DÖNEM: 23                                                    CİLT: 9                                               YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

38’inci Birleşim

13 Aralık 2007 Perşembe

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER

1.- 18-19 Aralık 2007 tarihlerinde Brüksel’de yapılacak olan Avrupa Parlamentosu Eğitim ve Kültür Karma Komisyonu Toplantısı’na katılınmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/245)

 

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı: 57)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58)

 

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Ağrı Milletvekili Cemal Kaya’nın konuşmasında şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Ağrı Milletvekili Cemal Kaya’nın, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.04’te açılarak altı oturum yaptı.

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın (1/426; 1/267, 3/191) (S. Sayısı: 57, 58) görüşmelerine devam edilerek;

Maliye Bakanlığı,

Kamu İhale Kurumu,

Gelir İdaresi Başkanlığı,

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı,

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları;

Gelir bütçesi üzerindeki görüşmeler tamamlanarak,

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 18’inci maddesine kadar,

Kabul edildi.

Zonguldak Milletvekili Fazlı Erdoğan, yapmış olduğu konuşmada, bazı sözlerinin yanlış anlamaya meydan verebileceği,

İstanbul Milletvekili Ünal Kacır, bazı sözlerinin yanlış anlaşıldığı,

Gerekçeleriyle;

Tunceli Milletvekili Kamer Genç, İstanbul Milletvekili Ünal Kacır’ın konuşmasında şahsına sataştığı iddiasıyla,

Birer konuşma yaptılar.

13 Aralık 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 01.00’de son verildi.

Meral AKŞENER

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

Fatoş GÜRKAN

Fatma SALMAN KOTAN

 

Adana

Ağrı

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

 

 

 

Yusuf COŞKUN

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Bingöl

Bursa

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

Harun TÜFEKCİ

 

 

Konya

 

 

Kâtip Üye

 

 

No.:52

II.- GELEN KÂĞITLAR

13 Aralık 2007 Perşembe

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, bir fabrikadaki greve ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/276) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2007)

2.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, geçici personel statüsündeki çalışanlara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/277) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

3.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, havalimanlarındaki ILS sistemlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/278) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

4.- Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, sınır ötesi askeri harekat yetkisinin kullanılmasına ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/279) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

5.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Amasya’daki bir fabrikanın arıtma sistemine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/280) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

6.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Erbaa’nın bazı köylerinde sebze ve meyvelerde görülen kurumanın sebeplerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/281) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

7.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, bir ödül töreninde yaşanan olaya ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/282) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

8.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, bölge istinaf mahkemelerine ilişkin Adalet Bakanından sözlü soru önergesi (6/283) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

9.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, futbol kulüplerinin vergi borçlarına ilişkin Maliye Bakanından sözlü soru önergesi (6/284) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

10.- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Amasya’daki bir lisede bazı öğrencilere baskı uygulandığı iddialarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/285) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün, Bozüyük toprak karo seramik fabrikasının kapatılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1084) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2007)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir öğretmen ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1085) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2007)

3.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe’nin, bazı medya ve sivil toplum kuruluşlarına yönelik denetimlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1086) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2007)

4.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, İçişleri Bakanlığının İngilizce yayınlanan internet sitesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1087) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2007)

5.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Finansbank’ın tarım arazileri ipoteğiyle verdiği kredilere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1088) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

6.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, ABD Ankara Büyükelçisinin bazı milletvekillerine yönelik toplantısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1089) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

7.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Isparta’da düşen uçağın ilişkili olduğu şirketlerin denetimine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1090) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

8.- Samsun Milletvekili Haluk Koç’un, Isparta’da düşen uçakla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1091) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

9.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, bazı öğrencilerin yaşadıkları olaylarla ilgilenilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1092) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

10.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, konut ve araç kredisi kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1093) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

11.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, ara malı ithalatına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1094) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

12.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı olmayan ibadethaneler ve Kur’an kursları ile yardım toplanmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1095) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

13.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Gelibolu’da yoğun yağışların oluşturduğu zararların telafisine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1096) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

14.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Marmaris’teki bazı derelerin ıslahına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1097) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

15.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Fethiye Eşen Çayı Yan Dereleri işi ihalesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1098) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

16.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Fethiye Körfezi Yan Dereleri Taşkın ve Rusubat Kontrolü ihalesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1099) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

17.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun Kalesine yönelik proje ve çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1100) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

18.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Karadeniz kıyılarının katı atıklardan korunmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1101) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

19.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Karacabey’de kurulacak kireç ocağı için ÇED raporu aranmamasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1102) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

20.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van’da yaşanan elektrik kesintilerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1103) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

21.- Erzincan Milletvekili Erol Tınastepe’nin, altın madeni işletmeciliğinde bulunan şirketlere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1104) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

22.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın Kültür Merkezi inşaatına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1105) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2007)

23.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Marmaris’te meydana gelen sel felaketine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1106) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

24.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun Adasının turizme kazandırılmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1107) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

25.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana ve Karataş-Yumurtalık için turizm master planı hazırlanmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1108) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

26.- Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren’in, Turhal Şeker Fabrikasının özelleştirme programına alınmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1109) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2007)

27.- Tokat Milletvekili Orhan Ziya Diren’in, Tokat Sigara Fabrikasının özelleştirilmesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/1110) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2007)

28.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Nazilli Halk Eğitim Merkeziyle ilgili bir iddiaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1111) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2007)

29.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun’un eğitimde başarı düzeyinin yükseltilmesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1112) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

30.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, özel yurtlara yönelik bazı iddialara ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1113) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

31.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, 100 Temel Eser dizisindeki bir kitaba ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1114) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

32.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, bal ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1115) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2007)

33.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, gıda güvenliği denetim sistemine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1116) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2007)

34.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, gıda denetimi hizmetlerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1117) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

35.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman’daki tütün üretimine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1118) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

36.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Isparta’da düşen uçağa ve havalimanlarının teknik donanımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1119) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2007)

37.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Isparta’da düşen uçağa ve havalimanlarındaki ILS sistemlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1120) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2007)

38.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, havaalanlarındaki uçuş güvenliğine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1121) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2007)

39.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, havalimanlarındaki ILS sistemine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1122) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

40.- Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun, D-100 karayolunda meydana gelen kazalara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1123) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

41.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, Ankara’da gece yarısından sonraki toplu taşıma hizmetine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1124) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2007)

42.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Aspendos’ta devamlı bir ambulans ve sağlık ekibinin bulunmamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1125) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

43.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Giresun’un futbol sahası ihtiyacına ilişkin Devlet Bakanından (Murat Başesgioğlu) yazılı soru önergesi (7/1126) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

44.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Büyük Mağazalar Kanun Tasarısı taslağına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1127) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

45.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, SSK’daki bir daire başkanının bir komisyonda görevlendirilmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1128) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

46.- Aydın Milletvekili Mehmet Fatih Atay’ın, özürlü istihdamına ilişkin Devlet Bakanından (Nimet Çubukçu) yazılı soru önergesi (7/1129) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

13 Aralık 2007 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.04

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Genel Kurula bir sunuşu vardır, okutup oylarınıza sunacağım:

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER

1.- 18-19 Aralık 2007 tarihlerinde Brüksel’de yapılacak olan Avrupa Parlamentosu Eğitim ve Kültür Karma Komisyonu Toplantısı’na katılınmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/245)

                                                                                                            07/Aralık/2007

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Avrupa Parlamentosu Eğitim ve Kültür Karma Komisyon Toplantısı 18-19 Aralık 2007 tarihlerinde Belçika’nın başkenti Brüksel’de yapılacaktır.

Söz konusu toplantıya katılım hususu, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 9. Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                                            Köksal Toptan

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, programa göre, 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı: 57) (x)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçen birleşimde, 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 17’nci maddesi kabul edilmişti.

                                

(x) 57, 58 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 04/12/2007 tarihli 29’uncu Birleşim Tutanağı’na eklidir.

18’inci maddeyi okutuyorum:

Muhtelif gelirlere ilişkin hususlar

MADDE 18- (1) Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün yabancı ülkelere verdiği meteorolojik ürünlerin bedeli ve yabancı ülkelerden aldığı meteorolojik ürünlerinin diğer yabancı ülkelere veya yurt içindeki kişi ve kurumlara, yabancı ülkelerin de anılan Genel Müdürlüğün meteorolojik ürünlerinin diğer ülke ve kişilere satışından yıl içinde elde edilecek döviz cinsinden tutarlar, T.C. Merkez Bankası nezdinde açılacak özel hesaba yatırılır. Bu tutarlardan ilgili anlaşmalar gereğince yurt dışı kuruluşlara ödenmesi gereken tutarlar, bu özel hesaptan Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğünün talimatıyla T.C. Merkez Bankasınca transfer edilir. Geri kalan tutarlar, ilgili Genel Müdürlüğün talimatıyla T.C. Merkez Bankasınca döviz alış kuru üzerinden Yeni Türk Lirasına çevrilerek Genel Müdürlüğün ödemelerini yapan muhasebe birimi hesabına aktarılır. Muhasebe birimi hesabına aktarılan bu tutarlar, genel bütçeye gelir kaydedilir.

(2) 2006 yılından önce katma bütçeli olan idarelerden 5018 sayılı Kanunla genel bütçe kapsamına alınanların ilgili mevzuatında belirtilen kurum gelirleri, genel bütçe geliri olarak tahsil edilir.

(3) 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı Kanun kapsamındaki tabii kaynakların ve tesislerin işletme haklarının devrinden elde edilen gelirlerin tamamı genel bütçeye gelir kaydedilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Vahap Seçer; şahısları adına, Ardahan Milletvekili Saffet Kaya ve Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel’in söz talepleri vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Vahap Seçer’e aittir.

Sayın Seçer, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 18’inci madde hakkında Grubum Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, haftaya mübarek Kurban Bayramı ve on beş, yirmi gün sonra da yeni yıla gireceğiz. Vatandaşlarımızla, seçmenlerimizle görüşüyoruz ve herkes hâlinden, piyasalardan şikâyetçi. Alışverişin durgun olduğu söyleniyor. Piyasada nakit para sıkıntısının had safhada olduğu söyleniyor. Çekler karşılıksız çıkıyor. Senetler protesto oluyor, gününde ödenemiyor. Vatandaşlarımız ciddi nakit sıkıntısı ve para sıkıntısı içerisinde.

İlginç bir haber okudum dün gazetelerde, onu sizinle paylaşmak istiyorum: “Ankara Kızılay’daki piyango bayileri kredi kartıyla yılbaşı bileti satıyor. Müşterilerine on iki aya kadar taksit imkânı da sunuyor.” Bakınız piyango satıcısı ne diyor, yorumu şöyle: “Nakit olayı bitmiş gibi bir şey. İnsanların cebinde para yok. Herkesin borcu var.” Kendisinin de kredi kartı borcu olduğunu söylüyor ve sattığı piyango biletlerinden, kazancıyla borcunu ödemeye çalışacağını söylüyor. Bu, aslında Türkiye’de şu anda vatandaşın içinde bulunduğu durumu çok net bir şekilde bize izah ediyor. Vatandaş umudunu da kredi kartıyla, şansını da kredi kartıyla, taksitle alır duruma geldi.

Tabii, burada, bütçe görüşmelerinde durum oldukça farklı. İktidar üzerine alınmasın ama enteresan bir tablo izliyoruz. Türkiye'de öyle bir pembe tablo çiziyorsunuz ki her şey güllük gülüstanlık, her yerden âdeta bereket fışkırıyor(!) Şimdi diyeceksiniz ki "elbette…" Zaten sürekli, bunu müteaddit defalar sizlerden duyuyoruz, herhangi bir konuda muhalefet ettiğimiz zaman hemen “yüzde 47” yaftasını yüzümüze yapıştırıyorsunuz.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Halkın iradesi...

VAHAP SEÇER (Devamla) – Bakın arkadaşlarım, şimdi buna aldanmayalım, rehavete kapılmayalım. Bunun, bana göre değişik nedenleri var.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Tek ölçüdür, başka bir şey yok.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Aslında, doktora öğrencilerine sosyolojik anlamda bir tez hazırlama konusu olabilecek bir seçim neticesi. Enteresandır, siyasi tarihte böyle bir olayla sanıyorum karşılaşılmamıştır. Tabii ki sizleri kutluyoruz, her 2 vatandaşımızın 1 tanesinin oyunu aldınız. Ancak vatandaşlarla konuştuğumuzda, aramızda kim AKP'ye oy verdi diye sorduğumuzda, kimse sesini çıkarmıyor. Bu çok enteresan bir durum. Bunu incelemek gerekiyor.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Mahalle baskısı var.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Şimdi, bakınız, halk ciddi anlamda borç içerisinde. Tüketicinin 90 milyar YTL'ye varan borcu birikmiş durumda. Halk sizin döneminizde borçlandı, sizin döneminizde… Yani siz bizi bu batağın içerisine sürüklediniz, gelin siz çıkarın diye bu vizeyi, bu itibarı size tekrar gösterdi. Dilerim, hepimiz, iktidar, muhalefet bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu bu gidişatın hiç de iyiye gitmediğini tespitte objektif davranırız ve tedbirlerimizi yerinde ve zamanında alırız.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye ekonomisi bir açmaza gidiyor. Şimdi, tabii ki burada rakamlarla konuşmak, rakamlarla oynamak kolay ancak toplumun içerisine girdiğiniz zaman, iş adamlarıyla konuştuğunuz zaman, halkla konuştuğunuz zaman, durumun hiç de öyle olmadığını göreceksiniz. “İhracat arttı.” deniliyor, rekor üstüne rekorlar kırılıyor.

Bakınız, benim seçim bölgem, Türkiye’de tekstilin orijini, çıkış noktası. Türkiye’nin ilk tekstil fabrikalarının 1800’lü yılların sonunda kurulduğu bir bölge Mersin ili. Burada 3 bin kişiye istihdam sağlayan bir Çukurova Sanayisi vardı. Bugün, yerinde yeller esiyor.

Şimdi, orada faaliyet gösteren tek tekstil fabrikası kaldı, 1.200 tane işçisi, memuru, yöneticisi, çalışanı var. Bu firma, geçtiğimiz yıl Mersin ilinde tekstilde ihracat şampiyonu oldu, ihracat birincisi oldu ve bu üretiminin yüzde 85’ini de ihraç ediyor. Ben bu kuruluşun çalışanlarını, genel müdürünü, hatta sahibini tanıyorum, ne sıkıntılar içerisinde o fabrikayı yürütmeye çalıştıklarını ben biliyorum.

Değerli dostlarım, gelin, hep beraber organize sanayi bölgelerine gidelim. Ya vatandaş bize yanlış aktarıyor durumunu, durumu belki gayet iyi, bize yalan söylüyor -ki öyle olmadığı aşikâr… Birçok küçük ve orta boy işletme, ay sonunda işçisinin maaşını ödeyemeyecek durumda, SSK primini yatıramayacak durumda, elektrik parasını, telefon parasını ödeyemeyecek durumda. Bunlar, kabul etmesek de bugün içinde bulunduğumuz dönemde Türkiye’nin gerçekleridir.

Bakınız, Türkiye ithalat cenneti oldu. KOBİ’lerden bahsettik, KOBİ’ler sıkıntılar içerisinde dedik. Tabii ki izlenen düşük kur politikası, ithal malı, büyük sanayiciye, ara malı anlamında daha cazip hâle getirdi. Yurt dışından getireceği ara malı yurt içi fiyatlarıyla mukayese ettiği zaman, sanayici yurt dışını tercih ediyor.

Tabii, o, hesabında. KOBİ bu ülke için gerekli, bu ülkenin lokomotifi, temel taşı diye düşünmez büyük sanayici; hesabını yapar, kitabını yapar. Neresi kendi için cazip geliyorsa alımlarını o yönde şekillendirir.

Şimdi, daha önce, bizim ilkokul seviyelerinde yerli malı haftaları olurdu. “Yerli malı”, “millî sermaye” bu kavramlar unutuldu. Şimdi diyeceksiniz ki: “Yahu kardeşim, siz ne kadar statükocu bir partisiniz.” Şimdi,“ küreselleşme“ adı altında insanların kafası karıştırılıyor.

Bakınız, kendi millî sermayeniz, millî sanayiniz yoksa, yarınlarda, ekonomik anlamda, sosyal anlamda bu dışa bağımlılık devam ettiği sürece felaket kapınızdan eksik olmayacaktır, felaket kapınıza yakın olacaktır.

Biz, kapıları sonuna kadar açmışız, ithalat patlaması olmuş. Bunun tersi, yurt içinde üretim yapan sanayici, küçük sanayici, büyük sanayici, kendi üretimini pazarlama adına yurt dışına gidiyor, kapı kapı dolaşıyor. Yani, burada 72 milyonluk bir pazar, Türkiye Cumhuriyeti dururken gidiyor, dünyada kendine pazar arıyor. Yurt dışından kendi nüfusumuza, tüketici nüfusumuza mal alıyoruz ama biz ürettiğimiz malları pazarlama adına çalmadığımız kapı kalmıyor. Bunu da anlamak mümkün değil.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin kanı dışarı akıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi şanslı bir parti. Öyle bir dönemde iktidara geldi ki… Bakınız, 2003 Körfez kriziyle beraber dünyada petrol fiyatları aldı başını gitti. Petro-dolarlar havalarda uçuşuyor. Dünyada çok ciddi bir para arzı fazlalığı var. Tabii ki, yabancı yatırımcı kara kaşımıza, kara gözümüze değil, itibarımıza da değil, tatlı kârlar sebebiyle Türkiye’ye geliyor.

