DÖNEM: 23 CİLT: 12 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 53’üncü
Birleşim 23 Ocak 2008 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II.- GELEN KÂĞITLAR III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Teşvik Kanunu
uygulamalarından kaynaklanan olumsuzluklar ile Bilecik ilinde seramik ve
mermercilik sektöründe yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması 2.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Van Gölü’ndeki kirliliğe ilişkin gündem
dışı konuşması 3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, işçi emeklilerinin
durumuna ilişkin gündem dışı konuşması IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 26 milletvekilinin, uyuşturucuyla mücadelede
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103) 2.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan ve 26 milletvekilinin, üzüm ve bağcılık sektöründe
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/104) V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Temel Ceza
Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ( Temel Ceza Kanunlarına Uyum
Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı) ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/335) (S. Sayısı: 56) 2.- Ses ve Gaz
Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu
(1/437) (S. Sayısı: 54) 3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Konseyi Arasında
Askeri-Bilimsel ve Askeri-Teknik İşbirliği Konusunda Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/294) (S.
Sayısı: 68) 4.- Karadeniz
Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına Dair
Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/291) (S. Sayısı: 77) VI.-
OYLAMALAR 1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Konseyi Arasında
Askeri-Bilimsel ve Askeri-Teknik İşbirliği Konusunda Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Hazine arazileri ve meralardaki kaçak
yapılaşmalara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/1223) 2.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Derince Barajı
ihalesine, Girma Barajı Projesine, Karamuğla Deresi Taşkın ve Rusubat Kontrolü
işine, Fethiye-Eşen
Beldesi Sulama İkmali işine, İlişkin soruları
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/1247, 1298, 1299, 1300) 3.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bazı üst düzey yönetici görevlendirmelerine
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/1280) I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı. Uşak Milletvekili
Mustafa Çetin, Uşak ilinin kara yolu ulaşımı sorunlarına, İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi, EXPO-2015 İzmir Projesi’ne, Kütahya
Milletvekili Hüseyin Tuğcu, aşure gününe, İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman ve 31 milletvekilinin,
Bursa ve çevresinde yaşanacak muhtemel bir deprem felaketine yönelik (10/99), Malatya
Milletvekili Mehmet Şahin ve 26 milletvekilinin, kayısı üretimi ve
pazarlamasında yaşanan sorunların araştırılarak (10/100), İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 22 milletvekilinin, balık çiftliklerinin çevre ve
turizm üzerindeki etkilerinin araştırılarak (10/101), Muğla
Milletvekili Gürol Ergin ve 24 milletvekilinin, zeytincilikte yaşanan
sorunların araştırılarak (10/102), Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Gelen kâğıtlar
listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 97 ve 95 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklileri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 7 ve 8’inci sıralarına alınmasına ve
diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine;
22 Ocak 2008 Salı günü, bir saat sözlü soruların görüşülmesinden sonra gündemin
“Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmının 17, 25, 27 ve 30’uncu sırasında yer alan (10/27), (10/34), (10/37) ve
(10/40) esas no.lu Meclis araştırması önergeleri ile 22/1/2008
tarihli gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan (10/102) esas no.lu, zeytin,
zeytinyağı ve bitkisel yağların üretimi ve ticaretinde yaşanan sorunlarla
ilgili Meclis araştırması önergesinin birleştirilerek görüşülmesine,
önergelerin görüşülmesini müteakiben gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının birinci sırasında yer alan 56 sıra
sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın görüşülmesine ve görüşmelerin
tamamlanmasına kadar Genel Kurulun çalışmalarını sürdürmesine; Genel Kurulun
23/1/2008 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine;
23/1/2008 Çarşamba ve 24/1/2008 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında
çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildi. Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
78 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname ile 190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnameye Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Teklifi’nin (2/23) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi. Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün (6/149), 2’nci sırasında
bulunan Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin
(6/154), 4’üncü sırasında
bulunan Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/169), 7’nci sırasında
bulunan Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın (6/177), 14’üncü sırasında
bulunan Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın
(6/186), 36’ncı sırasında
bulunan Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in (6/245), Esas numaralı
sorularına Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap verdi;
Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın, Karaman Milletvekili Hasan Çalış ve Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman da cevaplara karşı
görüşlerini açıkladılar; 3’üncü sırasında
bulunan Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/163), 8’inci sırasında
bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/180), 13 ve 26’ncı
sırasında bulunan Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in (6/185), (6/234), 19’uncu sırasında
bulunan Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün
(6/195), 24’üncü sırasında
bulunan İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in (6/230), Esas numaralı
sorularına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi;
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz, Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçın, Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve Tunceli Milletvekili Kamer
Genç de cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar; 5’inci sırasında bulunanArdahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün (6/172) esas numaralı sorusuna Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu cevap verdi. Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen; Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman ve 28 milletvekilinin,
zeytin ve zeytinyağı ile diğer bitkisel yağların üretimindeki sorunların
araştırılarak altyapı ve işletmeciliğinin geliştirilmesi için (10/27), Aydın
Milletvekili Ahmet Ertürk ve 20 milletvekilinin,
zeytin ve zeytinyağı üreticilerinin sorunlarının araştırılarak zeytinciliğin
geliştirilmesi için (10/34), Bursa
Milletvekili Ali Koyuncu ve 19 milletvekilinin, zeytin ve zeytinyağı üretimi ve
ticaretinde yaşanan sorunların araştırılarak (10/37), Balıkesir
Milletvekili A. Edip Uğur ve 23 milletvekilinin, bitkisel yağlar, zeytin ve
zeytinyağı sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak (10/40), Muğla
Milletvekili Gürol Ergin ve 24 milletvekilinin, zeytincilikte yaşanan
sorunların araştırılarak (10/102), Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerinin, yapılan ön görüşmelerinden sonra kabul edildiği açıklandı. Kurulacak
komisyonun: 16 üyeden
teşekkül etmesi, Çalışma
süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden başlamak
üzere, üç ay olması, Gerektiğinde
Ankara dışında da çalışması, Kabul edildi. Muğla
Milletvekili Gürol Ergin, Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk’ün
konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla bir konuşma yaptı. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış olan Temel Ceza
Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın (Temel Ceza Kanunlarına Uyum
Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı) (1/335)
(S. Sayısı: 56) görüşmeleri, komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından ertelendi. 23 Ocak 2008
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime
19.41’de son verildi.
No.: 75 II.-
GELEN KÂĞITLAR 23
Ocak 2008 Çarşamba Teklif 1.- Zonguldak
Milletvekili Köksal Toptan’ın; Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Bazı
Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında İçtüzük Teklifi (2/122) (Anayasa
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.1.2007) Meclis
Araştırması Önergeleri 1.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 26 Milletvekilinin, uyuşturucuyla mücadelede
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/103) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/01/2008) 2.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan ve 26 Milletvekilinin, üzüm ve bağcılık sektöründe
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/104) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22/01/2008) 23 Ocak 2008 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.03 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 53’üncü Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim. Gündem dışı ilk söz, Bilecik ilinde seramik ve mermer
üretimine ilişkin sorunlar hakkında söz isteyen, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’e aittir. Sayın Tüzün, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar) III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Teşvik Kanunu
uygulamalarından kaynaklanan olumsuzluklar ile Bilecik ilinde seramik ve
mermercilik sektöründe yaşanan sorunlara ilişkin gündem dışı konuşması YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 5084 sayılı Teşvik Kanunu’nun olumsuzlukları ve Bilecik ilimizde
üretim yapan seramik ve mermer sektörü üreticilerinin sorunları hakkında gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Değerli arkadaşlarım, 29/1/2004
tarihinde, yine Türkiye Büyük Millet Meclisinde Doğu ve Güneydoğu illerimizi
kapsayan, kişi başına millî gelirin 1.500 doların altında olan 36 tane ilimize
sanayi yönünde teşvikin gelebilmesi yönünde bir kanun çıkarttık. Bu, gerçekten
Doğu ve Güneydoğu illerimize yatırım yapmak isteyen sanayicimize kolaylık
açısından büyük avantaj idi. Ancak, yine, bildiğiniz gibi 59’uncu Hükûmet, daha sonra Marmara ve İç Anadolu’da bulunan 13
tane ili daha teşvik kapsamına aldı. Dolayısıyla 36 il sayısı, 49’a çıktı. Hâl
böyle olunca Teşvik Kanunu’nun amacından uzaklaşıldı ve Doğu ve Güneydoğu
illerimize yatırım yapacak olan sanayicimiz özellikle İç Anadolu’da bulanan
Afyon, Uşak, Kütahya, Düzce ve Bolu illerimize yatırım yapmaya başladı. Değerli arkadaşlarım, o zaman da bu
Teşvik Kanunu’nun yanlış olduğunu, Marmara ve İç Anadolu Bölgesi’ndeki illeri
bu kapsamın içerisine aldığımızda Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’ne hiçbir
sanayicinin gitmeyeceğini söyledik ve geldiğimiz noktada, yapmış olduğumuz
araştırmalarda, tespit ettiğimiz sayıları da sizlere aktarmak istiyorum: 2004’ten
bugüne kadar Bingöl ilimizde 5 adet teşvik kapsamı için belge alınmıştır,
Bitlis’te 6, Hakkâri’de 4, Kars’ta 4, Muş’ta 5, Siirt’te 8, Sinop’ta 8 ve
Bayburt’ta 1 adet teşvik kapsamında hizmet yapabilmek için belge alınmıştır. Değerli arkadaşlarım, buradan şuraya da gelmek istiyorum:
Bu Kanun’un yanlış olduğunu, iller arasında, bölgeler arasında rekabetin
olumsuzluğunu gündeme getirmiştik, kaş yaparken göz çıkartacağını söylemiştik
ve geldiğimiz noktada da maalesef böyle oldu. Bakınız, Bilecik ili, seramik ve mermer sektörü konusunda
Türkiye’de ihracat yapan ve seramik konusunda üretimi en fazla elinde
bulunduran ildir. Değerli arkadaşlarım, bu Teşvik Kanunu’nun yanlış
uygulamalarından dolayı, Bilecik ilimizin merkezinde, Bozüyük ilçemizde, Söğüt
ilçemizde 8 tane seramik fabrikası kapanmıştır, 5 bine yakın arkadaşımız işsiz
kalmıştır ve yine işsizlikle birlikte, seramik fabrikalarımızın, bölgede
bulunan, başta nakliye şirketlerine, kooperatiflere, esnafa borcu da
bulunmaktadır. Değerli arkadaşlarım, tabii, bunları söylerken bizim hem
eleştiri hakkımız hem de somut öneri hakkımız söz konusudur. Bizim söylemek
istediğimiz, iller arasında, bölgeler arasında teşvik değil de sektöre yönelik
veyahut istihdama yönelik teşvikin olabilmesi bütün ülkedeki illerimizin bu
yönde üretim yapabilmesi açısından büyük avantaj sağlayacaktır diye
düşünüyorum. Değerli arkadaşlarım, yine bildiğiniz gibi, mermer üretimi
yapan ve Türkiye’de en büyük üretimi elinde bulunduran il Bilecik ilidir.
Bildiğiniz gibi, mermer sanayisi ithalat yapmadan ihracat yapan tek sektördür.
Ancak mermer sektörü… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Tüzün, konuşmanızı
tamamlayınız. Buyurun. YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Evet, ithalat yapmadan ihracat yapan böyle bir sektörün
iyileştirilmesi ve devlet olarak, hükûmet olarak daha
fazla geliştirebilmesi adına hiçbir katkının verilmediğini de söylemem gerekir.
Bilemiyorum bu konuşmama Hükûmet
adına cevap verecek olan bir bakanımız var mı ama, sonuç
itibarıyla, teşvik kapsamına alınan iller bu kapsamdan, bu Kanun’dan memnun
değillerdir; teşvik kapsamının dışında kalan iller, zaten bir mağduriyet sorunu
yaşamışlardır. Dolayısıyla, bu Kanun’un, özellikle bu Parlamento döneminde,
23’üncü Dönemde ve en kısa zamanda sektöre ve istihdama yönelik yeni bir
düzenlemenin yapılması en büyük umudumuz ve hayalimizdir diye düşünüyorum. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, yüce Meclise
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzün.
Gündem dışı ikinci söz, Van Gölü’nün kirlenmesiyle ilgili
olarak söz isteyen Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’na aittir. Buyurun Sayın Türkmenoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)
2.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Van Gölü’ndeki kirliliğe ilişkin gündem
dışı konuşması KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Van Gölü kirliliğiyle ilgili gündem dışı söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyeti saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, dünya
mirası olan, bize Asurlardan, Perslerden, Urartulardan, Selçuklulardan,
Osmanlılardan miras kalan Van Gölü’mün önemli bir
şekilde kirlilikle karşı karşıya kaldığını ifade etmek istiyorum ve Van Gölü’nü
beş dakika içerisinde size anlatmaya çalışacağım. Dünya mirası Van Gölü, özellikle soda anlamında,
Türkiye'nin en büyük gölü olması münasebetiyle, aynı zamanda sodalı göller
içerisinde de dünyanın en büyük gölüdür. Deniz seviyesinden Van Gölü, ülkemizin meselesi olması hasebiyle dünya
meselesidir. Van Gölü tarihtir, Van Gölü doğa güzelliğidir, Van Gölü önemli bir
gölümüzdür. Van Gölü, 371.700 kilometrekare alana sahip, ülkemizin en
büyük gölü olması münasebetiyle, en geniş ekseni Değerli milletvekilleri, Van Gölü araştırılmalıdır. Niçin
araştırılmalıdır? Van Gölü’nün yer altında uranyum yatakları vardır. Değerli milletvekilleri, Van Gölü araştırılmalıdır. Van
Gölü’nün altında petrol yatakları vardır. Van Gölü
araştırılmalıdır. Van Gölü, on yılda bir Van Gölü’nün, bir
rivayete göre, Hazar Denizi’yle birleşmesi söz konusudur. Bunun için Van
Gölü’nü önemsiyoruz. Değerli
milletvekilleri, şu anda dünyada tuzluluk oranı en düşük olan bir göldür. Şairimizin dediği
gibi, yazarımızın dediği gibi, dünyada hiçbir göl, hiçbir deniz, hiçbir akarsu
Van Gölü’nün maviliğinde ve güzelliğinde değildir. Tuzluluk oranı
0,19; soda oranı 09,8’dir. Bu, insan sağlığına zarar vermeyecek kadar güzel
maviliğe sahip bir gölümüzdür. Bu gölümüz ciddi
anlamda katı ve evsel atıklarla karşı karşıyadır. Etrafında bulunmuş olan 1
milyona yakın insan kitlesi, tamamıyla katı atık ve evsel atığın deşarj
edilmeden göle akıtılması sonucu, Van Gölü önümüzdeki yirmi beş yıl içerisinde
yok olup gitme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Değerli
milletvekilleri, koli basili oranı, normal seyirde baktığınızda 100 ile 700
olması gereken bu gölde, en son ölçümlere göre koli basili oranı Van Gölü
sahillerinde 2.100, Tatvan sahillerinde de 4.100 mililitreyi bulmaktadır. Bu da
şu demektir: Yirmi beş yıl sonra bu gölü kimse kurtaramaz değerli hemşehrilerim. Değerli
milletvekilleri, Van Gölü Havzası’yla ilgili geçmiş dönemlerde birçok
araştırmacı arkadaşımız çeşitli araştırmalar yapmışlardır. 1946’da, 1978’de,
1998’de, 1991’li yıllarda Van Gölü’nün kirliliğiyle ilgili birçok araştırma
yapılmış, ama bugüne kadar bir netice alınmamıştır. 58’inci ve 59’uncu Hükûmet dönemlerimizde -hepimizin de bu kürsüden defalarca
ifade ettiği bir şey vardır- cumhuriyet tarihinde yapılmayan, Hükûmetlerimiz döneminde, yapılmıştır ve hayata geçmiştir.
Ben şuna inanıyorum ki: İlgili bakanlıklarımızdan, ilgili müdürlüklerimizden ve
bu konuda ilgili milletvekillerimizden bu gölün kirliliği ve araştırılması
konusunda duyarlılık gösterilecektir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun Sayın
Türkmenoğlu. KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Devamla) - Değerli milletvekilleri, Türkiye’de iç balık
avcılığının dörtte 1’i Van Gölü’nden karşılanmaktadır. Sodalı olup da dünyada
tek canlı yaşayan göl Van Gölü’dür. İnci kefal balığı yılda 10 bin ton avlanıp
tüketilmektedir. Bu da şu demektir: Türkiye’de iç su balığının dörtte 1’i Van
Gölü’nden temin edilmektedir. Bunun için araştırılmalıdır. Ben, yüce
heyetinize ve değerli milletvekillerime bu konunun önemini ifade ediyor, yüce
heyeti saygı ve sevgiyle selamlıyorum. (AK Parti ve DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Gündem dışı
üçüncü söz, işçi emeklilerinin durumu hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’a aittir. Sayın Şandır,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) 3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
işçi emeklilerinin durumuna ilişkin gündem dışı konuşması MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkanım,
4,5 milyon işçi emeklisini ilgilendiren bir konuda, onların sorunlarını yüce
heyetin huzuruna sunmak maksadıyla, söz talebime olumlu cevap verdiğiniz için
size, söz hakkını da bana devreden Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan değerli
arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Değerli
milletvekilleri, gerçekten, ülkemizin birçok önemli gündem maddesi var. Bu
gündem maddeleri üzerinde partiler olarak, gruplar olarak, kişiler olarak
tartışıyoruz, konuşuyoruz, ama inanınız ki toplumun düşük gelirli
katmanlarında, sabit ve az gelirli katmanlarında bir vahamet yaşanıyor. 4,5
milyona ulaşmış işçi emeklilerinin dertleri, zannediyorum, ülkenin tüm
sorunlarından çok daha önemli, özellikle onlar için. Her biriniz için geçerli
olmak kaydıyla, benim seçim bölgem olan Mersin’de neyi anlatırsak anlatalım
karşımıza mutlaka bir işçi emeklisi çıkıyor ve “Açız!” diye bağırıyor. 500-600
milyonluk gelirlerle hayatın ağır yükü altında ezilen bu insanların dertlerine
mutlaka bir çözüm üretmek sorumluluğu hepimizin üzerindedir. Özellikle iktidar
ve muhalefet partileri olarak bu konuda duyarlılığınızı rica ediyorum. Tabii, işçi
emeklilerinin dertlerini onlardan aldığım metinlerle bir araya getirdim ve
Sayın Bakana iletmeye çalıştım. Arzu ederdim ki, bugün burada olsalardı,
gelmeye çalışacaklarını ifade ettiler, ama galiba yetişemeyecekler. Çünkü, işçi emeklileri kendi dertlerini ifadenin ötesinde,
Sayın Bakanın, Hükûmetin bu konuda ürettiği çözümleri
dinlemek istiyorlar. Bakınız, yüzde 2
artı yüzde 2 ile yüzde 4’lük bir gelir artışıyla, emeklilerin üzerine yüklenen,
işte sağlık hizmetlerine katkı payı ödenmesi gibi ve diğer konulardaki yükleri
karşılayabilme şansları yok. Bu insanlar bizim insanlarımız. Dokuz başlık
altında bana iletilen sorunlarını kısa kısa arz etmek
istiyorum. Özellikle işçi
emeklilerinin maaş artışının hesaplanmasında ülkenin kalkınmasında oluşturulan
refah artışından pay ayrılması, zannediyorum yeni tasarıda da eksik bırakılmış,
bunun düzeltilmesini istemektedirler. Bir diğer husus, işçi emeklilerinin aylıklarının haczedilmemesi
meselesi. Daha önceki mevzuatımızda vardı, bu yeni
tasarıda da bunun yer almasını istiyorlar. Bir başka husus,
işçi emeklilerinin çok uzun zamandan bu yana intibakları yapılamıyor.
İntibaklarının yapılmamış olması dolayısıyla işçi emeklileri arasında veya
çalışanlar arasında, memur, Bağ-Kur’lu ve işçi emeklileri arasındaki ücret
makası hızla açılıyor; bu bir adaletsizliktir, bunun düzeltilmesi gerekiyor. Özellikle sağlık
hizmetlerinin sunulmasında işçi emeklilerinden istenen katkı payı bir
adaletsizliktir. İstenen katkı payını işçi emeklilerinin, bu dar gelirli
insanların karşılayabilme imkânı yoktur. Böyle de olunca, birçok işçi emeklisi,
hastalıkları hâlinde hastaneye, doktora bile gitmeye cesaret edemediklerini
çığlık çığlığa ifade ediyorlar. Türkiye Cumhuriyeti devleti büyüktür, Türk
milleti büyüktür. Bir sosyal maliyet olarak, hiç olmazsa insanlarımızın
sağlıklarıyla ilgili konuda gereken fedakârlık gösterilmeli, işçi
emeklilerinden, dul ve yetim, en alt kademeden maaş alan insanlarımızdan,
sağlık hizmetlerinden yararlanmada katkı payı istenilmemelidir. Bu bir karar
meselesidir, bu bir hesap meselesi değil, maliye meselesi değil. Buna, burada,
hep birlikte karar vermemiz gerekir diye düşünüyorum. Bir başka husus,
işçi emeklilerine bağlanan emeklilik maaşlarının çocuklara intikalinde tespit
edilen oranların da yeterli olmadığı yönünde bir talep var. Bunu da Sayın Hükûmetin dikkatine sunuyorum. Bir başka husus,
işçi emeklileri, Bağ-Kur emeklileri ve memur emeklileri tek çatı altında
birleştirilirken, maalesef eşit seviyeye getirilmediler, aynı standarda
ulaştırılmadılar. Dün yaşanan bir haksızlık, bir adaletsizlik, şimdi yeni kanun
ve yeni yapılanmayla, olduğu gibi gelecek zamana taşınıyor. Bu da çok doğru
değil. İnsanlar birlikte yaşıyorlar, bu birlikte yaşamın adaletsizliğine
gerçekten tahammül gücü de kalmamıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Şandır, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun efendim. MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Biri 1 milyarın üzerinde maaş alırken biri 500-600 milyon maaşla
geçinmeyi, çocuklarına bakabilmeyi, onuruyla yaşamayı çok zor şartlarda
başarmaya çalışıyor. Değerli
milletvekilleri, değerli Meclisimiz; bizler bu topluma karşı sorumluyuz.
Öncelikle bu toplumun içerisinde bir kısım insanlar, yani kapı komşularımız
içinde bulundukları durumdan çaresiz, sahipsiz bir duyguya kapılıyorlarsa bu,
ülkemizin geleceği açısından bana göre çok önemli bir tehlikedir. Buna bigâne
kalamayız, kulaklarımızı tıkayamayız. 4,5 milyon işçi emeklisi bu Meclisten bir
çözüm beklemektedir, Hükûmetten çözüm beklemektedir,
hepimizden çözüm beklemektedir. Yine, buna benzer toplumun birtakım kesimleri,
içinde bulundukları sorunun içerisinde çırpınıp duruyorlar. Bizler onları yok
sayamayız. Özellikle işçi emeklileriyle ilgili Meclisimizin, Hükûmetimizin dikkatini çekiyorum. Bu kesime kol, kanat
gerilmesini… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET ŞANDIR
(Devamla) -… bir daha ifade ediyorum, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Şandır. Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum: IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 26
milletvekilinin, uyuşturucuyla mücadelede yaşanan sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/103) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Uyuşturucu ile
mücadele konusunun tüm yönleriyle incelenmesi ve alınması gerekli tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
gereğince ekte yer alan gerekçeye istinaden bir Meclis Araştırması açılmasını
arz ederiz. Saygılarımızla, 1) Hasan Özdemir (Gaziantep)
2) Oktay Vural (İzmir)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
5) Erkan Akçay (Manisa)
6) Akif Akkuş (Mersin)
7) Beytullah Asil (Eskişehir) 8) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri) 9) Recep Taner (Aydın)
10) Osman Durmuş (Kırıkkale)
11) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
12) Münir Kutluata (Sakarya) 13) Kürşat Atılgan (Adana)
14) Rıdvan Yalçın (Ordu)
15) Kamil Erdal Sipahi (İzmir) 16) İsmet Büyükataman (Bursa) 17) Necati Özensoy
(Bursa) 18) Hamza Hamit Homriş
(Bursa) 19) Muharrem Varlı (Adana) 20) Süleyman Latif Yunusoğlu
(Trabzon) 21) Yılmaz Tankut
(Adana) 22) Bekir Aksoy (Ankara) 23) Kemalettin
Nalcı (Tekirdağ) 24) Ahmet Kenan Tanrıkulu
(İzmir) 25) Mehmet Günal
(Antalya) 26) Zeki Ertugay
(Erzurum) 27) D. Ali Torlak (İstanbul) Gerekçe: Akıl ve beden
sağlığının en büyük düşmanı olan uyuşturucular, bağımlılarını aileden,
toplumdan ve çevresinden kopararak, sorumsuz bir hayata mahkûm etmektedir. Bu
sebeple, uyuşturucuların, zincirleme olarak bağımlıya, aile hayatına, iş
hayatına, aile ve ülke ekonomisine telafi edilemez zararları bulunmaktadır. Uyuşturucu
kullanımının en önemli sonuçlarından biri de toplum yapısının temelini teşkil
eden bütün millî ve manevi değerleri yok etmesidir. Uyuşturucu kullanımının
yaygınlaştığı toplumların millî mukavemet ve savunma gücü yok olmakta, her
türlü sömürüye müsait hale gelmektedir. Geçtiğimiz
günlerde Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığını İzleme Merkezi (EMCDDA)
2007 yılına ait 12 nci uyuşturucu raporunu
açıklamıştır. Raporda Türkiye’de okul öğrencilerinin yüzde 10’unun uyuşturucu
kullandığı, bu oranın Belçika, İrlanda, Fransa, İspanya ve İngiltere’deki
öğrencilerde yüzde 30’dan yüzde 44’e kadar ulaştığı değerlendirmesi yer
almaktadır. Bu raporda yer
alan uyuşturucu kullanımına ilişkin oranlar ve uyuşturucu ticaretine ilişkin
bilgiler ülkemizin, ülkemiz insanı ve gençlerinin, millî ve manevi değerlerimizin
ne denli sinsi bir tehdit altına girmiş olduğunu açıkça göstermektedir. Diğer taraftan
uyuşturucu bölücü terör örgütünün en önemli mali kaynağını teşkil etmektedir.
Terörle mücadelede etkinlik, finansman kaynaklarının kesişmesine bağlıdır. Bu
bakımdan uyuşturucu ile mücadele PKK bölücü terör örgütünün mali kaynaklarını
kurutmak bakımından da oldukça etkili olacaktır. Bu tehdidin
önlenmesi Devletimizin asli görevlerindendir. Bu konuda Meclisimizin de önemli
sorumlulukları bulunmaktadır. Yüce Meclisin bu konuyu bütün yönüyle incelemesi
ve alınması gereken tedbirleri tespit ederek, sivil toplum ve devlet
kurumlarının uyuşturucuyla mücadele çabalarının artmasını temin edecek
girişimlerde bulunması, gerekli yasal düzenleme desteğini sağlaması
gerekmektedir. Ülkemizde uyuşturucu bağımlığının boyutları, mücadele yöntem ve
araçlarındaki etkinliğini ortaya konması, mücadeleyi gerçekleştirerek
kurumsallaşma kapasitesinin belirlenmesi, medya ve okullarımızda etkili eğitim
programları oluşturulması, uyuşturucu kullanımını teşvik edenler, bunun
ticaretini yaparak insanlığı zehirleyenlere karşı cezai ve idari bakımdan
alınacak ilave tedbirlerin tespit edilmesi, uluslararası seviyede mücadelede
yürütülmesi gereken politikaların belirlenmesi, uyuşturucunun bölücü örgütler
tarafından kullanılmasının boyutlarının ortaya konması ve bu konuda alınacak
tedbirler için TBMM’de kurulacak bir Meclis araştırması komisyonu önemli
katkılar sağlayacaktır. 2.- Manisa
Milletvekili Ahmet Orhan ve 26 milletvekilinin, üzüm ve bağcılık sektöründe
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/104) 22.01.2008 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Anayasamızın 98., İçtüzüğümüzün
104. ve 105. maddeleri gereğince Bağcılık Sektörünün ve bu konuda
çiftçilerimizin karşılaştığı sorunları ve çözüm önerilerinin bir Araştırma
Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz
ederiz. 1) Ahmet Orhan (Manisa) 2) Oktay Vural (İzmir) 3) Erkan Akçay (Manisa) 4) Mustafa Enöz (Manisa) 5) Kemalettin
Nalcı (Tekirdağ) 6) Mümin İnan (Niğde) 7) Akif Akkuş (Mersin) 8) Recep Taner (Aydın) 9) Hasan Çalış (Karaman) 10) Kamil Erdal Sipahi (İzmir) 11) İsmet Büyükataman (Bursa) 12) Tunca Toskay (Antalya) 13) Mehmet Günal (Antalya) 14) Muharrem Varlı (Adana) 15) Kürşat Atılgan (Adana) 16) Ahmet Bukan (Çankırı) 17) Hamza Hamit Homriş (Bursa) 18) Ümit Şafak (İstanbul) 19) Necati Özensoy (Bursa) 20) Recai Yıldırım (Adana) 21) Ali Uzunırmak (Aydın) 22) Abdülkadir
Akcan (Afyonkarahisar) 23) Metin Çobanoğlu (Kırşehir) 24) Mustafa Kemal Cengiz (Çanakkale) 25) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta) 26) Behiç Çelik (Mersin) 27) Rıdvan Yalçın (Ordu) Gerekçe Ülkemizde Bağcılık ülke ekonomisi ve tarım sektörü içerisinde
önemli bir yere sahiptir. Türkiye dünyanın 4. büyük bağ alanına sahiptir.
