 2.- Estonya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı ve
beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu
olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere, ülkemizi ziyaret etmesinin uygun
bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/271) 3.- İtalya
Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento
heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda
bulunmak üzere, ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/272) B) Önergeler 1.- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/343) esas numaralı sözlü sorusunu geri aldığına
ilişkin önergesi (4/18) 2.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü’nün Dilekçe Komisyonu
üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/17) 3.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 2090 Sayılı Tabii
Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/3) İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/16) C) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 23 milletvekilinin, patates üretimi ve
pazarlamasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/105) 2.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve 33 milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/106) 3.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 23 milletvekilinin, şeker pancarı tarımındaki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/107) VII.-
ÖNERİLER A) Siyasi Parti Grubu Önerileri 1.- Gündemdeki
sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesi ile Genel Kurulun 29/1/2008 Salı günkü birleşiminde bir saat sözlü sorulardan
sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine; 30/1/2008 Çarşamba günkü birleşiminde ise sözlü soruların
görüşülmemesine; 90 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK Parti
Grubu önerisi VIII.-
SORULAR VE CEVAPLAR A) Sözlü Sorular ve Cevapları 1.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, bazı sınır kapılarının dinî bayramlarda açılmasına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/176) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı 2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in,
bazı belediye başkanları hakkında bir işlem yapılıp yapılmadığına ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/184) ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalay’ın cevabı 3.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın,
belediyelerin sosyal yardımlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/191) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 4.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın,
belediyelerin sosyal yardım yaptığı kişilere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/192) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir köy
ilköğretim okulunun yapım ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/193) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın,
Bandırma’da bazı cadde isimlerinin değiştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/240) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 7.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın,
Celal Bayar anıt mezarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/253) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 8.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, polis
müdahalesiyle meydana geldiği iddia edilen bazı ölüm olaylarına ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/261) ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalay’ın cevabı 9.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un,
Demirci kasabasının Aksaray’a bağlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/267) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 10.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’nın katı atık ayrıştırma tesisi
ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/288) ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 11.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya’daki bir sanayi sitesinin güvenliğine
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/289) ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalay’ın cevabı 12.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, ücretsiz dağıtılan kömürlerin hava kirliliğine
yol açtığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/293)
ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 13.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya toptancı halindeki iş yerlerinin kira
artışına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/304) ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 14.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, ülkemiz üzerinden yapılan insan kaçakçılığına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/305) ve İçişleri Bakanı
Beşir Atalay’ın cevabı 15.- Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Çankırı Belediye Başkanı hakkındaki soruşturma
iznine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/307) ve İçişleri
Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 16.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, yurtiçi uçuşlardaki genel bilgi toplama
uygulamasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/319) ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 17.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın,
uyuşturucu kaçakçılığı kapsamında dağıtılan ikramiyeye ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/340) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı 18.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Niksar
Belediyesinin arsa ihalelerine yönelik iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/355) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı B) Yazılı Sorular ve Cevapları 1.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, bir mahkûmun
sağlık durumuna ilişkin sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in
cevabı (7/983) 2.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’da yaşanan elektrik
kesintilerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın
cevabı (7/1103) 3.- İzmir
Milletvekili Harun Öztürk’ün, esnek çalışma ve AB
sosyal politikalarına uyuma ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in
cevabı (7/1224) 4.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur’un,
Adana ve Mersin illerindeki işsizlik sorununa ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/1238) 5.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsünün faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Mehmet Hilmi Güler’in cevabı (7/1304) 6.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, kültürel değerlerin etkinleştirilmesine ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/1315) 7.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, turizm beldelerindeki konutlarını kiraya veren
yabancıların vergilendirilmesine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1316) 8.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Dünya Ticaret Örgütüyle yapılan Tarım Anlaşması
müzakerelerine, - Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Muğla’da süt inekçiliği
ve buzağı teşvik primleri ödemelerine, Muğla’da süt teşvik primleri ödemelerine, Zeytinyağı
üretiminin desteklenmesine, İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/1325, 1326, 1327, 1328) 9.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Diyanet İşleri Başkanlığına tahsis edilen
konuta ve hacı adaylarından alınan ihtiyat parasına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun
cevabı (7/1370) 10.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, özürlü aylıklarının yeterliliğine, Adana’da özürlülere yönelik mesleki rehabilitasyon ve yetenek geliştirme hizmetlerine, İlişkin soruları
ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/1372,
1373) 11.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, iki medya kuruluşuna yönelik incelemelere ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı
(7/1389) 12.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, çocuklarının bazı ticari işlerine ilişkin sorusu
ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1390) 13.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, lisanslı depoculuğa
ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı
(7/1409) 14.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, elektrik
zammına, kaçak elektrik kullanımına ve elektrik borçlarına ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/1410) 15.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, kadınların
çalışmamasına yönelik bir vaaza ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/1462) 16.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, futbol kulüplerine siyasi müdahale iddialarına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Murat Başesgioğlu’nun
cevabı (7/1530) 17.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, Başbakana yöneltilen soru önergelerinin ilgili
bakanlara yöneltilmesine yönelik sözlerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/1613) IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/490) (S. Sayısı: 97) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat
14.03’te açılarak iki oturum yaptı. İstanbul Milletvekili Necla
Arat, gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun 15’inci ölüm yıl dönümü münasebetiyle suikastin nedenlerine ve faillerinin hâlâ bulunamadığına, Hakkâri Milletvekili Abdulmuttalip Özbek, Hakkâri’de yapılan ve yapılması
gereken yatırımlara, Kars Milletvekili Zeki Karabayır, Sarıkamış Harekâtı’nın 93’üncü yıl dönümüne, İlişkin gündem dışı birer
konuşma yaptılar. Gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında bulunan,
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenterler Asamblesinin Ayrıcalık ve
Bağışıklıklarına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın (1/291) (S. Sayısı: 77) görüşmeleri tamamlanarak, 3’üncü sırasında bulunan,
Beşinci Dünya Su Forumu Organizasyonu İçin Çerçeve Anlaşma ile Beşinci Dünya Su
Forumu Anlaşma Mektubunun Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/396) (S. Sayısı: 74) görüşmelerini müteakiben, Yapılan açık oylamalardan
sonra kabul edildi. 2’nci sırasında bulunan,
Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl ve Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar’ın, Sağlık Hizmetleri
Temel Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/65) (S. Sayısı:
72) komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi. 4’üncü sırasında bulunan,
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın (1/490) (S. Sayısı: 97) tümü üzerinde gruplar adına konuşmalar
tamamlandı. 29 Ocak 2008 Salı günü saat
15.00’te toplanmak üzere birleşime 20.04’te son verildi.
No.: 77 II.- GELEN KÂĞITLAR 25
Ocak
2008 Cuma Tasarılar 1.- Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/498) (Dışişleri ve Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22.1.2008) 2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı (1/499) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.1.2008) Teklifler 1.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir
Akcan ve 35 Milletvekilinin; Üniversitelerin İki Yıllık Meslek Yüksek Okulundan Mezun
Olanların Kadro Unvan Yetki ve Askerlik Bildiriminde Yapılacak Değişiklikler
Hakkında Kanun Teklifi (2/131) (Milli Savunma; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.1.2008) 2.- Manisa
Milletvekili İsmail Bilen’in; Emniyet Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/132) (İçişleri ile Plan
ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.1.2008) 3.- Konya
Milletvekili Orhan Erdem ve 3 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/133) (Millî
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 21.1.2008) 4.- Ankara
Milletvekili Zeynep Dağı’nın; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi (2/134) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.1.2008) 5.- Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili ve İzmir
Milletvekili Oktay Vural ile İzmir Milletvekili Şenol Bal’ın; 4562 Sayılı
Organize Sanayi Bölgeleri Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun
Teklifi (2/135) (Plan ve Bütçe ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
22.1.2008) Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri 1.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepe’nin Cemevlerine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/789) 2.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin Alevilere yönelik
çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1039) No.: 78 28 Ocak 2008 Pazartesi Rapor 1.- 9.11.2006
Tarihli ve 5555 Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü
Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/24) (S. Sayısı: 98) (Dağıtma tarihi:
28.1.2008) (GÜNDEME) Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri 1.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Zonguldak’daki bir yatırım projesine izin verilmemesine ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/1229) 2.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Trakya’daki sel felaketinin oluşturduğu
zararlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1230) 3.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir araştırma şirketinden hizmet satın
alımlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1231) 4.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir grup Başbakanlık personeline örtülü ödenekten
yardım yapılacağı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1233) 5.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, YÖK Başkanı atamasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1234) 6.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, beyin göçüne ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1239) 7.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, ithal edilen siyanüre ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1240) 8.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, kaçak ve sahte
sigaralara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1241) 9.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, toplumsal
cinsiyete duyarlı bütçe oluşturulmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1242) 10.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
Yabancı Diller Yüksekokulu ikinci öğretim ücretlerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1244) 11.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Milas Akgedik Barajına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1250) 12.- Samsun
Milletvekili Suat Binici’nin, Havza, Vezirköprü ve
Bafra’da doğalgaz kullanımına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1251) 13.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Samsun-Ceyhan petrol
boru hattı ve Nabucco doğalgaz boru hattına ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1252) 14.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Ankara’da zabıta personelinin ücretsiz taşımadan
yararlandırılmamasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1259)
15.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, yasadışı göçmen trafiğine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1260) 16.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, yasadışı göçmen
trafiğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1261) 17.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’nın içme suyunun kalitesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1262) 18.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, taksici esnafın sorunlarına ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1263) 19.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, deniz araçlarına ÖTV’siz
akaryakıt kullandırılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1269) 20.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Malazgirt-Erzurum ile Muş-Ağrı karayollarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1270) 21.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Konya Havaalanının donanımına ve Konya uçuşlarına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1271) 22.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’nın ulaşım
alanındaki ihtiyaçlarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1272) 23.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, posta dağıtıcılarının fiili hizmet zammına
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1273) 24.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana-Bağdat seferi yapan
uçağın düşmesi ile ilgili bazı iddialara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1274) 25.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, THY’nin bir sempozyuma sponsorluğuna ve bazı seferlerine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1275) 26.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Adnan Menderes
Havaalanına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1276) 27.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın,
Bartın’daki bazı karayollarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1277) 28.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Ankara-Pozantı otoyoluna ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1278) 29.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun,
Yabancı Diller Yüksekokulunun ikinci öğretim ücretlerine ilişkin Millî Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1285) No.: 79 29 Ocak 2008 Salı Tasarı 1.- 3046 Sayılı
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/500) (Anayasa
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.1.2008) Teklifler 1.- İzmir Milletvekili
Bülent Baratalı’nın; 3201 Sayılı “Yurt Dışında
Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri
Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanun”da Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi (2/136) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16.1.2008) 2.- Bolu
Milletvekili Fatih Metin’in; 491 Sayılı Denizcilik Müsteşarlığının Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi (2/137) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor; Plan ve Bütçe ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.1.2008) 3.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bir
Maddesinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi (2/138) (Anayasa
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.1.2008) 4.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit ve 4 Milletvekilinin; Askeri Yasak Bölgeler ve
Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/139)
(Milli Savunma Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.1.2008) 5.- Samsun
Milletvekili Mustafa Demir ve 2 Milletvekilinin; Ulaştırma Altyapı
Yatırımlarına İlave Kaynak Temini Hakkında Kanun Teklifi (2/140) (Bayındırlık,
İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.1.2008) 6.- İstanbul
Milletvekili Recep Tayyip Erdoğan ve Osmaniye Milletvekili Devlet Bahçeli ile
346 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/141) (Anayasa Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.1.2008) 7.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Hatay Milletvekili Sadullah Ergin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Kocaeli Milletvekili Nihat Ergün ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Yükseköğretim Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/142) (Anayasa ile Milli Eğitim, Kültür Gençlik ve Spor
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.1.2008) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 23 Milletvekilinin, patates üretimi ve
pazarlamasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/105)
(Başkanlığa geliş tarihi: 24/01/2008) 2.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve 33 Milletvekilinin, esnaf ve sanatkarların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/106) (Başkanlığa geliş tarihi: 24/01/2008) 3.- Karaman
Milletvekili Hasan Çalış ve 23 Milletvekilinin, şeker pancarı tarımındaki
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/107) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/01/2008) 29 Ocak 2008 Salı BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.07 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ
(Konya) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşimini açıyorum. III.- Y O K L A M A BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre vereceğim. Sayın
milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini,
bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda
hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme
giremeyen üyelerin ise yoklama pusulalarını görevli personel aracılığıyla üç
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Yoklama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, Şırnak ili Silopi ilçesinin sorunları hakkında söz isteyen Iğdır
Milletvekili Sayın Pervin Buldan’a aittir. Buyurun Sayın
Buldan. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. IV.-GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları 1.- Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, 25 Ocak 2001
tarihinde kaybolan, dönemin HADEP İlçe Başkanı Serdar Tanış ile ilçe sekreteri Ebubekir Deniz’in akıbetlerinin hâlâ bilinemediğine ilişkin
gündem dışı konuşması PERVİN BULDAN
(Iğdır) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ayrıca, yapacağım
konuşmanın sizin tarafınızdan yönetildiği bir oturuma denk geldiği için ayrıca
bir mutluluk duyduğumu belirtmek istiyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Şırnak’ın Silopi ilçesinin belki de en önemli sorunlarından
biri olan Silopi kayıpları hakkında konuşmak üzere şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Parlamentoyu saygıyla selamlarım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tarih 25 Ocak 2001, dönemin Silopi HADEP İlçe Başkanı
Serdar Tanış ve amcası, Silopi PTT binasının önünde kendilerini bekleyen 3 kişi
tarafından durdurulur. Serdar ve Eyüp Tanış’ı durduran bu şahıslar, kendilerini
emniyet görevlisi olarak tanıtır ve emniyete kadar beraber gitmeleri
gerektiğini söylerler. Serdar Tanış, duruma itiraz eder ve çağrılırsa
kendisinin merkez karakoluna gidebileceğini söyleyerek HADEP parti binasına
gider. Aradan bir saat gibi kısa bir süre geçtikten sonra Serdar Tanış’ın cep
telefonunu arayan kişi, Tanış’ı jandarma karakoluna çağırır. Serdar Tanış,
telefonla görüştükten hemen sonra kendisini yalnız bırakmak istemeyen HADEP
İlçe Sekreteri Ebubekir Deniz ile birlikte Ömer
Sansür’ün minibüsüne binerek Silopi İlçe Jandarma Komutanlık binasına giderler.
Ömer Sansür, Deniz ve Tanış’ı Silopi Jandarma Komutanlığının önünde bırakır ve
o günden beri Deniz ve Tanış’ı bir daha ne gören olur ne de kendilerinden haber
alınır. Evet saygıdeğer
milletvekilleri, bugün itibarıyla Serdar Tanış’ın ve Ebubekir
Deniz’in Silopi İlçe Jandarma Komutanlığına gidişlerinin üzerinden tam yedi yıl
geçmiştir. Ancak, Deniz’in ve Tanış’ın izine hâlâ rastlanabilmiş değil,
sorumlular tespit edilerek cezalandırılmış değildir. 29 Ocak 2001 tarihinde,
Silopi İlçe Savcısı, insan hakları örgütleri temsilcilerinden oluşan heyete,
Jandarma Alay Komutanının, kendisine, adı geçen kişilerin gözaltına
alınmadığını söylediğini bildirir. Ancak, 1 Şubat 2001 tarihinde, Şırnak
Valiliği, adı geçen kişilerin 25 Ocak 2001 tarihinde saat 14.00’te İlçe
Jandarma Komutanlığına ziyarette bulunduklarını açıklar. Değerli milletvekilleri,
Serdar Tanış, kaybolmadan on beş gün önce, HADEP Silopi İlçe Başkanlığına
atandıktan sonra gördüğü baskılar nedeniyle ilçeden ayrılarak
Cumhurbaşkanlığına, Başbakanlığa, İçişleri Bakanlığına, Adalet Bakanlığına ve
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben yazdığı dilekçeyi dönemin HADEP
Diyarbakır İl Başkanı Ali Ürküt’e bırakır. Dilekçede
aynen şunlar yazılıdır: “Eylül 2000’de genel merkez tarafından atandığımdan bu
yana, sürekli, güvenlik kuvvetlerince görevimden vazgeçmem için uyarılmakta,
değişik şekillerde tacize uğramaktayım. Aynı şekilde babam da zaman zaman jandarma görevlilerince alıkonulmakta, parti
çalışmasının devam etmesi durumunda işlerin yürütmesinin engelleneceği uyarısı
yapılmaktadır. Son olarak 02/01/2001’de babam
Cizre’den Silopi’ye giderken durdurulmuş, Şırnak İl Jandarma Komutanlığınca
çağrıldığı söylenerek derhâl Alay Komutanlığına gitmesi istenmiştir. Babam Alay
Komutanlığına gitmiş, orada, benim neden HADEP’ten
ayrılmadığım konusunda sorgulandıktan sonra, 4 Ocakta Alay Komutanlığında hazır
bulunmam gerektiği iletilmiştir. O gün Diyarbakır’dan Alay Komutanlığını arayıp
Ankara’da işlerimin olması nedeniyle söylenen tarihte hazır bulunamayacağımı
belirttim. Bizzat telefona çıkan Alay Komutanı tarafından 5 Ocak Cuma günü
hazır bulunmam gerektiği kesin bir dille bana iletildi. Cuma günü babam iş
yerine giderken Cizre çıkışında sivil jandarma ekiplerince tekrar durdurularak
Silopi İlçe Merkez Komutanlığına götürülmüştür. Kendisine, Alay Komutanı
tarafından sorulduğum belirtilmiş, buradan Jandarma Merkez Komutanı tarafından
Şırnak Alay Komutanlığı telefonla aranmış, babam Alay Komutanıyla
görüştürülmüştür. Alay Komutanı ‘Serdar bugün mutlaka buraya gelmeli. Gelmezse
bir daha Şırnak’a ayak basmasın, basarsa kendisini öldüreceğim. Kime giderseniz
gidin, yerim, rütbem belli.’ dedikten sonra telefonu kapatmıştır.” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum Sayın Buldan, lütfen tamamlayın. PERVİN BULDAN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, Serdar Tanış bu dilekçeyi teslim ettikten
sonra Silopi’ye dönmüş ve en son İlçe Jandarma Komutanlığı önünde görülmüş ve
kendilerinden bir daha haber alınamamıştır. Deniz ve Tanış’ın
kaybolmasının üzerinden tam yedi yıl geçti, akıbetleri hâlâ bilinmemektedir. Ne
Hükûmet ne devlet bu konuda üzerine düşün görevi
yapmamıştır. Türkiye, âdeta, bir kayıplar ve faili meçhuller ülkesi olmuştur. Oysa biz
biliyoruz ki her kaybın bulunduğu bir yer, kaybedilme nedeni ve sorumluları
vardır ve biliyoruz ki faili meçhul bırakılsa da aslında her cinayetin de bir
faili vardır. Fakat, sorumluların ortaya çıkarılması
için devlet üzerine düşen görevi yapmalı, kayıplar ve faili meçhullerle geçen
ülke tarihi aydınlatılmalıdır binlerce kayba, binlerce cinayete ve aynı
zamanda, yanan binlerce yüreğe yenileri eklenmesin diye. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Buldan. Gündem dışı
ikinci söz, Kahramanmaraş ilinde tekstil sektörünün içinde bulunduğu sorunlar
ve çözüm önerileri konusunda söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Sayın
Mehmet Akif Paksoy’a aittir. Buyurun Sayın Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. 2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş ilinde tekstil sektörünün içinde
bulunduğu sorunlar ve çözüm önerilerine ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kahramanmaraş’taki tekstil sektörüyle ilgili gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Kahramanmaraş’ta
iplik sanayi ekonominin temelidir, Türkiye iplik üretiminin yüzde 30’unu tek
başına karşılar hâle gelmiştir. Bu süreçte, hem open-end hem de ring üretiminde ciddi bir ihtisaslaşma gerçekleşmiştir.
80’li yılların başından itibaren sanayileşme sürecine giren Kahramanmaraş’ın
sosyoekonomik yapısının büyük ölçüde değişmesinde iplik sektörünün çok büyük
payı bulunmaktadır. Kentin ekonomik olarak yeni bir döneme, sanayileşme ve
ihracat sürecine girmesinde, yatırım, üretim, istihdam, ihracat temelinde bir
ekonomik büyüme modeli oluşturmasında bu sektörün rolü vardır. Kahramanmaraş’ın
bugün 2 milyar dolarlık millî gelire ulaşması, ihracatta yirmi birinci sıraya
yerleşmesi, sanayide tüketilen elektrik enerjisi açısından ilk on beş il arasına
girmesi, yıllık 2 milyar doların üzerinde sanayi sektörü hasılasıyla ciddi bir
ekonomik büyüklük oluşturması, dokuma, örme, boya, konfeksiyon gibi bağlı
sektörlerin gelişmesi ve Avrupa pazarlarına açılması, temelde, iplik sektörünün
öncülüğüyle gerçekleşmiştir. Sektörün bugün
kapasitesi 362 bin ton/yıldır. 25 binden fazla insanı direkt olarak istihdam
etmektedir. 2005 yılında çıkarılan 5084 sayılı Yatırımın ve İstihdamın Teşviki
ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun sektörlere belirli
ölçülerde rahatlatıcı bir etki yapmıştır. Ancak, Kanun’un yatırım ve istihdam
ile ilgili iyi niyetli amaçları, son dönemde iplik ithalatının çok hızlı
şekilde artması neticesinde, kısa süreli bir vitamin niteliğinden öteye
gidememesine yol açmıştır. Türkiye’nin son dönemde hızla artan iplik ithalatı,
Kahramanmaraş’ın bu en önemli sektörünü, halkın en büyük geçim kaynağını yok
olma aşamasına getirmiştir. Türkiye’nin
tekstil ithalatı 2001 yılında 2,745 milyar dolar iken, 2006’da bu rakam 6,337
milyar dolara yükselmiştir, bu dönem içerisinde yüzde 131 oranında artmıştır.
Daha da önemlisi, 2001 yılında tekstil ihracatı ithalattan fazla iken, 2006
yılına geldiğimizde ithalat ihracatı geçmiş bulunmaktadır. İthalatta ilk sırada
909 milyon dolarla Çin gelmektedir. Uzak Doğu ülkeleri ve Çin’den yapılan
tekstil ithalatındaki artış vahim ve yıkıcı boyutlara ulaşmıştır. Tekstil
ithalatı içerisinde ipliğin payı yüzde 43’tür. Türkiye’nin iplik ithalatı 2001
yılında 1,2 milyar dolar iken, bu rakam 2006 sonu itibarıyla 2,7 milyar doları geçmiş
bulunmaktadır. Türkiye’ye her
yıl tüm fabrikaları kapatacak düzeyde tekstil ara malları girişi
gerçekleşmektedir. Türkiye bu hâliyle büyük bir tekstil pazarına dönüşmüştür.
Düşük döviz kuru politikası bu olumsuzluğa çanak tutmaktadır. İllegal kumaş ve
iplik ithalatı da tüm bunların üzerine daha büyük bir olumsuz etki
oluşturmaktadır. Hem devlet vergi kaybına uğramakta hem de içerideki üretici
haksız rekabet ile karşı karşıya kalarak ölüm kalım mücadelesi vermektedir. Avrupa Birliğinin
en büyük entegre üretim kapasitesi ülkemizde olmasına
rağmen, Uzak Doğu'nun haksız rekabetine teslim edilmesine göz yumulmaktadır.
Devletin sağladığı yatırım teşvikleri sonucu Avrupa’nın en büyük iplik
kapasitesi oluşmuş, ancak, kontrolsüz ve denetimsiz haksız ithalat nedeniyle
sektör durma aşamasına gelmiştir. Düşük kur politikasıyla
ithalatın teşvik edilmesi, gümrük birliği nedeniyle dünyanın en düşük gümrük
vergilerinin uygulanması, rakip ülkelerin devlet sübvansiyonlarıyla Türkiye’yi
hedef pazar olarak belirlemesi, Hindistan, Suriye, Özbekistan, Türkmenistan’dan
özellikle son dönemlerde çok yoğun olarak getirilen ipliğin serbest bölgeler
aracılığı ile Türkiye’ye sokulması, sektörün olduğu gibi, Türkiye ekonomisinin
temellerine de dinamit yerleştirmektedir. Kahramanmaraş’ta
girişimciler bu durum karşısında niye yatırım yaptıklarını sorgulamaya
başlamışlar ve yatırımlar durma noktasına gelmiştir. Kahramanmaraş’ta faaliyet
gösteren 84 iplik fabrikası üzerinde Ticaret ve Sanayi Odasınca yapılan
araştırma sonuçlarına göre, 59 fabrikanın satışları durma aşamasındadır. 3
fabrika ise satışlarını tamamen durdurduğunu belirtmiştir… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum Sayın Paksoy, lütfen
toparlayın. MEHMET AKİF
PAKSOY (Devamla) – Teşekkür ediyorum. …7 fabrika ise
henüz üretime dahi başlayamamıştır. Hem araştırmalardan hem de piyasa
gözlemlerinden anlaşılacağı üzere, sektör baş aşağı inişe geçmiştir. Görüşülen
çoğu fabrika, artık daha fazla dayanma güçlerinin kalmadığını, bu şekilde devam
etmesi durumunda tesisleri tamamen kapatmak zorunda kalacaklarını ve mecburen
işçilerin çıkarılacağını ifade etmektedir. Sektörde faaliyet gösteren
girişimciler, ithalat karşısında hiçbir şekilde rekabet güçlerinin olmadığını,
özellikle doların 1,30 seviyesinin altına düşmesiyle birlikte fiyat veremez ve
satış yapamaz hâle geldiklerini, fiyatların maliyet seviyesinin altına
düştüğünü vurgulamaktadırlar. Özet olarak,
şartlar bu şekilde devam ederse, sektörün yaşama şansı kalmamıştır. Bu
nedenlerle, Türkiye acil olarak, Avrupa Birliğiyle ortaklık yaratan ve geçiş
döneminin uygulanmasına ilişkin şartları, usulleri, sıra ve süreleri belirleyen
Katma Protokol’ün 60’ıncı maddesindeki hükmüne dayanarak -ki bu şartlar çoktan
ortaya çıkmıştır- gereken tüm tedbirleri beklemeksizin almalıdır. Teşekkür
ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Paksoy. Cevap verecek
misiniz? Hükûmet adına Devlet Bakanı
Sayın Mehmet Şimşek. Buyurun Sayın
Şimşek. (AK Parti sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Tabii, tekstil
sektörü bizim için önemli bir sektör. Tekstil sektöründeki problemlerin özünde,
aslında, bazı ürünlerde tabii ki sorun var. Neden? Çünkü,
bu ürünler düşük katma değerli, emek yoğun ürünler. Bakın, Çin’de kırsal
kesimde asgari ücret saat başına 45 sent, Mısır’da 50 dolarla adam
çalıştırabiliyorsunuz. Doğal gaz son derece ucuz. Dolayısıyla, düşük katma
değerli ürünlerde, tabii ki, bizim rekabet şansımız bu türden ülkelerle son
derece düşük. Yani, kur düşük de olsa, yüksek de olsa, bu çok büyük bir fark
etmeyecek. Ton başına Pakistan’dan gelen iplik muhtemelen bin YTL buradaki
maliyetin aşağısında. Burada bizim
yapmamız gereken –ki, yaptığımız şey de o- markalaşmaya, özellikle tasarıma
daha büyük önem veriyoruz. Bu konuda birtakım çalışmalarımız var Dış Ticaret
Müsteşarlığı bünyesinde ve bunlar tabii ki önümüzdeki dönemde daha ağırlıklı
bir şekilde de devam
ettirilecek. Ama, burada, dediğim gibi, esas sorun,
biz, 11 euroya gömlek üretip markalı yerlere verip
onların 50-60 euroya satmalarından çok bizim kendi
markalarımızı yaratmamız gerekecek ve bundan sonra tabii ki bu sektörde iş
yapacak girişimcilerimizin buna ağırlık vermesinde ben büyük bir fayda
görüyorum. Çünkü, bizim, hızla globalleşen bir dünyada
ücret bazında rekabet etme gibi bir niyetimiz yok. Bizim, yüksek katma değerli
ürünlere geçmemiz lazım. Bu, tekstilde de söz konusu, bütün diğer sektörlerde
de söz konusu. Bu nedenle de bu hafta içerisinde önünüze ar-ge
yasası gelecek ve ar-ge yasası özellikle tasarım,
araştırma-geliştirme konusunda önemli ölçekteki firmalarımıza çok önemli
birtakım teşvikler getirecektir. Bu, en azından diğer sektörlere kaymayı ve
mevcut sektörler içerisinde, dediğim gibi, daha yüksek katma değerli ürünlere
geçişi sağlayacaktır. Burada düşük kur
politikası diye bir politika yoktur arkadaşlar. Neden? Çünkü biz, 2001 yılında
Merkez Bankasını bağımsız hâle getirdik. Faizi biz belirliyoruz, yani Merkez
Bankası belirliyor, enflasyon hedefiyle tutarlı olarak. Para giriş çıkışı
serbest. Bu çok önceden verilmiş bir karar. Bunun bir sonucu olarak kur piyasa
tarafından belirleniyor. Dolayısıyla böyle bir politika söz konusu değildir.
Çünkü bu üç değişkenden sadece ve sadece iki tanesini kontrol edebiliyorsunuz,
aynı zamanda üç değişkeni kontrol edemiyorsunuz. Kontrol etmeye çalışanlar oldu
90’lı yıllarda, çok çok daha yüksek faizlerle, çok çok daha büyük problemlerle karşılaşıldı. Burada, özellikle
tekstil sektöründe benim gördüğüm şey şu: Bakın, dikiş gerektirmeyen kumaşta
hâlâ yüzde 30 kâr marjıyla çalışan işletmelerimiz var.
Markasını yaratanlarda hiçbir sorun yok ama dediğim gibi, fazla teknoloji
gerektirmeyen basit ürünlerde Çin, Hindistan, Bangladeş, hatta önümüzdeki
dönemde belki Suriye, Mısır’dan rekabet sorunlarıyla karşı karşıya olacağız.
Bence, yatırımcılarımızın bunu göz önüne olarak bundan sonra bir perspektif
çizmelerinde büyük bir fayda vardır. Bakın, belki 10 dolarlık iplik üretseniz,
orada kâr marjı son derece yüksek ve rekabet
probleminiz şu anda, şu kurla bile yok ama 1 dolarlık iplik üretirseniz, tabii
ki, işçilik ve benzeri diğer girdilerden ötürü Çin’le rekabet edemiyorsunuz.
Dolayısıyla burada Hükûmetimizin bu konuya duyarlı
olduğunu söylemek istiyorum. Özellikle de tasarımda, markalaşmada, araştırma
geliştirmede, daha yüksek katma değerli ürünlere geçişte biz her türlü yardımı
sunacağız ve sektörümüzdeki bu işletmelerin özellikle kümelenme ve önümüzdeki
dönemde kendilerini yeniden yapılandırmaları, bu dönüşüm sürecini yönetme
konusunda da biz her türlü öneri ve açılıma açığız. O konuda sektör
temsilcileriyle de sık sık bir araya geliyoruz,
kendileriyle de konuşuyoruz ama şunu tekrarlamak istiyorum: Çok basit
ürünlerde, takdir edersiniz ki, burada rekabet gücü son derece sınırlı. Bunu çok açık konuşmak lazım. Dolayısıyla, kur yüzde 15
yukarıda da olsaydı, yüzde 15 aşağıda da olsaydı bu bence çok fazla denklemi değiştirmezdi; ki, dediğim gibi, Hükûmetimizin,
herhangi, bu anlamda… Biz tamamen piyasa tarafından belirlenen dalgalı bir kur
politikasını uyguluyoruz ve bu aşamada da şu veya bu sektördeki problem
nedeniyle başka türlü tasarruflara gidersek, bu defa başka sorunlar yaratılır.
