DÖNEM: 23                            CİLT: 12                    YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

53’üncü Birleşim

23 Ocak 2008 Çarşamba

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Teşvik Kanunu uygulamalarından kaynaklanan olumsuzluklar ile Bilecik ilinde seramik ve mermercilik sektöründe yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Van Gölü’ndeki kirliliğe ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, işçi emeklilerinin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 26 milletvekilinin, uyuşturucuyla mücadelede yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103)

2.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 26 milletvekilinin, üzüm ve bağcılık sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/104)

 

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ( Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı) ve Adalet Komisyonu Raporu (1/335) (S. Sayısı: 56)

2.- Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/437) (S. Sayısı: 54)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Konseyi Arasında Askeri-Bilimsel ve Askeri-Teknik İşbirliği Konusunda Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/294) (S. Sayısı: 68)

4.- Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/291) (S. Sayısı: 77)

 

VI.- OYLAMALAR

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Konseyi Arasında Askeri-Bilimsel ve Askeri-Teknik İşbirliği Konusunda Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

VII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Hazine arazileri ve meralardaki kaçak yapılaşmalara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/1223)

2.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Derince Barajı ihalesine,

Girma Barajı Projesine,

Karamuğla Deresi Taşkın ve Rusubat Kontrolü işine,

Fethiye-Eşen Beldesi Sulama İkmali işine,

İlişkin soruları ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/1247, 1298, 1299, 1300)

3.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bazı üst düzey yönetici görevlendirmelerine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/1280)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

Uşak Milletvekili Mustafa Çetin, Uşak ilinin kara yolu ulaşımı sorunlarına,

İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi, EXPO-2015 İzmir Projesi’ne,

Kütahya Milletvekili Hüseyin Tuğcu, aşure gününe,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31 milletvekilinin, Bursa ve çevresinde yaşanacak muhtemel bir deprem felaketine yönelik (10/99),

Malatya Milletvekili Mehmet Şahin ve 26 milletvekilinin, kayısı üretimi ve pazarlamasında yaşanan sorunların araştırılarak (10/100),

İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevre ve turizm üzerindeki etkilerinin araştırılarak (10/101),

Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 24 milletvekilinin, zeytincilikte yaşanan sorunların araştırılarak (10/102),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 97 ve 95 sıra sayılı Kanun Tasarılarının kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklileri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 7 ve 8’inci sıralarına alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 22 Ocak 2008 Salı günü, bir saat sözlü soruların görüşülmesinden sonra gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmının 17, 25, 27 ve 30’uncu sırasında yer alan (10/27), (10/34), (10/37) ve (10/40) esas no.lu Meclis araştırması önergeleri ile 22/1/2008 tarihli gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan (10/102) esas no.lu, zeytin, zeytinyağı ve bitkisel yağların üretimi ve ticaretinde yaşanan sorunlarla ilgili Meclis araştırması önergesinin birleştirilerek görüşülmesine, önergelerin görüşülmesini müteakiben gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının birinci sırasında yer alan 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın görüşülmesine ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar Genel Kurulun çalışmalarını sürdürmesine; Genel Kurulun 23/1/2008 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; 23/1/2008 Çarşamba ve 24/1/2008 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, 78 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/23) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci sırasında bulunan Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün (6/149),

2’nci sırasında bulunan Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin (6/154),

4’üncü sırasında bulunan Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/169),

7’nci sırasında bulunan Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın (6/177),

14’üncü sırasında bulunan Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın (6/186),

36’ncı sırasında bulunan Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in (6/245),

Esas numaralı sorularına Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap verdi; Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın, Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman da cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar;

3’üncü sırasında bulunan Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/163),

8’inci sırasında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/180),

13 ve 26’ncı sırasında bulunan Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in (6/185), (6/234),

19’uncu sırasında bulunan Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün (6/195),

24’üncü sırasında bulunan İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in (6/230),

Esas numaralı sorularına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi; Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz, Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın, Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve Tunceli Milletvekili Kamer Genç de cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar;

5’inci sırasında bulunanArdahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün (6/172) esas numaralı sorusuna Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu cevap verdi.

Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen;

Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman ve 28 milletvekilinin, zeytin ve zeytinyağı ile diğer bitkisel yağların üretimindeki sorunların araştırılarak altyapı ve işletmeciliğinin geliştirilmesi için (10/27),

Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk ve 20 milletvekilinin, zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak zeytinciliğin geliştirilmesi için (10/34),

Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 19 milletvekilinin, zeytin ve zeytinyağı üretimi ve ticaretinde yaşanan sorunların araştırılarak (10/37),

Balıkesir Milletvekili A. Edip Uğur ve 23 milletvekilinin, bitkisel yağlar, zeytin ve zeytinyağı sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak (10/40),

Muğla Milletvekili Gürol Ergin ve 24 milletvekilinin, zeytincilikte yaşanan sorunların araştırılarak (10/102),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin, yapılan ön görüşmelerinden sonra kabul edildiği açıklandı.

Kurulacak komisyonun:

16 üyeden teşekkül etmesi,

Çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden başlamak üzere, üç ay olması,

Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,

Kabul edildi.

Muğla Milletvekili Gürol Ergin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk’ün konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış olan Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı) (1/335) (S. Sayısı: 56) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.

23 Ocak 2008 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.41’de son verildi.

 

                                                                       

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Murat ÖZKAN

 

Harun TÜFEKCİ

 

Giresun

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

 

 

Bursa

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

No.: 75

II.- GELEN KÂĞITLAR

23 Ocak 2008 Çarşamba

Teklif

1.- Zonguldak Milletvekili Köksal Toptan’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi (2/122) (Anayasa Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.1.2007)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 26 Milletvekilinin, uyuşturucuyla mücadelede yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2008)

2.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 26 Milletvekilinin, üzüm ve bağcılık sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/104) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/01/2008)

 

23 Ocak 2008 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Bilecik ilinde seramik ve mermer üretimine ilişkin sorunlar hakkında söz isteyen, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’e aittir.

Sayın Tüzün, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Teşvik Kanunu uygulamalarından kaynaklanan olumsuzluklar ile Bilecik ilinde seramik ve mermercilik sektöründe yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 5084 sayılı Teşvik Kanunu’nun olumsuzlukları ve Bilecik ilimizde üretim yapan seramik ve mermer sektörü üreticilerinin sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, 29/1/2004 tarihinde, yine Türkiye Büyük Millet Meclisinde Doğu ve Güneydoğu illerimizi kapsayan, kişi başına millî gelirin 1.500 doların altında olan 36 tane ilimize sanayi yönünde teşvikin gelebilmesi yönünde bir kanun çıkarttık. Bu, gerçekten Doğu ve Güneydoğu illerimize yatırım yapmak isteyen sanayicimize kolaylık açısından büyük avantaj idi. Ancak, yine, bildiğiniz gibi 59’uncu Hükûmet, daha sonra Marmara ve İç Anadolu’da bulunan 13 tane ili daha teşvik kapsamına aldı. Dolayısıyla 36 il sayısı, 49’a çıktı. Hâl böyle olunca Teşvik Kanunu’nun amacından uzaklaşıldı ve Doğu ve Güneydoğu illerimize yatırım yapacak olan sanayicimiz özellikle İç Anadolu’da bulanan Afyon, Uşak, Kütahya, Düzce ve Bolu illerimize yatırım yapmaya başladı.

Değerli arkadaşlarım, o zaman da bu Teşvik Kanunu’nun yanlış olduğunu, Marmara ve İç Anadolu Bölgesi’ndeki illeri bu kapsamın içerisine aldığımızda Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’ne hiçbir sanayicinin gitmeyeceğini söyledik ve geldiğimiz noktada, yapmış olduğumuz araştırmalarda, tespit ettiğimiz sayıları da sizlere aktarmak istiyorum: 2004’ten bugüne kadar Bingöl ilimizde 5 adet teşvik kapsamı için belge alınmıştır, Bitlis’te 6, Hakkâri’de 4, Kars’ta 4, Muş’ta 5, Siirt’te 8, Sinop’ta 8 ve Bayburt’ta 1 adet teşvik kapsamında hizmet yapabilmek için belge alınmıştır.

Değerli arkadaşlarım, buradan şuraya da gelmek istiyorum: Bu Kanun’un yanlış olduğunu, iller arasında, bölgeler arasında rekabetin olumsuzluğunu gündeme getirmiştik, kaş yaparken göz çıkartacağını söylemiştik ve geldiğimiz noktada da maalesef böyle oldu.

Bakınız, Bilecik ili, seramik ve mermer sektörü konusunda Türkiye’de ihracat yapan ve seramik konusunda üretimi en fazla elinde bulunduran ildir.

Değerli arkadaşlarım, bu Teşvik Kanunu’nun yanlış uygulamalarından dolayı, Bilecik ilimizin merkezinde, Bozüyük ilçemizde, Söğüt ilçemizde 8 tane seramik fabrikası kapanmıştır, 5 bine yakın arkadaşımız işsiz kalmıştır ve yine işsizlikle birlikte, seramik fabrikalarımızın, bölgede bulunan, başta nakliye şirketlerine, kooperatiflere, esnafa borcu da bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, tabii, bunları söylerken bizim hem eleştiri hakkımız hem de somut öneri hakkımız söz konusudur. Bizim söylemek istediğimiz, iller arasında, bölgeler arasında teşvik değil de sektöre yönelik veyahut istihdama yönelik teşvikin olabilmesi bütün ülkedeki illerimizin bu yönde üretim yapabilmesi açısından büyük avantaj sağlayacaktır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine bildiğiniz gibi, mermer üretimi yapan ve Türkiye’de en büyük üretimi elinde bulunduran il Bilecik ilidir. Bildiğiniz gibi, mermer sanayisi ithalat yapmadan ihracat yapan tek sektördür. Ancak mermer sektörü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tüzün, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Evet, ithalat yapmadan ihracat yapan böyle bir sektörün iyileştirilmesi ve devlet olarak, hükûmet olarak daha fazla geliştirebilmesi adına hiçbir katkının verilmediğini de söylemem gerekir.

Bilemiyorum bu konuşmama Hükûmet adına cevap verecek olan bir bakanımız var mı ama, sonuç itibarıyla, teşvik kapsamına alınan iller bu kapsamdan, bu Kanun’dan memnun değillerdir; teşvik kapsamının dışında kalan iller, zaten bir mağduriyet sorunu yaşamışlardır. Dolayısıyla, bu Kanun’un, özellikle bu Parlamento döneminde, 23’üncü Dönemde ve en kısa zamanda sektöre ve istihdama yönelik yeni bir düzenlemenin yapılması en büyük umudumuz ve hayalimizdir diye düşünüyorum.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzün.

Gündem dışı ikinci söz, Van Gölü’nün kirlenmesiyle ilgili olarak söz isteyen Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Türkmenoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Van Gölü’ndeki kirliliğe ilişkin gündem dışı konuşması

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Van Gölü kirliliğiyle ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, dünya mirası olan, bize Asurlardan, Perslerden, Urartulardan, Selçuklulardan, Osmanlılardan miras kalan Van Gölü’mün önemli bir şekilde kirlilikle karşı karşıya kaldığını ifade etmek istiyorum ve Van Gölü’nü beş dakika içerisinde size anlatmaya çalışacağım.

Dünya mirası Van Gölü, özellikle soda anlamında, Türkiye'nin en büyük gölü olması münasebetiyle, aynı zamanda sodalı göller içerisinde de dünyanın en büyük gölüdür. Deniz seviyesinden 1.700 metre yükseklikte, yanı başında bulunan Nemrut Krater Gölü’nün patlaması sonucu Muş Ovası’nın önünü kesen lavlarla birlikte, orada volkanik bir lav set gölü meydana gelmiştir.

Van Gölü, ülkemizin meselesi olması hasebiyle dünya meselesidir. Van Gölü tarihtir, Van Gölü doğa güzelliğidir, Van Gölü önemli bir gölümüzdür.

Van Gölü, 371.700 kilometrekare alana sahip, ülkemizin en büyük gölü olması münasebetiyle, en geniş ekseni 130 kilometre, en dar ekseni 38 kilometredir. Derinliği 450 metreye kadar varan bir güzelliktir.

Değerli milletvekilleri, Van Gölü araştırılmalıdır. Niçin araştırılmalıdır? Van Gölü’nün yer altında uranyum yatakları vardır.

Değerli milletvekilleri, Van Gölü araştırılmalıdır. Van Gölü’nün altında petrol yatakları vardır.

Van Gölü araştırılmalıdır. Van Gölü, on yılda bir 2,5 metre düşen ve on yılda 2,5 metre yükselen enteresan, gizemli bir göldür.

Van Gölü’nün, bir rivayete göre, Hazar Denizi’yle birleşmesi söz konusudur. Bunun için Van Gölü’nü önemsiyoruz.

Değerli milletvekilleri, şu anda dünyada tuzluluk oranı en düşük olan bir göldür.

Şairimizin dediği gibi, yazarımızın dediği gibi, dünyada hiçbir göl, hiçbir deniz, hiçbir akarsu Van Gölü’nün maviliğinde ve güzelliğinde değildir.

Tuzluluk oranı 0,19; soda oranı 09,8’dir. Bu, insan sağlığına zarar vermeyecek kadar güzel maviliğe sahip bir gölümüzdür.

Bu gölümüz ciddi anlamda katı ve evsel atıklarla karşı karşıyadır. Etrafında bulunmuş olan 1 milyona yakın insan kitlesi, tamamıyla katı atık ve evsel atığın deşarj edilmeden göle akıtılması sonucu, Van Gölü önümüzdeki yirmi beş yıl içerisinde yok olup gitme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Değerli milletvekilleri, koli basili oranı, normal seyirde baktığınızda 100 ile 700 olması gereken bu gölde, en son ölçümlere göre koli basili oranı Van Gölü sahillerinde 2.100, Tatvan sahillerinde de 4.100 mililitreyi bulmaktadır. Bu da şu demektir: Yirmi beş yıl sonra bu gölü kimse kurtaramaz değerli hemşehrilerim.

Değerli milletvekilleri, Van Gölü Havzası’yla ilgili geçmiş dönemlerde birçok araştırmacı arkadaşımız çeşitli araştırmalar yapmışlardır. 1946’da, 1978’de, 1998’de, 1991’li yıllarda Van Gölü’nün kirliliğiyle ilgili birçok araştırma yapılmış, ama bugüne kadar bir netice alınmamıştır. 58’inci ve 59’uncu Hükûmet dönemlerimizde -hepimizin de bu kürsüden defalarca ifade ettiği bir şey vardır- cumhuriyet tarihinde yapılmayan, Hükûmetlerimiz döneminde, yapılmıştır ve hayata geçmiştir. Ben şuna inanıyorum ki: İlgili bakanlıklarımızdan, ilgili müdürlüklerimizden ve bu konuda ilgili milletvekillerimizden bu gölün kirliliği ve araştırılması konusunda duyarlılık gösterilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun Sayın Türkmenoğlu.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Türkiye’de iç balık avcılığının dörtte 1’i Van Gölü’nden karşılanmaktadır. Sodalı olup da dünyada tek canlı yaşayan göl Van Gölü’dür. İnci kefal balığı yılda 10 bin ton avlanıp tüketilmektedir. Bu da şu demektir: Türkiye’de iç su balığının dörtte 1’i Van Gölü’nden temin edilmektedir. Bunun için araştırılmalıdır.

Ben, yüce heyetinize ve değerli milletvekillerime bu konunun önemini ifade ediyor, yüce heyeti saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz, işçi emeklilerinin durumu hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’a aittir.

Sayın Şandır, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, işçi emeklilerinin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkanım, 4,5 milyon işçi emeklisini ilgilendiren bir konuda, onların sorunlarını yüce heyetin huzuruna sunmak maksadıyla, söz talebime olumlu cevap verdiğiniz için size, söz hakkını da bana devreden Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan değerli arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, ülkemizin birçok önemli gündem maddesi var. Bu gündem maddeleri üzerinde partiler olarak, gruplar olarak, kişiler olarak tartışıyoruz, konuşuyoruz, ama inanınız ki toplumun düşük gelirli katmanlarında, sabit ve az gelirli katmanlarında bir vahamet yaşanıyor. 4,5 milyona ulaşmış işçi emeklilerinin dertleri, zannediyorum, ülkenin tüm sorunlarından çok daha önemli, özellikle onlar için. Her biriniz için geçerli olmak kaydıyla, benim seçim bölgem olan Mersin’de neyi anlatırsak anlatalım karşımıza mutlaka bir işçi emeklisi çıkıyor ve “Açız!” diye bağırıyor. 500-600 milyonluk gelirlerle hayatın ağır yükü altında ezilen bu insanların dertlerine mutlaka bir çözüm üretmek sorumluluğu hepimizin üzerindedir. Özellikle iktidar ve muhalefet partileri olarak bu konuda duyarlılığınızı rica ediyorum.

Tabii, işçi emeklilerinin dertlerini onlardan aldığım metinlerle bir araya getirdim ve Sayın Bakana iletmeye çalıştım. Arzu ederdim ki, bugün burada olsalardı, gelmeye çalışacaklarını ifade ettiler, ama galiba yetişemeyecekler. Çünkü, işçi emeklileri kendi dertlerini ifadenin ötesinde, Sayın Bakanın, Hükûmetin bu konuda ürettiği çözümleri dinlemek istiyorlar.

Bakınız, yüzde 2 artı yüzde 2 ile yüzde 4’lük bir gelir artışıyla, emeklilerin üzerine yüklenen, işte sağlık hizmetlerine katkı payı ödenmesi gibi ve diğer konulardaki yükleri karşılayabilme şansları yok. Bu insanlar bizim insanlarımız.

Dokuz başlık altında bana iletilen sorunlarını kısa kısa arz etmek istiyorum.

Özellikle işçi emeklilerinin maaş artışının hesaplanmasında ülkenin kalkınmasında oluşturulan refah artışından pay ayrılması, zannediyorum yeni tasarıda da eksik bırakılmış, bunun düzeltilmesini istemektedirler.

Bir diğer husus, işçi emeklilerinin aylıklarının haczedilmemesi meselesi. Daha önceki mevzuatımızda vardı, bu yeni tasarıda da bunun yer almasını istiyorlar.

Bir başka husus, işçi emeklilerinin çok uzun zamandan bu yana intibakları yapılamıyor. İntibaklarının yapılmamış olması dolayısıyla işçi emeklileri arasında veya çalışanlar arasında, memur, Bağ-Kur’lu ve işçi emeklileri arasındaki ücret makası hızla açılıyor; bu bir adaletsizliktir, bunun düzeltilmesi gerekiyor.

Özellikle sağlık hizmetlerinin sunulmasında işçi emeklilerinden istenen katkı payı bir adaletsizliktir. İstenen katkı payını işçi emeklilerinin, bu dar gelirli insanların karşılayabilme imkânı yoktur. Böyle de olunca, birçok işçi emeklisi, hastalıkları hâlinde hastaneye, doktora bile gitmeye cesaret edemediklerini çığlık çığlığa ifade ediyorlar. Türkiye Cumhuriyeti devleti büyüktür, Türk milleti büyüktür. Bir sosyal maliyet olarak, hiç olmazsa insanlarımızın sağlıklarıyla ilgili konuda gereken fedakârlık gösterilmeli, işçi emeklilerinden, dul ve yetim, en alt kademeden maaş alan insanlarımızdan, sağlık hizmetlerinden yararlanmada katkı payı istenilmemelidir. Bu bir karar meselesidir, bu bir hesap meselesi değil, maliye meselesi değil. Buna, burada, hep birlikte karar vermemiz gerekir diye düşünüyorum.

Bir başka husus, işçi emeklilerine bağlanan emeklilik maaşlarının çocuklara intikalinde tespit edilen oranların da yeterli olmadığı yönünde bir talep var. Bunu da Sayın Hükûmetin dikkatine sunuyorum.

Bir başka husus, işçi emeklileri, Bağ-Kur emeklileri ve memur emeklileri tek çatı altında birleştirilirken, maalesef eşit seviyeye getirilmediler, aynı standarda ulaştırılmadılar. Dün yaşanan bir haksızlık, bir adaletsizlik, şimdi yeni kanun ve yeni yapılanmayla, olduğu gibi gelecek zamana taşınıyor. Bu da çok doğru değil. İnsanlar birlikte yaşıyorlar, bu birlikte yaşamın adaletsizliğine gerçekten tahammül gücü de kalmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şandır, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Biri 1 milyarın üzerinde maaş alırken biri 500-600 milyon maaşla geçinmeyi, çocuklarına bakabilmeyi, onuruyla yaşamayı çok zor şartlarda başarmaya çalışıyor.

Değerli milletvekilleri, değerli Meclisimiz; bizler bu topluma karşı sorumluyuz. Öncelikle bu toplumun içerisinde bir kısım insanlar, yani kapı komşularımız içinde bulundukları durumdan çaresiz, sahipsiz bir duyguya kapılıyorlarsa bu, ülkemizin geleceği açısından bana göre çok önemli bir tehlikedir. Buna bigâne kalamayız, kulaklarımızı tıkayamayız. 4,5 milyon işçi emeklisi bu Meclisten bir çözüm beklemektedir, Hükûmetten çözüm beklemektedir, hepimizden çözüm beklemektedir. Yine, buna benzer toplumun birtakım kesimleri, içinde bulundukları sorunun içerisinde çırpınıp duruyorlar. Bizler onları yok sayamayız. Özellikle işçi emeklileriyle ilgili Meclisimizin, Hükûmetimizin dikkatini çekiyorum. Bu kesime kol, kanat gerilmesini…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) -… bir daha ifade ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 26 milletvekilinin, uyuşturucuyla mücadelede yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Uyuşturucu ile mücadele konusunun tüm yönleriyle incelenmesi ve alınması gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. Saygılarımızla,

1) Hasan Özdemir                          (Gaziantep)

2) Oktay Vural                               (İzmir)

3) Mehmet Şandır                           (Mersin)

4) Süleyman Nevzat Korkmaz        (Isparta)

5) Erkan Akçay                              (Manisa)

6) Akif Akkuş                                (Mersin)

7) Beytullah Asil                            (Eskişehir)

8) Sabahattin Çakmakoğlu              (Kayseri)

9) Recep Taner                               (Aydın)

10) Osman Durmuş                        (Kırıkkale)

11) Emin Haluk Ayhan                  (Denizli)

12) Münir Kutluata                         (Sakarya)

13) Kürşat Atılgan                          (Adana)

14) Rıdvan Yalçın                          (Ordu)

15) Kamil Erdal Sipahi                   (İzmir)

16) İsmet Büyükataman                  (Bursa)

17) Necati Özensoy                        (Bursa)

18) Hamza Hamit Homriş              (Bursa)

19) Muharrem Varlı                       (Adana)

20) Süleyman Latif Yunusoğlu      (Trabzon)

21) Yılmaz Tankut                          (Adana)

22) Bekir Aksoy                             (Ankara)

23) Kemalettin Nalcı                       (Tekirdağ)

24) Ahmet Kenan Tanrıkulu           (İzmir)

25) Mehmet Günal                         (Antalya)

26) Zeki Ertugay                             (Erzurum)

27) D. Ali Torlak                            (İstanbul)

Gerekçe:

Akıl ve beden sağlığının en büyük düşmanı olan uyuşturucular, bağımlılarını aileden, toplumdan ve çevresinden kopararak, sorumsuz bir hayata mahkûm etmektedir. Bu sebeple, uyuşturucuların, zincirleme olarak bağımlıya, aile hayatına, iş hayatına, aile ve ülke ekonomisine telafi edilemez zararları bulunmaktadır.

Uyuşturucu kullanımının en önemli sonuçlarından biri de toplum yapısının temelini teşkil eden bütün millî ve manevi değerleri yok etmesidir. Uyuşturucu kullanımının yaygınlaştığı toplumların millî mukavemet ve savunma gücü yok olmakta, her türlü sömürüye müsait hale gelmektedir.

Geçtiğimiz günlerde Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezi (EMCDDA) 2007 yılına ait 12 nci uyuşturucu raporunu açıklamıştır. Raporda Türkiye’de okul öğrencilerinin yüzde 10’unun uyuşturucu kullandığı, bu oranın Belçika, İrlanda, Fransa, İspanya ve İngiltere’deki öğrencilerde yüzde 30’dan yüzde 44’e kadar ulaştığı değerlendirmesi yer almaktadır.

Bu raporda yer alan uyuşturucu kullanımına ilişkin oranlar ve uyuşturucu ticaretine ilişkin bilgiler ülkemizin, ülkemiz insanı ve gençlerinin, millî ve manevi değerlerimizin ne denli sinsi bir tehdit altına girmiş olduğunu açıkça göstermektedir.

Diğer taraftan uyuşturucu bölücü terör örgütünün en önemli mali kaynağını teşkil etmektedir. Terörle mücadelede etkinlik, finansman kaynaklarının kesişmesine bağlıdır. Bu bakımdan uyuşturucu ile mücadele PKK bölücü terör örgütünün mali kaynaklarını kurutmak bakımından da oldukça etkili olacaktır.

Bu tehdidin önlenmesi Devletimizin asli görevlerindendir. Bu konuda Meclisimizin de önemli sorumlulukları bulunmaktadır. Yüce Meclisin bu konuyu bütün yönüyle incelemesi ve alınması gereken tedbirleri tespit ederek, sivil toplum ve devlet kurumlarının uyuşturucuyla mücadele çabalarının artmasını temin edecek girişimlerde bulunması, gerekli yasal düzenleme desteğini sağlaması gerekmektedir.

Ülkemizde uyuşturucu bağımlığının boyutları, mücadele yöntem ve araçlarındaki etkinliğini ortaya konması, mücadeleyi gerçekleştirerek kurumsallaşma kapasitesinin belirlenmesi, medya ve okullarımızda etkili eğitim programları oluşturulması, uyuşturucu kullanımını teşvik edenler, bunun ticaretini yaparak insanlığı zehirleyenlere karşı cezai ve idari bakımdan alınacak ilave tedbirlerin tespit edilmesi, uluslararası seviyede mücadelede yürütülmesi gereken politikaların belirlenmesi, uyuşturucunun bölücü örgütler tarafından kullanılmasının boyutlarının ortaya konması ve bu konuda alınacak tedbirler için TBMM’de kurulacak bir Meclis araştırması komisyonu önemli katkılar sağlayacaktır.

2.- Manisa Milletvekili Ahmet Orhan ve 26 milletvekilinin, üzüm ve bağcılık sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/104)

                                                                                                                                22.01.2008

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Anayasamızın 98., İçtüzüğümüzün 104. ve 105. maddeleri gereğince Bağcılık Sektörünün ve bu konuda çiftçilerimizin karşılaştığı sorunları ve çözüm önerilerinin bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Ahmet Orhan                             (Manisa)

2) Oktay Vural                               (İzmir)

3) Erkan Akçay                              (Manisa)

4) Mustafa Enöz                             (Manisa)

5) Kemalettin Nalcı                         (Tekirdağ)

6) Mümin İnan                               (Niğde)

7) Akif Akkuş                                (Mersin)

8) Recep Taner                               (Aydın)

9) Hasan Çalış                                (Karaman)

10) Kamil Erdal Sipahi                   (İzmir)

11) İsmet Büyükataman                  (Bursa)

12) Tunca Toskay                           (Antalya)

13) Mehmet Günal                         (Antalya)

14) Muharrem Varlı                       (Adana)

15) Kürşat Atılgan                          (Adana)

16) Ahmet Bukan                           (Çankırı)

17) Hamza Hamit Homriş              (Bursa)

18) Ümit Şafak                               (İstanbul)

19) Necati Özensoy                        (Bursa)

20) Recai Yıldırım                          (Adana)

21) Ali Uzunırmak                         (Aydın)

22) Abdülkadir Akcan                    (Afyonkarahisar)

23) Metin Çobanoğlu                     (Kırşehir)

24) Mustafa Kemal Cengiz             (Çanakkale)

25) Süleyman Nevzat Korkmaz      (Isparta)

26) Behiç Çelik                               (Mersin)

27) Rıdvan Yalçın                          (Ordu)

Gerekçe

Ülkemizde Bağcılık ülke ekonomisi ve tarım sektörü içerisinde önemli bir yere sahiptir. Türkiye dünyanın 4. büyük bağ alanına sahiptir. Zengin asma gen potansiyeli bulunmaktadır. Dünyadaki 10 binden fazla üzüm çeşidinin 1.200’den fazlası Türkiye’de yetiştirilmektedir. Bağcılık için dünyanın en uygun iklim kuşağı üzerinde yer alan ülkemizin sahip olduğu potansiyel ve kaynakların daha iyi değerlendirilmesi ve bu ilgili oluşan sektörden geçimini sağlayan yüzbinlerce ailenin gelir ve refah düzeyini arttırarak, rekabet edebilme ve kaliteli üretim yapabilmelerine imkân sağlamak amacı ile süratli çalışmamız gerekmektedir.

Ege Bölgesi, Bağ alanı yönünden üçüncü, verim yönünden 1 inci sırada yer almaktadır. Çekirdeksiz kuru üzüm üretimi bağcılığın temelini oluşturmaktadır.

Sektörün en zayıf yönünü oluşturan, ülke genelinde alan ve çeşit olarak çok küçük parçalara bölünmüşlük, küçük aile işletmeciliğinin yoğunluğu, mevcut potansiyelin değerlendirilmesini engellemekte, yeniliklerin ulaştırılmasında, yaygınlaştırılmasında büyük bir engel oluşturmaktadır. Bağ alanlarının mevcut envanterinin ve potansiyelinin bölgeler ve çeşitler bazında haritalarının hazırlanmasına temel oluşturabilecek bağ kadastrosunun yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

Ülkenin değişik bölgelerinin doğal koşulları, iktisadi ve sosyal farklılıkları itibariyle pazar değeri olabilecek çeşitlerin yetiştirilmesindeki uyumun incelenerek bağcılığın düzenli bir dağılımını sağlayabilmek ve sevk edebilmek amacıyla çeşitlerin standart listesinin yeniden belirlenmesi ve iç ve dış pazar araştırmaları ile bir araya getirilerek üretim planlarının hazırlanması gerekmektedir.

Sektörde çok fazla sayıda olan küçük işletmelerin üretim ve pazarlama kooperatifleri şeklinde örgütlenmeleri desteklenmelidir. Üzümde iç tüketimin arttırılması amacıyla reklama önem ve öncelik verilmelidir. Bağcılık sektöründe de AR-Ge çalışmalarına önem verilmeli ve daha fazla kaynak aktarılmalıdır.

Üzümde alternatif değerlendirme şekillerinin özellikle üzüm suyu üretiminin geliştirilmesi gerekmektedir. Son yıllarda antioksidant açısından üzümlerin zengin olması meyve suyu pazarında üzümlerin payını fark edilir oranlarda arttırmıştır. Bu avantaj iyi değerlendirilmelidir.

AB uyum süreci ve pazar talepleri bakımından üzüm yetiştiriciliğinde yeni teknikler ve uyulacak farklı standartlar gelecektir. Üzüme gelecek kalite ile birlikte Türk üzümünün rekabet gücü dış pazarlarda artacaktır.

Ülkemizde açıklanan mazot ve gübre destekleri yetersizdir. Bu verilen desteklerden endişe ediliyorsa, girdi destekleri de hemen her ülkede hatta gelişmiş ülkelerde bile verilmeye devam edilmektedir. Fransa’da tarımda kullanılan mazota yüzde 40 destek verilmektedir. Türkiye AB’ye tam üyelik öncesi tarımını güçlendirmek ve çiftçisini AB üyesi ülkelerin çiftçileriyle rekabet edecek duruma getirmek zorundadır. Ülkemizde aşırı oranda yükselen maliyetlerle, düşük girdi maliyetleri ve büyük desteklerle düşen dünya fiyatları karşısında Türk çiftçisinin ve Türk tarım ürünlerinin rekabeti mümkün değildir.

Bu nedenlerle; Türk üzümcülüğü dünya pazarları içinde hak ettiği yeri alabilmesi için bağcılık konusunda çiftçilerimizin karşılaştığı sorunları ve çözüm önerileri, sofralık üzüm üretimi ve pazarlaması, mevcut durumu, sorunları ve çözüm önerileri, fidan üretiminin mevcut durumu, sorunları ve çözüm önerileri, çekirdeksiz kuru üzüm üretimi mevcut durumu, sorunları ve çözüm önerileri, organik bağcılığın mevcut durumu sorunları ve çözüm önerileri ve karşılaşılan bunlar ve benzeri sorunlara karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi ve bir an önce uygulamaya konulması ile karşılaşılacak sorunların çözümlenmesi konusunda, bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ( Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı) ve Adalet Komisyonu Raporu (1/335) (S. Sayısı: 56) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi, yirmi ikinci bölümde yer alan 650’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

651’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, yirmi ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylamadan önce, oyunun rengini belirtmek üzere Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç’in söz talebi vardır, ama Sayın Genç yok.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, ülkemiz ve milletimiz için hayırlar getirmesini diliyorum.

Sayın Bakanın kısa bir teşekkür konuşması olacak Genel Kurulumuza.

Buyurun Sayın Bakan.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; üç haftadır Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşmekte olduğumuz temel ceza kanunlarına uyum amacıyla hazırlanmış olan kanun tasarısını biraz önce kıymetli oylarınızla yasalaştırmış olduk.

Bu süreçte gerçekten örnek bir uyum sergileyen tüm siyasi parti gruplarımıza, grup başkan vekillerimize ve özellikle… İç Tüzük’ün 77’nci maddesi gereği geneli üstündeki görüşmeler tamamlandıktan sonra doğrudan Genel Kurula inen altı yüz elli bir maddelik bu kanun tasarısının, bu kanun tasarısı komisyondan çıktıktan sonra yapılan birtakım değişiklikler nedeniyle yeni önergelerle yeni duruma uyarlanması konusunda dört siyasi parti grubundan dört tane değerli hukukçu milletvekili arkadaşımız bir çalışma yaptılar. Bu çalışma sonucunda hazırlanan değişiklik önergeleri burada siz değerli milletvekili arkadaşlarımızın da katkılarıyla bu kanun tasarısı içerisinde yerini almış oldu.

Ben, bundan sonra yapacağımız -ülkemiz için, insanımız için, devletimiz için- kanun tasarılarının böylesine uyum oluşturmak suretiyle çıkarılmasının bir farklı güzelliği ortaya getirdiğini görüyorum. O nedenle tüm siyasi parti gruplarımıza ve destek veren tüm milletvekili arkadaşlarımıza ve özellikle grup başkan vekili arkadaşlarıma yürekten teşekkür ediyorum.

Kanunun hayırlı olmasını diliyorum, çalışmalarınızda başarılar diliyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Biz de sizlere emekleriniz için teşekkür ediyoruz.

Sayın milletvekilleri, 2’nci sırada yer alan, Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

                           

(x) 56 S. Sayılı Basmayazı 3/1/2008 tarihli 45’inci Birleşim tutanağına eklidir.

2.- Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/437) (S. Sayısı: 54) (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon Raporu 54 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bartın Milletvekili Rıza Yalçınkaya, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in söz talepleri vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bartın Milletvekili Sayın Rıza Yalçınkaya’ya aittir.

Sayın Yalçınkaya, buyurun efendim.

Sayın Yalçınkaya şu anda yok.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir.