Zengin asma gen potansiyeli bulunmaktadır. Dünyadaki 10 binden fazla üzüm
çeşidinin 1.200’den fazlası Türkiye’de yetiştirilmektedir. Bağcılık için
dünyanın en uygun iklim kuşağı üzerinde yer alan ülkemizin sahip olduğu
potansiyel ve kaynakların daha iyi değerlendirilmesi ve bu ilgili oluşan
sektörden geçimini sağlayan yüzbinlerce ailenin gelir
ve refah düzeyini arttırarak, rekabet edebilme ve kaliteli üretim
yapabilmelerine imkân sağlamak amacı ile süratli çalışmamız gerekmektedir. Ege Bölgesi, Bağ
alanı yönünden üçüncü, verim yönünden 1 inci sırada yer almaktadır. Çekirdeksiz
kuru üzüm üretimi bağcılığın temelini oluşturmaktadır. Sektörün en zayıf
yönünü oluşturan, ülke genelinde alan ve çeşit olarak çok küçük parçalara
bölünmüşlük, küçük aile işletmeciliğinin yoğunluğu, mevcut potansiyelin
değerlendirilmesini engellemekte, yeniliklerin ulaştırılmasında,
yaygınlaştırılmasında büyük bir engel oluşturmaktadır. Bağ alanlarının mevcut envanterinin ve potansiyelinin bölgeler ve çeşitler bazında
haritalarının hazırlanmasına temel oluşturabilecek bağ kadastrosunun
yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Ülkenin değişik
bölgelerinin doğal koşulları, iktisadi ve sosyal farklılıkları itibariyle pazar
değeri olabilecek çeşitlerin yetiştirilmesindeki uyumun incelenerek bağcılığın
düzenli bir dağılımını sağlayabilmek ve sevk edebilmek amacıyla çeşitlerin
standart listesinin yeniden belirlenmesi ve iç ve dış pazar araştırmaları ile
bir araya getirilerek üretim planlarının hazırlanması gerekmektedir. Sektörde çok
fazla sayıda olan küçük işletmelerin üretim ve pazarlama kooperatifleri
şeklinde örgütlenmeleri desteklenmelidir. Üzümde iç tüketimin arttırılması
amacıyla reklama önem ve öncelik verilmelidir. Bağcılık sektöründe de AR-Ge çalışmalarına önem verilmeli ve daha fazla kaynak
aktarılmalıdır. Üzümde alternatif
değerlendirme şekillerinin özellikle üzüm suyu üretiminin geliştirilmesi
gerekmektedir. Son yıllarda antioksidant açısından
üzümlerin zengin olması meyve suyu pazarında üzümlerin payını fark edilir
oranlarda arttırmıştır. Bu avantaj iyi değerlendirilmelidir. AB uyum süreci ve
pazar talepleri bakımından üzüm yetiştiriciliğinde yeni teknikler ve uyulacak
farklı standartlar gelecektir. Üzüme gelecek kalite ile birlikte Türk üzümünün
rekabet gücü dış pazarlarda artacaktır. Ülkemizde
açıklanan mazot ve gübre destekleri yetersizdir. Bu verilen desteklerden endişe
ediliyorsa, girdi destekleri de hemen her ülkede hatta gelişmiş ülkelerde bile
verilmeye devam edilmektedir. Fransa’da tarımda kullanılan mazota yüzde 40
destek verilmektedir. Türkiye AB’ye tam üyelik öncesi tarımını güçlendirmek ve
çiftçisini AB üyesi ülkelerin çiftçileriyle rekabet edecek duruma getirmek
zorundadır. Ülkemizde aşırı oranda yükselen maliyetlerle, düşük girdi
maliyetleri ve büyük desteklerle düşen dünya fiyatları karşısında Türk
çiftçisinin ve Türk tarım ürünlerinin rekabeti mümkün değildir. Bu nedenlerle; Türk üzümcülüğü dünya pazarları içinde hak ettiği
yeri alabilmesi için bağcılık konusunda çiftçilerimizin karşılaştığı sorunları
ve çözüm önerileri, sofralık üzüm üretimi ve pazarlaması, mevcut durumu,
sorunları ve çözüm önerileri, fidan üretiminin mevcut durumu, sorunları ve
çözüm önerileri, çekirdeksiz kuru üzüm üretimi mevcut durumu, sorunları ve
çözüm önerileri, organik bağcılığın mevcut durumu sorunları ve çözüm önerileri
ve karşılaşılan bunlar ve benzeri sorunlara karşı alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi ve bir an önce uygulamaya konulması ile karşılaşılacak sorunların
çözümlenmesi konusunda, bir Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm
boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Saygıdeğer
milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda
ve Diğer Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ( Temel
Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı) ve Adalet Komisyonu Raporu (1/335) (S. Sayısı: 56) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Şimdi, yirmi
ikinci bölümde yer alan 650’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 651’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, yirmi ikinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır. Tasarının tümünü
oylamadan önce, oyunun rengini belirtmek üzere Tunceli Milletvekili Sayın Kamer
Genç’in söz talebi vardır, ama Sayın Genç yok. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve
kanunlaşmıştır, ülkemiz ve milletimiz için hayırlar getirmesini diliyorum. Sayın Bakanın
kısa bir teşekkür konuşması olacak Genel Kurulumuza. Buyurun Sayın
Bakan. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
üç haftadır Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşmekte olduğumuz
temel ceza kanunlarına uyum amacıyla hazırlanmış olan kanun tasarısını biraz
önce kıymetli oylarınızla yasalaştırmış olduk. Bu süreçte
gerçekten örnek bir uyum sergileyen tüm siyasi parti gruplarımıza, grup başkan
vekillerimize ve özellikle… İç Tüzük’ün 77’nci maddesi gereği
geneli üstündeki görüşmeler tamamlandıktan sonra doğrudan Genel Kurula inen
altı yüz elli bir maddelik bu kanun tasarısının, bu kanun tasarısı komisyondan
çıktıktan sonra yapılan birtakım değişiklikler nedeniyle yeni önergelerle yeni
duruma uyarlanması konusunda dört siyasi parti grubundan dört tane değerli
hukukçu milletvekili arkadaşımız bir çalışma yaptılar. Bu çalışma
sonucunda hazırlanan değişiklik önergeleri burada siz değerli milletvekili
arkadaşlarımızın da katkılarıyla bu kanun tasarısı içerisinde yerini almış
oldu. Ben, bundan sonra
yapacağımız -ülkemiz için, insanımız için, devletimiz için- kanun tasarılarının
böylesine uyum oluşturmak suretiyle çıkarılmasının bir farklı güzelliği ortaya
getirdiğini görüyorum. O nedenle tüm siyasi parti gruplarımıza ve destek veren tüm
milletvekili arkadaşlarımıza ve özellikle grup başkan vekili arkadaşlarıma
yürekten teşekkür ediyorum. Kanunun hayırlı
olmasını diliyorum, çalışmalarınızda başarılar diliyorum efendim. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. Biz de sizlere emekleriniz
için teşekkür ediyoruz. Sayın
milletvekilleri, 2’nci sırada yer alan, Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar
Hakkında Kanun Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. (x)
56 S. Sayılı Basmayazı 3/1/2008
tarihli 45’inci Birleşim tutanağına eklidir. 2.- Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun
Tasarısı ve İçişleri Komisyonu Raporu (1/437) (S. Sayısı: 54) (x) BAŞKAN -
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon Raporu
54 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bartın Milletvekili Rıza Yalçınkaya, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in söz talepleri vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bartın Milletvekili Sayın Rıza Yalçınkaya’ya aittir. Sayın Yalçınkaya, buyurun efendim. Sayın Yalçınkaya şu anda yok. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir. Sayın Özdemir,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ses ve Gaz
Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Bilindiği gibi,
ses ve gaz fişeği atabilen silahlar, gerek 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve
Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun gerekse 2521 sayılı Avda ve Sporda
Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı
ve Bulundurulmasına Dair Kanun başta olmak üzere, herhangi bir kanun kapsamına
girmemektedir. Konuyu düzenleyen ve kaynağını kanundan alan herhangi bir
mevzuat bulunmadığından, bahse konu silahların imali, ithali, satışı, taşınması
ya da bulundurulması herhangi bir kanuna, özel bir kurula bağlı değildir. Ayrıca, bu
silahlar ülkemizde üretildiği gibi, yurt dışından da genel hükümlere göre ithal
edilmektedir. Bu silahlara
sahip olan kişi sayısındaki artışta, kolayca edinebilmesinin de çok daha büyük
etkisi bulunmaktadır. Oyuncak alır gibi faturayla kolayca alınabilen, ruhsata
tabi olmayan bu silahlar, on sekiz yaşını dolduran herkes tarafından ikametgâh
ve nüfus cüzdanı göstererek her yerden alınabilmektedir. Ayrıca, bu silahların
ve mermilerin fiyatlarının ucuz olması da edinilmesini kolaylaştırmaktadır. Bugün gelirken
gazetelere baktım, burada gördüğünüz gibi, on dört yaşındaki genç bir
evladımız, diğer bir kız çocuğunu okulda nasıl vurduğu, gaz tabancasıyla, ibret
olarak görülmektedir. Bu silahlar, imal
ve ithaliyle ilgili herhangi bir kritere tabi
olmadıklarından, namlularda yapılan küçük bir tadilatla çelik bilye atar hâle
getirilerek gerçek silah hâline dönüştürülmektedir. Son yıllarda ülkemizde
bilye atar hâle getirilen bu silahların, yaralama ve öldürmeyle neticelenen
birçok hadiselerde kullanıldığına ve bu olayların basına yansıdığına dair şahit
olmaktayız. Bu silahlar yapılan tadilatla çelik bilye atar hâle getirilip,
yaralama ve öldürmeyle neticelenen olaylarda kullanıldığında, 6136 sayılı
Kanun’un 13/1 maddesi uyarınca, gerçek silah gibi hapis ve adli para cezasıyla
cezalandırılmaktadır. Hakkında kanuni düzenleme bulunmayan söz konusu bu silahların
gerek görünüşü gerekse kullandıkları fişeğin patlaması sırasında çıkardığı ses
itibarıyla yakından incelenmedikçe gerçek silahlardan ayırt edilmedikleri, kötü
niyetli kişi ve kişilerce çeşitli suçlarda kullanıldıkları, düğün ve spor
müsabakaları sonrası havaya ateş etmede kullanılarak halk üzerinde korku ve
panik yarattığı, bu durumun kamu güvenliğini olumsuz etkilediği, gerçek
silahlar kullanıldığı hâlde güvenlik güçlerine bu silahların teslim edildiği,
yine yakın atışlarda körlük ve sağırlık yapabildiği, yarattığı korku, panikle
kalp krizlerine sebep olduğu, korkutmak amacıyla kurusıkı silahları çeken
kişiye karşı, gerçek silah zannedilip meşru müdafaayla ölüme ve yaralanmalara
neden oldukları göz önüne alındığında bu yasal düzenlemenin önemi daha iyi
anlaşılacaktır. (x)
54 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Ayrıca, kurusıkı
silahların kullanılmasıyla patlayan gazın volümü,
enerji yoğunluğu ve yüksek ısı travmalara neden olmakta, yakın atışlarla
patlayan gaz, mermi ve çekirdek etkisi yapmaktadır. Fişeklerine saçma tanesi,
cam kırıkları, toplu iğne ve metal çivi gibi yabancı cisimler
yerleştirildiğinde, ateşlendiği vakit, gaz basıncı etkisine ilaveten yabancı
cisimlerin yaralayıcı etkisi de meydana gelmektedir. Son yıllarda
bunların gerçek silahlara bire bir benzediklerinden istifade edilerek, gasp,
soygun, hırsızlık, kapkaç, tehdit, adam kaçırma, uçak kaçırma, zorla senet
imzalatma ve benzeri diğer suçlarda kullanıldıkları birer gerçektir. Kurusıkı
silahların ithalinin izne tabi olması için Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından
söz konusu silahların gerek güvenlik ve asayiş yönünden uygunluk yazısı aranan
malzemeler kapsamına alınması yönünde girişimlere başlanmış ve söz konusu
tabancaların ithali için izin alınma zorunluluğu getirilmiştir. Kurusıkı silahlarla ilgili yasal boşluklar nedeniyle muhtemel
olayların önlenmesi, kamu güvenliğinin sağlanması, bu silahlarla işlenen
suçların yaptırımsız kalmaması amacıyla kurusıkı ses ve gaz tabancalarının
bulundurulması, taşınması ve ateş edilmesinin önlenmesine yönelik olarak
valiliklerce 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 15’inci maddesine dayanılarak
yasaklamalar getirilmiş, valiliklerin yasal boşluğu gidermeye yönelik bu
tedbirleri dolayısıyla haklarında işlem yapılanlara, yerel mahkemelerce 765
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 526’ncı maddesi uygulanmıştır. Ancak, kurusıkı silahlara ilişkin yasal düzenleme bulunmadığı
gerekçesiyle Yargıtay tarafından yerel mahkemelerin vermiş olduğu bu kararlar
bozulmuştur. Bu durumda, mülki idare amirleri, emniyet teşkilatı mensupları ve
mahkemelerce harcanan zaman ve emek heba olmaktadır. Suç ve suçluların
kanunlarla düzenlenmesi Anayasal bir zorunluluk olduğundan, geç kalınmış
olmakla birlikte, Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun
Tasarısı’nın önereceğim bazı değişikliklerle acilen yasalaşması ve uygulanması
gerektiğini düşünmekteyim. Emniyet Genel
Müdürlüğünce yapılan bir çalışmaya göre, ülkemizde, 2004 yılı itibarıyla resmî
kayıtlara girmiş yaklaşık 356.218 kurusıkı silah bulunduğu, bu silahlarla 2002
yılından 2004 yılının temmuz ayına kadar 11.249 suç işlendiği ve bu silahların
dolaylı olarak karıştığı suç adedinin 4.280 olduğu tespit edilmiştir. Türk insanının
geleneksel olarak silaha düşkün olduğu bilinen bir gerçektir. Silah ruhsatı
almak için psikiyatri servisine başvuranlar arasında yapılan bir araştırmaya
göre ruhsat almak isteyenler arasında yüzde 43,3’lük oranında ilkokul
mezunlarının ilk sırada yer aldığı tespit edilmiştir. Dolayısıyla, kurusıkı
silahlar konusunda yasal boşluğun doldurulmasının yanında ülke içerisinde
asayişin tam olarak temin edilerek insanların kendisini güvende hissetmesi
sağlanmalı ve silahsızlanma yönünde kampanyalar düzenlenmelidir. Ayrıca, her türlü
silahın satış yapılan mağazaların vitrinlerinde sergilenmesinin de yasaklanması
gerektiğini düşünüyorum. Bu kanun tasarısıyla hiç değilse kurusıkı silahlar
için vitrinlerde teşhir yasağı getirilmesini ve bu kanun tasarısının 3’üncü
maddesinin “d” fıkrasına “vitrinlerde teşhiri yasaktır” ibaresinin eklenmesini
öneriyorum. Tasarı
gerekçesinde, ses ve gaz fişeği atabilen silahların ruhsatlı gerçek silahlara
bire bir benzerliklerinden doğan sıkıntılara değinip tasarı metninin 2’nci
maddesinde “…6136 sayılı Kanun hükümlerine tabi silahlardan ayırt edilmesini
sağlayan bir işaret taşıyacak şekilde düzenlenmesi zorunludur.” denilmekte ve
bu husus, 5’inci maddede yönetmeliğe bırakılmaktadır. Şahsi görüşüme göre,
bunun bir yönetmelikle düzenlenmesi, kanun yapma tekniği açısından sakıncalı
görünmektedir. Amerika Birleşik
Devletleri’nde oyuncak silahlar, kurusıkı silahlar gibi gerçek silaha benzeyen
silahlar hakkında kanuni düzenlemeler mevcut olup bunların uzaktan ayırt
edilmesi için namlunun ucuna parlak turuncu vesaire renkte bir tıkaç
getirilmesi şartı konulmuştur. Ben de, bu silahların ruhsata tabi gerçek
silahlardan ilk bakışta ayırt edilmesini sağlayacak işaretin kanun metninde
düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Tasarı metninin
2’nci maddesinde “…6136 sayılı Kanun hükümlerine tabi silahlardan ayırt
edilmesini sağlayan bir işaret taşıyacak şekilde üretilmesi zorunludur.”
kısmına, bu işaretin şekli ve renginin belirtilerek yazılmasını öneriyorum. Söz almış olduğum
kurusıkı silahlar vesilesiyle, polisin sorunları hakkında da değinmek
istiyorum. Suç ve suçluyla mücadele eden emniyet teşkilatı bir yandan
sorunlarla boğuşurken diğer yandan hizmet vermeye çalışmaktadır. AKP Hükûmeti tarafından, polisin özlük hakları konusunda
sıkıntılarının giderileceği söylenmesine karşın, özellikle ücret ve fazla mesai
konularıyla ilgili olarak tatmin edici bir düzenleme yapılmamıştır. Maaş ve
diğer özlük haklarında iyileştirme yapılmaması nedeniyle teşkilatın kalifiye
personeli ayrılmakta ve maalesef başka kurumlara geçmektedir. Türk polisinin
maaşı Avrupalı meslektaşlarıyla mukayese edildiğinde çok düşük kalmakta,
Amerika Birleşik Devletleri polisi 4.200 euro, Alman
polisi 3 bin euro, İngiliz polisi 4.300 euro kazanmaktadır. Fazla çalışma
ücreti emniyet teşkilatında ortalama 180 YTL civarındadır. Devlet memurlarının
kırk saatin üzerinde yapacakları her fazla çalışma saati ücreti bazında
hesaplama yapılarak fazla mesai ücreti tahakkuk ettirilirken, polis
teşkilatında bu ücret ortalama 180 lirayla sınırlı kalmaktadır. Polis ne kadar
fazla çalışırsa çalışsın bu ücret artmamaktadır. 2006 yılında
yargı mensuplarına ve mülki idare sınıfına yapılan iyileştirmeden sonra il
emniyet müdürleri ve ilçe emniyet müdürleri açısından ücret yönünden bir
iyileştirme maalesef olamamış ve benzer görevler yapan diğer kamu
görevlileriyle emniyet müdürü maaşları arasında yaklaşık bin YTL’lik
dengesizlik meydana gelmiş ve halen il emniyet müdürleri 2.425 YTL almaktadır. Öte yandan,
vatandaşımızın can ve mal güvenliği ve devletimizin bekası için, gerektiğinde
hayatı pahasına fedakârca görev yapan emniyet teşkilatı bünyesindeki emniyet
hizmeti sınıfı personelin diğer devlet memurlarıyla karşılaştırılması işin
özüne aykırıdır. Hâlen mevcut uygulamada polisler de diğer memurlar gibi 657
sayılı Devlet Memurları kapsamında görev yapmaktadırlar. Ancak maaş ve özlük
hakları bu Kanun’a göre şekillenir. Çalışma saatleri bu Kanun kapsamından
farklıdır. Normal kamu çalışanları günde sekiz saat mesai yaparken polisin
mesaisi resmî olarak günde on iki saattir. Diğer kamu görevlileri hafta sonu,
dinî ve resmî bayramlarda, yani özel günlerde istirahat ederken, polisimiz
güvenliği sağlamak için fedakârca çalışmaktadır. Dolayısıyla, sosyal hayatları
da sekteye uğramakta, polisimizin psikolojisi bozulmaktadır. En çok intihar
olayı -üzülerek söylüyorum- emniyet teşkilatında yaşanmaktadır. Devletin resmî
üniformasını taşıyan, güvenlik konusunda hiçbir kuşku taşımaması gereken polis,
düşük maaş nedeniyle borç batağına saplanmış, ailesine zorunlu ihtiyaçlarını
gideremez hâle gelmiştir. Bayram ve hafta sonu tatili olmayan polisin, yılda üç
yüz on üç gün ve günde on iki saat çalıştığı düşünüldüğünde üç bin yedi yüz
elli altı saat mesai yaptığı görülmektedir. Diğer kamu görevlileri ise, haftada
iki gün ve diğer tatil günleri dikkate alındığında, yılda iki yüz kırk dokuz
gün çalışmakta ve yıllık çalışma saatinin bin dokuz yüz doksan iki saat olduğu
görülmektedir. Buna göre bir emniyet teşkilatı mensubu, diğer kamu kuruluşu
personelinden bin yedi yüz altmış dört saat daha fazla çalışmakta ve bu rakam
diğer devlet memurlarından yüzde 88 oranında fazla çalıştığını göstermektedir. Polisin aldığı
maaşın büyük bir bölümü tazminatlardan ve fazla mesaiden oluşmaktadır.
Tazminatlar ve fazla mesai ücretleri ise, maalesef emekli maaşına
yansımadığından, emekliye ayrılan personelin maaşı yarı yarıya düşmektedir.
Görevli iken 1.400 YTL alan polis memuru emekli olunca 800 YTL, 1.500 YTL alan başkomiser emekli olunca 800 YTL, 2.425 YTL alan il emniyet
müdürü emekli olunca 1.600 YTL maaş almaktadır. Bugün emniyet teşkilatının
yüzde 25’i borç batağı içerisindedir. Görüldüğü gibi, emniyet teşkilatı
mensuplarının sorunları 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile
çözülememektedir. Emniyet teşkilatı mensuplarının özlük hakları, acilen, polis
personel yasası ile düzenlenmelidir. Ayrıca, çarşı ve mahalle bekçilerinin görev ve yetkileriyle
hizmet koşullarının ve karşılaştıkları risklerin polislerle benzerlik taşıması
nedeniyle yardımcı hizmetler sınıfından çıkarılarak emniyet hizmetleri sınıfına
alınması gerekmektedir. 30/5/2007 tarihinde Türkiye
Büyük Millet Meclisinde kabul edilen, 14/6/2007 tarihinde eski Cumhurbaşkanımız
Sayın Necdet Sezer tarafından iade edilen, çarşı ve mahalle bekçilerinin
yardımcı hizmetler sınıfından çıkarılarak emniyet hizmetleri sınıfına alınması
ve hizmet sınıflarının değiştirilmesinin uygunluk sağlaması amacıyla 3201
sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu’nda değişiklik yapan, düzenleme getiren 5677
sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un yeniden Meclise
getirilmesi gerekmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; uzun müddet emniyet teşkilatında görev yapan bir kamu
görevlisi olarak, bekçilerimizin de polis memurlarımızdan hiçbir farkı
olmadığı, tamamen, silah kullandıkları ve silahlı olaylara katıldıkları
görülmektedir. Bunların yardımcı hizmetler sınıfından çıkarılarak, acilen,
polisler gibi, emniyet teşkilatı mensuplarının düzenlemesine getirilmesinde
yarar vardır. Polisin sorunları
sadece özlük haklarıyla da sınırlı değildir. Polis, tebligat işlemleri, adres
ve kimlik tespiti işlemleri, sosyal ve ekonomik durum araştırması, askerlik,
banka gibi birçok konularda belgelerin takibini yapmaktadır. Yaklaşık altmış
kamu kurum ve kuruluşuna ait belgelerin takibi ve adrese teslimini yapan polis,
zaman, emek, para kaybı yapmakta, suçların önlenmesi ve faillerin yakalanması
gibi asli işlerini yapamaz hâle gelmiştir. 300 bini aşkın özel güvenlik
teşkilatı sektöre girmesine rağmen, üzülerek söylüyorum, halen 20 bin dolayında
polis bina ve kişi korumasında görev yapmaktadır. Amatör maçlardan profesyonel
lig maçlarına kadar tüm maçlarda, ayrıca, havaalanlarının, otoyolların ve
köprülerin korunmasında polis aktif olarak görev yapmaya devam etmektedir. Bu
bağlamda, Avrupa Birliğine dahil ülkelerde polise ait
bina, tesis ve diğer yapıların korunması dahi özel güvenlik birimlerine
bırakılmıştır. Bu ülkelerde maçlarda alınan tedbirler de özel güvenlik
birimleri tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu konunun ciddi adım atılarak
polislerin asli görevleri dışında çalışmalarının önlenmesi, küçümsenmeyecek
ölçüde emek ve bilgi israfını önleyecektir. Emniyet
teşkilatında bütçe imkânlarının azlığı, araç gereç, malzeme, yakıt yetersizliği
de hizmete yansımaktadır. Uzmanlar, polis otolarının normalde üç yılda bir
yenilenmesinin uygun olacağını bildirmektedir, ancak bu mümkün olamamaktadır.
Bilhassa asayiş ve trafik ekiplerinin otoları eskidir ve benzinleri kısıtlı
verilmektedir. Özellikle asayiş, trafik ve polis merkezi ekiplerinin benzinleri
kısıtlanmamalı, otoları mutlaka yeni olmalıdır. Sözlerime son
verirken, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak çıkartılmasında geç kalınmış
olan bu yasa tasarısına olumlu oy vereceğimizi bildiriyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Bartın Milletvekili Sayın Rıza Yalçınkaya,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
MUHAMMET RIZA YALÇINKAYA (Bartın) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; 54 sıra sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun
Tasarısı ile ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Haklarında kanuni
düzenleme bulunmayan ses ve gaz fişeği atabilen silahların imali, satışı,
taşınması ya da bulundurulması ruhsata veya belgeye bağlı olmadığından, bu
silahlar ülkemizde kolayca üretilebilmekte ve yurt dışından da ithal
edilebilmektedir. Kurusıkı olarak tabir edilen bu silahlar ses tabancası olarak
da bilinmektedir. Bugün gerçek silahlardan ayırt edilememekte, kolayca gerçeğe
dönüştürülebilmekte ve suçlarda yaygın olarak kullanılabilmektedir. Kurusıkı
taşıyan insanlar, bu nedenle, gerçek silahlı kişiler tarafından kendini savunma
amacıyla karşılık görebilmekte ve bu durum ölümlere neden olmaktadır. Ayrıca,
kurusıkı silahların namluları çok basit değiştirilebildiğinden, gerçek bir
silah gibi kullanılmaktadırlar. Bu silahlar 6136 sayılı Ateşli Silahlar Kanunu
kapsamında tutulmadığı için ruhsata tabi olmamakta ve böylece bu silahlara olan
talep her geçen gün artmaktadır. Ülkemizde her 100 kişiden 13’ünde ateşli silah
bulunmaktadır. Geleceğimizin teminatı her 10 gençten 1’i delici, kesici alet,
her 20 gençten 1’i ise ateşli silah taşımakta ve çete üyesi olmaya
zorlanmaktadır. Ülkemizde Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre 741.364 adet
ruhsatlı silah bulunmakta, resmî sayıları belli olmamakla birlikte çok sayıda
kurusıkı ve gaz tabancalarının bulunması korkunç bir gerçeklik olarak önümüze
çıkmaktadır. Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre 2007 yılında
kurusıkı silahların doğrudan ve dolaylı olarak kullanıldığı toplam 7.129 olayın
meydana geldiği tespit edilmiş ve Jandarma Genel Komutanlığı tarafından 2.185
adet kurusıkı silah ele geçirilmiş olup, ayrıca güvenlik kuvvetlerimizce de
27.510 ruhsatsız silah ele geçirilmiştir. 2006 yılının ilk dokuz ayında
İstanbul’da, polis bölgesi rakamlarına göre, kurusıkı silahların gerçek
silahlara dönüştürülmesiyle 33 kişinin öldürüldüğü ve 566 gasp olayına
rastlanıldığı belirtilmiştir. Öldürme vasfı olmadığı zannedilen bir aletin 33
can alması, kurusıkı tabancaların ne kadar ciddi boyutlarda olduğunu
göstermektedir. Bu acı senaryolara daha birkaç gün önce de bir yenisi daha
eklendi. İstanbul Dolapdere’de bir ilköğretim okulunda on dört yaşındaki
öğrencinin evinden getirdiği kurusıkı silahla kız arkadaşını vurması, olayın
ürkütücü boyutunu bizlere bir kez daha hatırlatmıştır. Burada asıl sorun ise
yasal mevzuatta kurusıkılara ilişkin bir düzenlemenin olmayışı ve Yargıtay
kararlarında silah niteliğinde bulunmayan kurusıkı tabanca ile gerçekleşen
eylemlerin ceza kanunlarında tanımlanan, içinde silah öğesi bulunan suç tipine
uygun bulunmadığı yönündeki kararlarıdır. Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre ülke genelinde
polis bölgesinde suçların işlenmesinde kullanılan silahlar ile amaçsız silah
kullanılması sonucu ele geçirilen silahlara ilişkin rakamlar şöyledir: 2006
yılında mala ve şahsa karşı toplam 785.510 olay meydana gelmiştir. Bu olaylarda
8.069 kişi ölmüş ve 161.602 kişi yaralanmıştır. Söz konusu olaylarda kullanılan
ve ele geçirilen ruhsatlı silah sayısı 2.659, ruhsatsız silah sayısı ise
19.769’dur. 2006 yılında suçta kullanılan ruhsatsız silah sayısı ruhsatlıların
7 katından fazladır. 2007 yılı Ocak-Nisan ayları arasında kişilere, mal
varlığına, topluma, millete ve devlete karşı toplam 276.572 olay meydana
gelmiştir. Bu olaylarda 3.037 kişi ölmüş ve 54.350 kişi yaralanmıştır. Bu
olaylarda kullanılan ve ele geçirilen ruhsatlı silah sayısı 767, ruhsatsız
silah sayısı ise 5.809’dur. 2007’nin ilk dört ayında suçta kullanılan ruhsatsız
silah sayısı ruhsatlıların 7,5 katından fazladır. İşte bu rakamlar, ülkemizin
karanlık yüzünü ortaya koyan ve ne zaman ne olacağını bilemeyeceğimiz durumu
açıklayan, birçok insanın her an ölebileceğini anlatan rakamlardır. Bu veriler
Türkiye’de ciddi bir silaha sarılma sorunu olduğunu ortaya koymaktadır. “Kurusıkı” olarak tabir edilen ses ve gaz fişeği atabilen
silahlar nitelikleri bakımından 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile
Diğer Aletler Hakkında Kanun ile 2521 sayılı Avda ve Sporda Kullanılan
Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve
Bulundurulmasına Dair Kanun kapsamına girmemektedir. Kurusıkılar hakkında diğer
mevzuat hükümlerinde de herhangi bir düzenleme bulunmaması nedeniyle bunların
imali, satışı, taşınması ya da bulundurulması ruhsata veya belgeye bağlı
değildir. Her yıl yaklaşık 180 bin kişinin kurusıkı silah satın aldığı tahmin
edilmektedir. Türkiye’deki üretimi ve satışı on yıllık bir geçmişe sahip olan
kurusıkı tabancalar bugün yıllık cirosu 10 milyon doları bulan bir sektöre
dönüşmüş durumdadır. On sekiz yaşını dolduran herkes tarafından bir ikametgâh
ve nüfus belgesiyle temin edilebilmesi ve ayrıca 6136 sayılı Ateşli Silahlar
Kanunu kapsamında bulunmadığı için ruhsata tabi olmaması kurusıkı silahlara
olan talebi artıran nedenlerin başında gelmektedir. Ülkemizde
kurusıkı silahların görünüşü, kullandıkları fişeğin çıkardığı ses itibarıyla ve
gerçek silahlara benzerliğiyle kötü niyetli kişi ve kişilerce çeşitli suçlarda
ya da düğün ve spor müsabakaları sonrası havaya ateş etme, yani zevk için
kullanıldıkları, halk üzerinde korku ve panik yaratıldığı, hatta bu
tabancaların namlularının değiştirilmesi sonucu ruhsata tabi gerçek tabanca
vasfına dönüştürüldükleri dikkate alındığında kanuni bir düzenleme yapılması
kaçınılmaz hâle gelmiştir. Kurusıkı silah ve
gaz tabancaları hakkında ülkemizde hiçbir yasal düzenleme mevcut olmadığı gibi,
bu silahlar herkes tarafından kolayca elde edilebilmektedir. Bu nedenlerle,
mevcut boşluğu giderecek kanuni düzenlemenin yapılması zorunlu hâle gelmiştir.
Sonuç itibarıyla, belki korunma, belki hava atmak amacıyla alınan kurusıkı
silahların artık Türkiye’de çok ciddi boyutlara ulaştığı ve kurusıkı silahların
insanı korumadığı, aksine ölümüne yol açtığı bilinmektedir. Ülkemizde suç
istatistiklerine göz attığımızda durumun ne kadar vahim olduğu daha da iyi
anlaşılmaktadır. 2006 verilerine göre 85.964 eve, 68.855 otomobile, 55.967 iş
yerine hırsız girmiş, yaklaşık 40 bin kişi yankesici ve kapkaç kurbanı olmuş,
yaklaşık 9 bin gasp ve yağma vakası emniyet siciline işlenmiştir. Yaklaşık 28
bin zorla tehdit olayı yaşanmış, 20 bin vaka intihar ve intihara teşebbüs
olarak kayıtlara geçmiş, 7.130 yetişkin, 546 da çocuk kaçırılmış, 28 dakikada
bir ruhsatsız silah yakalanmış, yakalanan silah sayısı yaklaşık 14 bin olarak
emniyet kayıtlarına girmiştir. Kısacası, 2006 yılında suç istatistiklerinde
2005 yılı verilerine göre yüzde 65 artış olmuş, her 39 saniyede bir suç
işlenmiştir. Bu olayların bu
kadar hızla artmasındaki en büyük etken, ortada dolaşan ruhsatlı ve ruhsatsız
silahların çokluğudur. Ayrıca artışların nedenlerinde televizyonlarda
yayınlanan ve gençlerimiz üzerinde büyük etkiler yapan, silahlanmayı özendiren
mafya dizilerinin büyük rol oynadığını da hepimiz bilmekteyiz. Peki, bu
artışlarda AKP Hükûmetinin rolü yok mudur? Yoktur
diyemiyoruz, çünkü Makina Kimya Endüstrisi Kurumunun
on ay taksitle silah satış kampanyası Hükûmetin yanlış
bir uygulamasıdır. Bu kurumun silah satma çabası, toplumdaki suç eğilimini ve
korkusunu körükleyen, insanın temel yaşam hakkını tehdit eden ve son derece
kaygı uyandıran bir çabadır. 9 Mayıs 2007 tarihinde İçişleri
Komisyonunda 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında
Kanunda değişiklik yapılmasına ilişkin verilen tekliflerin tümü üzerinde
görüşmeler sürerken bir milletvekilimizin önerisi üzerine, açık alanda düğün,
nişan, sünnet, kına gecesi gibi yerlerde silah taşınmamasına ilişkin düzenleme
“düğünlerde silahı koyacak yer bulamaz” gerekçesiyle maddeden çıkarılmıştır. Maalesef
böyle bir savunmayı anlamak mümkün değildir. Bu anlayış silahtan ayrılamama
alışkanlığıdır. Silahından ayrılamıyorsan bu tür yerlere gitmeyeceksin. Ayrıca
yasaların kişiye özel çıkartılamayacağını da hatırlatmak isterim. Düğünlerde,
kutlamalarda serseri bir kurşunla yaşamını yitirenler oldukça hepimizin yüreği
sızlayacaktır. Mutluluğun, coşkunun silahlarla gösterildiği bu eğlence
alanlarında insan mutluluğu silahla taçlandırılamaz, ancak kanlandırılır.
Sünnet düğününde bir magandanın silahından çıkan kurşunla ölenleri, düğün
izlerken serseri bir kurşuna kurban gidenleri, bir futbol maçının sevincini
ateş ederek kutlamaya çalışırken birdenbire katil olanları duydukça nasıl
yerimizde oturacağız, nasıl uyuyabileceğiz? Tüm bu
yaşananlara son verilebilmesi için önce biz milletvekillerinin gereken özveriyi
en iyi şekilde göstermemiz gerekmektedir. Bakanlar Kurulu toplantısında Millî
Savunma Bakanımızın bakanlara silah hediye etmesi de birçok kesimi derinden
üzmüştür. Konuyu, değerli milletvekili arkadaşım Sayın Nesrin Baytok Hanım da bir soru önergesiyle gündeme getirmiş ve
Sayın Başbakana sorular yöneltmişti. Bu soruları kısaca özetleyecek olursam:
“Tabancaların piyasa değeri nedir?”, “Silahların nereden karşılandığı, bütçeden
mi karşılandığı, bir sponsor tarafından mı
karşılandığı; sponsor tarafından karşılandı ise kimdir bu sponsorlar?”,
“Silahların devlet kayıtlarına geçip geçmediği, silahların geri iade edilip
edilemeyeceği?” soruları idi. Söz konusu soru
önergesi zaten süresi içinde cevaplanmamış ve bu önergeye cevabı Sayın Millî
Savunma Bakanımız vermiştir. Sayın Bakanımız da vereceği cevabı uzun uzun düşünmüş olmalı ki “Anılan soru önergesinde yer alan hususlarla
ilgili olarak Millî Savunma Bakanlığı Genel Sekreterliğince 9 Ağustos 2007
tarihinde bir basın açıklaması yapılmıştır. Bilgilerinize arz ederim.” demekle
yetinilmiştir. İşte, bir
milletvekilimizin toplumu aydınlatmak için, öğrenmek için istediği sorulara
almış olduğu cevap! Neyse… Bizim de onlara cevabımız “Silahlarınızı güle güle kullanın ama lütfen çoluğunuzdan
çocuğunuzdan uzak tutun.” olsun. Ses ve Gaz Fişeği
Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı kurusıkı silahlara ilişkin mevcut
yasal boşluğu doldurması sebebiyle, en azından konunun muhataplarını
oluşturması bakımından son derece önemlidir. Bu kanun tasarısına göre kurusıkı
silahlar artık gerçeğe dönüştürülemeyecek şekilde üretilmek zorundadır. Bu
silahlar yalnızca mermi veya av malzemesi ya da yivsiz tüfek satışı yapmak için
valiliklerce ruhsatlandırılmış yerlerde satılacak. Önemli bir diğer
nokta ise, kurusıkı silahları satan bayiler, üçüncü şahıslara devredenler ve
devralanların bir ay içinde mahallî mülki amire bildirimde bulunmak zorunda
olmasıdır. Kanun tasarısının
önemli bir diğer maddesi, kurusıkı silahların taşınmasının yasaklanmasıdır.
Ayrıca, kasten işlenen bir suç nedeniyle bir yıl ve üzerinde hapis cezası
alanlar ile ateşli silahlarla işlenen suçlardan hükümlü bulunanlara ve on sekiz
yaşın altındaki yurttaşlara da satışı yasaklanmaktadır. Kurusıkı silah
artık bir yerden başka bir yere bir kutu içerisinde, kolayca ulaşılamayacak ve
kullanılamayacak şekilde nakledilebilecek, kişi bu şarta uymazsa kurusıkı silah
taşımak suçu işlemiş olacaktır. Kurusıkı
silahlara ilişkin bu düzenleme son derece önemli ve iyi bir girişim olmakla
beraber, maalesef eksik noktaları da mevcuttur. Başlıca
eleştirilecek konu cezaların caydırıcı olmamasıdır. Taşıma, satış ve nakille
ilgili maddelere aykırı davrananlar yalnızca 500 YTL idari para cezası
alacaklar ve silahlarının mülkiyeti kamuya geçecek. İzinsiz imal edenler ise
ilgili maddelere aykırı davranırlarsa bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yüz
günden beş yüz güne kadar adli para cezasıyla cezalandırılacaklar. Gerçeği söylemek
gerekirse, bu tasarı üzerinde daha farklı birçok düzenleme yapılması
gerekmektedir, fakat şimdilik bu haliyle kanunlaşması da atılmış büyük bir
adımdır. İlerleyen günlerde bu konuyla ilgili tasarılar üzerinde daha güzel iyileştirmeler
yapmalı ve ülkemizi silahsızlandırmaya doğru yönlendirmeliyiz. Şöyle ki:
İleriki çalışmalarımızda kurusıkıların belgelere bağlanması, cezaların
ağırlaştırılması, kullanıcılarından adli sicil kaydı, doktor raporu istenmesi,
ambalajlarına “öldürücü” ibaresinin konulması, silah tanımına kurusıkının da dahil edilmesi, kurusıkı silah satın almaya yönlendirici
kampanyaların, reklamların engellenmesi konularında çalışmalarda, önerilerde
bulunup ayrıca bireysel silahsızlanma konusunda gerekli adımları devreye
sokmalıyız. 6136 sayılı
Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun ile gerekli
değişiklikleri yapmak zorundayız, çünkü silahsızlanma sorunu toplumun tüm
kesimlerince benimsenmedikçe kesin çözüm üretmek oldukça zordur. Silahsızlanma
için yaygın ve yüksek sesli kampanyalar yürütülmelidir. Biz milletvekilleri bu
kampanyalara öncülük etmeliyiz. Hemen silahlarımızı teslim etmeliyiz ve topluma
örnek olmalıyız. (CHP sıralarından alkışlar) Güvenlik görevlileri dışında kimseye taşıma ruhsatı
verilmemesine yönelik uzun dönemli çalışmalar hedeflenmelidir. Ruhsat
işlemlerinin daha katı kurallara bağlanması gerektiğine, ruhsat sürelerinin
kısaltılmasının gerekli olduğuna inanıyoruz. Bireysel silahsızlanma bir hedef
olarak kabul edilerek silahların teslimi, edinilmesinin zorlaştırılması
hususlarında düzenlemelerin yapılması gerektiğine inanıyoruz. Bu kanun
tasarısında yapılmak istenenlerin çok yeterli olmadığının farkındayız. Fakat, Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun
Tasarısı, kurusıkı silahlara ilişkin mevcut yasal boşluğu doldurması sebebiyle
en azından konunun muhataplarının oluşturulması bakımından son derece
önemlidir. Bu nedenle, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu tasarıyı
önemsiyoruz. İlerleyen zamanlarda bu konular üzerinde çalışmalarımızın devam
edeceğini belirterek, tüm milletvekillerimizi tekrar silahlarını bırakmaya
devam ediyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçınkaya. Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar) Sayın Kaplan, buyurun. DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Aslında, Genel Kurulumuz biraz önce farkında olmadan veya
farkında olarak bu konuda bir yasa çıkardı, beş dakika önce. Yani, 54 sıra
sayılı yasadan beş dakika önce uyum yasalarını topluca oyladık ve kabul edildi.
Orada “kurusıkı” tabir edilen ses ve gaz fişeği ya da benzeri atabilen
tabancaların teknik özelliklerinde değişiklik yaparak öldürmeye elverişli silah
haline getirenlerin cezalandırılması yönünde, on beş dakika arayla burada bir
yasa kabul edildi. Şimdi tekrar benzeri hükümleri içeren -özellikle 4’üncü
maddede- yine aynı konuda bir yasa tasarısıyla karşı karşıyayız. Şimdi, burada, arka arkaya gelmesi bir tesadüf tabii. Ancak,
biz, özellikle bazı verilerden yola çıkarak, bu yasa tasarısını grup olarak
destekleyip lehe oy kullanacağımızı ifade ederken bazı eksikliklerini de sayın Genel Kurulun dikkatine sunmak istiyorum. Umuyorum hep
beraber o konuda bir düzenleme yapabiliriz. Şimdi, piyasada -mevcut tasarı metninde de var- 370 bin
civarında kurusıkı ve gaz fişeği atabilen silahın bulunduğu, Türkiye’de
satıldığı ifade ediliyor. 2002 yılından 2004 yılına kadar da
11.249 suç işlendi ve bu suçların detayına bakıldığı zaman 4.283 adedinin bu
benzeri silahlarla işlendiği ortaya çıkarsa, şöyle bir oranlama yaptığımız
zaman, işlenen suçların yarı yarıya kadarının hemen hemen
-yüzde 48 oranında- kurusıkı silahlarla bu nevi gasp, soygun, hırsızlık,
kapkaç, tehdit, zorla senet imzalama, hatta araç kaçırma, uçak kaçırma, benzeri
birçok suçta kullanıldığını görüyoruz. Şüphesiz bu tür silahların korku ve panik yaratan, halk
üzerinde, insan üzerinde hakiki silah etkisi yapan ve gerçekten piyasada Mahmutpaşa’da veya Karaköy’de veya Ankara’daki Necatibey
Caddesi’nde, birçok yerde bu ve benzeri silahların satıldığı yerlere bakıldığı
zaman hakiki silahlardan ayırt edilmesi de mümkün değil. Hakiki silahlarla aşırı
derece benzerliği, aynı şekilde şarjör takılması, ses çıkarması ve bunun
kolaylıkla namlusunun değiştirilerek öldürücü bir silaha dönüştürülmesi ve buna
öngörülen bir cezanın olmaması karşısında, son zamanlarda belli ki bu suçlarda
en yaygın kullanılma nedeni de hiçbir yasa olmaması, bu boşluktan
yararlanılması. Aslında, şöyle baktığımız zaman, bu yasanın görüşülmesi
esnasında kimlerden, hangi komisyonlardan geçmiş? Aslında ilgi komisyonları
itibarıyla önce tali komisyon, Adalet ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına havale edilmiş. Sonradan, alt
komisyonlarda, İçişleri, Millî Savunma, Adalet, Maliye, Sanayi ve Ticaret
Bakanlıkları, ilgileri nedeniyle dâhil olmuşlar. Yani, bu görüşmeler, bu tasarı
görüşmeleri yapılırken sonuçta bunca bakanlık, bunca komisyon, bunca uzmanlık
alanı gelip bunun üzerinde durmuş. Tabii, daha dün Beyoğlu’nda, bir ilköğretim okulunda, bir
erkek öğrencinin sınıf arkadaşı kız öğrenciyi kurusıkıdan bozma bir silahla
yaralaması, vurması nedeniyle bu iki gündür basınımızda da kurusıkı silahlarla
ilgili birçok haber yazılmakta. İlginç şeyler, tespitler var tabii.
