DÖNEM: 23 CİLT: 10 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 41’inci
Birleşim 25 Aralık 2007 Salı İ Ç İ N D E K İ L
E R I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ II.- GELEN KÂĞITLAR III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Tokat
Milletvekili Hüseyin Gülsün’ün, Dünya Kooperatifçilik Günü’ne ilişkin gündem
dışı konuşması 2.- Mersin
Milletvekili Ali Oksal’ın, Tarsus’un düşman
işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması 3.- Gaziantep
Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşunun
86’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) ÖNERGELER 1.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun (6/197, 198) esas
numaralı sözlü soru önergelerini geri aldığına ilişkin önergesi (4/9) 2.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün (6/228) esas numaralı
sözlü soru önergesini geri aldığına ilişkin önergesi (4/8) B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı ve 26 milletvekilinin, Küçük Menderes Nehri’ndeki
kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/68) 2.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman ve 25 milletvekilinin, şehit aileleri ve gaziler ile
harp ve vazife malullerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/69) 3.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Türkçedeki yabancılaşma ve bozulmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/70) C) TEZKERELER 1.- İran İslamî
Danışma Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanının, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu Heyetini İran’a davetine icabet
edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/247) V.- ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1.- Gündemdeki
sıralama ile 56 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak ve bölümler halinde görüşülmesine; (10/35), (10/43),
(10/49) ve (10/70) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin
birleştirilerek 25/12/2007 Salı günü görüşülmesine ve
görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına; 26 Aralık
2007 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların görüşülmeyerek kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun 26 Aralık 2007 Çarşamba ve 27 Aralık
2007 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmalarını sürdürmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi VI.- SORULAR VE CEVAPLAR A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Pülümür Dağı-Mutu arası anayolun asfaltlanması ve
Pertek Köprüsü’nün yapımına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/22) ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı 2.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli-Pülümür’de meydana gelen depremlerde zarar
gören binalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/23) ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı 3.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, okul servislerinin denetimine ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/85) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek’in cevabı 4.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Tuzla Gemi Tersanesinde çalışan işçilere ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/86) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı 5.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Side’deki anıt mezar ve
çevresinin bakımına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/137) ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı 6.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, şaraptaki vergilendirmenin üzüm üretimine etkisine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/138) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı 7.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, bazı bürokrat atamalarına ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/146) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı 8.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Amerika seyahatine ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/152) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı 9.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Anayasa değişiklik taslağı hakkındaki bir toplantıya
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’ten sözlü soru
önergesi (6/159) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı 10.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ziraat Bankası Hanak
Şubesinin personel ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Nazım Ekren’den sözlü soru önergesi (6/140) 11.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, personel atamaları ile tadilat ve tamirat işlerine
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından sözlü soru önergesi (6/141) 12.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, süpermarket ve hipermarketlere ilişkin Sanayi ve
Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/142) 13.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
Malatya’daki bazı baraj ve sulama kanalı projelerine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/143) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 14.- Mersin
Milletvekili Kadir Ural’ın, Mersin’deki bazı baraj ve sulama suyu projelerine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/165) ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 15.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, bir sulama projesi
ihalesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/187) ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 16.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun Kızlaryolu Barajı projesine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/199) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 17.- Manisa Milletvekili
Mustafa Enöz’ün, Gördes Barajı projesine ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/229) ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı 18.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Bandırma’da
fosfat-asit fabrikası kurulmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/248) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 19.- Bursa
Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Umurbey sulama projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
sözlü soru önergesi (6/252) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 20.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Çaltıcak
Barajı projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/258)
ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 21.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Kelebek Barajı
projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/259) ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 22.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Güneşli Barajı
projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/260) ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 23.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Çekerek Barajı projesine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/269) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 24.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Amasya’daki bir fabrikanın arıtma sistemine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/280) ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 25.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, hava kirliliğine ve
dağıtılan kömürlerin kalitesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/294) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı B) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, akarsularda işletme
hakkı devriyle enerji üretimine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/540) 2.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Erten’in,
İzmir’in tarihi ve kültürel değerlerinin korunması için yapılacak projelere
ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/825) 3.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, Kocaeli’de
koruma altındaki tarihi yapılara ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/826) 4.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, ilköğretim öğrencilerine
önerilen 100 Temel Esere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in
cevabı (7/832) 5.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Geben Barajı projesine
ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/884) 6.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, yönetici atamalarına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/896) 7.- İstanbul
Milletvekili Hüseyin Mert’in, öğretmen atamalarına ve okul yöneticilerine
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/899) 8.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’deki
okulların depreme karşı güçlendirilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik’in cevabı (7/901) 9.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, öğretmenlerin özlük haklarının
iyileştirilmesine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı
(7/958) 10.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, öğretmen atamalarına ve özlük haklarına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/959) 11.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Aydıncık ilçesindeki bazı ilkokullarda 10 Kasım anma
etkinliklerinin yapılmadığı iddialarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı
Hüseyin Çelik’in cevabı (7/960) 12.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Denizli Belediye
Başkan Yardımcısının İl Millî Eğitim Müdürü olarak görevlendirilmesine ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/961) 13.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Amasya’daki bir lisede bazı öğrencilere baskı
yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin
Çelik’in cevabı (7/979) 14.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, İğneada Longaz Ormanları Millî Parkına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/985) 15.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
bazı baraj projelerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/986) 16.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, kadına karşı şiddeti
önleme kapsamında yapılan kampanyalara, - Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, dul kadınların ve
yetimlerin mali ve psikolojik olarak desteklenmesine, İlişkin soruları
ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/989,
990) 17.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, yönetici atamalarına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/1016) 18.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, akaryakıt kaçakçılığına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/1025) 19.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
Yalvaç Organize Sanayi Bölgesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/1073) 20.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
Yalvaç Yeni Deri İmalatçıları Küçük Sanayi Sitesine ilişkin sorusu ve Sanayi ve
Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/1074) VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI A) ÖN GÖRÜŞMELER 1.- Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün ve 20 milletvekilinin,
Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması ve
geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/35) 2.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıç ve 25 milletvekilinin, Türkçedeki yozlaşma ve
yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/43) 3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 38 milletvekilinin,
Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması ve
geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/49) 4.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Türkçedeki yabancılaşma ve bozulmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/70) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.03’te açılarak iki oturum yaptı. Yapılan
yoklamalarda toplantı yeter sayısı sağlanamadığından, 25 Aralık 2007 Salı günü
saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 15.19’da son verildi.
No.: 55 II.- GELEN KÂĞITLAR 24 Aralık 2007 Pazartesi Tasarılar 1.- Askeri Ceza
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/482) (Milli Savunma ve
Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007) 2.- Araştırma ve
Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı (1/483) (Plan
ve Bütçe ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Süleymaniye
Külliyesinin Korunması Hakkında İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/484) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.12.2007) 4.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Tacikistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk
İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı Program Koordinasyon Ofisinin
Faaliyetine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/485) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 12.12.2007) 5.- Özelleştirme
Uygulamaları Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/486) (Anayasa ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
7.12.2007) Teklifler 1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun; Tokat İline Bağlı Hasanşeyh
Adlı İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/100) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 2.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna Ek Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/101) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007) 3.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun;
5084 ve 5350 Sayılı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/102) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007) Raporlar 1.- Ekonomik
İşbirliği Teşkilatı (EİT) Kaçakçılık ve Gümrük Suçları Veri Bankasının
Kurulması ve İşletilmesine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/336) (S. Sayısı: 83)
(Dağıtma tarihi: 24.12.2007) (GÜNDEME) 2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Katar Devleti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim,
Teknik ve Bilimsel İş Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/443) (S. Sayısı: 84)
(Dağıtma tarihi: 24.12.2007) (GÜNDEME) 3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Ukrayna Bakanlar Kurulu Arasında Savunma Sanayi İş
Birliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/447) (S. Sayısı: 85) (Dağıtma tarihi: 24.12.2007)
(GÜNDEME) Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri 1.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, uluslar arası tahkim
davalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/352) 2.- Tokat
Milletvekili Orhan Ziya Diren’in, pompaj sistemiyle içme suyu sağlanan köylere
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/591) 3.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi’nin, Kocaeli-Gebze-Dilovası Beldesindeki sanayi atıkları konusunda kurulan Meclis
Araştırması Komisyonu raporu doğrultusundaki çalışmalara ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/703) 4.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, depreme karşı hazırlık
çalışmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/710) 5.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli Valisinin ziraat mühendislerini sınava
tabi tutmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/711) 6.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, bir şirketler
grubuna ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/712) 7.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Adana Yüreğir’de
yapılan arıtma tesisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/714) 8.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, terörle mücadelede ele geçirilen silahların menşeine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/717) 9.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul-Sulukule’de
uygulanacak olan kentsel dönüşüm projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/718) 10.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, maden-altın arama
faaliyetlerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/722) 11.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Kaz Dağlarındaki
maden arama faaliyetlerine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/723) 12.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
arazi toplulaştırılması ve toplu sulama projelerine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/724) 13.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Balıkesir’deki çeşitli
projelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/726) 14.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, İl Genel Meclisi
üyelerinin emeklilik haklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/727) 15.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, Umurbey
Belediyesine aktarılması gereken bir ödeneğe ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/728) 16.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Kuşadası’nda
turistlerin alışveriş için belli yerlere yönlendirilmesine ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/729) 17.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mersin-Adana
arasındaki ulaşıma ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/748) 18.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un,
Göksun-Kahramanmaraş bölünmüş yol projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/749) 19.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Bigadiç-İskele Beldesi arasındaki yolun
asfaltlanmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/750) 20.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, İzmir-Aydın otoyoluna bir bağlantı yolu
yapılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/751) 21.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Danimarka’da batan bir
geminin kayıp Türk mürettebatına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/753) 22.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
Şarkikaraağaç Devlet Hastanesinin uzman doktor
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/754) 23.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, belediye zabıta memurlarına fiili hizmet
zammı verilip verilmeyeceğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/755) 24.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
Sümer Halı Isparta Fabrikası çalışanlarının mağduriyetine ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/756) 25.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Bakü-Tiflis-Ceyhan
boru hattının maliyetine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/779) 26.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Türkmenistan’da
gözaltına alınan bir işadamı için girişimlerde bulunduğu iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/780) 27.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, İstanbul-Üsküdar’daki bir plan tadilatına ve
villa inşaatlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/781) 28.- Erzincan
Milletvekili Erol Tınastepe’nin, TEKEL İçki
Fabrikasının özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/782) 29.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, Suudi Arabistan Kralının
ziyaretine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/783) 30.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, kaçırılan askerlerin Türkiye’ye
getirilmesiyle ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/784) 31.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, Türk Telekom’daki
greve ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/785) 32.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, KÖY-DES yatırım
programına ve Yusufeli Barajı inşaatına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/786) 33.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, Suudi Arabistan Kralına
Devlet Şeref Madalyası verilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/787) 34.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, ABD Başkanı ile
görüşmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/788) 35.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, vekaleten görev yapan
personelden asaleten atananlara ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı
soru önergesi (7/791) 36.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Erten’in,
Kadifekale’deki kentsel dönüşüm projesine ilişkin
Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi
(7/792) 37.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın,
belediyelerin alt yapı çalışmaları için İller Bankasından ayrılan ödeneğe
ilişkin Bayındırlık ve İskan Bakanından yazılı soru
önergesi (7/793) 38.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, vekaleten görev yapan
personelden asaleten atananlara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/809) 39.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, AB ile tam üyelik
müzakerelerine ve Fransa’nın tutumuna ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/810) 40.- İstanbul
Milletvekili Atila Kaya’nın, Kuzey Irak’taki bir
Türkmen mezarlığına iş merkezi yapıldığı iddiasına ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/811) 41.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, doğalgaz anlaşmalarına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/813) 42.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, elektrik üretimi, iletimi ve tüketimine ilişkin
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/814) 43.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Erten’in,
İzmir’deki enerji üretim ve tüketimine ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/815) 44.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, kurulması planlanan
nükleer santrale ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/816) 45.- Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın, Eskişehir İl Özel İdaresinin bir vakfa para
aktardığı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/818) 46.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, kadın sığınma
evlerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/819) 47.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, grevde bulunan Telekom işçilerine polisin
müdahale ettiği iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/820) 48.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, TEKEL’in sigara
fabrikalarının özelleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/831) 49.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, ilköğretim
öğrencilerine önerilen 100 temel esere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/832) 50.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, vekaleten görev yapan
personelden asaleten atananlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/839) 51.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, Edirne Göğüs Hastalıkları Hastanesinin
Uzunköprü İlçesine taşınmasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/840) 52.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, ishal vakalarına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/841) 53.- Erzurum
Milletvekili Zeki Ertugay’ın, hayvancılıktaki kayıt
sistemine ve aşılama programına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/842) 54.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, vekaleten görev yapan
personelden asaleten atananlara ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/843) 55.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Serinhisar Tarım
Kredi Kooperatifinin kapatılmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/844) 56.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, kuraklığın zarar verdiği ürünlerin hibe
kapsamına alınmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/845) 57.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Erten’in,
İzmir’deki tarım alanlarına ve tarımsal projelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/846) 58.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, terör örgütü mensubu bir şahsa doğrudan gelir
desteği ödendiği iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/847) 59.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, süt teşviklerinin ödenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/848) 60.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, vekaleten görev yapan
personelden asaleten atananlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/849) 61.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Erten’in,
İzmir’deki demiryolu projelerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/850) 62.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Erten’in,
Aydın-İzmir otoyoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/852)
63.- Uşak
Milletvekili Osman Coşkunoğlu’nun, Türk Telekom’daki
greve ve personel politikasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/853) 64.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Türk Telekom’daki
greve ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/854) 65.- İzmir
Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, tahrip olan
bir balıkçı barınağına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/855) No.: 56 25 Aralık 2007 Salı Teklifler 1.- Malatya
Milletvekili Mahmut Mücahit Fındıklı ve 7 Milletvekilinin; Sıvılaştırılmış
Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanunda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/103) (Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
17.12.2007) 2.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın; 24.06.2006 Tarih ve 5522 Sayılı Sıvılaştırılmış
Petrol Gazları (LPG) Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/104)
(Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2007) Tezkere 1.- Hastane
Enfeksiyonları ile Mücadele Başlıklı Performans Denetimi Raporuna İlişkin
Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/246) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17.12.2007) Sözlü Soru Önergeleri 1.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, İstanbul Sigorta
İl Müdürlüğünün taşınmasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü
soru önergesi (6/298) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007) 2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, özelleştirilen
KİT’lerin çalışanlarının geçici personel olarak istihdamına ilişkin Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/299) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.12.2007) 3.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, çocuklarına ait
şirketlere ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/300) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.12.2007) 4.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’nın bazı
ilçelerinde ÖSYM sınav merkezi açılıp açılmayacağına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/301) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) Yazılı Soru Önergeleri 1.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, sorun yaşayan bazı
öğrencilere yaklaşımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1174)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007) 2.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Cumhurbaşkanının
Türkmenistan ziyaretine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1175)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007) 3.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, RTÜK’ün METEKSAN ve TÜBİTAK’a verdiği işlere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1176) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.12.2007) 4.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Balkan göçmenlerinin sorunlarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1177) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007) 5.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, TMSF’nin bir yayın
grubunu satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1178) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.12.2007) 6.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, özürlü çocukların
eğitim giderlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1179)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 7.- Bursa Milletvekili
İsmet Büyükataman’ın, istihbarat hizmetleriyle ilgili
bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1180) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.12.2007) 8.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul’un nüfusuna ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/1181) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 9.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, YÖK Başkanının bir
şirkete ortak olup olmadığına ve bu şirketin aldığı ihalelere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1182) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 10.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Milas Ovası Sulama
İkmali işine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1183)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 11.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İstanbul-Tuzla’da
sanayi kaynaklı çevre kirliliğine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1184) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 12.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, Heybeliada’da
orman arazisine kilise inşaatı iddiasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1185) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 13.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, RTÜK’teki personel istihdamına ilişkin Devlet
Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1186) (Başkanlığa geliş
tarihi: 11.12.2007) 14.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Eurovision şarkı yarışmasında ülkemizi temsil
edecek gruba ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi
(7/1187) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 15.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, RTÜK’ün televizyon ve radyolara verdiği cezalara
ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1188)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 16.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Kerkük’te yapılması
planlanan referanduma ve Türkmenlerin haklarına ilişkin Dışişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1189) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 17.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ali Özpolat’ın, Yunanistan ile
Güney Kıbrıs Rum Kesiminin Mısır’la imzaladığı Akdeniz’de Bitişik Bölge Anlaşmalarına
ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1190) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.12.2007) 18.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, Hrant Dink cinayeti soruşturmasında Trabzon Jandarma Komutanlığı
ve Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkındaki tespitlere ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1191) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007) 19.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Pendik
Belediyesinin belli bir okula yönelik servis hizmetine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1192) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007) 20.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, bir yargı kararının uygulanmasına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1193) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.12.2007) 21.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, bir milletvekilinin
yurtdışına çıkışına, İmralı’daki görevlilerin seçimine ve teröristlerin
aileleriyle yapılan görüşmelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1194) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 22.- Sivas
Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, Heybeliada’da
orman arazisine kilise inşaatı iddiasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1195) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 23.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın özel harekat polislerine terörle mücadelede aktif görev
verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1196)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 24.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, bölücü terör örgütü
mensuplarının Türkiye’ye iadesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1197) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 25.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı ve ailesi
hakkındaki bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1198)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 26.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana turizmiyle ilgili
bazı konulara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1199)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 27.- Muğla Milletvekili
Metin Ergun’un, Bodrum yarımadasındaki imar yetkisine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1200) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.12.2007) 28.- Muğla Milletvekili
Metin Ergun’un, turistlerin ülkemize yeniden gelmesine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1201) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.12.2007) 29.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un,
konut sahibi yabancıların gelir getirici turistik faaliyetlerine ilişkin Kültür
ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1202) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.12.2007) 30.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal’ın, İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmasına ve bazı tarihi
yerlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1203) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.12.2007) 31.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvel’in, Adana kültür merkezi inşaatına ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1204) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.12.2007) 32.- Aydın Milletvekili
Mehmet Fatih Atay’ın, özelleştirme İdaresi Başkanlığının işgücü uyum programına
ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1205) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.12.2007) 33.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, Milli Piyango İdaresi Mensupları
Yardımlaşma Vakfı ile ilgili iddialara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1206) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 34.- İstanbul Milletvekili
Mehmet Ali Özpolat’ın, bir öğretmenle ilgili bazı iddialara
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1207) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.12.2007) 35.- İstanbul Milletvekili
Feyzullah Kıyıklık’ın, bir milletvekilinin bilimsel
çalışmalarında intihal yaptığı iddialarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/1208) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007) 36.- İstanbul Milletvekili
Ayşe Jale Ağırbaş’ın, bir okulun isminin değiştirilmesine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1209) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.12.2007) 37.- İzmir Milletvekili
Selçuk Ayhan’ın, öğrenim ve borç kredisi geri ödemelerine ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1210) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007) 38.- Sinop Milletvekili
Engin Altay’ın, izinsiz il dışına çıkan personele ve yönetmeliğe aykırı kıyafetli
öğrencilere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1211) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.12.2007) 39.- Antalya Milletvekili
Hüsnü Çöllü’nün, özürlü çocukların eğitimine ve eğitim
giderlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1212) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.12.2007) 40.- Edirne Milletvekili
Rasim Çakır’ın, bir yükseköğretim bölümünün ikinci öğretim harç miktarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1213) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.12.2007) 41.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, bulaşıcı sarılık hastalıklarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1214) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007) 42.- Tekirdağ Milletvekili
Faik Öztrak’ın, Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesine
bir hastane binasının tahsisine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1215) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 43.- Adana Milletvekili
Mustafa Vural’ın, pamuk üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1216) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.12.2007) 44.- Bursa Milletvekili
Onur Öymen’in, Marmarabirliğin
zeytin bedeli ödemelerine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1217) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 45.- Muğla Milletvekili
Metin Ergun’un, Milas Avşar Ovasında toprak tuzlanmasına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1218) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 46.- Bursa Milletvekili
Onur Öymen’in, havalimanlarına ILS sistemi yerleştirilmesine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1219) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.12.2007) 47.- İzmir Milletvekili
Bülent Baratalı’nın, İzmir-Kordon’dan otoyol geçişine
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1220) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.12.2007) 48.- Antalya Milletvekili
Hüsnü Çöllü’nün, İstanbul-Ankara hızlı tren projesiyle
ilgili bazı iddialara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1221) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 49.- İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin’in, Yargıtay’da bekleyen dosyalar nedeniyle oluşan tahliye gecikmelerine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/1222) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.12.2007) 50.- Muğla Milletvekili
Fevzi Topuz’un, Hazine arazileri ve meralardaki kaçak yapılaşmalara ilişkin Bayındırlık
ve İskan Bakanından yazılı soru önergesi (7/1223) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.12.2007) 51.- İzmir Milletvekili
Harun Öztürk’ün, esnek çalışma ve AB sosyal politikalarına
uyuma ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1224) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.12.2007) 52.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, özürlü çocukların eğitimlerine ilişkin Devlet Bakanından
(Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/1225) (Başkanlığa geliş tarihi:
11.12.2007) 53.- Amasya Milletvekili
Hüseyin Ünsal’ın, Türk Futbol Milli Takımının forma rengine ilişkin Devlet Bakanından
(Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/1226)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.12.2007) 54.-İstanbul Milletvekili
Süleyman Yağız’ın, EPDK’nın akaryakıt denetimlerine
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1227) (Başkanlığa
geliş tarihi: 11.12.2007) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- İzmir Milletvekili
Bülent Baratalı ve 26 Milletvekilinin, Küçük Menderes Nehrindeki kirliliğin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/68) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2007) 2.- İzmir Milletvekili
Canan Arıtman ve 25 Milletvekilinin, şehit aileleri ve gaziler ile harp ve vazife
malullerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/69) (Başkanlığa geliş tarihi:
23/11/2007) 3.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili
Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Türkçe’deki yabancılaşma
ve bozulmanın araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/70) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/12/2007) 25 Aralık 2007 Salı BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.03 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci
Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz. Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Konuşma süreleri
beşer dakikadır. Hükûmet bu konuşmalara cevap
verebilir. Hükûmetin cevap süresi yirmi dakikadır. Gündem dışı ilk
söz, “Kooperatifçilik Günü” münasebetiyle söz isteyen Tokat Milletvekili
Hüseyin Gülsün’e aittir. Sayın Gülsün,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Tokat Milletvekili Hüseyin Gülsün’ün, Dünya
Kooperatifçilik Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması HÜSEYİN GÜLSÜN
(Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21 Aralık “Kooperatifçilik
Günü” dolayısıyla şahsım adına gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle tüm milletvekillerimizin ve aziz milletimizin geçmiş Kurban
Bayramı’nı tebrik ediyor, selam ve saygılarımı sunuyorum. Kooperatifler,
birbirine meslek, sanat, toplumsal çıkar bağlarıyla grupların kendi aralarında
kurdukları kuruluşlardır. Amaç, verimli çalışmak, ortak ihtiyaçlarını
karşılamak, emek ve ürünleri değerlendirmektir. Kooperatiflerde esas olan iş
birliği ve dayanışmadır. İnsanlar bireysel yapamadıkları şeyleri kooperatifler
kurarak ortaklaşa başarabilirler. Değerli
milletvekilleri, ülkemizde kooperatif sayısına bakıldığında önemli bir
büyüklüğe ulaştığı görülmektedir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı faaliyet gösteren 27 ayrı türde
86.300 kooperatif bulunmakta. Bunların ortak sayıları toplamı ise 6 milyon 760
bine ulaşmıştır. Kooperatifler içinde sayıca en fazla yapı kooperatifleridir.
Toplam 62 bin yapı kooperatifi bulunmaktadır ki bu rakam, toplam kooperatif
sayısı içinde yüzde 70’lik bir payı ifade etmektedir. Değerli
milletvekilleri, sayısal olarak bu rakamlara ulaşan kooperatiflerimizin büyük
çoğunluğu beklenen faydayı maalesef sağlayamamaktadır. Geneli itibarıyla,
yönetim ve yönetime yakın olanlar güçlü, üyeler ise zayıf. Kooperatifçilik bir
çıkar kapısı olarak görülmekte. Şöyle bir çevremize baktığımızda
kooperatifçilik faaliyetleriyle ilgili yakınmaların hiç bitmediğine şahit
oluruz. Özellikle yapı kooperatiflerinin de bazı kişilerin mesleği olduğu,
kamuoyunda yaygın bir güvensizlik oluşturduğu aşikârdır. Yapı kooperatiflerinde
parasal konulara ilişkin şikâyet ve iddialar da oldukça fazladır.
Kooperatiflerin çok uzun süre devam ettiği, yöneticiler ile üyeler arasındaki
bilgi akışının zayıflığı, yapılan konutlara teslim edildikten sonra yeniden
yapılıyormuşçasına masraf edildiği, hatta bazı kooperatiflerin, üyelerini
aldatıp ortadan kaybolduğu da bilinmektedir. Değerli
milletvekilleri, bugün artık tarımdaki değişim ve dönüşüm süreci, konut
sektöründeki TOKİ sistemi, ulaştırma sektöründeki değişmeler, finans sektöründe
uluslararası kriterlerin uygulamaya konulması gibi
gelişmelerle birlikte kooperatifçiliğimizin sorunlarına ve çözüm yollarına daha
farklı yaklaşımlar getirilmesi gerektiği ortaya çıkmıştır. Hükûmetimiz, 2003 yılında
başlattığı planlı şehirleşme ve konut atağıyla, yerel yönetimlerle iş birliği
içerisinde, cumhuriyet tarihimizde bugüne kadar görülmemiş hızda ve kapsamda
bir çalışma başlatmıştır. Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı vasıtasıyla seksen
bir il ve üç yüz yetmiş bir ilçede yürütülen projelerle hem kentsel dönüşüme
öncülük edilmiş hem de tüm yurtta modern şehirlerin oluşumuna katkı
sağlanmıştır. 250 bin konut olan 2007 hedefi çoktan aşılmış, bugüne kadar
toplam 283 bin konutun yapımına başlanmıştır. Bunların yanında, sosyal
donatılar kapsamında okul, hastane, sağlık ocağı, spor alanları, ticaret
merkezleri ve parklar yapılmaktadır. Bu dönemde ise tamamlanması düşünülen
konut sayısının sosyal donatılarıyla birlikte toplam 500 bine çıkarılması planlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, AK Parti, kooperatifçilikle ilgili atılan bütün adımların
yanında, yapılandırma çalışmalarını sürdürmekte olup bu harekete hız
kazandırmamız hayati önem taşımaktadır. Kooperatifçilik
Günü’nün tüm kooperatifçi arkadaşlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gülsün. Gündem dışı
ikinci söz, Tarsus ilçemizin kurtuluş yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen
Mersin Milletvekili Ali Oksal’a aittir. Sayın Oksal,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) 2.- Mersin Milletvekili Ali Oksal’ın,
Tarsus’un düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem
dışı konuşması ALİ OKSAL
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 27 Aralık 1921,
Tarsus’un kurtuluş tarihidir. Bu bağlamda gündem dışı söz almış bulunmaktayım.
Sözlerime başlarken yüce Meclisin üyelerini saygıyla selamlıyorum. Büyük devlet
adamı İnönü’yü ölüm yıl dönümünde rahmetle anıyor, ailesine başsağlığı
diliyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; milletçe vermiş olduğumuz olağanüstü kurtuluş
mücadelemizin önemli adımlarından biri olan Tarsus’un kurtuluşunun 86’ncı yıl
dönümünü büyük bir gurur ve coşkuyla kutluyoruz. Türk milleti tarihin hiçbir
döneminde tutsak edilememiş, yüzyıllarca özgür yaşamış ve bağımsızlığından asla
ödün vermemiştir. Milletimiz bağımsızlığa olan bu tutkusunu kurtuluş
mücadelemizle tüm dünyaya kanıtlamış, canını hiçe sayarak benzeri görülmemiş
bir kahramanlık destanı yazmıştır. Bu destanın güney cephesine yönelik en mühim
adımlarından biri de, bildiğiniz gibi, Tarsus’ta atılmıştır. İlk olarak
Tarsus’ta Molla Kerim’in Kuvayımilliye güçlerine
destek vererek ateşlediği bağımsızlık meşalesi, Mersin, Çukurova, Adana, Erzin
ve Dörtyol’un kurtuluşlarıyla bölgemizi aydınlatmıştır. Böylelikle, Yüce Önder
Atatürk’ün Tarsus’a yaptığı ziyaretinde de belirttiği gibi Tarsus’ta Türk’ün
sönmez ateşi yanmaya devam etmiştir. Bugün burada, Yüce Önder Atatürk ve silah
arkadaşlarını, vatan topraklarını canları pahasına müdafaa eden kahraman Türk
askerlerini ve şehitlerimizi, minnet ve şükran duygusuyla anıyoruz. Değerli
milletvekilleri, bugün, Tarsus’un kurtuluşu vesilesiyle ilçemizin birtakım
sorunlarına da dikkat çekmek istiyorum. Ülkemizin en gelişmiş ilçelerinden biri
olan Tarsus, sadece coğrafi koşulları bakımından değil, yedi bin yıllık tarihî
geçmişi ve uygarlıkların beşiği olması dolayısıyla da oldukça önemlidir. Aynı
zamanda, her dönemde ekonomik büyümenin ve kalkınmanın itici gücü olan turizm
bakımından Tarsus, dünya ülkelerinin arayıp da bulamadığı önemli bir kenttir.
Tarsus’un tatil ve inanç turizmi değerleri, dünya çapında önem arz etmektedir.
Vatikan’ın, Tarsus’ta doğup büyüyen, Hazreti İsa’nın havarilerinden Saint
Paul’un evini ve kuyusunu hac yeri, 2008 yılını da “Saint Paul Yılı” ilan
etmesi, Tarsus’u inanç turizmi açısından da öne çıkartmaktadır. Ayrıca, Kur’an-ı Kerim’de adı geçen Yedi Uyurlar Mağarası’nın da
Tarsus’ta bulunması, İslam ve Hristiyan âlemi için
kutsal bir değer taşımaktadır. Tarsus, zengin
tarihî birikimi, eşsiz doğa güzellikleri, emsalsiz kumsalı ve deniziyle,
elverişli iklim ve ulaşım koşullarıyla birlikte düşünüldüğünde, Tarsus’umuzu
bir turizm cenneti hâline getirmek ve ülkemiz için bu kadar büyük bir
potansiyelin atıl kalmasına seyirci kalmamak hepimizin asli bir görevi ve
sorumluluğudur. Bölgemizdeki
turizm potansiyelini hayata geçirmek için planlanan Tarsus-Kazanlı sahil bandı
projesi, giderek büyüyen tatil turizmi talebinin batıdan doğuya kaymasını
sağlayacak, ayrıca Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan göç almasının da etkisiyle
artan işsizlik sorununa çözüm üretecek, hem Tarsus halkı hem de Türkiye
kazanacaktır. Bu nedenle, bölgeye gerekli altyapının sağlanması bir
zorunluluktur. Ancak, Tarsus ekonomisinin bel kemiğini
oluşturan sahil bandı projesine, bu çevrede bulunan 9 bin dönümlük organik
tarıma elverişli araziye -ki bu da oldubittiye getirilerek ormanlık alan
içerisine dâhil edildi üç ay evvel- halkın sağlığına ve 2 milyon insanın içme
suyunu karşılayan Berdan Baraj Gölü havzasına darbe
vuracak bir proje olan Doğu Akdeniz Endüstriyel Atık Entegre Bertaraf Tesisi
hayata geçirilmek istenmektedir ki bu tesis, ilçemizde birinci sınıf tarım
toprağının sulanmasında kullanılan Kusun Deresi’ne (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Oksal, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. ALİ OKSAL
(Devamla) - …verilen haklı mücadele olumlu ses getirmiş, sırasıyla Mersin ve
Adana Bölge İdare Mahkemesinin önce yürütmeyi durdurma, daha sonra da projenin
iptali kararı alması büyük bir sevinçle karşılanmıştır. Umuyorum ki bundan
sonra Tarsus-Kazanlı Sahil Bandı Projesi’yle ilgili gelişmeler de Tarsus’un
lehine olacak, Tarsus turizmde hak ettiği değeri görecek, bölge halkı için
ekonomik kurtuluşun miladı olacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütün bu gelişmeler ışığında ve özel konumu nedeniyle
Tarsus’un il yapılması gerekliliğine inanıyor, yetkililerden bu konuda katkı
bekliyorum. Sözlerime son verirken geçmiş Kurban Bayramı’nızı
kutlar, 2008 yılının laik, demokratik ve çağdaş bir Türkiye adına yeni
kazanımların ve başarıların yılı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Oksal. Gündem dışı
üçüncü söz, Gaziantep ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan’a aittir. Sayın Erdoğan,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) 3.- Gaziantep Milletvekili Mehmet Erdoğan’ın, Gaziantep’in
düşman işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Gaziantep’in düşman
işgalinden kurtuluşunun 86’ncı yıl dönümü münasebetiyle gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi hürmetle, muhabbetle selamlarım. O zamanki adıyla Ayıntap, gaziliğini hak etmek için kan, can, servet ve
verebileceği her şeyi veriyor, yetmiyor, açlık ve âcizlik
içinde kıvranan şehir ve halkı mecburiyetten teslim olurken, emperyalist
Fransızlara ve dünyaya bir ilk olarak ders vermekten de geri kalmıyor, teslim
bayrağının yanında şanlı Türk bayrağımızı da beraberce göndere çekiyor. Bayrak
şehidi, efsane komutan Yüzbaşı Şahin Bey, Elmalı Köprüsü’nde 28 Mart 1920’de
şehit olduğu gün, aynı tepenin eteğinde çok acı bir trajedi daha yaşandı.
Buranın “Antep’in harbi
on bir ay oldu. Kanımız kurudu,
benzimiz soldu. Analar, bacılar
saçın yoldu. Vurun Antepliler,
namus günüdür. Vurun Türk uşağı,
gayret günüdür.” “Ben Gazianteplilerin
gözlerinden nasıl öpmem ki! Onlar, yalnız Gaziantep’i değil, Türkiye’yi de
kurtardılar.” Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Atatürk bir
Gazianteplinin gözlerinden öperken ben Anteplilerin gözlerinden nasıl öpmem ki.
Onlar, yalnız Gaziantep’i değil, Türkiye’yi de kurtardılar. “Millî mücadelede
mutlak muvaffak olacağımız inancını bütün Türklere, Antep müdafaasının takip
ettiği seyir ilham etmiştir.” Mareşal Fevzi Çakmak. “Gaziantep’in
Kurtuluş Savaşı’nda yaptığı muharebeleri ve çektiği ıstırapları, Genelkurmay
Başkanı olarak günü gününe yaşadım. Benim Garp Cephesi kumandanlığım, Gaziantep
mücahitlerini izledikten sonra başlar.” Mustafa İsmet İnönü. Bugün,
Gaziantep’imizin kurtuluş yıl dönümü. Sevincimizi ve seksen altı yıl önce Antep
halkının çektiği ıstırapları sizlerle paylaşmak için söz aldım. Atatürk’ün
dediği gibi, Türkiye’nin her köşesinde düşmanla mücadele olmuş, bütün
şehirlerimiz, köylerimiz, vatanımız için, dünümüz için, bayrağımız için
dövüşmüşlerdir. Doğunun dadaşı da batının efesi de Antep’in çetesi de aynı
kahramanlığı göstermişlerdir, çünkü kan aynı kandır. Ancak Antep, 20 bin
düşmana karşı 2.920 çetesiyle kendini savunurken büyük acılar çekmiştir. Atatürk’e
“Türk’üm diyen her şehir, her kasaba ve en küçük Türk köyü, Gazianteplileri kahramanlık
misali olarak alabilirler.” dedirten Antep harbi nedir? Fransız Şark
Orduları Komutanı General Goubeau, büyük topları, 300
makineli tüfeği, 6 uçağı ve 4 tankı ile 20 bin kişilik Fransız tümeni ve 1.500
kişilik Ermeni gönüllüsüyle geldi Antep’in üstüne, aylarca bombaladı, yaktı,
yıktı, çembere aldı. Hiçbir yerden yardım gelmedi. Antepli ustalar barutu da
fişeği de yaptılar; aç kaldılar, acı çekirdek ekmeği, ot yediler, on ay sekiz
gün düşmanı Antep’e sokmadılar; 6.317 şehit verdiler ama dedelerimizin yattığı
toprağı çiğnetmediler, bayrağımızı yere düşürmediler. Türkiye Büyük Millet
Meclisi de “Gazilik” unvanını Antep’e verdi. Antep’i almaya
gelen, alamadan Suriye’ye dönen General Goubeau,
Fransa’yı temsilen Londra Konferansı’na katıldı,
İngiliz delegelerinin “Yunanlılara daha çok destek verelim de Türklerin işini
çabuk bitirsinler” sözü üstüne kürsüye çıktı: “Beyler, siz hayal görüyorsunuz.