Bakınız, çok enteresan, faiz yüzde 18, enflasyon yüzde 8. İçinizde ekonomist vardır, işadamı vardır. Böyle bir hesap aklınıza yatıyor mu, burada bir yanlışlık yok mu sizce? Samimi olalım.

Şimdi, dövizde sıkıntı yok, tamam; rezervler dolu, tamam. Bakınız, ağaca kurt girdi mi içten içe kemirir. Dıştan ağaca bakarsınız dal budak yerinde ama hafif bir esintide o ağacın yerinde yeller eser.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Seçer, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

Türk toplumu son sürat tüketici bir toplum hâline getirildi. Bakınız, yüzlerce milyon dolar dışarıdan para getiriliyor, alışveriş merkezleri yapılıyor. Alışveriş merkezini yapıyor. Tezgâh tamamen kurulmuş. Diyor ki: “Türk toplumu, sen hiçbir şeye karışmayacaksın. Mağazayı ben yapacağım. Markaları ben getireceğim. O alışveriş merkezlerini cazip hâle getireceğim. Oraya oyun parkları yapacağım. Oraya restoranlar yapacağım. Sizi kandırmak için –tüketim anlamında- elimden gelen her şeyi yapacağım. Siz, sadece, gelin, kredi kartlarınızı da cebinize koyun, benden alışveriş edin.” Öyle devasa paralar kazanıyorlar ki, özellikle bankalar, her sattığı 100 liradan 20 lirası batsın ne olur, zaten 50 lira para kazanıyor. Türkiye bir kâr cenneti arkadaşlar, bunu görmemiz lazım.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer.

Sayın Şandır, Grubunuz adına söz talebiniz var mı?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 18’inci maddede yok.

BAŞKAN – Şahsı adına, Ardahan Milletvekili Saffet Kaya.

Sayın Kaya, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Çok Değerli Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 57 sıra sayılı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 18’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti selam ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, müsaade ederseniz, ben biraz yüreğimi de sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli hatip, muhalefet partisinin sözcüsü arkadaşı dinlerken biraz da üzüldüğümü ifade etmek istiyorum yüce heyetinizin huzurunda. Adalet ve Kalkınma Partisinin aldığı yüzde 47 oya -ki, tüm seçmen katılsaydı, onu da düzelterek söylemek istiyorum, yüzde 55 oya- bir “yafta” niteliğinde… Üslup maalesef herhâlde çok yanlıştı ki halkın iradesine “yafta” diye vurgu yaptı. Evet. Halkın iradesi çok şerefli bir iradedir, asla ve asla “yafta” diye nitelendirilmesi, son derece, halkın iradesine karşı saygısızlıktır kesinlikle. Bunun, bir defa, özellikle düzeltilmesini istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, değerli arkadaşlar, ben bu Parlamentoda çok önceden de görev yaptım, ama samimi bir düşüncemi ifade etmek için arz ediyorum yüce heyetinize: Ben, cumhuriyet tarihinin, rahmetli Özal’dan sonra en başarılı hükûmetini Adalet ve Kalkınma Partisi olarak görüyorum çünkü Adalet ve Kalkınma Partisi, seçmenini ve halkını, hiçbir zaman için seçimden seçime araç olarak kabul etmemiştir, Türkiye’yi bir amaç kabul etmiştir. Türkiye’nin geleceğini bir ide kabul etmiştir, bir kararlılık kabul etmiştir. Türkiye’nin büyümesini gerçekten bir hedef olarak kabul etmiştir.

Ben geçmiş yıllarda da oldum. Koalisyonlar yaşadık bu memlekette. Koalisyonlar Türkiye’yi kaosa götürdü. Devalüasyonlar yaşadık bu ülkede. Üzülerek söylüyorum, zengin yattık, kalkarken fakir kalktık. Ama bir hükûmet ki Adalet ve Kalkınma Partisi, Türkiye’de yeni vizyonlarla Türkiye’nin önünü açmıştır. Türkiye’de, evet doğrudur, birilerinin hayalinde olmayacak kadar Türkiye çok iyi bir noktalara gelmiştir. Hiç kimse, aksini iddia edebilir mi? Hiç kimse aksini söyleyebilir mi? 35 milyar dolardan, ihracatı 110 milyara çeken bir hükûmetin başarısını hiç kimse yadsıyabilir mi? Hiç kimse yadsıyamaz değerli arkadaşlarım. Hiç kimse millî gelirdeki artışın, ciddi manada, 2.500 dolardan 6 bin dolara çıkışını yadsıyabilir mi değerli arkadaşlarım? Evet, bu, Adalet ve Kalkınma Partisinin ciddi manada başarısıdır. Cumhuriyet tarihinin en başarılı hükûmetlerinden bir tanesidir. Bunu, övünçle ve gururla huzurunuzda ifade etmek isterim kesinlikle. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Maaleseftir ki muhalefette şöyle bir anlayış var: Yapılanlar tu kaka, yapılmayanlar kesinlikle demagojiyle, hamaset siyasetiyle, maalesef bu kürsüde seslendirilmektedir. Bunlar çok üzüntü verici şeylerdir. Millî gelirimiz…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Hamasette size ulaşmak mümkün değil.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Hamaseti sen yapıyorsun.

SAFFET KAYA (Devamla) – Elbette ki yıllardan beri Cumhuriyet Halk Partisi iktidar olamadığı için bu feveranını anlıyorum, elbette ki bu mantıkla da zihniyetinizle de iktidar olamayacaksınız. Sizi, kesinlikle, halkımız, bu statükocu anlayışınızla, asla ve asla iktidara getirmeyecektir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Tamam, iktidar olmuşsunuz, yolunuza devam edin.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Kendini anlat sen! CHP’yi konuşmuyoruz, bütçeyi konuşuyoruz.

SAFFET KAYA (Devamla) –Bundan dolayıdır ki Türkiye'de Adalet ve Kalkınma Partisinin bir şans olduğu bir gerçektir.

Türkiye'de tarımla ilgili de, gündem olarak değerlendirdiğimizde, geçmişte, Adalet ve Kalkınma Partisinden önce ithalat ve ihracat eşit dengedeyken, tarımda da 1,5 milyar dolarlık bir ihracatımızın arttığını görebilmek mümkündür. Bu, Hükûmetin başarısıdır, bunu hiç kimsenin yadsıyabilmesi mümkün değildir. Tarımda çiftçimize düşen 900 dolar iken, 58’inci, 59’uncu ve 60’ıncı Hükûmetler döneminde bu nispet, özellikle övünerek söylüyorum ki 1.500 dolara çıkmıştır. Bunlar Hükûmetin başarısıdır.

KÖYDES diye bir proje hiçbir zaman için yaşanmamıştır. KÖYDES dendiği zaman cumhuriyet tarihinin ilkidir ve bu ilki de Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye'nin gündemine getirmiştir. Yolu olmayan, suyu olmayan köylerimiz kalmamıştır.

Benim sağlıkta da reformsal nitelikte hizmetlerim gündeme gelmiştir ve bunlara da Adalet ve Kalkınma Partisi damga vurmuştur. Benim, geçmişte, Mehmet ağam, yeşil kartlı Mehmet ağam, hastanelere geldiği zaman çile çekerdi. O zaman sosyal demokratlar neredeydi Allah aşkına?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Söylediklerine kendin inanıyor musun?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – 25 bin yeşil kartı iptal ettiniz.

SAFFET KAYA (Devamla) – İşte, o halkın ta kendisi olan, halkı amaç kabul eden bir anlayış, bir Türkiye sevdası, ülkenin yeniden kalkınmasına vesile olmuştur ve yeniden büyümesine vesile olmuştur. 400 milyar dolarlık bir millî gelir bütçemiz oluşmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

SAFFET KAYA (Devamla) – Ciddi bir başarıdır değerli arkadaşlar. Türkiye yüzde 5 büyüme ivmesini yakalamıştır ve sürdürülebilir bir büyüklükle, yüzde 5 büyüme ivmesiyle devam etmektedir. Bunlar çok ciddi gerçeklerdir değerli arkadaşlarım. Bunları, ciddi bir kadro ve onun gerçekten onurlu Başbakanı Sayın Tayyip Erdoğan’ın kadrosu yürütmüş ve Adalet ve Kalkınma Partisi Türkiye’nin bir şansı, bir gerçeği, Türkiye’nin ortak paydası olmuştur değerli arkadaşlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bravo (!)

SAFFET KAYA (Devamla) – Onun için, görülecek ki önümüzdeki yıllar içinde de Hükûmetimiz, Türkiye’nin daha da kalkınmasına, Türkiye’nin daha da büyümesine, daha da gelişmesine çok ciddi adımlar atacaktır.

Bütçemizin memleketimize ve milletimize hayırlara vesile olmasını dilerken, mübarek Kurban Bayramı’nı da şimdiden kutlar, sevgi ve saygılarımı sunarım.

Hürmetlerimi arz ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına ikinci konuşmacı, Denizli Milletvekili Mehmet Yüksel.

Sayın Yüksel, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Değerli Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 18’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii, en güzel konuşmaların yapılacağı günler ve anlar bu bütçe görüşmeleri ve büyük bir fırsat. Aslında, bu fırsatı çok iyi değerlendirebildiğimizi zannetmiyorum. Muhalefet sırasındaki değerli arkadaşlarımızın mutlaka eleştirileri olacaktır, bunları saygıyla karşılıyoruz. Bu eleştirilere katılırız, katılmayız ama eleştiri bizim için çok kutsaldır, muhalefet çok kutsaldır. Güçlü bir iktidar, güçlü bir muhalefet her zaman ülkeyi doğru yörüngede doğru hedeflere doğru götürür ve başarılı hedeflere doğru götürür. Bu sebeple, bizim için güçlü bir muhalefet çok önemlidir. Bu anlamda, sizlerin yapacağı değerli katkıların da önemi o derece mühimdir.

Değerli arkadaşlar, dünya ekonomisinin geldiği yerleri görmek, gitmekte olduğu yerleri görmek, mutlaka hepimizin en büyük görevi ve sorumluluğudur. Dünyadan kendimizi soyutlayamayız, dünyanın geldiği noktalardan kendimizi arındıramayız. Biz küreselleşmenin yanında, elbette millî ve manevi değerlerimize, kültürümüze sahip çıkarak gelişmenin içerisinde olmak istiyoruz. Öyle bir partiyiz. Hiçbir zaman için, Avrupa Birliği konusunda olsun, diğer konularda olsun, yabancı yatırımlar konusunda olsun, ülkemizin bir tek karış toprağının dahi peşkeş çekilmesine göz yumacak ne bir heyet vardır ne bir milletvekili vardır ne de öyle bir iktidar partisi vardır. Dolayısıyla bu konularda en az sizler kadar hassasız.

Bir de benim anlayamadığım bir konu var değerli arkadaşlarım. Buraya her geldiğimizde, elbette iktidar partisindeki değerli arkadaşlarım 22 Temmuzu konuşacaklardır. Bunun sebebi de inanın sizlersiniz. Hiç olmadık yerlerde öyle konular getiriyorsunuz ki ister istemez 22 Temmuzu göstermek zorunda kalıyoruz, ister istemez 2002’yi göstermek zorunda kalıyoruz. Hiçbir zaman için iktidar partisindeki arkadaşlarım -ben şahsım, kendi adıma konuşuyorum başta ve diğer arkadaşlarım adına da konuşuyorum- bizler öyle, çok büyük, 340 milletvekili var diye, büyük bir havalarda, sizleri küçük gören bir havada olmamız söz konusu dahi değildir. Bu bizim insanlığımıza yakışmaz. Böyle bir şey yok.

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Teşekkür ederiz konuşmalarınıza ama herkes sizin gibi olsa keşke.

MEHMET YÜKSEL (Devamla) – Böyle düşünmeyin arkadaşlar. Değerli dostlarım, inanın böyle bir düşünce yok.

Şimdi, gelin el ele verelim. Bakın, bizim, Rusya gibi petrolümüz yok. Demirperde yıkıldığı tarihten itibaren, duvarlar yıkıldığı tarihten itibaren geldiği noktaya bakın Rusya’nın. Son dönemde 16 dolardan 100 dolara gelen petrol sayesinde birden fırladı çıktı. Biz, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile ticaret merkezini açmaya gittiğimiz zaman Rusya sefalet içerisindeydi ama şu anda bütün dünyanın oraya ihracat etmek için uğraştığı bir ülke, gelir seviyesi yükselmiş bir ülke, ama bir petrolü var.

Bizde böyle, şu anda ne petrolümüz var ne altınımız var. Öyleyse el birliğiyle kendi değerlerimize sahip çıkmak zorundayız. Bizim çok güzel değerlerimiz var, yer altı kaynaklarımız var. Bunları, gelin, güzel önerilerle birlikte, el birliğiyle yoğuralım ve hedefe doğru koşalım.

Bakın, on üç tane komşusu olup da komşularıyla ticaret hacmi yüzde 5 olan Türkiye'den başka hiçbir ülke yok dünyada. On üç tane komşumuz var, daha yeni yüzde 5’ten yüzde 12’lere, 15’lere ticaret hacmimiz çıktı. Böyle bir şey olabilir mi?

Geçtiğimiz hafta içerisinde Denizli heyetiyle beraber Hindistan’a gittik. Güzel kardeşim, Hindistan, böyle bizim gördüğümüz, filmlerde gördüğümüz kadarıyla, hep kötü yönleriyle beraber, iki yüzü var Hindistan’ın. Şu anda, Haydarâbad’da, eyalet Başbakanıyla yaptığımız görüşmede söylediği şey şudur: Önümüzdeki beş yıl içinde, 2007-2011 yılı içerisinde sadece altyapı yatırımı için ayırdığı para 475 milyar dolar. 475 milyar dolar, Hindistan, altyapı için yatırımcı bekliyor; büyük bir kapı. Bir silikon vadisi kurmuşlar, devasa, dünyanın bütün yapımcı şirketleri silikon vadisinde. Neden? Bu şeyi çok iyi kullanıyorlar. Dünyada bilişim sektöründe Hindistanlı elektronik mühendisleri bu işte bir numara, bilgisayar mühendisleri bir numara. Eğer Amerika’da, eğer Almanya’da, eğer Fransa’da bu elemanı çalıştırmaya kalksa 10 bin, 20 bin dolar maaş vermek zorunda, ama kendi yerinde, silikon vadisinde 500 dolara bu emeği çalıştırıyor, bu bilgiye sahip oluyor. Aklımızı kullanalım. Büyük bir devletiz. Büyük devlet olmak, sadece hamasi nutuklarla olmaz, çalışarak olur, gayretlerle olur. Bu anlamda da, bu çevremizdeki, Çin olur, Hindistan olur, Pakistan olur, Türk cumhuriyetleri olur, buralardaki ticaret hacmimizi mutlaka çok iyi geliştirmemiz lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yüksel, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET YÜKSEL (Devamla) – Burada, bir konuya daha değinmeden geçemeyeceğim. Yine, iş âleminin en büyük sıkıntısı yurt dışındaki elçiliklerimizdeki ticaret ataşeliklerinin yeterli olmadığı, sayılarının yeterli olmadığı konusudur. Bu konuda, buralarda, iş âlemini çok iyi bilen, iş âlemini anlayabilecek ticaret ataşelerimizin olması lazım, çünkü diğer ülkeler bu konuyu, ticaret ataşeliğini çok iyi kullanıyorlar. Bugün İzmir’in Romanya Büyükelçiliğinde çalışan ticari ataşe, Denizli, Ege Bölgesi, bütün illere en az 10 defa geldi, gitti. Denizli Belediyesi ile Braila Belediyesini kardeş şehir yaptı, bir gayret içerisinde. Bizim de bu anlamda, elçiliklerimizde görev yapan arkadaşlarımızın mutlaka çok aktif olmaları gerekir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, önümüzde Kurban Bayramı’mız var, bizim için kutsal bir bayram. Kurban Bayramı’nı ve yine 2008 yılını sağlık, sıhhat, huzur içinde hep birlikte geçirebilmeyi Cenabı Allah nasip eder inşallah ve bu yolculuk esnasında, kazasız, belasız yolculuklar diliyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yüksel.

Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde, on dakika süreyle, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Aydoğan, buyurun.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, cari açığın önemli olmadığını, önemli olanın büyümek olduğunu söylüyorsunuz. Son açıklanan büyüme hızı yüzde 2’dir; bu büyüme rakamı, 2001 krizinden bu yana en düşük büyüme hızıdır. Açıklanmayan bir kriz mi vardır?

Kamu açıklarının azaltılmasının yolu kamu gelirlerinin artırılmasıdır. Vergi gelirlerinin üçte 2’si toplumun tüm kesimlerinden dolaylı vergi olarak adaletsiz biçimde tahsil edilmektedir. Bu adaletsizliğe son vermeyi, dolaylı vergileri azaltmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.

Sayın Çelik… Yok.

Sayın Bulut…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, son zamanlarda, sırayla esnafa gerekçesiz cezalar kesiliyor. Vergi dairesine çağrılmak suretiyle matrah artırmaya zorlanıyorlar. Bu uygulamayla, Hükûmetin kayıt dışılığı teşvik ettiğinin farkında mısınız?

Toplam vergilerin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2005’te yüzde 24,8 iken 2006’da 24,3’e düşmüş, 2007’de de 23,8 olarak beklenmektedir. Giderek vergi gelirlerinin düşmesinin sebebi, yukarıdaki uygulama mıdır, denetimlerdeki yetersizlik midir, nedir efendim?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bulut.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Bakanım, Sayın Dışişleri Bakanı Ali Babacan, AB’den sorumlu olarak “Kayıt dışı ekonomiyi kayıt içine almakta başarılı olamadık.” demiştir. Terör ve yasa dışı faaliyetlerle iç içe olduğu bilinen kayıt dışı ekonomiyle ilgili neden başarılı olamadınız? Başarılı olmak için bir planınız var mı?