Tezgâhlarda, bunları satın almak isteyen bir kişi -yaşı hatta ne olursa olsun-
yirmi beş lirasını çıkardığı zaman bir tabanca sahibi olabilmektedir. Yani
tabancasına göre, Smith Wesson’sa
veya Sig Sauer (Zigzaver)’se veya otomatik
makineliyse fiyatı artıyor. Namlusu kısa veya uzunsa, ona göre 500 liraya kadar
çıkıyor. Polislerin kullandığı silah benzeri bir silah almak isteyenler ise gittiği
zaman 235 YTL’ye polislerin kullandığı 14’lüden bir tane edinebiliyor. Şimdi,
durum böyle olunca ve çok rahatlıkla yüzlerce kurusıkı mermi de paket paket alınabilince, çok rahat bir suç aleti durumuna
geliyor. Eğer, Adli Tıp Kurumunun verilerine baktığımız zaman, son üç yılda,
kurusıkı silahların namlusunun değiştirilmesiyle sadece 35 cinayetin işlendiği
ortaya konursa, bu silahların yine vahim bir şekilde suç aracı olarak
kullanılması, bu yasanın çıkmasının bile gecikmeli olduğunu, geç olduğunu ortaya
koymaktadır. Demin, Sayın Aslanoğlu söze
karışıyordu… Kurusıkı satılan bölgeler ile ilgili bir araştırma yapılmış, bir
veri var. Ne kadar doğru bilmiyoruz ama bu verilere göre Karadeniz Bölgesi’nde
yüzde 23, İç Anadolu Bölgesi’nde yüzde 19, Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde yüzde 18, Ege Bölgesi’nde yüzde 15. Ondan sonraki bölümleri Marmara
ve Trakya takip ediyor. Sormuşlar: “Kurusıkı silahları niye taşıyorsunuz?” Bu veri
de aslında düşündürücü. Deniliyor ki: “Birileri bende silah olduğunu varsın bilsin
diye ben taşıyorum.” Bu rakam yüzde 48’lerde. İkinci
oran, silahları sevdiği için “taşıyorum” diyen bir oran, yüzde 16’larda.
“Karizma olsun” diyen bir grup var, yüzde 15’lerde ve “Düğünlerde, spor sonrası
da maçları kazanınca ateş etmek istiyorum.” diyenlerin oranı da hatırı sayılır.
Ama ilginç olan, en düşündürücü olan kendini korumak için bu silahları
alanların oranının en düşük olması, yüzde 10’larda. Şimdi, böylesi bir durumda bu kadar vahim sonuçları olan bu
kurusıkı silahla ilgili verileri ortaya koyduktan sonra biraz da gerçek hayatla
yüzleşmek gerekiyor. Hatırlarsınız, çok yakın zamanda partimizin genel merkezi
üzerine beline bir kurusıkı silah takıp namlusunu değiştiren zat geldi, bağırıp
birkaç el sıktıktan sonra yakalandı, karakola getirildi ve serbest bırakıldı.
Aynı olaya benzer bir olay iki gün sonra -çok yakın bir tarih sonrası-
İstanbul’da Eminönü ilçe binamızın önünde meydana geldi. Yine kurusıkı silahını
çeken bir kahraman, pencereye, binaya ateş etti. Pencerede, camlarda kurşun delikleri
var. Şimdi, bunu, üyeler, orada sıkarken silahı gördüler, kovaladılar, selameti
karakola sığınmakta buldu bu zat da. Karakoldan adliyeye getirdiler, serbest
bırakıldı. Şimdi, bu, yakın zamanda tanık olduğumuz birkaç olay, sadece bizi
ilgilendiren boyutu. Suçta kullanım, şüphesiz, şiddeti
teşvik. Şiddet toplumunda sadece bu kurusıkı
silahlar veya gaz fişeği atabilen silahların belli bir düzene bağlanmasından
öte, kriminal bir toplum olmaya başladık. Yani nasıl
bir kriminal toplum olmaya başladık? Televizyon
dizilerinden etkilenen ona göre bir silah satın alıyor. Kurtlar Vadisi’ni
seyredenler farklı bir silah alıyor veya son zamanlarda “Pars” diye bir dizi
çıkmış, orada -her nedense, ülkemizde yaşayan farklı etnik kimlik ve dilleri
konuşan insanları aşağılayan birçok böylesi dizide RTÜK son derece cömert-
onlarda, son derece bir silahları teşvik var. Bu silahları teşvik sonucudur,
vatandaş, 25 lirayı cebine koyup doğru soluğu silah satan bir dükkânda alıyor,
parası biraz daha fazlaysa otomatiğini alıyor, biraz daha parası varsa daha
gelişmişini alıyor. Yani 200 tane mermiyi Fenerbahçe - Beşiktaş veya
Galatasaray maçından sonra zafer sarhoşluğuyla sıkabiliyor veya yoldan geçen
birine doğrultup “Çıkar paraları, cüzdanını.” diyebiliyor veya farklı bir suçta
kullanabiliyor. Şimdi, tabii, bu silahların bir de gerçeklerini kullanan,
vatan uğruna son derece kahramanlık eden epey operasyonlar da gündeme geliyor. İlginçtir, bu kurusıkı silahlarla, vatanı koruma adı altında,
devletin güvenlik ihalesinde bir numara kendini hissedip çek senet mafyası veya
diğer benzeri, cinayet işleri, adam kaçırma, zorla senet imzalama işlerine
karışan birçok çete ve bu çetelerin ne yazık ki büyük bir kısmının devlet
güvenlik örgütleri içinde de zamanında görev almış, önemli mevkilerde olan
insanlar olduğunu görüyoruz. Tabii ki bir hukuk devletinde adaletin tecellisi için
öncelikle bu tür çetelerin ve kullandığı silahların ve markalarının çok önemli
olduğunun altını çizmek istiyorum. İnanın, iyi bir araştırma yapılırsa bu
kurusıkı silahlarla ilgili, hangi çetenin hangi silahı kullandığını ve hangi
silahın markasının benzerinin daha çok satıldığını tespit edebilirsiniz. Glock marka mı, hangi çete kullanmış? Hrant
Dink’in cinayetinde kullanılan silah mı, ondan kaç
adet satılmış? Malatya’daki cinayette yakalanan silah mı, araştırın, onun
benzeri kurusıkı gaz fişeklerinden kaç tane satılmış? Trabzon’da rahibe sıkılan
silah mı? Glock’tu o da. Zaten, Glock’lar
da artık resmen Türkiye’de satılmaya başlanacak. Çok ilginç tesadüflerle,
bunlar birbirine bağlı değil. İnanın, Ramazan
Bayramı’nda, Kurban Bayramı’nda bayram günü sokaklarda gezerken beni dehşete
düşüren bir şeyle karşılaşmıştım. Oyuncak plastik silahlar herkesin elinde,
çocuklar çetecilik oynuyorlardı, bayram harçlıklarıyla onu almışlardı. Şimdi, kriminal açıdan çok ciddi bir araştırmanın yapılmasında
büyük yarar var. Bu kullanılan 4.283 adet silah ne tür silahtır? Bunu özellikle
İçişleri Bakanlığının, Emniyetin, Jandarmanın, güvenlik kuvvetlerinin çok iyi
araştırması gerekiyor. Hangi tip silahlar hangi soygunda, hangi gaspta, hangi
hırsızlıkta, hangi suç tipinde, senet-mafya ihalesinde kullanılmış? Bu çok çok önemlidir. Bu silahların özellikleri itibarıyla çok
önemli ipuçlarına varılabilinir. Şimdi, biz bu
çerçevede bu olaya baktığımız zaman bu yasanın aslında bu tür suçlarda yaygın
olarak kullanılan ve hiçbir cezai müeyyidesi olmayan… Sadece bir yanıyla İl
İdaresi Kanunu’yla valilikler veya mülki amirliklerin yasaklama gibi emirleri
olabiliyor: İşte, düğünlerde silah atmayın -kurusıkı da olsa- veya maçlarda,
sporda… Onun müeyyidesi de bir ay hapis cezası biliyorsunuz, emirlere uymama.
Onun da cezası yine paraya çevirdiğimiz zaman çok cüzi bir şey. Peki bu yasada bu İl
İdaresi Kanunu’ndaki müeyyide gibi bir müeyyideyle yasaklama getirdiğimizin
farkında mıyız acaba, diye bütün arkadaşların dikkatini çekmek istiyorum. Şöyle
çekmek istiyorum: Örneğin yasanın 4’üncü maddesini -ceza hükümlerini- bütün
arkadaşlar özellikle okusun. Zaten, bu silahların imali, izne bağlanması,
taşınması yönünde hükümler var, ama diyor ki: Böyle bir silahı taşıyan
yakalanırsa ne olur? 500 Türk lirası para cezası verir. Şimdi, bakın…
Arkasından yine diyor ki: Bunu imal eden birisi olursa ne kadar ceza
vereceksiniz? 5 bin yeni Türk lirasından 20 bin yeni Türk lirasına… Peki,
piyasa değeri ne kadar bu silahların en son biliyor muyuz acaba? En son bu
silahlarla ilgili piyasanın cirosunun 15 milyon dolar olduğunu hepimiz
biliyoruz. Şimdi, 15 milyon
dolar cirosu olan bu kurusıkı atan silah piyasasında üzerinde ruhsatsız bir
tane kurusıkı silah yakalandı diye 500 lira ceza verdiğiniz zaman ve silahına
el koyduğunuz zaman bunun caydırıcılığı nerede kalacak? Şimdi, bakın,
namlusu değiştirilmemiş, öldürmeye elverişli silah değil bu söylediğimiz. Zaten
onunla ilgili yasayı on beş dakika önce hep beraber çıkardık. Ama zaten bu
silahların hepsi hakiki silahlara benzediği için bugün bu tasarı gündeme
gelmiyor mu? Geliyorsa… Adam, insan cebine bir tane böyle 14’lü Browning tabancayı takıp bir caddede gasp yapacak… Hedef…
Üç yerde gasp yaparsa, biner liradan çıkarsa 3 bin lira 3 kişiden, ayrı...
Yakalandı diyelim, polis yakaladı getirdi. Ne olacak? 500 lira ceza verecek. Ne
kadar kârı var? 2.500. Ha, gaspa girer, bu silah da aslında şiddet unsurunu
oluşturur. Bunu bekleyeceğiz yargımız içtihat oluştursun. Ne gerek var?
Caydırıcı bir şekilde, en azından altı aydan bir yıla kadar, bu tür silahları
taşıyanlara bir ceza müeyyidesi artırmakta yarar var. Aslında, bütün grupların
bu konuda, caydırıcılık konusunda hemfikirliği sağlamasında yarar var diye
düşünüyoruz. Yine bir nokta
daha var: İmalatçı. Bir defa, imalatçı orada yüz tane, beş tane silah imal
etmeyecek, binlerce silah imal edecek. Bunlardan yakalandı diyelim iki tanesi,
imal eden firmaya: “Al sana 5 bin lira para cezası.” Kendisi zaten bunun 100
katı, 500 katı para kazanacak. Siz o cezayı verseniz ne olur, vermeseniz ne
olur? 100 liraya satacak, 5 bin lirasını düşün ceza olarak, 95 bini kendisine
kalacak. Yani, bu da caydırıcı değil. Yine, bir nokta daha var: Yönetmeliğe bırakılıyor büyük
ölçüde bu konu. Bence silahların bir yıl sonraya tesliminin bırakılması, bir
yıl daha suç işleyin, buyurun devam edin anlamına gelir. Bu da doğru değil.
Kanımca bu tür silahı barındıranların, yanında taşıyanların bir yıl değil, altı
ay süre tanınarak bu silahları tesliminin sağlanması gerekir. Altı ay yeterli
bir süredir bu konuda. Kanımca bu konuda da biraz düşünmemizde yarar var. Yine, gerekli izin ve yönetmeliklere tabi kılınma olayı da
altı ay olarak yasa tasarısında belirlenmiş. Kanımca bunu da kısaltmakta yarar
var. Üç ay gibi bir süreye indirilirse, üç ay ile altı ay… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. HASİP KAPLAN (Devamla) – En az bu caydırıcılık konusunda,
alın size gidin bir yıl daha suç işleyin, altı aya kadar süre silahları
istediğiniz gibi maçlarda sıkın, istediğiniz gibi düğünlerde sıkın veya
istediğiniz gibi ilkokula getirin arkadaşlarınızı yaralayın iznini de vermemiş
oluruz diye düşünüyoruz. Bu konuda bu yasa tasarısı,
aslında geç kalınmış bir tasarı ama bugün dahi Meclise gelmesinin çok önemli
olduğunu, ancak bu saydığımız nüans noktalarda
hassasiyet gösterip, en azından caydırıcılığın sağlanmasını, para dışında hapse
de bağlanmasında yarar gördüğümüzü ve yönetmeliğin de özellikle İçişleri
Bakanlığı ve ilgili kurumlarca hassas bir şekilde hazırlanması gerektiğini
düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan. AK Parti Grubu adına Eskişehir Milletvekili Emin Nedim Öztürk. Sayın Öztürk, buyurun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında
Kanun Tasarısı hususunda AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Meclisimizin değerli temsilcilerini saygıyla selamlıyorum. Halk arasında kurusıkı olarak bilinen, ses ve gaz fişeği
atabilen silahlar hakkında ilgili kanun tasarımız, öncelikli olarak yaşam
kalitemizi güvenlik bağlamında artırmaya yönelik olarak hazırlanmıştır.
Bilindiği üzere, yivli ve yivsiz ateşli silahlara ilişkin birçok kanun
bulunmakta iken, kurusıkı olarak tabir edilen ve ruhsata tabi olmayan söz
konusu silahlar her yerde ve oldukça uygun fiyatlarda ve en vahim olanı yaş
sınırı olmaksızın yalnızca kimlik fotokopisiyle herkese satılmaktadır. İlgili
silahların orijinallerine oldukça fazla benzemesi, birçok suç unsurunda
kullanılması, durumun vahametini daha da artırmaktadır. Ayrıca, bu silahların
namlularının değiştirilerek gerçek silah hâline getirilmesi de oldukça önemli
bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Kurusıkı olarak ifade edilen, ses ve gaz fişeği atabilen
silahlar, nitelikleri bakımından 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ve
Diğer Aletler Hakkındaki Kanun ile 2521 sayılı Avda ve Sporda Kullanılan
Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve
Bulundurulmasına Dair Kanun kapsamına maalesef girmemektedir. Kurusıkılar
hakkında diğer mevzuat hükümlerinde de herhangi bir düzenleme bulunmaması
nedeniyle, bunların imali, satışı, taşınması ya da bulundurulması ruhsata veya
belgeye bağlı değildir. Ayrıca, bu silahlar, Türkiye’de üretildiği gibi, yurt
dışından da ithal edilmektedir. Her yıl yaklaşık olarak 180 bin kişinin
kurusıkı silah satın aldığı bilinmektedir. Ülkemizde on yıllık bir geçmişi olan
kurusıkılar, bugün yaklaşık olarak 10 milyon doları bulan bir sektör hâline
gelmiştir. İngiltere’de de yaklaşık beş yüz bin kurusıkı silah olduğu
ve bunları talep edenlerin, özellikle küçük suç işlemek amaçlı ya da
işledikleri suçlardan daha az ceza alacaklarını düşünerek bu silahları talep
ettikleri ortaya çıkmaktadır. Fransa’da ve Belçika’da çeşitli düzenlemelere
rastlanmakta ancak kurusıkılar için özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Değerli milletvekilleri, bu yasayla birlikte, kurusıkıların
üretim aşamasında alınacak tedbirlerle namluların değiştirilme imkânı ortadan
kaldırılacak yani ilk tedbir imalat aşamasında olacaktır. Silahlar bugün olduğu
gibi gelişigüzel satılamayacak, yalnızca sınırlı yerlerde bulundurulacak ve
orijinalleriyle ayırt edilmesi için fark edilir bir işaret yerleştirilecektir.
Ayrıca, kurusıkılar, kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla
süreyle hapis cezasına mahkûm olanlar ile ateşli silahla işlenen suçlardan
hükümlü bulunanlara ve on sekiz yaşından küçüklere satılamayacaktır. Bununla
birlikte, artık bu silahlar yalnızca koruma kutusu ile taşınabilecek yani
eskiden olduğu gibi belde çıplak bir şekilde bulundurulamayacaktır. Değerli milletvekilleri, cezalara ilişkin olarak da şu
hususları belirtmek istiyorum: Silahları yetkili mercilerden izin almadan veya
üretim için belirlenmiş esas ve usullere aykırı olarak imal edenler bir yıldan
üç yıla kadar hapis ve yüz günden beş yüz güne kadar adli para cezası ile
cezalandırılacaktır. Bu silahları yönetmelikle belirlenmiş esas ve usullere
aykırı olarak imal edenlere 5 bin yeni Türk lirasından 20 bin yeni Türk
lirasına kadar idari para cezası verilecektir. Bu fiilin tekrarı hâlinde idari
para cezası 2 katına kadar artırılabilecek ve belirlenen yasaklara aykırı
davranışta bulunanlara 500 yeni Türk lirası idari para cezası verilecektir. Ses ve gaz fişeği atan silahların imal, ithal, ihraç,
bulundurma, nakil, satış veya edinilmesine ilişkin usul ve esaslar ile bunlarla
ilgili izin, kayıt ve tescil işlemleri İçişleri Bakanlığı ve Sanayi Ticaret
Bakanlığınca çıkarılacak yönetmeliklerde belirtilecektir. Ayrıca, kanunun çıktığı tarihte kurusıkıları elinde
bulunduranların yaklaşık bir yıl içinde mülki amirliğe bildirimde bulunmaları
hâlinde haklarında cezai işlem yapılmayacaktır. Üretim yapanların ise gerekli
izinleri yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde
almaları zorunluluğu getirilmiştir. Değerli milletvekilleri, bu kanunla birlikte, konuşmamın başında
da belirttiğim gibi, toplumda güvenlik konusu öncelikli amaç olarak karşımıza
çıkmaktadır. Yasayla birçok düzenleme yapılacak ve inanıyorum ki bu
düzenlemeler ile birçok suç unsurunda göreceli bir azalma meydana gelecektir. Ancak, şunu da belirtmeden geçmek istemiyorum: Bu
düzenlemeler yapılmakla beraber tek başına yeterli olmayacaktır. Bu nedenle
konu öncelikle eğitim yoluyla ele alınmalı ve silahsızlanma kavramı huzur ve
güvenlik kavramları ile birlikte düşünülüp, sağlıklı bir bilinç oluşturma yoluna
da gidilmelidir. İlk bakışta korunma amaçlı olarak gözüken kurusıkılar artık
ülkemizde ciddi boyutlara ulaşmış ve korumak ya da korunmaktan ziyade suç ve
ölümlere neden olduğu görülmektedir. Bu nedenle oldukça faydalı olan bu yasal
düzenlemenin hepimize hayırlı olacağını düşünüyor ve inanıyorum ki, yasalaşacak
olan bu kanun tasarısı ilgili konulara büyük ölçüde yarar sağlayacaktır. İlginizden ötürü hepinize teşekkür eder, vereceğiniz
katkının hayırlara vesile olması dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Şahsı adına, Mehmet Erdoğan, Gaziantep
Milletvekili… Yok. Ali Küçükaydın, Adana
Milletvekili. Sayın Küçükaydın, buyurun
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) ALİ KÜÇÜKAYDIN (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 54 sıra sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli milletvekilleri, devletlerin, en eski devletlerin
bile, asli görevi güvenliktir. Dolayısıyla güvenliği tehdit eden birçok
hususlarla da devletin mücadele noktasında tedbir alması gerekir. İşte bugün
burada üzerinde konuştuğumuz konu da bunlardan bir tanesi. Bu silahın, değerli
arkadaşlarımız biraz önce de belirttiler, çok sayıda olduğunu ve ediniminin,
kazanımının da kolay olduğunu hepimiz biliyoruz. Temini kolay, çok sayıda var
ve güvenliği tehdit ediyor bir şekilde, çünkü bu silahları asıl silahlardan,
normal silahlardan ayırt etme zorluğu var, güçlüğü var ve dolayısıyla bu
silahlarla insanlar suç işlerken diğer silahlardan bir fark yok. Yani aynı
şekilde suç işleniyor, gasp yapılabiliyor, soygun yapılabiliyor, tehditler
yapılabiliyor -biraz önce de belirtildi- ölümle neticelenen birtakım suçlarda
da bu silahlar kullanılıyor. Demek ki, bu
silahlar bu şekilde kullanılırken süregelen bir de yasal boşluk var. Yani
doldurulması gereken bir yasal boşluk var. Biraz önce arkadaşlarımız –değişik
arkadaşlarımız- fikirlerini ortaya koyarken bunun yetersizliklerinden bahsettiler,
ama şunu da tespit etmemiz gerekir ki, şu ana kadar bu konuda ciddi bir çalışma
bugüne kadar yapılamamış. Bazı tedbirler alınmış, geçici tedbirler alınmış,
idari bazı tedbirler alınmış ama yasal bir düzenleme yapılamamış. Değerli
dostlarım, değerli milletvekilleri; biraz önce belirtildi, 6136 sayılı Ateşli
Silahlar Kanunu yine avda ve sporda kullanılan silahlarla ilgili kanunlar,
diğer harp silahlarıyla ilgili kanunlar var ama bu bahsettiğimiz konu bu
kapsamda değil. O hâlde yeni bir düzenleme bu konuda mutlaka yapılmalıydı,
bugün de onu yapıyoruz. Şimdi, cezaların
azlığından, şundan bundan bahsedilebilir. Ama alınan bu tedbirlerle, yeni
düzenlemeyle, biz inanıyoruz ki değerli dostlarım, bu silahla işlenen suçlarda
çok ciddi bir azalma olacak. Bir kere bazı
şeyleri düzenliyoruz. Neyi düzenliyoruz? İmal için izin. Yani bu silahların
imali için Sanayi ve Ticaret Bakanlığından izin almak zorunluluğu geliyor, yani
bir imal aşamasında daha bir izin zorunluluğu var. Silahın normal
silaha dönüştürülme yasağı var ve bu yasağa getirilen de çok ciddi ceza var.
Yani namlusunu değiştirerek siz bu silahı artık normal bir silah hâline
getiremeyeceksiniz, yani bir ölüm makinesi hâline getiremeyeceksiniz. Ayırt edici
işaret kullanma mecburiyeti var. Bu da çok ciddi bir şey. Yani,
artık, normal bir silahtan, biz baktığımızda, ilk aşamada, bu silahın farklı
bir silah olduğunu ayırabileceğiz. Çünkü bu da çok ciddi bir sorun. Şimdi, size
-gerçi ben de silahsızlanmadan yana birisiyim, yani silah da taşınmamasından
yanayım ama- birisinin böyle bir gaz silahını, ses silahını çektiğini düşünün,
bunu siz aslından ayıramıyorsanız, o anda siz de kendinizi savunma durumunda
kalıyorsanız, ciddi bir tablo ortaya çıkıyor ve hazin neticeler ortaya
çıkabiliyor. Demek ki ayırt edici vasıf taşıması, yani böyle bir şey taşıması
da çok önemli. İthalatında
birtakım sınırlamalar getiriyorsunuz. İçişleri Bakanlığı ve Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımız bu silahların ithal edilmesinde yeni birtakım sınırlamalar
getiriyor. Yasaklar konusunu
getiriyor. Bu silahın taşınması yasaklanıyor bir kere. Yani kimse bu silahı
taşımayacak. Nakledilmesinde
belirli sınırlamalar getiriyor. Aynen ruhsatlı - bulundurma- bir silahın
nakline nasıl sınırlandırmalar getiriyorsak bunda da o şekilde bir nakle tabi
tutuluyor. On sekiz yaşından
küçükler ve ceza almış, bazı cezaları almış kişilere de bu silahlar
satılamıyor. Demek ki, böyle çok önemli değişiklikler bu kanunla getiriliyor. Tabii, bu
silahların üretiminde de birtakım yasaklamalar getiriliyor. Dolayısıyla, bunlara
çok ciddi cezalar da getiriliyor, azımsanmayacak cezalar getiriliyor. Bu tür
silahları izinsiz ve gerçek silah vasfına dönüştürecek şekilde imal edenler,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası -bu, az bir ceza değil bana göre, ciddi
bir ceza- ve yüz günden beş yüz güne kadar da adli para cezasıyla
cezalandırılıyor. Ayrıca, Silah
Yönetmeliği’ne aykırı imal edenlere, 5 bin yeni Türk lirasından 20 bin yeni
Türk lirasına kadar da para cezası veriliyor ve bu cezalar, bu fiilin
tekrarlanması hâlinde 2 katına artırılabiliyor. Kanuna aykırı bir şekilde, yani
taşıması gerekmeyen bir silahı taşıyan insana da, kişiye de 500 yeni Türk
lirası ceza öngörüyor. Bu para cezasıyla beraber, mülkiyetin kamuya
geçirilmesine karar vermeye de mahallî mülki idare amirliği yetkili hâle
getiriliyor. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, bu yasal
düzenlemenin gecikmeli de olsa bugün burada tahakkuk ediyor olmasını
memleketimiz, milletimiz için çok hayırlı bir iş olarak görüyoruz. Bu duygularla yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Küçükaydın.
Hükûmet adına, İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay. Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Burada, gruplarımız adına yapılan konuşmalarda zaten Ses ve
Gaz Fişeği Atabilen Tabancalar Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde önemli
açıklamalar yapılmış oldu. Ben, bütün gruplarımıza ve milletvekillerimize çok
teşekkür ediyorum, bu önemli tasarıya destekleriniz için. Bütün gruplarımızın
olumlu baktığını burada görmekten büyük memnuniyet duydum. Bu gerçekten büyük
bir yasal boşluğu giderecek. Geç de kalınmadı. Yani, neticede, biz, Hükûmetimiz, 60’ıncı Hükûmet
kurulduğunda hemen hızla Meclisimize sevk ettik ve İçişleri Komisyonumuz da
acele gündemine aldı ve şimdi de Genel Kurulumuzda. Ben, bu konuda söylenenlere ilave olarak belki birkaç
hususu bilgilerinize sunmak istiyorum. Yani, şunu hepimiz biliyoruz, devletin
temel görevi, en önemli görevi güvenliği sağlamaktır. Vatandaşının güvenliğini
sağlayamayan devlet, diğer fonksiyonlarını zaten yerine getirmekte zorlanır.
İlk toplumdan itibaren bütün devletlerin temel görevi olarak, temel fonksiyonları
olarak güvenlik en başta gelmektedir. Tabii, bizim her zaman söylediğimiz, güvenlikte, güvenliği
sağlamada mümkün olabildiğince kişi hak ve özgürlükleri ile kamu güvenliği
dengesinin sağlanması hassas bir noktadır. Yani, güvenlik ve özgürlük
kavramında dengeyi, Hükûmet olarak ve Bakanlık olarak
çok önemli gördüğümüzü, önemle gözettiğimizi, tekrar, burada sizlere ifade
etmek istiyorum. Ve güvenlik alanında, şu anda, çağdaş gelişmelere paralel
olarak, önleyici ve caydırıcı kolluk hizmetini, önleyici ve caydırıcı güvenlik
tedbirlerini çok önemsiyoruz ve Bakanlık olarak, bu boyutta çalışmalarımıza
gerçekten büyük bir ağırlık verdik. Belki günümüz güvenlik anlayışının da en
önemli, tabii, farkı bu. Tabii, meydana gelen suçun araştırılması,
soruşturulması, faillerinin bulunması ve sonra da gerekli müeyyidenin
uygulanması daima önemli, ama daha önemlisi ve daha az masraflısı, daha az
bedeli olanı, suç işlenmeden tedbiri almak ve o suçu önlemek, yani, caydırmak.
Bu konuda son zamanlarda önemli çalışmalar yaptık. Bu vesileyle, birkaç hususu
burada arz etmek istiyorum. Bunlardan birisi, bildiğiniz gibi, özellikle “şehir
suçları” diye andığımız gasp, hırsızlık, oto hırsızlığı gibi suçlarda giderek
ciddi bir düşme ivmesi var. Bu, alınan tedbirlerle ilgilidir. Bu tedbirler hep
önleyici tedbirlerdir. Başlıca tedbirler olarak da güven timleri ve yıldırım
ekipleri uygulaması özellikle büyük şehirlerimizde başlatılmıştır, giderek
artırılmaktadır. Gece devriyeleri artırılmıştır ve daha artırılacaktır. Bütün
sokaklarımızda gece güvenlik birimlerimizin, polisimizin varlığı
hissedilecektir. Ama, bir boyutunu daha sadece Meclisimizi bilgilendirmek için ifade
ediyorum: Yani, Türkiye’de, değerli arkadaşlar, bütün suç türleri çete
oluşumlarıyla irtibatlı hâle gelmiş. Çetelere daha fazla ulaştıkça ilgili suç
türlerinde de düşmeler oluyor. Kapkaçtaki düşmenin önemli sebeplerinden birisi
de budur. Sırf kapkaç suçu için, kapkaç için oluşturulmuş çeteler vardı ve
bunlardan birçoğu çökertildi. Küçük çocukları organize ediyorlar, getiriyorlar,
bunlara kapkaç yaptırıyorlar. Buna benzer, her alanda çeteler oluşmuş ve işte
bizde Hükûmet olarak, Bakanlık olarak bunların bir bir üzerine gidiyoruz ve suçların azalmasında bunun önemli
bir faktör olduğunu, burada, ileri bir ifadeyle sizlere sunmak istiyorum. Ayrıca, bu dönemde aldığımız tedbirlerden birisi “Güvenli
Okul Güvenli Eğitim Projesi” çerçevesindeki tedbirlerdir. Bu da tamamen
önleyicidir. Biliyorsunuz, eğitim öğretim yılı başlarken, eylül ayında bunu
ilan ettik. Millî Eğitim Bakanımızla bu protokolü imzaladık ve vatandaşlarımıza
da duyurduk, desteklerini istedik. Ve şunu açıkça ifade ettik: Servislerde,
okul çevrelerinde veya okul içinde gençlerimizi, çocuklarımızı etkileyecek,
olumsuza yöneltecek hiçbir davranışa meydan verilmeyecektir, bunun için bütün
tedbirler alınmıştır, bu tedbirleri aldık. Buralarda sivil unsurları fazlaca
kullandığımızı da açıkça ifade ettik. Ve bugün okul çevreleri daha güvenli, sömestir başından beri de Türkiye geneli, okullarımız daha
güvenli. Şimdi, sömestir döneminde uygulamamızı
gözden geçireceğiz, aksayan bir şeyler varsa onları da telafi edeceğiz. Bunu da
çok önemsiyoruz, çünkü bu, okul güvenliği 15 milyon gencimizi ve çocuğumuzu
ilgilendiriyor, ilk ve ortaöğretime giden 15 milyon gencimizi ve çocuğumuzu. Bunun yanında,
bütün büyük kentlerimizden başlayarak, önce vilayetlerimizi ve büyük
ilçelerimizi MOBESE sistemine kavuşturma çalışması içindeyiz. Hükûmet olarak bunu önemsiyoruz, Başbakanımızın bu yönde
özel talimatı var ve 2008 yılı sonunda bütün illerimizde MOBESE sistemi
kurulmuş olacak; bunu da sizlere bir bilgi olarak ve taahhüt olarak burada
ifade ediyorum. Şehirlerimizin güvenliğinde ve caydırıcılıkta MOBESE çok etkili
oldu, şu ana kadar, çalışan şehirlerimizde çok faydalanıyoruz başta İstanbul
olmak üzere. Ve bu konuda hem il özel idarelerimiz hem belediyelerimiz de katkı
verecek, biz merkezî bütçeden katkı vereceğiz, hızlı şekilde bunu yürütmeyi
planlıyoruz. Trafik konusunda gine önleyici çok tedbir aldık değerli milletvekillerimiz.
Şunu mukayese olarak ifade edeyim: Son Kurban Bayramı’nda, beş günlük tatilde
trafikte meydana gelen kaza sayısı ve kaybettiğimiz insan sayısı daha düşüktü,
geçen yılların bayramlarına mukayese ile. Aldığımız tedbirler etkisini
gösterdi, şu anda oldukça olumlu bir trend izliyoruz,
kaza sayısı ve ölü sayısı düşüyor ve biz bu denetimlerimizi artırıyoruz.
Trafikte artık, sadece, “şurada radar var” diye, işaret koyarak denetim
yapılmıyor ve yapılmayacak. Bunu tekrar ifade ediyorum: Bütün yollarda -şehir
içi ve şehir dışı- hareket hâlinde araçlarımızla, dijital kamerayla, radar ve
trafik denetimimiz yapılacak ve yapılıyor. Dijital kamera sayımızı da
artırıyoruz. Bütün sürücülerimiz şunu bilsin: Ülkemizin her tarafında
sürücülerimiz denetleniyor ve trafik kurallarına uyulmasını biz çok
önemsiyoruz. Bunu açıkça ilan ediyoruz. Bu caydırıcı olmuştur ve biz bu
tedbirlerimizi uygulamaya devam edeceğiz. Bu tasarıyla
ilgili şunu ifade edeyim: İşte, caydırıcı ve önleyici güvenlik tedbirleri
içinde huzurunuza getirdiğimiz bugünkü tasarımız gerçekten çok önemli. Son
günlerde, sadece son günlerde basında yer alan haberleri eğer değerlendirirsek
bunun önemi zaten ortaya çıkıyor. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ses ve/veya gaz fişeği atabilen “kurusıkı” diye tabir
edilen, âdeta, her yerde serbestçe satılan, satımı ve alımı hiçbir kurala bağlı
olmayan, fiyatı oldukça ucuz olan, herkesin alabildiği ve kullanabildiği bu
kurusıkı silahlarla, tabancalarla ilgili, ilk defa bir yasal düzenleme
yapıyoruz ülkemizde. Farklı ülkeler, değişik zamanlarda bu düzenlemeyi
yapmışlar, fark etmişler. Biz şimdi bunu, ilk defa, böyle bir yasayla
düzenlemeye kavuşturuyoruz. Burada ben tekrar etmiyorum, arkadaşlarımız,
gruplarımız adına konuşan değerli milletvekillerimiz bu yasa neyi getiriyor
ifade ettiler, ama, şunu ifade etmek istiyorum:
Uygulamada, sanıldığının ötesinde suç unsuru olarak kullanılıyor. Her tür, her
amaçlı kullanımı var. Korkutma amaçlı kullanımı var. Bazı türleri, zaten gerçek
silaha dönüştürülebiliyor ve bunlar tabii, gerçek silah anlamında suç unsuru
olarak kullanılabiliyor. Düğünlerde vesaire, zaten, yine toplum huzurunu bozan
kullanımlarını biliyoruz. Dolayısıyla, bunların, gerçek silahlardan âdeta fark
edilmeyecek şekilde üretimleri olan bu silahların biz aynen diğer silahlar gibi
satılmasını, alınmasını, üretilmesini, kullanılmasını bu kanunla kurallara
bağlıyoruz. Bilindiği gibi “kurusıkı” tabir edilen, ses veya gaz fişeği
atabilen silahlar nitelikleri bakımından 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve
Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a tabi değil. Yani, normal ateşli
silahlar veya ruhsatlı silahları düzenleyen kanun bu. Bir de, Avda ve
Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı,
Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanun var, yine silahlarla ilgili 2521 sayılı Kanun.