Biz, koca Fransa devleti, bir Antep sancağıyla başa çıkamadık…” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – “…Anadolu’da daha bin Antep var.” İşte, bugün, o
şanlı Antep müdafaasının yıl dönümünü kutluyoruz. Vatan için canını veren
şehitlerimizi, gazilerimizi saygı ve rahmetle anıyoruz. Gaziantep’in ve
Gazianteplilerin yıllardır beklediği ve fazlasıyla da hak ettiği gazilik
madalyası için, hiçbir parti ayrımı yapmadan, Antepliye yakışan birlik ve
beraberlikle, Gaziantep milletvekilleri olarak verdiğimiz kanun teklifine
desteklerinizi bekliyoruz. “Ben Antepliyem, Şahin’em ağam/Mavzer
omuzlarımda yük/Ben yumruklarımla dövüşeceğim/Yumruklarım memleket kadar
büyük.” der, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti, CHP ve MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erdoğan. Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 15.21 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.42 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Gündeme
geçiyoruz. Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 1, 2, 3, 4, 5, 6, 11,
15 ve 17’nci sıralarındaki soruları; Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 10, 20, 35, 44,
45, 46, 75, 76, 79, 80, 95, 99, 105, 106, 107, 116, 127 ve 141’inci
sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişlerdir. Sayın Bakanların bu istemini sırası geldiğinde yerine getireceğim.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Sözlü soru
önergelerinin geri alınmasına dair iki adet önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum. IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) ÖNERGELER 1.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun
(6/197, 198) esas numaralı sözlü soru önergelerini geri aldığına ilişkin
önergesi (4/9) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin sözlü
sorular kısmının 44 ve 45 inci sıralarında yer alan (6/197) ve (6/198) esas numaralı
sözlü soru önergelerimi geri alıyorum. Gereğini
saygılarımla arz ederim. Mehmet
Serdaroğlu Kastamonu 2.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün
(6/228) esas numaralı sözlü soru önergesini geri aldığına ilişkin önergesi
(4/8) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Gündemin sözlü
sorular kısmının 75 inci
sırasında yer alan (6/228) esas numaralı sözlü soru önergemi geri
alıyorum. Gereğini
saygılarımla arz ederim. Mustafa
Enöz Manisa BAŞKAN – Sözlü soru önergeleri geri verilmiştir. Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır, önergeleri okutuyorum: B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı ve 26
milletvekilinin, Küçük Menderes Nehri’ndeki kirliliğin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/68) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Tarihin ilk
çağlarından beri insanoğlunun dikkatini çekmiş olan Ege bölgemizin
can damarı sayılabilecek kadar önemli olan Küçük Menderes nehri, ne yazık ki
son yıllarda evsel ve endüstriyel atıkların tehdidi altında her geçen gün daha
da kötüye gitmektedir. Kiraz, Bayındır, Tire, Ödemiş ve Torbalı'daki sanayi
kuruluşlarının atıkları kontrolsüz bir şekilde Küçük Menderes'e akıtılarak
nehir kirletilmektedir. Kirliliğin boyutları o kadar artmıştır ki nehirden
tarımsal sulama dahil hiçbir şekilde yararlanılamamaktadır.
Doğa göz göre göre katledilmiştir. "Nehrin
çeşitli bölgelerinden alınan su örneklerinin yapılan analizlerinde kirliliğin
üst düzeylere çıktığı, kimyasal ve biyolojik oksijen ihtiyacı, canlıların
ölümüne yol açacak derecede düşük kurşun, nikel ve çinko gibi ağır metallerin
en üst düzeyde olduğu, suyun asidik özellik gösterdiği ve sülfür oranının çok
yüksek olduğu İzmir Valiliği Çevre Kurulu tarafından tespit edilmiştir. Bu
kadar tehlikeli olan suyla, üreticiler bilmeden tarla ve bahçelerini sulamakta,
topraklar hızla çoraklaşmakta, yer altı suları
kirlenmektedir. Öte yandan sulak
alanların kurutulması, Küçük Menderes'in taşıdığı kirlilik ve balık avcılığı
deltadaki doğal yaşamı tehdit eden başlıca etkenlerdendir. Pamucak
sahilindeki sulak alan ve kumul ekosistemlerinin tahribi, sulak alanların
turizm ve ikinci konut amaçlı yapılaşmaya açılması, taban suyunu çeken okaliptus ağaçlarının dikilmesi baskı unsuru olmaya devam
etmektedir. Ülkemiz ve özellikle Ege bölgemiz için yaşamsal öneme sahip bulunan
ve döküldüğü dünya cenneti Pamucak sahillerini de
kirleten Küçük Menderes'in acilen kurtarılması, kirliliğin gerçek boyutlarının
ortaya çıkarılması ve kirlenmesine neden olan unsurların tespit edilmesi,
gerekli ıslah çalışmalarının yapılması ve bir daha kirlenmemesi için gerekli
önlemlerin alınması amacıyla Anayasanın 98. İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri
gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 1) Bülent Baratalı (İzmir) 2) Turgut Dibek (Kırklareli)
3) Ali Arslan (Muğla) 4) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
5) Ensar
Öğüt (Ardahan)
6) Şevket Köse (Adıyaman) 7) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
8) Hulusi Güvel (Adana)
9) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 10) Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar) 11) Fehmi
Murat Sönmez (Eskişehir) 12) Muhammet
Rıza Yalçınkaya (Bartın) 13) Akif
Ekici (Gaziantep)
14) Birgen
Keleş (İstanbul)
15) Nesrin
Baytok (Ankara)
16) Ramazan
Kerim Özkan (Burdur) 17) Suat
Binici (Samsun)
18) Ahmet
Ersin (İzmir) 19) Mehmet
Ali Özpolat (İstanbul)
20) Tekin
Bingöl (Ankara) 21) Enis
Tütüncü (Tekirdağ) 22) Canan
Arıtman (İzmir) 23) Gürol
Ergin (Muğla) 24) Gökhan
Durgun (Hatay) 25) Fevzi
Topuz (Muğla) 26) Mehmet
Şevki Kulkuloğlu
(Kayseri) 27) Vahap Seçer (Mersin) BAŞKAN – Diğer
önergeyi okutuyorum: 2.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 25 milletvekilinin,
şehit aileleri ve gaziler ile harp ve vazife malullerinin sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/69) 19
Kasım 2007 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Anayasamızın 61.
maddesinin ilk cümlesi "Devlet, harp ve vazife şehitlerinin dul ve
yetimleriyle, malul ve gazileri korur ve toplumda kendilerine yaraşır bir hayat
seviyesi sağlar" şeklinde düzenlenmiştir. Harp ve vazife
şehitlerinin dul ve yetimleriyle, malul ve gazilerin hayat şartlarını
düzeltmek, sosyal, ekonomik ve sağlık sorunlarını çözmek, sahipsizlik
duygularını gidermek, onurlu bir yaşam sürmelerini sağlamak devlet ve millet
olarak öncelikli görevimizdir. Onların
vatanımıza sahip çıktığı gibi, vatanın da onlara sahip çıkması gerekir. Ülkemizde
şehit-gazi-harp ve vazife malullerinin kurumlarına göre dağılımını belirleyen
sağlıklı bir veri tabanı bile yoktur. Tam olarak sayılarını dahi bilmiyoruz.
Zaten bu insanlarımızı birer "sayı" olarak değerlendirmek de
yanlıştır. Her birinin farklı, kahramanlık dolu ama bir o kadar da trajik
öyküleri vardır. Yaşadıkları, hissettikleri ve sorunları hassas konulardır. Hem Osmanlı
Devletini hem de Türkiye Cumhuriyetini kuranların Gazi unvanını taşıması
tesadüf değildir. O gaziler binlerce şehit vererek bu Türk devletlerini
kurmuşlar ve on binlerce şehit ve gazi vererek bekasını sağlamışlarıdır.
Günümüzde de ne yazık ki kutsal vatan topraklarının korunması, bağımsızlığımız,
terörle mücadele, milletimizin güven ve huzurunu temin için hâlâ her gün şehit
ve gazi vermeye devam ediyoruz. Sadece son bir ay içerisinde 50 şehit verdik. Ülkemizde
İstiklal Savaşı, Kore Savaşı, Kıbrıs Barış Harekâtı ve son olarak da terörle
mücadele şehit ve gazileri bulunmaktadır. Kolluk kuvvetlerinin yanında çok
sayıda öğretmen, hâkim, savcı, doktor, hemşire gibi kamu görevlilerimiz de
terör mağduru olarak hayatlarını kaybettiler veya yaralanıp sakat kaldılar.
Onlara sadece "vazife malulü" unvanını verebildik. Ülkemizin,
ulusumuzun bölünmez bütünlüğü, bağımsızlığı ve bekası uğruna, uzun yıllar süren
bölücü terörle mücadelede on binlerce asker, polis ve kamu görevlimiz şehit,
gazi ve vazife malulü olmuştur. Aileler en değerli varlıklarını; evladını, eşini,
babasını, kardeşini vatan uğruna şehit vermiş, gazilerimiz sağlıklarını, vücut
bütünlüklerini kaybetmişlerdir. Bu kahraman ve aziz vatandaşlarımıza millet
olarak hak ettikleri saygıyı göstermek, onurlandırmak, sosyal güvencelerini
sağlamak, hak ettikleri saygın ve iyi yaşam standartlarını sağlamak
borcumuzdur, görevimizdir. Devlet,
şehitlerimizin ailelerine ve gazilerimize nakdi tazminat ve maaş verilmesi ile
sağlık yardımı imkânları sağlamaktadır. Sosyal güvenlik sistemi kapsamındaki bu
çözümlerin yanında şehit ailelerine gazi ve vazife malullerine iş temini, konut
kredisi, kamu taşıtlarından ücretsiz yararlanma ve eğitim öncelikleri gibi
imkânlar sağlamaya çalışılmaktadır. Ancak bu konularda pek çok sorunun
yaşandığı da herkesin malumudur. Şehit, gazi, harp ve vazife malulleriyle
ilgili mevzuatın çok dağınık olması, bürokratik hatalar, maaşların
yetersizliği, yeterli hukuksal desteğin olmayışı, sağlık hizmetlerindeki
yetersizlikler gibi nedenlerle bu kahraman ve aziz insanlarımız ve aileleri
toplumda hak ettikleri yaşam standartlarına ulaşamamakta, büyük sorunlarla
karşı karşıya kalmaktadırlar. Ortaya çıkan tablo yapılanların yeterli düzeyde
olmadığıdır. Gelişmiş ülkelerde gazi işlerini yürüten bir Gazi Bakanlığı
varken, böylesi sıcak bir coğrafyada yer alan ülkemizde değil bir gazi
bakanlığı devlet kademesinde kurumsallaşmış bir mekanizma, bir merci dahi
yoktur. Son zamanlarda
artan terör olayları nedeniyle medyaya sıklıkla yansıyan görüntülerden de net
bir biçimde görüldüğü gibi şehit aileleri ve gaziler pek çok sorunla karşı
karşıyadır ve millet olarak hepimizin yüreği burkulmakta bu aziz insanlarımıza
borcumuzu tam anlamıyla yerine getiremediğimiz duygusuna kapılmaktayız.
Yaşadığımız kritik coğrafyadaki terör gerçeğinden hareketle geniş bir nüfusu ilgilendiren
bu sorunların yıllar geçtikçe de çığ gibi büyüyeceği görülmektedir. Bu gerekçelerle
şehit aileleri, gaziler, harp ve vazife malullerinin yaşadıkları sorunların
tespiti ve çözüm önerilerinin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci ve
İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması
hususunda gereğini saygılarımızla arz ederiz. 1) Canan Arıtman (İzmir)
2) Turgut Dibek (Kırklareli)
3) Ali Arslan (Muğla) 4) Mevlüt Coşkuner
(Isparta) 5) Ensar Öğüt (Ardahan) 6) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
7) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 8) Şevket Köse (Adıyaman)
9) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
10) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
11) Hulusi Güvel (Adana) 12) Akif Ekici (Gaziantep)
13) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
14) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
15) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın) 16) Birgen Keleş (İstanbul)
17) Nesrin Baytok (Ankara) 18) Suat Binici (Samsun)
19) Ahmet Ersin (İzmir)
20) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 21) Tekin Bingöl (Ankara)
22) Gürol Ergin (Muğla)
23) Gökhan Durgun (Hatay)
24) Fevzi Topuz (Muğla)
25) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri) 26) Vahap Seçer (Mersin) 3.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Türkçedeki
yabancılaşma ve bozulmanın araştırılarak Türk dilinin korunması ve
geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/70) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Türkçede ortaya
çıkan yabancılaşma ve bozulmanın nedenlerinin ortaya konması, bu konuda eğitim
sistemindeki eksikliklerin saptanması ile Türk dilinin korunması ve
geliştirilmesine yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla,
Anayasanın 98 inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis
araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
Gerekçe: Yazı dili olarak
1500, konuşma dili olarak ise yaklaşık 5000 yıllık bir geçmişi olan Türkçe
bugün çok geniş bir coğrafyada konuşulmakta ve bu açıdan ilk beş dil arasında
yer almaktadır. Geniş bir coğrafyada
kullanılan ve zengin bir dil olan Türkçe tarih boyunca çeşitli saldırılarla
karşı karşıya kalmıştır. Ancak, bugün geldiğimiz noktada Türk dilinde yaşanan
yabancılaşma ve bozulmanın tehlikeli boyutlara ulaştığı görülmektedir. Özellikle
1980'Ierle birlikte başlayan yabancı sözcük kullanma özentisi, yozlaşmanın
boyutlarını ortaya koymaktadır. Bu yabancılaşma işyeri adlarında da kendisini
göstermiş, mahalle bakkalından büyük mağazalara kadar her alanda yabancı
isimler yaygınlaşmıştır. Bu konuda Türkçenin batı dillerinin etkisine açık hale
getirilmesinin yanında, Türkçe karşılıkları bulunmasına karşın bazı çevrelerce
Farsça ve Arapça kelimelerin kullanılmasının özendirilmesi hatta bunun zaman zaman kamu otoritesinin şekillendirmesi ile sağlanmaya
çalışılması düşündürücüdür. Bu açıdan Türk dili batı dillerine olduğu kadar
Farsça ve Arapçanın etkilerinden de arındırılmasına ilişkin politikalar
oluşturulmalıdır. Ayrıca dünyada
bilişim alanında yaşanan gelişmelerin ülkemize yansımaları da zamanında önlem
alınmaması nedeniyle Türk dilini olumsuz etkilemiştir. Yabancılaşmanın
yanında, Türk dilinde kullanım bozukluklarının yaygınlaşması eğitim
sistemimizin sorgulanmasını da gerektirmektedir. Bunlarla birlikte
radyo ve televizyon yayınlarında Türkçenin özensiz kullanımı çocuklardan
yetişkinlere toplumun tüm kesimlerini yanlış yönlendirmektedir. Radyo ve
televizyonlarda Türk dilinin yanlış ve eksik kullanımı kitleleri olumsuz
etkilemekte, yabancı sözcüklerin yaygınlaşmasına neden olmakta, kaba ve çirkin
ifadeler toplumun değer yargılarının yanlış oluşması sonucunu doğurmaktadır. Bu
konuda tam bir denetimsizlik egemen durumdadır. Türk Dili Tetkik
Cemiyeti adıyla 12 Temmuz 1932'de Atatürk'ün talimatıyla kurulan Türk Dil
Kurumu, 12 Eylül 1980 darbesiyle özerkliğini yitirmiş, işlevinin içi
boşaltılmaya çalışılmıştır. Türk dilinde bugün yaşananlar Türk Dil Kurumunun
içine düşürüldüğü bu süreçten ayrı düşünülemez. Dil konusunda
ulusal politika oluşturulamamış, bu durum toplumu kültür emperyalizminin
etkilerine açık hale getirmiştir. Bu açıdan dil bilincinin oluşturulmasında
toplumun tüm kesimlerine görev düşmektedir. Yazılı ve görsel medyadan, sivil
toplum kuruluşlarına, aileden, eğitim ve öğretim kurumlarına kadar her alanda
sorunlar saptanmalı ve toplumun tüm unsurlarını çözümün parçasına dönüştürecek
politikalar oluşturulmalıdır. Atatürk'ün,
"Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla
işlensin. Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de
yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır." şeklinde ifade ettiği
düşünceleri, bugün bu konuda yapılması gerekenlere de ışık tutmaktadır. Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, Türk dilinin yabancılaşmaya karşı korunması, etkin ve
yanlışlardan arındırılmış olarak kullanılmasının sağlanması, yozlaşmanın önüne
geçilmesi, kültür emperyalizmin etkilerinden arındırması konularının Yüce
Meclisimizce ele alınması büyük önem taşımaktadır. BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup oylarınıza sunacağım. C) TEZKERELER 1.- İran İslamî Danışma Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış
Politika Komisyonu Başkanının, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu
Heyetini İran’a davetine icabet edilmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/247) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna İran İslami
Danışma Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı, Türkiye Büyük
Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu heyetini İran’a davet etmektedir. Söz konusu davete
icabet edilmesi hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 6 ncı
Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı KAMER GENÇ
(Tunceli) – Karar yeter sayısı aranmasını istiyorum. BAŞKAN – Tamam. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur. Birleşime beş
dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 15.57 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 16.03 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı tezkeresinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi, tezkereyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısını arayacağım. Tezkereyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Karar
yeter sayısı vardır. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan… BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, bu öneriyle ilgili bir cümle söyleyebilir miyim? BAŞKAN – Hangi
öneriyle? Bu tezkereyle ilgili mi? KAMER GENÇ (Tunceli) – Tezkereyle. BAŞKAN - Evet. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, daha önceleri… Bakın, ben 1987’den beri bu Mecliste
çalışıyorum. Bunun emsali bir önerge yok. Şimdi, ne yapıyorlar? Komisyon başkanları,
dışarıdaki ülkelerin komisyon başkanlarıyla yazışıyorlar ve siz bizi davet edin
diyorlar. Biz bu önergelerle, şimdi, komisyon başkanlarını ve üyelerini İran’a
göndereceğiz; devlet tarafından kendilerine harcırah ödeniyor. BAŞKAN – Peki. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, her toplantıda bunları dinliyoruz artık! Yani, yeter
Sayın Başkanım! KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bu komisyon başkanları İran’ı gezmek istiyorlarsa, ceplerinden
paralarını versinler, gitsinler efendim. Yani, günah değil mi devletin parasını
kullanıyorlar! BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın
milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım. V.- ÖNERİLER A) DANIŞMA KURULU ÖNERİLERİ 1.- Gündemdeki sıralama ile 56 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak ve bölümler
halinde görüşülmesine; (10/35), (10/43), (10/49) ve (10/70) esas numaralı
Meclis araştırması önergelerinin birleştirilerek 25/12/2007
Salı günü görüşülmesine ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin
uzatılmasına; 26 Aralık 2007 Çarşamba günkü birleşimde sözlü soruların
görüşülmeyerek kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; Genel Kurulun 26
Aralık 2007 Çarşamba ve 27 Aralık 2007 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri
arasında çalışmalarını sürdürmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu
Önerisi No: 19 Tarihi: 25.12.2007 Danışma Kurulunun
25 Aralık 2007 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel
Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu Başkanvekili Demokratik Toplum
Partisi Grubu Başkanvekili Öneriler: 1. Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan
Gelen Diğer İşler" kısmının 33 üncü sırasında yer alan 56 sıra sayılı
kanun tasarısının bu kısmın 3 üncü sırasına, 34 üncü sırasında yer alan 72 sıra
sayılı kanun teklifinin 4 üncü sırasına ve 23 üncü sırasında yer alan 55 sıra
sayılı kanun teklifinin 5 inci sırasına alınması ve diğer kanun tasarı ve
tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi, 2. 56 sıra sayılı
Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısının İçtüzüğün 91 inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması, 3. 25 Aralık 2007 Salı günü, gündemin "Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler"
kısmının 26, 34 ve 40 ıncı sıralarında yer alan
10/35, 10/43 ve 10/49 esas nolu ve 25.12.2007
tarihinde Başkanlığa gelen ve aynı tarihli gelen kâğıtlar listesinde
yayınlanarak biraz önce okunan 10/70 esas nolu, Türkçe'deki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk
dilinin korunması ve geliştirilmesi ile ilgili Meclis araştırması önergelerinin
birleştirilerek görüşülmesi ve görüşmelerin tamamlanmasına kadar çalışma
süresinin uzatılması, 4. Genel Kurulun
26 Aralık 2007 Çarşamba günkü Birleşiminde sözlü soruların görüşülmeyerek kanun
tasarı ve tekliflerin görüşülmesi, 5. Genel Kurulun
26 Aralık 2007 Çarşamba ve 27 Aralık 2007 Perşembe günleri 14.00-20.00 saatleri
arasında çalışmalarını sürdürmesi, Önerilmiştir. 56 SIRA SAYILI
TEMEL CEZA KANUNLARINA UYUM AMACIYLA ÇEŞİTLİ KANUNLARDA
DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI (1/335) BÖLÜMLER BÖLÜM MADDELERİ BÖLÜMDEKİ MADDE SAYISI 1 inci BÖLÜM 1 ila 30 uncu Maddeler 30 2 nci BÖLÜM 31 ila 60 ıncı Maddeler 30
3 üncü BÖLÜM 61 ila 90 ıncı
Maddeler 30
4 üncü BÖLÜM 91 ila 120 nci
Maddeler 30
5 inci BÖLÜM 121 ila 150 nci
Maddeler 30
6 ncı BÖLÜM 151 ila 180 inci Maddeler
30 7 nci BÖLÜM 181 ila 210 uncu
Maddeler 30
8 inci BÖLÜM 211 ila 240 ıncı
Maddeler 30
9 uncu BÖLÜM 241 ila 270 inci Maddeler 30 10 uncu BÖLÜM 271 ila 300 üncü Maddeler 30 11 inci BÖLÜM 301 ila 330 uncu Maddeler 30 12 nci BÖLÜM 331 ila 360 ıncı Maddeler 30
13 üncü BÖLÜM 361 ila 390 ıncı
Maddeler 30
14 üncü BÖLÜM 391 ila 420 nci Maddeler
30
15 inci BÖLÜM 421 ila 450 nci
Maddeler 30
16 ncı BÖLÜM 451 ila 480 inci Maddeler 30 17 nci BÖLÜM 481 ila 510 uncu Maddeler 30 18
inci BÖLÜM 511 ila
540 ıncı Maddeler 30
19 uncu BÖLÜM 541 ila 570 inci Maddeler 30 20 nci BÖLÜM 571 ila 600 üncü Maddeler 30 21 inci BÖLÜM 601 ila 630 uncu Maddeler 30 22 nci BÖLÜM 631
ila 651 inci Maddeler (3
Geçici Madde) 24 TOPLAM MADDE SAYISI 654 KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum Danışma Kurulu önerisi hakkında. BAŞKAN – Lehte mi
aleyhte mi? KAMER GENÇ (Tunceli) – Aleyhte. BAŞKAN – Evet,
Danışma Kurulu önerisinin aleyhinde, Tunceli Milletvekili Kamer Genç. Buyurun Sayın
Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Geçmiş Kurban Bayramı’nızı da
kutluyorum. Kurban Bayramı’mızın ülkemize,
milletimize sağlık ve refah getirmesini diliyorum. Bu arada, otuz
dört sene önce kaybettiğimiz, Yüce Atatürk’ün silah arkadaşı, Türkiye
Cumhuriyeti’nin büyük kurucusu, büyük bir devlet adamı Sayın İsmet İnönü’yü de
rahmetle anıyorum, ailesine başsağlığı diliyorum, milletimizin başı sağ olsun. Değerli
milletvekilleri, tabii, Meclis çalışmasını, iktidar partisi 340 milletvekiline,
gücüne dayanarak istediği biçimde yapmaya çalışıyor. Şimdi, bu elimdeki 651
maddelik kanun ama, bu kanun belki 3 bin tane kanunda
değişiklik yapmış. Şimdi, biz, bu kanunları 30’ar madde hâlinde görüşeceğiz.
Peki, bu kanunlar ne getiriyor? Millete ne getiriyor? Bu kanunlar kimin
tarafından hazırlanmış? Komisyonda ciddi incelenmemiş. Geçen komisyon zamanında
incelenmiş, ama bu Parlamentonun kendine göre bir yapısı var. Bu getirilen,
yani bütün kanunlardaki ceza kanunları, işte güya Hükûmet
kendisine göre bir toparlama yapmış, getirmiş. Biz, şimdi,
burada, 30 maddeler üzerinde zaten konuşma yapmadan bu cezaları tasdik
edeceğiz, ama bunlar ülke yararına mı, millet yararına mı veyahut da
hazırlayanların kendi geleceklerini düşünerek, vergi kaçakçılığı yapanların
vergi kaçakçılığı, silah kaçakçılığı yapanların silah kaçakçılığıyla ilgili
olarak işledikleri, naylon fatura kaçakçılığı yapanların naylon faturadaki
cezaları kendine uygun hafifletici cezalar getirmek suretiyle, işte, böyle
kanunları milletin gözünden kaçırarak, ondan sonra, yarın öbür gün bu fiillerle
karşı karşıya kaldıkları zaman da kurtulacaklarını bildikleri için, rahatlıkla
vergi kaçakçılığını yapabilir, silah kaçakçılığını yapabilir, eroin, afyon
kaçakçılığını yapabilir. Neyse, kaçakçılık miktarını burada saymak kolay
değil tabii. Şimdi, böyle bir
yasama çalışması olmaz. Ha, şimdi, siz, zaten Anayasa değiştirmeye şey
ediyorsunuz. Bana göre de siz, bu Parlamento Anayasa değiştirmemelidir, çünkü
bu Parlamentodaki irade tektir, yani Tayyip
Erdoğan’ın iki dudağı arasından çıkacak kelime Anayasa hükmü olur. Böyle bir
Anayasa’nın ülkeye, millete getireceği bir fayda yok Değerli
milletvekilleri, bakın, bunu ciddiyetle söylüyorum. Ama,
eğer hakikaten memlekette bir kargaşa yapmak istemiyorsanız… Haa, getirirsiniz, çoğunluğunuz var. İşi bir noktaya,
türbana dökeceksiniz. 340 milletvekiliyle kabul de edersiniz. 367’yi bulmadığı için,
bilmiyorum… NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, bu konuşmanın Danışma Kurulu önerisiyle ne alakası
var? KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, Meclis çalışmasıyla ilgili… Bir defa, sen ne
müdahale ediyorsun! Ben, Meclis çalışmasıyla ilgili burada konuşma yapıyorum. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Danışma Kurulu önerisiyle ilgili olarak aleyhinde söz aldı Sayın
Başkan. KAMER GENÇ
(Devamla) – Danışma Kurulu bu işte… Anayasa değişikliğini getirecek değil
misiniz? NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, Meclis İç Tüzüğü’nü çalıştırır mısınız lütfen. BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen… Sayın Genç, Genel
Kurula hitap ediniz. KAMER GENÇ
(Devamla) – Ondan sonra, bir parti kendini desteklemezse, referanduma
gideceksiniz. Referandumda çok tali noktaları öne çıkaracaksınız. Dolayısıyla,
Türkiye rejimi çok ciddi tehlikeye sokacaksınız. MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Belki “hayır” diyecekler. AHMET YENİ
(Samsun) – Millet “evet” diyecek. KAMER GENÇ
(Devamla) - Şimdi, efendim, bir YÖK Başkanlığına atanan kişinin TRT’deki
konuşmasını… Bugün dinliyoruz, Meclis Başkanımız, TRT kameramanları ve
yöneticileri hakkında soruşturma açmış. Çok hayret ettim yani. Yani, Sayın
Başkan, biz seni tarafsız bir Meclis Başkanı olarak seçtik. Orada, YÖK Başkanı
size ziyarete geliyor. Diyorsunuz ki: “Yahu Sayın Başkan, işte, arada sırada
YÖK’le ilgili konuş.” O da diyor ki: “Tayyip
Erdoğan’la, Abdullah Gül’le ben görüştüm, sakın, Hocam, dikkat et, bir hata
yaparsan ipimizi çekerler.” Bunu da TRT getirmiş, basına vermiş. Şimdi, hayret
etmek istiyorum ve öğrenmek istiyorum, sayın milletvekilleri, bu memleketin bu
makamında bulunan kişilerin acaba hangi suçları var ki ipleri çekilecek?
Bunları, biz, kamuoyu olarak bilmek zorundayız. Yani, bu makamda bulunan
insanlar “Aman ha, Hoca, sakın...” Ondan sonra “Sus, söyleme, ipimizi
çekerler…” Böyle bir laf denilmişse, bu kamuoyuna açıklanmalıdır. Yani,
geçmişte birtakım ipler atıldı ortaya ama, bu ipler mi
dolaşıyor ortada, yoksa başka ipler mi? Yani, bu iplerden mi korkuyorlar? Sonra, bir YÖK
Başkanlığına atanan kişi, 14 sefer, 14 defa doktora tezi reddediliyor. Hiçbir… BAŞKAN - Sayın Genç, bu YÖK Başkanının bu çalışmalarla
ilişkisi yok. KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, bakın, oraya getireceğim, konuyla ilgili olduğunu… BAŞKAN - Lütfen
konuya geliniz. KAMER GENÇ
(Devamla) – Ve hiç bilimsel… Hiçbir yöneticilik görevi yok, getiriyorlar, o 115
üniversitenin başına getiriliyor. Türkiye bu kadar keyfî yönetiliyor. Şimdi, bu
kanunları getiriyorsunuz, bu insanlar… Zaten bu insanlara keyfî yönetim
imkânlarını getiriyorsunuz. Üniversitelerle ilgili cezalar var burada. MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Çok güzel maddeler var. KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim? MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Çok güzel maddeler var içinde, okumamışsın ki! KAMER GENÇ
(Devamla) – Nereden okuyayım kardeşim? Sen okudun mu? MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Ben okudum. KAMER GENÇ
(Devamla) - Bak, şimdi imtihan edeceğim. Şuradan bir maddeyi açarım sana, ondan
sonra bir maddeyi sorarım sana, bakalım, okudunuz mu okumadınız mı? Geçmişte bir
AKP’li milletvekili ile uçakta yolculuk ediyoruz, geçmiş dönemde, 22’nci
Dönemde. “Biz 800 tane kanun çıkardık.” dedi. “Yahu, sayın milletvekilim, o
kanunlardan bir tanesinin maddesini söyle bakalım.” dedim. “Bir tanesini ya,
bir tanesini söyle, de ki, biz şu falanca kanunun falanca maddesiyle şunu kabul
ettik.” deyin. Böyle bir şey olmaz sayın milletvekilleri. Parmağı çocuklar da
kaldırıyor, ilkokul çocukları da kaldırıyor. Milletvekili halkın temsilcisidir.
Halkın temsilcisinin oy verdiği konuyu bilmesi lazım. Ben bazen önerge
veriyorum. Hemen benim önergeme kabul veriyorsunuz, sonra Başkan sizi ikaz
ediyor, ondan sonra değiştiriyorsunuz. Yani, milletvekili kaldırdığı parmağı
bir daha geri indirmez. Değerli
milletvekilleri, şimdi, bence, tabii, bu kanunların temel kanun olarak
görüşülmesi gerekmez bana göre. Bunları tek tek
inceleyelim. Daha, milletvekillerine inceleme süresi tanıyalım. Dolayısıyla, bu
kanunları bu yolla çıkarırsınız bundan memleket zarar görür. Bakın, demin de
söyledim. Arkadaşlar, bu Hükûmet içinde, bu
Parlamento içinde, bu iş adamları içinde Parlamentoyla bağlantısı olan birtakım
insanlar gelecekte işleyecekleri suçların cezalarının hafifletilmesi konusunda
mevcut kanunlarda ağır cezaları hafiflettiriyorlar. Mesela, Vergi Usul Kanunu
ile ilgili cezalar hafifletiliyor, Petrol Piyasası Düzenleme Kanunu ile ilgili
cezalar hafifletiliyor, 6183 sayılı Amme Alacakları Kanunu ile ilgili cezalar
hafifletiliyor. Yani, düşünebiliyor musunuz, vergi kaçakçılığını yapıyor,
hileli mal bildiriminde bulunuyor veyahut da ödeme emri tebliğ ediyor mal
beyanında bulunmuyor veya edindikleri malları bildirmeyen insanların cezalarını
indiriyorsunuz bu kanunlarla. Kime hizmet ediyorsunuz? Ben öğrenmek istiyorum.
Bunlar, bu ilgili maddeler buraya geldiği zaman, biz çıkıp konuşmamız lazım. Bu
maddeler kime ne fayda getiriyor arkadaşlar? Yani, insanlar, iyiyse, çıksın
burada, desinler ki, işte, yani benim söylediğim gibi, ya, gelecekte bizim
birtakım suçlarımız var. İşte, zaten Meclis Başkanlık Divanında bekleyen hayalî
ihracat dosyaları var, naylon fatura dosyaları var, işte, birçok suçlardan
dolayı dokunulmazlığın kaldırılmasını bekleyen dosyalar var. Bu dosyalar,
tabii, milletvekilliği süresi bitince işleme konulacak. İşleme konulunca da
getirilen bu kanunlarla da cezalar hafiflettirilecek. Şimdi,
Parlamentonun bir görevi var. Bakın, ülke… Bayramda siz halkın arasına girdiniz
mi arkadaşlar? Yani, şimdi, inanmanızı istiyorum; gittiğimiz insanlar da
-Türkiye'de çok ciddi bir sıkıntı olduğunu herkes söylüyor- ekonomik sıkıntı
var diyorlar, işsizlik zaten had safhada. Bu insanlar hiç mi size bir şey
söylemiyor? Hatta, Türkiye'de yaşayan belli başlı,
aklı başında insanların, laik Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel kurumlarının
geleceğinin tehlikede olduğunu, Türkiye'de laik düzenin her an için tehlikeli
bir safhaya yönlendiğini... SERACETTİN
KARAYAĞIZ (Muş) – Geç onu geç! Başka bildiğin yok mu! KAMER GENÇ
(Devamla) – İşte, atadığınız kişilerden belli kardeşim. YÖK Başkanlığına
getirdiğiniz kişi belli işte. Yani, yarına… Bakın,
Galatasaray Üniversitesinin, Hacettepe, Konya Selçuk ve dört tane, üç tane
üniversitenin, aşağı yukarı otuz beş gündür, rektörleri, gitmiş Çankaya
Köşkü’nde bekliyor. Niye bekliyor? Acaba, birisi, bekle oraya yine… Niye
bekliyor, niye atanmıyor; ben onu öğrenmek istiyorum. Bakın sayın
milletvekilleri, üniversitelerle oynamayın, üniversite öğrencilerini sokağa
çıkarmayın. “Ben, üniversiteyi kendime göre yönlendiririm.” düşüncesiyle
hareket ederseniz bunun ülkeye ne kadar zarar getireceğini siz de göreceksiniz,
hepimiz göreceğiz. Bakın, durup dururken bu memlekette huzuru bozmayın. Yani
“İlle benim kafama göre rektör bildireceksin de ben ona göre atarım.” diye bir
hesap yok. Bakın sayın
milletvekilleri, ben buradan sizlere ciddi şeyler söylüyorum. Bu memleket hepimizin. Türkiye'de sokakta gezen insanlarda
ciddi kuşkular var, bu memleketin parçalanacağı konusunda ciddi kuşkular var,
ekonomik bir krizin yolda olduğu konusunda ciddi kuşkular var ve Türkiye'de, bu
memleketin, kurulan cumhuriyetin yok edilme tehlikesinin, çok ciddi
tehlikelerle karşı karşıya olduğu konusunda halkta ciddi bir şüphe var.