İkinci sorum: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası dövize müdahale ve ihaleleriyle 2002-2007 yılları arasında toplam 51,5 milyar net döviz alımı yaparak dövizi kontrol altına almaktadır. Bu uygulamayı serbest döviz kurunuzla nasıl bağdaştırıyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çalış...

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum:

Sayın Bakanım, meteorolojik bilgiler her geçen gün tarım, sanayi, ticaret, turizm gibi alanlarda önem kazanıyor. Meteorolojiyi özel sektöre açmayı düşünüyor musunuz?

Bir diğer sorum: Meteorolojik verilere ve Türkiye'nin mikroklima özelliklerine göre alternatif tarımsal analiz ve bu alanda yapılmış projeleriniz var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

Sayın Varlı...

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Gerek iktidar partisi milletvekilleri gerekse sayın bakanlar kürsüye geldiklerinde Türkiye'nin ihracatının 100 milyar dolar olduğunu söylüyorlar. Bu ihracatta, yapılan ithalatın payı ne kadardır? Yapılan ithalatın miktarı ne kadardır?

Bir de, borcumuzun şu anda 500 küsur milyar dolar olduğu söyleniyor, ama sorulduğunda “özel sektör borcu” deniliyor. Özel sektör borcunda devlet garantisi yok mudur, bu borç devleti bağlamaz mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Varlı.

Buyurun Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Aydoğan’ın, cari açıklarla ilgili sorusu oldu, bir de dolaylı vergilerle. Cari açık bir problem değildir, cari açık önemli bir mesele değildir demedim ben. Cari açık, finanse edilebilir olduğu müddetçe bir risk değildir dedim. Yalnız, cari açığın yüksek olması, muhakkak surette cari açığa bir tedbir getirilmesini icap ettiriyor. Yani, cari açığın halledilmesi, azaltılması, sürdürülebilir noktalara getirilmesi önemli bir konudur. Bunun için gerekli tedbirleri alıyoruz ve almaya da devam edeceğiz. Bunu da, getireceğimiz tedbirleri, çeşitli şekillerde, hatta burada Meclis kürsüsünden defalarca açıkladım. Ancak, Türkiye’nin ekonomisinin istikrarlı ve güven verici olmasından dolayı cari açığın, bir defa, yüzde 50’sinden fazla, yüzde 60’ına yakın kısmı, bugün, doğrudan yabancı yatırımlarla karşılanabilir hâle geldi. O bakımdan, ayrıca Türkiye’nin, artık kısa vadeli sermaye gelmekten ziyade, uzun vadeli portföy yatırımlarına veya özel sektör borçlanmalarından dolayı karşılanabilir bir hâlde… Yani, bu sene öyle, gelecek sene de öyle olacağı gözüküyor. O bakımdan, şu anda “aman, cari açık var” diye panik yapmanın âlemi yok, ama buna bir çare bulunması da şarttır. Bunun bilincindeyiz ve bununla ilgili de çalışmalarımız devam ediyor.

Dolaylı vergilere geldiğimiz zaman: Değerli arkadaşlar, dolaylı vergilerden bahsederken arkadaşlarımız, hemen “adaletsiz bir vergi” olarak bunu lanse ediyorlar, tanımlıyorlar. Hâlbuki, artık maliye literatüründe bu eski deyimler kalmadı. Bakınız, şimdi, Avrupa Birliği ülkelerinde en önemli vergiler katma değer vergileridir. Katma değer vergilerinin de nispetleri çok yüksektir Avrupa memleketlerinde. Hatta benim bildiğim gittiğim birçok Avrupa memleketleri var, maliye bakanlarıyla da bire bir konuştum, fleet sistem uyguluyorlar. Her şeye 16, her şeye 18, her şeye 15; böyle uyguluyorlar. Hatta, ekmek de 15, su da 15, ilaç da 15; hepsini 15 alıyor adam yahut da 16 alıyor. Bunlar, şimdi, dolaylı vergi. Bazı vergiler var ki, dolaylı vergi, akaryakıttan aldığımız vergi… Akaryakıtı kullanan versin bunu müsaade ederseniz yani. Akaryakıtı kullanmayan kimseden de gidip vergi alacak hâlimiz yok ya onlar için. Köprünün vergisini köprüden geçen versin; köprüden geçmeyenden tekrar köprü vergisi alacak hâlimiz yok.

O bakımdan, dolaylı vergilerde artık… Hele hele milletin refah seviyesi arttıkça ve gelir düzeyi arttıkça, kişi başına düşen millî gelir arttıkça dolaylı vergiler de bazı zamanlar adaletli vergi hâline geliyor, konumuna geliyor. Çünkü, kullanandan alıyorsun, onu bizzat tüketenden veya istifade edenden alıyorsun, hizmetten istifade edenden alıyorsun.

Bir ikinci durum daha var: Avrupa Birliğinde ödenen sosyal sigorta primleri de dolaysız vergilerden sayılıyor. Tabii, dolaysız vergilere sigorta primlerini de koyduğunuz zaman nispet değişiyor. Türkiye’de ise bunları koymuyoruz biz, ondan dolayı nispet, sanki aralık çok fazla gibi gözüküyor. Biz de sosyal sigorta primlerini koyduğumuz zaman, bizde de nispet oldukça azalıyor. Avrupa Birliği ülkeleri bizden daha ileri bu konuda, yani dolaylı vergiler daha az, dolaysız vergiler daha fazla. Ama, daha fazla kurumsallaşmış ülkeler onlar tabii. Ama, biz de bunlara doğru, onların kriterlerine doğru giderek yaklaşıyoruz ve bu konudaki durum da bundan ibarettir.

Sayın Bulut esnafa gerekçesiz olarak cezalar kesildiğinden bahsetti. Değerli arkadaşlar, hiçbir devlet kurumu vatandaşına gerekçesiz ceza kesemez. Bir defa, mevzuat yönünden mümkün değil. Yani, gerekçesi olmayan bir ceza nasıl olacak? Kaşın, gözün oynadı ver cezayı, yok böyle şey. Eğer yanlış bir iş yaptıysa, cezaya uğrayacak bir iş, yanlış bir şey olmuşsa onun da cezası olur tabii, çünkü toplumun kendine göre kaideleri var. Bu, vergide de böyle, başka yerde de böyle. Ha, şimdi “Al bu şeyini, git düzelt getir, arttır bu matrahı.” Öyle “Arttır bu matrahı.” denmez, dendiği zaman şöyle deniyor: “Bu verdiğin beyanname acaba doğru mu bir bak bakalım, bunu bir daha kontrol et.” dediğinde ne olduğu anlaşılıyor, herkes biliyor.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süremiz doldu, isterseniz arkadaşlara cevap vermek için biraz daha hızlı davranırsanız…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Olur.

Şimdi, değerli arkadaşlar, gelirlerin gayrisafi millî hasılaya göre düşmesi toplam gelirlerin düşmesi manasında değildir.

Bakınız, biz, ilk geldiğimiz zaman topladığımız vergiler, toplanan, yani bizden önce alınabilen vergilerin toplamı 65 milyar YTL idi, şimdi biz 170 milyar YTL vergi topluyoruz. Vergileri indirdiğimiz hâlde bu oluyor.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yedi yılda arttı bunlar değil mi Sayın Bakan, bir yılda değil?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Gayrisafi millî hasılaya göre indiriyoruz, ama milletin üzerindeki vergi yükü iniyor, fakat vergiyi tabana yayıyoruz. Bakınız, 65, şimdi 170 olmuş.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Geldiğiniz tarih ne zaman Sayın Bakan?

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Siz iyi bilirsiniz onu.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yedi yılda artmış bu kadar! Sanki dün gelmişler de dün artmış bu kadar!

BAŞKAN – Sayın Bakanım…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki, diğerlerine de yazılı olarak cevap vereyim.

BAŞKAN – Evet, teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

19’uncu maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ KISIM

Devlet Borçları ve Kamu İktisadi Teşebbüslerine İlişkin Hükümler

Hazine garanti limiti ve borçlanmaya ilişkin işlemler

MADDE 19- (1) 2008 yılında, 28/3/2002 tarihli ve 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanuna göre sağlanacak;

a) Garantili imkan limiti 2 milyar ABD Dolarını,

b) Hazine Müsteşarlığınca belirlenecek koşullar çerçevesinde ve elde edilecek kaynaklar Hazineye aktarılacak şekilde kamu kurum ve kuruluşlarınca ihraç edilecek sertifika, senet ve benzeri finansman enstrümanlarına sağlanacak garanti tutarı 2 milyar ABD Dolarını,

aşamaz.

(2) Birinci fıkranın (b) bendinde yer alan tutarı bir katına kadar artırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.

(3) Bu Kanunun 1 inci maddesi ile belirlenen başlangıç ödeneklerinin yüzde ikisine kadar ikrazen özel tertip Devlet iç borçlanma senedi ihraç edilebilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Bihlun Tamaylıgil, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mithat Melen; şahsı adına, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan ve Denizli Milletvekili Selma Aliye Kavaf.

İlk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Bihlun Tamaylıgil, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Tamaylıgil. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bütçe kanununun 19’uncu maddesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce, iktidar partisine mensup değerli bir milletvekilimiz birtakım değerlendirmelerde bulundu bütçenin genel değerlendirmesini anlatırken. O ortaya koyduğu değerlendirmeleri şöyle bir dinlediğim zaman, öncelikle şunu söyleyeyim: Döndü “Siz sosyal demokratlar ne yaptınız” dedi. Biz, çok şey yaptık. Özellikle, cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, bu ülkedeki bugün satıp da büyük gelirler elde ettiğiniz ne kadar değerli stratejik kurum varsa, onların temeli sosyal demokratlar zamanında atılmıştır. Yani, siz, bir çivi çakmazken, onların geliriyle bugün bütçe tutturup, bütçe geliri oluşturuyorsunuz.

Diğer taraftan, yeşil kartla ilgili olarak; kart sayısı 2007 başında 12 milyon 500 bin civarında. Daha sonra, birden bunların güncellenmesi söz konusu oluyor, 30 Mayısa kadar tarih veriliyor, ama nedense, 30 Mayıs tarihi erteleniyor ve sayı bir anda 14 milyon küsura çıkıyor. 14 milyon küsura çıkan sayı… 15 Temmuzda, o güncelleştirmenin içinde bir anda 3,5 milyon yok oluyor. Şimdi, bakın, yeşil kart ve yeşil kart uygulamalarının getirdiği faydalardan ve halka hizmetinden bahsederken bu süren adet değişimlerinin de hangi amaca yönelik hizmet ettiğini bir sorgulayalım.

Diğer taraftan, KÖYDES… KÖYDES çünkü aklıma takıldı. İki buçuk, üç aydır Sayın Bakana soru önergesi verdim, cevabını bekliyorum, hâlâ gelmedi. Çünkü, Sayın Ekren -ekonomiden sorumlu Bakanımız- bir eylem planı açıkladı ekim ayında ve dediler ki, o eylem planının içinde: KÖYDES projeleriyle ilgili olan bilgilerin netleştirilmesi için çalışmalar artırılacak. Yani, ortada bir soru işareti var ki, o eylem planının içine düşmüş ve ben kendisine sordum: Bugüne kadar kaç tane proje yapıldı, hangi ihale yöntemi kullanıldı? KÖYDES’te kamu ihale sistemi mi kullanılıyor, yoksa çağrı yöntemi mi kullanılıyor? Acaba bu projeler denetlendi mi? Şimdi, bütün bunları sorgularken ama hiçbir cevap gelmedi, inşallah Sayın Bakanım verir.

Ben, şimdi kendi konuma ve borçlanmaya geçmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, biz bugün 2008 yılı bütçesini bir aydır, yaklaşık, konuşuyoruz. Peki, şimdi önümüzde bir gerçek var: Bakın, Türkiye yıllardır IMF’yle olan ilişkileriyle bütçeler hazırlıyor, o bütçeleri uyguluyor. Ona göre faiz dışı fazlalar veriyor. Yatırımından, halkının ihtiyaçlarından, hizmetlerinden kesiyor, sürekli biriktiriyor biriktiriyor ve borcunu indirmeye çalışıyor. Bu kadar fedakârlıklar ortaya konuyor. Peki, bu IMF’yle önümüzdeki, 2008’in Mayıs ayında anlaşma sona eriyor. Şimdi bakıyorum, 2008 Mayıstan sonra ne olacak? Şimdi bir bütçeyi hazırlıyoruz. Bu bütçeyle ilgili hedefler ortaya koyuyoruz. Peki, 2008’den sonra kafanızda netleşmiş bir karar var mı? Daha zaten gözden geçirmelerin sürekli ertelenip sonuçlanmadığı bir süreci yaşar iken, şimdi bir baktık, bir dönem ortaya çıkan rezerv artırma imkânlarını dile getiren, onu ortaya koyan bir model konuşuldu. Arkasından, medyaya Sayın Şimşek tarafından dile getirildiği söylenen, medyada yansıyan bir Şili modeli, Şili modelindeki olayda bir mali kural sistemi dendi. Bir netleşmeniz var mı? Yani ne olacak? 2008 Mayıs ayından sonra ne yapacaksınız? Nasıl devam edeceksiniz? Hedefleriniz nasıl? Dünyadaki gerçekler nasıl? Bunlar ortada mı?

Şimdi, diğer taraftan, borçlanmanın gerçeklerine bir baktığımız zaman: Değerli arkadaşlar, Türkiye ekonomisi, Adalet ve Kalkınma Partisinin İktidarında borçlarını, hem iç borç hem dış borç… Bazen deniyor: “Efendim, dış borca bakıyorsunuz, dış borçta özel sektör var. Bu özel sektör kamuyu ilgilendirmiyor, neden dikkate alıyorsunuz?” Hatta tutanaklarda, bazı arkadaşların itirazlarının da bu yönde olduğunu okudum.

Şimdi, bu ülkede yüzde 210 dış borcu artmış olan bir özel sektör var iken, bunun, herhangi bir kriz anında veya problem anında ortaya koyacağı kırılganlık bu ülkeyi ilgilendirmez mi arkadaşlar? Bu özel sektör değil mi size vergi ödeyen? Bu özel sektör değil mi üretimi sağlayan? Bu özel sektör değil mi istihdam sağlayan? Herhangi bir kırılganlık ortaya çıktığında ve bir transfer söz konusu olduğunda, risk diye görmemek… Öyle bir şansınız var mı?

Sayın Bakan, bilmiyorum, haberdar mı? Sayın Babacan -o zaman Hazineden sorumlu Bakandı, kendileri Dubai’yi çok sever- geçen sene Dubai’den yine çok enteresan bir açıklama yaptı, dediler ki: “Aman, bu dış borçlar çok büyük tehlike değil özel sektördeki, çünkü bu şirketlerin aslında bir de kurşun kalemle yazılmış bilançoları var.” Ne demekti bu? Ben bunu bazı iş adamlarına da sordum: Ya, ne demek bu? O zaman, kurşun kalemle bir bilanço daha varsa, bunun anlamını çözdüğünüzde, demek ki dışarıda bir para var, o para bu şirketlere borç olarak geliyor ve onlar da borç olarak gösterip bizde hem vergi ödemiyor hem de rakamlar yanılıyor. Yani, bunu hiç sordunuz mu? Neden böyle bir şeyi söyleme ihtiyacı duydu?

Diğer taraftan, değerli arkadaşlar, Türkiye’deki borçlanmanın artışına baktığınızda, iç borçlar, dış borçlara nazaran çok hızlı bir şekilde artış gösteriyor. Şimdi, neden iç borçların artış göstermesi sorgulanmalı derseniz, ben bu sorgulamaları izninizle yapmak istiyorum. Şimdi, dünyada son altı, yedi yıldır büyük bir likidite bolluğu var ve bu likidite bolluğunun sağlamış olduğu bir kaynak imkânı var. Ancak bu likidite bolluğunda bizim kendi kamu borçlanmamız yüzde 17, yüzde 20, yüzde 18 ki, bugün 18,7’dir yıl için ortalama olarak baktığınızda iç borçlanmanın faizi. Yüzde reel faizdir, yüzde 10’un üzerine çıkmıştır, iç borçlanmaya yönelmiş ama dış borçlanma noktasında baktığınızda, bu kaynak, kamu açısından kullanılmamış. O kaynağı kullanan kim olsun denilmiş, özel sektör. Peki, o zaman soruyoruz: Yani, o zaman, devlet ya da devletin borç idare eden mekanizmaları, dünyada bu imkânın bir gün sona erip, kırılganlığın ortaya çıkacağını ve bu kırılganlığı da kendi kaynak değil de, kendi üzerinde değil de özel sektöre yıkmak tercihinde mi oldu? Yani, özel sektör olur, ne olursa olsun ama biz bir yandan yüksek reel faiz verelim… Ki, reel faiz açısından ve faiz açısından baktığınızda pek çok ülkenin en önünde yer alan bir noktadayız. Böyle bir tercih içinde giden bir borç oluşturma modeli görüyoruz.

Artı, bakınız, bugün iç borçlarımız içerisinde, aşağı yukarı 217 milyar dolar içerisinde baktığınızda, değişken faizli olan borçlanma enstrümanlarının daha yüksek oranda olduğunu görüyoruz, bu da bir kırılganlık, bu da bir risktir. Bunun da dikkate alınması, bunun da, ilgili borç yöneticileri tarafından, borçlanma yöneticileri tarafından dikkate alınması gerektiğinin altını çizmek istiyorum.

