DÖNEM: 23 CİLT:
10 YASAMA
YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 42’nci
Birleşim 26 Aralık 2007 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. -
GELEN KÂĞITLAR III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Şükrü Elekdağ’ın, Hristiyan rahiplere yönelik saldırılara
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun
cevabı 2.- Ankara
Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 88’inci
yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Malatya
Milletvekili Mahmut Mücahit Fındıklı’nın, Malatya ve çevresindeki kara
yollarının yapımına ve bakanlıkların faaliyetlerine ilişkin gündem dışı
konuşması IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 23 milletvekilinin, Artvin Cerattepe’deki
madencilik faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/71) 2.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atay ve 21 milletvekilinin, eğitim kurumlarında
tarikat örgütlenmesi iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/72) 3.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy ve 28 milletvekilinin, baz istasyonlarının yer
seçimindeki sorunların ve halk sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/73) B)
TEZKERELER 1.- 24-26 Ekim
2007 tarihlerinde Romanya’ya resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/248) 2.- 14-17 Kasım
2007 tarihlerinde Çek Cumhuriyeti ve Azerbaycan’a resmî ziyarette bulunan
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/249) 3.- 6-8 Kasım
2007 tarihlerinde İtalya’ya resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/250) V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Tanık Koruma
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 34) VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Rize
Milletvekili Ahmet Mesut Yılmaz’ın, çay yaprağı alımına ve destekleme primi
ödemelerine, - Giresun Milletvekili
Murat Özkan’ın, etlere kimyasal madde enjekte edildiği iddiasına, - İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, gebe düve ithalatına, İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/907, 908, 909) 2.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, vergi beyannamelerindeki bir uygulamaya ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/916) I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.03’te açılarak dört oturum yaptı. Tokat
Milletvekili Hüseyin Gülsün, Dünya Kooperatifçilik Günü’ne, Mersin
Milletvekili Ali Oksal, Tarsus’un, Gaziantep
Milletvekili Mehmet Erdoğan, Gaziantep’in, Düşman işgalinden
kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne; İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar. Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun (6/197, 198), Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün (6/228), Esas numaralı
sözlü soru önergelerini geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü
soruların geri verildiği bildirildi. İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Küçük Menderes Nehri’ndeki
kirliliğin araştırılarak (10/68), İzmir
Milletvekili Canan Arıtman ve 25 milletvekilinin, şehit aileleri ve gaziler ile
harp ve vazife malullerinin sorunlarının araştırılarak (10/69), Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay,
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un,
Türkçedeki yabancılaşma ve bozulmanın araştırılarak Türk dilinin korunması ve
geliştirilmesi için (10/70), Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. İran İslamî
Danışma Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanının, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu Heyetini İran’a davetine icabet
edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi. Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 33’üncü sırasında yer alan 56 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın bu kısmın
3 üncü, 34’üncü sırasında yer alan 72 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü ve
23’üncü sırasında yer alan 55 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci sırasına
alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesine; 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ve bölümlerinin ekteki
cetveldeki şekliyle olmasına; 25 Aralık 2007 Salı günü, gündemin "Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 26,
34 ve 40’ıncı sıralarında yer alan (10/35), (10/43) ve (10/49) esas nolu ve
25/12/2007 tarihinde Başkanlığa gelen ve aynı tarihli gelen kâğıtlar listesinde
yayımlanarak biraz önce okunan (10/70) esas no.lu, Türkçedeki bozulma ve
yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi ile
ilgili Meclis araştırması önergelerinin birleştirilerek görüşülmesine ve
görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; Genel Kurulun
26 Aralık 2007 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmeyerek kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun 26 Aralık 2007 Çarşamba ve
27 Aralık 2007 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını
sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edildi. Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının: 1, 2, 4, 6, 11 ve
15’inci sıralarında bulunan Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in (6/22), (6/23),
(6/86), (6/138), (6/146), (6/152), 3’üncü sırasında
bulunan İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in (6/85), 5’inci sırasında
bulunan Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in (6/137), 17’nci sırasında
bulunan Mersin Milletvekili İsa Gök’ün (6/159), Esas numaralı
sorularına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi;
Tunceli Milletvekili Kamer Genç cevaplara karşı görüşlerini açıkladı; 7’nci sırasında
bulunan (6/140), 8’inci “ “ (6/141), 9’uncu “ “ (6/142), Esas numaralı
sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından,
ertelendi; 10’uncu sırasında
bulunan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun (6/143), 20’nci sırasında
bulunan Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın (6/165), 35 ve 99’uncu
sıralarında bulunan Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın (6/187), (6/252), 46’ncı sırasında
bulunan Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun (6/199), 76, 105, 106 ve
107’nci sıralarında bulunan Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün (6/229),
(6/258), (6/259), (6/260), 95’inci sırasında
bulunan Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın (6/248), 116 ve 127’nci
sıralarında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/269), (6/280), 141’inci
sırasında bulunan Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in (6/294), Esas numaralı
sorularına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu cevap verdi; Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz ve Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman da cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar. Birleştirilerek
görüşülmesi kabul edilen; Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün ve 20 milletvekilinin, Türkçedeki bozulma ve
yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi için
(10/35), Samsun
Milletvekili Suat Kılıç ve 25 milletvekilinin, Türkçedeki yozlaşma ve
yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması için (10/43), Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 38 milletvekilinin, Türkçedeki bozulma ve
yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi için
(10/49), Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay,
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un,
Türkçedeki yabancılaşma ve bozulmanın araştırılarak Türk dilinin korunması ve
geliştirilmesi için (10/70), Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergelerinin, yapılan ön görüşmelerinden sonra, kabul edildiği açıklandı. Kurulacak
komisyonun: 16 üyeden
teşekkül etmesi, Çalışma
süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden başlamak
üzere, üç ay olması, Gerektiğinde
Ankara dışında da çalışması, Kabul edildi. 26 Aralık 2007
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime,
20.19’da son verildi.
No.: 57 II.- GELEN KÂĞITLAR 26 Aralık 2007 Çarşamba Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 24 Milletvekilinin, Artvin-Cerattepe’deki
madencilik faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/71)
(Başkanlığa geliş tarihi: 27/11/2007) 2.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atay ve 21 Milletvekilinin, eğitim kurumlarında
tarikat örgütlenmesi iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/72) (Başkanlığa
geliş tarihi: 27/11/2007) 3.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy ve 28 Milletvekilinin, baz istasyonlarının yer
seçimindeki sorunların ve halk sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/73) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2007) 26 Aralık 2007 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.04 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42’inci Birleşimini
açıyorum. Toplantı yeter sayısı vardır. Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim. Gündem dışı ilk söz, Hristiyan rahiplere yönelik saldırılar
hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mustafa Şükrü Elekdağ’a aittir. Sayın Elekdağ, buyurun efendim. III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- İstanbul Milletvekili Şükrü
Mustafa Elekdağ’ın, Hristiyan rahiplere yönelik saldırılara ilişkin gündem dışı
konuşması ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, son iki yıldır ülkemizdeki Hristiyan din
adamlarına yönelik saldırıların tekerrür etmesi, Türkiye’nin çıkarları ve
ulusal değerlerimiz açısından son derece üzüntü verici, endişe verici bir durum
yaratıyor. Bu saldırılar, halkımızın hoşgörüye ve insani değerlerine dayanan
kültürünü ve inançlarını yaraladığı gibi, Türkiye’nin dünyadaki imajını
karartıyor ve hasım mihrakların eline ülkemize karşı yürüttükleri olumsuz
propaganda kampanyası için çok etkili bir koz veriyor. Bu sorun üzerine son derece cesur ve kararlı bir şekilde gidilerek
önlenemediği takdirde ülkemiz için yaratacağı tehdit hakkında bir fikir vermek
için, geçen hafta İzmir’de Meryem Ana Kilisesi Rahibi Andriano Franchini’yi
bıçaklayan Ramazan Bay’ın saldırısının gerekçesi olarak söylediği dehşet verici
sözleri sizlere anımsatmak istiyorum. Ramazan Bay diyor ki: “Rahip Santoro ve
Hrant Dink cinayetlerini işleyen katillerin toplumda kahraman gibi gösterilmesi
beni etkiledi. Ben de onlar gibi hareket edersem kahraman ve ünlü olacağımı ve
hayatımı kurtaracağımı düşündüm. Bundan dolayı da rahibi bıçakladım.” Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda Hristiyan din adamlarına
karşı yapılan saldırıların içerdikleri ortak noktalar şu iki hususu ortaya
koyuyor: Bunlardan birincisi, bu saldırı ve cinayetler bugüne kadar resmî
makamlar tarafından her ne kadar münferit, yerel ve bireysel olarak
değerlendirilmiş, nitelendirilmiş ise de işlenen suçların görünenden daha derin
boyutlarının olduğuna ve aralarında bir tür bağlantı bulunduğuna işaret eden
karineler gittikçe güçleniyor. İkincisi ise sırf Türkiye çapında ses getirecek
bir eylem yaparak meşhur olmak için Hristiyan bir din adamını yok edilecek bir
hedef olarak seçmekten kaçınmayan sapıkların türediği çok tehlikeli bir
bağnazlık ortamının -yaygın olmasa da- mevcudiyeti kaygı vericidir. Burada
ayrıntılara girmeyeceğim değerli arkadaşlarım, fakat şu kadarını söyleyeyim ki
aynen Hrant Dink ve Yargıtay suikastlarında olduğu gibi, Rahip Santoro’nun
öldürülmesi ve Malatya katliamında da soruşturmaların güvenirliği hakkında
kuvvetli kuşkular ve yanıtsız kalan sorular vardır. Bu bağlamda değerlendirilmesi gereken çok ciddi bir gelişme de
Hollanda Protestan Kilisesi ile Dünya Kiliseler Birliğinin Türkiye’yi Birleşmiş
Milletlere şikâyet etmiş olmaları ve bunun bir sonucu olarak Birleşmiş
Milletler din özgürlükleri raportörünün ülkemizi takibe almak lüzumunu
hissetmesidir. Değerli arkadaşlarım, bu hususları dikkate alarak yüce Meclise bir
öneride bulunacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi yapacağı bir ortak
deklarasyon ile ahlaki, vicdani ve siyasi yönleri olan bu sorunun üzerine
cesaretle gidilmesinin ve karanlık olayların üzerindeki perdenin kaldırılarak,
bu suçlarının tekerrürünün önlenmesinin Türkiye’nin herkesin kimliğine, dinine
ve mezhebine saygıyı öngören büyük tarih geleneği ve kültürü açısından bir
vecibe olduğu gibi, ülkemizin çıkarları açısından da kritik bir önem taşıdığını
açıklamalıdır. Tabii ki bu hususta Türk Hükûmetine çok önemli bir görev düşüyor.
Fakat Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu husustaki yaklaşımını ve iradesini bir
deklarasyonla açıklarsa, bu, hem ülkemizdeki bazı kesimlerin rahatsızlığını
sona erdirecek hem de hasım mihrakların olayları ülkemiz aleyhine istismar
etmelerini önleyecektir. Bu bağlamda, Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu’nun
Malatya katliamını kınamak amacıyla söylemiş olduğu ibret verici ve son derece
isabetli açıklamasından bazı alıntılar yapmak istiyorum. Bardakoğlu diyor ki:
“Batı’da gittiğim her ülkede Türkiye’deki, ötekine saygıyı ve inanç özgürlüğünü
anlatırken muhataplarım bana rahip cinayetlerini anımsatarak ‘Siz öyle
diyorsunuz ama Türkiye’de rahipler öldürülüyor.’ dediler. Kurbanın dini, ırkı,
dili ne olursa olsun cinayet en büyük günahtır. Bu olay Türkiye’nin imajını
gölgeleyecektir. Yabancı düşmanlığını Avrupa’da kınıyorsak, ülkemizde de
kınamalıyız. Türkiye sevdası demek yabancılara ve onların inançlarına da sahip
çıkmaktır, boğazlamak değil. Saldırının, İncil’in basılıp satıldığı yerde
yapılmış olması bu eylemin arkasında çok büyük bir oyun olduğunu gösteriyor.”
diyor Sayın Bardakoğlu. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Elekdağ, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun efendim. ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – “Bu olayın polisiye yönünü,
arkasında hangi örgütün olduğunu ve nedenlerini bilmiyorum ama bu eylemle
Türkiye’ye zarar verilmek istendiği açıktır. Bence bu yapılan ne vatanseverlik
ne de din adına savunulamaz. Her ikisine de ihanettir.” Değerli arkadaşlarım, nitekim bu çatı altında yer alan bizler,
hiçbir şekilde insanları kökeniyle, diniyle, mezhebiyle değerlendiren bir
kültürün parçası değiliz. Hepimiz “Yetmiş iki millet birdir.” diyen, herkesin
kimliğine, dinine, inancına saygı göstermeyi kabul eden büyük bir tarih
geleneğinin içinden geliyoruz. Bu bakımdan, önerdiğim şekilde bir Türkiye Büyük Millet Meclisi
açıklamasının yapılmasını, bizlere bu kültürel geleneği kazandıran, hoşgörüyü
ve yaradılanı Yaradan’dan ötürü sevmeyi öğreten Hacı Bektaş Veli ve Mevlânâ
Celâleddin Rûmî’ye de borçluyuz. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elekdağ. Gündem dışı konuşmaya Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu cevap
vereceklerdir. Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ’ın gündem
dışı sözleri üzerine, cevap mahiyetinde değil, bir iki hususa açıklık getirmek
için huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Elekdağ’ın da ifade ettiği gibi, önce Şubat 2006 tarihinde
Trabzon’da Santa Maria Katolik Kilisesi Rahibi Andrea Santoro, bildiğiniz gibi,
silahlı bir saldırı sonucu maalesef öldürüldü. 18 Nisan 2007’de de Malatya’da
bir yayınevine saldırı sonucu hunharca 3 kişi katledildi. Son olarak da yakın
zamanda Mardin Midyat ilçesi Barıştepe köyü Moryakup Manastırı Rahibi Daniel
Savcı kaçırıldı ve ondan kısa bir süre sonra da serbest kaldı, Emniyet
güçlerimizin de gayretiyle serbest bırakıldı. Değerli arkadaşlarım, bu tür eylemler bizi derinden üzmektedir
millet olarak. Çünkü tarihte çok değişik ırkları, dinleri, kavimleri bir arada,
barış içinde, huzur içinde yaşatmış bir gelenekten geliyoruz. Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içerisinde de tüm vatandaşlarımız, hangi dilden, dinden
ve ırktan olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak eşit şartlar
altında yaşamlarını, hayatlarını sürdürmektedirler. Dolayısıyla, zaman zaman,
ülkenin huzurunu bozmak için, bu ve benzeri, kimsenin tasvip etmeyeceği,
edemeyeceği bir kısım üzücü olaylarla maalesef karşılaşıyoruz. Ancak şunu
vurgulamak gerekir ki: Her üç olaydan sonra olayların tüm failleri
yakalanmışlardır. Burada Sayın Elekdağ’ın ifade ettiği gibi “Arkalarında ne
olduğunu bilemiyoruz.” türü bir ifadeyi ben doğrusu kullanmak istemem çünkü her
üç olayda da failler suç aletleriyle birlikte yakalanmışlardır. Şu anda yargı
aşaması devam etmektedir. O bakımdan, o konu üzerinde fazla bir şey söylemek
istemiyorum. Ama sevindirici olan husus, çok kısa süre içerisinde her üç olayın
da faillerinin yakalanmış ve gerekli takibatın yapılmış olmasıdır. Konu
adliyeye intikal etmiştir, onun sonucunu beklemek durumundayız. Biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak, ülkemizde yaşayan farklı dinde
insanların da hamisiyiz. Hangi dilden, ırktan, düşünceden olursa olsun, tüm
vatandaşlarımızın ve ülkede yaşayan herkesin güvenliği bizden sorulur.
Dolayısıyla, bu konuda fevkalade duyarlı olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Değerli arkadaşlarım, Kur’an-ı Kerim’de, bir insanı öldürmenin
bütün insanlığı öldürmek gibi, bir insana hayat vermenin de tüm insanlığa hayat
vermek gibi algılandığı bir inançtan geliyoruz. Dolayısıyla, organ bağışı
konusunda çok sıkça kullandığımız bu Kur'an-ı Kerim ayetini her alanda
yaygınlaştırmamız ve bu bilince ulaşmamız gerekiyor. Ancak, maalesef her alanda
olduğu gibi, bu alanda da bunu istismar eden ve bu tür, gerçekten herkesi
derinden üzüntüye sevk eden bir kısım olaylarla da zaman zaman
karşılaşabiliyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığımız, Sayın Elekdağ’ın da alıntıda
bulunduğu gibi, her üç olaydan sonra da olayları kınayan, insanlarımızı itidale
davet eden, yüce dinimizin bu ve benzeri olaylar karşısında ne kadar olumsuz
bir tavır takındığını ifade eden beyanları olmuştur. Ancak sadece olaylar
olduktan sonra bir açıklamayla yetinmiyoruz; hem güvenlik güçlerimiz -ifade
ettiğim gibi- kısa bir süre içerisinde failleri yakalamışlardır hem de Diyanet
İşleri Başkanlığımızın değerli mensupları, sık sık, yeri geldikçe bu konulara
temas etmekte ve toplumumuzu bu konuda bilinçlendirmeye çalışmaktadır.
Tarihimizden gelen mirasımızı, toplu ve birlikte barış ve huzur içinde yaşama
geleneğimizi bozan bu ve benzeri eylemler karşısında, din görevlilerimizin
aktif bir şekilde bu konuları zaman zaman işlediklerine şahit oluyoruz. Çok
daha dikkatli bir şekilde, bundan sonra, konular üzerinde yeri ve zamanı,
zemini geldiğinde mutlaka durulacaktır. Bu ve benzeri olayların bir daha gerçekleşmemesi ümidiyle -Sayın
Elekdağ’a da konuyu gündeme getirdiği için teşekkür ediyorum- hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım. Gündem dışı ikinci söz, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 88’inci yıl
dönümü münasebetiyle söz isteyen Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’e
aittir. Sayın Türkeş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) 2.- Ankara Milletvekili Yıldırım
Tuğrul Türkeş’in, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 88’inci yıl dönümüne ilişkin
gündem dışı konuşması YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yarın 27 Aralık, malumunuz, Gazi Mustafa Kemal’in Ankara’ya
gelişinin 88’inci yıl dönümü. Bunu, sadece, merhum Atatürk’ün Ankara’ya
gelişini anmak için değil, Ankara’nın önemini bir daha vurgulamak ve dikkatlere
getirmek için her sene yapıyoruz ve bu sene de dünden başlayan bir dizi
etkinlikle bu çalışmalar sürüyor. Konuma geçmeden önce, bundan beş gün önce Balâ’da 5,7 gibi çok
kuvvetli bir depremle sarsılan hemşerilerimize geçmiş olsun diyorum, yaralanan
veyahut yaralanmayan, ama hepsi korktu, hepimiz korktuk, onlara da geçmiş olsun
diyorum. Kurtuluş Savaşı’nın hazırlıkları sırasında, Samsun, Erzurum ve
Sivas’tan sonra Gazi Mustafa Kemal Ankara’ya geldi. Ankara, birçok bakış
açısında anlaşıldığı üzere, coğrafi konumundan dolayı değil ama Atatürk’ün
sözleriyle, hem Ankaralıların, seğmenlerin yılmaz mücadele azminden hem de
tarihten gelen ahilik geleneği içinde 14’üncü yüzyıldaki kurulan bir Ankara
Cumhuriyeti’nden, cumhuriyet fikrinin de Ankara’da, Ankaralıda hâkim olduğuna
dayalı olarak burayı tercih ettiğini bildirmiştir. Genç cumhuriyette birçok
farklı yer seçilebilecek olmakla birlikte, Atatürk özenle Ankara’yı seçmiştir ve
Ankara’nın üzerinde durmuştur. Ankara’nın ilk zamanlarına baktığınızda, o yokluk, fakirlik,
yoksulluk zamanına rağmen, burada kültür hayatında, mimaride, yaşayışta eskiyi
bir kenara bırakıp modern, o güne göre çağdaş, gelişmiş bir kent yapılandırması
gayretine girilmiştir. Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki bu çalışmalar, birçok
alanda çok uzun yıllar devam etti. Ankara bir edebiyat şehri oldu, Ankara bir
kültür şehri oldu; Opera Binası’yla, diğer tiyatrolarıyla Ankara, gerçekten
genç cumhuriyette bir örnek şehir olarak yapılanmaya başladı. Bu, Ankara’nın
sadece kendisine verilen önem değil; o güne kadar İstanbul’a yüklenilmiş olan
imparatorluk dönemindeki anlayıştan vazgeçilerek zenginliğin Anadolu’ya
yayılması için Ankara bir örnek kent olarak seçildi ve bu çalışmalar, bu
gayretler büyük bir şehir planlamacılığıyla uzun yıllar sürdü. Ama son zamanlarda Ankara’mıza baktığımızda, bu kuruluş
mantığından, bu uzak görüşlü bakışlardan uzaklaşıldığını maalesef görüyoruz.
Bugün Ankara’dan bahsedecek olduğumuzda, kültür dediğimizde müstehcenlik ihtiva
eden pop kültürden bahsetmek mümkün; belediyecilik dediğimizde plansızlıktan,
susuzluktan, çaresizlikten bahsetmek mümkün. Şehir plancılığı zaten yok.
Asfaltların durumu ortada. Ama hepsinden üzücüsü, bugün Ankara, Türkiye
Cumhuriyeti’nin Başkenti olmak fikrinden uzaklaşmış ve peyderpey başka yerlere
taşınmaktadır. Bunu da çok yanlış olarak gördüğümü ifade etmeliyim. En son
olarak Merkez Bankasının İstanbul’a taşınması girişimi, gayretleri, Ankara’nın
özünde, kuruluşundaki ruhtan uzaklaşmaktır, yanlış yapmaktır. Bunların
düzeltilmesi gerekir. Denilebilir ki 21’inci yüzyılda küreselleşen dünyada başkentlerin
önemi kalmadı. Ama diğer ülkelere baktığımızda, Batı demokrasilerine
baktığımızda hâlin böyle olmadığını görürüz. Washington’un hâlâ önemi
ortadadır. Almanlar, elli yıllık bir süreden sonra Berlin’i tekrar başkent
olarak ihdas etmişlerdir. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Süre verebilirseniz,
toparlayayım. BAŞKAN – Buyurunuz. YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Türkiye’nin de Başkenti
Ankara’dır ve buna önem vermemiz gerekmektedir. Bu kamu kuruluşlarını buradan
kaçırmak, dünyadaki uygulamaların aksine merkezi zayıflatmanın ne milletimize
ne de ülkemize hiçbir yararı olmayacağına inanıyorum. Ankara’da bugün yapmamız
gereken, örnek bir Türk şehrinin ne olduğunu ortaya koymaktır. Yeniden planlama, yeniden bir Türk mimarisiyle ileride güzel bir
Ankara’da yaşamak ümidiyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkeş. Gündem dışı üçüncü söz, Malatya ve çevresindeki kara yollarının
yapımı hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Mahmut Mücahit Fındıklı’ya
aittir. Sayın Fındıklı, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) 3.- Malatya Milletvekili M.
Mücahit Fındıklı’nın, Malatya ve çevresindeki kara yollarının yapımına ve
bakanlıkların faaliyetlerine ilişkin gündem dışı konuşması M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizin geçmiş Kurban Bayramı’nı
kutluyorum. Önümüzde yeni yıl başlayacak. Yeni yılın da tüm ülkemize hayırlar
getirmesini diliyorum. Yine, dün, Türkiye’nin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün ölüm
yıl dönümüydü. Onu da huzurlarınızda rahmetle anıyorum. Bugün, beşinci ayına girdiğimiz Parlamentomuzda kısa bir özet
yapmak üzere ve özellikle bölgemizdeki kara yollarıyla ilgili ve diğer
bakanlıklarla ilgili söz almış bulunuyorum gündem dışı. Ancak, kendisinin
diplomasideki tecrübesine şahit olduğumuz, inandığımız Sayın Elekdağ’ın biraz
evvel Malatya’da vuku bulmuş bir hadiseyi tarif ederken özellikle “Malatya
katliamı” diye isim koymasını fevkalade esefle karşıladım. Kendileri buradaysa
eğer kendisinden rica ediyoruz, Malatya’nın herhangi bir ifadeyi aşan, Malatya’nın
topluca bir katliama sebep olduğu gibi anlaşılan, ileride de sonradan başımıza
bela olacak bu tip ifadelerden sakınması gerektiğine inanıyorum. Eğer kendileri
de uygun görürlerse bu ifadeleri, bu vakaya koydukları ismi değiştirmeleri
bütün Malatyalıları da mutlu edecektir. Dolayısıyla bu tip münferit olayları
bir şehre mal etmek, bir şehri bu şekilde itham altında tutmak fevkalade
sakıncalıdır diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar, 22 Temmuzun üzerinden beş ay gibi bir zaman
geçti. Bu zaman zarfı içerisinde Büyük Millet Meclisi olarak bizler birçok işi
birlikte başardık. Cumhurbaşkanının seçimini bitirdik, Hükûmetimizin onayını
aldık, bütçemizin görüşmelerini geçirdik ama bölge milletvekilleri olarak da
bir taraftan kendi şehrimizin, kendi bölgemizin eksiklikleriyle ilgili,
bakanlıklar nezdinde, oluşmuş bakanlıklar nezdinde Malatya’mızın problemlerini
de çok yakından takip etme imkânımız oldu. Dolayısıyla ben bugün, sayın
bakanlarımıza bu bizlere göstermiş olduğu yakınlıktan dolayı teşekkür etmek
maksadıyla burada bulunuyorum. Özetle, Ulaştırma Bakanlığımızın, dün gündeme de gelen, daha önce
de gündeme gelen Malatya-Darende yolu -ki Doğu ve Güneydoğu’yu da yakından
ilgilendiren- Malatya-Gölbaşı-Narlı yolu, Malatya-Yeşilyurt-Adıyaman yolu ve
bölünmüş yollarla ilgili, özellikle Erhaç Havaalanı yolumuzla ve pistimizin
genişletilmesiyle ilgili Sayın Ulaştırma Bakanımızın bize göstermiş olduğu ve
yeterli ödeneklerin de ayrıldığı… Programa aldığı için kendisine teşekkür
ediyorum. Bunları, dönem dönem, Malatya milletvekili arkadaşlarımız gündem dışı
sözler alarak veya bütçedeki günü geldiği zaman çıkıp burada sizlerle
paylaşıyoruz. Yine, Ticaret ve Sanayi Bakanımızın destekleriyle 2. Organize
Sanayi Bölgemizin altyapısını hemen ihale ettik; 3. Organize Sanayi Bölgemizin
yapım aşaması, birinciyle birleştirilmesi bitmek üzere; Darende Organize Sanayi
fevkalade önemli bir mesafe katetti ve yine Akçadağ Mermer İhtisas Organize
Sanayi Bölgemizin de yer tespit çalışmaları yapıldı. Bütün bu çalışmalar yapılırken, Doğu ve Güneydoğu’nun bir parçası,
bir ili olarak kalkınmayı hedeflemişken ve bu konuda da ciddi emek sarf
ederken, özellikle gerek Kahramanmaraş’ın gerek Malatya’nın gerekse Urfa’nın
bir tekstil şehri olduğunu unutmamak lazım. Bu dönemde de dün, Kahramanmaraş milletvekili
arkadaşlarımız, oda başkanlarımızla birlikte, Sayın Nazım Ekren Hocamızı ve
Sanayi Bakanımızı da ziyaret ettik. Ciddi anlamda bir dönemsel sıkıntı
geçirmekteler. Öyle ümit ediyorum ki yılbaşından sonra bölgede yapacağımız
toplantılarla birlikte, tekstildeki fabrikalarımızın bu sıkıntılarını da çözme
imkânımız olacak. Bir diğer konu, Sağlık Bakanımızın Malatya’ya gösterdiği ilgi ve
alakadır. Bin yataklı bir hastanenin yapımıyla ilgili start verilmiştir.
Kendilerine çok teşekkür ediyorum. Barajlarımızın yeteri kadar ödenekleri de ayrılmıştır. Bu konuda
da Sevgili Bakanımıza teşekkür ediyorum. Özellikle kayısıyla ilgili problemlerimiz, Malatya’da yaptığımız
toplantı neticesinde, Sayın Mehdi Eker Bakanımızla birlikte, gerek lisanslı
depoculuk konusunda gerekse ihtisas borsacılığı konusunda fevkalade bir mesafe
aldık, teknik çalışmaları belli bir düzeye getirdik. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Fındıklı, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Bakanlıkta bu konuyla ilgili
toplantıları gerçekleştirdik. Önümüzdeki günlerde, tüm Malatya
milletvekillerimizle birlikte bu toplantılarımızı nihai hâle getirip, bunu,
“Türkiye’nin tarımsal ürünlerinin pazara sunulması” adı altında çözeceğiz diye
ümit ediyor ve düşünüyoruz. Bir iki cümle de Nemrut’la ilgili söylemek istiyorum. Nemrut,
Adıyaman ile Malatya arasında bir problem kesinlikle değildir. İki il
birbirinin kardeşidir. İki ilin milletvekilleri de birbirinin kardeşidir.
Dolayısıyla bizim yapmamız gereken şey, gündemimize almamız gereken şey,
Nemrut’a gelen turist sayısını üçe, beşe katlayacak projeler üretmektir. Önümüzdeki dönemde de bu çalışmaları, o milletvekili
arkadaşlarımızla birlikte yapacağımızı ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Artvin Milletvekili Metin
Arifağaoğlu ve 23 milletvekilinin, Artvin Cerattepe’deki madencilik
faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/71) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Artvin merkez ilçe sınırları içinde ve şehrin hemen üstünde
bulunan Cerattepe son yıllarda altın ve bakır arama çalışmaları ile gündeme
gelmiştir. Cerattepe ve Kafkasör mesire yeri Avrupa ve Kafkas bölgesinde
doğal yaşlı ormanların en yoğun olduğu kısımdır. Cerattepe yüksek boylu çam
ormanları, onlarca endemik bitki türünü bünyesinde barındıran doğal yapısıyla
Artvin için çok önemlidir. Flora ve fauna açısından ülkemizin önemli bir
bölgesidir. Bilindiği gibi Artvin Çoruh nehrinden yükselmeye başlayan Genya
dağı yamacında meyilli bir arazi üzerinde kurulmuştur. Artvin ve Cerattepe
bölgesinde arazi eğitimi çoğu yerde % 100’ün üstündedir. Bu önemli coğrafyada
bakır ve altın madeni çıkaracak firmanın doğa’ya ve Artvin’de yaşayanlara zarar
vereceği yönünde halkın endişeleri vardır. Maden işletmeciliğinden dolayı
Artvin’in suyunun, toprağının ve havasının kirleneceği yönünde endişeler ve
kuşkular bulunmaktadır. Nitekim Artvin halkı 4 Kasım Pazar günü büyük bir katılımla
gerçekleşen miting de Cerattepe’den dolayı oluşan endişeleri kamuoyu ile
paylaşmıştır. Cerattepe orman alanı, Hatila milli parkı ile sınırlıdır. Bu
nedenle Hatila milli parkının maden çalışmalarından zarar görmesi kuvvetle
muhtemeldir. Artvin’in Murgul ilçesinde Etibank ve Karadeniz Bakır
İşletmelerine ait bakır fabrikalarında yıllarca blister bakır üretildi. Burada
yapılan doğa tahribatının ve su kirliliğinin boyutlarını Artvinliler iyi
biliyorlar. Murgul’da yaşanan doğa tahribatını 100 yılda tamir etmek mümkün
değildir. Karadeniz Bakır İşletmelerinin özelleştirme ile satılmasından sonra
özel sektör halen bakır üretimine devam etmektedir. Ancak herhangi bir önlem
alınmadan doğa tahribatı ve su kirliliği eskiden olduğu gibi aynen devam etmektedir. Madencilik konusunda Murgul’dan deneyimi bulunan Artvinliler
Cerattepe’de bakır ve altın madeninin işletilmesinin insan sağlığına ve doğaya
zarar vereceği gerekçesi ile istememektedirler. Artvin Çoruh Üniversitesinde görevli 22 öğretim üyesinin Cerattepe’
de işletilecek bakır madeninden dolayı doğanın tahrip edileceği ayrıca su,
toprak ve havanın kirleneceği yönünde raporları bulunmaktadır. Artvin şehrinin tepe noktasında bulunan Cerattepe’de yapılan maden
çalışmaları Artvinlilerin kuşkularını, endişelerini her geçen gün korkuya
dönüştürmektedir. Artvin’deki gündem Cerattepe maden sahasının doğal yaşamı
etkileyeceği konusudur. Bu nedenlerle: 1- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından verilen 2 adet ruhsatlı sahanın yerinde incelenmesi, 2- Bölgede yapılmakta olan madenciliğin insan, hayvan, bitki
örtüsü, yüksek boylu yaşlı ormanlarımız, su, toprak, hava ve diğer tüm
yönlerden çevreye verdiği ve vereceği maddi ve manevi zararların tayin ve
tespitinin yapılması, 3- Bugüne kadar arama ve sondaj faaliyetlerinin ne kadar alanda
yapıldığı, bu çalışmalar sonucunda tahrip olan orman ve bitki örtüsünün
belirlenmesi, 4- Şehre gelen su havzalarının maden çalışmalarından etkilenip
etkilenmeyeceğinin belirlenmesi, 5- Eğimli coğrafya nedeniyle maden çalışmalarının ileride
heyelanların oluşmasına sebebiyet verip vermeyeceğinin tespit edilmesi amacı
ile, Anayasamızın 98, İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince
araştırma komisyonu kurularak araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz. 1) Metin Arifağaoğlu (Artvin) 2) Ahmet Küçük (Çanakkale)
3) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 4) Bilgin Paçarız (Edirne) 5) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
6) Fatih Atay (Aydın)
7) Tansel Barış (Kırklareli) 8) Birgen Keleş (İstanbul) 9) Hikmet Erenkaya (Kocaeli)
10) Tayfur Süner (Antalya)
11) Hüsnü Çöllü (Antalya) 12) Tacidar Seyhan (Adana)
13) Gökhan Durgun (Hatay)
14) Atila Emek (Antalya)
15) Şahin Mengü (Manisa)
16) Esfender Korkmaz (İstanbul)
17) İsa Gök (Mersin)
18) Osman Kaptan (Antalya)
19) Orhan Ziya Diren (Tokat)
20) Vahap Seçer (Mersin)
21) Necla Arat (İstanbul)
22) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
23) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
24) Ahmet Ersin (İzmir) 2.- Aydın Milletvekili Mehmet
Fatih Atay ve 21 milletvekilinin, eğitim kurumlarında tarikat örgütlenmesi
iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/72) 27.11.2007 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Eğitim kurumlarımızdaki laik eğitim karşıtı uygulamalar son
yıllarda ciddi boyutlarda artarak endişe verici ve aynı zamanda çok tehlikeli
bir noktaya ulaşmıştır. Daha önceleri bireysel olarak değerlendirilen bazı
uygulamaların, artık örgütlü ve bilinçli yapıldığı hususu tereddüt götürmez bir
hal almıştır. Devlet okulları, özel okullar, dershaneler, kurslar, öğrenci
pansiyonları ve yurtları dini baskılara maruz kalmakta ve tarikatların
örgütlenme alanı olarak kullandıkları kurumlar haline gelmektedir. Ancak basın
yayın organlarımızda yer aldığında haberdar olabildiğimiz ve her gün artarak
gündem bulmaya başlayan bu uygulamalar, hassasiyetle araştırılması ve üzerinde
durulması gereken bir konudur. Kutlu doğum haftalarıyla gündeme gelen ve
okullardaki dini yayınların dağıtımı, türban takma, oruç tutma ve namaz kılma
baskılarıyla devam eden bu uygulamalar çağdaş, demokratik ve laik Türkiye
Cumhuriyeti rejimini tehdit eder duruma gelmiştir. Çünkü bu baskılar özellikle
geleceğimiz olan çocuklarımız ve gençlerimiz üzerinde kendini göstermekte, bu
durum ise zihniyeti açıkça ortaya koymaktadır. Yani gelecek hedefleri şimdiden
belirlenmiştir. Eğitim kurumlarından başlayarak Türkiye Cumhuriyetini bir İslam
devleti haline getirmenin alt yapısını kurmak gibi bir amaç güdülmektedir.