Korkuyor insanlar. Bakın, Fazıl Say
niye bunu… Ben onun dediğini tasvip etmiyorum ama o kişi, yani, öyle bir şey
ifade etti ki… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Genç, konuşmanızı tamamlayınız. KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani, öyle bir tehlikeyi hissettirdi ki, yani, insanların bundan
bir şey sezmesi lazım. Yahu, arkadaşlar, çoğunluk olmak önemli değil. Bu memleket hepimizin. Bu memlekette huzur olursa, güven
olursa, insanların sokakta yüzleri gülerse, işsizlik ortadan kalkarsa,
hırsızlık, soygunculuk ortadan kalkarsa hepimiz rahat ederiz. Bizlerin, böyle
bir Meclisin üyesi olarak iftihar etmemiz lazım. Yoksa,
işsizlik almış yürümüş, hırsızlık almış yürümüş, soygun almış yürümüş,
memlekette herkesin yüzü gülmüyor, memlekette büyük sıkıntılar var. “Ee, biz burada, gücümüzle, istediğimizle yaparız.”
derseniz, bu, akla da, vicdana da, onura da sığmayan davranış biçimleridir. Ben
burada birtakım düşüncelerimi söylüyorum ama, yani,
bir düşünün bakalım, bir de halkın içine girin “Yahu, acaba biz doğru mu
yapıyoruz, yanlış mı yapıyoruz?” deyin, bunu, sizler de vicdanınızda tartın ve
ona göre karar verin. Saygılar
sunuyorum. Bu önergenin
aleyhindeyim efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Lehte konuşacak
arkadaş? Yok. Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmiştir. Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmına geçiyoruz. VI.- SORULAR VE CEVAPLAR A) SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Pülümür Dağı-Mutu
arası anayolun asfaltlanması ve Pertek Köprüsü’nün yapımına ilişkin Başbakandan
sözlü soru önergesi (6/22) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek’in cevabı 2.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Tunceli-Pülümür’de
meydana gelen depremlerde zarar gören binalara ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/23) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı 3.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, okul servislerinin
denetimine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/85) ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı 4.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Tuzla Gemi
Tersanesinde çalışan işçilere ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/86) ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı 5.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
Side’deki anıt mezar ve çevresinin bakımına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/137) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı 6.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şaraptaki
vergilendirmenin üzüm üretimine etkisine ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/138) ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı 7.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bazı bürokrat
atamalarına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/146) ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı 8.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Amerika seyahatine
ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/152) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı 9.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Anayasa değişiklik
taslağı hakkındaki bir toplantıya ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’ten sözlü soru önergesi (6/159) ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı BAŞKAN – Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek, gündemin “Sözlü Sorular”
kısmının, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 11, 15 ve 17’nci sıralarındaki soruları birlikte
cevaplandırmak istemişlerdi. Şimdi, bu soruları sırasıyla
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aracılığınızla aşağıdaki sorularımın Sayın Başbakan tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 29/08/2007 Kamer
Genç Tunceli Tunceli Pülümür
ilçesinde yapılan Kültür Evi ve Bal Festivaline katılan Almanya’nın Münih Şehri
Belediye Başkanı yaptığı konuşmada, 35 yıl önce Pülümür’e geldiğini, o zaman
da Pülümür-Erzincan arası yollar toprak ve tozlu idi bugün de öyle, 35 yılda
değişen bir şey yok demiştir. Bilindiği üzere Tunceli-Pülümür-Erzurum-Erzincan
yolu kuzeyi güneye bağlayan çok önemli bir kara yolu olup, bu yolun devamı olan
Pertek Köprüsünün yapılması da hayati bir öneme sahip bulunmaktadır. 1- Pülümür
Dağı-Mutu arası bu ana yolun stabilizeden kurtarılarak
asfaltlanması ne zaman yapılacaktır? 2- Keban
Barajının yapılması ile meydana gelen su birikintisi, Hozat, Çemişgezek ve
Pertek ilçelerinin özellikle büyük şehirlere ulaşımı feribotlar kanalı ile
sağlanmakta ve akşamın belli saatlerinden sonra da ulaşım yapılamamaktadır. Bu
hâl özellikle sağlık hizmetlerinden önemli ölçüde yoksun olan bu bölge halkını
çok zorluklarla karşı karşıya bıraktığından bu köprü ne zaman yapılacaktır? Bu
köprü yeri etüt edilip bir projeye bağlanmış mıdır? Maliyeti ne kadardır? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Sayın Başbakan tarafından
sözlü olarak cevaplanmasını saygılarımla arz ederim. 31/08/2007 Kamer
Genç Tunceli
Ocak 2003 tarihinde Tunceli Pülümür ilçesinde meydana gelen
depremde; İlçe Hükûmet Konağı, Emniyet Hizmet Binası
ile lojmanları, PTT Binası, Yatılı Bölge Okulu ve 1992 yılında meydana gelen
deprem sonucu Meydanlar Mahallesi’nde yapılan 177 afet konutu oturulamayacak
derecede hasara uğramış, ilçedeki kaymakam ve diğer kamu görevlileri gecekondu
durumundaki çok ilkel binalarda görev yapmaktadır. 1- Aradan dört
buçuk yıl geçmesine rağmen depremde zarar gören bu binalar neden iskâna
elverişli hâle getirilmemektedir? Yapılacaksa ne zaman yapılacaktır? 2- Depremde zarar
gören bu ilçe halkına bugüne kadar neden hiçbir hizmet yapılmamaktadır?
İlçedeki kaymakam ve diğer kamu görevlilerinin gecekondu gibi ilkel yapılarda
hizmet görmesi doğru mudur? 3- 177 afet
konutu yeniden oturulacak duruma ne zaman getirilecektir? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını talep ederim. Saygılarımla. Ahmet
Ersin İzmir
Okul
servislerinin denetimi, Millî Eğitim Bakanlığından Ulaştırma Bakanlığına
devredilmiş ve yönetmelik değişikliği de yapılarak servis personelinin kılık
kıyafetiyle ilgili düzenleme yürürlükten kaldırılmıştır. Böylece, okul
servislerinde sakallı, türbanlı ve hatta kara çarşaflı personelin görev
yapmalarının yolu açılmıştır. 1- Okul
servislerinin denetimi neden Millî Eğitim Bakanlığından Ulaştırma Bakanlığına
devredildi? 2- Okul
servislerinde çalışanların kılık kıyafetleri ile ilgili yönetmelik maddesi
neden yürürlükten kaldırıldı? 3- Bu durum
servislerle okula giden çocuklar için sakıncalı değil mi? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Sayın Başbakan tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 05/09/2007 Kamer
Genç Tunceli Tuzla Gemi
Tersanesinde çalışan 25 bin işçinin 20 bininin sigortası olduğu ve çalışanların
çok ilkel şartlarda çalıştığı, hiçbir iş güvenliğinin ve çalışma güvenliğinin
bulunmadığı, bu nedenle de son iki hafta içerisinde tersanelerde çalışan 5
işçinin iş kazasında yaşamını yitirdiği, Birlik Başkanının basına intikal eden
beyanlarından anlaşılmaktadır. 1- Bu olaylar
doğru mudur? 2- Doğruysa
sigortasız işçi çalıştırmayı önlemek için ne gibi tedbirler alınmıştır? 3- İş yerinde
çalışan işçilerin sağlık ve can güvenliğini sağlamayan işveren için herhangi
bir cezai müeyyide düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından
sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz ederim. Tayfur
Süner Antalya Antalya’nın
Manavgat ilçesine bağlı Side beldesindeki tarihî yapılar sahipsizlik nedeniyle
içler acısı bir durumdadır. Side girişinde belediye binasının karşısındaki orta
refüjde bulunan anıt mezar, turistlerin rahatça
inceleyebilmeleri için 1999’da başlatılan bir çalışmayla özel cam korumasına
alınmıştır. Ancak geçen süre içerisinde 1 santimetreden fazla kalınlığı bulunan
bu özel camların çoğu kırılmıştır. Lahit mezarların içi çöplerle dolmuştur. Soru 1: Ülkemiz
turizminin başkenti olan Antalya’mızın güzide beldelerinden Side’deki bu anıt
mezar ve çevresi ne zaman kontrol altına alınacaktır? Soru 2: Anıt
mezar alanındaki kırık camlar, ziyaretçiler için büyük tehlike oluşturmaktadır.
Burada oluşabilecek bir kazanın sorumluluğu kime ait olacaktır? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Sayın Başbakan tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 17/09/2007 Kamer
Genç Tunceli Bilindiği üzere
son yıllarda özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da birçok yurttaşımız
arazilerine önemli boyutta bağcılık yapmak üzere üzüm fideleri ekmiş ve bu yıl
bölgede bol miktarda üzüm elde edilmiştir. Ancak elde edilen mahsulü satın
alacak olan şarap fabrikaları, Hükûmetimizce
şaraptaki ÖTV ve KDV’nin artırılması sonucunda bu mahsuller satın alınmamış ve
mahsul tarlada kalmıştır. 1- Bu
üreticilerin mahsullerinin değerlendirilmesi için ne gibi önlemler alınacaktır? 2- Şarap
fabrikaları bu mahsulleri satın almazsa mahsuller nasıl değerlendirilecektir? 3- Şaraptan
alınan ÖTV ve KDV’yi düşürmeyi düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Sayın Başbakan tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 17.09.2007 Kamer
Genç Tunceli İçişleri
Bakanlığı Müsteşarlığına atanan Şahabettin Harput ile
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine atanan Tahsin Burcuoğlu,
daha önce hükümetinizce adı geçen iki kişinin aynı görevlere atanması yolundaki
teklifleri Eski Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer tarafından uygun görülmeyerek
reddedilmiştir. 1- Bu iki bürokratın
daha önce aynı görevlere atanması yolundaki teklifleriniz hangi gerekçelerle
reddedilmiştir. Bu gerekçeleri açıklar mısınız? 2- Daha önce
Devletin bu önemli yerlerine atanması uygun görülmeyen bu bürokratların ret
gerekçeleri ortadan kalkmış mıdır? Kalkmış ise hangi nedenlerle kalkmıştır? 3- Devlette
devamlılık kuralı hükümetinizce kabul edilmekte midir? Kabul edilmekte ise bu
atamaları nasıl izah edersiniz? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Sayın Başbakan tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 03.10.2007 Kamer
Genç Tunceli Birleşmiş
Milletler Toplantısı için Amerika’ya giden Tayyip
Erdoğan, önce Washington’a giderek ailesini ziyaret etmiş ve 4-5 gün kalmıştır.
Gezinin kalan süresini de Newyork’ta geçirmiş ve
Birleşmiş Milletler Toplantısında bulunmuş, bu arada da gerek ailesinin ve
gerekse başkalarının verdiği iftar yemeklerine katılmıştır. 1- Bu geziye Tayyip Erdoğan kaç aile efradını götürmüştür? 2- Hükümet üyesi
olan kişilerin devletin uçağı ile aile efradını geziye götürmesi etik midir? 3- Bu gezinin
Washington kısmı tamamen aile ziyareti olup özel amaçlı olduğuna göre burada
otel, yemek vs. ne kadar masraf yapılmıştır? Bu masrafları kim ödemiştir? 4- Bu gezinin tüm
masrafları kaç liradır? Bu gezide Tayyip Erdoğan’ın
oğlunun verdiği iftar yemeğinin parasını kim ödemiştir? 5- Bu gezide ATV
ve Sabah gazetelerini satın alacağını beyan eden yabancı bir basın patronu Tayyip Erdoğan’la hep birlikte olmuştur. Bu görüntü etik
midir? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıda yer alan
sorularımın Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek tarafından sözlü olarak
yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. Av.
İsa Gök Mersin 9 Ekim 2007
tarihinde Anayasa değişiklik taslağı hakkında bilgi vermek üzere çeşitli sivil
toplum örgütlerinin temsilcilerini toplantıya çağırmış olduğunuz bilinmektedir.
Soru 1: TOBB
Ekonomi Üniversitesi’ndeki Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırmalar Vakfında
gerçekleştirileceği belirtilen söz konusu toplantıya Yargının kurucu
unsurlarından olan, bağımsız savunmayı temsil eden 55 bin avukatın yasal gücü
olan Türkiye Barolar Birliği davet edilmiş midir? Edilmediyse sebebi nedir? BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Soruları
cevaplandırmak üzere, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek. Sayın Bakanım,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin
başında, geçmiş Kurban Bayramı’nızı ve gelecek yeni
yılınızı tebrik ediyorum ve yine sözlerimin başında, bugünkü tarih itibarıyla
aramızdan ayrılmış olan istiklal mücadelemizin temel taşlarından ve
cumhuriyetimizin İkinci Cumhurbaşkanı olan merhum İsmet İnönü’yü saygıyla
anıyorum. Değerli
milletvekilleri, birisi hariç, Sayın Başbakan tarafından cevaplanması isteğiyle
sorulan sorulara cevap vermek üzere huzurunuzdayım. Yalnız,
sözlerimin bu kısmında bir hususu ifade etmek istiyorum. Tabiatıyla, soru
sormak her sayın milletvekilinin hem İç Tüzük’ten hem de Anayasa’dan doğan
hakkıdır. Tabiatıyla, bu denetim yolu kullanılırken, İç Tüzük’teki kurallar
çerçevesinde, oradaki formata uygun olarak bu soruların sorulması bu sorunun
sorulmasından beklenen fayda açısından daha faydalı olacaktır diye düşünüyorum. Ancak, soruların
bir kısmı İç Tüzük’ün 97’nci maddesindeki şartları taşımıyor. 97’nci maddede
deniliyor ki: “Sorulamayacak
konular Aşağıdaki sorular
Başkanlıkça kabul edilemez: a) Başka bir
kaynaktan kolayca öğrenilmesi mümkün olan konular; b) Tek amacı
istişare sağlamaktan ibaret konular; c) Konusu,
evvelce Başkanlığa verilmiş gensoru önergesiyle aynı olan sorular.” Şimdi, bu açıdan
baktığımızda, Sayın Başbakana sorulan bu soruların bir kısmını Başbakanlığa
sormak yerine, bir başka kaynaktan bunları öğrenme imkânı vardır. Mesela, kara
yoluyla ilgili bir soru sorulacaksa, bu, Genel Müdürlükten pekâlâ
öğrenilebilir. Hatta, bazılarını hiç genel müdürlük
seviyesinde değil, ilçe seviyesindeki, il seviyesindeki bir müdürlükten,
valilikten de öğrenme imkânı vardır, buna rağmen Sayın Başbakana soruluyor.
Peki, sorulunca ne oluyor? Sorulunca olan şey şu: Ya da, bu sorular Başbakana
sormak yerine ilgili bakana sorulmuş olsa, daha tafsilatlı, daha kapsamlı cevap
alma imkânı olacak. Şimdi, yapılan işlemi ben sizin takdirlerinize arz
ediyorum, ondan sonra, eğer bu yol devam edecekse, onu bir vuzuha kavuşturmamız
lazım. Şimdi, diyelim
ki, filanca ilçenin yolunun ne zaman asfalt yapılacağıyla ilgili bir soru
geliyor, Başbakana soruluyor. Başbakanlık bunu ilgili bakanlığa, ilgili
bakanlık genel müdürlüğe, genel müdürlük bakanlığa, bakanlıktan Başbakanlığa
yazılmak suretiyle bir defa kırtasiyecilik yapıyoruz, israf yapıyoruz bu
noktada. Hâlbuki, doğrudan ilgili bakana sorulmuş
olsa, o bakanlar, nasıl şimdi biraz sonra diğer arkadaşlarınız kendileriyle
ilgili konulara cevap verecekse, onlara da verebilir. Şimdi, bugün
cevaplayacağım sorulardan iki tanesi dışında, hepsi, bu söylediğim usulle
cevaplanması mümkün olan sorulardır. Biz ne yapacağız şimdi? Sayın Başbakan
hakkında ilgili bakanlıklardan gelen cevabı burada kısaca ifade etmiş olacağız.
Hâlbuki ilgili bakana sorulmuş olsa daha tatminkâr cevap alma imkânı da
olacaktır, bunu ifade etmek istiyorum. Soru sormak hakkınız ama bu usulle
sorulursa, bu yolla denetim yapılırsa, daha maksada uygun bir düzenleme
yapılmış olur, aksi hâlde kırtasiyeciliği artırmış oluyoruz. Şimdi, birinci
soru: Pülümür Dağı-Mutu arası ana yolun asfaltlanması ve Pertek Köprüsü’nün
yapımına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi. Bunu, demin ifade ettiğim
gibi, pekâlâ, Karayolları Genel Müdürlüğü ve şimdi Ulaştırma Bakanlığı
cevaplayabilirdi. Ben, şimdi, oradan gelen yazıyı kısaca bilginize sunmuş
olacağım. Pülümür 16’ncı
Bölge hudut yolu Ayrıca Pertek
ilçesinde baraj gölünün bir köprüyle geçilmesi konusu eskiden beri sıkça
gündeme gelen bir konu olup, yapılan teknik değerlendirmeler ve araştırmalar
sonucunda yapım maliyeti yüksek ve baraj gölü içinde yüksek dolgu yapılması
zorunluluğu gerektiğinden teknik olarak yapılabilirliliği mümkün olamamaktadır.
Alternatif güzergâh arama çalışmaları baraj gölünün sığ olduğu kesimde devam
etmektedir. İkinci soru:
Tunceli Pülümür’de meydana gelen depremlerde zarar gören binalara ilişkin
Başbakandan soru önergesi. Afet İşleri Genel Müdürlüğü bu soruyla ilgili
şunları ifade etmektedir: 27.1.2003 tarihinde meydana gelen Pülümür depreminden
dolayı 216 konut “evini yapana yardım” metoduyla yapılarak afetzedelere teslim
edilmiştir. 1968 ve 1992 yıllarında afetler nedeniyle hak sahibi olup konutunu
alamayan afetzedeler için 384 konut, 14 ahır yaptırılmış, afetzedelerin iskânı
sağlanmıştır. 2007 yatırım programında 1968’den bu yana yapılamayan konutların
yapımı için 194 konut programlanmış, 3/9/2007 tarihi
itibarıyla 73 konut bitirilmiştir ve Afet İşleri Genel Müdürlüğü tarafından
2007 yılında 2.340 bin YTL bu işler için ödenek ayrılmıştır. Tunceli ili
Pülümür ilçesi ve bağlı köylerinde 1978 yılında meydana gelen deprem afeti
nedeniyle 7269 sayılı Kanun hükümleri gereğince hak sahibi kabul edilen 178
aile için Pülümür merkez Meydanlar Mahallesi’nde beş grup hâlinde 1988-1992
yılları arasında ihale yöntemiyle konutları bitirilmiş ve noter kurasıyla hak
sahiplerine dağıtımları da yapılmıştır. Söz konusu konutların 2003 yılında
meydana gelen depremden dolayı hasar gördüğü belirtilmekteyse de, Bakanlık
tarafından yapılan incelemelerde ve teftişler sonucunda, konutların depremden
az hasar gördüğü, müteahhit firmanın, projeleri esasına göre uygulamadığı ve
sorumlulukları bulunduğu belirlenmiş ve bununla ilgili işlemler yapılmıştır.
Hasarlı konutların güçlendirilmesi veya ikmalinin yapılması için makam oluru
alınmış ve gereğinin yapılması ile ödeneklerin güncelleştirilmesi, 2008 yatırım
programına alınması için makam oluru 5/11/2007
tarihinde Yapı İşleri Genel Müdürlüğüne yazı ekinde aktarılmıştır. Üçüncü soru
önergesi: İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Ersin’in, okul servislerinin
denetimine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi. Değerli
milletvekilleri, okul servis araçlarının geçmişte denetimi ve bununla ilgili
yönetmelik 28/8/2007 tarihine kadar İçişleri Bakanlığı
tarafından yürütülmekteydi. 28/8/2007 tarihinden
itibaren ilgili bakanlıkların bir araya gelerek ortak bir mutabakatı sonucunda,
bu tarihten itibaren bu işlemlerin yürütülmesi Ulaştırma Bakanlığına
devredilmiştir ve bununla ilgili yönetmelik de 28/8/2007 tarih 26627 sayılı
Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. İçişleri
Bakanlığınca yürütülen Okul Servis Araçları Hizmet Yönetmeliği’ndeki kılık
kıyafetle ilgili 8’inci madde, Ulaştırma Bakanlığınca yürütülen Hizmet
Yönetmeliği’nin 8’inci maddesinde de yer almıştır. Bu birleştirmenin
temel amacı ise, hizmetlerin daha etkin daha kontrollü yürütülmesini amaçlamak
içindir ve bu niyetle yapılmış bir çalışmadır. Bundan böyle de okul servis
araçlarının yönetimi, denetimi, bununla ilgili mevzuatların -varsa eksiğinin-
hazırlanması Ulaştırma Bakanlığına aittir. Dördüncü soru:
Tuzla Gemi Tersanesinde çalışan işçilere ilişkin soru önergesi. Evet,
belirtilen tarihlerde ölümlü iş kazası meydana gelmiş, 5 vatandaşımız bu
kazalar sonucunda hayatını maalesef kaybetmiştir, Allah’tan rahmet diliyoruz.
Bununla ilgili, bu kazalar meydana geldikten sonra, işçi sağlığı ve iş
güvenliği mevzuatı açısından gerekli denetimler Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı tarafından yapılmıştır ve bu denetimler zaman zaman
belli aralıklarla da, zaten, kaza olsa da olmasa da yapılmaktadır. Olayı
takiben ise bununla ilgili raporlar düzenlenmiş, işleme konulmuştur. Tabiatıyla,
sigortasız işçi çalıştırmayla ilgili olarak çeşitli mevzuatlarda zaten cezai
müeyyideler söz konusu olmaktadır ve işçi çalıştırmanın kaçak olup olmadığıyla
ilgili denetimler ise zaten iş müfettişleri ya da ilgili vatandaşların zaman zaman ilgili idareye başvurmalarının sonucu olarak, bu
denetimler, doğrudan veya dolaylı olarak da sürdürülmektedir. Beşinci soru:
Antalya Milletvekili Sayın Tayfun Süner’in Side’deki
anıt mezar ve çevresinin bakımına ilişkin soru önergesi. Evet, önergede
belirtilen mezarın mülkiyeti Kültür ve Turizm Bakanlığına aittir. Lahit mezar
için özel cam sipariş edilmiş ve yerleştirilmiş bulunmaktadır. Ayrıca, bugün
itibarıyla çevre temizliği de düzenli olarak yapılmaktadır. Bir başka soru
önergesi şaraptaki vergilendirmenin üzüm üretimine etkisine ilişkin soru
önergesi. Üzüm fiyatları serbest piyasa koşullarında belirlenmekte olup, üzüm
üreticileri, doğrudan gelir desteği ve sertifikalı asma fidanı desteğiyle diğer
bazı tarımsal desteklerden yararlanmaktadır, bu yönde teşvikler vardır. Ayrıca,
ülkemizde mevcut ÖTV sisteminde, şarap için maktu vergi tutarları, diğer
alkollü içkilere nazaran daha düşük uygulanmaktadır. Daha düşük verginin
uygulanıp, uygulanmaması ekonomik gelişmeye bağlı ve o izlenen ekonomik
politikalar çerçevesinde önümüzdeki günlerde gerekiyorsa değerlendirilmesi
yapılabilecektir. Yine, bürokrat
atamalarına ilişkin olarak sorulmuş olan bir soru var Sayın Başbakandan.
Bürokrat atamaları Türkiye’deki mevzuat çerçevesinde yapılmaktadır. Türkiye bir
hukuk devletidir. Hangi makama atama yapılacaksa onun tabi olduğu bir usul var.
Bazıları bakan tasarrufuyla, bazıları üçlü kararnameyle, bazıları Bakanlar
Kurulu kararlarıyla bu atamalar yapılmaktadır. Dolayısıyla, bu atamalar, ilgili
yasadaki usullere ve o çerçevede orada aranan niteliklere göre yapılmaktadır.
Eğer, bunlarda bir takdirde hata varsa veya başka türlü bir hata varsa,
tabiatıyla ilgilinin yargı yoluna başvurması da zaten Anayasa’da, yasalarımızda
önceden belirlenmiş olan bir husustur. Soru önergesinde bahsedilen hususlar,
yasal şartlar yerine getirilmediğinden değil, makamın takdirinden kaynaklanan
bir farklılıktan kaynaklanmaktadır. Nitekim, eğer bir
atama Sayın Cumhurbaşkanları tarafından geri gönderiliyorsa, neden bunun geri
gönderildiği o geri gönderme yazısında yazılmış olsa biz de bunun neden dolayı
olduğunu anlama imkânımız olacaktır; sadece “Uygun görülmemiştir.” demektedir,
spekülasyonlara da açıktır. Bundan dolayı, ümit ederiz ki yeni Anayasa
çalışmaları yapılırken, işte yargı denetimine kapalı olan bu türlü
tasarruflarla ilgili kişinin neden o göreve layık görülmediği, atamasının
yapılmadığının gerekçesi de yazılırsa o takdirde yargı yoluyla bunu vuzuha
kavuşturmak ve bu tartışmaları da ortadan kaldırmak mümkün olacaktır. Ancak, şu
ana kadar yaptığımız atamalar, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da
mevzuatta hangi usul ve esaslar belirtilmiş ise onlara uygun olarak yapılmaya
devam edecektir. Bir başka soru
önergesi Sayın Başbakanın Amerika seyahatiyle ilgilidir. Sayın Başbakan,
beraberinde Saygıdeğer Hanımefendi olmak üzere Birleşmiş Milletler 62’nci Genel
Kurulu vesilesiyle Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmiştir. Beraberinde
Hanımefendi’nin gitmiş olması usul gereğidir, geleneklerimizde vardır ve Sayın
Başbakana mahsus, istisnai bir durum da değildir. Geriye dönüp baktığımızda
birçok kişi, ister Silahlı Kuvvetler mensubu ister Hükûmet
üyesi ister Cumhurbaşkanı, Başbakan bu ziyaretlere eşleriyle beraber
katılabilmektedir. Burada usullere, yasalara aykırı bir taraf yoktur ve
teamüllere uygundur. Sayın Başbakanın
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu vesilesiyle 20-29 Eylül 2007 tarihlerinde
Amerika’da gerçekleştirdiği ziyaretin Washington kısmının masrafları devlet
bütçesinden karşılanmamıştır, Sayın Başbakan bizzat kendisi karşılamıştır. Soru önergesinde
sorulan bir başka madde: Washington’da 22/9/2009
tarihinde düzenlenen iftar yemeğinin bedeli de devlet bütçesinden
karşılanmamıştır. Son soru, Mersin
Milletvekilimiz Sayın İsa Gök’ün Anayasa değişikliğiyle ilgili benden sorduğu
bir sorudur. Evet, Türkiye Odalar Birliği, Türkiye İşçi Sendikaları
Konfederasyonu, Türk-İş, Hak-İş, TESK, TİSK, Türkiye Ziraat Odaları Birliği
gibi yedi sekiz tane önemli meslek kuruluşumuzun “Anayasa’yla ilgili
tartışmalara ve düzenlemelere biz aktif olarak katılmak istiyoruz.” tarzında
bir talepleri oldu ve bu taleplerin gereğini yerine getirmek üzere de kendi
aralarında birçok toplantılar yaptılar, bunlardan bir tanesi de TOBB
Üniversitesinde yapılmıştır. Bu toplantının ev
sahipliğini yapan, bu toplantıya kimlerin katılacağını belirleyen biz değiliz, Hükûmet de değil, ben de değilim, bir başkası da değil,
doğrudan doğruya bu inisiyatifin kendisidir. Daha
sonraki çalışmalarda, benim bildiğim kadarıyla, Türkiye Barolar Birliği bu
toplantılara katılmıştır, hatta son kamuoyuna açıkladıkları bu meslek
kuruluşlarının bildirisinde ve yeni anayasada görmek istedikleri hususlarla
ilgili olarak önemli ölçüde Barolar Birliğinin görüşlerinin etkin olduğunu,
oradan istifade ettiklerini de biliyoruz. Dolayısıyla,
bizim düzenlemediğimiz ancak davete icabetle ve Hükûmet
üyesi sıfatıyla da değil, partide yürütülen anayasa çalışmalarına katılmış
olmam sebebiyle -ki, onu da orada ifade ettim- ben de misafir olarak katıldım. Dolayısıyla,
eğer, Barolar Birliğinin katılmamış olması bir eksiklik gibi kabul ediliyorsa
bu bizden kaynaklanmıyor, tam tersi, biz, Barolar Birliğinin bu sürece dahil olmasını hep baştan beri söyledik, üstelik de parti
olarak “Neden yeni bir anayasa?” sorusuna cevap ararken de en evvel
başladığımız husus, daha 1982 yılında Türkiye Barolar Birliğinin bu işe öncülük
ettiğini, bu Anayasa’nın Türkiye’nin şartlarına uymayacağını daha 1982 yılında
Anayasa yürürlüğe girmeden evvel ifade ettiğini söylemeye çalıştık. Dolayısıyla,
bundan sonraki çalışmalara, eğer biz davet edersek Barolar Birliğini şüphesiz
davet etmekten büyük onur duyarız. Ama, o çalışma
bizim yaptığımız bir çalışma değil. Bunu da bilgilerinize arz ediyorum,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan… BAŞKAN – Evet… Önerge sahipleri
sisteme girecekse onlara çok kısa söz vereceğim. KAMER GENÇ
(Tunceli) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; benim sorularıma çok net cevap verilmedi ve bizim, Başbakan
aracılığıyla soru sormamızın nedeni, yapılmayan birtakım işlemlerin
Başbakanlığın da haberi olması içindi. Yoksa, yıllarca
bu Parlamentoda çalışan bir kişi olarak sorunun nasıl sorulacağını bana cevap
veren kişiden daha iyi bilirim ben bu işi. Şimdi, bu birinci
sorumda Pülümür-Mutu dağ yolu… Bu, çok önemli bir ana yoldur, kuzeyi güneye
bağlayan bir yoldur ve hâlâ tamamlanmamıştır. Orada çok büyük tonajlı arabalar
gitmektedir, hem millî servettir. Yani, burada küçük bir masrafla bu yol
yapılabilir. Çok orayı da uzatmak da istemiyorum. Pertek Köprüsü
çok ana bir köprüdür. Bunun maliyeti, olsa olsa 80-90
milyon dolarlık bir yerdir. Bu memleketin… Tunceli’ye şimdiye kadar doğru
dürüst de bir yatırım yapılmamıştır. Bu köprü yapıldığı takdirde, kuzey ve
güney yolu, aşağı yukarı Şimdi, ikinci
sorum Sayın Başkan, Tunceli Pülümür’de meydana gelen depremde, işte, hükûmet konağı hasar görmüş, hükûmetin
bütün binaları -adliyesi, kaymakamı, emniyeti- gecekondu tipindeki yerlerde
kalıyor, bölge yatılı okulu öyle. Bunun bir an önce yapılıp, orada da çalışan
kamu görevlilerinin rahat çalışacağı bir zeminin kendilerine sağlanmasıdır. Fazla da üzerinde
durmuyorum. Bundan da bu soruları sormaktan da bu kadar hiddetlenmeye de gerek
yok. Bakanlık makamında oturan insanlar soru sormaya cevap vermekten âcizlerse bu Bakanlığı terk edebilirler. BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen konuşmanızı tamamlayınız efendim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, ama, altı tane sorum yani,
hepsine iki dakika… BAŞKAN – Şimdi,
Sayın Genç, burada sayın bakanları yargılamak size düşmez. Bakınız, o bir usul
şeyinde cevap veriyor. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Neyse, efendim, ben sorularımı… BAŞKAN – Yani,
ben daha iyi bilirim, ben şöyle yaparım… Yani, bunlar şık olmuyor. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yani, o kendileri bana… BAŞKAN - Yani,
siz, açıklamayı yapınız. Olmaz… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, onlar, bize öğütte… BAŞKAN – Sayın
Bakanlar da nihayetinde, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin
bakanlarıdır ve bizleri temsil ediyorlar. Bu millî iradenin temsilcileridir
yani. Lütfen… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendi, tamam da, benim de ismim anılmadığı için ben de aynı
şekilde, aynı metotla cevap veriyorum. BAŞKAN – Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şimdi, Tuzla Tersanesi… Şimdi, denildi ki burada: “Efendim, 5 tane
işçi ölmüş.” Hayır, efendim, bakın, Tuzla Tersaneleri’nde 2001’de 1 işçi,
2002’de 5 işçi, 2003’te 3 işçi, 2004’te 5 işçi, 2005’te 8 işçi, 2006’da 10
işçi, 2007’de 12 işçi ölmüş. Burada, DİSK Limter-İş
Sendikasının yaptırdığı bir
şey… Bu kadar büyük bir insan kitlesinin, emekçinin orada
hayatını kaybetmesi, devlet olarak, Hükûmet olarak ve
milletvekili olarak bizi üzüyor. Dolayısıyla, Hükûmeti
bu konuda ciddi tedbir almaya davet ediyoruz efendim. Şimdi, şarapçılık
konusuna gelince Sayın Başkan, doğu, güneydoğuda birçok yerlerde, yani,
vatandaşlarımız üzüm ekmeye büyük bir gayret sarf ettiler. Dolayısıyla, ama, bu sene, oradaki Tekel fabrikaları da özelleştirildiği
için, Amerikalılara da verdiği için, bu üzümler alınmadı. Bir de üstelik de ÖTV
çok yükseltildi. Bizim amacımız, bu müstahsilleri korumaktır. Şimdi, burada
denildi ki: “Bunlara tarımsal destek veriliyor.” Ben, böyle bir tarımsal destek
verildiğini görmedim ve birçoğunun üzüm mahsulleri tarlada kaldı. Dolayısıyla, Hükûmetin bu kişilere sahip çıkmasını istiyoruz. BAŞKAN – Peki. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, daha sekizinci sıradaki soruma şey ediyorum. Personel
atamaları ve tazminat alımına ilişkin şeyler. Benim burada
sorduğum sorulara hiç cevap verilmedi, kaçak ifadeler verildi. Ben diyorum ki:
“Bu kişiler, daha önce, Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmişti. Neden veto
edildi?” Sebeplerini soruyorum. BAŞKAN – Peki,
teşekkür ederim. Bitti mi sorular?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır, daha sorum bitmedi Sayın Başkan, daha işte… BAŞKAN – Hangisi
bitmedi efendim? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, kaç tane soruma birden cevap verildi yani? Ama, istemiyorsanız konuşmayayım da… (AK Parti sıralarından
“konuşma, konuşma” sesleri) Amerika
seyahatiyle ilgili: Biliyorsunuz, Amerika’ya 5 Kasımda zaten randevulu bir
seyahat yapılıyordu. Ondan önce, Başbakan kendi torununu görmek için on iki gün
özel bir seyahat yaptı. Yani, Birleşmiş Milletler toplantısına katılmasına da
gerek yoktu, dört gün önce gitti ve benim hatırladığım kadarıyla, o zamanki uçaklarda
kendi çocuklarından da olanlar vardı. Ama, burada
denildi ki: “Sadece Hanımefendi gitti.” Hayır, o tarihteki gazetelere
baktığımız zaman, çocuklarının da olduğunu gördük. Zaten zaman zaman, bugünkü iktidar mensuplarının çocuklarını da
eşlerini de alıp seyahat yaptıklarını görüyoruz, diyoruz ki: “Yani, hiç olmazsa
bunları devletin parasıyla karşılamayın.” BAŞKAN – Teşekkür
ederim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Madem siz çok rahatsız oldunuz, ben cevaplayayım yeter! BAŞKAN – Şimdi,
saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, buradaki cevap süresi… Sayın Bakan diyor ki:
“Sayın Cumhurbaşkanımız, önceki Cumhurbaşkanımız bu makamın takdiri olarak
geriye iade etmiş, yani kendi takdirini sunmuş; yeni Cumhurbaşkanımız da takdir
olarak atamış.” Yani, eski Cumhurbaşkanının takdir hakkı varsa, yeni
Cumhurbaşkanının da takdir hakkı vardır. Burada bizim yapacağımız hiçbir şey
yok. Yargıya da tabi değil biliyorsunuz Cumhurbaşkanının kararları. Burada
Sayın Bakanın da yapacağı bir işlem yoktur. Öylece beyan etmiş. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hükûmet bana cevap veriyor Sayın Başkan. Sonra, Sayın
Başkan, hep siz Başkanlık makamına çıkıyorsunuz, niye böyle ben anlamıyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, oradan mı konuşacaksınız? Buyurun. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
bugün sorulan sorular içerisinde… Sayın İsa Gök bildiğim kadarıyla burada yok,
Sayın Tayfur Süner yok, Sayın Ahmet Ersin yok. Kamer
Genç’in sorularına da fazlasıyla cevap verdim kanaatindeyim. Daha fazla cevap
vermeye de gerek görmüyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Madem bu seviyede cevap veriyorsunuz, ben de yine sorarım. KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Kamerciğim, sen yeniden sor, biz cevaplarız. 10.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Ziraat Bankası Hanak Şubesinin personel ihtiyacına ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren’den sözlü
soru önergesi (6/140) BAŞKAN – Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok. Ertelenmiştir. 11.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, personel atamaları
ile tadilat ve tamirat işlerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanından sözlü soru önergesi (6/141) BAŞKAN – Soruyu
cevaplandıracak Başkanlık üyesi? Yok. Ertelenmiştir. 12.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, süpermarket ve
hipermarketlere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi
(6/142) BAŞKAN – Soruyu
cevaplandıracak Sayın Bakan? Yok. Ertelenmiştir. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu, gündemin “Sözlü Sorular” kısmının 10, 20, 35, 44,
45, 46, 75, 76, 79, 80, 95, 99, 105, 106, 107, 116, 127 ve 141’inci
sıralarındaki soruları birlikte cevaplandırmak istemişti. Ancak, bu sorulardan
44, 45 ve 75’inci sıralardaki sorular, biraz önce sunuşlarda okunan önergelerle
sahiplerine geri verilmiştir. Ayrıca, daha
sonra, Manisa Milletvekili Sayın Mustafa Enöz 79 ve
80’inci sıralardaki sorularını geri aldığını Başkanlığımıza yazılı olarak
bildirmiştir. Bu nedenle, bu
soru önergelerini okutmuyor, diğer soruları sırasıyla okutuyorum: 13.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun, Malatya’daki bazı baraj ve sulama
kanalı projelerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi
(6/143) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 14.- Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Mersin’deki bazı baraj
ve sulama suyu projelerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/165) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 15.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın,
bir sulama projesi ihalesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/187) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 16.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun
Kızlaryolu Barajı projesine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/199) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 17.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün,
Gördes Barajı projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi
(6/229) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 18.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,
Bandırma’da fosfat-asit fabrikası kurulmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından
sözlü soru önergesi (6/248) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 19.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın,
Umurbey sulama projesine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/252) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 20.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün,
Çaltıcak Barajı projesine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/258) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 21.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün,
Kelebek Barajı projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi
(6/259) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 22.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün,
Güneşli Barajı projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi
(6/260) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 23.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Çekerek Barajı
projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/269) ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 24.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Amasya’daki bir
fabrikanın arıtma sistemine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/280) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı 25.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in,
hava kirliliğine ve dağıtılan kömürlerin kalitesine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/294) ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 20 Eylül 2007 Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Ferit
Mevlüt Aslanoğlu Malatya 1- Malatya Çat
Barajı 10 yıl önce bitirilip ve yaklaşık 280 milyon dolar harcama yapılmasına
karşın, bu barajın temel yapılış amacı sulama olmasına karşın 10 yıldır sulama
kanalları tamamlanmamıştır. Son 5 yılda konulan çok düşük ödeneklerle kanallar
tamamlanmadığı için, devletin yıllar önce harcadığı paralar boşuna mı
beklemektedir? 2- Kapıkaya Barajı ve Boztepe Barajı her yıl konulan 3-4
milyon YTL ödenekle 30 yılda mı bitirilecektir? 3- 15 yıldır terk
edilmiş ve hiçbir çalışma yapılmayan Arguvan-Yoncalı Barajı için ne
düşünüyorsunuz? 4- Darende-Gölpınar Sulama Kanallarına ise her yıl 3-4 milyon YTL
ödenek konularak bu ödeneklerle 30-40 yılda mı bitirilecektir? 5- 2008 bütçesi
öncesinde yukarıda belirttiğim projelere yeterli ödenek konularak, 2008
içerisinde bitirilmesini düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak yanıtlanması için gereğini
arz ederim. 03.10.2007 Kadir
Ural Mersin 1) Göksu Irmağı
üzerine yapılması planlanan ve yaklaşık 30-40 yıldır çalışması devam eden,
Mersin/Silifke Kayrak Tepe Barajı ile ilgili çalışmaların son durumu nedir? 2) Mersin’in
Silifke ve Erdemli ilçelerine içme ve sulama suyu getirmek amacıyla yapımına
başlanan Mersin-Aksıfat sulama projesinin son
gelindiği nokta nedir? 3) Bölgeye
yapılması düşünülen, öngörülen Aksıfat Barajı hakkındaki
son gelişmeler nelerdir? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. İsmet
Büyükataman Bursa Özellikle son
yıllarda ülkemizde büyük kuraklık yaşanmaktadır. Kuraklık bütün bölgelerimizde
olduğu gibi Bursa İlimizde de çiftçilerimizi zor durumda bırakmıştır. Bu bağlamda; 1) Bursa İli
Orhangazi İlçesi Narlıca-Sölöz-Gölyaka “Güneyyaka Sulama Projesi”nin ihalesi yapılmış mıdır? 2) İhalesi
yapıldı ise çalışmalara ne zaman başlanacaktır? 3) İhale hangi
firmaya verilmiştir? İhale bedeli nedir? 4) Söz konusu
sulama projesini ne zaman bitirmeyi düşünüyorsunuz? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorularımın aracılığınızla Çevre ve Orman Bakanı Sayın
Veysel Eroğlu tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim. 08/11/2007 Mehmet
Serdaroğlu Kastamonu Kastamonu ve
Çankırı sınırları içerisinde Tosya ilçesinin Aşağı Devrez
ve Yukarı Devrez ovalarını sulayan Devrez çayının su debisinde, son yıllarda yaşanan
kuraklığın da etkisiyle farklılıklar olmuş, dünya çapında marka olan Tosya
pirincimiz başta olmak üzere bütün tarım etkilenmiştir. Çankırı
ili Kurşunlu ilçesine Soru 1- Kızlaryolu Barajını ihale etmeyi düşünüyor musunuz? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Prof. Dr. Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Mustafa
Enöz Manisa Sorular: 1- Manisa İli
Gördes Barajı yapımı hangi aşamadadır? 2- Gördes
Barajını ne zaman tamamlamayı düşünüyorsunuz? 3- Gördes Barajı
tamamlanıp su tutulmaya başlandığında Gölmarmara Gölünde su azalmasına yol
açacağı varsayımları doğru mudur? 4- Eğer bu
varsayımlar doğru ise, Gölmarmara Gölü suyunda bir azalma meydana gelmemesi
için Bakanlığınızca bir çalışma yapılmakta mıdır? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim. Ergün
Aydoğan Balıkesir Balıkesir
İlimizin güney ve batısı asit, gübre, maden fabrikalarıyla çevrilidir. Bandırma
ilçesi Sahil Yenice Köyü’ne fosfat asit fabrikası kurulması istenmektedir. 1- Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan’ın oğlunun Işıl Grubu öncülüğünde AB
Gıda ortaklarından olduğu için fosfat asit fabrikasına Bakanlığınız tarafından
ÇED raporu verilmiş midir? 2- Fosfat asit
fabrikasının ÇED raporunu almak için Bakanlığınıza başvuru tarihi nedir? Ne
kadar sürede verilmiştir? Ne kadar sürede sonuçlandırılmıştır? 3- Bu fabrika da
kurulursa Bandırma’nın zararlı gaz ve katı atık oluşturan fabrikalarla tamamen
çevrili olacak ve bunun sonucunda kanser ve solunum sistemi hastalıklarının
daha da artacak olması düşünülmüş müdür? 4- ÇED raporu
verilirken kanser oranı dikkate alınmış mıdır? 5- Bu husus
Bakanlığınızca değerlendirilmiş midir? 6- AB Gıda
ortaklarından Abdullah Unakıtan, babasının Maliye
Bakanı olması istenilen ÇED raporunun sürecinin işletilmesinde etkili olmuş
mudur? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. İsmet
Büyükataman Bursa
Bursa İli Gemlik
İlçesi Umurbey Belde halkının tek geçim kaynağı
zeytinciliktir. Özellikle son yıllarda yaşanan kuraklık sebebiyle zeytin
bahçeleri yeterince sulanamamaktadır. Belde halkı yıllar önce gündeme alınan sulama
projesinin bir an önce faaliyete geçmesini beklemektedir. Sorular: 1- İznik Gölünden
Umurbey Beldesindeki zeytin bahçelerinin
sulanabilmesi için düşünülen “Umurbey Sulama Projesi”
hangi aşamadadır? 2- Söz konusu bu
projeyi ne zaman hayata geçirmeyi düşünüyorsunuz? 3- Umurbey Beldesi için hayati önem taşıyan bu sulama projesi
hakkında Bakanlığınızın düşünceleri nelerdir? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Mustafa
Enöz Manisa Sorular: 1- Manisa İli
Kırkağaç İlçesi Gelembe mevkiine kurulması düşünülen Çaltıcak
Baraj yapımı için Bakanlığınız 2008 bütçesinden ödenek ayrılmış mıdır? Çaltıcak Baraj yapımıyla ilgili çalışmalar hangi
aşamadadır? 2- Çaltıcak Barajı yapımına ne zaman başlamayı düşünüyorsunuz? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşadağıdaki sorularımın
Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Mustafa
Enöz Manisa Sorular: 1- Manisa İli
Ahmetli İlçesi Kelebek Deresi üzerine kurulması planlanan Kelebek Baraj yapımı
için Bakanlığınız 2008 bütçesinden bir ödenek ayrılmış mıdır? Kelebek Baraj
yapımı ile ilgili çalışmalar hangi aşamadadır? 2- Kelebek Baraj
yapımına başlamak için Bakanlığınızca bir tarih belirlenmiş midir? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Mustafa
Enöz Manisa Sorular: 1- Manisa İli
Gördes ilçesi Güneşli Beldesinde İnderesi üzerine
kurulması planlanan Güneşli Baraj yapımı için Bakanlığınız 2008 bütçesinden ne
kadar ödenek ayrılmıştır? Güneşli Baraj yapımı ile ilgili çalışmalar hangi
aşamadadır? 2- Güneşli Barajı
yapımına ne zaman başlamayı düşünüyorsunuz? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun
Çevre ve Orman Bakanı Sayın Prof. Dr. Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. 27/11/2007 Dr.