Diğer taraftan, 2008 bütçesi ve faizine bakıyoruz. Arkadaşlar, bu seneki bütçenin yüzde 25’inin üzeri faiz ödemesine gidiyor ve bu ödenen faizler toplam kamu yatırımlarının 4,8’ i, aşağı yukarı 5 katı, personele harcanacak kaynağın 1.2 katı, yine, 2008 için öngörülen bütçe açığının da 3,2 katı. Şimdi, böyle bir, yüzde 25’e yakın faiz gideri öngörürken yatırımlara bakıyoruz, yatırımlar yüzde 6’lar civarında kalmış. Faiz açısından -ki faize her zaman için mesafeli duran bir yönetim anlayışının rantiyeye en fazla geliri sağladığı bir dönemden geçerken- ortaya koyduğu tablonun da çok iç açıcı olduğunu göremiyoruz. Şimdi, IMF’ye: “Biz borçlarımız azalttık.” deniyor. Arkadaşlar, IMF’nin toplam alacağı ne kadar biliyor musunuz? Bu, 5,8 SDR. Peki, bunun en yüksek borçlusu kim? 5,1 SDR’yle Türkiye. Arkasından gelen ülkelere baktığınızda. Dominik Cumhuriyeti, Irak, Gabon ve Arnavutluk. IMF: “Yüzde 15 personel indireceğim.” diyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tamaylıgil, buyurun konuşmanızı tamamlayınız.

BİHLUN TAMAYLIGİL (Devamla) – Evet, çok teşekkür ediyorum.

…herhâlde Türkiye en önemli müşterisi olduğu için ve yönlendiricisi olduğu içindir, önemli bir yer tutuyor. Şimdi, bakın, bu sene bir Sayıştay raporu açıklandı, orada Sayıştayın hazineyle ilgili ortaya koyduğu, bazı uygunluk verilmediği maddeler var. Sayın Bakanım, bunlar dikkate alınıyor mu?

İkincisi, Türkiye’nin iç borç stokuyla ilgili olarak, bir iç borçlanma vadelerine bir de stok ortalama vadesine bakmak lazım, ki o da iki yıl civarındadır, bu da bir kırılganlıktır.

Bir de, dış borçlarla ilgili bir şey söylemek istiyorum: Dış borçlar Türkiye’de vadesine göre değil, orijinal ihraç tarihine göre kısa, orta, uzun diye gösterilmektedir. Bir de, KKDF imkânından faydalanmak için, burada da, sağlıklı bir görünüm olmadığını söylemek istiyorum. Artı, bir de şunu söylüyorum: Bütçe açıklarını yüksek hedefleyip borçlanma miktarını artıracak eylemler 2005’te çıktı, 2006’da zaten sürekli değişerek kendini gösteriyor. Borçlanma ve yüksek maliyetli borçlanmayla ekonomiyi idare etme imkânı önümüzdeki süreçteki dünya likidite tehlikesinde de önemli bir kırılganlık yaratmakta. Bunun da altını çizerek, 2008 bütçesinin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tamaylıgil.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mithat Melen.

Sayın Melen, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı bütçesinin 19’uncu maddesi hakkında MHP Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, aslında 19’uncu maddeye şöyle bir baktığımızda, hem Sayın Bakanın hem Sayın Başbakanın konuşmasıyla tamamen çelişkili bir şey görüyoruz burada. Bakın, niye? “Garantili imkân limiti 2 milyar ABD doları…

Bu kadar, dolar kuru düştü, Türk lirası değerlendi, her şeyde methediyoruz, çok iyi gidiyor ekonomi de, niye dolar yazıyoruz bütçemize? Amerika Birleşik Devletleri bütçesine başka bir para cinsinden yazılıyor mu? Orada, o zaman, kendimize karşı bir güvensizliğimiz var her şeyden önce; bunu düzeltmekte yarar var.

Zaten, maalesef, artık, Türkiye ekonomisi bir borç yönetim ekonomisi hâline getirilmiş şu veya bu şekilde. Yani “borçları ne kadar iyi yönetebiliyoruz”la uğraşıyoruz. Tabii, bu sabit faizli Türk lirası, yeni Türk lirası borçları artırmak veya öyle tutmak meselesi de çok gündemde. Yani, bir yerde hazine yönetimini, maliye yönetimini bir borç yönetimi hâline sokup “bunu nasıl daha iyi yönetirim”le vaktimiz geçiyor.

Şimdi, düşük kur, yüksek faiz. Bunu bir ara bu kürsülerde çok methettik ve hatta bir adım daha ileri gittik, dedik ki: “Avrupa Maastricht kriterlerinin, Avrupa Birliği kriterlerinin ötesindeyiz.” O kriterlerin neresinden başladığınız, nesini aldığınız çok önemli. Bakın, hep burada, gayrisafi millî hasıla üzerinden alındığı iddia edildi. Hâlbuki -bir daha baksınlar Sayın Bakan ve yetkililer- gayrisafi yurt içi hasıla üzerinden o kriterler gündeme geliyor. Yani, öyle mukayese ettiğimiz zaman, bunların daha yüksek olduğu ortada olacak. Yani, o hem yüzde 60 hem de bütçe açıklarında yüzde 3 kriterini bir daha gözden geçirmek lazım. Yani, göründüğü kadar da doğru değil, ama tekrar bakmak lazım.

Şimdi, iç borçta da vade uzatmak aynı şey, aynı yere geliyor. Yani, zaten bu maddeyle iç borç ve dış borçta o vadeleri uzatmak ve vadeleri yaymak fikri var, limitler onun için çok yüksek tutulmuş durumda. Hem de bütün bu sertifika, senet ve hisse senetlerine de açıkça atıfta bulunulmuş.

Şimdi, yine örnekler veriliyor, “İşte, Amerikan bütçesi de açık.” Fakat bir dönem Clinton’ın bütçesi açık değildi biliyorsunuz, kapattı, hatta ödemeler bilançosu da kapalıydı, bütün borçlarını da ödedi. Biz de ısrarla bunları sürdürmenin başarılı olduğunu söylüyoruz. Türkiye bir borç cenderesi içinde.

Yine, burada konuştuğumuz zaman şunları hep söyledik: “Efendim, bu bir kırılganlık getiriyor.” diye. “Hayır kırılganlık getirmiyor.” diye iddialar var. Türkiye’de geçmiş dönemde bütün bunları yaşadık. Hep de borç üzerinden yaşadık ve ekonomi iyi gittiği sürece bunlar önemli değil, iyi gitmediği sürece sıkıntılar doğuyor. Bugün piyasalar sıkıştı Türkiye’de. Hatta biraz önce, benden önceki Sayın Konuşmacı da söyledi… Sanki eskiden devletin olan borçların, şimdi özel sektörün üzerine geçmesiyle bizim borç yükümüz azalıyormuş gibi bir hava var. Hiç azaldığı falan yok, biz aynen devam ediyoruz. Yarın alacaklılar herhangi bir şekilde saldırdıkları zaman ne yapacağız?

Bakın, aslında bankadaki döviz cinsi mevduat da çok yüksek Türkiye’de ve o da bir borç bir yerde, Hazinenin çok ciddi bir borcu. Yani, bugün sıcak para, artı, o mevduat dediğimiz olayı birleştirdiğimiz zaman önemli bir yere varıyoruz, o da her an o kırılganlığı Türkiye’ye geri getirebilir.

Şimdi, herkes çağdaşlıktan bahsediyor. Türkiye, acaba borç yöneterek hazinesini ve ekonomisini ayakta tutmayı çağdaşlık mı zannediyor? Yani, bu maddede, hep baktığımda, Hükûmetin ve hatta Hazinenin elini rahatlatacak bir imkân yaratılmaya çalışılmış. Ama, beğenirsiniz beğenmezsiniz. IMF ve Avrupa Birliği ki, o çapalara bir gün ihtiyacımız olacak veya hakikaten çok çok güçlüysek hiç ihtiyacımız olmasın, onlarsız bu işi yapalım. Ama, bu borç meselesi üzerinde herkes gelip bizi bir kere daha sıkıştıracak. Borçla bu işi nasıl yürüteceğiz ve bunu niye methediyoruz bunu ben çözemiyorum. Bu limitleri artırırsanız daha fazla borçlanırız diye de bir şey yok. Hatta başkaları daha fazla borçlandı, bizim “daha, işte, Maastricht kriterlerinin altındayız, yüzde 60’ın altındayız” demeye de gerek duymamamız lazım. Türkiye Cumhuriyeti İstiklal Savaşı’nı, artı, ta 1950’li yıllara kadar Atatürk ve sonraki politikalarla borçsuz yönetmiştir Türkiye’yi ve bakın, 1980 yıllarına kadar Türkiye borçsuz yönetilen yönetimlerde daha fazla kalkınma hızını yakalamıştır, ondan sonra bu borç belası içerisine girdik.

Şimdi, düşünün, öyle bir havada ki, 91 milyar YTL kişisel borçlar var Türkiye’de. Hepimizin cebinde, bir tane değil, yedi sekiz tane kredi kartı, herkes her yerde borç veriyor ve Türkiye Avrupa’da artık ikinci sıraya kişisel borçlarda yavaş yavaş oturuyor. Yani, biz sanıyoruz ki, bu Hükûmetin borçları, devletin borçları kişisel borçlarla ilgili değil. Çok ilgili. Yarın bütün sıkıntılar buradan gelecek.

Şimdi, faizi düşürmek meselesi. Bu, Türkiye’de hiç konuşulmuyor veya ufacık bir, işte, 0,25 falan düşürünce Merkez Bankası, bu işlerin tekrar gündeme geleceği söyleniyor. Yani, biz, işte “reel faiz çok yüksek değil, ziyanı yok, uluslararası konjonktür de çok iyi durumda, bu borçlanmaya devam edelim” gibi ve bu borçlanmayla hem bütçeyi finanse edip, hem piyasayı finanse edip gelecek Türkiye’yi de ipotek altına aldığımızın acaba farkında mıyız? Ben borca karşı olduğum için söylemiyorum. Ama, ödenemeyecek kadar kritikleşen ve yabancı para komponenti artan borcun, hakikaten, sıkıntılarını hep birlikte yaşayacağız. Bunu yaşayacağız Türkiye’de. Bu kırılganlık maalesef olacak, ama bu kırılganlığı sanki methediyormuş gibi, sanki önünü açıyormuş gibi de bir havamız var. En azından bunu “Ya, bu borçlanmayı değil, bunu düzeltelim, gelecek beş yıl tehlikeli geçecek”i burada söylemek lazım, sıkıntılı geçeceği söylemek lazım.

Onun için, bu yetki, 19’uncu maddede verilen, 2 milyar ABD doları –ki, Türk lirası değil- yine söyledim, konvertibl… Niye Türk lirasını buraya koymadık? Aşırı bir yetki. Bu yetkileri bir parça sınırlandırmak lazım.

Sonra, “…başlangıç ödeneklerinin yüzde ikisine kadar ikrazen özel tertip Devlet borcu…” Bu da fazla. Yani, devamlı olarak, borcu artırabilir yetkileri Bakanlar Kurulu kararına vermekle, biraz da Bakanlar Kurulunun önünü açıyormuş gibi görünüyoruz ama, ekonominin önünü kapattığımızı fark etmek lazım.

Evet, şunu söyleyebilirsiniz: “Türkiye Cumhuriyeti’nde -ki, onlar sık sık söyleniyor- bundan önce ekonomide, işte, çok başarılı mıydı herkes de şimdi biz çok başarılı olalım?”

Eğer öyle bir şey söylüyorsanız örnek almanız gerekiyor o zaman, gerçekten örnek almak lazım. Geçmişteki başarısızlıklar -çok dikkat edin, dikkatinizi çekiyorum- hep bu döviz ve borç yüzünden başımıza geldi. Şimdi, bundan sonraki dönemde tekrar aşırı borçlanmayı, Hükûmetin başta, teşvik eder hâlde olmaması lazım. Bu madde, o borçlanmayı teşvik eder ve rahatlatır hâlde geliyor.

Bir de faiz dışı fazlayla ilgili, izin verirseniz, bir şey söyleyeyim. O, kendi kendimizi kandırdığımız, belki, IMF’yi bile -Uluslararası Para Fonunu bile- kandırdığımız çok önemli bir konu. Yani ne yapıyoruz? Cebimizden bir parayı alıyoruz, öbür cebimize koyuyoruz. “Faiz dışı fazla” diye, öyle bir kavram da yok aslında. O bir hesap ilişkisi. O hesap ilişkisini çok büyük bir marifetmiş gibi söylüyoruz; sanki o faizleri, o borçları ödemeyecekmişiz de o para sanki uzaydan geliyormuş gibi bir hava var.

Yani, böyle, “Faiz dışı fazlayı arttırdık, yüzde 6,5 gibi…” Benim için çok uydurma bir limit. Kim icat ettiyse ayrıca tebrik ediyorum, yani, IMF’yi de bizim hazine ve maliye yöneticileri kandırdılar, çok güzel. Ama, bunlarla da avunmanın gereği yok. Efendim, faiz dışı fazla da faiz içi fazla da hepsi bütçenin içindeki ödenekler bunlar. Bunları biz ödeyeceğiz şu veya bu şekilde. İşte, dua ediyoruz ki bir gün çatlamasın bu iş. Uluslararası konjonktür, Allah’tan şu anda müsait, Türkiye çok sıkıntı içinde değil, bugün petrol fiyatları 100 dolara gelmiş, gelecek beş yıl içerisinde bu sıkıntılar çekilecek.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Melen, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

MİTHAT MELEN (Devamla) – Sağ olun Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Bunu da böyle bir muhalefet milletvekili olarak değil, hakikaten Türkiye’yi düşünen birisi olarak söylemeye çalışıyorum. Çünkü bu sıkıntıları hep birlikte çekeceğiz. Dikkat edin, Türk ekonomisi ne zaman sıkıntıya girdiyse Türk siyasi ve sosyal hayatı sıkıntıya girmiştir. Onun için, hakikaten, gelin, bundan sonraki bütçelerde en azından -bu bütçe artık çıkacak- şu borçlanma meselesini bir daha gündeme getirelim ve Türkiye Cumhuriyeti’ni borç yönetimi yapmayan bir hazine havasına, gerçekten görevini icra eden, borç yönetimiyle uğraşmayan bir hazine ve ekonomi yönetimi hâline getirelim. Ekonomi yönetimi borç yönetmekle meşgul, hakikaten, makroekonomik yapıda yeniden yapılanma ve yapısal reformların yapılanmasıyla meşgul değil.

Efendim, beni dinlediğiniz için çok teşekkür ediyorum. Ayrıca, tekrar bütçenin hayırlı olmasını -2008 yılı- diliyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Melen.

Şahsı adına, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan.

Sayın Erdoğan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 19’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı merkezî yönetim bütçesi, AK Parti hükûmetlerinin hazırladığı diğer bütçeler gibi sosyal yönü güçlü bir bütçedir. 2007 yılı bütçesinde eğitim ve sağlık hizmetleriyle sosyal güvenlik ve sosyal yardım hizmetlerinden oluşan sosyal harcamaların gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 10,7 iken 2008 bütçesinde yüzde11,1’e çıkmaktadır.

Sosyal politika halkın yanında olmayı gerektirir. Biz milletten aldığımız gücü milletimizin hizmetine sunuyoruz, çünkü millet eksenli bir siyaset yapıyoruz. Adalet ve kalkınma yolunda emin adımlarla ilerliyoruz.

2008 yılı maliye politikası çerçevesinde, sosyal politika ve programlarla, gelir düzeyi düşük olan kesimleri desteklemek ve eğitime daha fazla kaynak sağlamak açısından bütçede yapılanlara birkaç örnek vermek istiyorum: Üniversite öğrenci burs ve kredi tutarı 2008 yılında yüzde 6,7 oranında artışla 160 YTL’ye çıkmaktadır. Kredi alan öğrenci sayısının 567 bine, burs alan öğrenci sayısının 194 bine çıkması hedeflenmektedir.

Özürlülerin eğitimi ve bakımı için 2007’de 661 milyon YTL ödenek konulmuş iken 2008 bütçesinde aynı amaçlar için 696 milyon YTL ödenek öngörülmüştür.

Kimsesiz çocukların yuvalarda ve yurtlarda bakımı için 2008 yılı bütçesinde 294 milyon YTL ödenek öngörülmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı bütçemizde, çocuklarına bakamayan ailelere ayni, nakdî yardım olarak 51 milyon YTL, yaşlıların bakımı için 95 milyon YTL ödenek konulmuştur. 232 milyon YTL tutarında ücretsiz kömür yardımı yapılacaktır.

İlkokul ve liselerde ücretsiz kitap yardımı için toplam 290 milyon YTL, tarımsal desteklemeler için 5 milyar 400 milyon YTL ödenek öngörülmüştür.

Esnafa verilecek düşük faizli kredinin finansmanı için Halk Bankasına aktarılan ödenek 2008 yılı bütçemizde 211 milyon YTL’dir. Ziraat Bankasına, çiftçilere verilecek düşük faizli kredinin finansmanı 173 milyon YTL’den 2008 yılında 400 milyon YTL’ye çıkartılmıştır. Sosyal güvenliği olmayanların sağlık giderleri için 3 milyar 850 milyon YTL ödenek öngörülmüştür.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüldüğü gibi verdiğim bu örnekler, AK Parti Hükûmetinin yoksula, esnafa, çiftçiye, öğrenciye, sosyal güvenliği olmayanlara verdiği önemin en büyük göstergesidir. Çünkü, bizim anlayışımızda siyasi etik dediğimiz şey, tabutu kadar adam olmaya isyan etmek demektir. Ben bu yaşıma geldim, bir şey öğrendim: CHP söyler, AK Parti yapar. Deminden beri sizler söylüyorsunuz, AK Partinin yaptığını, icraatlarını arkadaşlarımız bütçe görüşmeleri boyunca ifade etmektedirler.