Bunları görmezden gelmek ya da münferit bazı olaylarmış gibi değerlendirmek
mümkün değildir. Bugün tarikatların elindeki 3.000’e yakın okul, pansiyon,
dershane ve kurs olduğu bilinmekte iken, bu baskıların artık devlet okullarında
da bariz bir şekilde artış gösteriyor olması düşündürücüdür. Tarikatlar devlet
okullarında camiye yardım, dini yayın dağıtımı vs. gibi birçok amaçla birçok
okulumuzda cirit atar hale gelmiş ve okul yöneticileri de bu duruma seyirci
kalmakta, hatta destek bile verebilmektedirler. Türk Ceza Yasasının “Kanuna
aykırı olarak eğitim kurumu açanlara, bunları çalıştıranlara ve bu kurumlarda
kanuna aykırı olarak açıldığını bildiği halde öğretmenlik yapanlar ile bunları
çalıştıranlara 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası verilir. Yukarıdaki fıkrada
gösterilen yerlerin kapatılmasına da karar verilir” hükmü yerine bu
değiştirilerek “Kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açan ve veya işleten kişi 3
aydan 1 yıla kadar hapis ya da adli para cezası ile cezalandırılır” hükmü
getirilerek, yasa dışı kurumların hem kapatılması engellenmiş hem de bu kurumların
sayısında daha ciddi artışlara neden olmuştur. Yine Polis Vazife ve Salahiyet
Yasası’nda yapılan değişiklikle “Öğrenci yurtlarında veya eklentilerinde suçun
önlenmesi amacıyla kişilerin üstlerini, araçlarını, özel kâğıtlarını ve
eşyasını arar, suç unsurlarına el koyar ve evrakı ile birlikte cumhuriyet
savcılığına tevdi eder” hükmü kaldırılması ve Kur’an kursları ile dernek ve
vakıflarca açılan öğrenci yurtlarının Millî Eğitim Bakanlığınca denetim kapsamı
dışında bırakılması bu tür yerlerdeki tarikat örgütlenmelerini artırmış ve
harekât alanlarını genişletilmiştir. Son olarak Amasya ilimizde yaşanan ve dört kızımızın baskılar
nedeniyle Anadolu Lisesinden ayrılarak düz liseye kayıt yaptırmak zorunda
kalmasıyla sonuçlanan durum, üzerinde ciddiyetle durulması ve araştırılması
gereken bir olaydır. Eğitimlerini Büyük Önder Atatürk’ün kurmuş olduğu çağdaş
Türkiye Cumhuriyetinin gereklerine göre yerine getirmek isteyen öğrencilerin bu
hakları, baskılar nedeniyle engellenmiştir. Yine Kocaeli Milli Eğitim Müdürlüğü’nün
il genelinde ilköğretim 8. sınıf öğrencilerine yönelik seviye tespit sınavı
için hazırlattığı sorularda, şeriat düzenini hatırlatır sorulara yer
verilmiştir. Ayrıca THY gibi bir Cumhuriyet Kurumumuzun nur cemaati destekli
bir vakfın sempozyumuna sponsorluk yapması da, tarikatların örgütlenmelerinin
sadece eğitim kurumlarımızla sınırlı kalmadığının da bir göstergesidir. Ülkemizde yaşanan bu tür olayların daha tehlikeli boyutlara
ulaşmasını, ileride toplumsal bir çatışmaya ve rejim tehlikesine dönüşmesini
engellemek amacıyla, özellikle okul yöneticilerinin görevlerini kötüye kullanıp
kullanmadığının ve okullarımızdaki, yurtlarımızdaki, pansiyonlarımız ve diğer
eğitim kurumlarımızdaki tarikat örgütlenmelerinin tespiti amacıyla, Anayasanın
98. TBMM İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz. 1) Mehmet Fatih Atay (Aydın) 2) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 3) Metin Arifağaoğlu (Artvin) 4) Osman Kaptan (Antalya) 5) Atila Emek (Antalya) 6) Malik Ecder Özdemir (Sivas) 7) Selçuk Ayhan (İzmir) 8) Gökhan Durgun (Hatay) 9) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 10) Hüsnü Çöllü (Antalya) 11) Tayfur Süner (Antalya) 12) Şahin Mengü (Manisa) 13) Hikmet Erenkaya (Kocaeli) 14) Esfender Korkmaz (İstanbul) 15) İsa Gök (Mersin) 16) Orhan Ziya Diren (Tokat) 17) Vahap Seçer (Mersin) 18) Necla Arat (İstanbul) 19) Tacidar Seyhan (Adana) 20) Ahmet Küçük (Çanakkale) 21) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 22) Ahmet Ersin (İzmir) 3.- Bursa Milletvekili Necati
Özensoy ve 28 milletvekilinin, baz istasyonlarının yer seçimindeki sorunların
ve halk sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/73) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Baz istasyonları 2813 sayılı Telsiz Kanununa göre Telekomünikasyon
Kurumundan izin alınarak kurulup, işletilmektedir. Ancak, baz istasyonlarını
kuran işletmeciler, bu istasyonlar için il bazında Telekomünikasyon Kurumundan
toplu izin almakta ve aldıkları toplu izin dahilinde baz istasyonunun
kurulacağı yerleri kendileri belirlemektedir. Telekomünikasyon Kurumunun baz istasyonları konusunda toplu izin
verme yanındaki yetkisi sadece, baz istasyonunun Güvenlik Sertifikası alıp
almadığına veya ölçümü yapılıp yapılmadığına ilişkindir. Ölçümler de
Telekomünikasyon Kurumu tarafından değil Kurumun bu konuda yetki verdiği özel
kuruluşlar tarafından yapılmaktadır. Baz istasyonları konusunda belediyelerin
ve mülki idare amirliklerinin ise herhangi bir yetkisi bulunmamaktadır. Bu yasal çerçeve içinde aldıkları toplu izinlerle il bazında kendi
belirledikleri yerlere baz istasyonlarını yerleştirebilen GSM işletmecilerinin,
kapsamanın sağlanamadığı ve yüksek erişim istedikleri semtlere birden çok baz
istasyonu kurabilmelerinde de herhangi bir yasal sakınca bulunmamaktadır. Bunun
sonucunda özellikle büyük kentlerde sayısız baz istasyonu faaliyet gösterir
duruma gelmiştir. Abone sayısına bağlı olarak da her geçen gün sayıları
artmaktadır. Daha önceleri apartman ve minarelere kurulan baz istasyonları,
kısmen apartman sakinleri ve cami cemaatlerinin tepkileri kısmen de maliyet
unsuru nedeniyle artık elektrik direklerine yerleştirilmeye başlanmıştır. Mevcut üç GSM işletmecisinin, artan abone sayısına bağlı olarak
aynı semtte birden çok baz istasyonu kurmaları ve baz istasyonlarını elektrik
direklerine kurmaya başlamaları, bu semtleri baz istasyonu bahçesi haline
getirmiş bulunmaktadır. Bursa şehir merkezi bunun en açık örneğini
oluşturmaktadır. Sayısız baz istasyonu ve bunların birçoğunun elektrik
direklerine kurulmuş olması haklı olarak vatandaşımızın ciddi şikayetlerine yol
açar hale gelmiştir. TÜBİTAK tarafından yayınlanmış "Elektromanyetik Dalgalar ve
İnsan Sağlığı" konulu raporda, cep telefonlarının ve baz istasyonlarının
yaydığı elektromanyetik radyasyonun sağlık üzerine etkileri konusunda henüz tam
olarak bilinmeyen birçok nokta bulunduğu uyarısı yapılmaktadır. Bunun yanında TÜBİTAK raporuna göre; Baz istasyonları antenlerinin
çevrede yaşayanları yüksek risk grubu haline getirmemesi için antenin konumu ve
antenin ışıma örüntüsünün durumu çok önemlidir. Ayrıca, anten için yer seçimi
ve antenin kurumu sırasında yakın alandaki binaların risk altına alınmamasına
dikkat edilmesi gereklidir. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde; • TÜBİTAK raporunda yer alan baz istasyonları "antenlerinin
konumları ve antenlerin ışıma örüntüleri durumu"nun halk sağlığına zararlı
olmayacak şekilde düzenlenmesi ve "anten için yer seçimi ve antenin kurumu
sırasında yakın alandaki binaların risk altına alınmaması"nın sağlanması • Bir kamu kuruluşu olan
Elektrik dağıtım şirketinin elektrik direklerine baz istasyonu kurulmasını
sağlayan sözleşmelerinin iptali için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince
Meclis Araştırması açılmasını arz ederim. 1) Necati Özensoy (Bursa)
2) İsmet Büyükataman (Bursa) 3) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
4) Alim Işık (Kütahya)
5) Beytullah Asil (Eskişehir)
6) Cemaleddin Uslu (Edirne)
7) Ahmet Bukan (Çankırı) 8) Kürşat Atılgan (Adana)
9) Oktay Vural (İzmir)
10) Mümin İnan (Niğde)
11) Şenol Bal (İzmir)
12) Atila Kaya (İstanbul)
13) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
14) Münir Kutluata (Sakarya) 15) Mustafa Kalaycı (Konya)
16) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
17) Reşat Doğru (Tokat)
18) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
19) Recep Taner (Aydın)
20) Ali Torlak (İstanbul)
21) Hasan Çalış (Karaman)
22) Mustafa Enöz (Manisa)
23) Akif Akkuş (Mersin)
24) Rıdvan Yalçın (Ordu)
25) Ahmet Orhan (Manisa)
26) Mithat Melen (İstanbul)
27) Mehmet Şandır (Mersin) 28) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
29) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar) BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Başbakanlığın, Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş üç
tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım. Buyurun. B) TEZKERELER 1.- 24-26 Ekim 2007 tarihlerinde
Romanya’ya resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden
heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/248) 14/12/2007 Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 24-26 Ekim 2007
tarihlerinde Romanya’ya yaptığım resmi ziyarete ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan Liste Egemen Bağış İstanbul
Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey Mardin
Milletvekili BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2.- 14-17 Kasım 2007 tarihlerinde
Çek Cumhuriyeti ve Azerbaycan’a resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/249) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 25/12/2007 Görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 14-17 Kasım 2007
tarihleri arasında Çek Cumhuriyeti ve Azerbaycan’a yaptığım resmî ziyarete
İstanbul milletvekili Egemen Bağış’ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu
konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3.- 6-8 Kasım 2007 tarihlerinde
İtalya’ya resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden
heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi (3/250) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına 25/12/2007 Görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 6-8 Kasım 2007
tarihlerinde İtalya’ya yaptığım resmî ziyarete İstanbul Milletvekili Egemen
Bağış’ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu
Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer alan, Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Tanık Koruma Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 34) (x) BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde. (x) 34 S. Sayılı Basmayazı
27/11/2007 tarihli 25’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir. Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülmektedir. Bu nedenle tasarı, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır. Tasarının tümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına
Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat Ata. Sayın Ata, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar) Sayın Ata, süreniz yirmi dakika. DTP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 34 sıra sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısı hakkında
Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızda
bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, öncelikle belirtmek gerekir ki
tartışmakta olduğumuz kanun tasarısı ile ülkemizin içinde bulunmuş olduğu
siyasal süreç ve gündem arasında adı konmayan bir ilişki bulunmaktadır.
Gerçekleştirilen sınır ötesi operasyonlarla başlayan tartışmalar, bu tasarıyla,
hangi tanıkların ne amaçla, neyin karşılığında ve nasıl korunacağını ortaya koymuştur.
Bu hâliyle tanık koruma kanunu, Türk Ceza Kanunu’nun 221’inci maddesini,
Terörle Mücadele Kanunu’nu ve Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nu tahkim eden
bir kanun tasarısıdır. Maalesef bu kanun tasarısı da malum olanı tarif etmek
dışında bir işleve sahip değildir. Açıktır ve deneyimle ortaya çıkmıştır ki, pişmanlığı ve
itirafçılığı teşvik eden hiçbir kanun, ülkemizde yaşanan sorunlar kapsamında
devam eden şiddeti durduramamış, yaşanan acılara çözüm getirememiştir. Tersine,
daha da körüklemiş ve içinden çıkılmaz boyutlara ulaştırmıştır. Şiddet ve çatışmanın sona erdirilmesi, en genel anlamda, devletin,
vatandaşlarını yoksun bıraktığı hak ve özgürlükleri kanunlarla düzenleyerek
anayasal güvence altına almasıyla ve özelde de, vatandaşlarına reva görmüş olduğu
eza ve cefalardan dolayı özür dilemesiyle gerçekleşebilir. İlk bakışta, tanık koruma kanunu, tanıkların rahat bir şekilde
beyanat vermesini kolaylaştıran, tanıkların, vermiş oldukları şehadetle adaleti
yerine getirdiklerine kani eden ve dolayısıyla toplumsal güven ve huzur
anlamında hiçbir sakıncası bulunmadan yaşamlarına kaldıkları yerden devam
etmelerini sağlayan bir tasarı gibi anlaşılabilir. Fakat kanun maddeleri,
detaylarıyla okunduğunda, öyle olmadığı görülmektedir. Tasarının genel gerekçesinde, tanıklık görevinin bir kamu görevi
olduğu ve herhangi bir karşılık beklenmeden yerine getirilirken, tanığın
yaptığı bilgilendirmeden dolayı bir zarara uğramaması için devletin gerekli
tedbirleri alması gerektiği belirtilmiştir. Kuşkusuz bu tedbirler, tarafı
olduğumuz uluslararası sözleşmelerin bir gereğidir. Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme’nin 13’üncü maddesi,
tanıkların olası tehditlere ve saldırılara karşı korunmasını öngörmektedir.
Buna göre, şikâyetçinin ve tanıkların şikâyet veya şehadetinin bir sonucu
olarak, tüm fena muamele ve tehdide karşı korunmalarını sağlamak için önlemler
alınacaktır. 2004 yılında yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Üçüncü
Kısmının Birinci Bölümü, tanıklık statüsünü tanımlamış olup, tanıkların
haklarını, sorumluluklarını ve olası tehditlere karşı korunma önlemlerini
maddeler hâlinde belirtmiştir. Kuşkusuz bu tedbirler yeterli değildir. Fakat
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılacak değişikliklerle tanığın korunması daha da
güçlendirilebilir. Kaldı ki, 43’üncü maddeden 61’inci maddeye kadar toplan 18
madde tanıklık mevzuatını düzenlemiştir. Özellikle 58’inci maddeyle tanık
korunması garanti altına alınmıştır. Dolayısıyla, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
ilgili maddesinde tanığın korunması konusu özü itibarıyla düzenlenmiş olmasına
rağmen, neden ayrı bir tanık koruma kanununun düzenlenmek istendiği tam da
anlaşılamamaktadır. Bu şekilde, hâlihazırda Ceza Muhakemesi Kanunu’nun
maddeleri işlevsiz bırakılmaktadır. Değerli milletvekilleri, çağdaş dünyayla bütünleşme çabamızın
somut adı ve projesi olan Avrupa Birliğine tam üye olma perspektifi bağlamında
değerlendirdiğimizde, Tanık Koruma Kanunu Tasarısı, yasalaşması hâlinde ciddi
sorunlara yol açacaktır. Tıpkı Terörle Mücadele Kanunu ve Polis Vazife ve
Salahiyet Kanunu’nda olduğu gibi, kolluk güçlerinin aşırı yetkilendirilmesini
sağlayacak ve uygulama sırasında doğal olarak geri dönüşü olmayan zararlara ve
insan hakları ihlallerine yol açacaktır. Gelişmiş Batı ülkelerindeki tanık koruma mevzuatının basit bir
karşılaştırma yapılarak ülkemize aynen uyarlanamayacağını belirtmek gerekir. Bu
durum hukukun ruhuna aykırıdır. Tanığın korunmasına neden ihtiyaç olduğu, hangi
hâllerde korunması gerektiği, koruma tedbirlerinin özü, toplumsal yaşama,
huzura ve güvene etkisi, adaletin ortaya çıkarılması bağlamında söz konusu
tedbirlerin hukukun temel ilkeleriyle çelişmemek şartıyla ne kadar etkili
olacağı ayrıntılı bir şekilde tartışılmadan, yüzümüzü döndüğümüz Batı
dünyasındaki kanunlar olduğu gibi hukukumuza monte edilemez, edilmemelidir.
Yaptığımız birçok kanunu bu mantıkla gerçekleştirdiğimiz için ve dolayısıyla
içselleştiremediğimiz için gereken uygulamaları yapmakta aciz kaldığımızı
unutmamalıyız. Hukukun tarihsel ve toplumsal gelişimi bakımından literatüre en
büyük katkılarından birini yapan ve her asırda kült bir eser olmaya devam eden
Baron De Montesquieu’nin “Yasaların Ruhu” adlı kitabı, yasaların ortaya çıkış
nedenini, toplumsal ilişkiler ve taleplerle ilişkisini aşağıdan yukarıya doğru
gelen bir yönelimle hak ve özgürlükleri nasıl garanti altına aldığını uzun
uzadıya belirtmektedir. Yani, her yasanın bir ruhu vardır ve bu ruh toplumsal
ihtiyaçlar ile yaşanan adalet sorunlarıyla iç içedir. Bu yaklaşımın hukukun
temel felsefesini oluşturduğu gerçeği vefatından iki yüz elli iki yıl sonra
bile teslim edilmektedir. Kanun tasarısının gerekçesinde referans edilen bazı Avrupa
ülkelerinin tanık koruma programlarına baktığımızda, Fransa ve İngiltere’de,
ilgili yasa maddelerinin, tıpkı ülkemizdeki gibi, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda
yer aldığını görmekteyiz. İspanya ve Portekiz’de ise son yıllarda belli suçlar
bağlamında tanık koruma kanunları yapıldığı görülmektedir. Bu suçlar, kadına
yönelik şiddet, aile içi şiddet, uyuşturucu kaçakçılığı, insan ticareti,
azınlıklara yönelik ayrımcılık gibi son yıllarda önünün alınmasında zorlanılan
ve giderek artan bir ivmede seyreden suçlardır. Dolayısıyla bu suçlarda daha
iyi mücadele etmek için soruşturma ve kovuşturma evrelerinde tanık şahadeti ve
tanığın olası tehditlere ve saldırılara karşı korunması gerekmektedir, fakat bu
tedbirler asla hukukun temel ilkeleriyle çelişki içinde olmamalıdır. Yüz
yüzelik ilkesine, silahların eşitliği ilkesine, açıklık ilkesine, masumiyet
karinesi ilkesine, savunma hakkı ilkesine ve hukukun üstünlüğü ilkesine halel
getirecek hiçbir tedbir adil yargılama bağlamında değerlendirilemez. Söz konusu
suçlarla mücadele etmek, giderek ortaya çıkış koşullarını ortadan kaldırmak ve
suçun gerçekleşmesi anlamında caydırıcı, önleyici tedbirleri almak olarak
adlandırılmalıdır. Aksi takdirde, bu suçlarla birlikte yaşamayı öğrenmek ve
“Suçu yönetilebilir hâlde tutarak toplumsal aşina durumuna getirmek” yaklaşımı
hukukun manipülasyonu anlamına gelir ve bu asla kabul edilemez. Değerli milletvekilleri, günümüz dünya sisteminin en büyük handikabı
güvenlik olarak tanımlanmaktadır. Sistemin muktedirleri tarafından âdeta bir
güvenlik çağı, terör ile mücadele çağı içinde olduğumuz her defasında
zikredilmektedir. Öyle ki, organize suçlar ve terör tanımlamaları çağın vebası
olarak öne sürülmektedir. Kuşkusuz, bütün dünyada toplumsal güvenlik anlamında
oldukça ciddi sıkıntıların yaşandığı bir evredeyiz. Suçlardaki büyük artış
bunun en temel göstergesi olarak sunulabilir. Fakat, bu suçların ortaya
çıkmasının temel toplumsal koşulları küresel dünya sisteminin yönetim tarzında
yatmaktadır. Yurttaşların sahip olmuş oldukları asgari siyasal, toplumsal,
ekonomik ve hukuksal güvencelerinden yoksun bırakılmaları ya da bu güvencelerin
mevcut koşullar bağlamında güncellenmemesi, gelir dağılımındaki korkunç adaletsizlik,
yoksulluk ve yoksunluk sınırlarının alabildiğine gerilemesi söz konusu güvenlik
sorunsalının temel nedenidir. Bireysel çıkarın ve rekabetin temel değerler olarak öne sürüldüğü,
kamu faydasının israf ve toplumsal yük olarak görüldüğü bir retorik ve iktidar
anlayışı, elbette ki, toplumsal güven, huzur ve barış düzeyini aşağılara
çekmektedir. Öte yandan, insan sermayesi ve toplumsal sermayede çok ciddi
düşüşler yaşanmaktadır. Toplumsal bir aradalığın çimentosu olan güven,
dayanışma, yardımlaşma gibi değerler neoliberal ve neomuhafazakâr iktidar
sahipleri tarafından ters yüz edilmekte, insan kalitesi, onur ve haysiyet
anlamında olabildiğine düşürülmekte ve yurttaşlar kurumsallaştırılmış bir
dilencilikle yüz yüze bırakılmaktadır. Değerli milletvekilleri, ekonomik kalkınma ve dünyanın en büyük
ekonomileri arasına girme hedefi asla yurttaşların güvenliğine, huzuruna ve
barışına rağmen olamaz. Yurttaşların temel hak ve özgürlüklerinin meşru
taleplerinin, bu talepler doğrultusunda örgütlenmelerinin önünün alındığı bir
ortamda bu iddiadan bahsedilemez. Hukukumuzun otoriterleşmesi, kolluk
güçlerinin dehşet verici yetkilerle donatılması, adil yargılanma mevzuatının
savunma aleyhine değiştirilmesi başka nasıl izah edilebilir. Bir taraftan
“kalkınma” söylemiyle yurttaşlar sahip oldukları asgari kamusal haklardan
yoksun bırakılacak, öte yandan da “güvenlik” söylemiyle itiraz, protesto,
eleştiri ve demokratik eylem hakları ellerinden alınacak. “Terör”, “bölücülük”
adıyla tehditler yaratılacak, ona karşı mücadele etmenin kaçınılmaz ve zorunlu
yöntemleri formüle edilecek ve en sorunsuz bir şekilde insanlar böyle
yönetilecek. Bu resim, şu anda milletimize reva görülen yönetim anlayışının
resmidir. Geçtiğimiz yüzyılın en büyük filozoflarından biri olan Michel
Foucault “yönetimsellik” olarak tanımladığı postmodel kapitalizmin iktidar
anlayışı da tam olarak budur. Yurttaşları yapmacık tehditler ile manipüle et
ki, antidemokratik ve otoriter kanunlar ile potansiyel karşı duruşlarını
engelleyebilesin. Dezenformasyon yaratarak yurttaşın yurttaşa karşı olduğu
kimliksel ötekileştirme ortamını oluştur ki, toplumsal huzur ve barış adına
bütün inisiyatif iktidara teslim edilebilsin ve ona koşulsuz rıza
gösterilebilsin. Değerli milletvekilleri, değerlendirmekte olduğumuz ve tartışmakta
olduğumuz Tanık Koruma Kanunu Tasarısı, büyük resmini çizmeye çalıştığım
“güvenlik” söylemine bağlı kalınarak hazırlanmış bir tasarıdır. Bütün gelişmiş
Batı ülkelerinde 11 Eylül saldırıları sonrasında giderek galebe çalan, ancak,
itirazlar ve demokratik eylemlerle sürekli toplumsal olarak muhalefet edilen
güvenlik konseptli bir akıl tutulmasının ürünüdür. Ülkemizde yaşanan ve kamu vicdanını derinden yaralayan namus
cinayetleri, aile içi şiddet, fuhuş ve kadın ticareti, çeteler, azınlıklara
yönelik şiddet ve talan suçları bağlamında tanık ve mağdurların korunması esas
alınmamış, yasada ayrıyeten sayılmamıştır. Bu suçlar, son yıllarda gündemimizi
en fazla meşgul eden ve biri diğerinin ardından gelişerek, âdeta vicdanımızı
körelten suçlar değil midir? Son birkaç yıl içinde kaç tane namus cinayeti
işlenmiştir ve adalet yerini ne kadar bulmuştur? Aile içi şiddetin boyutu ne
düzeydedir, ne kadar önüne geçilebilmiştir? Tanıkları ve mağdurları nasıl
korunmuş? Adil yargılanmayla suç ne ölçüde cezalandırılmıştır ve ne düzeyde
caydırıcılık etkisi yaratabilmiştir? Azınlıklara yönelik şiddet suçları, Rahip
Santoro, Hrant Dink, Malatya’da gerçekleşen cinayet ne ölçüde aydınlatılmıştır,
tanıkları ve mağdurları ne kadar korunmuş, adalet yerini ne kadar bulmuştur?
Yaratılan milliyetçi ve şoven dalgalanmanın bir ürünü olan Kürtlere yönelik
organize edilmiş etnik şiddet, linç ve talan nümayişlerinin hukuki
soruşturulması ve kovuşturulması ne aşamadadır acaba? Bu şiddet
operasyonlarının tanık ve mağdurlarına ne kadar korunma sağlanmıştır? Bu
sorulara cevap verelim sayın milletvekillerim. Bunlar, halkın gerçekten merak
ettiği ve adalet talep ettiği hususlardır. Yurttaşlarımızın vicdanını yaralayan
konular arasında bunlar da bulunmaktadır ve potansiyel tehdit olarak varlığını
sürdürmektedir. Saygıdeğer milletvekilleri, adaletin sahih sorunlarına çare bulmak
için kanunlar yapılır. Kanunların ruhu, felsefesi bu temele dayanır. Tasarının
referansta bulunduğu Avrupa Konseyinin 2005 tarihli 9 sayılı Tavsiye Kararı’nın
özünde, belirttiğimiz türden suçların tanıkları ve mağdurlarına yönelik
gerçeklere dayalı somut tehditler olması hâlinde korunma tedbirlerinin alınması
vardır. Peki, tasarı metninde neler bulunmaktadır? Ağırlaştırılmış müebbet
hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl ve daha fazla hapis cezasını
gerektiren suçlar, bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen alt sınırı iki
yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar ile terör örgütünün
faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarda tanıklık yapanların koruma tedbirlerine
ilişkin hükümler bulunmaktadır. Hükümlerin ekseri çoğunluğu Pişmanlık Yasası’nı
andırmaktadır. Bu durum, yaklaşık bir aydır da kamuoyu tarafından yoğun bir
şekilde tartışılmaktadır. Kürt sorunu bağlamında yaşanan çatışma durumuyla
ilgili bütün suçları alt ve üst sınır ayrımına gitmeden kapsamı içine alan,
örgütün çözülmesine yardımcı olan herkesi tanık statüsüne alarak akıl almaz bir
biçimde koruma tedbirleriyle donatan bir kanun tasarısıyla karşı karşıyayız.
Tanığın estetik cerrahi yöntemiyle yüzünün değiştirilmesi, fiziğinin
değiştirilmesi, yurt dışında veya yurt içinde başka bir yerde ikamet
ettirilmesi, cezaevinde ise özel bir cezaevine ya da başka bir cezaevine
nakledilmesi, meşru savunma amacıyla silahlandırılması, adının, kimliğinin ve
her türlü belgesinin değiştirilmesi, maddi yardım olanaklarının tanınması ve
benzeri diğer tedbirler bulunmaktadır. Değerli milletvekilleri, bir insanın yüzünü estetik ameliyatla
değiştiren bir anlayışla karşı karşıyayız. Üstelik, bu “koruma” adı altında
yapılacak. Tek kelimeyle izah etmek gerekirse, böyle bir durumda ancak
Hükûmetin acz içinde olduğu söylenebilir. Bu nasıl bir güvenlik travmasıdır
anlamak mümkün değildir. Muktedirlerin paranoya düzeyinde algıladıkları bu
asayiş düzenine ve insanın kimliğiyle oynayacak düzeye gelen bu patolojik
duruma her ne koşulda olursa olsun karşı durmak gerekir. “Tanık koruma kanunu”
adı altında itirafçılığı ve muhbirliği özendiren, destekleyen ve
kurumsallaştıran âdeta ek bir Terörle Mücadele Kanunu’yla karşı karşıyayız.
