DÖNEM: 23                                                    CİLT: 10                                              YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

42’nci Birleşim

26 Aralık 2007 Çarşamba

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. -  GELEN KÂĞITLAR

III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İstanbul Milletvekili Mustafa Şükrü Elekdağ’ın, Hristiyan rahiplere yönelik saldırılara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı

2.- Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 88’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Malatya Milletvekili Mahmut Mücahit Fındıklı’nın, Malatya ve çevresindeki kara yollarının yapımına ve bakanlıkların faaliyetlerine ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 23 milletvekilinin, Artvin Cerattepe’deki madencilik faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/71)

2.- Aydın Milletvekili Mehmet Fatih Atay ve 21 milletvekilinin, eğitim kurumlarında tarikat örgütlenmesi iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/72)

3.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy ve 28 milletvekilinin, baz istasyonlarının yer seçimindeki sorunların ve halk sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/73)

B) TEZKERELER

1.- 24-26 Ekim 2007 tarihlerinde Romanya’ya resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/248)

2.- 14-17 Kasım 2007 tarihlerinde Çek Cumhuriyeti ve Azerbaycan’a resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/249)

3.- 6-8 Kasım 2007 tarihlerinde İtalya’ya resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/250)

 

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 34)

 

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Rize Milletvekili Ahmet Mesut Yılmaz’ın, çay yaprağı alımına ve destekleme primi ödemelerine,

- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, etlere kimyasal madde enjekte edildiği iddiasına,

- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, gebe düve ithalatına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/907, 908, 909)

2.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, vergi beyannamelerindeki bir uygulamaya ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/916)

 

                I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.03’te açılarak dört oturum yaptı.

Tokat Milletvekili Hüseyin Gülsün, Dünya Kooperatifçilik Günü’ne,

Mersin Milletvekili Ali Oksal, Tarsus’un,

Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan, Gaziantep’in,

Düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne;

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun (6/197, 198),

Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün (6/228),

Esas numaralı sözlü soru önergelerini geri aldıklarına ilişkin önergeleri okundu; sözlü soruların geri verildiği bildirildi.

İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Küçük Menderes Nehri’ndeki kirliliğin araştırılarak (10/68),

İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 25 milletvekilinin, şehit aileleri ve gaziler ile harp ve vazife malullerinin sorunlarının araştırılarak (10/69),

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Türkçedeki yabancılaşma ve bozulmanın araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi için (10/70),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

İran İslamî Danışma Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu Heyetini İran’a davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmının 33’üncü sırasında yer alan 56 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın bu kısmın 3 üncü, 34’üncü sırasında yer alan 72 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 4’üncü ve 23’üncü sırasında yer alan 55 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 5’inci sırasına alınmasına ve diğer kanun tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 56 sıra sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olmasına; 25 Aralık 2007 Salı günü, gündemin "Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler" kısmının 26, 34 ve 40’ıncı sıralarında yer alan (10/35), (10/43) ve (10/49) esas nolu ve 25/12/2007 tarihinde Başkanlığa gelen ve aynı tarihli gelen kâğıtlar listesinde yayımlanarak biraz önce okunan (10/70) esas no.lu, Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin birleştirilerek görüşülmesine ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; Genel Kurulun 26 Aralık 2007 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun 26 Aralık 2007 Çarşamba ve 27 Aralık 2007 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1, 2, 4, 6, 11 ve 15’inci sıralarında bulunan Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in (6/22), (6/23), (6/86), (6/138), (6/146), (6/152),

3’üncü sırasında bulunan İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in (6/85),

5’inci sırasında bulunan Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in (6/137),

17’nci sırasında bulunan Mersin Milletvekili İsa Gök’ün (6/159),

Esas numaralı sorularına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi; Tunceli Milletvekili Kamer Genç cevaplara karşı görüşlerini açıkladı;

7’nci  sırasında  bulunan                  (6/140),

8’inci                                            (6/141),

9’uncu                                          (6/142),

Esas numaralı sözlü sorular, ilgili bakanlar Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından, ertelendi;

10’uncu sırasında bulunan Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun (6/143),

20’nci sırasında bulunan Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın (6/165),

35 ve 99’uncu sıralarında bulunan Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın (6/187), (6/252),

46’ncı sırasında bulunan Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun (6/199),

76, 105, 106 ve 107’nci sıralarında bulunan Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün (6/229), (6/258), (6/259), (6/260),

95’inci sırasında bulunan Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın (6/248),

116 ve 127’nci sıralarında bulunan Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun (6/269), (6/280),

141’inci sırasında bulunan Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in (6/294),

Esas numaralı sorularına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu cevap verdi; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz ve Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman da cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar.

Birleştirilerek görüşülmesi kabul edilen;

Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün ve 20 milletvekilinin, Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi için (10/35),

Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve 25 milletvekilinin, Türkçedeki yozlaşma ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması için (10/43),

Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 38 milletvekilinin, Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi için (10/49),

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Türkçedeki yabancılaşma ve bozulmanın araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi için (10/70),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin, yapılan ön görüşmelerinden sonra, kabul edildiği açıklandı.

Kurulacak komisyonun:

16 üyeden teşekkül etmesi,

Çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi tarihinden başlamak üzere, üç ay olması,

Gerektiğinde Ankara dışında da çalışması,

Kabul edildi.

26 Aralık 2007 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime, 20.19’da son verildi.

Nevzat PAKDİL

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

Harun TÜFEKCİ

Yusuf COŞKUN

 

Konya

Bingöl

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

Fatoş GÜRKAN

 

Bursa

Adana

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

                                                                                                                                                       

 

                                                                                                                                                No.: 57

II.- GELEN KÂĞITLAR

26 Aralık 2007 Çarşamba

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 24 Milletvekilinin, Artvin-Cerattepe’deki madencilik faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/71) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/11/2007)

2.- Aydın Milletvekili Mehmet Fatih Atay ve 21 Milletvekilinin, eğitim kurumlarında tarikat örgütlenmesi iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/72) (Başkanlığa geliş tarihi: 27/11/2007)

3.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy ve 28 Milletvekilinin, baz istasyonlarının yer seçimindeki sorunların ve halk sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/73) (Başkanlığa geliş tarihi: 29/11/2007)

26 Aralık 2007 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Hristiyan rahiplere yönelik saldırılar hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Mustafa Şükrü Elekdağ’a aittir.

Sayın Elekdağ, buyurun efendim.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İstanbul Milletvekili Şükrü Mustafa Elekdağ’ın, Hristiyan rahiplere yönelik saldırılara ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, son iki yıldır ülkemizdeki Hristiyan din adamlarına yönelik saldırıların tekerrür etmesi, Türkiye’nin çıkarları ve ulusal değerlerimiz açısından son derece üzüntü verici, endişe verici bir durum yaratıyor. Bu saldırılar, halkımızın hoşgörüye ve insani değerlerine dayanan kültürünü ve inançlarını yaraladığı gibi, Türkiye’nin dünyadaki imajını karartıyor ve hasım mihrakların eline ülkemize karşı yürüttükleri olumsuz propaganda kampanyası için çok etkili bir koz veriyor.

Bu sorun üzerine son derece cesur ve kararlı bir şekilde gidilerek önlenemediği takdirde ülkemiz için yaratacağı tehdit hakkında bir fikir vermek için, geçen hafta İzmir’de Meryem Ana Kilisesi Rahibi Andriano Franchini’yi bıçaklayan Ramazan Bay’ın saldırısının gerekçesi olarak söylediği dehşet verici sözleri sizlere anımsatmak istiyorum. Ramazan Bay diyor ki: “Rahip Santoro ve Hrant Dink cinayetlerini işleyen katillerin toplumda kahraman gibi gösterilmesi beni etkiledi. Ben de onlar gibi hareket edersem kahraman ve ünlü olacağımı ve hayatımı kurtaracağımı düşündüm. Bundan dolayı da rahibi bıçakladım.”

Değerli arkadaşlarım, son zamanlarda Hristiyan din adamlarına karşı yapılan saldırıların içerdikleri ortak noktalar şu iki hususu ortaya koyuyor: Bunlardan birincisi, bu saldırı ve cinayetler bugüne kadar resmî makamlar tarafından her ne kadar münferit, yerel ve bireysel olarak değerlendirilmiş, nitelendirilmiş ise de işlenen suçların görünenden daha derin boyutlarının olduğuna ve aralarında bir tür bağlantı bulunduğuna işaret eden karineler gittikçe güçleniyor. İkincisi ise sırf Türkiye çapında ses getirecek bir eylem yaparak meşhur olmak için Hristiyan bir din adamını yok edilecek bir hedef olarak seçmekten kaçınmayan sapıkların türediği çok tehlikeli bir bağnazlık ortamının -yaygın olmasa da- mevcudiyeti kaygı vericidir. Burada ayrıntılara girmeyeceğim değerli arkadaşlarım, fakat şu kadarını söyleyeyim ki aynen Hrant Dink ve Yargıtay suikastlarında olduğu gibi, Rahip Santoro’nun öldürülmesi ve Malatya katliamında da soruşturmaların güvenirliği hakkında kuvvetli kuşkular ve yanıtsız kalan sorular vardır.

Bu bağlamda değerlendirilmesi gereken çok ciddi bir gelişme de Hollanda Protestan Kilisesi ile Dünya Kiliseler Birliğinin Türkiye’yi Birleşmiş Milletlere şikâyet etmiş olmaları ve bunun bir sonucu olarak Birleşmiş Milletler din özgürlükleri raportörünün ülkemizi takibe almak lüzumunu hissetmesidir.

Değerli arkadaşlarım, bu hususları dikkate alarak yüce Meclise bir öneride bulunacağım: Türkiye Büyük Millet Meclisi yapacağı bir ortak deklarasyon ile ahlaki, vicdani ve siyasi yönleri olan bu sorunun üzerine cesaretle gidilmesinin ve karanlık olayların üzerindeki perdenin kaldırılarak, bu suçlarının tekerrürünün önlenmesinin Türkiye’nin herkesin kimliğine, dinine ve mezhebine saygıyı öngören büyük tarih geleneği ve kültürü açısından bir vecibe olduğu gibi, ülkemizin çıkarları açısından da kritik bir önem taşıdığını açıklamalıdır.

Tabii ki bu hususta Türk Hükûmetine çok önemli bir görev düşüyor. Fakat Türkiye Büyük Millet Meclisi de bu husustaki yaklaşımını ve iradesini bir deklarasyonla açıklarsa, bu, hem ülkemizdeki bazı kesimlerin rahatsızlığını sona erdirecek hem de hasım mihrakların olayları ülkemiz aleyhine istismar etmelerini önleyecektir.

Bu bağlamda, Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Bardakoğlu’nun Malatya katliamını kınamak amacıyla söylemiş olduğu ibret verici ve son derece isabetli açıklamasından bazı alıntılar yapmak istiyorum. Bardakoğlu diyor ki: “Batı’da gittiğim her ülkede Türkiye’deki, ötekine saygıyı ve inanç özgürlüğünü anlatırken muhataplarım bana rahip cinayetlerini anımsatarak ‘Siz öyle diyorsunuz ama Türkiye’de rahipler öldürülüyor.’ dediler. Kurbanın dini, ırkı, dili ne olursa olsun cinayet en büyük günahtır. Bu olay Türkiye’nin imajını gölgeleyecektir. Yabancı düşmanlığını Avrupa’da kınıyorsak, ülkemizde de kınamalıyız. Türkiye sevdası demek yabancılara ve onların inançlarına da sahip çıkmaktır, boğazlamak değil. Saldırının, İncil’in basılıp satıldığı yerde yapılmış olması bu eylemin arkasında çok büyük bir oyun olduğunu gösteriyor.” diyor Sayın Bardakoğlu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Elekdağ, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (Devamla) – “Bu olayın polisiye yönünü, arkasında hangi örgütün olduğunu ve nedenlerini bilmiyorum ama bu eylemle Türkiye’ye zarar verilmek istendiği açıktır. Bence bu yapılan ne vatanseverlik ne de din adına savunulamaz. Her ikisine de ihanettir.”

Değerli arkadaşlarım, nitekim bu çatı altında yer alan bizler, hiçbir şekilde insanları kökeniyle, diniyle, mezhebiyle değerlendiren bir kültürün parçası değiliz. Hepimiz “Yetmiş iki millet birdir.” diyen, herkesin kimliğine, dinine, inancına saygı göstermeyi kabul eden büyük bir tarih geleneğinin içinden geliyoruz.

Bu bakımdan, önerdiğim şekilde bir Türkiye Büyük Millet Meclisi açıklamasının yapılmasını, bizlere bu kültürel geleneği kazandıran, hoşgörüyü ve yaradılanı Yaradan’dan ötürü sevmeyi öğreten Hacı Bektaş Veli ve Mevlânâ Celâleddin Rûmî’ye de borçluyuz.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Elekdağ.

Gündem dışı konuşmaya Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu cevap vereceklerdir.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI MUSTAFA SAİD YAZICIOĞLU (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ’ın gündem dışı sözleri üzerine, cevap mahiyetinde değil, bir iki hususa açıklık getirmek için huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Elekdağ’ın da ifade ettiği gibi, önce Şubat 2006 tarihinde Trabzon’da Santa Maria Katolik Kilisesi Rahibi Andrea Santoro, bildiğiniz gibi, silahlı bir saldırı sonucu maalesef öldürüldü. 18 Nisan 2007’de de Malatya’da bir yayınevine saldırı sonucu hunharca 3 kişi katledildi. Son olarak da yakın zamanda Mardin Midyat ilçesi Barıştepe köyü Moryakup Manastırı Rahibi Daniel Savcı kaçırıldı ve ondan kısa bir süre sonra da serbest kaldı, Emniyet güçlerimizin de gayretiyle serbest bırakıldı.

Değerli arkadaşlarım, bu tür eylemler bizi derinden üzmektedir millet olarak. Çünkü tarihte çok değişik ırkları, dinleri, kavimleri bir arada, barış içinde, huzur içinde yaşatmış bir gelenekten geliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde de tüm vatandaşlarımız, hangi dilden, dinden ve ırktan olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak eşit şartlar altında yaşamlarını, hayatlarını sürdürmektedirler. Dolayısıyla, zaman zaman, ülkenin huzurunu bozmak için, bu ve benzeri, kimsenin tasvip etmeyeceği, edemeyeceği bir kısım üzücü olaylarla maalesef karşılaşıyoruz. Ancak şunu vurgulamak gerekir ki: Her üç olaydan sonra olayların tüm failleri yakalanmışlardır. Burada Sayın Elekdağ’ın ifade ettiği gibi “Arkalarında ne olduğunu bilemiyoruz.” türü bir ifadeyi ben doğrusu kullanmak istemem çünkü her üç olayda da failler suç aletleriyle birlikte yakalanmışlardır. Şu anda yargı aşaması devam etmektedir. O bakımdan, o konu üzerinde fazla bir şey söylemek istemiyorum. Ama sevindirici olan husus, çok kısa süre içerisinde her üç olayın da faillerinin yakalanmış ve gerekli takibatın yapılmış olmasıdır. Konu adliyeye intikal etmiştir, onun sonucunu beklemek durumundayız.

Biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak, ülkemizde yaşayan farklı dinde insanların da hamisiyiz. Hangi dilden, ırktan, düşünceden olursa olsun, tüm vatandaşlarımızın ve ülkede yaşayan herkesin güvenliği bizden sorulur. Dolayısıyla, bu konuda fevkalade duyarlı olduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Kur’an-ı Kerim’de, bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek gibi, bir insana hayat vermenin de tüm insanlığa hayat vermek gibi algılandığı bir inançtan geliyoruz. Dolayısıyla, organ bağışı konusunda çok sıkça kullandığımız bu Kur'an-ı Kerim ayetini her alanda yaygınlaştırmamız ve bu bilince ulaşmamız gerekiyor. Ancak, maalesef her alanda olduğu gibi, bu alanda da bunu istismar eden ve bu tür, gerçekten herkesi derinden üzüntüye sevk eden bir kısım olaylarla da zaman zaman karşılaşabiliyoruz.

Diyanet İşleri Başkanlığımız, Sayın Elekdağ’ın da alıntıda bulunduğu gibi, her üç olaydan sonra da olayları kınayan, insanlarımızı itidale davet eden, yüce dinimizin bu ve benzeri olaylar karşısında ne kadar olumsuz bir tavır takındığını ifade eden beyanları olmuştur. Ancak sadece olaylar olduktan sonra bir açıklamayla yetinmiyoruz; hem güvenlik güçlerimiz -ifade ettiğim gibi- kısa bir süre içerisinde failleri yakalamışlardır hem de Diyanet İşleri Başkanlığımızın değerli mensupları, sık sık, yeri geldikçe bu konulara temas etmekte ve toplumumuzu bu konuda bilinçlendirmeye çalışmaktadır. Tarihimizden gelen mirasımızı, toplu ve birlikte barış ve huzur içinde yaşama geleneğimizi bozan bu ve benzeri eylemler karşısında, din görevlilerimizin aktif bir şekilde bu konuları zaman zaman işlediklerine şahit oluyoruz. Çok daha dikkatli bir şekilde, bundan sonra, konular üzerinde yeri ve zamanı, zemini geldiğinde mutlaka durulacaktır.

Bu ve benzeri olayların bir daha gerçekleşmemesi ümidiyle -Sayın Elekdağ’a da konuyu gündeme getirdiği için teşekkür ediyorum- hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Gündem dışı ikinci söz, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 88’inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’e aittir.

Sayın Türkeş, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

2.- Ankara Milletvekili Yıldırım Tuğrul Türkeş’in, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 88’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yarın 27 Aralık, malumunuz, Gazi Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişinin 88’inci yıl dönümü. Bunu, sadece, merhum Atatürk’ün Ankara’ya gelişini anmak için değil, Ankara’nın önemini bir daha vurgulamak ve dikkatlere getirmek için her sene yapıyoruz ve bu sene de dünden başlayan bir dizi etkinlikle bu çalışmalar sürüyor.

Konuma geçmeden önce, bundan beş gün önce Balâ’da 5,7 gibi çok kuvvetli bir depremle sarsılan hemşerilerimize geçmiş olsun diyorum, yaralanan veyahut yaralanmayan, ama hepsi korktu, hepimiz korktuk, onlara da geçmiş olsun diyorum.

Kurtuluş Savaşı’nın hazırlıkları sırasında, Samsun, Erzurum ve Sivas’tan sonra Gazi Mustafa Kemal Ankara’ya geldi. Ankara, birçok bakış açısında anlaşıldığı üzere, coğrafi konumundan dolayı değil ama Atatürk’ün sözleriyle, hem Ankaralıların, seğmenlerin yılmaz mücadele azminden hem de tarihten gelen ahilik geleneği içinde 14’üncü yüzyıldaki kurulan bir Ankara Cumhuriyeti’nden, cumhuriyet fikrinin de Ankara’da, Ankaralıda hâkim olduğuna dayalı olarak burayı tercih ettiğini bildirmiştir. Genç cumhuriyette birçok farklı yer seçilebilecek olmakla birlikte, Atatürk özenle Ankara’yı seçmiştir ve Ankara’nın üzerinde durmuştur.

Ankara’nın ilk zamanlarına baktığınızda, o yokluk, fakirlik, yoksulluk zamanına rağmen, burada kültür hayatında, mimaride, yaşayışta eskiyi bir kenara bırakıp modern, o güne göre çağdaş, gelişmiş bir kent yapılandırması gayretine girilmiştir. Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki bu çalışmalar, birçok alanda çok uzun yıllar devam etti. Ankara bir edebiyat şehri oldu, Ankara bir kültür şehri oldu; Opera Binası’yla, diğer tiyatrolarıyla Ankara, gerçekten genç cumhuriyette bir örnek şehir olarak yapılanmaya başladı. Bu, Ankara’nın sadece kendisine verilen önem değil; o güne kadar İstanbul’a yüklenilmiş olan imparatorluk dönemindeki anlayıştan vazgeçilerek zenginliğin Anadolu’ya yayılması için Ankara bir örnek kent olarak seçildi ve bu çalışmalar, bu gayretler büyük bir şehir planlamacılığıyla uzun yıllar sürdü.

Ama son zamanlarda Ankara’mıza baktığımızda, bu kuruluş mantığından, bu uzak görüşlü bakışlardan uzaklaşıldığını maalesef görüyoruz. Bugün Ankara’dan bahsedecek olduğumuzda, kültür dediğimizde müstehcenlik ihtiva eden pop kültürden bahsetmek mümkün; belediyecilik dediğimizde plansızlıktan, susuzluktan, çaresizlikten bahsetmek mümkün. Şehir plancılığı zaten yok. Asfaltların durumu ortada. Ama hepsinden üzücüsü, bugün Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkenti olmak fikrinden uzaklaşmış ve peyderpey başka yerlere taşınmaktadır. Bunu da çok yanlış olarak gördüğümü ifade etmeliyim. En son olarak Merkez Bankasının İstanbul’a taşınması girişimi, gayretleri, Ankara’nın özünde, kuruluşundaki ruhtan uzaklaşmaktır, yanlış yapmaktır. Bunların düzeltilmesi gerekir.

Denilebilir ki 21’inci yüzyılda küreselleşen dünyada başkentlerin önemi kalmadı. Ama diğer ülkelere baktığımızda, Batı demokrasilerine baktığımızda hâlin böyle olmadığını görürüz. Washington’un hâlâ önemi ortadadır. Almanlar, elli yıllık bir süreden sonra Berlin’i tekrar başkent olarak ihdas etmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Süre verebilirseniz, toparlayayım.

BAŞKAN – Buyurunuz.

YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Devamla) – Türkiye’nin de Başkenti Ankara’dır ve buna önem vermemiz gerekmektedir. Bu kamu kuruluşlarını buradan kaçırmak, dünyadaki uygulamaların aksine merkezi zayıflatmanın ne milletimize ne de ülkemize hiçbir yararı olmayacağına inanıyorum. Ankara’da bugün yapmamız gereken, örnek bir Türk şehrinin ne olduğunu ortaya koymaktır.

Yeniden planlama, yeniden bir Türk mimarisiyle ileride güzel bir Ankara’da yaşamak ümidiyle hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkeş.

Gündem dışı üçüncü söz, Malatya ve çevresindeki kara yollarının yapımı hakkında söz isteyen Malatya Milletvekili Mahmut Mücahit Fındıklı’ya aittir.

Sayın Fındıklı, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

3.- Malatya Milletvekili M. Mücahit Fındıklı’nın, Malatya ve çevresindeki kara yollarının yapımına ve bakanlıkların faaliyetlerine ilişkin gündem dışı konuşması

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; öncelikle hepinizin geçmiş Kurban Bayramı’nı kutluyorum. Önümüzde yeni yıl başlayacak. Yeni yılın da tüm ülkemize hayırlar getirmesini diliyorum.

Yine, dün, Türkiye’nin İkinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün ölüm yıl dönümüydü. Onu da huzurlarınızda rahmetle anıyorum.

Bugün, beşinci ayına girdiğimiz Parlamentomuzda kısa bir özet yapmak üzere ve özellikle bölgemizdeki kara yollarıyla ilgili ve diğer bakanlıklarla ilgili söz almış bulunuyorum gündem dışı. Ancak, kendisinin diplomasideki tecrübesine şahit olduğumuz, inandığımız Sayın Elekdağ’ın biraz evvel Malatya’da vuku bulmuş bir hadiseyi tarif ederken özellikle “Malatya katliamı” diye isim koymasını fevkalade esefle karşıladım. Kendileri buradaysa eğer kendisinden rica ediyoruz, Malatya’nın herhangi bir ifadeyi aşan, Malatya’nın topluca bir katliama sebep olduğu gibi anlaşılan, ileride de sonradan başımıza bela olacak bu tip ifadelerden sakınması gerektiğine inanıyorum. Eğer kendileri de uygun görürlerse bu ifadeleri, bu vakaya koydukları ismi değiştirmeleri bütün Malatyalıları da mutlu edecektir. Dolayısıyla bu tip münferit olayları bir şehre mal etmek, bir şehri bu şekilde itham altında tutmak fevkalade sakıncalıdır diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, 22 Temmuzun üzerinden beş ay gibi bir zaman geçti. Bu zaman zarfı içerisinde Büyük Millet Meclisi olarak bizler birçok işi birlikte başardık. Cumhurbaşkanının seçimini bitirdik, Hükûmetimizin onayını aldık, bütçemizin görüşmelerini geçirdik ama bölge milletvekilleri olarak da bir taraftan kendi şehrimizin, kendi bölgemizin eksiklikleriyle ilgili, bakanlıklar nezdinde, oluşmuş bakanlıklar nezdinde Malatya’mızın problemlerini de çok yakından takip etme imkânımız oldu. Dolayısıyla ben bugün, sayın bakanlarımıza bu bizlere göstermiş olduğu yakınlıktan dolayı teşekkür etmek maksadıyla burada bulunuyorum.

Özetle, Ulaştırma Bakanlığımızın, dün gündeme de gelen, daha önce de gündeme gelen Malatya-Darende yolu -ki Doğu ve Güneydoğu’yu da yakından ilgilendiren- Malatya-Gölbaşı-Narlı yolu, Malatya-Yeşilyurt-Adıyaman yolu ve bölünmüş yollarla ilgili, özellikle Erhaç Havaalanı yolumuzla ve pistimizin genişletilmesiyle ilgili Sayın Ulaştırma Bakanımızın bize göstermiş olduğu ve yeterli ödeneklerin de ayrıldığı… Programa aldığı için kendisine teşekkür ediyorum. Bunları, dönem dönem, Malatya milletvekili arkadaşlarımız gündem dışı sözler alarak veya bütçedeki günü geldiği zaman çıkıp burada sizlerle paylaşıyoruz.

Yine, Ticaret ve Sanayi Bakanımızın destekleriyle 2. Organize Sanayi Bölgemizin altyapısını hemen ihale ettik; 3. Organize Sanayi Bölgemizin yapım aşaması, birinciyle birleştirilmesi bitmek üzere; Darende Organize Sanayi fevkalade önemli bir mesafe katetti ve yine Akçadağ Mermer İhtisas Organize Sanayi Bölgemizin de yer tespit çalışmaları yapıldı.

Bütün bu çalışmalar yapılırken, Doğu ve Güneydoğu’nun bir parçası, bir ili olarak kalkınmayı hedeflemişken ve bu konuda da ciddi emek sarf ederken, özellikle gerek Kahramanmaraş’ın gerek Malatya’nın gerekse Urfa’nın bir tekstil şehri olduğunu unutmamak lazım. Bu dönemde de dün, Kahramanmaraş milletvekili arkadaşlarımız, oda başkanlarımızla birlikte, Sayın Nazım Ekren Hocamızı ve Sanayi Bakanımızı da ziyaret ettik. Ciddi anlamda bir dönemsel sıkıntı geçirmekteler. Öyle ümit ediyorum ki yılbaşından sonra bölgede yapacağımız toplantılarla birlikte, tekstildeki fabrikalarımızın bu sıkıntılarını da çözme imkânımız olacak.

Bir diğer konu, Sağlık Bakanımızın Malatya’ya gösterdiği ilgi ve alakadır. Bin yataklı bir hastanenin yapımıyla ilgili start verilmiştir. Kendilerine çok teşekkür ediyorum.

Barajlarımızın yeteri kadar ödenekleri de ayrılmıştır. Bu konuda da Sevgili Bakanımıza teşekkür ediyorum.

Özellikle kayısıyla ilgili problemlerimiz, Malatya’da yaptığımız toplantı neticesinde, Sayın Mehdi Eker Bakanımızla birlikte, gerek lisanslı depoculuk konusunda gerekse ihtisas borsacılığı konusunda fevkalade bir mesafe aldık, teknik çalışmaları belli bir düzeye getirdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Fındıklı, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Devamla) – Bakanlıkta bu konuyla ilgili toplantıları gerçekleştirdik. Önümüzdeki günlerde, tüm Malatya milletvekillerimizle birlikte bu toplantılarımızı nihai hâle getirip, bunu, “Türkiye’nin tarımsal ürünlerinin pazara sunulması” adı altında çözeceğiz diye ümit ediyor ve düşünüyoruz.

Bir iki cümle de Nemrut’la ilgili söylemek istiyorum. Nemrut, Adıyaman ile Malatya arasında bir problem kesinlikle değildir. İki il birbirinin kardeşidir. İki ilin milletvekilleri de birbirinin kardeşidir. Dolayısıyla bizim yapmamız gereken şey, gündemimize almamız gereken şey, Nemrut’a gelen turist sayısını üçe, beşe katlayacak projeler üretmektir.

Önümüzdeki dönemde de bu çalışmaları, o milletvekili arkadaşlarımızla birlikte yapacağımızı ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu ve 23 milletvekilinin, Artvin Cerattepe’deki madencilik faaliyetlerinin çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/71)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Artvin merkez ilçe sınırları içinde ve şehrin hemen üstünde bulunan Cerattepe son yıllarda altın ve bakır arama çalışmaları ile gündeme gelmiştir.

Cerattepe ve Kafkasör mesire yeri Avrupa ve Kafkas bölgesinde doğal yaşlı ormanların en yoğun olduğu kısımdır. Cerattepe yüksek boylu çam ormanları, onlarca endemik bitki türünü bünyesinde barındıran doğal yapısıyla Artvin için çok önemlidir. Flora ve fauna açısından ülkemizin önemli bir bölgesidir.

Bilindiği gibi Artvin Çoruh nehrinden yükselmeye başlayan Genya dağı yamacında meyilli bir arazi üzerinde kurulmuştur. Artvin ve Cerattepe bölgesinde arazi eğitimi çoğu yerde % 100’ün üstündedir. Bu önemli coğrafyada bakır ve altın madeni çıkaracak firmanın doğa’ya ve Artvin’de yaşayanlara zarar vereceği yönünde halkın endişeleri vardır. Maden işletmeciliğinden dolayı Artvin’in suyunun, toprağının ve havasının kirleneceği yönünde endişeler ve kuşkular bulunmaktadır.

Nitekim Artvin halkı 4 Kasım Pazar günü büyük bir katılımla gerçekleşen miting de Cerattepe’den dolayı oluşan endişeleri kamuoyu ile paylaşmıştır. Cerattepe orman alanı, Hatila milli parkı ile sınırlıdır. Bu nedenle Hatila milli parkının maden çalışmalarından zarar görmesi kuvvetle muhtemeldir.

Artvin’in Murgul ilçesinde Etibank ve Karadeniz Bakır İşletmelerine ait bakır fabrikalarında yıllarca blister bakır üretildi. Burada yapılan doğa tahribatının ve su kirliliğinin boyutlarını Artvinliler iyi biliyorlar. Murgul’da yaşanan doğa tahribatını 100 yılda tamir etmek mümkün değildir. Karadeniz Bakır İşletmelerinin özelleştirme ile satılmasından sonra özel sektör halen bakır üretimine devam etmektedir. Ancak herhangi bir önlem alınmadan doğa tahribatı ve su kirliliği eskiden olduğu gibi aynen devam etmektedir.

Madencilik konusunda Murgul’dan deneyimi bulunan Artvinliler Cerattepe’de bakır ve altın madeninin işletilmesinin insan sağlığına ve doğaya zarar vereceği gerekçesi ile istememektedirler.

Artvin Çoruh Üniversitesinde görevli 22 öğretim üyesinin Cerattepe’ de işletilecek bakır madeninden dolayı doğanın tahrip edileceği ayrıca su, toprak ve havanın kirleneceği yönünde raporları bulunmaktadır.

Artvin şehrinin tepe noktasında bulunan Cerattepe’de yapılan maden çalışmaları Artvinlilerin kuşkularını, endişelerini her geçen gün korkuya dönüştürmektedir. Artvin’deki gündem Cerattepe maden sahasının doğal yaşamı etkileyeceği konusudur.