Sayın Özdemir, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, ses ve gaz fişeği atabilen silahlar, gerek 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun gerekse 2521 sayılı Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanun başta olmak üzere, herhangi bir kanun kapsamına girmemektedir. Konuyu düzenleyen ve kaynağını kanundan alan herhangi bir mevzuat bulunmadığından, bahse konu silahların imali, ithali, satışı, taşınması ya da bulundurulması herhangi bir kanuna, özel bir kurula bağlı değildir.

Ayrıca, bu silahlar ülkemizde üretildiği gibi, yurt dışından da genel hükümlere göre ithal edilmektedir.

Bu silahlara sahip olan kişi sayısındaki artışta, kolayca edinebilmesinin de çok daha büyük etkisi bulunmaktadır. Oyuncak alır gibi faturayla kolayca alınabilen, ruhsata tabi olmayan bu silahlar, on sekiz yaşını dolduran herkes tarafından ikametgâh ve nüfus cüzdanı göstererek her yerden alınabilmektedir. Ayrıca, bu silahların ve mermilerin fiyatlarının ucuz olması da edinilmesini kolaylaştırmaktadır.

Bugün gelirken gazetelere baktım, burada gördüğünüz gibi, on dört yaşındaki genç bir evladımız, diğer bir kız çocuğunu okulda nasıl vurduğu, gaz tabancasıyla, ibret olarak görülmektedir.

Bu silahlar, imal ve ithaliyle ilgili herhangi bir kritere tabi olmadıklarından, namlularda yapılan küçük bir tadilatla çelik bilye atar hâle getirilerek gerçek silah hâline dönüştürülmektedir. Son yıllarda ülkemizde bilye atar hâle getirilen bu silahların, yaralama ve öldürmeyle neticelenen birçok hadiselerde kullanıldığına ve bu olayların basına yansıdığına dair şahit olmaktayız. Bu silahlar yapılan tadilatla çelik bilye atar hâle getirilip, yaralama ve öldürmeyle neticelenen olaylarda kullanıldığında, 6136 sayılı Kanun’un 13/1 maddesi uyarınca, gerçek silah gibi hapis ve adli para cezasıyla cezalandırılmaktadır.

Hakkında kanuni düzenleme bulunmayan söz konusu bu silahların gerek görünüşü gerekse kullandıkları fişeğin patlaması sırasında çıkardığı ses itibarıyla yakından incelenmedikçe gerçek silahlardan ayırt edilmedikleri, kötü niyetli kişi ve kişilerce çeşitli suçlarda kullanıldıkları, düğün ve spor müsabakaları sonrası havaya ateş etmede kullanılarak halk üzerinde korku ve panik yarattığı, bu durumun kamu güvenliğini olumsuz etkilediği, gerçek silahlar kullanıldığı hâlde güvenlik güçlerine bu silahların teslim edildiği, yine yakın atışlarda körlük ve sağırlık yapabildiği, yarattığı korku, panikle kalp krizlerine sebep olduğu, korkutmak amacıyla kurusıkı silahları çeken kişiye karşı, gerçek silah zannedilip meşru müdafaayla ölüme ve yaralanmalara neden oldukları göz önüne alındığında bu yasal düzenlemenin önemi daha iyi anlaşılacaktır.

                           

(x) 54 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Ayrıca, kurusıkı silahların kullanılmasıyla patlayan gazın volümü, enerji yoğunluğu ve yüksek ısı travmalara neden olmakta, yakın atışlarla patlayan gaz, mermi ve çekirdek etkisi yapmaktadır. Fişeklerine saçma tanesi, cam kırıkları, toplu iğne ve metal çivi gibi yabancı cisimler yerleştirildiğinde, ateşlendiği vakit, gaz basıncı etkisine ilaveten yabancı cisimlerin yaralayıcı etkisi de meydana gelmektedir.

Son yıllarda bunların gerçek silahlara bire bir benzediklerinden istifade edilerek, gasp, soygun, hırsızlık, kapkaç, tehdit, adam kaçırma, uçak kaçırma, zorla senet imzalatma ve benzeri diğer suçlarda kullanıldıkları birer gerçektir. Kurusıkı silahların ithalinin izne tabi olması için Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından söz konusu silahların gerek güvenlik ve asayiş yönünden uygunluk yazısı aranan malzemeler kapsamına alınması yönünde girişimlere başlanmış ve söz konusu tabancaların ithali için izin alınma zorunluluğu getirilmiştir.

Kurusıkı silahlarla ilgili yasal boşluklar nedeniyle muhtemel olayların önlenmesi, kamu güvenliğinin sağlanması, bu silahlarla işlenen suçların yaptırımsız kalmaması amacıyla kurusıkı ses ve gaz tabancalarının bulundurulması, taşınması ve ateş edilmesinin önlenmesine yönelik olarak valiliklerce 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 15’inci maddesine dayanılarak yasaklamalar getirilmiş, valiliklerin yasal boşluğu gidermeye yönelik bu tedbirleri dolayısıyla haklarında işlem yapılanlara, yerel mahkemelerce 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 526’ncı maddesi uygulanmıştır. Ancak, kurusıkı silahlara ilişkin yasal düzenleme bulunmadığı gerekçesiyle Yargıtay tarafından yerel mahkemelerin vermiş olduğu bu kararlar bozulmuştur. Bu durumda, mülki idare amirleri, emniyet teşkilatı mensupları ve mahkemelerce harcanan zaman ve emek heba olmaktadır.

Suç ve suçluların kanunlarla düzenlenmesi Anayasal bir zorunluluk olduğundan, geç kalınmış olmakla birlikte, Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı’nın önereceğim bazı değişikliklerle acilen yasalaşması ve uygulanması gerektiğini düşünmekteyim.

Emniyet Genel Müdürlüğünce yapılan bir çalışmaya göre, ülkemizde, 2004 yılı itibarıyla resmî kayıtlara girmiş yaklaşık 356.218 kurusıkı silah bulunduğu, bu silahlarla 2002 yılından 2004 yılının temmuz ayına kadar 11.249 suç işlendiği ve bu silahların dolaylı olarak karıştığı suç adedinin 4.280 olduğu tespit edilmiştir.

Türk insanının geleneksel olarak silaha düşkün olduğu bilinen bir gerçektir. Silah ruhsatı almak için psikiyatri servisine başvuranlar arasında yapılan bir araştırmaya göre ruhsat almak isteyenler arasında yüzde 43,3’lük oranında ilkokul mezunlarının ilk sırada yer aldığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla, kurusıkı silahlar konusunda yasal boşluğun doldurulmasının yanında ülke içerisinde asayişin tam olarak temin edilerek insanların kendisini güvende hissetmesi sağlanmalı ve silahsızlanma yönünde kampanyalar düzenlenmelidir.

Ayrıca, her türlü silahın satış yapılan mağazaların vitrinlerinde sergilenmesinin de yasaklanması gerektiğini düşünüyorum. Bu kanun tasarısıyla hiç değilse kurusıkı silahlar için vitrinlerde teşhir yasağı getirilmesini ve bu kanun tasarısının 3’üncü maddesinin “d” fıkrasına “vitrinlerde teşhiri yasaktır” ibaresinin eklenmesini öneriyorum.

Tasarı gerekçesinde, ses ve gaz fişeği atabilen silahların ruhsatlı gerçek silahlara bire bir benzerliklerinden doğan sıkıntılara değinip tasarı metninin 2’nci maddesinde “…6136 sayılı Kanun hükümlerine tabi silahlardan ayırt edilmesini sağlayan bir işaret taşıyacak şekilde düzenlenmesi zorunludur.” denilmekte ve bu husus, 5’inci maddede yönetmeliğe bırakılmaktadır. Şahsi görüşüme göre, bunun bir yönetmelikle düzenlenmesi, kanun yapma tekniği açısından sakıncalı görünmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri’nde oyuncak silahlar, kurusıkı silahlar gibi gerçek silaha benzeyen silahlar hakkında kanuni düzenlemeler mevcut olup bunların uzaktan ayırt edilmesi için namlunun ucuna parlak turuncu vesaire renkte bir tıkaç getirilmesi şartı konulmuştur. Ben de, bu silahların ruhsata tabi gerçek silahlardan ilk bakışta ayırt edilmesini sağlayacak işaretin kanun metninde düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum.

Tasarı metninin 2’nci maddesinde “…6136 sayılı Kanun hükümlerine tabi silahlardan ayırt edilmesini sağlayan bir işaret taşıyacak şekilde üretilmesi zorunludur.” kısmına, bu işaretin şekli ve renginin belirtilerek yazılmasını öneriyorum.

Söz almış olduğum kurusıkı silahlar vesilesiyle, polisin sorunları hakkında da değinmek istiyorum. Suç ve suçluyla mücadele eden emniyet teşkilatı bir yandan sorunlarla boğuşurken diğer yandan hizmet vermeye çalışmaktadır. AKP Hükûmeti tarafından, polisin özlük hakları konusunda sıkıntılarının giderileceği söylenmesine karşın, özellikle ücret ve fazla mesai konularıyla ilgili olarak tatmin edici bir düzenleme yapılmamıştır. Maaş ve diğer özlük haklarında iyileştirme yapılmaması nedeniyle teşkilatın kalifiye personeli ayrılmakta ve maalesef başka kurumlara geçmektedir.

Türk polisinin maaşı Avrupalı meslektaşlarıyla mukayese edildiğinde çok düşük kalmakta, Amerika Birleşik Devletleri polisi 4.200 euro, Alman polisi 3 bin euro, İngiliz polisi 4.300 euro kazanmaktadır.

Fazla çalışma ücreti emniyet teşkilatında ortalama 180 YTL civarındadır. Devlet memurlarının kırk saatin üzerinde yapacakları her fazla çalışma saati ücreti bazında hesaplama yapılarak fazla mesai ücreti tahakkuk ettirilirken, polis teşkilatında bu ücret ortalama 180 lirayla sınırlı kalmaktadır. Polis ne kadar fazla çalışırsa çalışsın bu ücret artmamaktadır. 2006 yılında yargı mensuplarına ve mülki idare sınıfına yapılan iyileştirmeden sonra il emniyet müdürleri ve ilçe emniyet müdürleri açısından ücret yönünden bir iyileştirme maalesef olamamış ve benzer görevler yapan diğer kamu görevlileriyle emniyet müdürü maaşları arasında yaklaşık bin YTL’lik dengesizlik meydana gelmiş ve halen il emniyet müdürleri 2.425 YTL almaktadır.

Öte yandan, vatandaşımızın can ve mal güvenliği ve devletimizin bekası için, gerektiğinde hayatı pahasına fedakârca görev yapan emniyet teşkilatı bünyesindeki emniyet hizmeti sınıfı personelin diğer devlet memurlarıyla karşılaştırılması işin özüne aykırıdır. Hâlen mevcut uygulamada polisler de diğer memurlar gibi 657 sayılı Devlet Memurları kapsamında görev yapmaktadırlar. Ancak maaş ve özlük hakları bu Kanun’a göre şekillenir. Çalışma saatleri bu Kanun kapsamından farklıdır. Normal kamu çalışanları günde sekiz saat mesai yaparken polisin mesaisi resmî olarak günde on iki saattir. Diğer kamu görevlileri hafta sonu, dinî ve resmî bayramlarda, yani özel günlerde istirahat ederken, polisimiz güvenliği sağlamak için fedakârca çalışmaktadır. Dolayısıyla, sosyal hayatları da sekteye uğramakta, polisimizin psikolojisi bozulmaktadır. En çok intihar olayı -üzülerek söylüyorum- emniyet teşkilatında yaşanmaktadır. Devletin resmî üniformasını taşıyan, güvenlik konusunda hiçbir kuşku taşımaması gereken polis, düşük maaş nedeniyle borç batağına saplanmış, ailesine zorunlu ihtiyaçlarını gideremez hâle gelmiştir. Bayram ve hafta sonu tatili olmayan polisin, yılda üç yüz on üç gün ve günde on iki saat çalıştığı düşünüldüğünde üç bin yedi yüz elli altı saat mesai yaptığı görülmektedir. Diğer kamu görevlileri ise, haftada iki gün ve diğer tatil günleri dikkate alındığında, yılda iki yüz kırk dokuz gün çalışmakta ve yıllık çalışma saatinin bin dokuz yüz doksan iki saat olduğu görülmektedir. Buna göre bir emniyet teşkilatı mensubu, diğer kamu kuruluşu personelinden bin yedi yüz altmış dört saat daha fazla çalışmakta ve bu rakam diğer devlet memurlarından yüzde 88 oranında fazla çalıştığını göstermektedir.

Polisin aldığı maaşın büyük bir bölümü tazminatlardan ve fazla mesaiden oluşmaktadır. Tazminatlar ve fazla mesai ücretleri ise, maalesef emekli maaşına yansımadığından, emekliye ayrılan personelin maaşı yarı yarıya düşmektedir. Görevli iken 1.400 YTL alan polis memuru emekli olunca 800 YTL, 1.500 YTL alan başkomiser emekli olunca 800 YTL, 2.425 YTL alan il emniyet müdürü emekli olunca 1.600 YTL maaş almaktadır. Bugün emniyet teşkilatının yüzde 25’i borç batağı içerisindedir. Görüldüğü gibi, emniyet teşkilatı mensuplarının sorunları 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile çözülememektedir. Emniyet teşkilatı mensuplarının özlük hakları, acilen, polis personel yasası ile düzenlenmelidir.

Ayrıca, çarşı ve mahalle bekçilerinin görev ve yetkileriyle hizmet koşullarının ve karşılaştıkları risklerin polislerle benzerlik taşıması nedeniyle yardımcı hizmetler sınıfından çıkarılarak emniyet hizmetleri sınıfına alınması gerekmektedir. 30/5/2007 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen, 14/6/2007 tarihinde eski Cumhurbaşkanımız Sayın Necdet Sezer tarafından iade edilen, çarşı ve mahalle bekçilerinin yardımcı hizmetler sınıfından çıkarılarak emniyet hizmetleri sınıfına alınması ve hizmet sınıflarının değiştirilmesinin uygunluk sağlaması amacıyla 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nda değişiklik yapan, düzenleme getiren 5677 sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un yeniden Meclise getirilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun müddet emniyet teşkilatında görev yapan bir kamu görevlisi olarak, bekçilerimizin de polis memurlarımızdan hiçbir farkı olmadığı, tamamen, silah kullandıkları ve silahlı olaylara katıldıkları görülmektedir. Bunların yardımcı hizmetler sınıfından çıkarılarak, acilen, polisler gibi, emniyet teşkilatı mensuplarının düzenlemesine getirilmesinde yarar vardır.

Polisin sorunları sadece özlük haklarıyla da sınırlı değildir. Polis, tebligat işlemleri, adres ve kimlik tespiti işlemleri, sosyal ve ekonomik durum araştırması, askerlik, banka gibi birçok konularda belgelerin takibini yapmaktadır. Yaklaşık altmış kamu kurum ve kuruluşuna ait belgelerin takibi ve adrese teslimini yapan polis, zaman, emek, para kaybı yapmakta, suçların önlenmesi ve faillerin yakalanması gibi asli işlerini yapamaz hâle gelmiştir. 300 bini aşkın özel güvenlik teşkilatı sektöre girmesine rağmen, üzülerek söylüyorum, halen 20 bin dolayında polis bina ve kişi korumasında görev yapmaktadır. Amatör maçlardan profesyonel lig maçlarına kadar tüm maçlarda, ayrıca, havaalanlarının, otoyolların ve köprülerin korunmasında polis aktif olarak görev yapmaya devam etmektedir. Bu bağlamda, Avrupa Birliğine dahil ülkelerde polise ait bina, tesis ve diğer yapıların korunması dahi özel güvenlik birimlerine bırakılmıştır. Bu ülkelerde maçlarda alınan tedbirler de özel güvenlik birimleri tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu konunun ciddi adım atılarak polislerin asli görevleri dışında çalışmalarının önlenmesi, küçümsenmeyecek ölçüde emek ve bilgi israfını önleyecektir.

Emniyet teşkilatında bütçe imkânlarının azlığı, araç gereç, malzeme, yakıt yetersizliği de hizmete yansımaktadır. Uzmanlar, polis otolarının normalde üç yılda bir yenilenmesinin uygun olacağını bildirmektedir, ancak bu mümkün olamamaktadır. Bilhassa asayiş ve trafik ekiplerinin otoları eskidir ve benzinleri kısıtlı verilmektedir. Özellikle asayiş, trafik ve polis merkezi ekiplerinin benzinleri kısıtlanmamalı, otoları mutlaka yeni olmalıdır.

Sözlerime son verirken, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak çıkartılmasında geç kalınmış olan bu yasa tasarısına olumlu oy vereceğimizi bildiriyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bartın Milletvekili Sayın Rıza Yalçınkaya, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 54 sıra sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Haklarında kanuni düzenleme bulunmayan ses ve gaz fişeği atabilen silahların imali, satışı, taşınması ya da bulundurulması ruhsata veya belgeye bağlı olmadığından, bu silahlar ülkemizde kolayca üretilebilmekte ve yurt dışından da ithal edilebilmektedir. Kurusıkı olarak tabir edilen bu silahlar ses tabancası olarak da bilinmektedir. Bugün gerçek silahlardan ayırt edilememekte, kolayca gerçeğe dönüştürülebilmekte ve suçlarda yaygın olarak kullanılabilmektedir. Kurusıkı taşıyan insanlar, bu nedenle, gerçek silahlı kişiler tarafından kendini savunma amacıyla karşılık görebilmekte ve bu durum ölümlere neden olmaktadır. Ayrıca, kurusıkı silahların namluları çok basit değiştirilebildiğinden, gerçek bir silah gibi kullanılmaktadırlar. Bu silahlar 6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu kapsamında tutulmadığı için ruhsata tabi olmamakta ve böylece bu silahlara olan talep her geçen gün artmaktadır.

Ülkemizde her 100 kişiden 13’ünde ateşli silah bulunmaktadır. Geleceğimizin teminatı her 10 gençten 1’i delici, kesici alet, her 20 gençten 1’i ise ateşli silah taşımakta ve çete üyesi olmaya zorlanmaktadır. Ülkemizde Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre 741.364 adet ruhsatlı silah bulunmakta, resmî sayıları belli olmamakla birlikte çok sayıda kurusıkı ve gaz tabancalarının bulunması korkunç bir gerçeklik olarak önümüze çıkmaktadır.

Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre 2007 yılında kurusıkı silahların doğrudan ve dolaylı olarak kullanıldığı toplam 7.129 olayın meydana geldiği tespit edilmiş ve Jandarma Genel Komutanlığı tarafından 2.185 adet kurusıkı silah ele geçirilmiş olup, ayrıca güvenlik kuvvetlerimizce de 27.510 ruhsatsız silah ele geçirilmiştir. 2006 yılının ilk dokuz ayında İstanbul’da, polis bölgesi rakamlarına göre, kurusıkı silahların gerçek silahlara dönüştürülmesiyle 33 kişinin öldürüldüğü ve 566 gasp olayına rastlanıldığı belirtilmiştir. Öldürme vasfı olmadığı zannedilen bir aletin 33 can alması, kurusıkı tabancaların ne kadar ciddi boyutlarda olduğunu göstermektedir. Bu acı senaryolara daha birkaç gün önce de bir yenisi daha eklendi. İstanbul Dolapdere’de bir ilköğretim okulunda on dört yaşındaki öğrencinin evinden getirdiği kurusıkı silahla kız arkadaşını vurması, olayın ürkütücü boyutunu bizlere bir kez daha hatırlatmıştır. Burada asıl sorun ise yasal mevzuatta kurusıkılara ilişkin bir düzenlemenin olmayışı ve Yargıtay kararlarında silah niteliğinde bulunmayan kurusıkı tabanca ile gerçekleşen eylemlerin ceza kanunlarında tanımlanan, içinde silah öğesi bulunan suç tipine uygun bulunmadığı yönündeki kararlarıdır.

Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre ülke genelinde polis bölgesinde suçların işlenmesinde kullanılan silahlar ile amaçsız silah kullanılması sonucu ele geçirilen silahlara ilişkin rakamlar şöyledir: 2006 yılında mala ve şahsa karşı toplam 785.510 olay meydana gelmiştir. Bu olaylarda 8.069 kişi ölmüş ve 161.602 kişi yaralanmıştır. Söz konusu olaylarda kullanılan ve ele geçirilen ruhsatlı silah sayısı 2.659, ruhsatsız silah sayısı ise 19.769’dur. 2006 yılında suçta kullanılan ruhsatsız silah sayısı ruhsatlıların 7 katından fazladır. 2007 yılı Ocak-Nisan ayları arasında kişilere, mal varlığına, topluma, millete ve devlete karşı toplam 276.572 olay meydana gelmiştir. Bu olaylarda 3.037 kişi ölmüş ve 54.350 kişi yaralanmıştır. Bu olaylarda kullanılan ve ele geçirilen ruhsatlı silah sayısı 767, ruhsatsız silah sayısı ise 5.809’dur. 2007’nin ilk dört ayında suçta kullanılan ruhsatsız silah sayısı ruhsatlıların 7,5 katından fazladır. İşte bu rakamlar, ülkemizin karanlık yüzünü ortaya koyan ve ne zaman ne olacağını bilemeyeceğimiz durumu açıklayan, birçok insanın her an ölebileceğini anlatan rakamlardır. Bu veriler Türkiye’de ciddi bir silaha sarılma sorunu olduğunu ortaya koymaktadır.

“Kurusıkı” olarak tabir edilen ses ve gaz fişeği atabilen silahlar nitelikleri bakımından 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun ile 2521 sayılı Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanun kapsamına girmemektedir. Kurusıkılar hakkında diğer mevzuat hükümlerinde de herhangi bir düzenleme bulunmaması nedeniyle bunların imali, satışı, taşınması ya da bulundurulması ruhsata veya belgeye bağlı değildir. Her yıl yaklaşık 180 bin kişinin kurusıkı silah satın aldığı tahmin edilmektedir. Türkiye’deki üretimi ve satışı on yıllık bir geçmişe sahip olan kurusıkı tabancalar bugün yıllık cirosu 10 milyon doları bulan bir sektöre dönüşmüş durumdadır. On sekiz yaşını dolduran herkes tarafından bir ikametgâh ve nüfus belgesiyle temin edilebilmesi ve ayrıca 6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu kapsamında bulunmadığı için ruhsata tabi olmaması kurusıkı silahlara olan talebi artıran nedenlerin başında gelmektedir. Ülkemizde kurusıkı silahların görünüşü, kullandıkları fişeğin çıkardığı ses itibarıyla ve gerçek silahlara benzerliğiyle kötü niyetli kişi ve kişilerce çeşitli suçlarda ya da düğün ve spor müsabakaları sonrası havaya ateş etme, yani zevk için kullanıldıkları, halk üzerinde korku ve panik yaratıldığı, hatta bu tabancaların namlularının değiştirilmesi sonucu ruhsata tabi gerçek tabanca vasfına dönüştürüldükleri dikkate alındığında kanuni bir düzenleme yapılması kaçınılmaz hâle gelmiştir.

Kurusıkı silah ve gaz tabancaları hakkında ülkemizde hiçbir yasal düzenleme mevcut olmadığı gibi, bu silahlar herkes tarafından kolayca elde edilebilmektedir. Bu nedenlerle, mevcut boşluğu giderecek kanuni düzenlemenin yapılması zorunlu hâle gelmiştir. Sonuç itibarıyla, belki korunma, belki hava atmak amacıyla alınan kurusıkı silahların artık Türkiye’de çok ciddi boyutlara ulaştığı ve kurusıkı silahların insanı korumadığı, aksine ölümüne yol açtığı bilinmektedir.

Ülkemizde suç istatistiklerine göz attığımızda durumun ne kadar vahim olduğu daha da iyi anlaşılmaktadır. 2006 verilerine göre 85.964 eve, 68.855 otomobile, 55.967 iş yerine hırsız girmiş, yaklaşık 40 bin kişi yankesici ve kapkaç kurbanı olmuş, yaklaşık 9 bin gasp ve yağma vakası emniyet siciline işlenmiştir. Yaklaşık 28 bin zorla tehdit olayı yaşanmış, 20 bin vaka intihar ve intihara teşebbüs olarak kayıtlara geçmiş, 7.130 yetişkin, 546 da çocuk kaçırılmış, 28 dakikada bir ruhsatsız silah yakalanmış, yakalanan silah sayısı yaklaşık 14 bin olarak emniyet kayıtlarına girmiştir. Kısacası, 2006 yılında suç istatistiklerinde 2005 yılı verilerine göre yüzde 65 artış olmuş, her 39 saniyede bir suç işlenmiştir.

Bu olayların bu kadar hızla artmasındaki en büyük etken, ortada dolaşan ruhsatlı ve ruhsatsız silahların çokluğudur. Ayrıca artışların nedenlerinde televizyonlarda yayınlanan ve gençlerimiz üzerinde büyük etkiler yapan, silahlanmayı özendiren mafya dizilerinin büyük rol oynadığını da hepimiz bilmekteyiz.

Peki, bu artışlarda AKP Hükûmetinin rolü yok mudur? Yoktur diyemiyoruz, çünkü Makina Kimya Endüstrisi Kurumunun on ay taksitle silah satış kampanyası Hükûmetin yanlış bir uygulamasıdır. Bu kurumun silah satma çabası, toplumdaki suç eğilimini ve korkusunu körükleyen, insanın temel yaşam hakkını tehdit eden ve son derece kaygı uyandıran bir çabadır. 9 Mayıs 2007 tarihinde İçişleri Komisyonunda 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda değişiklik yapılmasına ilişkin verilen tekliflerin tümü üzerinde görüşmeler sürerken bir milletvekilimizin önerisi üzerine, açık alanda düğün, nişan, sünnet, kına gecesi gibi yerlerde silah taşınmamasına ilişkin düzenleme “düğünlerde silahı koyacak yer bulamaz” gerekçesiyle maddeden çıkarılmıştır. Maalesef böyle bir savunmayı anlamak mümkün değildir. Bu anlayış silahtan ayrılamama alışkanlığıdır. Silahından ayrılamıyorsan bu tür yerlere gitmeyeceksin. Ayrıca yasaların kişiye özel çıkartılamayacağını da hatırlatmak isterim.

Düğünlerde, kutlamalarda serseri bir kurşunla yaşamını yitirenler oldukça hepimizin yüreği sızlayacaktır. Mutluluğun, coşkunun silahlarla gösterildiği bu eğlence alanlarında insan mutluluğu silahla taçlandırılamaz, ancak kanlandırılır. Sünnet düğününde bir magandanın silahından çıkan kurşunla ölenleri, düğün izlerken serseri bir kurşuna kurban gidenleri, bir futbol maçının sevincini ateş ederek kutlamaya çalışırken birdenbire katil olanları duydukça nasıl yerimizde oturacağız, nasıl uyuyabileceğiz?

Tüm bu yaşananlara son verilebilmesi için önce biz milletvekillerinin gereken özveriyi en iyi şekilde göstermemiz gerekmektedir. Bakanlar Kurulu toplantısında Millî Savunma Bakanımızın bakanlara silah hediye etmesi de birçok kesimi derinden üzmüştür. Konuyu, değerli milletvekili arkadaşım Sayın Nesrin Baytok Hanım da bir soru önergesiyle gündeme getirmiş ve Sayın Başbakana sorular yöneltmişti. Bu soruları kısaca özetleyecek olursam: “Tabancaların piyasa değeri nedir?”, “Silahların nereden karşılandığı, bütçeden mi karşılandığı, bir sponsor tarafından mı karşılandığı; sponsor tarafından karşılandı ise kimdir bu sponsorlar?”, “Silahların devlet kayıtlarına geçip geçmediği, silahların geri iade edilip edilemeyeceği?” soruları idi.

Söz konusu soru önergesi zaten süresi içinde cevaplanmamış ve bu önergeye cevabı Sayın Millî Savunma Bakanımız vermiştir. Sayın Bakanımız da vereceği cevabı uzun uzun düşünmüş olmalı ki “Anılan soru önergesinde yer alan hususlarla ilgili olarak Millî Savunma Bakanlığı Genel Sekreterliğince 9 Ağustos 2007 tarihinde bir basın açıklaması yapılmıştır. Bilgilerinize arz ederim.” demekle yetinilmiştir.

İşte, bir milletvekilimizin toplumu aydınlatmak için, öğrenmek için istediği sorulara almış olduğu cevap! Neyse… Bizim de onlara cevabımız “Silahlarınızı güle güle kullanın ama lütfen çoluğunuzdan çocuğunuzdan uzak tutun.” olsun.

Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı kurusıkı silahlara ilişkin mevcut yasal boşluğu doldurması sebebiyle, en azından konunun muhataplarını oluşturması bakımından son derece önemlidir. Bu kanun tasarısına göre kurusıkı silahlar artık gerçeğe dönüştürülemeyecek şekilde üretilmek zorundadır. Bu silahlar yalnızca mermi veya av malzemesi ya da yivsiz tüfek satışı yapmak için valiliklerce ruhsatlandırılmış yerlerde satılacak.

Önemli bir diğer nokta ise, kurusıkı silahları satan bayiler, üçüncü şahıslara devredenler ve devralanların bir ay içinde mahallî mülki amire bildirimde bulunmak zorunda olmasıdır.

Kanun tasarısının önemli bir diğer maddesi, kurusıkı silahların taşınmasının yasaklanmasıdır. Ayrıca, kasten işlenen bir suç nedeniyle bir yıl ve üzerinde hapis cezası alanlar ile ateşli silahlarla işlenen suçlardan hükümlü bulunanlara ve on sekiz yaşın altındaki yurttaşlara da satışı yasaklanmaktadır.

Kurusıkı silah artık bir yerden başka bir yere bir kutu içerisinde, kolayca ulaşılamayacak ve kullanılamayacak şekilde nakledilebilecek, kişi bu şarta uymazsa kurusıkı silah taşımak suçu işlemiş olacaktır.

Kurusıkı silahlara ilişkin bu düzenleme son derece önemli ve iyi bir girişim olmakla beraber, maalesef eksik noktaları da mevcuttur.

Başlıca eleştirilecek konu cezaların caydırıcı olmamasıdır. Taşıma, satış ve nakille ilgili maddelere aykırı davrananlar yalnızca 500 YTL idari para cezası alacaklar ve silahlarının mülkiyeti kamuya geçecek. İzinsiz imal edenler ise ilgili maddelere aykırı davranırlarsa bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yüz günden beş yüz güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılacaklar.

Gerçeği söylemek gerekirse, bu tasarı üzerinde daha farklı birçok düzenleme yapılması gerekmektedir, fakat şimdilik bu haliyle kanunlaşması da atılmış büyük bir adımdır. İlerleyen günlerde bu konuyla ilgili tasarılar üzerinde daha güzel iyileştirmeler yapmalı ve ülkemizi silahsızlandırmaya doğru yönlendirmeliyiz. Şöyle ki: İleriki çalışmalarımızda kurusıkıların belgelere bağlanması, cezaların ağırlaştırılması, kullanıcılarından adli sicil kaydı, doktor raporu istenmesi, ambalajlarına “öldürücü” ibaresinin konulması, silah tanımına kurusıkının da dahil edilmesi, kurusıkı silah satın almaya yönlendirici kampanyaların, reklamların engellenmesi konularında çalışmalarda, önerilerde bulunup ayrıca bireysel silahsızlanma konusunda gerekli adımları devreye sokmalıyız.

6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun ile gerekli değişiklikleri yapmak zorundayız, çünkü silahsızlanma sorunu toplumun tüm kesimlerince benimsenmedikçe kesin çözüm üretmek oldukça zordur.

Silahsızlanma için yaygın ve yüksek sesli kampanyalar yürütülmelidir. Biz milletvekilleri bu kampanyalara öncülük etmeliyiz. Hemen silahlarımızı teslim etmeliyiz ve topluma örnek olmalıyız. (CHP sıralarından alkışlar)

Güvenlik görevlileri dışında kimseye taşıma ruhsatı verilmemesine yönelik uzun dönemli çalışmalar hedeflenmelidir. Ruhsat işlemlerinin daha katı kurallara bağlanması gerektiğine, ruhsat sürelerinin kısaltılmasının gerekli olduğuna inanıyoruz. Bireysel silahsızlanma bir hedef olarak kabul edilerek silahların teslimi, edinilmesinin zorlaştırılması hususlarında düzenlemelerin yapılması gerektiğine inanıyoruz. Bu kanun tasarısında yapılmak istenenlerin çok yeterli olmadığının farkındayız. Fakat, Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı, kurusıkı silahlara ilişkin mevcut yasal boşluğu doldurması sebebiyle en azından konunun muhataplarının oluşturulması bakımından son derece önemlidir. Bu nedenle, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu tasarıyı önemsiyoruz. İlerleyen zamanlarda bu konular üzerinde çalışmalarımızın devam edeceğini belirterek, tüm milletvekillerimizi tekrar silahlarını bırakmaya devam ediyorum.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçınkaya.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar)

Sayın Kaplan, buyurun.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Aslında, Genel Kurulumuz biraz önce farkında olmadan veya farkında olarak bu konuda bir yasa çıkardı, beş dakika önce. Yani, 54 sıra sayılı yasadan beş dakika önce uyum yasalarını topluca oyladık ve kabul edildi. Orada “kurusıkı” tabir edilen ses ve gaz fişeği ya da benzeri atabilen tabancaların teknik özelliklerinde değişiklik yaparak öldürmeye elverişli silah haline getirenlerin cezalandırılması yönünde, on beş dakika arayla burada bir yasa kabul edildi. Şimdi tekrar benzeri hükümleri içeren -özellikle 4’üncü maddede- yine aynı konuda bir yasa tasarısıyla karşı karşıyayız. Şimdi, burada, arka arkaya gelmesi bir tesadüf tabii. Ancak, biz, özellikle bazı verilerden yola çıkarak, bu yasa tasarısını grup olarak destekleyip lehe oy kullanacağımızı ifade ederken bazı eksikliklerini de sayın Genel Kurulun dikkatine sunmak istiyorum. Umuyorum hep beraber o konuda bir düzenleme yapabiliriz.

Şimdi, piyasada -mevcut tasarı metninde de var- 370 bin civarında kurusıkı ve gaz fişeği atabilen silahın bulunduğu, Türkiye’de satıldığı ifade ediliyor. 2002 yılından 2004 yılına kadar da 11.249 suç işlendi ve bu suçların detayına bakıldığı zaman 4.283 adedinin bu benzeri silahlarla işlendiği ortaya çıkarsa, şöyle bir oranlama yaptığımız zaman, işlenen suçların yarı yarıya kadarının hemen hemen -yüzde 48 oranında- kurusıkı silahlarla bu nevi gasp, soygun, hırsızlık, kapkaç, tehdit, zorla senet imzalama, hatta araç kaçırma, uçak kaçırma, benzeri birçok suçta kullanıldığını görüyoruz.

Şüphesiz bu tür silahların korku ve panik yaratan, halk üzerinde, insan üzerinde hakiki silah etkisi yapan ve gerçekten piyasada Mahmutpaşa’da veya Karaköy’de veya Ankara’daki Necatibey Caddesi’nde, birçok yerde bu ve benzeri silahların satıldığı yerlere bakıldığı zaman hakiki silahlardan ayırt edilmesi de mümkün değil. Hakiki silahlarla aşırı derece benzerliği, aynı şekilde şarjör takılması, ses çıkarması ve bunun kolaylıkla namlusunun değiştirilerek öldürücü bir silaha dönüştürülmesi ve buna öngörülen bir cezanın olmaması karşısında, son zamanlarda belli ki bu suçlarda en yaygın kullanılma nedeni de hiçbir yasa olmaması, bu boşluktan yararlanılması.