İtirafçıların karıştıkları suçları, yol açtıkları toplumsal zararları hepimiz
bilmekteyiz ve yakın şahitleriyiz. Bu kişilerin, “terörle mücadele” adı
altında, darmadağın edilmiş psikolojik durumlarından kolluk güçlerinin
faydalanma çabaları her şeyden önce gayriinsanidir. Acilen ilgili sağlık
kurumlarında rehabilite edilmeleri gerekirken, güvenlik sistemimizin bir
parçası hâline getirilerek, çoğu zaman topluma karşı kullandırılmaları kamu
vicdanında derin yaralara yol açmaktadır. Hâl böyleyken, itirafçılığı “tanık koruması”
olarak adlandıracak yeni bir kanunun, mağdurları günbegün artan ve sorunu çok
daha çetrefilli bir hâle getiren Terörle Mücadele Kanunu’ndan esas itibarıyla
hiçbir farkı kalmayacaktır. Kaldı ki, tanığın gerçek bir tehdit ile karşı
karşıya bulunduğunun tespiti, mahkeme heyeti ve yargı organlarının özgün
değerlendirmelerinden ziyade, organize suç uzmanları ve terörle mücadele
uzmanları tarafından, yani kolluk güçleri tarafından hazırlanan raporlar esas
alınarak yapılacaktır. Bu durum, hukukumuzda çokça kullanılan, ama hiçbir
tanımlaması olmayan “bilgi notu”nu meşrulaştırmak anlamına gelmektedir. Koruma
tedbirlerine karar vermesi gereken yargı organının kolluk güçlerinin
değerlendirme raporlarına bağlı kılınması, yargının bağımsızlığını zedeleyecek
en önemli unsurdur. Dolayısıyla, kesinlikle objektiflikten uzak ve hukuk dışı
bir yöntemdir. Sayın milletvekilleri, yargı organının görev ve salahiyeti içinde
olması gereken ve yargının bağımsızlığı ile doğrudan ilintili olan “tanıkların
korunması ve ilgili tedbirlerin alınması” konusunun kolluk güçlerine verilmesi,
kanun tasarısının otoriter ve antidemokratik yönünü apaçık gözler önüne
sermektedir. Tasarının 6’ncı maddesinin dördüncü fıkrasında söz konusu durum
daha da vahimleştirilmektedir: “Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde… kolluk
amirinin yazılı emriyle… 5’inci maddenin birinci fıkrasındaki ‘…çağrı üzerine
fizikî koruma sağlanması, konutunda ve işyerinde nokta tesis etmek suretiyle
korunması, yerleşim yeri mahallinde motorize ve yaya devriye görevlendirilmesi
veya yakın koruma tahsisi tedbirlerinden biri veya birkaçı aynı anda
uygulanabilecektir.’ tedbiri alınabilir.” düzenlemesiyle kolluk güçlerinin
yargı üzerindeki etkisi daha belirgin hâle getirilmektedir. Tasarı metninden
aynen okuyorum: “Gerçekten de mahkemelerin veya Cumhuriyet başsavcılıklarının
alınan kararı bizatihi yerine getirmeleri mümkün olmadığından, bu konuda
yeterli eleman ve donanıma sahip kolluk makamları, tedbirin uygulanması ile
görevli olacaktır.” Şimdi, tanık koruma tedbirlerinin uygulanmasında henüz yeterli
maddi donanım yok iken, kanunun sağlıklı bir biçimde uygulanabilmesi için
gerekli altyapı hazır değil iken, bu şartlar altında bu konuda kolluk
birimlerinin görevlendirildiği de düşünüldüğünde, bu kanunun yapılış amacı
tamamen tartışmalı hâle gelmektedir. Yasanın bu şekilde Genel Kuruldan geçmesi
hâlinde, gerek sanık açısından ve gerek tanık açısından çok ciddi hak
ihlallerinin gerçekleşmesi kaçınılmaz olacaktır. Tanığın güvenliği ve korunması
gerekçesiyle, mahkemede hazır bulunması gerekenler ile aynı ortamda
bulundurulmaması, kendisine soru sorulmasının engellenmesi gibi konular savunma
hakkı konusunda ciddi engeller teşkil edecektir. Her ne kadar, kanun tasarısının 9’uncu maddesinin 10’uncu
fıkrasında “Bu madde hükümleri, savunma hakkını kısıtlayacak şekilde
uygulanamaz.” şeklinde bir düzenleme bulunuyor ise de bu düzenleme kanunun
diğer hükümleriyle çelişki arz etmektedir. Ceza usul hukukumuzun temel
prensiplerinden olan “silahların eşitliği” ve “yüz yüzelik” ilkesi ihlal edilmektedir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, Tanık Koruma
Kanunu Tasarısı’nın gündemden kaldırılmasını, bunun yerine, hâlihazırda Ceza
Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmiş olan, ancak, belirttiğiniz suç türleri
bakımından güçlendirilmesi gereken Kanun’un Üçüncü Kısmının Birinci Bölümünün,
yani 43’üncü maddeden 61’inci maddeye kadar olan bölümünün, demokrasi, temel
insan hak ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğü ve evrensel adil yargılanma
kriterleri çerçevesinde yeniden ele alınması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu duygu ve düşüncelerle, grubum adına siz değerli
milletvekillerini ve yüce Divanı saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ata. Gruplar adına son konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Konya Milletvekili Faruk Bal. Sayın Bal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; sözlerimin başında, geçmiş Kurban Bayramı’nızı
tebrik ediyorum, yeni yılın ülkemize, milletimize hayırlara vesile olmasını da
Cenabı Allah’tan niyaz ediyorum. Görüşmekte olduğumuz tanık koruma kanunuyla ilgili olarak
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti ve adalet hizmetini büyük bir şeref ve
haysiyetli bir hayat tarzı olarak yürüten değerli yargı mensuplarını ve adli
görev ifa eden kolluk görevlilerimizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım, yargının en çok meşgul olduğu ve en
çetrefilli davalarının görülmesi sırasında ortaya çıkan ciddi bir meseleye
Meclisimiz bir çözüm getirmek amacıyla bu görüşmeleri yapmaktadır ve yapılan
görüşmeleri genel manada değerlendirdiğimizde yargının genel sorunlarından
ayrıştırarak tek başına tanık koruma kanununu değerlendirmemizin mümkün olamayacağını
düşünmekteyiz. Gerçekten, Türk yargısının teknik gelişmelerden, teknolojik
gelişmelerden yeterince yararlanamamış olması, araç gereç ve diğer donanım
eksikliğinin varlığı, iş yoğunluğu, çalışma mekânlarının kifayetsizliği, hizmet
içi eğitim eksikliği ve yargı mensuplarının ifa ettikleri göreve uygun bir
hayat standardına kavuşturulamamış olması, personel eksikliği gibi genel
sorunların yanında, bu defa, tanıkların gerçeğe uygun bir şekilde beyanlarını
alabilecek bir imkânı yaratamamış olmamızın da çaresini bugün aramaya
çalışacağız birlikte. Değerli arkadaşlarım, yargının en çetrefilli ve en ciddi
davalarının görüldüğü süreç içerisinde, tanıklar, terör örgütünün ya da sınır
aşan suç örgütlerinin ya da “mafya” ve diğer adlarla anılan suç örgütlerinin
yıldırıcı, korkutucu, caydırıcı tehditlerine maruz kalmış olmaları sebebiyle ya
hiç tanıklık yapmamaları ya da bildiklerini gizlemeleri adalet açısından çok
önemli bir durumdur. Eğer bir ülkede, bir büyük şehirde, bir emniyet müdürü
korumalarıyla birlikte güpegündüz cadde ortasında öldürülebiliyor, şehit
edilebiliyor ve buna ilişkin herhangi bir şahit bulunamıyor ise bu, işin
vahametini ortaya koymaktadır. Yine, eğer bir ülkede, Sayın Başbakan “Türkiye’de 18 milyar
dolarlık bir petrol kaçakçılığı vardır” diyor ve aradan iki yıl geçmesine
rağmen bu petrol kaçakçılarıyla ilgili herhangi bir suç delili araştırılamıyor,
bulunamıyor ve bu konuda ifade verebilecek, tanıklık yapabilecek kişilere yasal
bir güvence sağlanamıyor ise burada ciddi bir durum vardır demektir. Yine, görülmekte olan bir dava sırasında, eğer suçsuz kişiler
yıllar sonra, cezaevinden, almış oldukları hapis kararlarının yanlış beyan,
yalan beyana dayalı olması sebebiyle yıllarını heder edebiliyor ise bu ülkede
bu açıdan ciddi bir sorun var demektir. Keza, pek çok faili meçhul hadisenin
delil yetersizliği nedeniyle takipsiz kalması ya da açılan davalarda
mahkûmiyete yeter delil bulunamadığı için davaların beraat kararıyla
sonuçlanması, bu suç faillerinin toplum içerisinde tehlikeli birer kişi olarak
dolaşması, demokratik toplumun uğraşması gereken ciddi bir meselenin varlığını
önümüze koymaktadır. O zaman, bu işe ciddiyetine mütenasip bir oranda yaklaşmak
gerekmektedir ve ciddiyetine mütenasip bir oranda yaklaşıldığında da bütüncül
bir açıdan olayın değerlendirilmesinde fayda vardır. Önümüzdeki tasarı Türk
hukukuna girecek üçüncü tanık koruma tasarısıdır. Bundan daha önce, Terörle
Mücadele Kanunu kapsamı içerisinde, Terörle Mücadele Kanunu’nun 20’nci maddesi
uyarınca, tanıkların ve terörle mücadele kapsamında görev alan kişilerin
korunmasına ilişkin bir hüküm var idi. Daha sonra, pişmanlık kanunlarında ve
Topluma Kazandırma Kanunu’nda da tanıkların korunmasına ilişkin hükümler
bulunmaktadır. Bu tasarı ise, genel manada tanıkların korunmasına ilişkin ana
bir kanun hâline gelecektir, dolayısıyla Terörle Mücadele ve Topluma Kazandırma
Kanunları ile Pişmanlık Kanunlarını da içine alacak bir şemsiye kanun hâlinde
bulunması gerekir. Oysa, bu kanunun en önemli sıkıntılı noktası, bu iki kanun
ile getirilmiş olan tanık koruma hükümlerini kendi kapsamı dışına çıkarmış
olmasıdır. Değerli arkadaşlarım, eğer tanıkların korunmasına ilişkin,
sözlerimin başında ifade ettiğim ciddi bir sorun ile karşı karşıya isek bunu
bütüncül bir açıdan ele alıp ve bütün tanık koruma ile ilgili mevzuatımızı tek
bir mevzuat altında toplamamız lazım. Yani, Terörle Mücadele Kanunu’nun 20’nci
maddesini bu kanunun içerisine monte etmek lazım, diğer taraftan Topluma
Kazandırma Yasası’nın tanık korumayla ilgili hükmünü de bu kanunun içerisine
yerleştirmemiz gerekmektedir. Diğer taraftan, bu kanunda kara parayı aklamayla ilgili hükümlerin
soruşturulacağı hadiselerde tanıkların korunmasına ilişkin bir hüküm
bulunmamaktadır. Oysa, bilmekteyiz ki, terör örgütü başta olmak üzere çıkar
amaçlı suç örgütlerinin ana damarını, aortunu teşkil eden hadise kara paranın
aklanmasıdır. O zaman, kara paranın aklanmasına ilişkin bulunacak diğer
delillerin yanı sıra, bu konuda ifade verebilecek olan şahitlerin
korunmamasının meselenin özünde bir zafiyet yaratacağı kuşkusuzdur. Bu açıdan,
kara paranın aklanmasına ilişkin suçlarda da, bu kanun kapsamı içerisine
alınmak suretiyle, bu suçlarla mücadelede önemli bir adımın atılmasında fayda
mülahaza etmekteyiz. Değerli arkadaşlarım, bu Tanık Koruma Kurulu ile ilgili olmak
üzere de her kanunla bir kurul kurmaktayız ve her kurul da kendi başına bir
görev ifa etmeye çalışmaktadır. Burada da kendi aralarında başkanını seçimle
belirleyecek bir kurul kurulmaktadır ve bu kurula, gerek güvenlik güçlerimizden
ve gerekse adli makamlarımızdan üyeler alınmakta, başkanı da kendi aralarında
seçimle getirilmek suretiyle bir çalışma ortamı sağlanmaktadır. Oysa, ortada bu
konuyla ilgili olarak faaliyette bulunan Terörle Mücadele Yüksek Kurulu gibi,
kara parayı aklamayla ilgili birtakım diğer faaliyet alanlarında faaliyetleri
diğer kanunlarla belirlenmiş kurullar da vardır. O zaman meseleyi yine bütüncül
bir açıdan ele almak suretiyle olayı bir noktaya bağlamamız lazım bizim. Bu
olayı bağlayacağımız nokta da şudur: Genel manada “suç ve uyuşmazlık ortamı ile
mücadele” diye bir kurul kurmamız lazım. Bu kurul suç ve uyuşmazlıklar ile
mücadele eder iken, elbette ki terörle de mücadele etmeli, elbette
yolsuzluklarla da mücadele etmeli, elbette organize suç örgütleriyle de
mücadele etmeli ve bu mücadele çerçevesi içerisinde konusuna giren alanlarda
tanıkları da koruyabilecek bir mekanizmayı da kendi içerisinde
gerçekleştirebilmelidir. Değerli arkadaşlarım, maalesef bu kanun tasarısı, yarattığı Tanık
Koruma Kurulu ile böyle bir bütüncül açıdan veya böyle bir mantıktan mahrum
görülmektedir. Diğer taraftan, yargının temel sorunlarını ifade ederken bu
kanunla ilişkilendirilmek üzere tabii ki tekrarlamıştım, teknolojik
gelişmelerden yargı yeterince nasibini alamamıştır. Adalet Bakanlığının ve adli
görev ifa eden kolluk görevlilerimizin teknolojik gelişmelere ayak uyduramamış
olması bu kanun tasarısının altyapısının oluşmamış olduğu fikrini ortaya
çıkarmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’nin genel sorunu, milyonlarca, milyarlarca,
trilyonlarca adli veriler sosyal çözüm üretebilmek için dosyaların arasında
heder edilmekte iken, Türkiye verilerini dışarıdan tercüme kanunlara bağlı
olarak geliştirmektedir. Asıl, öz, Türkiye’nin içinde bulunduğu suç ve
uyuşmazlık ortamıyla ilgili olan veriler bizim dosyalarımızda bulunmaktadır.
Milyonlarca adliye arşivlerinde ya da görülmekte olan davalarda bu bilgiler, bu
veriler var, ancak biz tercüme bir anlayışa sahip olduğumuz, millî bir duruş ve
millî bir çözüm arayamadığımız içindir ki, bu kanun da tercüme bir kanun olarak
karşımıza gelmiş durumdadır. Tercümeliğini şuradan anlıyoruz, bu kanundaki ifade, kaçıncı madde
olduğunu şu anda hatırlayamıyorum: “Tanığın aydınlatılmış rızası alınmadan…”
Böyle bir Türkçe olur mu efendim? “Tanığın aydınlatılmış rızası” olabilir mi? Söylenmek
istenen, aydınlatılmış, bilgilendirilmiş tanığın, yani konu hakkında bilgi
sahibi edilmiş tanığın buna uygun rızası şeklinde bir meramı tercüme bir
anlayışla, sanıyorum Amerikan İngilizcesinden tercüme bir anlayışla böyle bir
yanlışlığı, garip bir yanlışlığı da ortaya koyabilecek bir noktaya
getirilmiştir. İşte, Milliyetçi Hareket Partisi, bu kapsam içerisinde tüm
yargının sorunlarını olduğu gibi, tanık korumayı da millî yargı projesi ile
Türk milletinin hizmetine sunmaya amadedir. Bu çerçeve içerisinde, millî yargı
projemiz, teknolojik gelişmelere dayalı ve bilimsel esasları öngörür bir
biçimde hazırlanmıştır. Ana kaynağını da, adli makamlarda ve mercilerde biriken
trilyonlarca diye ifade ettiğimiz adli verilerin, yarattığı suç ve uyuşmazlık
ortamının çözümünde kullanılması esasına dayanmaktadır. Bunun için, değerli arkadaşlarım, veri madenciliği denilen, son on
yılda gelişmiş olan bir bilgisayar teknolojisinden yararlanmaktayız. Veri
madenciliği, data mining olarak da ifade edilmektedir. Türkiye’nin herhangi bir
yerinde adli kolluk güçlerine veya adli makamlara intikal eden bilgilerin,
devlet sırrı, ticari sır, özel hayatın dokunulmazlığı ve gizliliği gibi
esasları kendi içinde muhafaza etmek suretiyle, onları açığa çıkarmamak kayıt
ve şartı ile “Suç ve Uyuşmazlık Ortamı ile Mücadele Kurulu” dediğimiz, bütüncül
bir açıdan değerlendirdiğimiz kurula iletmekte ve bu kurul, kendi alt birimleri
içerisinde -ceza bölümünde, hukuk bölümünde, idare bölümünde- ve hukukun diğer
alt bölümlerinde değerlendirilmek suretiyle devletin bütün birimlerini, bu işle
ilgili görev üstlenmiş olan kamu görevlilerinin bilgilerini ve tecrübelerini de
katmak suretiyle yasal, sosyal, ekonomik ve idari tedbirleri almayı
öngörmektedir. Bu şekilde, Türkiye’nin kendisine has yaratmış olduğu suç
tipleriyle, uyuşmazlık tipleriyle, yine bizim kendi bünyemiz içerisinde ortaya
koyabileceğimiz kendi çözümlerimizle mücadele etmemizi öngörmektedir. Diğer taraftan Millî Yargı Projesi, sadece teknolojinin bir ayaklı
olarak yürümesi değil, aynı zamanda ikinci adımını da öngörmüştür. İkinci ayağı
ise, yapay zekâ diye adlandırdığımız, yine bilgisayar teknolojisinin
modellemesi olarak tanımlayabileceğimiz insan hatalarını minimize edebilecek,
insan hatalarını sıfırlayabilecek bir yazılımı öngörmektedir. Dolayısıyla yapay
zekâ, insanların takdir hakkını, inisiyatiflerini ortadan kaldıran otomatik bir
yargı sürecine katkı hizmeti değildir. Onun yerine, çok basit, yapay zekâ
tekniklerini yargının hizmetine sunmak suretiyle insani hataları ve maddi hataları
bertaraf edecek olan bir sistemdir. İşte, bu veri madenciliği ve yapay zekâ
teknolojisiyle bütünleşmiş, kendi sorunlarımızın çaresini kendi sosyal yapımıza
uygun bir şekilde çözüm üretebilecek olan Millî Yargı Projesi, tanık koruma
kanununa da çözüm getirmiştir. Değerli arkadaşlarım, bu çerçeve içerisinde değerlendirdiğimiz
takdirde, birinci olarak kanunun kapsamının genişletilmesi gerekmektedir; yani
terör suçlarını, yani pişmanlık ve topluma kazandırma suçlarını, yani kara para
aklanmasına ilişkin suçları da içine alabilecek şekilde bir şemsiye kanun
hâline getirilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, bu tasarının işleyebilmesi için, oluşturulacak
olan kurulların organik yapısının bir orkestranın senkronize bir şekilde
çalışabilecek tarzda uyumlu çalışabilmesine imkân verecek bir yapı içerisinde
bulunması lazım. Bunu sağlayabilmemiz için bütüncül dediğimiz bir mantık
içerisinde bakmamız lazım bu yasa tasarısına. Sadece yanan küçük bir yangını
söndürmek değil, Türkiye’nin tümünü gören bir anlayışla bakıp Tanık Koruma
Kurulunu bu şekilde yeniden organize etmek gerekmektedir. Diğer taraftan, bu kanunla tabii ki ciddi harcamalar yapılacaktır.
Kanunda bu harcamaların örtülü ödenekten karşılanacağına dair hüküm
bulunmaktadır. Örtülü ödeneğin bu kadar şişkin bir hâlde bulunması ileride bunu
harcayanlar hakkında kuşku yaratabilir. Dolayısıyla, bu, bizim toplum ve devlet
olarak ciddi bir sorunumuz olduğuna göre, toplum ve devletin işleyiş tarzına
uygun bir mekanizma ile bunun ortaya konulması lazım. Burada da asıl olan, iki
hususu dikkate alarak buna ilişkin maddenin yeniden düzenlenmesi gerekir. O da,
yapılan her işte hesap verebilirliği ön plana çıkaran Hükûmetin, bu işte de
hesap verebilirliği ön plana çıkaracak şekilde sadece örtülü ödenekten değil,
genel bütçeden bu işe ayrılacak parayı açıkça ortaya koyması, ancak, tabiidir
ki, harcama çerçevesi içerisinde gizlilik kurallarına riayet edecek bir
mekanizmayı geliştirmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, bu kanunu uygulamakla görevli kişilerin
işleyebileceği suçları düzenleyen maddede, Hükûmet tasarısında, işlenmiş olan
suçların yarı oranda artırılarak hükmedileceğine dair bir hüküm mevcut idi.
Komisyon çalışmaları sırasında bu hüküm ortadan kaldırılmıştır. Eğer, mesele bu
kadar ciddi ise, bu ciddiyetle mütenasip caydırıcılık unsurunun da kanunda
olması gerekir. Dolayısıyla, tasarının 20’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer
alan “ceza artırımı sebebi” tekrar yerine iade edilmek suretiyle bir düzenleme
yapılması gerektiğini düşünmekteyiz. Değerli arkadaşlarım, tabii ki, bu kanun, Türkiye’nin önemli bir
sorununa çözüm getirecektir. Ancak, bu önemli soruna, önemine mütenasip bir
özen göstererek çare bulmamız gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
bu konudaki düşüncelerimizi ifade ettik, değişiklik önergelerimizi Sayın
Başkanlığa elbette ki sunuyoruz. Bu önergelerin iyi bir şekilde algılanmak
suretiyle, toplumun bu yarasına, yargının bu yarasına makul ve mutedil çözüm
getirebilecek olan bu önergelere yüce heyetin destek vereceğini ümit ediyoruz. Bu duygu ve düşüncelerle tasarının hayırlı olmasını Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına temenni etmekteyiz. Teşekkür eder, saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal. Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Afyonkarahisar Milletvekili
Zekeriya Aslan. (AK Parti sıralarından alkışlar) ZEKERİYA ASLAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan Tanık Koruma Kanunu Tasarısı üzerinde şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, tanık, ceza ve hukuk yargılaması sırasında
olayla ilgili bilgileri olan ve bilgileri hakkında beyanda bulunan üçüncü kişi
ya da kişilerdir. Tanık, suça konu olayların ispat edilmesinde en önemli
delillerden bir tanesidir. Suç ve suçlulukla mücadelenin etkin yöntemlerinden
birisi de yargılamanın herhangi bir aşamasında mutlak maddi hakikatin
gerçekleştirilmesine yardımcı bir süje olarak tanıkların ve dolayısıyla
bunların yakınlarının korunmasıdır. Klasik ceza yargılamasında olduğu gibi, günümüz çağdaş ceza
muhakemesi hukukunda da “tanıklık” ve dolayısıyla “tanık beyanı” ceza adalet
sisteminde vazgeçilmez bir delil olma özelliğini hâlen korumaktadır. Bu
nedenle, hangi hukuk sistemi benimsenirse benimsensin ceza adalet sistemi tanıksız
olarak işleyemez. Tanık, suçun işlenmesinden ve dolayısıyla soruşturma
evresinden başlayarak kovuşturma evresinin sonuna kadar, başka bir anlatımla,
yargılamanın kesin hükümle sona ermesine kadar her aşamada çok büyük bir öneme
sahiptir. Yargılamanın başarıyla ve hakkaniyete uygun bir şekilde
sonuçlandırılarak cezai uyuşmazlığın çözümlenmesi çoğu zaman tanıklarla
kurulacak ilişkinin şekline bağlıdır. “Suçsuzluk karinesi, silahların eşitliği,
susma hakkı, kendisini ve yakınlarını suçlayıcı beyanda bulunmaya zorlanamama”
ilkeleri başka delillerle ispat imkânı bulunmayan durumlarda tanıklarla iş
birliğini zorunlu kılmaktadır. Tanıkların yargılamanın her aşamasında doğruyu
söylemeleri, işin doğası gereği olup, aksine beyanda bulunmaları ise genellikle
ceza kanunlarında “suç” olarak düzenlenmiştir. Mahkemece delillerin değerlendirilmesi bakımından tanıkların
sayısının değil, verdikleri bilgilerin ve yaptıkları açıklamaların niteliğinin
bir değeri vardır. “Tanıklık” tanık açısından karşılıksız olarak yerine getirilmesi
gereken bir kamu görevi olduğu gibi, verdiği bilgilerden dolayı bir zarara
uğramasına karşı gerekli tedbirleri almak da devletin sorumluluğundadır ve
devlet, tanık olarak dinledikten sonra sırf bu tanıklığı nedeniyle hayat veya
beden bütünlüğü ile mal varlığı tehlikeye düşebilecek kişiyi suçlularla baş
başa bırakmamalıdır. Terör örgütleri ile suç işlemek amacıyla kurulmuş diğer örgütlerin
sahip oldukları güç ve kullandıkları yöntemler karşısında klasik ceza
muhakemesi önlemleri yetersiz kaldığından, bu tür örgütlere karşı farklı
yöntemlerin kullanılması zorunlu olmuştur. Bu türlü suç örgütlerinin adalet
önüne çıkarılamaması karşısında devletler bu alanda gerekli iç yasal
düzenlemelerin yanında uluslararası alanda da yakın iş birliğine gitmektedirler.
Tanık koruma tedbirleri, ülkemizin imzaladığı uluslararası
sözleşmelerde de yer almıştır. Buradan hareketle, 30/1/2003 tarihli ve 4800
sayılı Kanun’la onaylanması uygun bulunan Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, yine 9/5/2002 tarihli 4755 sayılı Kanun’la
onaylanması uygun bulunan Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye Ek Çocuk Satışı,
Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari Protokol, 14/1/2004
tarihli ve 5065 sayılı Kanun’la onaylanması uygun bulunan Yolsuzluğa Karşı Ceza
Hukuku Sözleşmesi ile Birleşmiş Milletler tarafından eski Yugoslavya ve
Ruanda’da işlenen suçlar için kurulan uluslararası ceza mahkemelerinin kuruluş
statülerinde tanık koruma hükümlerine yer verilmiştir. Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesi de tanıkların korunması konusunda 20 Nisan 2005 tarihli ve 2005/9
sayılı Tavsiye Kararı’nı almıştır. Yine, konuyla ilgili olarak Avrupa Birliği
Konseyinin 23/11/1995 ve 20/12/1996 tarihli iki kararı bulunmaktadır. Yukarıda belirtilen uluslararası sözleşmeler ve bildirgeler
bağlamında Avrupa ülkeleri mevzuatlarında da konuya ilişkin yasal düzenlemelere
yer verilmiştir. Bu maksatla, Almanya ve Fransa gibi ülkeler konuyu ceza
muhakemesi kanunlarında düzenlerken, İspanya ve Portekiz gibi ülkeler ayrı
tanık koruma kanunlarını yürürlüğe sokmuşlardır. Öte yandan, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 58’inci
maddesinin dördüncü fıkrasında da tanıklık görevinin yapılmasından sonra
kişinin kimliğinin saklı tutulması veya güvenliğinin sağlanması hususunda
alınacak önlemlerin kanunda düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Tasarı, haklarında tanık koruma tedbirleri alınması gereken
kişiler, bu tedbir kararlarının hangi suçlarda alınacağı, tedbir çeşitleri,
tedbir kararlarının hangi makam veya mercilerce alınacağı, bunların süresi,
değiştirilmesi veya kaldırılması, tanık koruma kararlarının uygulanması,
uluslararası iş birliği ve bu konuya ilişkin diğer usul hükümlerinin yasal bir
düzenlemeye kavuşturulması amacıyla hazırlanmıştır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının yasalaşmasıyla
birlikte maruz kalınan tehditler veya duyulan korku nedeniyle tanıklıktan
çekinen vatandaşlarımızın mahkemelerde tanıklık yapmasının sağlanabileceği,
yapmış oldukları tanıklık nedeniyle hayatı veya mal güvenliği tehlike altına
giren tanık veya yakınlarının devlet tarafından etkin bir şekilde korunmasının
sağlanacağı, vatandaşın endişelerinin bertaraf edilerek tanıklık yapmalarının
sağlanması neticesinde özellikle terör suçları ve örgütlü suçların
aydınlatılması, bu suçlarla mücadele ve örgütlerin çökertilmesinde büyük
katkılar sağlanacağı, etkin mücadele neticesinde örgütlü suçların aşamalı
olarak azalacağı, özellikle kara para aklama, kaçakçılık, gasp, kapkaç gibi
örgütlü olarak işlenen suçlar nedeniyle vatandaş ve devletin uğradığı ciddi ekonomik
zararların azaltılacağı, hâlen kısıtlı olarak uygulanmakta olan tanık koruma
tedbirlerinin daha kapsamlı, belirli, bu konuda uzmanlaşmış bir yapılanmayla
tüm ülke çapında uygulama birliği içerisinde süratli ve etkin bir karar alma
mekanizması içerisinde gerçekleştirilebileceği, bu şekilde insan ve mali
kaynaklar bakımından önemli oranda tasarruf sağlanabileceği, ülkemizin de taraf
olduğu ve tanık koruma tedbirlerini içeren çeşitli uluslararası sözleşmelerin
hükümlerinin yerine getirileceği, kamu düzeninin etkin bir şekilde korunmasının
sağlanacağı, bu sayede vatandaşların kolluk kuvvetleri ve yargı teşkilatı
temelinde devlete olan güvenlerinin pekiştirileceği aşikâr olup, bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Sayın Aslan, teşekkür ederim. Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Karaman Milletvekili Mevlüt
Akgün. Sayın Akgün, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Tanık Koruma Kanunu Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum. Kıymetli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz tasarı, hem ceza
muhakemesi hukukunda önemli bir ihtiyaca cevap vermekte hem de Türkiye’nin imzalamış
olduğu uluslararası sözleşmelere uygun bir düzenleme içermektedir, aynı zamanda
terörle mücadele için önemli tedbirler getirmektedir. Bildiğiniz gibi, tanık ifadesi, ceza adalet sisteminde vazgeçilmez
bir delildir. Öyle ki birçok olayın aydınlatılması tanık beyanlarıyla mümkün
olmaktadır. Bu nedenle, tanık, suçun işlenmesinden kesin hüküm verilinceye
kadar büyük bir öneme sahiptir. Halk arasında “İki şahit adamı ipe götürür.”
sözünün yerleşmesi boşuna değildir. Tanığın yargılamanın her aşamasında doğru
söylemesini temin etmek gerekir, çünkü tanık, şahitlik ettiği bir olay hakkında
karşılık beklemeksizin kamu görevi yapmakta, gerçeğin ortaya çıkarılmasına
hizmet etmektedir. “Yaşar, karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar.”
davranışını görmek istemiyorsak tanığın verdiği bilgiden dolayı bir zarara
uğramasını önlemek de devletin görevi olmalıdır. Kıymetli arkadaşlarım, yıllarca avukatlık yapmış bir kardeşinizim.
Uygulamada tanıklığın çok zor bir kamu görevi olduğunu yakından bilmekteyiz.