Türkiye’de bence işini bilenler bu ortamda bile son derece iyi para
kazanıyorlar. İhracat artışında bir sorun yok, en azından tekstil itibarıyla
bile baksanız. Ama şu var: Daha yüksek katma değerli ürünlere geçtiğimiz için
bazı ürünler dışarıdan gelebiliyor, bunu da normal karşılamak lazım. Çok basit
ürünlerde de rekabet gücü azlığı zaten ortada. Önümüzdeki
dönemde bizim iki hedefimiz var: Bir tanesi, Türkiye’nin rekabet gücünü
artırmak. Bunu artırmak için de ar-ge’ye büyük bir
önem vereceğiz, araştırma-geliştirme çok ön planda olacak. Bu yasa bence onun
bir zeminini hazırlayacak. İkinci olarak,
biz altyapı ve eğitim harcamalarını artıracağız. Çünkü,
rekabet dediğiniz zaman özellikle ulaşım çok önemli bir unsur. Yine enerji
piyasası reformunu yapıyoruz. Enerji maliyetlerinin aşağıda olması için mutlaka
bizim, tabii ki, hem rekabetçi bir sisteme geçmemiz lazım, serbestleşmeye
gitmemiz lazım hem de, aynı zamanda, çeşitlendirmemiz lazım. Nitekim,
Nükleer Enerji Yasası, biliyorsunuz geçti, yakında onunla ilgili düzenleme
yapacağız. Mesela, bugün Fransa elektriğinin yüzde 78’ini nükleer enerji
santrallerinden elde ediyor ve Avrupa’da en ucuz elektriği satan ülke. Yine, bu
rüzgâr enerjisi, jeotermal enerjisi veya güneş enerjisinden de önemli, azami
ölçüde yararlanacağız. Avrupa Birliği geçen hafta bir hedef koydu. Avrupa
Birliği üyeleri önümüzdeki yıllarda bu yenilenebilir enerji kaynaklarından
yüzde 20 oranında, toplam enerjileri içerisinde, yararlanmak istiyorlar. Belki
de bizim o türden bir perspektifle önümüzdeki dönemde yola devam etmemiz
gerekecek. Dolayısıyla,
gerek enerji maliyetlerinin aşağıya çekilmesi gerek, dediğim gibi, altyapı
yatırımlarının ciddi bir şekilde tamamlanması, eğitime, araştırma ve
geliştirmeye önem verilmesi yoluyla biz Türkiye’deki rekabet gücünü
artıracağız. Aynı zamanda, Türkiye içinde de rekabeti artırmak istiyoruz. Çünkü, o verimlilik için ve inovasyon
için son derece önemli. Dolayısıyla, bu Hükûmetin bir planı var. Tekstil sektörü bizim için
öncelikli bir sektör olmaya devam edecektir. Orada yüksek katma değerli
ürünlerde bizim rekabet gücümüz son derece yüksektir ve bizim sanayimiz o yöne
doğru da gidiyor. Biz, başka
ülkelerin geçtiği dönemden geçiyoruz. Bugün, Almanya’da, İngiltere’de veya
İtalya’da tekstil nasıl bir dönüşüm yaşadıysa biz de o dönüşümün içinden
geçeceğiz ve geçiyoruz. Bunu da son derece normal olarak
karşılamak lazım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şimşek. Gündem dışı
üçüncü söz, Artvin ilinin ulaşım sorunları ve kardan dolayı kapalı bulunan köy
yollarıyla ilgili söz isteyen Artvin Milletvekili Sayın Metin Arifağaoğlu’na aittir. Buyurun Sayın Arifağaoğlu. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. 3.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun,
Artvin ilinin ulaşım sorunları ile kar nedeniyle kapalı bulunan köy yollarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı METİN ARİFAĞAOĞLU
(Artvin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Artvin ilinin ulaşım
sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, Artvin, ulaşım sorunlarını halledememiş illerimizden biridir.
Barajlar nedeniyle ulaşım sorunları katlanarak artmıştır. Kara yolları ağında
bulunup yıllardır bitirilemeyen iki önemli projeden bahsetmek istiyorum:
Bunlardan biri Borçka-Camili yolu, diğeri Ardanuç-Geçitli-Ardahan yoludur. Değerli
milletvekilleri, Borçka-Camili yoluna 1991 yılında başlanmıştır. Aradan on yedi
yıl geçmiştir. 42 kilometrelik yolun 30 kilometresi yapılmıştır, 12 kilometresi
hâlen daha yapılmayı beklemektedir. Bu yol Artvin için, Borçka için çok
önemlidir. Muratlı yol ayrımından itibaren, önce Aralık köyü, arkasından Atanoğlu ve Karagöl mesire yerinin yanından 1.830 rakımlı
tepeye ulaşıyorsunuz, sonra alçalarak Macahel
Havzası’na giriyorsunuz. Bu yola yaklaşık 15-16 milyon YTL para gerekmektedir. İkinci yolumuz,
Ardanuç-Geçitli-Ardahan yoludur. Bu yolun Artvin ili hudutları içinde kalan
bölümü 31 kilometredir, 1993’ten günümüze on beş yıl geçmiştir ve 9 kilometresi
yapılmış, 22 kilometresi yapılmayı beklemektedir. Bu yolların
akıbeti konusunda, ben, Sayın Bakana sözlü soru önergesi vermiştim. Sayın
Bakan, bu kürsüden, bu yolların akıbeti hakkında 2009 yılının sonunda
bitirileceği sözünü vermiştir. Şimdi, ben,
buradan, tekrar soruyorum: Sayın Bakanım, hazır buradasınız, eğer, bir ek
kaynak bulunamazsa, bu iki projeyi 2009 yılının sonuna kadar bitirmek mümkün
değildir. Mutlaka ek bir kaynağa ihtiyaç vardır. Zaten siz de konuşmanızda ek
kaynak bulunarak bitireceğinizi söylemiştiniz. Şimdi, beş yıllık
iktidarınız döneminde 50 milyar dolarlık özelleştirme yaptınız, hiçbir hükûmete nasip olmadı, Artvin’e bu 50 milyar dolardan 1
lira gelmedi. Bundan sonra nasıl gelecek? Yine, 50 milyar dolar bu milletin
parası, bu milletin malı özelleştirildi ancak 50 milyar dolardan dış
borçlarımızdan yine 1 lira eksilmedi. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, Artvin’in 311 köyü bulunuyor. Bu köylerimizin yüksek rakımlı
olanları mutlaka yoğun kar yağışı nedeniyle kapanıyor, kapanması da
muhtemeldir. Orada yaşayan insanlarımız da bir gün, iki gün, üç gün, beş gün
yol kapanmasına tahammül etmektedir. Nitekim, dün
akşam, Ankara’da yirmi dakika kadar elektriklerimiz kesilmiştir, ancak
bahsettiğim projelerden birinci proje, yani Macahel
Havzası’nda bulunan altı köy vardır. Bir ay değil, iki ay değil, değerli
milletvekilleri, altı ay yolu kapalıdır. Altı ay o insanlar o zahmete, o
eziyete dayanmaktadır. Kasım ayı gelmeden bütün erzakını, altı aylık
yiyeceğini, içeceğini oraya götürüyor. Doktoru yoktur altı pare köyün. Sadece 1
hemşiresi vardır ve herhangi bir apandisit, fıtık patlamasında, düşünün o
insanların hâli ne olacaktır ve burada yaşayan insanlar mutlaka çözüm bekliyor.
Öncelikle yollarının yapılmasını beklemektedir. Değerli
milletvekilleri, Artvin’in (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ekliyorum, lütfen tamamlayınız. METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) – Karayollarına imkân verirseniz, para verirseniz, makine ve teçhizat
verirseniz, mutlaka bunların üstesinden gelirler. Orada yetişmiş personelin,
yetişmiş insanların bu 657 sayılı Devlet Memurları’nın verdiği maaşla
çalışmasından dolayı da onları kutluyorum. Diğer önemli bir
konu, Artvin ilinin merkez ilçenin ikinci bir ulaşım yoluna ihtiyacı vardır.
Artvin’in nüfusu gittikçe artıyor. Tek yoldan ulaşıyorsunuz. Belediye de haklı
olarak yüklü araçlara gündüz şehre giriş imkânı vermiyor. İkinci bir alternatif
yola mutlaka ihtiyacı vardır. Bunu çok önemsiyorum. Sayın Bakanın “2009 yılı sonunda
bitirme” sözünü de ciddiye alıyorum, çok inanıyorum ve bu konuda yanıtlarını
bekliyorum. Hepinizi
sevgiyle, saygıyla tekrar selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Arifağaoğlu. Şimdi, İç
Tüzük’ün 60’ncı maddesine göre Sayın Sakık’a, pek
kısa söz talebi nedeniyle söz vereceğim. Lütfen Sayın Sakık, bir dakikayı aşmayın. Sonra da Sayın İnce’ye söz
vereceğim aynı şekilde. Buyurun. V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce ve Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, yoğun kar
yağışından dolayı yurdun çeşitli yerlerinde kapalı bulunan yollar nedeniyle
açıklamaları ve Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın
cevabı SIRRI SAKIK (Muş)
– Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Ben de Sayın
Ulaştırma Bakanıma bir soru sormak istiyorum. Yirmi saate yakındır binlerce köy
yolu kapalı ve şehirler arası yolculukta insanlar
mahsur. Aksaray’a Teşekkür
ediyorum. ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Buradayım. BAŞKAN – Buyurun
Sayın İnce. Bir dakikayı
geçmeyin lütfen. MUHARREM İNCE
(Yalova) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Metin Arifağaoğlu’nu dinlerken yıllar öncesine geri döndüm.
Üniversiteyi bitirdiğimde ilk öğretmenliğe Artvin’de başlamıştım. O gün de Camili’nin yolu kapalıydı, bugün de Camili’nin
yolu kapalı. Bir çalışma ömrüne sığmamış… Ben dokuz ay sonra emekli olacağım.
İlk maaşımı aldığım yerde, şimdi emeklilik hayalleri kurarken, hâlâ Artvin’in
yollarının yapılmamış olmasından üzüntümü yüce Meclisinizle paylaşmak istedim.
Tabii, bunun altı yılı da iktidara aittir. Sayın Bakan,
benim ilk göreve başladığım yerde, şimdi emekliliği hak etmiş birisi olarak, bu
kadar sürede bu sorunların çözülmemiş olmasından üzüntü duyuyor mu? Bunu da
sayın bakanlara sormak istedim. Teşekkür ederim
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İnce. Sayın Aslanoğlu, aynı şekilde, bir dakikayı lütfen geçmeyin. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, Mucur’da dün gece on birden bu yana
yaklaşık üç bin araba, otobüs, otomobil, Sayın Milletvekilimin söylediği gibi
Aksaray’da ve Malatya-Reşadiye’de binlerce araç beklemektedir. Bugün sabahtan
beri beni en az 100 kişi aradı, “donacağız” diyorlar, “donacağız” diyorlar.
Onun için takdirlerinize sunuyorum. Hakikaten son derece güç durumda bu
insanlar. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aslanoğlu. Şimdi söz sırası Hükûmet adına Ulaştırma Bakanı Sayın Binali
Yıldırım’da. Buyurun Sayın
Yıldırım. (AK Parti sıralarından alkışlar) IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam) A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları (Devam) 3.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun,
Artvin ilinin ulaşım sorunları ile kar nedeniyle kapalı bulunan köy yollarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın cevabı (Devam) ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Artvin
Milletvekili Sayın Metin Arifağaoğlu’nun Artvin
ilinin ulaşım sorunlarıyla ilgili gündem dışı konuşmasına cevap vermek üzere
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Konuya geçmeden
önce, kara yollarımızda çetin hava şartları dolayısıyla yapılan karla mücadele
çalışmaları ve son durum hakkında sizleri bilgilendirmek istiyorum. CANAN ARITMAN
(İzmir) – Tren kazaları konusu Sayın Bakan! ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Az önce Sayın Aslanoğlu’nun
Nevşehir-Aksaray arası -Sayın Sakık’ın da ifade
ettiği gibi- şu anda mahsur kalan on adet otobüs… Bunlarla ilgili çalışmalar
devam ediyor. Yolcular tamamen kurtarıldı, yol açma çalışmaları sürdürülüyor. Bildiğiniz gibi,
dün gece Tunceli-Pülümür arasında da 40-50 arası vatandaşımız mahsur kalmıştı.
Bunların tamamı kurtarıldı ve yol açıldı. Ancak, yolu trafiğe kapalı tutuyoruz
özellikle. Çünkü, çığ düşmeye devam ediyor, çığ
hareketi orada devam ediyor, emniyet için geçişler verilmiyor. Benzer şekilde
Kırşehir-Kayseri güzergâhında, özellikle de Mucur-Kırşehir kesiminde,
Konya-Ankara, Elâzığ-Erzincan-Tunceli güzergâhında çok yoğun bir tipi var,
görüş mesafesi sıfır. Bu yüzden de özellikle emniyet açısından yol trafiğe
kapalı tutuluyor. Görüş mesafesi uygun hâle gelince araçlara geçiş verilecek.
Valilik, emniyet ve Karayolları Genel Müdürlüğü ekipleri bölgede çalışmalarını
sürdürüyor. Tabii, son günlerde, özellikle Anadolu’da çok çetin kış şartları
yaşanıyor. Karayollarımız, 20 bin personeliyle, yurdun her köşesinde, şube
şefliklerinde, bölge müdürlüklerinde, il müdürlüklerinde, gece gündüz, mesai
mefhumu dinlemeden, çetin tabiat şartlarına karşı mücadele ediyorlar. Allah’a
şükür, mahsur kalan, kapanan yollardaki konularda ellerinden gelenin de
üzerinde gayret gösteriyorlar. Sayın Sırrı Sakık bana ulaşamadığını söyledi. Ben buradayım, Ulaştırma
Bakanı, en kolay ulaşılan bakan. Kaldı ki, Sayın Sakık
benim özel kalemimle görüşmüş ve kendisine de bu konuda gerekli bilgiler Ahmet
Ataşçı tarafından verilmiştir. SIRRI SAKIK (Muş)
– Size ulaşamadığımı söyledim Sayın Bakan. ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Ben sabahtan beri buradayım, Meclisteyim. SIRRI SAKIK (Muş)
– Ben sizi makamınızdan aradım, Mecliste olup olmadığınızı bilmiyorum ki. ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Evet. Şimdi, değerli
arkadaşlar, kara yollarımız, Türkiye’nin her tarafında, gerek yolcu
taşımacılığı gerekse yurt içi eşya taşımacılığında önemli bir yükümüzü alan
ciddi bir altyapıdır ve kara yollarımızın -1950 yılından beri- standardının
iyileştirilmesi, vatandaşımızın yaşam kalitesinin artırılması için her hükûmet döneminde belirli çalışmalar yapılmaktadır. Sayın Arifağaoğlu’na katılıyorum, 1991’de başlamış bir yol var.
Hangi yol? Artvin ayrımı-Ardanuç. Ardahan sınırına kadar. Ardahan’da
da devam eden kısmı var. 1991-2002 yılları arasında yapılan miktar sadece Şimdi, burada bir
gerçek ortaya çıkıyor. Kara yollarının şu anda başlayan, 1983 tarihinden
itibaren başlayan, devam eden 1.500’ün üzerindeki projelerinin toplamı 55
katrilyondur. 1983, 1993, 2003, 2008… Kaç? Yirmi beş sene. Yirmi
beş senede tamamlanan kısmı 22 katrilyondur. Ancak, bu 22 katrilyonun 14
katrilyonluk kısmı son beş yılda tamamlanmıştır arkadaşlar. Yirmi beş yılın beş
yılında, toplam 22 katrilyonluk proje portföyünün 14
katrilyonluk kısmı son beş yılda yapılmıştır. İnsaflı olmak
lazım. Bu da yetersiz. Böyle projelere gerekli kaynağı ayıramazsanız
vaktinde bitmiyor. Vaktinde bitmeyen bir proje de hem ondan beklenen sosyal
faydayı sağlamıyor hem de kamuya 1 yerine 1.000’e mal oluyor. Projeye
başlıyoruz 1 lirayla, on yıl geçiyor; proje bedeli, baktık 50 katına çıkmış,
ama ilerleme yüzdesine bakıyoruz, daha yarı olmamış. Neresinden bakarsanız
bakın -bir kamu kaynağı- bir verimsizlikle karşı karşıyayız. Bu sadece
Artvin’de değil, Türkiye'nin her tarafında var. Bu gerçeği görmemiz lazım.
Artvin, kaldı ki, coğrafi olarak en zor coğrafyamız olan illerimizden bir
tanesi ve orada altı yedi baraj yapılması nedeniyle, yol deplasmanları,
ayrıca sorunu daha da önemli hâle getiriyor. Artvin’de devam
eden, sizin de ifade ettiğiniz gibi, on bir adet proje var. Ben, bu konuyu,
daha önce, Genel Kurulda bütçemin görüşülmesi esnasında da ifade ettim. 2009
senesi sonuna kadar, buradaki geçmiş yıllardan devam eden projelerin en
önemlilerini -siz ifade ettiniz- bitireceğiz. Bu sözümü burada tekrarlıyorum. Ama, ifade etmek istediğim bir başka şey daha var: Bizim
için, 2008 ve 2009 dönemi, kara yollarında derlenip toparlanma yılı olacaktır.
Bunu nasıl yapacaksınız? Gayet tabii ki, siz de ifade ettiniz, bütçe
imkânlarıyla bunu yapmamız mümkün gözükmüyor. İlave imkânları burada geçen yıl
nasıl kullandıksa, bu yıl da fazlasıyla kullanmak suretiyle bu kaynağı
aktaracağız. Unutmayın ki, geçen yıl 2,5 katrilyon Karayollarının bütçesi
olmasına rağmen, yıl içinde, bütçe yatırımı dışında 1,5 katrilyon ödenek temin
edilmiş ve birçok projede önemli ilerlemeler sağlanmıştır. Aynı bakış açısıyla,
imkânları biraz daha fazla zorlayarak, bilhassa birinci, ikinci derecede önemli
projelerden başlamak üzere, yıllara sâri olan projelerin maliyetini daha da
yükseltmemek, tamamlanmasını da geciktirmemek için, 2008 ve 2009 yıllarında çok
ciddi çalışmalar yapacağız. Bunun için de, yüce Meclisimizin, siz
milletvekillerimizin, gündemde olan, bir iki ufak kanuni düzenlememiz olacak,
buna desteğinizi bekleyeceğiz. Bir tanesi, Yap-İşlet-Devret Kanunu’nun alanının
genişletilmesine ilişkin bir düzenlemedir. Muhtemelen, bugünlerde Genel Kurula
gelecek. Yarım kalan, maliyeti yüksek, geri dönüşümü oldukça düşük olan
projeleri, bir an önce ekonomiye, ülkemize, insanımıza kazandırmak için bir
düzenlemedir. Böylece, bununla, bu projeler hızlanacak. Diğer bir tasarımızda
da ulaşım altyapısını desteklemeye yönelik ilave kaynak oluşturulmasını öngören
bir düzenleme olacak. Bunu da yüce Meclisin takdirine sunacağız ve
desteklerinizi bekleyeceğiz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Karayollarımızın 2008 yılı itibarıyla yapacağı
çalışmalar iki kısımdan oluşuyor: Bir tanesi, devam etmekte olan bölünmüş yol çalışmaları; ki, 13.860 kilometreye ulaşmıştır, bunun 15 bin
kilometreye tamamlanması. Programımızda ifade edildiği gibi, Hükûmetimizin de vaadi, taahhüdü olan 15 bin kilometreye
ulaşması projesi, önümüzdeki iki yılda bitirilecek. Ancak, bundan daha
önemlisi, bitirilmiş bu bölünmüş yolların büyük bir kısmı sathi kaplamadır ve
bu sathi kaplamanın da ömrü çok kısa, her yıl, iklim şartlarından dolayı da
yenilenmesi gerekiyor. Bu, hem ciddi bir maliyet getiriyor hem de Karayolları
ekiplerimizi, mevsimin de kısa olması dolayısıyla, gücünün büyük bir kısmını
burada kullanmak zorunda kalıyorlar. Onun için, bir program dâhilinde, 11 bin
kilometreye ulaşan bu bölünmüş yolları, sıcak karışımlı asfalt yapmayı da
programa alıyoruz. Bu asfalt karışımlı kaplamayla sathi kaplama arasındaki
maliyet farkı 1’e 7; 1’e 8’dir ama yolun ömrünü düşündüğümüzde, bir sathi
kaplamayı her yıl yenilemek varken, sıcak karışımlı kaplamayı yirmi-yirmi beş
sene hiçbir şey olmadan kullanma imkânı vardır. O bakımdan, maliyet yüksek
olmasına rağmen, işte, oluşturacağımız bu alternatif finans metotlarıyla, bu
yollarımızın hem geometrik standardını hem fiziki standardını iyileştirme
yaparken, devam eden projeleri de artık, bitmeyen yılan hikâyesinden kurtarıp
bir an önce, halkımızın, vatandaşımızın özlemini gidermek için gerekli
çalışmaları yapacağız. Bu vesileyle, bu
fırsatı bana verdiğiniz için size teşekkür ediyorum, Genel Kurula saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yıldırım. Şimdi, gündeme
geçiyoruz. Sayın milletvekilleri, İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay,
gündemin “Sözlü Sorular” kısmının, 1, 5, 7, 8, 9, 19, 29, 32, 38, 57, 58, 62,
71, 72, 74, 86, 107 ve 121’inci sıralarındaki soruları; Maliye Bakanı Sayın
Kemal Unakıtan, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının, 2,
15, 31, 33, 35, 53, 55, 67, 91, 104 ve 113’üncü sıralarındaki soruları; Adalet
Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 3 ve 52’nci
sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanların bu istemlerini sırası geldiğinde yerine
getireceğim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, müsaade eder misiniz bu konuda bir şey söyleyeyim. Efendim,
bakanlarımız bu şekilde Meclis Başkanlığının… Müsaade ederseniz bunu
açıklayayım. İç Tüzük’e göre… BAŞKAN – Teşekkür
ederim, meramınızı anlattınız. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, daha bir şey söylemedim Sayın Başkan. BAŞKAN – Bu
konuyu biliyoruz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, ama, konunun şöyle net
belirlenmesinde yarar var: İç Tüzük’ün 98’inci maddesine göre, evvela soru
buradan okunacak, bakan buna cevap verecek, o soruyla ilgili, milletvekili de
düşüncesini söyleyecek ve arkasından da bakanın ona bir cevap vermesi lazım. Şimdi, Sayın
Başkan, bütün sorduğumuz sorulardaki suistimal
olayları böylece ortadan kaldırılıyor. Bakanlar peş peşe böyle cevap
veriyorlar. O zaman soru sormayalım. BAŞKAN – Peki,
teşekkür ederim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Uygulamayı böyle yapın Sayın Başkan. BAŞKAN – Sağ olun
Sayın Genç. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının üç tezkeresi vardır, ayrı ayrı
okutup bilgilerinize sunacağım. VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- Çek Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler
Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere, ülkemizi ziyaret
etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/270) 25
Ocak 2005 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna TBMM Başkanlık
Divanı’nın 18 Ocak 2008 tarih ve 15 sayılı Kararı ile,
Çek Cumhuriyeti Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı ve beraberindeki
parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin konuğu olarak resmi
temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur. Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un
7’nci Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgisine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı 2.- Estonya Parlamentosu
Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere,
ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/271) 25
Ocak 2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna TBMM Başkanlık
Divanı’nın 18 Ocak 2008 tarih ve 15 sayılı Kararı ile,
Estonya Parlamentosu Dışişleri Komisyonu Başkanı ve
beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin konuğu
olarak resmi temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur. Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un
7’nci Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgisine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı 3.- İtalya Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı
ve beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu
olarak, resmî temaslarda bulunmak üzere, ülkemizi ziyaret etmesinin uygun
bulunduğuna ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/272) 25
Ocak 2008 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna TBMM Başkanlık
Divanı’nın 18 Ocak 2008 tarih ve 15 sayılı Kararı ile,
İtalya Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Başkanı ve beraberindeki
parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin konuğu olarak resmi
temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti uygun bulunmuştur. Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un
7 nci Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgisine
sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Sözlü soru
önergesinin geri alınmasına dair bir önerge vardır, okutuyorum: B) Önergeler 1.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/343) esas
numaralı sözlü sorusunu geri aldığına ilişkin önergesi (4/18) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin sözlü
sorular kısmının 110 uncu sırasında yer alan (6/343) esas numaralı sözlü soru
önergemi geri alıyorum. Gereğini
saygılarımla arz ederim. Rıdvan
Yalçın Ordu BAŞKAN – Sözlü
soru önergesi geri verilmiştir. Komisyondan
istifa önergesi vardır, okutuyorum: 2.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün
Dilekçe Komisyonu üyeliğinden çekildiğine ilişkin önergesi (4/17) 25.01.2008 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Dilekçe komisyonu
üyeliğimi mazeretlerim nedeniyle sürdüremiyorum. Üyelikten
istifamın kabulünü saygılarımla arz ederim. Enis
Tütüncü Tekirdağ BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum: C) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 23 milletvekilinin,
patates üretimi ve pazarlamasında yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/105) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Gerekçesini ekte sunduğumuz, ülkemizdeki patates üreticilerinin
içinde bulunduğu sorunların araştırılarak, çiftçimizin üretim sıkıntılarının
giderilmesine, üretilen ürünlerin değerlendirilmesi ve pazarlanmasına yönelik
çözümlerin araştırılıp alınması gereken tedbirlerin tespit edilmesi ve bunlara
ilişkin yapılacak düzenlemelerin ele alınabilmesi için Anayasa'nın 98'inci, İç
Tüzük'ün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz. 1) Mümin İnan (Niğde) 2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri) 4) Durmuşali Torlak (İstanbul) 5) Zeki Ertugay (Erzurum) 6) Bekir Aksoy (Ankara) 7) Ahmet Orhan (Manisa) 8) Gürcan Dağdaş (Kars) 9) Alim Işık (Kütahya) 10) Yılmaz Tankut (Adana) 11) Hüseyin Yıldız (Antalya) 12) Recep Taner (Aydın)
13) Mustafa Enöz (Manisa) 14) Muharrem Varlı (Adana)
15) Osman Durmuş (Kırıkkale)
16) Atila Kaya (İstanbul) 17) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
18) Beytullah
Asil (Eskişehir) 19) Cumali
Durmuş (Kocaeli) 20) Rıdvan Yalçın (Ordu) 21) Akif Akkuş (Mersin) 22) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir) 23) Kürşat Atılgan (Adana) 24) Münir Kutluata (Sakarya) Gerekçe: Ülkemizin başlıca
patates üretim bölgeleri, Orta Anadolu, Karadeniz, Ege ve Kuzeydoğu Anadolu
Bölgeleridir. İller itibariyle baktığımızda, yoğun olarak üretimin yapıldığı
iller, sırasıyla, Niğde, Nevşehir, İzmir, Afyon ve Bolu'dur. Ucuzluğu, birim
alandan fazla verim sağlanması, besin değerinin yüksek oluşu, sindirim
kolaylığı, çeşitli şekillerde kullanılması ve her çeşit iklimde yetişmesine
rağmen, son yıllarda Ülkemizde, patates ekim alanları ve patates üretimi
sürekli azalmaktadır. TÜİK Başkanlığı
rakamlarına göre, 2002 yılında yaklaşık, Patates verimini
etkileyen en önemli faktörlerden birisi ıslah edilmiş tohum kullanımıdır.
Maalesef bu konuda Devlet ve özel sektör tarafından gerekli yatırım ve
çalışmalar yapılmadığından, kendiside patates olan bu tohum, başta Almanya
olmak üzere Avrupa Ülkelerinden çok yüksek fiyatlara ithal edilmektedir, bu da
üretici için önemli bir maliyet unsurudur. Üretilen
Patateslerin depolanabileceği standartlara uygun büyük depoların az sayıda
olması ve depolamayı üreticinin kendi imkanlarıyla
gerçekleştirilmesi ürünün depolama süresinin kısa ve ürünün de yaklaşık yüzde
on'unun zayi olmasına neden olmaktadır. Patates tüketimi
her geçen gün artmasına rağmen üretici son 5 yıldır ürettiği malı hemen hemen aynı fiyata satmaktadır. 2002 yılında üretici,
patatesin kilosunu ortalama 30 ykr'ye satarken 2006
ve 2007 yıllarında
35-40 ykr'ye satmış, bugün ise 20-25 ykr'ye satmakta zorlanmaktadır. Oysa bu dönemde, Patates
üretiminde en önemli girdi maliyetini oluşturan gübre ve mazot fiyatlarındaki
artış ise yüzde 150'ye yaklaşmıştır. Tarımsal sulamada kullanılan elektrik
enerjisi ve tohum maliyetleri de bu dönemde önemli oranda artmıştır. Patates
üreticileri, girdi maliyetlerinin çok yükselmesi ve üretilen ürünün uygun
fiyata satılamaması sonucu borçlarını zamanında ödeyememiş, bu borçlara,
bankalar ve TEDAŞ tarafından enflasyon oranlarına göre çok yüksek uygulanan
gecikme faizi sebebiyle bu borçlar içinden çıkılamaz bir hal almıştır.
Özellikle yerelde Niğde ve Nevşehir’de binlerce patates üreticisi TEDAŞ'a olan borçları dolayısıyla icraya verilmiş, ürününü
satamayan üretici icralardan kurtulmak için ekip biçtiği tarlası da dahil olmak üzere elinde neyi varsa satılığa çıkararak çok
zor duruma düşmüştür. Yukarıda
açıklanan sorunların çözümü için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis Araştırması açılması gerekmektedir. 2.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve 33 milletvekilinin,
esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/106) Türkiye Büyük
Milet Meclisi Başkanlığına Ülkemizin
ekonomik, sosyal ve kültürel yapısının temel unsurlarından olan Esnaf ve
Sanatkârlarımızın içine düştüğü sıkıntılar günümüzde had safhaya ulaşmıştır. Esnaf ve
Sanatkârlarımızın yaşadığı sorunların tespiti ile çözüm yollarının bulunması
için Anayasa'nın 98, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü'nün 104 ve 105.