Bu silahlar ona da tabi değil. Ama, bugün -Meclisimize
teşekkür ediyorum- yeni bir düzenleme yapıldı. Değerli milletvekillerimizden
birisi de ifade ettiler. Bu Ceza Kanunu’yla ilgili önemli düzenlemede bir madde
kabul edildi. Burada, aslında, önemli bir destek verildi, bizim bugünkü
tasarımıza, 6136’ya bir ekleme yapıldı. Yani, Ceza Kanunu’yla ilgili
düzenlemedeki 162’nci madde son fıkrasında kurusıkı tabancaların namlusunda
değişiklik yapılması ciddi bir cezai müeyyideye bağlandı, onun için de teşekkür
ediyoruz. Bugün, bu ikisi birlikte, aslında, birbirini daha da destekleyen
güçlü bir düzenleme olmuş sayılıyor. Bundan sonra ne olacak? Bundan sonra, bu silahların, bu
“kurusıkı” tabir edilen silahların üretimi belli izinlere bağlanıyor ve
gerçeklerinden ayırt edici, renkli, geriden bakınca en uzaktan bile fark
edilecek işaretlerle üretilecek. Alımı, ancak av tüfeği ve malzemesi satan
yerlerde mümkün olacak, belli kayıtlarla, belgelerle olacak ve bu katiyen
taşınamayacak, sadece evlerde ve iş yerlerinde bulundurulabilecek. Bunların
satışı zaten belli kişiler için sınırlı olacak; on sekiz yaşından küçük
olanlara satılmayacak, ama daha önce suç işlemiş, daha önce silahla ilgili
herhangi bir suça karışmış kişiler bunları alamayacak. Burada, tabii, şunu özellikle belirtmek istiyorum: Bu
konuda ülkemizde bir sanayi oluşmuştur. Hem ithal olarak hem üretim olarak
ciddi bir sanayidir, ciddi bir alandır bu. Bu alanla ilgili üretim yapan veya
ithalat yapan, ticaret yapan sektörü rahatsız edici de bir şey yapmıyoruz,
sadece düzenleme getiriyoruz. Belki, onlar da bundan memnun olacaklar,
suçlamalardan kurtulacaklar, daha yasal bir işi yapmış olacaklar. Yani, bu
alana böyle bir düzenleme getirmiş oluyoruz. Ben, çok gerekli gördüğümüz bu tasarımıza verdiğiniz destek
için, bütün gruplarımıza ve milletvekillerimize çok teşekkür ediyorum, hayırlı
olsun diyorum. Eminim toplumumuzda güvenliğin sağlanmasında, özellikle suçların
işlenmeden önlenmesinde faydalı olacak, etkili olacak yasalardan birisidir bu. Tekrar saygılarımla selamlıyorum, sağ olun. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birleşime on dakika
ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.07 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 16.20 BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 54 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Şimdi söz sırası,
şahsı adına İzmir Milletvekili Sayın Recai Birgün’de. Sayın Birgün, buyurun. RECAİ BİRGÜN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar
Hakkında Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunmaktayım. Kanun tasarısı
görüşülmeye başlandığından beri, hem iktidar partisi milletvekilleri hem
muhalefet partisi milletvekilleri, burada, gerçekten, tam anlamıyla gerçekleri
ortaya koydular. Bu silahların, kurusıkı silahların toplumda suça yönelik ne
kadar insan ürettiğini ve silah satın alanların birçoğunun bunu sadece suç
amacıyla kullandığını dile getirdiler. Bu kurusıkı silahların da, aslında oyuncaktan veya
üretiliş amacından çok farklı amaçlarla kullanıldığını dile getirdiler. Bu
konuşmalardan sonra ben beklerdim ki, bu kadar tehlikeli ve suç işlemeye
yönelik kullanılan silahların tamamen yasaklanmasını talep etsinler Genel
Kuruldan. Fakat, maalesef bunun haricinde sadece bu
silahların alımı, satımı, imalinin düzenlenmesi yolunda fikirlerini beyan
ettiler. Bu, aslında ölümü gösterip sıtmaya razı etmekten başka bir şey
değildir. Mademki bu kurusıkı silahların gerçekten suç unsuru
olarak kullanıldığına inanıyoruz, mademki bu kadar cana da mal olabiliyor, bir
“oyuncak silah” adı altında satış yapıldığı halde, o zaman neden bu kadar
zararı olan bir şeyi, bir kurusıkı silahı -ki, ben buna tam anlamıyla silah
diyorum, kurusıkı silah değil bunlar, silahtır- sadece bunu düzenlemeye
çalışıyoruz. Daha doğrusu, disipline etmeye çalışıyoruz. Dünyada birçok
ülkede bu silahların ithali, üretimi, satışı yapılmış, ancak sakıncaları
görüldüğü için şu an bizim yaptığımız düzenlemeyi yapmışlar. Ancak, bu da
yetmediği için birçok ülke şu an bu silahların ithalini, üretimini ve satışını
tamamen yasaklama yoluna gitmeye başlamıştır. Sayın Bakanımız
burada yine diğer konuşmacı arkadaşların fikirlerine katıldığını beyan ederek
bu tasarıyla bunların denetim altına alınabileceğini belirtmiş. Ancak, İçişleri
Bakanlığı Araştırma ve Etütler Merkezinin bir web sitesi var -Bakanlığa bağlı
bir sitedir bu- burada aynen şu tabir kullanılıyor: “Gençleri şiddete
yönlendirmekten başka hiçbir faydası olmayan ve ateşli silahların usulsüz
kullanımını kışkırtan kurusıkı tabancaların ithali, üretilmesi, satışı, bulundurulması
ve taşınması yasaklanmalıdır.” İçişleri Bakanlığına ait bir web sitesinde yer
alan bu uzman görüşüne rağmen hâlen neden biz burada bu silahların 6136
kapsamına alınıp yasaklanmasını değil de sadece disiplin altına alınmasını
sağlamaya çalışıyoruz anlamış değilim. Doğrusu bunun cevabını bulamamıştım
ancak buradaki bazı konuşmacılar biraz değindiler gibi geldi. Yıllık ciro 10
milyon dolar… ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – 15… RECAİ BİRGÜN
(Devamla) – 15… Her neyse… Ama, milyon dolarla ifade edilen bir ciro söz
konusu, bir rant söz konusu. Yani, biz bu 10 milyon
doları kazansın diye insanlar hâlen bu silahı sokaklarda gezdireceğiz, belimize
sokacağız. Bu kanun
tasarısında her ne kadar disipline etmeye çalışıyorsak da, biliyoruz ki, bugün
değil kurusıkı tabanca, biz hâlen bilfiil kullanılan silahları bile kontrol
altına alabilmiş değiliz, Türkiye’de bireysel silahlanmanın önüne geçebilmiş
değiliz. Yine söylüyorum, bu kanun tasarısı ölümü gösterip sıtmaya razı
etmekten başka bir şey değildir. Bu konuda yıllardır
emek veren bir vakıf var, adı Umut Vakfı. Umut Vakfı bugüne kadar 6136 sayılı
Yasa’ya giren silahlarla ilgili mücadele ederken, maalesef, karşısına şimdi bir
de kurusıkı bir silah çıktı. Şimdi onlar da, yaptığı çalışmada artık bu silahın
yasaklanmasını değil de, sadece disipline edilmesini kabul eder duruma
gelmişler. Şimdi, dün
İstanbul’daydım ben. Eve bir telefon lazımdı. Sadece elektronik mağazası olan
bir mağazaya girdiğimde, bu kurusıkı silahların satıldığını gördüm. Ağabeyim de
yanımdaydı ve şaşırdı -yurt dışında yaşıyordu ağabeyim- böyle bir şeyin
yaşadığı ülkede söz konusu bile olamayacağını söyledi ve Türkiye niye bu halde,
şimdi anlamak daha kolay dedi. Sonra, bugün
buraya gelirken, birden, aklıma, hep bu kurusıkı silahları konuşuyoruz ama bilen
var mı, gören var mı merak ettim ve Necatibey’den geçerken, bu silahları satan
bir dükkâna girdim. Kendimi tanıtmadan -silahlar zaten öyle çok güzel
sergilenmişti, albenisi vardı- fiyatlarını sordum. İşte, çeşitli, burada
arkadaşların beyan ettiği gibi de, 20 milyondan 200 milyona kadar fiyatlar.
Kendi bütçeme göre oradan bir tane kurusıkı silah beğendim, “Bunu alıyorum.”
dedim. “Kimliğinizi alabilir miyim” dedi. “Kimlik vermesem olmaz mı?” dedim. “Olur ama fatura kesmem” dedi. “Önemli değil fatura, bana
fatura lazım değil.” dedim ve ben, hâlen Türkiye’de kullanımı, taşıması yasak
olmayan şu gördüğünüz, herkesin kurusıkı dediği tabancayı aldım 80 milyon
liraya. Bunun, normal silahtan hiçbir farkı yok. Buraya girerken de, güvenlik
kontrolünde öttüğü için güvenlik görevlisi arkadaşlara sordum; onlar eline alıp
baktıktan sonra ancak bunun bir kurusıkı tabanca olduğunu anladılar. Şimdi, biz, bu
düzenlemeyle, bunun taşınmasını… Bu, kutuda taşınacak, bele takılmayacak
diyoruz. Peki, bu kadar düzenlemeden sonra bunu üreten insanlar ne için
kullanacaklar? Evet, bu, aynen gerçek silah arkadaşlar, hiçbir ayırt, hiçbir
şeyi yok. Ben, biliyorsunuz emekli emniyet müdürüyüm, az çok silahlarla da içli
dışlılığımız var. ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – İçinde belki mermi vardır. RECAİ BİRGÜN
(Devamla) – Var içinde mermi, isterseniz patlatabilirim. Evet, ben yine
söylüyorum… ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – Hiç hoş değil. RECAİ BİRGÜN
(Devamla) – Evet, hiç hoş bir şey değil bu. Evet, hoş değil. Hoş değil. Bu
oyuncak arkadaşlar, kurusıkı tabanca bu. ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – Ne olursa olsun! RECAİ BİRGÜN
(Devamla) - Yani bizim düzenlemeye çalıştığımız, “Bunu kullansın insanlar ama
şu şartlarda kullansın.” demeye çalıştığımız şey bu. Bu bir oyuncaksa, hangi
baba, hangi anne bunu çocuğuna oyuncak olarak alacak, bunu merak ediyorum. Yine söylüyorum,
İçişleri Bakanlığının web sitesinde aynen şu yazıyor, tekrar ediyorum:
“Gençleri şiddete yönlendirmekten başka hiçbir faydası olmayan ve ateşli
silahların usulsüz kullanımını kışkırtan kurusıkı tabancaların ithali,
üretilmesi, satışı, bulundurulması ve taşınması yasaklanmalıdır.” Tekrar ediyorum,
bence bu silahların 6136 kapsamına alınması, satışı, imali, taşınması, her
türlü normal silah işlemini görmesi ve yasaklanması gerekmektedir. Belki bu
yasaklandığı zaman 10 milyon dolarlık bir rant elde
eden, bunu üreten insanlar bundan zarar edecekler ama ben eminim Türkiye’nin
güvenliği, insanların güvenliği ve bireysel silahsızlanma dolardan daha önemli.
Saygılar
sunuyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın
milletvekilleri, tasarı üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Taner… RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanımıza sormak istiyorum: Ses
ve gaz fişeği atabilen silahlarla ilgili kanunun gerekçesinde 2004 yılında 356
bin kurusıkı silah olduğu belirtilmekte. Bir: Güncel
olarak şu anda piyasada ne kadar ses ve gaz fişeği atabilen silah mevcuttur? İki: Bu
silahlarla işlenmiş suç sayısı ne kadardır? Bu konuda Emniyetimizin elinde bir
bilgi var mıdır? Üç: Bugüne kadar
ne kadar namlusu değiştirilmiş kurusıkı silah tespit edilmiştir? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Taner. Sayın Varlı… MUHARREM VARLI
(Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakan,
tasarı metninin 2’nci maddesinde “6136 sayılı Kanun hükümlerine tabi
silahlardan ayırt edilmesini sağlayan bir işaret taşıyacak şekilde üretilmesi
zorunludur.” kısmına, bu işaretin şekli ve rengi belirtilerek yazılmasını
düşünüyor musunuz? İki: Türk polisi
fedakârca görevini en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyor, ancak maddi
açıdan da çok büyük sıkıntılar içerisinde. Türk polisinin, hem özlük hakları
hem de maaşları konusunda yeni bir iyileştirme düşünüyor musunuz? Üç: Son günlerde,
trafik cezaları vatandaşımızı canından bezdirir bir şekilde yoğunluk kazandı.
Acaba ceza yazılması konusunda Hükûmetinizin bir
baskısı var mı? Bir de, kesilen cezalarla bütçeye ne kadar katkı sağladınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Sipahi… KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Sayın Bakan, ben üç kısa soru tevcih edeceğim size. Birinci konu: Bu
çarşı ve mahalle bekçilerinin hizmet koşulları ve risklerinin polislerle
benzerlik taşıması nedeniyle yardımcı hizmetler sınıfından çıkartılarak emniyet
hizmetleri sınıfına alınması gerekmektedir. Bununla ilgili olarak geçen yaz
Sayın Cumhurbaşkanından dönen bir değişiklik teklifi var. Bu konunun tekrar
Meclis gündemine getirilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? İkinci konu:
Jandarma uzman personelinin çok ciddi sıkıntıları var. Bunlarla ilgili birtakım
yasa teklifleri geçmiş Mecliste tartışılmış, ancak bir sonuca ulaşmamış. Bu
konu, maalesef, diğer kuvvetlerdeki sözleşmeli uzman personelle sık sık karıştırıldığı için -jandarma uzmanlarıyla bir
karışıklık olduğu için- onların haklarıyla ilgili konularda gereken yapılmıyor.
Bu konuda Millî Savunma Bakanlığından sürekli menfi görüş geliyor. Hâlbuki konu, tamamen İçişleri Bakanlığına inhisar eden bir konu. Üçüncü kısa
sorum: Güvenlik sektörü son derece önemli bir sektör, yabancıların eline
geçmekte… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Yunusoğlu… SÜLEYMAN LATİF
YUNUSOĞLU (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
kurusıkı olarak tabir edilen silahlar imal edilirken orijinallerinden ayırt
edilemeyecek şekilde imal edilmekte, hatta, bunların
bir kısmı küçük bir operasyonla hakiki mermi atabilecek duruma getirilmektedir.
Dolayısıyla, birtakım art niyetli kişiler ucuz yolla bunları temin
ettiklerinde, insanları korkutma, gasp ve soygun gibi suçları rahatlıkla
işleyebilmektedirler. Biraz evvel, siz,
kürsüde “Türkiye’de imal edilen silahlarda yeni bir düzenlemeyle bunların
asıllarından ayırt edilebilecek bir düzenlemenin getirildiğini.” söylediniz,
teşekkür ediyorum. Ancak, ithal yoluyla ülkemize gelen silahlarda da böyle bir
düzenleme düşünülüyor mu? Bu yönde bir çalışmanız var mıdır? BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Durmuş… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Bakanımıza sormak istiyorum. Kırıkkale ve
Karadeniz’de her evde birden fazla silah bulunduğunu düğünlerde gözlüyoruz. On
sekiz yaş sınırı kurusıkıya para vererek alacağına, taşıma hakkına sahip
herkese ruhsat verilse ve ruhsatsız silahların cezası artırılsa, suçun
önleneceği konusunda kanaate sahibim. Ruhsatsız silahların toplanması konusunda
bir hazırlığınız var mı? BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Durmuş. Sayın Bakanım… İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkanım, sorularla ilgili birkaç cevap
vereceğim. Şu anda, ne
kadar, tabii, bu manada kurusıkı silah var, o konuda bir sayı veremiyoruz. Öyle
bir sayı şu anda elimde yok. Ne kadarının namlusu değiştirilmiş? O anlamda da,
tabii, sadece şöyle tespitler var: Namlusu değiştirilerek suça karışmış
olanlarla ilgili bazı tespitler var. Ama, o konuda da,
ben, kendilerine, buraya sadece bir iki örnek almıştım, onları değil de, daha
ciddi tespitle, rakamları, daha ileri, daha belirgin rakamları vereyim. Şu
anda, onu da, bendeki küçük örnekle vermek istemiyorum. İkinci soru,
tabii işaretle ilgili Değerli Milletvekilimizin ikinci sorusu: “Bu
kurusıkılarda belirgin işaret olacak mı?” Şimdi bir önergemiz de oluyor. Zaten
o konuda önerge… Yani o, fark edilir şekilde olacak ve bu yönetmelikle
biliyorsunuz belirlenecek, o işaretin nasıl olacağı, rengi, ne kadar görünür
olacağı. Bu, ithal için de
-diğer bir milletvekilimizin de sorusu var- geçerli. Esasen,
ülkelerin denetimine bağlı. İthalde… Şimdi, size şöyle örnek vereyim:
Bizde bu konuda üretimin epey bir kısmı, yüksekçe bir kısmı, benim bilgime
göre, yaklaşık yüzde 70’i ihraç ediliyor. Yani, bizde bu konuda üretim yapanlar
yüzde 70’ini başka ülkelere ihraç ediyorlar. Başka ülkelerin özel üretim tarzı
siparişleri oluyor ve bunlar için de bu işaretleri isteyenler var. Yani bizdeki
üreticiler bile, o işaretleri, o ithal edenin, ülkenin, talebine göre zaten
belirgin şekilde yerleştiriyor. Dolayısıyla siz mevzuatınızda onu belirledikten
sonra, gerek ithalde gerek buradaki yerli üretimde bu sağlanmış olacaktır. Trafik
cezalarıyla ilgili, Değerli Milletvekilimiz, biraz önce ifade ettim, bizde,
tabii, esas olan “Suç işlensin ve ona ceza verelim” yaklaşımı yok. Bunu
özellikle ifade etmek istiyorum. Bizim amacımız suçun daha az işlendiği ortamı
sağlamak, toplumumuzu daha suç işlenmeyen bir atmosfere kavuşturmak. Onun için
de biz, trafikle ilgili bu yoğun denetim zamanı başlamadan önce çok geniş
toplumsal bilgilendirme yaptık. Yani, bu, medyada da genişçe yer aldı, kendimiz
de açıklamalar yaptık. Büyük bir proje hazırladık. Trafik alanında neler
yapacağımızı, bundan sonra emniyet kemerine ayrı denetlemeler yapacağımızı,
hatta bazı polis ekiplerimizin sadece emniyet kemeri denetimi yapacağını, bazı
ekiplerimizin sadece cep telefonuyla ilgili denetleme yapacağını, yani kazaya
sebep olacak bütün unsurların ele alındığını, değerlendirildiğini ve bunların o
önemde üzerinde durulacağını ifade ettik değerli milletvekillerimiz.
Dolayısıyla, bizim amacımız, trafik suçu azalsın, kurallara daha fazla uyulsun
ama bunu sağlamanın bir yolu da mevcut kurallara uyulmadığında hiçbir istisna
tanımadan büyük bir titizlikle cezasını uygulamaktır. Yani, toplumsal hayat
kurallarla ve müeyyidelerle yürüyor. Eğer burada ihmaller olursa o zaman tabii
uygulamanız hedefe ulaşmaz. Hatta şöyle bir uygulamayı da getirdik:
Denetleyicilerin denetleyicileri var şu anda. Sürücülerimizi denetleyen,
trafiği kontrol eden polislerimiz var, bir de onları denetleyen ekiplerimiz
var. Biz bunu önemle sürdüreceğiz. Yani, hedefimiz burada çok trafik cezası
kesmek falan değil, ama, tabii, ben o miktarı
bilmiyorum. Size şu bilgiyi de vermiş olayım: Ben, Devlet Bakanlığım döneminde
Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Fonundan da sorumluydum, bana
verilmişti o fonun yönetimi. O fonun önemli gelirlerinden birisi trafik para
cezalarıdır. Milletvekillerimizin çoğu bilir ama yine de ben ifade edeyim
bilmeyenler için. Eğer bir yerde bir trafik suçu işlendi de orada trafik para
cezası kesildiyse bunun yüzde 50’si Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik
Fonuna gider. Böyle de bir boyutu vardır. Ben o fonu yürütürken o zaman
trafikle ilgili bu gelen paraları tabii çok da önemsiyordum. Şimdi ne kadar,
tabii, trafik para cezası kesiliyor falan… Onun ben şu anda miktarını
bilemiyorum. Sayın Durmuş’un sorusuyla ilgili… Yani bir, tabii, yaklaşımdır,
görüştür. “Ruhsatsız silahlarla ilgili bir projeniz var mı?” deniliyor. Bunu
sormaya, söylemeye gerek bile görmüyorum ben. Silahsızlanmayla ilgili,
vatandaşlarımızın bireysel ve ruhsatsız silah edinmeleri önünde her tedbiri
almak durumundayız, yani bu konuda çok ileri tedbirler almak durumundayız. Bu konuda
hiç müsamaha edilmemeli. “Oyuncak” diye nitelenen, o türe giren kurusıkılarla
bile biz bu düzenlemeleri yaptıktan sonra diğerleriyle ilgili hiçbir
tereddüdümüz yok. Bunlarla ilgili ciddi,
mevzuat neyse şu anda… Zaten, ruhsatsız silahlarla ilgili mevzuat
vardır, bir uygulama vardır, onun uygulaması üzerinde devam edilecektir. Teşekkür
ediyorum, tekrar saygıyla selamlıyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. Sayın Tan, bir
sorunuz mu var efendim? AHMET TAN
(İstanbul) – Evet. BAŞKAN – Buyurun. AHMET TAN
(İstanbul) – Soru değil, aslında maruzat. Efendim, yasanın
adı düzeltilmeye muhtaç bir görüntü sergiliyor, şöyle ki: “Ses ve Gaz Fişeği
Atabilen Silahlar Hakkında Kanun.” Şimdi, ses,
malumunuz, atılmaz. Bunun yerine “Patlama sesi çıkartan.” diye düzeltilirse
kanun, Türkçemize biraz daha saygı göstermiş oluruz diye düşünüyorum. Saygılar sunarım. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: SES VE GAZ FİŞEĞİ ATABİLEN
SİLAHLAR HAKKINDA KANUN
TASARISI Amaç ve kapsam MADDE 1- (1) Bu
Kanunun amacı, ses ve gaz fişeği atabilen silahların nitelikleri, imali,
ithali, ihracı, satışı, edinilmesi, bulundurulması ve taşınması hakkındaki usul
ve esaslar ile bunlarla ilgili izin, kayıt ve tescil işlemlerini düzenlemektir. (2) Bu Kanunda
geçen ses ve gaz fişeği atan silah; kurusıkı silah olarak da tabir edilen ses
ve gaz fişeği atabilen silahları ifade eder. BAŞKAN – Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis
Tütüncü. Buyurun Sayın
Tütüncü. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Başkan. Değerli
milletvekilleri, Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı
üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına -daha doğrusu 1’inci maddesi
üzerine- söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Gerçekten, uzun
yıllardan bu yana ihtiyaç duyulan bir yasal boşluğun doldurulmasıyla ilgili,
kanımızca son derece önemli bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Evet, adı da
üzerinde, kurusıkı silahlarla ilgili yasal boşluk dolduruluyor. Çünkü, son yıllarda, kurusıkı silahlarla ilgili mevzuat
yetersizliğinden doğan üzücü olaylar giderek artmakta. Görüştüğümüz
madde amaç ve kapsam maddesi. Bu nedenle, öncelikle şöyle bir soru sorarak
konuya girmek gerekli görülüyor: Bu tasarıya niçin gereksinim duyuluyor? Yani,
konunun özü, esası nedir? Eğer konunun özünü, esasını yakalayamaz isek bu
tasarısının yasalaşmasından sonra da konuyla ilgili sıkıntıların giderek
atmakta olduğuna üzülerek tanık oluruz. Bu tasarının özü,
bize göre, toplumun hızla silahlanmaya yöneltilmekte oluşudur. Toplumun bir çeşit
bireysel silahlanma çılgınlığına tutulmakta oluşudur. Kanımızca bu çılgınlık
iki kaynaktan besleniyor: Birincisi, toplumun yapısında esasen mevcut,
vatanseverlik, yiğitlik, efelik gibi değer yargılarının özellikle son yıllarda
öne çıkmış olması. Çeşitli nedenlerden dolayı… Ayrıntısına girmek istemiyorum. İkincisi ise son
yıllarda toplumda uyuşturucu, kumar, içki, hırsızlık, kapkaç, gasp, yaralama
gibi suçlardaki hızlı artışlardır. Bu iki kaynağın,
az önce dediğim gibi, içeriğine girmek bu maddenin sınırlarını aşıyor. Ancak, Hükûmetin, konuyla ilgili özün yakalanması ve gereğinin
yapılması açısından, bazı konulara dikkatin çekilmesi açısından bir bölümüne
değinmeyi de yararlı görüyorum. Bunlardan bir
bölümü terörle mücadeledeki başarısızlıklardır. Ülkede birlik ve bütünlüğün
tehlikede olduğu endişesinin derinleşmesi, silah, uyuşturucu, hatta insan
kaçakçılığı gibi suçların önlenememesi, silah satışlarının hem de Makina ve Kimya Endüstrisi aracılığıyla, on taksitle, büyük
kampanyalarla desteklenmesi, silah ruhsatlarının verilmesinin kolaylaştırılması
gibi nedenler. Diğer bölümü ise
işsizlik ve yoksulluğun yaygınlaşması, gelir dağılımındaki adaletsizliğin
artması, tarım ve hayvancılıktaki çöküş sonucu göçün hızlanması, terör
baskısıyla Doğu ve Güneydoğu’da köylerin, mezraların boşalması, giderek daha
fazla yurttaşımızın kent varoşlarında yoksulluk içinde yaşamak zorunda
kalmaları gibi nedenlerdir. Toplum böylece,
değindiğim kaynaklarla beslenen bir çeşit bireysel silahlanma çılgınlığına
sürüklenmektedir. Size bazı sayısal bilgiler vermek istiyorum. Örneğin,
ruhsatlı silah sayısı 2004 yılında 2 milyon 100 bin iken, 2005 yılında 2 milyon
300 bine çıkmış, 2006’da 2 milyon 400 bine yükselmiş. Ayrıca, ruhsatsız silah
sayısının da 7 milyon adedin üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Silahlı saldırı
ya da serseri kurşun kurbanı kişilerin sayılarına gelince, kısa bir bilgi
sunmak istiyorum: 2004’te günde ortalama 8 kişi, 2005’te günde ortalama 9 kişi,
2006’da günde ortalama 10 kişi serseri kurşun kurbanı olmuş. Bu tasarıya
burada dikkatinizi çektiğim özü itibarıyla baktığımızda, öncelikle bireysel
silahlanma çılgınlığının önüne geçilmesi için onu besleyen kaynakların
kurutulmasının zorunlu olduğu ortaya çıkıyor. İşte, Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu durum, yani, konunun özü, esası, bu tasarının çok ötesinde
sosyal ve ekonomik politikalar ile idari ve cezai önlemlerin de uygulanmasını
kaçınılmaz kılıyor. İdari ve cezai önlemler bağlamında Türkiye koşullarına
uygun bir ateşli silahlar yasası acilen çıkarılmalıdır, bunu Hükûmetten bekliyoruz. Yine aynı bağlamda, kapalı ve açık
alanlardaki düğün, nişan, sünnet gibi eğlenceler ile cenaze törenlerinde silah
taşınması ve ateş edilmesi yasaklanmalıdır, kontrol altına alınmalıdır. Bar,
pavyon, gece kulübü, düğün salonu, diskotek, taverna gibi alkollü içeceklerin
kullanıldığı eğlence yerlerinde ateşli silahların taşınması kesinlikle
önlenmelidir. Ateşli silah ruhsatları zorlaştırılmalıdır. Ruhsat verilmesi,
emniyet müdürlüğünün görüşü, cumhuriyet savcısının olumlu mütalaası ile sulh
ceza hâkiminin kararına bağlanmalıdır. Ruhsatsız ateşli silah ve mermileri
satın alan, bulunduran ve taşıyanlar hakkında mevcut hapis ve para cezaları
artırılmalıdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hızlı ve kontrolsüz bir şekilde silahlanmaya toplumun
yönelmiş olması, doğal olarak, işte bu yasa tasarısının içeriğini oluşturan
kurusıkı silah talebini de artırıyor. Kurusıkı tabancaların en önemli sakıncası nedir
diye baktığımızda, hepsinin değil ama bazı markaların namlularının değiştirilerek
gerçek silaha dönüştürülebiliyor olmasıdır. 2003 ile 2006
yılları arasında 35 kişinin kurusıkı tabir edilen silahlarla öldürüldüğü ortaya
çıkmıştır. Şu anda resmî kayıtlara girmemiş kaç adet kurusıkı silah olduğu
bilinmiyor. Bunlardan kaç tanesi gerçek silaha dönüştürülmüştür, ne yazık ki bu
da bilinemiyor. Bugün, kurusıkı tabancayla etrafa ateş ederek panik yaratan
magandalar ellerini kollarını sallaya sallaya
dolaşabiliyor. Nitekim, Yargıtay 8. Ceza Dairesi 22
Şubat 2007 tarihinde bu çerçevede bir karar verdi. Bu kararla, meskûn mahalde
havaya kurusıkı tabancayla ateş ederek korku ve panik yaratan bir magandaya
yerel mahkemenin vermiş olduğu beş aylık hapis cezası ne yazık ki Yargıtayca bozuldu. Neden? Yasal boşluk
nedeniyle. İşte bu yasa
tasarısı, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; böyle boşlukları doldurmayı
amaçlıyor. Ayrıca kurusıkı tabancaların üretimi, ithalatı, alım ve satımıyla
bulundurulması konuları yeniden düzenleniyor. Kurusıkı silahların namlu
değiştirilerek gerçek silaha dönüştürülmesi üretim aşamasında alınacak
tedbirlerle önlenmek isteniyor. Kurusıkıların üretim ve ithalatı Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı denetimine bağlanıyor. Biraz sonra bir önerge vereceğiz 2’nci
maddeyle ilgili. Bu konuda biraz daha başka sorumlulukların da olması gerektiğine
inanıyoruz. Silahları çeşitli mercilerden izin almadan üretenlere veya üretim
için belirlenmiş esas ve uygulamalara aykırı olarak imal edenlere bir ila üç
yıla kadar ve adli para cezaları yüz günden beş yüz güne kadar getiriliyor,
hapis ve adli para cezaları. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Grup adına konuşan
arkadaşımızın da belirttiği gibi, bu yasa tasarısını destekliyoruz ama bu yasa
tasarısının, başka, az önce söylediğim konunun özüyle, esasıyla ilgili konularla
da ayrıca desteklenmesinin kaçınılmaz olduğuna inanıyoruz. Sözlerime son
vermeden önce, bireysel silahsızlanma konusunda öncü rol oynayan bir vakfımızın
da burada çabalarına değinmek istiyorum, Umut Vakfı. Buradan Umut Vakfına ve
kurucu Başkanı Sayın… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. … Nazire
Dedeman’a teşekkürlerimi sunuyorum. Umut Vakfı
hepimizin bildiği gibi uzun zamandır her yıl Bireysel Silahsızlanma Günü düzenliyor.
Anımsayacaksınız “Sessiz Ayakkabılar” ismiyle düzenlenen bu etkinlik, yıllardan
beri düzenlenen bu etkinlik, bu Umut Vakfının etkinliğidir ama ne yazık ki
Türkiye, Bireysel Silahsızlanma Günü’nü her yıl bir önceki yıla göre çok daha
fazla silahlanmış olarak kutlamak mecburiyetinde kalıyor! Öyle sanıyorum ki,
konunun özüyle ilgili diğer önlemler de alındığında ve bu yasanın da,
çıkarılacak yasanın da ciddi bir şekilde uygulanması sonucunda, o Umut Vakfının
da amacının önemli ölçüde erişileceğini düşünüyorum. Hepinizi en iyi
dileklerimle, sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Bu maddenin hayırlı olmasını
diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş,
buyurun. DTP GRUBU ADINA
SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 54 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesi
hakkında Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım,
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Doğrusu, benden
önceki bütün konuşmacıların da altını çizerek ifade ettikleri gibi, gerçekten
son derece önemli bir konuda, önemli bir eksikliği gidermek üzere Meclisimiz
bugün çalışma yürütüyor. Gecikmiş olsa da bugüne kadar, aslında birçok cana,
birçok mala mal olsa da, hâlihazırda bu yasa tasarısını Mecliste tartışıyor
olmak, kanunlaştırma faaliyetinde bulunuyor olmak, elbette ki sevindiricidir. Birçoğumuz
…Silahlanmayla ilgili, silahlarla ilgi
tartışmalar yürütülürken -aslında hep savaşlarla özdeşleştiririz ama- dünyada
savaşlar nedeniyle ölen insanların sayısı 300 binse, bu bireysel silahlanma
sonucunda, bireysel çatışmalar sonucunda ölen insanların sayısı da neredeyse
200 bini buluyor. Yani, bir o kadar insan da savaşlar dışında bu bireysel
silahlanma meselesi nedeniyle, maalesef ki, hayatını kaybediyor ve dünyadaki
silahların önemli bir kısmı yine devletlerin kontrolünde değil; bireylerin
kendi tasarrufunda bulunan, devletin bilgisi dâhilinde olmayan, devletin izni dâhilinde
olmayan silahlar şeklinde, çok ciddi rakamlar şeklinde kendini ifade ediyor.
Ülkemiz açısından da, maalesef ki, bu durum böyledir. Resmî silah rakamlarıyla,
aslında kayıtlı olmayan, bireylerin kendi tasarrufunda bulunan, izin alınmadan,
ruhsat alınmadan, kayda geçirilmeden taşınan silah sayıları resmî rakamların
birkaç katı olduğu ifade ediliyor. Kurusıkıyla ilgili de resmî rakamlar,
maalesef ki, bildiğimiz kadarıyla elimizde yok. Dolayısıyla, ne kadar silahın
kurusıkı olarak toplumda aramızda dolaştığı, ne kadarının kurusıkıdan gerçek
silaha dönüştürüldüğü bilgisi, maalesef ki, elimizde yok. Ama,
son on yıl içerisinde Türkiye’deki silahlanmanın neredeyse yüzde 350 arttığını,
en azından yapılan operasyonlarla, yakalanan silahlarla tespit edebiliyoruz ya
da yapılan silah başvurularıyla en azından tespit edebiliyoruz. Nedir peki
insanları silahlanmaya iten nedenler, gerçek nedenler? Neden silahlanıyor
insanlar? Aslında, devletler arası silahlanma
politikasından çok farklı değil fakat bireylerin silahlanmasına neden olan
özgün koşullar da olabiliyor, o ülkenin kültürel yapısı, sosyal, ekonomik
yapısı, eğitim düzeyi vesaire bunlar da etkili olabiliyor ama en nihayetinde
kendini ispatlamanın bir aracı, kendini var etmenin, toplumda kabul
ettirebilmenin bir aracı olarak, daha çok ataerkil toplumlarda, eğitim düzeyi
düşük toplumlarda silahlanmanın arttığı görülüyor. Yine, kendini güvende
hissetmeyen toplumlarda, toplumsal barışın olmadığı, toplumsal güvenliğin
yeterince sağlanmadığı ülkelerde ve toplumlarda silahlanma artabiliyor. Elbette ki,
eğitimle de doğrudan bağlantısı var. Yani şöylesi bir
düşünce çok hâkim toplumda: Eğer, Türkiye’de her neredeyse 8 insandan 1’inin
belinde silah varsa, dolayısıyla sokakta yürürken karşınızdaki 8 insandan
1’inin belinde silah olduğunu düşünme duygusu, sizin kendinizi güvende
hissetmenize engel olabilecek bir durumdur. Dolayısıyla, aslında bireysel
olarak, kişi olarak silahlanmaya karşı olan insanlar da bile giderek bu
duygunun, “ben de bir silah edineyim kendi güvenliğim açısından, ailemin, iş
yerimin, malımın canımın güvenliği açısından bir silah edinmem gerekiyor”
duygusu, maalesef ki hâkim olabiliyor. Bunun dışında, bu
silah sevgisi, silah sevgisi üzerine yapılan filmler, diziler vesaire, maalesef
ki çocuklardaki silah sevgisini de ve silaha olan ilgiyi de artırabiliyor ve
daha çocukken silahlanma konusunda bir toplumsal irade oluşmaya ve olgunlaşmaya
başlıyor. Hâlen biz kurusıkı diye tabir edilen, aslında gerçek silahtan hiçbir
farkı olmayan, işlevi açısından da yakın mesafeden atış yapıldığında ya da
bitişik mesafeden atış yapıldığında öldürücü etkisi bulunan silahları “oyuncak”
diye nitelendiriyoruz. Dolayısıyla, aslında son derece masumane bir kelime olan
“oyuncak” ile “silah” kelimesi bir arada bulunduğunda, iki tezat sözcük bir
arada bulunduğunda silahın lehine bir pozitif anlam çıkıyor, “oyuncak silah…”
Çocukta bu algılama, eğitim aşamasındaki bir çocukta silaha dönük bir ilgi
artmasına neden olabiliyor ve bu çocuklar büyüdüğünde silahlanma konusunda hiç
tereddüt etmeden silah alma, silah taşıma, yasa dışı, kayıt dışı silah kullanma
konusunda da bir kültüre sahip olmuş oluyorlar. Bu nedenle bu mevcut tasarı her
ne kadar belli bir eksikliği giderse, bir açığı kapatsa da daha geçen
haftalarda bu Mecliste tartıştığımız sigara yasağıyla aslında çok birbirine
benzeyen bir alanı düzenliyoruz. Yani sigarayı tek başına yasaklamak, sigara
içmeyi yasaklamak tek başına yetmiyor. Bu yasa da silahlanmanın önlenmesi
açısından tek başına yeterli olmayacak. Dolayısıyla reklam yasağının gelmesi,
yine televizyonlarda zorunlu eğitici programların yayınlanması gibi maddelerin
bu yasa tasarısına eklenmesi, bizce, caydırıcılık açısından, uygulama açısından
daha etkili sonuçlar doğurabilecektir. Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu silahlanmayla ilgili, hem bireysel silahlanma hem de bu
kurusıkıyla ilgili tartışmalar yürütülürken elbette ki gündemde olan sıcak bir
gelişmeyi de sizlerle paylaşmak isteriz: İki gündür devam eden çete operasyonu.