Bu nedenlerle:

1- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Maden İşleri Genel Müdürlüğü tarafından verilen 2 adet ruhsatlı sahanın yerinde incelenmesi,

2- Bölgede yapılmakta olan madenciliğin insan, hayvan, bitki örtüsü, yüksek boylu yaşlı ormanlarımız, su, toprak, hava ve diğer tüm yönlerden çevreye verdiği ve vereceği maddi ve manevi zararların tayin ve tespitinin yapılması,

3- Bugüne kadar arama ve sondaj faaliyetlerinin ne kadar alanda yapıldığı, bu çalışmalar sonucunda tahrip olan orman ve bitki örtüsünün belirlenmesi,

4- Şehre gelen su havzalarının maden çalışmalarından etkilenip etkilenmeyeceğinin belirlenmesi,

5- Eğimli coğrafya nedeniyle maden çalışmalarının ileride heyelanların oluşmasına sebebiyet verip vermeyeceğinin tespit edilmesi amacı ile,

Anayasamızın 98, İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince araştırma komisyonu kurularak araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Metin Arifağaoğlu                      (Artvin)

2) Ahmet Küçük                             (Çanakkale)

3) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

4) Bilgin Paçarız                             (Edirne)

5) Ergün Aydoğan                          (Balıkesir)

6) Fatih Atay                                  (Aydın)

7) Tansel Barış                               (Kırklareli)

8) Birgen Keleş                              (İstanbul)

9) Hikmet Erenkaya                        (Kocaeli)

10) Tayfur Süner                            (Antalya)

11) Hüsnü Çöllü                             (Antalya)

12) Tacidar Seyhan                         (Adana)

13) Gökhan Durgun                       (Hatay)

14) Atila Emek                               (Antalya)

15) Şahin Mengü                            (Manisa)

16) Esfender Korkmaz                   (İstanbul)

17) İsa Gök                                    (Mersin)

18) Osman Kaptan                         (Antalya)

19) Orhan Ziya Diren                     (Tokat)

20) Vahap Seçer                             (Mersin)

21) Necla Arat                                         (İstanbul)

22) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

23) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

24) Ahmet Ersin                             (İzmir)

2.- Aydın Milletvekili Mehmet Fatih Atay ve 21 milletvekilinin, eğitim kurumlarında tarikat örgütlenmesi iddialarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/72)

                                                                                                               27.11.2007

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Eğitim kurumlarımızdaki laik eğitim karşıtı uygulamalar son yıllarda ciddi boyutlarda artarak endişe verici ve aynı zamanda çok tehlikeli bir noktaya ulaşmıştır. Daha önceleri bireysel olarak değerlendirilen bazı uygulamaların, artık örgütlü ve bilinçli yapıldığı hususu tereddüt götürmez bir hal almıştır. Devlet okulları, özel okullar, dershaneler, kurslar, öğrenci pansiyonları ve yurtları dini baskılara maruz kalmakta ve tarikatların örgütlenme alanı olarak kullandıkları kurumlar haline gelmektedir. Ancak basın yayın organlarımızda yer aldığında haberdar olabildiğimiz ve her gün artarak gündem bulmaya başlayan bu uygulamalar, hassasiyetle araştırılması ve üzerinde durulması gereken bir konudur. Kutlu doğum haftalarıyla gündeme gelen ve okullardaki dini yayınların dağıtımı, türban takma, oruç tutma ve namaz kılma baskılarıyla devam eden bu uygulamalar çağdaş, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti rejimini tehdit eder duruma gelmiştir. Çünkü bu baskılar özellikle geleceğimiz olan çocuklarımız ve gençlerimiz üzerinde kendini göstermekte, bu durum ise zihniyeti açıkça ortaya koymaktadır. Yani gelecek hedefleri şimdiden belirlenmiştir. Eğitim kurumlarından başlayarak Türkiye Cumhuriyetini bir İslam devleti haline getirmenin alt yapısını kurmak gibi bir amaç güdülmektedir. Bunları görmezden gelmek ya da münferit bazı olaylarmış gibi değerlendirmek mümkün değildir. Bugün tarikatların elindeki 3.000’e yakın okul, pansiyon, dershane ve kurs olduğu bilinmekte iken, bu baskıların artık devlet okullarında da bariz bir şekilde artış gösteriyor olması düşündürücüdür. Tarikatlar devlet okullarında camiye yardım, dini yayın dağıtımı vs. gibi birçok amaçla birçok okulumuzda cirit atar hale gelmiş ve okul yöneticileri de bu duruma seyirci kalmakta, hatta destek bile verebilmektedirler. Türk Ceza Yasasının “Kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açanlara, bunları çalıştıranlara ve bu kurumlarda kanuna aykırı olarak açıldığını bildiği halde öğretmenlik yapanlar ile bunları çalıştıranlara 6 aydan 3 yıla kadar hapis cezası verilir. Yukarıdaki fıkrada gösterilen yerlerin kapatılmasına da karar verilir” hükmü yerine bu değiştirilerek “Kanuna aykırı olarak eğitim kurumu açan ve veya işleten kişi 3 aydan 1 yıla kadar hapis ya da adli para cezası ile cezalandırılır” hükmü getirilerek, yasa dışı kurumların hem kapatılması engellenmiş hem de bu kurumların sayısında daha ciddi artışlara neden olmuştur. Yine Polis Vazife ve Salahiyet Yasası’nda yapılan değişiklikle “Öğrenci yurtlarında veya eklentilerinde suçun önlenmesi amacıyla kişilerin üstlerini, araçlarını, özel kâğıtlarını ve eşyasını arar, suç unsurlarına el koyar ve evrakı ile birlikte cumhuriyet savcılığına tevdi eder” hükmü kaldırılması ve Kur’an kursları ile dernek ve vakıflarca açılan öğrenci yurtlarının Millî Eğitim Bakanlığınca denetim kapsamı dışında bırakılması bu tür yerlerdeki tarikat örgütlenmelerini artırmış ve harekât alanlarını genişletilmiştir.

Son olarak Amasya ilimizde yaşanan ve dört kızımızın baskılar nedeniyle Anadolu Lisesinden ayrılarak düz liseye kayıt yaptırmak zorunda kalmasıyla sonuçlanan durum, üzerinde ciddiyetle durulması ve araştırılması gereken bir olaydır. Eğitimlerini Büyük Önder Atatürk’ün kurmuş olduğu çağdaş Türkiye Cumhuriyetinin gereklerine göre yerine getirmek isteyen öğrencilerin bu hakları, baskılar nedeniyle engellenmiştir. Yine Kocaeli Milli Eğitim Müdürlüğü’nün il genelinde ilköğretim 8. sınıf öğrencilerine yönelik seviye tespit sınavı için hazırlattığı sorularda, şeriat düzenini hatırlatır sorulara yer verilmiştir. Ayrıca THY gibi bir Cumhuriyet Kurumumuzun nur cemaati destekli bir vakfın sempozyumuna sponsorluk yapması da, tarikatların örgütlenmelerinin sadece eğitim kurumlarımızla sınırlı kalmadığının da bir göstergesidir.

Ülkemizde yaşanan bu tür olayların daha tehlikeli boyutlara ulaşmasını, ileride toplumsal bir çatışmaya ve rejim tehlikesine dönüşmesini engellemek amacıyla, özellikle okul yöneticilerinin görevlerini kötüye kullanıp kullanmadığının ve okullarımızdaki, yurtlarımızdaki, pansiyonlarımız ve diğer eğitim kurumlarımızdaki tarikat örgütlenmelerinin tespiti amacıyla, Anayasanın 98. TBMM İçtüzüğünün 104. ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Fatih Atay                    (Aydın)

2) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

3) Metin Arifağaoğlu                      (Artvin)

4) Osman Kaptan                           (Antalya)

5) Atila Emek                                 (Antalya)

6) Malik Ecder Özdemir                 (Sivas)

7) Selçuk Ayhan                             (İzmir)

8) Gökhan Durgun                         (Hatay)

9) Ali İhsan Köktürk                      (Zonguldak)

10) Hüsnü Çöllü                             (Antalya)

11) Tayfur Süner                            (Antalya)

12) Şahin Mengü                            (Manisa)

13) Hikmet Erenkaya                      (Kocaeli)

14) Esfender Korkmaz                   (İstanbul)

15) İsa Gök                                    (Mersin)

16) Orhan Ziya Diren                     (Tokat)

17) Vahap Seçer                             (Mersin)

18) Necla Arat                                         (İstanbul)

19) Tacidar Seyhan                         (Adana)

20) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

21) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

22) Ahmet Ersin                             (İzmir)

3.- Bursa Milletvekili Necati Özensoy ve 28 milletvekilinin, baz istasyonlarının yer seçimindeki sorunların ve halk sağlığına etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/73)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Baz istasyonları 2813 sayılı Telsiz Kanununa göre Telekomünikasyon Kurumundan izin alınarak kurulup, işletilmektedir. Ancak, baz istasyonlarını kuran işletmeciler, bu istasyonlar için il bazında Telekomünikasyon Kurumundan toplu izin almakta ve aldıkları toplu izin dahilinde baz istasyonunun kurulacağı yerleri kendileri belirlemektedir.

Telekomünikasyon Kurumunun baz istasyonları konusunda toplu izin verme yanındaki yetkisi sadece, baz istasyonunun Güvenlik Sertifikası alıp almadığına veya ölçümü yapılıp yapılmadığına ilişkindir. Ölçümler de Telekomünikasyon Kurumu tarafından değil Kurumun bu konuda yetki verdiği özel kuruluşlar tarafından yapılmaktadır. Baz istasyonları konusunda belediyelerin ve mülki idare amirliklerinin ise herhangi bir yetkisi bulunmamaktadır.

Bu yasal çerçeve içinde aldıkları toplu izinlerle il bazında kendi belirledikleri yerlere baz istasyonlarını yerleştirebilen GSM işletmecilerinin, kapsamanın sağlanamadığı ve yüksek erişim istedikleri semtlere birden çok baz istasyonu kurabilmelerinde de herhangi bir yasal sakınca bulunmamaktadır. Bunun sonucunda özellikle büyük kentlerde sayısız baz istasyonu faaliyet gösterir duruma gelmiştir. Abone sayısına bağlı olarak da her geçen gün sayıları artmaktadır. Daha önceleri apartman ve minarelere kurulan baz istasyonları, kısmen apartman sakinleri ve cami cemaatlerinin tepkileri kısmen de maliyet unsuru nedeniyle artık elektrik direklerine yerleştirilmeye başlanmıştır.

Mevcut üç GSM işletmecisinin, artan abone sayısına bağlı olarak aynı semtte birden çok baz istasyonu kurmaları ve baz istasyonlarını elektrik direklerine kurmaya başlamaları, bu semtleri baz istasyonu bahçesi haline getirmiş bulunmaktadır. Bursa şehir merkezi bunun en açık örneğini oluşturmaktadır. Sayısız baz istasyonu ve bunların birçoğunun elektrik direklerine kurulmuş olması haklı olarak vatandaşımızın ciddi şikayetlerine yol açar hale gelmiştir.

TÜBİTAK tarafından yayınlanmış "Elektromanyetik Dalgalar ve İnsan Sağlığı" konulu raporda, cep telefonlarının ve baz istasyonlarının yaydığı elektromanyetik radyasyonun sağlık üzerine etkileri konusunda henüz tam olarak bilinmeyen birçok nokta bulunduğu uyarısı yapılmaktadır.

Bunun yanında TÜBİTAK raporuna göre; Baz istasyonları antenlerinin çevrede yaşayanları yüksek risk grubu haline getirmemesi için antenin konumu ve antenin ışıma örüntüsünün durumu çok önemlidir. Ayrıca, anten için yer seçimi ve antenin kurumu sırasında yakın alandaki binaların risk altına alınmamasına dikkat edilmesi gereklidir.

Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde;

• TÜBİTAK raporunda yer alan baz istasyonları "antenlerinin konumları ve antenlerin ışıma örüntüleri durumu"nun halk sağlığına zararlı olmayacak şekilde düzenlenmesi ve "anten için yer seçimi ve antenin kurumu sırasında yakın alandaki binaların risk altına alınmaması"nın sağlanması

Bir kamu kuruluşu olan Elektrik dağıtım şirketinin elektrik direklerine baz istasyonu kurulmasını sağlayan sözleşmelerinin iptali için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.

1) Necati Özensoy                          (Bursa)

2) İsmet Büyükataman                    (Bursa)

3) Hamza Hamit Homriş                (Bursa)

4) Alim Işık                                    (Kütahya)

5) Beytullah Asil                            (Eskişehir)

6) Cemaleddin Uslu                        (Edirne)

7) Ahmet Bukan                             (Çankırı)

8) Kürşat Atılgan                            (Adana)

9) Oktay Vural                               (İzmir)

10) Mümin İnan                             (Niğde)

11) Şenol Bal                                  (İzmir)

12) Atila Kaya                                         (İstanbul)

13) Süleyman Turan Çirkin            (Hatay)

14) Münir Kutluata                         (Sakarya)

15) Mustafa Kalaycı                       (Konya)

16) Mehmet Akif Paksoy               (Kahramanmaraş)

17) Reşat Doğru                             (Tokat)

18) Ertuğrul Kumcuoğlu                (Aydın)

19) Recep Taner                             (Aydın)

20) Ali Torlak                                 (İstanbul)

21) Hasan Çalış                              (Karaman)

22) Mustafa Enöz                           (Manisa)

23) Akif Akkuş                              (Mersin)

24) Rıdvan Yalçın                          (Ordu)

25) Ahmet Orhan                           (Manisa)

26) Mithat Melen                            (İstanbul)

27) Mehmet Şandır                         (Mersin)

28) Sabahattin Çakmakoğlu            (Kayseri)

29) Abdülkadir Akcan                    (Afyonkarahisar)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Başbakanlığın, Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş üç tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Buyurun.

B) TEZKERELER

1.- 24-26 Ekim 2007 tarihlerinde Romanya’ya resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/248)

                                                                                                               14/12/2007

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 24-26 Ekim 2007 tarihlerinde Romanya’ya yaptığım resmi ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

                    Liste

Egemen Bağış                                 İstanbul Milletvekili

Gönül Bekin Şahkulubey                Mardin Milletvekili

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2.- 14-17 Kasım 2007 tarihlerinde Çek Cumhuriyeti ve Azerbaycan’a resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/249)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

                                                                                                               25/12/2007

Görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 14-17 Kasım 2007 tarihleri arasında Çek Cumhuriyeti ve Azerbaycan’a yaptığım resmî ziyarete İstanbul milletvekili Egemen Bağış’ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3.- 6-8 Kasım 2007 tarihlerinde İtalya’ya resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a refakat eden heyete katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/250)

                       

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

                                                                                                               25/12/2007

Görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 6-8 Kasım 2007 tarihlerinde İtalya’ya yaptığım resmî ziyarete İstanbul Milletvekili Egemen Bağış’ın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                      Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                                Başbakan

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 34) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

                           

(x) 34 S. Sayılı Basmayazı 27/11/2007 tarihli 25’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülmektedir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat Ata.

Sayın Ata, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

Sayın Ata, süreniz yirmi dakika.

DTP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 34 sıra sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısı hakkında Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Konuşmama başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, öncelikle belirtmek gerekir ki tartışmakta olduğumuz kanun tasarısı ile ülkemizin içinde bulunmuş olduğu siyasal süreç ve gündem arasında adı konmayan bir ilişki bulunmaktadır. Gerçekleştirilen sınır ötesi operasyonlarla başlayan tartışmalar, bu tasarıyla, hangi tanıkların ne amaçla, neyin karşılığında ve nasıl korunacağını ortaya koymuştur. Bu hâliyle tanık koruma kanunu, Türk Ceza Kanunu’nun 221’inci maddesini, Terörle Mücadele Kanunu’nu ve Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nu tahkim eden bir kanun tasarısıdır. Maalesef bu kanun tasarısı da malum olanı tarif etmek dışında bir işleve sahip değildir.

Açıktır ve deneyimle ortaya çıkmıştır ki, pişmanlığı ve itirafçılığı teşvik eden hiçbir kanun, ülkemizde yaşanan sorunlar kapsamında devam eden şiddeti durduramamış, yaşanan acılara çözüm getirememiştir. Tersine, daha da körüklemiş ve içinden çıkılmaz boyutlara ulaştırmıştır.

Şiddet ve çatışmanın sona erdirilmesi, en genel anlamda, devletin, vatandaşlarını yoksun bıraktığı hak ve özgürlükleri kanunlarla düzenleyerek anayasal güvence altına almasıyla ve özelde de, vatandaşlarına reva görmüş olduğu eza ve cefalardan dolayı özür dilemesiyle gerçekleşebilir.

İlk bakışta, tanık koruma kanunu, tanıkların rahat bir şekilde beyanat vermesini kolaylaştıran, tanıkların, vermiş oldukları şehadetle adaleti yerine getirdiklerine kani eden ve dolayısıyla toplumsal güven ve huzur anlamında hiçbir sakıncası bulunmadan yaşamlarına kaldıkları yerden devam etmelerini sağlayan bir tasarı gibi anlaşılabilir. Fakat kanun maddeleri, detaylarıyla okunduğunda, öyle olmadığı görülmektedir.

Tasarının genel gerekçesinde, tanıklık görevinin bir kamu görevi olduğu ve herhangi bir karşılık beklenmeden yerine getirilirken, tanığın yaptığı bilgilendirmeden dolayı bir zarara uğramaması için devletin gerekli tedbirleri alması gerektiği belirtilmiştir. Kuşkusuz bu tedbirler, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelerin bir gereğidir.

Birleşmiş Milletler İşkenceye Karşı Sözleşme’nin 13’üncü maddesi, tanıkların olası tehditlere ve saldırılara karşı korunmasını öngörmektedir. Buna göre, şikâyetçinin ve tanıkların şikâyet veya şehadetinin bir sonucu olarak, tüm fena muamele ve tehdide karşı korunmalarını sağlamak için önlemler alınacaktır.

2004 yılında yürürlüğe giren Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Üçüncü Kısmının Birinci Bölümü, tanıklık statüsünü tanımlamış olup, tanıkların haklarını, sorumluluklarını ve olası tehditlere karşı korunma önlemlerini maddeler hâlinde belirtmiştir. Kuşkusuz bu tedbirler yeterli değildir. Fakat Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılacak değişikliklerle tanığın korunması daha da güçlendirilebilir. Kaldı ki, 43’üncü maddeden 61’inci maddeye kadar toplan 18 madde tanıklık mevzuatını düzenlemiştir. Özellikle 58’inci maddeyle tanık korunması garanti altına alınmıştır. Dolayısıyla, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ilgili maddesinde tanığın korunması konusu özü itibarıyla düzenlenmiş olmasına rağmen, neden ayrı bir tanık koruma kanununun düzenlenmek istendiği tam da anlaşılamamaktadır. Bu şekilde, hâlihazırda Ceza Muhakemesi Kanunu’nun maddeleri işlevsiz bırakılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, çağdaş dünyayla bütünleşme çabamızın somut adı ve projesi olan Avrupa Birliğine tam üye olma perspektifi bağlamında değerlendirdiğimizde, Tanık Koruma Kanunu Tasarısı, yasalaşması hâlinde ciddi sorunlara yol açacaktır. Tıpkı Terörle Mücadele Kanunu ve Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda olduğu gibi, kolluk güçlerinin aşırı yetkilendirilmesini sağlayacak ve uygulama sırasında doğal olarak geri dönüşü olmayan zararlara ve insan hakları ihlallerine yol açacaktır.

Gelişmiş Batı ülkelerindeki tanık koruma mevzuatının basit bir karşılaştırma yapılarak ülkemize aynen uyarlanamayacağını belirtmek gerekir. Bu durum hukukun ruhuna aykırıdır. Tanığın korunmasına neden ihtiyaç olduğu, hangi hâllerde korunması gerektiği, koruma tedbirlerinin özü, toplumsal yaşama, huzura ve güvene etkisi, adaletin ortaya çıkarılması bağlamında söz konusu tedbirlerin hukukun temel ilkeleriyle çelişmemek şartıyla ne kadar etkili olacağı ayrıntılı bir şekilde tartışılmadan, yüzümüzü döndüğümüz Batı dünyasındaki kanunlar olduğu gibi hukukumuza monte edilemez, edilmemelidir. Yaptığımız birçok kanunu bu mantıkla gerçekleştirdiğimiz için ve dolayısıyla içselleştiremediğimiz için gereken uygulamaları yapmakta aciz kaldığımızı unutmamalıyız.

Hukukun tarihsel ve toplumsal gelişimi bakımından literatüre en büyük katkılarından birini yapan ve her asırda kült bir eser olmaya devam eden Baron De Montesquieu’nin “Yasaların Ruhu” adlı kitabı, yasaların ortaya çıkış nedenini, toplumsal ilişkiler ve taleplerle ilişkisini aşağıdan yukarıya doğru gelen bir yönelimle hak ve özgürlükleri nasıl garanti altına aldığını uzun uzadıya belirtmektedir. Yani, her yasanın bir ruhu vardır ve bu ruh toplumsal ihtiyaçlar ile yaşanan adalet sorunlarıyla iç içedir. Bu yaklaşımın hukukun temel felsefesini oluşturduğu gerçeği vefatından iki yüz elli iki yıl sonra bile teslim edilmektedir.

Kanun tasarısının gerekçesinde referans edilen bazı Avrupa ülkelerinin tanık koruma programlarına baktığımızda, Fransa ve İngiltere’de, ilgili yasa maddelerinin, tıpkı ülkemizdeki gibi, Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda yer aldığını görmekteyiz. İspanya ve Portekiz’de ise son yıllarda belli suçlar bağlamında tanık koruma kanunları yapıldığı görülmektedir. Bu suçlar, kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet, uyuşturucu kaçakçılığı, insan ticareti, azınlıklara yönelik ayrımcılık gibi son yıllarda önünün alınmasında zorlanılan ve giderek artan bir ivmede seyreden suçlardır. Dolayısıyla bu suçlarda daha iyi mücadele etmek için soruşturma ve kovuşturma evrelerinde tanık şahadeti ve tanığın olası tehditlere ve saldırılara karşı korunması gerekmektedir, fakat bu tedbirler asla hukukun temel ilkeleriyle çelişki içinde olmamalıdır. Yüz yüzelik ilkesine, silahların eşitliği ilkesine, açıklık ilkesine, masumiyet karinesi ilkesine, savunma hakkı ilkesine ve hukukun üstünlüğü ilkesine halel getirecek hiçbir tedbir adil yargılama bağlamında değerlendirilemez. Söz konusu suçlarla mücadele etmek, giderek ortaya çıkış koşullarını ortadan kaldırmak ve suçun gerçekleşmesi anlamında caydırıcı, önleyici tedbirleri almak olarak adlandırılmalıdır. Aksi takdirde, bu suçlarla birlikte yaşamayı öğrenmek ve “Suçu yönetilebilir hâlde tutarak toplumsal aşina durumuna getirmek” yaklaşımı hukukun manipülasyonu anlamına gelir ve bu asla kabul edilemez.

Değerli milletvekilleri, günümüz dünya sisteminin en büyük handikabı güvenlik olarak tanımlanmaktadır. Sistemin muktedirleri tarafından âdeta bir güvenlik çağı, terör ile mücadele çağı içinde olduğumuz her defasında zikredilmektedir. Öyle ki, organize suçlar ve terör tanımlamaları çağın vebası olarak öne sürülmektedir. Kuşkusuz, bütün dünyada toplumsal güvenlik anlamında oldukça ciddi sıkıntıların yaşandığı bir evredeyiz. Suçlardaki büyük artış bunun en temel göstergesi olarak sunulabilir. Fakat, bu suçların ortaya çıkmasının temel toplumsal koşulları küresel dünya sisteminin yönetim tarzında yatmaktadır.

Yurttaşların sahip olmuş oldukları asgari siyasal, toplumsal, ekonomik ve hukuksal güvencelerinden yoksun bırakılmaları ya da bu güvencelerin mevcut koşullar bağlamında güncellenmemesi, gelir dağılımındaki korkunç adaletsizlik, yoksulluk ve yoksunluk sınırlarının alabildiğine gerilemesi söz konusu güvenlik sorunsalının temel nedenidir.

Bireysel çıkarın ve rekabetin temel değerler olarak öne sürüldüğü, kamu faydasının israf ve toplumsal yük olarak görüldüğü bir retorik ve iktidar anlayışı, elbette ki, toplumsal güven, huzur ve barış düzeyini aşağılara çekmektedir. Öte yandan, insan sermayesi ve toplumsal sermayede çok ciddi düşüşler yaşanmaktadır. Toplumsal bir aradalığın çimentosu olan güven, dayanışma, yardımlaşma gibi değerler neoliberal ve neomuhafazakâr iktidar sahipleri tarafından ters yüz edilmekte, insan kalitesi, onur ve haysiyet anlamında olabildiğine düşürülmekte ve yurttaşlar kurumsallaştırılmış bir dilencilikle yüz yüze bırakılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ekonomik kalkınma ve dünyanın en büyük ekonomileri arasına girme hedefi asla yurttaşların güvenliğine, huzuruna ve barışına rağmen olamaz. Yurttaşların temel hak ve özgürlüklerinin meşru taleplerinin, bu talepler doğrultusunda örgütlenmelerinin önünün alındığı bir ortamda bu iddiadan bahsedilemez. Hukukumuzun otoriterleşmesi, kolluk güçlerinin dehşet verici yetkilerle donatılması, adil yargılanma mevzuatının savunma aleyhine değiştirilmesi başka nasıl izah edilebilir. Bir taraftan “kalkınma” söylemiyle yurttaşlar sahip oldukları asgari kamusal haklardan yoksun bırakılacak, öte yandan da “güvenlik” söylemiyle itiraz, protesto, eleştiri ve demokratik eylem hakları ellerinden alınacak. “Terör”, “bölücülük” adıyla tehditler yaratılacak, ona karşı mücadele etmenin kaçınılmaz ve zorunlu yöntemleri formüle edilecek ve en sorunsuz bir şekilde insanlar böyle yönetilecek. Bu resim, şu anda milletimize reva görülen yönetim anlayışının resmidir. Geçtiğimiz yüzyılın en büyük filozoflarından biri olan Michel Foucault “yönetimsellik” olarak tanımladığı postmodel kapitalizmin iktidar anlayışı da tam olarak budur. Yurttaşları yapmacık tehditler ile manipüle et ki, antidemokratik ve otoriter kanunlar ile potansiyel karşı duruşlarını engelleyebilesin. Dezenformasyon yaratarak yurttaşın yurttaşa karşı olduğu kimliksel ötekileştirme ortamını oluştur ki, toplumsal huzur ve barış adına bütün inisiyatif iktidara teslim edilebilsin ve ona koşulsuz rıza gösterilebilsin.

Değerli milletvekilleri, değerlendirmekte olduğumuz ve tartışmakta olduğumuz Tanık Koruma Kanunu Tasarısı, büyük resmini çizmeye çalıştığım “güvenlik” söylemine bağlı kalınarak hazırlanmış bir tasarıdır. Bütün gelişmiş Batı ülkelerinde 11 Eylül saldırıları sonrasında giderek galebe çalan, ancak, itirazlar ve demokratik eylemlerle sürekli toplumsal olarak muhalefet edilen güvenlik konseptli bir akıl tutulmasının ürünüdür.

Ülkemizde yaşanan ve kamu vicdanını derinden yaralayan namus cinayetleri, aile içi şiddet, fuhuş ve kadın ticareti, çeteler, azınlıklara yönelik şiddet ve talan suçları bağlamında tanık ve mağdurların korunması esas alınmamış, yasada ayrıyeten sayılmamıştır. Bu suçlar, son yıllarda gündemimizi en fazla meşgul eden ve biri diğerinin ardından gelişerek, âdeta vicdanımızı körelten suçlar değil midir? Son birkaç yıl içinde kaç tane namus cinayeti işlenmiştir ve adalet yerini ne kadar bulmuştur? Aile içi şiddetin boyutu ne düzeydedir, ne kadar önüne geçilebilmiştir? Tanıkları ve mağdurları nasıl korunmuş? Adil yargılanmayla suç ne ölçüde cezalandırılmıştır ve ne düzeyde caydırıcılık etkisi yaratabilmiştir? Azınlıklara yönelik şiddet suçları, Rahip Santoro, Hrant Dink, Malatya’da gerçekleşen cinayet ne ölçüde aydınlatılmıştır, tanıkları ve mağdurları ne kadar korunmuş, adalet yerini ne kadar bulmuştur? Yaratılan milliyetçi ve şoven dalgalanmanın bir ürünü olan Kürtlere yönelik organize edilmiş etnik şiddet, linç ve talan nümayişlerinin hukuki soruşturulması ve kovuşturulması ne aşamadadır acaba? Bu şiddet operasyonlarının tanık ve mağdurlarına ne kadar korunma sağlanmıştır? Bu sorulara cevap verelim sayın milletvekillerim. Bunlar, halkın gerçekten merak ettiği ve adalet talep ettiği hususlardır. Yurttaşlarımızın vicdanını yaralayan konular arasında bunlar da bulunmaktadır ve potansiyel tehdit olarak varlığını sürdürmektedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, adaletin sahih sorunlarına çare bulmak için kanunlar yapılır. Kanunların ruhu, felsefesi bu temele dayanır. Tasarının referansta bulunduğu Avrupa Konseyinin 2005 tarihli 9 sayılı Tavsiye Kararı’nın özünde, belirttiğimiz türden suçların tanıkları ve mağdurlarına yönelik gerçeklere dayalı somut tehditler olması hâlinde korunma tedbirlerinin alınması vardır.

Peki, tasarı metninde neler bulunmaktadır? Ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar, bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen alt sınırı iki yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar ile terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarda tanıklık yapanların koruma tedbirlerine ilişkin hükümler bulunmaktadır. Hükümlerin ekseri çoğunluğu Pişmanlık Yasası’nı andırmaktadır. Bu durum, yaklaşık bir aydır da kamuoyu tarafından yoğun bir şekilde tartışılmaktadır. Kürt sorunu bağlamında yaşanan çatışma durumuyla ilgili bütün suçları alt ve üst sınır ayrımına gitmeden kapsamı içine alan, örgütün çözülmesine yardımcı olan herkesi tanık statüsüne alarak akıl almaz bir biçimde koruma tedbirleriyle donatan bir kanun tasarısıyla karşı karşıyayız. Tanığın estetik cerrahi yöntemiyle yüzünün değiştirilmesi, fiziğinin değiştirilmesi, yurt dışında veya yurt içinde başka bir yerde ikamet ettirilmesi, cezaevinde ise özel bir cezaevine ya da başka bir cezaevine nakledilmesi, meşru savunma amacıyla silahlandırılması, adının, kimliğinin ve her türlü belgesinin değiştirilmesi, maddi yardım olanaklarının tanınması ve benzeri diğer tedbirler bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bir insanın yüzünü estetik ameliyatla değiştiren bir anlayışla karşı karşıyayız. Üstelik, bu “koruma” adı altında yapılacak. Tek kelimeyle izah etmek gerekirse, böyle bir durumda ancak Hükûmetin acz içinde olduğu söylenebilir. Bu nasıl bir güvenlik travmasıdır anlamak mümkün değildir. Muktedirlerin paranoya düzeyinde algıladıkları bu asayiş düzenine ve insanın kimliğiyle oynayacak düzeye gelen bu patolojik duruma her ne koşulda olursa olsun karşı durmak gerekir. “Tanık koruma kanunu” adı altında itirafçılığı ve muhbirliği özendiren, destekleyen ve kurumsallaştıran âdeta ek bir Terörle Mücadele Kanunu’yla karşı karşıyayız. İtirafçıların karıştıkları suçları, yol açtıkları toplumsal zararları hepimiz bilmekteyiz ve yakın şahitleriyiz. Bu kişilerin, “terörle mücadele” adı altında, darmadağın edilmiş psikolojik durumlarından kolluk güçlerinin faydalanma çabaları her şeyden önce gayriinsanidir. Acilen ilgili sağlık kurumlarında rehabilite edilmeleri gerekirken, güvenlik sistemimizin bir parçası hâline getirilerek, çoğu zaman topluma karşı kullandırılmaları kamu vicdanında derin yaralara yol açmaktadır. Hâl böyleyken, itirafçılığı “tanık koruması” olarak adlandıracak yeni bir kanunun, mağdurları günbegün artan ve sorunu çok daha çetrefilli bir hâle getiren Terörle Mücadele Kanunu’ndan esas itibarıyla hiçbir farkı kalmayacaktır. Kaldı ki, tanığın gerçek bir tehdit ile karşı karşıya bulunduğunun tespiti, mahkeme heyeti ve yargı organlarının özgün değerlendirmelerinden ziyade, organize suç uzmanları ve terörle mücadele uzmanları tarafından, yani kolluk güçleri tarafından hazırlanan raporlar esas alınarak yapılacaktır. Bu durum, hukukumuzda çokça kullanılan, ama hiçbir tanımlaması olmayan “bilgi notu”nu meşrulaştırmak anlamına gelmektedir. Koruma tedbirlerine karar vermesi gereken yargı organının kolluk güçlerinin değerlendirme raporlarına bağlı kılınması, yargının bağımsızlığını zedeleyecek en önemli unsurdur. Dolayısıyla, kesinlikle objektiflikten uzak ve hukuk dışı bir yöntemdir.

Sayın milletvekilleri, yargı organının görev ve salahiyeti içinde olması gereken ve yargının bağımsızlığı ile doğrudan ilintili olan “tanıkların korunması ve ilgili tedbirlerin alınması” konusunun kolluk güçlerine verilmesi, kanun tasarısının otoriter ve antidemokratik yönünü apaçık gözler önüne sermektedir.

Tasarının 6’ncı maddesinin dördüncü fıkrasında söz konusu durum daha da vahimleştirilmektedir: “Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde… kolluk amirinin yazılı emriyle… 5’inci maddenin birinci fıkrasındaki ‘…çağrı üzerine fizikî koruma sağlanması, konutunda ve işyerinde nokta tesis etmek suretiyle korunması, yerleşim yeri mahallinde motorize ve yaya devriye görevlendirilmesi veya yakın koruma tahsisi tedbirlerinden biri veya birkaçı aynı anda uygulanabilecektir.’ tedbiri alınabilir.” düzenlemesiyle kolluk güçlerinin yargı üzerindeki etkisi daha belirgin hâle getirilmektedir. Tasarı metninden aynen okuyorum: “Gerçekten de mahkemelerin veya Cumhuriyet başsavcılıklarının alınan kararı bizatihi yerine getirmeleri mümkün olmadığından, bu konuda yeterli eleman ve donanıma sahip kolluk makamları, tedbirin uygulanması ile görevli olacaktır.”