Reşat Doğru Tokat Soru: Yozgat ve
Tokat ili sınırları içerisinde Sulama, Enerji ve Taşkın Koruma amaçlı olarak
yapılmakta olan Yozgat’ın yanında Tokat ilimize de hizmet verecek Çekerek (Süreyyabey) Baraj projesinde gerçekleşme yüzde kaç
olmuştur. Proje ne zaman bitirilecektir? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki sorumun
Çevre ve Orman Bakanı Sayın Prof. Dr. Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim. Saygılarımla. Dr.
Reşat Doğru Tokat Soru:
Yeşilırmak’tan sulama suyu kullanmak suretiyle üretim yapmakta olan Tokat Erbaa
ilçesi Çevresu, Çalkara, Kızılçubuk
ve Kale köylerimizde başta sebze üretimi olmak üzere bitkisel üretimde yanma ve
kuruma nedeniyle üreticilerimiz zarar görmekte mağdur olmaktadır. Atıklarını
Yeşilırmak’a akıtan sanayi tesislerinden Amasya ilinde bulunan Maya
Fabrikasının arıtma sistemi var mıdır, var ise düzenli olarak kontrolleri
yapılmakta mıdır? Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Aşağıdaki
sorularımın Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu
tarafından sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini saygılarımla arz
ederim. Tayfur
Süner Antalya Soru 1: Kışın
özellikle ısınmak için doğalgaz kullanılan illerimizde hava kirliliğinin ciddi
oranda düştüğü görülmekte idi. Oysa sizin hükümetiniz zamanında hava kirliliğinin
tekrar arttığı gözlenmektedir. Oy uğruna dağıttığınız kömürlerin
standartlarının uygun olup olmadığı denetlenmekte midir? Soru 2: Doğalgaz
kullanılan illerde, kömür kullanımı belli saatlerde yapılmakta idi. Şu anda
denetimsizlik sonucunda bacalardan sağlıklı duman çıkmadığı gözle
görülmektedir. Bu uygulamaya devam ediyor musunuz? Etmiyorsanız, tekrar bu
uygulamayı başlatmayı düşünüyor musunuz? Soru 3:
İnsanların Türkiye’de üçüncü ölüm nedeni olan “kronik obstrüktif
akciğer hastalığı” kış aylarında ciddi artış göstermektedir. Bu hastalığın kış
aylarında artış göstermesinin nedeni kalitesiz ve kaçak kömür kullanımı
nedeniyle oluşan hava kirliliğidir. Hasta olan ve hayatını kaybeden bu
insanların vebalini kim taşıyacaktır? BAŞKAN – Sayın
Bakanım, normalde süremizin 17.20 itibarıyla tamamlanması gerekiyor. Evet, siz
de biraz daha seri davranırsanız… Buyurun. (AK
Parti sıralarından alkışlar) ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Geçmiş Kurban Bayramı’nızı canı gönülden tebrik ediyorum hepinizin.
Ayrıca bu bayramların milletimizin birlik, beraberliğine ve mutluluğuna vesile
olmasını diliyorum. Malatya
Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun
suallerine kısaca cevap vereceğim. Bilindiği gibi,
Malatya Çat Projesi, özellikle Malatya’daki Derme ve Çerkezyazıcı
Ovalarını sulayacak olan… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Çerkezyazısı… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) –…bir projedir. Çat Barajı ve isale tünelleri
tamamlanarak geçmişte, geçici kabulleri yapıldı. Ancak takdir edersiniz ki
-bilhassa, ben, Malatya’ya defalarca geldim- özellikle burada herhangi bir
sulama yoktu. 2003 yılından itibaren bu Malatya’daki Derme ve Çerkezyazıcı Projesi’ne önemli miktarda ödenek ayrıldı ve
proje hızlandırıldı. Özellikle projeye 2007 yılı içinde, DSİ Genel
Müdürlüğümüzce ayrılan ödenek çerçevesinde, tarım sektöründen 9 milyon YTL
ödenek ayrıldı; ayrıca, bu projeye verdiğimiz önem dolayısıyla, 4 milyon YTL de
başka projelerden ilave ödenek sağlandı. İnşallah, bunu çok kısa zamanda
bitireceğiz. O konu da zaten ilerliyor biliyorsunuz. İkinci husus,
Malatya Kapıkaya Projesi. Bu proje,
bilindiği gibi, Malatya için gerçekten çok önemli bir proje ancak bizden önce
bu proje iz bedelle durdurulmuş idi. 2004 yılında benim Malatya’yı ziyaretimde
-o zaman Devlet Su İşleri Genel Müdürüydüm- bu barajın gerçekten Malatya için
çok önemli olduğunu gördüm ve iz bedelden kurtarılmak suretiyle, yıldırım
hızıyla inşaatlarına başlandı. Yani, şu anda, özellikle baraj inşaatı,
bugüne kadar, malzeme ocak yolları, ulaşım yolları, derivasyon tüneli, enjeksiyon işleri, vesaire tamamlandı. Aynı iş sezonunda batardo inşaatını da tamamladık. Gövde sıyırma kazıları ile
kapak ve perde enjeksiyonları ve dolu savak birinci
kademe kazıları devam ediyor. Gövde dolgusuna başlanarak hatta 1 milyon 580 bin
metreküp dolgu yapıldı. İnşallah, barajı 2009 yılı sonunda bitirmeyi
planlıyoruz. 2007 yılında tarım sektöründen 4 milyon YTL ayrıldı. Ancak,
projeler arası aktarma suretiyle bu projeye 3 milyon YTL de ilave ödenek tahsis
edildi. Dolayısıyla, bu da hızlı bir şekilde yürüyor. Boztepe Barajı da
bilindiği gibi geçmişte iz bedel olarak duruyordu, bekliyordu. Biz -bu proje
1997 yılında ihale edilmiş olmasına rağmen maalesef bir gerçekleşme
sağlanamamıştı- 2006 yılında iz ödenekten çıkardık ve yüzde 32 nispetinde şu
anda bir gerçekleşme sağlandı, onu özellikle vurgulayayım. 4 milyon YTL ödenek
2007’de ayrıldı, ayrıca 2 milyon YTL de ilave ödenek sağlandı. Yoncalı Barajı,
şu anda iz bedelle bekliyor. Çünkü, takdir edersiniz
ki Malatya’da bu projeleri bitirmeden… Her birisine ayrı ayrı
para aktardığımız zaman, böldüğümüz zaman mevcut ödenekleri, çoğunun bitme
imkânı olmadığı için, şu anda Yoncalı bekliyor. Ancak ileriki yıllarda,
inşallah, Yoncalı Barajı’nı tekrar ele alarak değerlendireceğiz. Son sorunuz,
Darende Gökpınar Projesi. Bu su kaynağı Gürün
yakınlarında çıkan Gökpınar kaynakları malumunuz
olduğu üzere. Bu, hem sulama maksatlı hem de hidroelektrik santral var
bilindiği gibi, nehir santrali. Hacılar HES tesisleri devreye girdi ve şu anda
yaklaşık 89 milyon kilovat saat yılda enerji üretiyor. Sulama inşaatı 1995
yılında ihale edilmiş. Ama o yıllarda gerçekten çok cüzi miktarda ödenekler
ayrılıyordu. Geçmişte 400-500 bin YTL ödenek ayrılırken, şu anda, biz, 2007
yılında bilhassa buraya 4 milyon YTL ödenek ayırdık. Ayrıca 2 milyon YTL de
ilave başka projelerden ödenek sağladık. KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Hep Malatya’ya çalışılmış! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Malatya’ya gerçekten çok önemli yatırımlar
yapıyoruz. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Trabzon’u da çıkarın Sayın Bakanım, Malatya’yı da... ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Mersin Milletvekilimiz Sayın Kadir Ural Bey’in
suali vardı. Şimdi, Kayraktepe Projesi, bunun safahatı çok uzun. Aslında
zamanımız sınırlı olduğu için ben sadece özetleyeyim: Bilindiği gibi, bu proje
daha önce başlamış. Ancak, bu deltadaki, Göksu Deltası’ndaki birtakım
problemler, olumsuzluklar sebebiyle bu proje yeniden ele alınmış ve netice
itibarıyla, 1997 yılında yükseklik Şu anda, aslında,
burada hidroelektrik santrali var, sulama da yapılacak. HES’in
kurulu gücü 431 megavattan 290 megavata düştü bu yükseklik azaldığı için.
Dolayısıyla, yıllık elektrik enerji üretimi de 991 milyon kilovat saatten 768
milyon kilovat saate düştü. Ancak, daha önceki hükûmetler
zamanında, 12/12/2001 tarih, 2001/3458 sayılı Bakanlar
Kurulu kararıyla, bu, 2001 yılında yatırım programından çıkarıldı. Ancak, ben
projeyi biliyorum. Gerçekten önemli proje. Bu yıl ben
Çevre ve Orman Bakanı olduktan sonra ilk ele aldığım projelerden biri, bunu
tekrar masaya yatırdık. Şu anda çok iyi gelişmeler var. Çalışmalarımız şu anda
devam ediyor. İnşallah ocak başlarında Silifke’ye giderek, güzel bir müjde
vermeyi planlıyoruz. Yani netice iyi olacak. Bir de Sayın
Vekilimiz, özellikle Aksıfat Barajı’yla ilgili sual
sormuştu. Şimdi, buradaki su sıkıntısını ben yakinen biliyorum, hakikaten o
bölgede büyük bir su sıkıntısı var. Dolayısıyla, biz, özellikle Bakanlığımıza
bağlı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2007 yılı Ek Yatırım Programına,
projenin planlama raporunun yapımı, hazırlanması işini ele aldı. İnşallah,
ihale çalışmaları devam ediyor, 2008 yılında bunun planlamasıyla ilgili ihale
yapılacak. Planlamadan sonra kati proje ve inşaatın yapım safhasına projeler
hazırlandıktan sonra geçilecektir. Bursa
Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman’ın suallerine
gelince: “Bursa İli Orhangazi İlçesi, Narlıca, Sölöz,
Gölyaka, Güneyyaka Sulama Projesi’nin ihalesi yapıldı
mı?” Evet, yapıldı. 1995 yılında bunun ihalesi yapılmış. Çalışmalara zaten
başlandı ama şu anda yüzde 15 bir gerçekleşme var. İhale, o tarihlerde, 1995
yılında, 397.150 YTL ihale bedelli Akyol İnşaat
Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi tarafından üstlenilmiş, eski bir ihale. Tabiî, şu anda,
İznik İkinci Merhale Projesi’ne, 2008 yılında, Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğümüz bütçesinden ayrılan tavan içerisinden 3 milyon 500 bin YTL ödenek
tahsis edildi. İnşallah, bu projeyi 2011 yılında bütünüyle bitirmeyi
planlıyoruz. Kastamonu
Milletvekilimiz Sayın Mehmet Serdaroğlu’nun suali
vardı. Efendim, tabiî bu, şu anda yatırım programında değil, özellikle Kızlaryolu Barajı yatırım programında değil. Ancak, konuyu
ben tekrar yerinde inceleyeceğim, Kastamonu’ya gittiğim zaman. Belki ileriki
yıllarda, duruma göre, fizibıl olması hâlinde, bütçe
imkânları dahilinde, ileriki yıllarda
değerlendireceğiz yani şu anda yatırım programında değil. Gördes Barajı’yla
alakalı suali vardı Manisa Milletvekilimizin. Gördes Barajı hem İzmir’e içme
suyu temin edecek, hem de o bölgede sulama suyu olarak kullanılacak. Gerçekten çok önemli bir proje. Zaten, ben 15 Aralıkta
Manisa’daydım. Orada, Valilikte Bakanlığımıza bağlı bütün kurum ve kuruluşlarla
birlikte ortak bir toplantı yaptık ve Gördes Barajı’nın hızlandırılması
talimatı verdim. Hatta, aslında, biz 2009 yılında su
tutacaktık. Barajın bu su tutma işleminin Kasım 2008’e yetiştirilmesi konusunda
bir talimat verdim. Kasım 2008’e yetişirse, gerçekten muhteşem bir iş yapmış
olacağız. Gördes Barajı’nın Manisa için, İzmir için önemini biliyorum. O
bölgede Beydağı’ndan sonra ikinci hedefimiz Gördes
Barajı’dır. Onu özellikle vurgulayayım efendim Balıkesir
Milletvekili Sayın Ergün Aydoğan’ın suali vardı.
Efendim, altı suali var. Herhangi bir başvuru yapılmamış. Dolayısıyla, böyle
bir fabrika kurulacağına dair de -fosfat asit fabrikası- bir haberimiz yok.
Zaten başvuru yapıldığı zaman -ÇED süreci yönetmeliklerle bellidir- ona göre
gereken yapılacaktır, onu özellikle vurguluyorum. Şu anda, herhangi bir
müracaat da yok, bir işlem de yok. Bursa
Milletvekili Sayın İsmet Büyükataman… Efendim,
özellikle, “İznik Gölü Umurbey beldesindeki zeytin
bahçelerinin sulanabilmesi için düşünülen Umurbey
Sulama Projesi hangi aşamada? Bir de projeyi ne zaman hayata geçirmeyi
düşünüyorsunuz?” Hayata geçiyor, herhâlde “bitirme” manasında diye tahmin
ediyorum. Şimdi, efendim,
proje kapsamında yer alan Umurbey Barajı’nda
depolanacak yaklaşık 53 milyon metreküp su var. Bu suyla Umurbey
ve Lapseki civarında toplam 3.661 hektarlık alanın
sulanması hedeflendi. Esasen, şu müjdeyi vereyim: Baraj inşaatı 1995 yılında
ihale edilmesine rağmen… Özellikle, 2003 yılında ben Umurbey’de
bizzat inceleme yaptım, hakikaten durumu çok kötüydü ama 2003 yılından itibaren
önemli ödenek ayırdık ve büyük bir baraj, 2 milyon 600 bin metreküplük bir
gövde dolgusu vardı. Gövde dolgusunu tamamladık ve baraj inşaatı bitti. Şimdi hedef,
sulama projesi. Sulama projesiyle ilgili olarak da gerçekten, bundan sonra
bunun önünü açmamız gerektiğine inanıyorum. 2007 yılında DSİ Genel Müdürlüğü
tarafından sulama için 3 milyon YTL ödenek ayrılabildi. Ancak, bu proje önemli
olduğu için, projeler arası ödenekleri aktarmak suretiyle 2 milyon YTL de ilave
ödenek sağlandı. Böylece, 2007 yılı ödeneği 5 milyon YTL’ye
ulaştırıldı. Bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Ancak, 2008’de, şimdilik 3
milyon YTL’lik bir ödenek tahsis edebildik. Ama, zaman içinde imkânlarımız ölçüsünde onu da artırmayı
düşünüyoruz. Manisa
Milletvekili Sayın Mustafa Enöz’ün suali vardı:
“Efendim, Çaltıcak barajı yapımına ne zaman başlamayı
düşünüyorsunuz?” dedi. Bu konuda da bir müjde vereyim. Çaltıcak
barajı kati proje yapımı 16 Şubat 2007 tarihinde ihale edildi. Projenin 2008
yılında tamamlanmasını planlıyoruz. Kesin projesinin bitmesinden sonra, tabii,
2009 yılında, bütçe imkânları çerçevesinde baraj yapımı için teklif etmeyi
planlıyoruz. Gene Sayın
Milletvekilimiz Mustafa Enöz’ün suali var: “Manisa
ili Ahmetli ilçesi Kelebek Deresi üzerinde kurulması planlanan Kelebek barajı…”
Bunu ben zaten Manisa’da da söyledim. Özellikle şunu belirteyim: Kelebek
barajının proje yapımı ihalesi… İlana çıkıldı ve 15 Şubat 2008 tarihinde proje
yapım ihalesi gerçekleşecek. Dolayısıyla, ileride, tabii projesi bitince bunu
da yapacağız. Bu müjdeyi de vereyim. Zaten Manisa’da da 15 Aralıkta bu müjdeyi
vermiştik Sayın Vekilim. Şimdi, bir diğer
husus, gene Mustafa Enöz Bey’in bir suali var:
Güneşli barajı. Güneşli barajı kati proje yapımı 15 Şubat 2007 tarihinde ihale
edildi. 2008 yılında projeyi tamamlayacağız ve bütçe imkânları çerçevesinde
ileriki yıllarda devreye girecek. Böylece, Manisa için gerçekten önemli
yatırımlar yapıyoruz. Zaten birkaç tesisin de açılışını yapmıştık. Tokat
Milletvekili Sayın Reşat Doğru’nun suali var efendim. Süreyyabey,
Çekerek Barajı yüzde kaç nispetinde gerçekleşmiş diye soruyor. Çekerek Barajı
-Sayın Vekilimiz biliyor- gerçekten çok önem verdiğimiz ve o bölgeyi tamamen,
gerçekten, hem enerji hem de sulama açısından ihya edecek bir proje. Şu ana
kadar, baraj gövdesinin yüzde 46’sını tamamladık, enjeksiyon
işlerinin yüzde 95’i bitti. Yani bütünüyle baktığımız zaman, barajın yüzde 74’ü
tamamlandı. Şu anda, inşallah, bu barajı 2010 yılında tamamlamayı hedefliyoruz.
Gene Tokat
Milletvekili Sayın Reşat Doğru’nun bir suali daha var. Amasya ilinde bulunan
maya fabrikasının atık su arıtma tesisi bulunmakta. Ancak, Çevre ve Orman İl
Müdürlüğümüz tarafından 24 Temmuz 2007 tarihinde yapılan denetimde… Yeşilırmak
Nehri’nde biliyorsunuz balık ölümleri olmuştu. O tarihte ben de talimat
vermiştim, gittiler ve neticede burası suçlu bulundu ve 64.680 YTL idari para
cezası uygulandı ve firmaya da tebliğ ettik. Ayrıca, 7 Ağustosta da cumhuriyet
başsavcılığına suç duyurusunda bulunduk. Şu anda tekrar kontrol ediliyor,
böylece denetimlerimiz sürüyor. Tekrar, herhangi bir suç işlemesi hâlinde,
kirletmesi hâlinde Yeşilırmak Nehri’ni, gerekli cezalar verilecektir diye
düşünüyorum. Antalya
Milletvekili Sayın Tayfur Süner tarafından son sual.
Hava kirlenmesiyle ilgili bir soru. Efendim, şunu belirteyim, özellikle
ısınmadan kaynaklanan hava kirliliğinin azaltılması gayesiyle, Hava
Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği bildiğiniz gibi 2005 yılında yayımlandı, buna
göre işlemler yapılıyor. Esasen, Sosyal Yardımlaşma Vakfı aracılığıyla
fakirlere dağıtılan kömürlerin de illerin kirlilik derecesine göre belirlenen
kömür özelliklerini sağlaması gerektiğini özellikle bu yönetmelik ve
genelgelerde belirttik. Bunlar mahallî çevre kurulları tarafından kontrol
ediliyor. Ayrıca belediyeler tarafından -bazı yetkileri de belediyelere verdik-
denetim yapılıyor ama Sayın Vekilimiz müşahhas bir rakam verirse veya il, bunu
özellikle kontrol ederiz. İkinci husus da
yakma kontrolünden bahsetmişti. Özellikle şehir merkezlerinde doğal gazın
kullanılması, yaygınlaşması ve buna bağlı olarak kömür kullanımında da önemli
ölçüde azalma oldu. Buna rağmen, hava kirlililiğinin yaşandığı bölgelerde,
yakma sistemlerinin, ilk yakma saatlerinin her ilin durumuna göre belirlenmesi
gerektiğini 25 Temmuz 2007 tarihinde bir genelgeyle belirledik. Bu konuda
mahallî çevre kurullarına gerekli kararları almak ve kontrol etmek üzere yetki
devredildi. Onu da takip ediyoruz ancak şunu özellikle belirtmek isterim:
Bilhassa Bakanlığımız, şu anda seksen bir ilimizde en az bir tane olmak üzere
otomatik hava kalitesi ölçüm istasyonu kurdu. Bunları, hatta,
bizim Bakanlığımızın web sayfasından günlük olarak takip etmek mümkün diye
düşünüyorum. Bir soru da
kronik obstrüktif akciğer hastalığı. Bu akciğer
hastalığının, esasen kömürlerden mi, hava kirliliğinden mi kaynaklandığı
konusunu da tabii Sağlık Bakanlığına sormak gerekir. Hakikaten anlamlı bir korelasyon var mı, yok mu, onu bilmek zor. Ona, belki Sağlık
Bakanlığı bir inceleme yaparak neden kaynaklandığına -sadece kömürlerin yakılmasından
doğan hava kirlilikleri olduğu kanaatinde değilim ama- özellikle hekimlerimizin
cevap vermesi daha doğru olur. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Yüzde 80 sigara Sayın Bakanım, yüzde 80 sigara. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Ben de bir zaman teknik üniversitede hoca iken
hava kirlenmesiyle uğraşmıştım ama önemli ölçüde -Sayın Vekilimizin de işaret
ettiği gibi- sigara içenlerde, sigaradan kaynaklandığını özellikle vurgulamak
istiyorum yani dış hava kalitesinden ziyade, oda, iç hava kalitesine dikkat
edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Dolayısıyla vatandaşlarımızın kendi
sağlığına, akciğer hastalıklarına, pek çok kansere sebep olan sigarayı bir an
önce bırakmalarını da buradan diliyorum. Evet, benim
cevaplarım bu kadar. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sağ olun efendim. (AK Parti ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. Sayın Aslanoğlu… FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; hepinize saygılar
sunuyorum. Geçmiş Kurban Bayramı’nızı bir kez daha
kutluyorum. Herkese sağlık, sıhhat dileklerimi iletiyorum. Bugün, rahmetli
İsmet İnönü’nün ölümünün 34’üncü yıl dönümü. Özellikle
Kurtuluş Savaşı’nda büyük mücadele veren, büyük devlet adamı, ilkeli, düzgün,
dürüst Sayın İsmet İnönü’yü bir Malatyalı olması nedeniyle, bir Malatya
Milletvekili olarak rahmetle anıyorum, şükranla yâd ediyorum ve bir kez daha,
Türkiye’nin o süreçlerdeki ilkeli, düzgün ve dürüst siyasetinin her zaman
olmasını diliyorum ve bir kez daha rahmetle anıyorum. Sayın Bakanım, bir
teşekkür edeceğim, üç tane hiç teşekkür etmeyeceğim, bir tane hiiç teşekkür etmeyeceğim. Şimdi, “ İki: Biz adalet
istiyoruz. Bir başka ilin hakkını bize vermeyin. Ama,
bizim hakkımızı yıllarca vermediniz. Hakkımızı istiyoruz. Demin bahsedilen
barajların başlangıç tarihi 1992, 1993, 1994. Dikkatinizi çekiyorum. 290 milyon
dolar para harcanmış. Baraj on beş yıl önce bitmiş, amacı sulama. Kanal yok! İki: Darende’deki
Gökpınar Projesi. Amacı sulama. Diyorlar ki Sayın
Bakanım “Bilerek yapıyorlar. Burada birilerine elektrik ürettirmek için, onu
koruyor.” diyorlar. Ben söylüyorum bak. Her duyduğumu söylerim. Sonra, günah
bende kalır. Üç: Hiç teşekkür
etmiyorum. Yoncalı Barajı, bu ülkenin devletinin verdiği bir sözdür. Söz
namustur. Devlet adam kandırmaz. 1992 tarihinde başlamış, insanlara düğün
bayram yaptırılmış orada. “Burada baraj yapacağız.” demişler. Herkesi yerinden
etmişler, köyleri kaldırmışlar baraj yapılacak diye. Köyler gitmiş oradan. KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) - Kim atmış o temeli? MEHMET CEMAL
ÖZTAYLAN (Balıkesir) - On yıl ne yaptınız? BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, konuşmanızı tamamlayınız lütfen. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Devletin devamlılığı önemlidir arkadaşlar. Beş yıl ne
yaptınız o zaman? O zaman, on yıl ne yaptığını soruyorsan, beş yıl ne yaptınız?