AK Parti olarak anlayışımız, şartlar ne olursa olsun halkımızı nasıl sömürürüz anlayışıyla değil, halkımıza nasıl katkı yaparız, refah seviyesini nasıl yükseltiriz düşüncesiyle harekettir. Milleti sevmek, ben ülkem için şunu yaptım, bunu yaptım demeyi gerektirir, öneri gerektirir.

Değerli arkadaşlar, siyaset akıldır, basirettir. İktidar olmak geleceği görmektir. Muhalefet olmak da ezberini değiştirmeyi gerektirir. Ne yazık ki, ezberini bozmayanları milletin sandıklara mahpus ettiği gibi bundan sonraki dönemlerde de aynı şeyi göreceğiz. Elli yedi yıldan beri aziz milletimizin iktidara getirmediği bir anlayış, kendisini değiştirmediği müddetçe, kaç elli yedi yıl geçse yine iktidara gelemeyecektir.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Gelirse ne yapacaksın?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu millet, komşusu açken tok olmayı, yanındaki üşürken ısınmayı, karşısındaki kederliyken sevinmeyi içine sindiremeyen fertlerden oluşan bir millettir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bizim medeniyetimiz hayırseverliği ve paylaşmayı toplumsal hayatın merkezine almıştır Biz, muhtaç olanın yardımına koşmayı ibadet biliriz. Bizim kültürümüzde dertlinin derdine derman olmak, kanayan yaralarını sarmak, mutsuz gönülleri sevindirmek var olmanın temelidir. “Ak” kadrolar şunu çok iyi bilir ki, bir insanın kıymeti himmeti nispetindedir. Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir. AK Parti Hükûmetinin bugüne kadar samimiyetle yaptığı büyük hizmetler milletimizin gönlünde makes bulmuş ve dolayısıyla halkımızın teveccühü seçim sonuçlarında kendisini göstermiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken, 2008 yılı bütçesinin milletimize hayırlı olmasını diliyor, yaklaşan Kurban Bayramı’nızı tebrik ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına ikinci konuşmacı Denizli Milletvekili Selma Aliye Kavaf.

Sayın Kavaf buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 19’uncu maddesi olan “Hazine garanti limiti ve borçlanmaya ilişkin işlemler” ile ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2008 bütçesi AK Parti hükûmetlerinin altıncı, 60’ncı Hükûmetimizin de ilk bütçesidir. Hepimizin bildiği gibi bütçeler, hükûmetlerin bir yıl içerisinde millete sunacağı hizmetleri, izleyeceği ekonomik ve sosyal politikaları ifade eden gelir ve gider tahminleridir. AK Parti iktidarı öncesi popülist kaygılarla hazırlanan, idare edilemeyen bütçeler yüzünden ülkemiz krizlere girmiş ve bunun bedelini de yüksek faiz ve fakirlik olarak ödemiştir. Sonuçta bütçemiz, hizmet bütçesi olmaktan çıkmış, yaklaşık yüzde 44’lük bir kısmına dokunulmadan faiz ödemelerine giden bir transfer bütçesi hâline gelmiştir.

Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 19’uncu maddesi, özü itibarıyla, devlet kurum ve kuruluşlarının gerçekleştireceği yatırımların finansmanında kullanılmak üzere, ihtiyaç duyduğu dış kredileri daha uygun koşullarda alabilmesi için hazine garantisi verilmesinin üst limitini belirlemektedir.

1961 yılından itibaren yatırımların finansmanında Hazine garantisi uygulanmaktadır. 1992’den itibaren de bu borçların Hazine tarafından ödenmesi söz konusudur. Bu durumda Hazinenin üstlendiği yükün giderek ağırlaşması üzerine, hazine garantisi uygulamasına bir üst limit getirilmiştir. Kamu mali yönetimi kapsamında disiplinin sağlanması amacıyla uygulanmaya konan garanti limiti ilk olarak 1998 Yılı Bütçe Kanunu’nda yer almış ve böylece, garantiler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bilgisiyle çizdiği sınırlar çerçevesinde sağlanmaya devam edilmiştir. 2005 yılında 2 milyar dolar olan bu limit, 2006 yılında 3 milyar dolara yükseltilmiştir ve son olarak, 2008 yılında çıkarılan 4749 sayılı Kamu Finansmanı ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’la, garanti imkân limiti 2 milyar dolarla sınırlandırılmıştır. AK Parti İktidarı ile 2002’de 5 milyar dolar olan kamuya ait hazine garantili dış borç stoku, Hükûmetimizin etkili ve başarılı politikasıyla, 2007 yılına gelindiğinde 2 milyar dolara kadar düşmüştür. AK Parti hükûmetleri cumhuriyet tarihinin en çok borç ödeyen hükûmetleri olmuştur.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; geçmiş uygulamalara baktığımızda, hazine garantisiyle iyi yapılmış işler olduğu gibi kötü örnekler de mevcuttur. Nasıl olsa hazine ödeyecektir rahatlığı içerisinde, rasyonel olmayan yatırımlar hazinemiz üzerine ciddi yükler getirmiştir. Esas olan, kurumlarımızın kendi saygınlıkları ve sağlam projelerle, hazine garantisi olmaksızın kredi bulabilmeleri ve bu krediyi popülist politikalardan uzak, ülke menfaatleri doğrultusunda kullanmalarıdır.

İzlenen politikalarla, iktidarımızdan önce, milletimizin sırtında yük olan bütçe, AK Parti döneminde milletimize hizmet eder hâle gelmiştir. Hazırladığımız bütçelerle, uzun yıllar arzu edilen istikrar ortamı sağlanmıştır. Ülkemizin iç dinamikleri yerine oturmuş ve küresel dalgalanmalardan daha az etkilenen bir ülke konumuna gelmiştir.

2002 yılında 183 milyar dolarlık millî gelir seviyesiyle dünya ekonomileri arasında 26’ncı sırada yer alan ülkemiz, 2006 yılında 400 milyar doların üzerinde millî gelir seviyesiyle dünyanın 17’nci büyük ekonomisi hâline gelmiştir. Millî gelirimizin 2007 yılında 489 milyar dolar seviyesine çıkması öngörülmektedir.

Bunun kişi başı millî gelire yansıması ise, aynı dönemler göz önünde bulundurulduğunda, 2002 yılında 2.598 dolar iken, 2007 yılında 6.625 dolar olmuştur. Millî gelirimizin 2008 yılında 7.000 dolara ulaşması tahmin edilmektedir.

2003-2007 yılları arasında, sürekli olarak, ülke ekonomimiz ortalama bazda yüzde 7,3 derecesinde büyüme gerçekleştirmiştir. Oysa, bundan önceki dönemlerde on yılda bir yaşanan krizler beş yıla, hatta kriz aralıkları iki yıla kadar inmiştir.

Türkiye, bütçe açığı bakımından da Maastricht kriterlerini yakalamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kavaf, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

SELMA ALİYE KAVAF (Devamla) – Bilindiği üzere, bütçe açığımızın gayrisafi millî hasılaya oranı yüzde 3’tür. Aynı şekilde, ülkemiz, borç stoklarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı bakımından da yüzde 60 olan Maastricht kriterlerini yakalamıştır.

Tüm ekonomik ve sosyal kalkınma göstergelerini mukayeseli ve tarafsız bir şekilde okur ve yorumlarsak AK Parti İktidarı ile ülkemizin nereden nereye geldiğini görmek pek de zor olmasa gerek. AK Parti hükûmetleri iktidara geldiğinden bu yana ülkemizin yıllarca hasretini çektiği ekonomik ve siyasi istikrar sağlanmıştır. Beş yıldır ülkemizde istikrar var, güven var. Ülkemiz ekonomisi hiçbir dönemle kıyaslanmayacak kadar sağlam, güçlü, dayanıklı ve dirençli bir zemin üzerinde yol almaktadır. Önümüzdeki yeni dönemde de ülkemizin küresel ekonomide rekabet gücünü artıracak ve daha büyük küresel aktör hâline gelmesini sağlayacak politikalar izlenmeye devam edilecektir. 2008 bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini, geleceğin Türkiye’sini inşa etme yolunda refah, huzur ve mutluluğumuza vesile olmasını içtenlikle diliyorum. Bu vesileyle aziz milletimizin yaklaşan Kurban Bayramı’nı ve yeni yılını kutluyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kavaf.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Değerli arkadaşlarımız seri olarak sorularını sorarlarsa, diğer arkadaşlarımızın da soru sorma şansı olacaktır.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla Sayın Bakanıma soruyorum: Sayın Bakanım, kaç belediyemiz yabancı finans kuruluşlarına hazine garantili borçludur? Bu borçların tutarı ne kadardır? Borçlarını ödemediği için hazine hangi belediyelerin borcunu ödemek zorunda kalmıştır?

İkinci sorum: Özel sektörün yabancı finans kuruluşlarına borçlu olduğu biliniyor. Bu borçları nedeniyle Türk bankalarının veya hazinenin kefaleti söz konusu mudur? Bu borçların ödenmemesi durumunda, bu kefaletten dolayı vatandaşa bir fatura çıkacak mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben Sayın Bakandan şunu öğrenmek istiyorum: Şimdi, 3’üncü maddede “denge” var. Gelirle gider arasında borçlanma dengesi de getirmiş, fakat bu maddenin üçüncü bendinde, Hükûmete 44 katrilyon civarında bir borçlanma imkânı tanınmış. Bütçe açığınız 18 katrilyon iken, niye 44 katrilyon borçlanma yetkisi alıyorsunuz? Acaba sizin bu bütçe açığınız gerçeklere dayanmıyor mu?

Yine, dün burada kısmen de açıklandı. Bu yabancı kuruluşlardan Türkiye’ye birtakım… Mesela Van’da 400 yataklı bir hastane için, bir uluslararası kuruluştan 56 milyon euro borçlanmak için -bunun yarısı hibe yarısı kredi- Hükûmetin, işte, ilgili hazinesi yetki vermiyor. Ben tabiî çok açık söylemek de istemiyorum, çok fazla da soru sormamak için.

Ayrıca, dün veya evvelsi gün bir gazetede, işte, küçük bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ederim.

Sayın Ertuğrul…

OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Sayın Bakana… Bu enflasyon değerleri kaç ve hangi kalemlerden tespit ediliyor? Resmî rakamlarla piyasadaki farkı nasıl yorumluyor? Anadolu’da Aksaray’da, Niğde’de insanların en yoğun olduğu yerler kahveler ve bankalar. Kahvelerde işsizlikten dolayı yoğunluk. Bankalarda ise nakit yokluğundan herhâlde, kredi almak için, kefil olmak için gelen insanlar veya senet imzalamak, evraklara imza atmak için… Bankalar da ondan dolu. Bu piyasada nakit para miktarı ne kadar? Bu nakit paralar küçük esnafta değil de, acaba nerede toplanıyor? Bu konuda cevap istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertuğrul.

Sayın Işık…

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkanım teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, özellikle milletvekili arkadaşlarımız bu özel sektörün borcunu Türkiye’nin toplam borcu üzerinde çok fazla zikrediyorlar. Sorum şu: Özel sektör bu borcu niye alıyor? Bir de özel sektör bu parayı nerede kullanıyor? Acaba eskiden olduğu gibi yat, kat mı alıyor, yoksa başka noktalarda mı kullanıyor? Sorumun cevaplandırılmasını istiyorum.

Ayrıca Sayın Çalış sordu, belediyelerin hazine garantili borçları. Ben Kocaeli Milletvekiliyim. Bizim baraj demeye ağzımızın, dilimizin varmadığı “Yuvacık göleti”nden dolayı, 200 milyon dolar maliyeti bile bulmayacak bir göletten dolayı Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve hazine 2,5 milyar dolar, toplamda da 4,5 milyar doları geçecek bir yükün altındadır. Bunu da ifade ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Güvel…

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakan, ülkemizin yabancı yatırımcılarca risksiz ve yatırım yapılabilecek bir ülke olduğunu, yetkililer sürekli söylüyorlar. Ben de buna katılıyorum. Yabancı yatırımcıların 3 Kasım 2002’den sonra ülkemizde sıfırdan kurduğu, hem ülke kaynaklarını işleyip ekonomiye katkı sağlayan hem de istihdam yaratan kuruluşları var mıdır İskenderun Demir Çelik, Seydişehir Alüminyum gibi? Yoksa, yabancı yatırımcı, sadece altın yumurtlayan, cumhuriyetten beri yaşattığımız Telekom, PETKİM gibi hazır kurumlara mı yatırım yapıyor? Yabancı yatırımcıların önceliği nedir?

Sayın Bakanım, ikinci sorum: Bakanlığınız döneminde, Adana Küçüksaat mevkiinde bulunan defterdarlık binasının restorasyon adı altında dış cephe kaplaması yapıldı. Bu inşaat tamiratı kaç yıl sürmüştür, ne kadar harcama yapılmıştır? Adana’da inşaat fiyatları Türkiye ortalamasının çok altındadır. Mevcut binaya yapılan bu parayla yeni bir bina alınacağını…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güvel, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Sayın Çalış’ın sormuş olduğu soru “Hazine garantili borçlar ne kadardır?” diye. Şimdi bende onların şu anda hazır listesi yok. Ama, bunları yazılı olarak Sayın Çalış’ın kendisine iletebiliriz. Onu da Hazineden sorumlu Devlet Bakanlığına bildiririz, oradan da cevabı alırız.

Yalnız, hazine garantili borçlar… Son konuşmacı Sayın Kavaf da belirtti, Türkiye’mizde eski uygulamalar maalesef çok kötü örneklerle doludur. Nasıl olsa bunu hazine ödeyecek düşüncesiyle birçok verimsiz yatırım, yanlış yatırımlar hazine garantisi altında büyük israflara yol açmıştır. İşte Kocaeli Milletvekilimiz de söyledi, Yuvacık Barajı bunlardan bir tanesi. Şimdi öde öde bitmiyor. Benim bildiğim. Ama, diğerleri de, neler vardır, bunların listesini de gönderelim.

Ve şu konuştuğumuz 19’uncu madde de, hazine garanti limiti ve borçlanmaya ilişkin işlemeleri içeren bir madde ve burada, bakın, (a) maddesi diyor ki “Garantili imkân limiti 2 milyar ABD dolarını aşamaz.” Yani, şimdi bunlara, çok büyük ölçüde sınır getirildi. Artık, biz, belediyeler dâhil birçok projelerde hazine garantisi vermiyoruz. Hazine garantisi verdiğiniz zaman borçlu, hiç sanki borçlu değilmiş gibi hareket ediyor. Hazine, öde babam öde. Hazine nereden ödüyor? Bu milletten topladığı paralarla ödüyor. Biz, artık, bu devrileri geride bıraktık.

“Özel sektör borcuna bir hazine kefaleti var mı?” diyor Sayın Çalış. Hazine kefaleti, özel sektöre katiyen yok, böyle bir şey söz konusu da değil. Hani, yarın öbür gün bunlar borçlarını ödemeye başlayacaklar. Zaten, alıyorlar, aynı zamanda da ödüyorlar. Yani şu anda ödenen borçlar da var, alınan borçlar da var özel sektörde ve özel sektör kendi hesabını kendi yapıyor. Ayrıca, parayı veren garanti bir şey görmezse kredi vermez zaten. Orada ya o özel sektörün dövize yönelik ihracatı vardır, gelirleri vardır, şu vardır, bu vardır veyahut da belli yerde alacakları vardır. Muhakkak surette, parayı veren bunun garantisini de kendisi alıyor, ama bunun hazineyle bir ilgisi yok. Hazine, buna kefil değil, çünkü bu, çok… Yani devletin borçları arasında sayılıyor özel sektör borçları da. Devletin borcu değil özel sektör borcu.

Sayın Genç, bütçe açığı ile ilgili olarak “Bütçe açığında, 3’üncü madde de bütçe açığındaki miktardan daha fazla bir borçlanma oluyor. Acaba burada bir yanlışlık mı var?” diyor. Şimdi, hazine, tabii, bütçe açığı kadar borçlanır, ama bunun yanında hazinenin birtakım para işlemleri de vardır. Proje kredileri alıyor. Proje kredileri aldığı zaman da o proje kredisini imzaladığında para alınmıyor. Para ne zaman projeye alınıyor, harcanıyor, o zaman bütçede de gösteriliyor zaten. Fakat, bazı, yine Dünya Bankasıyla yaptığı anlaşmaları oluyor, başka proje kredileri oluyor. Onları Hazineden bir açıklama alıp da Sayın Genç’e göndermek için ben Hazineye söyleyeceğim bu hususta. Daha açık, daha izah eden bir açıklama kendisine göndermemiz icap ediyor.

Sayın Ertürk “Enflasyon nasıl hesaplanıyor?” diyor. Enflasyonun nasıl hesaplandığının teknik ayrımını TÜİK en iyi bilen. TÜİK’ten aldığımız bilgileri de Sayın Ertürk’e gönderelim bu hususta.

“Nakit paralar nerede?” diyor. Nakit paralarla ilgili olarak, yani tedavülde olan paraların hesabını Merkez Bankası takip ediyor ve bununla ilgili olarak da sürekli aylık raporlar yayınlanıyor, tedavülde şu kadar para var, işte şu kadar arttı, şu kadar eksildi, şuraya verildi, krediler bu kadar, hepsini onların ince ince hesaplıyor. Ya o rapordan temin ettiği zaman bu sorunun cevabını kendisi görecektir, çünkü benim de şurada, burada diyecek şu anda hâlim yok yani.