Maddeleri gereği Meclis Araştırması açılmasını arz ederim. 24.01.2008 1) Erkan Akçay (Manisa)
2) Mustafa Kalaycı (Konya)
3) Ümit Şafak (İstanbul)
4) Kürşat Atılgan (Adana)
5) Oktay Vural (İzmir) 6) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir) 7)Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri) 8) Mustafa Enöz (Manisa) 9) Hamza Hamit Homriş (Bursa) 10) Rıdvan Yalçın (Ordu) 11) Beytullah Asil (Eskişehir) 12) Mümin İnan (Niğde) 13) Ahmet Orhan (Manisa)
14) Reşat Doğru (Tokat) 15) Recep Taner (Aydın) 16) Alim Işık (Kütahya) 17) Hasan Çalış (Karaman)
18) Hasan Özdemir (Gaziantep) 19) Muharrem Varlı (Adana) 20) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
21) Yılmaz Tankut (Adana) 22) Akif Akkuş (Mersin) 23) Mithat Melen (İstanbul) 24) Hüseyin Yıldız (Antalya)
25) Atila Kaya (İstanbul) 26) Ali Uzunırmak (Aydın) 27) Cumali Durmuş (Kocaeli) 28) Durmuşali Torlak (İstanbul) 29) Osman Durmuş (Kırıkkale) 30) Cemaleddin Uslu (Edirne) 31) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta) 32) Recai Yıldırım (Adana)
33) Mehmet Günal (Antalya) 34) Ahmet Deniz Bölükbaşı (Ankara) Gerekçe: Esnaf ve
Sanatkârlarımız sosyal, ekonomik ve kültürel bakımdan ülkemizin çok önemli bir
kesimini teşkil etmektedir. Esnaf ve Sanatkârımız girişimci özelliğine kıt
imkânlarını katarak kendi işini kuran, müşteri, Pazar ve iş yönetimini bizzat
kendisi gören, istihdam yaratan, ailesinin geçimini sağlamak için gayret
gösteren cefakâr bir üretim ve hizmet erbabıdır. Türkiye Esnaf ve
Sanatkârları Konfederasyonuna kayıtlı aktif olarak çalışan 1.779.942 esnaf
bulunmaktadır. Aileleriyle birlikte yaklaşık 8 milyonluk bir camia söz
konusudur. Kökü onuncu asra kadar uzanan bu iktisadi ve sosyal geleneğin Türk
toplum hayatında istihdam sağlaması, milli gelirin dengeli bir şekilde
dağılması gibi özelliklerinden başka, bizi biz yapan değerleri temsil eden, onu
sokağa, mahalleye kentlere ve toplumun tüm hücrelerine yayan, aile kurumundan
sonra toplumsallaşmanın, iletişim kurmanın, birlik ve beraberliği
zenginleştirmenin en güçlü yapısı olan bu müessesemiz çökmek üzeredir. Türkiye Esnaf ve
Sanatkârları Konfederasyonunun verilerine göre 2005 yılında 196.494 yeni iş
yeri açılırken, 287.526 esnaf iş yerini kapatmıştır. 2006 yılında 248.516 yeni
iş yeri açılırken, 319.518 iş yeri kepenk indirmiştir. 2007 yılında ise her gün
ortalama 100 iş yeri kapanmıştır. Mesleki bilgi ve
becerilerini evrensel bilgi, beceri ve disiplinlerle destekleyen, yeni değerler
kazanmalarını sağlayan politika, plan ve uygulamalara hâlâ kavuşamamışlardır.
Esnaf ve sanatkârların iyiye doğru değişim ve dönüşümünü sağlayacak, yeni esnaf
ve sanatkâr modelini oluşturacak milli politikanın belirlenerek plan, program
ve projelerin yürürlüğe konulması gerekmektedir. Esnaf çok zor
durumdadır, ancak ciddi bir esnaf ve sanatkâr politikası yoktur. Bilgi ve
birikimleri ile sahip oldukları imkânlar, içinde bulunduğumuz şartlarda
varlıklarını huzur içinde sürdürmelerine izin vermemektedir. Esnaf ve Sanatkârımız; -Gelişmiş
pazarlara hitap edecek donanımlardan mahrum olmasının, -Bilgi ve
teknolojideki yeniliklerin getirdiği değişimlerin, -Küresel
ekonominin, marketlerin ve Uzakdoğu mallarının yarattığı rekabetin, -AB uyum
yasalarının öngördüğü yeni standartların, -Konut ve
otomobil kredileri ile kredili yaşamın getirdiği piyasa durgunluğunun, -Halkın alım
gücünün düşmesi ve tüketim alışkanlıklarının değişmesinin, -Yaşanan iç
göçler ile işsizliğin oluşturduğu kayıt dışı esnaf ve sanatkârlığın oluşturduğu
haksız rekabetin, yarattığı tehditler altında var olma mücadelesi vermektedir. Yaşanan ekonomik
durgunluk ve piyasadaki nakit dolaşımından dolayı esnaf zor durumdadır. 2002 yılında
499 bin olan protestolu senet sayısı 2007 yılının ilk 11 ayı itibariyle 1
milyon 331 bine ulaşmıştır. 2002 yılında 743 bin olan karşılıksız çek sayısı
2007 yılının ilk 11 ayı itibariyle 1 milyon 218 bin kişiye ulaşmıştır. Esnaf ve
sanatkârların sorunlarına çözüm bulunamadığı taktirde
esnaf ve sanatkârlık müessesesi çökecektir. Çöken bu müessese ile birlikte:
Ülke genelinde işsizlik artacak, gelir dağılımında uçurumlar oluşacak, yardıma
muhtaç insanlar çığ gibi büyüyecek, milyonlar elde kredi kartı ve kasiyer
kuyruğunda alışveriş yaparak bakkal, kasap, manav, terzi, berber... ve fırıncıda kurulan dostluklarla güçlenen sosyal doku her
geçen gün zayıflayarak milli birlik ve beraberliğimizi olumsuz şekilde
etkileyecektir. Esnaf ve
Sanatkârlarımızın modern çağın şartlarına uyum sağlaması, evrensel değerlerde
mal ve hizmet üretebilmesi amacıyla yeni esnaf ve sanatkâr modelinin ortaya
çıkarılması ve esnafın küresel rekabette başarılı olmasına ve yüksek katma
değer sağlamalarına imkân veren plan ve programların gerçekleştirilmesi
gerekmektedir. Anayasamızın
173'üncü maddesinde belirtilen "Devlet, esnaf ve sanatkârı koruyucu
tedbirleri alır." Hükmünün hayata geçirilmesi, bunun için gerekli yasal
düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. 3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve 23 milletvekilinin,
şeker pancarı tarımındaki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/107) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Ülkemizde
bitkisel üretimin önemli bir parçası olan şeker pancarı tarımı, insanımızın
temel besin maddelerinden olan şekerin temini yanında hayvancılık ve sanayimiz
içinde önemlidir. Şeker pancarı tarımının içinde bulunduğu olumsuz durumun
incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın
98. İç Tüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını
için gereğini arz ve talep ederiz. 1) Hasan Çalış (Karaman) 2) Oktay Vural (İzmir) 3) Reşat Doğru (Tokat) 4) Mümin İnan (Niğde) 5) Kürşat Atılgan (Adana) 6) Osman Ertuğrul (Aksaray) 7) Cemalleddin
Uslu (Edirne) 8) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş) 9) Alim
Işık (Kütahya) 10) Recep Taner (Aydın) 11) Hasan Özdemir (Gaziantep) 12) Muharrem Varlı (Adana) 13) Akif Akkuş (Mersin) 14) Ahmet Orhan (Manisa) 15) Mehmet Günal (Antalya) 16) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir) 17) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ) 18) Yılmaz Tankut (Adana) 19) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale)
20) Osman Durmuş (Kırıkkale) 21) Ahmet Bukan (Çankırı) 22) Durmuşali Torlak (İstanbul) 23) Osman Çakır (Samsun)
24) Şenol Bal (İzmir) Gerekçe: Şekerpancarı
tarımı ve pancar şekeri sektörü en fazla istihdam yaratan, yan sektörlere büyük
katkı sağlayan, en fazla çiftçi geliri sağlayan sektörlerin başında
gelmektedir. Şeker pancarı, üretiminden fabrikalara taşınmasına, elde edilen
ürünlerin insanlarımız, sanayimiz ve hayvancılığın hizmetine sunulmasına kadar
geçen süreçlerde yaklaşık 10 milyon insanımıza istihdam sağlamaktadır.
İstihdama olan bu katkısı yanında yaklaşık 3 milyar dolar katma değer
yaratmaktadır. Şekerpancarı
tarımı, tarımda ana itici gücü ve örnek üretim kolunu oluşturur. Münavebeli
tarıma imkan vermekte, ülkenin tarım tekniğini
geliştirmekte, yetiştirildiği alanlarda toprağın verimini arttırmaktadır. Şeker
pancarı tarımı, bol miktarda ve ucuz hayvan yemi sağlamakta, böylece hayvan
besiciliğini de teşvik etmektedir. Şeker pancarı;
geleceğin yakıtı olarak bilinen biyoetanol üretiminde
kullanılabilecek temel hammaddelerden birisi olması yanında, yüksek oranda
endüstriyel girdiler (gübre, ilaç, mekanizasyon v.b.) kullanımı gerektiren bir
bitkidir. Bu nedenle yan sektörlerin gelişmesi açısından da en fazla destek
sağlayan, önemli tarımsal üründür. Şeker sanayii
taşıma sektörüne de yılda yaklaşık 25-30 milyon ton iş hacmi yaratmaktadır. Ülkemizde son
yıllarda kırsal kesimden kentlere yaşanan göç olaylarının temel nedenlerinden
bir tanesi de şeker pancarı tarımında yaşanan olumsuzluklardır. Bu
olumsuzluklar çiftçilerimizin şeker pancarı tarımından vazgeçmesine neden
olmaktadır. Üretiminden
tüketimine kadar en fazla istihdam sağlayan şeker sektörü ülkemizde son
yıllarda yeterince desteklenmemektedir. Üretimde kullanılan girdi fiyatlarında
enflasyonun kat kat üzerinde artış olurken, şeker
pancarı alım fiyatının bir önceki yıldan daha düşük seviyelerde kalması
sektörde yaşanan önemli olumsuzluklardır. Kırsal alanları
terk ederek şehirlere gelen vatandaşlarımız yaşamını güç şartlarda
sürdürmektedir. Ülkemizde alt yapısı hazır olmadan ve istihdam alanları
yaratılmadan ortaya çıkan göç dalgası kentlerimizi köyleştirme yanında,
işsizliğin giderilememesi nedeniyle asayiş olaylarının artışını da
tetiklemiştir. Ülkemizde son
yıllarda artan nişasta bazlı şeker üretimi ve
kotalarının artırılması yanında şeker fabrikalarının özelleştirme kapsamına
alınması da şeker pancarı tarımını olumsuz yönde etkilemektedir. Türk şekere
ait kamu hisseleri özelleştirme programına alınmıştır. Özelleştirmeler
nedeniyle ülkemizde yaşanan daha önceki olumsuzluklar da olduğu gibi şeker
fabrikalarının da özelleştirme sonrası kapanarak arsaların değerlendirileceği
muhakkaktır. Bu durum; şeker pancarı tarımının bitmesine, ülkemizin dev şeker
şirketleri için Pazar olması yanında, şeker pancarı tarımına girdi sağlayan yan
sanayimizi ve hayvancılığımızın da olumsuz etkilenmesine sebep olacaktır. Kırsal alanda
yaşayan insanımızın en önemli gelir kaynağını ve insanımızın temel besinini
oluşturan üç beyazdan birinin üretimini oluşturan şeker pancarı tarımının
sorunlarının Türkiye Büyük Millet Meclisince araştırılarak gerekli önlemlerin
alınması yerinde olacaktır. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım. VII.- ÖNERİLER A) Siyasi Parti Grubu Önerileri 1.- Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesi ile Genel Kurulun 29/1/2008 Salı günkü
birleşiminde bir saat sözlü sorulardan sonra diğer denetim konularının
görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 30/1/2008 Çarşamba
günkü birleşiminde ise sözlü soruların görüşülmemesine; 90 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler
hâlinde görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi 29/1/2008 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 29.1.2008 Salı
günü (bugün) Danışma Kurulu toplanamadığından, İçtüzüğün 19’uncu maddesi gereğince,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim. Nurettin
Canikli Giresun
Milletvekili Grup
Başkan Vekili Öneri: 28.1.2008 Tarihli
Gelen Kağıtlar Listesinde Yayınlanan ve bastırılarak
dağıtılan 98 Sıra Sayılı Vakıflar Kanunu ve Anayasanın 89 uncu ve 104 üncü
Maddeleri Gereğince Cumhurbaşkanınca Bir Daha Görüşülmek Üzere Geri Gönderme
Tezkeresinin 48 Saat geçmeden bu kısmın 2 nci
sırasına alınması, Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 49, 50 ve 46 ncı
sıralarında yer alan 93, 94 ve 90 sıra sayılı kanun Tasarılarının bu kısmın 5
inci, 6 ncı ve 7 nci
sıralarına alınması ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesi, Genel Kurulun;
29.1.2008 Salı günkü Birleşiminde bir saat sözlü sorulardan sonra diğer denetim
konularının görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi, 30.1.2008
Çarşamba günkü birleşiminde ise sözlü soruların görüşülmemesi, Genel Kurulun;
29.1.2008 Salı günkü Birleşiminde 15:00 - 20:00,
30.1.2008 Çarşamba ve 31.1.2008 Perşembe günkü Birleşimlerinde ise 14:00 -
20:00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesi, 90 Sıra Sayılı
Kanun Tasarısının İçtüzüğün 91. Maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi
ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki şekliyle olması Önerilmiştir. 90 sıra sayılı Türk Vatandaşlığı Kanun Tasarısı (1/458) BÖLÜMLER
BÖLÜM MADDELERİ BÖLÜMDEKİ
MADDE SAYISI 1. BÖLÜM
1 ilâ 22 nci Maddeler 22 2. BÖLÜM
23 ila 49 uncu Maddeler 29 (2
Geçici Madde dahil) TOPLAM
MADDE SAYISI:
51 KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan söz istiyorum efendim. Öneri hakkında söz istiyorum. BAŞKAN – Sayın
Genç lehinde mi, aleyhinde mi? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Aleyhinde efendim. BAŞKAN – Üçüncü
sıraya yazıyoruz “aleyhinde” Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Niye efendim? Daha lafı bitti, ben başladım. BAŞKAN – Yazılı
talepler var Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, yazılı talep benim konuşmamdan sonra geldi. BAŞKAN – Şimdi
geldiler. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, ben daha önce istedim söz. Sayın Başkan,
birinci söz benim. Tam, bittikten sonra ben söz istedim, o yazılılar sonra
geldi. BAŞKAN – Sayın
Genç, milletvekilleri kürsüye gelerek söz talebinde bulundular. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Benim söz isteğim daha önceydi Sayın Başkan. BAŞKAN – İlk söz
talebi, önerinin lehinde Giresun Milletvekili Sayın Nurettin Canikli’nin. (AK Parti sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın Canikli. Söz süreniz on
dakika. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; grup önerimizin lehinde görüşlerimi sizlerle paylaşmak
üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün saat
14.30’da yapılan Danışma Kurulu toplantısında, bugün Meclis Genel Kurulunun
çalışma içeriğiyle ilgili ve biçimiyle ilgili mutabakat sağlanamadı. Bu
nedenle, biz de AK Parti olarak grup önerisiyle bu sorunu aşmaya çalışıyoruz. Değerli
arkadaşlar, hepinizin takip ettiği üzere, bugüne kadar mümkün olduğu ölçüde
Danışma Kurulu kararları oy birliğiyle gerçekleşti ve Meclisin bugüne kadarki
Genel Kurul çalışmalarını o şekilde gerçekleştirdik, bu mutabakat üzerine, bu
oy birliği üzerine gerçekleştirdik. Belki, grup önerisi, ya
hiç gelmedi bugüne kadar ya da birkaç defa, çok sınırlı sayıda geldi, onun
dışındaki bütün çalışmalarımızı, grubu bulunan diğer partilerimizin katkıları
ve onlarla uyum içerisinde, mutabakatla sonuçlandırmaya çalıştık; ama zaman zaman doğal olarak bu mutabakat oluşmayabiliyor, bugünkü,
bu haftaki Meclis Genel Kurul çalışmaları için de bu mutabakat oluşmadı. Şimdi, biz, AK
Parti olarak, bu hafta, Meclis Genel Kurulunda geçen hafta görüşmelerine
başlanan, ancak görüşmeleri tamamlanmayan, İstanbul’da “Piri Reis Üniversitesi”
adıyla bir üniversite kurulmasına ilişkin kanun tasarısının görüşmeleri ile
başlamak istiyoruz. Akabinde, geçen
dönem görüşülen, yasalaşan, ancak yasalaşmadan dokuz maddesi Sayın
Cumhurbaşkanı tarafından tekrar görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine
iade edilen Vakıflar Kanunu’nun dokuz maddesinin görüşülmesinin realize edilmesini istiyoruz. Yani, Piri Reis
Üniversitesiyle ilgili kanun tasarısının görüşülmesinden sonra, ikinci sıraya
Vakıflar Kanunu’nun tekrar görüşülmek üzere geri gönderilen… Geçen dönem
görüşülen bu Vakıflar Kanunu toplam doksan bir madde. Bu doksan bir maddenin
dokuz maddesi Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yeniden görüşülmek üzere geriye
gönderilmiştir. Bu dokuz maddeyi görüşeceğiz sadece. Akabinde, ikinci
sırada olan Sağlık Bakanlığıyla ilgili bir teklif var, onun görüşmelerini
gerçekleştireceğiz. Trabzon Milletvekili Sayın Cevdet Erdöl
ve Adana Milletvekili Sayın Necdet Ünüvar’ın Sağlık
Hizmetleri Temel Kanunu’nda değişiklik yapılması hakkında kanun teklifi var,
onun görüşülmesini öneriyoruz. Yine, akabinde,
araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi hakkında bir kanun
tasarısı var, onu görüşmek istiyoruz. Bundan sonra,
önerimiz, yani, bu tasarı ve tekliflerin görüşülmesinden sonra grup önerimizde
ifade edilen 93, 94 ve 90 sıra sayılı tasarıların beş, altı ve yedinci sıraya
alınmasını öneriyoruz; ki, bunlar 93 sıra sayılı kanun
tasarısı, Ağrı Dağı Üniversitesinin isminin değiştirilmesine ilişkin olarak üç
maddelik, esas bir maddelik, yürütme ve yürürlük maddesiyle beraber üç maddelik
bir tasarı var, onun görüşülmesinin uygun olduğunu düşünüyoruz. Yani, Ağrı Dağı
Üniversitesinin isminin “Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi” olarak
değiştirilmesine ilişkin bir tasarı var ki, sanıyorum bu konuda genel olarak da
bir mutabakat söz konusu. Akabinde, Ağrı
Dağı Üniversitesinin isminin değiştirilmesine ilişkin tasarının görüşülmesinden
sonra, 94 sıra sayılı -biraz önce Ulaştırma Bakanımız da kısmen ifade etti-
Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması
Hakkında Kanun Tasarısı’nın görüşülmesinin uygun olacağını düşünüyoruz AK Parti
Grubu olarak. Ve son olarak
yedinci sırada, Türk Vatandaşlığı Kanunu Tasarısı’nın görüşülmesini istiyoruz, ki bu toplam elli bir madde, temel yasa olarak
görüşülmesini düşünüyoruz. Bu tasarıyla ilgili olarak da altı
yüz elli dört maddelik TCK uyumla ilgili kanun tasarısında olduğu gibi, grubu
bulunan partilerimizin birer temsilcilerinin katılımıyla bu tasarının görüşme
gününe kadar gözden geçirilmesi ve orada mutabakata varılacak konular üzerinde
gerekli önergelerin hazırlanması ve bütün gruplar adına birlikte imzalanarak
verilmesi şeklindeki bir yöntemin uygun olduğunu düşünüyoruz. Geçen TCK
uyumla ilgili tasarıda bu yöntem uygulandı ve ben başarılı olduğuna da
inanıyorum, hem uyumlu çalışma açısından hem de var ise eksikliklerin,
aksaklıkların giderilmesi ve belki daha önemlisi bütün gruplarımızın bu
yöntemle çalışmalara katılımının, katkılarının sağlanmış olması daha önemli,
anlamlı bu yöntemle de bu gerçekleştiriliyor. 90 sıra sayılı kanunla ilgili
olarak da böyle bir yöntemi öneriyoruz, diğer partilerimizin grup başkan
vekillerine de bu düşüncemizi, bu talebimizi ilettik. Onlar da isim verdikleri
takdirde bu çalışmalar da bir an önce başlayacak. Tabii genel
olarak, özellikle vakıflar… Bazı siyasi partilerimizin vakıfların Meclis
gündemine gelmesiyle ilgili, en azından bu hafta gelmesine ilişkin itirazları
oldu. Bir şekilde bu görüşülecek er veya geç görüşülecek, bu hafta olmazsa bir
sonraki hafta, daha sonraki hafta görüşülecek. Onun için bir an önce
görüşülmesi gerekiyor bu tasarının. Bununla ilgili elbette herkes eleştirisini,
kanaatini, katkısını ortaya koyacak, bizim de önerilerimiz olacak. Bu konu tabii kamuoyunun son derece ilgili olduğu, aynı zamanda
tartışmaları da içeren bir tasarı. Bununla ilgili olarak da AK Parti
Grubu olarak da biz gerekli çalışmalarımızı yaptık. Orada da yeni katkılar ve
ilaveler, belki ilave öneriler gündeme geldi. Bu doğrultuda, biz de elbette,
önerilerimiz olacak, onları da ilgili maddeler geldiğinde, bu önergelerimizi
Başkanlığımıza takdim edeceğiz. Elbette, bütün diğer siyasi partilerimizin de
bu konuyla ilgili eleştirileri olacaktır, onları burada birlikte
değerlendireceğiz ve Meclisimiz, sonuçta bir karar verecektir. Bugünkü Danışma
Kurulunda mutabakata varılamamasının diğer nedenlerinden bir tanesi de çalışma
saatleriyle ilgiliydi. Bizim önerimiz: Bugün, yani salı günü 15.00-20.00 olarak
Meclis Genel Kurulumuzun açık olması, çarşamba ve perşembe günleri de
14.00-20.00 saatleri arasında çalışmasını gerçekleştirmesi şeklinde düşüncemiz.
Ancak, iki öneri geldi Danışma Kurulunda: Bunlardan bir tanesi, “14.00 ve 19.00
olarak yapılsın bu çalışmalar, bugün için 15.00 ve 19.00, çarşamba ve perşembe
günleri için de 14.00-19.00 saatleri arasında çalışılsın.” şeklinde bir öneri
geldi. Bir de “13.00-19.00 arasında çarşamba, perşembe günleri için; salı günü
de 15.00-19.00 arasında bu Meclis Genel Kurul çalışmaları gerçekleştirilsin.”
şeklinde iki öneri geldi. Son haftalarda, özellikle çarşamba, perşembe günü
için 14.00-20.00 saatleri arasında çalışma yapıyoruz –ki bunu, diğer parti
gruplarımızla birlikte alınan kararlar çerçevesinde bu çalışma saatlerini
gerçekleştirdik- ve bugüne kadar da bu anlamda bir sorun çıkmadı. Hatta bir
alışkanlık da meydana geldi Meclis Genel Kurulumuzda, çok ciddi bir sorun da
ortaya çıkmadı bugüne kadar. Dolayısıyla, bu çalışma saatlerinin, yani,
geçtiğimiz haftalarda yine birlikte kararlaştırdığımız bu çalışma saatlerinin
aynen devam ettirilmesinden yanayız biz. Zaman zaman,
belki özel durumlar nedeniyle bu çalışma saatlerinin değiştirilmesi
gerekebilir, ancak, esas itibarıyla, bu çalışma saatlerinin verimli olduğunu
düşünüyoruz. Elbette, zaman zaman daha uzun çalışma
saatleri gerektirebilir. Meclisimizin gündemi, içeriği ve yoğunluğuna bağlı
olarak, çalışma saatlerini değiştirebiliriz, zaman zaman
değiştiriyoruz nitekim, orada da mümkün olduğu kadar biz, diğer partilerimizle
mutabakat çerçevesinde, uyum çerçevesinde bu çalışma saatlerini belirlemeye
çalışıyoruz, ama onun dışında, bu şekildeki çalışma saatlerinin, bugüne kadar
olduğu gibi verimli, rantabl, uygun olduğunu
düşünüyoruz ve yüce Meclisin, sizlerin AK Parti grup önerimize destek vermenizi
bekliyoruz. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Canikli. Önerinin aleyhinde,
Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Halil Ünlütepe söz istemiştir. Buyurun Sayın Ünlütepe. (CHP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, aleyhte değil lehte söz istiyorum. BAŞKAN – Buyurun. HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli üyeler; AK Parti
Grubu tarafından verilen önergenin aleyhinde konuşmak üzere söz almış
bulunuyorum. Sevgili
arkadaşlar, bu öneriyle, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilliğince
gündemin yeniden sıralamasının tespiti amacıyla Vakıflar Kanunu, Piri Reis gibi
birtakım yasaların öncelikli gündeme alınarak görüşülmesi talebi gündeme
getirilmiştir. Şimdi, bu âdet hâline gelen bir uygulama. Hâlbuki,
İç Tüzük’te istisnai bir uygulamadır. Bu istemin sıralamasında bulunan
yasaların görüşülmesi -eğer bunu kabul edersek- diğer sıralamaya alınan
yasaların görüşülmesi geri planlara doğru itilecektir. Bu tür çabalar,
eylemlerle Meclis çalışmalarının aktif ve verimli şekilde yapılması
engellenmektedir. Bunu engelleyen iktidar partisidir. Niçin? Parlamenterlerin
en önemli görevi Genel Kurul çalışmalarına etkin bir şekilde katılmak ve
katkıda bulunmaktır. Bir parlamenter önüne gelecek olan gündemdeki yasa
teklifini inceleyemeden burada yasa görüşülürse Parlamentonun etkin
çalışmasından bahsedemezsiniz, parlamenterin iyi çalışmasından bahsedemezsiniz.
Hâlbuki, bizim Anayasa’mızda kuvvetler ayrılığı
sistemi benimsenmiş. Yasama, yürütme, yargı birbirine karşı üstünlüğü olmayan
organlar. Elbette, zaman zaman Hükûmetin
öncelikle görüşülmesini istediği yasa tasarıları olacaktır. Bunlar da Danışma
Kurul kararlarıyla değerlendirilmelidir. Meclisteki siyasi parti grupları bu
konuda anlayışlı davranmaktadırlar. Zaman içinde, Danışma Kurul kararlarıyla,
ihtiyaç olan, öncelikli olan tasarıların Meclis Genel Kurulunda görüşülmesi
sağlanmış ve bu görüşmeler tamamlanarak tasarılar da yasalaşmıştır. İç Tüzük’te
-biraz önce de belirttiğim gibi- istisnai bir uygulamanın, olağan bir
uygulamaya dönüştürüldüğünü üzüntüyle görüyoruz. Bu uygulama, kuvvetler
ayrılığı prensibine de uyarlılık göstermemektedir, siyasi iktidarın yasamaya
üstünlüğünü sağlayan bir davranışın içine girilmektedir. Siyasi iktidarın,
her hafta “Bu öncelikli yasadır -biraz önce Sayın Bakanın da söylediği gibi-
bunun bir an önce çıkarılması…” şeklindeki istekleri, grup önerisi şeklinde
gündem tespiti belki şeklen doğru bir uygulama, ama bunun bir hakkın
kullanılmasının suistimali olduğunu da göz ardı
etmemek zorundasınız. Bu uygulama, yürütmenin, yasamayı tahakkümü altına
aldığını, Yasama Meclisinin çalışma programını düzenler hâle geldiğini
göstermektedir. Bu tutum ve davranış, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmaz.
Yasama Meclisi, gündemine kendisi hâkim olmak zorundadır. Değerli
arkadaşlar, bugün önümüze getirilen önerilerden birisi: Vakıflar Yasa Tasarısı’nın
gündem sırası öne alınmaktadır. Yasa tasarısı sayın milletvekillerine bugün
dağıtılmıştır, milletvekillerimizin yasa tasarısını yeterince inceleyebilme
fırsatı olmamıştır. Ayrıca, bu yasa tasarısı öncelikle görüşmeyi gerektiren bir
tasarı da değildir. Zaten -biraz önce Sayın Başkanın da belirttiği gibi- 22’nci
Dönem’de görüşülmüş, Sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer tarafından iade
edilmiş, daha sonra Adalet Komisyonunda iade edilen maddeler görüşülmüş, 22
Mart 2007’den itibaren Parlamentoda Meclis gündemine gelmiştir. Demek ki 22’nci
Dönem Parlamentosu bu yasanın acilen görüşülmesinde pek bir yarar görmemiş. Sevgili
arkadaşlar, Vakıflar Yasası bir ihtiyaçtan mı doğmuştur? Hayır. Bu Yasa Avrupa
Birliğinin ve azınlık cemaatlerinin dayatması sonucu gündeme gelmiştir. Avrupa
Birliği Kasım 2007 İlerleme Raporu’nda, aynen, Vakıflar Yasası ve Türk Ceza
Kanunu 301 değiştirilmediği müddetçe ilerleme görüşmelerinin başlamayacağı
açıkça ortaya konulmuştur. İşte şimdi Vakıflar Yasası’nı, önümüzdeki günlerde
de çok tartışılan Türk Ceza Yasası’nın 301’inci maddesini görüşeceğiz. Sevgili
arkadaşlar, geçen dönem Türk Ceza Yasası’nı çıkarttığımızda o dönem, Sayın
Bakan hukuk sisteminde bir devrim yapıldığını, artık uzun dönem
değiştirilemeyecek bir yasa oluşturulduğunu söylemişti. Ne değişti? O Yasa
uygulamaya girmeden 4 sefer değişti. Ne değişti? Avrupa Birliği diyor ki:
“Beğenmedim, şunları şunları değiştireceksiniz.”
Burası gazi bir Meclistir, hiçbir kimseden emir ve
talimat almaz. Ama bu dönemde, maalesef, Avrupa Birliği şunları şunları istiyor ve şunların öncelikle çıkmasını istiyor
diyerek hem komisyonlarda hem Türkiye Büyük Millet Meclisinde gündem
değiştirilerek öncelikle görüşülüyor. Kime yaranacaksınız? Ben söyleyeyim… MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Öyle bir şey yok. HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Siz ikna olmayın. Siz ikna olmayın. Sizden ricam: Vakıflar
Yasası’nı incelediniz mi? İnceleyin. O, masum bir yasa değil. Lütfen, onu
inceleyin. Niçin derseniz? Sevgili arkadaşlar, bu Yasa pek de ülkenin hayrına
olan bir yasa değildir. Avrupa Birliğinin dayatması sonucu çıkartılması istenen
bu yasa… Lozan Antlaşması
Türkiye’nin tapu senedidir. Lozan Antlaşması hükümlerini işlevsiz bırakacak bir
yasa tasarısı önünüze geliyor. Bu yasa tasarısını, değerli milletvekilleri,
inceleyin lütfen. Lozan Antlaşması’yla işlevsiz hâle getirdiğimiz Sevr
Antlaşması hükümleri sanki yeniden uygulamaya sokuluyor gibi geliyor. Gerçi,
yasa görüşülürken bu konudaki sıkıntılarımızı, endişelerimizi yüce Meclisle
paylaşacağız, bunu anlatmaya çalışacağız. Fakat bu Yasa masum bir yasa
değildir, sevgili arkadaşlar. Bizim açımızdan,
gündem sıralamasında değişiklik yapılacaksa Türkiye için çok daha önemli şeyler
var. Örneğin, geçen hafta içinde gündeme alınmış olan, Değerli Malatya
Milletvekilimiz Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
-Türkiye’de 50 bin muhtarı ilgilendiren- muhtarların ödeneklerinin artırılması
yönünde bir kanun teklifi var, gelin onu inceleyelim, onu burada yasalaştırmaya
çalışalım. O verilen ödeneklerle muhtarların görev yapabilmesi mümkün mü?