Şimdi, tanık koruma tedbirlerinin uygulanmasında henüz yeterli maddi donanım yok iken, kanunun sağlıklı bir biçimde uygulanabilmesi için gerekli altyapı hazır değil iken, bu şartlar altında bu konuda kolluk birimlerinin görevlendirildiği de düşünüldüğünde, bu kanunun yapılış amacı tamamen tartışmalı hâle gelmektedir. Yasanın bu şekilde Genel Kuruldan geçmesi hâlinde, gerek sanık açısından ve gerek tanık açısından çok ciddi hak ihlallerinin gerçekleşmesi kaçınılmaz olacaktır. Tanığın güvenliği ve korunması gerekçesiyle, mahkemede hazır bulunması gerekenler ile aynı ortamda bulundurulmaması, kendisine soru sorulmasının engellenmesi gibi konular savunma hakkı konusunda ciddi engeller teşkil edecektir.

Her ne kadar, kanun tasarısının 9’uncu maddesinin 10’uncu fıkrasında “Bu madde hükümleri, savunma hakkını kısıtlayacak şekilde uygulanamaz.” şeklinde bir düzenleme bulunuyor ise de bu düzenleme kanunun diğer hükümleriyle çelişki arz etmektedir. Ceza usul hukukumuzun temel prensiplerinden olan “silahların eşitliği” ve “yüz yüzelik” ilkesi ihlal edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sonuç olarak, Tanık Koruma Kanunu Tasarısı’nın gündemden kaldırılmasını, bunun yerine, hâlihazırda Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmiş olan, ancak, belirttiğiniz suç türleri bakımından güçlendirilmesi gereken Kanun’un Üçüncü Kısmının Birinci Bölümünün, yani 43’üncü maddeden 61’inci maddeye kadar olan bölümünün, demokrasi, temel insan hak ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğü ve evrensel adil yargılanma kriterleri çerçevesinde yeniden ele alınması gerektiğini düşünmekteyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle, grubum adına siz değerli milletvekillerini ve yüce Divanı saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ata.

Gruplar adına son konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Faruk Bal.

Sayın Bal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; sözlerimin başında, geçmiş Kurban Bayramı’nızı tebrik ediyorum, yeni yılın ülkemize, milletimize hayırlara vesile olmasını da Cenabı Allah’tan niyaz ediyorum.

Görüşmekte olduğumuz tanık koruma kanunuyla ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti ve adalet hizmetini büyük bir şeref ve haysiyetli bir hayat tarzı olarak yürüten değerli yargı mensuplarını ve adli görev ifa eden kolluk görevlilerimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yargının en çok meşgul olduğu ve en çetrefilli davalarının görülmesi sırasında ortaya çıkan ciddi bir meseleye Meclisimiz bir çözüm getirmek amacıyla bu görüşmeleri yapmaktadır ve yapılan görüşmeleri genel manada değerlendirdiğimizde yargının genel sorunlarından ayrıştırarak tek başına tanık koruma kanununu değerlendirmemizin mümkün olamayacağını düşünmekteyiz. Gerçekten, Türk yargısının teknik gelişmelerden, teknolojik gelişmelerden yeterince yararlanamamış olması, araç gereç ve diğer donanım eksikliğinin varlığı, iş yoğunluğu, çalışma mekânlarının kifayetsizliği, hizmet içi eğitim eksikliği ve yargı mensuplarının ifa ettikleri göreve uygun bir hayat standardına kavuşturulamamış olması, personel eksikliği gibi genel sorunların yanında, bu defa, tanıkların gerçeğe uygun bir şekilde beyanlarını alabilecek bir imkânı yaratamamış olmamızın da çaresini bugün aramaya çalışacağız birlikte.

Değerli arkadaşlarım, yargının en çetrefilli ve en ciddi davalarının görüldüğü süreç içerisinde, tanıklar, terör örgütünün ya da sınır aşan suç örgütlerinin ya da “mafya” ve diğer adlarla anılan suç örgütlerinin yıldırıcı, korkutucu, caydırıcı tehditlerine maruz kalmış olmaları sebebiyle ya hiç tanıklık yapmamaları ya da bildiklerini gizlemeleri adalet açısından çok önemli bir durumdur. Eğer bir ülkede, bir büyük şehirde, bir emniyet müdürü korumalarıyla birlikte güpegündüz cadde ortasında öldürülebiliyor, şehit edilebiliyor ve buna ilişkin herhangi bir şahit bulunamıyor ise bu, işin vahametini ortaya koymaktadır.

Yine, eğer bir ülkede, Sayın Başbakan “Türkiye’de 18 milyar dolarlık bir petrol kaçakçılığı vardır” diyor ve aradan iki yıl geçmesine rağmen bu petrol kaçakçılarıyla ilgili herhangi bir suç delili araştırılamıyor, bulunamıyor ve bu konuda ifade verebilecek, tanıklık yapabilecek kişilere yasal bir güvence sağlanamıyor ise burada ciddi bir durum vardır demektir.

Yine, görülmekte olan bir dava sırasında, eğer suçsuz kişiler yıllar sonra, cezaevinden, almış oldukları hapis kararlarının yanlış beyan, yalan beyana dayalı olması sebebiyle yıllarını heder edebiliyor ise bu ülkede bu açıdan ciddi bir sorun var demektir. Keza, pek çok faili meçhul hadisenin delil yetersizliği nedeniyle takipsiz kalması ya da açılan davalarda mahkûmiyete yeter delil bulunamadığı için davaların beraat kararıyla sonuçlanması, bu suç faillerinin toplum içerisinde tehlikeli birer kişi olarak dolaşması, demokratik toplumun uğraşması gereken ciddi bir meselenin varlığını önümüze koymaktadır.

O zaman, bu işe ciddiyetine mütenasip bir oranda yaklaşmak gerekmektedir ve ciddiyetine mütenasip bir oranda yaklaşıldığında da bütüncül bir açıdan olayın değerlendirilmesinde fayda vardır. Önümüzdeki tasarı Türk hukukuna girecek üçüncü tanık koruma tasarısıdır. Bundan daha önce, Terörle Mücadele Kanunu kapsamı içerisinde, Terörle Mücadele Kanunu’nun 20’nci maddesi uyarınca, tanıkların ve terörle mücadele kapsamında görev alan kişilerin korunmasına ilişkin bir hüküm var idi. Daha sonra, pişmanlık kanunlarında ve Topluma Kazandırma Kanunu’nda da tanıkların korunmasına ilişkin hükümler bulunmaktadır. Bu tasarı ise, genel manada tanıkların korunmasına ilişkin ana bir kanun hâline gelecektir, dolayısıyla Terörle Mücadele ve Topluma Kazandırma Kanunları ile Pişmanlık Kanunlarını da içine alacak bir şemsiye kanun hâlinde bulunması gerekir. Oysa, bu kanunun en önemli sıkıntılı noktası, bu iki kanun ile getirilmiş olan tanık koruma hükümlerini kendi kapsamı dışına çıkarmış olmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, eğer tanıkların korunmasına ilişkin, sözlerimin başında ifade ettiğim ciddi bir sorun ile karşı karşıya isek bunu bütüncül bir açıdan ele alıp ve bütün tanık koruma ile ilgili mevzuatımızı tek bir mevzuat altında toplamamız lazım. Yani, Terörle Mücadele Kanunu’nun 20’nci maddesini bu kanunun içerisine monte etmek lazım, diğer taraftan Topluma Kazandırma Yasası’nın tanık korumayla ilgili hükmünü de bu kanunun içerisine yerleştirmemiz gerekmektedir.

Diğer taraftan, bu kanunda kara parayı aklamayla ilgili hükümlerin soruşturulacağı hadiselerde tanıkların korunmasına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Oysa, bilmekteyiz ki, terör örgütü başta olmak üzere çıkar amaçlı suç örgütlerinin ana damarını, aortunu teşkil eden hadise kara paranın aklanmasıdır. O zaman, kara paranın aklanmasına ilişkin bulunacak diğer delillerin yanı sıra, bu konuda ifade verebilecek olan şahitlerin korunmamasının meselenin özünde bir zafiyet yaratacağı kuşkusuzdur. Bu açıdan, kara paranın aklanmasına ilişkin suçlarda da, bu kanun kapsamı içerisine alınmak suretiyle, bu suçlarla mücadelede önemli bir adımın atılmasında fayda mülahaza etmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, bu Tanık Koruma Kurulu ile ilgili olmak üzere de her kanunla bir kurul kurmaktayız ve her kurul da kendi başına bir görev ifa etmeye çalışmaktadır. Burada da kendi aralarında başkanını seçimle belirleyecek bir kurul kurulmaktadır ve bu kurula, gerek güvenlik güçlerimizden ve gerekse adli makamlarımızdan üyeler alınmakta, başkanı da kendi aralarında seçimle getirilmek suretiyle bir çalışma ortamı sağlanmaktadır. Oysa, ortada bu konuyla ilgili olarak faaliyette bulunan Terörle Mücadele Yüksek Kurulu gibi, kara parayı aklamayla ilgili birtakım diğer faaliyet alanlarında faaliyetleri diğer kanunlarla belirlenmiş kurullar da vardır. O zaman meseleyi yine bütüncül bir açıdan ele almak suretiyle olayı bir noktaya bağlamamız lazım bizim. Bu olayı bağlayacağımız nokta da şudur: Genel manada “suç ve uyuşmazlık ortamı ile mücadele” diye bir kurul kurmamız lazım. Bu kurul suç ve uyuşmazlıklar ile mücadele eder iken, elbette ki terörle de mücadele etmeli, elbette yolsuzluklarla da mücadele etmeli, elbette organize suç örgütleriyle de mücadele etmeli ve bu mücadele çerçevesi içerisinde konusuna giren alanlarda tanıkları da koruyabilecek bir mekanizmayı da kendi içerisinde gerçekleştirebilmelidir.

Değerli arkadaşlarım, maalesef bu kanun tasarısı, yarattığı Tanık Koruma Kurulu ile böyle bir bütüncül açıdan veya böyle bir mantıktan mahrum görülmektedir. Diğer taraftan, yargının temel sorunlarını ifade ederken bu kanunla ilişkilendirilmek üzere tabii ki tekrarlamıştım, teknolojik gelişmelerden yargı yeterince nasibini alamamıştır. Adalet Bakanlığının ve adli görev ifa eden kolluk görevlilerimizin teknolojik gelişmelere ayak uyduramamış olması bu kanun tasarısının altyapısının oluşmamış olduğu fikrini ortaya çıkarmaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’nin genel sorunu, milyonlarca, milyarlarca, trilyonlarca adli veriler sosyal çözüm üretebilmek için dosyaların arasında heder edilmekte iken, Türkiye verilerini dışarıdan tercüme kanunlara bağlı olarak geliştirmektedir. Asıl, öz, Türkiye’nin içinde bulunduğu suç ve uyuşmazlık ortamıyla ilgili olan veriler bizim dosyalarımızda bulunmaktadır. Milyonlarca adliye arşivlerinde ya da görülmekte olan davalarda bu bilgiler, bu veriler var, ancak biz tercüme bir anlayışa sahip olduğumuz, millî bir duruş ve millî bir çözüm arayamadığımız içindir ki, bu kanun da tercüme bir kanun olarak karşımıza gelmiş durumdadır.

Tercümeliğini şuradan anlıyoruz, bu kanundaki ifade, kaçıncı madde olduğunu şu anda hatırlayamıyorum: “Tanığın aydınlatılmış rızası alınmadan…” Böyle bir Türkçe olur mu efendim? “Tanığın aydınlatılmış rızası” olabilir mi? Söylenmek istenen, aydınlatılmış, bilgilendirilmiş tanığın, yani konu hakkında bilgi sahibi edilmiş tanığın buna uygun rızası şeklinde bir meramı tercüme bir anlayışla, sanıyorum Amerikan İngilizcesinden tercüme bir anlayışla böyle bir yanlışlığı, garip bir yanlışlığı da ortaya koyabilecek bir noktaya getirilmiştir.

İşte, Milliyetçi Hareket Partisi, bu kapsam içerisinde tüm yargının sorunlarını olduğu gibi, tanık korumayı da millî yargı projesi ile Türk milletinin hizmetine sunmaya amadedir. Bu çerçeve içerisinde, millî yargı projemiz, teknolojik gelişmelere dayalı ve bilimsel esasları öngörür bir biçimde hazırlanmıştır. Ana kaynağını da, adli makamlarda ve mercilerde biriken trilyonlarca diye ifade ettiğimiz adli verilerin, yarattığı suç ve uyuşmazlık ortamının çözümünde kullanılması esasına dayanmaktadır.

Bunun için, değerli arkadaşlarım, veri madenciliği denilen, son on yılda gelişmiş olan bir bilgisayar teknolojisinden yararlanmaktayız. Veri madenciliği, data mining olarak da ifade edilmektedir. Türkiye’nin herhangi bir yerinde adli kolluk güçlerine veya adli makamlara intikal eden bilgilerin, devlet sırrı, ticari sır, özel hayatın dokunulmazlığı ve gizliliği gibi esasları kendi içinde muhafaza etmek suretiyle, onları açığa çıkarmamak kayıt ve şartı ile “Suç ve Uyuşmazlık Ortamı ile Mücadele Kurulu” dediğimiz, bütüncül bir açıdan değerlendirdiğimiz kurula iletmekte ve bu kurul, kendi alt birimleri içerisinde -ceza bölümünde, hukuk bölümünde, idare bölümünde- ve hukukun diğer alt bölümlerinde değerlendirilmek suretiyle devletin bütün birimlerini, bu işle ilgili görev üstlenmiş olan kamu görevlilerinin bilgilerini ve tecrübelerini de katmak suretiyle yasal, sosyal, ekonomik ve idari tedbirleri almayı öngörmektedir. Bu şekilde, Türkiye’nin kendisine has yaratmış olduğu suç tipleriyle, uyuşmazlık tipleriyle, yine bizim kendi bünyemiz içerisinde ortaya koyabileceğimiz kendi çözümlerimizle mücadele etmemizi öngörmektedir.

Diğer taraftan Millî Yargı Projesi, sadece teknolojinin bir ayaklı olarak yürümesi değil, aynı zamanda ikinci adımını da öngörmüştür. İkinci ayağı ise, yapay zekâ diye adlandırdığımız, yine bilgisayar teknolojisinin modellemesi olarak tanımlayabileceğimiz insan hatalarını minimize edebilecek, insan hatalarını sıfırlayabilecek bir yazılımı öngörmektedir. Dolayısıyla yapay zekâ, insanların takdir hakkını, inisiyatiflerini ortadan kaldıran otomatik bir yargı sürecine katkı hizmeti değildir. Onun yerine, çok basit, yapay zekâ tekniklerini yargının hizmetine sunmak suretiyle insani hataları ve maddi hataları bertaraf edecek olan bir sistemdir. İşte, bu veri madenciliği ve yapay zekâ teknolojisiyle bütünleşmiş, kendi sorunlarımızın çaresini kendi sosyal yapımıza uygun bir şekilde çözüm üretebilecek olan Millî Yargı Projesi, tanık koruma kanununa da çözüm getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, bu çerçeve içerisinde değerlendirdiğimiz takdirde, birinci olarak kanunun kapsamının genişletilmesi gerekmektedir; yani terör suçlarını, yani pişmanlık ve topluma kazandırma suçlarını, yani kara para aklanmasına ilişkin suçları da içine alabilecek şekilde bir şemsiye kanun hâline getirilmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, bu tasarının işleyebilmesi için, oluşturulacak olan kurulların organik yapısının bir orkestranın senkronize bir şekilde çalışabilecek tarzda uyumlu çalışabilmesine imkân verecek bir yapı içerisinde bulunması lazım. Bunu sağlayabilmemiz için bütüncül dediğimiz bir mantık içerisinde bakmamız lazım bu yasa tasarısına. Sadece yanan küçük bir yangını söndürmek değil, Türkiye’nin tümünü gören bir anlayışla bakıp Tanık Koruma Kurulunu bu şekilde yeniden organize etmek gerekmektedir.

Diğer taraftan, bu kanunla tabii ki ciddi harcamalar yapılacaktır. Kanunda bu harcamaların örtülü ödenekten karşılanacağına dair hüküm bulunmaktadır. Örtülü ödeneğin bu kadar şişkin bir hâlde bulunması ileride bunu harcayanlar hakkında kuşku yaratabilir. Dolayısıyla, bu, bizim toplum ve devlet olarak ciddi bir sorunumuz olduğuna göre, toplum ve devletin işleyiş tarzına uygun bir mekanizma ile bunun ortaya konulması lazım. Burada da asıl olan, iki hususu dikkate alarak buna ilişkin maddenin yeniden düzenlenmesi gerekir. O da, yapılan her işte hesap verebilirliği ön plana çıkaran Hükûmetin, bu işte de hesap verebilirliği ön plana çıkaracak şekilde sadece örtülü ödenekten değil, genel bütçeden bu işe ayrılacak parayı açıkça ortaya koyması, ancak, tabiidir ki, harcama çerçevesi içerisinde gizlilik kurallarına riayet edecek bir mekanizmayı geliştirmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan, bu kanunu uygulamakla görevli kişilerin işleyebileceği suçları düzenleyen maddede, Hükûmet tasarısında, işlenmiş olan suçların yarı oranda artırılarak hükmedileceğine dair bir hüküm mevcut idi. Komisyon çalışmaları sırasında bu hüküm ortadan kaldırılmıştır. Eğer, mesele bu kadar ciddi ise, bu ciddiyetle mütenasip caydırıcılık unsurunun da kanunda olması gerekir. Dolayısıyla, tasarının 20’nci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “ceza artırımı sebebi” tekrar yerine iade edilmek suretiyle bir düzenleme yapılması gerektiğini düşünmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, tabii ki, bu kanun, Türkiye’nin önemli bir sorununa çözüm getirecektir. Ancak, bu önemli soruna, önemine mütenasip bir özen göstererek çare bulmamız gerekmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konudaki düşüncelerimizi ifade ettik, değişiklik önergelerimizi Sayın Başkanlığa elbette ki sunuyoruz. Bu önergelerin iyi bir şekilde algılanmak suretiyle, toplumun bu yarasına, yargının bu yarasına makul ve mutedil çözüm getirebilecek olan bu önergelere yüce heyetin destek vereceğini ümit ediyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle tasarının hayırlı olmasını Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına temenni etmekteyiz.

Teşekkür eder, saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Afyonkarahisar Milletvekili Zekeriya Aslan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ZEKERİYA ASLAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Tanık Koruma Kanunu Tasarısı üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tanık, ceza ve hukuk yargılaması sırasında olayla ilgili bilgileri olan ve bilgileri hakkında beyanda bulunan üçüncü kişi ya da kişilerdir. Tanık, suça konu olayların ispat edilmesinde en önemli delillerden bir tanesidir. Suç ve suçlulukla mücadelenin etkin yöntemlerinden birisi de yargılamanın herhangi bir aşamasında mutlak maddi hakikatin gerçekleştirilmesine yardımcı bir süje olarak tanıkların ve dolayısıyla bunların yakınlarının korunmasıdır.

Klasik ceza yargılamasında olduğu gibi, günümüz çağdaş ceza muhakemesi hukukunda da “tanıklık” ve dolayısıyla “tanık beyanı” ceza adalet sisteminde vazgeçilmez bir delil olma özelliğini hâlen korumaktadır. Bu nedenle, hangi hukuk sistemi benimsenirse benimsensin ceza adalet sistemi tanıksız olarak işleyemez. Tanık, suçun işlenmesinden ve dolayısıyla soruşturma evresinden başlayarak kovuşturma evresinin sonuna kadar, başka bir anlatımla, yargılamanın kesin hükümle sona ermesine kadar her aşamada çok büyük bir öneme sahiptir.

Yargılamanın başarıyla ve hakkaniyete uygun bir şekilde sonuçlandırılarak cezai uyuşmazlığın çözümlenmesi çoğu zaman tanıklarla kurulacak ilişkinin şekline bağlıdır. “Suçsuzluk karinesi, silahların eşitliği, susma hakkı, kendisini ve yakınlarını suçlayıcı beyanda bulunmaya zorlanamama” ilkeleri başka delillerle ispat imkânı bulunmayan durumlarda tanıklarla iş birliğini zorunlu kılmaktadır. Tanıkların yargılamanın her aşamasında doğruyu söylemeleri, işin doğası gereği olup, aksine beyanda bulunmaları ise genellikle ceza kanunlarında “suç” olarak düzenlenmiştir.

Mahkemece delillerin değerlendirilmesi bakımından tanıkların sayısının değil, verdikleri bilgilerin ve yaptıkları açıklamaların niteliğinin bir değeri vardır. “Tanıklık” tanık açısından karşılıksız olarak yerine getirilmesi gereken bir kamu görevi olduğu gibi, verdiği bilgilerden dolayı bir zarara uğramasına karşı gerekli tedbirleri almak da devletin sorumluluğundadır ve devlet, tanık olarak dinledikten sonra sırf bu tanıklığı nedeniyle hayat veya beden bütünlüğü ile mal varlığı tehlikeye düşebilecek kişiyi suçlularla baş başa bırakmamalıdır.

Terör örgütleri ile suç işlemek amacıyla kurulmuş diğer örgütlerin sahip oldukları güç ve kullandıkları yöntemler karşısında klasik ceza muhakemesi önlemleri yetersiz kaldığından, bu tür örgütlere karşı farklı yöntemlerin kullanılması zorunlu olmuştur. Bu türlü suç örgütlerinin adalet önüne çıkarılamaması karşısında devletler bu alanda gerekli iç yasal düzenlemelerin yanında uluslararası alanda da yakın iş birliğine gitmektedirler.

Tanık koruma tedbirleri, ülkemizin imzaladığı uluslararası sözleşmelerde de yer almıştır. Buradan hareketle, 30/1/2003 tarihli ve 4800 sayılı Kanun’la onaylanması uygun bulunan Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, yine 9/5/2002 tarihli 4755 sayılı Kanun’la onaylanması uygun bulunan Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’ye Ek Çocuk Satışı, Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari Protokol, 14/1/2004 tarihli ve 5065 sayılı Kanun’la onaylanması uygun bulunan Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi ile Birleşmiş Milletler tarafından eski Yugoslavya ve Ruanda’da işlenen suçlar için kurulan uluslararası ceza mahkemelerinin kuruluş statülerinde tanık koruma hükümlerine yer verilmiştir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de tanıkların korunması konusunda 20 Nisan 2005 tarihli ve 2005/9 sayılı Tavsiye Kararı’nı almıştır. Yine, konuyla ilgili olarak Avrupa Birliği Konseyinin 23/11/1995 ve 20/12/1996 tarihli iki kararı bulunmaktadır.

Yukarıda belirtilen uluslararası sözleşmeler ve bildirgeler bağlamında Avrupa ülkeleri mevzuatlarında da konuya ilişkin yasal düzenlemelere yer verilmiştir. Bu maksatla, Almanya ve Fransa gibi ülkeler konuyu ceza muhakemesi kanunlarında düzenlerken, İspanya ve Portekiz gibi ülkeler ayrı tanık koruma kanunlarını yürürlüğe sokmuşlardır.

Öte yandan, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 58’inci maddesinin dördüncü fıkrasında da tanıklık görevinin yapılmasından sonra kişinin kimliğinin saklı tutulması veya güvenliğinin sağlanması hususunda alınacak önlemlerin kanunda düzenleneceği hükme bağlanmıştır.

Tasarı, haklarında tanık koruma tedbirleri alınması gereken kişiler, bu tedbir kararlarının hangi suçlarda alınacağı, tedbir çeşitleri, tedbir kararlarının hangi makam veya mercilerce alınacağı, bunların süresi, değiştirilmesi veya kaldırılması, tanık koruma kararlarının uygulanması, uluslararası iş birliği ve bu konuya ilişkin diğer usul hükümlerinin yasal bir düzenlemeye kavuşturulması amacıyla hazırlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının yasalaşmasıyla birlikte maruz kalınan tehditler veya duyulan korku nedeniyle tanıklıktan çekinen vatandaşlarımızın mahkemelerde tanıklık yapmasının sağlanabileceği, yapmış oldukları tanıklık nedeniyle hayatı veya mal güvenliği tehlike altına giren tanık veya yakınlarının devlet tarafından etkin bir şekilde korunmasının sağlanacağı, vatandaşın endişelerinin bertaraf edilerek tanıklık yapmalarının sağlanması neticesinde özellikle terör suçları ve örgütlü suçların aydınlatılması, bu suçlarla mücadele ve örgütlerin çökertilmesinde büyük katkılar sağlanacağı, etkin mücadele neticesinde örgütlü suçların aşamalı olarak azalacağı, özellikle kara para aklama, kaçakçılık, gasp, kapkaç gibi örgütlü olarak işlenen suçlar nedeniyle vatandaş ve devletin uğradığı ciddi ekonomik zararların azaltılacağı, hâlen kısıtlı olarak uygulanmakta olan tanık koruma tedbirlerinin daha kapsamlı, belirli, bu konuda uzmanlaşmış bir yapılanmayla tüm ülke çapında uygulama birliği içerisinde süratli ve etkin bir karar alma mekanizması içerisinde gerçekleştirilebileceği, bu şekilde insan ve mali kaynaklar bakımından önemli oranda tasarruf sağlanabileceği, ülkemizin de taraf olduğu ve tanık koruma tedbirlerini içeren çeşitli uluslararası sözleşmelerin hükümlerinin yerine getirileceği, kamu düzeninin etkin bir şekilde korunmasının sağlanacağı, bu sayede vatandaşların kolluk kuvvetleri ve yargı teşkilatı temelinde devlete olan güvenlerinin pekiştirileceği aşikâr olup, bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aslan, teşekkür ederim.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün.

Sayın Akgün, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tanık Koruma Kanunu Tasarısı hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlarım, görüşmekte olduğumuz tasarı, hem ceza muhakemesi hukukunda önemli bir ihtiyaca cevap vermekte hem de Türkiye’nin imzalamış olduğu uluslararası sözleşmelere uygun bir düzenleme içermektedir, aynı zamanda terörle mücadele için önemli tedbirler getirmektedir.

Bildiğiniz gibi, tanık ifadesi, ceza adalet sisteminde vazgeçilmez bir delildir. Öyle ki birçok olayın aydınlatılması tanık beyanlarıyla mümkün olmaktadır. Bu nedenle, tanık, suçun işlenmesinden kesin hüküm verilinceye kadar büyük bir öneme sahiptir. Halk arasında “İki şahit adamı ipe götürür.” sözünün yerleşmesi boşuna değildir. Tanığın yargılamanın her aşamasında doğru söylemesini temin etmek gerekir, çünkü tanık, şahitlik ettiği bir olay hakkında karşılık beklemeksizin kamu görevi yapmakta, gerçeğin ortaya çıkarılmasına hizmet etmektedir. “Yaşar, karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar.” davranışını görmek istemiyorsak tanığın verdiği bilgiden dolayı bir zarara uğramasını önlemek de devletin görevi olmalıdır.

Kıymetli arkadaşlarım, yıllarca avukatlık yapmış bir kardeşinizim. Uygulamada tanıklığın çok zor bir kamu görevi olduğunu yakından bilmekteyiz. Tanık veya mağdur, gerçeği ifade etmesini önlemek için çok defa baskı altına alınmaktadır. Saatlerce adliye koridorlarında duruşma beklemekte, mahkemedeki ifadesinden sonra da hayatta yalnız kalmaktadır. Tanıklık yaptığı için adliye çıkışında öldürülen insanların dramı gazetelere yansımıştır. Tanıklara ve mağdurlara devletin sahip çıkmaması nedeniyle birçok insanın tanıklık yapmaktan kaçındığı görülmektedir, hatta gözünün önünde birçok suça şahit olan kişilerin sırf adliyeye gidip gelmemek için şahitlikten kaçtığını hepimiz biliyoruz. Bu durum belki birçok olayın aydınlatılmasının da önüne geçmektedir. İşte, tanıkların korunmaması adalet sisteminin kanayan bir yarasıdır. Hele işlenen suç bir terör suçu veya örgütlü bir suç ise tanık ve mağdur ile yakınlarının korunması daha da büyük önem taşımaktadır. Bazı terör örgütlerinin tüm bağlantıları tanıkların ifadesiyle açıklığa kavuşmaktadır. İşte, görüştüğümüz tasarı tanık ile 4’üncü maddede belirtilen yakınlarını, hayatı, beden bütünlüğü veya mal varlığı, ağır ve ciddi bir tehlike içinde bulunması ve korunmalarının zorunlu olması durumunda 5’inci maddede belirtilen koruma tedbirlerinin alınmasını düzenlemektedir. Bu tedbirler içerisinde kimlik bilgilerinin gizli tutulması, fiziki koruma sağlanması, kimlik ve diğer bilgilerin değiştirilmesi, fizyolojik görünümünün değiştirilmesi, tanığın başka bir ülkeye yerleşmesinin sağlanması gibi birçok yeni ve önemli tedbirler alınmaktadır. Bu tedbirler içinde tanığa geçici olarak geçimini sağlamak amacıyla maddi yardım sağlanması ile iş yerinin ve iş alanının değiştirilmesi veya her türlü eğitim ve öğretim kurumunun değiştirilmesi hem mağduriyetleri ortadan kaldıracak bir uygulamadır hem de sosyal devlet olmanın bir gereğidir.

Ancak, 5’inci maddede belirtilen bu tedbirlerin sonuç doğurması uygulamayı yapacak olan kamu görevlilerinin konuya hassasiyetle yaklaşmalarına bağlıdır. Özellikle, terör örgütlerinden ayrılan itirafçıların korunması için ihtiyaç duyulan tedbirlerin geciktirilmeksizin alınması gerekmektedir. Estetik ameliyatlar süratle gerçekleştirilmelidir. Ülkemizde, örnek sayılabilecek birçok yasa hükmü maalesef bürokrasiye boğulmakta ve sonuç almak zorlaşmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, belki bu tedbirlerden bazıları, örneğin tanığın ses ve görüntüsünün değiştirilerek mahkemede dinlenilmesi -ki, tanık kapsamına mağdur ve şikâyetçinin de alındığı göz önüne alınırsa- ceza yargılamasının yüz yüzelik, silahların eşitliği, savunma hakkının kutsallığı gibi ilkeleriyle çeliştiği itirazları ilk bakışta ileri sürülebilir. Ancak, uygulamada öyle hâller vardır ki bu tedbire de ihtiyaç duyulabilir. Örneğin, olayın terör örgütleriyle ilgili bir suç olması veya tanığın küçük yaşta bir kişi olması ve duruşmada hazır bulunanlardan etkilenebilme ihtimali gibi sınırlı hâllerde tanığın mahkemede olduğu hâliyle dinlenilmesi sakınca doğurabilecektir. Modern hukuk sistemlerinde bu gibi hâllerde ses ve görüntü değişikliği ile tanığın duruşmada dinlenilmesine cevaz verilmektedir.

Tasarının 6’ncı maddesinde tanık koruma tedbiri kararı verecek makam ve merciler belirtilmiştir. Bu tedbirlere hazırlık aşamasında cumhuriyet savcısı, yargılama aşamasında mahkemece karar verilecektir. Bazı önemli tedbirlere ise bu kanun ile oluşturulan Tanık Koruma Kurulu tarafından karar verilecektir. Uygulanacak koruma tedbirleri en geç birer yıllık süreler için gözden geçirilecek, yapılan değerlendirme sonunda tedbirlerin değiştirilmesi veya tamamen kaldırılmasına karar verilebilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; adalet mülkün temelidir. Etkili bir adalet sistemi devlet olmanın en temel göstergelerinden birisidir. Hukukun üstünlüğüne inanmış bir devlette adaletin zamanında tecelli etmesi en önemli sorunlardan birisidir. Bu yüzden, geciken adaletin adalet olmadığı kabul edilmektedir. Bir düşünürün ifade ettiği gibi, “adaletsizliği bir yangından daha çabuk söndürmek gerekir, çünkü yangın sadece çıktığı yeri yakar, adaletsizlik ise bütün bir toplumu yakacaktır. Hukuk sistemimizde, maalesef, çeşitli nedenlerle yıllarca süren davalar görülmektedir. Adliyenin raflarında birikmiş ve yıllanmış çok sayıda davanın var olması bu sistemi yaralamaktadır. Adliyelerin adına yakışır şekilde saray gibi inşa edildiği, hâkim ve savcılarımızın özlük haklarının iyileştirildiği bu dönemde yargılamanın etkili bir şekilde hızlanmasını sağlayacak reformlara ağırlık vermek gerekmektedir.

Birçok temel kanunda günümüzün ihtiyaçlarına göre yapılan değişikliklerin devamında zaruret vardır. Değişim ve dönüşüme en çok ihtiyaç duyulan alanlardan birisi de kuşkusuz adalettir. Yıllar önce şair Abdurrahman Karakoç “Hâkim Bey” isimli şiirinde, adalet sistemindeki hantallığı ne güzel ifade etmiş:

“Gene tehir etme üç ay öteye,

Bu dava dedemden kaldı hâkim bey.