Niye bunu iz bedelden çıkarmıyorsunuz? Arkadaş, benim
hakkım, hakkımı istiyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Enöz… MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakanıma da
çok teşekkür ediyorum, Manisa ile ilgili verdiği bilgilerden dolayı. Elbette, Selendi
Ayanlar, Salihli Yeşilkavak, Alaşehir Avşar-2 gibi
proje aşamalarının ön inceleme safhasında olan; yine, Kırkağaç Karakurt Çaltıcak Barajı’nın
kesin projesinin yapıldığı, Gördes Barajı’nın da yüzde 72 gibi büyük bir oranda
bitirildiği, Ahmetli Kelebek Barajı’nın da yine planlama aşamasında olduğunu,
Gördes Güneşli’nin de kesin projesinin hazırlandığını
ifade ettiler. Elbette ki bu barajların, tarımsal sulamanın, içme suyunun ve
hidroelektrik santrallerindeki enerji üretiminin ne kadar önemli olduğu
bilinciyle biz bu soruları tevcih etmiştik. İnşallah, Sayın Bakanımızın dediği
gibi, Gördes Barajı’mız -hem Manisa hem de İzmir için
çok önemli içme suyu bakımından- 2008 yılında su tutmaya başlar. Yine, Gördes
Güneşli Barajı’mızın ve Salihli Yeşilkavak
Barajlarının da bir an önce kesin projelerinin hazırlanıp ihale aşamasına
gelmesini diliyorum ve saygılar sunarak Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum. Sağ olun. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Enöz. Sayın Büyükataman… İSMET BÜYÜKATAMAN
(Bursa) – Teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
ben de verdiğiniz cevaplardan dolayı teşekkürlerimi arz ediyorum. İfade ettiğiniz
gibi bu projeler, gerçekten hem son derece büyük ve önemli projeler hem de
sizin bu projeleri önemsediğinize samimiyetle inanıyorum. Ancak, bu son derece
önemli ve Bursa için hayati ehemmiyeti haiz bu projelerle alakalı ayrılan ödenekleri,
Bursalı hemşehrilerimin de ben takdirlerine arz etmek
istiyorum. Bu kadar önemli ve hayati proje olduğunu ifade ettiğiniz her iki
projeye, 2 bin-3 bin YTL civarında ödenek ayrılmış. Bursa, Türkiye’nin dördüncü büyük vilayeti. Bursa, her dönem, merkezî hükûmete ciddi
anlamda katkı sağlamış olan bir vilayetimiz. Geçmişte, merkezî hükûmete verdiği vergilerin üçte 1’ini hizmet olarak Bursa
aldı ama üzülerek ifade ediyorum, son beş yıldır, sizin Bakanlığını
yürüttüğünüz AKP Hükûmetleri döneminde, Bursa hizmete
hasret kaldı. Bursa ve Bursalı hemşehrilerim, ikinci
sınıf vatandaş muamelesine tabi tutulmaktan son derece müştekiler. Bayram
ziyaretimiz münasebetiyle, bu konudaki hassasiyetlerini de bu vesileyle sizlere
nakletmemizi bizlere görev olarak tevdi ettiler. Bu sorumluluğu da bu vesileyle
yerine getirmiş oluyorum ve tekrar teşekkürlerimi arz ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın
milletvekilleri, soru önergelerinin cevaplandırılması işlemi tamamlanmıştır. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
bir açıklama yapayım müsaade ederseniz. BAŞKAN – Açıklama
mı yapacaksınız? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Evet. BAŞKAN - Buyurun
Sayın Bakanım. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Mevlüt Bey herhâlde gitti, ama şunu ifade edeyim: Biz,
özellikle Malatya’daki sulama inşaatını çok hızlı şekilde yürütüyoruz, hatta, 4.500 hektarlık alanı da sulamaya açtık, durum öyle
değil. Geçmişte, evet, ihale edilmiş ama hepsi bekliyordu ve bunlar, özellikle Kapıkaya olsun Çerkezyazıcı Ovası
sulaması olsun, bu projeler, tamamen dönemimizde, yani 2003 yılı ile 2007
yılları arasında çok hız kazandı, onu özellikle vurgulamak istiyorum. Yoncalı Barajı,
tabii öbür projeler bitince ona sıra gelecek, yani hepsini birden yapmak mümkün
değil, onu özellikle vurgulamak istiyorum. Bursa
Milletvekilimiz İsmet Büyükataman… Evet, Bursa’da biz
çok şey yaptık. En azından, daha ayın 16’sında, Bursa’nın 2050 yılına kadar
içme suyu ihtiyacını karşılayacak olan Nilüfer Barajı’nı açtık. Ayrıca, Babasultan Barajı ve diğer barajların inşaatları çok hızlı
şekilde ilerliyor, onu da vurgulayayım. Bursa’da yapılan çalışmaları ben size
ayrıca -burada vaktimiz yok, saatler sürer- özel olarak göndereceğim Sayın
Vekilim. İSMET BÜYÜKATAMAN
(Bursa) – Takip ediyorum. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Gerçekten,
2003 ve 2007 yılları arasında Bursa’ya çok büyük yatırımlar yaptık. Diğer
illere göre farklı bir durum var, onu özellikle vurgulamak istiyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. Evet, soru
önergelerini cevaplama işlemi tamamlanmıştır. Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati : 17.36 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.49 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmına geçiyoruz. Alınan karar
gereğince, gündemin 26’ncı sırasında yer alan, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün ve 20 milletvekilinin; 34’üncü sırasında yer
alan, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve 25 milletvekilinin; 40’ıncı sırasında
yer alan, Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 38
milletvekilinin; bugün okunularak bilgiye sunulan Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri, Ankara Milletvekili Hakkı Süha Okay,
İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu ve İzmir
Milletvekili Kemal Anadol Türkçedeki yozlaşma ve
yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İç
Tüzük’ün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin birlikte yapılacak ön görüşmelerine başlıyoruz. VII.- MECLİS ARAŞTIRMASI A) ÖN GÖRÜŞMELER 1.- Karaman Milletvekili Mevlüt
Akgün ve 20 milletvekilinin, Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/35) 2.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve 25 milletvekilinin,
Türkçedeki yozlaşma ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/43) 3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık
ve 38 milletvekilinin, Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk
dilinin korunması ve geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/49) 4.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekilleri Ankara Milletvekili Hakkı Suha Okay, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu
ve İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Türkçedeki
yabancılaşma ve bozulmanın araştırılarak Türk dilinin korunması ve
geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/70) BAŞKAN – Hükûmet? Burada. Meclis araştırması
önergeleri Genel Kurulun, 7/11/2007 tarihli 17'nci,
14/11/2007 tarihli 20'nci, 20/11/2007 tarihli 22'nci ve bugünkü birleşimlerinde
okunduğundan tekrar okutmuyorum. İç Tüzük'ümüze
göre Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla, hükûmete, siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki birinci
imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz
verilecektir. Konuşma süreleri hükûmet ve gruplar için yirmişer dakika,
önerge sahipleri için onar dakikadır. Şimdi, söz alan
sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Sinop Milletvekili Engin Altay, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş, AK Parti Grubu adına İstanbul
Milletvekili Necat Birinci. Önerge sahipleri:
Mevlüt Akgün, Karaman; Suat Kılıç, Samsun; Alim Işık, Kütahya; Fatma Nur Serter,
İstanbul milletvekilleri. İlk söz, hükûmet adına Millî Eğitim Bakanı Sayın
Hüseyin Çelik'e aittir. Sayın Bakanım,
buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
bütün milletvekili arkadaşlarımın geçmiş Kurban Bayramı'nı tebrik ediyorum ve
gelecek yeni yılınızı da kutluyorum. Ülkemiz, milletimiz ve insanlık açısından
hayırlara vesile olmasını diliyorum. Değerli
milletvekilleri, aslında aynı konuyla ilgili olarak yine değişik parti
gruplarına mensup milletvekili arkadaşlarımız tarafından bazı araştırma
önergeleri verilmişti geçen dönem. Bununla ilgili olarak bir komisyon kuruldu. Komisyon,
çalışmalarını tamamladı ancak rapor burada görüşülmediği için bu rapor kadük oldu. Bundan dolayı yeniden bu meselenin ele alınması
amacıyla yine muhtelif siyasi partilerimize mensup milletvekili arkadaşlarımız
birer önerge verdiler. Bu önergeler şu anda burada görüşülmektedir. Bir
komisyonun kurulup kurulmamasına yüce Meclis karar verecek. Öncelikle şunu
belirtmek isterim: Tabii, bir milleti millet yapan en önemli unsurlardan
birisi, o milletin dilidir. Yahya Kemal’in ifadesiyle “Dilimiz ağzımızda
annemizin sütüdür.” ve “Dilimiz bizim ses bayrağımızdır.” Bir milleti diğer
milletlerden farklı kılan özelliklerden ve güzelliklerden bir tanesidir.
Dolayısıyla, dil üzerinde titrememiz, dilimizi koruyup geliştirmemiz ve
dilimizi en güzel şekilde bizden sonraki nesillere aktarmamız, bizim en önemli
vazifelerimizden birisidir. Sadece Millî Eğitim Bakanlığı olarak bizim ve
öğretim kurumlarımızın, okullarımızın değil, aynı zamanda medyamızın en önemli
görevleri arasında olması gerekir. Bütün toplum olarak bu konuda gerekli
hassasiyeti ortaya koymak zorundayız. Hemen şunu
belirteyim: Bildiğiniz gibi, Osmanlı Döneminde, malumunuz, özellikle dilimiz
15’inci, 16’ncı, 17’nci, 18’inci yüzyıllarda çok sayıda diğer dillerden kelime
aldığı gibi, aynı zamanda kurallar da Türkçeye gelip girmeye başladı ve hâkim
olmaya başladı. Ancak 20’nci yüzyılın başında Selanik’te bir
grup, Ömer Seyfettin’in öncülük ettiği bir grup gencin başlattığı Genç Kalemler
hareketiyle birlikte, Yeni Dil, Yeni Lisan akımıyla birlikte bizim konuşma
dilimiz ile yazı dilimiz arasındaki uçurum asgariye indirildi, hatta
cumhuriyetin ilk yıllarında neredeyse sıfırlandı, yazı dili ile konuşma dili
aynı şekle getirildi ve Türkçe, Halide Edip Adıvar’ın, Yakup Kadri
Karaosmanoğlu’nun, Yahya Kemal’in, Şevket Süreyya’nın, Kemal Tahir’in, Reşat
Nuri Güntekin’in ve daha sayabileceğimiz birçok yazar ve çizerimizin kaleminde
en güzel şeklini, en mükemmel şeklini görmeye başladı. Malumunuz,
Atatürk döneminde kurulan Dil Encümeni Türk dilinin gelişmesi için, Türk
dilinin güzelleşmesi için, Türk dilinin en iyi şekilde yeni nesillere
aktarılabilmesi için birçok bilimsel çalışma yaptı. Haddizatında Türk Dil
Kurumunun aslında kurulması da bu amaca yöneliktir. Peki, diğer
dillerden, diğer dünya dillerinden bizim kelime almamız aslında çok yanlış bir
şey miydi? Elbette yanlış değildi. Bildiğiniz gibi, imparatorluklar kurmuş olan
bütün milletler hâkim oldukları coğrafyaları etkilerler, aynı zamanda oralardan
etkilenirler. Türk milleti de Osmanlı döneminde dünyanın en
büyük cihan devletlerinden birisini kurmuştur ve gittikleri, hâkim oldukları
coğrafyalarda Türkçeden oraya kelimeler bıraktıkları gibi oralardan da
kelimeler devşirmişlerdir ve bu, Osmanlıca dediğimiz –aslında Osmanlıca tabiri
belki çok doğru değil- Osmanlı Türkçesi dediğimiz Türkçe, bir dönem çok
aşırılıklara kaçılmış olmasına rağmen çok zengin bir dil hâline gelmiştir. Ama
aşırılıklar törpülenmiş ve cumhuriyetimizin –dediğim gibi- ilk yıllarında,
20’nci yüzyılın ilk çeyreğinde Türkçe, biraz önce ismini zikrettiğim yazarlarda
bir manada mükemmel şekline ulaşmıştır. Fakat her konuda uçlardan hoşlandığımız
gibi bu konuda da ne yazık ki uçlara kaçmayı tercih etmişiz. Bir grup insan
“dilde sadeleşme” adı altında dilimize diğer dünya dillerinden geçmiş olan
bütün kelimeleri tasfiye etme yoluna girmiş, ama bir kısmı da hiçbir süzgece ve
hiçbir şekilde elemeye tâbi tutmadan, gelen bütün kelimeleri alarak dilde
gerekli gereksiz, çok fazla yabancı kelimenin oluşmasına yol açmıştır. Değerli
arkadaşlarım, her konuda aşırıya gitmenin zarar verdiği gibi bu konuda da
aşırıya gitmek aslında zarar vermiştir. Nasreddin
Hoca’ya sormuşlar, demişler ki: “Sen yazı mı, kışı mı seversin?” Demiş: “Niye?
Baharın canı mı çıktı?” Yani, bahar varken ille de yaz veya kışı tercih etmek zorunda değiliz.
Deveye sormuşlar: “Sen inişten mi, yokuştan mı hoşlanırsın?” Demiş ki: “Niye?
Düzün canı mı çıktı?” Neticede, düz yol, orta yol, olması gereken yol her zaman
tercih edilmesi gereken yoldur. Her iki uçtaki aşırılıklardan kaçınılması
gerekiyor. Osmanlılara,
özellikle 19’uncu yüzyılın son çeyreğinde Batı dünyasıyla özellikle bilim
alanında da çok daha sıkı temaslar başlayınca birçok bilim dalında teknik
terimler geliyor. Osmanlılar da, bugün bazılarımızın telaşa kapıldığı gibi
“Eyvah, bizim dilimiz istila mı ediliyor?” diye bir Türkçeleştirme hareketine
başlamışlar. Diyelim ki “oksijen” kelimesini mi aldık Batı’dan, oksijen
kelimesine bir karşılık bulalım demişler, oksijene, hidrojene “müvellid-ül-mâ,
müvellid-ül-humûza,” demişler. “Atom” kelimesi gelmiş. Atom kelimesini
kullanmayalım, ne diyelim? Ona “cüz’-i lâ yetecezzâ”
demişler. Efendim, akyuvarlara, alyuvarlara isimler bulurken “küreyve-i hamrâ, küreyve-i beyzâ” demişler
ve sonunda bakmışlar ki bu işin içinden çıkılmıyor. Siz gümrüğe bilim adamlarını
koyacaksınız, bir makine parçası geldi, öte taraftan bir teknik terim geldi,
derhâl buna bir Türkçe karşılık bulalım gibi bir faaliyet ve fiil içerisine
gireceksiniz. Bakmışlar ki bu mümkün değil, bunun altından kalkılmıyor, işi
tabii seyrine bırakmışlar değerli arkadaşlar. Bakın, şu anda,
tıpta kullandığımız, daha doğrusu tıp dilinin yüzde 80’i diyebilirim ki
Latincedir, Latin kökenlidir. Bütün dünyada Batı dillerinde de bunlar
kullanılır, bizim dilimizde de bu terimler kullanılır. Şimdi, otomotiv
teknolojisini biz icat etmedik, otomotiv teknolojisini biz bulmadık, otomotiv
teknolojisini biz hazır aldık. Şimdi biz diyoruz ki, bunları Türkçeleştirelim.
Bazı aksamı Türkçeleştirebilirsiniz, ama şunu bilelim ki değerli arkadaşlar,
bütün olarak bunları Türkçeleştirmemiz kesinlikle mümkün değildir. Şimdi
“araba” derseniz, araba Arapçadır. “Otomobil” derseniz o da İngilizcedir.
“Motor” derseniz Türkçe değil, “kaput” derseniz Türkçe değil, “sinyal” derseniz
değil, “direksiyon” derseniz değil, “şaft” derseniz değil, “diferansiyel”,
“rot” deseniz, bütün makine aksamını sayın hiçbirisi değil. Dolayısıyla, bunun
altından çıkamazsınız. Bakın, ben size
tipik örnek olması için bugün bir sözlük getirdim, çünkü,
bazı arkadaşlarımız verdikleri araştırma önergesinde bilişim teknolojisinin
gelişmesiyle de Türkiye’nin böyle bir istilaya uğradığını ve buna tedbir
alınması gerektiğini söylüyorlar. Şimdi, elimdeki
sözlük, değerli arkadaşlar, Profesör Doktor Bülent Sankur
tarafından hazırlanmış olan Bilişim Sözlüğü 2005. 2006’da, 2007’de ve daha
sonraki sürelerde de bunun yeni versiyonlarının çıkması lazım, çünkü, o kadar hızlı gelişiyor ki… Ve bu sözlükte değerli
arkadaşlarım, 16.354 kelime ve kavram var. Bakın, sadece
NASA kurulduktan sonra uzay bilimleri ve uzay terminolojisiyle ilgili
İngilizceye giren kelime sayısı 18 bin civarındadır. Bunlara Türkçe karşılık
bulacaksınız. Nasıl bulacaksınız? Burada, bakın, bir örnek vereyim, mesela “chip” kelimesine karşılık bulunmuş. Hani “mikrochip” dediğimiz zaman şu bilgisayar “chip”lerini biliyorsunuz. Aklınıza ne gelir? Mesela, “chip”in Türkçe karşılığı ne olabilir? Hocamız veya Türk Dil
Kurumu, bir başkaları oturmuşlar “chip”in karşılığı
olarak “yonga”yı bulmuşlar. Yonga… “Mikrochip” de
“mikro yonga.” Şimdi, bugüne kadar, siz bunu kullanan bir bilgisayarcı duydunuz
mu? “Mikrochip”in yerine “mikro yonga” kullanacağız. Bakın, “CD”
kelimesi bizim hoşumuza gitmiyor. Diyoruz ki “CD” kelimesinin niye Türkçesi
yok? “Compact disk” demeyelim. “Compact
disk” yerine ne diyelim? Şimdi, buna Türk Dil Kurumumuzun, bugünkü Türk Dil
Kurumumuzun bulduğu kelime: “Yoğun disk.” Şimdi, ben
milletvekili arkadaşlarıma soruyorum: Bu önergeyi veren arkadaşlarım başta
olmak üzere, içinizde, hakikaten bugüne kadar “yoğun disk” diyen var mı? Yok.
“CD” kullanıyoruz. Değerli
arkadaşlarım, “bilgisayar” kelimesinin kendisine “computer”
demeyebiliriz, ki demiyoruz zaten. “Bilgisayar”
bulunmuş ve yerleşmiş. “Buzdolabı” yerleşmiş, “beygir gücü” yerleşmiş. Bunları
sayarsanız, bu şekilde 100 tane kullanılan, günlük hayatımıza mal olmuş kelime
bulabilirsiniz. Bunu niçin anlatıyorum? Bu, Türkçeye mahsus değil değerli
arkadaşlarım. Bu, Türkçeye mahsus olan bir şey değil. Bu, bütün dünya
dillerinin karşı karşıya bulunduğu bir şeydir. Netice
itibarıyla, bakın, tekrar altını çiziyorum, bu sözlükte 17 bine yakın kelime
var ve bilgisayar teknolojisi, bilişim teknolojisi ilerledikçe bu çok çok daha fazla artacak ve bu sözcüğün yeni yeni versiyonları çıkacak. Bu
açıdan meseleye baktığınız zaman, aslında bizim dilimize şöyle bakmamız
gerekiyor, Fransız şairi Valery’nin yaptığı çok güzel
bir benzetme vardır, Valery der ki: “Aslanın vücudu
yediği diğer hayvanların vücudundan meydana gelir ama aslan, her zaman
kendisidir. Aslan, sabah kahvaltısında bir tavşan yediği zaman kulakları uzamıyor,
öğle yemeğinde de bir geyik yediği zaman boynuzları çıkmıyor. Ona, Allah
tarafından öyle bir mide, öyle bir mekanizma verilmiş ki neyi yese aslana
dönüştürüyor.” Bakın, özellikle
küreselleşme sürecinde kültürler arası etkileşim, etkileme, etkilenme dediğimiz
olay, çok çok daha hızlanmıştır değerli arkadaşlarım.
İnsanların “Allaha ısmarladık” yerine birbirlerine “bay bay”
demesi, elbette hepimize itici geliyor veya böyle olur olmaz, yerli yersiz bazı
yabancı kelimeler kullanmak
bize elbette itici geliyor. Diyelim ki, “merkez” yerine “center” kelimesinin kullanılması elbette kulaklarımızı
tırmalıyor. Bunları gereksiz görüyoruz, ancak şunun da altını çizmem gerekiyor:
Biz, “Hangi kelimeler Türkçedir?” sorusunu sorduğumuz zaman, burada verilecek
cevap şudur arkadaşlar: “Türkçeleşmiş Türkçedir.” Bir şey Türkçeleşmişse, o
artık Türkçedir. “Meclis” kelimesi orijinalde Türkçe olmayabilir, ama “Meclis”
Türkçedir. “Kürsü” kelimesi Türkçe değil, ama Türkçedir. “Mikrofon” kelimesi
Türkçe değil, ama Türkçedir. “Ceket” değil, ama Türkçedir. “Hükûmet”
değil, ama Türkçedir. “Hak”, “hukuk”, “kanun” değil, ama Türkçedir. Yüzde
80’imizin, 90’ımızın ismi, köken itibarıyla Türkçe olmayabilir, ama bunlar
Türkçedir. Biz, Türkçeyi sadeleştirelim, arı Türkçe oluşturalım derken bir
tehlikeyle de dilimizi karşı karşıya bırakmamalıyız. Her zaman
söylüyorum değerli arkadaşlarım, duru Türkçeye sonuna kadar evet ama kuru
Türkçeye sonuna kadar hayır. Bu, zaman zaman,
maalesef, uydurulan kelimeler, aslında Türkçeyi ciddi bir kuruluğa mahkûm
etmektedir. Bakın, Türkçede, şeref, haysiyet, itibar manasına gelebilecek on-on
iki tane kelimeyi peş peşe sıralayabilirsiniz. Bunların hepsini görmemezlikten
gelerek sadece bütün Türkçeyi “onur” kelimesine sığdırırsanız, bu Türkçenin
onuruna yakışmaz. Bizim yapmamız gereken şey şudur: Bir kavramın karşılığında
birden fazla kelimemiz olması lazım. Eğer birçok kavramın karşılığında bir tane
kelime varsa o dil fakir bir dildir demektir ve değerli arkadaşlarım, biz başka
dillerden kelime alabiliriz. Buradaki ölçü şudur: Biz ona Türkçenin damgasını
vurabiliyor muyuz? Biz kendi markamızı onun üzerine basabiliyor muyuz? Önemli
olan budur. Dilin âdeta DNA’larını koruyarak, dilin asli kodlarını koruyarak,
eğer başka dillerden kelime alıp onu hazmedebiliyorsak -tıpkı aslan örneğinde
olduğu gibi- burada aslında üzülecek, yadırgayacak, garipsenecek bir şey yoktur
demektir. Bakın, “gül” kelimesini biz Farsçadan almışız. “Gül” kelimesinin
kullanıldığı en az yüz tane hanım adı vardır Türkçede. Ama “gül” kelimesine
Farslar, İranlılar “gül” demezler, “gul” derler -hani
“gul” var ya- bülbüle de “bulbul”
derler. Biz “gül”ü “gül” olarak telaffuz edip inceltmişiz. Şimdi, “gül”
kelimesinin kökenini falan sorgulamak bence abesle iştigal etmektir. Sonra, sevgili
arkadaşlarım, kelimeler zamanla farklı anlamlar yüklenirler ve bazı anlamları
da yitirir, bu anlamlardan da soyutlanırlar. Bakın, “serbest” kelimesi nedir
biliyor musunuz Farsçada? “Serbest” kelimesi aslen Farsça bir kelimedir ve
Farsçada “serbest” kelimesi “tutsak” demektir, “esir” demektir. Fakat biz
“serbest” kelimesini “özgür” manasında kullanırız. Bunu alıp kendimize mal
etmişiz. Siz Arabistan’da “şemsiye” dediniz mi Arapların aklına “güneşlik”
gelir ama hiçbir Türk vatandaşının aklına “şemsiye” dediğiniz zaman “güneşlik”
gelmez, bizde “yağmurluk” gelir. Ama “şems” güneştir, şemsiye de güneşlik
demektir. Bu, çok önemli bir şey değildir. Bakın, İngilizce
için bu geçerli midir? İngilizce için de geçerlidir. Bakın, “culture” kelimesi İngilizcedir, ama “kültür” kelimesi
Fransızcadır. İngilizler, Fransızlardan almıştır, ama “kültür” olarak
almamışlar, “culture” olarak almışlar, kendi
damgalarını üstüne basmışlar. “Final” kelimesi Fransızcadır, ama “final (faynıl)” kelimesi İngilizcedir, orada da kendi damgalarını
üstüne basmışlar. Bizim diğer bütün
dünya dillerinden -bakın, Batı’dan aldığımız kelimeler var, Doğu’dan aldığımız
kelimeler, Arapçadan, Farsçadan aldığımız, İngilizceden, Fransızcadan,
Yunancadan- aldığımız kelimeler var. Şimdi, zaman zaman…
Bakın, “iktisat” kelimesini Arapçadan almışız, “ekonomi” kelimesi Batı
dillerinden gelmiş; “içtimai” kelimesini Arapçadan almışız, ama “sosyal”
kelimesi aslen Yunanca bir kelimedir, oradan almışız. Bazen de,
kendimizi bir şeye hapsetmek zorunda değiliz. Dil, değerli arkadaşlarım, bir
ortak buluşma noktası, bir milletin ortak paydalarından birisidir. Hâlbuki, üzülerek ifade edeyim ki, bizim ülkemizde insanlar,
bizim ülkemizde dil bir çatışma alanı olarak maalesef nesillerin önüne
sürülmüştür. İnsanlar kullandıkları kelimelere göre, kullandıkları deyimlere
göre kategorize edilebiliyor: “Ha, bu insan bu kelimeyi kullanıyorsa, onun,
aslında fikir dünyası, ruh ve düşünce dünyası şudur, eğer şu kelimeyi
kullanıyorsa budur.” Bu da çok abesle iştigaldir. Ben, “hayat” kelimesini de
kullanırım, “yaşam” kelimesini de; “istiklal”i de kullanırım, efendim, “bağımsızlık”ı da kullanırım; “egemenlik”i
de kullanırım, “hâkimiyet”i de kullanırım. Bu, benim dilimin zenginliğidir
aslında. Dolayısıyla,
sevgili arkadaşlarım, ben, Türkçenin diğer dillerin boyunduruğu altına girdiği,
bu konuda âdeta felaket çanlarının çalındığı, Türkçenin elden gittiği
şeklindeki karamsar bir tabloya şahsen katılmıyorum. Ancak, bu konuda yapılması
gereken birçok şey var mıdır? Elbette vardır. Küreselleşmeyle birlikte,
özellikle İnternet’le birlikte, maalesef bu konuda da bazı olumsuzluklar
vardır, ama iş vahamet boyutunda mıdır? Elbette değil. Eskiden Köroğlu
diyordu ki: “Yağız atlar yakın eder ırağı.” Yani uzağı yağız atlar yakın
ediyordu, şimdi İnternet uzakları yakın ediyor. Bugün küresel bir dünyada
yaşıyoruz, dediğim gibi, etkileme, etkilenme ve etkileşim faaliyeti her
zamankinden çok çok daha seri bir şekilde bugünkü
dünyada tesirini icra etmektedir, işlemektedir. Bizim yapmamız
gereken, değerli arkadaşlarım, şudur: Bütün kelime dünyası 900 bin kelime olan,
500 kelimeyle yazan, 300 kelimeyle konuşan Türkiye Cumhuriyeti devleti
vatandaşı Türkçe konuşan insanlar Türk milleti olmaz. Ve zaman zaman şundan da şikâyet ederiz: “Efendim, şu şu kitapta çok anlaşılmayan sözcükler var.” Ben, daha
önceki bir konuşmamda da burada ifade etmiştim. Ben, öğrencilerime,
üniversitedeyken merhum Profesör Mümtaz Turhan’ın “Kültür Değişmeleri” kitabını
verdim ödev olarak, okumaları ve bir değerlendirme yapmalarını istedim. Bana gelip
dediler ki: “Sayın Hocam, burada çok anlamadığımız sözcükler var.” 70’li
yıllarda Kültür Bakanlığının bastığı bir kitap, Namık Kemal’den, Fuzuli’den
Yahya Kemal’den söz etmiyorum, Mümtaz Turhan’dan söz ediyorum. “Biz bunları pek
anlamıyoruz.” dediler. Ben de öğrencilere espri yaptım. Dedim ki: “Sevgili
gençler, bundan sonra size vereceğim kitaplarda anlamadığınız hiçbir kelime
olmayacak, çok anlaşılır kitaplar size tavsiye edeceğim.” “Sayın Hocam, ne
tavsiye edeceksiniz?” dediler. Dedim ki: “Cin Ali’nin Maceraları. Hiç
anlamayacağınız bir kelime yoktur orada.” Değerli
arkadaşlarım, her okuduğumuz kitap bizim kelime dağarcığımıza ve kelime
dünyamıza eğer 50 tane kelime katmıyorsa, biz o kitabı boşuna okuyoruz
demektir. Bizim konumumuzdaki insanların bilmesi gereken kelime sayısı asgari
20 binlerle ifade edilmelidir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Meclisimizin muhtelif
partilerine mensup değerli arkadaşlarımın Türkçeyle ilgili bir hassasiyet
ortaya koymuş olmalarından dolayı Millî Eğitim Bakanı olarak şükranlarımı
sunuyorum. Biraz önce de söyledim, bu bizim asli
görevimizdir, bu konuda alınması gereken ne tedbir varsa, Türkçemizin
güzelleşmesi, Türkçemizin zenginleşmesi, Türkçemizin yeni nesillere en iyi
şekilde aktarılması, çocuklarımıza kitap okumanın sevdirilmesi, bu konuda
yapılması gerekenler, bu konuda ne varsa, iktidar muhalefet ayrımı yapmaksızın,
Meclis olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak siz bize bazı önerilerde
bulunursanız, bu araştırma komisyonları bize derli toplu raporlar getirirse,
bize tavsiye mahiyetinde eğer bazı bilgiler getirirlerse, yol haritaları
getirirlerse, biz Meclisin bu iradesine müteşekkir oluruz ve üzerimize düşeni
diğer kurumlarla da iş birliği yaparak yaparız. Ama, tekrar bir şeyin
altını çizmek istiyorum. Küreselleşmenin meydana getirdiği olumsuzluklar
vardır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakanım, lütfen tamamlayınız konuşmanızı. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Hindistan’a giderseniz, Fransa’ya giderseniz,
Tayland’a, Tayvan’a giderseniz, özellikle küreselleşmenin bir diğer adı da
oralarda Amerikanlaşma olarak ifade edilir, bunun getirdiği olumsuzluklar var. Mc Donald’s kültürünün getirdiği
bir olumsuzluk var. Bunun neyin özeti olduğunu hepiniz çok iyi bilirsiniz. Ama, bundan yola çıkarak “Eyvah, dilimiz bitti, battı.” gibi
bir korkuya kapılmak yerine, biz bu konuda… Bakın, biz 100 temel eseri tespit
ederken de amacımız buydu. Kendi klasiklerimizi, Batı klasiklerini, Doğu
klasiklerini çocuklarımıza okutalım. İlköğretimdeki, ortaöğretimdeki her
çocuğumuz hiç olmazsa bir 100 kitap okumuş olsun bir tahsil hayatı boyunca;
ilköğretimi bitirirken, ortaöğretimi bitirirken bir kelime dünyası olsun,
zengin bir kelime ve kavramlar dünyası olsun. Biz kelimelerle düşünürüz. Bir
insanın düşünme kapasitesi bildiği kelime sayısı kadardır değerli arkadaşlarım.
Çünkü, siz ancak onu kavramlaştırarak düşüncelerinizi
ifade edebilirsiniz, yazabilirsiniz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Başkanım, bitiriyorum. Sabrınızı taşırmak
istemiyorum. Son sözümü söylüyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, söyleyecek çok sözünüz var, ihtisas alanınız, ama,
ben mecburen sözünüzü son defa uzatmayacağım. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) – Bu amaçla, arkadaşlarımın böyle bir araştırma
önergesi vermiş olmalarını olumlu, hayırlı bir denetim mekanizması olarak
gördüğümü ifade etmek istiyorum ve biz Hükûmet olarak
böyle bir komisyonun kurulmasından yanayız. Bunu da huzurlarınızda belirtmek
istiyorum. Tabii ki, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin iradesi ve kararı neyse ona saygı duyacağız ve bu
vesileyle hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Sinop Milletvekili Engin
Altay. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ENGİN ALTAY (Sinop) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; ben de idrak ettiğimiz Kurban Bayramı’mızın
hem sizlere hem milletimize kutlu olmasını, hayırlı olmasını temenni ediyorum. Yine, ölümünün
34’üncü yılında Batı Cephesi Komutanı, Lozan Fatihi, Türkiye Cumhuriyeti’nin
2’nci Cumhurbaşkanı ve partimin 2’nci Genel Başkanı İsmet İnönü’yü rahmetle,
minnetle anıyorum. Çok iyi İngilizce bilmesine rağmen İsmet İnönü, hiçbir
uluslararası toplantıda İngilizce konuşmamıştır, Türkçe konuşmuştur. Sayın
milletvekilleri, Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk
dilinin korunması ve geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla grubumuzca verilen Meclis araştırması önergesi üzerinde
söz aldık. Malum, içinizden anımsayan arkadaşlar olur. Geçen dönem de
Parlamentomuz bu konuya bir duyarlılık göstermiş ve 22’nci Dönem
Parlamentomuzda Sayın Ekrem Erdem Başkanlığında bir komisyon çok ciddi bir
çalışma yapmış idi. Ama yaz sıcağına apar topar getirilen seçimler nedeniyle
komisyon çalışmaları, raporu görüşülemediği için kadük
kaldı, hükümsüz kaldı ve bir duyarlılıkla hem partim hem diğer partilere mensup
milletvekilleri bu konuyu tekrar 23’üncü Dönem Parlamentosunun gündemine
taşıdılar. Yalnız, ben Sayın
Bakanı dinlerken şaşırdım. Yani bir ülkenin Millî Eğitim Bakanı dilimizdeki bu
yozlaşma, kirlenme, yabancılaşmayla ilgili olarak çok kesin bir ön kabul, peşin
bir kabulle diller arasında alışverişin çok doğal olduğunu, her zaman bunun
olabileceğini, buna da ayak uydurmak gerektiğini falan söyledi. Yani, şimdi,
Sayın Bakanın biraz önce burada yaptığı yirmi üç dakikalık sunuşta, tıp diliyle
şöyle bir durum var: Çok bariz bir kanser hastası var ortada, Sayın Bakan da
doktor ve teşhisi grip. Dilimizle ilgili, Sayın Bakanın yirmi dakikada yaptığı
sunuştan benim anladığım budur değerli milletvekilleri. Şimdi, konu Türk
dili olunca, tabii ki, Karamanoğlu Mehmet Bey’i
rahmetle, minnetle ve biraz da mahcubiyetle anmak lazım. Karamanoğlu
Mehmet Bey 13 Mayıs 1277’de bir fetvayla Türkiye'de, bu coğrafyada Türkçeden
başka bir dil kullanılamayacaktır demiş ve çok açık bir tanım yapmış. AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Fermanla… ENGİN ALTAY (Devamla) – Fermanla, evet. Demiş ki:
“Bugünden geru divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste
ve meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır.” Ne güzel söylemiş. Mekânı
cennet olsun. Büyük Atatürk de aynı hassasiyeti göstermiş, malum, önce 1 Kasım
1928’deki harf devrimimizle ve sonra 12 Temmuz 1932’de kurduğu Türk Dil
Kurumuyla dilin önemini bir Cumhurbaşkanı olarak, mesaisinin büyük bölümünü de
bu işe ayırarak bize göstermiştir ve söylemiştir ki: “Türk ulusundanım diyen
insanlar her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüyle, toplumuyla ilişiğini
sav ederse buna inanmak doğru olmaz.” Evet, Karamanoğlu Mehmet Bey ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk
dilimize verdikleri önemleri, yaptıkları icraatlarla ortaya koymuşlardır. Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakan bir parça rahat. Ben çok rahat değilim. Bakın,
otoriteler, 21’inci yüzyılda dünyada kullanılan dillerin yüzde 50’sinin kaybolacağını,
yok olacağını iddia ediyor. Kaybolur kaybolmaz bilmem, ama bunlar iddialar.
Şimdi, Türkçenin yok olmasını elbette düşünemeyiz, bu mümkün değildir ama bir
gerçek var ki, yani dilimiz, hızla yozlaşan, sulandırılan, kirlenen bir hâl
aldı ve ne yazık ki, ne yazık ki, bu yozlaşma kamuda ve Millî Eğitim
Bakanlığında da kendini fazlasıyla gösteriyor, sıkça gösteriyor. Değerli arkadaşlar, dilimizin, Sayın Bakanın da söylediği gibi
-biz her şeye peşinen “olmaz” demiyoruz tabii- geçmişte, Arapçadan, Farsçadan,
Fransızcadan etkilendiği bir vakıadır, o günün koşulları içinde belki de bir
zarurettir, ama şimdi, özellikle günümüzde, gereksinim dışı olarak, Avrupa
dillerinden, özellikle İngilizceden etkilenmekten ziyade İngilizceden kirlenen
bir dilimiz var sayın milletvekilleri, bunu görmemiz lazım. Şimdi, Türkiye’de
şu tartışma ben yüksekokulda okurken de yapılırdı: Efendim, eski Türkçeciler,
öz Türkçeciler, konuşan Türkçeciler. Doğrusunu isterseniz, ben o günkü
öğrencilik psikolojisi içinde de konuşan Türkçecilerden yanaydım, ama, bu “yana”lık -Sayın Bakan
kadar ben rahat değilim- aldı başını gidiyor, ortada Türkçe kalmayacak. Onun
için ben, bundan yirmi yıl önceki düşüncemi de gözden geçirmek durumunda kaldım
ama, Türkiye, tabii, bu açmazdan da kurtulmalı, yani,
eski Türkçe, öz Türkçe, konuşan Türkçe kargaşasından kurtulmalı, bu çok ciddi
bir iş. Dil, her şeyimiz.