Bugün, bu aldıkları ödenek, Bağ-Kur primini karşılayamıyor. Bugün,
muhtarlarımızın en az yüzde 60’a yakını icra dairesiyle karşı karşıya
kalmıştır. Ödenek aldığı için yeşil karttan da faydalanamıyor. Seçimle göreve
gelen 52 bin muhtarın sorununu bu Parlamento çözmek zorundadır ve Avrupa
Birliğinin istediği Vakıflar Yasası’ndan daha öncelikle bu yasanın görüşülmesi
lazımdır. Niçin bunları görüşme ihtiyacını bu Parlamento duymuyor? Niye bu
alanda öncelikler getirmiyor? Örneğin, ocak ayı açlık sınırı 694 YTL, yoksulluk
sınırı 2.260 TL… Peki, ülkemizde emekliler, Bağ-Kur’dan emekli olanlar 436 YTL
ile geçinmek zorundalar, SSK’dan emekli olanlar 558 YTL’yle geçinmek zorundalar
ve Türkiye’nin bir garabeti diyelim, asgari ücret 482 YTL. Bunun altına da bir
işçi kuruluşu imza atıyor. Geçinebilecekler mi bu insanlar? Niçin bunları
tartışmıyoruz? Esnaf günlük rızkını karşılayamıyor, çeklerini, senetlerini
ödeyemiyor. Bu tür çalışmalarda öncelik tanınmayıp dışarıdan bir öneriyle gelen
yasalara öncelik tanınması pek kabul edilebilecek bir öneri gibi gelmiyor. Değerli
arkadaşlar, ayrıca, bizlerin görevlerinden birisi de yasama görevinin yanında
seçmenlerimizle de ilgilenmektir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, lütfen, sözlerinizi tamamlayınız. HALİL ÜNLÜTEPE
(Devamla) – Bağlıyorum efendim. Şimdi, her gün
14.00-20.00 saatleri arasında görüşmeler yapılıyor. 14.00’te başlamasına bizim
de bir itirazımız yoktur, elbette buradaki çalışmalara daha ağırlık verilsin
ama bu akşam 19.00’a kadar sınırlanmalıdır. Bakın, Genel Kurulda kaç kişi var?
Zaten Genel Kurula ilgi yok, Genel Kurul takip edilmiyor. Parlamenter yeterli
desteğini buraya aktaramıyor. Eğer muhalefet olarak bizler ve diğer muhalefet
partileri -yeterli denetimini- çalışma yöntemlerinde çoğunluğu arasalar inanın
pek çok yasa geçmeyecek. Biz bu yasalara
gerekli katkımızı vermeye çalışıyoruz ama iktidar partisinden bu konuda yeterli
destek görmediğimizi belirterek bu önerinin grubumuzca kabul edilmeyeceğini,
ret oyu vereceğimizi saygıyla bildirir, hepinizi sevgiyle selamlarım. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ünlütepe. Aleyhte ikinci
söz, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır’a
aittir. Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma Partisi
Meclis Grubunun verdiği öneri üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, gerçekten, 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi gerek komisyonlarda
gerekse Genel Kurulda mümkün olabildiği kadar bir uyum ve uzlaşma içerisinde
çalışmaktadır. Zannediyorum, bugüne kadar ilk defa veya ikinci defa bir grup
kararı önerisiyle Meclisimizin, Genel Kurulun bu haftaki çalışma programını
belirliyoruz. Olağandır, çok da önemsememek lazım. Ayrıca, Genel Kurulun
çalışması, gündemi sayın hükûmetin önceliklerine göre
belirlenmelidir, buna da saygı gösteriyoruz. Çalışma saatleri konusunda da bazı
teknik itirazlar olabilir -ki bizim de oluyor- bazen müşterek noktayı da
bulabiliyoruz. Bizim, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak bugünkü Danışma Kuruluna olur vermeyişimizin temel
sebebi bu hususlar değil. AKP’nin önerisiyle, Meclisimizin bu haftaki
çalışmasında ikinci sıraya -geçen haftadan yarım kalan bir kısa kanunun
görüşülmesinden sonra- Vakıflar Kanunu’nun alınmış olmasına itiraz ediyoruz. Benden önceki konuşmacının ifade ettiği gibi, bu kanun, önemli bir
kanun. Bu kanunun önemi, böyle subjektif
değerlendirmelerle ifade etmiyorum… Bu kanun her
dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelir, her dönem birkaç defa
gelir. Milletvekilleri olarak sormamız gerekiyor, niye, neden? Dolayısıyla, bu
kanunu, milletvekilleri olarak her birimizin gerçekten iyi incelemesi,
araştırması ve bu konuda niyetleri, satır aralarını iyi okuması gerekir. Kanun
bugün dağıtıldı, bugün görüşmeye başlıyoruz. Sayın
milletvekillerinin vicdanına sesleniyorum. Böyle bir kanunu, şaibeli demek
istemiyorum ama sıkıntılı, masum olmayan bir kanunu bu kadar sıkışık bir sürede
görüşmek mecburiyetinde kalışımızın sebebi nedir sorusunu sizin vicdanlarınıza
tevdi ediyorum. Değerli
milletvekilleri, bize göre, Milliyetçi Hareket Partisine göre -bu kelimeyi hiç
kullanmak istemiyorum ama gelecek nesillerin bizim için kullanmasından endişe
duyduğum için söylüyorum- bu kanun bir ihanet kanunu. (MHP ve DSP sıralarından
alkışlar) Bu kanun Türkiye’nin hiçbir ihtiyacını, hiçbir eksiğini, hiçbir
ayıbını giderecek bir kanun değil. Bu kanun bizim problemimiz değil. Bu kanun başkalarının problemi. Ama ne hikmetse… NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Düzeltiyoruz… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Kimin lehine düzeltiyorsunuz Sayın
Canikli? MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Efendim, 2003’te de bu Kanun’u siz çıkartmıştınız. Daha da kötüsü
bir şey, aynı kanun 2002’nin sekizinci ayında da gelmişti. İktidara
geldiğinizin hemen dördüncü ayında, 2003’ün birinci ayındaydı zannediyorsam,
yanlış hatırlamıyorsam, evet, 2003’ün birinci ayının ikinci günü bu kanun yine
sizin tarafınızdan çıkartıldı. Nedir bu Kanun? Değerli dostlar,
aziz milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşunun uluslararası
hukuk belgesi Lozan Barış Anlaşması’dır. Lütfen bu Kanun’la, bu Kanun ve bundan
önce aynı anlamdaki vakıflar kanunlarının tamamını, yani Avrupa Birliğinin
katılım ortaklığı belgelerinde olmazsa olmaz şarta dönüşen Vakıflar Kanunu’nun
gerekçelerini, maddelerini bir birlikte okuyunuz, Lozan Barış Anlaşması’yla da
birlikte okuyunuz. Sorgulanan, Lozan Barış Anlaşması’dır. Bu Kanun görüşülmeye başlandığında detaylı konuşacağız, bu Kanun’ Cumhuriyet Halk
Partisi sözcüsü sordu, ben de soruyorum: Hangi eksiğimizi tamamlamak için bu
kanunu çıkartıyoruz? Uluslararası düzlemde, uluslararası hukukta, evrensel
değerlerde hangi ayıbımızı örtmek için bu kanunu çıkartmak mecburiyetinde
kalıyoruz? Değerli
milletvekilleri, bir parti asabiyetiyle sormuyorum, vicdanlarınıza sesleniyorum:
Açalım, okuyalım bu Kanunu. Niye? 2002’nin sekizinci ayında değiştirmişiz, yine
Avrupa Birliğinin talebi doğrultusunda değiştirmişiz. Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidar olmuş, sanki bir vaadin yerine getirilmesi gibi, iki ay sonra
bu Kanun yeniden değiştirilmiş. Beğenilmiyor, şimdi yeniden değiştiriliyor. Bakınız, Sayın
Bakan, vakıflardan sorumlu Devlet Bakanı olarak -bugün huzurumuzda Adalet
Bakanı olarak bu Kanunu savunmak durumunda olan Sayın Mehmet Ali Şahin- bu
Kanunun hazırlanmasından sonra oluşan tepkilere karşı çok onurlu bir direnç
göstermişti. Sayın Bakan diyordu ki: “Din özgürlüğü deyince Avrupa Birliğinin
aklına sadece mal mülk geliyor. Bu da beni rahatsız ediyor.” Sayın Bakanım,
şimdi sizi rahatsız etmiyor mu bu kanun? (MHP sıralarından alkışlar) MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Dün dündür, bugün bugündür! MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Sayın Bakan “İddia ediyorum ki Avrupa Birliği ülkelerinin
hiçbirinde bu kadar demokratik yasa yok. Üçüncü şahıslardaki mülklerin geri
dönüşü veya tazmini söz konusu olmayacaktır.” diyordu, Sayın Bakan, Hükûmetimizin, devletimizin Bakanı söylüyordu. Şimdi, bu kanunla
buna açık kapı bırakılıyor. Niye? Ne mecburiyetimiz var? Değerli
milletvekillerimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinin hükmi şahsiyetine sesleniyorum:
Avrupa Birliğine ne borçluluğumuz var, ne mecburiyetimiz var? (MHP sıralarından
alkışlar) Avrupa Birliği yönetimi Türkiye’ye karşı haysiyetli mi davranıyor,
adaletli mi davranıyor, sözünde mi duruyor ki biz, bir mahcubiyetin, bir
eksiğin, bir ayıbın bir an önce giderilmesi gayretkeşliğiyle Türkiye’nin
gündemine –bu kadar sıkıntılı konularımız varken- bu Kanunu getiriyoruz. Değerli
milletvekilleri, vicdanlarınızın rahat olmadığından eminim. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Rahattır, rahattır… MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Biz kendi dönemimizde de bu kanuna direndik. Ama gelin güç birliği
yapalım, her şeyden önce, Lozan Barış Anlaşması’nda atalarımızın kanları
karşılığında uluslararası düzlemde oluşturdukları sonuçların savunmasını
yapalım. Şimdi,
yabancılar, “vakıf örgütlenmesi” adı altında Türkiye’de şirket kurabilecekler,
şube açabilecekler, yurt dışında şube açabilecekler, mal mülk, gayrimenkul
alabilecekler ve tüm bunları yaparken de eskiden hükûmetten
izin alma mecburiyeti vardı, şimdi izin alma mecburiyeti de yok. Dolayısıyla,
buna mecbur değiliz. Aziz
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi, gazi bir Meclis olarak, kendi
kimliğiyle kendi devletini kendi geleceğini kendi kararıyla belirleyen müstesna
meclislerden biridir. Şimdi, Avrupa Birliği istiyor diye, biz, ikide bir bu
vakıflar… Ne kadarını çıkarırsak… Bir teklifim var: Avrupa Birliğine sorunuz,
onlar bu konuyu sorun yapmaktan çıkartacakları metni hazırlasınlar, siz getirin
buraya, o zaman, onu görüşelim. Dolayısıyla, bu
kanunun, bu hafta, gelecek hafta, hatta hiçbir hafta görüşülmemesi gerekiyor.
Bu kanun bu Meclise yakışmaz. Türkiye’nin gerçekten önemli sorunları var. Bu
sorunları görüşmek, kanunlaştırmak için… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Şandır, bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen, tamamlayınız. MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak söylüyorum, gelin,
sabahlara kadar çalışalım. Ama Avrupa Birliğinin talep ettiği ve atalarımızın
kemiklerini sızlatacak, Sayın Bakanı mahcup duruma düşürecek bu türlü ayıplı,
masum olmayan kanunları burada görüşme zilletini yaşamayalım, istirhamım bu. Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, bu Kanun’a muhalefet
yapacağız, bu Kanun’a olumlu düşünenleri millete şikâyet edeceğiz. Bu Kanun,
inanıyorum ki gelecek nesiller nezdinde, aynen 1856 Paris Konferansında,
Islahat Fermanı’nda olduğu gibi, gelecek nesiller tarafından ihanetle
suçlanacaktır. Buna hiçbirinizi müstahak görmüyorum ve bu Kanun’un
görüşülmesinin ertelenmesini teklif ediyorum. Bu duygularla
hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN - Teşekkür
ederim Sayın Şandır. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, Sayın Şandır, ismimden de
bahsederek… Bir açıklama yapma zorunluluğu var. İzin verirseniz, İç Tüzük’ün
69’uncu maddesi gereğince, bir açıklama yapma ihtiyacı hissediyorum. BAŞKAN – Buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Üç dakika zaman
tanıyorum. V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 2.- Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın konuşmasında şahsına sataşması
nedeniyle konuşması ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Sayın Şandır,
ismimden de bahsederek… Hem 58 hem de 59’uncu Hükûmet
dönemlerinde Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı görevini yürütürken
vakıflardan da sorumluydum. Şu anda üzerinde grup önerisi olarak bugün
görüşülmesi istenen Vakıflar Kanunu Tasarısı benim Bakan olduğum dönemde
hazırlanmıştır. Sayın Şandır -kendi tercihleridir, partisinin görüşleridir- bu
tasarıyla ilgili düşüncelerini biraz önce Genel Kurulumuzdaki siz değerli
arkadaşlarımızla paylaştılar. Hemen şunu ifade edeyim: Vakıflar Kanunu, Türkiye
için, Türkiye’deki vakıflarımız için, daha çok Medeni Kanun’a göre kurulmuş
4.550 tane vakıf ve yeni kurulacak olan vakıfların özgürlük alanını genişletmek
için hazırlanmıştır. Şimdi, Sayın
Şandır dediler ki: “Yabancıların kurduğu vakıflara da birtakım özgürlükler
tanıyarak, onların önünü açarak Lozan’ı deliyorsunuz.” Şimdi, Sayın Şandır
“yabancılar” dediğiniz kişiler kimdir biliyor musunuz? Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı, dini farklı, ırkı farklı olan insanlardır. (MHP sıralarından
gürültüler) S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – 2004’te de öyleydi Sayın Bakan, siz konuşurken de öyleydi. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bunlar Rum asıllı olabilir, Ermeni asıllı
olabilir, Yahudi olabilir ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. (MHP
sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bu vatandaşların kurmuş olduğu vakıfları siz
“yabancı” olarak değerlendiriyorsunuz. Bakın,
Anayasa’nın 10’uncu maddesi tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını eşit statüde
kabul eder, ırki ve dinî, mezhebî esaslarla vatandaşlar
arasında bir ayrımı yasaklar. (MHP sıralarından gürültüler) Siz, Anayasa’nın
10’uncu maddesine dayalı olarak şu anda bir Anayasa değişikliği konusunu
önerdiniz, son derece saygıdeğer bir öneridir, o münasebetle de söylüyorum:
Lütfen, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında ırkı sebebiyle dini sebebiyle
mezhebi sebebiyle ayrım yapmayınız. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP
sıralarından gürültüler) Bu Vakıflar
Yasası böyle bir ayrımı ortadan kaldırmak için düzenlenmiştir. Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşı olmak bu ülkede eşit haklara sahip olmak demektir. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Psikolojiniz bozulmuş. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) - Eğer, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, farklı
dinden, farklı kültürden bir kişi veya kişiler bir vakıf kurmuşlarsa, bu
vakıfların eğer elinden birtakım gayrimenkuller alınmışsa,
ki alınmıştır, (MHP sıralarından “Kim almış?” sesleri) 1974 tarihinde Yargıtay
içtihadı birleştirme kararıyla “Bu
vakıflar mülk edinemezdir.” diye alınmıştır. Şimdi Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinden bu uygulamalar bir bir geri dönüyor.
Türkiye Cumhuriyeti devleti… (MHP sıralarından gürültüler) (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şahin. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Sayın Başkanım, mikrofonu açar mısınız,
tamamlıyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şahin. MUSTAFA ÖZYÜREK
(Mersin) – Kanun görüşülürken konuşursunuz Sayın Bakan. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Kanun görüşülürken açıkla Sayın
Bakan. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bu konuyu bir bütün olarak değerlendirelim ve
Anayasa’nın eşitlik ilkesini göz ardı etmeyelim. (MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan toplumu yanıltıyor. Bakın, 5’inci
maddeyi okuyorum: “Yabancılar, Türkiye’de hukuki ve fiili mütekabiliyet esasına
göre yeni vakıf kurabilirler.” NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, AK Parti Grup önerisini tartışıyoruz… BAŞKAN – Lütfen
dinleyelim arkadaşlar. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bu “yabancılar” tabiriyle ne kastediliyor Sayın Bakan? (AK Parti
sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Evet,
teşekkür ederim. VII.- ÖNERİLER (Devam) A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam) 1.- Gündemdeki sıralama ve çalışma saatlerinin yeniden
düzenlenmesi ile Genel Kurulun 29/1/2008 Salı günkü
birleşiminde bir saat sözlü sorulardan sonra diğer denetim konularının
görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 30/1/2008 Çarşamba
günkü birleşiminde ise sözlü soruların görüşülmemesine; 90 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler
hâlinde görüşülmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi (Devam) BAŞKAN – Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, lehte… BAŞKAN - …vermiş
olduğu öneriyle ilgili görüşmeler tamamlanmıştır. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, lehinde bir söz istedim. BAŞKAN – Sayın
Genç, bu işi çocuk oyuncağına çevirdiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Neresi çocuk oyuncağı? BAŞKAN –
Aleyhinde istediniz ve biz onu yazdık sıraya. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben bağımsız milletvekiliyim… BAŞKAN – Geçtik
efendim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, geçmedi efendim. BAŞKAN – Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yahu Sayın Başkan, sen orayı temsil… MEHMET DANİŞ
(Çanakkale) – Çık dışarı! BAŞKAN – Kabul
etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir. Sayın Genç, ben
size “sen” diye hitap etmiyorum! Sayın Genç, ben size “sen” diye hitap
etmiyorum! KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben bir bağımsız milletvekiliyim,
iki dakika
orada konuşamaz mıyım? BAŞKAN – On
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.56 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.08 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ
(Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. İç Tüzük'ün
37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır;
okutup, işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, tutumunuz hakkında İç Tüzük’ün 63’ncü maddesine göre
söz istiyorum. Şimdi, bakın 63’üncü maddeye göre ben “söz istiyorum” dedim, söz
vermiyorsunuz. Lütfen tutumunuz hakkında söz istiyorum. AHMET YENİ (Samsun)
– Tutumu iyi iyi! KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben sizden rica ediyorum, o Meclisi kendi iradenizle yönetirseniz
daha iyi olur. BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Sayın Başkan, söz vermeniz uygun olur Başkanlığın tutumuyla ilgili… BAŞKAN – Sayın
Genç, siz aleyhte söz istediniz, biz onu listeye yazdık. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben, tamam… BAŞKAN – Sonra
değiştirdiniz, lehinde istediniz… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, lehinde… BAŞKAN – Siz çok
tecrübeli, uzun yıllar Başkan Vekilliği yapmış bir insansınız. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan… BAŞKAN –
Dolayısıyla bu tavır ve davranış sizin gibi ciddi bir insana yakışmıyor. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben gayriciddi değilim. BAŞKAN – Ben size
“gayriciddisiniz” demedim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – 63’üncü maddeye göre söz istiyorum. BAŞKAN – Bakın,
ben size “gayriciddisiniz” demedim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben sizden söz istedim, dedim ki: “Efendim, ben lehte söz
istiyorum.” Tamam, başlangıçta çıktım burada ifade ettim, ben bağımsız
milletvekiliyim, pekâlâ önerinin lehinde konuşabilirim. Sizin hakkınız var mı
benim söz hakkımı kesmeye? Ben söz hakkımı… BAŞKAN – Sayın
Genç, siz aleyhinde istediniz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, tutumunuz hakkında söz istiyorum. Ha, siz diyorsanız ki
vermiyorum, o sizin… Yani, bakın, burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. BAŞKAN –
Doğrudur. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Siz burayı İç Tüzük’e göre yönetmek zorundasınız. Ben söz istedim,
söz hakkım vardı, vermek zorundasınız. Ama vermiyorsanız, militan bir Meclis
Başkan Vekili sıfatıyla Meclisi yönetiyorsanız, ona ben bir şey diyemem. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Zamanımızı çalmayın, yeter. Meclis Başkanımız söz vermedi. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama, İç Tüzük’e göre Meclis Başkan
Vekiliyseniz, bana söz vermek zorundasınız. BAŞKAN – Sayın
Genç, bir cümlenin içinde militandan başlayarak, pek çok sıfat kullandınız.
Tekrar ediyorum: Bakın, ben size karşı son derece tarafsız, milletvekili olma
durumunuza son derece saygılı davranan bir insanım. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Söz niye vermiyorsunuz? Ben söz istiyorum. BAŞKAN – “Siz”
diye hitap ediyorum. Dolayısıyla yeteri kadar da… Bakın, şu ana kadar da
konuştunuz. İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır,
okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bu Mecliste milletvekiline değer vermek zorundasınız.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam) B) Önergeler (Devam) 3.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, 2090 Sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak
Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi’nin (2/3) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına
ilişkin önergesi (4/16) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 2/3 Esas Numaralı
Kanun Teklifim 45 gün içinde Komisyonda görüşülmediğinden İç Tüzüğün 37.
Maddesi gereğince doğrudan gündeme alınması konusunda gereğinin yapılmasını
saygılarımla arz ederim. 28.11.2007 Ensar Öğüt Ardahan BAŞKAN – İç Tüzük
madde 37’ye göre söz talebi, teklif sahibi Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’e ait. Buyurun Sayın
Öğüt. Söz süreniz beş
dakika. (CHP sıralarından alkışlar) ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Tabii Afetlerden
Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanunun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifim hakkında söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlarım. Değerli
arkadaşlar, 2090 sayılı Yasa’ya göre, yangın, deprem, fırtına, sel, don, dolu,
kuraklık ve hastalıklardan dolayı zarar gören çiftçilerimizin mal varlığının
tümünün, yüzde 40’ı zarar görürse devlet yardım yapıyor. Benim kanun teklifimde
ise mal varlığının tümü değil, herhangi bir mal varlığının ayrı ayrı, hangisi zarar görmüşse onun yüzde 40’ı verilsin. Çünkü, eğer “mal varlığının tümü” derseniz, diyelim ki, sel
vurdu, dolu vurdu, kuraklık vurdu, tarladan ürün gelmedi. O yetmiyor, ahırı
yıkılması lazım, hayvanının telef olması lazım veya buna benzer, evinin bir
tarafının yıkılması lazım ki devlet çiftçiye yardım etsin. Bu nedenle, bu kanun
teklifinin kabul edilmesi doğrultusunda tabii afetlerden dolayı zarar gören
çiftçilerimize devlet yardım yapmış olacaktır. Tabii, bugün, son
günlerde, arkadaşlar biliyorsunuz, şiddetli kış Doğu Anadolu’yu kasıp
kavuruyor. Şiddetli Sibirya kışı Doğu Anadolu’da, başta Ardahan, Kars, Iğdır,
Ağrı, Van, Erzurum ve bu bölge olarak çok şiddetli soğuk var. Özellikle gece
eksi 43-45 dereceyi buluyor. Böyle bir ortamda bütün su kaynakları kurumuş,
donmuş, dereler donmuş, göller donmuş, nehirler donmuş, akan sular, içme suları
donmuş ve borular patlamış. Şu anda Ardahan’da ve diğer illerde kesinlikle su
akmıyor. İnsanlar kar eriterek su ihtiyacını gideriyor. O bakımdan, ağır kış
şartları altında, eksi 40’ları bulan soğuklarda bulunan illeri afet kapsamına, Hükûmetin almasını istiyorum. Sayın Bakan
burada, heyet göndersin, baksın. Ardahan’da, Göle’de gece eksi 51, ben bunu
arabamda gördüm, 43. Şimdi, böyle bir soğukta yaşamak da mümkün değil değerli
arkadaşlar. Onun için, bakın, bir benzeri de Van’da var. Ben geçen hafta Van’a
gittim. Van’da tamamen hayat durmuş. Yalım Erez Mahallesi, Süphan
Mahallesi, Karşıyaka Mahallelerinde sular yok, kanalizasyon yok. İşte, burada,
Sayın Bakan, Vanlı Bakanımız var, gitsin, baksın oraya. Van’da, en önemlisi,
elektrik her gün sönüyor, her gün elektrik gidip geliyor ve elektriğin gidip
gelmesinden dolayı organize sanayi durmuş, fabrikalar kapanmış, işsizlik had
safhada. Bir de ayrıca, evlerdeki elektrikle çalışan buzdolabı, çamaşır
makinesi, buna benzer, televizyon ne varsa, bütün vatandaşların, bozulmuş.
Bunun da derhâl, Van’ın da afet kapsamına alınmasını istiyorum. Çünkü, gidip gördüm, yerinde inceledim, hakikaten içler
acısı bir durum. Buradaki Van milletvekillerinden rica ediyorum, Van’ı derhâl
mercek altına alsınlar, Van’ı da afet kapsamı içerisine aldırsınlar. Değerli
arkadaşlar, en önemlisi, şu anda eksi 50’ye yakın soğukta kıvranan köylümüze
yem bitkileri parası ödenmedi. Kasım ayında ödenmesi gereken yem bitkileri
parası şu anda ödenmedi. Şu anda samanın kilosu Ardahan’da 280 bin liradan, 350
bin ile 400 bin arasında satılıyor ve çiftçiler perişan olmuş. Hâlen daha
Bakanlık, ne hikmetse, yem bitkilerini ödemiyor. Ne zaman ödenecek bu yem
bitkileri parası? Bahara mı ödenecek? Bahara zaten gerek kalmıyor, kar
kalktıktan sonra hayvanlar düze çıkıyor, otluyor. Ama şu anda sizden rica
ediyorum, eksi 35, 40, 50 derece olan bölgede yem bitkileri derhâl ödensin.
Niye ödensin? O insanlar orada vatan bekçiliği yapıyorlar, sınırda bekçilik
yapıyorlar. Hâlen bu soğukta o vatanı bekliyorsa, o insanlara bizim vefa
borcumuz var. Büyük Millet Meclisi olarak, Hükûmet
olarak rica ediyorum, derhâl… Hatta Tarım Bakanını ben Ardahan’a davet
ediyorum, gelsin Kars’ı, Ardahan’ı, Iğdır’ı gezsin, yani görsün bir oradaki
insanları. Ne olur, bir heyet kuralım gidelim. Gidin bakalım, (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız. ENSAR ÖĞÜT
(Devamla) - Ardahan’daki esnaf, Kars’taki, Iğdır’daki, Erzurum, Van, Ağrı,
bütün esnaf perişan. Siftah yapmadan dükkânı kapatıyorlar; açıyorlar, dükkânı
kapatıyorlar. İşte, doğu milletvekilleri burada, bu kış gününde, kıyamet
gününde, esnaf çekini ödeyemiyor, bonosunu ödeyemiyor, vergisini ödeyemiyor,
banka kredisini ödeyemiyor. Derhâl esnafın vergisi ve banka kredi borçları
faizsiz en az dört ay ertelensin. O esnaf orada eğer bizim insanımızsa o esnafa
bir şey vermek gerekiyorsa mutlak surette esnafımıza sahip çıkalım, köylümüze
sahip çıkalım, halkımıza sahip çıkalım. Bu nedenle, benim
vermiş olduğum kanun teklifimin kabul edileceğini umuyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öğüt. Önerge hakkında
söz isteyen, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu. Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize
saygılar sunuyorum. Arkadaşlar, Sayın
Öğüt’ün verdiği teklifte… Yüce Allah kimseye afet vermesin. Sel, deprem; bu,
mala da gelir ürüne de gelir. Bu Yasa işlemeyen bir yasa. Diyor ki: Örneğin,
bir don olayı oldu, tüm ürünü dondu köylünün, tüm ürünleri dondu. Yasa diyor
ki: Mal varlığının -dikkatinizi çekerim, ahırı da, ineği de işte evdeki her
şeyi, evi de, hepsinin diyor- yüzde 40’ını kaybedeceksin. Değerli
milletvekilleri, bir ürün… HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sigorta… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bir dakika geleceğim. Bu 2090 sayılı Yasa sigortayı
kapsamıyor, iki ayrı yasa. Şimdi, tabii, bir
kere bu Yasa işlemeyen bir yasa. Bir yasa işlemiyorsa gelin, bu Yasa’yı
değiştirelim. Diyoruz ki, bugün hepimize, hepimizin ilinde hepimizin başına
gelebilir arkadaşlar. Gelin, bu Yasa’yı değiştirelim. İlla, sigorta, tarım
ürününü… HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Gel, gel! FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Oraya geleceğim şimdi. … ödüyor, ama tarım ürünü dışında -diyelim ki yangın, diyelim
ki sel, yani illa tarım ürünü dışında- diğer mallara geleceklerde sigorta
kapsamı yok. Ama gelin, bu Yasa’yı değiştirelim. Bu Yasa’da kaybettiği değerin
yüzde 40’ını -mal varlığının yüzde 40’ı değil- yapalım ki yarın bu insanlara
yardım edebilesiniz. Yani, bunlar sizin elinizi açmak için… Sayın Öğüt’ün
teklifi geçen yıl aynı şekilde 10 kez ben vermiştim bu Yasa… 10 kez burada
konuştum. Bu Yasa’yı bir türlü değiştirmiyorsunuz. Yani, bu Yasa hepimize
lazım. Örneğin, tarımsal
sigortaya gelince: Geçen yıl ilk defa uygulandı ve burada ben TARSİM’e teşekkür ediyorum -TARSİM, yani sigorta
şirketlerinin oluşturduğu şirket, tarımsal ürünlerle ilgili- ama,
burada aksaklıklar var. Burada, daha henüz köylümüz yeterince sigorta bilincine
ulaşmadı. Yani, burada diyor ki, ben… Örneğin, bir kayısıda çiçek dönemini
kapsamıyorsa benim köylüm diyor ki: “Niye sigorta ödeyeyim?” Esas onun mevsimi,
don mevsimi çiçek dönemini kapsıyor. Eğer bir şeyi sigorta yapıyorsan tam
sigorta yapacaksın. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) - Malatya çok iyi… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Beyefendi, en çok destek biz verdik, doğru, ama çiçek
döneminde sigorta ediyorsanız bunu da kapsatacaksınız, mecbursunuz. Bir sigorta
klozları vardır, o klozda
her ürünün belli mevsimleri vardır, o mevsimine göre ürün bazında belli klozu alıp bunu yapmanız lazım. Biz şunu istiyoruz: Çiçek
döneminde de eğer sigorta yapıyorsanız o zaman bunu yapacaksınız. Önce Tarım
Bakanlığının Koruma Kontrol Genel Müdürlüğü ile Tarımsal Üretim Genel Müdürlüğü
bir anlaşsın, bunlar bir kere anlaşsın. Yani, tarım sigortalarında bunlar
arasında farklılıklar var, görüş farklılıkları var. Eğer tarım ürünlerinde
sigorta yoksa, tabii afet de kabul etmiyor sayın
milletvekilleri, bir genel müdürlük. Bu açıdan, bir
kere 2090 sayılı Yasa’yı gelin, değiştirelim. Burada illa Sayın Öğüt’ün teklif
ettiği “yüzde O açıdan, Sayın
Öğüt’ün teklif ettiği gibi… Gelin, illa “kayıp ürünün yüzde 40’ı” demeyelim.