Aslında, şöyle baktığımız zaman, bu yasanın görüşülmesi esnasında kimlerden, hangi komisyonlardan geçmiş? Aslında ilgi komisyonları itibarıyla önce tali komisyon, Adalet ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına havale edilmiş. Sonradan, alt komisyonlarda, İçişleri, Millî Savunma, Adalet, Maliye, Sanayi ve Ticaret Bakanlıkları, ilgileri nedeniyle dâhil olmuşlar. Yani, bu görüşmeler, bu tasarı görüşmeleri yapılırken sonuçta bunca bakanlık, bunca komisyon, bunca uzmanlık alanı gelip bunun üzerinde durmuş.

Tabii, daha dün Beyoğlu’nda, bir ilköğretim okulunda, bir erkek öğrencinin sınıf arkadaşı kız öğrenciyi kurusıkıdan bozma bir silahla yaralaması, vurması nedeniyle bu iki gündür basınımızda da kurusıkı silahlarla ilgili birçok haber yazılmakta. İlginç şeyler, tespitler var tabii. Tezgâhlarda, bunları satın almak isteyen bir kişi -yaşı hatta ne olursa olsun- yirmi beş lirasını çıkardığı zaman bir tabanca sahibi olabilmektedir. Yani tabancasına göre, Smith Wesson’sa veya Sig Sauer (Zigzaver)’se veya otomatik makineliyse fiyatı artıyor. Namlusu kısa veya uzunsa, ona göre 500 liraya kadar çıkıyor. Polislerin kullandığı silah benzeri bir silah almak isteyenler ise gittiği zaman 235 YTL’ye polislerin kullandığı 14’lüden bir tane edinebiliyor. Şimdi, durum böyle olunca ve çok rahatlıkla yüzlerce kurusıkı mermi de paket paket alınabilince, çok rahat bir suç aleti durumuna geliyor. Eğer, Adli Tıp Kurumunun verilerine baktığımız zaman, son üç yılda, kurusıkı silahların namlusunun değiştirilmesiyle sadece 35 cinayetin işlendiği ortaya konursa, bu silahların yine vahim bir şekilde suç aracı olarak kullanılması, bu yasanın çıkmasının bile gecikmeli olduğunu, geç olduğunu ortaya koymaktadır.

Demin, Sayın Aslanoğlu söze karışıyordu… Kurusıkı satılan bölgeler ile ilgili bir araştırma yapılmış, bir veri var. Ne kadar doğru bilmiyoruz ama bu verilere göre Karadeniz Bölgesi’nde yüzde 23, İç Anadolu Bölgesi’nde yüzde 19, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yüzde 18, Ege Bölgesi’nde yüzde 15. Ondan sonraki bölümleri Marmara ve Trakya takip ediyor.

Sormuşlar: “Kurusıkı silahları niye taşıyorsunuz?” Bu veri de aslında düşündürücü. Deniliyor ki: “Birileri bende silah olduğunu varsın bilsin diye ben taşıyorum.” Bu rakam yüzde 48’lerde. İkinci oran, silahları sevdiği için “taşıyorum” diyen bir oran, yüzde 16’larda. “Karizma olsun” diyen bir grup var, yüzde 15’lerde ve “Düğünlerde, spor sonrası da maçları kazanınca ateş etmek istiyorum.” diyenlerin oranı da hatırı sayılır. Ama ilginç olan, en düşündürücü olan kendini korumak için bu silahları alanların oranının en düşük olması, yüzde 10’larda.

Şimdi, böylesi bir durumda bu kadar vahim sonuçları olan bu kurusıkı silahla ilgili verileri ortaya koyduktan sonra biraz da gerçek hayatla yüzleşmek gerekiyor. Hatırlarsınız, çok yakın zamanda partimizin genel merkezi üzerine beline bir kurusıkı silah takıp namlusunu değiştiren zat geldi, bağırıp birkaç el sıktıktan sonra yakalandı, karakola getirildi ve serbest bırakıldı. Aynı olaya benzer bir olay iki gün sonra -çok yakın bir tarih sonrası- İstanbul’da Eminönü ilçe binamızın önünde meydana geldi. Yine kurusıkı silahını çeken bir kahraman, pencereye, binaya ateş etti. Pencerede, camlarda kurşun delikleri var. Şimdi, bunu, üyeler, orada sıkarken silahı gördüler, kovaladılar, selameti karakola sığınmakta buldu bu zat da. Karakoldan adliyeye getirdiler, serbest bırakıldı. Şimdi, bu, yakın zamanda tanık olduğumuz birkaç olay, sadece bizi ilgilendiren boyutu.

Suçta kullanım, şüphesiz, şiddeti teşvik. Şiddet toplumunda sadece bu kurusıkı silahlar veya gaz fişeği atabilen silahların belli bir düzene bağlanmasından öte, kriminal bir toplum olmaya başladık. Yani nasıl bir kriminal toplum olmaya başladık? Televizyon dizilerinden etkilenen ona göre bir silah satın alıyor. Kurtlar Vadisi’ni seyredenler farklı bir silah alıyor veya son zamanlarda “Pars” diye bir dizi çıkmış, orada -her nedense, ülkemizde yaşayan farklı etnik kimlik ve dilleri konuşan insanları aşağılayan birçok böylesi dizide RTÜK son derece cömert- onlarda, son derece bir silahları teşvik var. Bu silahları teşvik sonucudur, vatandaş, 25 lirayı cebine koyup doğru soluğu silah satan bir dükkânda alıyor, parası biraz daha fazlaysa otomatiğini alıyor, biraz daha parası varsa daha gelişmişini alıyor. Yani 200 tane mermiyi Fenerbahçe - Beşiktaş veya Galatasaray maçından sonra zafer sarhoşluğuyla sıkabiliyor veya yoldan geçen birine doğrultup “Çıkar paraları, cüzdanını.” diyebiliyor veya farklı bir suçta kullanabiliyor.

Şimdi, tabii, bu silahların bir de gerçeklerini kullanan, vatan uğruna son derece kahramanlık eden epey operasyonlar da gündeme geliyor. İlginçtir, bu kurusıkı silahlarla, vatanı koruma adı altında, devletin güvenlik ihalesinde bir numara kendini hissedip çek senet mafyası veya diğer benzeri, cinayet işleri, adam kaçırma, zorla senet imzalama işlerine karışan birçok çete ve bu çetelerin ne yazık ki büyük bir kısmının devlet güvenlik örgütleri içinde de zamanında görev almış, önemli mevkilerde olan insanlar olduğunu görüyoruz.

Tabii ki bir hukuk devletinde adaletin tecellisi için öncelikle bu tür çetelerin ve kullandığı silahların ve markalarının çok önemli olduğunun altını çizmek istiyorum. İnanın, iyi bir araştırma yapılırsa bu kurusıkı silahlarla ilgili, hangi çetenin hangi silahı kullandığını ve hangi silahın markasının benzerinin daha çok satıldığını tespit edebilirsiniz. Glock marka mı, hangi çete kullanmış? Hrant Dink’in cinayetinde kullanılan silah mı, ondan kaç adet satılmış? Malatya’daki cinayette yakalanan silah mı, araştırın, onun benzeri kurusıkı gaz fişeklerinden kaç tane satılmış? Trabzon’da rahibe sıkılan silah mı? Glock’tu o da. Zaten, Glock’lar da artık resmen Türkiye’de satılmaya başlanacak. Çok ilginç tesadüflerle, bunlar birbirine bağlı değil.

İnanın, Ramazan Bayramı’nda, Kurban Bayramı’nda bayram günü sokaklarda gezerken beni dehşete düşüren bir şeyle karşılaşmıştım. Oyuncak plastik silahlar herkesin elinde, çocuklar çetecilik oynuyorlardı, bayram harçlıklarıyla onu almışlardı. Şimdi, kriminal açıdan çok ciddi bir araştırmanın yapılmasında büyük yarar var. Bu kullanılan 4.283 adet silah ne tür silahtır? Bunu özellikle İçişleri Bakanlığının, Emniyetin, Jandarmanın, güvenlik kuvvetlerinin çok iyi araştırması gerekiyor. Hangi tip silahlar hangi soygunda, hangi gaspta, hangi hırsızlıkta, hangi suç tipinde, senet-mafya ihalesinde kullanılmış? Bu çok çok önemlidir. Bu silahların özellikleri itibarıyla çok önemli ipuçlarına varılabilinir.

Şimdi, biz bu çerçevede bu olaya baktığımız zaman bu yasanın aslında bu tür suçlarda yaygın olarak kullanılan ve hiçbir cezai müeyyidesi olmayan… Sadece bir yanıyla İl İdaresi Kanunu’yla valilikler veya mülki amirliklerin yasaklama gibi emirleri olabiliyor: İşte, düğünlerde silah atmayın -kurusıkı da olsa- veya maçlarda, sporda… Onun müeyyidesi de bir ay hapis cezası biliyorsunuz, emirlere uymama. Onun da cezası yine paraya çevirdiğimiz zaman çok cüzi bir şey.

Peki bu yasada bu İl İdaresi Kanunu’ndaki müeyyide gibi bir müeyyideyle yasaklama getirdiğimizin farkında mıyız acaba, diye bütün arkadaşların dikkatini çekmek istiyorum. Şöyle çekmek istiyorum: Örneğin yasanın 4’üncü maddesini -ceza hükümlerini- bütün arkadaşlar özellikle okusun. Zaten, bu silahların imali, izne bağlanması, taşınması yönünde hükümler var, ama diyor ki: Böyle bir silahı taşıyan yakalanırsa ne olur? 500 Türk lirası para cezası verir. Şimdi, bakın… Arkasından yine diyor ki: Bunu imal eden birisi olursa ne kadar ceza vereceksiniz? 5 bin yeni Türk lirasından 20 bin yeni Türk lirasına… Peki, piyasa değeri ne kadar bu silahların en son biliyor muyuz acaba? En son bu silahlarla ilgili piyasanın cirosunun 15 milyon dolar olduğunu hepimiz biliyoruz.

Şimdi, 15 milyon dolar cirosu olan bu kurusıkı atan silah piyasasında üzerinde ruhsatsız bir tane kurusıkı silah yakalandı diye 500 lira ceza verdiğiniz zaman ve silahına el koyduğunuz zaman bunun caydırıcılığı nerede kalacak?

Şimdi, bakın, namlusu değiştirilmemiş, öldürmeye elverişli silah değil bu söylediğimiz. Zaten onunla ilgili yasayı on beş dakika önce hep beraber çıkardık. Ama zaten bu silahların hepsi hakiki silahlara benzediği için bugün bu tasarı gündeme gelmiyor mu? Geliyorsa… Adam, insan cebine bir tane böyle 14’lü Browning tabancayı takıp bir caddede gasp yapacak… Hedef… Üç yerde gasp yaparsa, biner liradan çıkarsa 3 bin lira 3 kişiden, ayrı... Yakalandı diyelim, polis yakaladı getirdi. Ne olacak? 500 lira ceza verecek. Ne kadar kârı var? 2.500. Ha, gaspa girer, bu silah da aslında şiddet unsurunu oluşturur. Bunu bekleyeceğiz yargımız içtihat oluştursun. Ne gerek var? Caydırıcı bir şekilde, en azından altı aydan bir yıla kadar, bu tür silahları taşıyanlara bir ceza müeyyidesi artırmakta yarar var. Aslında, bütün grupların bu konuda, caydırıcılık konusunda hemfikirliği sağlamasında yarar var diye düşünüyoruz.

Yine bir nokta daha var: İmalatçı. Bir defa, imalatçı orada yüz tane, beş tane silah imal etmeyecek, binlerce silah imal edecek. Bunlardan yakalandı diyelim iki tanesi, imal eden firmaya: “Al sana 5 bin lira para cezası.” Kendisi zaten bunun 100 katı, 500 katı para kazanacak. Siz o cezayı verseniz ne olur, vermeseniz ne olur? 100 liraya satacak, 5 bin lirasını düşün ceza olarak, 95 bini kendisine kalacak. Yani, bu da caydırıcı değil.

Yine, bir nokta daha var: Yönetmeliğe bırakılıyor büyük ölçüde bu konu. Bence silahların bir yıl sonraya tesliminin bırakılması, bir yıl daha suç işleyin, buyurun devam edin anlamına gelir. Bu da doğru değil. Kanımca bu tür silahı barındıranların, yanında taşıyanların bir yıl değil, altı ay süre tanınarak bu silahları tesliminin sağlanması gerekir. Altı ay yeterli bir süredir bu konuda. Kanımca bu konuda da biraz düşünmemizde yarar var.

Yine, gerekli izin ve yönetmeliklere tabi kılınma olayı da altı ay olarak yasa tasarısında belirlenmiş. Kanımca bunu da kısaltmakta yarar var. Üç ay gibi bir süreye indirilirse, üç ay ile altı ay…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Devamla) – En az bu caydırıcılık konusunda, alın size gidin bir yıl daha suç işleyin, altı aya kadar süre silahları istediğiniz gibi maçlarda sıkın, istediğiniz gibi düğünlerde sıkın veya istediğiniz gibi ilkokula getirin arkadaşlarınızı yaralayın iznini de vermemiş oluruz diye düşünüyoruz.

 Bu konuda bu yasa tasarısı, aslında geç kalınmış bir tasarı ama bugün dahi Meclise gelmesinin çok önemli olduğunu, ancak bu saydığımız nüans noktalarda hassasiyet gösterip, en azından caydırıcılığın sağlanmasını, para dışında hapse de bağlanmasında yarar gördüğümüzü ve yönetmeliğin de özellikle İçişleri Bakanlığı ve ilgili kurumlarca hassas bir şekilde hazırlanması gerektiğini düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

AK Parti Grubu adına Eskişehir Milletvekili Emin Nedim Öztürk.

Sayın Öztürk, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı hususunda AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Meclisimizin değerli temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.

Halk arasında kurusıkı olarak bilinen, ses ve gaz fişeği atabilen silahlar hakkında ilgili kanun tasarımız, öncelikli olarak yaşam kalitemizi güvenlik bağlamında artırmaya yönelik olarak hazırlanmıştır. Bilindiği üzere, yivli ve yivsiz ateşli silahlara ilişkin birçok kanun bulunmakta iken, kurusıkı olarak tabir edilen ve ruhsata tabi olmayan söz konusu silahlar her yerde ve oldukça uygun fiyatlarda ve en vahim olanı yaş sınırı olmaksızın yalnızca kimlik fotokopisiyle herkese satılmaktadır. İlgili silahların orijinallerine oldukça fazla benzemesi, birçok suç unsurunda kullanılması, durumun vahametini daha da artırmaktadır. Ayrıca, bu silahların namlularının değiştirilerek gerçek silah hâline getirilmesi de oldukça önemli bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Kurusıkı olarak ifade edilen, ses ve gaz fişeği atabilen silahlar, nitelikleri bakımından 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ve Diğer Aletler Hakkındaki Kanun ile 2521 sayılı Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanun kapsamına maalesef girmemektedir. Kurusıkılar hakkında diğer mevzuat hükümlerinde de herhangi bir düzenleme bulunmaması nedeniyle, bunların imali, satışı, taşınması ya da bulundurulması ruhsata veya belgeye bağlı değildir. Ayrıca, bu silahlar, Türkiye’de üretildiği gibi, yurt dışından da ithal edilmektedir. Her yıl yaklaşık olarak 180 bin kişinin kurusıkı silah satın aldığı bilinmektedir. Ülkemizde on yıllık bir geçmişi olan kurusıkılar, bugün yaklaşık olarak 10 milyon doları bulan bir sektör hâline gelmiştir.

İngiltere’de de yaklaşık beş yüz bin kurusıkı silah olduğu ve bunları talep edenlerin, özellikle küçük suç işlemek amaçlı ya da işledikleri suçlardan daha az ceza alacaklarını düşünerek bu silahları talep ettikleri ortaya çıkmaktadır. Fransa’da ve Belçika’da çeşitli düzenlemelere rastlanmakta ancak kurusıkılar için özel bir düzenleme bulunmamaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu yasayla birlikte, kurusıkıların üretim aşamasında alınacak tedbirlerle namluların değiştirilme imkânı ortadan kaldırılacak yani ilk tedbir imalat aşamasında olacaktır. Silahlar bugün olduğu gibi gelişigüzel satılamayacak, yalnızca sınırlı yerlerde bulundurulacak ve orijinalleriyle ayırt edilmesi için fark edilir bir işaret yerleştirilecektir. Ayrıca, kurusıkılar, kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm olanlar ile ateşli silahla işlenen suçlardan hükümlü bulunanlara ve on sekiz yaşından küçüklere satılamayacaktır. Bununla birlikte, artık bu silahlar yalnızca koruma kutusu ile taşınabilecek yani eskiden olduğu gibi belde çıplak bir şekilde bulundurulamayacaktır.

Değerli milletvekilleri, cezalara ilişkin olarak da şu hususları belirtmek istiyorum: Silahları yetkili mercilerden izin almadan veya üretim için belirlenmiş esas ve usullere aykırı olarak imal edenler bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yüz günden beş yüz güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacaktır. Bu silahları yönetmelikle belirlenmiş esas ve usullere aykırı olarak imal edenlere 5 bin yeni Türk lirasından 20 bin yeni Türk lirasına kadar idari para cezası verilecektir. Bu fiilin tekrarı hâlinde idari para cezası 2 katına kadar artırılabilecek ve belirlenen yasaklara aykırı davranışta bulunanlara 500 yeni Türk lirası idari para cezası verilecektir.

Ses ve gaz fişeği atan silahların imal, ithal, ihraç, bulundurma, nakil, satış veya edinilmesine ilişkin usul ve esaslar ile bunlarla ilgili izin, kayıt ve tescil işlemleri İçişleri Bakanlığı ve Sanayi Ticaret Bakanlığınca çıkarılacak yönetmeliklerde belirtilecektir.

Ayrıca, kanunun çıktığı tarihte kurusıkıları elinde bulunduranların yaklaşık bir yıl içinde mülki amirliğe bildirimde bulunmaları hâlinde haklarında cezai işlem yapılmayacaktır. Üretim yapanların ise gerekli izinleri yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde almaları zorunluluğu getirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu kanunla birlikte, konuşmamın başında da belirttiğim gibi, toplumda güvenlik konusu öncelikli amaç olarak karşımıza çıkmaktadır. Yasayla birçok düzenleme yapılacak ve inanıyorum ki bu düzenlemeler ile birçok suç unsurunda göreceli bir azalma meydana gelecektir.

Ancak, şunu da belirtmeden geçmek istemiyorum: Bu düzenlemeler yapılmakla beraber tek başına yeterli olmayacaktır. Bu nedenle konu öncelikle eğitim yoluyla ele alınmalı ve silahsızlanma kavramı huzur ve güvenlik kavramları ile birlikte düşünülüp, sağlıklı bir bilinç oluşturma yoluna da gidilmelidir.

İlk bakışta korunma amaçlı olarak gözüken kurusıkılar artık ülkemizde ciddi boyutlara ulaşmış ve korumak ya da korunmaktan ziyade suç ve ölümlere neden olduğu görülmektedir. Bu nedenle oldukça faydalı olan bu yasal düzenlemenin hepimize hayırlı olacağını düşünüyor ve inanıyorum ki, yasalaşacak olan bu kanun tasarısı ilgili konulara büyük ölçüde yarar sağlayacaktır.

İlginizden ötürü hepinize teşekkür eder, vereceğiniz katkının hayırlara vesile olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına, Mehmet Erdoğan, Gaziantep Milletvekili… Yok.

Ali Küçükaydın, Adana Milletvekili.

Sayın Küçükaydın, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 54 sıra sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, devletlerin, en eski devletlerin bile, asli görevi güvenliktir. Dolayısıyla güvenliği tehdit eden birçok hususlarla da devletin mücadele noktasında tedbir alması gerekir. İşte bugün burada üzerinde konuştuğumuz konu da bunlardan bir tanesi. Bu silahın, değerli arkadaşlarımız biraz önce de belirttiler, çok sayıda olduğunu ve ediniminin, kazanımının da kolay olduğunu hepimiz biliyoruz. Temini kolay, çok sayıda var ve güvenliği tehdit ediyor bir şekilde, çünkü bu silahları asıl silahlardan, normal silahlardan ayırt etme zorluğu var, güçlüğü var ve dolayısıyla bu silahlarla insanlar suç işlerken diğer silahlardan bir fark yok. Yani aynı şekilde suç işleniyor, gasp yapılabiliyor, soygun yapılabiliyor, tehditler yapılabiliyor -biraz önce de belirtildi- ölümle neticelenen birtakım suçlarda da bu silahlar kullanılıyor.

Demek ki, bu silahlar bu şekilde kullanılırken süregelen bir de yasal boşluk var. Yani doldurulması gereken bir yasal boşluk var. Biraz önce arkadaşlarımız –değişik arkadaşlarımız- fikirlerini ortaya koyarken bunun yetersizliklerinden bahsettiler, ama şunu da tespit etmemiz gerekir ki, şu ana kadar bu konuda ciddi bir çalışma bugüne kadar yapılamamış. Bazı tedbirler alınmış, geçici tedbirler alınmış, idari bazı tedbirler alınmış ama yasal bir düzenleme yapılamamış.

Değerli dostlarım, değerli milletvekilleri; biraz önce belirtildi, 6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu yine avda ve sporda kullanılan silahlarla ilgili kanunlar, diğer harp silahlarıyla ilgili kanunlar var ama bu bahsettiğimiz konu bu kapsamda değil. O hâlde yeni bir düzenleme bu konuda mutlaka yapılmalıydı, bugün de onu yapıyoruz.

Şimdi, cezaların azlığından, şundan bundan bahsedilebilir. Ama alınan bu tedbirlerle, yeni düzenlemeyle, biz inanıyoruz ki değerli dostlarım, bu silahla işlenen suçlarda çok ciddi bir azalma olacak.

Bir kere bazı şeyleri düzenliyoruz. Neyi düzenliyoruz? İmal için izin. Yani bu silahların imali için Sanayi ve Ticaret Bakanlığından izin almak zorunluluğu geliyor, yani bir imal aşamasında daha bir izin zorunluluğu var.

Silahın normal silaha dönüştürülme yasağı var ve bu yasağa getirilen de çok ciddi ceza var. Yani namlusunu değiştirerek siz bu silahı artık normal bir silah hâline getiremeyeceksiniz, yani bir ölüm makinesi hâline getiremeyeceksiniz.

Ayırt edici işaret kullanma mecburiyeti var. Bu da çok ciddi bir şey. Yani, artık, normal bir silahtan, biz baktığımızda, ilk aşamada, bu silahın farklı bir silah olduğunu ayırabileceğiz. Çünkü bu da çok ciddi bir sorun. Şimdi, size -gerçi ben de silahsızlanmadan yana birisiyim, yani silah da taşınmamasından yanayım ama- birisinin böyle bir gaz silahını, ses silahını çektiğini düşünün, bunu siz aslından ayıramıyorsanız, o anda siz de kendinizi savunma durumunda kalıyorsanız, ciddi bir tablo ortaya çıkıyor ve hazin neticeler ortaya çıkabiliyor. Demek ki ayırt edici vasıf taşıması, yani böyle bir şey taşıması da çok önemli.

İthalatında birtakım sınırlamalar getiriyorsunuz. İçişleri Bakanlığı ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız bu silahların ithal edilmesinde yeni birtakım sınırlamalar getiriyor.

Yasaklar konusunu getiriyor. Bu silahın taşınması yasaklanıyor bir kere. Yani kimse bu silahı taşımayacak.

Nakledilmesinde belirli sınırlamalar getiriyor. Aynen ruhsatlı - bulundurma- bir silahın nakline nasıl sınırlandırmalar getiriyorsak bunda da o şekilde bir nakle tabi tutuluyor.

On sekiz yaşından küçükler ve ceza almış, bazı cezaları almış kişilere de bu silahlar satılamıyor. Demek ki, böyle çok önemli değişiklikler bu kanunla getiriliyor.

Tabii, bu silahların üretiminde de birtakım yasaklamalar getiriliyor. Dolayısıyla, bunlara çok ciddi cezalar da getiriliyor, azımsanmayacak cezalar getiriliyor. Bu tür silahları izinsiz ve gerçek silah vasfına dönüştürecek şekilde imal edenler, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası -bu, az bir ceza değil bana göre, ciddi bir ceza- ve yüz günden beş yüz güne kadar da adli para cezasıyla cezalandırılıyor.

Ayrıca, Silah Yönetmeliği’ne aykırı imal edenlere, 5 bin yeni Türk lirasından 20 bin yeni Türk lirasına kadar da para cezası veriliyor ve bu cezalar, bu fiilin tekrarlanması hâlinde 2 katına artırılabiliyor. Kanuna aykırı bir şekilde, yani taşıması gerekmeyen bir silahı taşıyan insana da, kişiye de 500 yeni Türk lirası ceza öngörüyor. Bu para cezasıyla beraber, mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar vermeye de mahallî mülki idare amirliği yetkili hâle getiriliyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, bu yasal düzenlemenin gecikmeli de olsa bugün burada tahakkuk ediyor olmasını memleketimiz, milletimiz için çok hayırlı bir iş olarak görüyoruz.

Bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Küçükaydın.

Hükûmet adına, İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada, gruplarımız adına yapılan konuşmalarda zaten Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Tabancalar Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde önemli açıklamalar yapılmış oldu. Ben, bütün gruplarımıza ve milletvekillerimize çok teşekkür ediyorum, bu önemli tasarıya destekleriniz için. Bütün gruplarımızın olumlu baktığını burada görmekten büyük memnuniyet duydum. Bu gerçekten büyük bir yasal boşluğu giderecek. Geç de kalınmadı. Yani, neticede, biz, Hükûmetimiz, 60’ıncı Hükûmet kurulduğunda hemen hızla Meclisimize sevk ettik ve İçişleri Komisyonumuz da acele gündemine aldı ve şimdi de Genel Kurulumuzda.

Ben, bu konuda söylenenlere ilave olarak belki birkaç hususu bilgilerinize sunmak istiyorum. Yani, şunu hepimiz biliyoruz, devletin temel görevi, en önemli görevi güvenliği sağlamaktır. Vatandaşının güvenliğini sağlayamayan devlet, diğer fonksiyonlarını zaten yerine getirmekte zorlanır. İlk toplumdan itibaren bütün devletlerin temel görevi olarak, temel fonksiyonları olarak güvenlik en başta gelmektedir.

Tabii, bizim her zaman söylediğimiz, güvenlikte, güvenliği sağlamada mümkün olabildiğince kişi hak ve özgürlükleri ile kamu güvenliği dengesinin sağlanması hassas bir noktadır. Yani, güvenlik ve özgürlük kavramında dengeyi, Hükûmet olarak ve Bakanlık olarak çok önemli gördüğümüzü, önemle gözettiğimizi, tekrar, burada sizlere ifade etmek istiyorum.

Ve güvenlik alanında, şu anda, çağdaş gelişmelere paralel olarak, önleyici ve caydırıcı kolluk hizmetini, önleyici ve caydırıcı güvenlik tedbirlerini çok önemsiyoruz ve Bakanlık olarak, bu boyutta çalışmalarımıza gerçekten büyük bir ağırlık verdik. Belki günümüz güvenlik anlayışının da en önemli, tabii, farkı bu. Tabii, meydana gelen suçun araştırılması, soruşturulması, faillerinin bulunması ve sonra da gerekli müeyyidenin uygulanması daima önemli, ama daha önemlisi ve daha az masraflısı, daha az bedeli olanı, suç işlenmeden tedbiri almak ve o suçu önlemek, yani, caydırmak. Bu konuda son zamanlarda önemli çalışmalar yaptık. Bu vesileyle, birkaç hususu burada arz etmek istiyorum. Bunlardan birisi, bildiğiniz gibi, özellikle “şehir suçları” diye andığımız gasp, hırsızlık, oto hırsızlığı gibi suçlarda giderek ciddi bir düşme ivmesi var. Bu, alınan tedbirlerle ilgilidir. Bu tedbirler hep önleyici tedbirlerdir. Başlıca tedbirler olarak da güven timleri ve yıldırım ekipleri uygulaması özellikle büyük şehirlerimizde başlatılmıştır, giderek artırılmaktadır. Gece devriyeleri artırılmıştır ve daha artırılacaktır. Bütün sokaklarımızda gece güvenlik birimlerimizin, polisimizin varlığı hissedilecektir.

Ama, bir boyutunu daha sadece Meclisimizi bilgilendirmek için ifade ediyorum: Yani, Türkiye’de, değerli arkadaşlar, bütün suç türleri çete oluşumlarıyla irtibatlı hâle gelmiş. Çetelere daha fazla ulaştıkça ilgili suç türlerinde de düşmeler oluyor. Kapkaçtaki düşmenin önemli sebeplerinden birisi de budur. Sırf kapkaç suçu için, kapkaç için oluşturulmuş çeteler vardı ve bunlardan birçoğu çökertildi. Küçük çocukları organize ediyorlar, getiriyorlar, bunlara kapkaç yaptırıyorlar. Buna benzer, her alanda çeteler oluşmuş ve işte bizde Hükûmet olarak, Bakanlık olarak bunların bir bir üzerine gidiyoruz ve suçların azalmasında bunun önemli bir faktör olduğunu, burada, ileri bir ifadeyle sizlere sunmak istiyorum.

Ayrıca, bu dönemde aldığımız tedbirlerden birisi “Güvenli Okul Güvenli Eğitim Projesi” çerçevesindeki tedbirlerdir. Bu da tamamen önleyicidir. Biliyorsunuz, eğitim öğretim yılı başlarken, eylül ayında bunu ilan ettik. Millî Eğitim Bakanımızla bu protokolü imzaladık ve vatandaşlarımıza da duyurduk, desteklerini istedik. Ve şunu açıkça ifade ettik: Servislerde, okul çevrelerinde veya okul içinde gençlerimizi, çocuklarımızı etkileyecek, olumsuza yöneltecek hiçbir davranışa meydan verilmeyecektir, bunun için bütün tedbirler alınmıştır, bu tedbirleri aldık. Buralarda sivil unsurları fazlaca kullandığımızı da açıkça ifade ettik. Ve bugün okul çevreleri daha güvenli, sömestir başından beri de Türkiye geneli, okullarımız daha güvenli. Şimdi, sömestir döneminde uygulamamızı gözden geçireceğiz, aksayan bir şeyler varsa onları da telafi edeceğiz. Bunu da çok önemsiyoruz, çünkü bu, okul güvenliği 15 milyon gencimizi ve çocuğumuzu ilgilendiriyor, ilk ve ortaöğretime giden 15 milyon gencimizi ve çocuğumuzu.

Bunun yanında, bütün büyük kentlerimizden başlayarak, önce vilayetlerimizi ve büyük ilçelerimizi MOBESE sistemine kavuşturma çalışması içindeyiz. Hükûmet olarak bunu önemsiyoruz, Başbakanımızın bu yönde özel talimatı var ve 2008 yılı sonunda bütün illerimizde MOBESE sistemi kurulmuş olacak; bunu da sizlere bir bilgi olarak ve taahhüt olarak burada ifade ediyorum. Şehirlerimizin güvenliğinde ve caydırıcılıkta MOBESE çok etkili oldu, şu ana kadar, çalışan şehirlerimizde çok faydalanıyoruz başta İstanbul olmak üzere. Ve bu konuda hem il özel idarelerimiz hem belediyelerimiz de katkı verecek, biz merkezî bütçeden katkı vereceğiz, hızlı şekilde bunu yürütmeyi planlıyoruz.

Trafik konusunda gine önleyici çok tedbir aldık değerli milletvekillerimiz. Şunu mukayese olarak ifade edeyim: Son Kurban Bayramı’nda, beş günlük tatilde trafikte meydana gelen kaza sayısı ve kaybettiğimiz insan sayısı daha düşüktü, geçen yılların bayramlarına mukayese ile. Aldığımız tedbirler etkisini gösterdi, şu anda oldukça olumlu bir trend izliyoruz, kaza sayısı ve ölü sayısı düşüyor ve biz bu denetimlerimizi artırıyoruz. Trafikte artık, sadece, “şurada radar var” diye, işaret koyarak denetim yapılmıyor ve yapılmayacak. Bunu tekrar ifade ediyorum: Bütün yollarda -şehir içi ve şehir dışı- hareket hâlinde araçlarımızla, dijital kamerayla, radar ve trafik denetimimiz yapılacak ve yapılıyor. Dijital kamera sayımızı da artırıyoruz. Bütün sürücülerimiz şunu bilsin: Ülkemizin her tarafında sürücülerimiz denetleniyor ve trafik kurallarına uyulmasını biz çok önemsiyoruz. Bunu açıkça ilan ediyoruz. Bu caydırıcı olmuştur ve biz bu tedbirlerimizi uygulamaya devam edeceğiz.

Bu tasarıyla ilgili şunu ifade edeyim: İşte, caydırıcı ve önleyici güvenlik tedbirleri içinde huzurunuza getirdiğimiz bugünkü tasarımız gerçekten çok önemli. Son günlerde, sadece son günlerde basında yer alan haberleri eğer değerlendirirsek bunun önemi zaten ortaya çıkıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ses ve/veya gaz fişeği atabilen “kurusıkı” diye tabir edilen, âdeta, her yerde serbestçe satılan, satımı ve alımı hiçbir kurala bağlı olmayan, fiyatı oldukça ucuz olan, herkesin alabildiği ve kullanabildiği bu kurusıkı silahlarla, tabancalarla ilgili, ilk defa bir yasal düzenleme yapıyoruz ülkemizde. Farklı ülkeler, değişik zamanlarda bu düzenlemeyi yapmışlar, fark etmişler. Biz şimdi bunu, ilk defa, böyle bir yasayla düzenlemeye kavuşturuyoruz. Burada ben tekrar etmiyorum, arkadaşlarımız, gruplarımız adına konuşan değerli milletvekillerimiz bu yasa neyi getiriyor ifade ettiler, ama, şunu ifade etmek istiyorum: Uygulamada, sanıldığının ötesinde suç unsuru olarak kullanılıyor. Her tür, her amaçlı kullanımı var. Korkutma amaçlı kullanımı var. Bazı türleri, zaten gerçek silaha dönüştürülebiliyor ve bunlar tabii, gerçek silah anlamında suç unsuru olarak kullanılabiliyor. Düğünlerde vesaire, zaten, yine toplum huzurunu bozan kullanımlarını biliyoruz. Dolayısıyla, bunların, gerçek silahlardan âdeta fark edilmeyecek şekilde üretimleri olan bu silahların biz aynen diğer silahlar gibi satılmasını, alınmasını, üretilmesini, kullanılmasını bu kanunla kurallara bağlıyoruz. Bilindiği gibi “kurusıkı” tabir edilen, ses veya gaz fişeği atabilen silahlar nitelikleri bakımından 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a tabi değil. Yani, normal ateşli silahlar veya ruhsatlı silahları düzenleyen kanun bu.