Ulusları ulus yapan dört temel özellikten, dört temel ögeden
birisi malumunuz dil birliğidir. Bir coğrafyada bir ulustan söz ediyorsak, o
coğrafyadaki ulusun dil birliğinden, hiç şüphesiz, söz etmek durumundayız,
kabul etmek durumundayız, bunu korumak durumundayız. Şimdi, bakın,
dilimiz -önergede de geçti- konuşan sayısı bakımından dünyada 5’inci sırada, ama, ne talihsizlik ki, UNESCO, dünya dilleri olarak
Türkçeyi tanımıyor. Bu konuda bir gayret, bir çaba var mı bilemiyorum, ama, 220 milyon insan bugün yeryüzünde güzel Türkçemizi
konuşuyor. Anadolu’da hızla kirlenen, yozlaşan Türkçemizi dünyada 220 milyon
insan konuşuyor. Yaygınlığının
yanında zenginliğiyle de göz kamaştıran bir dile sahibiz. Şimdi “Diller arası
alışveriş hep var.” dedi Sayın Bakan; doğru, vardır. Biz Arapçadan 6.464 kelime
almışız, ona da 2 bin tane vermişiz. Bir örnek daha vereyim: Bakın, Bulgarcadan
19 tane almışız, 3.500 tane vermişiz. Fransızcadan 5.232 tane almışız, 1 tane
vermemişiz. Rumcadan 400 tane almışız, 1 tane vermemişiz. Sırpçadan hiç
almamışız, 9 bin tane vermişiz. Mesela, Yunancadan 48 tane almışız, Türk Dil
Kurumu kaynaklarına göre 3 bin tane vermişiz. Yani, müthiş zengin bir dile
sahibiz, başka dillere ihraç ediyoruz kelimelerimizi, ama şimdiki bu kirlenmeyi
de makul görüyor Sayın Bakan. Yani, bu kirlenmenin makul görülmesi düşünülemez,
kabul edilemez. Sayın Bakan bir üniversite hocası olarak bunu kabul edebilir, ben
bir ilköğretim okulu öğretmeni olarak, bir sınıf öğretmeni olarak bunu kabul
etmiyorum ve bu konuda Meclisimizin bu girişimini çok takdire şayan buluyorum. Şimdi, biraz
renklendirelim; 1 Türkçe kelimenin İngilizce karşılığı tam 17 kelimedir değerli
milletvekilleri. Bunu, dilimizin pratikliği açısından da dikkatinize sunmak
istiyorum, bilenleriniz vardır ama mutlaka bilmeyenler de var: “Afyonkarahisarlılaştıramadıklarımızdan mısınız?” Bunu
söylemek için İngilizcede şöyle bir cümle kuracağız: “Aren’t
you one of those people whom
we tried unsuccessfully to make resemble the
citizens of Afyonkarahisar?”
Böyle bir dile sahibiz, ne mutlu bize. Ama, gelin,
Sayın Bakan bu duyarsızlıktan vazgeçin de bu dili biraz koruyabilelim. Şimdi, Sayın
Bakan “Ben ‘egemenlik’ de derim ‘hâkimiyet’ de derim.” diyor. Ama, şimdi soruyorum: “Sunucu”nun
yerine “spiker”in, “speaker”ın, tanıtımın yerine “demo”nun, “dükkân”ın yerine “store”un,
“ucuzluk”un yerine “damping”in, “bilgi alışı”nın
yerine “brifing”in, “ilan tahtası”nın yerine “billboard”un,
“koruma”nın yerine “badyguard”ın,
önemli haberin yerine “flash haber”in, “olur”un
yerine “okey”in, “hesap” yerine “adisyon”un içinize sinen bir tarafı var mı
Sayın Bakanım? Bunlar olmasa daha iyi olmaz mı? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Söyledim zaten, olmamasını. ENGİN ALTAY
(Devamla) – Şimdi, tabii, bakanlarımız bunu hep yapıyor. Şimdi, Sayın Mehmet
Şimşek, Anadolu Ajansı, bugün düşen metin: “Nereden gelmiş yüzde 1,5 TRT payını
kaldırmışız, yüzde 5 de indirim yapmışız. Tamam mı arkadaşlar?
Okey.” Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanı basınla sohbet ederken “okey” diyor.
Sayın Bakanın İngiltere’de yaşamış olması, orada çok iyi İngilizce bilmesi iyi
bir şey tabii. Ama, bir ülkenin Bakanı, ekonomisini
teslim ettiğimiz Bakanı basınla böyle “Okey” diye… Bir daha söylüyor. Burada
tekrar diyor ki: “Reel bazda elektrik fiyatları yüzde
70’in üzerinde aşağı düşmüş. Okey.” Hoş mu? HÜSEYİN
DEVECİOĞLU (Kilis) - Zararı yok. ENGİN ALTAY
(Devamla) – E “hoş” diyorsanız, bu komisyonun kurulmasına ret oyu verin.
Arkadaşlar, ciddi bir iş yapıyoruz. Bakın, şu Mecliste zaman zaman biz de geriliyoruz, biz de kastı aşan kelimeler
kullanıyoruz. Dün grubumuz tarafından bana böyle bir görev verildiğinde yahu
dedim, bizim de bazen işin tadını kaçırdığımız anlar oldu. İnşallah, bu da bana
ders olur, hepimize ders olur, bunları yapmayız, yapmamalıyız. Şimdi, bakın
“Dilimizin sorunları çok. Çok temel sorunlarından birisi
argo, hurafe, küfür, müstehcen ve kaba sözlerin kullanılması.” Geçen yıl
kurulan Komisyon da “Sorun” başlıklarında bu cümleyi aynen böyle almış. Şimdi, Sayın
Bakan da az önce “Biz 100 temel eseri işte bu yüzden koyduk.” dedi. Eserlerin
seçimine belki bir itirazımız yok. Ama, eserlerin
basımı, Türkçeleştirilmesi, çevirisi, matbaalardaki tahrifatı konusunda bir
Millî Eğitim Bakanı hiçbir şey yapmıyorsa ve işte, bu kitaplara böyle MEB
antedi, amblemi basılıyorsa ve bu kitaplar orta yerde geziyorsa ve ben bunun
içindekileri okumayı ahlaken doğru bulmuyorsam, yani çok ayıpsa, ben bunu
burada söyleyemiyorsam, ama burada yazılanı ilköğretim okulu, yedi yaşındaki,
birinci sınıftaki çocuk, ikinci sınıftaki çocuk okuyor, önünde buluyorsa bunun
savunulacak bir tarafı yoktur. Biraz sonra
oylarınızla kurulacak komisyonun yapması gereken, herhâlde, ilk iş, Millî Eğitim
Bakanlığına bir yazı yazarak, bu 100 temel eseri derhâl yasaklattırmaktır. Bu,
Türkçenin, devlet eliyle, devletin kurumlarında, eğitim-öğretim kurumlarında
yozlaştırıldığına çok somut ve çok net bir örnektir. Şimdi, buradan,
inanın sayın milletvekilleri, birşeyler okusak
yüzümüz kızarır, hanımefendiler de var, izleyenler var, yüzümüz kızarır, ben
okumuyorum. Biliyorsunuz, 22’nci Dönem Parlamentosunda, bu 100 temel eser,
diğer bazı konularla birlikte Millî Eğitim Bakanlığına bir gensoruya vesile
olmuştu. O günden bu yana, Bakanlığın hiçbir gayreti olmadığı gibi, işin tadı
daha da kaçırıldı, abartıldı, yeni basımlarda aksine, inadına daha değişik
uygulamalara geçildi. Mesela, bir Hristiyan kız
çocuğuna, işte, baş örtüsü takıldı, vesair. Böyle İslami motifli temenniler kitaplarda yer
aldı. Alsın tabii, ama çocukları kandırmayalım. Yani, Avrupa’da yaşayan bir kız
çocuğunun böyle temennilerde bulunmadığını bu çocuk, ilköğretimin altıncı
sınıfına geldiğinde kavrayacak. O zaman diyecek ki, bana küçükken yanlış
kitaplar okutturmuşlar. Yani, bu konuda
Sayın Bakandan ben de rica ediyorum: Bu 100 temel eser rezaletine, bu vesileyle
bir son versin, çok basittir bu. Bir genelge yayınlar ve okullardan bu kitaplar
toplatılır, gerekli, ilgili yayınevlerinden, kitapçılardan da toplatılabilir.
Hakikaten, sayın milletvekilleri, çok sakıncalı şeyler var burada. AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Okuma sakın, RTÜK kapatır her gün TRT 3’ü. ENGİN ALTAY
(Devamla) – Okumayayım, peki. Evet… Evet, RTÜK’e de
değineceğiz tabii. Şimdi, dilimizin
bir başka sorunu da sayın milletvekilleri, imla yanlışları, söyleyiş
bozuklukları, deyim ve bileşik fiil yanlışları… Alıntıları çok yanlış
kullanmaya meraklıyız. Anlatım bozuklukları var. Peki, bunun düzeleceği yer
Meclis mi? Yani, bu şimdi söylediklerimin düzeleceği yer, okul öncesi eğitim
öğretim kurumlarından başlayarak yükseköğretime kadar uzanan süreçtir, oradaki
mekanizmadır. Bu konuda, Türkçenin doğru kullanılması, düzgün kullanılması,
yazılmasıyla ilgili Sayın Bakanın beş yıldır ciddi bir icraatı var mı? Yok, bu
da yok. Yani, bizim
okullarımız bu konuda dökülüyor, öğrencilerimiz dökülüyor. Türkçe eğitimi alan
öğrencimiz yığınla hata yapıyor. Ama, bunun çok ciddi
bir iş olduğu her vesileyle millî eğitim camiasında hissettirilmelidir. Ama, bütün iş, kendi anlayışı içerisinde bir kadrolaşma
anlayışı, felsefesi, okulların yöneticilerini, müdür yardımcılarını, hatta
öğretmenlerini, kadrolaşarak, böyle, kendi zihniyet ve anlayışıyla götürme
sevdası, Sayın Bakanın bu asli işlere vakit ayırmasına sanıyorum engel oluyor. Ama, bu çok önemli bir konudur. Dilin bizle ilgili,
kamuoyuyla ilgili, medyayla ilgili, ticari kurumlarla, kuruluşlarla ilgili
konuları çözülebilir, ama eğitim kurumlarındaki bu hataların, bu yanlışların
bir an önce düzeltilmesi bizzat Millî Eğitim Bakanının uhdesinde,
sorumluluğundadır. Şimdi, değerli
milletvekilleri, dilimizin yozlaşmasının temel sebeplerinden birisi de basın,
radyo, televizyondur. Medyamızın ismi bile –şimdi isim vermeyeyim-
televizyonlarımızın, radyolarımızın isimleri bile İngilizce birçoğunun,
programları öyle ve RTÜK ne yapıyor? RTÜK’ün asıl uğraşması gereken işte bu
konudur. Televizyonda, radyoda temiz Türkçe kullanımı RTÜK’ün görev alanına
girmiyor mu? Peki, RTÜK’ün bu konuda bir iki istisna, çok uç şeyler dışında…
Biraz önce ben de burada “100 temel eser”den bir şey okusaydım RTÜK Meclis
TV’yi de kapatır. Evet, onun için okumuyorum, Meclis TV kapanacak. Ama bu
konuda benim bilebildiğim RTÜK’ün bir uygulamasını ben duymadım, varsa
gelsinler söylesinler. Şimdi, “Türk
dünyası” deyip deyip duruyoruz ama Türk dünyasının
dil birliği konusunda -Türk dünyasına ağabeyliğe soyunan bir dönem- Türkiye'nin
çok ciddi gayretleri var mıdır? “Efendim, şu dönemde şuraya gidildi, buraya
gidildi…” En güzel yaptığımız işlerden birisidir sayın milletvekilleri, heyetçe
bir ülkeye gideriz, orada yemeğimizi yeriz, bir iki toplantı, hadi döneriz,
önemli diplomatik temas yapmış oluruz. Böyle değil. Bu işe çok ciddi bakılmalı.
Yani, bu Türkiye Türkçesiyle sınırlı bir mesele değil. Biz 220 milyon insan
Türkçe konuşuyor derken, bunun hepsi Anadolu coğrafyasında yaşayan Türkler
değil ki. Dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış milyonlarca Türk’ten, Türk
kökenli insandan bahsediyoruz. Bu konuda da bir ağabeylik, bir hamilik
yapılacaksa o da Türkiye Cumhuriyeti devletine ve onun hükûmetine
düşer. Bu konuda da Hükûmeti ciddi bir gayret içinde
görmüyoruz. Şimdi, Türk
diline -baştan da söyledim- en büyük darbe 12 Eylül faşizan askerî rejimiyle
vurulmuştur ve Türk Dil Kurumu, Büyük Atatürk’ün kurduğu, kuruculuğunu yaptığı
Türk Dil Kurumunun kapatılması aslında Türkiye üzerinde emelleri olan birçok
kesimin de işine gelmiştir. Bir ülkeyi istila etmenin en pratik yollarından
biri, o ülkenin dilini dejenere etmektir. Dili bozulan
ulusların tek ulus olarak ayakta kalabilmeleri de mümkün değildir. Bu anlayışla
Türk Dil Kurumu tahrip edilmiştir, kapatılmıştır. Yerine ne kurulmuş? Atatürk
Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu. Onu da… 1993 yılında çıkan bir kanun
hükmünde kararname mahkemece iptal edilmiş. Orada bir sürü hukuksal boşluk var,
sıkıntı var. Ne olacak böyle? Şimdi, bir komisyon yeniden kuracağız,
çalışılacak, çalışılacak, burada görüşeceğiz, ilgili kurumlara ikişer satır
yazı göndereceğiz ve Meclis görevini yapmış olacak. Bu görev Meclisin değildir.
Meclis hükûmeti uyarmak göreviyle mükelleftir, Meclis
hükûmeti denetler. Bu konuda da görev hükûmetindir. Alınması gereken bütün tedbirleri alması
gereken hükûmettir. Biz, Meclis olarak hükûmete bu konuda yardımcı oluruz. Yoksa,
bir komisyon kurarak bu işi bitireceğimizi falan zannetmeyelim. Bu komisyon
raporları sizde de vardır, alın bakın; çok ciddi bir ön hazırlık teşkil eder
bize, yapılacaklarla ilgili bir ön hazırlık, bir altyapı verir. Gerisi uzun bir
iştir, meşakkatli bir iştir, masraflı bir iştir, mesai gerektiren bir iştir.
Bunu yapmamız lazım. Bunu ulusal bağımsızlığımızın, bütünlüğümüzün korunması
için de yapmaya mecburuz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Altay, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. ENGİN ALTAY
(Devamla) – Bu vesileyle Hükûmet, umuyorum ve
diliyorum ki gerekli mesajları almıştır ve temenni ederim ki Hükûmetin diğer üyeleri bu konuda Sayın Bakan kadar rahat
değildir inşallah ve Hükûmet de bu konuda tedbir
alır. Bütün Hükûmet üyeleri Sayın Bakan kadar
rahatsa, değerli arkadaşlar, ben size söyleyeyim, Meclis, 22’nci Dönem
Parlamentosu bir komisyon kurup aylarca bizim vaktimizi boşa almasın, boşa
çalışmayalım. Bakın, şimdi,
Meclisten başlayarak bütün alanlarda, bütün kurumlarda dilimizi başka dillerin,
dolayısıyla başka kültürlerin istilasından kurtarmak en temel görevimizdir.
Bunu yapan bir Meclis olarak tarihe geçmeyi umuyorum, hep beraber bunu yapan
bir Meclis olarak tarihe geçmeyi umuyorum ve Sayın Başbakandan başlayarak
hepimiz temiz ve örnek bir Türkçe kullanmak zorundayız. Artık “yahu”ları, “lan”ları, “sen”leri,
“hadi git”leri bırakalım diyorum, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Altay. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Akif
Akkuş. Sayın Akkuş,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkçedeki bozulma
ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması ve geliştirilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla konuşmak üzere MHP Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ayrıca, önergeyi Milliyetçi Hareket Partisiyle birlikte veren CHP ve AKP’li
milletvekillerine de teşekkür ediyorum. Değerli milletvekilleri,
Bakan, konuşmasında öyle şeyler söyledi ki “Bunlar, dildeki normal
değişimlerdir, endişe edecek bir şey yok.” anlamına geldi ve ben sandım ki
kendi grubundan milletvekillerinin de verdiği bu önergeye ret oyu verecek ama
sonra “Ben de katılıyorum.” dedi. Ona da teşekkür ediyorum. Değerli
milletvekilleri, Türkçenin konuşulduğu coğrafyaya şöyle bir baktığımızda, Orta
Avrupa’dan Büyük Okyanus’a kadar olan hemen hemen her
yerde Türkçe konuşulmaktadır. Bu bakımdan ele aldığımızda millî bir bağ olarak
Türkçenin oynadığı rol, diğer dillerin hiçbirisinde bulunmamaktadır. Türkçe,
yayılış sahası ve türlü şive şekilleri bakımından, tarihî devirlerde ve bugün
çok geniş bir sahayı kaplamaktadır. Türkçeyi
konuşanlar, idari ve siyasi teşkilat bakımından farklı yerlerden, oldukça uzak
kalmış ve kültür vasıtaları Türkçemizden oldukça farklı bir şekilde
gelişmiştir. Özellikle sınır boylarında oturanlar birbirinden farklı millet ve
devletlerle temasta bulunmuşlardır. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Türk
âleminin, önemsiz bir kısmı hariç, aynı dille konuştuğu ve yazdığı
görülmektedir. Burada, 13’üncü
yüzyılda yaşamış olan Yunus Emre’den bir dize okumak istiyorum: “Şu dünyada bir
kişiye, yanar gözüm, göynür özüm/ Yiğit iken ölenlere, gök ekini biçmiş gibi.”
Bugün 20’nci yüzyıldaki ozanlarımızın yazdığı şiirlere bakıyoruz, onlar da sade
bir dil kullanmışlar. Mesela diyor ki: “Unutmak kolay mı deme/Unutursun Mihribanım/Oğlun kızın olsun hele/Unutursun Mihribanım.” Dolayısıyla, yani, demek ki 13’üncü yüzyıldan
beri konuştuğumuz Türkçede önemli bir değişikliğin olmadığını görüyoruz. Ancak,
bu, daha çok halk dili diye, halk edebiyatı diye belirttiğimiz kısımda oluyor. Türk yazı dilinin
ne zaman ve hangi şartlarda meydana geldiği hakkında henüz kesin bir bilgiye
sahip değiliz. Türk yazı dilini genellikle biz Orhun abidelerinden itibaren
takip edebiliyoruz. Bu yazı dilinin bugünkünden çok farklı olmadığı da
bilinmektedir. Yine, Bilge Kağan Orhun abidelerinde diyor ki: “Ey Türk, titre
ve kendine dön.” Yani, bugünkü kullandığımız gramer yapısını aynen orada
görmekteyiz. Miladın ilk
senelerinden 13’üncü yüzyıla kadar devam eden örneklerini gördüğümüz bu yazı
dili, ses, kelime, cümle ve imla bakımından aynı özellikleri taşımakta ve hatta
aynı mektebin ürünleri gibi görülmektedir. Biraz önce yukarıda okuduğum iki
ayrı döneme ait dizeler bunları bize göstermektedir. Türk milletinin
13’üncü yüzyıl dönemi içerisinde geniş bir bölgede, farklı coğrafi şartlarda ve
farklı muhitlerde bulunmasına rağmen bir tek yazı dili kullanması, uzun müddet
daha bir sır olarak kalacağa benziyor. Yani, bu henüz çözülmüş değil. Bunu
belirtmek istiyorum. İtalyan Türkolog Anna Masala’yı dinlerken
“Türkçeden başka bir dil konuşmadan Adriyatik’ten Pasifik Okyanusu’na kadar
rahatça gitmemiz ve oradaki insanlarla anlaşmamız mümkündür.” demişti. Değerli
milletvekilleri, 12’nci ve 13’üncü yüzyıllar Türk milleti tarihinde bir dönüm
noktasıdır. Bu devirden itibaren Türk dilinde önemli sayılabilecek değişme ve
gelişmeler yaşanmıştır. Türk dilinde gördüğümüz ses ve şekil bakımından en
büyük gelişme bu yüzyıllara rastlamaktadır. Birçok seslerin değişmesi, isim ve
fiil tasriflerinin yeni istikametleri, kök ve eklerdeki asli vokallerin
genel ahenge uymaya başlaması vesair bu devrin
eseridir. Böylece, bugün gördüğümüz ve birbirlerinden biraz farklı olan yazı
dillerinin ilk esasları ortaya çıkmıştır. Türk yazı dilinin yeni idare ve
kültür merkezlerinde, bunları kuran Türk boylarının şive özelliklerini almak
suretiyle, eski genel yazı dillerine göre nispeten ayrıldıkları gözlenmiştir.
Türk coğrafyasının iki ucunda yaşamakta olan Yakut ve Çuvaş lehçeleri Türkçenin
kardeş lehçeleridir ve birbirinden binlerce kilometre uzakta, arada tarihî
engellerin bulunduğu bir coğrafyada bulunmaktadırlar. Değerli
milletvekilleri, bütün bunlardan çıkan sonuca göre, Türk coğrafyasının ve
tarihinin gösterdiği veya düşmanları tarafından geliştirilmeye çalışılan suni
engellere rağmen güneybatı ve kuzeybatı grupları arasındaki farkları ortadan
kaldırarak veya bunları birleştirerek daha zengin ifade imkânları bulmak
suretiyle bir tek yazı dili ortaya koymak için hiçbir engel söz konusu
olamamıştır. Tabii, son zamanlarda, 1993 yılında başlayan Türk dünyası
kurultaylarında, bütün bu birbirinden uzak coğrafyalarda yaşayan Türk
dillerinin birleştirilmesi, aynı alfabeyi kullanmaları gibi birçok öneriler
gündeme geldi, ancak bugüne kadar bunlar gerçekleşemedi ve bu konuda hepimize
görev düştüğü de unutulmamalıdır. Türk dilini
koruma ve kollamada gerekli özeni göstermezsek ülkemizin bazı yörelerinde
mecburiyet sonucu öğrenilen Farsçanın ana dil haline gelmesi gibi bir sonuçla
karşılaşabiliriz. Bir örnek vermek gerekirse: Bir arkadaşım söylemişti.
Afganistan’da elli yıl kadar önce isim değiştirme modasına gidilmiş ve bir
yöreye “Samandalı” ismi verilmiş, ama burada yaşayan
insanlar buraya yüzyıllardır kullanılan “Ayberk” ismini söylemeye devam
etmişler. Ancak, üzücü bir şey, bu insanlar Türkçe bilmiyor, Türkçeyi
unutmuşlar. Bugün “Ana dille
eğitim” adı altında Türkçeden başka dillerin eğitim sistemi içerisine şırınga
edilmek istenmesi son derece yanlıştır. Ülkemizin her yerinde Türkçe eğitim
imkânlarının artırılması mutlaka sağlanmalıdır. Şu unutulmamalıdır ki Türkiye
Cumhuriyeti’nin dili Türkçedir. Bunun yozlaştırılması ve sulandırılmasına
hiçbir şekilde müsaade edilemez. Yeni hazırlanmakta olan anayasaya da bunun bu
şekilde konması yüce Meclisin, yani bizlerin asli görevlerindendir. Dolayısıyla
“Türkiye Cumhuriyeti devletinin dili Türçedir.”
ibaresi dışında herhangi bir istekle bu Meclise gelinmemelidir diyorum. Avrupa Birliği
istedi diye ana dilde eğitim girişimleri son bulmalı, güzel Türkçemiz sonsuza
kadar korunmalıdır. Türkçemiz Batılı
bilim adamlarının bir kısmı tarafından âdeta bir şiire benzetilir. Çünkü, Türkçede bir kelimedeki her harfe mutlaka vurgu
yapılır. Batı dillerinde ise bir kelimedeki bazı harfler dikkate bile alınmaz.
Mesela, Almancadaki “ç” harfi “t, h” ve “c” harflerinin birleşimidir. Keza
İngilizcede “dotır (daughter)”
diye okunan kelime sekiz harften meydana gelmektedir. Bu bakımdan Türkçe semavi
bir dil olarak da belirtilmektedir. Mesela, yine, büyük İtalyan Türk dilcisi Anna Masala tarafından böyle deniyor, “Türkçe bu durumu ile
âdeta bir semavi dil.” diye belirtiliyor. ABD’li bilgisayar
uzmanlarına göre bilgisayar kullanım diline en uygun dil Türkçedir. Bu
bakımdan, Türkçenin bir dünya dili hâline getirilmesi söz konusu olmalıdır,
çalışmalarımız bu çerçevede devam etmelidir. Bir başka güzel
haberi veriyorum size: Almanya’da geçen hafta bir yarışma yapıldı. Bu yarışma
“En Güzel Kelime Yarışması” ve burada, Avrupa dillerinden 2.500 tane kelime
içerisinde bizim “yakamoz” kelimemiz, söyleniş tarzı ve ifadesi ile uyumluluğu
bakımından en güzel kelime seçilmiştir. Değerli
milletvekilleri, eski Anadolu Türkçesi, yabancı unsurlar bakımından denilebilir
ki Batı Türkçesinin en temiz olanıdır. Gittikçe artan yabancı kelime ve
terkipler daha çok nesir dilinde görülür. Nazım dili ise çok temiz ve duru bir
Türkçe olarak devrinin sonunda bile Arapça ve Farsça kelimeler ve bilhassa
terkiplerden mümkün olduğu kadar uzak kalmıştır. Eski Anadolu Türkçesinin cümle
yapısı ise Türkçenin başlangıcından bugüne kadar hep aynı kalan normal cümle
yapısı dışına çıkmamıştır. Osmanlıcayı Batı
Türkçesi içinde, bilhassa Türkiye Türkçesinden ayrı bir devre hâlinde tutan şey
onun dış yapısıdır. İç yapı, yani Türkçe bakımından
yalnız eski Anadolu Türkçesinden farklı bulunan Osmanlıca, dış yapı, yani
yabancı unsurlar bakımından eski Anadolu Türkçesinden de Türkiye Türkçesinden
de çok büyük farklarla ayrılan bir devre manzarası gösterir. Bu devre,
Türkçenin yabancı unsurlar tarafından tam manasıyla istila edildiği, Türkçeyi
Arapça, Farsça unsurların son haddine kadar sardığı bir devredir. Bilindiği gibi,
Osmanlıca, üç dilli bir dildir. Yazıcılar, maalesef, Türkçeyi incitmeyecek bir
nesir diline sahip olamamışlardır. Bunda Osmanlıcanın karışık dil olmasının çok
büyük bir rolü bulunmakta. Bu karışık dilin öğretimi sırasında esas emek ve
dikkat daima Arapça ve Farsça üzerinde toplanarak Türkçe ihmal edildiği gibi,
yazı yazarken de Arapça ve Farsça terkipler yapmak hevesi Türkçeye itina etmeye
vakit bırakmamıştır maalesef. Türkiye Türkçesi
Batı Türkçesinin üçüncü devresidir. Bugün de devam etmekte olan bu devre, 1908
Meşrutiyeti’nden sonra başlar, hasılı bu devir
Osmanlıcanın son örnekleri ile Türkiye Türkçesinin ilk örneklerinin yan yana
bulunduğu devirdir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, değişiklik bir neslin
hayatı içinde ortaya çıktığı için, Osmanlıcadan yeni dilin ilk örneklerine bir
şekilde ufak tefek taşmalar olmuştur. Türkiye
Türkçesini Osmanlıcadan ayıran başlıca hususiyet, onun yabancı unsurlar
karşısındaki durumudur. Dilin iç yapısı, yani Türkçe
bakımından Batı Türkçesinin bu iki devresi arasında bir devre farkı olmadığını,
bu iki devrenin yabancı unsurlar bakımından ayrı devreler teşkil ettiğini
yukarıda da açıklamıştık. Değerli
milletvekilleri, bugün, burada, güzel Türkçemiz ile ilgili konuşmaktayız.
Türkçemiz, günden güne, bilerek veya bilmeyerek, bazılarının da bilgiçliğini
ortaya koymak maksadıyla, erozyona uğratılmaktadır. Her gün Türkçenin biraz
daha yozlaştığını görmekteyiz. Dilimizdeki yabancı kökenli sözcüklerin istilası
artarak sürüyor. Pop çağının siyasete, sanata, edebiyata ve okumaya uzak
gençleri Türkçeyi kendi dünyalarına göre konuşuyorlar. İngilizce-Türkçe,
Fransızca, Türkçe-Arapça karışımı konuşmak, gençliği âdeta sarmış durumda. Bu
bakımdan çocuklarımız iç dünyalarını da yansıtamıyorlar, iç dünyalarındaki
güzellikleri ortaya koyamıyorlar. Bu yüzden, bu Meclisin bir görevi de bu
gençlerimizin iç dünyalarını dışa vuracak, aksettirecek bir çalışmayı yapmaktır
diye düşünüyorum. Türkçe yazılmış
bilimsel makalelerde bazen İngilizce, Fransızca veya başka bir dilden sözcükler
kullanıldığı görülmektedir. Bunun ne anlama geldiğini sizlere bırakıyorum. Günümüzde yüklemi,
öznesi belli olmayan bir İnternet dili oluştu. Mesela şöyle bir cümle: “Akşam
telefon faturasını görünce oha falan oldum. Bunun üzerine napıcan
yani şimdi olduk. Bunun üzerine bir de telefon faturası kabarık gelince
‘Bismillah’ gibi. Böyle bir…” Çocuk, işte ne anlattıysa, kendince burada
anlattı. Ama bu Türkçe değil, güzel Türkçemiz değil. Bu dille ne kadar
konuşulur, ne kadar anlaşılır bilemiyorum. Zaten onların da fazla konuşmaya,
muhakeme yapmaya, yazmaya, çizmeye niyetleri yok. Daha çok kısaltma sözcükleri
kullanma, konuşma dilinin ana unsuru hâline geldi. Yeni bir gömlek
giydiniz “Üstünde eskit, iyi günlerde giy.” diyerek iyi dileklerde bulunmanın
yerini artık “Gömlek yapmışsın.” gibi ahengi bozuk bir cümle almakta, küsenler
arkadaşı için “Tavır yapma.” veya “Tavır yaptı.” ifadeleri kullanmakta. Ayrıca,
kısaltmalar İnternet’ten çıkıp yazı diline de girdi. Mesela “selam” sözcüğü “slm” harfleriyle, “merhaba” “mrb”
harfleriyle, yazışma yerine “chat’leşme, chat yapma” demeye alıştık. Bundan böyle Türkçe yazıyı
anlayabilmek için İngilizce de bilmek gerekecek gibi. Değerli
milletvekilleri, bu, küreselleşmenin bir aracı, dilimizdeki güncel yabancı
kelimeleri tespit eden ve Türkçe karşılıklarını yayınlayan Akalın, bunu ilgili
yerlere göndermeye devam ediyor. Özellikle gazetecilere ve TV’de program
yapanlara bu konuda büyük bir görev düşüyor. Çünkü yabancı kelimeler, maalesef,
Türkçeden ekmek yiyen gazeteci ve televizyonculardan vatandaşa yayılmaktadır.
Yani, okuma ve yazmayı sevmeyen kesimin Türkçe bilgisine de kitle iletişim
araçları yön veriyor. Özellikle
gençlerin kullandığı bu dile “tepki dili” diyenler de bulunmakta. Ancak, Türk
dilinin korunması, yüksek kültürel değerlerin edebiyata, konuşma ve yazı diline
tekrar kazandırılması hepimizin özlemi olmalı. Toplumun çok
cılız bir dil kullandığını belirten Yavuz Bülent Bakiler şöyle bir inceleme
yapmış ve diyor ki: “Batı dünyası sekiz yıllık eğitimde ders kitaplarını 71 bin
kelimeyle, Japonya 44 bin kelimeyle, İtalya 32 bin kelimeyle, Türkiye ise 6 bin
kelime ile yazıyor. Kullanılan kelime sayısı ne kadar azalırsa, bilimden ve
bilimsellikten de o derece uzaklaşılacaktır.” Toplumların
gelişip kalkınması için bilim ipine sarılmaktan başka bir yol bulunmamaktadır.
Bildiğimiz, tanıdığımız bir şeyin tarifi ancak kelime haznemizin doluluğuna
bağlıdır. İngilizler, lise eğitimini almış her vatandaşına mutlaka Shakespeare’in “Hamlet”ini
okuturlar. Çünkü, Shakespeare,
eserinde bir kelimeyi ikinci defa kullanmamıştır. Bunu okuyan gençler aynı
zamanda İngilizce’deki eski kelimelere de hâkim
olmaktadırlar. Yani, bizim de “100 temel eser” yerine böyle klasikleşmiş bir
eserimizin ortaya konulması gerekir ki Divanü Lûgat-it Türk bunun için son derece uygun bir kitaptır. Dil, her türlü
anlatımda anahtar rolü oynamaktadır. Gençlerimize mutlaka dilin imkânlarını,
genişliğini, başka hangi işlere yarayabileceğini öğretmeliyiz. Güzel
Türkçemizin bu duruma düşmesi ilgisizlik ve kayıtsızlık sonucudur. Ancak,
günümüzde bu ilgisizlik sadece dilimize karşı değil, kültür değerlerimize karşı
da söz konusudur. Gençler içlerindeki güzellikleri ifade etmekten uzaklaştılar.