Tanık veya mağdur, gerçeği ifade etmesini önlemek için çok defa baskı altına
alınmaktadır. Saatlerce adliye koridorlarında duruşma beklemekte, mahkemedeki
ifadesinden sonra da hayatta yalnız kalmaktadır. Tanıklık yaptığı için adliye
çıkışında öldürülen insanların dramı gazetelere yansımıştır. Tanıklara ve
mağdurlara devletin sahip çıkmaması nedeniyle birçok insanın tanıklık yapmaktan
kaçındığı görülmektedir, hatta gözünün önünde birçok suça şahit olan kişilerin
sırf adliyeye gidip gelmemek için şahitlikten kaçtığını hepimiz biliyoruz. Bu
durum belki birçok olayın aydınlatılmasının da önüne geçmektedir. İşte,
tanıkların korunmaması adalet sisteminin kanayan bir yarasıdır. Hele işlenen
suç bir terör suçu veya örgütlü bir suç ise tanık ve mağdur ile yakınlarının
korunması daha da büyük önem taşımaktadır. Bazı terör örgütlerinin tüm
bağlantıları tanıkların ifadesiyle açıklığa kavuşmaktadır. İşte, görüştüğümüz
tasarı tanık ile 4’üncü maddede belirtilen yakınlarını, hayatı, beden bütünlüğü
veya mal varlığı, ağır ve ciddi bir tehlike içinde bulunması ve korunmalarının
zorunlu olması durumunda 5’inci maddede belirtilen koruma tedbirlerinin
alınmasını düzenlemektedir. Bu tedbirler içerisinde kimlik bilgilerinin gizli
tutulması, fiziki koruma sağlanması, kimlik ve diğer bilgilerin değiştirilmesi,
fizyolojik görünümünün değiştirilmesi, tanığın başka bir ülkeye yerleşmesinin
sağlanması gibi birçok yeni ve önemli tedbirler alınmaktadır. Bu tedbirler
içinde tanığa geçici olarak geçimini sağlamak amacıyla maddi yardım sağlanması
ile iş yerinin ve iş alanının değiştirilmesi veya her türlü eğitim ve öğretim
kurumunun değiştirilmesi hem mağduriyetleri ortadan kaldıracak bir uygulamadır
hem de sosyal devlet olmanın bir gereğidir. Ancak, 5’inci maddede belirtilen bu tedbirlerin sonuç doğurması
uygulamayı yapacak olan kamu görevlilerinin konuya hassasiyetle yaklaşmalarına
bağlıdır. Özellikle, terör örgütlerinden ayrılan itirafçıların korunması için
ihtiyaç duyulan tedbirlerin geciktirilmeksizin alınması gerekmektedir. Estetik
ameliyatlar süratle gerçekleştirilmelidir. Ülkemizde, örnek sayılabilecek
birçok yasa hükmü maalesef bürokrasiye boğulmakta ve sonuç almak
zorlaşmaktadır. Değerli arkadaşlarım, belki bu tedbirlerden bazıları, örneğin
tanığın ses ve görüntüsünün değiştirilerek mahkemede dinlenilmesi -ki, tanık
kapsamına mağdur ve şikâyetçinin de alındığı göz önüne alınırsa- ceza
yargılamasının yüz yüzelik, silahların eşitliği, savunma hakkının kutsallığı
gibi ilkeleriyle çeliştiği itirazları ilk bakışta ileri sürülebilir. Ancak,
uygulamada öyle hâller vardır ki bu tedbire de ihtiyaç duyulabilir. Örneğin,
olayın terör örgütleriyle ilgili bir suç olması veya tanığın küçük yaşta bir
kişi olması ve duruşmada hazır bulunanlardan etkilenebilme ihtimali gibi
sınırlı hâllerde tanığın mahkemede olduğu hâliyle dinlenilmesi sakınca
doğurabilecektir. Modern hukuk sistemlerinde bu gibi hâllerde ses ve görüntü
değişikliği ile tanığın duruşmada dinlenilmesine cevaz verilmektedir. Tasarının 6’ncı maddesinde tanık koruma tedbiri kararı verecek
makam ve merciler belirtilmiştir. Bu tedbirlere hazırlık aşamasında cumhuriyet
savcısı, yargılama aşamasında mahkemece karar verilecektir. Bazı önemli
tedbirlere ise bu kanun ile oluşturulan Tanık Koruma Kurulu tarafından karar
verilecektir. Uygulanacak koruma tedbirleri en geç birer yıllık süreler için
gözden geçirilecek, yapılan değerlendirme sonunda tedbirlerin değiştirilmesi
veya tamamen kaldırılmasına karar verilebilecektir. Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; adalet mülkün
temelidir. Etkili bir adalet sistemi devlet olmanın en temel göstergelerinden
birisidir. Hukukun üstünlüğüne inanmış bir devlette adaletin zamanında tecelli
etmesi en önemli sorunlardan birisidir. Bu yüzden, geciken adaletin adalet
olmadığı kabul edilmektedir. Bir düşünürün ifade ettiği gibi, “adaletsizliği
bir yangından daha çabuk söndürmek gerekir, çünkü yangın sadece çıktığı yeri
yakar, adaletsizlik ise bütün bir toplumu yakacaktır. Hukuk sistemimizde,
maalesef, çeşitli nedenlerle yıllarca süren davalar görülmektedir. Adliyenin
raflarında birikmiş ve yıllanmış çok sayıda davanın var olması bu sistemi
yaralamaktadır. Adliyelerin adına yakışır şekilde saray gibi inşa edildiği,
hâkim ve savcılarımızın özlük haklarının iyileştirildiği bu dönemde
yargılamanın etkili bir şekilde hızlanmasını sağlayacak reformlara ağırlık
vermek gerekmektedir. Birçok temel kanunda günümüzün ihtiyaçlarına göre yapılan
değişikliklerin devamında zaruret vardır. Değişim ve dönüşüme en çok ihtiyaç
duyulan alanlardan birisi de kuşkusuz adalettir. Yıllar önce şair Abdurrahman
Karakoç “Hâkim Bey” isimli şiirinde, adalet sistemindeki hantallığı ne güzel
ifade etmiş: “Gene tehir etme üç ay öteye, Bu dava dedemden kaldı hâkim bey. Otuz yıl da babam düştü ardına, Siz sağ olun o da öldü hâkim bey. Hem davacı
pişman hem de davalı, Bu yolda
tükettik çulu çuvalı, Sabret
makamından çalma kavalı, Sürüler
ekine daldı hâkim bey.” BAŞKAN – Sayın Akgün, Abdurrahim Karakoç hemşehrimizdir, sonra
bize gücenir, ismini doğru telaffuz edin. MEVLÜT AKGÜN (Devamla) – Evet, Abdurrahim Karakoç. Adalet sisteminde önemli yenilikler getiren bu tasarının hayırlı
olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akgün. Sayın Akkuş burada mı? Ben göremiyorum, yok. Evet, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 15.43 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.57 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 34 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve
Hükûmet yerinde. Şimdi birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm 1
ila 16’ncı maddeleri kapsamaktadır. Birinci bölüm
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza
Öztürk, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Hasan
Özdemir, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan; şahısları adına, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Eskişehir
Milletvekili Emin Nedim Öztürk, Van Milletvekili Gülşen Orhan’ın söz talepleri
vardır. Sayın Ali Rıza
Öztürk Bey burada mı? ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Buradayım. BAŞKAN – Sayın
Öztürk, sizden sonra gruplar adına konuşmalar var. Eğer konuşma sıranız
değişirse sürenizi birleştirebilirim. Uygun olur mu? ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Olur, birleştirelim. BAŞKAN – Peki. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir. Sayın Özdemir,
buyurun efendim. MHP GRUBU ADINA
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 34 sıra
sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümüyle ilgili olarak
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. İnsan kaynaklı
mücadele teknikleri dünyada teknolojik gelişmelerle eş değerli olarak kendini
yenileyen organize suç örgütlerine karşı sıklıkla kullanılmaya başlanmış olup
bu mücadele tekniklerinden biri de tanık koruma işlemlerinin
etkinleştirilmesidir. Bu nedenle, dünyanın pek çok ülkelerinde tanık koruma
programları ve buna yönelik yasal düzenlemeler bulunmaktadır. Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 58’inci maddesinin dördüncü fıkrasında “Tanıklık görevinin
yapılmasından sonra, kişinin kimliğinin saklı tutulması veya güvenliğinin
sağlanması hususunda alınacak önlemler, ilgili kanunda düzenlenir.” hükmü yer
almışsa da bugüne kadar bu yasal düzenleme yapılamamıştır. Hiç kuşkusuz,
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 58'inci maddesinin dördüncü fıkrasına istinaden
çıkarılacak olan tanık koruma kanunu, suç ve suçlularla mücadelede geç de olsa
önemli bir boşluğu dolduracaktır. Organize suçlar, terörle mücadele ve
bireylerin yaşama hakkını tehdit eden suçlarla mücadelede tanıklıktan
faydalanmak çok önemli bir husustur. Ceza Muhakemesi Kanunu'na istinaden,
kimliği saklı tutulan tanık, tanıklık ettiği olayları hangi sebeple ve vesile
ile öğrenmiş bulunduğunu açıklamakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğü yerine getiren
tanığın da devlet tarafından güvence altına alınması gerekir. Konuyla ilgili
olarak 2. Ceza Dairesinin Tanık Koruma Kanunu Tasarısı için vermiş olduğu
görüşte: "Kişilerin tanıklık etmede çekingenlik gösterdikleri, ceza
yargılama sürecinde kanıtlanmış olan bir gerçektir. Son zamanlarda çeşitli
nedenlerle suç işlemek amacıyla artan örgütlenmeler, oluşturulan çeteler,
bunlara yönelik düzenli oluşturulabilecek haberler, tanıklığın bir işe
yaramayacağı doğrultusunda olumsuz değerlendirmeler ve diğer psikolojik
nedenlerle kişiler tanıklık yapmaktan kaçınmakta, hatta korkmaktadırlar. Bu
olumsuz etkenlerin giderilmesi için tanıkların güvenliklerinin tam olarak
sağlanması gereklidir." denilmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1993 yılında Ankara'nın Çankaya semtinde Uğur
Mumcu'nun aracının altına bomba yerleştirilerek katledilmesi, 2001 yılında
Diyarbakır'da görevi başında menfur bir saldırıyla şehit edilen İl Emniyet
Müdürü Ali Gaffar Okkan ve 5 polis memurunun şehit edilmesinde her iki olay da
merkezî yerlerde meydana gelmiş ve herkes tarafından görünmesine rağmen hiçbir
tanığın bulunmaması yönünde benzerlik taşımaktadır. 14 kişilik bir
grup tarafından merkezî bir alanda bir il emniyet müdürünün şehit edilmesi ve
bu saldırının hiç kimse tarafından görülmeyip tanığının olmaması ya da
olamaması, tanık koruma kanununun gerekliliğiyle amaç ve kapsamının önemini bir
kat daha göstermiştir. İfa ettikleri görevleri nedeniyle her alanda birçok olay
suç ve suçlularla ilgili olarak bilgi sahibi olan güvenlik güçlerimiz, emniyet
teşkilatı ve silahlı kuvvetler mensupları, basın ve yargı mensuplarımız, gerek
görevli oldukları süreçte gerekse emekli olduktan sonra büyük riskler
taşımakta, tehdit edilmekte, hatta mallarına, canlarına kastedilmektedir. Belirtilen
nedenlerle, halkımızın can ve mal güvenliği, devletimizin bekası için fedakârca
çalışmış, görevleri gereği birçok alanda suç ve suçlularla olaylara tanık olmuş,
bizzat mücadele etmiş basın ve yargı mensupları ile hangi rütbede olursa olsun
emniyet teşkilatı mensupları, silahlı kuvvetler mensupları ve bunların birinci
derece yakınlarının gözümüzün nuru gibi titizlikle korunmalarına devam
edilmeli, bu konuda devlet olarak maddi manevi hiçbir fedakârlıktan
kaçınılmamalıdır. Üzülerek söylüyorum, hükûmet değişikliklerinde bazı
görevliler yeterince korunamamaktadırlar. Bu alışkanlıklardan vazgeçilmesinde
son derece yarar vardır diye değerlendiriyorum. Milliyetçi Hareket
Partisinin millî yargı reformunda tanıkların nasıl korunacağı detaylı olarak
belirtilmiştir. Tanık Koruma Tasarısı’nın 1’inci maddesinde yer alan mal
varlığının ağır ve ciddi tehlike içinde bulunan ve korunmaları zorunlu olan
yükümlünün gerekliliğini gösteren ve basına yansıyan bir örnek olarak verecek
olursak, İstanbul Bakırköy’de kuaförlük yapan bir vatandaşın, PKK’nın
faaliyetlerine tanık olup savcılığa ifade vermesinin ardından dükkânının
yakılması, tanıkların mal varlıklarının koruma altına alınmasına ihtiyacın
somut göstergesidir. Bunun gibi binlerce olay vardır. Yine tasarı
maddeleri üzerinde görüşlerimiz genel olarak şöyledir: Avrupa Birliği
Konseyinin 9 sayılı Kararı’nda üye ülkelere tavsiye niteliğinde tanık ve
adaletle iş birliği yapanların korunmasına ilişkin ilkeler düzenlenmiştir.
Hükûmet tasarısının, yüce Meclise sunulan tasarının sadece tanık korumaya
yönelik olması nedeniyle Avrupa Birliği Konseyi tavsiyesinden uzaklaştığı
ortada olmakla birlikte, madde gerekçelerinde bunun gerekçesini bulmak da
mümkün değildir. 1’inci maddede, tanıkların ve yakınlarının hayat, beden
bütünlüğü ve mal varlıklarının ağır ve ciddi tehlike içinde olması şartı
aranmıştır. Madde gerekçesinde “Avrupa Birliği tavsiye kararında tehdidin ağır
ve ciddi olması koşulu aranmamıştır.” denmesine rağmen, Konsey kararının
“Koruma Önlemleri ve Programları” başlığının 20’nci maddesinde “ciddi olması”
şartı aranmıştır. Ayrıca da tavsiye kararının “Tanımlar” başlıklı bölümünde
“sindirme” tanımı yer almış, bunun için de “Doğrudan veya dolaylı yollardan
gerçekleşen veya gerçekleşmesi muhtemel olan tehlike yoluyla tanığın ifade
verme istekliliğine müdahale.” olarak tanımlanmıştır. Burada,
tehlikeden çok, bir tehdit ve risk söz konusudur. Bu ise tanık açısından
değerlendirilmesi gereken bir kavramdır. Yani, tanığa ve yakınlarına yönelen
tehlikenin tanık açısından bir tehdit veya risk oluşturarak tanıklığı etkileme
derecesine önem verilmelidir. Gerek Avrupa Konseyi kararlarında gerekse
Amerikan kanunlarında “ağır” olmasından söz edilmemiş “ciddi” olma şartı
yeterli sayılmıştır. Amerikan kanunlarında, aynı Kanun’un 73’üncü maddesinde
sayılan suçlara atıf yapılarak “tehdit oluşturan suçlar” belirlenmiştir.
Hükûmet tasarısında ise belirsiz bir “ağır” kavramı kullanılarak tanık korumanın
kapsamı daraltılmaya çalışılmıştır. Bizde bu koşulun aranmasının gerekçesi
bulunmamakla birlikte ne olduğu açıklanmaksızın ülkemizin kendine özgü
koşulları öne sürülmüştür. Sonuç olarak,
1’inci maddede, ne olduğu belli olmayan “ağır ve ciddi tehlike”nin birlikte
alınması şartı aranmıştır. Ancak bu şartları belirlemek yeterli makam ve
mercilere verilecek; son derece belirsiz, kanun yapma tekniğine aykırı bir
durum yaratmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tasarının 2’nci maddesinde tanımların yetersiz olduğu
görülmektedir. Özellikle “tehdit” ve “tehlike”nin açıkça tanımlanması
gerekmektedir. Diğer taraftan, “koruma birimi” tanımı ise bir kısır döngüden
ibaret olup kesinlik taşımamaktadır. Tasarının 3’üncü
maddesinde, hangi suçlarla ilgili tanık koruma programı uygulanacağı
belirtilirken “üst sınır on yıl ila alt sınır iki yıl daha fazla hapis cezası
gerektiren suçlar” ile “bir örgüt veya terör örgütü faaliyeti çerçevesinde
işlenen suçlar” olarak öngörülmüştür. Bu tanım da yeterli değildir. Örneğin,
kamu düzeni açısından son derece önemli olan Türk Ceza Kanunu’nun 173’üncü
maddesindeki “atom enerjisiyle patlamaya sebep verme suçu” üst sınırı olmadığı
için bu kapsama girmemektedir. Yine, Türk Ceza
Kanunu’nun 282’nci maddesinde yer alan “kara para aklama suçu”nun bu kanun
kapsamı dışında bırakıldığı görülmektedir. Hükûmetin kara para aklama suçunu bu
kanun kapsamı dışında tutması da bir türlü anlaşılamamıştır. Bu maddenin
mutlaka bu kanun kapsamına alınması gerekmektedir. Terör örgütlerinde ve birçok
konularda kara parayı aklama suçu son derece önemlidir. Yine, Türk Ceza
Kanunu’nun 222/2 maddesinde yer alan “örgüt üyeliği suçu” da bu kanun kapsamı
dışında tutulmuştur. Üst sınırı az olsa bile kamu güvenliği ve ahlakın
korunmasıyla ilgili suçların bu kanun kapsamına alınması, özellikle çocuklara
ve kadınlara karşı işlenen suçların dâhil edilmesi Avrupa Konseyi kararlarında
da tavsiye edilmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Özdemir, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. HASAN ÖZDEMİR
(Devamla) – Ayrıca, gerek Avrupa Konseyi kararlarında gerekse Amerikan
kanunlarında olduğu gibi yetkili mercilerle korunmasına karar verilen tanık
arasında bir mutabakat anlaşması imzalanmalı ve tarafların yükümlülükleri bu
anlaşmada açıkça belirtilmelidir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; organize suçlar, terörle mücadele ve bireylerin yaşama
hakkını tehdit eden suçlarla mücadelede büyük önem taşıyan ve Genel Kurul
gündemine getirilen tanık koruma kanununun, belirttiğimiz görüş ve öneriler
dikkate alınarak yeniden düzenlenmesinin uygun olacağını değerlendirmekteyiz. Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özdemir. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan... DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; bugün burada ceza
yargılaması açısından önemli bir konuyu görüşüyoruz. Ancak, bu görüştüğümüz
tanık koruma yasasının Türkiye’deki adaletin, ceza yargılamasının ihtiyaç
duyduğu için getirilen bir yasa tasarısı olmadığı, bunun yine ülkemizin
imzaladığı Avrupa Birliği müzakere sürecindeki bir ön şart olduğu, özellikle
Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin çocuk
haklarına dair -çocuk satışı, çocuk fahişeliği ve çocuk pornografisi gibi sınır
aşan suçlar- yine, fuhuş, kara para, yolsuzluk ve çete-mafya suçları
kapsamında, özellikle Türk Ceza Kanunu’nun 58’inci maddesinin ihtiyaca cevap
vermediği düşünülerek böylesi bir yasa teklifi Meclise sunulmuştur. Ancak, kaç gündür
basında bakıyoruz ki, sınır ötesi operasyonla bağlantılandırılıyor. Terörle
mücadelede böyle bir yasa çıkarsa her şey çözülecekmiş gibi bir hava
estiriliyor ve gerçekten kamuoyu yanlış bilgilendiriliyor. Çünkü, Türkiye’de
çok iyi biliyoruz ki tanık koruma yeni bir olay değildir. Türkiye’de ulusal
hukuku hiçe sayan bir anlayış karşısında şuna dikkat çekmek istiyorum: Yani,
daha önce Kaçakçılık Yasası’nda, Terörle Mücadele Kanunu’nda, 4422 sayılı Çıkar
Amaçlı Suç Örgütleri Kanunu’nda bütün bunlar var. Bunu hatırlamak isteyenlere
de tanık koruma programının uygulandığı, Ankaralı bir müteahhidin verdiği bir
ifadeyle koruma programına alınan bir kişinin Sauna Çetesi lideriyle ilgili,
daha sonra da İsmail Ağa Cemaati mensuplarından para alınması ve ölümle tehdit
ve savcılığa intikal eden olayı anımsayabilirler yakın zamanda. Şimdi, bu ulusal
yasalarımızda zaten var olan bir yasayı biz sırf Avrupa Birliğinin keyfi yerine
gelsin diye bugün tartışıp bu yasanın çıkmasını sağlayacağız. Ancak üzerinde
söz aldığım 1 ve 16’ncı maddelerle ilgili çarpıcı birkaç gerçeğe dikkat çekmek
istiyorum. Evet, bu, Türkiye’den önce Fransa’da var, ceza usulünde yer alıyor.
İspanya, Hollanda, Portekiz kanunlarında da tehdidin ciddi olması durumlarında
var. Örneğin Fransa ceza usulünde aşağı sınırı beş yıl olan suçlarda var.
Amerikan ceza usulünde var. Yani, bunlar var ama bunların var oluş nedeni
gerçekten tanık koruma ve adaleti gerçekleştirme amacı güdüyor. Burada kozmetik
olarak sırf Avrupa Birliğinin keyfi yerine gelsin diye o çerçevede getirilen
yasa taslağının adil yargılanmayı ortadan kaldırıcı ve özellikle bazı suçlarda
koruyucu ve kollayıcı bir çerçeve çizmesi kaygı uyandırıyor. Biz şöyle
baktığımız zaman, Hükûmetin tasarısında dört sene olan alt sınırın, Adalet
Komisyonundan geçerken, gelişinde, iki seneye indiğini ve şöyle bir tanımla
bağlantılandırıldığını görüyoruz: İki yıl veya daha fazla hapis cezası
gerektiren, terör örgütünün faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlar. Şimdi, 3713
sayılı Yasa’ya göre, nice gazeteci, köşe yazarı, bilim adamı, önceki 8’inci
maddeden, sonraki maddelerden yargılandı bir yıl hapis cezası istemiyle, iki
yıl hapis cezası istemiyle. Yani, düşünce suçları da terör suçları kapsamında
alınıyor. Yani, terör suçları konusunda bir standart olması lazım. Nedir bu
standart? Örgüt üyeliğidir ve de örgüte silahlı yardım yataklık suçudur. Bunu
biz zaten yeni Türk Ceza Kanunu’nda 314’üncü maddede ve devamı maddelerde,
üstelik de müeyyideyi ağırlaştırarak getirmedik mi? Yani, bizim kendi Ceza
Kanunu’muzda olan bu hükmü -Hükûmetin teklif ettiği bir de Avrupa Birliğinde bu
dört sene sınırı var- Türkiye’ye gelirken komisyondan geçirip iki yıla
getirdiğimiz zaman ne olacak? O zaman, tipi düzgün olmayanlar gidip birilerini
ihbar edecek, tanık korumadan yararlanmak isteyecekler, cerrahiye gidecekler,
estetik yaptıracaklar; bedava, oh, güzelim cerrahiden geçecekler, örtülü
ödenekten de para vereceksiniz. Ee yani bunun da sınırını… Yani, Avrupa sınırı
beş senedir. Bunu da çektiğiniz zaman iki sene ve daha alt sınıra... Yani, üç
ay için, altı ay için… Altı ayın cezası nedir? Diyelim, altı ayın karşılığı
para cezası 10 bin YTL’dir. Adam estetik cerrahi yaptırsa 100 bin YTL verecek.
Yani, bu oransızlık karşısında, bundan yararlanmak için, bunu kötüye kullanmak
için bir ton insan başvuracak, yeni cerrahi hastaneleri açılacak Türkiye’de,
burnu düzgün olmayan, kaşı gözü düzgün olmayan birisi “İşte, şu makalesinde de
şöyle demişti bu, kesinlikle terör örgütünü herhâlde kast etmiştir.” diyecek,
ondan sonra da idari kurullar bunu koruma altına alacak, yetmeyecek,
sevgilisini de koruma altına alacak, amcasını da koruma altına alacak, dadısını
da koruma altına alacak. Yani, bunun bir ölçütünün bu yasa taslağına konulması
gerekiyor. Şimdi biz
Hükûmete sormak istiyoruz: Avrupa’da terör sorunu yok. Avrupa’da tedhiş, mafya,
organize suçlar, kara para, ihaleye fesat karıştırma, banka batırma, sigorta
parasını kazanma gibi çok ciddi ekonomik suçlarda, bu tanık koruma yasası
özellikle uygulanıyor. Mademki orada uygulanıyorsa, -ki, bizim önergelerimiz
var- Hükûmet de samimiyse gerçekten tanık koruma konusunda… Her gün, işte,
sahillerimize gemilerle vuran insan cesetlerini 10 Aralık İnsan Hakları
Günü’nde görmedik mi? O insanların ticaretini yapanlar, kara para, uyuşturucu,
fuhuş, çocuk kaçırma, organ nakli, bütün bu, toplumda infial uyandıran bu
suçlarda, Hükûmetin samimi olarak bu yasa teklifini getirdiği zaman, özellikle
de ekonomik suçlarda, devleti zarara sokan suçlarda bir limit koyarak, bu
limiti de Meclis gruplarının üzerinde anlaşarak -500 bin YTL mi, 1 milyon YTL
mi- bu yasanın kapsamına dâhil etmekte yarar var. Bunu dâhil etmeliyiz ki,
iktidar da olsa, çoğunluk da olsa hukuka, hukukun üstünlüğüne, bağımsız
yargıya, adalete, hesap verebileceğini anlayabilmeli. O zaman neşter
operasyonlarının, enerji operasyonlarının, büyük paraların, büyük ihalelerin
nasıl çatır çatır çözüldüğünü, bu ülkenin vergisini, parasını cebine
indirenlerin tanık koruma programlarıyla nasıl çökertildiğini tek tek
göreceksiniz. Eğer buna biz
dikkat edemezsek, yasanın ruhuna uygun, adil yargılanmayı sağlayamazsak,
TÜBİTAK’ta görev yapan kriptoloji ve güvenlik uzmanları trafik kazasında
ölüyorsa, ASELSAN’da millî tank çalışmaları yapan, ama peş peşe intihar ettiği
söylenen teknik bilim adamları ölüyorsa, Isparta uçağında 6 bilim adamı
yaşamını yitiriyorsa, böylesine örgütlü, kapsamlı suçlarda tanık koruma
programını bu yasa kapsamına almazsanız, sadece terörle mücadele diye kafanızı
kuma gömerseniz, zaten daha önce yasalarda olan bir yasayı ikinci kez çıkartmış
olursunuz; bu, bu ülkede ne adalete ne hukuka ne suça ne suçluyla mücadeleye,
hiçbir alanda hizmet vermez, o yürütme kurullarını da yargıdan değil… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız. HASİP KAPLAN
(Devamla) – …onu da yürütmeden yaparsanız, her gün mantar gibi biten çetelerin
içinde yakın çeteler, Atabeyler, Sauna Çetesi, bilmem ne çetesi, Yüksekova
Çetesi, Şemdinli Çetesi, bütün bu çetelerin, Susurluk’a kadar, bir ayağının da
güvenlik güçlerinin tepelerine kadar uzandığını da imanımız gibi biliyoruz. Bu
gerçeği de görerek, bunların da yarın bu kurullarda bu tanıkları ifşa
etmeyeceklerinin garantisini bu yasa hükmüne koymadığımız zaman adaleti
sağlayamayız, çünkü bunu uygulayan ülkeler, yargı denetimi, yargı güvencesi
getirmişlerdir, biz de bugün böylesi bir tarihî sorumluluk ve vicdanla hepimiz
karşı karşıyayız. Evet, biz tanık
koruma yasasına karşı değiliz, ama gerçek içeriğiyle, bu topluma, adalete olan
duygu inancıyla bundan yanayız. Bu duygularla
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ve şahsı adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk. (CHP
sıralarından alkışlar) Sayın Öztürk,
buyurun. CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 34 sıra sayılı Tanık Koruma Yasa Tasarısı’yla ilgili 1 ve 16’ncı maddeleri
kapsayan birinci bölüm üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Görüşülmekte olan
bu yasa tasarısı, temel hak ve özgürlükleri doğrudan ilgilendiren, bu yönüyle
tüm toplum kesimlerini ilgilendiren bir yasa tasarısıdır. Savunmayı
ilgilendiren, sav, savunma ve karar üçgeninde savunmanın elindeki silahları
alan ve savı daha güçlü konuma savunmayı da daha zayıf duruma düşüren bir kanun
tasarısıdır. Meclisimiz de çok tenha zaten. Böylesine bir kanun, bu kadar tenha
bir ortamda geçiyor. Hükûmetin de bu
konudaki bir anlayışını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu kanun tasarısı
3/10/2007 günü Adalet Komisyonundan İç Tüzük’ümüzün 77’nci maddesine göre
geçirildi. İvedilikle görüşülmesi ve kabul edilmesi gerekçesi ileri sürülerek,
bunun tarafımızdan yeterli bir şekilde tartışılmasına bile o tarihte izin
verilmemişti. Ancak, o günden bugüne kadar tam seksen dört gün geçti, bu tasarı
bugün görüşülüyor. Demek ki, komisyonda ileri sürüldüğü gibi ivedi değilmiş
değerli arkadaşlarım. Yasal
düzenlemeler toplumsal bir ihtiyaçtan kaynaklanır. Düzenlenecek yasa,
yapılmasına neden olan toplumsal gereksinimi ve amacı karşılamaya yönelik
olmalıdır. Bu amacı aşar şekilde, toplumsal ihtiyacı aşar şekilde yasal
düzenleme yapmaktan kaçınılmalıdır. Çünkü, keyfîlik, esası etkiler, esası yok
eder. Bu anlamda, uluslararası hukuk ve Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin benimsediği ruh ve çerçeve içerisinde ve
Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin, uluslararası hukuk sözleşmelerinin
benimsediği kadar, tanık koruması müessesesine iç hukukumuzda da, bizim
hukukumuzda da ihtiyaç vardır. Tanık nedir?
Tanık, hem hukuk davalarında hem cezada, kovuşturulan olayla ilgisi olmayan
üçüncü şahıslardır ya da hukuk davalarında dava konusu uyuşmazlıkla ve davanın
taraflarıyla ilgisi olmayan kişidir. Tanıklık, kamu hukukundan kaynaklanan
toplumsal ve kamusal bir kurumdur. Bizim hukukumuzda
tanık korumaya yönelik, yasalarımızda değişik yerlerde düzenlenmiş düzenlemeler
vardır. 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun özellikle 58’inci maddesinde,
tanıkların teknolojik imkânlardan yararlanmak üzere korunması öngörülmüş.
Ancak, adliye binalarının böyle teknolojik donanıma sahip olmaması nedeniyle
uygulanması mümkün olmayan veya zor olan bir koruma sistemidir. Bu tasarı,
demokratik hukuk anlayışına ters olan bir tasarıdır. Bu tasarı, bu hâliyle
kabul edilmesi hâlinde gerçekten savunma hakkını son derece kısıtlayan bir
tasarıdır. Çünkü, bu tasarı, aynı zamanda mağdur ve şikâyetçiyi kapsama almış
olmakla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde öngörülen adil
yargılanma hakkını da zedelemektedir. Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nu etkisiz
kılmaktadır. Hukukumuzun ve özellikle ceza muhakemesinin temel ilkesi olan
“yüze yüz”lük ilkesini iyice sınırlamaktadır, savunmayı zayıflatmaktadır. Savunma,
tanıkların kimliğinin gizlenmesi nedeniyle aşılması zor, hatta olanaksız olan
engellerle karşı karşıya bırakılmaktadır. Çünkü savunma, sorgulamaya çalıştığı
tanığın kimliğini bilmiyor ise tanığın güvenilmez olup olmadığını, bu tanığın
taraflı olup olmadığını nereden ve nasıl bilebilecektir? Savunma, tanığın
güvenilir ve inandırıcı olup olmadığını denetlemeye yetecek bilgilerden yoksun
bırakılmaktadır bu tasarıyla. Sav, savunma ve
karar üçgeninde “silahların eşitliği” ilkesi yok edilmekte ve yasanın
çıkarılmasında güdülen fayda ile topluma vereceği zarar arasında kurulması
gerekli olan denge bozulmaktadır. Bu yasanın bu hâliyle uygulanması hâlinde
topluma ve hukuka vereceği zararlar, korunmak istenen hukuki ve maddi yarardan
daha fazladır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tasarının 1’inci maddesinde, bu tasarı ile ceza
muhakemesinde tanıklık yapan herkes değil, 1’inci maddesinde açıkça, mal
varlığı, beden ve vücut bütünlüğü ağır ve ciddi tehlike altında olanlar ve
korunması zorunlu olanlara tanık koruma tedbirlerinin uygulanacağı
öngörülmüştür. Şimdi “ağır ve ciddi tehlike” kavramı ne demektir? Tehlikenin ne
kadar olursa ağır, ne kadar olursa hafif; tehlike nasıl olursa ciddi olacak,
nasıl olursa gayriciddi olacak? Kişinin korunup korunmamasının zorunlu olup
olmadığı neye göre belli olacak? Şimdi, bunların hepsi soyut kavramlardır. Bu,
neye göre, nasıl, hangi kriterlere göre ve kim tarafından tespit edilecektir?
Yasada bu konuda bir belirlilik ve açıklık yoktur. Böyle olmakla birlikte, tehlikenin
ağırlığı veya hafifliği, bir kişinin korunmasının zorunlu olup olmadığı ya da
tehlikenin ciddiliği veya gayriciddiliği, uygulamada yetkili amire veya yargı
mercilerine bırakılmaktadır. Burada tam bir keyfîlik söz konusudur. Bunun
yerine, “ağır ve ciddi tehlike” kavramının yerine “açık ve mevcut tehlike”
denilseydi, belki, amaca daha fazla hizmet ederdi. Yine 2’nci
maddesinde, “tanık” kavramının alabildiğine kapsamı genişletilmiştir. Ceza
muhakemesinde tanık olarak dinlenen üçüncü kişiler bu yasaya göre tanık
kavramındadır, tanık sıfatıyla dinlenen suç mağdurları tanık kapsamındadır, bu
kişilerin yakınları tanık kapsamındadır. Uygulamada, her ne kadar, terör örgütü
suçlarla ve terör suçları uygulama kapsamına alındığı hâlde, tasarıda kapsam
genişletilmiş ve doksan sekiz ayrı suç tipine uygulanması mümkün hâle
getirilmiştir. Bu mevcut hâliyle, ceza sistemimizdeki kanunların yüzde 80’ini
bu kanuna uygulamak mümkündür. 3’üncü maddenin
birinci fıkrasının (a) maddesi kalkmalıdır. Yine, 3’üncü maddenin birinci
fıkrasının (b) maddesindeki alt sınır da dört yıla çekilmelidir, zaten
Hükûmetin tasarısında bu, dört yıl. Bu, madde 4’te de
korunması gereken kişiler kapsamı da alabildiğine genişletilmiş, neredeyse
tanığın komşusu, köylüsü, hatta şehirlisi, korunması gereken kişiler kapsamına
alınmıştır. Burada, Avrupa Birliği Konseyinin 23/11/1995 tarihli kararının A/4
maddesinde, tanığın anası, babası ve çocukları bu kapsama alınmış, diğer yakın
akrabalarının, baskıdan korunması için gerekli ise bu öngörülmüştür. Oysa,
getirilen tasarıyla -demin de söylediğim gibi- tanığın komşusu ve köylüleri de
neredeyse tanık koruma kapsamından faydalanabilecektir. Yine, burada, bir
başka maddede, tanıkla ve mağdurla yakın ilişki içerisinde bulunan kişiler bu
kapsama alınmıştır. Ne demek tanıkla veya mağdurla yakın ilişki içerisinde
olmak? Kimler tanık veya mağdurla yakın ilişki içindedir? Zaten üst maddelerde
bunlar sayılmış, hatta genişletilmiş. O nedenle, bunun da daraltılması
gerekiyor. Yine 5’inci
maddede, nitelik ve özelliklerine göre tanık koruma tedbirleri maddeler hâlinde
belirtilmiş. Her ne kadar tartışmalarda, bunun, en hafifinden, en kolayından en
zoruna doğru bu tedbirlerin uygulanacağı belirtilmekte ise de yasada bu sıranın
uygulanacağı konusunda bir hüküm yoktur. Hangisinin, hangi hâllerde
uygulanacağı belirli değildir. Bu konu da yetkili makamın takdirine
bırakılmıştır. 6’ncı maddenin
birinci fıkrasında, yine soruşturma evresinde, tanık koruma kapsamına alınma
kararını cumhuriyet savcısının, kovuşturma evresinde de mahkemelerin vereceği
öngörülmüştür. Cumhuriyet savcısına ve uygulamadaki yetkili kolluk kuvvetlerine
bu konuda yetki vermek doğru değildir. Çünkü savcının kendisi zaten “sav
–savunma- karar” üçgeninde bir taraftır. Bunun, soruşturma aşamasında nöbetçi
mahkeme tarafından, kovuşturma sırasında da mahkemece verilmesinin daha doğru
olduğunu düşünmekteyiz. Zaten, grubumuzun bu yasayı uygulanabilir, amacına
uygun hâle getirilmesi konusunda önergeleri vardır. 6’ncı maddesinde
de cumhuriyet savcısından karar alınıncaya kadar yetkili kolluk kuvveti
tarafından böyle bir tedbirin alınması öngörülmüş. Bu, bizim anlayışımıza göre
doğru değildir. Burada, tanığın talebinin olması hâlinde nöbetçi mahkemeden
karar alınma şartı yine getirilmelidir. 13’üncü maddede
de, Tanık Koruma Kurulu, daha ziyade yürütme ve idari organ içerisindeki
kişilere bırakılmış. Bu konuda da bizim grubumuzun bir önergesi vardır ve bu
önergelerin desteklenmesi hâlinde, bu tasarının amacına uygun ve gerçekten
hedeflenen amaçları gerçekleştirmeye yönelik olarak bu Meclisten çıkacağını ve
böyle faydalı olacağını düşünüyoruz biz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yasanın bu önergelerle değiştirilerek… Çünkü,
komisyonlarda görüşülmesi sırasında, iktidar partisine mensup arkadaşlarımız
Mecliste de önergelerle yanlışlıkların düzeltilebileceğini ve hak ve adalet
kurallarını gerçekleştirmeye yönelik yasaların pekâlâ çıkabileceğini
savunmuşlardır. Şimdi de biz, bu konuda, gerçekten bu yanlışlıkların
düzeltilerek yasanın getiriliş amacına uygun olarak, hakikatin ortaya
çıkmasını, hak ve adalet kurallarına uygun bir yargılama sisteminin yürürlüğe
girmesini sağlayacak şekilde bu yasanın çıkması konusunda tüm
milletvekillerinin desteğini istiyoruz. Biz, tabii ki tanığı korumak istiyoruz,
tanık korunmalıdır. Zaten, bazı ülkelerde tanık koruma müesseselerine ilişkin
yasal düzenlemeler ya diğer yasaların arasında veyahut da ayrı bir yasa olarak
çıkarılmıştır. Ancak, tanığı koruyalım derken demokratik hukuk anlayışı
zedelenmemelidir, tanığı koruyalım derken savunma çökertilmemelidir. Bu yasa bu
hâliyle çıktığı zaman, hâkimlerimiz ve savcılarımız önünde savunmanların
erişemeyeceği bir dosyalar yığını olacaktır; hatta onu ayrı bir dolaba
kilitleyeceklerdir, o dolapta onlar ayrı olacaktır, dokunulmaz bir bölge olacaktır.