Bir de, Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanun var, yine silahlarla ilgili 2521 sayılı Kanun. Bu silahlar ona da tabi değil. Ama, bugün -Meclisimize teşekkür ediyorum- yeni bir düzenleme yapıldı. Değerli milletvekillerimizden birisi de ifade ettiler. Bu Ceza Kanunu’yla ilgili önemli düzenlemede bir madde kabul edildi. Burada, aslında, önemli bir destek verildi, bizim bugünkü tasarımıza, 6136’ya bir ekleme yapıldı. Yani, Ceza Kanunu’yla ilgili düzenlemedeki 162’nci madde son fıkrasında kurusıkı tabancaların namlusunda değişiklik yapılması ciddi bir cezai müeyyideye bağlandı, onun için de teşekkür ediyoruz. Bugün, bu ikisi birlikte, aslında, birbirini daha da destekleyen güçlü bir düzenleme olmuş sayılıyor.

Bundan sonra ne olacak? Bundan sonra, bu silahların, bu “kurusıkı” tabir edilen silahların üretimi belli izinlere bağlanıyor ve gerçeklerinden ayırt edici, renkli, geriden bakınca en uzaktan bile fark edilecek işaretlerle üretilecek. Alımı, ancak av tüfeği ve malzemesi satan yerlerde mümkün olacak, belli kayıtlarla, belgelerle olacak ve bu katiyen taşınamayacak, sadece evlerde ve iş yerlerinde bulundurulabilecek. Bunların satışı zaten belli kişiler için sınırlı olacak; on sekiz yaşından küçük olanlara satılmayacak, ama daha önce suç işlemiş, daha önce silahla ilgili herhangi bir suça karışmış kişiler bunları alamayacak.

Burada, tabii, şunu özellikle belirtmek istiyorum: Bu konuda ülkemizde bir sanayi oluşmuştur. Hem ithal olarak hem üretim olarak ciddi bir sanayidir, ciddi bir alandır bu. Bu alanla ilgili üretim yapan veya ithalat yapan, ticaret yapan sektörü rahatsız edici de bir şey yapmıyoruz, sadece düzenleme getiriyoruz. Belki, onlar da bundan memnun olacaklar, suçlamalardan kurtulacaklar, daha yasal bir işi yapmış olacaklar. Yani, bu alana böyle bir düzenleme getirmiş oluyoruz.

Ben, çok gerekli gördüğümüz bu tasarımıza verdiğiniz destek için, bütün gruplarımıza ve milletvekillerimize çok teşekkür ediyorum, hayırlı olsun diyorum. Eminim toplumumuzda güvenliğin sağlanmasında, özellikle suçların işlenmeden önlenmesinde faydalı olacak, etkili olacak yasalardan birisidir bu.

Tekrar saygılarımla selamlıyorum, sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime on dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 16.07

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.20

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

54 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası, şahsı adına İzmir Milletvekili Sayın Recai Birgün’de.

Sayın Birgün, buyurun.

RECAİ BİRGÜN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunmaktayım.

Kanun tasarısı görüşülmeye başlandığından beri, hem iktidar partisi milletvekilleri hem muhalefet partisi milletvekilleri, burada, gerçekten, tam anlamıyla gerçekleri ortaya koydular. Bu silahların, kurusıkı silahların toplumda suça yönelik ne kadar insan ürettiğini ve silah satın alanların birçoğunun bunu sadece suç amacıyla kullandığını dile getirdiler. Bu kurusıkı silahların da, aslında oyuncaktan  veya üretiliş amacından çok farklı amaçlarla kullanıldığını dile getirdiler. Bu konuşmalardan sonra ben beklerdim ki, bu kadar tehlikeli ve suç işlemeye yönelik kullanılan silahların tamamen yasaklanmasını talep etsinler Genel Kuruldan. Fakat, maalesef bunun haricinde sadece bu silahların alımı, satımı, imalinin düzenlenmesi yolunda fikirlerini beyan ettiler. Bu, aslında ölümü gösterip sıtmaya razı etmekten başka bir şey değildir. Mademki bu kurusıkı silahların gerçekten suç unsuru olarak kullanıldığına inanıyoruz, mademki bu kadar cana da mal olabiliyor, bir “oyuncak silah” adı altında satış yapıldığı halde, o zaman neden bu kadar zararı olan bir şeyi, bir kurusıkı silahı -ki, ben buna tam anlamıyla silah diyorum, kurusıkı silah değil bunlar, silahtır- sadece bunu düzenlemeye çalışıyoruz. Daha doğrusu, disipline etmeye çalışıyoruz. Dünyada birçok ülkede bu silahların ithali, üretimi, satışı yapılmış, ancak sakıncaları görüldüğü için şu an bizim yaptığımız düzenlemeyi yapmışlar. Ancak, bu da yetmediği için birçok ülke şu an bu silahların ithalini, üretimini ve satışını tamamen yasaklama yoluna gitmeye başlamıştır.

Sayın Bakanımız burada yine diğer konuşmacı arkadaşların fikirlerine katıldığını beyan ederek bu tasarıyla bunların denetim altına alınabileceğini belirtmiş. Ancak, İçişleri Bakanlığı Araştırma ve Etütler Merkezinin bir web sitesi var -Bakanlığa bağlı bir sitedir bu- burada aynen şu tabir kullanılıyor: “Gençleri şiddete yönlendirmekten başka hiçbir faydası olmayan ve ateşli silahların usulsüz kullanımını kışkırtan kurusıkı tabancaların ithali, üretilmesi, satışı, bulundurulması ve taşınması yasaklanmalıdır.” İçişleri Bakanlığına ait bir web sitesinde yer alan bu uzman görüşüne rağmen hâlen neden biz burada bu silahların 6136 kapsamına alınıp yasaklanmasını değil de sadece disiplin altına alınmasını sağlamaya çalışıyoruz anlamış değilim. Doğrusu bunun cevabını bulamamıştım ancak buradaki bazı konuşmacılar biraz değindiler gibi geldi. Yıllık ciro 10 milyon dolar…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – 15…

RECAİ BİRGÜN (Devamla) – 15… Her neyse… Ama, milyon dolarla ifade edilen bir ciro söz konusu, bir rant söz konusu. Yani, biz bu 10 milyon doları kazansın diye insanlar hâlen bu silahı sokaklarda gezdireceğiz, belimize sokacağız.

Bu kanun tasarısında her ne kadar disipline etmeye çalışıyorsak da, biliyoruz ki, bugün değil kurusıkı tabanca, biz hâlen bilfiil kullanılan silahları bile kontrol altına alabilmiş değiliz, Türkiye’de bireysel silahlanmanın önüne geçebilmiş değiliz. Yine söylüyorum, bu kanun tasarısı ölümü gösterip sıtmaya razı etmekten başka bir şey değildir.

Bu konuda yıllardır emek veren bir vakıf var, adı Umut Vakfı. Umut Vakfı bugüne kadar 6136 sayılı Yasa’ya giren silahlarla ilgili mücadele ederken, maalesef, karşısına şimdi bir de kurusıkı bir silah çıktı. Şimdi onlar da, yaptığı çalışmada artık bu silahın yasaklanmasını değil de, sadece disipline edilmesini kabul eder duruma gelmişler.

Şimdi, dün İstanbul’daydım ben. Eve bir telefon lazımdı. Sadece elektronik mağazası olan bir mağazaya girdiğimde, bu kurusıkı silahların satıldığını gördüm. Ağabeyim de yanımdaydı ve şaşırdı -yurt dışında yaşıyordu ağabeyim- böyle bir şeyin yaşadığı ülkede söz konusu bile olamayacağını söyledi ve Türkiye niye bu halde, şimdi anlamak daha kolay dedi.

Sonra, bugün buraya gelirken, birden, aklıma, hep bu kurusıkı silahları konuşuyoruz ama bilen var mı, gören var mı merak ettim ve Necatibey’den geçerken, bu silahları satan bir dükkâna girdim. Kendimi tanıtmadan -silahlar zaten öyle çok güzel sergilenmişti, albenisi vardı- fiyatlarını sordum. İşte, çeşitli, burada arkadaşların beyan ettiği gibi de, 20 milyondan 200 milyona kadar fiyatlar. Kendi bütçeme göre oradan bir tane kurusıkı silah beğendim, “Bunu alıyorum.” dedim. “Kimliğinizi alabilir miyim” dedi. “Kimlik vermesem olmaz mı?” dedim. “Olur ama fatura kesmem” dedi. “Önemli değil fatura, bana fatura lazım değil.” dedim ve ben, hâlen Türkiye’de kullanımı, taşıması yasak olmayan şu gördüğünüz, herkesin kurusıkı dediği tabancayı aldım 80 milyon liraya. Bunun, normal silahtan hiçbir farkı yok. Buraya girerken de, güvenlik kontrolünde öttüğü için güvenlik görevlisi arkadaşlara sordum; onlar eline alıp baktıktan sonra ancak bunun bir kurusıkı tabanca olduğunu anladılar.

Şimdi, biz, bu düzenlemeyle, bunun taşınmasını… Bu, kutuda taşınacak, bele takılmayacak diyoruz. Peki, bu kadar düzenlemeden sonra bunu üreten insanlar ne için kullanacaklar? Evet, bu, aynen gerçek silah arkadaşlar, hiçbir ayırt, hiçbir şeyi yok. Ben, biliyorsunuz emekli emniyet müdürüyüm, az çok silahlarla da içli dışlılığımız var.

ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – İçinde belki mermi vardır.

RECAİ BİRGÜN (Devamla) – Var içinde mermi, isterseniz patlatabilirim.

Evet, ben yine söylüyorum…

ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Hiç hoş değil.

RECAİ BİRGÜN (Devamla) – Evet, hiç hoş bir şey değil bu. Evet, hoş değil. Hoş değil. Bu oyuncak arkadaşlar, kurusıkı tabanca bu.

ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Ne olursa olsun!

RECAİ BİRGÜN (Devamla) - Yani bizim düzenlemeye çalıştığımız, “Bunu kullansın insanlar ama şu şartlarda kullansın.” demeye çalıştığımız şey bu. Bu bir oyuncaksa, hangi baba, hangi anne bunu çocuğuna oyuncak olarak alacak, bunu merak ediyorum.

Yine söylüyorum, İçişleri Bakanlığının web sitesinde aynen şu yazıyor, tekrar ediyorum: “Gençleri şiddete yönlendirmekten başka hiçbir faydası olmayan ve ateşli silahların usulsüz kullanımını kışkırtan kurusıkı tabancaların ithali, üretilmesi, satışı, bulundurulması ve taşınması yasaklanmalıdır.”

Tekrar ediyorum, bence bu silahların 6136 kapsamına alınması, satışı, imali, taşınması, her türlü normal silah işlemini görmesi ve yasaklanması gerekmektedir. Belki bu yasaklandığı zaman 10 milyon dolarlık bir rant elde eden, bunu üreten insanlar bundan zarar edecekler ama ben eminim Türkiye’nin güvenliği, insanların güvenliği ve bireysel silahsızlanma dolardan daha önemli.

Saygılar sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, tasarı üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanımıza sormak istiyorum: Ses ve gaz fişeği atabilen silahlarla ilgili kanunun gerekçesinde 2004 yılında 356 bin kurusıkı silah olduğu belirtilmekte.

Bir: Güncel olarak şu anda piyasada ne kadar ses ve gaz fişeği atabilen silah mevcuttur?

İki: Bu silahlarla işlenmiş suç sayısı ne kadardır? Bu konuda Emniyetimizin elinde bir bilgi var mıdır?

Üç: Bugüne kadar ne kadar namlusu değiştirilmiş kurusıkı silah tespit edilmiştir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taner.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, tasarı metninin 2’nci maddesinde “6136 sayılı Kanun hükümlerine tabi silahlardan ayırt edilmesini sağlayan bir işaret taşıyacak şekilde üretilmesi zorunludur.” kısmına, bu işaretin şekli ve rengi belirtilerek yazılmasını düşünüyor musunuz?

İki: Türk polisi fedakârca görevini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyor, ancak maddi açıdan da çok büyük sıkıntılar içerisinde. Türk polisinin, hem özlük hakları hem de maaşları konusunda yeni bir iyileştirme düşünüyor musunuz?

Üç: Son günlerde, trafik cezaları vatandaşımızı canından bezdirir bir şekilde yoğunluk kazandı. Acaba ceza yazılması konusunda Hükûmetinizin bir baskısı var mı? Bir de, kesilen cezalarla bütçeye ne kadar katkı sağladınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Sipahi…

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Bakan, ben üç kısa soru tevcih edeceğim size.

Birinci konu: Bu çarşı ve mahalle bekçilerinin hizmet koşulları ve risklerinin polislerle benzerlik taşıması nedeniyle yardımcı hizmetler sınıfından çıkartılarak emniyet hizmetleri sınıfına alınması gerekmektedir. Bununla ilgili olarak geçen yaz Sayın Cumhurbaşkanından dönen bir değişiklik teklifi var. Bu konunun tekrar Meclis gündemine getirilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?

İkinci konu: Jandarma uzman personelinin çok ciddi sıkıntıları var. Bunlarla ilgili birtakım yasa teklifleri geçmiş Mecliste tartışılmış, ancak bir sonuca ulaşmamış. Bu konu, maalesef, diğer kuvvetlerdeki sözleşmeli uzman personelle sık sık karıştırıldığı için -jandarma uzmanlarıyla bir karışıklık olduğu için- onların haklarıyla ilgili konularda gereken yapılmıyor. Bu konuda Millî Savunma Bakanlığından sürekli menfi görüş geliyor. Hâlbuki konu, tamamen İçişleri Bakanlığına inhisar eden bir konu.

Üçüncü kısa sorum: Güvenlik sektörü son derece önemli bir sektör, yabancıların eline geçmekte…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yunusoğlu

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, kurusıkı olarak tabir edilen silahlar imal edilirken orijinallerinden ayırt edilemeyecek şekilde imal edilmekte, hatta, bunların bir kısmı küçük bir operasyonla hakiki mermi atabilecek duruma getirilmektedir. Dolayısıyla, birtakım art niyetli kişiler ucuz yolla bunları temin ettiklerinde, insanları korkutma, gasp ve soygun gibi suçları rahatlıkla işleyebilmektedirler.

Biraz evvel, siz, kürsüde “Türkiye’de imal edilen silahlarda yeni bir düzenlemeyle bunların asıllarından ayırt edilebilecek bir düzenlemenin getirildiğini.” söylediniz, teşekkür ediyorum. Ancak, ithal yoluyla ülkemize gelen silahlarda da böyle bir düzenleme düşünülüyor mu? Bu yönde bir çalışmanız var mıdır?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Durmuş…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Bakanımıza sormak istiyorum.

Kırıkkale ve Karadeniz’de her evde birden fazla silah bulunduğunu düğünlerde gözlüyoruz. On sekiz yaş sınırı kurusıkıya para vererek alacağına, taşıma hakkına sahip herkese ruhsat verilse ve ruhsatsız silahların cezası artırılsa, suçun önleneceği konusunda kanaate sahibim. Ruhsatsız silahların toplanması konusunda bir hazırlığınız var mı?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Durmuş.

Sayın Bakanım…

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkanım, sorularla ilgili birkaç cevap vereceğim.

Şu anda, ne kadar, tabii, bu manada kurusıkı silah var, o konuda bir sayı veremiyoruz. Öyle bir sayı şu anda elimde yok. Ne kadarının namlusu değiştirilmiş? O anlamda da, tabii, sadece şöyle tespitler var: Namlusu değiştirilerek suça karışmış olanlarla ilgili bazı tespitler var. Ama, o konuda da, ben, kendilerine, buraya sadece bir iki örnek almıştım, onları değil de, daha ciddi tespitle, rakamları, daha ileri, daha belirgin rakamları vereyim. Şu anda, onu da, bendeki küçük örnekle vermek istemiyorum.

İkinci soru, tabii işaretle ilgili Değerli Milletvekilimizin ikinci sorusu: “Bu kurusıkılarda belirgin işaret olacak mı?” Şimdi bir önergemiz de oluyor. Zaten o konuda önerge… Yani o, fark edilir şekilde olacak ve bu yönetmelikle biliyorsunuz belirlenecek, o işaretin nasıl olacağı, rengi, ne kadar görünür olacağı.

Bu, ithal için de -diğer bir milletvekilimizin de sorusu var- geçerli. Esasen, ülkelerin denetimine bağlı. İthalde… Şimdi, size şöyle örnek vereyim: Bizde bu konuda üretimin epey bir kısmı, yüksekçe bir kısmı, benim bilgime göre, yaklaşık yüzde 70’i ihraç ediliyor. Yani, bizde bu konuda üretim yapanlar yüzde 70’ini başka ülkelere ihraç ediyorlar. Başka ülkelerin özel üretim tarzı siparişleri oluyor ve bunlar için de bu işaretleri isteyenler var. Yani bizdeki üreticiler bile, o işaretleri, o ithal edenin, ülkenin, talebine göre zaten belirgin şekilde yerleştiriyor. Dolayısıyla siz mevzuatınızda onu belirledikten sonra, gerek ithalde gerek buradaki yerli üretimde bu sağlanmış olacaktır.

Trafik cezalarıyla ilgili, Değerli Milletvekilimiz, biraz önce ifade ettim, bizde, tabii, esas olan “Suç işlensin ve ona ceza verelim” yaklaşımı yok. Bunu özellikle ifade etmek istiyorum. Bizim amacımız suçun daha az işlendiği ortamı sağlamak, toplumumuzu daha suç işlenmeyen bir atmosfere kavuşturmak. Onun için de biz, trafikle ilgili bu yoğun denetim zamanı başlamadan önce çok geniş toplumsal bilgilendirme yaptık. Yani, bu, medyada da genişçe yer aldı, kendimiz de açıklamalar yaptık. Büyük bir proje hazırladık. Trafik alanında neler yapacağımızı, bundan sonra emniyet kemerine ayrı denetlemeler yapacağımızı, hatta bazı polis ekiplerimizin sadece emniyet kemeri denetimi yapacağını, bazı ekiplerimizin sadece cep telefonuyla ilgili denetleme yapacağını, yani kazaya sebep olacak bütün unsurların ele alındığını, değerlendirildiğini ve bunların o önemde üzerinde durulacağını ifade ettik değerli milletvekillerimiz. Dolayısıyla, bizim amacımız, trafik suçu azalsın, kurallara daha fazla uyulsun ama bunu sağlamanın bir yolu da mevcut kurallara uyulmadığında hiçbir istisna tanımadan büyük bir titizlikle cezasını uygulamaktır. Yani, toplumsal hayat kurallarla ve müeyyidelerle yürüyor. Eğer burada ihmaller olursa o zaman tabii uygulamanız hedefe ulaşmaz. Hatta şöyle bir uygulamayı da getirdik: Denetleyicilerin denetleyicileri var şu anda. Sürücülerimizi denetleyen, trafiği kontrol eden polislerimiz var, bir de onları denetleyen ekiplerimiz var. Biz bunu önemle sürdüreceğiz. Yani, hedefimiz burada çok trafik cezası kesmek falan değil, ama, tabii, ben o miktarı bilmiyorum. Size şu bilgiyi de vermiş olayım: Ben, Devlet Bakanlığım döneminde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan da sorumluydum, bana verilmişti o fonun yönetimi. O fonun önemli gelirlerinden birisi trafik para cezalarıdır. Milletvekillerimizin çoğu bilir ama yine de ben ifade edeyim bilmeyenler için. Eğer bir yerde bir trafik suçu işlendi de orada trafik para cezası kesildiyse bunun yüzde 50’si Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonuna gider. Böyle de bir boyutu vardır. Ben o fonu yürütürken o zaman trafikle ilgili bu gelen paraları tabii çok da önemsiyordum. Şimdi ne kadar, tabii, trafik para cezası kesiliyor falan… Onun ben şu anda miktarını bilemiyorum.

Sayın Durmuş’un sorusuyla ilgili… Yani bir, tabii, yaklaşımdır, görüştür. “Ruhsatsız silahlarla ilgili bir projeniz var mı?” deniliyor. Bunu sormaya, söylemeye gerek bile görmüyorum ben. Silahsızlanmayla ilgili, vatandaşlarımızın bireysel ve ruhsatsız silah edinmeleri önünde her tedbiri almak durumundayız, yani bu konuda çok ileri tedbirler almak durumundayız. Bu konuda hiç müsamaha edilmemeli. “Oyuncak” diye nitelenen, o türe giren kurusıkılarla bile biz bu düzenlemeleri yaptıktan sonra diğerleriyle ilgili hiçbir tereddüdümüz yok. Bunlarla ilgili ciddi,  mevzuat neyse şu anda… Zaten, ruhsatsız silahlarla ilgili mevzuat vardır, bir uygulama vardır, onun uygulaması üzerinde devam edilecektir.

Teşekkür ediyorum, tekrar saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın Tan, bir sorunuz mu var efendim?

AHMET TAN (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET TAN (İstanbul) – Soru değil, aslında maruzat.

Efendim, yasanın adı düzeltilmeye muhtaç bir görüntü sergiliyor, şöyle ki: “Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun.”

Şimdi, ses, malumunuz, atılmaz. Bunun yerine “Patlama sesi çıkartan.” diye düzeltilirse kanun, Türkçemize biraz daha saygı göstermiş oluruz diye düşünüyorum.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

SES  VE GAZ FİŞEĞİ  ATABİLEN  SİLAHLAR  HAKKINDA  KANUN  TASARISI

Amaç ve kapsam

MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı, ses ve gaz fişeği atabilen silahların nitelikleri, imali, ithali, ihracı, satışı, edinilmesi, bulundurulması ve taşınması hakkındaki usul ve esaslar ile bunlarla ilgili izin, kayıt ve tescil işlemlerini düzenlemektir.

(2) Bu Kanunda geçen ses ve gaz fişeği atan silah; kurusıkı silah olarak da tabir edilen ses ve gaz fişeği atabilen silahları ifade eder.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü.

Buyurun Sayın Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Başkan.

Değerli milletvekilleri, Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına -daha doğrusu 1’inci maddesi üzerine- söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle saygıyla  selamlıyorum.

Gerçekten, uzun yıllardan bu yana ihtiyaç duyulan bir yasal boşluğun doldurulmasıyla ilgili, kanımızca son derece önemli bir yasa tasarısını görüşüyoruz.

Evet, adı da üzerinde, kurusıkı silahlarla ilgili yasal boşluk dolduruluyor. Çünkü, son yıllarda, kurusıkı silahlarla ilgili mevzuat yetersizliğinden doğan üzücü olaylar giderek artmakta.

Görüştüğümüz madde amaç ve kapsam maddesi. Bu nedenle, öncelikle şöyle bir soru sorarak konuya girmek gerekli görülüyor: Bu tasarıya niçin gereksinim duyuluyor? Yani, konunun özü, esası nedir? Eğer konunun özünü, esasını yakalayamaz isek bu tasarısının yasalaşmasından sonra da konuyla ilgili sıkıntıların giderek atmakta olduğuna üzülerek tanık oluruz.

Bu tasarının özü, bize göre, toplumun hızla silahlanmaya yöneltilmekte oluşudur. Toplumun bir çeşit bireysel silahlanma çılgınlığına tutulmakta oluşudur. Kanımızca bu çılgınlık iki kaynaktan besleniyor: Birincisi, toplumun yapısında esasen mevcut, vatanseverlik, yiğitlik, efelik gibi değer yargılarının özellikle son yıllarda öne çıkmış olması. Çeşitli nedenlerden dolayı… Ayrıntısına girmek istemiyorum.

İkincisi ise son yıllarda toplumda uyuşturucu, kumar, içki, hırsızlık, kapkaç, gasp, yaralama gibi suçlardaki hızlı artışlardır.

Bu iki kaynağın, az önce dediğim gibi, içeriğine girmek bu maddenin sınırlarını aşıyor. Ancak, Hükûmetin, konuyla ilgili özün yakalanması ve gereğinin yapılması açısından, bazı konulara dikkatin çekilmesi açısından bir bölümüne değinmeyi de yararlı görüyorum.

Bunlardan bir bölümü terörle mücadeledeki başarısızlıklardır. Ülkede birlik ve bütünlüğün tehlikede olduğu endişesinin derinleşmesi, silah, uyuşturucu, hatta insan kaçakçılığı gibi suçların önlenememesi, silah satışlarının hem de Makina ve Kimya Endüstrisi aracılığıyla, on taksitle, büyük kampanyalarla desteklenmesi, silah ruhsatlarının verilmesinin kolaylaştırılması gibi nedenler.

Diğer bölümü ise işsizlik ve yoksulluğun yaygınlaşması, gelir dağılımındaki adaletsizliğin artması, tarım ve hayvancılıktaki çöküş sonucu göçün hızlanması, terör baskısıyla Doğu ve Güneydoğu’da köylerin, mezraların boşalması, giderek daha fazla yurttaşımızın kent varoşlarında yoksulluk içinde yaşamak zorunda kalmaları gibi nedenlerdir.

Toplum böylece, değindiğim kaynaklarla beslenen bir çeşit bireysel silahlanma çılgınlığına sürüklenmektedir. Size bazı sayısal bilgiler vermek istiyorum. Örneğin, ruhsatlı silah sayısı 2004 yılında 2 milyon 100 bin iken, 2005 yılında 2 milyon 300 bine çıkmış, 2006’da 2 milyon 400 bine yükselmiş. Ayrıca, ruhsatsız silah sayısının da 7 milyon adedin üzerinde olduğu tahmin ediliyor.

Silahlı saldırı ya da serseri kurşun kurbanı kişilerin sayılarına gelince, kısa bir bilgi sunmak istiyorum: 2004’te günde ortalama 8 kişi, 2005’te günde ortalama 9 kişi, 2006’da günde ortalama 10 kişi serseri kurşun kurbanı olmuş.

Bu tasarıya burada dikkatinizi çektiğim özü itibarıyla baktığımızda, öncelikle bireysel silahlanma çılgınlığının önüne geçilmesi için onu besleyen kaynakların kurutulmasının zorunlu olduğu ortaya çıkıyor. İşte, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu durum, yani, konunun özü, esası, bu tasarının çok ötesinde sosyal ve ekonomik politikalar ile idari ve cezai önlemlerin de uygulanmasını kaçınılmaz kılıyor. İdari ve cezai önlemler bağlamında Türkiye koşullarına uygun bir ateşli silahlar yasası acilen çıkarılmalıdır, bunu Hükûmetten bekliyoruz. Yine aynı bağlamda, kapalı ve açık alanlardaki düğün, nişan, sünnet gibi eğlenceler ile cenaze törenlerinde silah taşınması ve ateş edilmesi yasaklanmalıdır, kontrol altına alınmalıdır. Bar, pavyon, gece kulübü, düğün salonu, diskotek, taverna gibi alkollü içeceklerin kullanıldığı eğlence yerlerinde ateşli silahların taşınması kesinlikle önlenmelidir. Ateşli silah ruhsatları zorlaştırılmalıdır. Ruhsat verilmesi, emniyet müdürlüğünün görüşü, cumhuriyet savcısının olumlu mütalaası ile sulh ceza hâkiminin kararına bağlanmalıdır. Ruhsatsız ateşli silah ve mermileri satın alan, bulunduran ve taşıyanlar hakkında mevcut hapis ve para cezaları artırılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hızlı ve kontrolsüz bir şekilde silahlanmaya toplumun yönelmiş olması, doğal olarak, işte bu yasa tasarısının içeriğini oluşturan kurusıkı silah talebini de artırıyor. Kurusıkı  tabancaların en önemli sakıncası nedir diye baktığımızda, hepsinin değil ama bazı markaların namlularının değiştirilerek gerçek silaha dönüştürülebiliyor olmasıdır.

2003 ile 2006 yılları arasında 35 kişinin kurusıkı tabir edilen silahlarla öldürüldüğü ortaya çıkmıştır. Şu anda resmî kayıtlara girmemiş kaç adet kurusıkı silah olduğu bilinmiyor. Bunlardan kaç tanesi gerçek silaha dönüştürülmüştür, ne yazık ki bu da bilinemiyor. Bugün, kurusıkı tabancayla etrafa ateş ederek panik yaratan magandalar ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşabiliyor. Nitekim, Yargıtay 8. Ceza Dairesi 22 Şubat 2007 tarihinde bu çerçevede bir karar verdi. Bu kararla, meskûn mahalde havaya kurusıkı tabancayla ateş ederek korku ve panik yaratan bir magandaya yerel mahkemenin vermiş olduğu beş aylık hapis cezası ne yazık ki Yargıtayca bozuldu. Neden? Yasal boşluk nedeniyle.

İşte bu yasa tasarısı, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle boşlukları doldurmayı amaçlıyor. Ayrıca kurusıkı tabancaların üretimi, ithalatı, alım ve satımıyla bulundurulması konuları yeniden düzenleniyor. Kurusıkı silahların namlu değiştirilerek gerçek silaha dönüştürülmesi üretim aşamasında alınacak tedbirlerle önlenmek isteniyor. Kurusıkıların üretim ve ithalatı Sanayi ve Ticaret Bakanlığı denetimine bağlanıyor. Biraz sonra bir önerge vereceğiz 2’nci maddeyle ilgili. Bu konuda biraz daha başka sorumlulukların da olması gerektiğine inanıyoruz. Silahları çeşitli mercilerden izin almadan üretenlere veya üretim için belirlenmiş esas ve uygulamalara aykırı olarak imal edenlere bir ila üç yıla kadar ve adli para cezaları yüz günden beş yüz güne kadar getiriliyor, hapis ve adli para cezaları.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Grup adına konuşan arkadaşımızın da belirttiği gibi, bu yasa tasarısını destekliyoruz ama bu yasa tasarısının, başka, az önce söylediğim konunun özüyle, esasıyla ilgili konularla da ayrıca desteklenmesinin kaçınılmaz olduğuna inanıyoruz.

Sözlerime son vermeden önce, bireysel silahsızlanma konusunda öncü rol oynayan bir vakfımızın da burada çabalarına değinmek istiyorum, Umut Vakfı. Buradan Umut Vakfına ve kurucu Başkanı Sayın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

… Nazire Dedeman’a teşekkürlerimi sunuyorum.

Umut Vakfı hepimizin bildiği gibi uzun zamandır her yıl Bireysel Silahsızlanma Günü düzenliyor. Anımsayacaksınız “Sessiz Ayakkabılar” ismiyle düzenlenen bu etkinlik, yıllardan beri düzenlenen bu etkinlik, bu Umut Vakfının etkinliğidir ama ne yazık ki Türkiye, Bireysel Silahsızlanma Günü’nü her yıl bir önceki yıla göre çok daha fazla silahlanmış olarak kutlamak mecburiyetinde kalıyor! Öyle sanıyorum ki, konunun özüyle ilgili diğer önlemler de alındığında ve bu yasanın da, çıkarılacak yasanın da ciddi bir şekilde uygulanması sonucunda, o Umut Vakfının da amacının önemli ölçüde erişileceğini düşünüyorum.

Hepinizi en iyi dileklerimle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Bu maddenin hayırlı olmasını diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş, buyurun.

DTP GRUBU ADINA SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 54 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Doğrusu, benden önceki bütün konuşmacıların da altını çizerek ifade ettikleri gibi, gerçekten son derece önemli bir konuda, önemli bir eksikliği gidermek üzere Meclisimiz bugün çalışma yürütüyor. Gecikmiş olsa da bugüne kadar, aslında birçok cana, birçok mala mal olsa da, hâlihazırda bu yasa tasarısını Mecliste tartışıyor olmak, kanunlaştırma faaliyetinde bulunuyor olmak, elbette ki sevindiricidir.

Birçoğumuz …Silahlanmayla ilgili, silahlarla ilgi tartışmalar yürütülürken -aslında hep savaşlarla özdeşleştiririz ama- dünyada savaşlar nedeniyle ölen insanların sayısı 300 binse, bu bireysel silahlanma sonucunda, bireysel çatışmalar sonucunda ölen insanların sayısı da neredeyse 200 bini buluyor. Yani, bir o kadar insan da savaşlar dışında bu bireysel silahlanma meselesi nedeniyle, maalesef ki, hayatını kaybediyor ve dünyadaki silahların önemli bir kısmı yine devletlerin kontrolünde değil; bireylerin kendi tasarrufunda bulunan, devletin bilgisi dâhilinde olmayan, devletin izni dâhilinde olmayan silahlar şeklinde, çok ciddi rakamlar şeklinde kendini ifade ediyor. Ülkemiz açısından da, maalesef ki, bu durum böyledir. Resmî silah rakamlarıyla, aslında kayıtlı olmayan, bireylerin kendi tasarrufunda bulunan, izin alınmadan, ruhsat alınmadan, kayda geçirilmeden taşınan silah sayıları resmî rakamların birkaç katı olduğu ifade ediliyor. Kurusıkıyla ilgili de resmî rakamlar, maalesef ki, bildiğimiz kadarıyla elimizde yok. Dolayısıyla, ne kadar silahın kurusıkı olarak toplumda aramızda dolaştığı, ne kadarının kurusıkıdan gerçek silaha dönüştürüldüğü bilgisi, maalesef ki, elimizde yok. Ama, son on yıl içerisinde Türkiye’deki silahlanmanın neredeyse yüzde 350 arttığını, en azından yapılan operasyonlarla, yakalanan silahlarla tespit edebiliyoruz ya da yapılan silah başvurularıyla en azından tespit edebiliyoruz.

Nedir peki insanları silahlanmaya iten nedenler, gerçek nedenler? Neden silahlanıyor insanlar? Aslında, devletler arası silahlanma politikasından çok farklı değil fakat bireylerin silahlanmasına neden olan özgün koşullar da olabiliyor, o ülkenin kültürel yapısı, sosyal, ekonomik yapısı, eğitim düzeyi vesaire bunlar da etkili olabiliyor ama en nihayetinde kendini ispatlamanın bir aracı, kendini var etmenin, toplumda kabul ettirebilmenin bir aracı olarak, daha çok ataerkil toplumlarda, eğitim düzeyi düşük toplumlarda silahlanmanın arttığı görülüyor. Yine, kendini güvende hissetmeyen toplumlarda, toplumsal barışın olmadığı, toplumsal güvenliğin yeterince sağlanmadığı ülkelerde ve toplumlarda silahlanma artabiliyor.

Elbette ki, eğitimle de doğrudan bağlantısı var. Yani şöylesi bir düşünce çok hâkim toplumda: Eğer, Türkiye’de her neredeyse 8 insandan 1’inin belinde silah varsa, dolayısıyla sokakta yürürken karşınızdaki 8 insandan 1’inin belinde silah olduğunu düşünme duygusu, sizin kendinizi güvende hissetmenize engel olabilecek bir durumdur. Dolayısıyla, aslında bireysel olarak, kişi olarak silahlanmaya karşı olan insanlar da bile giderek bu duygunun, “ben de bir silah edineyim kendi güvenliğim açısından, ailemin, iş yerimin, malımın canımın güvenliği açısından bir silah edinmem gerekiyor” duygusu, maalesef ki hâkim olabiliyor.