Dilin anlatım gizemini kullanamayanların ruh hâline de bu durum yansıyacak ve
kabullenmediğimiz olaylar günbegün artacaktır. Değerli
milletvekilleri, yukarıda belirttiğimiz gibi “Bana ne dil ve kültür
yozlaşmasından.” dediğimizde, içindeki güzellikleri anlatamayan, ruh hali bozuk
genç bir gün sizin de kapınızı çalabilir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Akkuş, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. AKİF AKKUŞ
(Devamla) – Bu yüzden, bugünden dilin korunması tedbirlerine hep birlikte sahip
çıkalım. Bugün birkaç bin toplama kelimeyle hem dili ifade etmeye çalışan, ana
dilde eğitim isteyen, bu dilde farklı etnik yapı iddiasında bulunanların
karşısında en büyük silahımızın 120 bini geçen kelimeye sahip olan dilimiz olduğunu
unutmayalım. Türkçeyi, küreselleşme karşısında millî kültürümüzün kalesi haline
getirelim. Türk Dil Kurumuna
bu konuda mutlaka destek vermemiz gerekmektedir. Türk Dil Kurumu, içerisinde
100 binden fazla kelime bulunan sözlüğü ücretsiz olarak dağıtmaktadır. Bunun
içinde Terimler Sözlüğü, Kişi Adları Sözlüğü, Derleme Sözlüğü ve Tarama Sözlüğü
de yer almaktadır. Bugün Türkçeye başka dillerden girmiş birçok kelime
bulunmaktadır, ancak bunlar büyük ölçüde Türkçeleşmişlerdir. Bu yüzden, bunları
çıkarıp yerine yeni kelimeler üretmek yerine, yeni girmekte olan kelimelerin
Türkçeleri üretilmelidir. Tabii, Sayın
Bakanımız dilimizdeki her türlü yabancı kök ve ekli kelimelere karşı çıkıldığı
gibi anlayışla konuşmasını sürdürdü, ben öyle anladım yahut da. Bu doğru
değildir. Türkçeleşmiş olan kelimeler, artık diyoruz ki Türkçedir. Değerli
milletvekilleri, hemen hepimizin bildiği gibi, 1960’tan sonra “dilde sadeleşme”
adı altında dilimize birçok kelime sokulmaya çalışıldı. Böyle bir çalışmanın
başlıca iki gayesi olabilirdi. Birisi kelime uydurmak ve dili zenginleştirmek,
birisi de nesiller arasında kopukluk yaratmak. Bu konuda şunu da belirtmek
isterim ki, 1960 yılında yazılmış bir bilimsel eserin 1979 yılındaki baskısını
anlamak mümkün olmamıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Akkuş, konuşmanızı tamamlayınız. AKİF AKKUŞ
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, beni dinlediğiniz için hepinize, MHP Grubu
ve şahsım adına teşekkür eder, güzel Türkçemizi güzel günlerde konuşmanızı
dilerim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akkuş. AK Parti Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Necat Birinci. Buyurun Sayın
Birinci. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU ADINA NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Milletvekili Mevlüt Akgün
ile yirmi arkadaşının ve bir de Suat Kılıç ile yirmi beş milletvekilinin,
Türkçedeki Bozulma ve Yabancılaşmanın Araştırılarak Türk Dilinin Korunması ve Gelişmesi
İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Meclis Araştırması
Açılmasına İlişkin Önergeleri üzerine AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım. Değerli Başkan,
sayın milletvekilleri; 1932 yılında, Birinci Dil Kurultayı’nda, Halit Ziya
Uşaklıgil tebliğine şöyle başlar: “Ben Türkçenin ezelî bir âşığıyım.” Sonra,
sanki bir şeyi unutmuş gibi durur ve hemen arkasından ilave eder, der ki:
“Hepimiz öyle değil miyiz?” İşte, değerli
milletvekilleri ve bu saatte Meclis Televizyonunu dinleyen, Türklüğe, Türkçeye,
Türkçenin gelişmesine âşık insanlar, sözümüz hem Meclise hem Türk milletinedir,
çünkü o birinci kurultayda da bütün Türklüğün her kesiminden temsilciler vardı. Evet, Türkçenin
âşığı olmak, Türklüğe âşık olmaktır, Türk kültürüne âşık olmaktır, Türk
tarihine âşık olmaktır velhasıl Türk’ün tarih sahnesine koyduğu her şeye âşık
olmaktır. (MHP sıralarından alkışlar) Değerli
milletvekilleri, ben sözlerimi kendi metnimden ayırarak, değerli
milletvekillerinin ifade ettikleri bazı eksik bilgileri, bazı yanlış anlamaları
ve bazı doğrudan yanlışları tashih ederek geliştirmek istiyorum. Sayın Engin Altay
-burada mı bilmiyorum- Sayın Bakanın dilini doğrudan eleştirdi. Sayın Bakan,
burada, benim anladığıma göre uzlaştırıcı, Türkçeye geniş alandan bakan ve bir
tartışmaya, tatsız bir duruma yer açmamak, yol vermemek için azami özen
gösterdiği bir konuşma yaptı ama Sayın Altay beğenmedi. Şimdi, Sayın
Altay’ın, Karamanoğlu Mehmet Bey’in meşhur
fermanından kelimeleri atacak mıyız? “Bargâhta”, “dergâhta”, “çarşıda”,
“sarayda”. Hangisi Türkçe? Hepsi Türkçe. Oralar bizim fethettiğimiz
alanlarımızdır. Türkçeye girmiş kelimeler, yani Karamanoğlu
Mehmet Bey “bargâh”ı, “dergâh”ı kullanıyorsa, o Türkçedir, zaten onun
kullanılmasını istiyor. İkincisi, değerli
arkadaşlar, gerçekten güzel bir noktaya temas etti Sayın Altay, 1928 Harf İnkılabına, ama Harf İnkılabından bahsederken bir şey hep
göz ardı edildi: 1926’da Azerbaycan Latin alfabesine geçmiştir ve biz biliyoruz
ki, Atatürk’ün en büyük ideali, Orta Asya Türk dünyasıyla kültürü ve dili
birleştirmektir ve Atatürk 1880’lerden bu yana, hatta 1860’tan bu yana
tartışmaları süren alfabe değişikliğini… Alfabe dil devrimini demiyorum, dil
devrimi 1950’den sonra gelmiştir, Atatürk Alfabe İnkılabı
yapmıştır, devrim değil. Dil devrimini Atatürk yapmamıştır, böyle bir düşüncesi
yoktur. Evet, alfabeyi niçin birden değiştirmiştir? Azerbaycan’la
birleştirebilmek için. Ama Azerbaycan’ı işgal etmiş olan o dönemin Sovyetleri,
bunu hisseder ve 1932’de Kiril Alfabesini dört varyantıyla, dört ayrı kullanım
şekliyle Azerbaycan’a uygular ve böylece Atatürk’ün bu büyük projesinin önüne
geçer. Bunu da, Alfabe İnkılabını anlatırken mutlaka
bu ayrıntıyı, Atatürk’ün bu büyük dehasını da göz önünde bulundurmak gerekir. 1932 Türk Dil
Kurumunun kurulması ve 1982 de kapatılması. Arkadaşlar, 1932’de Türk Dili
Tetkik Cemiyeti, Türk dilinin güzelliklerini bulmak, geliştirmek ve
yaygınlaştırmak için kurulmuştur. Amaç maddesi budur. 1936’da Türk Dil Kurumu
hâlinde ismi değiştirilmiştir ve yönetiminin başına Millî Eğitim Bakanlığı
getirilmiştir. Millî Eğitim Bakanı, Türk Dil Kurumunun tabii başkanıdır yani
devletin şemsiyesi altındadır. Atatürk sağdır o zaman ve o zamanki kurultayda
“Bu iki kardeş kurumun en yakın gelecekte birer akademi olmasını gönül arzu
ediyor.” dediğini, o kurultayın öncesinde söylemiştir, Meclis açılmasında. İlk büyük köklü
değişme 1949 senesinde olmuştur Türk Dil Kurumunda ve devrimci nitelikte olduğu
yazılmıştır 1949’da. 51’de bu daha da kökleştirilmiştir ve şöyle getirilmiştir,
onu size aynen vermek isterim: Türk dilinin zenginliğini ve güzelliğini meydana
çıkarmak ve dünya dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmek
amacına “devrimci” kelimesi eklenir. 1951’de bu “devrim” kelimesi “dilin
devrimci bir anlayışla ele alınması” şeklinde değiştirilir. Yani Atatürk’ün
vefatından sonra, 1949’da ve 1951’de Türk Dil Kurumu, zaten Atatürk’ün kurduğu
kurum olmaktan çıkarılmıştır. Ne yapılmıştır 1982’de? Atatürk’ün 1932
senesindeki tüzük aynen getirilmiştir, bir devlet şemsiyesine alınmıştır tıpkı
kurulduğu zamandaki gibi. Doğrudur. Bir de çalışmalarına bakacak olursak… Oraya
girmiyorum, merak edenler Türk Dil Kurumunun 1932 ile 2007 tarihi arasındaki
çalışmalarına şöyle bir baksınlar; çalışmaların muhtevası nasıl değişmiştir,
çalışmaların geniş alanlara yaygınlaşması nasıl sağlanmıştır, bunu buradan
anlatmak Meclisin gündemini yersiz işgal olduğu için üzerinde durmayacağım. Ayrıca, yine
“kaybolacak diller” dedi Sayın Engin Altay “21’inci yüzyılda dillerin yüzde
50’si kaybolacak.” Size buradan kesinlikle söylüyorum, üç bininci yıla kalacak
olan dört Avrupa dilinden biri Türkçedir. Üç bininci yıla… (AK Parti ve MHP
sıralarından alkışlar) Üç bininci… FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – O da öyle dedi. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Hayır, “21’inci yüzyıl” dedi. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Öyle dedi, öyle dedi. FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Öyle dedi, kalacağını söyledi. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – O zaman tashih ediyorum. Kaybolmayacak, dört Avrupa dilinden… Notumu yanlış
aldım, özür dilerim kendisinden, teşekkür ederim ikazınıza. Türk dili köklü
bir dildir, sağlam bir dildir, öyle küçük alaboralarla devrilecek bir yapıda
değildir, yani kaybolacak bir eser değil. Yabancı diller gelir gider. Arkadaşlar, 100 temel
eser -rahatlıkla ve inanarak söylüyorum ki- cumhuriyet dönemi millî eğitiminin
en isabetli, en sağlam, en yerinde projelerinden birisidir. MUHARREM VARLI
(Adana) – Bu konuşmaya yakışmadı şimdi. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Lütfen dinleyiniz, laf atmayınız. Mecliste beşinci ayımı doldurdum,
hiç laf atmadım. Dinleyiniz, sonra dışarıda konuşalım. Arkadaşlar, Türk
gençlerinin en önemli problemlerinden birisi, ortak olarak bir kitabı hep
birlikte okumamalarıdır. Fransa’ya gidiniz, tıp fakültelerinde, hukuk fakültelerinde,
teknik fakültelerde Victor Hugo’yu okurlar, hepsi Victor Hugo’yu bilir. Bizim
öyle bir kitabımız yok ve “Dilimiz, işte, zayıflıyor.” dedik. Ne yapacağız? 37
bilim adamını, kültür adamını ve gazeteciyi, bunları, Türkiye’nin çok popüler -İlber Ortaylı’dan başlayın-
dönemin en önemli, bugünün en önemli popüler bilim adamlarını bir araya
getirdik. Çeşitli
toplantılardan sonra ortak bir liste meydana getirildi. Bu listede ortaöğretim
için 100 temel eser belirlendi. Aynı şeyi çocuk edebiyatı üzerinde çalışanlar için, ki basında da… Kendilerinin, yaşayan edebiyatçıların
girmediği ve kendileri de çocuk edebiyatı ürünleri yazdığı için bize küsen
arkadaşlarımız oldu, darıldılar. Onların kitapları girmedi diye projeyi yarıda
bıraktılar, biz onu yine tamamladık. Yaşayan sanatkârlarımızın listeye
girmemesinin sebepleri ayrıca anlatılabilir ve orada da -çok önemli-
haklıydık. Şimdi, Sayın
Altay’ın tenkit ettiği, bakınız, türkülerimiz, mânilerimiz, ninnilerimiz,
masallarımız, tekerlemelerimiz, atasözlerimiz, deyimlerimiz. Tabii, büyük bir rant var burada. Liste verilince bütün yayınevleri
kendilerine göre eserler yayınladılar ve üzerlerine “Millî Eğitim Bakanlığının
tavsiye ettiği yüz temel eser serisindendir.” diye damga bastılar. Biz bunları
mahkemeye verdik, mahkûm olanlar var, kitaplar toplatıldı. Ama,
Millî Eğitim Bakanlığı… “Niçin Millî Eğitim Bakanlığını savunuyorsunuz?”
derseniz, ben o dönemde Müsteşardım ve projede önemli yerim var. Sayın Bakan da
burada, beraber çalıştık. Şimdi, bunlar,
ümit ediyorum ki nisan ayına kadar çıkacak. Yani, Bakanlık bunları sipariş etti
uzmanlarına. Divan şiirimiz filanca profesörümüze, halk şiirimiz filanca
profesörümüze, masallarımız filanca hocamıza sipariş edildi ve o zaman Millî
Eğitim Bakanlığının bizzat bastığı ve dağıttı kitaplar olunca, sizler
söylediklerinizde böyle şeyler görürseniz yerden göğe kadar haklı olacaksınız,
beraber o zaman söyleriz. Ama, şimdi, korsan basılan
bir kitap… Hatta, birisine telefon ettim: “Ya Necat
Bey, benim bunlarla ilgim yok, ben Che Guevara’yla başladım zaten. Ama,
iyi para getiriyor diye ‘Şunu da basalım.’ dediler bana. Benim yoksa, Millî Eğitim Bakanlığıyla filan ne ilgim var?” Adam, Che Guevara’yla… Che Guevara’yı desteklemek için
bizim bu kitabı korsan olarak bastı, onu toplattık. Buradan da bir Sayın
Milletvekili onu Sayın Bakana ve şeye gösterdi. Bunlar haksızlık. Dil adına
yapılan çok güzel şeyler… ENGİN ALTAY
(Sinop) – Realite var Sayın Müsteşar, realite… NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Size bakıyorum, siz söylüyorsunuz. Geçen sene ben oradayken de
söylemiştiniz bana. Evet. ENGİN ALTAY
(Sinop) – Doğru bunlar. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, ben aşağı yukarı bütün zamanımı bu şeye… Ben
söylemeyeceğim onu. Ne söylenir buna? Güzel bir atasözü var. Sayın Akkuş’un
“yakamoz” kelimesi… Ne kadar güzel bir yerden getirdi. Eğer, biz “yakamoz”u
Türkçeden atarsak, Türkçe değil diye atarsak, Sait Faik’i atarsınız efendiler.
Nasıl atarsınız? Böyle şey olur mu? ENGİN ALTAY
(Sinop) – Kim söyledi onu Hocam ya? FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Kimse öyle bir şey söylemedi. NESRİN BAYTOK
(Ankara) – Kim söyledi? NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Akkuş diye söyledim. Sayın Engin, sizin defterinizi şey yaptık.
Şimdi, Sayın Akkuş, Sayın MHP milletvekili… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Hocam, ben de “atalım” demedim. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Siz “atalım” demediniz. “Atalım deniyor” deniyor. “Birinci seçildi”
diyorsunuz. Gerçekten, ama, Türkçe adına birinci
seçildi. Rumca değil, Türkçe. Bunu atamazsınız. Sait Faik’i bütünüyle
atarsınız. Böyle şey olur mu? Değerli dostlar,
notlarım burada. Bir projeden bahsedeceğim. Bu dil, 20’nci yüzyılın başında Fuad Köseraif isimli bir dilci
tarafından tasfiyecilik Türkiye’nin gündemine getirilmiştir. 1936’dan sonra bu,
Atatürk’e rağmen körüklenmiştir ve 1940 yılında bir proje vardır Nurullah
Ataç’ın ve şöyledir, proje şudur: “Avrupa’yı Avrupa yapan Latince ve
Yunancadır. Biz liselerimize Fransızca, Almanca, İngilizce boşuna okutuyoruz ve
boşuna öğretiyoruz. Mademki Avrupa’yı Avrupa yapan Yunanca ve Latincedir,
liselerimize Yunanca ve Latince zorunlu olarak konmalıdır.” Proje budur. İki:
“Arapça ve Farsçadan ve Doğu dillerinden ne kadar kelime gelmişse, hepsi
atılmalıdır.” Bunlar başarılı
olmaz. 1940-1942 senesi arasında iki sene, üç sene Latince resmî dil olarak
okullarımıza girer. Netice: Olmaz, olamaz. Tenkit de edilir. Öyleyse, mademki
biz Latinceyi ve Yunancayı bu milletin ana dili hâline getiremiyoruz ve mademki
biz 1940’dan önce Arapça ve Farsçadan gelen ve doğu dillerinden gelen bütün
kelimeleri atamıyoruz, öyleyse öyle bir dil meydana getirebilmeliyiz ki, bu
milletin nesilleri, tarihinden, kültüründen, medeniyetinden ve bütün
geçmişinden kopsun. Bu doktora tezi
–ismini veririm- Nurullah Ataç’ın dil yazıları üzerinde yaptırdığım, bizzat
yönettiğim bir doktora tezinin, Nurullah Ataç’ın bu dil anlayışı etrafında
söylediklerimin özetidir. Yani, değerli
dostlar, sevgili milletvekilleri; Türkiye, bir kültür bunalımının içinden
geliyor. Şükür ki bugün bu risk kalkmıştır, ama yeni bir tehlike gelmiştir.
Artık doğudan bir geliş yok, batıdan tehlike geliyor. Burada Nurullah Ataç
sanki haklıymış gibi. Latinceden gelse belki olmazdı, ama Latinceden neşet
edecekti, o kelimeler doğacaktı. “Neşet edecekti”
kelimesini nasıl atarsınız? Çünkü benim ilk önce dilime gelen o. Arkadaşlar, bütün
dil bilimcilerin dünyada üzerinde anlaştıkları bir tavır vardır. Bir kelime,
bir milletin günlük hayatında ve kültür hayatında yüzde 40 kullanma payı
buluyorsa kendisine, o kelime, o milletin dilinindir, kendi kelime
dağarcığıdır, onu atmak o milletin kültürünü zayıflatmaktır. Bunu ben
söylemiyorum, bütün dünyanın modern dil bilimcileri söylüyor. Şimdi, değerli
dostlar, Türkçe, bakınız nereden geliyor. Bunu ben bir arkadaşım söyler
zannediyorum, çünkü çok kitaplara da girmiştir Türkçe dilin önemi. Konfüçyüs’e
soruyorlar: “Bir memleketi idare etmek durumunda kalsaydınız, ilk önce ne
yapardınız?” İşte bizde yapılan. “Konfüçyüs şöyle cevap veriyor: “Dili
düzenlerdim. Dil düzgün olmazsa söylenilen söz demek istenilen değildir.
Söylenilen söz demek istenilen değilse yapılması gereken yapılmaz. Gereken
yapılmazsa ahlak ve sanat yozlaşır. Ahlak ve sanat yozlaşırsa adalet yolunu
şaşırır. Adalet yolunu şaşırırsa insanlar güçsüz ve şaşkınlık içinde aylak
kalırlar. Onun için, söylenilen sözü doğru söylemeli. Bu her şeyden mühimdir.”
Yani, milletin karakterini bozmak için önce dilini bozacaksınız. Dilini
bozduktan sonra onu rahatlıkla istediğiniz şekle getirebilirsiniz. Şimdi bu noktada
-tabii, ben şiiri de sevdiğim için ama- dilin felsefesinden bahsetmek gerekir.
Yoksa “Şu kelime şöyle oldu, şu kelimeyi Orta Çağda böyle kullandık, Yeni Çağda
şöyle gelmiştir.” Bunlar tenkidin en uç tabakasıdır. Tenkit, biliyorsunuz, üç
yöndedir, fikir gelişmesi: 1) Teoriyle
konuşursunuz, 2) Olaylarla
konuşursunuz, 3) Şahıs
isimleriyle ve örneklerle konuşursunuz. Yahya Kemal’in
bir şiiri var. Hep onu tahlilciler “aşk şiiri” olarak incelerler. Ben, dil ve
Türkçe, Türkçe ve insan şiiri olarak, Türkçe ve Türklük olarak işliyorum. Şöyle
diyor: “Rüya gibi bir
akşamı seyretmeye geldin Çok benzediğin memleketin her tepesinde. Baktım:
Konuşurken daha bir kerre güzeldin, İstanbul’u duydum
daha bir kerre sesinde.” Şimdi,
arkadaşlar, bu, bir kadına söylenen, kadını kaldırın, bir insana, bir Türk’e
söylenen söz. “Rüya gibi bir
akşamı seyretmeye geldin Çok benzediğin memleketin her tepesinde.” Ne oluyor? Vatan
ve insan özdeşleşiyor, coğrafya insanla özdeşleşiyor. Siz o kadar güzel kır
saçlıysanız, Uludağ’ın dağından, karından aldınız kır saçınızı. Sizin
gözleriniz o kadar güzelse Boğaz’ın suyundan aldınız. Erzurum dadaşı eğer yere
sağlam basıyorsa Palandöken’den aldı. İzmir’in zeybeği diz vuruşunu İzmir’in
toprağından aldı. Yahya Kemal bunu söylüyor. “Baktım:
Konuşurken daha bir kerre güzeldin.” Dikkat edin:
Konuşan insanın güzelliği. Albert Camus
diyor ki: “Dünyanın en tahammül edilmez şeyi konuşan kadındır.” Ben
söylemiyorum, Albert Camus
söylüyor, okuduğumuz. Yahya Kemal öyle söylemiyor. “Baktım: Konuşurken daha bir
kerre güzeldin.” diyor ve ne diyor: “İstanbul’u
duydum daha bir kerre sesinde.” Dil ve vatan… Değerli dostlar,
Türkçe vatandır. Vatanın zenginliği, vatanın güzelliği, vatanın aşkı, vatanın
çiçeği Türkçede vardır ve yine, belki yanlış okurum diye, Yahya Kemal’den yine
bir örnek daha, Millî Mücadele’den size bir örnek okuyorum, dil ve vatan
arasındaki ilişki için. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Bir dakika bana yetecek Sayın Başkanım. BAŞKAN – İki
dakika vereceğim Sayın Birinci, buyurun. NECAT BİRİNCİ
(Devamla) – Teşekkür ederim. Yıl 1920… Ortada
vatan coğrafyası diye bir şey yok. Sınırlar parçalanmış. Yunanlılar, Bursa’yı
almış, Eskişehir’den geçmiş, Sakarya sınırlarına dayanmış. İtalyanlar,
Konya’nın Akdeniz taraflarına bakanlar… İşte Antep’in destanı, Doğu Anadolu ve
İngilizler Batum’u… İstanbul işgal edilmiş. Yahya Kemal bir
yazı yazıyor, şöyle diyor: “Bizi ezelden ebede kadar bir millet hâlinde
koruyan, birbirimize bağlayan bu Türkçedir -Silah alalım, düşmanla savaşalım
demiyor, tabii, o yapılıyor- bu bağ öyle metin bir bağdır ki, vatanın hudutları
koptuğu zaman bile kopmaz, hudutlar aşırı yine bizi birbirimize bağlı tutar.
Türkçenin çekilmediği yer vatandır, çekildiği yerler vatan olmaktan o zaman
çıkar.” İşte, arkadaşlar,
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde Türkçenin çekilmediği her zerre vatandır…
(AK Parti ve MHP sıralarından alkışlar) …ve onu vatan yapan Türkçedir, Yahya
Kemal’in dilidir, “annemin sütü ağzımda” dediği dildir. O der de Faruk
Nafiz geri mi durur? Bakınız, Faruk Nafiz de ne diyor onun için: “Hangi sözlerde
ninem gönlünü açmışsa bana Ben o sözlerle
gönül vermedeyim sevdiğime.” Oğuz Kaan’dan
bugün çıkan dergideki şairin şiirine kadar, işte, o sözlerle birbirimize
seslenmek, Türklüğü ve Türkçeyi, bu milleti ebediyete taşıyacak en önemli
aracımızdır. Türkçe hepimize kutlu olsun. Onun geliştirilmesi için yapılacak
olan her çalışma mübarektir, Meclisin bu çalışması da hayırlara vesile olacak
diyor, geçmiş Kurban Bayramı’nızı, gelecek
yılbaşınızı tebrik ediyor, hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (AK Parti ve MHP sıralarından alkışlar. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Birinci. Önerge sahipleri
adına, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün. Sayın Akgün,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dil, insanlar arasında
iletişimi sağlayan bir araç, kendi kanunları içinde yaşayan ve gelişen canlı
bir varlık, milletleri birleştiren, koruyan ve onun ortak malı olan sosyal bir
kurumdur. İnsanı diğer varlıklardan ayıran ve onlardan üstün kılan en önemli
vasfı dilidir. Bir milletin fikirlerini, hayallerini, duygularını, daha geniş
manasıyla ruhunu ve hayatını dil taşır. Bu anlamda, milletleri millet yapan
unsurların başında dil gelmektedir. Tarihte büyük medeniyetler kurmuş birçok
millet, tarih sahnesinden savaşlarla değil dillerini kaybederek silinmişlerdir.
Anadolu’da önemli bir medeniyet olan Hititler ve İslamiyet’ten önce batıya
gelmiş olan Oğuzlar, Peçenekler ve Bulgarlar, dilleriyle beraber Türklüklerini
de kaybetmişlerdir. Bu bakımdan, bir
toplumun maddi ve manevi kalkınması, kullandığı ana diline sıkı sıkıya
bağlıdır. Zengin ve gelişmiş bir dil olmazsa, derin düşünce ve bilim yeterince
yapılamaz. Yaratıcı düşünce ise ancak ana dille olabilir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Yahya Kemal’in deyimiyle, ağzımızda anamızın ak sütü
kadar helal olan Türkçemiz, bugün yeryüzünün en eski ve en geniş coğrafya
parçasında konuşulan gelişmiş, zengin bir kültür, bilim ve sanat dilidir. Bizim
millî kimliğimiz olan Türkçe, sadece Anadolu’da, Balkanlarda, Türkistan’da ve
Sibirya’da değil, çalışmak amacıyla Avrupa’ya, Amerika’ya, Avustralya’ya ve
dünyanın diğer ülkelerine giden vatandaşlarımız sayesinde dünyanın dört
bucağında konuşulur bir dil hâline gelmiştir. UNESCO, 1980’lerin ortasında
hazırladığı bir raporda Türk dilini ve lehçelerini bir bütün kabul ederek
Türkçeyi dünyanın 5’inci büyük dili olarak açıklamıştır. Türk dilinin çeşitli
kollarını konuşan bugün 200 milyonu aşkın insan bulunduğu sanılmaktadır. Anadolu’da
yaşayan Türkçenin söz varlığı bugün 110 bine ulaşmıştır. Bana göre,
Türkçeleşmiş kelimeler, Türkçeleşmiş sözcükler aynı zamanda Türkçedir. Örneğin
“defter”, “kitap”, “kâğıt”, “meclis”, “devlet”, “millet”, “cumhuriyet”, “halk”,
“parti”, “kravat”, “pantolon”, “saat”, “rozet”, “duvar”, “tavan”, “taban”,
“elektrik” gibi kelimelerin hiçbirisinin aslı Türkçe olmamasına rağmen Türkçeye
sonradan girmiş, fakat, Türkçeleşmiş kelimelerdir. Türk Dil
Kurumunun 1945’te çıkardığı birinci baskı Türkçe sözlükteki kelime ve sözcük
miktarı sadece 32 bindir. Kendi kültür ve medeniyetimizin aracı olan dilimizde
cumhuriyetin ilk dönemlerinde arılaştırma adına birçok Türkçeleşmiş kelime,
“Arapçadır”, “Farçasıdır” gerekçesiyle maalesef
dilimizden atılmıştır. Ama, şimdi, bugün geldiğimiz
noktada yaşayan, konuşulan dil bizim olduğu için, bugün Türk Dil Kurumunun da
kabul ettiği 110 bin kelimelik bir dil hâline gelmiştir. Yani, Türkçe, bugün
asli hüviyetine kavuşmuştur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün
dilimize verdiği önem gerçekten çok büyüktür. Atatürk “İstiklalini ve
bağımsızlığı korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı dillerin
boyunduruğundan kurtarmasını bilecektir.” demek suretiyle, Türkçeyi yabancı
dillerin etkisinden kurtarmak ve bir dünya dili hâline getirmek için büyük
mücadele vermiştir. Ancak, Atatürk’ten sonra dilde yapılan sadeleştirmenin
hududunun iyi çizilememesi, dilimizin iyi öğretilememesi ve dil bilincinin
geliştirilememesi Türkçemizde bir yozlaşma ve yabancılaşmaya neden olmuştur.
Bugün dilimizin iyi konuşulamadığı ve yazılamadığı herkesin kabul ettiği bir
gerçektir. Dilimizle ilgili
bir diğer sıkıntı da Batı ile siyasi ve ekonomik ilişkilerin gelişmesine bağlı
olarak yabancı dil öğrenme düşüncesinin, zamanla yabancı dille eğitime
dönüşerek yaygınlaşmasıdır. Hâlbuki Oktay Sinanoğlu’nun
deyimiyle “Eğitim dilinin Türkçeden yabancı dile kaydırılması kültürel
soykırımdır. Zira, dil olmazsa kültür olmaz. Kültür
olmazsa kimlik olmaz.” Bugün
konuşmalarımızda “konsensüs”, “poşet”, “star”, “şov”,
“transformasyon” gibi pek çok kelimeyi Türkçelerinin yerine kullanıyor, günlük
konuşmalarımızda “evet”lerin yerini “yes”ler ve “okey”ler alıyorsa, vedalaşmalarımızı maalesef “bye bye”larla yapıyorsak dildeki
yozlaşma açıkça görülmektedir. Son zamanlarda “eskici”, “derici”, “paşa”,
“neşe” gibi Türkçe kelimeleri “eskidji”, “derijci”, “neshe”, “pasha” gibi
yabancı imla kurallarına göre yazıp, okuyarak, maalesef alfabemizin bozulmasına
da sebep olmaktayız. Diğer yandan, BBC
(Be Be Ce)’ye “Bi Bi Si”, NTV (Ne Te Ve)’ye “En Ti Vi” demek
suretiyle telaffuz yanlışlıklarına da sebep olmaktayız. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dilimize yabancı sözlerin girişi özentiyle birlikte
son yıllarda giderek artmıştır. Türkçesi varken yabancı kaynakları, sözleri
kullanmak bize göre özentiden başka bir şey değildir. “Divan Oteli” demek
varken “Hotel Divan”, “Marmara Oteli” demek varken “The Marmara”, “Kule Site” varken “ Kule City”
demek Türkçenin söz dizimi özelliklerini maalesef zorlamaktadır. Bir de, son
dönemde çeviri yoluyla anlatım türü ortaya çıktı. Sözler Türkçe ama anlatım
kalıbı yabancı kaynaklı. Mesela “çay içmek, kahve içmek” yerine “çay almak,
kahve almak” gibi yanlış kullanışlar. Bunlar sadece birkaç örnektir. Türkçenin
yapısına ve mantığına aykırı bu yanlışlardan kurtulmamız gerekir. Son yıllarda Batı
dillerinden, özellikle İngilizceden bir söz akımı olduğu gerçektir. Sözlerin
bir bölümü teknolojiyle birlikte gelmiştir. “Disket, faks, kamera, printer, radyo, televizyon, video, walkman” gibi. Dilimizin
doğal gelişmesi içerisinde bunların birçoğuna karşılık bulunabilirdi. Mesela
“buzdolabı, derin dondurucu, bilgisayar”da olduğu gibi. En son “mortgage” diye tabir edilen “tutulusat”
ülkemize gelmeden aslında bunun adı konup ülkemizde, dilimizde yerleşmesi
sağlanabilirdi. Günlük hayatta
maalesef yabancı dil kullanmak bir özenti hâline getirilmiştir. Pazarda,
radyoda, televizyonda, basında, okulda, sporda, kısaca her yerde yabancı
kaynaklı sözler bilinçsizce kullanım alanımıza girmiştir. Bugün, büyük
şehirlerden Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar yabancı kelimelerden oluşan
tabelalar, reklamlar, ürün adları, markalar, dildeki
yozlaşmanın nerelere vardığının en önemli kanıtıdır. Değerli
arkadaşlarım, bu yozlaşmanın ve yanlış kullanımın önüne geçmenin önemli
yollarından bir tanesi, öncelikle toplumda Türkçe bilincinin uyandırılmasıdır.
Ayrıca, yabancı dille eğitimin mutlaka ortadan kaldırılması gerekir. İlköğretim
çağından başlamak üzere öğrencilere Türk dilinin güzelliklerinin anlatılması,
doğru ve güzel Türkçe kullanımının özendirilmesi, yine bir devlet politikası
olarak Türkçe kullanımının yaygınlaştırılması gerekir. Bu çalışma öyle
bir seviyeye gelmeli ki, Türkçeyi doğru, güzel kullanmak bir ayrıcalık olarak
algılanmalıdır. Ana dilimiz konusunda toplumda geniş bir duyarlılık oluşturulmalıdır.
Yapılacak bazı yasal düzenlemelerle bu toplumsal duyarlılığın altyapısı
oluşturulmalıdır. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
dilimizi bekleyen asıl tehlikeye gelince: 3’üncü binyılın henüz başlarındayız.
İnsanlığı yeni binyılda nelerin beklediği, geleceğin dünyasının nasıl olacağı,
bilimde, iletişimde, hangi noktalara ulaşılacağı gibi çeşitli konularda bilim
adamları birtakım öngörülerde bulunmaktadır. Bu öngörülerden biri, yeryüzündeki
dillerle ilgilidir. Yeni binyılın daha başlarında yeryüzündeki pek çok dilin
yok olacağı öngörülmektedir. Bir dilin yok olması demek bir kültürün, bir
medeniyetin ve bir ulusun yok olması demektir. Dili, yeryüzünden silinmiş bir
milletin, varlığının da silinmiş olacağı bir gerçektir. Türk milleti olarak
dilimize sahip çıkmak durumundayız. Türkçeye sahip çıkmak, deyim yerindeyse, en
büyük vatanseverliktir. Türkçe bizim adımızdır, soyadımızdır, türkümüzdür,
şarkımızdır; Türkçe bizim ses bayrağımızdır. Bir şair “Güzel dil Türkçe bize /
Başka dil gece bize / İstanbul konuşması / En saf, en ince bize.” der. Değerli
arkadaşlarım, konuşmamın son kısmında, Karaman Milletvekili olarak, Karamanoğlu Mehmet Bey’den ve Karaman’dan bahsetmemek bir
eksiklik olur diye düşünüyorum. Anadolu’da Türk birliğinin ve dil birliğinin
dağılma tehlikesi içinde bulunduğu bir yüzyılda, 1277 tarihinde, Karamanoğlu Mehmet Bey, Türkçeyi yeniden devlet dili ilan
etmek suretiyle ünlü fermanını yayınlamıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Akgün, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. MEVLÜT AKGÜN
(Devamla) – Saray dilinin Arapça, edebiyat dilinin de Farsça olduğu bir dönemde
Mehmet Bey “Şimden girü hiç
kimesne kapuda ve dîvânda ve
mecâlis ve seyrânda Türkî dilinden gayri dil
söylemeye” diyerek, Türkçenin sınırları ve çağları aşan mesajını tekrar
etmiştir. Fermanın yayınlandığı 13 Mayıs günü, Karaman ilimizde, her yıl, Türk
Dil Bayramı etkinlikleri olarak kutlanmaktadır. Dünya çapında dil
bilimcilerinin katıldığı etkinliklerde, Türkçeye hizmet eden sanatçı, yazar,
devlet adamı ve benzeri sahalarda ödüller verilmektedir. Karaman ilimiz, Türkçe
konusundaki bu üstün gayretiyle, kendini, Türk dilinin başkenti olarak ilan
etmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 22’nci Dönem, Türkçe konusunda bir komisyon
kurulmuştu. O komisyonun da üyesi olarak görev yapmıştım. Maalesef, erken seçim
kararının alınması sebebiyle komisyon, çalışmalarını tamamlayamamıştı. O
komisyonda anlatılan bir hatırayı size anlatmak suretiyle konuşmama son vermek
istiyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Akgün, hatıralara başlarsak, biter mi dersiniz. Buyurun. MEVLÜT AKGÜN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Devlet Bakanımız Sayın Kürşad Tüzmen, Çin’e gittiği zaman, Çin Başbakanına fındık ikram
etmek ister ve fındığı tanıtmak ister. Çin’e de Türkiye’nin fındık ihraç etmek
istediğini bildirir. Çin Devlet Başkanı yanına hemen Çince konusunda uzman bir
bilim adamını çağırır, fındığa önce Çince bir isim verilir, daha sonra Çin
topraklarına kabul edilir. Bizden başlamak suretiyle, bütün devlet adamlarının
aynı duyarlılığı göstermesinin zaruri olduğunu düşünüyorum. Bu düşüncelerimle
araştırma önergesinin kabul edilmesi dileğiyle, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akgün. Önerge sahipleri adına Samsun Milletvekili Suat Kılıç. (AK Parti sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın
Kılıç. SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer
milletvekilleri; Türkçedeki bozulma ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk
dilinin korunması ve geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğü’nün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önerge üzerinde imza sahipleri adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi en kalbî saygılarımla selamlıyorum. Çok saygıdeğer
milletvekilleri, yaklaşık iki saatten bu yana, Millî Eğitim Bakanımız Sayın
Hüseyin Çelik Bey’in konuşmalarıyla başlayan bir sürecin içerisindeyiz. Sadece
burada yapılan konuşmalardan ibaret olarak bile algılanacak olsa Türkçenin
düzgün ve etkili konuşulmasının, Türkçeye önem ve değer verilmesinin Türkiye
Büyük Millet Meclisi kürsüsünde bu kadar süreyle ele alınmış olmasını bile,
Türkçemiz adına önemli bir kazanım olarak değerlendiriyorum. Zira,
dil, bir milletin millet olabilmesinin en önemli etkenlerinden bir tanesi. Bir ailenin aile olarak bir arada yaşayabilmesinin en öncelikli
şartının aynı aile içinde aynı dilin konuşulması olduğunu ön kabul olarak
benimsediğimiz takdirde, bir milletin millet olarak varlık kazanabilmesi için
de Edirne’sinden Diyarbakır’ına, Samsun’undan Antalya’sına aynı dilin sadece
aynı kelimelerle değil aynı anlam birlikteliği içerisinde konuşulmasının çok
önemli bir değer ifade ettiğine dikkat çekmek gerektiği kanısındayım. Bu
çerçeveden bakıldığında, dilin yozlaşması ve yabancılaşması da aynı şekilde
milletin millet olarak varlığını korumasına yönelik önemli bir tehdit hâline
zaman içinde dönüşebilecektir. Zira, ortak bir kültür
varlığının yaşatılabilmesi, ortak bir dil varlığının mutlaka yaşatılması ön
koşuluna bağlıdır. Ana dili olarak vurguladığımız dil Türkiye toprakları
üzerinde Türkçedir ve benden önceki konuşmacıların ifade ettikleri gibi, bir
toprak üzerinde bir dil varlığını ne ölçüde koruyabiliyorsa, o topraklar,
üzerinde yaşayan millet için o ölçüde vatan olarak varlığını korumaya devam
edecektir. Dilini
koruyamayan, dilini zenginleştiremeyen, dilini konuşma diliyle
güncelleştiremeyen ve ortak dil algısını milletin bütün hücrelerinde aynı
şekilde hissettiremeyen milletlerin, maalesef, zaman içinde dilde başlayan
yozlaşmayı kültürde baş gösteren yozlaşmayla idrak ettikleri kaçınılmaz bir
vakıadır. Türk dili olarak
vurgu yaptığımız Türkçe, yakın bir zaman diliminin değil, dil bilimcilere göre
beş bin yıllık tarih geçmişinin eseri olan bir dildir ve yazı dili olarak da
bin üç yüz yıldan bu yana aktif bir yazı dili olarak kullanılmaktadır. Orhun
Kitabeleri, Türkçe dilinin en nezih, en özlü, en vurgulu yazılı kayıtlarının
başında gelen eserler olarak bilinmektedir. Çok saygıdeğer
milletvekilleri, bugün tartışmakta olduğumuz birden fazla araştırma önergesinin
amacı Türk dilini, kökeni Türkçe olmayan bütün sözcüklerden katı bir yaklaşımla
arındırmak olarak algılanmamalıdır. Aslına bakılırsa Türkçeyi, kökeni Türkçe
olmayan bütün sözcüklerden arındırma girişiminin gerçekçi bir yanının olmadığı
da çok aşikârdır. 1910’lu yıllarda
Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının Selanik’te başlatmış oldukları “Genç Kalemler”
hareketinin Türkçeye yönelik vurgularına geriye dönük bakışla göz attığımız
zaman, ne kadar gerçekçi ve ne kadar doğru bir yaklaşımın tam bir yüzyıl
öncesinden ortaya konduğu gerçeğini idrak edebileceğimizi düşünüyorum. Ömer
Seyfettin ve arkadaşları –bir örnek üzerinden ifade etmek istiyorum bunu- kökeni
Arapça bir kelime olan “kitap” sözcüğünü, çoğulu olan “kütüp”
olarak kullanmak yerine “kitaplar” şeklinde Türkçeleştirmeyi tercih
etmişlerdir. Dolayısıyla, bugün belli noktalarda devam ettirilmekte olan, her
kökeni Türkçe olmayan sözcüğün yerine bir sözcük türetme girişimlerinin çok
gerçekçi ve çok kabul edilebilir olmadığı kanaatini ifade etmek istiyorum. Saygıdeğer
milletvekilleri, 1851-1914 yılları arasında yaşayan büyük gazeteci ve fikir
adamı Gaspıralı İsmail’in özdeyiş hâlinde artık
nesilden nesile aktarılan bir sözünü burada
hatırlatmak istiyorum. Türk dünyasına yaptığı en önemli çağrılardan bir tanesi; ki, ifade ettiği çağda, Türk dünyası bütün
cephelerde parçalanmayla karşı karşıya, sadece Türk dili değil, Türk vatanı,
bayrağı, özgürlüğü her anlamda risk altında olduğu bir dönemde yaptığı çağrı
şudur: “Dilde birlik, fikirde birlik, işte birlik.” Bu çağrı bugüne uyarlandığı
zaman şunu ifade edebiliyorum çok rahatlıkla: Yüzyıl öncesinde seslendirilen
“dilde birlik, fikirde birlik, işte birlik” çağrısı, bugün aynıyla sahip
çıkılması, seslendirilmesi ve kuvvetle desteklenmesi gereken bir mesajdır.