Sayın Işık “Özel sektör borcu nerede kullanıyor?” diyor ve kendisi, yine Sayın Çalış gibi “Buna hazine kefaleti var mı?” diyor.

Değerli arkadaşlar, özel sektörün borçlarına hazine kefaleti olmaz, yok, bundan sonra da olmayacak. Yani şimdi, biz, bu hazine kefaleti konusunda çok hassas davranıyoruz. Öyle, ona kefil ol, buna kefil ol… “Paran çoksa kefil ol” demişler. Böyle yağma yok, herkes borcunu bilsin. Yani hazine de kimseye öyle kefil olamaz. Hatta, bazı kuruluşlarımız var bizim, Türk Hava Yolları gibi, şu gibi, birçok uçak alımı oluyor yahut başka yerde başka projeler oluyor, onlara bile kefil olmuyor, hiç şeyi yok.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ödenmediğinde ne olacak Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, alacaklı düşünecek onu, ödemediğinde. Hani bir hikâye var, malum…

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Borsalar düşüyor.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Devletin itibarı, devletin itibarı…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – “Mişon, Salamon parayı ödeyemeyecek.” demiş “Sen şimdi uyu, Mişon düşünür onu.” demiş, yani o uykusuz kalır.

Şimdi, bizim kefilimiz yok. Veremedi diye yani… Kim kime borç veriyor? Hangi şartlarda borç veriyor? Her şeyin bir anlaşması var, bir sözleşmesi var. Onlar hâkim, ona göre, o kaidelere göre hareket edecek. Ben ödeyemedim borcu, devlet ödesin. Var mı öyle yağma? Yok öyle şey!

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süremiz tamamlandı.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Tamamlandı mı? Peki.

Özel sektör borcunda, büyük çapta, yatırımların finansmanında kullanıyorlar onlar da. Onu da söyleyeyim Sayın Işık’a cevap olarak.

Peki, çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyoruz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Güvel’e de herhâlde şey ederiz, yazılı, defterdarlık binasını filan…

BAŞKAN – Tamam, diğer sorulara Sayın Bakan yazılı cevap vereceğini ifade ettiler.

Evet, maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 12.36

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 12.47

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

57 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 19’uncu maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, 19’uncu maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

20’nci maddeyi okutuyorum:

Görev zararları

MADDE 20- (1) Kamu iktisadi teşebbüslerinin 8/6/1984 tarihli ve 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 35 inci maddesi uyarınca doğmuş ve doğacak görev zararı alacakları ile 12/12/2001 tarihli ve 2001/3372 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile önceki yıllar kararları kapsamında üretilen şekerin, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş.’nin özelleştirme programına alındığı tarih itibarıyla sözleşmesi ve bağlantısı yapılmış olan dahilde işleme rejimi kapsamındaki satışlarıyla ihracatından doğan ve/veya doğacak görev zararları ile Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün ilgili mevzuatında belirtilen esas ve usullere göre doğmuş ve doğacak görev zararı alacakları, avans olarak (söz konusu Genel Müdürlüğün 2004-2005 kampanya döneminde dahilde işleme rejimi kapsamında doğan ve/veya doğacak görev zararları hariç) Hazine Müsteşarlığı bütçesinde bu amaçla öngörülen ödeneklerden karşılanır.

(2) Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin politik risk kapsamında yapacağı tahsilatın ve Bankanın faaliyet kârlarından Hazineye tekabül eden temettü tutarlarının tamamı veya bir kısmı, Bankanın politik risk alacağına ve/veya ödenmemiş sermayesine mahsup edilebilir. Söz konusu mahsup işlemlerine Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakan; mahsup işlemlerini Hazine Müsteşarlığının teklifi üzerine bütçenin gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilmeksizin mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal; şahısları adına, Diyarbakır Milletvekili Ali İhsan Merdanoğlu, Eskişehir Milletvekili Emin Nedim Öztürk ve Aydın Milletvekili Ali Uzunırmak’ın söz talepleri vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’a aittir.

Sayın Oyan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, maddeyle ilgili, Sayın Başbakanın burada açılış konuşmasında söylediği bir sözden hareket ederek konuşmamı başlatmak istiyorum. Sayın Başbakan dedi ki 4 Aralık 2007 Salı günü oturumunda, konuşmasının sonunda şunu söylüyor: “Görev zararı diye bir şey bizim kitabımızda yazmıyor, inşallah da olmayacak.” dedi.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Kamu bankaları için, kamu bankaları…

OĞUZ OYAN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bir bakalım görev zararı var mı, yok mu. Görev zararı var mı yok muyu da nereden görelim? Meclisimiz adına inceleme, denetleme görevini yapan Sayıştay raporlarından. Biliyorsunuz, Sayıştay Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı olarak bu raporları hazırlıyor.

2005 yılı Hazine İşlemleri Raporu’na baktığınız zaman şunu görüyorsunuz: 2005 yılında Toprak Mahsulleri Ofisi ve Türkiye Şeker Fabrikalarının hazineye olan borçları bu kurumların görev zararı alacaklarına ve sermaye paylarına mahsup edilmiş, mahsup edilen bu tutarlar karşılığında ise bütçe gideri kaydı yapılmamıştır.

İki şey birden var: Yani, bir görev zararı diye bir olay var. İki kurumla ilgili burada bilgi veriliyor. İki, bir başka şey daha yapılıyor. “Şeffaflık diye Türkiye’de işte yeni reformlar yapıyoruz, şeffaflık, saydamlık var, artık her şey bütçede gösteriliyor gider olarak” deniyor, ama görüyoruz ki bunlar gider kaydı yapılmıyor.

Bunlar küçük rakamlar mı? Bakalım: Toprak Mahsulleri Ofisi için 611 milyon yeni Türk lirası ya da 611 trilyon, Şeker Fabrikaları için de 361 milyon, toplamı 972 milyondan bahsediyoruz. Bir de bunların sermaye artışlarına mahsuben, ödenmemiş sermaye alacaklarına mahsuben olanları da sayarsak 1 katrilyon 368 trilyon TL ya da 1,368 milyon YTL. Yani, bu kadar bir… Görev zararı ve sermaye payları nedeniyle bu kadar tutar bütçe gideri yapılmaksızın silinen alacağa karşı mahsup ediliyor. Bu, 2005.

2006 Raporu, gene Sayıştay Raporu… Bakalım ne diyor Sayıştay Raporu. Diyor ki: DFİF’ten olan, yani Destekleme Fiyat İstikrar Fonundan olan hazine alacakları, Türkiye Halk Bankasından olan hazine alacakları, bazı kamu kurum, kuruluşlarından hazine alacakları, belediyelerden hazine alacakları vesaire, bunları topladığınız zaman 2006 yılında bütçe gideri yapılmadan silinen hazine alacağı tutarı 1 milyar 567 milyon YTL. Yani 1,5 katrilyon civarında bir paradan söz ediyoruz. Bunun çok büyük kısmı da aslında 5568 sayılı Kanun'la silinen alacaklardan oluşuyor. Bu nedir diye baktığınız zaman, bu Kanun aslında, 4749 sayılı Kanun'da, yani Borç Yönetiminin Düzenlemesi Hakkında Kanun'da değişiklik yapmıştı. Şimdi bir hatırlatma yapayım bu 4749 sayılı Kanun'la ilgili, burada eski dönemde olmayan milletvekilleri olabilir.

Efendim, şimdi, bir kere, bilindiği üzere bu 4749 sayılı Kanun, Mart 2002'de, yani devri iktidarınızdan önce çıkmış idi. Buna göre, bütçede borç tahkimlerinin yapılması, gelir konulmadan yapılması, gelir karşılığı olmadan yapılması imkânsız hâle geliyordu. Her ne kadar, Hazineden sorumlu Devlet Bakanına bir inisiyatif veriliyordu ise de, yetki veriliyor idiyse de bu yetki ancak bir ödenek, bütçeye ödenek konulması şartıyla mümkündü. Siz 2005 Martında, yani bundan bir buçuk yıl kadar önce bunu değiştirdiniz. Yani orada fiilen imkânsız hâle gelen, ödenek olmaksızın bu tür zarar mahsuplarının, borç konsolidasyonlarının yapılması mümkün olmaz iken bunu 2005'te değiştirdiniz TMSF borçları hariç olmak üzere. Şimdi IMF de bu düzenlemede güya şeffaflıktan yana sesini çıkarmadı, yani suç ortağınız oldu.

Değerli arkadaşlarım, yani burada demek ki, bir iktidar mantığı var ki bu iktidar mantığı, bütçe açıklarını olduğundan daha düşük gösteren, bütçe giderlerini tam olarak görmemize imkân vermeyen ve saydamlığı tamamen gözümüzün önünden silip götüren bir uygulama yapıyor. Yani, kimden saklamış oluyor? Kesin hesap kanunlarına da girmediği için Meclisimizin önünden kaçırılmış oluyor ve buraya çıkıyor Maliye Bakanı, diyor ki: "Biz, aslanlar gibi bütçe açıklarını ilan ettiğimizin altında gerçekleştiriyoruz."

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Doğru.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Sayın Bakan, 2005 ve 2006 yıllarında burada size söylediğim her biri 1,5 katrilyon dolayında olan, bu bütçede gider gösterilen kalemleri ne yapacaksınız? Bunlar gösterilseydi, bütçe alacakları böyle mi çıkacaktı?

Bir başka şey söyleyeyim size. Bu bütçe açıklarıyla ilgili çok övünüyorsunuz. Daha önce burada söyledim ama siz yoktunuz. Bir daha söyleyeyim, belki bir cevap verme imkânınız olur. 2005 yılında, Sayın Bakan, evet, bütçe açığı tahmininden çok daha az bir açık verdiniz, 9,7 milyar yeni Türk liralık.

Peki, ben soruyorum: Yasama organından açığın en fazla yüzde 5’i kadar bir borçlanma yetkisi almanız gerekir iken -siz ve Hazineden sorumlu Devlet Bakanı- nasıl olur da siz 9,7 milyar YTL’lik bir açık vermişken, 20 milyar 300 milyon YTL’lik bir borçlanma yapabildiniz? Yani verdiğiniz açığın 2 katı bir borçlanmayı hangi yetkiyle yaptınız? Bunu size soruyorum. Yani burada tahmininizin eğer…

O zaman, ikinci bir şey daha söyleyeyim. 2006 yılını alalım. 2006 yılında 3,9’luk bir açık verilmiş gözüküyor. Bütün bu söylediğim şeyler dâhil değil, ama 3,9’luk bir kâğıt üzerinde açığınız gözüküyor bütçede. Yani normalde bunun yüzde 5 fazlasıyla borçlanabilirsiniz. Yani, en fazla 4,3 milyar yeni Türk liralık bir borçlanma yetkisi veriyor size yasama organı. Siz, hangi yetkiyle, 6,8 milyar yeni Türk liralık bir borçlanma yaptınız? Buyurun, Meclise hesap verin Sayın Bakan.

Yani, burada eğer açığı baştan yüksek gösterip, beklenenden fazla gösterip, buradan daha yüksek yetki alarak, sonradan bu yetkiyi, borçlanma yetkisini kötü biçimde kullanmaksa amaç, bu, doğrusu, Meclisin yetkilerinin gasbına girer.

Sayın Bakan, burada tabii saydamlık meselesine daha sonraki konuşmamda değinirim, ama yani bir taraftan saydamlık diye bir mesele öne sürülüyor, bununla ilişkili birtakım yasalar çıkıyor, IMF bakıyorsunuz bu konularda çok titiz gözüküyor ama işine geldiği zaman da IMF sizinle her konuda suç ortaklığına girişebiliyor. Bunun başka örnekleri var. Şimdi vaktim çok fazla olmadığı için girmeyeceğim, ama bir başka konuya gireyim. 2005 yılında, siz bu düzenlemeyi Mart 2005’te yaparken bir şeyi daha yapmıştınız, Tarım Satış Kooperatifi Birliklerinin 2000 öncesi borçlarını silen bir işleminiz olmuştu. Bu doğru bir hareketti. Ama bu doğru hareket, aslında Dünya Bankasının Tarımda Reform Uygulaması Projesi çerçevesinde yapılan bir eylemdir ve 2000’den sonra birliklerin, Tarım Satış Kooperatifi Birliklerinin tekrar borç biriktirme eğilimleri önlenemediği için, önlenemeyeceği için –çünkü dünyanın her tarafında bu tür kooperatif birlikleri, yılın sadece iki ayında, bir ayında, üç ayında alım yapıp bunu on iki ay boyunca satmakla görevli oldukları için mutlaka bir stok maliyetiyle karşı karşıyadırlar ve bu işlemlerinden olağanüstü koşullar olmadıysa, aldıkları mal olağanüstü değerlenmediyse zarar ederler, dolayısıyla- bu tür birliklere katkı yapmak, destek vermek bütün gelişmiş ülkelerde bağımsız davranabilen IMF, Dünya Bankası direktifleriyle hareket etmeyen bütün hükûmetlerin bu birliklere, bu kooperatiflere destek olması şarttır.

IMF 2000’de çıkardı tabii, sizin öncenizdi, ama niçin o yasayı değiştirmezsiniz birliklere destek vermek açısından? Niçin -2006’da örneğin ve daha sonra- Toprak Mahsulleri Ofisine fındık alımında verdiğiniz yetkiyi oradan hazineye zarar yazma imkânını getiriyorsunuz da bunu niye pamuk birliklerine, niye incir birliğine, niye ayçiçeğiyle ilişkili Trakya Birlik’e ya da Karadeniz Birlik’e vermiyorsunuz? Yani, buradaki bu çifte standardı anlayabilmiş değiliz. Eğer bir görev zararı meselesi varsa –ki var- bunu Tarım Satış Kooperatifleri Birlikleri için de uygulamak zorundasınız ve bunu 2007 sonuna kadar, yani bugün güncelleştirerek tekrar birikmiş borçlarını silmeyi gündeme getirmek durumundasınız. Ben, bunu, bugün burada hem bu maddeyle ilişkili olarak söylüyorum hem burada Türkiye’deki kooperatif örgütlenmeye de büyük bir darbe indiren IMF, Dünya Bankası politikalarına sizin ortaklığınızın burada teşhir edilmesi için söylüyorum.

Çok teşekkür ediyorum ilginiz için. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.00

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.05

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

57 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 20’nci maddesi üzerinde şimdi söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal’a aittir.

Sayın Günal, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; MHP Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu bütçe maratonu süresince sizlere daha önce de rakamlarla yapılan illüzyonlardan dün bahsetmiştim. Ama, zamanımız yetmediği için eksik olan birkaç husus kalmıştı. Özellikle, bugün, görev zararlarıyla ilgili maddeyi şu anda tartışıyoruz. Az önce CHP Grubu adına söz alan konuşmacımız da ayrıntılarına girdiler. Ama, ben, bu vesileyle, yine sıkça yapılan bir illüzyondan bahsetmek istiyorum. Sık sık Sayın Başbakan -Sayın Bakan da dün ifade etti, kendisi şu anda yok ama- sıkıştığınız anda yaptığınız bir şey var: Hemen dönüp “Siz şöyle yapmıştınız.” diye. Ama, yanlış bilgilere bazen dayanıyor. Dolayısıyla, bu konularda birkaç açıklamada bulunmak istiyorum.

“Efendim, bizim dönemimizde görev zararı yoktu.” deniliyor. İşte, “Bankalar sizin döneminizde hortumlanmıştı.” diyor. Ben, bugün, bu konuda da yine devletin raporlarıyla, BDDK’nın raporlarıyla ve eldeki bilgilerle açıklık getirmek istiyorum, sizlerin takdirlerine sunmak istiyorum.

Yani, öyle bir hâle geliyor ki… Geçen Plan ve Bütçe Komisyonunda sormuştuk, dedik ki: “Madem o kadar söylüyorsunuz, bize beş tane yaptığınız yapısal reformdan bahsedin.” Sayın bakanlardan birisi cevap verirken dedi ki: “Kamu ihale Kurumunu kurduk.” Şimdi, ben korkmaya başlıyorum siz her söylediğinizde, “BDDK’yı biz kurduk, bankacılık reformunu yaptık” da diyeceksiniz diye. Onun için birkaç bilgi vereyim. Onun üzerine tartışmaya devam edelim.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, 57’nci Hükûmet döneminde güçlü ekonomiye geçiş programıyla birlikte bir bankacılık sektöründe yeniden yapılandırma programı uygulandı. Bu çerçevede, öncelikle 4389 sayılı Kanun çıkarıldı bankalarla ilgili. Arkasından, tekrar, bununla ilgili 4491 ve 4672 sayılı Kanunlarla da eksiklikler giderilerek bankacılık sektörünün yeniden yapılandırılması ve kamu bankalarının da yeniden yapılandırılarak görev zararlarının tasfiyesi yolunda önemli adımlar atıldı.

Şimdi, burada özellikle şunu belirtmek istiyorum: Sık sık “Bizim dönemimizde görev zararı olmuyor.” diyorsunuz. Zaten olması mümkün değil. Biz kanunen görev zararı yapılacak işleri kaldırdık. O zamandaki görev zararlarının da hepsini tasfiye ettik ve ilginçtir -size sık sık borç mukayesesi yapıyoruz, ilgili Bakanımız yok ama- o dönemde 2002’deki söylediğimiz borcun içerisinde ne kadar artırdığınızı, yani, 2006 yılı ile 2007 yılı stoklarında söylüyoruz, ama, onun içerisinde, işte, bu tasfiye etmiş olduğumuz görev zararları rakamları da dâhil olarak o kadar borç stoku vardı. Bunların hepsi o dönemde tasfiye edilmişti.