Bunun dışında, bu silah sevgisi, silah sevgisi üzerine yapılan filmler, diziler vesaire, maalesef ki çocuklardaki silah sevgisini de ve silaha olan ilgiyi de artırabiliyor ve daha çocukken silahlanma konusunda bir toplumsal irade oluşmaya ve olgunlaşmaya başlıyor. Hâlen biz kurusıkı diye tabir edilen, aslında gerçek silahtan hiçbir farkı olmayan, işlevi açısından da yakın mesafeden atış yapıldığında ya da bitişik mesafeden atış yapıldığında öldürücü etkisi bulunan silahları “oyuncak” diye nitelendiriyoruz. Dolayısıyla, aslında son derece masumane bir kelime olan “oyuncak” ile “silah” kelimesi bir arada bulunduğunda, iki tezat sözcük bir arada bulunduğunda silahın lehine bir pozitif anlam çıkıyor, “oyuncak silah…” Çocukta bu algılama, eğitim aşamasındaki bir çocukta silaha dönük bir ilgi artmasına neden olabiliyor ve bu çocuklar büyüdüğünde silahlanma konusunda hiç tereddüt etmeden silah alma, silah taşıma, yasa dışı, kayıt dışı silah kullanma konusunda da bir kültüre sahip olmuş oluyorlar. Bu nedenle bu mevcut tasarı her ne kadar belli bir eksikliği giderse, bir açığı kapatsa da daha geçen haftalarda bu Mecliste tartıştığımız sigara yasağıyla aslında çok birbirine benzeyen bir alanı düzenliyoruz. Yani sigarayı tek başına yasaklamak, sigara içmeyi yasaklamak tek başına yetmiyor. Bu yasa da silahlanmanın önlenmesi açısından tek başına yeterli olmayacak. Dolayısıyla reklam yasağının gelmesi, yine televizyonlarda zorunlu eğitici programların yayınlanması gibi maddelerin bu yasa tasarısına eklenmesi, bizce, caydırıcılık açısından, uygulama açısından daha etkili sonuçlar doğurabilecektir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu silahlanmayla ilgili, hem bireysel silahlanma hem de bu kurusıkıyla ilgili tartışmalar yürütülürken elbette ki gündemde olan sıcak bir gelişmeyi de sizlerle paylaşmak isteriz: İki gündür devam eden çete operasyonu. Aslında Türkiye’de silahların bu kadar rahat dolaşımının, silah sahibi olabilmenin bu kadar rahat olduğu bir ortamda silahlı suç örgütlerinin, çetelerin türemesi de elbette ki çok daha kolay olacaktır. Bunun birinci nedeni siyasal otorite boşluğudur, ikinci nedeni elbette ki silahlanma konusundaki bu kadar rahat ortamdır. Her nedense, toplumun gündeminde olan, aslında iki gündür, dün ve bugün itibarıyla gündemimizi meşgul eden bu mesele Meclisimizin gündeminde yok. Tabii, ister istemez insan şunu sormak istiyor: Bu çetenin hedefinde olan veya olduğu açıklanan kişilerin DTP’li vekiller, belediye başkanları olması çeteyi meşru mu kılıyor acaba, çete konusunda tartışmaların yürütülmesini acaba engelliyor mu diye düşünüyoruz kendi cephemizden doğrusu. Ama Sayın Başbakan Şemdinli’de çete ortaya çıktığı zaman da ifade etmişti, “Sonuna kadar üstüne gideceğiz.” demişti. Bir değerli cumhuriyet savcımızı bu işte kurban ettikten sonra soruşturma da orada durmuştu. Dolayısıyla oradaki görev başında olan iyi çocuklardan hesap sorulamadığı için bugün Ergenekon çetesi ortaya çıkarıldı. Ne kadar hesap sorulur, ne kadar -tırnak içerisinde- derine gidilir bilmiyoruz, ama bugüne kadar Türkiye’de yürütülen bu kontrgerilla tartışmaları, derin devlet tartışmaları, devlet dışı örgütlenmeler, suç örgütleri tartışmaları, maalesef ki, hiçbir zaman kamuoyunu gerçek anlamda tatmin edecek düzeyde bir etkinliğe, siyasi iradeye, baskıya dönüşmedi. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bu konuda da irade oluşturma, baskı oluşturma görevi olduğu inancındayız.

Silahlı suç örgütlerinin hedefi kim olursa olsun, devlet dışı örgütlenmeler, hukuk dışı örgütlenmeler toplumun tümü için, ülkenin tümü için zararlıdır. Bugün bizi hedefine koyar, yarın sizi hedefine koyar, diğer gün başkasını hedefine koyar, bunun sınırı yoktur. Dolayısıyla, bu konuda duruşun da net olması gerekir kanaatindeyiz.

Silahlanmayla ilgili tartışmalar yürütülürken, elbette ki, İstanbul’da o şekilde ele geçirilen el bombaları, işte Batman’da kaybolan Uzi silahlar, bütün bunlar gündemimizde olmalı, tartışabilmeliyiz diye düşünüyorum. Hiçbir ülkede bu kadar rahat bir şekilde, özellikle bir dönem ülkenin güvenliğinden sorumlu olmuş kişilerin bugün ülkenin güvenliğini tehdit eder konuma düşmelerini siyasi irade asla kabul etmemelidir. Biz, aslında bunun, şu anda yürütülen operasyonun siyasi irade ayağını merak ediyoruz; asıl güç aldıkları mekanizmayı, iradeyi merak ediyoruz. Onun üstüne gidilebilecek mi, o tartışılabilecek mi, o ortaya çıkarılabilecek mi, doğrusu ilgiyle izlemeye devam edeceğiz. Ama izlemekle kalmayacağız, elbette ki Demokratik Toplum Partisi olarak da bu tür çeteleşmenin, kontrgerilla faaliyetlerinin artık bu ülkede hepimize zarar verdiğinin bilinciyle biz de gündemde tutmaya devam edeceğiz.

Bu vesileyle bir kez daha Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyor, teşekkürlerimi sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirtaş.

Şahsı adına Bursa Milletvekili Ali Kul. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ KUL (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; biz, millet olarak başımıza bir bela ve musibet geldikten sonra tedbir ve çare üretmenin mücadelesini veriyoruz. Şair bunu çok güzel dile getirmiş, demiş ki:

 “Sağlığında nice ehli hünerin,

 Bir tutam tuz bile yoktur aşına.

 Öldürüp evvel onu açlıktan,

 Sonra bir türbe dikerler başına.”

Değerli milletvekillerim, son günlerde okullarda görülen, bizlerle beraber yüce milletimizi derinden üzen olaylar sadece bir sonuç, kesinlikle tesadüfi değil. Bunun bir kuluçka ve negatif hazırlanma dönemi var. Dünyadaki baş döndürücü ivme nedeniyle bazı durumlar ister istemez gözden kaçabiliyor. Bunlardan birisi de ülkemizdeki insanlarımızın hızla silahlandığı olgusudur. Yunus Emrelerin, Mevlânâların, Hacı Bektaş Velilerin, bu insancıl insanların ülkesi, maalesef hızla silahlanıyor. Silah taşımanın neredeyse bir üstün kimlik ve üstün kişilik durumuna geldiği bir ülkede şu soru ister istemez gündeme gelmektedir: Acaba silah kime ve kimlere tedbir olarak verilir ya da silah hangi gerekçelerle taşınmalıdır? Bugün ülkemizde silah taşıyan en büyük organize güç, Türk Silahlı Kuvvetleri ve akabinde emniyet güçlerimiz akla geliyor. Bunun dışında silah taşıyanlar, hassas görevleri gereği can ve mal güvenliği tehlikede olanlardır. Bu tanımdaki özel ve tüzel kişilerin niteliği sizlerce malum.

Bugüne kadar silah ruhsatlarının alınması kolaylaştırıldığı gibi, bu durumun olumsuz yansımalarıyla ilgili hiçbir tedbir de maalesef alınmamıştır. Ama nihayet, Allah’a şükür ki İçişleri Bakanlığımızın hazırladığı yasa taslağına göre, Ateşli Silahlar Kanunu’nda değişiklik yapılması suretiyle, özellikle kurusıkı silahlar artık taşınamayacak, izinsiz imal edilemeyecek ve on sekiz yaşından küçüklere kesinlikle satılmayacaktır.

Özellikle, geçtiğimiz yıl yazılı ve görsel medyaya yansıdığı kadarıyla ateşli silahların kaza ile ölümlere, yaralanmalara neden olduğu 80 adet olayın meydana geldiği ve bunun 35’inin ölümle neticelendiği, maalesef, görülüyor.

Gün geçmiyor ki toplumsal sevinçlerimizi yaşarken bir olay meydana gelmesin ve sevincimiz kursağımızda kalmasın. Bu vesileyle, ateşli silahlar, insan hayatını tehdide devam ediyor ve yaşama hak tanımıyor.

Değerli milletvekilleri, özellikle televizyonlarımızın yayınlarında bu konuda hassasiyetlerini temenni ediyorum. Çünkü bu tip yayınlar, çocuklarımızın şiddete eğilimlerinin artmasındaki en büyük etkenlerden birisidir. Piyasada satılan oyuncakların otomatik ateşli silahlara benzerlik göstermesi de âdeta bu işe tuz biber ekmektedir. Gerekli gereksiz her evde bir silahın bulunması ise büyüklerin küçüklere kötü örnek olmasına vesile olmaktadır. Güncel olarak yapılması gereken şey, ivedilikle silah ruhsatı kıstaslarının yeniden gözden geçirilmesi ve yasal düzenlemenin yüce Meclisimizden siz değerli bütün milletvekillerimizin teveccühüyle kanunlaşarak çıkmasıdır.

Değerli milletvekillerim, sözlerime son verirken, özellikle konuşmama vesile olan, hepinizce malum, kurusıkı tabancayla vurularak yaralanan İstanbul’daki yavrumuza da Allah’tan acil şifalar diliyorum. Bu vahim olay hepimizin başına gelebilir, hepimizin ocağına ateş düşebilir. Elimizi vicdanımıza koymak suretiyle bin bir zahmetle büyüttüğümüz yavrularımızı bu tehlikelerden korumak mecburiyetindeyiz.

Ne diyor şair:

”Kanayan bir yara gördüm mü, yanar ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.

Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım.

…hakkı tutar kaldırırım”

Bu inanç ve duyguyla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına İstanbul Milletvekili Recep Koral.

Sayın Koral, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RECEP KORAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan 54 sıra sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Halen ateşli silahlar ile av ve sporda kullanılan silahlarla ilgili, mevcut kanuni düzenlemeler kapsamına girmedikleri için, bu kurusıkı tabir edilen silahlarla işlenen suçlarla ilgili işlemlerde ve cezalarda kanuni dayanak bulunamamaktadır. Kurusıkılarla ilgili bugüne kadar bu boşluğun olduğu herkes tarafından biliniyordu. Neden doldurulmadı diye sormak lazım. Çünkü bugün burada yapılan görüşmelere baktığımız zaman, bütün gruplar ve siyasi partilerimiz, bütün konuşmacılar bunun geç kalmış bir kanun tasarısı olduğunu ifade ettiler. Neden doldurulmadı? Ama şunu memnuniyetle ifade ediyoruz ki: Her konuda olduğu gibi, geciken, aksayan, ihmal edilen hizmet bu düzenlemeyle yerine getirilmektedir.

Değerli arkadaşlar, çocuklarımızı koruyalım, gençlerimizi koruyalım derken, çağımızda teknoloji o kadar ilerlemiştir ki bilgisayar oyunlarında çocuklarınızın silahla oynamasına mani olamıyorsunuz. Teknoloji o kadar ilerlemiştir ki çocuklar bu silahlarla oynayabiliyor. Ama bunların kullanımına mâni olmamız lazım. Kullanım fevkalade önemli. Şakayla başlayan olayların ölümle bittiğini toplumda görüyoruz. Bu, bunu sağlayan bir yasadır. Yasakları sağlayan, kaçak kullanıma son veren ve caydırıcılık getiren bir yasadır bu.

Bugüne kadar -Komisyon raporunda da var, arkadaşlarımız da burada ifade ettiler- 2004 yılı için 400 bine yakın kurusıkı silah bulunduğu, yılda da ortalama 5 bin civarı suç işlendiği, gerçek silahla işlenebilen suçlarda kullanılabildiği için, önemli bir sanayi ve ticari sektörün aynı zamanda, mutlak surette düzenlenmesi gerekiyordu. Bu sektörde çalışanlar mağdur edilmeden ve yasağın kaçağı teşvik edeceği de dikkate alınmak suretiyle bu düzenleme getirilmiştir.

Grupta konuşan arkadaşlarımız bu yasanın olumlu olduğunu ifade ettiler. Çok söze gerek olmadığını burada ifade ediyoruz. Ancak bu silahların ateşli silahlardan ayırt edilemediği ifade edildi. Bu kanunla ayırt edilebilir hâle gelecek. Bu fevkalade önemlidir.

Tadil edilerek ateşli silah hâline getirilmesinin mümkün olduğu ve yaralayan, ölüme sebep olan kazalara ve kullanıma neden olduğu ifade edildi. Bu kanunla bunun da önlenmesi öncelikli olarak amaçlanmaktadır. Bu nedenle, 1’inci maddeyle bu silahların nitelikleri belirlenmekte, imali, ithali, ihracı, satışı ve edinilmesi kanuni esaslara bağlanmaktadır. Ruhsatsızlık ve kayıtsızlık ortadan kaldırılmaktadır.

Türkiye’de ateşli silahlarla işlenen suçlara da baktığınız zaman değerli arkadaşlar, ruhsatsız olanlarla kaçak olanlar arasında çok büyük bir fark var. Ruhsatlı silahla az suç işleniyor ama ruhsatsız silahlarla çok büyük oranda suç işleniyor. Onun için, mutlak surette bu kurusıkılarda da denetimi, kaydı, ruhsatı getirmek lazımdı. Bunu sağlıyoruz.

Bulundurulması ve taşınmasının da usul ve esasları belirlenmekte, izin, kayıt ve tescil işlemleri düzenlenmektedir. Kurusıkı tabiriyle bilinen bu silahlar, ruhsata tabi gerçek ateşli silahlara benzediğinden suç teşkil edecek olaylarda da kullanılmaktadır. Bu kanunla, bu, kayıt altına alınmaktadır, caydırıcılık getirilmektedir.

Kamu huzur ve güvenliğini bozan, yüreklerimizi yaralayan, vicdanlarımızı sızlatan olaylara sebep olan bu kurusıkı silahlarla ilgili yapılan bu düzenlemeyle, mevcut kanuni boşluğun giderildiğini memnuniyetle hep birlikte ifade ettik.

Kamu düzeni ve huzuru ve vicdanımız açısından yararlı olduğuna inandığımız bu kanunun hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Tütüncü, buyurun efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir soru yönelteceğim Sayın Bakanımıza: Bu yasa tasarısı Meclise ilk sevk edildiği zaman, ses ve gaz silahı üreten yerli firmalardan bir tepki geldi. Diyorlar ki: “Biz, Türk firmaları olarak, Amerika Birleşik Devletleri ve AB ülkelerine kurusıkı tabanca ihraç etmeye başladık. Mukayeseli üstünlüğümüz var, çok kaliteli ve ucuza satıyoruz. Bu nedenden dolayı, şimdi, bu yasa tasarısı, biraz da böyle, yerli üretimi, yerli imalatı engellemek amacına dönük olarak hazırlanıyor diye bir iddia var. Tabii ki yasanın içeriğini, tamamını destekleyen konuşma yaptık ve destekliyoruz. Fakat, bu çığlıklara…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, diğer arkadaşlara da söz vereyim…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Son bir şey söyleyeyim, zaten başka da yok.

BAŞKAN - Vakit kalırsa, size tekrar döneyim Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bir süre önce, Irak’ın kuzeyinde, ABD’ye ait silahların kaybolduğu ve terör örgütü PKK’nın bu silahları kullandığı ve ele geçirdiği haberleriyle ilgili, bir kısmının da Türkiye’ye gönderildiği şeklindeki haberler kamuoyuna yansımıştı. Bu konuyla ilgili olarak, Bakanlık olarak herhangi bir inceleme yaptırdınız mı? Yaptırdı iseniz, inceleme sonuçlarını bizlerle paylaşmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Sayın Birgün

RECAİ BİRGÜN (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakanıma bir soru sormak istiyorum.

Şimdi, bu kanun tasarısı geçerse, on sekiz yaşın altındakilere bu kurusıkı adındaki silahların satımı yasaklanmış olacak. Sayın Bakanımın, bu kurallarla geçerse, bu silahları kimlerin, ne amaçla kullanabileceği konusunda bir fikri var mı, bunu merak ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birgün.

Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, eski olağanüstü hâl bölgesinde bir kısım korucu olanlara verilen silahların dışında, numaraları alınarak izin belgesi verilen, bir bakıma da gönüllü korucu denilen bir silahlandırma söz konusu. Bu, hangi yasal dayanağa göre yapılıyor, uzun namlulu silahlara izin, numaralı izin kâğıdı veriliyor?

Bir de tekrar, 10 bin genç korucu alınacağı söyleniyor, basında yer aldı. Bu, bir nevi yeni 10 bin silahlı kişi demek. Bu konuda verilecek silah ruhsatları bu tür gönüllü korucu izinli numara mı yoksa yasal olarak tamamen ruhsata bağlı bir silah taşıma yetkisi mi verilecek? Bunu merak ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Evet, Sayın Tütüncü, soru sormak istiyorsanız sisteme giriniz efendim.

Buyurunuz.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yani “Altın yumurtlayan tavuk kesilmemeli.” diye, kurusıkı silah üreticilerinden bir feryat var. Bu çerçevede, bizim, kurusıkı silah üreten ve ihracat yoluyla dünya piyasalarında yer tutan bu sanayimizin korunması için bir özel önlem düşünülüyor mu?

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkanım, Sayın Tütüncü’nün ifade ettiği yerli üretime engel mi getiriliyor endişesi… Biraz önceki konuşmamda ifade etmiştim, katiyen, ne üretene ne ticareti yapana bir engel getirilmiyor. Zaten, yine ifade ettiğim gibi, Türkiye’de bu yöndeki üretimin büyük kısmı ihraç ediliyor, orada hiçbir sorun yok. Onu ithal edenler, kendi şartlarını koyuyorlar, kendi şartlarıyla burada üretim yaptırıyorlar ve onu ithal ediyorlar, bizim Türk firmalarımız da ihraç ediyorlar. Sadece, bizimki bir denetleme, denetim. Dışarıdan ülkemize ithali ve içeride satışa sunulanın denetimidir, disipline edilmesidir, kayda geçirilmesidir. Bir anlamda, biraz da ruhsatlandırma gibi de bir şey oluyor doğrusu, uyguladığımız sistem, tam ruhsat olmuyor ama ruhsata benzer bir şey oluyor. Üreticimize katiyen bir zarar vermiyor, ben onu açıklıkla ifade ediyorum.

Sayın Tankut’un sorduğu, işte, Türkiye’ye gönderildiği ifade edilen, bizim güneydoğuda, Amerika Birleşik Devletleri’ne ait silahlar olduğu ifade edildi, diyor.

Değerli arkadaşlar, bu tür, tabii, hem olaylar, gelişmeler hem güvenlik birimlerimizin elinde bazı tespit edilmiş, el konulmuş hususlar var. Bunların hepsinin üzerinde dikkatle duruluyor, ben sadece onu ifade etmekle yetineyim.

On sekiz yaşın altındakilere satılması yasaksa bu ne yapılacak diye soruyor Sayın Birgün. Yani, burada, onu tabii alanlara sormak lazım, şimdi de sormak lazım, o zaman da sormak lazım. Hangi fonksiyon için alınıyor? Onu, o sakıncaları gidermek için bu yasayı çıkarıyoruz ama iyi niyetle, masumane eğer bunlar bir yerde kullanılıyorsa o da kullanılsın, ona da bir engel yok. Sadece, bunlar güvenliğimizi tehdit edici, suç işlemek için kullanılmasın. Bizim çabamız bu yönde, diğer boyutuyla ilgilenmiyoruz.

Sayın Kaplan’ın ifade ettiği, yani korucularla ilgili ve bunların silah taşımasıyla ilgili oluşturulmuş bir yeni kararımız yok. Ama biliyorsunuz korucularla ilgili ilk defa 22’nci Dönem Parlamentomuz bir düzenleme yaptı, hükûmetimizin tasarısıyla ilk defa o dağınıklık giderildi. Bir anlamda sosyal hakları verilmiş oldu, bir düzene sokuldu. Şimdi de biz bir yönetmelik çalışması içindeyiz. Yani ilgili bütün kurumlarımızla birlikte, korucularla ilgili çok daha ayrıntılı, bütün boyutları düzenleyen bir yönetmelik çalışması yaptık. Şu anda Bakanlar Kurulunun onayındadır bu, imzasındadır. Burada, koruculuğa girişten silah taşımaya, diğer bütün çalışma şartlarının, âdeta birazcık belirsiz olan ya da çok iyi belirlenmemiş olan boyutlarını da düzenlemiş oluyoruz. Böyle bir yönetmelik çalışmamız var, yakın zamanda sonuçlanır diye zannediyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 17.24

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

54 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 2’nci maddesini okutuyorum:

İmal, ithal ve ihraç

MADDE 2- (1) Bu Kanun kapsamına giren silahların imali Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iznine tabidir.

(2) Bu Kanun kapsamındaki silahların 10/7/1953 tarihli ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun hükümlerine tabi silah vasfına dönüştürülemeyecek ve üzerinde 6136 sayılı Kanun hükümlerine tabi silahlardan ayırt edilmesini sağlayan bir işaret taşıyacak şekilde üretilmesi zorunludur. Bu zorunluluklar ithalatta da aranır.

(3) Bu Kanun kapsamındaki silahların ithal ve ihraç işlemleri, genel hükümlere göre yerine getirilir. Ancak bunların ithalinde, İçişleri Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığının uygun görüşü aranır.

BAŞKAN – Evet, şahısları adına Sayın Abdülhadi Kahya… Yok.

Sayın Recai Birgün, buyurun.

RECAİ BİRGÜN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 54 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım şahsım adına.

Öncelikli olarak bir konuda bir izahatta bulunmam gerekiyor galiba, çünkü bundan önceki aldığım söz hakkımda, kurusıkı silah almaya gittiğimi ancak  fatura istemediğimi söylemiştim. Bundaki benim kastım, bu kurusıkı silahların ne kadar kolay alınabileceğini ispatlamaktı yüce Meclise. Yani, hiçbir belge ibraz etmeden ve o silahı satın aldığımı belgeleyen hiçbir belge olmadan, sadece ücretini ödemek şartıyla o silahı oradan alıp çıkmaktı gayem ve bunu da burada ispatlamaktı. Buradan, bizi izleyen kamuoyuna alışverişlerinde mutlaka fatura almaları gerektiğini tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum.

Ben tabii yine ısrarla söylüyorum, Sayın Bakanıma da arz ettim, sordum soru olarak da, dedim ki: Siz bu kanun tasarısıyla on sekiz yaş altına bunu yasaklıyorsunuz, kutunun içine koyuyorsunuz, o zaman bunları kimlerin alacağını değerlendiriyorsunuz? Aslında, Sayın Bakanım da anlıyorum ki benim gibi düşünüyor. Bu silahları kimlerin alacağı belli değil. Olsa olsa, yine, bugüne kadar illegal kişilerin eline geçen bu silah aynı şekilde devam edecek. Çünkü 2004 yılı itibarıyla Türkiye’de… Yine bir konuşmacı arkadaşımız, Türkiye’de silahlı güç olarak önce silahlı kuvvetleri saydı, sonra da güvenlik kuvvetlerini saydı emniyet teşkilatını. Ancak, emniyetin kayıtlarına göre, maalesef bir başka silahlı güç daha var anlaşılan. 2004 yılı itibarıyla Türkiye’de kayıtlı 356.218 kurusıkı tabir edilen silah var, 356 bin. Yani, aslında, neredeyse belki de birinci güç oluyor silah bakımından bu.

Ancak, anlaşılıyor ki, bu kanun tasarısı, görüşüme göre çıkacak. Hiç değilse, bu kanun tasarısının daha da caydırıcı olabilmesi için -bu kurusıkı silahların- bizim de önerilerimiz var; onları burada sıralamak istiyorum madde madde.

Ses ve gaz fişeği atabilen silahları gerçek silah gibi üzerinde taşıyan kişiler hakkında 6136 sayılı Kanun gereğince hüküm getirilmelidir.  Öngörülen cezalar çok hafiftir. Çünkü bu silahı üzerinde taşıyan kişi, bu kurusıkı tabir edilen silahı taşıyan kişi muhakkak ki iyi niyetli değildir.

Bu silahlar için fatura yeterli değildir -ki yine az önce söyledim, faturasız da bu silahı almak gayet mümkün- mutlaka bir belgeye bağlanmalıdır. Yine, bu belge belli aralıklarla yenilenmek zorundadır.

Bu silahları edinmek isteyenler için kesinlikle bir psikiyatri doktordan rapor alınması gerekmektedir.

Ses ve gaz fişeği atabilen silahlar, yine söylüyorum, Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddesinde silah tabiri altında değerlendirilmelidir bu kanun kapsamı dışında kullanıldığı zaman.

Yine, kanunun birçok yerinde sadece silahın imali, ithali, ihracıyla ilgili maddeler var, ancak bu kurusıkı bir tabanca, bir silah olduğuna göre, bu kurusıkı tabir edilenin bir de fişeği olması lazım. Bu fişekle ilgili hiçbir maddede ben rastlayamadım, mühimmatla ilgili, nasıl olacak, hangi şartlarda, bundan da bir şey rastlayamadım. Bu konuda da bir düzenleme yapılması gerekiyor.

Ve yine, marka ve model ne olursa olsun, muhakkak tek renk olmalıdır. Yani, kolayca bunun kurusıkı silah olduğu anlaşılabilir bir renk olmalıdır. Bu renk, ne bileyim sarı olabilir, pembe renk olabilir caydırıcı olacağı için. Çünkü bu silahı taşıyan kişinin gayesi bellidir, ama herhâlde, pembe renkli bir silahı taşımayacaktır. Çünkü burada hepinize gösterdim, kurusıkı silahlar bire bir silah rengiyle üretilmektedir, rengi tek renk olmalıdır.

Yine, kanunda gerçekten çok az cezalar öngörülmüştür bu tasarı gerçekleştiği zaman uyulmadığı takdirde. Bu cezalar muhakkak artırılmalıdır ve yine söylüyorum, ilgili kanun, Türk Ceza Kanunu’nun silahla ilgili maddedeki cezalar getirilmelidir burada da.

Yine, bu imal edildiğinde kutuların üzerine öldürücü olabileceği ibaresi muhakkak konulmalıdır.

Yine, silah kutusunda kanunun öngördüğü yasaklarla ilgili bir broşür olmalıdır. Yani, bu kurusıkı silahı alan kişi kanunda öngörülen yasakları muhakkak, bir broşür hâlinde bu kutunun içinde bulabilmelidir.

Kanun, yine söylüyorum, bu silahların bu şartlarda, hangi amaçla kullanılabileceğini belirtmelidir. Yani, sadece düğünde havaya ateş etmek için mi kullanacaktır, yoksa bayramlarda mı kullanacaktır, yoksa millî maçlarda galip geldiğimizde mi kullanacaktır; burada koysa çok uygun olacak, çünkü ne için kullanıldığını ben hâlen, bu şartlarda anlayabilmiş değilim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

Ek bir dakikalık sürenizi verdim.

RECAİ BİRGÜN (Devamla) – Ben bir dakikamı kullanmayayım Sayın Başkanım, çünkü bir konuşma hakkım daha var.

Saygılar sunarım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birgün.

Madde üzerinde soru-cevap işlemine başlıyoruz.

Sayın Çalış, buyurun efendim.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Bu, ses ve gaz silahında ses ve gaz çıkarma amacıyla kullanılan malzemelerin, bilindiği gibi, miktar olarak fazla kullanıldığı zaman insan sağlığı yönünden ciddi zararları vardır. Bu kullanılan malzemelerin içinde bulundurduğu kimyasalların insan sağlığına zararlarıyla ilgili yapılmış çalışmalar var mıdır? Bu konuda denetimle ilgili boşlukları doldurmayla ilgili bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

Sayın Bakanım, buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Bu konuda şu anda benim verebileceğim bir araştırma sonucu, bir tespitimiz yoktur. Sonra kendilerine takdim ederim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Madde üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri geliş sıralarına göre okutup, aykırılık durumlarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 54 sıra sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “silahlardan” ibaresinden sonra gelmek üzere “rengi ve şekli belirtilerek açıkça” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Ali Öztürk

Sadık Yakut

 

Yozgat

Konya

Kayseri

 

Zekeriya Aslan

 

Halil Aydoğan

 

Afyonkarahisar

 

Afyonkarahisar

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Esas 1/437 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin (1) inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Kamil Erdal Sipahi

Mehmet Şandır

Bekir Aksoy

 

İzmir

Mersin

Ankara

 

Mehmet Serdaroğlu

Hasan Çalış

M. Akif Paksoy

 

Kastamonu

Karaman

Kahramanmaraş

“(1) Bu kanun kapsamına giren silahların imali İçişleri Bakanlığının uygun görüşü alınarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iznine tabidir.”

BAŞKAN – Bu önerge en aykırı önergedir, okutup işleme alacağım.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan Esas 1/437 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin (1) inci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

 

Bilgin Paçarız

Hüsnü Çöllü

Enis Tütüncü

 

Edirne

Antalya

Tekirdağ

 

Necla Arat

 

Şükrü Elekdağ

 

İstanbul

 

İstanbul

(1) Bu kanun kapsamına giren silahların imali İçişleri Bakanlığı ile Adalet Bakanlığının uygun görüşü alınarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iznine tabidir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

Buyurun Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gerekçemiz, kısaca, toplumun hızla silahlanmaya yönelmekte oluşunun bir sonucu yazılmıştır. Burada, kurusıkı silahların üretilmesinde üretim Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iznine tabi kılınıyor. Öyle sanıyorum Milliyetçi Hareket Partisinin önergesi İçişleri Bakanlığının görüşünü alarak, şeklindeydi. Bizim önergemiz, buna ilaveten, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığının görüşünün alınması, şeklindedir. Bu, şu açıdan önemli, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; amaç maddesi üzerinde, 1’inci madde üzerinde konuşurken bir soru sormuştum: “Konunun özü, esası nedir?” diye ve “Konunun özünün, esasının toplumun hızla silahlanma çılgınlığına yöneltilmekte oluşudur.” şeklinde bir açıklama yapmıştım ve bu silahlanma çılgınlığını besleyen kaynakların bir bölümünü burada Hükûmete ışık tutması açısından dile getirmeye çalışmıştım.

Şimdi, bugün, önemli bir gazetede, gerçekten güzel bir araştırma yapılmış, yine bu kaynaklar açısından, yani silahlanma çılgınlığını körükleyen kaynakların neler olduğu açısından, Hükûmetin dikkatini çekme babında kısaca, izin verirseniz, bunu sizinle paylaşmak istiyorum. Bakınız, niçin kurusıkı silah kullanılıyor? Araştırmaya giren deneklerin yüzde 48’i diyor ki: “Birileri bende bir silahın varlığını bilsin diye.” Yüzde 15’i diyor ki: “Karizma için.” ve yüzde 16’sı silahı sevdiği için. Şimdi, kurusıkı silah talebinin nereden kaynaklandığı burada açıkça görülüyor.

Ayrıca, kurusıkı kullananların yaş grupları itibarıyla dağılımına bakıldığında çok enteresan bir sonuçla karşılaşıyoruz. Yirmi beş ve otuz beş yaş aralığında olanlar kurusıkı kullananların yüzde 56’sını oluşturuyor, yüzde 56’sı, on sekiz ve yirmi beş yaş aralığı ise yüzde 29’u. Demek ki, on sekiz yaş ile otuz beş yaş aralığında bulunanlar -kurusıkı kullananlar daha doğrusu- toplam kullananların yüzde 85’i. İşte, bu iki veri önergemizdeki gerekçenin esasını oluşturuyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada, evet, kurusıkı silahların üretimi Sanayi ve Ticaret Bakanlığı iznine tabi olsun ama bu izin alınırken İçişleri Bakanlığının ve Adalet Bakanlığının da lütfen görüşü alınsın.

Önergemize destek vereceğinizi düşünüyoruz, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Esas 1/437 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin (1) nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                                  Kamil Erdal Sipahi (İzmir) ve arkadaşları

(1) Bu kanun kapsamına giren silahların imali İçişleri Bakanlığının uygun görüşü alınarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iznine tabidir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklamayla katılmayacağımı ifade edeceğim.

Şimdi, biliyorsunuz, bu tasarımızda, sonunda bir yönetmelik öngörüyoruz, bir yönetmelik çıkarılacak. Bu yönetmelik, tabii, hem üretimi hem de ithalat, ihracat ve  satışı, diğer boyutları da ilgilendiriyor. Bu yönetmeliği zaten Dış Ticaret Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanlık, İçişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı birlikte düzenleyecek ve orada üretimin şartları da belirlenecek ve o şartlara göre Sanayi Bakanlığı üretimle ilgili izni vermiş olacak. Onun için biz bunu yeterli görüyoruz, şu mevcut tasarımızdaki düzenlemeyi. Bu sebeple bu önergeye katılmıyoruz.

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın Sipahi, buyurun efendim.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinde bir değişiklik önergesi verdik, Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan milletvekili arkadaşlarımla beraber.

Dikkat edilirse, bu yasanın hemen hemen bütün maddelerinde, Sanayi ve Ticaret Bakanlığıyla beraber güvenlikten sorumlu İçişleri Bakanlığımız da olayın her safhasında yer almaktadır. Zaten olayın en çok güvenlik boyutu bizleri ilgilendirdiği için ve bu güvenlik boyutuyla ilgili olarak meydana gelmiş olan müessif olaylar, böyle bir yasayı -gecikmiş de olsa- bizleri çıkarmak zorunda bıraktığı için ben, bu kanunun mümkün olan her maddesinde ve her fıkrasında güvenlikten sorumlu İçişleri Bakanlığımızın yer almasının doğru olacağı inancındayım.

Kaldı ki, maddenin bütünlüğü açısından da, üçüncü fıkrada, aynı maddenin üçüncü fıkrasında, ithalde İçişleri Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı birlikte uygun görüş veriyorlar. O hâlde, bu aynı maddenin üçüncü fıkrasındaki mantığın, imal için birinci fıkraya da taşınması dışında bir görüşümüz yok. Bu, sadece, madde içerisinde bir anlam bütünlüğü sağlamak, bir uyum sağlamaktı. Ayrıca, Sayın Bakanın da belirttikleri gibi, zaten bu yasa gereğince çıkartılacak olan yönetmelikte, İçişleri Bakanlığı yasa maddesinde yer almıyor, ancak yönetmelik maddesinde, buradaki metinde -ki, biraz sonra bu 5’inci madde görüşülecek- imal, ithal, ihraç, bulundurma, nakil, satış veya edinilmesine ilişkin usul ve esaslar ile bunlarla ilgili izin, kayıt ve tescil işlemleri konusunda, İçişleri Bakanlığı zaten işin içerisinde olarak mütalaa edilmektedir. O hâlde, hem maddenin üçüncü fıkrasındaki ithalle ilgili bölümdeki mantığın birinci fıkraya taşınması ve bir anlam bütünlüğü ve uyum sağlanması hem de Sayın Bakanın belirttiği gibi, 5’inci maddedeki çıkartılacak yönetmelikte yer alacak olan imalle ilgili sorumluluğun, yasanın kendisine de, asıl metne de yansıtılması gerektiğini, yasanın bütünü hakkında bütün milletvekilleri ve bu arada bizim grubumuz gerçekten bu yasanın yararına inanıyoruz, geciktirilmiş de olsa büyük bir boşluğu dolduracağına inanıyoruz. Ancak bu kadar mükemmel bir yasanın, bu kadar güzel boşluk dolduran bir yasanın kendi içerisindeki uyum konusunda, mantık konusunda da bir bütünlük arz etmesi ve herhangi bir uyumsuzluk içermemesi konusunda biraz hassasiyetimiz var. Sadece bunu iletmek istedik.