Otuz yıl da babam düştü ardına,

Siz sağ olun o da öldü hâkim bey.

                  Hem davacı pişman hem de davalı,

                  Bu yolda tükettik çulu çuvalı,

                  Sabret makamından çalma kavalı,

                  Sürüler ekine daldı hâkim bey.”

BAŞKAN – Sayın Akgün, Abdurrahim Karakoç hemşehrimizdir, sonra bize gücenir, ismini doğru telaffuz edin.

MEVLÜT AKGÜN (Devamla) – Evet, Abdurrahim Karakoç.

Adalet sisteminde önemli yenilikler getiren bu tasarının hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akgün.

Sayın Akkuş burada mı? Ben göremiyorum, yok.

Evet, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.43

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.57

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

34 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 16’ncı maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan; şahısları adına, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Eskişehir Milletvekili Emin Nedim Öztürk, Van Milletvekili Gülşen Orhan’ın söz talepleri vardır.

Sayın Ali Rıza Öztürk Bey burada mı?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Buradayım.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, sizden sonra gruplar adına konuşmalar var. Eğer konuşma sıranız değişirse sürenizi birleştirebilirim. Uygun olur mu?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Olur, birleştirelim.

BAŞKAN – Peki.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir.

Sayın Özdemir, buyurun efendim.

MHP GRUBU ADINA HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 34 sıra sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümüyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

İnsan kaynaklı mücadele teknikleri dünyada teknolojik gelişmelerle eş değerli olarak kendini yenileyen organize suç örgütlerine karşı sıklıkla kullanılmaya başlanmış olup bu mücadele tekniklerinden biri de tanık koruma işlemlerinin etkinleştirilmesidir. Bu nedenle, dünyanın pek çok ülkelerinde tanık koruma programları ve buna yönelik yasal düzenlemeler bulunmaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 58’inci maddesinin dördüncü fıkrasında “Tanıklık görevinin yapılmasından sonra, kişinin kimliğinin saklı tutulması veya güvenliğinin sağlanması hususunda alınacak önlemler, ilgili kanunda düzenlenir.” hükmü yer almışsa da bugüne kadar bu yasal düzenleme yapılamamıştır.

Hiç kuşkusuz, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 58'inci maddesinin dördüncü fıkrasına istinaden çıkarılacak olan tanık koruma kanunu, suç ve suçlularla mücadelede geç de olsa önemli bir boşluğu dolduracaktır. Organize suçlar, terörle mücadele ve bireylerin yaşama hakkını tehdit eden suçlarla mücadelede tanıklıktan faydalanmak çok önemli bir husustur. Ceza Muhakemesi Kanunu'na istinaden, kimliği saklı tutulan tanık, tanıklık ettiği olayları hangi sebeple ve vesile ile öğrenmiş bulunduğunu açıklamakla yükümlüdür. Bu yükümlülüğü yerine getiren tanığın da devlet tarafından güvence altına alınması gerekir. Konuyla ilgili olarak 2. Ceza Dairesinin Tanık Koruma Kanunu Tasarısı için vermiş olduğu görüşte: "Kişilerin tanıklık etmede çekingenlik gösterdikleri, ceza yargılama sürecinde kanıtlanmış olan bir gerçektir. Son zamanlarda çeşitli nedenlerle suç işlemek amacıyla artan örgütlenmeler, oluşturulan çeteler, bunlara yönelik düzenli oluşturulabilecek haberler, tanıklığın bir işe yaramayacağı doğrultusunda olumsuz değerlendirmeler ve diğer psikolojik nedenlerle kişiler tanıklık yapmaktan kaçınmakta, hatta korkmaktadırlar. Bu olumsuz etkenlerin giderilmesi için tanıkların güvenliklerinin tam olarak sağlanması gereklidir." denilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1993 yılında Ankara'nın Çankaya semtinde Uğur Mumcu'nun aracının altına bomba yerleştirilerek katledilmesi, 2001 yılında Diyarbakır'da görevi başında menfur bir saldırıyla şehit edilen İl Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ve 5 polis memurunun şehit edilmesinde her iki olay da merkezî yerlerde meydana gelmiş ve herkes tarafından görünmesine rağmen hiçbir tanığın bulunmaması yönünde benzerlik taşımaktadır.

14 kişilik bir grup tarafından merkezî bir alanda bir il emniyet müdürünün şehit edilmesi ve bu saldırının hiç kimse tarafından görülmeyip tanığının olmaması ya da olamaması, tanık koruma kanununun gerekliliğiyle amaç ve kapsamının önemini bir kat daha göstermiştir. İfa ettikleri görevleri nedeniyle her alanda birçok olay suç ve suçlularla ilgili olarak bilgi sahibi olan güvenlik güçlerimiz, emniyet teşkilatı ve silahlı kuvvetler mensupları, basın ve yargı mensuplarımız, gerek görevli oldukları süreçte gerekse emekli olduktan sonra büyük riskler taşımakta, tehdit edilmekte, hatta mallarına, canlarına kastedilmektedir.

Belirtilen nedenlerle, halkımızın can ve mal güvenliği, devletimizin bekası için fedakârca çalışmış, görevleri gereği birçok alanda suç ve suçlularla olaylara tanık olmuş, bizzat mücadele etmiş basın ve yargı mensupları ile hangi rütbede olursa olsun emniyet teşkilatı mensupları, silahlı kuvvetler mensupları ve bunların birinci derece yakınlarının gözümüzün nuru gibi titizlikle korunmalarına devam edilmeli, bu konuda devlet olarak maddi manevi hiçbir fedakârlıktan kaçınılmamalıdır. Üzülerek söylüyorum, hükûmet değişikliklerinde bazı görevliler yeterince korunamamaktadırlar. Bu alışkanlıklardan vazgeçilmesinde son derece yarar vardır diye değerlendiriyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin millî yargı reformunda tanıkların nasıl korunacağı detaylı olarak belirtilmiştir. Tanık Koruma Tasarısı’nın 1’inci maddesinde yer alan mal varlığının ağır ve ciddi tehlike içinde bulunan ve korunmaları zorunlu olan yükümlünün gerekliliğini gösteren ve basına yansıyan bir örnek olarak verecek olursak, İstanbul Bakırköy’de kuaförlük yapan bir vatandaşın, PKK’nın faaliyetlerine tanık olup savcılığa ifade vermesinin ardından dükkânının yakılması, tanıkların mal varlıklarının koruma altına alınmasına ihtiyacın somut göstergesidir. Bunun gibi binlerce olay vardır.

Yine tasarı maddeleri üzerinde görüşlerimiz genel olarak şöyledir: Avrupa Birliği Konseyinin 9 sayılı Kararı’nda üye ülkelere tavsiye niteliğinde tanık ve adaletle iş birliği yapanların korunmasına ilişkin ilkeler düzenlenmiştir. Hükûmet tasarısının, yüce Meclise sunulan tasarının sadece tanık korumaya yönelik olması nedeniyle Avrupa Birliği Konseyi tavsiyesinden uzaklaştığı ortada olmakla birlikte, madde gerekçelerinde bunun gerekçesini bulmak da mümkün değildir. 1’inci maddede, tanıkların ve yakınlarının hayat, beden bütünlüğü ve mal varlıklarının ağır ve ciddi tehlike içinde olması şartı aranmıştır. Madde gerekçesinde “Avrupa Birliği tavsiye kararında tehdidin ağır ve ciddi olması koşulu aranmamıştır.” denmesine rağmen, Konsey kararının “Koruma Önlemleri ve Programları” başlığının 20’nci maddesinde “ciddi olması” şartı aranmıştır. Ayrıca da tavsiye kararının “Tanımlar” başlıklı bölümünde “sindirme” tanımı yer almış, bunun için de “Doğrudan veya dolaylı yollardan gerçekleşen veya gerçekleşmesi muhtemel olan tehlike yoluyla tanığın ifade verme istekliliğine müdahale.” olarak tanımlanmıştır.

Burada, tehlikeden çok, bir tehdit ve risk söz konusudur. Bu ise tanık açısından değerlendirilmesi gereken bir kavramdır. Yani, tanığa ve yakınlarına yönelen tehlikenin tanık açısından bir tehdit veya risk oluşturarak tanıklığı etkileme derecesine önem verilmelidir. Gerek Avrupa Konseyi kararlarında gerekse Amerikan kanunlarında “ağır” olmasından söz edilmemiş “ciddi” olma şartı yeterli sayılmıştır. Amerikan kanunlarında, aynı Kanun’un 73’üncü maddesinde sayılan suçlara atıf yapılarak “tehdit oluşturan suçlar” belirlenmiştir. Hükûmet tasarısında ise belirsiz bir “ağır” kavramı kullanılarak tanık korumanın kapsamı daraltılmaya çalışılmıştır. Bizde bu koşulun aranmasının gerekçesi bulunmamakla birlikte ne olduğu açıklanmaksızın ülkemizin kendine özgü koşulları öne sürülmüştür.

Sonuç olarak, 1’inci maddede, ne olduğu belli olmayan “ağır ve ciddi tehlike”nin birlikte alınması şartı aranmıştır. Ancak bu şartları belirlemek yeterli makam ve mercilere verilecek; son derece belirsiz, kanun yapma tekniğine aykırı bir durum yaratmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 2’nci maddesinde tanımların yetersiz olduğu görülmektedir. Özellikle “tehdit” ve “tehlike”nin açıkça tanımlanması gerekmektedir. Diğer taraftan, “koruma birimi” tanımı ise bir kısır döngüden ibaret olup kesinlik taşımamaktadır.

Tasarının 3’üncü maddesinde, hangi suçlarla ilgili tanık koruma programı uygulanacağı belirtilirken “üst sınır on yıl ila alt sınır iki yıl daha fazla hapis cezası gerektiren suçlar” ile “bir örgüt veya terör örgütü faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar” olarak öngörülmüştür. Bu tanım da yeterli değildir. Örneğin, kamu düzeni açısından son derece önemli olan Türk Ceza Kanunu’nun 173’üncü maddesindeki “atom enerjisiyle patlamaya sebep verme suçu” üst sınırı olmadığı için bu kapsama girmemektedir.

Yine, Türk Ceza Kanunu’nun 282’nci maddesinde yer alan “kara para aklama suçu”nun bu kanun kapsamı dışında bırakıldığı görülmektedir. Hükûmetin kara para aklama suçunu bu kanun kapsamı dışında tutması da bir türlü anlaşılamamıştır. Bu maddenin mutlaka bu kanun kapsamına alınması gerekmektedir. Terör örgütlerinde ve birçok konularda kara parayı aklama suçu son derece önemlidir.

Yine, Türk Ceza Kanunu’nun 222/2 maddesinde yer alan “örgüt üyeliği suçu” da bu kanun kapsamı dışında tutulmuştur. Üst sınırı az olsa bile kamu güvenliği ve ahlakın korunmasıyla ilgili suçların bu kanun kapsamına alınması, özellikle çocuklara ve kadınlara karşı işlenen suçların dâhil edilmesi Avrupa Konseyi kararlarında da tavsiye edilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdemir, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Ayrıca, gerek Avrupa Konseyi kararlarında gerekse Amerikan kanunlarında olduğu gibi yetkili mercilerle korunmasına karar verilen tanık arasında bir mutabakat anlaşması imzalanmalı ve tarafların yükümlülükleri bu anlaşmada açıkça belirtilmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; organize suçlar, terörle mücadele ve bireylerin yaşama hakkını tehdit eden suçlarla mücadelede büyük önem taşıyan ve Genel Kurul gündemine getirilen tanık koruma kanununun, belirttiğimiz görüş ve öneriler dikkate alınarak yeniden düzenlenmesinin uygun olacağını değerlendirmekteyiz.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan...

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; bugün burada ceza yargılaması açısından önemli bir konuyu görüşüyoruz. Ancak, bu görüştüğümüz tanık koruma yasasının Türkiye’deki adaletin, ceza yargılamasının ihtiyaç duyduğu için getirilen bir yasa tasarısı olmadığı, bunun yine ülkemizin imzaladığı Avrupa Birliği müzakere sürecindeki bir ön şart olduğu, özellikle Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin çocuk haklarına dair -çocuk satışı, çocuk fahişeliği ve çocuk pornografisi gibi sınır aşan suçlar- yine, fuhuş, kara para, yolsuzluk ve çete-mafya suçları kapsamında, özellikle Türk Ceza Kanunu’nun 58’inci maddesinin ihtiyaca cevap vermediği düşünülerek böylesi bir yasa teklifi Meclise sunulmuştur.

Ancak, kaç gündür basında bakıyoruz ki, sınır ötesi operasyonla bağlantılandırılıyor. Terörle mücadelede böyle bir yasa çıkarsa her şey çözülecekmiş gibi bir hava estiriliyor ve gerçekten kamuoyu yanlış bilgilendiriliyor. Çünkü, Türkiye’de çok iyi biliyoruz ki tanık koruma yeni bir olay değildir.

Türkiye’de ulusal hukuku hiçe sayan bir anlayış karşısında şuna dikkat çekmek istiyorum: Yani, daha önce Kaçakçılık Yasası’nda, Terörle Mücadele Kanunu’nda, 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri Kanunu’nda bütün bunlar var. Bunu hatırlamak isteyenlere de tanık koruma programının uygulandığı, Ankaralı bir müteahhidin verdiği bir ifadeyle koruma programına alınan bir kişinin Sauna Çetesi lideriyle ilgili, daha sonra da İsmail Ağa Cemaati mensuplarından para alınması ve ölümle tehdit ve savcılığa intikal eden olayı anımsayabilirler yakın zamanda.

Şimdi, bu ulusal yasalarımızda zaten var olan bir yasayı biz sırf Avrupa Birliğinin keyfi yerine gelsin diye bugün tartışıp bu yasanın çıkmasını sağlayacağız. Ancak üzerinde söz aldığım 1 ve 16’ncı maddelerle ilgili çarpıcı birkaç gerçeğe dikkat çekmek istiyorum. Evet, bu, Türkiye’den önce Fransa’da var, ceza usulünde yer alıyor. İspanya, Hollanda, Portekiz kanunlarında da tehdidin ciddi olması durumlarında var. Örneğin Fransa ceza usulünde aşağı sınırı beş yıl olan suçlarda var. Amerikan ceza usulünde var. Yani, bunlar var ama bunların var oluş nedeni gerçekten tanık koruma ve adaleti gerçekleştirme amacı güdüyor. Burada kozmetik olarak sırf Avrupa Birliğinin keyfi yerine gelsin diye o çerçevede getirilen yasa taslağının adil yargılanmayı ortadan kaldırıcı ve özellikle bazı suçlarda koruyucu ve kollayıcı bir çerçeve çizmesi kaygı uyandırıyor. Biz şöyle baktığımız zaman, Hükûmetin tasarısında dört sene olan alt sınırın, Adalet Komisyonundan geçerken, gelişinde, iki seneye indiğini ve şöyle bir tanımla bağlantılandırıldığını görüyoruz: İki yıl veya daha fazla hapis cezası gerektiren, terör örgütünün faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlar.

Şimdi, 3713 sayılı Yasa’ya göre, nice gazeteci, köşe yazarı, bilim adamı, önceki 8’inci maddeden, sonraki maddelerden yargılandı bir yıl hapis cezası istemiyle, iki yıl hapis cezası istemiyle. Yani, düşünce suçları da terör suçları kapsamında alınıyor. Yani, terör suçları konusunda bir standart olması lazım. Nedir bu standart? Örgüt üyeliğidir ve de örgüte silahlı yardım yataklık suçudur. Bunu biz zaten yeni Türk Ceza Kanunu’nda 314’üncü maddede ve devamı maddelerde, üstelik de müeyyideyi ağırlaştırarak getirmedik mi? Yani, bizim kendi Ceza Kanunu’muzda olan bu hükmü -Hükûmetin teklif ettiği bir de Avrupa Birliğinde bu dört sene sınırı var- Türkiye’ye gelirken komisyondan geçirip iki yıla getirdiğimiz zaman ne olacak? O zaman, tipi düzgün olmayanlar gidip birilerini ihbar edecek, tanık korumadan yararlanmak isteyecekler, cerrahiye gidecekler, estetik yaptıracaklar; bedava, oh, güzelim cerrahiden geçecekler, örtülü ödenekten de para vereceksiniz. Ee yani bunun da sınırını… Yani, Avrupa sınırı beş senedir. Bunu da çektiğiniz zaman iki sene ve daha alt sınıra... Yani, üç ay için, altı ay için… Altı ayın cezası nedir? Diyelim, altı ayın karşılığı para cezası 10 bin YTL’dir. Adam estetik cerrahi yaptırsa 100 bin YTL verecek. Yani, bu oransızlık karşısında, bundan yararlanmak için, bunu kötüye kullanmak için bir ton insan başvuracak, yeni cerrahi hastaneleri açılacak Türkiye’de, burnu düzgün olmayan, kaşı gözü düzgün olmayan birisi “İşte, şu makalesinde de şöyle demişti bu, kesinlikle terör örgütünü herhâlde kast etmiştir.” diyecek, ondan sonra da idari kurullar bunu koruma altına alacak, yetmeyecek, sevgilisini de koruma altına alacak, amcasını da koruma altına alacak, dadısını da koruma altına alacak. Yani, bunun bir ölçütünün bu yasa taslağına konulması gerekiyor.

Şimdi biz Hükûmete sormak istiyoruz: Avrupa’da terör sorunu yok. Avrupa’da tedhiş, mafya, organize suçlar, kara para, ihaleye fesat karıştırma, banka batırma, sigorta parasını kazanma gibi çok ciddi ekonomik suçlarda, bu tanık koruma yasası özellikle uygulanıyor. Mademki orada uygulanıyorsa, -ki, bizim önergelerimiz var- Hükûmet de samimiyse gerçekten tanık koruma konusunda…

Her gün, işte, sahillerimize gemilerle vuran insan cesetlerini 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde görmedik mi? O insanların ticaretini yapanlar, kara para, uyuşturucu, fuhuş, çocuk kaçırma, organ nakli, bütün bu, toplumda infial uyandıran bu suçlarda, Hükûmetin samimi olarak bu yasa teklifini getirdiği zaman, özellikle de ekonomik suçlarda, devleti zarara sokan suçlarda bir limit koyarak, bu limiti de Meclis gruplarının üzerinde anlaşarak -500 bin YTL mi, 1 milyon YTL mi- bu yasanın kapsamına dâhil etmekte yarar var. Bunu dâhil etmeliyiz ki, iktidar da olsa, çoğunluk da olsa hukuka, hukukun üstünlüğüne, bağımsız yargıya, adalete, hesap verebileceğini anlayabilmeli. O zaman neşter operasyonlarının, enerji operasyonlarının, büyük paraların, büyük ihalelerin nasıl çatır çatır çözüldüğünü, bu ülkenin vergisini, parasını cebine indirenlerin tanık koruma programlarıyla nasıl çökertildiğini tek tek göreceksiniz.

Eğer buna biz dikkat edemezsek, yasanın ruhuna uygun, adil yargılanmayı sağlayamazsak, TÜBİTAK’ta görev yapan kriptoloji ve güvenlik uzmanları trafik kazasında ölüyorsa, ASELSAN’da millî tank çalışmaları yapan, ama peş peşe intihar ettiği söylenen teknik bilim adamları ölüyorsa, Isparta uçağında 6 bilim adamı yaşamını yitiriyorsa, böylesine örgütlü, kapsamlı suçlarda tanık koruma programını bu yasa kapsamına almazsanız, sadece terörle mücadele diye kafanızı kuma gömerseniz, zaten daha önce yasalarda olan bir yasayı ikinci kez çıkartmış olursunuz; bu, bu ülkede ne adalete ne hukuka ne suça ne suçluyla mücadeleye, hiçbir alanda hizmet vermez, o yürütme kurullarını da yargıdan değil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşmanızı tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – …onu da yürütmeden yaparsanız, her gün mantar gibi biten çetelerin içinde yakın çeteler, Atabeyler, Sauna Çetesi, bilmem ne çetesi, Yüksekova Çetesi, Şemdinli Çetesi, bütün bu çetelerin, Susurluk’a kadar, bir ayağının da güvenlik güçlerinin tepelerine kadar uzandığını da imanımız gibi biliyoruz. Bu gerçeği de görerek, bunların da yarın bu kurullarda bu tanıkları ifşa etmeyeceklerinin garantisini bu yasa hükmüne koymadığımız zaman adaleti sağlayamayız, çünkü bunu uygulayan ülkeler, yargı denetimi, yargı güvencesi getirmişlerdir, biz de bugün böylesi bir tarihî sorumluluk ve vicdanla hepimiz karşı karşıyayız.

Evet, biz tanık koruma yasasına karşı değiliz, ama gerçek içeriğiyle, bu topluma, adalete olan duygu inancıyla bundan yanayız.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ve şahsı adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Öztürk, buyurun.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 34 sıra sayılı Tanık Koruma Yasa Tasarısı’yla ilgili 1 ve 16’ncı maddeleri kapsayan birinci bölüm üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Görüşülmekte olan bu yasa tasarısı, temel hak ve özgürlükleri doğrudan ilgilendiren, bu yönüyle tüm toplum kesimlerini ilgilendiren bir yasa tasarısıdır. Savunmayı ilgilendiren, sav, savunma ve karar üçgeninde savunmanın elindeki silahları alan ve savı daha güçlü konuma savunmayı da daha zayıf duruma düşüren bir kanun tasarısıdır. Meclisimiz de çok tenha zaten. Böylesine bir kanun, bu kadar tenha bir ortamda geçiyor.

Hükûmetin de bu konudaki bir anlayışını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu kanun tasarısı 3/10/2007 günü Adalet Komisyonundan İç Tüzük’ümüzün 77’nci maddesine göre geçirildi. İvedilikle görüşülmesi ve kabul edilmesi gerekçesi ileri sürülerek, bunun tarafımızdan yeterli bir şekilde tartışılmasına bile o tarihte izin verilmemişti. Ancak, o günden bugüne kadar tam seksen dört gün geçti, bu tasarı bugün görüşülüyor. Demek ki, komisyonda ileri sürüldüğü gibi ivedi değilmiş değerli arkadaşlarım.

Yasal düzenlemeler toplumsal bir ihtiyaçtan kaynaklanır. Düzenlenecek yasa, yapılmasına neden olan toplumsal gereksinimi ve amacı karşılamaya yönelik olmalıdır. Bu amacı aşar şekilde, toplumsal ihtiyacı aşar şekilde yasal düzenleme yapmaktan kaçınılmalıdır. Çünkü, keyfîlik, esası etkiler, esası yok eder. Bu anlamda, uluslararası hukuk ve Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin benimsediği ruh ve çerçeve içerisinde ve Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin, uluslararası hukuk sözleşmelerinin benimsediği kadar, tanık koruması müessesesine iç hukukumuzda da, bizim hukukumuzda da ihtiyaç vardır.

Tanık nedir? Tanık, hem hukuk davalarında hem cezada, kovuşturulan olayla ilgisi olmayan üçüncü şahıslardır ya da hukuk davalarında dava konusu uyuşmazlıkla ve davanın taraflarıyla ilgisi olmayan kişidir. Tanıklık, kamu hukukundan kaynaklanan toplumsal ve kamusal bir kurumdur.

Bizim hukukumuzda tanık korumaya yönelik, yasalarımızda değişik yerlerde düzenlenmiş düzenlemeler vardır. 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun özellikle 58’inci maddesinde, tanıkların teknolojik imkânlardan yararlanmak üzere korunması öngörülmüş. Ancak, adliye binalarının böyle teknolojik donanıma sahip olmaması nedeniyle uygulanması mümkün olmayan veya zor olan bir koruma sistemidir.

Bu tasarı, demokratik hukuk anlayışına ters olan bir tasarıdır. Bu tasarı, bu hâliyle kabul edilmesi hâlinde gerçekten savunma hakkını son derece kısıtlayan bir tasarıdır. Çünkü, bu tasarı, aynı zamanda mağdur ve şikâyetçiyi kapsama almış olmakla, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinde öngörülen adil yargılanma hakkını da zedelemektedir. Ceza Muhakemesi Usulü Kanunu’nu etkisiz kılmaktadır. Hukukumuzun ve özellikle ceza muhakemesinin temel ilkesi olan “yüze yüz”lük ilkesini iyice sınırlamaktadır, savunmayı zayıflatmaktadır.

Savunma, tanıkların kimliğinin gizlenmesi nedeniyle aşılması zor, hatta olanaksız olan engellerle karşı karşıya bırakılmaktadır. Çünkü savunma, sorgulamaya çalıştığı tanığın kimliğini bilmiyor ise tanığın güvenilmez olup olmadığını, bu tanığın taraflı olup olmadığını nereden ve nasıl bilebilecektir? Savunma, tanığın güvenilir ve inandırıcı olup olmadığını denetlemeye yetecek bilgilerden yoksun bırakılmaktadır bu tasarıyla.

Sav, savunma ve karar üçgeninde “silahların eşitliği” ilkesi yok edilmekte ve yasanın çıkarılmasında güdülen fayda ile topluma vereceği zarar arasında kurulması gerekli olan denge bozulmaktadır. Bu yasanın bu hâliyle uygulanması hâlinde topluma ve hukuka vereceği zararlar, korunmak istenen hukuki ve maddi yarardan daha fazladır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 1’inci maddesinde, bu tasarı ile ceza muhakemesinde tanıklık yapan herkes değil, 1’inci maddesinde açıkça, mal varlığı, beden ve vücut bütünlüğü ağır ve ciddi tehlike altında olanlar ve korunması zorunlu olanlara tanık koruma tedbirlerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Şimdi “ağır ve ciddi tehlike” kavramı ne demektir? Tehlikenin ne kadar olursa ağır, ne kadar olursa hafif; tehlike nasıl olursa ciddi olacak, nasıl olursa gayriciddi olacak? Kişinin korunup korunmamasının zorunlu olup olmadığı neye göre belli olacak? Şimdi, bunların hepsi soyut kavramlardır. Bu, neye göre, nasıl, hangi kriterlere göre ve kim tarafından tespit edilecektir? Yasada bu konuda bir belirlilik ve açıklık yoktur. Böyle olmakla birlikte, tehlikenin ağırlığı veya hafifliği, bir kişinin korunmasının zorunlu olup olmadığı ya da tehlikenin ciddiliği veya gayriciddiliği, uygulamada yetkili amire veya yargı mercilerine bırakılmaktadır. Burada tam bir keyfîlik söz konusudur. Bunun yerine, “ağır ve ciddi tehlike” kavramının yerine “açık ve mevcut tehlike” denilseydi, belki, amaca daha fazla hizmet ederdi.

Yine 2’nci maddesinde, “tanık” kavramının alabildiğine kapsamı genişletilmiştir. Ceza muhakemesinde tanık olarak dinlenen üçüncü kişiler bu yasaya göre tanık kavramındadır, tanık sıfatıyla dinlenen suç mağdurları tanık kapsamındadır, bu kişilerin yakınları tanık kapsamındadır. Uygulamada, her ne kadar, terör örgütü suçlarla ve terör suçları uygulama kapsamına alındığı hâlde, tasarıda kapsam genişletilmiş ve doksan sekiz ayrı suç tipine uygulanması mümkün hâle getirilmiştir. Bu mevcut hâliyle, ceza sistemimizdeki kanunların yüzde 80’ini bu kanuna uygulamak mümkündür.

3’üncü maddenin birinci fıkrasının (a) maddesi kalkmalıdır. Yine, 3’üncü maddenin birinci fıkrasının (b) maddesindeki alt sınır da dört yıla çekilmelidir, zaten Hükûmetin tasarısında bu, dört yıl.

Bu, madde 4’te de korunması gereken kişiler kapsamı da alabildiğine genişletilmiş, neredeyse tanığın komşusu, köylüsü, hatta şehirlisi, korunması gereken kişiler kapsamına alınmıştır. Burada, Avrupa Birliği Konseyinin 23/11/1995 tarihli kararının A/4 maddesinde, tanığın anası, babası ve çocukları bu kapsama alınmış, diğer yakın akrabalarının, baskıdan korunması için gerekli ise bu öngörülmüştür. Oysa, getirilen tasarıyla -demin de söylediğim gibi- tanığın komşusu ve köylüleri de neredeyse tanık koruma kapsamından faydalanabilecektir.

Yine, burada, bir başka maddede, tanıkla ve mağdurla yakın ilişki içerisinde bulunan kişiler bu kapsama alınmıştır. Ne demek tanıkla veya mağdurla yakın ilişki içerisinde olmak? Kimler tanık veya mağdurla yakın ilişki içindedir? Zaten üst maddelerde bunlar sayılmış, hatta genişletilmiş. O nedenle, bunun da daraltılması gerekiyor.

Yine 5’inci maddede, nitelik ve özelliklerine göre tanık koruma tedbirleri maddeler hâlinde belirtilmiş. Her ne kadar tartışmalarda, bunun, en hafifinden, en kolayından en zoruna doğru bu tedbirlerin uygulanacağı belirtilmekte ise de yasada bu sıranın uygulanacağı konusunda bir hüküm yoktur. Hangisinin, hangi hâllerde uygulanacağı belirli değildir. Bu konu da yetkili makamın takdirine bırakılmıştır.

6’ncı maddenin birinci fıkrasında, yine soruşturma evresinde, tanık koruma kapsamına alınma kararını cumhuriyet savcısının, kovuşturma evresinde de mahkemelerin vereceği öngörülmüştür. Cumhuriyet savcısına ve uygulamadaki yetkili kolluk kuvvetlerine bu konuda yetki vermek doğru değildir. Çünkü savcının kendisi zaten “sav –savunma- karar” üçgeninde bir taraftır. Bunun, soruşturma aşamasında nöbetçi mahkeme tarafından, kovuşturma sırasında da mahkemece verilmesinin daha doğru olduğunu düşünmekteyiz. Zaten, grubumuzun bu yasayı uygulanabilir, amacına uygun hâle getirilmesi konusunda önergeleri vardır.

6’ncı maddesinde de cumhuriyet savcısından karar alınıncaya kadar yetkili kolluk kuvveti tarafından böyle bir tedbirin alınması öngörülmüş. Bu, bizim anlayışımıza göre doğru değildir. Burada, tanığın talebinin olması hâlinde nöbetçi mahkemeden karar alınma şartı yine getirilmelidir.

13’üncü maddede de, Tanık Koruma Kurulu, daha ziyade yürütme ve idari organ içerisindeki kişilere bırakılmış. Bu konuda da bizim grubumuzun bir önergesi vardır ve bu önergelerin desteklenmesi hâlinde, bu tasarının amacına uygun ve gerçekten hedeflenen amaçları gerçekleştirmeye yönelik olarak bu Meclisten çıkacağını ve böyle faydalı olacağını düşünüyoruz biz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasanın bu önergelerle değiştirilerek… Çünkü, komisyonlarda görüşülmesi sırasında, iktidar partisine mensup arkadaşlarımız Mecliste de önergelerle yanlışlıkların düzeltilebileceğini ve hak ve adalet kurallarını gerçekleştirmeye yönelik yasaların pekâlâ çıkabileceğini savunmuşlardır. Şimdi de biz, bu konuda, gerçekten bu yanlışlıkların düzeltilerek yasanın getiriliş amacına uygun olarak, hakikatin ortaya çıkmasını, hak ve adalet kurallarına uygun bir yargılama sisteminin yürürlüğe girmesini sağlayacak şekilde bu yasanın çıkması konusunda tüm milletvekillerinin desteğini istiyoruz. Biz, tabii ki tanığı korumak istiyoruz, tanık korunmalıdır. Zaten, bazı ülkelerde tanık koruma müesseselerine ilişkin yasal düzenlemeler ya diğer yasaların arasında veyahut da ayrı bir yasa olarak çıkarılmıştır. Ancak, tanığı koruyalım derken demokratik hukuk anlayışı zedelenmemelidir, tanığı koruyalım derken savunma çökertilmemelidir.

Bu yasa bu hâliyle çıktığı zaman, hâkimlerimiz ve savcılarımız önünde savunmanların erişemeyeceği bir dosyalar yığını olacaktır; hatta onu ayrı bir dolaba kilitleyeceklerdir, o dolapta onlar ayrı olacaktır, dokunulmaz bir bölge olacaktır. Bu yasa bu hâliyle çıktığı zaman, yine, adliyeleri kilitleyecektir. İş yükü zaten çok fazla olan adliyelerimiz, bu yasayla tamamen işin altından kalkamaz hâle gelecektir ve yasa uygulanabilir olmaktan uzak olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – O nedenle, gelin, hep beraber bu yasanın amacına uygun düzenlemeleri bu Genel Kurulda birlikte yapalım ve yasa, gerçekten uygulanabilir nitelikte olarak çıksın ve adil yargılanmayı, hakikatin ortaya çıkmasını sağlasın.