Değerli arkadaşlarım, şu kolaycılığa kaçmayın lütfen. Şimdi, 92 yılından beri biriken, bakın, 92 yılından beri biriken bir görev zararı var. Ondan sonra ödenmez olmuş, katlanarak gelmiş. Yani, rakamlarına girebilirim, hepsi burada var, kitapları da var, raporları da var; ama, vaktinizi almamak için girmiyorum, isteyenlere sonra tekrar söylerim. 2000 yılına geldiğimizde, 15 milyar dolara 2001’de yaklaşmış toplam olarak, somut olarak. Bunların hepsi tasfiye edilmiş. Bir kere bunun açık bir şekilde ifade edilmesi lazım. Onun üzerine yeni yaptığınız şey varsa…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Borç yazarak tasfiye edildi.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Söyleyeceğim şimdi. Borç yazarak değil, hazine kâğıtları verilerek bunlar tasfiye edildi ve dün Sayın Bakan övünerek söylüyordu: “Efendim, Ziraat Bankası şimdi kâr ediyor”. Neyle kâr ediyor? Bizim verdiğimiz kâğıtların üzerinden aldığınız faizleri kâr diye gösterdiğiniz için fiktif şekilde. Kaç para olduğunu Ziraat Bankasının bağımsız denetim raporlarından isterseniz size sonra takdim edebilirim. Yani, kârın ne kadarının kredilerden geldiğine, ne kadarının menkul kıymetlerden geldiğine bakarsanız, denetim raporunda onları görürsünüz. Yani, kâr ediyor dediğiniz kısım da ellerinde tuttukları, hazinenin vermiş olduğu kâğıtlardan kaynaklanıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu görev zararlarıyla ilgili, kamu bankalarında sadece zarar tasfiyesi değil, ciddi anlamda bir, hem operasyonel hem de finansal anlamda yeniden yapılandırma yapıldı. Finansal anlamda söylediğimiz, öncelikle görev zararlarının tasfiyesi, sonra tekrar yeni görev zararı yapılmayacak şekilde düzenlemenin gerçekleştirilmesi ve eğer bir görev veriliyorsa da onun ödeneğinin bütçe içerisinde konulması hükmü zaten getirilmişti. Sonra, onların verimliliğini sağlayacak şekilde, daha önceden uygulanan politikalar gözden geçirilerek, başta personel, şube, etkinlik anlamında tamamı yeniden yapılandırılmış ve siz hükûmet olduğunuz zaman zaten sistem işler vaziyette önünüze konmuş durumdaydı. Operasyonel olarak da şube sayıları azaltıldı, personel nitelikli hâle getirildi, bazı personel emekliye sevk edildi, teşvik verildi, bunların hepsi raporlarda mevcut.

Şimdi, TMSF ile ilgili olarak da, oraya alınan bankalarla ilgili de sıkça, bazı arkadaşlarımız bir iktidar olmanın getirdiği söylem içerisinde hemen bir şeyler söyleme ihtiyacı hissediyorlar. Orada da daha önce devredilen bütün bankalar tasfiyeye tabi tutulmuş ve bununla ilgili olarak da, değerli arkadaşlarım, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında 6183 sayılı Kanun’un aynen Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonundaki bankalarla ilgili alacaklara uygulanması için de bir düzenleme yapılmış durumdaydı.

Şimdi, ayrıca bütün özel bankaların da sermaye yapılarının güçlendirilmesine ilişkin olarak yeniden düzenlemeler yapıldı: Risk yönetime ilişkin olarak yönetmelikler çıkarıldı, sermaye yeterliliğinin güçlendirilmesine ilişkin yönetmelikler çıkarıldı, sermaye yapılarının güçlendirilmesiyle ilgili yine anlaşmalar yapıldı. O dönemde “İstanbul yaklaşımı” diye bildiğiniz ve özel sektörün ödenmeyen kredilerinin de yeniden yapılandırılmasına ilişkin bütün bu düzenlemeler yapıldı. Dediğim gibi, eğer merak eden olursa, ayrıntısı hem BDDK’nın web sitesinde hem de bizim burada yayımlamış olduğumuz raporlarda, kitaplarda yer alıyor.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – 5020 sayılı Kanun sizin zamanınızda mı çıkarıldı?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Devam edeceksiniz daha... 5020’nin üzerine 5021’i de çıkarmak zorundasınız. Gelişen şartlara göre, sürekli olarak, piyasalarda ne oluyorsa bunu düzenlemek için yeni kanunlar da çıkar, yönetmelikler de çıkar, tebliğler de çıkar, yeterli gelmez.

Bakın, ben onu söylüyorum: Daha önce çıkmamış, gelmiş. 4389 çıktı diyorum, eksikler görüldü, 4491 çıktı. Uyguladıkça görürsünüz ve size onu devretmiştik, 6183’e göre bunların tahsiliyle ilgili hususları size devretmiştik. İsterseniz, yapılan tahsilatların ne kadar olduğunu… Siz ne yapıp yapmadığınızı da bize rakamlarıyla söyleyin, ne kadar tahsilat yaptınız onu söyleyin.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – 2002’yi de söyle, onu da söyle.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Evet, bu hızlandırmayla ilgili 4672 sayılı Kanun’la Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna bütün bu yetkiler -tahsilat yapma, takip yapma yetkisi- verildi, birçok dosya mahkemeye intikal etti ve bunun sonucu…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Tahsilatı da söyle.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Evet, bütün rakamlar bizde değil, bize gerek yok, BDDK’nın ve TMSF’nin web sitesinde ve raporlarında neler yapıldığı vardır, yani sizde de var.

Birkaç tane söyleyeyim isterseniz, yani madem ki somut istiyorsunuz. Burada, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna hisseleri intikal eden bankaların hâkim ortaklarından olan alacaklar, bu ortakların sahip olduğu şirketler ve iştiraklerden olan alacaklar, bu ortakların dışında bankanın üst düzey yöneticileri ile imzaya bankaya ilzam eden memurlar ve bunların eş ve çocuklarından olan alacaklar, hisseleri Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna intikal eden diğer bankaların yukarıda sayılan kişilerden olan alacakları ile banka kaynaklarını kötüye kullanarak varlık edinen kişilerden olan alacakların takip ve tahsilinde uygulanmak üzere kanun değişikliği yapılmıştır.

Yine, az önce de söyledim. Maliye Bakanlığı ve Tahsil Dairesinde ne yetki varsa, bu, TMSF’ye de ilgili olarak verilmiş ve 6183’e göre gerekli tahsilatları yapması, kanuni takip yapması yetkisi verilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, burada tekrar belirtmek istiyorum. Her seferinde, sıkıştığınız zaman, geriye dönüp bakmayın. Biz döndüğümüz zaman geriye, sizin gibi suçlamada bulunmuyoruz. Bakın, 1992’den itibaren birikmiş görev zararları tasfiye edilmiş, gerekliliğine karar verilmiş, şu anda başka aksayan yönler varsa, yine tespit edip, Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak gerekli kanunları çıkarmak, BDDK ve ilgili kuruluşların da gerekli tebliğ ve yönetmeliklerle bunları düzenlemesi gerekiyor.

Şimdi, sizin döneminizde ne oldu, ne kadar tahsilat yaptınız, ben onu merak ediyorum, bize de bildirin, raporların dışında, varsa.

Bir bakıyoruz, bu ortamı sağlamamıza rağmen, bankalar birer birer el değiştirmiş, yüzde 42’si yabancıların eline geçmiş.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Vergi barışı!

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Finans sektöründe, sigortacılıkta ve aracı kurumlarda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Günal, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

…ne yapmışız? TMSF ayrı bir kurul hâline gelmiş. Neden? Başkanını bir yere getiremediğimiz için onu ayrı yapalım, BDDK’dan ayıralım.

Sonra ne olmuş? TMSF gelmiş, ATV ve Sabah grubunu tek bir şirkete, yani artık ihale etmiş demiyorum, tahsis etmiş, tek bir şirketin katıldığı bir şeye zaten ihale denmez.

Ha, Sayın Başkan açıklama yapıyor. Diyor ki: “Efendim, zorla mı ben ihaleye soktum?” Biz, sizin soktuklarınızı sormuyoruz, kaçırttıklarınızı nasıl kaçırttınız, onu soruyoruz. Giren zaten giriyor. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Yani, niye kaçtı? Herkes muhammen bedeli biliyordu. O kadar para verip o dosyayı da aldığına göre, acaba niye çekildiler, onu merak ediyoruz. Gireni merak etmiyoruz, onu biliyoruz zaten.

Şimdi, burada son bir şey söylemek istiyorum. Bu rakamların manipülasyonuyla bunu önlemek mümkün değil, ancak, siz, Türkiye İstatistik Kurumunu yeniden yapılandırarak, bütün Türkiye'nin rakamlarını tek bir raporda toplarsanız, oraya da nitelikli eleman koyarsanız, o zaman, hem bize sağlıklı bilgi vermiş olursunuz hem de bizi bu rakamların illüzyonuyla yanıltmanız mümkün olmaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. Bayramınız mübarek olsun. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Günal.

Şahsı adına, Diyarbakır Milletvekili Ali İhsan Merdanoğlu.

Buyurun Sayın Merdanoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ İHSAN MERDANOĞLU (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Her geçen gün artan nüfusumuzun sağlıklı beslenmesi için hayvancılık sektörü büyük önem arz etmektedir. Hükûmetimiz geçmişte yapılan yanlışları göz önünde bulundurarak, hayvancılıkta önemli hamleye ihtiyaç olduğunu tespit etmiştir. Desteklemeler de bu doğrultuda yürürlüğe konmuş, her yıl kaynağı artırılarak bugüne gelinmiştir. Ülkemizde hayvancılığa verilen destekleme miktarı 2002 yılında 83 milyon YTL iken, 2007 yılında 9 kat artış sağlanarak 720 milyon YTL’ye çıkarılmıştır.

Uygulandığımız hayvancılık desteklerinin genel amaçları şunlardır: Hayvansal protein kaynaklarına erişimin gelişmiş ülkeler düzeyine çıkarılması, üretimden tüketime gıda güvenliği, AB sürecinde hayvancılık sektörüne belirli bir standart ve rekabet gücü kazandırılması, hayvancılığın tarım içindeki payının artırılmasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere hayvansal tarım üretiminin artırılmasında bugün için geçerli yol ıslahtır. Suni tohumlama, bilinen en etkili ve en ekonomik ıslah metodudur. Son beş yılda verilen destekler ve bu hizmetin özele devredilmesi politikaları sonucunda suni tohumlama sayısı 620 binden 2 milyon 200 bine yükselmiştir. Boğa altı dişilerin suni tohumlama uygulamaları yanında, suni tohumlamadan doğan buzağıların da desteklenmesi sürdürülmelidir. Hayvancılığı gelişmiş ülkelerde olduğu gibi belgeli damızlıklar ülkemizde de desteklenmektedir. Islah ile ilgili bu destekler sayesinde, 2002 yılında sığır varlığımız içinde yüzde 63 olan yüksek verimli kültür ırk ve melez oranı 2006 yılında yüzde 70’e yükselmiştir. Ayrıca, yemle ilgili maliyetleri düşürmek için yem bitkileri üretimi desteklenmektedir.

Değerli milletvekilleri, sanayinin talep ettiği kaliteli süt teminini ve tüketicilerin sağlıklı süt ve süt ürünleri tüketmesini sağlamak, üreticilerin lehine fiyat oluşumunu sağlamak ve hayvansal ürünlerin ticaretinin kayıt altına alınması için süt teşvik primi verilmektedir.

Çeşitli nedenlerle önemli gerilemelere maruz kalan koyunculuğumuzun da geliştirilmesi ve bu konuda örgütlenme sağlanması için Ülkesel Koyunculuk Projesi uygulamaya konulmuştur. Bu kapsamda, koyun sütüne prim ve damızlık koyun başına destek verilmektedir.

Hayvan hastalıklarıyla mücadele etmek üzere ari işletmelerin desteklenmesi, aşılama destekleri ve hayvan hareketlerinin kontrolü için hayvan kimliklendirme destekleri verilmektedir. Bu desteklerin, hastalıklardan doğan ekonomik kayıpların önlenmesi için artarak sürdürülmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; genç ana arı kullanımını yaygınlaştırmak ve üretim artışını sağlamak amacıyla damızlık ana arı üreten ve kullananlara destek yapılmakta, verim düşüklüğü nedeniyle maliyeti yüksek olan bala da prim verilmektedir.

Ayrıca, su ürünleri yetiştiriciliğine yapılan desteklemeler ile sektör, yatırım cazibesi kazanmış, üretimde ve ihracatta önemli artışlar sağlanmıştır.

2002 yılında ülkemizde 624.609 büyükbaş hayvana suni tohumlama yapılmışken, 2007 yılı sonu tahmini 2 milyon 300 bindir. 2002 yılında soy kütüğüne kayıtlı büyükbaş hayvan sayısı 178.471 iken, 2007 Kasım ayı sonu itibarıyla 1 milyon 378 bin büyükbaş hayvan kayıt altına alınmıştır. 2002 yılında ön soy kütüğüne kayıtlı büyükbaş hayvan sayısı 764.784 iken, 2007 Kasım ayı sonu itibarıyla 4 milyon 144 bin baş hayvan kayıt altına alınmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem Diyarbakır’da ise tarımsal destekleme beş yılda 2,5 kat artmıştır. 2007 yılında verilen destek miktarı 208 milyon YTL’dir. 2003-2007 döneminde Diyarbakır’da çiftçi başına toplam 14.590 YTL destek verilmiştir. Diyarbakır’da hayvancılığa verilen destek 2002 yılında 21 bin YTL iken, beş yılda 123 kat arttırılarak 2,1 milyon YTL’ye çıkarılmıştır. 2002 yılından 2007 yılına kadar çiftçilerimize verilen hayvancılık desteği 8,6 milyon YTL’dir. Diyarbakır’da kooperatiflere verilen kredi desteği 2003-2007 yılları arasında 37 kat artmıştır. Bu projelerle Diyarbakır’da 5.530 kişiye istihdam imkânı sağlanmıştır. Yine ilimizde 2002-2006 yılları arasında suni tohumlama 8,5 kat artmıştır.

Diyarbakır’da hayvancılığın gelişmesi için 2002-2006 döneminde ıslah edilen mera alanı 2,6 kat artarak 3.426 dekara çıkarılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Merdanoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ İHSAN MERDANOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, AK Parti Hükûmetleri döneminde yürütülen bu başarılı çalışmaların devam edeceği hususunda inancım tamdır.

Yaklaşan Kurban Bayramı dolayısıyla, vatandaşların kurbanlarını alırken veteriner hekim kontrollü kurbanlıkları tercih etmelerinin kendi sağlıkları açısından uygun olacağını hatırlatır, bu vesileyle, tüm halkımızın Kurban Bayramı’nı kutluyor, 2008 yılı bütçesinin ülkemiz için hayırlı, uğurlu olması dileğiyle, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Merdanoğlu.

Şahsı adına, Eskişehir Milletvekili Emin Nedim Öztürk.

Buyurun Sayın Öztürk. (AK Parti sıralarından alkışlar)

EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) – Değerli Başkanım, değerli milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 20’nci maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Görev zararları konulu madde 20, kamu iktisadi teşebbüslerinin 233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 35’inci maddesi uyarınca doğmuş ve doğacak görev zararları ile şeker fabrikalarının özelleştirme programına alınması, Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğünün ilgili mevzuatta belirtilen esas ve usullere göre doğmuş ve doğacak görev zararları ile Türkiye İhracat Kredi Bankası Anonim Şirketinin yine bu madde kapsamı içinde meydana gelebilecek olan faaliyet ve kârlarından dolayı hazineye tekabül eden temettü tutarlarını konu alan bir maddedir.

Bütçe tekniği açısından baktığımızda, bu madde, daha önce yapılan ve Ziraat Bankasına görev olarak yüklenen, bir düzenlenmiş maddedir. Yani, daha önce, biliyorsunuz görev zararları, devletin içinde meydana gelen görev zararları, hazine olarak, Ziraat Bankasına verilirdi ve bu tamamen, bütçe tekniği açısından düzenlenmiş bir maddedir ve bütçe disiplini açısından da oldukça uygun bir maddedir diye düşünüyorum.Bu duygu ve düşüncelerle yaklaşan Kurban Bayramı’nı ve yeni yılını bütün milletimin ve sizlerin kutluyor, sevgiler ve saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Evet, madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Çalış, buyurun.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Maliye Bakanımız yok, ama yine de Hükûmetimizi temsilen değerli bir bakanımız var. Ben, sorularımı yine yönelteceğim.

Son beş yılda, Bakanlar Kurulumuzun görevlendirmeleri nedeniyle, oluşan görev zararlarımız ne kadardır? Bu görev zararlarının ne kadarını hazinemiz ilgili kurumlara transfer etmiştir?

Bir diğer sorum, sağ olsunlar Sayın Maliye Bakanım, bir önceki turda sorularıma bir miktar cevap verdi, ama, birinin sadece bir ayağına cevap verdi, yabancı finans kuruluşlarından özel sektörün borçlanmasıyla ilgiliydi. Hazine kefaleti olmadığını cevaplandırdı sağ olsunlar. Ama, bu özel kuruluşlarımız yabancı finans kuruluşlarından borç alırken yerli bankalarımızın kefaletiyle alıyorlar. Yerli bankalarımız bu kefaletleri karşılamada zorlandığı zaman, bunun vatandaşımıza yükü ne olacaktır? Bunu soruyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

Sayın Ağyüz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Maliye Bakan görev zararı tanımının AKP Hükûmeti döneminde ortadan kalktığını söylemişti. Şimdi, bu görev zararı tanımı kalkmış ise bu şeker fabrikalarıyla ilgili görev zararının kapsamı nedir? Ayrıca, özelleştirmeye bir altyapı, bir cazibe oluşturmak için mi yapılmaktadır?