Ben, bu vesileyle bu konunun istihdamla olan ilişkisini, kısaca bazı bilgiler vererek yüce Meclisimizi aydınlatmak istiyorum. Malum, Türkiye’de 10 milyona yakın işsizin olduğu söyleniyor. Beni, bu konuda yapılan bir araştırma son derece, gerçekten üzüntüye sevk etti, bu üzüntümü sizlerle de paylaşmak istiyorum.

On beş-on dokuz yaş grubuyla ilgili olarak yapılan bir araştırmada, bu yaş grubundaki, yani on beş-on dokuz yaş grubundaki erkeklerin yüzde 25’i, yani dörtte 1’i, kızların yüzde 47,5’u, yani neredeyse yüzde 50’si, ne çalışıyor ne okuyor. İşte, gelecekte, gerek istihdam konusunda gerekse işin güvenlik boyutunda, canlı bomba önümüzde çok acı bir tablo olarak durmakta sayın milletvekilleri.

Düşünün, on beş-on dokuz yaşındaki her 4 erkek çocuğumuzdan 1 tanesi, ne okuyor ne çalışıyor. Kız çocuklarının her 2’sinden 1 tanesi, ne okuyor ne çalışıyor. Bunların gelecekte ülke için ne anlam ifade edeceğini ben takdirlerinize sunuyorum.

Ben, bu araştırmayı okuduğum zaman, konunun devamını getireyim diye, Emniyet Genel Müdürlüğünün yaptığı suç istatistikleriyle ilgili bir inceleme yaptım. Emniyet Genel Müdürlüğümüzün geçen sene belli bir dönemi kapsayan suçla ilgili bir incelemesinde şu rakam, biraz önce size verdiğim bu istihdam, ne okuyor ne çalışıyor konusundaki endişemi haklı çıkardı. Emniyet Genel Müdürlüğünün bu incelemesinde, belli bir dönem içerisindeki 54 bin suçludan 44 bin tanesi –tekrar ediyorum, 54 bin suçludan 44 bin tanesi- on beş-on dokuz yaş grubundaydı. İşte, ne çalışan ne okuyan, bu önümüzde duran canlı bombanın Türkiye’ye ileride çıkaracağı, şu anda çıkarmaya başladığı fatura önümüzde.

Bu yaş grubuyla ilgili, isterseniz, işlediği suçlar konusunda da biraz bilgi arz edeyim sizlere. Bu on beş-on dokuz yaş grubundaki suçluların yüzde 60’ı hırsızlık, yüzde 30’u ise şiddet suçu işlemişler. Yine, aynı yaş grubundaki bu 44 bin suçlunun yüzde 34,5’i uyuşturucu almış.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sipahi, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Yüzde 95’i ise fakir aile çocuğu.

Ben, istihdam konusu gündeme geldiğinde, bu on beş-on dokuz yaş grubuna özel bir ilgi göstermemiz gerektiği konusunda yüce Meclisi bilgilendirmek istedim.

Yasa değişiklik önergesi konusundaki endişelerimi ve uyum konusundaki partimizin hassasiyetini de Sayın Bakana ve yüce Meclise arz etmiş bulunuyorum.

Sözlerime son veriyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 54 sıra sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “silahlardan” ibaresinden sonra gelmek üzere “Rengi ve şekli belirtilerek açıkça” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                       Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu Kanun kapsamına giren silahların, 6136 sayılı Kanun hükümlerine tabi silahlardan ayırt edilmesini sağlayacak işaret konusunda uygulamada karşılaşılabilecek muhtemel suistimallerin önlenmesi sağlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

Taşınması, satışı ve nakli

MADDE 3- (1) Bu Kanun kapsamına giren silahların;

a) Taşınması,

b) Ateşli silahlarla işlenen veya 6136 sayılı Kanun kapsamına giren suçlardan dolayı hükümlü bulunanlar ile kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm olanlara veya onsekiz yaşından küçüklere satılması,

c) Yönetmelikte belirlenmiş esas ve usullere aykırı olarak imal edilmiş olanların satılması

yasaktır.

(2) Bu silahların satışı, mermi veya av malzemesi ya da yivsiz tüfek satışı yapmak için ruhsatlandırılmış yerlerce yapılır. Bu silahları satan bayilerle, başkalarına satan veya devredenlerin ya da başkalarından satın alan veya devralanların bir ay içinde Cumhuriyet Savcılığından alacakları sabıka kaydıyla birlikte mahallî mülki amire bildirimde bulunmaları zorunludur.

(3) Söz konusu silahlar, ancak her an kullanıma elverişli olmayacak ve kolay ulaşılmayacak şekilde, boş olarak kutu içerisinde nakledilebilirler. Bu silahların belirtilen şekil ve şartların dışında nakledilmesi taşıma olarak kabul edilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Tayfur Süner.

Sayın Süner, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Kurusıkı” olarak tabir edilen ses ve gaz fişeği atabilen silahlar nitelikleri bakımından, 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun ile 2521 sayılı Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanun kapsamına girmemektedir. Haklarında diğer mevzuat hükümlerinde de herhangi bir düzenleme bulunmaması nedeniyle, bunların imali, satışı, taşınması ya da bulundurulması ruhsata ve belgeye bağlı değildir. Toplumda “kurusıkı” olarak da bilinen gaz ve ses fişeği atan silahların denetim altına alınması çok önemlidir. Bu tip silahlarla Türkiye’de pek çok soygun, yaralama, gasp ve adam öldürme olayları meydana gelmiştir. Kurusıkı tabancaların imalatı ve ihracatıyla ilgili henüz bir yasal düzenleme olmaması nedeniyle bu konu sahipsiz görünmekteydi. Umarım görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı kabul edilip yürürlüğe girerse bu sıkıntılar giderilecek, ses ve gaz fişeği atan, “kurusıkı” diye tabir edilen bu silahların imalatı, satışı, denetim altına alınmasıyla ilgili yasal düzenleme sağlanmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ses ve gaz fişeği atan silahlar, Millî Savunma Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, İçişleri Bakanlıklarını ilgilendirmektedir. Türkiye’de her gün onlarca kuru silah imal edilmektedir. Millî Savunma Bakanlığının üretim izni olmamasına karşın, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı olayı ticari olarak değerlendirip, istihdam, katma değer ve ihracat gibi pek çok nedenden dolayı sanayiciye üretim izni vermiştir. Bugün için “kurusıkı” olarak adlandırılan ses ve gaz fişeği atan silahların imali, satışı, taşınması ve bulundurulmasının suç olup olmadığı yeniden değerlendirilmelidir. Ülkemizde pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da ciddi yasal bir boşluk mevcuttur. Bu nedenle de İçişleri Bakanlığımızın valiliklere gönderdiği kurusıkının yasaklanmasıyla ilgili genelgelerine dayanılarak yerel mahkemelerin kullanıcılara vermiş oldukları cezalar, Yargıtaya gittiği zaman, kurusıkılarla ilgili yasal bir düzenleme olmaması nedeniyle bozulmuştur. Böyle olunca da pek çok kişi boşluktan yararlanıp kurusıkıyı bazen namlu değişikliğiyle gerçek silah olarak, bazen de mevcut durumuyla taşımaya devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bir çalışmada Türkiye’de 2004 yılında 356.218 kurusıkı silah olduğu ortaya çıkmıştır. İki yıl içerisinde bu tür silahlarla 11.249 suç işlenmiştir. Bu kurusıkıların çoğu ünlü markaların silahlarına benzetilmektedir. Bazen muhataplarına gerçek silah göstererek korku ve panik yaratan eylemciler güvenlik güçleri gelince “oyuncak tabancaydı, kurusıkıydı” diyerek kolayca her yerden, herkesin alabileceği bu tür silahları ortaya çıkarıp gerçekleri gizleyebilmişlerdir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, sanayiciye, özellikle de yurt dışından gelen ithalat için kurusıkı isteği üzerine imalat izni vermiştir. Ancak, iç piyasadan gelen kurusıkı isteği üzerine yurt içinde de satışlar başlamıştır. Hatta kötü niyetli kişilerce de parçaları değiştirilip gerçek silaha kolayca dönüştürüldüğü de saptanmıştır. Tüm bu olumsuzlukları düşündüğümüz zaman, kurusıkılarla ilgili yasal düzenleme zamanının çoktan gelip geçtiği kolayca anlaşılacaktır. Kişiler kötü niyetli olmasa bile, maç, düğün, toplantı ve diğer etkinliklerde fişeğin patlatılmasıyla çıkan ses, gerçek silah sesi gibi, insanları rahatsız etmekte, korkutmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarıyla birlikte bugüne kadar piyasaya çıkan kurusıkıların kayıt altına alınmaları sağlanacaktır. Bundan sonra izinsiz imalat yasaklanacaktır. Ayrıca, tasarının görüşmekte olduğumuz 3’üncü maddesiyle bu kanun tasarısının kapsamına giren silahların taşınması ve ateşli silahlarla işlenen veya 6136 sayılı Kanun kapsamına giren suçlardan dolayı hükümlü bulunanlar ile kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm olanlara veya on sekiz yaşın altındakilere bu silahların satışı, taşınması ve bulundurulması yasaklanacaktır. Bununla birlikte, yine bu maddeyle söz konusu silahların taşınmasının başlı başına suç olarak kabul edilmesi ve nakillerinin her an kullanıma elverişli olmayacak ve kolayca ulaşılamayacak şekilde kutu içerisinde yapılması sağlanarak, bunların kişilerin üzerinde taşınmasının ve suçta kullanılmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır.

Ayrıca, bu silahların satışının, mermi veya av malzemesi veya yivsiz tüfek satışı yapmak için valiliklerce ruhsatlandırılmış yerlerde yapılması ile bunları satanların, ellerinden çıkaranların veya yeni edinenlerin bir ay içerisinde mülki amirliğe bildirmeleri zorunluluğu getirilerek, bu işlemlerin denetim altına alınması sağlanmak istenmiştir.

Bu tasarı, toplumsal bir ihtiyaca cevap vermekte, giderek ciddi sorun teşkil eden ses ve gaz fişeği atabilen silahlar hakkında çözüm getirmektedir. Bu nedenlerle, kanun tasarısına ve üzerinde konuştuğumuz 3’üncü maddeye Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi belirtir, tasarının hayırlara vesile olması dileğiyle yüce Meclise sevgiler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Süner.

Madde üzerinde başka söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Tütüncü, soru mu soracaksınız?

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Vazgeçtim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Peki.

Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 54 sıra sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı’nın 3 üncü maddesine aşağıdaki fıkranın son fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                       

Bekir Bozdağ

Osman Coşkun

Abdulkadir Akgül

 

 

Yozgat

Yozgat

Yozgat

 

Mehmet Çiçek

Mehmet Ceylan

Hayrettin Çakmak

 

Yozgat

Karabük

Bursa

“(4) Ses ve gaz fişeği atan silahların ve üretici firmaların isim, marka veya alâmetleri kullanılarak her ne suretle olursa olsun reklam ve tanıtımı yapılamaz. Bu silahların kullanılmasını özendiren veya teşvik eden kampanyalar düzenlenemez.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yürürlükteki mevzuatımızda kurusıkı silahların reklam ve ilanlarının yapılmayacağına ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ses ve gaz fişeği atabilen bu silahların değişik suçlarda suç aleti olarak kullanılabileceği göz önüne alındığında reklam ve ilanların yasaklanmasının gerçek silahlardan görünüş olarak ayırt edilmesi çok zor olan bu silahların özendirilmemesi bakımından uygun olacağı değerlendirilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

Ceza hükümleri

MADDE 4- (1) Bu Kanun kapsamındaki silahları yetkili mercilerden izin almadan veya 6136 sayılı Kanun hükümlerine tabi silah vasfına dönüştürülecek şekilde imal edenler bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yüz günden beşyüz güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

(2) Bu Kanunun 3 üncü maddesindeki yasaklara aykırı davranışta bulunanlara beşyüz Yeni Türk Lirası idari para cezası verilir. Ayrıca bu silahların mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir.

(3) Bu Kanun kapsamına giren silahları, yönetmelikte belirlenmiş esas ve usullere aykırı olarak imal edenlere beşbin Yeni Türk Lirasından yirmibin Yeni Türk Lirasına kadar idari para cezası verilir. Bu fiilin tekrarı halinde idari para cezasının iki katına karar verilir.

(4) Bu Kanun hükümlerine göre idari para cezasına ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar vermeye mahallî mülki amir yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına, İzmir Milletvekili Recai Birgün.

Sayın Birgün, buyurun.

RECAİ BİRGÜN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 54 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım.

Yine bu maddede de, yönetmeliğe aykırı imal edenlere ceza veriliyor. Tabii ki, eğer yönetmeliğe aykırı imal etmişse, niyet zaten art niyettir. Bence burada imal ruhsatlarının da iptal edilmesi gerekirdi, bu maddede özellikle. Fakat, suç işleyen kişiye bir daha suç işleme şansı tanıyor. Size arz ettim ben, yüce Genel Kurula, silahların fiyatı 200-300 milyon, cezası 500 milyon. Eğer bu yönetmelik bu kanun tasarısının haricinde… Bu kanun tasarısı kanun hâline geldikten sonra buna muhalif olarak bu silahlar kullanıldığı, imal edildiği, taşındığı zaman istenen, talep edilen para cezaları gerçekten çok hafif.

Bu vesileyle 6136’ya giren silahlar hakkında bir iki konuya değinmek istiyorum. Ruhsatlı silah alacak kimselerin silahlarını güvenle bulundurabilmeleri, taşıyabilmeleri, kullanabilmeleri ve bakımını yapabilmeleri için herhangi bir eğitim şartı ve bu eğitimin alındığını belgeleyen sertifikaya sahip olma zorunluluğu bulunmamaktadır. Yani, öldürücü bir silah taşıyorsunuz fakat bu silahı paranızla alıyorsunuz ve 6136’da belirtilen belli -yönetmelikte belirtilen- şartları yerine getirdiğinizde silahı alıyorsunuz. Ama, bu silahı alan kişi bu silahı nasıl temizleyecek, bakımını nasıl yapacak, nasıl bulunduracak, eğer zorunlu kalırsa -ateş etmek zorunda kalırsa- nasıl ateş edecek, bu konuda hiçbir eğitimi yok bu insanların ve silahı direkt beline sokuyorsunuz.

Tabii, Demokratik Sol Parti olarak biz bireysel silahlanmaya çok karşıyız. Bu nedenle de, hiç değilse bu silahların edinilmesini, edinildikten sonra da bulundurulmasını zorlaştırıcı kurallar getirilmesi taraftarıyız. Eğer bu silahı alan kişiye bu dediğim şartları getirirsek belki silah heveslilerini biraz daha törpülemiş, sayılarını azaltmış oluruz diye düşünüyoruz.

Yine, bu silahı taşımaya ehil olan, yönetmeliğe göre bu özelliğe sahip olan kişi alkollü vaziyette bu silahı taşır vaziyette bulunmuşsa bu taşıma ruhsatının tamamının da iptal edilmesi gerektiğini düşünüyoruz, 6136 sayılı Kanun’da böyle bir değişiklik yapılmasını talep ediyoruz. Ayrıca, yıllardır emniyet teşkilatında uygulanan yanlış bir sistem var yine bu silah ruhsatlarıyla ilgili. Aracınızın trafik sigortası bittiği zaman bizzat kendiniz gidip yaptırmak zorundasınız, yoksa cezai müeyyidesi çok ağır biliyorsunuz trafik sigortasında. Ancak, silah ruhsatlarında böyle bir şey yok. Silah ruhsatında güvenlik kuvvetleri bu silah ruhsat süresi biten kişiye ulaşmak ve bunu tebliğ etmek zorunda. Yani, diyecek ki, senin silahının ruhsat süresi bitti, bunu yenilettir. Bundan sonra da altı ay süre daha tanıyoruz, bu silah ruhsat tarihini yenilemesi için, temdit etmesi için. Bu hem zaman kaybına hem de personelin bu tip süfli işlerle uğraşmalarına sebep olduğu için, madem bu kişi silahı almış, beline koymuş, o zaman sorumluluğu da taşımalı ve silah taşıma süresi bittiği zaman kendisi emniyete bizzat müracaat etmek zorunda bırakılmalı, bu müracaatı yapmasa da art niyet aranılıp, iptal edilmeli silah ruhsatı.

Yine, bu silahlar ruhsatlı şekilde şahıslara teslim edilirken, silahlardan birer tane örnek, numune çekirdek alınmalı ve bu dijital ortama atılmalıdır. Bugün, herhangi bir yerde havaya silah sıkıldığında veya bir yaralamalı olay meydana geldiğinde hangi silahtan çıktığını bilmiyoruz biz. Bunun için, kanuna bir ekleme yapılarak, her satılan silahtan bir numune çekirdeğin emniyetin laboratuvarlarında arşiv olarak bulundurulmasının yine suç işleme oranını düşüreceğine inanıyoruz.

Burada bir şey daha eklemek istiyorum. Biz, tabii, Demokratik Sol Parti olarak burada mevcut bulunmaya çalışıyoruz Meclis çalışmalarını yürütebilmek için. Ancak bu kanun tasarısına ara verildiği zaman on dakika, sayın grup başkan vekilimiz özellikle iktidar partisi milletvekili arkadaşları burada bulmakta çok zorlandı. Biz de burada işler düzenli yürüsün diye ikide bir karar yetersayısı istemek durumunda kalmak istemiyoruz, çünkü istediğimiz zaman da “Siz kanunu oyalıyorsunuz, geciktiriyorsunuz.” deniliyor. Biz, iktidar partisi milletvekillerinden, özellikle, Hükûmetin getirdiği ve desteklediklerine inandıkları kanunun arkasında durmasını ve burada hiç değilse 340 kişiden mevcut sayıyı burada bulundurmalarını bekliyoruz.

Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birgün.

Madde üzerinde başka söz talebi? Yok.

İki adet önerge vardır; önergeleri geliş sıralarına göre okutup, aykırılık durumlarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 54 sıra sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “imal edenler” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya satanlar” ibaresinin eklenmesini ve ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                       

Bekir Bozdağ

Ünal Kacır

Ayşe Türkmenoğlu

 

 

Yozgat

İstanbul

Konya

 

Veysi Kaynak

 

Hakkı Köylü

 

Kahramanmaraş

 

Kastamonu

“(2) Bu Kanunun 3 üncü maddesinin (1), (2) ve (3) üncü fıkralarındaki yasaklara aykırı davranışta bulunanlara beşyüz Yeni Türk Lirası, (4) üncü fıkrasındaki yasaklara aykırı davranışta bulunanlara beşbin Yeni Türk Lirası idari para cezası verilir. Ayrıca bu silahların mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir.”

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 54 sıra sayılı tasarının 4 üncü maddesinin 2 nci fıkrasının “bulunanlara” kelimesinden sonra gelmek üzere “altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ve” ibaresinin eklenmesini,

3 üncü fıkrasının “imal edenlere” kelimesinden sonra gelmek üzere “bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ve” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Osman Özçelik

Mehmet Nezir Karabaş

 

Şırnak

Siirt

Bitlis

 

Selahattin Demirtaş

 

Hamit Geylani

 

Diyarbakır

 

Hakkâri

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz. 

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Demirtaş, gerekçeyi mi okutayım?

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Gerekçe Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Son yıllarda kuru sıkı, ses ve gaz fişeği atabilen silahlarla işlenen suç sayısının yirmi bini aşması, cinayet sayısının Adli-Tıp Kurumu verileriyle 35 olması, ilkokullarda bile yaralanmaya neden olması, özellikle yaygın olarak gasp, hırsızlık, kapkaç, soygun, tehdit ve adam kaçırma, zorla senet imzalama gibi suçlarda kullanılması dikkate alınarak caydırıcılığın sağlanması için ayrıca hapis cezası konulmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 54 sıra sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “imal edenler” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya satanlar” ibaresinin eklenmesini ve ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

“(2) Bu Kanunun 3 üncü maddesinin (1), (2) ve (3) üncü fıkralarındaki yasaklara aykırı davranışta bulunanlara beşyüz Yeni Türk Lirası, (4) üncü fıkrasındaki yasaklara aykırı davranışta bulunanlara beşbin Yeni Türk Lirası idari para cezası verilir. Ayrıca bu silahların mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Gerçek silaha dönüştürülecek şekilde imal edenlerin yanında bu şekilde imal edilmiş silahları satanların da kanun kapsamına alınarak cezai müeyyide alabilmesi, ayrıca reklam yasağına uymayanlara da caydırıcı ceza verilmesi sağlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

Yönetmelik

MADDE 5- (1) Bu Kanun kapsamına giren silahların imal, ithal, ihraç, bulundurma, nakil, satış veya edinilmesine ilişkin usul ve esaslar ile bunlarla ilgili izin, kayıt ve tescil işlemleri Dış Ticaret Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlığın görüşü alınmak suretiyle İçişleri Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca altı ay içinde müştereken çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1’i okutuyorum:

Geçici hükümler

GEÇİCİ MADDE 1- (1) Bu Kanun kapsamına giren silahları ellerinde bulunduranlar, yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde mülki amirliğe bildirimde bulunmaları hâlinde, haklarında cezai takibat yapılmaz.

(2) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte üretim yapmakta olanların, bu Kanunla belirlenen esas ve usullere göre gerekli izinleri, yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde almaları zorunludur. Bu Kanun hükümlerine uygun olarak üretim yapılması kaydıyla yetkili makamlardan izin alarak tabanca veya yivsiz tüfek üretimi yapanların, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar, ürettikleri her türlü model ve tip kurusıkı silahın miktarını yetkili makamlara bildirmeleri şartı ile bu Kanun kapsamındaki silahları üretmek için ayrıca izin almaları zorunlu değildir.

(3) Bu Kanun kapsamına giren silahların ithalat ve ihracını yapanların, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar olan ithal ve ihraç miktarını altı ay içinde yetkili makamlara bildirmeleri zorunludur.

(4) Belirtilen süreler içinde bildirimde bulunmayanlar ve gerekli izinleri almayanlar bu Kanunun 4 üncü maddesine göre cezalandırılır.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Bir adet önerge vardır; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 54 sıra sayılı tasarının Geçici 1inci maddesinin (1) fıkrasındaki “itibaren” kelimesinden sonra “bir yıl” ibaresinin “6 ay” olarak,

2 nci fıkrasındaki “itibaren” kelimesinden sonra “altı ay” ibaresinin “üç ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                       

Hasip Kaplan

Mehmet Nezir Karabaş

Osman Özçelik

 

 

Şırnak

Bitlis

Siirt

 

Selahattin Demirtaş

 

Hamit Geylani

 

Diyarbakır

 

Hakkâri

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Tanınan uzun süreler nedeniyle daha fazla suç işlenmesinin önlenmesi için sürelerin kısaltılması caydırıcı olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 6- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 7’yi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 7- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; milletimiz için hayırlar getirmesini diliyorum.

Sayın milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Konseyi Arasında Askeri-Bilimsel ve Askeri-Teknik İşbirliği Konusunda Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Konseyi Arasında Askeri-Bilimsel ve Askeri-Teknik İşbirliği Konusunda Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/294) (S. Sayısı: 68) (x)

                            

(x) 68 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 68 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Onur Öymen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi; şahsı adına Van Milletvekili Gülşen Orhan, Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan’ın söz talepleri vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Onur Öymen’e aittir.

Sayın Öymen, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Konseyi Arasında Askeri-Bilimsel ve Askeri-Teknik İşbirliği Konusunda Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’na ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini arz etmek için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin Sırbistan’la ve Karadağ’la her alanda ilişkilerini geliştirmesi bizim de samimi arzumuzdur. Yapılan Anlaşma’yı incelediğimiz zaman içerik açısından gerçekten itiraz edecek bir nokta bulunmadığını memnuniyetle gördük. Ne var ki bu Anlaşma’yı imzaladığımız zaman var olan Sırbistan-Karadağ Devleti artık yoktur. Bugün Sırbistan-Karadağ diye bir devlet yok ve Karadağ 3 Haziran 2006 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiştir. Onun için, bugün Sırbistan ayrı devlettir, Karadağ ayrı devlettir. Biz Anlaşma’yı imzaladığımız zaman ikisi aynı devletti. Şimdi, daha sonra ayrılmış olan iki devletin yarattığı yeni hukuki duruma göre bizim hareket etmemiz gerekiyor. Ne yapmamız lazım? Yapmamız gereken şudur, biz Komisyonda da arkadaşlarımıza söyledik, Hükûmet temsilcilerine söyledik: Mademki iki devlet ayrılmıştır, Sırbistan’la yaptığımız anlaşmanın bir benzerini, eğer Karadağ da uygun görüyorsa Karadağ’la da imzalayacağız, sonra iki metni ayrı ayrı getireceğiz, Mecliste onaylayacağız. Uluslararası hukukun gereği bu. Şu olsaydı: Eğer bu anlaşma onaylandıktan sonra iki devlet ayrılmış olsaydı o zaman hukuk açısından ciddi bir sorun çıkmayacaktı, ama şimdi bitmemiş bir muamele var. Bir uluslararası anlaşma onaylanana kadar muamele bitmemiş sayılır. O zaman yapılması gereken, demin de söylediğim gibi, iki ayrı metin imzalayarak iki ayrı devletle -aynı metin de olabilir bu- onay için Meclise getirmekti. Biz de bunu memnuniyetle oylayacaktık burada, destekleyecektik.

Şimdi, biz bunu söylediğimiz zaman “Aman, bunu yapacak vaktimiz yok, bir an önce imzalayalım, bir an önce onaylayalım imzalanmış metni. Onun için, işte, bu formaliteye bizi yönlendirmeyin.” dediler. Bir de baktık ki bu anlaşmanın imzalandığı 23 Temmuz 2004 tarihi ile Karadağ’ın Sırbistan- Karadağ devletinden ayrılması arasından tam iki yıl geçmiş. Yani, bu iki yıl içinde eğer bu anlaşma Meclise getirilseydi rahatlıkla onaylanacaktı, hiçbir problem kalmayacaktı. Yani, zaman o kadar değerli idiyse bu iki yıllık süreyi niçin geçirdik? Bizim söylediğimiz bu. Yani, dediğim gibi, işin içeriğine itiraz etmiyoruz, ama Türkiye, eski, köklü, yerleşmiş bir devlettir ve Türkiye’de anlaşmalar hukukuna riayet etmek bizim öteden beri özen gösterdiğimiz bir durumdur. Aksi takdirde bu bir emsal yaratabilir, uluslararası hukuka aykırı bir durum ortaya çıkabilir ve bundan da biz rahatsızlık duyarız. O bakımdan, bizim Hükûmetten ricamız şu: Bu anlaşmayı geri çekiniz diyoruz, ilgili ülkeyle bir kere daha görüşünüz. Sırbistan’la anlaşmayı hemen onaylayabiliriz, Karadağ’la anlaşmanın onaylanması için de bu ülkeyle imzalarsınız, getirirsiniz, Mecliste onaylarız. Hukuka uygun olan yöntem budur ve biz bu yöntemi Hükûmete tavsiye ediyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu vesileyle bir iki hususu dikkatinize getirmek istiyorum: Şimdi bu anlaşmayı, özellikle anlaşmanın gerekçesini dikkatle okuduğunuz zaman, bunun basit bir teknik anlaşma olmadığını göreceksiniz. Çünkü gerekçenin başında, Hükûmetin de ifade ettiği gibi, Sırbistan’ın –o zamanki adıyla Sırbistan ve Karadağ’ın- NATO’ya üye olmak istediği belirtiliyor, Avrupa Birliğine üye olmak istediği belirtiliyor, Barış İçin Ortaklık sisteminin içinde olduğu belirtiliyor. Yani bu, herhangi bir ülkeyle imzalanmış, herhangi bir teknik anlaşma gibi değil de bu siyasi bütünlük içinde değerlendirilen bir konu gibi takdim ediliyor ki doğrudur, doğrusu da budur. O zaman, bizim de meseleyi bu bütünlük içinde görmemiz lazım.

Bu vesileyle, müsaade ederseniz, size bir iki noktayı hatırlatmak istiyorum, bizce son derece önemlidir. Bunlar şudur: Şimdi yeni bir kavram ortaya atıldı. Evvelce böyle şeylerden pek bahsedilmezdi. Yeni kavram çıkarıyorlar karşımıza. Nedir o? “Batı Balkanlar.” Eskiden “Balkan ülkeleri” denildiği zaman, bir bütünlük içinde bu ülkeler düşünülürdü, Türkiye de dâhil olmak üzere Bulgaristan, Romanya, Yugoslavya, Arnavutluk vesaire, bunlar Balkan ülkelerini oluştururdu. Biz geçmişte Balkan Paktı yaptık, Balkan İttifakı yaptık böyle bir anlayışla. Şimdi yeni kavram: “Batı Balkanlar.” Ne demek istiyorlar Batı Balkanlarla, nereden çıkıyor bu? Şuradan çıkıyor: Türkiye’yle diğer Balkan ülkelerini birbirinden ayıracaklar.

Şimdi bu konuda çok önemli bir gelişme var, bunu bu vesileyle dikkatinize getirmek istiyorum: Şimdi, Türkiye’yle –onların tabiriyle- bir Batı Balkan ülkesi olan –kendileri pek “Balkan ülkesi değiliz.” filan deseler de- Balkan camiası içinde düşünülen Hırvatistan aynı tarihte, aynı gün Avrupa Birliğiyle üyelik müzakerelerine başladı. Şimdi, bakıyoruz ki Hırvatistan’a yapılan muamele başka, Türkiye’ye yapılan muamele başka. Yani, Batı Balkanlarda yaşayan bir ülkeyseniz sizin Avrupa’yla ilişkilerinizin daha öncelikli bir durumu var, Türkiye’de iseniz size “Durun.” diyorlar, size çok daha mesafeli, ölçülü bir muamele yapıyorlar. Somut örnek var mı? Var. İşte Hırvatistan’la aynı gün Avrupa Birliğine üyelik müzakerelerine başladık, bugüne kadar biz altı maddenin, altı başlığın müzakeresine girişebildik, Hırvatistan’ın başladığı müzakere başlığının sayısı tam on altı ve ayrıca bu başlıklardan bazılarını da kapattılar, bitirdiler. Şimdi, Avrupa Birliğinde yetkili çevrelerin sözlerine bakacak olursanız, Hırvatistan’ı 2009 yılında Avrupa Birliğine üye yapmak istiyorlar. Türkiye’ye gelince diyorlar ki: “Sizin için en az yirmi yıl beklemek lazım.” “Otuz yıl” diyen var. Alman Başbakanı Angela Merkel “Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle ilişkilerine elli yıl sonra bakarız.” diyor. Son derece önemlidir. Geçenlerde, partisinde, Alman Hıristiyan Demokrat Partisinin Kongresinde bir karar aldırdı: “Türkiye’yi hiçbir zaman tam üye yapmayalım. Türkiye’ye sadece özel bir statü verelim.” diyor. Şimdi, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy de aynı şeyi söylüyor, çeşitli nedenlerle Türkiye’nin üyeliğine kesinlikle karşı olduğunu açıklıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, geçenlerde çok önemli bir belge elimize geçti, yayınlandı daha doğrusu. Avrupa Birliği, Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonunun Raportörü var: Alman Milletvekili Elmar Brok. Bu, 17 Aralık tarihinde bir rapor hazırladı. Bu rapor Avrupa Birliğinin genişleme stratejisiyle ilgili. Diyebilirsiniz ki: “Canım, şimdi, şu sırada konuştuğumuz konuyla ne ilgisi var?” Çok ilgisi var. Şöyle ilgisi var: Orada açıkça şunu yazıyor: “Hırvatistan’ı bir an önce üye yapmalıyız. İki, Batı Balkan ülkelerini -yani Sırbistan, Karadağ, Arnavutluk, Makedonya gibi ülkeleri de- Avrupa Birliği üyeliğine hazırlamalıyız. Bunların da üyeliği için çalışmalıyız.” Türkiye için ne diyor? Türkiye için hiçbir şey demiyor, beş sayfalık raporda Türkiye’nin adı geçmiyor ama şunu söylüyor: “Diğer ülkeler de tam üye olmak durumunda değildir, tam üye olmak zorunda değildir. Onlar için ayrı formüller düşünelim.” Yani, özel statü vesaire falan.

Şimdi, bizim böyle vesilelerle bu konuları yüce Meclisin huzurunda tartışmamızda çok yarar olduğunu düşünüyoruz değerli arkadaşlarım. Çünkü, Hükûmet de haklı olarak bu anlaşmanın gerekçesinde bu konular arasındaki bağa değinmiş. Biz de bunu söylüyoruz. O zaman burada bu işi birlikte değerlendirelim. Yani, Türkiye’yi Avrupa’dan dışlamak isteyenlere, Türkiye’yi Doğu Balkan ülkesi gibi görüp Avrupa’da bizim yerimiz olmadığını düşünenlere karşı cevap vermek için Türkiye Büyük Millet Meclisi en uygun forumu oluşturuyor. Ben inanıyorum ki, bu konuda iktidar partisiyle muhalefet partileri arasında görüş ayrılığı yoktur. Sayın Başbakan da söyledi, “Biz hiçbir zaman özel statüyü kabul etmiyoruz, tam üyelik istiyoruz.” dedi. Biz de aynı görüşteyiz. Zannediyorum ki diğer muhalefet partileri de aynı görüştedir. O zaman, bu konular gündeme geldiği zaman el ele vererek, bu meselede birlikte çalışmak zorundayız.

Çok değerli arkadaşlarım, ben daha fazla vaktinizi almak istemiyorum. Size bu konuşmamı bitirmeden önce, yalnız, bir konuda daha bilgi vermek istiyorum. Son derece önemli bir noktadır. Bu anlaşmalar yapılırken -başta da söyledim- bizim çok dikkatli olmamız lazım. Dışişleri Komisyonunda her fırsatta elimizden geldiği kadar uyarmaya çalışıyoruz, bir yanlışlık gördüğümüz zaman düzeltmeye çalışıyoruz.