Ben, bu vesileyle, tüm yurttaşlarımızın yeni yılını kutluyorum, hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Bölüm üzerinde şahsı adına Eskişehir Milletvekili Emin Nedim Öztürk… (AK Parti sıralarından alkışlar)

EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tanık koruma kanununun birinci bölümü hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum ve yaklaşan yeni yılda Allah’tan ülkemize ve milletimize hayırlı hizmetler yapmamızı niyaz ediyorum.

Bilindiği üzere suç ve suçlulukla mücadelede etkin yöntemlerden birisi de, yargılamanın herhangi bir aşamasında ciddi bir öneme sahip olan tanıkların, dolayısıyla yakınlarının korunmasıdır. Klasik ceza yargılamasında olduğu gibi günümüz çağdaş muhakeme hukukunda tanıklık ve dolayısıyla tanık beyanı oldukça ciddi bir öneme sahiptir. Tanıkların yargılamanın her aşamasında doğruyu söylemeleri işin doğası gereği olup aksine beyanda bulunmaları ise genellikle ceza kanunlarında suç olarak düzenlenmiştir. Unutulmamalıdır ki tanıklık tanık açısından karşılıksız olarak yerine getirilmesi gereken bir kamu görevi olduğu gibi, verdiği bilgilerden dolayı bir zarara uğramasına karşı gerekli tedbirleri almak da devletin sorumluluğundadır ve devlet, tanık olarak dinledikten sonra, sırf bu tanıklığı nedeniyle hayat veya beden bütünlüğünü, mal varlığını tehlikeye düşürecek kişiyi suçlularla baş başa bırakmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi terör örgütleri ile suç işlemek amacıyla kurulmuş diğer örgütlerin sahip oldukları güç ve kullandıkları yöntemler karşısında klasik ceza muhakemesi önlemleri yetersiz kalmaktadır. Bu tür örgütlere karşı farklı yöntemlerin kullanılması zorunludur. Bu tür örgütlerin ve suç örgütlerinin adalet önüne çıkarılması için devletler gerekli iç yasal düzenlemeleri yanında uluslararası alanda da yakın iş birliğine gitmektedirler. Bu bağlamda, tanık koruma tedbirleri ülkemizin de imzaladığı birçok anlaşmada da yer almıştır.

İlgili kanun tasarısında önemli düzenlemeler göze çarpmaktadır. Tasarıyla birlikte, özellikle tutukluluk ve hükümlülük hâli devam ederken tanıklıkta bulunacak kişilerin can güvenliğinin sağlanabilmesi amacıyla, bu kişilerin durumlarına uygun ceza kurumlarına ve tutukevlerine yerleştirilmesi öngörülmüştür. Ayrıca, tanıklık yapacak kişilerin güvenliği açısından, duruşma mahallinde, özel bir ortamda ve teknik araçlar yardımıyla ses ve görüntü değiştirilerek dinlenmesine ilişkin tedbirlere de yer verilmiştir. Tanık koruma tedbirleriyle hedeflenen amaçlara ulaşılmasında öngörülen gizlilik esaslarına riayet açısından da, görevleri nedenleriyle özel bilgilere ulaşan kurum ya da kişilerin, tedbir amaçlı gizlilik esası sonuna kadar uygulayacakları bu kanun tasarısında karara bağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, bir konuşmacı arkadaşımızın, bu kanun tasarısında geçen gizlilik esasları dolayısıyla, bunun Başbakanlıkta örtülü ödenekten karşılanacağı yönündeki maddeyle ilgili kendi şahsi bazı fikirleri oldu. Biliyorsunuz, örtülü ödeneğin gizlilik esası dolayısıyla, bunun örtülü ödenekten yapılması zorunludur. Geçmişte de Başbakanlıkta Müsteşar Yardımcılığım sırasında, bunun kullanılmasıyla ilgili birçok tasarrufta bulunmuştuk. Devletin çalışma esasları gereğinden, hele böyle bir gizli kanun açısından bu ödeneğin kullanılması zorunludur ve kanundaki bu düzenleme de mutlaka olması gereken bir maddedir.

Sayın milletvekilleri, bu çatı altında yer alan bazı arkadaşlarıma da, milletin huzurunda, seslenmek istiyorum. Eğer siz, şiddet ve çatışmayı gerçekten önlemek istiyorsanız bu tasarıya karşı olmamanız gerekmektedir. Dağılacak bir terör örgütünün, çökecek ve yok olacak bir terör örgütünün yok olmasını desteklemek, her şeyden önce bölge halkına yapacağınız en önemli hizmetler kapsamında olacağı aşikârdır. Oldukça faydalı bir yasal düzenleme olduğuna inandığım ve ülkemize hayırlı olacağına inandığım bu yasal düzenlemenin bahis konusu mevzulara büyük ölçüde ilaç olacağına inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Akkuş, biraz önce de sizin ekranınız yanıyordu, yine yanıyor. Soracaksınız herhâlde?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Evet efendim.

BAŞKAN - Buyurun efendim.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, dışarıda olduğum bir sırada idi, şimdi o soruyu tekrarlıyorum.

Milliyet gazetesi yazarı Fikret Bila, 27/12/2007 tarihli yazısında, “Çocukları dağda olan veya çatışmalarda ölenlerin ailelerine bölgedeki belediyelerde iş olanağı sağlanıyor. Hatta bu, dağa çıkışı teşvik için kullanılıyor.” diyor. Dağdaki PKK’lıları dağdan nasıl indiririz diye çalışmalar yaptığınızı söylüyorsunuz, ancak bir yandan da İçişleri Bakanlığına bağlı belediyeler dağa çıkışı teşvik ediyor. Dağda olana imkân sunan belediyeler tanığı da ödüllerle aldatarak tanıklıktan vazgeçirebilir.

Teröriste teşvik olarak değerlendirilen bu imkânları sağlayan belediyeler hangileri? Bugüne kadar bunlara ne gibi tedbirler uyguladınız? Bu konudaki kanun ve yönetmelikleri çalıştırmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Gök…

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, bir mantık hatası yapılıyor yine. Bu kanun tüm dünya uygulamasında spesifik özel suçlar için öngörülmüştür. Her konuşan, sanki tanığı hiç korumuyoruz da, bir şey yapmıyoruz da, aman koruyalım diye mantığıyla konuşuyor. Ceza Muhakemesi Kanunu’muzun 58’inci maddesinde zaten tanık koruma var. Bu kanun daha özel bir kanun. Bu kanun, tüm dünya uygulamasında, çıkar amaçlı suç örgütleriyle mücadele, terörle mücadele kapsamında değerlendirilen temel hak ve özgürlükleri asgariye indirdiği için, engel getirdiği için de uygulama alanı çok dar olan bir kanundur.

Biz sanki Borçlar Kanunu’nu konuşuyoruz burada. İnsanların hapse gideceği bir kanunu konuşuyoruz. Savunmanın yok edilebileceği, avukatların dâhil edilmeyeceği bir yargılamayı konuşuyoruz. Bu özel bir kanun, ama kimse bunu düşünemiyor, inanamıyorum.

3’üncü madde son derece tehlikeli bir madde; (a) bendinde adi suçlar dâhil ediliyor; (a) bendinin mutlaka çıkarılması lazım, Sayın Bakanımın dikkatini çekiyorum. Adi suçlara dünyada bu kanun uygulanmıyor; (b) bendinde, iki yıl üzeri her türden örgütlü suçlarda uygulanıyor, terör örgütü. Hükûmet teklifi, tasarısı dahi mantıklı, çünkü “dört yıl” diyor, komisyon bunu iki yıla indirmiş. Arkadaşlar, iki yıla indirdiğinizde, çıkar amaçlı suç örgütlerini bir tarafa bırakın, Terörle Mücadele Kanunu’nu bir tarafa bırakın, sırf Ceza Kanunu’nda doksan sekiz suç tipi giriyor buna.

Sayın Başkan, bitireyim ne olur, izin verin. Çünkü, başka soru soran da yok.

BAŞKAN – Sayın Gök, hayır, var efendim, sizden sonra var, lütfen…

İSA GÖK (Mersin) - Türk Ceza Kanunu’nun 220’nci maddeye göre, yani, örgüt meselesinde her suç tipi giriyor TCK’ya göre. Bu durumda, sırf Ceza Kanunu’ndaki doksan sekiz suçu buna dâhil ettiğinizde, savunma biter, yargılama biter.

BAŞKAN – Sayın Gök, soru sormadan ziyade yorum oluyor…

İSA GÖK (Mersin) – Efendim, sorumu soruyorum.

Sayın Bakan, bu riskleri değerlendiriyor musunuz? Yargılamaya, savunmaya, 2007 yılının çağdaş demokrasisinde, böyle bir kanunla tüm ceza sisteminde savunmayı yok edecek bir aşamayı kabul ediyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gök, teşekkür ediyorum.

Sayın Ata…

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, aracılığınızla Bakana sorumu yöneltmek istiyorum.

Türkiye’de değişik tarihlerde pişmanlık yasaları çıkartıldı ve bu yasalarla örgüt mensuplarına sağlanan hukuki fırsattan yararlanmaları talep edildi ve belli sayıda da örgüt mensubu bu yasalardan yararlandı. Ancak, tabii ki, yararlanan her örgüt mensubuna, hem Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’muz gereği hem de çıkartılan özel yasalar gereği de koruma sağlandı. Benim sorum şu Sayın Bakana: Koruma sağlanan örgüt mensuplarından ya da yakınlarından ya da -kanun bunu çok, çok, çok açıyor, koruma tedbiri sağlanacak kişileri- herhangi birine yönelik, özellikle de yaşama hakkının ihlaline ya da yaşama hakkına kasta yönelik bir tehdit söz konusu oldu mu? Bu nedenle kaç tane tanık mağdur edildi?

Şu kapsamda değerlendiriyoruz: Baştan beri, sadece, salonda, terörle ilgili suçlar dolayısıyla, yani devlet güvenliği aleyhine işlenen suçlar kapsamında ele alınan bir yasa gibi değerlendiriliyor, sanki yeni bir kanun çıkarıyoruz. Bu kapsamda kaç kişi zarar gördü şimdiye kadar?

BAŞKAN – Sayın Ata, teşekkür ediyorum.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, ben, Susurluk raporundan bahsetmek istiyorum. JİTEM’le ilgili iki iddianame var davası devam eden, Diyarbakır’da, birisi Van’da. Bir de Şemdinli davasında da geçiyor. Burada güvenlik güçlerinin infaz grubuna teslim edildi, örneğin Cem Ersever’in… “İnfaz grubu” ibaresi kanaatimizce birçok olayın düğüm noktası. İnfaz grubuna kim emir verebilir? Böyle bir grubu kimler kurabilir? Devletteki noktası nedir? Ve bu tür suçlardan bugüne kadar tanık korumadan kaç kişi yararlandı? Özellikle Türkiye’de ulusal yasalarda 10’u aşkın maddede tanık koruma hükmü var. Bugüne kadar estetik cerrahi gören kaç kişi var? Kaç kişinin yakını bundan yararlandı? Ne kadar para harcaması yapıldı bugüne kadar?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Birgün…

RECAİ BİRGÜN (İzmir) – Sayın Bakanım, 13’üncü maddede Tanık Koruma Kurulunun kimlerden, nasıl oluşacağı yazılı. Ancak burada Tanık Koruma Kurulunun üyelerinin görevden alınış şekilleri ve kim tarafından atanacağı belirtilmemiş. Ayrıca Tanık Koruma Kurulu tam sayıyla mı toplanacak? Bu konuda herhangi bir düzenleme yok madde 13’te. Ben göremedim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Gök, buyurun.

İSA GÖK (Mersin) – Sağ olun Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bu kanunun genel gerekçesi de Sınıraşan Örgütlü Suçlara Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi ile İlgili İhtiyari Protokol, diğer taraftan Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi ve yine uluslararası ceza mahkemelerinin kuruluşuyla alakalı suçlara ilişkin. Bu kanunun genel gerekçesi de uluslararası mukayeseli hukukta bu olarak gösteriliyor. Ama 3’üncü madde bunu aşarak, bunu 10 kat aşarak muhtelif her tür suçu dâhil ediyor. Acaba 3’üncü maddeyi bu yasanın uluslararası hukuka da dayanan bu genel yapısına uygun olarak 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu uygulamasına indirgemeyi düşünemez misiniz? Çünkü kanun gerekirse de doğrudan bu sözleşmeler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Akkuş’un bir sorusu oldu. Tespit edebildiğim kadarıyla, kendileri şöyle bir değerlendirmede bulundular: “Hükûmet olarak, bölücü terör örgütü mensuplarının dağdan indirilmesiyle ilgili bir çalışma yapılırken, bazı belediyeler tam bunun aksini yapmaktadırlar. Dolayısıyla bu belediyelere karşı ne gibi tedbirler alıyorsunuz?” şeklinde bir soru yönelttiler.

Bilindiği gibi, yerel yönetimlerin denetimi, vesayet yetkisine sahip olan İçişleri Bakanlığımız tarafından yerine getirilmektedir. Ben de sizin biraz önce atıfta bulunduğunuz gazete haberini görmüştüm. Mutlaka İçişleri Bakanlığı ve Teftiş Kurulu, bu haberi ihbar kabul ederek, böyle bir beyanda bulunmuşsa eğer bir veya birkaç belediye, mutlaka gereğini yerine getirecektir. Adalet Bakanlığının bu konuyla ilgili bir görevi bulunmamaktadır. Ancak İçişleri Bakanımız da -biraz önce buradaydı- mutlaka kendisi veya İçişleri Bakanlığı bürokratları bu görüşmeleri takip ediyorlardır ve sizin bu sorunuz üzerine gündeme getirdiğiniz konuyu ihbar kabul ederek, en azından, gereğini mutlaka yerine getireceklerdir.

Sayın Gök iki kez soru imkânını kullanarak, aşağı yukarı, aynı konuyu gündeme getirdi ve görüşmekte olduğumuz tasarının 3’üncü maddesiyle ilgili endişelerinden bahsettiler. Şimdi, şu sorulara sanıyorum cevap vermemiz gerekir bu soru üzerine: Bu kanun yasalaştığı takdirde, hangi suçlarda uygulanacaktır? Tanık koruma kararının alınmasında hangi kriterler gözetilecektir? Önce, hemen ifade edeyim ki, 3’üncü maddede bunlar, yani, hangi suçlara uygulanacağı açık şekilde ifade edilmiştir. Bir, ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlar. Peki, bu suçlar, sadece terör nedeniyle işlenmiş suçlar mı olacak, organize suç örgütü kapsamına giren suçlar mı olacak, yoksa adi suçlar da bu kapsama girecek mi? Evet. 3’üncü maddede düzenlenmiş olan ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlar hem terör hem örgütlü suçlar hem de adi suçlar için geçerlidir.

Alt sınırı on yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar. Burada da herhangi bir ayrım yapılmaksızın on yıl ve üstünde cezayı gerektiren suçlar da tanık koruma kanunu kapsamında değerlendirilecektir. Ayrıca, terör suçları, kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt ve bu örgüt adına işlenen suçlar da tanık koruma kanunu kapsamında değerlendirilecektir, ancak, bunun sınırı iki yıl ve üstüdür. Dolayısıyla, iki yıl ve üstü hem terör suçları için hem de çıkar amaçlı suç örgütleri için dört yılın… Tasarıda dört yıldı, komisyon bunu iki yıla indirmiş. Demek ki, bu suçları önleme Türkiye için öncelikli bir sorun teşkil etmektedir ve hem terör suçu hem de çıkar amaçlı suçla mücadelede tanık koruma kanunundan yararlanma Adalet Komisyonunca da önemsendiği için, biz de Hükûmet tasarısı olarak bunu dört yıl öngörmüştük ama Adalet Komisyonunun bu yaklaşımına saygı duyduğumuz için herhangi bir değişiklik de düşünmediğimizi ifade etmek istiyorum.

Şimdi, “Savunma hakkını böyle bir düzenleme kısıtlar.” şeklinde bir değerlendirme yapıldı. Değerli arkadaşlarım, tanık koruma kanunundan her isteyen hemen yararlanacak değil ki. Kanunun bütünü değerlendirildiğinde, bir defa tehlikenin ağırlığı ve ciddiyeti mutlaka hâkim, savcı ve bu konuda oluşturulmuş bulunan kurul tarafından çok ciddi bir şekilde değerlendirilecektir ve ayrıca, suçun önemi, tanığın yapacağı açıklamalar ve alınacak tedbirin yaklaşık maliyeti, tanığın psikolojik durumu, tanığın benzer mahiyetteki diğer özellikleri de tanık koruma kararının alınmasında kriterler olarak göz önünde bulundurulacaktır. Dolayısıyla, biraz önce kürsüde konuşan arkadaşlarımız da bazı endişelerini dile getirdiler, tanık koruma yasasından bir tanığın yararlanması öyle kolay bir şey değil, mutlaka ortada ciddi bir tehlikenin olması ve bu tehlikenin mutlaka yetkili kurum ve kuruluşlarca ve bu konuda yetkili olan mahkemelerce tespit edilmiş olması hâlinde uygulanacaktır.

Biraz önce bir arkadaşımız da kürsüde ifade etti, Avrupa Birliği ülkelerinde -ki, mukayeseli hukuk bakımından ilgili arkadaşlarımızla da incelediler- aşağı yukarı bizim şu anda görüşmekte olduğumuz yasa tasarısına uygun düzenlemeler ya ceza muhakemeleri yasalarında var yahut da bizim gibi, bu konuda çıkarılmış özel yasalarında buna benzer uygulamalar var. O nedenle… Evet, bunları daha sonraki soru üzerine cevaplandırayım. Tabii, Sayın Gök’ün bu sorusu üzerine beyanlarım oldukça zaman aldı, yirmi beş saniyem var.

Sayın Ata’nın ve Sayın Kaplan’ın “Şu ana kadar değişik kanunlarla koruma sağlanan kişi sayısı ne kadardır? Bunlarla ilgili ne kadar harcama yapılmıştır?” diye sorusu oldu. Bunu yazılı olarak cevaplandıracağım Sayın Başkanım.

“Tanık Koruma Kurulu üyeleri kim tarafından atanacaktır?” dendi. Örneğin, işte, Adalet Bakanlığınca, fiili hizmet yılı on beş yıl olan, birinci sınıfa ayrılmış ve idari görevde bulunan hâkim atanmaktadır. Tabii ki, bu, Adalet Bakanı tarafından atanacaktır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu seçecektir, bunu da Kurul seçecektir. Millî Savunma Bakanlığınca, birinci sınıfa ayrılmış askerî hâkim atanacaktır. Onu da Millî Savunma Bakanlığı atayacaktır. Yani, bunu ayrı ayrı yazmaya gerek yok. Zaten genel hukuk kuralları içerisinde bunun nasıl yapılacağı da bellidir.

Sorusuna cevap alamayan arkadaşlarım merak etmesinler, onlara da yazılı cevap vermeye çalışacağım.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Birgül’ün bir sorusu vardı.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yazılı cevap vereceğim. Sürem doldu çünkü.

BAŞKAN – Yazılı cevap vereceksiniz…

Peki.

Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

1’inci maddenin başlığını okutuyorum:

TANIK KORUMA KANUNU TASARISI

BİRİNCİ BÖLÜM

Amaç, Kapsam ve Tanımlar

Amaç ve kapsam

MADDE 1-

BAŞKAN – 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddenin başlığını okutuyorum:

Tanımlar

MADDE 2-

BAŞKAN – Bu madde üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri geliş sıralarına göre okutup aykırılık durumlarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısı ikinci maddesinin (a) bendinde “suç mağdurlarını” ibaresinden sonra gelmek üzere “kendisi dışındaki sanıklar hakkında beyanda bulunan sanıkları” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Rıdvan Yalçın

Ali Torlak

Ertuğrul Kumcuoğlu

 

Ordu

İstanbul

Aydın

 

Recep Taner

 

Mustafa Enöz

 

Aydın

 

Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının “tanımlar başlığı” altında 2 nci maddesinin “koruma birimi” başlıklı “c” bendinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz. 28.11.2007

 

Hasip Kaplan

Ayla Akat Ata

Fatma Kurtulan

 

Şırnak

Batman

Van

 

Aysel Tuğluk

Sırrı Sakık

İbrahim Binici

 

Diyarbakır

Muş

Şanlıurfa

 

 

Bengi Yıldız

 

 

 

Batman

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Kurumla ilgili koruma birimi…

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; hemen göreceksiniz 2’nci maddede, “Koruma birimi” başlığı var (c) fıkrasında. Biz bunun madde taslağından çıkartılmasını talep ediyoruz.

Gerekçemiz şu: “İdari yapısı, çalışma esas ve usulleri ilgili kolluk teşkilâtının bağlı olduğu bakanlıkça belirlenen -yani, İçişleri Bakanlığı- ve bu Kanun kapsamında haklarında koruma tedbiri uygulanmasına karar verilecek kişilerle ilgili olarak, gerekli koruma tedbirlerini uygulayacak olan kolluk birimlerini, ifade eder.”

Bu koruma birimi… Şüphesiz, bir ülkede koruma kararı alındıktan sonra, devletin silahlı güçleri şehirlerde polis, kırsalda jandarmadır ve orada koruma birimleri kurulacak.

Şimdi, bu koruma birimlerinin koruma altına alınacağı tanık eğer jandarma veya polis olursa o birim onu nasıl koruyacak, onu öğrenmek istiyoruz. Yani, gerçekten, burada, ciddi bir mantık hatası yapıyoruz, hukuksal hata yapıyoruz. Bunun emsali var mıdır, yok mudur diye sorulursa, vardır. Bunun emsali, ombudsman kurumudur, hakem kurumudur, hakem yasasıdır. Hakem yasa taslağını Meclise sunmuşuz. Demişiz ki: “Ordu ve silahlı güçler hariç denetlenir.”

Ombudsman kurumu her ülkede farklı farklı isimler altında çalışıyor. İspanya’da “halkın avukatı” ismini alır. İspanya’da Savcı Baltazar Garzon -ki namı meşhur, uluslararası nam salmış bir yargıçtır- Gall çetelerinin İspanya’da işlediği cinayetleri, soygunları tek tek ortaya çıkarmış bir yargıç ve bu Gall çeteleri olayında bunu ortaya çıkardığı zaman Baltazar Garzon, onun suç faillerinin güvenlik güçlerinin içinden olduğunu tespit ediyor. Arkasından da, bunun üst korumalarının da üst düzeyde güvenlik görevlileri olduğunu tespit ediyor. Üst düzeyde güvenlik görevlileriyle ilgili soruşturma İçişleri Bakanına kadar uzanıyor. Orada, işte, Halkın Avukatı Kurumu, Hakemi Kurumu…Yani, Avusturya, Almanya, Fransa’daki ismi Halkın Hakemi Kurumudur. Böyle bir bağımsız bir insan hakları kurumunuz olmazsa, bu bağımsız kurumun dokunulmazlığı olmazsa, özel bütçesi olmazsa, aldığı kararlar ivedilikle uygulanmazsa, böyle bir denetim gücünüz olmazsa, hiçbir koruma birimi işlev göremez bu ülkede. Alırsınız, kadıyı kadıya şikâyet edersiniz. Alırsınız… Tanık koruma programına aldığınız kişi farz et ki karanlık bir olayı çözdü ve çözdüğü alanda güvenlik güçlerinin yer aldığı bir faaliyet. Örneğin, son çete olayları, Susurluk çetesi. Şimdi, burada, bu Susurluk çetesinin içinde mahkeme kararıyla hüküm giymiş birisi konusunda tanıklık yapanı da getirip aynı konumdaki bir kurula teslim ederseniz, bundan fayda sağlayamazsınız. Burada güvenlik de sağlayamazsınız.

Bu açıdan, bir yasa çıkarıldığı zaman, mutlaka bunun bir şekilde formüle edilmesi gerekiyor. Bunun formülesi, hukuk devletlerinde çok güzel bir örnekle, Avrupa Birliği müzakere süreciyle “Hakem Kurulu”dur. Türkiye de bunun ismini “Hakem Kurulu” olarak uygun görmüştür, ombudsman olayını. Bu ombudsman olayını Meclise getiren tasarıyı bu kurulun güvencesi altında… Evet, onlar oluştursun koruma birimlerini. O zaman herkes, hangi alanda olursa olsun, korkusuzca tanıklık yapma imkânını bulacaktır. Yani, bizim burada söylemek istediğimiz budur. Ciğeri kediye teslim ederseniz sonucuna da katlanırsınız, bu böyledir.

Daha sonraki konuşmalarımda filmlerden de bahsedeceğiz, “Silici” filminden de bahsedeceğiz. Ancak, süremiz burada doldu. Ben bu konuda buna dikkat çekmek istedim, bütün grupların da bu konuda hassasiyet göstereceğine inanıyorum.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısı ikinci maddesinin (a) bendine “suç mağdurlarını” ibaresinden sonra gelmek üzere “kendisi dışındaki sanıklar hakkında beyanda bulunan sanıkları” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Rıdvan Yalçın (Ordu) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutayım mı?

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Gerekçe okunsun efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Tasarıda aynı davada yargılanan, ancak diğer sanıklar ve suçlar bakımından tanık pozisyonunda olanlar kapsam dışında tutularak hata yapılmıştır. Düzeltilmesi ile ilavesini teklif ediyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 3’ün başlığını okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Tanık Koruma Tedbiri Alınması Gereken Suçlar, Tanık Koruma Tedbiri Kapsamına Alınacak

Kişiler ve Tanık Koruma Tedbirleri

Tanık koruma tedbiri alınması gereken suçlar

MADDE 3-

BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısı üçüncü maddesinin a bendindeki “alt sınırı” ibaresinden sonraki ibarenin “5 yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

            Rıdvan Yalçın                             Ali Torlak                       Ertuğrul Kumcuoğlu

                    Ordu                                     İstanbul                                     Aydın

              Recep Taner                            Oktay Vural                           Mustafa Enöz

                   Aydın                                       İzmir                                      Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 34 Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının “..Tanık Koruma tedbiri alınması gereken suçlar..” başlığı altında 3 ncü maddesinin “b” fıkrasının “… kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan, suç organizasyonlarının, çetelerin, ihaleye fesat karıştıranların, devleti bir milyon YTL. üzerinde zarara uğratanların, örgütlerin alt sınırı dört yıl veya daha fazla olan hapis cezası gerektiren suçlar ile bu çerçevede işlenen suçlar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.                                                                         28.11.2207

 

Hasip Kaplan

Fatma Kurtulan

Bengi Yıldız

 

 

Şırnak

Van

Batman

 

 

Aysel Tuğluk

İbrahim Binici

Ayla Akat Ata

 

 

Diyarbakır

Şanlıurfa

Batman

 

 

 

Sırrı Sakık

 

 

 

 

Muş

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

34 S. Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının “Tanık Koruma Tedbiri alınması gereken suçlar” başlıklı 3 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hakkı Suha Okay

Ali Rıza Öztürk

İsa Gök

 

Ankara

Mersin

Mersin

 

 

Ali İhsan Köktürk

Vahap Seçer

 

 

Zonguldak

Mersin

“Tanık Koruma tedbiri alınması gereken suçlar

Madde 3.- Bu Kanun hükümleri, aşağıda yazılı suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:

a) 12.04.1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 3 üncü maddesinde yazılı suçlar,

b) Cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla suç işlemek üzere kurulmuş bir terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenen 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 4 üncü maddesinde yazılı suçlar,

c) Doğrudan veya dolaylı biçimde bir kurumun, kuruluşun veya teşebbüsün yönetim ve denetimini ele geçirmek, kamu hizmetlerinde, basın ve yayın kuruluşları üzerinde, ihale, imtiyaz ve ruhsat işlemlerinde nüfuz ve denetim elde etmek, ekonomik faaliyetlerde kartel ve tröst yaratmak, madde ve eşyanın azalmasını ve darlığını, fiyatların düşmesini ve artmasını temin etmek, kendilerine veya başkalarına haksız çıkar sağlamak, seçimlerde oy elde etmek veya seçimleri engellemek maksadıyla tehdit, baskıcı, cebir veya şiddet uygulamak suretiyle yıldırma veya korkutma veya sindirme gücünü kullanarak suç işlemek için örgüt kurmak, bu örgüte üye olmak ve örgütü yönetmek suçu.

d) Yukarıda fıkralarda belirtilen suçlarda asgari ceza haddi 4 yıl ve üzeri ceza içeren suçlarda uygulanır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay; buyurun.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tanık koruma tedbiriyle ilgili yasanın 3’üncü maddesinin değişikliğiyle ilgili vermiş olduğumuz önerge, aslında, yasanın amacına ve kamu yararına uygun bir değişiklik önerisidir.

Değerli arkadaşlarım, 3’üncü madde diyor ki: “Bu kanun hükümleri aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.” Sayın Bakan da biraz evvel yapmış olduğu açıklamada hangi suçlar için uygulanacağını “açıkça belirtilmiştir” dediler. Oysa, 3’üncü maddenin (a) ve (b) bentlerine baktığınızda hiçbir suç tanımı yok, sadece ceza süreleri var, on yıl ve iki yıl. Açıkçası, yapılmak istenen şu: Suçun tanımından cezaya değil, ceza miktarından suça ulaşılıyor. Oysa, yasama sistematiğinde böyle bir şey yoktur. Suç vardır, suçun cezası vardır. Bu, sistematiğe aykırı olarak, tanımlanmayan bir suçun, ceza miktarına göre suç icat edilmesidir. Bu hâliyle bu yasa niçin geldi diye bakarsanız, temel amacı bu yasanın, sınır aşan suçlar, örgütlü suçlar, terörle ilintili suçlar, insan kaçakçılığı, çocuk pornografisi, çocuklar üzerine işlenen suçlar, kara paranın aklanmasıyla ilgili suçlar, fakat bu suçların tanımı kısmen yasanın genel gerekçesinde var ama yasanın tanımı içerisinde ceza miktarına göre olası suç icat ediliyor ama bu yasada çok daha tehlikeli bir şey var. Özellikle (a) bendi, diyor ki: “Müebbet hapis, ağırlaştırılmış müebbet hapis ve on yıldan fazla hapis cezası.” Sıradan, adi bir suçta dahi bu tanık koruma yasası uygulanabilir. Yani, adam öldürmek, adam öldürmeye teşebbüs ve o hâle gelir ki, biraz evvel Sayın Akgün geneli üzerinde konuşmasında şunu söyledi: “İki tanıkla ipe götürülür” dedi veyahut da “karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar.” dedi. Aslında, her iki anlamda da bu ifadeler kullanılabilir. O hâle gelir ki, iki tanıkla, vakıa yasanın içerisinde o tanık beyanlarının da yan delillerle güçlendirilmesi gereği ifade edilmekle birlikte bir anda yargı marifetiyle yargısız infazda bulur. Yargı marifetiyle yargısız infazda bulur. Yargı eliyle faili meçhuller yaratırız. Bilinmeyen, tanınmayan, kimsenin ismini bilmediği kimi tanıklar, çıkar “Bu konuya şöyle tanığım.” der, olası bir başka yan delille de, birlikte, bir anda haksız yere birilerinin mahkûmiyeti için yol açarız. Savunma kısıtlanmıştır zaten. Oysa, ne diyor Bahri Savcı: “Hukukun ekseni de merceği de insandır.” diyor. Ve Uğur Mumcu’nun çok güzel bir sözü var: “Bir kişiye yapılan haksızlık tüm insanlığa, topluma karşı yapılmış haksızlıktır.” Böylesine “Ya, birkaç istisna olur. Bunlar elden kaçar, gözden kaçar, ama bütünü iyidir…” Hayır, bir kişiye dahi haksızlık yapılmasına bu Meclisin izin vermemesi lazım.

O nedenle, biz, bu önergemizin desteklenmesini talep etmekteyiz. Niçin? Şimdi, Sayın Bakan biraz evvel soru-cevap bölümünde “Tanık hemen yararlanmayacak ki.” dedi. Oysa, bu bölümde, 6’ncı maddede: Tanığın, gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde kolluk güçleri tarafından dahi koruma tedbiri alınabileceğini, sonradan savcıya bilgi verilip onay alınabileceği söyleniyor. Yani, böylesine önemli bir yasada, böylesine önemli bir yasanın militarist bir anlayışla bu Parlamentodan geçmesini, açıkçası şahsım adına da Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına da içime sindiremiyorum.