Aslında Türkiye’de silahların bu kadar rahat dolaşımının, silah sahibi
olabilmenin bu kadar rahat olduğu bir ortamda silahlı suç örgütlerinin,
çetelerin türemesi de elbette ki çok daha kolay olacaktır. Bunun birinci nedeni
siyasal otorite boşluğudur, ikinci nedeni elbette ki silahlanma konusundaki bu
kadar rahat ortamdır. Her nedense, toplumun gündeminde olan, aslında iki
gündür, dün ve bugün itibarıyla gündemimizi meşgul eden bu mesele Meclisimizin
gündeminde yok. Tabii, ister istemez insan şunu sormak istiyor: Bu çetenin
hedefinde olan veya olduğu açıklanan kişilerin DTP’li
vekiller, belediye başkanları olması çeteyi meşru mu kılıyor acaba, çete
konusunda tartışmaların yürütülmesini acaba engelliyor mu diye düşünüyoruz
kendi cephemizden doğrusu. Ama Sayın Başbakan Şemdinli’de çete ortaya çıktığı
zaman da ifade etmişti, “Sonuna kadar üstüne gideceğiz.” demişti. Bir değerli
cumhuriyet savcımızı bu işte kurban ettikten sonra soruşturma da orada
durmuştu. Dolayısıyla oradaki görev başında olan iyi çocuklardan hesap
sorulamadığı için bugün Ergenekon çetesi ortaya çıkarıldı. Ne kadar hesap
sorulur, ne kadar -tırnak içerisinde- derine gidilir bilmiyoruz, ama bugüne
kadar Türkiye’de yürütülen bu kontrgerilla tartışmaları, derin devlet
tartışmaları, devlet dışı örgütlenmeler, suç örgütleri tartışmaları, maalesef
ki, hiçbir zaman kamuoyunu gerçek anlamda tatmin edecek düzeyde bir etkinliğe,
siyasi iradeye, baskıya dönüşmedi. Dolayısıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bu konuda da irade oluşturma, baskı oluşturma görevi olduğu inancındayız. Silahlı suç
örgütlerinin hedefi kim olursa olsun, devlet dışı örgütlenmeler, hukuk dışı
örgütlenmeler toplumun tümü için, ülkenin tümü için zararlıdır. Bugün bizi
hedefine koyar, yarın sizi hedefine koyar, diğer gün başkasını hedefine koyar,
bunun sınırı yoktur. Dolayısıyla, bu konuda duruşun da net olması gerekir
kanaatindeyiz. Silahlanmayla
ilgili tartışmalar yürütülürken, elbette ki, İstanbul’da o şekilde ele
geçirilen el bombaları, işte Batman’da kaybolan Uzi
silahlar, bütün bunlar gündemimizde olmalı, tartışabilmeliyiz diye düşünüyorum.
Hiçbir ülkede bu kadar rahat bir şekilde, özellikle bir dönem ülkenin
güvenliğinden sorumlu olmuş kişilerin bugün ülkenin güvenliğini tehdit eder
konuma düşmelerini siyasi irade asla kabul etmemelidir. Biz, aslında bunun, şu
anda yürütülen operasyonun siyasi irade ayağını merak ediyoruz; asıl güç
aldıkları mekanizmayı, iradeyi merak ediyoruz. Onun üstüne gidilebilecek mi, o
tartışılabilecek mi, o ortaya çıkarılabilecek mi, doğrusu ilgiyle izlemeye
devam edeceğiz. Ama izlemekle kalmayacağız, elbette ki Demokratik Toplum
Partisi olarak da bu tür çeteleşmenin, kontrgerilla faaliyetlerinin artık bu
ülkede hepimize zarar verdiğinin bilinciyle biz de gündemde tutmaya devam
edeceğiz. Bu vesileyle bir
kez daha Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyor, teşekkürlerimi sunuyorum. (DTP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Demirtaş. Şahsı adına Bursa
Milletvekili Ali Kul. (AK Parti
sıralarından alkışlar) ALİ KUL (Bursa) –
Sayın Başkanım, değerli milletvekillerim; biz, millet olarak başımıza bir bela
ve musibet geldikten sonra tedbir ve çare üretmenin mücadelesini veriyoruz.
Şair bunu çok güzel dile getirmiş, demiş ki: “Sağlığında nice ehli hünerin, Bir tutam tuz bile yoktur aşına. Öldürüp evvel onu açlıktan, Sonra bir türbe dikerler başına.” Değerli
milletvekillerim, son günlerde okullarda görülen, bizlerle beraber yüce
milletimizi derinden üzen olaylar sadece bir sonuç, kesinlikle tesadüfi değil. Bunun bir kuluçka ve negatif hazırlanma
dönemi var. Dünyadaki baş döndürücü ivme nedeniyle bazı durumlar ister istemez
gözden kaçabiliyor. Bunlardan birisi de ülkemizdeki insanlarımızın hızla
silahlandığı olgusudur. Yunus Emrelerin, Mevlânâların,
Hacı Bektaş Velilerin, bu insancıl insanların ülkesi,
maalesef hızla silahlanıyor. Silah taşımanın neredeyse bir üstün kimlik ve
üstün kişilik durumuna geldiği bir ülkede şu soru ister istemez gündeme
gelmektedir: Acaba silah kime ve kimlere tedbir olarak verilir ya da silah
hangi gerekçelerle taşınmalıdır? Bugün ülkemizde silah taşıyan en büyük
organize güç, Türk Silahlı Kuvvetleri ve akabinde emniyet güçlerimiz akla
geliyor. Bunun dışında silah taşıyanlar, hassas görevleri gereği can ve mal
güvenliği tehlikede olanlardır. Bu tanımdaki özel ve tüzel
kişilerin niteliği sizlerce malum. Bugüne kadar
silah ruhsatlarının alınması kolaylaştırıldığı gibi, bu durumun olumsuz
yansımalarıyla ilgili hiçbir tedbir de maalesef alınmamıştır. Ama nihayet,
Allah’a şükür ki İçişleri Bakanlığımızın hazırladığı yasa taslağına göre,
Ateşli Silahlar Kanunu’nda değişiklik yapılması suretiyle, özellikle kurusıkı
silahlar artık taşınamayacak, izinsiz imal edilemeyecek ve on sekiz yaşından
küçüklere kesinlikle satılmayacaktır. Özellikle,
geçtiğimiz yıl yazılı ve görsel medyaya yansıdığı kadarıyla ateşli silahların
kaza ile ölümlere, yaralanmalara neden olduğu 80 adet olayın meydana geldiği ve
bunun 35’inin ölümle neticelendiği, maalesef, görülüyor. Gün geçmiyor ki
toplumsal sevinçlerimizi yaşarken bir olay meydana gelmesin ve sevincimiz
kursağımızda kalmasın. Bu vesileyle, ateşli silahlar, insan hayatını tehdide
devam ediyor ve yaşama hak tanımıyor. Değerli
milletvekilleri, özellikle televizyonlarımızın yayınlarında bu konuda
hassasiyetlerini temenni ediyorum. Çünkü bu tip yayınlar, çocuklarımızın
şiddete eğilimlerinin artmasındaki en büyük etkenlerden birisidir. Piyasada
satılan oyuncakların otomatik ateşli silahlara benzerlik göstermesi de âdeta bu
işe tuz biber ekmektedir. Gerekli gereksiz her evde bir silahın bulunması ise
büyüklerin küçüklere kötü örnek olmasına vesile olmaktadır. Güncel olarak
yapılması gereken şey, ivedilikle silah ruhsatı kıstaslarının yeniden gözden
geçirilmesi ve yasal düzenlemenin yüce Meclisimizden siz değerli bütün
milletvekillerimizin teveccühüyle kanunlaşarak çıkmasıdır. Değerli
milletvekillerim, sözlerime son verirken, özellikle konuşmama vesile olan,
hepinizce malum, kurusıkı tabancayla vurularak yaralanan İstanbul’daki
yavrumuza da Allah’tan acil şifalar diliyorum. Bu vahim olay hepimizin başına
gelebilir, hepimizin ocağına ateş düşebilir. Elimizi vicdanımıza koymak
suretiyle bin bir zahmetle büyüttüğümüz yavrularımızı bu tehlikelerden korumak
mecburiyetindeyiz. Ne diyor şair: ”Kanayan bir yara
gördüm mü, yanar tâ ciğerim, Onu dindirmek
için kamçı yerim, çifte yerim. Adam aldırma da
geç git, diyemem, aldırırım. …hakkı tutar
kaldırırım” Bu inanç ve
duyguyla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Şahsı adına
İstanbul Milletvekili Recep Koral. Sayın Koral,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) RECEP KORAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; görüşülmekte olan 54 sıra sayılı
Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi
üzerine söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum. Halen ateşli
silahlar ile av ve sporda kullanılan silahlarla ilgili, mevcut kanuni
düzenlemeler kapsamına girmedikleri için, bu kurusıkı tabir edilen silahlarla
işlenen suçlarla ilgili işlemlerde ve cezalarda kanuni dayanak
bulunamamaktadır. Kurusıkılarla ilgili bugüne kadar bu boşluğun olduğu herkes
tarafından biliniyordu. Neden doldurulmadı diye sormak lazım. Çünkü bugün
burada yapılan görüşmelere baktığımız zaman, bütün gruplar ve siyasi
partilerimiz, bütün konuşmacılar bunun geç kalmış bir kanun tasarısı olduğunu
ifade ettiler. Neden doldurulmadı? Ama şunu memnuniyetle ifade ediyoruz ki: Her
konuda olduğu gibi, geciken, aksayan, ihmal edilen hizmet bu düzenlemeyle
yerine getirilmektedir. Değerli
arkadaşlar, çocuklarımızı koruyalım, gençlerimizi koruyalım derken, çağımızda
teknoloji o kadar ilerlemiştir ki bilgisayar oyunlarında çocuklarınızın silahla
oynamasına mani olamıyorsunuz. Teknoloji o kadar ilerlemiştir ki çocuklar bu
silahlarla oynayabiliyor. Ama bunların kullanımına mâni olmamız lazım. Kullanım fevkalade önemli. Şakayla başlayan olayların ölümle
bittiğini toplumda görüyoruz. Bu, bunu sağlayan bir yasadır. Yasakları
sağlayan, kaçak kullanıma son veren ve caydırıcılık getiren bir yasadır bu. Bugüne kadar
-Komisyon raporunda da var, arkadaşlarımız da burada ifade ettiler- 2004 yılı
için 400 bine yakın kurusıkı silah bulunduğu, yılda da ortalama 5 bin civarı
suç işlendiği, gerçek silahla işlenebilen suçlarda kullanılabildiği için,
önemli bir sanayi ve ticari sektörün aynı zamanda, mutlak surette düzenlenmesi
gerekiyordu. Bu sektörde çalışanlar mağdur edilmeden ve yasağın kaçağı teşvik
edeceği de dikkate alınmak suretiyle bu düzenleme getirilmiştir. Grupta konuşan
arkadaşlarımız bu yasanın olumlu olduğunu ifade ettiler. Çok söze gerek
olmadığını burada ifade ediyoruz. Ancak bu silahların ateşli silahlardan ayırt
edilemediği ifade edildi. Bu kanunla ayırt edilebilir hâle gelecek. Bu
fevkalade önemlidir. Tadil edilerek
ateşli silah hâline getirilmesinin mümkün olduğu ve yaralayan, ölüme sebep olan
kazalara ve kullanıma neden olduğu ifade edildi. Bu kanunla bunun da önlenmesi
öncelikli olarak amaçlanmaktadır. Bu nedenle, 1’inci maddeyle bu silahların
nitelikleri belirlenmekte, imali, ithali, ihracı, satışı ve edinilmesi kanuni
esaslara bağlanmaktadır. Ruhsatsızlık ve kayıtsızlık ortadan kaldırılmaktadır. Türkiye’de ateşli
silahlarla işlenen suçlara da baktığınız zaman değerli arkadaşlar, ruhsatsız
olanlarla kaçak olanlar arasında çok büyük bir fark var. Ruhsatlı silahla az
suç işleniyor ama ruhsatsız silahlarla çok büyük oranda suç işleniyor. Onun
için, mutlak surette bu kurusıkılarda da denetimi, kaydı, ruhsatı getirmek
lazımdı. Bunu sağlıyoruz. Bulundurulması ve
taşınmasının da usul ve esasları belirlenmekte, izin, kayıt ve tescil işlemleri
düzenlenmektedir. Kurusıkı tabiriyle bilinen bu silahlar, ruhsata tabi gerçek
ateşli silahlara benzediğinden suç teşkil edecek olaylarda da kullanılmaktadır.
Bu kanunla, bu, kayıt altına alınmaktadır, caydırıcılık getirilmektedir. Kamu huzur ve
güvenliğini bozan, yüreklerimizi yaralayan, vicdanlarımızı sızlatan olaylara
sebep olan bu kurusıkı silahlarla ilgili yapılan bu düzenlemeyle, mevcut kanuni
boşluğun giderildiğini memnuniyetle hep birlikte ifade ettik. Kamu düzeni ve
huzuru ve vicdanımız açısından yararlı olduğuna inandığımız bu kanunun hayırlı
olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Madde üzerinde
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Tütüncü,
buyurun efendim. ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bir soru
yönelteceğim Sayın Bakanımıza: Bu yasa tasarısı Meclise ilk sevk edildiği
zaman, ses ve gaz silahı üreten yerli firmalardan bir tepki geldi. Diyorlar ki:
“Biz, Türk firmaları olarak, Amerika Birleşik Devletleri ve AB ülkelerine
kurusıkı tabanca ihraç etmeye başladık. Mukayeseli üstünlüğümüz var, çok
kaliteli ve ucuza satıyoruz. Bu nedenden dolayı, şimdi, bu yasa tasarısı, biraz
da böyle, yerli üretimi, yerli imalatı engellemek amacına dönük olarak
hazırlanıyor diye bir iddia var. Tabii ki yasanın içeriğini, tamamını
destekleyen konuşma yaptık ve destekliyoruz. Fakat, bu
çığlıklara… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Evet,
diğer arkadaşlara da söz vereyim… ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Son bir şey söyleyeyim, zaten başka da yok. BAŞKAN - Vakit
kalırsa, size tekrar döneyim Sayın Tütüncü. ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Bir süre önce,
Irak’ın kuzeyinde, ABD’ye ait silahların kaybolduğu ve terör örgütü PKK’nın bu
silahları kullandığı ve ele geçirdiği haberleriyle ilgili, bir kısmının da
Türkiye’ye gönderildiği şeklindeki haberler kamuoyuna yansımıştı. Bu konuyla
ilgili olarak, Bakanlık olarak herhangi bir inceleme yaptırdınız mı? Yaptırdı
iseniz, inceleme sonuçlarını bizlerle paylaşmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tankut. Sayın Birgün… RECAİ BİRGÜN
(İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakanıma bir soru sormak istiyorum. Şimdi, bu kanun
tasarısı geçerse, on sekiz yaşın altındakilere bu kurusıkı adındaki silahların
satımı yasaklanmış olacak. Sayın Bakanımın, bu kurallarla geçerse, bu silahları
kimlerin, ne amaçla kullanabileceği konusunda bir fikri var mı, bunu merak ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Birgün. Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Teşekkür ediyorum. Sayın Bakan, eski
olağanüstü hâl bölgesinde bir kısım korucu olanlara verilen silahların dışında,
numaraları alınarak izin belgesi verilen, bir bakıma da gönüllü korucu denilen
bir silahlandırma söz konusu. Bu, hangi yasal dayanağa göre yapılıyor, uzun
namlulu silahlara izin, numaralı izin kâğıdı veriliyor? Bir de tekrar, 10
bin genç korucu alınacağı söyleniyor, basında yer aldı. Bu, bir nevi yeni 10
bin silahlı kişi demek. Bu konuda verilecek silah ruhsatları bu tür gönüllü
korucu izinli numara mı yoksa yasal olarak tamamen ruhsata bağlı bir silah
taşıma yetkisi mi verilecek? Bunu merak ediyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan. Evet, Sayın
Tütüncü, soru sormak istiyorsanız sisteme giriniz efendim. Buyurunuz. ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Evet, teşekkür ederim Sayın Başkan. Yani “Altın
yumurtlayan tavuk kesilmemeli.” diye, kurusıkı silah üreticilerinden bir feryat
var. Bu çerçevede, bizim, kurusıkı silah üreten ve ihracat yoluyla dünya
piyasalarında yer tutan bu sanayimizin korunması için bir özel önlem
düşünülüyor mu? Teşekkür ederim
Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Bakanım,
buyurun. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkanım, Sayın Tütüncü’nün
ifade ettiği yerli üretime engel mi getiriliyor endişesi… Biraz önceki
konuşmamda ifade etmiştim, katiyen, ne üretene ne ticareti yapana bir engel
getirilmiyor. Zaten, yine ifade ettiğim gibi, Türkiye’de bu yöndeki üretimin
büyük kısmı ihraç ediliyor, orada hiçbir sorun yok. Onu ithal edenler, kendi
şartlarını koyuyorlar, kendi şartlarıyla burada üretim yaptırıyorlar ve onu
ithal ediyorlar, bizim Türk firmalarımız da ihraç ediyorlar. Sadece, bizimki
bir denetleme, denetim. Dışarıdan ülkemize ithali ve içeride satışa sunulanın
denetimidir, disipline edilmesidir, kayda geçirilmesidir. Bir anlamda, biraz da
ruhsatlandırma gibi de bir şey oluyor doğrusu, uyguladığımız sistem, tam ruhsat
olmuyor ama ruhsata benzer bir şey oluyor. Üreticimize katiyen bir zarar
vermiyor, ben onu açıklıkla ifade ediyorum. Sayın Tankut’un sorduğu, işte, Türkiye’ye gönderildiği ifade
edilen, bizim güneydoğuda, Amerika Birleşik Devletleri’ne ait silahlar olduğu
ifade edildi, diyor. Değerli
arkadaşlar, bu tür, tabii, hem olaylar, gelişmeler hem güvenlik birimlerimizin
elinde bazı tespit edilmiş, el konulmuş hususlar var. Bunların hepsinin
üzerinde dikkatle duruluyor, ben sadece onu ifade etmekle yetineyim. On sekiz yaşın
altındakilere satılması yasaksa bu ne yapılacak diye soruyor Sayın Birgün. Yani, burada, onu tabii alanlara sormak lazım,
şimdi de sormak lazım, o zaman da sormak lazım. Hangi fonksiyon için alınıyor?
Onu, o sakıncaları gidermek için bu yasayı çıkarıyoruz ama iyi niyetle,
masumane eğer bunlar bir yerde kullanılıyorsa o da kullanılsın, ona da bir
engel yok. Sadece, bunlar güvenliğimizi tehdit edici, suç işlemek için
kullanılmasın. Bizim çabamız bu yönde, diğer boyutuyla ilgilenmiyoruz. Sayın Kaplan’ın
ifade ettiği, yani korucularla ilgili ve bunların silah taşımasıyla ilgili
oluşturulmuş bir yeni kararımız yok. Ama biliyorsunuz korucularla ilgili ilk
defa 22’nci Dönem Parlamentomuz bir düzenleme yaptı, hükûmetimizin
tasarısıyla ilk defa o dağınıklık giderildi. Bir anlamda sosyal hakları verilmiş
oldu, bir düzene sokuldu. Şimdi de biz bir yönetmelik çalışması içindeyiz. Yani
ilgili bütün kurumlarımızla birlikte, korucularla ilgili çok daha ayrıntılı,
bütün boyutları düzenleyen bir yönetmelik çalışması yaptık. Şu anda Bakanlar
Kurulunun onayındadır bu, imzasındadır. Burada, koruculuğa girişten silah
taşımaya, diğer bütün çalışma şartlarının, âdeta birazcık belirsiz olan ya da
çok iyi belirlenmemiş olan boyutlarını da düzenlemiş oluyoruz. Böyle bir
yönetmelik çalışmamız var, yakın zamanda sonuçlanır diye zannediyorum. Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 17.24 ÜÇÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 17.39 BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP
ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 53’üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 54 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının 2’nci
maddesini okutuyorum: İmal, ithal ve
ihraç MADDE 2- (1) Bu
Kanun kapsamına giren silahların imali Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iznine
tabidir. (2) Bu Kanun
kapsamındaki silahların 10/7/1953 tarihli ve 6136
sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun hükümlerine
tabi silah vasfına dönüştürülemeyecek ve üzerinde 6136 sayılı Kanun hükümlerine
tabi silahlardan ayırt edilmesini sağlayan bir işaret taşıyacak şekilde
üretilmesi zorunludur. Bu zorunluluklar ithalatta da aranır. (3) Bu Kanun
kapsamındaki silahların ithal ve ihraç işlemleri, genel hükümlere göre yerine
getirilir. Ancak bunların ithalinde, İçişleri Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının uygun görüşü aranır. BAŞKAN – Evet,
şahısları adına Sayın Abdülhadi Kahya…
Yok. Sayın Recai Birgün, buyurun. RECAİ BİRGÜN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 54 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci
maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım şahsım adına. Öncelikli olarak
bir konuda bir izahatta bulunmam gerekiyor galiba, çünkü bundan önceki aldığım
söz hakkımda, kurusıkı silah almaya gittiğimi ancak fatura istemediğimi söylemiştim.
Bundaki benim kastım, bu kurusıkı silahların ne kadar kolay alınabileceğini
ispatlamaktı yüce Meclise. Yani, hiçbir belge ibraz etmeden ve o silahı satın
aldığımı belgeleyen hiçbir belge olmadan, sadece ücretini ödemek şartıyla o
silahı oradan alıp çıkmaktı gayem ve bunu da burada ispatlamaktı. Buradan, bizi
izleyen kamuoyuna alışverişlerinde mutlaka fatura almaları gerektiğini tekrar
hatırlatmakta fayda görüyorum. Ben tabii yine
ısrarla söylüyorum, Sayın Bakanıma da arz ettim, sordum soru olarak da, dedim
ki: Siz bu kanun tasarısıyla on sekiz yaş altına bunu yasaklıyorsunuz, kutunun
içine koyuyorsunuz, o zaman bunları kimlerin alacağını değerlendiriyorsunuz?
Aslında, Sayın Bakanım da anlıyorum ki benim gibi düşünüyor. Bu silahları
kimlerin alacağı belli değil. Olsa olsa, yine, bugüne
kadar illegal kişilerin eline geçen bu silah aynı şekilde devam edecek. Çünkü
2004 yılı itibarıyla Türkiye’de… Yine bir konuşmacı arkadaşımız, Türkiye’de
silahlı güç olarak önce silahlı kuvvetleri saydı, sonra da güvenlik
kuvvetlerini saydı emniyet teşkilatını. Ancak, emniyetin kayıtlarına göre,
maalesef bir başka silahlı güç daha var anlaşılan. 2004 yılı itibarıyla
Türkiye’de kayıtlı 356.218 kurusıkı tabir edilen silah var, 356 bin. Yani,
aslında, neredeyse belki de birinci güç oluyor silah bakımından bu. Ancak, anlaşılıyor
ki, bu kanun tasarısı, görüşüme göre çıkacak. Hiç değilse, bu kanun tasarısının
daha da caydırıcı olabilmesi için -bu kurusıkı silahların- bizim de
önerilerimiz var; onları burada sıralamak istiyorum madde madde. Ses ve gaz fişeği
atabilen silahları gerçek silah gibi üzerinde taşıyan kişiler hakkında 6136
sayılı Kanun gereğince hüküm getirilmelidir.
Öngörülen cezalar çok hafiftir. Çünkü bu silahı üzerinde taşıyan kişi,
bu kurusıkı tabir edilen silahı taşıyan kişi muhakkak ki iyi niyetli değildir. Bu silahlar için
fatura yeterli değildir -ki yine az önce söyledim, faturasız da bu silahı almak
gayet mümkün- mutlaka bir belgeye bağlanmalıdır. Yine, bu belge belli
aralıklarla yenilenmek zorundadır. Bu silahları
edinmek isteyenler için kesinlikle bir psikiyatri doktordan rapor alınması
gerekmektedir. Ses ve gaz fişeği
atabilen silahlar, yine söylüyorum, Türk Ceza Kanunu’nun ilgili maddesinde
silah tabiri altında değerlendirilmelidir bu kanun kapsamı dışında kullanıldığı
zaman. Yine, kanunun
birçok yerinde sadece silahın imali, ithali, ihracıyla ilgili maddeler var,
ancak bu kurusıkı bir tabanca, bir silah olduğuna göre, bu kurusıkı tabir
edilenin bir de fişeği olması lazım. Bu fişekle ilgili hiçbir maddede ben
rastlayamadım, mühimmatla ilgili, nasıl olacak, hangi şartlarda, bundan da bir
şey rastlayamadım. Bu konuda da bir düzenleme yapılması gerekiyor. Ve yine, marka ve
model ne olursa olsun, muhakkak tek renk olmalıdır. Yani, kolayca bunun
kurusıkı silah olduğu anlaşılabilir bir renk olmalıdır. Bu renk, ne bileyim
sarı olabilir, pembe renk olabilir caydırıcı olacağı için. Çünkü bu silahı
taşıyan kişinin gayesi bellidir, ama herhâlde, pembe renkli bir silahı
taşımayacaktır. Çünkü burada hepinize gösterdim, kurusıkı silahlar bire bir
silah rengiyle üretilmektedir, rengi tek renk olmalıdır. Yine, kanunda
gerçekten çok az cezalar öngörülmüştür bu tasarı gerçekleştiği zaman uyulmadığı
takdirde. Bu cezalar muhakkak artırılmalıdır ve yine söylüyorum, ilgili kanun,
Türk Ceza Kanunu’nun silahla ilgili maddedeki cezalar getirilmelidir burada da.
Yine, bu imal
edildiğinde kutuların üzerine öldürücü olabileceği ibaresi muhakkak
konulmalıdır. Yine, silah
kutusunda kanunun öngördüğü yasaklarla ilgili bir broşür olmalıdır. Yani, bu
kurusıkı silahı alan kişi kanunda öngörülen yasakları muhakkak, bir broşür
hâlinde bu kutunun içinde bulabilmelidir. Kanun, yine
söylüyorum, bu silahların bu şartlarda, hangi amaçla kullanılabileceğini
belirtmelidir. Yani, sadece düğünde havaya ateş etmek için mi kullanacaktır,
yoksa bayramlarda mı kullanacaktır, yoksa millî maçlarda galip geldiğimizde mi
kullanacaktır; burada koysa çok uygun olacak, çünkü ne için kullanıldığını ben
hâlen, bu şartlarda anlayabilmiş değilim. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. Ek bir dakikalık
sürenizi verdim. RECAİ BİRGÜN
(Devamla) – Ben bir dakikamı kullanmayayım Sayın Başkanım, çünkü bir konuşma
hakkım daha var. Saygılar sunarım. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Birgün. Madde üzerinde
soru-cevap işlemine başlıyoruz. Sayın Çalış,
buyurun efendim. HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla
Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Bu, ses ve gaz silahında ses ve gaz çıkarma
amacıyla kullanılan malzemelerin, bilindiği gibi, miktar olarak fazla
kullanıldığı zaman insan sağlığı yönünden ciddi zararları vardır. Bu kullanılan
malzemelerin içinde bulundurduğu kimyasalların insan sağlığına zararlarıyla
ilgili yapılmış çalışmalar var mıdır? Bu konuda denetimle ilgili boşlukları
doldurmayla ilgili bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çalış. Sayın Bakanım,
buyurun. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Bu konuda şu anda benim verebileceğim bir araştırma
sonucu, bir tespitimiz yoktur. Sonra kendilerine takdim ederim. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. Madde üzerinde üç
adet önerge vardır. Önergeleri geliş sıralarına göre okutup, aykırılık
durumlarına göre işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
54 sıra sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısının 2
nci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “silahlardan”
ibaresinden sonra gelmek üzere “rengi ve şekli belirtilerek açıkça” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
Esas 1/437 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin (1) inci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
“(1) Bu kanun
kapsamına giren silahların imali İçişleri Bakanlığının uygun görüşü alınarak
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iznine tabidir.” BAŞKAN – Bu
önerge en aykırı önergedir, okutup işleme alacağım. TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
Esas 1/437 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin (1) inci
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederiz.
(1) Bu kanun
kapsamına giren silahların imali İçişleri Bakanlığı ile Adalet Bakanlığının
uygun görüşü alınarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iznine tabidir. BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BAŞKAN –
Konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım? Buyurun Sayın
Tütüncü. ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Gerekçemiz,
kısaca, toplumun hızla silahlanmaya yönelmekte oluşunun bir sonucu yazılmıştır.
Burada, kurusıkı silahların üretilmesinde üretim Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
iznine tabi kılınıyor. Öyle sanıyorum Milliyetçi Hareket Partisinin önergesi
İçişleri Bakanlığının görüşünü alarak, şeklindeydi. Bizim önergemiz, buna
ilaveten, İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığının görüşünün alınması, şeklindedir.
Bu, şu açıdan önemli, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
amaç maddesi üzerinde, 1’inci madde üzerinde konuşurken bir soru sormuştum:
“Konunun özü, esası nedir?” diye ve “Konunun özünün, esasının toplumun hızla
silahlanma çılgınlığına yöneltilmekte oluşudur.” şeklinde bir açıklama
yapmıştım ve bu silahlanma çılgınlığını besleyen kaynakların bir bölümünü
burada Hükûmete ışık tutması açısından dile getirmeye
çalışmıştım. Şimdi, bugün,
önemli bir gazetede, gerçekten güzel bir araştırma yapılmış, yine bu kaynaklar
açısından, yani silahlanma çılgınlığını körükleyen kaynakların neler olduğu
açısından, Hükûmetin dikkatini çekme babında kısaca,
izin verirseniz, bunu sizinle paylaşmak istiyorum. Bakınız, niçin kurusıkı
silah kullanılıyor? Araştırmaya giren deneklerin yüzde 48’i diyor ki: “Birileri
bende bir silahın varlığını bilsin diye.” Yüzde 15’i diyor ki: “Karizma için.”
ve yüzde 16’sı silahı sevdiği için. Şimdi, kurusıkı silah talebinin nereden
kaynaklandığı burada açıkça görülüyor. Ayrıca, kurusıkı
kullananların yaş grupları itibarıyla dağılımına bakıldığında çok enteresan bir
sonuçla karşılaşıyoruz. Yirmi beş ve otuz beş yaş aralığında
olanlar kurusıkı kullananların yüzde 56’sını oluşturuyor, yüzde 56’sı, on sekiz
ve yirmi beş yaş aralığı ise yüzde 29’u. Demek ki, on sekiz yaş ile otuz beş
yaş aralığında bulunanlar -kurusıkı kullananlar daha doğrusu- toplam
kullananların yüzde 85’i. İşte, bu iki veri önergemizdeki gerekçenin esasını
oluşturuyor. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada, evet, kurusıkı silahların üretimi Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı iznine tabi olsun ama bu izin alınırken İçişleri Bakanlığının
ve Adalet Bakanlığının da lütfen görüşü alınsın. Önergemize destek
vereceğinizi düşünüyoruz, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyoruz. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
Esas 1/437 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin (1) nci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ederiz. Kamil Erdal Sipahi
(İzmir) ve arkadaşları (1) Bu kanun
kapsamına giren silahların imali İçişleri Bakanlığının uygun görüşü alınarak
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının iznine tabidir. BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklamayla katılmayacağımı
ifade edeceğim. Şimdi,
biliyorsunuz, bu tasarımızda, sonunda bir yönetmelik öngörüyoruz, bir
yönetmelik çıkarılacak. Bu yönetmelik, tabii, hem üretimi hem de ithalat,
ihracat ve satışı,
diğer boyutları da ilgilendiriyor. Bu yönetmeliği zaten Dış Ticaret
Müsteşarlığının bağlı olduğu bakanlık, İçişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı birlikte düzenleyecek ve orada üretimin şartları da belirlenecek ve o
şartlara göre Sanayi Bakanlığı üretimle ilgili izni vermiş olacak. Onun için
biz bunu yeterli görüyoruz, şu mevcut tasarımızdaki düzenlemeyi. Bu sebeple bu
önergeye katılmıyoruz. Teşekkür ederim
Başkanım. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Başkanım. Sayın Sipahi,
buyurun efendim. KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Ses ve Gaz
Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesinde bir
değişiklik önergesi verdik, Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan milletvekili
arkadaşlarımla beraber. Dikkat edilirse,
bu yasanın hemen hemen bütün maddelerinde, Sanayi ve
Ticaret Bakanlığıyla beraber güvenlikten sorumlu İçişleri Bakanlığımız da
olayın her safhasında yer almaktadır. Zaten olayın en çok
güvenlik boyutu bizleri ilgilendirdiği için ve bu güvenlik boyutuyla ilgili
olarak meydana gelmiş olan müessif olaylar, böyle bir yasayı -gecikmiş de olsa-
bizleri çıkarmak zorunda bıraktığı için ben, bu kanunun mümkün olan her
maddesinde ve her fıkrasında güvenlikten sorumlu İçişleri Bakanlığımızın yer
almasının doğru olacağı inancındayım. Kaldı ki,
maddenin bütünlüğü açısından da, üçüncü fıkrada, aynı maddenin üçüncü
fıkrasında, ithalde İçişleri Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı birlikte
uygun görüş veriyorlar. O hâlde, bu aynı maddenin üçüncü fıkrasındaki mantığın,
imal için birinci fıkraya da taşınması dışında bir görüşümüz yok. Bu, sadece,
madde içerisinde bir anlam bütünlüğü sağlamak, bir uyum sağlamaktı. Ayrıca, Sayın Bakanın da belirttikleri gibi, zaten bu yasa
gereğince çıkartılacak olan yönetmelikte, İçişleri Bakanlığı yasa maddesinde
yer almıyor, ancak yönetmelik maddesinde, buradaki metinde -ki, biraz sonra bu
5’inci madde görüşülecek- imal, ithal, ihraç, bulundurma, nakil, satış veya
edinilmesine ilişkin usul ve esaslar ile bunlarla ilgili izin, kayıt ve tescil
işlemleri konusunda, İçişleri Bakanlığı zaten işin içerisinde olarak mütalaa
edilmektedir. O hâlde, hem maddenin üçüncü fıkrasındaki ithalle ilgili
bölümdeki mantığın birinci fıkraya taşınması ve bir anlam bütünlüğü ve uyum
sağlanması hem de Sayın Bakanın belirttiği gibi, 5’inci maddedeki çıkartılacak
yönetmelikte yer alacak olan imalle ilgili sorumluluğun, yasanın kendisine de,
asıl metne de yansıtılması gerektiğini, yasanın bütünü hakkında bütün
milletvekilleri ve bu arada bizim grubumuz gerçekten bu yasanın yararına
inanıyoruz, geciktirilmiş de olsa büyük bir boşluğu dolduracağına inanıyoruz. Ancak
bu kadar mükemmel bir yasanın, bu kadar güzel boşluk dolduran bir yasanın kendi
içerisindeki uyum konusunda, mantık konusunda da bir bütünlük arz etmesi ve
herhangi bir uyumsuzluk içermemesi konusunda biraz hassasiyetimiz var. Sadece
bunu iletmek istedik. Ben, bu vesileyle
bu konunun istihdamla olan ilişkisini, kısaca bazı bilgiler vererek yüce
Meclisimizi aydınlatmak istiyorum. Malum, Türkiye’de 10 milyona yakın işsizin
olduğu söyleniyor. Beni, bu konuda yapılan bir araştırma son derece, gerçekten
üzüntüye sevk etti, bu üzüntümü sizlerle de paylaşmak istiyorum. On beş-on dokuz
yaş grubuyla ilgili olarak yapılan bir araştırmada, bu yaş grubundaki, yani on
beş-on dokuz yaş grubundaki erkeklerin yüzde 25’i, yani dörtte 1’i, kızların
yüzde 47,5’u, yani neredeyse yüzde 50’si, ne çalışıyor ne okuyor. İşte,
gelecekte, gerek istihdam konusunda gerekse işin güvenlik boyutunda, canlı
bomba önümüzde çok acı bir tablo olarak durmakta sayın milletvekilleri. Düşünün, on
beş-on dokuz yaşındaki her 4 erkek çocuğumuzdan 1 tanesi, ne okuyor ne
çalışıyor. Kız çocuklarının her 2’sinden 1 tanesi, ne okuyor ne çalışıyor.