Şimdi, bu Anlaşma’ya baktık, bu Anlaşma’yı kim imzalamış? Altındaki imzalara bakıyorsunuz: Türkiye adına o zamanki Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Hilmi Özkök. Sırbistan-Karadağ adına kim imzalıyor? Bakanlar Konseyi adına Savunma Bakanı Prvoslav Davinic. Yani, bir tarafta Genelkurmay Başkanı, bir tarafta Savunma Bakanı. Şimdi, bu bizim usullerimize uygun değil. Askerî anlaşma yapılmaz mı, askerî teknik anlaşma? Yapılır. O zaman iki taraftan da aynı düzeyde insanlar olur, Türkiye Genelkurmay Başkanı imzaladıysa, Sırbistan tarafından da Genelkurmay Başkanı imzalar. O tarafta siyasi bir makam imzalıyorsa, bizim tarafımızdan da siyasi bir makam imzalar, ya Türkiye Savunma Bakanı olur bu veya Türk hükûmetinin yetki verdiği büyükelçi olur. Ama, anlaşmalarda böyle dengesiz bir manzara gördüğümüz zaman, bunu biz uluslararası hukukla, Türkiye’nin gelenekleriyle ve teamülleriyle bağdaştırmakta çok zorluk çekiyoruz. Eğer bu anlaşmaları bizim tavsiye ettiğimiz gibi Hükûmet geri çekerek yeni baştan imzalama ve onay sürecini başlatma yoluna giderse, ümit ediyoruz ki bu imzalayan şahısların eşitliğine de dikkat edecektir. Aksi takdirde, gerçekten, bizim çok uzun geleneklere dayalı siyasi tecrübemizle bağdaşmayan bir iş yapılmış olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, işte bütün bu anlattığım gerekçelerle, içeriğine itirazımız olmamakla birlikte, biz bu anlaşmayı maalesef bugünkü koşullarda onaylayacak veya onaylanmasına katılacak durumda değiliz. İktidar partisinden arkadaşlarımızı da bu konuyu bir kere daha değerlendirmeye, üzerinde düşünmeye davet ediyoruz.

Bu vesileyle ben yüce Meclisi bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (CHP ve AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öymen.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Kürşat Atılgan.

Sayın Atılgan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Konseyi Arasında Askeri-Bilimsel ve Askeri-Teknik İşbirliği Konusunda Anlaşmanın Uygunluğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İkinci Dünya Harbi sonrası kurulan eski Yugoslavya ile 1990 sonrası eski Yugoslavya’nın parçalanması sonucu oluşan Sırbistan-Karadağ ile olan askeri ilişkiler son derece düşük düzeyde devam etmiş, karşılıklı birtakım askerî heyetlerin ziyaretleri ötesine geçememiştir. Özellikle bu coğrafyadaki Bosna-Hersek’le olan tarihî yakınlığımız ve Bosna-Hersek’le olan ilişkiler Birleşmiş Milletler ve NATO çerçevesinde bölgede konuşlanan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bazı unsurları -Arnavutluktaki Prizren gibi- kendisini hâlâ eski Yugoslavya’nın bir devamı olarak gören Sırbistan-Karadağ’ı rahatsız etmiş, bu rahatsızlık özellikle Sırplarda mevcut olan Türk düşmanlığıyla birleşince ilişkiler soğuk ve yetersiz kalmıştır. Ancak kendisini Avrupa’nın dışlanmış ülkesi olarak gören Sırbistan-Karadağ ile ilişkiler son yıllarda gittikçe daha mantıklı ve sağduyulu bir yola girmektedir.

13 Nisan 2005’te gerekçesiyle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen anlaşma iki ülke arasındaki askerî işbirliği konusunda bir ilktir ve bu yönüyle önem arz etmektedir. Hükûmetin gönderdiği bu tasarı 22’nci Dönemde Dışişleri Komisyonunda görüşülmüş, Dışişleri ve Millî Savunma Bakanlığı temsilcilerinin de katıldığı görüşme sonucu tasarı uygun görülerek 13 Haziran 2005’te Genel Kurulun onayına sunulmuştur. Ancak dönem içinde görüşülemeyen -Meclisin yoğun gündemi nedeniyle- bu tasarı, bulunduğumuz dönemde tekrar Dışişleri Komisyonundan geçmiştir. Geçen süreçteki en önemli değişiklik ise Sırbistan-Karadağ’ın, Karadağ’da 21 Mayıs 2006’da yapılan referandum sonucu 3 Haziran 2006’da da Karadağ’ın bağımsızlığını ilan ederek Sırbistan’dan ayrılması olmuştur. Bu nedenle 4 Ekim 2007’de Dışişleri Komisyonu gündemine gelen konu 15 Kasım 2007’de ilgili bakanlık temsilcilerinin de katılımıyla tekrar görüşülmüş ve bu görüşmede, anlaşmanın 10 Ocak 2005’te Sırbistan-Karadağ tarafından onaylandığı fakat ikisinin ayrılması nedeniyle aşağıdaki çözümün esas alınacağı belirlenmiştir. Sırbistan, anayasal şartının 26’ncı maddesinde, ayrılma halinde halef devletin Sırbistan olacağı, Karadağ’ın 2006 yılında ülkemize gönderdiği notada, Sırbistan-Karadağ tarafından imzalanan anlaşmalara bağlı kalacağı bildirilmiştir.

Bu gerekçelerle, ülkemizin bu anlaşmayı onaylaması hâlinde her iki suretle yapılacak karşılıklı bildirimler neticesinde, anlaşmanın Türkiye’yle her iki ülke arasında yürürlüğe gireceği ifade edilmiştir. Yani 10 Ocak 2005’te Sırbistan-Karadağ tarafından onaylanan bu anlaşma yüce Meclisçe de kabul edilirse hem Sırbistan hem de Karadağ için geçerli olacaktır.

Anlaşmanın metni on yedi maddelik olup Türkiye Cumhuriyeti adına dönemin Genelkurmay Başkanı ile Sırbistan-Karadağ Savunma Bakanı arasında imzalanmıştır. Yüce Meclise getirilen tasarı,  imzalanan bu on yedi maddelik anlaşmanın uygun bulunmasına dair üç maddelik bir tasarıdır. 1’inci maddesi söz konusu anlaşmanın uygun görüldüğü, 2’nci maddesi yayımı, 3’üncü maddesi yürütülmesi ile ilgilidir.

On yedi maddelik anlaşmanın en önemli maddeleri, 4’üncü maddedeki iş birliği alanları ve 5’inci maddedeki bu iş birliğinin faaliyete geçirilmesiyle ilgili hususlar 6’ncı maddede belirlendiği gibi yıllık iş birliği planları hazırlanarak yürütülecektir.

Bu anlaşmanın iş birliği alanları şunlardır:

1) Askerî eğitim ve öğretim,

 Bildiğiniz gibi Türkiye askerî eğitim ve öğretim konusunda birçok ülkeyle buna benzer anlaşmalar imzalamıştır ve bu konuda oldukça deneyimi ve tecrübesi vardır.

2) Silahlı kuvvetler arasında askerî iş birliği,

 Yine bu konuda da Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk Millî Savunma Bakanlığı birçok ülkeyle bu konuları kapsayan anlaşmalar imzalamıştır.

3) Silahlı kuvvetlerin organizasyonu, askerî birliklerin donanımı ve yapısı, personel yönetimi,

4) Çevresel sorunlar,

5) Tatbikatlar için askerî gözlemcilerin değişimi,

6) Lojistik ve yönetimi,

7) Savunma sanayi alanında iş birliği,

8) Askerî tıp sağlık hizmetleri,

9) Askerî topoğrafya ve askerî haritacılık,

10) Askerî tarih ve müzecilik, askerî yayın, askerî arşiv,

11) Silahlı kuvvetler arasında sosyal, sportif ve kültürel amaçlı etkinlikler.

12) Savunma-askerî teçhizatların yeni çeşitlerinin geliştirilmesi konusunda bilimsel araştırma ve proje çalışmaları üstlenmek,

13) Savunma-askerî teçhizatların yeni çeşitlerinin karşılıklı geliştirilmesi ve üretilmesi, savunma-askerî teçhizatların geliştirilmesi ve üçüncü ülkelere ihracı,

14) Askerî teçhizatın tarafların silahlı kuvvetlerinde kullanımı için sağlanması ve iş birliği yapılması,

15) Faaliyetlerin kararlaştırılmasında yer almak, mevcut savunma-askerî teçhizatın üretimi ve muhafaza edilmesi,

16) Savunma-askerî teçhizatın ve ikmallerin muhafazası için yapılan çalışmalar için verilen hizmetleri desteklemek,

17) Askerî sanayiler arasında iş birliği,

18) Üretimin düzenlenmesi esnasında teknik yardım için gerekli askerî teçhizat ile cihazların ve aynı zamanda silahlı kuvvetlere savunma ve askerî teçhizat sağlanması sırasında verilecek destek için gerekli cihazların üretim lisanslarının satışı, bu ürün ve cihazlar aşağıdaki konularla ilgilidir. Bunlar ise şunlardır:

a) Tarafların silahlı kuvvetler mensuplarının eğitimi,

b) Askerî topoğrafya ve haritacılık,

c) Askerî hukuk,

d) Askerî tıp,

e) Sivil savunma,

f) Lojistik destek.

19) Taraflarca önemli görülen diğer alanlar.

İş birliğinin faaliyete geçirilmesiyle ilgili olarak:

1) Taraflar arasında, ilgili bakanlar, diğer devlet daireleri ve kuruluşlar, Genelkurmay Başkanlığı veya taraflarca yetki verilen personel düzeyinde ziyaretler,

2) Tarafların silahlı kuvvetlerinin temsilcileri ve üyelerinin ziyaretleri,

3) Tarafların uzmanları arasında deneyim/tecrübe mübadelesi,

4) Genel BİO (Barış İçin Ortaklık) faaliyetlerinin organizasyonu ve yürürlüğe konması,

5) Askerî tatbikatlara gözlemcilerin katılımı,

6) Benzer askerî kurum ve kuruluşlar arasında temaslar,

7) Görüşmeler, istişareler, toplantılar ve sempozyum, konferans ve derslere katılım,

8) Askerî eğitim ve öğretimin mübadelesi,

9) Askerî eğitim alanında iş birliğinin güçlendirilmesi.

10) Kuvvet gönderen ülke birliklerinin lojistik desteğinin sağlanması için “Ev Sahibi Ülke Lojistik Destek Mutabakat Muhtırası”nın hazırlanması,

11) Tarafların uzman ve yetenekli tim ve gruplarının ziyaretleri,

12) İhtisaslar ve uzman yeterliliği,

13) Askeri-bilimsel ve askeri-teknik teşkilatlar, kurumlar ve tarafların birlikleri arasında iş birliği,

14) Silah cihazları ve askeri teçhizatın ikmali ve bakımı esnasında karşılıklı yardım,

15) Tarafların karşılıklı menfaatleri için bilgi ve deneyim alışverişi,

16) Bu anlaşmanın 4’üncü maddesinde bahsedilen alanlarda personelin eğitilmesi,

17) Diğer alanlar olmak üzere sınıflanmıştır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin silahlı kuvvetleri, çevremizdeki ilgi alanı olarak, diğer bir ifadeyle menfaatlerimizin olabileceği coğrafyada askerî alanda, askerî iş birliği alanında çok ciddi imkân ve kabiliyetlere sahiptir. Ülkeler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinde silahlı kuvvetlerin bu imkân kabiliyetinin kullanılması son derece önemlidir.

Bu nedenle, Sırbistan ve Karadağ ile askerî alanda bir ilk olarak bu anlaşmanın onayına MHP Grubu olarak “evet” diyeceğimizi belirtir, yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Atılgan.

Evet, madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.

Sayın Aslanoğlu? Yok.

Evet, tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE SIRBİSTAN VE KARADAĞ BAKANLAR KONSEYİ ARASINDA ASKERİ-BİLİMSEL VE ASKERİ-TEKNİK İŞBİRLİĞİ KONUSUNDA ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 23 Temmuz 2004 tarihinde imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Konseyi Arasında Askeri-Bilimsel ve Askeri-Teknik İşbirliği Konusunda Anlaşmanın Onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için dört dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen dört dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen dört dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Konseyi Arasında Askerî - Bilimsel ve Askerî - Teknik İşbirliği Konusunda Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

Kullanılan oy sayısı:          258

Kabul:                                255

Ret:                                    2

Çekimser:                           1 x

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri 4’üncü sırada yer alan, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/291) (S. Sayısı: 77) (xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 77 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Reşat Doğru, AK Parti Grubu adına Manisa Milletvekili Bülent Arınç; şahısları adına, Gülşen Orhan, Van; Mehmet Emin Tutan, Bursa; Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekilleri.

İlk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ’a aittir.

Sayın Elekdağ, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, 1992 yılında Türkiye’nin öncülüğünde kurulmuş bulunan Karadeniz Ekonomik İşbirliği, çok taraflı bölgesel bir ekonomik iş birliği örgütüdür. Kurulma amacı, Karadeniz havzasındaki ülkeler arasında ticareti ve ekonomik iş birliğini geliştirerek, ekonomik kalkınmaya, refaha ve siyasi istikrara katkıda bulunmaktır. 370 milyona varan bir nüfusu barındıran ve çok geniş bir alanı kapsayan Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin on iki asli üyesinin isimleri: Arnavutluk, Azerbaycan, Bulgaristan, Ermenistan, Gürcistan, Moldavya, Romanya, Rusya Federasyonu, Türkiye, Ukrayna, Yunanistan ve Sırbistan Karadağ’dır.

Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin bir yan kuruluşu olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin –ki buna bundan sonra KEİPA  diye atıfta bulunacağım- kuruluş hedefi, üye ülkeler parlamenterlerini bir araya getirerek siyasi dayanışmayı güçlendirmek, örgütün amaçlarının üye ülkeler halkları tarafından benimsenmesine katkıda bulunmak ve iş birliği alanlarının genişletilip derinleştirilmesine katkıda bulunmaktır.

Onaylayacağımız yasayla, KEİPA binasının ve arşivlerinin dokunulmazlığının sağlanması öngörülmekte ve üye ülkeler parlamentolarının temsilcileri ile KEİPA görevlilerinin toplantılar sırasında görevlerini layıkıyla yerine getirebilmeleri için gerekli bağışıklıklar düzenlenmektedir. Ancak, değerli arkadaşlarım, bu işlem tam on dört yıllık bir gecikmeyle yapılmaktadır. Çünkü KEİPA’nın sekreteryasının kurulması ve bu kuruluşa İstanbul’da tarihî bir binanın tahsisi 1993 yılı Şubat ayında karar altına alınmıştı. On dört yıllık bir gecikmenin izahı, takdir edersiniz ki, biraz zor. Ama Karadeniz Ekonomik İşbirliği içinde her şey kaplumbağa hızıyla yürüyor. Bundan dolayı Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin performansı ciddi şekilde aksıyor. Bunun sebeplerine birazdan değineceğim.

                           

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir.

(xx)  77 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Buna rağmen, değerli arkadaşlarım, Karadeniz Ekonomik İşbirliği bugün artık Türk dış politikasının önemli bir boyutu olma niteliğini kazanmıştır. Nitekim son on beş yıldır cumhurbaşkanı, başbakan ve dışişleri bakanı düzeyinde yapılan her dış politika konuşmasında, Türkiye’nin inisiyatifiyle kurulan Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin bölgesel, ticari ve ekonomik entegrasyona ve dünya barış, istikrar ve refahına katkıda bulunan bölgesel bir iş birliği örgütü olduğu övgüyle dile getirilir ve bu hususların altı çizilir.

Değerli arkadaşlarım, bu noktada Karadeniz Ekonomik İşbirliği örgütünün oluşmasına kişisel katkım ve bu kuruluşla ilgili olarak bilahare gözlemlediğim bazı yanlış adımları sizlerle paylaşmak istiyorum. Karadeniz havzasındaki ülkeler arasında kurumsal bir ekonomik iş birliği önerimi ve bunun gerekçelerini ilk defa 9 Ocak 1990 tarihinde, Türk Henkel firması tarafından düzenlenen “Dünyadaki Değişimler ve Türkiye” konulu bir panel toplantısında açıkladım. Bu panele o zaman Sabah gazetesi yazarı olan Mehmet Barlas, gazeteci yazar Çetin Altan ve Sovyetler Birliği Büyükelçisi Albert Çernişev ve ben konuşmacı olarak katılmıştık. Benim Amerika’daki büyükelçilik görevimi takiben emekli olmamın üstünden üç ay geçmişti. O tarihte henüz Sovyetler Birliği’nde dağılma emareleri su yüzüne çıkmamıştı. NATO’nun karşıtı olan Varşova Paktı da ayaktaydı. Ama, siyasi iklim ılımıştı. Gorbaçov’un politikalarının Doğu Avrupa’da bir yumuşamanın zeminini hazırladığı göze çarpıyordu.

Ancak, Türkiye gelişen yumuşama atmosferini henüz algılayamamıştı. Ankara hâlâ Sovyetler Birliği’ni Türkiye'nin toprak bütünlüğünü ve rejimini tehdit eden, saldırgan bir devlet olarak görüyordu ve Türkiye de dış politikasını ve aynı zamanda savunma politikasını bu esasa dayandırıyordu. Bu bakımdan, toplantıda ben Karadeniz Ekonomik İşbirliği fikrini ortaya attığım zaman salonda derin bir sessizlik oldu ve herkes emekli Türk Büyükelçisinin bu çılgın fikri hakkında Sovyet Büyükelçisinin yapacağı yorumu beklemeye başladı.

Büyükelçi Albert Çernişev’in tepkisi ise çok olumlu oldu. Aynen şu ifadelerde bulundu: “Sayın Elekdağ’ın fikirlerini doğrusu ben çok olumlu buldum şahsen, ama Moskova ne der, bilemem.” Çetin Altan o günkü konuşmasında şöyle bir espri yaptı, dedi ki: “Ben dünyada bir değişikliği seziyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Bir süre önce ben Sovyetler Birliği’nin 50’nci yıl dönümü dolayısıyla bir yazı yazınca, cumhuriyet savcısı benim üç yıla mahkûm edilmemi istemişti. Şimdi, şu geldiğimiz noktaya bakın. Bir yanımda birkaç ay önceye kadar Amerika’da büyükelçimiz olan Şükrü Elekdağ, öte yanımda da Sovyetler Birliği Büyükelçisi Albert Çernişev var ve biz burada komünizmden, kapitalizmden ve Sovyetler ile Türkiye’yi iç içe getirecek bir iş birliğinden bahsediyoruz. Beni hapse atmaya çalışan savcının şimdi aramızda olmasını çok arzu ederdim. Herhâlde burada duyacakları küçük dilini yutmasına yol açardı.”

Toplantının ertesi günü, tanınmış iş adamı Tekfen Yönetim Kurulu Başkanı Nihat Gökyiğit Çernişev’le karşılaşmış Türk-Rus iş adamları toplantısında. Büyükelçi, Gökyiğit’eElekdağ’ın önerisi son derece ilginç ve cazip. Bu fikirden o kadar heyecanlandım ki dün gece uyuyamadım.” demiş.

BAŞKAN – Sayın Elekdağ birkaç saniyenizi rica edeyim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Genel Kurul salonunda büyük oranda uğultu vardır, takdirlerinize sunuyorum.

Buyurun.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Bundan sonra Karadeniz Ekonomik İşbirliği konusunda bir dizi makale yazdım. Bunların ilki 20 Şubat 1990’da Cumhuriyet gazetesinde yayımlandı. Bu makalelerimde aynı zamanda bir “Karadeniz Ticaret ve Yatırım Bankası”nın kurulmasını da önerdim, üstünde durduğum model çok uluslu bir Eximbank sistemiydi. Görüşlerimin muhtelif gazetelerde ve dergilerde yayınlanması üzerine değerli arkadaşlarım, Devlet Planlama Teşkilatı, Karadeniz Ekonomik İşbirliğine sıcak bakmadığını sert bir şekilde açıkladı.

Ankara’da iş adamlarıyla yapılan ekonomik nitelikli ve o zamanki Dışişleri Bakanın da katıldığı bir toplantıda bir soruya cevaben Bakan, projeye karşı çıktığını açıkladı. Dışişleri Bakanlığına göre Karadeniz Ekonomik İşbirliği gayet mevsimsiz bir girişimdi, Bakanlık ayrıca Karadeniz ülkelerinin de bu fikri desteklemeyeceklerini iddia ediyordu. O tarihte Cumhurbaşkanı olan rahmetli Turgut Özal 1990 Mayıs ayında Harp Akademileri Komutanlığında yapılan diploma töreninde beni gördüğü zaman, Karadeniz Ekonomik İşbirliği fikrini fevkalade beğendiğini ve bu konuyu benimle ayrıntılı şekilde görüşmek istediğini belirtti. Bu konuda Dışişleri Bakanlığından resmen görüş istediğini ancak Dışişleri Bakanlığının verdiği mütalaanın olumsuz olduğunu ve kendisini tatmin etmediğini de ilave etti. Benden Karadeniz Ekonomik İşbirliği konusunda acele ayrıntılı bir rapor istedi. Konuşmamız sırasında yanımızda bulunan özel kalem müdürü Nabi Şenşoy’u da –ki Nabi Şensoy hâlen Türkiye'nin Amerika Büyükelçisidir- bu işi takiple görevlendirdi. Özel raporumu okuduktan sonra bu konuyu resmî bir girişim hâline getirdi. Karadeniz’i çevreleyen Sovyetler Birliği, Bulgaristan ve Romanya ile Türkiye arasında müzakereler başladı. Bilahare Sovyetler Birliği dağılınca bağımsızlıklarına kavuşan Ukrayna, Moldova, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan da Karadeniz Ekonomik İşbirliği müzakerelerine büyük bir coşkuyla katıldılar.

Sonuçta Karadeniz Ekonomik İşbirliğini kuran belge 25 Haziran 1992 tarihinde Çırağan Sarayı’nda on bir ülkenin devlet ve hükûmet başkanlarının katılımıyla, görkemli bir törenle imzalandı. Uluslararası medya da bu törene çok geniş bir yer verdi ve Karadeniz Ekonomik İşbirliğini Türkiye'nin büyük diplomatik başarısı olarak niteledi.

Şimdi, bu girizgâhtan sonra, kuruluşundan bu yana on beş yıl geçmiş olan Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin bu süre zarfında yaptığına bir bakalım.

Gerçeği isterseniz değerli arkadaşlarım, bu zaman zarfında Karadeniz Ekonomik İşbirliği, asli faaliyet alanı olan üyeleri arasında ticaretin geliştirilmesi hususunda somut bir ilerleme sağlayabilmiş değil. Hemen belirtelim ki Türkiye-Rusya Federasyonu ticari ve ekonomik ilişkileri son yıllarda büyük bir atılım kaydetmiştir, ancak bunun Karadeniz Ekonomik İşbirliğiyle hiçbir alakası yoktur.

Şimdi, bu Karadeniz Ekonomik İşbirliği gibi bir kuruluşun başarısının en başta gelen göstergesi, üye ülkeler arasında ticaretin artışı ile üçüncü ülkeler ile Birlik arasında ticaretin gelişmesidir. Bu alanda yapılması gereken en önemli bir çalışma ticaret sapması (trade reorientation) ile ilgilidir. Yani, Karadeniz Ekonomik İşbirliği ülkelerinin dış dünyayla artan ticaretlerinin Birliğin iç ticareti üzerindeki etkilerinin saptanmasıdır. Böyle bir çalışma olmadan Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin bir ticaret politikası oluşturması, bölge için ticaretin artması amacıyla gerekli önlemlerin alınması mümkün olmaz. İlgili makamlardan, kısa bir süre önce, bu konuda yapılan çalışmaları ve istatistiki verileri talep ettim. Aldığım yanıt, bu konuda Karadeniz Ekonomik İşbirliği bünyesinde hiçbir çalışmanın ve araştırmanın yapılmamış olduğu oldu. İsimlerini vermiyorum, yani birçok makama ve onların başındaki insanlara müracaat ettim. Şimdi, herhâlde bu sonuç benim için olduğu kadar sizler için de şaşırtıcıdır. Bu ne biçim bir bölgesel ekonomik iş birliği kuruluşudur ki ticari alandaki performansını sarih bir şekilde ortaya koyan bilimsel değerlendirmelere sahip değildir?

Bu bağlamda belirtilmesi gereken bir husus da şudur değerli arkadaşlarım: On beş yıl önce önerdiğim ticaret üzerindeki tarife dışı engellerin (non-tariff barriers) kaldırılarak ticaretin üye ülkeler arasında artırılması önerisinin bugüne kadar gerçekleşmemiş olmasıdır. Bu, son derece üzücü bir durumdur  ve başta Türkiye olmak üzere KEİ yöneticilerinin maalesef -bunu üzüntüyle söylüyorum- ne kadar ruhsuz ve isteksiz çalıştıklarının bir kanıtıdır.

Karadeniz Ekonomik İşbirliği niteliğinde bir bölgesel ekonomik iş birliği kuruluşunun başarısının ikinci göstergesi, ortak projeler üretmek ve bunların finansmanı için Dünya Bankası gibi uluslararası finans kuruluşlarından finansman sağlamaktır. On beş yıllık dönemde, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin sadece iletişim alanında iki ortak proje üretebildiğini söylersem, örgütün bu alanda da başarılı olmadığı ortaya çıkar. Bu projelere şimdi, bir de, Karadeniz Çevre Otoyolu ile Deniz Otoyolları Projeleri ilave edilmiştir. Bu alanda yeni yeni bazı adımların atıldığını görüyoruz. Bir proje geliştirme fonu kurulmuş bulunuyor, ancak bu hususta da çok böyle dişe gelir, efendim, bir şey olmadığını söylemek mecburiyetindeyim. Sonuç olarak, bugüne kadar ortak projeler alanında da Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin başarılı olduğu söylenemez.

Bir noktayı daha bilgilerinize sunmak istiyorum: Yıllardan beri Karadeniz Ekonomik İşbirliğine üye ülkelerin iş adamları vize güçlüklerinden şikâyet ederler. İş adamları işlerini takip için bir Karadeniz Ekonomik İşbirliği ülkesine gidecekleri zaman çok uzun süren vize formalitelerine tabi tutuluyorlar, haftalarca bekletiliyorlar. İş adamları için bu muamelelerin basitleştirilmesi ve süratlendirilmesi girişimi bundan on yıl öncesinde başladı, hâlâ bir sonuç alınmış değil. Yani, bu ataleti anlamak mümkün değil değerli arkadaşlarım. İş adamlarının serbest dolaşımı sağlanmadan, malların ve sermayenin serbest dolaşımı sağlanabilir mi?

Gördüğünüz gibi, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin bugüne kadar etkin bir ekonomik iş birliği kuruluşu hâline dönüştüğü söylenemez. Bunun birkaç nedeni var: Birincisi, değerli arkadaşlarım, Yunanistan’ın Karadeniz Ekonomik İşbirliğine üye yapılmasıdır. Kimseye danışmadan hareket eden Cumhurbaşkanı Turgut Özal bu hatayı yapmıştır. Türkiye, uzun yıllar bu vahim hatanın bedelini ödemiştir. Zira, Yunanistan, Karadeniz Ekonomik İşbirliği içinde Türkiye’nin çıkarlarını sistematik olarak baltalamıştır. Atina, Türkiye'nin çıkarlarının bulunduğu her alanda, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin temposunu yavaşlatmıştır, Türkiye'nin önerilerinin önünü kesmiştir.

Şimdi, bakınız, Yunanistan’ın Karadeniz Ekonomik İşbirliği faaliyetlerini baltalamasının en açık örneği, Karadeniz Ticaret ve Yatırım Bankasının kurulmasında görülür. Yunanistan’ın tutumu dolayısıyla, temel görevi bölge içi ticaretin finansmanını sağlamak olacak olan bu banka, sekiz yıllık bir gecikmeyle, Haziran 1998’de işlevsel hâle gelmiştir. Bu alandaki büyük gecikme, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin bölge içi ticaretinin gelişmesini engelleyici bir faktör oluşturmuştur.

Üzüntüyü mucip olan bir husus da, Karadeniz Ticaret ve Yatırım Bankasının Selanik’te kurulmuş olmasıdır. Bu açıdan, fikir babalığını Türkiye'nin yaptığı Karadeniz Ekonomik İşbirliği Ticaret ve Yatırım Bankasının Yunanistan’a kaptırılmış olması büyük bir basiretsizlik örneğidir, acıdır.

Türkiye'nin Karadeniz Ekonomik İşbirliği içindeki performansı hakkında kuvvetli eleştirilerde bulunmamın nedeni, bu kuruluşun bütün bu gecikmelere ve hatalara rağmen büyük bir potansiyeli olduğuna ve Türk dış politikasının yürütülmesinde güçlü bir kaldıraç oluşturacağına inanmamdan ileri geliyor.

Nitekim, değerli arkadaşlarım, Karadeniz, dünya güçlerinin enerji için kıyasıya bir rekabet içinde oldukları şu dönemde, yepyeni bir stratejik önem kazanmıştır.

Bir taraftan, Amerika bölge üzerinde stratejik üstünlük kurmaya çalışırken, diğer taraftan da Avrupa Birliği bu bölgeyi Avrupa’ya eklemlemeye çalışmaktadır. Gerçekte, Bulgaristan ile Romanya’yı NATO’ya üye yaparak Karadeniz’e giren Amerika, bu ülkelerde kara ve hava üsleri kurarak, bölgede daimî bir müdahale gücü oluşturma yolundadır.

Amerika’nın bölgede üslenmek istemesinin birinci nedeni, Hazar enerji kaynaklarını Batı’ya ulaştıran jeostratejik eksenin en önemli bir parçasını oluşturan Karadeniz üzerinde kontrol sağlamaktır. İkinci nedeni ise, Rusya’yı güneyden kuşatmaktır.

Diğer taraftan, Ukrayna ve Gürcistan Parlamentoları NATO’ya katılma kararını almışlardır. Hâlen her iki ülke de Rusya’nın tepkisinden kaçarak amaçlarını bir süre tehir etmeyi uygun görmüşlerdir. Ancak, bu iki devletin NATO’ya katılması ve Amerika’nın Ukrayna’da hava üsleri kurması hâlinde -ki, kuracaktır- Karadeniz jeopolitiği tamamen değişecektir değerli arkadaşlarım. Bu durumda, Rusya, Karadeniz’de Soçi ile Novorossisk arasında gayet dar bir kıyı şeridine hapsedilmiş olacaktır. Böyle bir gelişme de Rusya’nın savunması açısından hayati önemde stratejik bir nüfuz bölgesi olarak gördüğü Karadeniz’de stratejik üstünlüğü kaybetmesine zemin hazırlayacaktır.

Biraz önce temas ettiğim üzere, Avrupa Birliği de son yıllarda Karadeniz bölgesine artan bir ilgi gösteriyor. Ancak, Avrupa Birliği, bölgeye katı kuvvet kullanarak -Amerika gibi- girmiyor, o yumuşak kuvvet (soft power) kullanarak girmeye çalışıyor.

Avrupa Birliğinin yeni hazırlanan Karadeniz Sinerjisi Raporu’nu incelediğimiz zaman bunu açıkça görüyoruz. Rapor, bölgenin mercek altına aldığı ortak çıkar konularını ve sorunlarını on üç başlık altında topluyor ve bütün bu konularda iş birliği öngörüyor.

Bu açıklamalarımızdan sonra şu soruların yanıtlanması gerekiyor:

Avrupa Birliğinin yeni politikası Karadeniz Ekonomik İşbirliğini ve Türkiye’yi nasıl etkileyecek? İlk bakışta dört nokta ortaya çıkıyor. Birincisi, rapor, Avrupa Birliğinin daha ziyade bölge ülkeleriyle ikili ilişkiler çerçevesinde iş birliğini geliştirmek istediğini, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütüne ise sadece zorunlu hâllerde başvurmayı öngördüğünü ortaya koyuyor.

İkinci önemli husus, Avrupa Birliği, Karadeniz ve Güney Kafkasya bölgesindeki devletlerle ticaret, ekonomik iş birliği, teknik ve teknolojik yardım, ulaşım, üniversiteler arasında iş birliğini de kapsayan çok geniş bir yelpaze çerçevesinde yoğun iş birliği gerçekleştirmeyi öngörüyor. Geliştirilecek bu iş birliği ağı, Avrupa Birliğinin bölgeye erişimini ve bölge üzerindeki etkisini artıracağı cihetle, Türkiye'nin Avrupa Birliğine sağladığı avantajların, sağladığı veya sağlayabileceği bazı stratejik avantajların eski önemini kaybetmesine yol açabilecektir.

Üçüncüsü: Yukarıda belirttiğimiz iş birliği konularının, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin işlev alanında oldukları dikkate alındığı takdirde, Avrupa Birliğinin Karadeniz Sinerji Politikası’nın etkin bir şekilde uygulanması hâlinde, bu, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin etkisini ve bölge devletleri açısından önemini azaltabileceği gibi bir durum ortaya çıkarabilir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun, ek bir dakikalık süre veriyorum.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Dördüncüsü: Avrupa Birliğinin bölge ülkeleriyle yapacağı serbest ticaret anlaşmalarının, Türkiye'nin bazı avantajlarının önünü kesmesi olasılığıdır. Bilindiği üzere, Türkiye bu bölgede illegal olarak nitelendirilen bavul ve kargo ticaretinden yararlanıyor. Merkez Bankası rakamlarına göre, 2006’da Türkiye bu tür ticaretten 5 milyar dolar kazanmıştır.

Bu durumda Türkiye, Avrupa Birliğinin Karadeniz insiyatifini kendisi için ciddi bir fırsata dönüştürmenin yollarını aramalı ve bu amaçla iyi düşünülmüş, tutarlı bir politika oluşturmalıdır. Bunu yaparken de Avrupa Birliğinin bölge ile iş birliğinin Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü yoluyla ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü yapılarını güçlendirecek şekilde uygulanmasına çaba ve özen göstermelidir.

Sayın Başkan, bir otuz saniyeye daha ihtiyacım var.

BAŞKAN – Efendim, mikrofonunuz açık zaten, buyurun.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – Türkiye bunu yapamadığı takdirde, hem ulusal çıkarları zarar görecek hem de dış politikasında ve dış ekonomik ilişkilerinin gelişmesinde yararlanabileceği önemli bir kaldıraç olan Karadeniz Ekonomik İşbirliğini kaybetme tehlikesiyle karşılaşabilecektir.

Görüleceği üzere, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Karadeniz Ekonomik İşbirliği parlamenter üyelerine de bu hususta önemli  bir görev düşüyor. Gerekli devlet kuruluşlarının temsilcilerini de içeren bir çalışma grubu kurarak bu konuyu ele almalarını, naçizane tavsiye ederim.

Değerli arkadaşlarım, yukarıda izah etmiş olduğum görüşlerle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi uluslararası sekreteryası için ev sahibi ülke anlaşmasının onayına olumlu oy vereceğimizi bilgilerinize arz ederim.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Reşat Doğru.

Sayın Doğru, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 77 sıra sayılı Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve sizleri saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarı 31 Ekim 2003 tarihinde Azerbaycan’da yapılan KEİ Dışişleri Bakanları Konseyi 9’uncu Toplantısında on bir üye ülke tarafından imzalanarak üye ülkelerin parlamentolarının onayına sunulmuştur. Protokol henüz altı ülke tarafından imzalanmış olup, dokuz ülke tarafından da imzalandığında yürürlüğe girecektir.

KEİPA 26 Şubat 1993 tarihinde, Türkiye, Arnavutluk, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan, Moldova, Romanya, Rusya Federasyonu, Ukrayna Parlamento Başkanlarının ülkemizde yaptıkları toplantı sonucu yayınladıkları ortak deklarasyondan sonra kurulmuştur. Daha sonra örgüte, Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan Karadağ da katılmıştır.