Bu nedenle, bu yasa değişikliğini, yasadaki bu değişiklik önergemizin kabulünü bekliyorum yüce Meclisten.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Okay.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 34. Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanun Tasarısının “..Tanık Koruma tedbiri alınması gereken suçlar..” başlığı altında 3 ncü maddesinin “b” fıkrasının; “…kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan, suç organizasyonlarının, çetelerin, ihaleye fesat karıştıranların, devleti bir milyon YTL. üzerinde zarara uğratanların, örgütlerin alt sınırı dört yıl veya daha fazla olan hapis cezası gerektiren suçlar ile bu çerçevede işlenen suçlar” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.                                                                                         28.11.2007

                                                                                           Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Sayın Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; bu konuda üç tane önerge var. 3’üncü maddenin (a) ve (b) fıkralarını ayrı ayrı değerlendirmek gerekiyor. (b) fıkrasıyla ilgili muhalefetin sunduğu, Hükûmetin de önceki taslağında olan dört yıl sınırının getirilmesi. Bir önergede beş yıl sınırı var. Doğrusunu isterseniz, onu daha sonra ben de fark ettim. Biliyorsunuz, CMK hükümlerine göre Türkiye’de istinaf mahkemeleri yakında yürürlüğe girecek ve orada beş yıl sınırı esas alınıyor. Beş yıl sınırı esas alındığı için burada bir mutabakatı gerçekleştirelim ki, Yargıtayımızı, adliyemizi, yargımızı bu yükten kurtaralım. Burada bir kere bir mutabakat sağlayalım, dört değil de beş yıl olsun. Yani, Hükûmetin teklifi dörttü… Yani, bu konuda uzlaşalım. Uzlaşmazsak yargıya haksızlık, adalete haksızlık etmiş oluruz. Bu, bir. Ama, buna rağmen iktidar “Çoğunluğum ben, bildiğimi okurum.” diyorsa da bir diyeceğimiz yoktur, onları da vicdanlarıyla baş başa bırakırız.

Diğer noktaya gelince, birinci (a) fıkrasına… On yıl ve üstü… Evet, bütün suçları kapsıyor. Şimdi, bizim sorunumuz şurada: Avrupa Birliği uyum yasalarına göre biz tanık koruma programına alacağız, ama, bu tanık koruma programında silah kaçakçılığı, terör, çocuk ve kadın ticareti, adam kaçırma gibi örgütlü ve sınır aşan suçlarda, ki, kara para ve bunun, IMF’nin son yaptığı araştırmaya göre dünyadaki toplam miktarı 700 milyar ile 1 trilyon dolar arasında dolaşıyor, bu rakam kara paranın… Şimdi, bu kara parayla uğraşan organizasyonların, çetelerin, Türk Ceza Kanunu’ndaki ceza müeyyidesi on yılın altında, on yılın altında.

Şimdi, ihaleye fesat karıştıranlar on yılın altında; sağlıkta, reçetede, ilaçta soygun yapanlar, cebe indirenler on yılın altında; enerji piyasalarını dolandıranlar, görevi kötüye kullananlar on yılın altında; devlete zarar verenler on yılın altında; devletin hazinesini soyanların cezasının müeyyidesi on yılın altında. Sormak gerekiyor: Kimi koruyoruz on yıl ile? Adi suçlar, organize suçların hepsinin baremi, limiti on yılın altındadır. Burada, demek ki, bu suçlar korunuyor. İşte, tanık koruma bu suçlar için gereklidir. Biz ısrarla diyoruz, sizler, çocuk kaçırma ve pornosuna karışan çetelerin tanık korumayla aklanmasını, ortaya çıkarılmasını istemez misiniz? Gerçekten, devleti 1 milyon YTL üzerinde ekonomik zarara uğratan… Bir limit koyuyoruz, 1 milyon YTL üzerinde. Yani, bilmem, Sağlık Bakanlığı bünyesinde mahkemeye intikal eden olaylarda gördük, devletin hazinesinden sahte ilaç alımları var, 1 milyon YTL’nin üstünde. Yani bunların içinde bir tanık çıkıp o suç kapsamında bunu aydınlatırsa, bunu koruma altına almak gerekmiyor mu?

Biraz önceki konuşmamda ifade ettim, TÜBİTAK’ta, ASELSAN’da, özel kriptolarda ve güvenlikte çalışan görevlilerle ilgili görevin kötüye kullanılmasıyla ilgili suçlar da on yılın altında. Peki, bunlarla ilgili olarak da bir tanık çıkıp o kurumların içinde bu vatan evlatlarının niye intihar ettiğini, niye trafik kazasında öldüğünü, niye Isparta uçağında 6 bilim adamının çıktığını harbi harbi söylerse, dünyadaki bütün organize çetelerin bütün maddi güç ve kaynakları karşısında bu yasa onu korursa adaletli olmaz mı? Ee o zaman doğrusunu yapalım. Yani doğrusunu yapmak için akıl, vicdan, mantık yeterlidir. Burada bu “on yıl sınırı” konusunu, evet bu israfı önlemek için doğru. Ama belli suç tiplerinde (b) fıkrasına bir hüküm konarak bunu aşabiliriz. Bunu aştığımız zaman, Türkiye Cumhuriyeti devleti gerçek bir hukuk devleti olur. O zaman çocuk pornosuyla, bilişim suçlarıyla fikrî mülkiyet haklarıyla, sınai haklarıyla, uluslararası sınırları aşan suçlarla, hepsiyle bu ülkede mücadele etme imkânını elde edersiniz. Doğrusu budur. Ama, bize de bulaşır ihale mihale, işte para mara işleri, bizim çevremizde de insanlar zarar görür mantığıyla bakarsak, bu, çok tehlikeli bir mantıktır…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) - …bu, çok tehlikeli bir yaklaşımdır. Mutlak surette bu suç kapsamına, (b) fıkrasında –ki, biz dört yıl önermiştik, beş yıl istinaf mahkemeleri açısından ama- bu özellikli suçların alınması gerektiğini düşünüyoruz. Hem terörle mücadele hem organize suçlarla mücadele hem kara parayla mücadele hem yolsuzlukla mücadele; gelin, hepsini birlikte yapalım, teke indirerek, yanlış yaparak değil; bu ülkede gerçekten başarılı bir uygulama görmesi gerekiyorsa, isteniyorsa bu Tanık Koruma Yasası’ndaki teklifimizin dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.

Bu duygularla selamlıyorum hepinizi. Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısı üçüncü maddesinin (a) bendindeki “alt sınırı” ibaresinden sonraki ibarenin “5 yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Rıdvan Yalçın (Ordu) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu kanun tasarısı, esas itibarıyla, aslında, bugüne kadar getirilen, özellikle AB uyum yasaları çerçevesinde getirilen kanun tasarıları içinde farklı bir mahiyet arz ediyor. Bundan önceki kanun tasarılarının çoğu, özellikle suçluyu koruyan ve güvenlik kuvvetlerinin elini kolunu bağlayan hükümler iken…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Oktay Bey, bir tane örnek ver?

OKTAY VURAL (Devamla) -…bugün geldiğimiz bu noktada, özellikle mağduru korumak ve suç işleyenlerle ilgili tedbirler karşısında tanığı korumak amacıyla getirilen bir tedbir. Geneli itibarıyla olumlu.

Yalnız, bu kanun tasarısının 3’üncü maddesiyle birlikte getirilen tedbirlerde Hükûmetin ilk getirdiği teklifte üst had on yıldı, daha sonra, Komisyon, bunu, alt haddi, alt sınırı on yıl olarak değiştirdi.

Şimdi, tabii, bunun objektif olarak neden değiştirildiği konusunda herhangi bir husus yok. Yani, birden bire üst had yerine alt had getiriliyor. Bununla ne amaçlanmıştır? Yani, bununla kanun koyucunun amacı nedir? Niye getirdi, niye değiştirdiniz? Hangi suçları kapsam dışına alıyorsunuz, hangi suçları kapsam içine alıyorsunuz? Hükûmet ile Komisyon bu konuda hangi konularda anlaşamadı? Bizim arzu ettiğimiz hususlar budur. Yoksa, “alt sınırı on yıl”, “üst sınırı on yıl” dediğiniz zaman, burada kanun koyucunun amacının ne olduğunu bilmiyoruz.

Şimdi, böyle bakıldığı zaman, bu durumda, bu genel gerekçede yolsuzluk, çocuk fahişeliği, pornografi gibi suçlarla mücadele edilmesi gerekçe edilmesine rağmen, Türk Ceza Kanunu’nda yapılan bu değişikle, mesela göçmen kaçakçılığı bunun kapsamı dışına çıkartılmış. Niye? Yani, Hükûmet bunu getiriyor da iktidar partisi bunu niye değiştirmek istedi, bunun arayışı içerisindeyiz. Yani, bizim, birtakım suçları kapsam içerisine alıp, kapsam dışına bırakmadaki siyasi amaç nedir, bunu arıyoruz. Neden yaptınız bunu? Mesela insan ticareti, organ ticareti; cinsel taciz, cinsel istismar, hileli iflas, irtikâp, rüşvet, çocuğun fuhuşa teşvik edilmesi gibi hususlar kapsam dışında bırakılmış. Bunları kapsam dışına bırakmamızın toplumsal açıdan anlamı nedir, niye bırakmak istiyoruz? Hükûmet bunları içine almıştı, ilk tasarıda büyük ölçüde vardı ama sonra bunlar kapsam dışına getirildi. O bakımdan, biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, özellikle topluma karşı, bu tip değerlere karşı işlenen bu suçlarla mücadelede tanık korumanın önemli bir araç olduğunu da düşünüyoruz. Bu bakımdan, çocuğa karşı yapılmış, bireysel bile olsa, o çocuğun bir koruma alanı içerisine alınmaması, ona yönelik bir saldırı karşısında çocuğu korumasız bırakmamızın bu Meclisin amacı olmaması gerektiğini düşünüyorum. Niye böyle bir amacı güdüyoruz? Korku vardır, şiddet vardır, söyleyemiyor. Devletin bir güvencesi olması gerekmektedir bence. Özellikle, bu konuda intihara yönlendirmeden tutun, atom enerjisiyle patlamaya sebep verme bile suçun kapsamı dışına, yani bu korumanın kapsamı dışına çıkmış.

Baktığımız zaman günümüzde, suç, önemli oranda artmış ve toplumda suçlular çoğalmış. Sadece organize olması önemli değil ama bireysel anlamda suç işlemeyle de mücadele etmemiz lazım. Bu kanun sadece ve sadece devlete karşı işlenen suçlarla ilgili değil, topluma karşı, bizim korumamız gereken değerlere karşı işlenen suçlara karşı da etkili olarak kullanılmalıdır. O bakımdan, bu alt sınır muhakkak düşürülmeli ya da tanımlanmalıdır. Özellikle, Alman ve Amerikan cezalarında ciddi suçlarla ilgili, ciddi olması esası, ciddi ve organize suç olma esası getirilmiş. Fransa da beş yıl gibi bir sınırlama getirmiş. Bu bakımdan, ben kanun koyucunun… Özellikle Hükûmet hangi suçlarda tanık koruma istiyor?

Değerli milletvekilleri, zannediyorum burada hepimiz bir göçmen ticaretini, bir insan ticaretini, bir çocuk istismarını, çocukları fuhuşa teşvik etme suçunu herhâlde mücadele edilmesi gereken suçlardan addetmemiz gerektiğini düşünüyoruz. O zaman, bunlar neden dışarıda bırakılıyor? Bunun sebebini anlamış değiliz. Biz bunları açıkçası oldukça önemli bir eksiklik olarak görüyoruz ve bu tanık koruma yasasını da sadece devlete karşı değil, topluma, insana karşı suç işleyenlere karşı, zayıf olan bireyi korumak amacıyla da getirilmesi gereken bir kanun tasarısı olarak düşündüğümüze göre, bu durumda bu bireyi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (Devamla) - …yapacağı tanıklıkta bu suçu ifşa etmeyi sağlayabilecek bir korumadan mahrum bırakmak, siyasi amaç itibarıyla bizim kabul edebileceğimiz bir husus değildir. Gerek çocuk istismarı gerek fuhuş gerek insan ticareti, göçmen ticareti bu yönüyle getirilen düzenlemeyle bu suçların bir kısmının, önemli bir kısmının bu kapsam dışına çıkarılmış olmasının gerekçesini anlayabilmiş değiliz. Bu bakımdan alt sınırı beş yıl olarak değiştirmek suretiyle bu konuda, önemli ölçüde, bu suçların kapsam içerisine alınabileceğini düşünüyoruz. Bizim de amacımız, açıkçası, suç ve suçluyla mücadele konusunda bunun etkili bir araç olarak kullanılmasını da mümkün kılmaktadır.

Önergenin bu yönüyle kabul edileceğini umuyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.32

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

34 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 4’üncü maddesinin başlığını okutuyorum:

Tanık koruma tedbiri kapsamına alınacak kişiler

MADDE 4-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 34 Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının 4. maddesinin 1’inci fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                              Av. İsa Gök

                                                                                                                  Mersin

b) (a) bendi hükümlerine göre dinlenenlerin nişanlısı, eşi, kan hısımlığı veya kayın hısımlığından üst soy veya alt soyu ve evlatlık bağı bulunanlar

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının 4 ncü maddesinin 1 nci fıkrasının “b” bendinin “dinlenenlerin, mağdur tanıkların tehlike altında olduğu saptanan ve olaydan etkilenen yakınları…” şeklinde değiştirilmesi, arz ve teklif ederiz.       28.11.2007

 

Hasip Kaplan

Aysel Tuğluk

Fatma Kurtulan

 

Şırnak

Diyarbakır

Van

 

Bengi Yıldız

Ayla Akat Ata

İbrahim Binici

 

Batman

Batman

Şanlıurfa

 

 

Sırrı Sakık

 

 

 

(Muş)

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Konuşacağız efendim.

BAŞKAN – Sayın Ata, siz mi konuşacaksınız?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; evet, yasada en çok tartışılan konulardan biri, yasanın kapsamına kimlerin alınacağı konusu. Esasında, işlenen suçlar, sınıraşan suçlar ve bunun mahiyeti, topluma verdiği zarar düşünüldüğünde, evet, bu yasanın kapsamından, yasada sınırları çizilen insanlar tabii ki yararlanabilmeli. Bizim tek kaygımız bu “yakınları” başlığı altında.

Ama sorun belki uygulanacak tedbirlerde. Ne tür tedbirler uygulanacak? Şimdi, uygulanacak tedbirlere bakıyoruz, alt ve üst sınır ayrımına girmeden. İşte, tanığın estetik cerrahi yöntemiyle yüzünün değiştirilmesi, fiziğinin değiştirilmesi, yurt dışında ve yurt içinde başka bir yerde ikamet ettirilmesi, cezaevindeyse özel bir cezaevine ya da başka bir cezaevine nakledilmesi, meşru savunma amacıyla silahlandırılması, adının, kimliğinin ve her türlü belgesinin değiştirilmesi, maddi yardım olanaklarının tanınması. Şimdi, bu kadar ayrıntılı bir koruma tedbiri uygulayacaksınız, ama bunu da yasanın sınırlarını çizdiği, sınırlarını belirttiği kapsamda uygulayacaksınız; işte; eşine, üçüncü dereceye kadar kan ve sıhri yakınlarına vesaire.

Şimdi, eğer koruma tedbiri bu kadar kapsamlıysa ve biz bu kapsamı bu kadar genişlettiysek, öncelikle bunun maddi külfetinin altından nasıl kalkacağız? Ya da bu karar eğer kurullar aracılığıyla verilecekse, belli suçlar babında değerlendirdiğimizde -çok açık konuşalım- kurulların çok da bunu tartışma hakkı yoktur. Mesela, devlet güvenliği aleyhine işlenen suçlar babında, kurullar bunu çok da tartışmazlar; önlerine gelen vakada, sonuçta söz konusu olan devlet güvenliği aleyhine işlenen bir suçtur, çok da tartışma konusu yapmazlar. Bu durumda biz ne yapmış oluyoruz? Belki de yasanın çizdiği çerçeve itibarıyla kendi kurtuluşu bir başkası hakkında vermiş olduğu ifadeye bağlı olan insanlara, yakınlarına -az önce, hani- maddi yardımdan tutalım, yeni bir ikametgâha kadar varabilecek haklar tanıyoruz. Şu yakınlarının içerisine ev arkadaşı falan da giriyor. Şimdi bu yakınları… Onu nasıl belirleyeceğiz? O konuda da kolluk bir görev alıp acaba bu yakınlarını nasıl belirleyebiliriz, gidip takip edelim… İşte, hangi dereceye kadar kiminle neyi paylaşıyor, paylaştığı şeyler itibarıyla korunması gerekli midir, değil midir? Bunun sınırını nasıl belirleyeceğiz? Yasada, gerekçede verilen örnektir, işte, birlikte yaşadığı ev arkadaşı diye ama, bu sadece bir örnek. Bunun kapısı açık, kimlerin yararlanacağı hususunda kapısı açık. Herkesin yararlanabileceği bir husus söz konusu. Şimdi, bir de tartışmaya, eğer, sadece, işte devlet güvenliği aleyhine işlenen suçlar babında -az önce Sayın Bakana biz soru yönelttik- yani sorun, belki de en az devlet aleyhine işlenen suçlar, güvenlik aleyhine işlenen suçlar babında geçerli. Ya diğer suçlar? Oradakini biz… Orada koruma tedbiri altına alınan insanların, tanıkların bu tedbirden ne kadar yararlandığının… Bunun bir tanımı yok.

Mesela biz konuşmamızda da ifade ettik, namus cinayetleri. Benim, işte Diyarbakır’daki kadın platformu üyeleri aracılığıyla takip ettiğimiz bir dosyadır. İşte on dört yaşında -bir kadın diyemeyeceğim- bir kız çocuğunun gayriresmî bir ilişki dolayısıyla hamile kalan, çocuktan kurtulmak için de yüksek bir yerden atlayan, bu vesileyle hastaneye kaldırılan bir genç kızın… Oradaki kadın platformu temsilcileri tarafından bilgi verilmesi dolayısıyla hastaneye gittiğimizde karşımıza şey çıktı: Hastanede, işte, savcılığa intikal etti, savcı bey ifadesini alıyor çünkü adli vaka diye. Biz savcılığa gittik, genç kıza ulaşamıyoruz tabii. Nasıl ulaşabiliriz? “İşte şu karakolda. Onlara koruma tedbirleri uyguluyoruz, emin olun avukat hanım her türlü özen de gösterilecek, hiç merak etmeyin.” Şimdi, biz bir avukat olarak ulaşamadık bu genç kızımıza ama katili ulaştı, ertesi gün katil ulaştı. Yaşamını yitirdi bu genç kız. Ama bunun dışında, hani bu olayın da bir tanığı vardı, bu genç kızın yaşamını yitirme olayına da bir tanık vardı. O tanık ne kadar korundu? O da korunamadı, daha sonra tanıklıktan vazgeçmek durumunda kaldı. İlk ifadesinde, işte, vuranı da gördüğünü ifade etmişti ama sonra tanıklıktan vazgeçti çünkü kendi ailesindeki bireyler yaşam tehdidi altındaydılar.

O yüzden, şunun altını çizmek gerekiyor arkadaşlar: Sayın milletvekilleri, özenle değinelim. Belki de en az sorun yaşanacak olay devlet güvenliği aleyhine işlenen suçlar babındadır. Çünkü, bugüne kadar en çok özen gösterilen, en büyük itina gösterilen olay devlet aleyhine işlenen suçlar için oldu. Ya diğer suçlar? İşte, biz çocuk pornografisinden bahsediyoruz. Bu işin içinde eğitimciler var, bu işin içinde doktorlar var. Ya bu suçlar? Bu suçların tanıkları nasıl korunacak? Biraz da bunun için kafa yormak gerekiyor ve kanun kapsamında bu suçların sayılması gerekiyordu; sadece ceza miktarı itibarıyla değil, suçların sayılması gerekiyordu.

Tehdit altında olan yakınları tabii ki korunabilmelidir, ama bunun kapsamının bu kadar geniş tutulması, uygulanacak tedbirler düşünüldüğünde oldukça sakıncalıdır.

Başta da söyledik, bunun maliyeti nasıl karşılanacak? “Örtülü ödenek” diyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ata, tamamlayınız konuşmanızı.

Buyurun.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Bu konudaki tartışmaları en son bütçe görüşmeleri sırasında yaptık, örtülü ödenekten yapılan ödemeler noktasında. O yüzden, daha özenle yaklaşılması gerektiğini düşünüyorduk ve önergemize bu çerçevede de desteğinizi bekliyoruz.

Teşekkür ederim. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 34 Sıra sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının  4. maddesinin 1 inci fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                              Av. İsa Gök

                                                                                                                  Mersin

b) (a) bendi hükümlerine göre dinlenenlerin nişanlısı, eşi, kan hısımlığı veya kayın hısımlığından üst soy veya alt soyu ve evlatlık bağı bulunanlar.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükümet?..

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz Sayın Başkanım.

İzin verirseniz, kısa bir açıklama yapabilir miyim, niçin katılmadığımı ifade etmek için?

BAŞKAN – Buyurun.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Buradaki düzenleme, Ceza Usul Yasamızın 45’inci maddede tanıklıktan çekinmeyle ilgili düzenlemeyle paralellik sağlasın diye konulmuştur. Tanıklıktan kimler çekinebilir, Usul Yasamız, Ceza Muhakemesi Kanunu’muz bunları tek tek saymıştır. Onları, burada paralel bir düzenleme olması için aynen getirdik.

O bakımdan, burada, ne ilave edilebilecek bir şey olabilir ne çıkarılabilecek bir şey olabilir. Bizim mevzuatımızdaki paralelliği sağlamak için düzenlenmiş olan bir husustur.

Bu açıklamayı yapma ihtiyacını duydum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Sayın Gök, buyurun efendim.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, CMK’da, bahsettiğiniz “Tanıklıktan çekinme” maddesinde, yakın ilişki içerisinde bulunanlar fıkrası yok.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Maddeyi okuyun. Ben göndereyim size bir okuyun.

İSA GÖK (Devamla) – Hayır, yani o, “Evlilik bağı kalmasa bile” var, onu biliyorum.

Efendim, ben, arz edeyim önce derdimi Genel Kurula.

Şimdi, 3’üncü maddenin kabulüyle, zaten, bu kanunu, o kadar geniş kabul ettik ki bu kanunu; adi suçlarda, terör suçlarında, örgütlü suçlarda, her şeyde kabul ettik, her şeyde. Hani, Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin son fıkrasını 2004’te değiştirmiştiniz, ne oldu? Temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmalar üstün olacaktı. Hani, CMK’yı değiştirmiştiniz, çapraz sorgu gelmişti 2005’te, 201’inci madde. Ne oldu çapraz sorgu? Alkışlamıştık, bitti. Tüm suçları bu kanun kapsamına dâhil ettiniz, savunmanın belki de Hükûmetiniz döneminde en büyük kazanımı çapraz sorguyu geri aldınız. Ee tebrik ediyorum! Bir anlamı kalmadı! “Silahların eşitliği” nereye gitti? Bu kanunda, savcılık makamı, iddia makamı, soruşturma aşamasında doğrudan tanık koruma kanununu uygulayabiliyor, kolluğun da yetkisi var belli bir oranda. “Silahların eşitliği” nereye gitti? Ben avukatım, savunma yapacağım, neye göre yapacağım? Adını gizlediniz, X; kimliğini gizlediniz, bilmiyorum; yerini gizlediniz, yüzünü gizlediniz. Ben neye göre savunma yapacağım? Beyanları gizlediniz. Ee nerede kaldı temel hak ve özgürlükler? Savunma nerede kaldı? Demokrasi nerede kaldı? Böyle bir mantık olabilir mi! Bir mantık var, tanığı koruyacağız, tamam; bu önemli suçlarda örgütü çökerteceğiz, tamam; ama fayda ve zarar ikilemi nerede kaldı? Öbür taraftan, koca çamları devirdik, bir anlamı yok bunun, ciddi hatalar yapıldı. Aynı şekilde, bakın, 4’üncü madde, bu kanun, tüm dünyada tanıklık yapacak şahısların korunmasıyla alakalıdır. Biz, mağduru koyduk, CMK/236’ya yollama var. 236 nedir arkadaşlar? Mağdur müştekilerin dinlenmesi. Müşteki mağdur, bu da dâhil. Biz, şikâyet edeni, suç isnat edeni gizleyeceğiz. Müşteki nedir ya? Suç isnat eden. Ben, sanık Osman. Suç isnat eden kim? X, bilmiyorum, bilemeyeceğim, avukatım da bilemeyecek. Böyle bir yargılama var mı dünyada? Bu nasıl bir yargılama? Mağdurları dâhil ettiniz. Ha yetmiyor ki dünya uygulamasında mukayeseli hukukta böyle bir şey yok. “…nişanlısı, evlilik bağı kalmasa bile eşi, kan hısımlığından veya kayın hısımlığından –bahsettiğiniz CMK uygulaması- …ikinci derece dâhil kayın hısımları, evlatlık bağı bulunanlar ve yakın ilişki içerisinde olduğu kişiler.” Yakın ilişki. Yakın ilişkinin tarifi ne? Ne demek yakın ilişki?

Arkadaşlar, biz, burada, bir tanığın korunmasından bahsediyoruz, tanığın. Olay, deyin ki A ile B arasında gerçekleşti, C tanık. Mağdur müştekinin şikâyetçi olduğunu farz edin, kimliğinin ortaya çıktığını farz edin, kimliğinin. Hadi onu koruyalım, ama siz tanığın nişanlısını koruyorsunuz, tanığın on yıl önce boşandığı eski eşini koruyorsunuz, tanığın ilişkide olduğu şahısları koruyorsunuz. Avrupa’ya baktığınızda, yakın ilişki içerisine koyacağınız şahıslar çıkar. Çünkü kimi ülkelerin cumhurbaşkanları dahi evlilik dışı ilişki içerisinde çocuk sahibi oluyor. Böyle bir ilişkide, o cumhurbaşkanının eşini buraya koyabilirsiniz. Neden? Yakın bir ilişki. Ama bizim aile sistemimizde böyle bir şey de yok. Yakın ilişkinin anlatımı ne? Her şeyi dâhil ediyorsunuz buna ya! Bu kanunu ya uygulanamaz hâle getirmek istiyorsunuz ya da öyle bir hâle getireceksiniz ki, bizim yargılama sistemimizin tümünü değiştireceksiniz. O sebeple, önergemiz, “evlilik bağı kalmasa bile” kısmının değiştirilmesi.

CMK’daki tanıklıktan çekilme maddesi vardır, gayet iyi biliyorum, ama o maddenin uygulamasına da bakın arkadaşlar, eski eş tanıklıktan çekilebiliyor. Olaylar dâhilinde, bağlantısı var. Burada tanık, tanığın eski eşi. Bunlar farklı şeyler. Bir suç -yeni bir suç- ortaya çıkarılacak, suçun ortaya çıkarılmasında kullanılan tanığın yıllar önce boşandığı eşini dâhil ediyorsunuz. Bunun bir mantığı yok.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gök, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

İSA GÖK (Devamla) – Üstelik de yine 4’üncü maddenin son fıkrasında, arkadaşlar, “Tanıkların kendilerinin veya yakınlarının beden bütünlüğü veya mal varlığı ağır ve ciddi tehlikeye girerse…” Mal varlığı tehlikesini dâhil ediyorsunuz. Bunun sonu nereye varacak? Bu kanun dibi görünmeyen bir kuyu, hakikaten dibi görünmeyen bir kuyu. Buradan kanunu el kaldırıp geçirmekle olmuyor arkadaşlar; bunun yarın uygulamasını düşünün, kürsüyü düşünün, hâkimi düşünün, savcıyı, avukatı düşünün. Ve o ceza yargılamasını… Faruk Bal çok iyi bilir, ceza yargılaması sorumluluk ister. Bakanım da iyi bilir. Ya, birilerinin hapsi söz konusu. Bu kanun basit bir kanun değil.

Ben saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddenin başlığını okutuyorum:

Tanık koruma tedbirleri

MADDE 5-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tanık Koruma Kanun Tasarısının beşinci maddenin birinci fıkrasının (h) bendinden sonra gelmek üzere (i) “taraflar ve onlar adına hareket edenlerin tanığa miktarı karar verecek makamca tespit edilecek mesafe kadar yaklaşmasının, taraflar ve onlar adına hareket edenlerin her ne şekilde olursa olsun tanıkla iletişim kurması ve kurmaya teşebbüs etmesinin yasaklanması” bendinin konulmasını arz ve teklif ederiz.

            Rıdvan Yalçın                             Ali Torlak                       Ertuğrul Kumcuoğlu

                    Ordu                                     İstanbul                                     Aydın

              Recep Taner                                                                           Mustafa Enöz

                   Aydın                                                                                     Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının “….Tanık koruma tedbirleri..” başlığı altında 5 nci maddesinin 1 nci fıkrasının “b” bendinin ve 3. fıkrasının kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.

             Hasip Kaplan                          Aysel Tuğluk                         Fatma Kurtulan

                   Şırnak                                  Diyarbakır                                    Van

               Sırrı Sakık                             Bengi Yıldız                           İbrahim Binici

                    Muş                                      Batman                                   Şanlıurfa

                                                            Ayla Akat Ata

                                                                  Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız Sayın Kaplan?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge sahipleri adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; tanık koruma tedbirleri kanımızca çok önemli, zaman içinde de değişen bir uygulama.

Şunu ifade etmek istiyorum, rahmetli Mumcu bir kitabında şundan bahsederdi: Bir profesör, 12 Mart yargılamalarında –tanıklık, o zamanki usulde- sık sık tuvalete gittiğini, ishal olduğunu ifade ederdi cevaplamayacağı konularda. Diğer bir konu da, dinleme aygıtı takan bir profesörün, nedense, karnının guruldaması nedeniyle sağlıklı bir dinleme yapamadığını…

O dönemin tanıklıkları ve korumaları, yasaları öyleydi. Ancak, günümüze geldiğimizde, sonsuz, teknolojinin, bilişimin imkânları yasalara da yansıyor ve yasaların da gelişen teknoloji ve toplumsal gelişmeleri dikkate alması gerekiyor.

Hafızalarınızı biraz yoklamanızı isteyeceğim, biraz Hollywood filmlerine doğru gidelim. Yakın zamanda, tanık koruma deyince, tanık koruma tedbirleri konusunda iz bırakan bir film Eraser (Silici) filmi. Bu film tanık korumanın nasıl uygulandığı konusunda, Amerikan ceza sistemi konusunda bir örnek veriyor. Bu filmde Arnold Schwarzenegger, yeni bir süper silahın teröristlerin eline geçeceğini ortaya çıkaran ve tanık koruma programına alınan Vanessa Williams’ı korumakla görevli polis müdürünü canlandırmıştı. John Kruger, tanık koruma programına alınan kişilerin hayat hikâyeleri ve kimliklerini silerek yepyeni bir kişi olmalarını sağlıyordu. Aksiyon filmindeki bu zorlu görev tanık koruma programında -yasamızda da dikkate aldığımız zaman- çok daha enteresan bir sistemle ele alınmış, kimlik ve adres bilgilerinden tutun fiziki korunmaya, kimlik bilgileri, adli sicil, askerlik, vergi nüfus kayıtlarının değiştirilmesinden taşınır taşınmaz mal varlıklarına kadar, çalışan kişinin iş yerinin iş alanından tutun, fizyolojik görünümünün estetik cerrahi yoluyla ve estetik cerrahiyi gerektirmeksizin değiştirilmesi ve buna uygun hekimlik tedbirlerine kadar çok kapsamlı bir koruma getiriyor ve bizim önergemizde de belirttiğimiz, "3'üncü madde kaldırılsın." diyoruz, çünkü bu 3'üncü maddede bu kadar fıkra sayılmış, bunları bunları yapacağız tanık korumada. Ayrıca deniliyor ki: "Bu yetmiyor bir de yönetmelik çıkaracağız. Bunları nasıl yapacağımızı belirleyeceğiz." Yönetmeliği kim yapacak? İçişleri Bakanlığı mı, Adalet Bakanlığı mı veya ikisi beraber mi? Yani bu, yürütmeye veriliyor. Yürütmeye verildiği zaman yasamanın onayından çıkmış oluyor, bir takdir alanına giriyor. O da, mevcut hükûmetlerin kendi takdir haklarını kullanarak kendi tanık koruma anlayışlarına göre bir sistemi yönetmeliğe monte etmeleri kaçınılmaz.

Şimdi, böyle bir tanık koruma yasası böyle ciddiyetiyle ortaya konulduğu zaman, bunun yasa kapsamına alınması gerekir. Evet, tanık korumasına alınacak bu tedbirlerin uygulanacağı kişi “Silici” filmindeki gibi çok ciddi bir konuda tanıklık etmişse veya bir mafya örgütünü çökertmişse veya uluslararası bir suç organize şebekesini çökertmişse veya devlet kasalarını boşaltan bir menfaat şebekesini çökertmişse ve ciddi bir tehlike ve tehdit altında ise, elbette ki o tehlikenin oran ve yoğunluğu dikkate alınarak tedbirlerin uygulanması gerekecek.