Bu yasa bu hâliyle çıktığı zaman, yine, adliyeleri kilitleyecektir. İş yükü
zaten çok fazla olan adliyelerimiz, bu yasayla tamamen işin altından kalkamaz
hâle gelecektir ve yasa uygulanabilir olmaktan uzak olacaktır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – O nedenle, gelin, hep beraber bu yasanın amacına uygun
düzenlemeleri bu Genel Kurulda birlikte yapalım ve yasa, gerçekten
uygulanabilir nitelikte olarak çıksın ve adil yargılanmayı, hakikatin ortaya
çıkmasını sağlasın. Ben, bu
vesileyle, tüm yurttaşlarımızın yeni yılını kutluyorum, hepinize saygı ve
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk. Bölüm üzerinde
şahsı adına Eskişehir Milletvekili Emin Nedim Öztürk… (AK Parti sıralarından
alkışlar) EMİN NEDİM ÖZTÜRK
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tanık koruma kanununun
birinci bölümü hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum ve yaklaşan yeni yılda Allah’tan ülkemize ve milletimize hayırlı
hizmetler yapmamızı niyaz ediyorum. Bilindiği üzere
suç ve suçlulukla mücadelede etkin yöntemlerden birisi de, yargılamanın
herhangi bir aşamasında ciddi bir öneme sahip olan tanıkların, dolayısıyla
yakınlarının korunmasıdır. Klasik ceza yargılamasında olduğu gibi günümüz
çağdaş muhakeme hukukunda tanıklık ve dolayısıyla tanık beyanı oldukça ciddi
bir öneme sahiptir. Tanıkların yargılamanın her aşamasında doğruyu söylemeleri
işin doğası gereği olup aksine beyanda bulunmaları ise genellikle ceza
kanunlarında suç olarak düzenlenmiştir. Unutulmamalıdır ki tanıklık tanık
açısından karşılıksız olarak yerine getirilmesi gereken bir kamu görevi olduğu
gibi, verdiği bilgilerden dolayı bir zarara uğramasına karşı gerekli tedbirleri
almak da devletin sorumluluğundadır ve devlet, tanık olarak dinledikten sonra,
sırf bu tanıklığı nedeniyle hayat veya beden bütünlüğünü, mal varlığını
tehlikeye düşürecek kişiyi suçlularla baş başa bırakmamalıdır. Değerli
milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi terör örgütleri ile suç işlemek
amacıyla kurulmuş diğer örgütlerin sahip oldukları güç ve kullandıkları
yöntemler karşısında klasik ceza muhakemesi önlemleri yetersiz kalmaktadır. Bu
tür örgütlere karşı farklı yöntemlerin kullanılması zorunludur. Bu tür
örgütlerin ve suç örgütlerinin adalet önüne çıkarılması için devletler gerekli
iç yasal düzenlemeleri yanında uluslararası alanda da yakın iş birliğine
gitmektedirler. Bu bağlamda, tanık koruma tedbirleri ülkemizin de imzaladığı
birçok anlaşmada da yer almıştır. İlgili kanun
tasarısında önemli düzenlemeler göze çarpmaktadır. Tasarıyla birlikte,
özellikle tutukluluk ve hükümlülük hâli devam ederken tanıklıkta bulunacak
kişilerin can güvenliğinin sağlanabilmesi amacıyla, bu kişilerin durumlarına
uygun ceza kurumlarına ve tutukevlerine yerleştirilmesi öngörülmüştür. Ayrıca,
tanıklık yapacak kişilerin güvenliği açısından, duruşma mahallinde, özel bir
ortamda ve teknik araçlar yardımıyla ses ve görüntü değiştirilerek dinlenmesine
ilişkin tedbirlere de yer verilmiştir. Tanık koruma tedbirleriyle hedeflenen
amaçlara ulaşılmasında öngörülen gizlilik esaslarına riayet açısından da,
görevleri nedenleriyle özel bilgilere ulaşan kurum ya da kişilerin, tedbir
amaçlı gizlilik esası sonuna kadar uygulayacakları bu kanun tasarısında karara
bağlanmıştır. Değerli
milletvekilleri, bir konuşmacı arkadaşımızın, bu kanun tasarısında geçen
gizlilik esasları dolayısıyla, bunun Başbakanlıkta örtülü ödenekten
karşılanacağı yönündeki maddeyle ilgili kendi şahsi bazı fikirleri oldu.
Biliyorsunuz, örtülü ödeneğin gizlilik esası dolayısıyla, bunun örtülü
ödenekten yapılması zorunludur. Geçmişte de Başbakanlıkta Müsteşar
Yardımcılığım sırasında, bunun kullanılmasıyla ilgili birçok tasarrufta
bulunmuştuk. Devletin çalışma esasları gereğinden, hele böyle bir gizli kanun açısından
bu ödeneğin kullanılması zorunludur ve kanundaki bu düzenleme de mutlaka olması
gereken bir maddedir. Sayın
milletvekilleri, bu çatı altında yer alan bazı arkadaşlarıma da, milletin
huzurunda, seslenmek istiyorum. Eğer siz, şiddet ve çatışmayı gerçekten önlemek
istiyorsanız bu tasarıya karşı olmamanız gerekmektedir. Dağılacak bir terör
örgütünün, çökecek ve yok olacak bir terör örgütünün yok olmasını desteklemek,
her şeyden önce bölge halkına yapacağınız en önemli hizmetler kapsamında
olacağı aşikârdır. Oldukça faydalı bir yasal düzenleme olduğuna inandığım ve
ülkemize hayırlı olacağına inandığım bu yasal düzenlemenin bahis konusu
mevzulara büyük ölçüde ilaç olacağına inanıyorum. Bu duygu ve
düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Madde üzerinde
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Akkuş,
biraz önce de sizin ekranınız yanıyordu, yine yanıyor. Soracaksınız herhâlde? AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Evet efendim. BAŞKAN - Buyurun
efendim. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, dışarıda olduğum bir sırada idi, şimdi o soruyu
tekrarlıyorum. Milliyet gazetesi
yazarı Fikret Bila, 27/12/2007 tarihli yazısında, “Çocukları dağda olan veya
çatışmalarda ölenlerin ailelerine bölgedeki belediyelerde iş olanağı
sağlanıyor. Hatta bu, dağa çıkışı teşvik için kullanılıyor.” diyor. Dağdaki
PKK’lıları dağdan nasıl indiririz diye çalışmalar yaptığınızı söylüyorsunuz,
ancak bir yandan da İçişleri Bakanlığına bağlı belediyeler dağa çıkışı teşvik
ediyor. Dağda olana imkân sunan belediyeler tanığı da ödüllerle aldatarak
tanıklıktan vazgeçirebilir. Teröriste teşvik
olarak değerlendirilen bu imkânları sağlayan belediyeler hangileri? Bugüne
kadar bunlara ne gibi tedbirler uyguladınız? Bu konudaki kanun ve
yönetmelikleri çalıştırmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Gök… İSA GÖK (Mersin)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Şimdi, bir mantık
hatası yapılıyor yine. Bu kanun tüm dünya uygulamasında spesifik özel suçlar
için öngörülmüştür. Her konuşan, sanki tanığı hiç korumuyoruz da, bir şey
yapmıyoruz da, aman koruyalım diye mantığıyla konuşuyor. Ceza Muhakemesi
Kanunu’muzun 58’inci maddesinde zaten tanık koruma var. Bu kanun daha özel bir
kanun. Bu kanun, tüm dünya uygulamasında, çıkar amaçlı suç örgütleriyle
mücadele, terörle mücadele kapsamında değerlendirilen temel hak ve özgürlükleri
asgariye indirdiği için, engel getirdiği için de uygulama alanı çok dar olan
bir kanundur. Biz sanki Borçlar
Kanunu’nu konuşuyoruz burada. İnsanların hapse gideceği bir kanunu konuşuyoruz.
Savunmanın yok edilebileceği, avukatların dâhil edilmeyeceği bir yargılamayı
konuşuyoruz. Bu özel bir kanun, ama kimse bunu düşünemiyor, inanamıyorum. 3’üncü madde son
derece tehlikeli bir madde; (a) bendinde adi suçlar dâhil ediliyor; (a)
bendinin mutlaka çıkarılması lazım, Sayın Bakanımın dikkatini çekiyorum. Adi
suçlara dünyada bu kanun uygulanmıyor; (b) bendinde, iki yıl üzeri her türden
örgütlü suçlarda uygulanıyor, terör örgütü. Hükûmet teklifi, tasarısı dahi
mantıklı, çünkü “dört yıl” diyor, komisyon bunu iki yıla indirmiş. Arkadaşlar,
iki yıla indirdiğinizde, çıkar amaçlı suç örgütlerini bir tarafa bırakın,
Terörle Mücadele Kanunu’nu bir tarafa bırakın, sırf Ceza Kanunu’nda doksan
sekiz suç tipi giriyor buna. Sayın Başkan,
bitireyim ne olur, izin verin. Çünkü, başka soru soran da yok. BAŞKAN – Sayın
Gök, hayır, var efendim, sizden sonra var, lütfen… İSA GÖK (Mersin)
- Türk Ceza Kanunu’nun 220’nci maddeye göre, yani, örgüt meselesinde her suç
tipi giriyor TCK’ya göre. Bu durumda, sırf Ceza Kanunu’ndaki doksan sekiz suçu
buna dâhil ettiğinizde, savunma biter, yargılama biter. BAŞKAN – Sayın
Gök, soru sormadan ziyade yorum oluyor… İSA GÖK (Mersin)
– Efendim, sorumu soruyorum. Sayın Bakan, bu
riskleri değerlendiriyor musunuz? Yargılamaya, savunmaya, 2007 yılının çağdaş
demokrasisinde, böyle bir kanunla tüm ceza sisteminde savunmayı yok edecek bir
aşamayı kabul ediyor musunuz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Sayın
Gök, teşekkür ediyorum. Sayın Ata… AYLA AKAT ATA
(Batman) – Sayın Başkan, aracılığınızla Bakana sorumu yöneltmek istiyorum. Türkiye’de
değişik tarihlerde pişmanlık yasaları çıkartıldı ve bu yasalarla örgüt
mensuplarına sağlanan hukuki fırsattan yararlanmaları talep edildi ve belli
sayıda da örgüt mensubu bu yasalardan yararlandı. Ancak, tabii ki, yararlanan
her örgüt mensubuna, hem Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’muz gereği hem de
çıkartılan özel yasalar gereği de koruma sağlandı. Benim sorum şu Sayın Bakana:
Koruma sağlanan örgüt mensuplarından ya da yakınlarından ya da -kanun bunu çok,
çok, çok açıyor, koruma tedbiri sağlanacak kişileri- herhangi birine yönelik,
özellikle de yaşama hakkının ihlaline ya da yaşama hakkına kasta yönelik bir
tehdit söz konusu oldu mu? Bu nedenle kaç tane tanık mağdur edildi? Şu kapsamda değerlendiriyoruz:
Baştan beri, sadece, salonda, terörle ilgili suçlar dolayısıyla, yani devlet
güvenliği aleyhine işlenen suçlar kapsamında ele alınan bir yasa gibi
değerlendiriliyor, sanki yeni bir kanun çıkarıyoruz. Bu kapsamda kaç kişi zarar
gördü şimdiye kadar? BAŞKAN – Sayın
Ata, teşekkür ediyorum. Sayın Kaplan… HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, ben, Susurluk raporundan bahsetmek istiyorum. JİTEM’le
ilgili iki iddianame var davası devam eden, Diyarbakır’da, birisi Van’da. Bir
de Şemdinli davasında da geçiyor. Burada güvenlik güçlerinin infaz grubuna
teslim edildi, örneğin Cem Ersever’in… “İnfaz grubu” ibaresi kanaatimizce
birçok olayın düğüm noktası. İnfaz grubuna kim emir verebilir? Böyle bir grubu
kimler kurabilir? Devletteki noktası nedir? Ve bu tür suçlardan bugüne kadar
tanık korumadan kaç kişi yararlandı? Özellikle Türkiye’de ulusal yasalarda 10’u
aşkın maddede tanık koruma hükmü var. Bugüne kadar estetik cerrahi gören kaç
kişi var? Kaç kişinin yakını bundan yararlandı? Ne kadar para harcaması yapıldı
bugüne kadar? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Birgün… RECAİ BİRGÜN
(İzmir) – Sayın Bakanım, 13’üncü maddede Tanık Koruma Kurulunun kimlerden,
nasıl oluşacağı yazılı. Ancak burada Tanık Koruma Kurulunun üyelerinin görevden
alınış şekilleri ve kim tarafından atanacağı belirtilmemiş. Ayrıca Tanık Koruma
Kurulu tam sayıyla mı toplanacak? Bu konuda herhangi bir düzenleme yok madde
13’te. Ben göremedim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Gök,
buyurun. İSA GÖK (Mersin)
– Sağ olun Sayın Başkanım. Sayın Bakanım, bu
kanunun genel gerekçesi de Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler
Sözleşmesi, Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari
Protokol, diğer taraftan Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi ve yine uluslararası
ceza mahkemelerinin kuruluşuyla alakalı suçlara ilişkin. Bu kanunun genel
gerekçesi de uluslararası mukayeseli hukukta bu olarak gösteriliyor. Ama 3’üncü
madde bunu aşarak, bunu 10 kat aşarak muhtelif her tür suçu dâhil ediyor. Acaba
3’üncü maddeyi bu yasanın uluslararası hukuka da dayanan bu genel yapısına
uygun olarak 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu ve 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanunu uygulamasına indirgemeyi düşünemez misiniz?
Çünkü kanun gerekirse de doğrudan bu sözleşmeler… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. Sayın Bakanım,
buyurun. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Sayın Akkuş’un
bir sorusu oldu. Tespit edebildiğim kadarıyla, kendileri şöyle bir
değerlendirmede bulundular: “Hükûmet olarak, bölücü terör örgütü mensuplarının
dağdan indirilmesiyle ilgili bir çalışma yapılırken, bazı belediyeler tam bunun
aksini yapmaktadırlar. Dolayısıyla bu belediyelere karşı ne gibi tedbirler
alıyorsunuz?” şeklinde bir soru yönelttiler. Bilindiği gibi,
yerel yönetimlerin denetimi, vesayet yetkisine sahip olan İçişleri Bakanlığımız
tarafından yerine getirilmektedir. Ben de sizin biraz önce atıfta bulunduğunuz
gazete haberini görmüştüm. Mutlaka İçişleri Bakanlığı ve Teftiş Kurulu, bu
haberi ihbar kabul ederek, böyle bir beyanda bulunmuşsa eğer bir veya birkaç
belediye, mutlaka gereğini yerine getirecektir. Adalet Bakanlığının bu konuyla
ilgili bir görevi bulunmamaktadır. Ancak İçişleri Bakanımız da -biraz önce
buradaydı- mutlaka kendisi veya İçişleri Bakanlığı bürokratları bu görüşmeleri
takip ediyorlardır ve sizin bu sorunuz üzerine gündeme getirdiğiniz konuyu
ihbar kabul ederek, en azından, gereğini mutlaka yerine getireceklerdir. Sayın Gök iki kez
soru imkânını kullanarak, aşağı yukarı, aynı konuyu gündeme getirdi ve
görüşmekte olduğumuz tasarının 3’üncü maddesiyle ilgili endişelerinden
bahsettiler. Şimdi, şu sorulara sanıyorum cevap vermemiz gerekir bu soru
üzerine: Bu kanun yasalaştığı takdirde, hangi suçlarda uygulanacaktır? Tanık
koruma kararının alınmasında hangi kriterler gözetilecektir? Önce, hemen ifade
edeyim ki, 3’üncü maddede bunlar, yani, hangi suçlara uygulanacağı açık şekilde
ifade edilmiştir. Bir, ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis cezasını
gerektiren suçlar. Peki, bu suçlar, sadece terör nedeniyle işlenmiş suçlar mı
olacak, organize suç örgütü kapsamına giren suçlar mı olacak, yoksa adi suçlar
da bu kapsama girecek mi? Evet. 3’üncü maddede düzenlenmiş olan ağırlaştırılmış
müebbet hapis, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlar hem terör hem örgütlü
suçlar hem de adi suçlar için geçerlidir. Alt sınırı on yıl
ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar. Burada da herhangi bir ayrım
yapılmaksızın on yıl ve üstünde cezayı gerektiren suçlar da tanık koruma kanunu
kapsamında değerlendirilecektir. Ayrıca, terör suçları, kanunun suç saydığı
fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt ve bu örgüt adına işlenen suçlar da
tanık koruma kanunu kapsamında değerlendirilecektir, ancak, bunun sınırı iki
yıl ve üstüdür. Dolayısıyla, iki yıl ve üstü hem terör suçları için hem de
çıkar amaçlı suç örgütleri için dört yılın… Tasarıda dört yıldı, komisyon bunu
iki yıla indirmiş. Demek ki, bu suçları önleme Türkiye için öncelikli bir sorun
teşkil etmektedir ve hem terör suçu hem de çıkar amaçlı suçla mücadelede tanık
koruma kanunundan yararlanma Adalet Komisyonunca da önemsendiği için, biz de
Hükûmet tasarısı olarak bunu dört yıl öngörmüştük ama Adalet Komisyonunun bu
yaklaşımına saygı duyduğumuz için herhangi bir değişiklik de düşünmediğimizi
ifade etmek istiyorum. Şimdi, “Savunma
hakkını böyle bir düzenleme kısıtlar.” şeklinde bir değerlendirme yapıldı.
Değerli arkadaşlarım, tanık koruma kanunundan her isteyen hemen yararlanacak
değil ki. Kanunun bütünü değerlendirildiğinde, bir defa tehlikenin ağırlığı ve
ciddiyeti mutlaka hâkim, savcı ve bu konuda oluşturulmuş bulunan kurul
tarafından çok ciddi bir şekilde değerlendirilecektir ve ayrıca, suçun önemi,
tanığın yapacağı açıklamalar ve alınacak tedbirin yaklaşık maliyeti, tanığın
psikolojik durumu, tanığın benzer mahiyetteki diğer özellikleri de tanık koruma
kararının alınmasında kriterler olarak göz önünde bulundurulacaktır.
Dolayısıyla, biraz önce kürsüde konuşan arkadaşlarımız da bazı endişelerini
dile getirdiler, tanık koruma yasasından bir tanığın yararlanması öyle kolay
bir şey değil, mutlaka ortada ciddi bir tehlikenin olması ve bu tehlikenin
mutlaka yetkili kurum ve kuruluşlarca ve bu konuda yetkili olan mahkemelerce
tespit edilmiş olması hâlinde uygulanacaktır. Biraz önce bir
arkadaşımız da kürsüde ifade etti, Avrupa Birliği ülkelerinde -ki, mukayeseli
hukuk bakımından ilgili arkadaşlarımızla da incelediler- aşağı yukarı bizim şu
anda görüşmekte olduğumuz yasa tasarısına uygun düzenlemeler ya ceza muhakemeleri
yasalarında var yahut da bizim gibi, bu konuda çıkarılmış özel yasalarında buna
benzer uygulamalar var. O nedenle… Evet, bunları daha sonraki soru üzerine
cevaplandırayım. Tabii, Sayın Gök’ün bu sorusu üzerine beyanlarım oldukça zaman
aldı, yirmi beş saniyem var. Sayın Ata’nın ve
Sayın Kaplan’ın “Şu ana kadar değişik kanunlarla koruma sağlanan kişi sayısı ne
kadardır? Bunlarla ilgili ne kadar harcama yapılmıştır?” diye sorusu oldu. Bunu
yazılı olarak cevaplandıracağım Sayın Başkanım. “Tanık Koruma
Kurulu üyeleri kim tarafından atanacaktır?” dendi. Örneğin, işte, Adalet
Bakanlığınca, fiili hizmet yılı on beş yıl olan, birinci sınıfa ayrılmış ve
idari görevde bulunan hâkim atanmaktadır. Tabii ki, bu, Adalet Bakanı
tarafından atanacaktır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçecektir, bunu da
Kurul seçecektir. Millî Savunma Bakanlığınca, birinci sınıfa ayrılmış askerî
hâkim atanacaktır. Onu da Millî Savunma Bakanlığı atayacaktır. Yani, bunu ayrı
ayrı yazmaya gerek yok. Zaten genel hukuk kuralları içerisinde bunun nasıl
yapılacağı da bellidir. Sorusuna cevap
alamayan arkadaşlarım merak etmesinler, onlara da yazılı cevap vermeye
çalışacağım. Çok teşekkür
ederim. BAŞKAN – Sayın
Birgül’ün bir sorusu vardı. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yazılı cevap vereceğim. Sürem doldu çünkü. BAŞKAN – Yazılı
cevap vereceksiniz… Peki. Teşekkür ederim. Sayın
milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, birinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım. 1’inci maddenin
başlığını okutuyorum: TANIK KORUMA KANUNU TASARISI BİRİNCİ BÖLÜM Amaç, Kapsam ve
Tanımlar Amaç ve kapsam MADDE 1- BAŞKAN – 1’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 2’nci maddenin
başlığını okutuyorum: Tanımlar MADDE 2- BAŞKAN – Bu madde
üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri geliş sıralarına göre okutup aykırılık
durumlarına göre işleme alacağım. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısı ikinci maddesinin
(a) bendinde “suç mağdurlarını” ibaresinden sonra gelmek üzere “kendisi
dışındaki sanıklar hakkında beyanda bulunan sanıkları” ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının
“tanımlar başlığı” altında 2 nci maddesinin “koruma birimi” başlıklı “c”
bendinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz. 28.11.2007
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kurumla ilgili koruma birimi… BAŞKAN – Önerge sahipleri adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan. Buyurun. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; hemen
göreceksiniz 2’nci maddede, “Koruma birimi” başlığı var (c) fıkrasında. Biz
bunun madde taslağından çıkartılmasını talep ediyoruz. Gerekçemiz şu: “İdari yapısı, çalışma esas ve usulleri ilgili
kolluk teşkilâtının bağlı olduğu bakanlıkça belirlenen -yani, İçişleri
Bakanlığı- ve bu Kanun kapsamında haklarında koruma tedbiri uygulanmasına karar
verilecek kişilerle ilgili olarak, gerekli koruma tedbirlerini uygulayacak olan
kolluk birimlerini, ifade eder.” Bu koruma birimi… Şüphesiz, bir ülkede koruma kararı alındıktan
sonra, devletin silahlı güçleri şehirlerde polis, kırsalda jandarmadır ve orada
koruma birimleri kurulacak. Şimdi, bu koruma birimlerinin koruma altına alınacağı tanık eğer
jandarma veya polis olursa o birim onu nasıl koruyacak, onu öğrenmek istiyoruz.
Yani, gerçekten, burada, ciddi bir mantık hatası yapıyoruz, hukuksal hata yapıyoruz.
Bunun emsali var mıdır, yok mudur diye sorulursa, vardır. Bunun emsali,
ombudsman kurumudur, hakem kurumudur, hakem yasasıdır. Hakem yasa taslağını
Meclise sunmuşuz. Demişiz ki: “Ordu ve silahlı güçler hariç denetlenir.” Ombudsman kurumu her ülkede farklı farklı isimler altında
çalışıyor. İspanya’da “halkın avukatı” ismini alır. İspanya’da Savcı Baltazar
Garzon -ki namı meşhur, uluslararası nam salmış bir yargıçtır- Gall çetelerinin
İspanya’da işlediği cinayetleri, soygunları tek tek ortaya çıkarmış bir yargıç
ve bu Gall çeteleri olayında bunu ortaya çıkardığı zaman Baltazar Garzon, onun
suç faillerinin güvenlik güçlerinin içinden olduğunu tespit ediyor. Arkasından
da, bunun üst korumalarının da üst düzeyde güvenlik görevlileri olduğunu tespit
ediyor. Üst düzeyde güvenlik görevlileriyle ilgili soruşturma İçişleri Bakanına
kadar uzanıyor. Orada, işte, Halkın Avukatı Kurumu, Hakemi Kurumu…Yani,
Avusturya, Almanya, Fransa’daki ismi Halkın Hakemi Kurumudur. Böyle bir
bağımsız bir insan hakları kurumunuz olmazsa, bu bağımsız kurumun
dokunulmazlığı olmazsa, özel bütçesi olmazsa, aldığı kararlar ivedilikle
uygulanmazsa, böyle bir denetim gücünüz olmazsa, hiçbir koruma birimi işlev
göremez bu ülkede. Alırsınız, kadıyı kadıya şikâyet edersiniz. Alırsınız… Tanık
koruma programına aldığınız kişi farz et ki karanlık bir olayı çözdü ve çözdüğü
alanda güvenlik güçlerinin yer aldığı bir faaliyet. Örneğin, son çete olayları,
Susurluk çetesi. Şimdi, burada, bu Susurluk çetesinin içinde mahkeme kararıyla
hüküm giymiş birisi konusunda tanıklık yapanı da getirip aynı konumdaki bir
kurula teslim ederseniz, bundan fayda sağlayamazsınız. Burada güvenlik de
sağlayamazsınız. Bu açıdan, bir yasa çıkarıldığı zaman, mutlaka bunun bir şekilde
formüle edilmesi gerekiyor. Bunun formülesi, hukuk devletlerinde çok güzel bir
örnekle, Avrupa Birliği müzakere süreciyle “Hakem Kurulu”dur. Türkiye de bunun
ismini “Hakem Kurulu” olarak uygun görmüştür, ombudsman olayını. Bu ombudsman
olayını Meclise getiren tasarıyı bu kurulun güvencesi altında… Evet, onlar
oluştursun koruma birimlerini. O zaman herkes, hangi alanda olursa olsun,
korkusuzca tanıklık yapma imkânını bulacaktır. Yani, bizim burada söylemek
istediğimiz budur. Ciğeri kediye teslim ederseniz sonucuna da katlanırsınız, bu
böyledir. Daha sonraki konuşmalarımda filmlerden de bahsedeceğiz, “Silici”
filminden de bahsedeceğiz. Ancak, süremiz burada doldu. Ben bu konuda buna
dikkat çekmek istedim, bütün grupların da bu konuda hassasiyet göstereceğine
inanıyorum. Saygılarımla. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısı ikinci maddesinin
(a) bendine “suç mağdurlarını” ibaresinden sonra gelmek üzere “kendisi
dışındaki sanıklar hakkında beyanda bulunan sanıkları” ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz. Rıdvan
Yalçın (Ordu) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutayım mı? RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Gerekçe okunsun efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Tasarıda aynı davada yargılanan, ancak diğer sanıklar ve
suçlar bakımından tanık pozisyonunda olanlar kapsam dışında tutularak hata
yapılmıştır. Düzeltilmesi ile ilavesini teklif ediyoruz. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. Madde 3’ün başlığını okutuyorum: İKİNCİ BÖLÜM Tanık Koruma Tedbiri Alınması Gereken Suçlar, Tanık Koruma Tedbiri
Kapsamına Alınacak Kişiler ve Tanık Koruma Tedbirleri Tanık koruma tedbiri alınması gereken suçlar MADDE 3- BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme
alacağım: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısı üçüncü maddesinin a
bendindeki “alt sınırı” ibaresinden sonraki ibarenin “5 yıl veya daha fazla
hapis cezasını gerektiren suçlar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Rıdvan Yalçın Ali Torlak Ertuğrul Kumcuoğlu Ordu İstanbul Aydın Recep Taner Oktay Vural Mustafa Enöz Aydın İzmir Manisa Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 34 Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının
“..Tanık Koruma tedbiri alınması gereken suçlar..” başlığı altında 3 ncü
maddesinin “b” fıkrasının “… kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla
kurulan, suç organizasyonlarının, çetelerin, ihaleye fesat karıştıranların,
devleti bir milyon YTL. üzerinde zarara uğratanların, örgütlerin alt sınırı
dört yıl veya daha fazla olan hapis cezası gerektiren suçlar ile bu çerçevede
işlenen suçlar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 28.11.2207
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına 34 S. Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının “Tanık Koruma Tedbiri
alınması gereken suçlar” başlıklı 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Tanık Koruma tedbiri alınması gereken suçlar Madde 3.- Bu Kanun hükümleri, aşağıda yazılı suçlarla ilgili
olarak uygulanabilir: a) 12.04.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 3
üncü maddesinde yazılı suçlar, b) Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme
veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin
niteliklerini, siyasi hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek,
Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve
Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak
veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç
ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla suç
işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenen 3713
sayılı Terörle Mücadele Kanununun 4 üncü maddesinde yazılı suçlar, c) Doğrudan veya dolaylı biçimde bir kurumun, kuruluşun veya
teşebbüsün yönetim ve denetimini ele geçirmek, kamu hizmetlerinde, basın ve
yayın kuruluşları üzerinde, ihale, imtiyaz ve ruhsat işlemlerinde nüfuz ve
denetim elde etmek, ekonomik faaliyetlerde kartel ve tröst yaratmak, madde ve
eşyanın azalmasını ve darlığını, fiyatların düşmesini ve artmasını temin etmek,
kendilerine veya başkalarına haksız çıkar sağlamak, seçimlerde oy elde etmek
veya seçimleri engellemek maksadıyla tehdit, baskıcı, cebir veya şiddet
uygulamak suretiyle yıldırma veya korkutma veya sindirme gücünü kullanarak suç
işlemek için örgüt kurmak, bu örgüte üye olmak ve örgütü yönetmek suçu. d) Yukarıda fıkralarda belirtilen suçlarda asgari ceza haddi 4 yıl
ve üzeri ceza içeren suçlarda uygulanır. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Önerge sahipleri adına Ankara Milletvekili Hakkı Suha
Okay; buyurun. HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan tanık koruma tedbiriyle ilgili yasanın 3’üncü maddesinin
değişikliğiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge, aslında, yasanın amacına ve kamu
yararına uygun bir değişiklik önerisidir. Değerli arkadaşlarım, 3’üncü madde diyor ki: “Bu kanun hükümleri
aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.” Sayın Bakan da biraz
evvel yapmış olduğu açıklamada hangi suçlar için uygulanacağını “açıkça
belirtilmiştir” dediler. Oysa, 3’üncü maddenin (a) ve (b) bentlerine
baktığınızda hiçbir suç tanımı yok, sadece ceza süreleri var, on yıl ve iki
yıl. Açıkçası, yapılmak istenen şu: Suçun tanımından cezaya değil, ceza
miktarından suça ulaşılıyor. Oysa, yasama sistematiğinde böyle bir şey yoktur. Suç
vardır, suçun cezası vardır. Bu, sistematiğe aykırı olarak, tanımlanmayan bir
suçun, ceza miktarına göre suç icat edilmesidir. Bu hâliyle bu yasa niçin geldi
diye bakarsanız, temel amacı bu yasanın, sınır aşan suçlar, örgütlü suçlar,
terörle ilintili suçlar, insan kaçakçılığı, çocuk pornografisi, çocuklar
üzerine işlenen suçlar, kara paranın aklanmasıyla ilgili suçlar, fakat bu
suçların tanımı kısmen yasanın genel gerekçesinde var ama yasanın tanımı
içerisinde ceza miktarına göre olası suç icat ediliyor ama bu yasada çok daha
tehlikeli bir şey var. Özellikle (a) bendi, diyor ki: “Müebbet hapis,
ağırlaştırılmış müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezası.” Sıradan, adi
bir suçta dahi bu tanık koruma yasası uygulanabilir. Yani, adam öldürmek, adam
öldürmeye teşebbüs ve o hâle gelir ki, biraz evvel Sayın Akgün geneli üzerinde
konuşmasında şunu söyledi: “İki tanıkla ipe götürülür” dedi veyahut da
“karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar.” dedi. Aslında, her iki anlamda da bu
ifadeler kullanılabilir. O hâle gelir ki, iki tanıkla, vakıa yasanın içerisinde
o tanık beyanlarının da yan delillerle güçlendirilmesi gereği ifade edilmekle
birlikte bir anda yargı marifetiyle yargısız infazda bulur. Yargı marifetiyle
yargısız infazda bulur. Yargı eliyle faili meçhuller yaratırız. Bilinmeyen,
tanınmayan, kimsenin ismini bilmediği kimi tanıklar, çıkar “Bu konuya şöyle
tanığım.” der, olası bir başka yan delille de, birlikte, bir anda haksız yere
birilerinin mahkûmiyeti için yol açarız. Savunma kısıtlanmıştır zaten. Oysa, ne
diyor Bahri Savcı: “Hukukun ekseni de merceği de insandır.” diyor. Ve Uğur
Mumcu’nun çok güzel bir sözü var: “Bir kişiye yapılan haksızlık tüm insanlığa,
topluma karşı yapılmış haksızlıktır.” Böylesine “Ya, birkaç istisna olur.
Bunlar elden kaçar, gözden kaçar, ama bütünü iyidir…” Hayır, bir kişiye dahi
haksızlık yapılmasına bu Meclisin izin vermemesi lazım. O nedenle, biz, bu önergemizin desteklenmesini talep etmekteyiz.