Hep beraber karar verelim. Bu yasayı buraya -bugün kabul edin- getirelim, hep
beraber, yüzde kaç diyorsanız onu kabul edelim arkadaşlar. Bu
kadar da açık. Onun için, bir
kez daha Sayın Öğüt’e teşekkür ediyorum. Bu yasayı hepiniz
kabul ederseniz, çiftçimizin, köylümüzün ve tabii afete uğrayan
vatandaşlarımızın mağduriyeti gider. Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aslanoğlu. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir,
karar yeter sayısı vardır. Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmına geçiyoruz. VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR A) Sözlü Sorular ve Cevapları 1.-Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, bazı sınır kapılarının dinî bayramlarda açılmasına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/176) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı 2.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, bazı belediye
başkanları hakkında bir işlem yapılıp yapılmadığına ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/184) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 3.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, belediyelerin
sosyal yardımlarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/191) ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 4.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, belediyelerin
sosyal yardım yaptığı kişilere ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/192) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, bir köy ilköğretim
okulunun yapım ihalesine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/193)
ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 6.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Bandırma’da
bazı cadde isimlerinin değiştirilmesine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/240) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 7.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın,
Celal Bayar anıt mezarına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/253) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 8.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, polis müdahalesiyle
meydana geldiği iddia edilen bazı ölüm olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/261) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 9.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Demirci
kasabasının Aksaray’a bağlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru
önergesi (6/267) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 10.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
Antalya’nın katı atık ayrıştırma tesisi ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/288) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 11.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
Antalya’daki bir sanayi sitesinin güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/289) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 12.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
ücretsiz dağıtılan kömürlerin hava kirliliğine yol açtığı iddialarına ilişkin
İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/293) ve İçişleri Bakanı Beşir
Atalay’ın cevabı 13.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün,
Antalya toptancı halindeki iş yerlerinin kira artışına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/304) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı 14.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın,
ülkemiz üzerinden yapılan insan kaçakçılığına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/305) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 15.- Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın,
Çankırı Belediye Başkanı hakkındaki soruşturma iznine ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/307) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı 16.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın,
yurtiçi uçuşlardaki genel bilgi toplama uygulamasına ilişkin İçişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/319) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı 17.- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, uyuşturucu
kaçakçılığı kapsamında dağıtılan ikramiyeye ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/340) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 18.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Niksar
Belediyesinin arsa ihalelerine yönelik iddialara ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/355) ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay, gündemin “Sözlü Sorular”
kısmının 1, 5, 7, 8, 9, 19, 29, 32, 38, 57, 58, 62, 71, 72, 74, 86, 107 ve
121’inci sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdi. Şimdi, bu
soruları sırasıyla okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
25.10.2007 Ensar Öğüt Ardahan Dini Bayramlarımızda,
ailelerinin bir kısmı Suriye’de olan ve Güneydoğu’da yaşayan vatandaşlarımız,
bayram günleriyle sınırlı olsa da sınır geçişlerinin serbest bırakılmasıyla bir
araya gelmektedir. En azından bu mutlu günlerde hasret gideren
vatandaşlarımızın mutluluğunu görmek hepimizi duygulandırmaktadır. Tıpkı Güneydoğu
Bölgemizde yaşayan vatandaşlarımız gibi, Kars, Ardahan, Iğdır ve Artvin
illerimizde yaşayan bölge halkımızın da akrabalarının bir kısmı Gürcistan’da
bulunmaktadır. Sınırların kaldırıldığı, duvarların yıkıldığı, globalleşen dünyada insanlarımız, çok kısa mesafelerde olan
akrabalarını görememelerinin üzüntüsünü yıllarca yaşamışlardır. 1) Kars, Ardahan,
Iğdır ve Artvin illerimizde yaşayan vatandaşlarımızın Gürcistan’da yaşayan
akrabalarını görebilmeleri ve hasret giderebilmeleri için Türkgözü,
Aktaş, Dilucu ve Sarp sınır
kapılarımızı dini bayramlarda açmayı düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını
saygılarımla arz ederim. Hasan
Özdemir Gaziantep Belediyelerimiz,
Türkiye Cumhuriyetinin resmi kurumlarıdır ve Anayasa ve yasalar çerçevesinde
kendisine verilen görevleri ifa etmekle yükümlüdürler. Belediyelerimizin
seçimle işbaşına gelen Başkanları da kamu görevlisidir. Türkiye Cumhuriyeti’ne
ve Onun bölünmez bütünlüğüne bağlı olmaları gerekir. Ancak, “Biz devlete ve PKK’ya eşit mesafedeyiz” gibi talihsiz
açıklamaları olan, makam otomobiliyle bölücü terör örgütü mensuplarının taziye
ziyaretine giden ve çatışmada öldürülen PKK’lı teröristlerin cenazeleri için
ambulans tahsis eden, yayın organları olan Roj TV’de
terör örgütünün propagandasını yapan ve aynı zamanda devletin görevlisi olup
devletten maaş alan bazı belediye başkanlarının halen görevde olduğu açıktır. Bu çerçevede, sorularım aşağıdadır: 1) Türkiye
Cumhuriyetinin bölünmez bütünlüğüne ve ulus devlet yapısına ters düşen bu tür
beyan ve yardımlar nedeniyle hükümet olarak neler yaptınız, hangi önlemleri
aldınız ya da almayı düşünüyorsunuz? 2) Hangi belediye
başkanları hakkında soruşturma açılmıştır? Soruşturma açılmışsa, soruşturma
açılma tarihleri ve tamamlanma tarihleri nelerdir? 3) Bu
soruşturmalar sonucunda, hangi belediye başkanı hakkında ne gibi işlemler
önerilmiştir? Önerilen bu işlemleri uyguladınız mı? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
soruların İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. 06.11.2007 Av.
Rıdvan Yalçın Ordu Soru: Ülkemizde belediyeler
eliyle milyonlarca vatandaşımıza ayni ve nakdi yardımlar yapılmakta ve
özellikle bu işler için kutsal günler seçilmekte, iftar çadırlarıyla da bu
hayır işleri belediye başkanları ve bazı kişi ve kurumların reklam alanı haline
dönüştürüldüğü izlenmektedir. Bu itibarla; a) Belediyeler
eliyle yapılan bu ayni ve nakdi yardımların bakanlığınız ya da başka bir kurum
tarafından denetiminin yapılıp yapılmadığı hususunun açıklanmasını arz ederim. b) Belediyelerin
büyük meblağlar tutan bu yardımları bütçelerinde yer alan bir kalemden yapıp
yapmadığı hususunun açıklanmasını arz ederim. c) Bir bütçe
disiplini içerisinde yapılmıyorsa bu yardımlar hangi kişi ya da kurumlardan,
hangi ölçüye göre, hangi karşılık vaadiyle temin edilmekte olduğu hususunun
açıklanmasını arz ederim. d) Bu yardımların
belediyelerce kimlere, hangi kriterlere göre
dağıtılmakta olduğu, hususunun açıklanmasını arz ederim. Saygılarımla. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
soruların İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. 06.11.2007 Av.
Rıdvan Yalçın Ordu Soru: Ülkemizde
belediyeler eliyle milyonlarca vatandaşımıza ayni ve nakdi yardımlar yapılmakta
ve özellikle bu işler için kutsal günler seçilmekte, iftar çadırlarıyla da bu
hayır işleri belediye başkanları ve bazı kişi ve kurumların reklam alanı haline
dönüştürüldüğü izlenmektedir. Bu itibarla; a-) Belediye
teşkilatlarında yapılan ayni ve nakdi yardımların yardım edenler ve yardım
alanlar bakımından kayıtların bulunup bulunmadığı, b-) Yardım
edenler ve alanların kaydı bulunmuyorsa bu hususun devlet geleneğimizle
bağdaşıp bağdaşmadığı, c-) Kaydı
bulunuyorsa bütün belediyelerin ancak özellikle onaltı
büyük şehir ve büyük şehirlerin ilçe belediyelerin hangi kaynakla kaç kişiye ne
miktar hangi kişi ve kurumlardan temin ederek 31 mart
2004 tarihinden bu yana yardım yaptıklarını ç-) Belediyelerce
yapılan ayni ve nakdi yardımların bir düzene bağlanıp bağlanmasının düşünülüp,
düşünülmediği, d-) Kaydı
bulunuyorsa yardım edenlerin belediyeler ile ticari işlerinin bulunup
bulunmadığının araştırılması için isimlerinin açıklanması e-) Kaydı
bulunuyorsa yardım edilenlerin yardıma müstahak olup olmadığının araştırılması
için isimlerinin açıklanması, sorularının cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun
İçişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Beşir Atalay tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Dr.
Reşat Doğru Tokat Soru: Tokat İli
Erbaa İlçesi Hacıpazar Köyü İlköğretim
okulu yapım ihalesi Tokat Valiliğince iptal edilmiştir. Hacıpazar Köyü İlköğretim okulu
ihalesi tekrar yapılacak mıdır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına, Aşağıdaki sorumun
İçişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Beşir Atalay tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. 21/11/2007 Ufuk
Uras İstanbul Balıkesir’in
Bandırma İlçesi Belediye Meclisi, Belediye Başkanının Başkanlığında 06/10/2007 tarihinde toplanarak “Uğur Mumcu Caddesi’nin
adını Mehmetçik Caddesi” ve “Ahmet Taner Kışlalı Caddesi’nin adını Şehitler
Caddesi” olarak değiştirmiştir. Gelen tepkiler üzerine yapılan açıklamada;
caddelerin adının ideolojik kaygılarla değiştirilmediğini, şehit olan
Mehmetçiklerin adının yaşatılması amacıyla değişikliğe gidildiği açıklanmıştır.
Bu bağlamda; 1- AK Parti
Belediyesi’nin yakın tarihimize mal olmuş isimlerle oynamak yerine NATO Caddesi
gibi cadde isimlerini değiştirmesi daha uygun olmaz mıydı? 2- Her fırsatta
“farklılığımız zenginliğimiz” deyip Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı gibi
isimlerle Mehmetçik simgesini karşı karşıya getirmek gibi tutum kabul
edilebilir mi? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim. İsmet Büyükataman Bursa Üçüncü Cumhurbaşkanımız Merhum Celal Bayar’ın
Anıt Mezarı Bursa İli Gemlik İlçesi Umurbey
Beldesinde bulunmaktadır. Anıt Mezarımız son derece bakımsız durumdadır. Buna göre: 1- Bursa İli
Gemlik İlçesi Umurbey Beldesinde bulunan Celal Bayar
Anıt Mezarı için 2008 yılı bütçesinden ödenek ayrılmış mıdır? 2- Söz konusu
Anıt Mezarın bakımı, onarımı ve korunması için Bakanlığınızın düşünceleri
nelerdir? 3- Celal Bayar
Anıt Mezarının bakım, onarımı ve korunması için Bakanlığınız bütçesinden ödenek
ayrılmaması durumunda Anıt Mezarın çürümeye terk edilmesi sizce doğru mudur? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla İçişleri Bakanı
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
27/11/2007 Kamer
Genç Tunceli A- Avcılarda
polis tekmesi ile ölen Feyzullah Efe, B- İstanbul’da
nezarete alınan Ahmet Aslan’ın ölümü, C- Gökhan Belgüzar’ın Bakırköy, Osmaniye Polis Karakolunda ölümü, D- Edremit’de gözaltına alınan Özgün Ünal’ın ölümü, E- İzmir
Bornova’da nezarette Haşim Balık’ın ölümü, F- Nijeryalı Festus Okey’in karakolda kurşunla ölümü, G- Aydın’da Resul
Aydemir’in polis dövülmesi sonucunda öldüğü iddiaları, H- Sapanca’da
nezarete alınan Ahmet Şahin’in ölümü, I- İzmir’de polis
kurşunu ile ölen Baran Tursun. 1- Son zamanlarda
Bakanlığınıza bağlı kurumlarda meydana gelen bu ölümler hakkında ne gibi
işlemler yapılmıştır? 2- Bu olaylarda
sorumlu olması gereken üst düzey yöneticiler hakkında herhangi bir ceza uygulanmış
mıdır? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun
İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak cevaplandırılması
için gereğini arz
ederim. 27.11.2007 Osman
Ertuğrul Aksaray
Soru: Yüksek Seçim
Kurulu tarafından 21.05.2006 tarihinde yapılan Konya/Emirgazi İlçesine bağlı
Demirci Kasabasının, Aksaray Vilayeti’ne bağlanması hususundaki referandum
sonuçları aşağıdaki gibidir. Toplam Seçmen :
1406 Kullanılan Oy :
1004 Evet Oyu : 992 Hayır Oyu : 8 Geçersiz : 4 Bu Referandum
sonucunun gereğini ne zaman gerçekleştireceksiniz? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim. Tayfur
Süner Antalya
Antalya Merkez’de
yaşayan 800 bin kişinin her gün ürettiği bin tona yakın çöp, kentimizin
geleceğini tehdit etmektedir. Kızıllı Köyü’nde Büyükşehir Belediyesinin yapmış
olduğu çöp depolama alanının kısa sürede dolması, katı atık ayrıştırma tesisinin
yapılmasını zorunlu hâle getirmektedir. Soru 1: Antalya
Merkez’de bir katık atık ayrıştırma tesisinin yapılması için Bakanlığınızca bir
çalışma yürütülmekte midir? Soru 2: Ayırma
yöntemi ile çöplerin yüzde 80’i geri kazanılabilmektedir. Çevre sağlığı ve
temizliği için turizmin başkenti olan ilimizde bir katı atık ayrıştırma tesisi
yapmak için Bakanlığınızca bir ödenek ayrılmış mıdır? Soru : Katı atıkların
depolanması için Antalya Büyükşehir Belediyesi ne kadar para harcamıştır? Kızıllı’da bulunan çöp depolama alanı kaç metrekaredir? Bir
katı atık ayrıştırma tesisi yapılarak, milyonlarca YTL ve binlerce metrekare
alandan tasarruf etmek mümkün müdür? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim. Tayfur
Süner Antalya
Antalya’daki
Akdeniz Sanayi Sitesi’ndeki iş yerlerinde son zamanlarda çok sayıda hırsızlık
olayı meydana gelmektedir. Sanayi sitesinde bir karakol olmadığı için burası
hırsızların ve madde bağımlılarının uğrak yeri olmuştur. Sanayi sitesine ait 4
dönüm arsa, Antalya Emniyet Müdürlüğüne karakol yapması için tahsis edilmiştir.
Ancak bu arsa da yıllardır boş durmaktadır. Soru 1 – Sanayi
sitesinde yıllardır boş duran arsaya bir karakol yapmak için Bakanlığınızca bir
çalışma var mı? Bu karakolun yapımı için gerekli ödenek Bakanlığınızca ayrılmış
mıdır? Soru 2 –
Hırsızlık olayının önüne geçebilmek için MOBESE sistemine Akdeniz Sanayi
Sitesi’nin dâhil edilmesi ve bunların kameralarla kontrol edilmesi için
tarafınızca bir çalışma yapılmakta mıdır? Soru 3 – Uzun
zamandır sanayi içerisinde park hâlinde duran ve görüntü kirliliği yaratan
arızalı araçların çekilmesi için bir çalışma içinde misiniz? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim. Tayfur
Süner Antalya Soru 1 –
Belediyeler tarafından denetimler sonucu toplatılan kaçak kömürlere ne
yapılmaktadır? Bu kömürler “hayır” adı altında devlet yolu ile muhtarlar ve
kaymakamlar tarafından tekrar halkımıza mı dağıtılmaktadır? Soru 2 –
Belediyeler tarafından gerçekleştirilen kalitesiz kömür dağıtımı sonucunda
oluşan hava kirliliğini azaltmak için ne gibi uygulamalar yapıyorsunuz? Eğer
yaptığınız uygulamalar yeterli ise artan hava kirliliğini nasıl izah
ediyorsunuz? Soru 3 – Doğal
gaz kullanılan illerimizde havanın daha temiz olması gerekmez mi? Doğal gaz
dağıtımı yapılan yerlerde oturanların hâlâ kömür yakmaya devam ederek halk
sağlığını bozmaya hakkı var mı? Bakanlığınız bu konuda niçin tedbir
almamaktadır? Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak yanıtlanması
için gereğini arz ederim. 12.12.2007 Hüsnü
Çöllü Antalya Antalya toptancı
hal kompleksinde, mülkiyeti Antalya Büyükşehir
Belediye Başkanlığına ait olan iş yerlerinde 2008 yılı kira artış oranının
yüzde 30 düzeyine ulaştığı bildirilmektedir. Bu kapsamda; 1 – Antalya
toptancı hal kompleksindeki iş yerlerinde kira artış
oranları 2005, 2006 ve 2007 yıllarında ne olmuştur? Enflasyonun yüzde 9-10
düzeyinde bulunduğu bir ortamda, 2008 yılı artışının yüzde 30 düzeyinde
belirlenmesinin gerekçesi nedir? 2 – Antalya
toptancı hal kompleksindeki iş yerlerinin kira artış
oranının enflasyon oranı ya da makul bir düzeye çekilmesi için bir girişimde
bulunacak mısınız? 3 – Belediyelerin
belirlediği kira artışlarının genellikle yargıya taşınması ve uzun süreçlerden
sonra bir sonuca ulaşılabilmesi karşısında, bu alanda uygulamada karşılaşılan
sorunları gidermeye yönelik yeni bir düzenlemeye gidilecek midir? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın İçişleri Bakanı Beşir Atalay tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını
arz ederim. Hasan
Çalış Karaman Son yıllarda
artış gösteren insan kaçakçılığı birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de sorun
olmaya devam etmektedir. Mutlu bir dünya umuduyla yola çıkan mülteciler, AB
ülkelerine, ülkemiz üzerinden kaçak yolla geçmek istemektedirler. Bu geçişlerin
büyük bir kısmı da kara sularımızla toplu ölümlerle sonuçlanmaktadır. 1- Ülkemiz
üzerinden yapılan insan kaçakçılığının önlenmesi konusunda hangi çalışmalar
yürütülmektedir? Bu çalışmaları yeterli buluyor musunuz? 2- Son beş yıl
içinde bu konuda yakalanan kişi sayısı kaçtır? Bu kişilere ne gibi bir yasal
işlem uygulanmaktadır? 3- Bu konuda daha
fazla tedbir almayı düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 14.12.2007 Ahmet
Bukan Çankırı Çankırı Belediye
Başkanı İrfan Dinç hakkında Şule Ağhan adlı bir şahıs
08.02.2007 tarihinde evrakta sahtecilik ve görevi kötüye kullanma suçlamaları
ile Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunmuştur. Yapılan soruşturmada 4483
yasa gereğince İçişleri Bakanlığından soruşturma izni istenilmiş olup bugüne
kadar bir cevap gelmemiştir. Bu nedenle, - Çankırı
Belediye Başkanının soruşturulmasına izin verecek misiniz? - Verecekseniz ne
zaman vereceksiniz? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın İçişleri Bakanı Beşir Atalay tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını
arz ederim. Hasan
Çalış Karaman Havaalanlarımızda
yurt içi uçuşlar sırasında yolculara yönelik polis tarafından Genel Bilgi
Toplama uygulaması başlatılmıştır. 1- Kaç
havaalanımızda bu uygulama başlatılmıştır? Uçakla yurt içi seyahat eden tüm
yolculara uygulanmakta mıdır? 2- Bu uygulamanın
yurt dışı örnekleri var mıdır? Hangi ülkelere uygulanmaktadır? 3- Uygulamayı
başka ulaşım araçlarında da yaygınlaştırmayı düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması hususunda gereğini arz ederim. 26.12.2007 Rıdvan
Yalçın Ordu Soru: 1- 2002 yılı
itibarıyla bugüne kadar uyuşturucu kaçakçılığı kapsamında kaç lira ikramiye
dağıtılmıştır? Açıklamanızı arz ederim. Saygılarımla. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki sorumun
İçişleri Bakanı Sayın Prof. Dr. Beşir Atalay tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını, Arz ederim. Reşat
Doğru Tokat Soru: Tokat yerel
basınımızda, bir firma sahibi tarafından, Niksar İlçemizde Belediye
Başkanlığınca sanayicilerimize arazi tahsisi amacıyla yapılan arsa ihalelerinde
yolsuzluk ve usulsüzlük yapıldığına dair iddialar yer almıştır. Söz konusu
iddialar ile ilgili olarak herhangi bir inceleme ya da soruşturma yapılmış
mıdır, yapıldı ise neticesi nedir? BAŞKAN – Soruları
cevaplandırmak üzere, İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay. Buyurun Sayın
Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar) İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; biraz
önce Başkanlık Divanımızca okunan sözlü sorulara cevap vermek üzere
huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Okunan sorulara sırasıyla,
mümkün olduğunca zamana da sığarak cevap vermeye çalışacağım. Sayın Ensar Öğüt’ün sorusu: Kars, Ardahan, Iğdır ve Artvin
illerimizde yaşayan vatandaşlarımızın, Gürcistan’da yaşayan akrabalarını
görebilmeleri ve hasret giderebilmeleri için bazı sınır geçişlerinin
kolaylaştırılmasının düşünülüp düşünülmediği sorulmaktadır. Önce,
Türkiye-Suriye sınırındaki uygulamayla ilgili kısa bir bilgi sunayım: Suriye
sınırında bu uygulama söz konusu. Türkiye-Suriye hududunda 50
kilometrelik hudut şeridi içerisinde oturan akraba vatandaşların, dinî
bayramlarda tel örgülerin arkasında bayramlaşmalarının nahoş görüntülere sahne
olması, iki ülke akraba vatandaşlarının daha iyi koşullar altında
bayramlaşmalarını temin etmek amacıyla, Türkiye-Suriye sınırında bulunan
valiliklerimiz Suriyeli muhataplarıyla değişik tarihlerde protokol yaparak, söz
konusu akraba vatandaşların dinî bayramlarda idari mektup ile birbirlerini
evlerinde ziyaret etmeleri konusunu kararlaştırmışlardır. Bu
kararlarının Başbakanlık, Bakanlığımız ve Dışişleri Bakanlığınca da uygun
görülmesi üzerine, Bakanlığımızın 19/01/2003 tarihli
oluru ile Suriye sınırında bulunan hudut kapılarında Türk ve Suriyeli
akrabaların dinî bayramlarda yüz yüze bayramlaşmaları veya idari mektup
sisteminden faydalanılarak birbirlerini günübirlik veya yatılı olarak,
evlerinde ziyaret etmeleri uygun görülmüştür. Bu konudaki şartların
belirlenmesi Türkiye-Suriye sınırındaki valiliklerin takdirine bırakılmıştır. Tabii, öncelikle,
bir tespit yapmak gerekirse: Suriye sınırında mukim vatandaşlarımızın karşı
taraftaki akrabalarını idari mektup sistemiyle ziyaret etmelerine imkân
sağlayan ikili anlaşmalar ve iç mevzuat yapısı Türkiye Cumhuriyeti ile Gürcistan
Cumhuriyeti arasında mevcut değildir. Ancak, bu durum herhangi bir mağduriyete
de neden olmamaktadır. Bölge milletvekillerimiz de bunu gayet iyi biliyorlar,
soru sahibi milletvekilimiz de. Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Gürcistan Hükûmeti Arasında Vize Kolaylığı Anlaşması çerçevesinde,
karşılıklı olarak vize muafiyeti uygulamasına 10 Şubat 2006 tarihinde
başlanmıştır. Söz konusu uygulamayla, Türkiye ve Gürcistan vatandaşları,
karşılıklı olarak yapacakları seyahatlerde azami doksan gün ikamet etmek süreli
vizeden muaf tutulmuşlardır. Dolayısıyla, pasaport hamili her Türk vatandaşı,
vizeye ihtiyaç duymadan Gürcistan’a geçiş yapabilmektedir. Sadece 2007 yılında,
Gürcistan’a gitmek için pasaport talebinde bulunan vatandaşlarımıza verilen
pasaport sayısı 8.893’tür. Gürcistan vatandaşları da Türkiye’ye gelebilmek için
aynı hakka sahiptir. Nitekim, 2007 yılında, Gürcistan
vatandaşı 629.785 kişi ülkemize giriş yapmıştır. Görüleceği üzere,
çok sıkı bir giriş-çıkış trafiği yaşanmaktadır ve bu alandaki ilişkiler gün
geçtikçe gelişmektedir. Ayrıca, Gürcistan ile akrabalık bağı olan
vatandaşlarımızın bayramlarda görüşme talebiyle ilgili olarak Bakanlığımıza
bugüne kadar intikal etmiş herhangi bir resmî müracaat da olmamıştır. Bu vesileyle
şunları da ifade etmek istiyorum: Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmet olarak, tüm dünya ülkeleriyle olduğu gibi,
özellikle komşu ülkelerle ikili ilişkilerimize büyük önem veriyoruz. Özellikle
Gürcistan’la ilişkilerde katettiğimiz mesafe, iki
ülkenin ve iki ülke halklarının yararına sonuçlar doğurmuştur. Bu alanda yapılan
çalışmalara şöyle bir göz atarsak: Türkiye, Gürcistan’ın bağımsızlığını 16
Aralık 1991 tarihinde tanımıştır. İki ülke arasında 21 Mayıs 1992 tarihinde
diplomatik ilişki kurulmasına dair protokol imzalanmıştır. İki ülke arasındaki
ilişkiler, Gürcistan’ın bağımsızlığını kazanmasından itibaren bu ülkeye
verdiğimiz destek ve yardımlar çerçevesinde dostluk ve iş birliği temelinde
gelişmektedir. Gürcistan’daki
gelişmeler Türkiye'nin Orta Asya ve Azerbaycan’a açılımını da etkileyecek
niteliktedir. Bu nedenle, Gürcistan’a, imkânlar ölçüsünde siyasi ve ekonomik
destek sağlanmaya gayret edilmektedir. Türkiye bu desteğini uluslararası
platformlarda da sürdürmektedir. Gürcistan’ın, Rusya Federasyonu dışındaki komşuları
içinde en yakın ve kapsamlı ilişkide bulunduğu ülke şu anda Türkiye’dir.
Gürcistan yönetimi de Türkiye'nin rolü ve ağırlığını giderek daha fazla
anlamakta ve ülkemizin, en güvenilir komşusu olduğunu bilmektedir. Biraz önce de
bahsettiğim gibi, 2006 Şubat ayında, doksan güne kadar ziyaretlerde karşılıklı
olarak vizenin kaldırılması Gürcistan’da büyük yankı bulmuş ve ilişkilerde yeni
bir dönüm noktası olarak nitelenmiştir ve ikili ilişkilerimizde diğer boyutlar
gelişmiştir. Daha önce haftada 3 olan İstanbul-Tiflis Türk Hava Yolları
seferleri önce 4’e, ardından da haftada 7’ye çıkmıştır ve vizelerin karşılıklı
kaldırılmasıyla bu karşılıklı ziyaretler çok artmaktadır. Bir Türk şirketi
tarafından modernize edilen ve işletmesi üstlenilen Batum
Uluslararası Havalimanı 26 Mayıs 2007 tarihinde işletmeye açılmıştır. Bu
havalimanının bir özelliği, biliyorsunuz, Türkiye tarafından da bir iç hat
terminali gibi kullanılmasıdır şu anda. Son olarak
Gürcistan Başbakanının Türkiye ziyareti ve Sayın Cumhurbaşkanımızın
Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Projesi temel atma töreni vesilesiyle 20-21 Kasım
2007 tarihlerinde Tiflis’e bir ziyareti gerçekleşmiştir. Dolayısıyla,
Gürcistan’la giderek neredeyse Batum Havaalanı ve
bizim yakın illerimiz arasında zaten çok daha rahat gidiş gelişler olacaktır
ama o konuda bir teklif gelirse o da değerlendirilebilir. Teşekkür
ediyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir’in, bazı
belediye başkanları hakkında bir işlem yapılıp yapılmadığına ilişkin sorusuna
cevap veriyorum: Bildiğiniz üzere,
merkezî yönetim ile yerel yönetimler arasındaki ilişkilerin esası,
Anayasa’mızın 127’nci maddesiyle düzenlenmiştir. Bu maddede, görevleri ile
ilgili bir suç sebebiyle hakkında soruşturma veya kovuşturma açılan mahallî
idare organları veya bu organların üyelerinin, İçişleri Bakanı tarafından,
geçici bir tedbir olarak kesin hükme kadar görevden uzaklaştırılabileceği hükmü
yer almaktadır. Ayrıca, merkezî idarenin, mahallî idareler üzerinde, mahallî
hizmetlerin idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu
görevlerinde birliğin sağlanması, toplum yararının korunması, mahallî
ihtiyaçların gereği gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve
usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahip olduğu hususu da Anayasa’nın
amir hükmüdür. Anayasa’mızın bu hükümleri temelinde, ilgili kanunlarda ve alt
mevzuatta ayrıntılı düzenlemeler yer almaktadır. Anayasa’mızda yer alan,
görevden uzaklaştırma tedbiri, Belediye Kanunu’nun da 47’nci maddesinde daha
ayrıntılı şekilde ifadelendirilmiştir. Burada, memur
yargılanması kapsamında, belediye başkanlarını da ilgilendiren, 1999 yılında
yürürlüğe giren, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması
Hakkında Kanun ile ilgili uygulamalarımızdan da birkaç cümleyle bahsetmek
istiyorum. Bu Kanun kapsamında, belediye başkanları ve belediye meclis üyeleri
hakkında, ön inceleme izni verilmesi veya verilmemesi, soruşturma izni
verilmesi veya verilmemesi yetkisi İçişleri Bakanına aittir. Valiliklerimizden
gelen öneriler, Bakanlığıma bağlı mahallî idareler kontrolörleri ve mülkiye
müfettişlerinin raporları doğrultusunda, bu yetki de titizlikle
kullanılmaktadır. Ayrıca, kullandığımız tüm bu yetkiler, her zaman, idari
yargıya ve Danıştaya itiraz yoluyla götürülebilmektedir.
Belediyelerin mali işlemleri dışında kalan diğer idari iş ve işlemler üzerinde,
Anayasa’nın tanımladığı vesayet yetkisi kapsamında, mutat genel denetim yetkisi
de bu şekilde uygulanmaktadır. Yukarıda yapılan
açıklamalar çerçevesinde, Anayasa’nın 127’nci maddesi ve Belediye Kanunu’nun
47’nci maddesi gereğince ülke genelinde hâlen 16 belediye başkanı ve 5 belediye
meclis üyesi hakkında verilen görevden uzaklaştırma tedbiri devam etmektedir.
4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun
gereğince, yerel yönetimlerin iş ve işlemlerine ilişkin olarak sadece 2007
yılında sekiz yüz altmış altı onay verilmiş ve mevzuat çerçevesinde gereği
yapılmıştır. Sayın Özdemir’in
soru önergesinde belirttiği fiilleri işlediği iddia edilen belediye başkanları
ve belediye meclis üyeleri hakkında da mevzuatın öngördüğü tüm işlemler
zamanında, geciktirilmeksizin yapılmış, konular ilgili yargı mercilerine
intikal ettirilmiştir. Bu kapsamda, Bakanlığımızca 2005-2007 yıllarında kırk
dört konuda Diyarbakır, Hakkâri, Mardin, Van, Şanlıurfa, Şırnak, Batman ve
Tunceli’deki bazı belediye başkanları hakkında araştırma veya ön inceleme
yaptırılmıştır ve bunların gereği yapılmıştır. Burada tek tek
belediye başkanlarımızın isimlerine veya soruşturma konularına girmiyorum.