Bunların gelecekte ülke için ne anlam ifade edeceğini ben takdirlerinize
sunuyorum. Ben, bu araştırmayı
okuduğum zaman, konunun devamını getireyim diye, Emniyet Genel Müdürlüğünün
yaptığı suç istatistikleriyle ilgili bir inceleme yaptım. Emniyet Genel
Müdürlüğümüzün geçen sene belli bir dönemi kapsayan suçla ilgili bir
incelemesinde şu rakam, biraz önce size verdiğim bu istihdam, ne okuyor ne
çalışıyor konusundaki endişemi haklı çıkardı. Emniyet Genel Müdürlüğünün bu
incelemesinde, belli bir dönem içerisindeki 54 bin suçludan 44 bin tanesi
–tekrar ediyorum, 54 bin suçludan 44 bin tanesi- on beş-on dokuz yaş
grubundaydı. İşte, ne çalışan ne okuyan, bu önümüzde duran canlı bombanın
Türkiye’ye ileride çıkaracağı, şu anda çıkarmaya başladığı fatura önümüzde. Bu yaş grubuyla
ilgili, isterseniz, işlediği suçlar konusunda da biraz bilgi arz edeyim
sizlere. Bu on beş-on dokuz yaş grubundaki suçluların yüzde 60’ı hırsızlık,
yüzde 30’u ise şiddet suçu işlemişler. Yine, aynı yaş grubundaki bu 44 bin
suçlunun yüzde 34,5’i uyuşturucu almış. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Sipahi, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Yüzde 95’i ise
fakir aile çocuğu. Ben, istihdam
konusu gündeme geldiğinde, bu on beş-on dokuz yaş grubuna özel bir ilgi
göstermemiz gerektiği konusunda yüce Meclisi bilgilendirmek istedim. Yasa değişiklik
önergesi konusundaki endişelerimi ve uyum konusundaki partimizin hassasiyetini
de Sayın Bakana ve yüce Meclise arz etmiş bulunuyorum. Sözlerime son
veriyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
54 sıra sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısının 2
nci maddesinin ikinci fıkrasında geçen “silahlardan”
ibaresinden sonra gelmek üzere “Rengi ve şekli belirtilerek açıkça” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz. Bekir Bozdağ
(Yozgat) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Katılıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe: Bu Kanun
kapsamına giren silahların, 6136 sayılı Kanun hükümlerine tabi silahlardan
ayırt edilmesini sağlayacak işaret konusunda uygulamada karşılaşılabilecek
muhtemel suistimallerin önlenmesi sağlanmaktadır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: Taşınması, satışı
ve nakli MADDE 3- (1) Bu
Kanun kapsamına giren silahların; a) Taşınması, b) Ateşli
silahlarla işlenen veya 6136 sayılı Kanun kapsamına giren suçlardan dolayı
hükümlü bulunanlar ile kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla
süreyle hapis cezasına mahkûm olanlara veya onsekiz
yaşından küçüklere satılması, c) Yönetmelikte
belirlenmiş esas ve usullere aykırı olarak imal edilmiş olanların satılması yasaktır. (2) Bu silahların
satışı, mermi veya av malzemesi ya da yivsiz tüfek satışı yapmak için
ruhsatlandırılmış yerlerce yapılır. Bu silahları satan bayilerle, başkalarına
satan veya devredenlerin ya da başkalarından satın alan veya devralanların bir
ay içinde Cumhuriyet Savcılığından alacakları sabıka kaydıyla birlikte mahallî
mülki amire bildirimde bulunmaları zorunludur. (3) Söz konusu
silahlar, ancak her an kullanıma elverişli olmayacak ve kolay ulaşılmayacak
şekilde, boş olarak kutu içerisinde nakledilebilirler. Bu silahların belirtilen
şekil ve şartların dışında nakledilmesi taşıma olarak kabul edilir. BAŞKAN – Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Tayfur Süner. Sayın Süner, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ses ve Gaz
Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. “Kurusıkı” olarak
tabir edilen ses ve gaz fişeği atabilen silahlar nitelikleri bakımından, 6136
sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun ile 2521
sayılı Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının
Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanun kapsamına girmemektedir.
Haklarında diğer mevzuat hükümlerinde de herhangi bir düzenleme bulunmaması
nedeniyle, bunların imali, satışı, taşınması ya da bulundurulması ruhsata ve
belgeye bağlı değildir. Toplumda “kurusıkı” olarak da bilinen gaz ve ses fişeği
atan silahların denetim altına alınması çok önemlidir. Bu tip silahlarla
Türkiye’de pek çok soygun, yaralama, gasp ve adam öldürme olayları meydana
gelmiştir. Kurusıkı tabancaların imalatı ve ihracatıyla ilgili henüz bir yasal
düzenleme olmaması nedeniyle bu konu sahipsiz görünmekteydi. Umarım görüşmekte
olduğumuz kanun tasarısı kabul edilip yürürlüğe girerse bu sıkıntılar
giderilecek, ses ve gaz fişeği atan, “kurusıkı” diye tabir edilen bu silahların
imalatı, satışı, denetim altına alınmasıyla ilgili yasal düzenleme sağlanmış
olacaktır. Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ses ve gaz fişeği atan silahlar, Millî Savunma Bakanlığı,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, İçişleri Bakanlıklarını ilgilendirmektedir.
Türkiye’de her gün onlarca kuru silah imal edilmektedir. Millî Savunma
Bakanlığının üretim izni olmamasına karşın, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı olayı
ticari olarak değerlendirip, istihdam, katma değer ve ihracat gibi pek çok
nedenden dolayı sanayiciye üretim izni vermiştir. Bugün için “kurusıkı” olarak
adlandırılan ses ve gaz fişeği atan silahların imali, satışı, taşınması ve
bulundurulmasının suç olup olmadığı yeniden değerlendirilmelidir. Ülkemizde pek
çok konuda olduğu gibi bu konuda da ciddi yasal bir boşluk mevcuttur. Bu
nedenle de İçişleri Bakanlığımızın valiliklere gönderdiği kurusıkının
yasaklanmasıyla ilgili genelgelerine dayanılarak yerel mahkemelerin
kullanıcılara vermiş oldukları cezalar, Yargıtaya
gittiği zaman, kurusıkılarla ilgili yasal bir düzenleme olmaması nedeniyle
bozulmuştur. Böyle olunca da pek çok kişi boşluktan yararlanıp kurusıkıyı bazen
namlu değişikliğiyle gerçek silah olarak, bazen de mevcut durumuyla taşımaya
devam etmektedir. Değerli
milletvekilleri, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bir çalışmada
Türkiye’de 2004 yılında 356.218 kurusıkı silah olduğu ortaya çıkmıştır. İki yıl
içerisinde bu tür silahlarla 11.249 suç işlenmiştir. Bu kurusıkıların çoğu ünlü
markaların silahlarına benzetilmektedir. Bazen muhataplarına gerçek silah
göstererek korku ve panik yaratan eylemciler güvenlik güçleri gelince “oyuncak
tabancaydı, kurusıkıydı” diyerek kolayca her yerden, herkesin alabileceği bu
tür silahları ortaya çıkarıp gerçekleri gizleyebilmişlerdir. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, sanayiciye, özellikle de yurt dışından gelen ithalat için kurusıkı
isteği üzerine imalat izni vermiştir. Ancak, iç piyasadan gelen kurusıkı isteği
üzerine yurt içinde de satışlar başlamıştır. Hatta kötü niyetli kişilerce de
parçaları değiştirilip gerçek silaha kolayca dönüştürüldüğü de saptanmıştır.
Tüm bu olumsuzlukları düşündüğümüz zaman, kurusıkılarla ilgili yasal düzenleme
zamanının çoktan gelip geçtiği kolayca anlaşılacaktır. Kişiler kötü niyetli
olmasa bile, maç, düğün, toplantı ve diğer etkinliklerde fişeğin
patlatılmasıyla çıkan ses, gerçek silah sesi gibi, insanları rahatsız etmekte,
korkutmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu tasarıyla birlikte bugüne kadar piyasaya çıkan
kurusıkıların kayıt altına alınmaları sağlanacaktır. Bundan sonra izinsiz
imalat yasaklanacaktır. Ayrıca, tasarının görüşmekte
olduğumuz 3’üncü maddesiyle bu kanun tasarısının kapsamına giren silahların
taşınması ve ateşli silahlarla işlenen veya 6136 sayılı Kanun kapsamına giren
suçlardan dolayı hükümlü bulunanlar ile kasten işlenen bir suçtan dolayı bir
yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm olanlara veya on sekiz yaşın
altındakilere bu silahların satışı, taşınması ve bulundurulması
yasaklanacaktır. Bununla birlikte, yine bu maddeyle söz konusu
silahların taşınmasının başlı başına suç olarak kabul edilmesi ve nakillerinin
her an kullanıma elverişli olmayacak ve kolayca ulaşılamayacak şekilde kutu
içerisinde yapılması sağlanarak, bunların kişilerin üzerinde taşınmasının ve
suçta kullanılmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca, bu
silahların satışının, mermi veya av malzemesi veya yivsiz tüfek satışı yapmak
için valiliklerce ruhsatlandırılmış yerlerde yapılması ile bunları satanların,
ellerinden çıkaranların veya yeni edinenlerin bir ay içerisinde mülki amirliğe
bildirmeleri zorunluluğu getirilerek, bu işlemlerin denetim altına alınması
sağlanmak istenmiştir. Bu tasarı,
toplumsal bir ihtiyaca cevap vermekte, giderek ciddi sorun teşkil eden ses ve
gaz fişeği atabilen silahlar hakkında çözüm getirmektedir. Bu nedenlerle, kanun
tasarısına ve üzerinde konuştuğumuz 3’üncü maddeye Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi belirtir, tasarının hayırlara vesile olması
dileğiyle yüce Meclise sevgiler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Süner. Madde üzerinde
başka söz talebi yok. Soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz. Sayın Tütüncü,
soru mu soracaksınız? ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Vazgeçtim Sayın Başkan. BAŞKAN – Peki. Madde üzerinde
bir adet önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
54 sıra sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı’nın
3 üncü maddesine aşağıdaki fıkranın son fıkra olarak eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
“(4) Ses ve gaz
fişeği atan silahların ve üretici firmaların isim, marka veya alâmetleri
kullanılarak her ne suretle olursa olsun reklam ve tanıtımı yapılamaz. Bu
silahların kullanılmasını özendiren veya teşvik eden kampanyalar düzenlenemez.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Yürürlükteki
mevzuatımızda kurusıkı silahların reklam ve ilanlarının yapılmayacağına ilişkin
bir düzenleme bulunmamaktadır. Ses ve gaz fişeği atabilen bu silahların değişik
suçlarda suç aleti olarak kullanılabileceği göz önüne alındığında reklam ve
ilanların yasaklanmasının gerçek silahlardan görünüş olarak ayırt edilmesi çok
zor olan bu silahların özendirilmemesi bakımından uygun olacağı
değerlendirilmektedir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 4’üncü maddeyi
okutuyorum: Ceza hükümleri MADDE 4- (1) Bu
Kanun kapsamındaki silahları yetkili mercilerden izin almadan veya 6136 sayılı
Kanun hükümlerine tabi silah vasfına dönüştürülecek şekilde imal edenler bir
yıldan üç yıla kadar hapis ve yüz günden beşyüz güne
kadar adli para cezası ile cezalandırılır. (2) Bu Kanunun 3
üncü maddesindeki yasaklara aykırı davranışta bulunanlara beşyüz
Yeni Türk Lirası idari para cezası verilir. Ayrıca bu silahların mülkiyetinin
kamuya geçirilmesine karar verilir. (3) Bu Kanun
kapsamına giren silahları, yönetmelikte belirlenmiş esas ve usullere aykırı
olarak imal edenlere beşbin Yeni Türk Lirasından yirmibin Yeni Türk Lirasına kadar idari para cezası
verilir. Bu fiilin tekrarı halinde idari para cezasının iki katına karar
verilir. (4) Bu Kanun
hükümlerine göre idari para cezasına ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar
vermeye mahallî mülki amir yetkilidir. BAŞKAN – Madde
üzerinde şahsı adına, İzmir Milletvekili Recai Birgün.
Sayın Birgün, buyurun. RECAİ BİRGÜN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 54 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
4’üncü maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yine bu maddede
de, yönetmeliğe aykırı imal edenlere ceza veriliyor. Tabii ki, eğer yönetmeliğe
aykırı imal etmişse, niyet zaten art niyettir. Bence burada imal ruhsatlarının
da iptal edilmesi gerekirdi, bu maddede özellikle. Fakat,
suç işleyen kişiye bir daha suç işleme şansı tanıyor. Size arz ettim ben, yüce
Genel Kurula, silahların fiyatı 200-300 milyon, cezası 500 milyon. Eğer bu
yönetmelik bu kanun tasarısının haricinde… Bu kanun tasarısı kanun hâline
geldikten sonra buna muhalif olarak bu silahlar kullanıldığı, imal edildiği,
taşındığı zaman istenen, talep edilen para cezaları gerçekten çok hafif. Bu vesileyle
6136’ya giren silahlar hakkında bir iki konuya değinmek istiyorum. Ruhsatlı
silah alacak kimselerin silahlarını güvenle bulundurabilmeleri, taşıyabilmeleri,
kullanabilmeleri ve bakımını yapabilmeleri için herhangi bir eğitim şartı ve bu
eğitimin alındığını belgeleyen sertifikaya sahip olma zorunluluğu
bulunmamaktadır. Yani, öldürücü bir silah taşıyorsunuz fakat bu silahı
paranızla alıyorsunuz ve 6136’da belirtilen belli -yönetmelikte belirtilen-
şartları yerine getirdiğinizde silahı alıyorsunuz. Ama,
bu silahı alan kişi bu silahı nasıl temizleyecek, bakımını nasıl yapacak, nasıl
bulunduracak, eğer zorunlu kalırsa -ateş etmek zorunda kalırsa- nasıl ateş edecek,
bu konuda hiçbir eğitimi yok bu insanların ve silahı direkt beline
sokuyorsunuz. Tabii, Demokratik
Sol Parti olarak biz bireysel silahlanmaya çok karşıyız. Bu nedenle de, hiç
değilse bu silahların edinilmesini, edinildikten sonra da bulundurulmasını
zorlaştırıcı kurallar getirilmesi taraftarıyız. Eğer bu silahı alan kişiye bu
dediğim şartları getirirsek belki silah heveslilerini biraz daha törpülemiş,
sayılarını azaltmış oluruz diye düşünüyoruz. Yine, bu silahı
taşımaya ehil olan, yönetmeliğe göre bu özelliğe sahip olan kişi alkollü
vaziyette bu silahı taşır vaziyette bulunmuşsa bu taşıma ruhsatının tamamının
da iptal edilmesi gerektiğini düşünüyoruz, 6136 sayılı Kanun’da böyle bir
değişiklik yapılmasını talep ediyoruz. Ayrıca, yıllardır emniyet teşkilatında
uygulanan yanlış bir sistem var yine bu silah ruhsatlarıyla ilgili. Aracınızın
trafik sigortası bittiği zaman bizzat kendiniz gidip yaptırmak zorundasınız,
yoksa cezai müeyyidesi çok ağır biliyorsunuz trafik sigortasında. Ancak, silah
ruhsatlarında böyle bir şey yok. Silah ruhsatında güvenlik
kuvvetleri bu silah ruhsat süresi biten kişiye ulaşmak ve bunu tebliğ etmek
zorunda. Yani, diyecek ki, senin silahının ruhsat süresi bitti, bunu
yenilettir. Bundan sonra da altı ay süre daha tanıyoruz, bu silah ruhsat
tarihini yenilemesi için, temdit etmesi için. Bu hem zaman
kaybına hem de personelin bu tip süfli işlerle uğraşmalarına sebep olduğu için,
madem bu kişi silahı almış, beline koymuş, o zaman sorumluluğu da taşımalı ve
silah taşıma süresi bittiği zaman kendisi emniyete bizzat müracaat etmek
zorunda bırakılmalı, bu müracaatı yapmasa da art niyet aranılıp, iptal edilmeli
silah ruhsatı. Yine, bu silahlar
ruhsatlı şekilde şahıslara teslim edilirken, silahlardan birer tane örnek,
numune çekirdek alınmalı ve bu dijital ortama atılmalıdır. Bugün, herhangi bir
yerde havaya silah sıkıldığında veya bir yaralamalı olay meydana geldiğinde
hangi silahtan çıktığını bilmiyoruz biz. Bunun için, kanuna bir ekleme
yapılarak, her satılan silahtan bir numune çekirdeğin emniyetin laboratuvarlarında arşiv olarak bulundurulmasının yine suç
işleme oranını düşüreceğine inanıyoruz. Burada bir şey
daha eklemek istiyorum. Biz, tabii, Demokratik Sol Parti olarak burada mevcut
bulunmaya çalışıyoruz Meclis çalışmalarını yürütebilmek için. Ancak bu kanun
tasarısına ara verildiği zaman on dakika, sayın grup başkan vekilimiz özellikle
iktidar partisi milletvekili arkadaşları burada bulmakta çok zorlandı. Biz de
burada işler düzenli yürüsün diye ikide bir karar yetersayısı istemek durumunda
kalmak istemiyoruz, çünkü istediğimiz zaman da “Siz kanunu oyalıyorsunuz,
geciktiriyorsunuz.” deniliyor. Biz, iktidar partisi milletvekillerinden,
özellikle, Hükûmetin getirdiği ve desteklediklerine
inandıkları kanunun arkasında durmasını ve burada hiç değilse 340 kişiden
mevcut sayıyı burada bulundurmalarını bekliyoruz. Saygılar
sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Birgün. Madde üzerinde
başka söz talebi? Yok. İki adet önerge
vardır; önergeleri geliş sıralarına göre okutup, aykırılık durumlarına göre
işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
54 sıra sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısının 4
üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “imal edenler” ibaresinden sonra
gelmek üzere “veya satanlar” ibaresinin eklenmesini ve ikinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(2) Bu Kanunun 3
üncü maddesinin (1), (2) ve (3) üncü fıkralarındaki yasaklara aykırı davranışta
bulunanlara beşyüz Yeni Türk Lirası, (4) üncü
fıkrasındaki yasaklara aykırı davranışta bulunanlara beşbin
Yeni Türk Lirası idari para cezası verilir. Ayrıca bu silahların mülkiyetinin
kamuya geçirilmesine karar verilir.” TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan
54 sıra sayılı tasarının 4 üncü maddesinin 2 nci
fıkrasının “bulunanlara” kelimesinden sonra gelmek üzere “altı aydan bir yıla
kadar hapis cezası ve” ibaresinin eklenmesini, 3 üncü fıkrasının
“imal edenlere” kelimesinden sonra gelmek üzere “bir yıldan üç yıla kadar hapis
cezası ve” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Sayın Demirtaş, gerekçeyi mi okutayım? SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – Gerekçe Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Son yıllarda kuru
sıkı, ses ve gaz fişeği atabilen silahlarla işlenen suç sayısının yirmi bini
aşması, cinayet sayısının Adli-Tıp Kurumu verileriyle 35 olması, ilkokullarda
bile yaralanmaya neden olması, özellikle yaygın olarak gasp, hırsızlık, kapkaç,
soygun, tehdit ve adam kaçırma, zorla senet imzalama gibi suçlarda kullanılması
dikkate alınarak caydırıcılığın sağlanması için ayrıca hapis cezası
konulmalıdır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
54 sıra sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısının 4
üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “imal edenler” ibaresinden sonra
gelmek üzere “veya satanlar” ibaresinin eklenmesini ve ikinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları “(2) Bu Kanunun 3
üncü maddesinin (1), (2) ve (3) üncü fıkralarındaki yasaklara aykırı davranışta
bulunanlara beşyüz Yeni Türk Lirası, (4) üncü
fıkrasındaki yasaklara aykırı davranışta bulunanlara beşbin
Yeni Türk Lirası idari para cezası verilir. Ayrıca bu silahların mülkiyetinin
kamuya geçirilmesine karar verilir.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Gerçek silaha
dönüştürülecek şekilde imal edenlerin yanında bu şekilde imal edilmiş silahları
satanların da kanun kapsamına alınarak cezai müeyyide alabilmesi, ayrıca reklam
yasağına uymayanlara da caydırıcı ceza verilmesi sağlanmaktadır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir. Kabul edilen
önerge istikametinde 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 5’inci maddeyi
okutuyorum: Yönetmelik MADDE 5- (1) Bu
Kanun kapsamına giren silahların imal, ithal, ihraç, bulundurma, nakil, satış
veya edinilmesine ilişkin usul ve esaslar ile bunlarla ilgili izin, kayıt ve
tescil işlemleri Dış Ticaret Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlığın görüşü
alınmak suretiyle İçişleri Bakanlığı ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca altı ay
içinde müştereken çıkarılacak yönetmelikle belirlenir. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi? Yok. Önerge yok. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Geçici madde 1’i
okutuyorum: Geçici hükümler GEÇİCİ MADDE 1-
(1) Bu Kanun kapsamına giren silahları ellerinde bulunduranlar, yönetmeliğin
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde mülki amirliğe bildirimde
bulunmaları hâlinde, haklarında cezai takibat yapılmaz. (2) Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihte üretim yapmakta olanların, bu Kanunla belirlenen esas
ve usullere göre gerekli izinleri, yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren altı ay içinde almaları zorunludur. Bu Kanun hükümlerine uygun olarak
üretim yapılması kaydıyla yetkili makamlardan izin alarak tabanca veya yivsiz
tüfek üretimi yapanların, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihe kadar,
ürettikleri her türlü model ve tip kurusıkı silahın miktarını yetkili makamlara
bildirmeleri şartı ile bu Kanun kapsamındaki silahları üretmek için ayrıca izin
almaları zorunlu değildir. (3) Bu Kanun
kapsamına giren silahların ithalat ve ihracını yapanların, bu Kanunun yürürlüğe
girdiği tarihe kadar olan ithal ve ihraç miktarını altı ay içinde yetkili
makamlara bildirmeleri zorunludur. (4) Belirtilen
süreler içinde bildirimde bulunmayanlar ve gerekli izinleri almayanlar bu
Kanunun 4 üncü maddesine göre cezalandırılır. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi? Yok. Bir adet önerge
vardır; okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan
54 sıra sayılı tasarının Geçici 1inci maddesinin (1) fıkrasındaki “itibaren”
kelimesinden sonra “bir yıl” ibaresinin “6 ay” olarak, 2 nci fıkrasındaki “itibaren” kelimesinden sonra “altı ay”
ibaresinin “üç ay” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKANI TEVFİK ZİYAEDDİN AKBULUT (Tekirdağ) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Katılmıyoruz. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Tanınan
uzun süreler nedeniyle daha fazla suç işlenmesinin önlenmesi için sürelerin
kısaltılması caydırıcı olacaktır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Geçici madde 1’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 6’ncı maddeyi
okutuyorum: Yürürlük MADDE 6- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi? Yok. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Madde 7’yi
okutuyorum: Yürütme MADDE 7- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar
Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi? Yok. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Böylece tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; milletimiz için hayırlar getirmesini
diliyorum. Sayın
milletvekilleri, 3’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Konseyi Arasında Askeri-Bilimsel ve Askeri-Teknik
İşbirliği Konusunda Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Konseyi Arasında
Askeri-Bilimsel ve Askeri-Teknik İşbirliği Konusunda Anlaşmanın Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/294) (S.
Sayısı: 68) (x)
(x) 68 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde. Hükûmet? Yerinde. Komisyon raporu
68 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Onur Öymen, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi; şahsı adına Van Milletvekili Gülşen Orhan,
Bursa Milletvekili Mehmet Emin Tutan’ın söz talepleri
vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Onur Öymen’e
aittir. Sayın Öymen, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Konseyi Arasında Askeri-Bilimsel
ve Askeri-Teknik İşbirliği Konusunda Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’na ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini arz etmek için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, Türkiye’nin Sırbistan’la ve Karadağ’la her alanda ilişkilerini
geliştirmesi bizim de samimi arzumuzdur. Yapılan Anlaşma’yı incelediğimiz zaman
içerik açısından gerçekten itiraz edecek bir nokta bulunmadığını memnuniyetle
gördük. Ne var ki bu Anlaşma’yı imzaladığımız zaman var olan Sırbistan-Karadağ
Devleti artık yoktur. Bugün Sırbistan-Karadağ diye bir devlet yok ve Karadağ 3
Haziran 2006 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiştir. Onun için, bugün Sırbistan
ayrı devlettir, Karadağ ayrı devlettir. Biz Anlaşma’yı imzaladığımız zaman
ikisi aynı devletti. Şimdi, daha sonra ayrılmış olan iki devletin yarattığı
yeni hukuki duruma göre bizim hareket etmemiz gerekiyor. Ne yapmamız lazım?
Yapmamız gereken şudur, biz Komisyonda da arkadaşlarımıza söyledik, Hükûmet temsilcilerine söyledik: Mademki iki devlet
ayrılmıştır, Sırbistan’la yaptığımız anlaşmanın bir benzerini, eğer Karadağ da
uygun görüyorsa Karadağ’la da imzalayacağız, sonra iki metni ayrı ayrı getireceğiz, Mecliste onaylayacağız. Uluslararası hukukun gereği bu. Şu olsaydı: Eğer bu anlaşma
onaylandıktan sonra iki devlet ayrılmış olsaydı o zaman hukuk açısından ciddi
bir sorun çıkmayacaktı, ama şimdi bitmemiş bir muamele var. Bir uluslararası
anlaşma onaylanana kadar muamele bitmemiş sayılır. O zaman yapılması gereken,
demin de söylediğim gibi, iki ayrı metin imzalayarak iki ayrı devletle -aynı
metin de olabilir bu- onay için Meclise getirmekti. Biz de bunu memnuniyetle
oylayacaktık burada, destekleyecektik. Şimdi, biz bunu
söylediğimiz zaman “Aman, bunu yapacak vaktimiz yok, bir an önce imzalayalım,
bir an önce onaylayalım imzalanmış metni. Onun için, işte, bu formaliteye bizi
yönlendirmeyin.” dediler. Bir de baktık ki bu anlaşmanın imzalandığı 23 Temmuz
2004 tarihi ile Karadağ’ın Sırbistan- Karadağ devletinden ayrılması arasından
tam iki yıl geçmiş. Yani, bu iki yıl içinde eğer bu anlaşma Meclise
getirilseydi rahatlıkla onaylanacaktı, hiçbir problem kalmayacaktı. Yani, zaman
o kadar değerli idiyse bu iki yıllık süreyi niçin geçirdik? Bizim söylediğimiz
bu. Yani, dediğim gibi, işin içeriğine itiraz etmiyoruz, ama Türkiye, eski,
köklü, yerleşmiş bir devlettir ve Türkiye’de anlaşmalar hukukuna riayet etmek
bizim öteden beri özen gösterdiğimiz bir durumdur. Aksi takdirde bu bir emsal
yaratabilir, uluslararası hukuka aykırı bir durum ortaya çıkabilir ve bundan da
biz rahatsızlık duyarız. O bakımdan, bizim Hükûmetten
ricamız şu: Bu anlaşmayı geri çekiniz diyoruz, ilgili ülkeyle bir kere daha
görüşünüz. Sırbistan’la anlaşmayı hemen onaylayabiliriz, Karadağ’la anlaşmanın
onaylanması için de bu ülkeyle imzalarsınız, getirirsiniz, Mecliste onaylarız.
Hukuka uygun olan yöntem budur ve biz bu yöntemi Hükûmete
tavsiye ediyoruz. Değerli
arkadaşlar, bu vesileyle bir iki hususu dikkatinize getirmek istiyorum: Şimdi
bu anlaşmayı, özellikle anlaşmanın gerekçesini dikkatle okuduğunuz zaman, bunun
basit bir teknik anlaşma olmadığını göreceksiniz. Çünkü gerekçenin başında, Hükûmetin de ifade ettiği gibi, Sırbistan’ın –o zamanki
adıyla Sırbistan ve Karadağ’ın- NATO’ya üye olmak istediği belirtiliyor, Avrupa
Birliğine üye olmak istediği belirtiliyor, Barış İçin Ortaklık sisteminin
içinde olduğu belirtiliyor. Yani bu, herhangi bir ülkeyle imzalanmış, herhangi
bir teknik anlaşma gibi değil de bu siyasi bütünlük içinde değerlendirilen bir
konu gibi takdim ediliyor ki doğrudur, doğrusu da budur. O zaman, bizim de
meseleyi bu bütünlük içinde görmemiz lazım. Bu vesileyle,
müsaade ederseniz, size bir iki noktayı hatırlatmak istiyorum, bizce son derece
önemlidir. Bunlar şudur: Şimdi yeni bir kavram ortaya atıldı. Evvelce böyle
şeylerden pek bahsedilmezdi. Yeni kavram çıkarıyorlar karşımıza. Nedir o? “Batı
Balkanlar.” Eskiden “Balkan ülkeleri” denildiği zaman, bir bütünlük içinde bu
ülkeler düşünülürdü, Türkiye de dâhil olmak üzere Bulgaristan, Romanya,
Yugoslavya, Arnavutluk vesaire, bunlar Balkan ülkelerini oluştururdu. Biz
geçmişte Balkan Paktı yaptık, Balkan İttifakı yaptık böyle bir anlayışla. Şimdi
yeni kavram: “Batı Balkanlar.” Ne demek istiyorlar Batı Balkanlarla, nereden
çıkıyor bu? Şuradan çıkıyor: Türkiye’yle diğer Balkan ülkelerini birbirinden
ayıracaklar. Şimdi bu konuda
çok önemli bir gelişme var, bunu bu vesileyle dikkatinize getirmek istiyorum:
Şimdi, Türkiye’yle –onların tabiriyle- bir Batı Balkan ülkesi olan –kendileri
pek “Balkan ülkesi değiliz.” filan deseler de- Balkan camiası içinde düşünülen
Hırvatistan aynı tarihte, aynı gün Avrupa Birliğiyle üyelik müzakerelerine
başladı. Şimdi, bakıyoruz ki Hırvatistan’a yapılan muamele başka, Türkiye’ye
yapılan muamele başka. Yani, Batı Balkanlarda yaşayan bir ülkeyseniz sizin
Avrupa’yla ilişkilerinizin daha öncelikli bir durumu var, Türkiye’de iseniz
size “Durun.” diyorlar, size çok daha mesafeli, ölçülü bir muamele yapıyorlar.
Somut örnek var mı? Var. İşte Hırvatistan’la aynı gün Avrupa Birliğine üyelik
müzakerelerine başladık, bugüne kadar biz altı maddenin, altı başlığın
müzakeresine girişebildik, Hırvatistan’ın başladığı müzakere başlığının sayısı
tam on altı ve ayrıca bu başlıklardan bazılarını da kapattılar, bitirdiler.