Niçin? Şimdi, Sayın Bakan biraz evvel soru-cevap bölümünde “Tanık hemen
yararlanmayacak ki.” dedi. Oysa, bu bölümde, 6’ncı maddede: Tanığın,
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde kolluk güçleri tarafından dahi koruma
tedbiri alınabileceğini, sonradan savcıya bilgi verilip onay alınabileceği
söyleniyor. Yani, böylesine önemli bir yasada, böylesine önemli bir yasanın
militarist bir anlayışla bu Parlamentodan geçmesini, açıkçası şahsım adına da
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına da içime sindiremiyorum. Bu nedenle, bu yasa değişikliğini, yasadaki bu değişiklik
önergemizin kabulünü bekliyorum yüce Meclisten. Hepinize saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Okay. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 34. Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanun Tasarısının
“..Tanık Koruma tedbiri alınması gereken suçlar..” başlığı altında 3 ncü
maddesinin “b” fıkrasının; “…kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla
kurulan, suç organizasyonlarının, çetelerin, ihaleye fesat karıştıranların,
devleti bir milyon YTL. üzerinde zarara uğratanların, örgütlerin alt sınırı
dört yıl veya daha fazla olan hapis cezası gerektiren suçlar ile bu çerçevede
işlenen suçlar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. 28.11.2007 Hasip
Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Önerge sahipleri adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan. Sayın Kaplan, buyurun. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; bu konuda üç
tane önerge var. 3’üncü maddenin (a) ve (b) fıkralarını ayrı ayrı
değerlendirmek gerekiyor. (b) fıkrasıyla ilgili muhalefetin sunduğu, Hükûmetin
de önceki taslağında olan dört yıl sınırının getirilmesi. Bir önergede beş yıl
sınırı var. Doğrusunu isterseniz, onu daha sonra ben de fark ettim.
Biliyorsunuz, CMK hükümlerine göre Türkiye’de istinaf mahkemeleri yakında yürürlüğe
girecek ve orada beş yıl sınırı esas alınıyor. Beş yıl sınırı esas alındığı
için burada bir mutabakatı gerçekleştirelim ki, Yargıtayımızı, adliyemizi,
yargımızı bu yükten kurtaralım. Burada bir kere bir mutabakat sağlayalım, dört
değil de beş yıl olsun. Yani, Hükûmetin teklifi dörttü… Yani, bu konuda
uzlaşalım. Uzlaşmazsak yargıya haksızlık, adalete haksızlık etmiş oluruz. Bu,
bir. Ama, buna rağmen iktidar “Çoğunluğum ben, bildiğimi okurum.” diyorsa da
bir diyeceğimiz yoktur, onları da vicdanlarıyla baş başa bırakırız. Diğer noktaya gelince, birinci (a) fıkrasına… On yıl ve üstü…
Evet, bütün suçları kapsıyor. Şimdi, bizim sorunumuz şurada: Avrupa Birliği
uyum yasalarına göre biz tanık koruma programına alacağız, ama, bu tanık koruma
programında silah kaçakçılığı, terör, çocuk ve kadın ticareti, adam kaçırma
gibi örgütlü ve sınır aşan suçlarda, ki, kara para ve bunun, IMF’nin son
yaptığı araştırmaya göre dünyadaki toplam miktarı 700 milyar ile 1 trilyon
dolar arasında dolaşıyor, bu rakam kara paranın… Şimdi, bu kara parayla uğraşan
organizasyonların, çetelerin, Türk Ceza Kanunu’ndaki ceza müeyyidesi on yılın
altında, on yılın altında. Şimdi, ihaleye fesat karıştıranlar on yılın altında; sağlıkta,
reçetede, ilaçta soygun yapanlar, cebe indirenler on yılın altında; enerji
piyasalarını dolandıranlar, görevi kötüye kullananlar on yılın altında; devlete
zarar verenler on yılın altında; devletin hazinesini soyanların cezasının
müeyyidesi on yılın altında. Sormak gerekiyor: Kimi koruyoruz on yıl ile? Adi
suçlar, organize suçların hepsinin baremi, limiti on yılın altındadır. Burada,
demek ki, bu suçlar korunuyor. İşte, tanık koruma bu suçlar için gereklidir.
Biz ısrarla diyoruz, sizler, çocuk kaçırma ve pornosuna karışan çetelerin tanık
korumayla aklanmasını, ortaya çıkarılmasını istemez misiniz? Gerçekten, devleti
1 milyon YTL üzerinde ekonomik zarara uğratan… Bir limit koyuyoruz, 1 milyon
YTL üzerinde. Yani, bilmem, Sağlık Bakanlığı bünyesinde mahkemeye intikal eden
olaylarda gördük, devletin hazinesinden sahte ilaç alımları var, 1 milyon
YTL’nin üstünde. Yani bunların içinde bir tanık çıkıp o suç kapsamında bunu
aydınlatırsa, bunu koruma altına almak gerekmiyor mu? Biraz önceki konuşmamda ifade ettim, TÜBİTAK’ta, ASELSAN’da, özel
kriptolarda ve güvenlikte çalışan görevlilerle ilgili görevin kötüye
kullanılmasıyla ilgili suçlar da on yılın altında. Peki, bunlarla ilgili olarak
da bir tanık çıkıp o kurumların içinde bu vatan evlatlarının niye intihar
ettiğini, niye trafik kazasında öldüğünü, niye Isparta uçağında 6 bilim
adamının çıktığını harbi harbi söylerse, dünyadaki bütün organize çetelerin
bütün maddi güç ve kaynakları karşısında bu yasa onu korursa adaletli olmaz mı?
Ee o zaman doğrusunu yapalım. Yani doğrusunu yapmak için akıl, vicdan, mantık
yeterlidir. Burada bu “on yıl sınırı” konusunu, evet bu israfı önlemek için
doğru. Ama belli suç tiplerinde (b) fıkrasına bir hüküm konarak bunu
aşabiliriz. Bunu aştığımız zaman, Türkiye Cumhuriyeti devleti gerçek bir hukuk
devleti olur. O zaman çocuk pornosuyla, bilişim suçlarıyla fikrî mülkiyet
haklarıyla, sınai haklarıyla, uluslararası sınırları aşan suçlarla, hepsiyle bu
ülkede mücadele etme imkânını elde edersiniz. Doğrusu budur. Ama, bize de
bulaşır ihale mihale, işte para mara işleri, bizim çevremizde de insanlar zarar
görür mantığıyla bakarsak, bu, çok tehlikeli bir mantıktır… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HASİP KAPLAN (Devamla) - …bu, çok tehlikeli bir yaklaşımdır.
Mutlak surette bu suç kapsamına, (b) fıkrasında –ki, biz dört yıl önermiştik,
beş yıl istinaf mahkemeleri açısından ama- bu özellikli suçların alınması
gerektiğini düşünüyoruz. Hem terörle mücadele hem organize suçlarla mücadele
hem kara parayla mücadele hem yolsuzlukla mücadele; gelin, hepsini birlikte
yapalım, teke indirerek, yanlış yaparak değil; bu ülkede gerçekten başarılı bir
uygulama görmesi gerekiyorsa, isteniyorsa bu Tanık Koruma Yasası’ndaki
teklifimizin dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum. Bu duygularla selamlıyorum hepinizi. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısı üçüncü maddesinin
(a) bendindeki “alt sınırı” ibaresinden sonraki ibarenin “5 yıl veya daha fazla
hapis cezasını gerektiren suçlar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz. Rıdvan
Yalçın (Ordu) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar) OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu kanun tasarısı, esas
itibarıyla, aslında, bugüne kadar getirilen, özellikle AB uyum yasaları
çerçevesinde getirilen kanun tasarıları içinde farklı bir mahiyet arz ediyor.
Bundan önceki kanun tasarılarının çoğu, özellikle suçluyu koruyan ve güvenlik
kuvvetlerinin elini kolunu bağlayan hükümler iken… BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Oktay Bey, bir tane örnek ver? OKTAY VURAL (Devamla) -…bugün geldiğimiz bu noktada, özellikle
mağduru korumak ve suç işleyenlerle ilgili tedbirler karşısında tanığı korumak
amacıyla getirilen bir tedbir. Geneli itibarıyla olumlu. Yalnız, bu kanun tasarısının 3’üncü maddesiyle birlikte getirilen
tedbirlerde Hükûmetin ilk getirdiği teklifte üst had on yıldı, daha sonra,
Komisyon, bunu, alt haddi, alt sınırı on yıl olarak değiştirdi. Şimdi, tabii, bunun objektif olarak neden değiştirildiği konusunda
herhangi bir husus yok. Yani, birden bire üst had yerine alt had getiriliyor.
Bununla ne amaçlanmıştır? Yani, bununla kanun koyucunun amacı nedir? Niye
getirdi, niye değiştirdiniz? Hangi suçları kapsam dışına alıyorsunuz, hangi
suçları kapsam içine alıyorsunuz? Hükûmet ile Komisyon bu konuda hangi
konularda anlaşamadı? Bizim arzu ettiğimiz hususlar budur. Yoksa, “alt sınırı
on yıl”, “üst sınırı on yıl” dediğiniz zaman, burada kanun koyucunun amacının
ne olduğunu bilmiyoruz. Şimdi, böyle bakıldığı zaman, bu durumda, bu genel gerekçede
yolsuzluk, çocuk fahişeliği, pornografi gibi suçlarla mücadele edilmesi gerekçe
edilmesine rağmen, Türk Ceza Kanunu’nda yapılan bu değişikle, mesela göçmen
kaçakçılığı bunun kapsamı dışına çıkartılmış. Niye? Yani, Hükûmet bunu
getiriyor da iktidar partisi bunu niye değiştirmek istedi, bunun arayışı
içerisindeyiz. Yani, bizim, birtakım suçları kapsam içerisine alıp, kapsam
dışına bırakmadaki siyasi amaç nedir, bunu arıyoruz. Neden yaptınız bunu?
Mesela insan ticareti, organ ticareti; cinsel taciz, cinsel istismar, hileli
iflas, irtikâp, rüşvet, çocuğun fuhuşa teşvik edilmesi gibi hususlar kapsam
dışında bırakılmış. Bunları kapsam dışına bırakmamızın toplumsal açıdan anlamı
nedir, niye bırakmak istiyoruz? Hükûmet bunları içine almıştı, ilk tasarıda
büyük ölçüde vardı ama sonra bunlar kapsam dışına getirildi. O bakımdan, biz,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, özellikle topluma karşı, bu tip değerlere
karşı işlenen bu suçlarla mücadelede tanık korumanın önemli bir araç olduğunu
da düşünüyoruz. Bu bakımdan, çocuğa karşı yapılmış, bireysel bile olsa, o
çocuğun bir koruma alanı içerisine alınmaması, ona yönelik bir saldırı
karşısında çocuğu korumasız bırakmamızın bu Meclisin amacı olmaması gerektiğini
düşünüyorum. Niye böyle bir amacı güdüyoruz? Korku vardır, şiddet vardır,
söyleyemiyor. Devletin bir güvencesi olması gerekmektedir bence. Özellikle, bu
konuda intihara yönlendirmeden tutun, atom enerjisiyle patlamaya sebep verme bile
suçun kapsamı dışına, yani bu korumanın kapsamı dışına çıkmış. Baktığımız zaman günümüzde, suç, önemli oranda artmış ve toplumda
suçlular çoğalmış. Sadece organize olması önemli değil ama bireysel anlamda suç
işlemeyle de mücadele etmemiz lazım. Bu kanun sadece ve sadece devlete karşı
işlenen suçlarla ilgili değil, topluma karşı, bizim korumamız gereken değerlere
karşı işlenen suçlara karşı da etkili olarak kullanılmalıdır. O bakımdan, bu
alt sınır muhakkak düşürülmeli ya da tanımlanmalıdır. Özellikle, Alman ve
Amerikan cezalarında ciddi suçlarla ilgili, ciddi olması esası, ciddi ve
organize suç olma esası getirilmiş. Fransa da beş yıl gibi bir sınırlama
getirmiş. Bu bakımdan, ben kanun koyucunun… Özellikle Hükûmet hangi suçlarda
tanık koruma istiyor? Değerli milletvekilleri, zannediyorum burada hepimiz bir göçmen
ticaretini, bir insan ticaretini, bir çocuk istismarını, çocukları fuhuşa
teşvik etme suçunu herhâlde mücadele edilmesi gereken suçlardan addetmemiz
gerektiğini düşünüyoruz. O zaman, bunlar neden dışarıda bırakılıyor? Bunun
sebebini anlamış değiliz. Biz bunları açıkçası oldukça önemli bir eksiklik
olarak görüyoruz ve bu tanık koruma yasasını da sadece devlete karşı değil,
topluma, insana karşı suç işleyenlere karşı, zayıf olan bireyi korumak amacıyla
da getirilmesi gereken bir kanun tasarısı olarak düşündüğümüze göre, bu durumda
bu bireyi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural. OKTAY VURAL (Devamla) - …yapacağı tanıklıkta bu suçu ifşa etmeyi
sağlayabilecek bir korumadan mahrum bırakmak, siyasi amaç itibarıyla bizim
kabul edebileceğimiz bir husus değildir. Gerek çocuk istismarı gerek fuhuş
gerek insan ticareti, göçmen ticareti bu yönüyle getirilen düzenlemeyle bu
suçların bir kısmının, önemli bir kısmının bu kapsam dışına çıkarılmış
olmasının gerekçesini anlayabilmiş değiliz. Bu bakımdan alt sınırı beş yıl
olarak değiştirmek suretiyle bu konuda, önemli ölçüde, bu suçların kapsam
içerisine alınabileceğini düşünüyoruz. Bizim de amacımız, açıkçası, suç ve
suçluyla mücadele konusunda bunun etkili bir araç olarak kullanılmasını da
mümkün kılmaktadır. Önergenin bu yönüyle kabul edileceğini umuyor, hepinize
saygılarımı arz ediyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. Birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.32 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.48 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
42’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum. 34 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının 4’üncü maddesinin başlığını okutuyorum: Tanık koruma tedbiri kapsamına alınacak kişiler MADDE 4- BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 34 Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının
4. maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederim. Av.
İsa Gök Mersin b) (a) bendi hükümlerine göre dinlenenlerin nişanlısı, eşi, kan
hısımlığı veya kayın hısımlığından üst soy veya alt soyu ve evlatlık bağı
bulunanlar Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının
4 ncü maddesinin 1 nci fıkrasının “b” bendinin “dinlenenlerin, mağdur
tanıkların tehlike altında olduğu saptanan ve olaydan etkilenen yakınları…”
şeklinde değiştirilmesi, arz ve teklif ederiz. 28.11.2007
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Konuşacağız efendim. BAŞKAN – Sayın Ata, siz mi konuşacaksınız? AYLA AKAT ATA (Batman) – Evet. BAŞKAN – Buyurun. AYLA AKAT ATA (Batman) – Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan;
evet, yasada en çok tartışılan konulardan biri, yasanın kapsamına kimlerin
alınacağı konusu. Esasında, işlenen suçlar, sınıraşan suçlar ve bunun mahiyeti,
topluma verdiği zarar düşünüldüğünde, evet, bu yasanın kapsamından, yasada
sınırları çizilen insanlar tabii ki yararlanabilmeli. Bizim tek kaygımız bu
“yakınları” başlığı altında. Ama sorun belki uygulanacak tedbirlerde. Ne tür tedbirler
uygulanacak? Şimdi, uygulanacak tedbirlere bakıyoruz, alt ve üst sınır ayrımına
girmeden. İşte, tanığın estetik cerrahi yöntemiyle yüzünün değiştirilmesi,
fiziğinin değiştirilmesi, yurt dışında ve yurt içinde başka bir yerde ikamet
ettirilmesi, cezaevindeyse özel bir cezaevine ya da başka bir cezaevine
nakledilmesi, meşru savunma amacıyla silahlandırılması, adının, kimliğinin ve
her türlü belgesinin değiştirilmesi, maddi yardım olanaklarının tanınması.
Şimdi, bu kadar ayrıntılı bir koruma tedbiri uygulayacaksınız, ama bunu da
yasanın sınırlarını çizdiği, sınırlarını belirttiği kapsamda uygulayacaksınız;
işte; eşine, üçüncü dereceye kadar kan ve sıhri yakınlarına vesaire. Şimdi, eğer koruma tedbiri bu kadar kapsamlıysa ve biz bu kapsamı
bu kadar genişlettiysek, öncelikle bunun maddi külfetinin altından nasıl
kalkacağız? Ya da bu karar eğer kurullar aracılığıyla verilecekse, belli suçlar
babında değerlendirdiğimizde -çok açık konuşalım- kurulların çok da bunu
tartışma hakkı yoktur. Mesela, devlet güvenliği aleyhine işlenen suçlar
babında, kurullar bunu çok da tartışmazlar; önlerine gelen vakada, sonuçta söz
konusu olan devlet güvenliği aleyhine işlenen bir suçtur, çok da tartışma
konusu yapmazlar. Bu durumda biz ne yapmış oluyoruz? Belki de yasanın çizdiği
çerçeve itibarıyla kendi kurtuluşu bir başkası hakkında vermiş olduğu ifadeye bağlı
olan insanlara, yakınlarına -az önce, hani- maddi yardımdan tutalım, yeni bir
ikametgâha kadar varabilecek haklar tanıyoruz. Şu yakınlarının içerisine ev
arkadaşı falan da giriyor. Şimdi bu yakınları… Onu nasıl belirleyeceğiz? O
konuda da kolluk bir görev alıp acaba bu yakınlarını nasıl belirleyebiliriz,
gidip takip edelim… İşte, hangi dereceye kadar kiminle neyi paylaşıyor,
paylaştığı şeyler itibarıyla korunması gerekli midir, değil midir? Bunun
sınırını nasıl belirleyeceğiz? Yasada, gerekçede verilen örnektir, işte,
birlikte yaşadığı ev arkadaşı diye ama, bu sadece bir örnek. Bunun kapısı açık,
kimlerin yararlanacağı hususunda kapısı açık. Herkesin yararlanabileceği bir
husus söz konusu. Şimdi, bir de tartışmaya, eğer, sadece, işte devlet güvenliği
aleyhine işlenen suçlar babında -az önce Sayın Bakana biz soru yönelttik- yani
sorun, belki de en az devlet aleyhine işlenen suçlar, güvenlik aleyhine işlenen
suçlar babında geçerli. Ya diğer suçlar? Oradakini biz… Orada koruma tedbiri
altına alınan insanların, tanıkların bu tedbirden ne kadar yararlandığının…
Bunun bir tanımı yok. Mesela biz konuşmamızda da ifade ettik, namus cinayetleri. Benim,
işte Diyarbakır’daki kadın platformu üyeleri aracılığıyla takip ettiğimiz bir
dosyadır. İşte on dört yaşında -bir kadın diyemeyeceğim- bir kız çocuğunun
gayriresmî bir ilişki dolayısıyla hamile kalan, çocuktan kurtulmak için de
yüksek bir yerden atlayan, bu vesileyle hastaneye kaldırılan bir genç kızın…
Oradaki kadın platformu temsilcileri tarafından bilgi verilmesi dolayısıyla
hastaneye gittiğimizde karşımıza şey çıktı: Hastanede, işte, savcılığa intikal
etti, savcı bey ifadesini alıyor çünkü adli vaka diye. Biz savcılığa gittik,
genç kıza ulaşamıyoruz tabii. Nasıl ulaşabiliriz? “İşte şu karakolda. Onlara
koruma tedbirleri uyguluyoruz, emin olun avukat hanım her türlü özen de
gösterilecek, hiç merak etmeyin.” Şimdi, biz bir avukat olarak ulaşamadık bu
genç kızımıza ama katili ulaştı, ertesi gün katil ulaştı. Yaşamını yitirdi bu
genç kız. Ama bunun dışında, hani bu olayın da bir tanığı vardı, bu genç kızın
yaşamını yitirme olayına da bir tanık vardı. O tanık ne kadar korundu? O da
korunamadı, daha sonra tanıklıktan vazgeçmek durumunda kaldı. İlk ifadesinde,
işte, vuranı da gördüğünü ifade etmişti ama sonra tanıklıktan vazgeçti çünkü
kendi ailesindeki bireyler yaşam tehdidi altındaydılar. O yüzden, şunun altını çizmek gerekiyor arkadaşlar: Sayın
milletvekilleri, özenle değinelim. Belki de en az sorun yaşanacak olay devlet
güvenliği aleyhine işlenen suçlar babındadır. Çünkü, bugüne kadar en çok özen
gösterilen, en büyük itina gösterilen olay devlet aleyhine işlenen suçlar için
oldu. Ya diğer suçlar? İşte, biz çocuk pornografisinden bahsediyoruz. Bu işin
içinde eğitimciler var, bu işin içinde doktorlar var. Ya bu suçlar? Bu suçların
tanıkları nasıl korunacak? Biraz da bunun için kafa yormak gerekiyor ve kanun
kapsamında bu suçların sayılması gerekiyordu; sadece ceza miktarı itibarıyla
değil, suçların sayılması gerekiyordu. Tehdit altında olan yakınları tabii ki korunabilmelidir, ama bunun
kapsamının bu kadar geniş tutulması, uygulanacak tedbirler düşünüldüğünde
oldukça sakıncalıdır. Başta da söyledik, bunun maliyeti nasıl karşılanacak? “Örtülü
ödenek” diyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ata, tamamlayınız konuşmanızı. Buyurun. AYLA AKAT ATA (Devamla) – Bu konudaki tartışmaları en son bütçe
görüşmeleri sırasında yaptık, örtülü ödenekten yapılan ödemeler noktasında. O
yüzden, daha özenle yaklaşılması gerektiğini düşünüyorduk ve önergemize bu
çerçevede de desteğinizi bekliyoruz. Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 34 Sıra sayılı Tanık Koruma Kanunu
Tasarısının 4. maddesinin 1 inci
fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederim. Av.
İsa Gök Mersin b) (a) bendi hükümlerine göre dinlenenlerin nişanlısı, eşi, kan
hısımlığı veya kayın hısımlığından üst soy veya alt soyu ve evlatlık bağı
bulunanlar. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükümet?.. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
Sayın Başkanım. İzin verirseniz, kısa bir açıklama yapabilir miyim, niçin
katılmadığımı ifade etmek için? BAŞKAN – Buyurun. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Buradaki düzenleme,
Ceza Usul Yasamızın 45’inci maddede tanıklıktan çekinmeyle ilgili düzenlemeyle
paralellik sağlasın diye konulmuştur. Tanıklıktan kimler çekinebilir, Usul
Yasamız, Ceza Muhakemesi Kanunu’muz bunları tek tek saymıştır. Onları, burada
paralel bir düzenleme olması için aynen getirdik. O bakımdan, burada, ne ilave edilebilecek bir şey olabilir ne
çıkarılabilecek bir şey olabilir. Bizim mevzuatımızdaki paralelliği sağlamak
için düzenlenmiş olan bir husustur. Bu açıklamayı yapma ihtiyacını duydum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım. Sayın Gök, buyurun efendim. İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım, CMK’da, bahsettiğiniz “Tanıklıktan çekinme”
maddesinde, yakın ilişki içerisinde bulunanlar fıkrası yok. ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Maddeyi okuyun. Ben
göndereyim size bir okuyun. İSA GÖK (Devamla) – Hayır, yani o, “Evlilik bağı kalmasa bile”
var, onu biliyorum. Efendim, ben, arz edeyim önce derdimi Genel Kurula. Şimdi, 3’üncü maddenin kabulüyle, zaten, bu kanunu, o kadar geniş
kabul ettik ki bu kanunu; adi suçlarda, terör suçlarında, örgütlü suçlarda, her
şeyde kabul ettik, her şeyde. Hani, Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin son
fıkrasını 2004’te değiştirmiştiniz, ne oldu? Temel hak ve özgürlüklere ilişkin
uluslararası anlaşmalar üstün olacaktı. Hani, CMK’yı değiştirmiştiniz, çapraz
sorgu gelmişti 2005’te, 201’inci madde. Ne oldu çapraz sorgu? Alkışlamıştık,
bitti. Tüm suçları bu kanun kapsamına dâhil ettiniz, savunmanın belki de
Hükûmetiniz döneminde en büyük kazanımı çapraz sorguyu geri aldınız. Ee tebrik
ediyorum! Bir anlamı kalmadı! “Silahların eşitliği” nereye gitti? Bu kanunda,
savcılık makamı, iddia makamı, soruşturma aşamasında doğrudan tanık koruma
kanununu uygulayabiliyor, kolluğun da yetkisi var belli bir oranda. “Silahların
eşitliği” nereye gitti? Ben avukatım, savunma yapacağım, neye göre yapacağım?
Adını gizlediniz, X; kimliğini gizlediniz, bilmiyorum; yerini gizlediniz,
yüzünü gizlediniz. Ben neye göre savunma yapacağım? Beyanları gizlediniz. Ee
nerede kaldı temel hak ve özgürlükler? Savunma nerede kaldı? Demokrasi nerede
kaldı? Böyle bir mantık olabilir mi! Bir mantık var, tanığı koruyacağız, tamam;
bu önemli suçlarda örgütü çökerteceğiz, tamam; ama fayda ve zarar ikilemi
nerede kaldı? Öbür taraftan, koca çamları devirdik, bir anlamı yok bunun, ciddi
hatalar yapıldı. Aynı şekilde, bakın, 4’üncü madde, bu kanun, tüm dünyada
tanıklık yapacak şahısların korunmasıyla alakalıdır. Biz, mağduru koyduk,
CMK/236’ya yollama var. 236 nedir arkadaşlar? Mağdur müştekilerin dinlenmesi.
Müşteki mağdur, bu da dâhil. Biz, şikâyet edeni, suç isnat edeni gizleyeceğiz.
Müşteki nedir ya? Suç isnat eden. Ben, sanık Osman. Suç isnat eden kim? X,
bilmiyorum, bilemeyeceğim, avukatım da bilemeyecek. Böyle bir yargılama var mı
dünyada? Bu nasıl bir yargılama? Mağdurları dâhil ettiniz. Ha yetmiyor ki dünya
uygulamasında mukayeseli hukukta böyle bir şey yok. “…nişanlısı, evlilik bağı
kalmasa bile eşi, kan hısımlığından veya kayın hısımlığından –bahsettiğiniz CMK
uygulaması- …ikinci derece dâhil kayın hısımları, evlatlık bağı bulunanlar ve
yakın ilişki içerisinde olduğu kişiler.” Yakın ilişki. Yakın ilişkinin tarifi
ne? Ne demek yakın ilişki? Arkadaşlar, biz, burada, bir tanığın korunmasından bahsediyoruz,
tanığın. Olay, deyin ki A ile B arasında gerçekleşti, C tanık. Mağdur
müştekinin şikâyetçi olduğunu farz edin, kimliğinin ortaya çıktığını farz edin,
kimliğinin. Hadi onu koruyalım, ama siz tanığın nişanlısını koruyorsunuz,
tanığın on yıl önce boşandığı eski eşini koruyorsunuz, tanığın ilişkide olduğu
şahısları koruyorsunuz. Avrupa’ya baktığınızda, yakın ilişki içerisine
koyacağınız şahıslar çıkar. Çünkü kimi ülkelerin cumhurbaşkanları dahi evlilik
dışı ilişki içerisinde çocuk sahibi oluyor. Böyle bir ilişkide, o
cumhurbaşkanının eşini buraya koyabilirsiniz. Neden? Yakın bir ilişki. Ama
bizim aile sistemimizde böyle bir şey de yok. Yakın ilişkinin anlatımı ne? Her
şeyi dâhil ediyorsunuz buna ya! Bu kanunu ya uygulanamaz hâle getirmek
istiyorsunuz ya da öyle bir hâle getireceksiniz ki, bizim yargılama sistemimizin
tümünü değiştireceksiniz. O sebeple, önergemiz, “evlilik bağı kalmasa bile”
kısmının değiştirilmesi. CMK’daki tanıklıktan çekilme maddesi vardır, gayet iyi biliyorum,
ama o maddenin uygulamasına da bakın arkadaşlar, eski eş tanıklıktan
çekilebiliyor. Olaylar dâhilinde, bağlantısı var. Burada tanık, tanığın eski
eşi. Bunlar farklı şeyler. Bir suç -yeni bir suç- ortaya çıkarılacak, suçun
ortaya çıkarılmasında kullanılan tanığın yıllar önce boşandığı eşini dâhil
ediyorsunuz. Bunun bir mantığı yok. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Gök, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. İSA GÖK (Devamla) – Üstelik de yine 4’üncü maddenin son
fıkrasında, arkadaşlar, “Tanıkların kendilerinin veya yakınlarının beden
bütünlüğü veya mal varlığı ağır ve ciddi tehlikeye girerse…” Mal varlığı
tehlikesini dâhil ediyorsunuz. Bunun sonu nereye varacak? Bu kanun dibi
görünmeyen bir kuyu, hakikaten dibi görünmeyen bir kuyu. Buradan kanunu el
kaldırıp geçirmekle olmuyor arkadaşlar; bunun yarın uygulamasını düşünün,
kürsüyü düşünün, hâkimi düşünün, savcıyı, avukatı düşünün. Ve o ceza
yargılamasını… Faruk Bal çok iyi bilir, ceza yargılaması sorumluluk ister.
Bakanım da iyi bilir. Ya, birilerinin hapsi söz konusu. Bu kanun basit bir
kanun değil. Ben saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 5’inci maddenin başlığını okutuyorum: Tanık koruma tedbirleri MADDE 5- BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Tanık Koruma Kanun Tasarısının beşinci maddenin
birinci fıkrasının (h) bendinden sonra gelmek üzere (i) “taraflar ve onlar
adına hareket edenlerin tanığa miktarı karar verecek makamca tespit edilecek
mesafe kadar yaklaşmasının, taraflar ve onlar adına hareket edenlerin her ne
şekilde olursa olsun tanıkla iletişim kurması ve kurmaya teşebbüs etmesinin
yasaklanması” bendinin konulmasını arz ve teklif ederiz. Rıdvan Yalçın Ali Torlak Ertuğrul Kumcuoğlu Ordu İstanbul Aydın Recep Taner Mustafa
Enöz Aydın Manisa Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının
“….Tanık koruma tedbirleri..” başlığı altında 5 nci maddesinin 1 nci fıkrasının
“b” bendinin ve 3. fıkrasının kaldırılmasını arz ve teklif ederiz. Hasip Kaplan Aysel Tuğluk Fatma Kurtulan Şırnak Diyarbakır Van Sırrı Sakık Bengi Yıldız İbrahim Binici Muş Batman Şanlıurfa Ayla
Akat Ata Batman BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız Sayın Kaplan? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Konuşacağım Sayın Başkan. BAŞKAN – Önerge sahipleri adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan,
buyurun. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; tanık koruma
tedbirleri kanımızca çok önemli, zaman içinde de değişen bir uygulama. Şunu ifade etmek istiyorum, rahmetli Mumcu bir kitabında şundan
bahsederdi: Bir profesör, 12 Mart yargılamalarında –tanıklık, o zamanki usulde-
sık sık tuvalete gittiğini, ishal olduğunu ifade ederdi cevaplamayacağı
konularda. Diğer bir konu da, dinleme aygıtı takan bir profesörün, nedense,
karnının guruldaması nedeniyle sağlıklı bir dinleme yapamadığını… O dönemin tanıklıkları ve korumaları, yasaları öyleydi. Ancak,
günümüze geldiğimizde, sonsuz, teknolojinin, bilişimin imkânları yasalara da
yansıyor ve yasaların da gelişen teknoloji ve toplumsal gelişmeleri dikkate
alması gerekiyor. Hafızalarınızı biraz yoklamanızı isteyeceğim, biraz Hollywood
filmlerine doğru gidelim. Yakın zamanda, tanık koruma deyince, tanık koruma
tedbirleri konusunda iz bırakan bir film Eraser (Silici) filmi. Bu film tanık
korumanın nasıl uygulandığı konusunda, Amerikan ceza sistemi konusunda bir
örnek veriyor. Bu filmde Arnold Schwarzenegger, yeni bir süper silahın
teröristlerin eline geçeceğini ortaya çıkaran ve tanık koruma programına alınan
Vanessa Williams’ı korumakla görevli polis müdürünü canlandırmıştı. John
Kruger, tanık koruma programına alınan kişilerin hayat hikâyeleri ve
kimliklerini silerek yepyeni bir kişi olmalarını sağlıyordu. Aksiyon filmindeki
bu zorlu görev tanık koruma programında -yasamızda da dikkate aldığımız zaman-
çok daha enteresan bir sistemle ele alınmış, kimlik ve adres bilgilerinden
tutun fiziki korunmaya, kimlik bilgileri, adli sicil, askerlik, vergi nüfus
kayıtlarının değiştirilmesinden taşınır taşınmaz mal varlıklarına kadar,
çalışan kişinin iş yerinin iş alanından tutun, fizyolojik görünümünün estetik
cerrahi yoluyla ve estetik cerrahiyi gerektirmeksizin değiştirilmesi ve buna
uygun hekimlik tedbirlerine kadar çok kapsamlı bir koruma getiriyor ve bizim
önergemizde de belirttiğimiz, "3'üncü madde kaldırılsın." diyoruz,
çünkü bu 3'üncü maddede bu kadar fıkra sayılmış, bunları bunları yapacağız
tanık korumada. Ayrıca deniliyor ki: "Bu yetmiyor bir de yönetmelik
çıkaracağız. Bunları nasıl yapacağımızı belirleyeceğiz." Yönetmeliği kim
yapacak? İçişleri Bakanlığı mı, Adalet Bakanlığı mı veya ikisi beraber mi? Yani
bu, yürütmeye veriliyor. Yürütmeye verildiği zaman yasamanın onayından çıkmış
oluyor, bir takdir alanına giriyor. O da, mevcut hükûmetlerin kendi takdir
haklarını kullanarak kendi tanık koruma anlayışlarına göre bir sistemi
yönetmeliğe monte etmeleri kaçınılmaz. Şimdi, böyle bir tanık koruma yasası böyle ciddiyetiyle ortaya
konulduğu zaman, bunun yasa kapsamına alınması gerekir. Evet, tanık korumasına
alınacak bu tedbirlerin uygulanacağı kişi “Silici” filmindeki gibi çok ciddi
bir konuda tanıklık etmişse veya bir mafya örgütünü çökertmişse veya
uluslararası bir suç organize şebekesini çökertmişse veya devlet kasalarını
boşaltan bir menfaat şebekesini çökertmişse ve ciddi bir tehlike ve tehdit
altında ise, elbette ki o tehlikenin oran ve yoğunluğu dikkate alınarak
tedbirlerin uygulanması gerekecek. Sıradan bir olayda bu kadar külfetli, bu kadar masraflı, bu kadar
çok teknik bilirkişilik gerektiren bir olayda sonradan, teklifi verdikten sonra
aklıma gelen bir hususu da dikkatlerinize sunmak istiyorum. Evet, tanıkları
koruyoruz, güzel. Tanık, toplumsal bilgilenmede bir görev yapıyor. Peki,
bilirkişiler, teknik bilgilerini sunanlar… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun. HASİP KAPLAN (Devamla) - En önemli tanıklığı uzmanlık alanında,
bilirkişilik alanında yapanlara tanıklık koruma programını ve tedbirini
uygularken bilirkişileri neden atladık? Bilirkişiler de uzman tanıklar değil
mi? Evet, bunu incelerken bunu kendimin de atlamış olduğunu fark ettim ve
gerçekten, tanık koruma programını alırken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
6 / 1 - 3 fıkralarındaki silahların eşitliği ilkesini tamamen bu madde hükmünün
ortadan kaldırdığını görüyoruz. Duruşmada bulunması zorunlu olanların
bulunmadığı bir yargılama sistemi veya görüntüler arkasında bir tanık dinleme,
ki usta, tecrübeli bir yargıç bir sanığın, bir tanığın mimiklerinden dahi onun
doğru söyleyip söylemediğini çıkarabiliyorsa, onu bu şekilde dinleme
olanağından mahrum edildiği zaman, bunun adaletli, sağlıklı bir yargıyı
gerçekleştirme olanağı da kalmayacak. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Tanık Koruma Kanun Tasarısının beşinci maddenin
birinci fıkrasının (h) bendinden sonra gelmek üzere (i) “taraflar ve onlar
adına hareket edenlerin tanığa miktarı karar verecek makamca tespit edilecek
mesafe kadar yaklaşmasının, taraflar ve onlar adına hareket edenlerin her ne
şekilde olursa olsun tanıkla iletişim kurması ve kurmaya teşebbüs etmesinin
yasaklanması” bendinin konulmasını arz ve teklif ederiz. Rıdvan
Yalçın (Ordu) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Yalçın, konuşacaksınız. Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) Önerge sahipleri adına Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın. RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan tasarının 5’inci maddesine, düzenlenen tedbirlere bir fıkra
ilave edilmesine ilişkin önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum. Biz bu önergeyle “taraflar ve onlar adına hareket edenlerin tanığa
miktarı karar verecek makamca tespit edilecek mesafe kadar yaklaşmasının,
taraflar ve onlar adına hareket edenlerin her ne şekilde olursa olsun tanıkla
iletişim kurması ve kurmaya teşebbüs etmesinin yasaklanması” şeklinde bir fıkra
daha eklenmesini teklif ediyoruz. Şimdi, maddede öngörülen diğer tedbirler düşünüldüğünde, efendim,
estetik ameliyat yapmaktan başka bir ülkeye göndermeye, hatta geniş bir
yelpazedeki tanık, suç mağduru ve yakınlarının ekonomik olarak da desteklenmesi
gibi tedbirlerin öngörüldüğünü düşününce, bizim önerimiz dünyada da örnekleri
olan, adli suçlarda, terör suçlarında, velhasıl bütün suç tiplerinde
uygulanması mümkün ve devlete de ekonomik külfet getirmeyecek bir yöntemdir.