Yazılı olarak bunlar takdim edilebilir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biz İçişleri Bakanlığı olarak, yukarıda özetlemeye
çalıştığım yasal düzenlemeler çerçevesinde, gerek doğrudan ve gerekse ilgili
yargı mercileri tarafından Bakanlığımıza intikal ettirilen konuları ayrıntılı
olarak inceliyor ve gereğini yerine getiriyoruz. Makamı ve unvanı
ne olursa olsun, hiç kimsenin suç işleme özgürlüğü yoktur. Özellikle kamu
görevlilerinin, seçilmiş belediye başkanlarının veya belediye karar organları
üyelerinin bulundukları konumları kullanarak yasaları ihlal etmeleri kabul
edilemez. Kamu yönetiminin şeffaf, açık, hesap verebilir olması temel
prensiplerimiz arasındadır. Hiçbir konunun karanlıkta kalmasına, üstünün
örtülmesine izin vermeme konusundaki irademiz tamdır. Bu konulardaki
hassasiyetimizi bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kararlılıkla
sürdürmeye devam edeceğiz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın’ın,
belediyelerin sosyal yardımları ve bunların denetimlerine ilişkin sorusunun
cevabını sunuyorum: Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir ve kamu
hizmetlerinin sunumu belli kurallara bağlanmıştır. Kamu kurum ve kuruluşları,
başta Anayasa olmak üzere, yasalara ve ilgili diğer alt mevzuata uygun olarak
hizmetlerini yürütmek zorundadır. Belediyeler de, hizmetlerini, esas
itibarıyla, Belediye Kanunu, Büyükşehir Belediye Kanunu ve diğer ilgili
mevzuata uygun olarak yürütmektedirler. Ayrıca, Anayasa’nın 127’nci
maddesindeki hüküm gereğince, yerel yönetimler üzerinde merkezî yönetimin
vesayet yetkisi kapsamında denetim ve gözetim yetkisi vardır ve bu yetki, her
dönemde olduğu gibi bizim dönemimizde de etkin olarak kullanılmaktadır. Belediye Kanunu
belediyelerin yapacağı veya yaptıracağı işleri şu şekilde sıralamaktadır:
“Belediye, mahallî müşterek nitelikte olmak şartıyla; a) İmar, su ve kanalizasyon, ulaşım gibi kentsel alt yapı; coğrafî
ve kent bilgi sistemleri; çevre ve çevre sağlığı, temizlik ve katı atık;
zabıta, itfaiye, acil yardım, kurtarma ve ambulans; şehir içi trafik; defin ve
mezarlıklar; ağaçlandırma, park ve yeşil alanlar; konut; kültür ve sanat,
turizm ve tanıtım, gençlik ve spor; sosyal hizmet ve yardım, nikâh, meslek ve
beceri kazandırma; ekonomi ve ticaretin geliştirilmesi hizmetlerini yapar veya
yaptırır.” Bu, Belediye Kanunu’nda verilen
temel görev. Görüleceği üzere,
sosyal hizmet ve yardımları yapmak ve yaptırmak belediyelerin görevleri
arasında da sayılmaktadır. Aynı doğrultuda, belediyeler, sağlık, eğitim, spor,
çevre, sosyal hizmet ve sosyal yardım, kütüphane, park, trafik ve buna benzer
hizmetlerin yapılmasında, özellikle çocuklara, özürlülere, yoksul ve düşkünlere
yönelik desteklerde beldede dayanışma ve katılımı sağlamak, hizmetlerde
etkinlik, tasarruf ve verimliliği artırmak amacıyla gönüllü kişilerin
katılımına yönelik programlar da uygulayabilmektedirler. Belediyeler, bu yasal
hükümler çerçevesinde, Kanun’da belirtilen ve gider bütçesi içerisinde
gösterilen, dar gelirli, yoksul, muhtaç ve kimsesizler ile özürlülere yönelik sosyal
hizmet ve yardımlar yapabilmektedir. Bütün bu yardımlar Mahalli İdareler Bütçe
ve Muhasebe Yönetmeliği çerçevesinde yürütülmektedir. Belediyelerimiz
bu ayni ve nakdî yardımlarını yukarıda ifade ettiğim hükümler çerçevesinde
yürütmekle birlikte, yapılan yardımların bir düzen içerisinde yürümesi
açısından, 832 sayılı Sayıştay Kanunu’nun 105’inci maddesi çerçevesinde
Sayıştay Başkanlığının uygun görüşüyle yürürlüğe konulan kendi yönetmeliklerine
uygun olarak yürütmek durumundadırlar. Belediyelerimizin
tüm iş ve işlemleri, Belediye Kanunu’nun 55’inci maddesi kapsamında iç ve dış
denetime tabidir. Denetim, iş ve işlemlerin hukuka uygunluk, mali ve performans
denetimini kapsamaktadır. Dış denetim, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu hükümlerine göre özellikle mali konulara ilişkin olarak Sayıştay
tarafından yapılmaktadır. Ayrıca, belediyenin mali işlemler dışında kalan diğer
idari işlemleri hukuka uygunluk ve idarenin bütünlüğü açısından Bakanlığım
denetim elemanları tarafından da denetlenmektedir. Belediyelerimize
bağlı kuruluş ve işletmeler de yukarıda ifade ettiğim esaslar çerçevesinde
denetlenmektedir. Kaldı ki, Türkiye genelindeki farklı partilere mensup tüm belediyeler
imkânları çerçevesinde bu yardımları da yürütmektedir. Ben İçişleri
Bakanı olarak şunu da açıkça ifade etmek isterim: Hukuka ve insan onuruna
aykırı olarak yardım yapan, bu yardımlar vesilesiyle haksız kazanç sağlayan,
vatandaşlar arasında ayrım yapan yerel yönetimler varsa, bu konularda somut
bilgi ve belgeler varsa lütfen bize bildirin. Gereği neyse yapılacağı hususunda
da emin olmanızı dilerim. Ordu Milletvekili
Sayın Rıdvan Yalçın’ın, belediyelerin sosyal yardımlarına ilişkin kayıtların
tutulup tutulmadığı hakkındaki sorusuyla ilgili açıklamamız: Biraz önceki
soruya verdiğim cevaplar esas itibarıyla bu soru için de geçerlidir. İlave
olarak şunları ifade edebilirim: Belediyelerimiz de, tüm diğer resmî kurumlarda
olduğu gibi iş ve işlemlerine ilişkin kayıtlarını tutmakla yükümlüdürler.
Bunlar zaten belli
denetime tabidir. Bu kayıtların nasıl tutulacağı ilgili yönetmeliklerde de
vardır. Nitekim Belediye Kanunu’nun 27’nci maddesi kapsamında belediyelerin
kendi meclisleri içerisinde oluşturulan denetim komisyonları vasıtasıyla bir
önceki yıla ait gelir ve giderleri ile bunlara ilişkin hesap ve kayıt
işlemlerinin denetimi ayrıca yapılmaktadır. Biraz önce ifade
ettiğim gibi Sayıştayın denetimi vardır ve diğer
idari işlerde de Bakanlığımızın denetimi vardır. Dolayısıyla, belli bir bütçe
tekniği içinde belediyelerimiz sosyal yardımlara ilişkin, tabii ki, harcamaları
da kayıtlara geçmektedir. Şimdi burada… Tek tek,
hangi belediyemiz ne kadar yapmış, bunları biz belediyelerimizden istedik.
İsterlerse yazılı soruyla, ilgili milletvekillerimize onu da arz edebiliriz. Tokat Milletvekili
Sayın Reşat Doğru’nun… Tokat ili Erbaa ilçesi Hacıpazar
Köyü İlköğretim Okulu yapım ihalesinin Tokat Valiliğince iptal edildiğinden
bahisle, adı geçen ilköğretim okulu ihalesinin tekrar yapılıp yapılmayacağı
sorulmaktadır. Konu ile ilgili olarak Tokat Valiliğinden alınan bilgilere göre,
Tokat ili Erbaa ilçesi Hacıpazar Köyü İlköğretim
Okulunun ihalesi 6/8/2007 günü ihale komisyonunca
yapılmış ve ihaleye sekiz istekli katılmıştır. İsteklilerin belgelerinin eksik
ya da uygun olmadığı ihale komisyonu tarafından tespit edilmiş, bütün teklifler
reddedilerek, ihalenin iptal edilmesinin uygun olacağı 9/8/2007
tarihinde karara bağlanmıştır. Bu karar, ihale yetkilisi tarafından 4734 sayılı
Kamu İhale Kanunu’nun 39’uncu maddesi uyarınca 10/8/2007
tarihinde onaylanmıştır. İhalenin iptalinden günümüze kadar Kamu İhale Kurumuna
veya yargıya intikal eden herhangi bir itiraz da olmamıştır. Erbaa ilçesi Hacıpazar Köyü İlköğretim Okulu yapım işi, 2000 yılı nüfus
sayımı göz önünde bulundurularak, eski yılların taslak programlarında da yer
almaktadır. 2000 yılı nüfus sayımına göre köyün nüfusu 929 iken, 2007 yılı
adrese dayalı nüfus kayıt sistemine göre şu andaki nüfusunun 660’a düştüğü
tespit edilmiştir. Bunun üzerine, köyde mevcut beş derslikli okula ilave
yapılıp yapılmayacağı konusu ilköğretim müfettişlerince yeniden incelenmiştir.
İnceleme sonucunda, okulun 1 ila 8’inci sınıfı arasında 105 öğrencinin
bulunduğu, sınıf mevcutlarının 11-18 arasında değiştiği, okulların taşınma
yoluyla bu ihtiyacın sağlanmasının uygun olacağı, mevcut ilköğretim okulunun
fiziki şartlarının ilk 5 sınıfın eğitim-öğretimi için yeterli ve uygun olduğu
yönünde görüş belirtilmiştir. Köyün ileriki yıllarda nüfusuna göre bu karar
yeniden değerlendirilecektir. Sayın Ufuk
Uras’ın Bandırma’da bazı cadde isimlerinin değiştirilmesine ilişkin sorusu.
Biraz önce de ifade ettiğim gibi, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir ve
kamu kurum ve kuruluşlarının iş ve işlemleri belli kurallara bağlanmıştır. Kamu
kurum ve kuruluşları başta Anayasa olmak üzere yasalara ve ilgili diğer alt
mevzuata uygun olarak hizmetlerini yürütmek durumundadır; belediyeler için de
bu geçerlidir, Belediye Kanunu ve Büyükşehir Belediye Kanunu. Belediye
Kanunu’na göre, meydan, cadde, sokak, park, tesis ve benzerlerine ad vermek,
mahalle kurulması, kaldırılması, birleştirilmesi, adlarıyla sınırlarının
tespiti ve değiştirilmesine karar vermek, beldeyi tanıtıcı amblem, flama ve
benzerlerini kabul etmek belediye meclisinin görevleri arasında sayılmıştır.
Ayrıca, Kanun’da cadde, sokak, meydan, park, tesis ve
benzerlerine ad verilmesi ve beldeyi tanıtıcı amblem, flama ve benzerlerinin
tespitine ilişkin kararlarda belediye meclisinin üye tam sayısının salt
çoğunluğunun, bunların değiştirilmesine ilişkin kararlarda ise meclis üye tam
sayısının üçte 2 çoğunluğunun kararının aranacağı ve bu kararların mülki idare
amirinin onayıyla yürürlüğe gireceği esası da benimsenmiştir. Bu konudaki
ayrıntılı düzenlemeler, adres ve numaralamaya ilişkin yönetmeliklerle de
belirlenmiştir. Soru önergesiyle
ilgili olarak mahallinden alınan bilgilere göre, Paşabayırı,
Paşakonak ve Paşakent
mahalleleri sınırları içinde kalan Ordu Caddesi’nden başlayıp Ahmet Taner Kışlalı’dan devam eden ve Hamit Kaplan Caddesi’nde son
bulan, eski isimleri Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı olan caddelerin
isimlerinin değiştirilerek Mehmetçik Caddesi yapılmasına, Bandırma Belediye
Meclisinin oy çokluğuyla 6/11/2007 tarihinde karar
verdiği ifade edilmiştir. Bu konuda, yine mahallinden alınan gerekçede,
ideolojik bir amaç gözetilmediği, şehit olan Mehmetçiklerin adının
yaşatılmasının amaçlandığı, Paşabayırı Mahallesi’nde
aynı güzergâhı takip eden cadde isimlerinin karışıklığa sebep olduğu, bu
nedenle tek bir isim altında toplanmasının uygun bulunduğu bildirilmiştir. Bursa
Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman’ın sorusunun
cevabı, bu yazılı olarak da sorulmuştu: Bursa Valiliğinden alınan bilgiye göre
Celal Bayar Anıt Mezarı ve eklerinin bakımı, onarımı, korunması ve yönetimi
4948 sayılı Devlet Mezarlığı Dışında Defnedilen Bazı Devlet Büyüklerinin Mezarları
Hakkında Kanun ve bu Kanun’un 2004 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanarak
yürürlüğe giren yönetmeliği uyarınca 18 Nisan 2006 tarihinde Umurbey Belediyesi ile Bursa Valiliği arasında yapılan
protokol ile Umurbey Belediyesine devredilmiştir. Celal
Bayar Anıt Mezarı ve eklerinin bakım, onarım, korunması, yönetim ve benzeri
giderleri karşılanmak üzere ilgili belediye tarafından 350 bin YTL’lik ödenek
talep edilmiş, ancak 2007 yılı içerisinde bu ödeneğin gönderilmesi mümkün
olmamıştır. İlgili kanun ve yönetmelik protokol gereğince tekrar, şu anda
Maliye Bakanlığından ödenek talep edilmiştir, geldiğinde de gönderilecektir. Tunceli
Milletvekili Sayın Genç’in son dönemde meydana gelen bazı ölüm olaylarıyla
ilgili sorusunun cevabını sunuyorum: Sayın Genç, 2001-2008 döneminde çeşitli
tarihlerde meydana gelen bazı ölüm olaylarını ismen sayarak ne tür işlem
yapıldığını sormaktadır. Ben olayların tek tek
ayrıntılarına girmeyeceğim. Ancak şunu ifade etmek isterim ki bu olayların
tamamı hakkında adli ve idari soruşturma süreci zamanında başlatılmış, bir
kısmı tamamlanmış, bir kısmı da hâlen devam etmektedir. Yazılı olarak tamamıyla
ilgili tek tek bilgiler sunulabilir. Esasen bunların
büyük bir kısmı yargıda olduğu için şu anda ayrıntılı bilgi verilmesi de mümkün
olmamaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle şu hassasiyetimi özellikle sizlerle
paylaşmak istiyorum: Bahsi geçen olayların hepsi can kaybıyla sonuçlanan üzücü
olaylardır. Bu olayların hiçbir şekilde tasvip edilmesi söz konusu değildir.
Can kaybı olduğunda orada bütün mazeretler durur. Ülkemiz bir hukuk devletidir
ve hukuk kuralları her şeyin üstündedir. Kamu görevlilerinin görev tanımları da
mevzuatla belirlenmiştir. Kamu görevine talip olan herkes bu mevzuatı bilmek ve
uymakla sorumludur. Suçu işleyen kim olursa olsun meri mevzuat çerçevesinde
adli ve idari olarak cezalandırılmaktadır ve bundan bir kaçış da yoktur. Bakınız, burada,
tabii, sözü edilen, sayılan bazı olayların hepsini biliyoruz, biraz önce soruda
da bunlar okundu. Değerli
milletvekillerimiz, İçişleri Bakanlığı olarak, 211 civarında emniyet -yani
polis- 220 bin civarında jandarma, 6 bin civarında sahil güvenlik personeliyle
iç güvenlik hizmeti veriyoruz. Bütün dikkat ve özene rağmen, zaman zaman, bizim de, sizin de, kamuoyunun da tasvip etmediği
tabii üzücü olaylar da meydana gelebiliyor. Ancak hiçbir zaman bunlarla ilgili
korumacı bir mantıkla “Böyle şeyler olur, mazur görmek gerekir.” demiyoruz,
demedik ve demeyeceğiz. Kamuoyuna yansısın veya yansımasın, vatandaşlarımızın
güvenlik personeliyle yaşadığı ve mağdur olduğu konulara anında müdahale
edilmektedir. Bu konuda hiçbir tereddüt olmasın. Bu konuda çok duyarlıyız.
Hukuk devleti ilkeleri içinde, insan hak ve özgürlüklerini esas alarak bütün
güvenlikle ilgili tedbirlerimizi bu çerçevede almak durumundayız. Daha önce de
yüksek kurulunuza ifade etmiştim. Hükûmet olarak ve
Bakanlık olarak güvenlik ve özgürlük dengesini çok önemli görüyoruz, bunların
birbirini ezmemesini çok önemli görüyoruz ve hukuk devleti ve kuralları içinde
kalmayı önemli görüyoruz. Bütün bu olaylarla ilgili, mülkiye müfettişleri hemen
görevlendirilmiştir, denetimler yapılmıştır ve idari işlemler, disiplin
işlemleri de yapılmıştır ve özel olarak şunu da ifade edeyim: Teftiş Kurulumuz
bünyesinde “İnsan Hakları İhlal İddialarını İnceleme Bürosu” adı altında da
özel bir büromuz vardır, bunlar orada da değerlendirilmektedir. Ama takdir
edersiniz, burada yaptığımız idari işlemleri, tahkikatı ve işlemleri kamuoyuyla
da paylaşamıyoruz, çünkü bu olayların hepsi şu anda yargıda; sözü edilen, ismi
geçenlerin bir kısmı tutuklu. Dolayısıyla, bizim bir sorumluluğumuz da
yargıdaki bir süreci etkilememek, onunla ilgili gereksiz açıklamalar
yapmamaktır. Bu konuya da hassasiyet gösteriyoruz. Ancak tekrar özellikle soru
sahibi milletvekilimize ve heyetinize şunu söyleyeyim: Bütün bu olaylarla
ilgili bütün boyutlarını biliyoruz. Bütün boyutları ayrıntılı şekilde
dosyalanmıştır, disiplin işlemi tamamlanmıştır, bir kısmı uygulanmıştır. En
hassasiyet gösterdiğimiz boyutlardan birisidir. Ama şunu da
burada tekrar bu vesileyle ifade etmek istiyorum: Güvenlik güçlerimiz hepimizin
huzur ve asayişi için önemli ve zor bir görevi yürütüyor, özveriyle
çalışıyorlar. Güvenlik güçlerimizin motivasyonunu kıracak, bu belli aksaklıklardan dolayı toplu bir
suçlamaya gitmek durumunda da değiliz. Bu yanlıştır. Bakın, şu son zamanlarda,
güvenlik güçlerimizin başarılı operasyonlarını, müdahalelerini, efendim, ciddi
patlama risklerine zamanında müdahale etmelerini falan da tabii hepimiz takip
ediyoruz. Bunları da anmak lazım, öncelikle bunları da
zikretmek lazım burada. Bu vesileyle şunu
da tekrar ifade etmek istiyorum: Ne kendi personelimizin ne dışarıda diğer
vatandaşlarımızın hatalarıyla, suçlarıyla ilgili hiçbir şey karanlıkta
kalmayacak, kalmaması için çaba sarf ediyoruz. Bunu çok önemli görüyoruz.
Bugüne kadar dönemimizde faili meçhul hiçbir cinayet olmamıştır, hepsinin faili
bulunmuştur, karanlıkta kalan varsa onların da kalmaması için çaba sarf
ediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan herkesin can ve mal
güvenliğinin sağlanması bizim görevimizdir. Bunu bozmak isteyenlere de asla fırsat
vermeyeceğiz. İşimizi biliyoruz, iyi çalışıyoruz, sizin de bize güvenmenizi
diliyoruz. Ama tekrar ifade ediyorum: Bütün bunları bir hukuk devleti ilkesi
içinde yürütmek için de çaba sarf ediyoruz. Sayın Osman
Ertuğrul’un sorusunun cevabı, Demirci Belediyesinin Aksaray iline bağlanmasıyla
ilgili. 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’na göre, bucak kurulması, kaldırılması,
merkezinin belirtilmesi, il, ilçe ve bucak sınırlarının ve bucak adlarının
değiştirilmesi, bir köyün veya kasabanın veya bucağın başka bir il ve ilçeye
bağlanması, mühim mevki ve tabii arazi adlarının değiştirilmesi, bilindiği
gibi, üçlü kararnameyle olmaktadır. Bu durumda, ilgili vilayetler idare
heyetleri ile il genel meclislerinin mütalaalarının alınması gerekmektedir. Bu
konuyla ilgili ayrıntılar, Sınır Anlaşmazlığı, Mülki Ayrılma ve Birleşme ile
Köy Kurulması ve Kaldırılması Hakkında Yönetmelik’le
düzenlenmiştir. Soru önergesine konu
bağlılık değişikliğiyle ilgili olarak, Konya ili Emirgazi ilçesi Demirci
kasabasının Aksaray iline bağlanması konusunda her iki il valiliklerince
düzenlenen işlem dosyaları Bakanlığıma intikal etmiştir. Dosya
içeriğine göre, Demirci Belediyesinin Konya’ya Sayın Tayfur Süner’in, Antalya’nın katı atık ayrıştırma tesisi
ihtiyacına ilişkin sorusunun cevabı. Bilindiği gibi, katı atıkların toplanması,
taşınması, ayrıştırılması, geri kazanımı, ortadan kaldırılması ve
depolanmasıyla ilgili bütün hizmetleri yapmak ve yaptırmak belediyelerin
görevleri arasında sayılmıştır. Belediyelerimiz, mevzuatın verdiği yetkiye
dayanarak mahallin şartları, belediyenin ekonomik imkânları çerçevesinde bu
hizmetleri yürütme çabası içerisindedir. Sayın Tayfur Süner’in, Antalya iliyle ilgili olarak verdiği soru
önergesi için Antalya Valiliği aracılığıyla Büyükşehir Belediyesinden gelen
cevap şu şekildedir: “Antalya
Büyükşehir Belediyesi mücavir alan sınırları dahilinde
oluşan evsel nitelikli katı atıkların nihai bertarafı,
kent merkezine yaklaşık Söz konusu
sahanın tamamına ait uygulama projeleri etaplar hâlinde hazırlatılmış, aynı
zamanda 8,75 hektarlık
üçüncü etap katı atık düzenli depolama alan inşaatı ihalesi
14/9/2007 tarihinde yapılmıştır. İhaleyi alan firmanın işi sekiz ayda
tamamlaması öngörülmüştür. Ambalaj
Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’nin uygulanmasına yönelik olarak da ambalaj
atıklarının kaynağında toplanması çalışmaları Büyükşehir Belediyesi
koordinasyonunda ilk kademe belediyeleri tarafından gerçekleştirilmektedir.” Tekrar Sayın
Tayfur Süner’in, Antalya’daki bir sanayi sitesinin
güvenliğine ilişkin sorusunun cevabı: Antalya ili
Akdeniz Sanayi Sitesinde meydana gelen hırsızlık olaylarıyla ilgili olarak
yapılan araştırmada, hırsızlıkların genellikle Hurdacılar Sitesine hurda vermek
üzere gelip giden şahıslar tarafından iş yeri önüne bırakılan hurda ve
kullanılmaz malzemelerin çalınması şeklinde olduğu, çalınan malzemelerin aynı
bölgede bulunan hurdacılar tarafından alınıp satıldığı tespit edilmiştir. Emniyet
görevlilerimiz söz konusu sanayi sitesinde gerekli kontrol ve denetim
çalışmalarını titizlikle sürdürmektedir. Ayrıca, sanayi
sitesinde bulunan ve çalıntı eşyaları alıp satan iş yerlerine mahkeme kararıyla
zaman zaman ani baskınlar düzenlenmekte, hırsızlık
olaylarının önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Mülkiyeti Akdeniz
Sanayi Sitesine ait olan, Antalya Defterdarlığınca da İçişleri Bakanlığı
Emniyet Genel Müdürlüğüne tahsisi yapılan Kent güvenlik
yönetim sisteminin Antalya ilimizde kurulması amacıyla Antalya Valiliğince 4/7/2007 tarihinde ihale yapılmış ve ihaleyi kazanan
firmayla sözleşme imzalanmış olup, proje gerçekleşme aşamasındadır. Kameraların
konulacağı yerler ve konumlarıyla ilgili çalışmalar İl MOBESE Komisyonunca
yapılmıştır. Bu kapsamda, söz konusu sanayi sitesi giriş güzergâhında bulunan
75. Yüzyıl Kavşağı’na hareketli ve sabit kameralar yerleştirilmiştir. Bu
hâliyle sanayi sitesine giriş çıkış yapan araç trafiği kontrol altına
alınmaktadır. İleriki dönemlerde ise site dâhilinde kamera kurularak
hareketliliğin izlenmesi planlanmıştır. Antalya
Milletvekili Sayın Tayfur Süner’in, ücretsiz
dağıtılan kömürlerin hava kirliliğine yol açtığı iddialarına ilişkin sorusunun
cevabı: Tabii sayın milletvekilimizin sorusu çok geniş, bütün belediyeleri
kapsıyor. Yani, belediye sayımız biliyorsunuz çok fazla, 3.225’tir. Ama ben
sadece şunu ifade edeyim: Tabii, kömürlerin
çevre kirliliğini etkilemesinin denetimi, biliyorsunuz, bütün illerimizde çevre
kurullarımız vardır, komisyonlarımız vardır. Bunlar tespit ederler. Her il ve
ilçemizin değerlendirmeleri vardır hangi kirlilikte, hangi kükürt derecesinde
kömürün tüketileceği konusunda. Bunlar tabii denetlenmektedir. Ama sayın
milletvekilimizin kendi seçim bölgesiyle ilgili, mesela Antalya ile ilgili
çalışmaları şöyle kısaca ifade etmiş olayım: İl düzeyinde
kaçak kömürlere yönelik olarak oluşturulan komisyon marifetiyle denetimlerin
yapıldığı, yakalanan kaçak kömürlerin il dışına çıkarıldığı, bunların şehir
merkezinde kullanımına kesinlikle izin verilmediği. Antalya Büyükşehir
Belediyesine ait tam otomatik 3 adet sabit ve 1 adet mobil, ayrıca Çevre ve
Orman İl Müdürlüğüne bağlı 1 adet tam otomatik hava kalitesi izleme istasyonu
bulunduğu, bu istasyonlardan alınan 24 saatlik ölçüm sonuçlarının Endüstri
Tesislerinden Kaynaklanan Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği’nde belirtilen
hava kalitesi partikül ortalaması sınır değerlerinin
altında olduğu, Antalya’da henüz doğal gaz kullanımına geçilmediği için
denetimli standartlara uygun kömür ve fuel oil kullanımına devam edildiği hususları yer almaktadır. Sayın Hüsnü Çöllü’nün, Antalya Toptancı Halindeki yerlerin kira
artışına ilişkin sorusunun cevabını sunuyorum: Mahallinden temin edilen
bilgilere göre, Antalya Toptancı Hal Kompleksindeki iş yerlerinin kiraları 2005
yılında kurulan kira tespit komisyonunun belirlediği değerin üzerine, her yıl
belediye encümenince kararlaştırılan artış oranları eklenmek suretiyle tespit
edilmektedir. Buna göre, 2006 yılındaki kira artış oranı yüzde 7; 2007
yılındaki kira artış oranı yüzde 12; 2008 yılındaki kira artış oranı yüzde 10
olarak belirlenmiştir. Arz olunur. Sayın Hasan Çalış’ın, ülkemiz üzerinden yapılan insan kaçakçılığına
ilişkin sorusunun cevabı… Sayın Başkanım,
herhâlde bitiremeyeceğim, iki dakikam kaldı. Aslında bir beş dakika daha olsa
bitirebilecektim ama takdiriniz. Ben kısaca son sorunun cevabını arz etmiş
olayım eğer vakit vermezseniz. Ülkemiz, yasa
dışı göçe karşı gerek ulusal düzeyde etkin tedbirler alarak gerekse bu alanda
uluslararası düzeyde sorunların tespiti, bilgi alışverişi, ortak mücadele ve iş
birliği şeklindeki çalışmaların çoğuna aktif olarak katılarak konuyla ilgili
kesin tavrını ortaya koymaktadır. Değerli
milletvekillerimiz, şunu hepimiz biliyoruz: Türkiye aslında insan kaçakçılığı
veya sınır ötesi hareketlilikte hedef ülke değildir, bir transit ülke
konumundadır. Ama bunun maalesef sınırlarımızdaki bazı zaaflar sebebiyle
denetimi de çok iyi şekilde yapılamamaktadır. Ama şu anda bu konuda bizim bir
kararlılığımız vardır. Hükûmet olarak bu konuda 2005
yılında Başbakanımız tarafından imzalanarak yayınlanan Türkiye'nin İltica ve
Göç Ulusal Eylem Planı hazırlanmıştır. Bu çerçevede hem sınırlarımızla ilgili
hem nüfus hareketleriyle ilgili gerçekten ciddi mücadele yapılmaktadır. Türk
Ceza Kanunu’nda da -biliyorsunuz 2005 tarihinde yürürlüğe giren- bu konudaki
cezalar çok artırılmıştır. Ama sadece şu rakamları vereyim ben: Yani bütün
çalışmalarımız devam ederken güvenlik kuvvetlerimizce son beş yılda -soruda bu
vardı çünkü- toplam 287.522 yasa dışı göçmen, 4.843 göçmen kaçakçısı
yakalanarak adalete teslim edilmiştir. Bu vesileyle de
şunu tekrar ifade ediyorum: Şu anda elimizde kapsamlı bir paket çalışma var,
özellikle yasa dışı göç ve insan kaçakçılığına dönük, sınırlarımızı da içine
alan, sınır denetimimizi… Çünkü Avrupa ülkeleriyle de aramızda bir sorundur bu.
Daha geçen hafta cuma günü, şu geçen cuma günü Avrupa Birliği İçişleri
Bakanları Toplantısı vardı -oraya biz de tabii müzakere yapan ülke olarak
katıldık- orada da bu gündeme geldi. Yani, hepimizin ortak, önemli bir
konumuzdur. Bizim elimizde de şu anda
bu, sağlam, ciddi bir dosya, üzerinde çalıştığımız bir dosyadır. Onu da arz
etmek istiyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakan, size ek süre vereceğim ama önerge sahiplerinin de söz talepleri var.
Onları tamamlamak açısından hızlıca son soruları cevaplarsanız… İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Zaten çok hızlı
okuyarak vakti iyi kullanmaya çalıştım. Dört soru kaldı elimde, onları da
verdiğiniz süre içinde bitireceğim. Çankırı
Milletvekili Sayın Ahmet Bukan’ın, Çankırı Belediye
Başkanı hakkındaki soruşturma iznine ilişkin sorusu. Soru önergesinde bahsi
geçen şikâyetçi tarafından Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığına iki şikâyet
dilekçesi verilmiştir. Bu dilekçeler Belediye Başkanıyla ilgilidir. Cumhuriyet
Başsavcılığı, tabii ilgisi sebebiyle, bunu Bakanlığımıza göndermiştir.
Bakanlığımız, konuyla ilgili araştırmanın yapılması için Çankırı Valiliğine
talimat yazmıştır. Bu çerçevede Çankırı Valiliğinin detaylı ön araştırma
yapması ve bildirilmesi beklenmektedir. Uygulama budur. Eğer buradan o yönde
şeyler gelirse gerçekten ciddiye alınacak, o zaman biz tabii ön inceleme
başlatıyoruz, müfettişlerimizi gönderiyoruz. Şu anda konu bu safhadadır. Bu
valiliklere gönderilme uygulaması, bu kanunun çıktığından beri uygulanmaktadır.
Bu gerçekten bizim için bir tasarruf konusudur, çünkü her vatandaş dilekçesiyle
ilgili hemen müfettiş göndermemiz bütün belediyelerimize büyük bir zorluktur.