KEİ’ye üye ülkeler, siyasi, ekonomik, ticari, sosyal ve kültürel alanlarda iş birliği ve dayanışma ortamı yaratarak, karşılıklı güven ve iyi komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesini amaçlamaktadırlar. Bu amaçla toplantılar yapılmakta ve tavsiye kararları da alınmaktadır. KEİ’de devletler arasındaki ilişkiler parlamentolar aracılığıyla da yürütülmektedir. Toplam üyesi KEİPA’da, 76 parlamenter olarak bulunmaktadır. Parlamentoda ülkemiz de 9 üyeyle temsil edilmektedir.

KEİPA kuruluş amacına uygun olarak, ekonomik, ticaret, teknoloji ve çevre komisyonu, hukuki ve siyasi işler komisyonu; kültür, eğitim ve sosyal işler komisyonu kurmuş ve de çalışmaktadır. KEİPA kuruluşunun çalışmasını düzenleyen bu protokol, görevlilerin ve çalışma şartlarının ülkeler nezdindeki güven ve emniyetini sağlayacaktır. Çeşitli ülkeler, komşularının veya menfaatlerinin doğrultusunda kuruluşlar kurmaktadırlar, KEİ de bunlardan birisidir. Türkiye Cumhuriyeti devleti de bu kuruluşu kurarken komşu ülkelerle ilişkilerin geliştirilmesini amaçlamaktadır. Ancak, Yunanistan bu bölgeye coğrafi olarak uzak olmasına rağmen, iyi komşuluk ilişkilerinden dolayı bu kuruluşa alınmış ve teşkilatın Merkez Bankası da Yunanistan’da kurulmuştur. Bu uygulamanın neden böyle yapıldığı da tartışma gerektirmektedir.

Karadeniz bölgesi, devletler arasında ve kendi aralarında birçok sorun yumağının olduğu dünyanın en önemli yerlerinin başında gelmektedir. Bu bölgede çevre sağlığından tutun da enerji ve turizm alanına kadar iş birliği yapabileceğimiz birçok konu vardır. Bugün, bölge, dünden daha fazla, dünya ülkeleri için önemli hâle gelmiştir. Bölgede, doğal gaz, petrol gibi çok zengin enerji kaynakları bulunmaktadır. Bu kaynakların olması bölge ülkelerini dünya gözünde daha fazla önemli hâle getirmiştir. Ancak, bu durum, dikkatleri buraya çekerken bölge ülkelerinin birçok sorunla karşılaşmasını da beraberinde getirmiştir.

2001 yılında çevrenin bozulmaması, korunması üzerinde durulmuş ve bir dizi kararlar alınarak üye ülkelere tavsiyelerde bulunulmuştur. Hava, su, toprak kirliliğini azaltacak bölgesel ve uluslararası girişimlerin destekleneceğine ilişkin karar son yıllardaki küresel ısınma ve ekonomik dengenin hızlı bir şekilde bozulmakta olduğunun görülmesiyle beraber daha fazla önemli hâle gelmiştir. Bugün Karadeniz’de toplu balık ölümleri başta olmak üzere birçok çevre sorunu vardır.

Ayrıca, KEİ ülkelerinde tarım sektörü büyük bir potansiyele de sahiptir. Bu bölgelerde yaşayan insanların büyük bir kısmı tarımla uğraşmakta, devletlerin ihracatının büyük bir kısmını da tarım ürünleri oluşturmaktadır. Tarım ekonomisi bu ülkeler için büyük kaynak oluştururken, birçok sorunla da karşılaşmasını sağlamaktadır. Bu nedenle, gıda güvenliği ve kullanılan ilaçlardan başlayarak, balıkçılık, ormancılık, bitki koruma ve erozyonların önlenmesine kadar birçok alanda iş birliği imkânı da vardır. Ortak kırsal kalkınma projeleri ve çevre ile ilgili alınacak kararlar, dünya sağlığını ve bölgede yaşam şartlarının iyileştirilmesini sağlayacaktır.

Zengin kaynakların bulunduğu Karadeniz bölgesinde, ekonomik faaliyetler olarak ticaret organizasyonları ve ortak girişim alanlarında da önemli bir potansiyel vardır. Bu amaç için KEİ tarafından kurulan Karadeniz Ticaret ve Kalkınma Bankasına büyük görevler düşmektedir. Bu banka, bölgede istihdam fırsatları yaratan projeleri desteklemeli ve çeşitli üye ülke insanları arasında stratejik ortaklıklar oluşmasına da katkıda bulunmalıdır. KEİ bölgesi ekonomisi, Avrupa ekonomisinin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Ham petrol, doğal gaz ve nükleer enerji kaynaklarının zengin olması iş birliğinin geliştirilmesini, ülkelerin birbirleriyle yakınlaşmasını, siyasi istikrarın sağlanmasını ve ortak bir teknolojik ve sosyal alanın oluşmasını sağlayarak, devletlerin barış ve refah içerisinde yaşamalarını da beraberinde getirecektir.

KEİ bölgesinde büyük bir turizm potansiyeli olup, geniş kapsamlı turizm yatırımlarına da açıktır. Bu alanda da üye ülkeler arasında doğal kaynaklar ve kültürel miras korunarak, iş birliği geliştirilmelidir. Bu konular da barış ve istikrar platformunu oluşturarak, insanlar arasında karşılıklı anlaşma, iyi niyet ve yakın ilişkileri tesis etmede potansiyel rol oynayabilir. Bunun sonucunda yaşam kalitesi artarken, ekonomik ve sosyal faaliyetler artıp beraberinde istihdam da artacaktır.

KEİ üye ülkelerin birçoğunda en önemli problem, fakirlik ve yoksulluktur. Bazı bölgelerde insanlar, büyük rezervli, zengin doğal kaynaklara sahip iken, zor şartlar içerisinde de yaşamaktadır. Yoksulluğun azaltılmasına yönelik etkin bir stratejinin geliştirilmesine ve sürdürülebilir ekonomik büyüme ve istikrarlı bir ortamın oluşması için iş birliğine de dünden daha fazla bugün ihtiyaç vardır.

Karadeniz çevresindeki ülkeler, güçlü bir birlik oluşturmak amacıyla bu kuruluşu kurdular. Bu birliktelikte olumlu gelişmeler olmasına rağmen, KEİ ülkelerinin sahip oldukları potansiyelleri tam olarak bölgelere yansıtılamamıştır. Yeni bir anlayış dinamizmiyle, bu birliktelikte büyük fırsatlar ortaya konabilir.

Son yıllarda bölgesel ve küresel gelişmeler, küresel aktörler, bu bölgede nüfuz mücadelesi başlatmışlardır. Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak savaşında Trabzon Limanı’nı istemesi ve Bulgaristan ve Romanya’nın üs kurma faaliyetleri gibi bölgelerdeki son gelişmeler, ülkemiz için yeni fırsatlar getirebileceği gibi, yeni risk alanlarını da beraberinde oluşturabilir.

Tarihi ve coğrafi sorumluluğumuz olarak ülkemiz aktif, etkin, belirleyici, öncelik alan politikalar ve projeler ortaya -bu bölgede- mutlaka koymalıdır.

Karadeniz bölgesinde önümüzdeki dönemde yeniden yapılanmalar oluşacağı görüldüğüne göre, bu süreçte lider bir ülkeye ihtiyaç vardır. Bu ülke, KEİ’nin kuruluşuna aktif katılan ve bu örgütün kurulmasını ve yaşamasını sağlayan Türkiye olmalıdır.

KEİ kurulduğu günden beri, Karadeniz’in her yanı, Kafkasya ve Avrupa arasında petrol ve enerji hatları açısından stratejik koridor olmasına rağmen, petrol harici ticareti üye ülkeler arasında yeterince geliştirememiştir. Bu Karadeniz koridoru, tarihi ipek yolunun geçtiği yerdir. Geçmiş tarihte büyük olaylara ve ekonomik faaliyetlere şahit olan bu yol, tekrar faaliyete geçmeli ve beraberinde de istikrarı getirmelidir.

Bu noktada,     KEİ büyüyerek, ticareti kolaylaştırıcı, arttırıcı mekanizmalar geliştirilmelidir. KEİ bölgesinde ekonomik iş birliği ve ticaret hacminin yeterince gelişmesini engelleyen Güney Osetya, Abhazya, Yukarı Karabağ sorunları mutlaka ama mutlaka çözümlenmelidir. 21’inci yüzyılda, Avrupa’nın ortasında, Balkanlarda yaşanan, insanların acımasızca birbirine saldırıp katliam yapmaları bu bölgelere değerli arkadaşlar, unutulmamalı ve beraberinde de önlenmelidir.

Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatında donmuş, çözüm bekleyen sorunların çözümünde, AGİT gibi, bölgede, aktif rol oynayabilir. Bu kuruluşlarla yakın iş birliği içerisinde olunmalıdır. Balkanlarda, Kafkasya’da hâlâ çözülmeyen, üzerinde durulması gereken birçok sorun olduğu da unutulmamalıdır.

Karadeniz Bölgesi öyle ya da böyle küresel ekonomiyle bütünleşmiş olacaktır. Avrasya’nın bir ucunda Avrupa Birliği ülkeleri, diğer ucunda ise büyümenin lokomotifi olan Çin vardır. Türkiye ve Karadeniz bölgesi bu gelişmelerin de tam ortasında bulunmaktadır. Kafkaslar, Balkanlar, Rusya ve Türkiye dörtgeninin ortasındaki Karadeniz havzasında etkin olan güç Avrasya’nın ve hatta Ortadoğu’nun kontrolünde büyük bir ivme kazanacaktır. Enerji kartını iyi kullanan bir Türkiye’nin açılımı bölgeye denge, istikrar ve beraberinde de güç getirebilir.

KEİ, Arnavutluk’tan, Sibirya’dan, Ukrayna ve Rusya’ya kadar uzanan 370 milyon insanı içerisine alıyor. Güneydoğu Avrupa, Balkanlar ve Kafkasya ülkelerini kapsayan geniş bir coğrafyada Türkiye’nin önceliğinde kurulmuş bir iş birliği örgütüdür. Ancak Türkiye’de bu örgüt hiç ama hiç doğru dürüst tanınmıyor. Medya kuruluşları, bu teşkilatın çalışmalarını kamuoyuna ciddi bir şekilde duyurmuyorlar. Türk kamuoyunun ilgisini, KEİ üzerine mutlaka çekmeliyiz. Bu örgüt tarafından dünyaya barış mesajları, birlik mesajları anlatılabilecek iken, biz bunu hiç kullanamamışız. Bu konularda Hükûmetimize de çok önemli görevler düşmektedir.

Halbuki, KEİ, Türklerin yaptığı, dünyaya büyük Atatürk’ün söylemi olan ”yurtta sulh, cihanda sulh” sözünü anlatabileceği de beraberinde tek kuruluştur. Bu kuruluş vasıtasıyla, Türkiye’den bütün dünyaya barış, demokrasi, dayanışma mesajları da yansıtılabilir.

Türkiye, coğrafi konumu, tarihî gerçekleriyle Balkanların, Orta Doğu’nun, Kafkasların en güçlü ve belirleyici rolü olabilecek tek ülkesidir. Buradaki pozitif enerji, dünya kamuoyuna barış mesajları verirken, bölgenin mevcut potansiyelinden dolayı, iş birliği ve ekonomik gelişmeleri de beraberinde getirecektir.

KEİ’nin kurulduğu yıllar Sovyetler Birliği’nin dağılma yıllarında olmuştur. Türkiye tarafından ortaya atılan bu kuruluş fikri, dönemin istikrarsızlığı ve belirsizlikleri karşısında yapıcı, toplayıcı ve gerçekçi bir adım olarak ortaya çıkmıştır. Bu örgüt vasıtasıyla Türkiye tarafından stratejik boşluk doldurulmaya çalışılmıştır.

Bu örgüt, birbirleriyle anlaşmazlık içinde bulunan, hatta, aralarında diplomatik ilişki bile bulunmayan birçok ülkeyi birlikte yaşamaya ve beraber çalışmaya alıştıran bir iş birliği platformu oluşturmuştur. Birbirlerini tehdit eden birçok ülke aynı masa etrafında beraber oturmuşlar ve birçok konuyu da bu örgüt vasıtasıyla görüşmüşlerdir. Karadeniz bölgesinin KEİ sayesinde daha güvenli hâle gelmesi sağlanmaya çalışılmıştır.

KEİ, Avrupa Birliği gibi ekonomik ve NATO gibi askerî entegrasyona geçme başarısına ulaşamamıştır. Ancak, bu örgütler ile kendi üyeleri arasında karşılıklı ilişkilerin gelişmesinde rol oynamaya çalışmıştır. Ancak bölgede donmuş, yıllardan beri çözüm bekleyen problemler de vardır. Bu anlaşmazlıklar sıcak çatışmalara her zaman zemin hazırlayabilir. Burada, Türkiye ve Rusya Federasyonu’na çok büyük görevler düşüyor. Hâlen kendisi de yapısal dönüşüm problemleri içinde bulunan Rusya, sadece Karadeniz Bölgesi’nde değil, bizzat Avrupa Kıtası’nda da Türkiye’yle beraber birçok alanda iş birliği içerisinde olabilir.

Zaman içerisinde Avrupa’dan dışlanan Türkiye, geleceğe dönük alternatiflerini Avrasya bölgesinde aramak mecburiyetinde kalabilir. O zamanın gelmesini beklemeden hazırlıklı olunmalıdır. Bu yönüyle Avrasya, Türkiye’nin kaderidir.

Avrupa’nın sömürgeleştirme projesi, Amerika’nın savaşa yönelen saldırgan Büyük Orta Doğu Planlarıyla fazlasıyla zemin kaybeden Türkiye’nin artık daha kararlı bir şekilde Avrasya Kıtası’na yönelmesinin zamanı da gelmiştir. Gelecekte Türkiye’nin adı Avrupa ve Amerika’dan daha çok Avrasya’yla anılacağı için, Türkiye-Orta Asya-Avrasya denklemine mutlaka hazır olunmalıdır.

Türkiye, 21’inci yüzyılda, son zamanlarda, Avrasya politikasını önemsemeyen bir dış politika uygulaması içerisindedir. Türk dünyası, Orta Asya boyutu olan dış politikamız, ülkemizi, Avrupa, AB ve ABD nezdinde farklı bir yöne taşır. Türkiye’yi Avrasya Bölgesinde güçlü kılar. Bu durum, ülke güvenliğini geliştirip millî çıkarlarımızı korumamızı ve denge ülke konumuna gelmemizi de sağlamış olacaktır.

KEİ gibi örgütler Türkiye’nin Avrasya bölgesinde etkisini artırmak üzere kurulmuş olan kuruluşlardır. Son yıllarda ülkemiz önce Avrupa’nın, sonra ABD’nin etkisiyle ekonomik kontrol altına alınıyor. Bu durum Türk ekonomisini IMF ve Dünya Bankasına mahkûm ederek Türkiye’nin Karadeniz ve Orta Doğu, Orta Asya çıkarlarına yönelik bölgesel bir ekonomik yapıya gitmesine izin vermiyor.

Bu durum mutlaka aşılmalıdır. Batılı ülkeler Türkiye’yi bu bölgelerde kontrol altında tutmak istiyor. Bu açıdan özellikle Türkiye’nin Avrupa Birliği kapısında 1999 Helsinki kazanımlarından geriye düşürülerek bekletilmesi, üye yapılmasa bile Avrupa Birliğine sıkı bağlarla bağımlı hâle getirilmesine yönelik 2004 yılı kararları dikkatle incelenmeli, sermayenin yabancılaşması, tekel niteliğindeki kuruluşların yabancılara satılması herkes tarafından iyice düşünülmeli ve beraberinde değerlendirilmelidir.

Türkiye yeni açılımlar yapmalı, bölge ülkelerinin hepsiyle beraber Avrasya ekonomik topluluğunun temelini atmalıdır. Bu durum Türk dünyasını içine alan Türkiye’yi Avrasya’da çok önemli konuma getirebilir. Güçlü, lider ülke Türkiye bu bölgelerde etkileyici ve belirleyici konumda olunca dengeler de beraberinde değişir. Ancak bu duruma Batılı ülkeler şiddetle karşı çıkabilirler. Dünyanın geleceğinin saklı olduğu bölge, enerji kaynakları, kirlenmeyen toprakları, genç nüfus yapısıyla Türkiye merkezli Avrasya, Orta Asya bölgesindedir. Batılı ülkeler, Türkiye’nin gücünü bildikleri için, terör, ekonomik kriz, komşularla sürtüşme ve ülkemiz içinde yaratılan iç çekişmelerle bizleri meşgul etmektedirler.

Türkiye, günden güne dış borç batağına kasıtlı olarak sürüklenmektedir. Şu anki durum sanki Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarını düşündürmektedir. Türkiye’miz, işte, burada, tekrar düşünmeli ve çıkış yolları bulmalıdır. İşte KEİ örgütüyle bazı konular gündeme getirilebilir.

Günümüz şartlarında dünya artık tek kutupluluktan kurtulup, çok kutuplu bir yapıya giderken, kutuplar arasındaki çekişme mücadelelerinin Türkiye etrafında olduğu da hiçbir zaman unutulmamalıdır.

Avrupalı ve ABD’li emperyalistlerin her türlü oyunlarına karşı, ülkemizin bölgeye alternatif projeleri, dünyaya da beraberinde barışı getirecektir. Bölge ülkeleri, sömürge devletlerin savaş senaryolarından kurtulacaktır. Türkiye, lider ülke konumuna gelir. Ufukta 2023 yazılı da olmalıdır.

Cumhuriyetin 100’üncü yılı, altın çağımızın başlangıcı olmalıdır. 100’üncü yıla şahlanarak, lider ülke konumunda girmek için, millî birlik ve beraberliğimize, ülke bütünlüğümüze sahip çıkarak, bölücü ve fitne unsurların her türlü oyunları bozularak ulaşılacaktır.

Türk milletinin evlatlarına ülküler verilmeli, hedefler gösterilmelidir. Tarihten ders alan, kendisine güvenen bir Türkiye mutlaka ortaya konulmalıdır.

KEİ’nin kuruluşunun 15’inci yıl dönümü 25 Haziran 2007 tarihinde İstanbul’da yapıldı. Bu zirvede yeni ufuklara yelken açmak teması gerçekleştirildi. Bu temayla, KEİ’ye yeni bir yönelim ve canlılık kazandırılmalıdır. Örgüt, proje ve ortak altyapı çalışmalarında daha etkin olmalıdır.

Türkiye, tarihî misyonuyla, bu bölgenin en güçlü ülkesidir. Türk dünyası ve Avrasya’ya karşı tarafsız ve kararsız olamaz. Türk cumhuriyetleri ve bölge ülkeleriyle kurulacak ilişkiler, kendi bölgesinin geleceği için güçlü ve lider ülke olmasını da gerektirmektedir. Türkiye, AB’yle bütünleşmek için harcadığı çabaların çok az bir kısmıyla buralarda çok önemli konumda da olabilir. Eli güçlenen Türkiye bölgenin istikrar unsuru olur, barış da ancak o zaman gelecektir.

Ülkemiz önümüzdeki yıllara lider ülke hedefiyle her yönüyle hazır olmalıdır.

Çıkartmakta olduğumuz bu kanunun ülkemize, milletimize ve bölgeye istikrar, huzur ve güç getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

AK Parti Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç.

Sayın Başkan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum, iyi akşamlar diliyorum.

Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına Dair Protokolün Onaylanmasıyla İlgili Kanun Tasarısı’nı görüşüyoruz.

Benden önce konuşan değerli grup sözcüleri arkadaşlarım Sayın Elekdağ ve Sayın Doğru, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesiyle ilgili ayrıntılı ve çok yararlı bilgiler verdiler. Bu bakımdan, sadece bir beş dakikayla KEİPA’nın bizim için ifade ettiği anlamı söylemek istiyorum.

Bir defa, bu protokol 2003 yılında imzalandı, 2005 yılında Bakanlar Kurulu ve Başbakanlığa sevk edildi ama görüşülmesi ancak bugün oluyor. Gündemin çok arka sıralarındaydı, Danışma Kurulu önerisiyle ön sıraya alındı, bu bakımdan hepinize teşekkür ediyorum. Çünkü, bu protokole imza koyan ülkelerden sekiz tanesi bunu meclislerinde onayladılar, Türkiye’nin imzalaması, Türkiye’nin onaylaması bekleniyordu, bugün bu gereği yerine getiriyoruz, inanıyorum ki, değerli oylarınızla bu protokol, bu anlaşma onaylanmış ve kanunlaşmış olacaktır.

Arkadaşlarım da söylediler, 90’lı yılların başında, önce Karadeniz Ekonomik İşbirliği, bir yıl, iki yıl sonra da bunun Parlamenter Asamblesi kuruldu. Her ikisinde de Türkiye’nin öncülüğü vardır. O günkü Türkiye’yi yönetenler, Türkiye Büyük Millet Meclisi çok faydalı bir işe imza koydu. Çünkü, bugünkü üye sayısı 12’dir; 11’di, 2004 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin dönem başkanlığında, bendenizin başkan olduğu sırada, Antalya’da yaptığımız Genel Kurulda Sırbistan-Karadağ’ın da üyeliğini Genel Kurul kabul etmişti. Bildiğiniz gibi Sırbistan, Karadağ daha sonra referandumla ayrıldılar, şu anda KEİPA’nın üyesi olarak Sırbistan bulunuyor.

Biz, bu Parlamenter Asamblesinin büyük ülkelerinden birisiyiz. Bizim gibi, Rusya, Ukrayna nüfus bakımından büyük sayılabilirler, ama fonksiyon bakımından da etki bakımından da Türkiye hem KEİ’de hem de KEİPA’da önemli, dikkat çekici ülkelerden bir tanesidir.

Bu yıl şubat ayının 26’sında zannediyorum KEİPA’nın kuruluşun on beşinci yılı da kutlanacaktır. Bildiğiniz gibi Genel Sekreterlik İstanbul’dadır, sekreteryası İstanbul’da bulunmaktadır. On iki üye ülkenin delegasyon başkanlarıyla birlikte, Değerli Meclis Başkanımız Sayın Toptan’ın ev sahipliğinde, bildiğim kadarıyla Yunanistan Meclis Başkanı Siufas’ın da iştirakiyle bir kutlama yapılacaktır.

Bundan önceki son Genel Kurul Gürcistan’ın başşehri Tiflis’te yapılmıştı. 9 arkadaşımızla birlikte bu Genel Kurulda Türkiye’yi temsil ettik. Arkadaşlarımızın her biri önemli konuşmalar yaptılar. Sayın Doğru’nun da ifade ettiği gibi, üç komisyonda 3’er arkadaşımız görev almış bulunuyorlar. Şu anda dönem başkanlığı Yunanistan’a geçmiştir. KEİ’nin de geçtiğimiz yıl dönem başkanlığını Türkiye Hükûmeti yapmıştı. Ekim ayında yapılan Genel Kurul ve toplantıyla -Dışişleri Bakanları Toplantısı- liderler zirvesiyle Ukrayna’ya geçmiş bulunuyor.

Değerli arkadaşlarım, biz, KEİPA’nın önemli bir kuruluş olduğuna inanıyoruz. Benden önce, benden sonra ve bizden sonra gelecek olanlar da KEİPA’nın amacına uygun şekilde daha da güçlenerek çalışması için bu gayreti göstereceklerdir.

Biraz önce de konuşuldu, bendeniz katıldığım için biliyorum, bugün 12 üye ülkenin 3 tanesi aynı zamanda Avrupa Birliği üyesi ülkelerdir. Bunlar Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya’dır. Türkiye, müzakere eden ülke konumundadır. Başka üye ülkelerin de Avrupa Birliğiyle ilgili birliktelikleri vardır, en azından ortaklık veya istikrar anlaşmaları imzalamışlardır. Bu sebeple, Avrupa Birliği ile KEİPA arasındaki ilişkiler giderek güçlenmektedir. Yunanistan’da Karadeniz Araştırmaları Merkezi vardır. Bu Merkez, Avrupa Birliği ve KEİPA’nın imkânlarını birlikte değerlendirmek üzere bilimsel çalışmalar yapmaktadır. Bunlardan bir toplantıya da bendeniz Başkan Yardımcısı Sayın Kemalettin Göktaş’la katılmıştım.

Aynı zamanda KEİPA’nın Avrasya ülkeleriyle de yakın iş birliği arzusu bulunmaktadır. Özellikle, Özbekistan, Türkmenistan ve diğer ülkelerle KEİPA’nın olanaklarını bir araya getirme çalışması son yıllarda büyük değer kazanmıştır.

Değerli arkadaşlarım, KEİPA’nın Meclisimizde arkadaşlarımızla temsil edilen gücünü bundan sonra da birlikte yürüteceğimize inanıyorum.

Bu ayrıcalıklar ve bağışıklıklar konusundaki protokolün bugün değerli oylarınızla yasalaşacağına inanıyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti, CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Arınç.

Tümü üzerinde başka söz talebi yok.

Maddelerine geçilmesini…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) - Şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN – O zaman bir sonraki maddede vereyim. Oylamaya geçecektim…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, tümü üzerinde konuşacağım.

BAŞKAN – Efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tümü üzerinde istiyorum. (AK Parti sıralarından “oylamaya geçildi” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Hayır, bir sonraki maddede vereyim size şahsınız adına. Çünkü oylamaya geçtim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, madde üzerinde beş dakika, tümü üzerinde on dakika konuşuluyor.

BAŞKAN – Efendim, söz talebi yoktu, yani bize müracaat etmediniz, onu diyorum ben. Bir sonraki maddede vereyim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, söz istiyorum ben!

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sizin keyfinize göre değil efendim, söz istiyorum ben. (AK Parti sıralarından “bağırma” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Söz talebiniz yok burada.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Kanunun tümü üzerinde konuşma hakkım var. Ne hakla benim konuşma hakkımı vermiyorsun! (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum!

BAŞKAN - Kabul etmeyenler…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum! (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Beyler, burası dağ başı değil! Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi.

BAŞKAN – 1’inci maddeyi okutuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, lütfen oradan kalkın! Böyle bir şey olur mu! Benim söz hakkımı nasıl engellersiniz!

KARADENİZ EKONOMİK İŞBİRLİĞİ PARLAMENTER ASAMBLESİNİN AYRICALIK VE BAĞIŞIKLIKLARINA DAİR PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN

BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 31 Ekim 2003 tarihinde Bakü’de imzalanan “Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi’nin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına Dair Protokol”ün onaylanması uygun bulunmuştur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hangi yetkiyle benim söz hakkımı engelliyorsun Sayın Başkan?

BAŞKAN – Madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi adına Trabzon Milletvekili Sayın Süleyman Yunusoğlu.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben söz istiyorum, söz! Tümü üzerinde söz istiyorum, ne hakla vermiyorsun? (AK Parti sıralarından “otur yerine” sesleri, gürültüler)

Yani, şimdi siz burada çoğunluktasınız diye milletvekilini yok mu sayabilirsiniz? Böyle bir şey en ilkel toplumlarda, en ilkel parlamentolarda… (AK Parti sıralarından “Konuşma!” sesleri)

BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, birkaç saniyenizi rica edeyim…

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın milletvekilleri, ben burada milletvekiliyim, bana söz verilmiyor ve siz alkışlıyorsunuz.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bu ayıp size yeter! Evet, Bülent Arınç çok iyi bakıyorsun!

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Otur yerine!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen burada olsaydın, böyle olsaydı, bu Mecliste kan gövdeyi götürürdü. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım…

KAMER GENÇ (Tunceli) - Ben milletvekiliyim, benim söz hakkımı kullandırmıyorsunuz! Ben söz hakkımı istiyorum.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, söz isteme usulü bellidir, talepler bellidir. Benim önümdeki listede söz talebi yoktur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben daha oylamaya geçmeden söz istedim Sayın Başkan.

BAŞKAN - Ben söyledim ve oylamaya geçtim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, geçmediniz… Oylamaya geçmeden söz istedim.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

BAŞKAN – Eğer ilgili Sayın Milletvekili Sayın Genç şu anda müracaat ederse 1’inci madde üzerinde söz alabilir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, şu Meclisi çok keyfî yönetiyorsunuz.

BAŞKAN – Bağırmakla çağırmakla kimse söz alamaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Meclis Başkanı Köksal Toptan’ı göreve davet ediyorum ve seni bu kürsüye çıkarmamasını diliyorum. Böyle olmaz!

BAŞKAN – Öyle bir üslup yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim söz hakkımı kısıtlayamazsın Sayın Başkan! Ben daha tümü üzerinde söz istedim, bana söz vermek zorundasınız!

BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bana söz vermek zorundasınız!

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Tamam be, otur artık yerine!

KAMER GENÇ (Tunceli) - Bana söz vermek zorundasınız! (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Otur yerine!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen sakin olun.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Otur yerine! Otur yerine!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Oturmuyorum, ne yapacaksın! Gel bakalım buraya! Gel!  Gel bakalım!

BAŞKAN – Sayın Çerçi, lütfen…

Sayın Yunusoğlu, buyurun efendim.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Çık dışarı!

BAŞKAN – Sayın Çerçi, lütfen…

Sayın Yunusoğlu, buyurun efendim.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sen kimsin!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben burada söz istiyorum!

BAŞKAN – Sayın Çerçi, lütfen efendim… Sayın Çerçi, oturunuz efendim.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – O zaman gereğini yapın Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Söz istiyorum ben. Bana söz vermek zorunda. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, buyurun efendim.

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Ama, önce burayı susturalım Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İç Tüzük bana bu hakkı veriyor…

BAŞKAN – Arkadaşlar, Hatibi dinleyelim lütfen.

(Balıkesir Milletvekili Mehmet Cemal Öztaylan, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in yanına gitti)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu kardeşim, ben söz istiyorum…

BAŞKAN - Buyurun Sayın Yunusoğlu.

MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Yeter!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, şimdi ben burada tek kişiyim diye… Böyle bir şey olmaz… Oradan insanlar gelip bana saldırıyorlar, ondan sonra Sayın Başkan… Keyfin yerinde…

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Devamla) – Uygun Bulma Yasa Tasarısı’nı görüştüğümüz bu protokol ile Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin mal varlıklarına bağışıklık tanınması ve KEİPA üyesi devletler parlamento temsilcileri ile KEİPA personelinin görevlerini yerine getirirken ve toplantılara geliş gidişlerinde sahip oldukları ayrıcalık ve bağışıklıklar düzenlenmektedir.

Protokolün 2’nci maddesiyle KEİPA malları ve mal varlığı, 3’üncü maddesiyle KEİPA binası, 4’üncü maddesiyle KEİPA arşivlerinin dokunulmazlığa sahip olduğu düzenlenmektedir.

“Üye Devletlerin Parlamentolarının Temsilcileri” başlıklı üçüncü bölümünde yer alan 5, 6 ve 7’nci maddelerde ise Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinde görev yapan üye devletlerin parlamenterlerinin yararlanacakları bağışıklık ve ayrıcalıklar düzenlenmektedir.

Bilindiği gibi, Anayasa’mızın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10’uncu maddesi “Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı” hükmüne bağlanmaktadır. Ancak, yine Anayasa’mızın “Milletlerarası andlaşmaları uygun bulma” başlıklı 90’ıncı maddesinin son fıkrası “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğunu ve andlaşmaların Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine götürülemeyeceğini” hükme bağlamaktadır. Yani, bizim ülkemizin imzaladığı ve bu yüce Meclisin uygun bulma yasasını görüştüğü bu yasa, özünde bizim Anayasa’mızın ruhuna, felsefesine açıkça aykırıdır.

Bu protokol ile Anayasa’nın “Yasama dokunulmazlığını” düzenleyen 83’üncü maddesinin hükümlerine benzer bir düzenlemeyi biz Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi üyeleri için de getiriyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yasama dokunulmazlığı konusu uzun zamandan beri gündemde olan bir konudur. Türk milletinin temsilcisi milletvekillerimizin kürsüde bu milletin refahı, mutluluğu, geleceği için özgürce konuşmalarını sonuna kadar savunmalıyız. Ancak, otomobilinde uyuşturucu yakalandığı iddia edilen, bu milleti etnik çatışmaların içine çektiği iddia edilen, bu milletin birliğine, bütünlüğüne kurşun sıkanların, hakkında bilet kalpazanlığı yaptığına ilişkin iddialar olanların, görevi kötüye kullanan, görevini ihmal eden, görevde suistimal yapanların bu haktan yararlanmamaları gerektiğini düşünüyorum. Bu adaletsiz, bu haksız düzenlemenin bir an önce ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyorum. Biz, eğer, Anayasa’mızda bu yönde bir değişiklik yaparsak, üyesi olduğumuz uluslararası birlikler ile yapacağımız protokollerde de bu yönde düzenlemeler yapmalıyız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Karadeniz’de istikrarı korumak, barışı teşvik etmek ve ekonomik iş birliğini sağlamak amacıyla kurulmuştur. Ancak, göstergeler, bizim kendi içimizde, Karadeniz Bölgemizde istikrarın sağlanamadığını, ekonominin iyiye gitmediğini göstermektedir.

Ben Karadeniz’in güzide şehirlerinden biri olan Trabzon Milletvekiliyim. Siyasi iktidar döneminde Trabzon’dan ne kadar vergi toplanmış, bu toplanan verginin ne kadarı Trabzon’a harcanmış, bunun tartışılması ve gözler önüne serilmesi gerektiğine de inanıyorum.

Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğünün genel yönetim bütçe uygulama sonuçlarına bakıldığında, 2002 yılında Trabzon’dan toplanan vergi miktarı 191 trilyon 318 milyardır. Bunun karşılığında, devletin 2002 yılında Trabzon’a yaptığı kamu giderlerinin toplamı ise 610 trilyon 210 milyardır. 2007 yılına gelindiğinde ise 585 trilyon 778 milyar vergi toplanırken, bunun karşılığında kamu giderleri toplamı 978 trilyon 62 milyar olmuştur. Yani, 2002-2007 kıyaslamasında 2002’den 2007’ye AKP döneminde Trabzon’dan toplanan vergi 3 kat daha fazla toplanmış iken, bunun karşılığında yapılan kamu harcaması toplamı ancak 1,5 kat artmıştır. Bu tablo siyasi iktidarın Trabzon’a haksızlık yaptığını ortaya koymaktadır. Bir tarafta ekonomi ile ilgili pembe tablolar çizilirken, diğer tarafta Maliye Bakanlığının resmî İnternet sitesinde yer alan rakamlar, maalesef, bunlardır.

BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, konuya dönerseniz iyi olur efendim. Yani, Trabzon’la ilgili yatırımlar değil de KEİPA’yla ilgili…

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Devamla) – Bağlıyorum efendim.

Bu tablonun sonucunda, Karadeniz sürekli göç vermekte, Karadeniz kan kaybetmektedir. Bu süreci tersine çevirmenin yolu, kamu yatırımlarını artırmak ve özel yatırımları teşvik etmektir. Bu konuda yapılan çalışmaların, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Anlaşması hükümlerine göre görüşülmekte olan bu yasanın inşallah Karadeniz’e ve ülkemize faydalar getireceğini temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekilleri, saat 20.00’de çalışma süremiz doluyor. Şu anda sadece dört dakikalık bir süremiz kalmıştır. Dolayısıyla herhangi bir çalışmayı tamamlama imkânımız da yoktur.

Kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Ocak 2008 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; hayırlı akşamlar diliyorum.

 

 

 

Kapanma Saati: 19.58

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.