Sonuçları bakımından da çok etkili olacağını düşünüyorum. Uygulamadan gelen birisi olarak, bir suç adli makamlara, karakola
intikal ettiği andan itibaren fail ve yakınlarının, suç mağdurları ve yakınları
üzerinde farklı iletişim yöntemleriyle baskı kurmaya çalıştığını, şikâyetten
vazgeçirmeye çalıştığını, beyanlarını değiştirmeye zorladığını birçok kez
yaşamış, karşılaşmış bir insanım. Tabii, yargı süreci tamamlanıp işin heyecanı
kaybolduktan sonra da taraflar arasındaki husumetlerin normale döndüğünü de
gözlemlemiş bir insan olarak, böyle bir mesafeden daha fazla yaklaşmanın
yasaklanmasının çok etkili bir yöntem olacağını düşünüyorum. Bu konuda muhterem
Genel Kuruldan önergemize destek beklediğimi ifade ediyorum. Söz almışken, bir önemli hususu da Sayın Bakanımızın ve Komisyon
Başkanımızın dikkatlerine arz etmek istiyorum. Şimdi, bu tasarıda, hâkim, savcı
gibi adli makamlar yanında koruma tedbirleri almaya Tanık Koruma Kurulu da
yetkili hâle getirilmiş bazı hususlarda. Bu konunun, ben uzun vadede, Türkiye’de
yapılan bazı yargılamaların uluslararası boyuta taşındığında ülkemizin aleyhine
olacağını tahmin ediyorum. Daha sonra sizler de göreceksiniz ki, siyasi yanı da
olan birçok yargılamada, Türkiye, bu Kurulun tanıklara belli şekilde ifade
vermeye yönlendirdiği gibi bir kanıyla, iddiayla karşılaşacak. Yani, bu koruma
tedbirleri karşılığında belli bir ifade istihsal edilmiş gibi bir iddiayla
karşılaşılacaktır ki, bu da uluslararası anlamda adil yargılanma hakkıyla
çelişki taşıyabilir. O sebeple, bu kanunla düzenlenen koruma tedbirlerinin bir
idari makam yerine, yalnızca adli makamlar tarafından düzenlenmesinin daha
doğru olacağını düşünüyorum. Böyle bir kurum ya da birim olmalıdır, ama görevi,
bir tedbir ihdas etmek değil, adli makamların ihdas edeceği tedbirleri
uygulamak şeklinde olmalıdır. Bu konunun Sayın Bakan ve Komisyonca dikkate alınmasını temenni
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 6’ncı maddenin başlığını okutuyorum: ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Tanık Koruma Tedbiri Kararları Tanık koruma tedbiri kararlarını verecek makam ve merci MADDE 6- BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısının altıncı
maddesinin 2. fıkrasına (a) “kovuşturma yada soruşturma evresinde tanığa
ifadesinden önce ifadeyi alan makam ifade konusu suç bu yasanın kapsamı
dahilinde ise bu kanundan doğan haklarını açıklar tanığın korunma talebi
bulunuyorsa zabta geçirilmek suretiyle bu konuda karar verilinceye kadar
tanığın kimliği gizli tutulur.” (b) “hakkında koruma tedbiri uygulanan
tanıkların kolluk ve adliye aşamalarında tedbirin sonuçsuz kalmaması için
gerekli tedbirler karar veren makamca alınır.” şeklinde 2 bent eklenmesini arz
ve teklif ederiz. Rıdvan Yalçın Ali Torlak Ertuğrul Kumcuoğlu Ordu İstanbul Aydın Recep Taner Mustafa
Enöz Aydın Manisa Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 34 Sıra sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının
6. maddesinin 1 inci ve 2 nci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederim. Av.
İsa Gök Mersin (1) Bu kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) ila (ç)
bentlerinde sayılan koruma tedbirleri kararları; soruşturma evresinde
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine nöbetçi mahkemece, kovuşturma evresinde,
Cumhuriyet savcısı veya tanığın istemi üzerine veya res’en mahkemece verilir.
Karar verilmeden önce kolluk makamları ile diğer birimlerin hazırlayacağı
değerlendirme raporları göz önünde tutulur. (2) Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, tanığın isteminin bulunması
koşuluyla Nöbetçi mahkemeden karar alınıncaya kadar, kolluk amirinin yazılı
emriyle, geçici olarak 5 inci maddenin birinci fıkrasının (ç) bendinde
belirtilen tedbir alınabilir. Bu tedbir, geciktirilmeksizin Cumhuriyet
Savcısının ve Nöbetçi mahkemenin bilgisine sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan, 34 ncü Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanunu
Tasarısının “tanık koruma tedbiri kararlarını verecek makam ve merci” başlığı
altında, 6 ncı maddesinin 1 fıkrasındaki, “Cumhuriyet savcısı tarafından,
kovuşturma evresinde, cumhuriyet savcısı veya tanığın istem üzerine veya…”
ibaresi ile (2) ve (3) numaralı fıkralarının kaldırılmasını 4. fıkrasının (b)
bendinin sonuna “Alınacak kararlar itiraza tabidir.” cümlesinin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Konuşacağım Sayın Başkan. BAŞKAN - Buyurun. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; sanıyorum
tanık koruma yasasının en önemli maddelerinden birisi de 6’ncı madde. Tanık
koruma tedbiri kararını verecek makam ve merciler. Bizim teklifimiz de, çok açık olarak, hazırlık aşamasında savcıların,
zaruret hâlinde kolluk amirlerinin veya kurulların vereceği tanık koruma
kararlarının yerine, yargının, mahkemelerin karar vermesi yönündedir. Bu, tanık
korumayla ilgili dünya örneklerinde de bu şekildedir. Hangi ülkede tanık koruma
ihtiyacı varsa ona uygun bir düzenleme yapılır. Şimdi, yasaya baktığımız zaman,
kaldırılmasını istediğimiz: “Cumhuriyet savcısı tarafından, kovuşturma
evresinde, Cumhuriyet savcısı veya tanığın istemi üzerine re’sen mahkemece
karar verilir.” Bir tek burada. O da “Cumhuriyet savcısı isterse…” Şimdi, biz,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf, Anayasa 90’a göre de iç kanun
hükmünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargısal denetiminin altındayız.
Bir soruşturma açıldığı zaman -ceza soruşturmasında- silahların eşitliği vardır.
İddia ve savunmanın eşitliği. Bu, sözde bir olay değildir. Bu, sanık
soruşturmaya başlandığı anda silahların eşitliği ilkesi başlar. Eğer tanık
koruma kararını, yetkisini sadece savcılara, iddia makamına, hazırlık
tahkikatını yapan makama verirseniz, karşısındaki savunma makamını yok
sayarsanız ve bu konuda yargıyı dışlarsanız, o savcıların kendi iç dünyaları ve
subjektif etkenlerine göre tanık koruma kararlarını verebilecekleri gerçeğiyle
de karşı karşıya kalırsınız. Bunun en vahim ikinci hatası, ikinci fıkrada yer alan... “Eğer
zaruret hâli varsa, zaruret hâli durumunda, kolluk amirinin yazılı emriyle
-tanık koruma- geçici olarak birinci fıkranın (ç) bendinde belirtilen tedbir
alınabilir.” diyor. Şimdi, soruşturmayı yapan kolluk kuvvetlerinin, amirlerinin,
tanık koruma programı uygulama kararı alması ile o tanığın güvenliğini
sağlamayı bu yasa maddesiyle birbirine karıştırıyoruz. Yani, bir tanık
önemlidir, kolluk kuvvetlerinin elindedir, o tanık konuşacaktır. O tanığı siz
korursunuz ve onun -koruma tedbiri gerekiyorsa- yargıdan kararını
çıkartırsınız. Doğru olan budur. Biz ki, savcının bu tür bir kararı
veremeyeceğini iddia ederken, bu olayı tamamen kolluğun inisiyatifine
bırakırsanız, o zaman kolluk Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda 59’uncu
Hükûmetin yaptığı son değişiklikle, İzmir’de “dur” ihtarına uymadan vurulan
masum insanların yaşandığı hataları da dikkate alarak, bu tür soruşturmalarda,
direkt koruma yetkisini kolluğa bırakmak, savcılığı dahi denetimin dışına
çıkarmak, tamamen idari inisiyatife terk etme durumunu doğurur. Kaldı ki, bu olmazsa “Tanığın istemi üzerine kurul karar verir.”
deniliyor. Bir tarafta “Yönetmelik yapılacak.” deniliyor, usulü belli değil.
Bir tarafta “Savcılıklar verir.” diyor. “Gerekirse, istem üzerine mahkeme karar
verir.” diyor. Bu kadar kafa karmaşasını bir yasanın içine hapsetmenin, bu
kadar karmaşıklık yaratmanın hiç gereği yok. Bunu getiririz, doğrudan doğruya
yargı, bu konuda mahkeme, şartları, zemini varsa kararını verir. Mahkeme
kararını beğenmiyorsa savcı ve avukat, silahların eşitliği ölçüsünde, gider,
itirazını bir üst mahkemeye yapar. Artık istinaf mahkemelerimiz de var, istinaf
mahkemesinde de sonuç alamıyorsa Yargıtaya kadar olayı taşıma imkânı vardır.
Ama bu şekliyle tamamen idarenin ve kolluğun inisiyatifine, takdirine bırakılan
koruma tasarrufu gerçekten suistimale çok açık. Suistimale açık olduğu gibi,
yanlış tanık yönlendirme, yanlış tanıklarla suçlu yaratma konusunda da… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN (Devamla) – … yanlış tanık, kasıtlı tanık yaratma
gibi bir suistimal yetkisini de açık bırakıyor, bu çok tehlikelidir. Yargı
denetimi, silahların eşitliği ve adil yargıdan hiçbir şekilde taviz vermeden
bunun dünya örnekleri dikkate alınarak… Zaten Ruanda ile yeni Bosna Hersek
ulusalüstü mahkemelerinden çıkan kararlar ve Avrupa Konseyinin tavsiye kararı
üzerine tanık koruma kararı alınması ve yasaların çıkartılması istenmiştir. Biz
de bunun gereğini yerine getiriyorsak, en azından o ülkelerin o uygulamalarını
dikkate alıp, buraya mutlaka yargı denetimini koymak gerekir. Yargı denetimi
konulmadığı takdirde, sadece ve sadece bu ülkede yürütmenin inisiyatifine
kalmış bir durum söz konusu olur. Buna dikkat çekmek istiyoruz. Önergemizin lehinde oy kullanılmasını diliyoruz. Teşekkür ediyoruz. BAŞKAN – Teşekkür ediyorum. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 34 Sıra sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının
6. maddesinin 1 inci ve 2 nci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederim. Av.
İsa Gök Mersin (1) Bu kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) ila (ç)
bentlerinde sayılan koruma tedbirleri kararları; soruşturma evresinde
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine nöbetçi mahkemece, kovuşturma evresinde,
Cumhuriyet savcısı veya tanığın istemi üzerine veya res’en mahkemece verilir.
Karar verilmeden önce kolluk makamları ile diğer birimlerin hazırlayacağı
değerlendirme raporları göz önünde tutulur. (2) Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, tanığın isteminin
bulunması koşuluyla Nöbetçi mahkemeden karar alınıncaya kadar, kolluk amirinin
yazılı emriyle, geçici olarak 5 inci maddenin birinci fıkrasının (ç) bendinde
belirtilen tedbir alınabilir. Bu tedbir, geciktirilmeksizin Cumhuriyet
Savcısının ve Nöbetçi mahkemenin bilgisine sunulur. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun. İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. 6’ncı madde hakikaten önemli bir madde. Şimdi, arkadaşlar, ceza
yargılamasını birçok milletvekili bilmeyebilir. Eskiden “hazırlık tahkikatı”
derdik, “son tahkikat” derdik, şimdi, Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu
“soruşturma” ve “kovuşturma” dedi, iki merhaleye ayırdı. Soruşturmada, bu kanun
doğrudan yetkiyi savcıya veriyor, kolluğa belli bir oranda veriyor. Kovuşturma
evresinde hâkime geçiyor. Soruşturma evresi -bilgi için söylüyorum- tahkikatın
başlamasından, isnattan veya fiilden iddianamenin tanzimine kadar gider. Yeni
sistemimizde iddianamenin kabulü geldi. Kovuşturma evresi iddianamenin
kabulüyle başlar. Kabulüne kadar kısım özel bir kısımdır. Şimdi, size bir dertten bahsedeyim ben. Türk Ceza Kanunu/220,
örgütle alakalı maddedir. “TCK/220” dediğiniz zaman hiçbir avukat hiçbir evrakı
inceleyemez. Savcılık inceletmez. “Gizlilik kararı var” der. Bugün “yok” der,
yarın “git” der. “Kâtip yok” der. Fotokopi vermez, bir sürü engel koyar. İkinci bir madde daha, CMK/250, Ceza Muhakemesi Kanunu/250. Eski
DGM’lerin düzenlendiği, Hâkimler Yüksek Kurulunun belirlediği belli
mahkemelerde bakılacak olan suç tipleri tasnifini belirler CMK/250. Zaten
“CMK/250” denildiği an savunma hepten bitti. Savunma, avukatlık yok. Bilgi
almak, bir şey incelemek yok. Mümkün değil. Savcılık vermez. Çünkü, Türkiye’de,
ne hikmetse iddia makamı -belki doğasında da var- savunma makamını, avukatları
rakip olarak görür. Oysaki iddia ve savunmanın, tez ve antitezin çarpışması
maddi gerçeği ortaya çıkartacaktır. Yargılamanın asıl ağır makamı hâkim kararı
verecektir Türk milleti adına. Şimdi, siz bu iddia ve savunma makamı arasında savunmayı zaten -o
TCK/220, CMK/250’den bahsettim ya- buralarda unutun, yok. Şimdi, bir de tanık
koruma kanununda olmuyor. Neden olmuyor? 6’ncı maddede... Nasıl olmuyor? 6’ncı
maddenin birinci fıkrasında tanık koruma kanunu uygulanma kararını savcı
verebiliyor. Neleri verebiliyor savcı? (a) ila (ç). Hukuku bilenler “ila”nın
anlamını bilir. Arası dolar (a)’dan (ç)’ye kadar. Ne var (a)’dan (ç)’ye kadar?
Fiziki koruma -saygı duyarım- fiziki korunma olmalı. Gizlilik; kimlik, adres,
her şeyin gizlenmesi ve arkadaşlar, duruşmada, bakın, hazır bulunma hakkına
sahip bulunanlar olmadan dinlenmesi ya da ses veya görüntünün değiştirilerek,
özel olarak dinlenmesi, yani savunmanın dışlanması. (c)’si var: Tutuklu ve hükümlü,
bunların değişikliği… ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bunlar zaten var
58’inci maddede. İSA GÖK (Devamla) – Sayın Bakanım, bunlar 58’de var, ama uygulama
alanı ne? Orada bir tek tanık… ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Olur mu, hepsi… İSA GÖK (Devamla) – Siz
mağduru, müştekiyi de kattınız buna, hepsini kattınız. Bu durumda, ceza yargılamasında avukatlığı, geniş ölçüde, bu kanun
askıya alıyor, geniş ölçüde. Bu sebeple, hiç olmazsa, ilk tahkikat
dediğimiz -eskilerin deyimiyle- soruşturma
aşamasında arkadaşlar, tanık koruma kanunu uygulama kararını savcı tek başına
vermemeli. Nöbetçi mahkemeden bari karar alsın. Oraya, asıl süje olan hâkimin
kararını koyalım. Nasıl kovuşturma evresinde hâkim kararı gerekiyorsa
soruşturmada da savunmanın rakibi olarak kendini gören savcılık makamını tek
yetkili kabul etmeyelim. Savcılık makamı bu kanunun uygulamasında mutlaka
nöbetçi mahkemeden, bir hâkimden onay alarak yapabilsin. Hemen ben AKP Grubuna dönük bir şey söylemek istiyorum.
Arkadaşlar, bu kanunda koruma kurulu kararlarına karşı yasa yolu yok. Böyle bir
düzenleme yok. Bunun itirazı ne olacak? Yasaya aykırılık varsa ne olacak? Haklı
talebin reddi ne olacak? Koruma kurulunun kararı, kovuşturma evresini
demiyorum, bunu mutlaka önerge veya başka şekilde düşünmeniz lazım. Biz
hazırlık yapacağız, ama şimdiden düşünün siz de. Çünkü amaç illa “reddedenler,
kabul edenler” değil, kanunu toparlamak. İkinci bir husus –Komisyon Başkanımız bu konuda bunun uzmanıdır–
tazminat hukuku. Koruma kurulundan kaynaklanabilecek olan zararlarda, eksik
işlemlerde, hatalarda, bu oluşacak zararların tazmin yönü… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Ek bir dakikalık süreniz var, buyurun. İSA GÖK (Devamla) – Sağ olun. Efendim, tazminat: Yine yasada düzenlenmiyor sayın grup başkan
vekilleri. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Genel hükümlere göre olabilir ama. İSA GÖK (Devamla) – Olabilir değil, olabilir diye yorum
yapmayalım. NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yani o yok, ama genel hükümlere göre
olur. İSA GÖK (Devamla) – Komple, temel kanun olarak bunu
geçiriyorsunuz, buna temel kanun diyorsunuz ve her şeyi düzenliyorsunuz. O
zaman mutlaka koruma kurulu kararlarına karşı da yasa yolunu ve tazminat
kısmını önergeyle dâhil etmeye çalışın. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısının altıncı
maddesinin 2. fıkrasına (a) “kovuşturma yada soruşturma evresinde tanığa
ifadesinden önce ifadeyi alan makam ifade konusu suç bu yasanın kapsamı
dahilinde ise bu kanundan doğan haklarını açıklar tanığın korunma talebi
bulunuyorsa zabta geçirilmek suretiyle bu konuda karar verilinceye kadar
tanığın kimliği gizli tutulur.” (b) “hakkında koruma tedbiri uygulanan
tanıkların kolluk ve adliye aşamalarında tedbirin sonuçsuz kalmaması için
gerekli tedbirler karar veren makamca alınır.” şeklinde 2 bent eklenmesini arz
ve teklif ederiz. Rıdvan
Yalçın (Ordu) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Yalçın, konuşacak mısınız? Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 6’ncı
maddeye ilişkin önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum. Tekraren, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime başlamadan evvel, bir üzüntümü yüce heyetinizle
paylaşmak istiyorum. Daha bugün, Ticaret Kanunu’yla ilgili Komisyondaki
toplantımızda Sayın Komisyon Başkanımız da, bu kanunun birçok hatalarının
olduğunu, fakat, yasama ekonomisi bakımından, zaman kaybetmemek için, Genel
Kurula bir an önce göndermemiz gerektiğini, Genel Kurulda gerekli düzeltmeleri
yapacağımızı söyledi, tıpkı şu an görüşmekte olduğumuz kanun tasarısında olduğu
gibi. Defaatle söyledik, geçmiş dönemde Mecliste olmayan partiler bugün
Mecliste, komisyonların yapısı değişmiş, ama, öyle bir İç Tüzük düzenlemesi
yapılmış ki, âdeta, komisyonu yok varsayan, yeni gelen parti ve grupların
katkısını engelleyen bir düzenleme yapılmış. Şimdi, Sayın Bakanım, bu
uygulamayla komisyonda bir katkı sunmamız engellendiği gibi Genel Kurulda da
katkı sunmamızın engellendiğini görüyoruz. Burada, bakıyorum, birçok
arkadaşımız, muhalefet ne söylüyor, önergesinde ne teklif ediliyor gibi bir
kaygı taşımadan “Kabul edenler… Etmeyenler…” gibi bir kısır çekişme içerisinde
bulunuyoruz. Eğer demokrasi, eğer yasama organı yalnızca çoğunluğun “evet”
dediğine “evet” demek olacaksa muhalefetin haklı da olsa katkısını yok
varsaymak olacaksa burada muhalefet olarak oturmamızın bir anlamı da olmasa gerekir diye düşünüyorum. Şimdi, biraz önce, başka suçlarda sanık olanların da tanık
kapsamında değerlendirilmesini teklif ettik, değerlendirilmedi. Efendim, orman
yakma suçundan, hatta çok hayret ki, bir suç işlemek için teşekkül oluşturmaya
kadar, ihaleye fesat karıştırmaktan fuhşa teşvik suçlarına kadar birçok suçun
bu kapsamda olmadığını ifade ettik, yine görmezden geldiniz. Biraz önce, en
kolay, en masrafsız bir tedbiri teklif ettik. Nedir? Efendim, yargılama
esnasında tanık ve suç mağdurlarına tarafların yaklaşmamasını, bir iletişim
kurmamasını teklif ettik, yine yok varsaydınız. Ama, en azından tarihe not
düşmek adına bunları söylemeye de devam edeceğiz. Bu önergemizde neyi teklif ediyoruz? Şimdi, ceza yargılaması
uygulamasına giren arkadaşlar çok tabii bilirler ki, ceza yargılamasının en önemli
evresi, ilk beyanların alındığı evredir ve genellikle hâkim, savcılar da sıcağı
sıcağına alınmış bu beyanlara daha sonra alınmış beyanlardan daha çok itibar
ederler. İşte, bu gerçekliği bildiğim için şunu teklif ediyoruz: Böyle bir
kanunun varlığından birçok tanık ve suç mağduru haberdar olmayacağına göre, bu
tedbirleri vermeye yetkili makamlar tanık ve suç mağdurlarının ilk ifadelerini
tespit ettikleri esnada tanık ve suç mağdurlarına böyle bir yasal haklarının
olduğunu ifade etmelerinin adalet için daha etkili olacağını düşünüyorum. Eğer,
ilk ifadesinde gerçekleri anlatamamış bir tanık ya da suç mağduru, daha sonra,
koruma kapsamına alındıktan sonra bunları söylemeye kalkarsa bu sefer de ilk
beyanları ile sonraki beyanları arasında ciddi çelişkiler olduğu gerekçesiyle
bu beyanlar samimi bulunmayacaktır. Eğer, biz, bu kanundan bir amaç
bekliyorsak, daha adil bir yargılama bekliyorsak, tanık ve suç mağdurlarının
gerçeği anlatmalarının önünü açmayı bekliyorsak mutlaka bu değişikliğin
yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Değerli arkadaşlarım, yine bir fıkra daha öneriyoruz. Orada da
tedbiri veren makamın, tanık ya da suç mağdurları adliyeye gelip giderken ya da
aşamalarda kimliklerinin deşifre olmaması için gerekli tedbirleri de alması
gerektiğini öngörüyoruz. Bizce bu iki öneri de oldukça makuldür. Önergelerimiz için yüce
heyetinizden destek talep ediyor, bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 7’nci maddenin başlığını okutuyorum: Tanık koruma tedbiri kararında bulunacak hususlar MADDE 7- BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 34 sıra sayılı yasa tasarısının 7. maddesinin
(f) bendinin sonundaki “fayda”dan evvel “ekonomik ve hukuki” ifadesinin
eklenmesini saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Koruma tedbirlerinin içine ekonomik fayda sağlanması da
amaçlanmıştır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 8’inci maddenin başlığını okutuyorum: Tanık koruma tedbirinin süresi, değiştirilmesi ve kaldırılması MADDE 8- BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 34 sıra sayılı yasa tasarısının 8 inci
maddesinin (1 Nolu) bendinin sonuna aşağıdaki
cümlenin eklenmesini arz ederim. Kamer
Genç Tunceli Re’sen kaldırılması halinde ilgilinin itiraz hakkı saklıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 34 Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının
“Tanık koruma tedbirinin süresi, değiştirilmesi ve kaldırılması” başlığı
altında 8 nci maddesinin, 3. fıkrasında “…tedbir kararını veren…” cümlesinden
sonraki “makamca” kelimesi çıkarılarak yerine “mahkemece” kelimesinin
konulmasını, fıkra sonundaki “…yönetmelikte gösterilir…” ibaresinin
kaldırılmasını arz ve teklif ederiz. 28.11.2007
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Yürütmenin bağımsız yargıya müdahalesinin önlenmesi için. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 34 sıra sayılı yasa tasarısının 8 inci
maddesinin (1 Nolu) bendinin sonuna
aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederim. Kamer
Genç Tunceli Re’sen kaldırılması halinde ilgilinin itiraz hakkı saklıdır. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Resen kaldırılma halinde ilgilinin yasal yollara başvurma hakkı
tanınmıştır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 9’uncu maddenin başlığını okutuyorum: Haklarında koruma tedbiri kararı alınan tanıkların dinlenmelerinde
uygulanacak usuller MADDE 9- BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının
“Tanık koruma tedbiri kararı alınan tanıkların dinlenmelerinde uygulanacak
usuller…” başlığı altında 9 uncu maddesinin 2, 5 ve 9 uncu fıkralarının
kaldırılmasını arz ve teklif ederiz. 28.11.2007
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 9’uncu
maddeyle ilgili verdiğimiz değişiklik önergesinde, özellikle koruma tedbiri
uygulanacak tanıkların dinlenmesinde uygulanacak usuller, tamamen yeni
yürürlüğe girmiş Ceza Muhakemeleri Kanunu’muzun ve onunla övündüğümüz ana Türk
Ceza Kanunu ile yine Avrupa Mahkemesi süreciyle çok yakın bağlantısı olan bir
madde. Benden önce de bazı hukukçu arkadaşlar burada ifade ettiler.
Buradan yasaları geçirmek kolay, ama bu sistemle, tanık koruma yasası ile bu
hükümlerle bu tanıklar dinlenirse Avrupa Mahkemesine gidecek her dava, Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinin üçüncü fıkrasındaki tanık
sorgulamada -özellikle altını çiziyorum- silahların eşitliği ilkesi gereği
savunma hakkı kısıtlandığı için hazır kazanılacak davalardır ve çok açık
söylüyorum, Türkiye’de, hukukçular, barolarımız, insan hakları merkezleri de bu
konuda çok yeteneklidir, çok iyi gelişmiş, çok da iyi eğitim almışlar. Bu
konuda ifade etmek istiyorum ki, bu 9’uncu maddeyle ilgili, mesela ikinci
fıkrası, CMK 58/3’üncü maddedeki hükmü daha da uygulanamaz hâle getiriyor.