Onun için önce valiliklerimize bunu bildiriyoruz, valiliklerimiz ön araştırmayı
yapıyorlar, ciddi bulurlarsa biz ondan sonra müfettiş gönderiyoruz. Ama
valiliklerimizin bunu olumlu veya olumsuz bulması da yine yargıya tabidir. O da
yargıya gidiyor, ilgili tekrar yargıya başvurabiliyor. Neticede idari yargının
kararıyla oluyor. Sayın Hasan Çalış’ın, havaalanlarında yurt içi uçuşlar sırasında
yolculara yönelik genel bilgi toplaması ile ilgili… Bu, emniyet güçlerimiz
tarafından yürütülen, zaman zaman uygulanan bir
yöntemdir ve Diyarbakır-İstanbul seferini yapan yolcu uçağının arama kaydı olan
bir şahıs tarafından kaçırılması sonrasında gündeme gelmiştir. Şu anda, yolcu
kapasitesi çok olan yerlerde bazı yolculara, yani örneklemeyle, ama yolcu
yoğunluğu az olan yerlerde “check in” işlemi
sırasında yapılmaktadır. Ama bu konuda biz de çok kararlı da değiliz. Bunun
üzerinde şu anda da Ulaştırma Bakanlığı, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü,
Devlet Hava Meydanları Genel Müdürlüğü, Türk Hava Yolları ve güvenlik
birimlerimiz çalışma yapıyorlar. Sayın Rıdvan
Yalçın’ın, 2002 yılı itibarıyla bugüne kadar uyuşturucu kaçakçılığı kapsamında
kaç lira ikramiye dağıtıldığına ilişkin sorusunun cevabı: 5607 sayılı
Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu gereğince narkotik ve psikotrop
madde yakalamalarında muhbir ve müsadir ikramiyeleri 1
Ocak 2004 tarihinden itibaren bağlı olduğu kurum bütçesinin ilgili tertibinden
ödenmeye başlanmıştır. Daha önceki yıllarda, bu, Sağlık Bakanlığı İlaç ve
Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından uygulanıyordu. Ödemelerle ilgili
2004-2007 yılları arasında Jandarma Genel Komutanlığı bütçesinden toplam 4
milyon 287 bin 289 YTL, Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinden toplam 22 milyon 21
bin 296 YTL olmak üzere, toplam 26 milyon 308 bin 585 YTL ikramiye ödemesi
yapılmıştır. Sayın Reşat
Doğru’nun soru önergesi Tokat ili Niksar ilçesindeki arsa ihaleleriyle ilgili. Cevabını arz ediyorum son olarak Sayın Başkanım: Tokat Valiliğinden
alınan bilgilere göre bir vatandaş tarafından Niksar Kaymakamlığına verdiği
dilekçeyle mülkiyeti Niksar Belediyesine ait olan sanayi alanındaki bir
taşınmazın, usulsüz bir şekilde Niksar Belediye Meclisinin kararıyla bir
şirkete tahsis edildiği, ayrıca talebi hâlinde bu taşınmazın ilgili şirkete
satılacağı yönünde karar verdiği, belirtilen taşınmazın bahsi geçen şirkete
satılmak üzere Belediyece ihaleye çıkarıldığı ve söz konusu ihalenin usulsüz
olduğu konularında şikâyette bulunulmuştu. Söz konusu dilekçeyle ilgili
iddia edilen hususların araştırılarak gerekli işlemlerin yapılabilmesi için,
Niksar Kaymakamlığınca araştırmacı görevlendirilmiştir. Araştırmacı,
hazırladığı ön raporda, söz konusu taşınmazın bahsi geçen şirket adına tahsisi
devam etmekteyken 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun hükümleri gereğince satış
için ihaleye çıkarıldığı, ancak bahsi geçen şirket tarafından bu yerin daha
önce kendilerine tahsisli olması nedeniyle satışının yapılmaması ve tahsisin
devamı yönünde dilekçe verildiği, Niksar Belediyesinin encümen kararıyla
ihalenin iptal edilerek tahsisin bahsi geçen şirket adına devam ettirilmesine
karar verildiği, Belediyenin tahsis ile ilgili görev ve yetkilerinin uzman
kişilerce incelenmesinin uygun olacağı… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Neticede bu tekrar inceleniyor. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; konuya ilişkin Niksar Belediyesince yapılan işlemlerin
İhale Kanunu ve ilgili mevzuat açısından herhangi bir aykırılık içermediği
sonucuna varıldığından, Kaymakamlık oluruyla işlemden kaldırılıyor. Ancak,
sonra, bir yerel gazetede tekrar konu gündeme getiriliyor -sayın
milletvekilimizin sorusuna konu olan- ama Kaymakamlık, daha önce bu incelendiği
için yeniden bunu işleme koymuyor, ama gazeteyle ve ilgililerle ilgili de
soruşturmalar devam ediyor, tazminat davası falan açılıyor. Bilgilerinize arz
ediyorum. Sayın Başkanım,
müsamahanız için çok teşekkür ediyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Sayın Öğüt… ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkanım,
aracılığınızla Sayın Bakanıma teşekkür ediyorum, soruma cevap verdi. Efendim,
Gürcistan ile Türkiye arasında çok iyi dostluk ilişkileri var. Dost ve kardeş
ülke Gürcistan’da Ahıska ve Borçalı
bölgesinde Türkler yaşamaktadır ve onlar bizim akrabalarımız. O insanların
sınıra gelip bayramlaşmasıyla ilgili bir soru önergesi vermiştim. Posof-Türközü Sınır Kapımız 92’de açılmasına rağmen hâlen atıl
bir şekilde duruyor ve çalışmıyor. Benim amacım, Gürcistan tarafındaki Türk
kökenli vatandaşlarımızla bu taraftaki Türk kökenli vatandaşların Posof Sınır
Kapısı’nda birleşerek bayramlaşmasını sağlayıp aynı zamanda Posof Sınır Kapısı-Türközü Kapısı’nın çalışmasını sağlamaktı. Bu konuda
duyarlı davrandığı için Sayın Bakana teşekkür ediyorum ve bunu daha da dikkate
alacağını umuyorum. Sağ olun
efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öğüt. Sayın Yalçın… RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakana da cevapları için çok
teşekkür ediyorum. Kısaca arz etmek
istediğim bir husus var: Sayın Bakanım, belediyelerle ilgili tespit ettiğimiz
hususları belirtmemizi söylediniz. Belediyeler, özellikle iftar çadırlarında
kocaman resimlerini kullanıyorlar, canlı yayında paket dağıtıyorlar ve o
çadırlarda yapılan programlar bazı televizyonlarda canlı olarak yayınlanıyor.
Bunlar da kamuoyunun önünde oluyor. Zannediyorum bu, bürokratlarınız ve
savcılarımızın da malumu konular. Bunun için tekrar bir ihbar etme ihtiyacı
hissetmediğimi belirtiyorum. Efendim, diğer
konuyla ilgili, belediyelerin kimlerden yardım aldığı, yardım alanlarla ticari
ilişkilerinin bulunup bulunmadığı, yardım ettiği kişilerin yardıma müstahak
olup olmadıkları hususunda da yapmak istediğim inceleme için, gelen yazılı
cevapların tarafıma ulaştırılmasını da istirham ediyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yalçın. Sayın Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim. Sayın Bakan
sorularımıza cevap verirken, sanki bizim verdiğimiz soruda emniyete karşı bir
tavır içindeymiş gibi görünüyor. Biz, tabii, polise karşı büyük saygı
duyuyoruz. Ama Sayın Bakanın bağlı olduğu kuruluşlarda 10 tane vatandaş
öldürülüyorsa bunun hesabını sormak milletvekilinin görevidir. Tabii, polisin
moral bozukluğu da var. Bu Hükûmet polise seçimden
önce dedi ki: “Size 200 milyon ila 400 milyon tazminat vereceğim.” Hiçbir
sözünü yerine getirmedi. Ekonomik durumu bozulan güvenlik kuvvetlerimiz elbette
ki zaman zaman hata da yapıyorlar. Ama
burada önemli olan, sorumluluğun siyasilere ait olması lazım. Eğer bir
siyasi kendi teşkilatı içinde bir ölüm olayı meydana geliyor ve bundan
kendisini sorumlu tutmuyorsa, o zaman zaten böyle soru sormanın anlamı da yok.
İşte, demokratik gelenekleri teşekkül etmiş her ülkede böyle olayların
sorumlusu en baştaki insanlardır. İşte, her yerde “İşkenceye sıfır tolerans.”
diyorlar. Bizim de amacımız, Türkiye’de işkenceye sıfır tolerans olduğunu
uygulamaların göstermesi lazım. Polis çok zor görev yapıyor, polisin ekonomik
yönden tatmin edilmesi lazım. Polis tatmin edildiği zaman morali de düzgün
olur, vatandaşa karşı da kötü harekette bulunmaz. Bu itibarla, Bakanlığın kendi
teşkilatında meydana gelen bu gibi olaylarda kendisini sorumlu hissetmesi
gerektiğini vurguluyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. Sayın Süner… TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Bakanım, OBS sistemi ve katı atık ayrıştırma tesisleriyle ilgili
bilgileriniz için teşekkür ediyorum. Yalnız, turizm kenti Antalya’nın kirli
havasıyla ilgili verdiğiniz bilgiler beni pek tatmin etmedi, şu anda Antalya
boğuluyor. Maalesef, akşam saatlerinde turistler de dışarı çıkamıyor,
vatandaşlar da dışarı çıkamıyor. Güvenlik güçleri
vasıtasıyla kaçak kömürlerin ve kalitesiz kömürlerin Antalya’ya girişini
engelleyebilirsiniz. Turizm Bakanımız “On iki aya turizmi yayacağız.” derken,
nasıl Antalya’da turizmi on iki aya yayacağız? Maalesef, Antalya boğuluyor.
Lütfen, kalitesiz kömür girişini ve kaçak kömür girişini önleyiniz. Sizden rica
ediyorum. Saygılar
sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Doğru... REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Sayın Başkanım, İçişleri Bakanımıza Tokat ili Niksar ilçesiyle ilgili
sormuş olduğum soruya vermiş olduğu cevaptan dolayı teşekkürlerimi sunmak
istiyorum. Tokat’ın Niksar
ilçesiyle ilgili çeşitli iddialar vardır. Bu iddialarla ilgili olarak da
çeşitli dosyaların İçişleri Bakanlığına gönderilmiş olduğuna dair bilgiler var.
Ben, bu konuda İçişleri Bakanlığınca görevlendirilecek olan müfettişlerle
konunun daha iyi aydınlanabileceğini düşünüyorum. Bu konularda herhangi bir şey
yapılabilir mi? Sayın Bakana
teşekkür etmek istiyorum. Sağ olun efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Bakan, herhangi
bir söz talebi? İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Hayır. BAŞKAN – Soru
önergeleri cevaplandırılmıştır. Birleşime
19.00’da toplanmak üzere ara veriyorum. Kapanma Saati: 18.32 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 19.04 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. Alınan karar
gereğince diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılamasına Dair
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız
yerden devam edeceğiz. IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/490) (S.
Sayısı: 97) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Geçen birleşimde
tasarının tümü üzerinde siyasi parti grupları adına yapılan konuşmalar
tamamlanmıştı. Şimdi, şahıslar
adına söz talepleri vardır. İlk söz, Osmaniye
Milletvekili Sayın İbrahim Mete Doğruer’de. Buyurun Sayın Doğruer. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. İBRAHİM METE
DOĞRUER (Osmaniye) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 97 sıra sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile ilgili olarak şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Dünyamız 80’li
yıllardan itibaren hızlı bir değişim sürecine girmiştir. Küreselleşme olarak
ifade edilen bu süreç, ekonomi, sosyal ve kültürel alanlarda gittikçe etkili
olmaktadır. Bu durumda da insan ve bilgi ön plana çıkmaktadır. Bu sebeple, iyi
eğitilmiş ve teknolojiyi iyi kullanan insan gücünün önemi gittikçe artmaktadır.
Günümüzde
bilginin oluşturulması ve bilgiye ulaşılması gittikçe önem arz etmektedir.
Üretim teknolojileri yerini gittikçe bilgi teknolojilerine bırakmaktadır.
Uluslararası rekabet gün geçtikçe artmakta ve rekabet gücü ülkelerin
geleceğinde gittikçe önemli bir rol oynamaktadır. Üniversiteler,
ülkelerde hür düşüncenin gelişip serpildiği kurumlardır. Üniversiteler
günümüzde gittikçe artan bir oranda küresel yarışa katılmaktadır.
Yükseköğretimde gelişmiş ülke standartlarında kaliteli bir öğretim verilmesi ve
dünya sıralamasında yer alınması için, öğretim, araştırma, teknoloji üretme ve
topluma hizmet faaliyetlerinin gerçekleşmesi gerekir. Bu sebeple,
üniversitelerin bilimsel araştırma imkânlarının artırılması ve öğretim elemanı
eksikliğinin giderilmesi gerekir. Bu nedenle, 2008 yılında üniversitelerimize 5
bin adet araştırma görevlisi alınacaktır. Yüksek lisans ve doktora çalışmaları
için de her yıl yurt dışına bin öğrencinin gönderilmesi hedeflenmiştir. 24 Ocak Perşembe
günü, yurt dışına lisansüstü öğrenimi için gönderilecek 671 öğrenci için bir
tören düzenlenmiştir. Bu toplantıda, bu törende Sayın Başbakanımızın yaptığı
bir konuşma geçen hafta gündeme geldi. Onunla ilgili birkaç cümle söylemek
istiyorum. Bu konuşmada Sayın Başbakan, yurt dışına giden gençlerin Batı’nın
ilmini ve fennini almaları gerektiğini söyledi. “Burada Batı’nın ilmini ve
fennini alın.” dedi “Ve dönüşte bunları yurdumuzda uygulayın.” dedi. Yani,
Batı’nın ilmini ve fennini alarak, kötü taraflarını, yani ahlaksızlığını
almayın dedi. KAMER GENÇ
(Tunceli) – “Aldık” dedi. İBRAHİM METE
DOĞRUER (Devamla) – Ama, burada “Ahlaksızlığını
almayın.” derken Batı’nın tamamını ahlaksız olarak nitelendirmedi. Böyle bir
durum olsa… KAMER GENÇ
(Tunceli) – “Ahlaksızlıklarını aldık.” dedi. İBRAHİM METE
DOĞRUER (Devamla) – Hayır efendim, ben oradaydım. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Aynen onu söyledi Sayın Milletvekilim. Batı’yı
ahlaksızlıkla… İBRAHİM METE
DOĞRUER (Devamla) – Ben oradaydım. “Ahlaksızlıklarını almayın, ahlaklı
tarafını, ilmini ve fennini alın.” dedi. Böyle olsaydı, yani aksi olsaydı bu
kadar gencin yurt dışına gitmesine müsaade eder miydi? Bir baba olarak -o
insanlar da, o gençler de Sayın Başbakanın ve hepimizin evlatları- böyle bir
şeye bizim müsaade etmemiz mümkün mü? Bunu, sadece yüce heyeti bilgilendirmek
amacıyla söylüyorum. Bu sene ve
gelecek senelerde, TÜBİTAK, gene yılda 5 bin öğrenciye lisansüstü bursu
verecek, veriyor ve vermeye devam edecek. Burada önemli olan bir konu da buradaki üniversite sayısının, yani
ülkemizdeki üniversite sayısının artırılmasıyla beraber mezun olan iş gücüne,
mezun olan insanlara da istihdam imkânının sağlanması. Bununla ilgili olarak
bir makro planın yapılması lazım. Zaten yıllardan
beri bu makro planın eksikliğinden şikâyet edip duruyoruz. Nitekim geçen hafta
konuşan değerli konuşmacılar da böyle bir makro planın, yani bir arz-talep
dengesinin kurulmasının gerektiği hususunda fikir beyan etmişlerdir. Üniversite
çağındaki gençlerimizin ancak beşte 1’ine devlet üniversitelerinde eğitim
imkânı verilmektedir. Bunu düşündüğümüz takdirde vakıf üniversitelerinin
öneminin ne kadar artacağı yahut vakıf üniversitelerinin ne kadar önemli olduğu
ortaya çıkmaktadır. Yükseköğretim
öğrencilerinin yaklaşık yüzde 4’ü vakıf üniversitelerinde eğitim görmektedir.
Bu oranın artırılması lazımdır arkadaşlar. Bu oranın artırılması ülke
içerisinde ülke gençliğinin daha fazlasının, daha çoğunun üniversite
eğitiminden faydalanma imkânını sağlayacaktır. Aynı zamanda vakıf
üniversiteleri devletin yükünün azaltılmasına sebep olacaktır, nitelikli iş
gücünün yetiştirilmesine katkı sağlayacaktır, gençlerin yurt dışına
gitmelerinin azalmasını sağlayacaktır. Böylece, bir taraftan insanımız,
gencimiz ülke içerisinde kalacak, diğer taraftan yurt dışına döviz transferi,
başka bir ifadeyle dövizin çıkışı engellenmiş olacaktır. Günümüzde her
alanda olduğu gibi yükseköğretim açısından da ihtisaslaşma çok önemlidir.
Şimdi, bu alanda, mühendislik dalında, sosyal bilimler dalında, sağlık ve
benzeri dallarda ihtisaslaşmış üniversitelere ihtiyacımız var. Bu
üniversitelerin kalkınma planlarıyla, daha doğrusu kalkınma hedefleriyle
ilişkilendirilmesi de büyük ölçüde önem arz ediyor. İstanbul’da
kurulması düşünülen Piri Reis Üniversitesi ilk olarak denizcilik sektörüne bir
katkı yapacak. Malumualiniz olduğu üzere denizcilik
sektörü günümüzde gittikçe gelişiyor. Türkiye’de denizcilik sektörü açısından,
özellikle imalat açısından, yani tekne imalatı açısından gelecek beş sene dolu
vaziyette. O açıdan, bu sektöre yetişmiş insan gücünün arz edilmesi büyük önem
arz ediyor. İlaveten mühendislik fakültesi altında hem denizcilik hem de gemi
inşası alanlarında daha sonra burada ilgili bölümler açılacak ve bu alanlarda
vasıflı insan ihtiyacının karşılanmasına önemli ölçüde katkı sağlanacak. Bu üniversitenin
kurulmasıyla ilgili olarak 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı
Kanunu’nun 3’üncü maddesinde de bir değişiklik yapılıyor. Burada malumunuz
olduğu üzere her üniversitede bir fen-edebiyat fakültesi kurulması gerekiyordu.
İşte bu kanunla, her üniversitede fen-edebiyat fakültesi kurulması zorunluluğu
ortadan kalkıyor, biraz önce söylediğimiz makro planın yapılması, yani
arz-talep dengesinin sağlanması, mezunların işsizliğinin önlenmesine de büyük
ölçüde katkıda bulunuluyor. Buradaki gerek
fen-edebiyat fakültelerinin işte fizik, kimya, biyoloji, matematik bölümlerinde
gerek teknik eğitim fakültelerinde gerek bir dizi mühendislik fakültelerinde
arz fazlası var, yani mezun fazlası var. Böyle bir makro planın yapılmasına,
böyle bir fazlalığın azaltılmasına veya kaynakların daha uygun şekilde sarf
edilmesine bu ihtisas üniversitesinin faydası olacak, büyük ölçüde katkısı
olacak. Bu çerçevede Türk
Deniz Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun vakıf
yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel
kişiliğini haiz olarak kurulan Piri Reis Üniversitesi kanaatimce kendi alanında
önemli bir boşluğu dolduracaktır. Piri Reis
Üniversitesinin hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılar sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğruer. Şahsı adına
ikinci söz, Muğla Milletvekili Sayın Yüksel Özden’e aittir. Buyurun Sayın
Özden. (AK Parti sıralarından alkışlar) YÜKSEL ÖZDEN
(Muğla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle sesimden
dolayı özür diliyorum. Kısa, öz bir konuşmayla daha önce aldığım sözü
tamamlamak istiyorum. Hepimizin
üzerinde ortaklaşa fikir belirttiği, aksini hiç kimsenin düşünmediği bir konuda
ben sadece birkaç hayali, birkaç vizyonu paylaşmak
istiyorum. Öncelikle hepimiz biliyoruz ki, 21’inci yüzyılda üniversite eğitimi
artık bir tercih olmaktan çıkmış, bir zorunluluk hâlini almıştır. Bugün
insanların kendi hayatlarını iyileştirmesi, çocuklarının hayatlarını daha
ileriye, daha güzele taşıyabilmesi çok büyük oranda bir üniversite diplomasına
bağlıdır. Bizim üniversite
sayılarının artırılmasıyla, yeni yeni üniversitelerin
kurulmasıyla vakıf üniversitelerini teşvik etmekteki birinci amacımız, 21’inci
yüzyılda gençlerimizin hem kendilerine hem de çocuklarına daha iyi bir hayat
sağlamasının yolunu açmaktır. Bilgi toplumunda
yaşıyoruz. Bugün en önemli sermaye, güç kaynağı, itibar kaynağı, prestij kaynağı bilgi olmuştur. Belki daha önceleri bu, arsaydı,
araziydi, bir dönem belki makineydi, araçtı, ama bugün gücün, itibarın, prestijin kaynağı bilgi hâline gelmiştir ve bizim de yine
gençlerimizi bilgiyle buluşturmaktan, kendilerini bugünün ve geleceğin
bilgilerini üretebilir hâle getirmekten başka bir amacımız yoktur. Yine aynı
şekilde, gençlerimizin sadece içeride değil, küçülen dünyada diğer ülkelerle
rekabet edebilmesi için iyi, etkin, doğru üniversite eğitimi almış olması
gerekiyor. Teknolojinin de
artmasıyla bilgi teknolojilerinin de devreye girmesi, hatta bilginin
teknolojiye dönüşme süresinin kısaldığı bir dönemde hızla biz tüm gençlerimizi
üniversite eğitimiyle buluşturmak, üniversite eğitimi sağlamak durumundayız. Ama, bizim idealimiz, bunun da ötesinde küresel bir güç,
bölgesel bir lider olarak Türkiye’nin bölgedeki bir eğitim merkezi, üssü
olması. Eğer biz bu ülkede bu altyapıyı güçlendirirsek sadece ülkemizdeki
gençlerin, çocukların değil, bölgedeki tüm çocuk ve gençlerin bir eğitim
merkezi olma görevini yerine getirebiliriz. Böylelikle, küresel bir güç olmanın
ilk koşulu, en önemli adımlarından birisi olan eğitim yoluyla bölgeye açılma,
bölgede gelecekte aktif görevler üstlenecek olan insanların ülkemizde eğitim
almasının, ülkemiz insanını tanımasının, coğrafyasını, tarihini birinci elden öğrenmesinin
de yolunu açmış oluyoruz. İnanıyoruz ki, biz gerekli kolaylıkları, gerekli
imkânları sunduğumuzda hem öğretim üyeleri için hem de öğrenciler için bir üs,
bir merkez hâline gelebiliriz. Bu çalışmaların
arkasında bugün değil, geleceğin düşüncesi var ve biz bugün ilköğretim birinci
sınıfa 1 milyon 300 bin öğrenci kaydetmeye devam ettiğimizi düşünecek olursak,
ilerleyen yıllarda üniversite eğitimine, yeni yeni
üniversite binalarına ne kadar ihtiyaç duyduğumuz da ortadadır. Ayrıca, yirmi
beş-otuz dört yaş grubunda şu an yüzde 12 civarında olan üniversiteli oranını
da hızla, Avrupa ülkeleri, OECD ortalaması olan yüzde 32’ye çekmek
durumundayız. Üniversite sayıları artırılırken, bir tarafta,
bugün görüşmekte olduğumuz Piri Reis Üniversitesinde olduğu gibi, ihtisaslaşma
yolunun da bu üniversiteyle açılmasını ve bundan sonra genişlemesini arzu
ediyoruz, çünkü üniversite sayıları arttıkça, üniversiteler kendilerine yer
bulmak, daha kaliteli öğretim üyesi ve öğrenci çekebilmek için sivrilmek
durumunda oldukları, sivrilebilecekleri yeni alanlar belirlemek durumunda
kalacaklardır. Bunun yolu da, bu üniversitede olduğu gibi, vakıf
üniversitelerinin de yolunun açılmasının koşullarını şeffaflaştırmak,
kolaylaştırmak olacaktır. 1986’da ilkiyle
karşılaştığımız vakıf üniversitelerinin, bugün, 31’incisinin açılması
teklifiyle buradayız, toplam oran şu an yüzde 4 civarında. Bu bilgileri tekrar
etmek istemiyorum ama gelecek dönemlerde, eğer gelişmiş ülkelerdeki trende
bakacak olursak, hızla bu sayının yüzde 10; 15; 20’ye yükseleceğini görmek
mümkün. Ancak vakıf
üniversiteleri için de birkaç şeyi belirtmek gerekiyor. Bir üniversite,
eğer ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel, ticari hayatında yer alabilirse, yani
mezunları buralarda etkin konumlara gelebilirse, prestij
kazanır, güç kazanır, itibar kazanır. Vakıf üniversitelerimizin de uzun dönemli
olabilmesi için, bunu bir ticari amaç olarak görmediklerini göstermeleri için,
öğretim üyelerinin nicelik ve nitelikleri konusunda çok ciddi çalışmalar
yapması gerektiği de ortadadır. Bu konunun da yetkili kamu otoritesi tarafından
sürekli denetlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Son olarak,
üniversitelerdeki, ara sıra gündeme gelen ve Hükûmetimiz
olarak da yurt dışına öğrenci göndermekle çok büyük bir gayret, çaba sarf
ettiğimiz öğretim üyesi yetiştirme konusuna da değinmek istiyorum. Biz
üniversite sayılarını hızla artırdık ama üniversite öğretim üyesi yetiştirme
konusunda aynı doğrultuda üniversitelerimizde bir çalışma sergilenemedi.
Ayrıca, geçen hafta Bakanımız da, burada konuşan milletvekillerimiz de ifade
ettiler. Biz her yıl bin öğrenciyi yurt dışına göndermek üzerine plan yaptık,
çalışma yaptık, duyuru yaptık ama Türkiye’de bu koşulu sağlayan öğrenci sayısı
yeterince olmadığı için bin kadar bile gönderemiyoruz. Bu durumda, yurt dışında
öğrenci, öğretim üyesi yetiştirmenin yanında, yurt içinde öğretim üyesi
yetiştirme çalışmalarımıza da yeni bir şekil vermek durumunda olduğumuzu ifade
etmek istiyorum. Bu vesileyle, bu
üniversitenin Türk eğitim dünyasına, ülkemize hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özden. Tasarının tümü
üzerinde yirmi dakika süre ile soru-cevap işlemi yapılacaktır. Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
vakıf üniversitelerinin şirket görünümünden kurtarılması gerekiyor. Ayrıca,
öğretim elemanı yetiştirme konusunda bu vakıf üniversiteleri yeterli kaynak
ayıramıyorlar. Bunu zorunlu kılmak için başka tedbirler alınamaz mı? Ayrıca, üniversite
sayısını artırmak Hükûmetin bir politikası. Bunun
yerine altyapısı donanımlı, teknik, sosyal ve eğitim gücü altyapısı
güçlendirilmiş üniversitelere ağırlık vermek gerekmez mi? Ayrıca, YÖK
Başkanımız geçenlerde paralı üniversiteden bahsetti. Bu, acaba Hükûmetinizin politikası mı üniversitenin özelleştirilmesi?
Eğer böyle ise, eğitimdeki sosyal adaleti, sosyal devlet anlayışını da ihmal mi
edeceğiz? Üniversitelerin paralı olması anlayışına ve düşüncesine siz katılıyor
musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Köse… ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Benim sorum Sayın Millî Eğitim
Bakanına olacaktır. Sayın Maliye
Bakanı, YÖK Başkanını âdeta aşağılayarak “İsterse konuşmasın.” diyor. Sayın
Maliye Bakanı hangi gerekçeyle böyle bir baskı yapıyor? Millî Eğitim Bakanı
olarak, YÖK Başkanının Maliye Bakanı tarafından bu şekilde aşağılanmasını nasıl
karşılıyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bin öğrenci yurt
dışına gönderiliyor. Benim aldığım bilgiye göre, bunların bir kısmı başarısız
oluyor, Türkiye’ye dönüyor ve Türkiye’ye dönerken de, bunlara, ayrıca, ayrı bir
iş veriliyor. Yani, kendilerine devlet tarafından verilen burslar geri
alınmadığı gibi, bunlara -başarısız olup dönenlere- imtiyazlı olarak, ayrıca
kamu hizmetinde görev veriliyor. Bu doğru bir şey midir? Yine, YÖK
Başkanı, YÖK Başkanı seçildikten sonra, üniversitelerle ilgili “Ey üniversite
rektörleri, siz kanunları uygulamayın.” dedi. Bu türban meselesi üniversite
dışında bir olaydır. Bu Anayasa’yı açıkça ihlaldir. Anayasa’yı ihlal eden bir
kamu görevlisinin yargılanmasına neden müsaade edilmiyor? Edilecek mi,
edilmeyecek mi? Edilecekse, ne zaman edilecek? Bu konuda açıklık istiyorum. Ayrıca, Anadolu
Ajansının 24/1/2008 tarihinde, Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’ın “Biz Batı’nın ilmini satın almadık, maalesef, değerlerimize ters
düşen ahlaksızlıklarını satın aldık.” diye… Bu, Anadolu
Ajansı kaynaklı bir haber. Biraz önce, şahsı adına konuşan AKP’li “Böyle
bir laf söylenmedi.” diyor. Peki, böyle bir laf söylenmediyse, bu gazetelere,
bu ajanslara böyle bir vahiy mi geldi gökten, bu şeyi söylediler? Ayrıca, Batı’nın
ahlaksızlıkları nelerdir? Bir yandan Avrupa Birliğine gireceksiniz, can
atıyorsunuz Avrupa Birliğine girmek için, bir yandan da “Geçmişte alınanlar
ahlaksızlıklarıdır.” diyorsunuz! Latin alfabesinin alınması mı ahlaksızlıktır?
Yani Avrupa’nın kıyafetlerini almak mı ahlaksızlıktır? Böyle bir konuşmanın
Türkiye Cumhuriyeti devletine neye mal olduğunu kendileri biliyorlar mı? Bunun
bir sorumluluğu var mıdır? Neden bu sorumluluğa insanlar katlanmıyor? Bunu
öğrenmek istiyorum. BAŞKAN – Sayın Baytok... NESRİN BAYTOK
(Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan, Hükûmetinizin bürokratlarının düşündüğü gibi, YÖK Başkanı
sizce de güzel konuşuyor mu ve Hükûmetinizin, YÖK
Başkanına “Aman Hocam, konuşma ipimizi çekerler.” dediği doğru mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Akcan… ABDÜLKADIR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla
Sayın Bakanıma şu soruları yöneltmek istiyorum: Geçenlerde bütün dünya ve
Türkiye'nin her kesiminden şahit olunduğu gibi, Sayın Maliye Bakanının,
bulunduğu ortamda mikrofonunun açık kalmasından kaynaklanan duyumdan hareketle
soruyorum. Bir üniversite mensubu olarak Sayın Bakanım, Sayın Maliye Bakanının
orada kullandığı üsluba katılıyorlar mı? İkincisi, üniversite öğretim üyelerini
ancak saf çocukların ağzına sürülmekle kandırılacakları bir tarzla “Ağızlarına
bir parmak bal sürer, onların gönlünü yaparız.” ifadesini doğru buluyorlar mı?