Şimdi, Avrupa Birliğinde yetkili çevrelerin sözlerine bakacak olursanız,
Hırvatistan’ı 2009 yılında Avrupa Birliğine üye yapmak istiyorlar. Türkiye’ye
gelince diyorlar ki: “Sizin için en az yirmi yıl beklemek lazım.” “Otuz yıl”
diyen var. Alman Başbakanı Angela Merkel
“Türkiye’nin Avrupa Birliğiyle ilişkilerine elli yıl sonra bakarız.” diyor. Son
derece önemlidir. Geçenlerde, partisinde, Alman Hıristiyan Demokrat Partisinin
Kongresinde bir karar aldırdı: “Türkiye’yi hiçbir zaman tam üye yapmayalım. Türkiye’ye
sadece özel bir statü verelim.” diyor. Şimdi, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy de aynı şeyi söylüyor, çeşitli nedenlerle
Türkiye’nin üyeliğine kesinlikle karşı olduğunu açıklıyor. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, geçenlerde çok önemli bir belge elimize geçti, yayınlandı daha
doğrusu. Avrupa Birliği, Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonunun
Raportörü var: Alman Milletvekili Elmar Brok. Bu, 17 Aralık tarihinde bir rapor hazırladı. Bu rapor
Avrupa Birliğinin genişleme stratejisiyle ilgili. Diyebilirsiniz ki: “Canım,
şimdi, şu sırada konuştuğumuz konuyla ne ilgisi var?” Çok ilgisi var. Şöyle
ilgisi var: Orada açıkça şunu yazıyor: “Hırvatistan’ı bir an önce üye
yapmalıyız. İki, Batı Balkan ülkelerini -yani Sırbistan, Karadağ, Arnavutluk,
Makedonya gibi ülkeleri de- Avrupa Birliği üyeliğine hazırlamalıyız. Bunların
da üyeliği için çalışmalıyız.” Türkiye için ne diyor? Türkiye için hiçbir şey
demiyor, beş sayfalık raporda Türkiye’nin adı geçmiyor ama şunu söylüyor:
“Diğer ülkeler de tam üye olmak durumunda değildir, tam üye olmak zorunda
değildir. Onlar için ayrı formüller düşünelim.” Yani, özel
statü vesaire falan. Şimdi, bizim
böyle vesilelerle bu konuları yüce Meclisin huzurunda tartışmamızda çok yarar
olduğunu düşünüyoruz değerli arkadaşlarım. Çünkü, Hükûmet de haklı olarak bu anlaşmanın gerekçesinde bu
konular arasındaki bağa değinmiş. Biz de bunu söylüyoruz. O zaman burada bu işi
birlikte değerlendirelim. Yani, Türkiye’yi Avrupa’dan dışlamak isteyenlere,
Türkiye’yi Doğu Balkan ülkesi gibi görüp Avrupa’da bizim yerimiz olmadığını
düşünenlere karşı cevap vermek için Türkiye Büyük Millet Meclisi en uygun
forumu oluşturuyor. Ben inanıyorum ki, bu konuda iktidar partisiyle muhalefet
partileri arasında görüş ayrılığı yoktur. Sayın Başbakan da söyledi, “Biz hiçbir
zaman özel statüyü kabul etmiyoruz, tam üyelik istiyoruz.” dedi. Biz de aynı
görüşteyiz. Zannediyorum ki diğer muhalefet partileri de aynı görüştedir. O
zaman, bu konular gündeme geldiği zaman el ele vererek, bu meselede birlikte
çalışmak zorundayız. Çok değerli
arkadaşlarım, ben daha fazla vaktinizi almak istemiyorum. Size bu konuşmamı
bitirmeden önce, yalnız, bir konuda daha bilgi vermek istiyorum. Son derece
önemli bir noktadır. Bu anlaşmalar yapılırken -başta da söyledim- bizim çok
dikkatli olmamız lazım. Dışişleri Komisyonunda her fırsatta elimizden geldiği
kadar uyarmaya çalışıyoruz, bir yanlışlık gördüğümüz zaman düzeltmeye
çalışıyoruz. Şimdi, bu
Anlaşma’ya baktık, bu Anlaşma’yı kim imzalamış? Altındaki imzalara
bakıyorsunuz: Türkiye adına o zamanki Genelkurmay Başkanımız Orgeneral Hilmi Özkök. Sırbistan-Karadağ adına kim imzalıyor? Bakanlar
Konseyi adına Savunma Bakanı Prvoslav Davinic. Yani, bir tarafta Genelkurmay Başkanı, bir tarafta
Savunma Bakanı. Şimdi, bu bizim usullerimize uygun değil. Askerî anlaşma
yapılmaz mı, askerî teknik anlaşma? Yapılır. O zaman iki taraftan da aynı
düzeyde insanlar olur, Türkiye Genelkurmay Başkanı imzaladıysa, Sırbistan
tarafından da Genelkurmay Başkanı imzalar. O tarafta siyasi bir makam
imzalıyorsa, bizim tarafımızdan da siyasi bir makam imzalar, ya Türkiye Savunma
Bakanı olur bu veya Türk hükûmetinin yetki verdiği
büyükelçi olur. Ama, anlaşmalarda böyle dengesiz bir
manzara gördüğümüz zaman, bunu biz uluslararası hukukla, Türkiye’nin
gelenekleriyle ve teamülleriyle bağdaştırmakta çok zorluk çekiyoruz. Eğer bu
anlaşmaları bizim tavsiye ettiğimiz gibi Hükûmet geri
çekerek yeni baştan imzalama ve onay sürecini başlatma yoluna giderse, ümit
ediyoruz ki bu imzalayan şahısların eşitliğine de dikkat edecektir. Aksi takdirde,
gerçekten, bizim çok uzun geleneklere dayalı siyasi tecrübemizle bağdaşmayan
bir iş yapılmış olacaktır. Değerli
arkadaşlarım, işte bütün bu anlattığım gerekçelerle, içeriğine itirazımız
olmamakla birlikte, biz bu anlaşmayı maalesef bugünkü koşullarda onaylayacak
veya onaylanmasına katılacak durumda değiliz. İktidar partisinden
arkadaşlarımızı da bu konuyu bir kere daha değerlendirmeye, üzerinde düşünmeye
davet ediyoruz. Bu vesileyle ben
yüce Meclisi bir kere daha saygılarımla selamlıyorum. (CHP ve AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öymen. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Kürşat Atılgan. Sayın Atılgan,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar Konseyi Arasında
Askeri-Bilimsel ve Askeri-Teknik İşbirliği Konusunda Anlaşmanın Uygunluğuna
Dair Kanun Tasarısı hakkında MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. İkinci Dünya
Harbi sonrası kurulan eski Yugoslavya ile 1990 sonrası eski Yugoslavya’nın
parçalanması sonucu oluşan Sırbistan-Karadağ ile olan askeri ilişkiler son
derece düşük düzeyde devam etmiş, karşılıklı birtakım askerî heyetlerin
ziyaretleri ötesine geçememiştir. Özellikle bu coğrafyadaki
Bosna-Hersek’le olan tarihî yakınlığımız ve Bosna-Hersek’le olan ilişkiler Birleşmiş Milletler ve NATO
çerçevesinde bölgede konuşlanan Türk Silahlı Kuvvetlerinin bazı unsurları
-Arnavutluktaki Prizren gibi- kendisini hâlâ eski
Yugoslavya’nın bir devamı olarak gören Sırbistan-Karadağ’ı rahatsız etmiş, bu
rahatsızlık özellikle Sırplarda mevcut olan Türk düşmanlığıyla birleşince
ilişkiler soğuk ve yetersiz kalmıştır. Ancak kendisini Avrupa’nın dışlanmış
ülkesi olarak gören Sırbistan-Karadağ ile ilişkiler son yıllarda gittikçe daha
mantıklı ve sağduyulu bir yola girmektedir. 13 Nisan 2005’te
gerekçesiyle birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen anlaşma iki
ülke arasındaki askerî işbirliği konusunda bir ilktir ve bu yönüyle önem arz
etmektedir. Hükûmetin gönderdiği bu tasarı 22’nci
Dönemde Dışişleri Komisyonunda görüşülmüş, Dışişleri ve Millî Savunma Bakanlığı
temsilcilerinin de katıldığı görüşme sonucu tasarı uygun görülerek 13 Haziran
2005’te Genel Kurulun onayına sunulmuştur. Ancak dönem içinde görüşülemeyen
-Meclisin yoğun gündemi nedeniyle- bu tasarı, bulunduğumuz dönemde tekrar
Dışişleri Komisyonundan geçmiştir. Geçen süreçteki en önemli değişiklik ise
Sırbistan-Karadağ’ın, Karadağ’da 21 Mayıs 2006’da yapılan referandum sonucu 3
Haziran 2006’da da Karadağ’ın bağımsızlığını ilan ederek Sırbistan’dan
ayrılması olmuştur. Bu nedenle 4 Ekim 2007’de Dışişleri Komisyonu gündemine
gelen konu 15 Kasım 2007’de ilgili bakanlık temsilcilerinin de katılımıyla
tekrar görüşülmüş ve bu görüşmede, anlaşmanın 10 Ocak 2005’te Sırbistan-Karadağ
tarafından onaylandığı fakat ikisinin ayrılması nedeniyle aşağıdaki çözümün
esas alınacağı belirlenmiştir. Sırbistan, anayasal şartının 26’ncı maddesinde,
ayrılma halinde halef devletin Sırbistan olacağı, Karadağ’ın 2006 yılında
ülkemize gönderdiği notada, Sırbistan-Karadağ tarafından imzalanan anlaşmalara
bağlı kalacağı bildirilmiştir. Bu gerekçelerle,
ülkemizin bu anlaşmayı onaylaması hâlinde her iki suretle yapılacak karşılıklı
bildirimler neticesinde, anlaşmanın Türkiye’yle her iki ülke arasında yürürlüğe
gireceği ifade edilmiştir. Yani 10 Ocak 2005’te Sırbistan-Karadağ tarafından
onaylanan bu anlaşma yüce Meclisçe de kabul edilirse hem Sırbistan hem de
Karadağ için geçerli olacaktır. Anlaşmanın metni
on yedi maddelik olup Türkiye Cumhuriyeti adına dönemin Genelkurmay Başkanı ile
Sırbistan-Karadağ Savunma Bakanı arasında imzalanmıştır. Yüce Meclise getirilen
tasarı, imzalanan bu on yedi maddelik anlaşmanın
uygun bulunmasına dair üç maddelik bir tasarıdır. 1’inci maddesi söz konusu
anlaşmanın uygun görüldüğü, 2’nci maddesi yayımı, 3’üncü maddesi yürütülmesi
ile ilgilidir. On yedi maddelik
anlaşmanın en önemli maddeleri, 4’üncü maddedeki iş birliği alanları ve 5’inci maddedeki
bu iş birliğinin faaliyete geçirilmesiyle ilgili hususlar 6’ncı maddede
belirlendiği gibi yıllık iş birliği planları hazırlanarak yürütülecektir. Bu anlaşmanın iş
birliği alanları şunlardır: 1) Askerî eğitim
ve öğretim, Bildiğiniz gibi Türkiye askerî eğitim ve
öğretim konusunda birçok ülkeyle buna benzer anlaşmalar imzalamıştır ve bu
konuda oldukça deneyimi ve tecrübesi vardır. 2) Silahlı
kuvvetler arasında askerî iş birliği, Yine bu konuda da Türk Silahlı Kuvvetleri ve
Türk Millî Savunma Bakanlığı birçok ülkeyle bu konuları kapsayan anlaşmalar
imzalamıştır. 3) Silahlı
kuvvetlerin organizasyonu, askerî birliklerin donanımı ve yapısı, personel
yönetimi, 4) Çevresel
sorunlar, 5) Tatbikatlar
için askerî gözlemcilerin değişimi, 6) Lojistik ve
yönetimi, 7) Savunma sanayi
alanında iş birliği, 8) Askerî tıp
sağlık hizmetleri, 9) Askerî topoğrafya ve askerî haritacılık, 10) Askerî tarih
ve müzecilik, askerî yayın, askerî arşiv, 11) Silahlı
kuvvetler arasında sosyal, sportif ve kültürel amaçlı etkinlikler. 12)
Savunma-askerî teçhizatların yeni çeşitlerinin geliştirilmesi konusunda
bilimsel araştırma ve proje çalışmaları üstlenmek, 13)
Savunma-askerî teçhizatların yeni çeşitlerinin karşılıklı geliştirilmesi ve
üretilmesi, savunma-askerî teçhizatların geliştirilmesi ve üçüncü ülkelere
ihracı, 14) Askerî
teçhizatın tarafların silahlı kuvvetlerinde kullanımı için sağlanması ve iş
birliği yapılması, 15) Faaliyetlerin
kararlaştırılmasında yer almak, mevcut savunma-askerî teçhizatın üretimi ve
muhafaza edilmesi, 16)
Savunma-askerî teçhizatın ve ikmallerin muhafazası için yapılan çalışmalar için
verilen hizmetleri desteklemek, 17) Askerî
sanayiler arasında iş birliği, 18) Üretimin
düzenlenmesi esnasında teknik yardım için gerekli askerî teçhizat ile
cihazların ve aynı zamanda silahlı kuvvetlere savunma ve askerî teçhizat
sağlanması sırasında verilecek destek için gerekli cihazların üretim
lisanslarının satışı, bu ürün ve cihazlar aşağıdaki konularla ilgilidir. Bunlar
ise şunlardır: a) Tarafların
silahlı kuvvetler mensuplarının eğitimi, b) Askerî topoğrafya ve haritacılık, c) Askerî hukuk, d) Askerî tıp, e) Sivil savunma, f) Lojistik
destek. 19) Taraflarca
önemli görülen diğer alanlar. İş birliğinin
faaliyete geçirilmesiyle ilgili olarak: 1) Taraflar
arasında, ilgili bakanlar, diğer devlet daireleri ve kuruluşlar, Genelkurmay
Başkanlığı veya taraflarca yetki verilen personel düzeyinde ziyaretler, 2) Tarafların
silahlı kuvvetlerinin temsilcileri ve üyelerinin ziyaretleri, 3) Tarafların
uzmanları arasında deneyim/tecrübe mübadelesi, 4) Genel BİO
(Barış İçin Ortaklık) faaliyetlerinin organizasyonu ve yürürlüğe konması, 5) Askerî
tatbikatlara gözlemcilerin katılımı, 6) Benzer askerî
kurum ve kuruluşlar arasında temaslar, 7) Görüşmeler,
istişareler, toplantılar ve sempozyum, konferans ve
derslere katılım, 8) Askerî eğitim
ve öğretimin mübadelesi, 9) Askerî eğitim
alanında iş birliğinin güçlendirilmesi. 10) Kuvvet
gönderen ülke birliklerinin lojistik desteğinin sağlanması için “Ev Sahibi Ülke
Lojistik Destek Mutabakat Muhtırası”nın hazırlanması, 11) Tarafların
uzman ve yetenekli tim ve gruplarının ziyaretleri, 12) İhtisaslar ve
uzman yeterliliği, 13)
Askeri-bilimsel ve askeri-teknik teşkilatlar, kurumlar ve tarafların birlikleri
arasında iş birliği, 14) Silah
cihazları ve askeri teçhizatın ikmali ve bakımı esnasında karşılıklı yardım, 15) Tarafların
karşılıklı menfaatleri için bilgi ve deneyim alışverişi, 16) Bu anlaşmanın
4’üncü maddesinde bahsedilen alanlarda personelin eğitilmesi, 17) Diğer alanlar
olmak üzere sınıflanmıştır. Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin silahlı kuvvetleri, çevremizdeki ilgi
alanı olarak, diğer bir ifadeyle menfaatlerimizin olabileceği coğrafyada askerî
alanda, askerî iş birliği alanında çok ciddi imkân ve kabiliyetlere sahiptir.
Ülkeler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesinde silahlı kuvvetlerin bu imkân
kabiliyetinin kullanılması son derece önemlidir. Bu nedenle,
Sırbistan ve Karadağ ile askerî alanda bir ilk olarak bu anlaşmanın onayına MHP
Grubu olarak “evet” diyeceğimizi belirtir, yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Atılgan. Evet, madde
üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim. Sayın Aslanoğlu? Yok. Evet, tasarının
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE SIRBİSTAN VE KARADAĞ BAKANLAR KONSEYİ ARASINDA
ASKERİ-BİLİMSEL VE ASKERİ-TEKNİK İŞBİRLİĞİ KONUSUNDA ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 23
Temmuz 2004 tarihinde imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve
Karadağ Bakanlar Konseyi Arasında Askeri-Bilimsel ve Askeri-Teknik İşbirliği
Konusunda Anlaşmanın Onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – 3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama için dört
dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen dört dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine oylama için öngörülen dört dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Sırbistan ve Karadağ Bakanlar
Konseyi Arasında Askerî - Bilimsel ve Askerî - Teknik İşbirliği Konusunda
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama
sonucu: Kullanılan oy
sayısı: 258 Kabul: 255 Ret: 2 Çekimser: 1 x Böylece tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum. Sayın
milletvekilleri 4’üncü sırada yer alan, Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Parlamenter Asamblesinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına Dair Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 4.-
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin Ayrıcalık ve
Bağışıklıklarına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/291) (S. Sayısı: 77) (xx) BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Komisyon raporu
77 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat
Milletvekili Reşat Doğru, AK Parti Grubu adına Manisa Milletvekili Bülent Arınç; şahısları adına, Gülşen Orhan, Van; Mehmet Emin
Tutan, Bursa; Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekilleri. İlk söz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ’a aittir. Sayın Elekdağ, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin Ayrıcalık ve
Bağışıklıklarına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini sunmak üzere
huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım. Değerli
arkadaşlarım, 1992 yılında Türkiye’nin öncülüğünde kurulmuş bulunan Karadeniz
Ekonomik İşbirliği, çok taraflı bölgesel bir ekonomik iş birliği örgütüdür.
Kurulma amacı, Karadeniz havzasındaki ülkeler arasında ticareti ve ekonomik iş
birliğini geliştirerek, ekonomik kalkınmaya, refaha ve siyasi istikrara katkıda
bulunmaktır. 370 milyona varan bir nüfusu barındıran ve çok geniş bir alanı
kapsayan Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin on iki asli üyesinin isimleri:
Arnavutluk, Azerbaycan, Bulgaristan, Ermenistan, Gürcistan, Moldavya,
Romanya, Rusya Federasyonu, Türkiye, Ukrayna, Yunanistan ve Sırbistan
Karadağ’dır. Karadeniz
Ekonomik İşbirliğinin bir yan kuruluşu olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Parlamenter Asamblesinin –ki buna bundan sonra KEİPA diye atıfta bulunacağım- kuruluş
hedefi, üye ülkeler parlamenterlerini bir araya getirerek siyasi dayanışmayı
güçlendirmek, örgütün amaçlarının üye ülkeler halkları tarafından
benimsenmesine katkıda bulunmak ve iş birliği alanlarının genişletilip
derinleştirilmesine katkıda bulunmaktır. Onaylayacağımız
yasayla, KEİPA binasının ve arşivlerinin dokunulmazlığının sağlanması
öngörülmekte ve üye ülkeler parlamentolarının temsilcileri ile KEİPA
görevlilerinin toplantılar sırasında görevlerini layıkıyla yerine
getirebilmeleri için gerekli bağışıklıklar düzenlenmektedir. Ancak, değerli
arkadaşlarım, bu işlem tam on dört yıllık bir gecikmeyle yapılmaktadır. Çünkü KEİPA’nın sekreteryasının
kurulması ve bu kuruluşa İstanbul’da tarihî bir binanın tahsisi 1993 yılı Şubat
ayında karar altına alınmıştı. On dört yıllık bir gecikmenin izahı, takdir
edersiniz ki, biraz zor. Ama Karadeniz Ekonomik İşbirliği içinde her şey
kaplumbağa hızıyla yürüyor. Bundan dolayı Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin
performansı ciddi şekilde aksıyor. Bunun sebeplerine birazdan değineceğim. (x) Açık oylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir. (xx) 77 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Buna rağmen,
değerli arkadaşlarım, Karadeniz Ekonomik İşbirliği bugün artık Türk dış
politikasının önemli bir boyutu olma niteliğini kazanmıştır. Nitekim son on beş
yıldır cumhurbaşkanı, başbakan ve dışişleri bakanı düzeyinde yapılan her dış
politika konuşmasında, Türkiye’nin inisiyatifiyle kurulan
Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin bölgesel, ticari ve ekonomik entegrasyona ve
dünya barış, istikrar ve refahına katkıda bulunan bölgesel bir iş birliği
örgütü olduğu övgüyle dile getirilir ve bu hususların altı çizilir. Değerli
arkadaşlarım, bu noktada Karadeniz Ekonomik İşbirliği örgütünün oluşmasına
kişisel katkım ve bu kuruluşla ilgili olarak bilahare gözlemlediğim bazı yanlış
adımları sizlerle paylaşmak istiyorum. Karadeniz havzasındaki ülkeler arasında
kurumsal bir ekonomik iş birliği önerimi ve bunun gerekçelerini ilk defa 9 Ocak
1990 tarihinde, Türk Henkel firması tarafından
düzenlenen “Dünyadaki Değişimler ve Türkiye” konulu bir panel toplantısında
açıkladım. Bu panele o zaman Sabah gazetesi yazarı olan Mehmet Barlas, gazeteci
yazar Çetin Altan ve Sovyetler Birliği Büyükelçisi Albert
Çernişev ve ben konuşmacı olarak katılmıştık. Benim
Amerika’daki büyükelçilik görevimi takiben emekli olmamın üstünden üç ay
geçmişti. O tarihte henüz Sovyetler Birliği’nde dağılma emareleri su yüzüne
çıkmamıştı. NATO’nun karşıtı olan Varşova Paktı da ayaktaydı. Ama, siyasi iklim ılımıştı. Gorbaçov’un politikalarının Doğu
Avrupa’da bir yumuşamanın zeminini hazırladığı göze çarpıyordu. Ancak, Türkiye
gelişen yumuşama atmosferini henüz algılayamamıştı. Ankara hâlâ Sovyetler
Birliği’ni Türkiye'nin toprak bütünlüğünü ve rejimini tehdit eden, saldırgan
bir devlet olarak görüyordu ve Türkiye de dış politikasını ve aynı zamanda
savunma politikasını bu esasa dayandırıyordu. Bu bakımdan, toplantıda ben
Karadeniz Ekonomik İşbirliği fikrini ortaya attığım zaman salonda derin bir
sessizlik oldu ve herkes emekli Türk Büyükelçisinin bu çılgın fikri hakkında
Sovyet Büyükelçisinin yapacağı yorumu beklemeye başladı. Büyükelçi Albert Çernişev’in tepkisi ise
çok olumlu oldu. Aynen şu ifadelerde bulundu: “Sayın Elekdağ’ın
fikirlerini doğrusu ben çok olumlu buldum şahsen, ama Moskova ne der, bilemem.”
Çetin Altan o günkü konuşmasında şöyle bir espri yaptı, dedi ki: “Ben dünyada
bir değişikliği seziyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Bir süre önce ben
Sovyetler Birliği’nin 50’nci yıl dönümü dolayısıyla bir yazı yazınca,
cumhuriyet savcısı benim üç yıla mahkûm edilmemi istemişti. Şimdi, şu
geldiğimiz noktaya bakın. Bir yanımda birkaç ay önceye kadar Amerika’da
büyükelçimiz olan Şükrü Elekdağ, öte yanımda da
Sovyetler Birliği Büyükelçisi Albert Çernişev var ve biz burada komünizmden, kapitalizmden ve
Sovyetler ile Türkiye’yi iç içe getirecek bir iş birliğinden bahsediyoruz. Beni
hapse atmaya çalışan savcının şimdi aramızda olmasını çok arzu ederdim.
Herhâlde burada duyacakları küçük dilini yutmasına yol açardı.” Toplantının
ertesi günü, tanınmış iş adamı Tekfen Yönetim Kurulu
Başkanı Nihat Gökyiğit Çernişev’le
karşılaşmış Türk-Rus iş adamları toplantısında. Büyükelçi, Gökyiğit’e
“Elekdağ’ın önerisi son derece ilginç ve cazip. Bu
fikirden o kadar heyecanlandım ki dün gece uyuyamadım.” demiş. BAŞKAN – Sayın Elekdağ birkaç saniyenizi rica edeyim. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Genel Kurul salonunda büyük oranda uğultu vardır,
takdirlerinize sunuyorum. Buyurun. ŞÜKRÜ MUSTAFA
ELEKDAĞ (Devamla) – Bundan sonra Karadeniz Ekonomik İşbirliği konusunda bir
dizi makale yazdım. Bunların ilki 20 Şubat 1990’da Cumhuriyet gazetesinde
yayımlandı. Bu makalelerimde aynı zamanda bir “Karadeniz Ticaret ve Yatırım
Bankası”nın kurulmasını da önerdim, üstünde durduğum model çok uluslu bir Eximbank sistemiydi. Görüşlerimin muhtelif gazetelerde ve
dergilerde yayınlanması üzerine değerli arkadaşlarım, Devlet Planlama
Teşkilatı, Karadeniz Ekonomik İşbirliğine sıcak bakmadığını sert bir şekilde
açıkladı. Ankara’da iş
adamlarıyla yapılan ekonomik nitelikli ve o zamanki Dışişleri Bakanın da
katıldığı bir toplantıda bir soruya cevaben Bakan, projeye karşı çıktığını
açıkladı. Dışişleri Bakanlığına göre Karadeniz Ekonomik İşbirliği gayet
mevsimsiz bir girişimdi, Bakanlık ayrıca Karadeniz ülkelerinin de bu fikri
desteklemeyeceklerini iddia ediyordu. O tarihte Cumhurbaşkanı olan rahmetli
Turgut Özal 1990 Mayıs ayında Harp Akademileri Komutanlığında yapılan diploma
töreninde beni gördüğü zaman, Karadeniz Ekonomik İşbirliği fikrini fevkalade
beğendiğini ve bu konuyu benimle ayrıntılı şekilde görüşmek istediğini
belirtti. Bu konuda Dışişleri Bakanlığından resmen görüş istediğini ancak
Dışişleri Bakanlığının verdiği mütalaanın olumsuz olduğunu ve kendisini tatmin
etmediğini de ilave etti. Benden Karadeniz Ekonomik İşbirliği konusunda acele
ayrıntılı bir rapor istedi. Konuşmamız sırasında yanımızda bulunan özel kalem
müdürü Nabi Şenşoy’u da –ki Nabi Şensoy
hâlen Türkiye'nin Amerika Büyükelçisidir- bu işi takiple görevlendirdi. Özel
raporumu okuduktan sonra bu konuyu resmî bir girişim hâline getirdi.
Karadeniz’i çevreleyen Sovyetler Birliği, Bulgaristan ve Romanya ile Türkiye
arasında müzakereler başladı. Bilahare Sovyetler Birliği dağılınca
bağımsızlıklarına kavuşan Ukrayna, Moldova, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan
da Karadeniz Ekonomik İşbirliği müzakerelerine büyük bir coşkuyla katıldılar. Sonuçta Karadeniz
Ekonomik İşbirliğini kuran belge 25 Haziran 1992 tarihinde Çırağan Sarayı’nda
on bir ülkenin devlet ve hükûmet başkanlarının
katılımıyla, görkemli bir törenle imzalandı. Uluslararası medya da bu törene
çok geniş bir yer verdi ve Karadeniz Ekonomik İşbirliğini Türkiye'nin büyük
diplomatik başarısı olarak niteledi. Şimdi, bu girizgâhtan
sonra, kuruluşundan bu yana on beş yıl geçmiş olan Karadeniz Ekonomik
İşbirliğinin bu süre zarfında yaptığına bir bakalım. Gerçeği
isterseniz değerli arkadaşlarım, bu zaman zarfında Karadeniz Ekonomik
İşbirliği, asli faaliyet alanı olan üyeleri arasında ticaretin geliştirilmesi
hususunda somut bir ilerleme sağlayabilmiş değil. Hemen belirtelim ki
Türkiye-Rusya Federasyonu ticari ve ekonomik ilişkileri son yıllarda büyük bir
atılım kaydetmiştir, ancak bunun Karadeniz Ekonomik İşbirliğiyle hiçbir alakası
yoktur. Şimdi, bu
Karadeniz Ekonomik İşbirliği gibi bir kuruluşun başarısının en başta gelen
göstergesi, üye ülkeler arasında ticaretin artışı ile üçüncü ülkeler ile Birlik
arasında ticaretin gelişmesidir. Bu alanda yapılması gereken en önemli bir
çalışma ticaret sapması (trade reorientation)
ile ilgilidir. Yani, Karadeniz Ekonomik İşbirliği ülkelerinin dış dünyayla
artan ticaretlerinin Birliğin iç ticareti üzerindeki etkilerinin saptanmasıdır.
Böyle bir çalışma olmadan Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin bir ticaret
politikası oluşturması, bölge için ticaretin artması amacıyla gerekli
önlemlerin alınması mümkün olmaz. İlgili makamlardan, kısa bir süre önce, bu
konuda yapılan çalışmaları ve istatistiki verileri
talep ettim. Aldığım yanıt, bu konuda Karadeniz Ekonomik İşbirliği bünyesinde
hiçbir çalışmanın ve araştırmanın yapılmamış olduğu oldu. İsimlerini
vermiyorum, yani birçok makama ve onların başındaki insanlara müracaat ettim.
Şimdi, herhâlde bu sonuç benim için olduğu kadar sizler için de şaşırtıcıdır.
Bu ne biçim bir bölgesel ekonomik iş birliği kuruluşudur ki ticari alandaki
performansını sarih bir şekilde ortaya koyan bilimsel değerlendirmelere sahip
değildir? Bu bağlamda
belirtilmesi gereken bir husus da şudur değerli arkadaşlarım: On beş yıl önce
önerdiğim ticaret üzerindeki tarife dışı engellerin (non-tariff barriers) kaldırılarak
ticaretin üye ülkeler arasında artırılması önerisinin bugüne kadar
gerçekleşmemiş olmasıdır. Bu, son derece üzücü bir durumdur ve başta Türkiye olmak üzere KEİ yöneticilerinin
maalesef -bunu üzüntüyle söylüyorum- ne kadar ruhsuz ve isteksiz
çalıştıklarının bir kanıtıdır. Karadeniz
Ekonomik İşbirliği niteliğinde bir bölgesel ekonomik iş birliği kuruluşunun
başarısının ikinci göstergesi, ortak projeler üretmek ve bunların finansmanı
için Dünya Bankası gibi uluslararası finans kuruluşlarından finansman
sağlamaktır. On beş yıllık dönemde, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin sadece
iletişim alanında iki ortak proje üretebildiğini söylersem, örgütün bu alanda
da başarılı olmadığı ortaya çıkar. Bu projelere şimdi, bir de, Karadeniz Çevre
Otoyolu ile Deniz Otoyolları Projeleri ilave edilmiştir. Bu alanda yeni yeni bazı adımların atıldığını görüyoruz. Bir proje
geliştirme fonu kurulmuş bulunuyor, ancak bu hususta da çok böyle dişe gelir,
efendim, bir şey olmadığını söylemek mecburiyetindeyim. Sonuç olarak, bugüne
kadar ortak projeler alanında da Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin başarılı
olduğu söylenemez. Bir noktayı daha
bilgilerinize sunmak istiyorum: Yıllardan beri Karadeniz Ekonomik İşbirliğine
üye ülkelerin iş adamları vize güçlüklerinden şikâyet ederler. İş adamları
işlerini takip için bir Karadeniz Ekonomik İşbirliği ülkesine gidecekleri zaman
çok uzun süren vize formalitelerine tabi tutuluyorlar, haftalarca
bekletiliyorlar. İş adamları için bu muamelelerin basitleştirilmesi ve
süratlendirilmesi girişimi bundan on yıl öncesinde başladı, hâlâ bir sonuç
alınmış değil. Yani, bu ataleti anlamak mümkün değil değerli arkadaşlarım. İş
adamlarının serbest dolaşımı sağlanmadan, malların ve sermayenin serbest
dolaşımı sağlanabilir mi? Gördüğünüz gibi,
Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin bugüne kadar etkin bir ekonomik iş birliği
kuruluşu hâline dönüştüğü söylenemez. Bunun birkaç nedeni var: Birincisi,
değerli arkadaşlarım, Yunanistan’ın Karadeniz Ekonomik İşbirliğine üye
yapılmasıdır. Kimseye danışmadan hareket eden Cumhurbaşkanı Turgut Özal bu
hatayı yapmıştır. Türkiye, uzun yıllar bu vahim hatanın bedelini ödemiştir. Zira, Yunanistan, Karadeniz Ekonomik İşbirliği içinde
Türkiye’nin çıkarlarını sistematik olarak baltalamıştır. Atina, Türkiye'nin
çıkarlarının bulunduğu her alanda, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin temposunu
yavaşlatmıştır, Türkiye'nin önerilerinin önünü kesmiştir. Şimdi, bakınız,
Yunanistan’ın Karadeniz Ekonomik İşbirliği faaliyetlerini baltalamasının en
açık örneği, Karadeniz Ticaret ve Yatırım Bankasının kurulmasında görülür.
Yunanistan’ın tutumu dolayısıyla, temel görevi bölge içi ticaretin finansmanını
sağlamak olacak olan bu banka, sekiz yıllık bir gecikmeyle, Haziran 1998’de
işlevsel hâle gelmiştir. Bu alandaki büyük gecikme, Karadeniz Ekonomik
İşbirliğinin bölge içi ticaretinin gelişmesini engelleyici bir faktör
oluşturmuştur. Üzüntüyü mucip
olan bir husus da, Karadeniz Ticaret ve Yatırım Bankasının Selanik’te kurulmuş
olmasıdır. Bu açıdan, fikir babalığını Türkiye'nin yaptığı Karadeniz Ekonomik
İşbirliği Ticaret ve Yatırım Bankasının Yunanistan’a kaptırılmış olması büyük
bir basiretsizlik örneğidir, acıdır. Türkiye'nin
Karadeniz Ekonomik İşbirliği içindeki performansı hakkında kuvvetli
eleştirilerde bulunmamın nedeni, bu kuruluşun bütün bu gecikmelere ve hatalara
rağmen büyük bir potansiyeli olduğuna ve Türk dış politikasının yürütülmesinde
güçlü bir kaldıraç oluşturacağına inanmamdan ileri geliyor. Nitekim, değerli arkadaşlarım, Karadeniz, dünya güçlerinin enerji için
kıyasıya bir rekabet içinde oldukları şu dönemde, yepyeni bir stratejik önem
kazanmıştır. Bir taraftan,
Amerika bölge üzerinde stratejik üstünlük kurmaya çalışırken, diğer taraftan da
Avrupa Birliği bu bölgeyi Avrupa’ya eklemlemeye çalışmaktadır. Gerçekte,
Bulgaristan ile Romanya’yı NATO’ya üye yaparak Karadeniz’e giren Amerika, bu
ülkelerde kara ve hava üsleri kurarak, bölgede daimî bir müdahale gücü
oluşturma yolundadır. Amerika’nın
bölgede üslenmek istemesinin birinci nedeni, Hazar enerji kaynaklarını Batı’ya
ulaştıran jeostratejik eksenin en önemli bir
parçasını oluşturan Karadeniz üzerinde kontrol sağlamaktır. İkinci nedeni ise,
Rusya’yı güneyden kuşatmaktır. Diğer taraftan,
Ukrayna ve Gürcistan Parlamentoları NATO’ya katılma kararını almışlardır. Hâlen
her iki ülke de Rusya’nın tepkisinden kaçarak amaçlarını bir süre tehir etmeyi
uygun görmüşlerdir. Ancak, bu iki devletin NATO’ya katılması ve Amerika’nın
Ukrayna’da hava üsleri kurması hâlinde -ki, kuracaktır- Karadeniz jeopolitiği
tamamen değişecektir değerli arkadaşlarım. Bu durumda, Rusya, Karadeniz’de Soçi ile Novorossisk arasında
gayet dar bir kıyı şeridine hapsedilmiş olacaktır. Böyle bir gelişme de
Rusya’nın savunması açısından hayati önemde stratejik bir nüfuz bölgesi olarak
gördüğü Karadeniz’de stratejik üstünlüğü kaybetmesine zemin hazırlayacaktır. Biraz önce temas
ettiğim üzere, Avrupa Birliği de son yıllarda Karadeniz bölgesine artan bir
ilgi gösteriyor. Ancak, Avrupa Birliği, bölgeye katı kuvvet kullanarak -Amerika
gibi- girmiyor, o yumuşak kuvvet (soft power) kullanarak girmeye çalışıyor. Avrupa Birliğinin
yeni hazırlanan Karadeniz Sinerjisi Raporu’nu incelediğimiz zaman bunu açıkça
görüyoruz. Rapor, bölgenin mercek altına aldığı ortak çıkar konularını ve
sorunlarını on üç başlık altında topluyor ve bütün bu konularda iş birliği
öngörüyor. Bu
açıklamalarımızdan sonra şu soruların yanıtlanması gerekiyor: Avrupa Birliğinin
yeni politikası Karadeniz Ekonomik İşbirliğini ve Türkiye’yi nasıl etkileyecek?
İlk bakışta dört nokta ortaya çıkıyor. Birincisi, rapor, Avrupa Birliğinin daha
ziyade bölge ülkeleriyle ikili ilişkiler çerçevesinde iş birliğini geliştirmek
istediğini, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütüne ise sadece zorunlu hâllerde
başvurmayı öngördüğünü ortaya koyuyor. İkinci önemli
husus, Avrupa Birliği, Karadeniz ve Güney Kafkasya bölgesindeki devletlerle
ticaret, ekonomik iş birliği, teknik ve teknolojik yardım, ulaşım,
üniversiteler arasında iş birliğini de kapsayan çok geniş bir yelpaze
çerçevesinde yoğun iş birliği gerçekleştirmeyi öngörüyor. Geliştirilecek bu iş
birliği ağı, Avrupa Birliğinin bölgeye erişimini ve bölge üzerindeki etkisini
artıracağı cihetle, Türkiye'nin Avrupa Birliğine sağladığı avantajların,
sağladığı veya sağlayabileceği bazı stratejik avantajların eski önemini
kaybetmesine yol açabilecektir. Üçüncüsü:
Yukarıda belirttiğimiz iş birliği konularının, Karadeniz Ekonomik İşbirliğinin
işlev alanında oldukları dikkate alındığı takdirde, Avrupa Birliğinin Karadeniz
Sinerji Politikası’nın etkin bir şekilde uygulanması hâlinde, bu, Karadeniz
Ekonomik İşbirliğinin etkisini ve bölge devletleri açısından önemini
azaltabileceği gibi bir durum ortaya çıkarabilir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Elekdağ, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun, ek bir
dakikalık süre veriyorum. ŞÜKRÜ MUSTAFA
ELEKDAĞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Dördüncüsü:
Avrupa Birliğinin bölge ülkeleriyle yapacağı serbest ticaret anlaşmalarının,
Türkiye'nin bazı avantajlarının önünü kesmesi olasılığıdır. Bilindiği üzere,
Türkiye bu bölgede illegal olarak nitelendirilen bavul ve kargo ticaretinden
yararlanıyor. Merkez Bankası rakamlarına göre, 2006’da Türkiye bu tür
ticaretten 5 milyar dolar kazanmıştır. Bu durumda
Türkiye, Avrupa Birliğinin Karadeniz insiyatifini
kendisi için ciddi bir fırsata dönüştürmenin yollarını aramalı ve bu amaçla iyi
düşünülmüş, tutarlı bir politika oluşturmalıdır. Bunu yaparken de Avrupa
Birliğinin bölge ile iş birliğinin Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü yoluyla
ve Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü yapılarını güçlendirecek şekilde
uygulanmasına çaba ve özen göstermelidir. Sayın Başkan, bir
otuz saniyeye daha ihtiyacım var. BAŞKAN – Efendim,
mikrofonunuz açık zaten, buyurun. ŞÜKRÜ MUSTAFA
ELEKDAĞ (Devamla) – Türkiye bunu yapamadığı takdirde, hem ulusal çıkarları
zarar görecek hem de dış politikasında ve dış ekonomik ilişkilerinin
gelişmesinde yararlanabileceği önemli bir kaldıraç olan Karadeniz Ekonomik
İşbirliğini kaybetme tehlikesiyle karşılaşabilecektir. Görüleceği üzere,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Karadeniz Ekonomik İşbirliği parlamenter
üyelerine de bu hususta önemli bir görev düşüyor. Gerekli devlet
kuruluşlarının temsilcilerini de içeren bir çalışma grubu kurarak bu konuyu ele
almalarını, naçizane tavsiye ederim. Değerli
arkadaşlarım, yukarıda izah etmiş olduğum görüşlerle, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi uluslararası sekreteryası için ev sahibi ülke anlaşmasının onayına
olumlu oy vereceğimizi bilgilerinize arz ederim. Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Reşat Doğru. Sayın Doğru,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 77 sıra sayılı
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin Ayrıcalık ve
Bağışıklıklarına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı hakkında, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi ve sizleri saygıyla selamlıyorum. Görüşmekte
olduğumuz tasarı 31 Ekim 2003 tarihinde Azerbaycan’da yapılan KEİ Dışişleri
Bakanları Konseyi 9’uncu Toplantısında on bir üye ülke tarafından imzalanarak
üye ülkelerin parlamentolarının onayına sunulmuştur. Protokol henüz altı ülke
tarafından imzalanmış olup, dokuz ülke tarafından da imzalandığında yürürlüğe
girecektir. KEİPA 26 Şubat
1993 tarihinde, Türkiye, Arnavutluk, Azerbaycan, Ermenistan, Gürcistan,
Moldova, Romanya, Rusya Federasyonu, Ukrayna Parlamento Başkanlarının ülkemizde
yaptıkları toplantı sonucu yayınladıkları ortak deklarasyondan
sonra kurulmuştur. Daha sonra örgüte, Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan
Karadağ da katılmıştır. KEİ’ye üye ülkeler, siyasi, ekonomik, ticari, sosyal ve kültürel
alanlarda iş birliği ve dayanışma ortamı yaratarak, karşılıklı güven ve iyi
komşuluk ilişkilerinin geliştirilmesini amaçlamaktadırlar. Bu amaçla
toplantılar yapılmakta ve tavsiye kararları da alınmaktadır. KEİ’de devletler arasındaki
ilişkiler parlamentolar aracılığıyla da yürütülmektedir. Toplam üyesi KEİPA’da, 76 parlamenter olarak bulunmaktadır. Parlamentoda
ülkemiz de 9 üyeyle temsil edilmektedir. KEİPA kuruluş
amacına uygun olarak, ekonomik, ticaret, teknoloji ve çevre komisyonu, hukuki
ve siyasi işler komisyonu; kültür, eğitim ve sosyal işler komisyonu kurmuş ve
de çalışmaktadır. KEİPA kuruluşunun çalışmasını düzenleyen bu protokol,
görevlilerin ve çalışma şartlarının ülkeler nezdindeki
güven ve emniyetini sağlayacaktır. Çeşitli ülkeler, komşularının veya
menfaatlerinin doğrultusunda kuruluşlar kurmaktadırlar, KEİ de bunlardan
birisidir. Türkiye Cumhuriyeti devleti de bu kuruluşu kurarken komşu ülkelerle
ilişkilerin geliştirilmesini amaçlamaktadır. Ancak, Yunanistan bu bölgeye
coğrafi olarak uzak olmasına rağmen, iyi komşuluk ilişkilerinden dolayı bu
kuruluşa alınmış ve teşkilatın Merkez Bankası da Yunanistan’da kurulmuştur. Bu
uygulamanın neden böyle yapıldığı da tartışma gerektirmektedir. Karadeniz
bölgesi, devletler arasında ve kendi aralarında birçok
sorun yumağının olduğu dünyanın en önemli yerlerinin başında gelmektedir. Bu
bölgede çevre sağlığından tutun da enerji ve turizm alanına kadar iş birliği
yapabileceğimiz birçok konu vardır. Bugün, bölge, dünden daha fazla, dünya
ülkeleri için önemli hâle gelmiştir. Bölgede, doğal gaz, petrol gibi çok zengin
enerji kaynakları bulunmaktadır. Bu kaynakların olması bölge ülkelerini dünya
gözünde daha fazla önemli hâle getirmiştir. Ancak, bu durum, dikkatleri buraya
çekerken bölge ülkelerinin birçok sorunla karşılaşmasını da beraberinde
getirmiştir. 2001 yılında
çevrenin bozulmaması, korunması üzerinde durulmuş ve bir dizi kararlar alınarak
üye ülkelere tavsiyelerde bulunulmuştur. Hava, su, toprak kirliliğini azaltacak
bölgesel ve uluslararası girişimlerin destekleneceğine ilişkin karar son
yıllardaki küresel ısınma ve ekonomik dengenin hızlı bir şekilde bozulmakta
olduğunun görülmesiyle beraber daha fazla önemli hâle gelmiştir. Bugün
Karadeniz’de toplu balık ölümleri başta olmak üzere birçok çevre sorunu vardır.