Dilde birlik olmadığı takdirde fikirde birliğin sağlam bir zemine
oturtulabilmesi mümkün değil. İşte birliğin de sağlıklı bir koşulda
sürdürülebilmesi, sağlıklı koşullarda yürütülebilmesi yine aynı şekilde mümkün
değil. Çok saygıdeğer
milletvekilleri, zengin Türkçe dilimizin, başka dillerden intikal eden
kelimelerin baskısı ve tehdidi altında yozlaşmaya maruz kaldığı bir gerçektir.
Ancak, bu yozlaşma tehdidinin daha ziyade günümüz diline yabancı dillerden
intikal eden ve Türkçe ile başka dillerin bir arada kullanılmasıyla ortaya
çıkan yozlaşma şeklinde algılanması gerektiğini düşünüyorum. Söz gelimi,
Türkiye’nin pek çok kasabasında, pek çok beldesinde, bırakın turistleri,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bile çok seyrek uğradığı pek çok beldemizin
girişinde “Welcome” çıkışında “Good-bye” ifadelerini görebilmek mümkün. “Hoş geldiniz” “Güle güle”nin yerini sanki bu beldeye ya da bu bölgeye
Avrupa’dan, Amerika’dan, İngiltere’den turist akını olacakmış gibi
yaklaşımlarla bu kabil ifadelerin çok fazla günlük lisanın içerisine
katılmaması gerektiği ortak kanaatimizdir. Ancak, başka dillerden dilimize
intikal eden bütün kelimeler konusunda aynı yaklaşımın ortaya konması, bırakın
birkaç yüzyıl önceki tarih, kültür ve edebiyat mirasımızı, otuz yıl, kırk yıl
öncesini bile, maalesef, anlaşılmaz kılacak birtakım hataların içerisine
hepimizi sürükleyebilecektir. Nutuk, Atatürk’ün
eşsiz eseridir ve yine Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi sadece bugün değil, belki
yüzyıllar sonrasında bile heyecanlarımızı kışkırtacak, edebî incelikte, kısa
ama kuvvetli bir metindir. Fakat, gerek Nutku gerekse
Gençliğe Hitabeyi günümüz Türkçesiyle sadeleştirmek gibi bir uğraşın içerisine
girilecek olması hâlinde, her ikisinin de çok yoğun anlam kaymalarına maruz
kalacağı açıktır. İfadelerin cılızlaşacağı, mana bütünlüğünün bozulacağı, ifade
edilmek anlamın dışında birtakım daha zayıf anlamlara ulaşılacağı aşikârdır. “Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir.” Mustafa Kemal Atatürk. Türkiye
Büyük Millet Meclisinin duvarında da bu söz var. Sözün orijinali “Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir.”
Söylendiği gün itibarıyla orijinal metin bu: “Hâkimiyet bilâ
kaydü şart milletindir.” Elbette ki
“Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.” sözü de gereken manayı karşılıyor,
ancak şunu ifade etmeliyim ki, bırakın üniversite öğrencisi olan gençlerimizi,
ilköğretimdekileri de bir tarafa bırakıyorum, ortaöğretimi de bir tarafa
bırakıyorum, yüksek lisans öğrencilerine bile “Hâkimiyet bilâ
kaydü şart milletindir.” sözünden ne anlıyorsunuz
sorusu sorulduğu zaman, üzülerek ifade ediyorum ki, pek çoğunun verebileceği
bir mana, maalesef yoktur. Değerli
milletvekilleri, ifade etmek istediğim şey şudur: Bugünün Türk gençliği,
Atatürk’ün Nutku’nu, Türkiye Büyük Millet Meclisinden okuduğu orijinal metinden
anlayabilecek kadar bu dilin seksen yıl öncesine hâkim olmak zorundadır, Mehmet
Âkif’in, Asım’ın nesline seslenişini, yazıldığı günün
Türkçesiyle okuduğunda anlayabilecek Türkçe birikimine sahip olmalıdır. Aksi
takdirde, bizi ve gençliğimizi bekleyen tehlike şudur: Mehmet Âkif’in, Asım’ın nesline seslenişi, eğer bugünkü Türk
gençliği tarafından anlaşılamıyorsa, emin olun, bu gençlik… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Kılıç, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. SUAT KILIÇ (Devamla) - …aynı yıllarda kaleme alınan İstiklal
Marşı’nın on kıtadan oluşan tamamını da anlama konusunda aynı şekilde
basiretsizlik içinde kalacaktır ve üzülerek ifade ediyorum, bugünün yedi-sekiz
yaşındaki gençleri, belki bir on yıl sonra, İstiklal Marşı’nı, ruhuna, özüne,
sözüne, vadettiği manaya, gelecek perspektifine ve
işaret ettiği sonsuzluğa müdrik olarak değil, tam aksine, Millî Marşı’nın
sözlerini ezberinden mırıldanırcasına, ama manasından kopuk bir yetişme
tarzıyla, maalesef, sadece ezberi tekrardan ibaret kalacaktır. Değerli
milletvekilleri, Türk dilinin bugünüyle dünü arasındaki irtibat koparılamaz,
koparılmamalıdır. Bunun, bu millete yapılacak, maalesef, en büyük kötülük
olduğu ve olacağı kanaatindeyim. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Kılıç, bugün, Sayın Bakandan kaynaklanan, kaideleri ihlal ettik. Son defa sizin
de mikrofonunuzu açıyorum. Buyurun. SUAT KILIÇ
(Devamla) - Çok saygıdeğer milletvekilleri, gençlerimizin, Türkçeyi, ama
düzgün, nezih, anlaşılabilir bir Türkçeyi gençlerimizin konuşabilmesi adına, bu
komisyonun çalışmaları kapsamında gayret göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Çok saygıdeğer
milletvekilleri, benzer amaçlarla daha önceki yasama dönemlerinde kurulan
komisyonlar maalesef amaçlarına ulaşamadan dağılmak durumunda kaldılar ya da
seçim kararıyla çalışmalar yarım kaldı. Ancak bu komisyondan somut neticeler
mutlaka çıkarılmalıdır. Gençliğin, kaynak eserleri daha fazla okuması, okuyup
düşünmesi, düşünüp anlaması, anlayıp yazması, yazdığını ifadelendirmesi ve bunu
sağlam, düzgün, iyi bir Türkçeyle yapması gerektiği kanaatini taşıyorum.
Demokrasi kelimesini kökü eski Yunancadır diye reddetmek değil, demokrasinin “demokraasi” diye telaffuzuyla mücadele etmek durumundayız.
Ekonomi kelimesini kökü İngilizcede diye reddetmek değil, ekonomi kelimesinin “ekönomi” diye telaffuzunu reddetmek durumundayız. İyi ve
nezih bir Türkçenin Türkiye’nin okullarında öğretilmesi adına çok saygıdeğer
Millî Eğitim Bakanımızdan istirhamımdır… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Kılıç, teşekkür ediyorum. SUAT KILIÇ
(Devamla) – En azından Genel Kurula hitap edeyim, tutanaklara geçsin Sayın
Başkanım. Türk dili ve
edebiyatı derslerinde ve Türkçe derslerinde Türkçenin telaffuzunun
olabildiğince düzgün ve Türkçenin konuşma dili olarak kelimelerin olması
gerektiği gibi seslendirilmesine yönelik bir eğitim müfredatının mutlak suretle
ilkokullardan başlayarak eğitim sistemimize dâhil edilmesi gerektiğini
düşünüyorum. Bu talebimi Genel Kurula ve Sayın Bakana arz ediyorum, saygılar
sunuyorum. (AK Parti ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Evet, önerge
sahipleri adına Kütahya Milletvekili Alim Işık. Buyurun Sayın Işık.
(MHP sıralarından alkışlar) ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Bakanım, çok değerli milletvekilleri; Türkçenin kullanımı, korunması ve
alınması gereken tedbirler konusunda Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna ait 38
milletvekili arkadaşımla birlikte sunduğumuz Meclis araştırması önergesiyle
ilgili söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizin geçmiş Kurban Bayramı’nı
tekrar kutluyor, yaklaşan 2008 yılının da milletimizin birlik ve beraberliğine,
ülkemiz ve insanlık âlemine hayırlara vesile olmasını diliyorum. Ayrıca,
ölümünün 34’üncü yıldönümü olan Atatürk’ün değerli silah arkadaşı İsmet
İnönü’yü de rahmetle anıyorum. Bu vesileyle, son dönemde Anadolu Üniversitesi
Açık Öğretim Fakültesi tarafından Türkçenin öğretilmesi amacıyla başlatılan
sertifika programı nedeniyle, başta Sayın Rektör Profesör Doktor Fevzi Sürmeli
olmak üzere, emeği geçen tüm bilim adamlarını bu önemli uygulamalarından dolayı
kutluyor, şükranlarımı sunuyorum. Yine, değişik
gruplar adına önerge veren tüm değerli milletvekili arkadaşlarıma da teşekkür
ediyorum, böyle bir konuyu gündeme taşımalarından dolayı. Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi, bir toplumun tanımlanmasında en önemli unsur,
o toplumun kullandığı dildir. Toplumlar ve ülkeler, genellikle, kullandıkları
dil esas alınarak isimlendirilirler. Genelde de Türkçeyi kullanan toplumlar
Türk toplumu olarak isimlendirilirler. Bir vatan toprağı
üzerinde yaşayan toplumların ortak tarih ve kültür birikimiyle bir bayrak
altında oluşturdukları devletlerin yaşaması da şüphesiz ki kullandıkları dillerin
ömrüyle yakından ilişkilidir. Ancak ne yazık ki zaman zaman
Sayın Başbakanımız “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet.” diyor ama
özellikle “tek dil” diyemiyor. Bunun, bir unutkanlığın sonucu olduğunu temenni
ediyorum. İnşallah bundan sonra bu tekerlemeye “tek dil”i de katar. Bilindiği gibi,
dil veya lisan, insanların düşündüklerini ve hissettiklerini bildirmek için
kelimelerle veya işaretlerle yaptıkları anlaşmadır. İnsanlık tarihinin büyük
bir bölümü boyunca dillerin dağılımı kesintili ve bölük pörçük olmuş, insan
grupları dağıldıkça diller de birbirinden uzaklaşmış ve çoğalmıştır. Bir dili
belirgin farklılıklarla konuşan iki insan birbirlerini anlayabiliyorlarsa ayrı
lehçeleri, ancak birbirlerini anlayamıyorlarsa ayrı dilleri konuşuyorlar olarak
kabul edilirler. Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’nın 3’üncü maddesinde yer alan “Türkiye Devleti, ülkesi
ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.” ifadesinin son zamanlarda
yeni anayasa taslağında “Resmî dili Türkçedir.” şeklinde değiştirilmeye
çalışılması da Türkçemiz açısından önemli bir eksikliktir, tehlikeli bir
girişimdir diye düşünüyorum. Bu konuda hepimizin dikkatli olması gerektiğine
inanıyorum. Altay dilleri
içerisinde Türk dil ailesinin Oğuz grubuna mensup lehçesi olan Türkiye Türkçesi,
Türkiye Cumhuriyeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Güney Kıbrıs Rum Kesimi,
Makedonya ve Kosova’nın resmî dilidir. Türkiye
Türkçesinin konuşulduğu ülkeler, Türkiye, Bulgaristan, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti, Makedonya, Yunanistan, Kosova, Romanya, Azerbaycan, Suriye ve
Irak’tır. Türkçe konuşan
göçmen toplulukların bulunduğu ülkeler ise, bilindiği gibi Almanya, Hollanda,
Fransa, Avusturya, Amerika Birleşik Devletleri, Belçika, İsviçre, Birleşik
Krallık, Danimarka, İsveç ve Avustralya’dır. Diğer yandan,
ayrıca, sürgündeki Ahıska Türklerinin yaşadığı
ülkeler, Kazakistan, Azerbaycan, Rusya Federasyonu, Kırgızistan, Özbekistan ve
Ukrayna’dır. Bu geniş coğrafya
dikkate alındığında Türkçenin ne kadar önemli bir dil olduğu da hemen göze
çarpmaktadır. Türkçe, gerçekte
oldukça zengin ve işlek bir dildir. Bu gerçeği, Büyük Atatürk “Türk dili
dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin.” sözüyle son
derece güzel ve çarpıcı bir şekilde ortaya koymuştur. Cumhuriyetimizin
kurucusu Büyük Önder Atatürk, 17 Şubat 1931 tarihinde, Adana’da yaptığı bir
konuşmada -benden önceki bir konuşmacımızın da dile getirdiği gibi- güzel
Türkçemiz için şu sözü söylemiştir: “Türk demek dil demektir. Milliyetin çok
belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk milletindenim diyen insan, her
şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.” Bu öneminden
dolayı da, Atatürk, 12 Temmuz 1938’de kurmuş olduğu Türk Dil Kurumunu yaşatmak
ve bunu her yıl tekrarlamak adına 26 Eylül 1938 tarihinde Birinci Türk Dil
Kurultayını başlatmış ve bu tarihin, her yıl bundan sonra kurultay olarak
kutlanması yönünde telkinde bulunmuş ve nitekim o günden bugüne Türk Dil Kurumu
bu tarihi Dil Bayramı olarak kutlamaktadır. Dil bir iletim
aracıdır, aynı zamanda bir kültür hazinesidir. Dil olmadan birikimler şüphesiz
ki geleceğe aktarılamaz. Diğer yandan, dil, sosyal ve millî bir değerdir,
kişilerin üstünde bütün topluluğu ve milleti ilgilendirir. Dil, bütün bir
milletin ortak sesi ve bu sesin tek bayrağıdır. Yani, dil, bütün bu
özellikleriyle bir millet için kimlik belgesi niteliğindedir. Eğer bu kimlik
belgesi zaman içinde yozlaşarak eriyip kaybolma tehlikesiyle karşı karşıya
kalırsa, o dili konuşan toplum veya millet de kimliğini, yani varlığını yitirir
ve eriyip yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Ünlü şair ve
yazar Ziya Gökalp dilin önemini şu dörtlükle dile getirmiştir: “Türklüğün vicdânı bir, Dîni bir, vatanı bir; Fakat hepsi
ayrılır Olmazsa lisânı bir.” Dünya dilleri
arasında önemli bir yeri olduğunu söyledim Türkçemizin. Bugün dünyada 100
milyondan fazla kişinin konuştuğu 12 dil arasında Türkçemiz beşinci sırada yer
alıyor. Birinci Çince, yaklaşık 1,3 milyar kişi tarafından
kullanılıyor; ikinci İngilizce, 407 milyon dolayında kişi tarafından
konuşuluyor; İspanyolca 266 milyon; Hintçe 223 milyon; bunların ardından da
beşinci Türkçe, yaklaşık 220 milyon kişi tarafından değişik lehçeler ile
konuşulan bir dil. Arapça, Portekizce, Bengalce,
Rusça, Japonca, Almanca ve Fransızca da diğer 100 milyonun üzerinde kullanım
alanına sahip olan diller. Yine, benden önce
konuşmacılarımız da bahsetti, Türkçemiz birçok dille alışverişte bulunmuş,
Arapçadan, Farsçadan, Fransızcadan ve İtalyancadan önemli düzeyde kelime almış,
ama buna karşılık Arnavutçaya, Bulgarcaya, Ermeniceye, Farsçaya, Rumenceye, Sırpçaya
ve Yunancaya da önemli düzeyde kelime vermiş bir dildir. Türkçenin temel
özelliklerini kısaca şöyle özetlemek mümkündür: Birincisi, en büyük zenginliği,
sahip olduğu soyut sözleridir. Örneğin “sevgi, hüzün” ve
benzeri gibi. İkincisi, Türkçedeki temel kavramlar kendisine aittir.
Üçüncüsü, Türkçede kelime sayısı yeterince fazladır. Dördüncüsü, Türkçe çok
sayıda fiile sahiptir. Beşincisi, Türkçeye rahatlıkla çok sayıda yeni kelime
kazandırılabilmektedir. Son olarak da, Türkçenin anlatım yolları son derece
kolay ve kıvraktır. İşte, bu özelliği nedeniyle Türkçe önemli bir dünya
dilidir. Peki, sorunları
yok mu? Elbette ki çok sayıda sorunu bulunmaktadır. Geçen dönemde kurulan bir
komisyonun -diğer arkadaşlarım da bazılarını dile getirdiler- önemlilerini sıraladığı
birçok sorunu yazılı hale gelmiştir. Örneğin, bunlardan birkaç tanesini de,
değinilmeyenlerini ben söyleyeyim: Tabii, yabancı kelime kullanma özentisi önde
gelen sorunlardan birisi. Türkçede bulunmayan yabancı
işaretlerin kullanılması. İşte “ve” yerine “and”
ve benzeri işaret var. Alfabemizde bulunmayan “x, q” ve “w” harflerinin
kullanımı. Kelime ve eklerin eksik ve yanlış yazılması. Düzeltme
işaretlerinin kullanılmaması. Örneğin “hâlâ” yerine, kaldırıldığında “hala”,
“kâr” yerine “kar” kelimelerinin zikredilmesi. Büyük
harflerin yanlışlıkları. “Ki” bağlacının, “de, da” gibi bağlaçların
yazılışı ve kullanımları önemli eksiklikleri. Deyim ve birleşik fiil
yanlışlıkları. Alıntıların yanlış kullanılması. Vurgu
ve duraklama yanlışları gibi sorunlar kaçınılmazdır. Peki, “Neden
kaynaklanıyor bu sorunlar?” denirse, birkaç cümleyle de onlara değinmek
istiyorum… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Işık, buyurun efendim. ALİM IŞIK (Devamla) –
Sebepleri nelerdir dersek: Bir defa, toplum olarak dil bilincinin
oluşturulamamış olması. Millî bir dil politikamızın olmayışı. Türkçe
öğretimindeki yetersizlikler ve özellikle öğretmen faktörünün burada yer
aldığı. Türkçeyi özensiz kullanma. Yabancı dille eğitim. Bilim dili olarak
maalesef Türkçenin tercih edilmemesi gibi sebepler de bunlara eklenebilir. Tabii ki bu önergelerle beraber amaçlanan şu: “Aileden başlamak
kaydıyla eğitim ve öğretimde, basın yayında, ticari alanda, bilişimde, sanatta,
Türk dünyasında, Dil Bayramı’nda, Kültür ve Turizm Bakanlığında, Türk Patent
Enstitüsünde, Türk Standartları Enstitüsünde, Nüfus ve Vatandaşlık Hizmetleri
Genel Müdürlüğü gibi birçok kamu kurum ve kuruluşunda ne yapılabileceği?”
sorusunun ve bunun için gerekli olan yasal eksikliğin ortaya konması ve bunların
düzeltilmesi amaçlanmakta. Sözlerimi, Tunalı
Hilmi’nin 1910 yılında söylediği şu dörtlükle bitirmek istiyorum: “Türkçesizlik
sanki Türk’ün canına yetti. Bu yüzden Türk,
nice milyon Türk’ü kaybetti. Dilde bir ikilik,
ayrılık illeti, Körletti,
mahvetti koskoca milleti.” Saygılarımla
diyorum. Bu önergelerin
hayırlara vesile olmasını diliyor, hepinize iyi akşamlar diliyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık. Önerge sahipleri
adına son konuşmacı İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter.
(CHP sıralarından alkışlar) FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkçedeki bozulma ve
yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması amacıyla bir Meclis
araştırması önergesi verilmiş olmasını ve özellikle de Meclis çatısı altında
yer alan üç siyasi partinin bu önergenin verilmesi konusunda bir düşünce
birliği içinde olmasını büyük bir memnuniyetle karşıladığımı belirtmek
istiyorum. Aslında, ilk
başta taşıdığım umut, ne yazık ki, Sayın Bakanın konuşmasını dinledikten sonra
bir miktar azalma gösterdi. Sayın Bakan ve daha sonra konuşan Sayın Necat
Birinci, her ikisi de Türk dili ve edebiyatı bölümü öğretim üyeleridir. Türk
dili ve edebiyatı bölümü öğretim üyeliği yapan kişilerin, neredeyse Türk
dilinin Arapça ve Farsça kelimelere tutsak edilmiş olmasını alkışlamanın
ötesinde fazlaca bir şey söylememiş olmasından, doğruyu söylemek gerekirse bir
hayal kırıklığı duydum. Sayın Bakan, bütün konuşması boyunca, özenle ve
titizlikle hiçbir yeni kelime kullanmamaya dikkat ettiler. Genellikle, Arapça
kökenli kelimeleri konuşmasının içerisine yerleştirerek bu konudaki görüşünü ve
bakış açısını ilettiler. O zaman, tabii, böyle bir komisyonun “Türkçenin
yaşaması, gelişmesi ve bugünkü kuşatmadan kurtarılmasına ne getireceği” konusu
kuşku doğuruyor. Öncelikle, ben,
bugün konuşma yapan AKP sıralarındaki bütün milletvekili arkadaşlarımızın da
konuşmalarında sanki “Türkçenin tek sorunu, içindeki Arapça ve Farsça
kelimeleri korumakmış, bunun dışında Türkçenin bugün yaşadığı hiçbir sorun
yokmuş” üslubu içerisinde konuşma yapmalarını da doğrusu yadırgadığımı ifade
etmek istiyorum. Çünkü, bugün, her ne kadar Sayın
Bakan pek fazla üzerinde durmadı ve kabul etmeye yanaşmadı ise de, Türk dili,
bırakınız geçmişi, ama bugün Batı dillerinin kuşatması altındadır ve bugün Türk
dili vurgun yemiştir sayın milletvekilleri, vurgun yemiştir. Bugün, Türk
dilinin, güncel dilin, sokakta konuşulan dilin ne hâle geldiğine baktığınızda,
artık, doğru imla kurallarının giderek kullanılmaz olduğundan tutun da yabancı
kelimelerin doğru yanlış güncel yaşamımızı neredeyse tümüyle kuşatma altına
almış olduğu acı gerçeğiyle karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Bir dildeki
yabancılaşma, aslında o toplumun kendisine yabancılaşmasının, aslında
bağımsızlığını yitirmekte oluşunun da işaretidir. Tıpkı, Mustafa Kemal
Atatürk’ün, Büyük Önder’in söylediği gibi “Ülkesini, bağımsızlığını korumasını
bilen Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır.”
sözünü bugün bir uyarı olarak almak ve gereğini yerine getirmek zorundayız. Türkiye bir
kültür emperyalizminin pençesinde inlemekte ve dilimiz Batı dillerinin
egemenliği altına hızla sokulmaktadır. Ben beklerdim ki, bugün burada konuşma
yapan Sayın Bakan ve geçmişte onun hocası olan Sayın Birinci, dilimizin Batı
dillerinin boyunduruğu altına girmesinden duydukları kaygıları, endişeleri ve
bundan nasıl kurtulacağımızı dile getirsinler; bununla ilgili çözüm önerilerini
Türkiye Büyük Millet Meclisiyle paylaşsınlar. Umarım, gelecekte bunları işitme
imkânına sahip oluruz. Dildeki
yozlaşmayla ilgili çok sayıda örnek verildi. Alfabemizde “q” “x” ve “çift v” ya
da “w” harflerinin bulunmayışından kaygılanan bazı yöneticiler, alfabemizde var
olan, bir ayrıcalık ve çeşitlilik olan “ş” ve “ç” harflerinin Türkçeden dışlanmasına
her nedense hiçbir tepki göstermiyorlar. Büyük kentlerde artık, tabelalara
baktığınızda, “simitçi”lerdeki “ç” harfinin yerini
“c” ve “h” harfinin; “paşa” kelimesindeki “ş” harfinin yerini de “s” ve “h”
harflerinin almakta olduğunu görüyoruz! Bırakınız dilimizdeki kuşatmayı,
alfabemiz kuşatılıyor değerli milletvekilleri, alfabemiz kuşatma altındadır. Gençlerimiz
kendilerine özgü, farklı bir dil kullanmaya başladılar. Yarısı yabancı, yarısı
Türkçe; imla kurallarından, takılardan tamamıyla uzak, garip bir dil. Bütün
bunlardan burada çok söz edildi. Ancak, kültür emperyalizminin yanı sıra, dildeki bu yozlaşmada bir
başka önemli etken daha var, bunun da altının özenle çizilmesi gerekiyor:
Özellikle 1980’lerden sonra, Türkiye’de ithalat odaklı bir tüketim
alışkanlığının ve büyük sermayenin geniş kabul görmesi ve onlarla gelen tüketim
maddeleri, kurulan zincir mağazalar, beraberinde, toplumun bütün
alışkanlıklarıyla birlikte dildeki yozlaşmaya da katkı getirmiştir ne yazık ki.
Hatırlayalım, artık, mağazalarımız,
lokantalarımız, berberlerimiz, bakkallarımız ve manavlarımız kalmadı. Artık, “shopping center”lar, “kafe”ler, “restoran”lar, “pizzeria”lar,
“bistro”lar, “market”ler, “hair-dresser”lar
var. Artık, yaşamımızı bunların arasında geçirmeye başladık. Artık, lokantalara
gittiğiniz zaman tatil yörelerinde, yemek listesi istediğinizde, önünüze sadece
İngilizce yemek isimleri yazılı yemek listeleri getiriliyor. Yaşadığım ve tanık
olduğum bir gerçeği paylaşıyorum sizinle. Türkçe bilen insanların Türkiye’de kendilerine
herhangi bir lokantada yemek ısmarlama fırsatını bile bulamayacakları bir
yozlaşma, kısırlaşma ve yoksullaşma içerisine, ne yazık ki, Türk dili itiliyor.
Televizyon reklamlarının bir kısmı İngilizce oldu
sayın milletvekilleri. İngilizce bilmiyorsanız, o ürünün tanıtımından bir şey
anlamanız ne yazık ki mümkün değil. Herhangi bir ithal malı aldığınızda, bu
ithal malının kullanma kılavuzunun sadece ithal edildiği ülkenin diliyle olması
da, aslında, Türklüğe ve Türkçe’ye açık bir hakaret
değil midir? Bütün bunları
inanınız ki sadece biz yaşıyoruz. Geçmişin sömürge ülkeleri bile bugün kendi
dillerine sahip çıktılar. Bugün gidin Latin Amerika ülkelerine, bu kuşatmayı
görmezsiniz. Gidin komşumuz Yunanistan’a, Bulgaristan’a; gidin Avrupa
ülkelerine, hiçbiri böyle bir kuşatmayla karşı karşıya değil. Türk insanı
kendine ait olan, kendine özgü olan kültüründen, değerler sisteminden ve bir
yandan da dilinden, ne yazık ki, uzaklaştırılmakta ve soyutlanmaktadır. Bundan
daha büyük bir tehdit var mıdır? Böyle bir büyük tehditle karşı karşıya
bulunduğumuz bir süreçte dilimizi, ulusal benliğimizi, ulusal varlığımızı korur
gibi korumak zorunda değil miyiz? Ama, ne yazık ki,
bugün bunların hiçbirisinden burada söz edilmedi. Artık, caddelerimizde Türkçe
tabela göremiyoruz. Şu Ankara’nın meşhur Tunalı Hilmi Caddesi… Ankara’nın
Tunalı Hilmi Caddesine çıktığınızda, ister istemez, Türkçede özleşmenin en
önemli savunucularından biri olan Bolu Milletvekili Tunalı Hilmi Bey’e sorulan
şu soruyu insan hatırlıyor. 22 Aralık 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisinde
sormuşlar: “Kazanılacak olan ulusal bağımsızlık savaşımızın bolluk getirici ve
verimli olması neye bağlıdır?” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Serter, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun. FATMA NUR SERTER
(Devamla) – Tunalı Hilmi Bey cevap vermiş: “En önce Türkçede istiklal.” Şimdi
biz soruyoruz: Seksen altı yıl sonra Tunalı Hilmi Caddesi’nde Türkçe tabela
kullanan acaba kaç işyeri kaldı? Türkçenin bugün içine düştüğü durumun bir an
önce giderilmesi için çok konuşuldu, ayrıntıya girmek istemiyorum. Ama, en önce Millî Eğitim Bakanlığına çok önemli görevler
düşmektedir. Ama, bunun yanı sıra siyasetçilere,
devlet adamlarına, bakanlara ve başbakanlara da çok önemli görevler düşüyor,
sayın milletvekilleri. Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanının “Ekonomi kalkışa
geçti” yerine “ekonomide take off’a
geçtik” demesi Türkçeyi aşağılamaktan başka bir şey değildir ne yazık ki. Bu Hükûmetimizin bazı bakanlarının özgün, düzgün, nitelikli ve
zengin bir Türkçeyle Türkiye’ye örnek olmak yerine, argo kelimelerle ve bazı
ifade edemeyeceğim kelimelerle halkımıza hitap etmeleri, hiç kuşkusuz,
halkımızın önünde kötü örnekler oluşturmaktadır. Bütün bu
olumsuzluklara karşın, ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulacak olan bir
komisyonun, Türkçemizin yediği bu büyük vurgunun üstesinden gelecek önemli
önlemler alacağına inanıyorum ve bu konuda elimizden gelen her türlü katkıyı
yapmaya da hazır olduğumuzu ifade ediyorum. Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, ismen bize sataşılmıştır. FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Kötü bir şey söylemedim ki. NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – İç Tüzük’ün ilgili maddesine dayanarak sözlerimin çarpıtılmasını
düzeltmek istiyorum. BAŞKAN – Sayın
Birinci, ben konuşmayı dinledim. Sayın milletvekili… ENGİN ALTAY
(Sinop) – Sayın Birinci bana sataşmıştı esas da, ben dışarıdaydım bereket,
cevap veremedim. BAŞKAN –
Arkadaşlar, konu şu: Yani, bir şahsın isminin geçmesi… Efendim, şöyle: Bir
milletvekili arkadaşımızın isminin geçmesi sataşıldığı anlamını taşımaz. O
zaman, ismi geçen bütün milletvekilleri ile diğerlerinin aynı görüş üzerinde
birleşmesi lazım. NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Çarpıtma varsa eğer,
vermeniz gerekir. BAŞKAN – Ne çarpıtıldı
Sayın Birinci? NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Ben Arapça ve Farsçanın müdafaasını yapmadım. Bunun milletin
huzurunda belirtilmesi gerekir. Eğer belirttirmezseniz, benim hakkım gasp
edilmiş olur. FATMA NUR SERTER
(İstanbul) – Sayın Birinci, siz yanlış anlıyorsunuz. Demin de yanlış anladınız. RECEP KORAL
(İstanbul) – Hayır efendim, aynen öyle söylediniz. BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… Sayın Bakana şimdi söz veriyorum, Sayın Bakan
cevaplandıracak. Buyurun. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Öncelikle, önerge
sahibi arkadaşlarıma, bütün konuşmacılara katkılarından dolayı teşekkür
ediyorum. Bir iki hususu
belirtmek istiyorum Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri. Burada, gerek
benim gerek Sayın Birinci’nin, arkadaşlarımızın dile
getirdiği husus çok açıktır, bunu anlayan arkadaşımız anlamıştır. Ben, başlarken, Türkçenin ses bayrağımız olduğunu, Türkçenin
ağzımızda annemizin sütü gibi olduğunu, bir milletin olmazsa olmaz o milleti
var eden, varlık sebebi olan unsurlardan birinin dili olduğunu; bu dilin
mutlaka muhafaza edilmesi, geliştirilmesi ve bunların bizden sonraki nesillere
aktarılmasının ne kadar hayati bir önem ifade ettiğini uzun uzadıya izah ettim.
Bunlara tekrar girmeyeceğim. Bunlara hiç sanki değinmediğimiz, bunun
önemi üzerinde durmadığımız şeklinde bazı yorumlar yapıldı, bu doğru değil
arkadaşlar. Şimdi, büyük
Atatürk’ün biliyorsunuz, Güneş Dil Teorisi vardır, önce malumunuz bu dil
encümeni, dili tetkik encümeni tarafından bütün kelimelerin atılması yönünden
bir tavır benimseniyor ve bakıyorlar ki, ortada dil kalmayacak. Atatürk diyor
ki… Güneş Dil Teorisini ortaya atarak, aslında girilen yanlış yoldan usta bir
manevra ile dönüşün yolu aranıyor ve daha sonra bundan vazgeçiliyor. İsmet
Paşa’nın -bugün de, kendisini andığımız bir günde, rahmetle anıyorum- bir
ifadesi var diyor ki: “Lisanımızı ecnebi kelimelerden tecrit etmek lazımdır.”
Bakın “lisanımız”, “ecnebi”, “kelime”, “tecrit” ve “lazım” kelimeleri aslında
öz Türkçe kelimeler değil, bunların hepsi Arapça kelimelerdir ama İsmet Paşa
dilin sadeleştirilmesi gerektiğini söylerken bunu kullanabiliyor. Sevgili
arkadaşlarım, şunun altını çizmem gerekiyor: Bakın, bugün, biraz önce özellikli
MHP’li arkadaşımızın konuşmasında… BAŞKAN – Sayın
Bakan, toparlar mısınız lütfen? MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Devamla) - …Türkçenin hangi dünya dillerine kelime
verdiğini anlattı. Türkçenin hangi dünya dillerini etkilediğini ifade etti.
Hepimiz bunu uzun uzadıya anlatabiliriz. Bakın, biz diyoruz ki, bizim
dilimizden başka dillere kelime geçsin, biz Avrupa’dan gidip arazi alalım ama
onlar gelip buradan almasın, dilimize de kelime girmesin. Şimdi, bunlar bir
anlayış meselesidir, bütün konularda aynı şeyleri düşünmek zorunda değiliz. Sayın Başbakanın
kullandığı “take-off” kelimesi,
defalarca birçok siyasetçi tarafından kullanılmış teknik bir terimin
ifadesidir. Uçağın kalkışa geçtiği anın ifadesidir ve ekonomide literatüre
geçmiş olan, kullanılan bir kelimedir. Sayın Başbakan “take
off”un kalkışa geçmek anlamına geldiğini pekâlâ
bilir. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, teşekkür ediyorum. OKTAY VURAL
(İzmir) – Türkçeleşmiş yani take off! MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Dolayısıyla, bu meseleleri çarpıtmaya gerek yok.
Güzel bir çalışma yapıyoruz, hep birlikte buna katkıda bulunalım. Doğrusu
budur. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI HÜSEYİN ÇELİK (Van) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… OKTAY VURAL
(İzmir) – Sizinki ne teorisi oluyor? BAŞKAN -
Arkadaşlar, zaten komisyon kurulacak. Bilgisi becerisi olan bütün
arkadaşlarımız orada görüşlerini ifade ederler ama… ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – “Bir daha kullanmayacak” deyiversin… OKTAY VURAL
(İzmir) – “Take off”u niye
savunuyorsunuz yani? “Söz gelimi” deseniz… BAŞKAN – Evet,
Meclis araştırması önergeleri üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması
açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Meclis
araştırmasını yapacak komisyonun 16 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Komisyonun
çalışma süresinin, başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi
tarihinden başlamak üzere üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Komisyonun
gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla
görüşmek için 26 Aralık 2007 Çarşamba günü saat 14.00'te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati : 20.19 |
|