Bu noktadan hareketle özlük haklarını ve gelirlerini düzeltmekle yükümlü olan
Maliye ve Millî Eğitim Bakanı olarak, üniversite öğretim üyelerinin,
üniversitenin altyapısına gerekli kaynak ayırarak, üniversite elemanlarına
yeterli gelir teminini sağlayarak rahatlamasını sağlamayı düşünüyorlar mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Sayın
Bakan... MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Ağyüz’ün, özellikle vakıf üniversitelerinin şirket
görünümünden kurtarılması ile ilgili olarak şunu söylerim: Bildiğiniz gibi,
vakıf üniversiteleri aslında kâr amacı gütmeyen… Sermaye birikimini bilime
aktarmak, varlıklı ve büyük gelire sahip olan kesimlerden, yoksul ve eğitime
muhtaç olan insanlara para aktarmak aslında amaçlanmıştır, bu amaçla
yapılmaktadır. Tabii, Türkiye’de, özel üniversite anayasal olarak kurulamadığı
için, maalesef, özellikle vakıf üniversitesi görüntüsü altında, şeklen aslında
özel üniversite gibi olup da ama ismen ve yasal olarak vakıf görüntüsü veren vakıf
üniversiteleri de vardır. Burada, samimi olmamız lazım, birbirimizi kandırmak
zorunda değiliz. Şimdi, netice
itibarıyla… Ama, Türkiye’de -biraz önce, değerli
konuşmacılar da ifade ettiler- otuz vakıf üniversitesi olmakla birlikte, şu
anda, öğrenci potansiyeli itibarıyla hâlâ yüzde 6’lardadır, yüzde 6
düzeyindedir, çünkü bazı vakıf üniversiteleri, az öğrenci alarak özellikle
kaliteyi koruyorlar. Bunları teker teker burada
saymama gerek yok, gerçekten, medarıiftiharımız olan vakıf üniversiteleri de
var, başarısı vasat ve vasatın altında olan vakıf üniversiteleri de var.
Aslında, Yükseköğretim Kurulunun görevi de buradaki standartları korumak ve
standartlarını daha iyiye götürmektir, hepimizin görevi budur ve bu konuda
gerekli gayretler gösterilir. Onun için, bu Piri Reis Üniversitesi ve benzeri
üniversitelerin kurulmasını, özellikle, arkasında ciddi vakıfların olduğu vakıf
üniversitelerinin kurulmasını, hep birlikte bunun için teşvik etmemiz
gerekiyor. Şüphesiz ki bir üniversitenin bütün altyapısı hazırlandıktan
sonra, fiziki altyapı, teknolojik altyapı, insan kaynakları ve diğer altyapı
unsurları hazırlandıktan sonra üniversite kurulması hepimizin arzusudur ama
Türkiye’mizin gerçekleri ortadadır ve bu konuda, cumhuriyetin başından beri,
aslında, uygulamalara, bütün hükûmetler dönemindeki
uygulamalara baktığınız zaman, üniversitelerin, Batı üniversiteleri düzeyinde,
Amerika üniversiteleri düzeyinde altyapıya kavuşturulduktan sonra kurulmaları
Türkiye’nin pratiği değildir. Türkiye’de,
üniversiteler, kurulduktan sonra imkân buluyorlar, kaynak buluyorlar, gerek
kamudan gerek başka kaynaklardan çeşitli kaynaklar temin ediyorlar ve zamanla
gelişimlerini tamamlıyorlar. Türkiye, böyle bir gerçekle karşı karşıyaydı. Biz,
kalkınmakta olan bir ülke olduğumuz için, kalkınmış bir ülke olmadığımız için,
üniversitelerimizi de kalkınmakta olan bir modele göre tesis etmek zorundayız.
Elbette, sosyal devlet, Anasaya’mızda belirtildiği
gibi, olmazsa olmazlarımızdan birisidir. Sosyal devletten vazgeçmek şüphesiz ki
mümkün değildir. Sayın YÖK Başkanının “Üniversiteler paralı olsun.” şeklindeki
bir açıklamasını ben de basından okudum, ama açıklama böyle değil. Sayın YÖK
Başkanına daha sonra telefon açtım ve “Sayın Başkan, bununla neyi
kastediyorsunuz?” diye sordum. Basına yansıyan, hepinizin bildiği taraftır.
Bana söylediği şey şudur: “’Aslında, varlıklı, parası olan, imkânları yerinde
olan insanlar üniversitelere bir miktar kaynak sağlasınlar ki… Bu öğrenci
harçları, özellikle zengin tabakadan olan insanların harç olarak ödedikleri
harçlarda Türkiye OECD ortalamasında en düşük olan ülkedir. Ama parası olmayan,
sabit gelirli ve dar gelirli olan insanlara devlet burs veya kredi mutlaka
temin etsin. Parasını devlet versin, öğrenci bunu üniversiteye ödesin.
Özellikle üniversiteler daha fazla öğrenci bulmak için kalitelerini artırarak
gayret göstersinler’ dedim, demek istedim.” dedi. Bu sizin takdirlerinize
sunulur. Benim kendisinden öğrendiğim budur. Ama şu anda Hükûmetimizin
gündeme getirdiği böyle bir plan söz konusu değildir. Sayın Köse’nin
sormuş olduğu… Sayın YÖK Başkanıyla ilgili olarak, Sayın Maliye Bakanının
sözlerine katılıp katılmadığımı soruyorlar. Sayın Maliye Bakanımız veya bir
başka birisi… Ben Sayın Maliye Bakanının… Samimiyetle söyleyeyim, sadece basına
yansıyan başlıkları okudum, detaylarını da çok detaylı olarak bilmiyorum.
Ancak, eğer orada hoş olmayan bir şey varsa, kim tarafından söylenirse
söylensin, tasvip edilmez. Sayın Genç
“Öğrencilerin bir kısmı gidiyor ve gelmiyor. Gelenlere de, başarısız olanlara
da kamuda iş veriliyor.” dedi. Şimdi, birkaç çeşit… Özellikle dışarıya gidip
de, arkadaşlar, birisi tembelliğinden dolayı, gerçekten iyi öğrencilik
yapmadığı için başarısız olmuşsa, devletin kendisine ödediği bütün paralar,
bütün kaynaklar faiziyle birlikte geri alınıyor. Burada en ufak bir tereddüt
söz konusu değildir. Bizim dönemde gönderdiklerimizin zaten –biliyorsunuz, ilk
uygulamayı 2006’da başlattık- geri dönmeleri söz konusu değil. Ama 1416 sayılı
Kanun’la daha önce -1929’dan beri- gönderilenlerde uygulama nedir diye
sorarsanız, çoğunluğu başarılı olmuştur, çoğunluğu ülkeye dönmüştür ve
çoğunluğu da gerek kamuda gerek özel sektörde hizmet vermektedir. Ama, bunun şüphesiz ki aksi olanları da var. Mesela,
1994’te, 1996’da 1416’yla gönderilenleri veya 2547 sayılı Yasa’nın 33’üncü
maddesiyle gönderilenleri dönemin YÖK yönetimi hiçbir gerekçe göstermeden geri
çağırdı ve onları mağdur etti. Hatırlayacaksınız, bir kanun yaptık bundan
önceki dönem ve bu 22’nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçen kanunla,
Türkiye’ye geldikleri zaman ciddi mükellefiyetlerin altına girecek olan bu
öğrencilerin birikimleriyle birlikte Türkiye’ye dönmelerini sağladık. Ama, kimsenin bağışlanması, kamunun kendisine verdiği
parasal destekleri heba eden kişilere yeni mükâfatlar verilmesi söz konusu
değildir. Sayın
Başbakanımızın özellikle 600 küsur öğrencinin yurt dışına uğurlanması
merasiminde söylediği “Biz Avrupa’nın özellikle fennini, ilmini almak yerine
ahlaksızlıklarını aldık”la ilgili şunu söylemek
istiyorum: Değerli arkadaşlarım, ahlaksızlık Doğu’da da ahlaksızlıktır, Batı’da
da ahlaksızlıktır, güneyde de, kuzeyde de, Pasifik’te de, her yerde de… Siz
çocuklarınıza taşradan büyük şehre eğitim yapmaya bile gittiği zaman “Oğlum,
git, iyi eğitim yap, oradan güzelliklerle, donanımla, bilimle donan gel.”
diyorsunuz. “Orada yanlışlıklar da var, orada ahlaksızlıklar da var.” dediğiniz
zaman siz bütün şehirleri ahlaksız olarak nitelendirmiş mi oluyorsunuz? Netice
itibarıyla, bu herkesin yorumuna tabidir, herkes istediği gibi yorumlayabilir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sorumsuzca böyle bir konuşma yapılmaz! Bu sorumsuzluk! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Şimdi, aslında, Sayın Başbakana bu şekilde bir
yakıştırmada bulunarak, bir milletvekili olarak siz sorumsuzluğunuzu ortaya
koyuyorsunuz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Siz sorumsuzsunuz! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Yine, Sayın Baytok’un
YÖK Başkanıyla ilgili söyledikleri: “Sizce güzel konuşuyor mu?” Vallahi, Sayın Baytok, biz bir güzel konuşma yarışması açmadık.
Dolayısıyla, Sayın YÖK Başkanı böyle bir yarışmaya girdi mi girmedi mi, onu da
bilmiyorum. Böyle bir yarışma açmış değiliz. Ha, “İpimizi
çekerler.” dedi mi demedi mi? İki kişi arasında kapalı kapılar ardında
konuşulmuş bir meseleye benim cevap vermem söz konusu değil. Böyle bir şey var
mı yok mu, ben de sizin gibi bilmiyorum. Sayın Akcan’ın
yine benzer soruları var. Daha önceki arkadaşlarıma verdiğim cevaplar onun için
de geçerlidir. Ama, öğretim üyelerinin özlük
haklarıyla ilgili… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Bakanım, bir parmak bal
çalan… MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Akcan, Sevgili Akcan, diğer arkadaşlara
verdiğim cevapta dedim ki, bir kelime kullanılmışsa, bir cümle kullanılmışsa,
bir söz söylenmişse, bu söz eğer hoş bir söz değilse, doğru bir söz değilse
bunu kim söylerse söylesin hoş değildir. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Yani, siz katılmıyorsunuz.
Teşekkür ederim. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Herhâlde katılmıyorum. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Mesele yok o zaman. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Şimdi, yine Sayın Akcan’ın özlük haklarının
iyileştirilmesiyle ilgili olarak sorduğu bir soru var. Değerli arkadaşlarım,
kamuda çalışan bütün insanımızın, bütün memurlarımızın ve bütün işçilerimizin
daha iyi özlük haklarına sahip olmaları, daha çok maaş almaları, gelecek
kaygısı duymadan, geçim endişesi taşımadan kamuda hizmet etmeleri her hükûmetin isteği, arzusu olduğu gibi bizim de istek ve
arzumuzdur. Türkiye’nin imkânlarıyla ihtiyaçları örtüştürmek zorundayız. Biz, popülist politika yapamayız. Para basarak, Türkiye’yi daha
çok maceraya sürükleyecek bir yapıya giremeyiz. Ancak, öğretim üyelerinin özlük
haklarının düzeltilmesi gerektiğini her platformda ve her vesileyle ben de söylüyorum. Başta
araştırma görevlileri, yardımcı doçentler olmak üzere özellikle öğretim
elamanlarımızda, doçent ve profesörlerde de bir iyileştirme yapılmalıdır ama
araştırma görevlilerinin özlük haklarının behemehâl düzeltilmesi gerektiğini
her vesileyle ben de söylüyorum ama bu, imkân ve kaynak meselesidir. Son
yapılan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulunda da -Sayın Başbakanımızın
başkanlığında bu altı ayda bir aksatılmadan yapılıyor, ilk defa yapılıyor beş
yıldan beri- bu dile getirildi, orada da aynı şeyleri söyledim. Bu konuyla ilgili
olarak da Sayın Başbakanımız Maliye Bakanımıza da talimat verdi. “Millî Eğitim
Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu birlikte bir çalışma yapsın
ve tabloyu önümüze getirsin.” dediler. Biz de bu çalışmaları yapıyoruz. Dediğim
gibi, kaynak ve imkân olması hâlinde biz öğretim üyelerimize daha fazla ücret
vermekten ancak mutluluk ve memnuniyet duyarız. Sayın Başkanım,
arz ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Tasarının tümü
üzerindeki… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben YÖK Başkanının “Mahkeme kararlarını tanımayın…”
Rektörlere dedi ki:“Mahkeme kararlarını tanımayın.” Anayasa’yı ihlal etti,
hakkında soruşturma açılması lazım. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın YÖK Başkanı “Mahkeme kararlarını tanımayın.”
diye bir ifade kullanmadı. Bu, Sayın Genç’in kendi yorumudur. AHMET AYDOĞMUŞ
(Çorum) – İftirası,iftirası; yorumu değil! KAMER GENÇ
(Tunceli) – Gazeteler yazdı. Kendisi hakkında soruşturma açılsın diye ihbarda… BAŞKAN – Sayın
Genç… Sayın Genç… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan… BAŞKAN -
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN –
Bakacağım. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yok, Sayın Başkan. Karar yeter sayısı yok burada. (AK Parti
sıralarından gürültüler) MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Yoksa sayın. AHMET AYDOĞMUŞ
(Çorum) – Başkan yalan mı söylüyor! BAŞKAN – Kabul
edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanununun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının; (a) bendi yürürlükten
kaldırılmış, (b) bendine “eğitim” ibaresinden önce gelmek üzere “fen, edebiyat,
fen-edebiyat” ibareleri eklenmiş, sonunda yer alan “Bulunur” ibaresi
“Bulunabilir” şeklinde değiştirilmiş ve sonuna “Ancak, bir üniversitede en az
üç fakültenin bulunması zorunludur” cümlesi eklenmiştir. BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde gruplar adına söz talebi vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir. Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum. Bir kere, Piri
Reis Üniversitesinin ülkemize, tüm çocuklarımıza hayırlı olmasını diliyorum. Türkiye’deki
bugüne kadar otuz, daha önce kurulan otuz ve bu otuz birinci üniversite, bu
vakıf üniversitesinin özellikle Türkiye’deki denizcilik sektörüne çok önemli
katkı yapacağını ve denizcilik sektöründeki, özellikle gemi mühendisi, gemi
makine mühendisi ve diğer, sektörün tüm ihtiyaçlarına en büyük hizmeti verecek
bir üniversite olacağına inanıyorum. Çünkü, Türk
denizcilik sektörünün bir bütünü bu üniversiteyi kucaklıyor ve bir bütünün bu
üniversiteye yardım edeceğine inanıyorum. Hiçbir kâr amacı olmadan, sadece
sektöre çok önemli katkılar yapacağına yürekten inanıyorum. Zaten, Plan ve
Bütçe Komisyonunda tüm gruplar çok destek verdiler. En büyük desteği verdiler.
Böyle bir üniversitemizin Türkiye'nin önemli bir ihtiyacını gidereceğine
inanıyoruz. Bir kere sektöre ve ülkemize hayırlı olsun. Değerli
milletvekilleri, demin Sayın Bakanım söyledi: “Bazı vakıf üniversiteleri az
öğrenci alarak çok iyi eğitim veriyorlar, hiçbir kâr amacı gütmüyorlar. Bazıları ise işte şöyle böyle.” Sayın Bakanım, Türkiye’de
millî eğitimden sorumlu bakansanız, şöyle böyle olmaz. Ulusa en iyi hizmeti
verdirmek sizin göreviniz. O zaman orada okuyan çocuklarımızın hakkını
yediriyorsunuz. Eğer, millî
eğitimden sorumlu bir bakansanız, hangi üniversite, hangi vakıf üniversitesi
görevini tam yapmıyorsa, hangi vakıf üniversitesi en iyi eğitimi vermiyorsa,
bunun önlemini almak ve orada okuyan çocuklarımızın geleceğini karartmamak
sizin görevinizdir. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Özerklik ne olacak? FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bir kere hakikaten çok üzüldüm orada okuyan kardeşlerim
adına. Bunlar hepimizin çocukları, hepimizin kardeşi. Eğer buna onay
vermişseniz, hangi üniversitede nasıl eğitim yapıldığını takip etmek, oradaki
çocukların hakkını korumak sizin birinci derece görevinizdir, bir. İki, bunların
giderlerini kim denetliyor? Türkiye’de burada sorun var arkadaşlar, giderlerini
sadece vakıflar denetliyor. Ben bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum, size
yardımcı olmak açısından. Tabii, bir başka
konu arkadaşlar: Değerli milletvekilleri, hepimizin çocukları var. Türkiye’de
üniversite sınavına her yıl yaklaşık 1,5 milyondan fazla çocuğumuz giriyor.
Ancak, bunların 500 bini üniversitelere girebiliyor. Peki, soruyorum:
Türkiye’de, ister vakıf üniversitelerinin ister devlet üniversitelerinin kaç
tanesinin içinde yabancı dil hazırlık sınıfı var? Arkadaşlar, bu çocuklar bizim
çocuklarımız. Biz Türk ulusu olarak hiçbir zaman geri zekâlı değiliz, son
derece zekiyiz. Biz bu çocuklarımıza ilkokul üçten başlayarak lise sona kadar
bir yabancı dil, üniversiteyi bitirene kadar ikinci yabancı dil öğretmekten
aciz miyiz? Evet... Arkadaşlar,
çocuklarımızı katlediyoruz. Eğer, bu çocuklarımız iki tane yabancı dil bilse
arkadaşlar, dünyanın her yerinde kendi ekmeğini… Bu ülkeye ekmek getirir
arkadaşlar ve ondan sonra biz bin tane öğrenciyi yurt dışına göndermenin
övgüsünü yaşıyoruz. Bugün, ister
devlet üniversitelerinde ister özel üniversitelerde, kaç tanesinin hazırlık
sınıfı var arkadaşlar? Bunlar ayrıcalıklı bir grup oluşturuyor Türkiye’de.
Herkesin hakkı, en tabii anayasal hakkımızdır. Eğer, yabancı dil bilmeyen bir
avukat kardeşimin –çok açık- yabancı dil bilmeyen bir doktor arkadaşımın
başarısı ileride… Siz karar verin arkadaşlar. Eğer, bugün avukatsanız, eğer, en
az iki yabancı dil biliyorsanız, o kadar çok iyi para kazanabiliyorsunuz, çünkü
dışarıda firmalar –artık, diyoruz, küreselleşme- dışarıdaki firmalarla
anlaşmalar, onlarla konuşmalar… Doğru mu arkadaşlar? Bunların hepsine doğru
diyoruz, ama sadece bugünün meselesi değil, yıllar yılı. Hep nedense
çocuklarımız bu konuda yok ediliyor arkadaşlar. Hayır
arkadaşlar, bu ülke bizim, bu çocuklar bizim. Herkesin, Hakkâri’deki kardeşimin
de hakkı, Van’daki kardeşimin de, Edirne’dekinin de. Herkese bir lisanı öğrendirmek zorundadır
devlet. O zaman o çocukların ekmeğini elinden alıyorsunuz bunu yapmamakla. Değerli milletvekilleri, bu, ülkemizin temel bir sorunu,
çocuklarımızın temel bir sorunu. Hindistan’a gidin
bakın. Hindistan’da toplumun yüzde 70’i yabancı dil biliyor arkadaşlar. Gidin
Amerika’daki hastanelerde, gidin Amerika’daki hastanelerde hepsi Hintli, arkadaşlar,
doktoru da, hemşiresi de, sağlık görevlisi de. Gidip bakıyorsunuz arkadaşlar… KAYHAN
TÜRKMENOĞLU ( Van) – Biraz da Malatya’dan bahset! FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Ya şimdi burada “Malatya” lafı atmayın. Ben ülkenin bir
temel sorununu konuşuyorum. Bu kadar ciddiyetsizlik olmaz. Ben çocuklarımızın
geleceğini konuşuyorum. Kusura bakmayın arkadaşım. Ayıptır ya! Senin de çocuğun
var, benim de, herkesin çocuğu var. Geleceğin dünyasında, “küreselleşen dünya”
diyoruz, yani, niye bunu yapmıyoruz? Yani, biz bu kadar… Yani, bir yerinden
başlayın. Ya, bak bugünü
söylemiyorum, dün de böyleydi. Ama gelin bir yerinden başlayın. İşte, şu, şu…
Vakıf üniversitelerini kurarken hazırlık sınıfını mecbur hâle getirin
arkadaşlar. Bir yerinden başlayalım. Bunu söylüyorum. Tabii, bir başka
konu arkadaşlar: Devlet üniversitelerinin sahibi kim? Kim arkadaşlar devlet
üniversitelerinin sahibi? Millî Eğitim Bakanlığı mı, Maliye Bakanlığı mı, YÖK
mü? Hayır arkadaşlar,
sahibi yok. Devlet üniversitelerinin sahibi yok. Sadece belirliyor Maliye
Bakanlığı, bu üniversitelerin ihtiyaçlarını bir şekilde belirliyor, yasak savma
bir bütçe geliyor, ondan sonra “Hadi kardeşim, işine git.” diyorlar. Burada
nasıl eğitim yapılıyor, nasıl öğretim yapılıyor? YÖK de sahip çıkmıyor. YÖK de
sahip çıkmadı, dün de, bugün de. Eğer bir üniversitenin bir kadroya ihtiyacı
varsa, bu kadroya yataklar kapanıyorsa, hastalar alınmıyorsa, yoğun bakım
ünitesi bir şekilde devreye sokulmuyorsa, YÖK buna sessiz kalıyorsa, bakanlık,
kimse bunun sahibi; hayır arkadaş, bunların sahibi yoktur. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Eski YÖK kralına sormak lazım onu! YÖK’ün eski kralına soracaksın! Onu
Teziç’e soracaksın! FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Her kimse kardeşim, her kimse… Arkadaşlar, bu
üniversitelerin sahibi yok. Bu üniversitelere, attım bayıra, Mevla’m kayıra
hesabı, sahip çıkılmadı, hiçbirine sahip çıkılmadı. Yazık ediyoruz. Bu çocuklar
bizim, orada okuyan milyonlarca insan bizim çocuklarımız. Bunlara sahip çıkmak
hepimizin görevidir. Bir kez daha, özellikle yabancı dil konusunda,
dikkatlerinizi bir kez daha çekiyorum. Bu bizim çocuklarımıza borcumuzdur, bu
bizim geleceğimize borcumuzdur. Eğer dünyanın ilmini, bilimini alacaksak,
çağdaş dünyaya gideceksek biz, konuşan toplum, lisan bilen bir toplum yerine, cahil,
dünyanın literatüründen haberi olmayan bir toplum
yetiştirirsek ülkemizin geleceğinde hepimizin vebali olur. Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aslanoğlu. Gruplar adına
ikinci söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın
Akif Akkuş’ta. Buyurun Sayın
Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. MHP GRUBU ADINA
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu üzerinde MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Değerli
milletvekilleri, şimdi, biraz önce arkadaşlarımız buradan konuştular, güzel
şeyler söylediler ve üniversitelerin önemi, özellikle de yabancı dilin önemi
üzerinde durdu bir arkadaşımız. Tabii, üniversiteler milletimizi hayata
hazırlamanın en önemli basamaklarından birisidir. Ayrıca, bilim, toplumların
ilerlemesinde yegâne değer olarak değerlendirilmektedir. Türkiye'nin, bölgesinde
lider, dünyada sayılı bir devlet olmasında ilim en değerli varlık olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bunun mutlaka yakalanması ve daha ileri hedeflere
taşınması gerekiyor. Bu arada, yurt
dışına yüksek lisans ve doktora öğrencileri gönderiliyor. Deniyor ki, bu bin
tane olacaktı, ancak sayıları bine ulaşmadı. Biraz önce konuşmacının birisi,
sayın konuşmacı bunu belirtti. Tabii, yurt dışına doktora öğrencisi gönderilmesi son derece
önemli. Üniversite sayısı hızla artıyor,
buralarda öğretim üyesi bulmamız bir hayli zor deniliyor. Ancak, tabii, burada,
Selçuk Üniversitesinin bir bilgisi geldi elime, Sosyal Bilimler Enstitüsünde
4.500 tane kayıtlı doktora ve yüksek lisans öğrencisi var, Fen Bilimleri
Enstitüsünde ise 2.500 tane doktora ve yüksek lisans öğrencisi var. Yani,
ülkemizde, bu iş, tabiri caizse harıl harıl çalışıyor
ve bunlara devletimiz bir hayli ödenek ayırıyor. Dolayısıyla, yurt
dışına doktora ve yüksek lisansa öğrenci gönderilmesi yerinde bir karar olmakla
beraber, illa da gönderilmesi gerektiği kanaatinde değilim, yani kendi
ülkemizde de bunlara başarılı bir şekilde doktora ve yüksek lisans yahut yüksek
lisans ve doktora yaptırtabiliriz. Ancak, tabii, bu enstitülerimize, doktora ve
yüksek lisans yaptıran enstitülerimize ödeneklerin ayrılması gerekir. Yurt dışına
göndereceklerimiz de, yüksek lisans ve doktora öğrencisi açısından, Türkiye'de
henüz yeterli olgunluğa erişmemiş dallar için olmalı, yoksa her dal için
olmamalı. Bakıyoruz, tarih için yurt dışına doktora öğrencisi gönderebiliyoruz.
Mutlaka gönderilebilir, 1, 2, 3 tane, ama bunların sayısının çok fazla olmaması
gerekir kanaatindeyim. Şimdi, yine, bu
vakıf üniversitelerinde, biraz sonra belirteceğim vakıf üniversitelerinde
hazırlık sınıfları var denildi. Gerçekten, bu üniversiteler öğrencilerin bir
yıl orada hazırlık dersleri alması için, yabancı dil dersleri alması için birer
hazırlık sınıfı açıyorlar. Ama, bakıyoruz, daha sonra
burayı bitiren çocuklar dil bakımından pek de yeterli değil. Yani, bir yıl
orada yabancı dil dersi almış, bir yılını bu iş için hazırlamış çocuklarımızın
yabancı dil bilgisinden yeterince başarılı olmadığını görüyoruz. Bunların
dikkate alınması gerekiyor. Az önce sayın vekillerden birisi belirtti “Biz,
ilkokul üçüncü sınıftan itibaren çocuklarımıza yabancı dil öğretmeye
başlıyoruz. Liseyi bitiriyor, ama, bunların yabancı
dili bihakkın bilmesi söz konusu değil.” diyor. Ben, bu hazırlık sınıflarından
ziyade ilköğretime ağırlık verilmesi, ortaöğretime ağırlık verilmesi ve
çocuklarımızın buralarda yabancı dil bilgisini tamamlamaları daha uygun olur
kanaatindeyim. Değerli
milletvekilleri, Anayasa’nın 130’uncu maddesinin birinci fıkrasında,
üniversitelerin kanunla kurulacağı, ikinci fıkrasında ise kazanç sağlama
amacına yönelik olmamak şartı ile vakıflar tarafından devletin denetim ve
gözetimine tabi yükseköğretim kurumlarının kurulabileceği hükme bağlanmış
bulunmaktadır. Tabii, burada
hemen şunu belirtmemiz gerekir: Biz diyoruz ki vakıflar üniversite kursun.
Vakıflar kuruyor üniversiteyi. Bu üniversitede de olduğu gibi, üç tane fakülte,
iki tane enstitü, bir, iki, üç, beş de yüksekokuldan mürekkep bir üniversite
kuruyor. Sonra, devletten ödenek alıyor. Çünkü, vakıf
üniversitelerinin kaynaklarından birisi bizatihi devlet, devlet veriyor parayı
ve bu devletin verdiği parayla üniversite gelişmesini tamamlayabilirse
tamamlıyor. Bazen tamamlayamıyor da. Çünkü, bazı kötü
niyetliler, az önce de belirtildiği gibi, bu üniversiteleri kazanç amacıyla
kurma çalışmalarında bulunuyor. Yine, burada
konuşmacılar belirttiler, sayın konuşmacılar dediler ki, Türk Deniz Eğitim
Vakfı tarafından kurulacak, kurulan Piri Reis Üniversitesinin ülkemizdeki
gemicilikle ilgili problemleri halledeceğini söylediler. Hâlbuki,
bakıyoruz burada Fen-Edebiyat Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,
Mühendislik Fakültesi, bir de Denizcilik Yüksekokulu var. Bunu, tabii,
arkadaşlarımızın bir ihtisas üniversitesi olarak belirtmesini de ben doğrusu
yadırgadım. Çünkü, bu yüksekokullar Türkiye’de zaten
var. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kastamonu İnebolu… AKİF AKKUŞ
(Devamla) – Mersin’de henüz faaliyetini sürdüren bir Ticaret ve Denizcilik
Yüksekokulu var. İnebolu’da böyle bir okul var, Sinop’ta. İstanbul’da, yine,
daha önceden Teknik Üniversiteye bağlıydı, şu anda sanırım Mimar Sinan
Üniversitesine bağlandı, Denizcilik Yüksekokulu var. Dolayısıyla, yani
denizcilikle ilgili fakültelerimiz, okullarımız zaten bulunmakta idi. Herhâlde
diyorum ki “Piri Reis” sözcüğünden bu arkadaşlarımız bunu böyle düşündüler.
Piri Reis, bilindiği gibi önemli ve büyük bir Türk denizcisi ve kendisini
burada hürmetle yâd ediyorum. Bir de burada
dikkatimi çeken şu oldu değerli milletvekilleri: “Türk Deniz Vakfı ile İstanbul
Deniz Ticaret Odası arasındaki gerekli koordinasyon ile planlanan
üniversitelerden mezun olanların işsizlik sorununun önleneceği vurgulanıyor”
diyor ve bir de işte diğerleri, “üç fakülteyle kurulur, kurulabilir, kurulamaz”
gibi yahut da “bulunur, bulunamaz” gibi bir ibare Şimdi, şöyle bir
bakalım, iktisadi ve ticari bilimler fakültesi Türkiye’de en kolay kurulan
fakültelerden birisi. Tabiri caizse sıralar, bir de kara tahta olduğu zaman
onların ders görmesi söz konusu olabilir. Yine, fen-edebiyat fakültesi
Türkiye’de hemen hemen bütün üniversitelerde var,
yani buralardan sürekli öğrenciler mezun oluyor. Bu öğrencilerin büyük bir
kısmı iş bulamıyor. Dolayısıyla buradan mezun olacak öğrencilerimizin de büyük
bir kısmının, temenni etmiyorum ama iş bulamayacağı kanaatindeyim. Dolayısıyla,
yani, bu kadar ballandırarak, tabiri caizse, anlatılması biraz garibime gitti,
onun için söylüyorum, yoksa Piri Reis Üniversitesinin yahut… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) AKİF AKKUŞ
(Devamla) – …bir üniversite öğretim üyesi olarak, üniversitenin kurulmasına
katiyen karşı değilim, bu ister vakıf üniversitesi olsun isterse devlet
üniversitesi olsun, çünkü 1,5 milyon civarında gencimiz üniversiteli olmak için
yarışıyor. Elbette ki bunu takdir ederiz, ama bunun bu şekilde ballandırılması,
belirttiğim gibi, biraz garibime gitti. Bunun yanında
“Fen, edebiyat, fen-edebiyat fakülteleri mutlaka bulunur.” derken, bu defa
“…bulunabilir.” dendi. Peki, böyle bir üniversite kuruldu, fen-edebiyat
fakültesini kurmadık, dersleri kim verecek orada? Temel dersler var, bu
fakültelerin ortak gördüğü temel dersler var, bu dersleri kim verecek? O zaman
biz burada sanki… Bütün, her türlü belirttiğim olumsuzluğa rağmen Piri Reis
Üniversitesinin kurulmasına taraftarım, ancak bu “bulunur” veya “bulunabilir”
ibaresindeki değişikliğin yapılmamasını istiyorum. “Bulunur” ibaresi gelsin.
Çocuklarımıza iş bir şekilde bulunacak, diğerlerine olduğu gibi. Değerli
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akkuş. Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için 30 Ocak 2008
Çarşamba günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 20.03 |
|