Ayrıca, KEİ
ülkelerinde tarım sektörü büyük bir potansiyele de sahiptir. Bu bölgelerde
yaşayan insanların büyük bir kısmı tarımla uğraşmakta, devletlerin ihracatının
büyük bir kısmını da tarım ürünleri oluşturmaktadır. Tarım ekonomisi bu ülkeler
için büyük kaynak oluştururken, birçok sorunla da karşılaşmasını sağlamaktadır.
Bu nedenle, gıda güvenliği ve kullanılan ilaçlardan başlayarak, balıkçılık,
ormancılık, bitki koruma ve erozyonların önlenmesine kadar birçok alanda iş
birliği imkânı da vardır. Ortak kırsal kalkınma projeleri ve çevre ile ilgili
alınacak kararlar, dünya sağlığını ve bölgede yaşam şartlarının
iyileştirilmesini sağlayacaktır. Zengin
kaynakların bulunduğu Karadeniz bölgesinde, ekonomik faaliyetler olarak ticaret
organizasyonları ve ortak girişim alanlarında da önemli bir potansiyel vardır.
Bu amaç için KEİ tarafından kurulan Karadeniz Ticaret ve Kalkınma Bankasına
büyük görevler düşmektedir. Bu banka, bölgede istihdam fırsatları yaratan projeleri
desteklemeli ve çeşitli üye ülke insanları arasında stratejik ortaklıklar
oluşmasına da katkıda bulunmalıdır. KEİ bölgesi ekonomisi, Avrupa ekonomisinin
önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Ham petrol, doğal gaz ve nükleer enerji
kaynaklarının zengin olması iş birliğinin geliştirilmesini, ülkelerin
birbirleriyle yakınlaşmasını, siyasi istikrarın sağlanmasını ve ortak bir
teknolojik ve sosyal alanın oluşmasını sağlayarak, devletlerin barış ve refah
içerisinde yaşamalarını da beraberinde getirecektir. KEİ bölgesinde
büyük bir turizm potansiyeli olup, geniş kapsamlı turizm yatırımlarına da
açıktır. Bu alanda da üye ülkeler arasında doğal kaynaklar ve kültürel miras
korunarak, iş birliği geliştirilmelidir. Bu konular da barış ve istikrar
platformunu oluşturarak, insanlar arasında karşılıklı anlaşma, iyi niyet ve
yakın ilişkileri tesis etmede potansiyel rol oynayabilir. Bunun sonucunda yaşam
kalitesi artarken, ekonomik ve sosyal faaliyetler artıp beraberinde istihdam da
artacaktır. KEİ üye ülkelerin
birçoğunda en önemli problem, fakirlik ve yoksulluktur. Bazı bölgelerde
insanlar, büyük rezervli, zengin doğal kaynaklara sahip iken, zor şartlar
içerisinde de yaşamaktadır. Yoksulluğun azaltılmasına yönelik etkin bir
stratejinin geliştirilmesine ve sürdürülebilir ekonomik büyüme ve istikrarlı
bir ortamın oluşması için iş birliğine de dünden daha fazla bugün ihtiyaç
vardır. Karadeniz
çevresindeki ülkeler, güçlü bir birlik oluşturmak amacıyla bu kuruluşu
kurdular. Bu birliktelikte olumlu gelişmeler olmasına rağmen, KEİ ülkelerinin
sahip oldukları potansiyelleri tam olarak bölgelere yansıtılamamıştır. Yeni bir
anlayış dinamizmiyle, bu birliktelikte büyük fırsatlar ortaya konabilir. Son yıllarda
bölgesel ve küresel gelişmeler, küresel aktörler, bu bölgede nüfuz mücadelesi
başlatmışlardır. Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak savaşında Trabzon
Limanı’nı istemesi ve Bulgaristan ve Romanya’nın üs kurma faaliyetleri gibi
bölgelerdeki son gelişmeler, ülkemiz için yeni fırsatlar getirebileceği gibi,
yeni risk alanlarını da beraberinde oluşturabilir. Tarihi ve coğrafi
sorumluluğumuz olarak ülkemiz aktif, etkin, belirleyici, öncelik alan
politikalar ve projeler ortaya -bu bölgede- mutlaka koymalıdır. Karadeniz
bölgesinde önümüzdeki dönemde yeniden yapılanmalar oluşacağı görüldüğüne göre,
bu süreçte lider bir ülkeye ihtiyaç vardır. Bu ülke, KEİ’nin
kuruluşuna aktif katılan ve bu örgütün kurulmasını ve yaşamasını sağlayan
Türkiye olmalıdır. KEİ kurulduğu
günden beri, Karadeniz’in her yanı, Kafkasya ve Avrupa arasında petrol ve enerji
hatları açısından stratejik koridor olmasına rağmen, petrol harici ticareti üye
ülkeler arasında yeterince geliştirememiştir. Bu Karadeniz koridoru, tarihi
ipek yolunun geçtiği yerdir. Geçmiş tarihte büyük olaylara ve ekonomik
faaliyetlere şahit olan bu yol, tekrar faaliyete geçmeli ve beraberinde de
istikrarı getirmelidir. Bu noktada, KEİ büyüyerek, ticareti kolaylaştırıcı,
arttırıcı mekanizmalar geliştirilmelidir. KEİ bölgesinde ekonomik iş birliği ve
ticaret hacminin yeterince gelişmesini engelleyen Güney Osetya,
Abhazya, Yukarı Karabağ sorunları mutlaka ama mutlaka
çözümlenmelidir. 21’inci yüzyılda, Avrupa’nın ortasında, Balkanlarda yaşanan,
insanların acımasızca birbirine saldırıp katliam yapmaları bu bölgelere değerli
arkadaşlar, unutulmamalı ve beraberinde de önlenmelidir. Karadeniz
Ekonomik İşbirliği Teşkilatında donmuş, çözüm bekleyen sorunların çözümünde,
AGİT gibi, bölgede, aktif rol oynayabilir. Bu kuruluşlarla yakın iş birliği
içerisinde olunmalıdır. Balkanlarda, Kafkasya’da hâlâ çözülmeyen, üzerinde
durulması gereken birçok sorun olduğu da unutulmamalıdır. Karadeniz Bölgesi
öyle ya da böyle küresel ekonomiyle bütünleşmiş olacaktır. Avrasya’nın bir
ucunda Avrupa Birliği ülkeleri, diğer ucunda ise büyümenin lokomotifi olan Çin
vardır. Türkiye ve Karadeniz bölgesi bu gelişmelerin de tam ortasında
bulunmaktadır. Kafkaslar, Balkanlar, Rusya ve Türkiye dörtgeninin ortasındaki
Karadeniz havzasında etkin olan güç Avrasya’nın ve hatta Ortadoğu’nun
kontrolünde büyük bir ivme kazanacaktır. Enerji kartını iyi kullanan bir
Türkiye’nin açılımı bölgeye denge, istikrar ve beraberinde de güç getirebilir. KEİ,
Arnavutluk’tan, Sibirya’dan, Ukrayna ve Rusya’ya kadar uzanan 370 milyon insanı
içerisine alıyor. Güneydoğu Avrupa, Balkanlar ve Kafkasya ülkelerini kapsayan
geniş bir coğrafyada Türkiye’nin önceliğinde kurulmuş bir iş birliği örgütüdür.
Ancak Türkiye’de bu örgüt hiç ama hiç doğru dürüst tanınmıyor. Medya
kuruluşları, bu teşkilatın çalışmalarını kamuoyuna ciddi bir şekilde
duyurmuyorlar. Türk kamuoyunun ilgisini, KEİ üzerine mutlaka çekmeliyiz. Bu
örgüt tarafından dünyaya barış mesajları, birlik mesajları anlatılabilecek
iken, biz bunu hiç kullanamamışız. Bu konularda Hükûmetimize
de çok önemli görevler düşmektedir. Halbuki, KEİ, Türklerin yaptığı, dünyaya büyük Atatürk’ün söylemi olan
”yurtta sulh, cihanda sulh” sözünü anlatabileceği de beraberinde tek
kuruluştur. Bu kuruluş vasıtasıyla, Türkiye’den bütün dünyaya barış, demokrasi,
dayanışma mesajları da yansıtılabilir. Türkiye, coğrafi
konumu, tarihî gerçekleriyle Balkanların, Orta Doğu’nun, Kafkasların en güçlü
ve belirleyici rolü olabilecek tek ülkesidir. Buradaki pozitif enerji, dünya
kamuoyuna barış mesajları verirken, bölgenin mevcut potansiyelinden dolayı, iş
birliği ve ekonomik gelişmeleri de beraberinde getirecektir. KEİ’nin kurulduğu yıllar Sovyetler Birliği’nin dağılma yıllarında
olmuştur. Türkiye tarafından ortaya atılan bu kuruluş fikri, dönemin
istikrarsızlığı ve belirsizlikleri karşısında yapıcı, toplayıcı ve gerçekçi bir
adım olarak ortaya çıkmıştır. Bu örgüt vasıtasıyla Türkiye tarafından stratejik
boşluk doldurulmaya çalışılmıştır. Bu örgüt,
birbirleriyle anlaşmazlık içinde bulunan, hatta,
aralarında diplomatik ilişki bile bulunmayan birçok ülkeyi birlikte yaşamaya ve
beraber çalışmaya alıştıran bir iş birliği platformu oluşturmuştur.
Birbirlerini tehdit eden birçok ülke aynı masa etrafında beraber oturmuşlar ve
birçok konuyu da bu örgüt vasıtasıyla görüşmüşlerdir. Karadeniz bölgesinin KEİ
sayesinde daha güvenli hâle gelmesi sağlanmaya çalışılmıştır. KEİ, Avrupa
Birliği gibi ekonomik ve NATO gibi askerî entegrasyona
geçme başarısına ulaşamamıştır. Ancak, bu örgütler ile kendi üyeleri arasında
karşılıklı ilişkilerin gelişmesinde rol oynamaya çalışmıştır. Ancak bölgede
donmuş, yıllardan beri çözüm bekleyen problemler de vardır. Bu anlaşmazlıklar
sıcak çatışmalara her zaman zemin hazırlayabilir. Burada, Türkiye ve Rusya
Federasyonu’na çok büyük görevler düşüyor. Hâlen kendisi de yapısal dönüşüm
problemleri içinde bulunan Rusya, sadece Karadeniz Bölgesi’nde değil, bizzat
Avrupa Kıtası’nda da Türkiye’yle beraber birçok alanda iş birliği içerisinde
olabilir. Zaman içerisinde
Avrupa’dan dışlanan Türkiye, geleceğe dönük alternatiflerini Avrasya bölgesinde
aramak mecburiyetinde kalabilir. O zamanın gelmesini beklemeden hazırlıklı
olunmalıdır. Bu yönüyle Avrasya, Türkiye’nin kaderidir. Avrupa’nın
sömürgeleştirme projesi, Amerika’nın savaşa yönelen saldırgan Büyük Orta Doğu
Planlarıyla fazlasıyla zemin kaybeden Türkiye’nin artık daha kararlı bir şekilde
Avrasya Kıtası’na yönelmesinin zamanı da gelmiştir. Gelecekte Türkiye’nin adı
Avrupa ve Amerika’dan daha çok Avrasya’yla anılacağı için, Türkiye-Orta
Asya-Avrasya denklemine mutlaka hazır olunmalıdır. Türkiye, 21’inci
yüzyılda, son zamanlarda, Avrasya politikasını önemsemeyen bir dış politika
uygulaması içerisindedir. Türk dünyası, Orta Asya boyutu olan dış politikamız,
ülkemizi, Avrupa, AB ve ABD nezdinde farklı bir yöne taşır. Türkiye’yi Avrasya
Bölgesinde güçlü kılar. Bu durum, ülke güvenliğini geliştirip millî
çıkarlarımızı korumamızı ve denge ülke konumuna gelmemizi de sağlamış
olacaktır. KEİ gibi örgütler
Türkiye’nin Avrasya bölgesinde etkisini artırmak üzere kurulmuş olan
kuruluşlardır. Son yıllarda ülkemiz önce Avrupa’nın, sonra ABD’nin etkisiyle
ekonomik kontrol altına alınıyor. Bu durum Türk ekonomisini IMF ve Dünya
Bankasına mahkûm ederek Türkiye’nin Karadeniz ve Orta Doğu, Orta Asya
çıkarlarına yönelik bölgesel bir ekonomik yapıya gitmesine izin vermiyor. Bu durum mutlaka
aşılmalıdır. Batılı ülkeler Türkiye’yi bu bölgelerde kontrol altında tutmak
istiyor. Bu açıdan özellikle Türkiye’nin Avrupa Birliği kapısında 1999 Helsinki
kazanımlarından geriye düşürülerek bekletilmesi, üye yapılmasa bile Avrupa
Birliğine sıkı bağlarla bağımlı hâle getirilmesine yönelik 2004 yılı kararları
dikkatle incelenmeli, sermayenin yabancılaşması, tekel niteliğindeki
kuruluşların yabancılara satılması herkes tarafından iyice düşünülmeli ve
beraberinde değerlendirilmelidir. Türkiye yeni
açılımlar yapmalı, bölge ülkelerinin hepsiyle beraber Avrasya ekonomik
topluluğunun temelini atmalıdır. Bu durum Türk dünyasını içine alan Türkiye’yi
Avrasya’da çok önemli konuma getirebilir. Güçlü, lider ülke Türkiye bu
bölgelerde etkileyici ve belirleyici konumda olunca dengeler de beraberinde
değişir. Ancak bu duruma Batılı ülkeler şiddetle karşı çıkabilirler. Dünyanın
geleceğinin saklı olduğu bölge, enerji kaynakları, kirlenmeyen toprakları, genç
nüfus yapısıyla Türkiye merkezli Avrasya, Orta Asya bölgesindedir. Batılı
ülkeler, Türkiye’nin gücünü bildikleri için, terör, ekonomik kriz, komşularla
sürtüşme ve ülkemiz içinde yaratılan iç çekişmelerle bizleri meşgul
etmektedirler. Türkiye, günden
güne dış borç batağına kasıtlı olarak sürüklenmektedir. Şu anki durum sanki
Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarını düşündürmektedir. Türkiye’miz, işte,
burada, tekrar düşünmeli ve çıkış yolları bulmalıdır. İşte KEİ örgütüyle bazı
konular gündeme getirilebilir. Günümüz
şartlarında dünya artık tek kutupluluktan kurtulup, çok kutuplu bir yapıya giderken,
kutuplar arasındaki çekişme mücadelelerinin Türkiye etrafında olduğu da hiçbir
zaman unutulmamalıdır. Avrupalı ve
ABD’li emperyalistlerin her türlü oyunlarına karşı, ülkemizin bölgeye
alternatif projeleri, dünyaya da beraberinde barışı getirecektir. Bölge
ülkeleri, sömürge devletlerin savaş senaryolarından kurtulacaktır. Türkiye,
lider ülke konumuna gelir. Ufukta 2023 yazılı da olmalıdır. Cumhuriyetin
100’üncü yılı, altın çağımızın başlangıcı olmalıdır. 100’üncü yıla şahlanarak,
lider ülke konumunda girmek için, millî birlik ve beraberliğimize, ülke
bütünlüğümüze sahip çıkarak, bölücü ve fitne unsurların her türlü oyunları
bozularak ulaşılacaktır. Türk milletinin
evlatlarına ülküler verilmeli, hedefler gösterilmelidir. Tarihten ders alan,
kendisine güvenen bir Türkiye mutlaka ortaya konulmalıdır. KEİ’nin kuruluşunun 15’inci yıl dönümü 25 Haziran 2007 tarihinde
İstanbul’da yapıldı. Bu zirvede yeni ufuklara yelken açmak teması
gerçekleştirildi. Bu temayla, KEİ’ye yeni bir yönelim
ve canlılık kazandırılmalıdır. Örgüt, proje ve ortak altyapı çalışmalarında
daha etkin olmalıdır. Türkiye, tarihî misyonuyla, bu bölgenin en güçlü ülkesidir. Türk dünyası ve
Avrasya’ya karşı tarafsız ve kararsız olamaz. Türk cumhuriyetleri ve bölge
ülkeleriyle kurulacak ilişkiler, kendi bölgesinin geleceği için güçlü ve lider
ülke olmasını da gerektirmektedir. Türkiye, AB’yle bütünleşmek için harcadığı
çabaların çok az bir kısmıyla buralarda çok önemli konumda da olabilir. Eli
güçlenen Türkiye bölgenin istikrar unsuru olur, barış da ancak o zaman
gelecektir. Ülkemiz
önümüzdeki yıllara lider ülke hedefiyle her yönüyle hazır olmalıdır. Çıkartmakta
olduğumuz bu kanunun ülkemize, milletimize ve bölgeye istikrar, huzur ve güç
getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Doğru. AK Parti Grubu
adına Manisa Milletvekili Sayın Bülent Arınç. Sayın Başkan,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum, iyi akşamlar diliyorum. Karadeniz
Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına Dair
Protokolün Onaylanmasıyla İlgili Kanun Tasarısı’nı görüşüyoruz. Benden önce
konuşan değerli grup sözcüleri arkadaşlarım Sayın Elekdağ
ve Sayın Doğru, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesiyle ilgili
ayrıntılı ve çok yararlı bilgiler verdiler. Bu bakımdan, sadece bir beş
dakikayla KEİPA’nın bizim için ifade ettiği anlamı
söylemek istiyorum. Bir defa, bu
protokol 2003 yılında imzalandı, 2005 yılında Bakanlar Kurulu ve Başbakanlığa
sevk edildi ama görüşülmesi ancak bugün oluyor. Gündemin çok arka
sıralarındaydı, Danışma Kurulu önerisiyle ön sıraya alındı, bu bakımdan
hepinize teşekkür ediyorum. Çünkü, bu protokole imza
koyan ülkelerden sekiz tanesi bunu meclislerinde onayladılar, Türkiye’nin
imzalaması, Türkiye’nin onaylaması bekleniyordu, bugün bu gereği yerine
getiriyoruz, inanıyorum ki, değerli oylarınızla bu protokol, bu anlaşma
onaylanmış ve kanunlaşmış olacaktır. Arkadaşlarım da
söylediler, 90’lı yılların başında, önce Karadeniz Ekonomik İşbirliği, bir yıl,
iki yıl sonra da bunun Parlamenter Asamblesi kuruldu. Her ikisinde de
Türkiye’nin öncülüğü vardır. O günkü Türkiye’yi yönetenler, Türkiye Büyük
Millet Meclisi çok faydalı bir işe imza koydu. Çünkü,
bugünkü üye sayısı 12’dir; 11’di, 2004 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisinin
dönem başkanlığında, bendenizin başkan olduğu sırada, Antalya’da yaptığımız Genel
Kurulda Sırbistan-Karadağ’ın da üyeliğini Genel Kurul kabul etmişti. Bildiğiniz
gibi Sırbistan, Karadağ daha sonra referandumla ayrıldılar, şu anda KEİPA’nın üyesi olarak Sırbistan bulunuyor. Biz, bu
Parlamenter Asamblesinin büyük ülkelerinden birisiyiz. Bizim gibi, Rusya,
Ukrayna nüfus bakımından büyük sayılabilirler, ama fonksiyon bakımından da etki
bakımından da Türkiye hem KEİ’de hem de KEİPA’da önemli, dikkat çekici ülkelerden bir tanesidir. Bu yıl şubat
ayının 26’sında zannediyorum KEİPA’nın kuruluşun on
beşinci yılı da kutlanacaktır. Bildiğiniz gibi Genel Sekreterlik
İstanbul’dadır, sekreteryası İstanbul’da
bulunmaktadır. On iki üye ülkenin delegasyon başkanlarıyla birlikte, Değerli
Meclis Başkanımız Sayın Toptan’ın ev sahipliğinde, bildiğim kadarıyla
Yunanistan Meclis Başkanı Siufas’ın da iştirakiyle
bir kutlama yapılacaktır. Bundan önceki son
Genel Kurul Gürcistan’ın başşehri Tiflis’te yapılmıştı. 9 arkadaşımızla
birlikte bu Genel Kurulda Türkiye’yi temsil ettik. Arkadaşlarımızın her biri
önemli konuşmalar yaptılar. Sayın Doğru’nun da ifade ettiği gibi, üç komisyonda
3’er arkadaşımız görev almış bulunuyorlar. Şu anda dönem başkanlığı
Yunanistan’a geçmiştir. KEİ’nin de geçtiğimiz yıl
dönem başkanlığını Türkiye Hükûmeti yapmıştı. Ekim
ayında yapılan Genel Kurul ve toplantıyla -Dışişleri Bakanları Toplantısı-
liderler zirvesiyle Ukrayna’ya geçmiş bulunuyor. Değerli
arkadaşlarım, biz, KEİPA’nın önemli bir kuruluş
olduğuna inanıyoruz. Benden önce, benden sonra ve bizden sonra gelecek olanlar
da KEİPA’nın amacına uygun şekilde daha da güçlenerek
çalışması için bu gayreti göstereceklerdir. Biraz önce de
konuşuldu, bendeniz katıldığım için biliyorum, bugün 12 üye ülkenin 3 tanesi
aynı zamanda Avrupa Birliği üyesi ülkelerdir. Bunlar Yunanistan, Bulgaristan ve
Romanya’dır. Türkiye, müzakere eden ülke konumundadır. Başka üye ülkelerin de
Avrupa Birliğiyle ilgili birliktelikleri vardır, en azından ortaklık veya
istikrar anlaşmaları imzalamışlardır. Bu sebeple, Avrupa Birliği ile KEİPA
arasındaki ilişkiler giderek güçlenmektedir. Yunanistan’da Karadeniz
Araştırmaları Merkezi vardır. Bu Merkez, Avrupa Birliği ve KEİPA’nın
imkânlarını birlikte değerlendirmek üzere bilimsel çalışmalar yapmaktadır.
Bunlardan bir toplantıya da bendeniz Başkan Yardımcısı Sayın Kemalettin Göktaş’la katılmıştım. Aynı zamanda KEİPA’nın Avrasya ülkeleriyle de yakın iş birliği arzusu
bulunmaktadır. Özellikle, Özbekistan, Türkmenistan ve diğer ülkelerle KEİPA’nın olanaklarını bir araya getirme çalışması son
yıllarda büyük değer kazanmıştır. Değerli
arkadaşlarım, KEİPA’nın Meclisimizde arkadaşlarımızla
temsil edilen gücünü bundan sonra da birlikte yürüteceğimize inanıyorum. Bu ayrıcalıklar
ve bağışıklıklar konusundaki protokolün bugün değerli oylarınızla
yasalaşacağına inanıyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti, CHP ve MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Arınç. Tümü üzerinde
başka söz talebi yok. Maddelerine
geçilmesini… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şahsım adına söz istiyorum. BAŞKAN – Efendim? KAMER GENÇ
(Tunceli) - Şahsım adına söz istiyorum. BAŞKAN – O zaman
bir sonraki maddede vereyim. Oylamaya geçecektim… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır efendim, tümü üzerinde konuşacağım. BAŞKAN – Efendim? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tümü üzerinde istiyorum. (AK Parti sıralarından “oylamaya geçildi”
sesleri, gürültüler) BAŞKAN – Hayır,
bir sonraki maddede vereyim size şahsınız adına. Çünkü oylamaya geçtim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, madde üzerinde beş dakika, tümü üzerinde on dakika
konuşuluyor. BAŞKAN – Efendim,
söz talebi yoktu, yani bize müracaat etmediniz, onu diyorum ben. Bir sonraki
maddede vereyim Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır efendim, söz istiyorum ben! BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sizin keyfinize göre değil efendim, söz istiyorum ben. (AK Parti
sıralarından “bağırma” sesleri, gürültüler) BAŞKAN – Söz
talebiniz yok burada. KAMER GENÇ
(Tunceli) - Kanunun tümü üzerinde konuşma hakkım var. Ne hakla benim konuşma
hakkımı vermiyorsun! (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN –
Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum! BAŞKAN - Kabul
etmeyenler… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum! (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Kabul
edilmiştir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Beyler, burası dağ başı değil! Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. BAŞKAN – 1’inci
maddeyi okutuyorum… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, lütfen oradan kalkın! Böyle bir şey
olur mu! Benim söz hakkımı nasıl engellersiniz! KARADENİZ
EKONOMİK İŞBİRLİĞİ PARLAMENTER ASAMBLESİNİN AYRICALIK VE BAĞIŞIKLIKLARINA DAİR
PROTOKOLÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 31 Ekim
2003 tarihinde Bakü’de imzalanan “Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter
Asamblesi’nin Ayrıcalık ve Bağışıklıklarına Dair Protokol”ün onaylanması uygun
bulunmuştur. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hangi yetkiyle benim söz hakkımı engelliyorsun Sayın Başkan? BAŞKAN – Madde
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi adına Trabzon Milletvekili Sayın Süleyman Yunusoğlu. Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben söz istiyorum, söz! Tümü üzerinde söz istiyorum,
ne hakla vermiyorsun? (AK Parti sıralarından “otur yerine” sesleri, gürültüler) Yani, şimdi siz
burada çoğunluktasınız diye milletvekilini yok mu sayabilirsiniz? Böyle bir şey
en ilkel toplumlarda, en ilkel parlamentolarda… (AK Parti sıralarından
“Konuşma!” sesleri) BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, birkaç saniyenizi rica edeyim… KAMER GENÇ
(Tunceli) - Sayın milletvekilleri, ben burada milletvekiliyim, bana söz
verilmiyor ve siz alkışlıyorsunuz. BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bu ayıp size yeter! Evet, Bülent Arınç
çok iyi bakıyorsun! MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Otur yerine! KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sen burada olsaydın, böyle olsaydı, bu Mecliste kan gövdeyi
götürürdü. (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım… KAMER GENÇ
(Tunceli) - Ben milletvekiliyim, benim söz hakkımı kullandırmıyorsunuz! Ben söz
hakkımı istiyorum. BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, söz isteme usulü bellidir, talepler bellidir.
Benim önümdeki listede söz talebi yoktur. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, ben daha oylamaya geçmeden söz istedim Sayın Başkan. BAŞKAN - Ben
söyledim ve oylamaya geçtim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, geçmediniz… Oylamaya geçmeden söz istedim. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan… Sayın Başkan… BAŞKAN – Eğer
ilgili Sayın Milletvekili Sayın Genç şu anda müracaat ederse 1’inci madde
üzerinde söz alabilir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bakın, şu Meclisi çok keyfî yönetiyorsunuz. BAŞKAN –
Bağırmakla çağırmakla kimse söz alamaz. (AK Parti sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Meclis Başkanı Köksal Toptan’ı göreve davet ediyorum ve seni bu
kürsüye çıkarmamasını diliyorum. Böyle olmaz! BAŞKAN – Öyle bir
üslup yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Benim söz hakkımı kısıtlayamazsın Sayın Başkan! Ben daha tümü
üzerinde söz istedim, bana söz vermek zorundasınız! BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, buyurun efendim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bana söz vermek zorundasınız! BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Tamam be, otur artık yerine! KAMER GENÇ
(Tunceli) - Bana söz vermek zorundasınız! (AK Parti sıralarından gürültüler) MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Otur yerine! BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen sakin olun. MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Otur yerine! Otur yerine! KAMER GENÇ
(Tunceli) – Oturmuyorum, ne yapacaksın! Gel bakalım buraya! Gel! Gel bakalım! BAŞKAN – Sayın
Çerçi, lütfen… Sayın Yunusoğlu, buyurun efendim. MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Çık dışarı! BAŞKAN – Sayın
Çerçi, lütfen… Sayın Yunusoğlu, buyurun efendim. MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Sen kimsin! KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ben burada söz istiyorum! BAŞKAN – Sayın
Çerçi, lütfen efendim… Sayın Çerçi, oturunuz efendim. MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – O zaman gereğini yapın Sayın Başkan. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Söz istiyorum ben. Bana söz vermek zorunda. (AK Parti sıralarından
gürültüler) BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, buyurun efendim. SÜLEYMAN LATİF
YUNUSOĞLU (Trabzon) – Ama, önce burayı susturalım
Sayın Başkan. KAMER GENÇ
(Tunceli) – İç Tüzük bana bu hakkı veriyor… BAŞKAN –
Arkadaşlar, Hatibi dinleyelim lütfen. (Balıkesir
Milletvekili Mehmet Cemal Öztaylan, Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in yanına gitti) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yahu kardeşim, ben söz istiyorum… BAŞKAN - Buyurun
Sayın Yunusoğlu. MHP GRUBU ADINA
SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin Ayrıcalık ve
Bağışıklıklarına Dair Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Yeter! KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani, şimdi ben burada tek kişiyim diye… Böyle bir şey olmaz…
Oradan insanlar gelip bana saldırıyorlar, ondan sonra Sayın Başkan… Keyfin
yerinde… SÜLEYMAN LATİF
YUNUSOĞLU (Devamla) – Uygun Bulma Yasa Tasarısı’nı görüştüğümüz bu protokol ile
Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinin mal varlıklarına
bağışıklık tanınması ve KEİPA üyesi devletler parlamento temsilcileri ile KEİPA
personelinin görevlerini yerine getirirken ve toplantılara geliş gidişlerinde
sahip oldukları ayrıcalık ve bağışıklıklar düzenlenmektedir. Protokolün 2’nci
maddesiyle KEİPA malları ve mal varlığı, 3’üncü maddesiyle KEİPA binası, 4’üncü
maddesiyle KEİPA arşivlerinin dokunulmazlığa sahip olduğu düzenlenmektedir. “Üye Devletlerin
Parlamentolarının Temsilcileri” başlıklı üçüncü bölümünde yer alan 5, 6 ve
7’nci maddelerde ise Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesinde
görev yapan üye devletlerin parlamenterlerinin yararlanacakları bağışıklık ve
ayrıcalıklar düzenlenmektedir. Bilindiği gibi,
Anayasa’mızın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10’uncu maddesi “Hiçbir kişiye,
aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamayacağı” hükmüne bağlanmaktadır.
Ancak, yine Anayasa’mızın “Milletlerarası andlaşmaları
uygun bulma” başlıklı 90’ıncı maddesinin son fıkrası “Usulüne göre yürürlüğe
konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde
olduğunu ve andlaşmaların Anayasaya aykırı olduğu
gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine götürülemeyeceğini” hükme bağlamaktadır. Yani,
bizim ülkemizin imzaladığı ve bu yüce Meclisin uygun bulma yasasını görüştüğü
bu yasa, özünde bizim Anayasa’mızın ruhuna, felsefesine açıkça aykırıdır. Bu protokol ile
Anayasa’nın “Yasama dokunulmazlığını” düzenleyen 83’üncü maddesinin hükümlerine
benzer bir düzenlemeyi biz Karadeniz Ekonomik İşbirliği Parlamenter Asamblesi
üyeleri için de getiriyoruz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yasama dokunulmazlığı konusu uzun zamandan beri
gündemde olan bir konudur. Türk milletinin temsilcisi milletvekillerimizin
kürsüde bu milletin refahı, mutluluğu, geleceği için özgürce konuşmalarını
sonuna kadar savunmalıyız. Ancak, otomobilinde uyuşturucu yakalandığı iddia
edilen, bu milleti etnik çatışmaların içine çektiği iddia edilen, bu milletin
birliğine, bütünlüğüne kurşun sıkanların, hakkında bilet kalpazanlığı yaptığına
ilişkin iddialar olanların, görevi kötüye kullanan, görevini ihmal eden,
görevde suistimal yapanların bu haktan yararlanmamaları
gerektiğini düşünüyorum. Bu adaletsiz, bu haksız düzenlemenin bir an önce
ortadan kaldırılması gerektiğini düşünüyorum. Biz, eğer, Anayasa’mızda bu yönde
bir değişiklik yaparsak, üyesi olduğumuz uluslararası birlikler ile yapacağımız
protokollerde de bu yönde düzenlemeler yapmalıyız. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Karadeniz’de
istikrarı korumak, barışı teşvik etmek ve ekonomik iş birliğini sağlamak
amacıyla kurulmuştur. Ancak, göstergeler, bizim kendi içimizde, Karadeniz
Bölgemizde istikrarın sağlanamadığını, ekonominin iyiye gitmediğini
göstermektedir. Ben Karadeniz’in
güzide şehirlerinden biri olan Trabzon Milletvekiliyim. Siyasi iktidar
döneminde Trabzon’dan ne kadar vergi toplanmış, bu toplanan verginin ne kadarı
Trabzon’a harcanmış, bunun tartışılması ve gözler önüne serilmesi gerektiğine
de inanıyorum. Maliye Bakanlığı
Muhasebat Genel Müdürlüğünün genel yönetim bütçe uygulama sonuçlarına
bakıldığında, 2002 yılında Trabzon’dan toplanan vergi miktarı 191 trilyon 318
milyardır. Bunun karşılığında, devletin 2002 yılında Trabzon’a yaptığı kamu
giderlerinin toplamı ise 610 trilyon 210 milyardır. 2007 yılına gelindiğinde
ise 585 trilyon 778 milyar vergi toplanırken, bunun karşılığında kamu giderleri
toplamı 978 trilyon 62 milyar olmuştur. Yani, 2002-2007 kıyaslamasında 2002’den
2007’ye AKP döneminde Trabzon’dan toplanan vergi 3 kat daha fazla toplanmış
iken, bunun karşılığında yapılan kamu harcaması toplamı ancak 1,5 kat
artmıştır. Bu tablo siyasi iktidarın Trabzon’a haksızlık yaptığını ortaya
koymaktadır. Bir tarafta ekonomi ile ilgili pembe tablolar çizilirken, diğer
tarafta Maliye Bakanlığının resmî İnternet sitesinde yer alan rakamlar,
maalesef, bunlardır. BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, konuya dönerseniz iyi olur efendim. Yani,
Trabzon’la ilgili yatırımlar değil de KEİPA’yla
ilgili… SÜLEYMAN LATİF
YUNUSOĞLU (Devamla) – Bağlıyorum efendim. Bu tablonun
sonucunda, Karadeniz sürekli göç vermekte, Karadeniz kan kaybetmektedir. Bu
süreci tersine çevirmenin yolu, kamu yatırımlarını artırmak ve özel yatırımları
teşvik etmektir. Bu konuda yapılan çalışmaların, Karadeniz Ekonomik İşbirliği
Anlaşması hükümlerine göre görüşülmekte olan bu yasanın inşallah Karadeniz’e ve
ülkemize faydalar getireceğini temenni ediyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Saygıdeğer
milletvekilleri, saat 20.00’de çalışma süremiz doluyor. Şu anda sadece dört
dakikalık bir süremiz kalmıştır. Dolayısıyla herhangi bir çalışmayı tamamlama
imkânımız da yoktur. Kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Ocak 2008 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; hayırlı akşamlar
diliyorum. Kapanma
Saati: 19.58 |
|