Sıradan bir olayda bu kadar külfetli, bu kadar masraflı, bu kadar çok teknik bilirkişilik gerektiren bir olayda sonradan, teklifi verdikten sonra aklıma gelen bir hususu da dikkatlerinize sunmak istiyorum. Evet, tanıkları koruyoruz, güzel. Tanık, toplumsal bilgilenmede bir görev yapıyor. Peki, bilirkişiler, teknik bilgilerini sunanlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

HASİP KAPLAN (Devamla) - En önemli tanıklığı uzmanlık alanında, bilirkişilik alanında yapanlara tanıklık koruma programını ve tedbirini uygularken bilirkişileri neden atladık? Bilirkişiler de uzman tanıklar değil mi? Evet, bunu incelerken bunu kendimin de atlamış olduğunu fark ettim ve gerçekten, tanık koruma programını alırken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6 / 1 - 3 fıkralarındaki silahların eşitliği ilkesini tamamen bu madde hükmünün ortadan kaldırdığını görüyoruz. Duruşmada bulunması zorunlu olanların bulunmadığı bir yargılama sistemi veya görüntüler arkasında bir tanık dinleme, ki usta, tecrübeli bir yargıç bir sanığın, bir tanığın mimiklerinden dahi onun doğru söyleyip söylemediğini çıkarabiliyorsa, onu bu şekilde dinleme olanağından mahrum edildiği zaman, bunun adaletli, sağlıklı bir yargıyı gerçekleştirme olanağı da kalmayacak.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tanık Koruma Kanun Tasarısının beşinci maddenin birinci fıkrasının (h) bendinden sonra gelmek üzere (i) “taraflar ve onlar adına hareket edenlerin tanığa miktarı karar verecek makamca tespit edilecek mesafe kadar yaklaşmasının, taraflar ve onlar adına hareket edenlerin her ne şekilde olursa olsun tanıkla iletişim kurması ve kurmaya teşebbüs etmesinin yasaklanması” bendinin konulmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Rıdvan Yalçın (Ordu) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Yalçın, konuşacaksınız.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Önerge sahipleri adına Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 5’inci maddesine, düzenlenen tedbirlere bir fıkra ilave edilmesine ilişkin önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi bu vesileyle saygıyla selamlıyorum.

Biz bu önergeyle “taraflar ve onlar adına hareket edenlerin tanığa miktarı karar verecek makamca tespit edilecek mesafe kadar yaklaşmasının, taraflar ve onlar adına hareket edenlerin her ne şekilde olursa olsun tanıkla iletişim kurması ve kurmaya teşebbüs etmesinin yasaklanması” şeklinde bir fıkra daha eklenmesini teklif ediyoruz.

Şimdi, maddede öngörülen diğer tedbirler düşünüldüğünde, efendim, estetik ameliyat yapmaktan başka bir ülkeye göndermeye, hatta geniş bir yelpazedeki tanık, suç mağduru ve yakınlarının ekonomik olarak da desteklenmesi gibi tedbirlerin öngörüldüğünü düşününce, bizim önerimiz dünyada da örnekleri olan, adli suçlarda, terör suçlarında, velhasıl bütün suç tiplerinde uygulanması mümkün ve devlete de ekonomik külfet getirmeyecek bir yöntemdir. Sonuçları bakımından da çok etkili olacağını düşünüyorum.

Uygulamadan gelen birisi olarak, bir suç adli makamlara, karakola intikal ettiği andan itibaren fail ve yakınlarının, suç mağdurları ve yakınları üzerinde farklı iletişim yöntemleriyle baskı kurmaya çalıştığını, şikâyetten vazgeçirmeye çalıştığını, beyanlarını değiştirmeye zorladığını birçok kez yaşamış, karşılaşmış bir insanım. Tabii, yargı süreci tamamlanıp işin heyecanı kaybolduktan sonra da taraflar arasındaki husumetlerin normale döndüğünü de gözlemlemiş bir insan olarak, böyle bir mesafeden daha fazla yaklaşmanın yasaklanmasının çok etkili bir yöntem olacağını düşünüyorum. Bu konuda muhterem Genel Kuruldan önergemize destek beklediğimi ifade ediyorum.

Söz almışken, bir önemli hususu da Sayın Bakanımızın ve Komisyon Başkanımızın dikkatlerine arz etmek istiyorum. Şimdi, bu tasarıda, hâkim, savcı gibi adli makamlar yanında koruma tedbirleri almaya Tanık Koruma Kurulu da yetkili hâle getirilmiş bazı hususlarda. Bu konunun, ben uzun vadede, Türkiye’de yapılan bazı yargılamaların uluslararası boyuta taşındığında ülkemizin aleyhine olacağını tahmin ediyorum. Daha sonra sizler de göreceksiniz ki, siyasi yanı da olan birçok yargılamada, Türkiye, bu Kurulun tanıklara belli şekilde ifade vermeye yönlendirdiği gibi bir kanıyla, iddiayla karşılaşacak. Yani, bu koruma tedbirleri karşılığında belli bir ifade istihsal edilmiş gibi bir iddiayla karşılaşılacaktır ki, bu da uluslararası anlamda adil yargılanma hakkıyla çelişki taşıyabilir. O sebeple, bu kanunla düzenlenen koruma tedbirlerinin bir idari makam yerine, yalnızca adli makamlar tarafından düzenlenmesinin daha doğru olacağını düşünüyorum. Böyle bir kurum ya da birim olmalıdır, ama görevi, bir tedbir ihdas etmek değil, adli makamların ihdas edeceği tedbirleri uygulamak şeklinde olmalıdır.

Bu konunun Sayın Bakan ve Komisyonca dikkate alınmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddenin başlığını okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Tanık Koruma Tedbiri Kararları

Tanık koruma tedbiri kararlarını verecek makam ve merci

MADDE 6-

BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısının altıncı maddesinin 2. fıkrasına (a) “kovuşturma yada soruşturma evresinde tanığa ifadesinden önce ifadeyi alan makam ifade konusu suç bu yasanın kapsamı dahilinde ise bu kanundan doğan haklarını açıklar tanığın korunma talebi bulunuyorsa zabta geçirilmek suretiyle bu konuda karar verilinceye kadar tanığın kimliği gizli tutulur.” (b) “hakkında koruma tedbiri uygulanan tanıkların kolluk ve adliye aşamalarında tedbirin sonuçsuz kalmaması için gerekli tedbirler karar veren makamca alınır.” şeklinde 2 bent eklenmesini arz ve teklif ederiz.

            Rıdvan Yalçın                             Ali Torlak                       Ertuğrul Kumcuoğlu

                    Ordu                                     İstanbul                                     Aydın

              Recep Taner                                                                           Mustafa Enöz

                   Aydın                                                                                     Manisa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 34 Sıra sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının 6. maddesinin 1 inci ve 2 nci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                              Av. İsa Gök

                                                                                                                  Mersin

(1) Bu kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) ila (ç) bentlerinde sayılan koruma tedbirleri kararları; soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine nöbetçi mahkemece, kovuşturma evresinde, Cumhuriyet savcısı veya tanığın istemi üzerine veya res’en mahkemece verilir. Karar verilmeden önce kolluk makamları ile diğer birimlerin hazırlayacağı değerlendirme raporları göz önünde tutulur.

(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, tanığın isteminin bulunması koşuluyla Nöbetçi mahkemeden karar alınıncaya kadar, kolluk amirinin yazılı emriyle, geçici olarak 5 inci maddenin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirtilen tedbir alınabilir. Bu tedbir, geciktirilmeksizin Cumhuriyet Savcısının ve Nöbetçi mahkemenin bilgisine sunulur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 34 ncü Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının “tanık koruma tedbiri kararlarını verecek makam ve merci” başlığı altında, 6 ncı maddesinin 1 fıkrasındaki, “Cumhuriyet savcısı tarafından, kovuşturma evresinde, cumhuriyet savcısı veya tanığın istem üzerine veya…” ibaresi ile (2) ve (3) numaralı fıkralarının kaldırılmasını 4. fıkrasının (b) bendinin sonuna “Alınacak kararlar itiraza tabidir.” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Hasip Kaplan

Aysel Tuğluk

Fatma Kurtulan

 

Şırnak

Diyarbakır

Van

 

Bengi Yıldız

Ayla Akat Ata

İbrahim Binici

 

Batman

Batman

Şanlıurfa

 

Sırrı Sakık

 

Muş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, konuşacak mısınız, gerekçeyi mi okutayım?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN - Buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; sanıyorum tanık koruma yasasının en önemli maddelerinden birisi de 6’ncı madde. Tanık koruma tedbiri kararını verecek makam ve merciler.

Bizim teklifimiz de, çok açık olarak, hazırlık aşamasında savcıların, zaruret hâlinde kolluk amirlerinin veya kurulların vereceği tanık koruma kararlarının yerine, yargının, mahkemelerin karar vermesi yönündedir. Bu, tanık korumayla ilgili dünya örneklerinde de bu şekildedir. Hangi ülkede tanık koruma ihtiyacı varsa ona uygun bir düzenleme yapılır. Şimdi, yasaya baktığımız zaman, kaldırılmasını istediğimiz: “Cumhuriyet savcısı tarafından, kovuşturma evresinde, Cumhuriyet savcısı veya tanığın istemi üzerine re’sen mahkemece karar verilir.” Bir tek burada. O da “Cumhuriyet savcısı isterse…” Şimdi, biz, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf, Anayasa 90’a göre de iç kanun hükmünde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargısal denetiminin altındayız. Bir soruşturma açıldığı zaman -ceza soruşturmasında- silahların eşitliği vardır. İddia ve savunmanın eşitliği. Bu, sözde bir olay değildir. Bu, sanık soruşturmaya başlandığı anda silahların eşitliği ilkesi başlar. Eğer tanık koruma kararını, yetkisini sadece savcılara, iddia makamına, hazırlık tahkikatını yapan makama verirseniz, karşısındaki savunma makamını yok sayarsanız ve bu konuda yargıyı dışlarsanız, o savcıların kendi iç dünyaları ve subjektif etkenlerine göre tanık koruma kararlarını verebilecekleri gerçeğiyle de karşı karşıya kalırsınız.

Bunun en vahim ikinci hatası, ikinci fıkrada yer alan... “Eğer zaruret hâli varsa, zaruret hâli durumunda, kolluk amirinin yazılı emriyle -tanık koruma- geçici olarak birinci fıkranın (ç) bendinde belirtilen tedbir alınabilir.” diyor. Şimdi, soruşturmayı yapan kolluk kuvvetlerinin, amirlerinin, tanık koruma programı uygulama kararı alması ile o tanığın güvenliğini sağlamayı bu yasa maddesiyle birbirine karıştırıyoruz. Yani, bir tanık önemlidir, kolluk kuvvetlerinin elindedir, o tanık konuşacaktır. O tanığı siz korursunuz ve onun -koruma tedbiri gerekiyorsa- yargıdan kararını çıkartırsınız. Doğru olan budur. Biz ki, savcının bu tür bir kararı veremeyeceğini iddia ederken, bu olayı tamamen kolluğun inisiyatifine bırakırsanız, o zaman kolluk Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda 59’uncu Hükûmetin yaptığı son değişiklikle, İzmir’de “dur” ihtarına uymadan vurulan masum insanların yaşandığı hataları da dikkate alarak, bu tür soruşturmalarda, direkt koruma yetkisini kolluğa bırakmak, savcılığı dahi denetimin dışına çıkarmak, tamamen idari inisiyatife terk etme durumunu doğurur.

Kaldı ki, bu olmazsa “Tanığın istemi üzerine kurul karar verir.” deniliyor. Bir tarafta “Yönetmelik yapılacak.” deniliyor, usulü belli değil. Bir tarafta “Savcılıklar verir.” diyor. “Gerekirse, istem üzerine mahkeme karar verir.” diyor. Bu kadar kafa karmaşasını bir yasanın içine hapsetmenin, bu kadar karmaşıklık yaratmanın hiç gereği yok. Bunu getiririz, doğrudan doğruya yargı, bu konuda mahkeme, şartları, zemini varsa kararını verir. Mahkeme kararını beğenmiyorsa savcı ve avukat, silahların eşitliği ölçüsünde, gider, itirazını bir üst mahkemeye yapar. Artık istinaf mahkemelerimiz de var, istinaf mahkemesinde de sonuç alamıyorsa Yargıtaya kadar olayı taşıma imkânı vardır. Ama bu şekliyle tamamen idarenin ve kolluğun inisiyatifine, takdirine bırakılan koruma tasarrufu gerçekten suistimale çok açık. Suistimale açık olduğu gibi, yanlış tanık yönlendirme, yanlış tanıklarla suçlu yaratma konusunda da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – … yanlış tanık, kasıtlı tanık yaratma gibi bir suistimal yetkisini de açık bırakıyor, bu çok tehlikelidir. Yargı denetimi, silahların eşitliği ve adil yargıdan hiçbir şekilde taviz vermeden bunun dünya örnekleri dikkate alınarak… Zaten Ruanda ile yeni Bosna Hersek ulusalüstü mahkemelerinden çıkan kararlar ve Avrupa Konseyinin tavsiye kararı üzerine tanık koruma kararı alınması ve yasaların çıkartılması istenmiştir. Biz de bunun gereğini yerine getiriyorsak, en azından o ülkelerin o uygulamalarını dikkate alıp, buraya mutlaka yargı denetimini koymak gerekir. Yargı denetimi konulmadığı takdirde, sadece ve sadece bu ülkede yürütmenin inisiyatifine kalmış bir durum söz konusu olur. Buna dikkat çekmek istiyoruz.

Önergemizin lehinde oy kullanılmasını diliyoruz.

Teşekkür ediyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 34 Sıra sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının 6. maddesinin 1 inci ve 2 nci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                              Av. İsa Gök

                                                                                                                  Mersin

(1) Bu kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) ila (ç) bentlerinde sayılan koruma tedbirleri kararları; soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısının istemi üzerine nöbetçi mahkemece, kovuşturma evresinde, Cumhuriyet savcısı veya tanığın istemi üzerine veya res’en mahkemece verilir. Karar verilmeden önce kolluk makamları ile diğer birimlerin hazırlayacağı değerlendirme raporları göz önünde tutulur.

(2) Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, tanığın isteminin bulunması koşuluyla Nöbetçi mahkemeden karar alınıncaya kadar, kolluk amirinin yazılı emriyle, geçici olarak 5 inci maddenin birinci fıkrasının (ç) bendinde belirtilen tedbir alınabilir. Bu tedbir, geciktirilmeksizin Cumhuriyet Savcısının ve Nöbetçi mahkemenin bilgisine sunulur.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

6’ncı madde hakikaten önemli bir madde. Şimdi, arkadaşlar, ceza yargılamasını birçok milletvekili bilmeyebilir. Eskiden “hazırlık tahkikatı” derdik, “son tahkikat” derdik, şimdi, Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu “soruşturma” ve “kovuşturma” dedi, iki merhaleye ayırdı. Soruşturmada, bu kanun doğrudan yetkiyi savcıya veriyor, kolluğa belli bir oranda veriyor. Kovuşturma evresinde hâkime geçiyor. Soruşturma evresi -bilgi için söylüyorum- tahkikatın başlamasından, isnattan veya fiilden iddianamenin tanzimine kadar gider. Yeni sistemimizde iddianamenin kabulü geldi. Kovuşturma evresi iddianamenin kabulüyle başlar. Kabulüne kadar kısım özel bir kısımdır.

Şimdi, size bir dertten bahsedeyim ben. Türk Ceza Kanunu/220, örgütle alakalı maddedir. “TCK/220” dediğiniz zaman hiçbir avukat hiçbir evrakı inceleyemez. Savcılık inceletmez. “Gizlilik kararı var” der. Bugün “yok” der, yarın “git” der. “Kâtip yok” der. Fotokopi vermez, bir sürü engel koyar.

İkinci bir madde daha, CMK/250, Ceza Muhakemesi Kanunu/250. Eski DGM’lerin düzenlendiği, Hâkimler Yüksek Kurulunun belirlediği belli mahkemelerde bakılacak olan suç tipleri tasnifini belirler CMK/250. Zaten “CMK/250” denildiği an savunma hepten bitti. Savunma, avukatlık yok. Bilgi almak, bir şey incelemek yok. Mümkün değil. Savcılık vermez. Çünkü, Türkiye’de, ne hikmetse iddia makamı -belki doğasında da var- savunma makamını, avukatları rakip olarak görür. Oysaki iddia ve savunmanın, tez ve antitezin çarpışması maddi gerçeği ortaya çıkartacaktır. Yargılamanın asıl ağır makamı hâkim kararı verecektir Türk milleti adına.

Şimdi, siz bu iddia ve savunma makamı arasında savunmayı zaten -o TCK/220, CMK/250’den bahsettim ya- buralarda unutun, yok. Şimdi, bir de tanık koruma kanununda olmuyor. Neden olmuyor? 6’ncı maddede... Nasıl olmuyor? 6’ncı maddenin birinci fıkrasında tanık koruma kanunu uygulanma kararını savcı verebiliyor. Neleri verebiliyor savcı? (a) ila (ç). Hukuku bilenler “ila”nın anlamını bilir. Arası dolar (a)’dan (ç)’ye kadar. Ne var (a)’dan (ç)’ye kadar? Fiziki koruma -saygı duyarım- fiziki korunma olmalı. Gizlilik; kimlik, adres, her şeyin gizlenmesi ve arkadaşlar, duruşmada, bakın, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan dinlenmesi ya da ses veya görüntünün değiştirilerek, özel olarak dinlenmesi, yani savunmanın dışlanması. (c)’si var: Tutuklu ve hükümlü, bunların değişikliği…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bunlar zaten var 58’inci maddede.

İSA GÖK (Devamla) – Sayın Bakanım, bunlar 58’de var, ama uygulama alanı ne? Orada bir tek tanık…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Olur mu, hepsi…

İSA GÖK (Devamla) –  Siz mağduru, müştekiyi de kattınız buna, hepsini kattınız.

Bu durumda, ceza yargılamasında avukatlığı, geniş ölçüde, bu kanun askıya alıyor, geniş ölçüde. Bu sebeple, hiç olmazsa, ilk tahkikat dediğimiz  -eskilerin deyimiyle- soruşturma aşamasında arkadaşlar, tanık koruma kanunu uygulama kararını savcı tek başına vermemeli. Nöbetçi mahkemeden bari karar alsın. Oraya, asıl süje olan hâkimin kararını koyalım. Nasıl kovuşturma evresinde hâkim kararı gerekiyorsa soruşturmada da savunmanın rakibi olarak kendini gören savcılık makamını tek yetkili kabul etmeyelim. Savcılık makamı bu kanunun uygulamasında mutlaka nöbetçi mahkemeden, bir hâkimden onay alarak yapabilsin.

Hemen ben AKP Grubuna dönük bir şey söylemek istiyorum. Arkadaşlar, bu kanunda koruma kurulu kararlarına karşı yasa yolu yok. Böyle bir düzenleme yok. Bunun itirazı ne olacak? Yasaya aykırılık varsa ne olacak? Haklı talebin reddi ne olacak? Koruma kurulunun kararı, kovuşturma evresini demiyorum, bunu mutlaka önerge veya başka şekilde düşünmeniz lazım. Biz hazırlık yapacağız, ama şimdiden düşünün siz de. Çünkü amaç illa “reddedenler, kabul edenler” değil, kanunu toparlamak.

İkinci bir husus –Komisyon Başkanımız bu konuda bunun uzmanıdır– tazminat hukuku. Koruma kurulundan kaynaklanabilecek olan zararlarda, eksik işlemlerde, hatalarda, bu oluşacak zararların tazmin yönü…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Ek bir dakikalık süreniz var, buyurun.

İSA GÖK (Devamla) – Sağ olun.

Efendim, tazminat: Yine yasada düzenlenmiyor sayın grup başkan vekilleri.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Genel hükümlere göre olabilir ama.

İSA GÖK (Devamla) – Olabilir değil, olabilir diye yorum yapmayalım.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yani o yok, ama genel hükümlere göre olur.

İSA GÖK (Devamla) – Komple, temel kanun olarak bunu geçiriyorsunuz, buna temel kanun diyorsunuz ve her şeyi düzenliyorsunuz. O zaman mutlaka koruma kurulu kararlarına karşı da yasa yolunu ve tazminat kısmını önergeyle dâhil etmeye çalışın.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısının altıncı maddesinin 2. fıkrasına (a) “kovuşturma yada soruşturma evresinde tanığa ifadesinden önce ifadeyi alan makam ifade konusu suç bu yasanın kapsamı dahilinde ise bu kanundan doğan haklarını açıklar tanığın korunma talebi bulunuyorsa zabta geçirilmek suretiyle bu konuda karar verilinceye kadar tanığın kimliği gizli tutulur.” (b) “hakkında koruma tedbiri uygulanan tanıkların kolluk ve adliye aşamalarında tedbirin sonuçsuz kalmaması için gerekli tedbirler karar veren makamca alınır.” şeklinde 2 bent eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Rıdvan Yalçın (Ordu) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Yalçın, konuşacak mısınız?

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 6’ncı maddeye ilişkin önergemiz üzerinde söz almış bulunuyorum. Tekraren, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan evvel, bir üzüntümü yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum. Daha bugün, Ticaret Kanunu’yla ilgili Komisyondaki toplantımızda Sayın Komisyon Başkanımız da, bu kanunun birçok hatalarının olduğunu, fakat, yasama ekonomisi bakımından, zaman kaybetmemek için, Genel Kurula bir an önce göndermemiz gerektiğini, Genel Kurulda gerekli düzeltmeleri yapacağımızı söyledi, tıpkı şu an görüşmekte olduğumuz kanun tasarısında olduğu gibi. Defaatle söyledik, geçmiş dönemde Mecliste olmayan partiler bugün Mecliste, komisyonların yapısı değişmiş, ama, öyle bir İç Tüzük düzenlemesi yapılmış ki, âdeta, komisyonu yok varsayan, yeni gelen parti ve grupların katkısını engelleyen bir düzenleme yapılmış. Şimdi, Sayın Bakanım, bu uygulamayla komisyonda bir katkı sunmamız engellendiği gibi Genel Kurulda da katkı sunmamızın engellendiğini görüyoruz. Burada, bakıyorum, birçok arkadaşımız, muhalefet ne söylüyor, önergesinde ne teklif ediliyor gibi bir kaygı taşımadan “Kabul edenler… Etmeyenler…” gibi bir kısır çekişme içerisinde bulunuyoruz. Eğer demokrasi, eğer yasama organı yalnızca çoğunluğun “evet” dediğine “evet” demek olacaksa muhalefetin haklı da olsa katkısını yok varsaymak olacaksa burada muhalefet olarak oturmamızın bir anlamı da  olmasa gerekir diye düşünüyorum.

Şimdi, biraz önce, başka suçlarda sanık olanların da tanık kapsamında değerlendirilmesini teklif ettik, değerlendirilmedi. Efendim, orman yakma suçundan, hatta çok hayret ki, bir suç işlemek için teşekkül oluşturmaya kadar, ihaleye fesat karıştırmaktan fuhşa teşvik suçlarına kadar birçok suçun bu kapsamda olmadığını ifade ettik, yine görmezden geldiniz. Biraz önce, en kolay, en masrafsız bir tedbiri teklif ettik. Nedir? Efendim, yargılama esnasında tanık ve suç mağdurlarına tarafların yaklaşmamasını, bir iletişim kurmamasını teklif ettik, yine yok varsaydınız. Ama, en azından tarihe not düşmek adına bunları söylemeye de devam edeceğiz.

Bu önergemizde neyi teklif ediyoruz? Şimdi, ceza yargılaması uygulamasına giren arkadaşlar çok tabii bilirler ki, ceza yargılamasının en önemli evresi, ilk beyanların alındığı evredir ve genellikle hâkim, savcılar da sıcağı sıcağına alınmış bu beyanlara daha sonra alınmış beyanlardan daha çok itibar ederler. İşte, bu gerçekliği bildiğim için şunu teklif ediyoruz: Böyle bir kanunun varlığından birçok tanık ve suç mağduru haberdar olmayacağına göre, bu tedbirleri vermeye yetkili makamlar tanık ve suç mağdurlarının ilk ifadelerini tespit ettikleri esnada tanık ve suç mağdurlarına böyle bir yasal haklarının olduğunu ifade etmelerinin adalet için daha etkili olacağını düşünüyorum. Eğer, ilk ifadesinde gerçekleri anlatamamış bir tanık ya da suç mağduru, daha sonra, koruma kapsamına alındıktan sonra bunları söylemeye kalkarsa bu sefer de ilk beyanları ile sonraki beyanları arasında ciddi çelişkiler olduğu gerekçesiyle bu beyanlar samimi bulunmayacaktır. Eğer, biz, bu kanundan bir amaç bekliyorsak, daha adil bir yargılama bekliyorsak, tanık ve suç mağdurlarının gerçeği anlatmalarının önünü açmayı bekliyorsak mutlaka bu değişikliğin yapılması gerektiğini düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, yine bir fıkra daha öneriyoruz. Orada da tedbiri veren makamın, tanık ya da suç mağdurları adliyeye gelip giderken ya da aşamalarda kimliklerinin deşifre olmaması için gerekli tedbirleri de alması gerektiğini öngörüyoruz.

Bizce bu iki öneri de oldukça makuldür. Önergelerimiz için yüce heyetinizden destek talep ediyor, bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddenin başlığını okutuyorum:

Tanık koruma tedbiri kararında bulunacak hususlar

MADDE 7-

BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 34 sıra sayılı yasa tasarısının 7. maddesinin (f) bendinin sonundaki “fayda”dan evvel “ekonomik ve hukuki” ifadesinin eklenmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Koruma tedbirlerinin içine ekonomik fayda sağlanması da amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci maddenin başlığını okutuyorum:

Tanık koruma tedbirinin süresi, değiştirilmesi ve kaldırılması

MADDE 8-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 34 sıra sayılı yasa tasarısının 8 inci maddesinin  (1 Nolu) bendinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Re’sen kaldırılması halinde ilgilinin itiraz hakkı saklıdır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 34 Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının “Tanık koruma tedbirinin süresi, değiştirilmesi ve kaldırılması” başlığı altında 8 nci maddesinin, 3. fıkrasında “…tedbir kararını veren…” cümlesinden sonraki “makamca” kelimesi çıkarılarak yerine “mahkemece” kelimesinin konulmasını, fıkra sonundaki “…yönetmelikte gösterilir…” ibaresinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.                                           28.11.2007

 

Hasip Kaplan

Aysel Tuğluk

Sırrı Sakık

 

Şırnak

Diyarbakır

Muş

 

Fatma Kurtulan

Bengi Yıldız

Ayla Akat Ata

 

Van

Batman

Batman

 

 

İbrahim Binici

 

 

 

Şanlıurfa

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yürütmenin bağımsız yargıya müdahalesinin önlenmesi için.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM  Başkanlığına

Görüşülmekte olan 34 sıra sayılı yasa tasarısının 8 inci maddesinin  (1 Nolu) bendinin sonuna aşağıdaki cümlenin eklenmesini arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

Re’sen kaldırılması halinde ilgilinin itiraz hakkı saklıdır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Resen kaldırılma halinde ilgilinin yasal yollara başvurma hakkı tanınmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu maddenin başlığını okutuyorum:

Haklarında koruma tedbiri kararı alınan tanıkların dinlenmelerinde uygulanacak usuller

MADDE 9-

BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının “Tanık koruma tedbiri kararı alınan tanıkların dinlenmelerinde uygulanacak usuller…” başlığı altında 9 uncu maddesinin 2, 5 ve 9 uncu fıkralarının kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.            28.11.2007

 

Hasip Kaplan

Aysel Tuğluk

Sırrı Sakık

 

Şırnak

Diyarbakır

Muş

 

Fatma Kurtulan

Ayla Akat Ata

Bengi Yıldız

 

Van

Batman

Batman

 

 

İbrahim Binici

 

 

 

Şanlıurfa

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 9’uncu maddeyle ilgili verdiğimiz değişiklik önergesinde, özellikle koruma tedbiri uygulanacak tanıkların dinlenmesinde uygulanacak usuller, tamamen yeni yürürlüğe girmiş Ceza Muhakemeleri Kanunu’muzun ve onunla övündüğümüz ana Türk Ceza Kanunu ile yine Avrupa Mahkemesi süreciyle çok yakın bağlantısı olan bir madde.

Benden önce de bazı hukukçu arkadaşlar burada ifade ettiler. Buradan yasaları geçirmek kolay, ama bu sistemle, tanık koruma yasası ile bu hükümlerle bu tanıklar dinlenirse Avrupa Mahkemesine gidecek her dava, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinin üçüncü fıkrasındaki tanık sorgulamada -özellikle altını çiziyorum- silahların eşitliği ilkesi gereği savunma hakkı kısıtlandığı için hazır kazanılacak davalardır ve çok açık söylüyorum, Türkiye’de, hukukçular, barolarımız, insan hakları merkezleri de bu konuda çok yeteneklidir, çok iyi gelişmiş, çok da iyi eğitim almışlar. Bu konuda ifade etmek istiyorum ki, bu 9’uncu maddeyle ilgili, mesela ikinci fıkrası, CMK 58/3’üncü maddedeki hükmü daha da uygulanamaz hâle getiriyor. Tanığın görüntü veya sesi değiştirilerek düzenlenmesi tanığa, doğru mu söylüyor, gerçekten bir menfaati olduğu için mi suç atıyor veya bir ajan mıdır veya menfaat karşılığı bazı ifadelerde bulunan birisi midir veya gizli bir görevli midir, bu anlaşılmaz ve anlaşılması da mümkün olmadığı için, bu tanığın beyanları, her ne kadar, tek başına delil olarak alınmaz deniliyorsa da, ağırlıklı olarak bu tanık beyanına göre hükme gidileceği için, bize, âdeta 12 Eylül öncesi sıkıyönetim askerî mahkemelerinde kerhe dayalı, işkenceyle alınmış ifade tutanakları üzerinden hükme gidilen, adil olmayan o yargılamalar sürecini hatırlatıyor.

Yine, Ceza Kanunu’nun temel ilkelerinden ve teminatlarından birisi, gayet keyfî uygulanacak tarzda yasada tanımı yapılmayan dinleme usulü tayin etmek yetkisi yargıca verilmektedir. Bu düzenlemeyle, savunmaya rağmen yargıç istediği şekilde tanığı dinleyebilecek midir Türkiye’de? Zaten 58’inci maddede teknik cihaz ve bilgilerle tanık sorgulama yetkisi yargıçlarımıza verilmiş, ama bizim Anadolu’daki hangi ilçede, kasabada teknik cihazla ve stenografiyle veya video kamera sistemiyle çapraz sorgudaki tanıkları dinleme, sorgulama ve bu şekilde kayıt tutma imkânımız var? Hiçbir şekilde yok, uygulanmıyor zaten. Bu uygulanmayan hüküm, burada, yine keyfî bir duruma bırakılmaktadır.

9’uncu maddenin beşinci fıkrasındaki düzenleme ise çapraz sorgulamayı ortadan kaldırıyor. Yani, tam karşılanmayan, uygulamada zaten -doğru dürüst- sorunlar yaşayan çapraz sorgu sistemini, soru sorma hakkını kaldırdığınız zaman, tanıkları eşit sorgulama hakkını kaldırdığınız zaman Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinin üçüncü fıkrasının otomatikman ihlali durumunu yaratmış oluyor. Zaten Avrupa Mahkemesi kararlarının tanık korumayla ilgili içtihadı var. Çok açık. Tanık koruma içtihadında diyor ki: “Tanık beyanı tek başına delil olmaz, bunu yan delillerle güçlendireceksiniz. Maddi, teknik ve diğer dokümansal belgelerle güçlendirmediğiniz zaman koruma da uygulansa tanık beyanı yeterli olmayacaktır.”

Yine, 9’uncu maddenin yedinci fıkrasında da getirilen bir şey, vicahilik ilkesi ihlal ediliyor, alenilik ortadan kaldırılıyor. Tanığı hiçbiriniz görmeden ve tanığın yargıç tarafından dahi görülmesi sağlanmadan böyle bir sorgulamayla hükme gidiliyor.

Yine, 9’uncu maddesinin dokuzuncu fıkrasındaki uygulamada keşif esnasında da diyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Keşif de bir yargılamanın tatbiki biçimidir. Keşif esnasında da tanığa aynı uygulamanın yapılacağı hükmü getiriliyor.

9’uncu maddenin onuncu fıkrasında da “…savunma hakkını kısıtlayacak şekilde uygulanamaz.” deniliyor. Şimdi, bu kadar uygulama, sınırlamadan sonra savunma hakkı mı kalıyor ortada? Bütün yetki, bütün imkân hazırlık soruşturmasında savcılıklara veriliyor, kolluğa veriliyor, savunmanın hiçbir şekilde bu konuda müdahalesi sağlanamıyor. Bu, çok açık söyleyeyim, ulusal üstü yargılama sürecinde çok ciddi sıkıntılar yaratacak, savunmayı dışlayan, silahların eşitliği ilkesini kaldıran bir durumdur. Bu duruma son verilmesi gerekir. Teklifi bu nedenle vermiştik. Bu nedenle bu teklifin yaşama geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Hepinize saygılarımı sunuyorum.

Konuşmam son… Yeni yılınızı da bu vesileyle kutluyorum, barışa, mutluluğa ve refaha vesile olmasını, ülkemizin hayrına olmasını diliyor, teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu maddenin başlığını okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Tanık Koruma Kararlarının Uygulanması

Koruma kararının alınmasında Cumhuriyet başsavcılıkları ile mahkemelerce uygulanacak usuller

MADDE 10-

BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır: okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının “Koruma kararının alınmasında cumhuriyet başsavcılıkları ile mahkemelerce uygulanacak usuller…” başlığı altında 10 ncu maddesinin 2 fıkrasına “…savcısı veya hakimi ile…” ibaresinden sonra “avukatı” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.                                                                                 28.11.2007

 

Hasip Kaplan

Aysel Tuğluk

Sırrı Sakık

 

Şırnak

Diyarbakır

Muş

 

Fatma Kurtulan

İbrahim Binici

Ayla Akat Ata

 

Van

Şanlıurfa

Batman

 

 

Bengi Yıldız

 

 

 

Batman

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım?