Tanığın görüntü veya sesi değiştirilerek düzenlenmesi tanığa, doğru mu
söylüyor, gerçekten bir menfaati olduğu için mi suç atıyor veya bir ajan mıdır
veya menfaat karşılığı bazı ifadelerde bulunan birisi midir veya gizli bir
görevli midir, bu anlaşılmaz ve anlaşılması da mümkün olmadığı için, bu tanığın
beyanları, her ne kadar, tek başına delil olarak alınmaz deniliyorsa da,
ağırlıklı olarak bu tanık beyanına göre hükme gidileceği için, bize, âdeta 12
Eylül öncesi sıkıyönetim askerî mahkemelerinde kerhe dayalı, işkenceyle alınmış
ifade tutanakları üzerinden hükme gidilen, adil olmayan o yargılamalar sürecini
hatırlatıyor. Yine, Ceza Kanunu’nun temel ilkelerinden ve teminatlarından
birisi, gayet keyfî uygulanacak tarzda yasada tanımı yapılmayan dinleme usulü
tayin etmek yetkisi yargıca verilmektedir. Bu düzenlemeyle, savunmaya rağmen
yargıç istediği şekilde tanığı dinleyebilecek midir Türkiye’de? Zaten 58’inci maddede
teknik cihaz ve bilgilerle tanık sorgulama yetkisi yargıçlarımıza verilmiş, ama
bizim Anadolu’daki hangi ilçede, kasabada teknik cihazla ve stenografiyle veya
video kamera sistemiyle çapraz sorgudaki tanıkları dinleme, sorgulama ve bu
şekilde kayıt tutma imkânımız var? Hiçbir şekilde yok, uygulanmıyor zaten. Bu
uygulanmayan hüküm, burada, yine keyfî bir duruma bırakılmaktadır. 9’uncu maddenin beşinci fıkrasındaki düzenleme ise çapraz
sorgulamayı ortadan kaldırıyor. Yani, tam karşılanmayan, uygulamada zaten
-doğru dürüst- sorunlar yaşayan çapraz sorgu sistemini, soru sorma hakkını
kaldırdığınız zaman, tanıkları eşit sorgulama hakkını kaldırdığınız zaman
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinin üçüncü fıkrasının
otomatikman ihlali durumunu yaratmış oluyor. Zaten Avrupa Mahkemesi
kararlarının tanık korumayla ilgili içtihadı var. Çok açık. Tanık koruma
içtihadında diyor ki: “Tanık beyanı tek başına delil olmaz, bunu yan delillerle
güçlendireceksiniz. Maddi, teknik ve diğer dokümansal belgelerle
güçlendirmediğiniz zaman koruma da uygulansa tanık beyanı yeterli
olmayacaktır.” Yine, 9’uncu maddenin yedinci fıkrasında da getirilen bir şey,
vicahilik ilkesi ihlal ediliyor, alenilik ortadan kaldırılıyor. Tanığı
hiçbiriniz görmeden ve tanığın yargıç tarafından dahi görülmesi sağlanmadan
böyle bir sorgulamayla hükme gidiliyor. Yine, 9’uncu maddesinin dokuzuncu fıkrasındaki uygulamada keşif
esnasında da diyor… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN (Devamla) – Keşif de bir yargılamanın tatbiki
biçimidir. Keşif esnasında da tanığa aynı uygulamanın yapılacağı hükmü
getiriliyor. 9’uncu maddenin onuncu fıkrasında da “…savunma hakkını
kısıtlayacak şekilde uygulanamaz.” deniliyor. Şimdi, bu kadar uygulama, sınırlamadan
sonra savunma hakkı mı kalıyor ortada? Bütün yetki, bütün imkân hazırlık
soruşturmasında savcılıklara veriliyor, kolluğa veriliyor, savunmanın hiçbir
şekilde bu konuda müdahalesi sağlanamıyor. Bu, çok açık söyleyeyim, ulusal üstü
yargılama sürecinde çok ciddi sıkıntılar yaratacak, savunmayı dışlayan,
silahların eşitliği ilkesini kaldıran bir durumdur. Bu duruma son verilmesi
gerekir. Teklifi bu nedenle vermiştik. Bu nedenle bu teklifin yaşama
geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Hepinize saygılarımı sunuyorum. Konuşmam son… Yeni yılınızı da bu vesileyle kutluyorum, barışa,
mutluluğa ve refaha vesile olmasını, ülkemizin hayrına olmasını diliyor,
teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 10’uncu maddenin başlığını okutuyorum: DÖRDÜNCÜ BÖLÜM Tanık Koruma Kararlarının Uygulanması Koruma kararının alınmasında Cumhuriyet başsavcılıkları ile
mahkemelerce uygulanacak usuller MADDE 10- BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır: okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının “Koruma kararının
alınmasında cumhuriyet başsavcılıkları ile mahkemelerce uygulanacak usuller…”
başlığı altında 10 ncu maddesinin 2 fıkrasına “…savcısı veya hakimi ile…”
ibaresinden sonra “avukatı” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz. 28.11.2007
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım? HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Adil yargılanma hakkı, savunma hakkı ve aleniyet unsurunun
gerçekleştirilmesi AİHS nin 6/1-3 Anayasanın 36 maddesine uygunluk açısından
konulmalıdır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 11’inci maddenin başlığını okutuyorum: Tanık koruma birimleri ve kolluk makamlarınca yapılacak işlemler MADDE 11- BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 11. maddesine, “Jandarma Genel
Komutanlığı” ibaresinden sonra gelmek üzere, Sahil Güvenlik Komutanlığı,
Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısı onbirinci maddenin
birinci fıkrasında uygulamak üzere kelimesinden sonra gelmek üzere “Adalet
Bakanlığınca” kelimesinin eklenmesi, “Jandarma Genel Komutanlığınca” ve “Emniyet Genel Müdürlüğünce” kelimelerinin
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Sayın Yalçın? RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Gerekçe… BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Teklif ile görev Adalet Bakanlığına verilmekte ve işleminin koruma
kararı verilen tanıkların beyanına etki ediyor isnadından kaldırılmasını
amaçlamaktayız. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 11. maddesine, “Jandarma Genel
Komutanlığı” ibaresinden sonra gelmek üzere, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Gümrükler
Muhafaza Genel Müdürlüğü ibaresinin eklenmesini arz ederiz. Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. FARUK BAL (Konya) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Tanık koruma biriminin bu tasarının mücadele için hedef aldığı suç
örgütlerinin maddi beslenme kaynağı ağırlıklı olarak Sahil Güvenlik Komutanlığı
ve Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğünün görev alanına giren olaylar teşkil
etmektedir. Bu olaylara tanık olanların bu birimlerin çalışma şekilleri de
dikkate alınarak korunması gerekir. Bu sebeple Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Gümrükler Muhafaza Genel
Müdürlüğü bünyesinde koruma birimi oluşturulmalıdır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 12’nci maddenin başlığını okutuyorum: Diğer kurum ve kuruluşlarla işbirliği ve yapılacak işlemler Madde 12- BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 13’üncü maddenin başlığını okutuyorum: BEŞİNCİ BÖLÜM Tanık Koruma Kurulu Tanık Koruma Kurulu Madde 13- BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri
okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 34 Sıra sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının
13. maddesinin (1) ve (2) nci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederim.
Madde 13- (1) Bu Kanunda belirtilen görevleri yapmak üzere, Adalet
Bakanlığı bünyesinde Tanık Koruma Kurulu kurulur. (2) Kurul; mesleklerinde fiilen en az on beş yıl görev yapmış
olmak koşulu ile; Adalet Bakanlığından idari görevde çalışan birinci sınıf
hakimler arasından iki, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca Ankara’da görev
yapan birinci sınıf adli yargı hakim ve Cumhuriyet savcıları arasından
seçilecek birer, Milli Savunma Bakanlığından idari görevde çalışan birinci
sınıfa geçirilmiş askeri hakimler arasından bir, İçişleri Bakanlığı merkez
teşkilatından bir, Emniyet Genel Müdürlüğünden bir, Maliye Bakanlığından bir,
Jandarma Genel Komutanlığından bir üye olmak üzere toplam 9 üyeden oluşur.
Kurul, kararlarını oy çokluğuyla alır. Kurul, en az ayda bir defa veya ihtiyaç
duyulduğunda her zaman Başkanın çağrısı üzerine toplanır. Kurul üyelerinin
görev süreleri dört yıldır. Görev süresi sona erenler yeniden seçilemezler.
Kurulun sekreterya hizmetleri Adalet Bakanlığı tarafından yerine getirilir. BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan tanık koruma kanun tasarısı onüçüncü maddenin
“tanık koruma kurulu” başlığının “tanık koruma birimi” olarak değiştirilmesi,
birinci fıkrada yer alan “İçişleri Bakanlığında” yerine, “Adalet Bakanlığında”
“kurulu” yerine “birimi” kelimelerinin getirilmesi, 2-3-4. fıkralarının
metinden çıkarılarak 5. fıkrada geçen “kurulun” kelimesinin “birimin” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Tanık Koruma Kurulu başlığı
altında 13 ncu maddesinin 1 inci fıkrası ile 2 nci fıkrasının son cümlesi olan
“…Kurulun sekreterya hizmetleri İçişleri Bakanlığı tarafından yerine
getirilir…” cümlesinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz. 28.11.2007
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Önerge sahibi… HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Yürütmenin bağımsız yargıya müdahalesinin önlenmesi, Adil
yargılanma hakkı, savunma hakkı ve aleniyet unsurunun gerçekleştirilmesi AİHS
nin 6/1-3 Anayasanın 36 maddesine uygunluk, hazırlık soruşturmasını yürüten
kolluğun aynı kurul içinde yer alması nedeniyle kaldırılmalıdır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan tanık koruma kanun tasarısı onüçüncü maddenin
“tanık koruma kurulu” başlığının “tanık koruma birimi” olarak değiştirilmesi,
birinci fıkrada yer alan “İçişleri Bakanlığında” yerine, “Adalet Bakanlığında”
“kurulu” yerine “birimi” kelimelerinin getirilmesi, 2-3-4. fıkralarının
metinden çıkarılarak 5. fıkrada geçen “kurulun” kelimesinin “birimin” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Rıdvan
Yalçın (Ordu) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Teklif ile yargının bağımsızlığı korunmak istenmiş, adil
yargılanma ilkesi korunmuştur. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 34 sıra sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının
13. maddesinin (1) ve (2) nci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederim. İsa
Gök (Mersin) ve arkadaşları Madde 13.- (1) Bu Kanunda belirtilen görevleri yapmak üzere,
Adalet Bakanlığı bünyesinde Tanık Koruma Kurulu kurulur. (2) Kurul; mesleklerinde fiilen en az on beş yıl görev yapmış
olmak koşulu ile; Adalet Bakanlığından idari görevde çalışan birinci sınıf
hakimler arasından iki, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca Ankara’da görev
yapan birinci sınıf adli yargı hakim ve Cumhuriyet savcıları arasından
seçilecek birer, Milli Savunma Bakanlığından idari görevde çalışan birinci
sınıfa geçirilmiş askeri hakimler arasından bir, İçişleri Bakanlığı merkez
teşkilatından bir, Emniyet Genel Müdürlüğünden bir, Maliye Bakanlığından bir,
Jandarma Genel Komutanlığından bir üye olmak üzere toplam 9 üyeden oluşur.
Kurul, kararlarını oy çokluğuyla alır. Kurul, en az ayda bir defa veya ihtiyaç
duyulduğunda her zaman Başkanın çağrısı üzerine toplanır. Kurul üyelerinin
görev süreleri dört yıldır. Görev süresi sona erenler yeniden seçilemezler.
Kurulun sekreterya hizmetleri Adalet Bakanlığı tarafından yerine getirilir. BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun. İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tanık
koruma faaliyeti yargısal faaliyetin içindedir, bir aşamasıdır. Madem yargısal
faaliyet içerisinde zikredilecek bir çalışma, neden bunu biz İçişleri Bakanlığı
bünyesinde yapıyoruz? Neden? Sayın Bakanım burada. Adalet Bakanlığı çok daha
ilgili değil mi ki Tanık Koruma Kurulunun içerisinde hâkimlerimiz,
savcılarımız, soruşturma kovuşturma aşamasında karar mercileri hâkimler, savcılar
değil mi? O zaman, bu kurulun kuruluş yeri neden İçişleri Bakanlığı içi? Tanık
Koruma Kurulunun bulunması gereken bakanlık bünyesi Adalet Bakanlığıdır. İkinci olarak: Tasarıda 11 kişi var. 11’in hepsi bürokrat
arkadaşlar. Hâkim, savcı çok az, 3 tane. Hepsi bürokrat. Jandarmadan, sahil
güvenlikten, emniyetten, gümrük muhafaza memurluğundan, hepsi ondan. Ama bakın,
bu yargısal bir faaliyet. Biz, adli kolluk için bağıran insanlarız, adli zabıta
için bağıran insanlarız. Neden bu konuda bu kadar bürokrata, bu kadar yargı
dışına ödün veriyoruz? Önerimiz şu: 9 kişiden oluşması yeterlidir. Adalet Bakanlığından,
birinci sınıf hâkimden 2 kişi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan Ankara’da
görev yapan 1 hâkim, 1 savcı- önemli bunlar- 4 etti; aynı şekilde, Millî
Savunma Bakanlığından, birinci sınıfa geçirilmiş, idari görevde çalışan 1
askerî hâkim, 5. İçişleri Bakanlığı merkez teşkilatından 1, 6 etti; Emniyet
Genel Müdürlüğünden 1. Tasarıda 3 tane. Niye 3 tane? Yeter değil mi 1 tane? Bu tasarıda, arkadaşlar, para kullanılacak. Tanık Koruma Kurulu
büyük paralar kullanacak, ödenek kullanacak. Bunun denetimi, bunun bilgisi
kimden alınacak? Bu kurulda Maliye Bakanlığından 1 tane bürokratın olması niye
düşünülmüyor? Para harcanacak orada. İleri maddelerde var ama kurulda 1 tane
Maliye Bakanlığının elemanı yok. Maliye Bakanlığından 1 kişi. Hadi asker madem
olmasın dedik ama Jandarma Genel Komutanlığından bari 1 kişi -çünkü, istihbarat
teşkilatı var- olmak üzere bu kurulun 9 üyeden oluşması en idealidir. Emniyeti,
Gümrük Muhafazayı, Sahil Güvenliği doldurarak, yargısal faaliyet içerisinde
görev yapan bir kurul oluşturamazsınız. Artı, tekrar seçilme imkânı getiriyorsunuz. Yapmayın, orayı
bürokrat koltuğu hâline getirmeyin; bir daha seçilmesinler, dört yıllık süreyle
bu iş kalsın, gelenler bir daha gitmezler. Ayrı bir bürokrat masası olacak
orada, ayrı bir işlem, yani bir yapı oluşturacaksınız. Bunu yapmayın. Diğer taraftan, arkadaşlar, sekreterya hizmeti… Adalet Bakanlığı
yapmalı. Bu kanun… Orada oturan Bakanımız Adalet Bakanı. İçişleri Bakanlığına
yetki için uğraşıyoruz. Ya bu ülkede hukuk devleti mücadelesini, hukukun
üstünlüğü mücadelesini bir şekilde gerçekleştiririz ya da biz kendi
çıkarttığımız kanunlarla hukuk sistemini daraltır, yargılama sistemini
daraltır, İçişleri Bakanlığına, emniyet teşkilatına, polise verirsiniz. Bunu
yapmayınız. Bunu yapmayınız. Eğer hukukçu isek bunlara dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyor,
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 14’üncü maddenin başlığını okutuyorum: Kurulun görev ve yetkileri MADDE 14 – BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısının ondördüncü
maddenin madde başlığındaki “kurulun” kelimesinin “birimin” olarak ve maddenin
“birim savcılık ve mahkemelerce verilen tanık koruma tedbirlerini yerine
getirir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz
efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Kurul kaldırılmalı ve koruma kararı veren makamların emirlerini
yerine getirecek birim kurulmalıdır. Bu anlamda da teklif düzenleyici bir
işlevle bu sakıncayı kaldırmayı amaçlamaktadır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler…Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. 15’nci maddenin başlığını okutuyorum: Mutabakat metni MADDE 15- BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 15. maddesinde yer alan
“tanığın aydınlatılmış” ibaresinin metinden çıkarılarak “bilgilendirilmiş
tanığın” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılıyoruz
efendim. Bir anlam farkı yok, daha anlamlı.
BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – “Bilgilendirilmiş
tanığın” ibaresinin daha doğru olduğu kanaatindeyiz. O nedenle katılıyoruz
efendim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın Bal, gerekçeyi mi okutalım efendim? FARUK BAL (Konya) – Gerekçe okunsun efendim. Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Tasarı metni meramı anlatmakta yetersiz ve dilbilgisi kuralına
uymamaktadır. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge doğrultusunda 15’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 16’ncı maddenin
başlığını okutuyorum: Faaliyet raporu MADDE 16- BAŞKAN – Madde
üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
34 sıra sayılı yasa tasarısının 16. maddesinin (1) numaralı bendinin sonundaki
“sunan” kelimesinden evvel olmak üzere “TBMM İnsan Hakları İnceleme
Komisyonuna” ifadesinin de eklenmesini saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Bu raporların bir
örneklerinin TBMM İnsan Hakları Komisyonuna verilmesi önerilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. 16’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Birleşime beş
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.11 Dördüncü
Oturum Açılma Saati: 19.19 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
42’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum. 34 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birinci bölümdeki görüşmeler
tamamlanmıştı, şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. İkinci bölüm, 17 ila 27’nci maddeleri kapsamaktadır. İkinci bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Ali ihsan Köktürk,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik,
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve
şahısları adına Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, Bursa Milletvekili
Mehmet Tunçak ve Van Milletvekili Gülşen Orhan’ın söz talepleri vardır. Sayın Köktürk, biraz önce Öztürk’e yaptığımız gibi, isterseniz
-sizin şahsınız adına da konuşma talebiniz var- üçüncü sıraya alayım ben sizi,
ikisini birleştireyim, olur değil mi? ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Olabilir. BAŞKAN - Tamam. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç
Çelik. Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; 34 sıra sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısı’nın yüce Mecliste
görüşülmesi nedeniyle söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Bugün Hükûmetin yüce Meclisimize sunmuş olduğu Tanık Koruma Kanunu
Tasarısı, ülkemizdeki suç ve suçluyla mücadele siyaseti konusunda ciddi bir
tartışma açmayı da zorunlu hâle getirmektedir. Suç ve suçlulukla mücadelenin
etkin yöntemlerinden birisi de tanığın doğruyu çekinmeden ve korkmadan
söylemesidir. Ceza, adalet sisteminin doğru bir şekilde çalışması için,
tanıkların yargılamanın her aşamasında doğruyu söylemesi gerekir. Tanığın doğru
söylemesini sağlamak amacıyla hazırlanan bu tasarıyla Hükûmet, toplumdaki suç
ve suçluluğu önleyecek yeni bir sihirli değnek bulmanın heyecanı içerisinde bir
görüntü vermektedir. Zannetmektedir ki bu tasarı kanunlaşınca bütün organize
suç örgütleri ve terör örgütleri bir anda ortadan kalkacak. Sayın milletvekilleri, devletin hem meşru hakkı hem de vazgeçilmez
görevi, kendi varlığını sürdürebilmek için hükümran olduğu topraklarda millî
birlik ve beraberliği sarsılmaz biçimde devam ettirmek, iç huzur ve güvenliği
sağlamak, can, mal ve tasarruf emniyetini her türlü tehdit ve tehlikeden uzak
tutmak, bunları defetmeye muktedir olmak, nizamı asla ihlal ettirmemek ve
bozdurmamak, dış tehdit ve tehlikelere karşı daima hazır ve müdebbir
bulunmaktır. Buradan hareketle, Hükûmetin temel görevi, sağlıklı bir toplum
yapısı tesis etmek için, bireylerin içinde yaşadıkları sosyal çevrede huzur ve
güvenlik içerisinde kendilerini geliştirmelerini temin etmek için suç denilen
sosyal hastalığı tedavi etmek ve suç fiillerini asgariye indirmektir. Bu
sebeple, güvenlikteki bir zafiyetin tek sorumlusu doğal olarak Hükûmet
olmaktadır. Hükûmet “Suçluların peşine nasıl düşerim?” sorusuna cevap aramadan
önce, emniyet ve asayişin temin edilmesi, suçların daha işlenmeden önce
kaynağında nasıl önleneceği sorusuna cevap aramalıdır çünkü kamu düzeni
bozulduktan sonra güvenli bir ortam tesis etmek oldukça güçleşmekte, suç
işlendikten sonra suçluların yakalanması ve yargılanması kamuya oldukça ciddi
maliyetler getirmektedir. Bu nedenle, suç önleme siyasetinde önleyici kolluk
esas kabul edilerek suçun önlenmesine ilişkin yetki ve sorumluluklar adli
zabıta gibi pasif ve yavaş işleyen bir sisteme bırakılmamalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte bu noktada Hükûmet
yine kolaycılığa kaçmakta, terörü ve organize suçları nasıl önleyeceğine
ilişkin tedbir yerine, organize suç örgütü ya da terör örgütü içerisinde
faaliyet yürütmüş suçluları nasıl tanık hâline getiririm, bunların muhbirlikten
sonraki yaşamlarını nasıl daha müreffeh hâle getiririm, vergi ödeyen Türk
vatandaşlarının paralarını bunlara nasıl kullandırtırım üzerinde kanun
çalışması yapmaktadır. Ülkemizde suç patlaması yaşanırken suçları önlemek
yerine tanıkların nasıl korunacağını temel vazife hâline getirmek, bataklığı
kurutmayı bırakıp sivrisineklerin birbirini nasıl ele vereceğine kafa yormak
gibidir. Sayın milletvekilleri, ülkemizde asayişsiz bir ortamın oluşmasında
ve bu ortamın her geçen gün biraz daha ivme kazanarak devam etmesinde Hükûmetin
bu anlayış ve tutumunun etkisinin olduğu herkesin malumudur. 58 ve 59’uncu
Hükûmetlerin AB üyelik süreci içerisinde izledikleri insan hakları, özgürlük ve
demokratikleşme konularındaki yanlış ve sorumsuz politikaları, 2002 yılından
itibaren toplumdaki suç oranlarının patlamasına, bölücü eşkıyanın ve organize
suç örgütlerinin cesaretlenmesine, buna karşılık suç ve suçlularla mücadele
eden kolluk kuvvetlerinin moral motivasyonlarının azalmasına, hatta nitelik
değiştiren suçlar ve bölücü propagandaya karşı acz içerisine düşmesine neden
olmuştur. Suç istatistiklerine baktığımızda, Hükûmetin, son üç hükûmetin ne
kadar yetersiz ve beceriksiz olduğu da net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Terör hortlamıştır bu dönemde, son beş yıl içerisinde. Organize suç örgütleri
kayıt dışı ekonomiyi tetiklemiş, devleti ve siyaseti rehin almaya başlamış,
toplumda sosyal, siyasal ve ekonomik dengenin bozulmasına, devlet otoritesinin
sarsılmasına, yargıya olan güvenin azalmasına, ciddi toplumsal huzursuzluklara
yol açmıştır. Yine, yolsuzluklar ve mali suçlarda ciddi artışlar olmuş, çocuk
suçluluğu artmış, son beş yılda 250 bin civarında çocuk suç şüphelisi olarak
güvenlik kuvvetlerince yakalanmıştır. Türkiye’de 2006 yılı içerisinde asayişe müessir fiillerde yüzde
61, şahsa karşı işlenen suçlarda yüzde 62, mala karşı işlenen suçlarda yüzde 60
oranında artış olmasının yanında, son beş yılda suçlar kabaca 3 kat artmıştır. Sayın milletvekilleri, gelinen noktada, vatandaşlar, can, mal ve
namuslarını emniyet içerisinde hissedememektedirler. İnsanlar her an bir kapkaç
ya da gasba uğrayabileceğini düşünerek adeta sokağa çıkamamaktadır. Bölücü
örgüt yandaş ve militanları şehirlerimizi, sokaklarımızı ve esnaflarımızın
ekmek teknelerini teslim almıştır. Yazılı ve görsel medya yoluyla aile içi
şiddet, cinsel taciz ve töre cinayeti haberleri evimizin içlerine kadar
girmektedir. Uyuşturucu satıcıları, çeteler, çocuk istismarı ve şiddet
okullarımıza dadanmıştır. Ülkemiz bu hâlde iken, Hükûmetin ve Meclisimizin
önceliği bu yasadan evvel, terörü, suç ve suçluyu doğuran ve yaşatan nedenler,
işlenmeden önce, kaynağında önlenebilmelidir. Ayrıca, çağdaş bir suçla mücadele
stratejisi belirlenmelidir. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin siyasi
yetersizliğinden, yoksulluk, yoksunluk ve ayrımcılıktan beslenen toplumsal
memnuniyetsizlik, izlenecek millî karakterli ekonomik, sosyal ve siyasal
politikalar ile ortadan kaldırılmalıdır. Demokratikleşme ve sivilleşme, hukukun
üstünlüğü, insan hakları, demokratik rejim ve teşebbüs hürriyeti gibi üstün
değerlerin suçlular tarafından istismar edilmesinin önüne geçilmelidir. İnfaz
sisteminde caydırıcılığı mutlaka kazandırılmalı ve suçlunun, cezasını çekmesi,
eğitimi, ıslah edilmesi ve topluma yeniden kazandırılması için çağdaş bir
ceza-adalet sistemi kurulmalıdır. Terörle mücadeleyi mümkün kılabilecek, güvenlik güçlerinin elini
kolunu bağlayan bir hukuk sisteminden elini kolunu bağlamayan bir sisteme
geçilmeli, bu hızla tesis edilmeli ve başta Terörle Mücadele Kanunu ve Türk
Ceza Kanunu olmak üzere terörle etkili mücadeleyi engelleyen hükümler içeren
yasaların tümü değiştirilmelidir. Burada Milliyetçi Hareket Partisi olarak, tüm suç ortamı ile
mücadeleyi esas alan Millî Yargı Projesi’ne ben de dikkat çekmek istiyorum. Bu
proje, üniter ve millî devlet yapısını koruyor, demokrasi, insan hakları, adil
yargılama gibi evrensel değerlerden besleniyor. Dolayısıyla Millî Yargı
Projesi’ni çok önemsiyoruz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Çelik, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün Genel Kurulda ele alınan söz konusu kanun tasarısı ile ilgili, tanıkların
bu yasa çerçevesinde koruma altına alınması, ama belirtilen eleştirilerin de
önemle dikkate alınmasını ben de burada ifade etmek istiyorum. Yüce heyetinizi tekraren saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik. Bölüm üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan. Sayın Kaplan, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
üyeler; birinci bölümde konuşmamın bittiğini söylemiştim, ikinci bölüme geçtik.
İkinci bölümle ilgili grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Gerçekten, tanık koruma programında, biraz hukuk, adalet ve
bağımsız yargı kavramları üzerinde durmak gerekiyor. Bu bölümde ilginç maddeler
var. Bu maddelerle ilgili düşüncelerimizi açıklamak istiyoruz. Öncelikle, tanık beyanı bir suçun aydınlatılmasında vatandaşın
adalete yardımcı olması anlamı taşıdığından, aslında toplum destekli adalet
arayışı burada gündeme geliyor. Bu konuda, tanıklık yapacak kişinin objektif
olması çok önem arz ediyor. Bugüne kadar tanıklık söz konusu olduğu zaman,
onunla beraber ceza usul ve yasalarımızda yalan yere tanıklık yapılmasının da
-aynı zamanda- müeyyideleri önceki Ceza Kanunu’nda vardı, şimdiki Ceza
Kanunu’nda var, bu bölümde de bununla ilgili düzenlemeler var. Tanık koruma yasasında her ne kadar mükâfatlandırma, yani muhbiri
özendirme, sadece birtakım değişiklik yaparak tanığı koruma dışında kaçakçılık
suçlarında ve bazı suçlarda ödüllendirme sistemi bu tanık koruma yasasında yer
almıyor. Ancak, çıkar amaçlı suç örgütlerinde ve kaçakçılık suçlarında gizli
görevli kullanma taktiğini hukukçular ve emniyet camiasından burada bulunanlar
çok iyi bilir, değerli milletvekilleri bilirler. Özellikle çıkar amaçlı suç
örgütlerinin kara para transferlerinin uluslararası bağlantılarının açığa
çıkarılmasında tanık koruma programlarının çok çok önemli olduğunu da
biliyoruz. Peki, bunların hepsi doğru, bunların hepsi önemli ve biz yine
dönüyoruz eski Yugoslavya’da ve Ruanda’da işlenen suçlar için kurulan
Uluslararası Ceza Mahkemesinin kuruluş statülerine ve tanık koruma hükümlerine
yer verme olayına geliyoruz. Gerçekten, burada da ülkemizdeki değişimleri iyi görmek gerekiyor.
Türkiye’den hem Ruanda’da hem Bosna Hersek mahkemesinde yargıçlık yapan, bugün
de Uluslararası Ceza Mahkemesinde önemli bir görev üstlenen değerli bir
yargıcımız var. Çokça ismi telaffuz edilmiyor Avrupa Ceza Mahkemesindeki yargıçlar
gibi, ama Profesör Doktor Mehmet Güney -yanılmıyorsam, doğru telaffuz ediyorsam
ismini- bugün Uluslararası Ceza Mahkemesinde. Peki, Türkiye’nin Avrupa Birliği
sürecinde Uluslararası Ceza Mahkemesini de imzalaması gerekiyor. Orada
yargıçlarımız da var. Uluslararası Ceza Mahkemesine yarın gittiğimiz zaman
insanlığa karşı suçlar, soykırım suçları konusunda, devlet eksenli veya örgüt
eksenli veya milis ramboların işleyeceği suçlarda, yani paramiliter güçlerin
işleyeceği suçlarda tanık koruma programı çok çok daha önem arz edecek ve
uluslararası boyutu olan bir koruma endeksini ister istemez beraberinde
getirecektir. Bu yasa, bütün bunlara cevap veriyor mu? Bu yönüyle de baktığımız
zaman, gerçekten yasanın dünya örnekleri karşısında yeterlilik arz etmediğini görüyoruz.
Özellikle İspanya’daki Tanık ve Uzman Bilirkişilerin Korunması Hakkındaki
Kanun- ismi aynen böyle, Tanık ve Uzman Bilirkişilerin Korunması Hakkındaki
Kanun, oradaki kanunun adı da böyle- altında yasal düzenlemeler var. Özel bir
yasayla bu düzenlemeler yapılırken, bizim ülkemizde, nedense, terör suçları
kapsamında zaten var olan ama kaçakçılık, organize suç ve kara para… Özellikle
de, son, sermayenin dolaşımıyla büyük holdinglerin, büyük sermaye sahiplerinin,
özellikle ekonomik transferlerde, enerji politikalarında, yatırım ve ihalelerde
çok ciddi uluslararası rüşvet iddiaları yer alıyor ve bu rüşvet iddiaları
sonrası… Örneğin, Türkiye’nin taraf olduğu, dünya finans sektöründen elde
edilen kredilerin kullanılması ve tahsisinde büyük paraların döndüğünü
biliyoruz. Orduya alınan silahların ihalesi, yapımı, denetimi, Meclis
denetiminin dışında biliyorsunuz. Burada harcamalarda çok büyük kalemler rol
oynuyor, bu kalemlerde oynanan para kaçırma olaylarındaki tanık durumları
konusunda da bir açıklık olmadığını görüyoruz. Çok basit bir örneğini verelim:
Yakın zamanda 36 tane Skorsky helikopterin… Sayın Başbakanın bir önceki
gezilerinde verdiği tekliflerde “36 tane Skorsky helikoptere ihtiyacımız var,
işte on sene içinde kademeli olarak bunlar yapılacak, Türkiye’ye teslim
edilecek.” Ama, bunun parası ne kadar, hangi özellikleri taşıyor, hangi
vasıflarda? Bu konuda bir şey yok, ama Watergate skandalı ve dünyadaki
örnekleri de bize gösteriyor ki, yarın böylesine hassas uzmanlık gerektiren bir
konuda ciddi bir tanık çıkarsa bu tanığın koruması ne olacak? En önemli noktalardan birisi de gizlilik kuralı getiriliyor. Bu
gizlilik kuralı… Yani, Millî İstihbarat Teşkilatının kayıtlarında bile belli
bir süre konuluyor, Meclisin tutanakları, gizli duruşma tutanakları belli bir
süre sonra açıklanabiliyor da, tanık korumada ilelebet, hayat boyu gizlilik
kuralının buraya konulmasının anlamı nedir? Yani bu, hangi gerekçeyle izah
edilebilir? Gizlilik, ama tedbir kararı bitse de, uygulama sona erse de,
uygulanan kişiler ölse de, otuz sene, yüz sene geçse de uygulanacak. Böyle bir
mantık, bir hukuk devletinde olabilir mi? Yarın, yapılan bir hatadan dönmek
için bu dosyaları açmak gerektiğinde, nasıl açacaksınız? Onun için de, 18’inci
maddedeki gizlilik kuralının ilelebet olmasını anlamak mümkün değildir. Yabancı tanıkların korunmasında karşılıklılık sistemi. Adalette,
yargıda kişinin siciline, künyesine bakılabilinir mi? Yani, “Sen Fransızsın,
daha iyi korunacaksın, senin ülkenle benim ülkem arasında adli yardım
sözleşmesi var, sen ayrıcalıklı vatandaşsın, sen burada dur, tanık korumadan
yararlan. Sen de Afrikalı, Ugandalısın, siyahisin, sahipsizsin, senin ülken
Türkiye’yle anlaşma yapmadı, hadi sen korunamayacaksın, bekle orada!” Böyle bir
mantığı da 17’nci maddeye yerleştirmenin hiçbir anlamı yok ki. Eğer adaletse
adalet. Adalet, bir tek insan nüvesini, süjesini örnek alır, insanı insan
olarak alır; onun siyahisine de bakmaz, beyazına da bakmaz, sarısına da bakmaz,
etnisitesine de, dinine de, mezhebine de bakmaz. İnsan insandır. Avrupalı
gelişmiş ülke olduğu için, Türkiye’yle uluslararası sözleşmeler imzaladığı için
karşılıklılık anlaşmasıyla bunların korunması, ayrıcalıklı korumaya tabi
tutulmasını anlamak mümkün değildir. Yine yasada çok ilginç bir şey var: Ayrılan ödenek konusu.
İçişleri Bakanlığına ayrılıyor. Niye İçişleri Bakanlığına ödenek ayırıyoruz
tanık korumada? Niye mahkemeler karar vermesin tanık korumayla ilgili? O tanık
korumayla ilgili paranın da harcamasını niye yargı denetlemesin? O zaman burada
da bir yanlışlık var. Tanık korumada o tanığın harcamasını İçişleri Bakanı
yaparsa, İçişleri Bakanı, polis teşkilatının, jandarma teşkilatının başındadır,
kolluğun ihtiyacına göre harcama yapacak. Ama, Adalet Bakanlığı yaparsa onu,
adalete göre yapacak, orada hukukçular var. Hukukçuların olduğu Adalet
Bakanlığına bütçe ayırma, İçişleri Bakanlığına ayır! Burada da bir terslik var.
Bir terslik daha söyleyeyim mi? Yani, gerçekten bir hukukçu olarak
bunu da anlamakta çok zorlanıyorum. Yani, tanık koruma yasası, 22’nci maddede
tanığı koruyanlara da koruma yasası konulmuş. E bu kadarı da fazla. Tanığı
koruyacaksın, masraf; tanığı koruyanların da korunması getirilmiş 22’nci
maddeyle. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız. HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum. Bu devletin her kademesinde görev yapan, Cumhurbaşkanından kolluk
görevlisine kadar, jandarmasından istihbaratına kadar herkes kendi görev
alanında, bu hassas görevlerin içindedir, bu hassas görevlerle korunuyor, bu
hassas görevlerle de emekli olduktan sonra hayatını idame ettiriyor. Bunlar,
zaten asli görevi olan bu görevi yaparken… Tanık korumada, korumaların da
korunmasını bu yasaya koymak, e biraz da el insaf dedirtiyor. Yani, burada bir
şeylere para yetiştirmek ve devlete harcama yaptırmak için bu kadar müsrif
olmanın gereği yoktur. Korumanın koruması olmaz, o zaman bu koruma yasasına da
gerek kalmaz diyoruz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan. Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati:19.44 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 19.53 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
42’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum. 34 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz. Komisyon? Yok. Hükûmet? Yok. Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremizin
tamamlanmasına çok az bir süre kaldığı da dikkate alınarak, kanun tasarı ve
tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 27 Aralık 2007 Perşembe günü, alınan
karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati:19.54 VI.-
SORULAR VE CEVAPLAR A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.-
Rize Milletvekili Ahmet Mesut Yılmaz’ın, çay yaprağı alımına ve destekleme
primi ödemelerine, -
Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, etlere kimyasal madde enjekte edildiği
iddiasına, -
İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, gebe düve ithalatına, İlişkin
soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/907, 908,
909) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANLIĞINA |
|