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Adil yargılanma hakkı, savunma hakkı ve aleniyet unsurunun gerçekleştirilmesi AİHS nin 6/1-3 Anayasanın 36 maddesine uygunluk açısından konulmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11’inci maddenin başlığını okutuyorum:

Tanık koruma birimleri ve kolluk makamlarınca yapılacak işlemler

MADDE 11-

BAŞKAN – Madde üzerinde iki önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 11. maddesine, “Jandarma Genel Komutanlığı” ibaresinden sonra gelmek üzere, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

 

Faruk Bal

Abdülkadir Akcan

Mümin İnan

 

Konya

Afyonkarahisar

Niğde

 

Şenol Bal

Prof. Dr. Alim Işık

Hasan Çalış

 

İzmir

Kütahya

Karaman

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısı onbirinci maddenin birinci fıkrasında uygulamak üzere kelimesinden sonra gelmek üzere “Adalet Bakanlığınca” kelimesinin eklenmesi, “Jandarma Genel Komutanlığınca”  ve “Emniyet Genel Müdürlüğünce” kelimelerinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Rıdvan Yalçın

Ali Torlak

Ertuğrul Kumcuoğlu

 

Ordu

İstanbul

Aydın

 

Recep Taner

 

Mustafa Enöz

 

Aydın

 

Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Yalçın?

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Teklif ile görev Adalet Bakanlığına verilmekte ve işleminin koruma kararı verilen tanıkların beyanına etki ediyor isnadından kaldırılmasını amaçlamaktayız.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 11. maddesine, “Jandarma Genel Komutanlığı” ibaresinden sonra gelmek üzere, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

                                                                                             Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

FARUK BAL (Konya) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tanık koruma biriminin bu tasarının mücadele için hedef aldığı suç örgütlerinin maddi beslenme kaynağı ağırlıklı olarak Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğünün görev alanına giren olaylar teşkil etmektedir.

Bu olaylara tanık olanların bu birimlerin çalışma şekilleri de dikkate alınarak korunması gerekir.

Bu sebeple Sahil Güvenlik Komutanlığı ve Gümrükler Muhafaza Genel Müdürlüğü bünyesinde koruma birimi oluşturulmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

12’nci maddenin başlığını okutuyorum:

Diğer kurum ve kuruluşlarla işbirliği ve yapılacak işlemler

Madde 12-

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü maddenin başlığını okutuyorum:

BEŞİNCİ  BÖLÜM

Tanık Koruma Kurulu

Tanık Koruma Kurulu

Madde 13-

BAŞKAN – Madde üzerinde üç adet önerge vardır. Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 34 Sıra sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının 13. maddesinin (1) ve (2) nci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

İsa Gök

Şahin Mengü

Ali İhsan Köktürk

 

Mersin

Manisa

Zonguldak

 

Ali Rıza Öztürk

 

Vahap Seçer

 

Mersin

 

Mersin

Madde 13- (1) Bu Kanunda belirtilen görevleri yapmak üzere, Adalet Bakanlığı bünyesinde Tanık Koruma Kurulu kurulur.

(2) Kurul; mesleklerinde fiilen en az on beş yıl görev yapmış olmak koşulu ile; Adalet Bakanlığından idari görevde çalışan birinci sınıf hakimler arasından iki, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca Ankara’da görev yapan birinci sınıf adli yargı hakim ve Cumhuriyet savcıları arasından seçilecek birer, Milli Savunma Bakanlığından idari görevde çalışan birinci sınıfa geçirilmiş askeri hakimler arasından bir, İçişleri Bakanlığı merkez teşkilatından bir, Emniyet Genel Müdürlüğünden bir, Maliye Bakanlığından bir, Jandarma Genel Komutanlığından bir üye olmak üzere toplam 9 üyeden oluşur. Kurul, kararlarını oy çokluğuyla alır. Kurul, en az ayda bir defa veya ihtiyaç duyulduğunda her zaman Başkanın çağrısı üzerine toplanır. Kurul üyelerinin görev süreleri dört yıldır. Görev süresi sona erenler yeniden seçilemezler. Kurulun sekreterya hizmetleri Adalet Bakanlığı tarafından yerine getirilir.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tanık koruma kanun tasarısı onüçüncü maddenin “tanık koruma kurulu” başlığının “tanık koruma birimi” olarak değiştirilmesi, birinci fıkrada yer alan “İçişleri Bakanlığında” yerine, “Adalet Bakanlığında” “kurulu” yerine “birimi” kelimelerinin getirilmesi, 2-3-4. fıkralarının metinden çıkarılarak 5. fıkrada geçen “kurulun” kelimesinin “birimin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Rıdvan Yalçın

Ali Torlak

Ertuğrul Kumcuoğlu

 

Ordu

İstanbul

Aydın

 

Recep Taner

 

Mustafa Enöz

 

Aydın

 

Manisa

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan, 34 Sıra Sayılı Tanık Koruma Kurulu başlığı altında 13 ncu maddesinin 1 inci fıkrası ile 2 nci fıkrasının son cümlesi olan “…Kurulun sekreterya hizmetleri İçişleri Bakanlığı tarafından yerine getirilir…” cümlesinin kaldırılmasını arz ve teklif ederiz.                28.11.2007

 

Hasip Kaplan

Bengi Yıldız

Sırrı Sakık

 

Şırnak

Batman

Muş

 

Fatma Kurtulan

Ayla Akat Ata

İbrahim Binici

 

Van

Batman

Şanlıurfa

 

 

Aysel Tuğluk

 

 

 

Diyarbakır

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge sahibi…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Yürütmenin bağımsız yargıya müdahalesinin önlenmesi, Adil yargılanma hakkı, savunma hakkı ve aleniyet unsurunun gerçekleştirilmesi AİHS nin 6/1-3 Anayasanın 36 maddesine uygunluk, hazırlık soruşturmasını yürüten kolluğun aynı kurul içinde yer alması nedeniyle kaldırılmalıdır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan tanık koruma kanun tasarısı onüçüncü maddenin “tanık koruma kurulu” başlığının “tanık koruma birimi” olarak değiştirilmesi, birinci fıkrada yer alan “İçişleri Bakanlığında” yerine, “Adalet Bakanlığında” “kurulu” yerine “birimi” kelimelerinin getirilmesi, 2-3-4. fıkralarının metinden çıkarılarak 5. fıkrada geçen “kurulun” kelimesinin “birimin” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Rıdvan Yalçın (Ordu) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Teklif ile yargının bağımsızlığı korunmak istenmiş, adil yargılanma ilkesi korunmuştur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 34 sıra sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısının 13. maddesinin (1) ve (2) nci fıkralarının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                               İsa Gök (Mersin) ve arkadaşları

Madde 13.- (1) Bu Kanunda belirtilen görevleri yapmak üzere, Adalet Bakanlığı bünyesinde Tanık Koruma Kurulu kurulur.

(2) Kurul; mesleklerinde fiilen en az on beş yıl görev yapmış olmak koşulu ile; Adalet Bakanlığından idari görevde çalışan birinci sınıf hakimler arasından iki, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca Ankara’da görev yapan birinci sınıf adli yargı hakim ve Cumhuriyet savcıları arasından seçilecek birer, Milli Savunma Bakanlığından idari görevde çalışan birinci sınıfa geçirilmiş askeri hakimler arasından bir, İçişleri Bakanlığı merkez teşkilatından bir, Emniyet Genel Müdürlüğünden bir, Maliye Bakanlığından bir, Jandarma Genel Komutanlığından bir üye olmak üzere toplam 9 üyeden oluşur. Kurul, kararlarını oy çokluğuyla alır. Kurul, en az ayda bir defa veya ihtiyaç duyulduğunda her zaman Başkanın çağrısı üzerine toplanır. Kurul üyelerinin görev süreleri dört yıldır. Görev süresi sona erenler yeniden seçilemezler. Kurulun sekreterya hizmetleri Adalet Bakanlığı tarafından yerine getirilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tanık koruma faaliyeti yargısal faaliyetin içindedir, bir aşamasıdır. Madem yargısal faaliyet içerisinde zikredilecek bir çalışma, neden bunu biz İçişleri Bakanlığı bünyesinde yapıyoruz? Neden? Sayın Bakanım burada. Adalet Bakanlığı çok daha ilgili değil mi ki Tanık Koruma Kurulunun içerisinde hâkimlerimiz, savcılarımız, soruşturma kovuşturma aşamasında karar mercileri hâkimler, savcılar değil mi? O zaman, bu kurulun kuruluş yeri neden İçişleri Bakanlığı içi? Tanık Koruma Kurulunun bulunması gereken bakanlık bünyesi Adalet Bakanlığıdır.

İkinci olarak: Tasarıda 11 kişi var. 11’in hepsi bürokrat arkadaşlar. Hâkim, savcı çok az, 3 tane. Hepsi bürokrat. Jandarmadan, sahil güvenlikten, emniyetten, gümrük muhafaza memurluğundan, hepsi ondan. Ama bakın, bu yargısal bir faaliyet. Biz, adli kolluk için bağıran insanlarız, adli zabıta için bağıran insanlarız. Neden bu konuda bu kadar bürokrata, bu kadar yargı dışına ödün veriyoruz?

Önerimiz şu: 9 kişiden oluşması yeterlidir. Adalet Bakanlığından, birinci sınıf hâkimden 2 kişi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan Ankara’da görev yapan 1 hâkim, 1 savcı- önemli bunlar- 4 etti; aynı şekilde, Millî Savunma Bakanlığından, birinci sınıfa geçirilmiş, idari görevde çalışan 1 askerî hâkim, 5. İçişleri Bakanlığı merkez teşkilatından 1, 6 etti; Emniyet Genel Müdürlüğünden 1. Tasarıda 3 tane. Niye 3 tane? Yeter değil mi 1 tane?

Bu tasarıda, arkadaşlar, para kullanılacak. Tanık Koruma Kurulu büyük paralar kullanacak, ödenek kullanacak. Bunun denetimi, bunun bilgisi kimden alınacak? Bu kurulda Maliye Bakanlığından 1 tane bürokratın olması niye düşünülmüyor? Para harcanacak orada. İleri maddelerde var ama kurulda 1 tane Maliye Bakanlığının elemanı yok. Maliye Bakanlığından 1 kişi. Hadi asker madem olmasın dedik ama Jandarma Genel Komutanlığından bari 1 kişi -çünkü, istihbarat teşkilatı var- olmak üzere bu kurulun 9 üyeden oluşması en idealidir. Emniyeti, Gümrük Muhafazayı, Sahil Güvenliği doldurarak, yargısal faaliyet içerisinde görev yapan bir kurul oluşturamazsınız.

Artı, tekrar seçilme imkânı getiriyorsunuz. Yapmayın, orayı bürokrat koltuğu hâline getirmeyin; bir daha seçilmesinler, dört yıllık süreyle bu iş kalsın, gelenler bir daha gitmezler. Ayrı bir bürokrat masası olacak orada, ayrı bir işlem, yani bir yapı oluşturacaksınız. Bunu yapmayın.

Diğer taraftan, arkadaşlar, sekreterya hizmeti… Adalet Bakanlığı yapmalı. Bu kanun… Orada oturan Bakanımız Adalet Bakanı. İçişleri Bakanlığına yetki için uğraşıyoruz. Ya bu ülkede hukuk devleti mücadelesini, hukukun üstünlüğü mücadelesini bir şekilde gerçekleştiririz ya da biz kendi çıkarttığımız kanunlarla hukuk sistemini daraltır, yargılama sistemini daraltır, İçişleri Bakanlığına, emniyet teşkilatına, polise verirsiniz. Bunu yapmayınız. Bunu yapmayınız.

Eğer hukukçu isek bunlara dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14’üncü maddenin başlığını okutuyorum:

Kurulun görev ve yetkileri

MADDE 14 –

BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tanık koruma kanun tasarısının ondördüncü maddenin madde başlığındaki “kurulun” kelimesinin “birimin” olarak ve maddenin “birim savcılık ve mahkemelerce verilen tanık koruma tedbirlerini yerine getirir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Rıdvan Yalçın

Ali Torlak

Ertuğrul Kumcuoğlu

 

Ordu

İstanbul

Aydın

 

Recep Taner

 

Mustafa Enöz

 

Aydın

 

Manisa

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kurul kaldırılmalı ve koruma kararı veren makamların emirlerini yerine getirecek birim kurulmalıdır. Bu anlamda da teklif düzenleyici bir işlevle bu sakıncayı kaldırmayı amaçlamaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

15’nci maddenin başlığını okutuyorum:

Mutabakat metni

MADDE 15-

BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 15. maddesinde yer alan “tanığın aydınlatılmış” ibaresinin metinden çıkarılarak “bilgilendirilmiş tanığın” ibaresinin eklenmesini arz ederiz.

 

Faruk Bal

Alim Işık

Abdülkadir Akcan

 

Konya

Kütahya

Afyonkarahisar

 

Şenol Bal

Mümin İnan

Hasan Çalış

 

İzmir

Niğde

Karaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılıyoruz efendim. Bir anlam farkı yok, daha anlamlı. 

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – “Bilgilendirilmiş tanığın” ibaresinin daha doğru olduğu kanaatindeyiz. O nedenle katılıyoruz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bal, gerekçeyi mi okutalım efendim?

FARUK BAL (Konya) – Gerekçe okunsun efendim.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarı metni meramı anlatmakta yetersiz ve dilbilgisi kuralına uymamaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

16’ncı maddenin başlığını okutuyorum:

Faaliyet raporu

MADDE 16-

BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 34 sıra sayılı yasa tasarısının 16. maddesinin (1) numaralı bendinin sonundaki “sunan” kelimesinden evvel olmak üzere “TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonuna” ifadesinin de eklenmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu raporların bir örneklerinin TBMM İnsan Hakları Komisyonuna verilmesi önerilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.11

 

Dördüncü Oturum

Açılma Saati: 19.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

34 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, birinci bölümdeki görüşmeler tamamlanmıştı, şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, 17 ila 27’nci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına  Zonguldak Milletvekili Ali ihsan Köktürk, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan ve şahısları adına Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk, Bursa Milletvekili Mehmet Tunçak ve Van Milletvekili Gülşen Orhan’ın söz talepleri vardır.

Sayın Köktürk, biraz önce Öztürk’e yaptığımız gibi, isterseniz -sizin şahsınız adına da konuşma talebiniz var- üçüncü sıraya alayım ben sizi, ikisini birleştireyim, olur değil mi?

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Olabilir.

BAŞKAN -  Tamam.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik.

Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 34 sıra sayılı Tanık Koruma Kanunu Tasarısı’nın yüce Mecliste görüşülmesi nedeniyle söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Hükûmetin yüce Meclisimize sunmuş olduğu Tanık Koruma Kanunu Tasarısı, ülkemizdeki suç ve suçluyla mücadele siyaseti konusunda ciddi bir tartışma açmayı da zorunlu hâle getirmektedir. Suç ve suçlulukla mücadelenin etkin yöntemlerinden birisi de tanığın doğruyu çekinmeden ve korkmadan söylemesidir. Ceza, adalet sisteminin doğru bir şekilde çalışması için, tanıkların yargılamanın her aşamasında doğruyu söylemesi gerekir. Tanığın doğru söylemesini sağlamak amacıyla hazırlanan bu tasarıyla Hükûmet, toplumdaki suç ve suçluluğu önleyecek yeni bir sihirli değnek bulmanın heyecanı içerisinde bir görüntü vermektedir. Zannetmektedir ki bu tasarı kanunlaşınca bütün organize suç örgütleri ve terör örgütleri bir anda ortadan kalkacak.

Sayın milletvekilleri, devletin hem meşru hakkı hem de vazgeçilmez görevi, kendi varlığını sürdürebilmek için hükümran olduğu topraklarda millî birlik ve beraberliği sarsılmaz biçimde devam ettirmek, iç huzur ve güvenliği sağlamak, can, mal ve tasarruf emniyetini her türlü tehdit ve tehlikeden uzak tutmak, bunları defetmeye muktedir olmak, nizamı asla ihlal ettirmemek ve bozdurmamak, dış tehdit ve tehlikelere karşı daima hazır ve müdebbir bulunmaktır.

Buradan hareketle, Hükûmetin temel görevi, sağlıklı bir toplum yapısı tesis etmek için, bireylerin içinde yaşadıkları sosyal çevrede huzur ve güvenlik içerisinde kendilerini geliştirmelerini temin etmek için suç denilen sosyal hastalığı tedavi etmek ve suç fiillerini asgariye indirmektir. Bu sebeple, güvenlikteki bir zafiyetin tek sorumlusu doğal olarak Hükûmet olmaktadır.

Hükûmet “Suçluların peşine nasıl düşerim?” sorusuna cevap aramadan önce, emniyet ve asayişin temin edilmesi, suçların daha işlenmeden önce kaynağında nasıl önleneceği sorusuna cevap aramalıdır çünkü kamu düzeni bozulduktan sonra güvenli bir ortam tesis etmek oldukça güçleşmekte, suç işlendikten sonra suçluların yakalanması ve yargılanması kamuya oldukça ciddi maliyetler getirmektedir. Bu nedenle, suç önleme siyasetinde önleyici kolluk esas kabul edilerek suçun önlenmesine ilişkin yetki ve sorumluluklar adli zabıta gibi pasif ve yavaş işleyen bir sisteme bırakılmamalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte bu noktada Hükûmet yine kolaycılığa kaçmakta, terörü ve organize suçları nasıl önleyeceğine ilişkin tedbir yerine, organize suç örgütü ya da terör örgütü içerisinde faaliyet yürütmüş suçluları nasıl tanık hâline getiririm, bunların muhbirlikten sonraki yaşamlarını nasıl daha müreffeh hâle getiririm, vergi ödeyen Türk vatandaşlarının paralarını bunlara nasıl kullandırtırım üzerinde kanun çalışması yapmaktadır. Ülkemizde suç patlaması yaşanırken suçları önlemek yerine tanıkların nasıl korunacağını temel vazife hâline getirmek, bataklığı kurutmayı bırakıp sivrisineklerin birbirini nasıl ele vereceğine kafa yormak gibidir.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde asayişsiz bir ortamın oluşmasında ve bu ortamın her geçen gün biraz daha ivme kazanarak devam etmesinde Hükûmetin bu anlayış ve tutumunun etkisinin olduğu herkesin malumudur. 58 ve 59’uncu Hükûmetlerin AB üyelik süreci içerisinde izledikleri insan hakları, özgürlük ve demokratikleşme konularındaki yanlış ve sorumsuz politikaları, 2002 yılından itibaren toplumdaki suç oranlarının patlamasına, bölücü eşkıyanın ve organize suç örgütlerinin cesaretlenmesine, buna karşılık suç ve suçlularla mücadele eden kolluk kuvvetlerinin moral motivasyonlarının azalmasına, hatta nitelik değiştiren suçlar ve bölücü propagandaya karşı acz içerisine düşmesine neden olmuştur.

Suç istatistiklerine baktığımızda, Hükûmetin, son üç hükûmetin ne kadar yetersiz ve beceriksiz olduğu da net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Terör hortlamıştır bu dönemde, son beş yıl içerisinde. Organize suç örgütleri kayıt dışı ekonomiyi tetiklemiş, devleti ve siyaseti rehin almaya başlamış, toplumda sosyal, siyasal ve ekonomik dengenin bozulmasına, devlet otoritesinin sarsılmasına, yargıya olan güvenin azalmasına, ciddi toplumsal huzursuzluklara yol açmıştır. Yine, yolsuzluklar ve mali suçlarda ciddi artışlar olmuş, çocuk suçluluğu artmış, son beş yılda 250 bin civarında çocuk suç şüphelisi olarak güvenlik kuvvetlerince yakalanmıştır.

Türkiye’de 2006 yılı içerisinde asayişe müessir fiillerde yüzde 61, şahsa karşı işlenen suçlarda yüzde 62, mala karşı işlenen suçlarda yüzde 60 oranında artış olmasının yanında, son beş yılda suçlar kabaca 3 kat artmıştır.

Sayın milletvekilleri, gelinen noktada, vatandaşlar, can, mal ve namuslarını emniyet içerisinde hissedememektedirler. İnsanlar her an bir kapkaç ya da gasba uğrayabileceğini düşünerek adeta sokağa çıkamamaktadır. Bölücü örgüt yandaş ve militanları şehirlerimizi, sokaklarımızı ve esnaflarımızın ekmek teknelerini teslim almıştır. Yazılı ve görsel medya yoluyla aile içi şiddet, cinsel taciz ve töre cinayeti haberleri evimizin içlerine kadar girmektedir. Uyuşturucu satıcıları, çeteler, çocuk istismarı ve şiddet okullarımıza dadanmıştır. Ülkemiz bu hâlde iken, Hükûmetin ve Meclisimizin önceliği bu yasadan evvel, terörü, suç ve suçluyu doğuran ve yaşatan nedenler, işlenmeden önce, kaynağında önlenebilmelidir. Ayrıca, çağdaş bir suçla mücadele stratejisi belirlenmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetin siyasi yetersizliğinden, yoksulluk, yoksunluk ve ayrımcılıktan beslenen toplumsal memnuniyetsizlik, izlenecek millî karakterli ekonomik, sosyal ve siyasal politikalar ile ortadan kaldırılmalıdır. Demokratikleşme ve sivilleşme, hukukun üstünlüğü, insan hakları, demokratik rejim ve teşebbüs hürriyeti gibi üstün değerlerin suçlular tarafından istismar edilmesinin önüne geçilmelidir. İnfaz sisteminde caydırıcılığı mutlaka kazandırılmalı ve suçlunun, cezasını çekmesi, eğitimi, ıslah edilmesi ve topluma yeniden kazandırılması için çağdaş bir ceza-adalet sistemi kurulmalıdır.

Terörle mücadeleyi mümkün kılabilecek, güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlayan bir hukuk sisteminden elini kolunu bağlamayan bir sisteme geçilmeli, bu hızla tesis edilmeli ve başta Terörle Mücadele Kanunu ve Türk Ceza Kanunu olmak üzere terörle etkili mücadeleyi engelleyen hükümler içeren yasaların tümü değiştirilmelidir.

Burada Milliyetçi Hareket Partisi olarak, tüm suç ortamı ile mücadeleyi esas alan Millî Yargı Projesi’ne ben de dikkat çekmek istiyorum. Bu proje, üniter ve millî devlet yapısını koruyor, demokrasi, insan hakları, adil yargılama gibi evrensel değerlerden besleniyor. Dolayısıyla Millî Yargı Projesi’ni çok önemsiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün Genel Kurulda ele alınan söz konusu kanun tasarısı ile ilgili, tanıkların bu yasa çerçevesinde koruma altına alınması, ama belirtilen eleştirilerin de önemle dikkate alınmasını ben de burada ifade etmek istiyorum.

Yüce heyetinizi tekraren saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Bölüm üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Sayın Kaplan, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; birinci bölümde konuşmamın bittiğini söylemiştim, ikinci bölüme geçtik. İkinci bölümle ilgili grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.

Gerçekten, tanık koruma programında, biraz hukuk, adalet ve bağımsız yargı kavramları üzerinde durmak gerekiyor. Bu bölümde ilginç maddeler var. Bu maddelerle ilgili düşüncelerimizi açıklamak istiyoruz.

Öncelikle, tanık beyanı bir suçun aydınlatılmasında vatandaşın adalete yardımcı olması anlamı taşıdığından, aslında toplum destekli adalet arayışı burada gündeme geliyor. Bu konuda, tanıklık yapacak kişinin objektif olması çok önem arz ediyor. Bugüne kadar tanıklık söz konusu olduğu zaman, onunla beraber ceza usul ve yasalarımızda yalan yere tanıklık yapılmasının da -aynı zamanda- müeyyideleri önceki Ceza Kanunu’nda vardı, şimdiki Ceza Kanunu’nda var, bu bölümde de bununla ilgili düzenlemeler var.

Tanık koruma yasasında her ne kadar mükâfatlandırma, yani muhbiri özendirme, sadece birtakım değişiklik yaparak tanığı koruma dışında kaçakçılık suçlarında ve bazı suçlarda ödüllendirme sistemi bu tanık koruma yasasında yer almıyor. Ancak, çıkar amaçlı suç örgütlerinde ve kaçakçılık suçlarında gizli görevli kullanma taktiğini hukukçular ve emniyet camiasından burada bulunanlar çok iyi bilir, değerli milletvekilleri bilirler. Özellikle çıkar amaçlı suç örgütlerinin kara para transferlerinin uluslararası bağlantılarının açığa çıkarılmasında tanık koruma programlarının çok çok önemli olduğunu da biliyoruz.

Peki, bunların hepsi doğru, bunların hepsi önemli ve biz yine dönüyoruz eski Yugoslavya’da ve Ruanda’da işlenen suçlar için kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesinin kuruluş statülerine ve tanık koruma hükümlerine yer verme olayına geliyoruz.

Gerçekten, burada da ülkemizdeki değişimleri iyi görmek gerekiyor. Türkiye’den hem Ruanda’da hem Bosna Hersek mahkemesinde yargıçlık yapan, bugün de Uluslararası Ceza Mahkemesinde önemli bir görev üstlenen değerli bir yargıcımız var. Çokça ismi telaffuz edilmiyor Avrupa Ceza Mahkemesindeki yargıçlar gibi, ama Profesör Doktor Mehmet Güney -yanılmıyorsam, doğru telaffuz ediyorsam ismini- bugün Uluslararası Ceza Mahkemesinde. Peki, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde Uluslararası Ceza Mahkemesini de imzalaması gerekiyor. Orada yargıçlarımız da var. Uluslararası Ceza Mahkemesine yarın gittiğimiz zaman insanlığa karşı suçlar, soykırım suçları konusunda, devlet eksenli veya örgüt eksenli veya milis ramboların işleyeceği suçlarda, yani paramiliter güçlerin işleyeceği suçlarda tanık koruma programı çok çok daha önem arz edecek ve uluslararası boyutu olan bir koruma endeksini ister istemez beraberinde getirecektir.

Bu yasa, bütün bunlara cevap veriyor mu? Bu yönüyle de baktığımız zaman, gerçekten yasanın dünya örnekleri karşısında yeterlilik arz etmediğini görüyoruz. Özellikle İspanya’daki Tanık ve Uzman Bilirkişilerin Korunması Hakkındaki Kanun- ismi aynen böyle, Tanık ve Uzman Bilirkişilerin Korunması Hakkındaki Kanun, oradaki kanunun adı da böyle- altında yasal düzenlemeler var. Özel bir yasayla bu düzenlemeler yapılırken, bizim ülkemizde, nedense, terör suçları kapsamında zaten var olan ama kaçakçılık, organize suç ve kara para… Özellikle de, son, sermayenin dolaşımıyla büyük holdinglerin, büyük sermaye sahiplerinin, özellikle ekonomik transferlerde, enerji politikalarında, yatırım ve ihalelerde çok ciddi uluslararası rüşvet iddiaları yer alıyor ve bu rüşvet iddiaları sonrası… Örneğin, Türkiye’nin taraf olduğu, dünya finans sektöründen elde edilen kredilerin kullanılması ve tahsisinde büyük paraların döndüğünü biliyoruz. Orduya alınan silahların ihalesi, yapımı, denetimi, Meclis denetiminin dışında biliyorsunuz. Burada harcamalarda çok büyük kalemler rol oynuyor, bu kalemlerde oynanan para kaçırma olaylarındaki tanık durumları konusunda da bir açıklık olmadığını görüyoruz. Çok basit bir örneğini verelim: Yakın zamanda 36 tane Skorsky helikopterin… Sayın Başbakanın bir önceki gezilerinde verdiği tekliflerde “36 tane Skorsky helikoptere ihtiyacımız var, işte on sene içinde kademeli olarak bunlar yapılacak, Türkiye’ye teslim edilecek.” Ama, bunun parası ne kadar, hangi özellikleri taşıyor, hangi vasıflarda? Bu konuda bir şey yok, ama Watergate skandalı ve dünyadaki örnekleri de bize gösteriyor ki, yarın böylesine hassas uzmanlık gerektiren bir konuda ciddi bir tanık çıkarsa bu tanığın koruması ne olacak?

En önemli noktalardan birisi de gizlilik kuralı getiriliyor. Bu gizlilik kuralı… Yani, Millî İstihbarat Teşkilatının kayıtlarında bile belli bir süre konuluyor, Meclisin tutanakları, gizli duruşma tutanakları belli bir süre sonra açıklanabiliyor da, tanık korumada ilelebet, hayat boyu gizlilik kuralının buraya konulmasının anlamı nedir? Yani bu, hangi gerekçeyle izah edilebilir? Gizlilik, ama tedbir kararı bitse de, uygulama sona erse de, uygulanan kişiler ölse de, otuz sene, yüz sene geçse de uygulanacak. Böyle bir mantık, bir hukuk devletinde olabilir mi? Yarın, yapılan bir hatadan dönmek için bu dosyaları açmak gerektiğinde, nasıl açacaksınız? Onun için de, 18’inci maddedeki gizlilik kuralının ilelebet olmasını anlamak mümkün değildir.

Yabancı tanıkların korunmasında karşılıklılık sistemi. Adalette, yargıda kişinin siciline, künyesine bakılabilinir mi? Yani, “Sen Fransızsın, daha iyi korunacaksın, senin ülkenle benim ülkem arasında adli yardım sözleşmesi var, sen ayrıcalıklı vatandaşsın, sen burada dur, tanık korumadan yararlan. Sen de Afrikalı, Ugandalısın, siyahisin, sahipsizsin, senin ülken Türkiye’yle anlaşma yapmadı, hadi sen korunamayacaksın, bekle orada!” Böyle bir mantığı da 17’nci maddeye yerleştirmenin hiçbir anlamı yok ki. Eğer adaletse adalet. Adalet, bir tek insan nüvesini, süjesini örnek alır, insanı insan olarak alır; onun siyahisine de bakmaz, beyazına da bakmaz, sarısına da bakmaz, etnisitesine de, dinine de, mezhebine de bakmaz. İnsan insandır. Avrupalı gelişmiş ülke olduğu için, Türkiye’yle uluslararası sözleşmeler imzaladığı için karşılıklılık anlaşmasıyla bunların korunması, ayrıcalıklı korumaya tabi tutulmasını anlamak mümkün değildir.

Yine yasada çok ilginç bir şey var: Ayrılan ödenek konusu. İçişleri Bakanlığına ayrılıyor. Niye İçişleri Bakanlığına ödenek ayırıyoruz tanık korumada? Niye mahkemeler karar vermesin tanık korumayla ilgili? O tanık korumayla ilgili paranın da harcamasını niye yargı denetlemesin? O zaman burada da bir yanlışlık var. Tanık korumada o tanığın harcamasını İçişleri Bakanı yaparsa, İçişleri Bakanı, polis teşkilatının, jandarma teşkilatının başındadır, kolluğun ihtiyacına göre harcama yapacak. Ama, Adalet Bakanlığı yaparsa onu, adalete göre yapacak, orada hukukçular var. Hukukçuların olduğu Adalet Bakanlığına bütçe ayırma, İçişleri Bakanlığına ayır! Burada da bir terslik var.

Bir terslik daha söyleyeyim mi? Yani, gerçekten bir hukukçu olarak bunu da anlamakta çok zorlanıyorum. Yani, tanık koruma yasası, 22’nci maddede tanığı koruyanlara da koruma yasası konulmuş. E bu kadarı da fazla. Tanığı koruyacaksın, masraf; tanığı koruyanların da korunması getirilmiş 22’nci maddeyle.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Bağlıyorum.

Bu devletin her kademesinde görev yapan, Cumhurbaşkanından kolluk görevlisine kadar, jandarmasından istihbaratına kadar herkes kendi görev alanında, bu hassas görevlerin içindedir, bu hassas görevlerle korunuyor, bu hassas görevlerle de emekli olduktan sonra hayatını idame ettiriyor. Bunlar, zaten asli görevi olan bu görevi yaparken… Tanık korumada, korumaların da korunmasını bu yasaya koymak, e biraz da el insaf dedirtiyor. Yani, burada bir şeylere para yetiştirmek ve devlete harcama yaptırmak için bu kadar müsrif olmanın gereği yoktur. Korumanın koruması olmaz, o zaman bu koruma yasasına da gerek kalmaz diyoruz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati:19.44

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 42’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

34 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Hükûmet? Yok.

Tasarının görüşülmesi ertelenmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, çalışma süremizin tamamlanmasına çok az bir süre kaldığı da dikkate alınarak, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 27 Aralık 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

 

Kapanma Saati:19.54

 

VI.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Rize Milletvekili Ahmet Mesut Yılmaz’ın, çay yaprağı alımına ve destekleme primi ödemelerine,

- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, etlere kimyasal madde enjekte edildiği iddiasına,

- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, gebe düve ithalatına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/907, 908, 909)

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.