AKP Hükûmeti döneminde, çiftçi perişan, bankadan krediyi memur kefaleti olmadan alamıyor iken çiftçinin güvencesi bu kurumları kalkındırmanız, güçlü hâle getirmeniz gerekir, zayıflatmanız ve özelleştirmeniz tarıma bir darbe daha değil midir?

Ayrıca, bütün göstergelerde ekonomik büyümenin eksiliği, üretimdeki düşüklük ortada iken Sayın Bakanın ve sözcülerinizin kürsüden tozpembe tablo çizmeleri, “yorgan küçüktür” tanımı gerçekçi bir ifade midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağyüz.

Sayın Aydoğan…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Bakan, dünyada Pakistan’ın bile dolar bazında yüzde 6,5 ile borçlandığı bir yapıda, hatta iki haneli borçlanmanın kalmadığı son beş yılda Türkiye nasıl oluyor da YTL bazında yüzde 16’nın üzerinde borçlanıyor?

Biraz önce Sayın Bakan, cari açık sürdürülebildiği sürece sıkıntının olmadığını, yabancı portföy yatırımı devam ettiği sürece sıkıntı yaşanmayacağını söyledi. Peki, yabancı portföy yatırımı gelmezse ne yapacağız?

Yine, kayıt dışında çalışan insanların kayıt altına alınması hâlinde devletin yaklaşık 17 milyar sigorta prim geliri elde edebileceği tahmin edilmektedir. Bu kayıt dışı istihdam Hükûmetin bir politikası mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.

Sayın Enöz.

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sağ olun Sayın Başkanım. Aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum:

Ankara Büyükşehir Belediyesinin hazine garantili borcunu ödememesi nedeniyle hazine bu borcu ilgili yabancı finans kuruluşlarına ödemek zorunda kalmıştır. Hazine bu alacağını Ankara Büyükşehir Belediyesinden tahsil edebilmiş midir? Edememişse herhangi bir işlem yapılmış mıdır?

İkinci sorum: Tarım Kredi Kooperatifleri Birliklerinin görev zararı var mıdır? Varsa ne kadardır? Bu birliklere borcunu ödeyemeyen ve temerrüt faizine düşen çiftçiler için herhangi bir rahatlatıcı tedbir alınmış mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Enöz.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, bu sorunun muhatabı Maliye Bakanı, ama kendisi burada yok. Biz sorumuzu soralım.

Merkezî Uzlaşma Komisyonunda yaptığınız uzlaşmalarda ne kadar bir vergi gelirinden feragat ettiniz? Bu yüksek feragatinizden en fazla faydalanan hangi şirket olmuştur? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Varlı.

Sayın Öztürk…

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, görev zararlarının dönemlerinde kaldırıldığını söyledi. Cari transferler için de 2004 yılında 3,7, 2005’te 4,1, 2006’da 7,2 ve 2007 on bir ayında da 7,3 milyar YTL’lik görev zararı görünüyor. Zamanla şekil değiştirse de, sosyal devletin ödemesi gereken görev zararları her zaman olur. Başarısızlıkları gölgelemek için bu tür savunmalara girmek iktidara bir şey kazandırmaz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Sayın Bakanım, buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, soruların önemli bir kısmına yazılı olarak cevap vereceğiz. İki konuya temas etmek istiyorum. Birincisi, kayıt dışı istihdam konusunda tabii ki Hükûmetin bir politikası vardır. Yüksek Planlama Kurulu bu hususta bir strateji belgesi ortaya koymuştur ve bu strateji belgesi doğrultusunda kayıt dışıyla mücadeleye devam edeceğiz.

Ankara Büyükşehir Belediyesinin borcunu ödememesi ve bunun hazine tarafından ödenmesiyle ilgili olarak gelinen nokta da şudur: Bu borç, Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından taksitler hâlinde tahsil edilmektedir.

Diğer sorulara yazılı olarak cevap vereceğiz Değerli Başkanım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

21’inci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ KISIM

Kamu Personeline İlişkin Hükümler

Katsayılar, yurt dışı aylıkları, ücret ve sözleşme ücreti

MADDE 21- (1) 657 sayılı Kanunun 154 üncü maddesi uyarınca, 1/1/2008-30/6/2008 döneminde aylık gösterge tablosunda yer alan rakamlar ile ek gösterge rakamlarının aylık tutarlara çevrilmesinde uygulanacak aylık katsayısı (0,049318), memuriyet taban aylığı göstergesine uygulanacak taban aylığı katsayısı (0,65061), yan ödeme katsayısı (0,015637) olarak; 1/7/2008-31/12/2008 döneminde ise aylık katsayısı (0,05031), taban aylığı katsayısı (0,6636), yan ödeme katsayısı (0,015946) olarak uygulanır.

(2) 22/1/1990 tarihli ve 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin (c) bendi uyarınca çalıştırılan sözleşmeli personelin ücret tavanı; 1/1/2008 - 30/6/2008 döneminde 2.590 Yeni Türk Lirası, 1/7/2008 - 31/12/2008 döneminde ise 2.641 Yeni Türk Lirası olarak uygulanır.

(3) Türkiye İstatistik Kurumu tarafından 2007 yılı Aralık ayına ilişkin olarak açıklanan 2003=100 Temel Yıllı Tüketici Fiyatları Endeksinin 2007 yılı Haziran ayı endeksine göre değişim oranının yüzde dördü aşması halinde, aşan kısmı telafi edecek şekilde birinci ve ikinci fıkralarda yer alan ve 2008 yılının birinci altı aylık dönemine ait katsayılar ile ücret tavanını yeniden belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.

(4) İdarelerin yurt dışı kuruluşlarına dahil kadrolarında görev yapan Devlet memurlarının yurt dışı aylıkları, yeni kurlar ve yeni emsaller tespit edilinceye kadar, 2/4/2004 tarihli ve 2004/7356 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına göre ödenir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına ve şahısları adına söz alan milletvekillerimizin isimlerini arz ediyorum:

Cumhuriyet Halk Partisi Gurubu adına Mustafa Özyürek, İstanbul Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili; AK Parti Grubu adına Halil Aydoğan, Afyonkarahisar Milletvekili.

Şahısları adına: Aşkın Asan, Ankara Milletvekili; Kamer Genç, Tunceli Milletvekili; Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekili.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’e aittir.

Sayın Özyürek, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 21’inci maddeyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu madde, kamu personelinin aylıklarını belirleyen kat sayılarla ilgili, onların harcırahlarıyla ilgili bir madde. O nedenle, memur aylıkları ve ona bağlı olarak da emekli aylıklarıyla ilgili bazı görüşlerimi anlatmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, şu anda kamuda toplam olarak 3 milyon civarında personel çalışıyor. Bunun 2 milyonu kadrolu, onun dışındakiler sözleşmeli, işçi, geçici işçi, geçici personel ve diğer personel şeklinde bölümleniyor. Şimdi, bizim sistemimizin özü kamuda kadrolu personel çalıştırmaktır, çünkü Anayasa’mıza göre sürekli ve devamlı kamu hizmetleri ancak devlet memurları eliyle yürütülebilir. Ama, burada önemli sapmalar olmuştur, daha sonra sözleşmeli personel buraya eklenmiştir ve işçilere pek çok yerde memur gibi çalışma olanağı tanınmıştır. Özetle, devlet personel rejimi bütünüyle altüst olmuştur.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 1971 yılında, gene o günün şartlarında sistem çok dağınık olduğu için “hepsini birleştirelim, adil bir sistem kuralım” anlayışıyla çıkarılmıştır, fakat o günden bugüne hem 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nda yapılan değişiklikler hem diğer personelle ilgili yapılan değişiklikler sonucu bugün darmadağınık, dengesiz bir sistem doğmuştur. Bir kere kurumlar arasında denge yoktur, aynı kurumun içinde çalışanlar arasında denge yoktur. İşte, zaman içinde bağımsız, düzenleyici, denetleyici kurullar kurulmuştur, oralarda bir farklı ücret rejimi vardır. Bazı bakanlıklarda ek ödemeler yapılır, bazılarında yapılmaz, yani “eşit işe eşit ücret” anlayışı, ilkesi bütünüyle kaybolmuştur.

Devlet memurlarının etkin bir şekilde, verimli bir şekilde çalışmasında temel, adaletli bir sistemin olmasıdır. Devlet memurları bilirler ki, nasıl olsa, yeteri kadar tatmin edici bir ücret alamayacaklar, ama hiç yoksa, diğer çalışanlar arasında dengeli ve adil bir ücret almayı beklerler. Ne yazık ki, bu adaleti de siz sağlayamadığınız zaman, işte, memurlar, sürekli ücretlerini tartışan, artık hizmet yapmaktan çok kendi sorunlarıyla uğraşan bir grup hâline giderek gelmektedir. Buna çare olarak, işte, yıllardır söylenen bir personel reformu vardır. 2002 yılında iktidara geldiğinde AKP, Acil Eylem Planı’nda, bir yıl içinde personel reformunu yapacağına söz vermişti, ama o günden bugüne beş yıl geçmiştir, bu konuda bir adım atılmamıştır. Burada çeşitli tartışmalar üzerine, daha önce personel dairesinden sorumlu olan Sayın Bakan Mehmet Ali Şahin, kısa sürede personel reformunun gündeme geleceğini söylemiştir, ama, personel reformu artık bir hedef, yapılacak bir düzenleme olmaktan çıkmış, bazı kesimlerin zam taleplerini engelleyen bir tasarı olarak takdim edilmiştir. İşte, “şu grubun ihtiyacı var, biraz zam yapalım” denildiği zaman; deniliyor ki: “Yakında personel reformunu yapacağız, orada herkes hak ettiği parayı alacak”. Yani, ne zaman? Bugün de Sayın Bakan burada acaba bize bir söz verebilir mi, şu tarihte bu tasarı Türkiye Büyük Millet Meclisine gelecektir… Keşke verse, ama, böyle bir sözün verileceğine ben inanmıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 2008 yılında, gene, memurlarımız ve emeklilerimiz son derece yetersiz bir zamma mahkûm edilmiştir. Yüzde 2+2 zam veriliyor, ayrıca taban aylıklarına bir 10 YTL ilave yapılıyor ve ocak ayında, temmuz ayında da, yan ödeme almayan memurlara artı 20 YTL para veriliyor.

Şimdi, böylesine düşük bir zamma mahkûm olan memurlarımız neyle karşı karşıyalar? Öncelikle bir enflasyonla karşı karşıyalar. Kasım ayı itibarıyla yıllık enflasyon yüzde 8,50 olarak belirlenmiştir. Ama memurun ve emeklinin tükettiği mallar itibarıyla, hizmetler itibarıyla bakarsanız, onların enflasyonunun yüzde 12-13 olduğunu rahatlıkla hesaplayabilirsiniz. Çünkü kiralarda büyük artışlar var, taşıma ücretlerinde büyük artışlar var; yani memurun, emeklinin en çok tükettiği hizmetlerde ve mallarda normalin ötesinde bir artış var. Verdiğimiz zam, 2008 yılı enflasyonunun kesinlikle altında kalacaktır. Bu şimdiden belli olmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, kaldı ki uzun uzun hesaplar yapmaya gerek yok, daha geçenlerde Ankara’da ekmek fiyatları yüzde 20 arttı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi suya çeşitli kademelerde zamlar yaptı, yüzde 135’e varan zamlar var. Bunların hepsinin ortalamasını aldığınız zaman, İstanbul’da su fiyatları yüzde 37 artmıştır. Herhâlde bir memur, emekli, su kullanmaktan vazgeçemez, ekmek yemekten vazgeçemez. Gene Ankara’da taksi ve dolmuşlara da yüzde 17 civarında zam yapıldı.

Şimdi, biz bu açıklamaları yaptığımız zaman hükûmet kanadından şöyle cevaplar gelir: İşte, 2002 yılında ücret neydi, şimdi ne? Sayın Başbakanın deyimiyle “Nereden nereye geldik?”

Değerli arkadaşlarım, bir oran olarak bazı oranları telaffuz edebilirsiniz ama önemli olan şu anda en düşük memurun ocak ayında alacağı para 887 YTL’dir. 887 YTL’yle, iki çocuğu olan, kirada oturan bir memurun nasıl geçineceğinin bir formülü varsa, arkadaşlarım bu formülü verirlerse, biz de, buradan bizi dinleyen memur arkadaşlarımıza o formülü anlatırız, onlar da geçinmenin bir yolunu bulurlar.

Geçmişte, rahmetli bir Cumhurbaşkanımız “Benim memurum işini bilir.” demişti. Şimdi, bir kere, ben, bütün memurları tenzih ederim, işini bilen memur olmasın hiçbirisi ama işini bilmeye niyetlense bile, bütün memurların işini bilmesi, yani rüşvet yemesi mümkün değil. Kaldı ki devletin görevi, herkese, özellikle devlet memurlarına, özellikle bütün emeğini devlete hasreden insanlara insanca yaşayacakları ücreti vermektir. Tabii, bu, emeklilere, memur emeklilerine de yansıyacak bir uygulamadır.

Türk-İş, sürekli olarak, açlık sınırını ve yoksulluk sınırını ilan etmektedir. Kasım ayında açlık sınırı olarak 697 YTL, yoksulluk sınırı olarak da 2.171 YTL açıklanmıştır. Şimdi ödenen ortalama memur maaşı, eski parayla söyleyeyim, 1 milyarın üstündedir ama yoksulluk sınırı 2 milyarın üstündedir. Bununla, memurlarımızın çok büyük bölümü yoksulluk sınırları altında kalmaktadır. Yani “Biz, 2002 yılından bugüne yüzde 115 zam verdik.” demek bir şey ifade etmiyor. Ne verdiniz? Verdiğiniz para ne kadar? Bu paranın satın alma gücü neye tekabül ediyor? Önemli olan budur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Özyürek.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) Değerli arkadaşlarım, her yıl ağustos ayında bir komedi oynanır, hepiniz hatırlarsınız. Memur sendikaları bir yanda, devlet yetkilileri bir yanda otururlar, sanki sorunu çözecekmiş gibi memurların alacakları aylıklarla ilgili pazarlık yaparlar. Ama sonunda ne olur? Yasa öyle düzenlenmiştir, hükûmetin dediği olur, memurların hiçbir dediği olmaz. Bunun bir tek yolu var: Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizim yıllardır söylediğimiz, seçim bildirgemize de yazdığımız, programımızda da yer alan önlem. Yani, grevli, toplu sözleşmeli sendikal hakkı kamu görevlilerine de, memurlarımıza da vermeliyiz, onlar da, hükûmetin karşısına grev hakkı da elinde olan bir grup olarak geçmeli ve bu pazarlığı yaparak sonucu almalıdır. Ben, buradan, tüm memurlarımıza, emeklilerimize grevli, toplu sözleşmeli sendikal hakların verileceği günlerin yakın olduğunu söylüyor, hepsine saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özyürek.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.

Sayın Kalaycı, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 21’inci maddesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle, muhterem heyetinizi saygılarla selamlıyorum.

Kamuda gerçekleştirilmesi gereken tüm yapısal reformların başarıyla uygulanması öncelikli olarak personel rejimi reformunun gerçekleştirilmesine bağlıyken, reform bir yana, mevcut sistem giderek daha adaletsiz, daha dengesiz ve içinden çıkılmaz hâle gelmiştir.

AKP’nin, Program, Seçim Beyannamesi, Acil Eylem Planı’nda “Devlet personel rejimi reformu ile bütün kamu kurum ve kuruluşlarında norm kadro uygulamasına geçilecek, göreve alma ve yükselmede objektif kriterler getirilecek, statüler azaltılacak ve benzer statüler arasındaki ekonomik ve sosyal farklılıklar giderilecek, maaş ve ücret sistemi sadeleştirilecek ve dengesizlikler giderilecek.” denilmiştir. Ancak aradan beş yılı aşkın süre geçmesine rağmen, bu konularda hiçbir düzenleme getirilmemiştir. Tam aksine, kamu hizmetine girişte liyakati ve hakkaniyeti temin maksadıyla çıkartılan merkezî sınav ve görevde yükselme uygulaması, yapılan istisnalarla subjektif değerlendirmelere açık hâle getirilmiştir. Eşit işe eşit ücreti sağlamaktan söz edilirken, başta kurumların teşkilat kanunları olmak üzere birçok kanunda yapılan münferit düzenlemelerle kurumlar ve unvanlar arası ücret dengesi daha da bozulmuş, ücret adaletsizliği artmıştır. Parlamentoda güçlü sayısal çoğunlukla beş yıldır tek başına iktidar olmanıza rağmen, ne personel rejimi reformu ne ücret rejimi reformu ne de sosyal güvenlik reformlarını gerçekleştirebildiniz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; memurlarımızın 2008 yılı ücret artışıyla ilgili olarak Hükûmet ile memur sendikalarımız arasında yapılan toplu görüşmelerle ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum: Aslında memurlarımız öyle çok abartılı rakamlar istemediler. Zaten, ekonominin, bütçenin durumunu herhâlde en iyi onlar biliyor. 2007 yılında toplu iş sözleşmeleriyle kamu işçilerine verilen en az 140 YTL artışı bir anlamda memurlarımız da istediler. Yapılan müzakerelerin son gününde Kamu İşveren Kurulu, tüm maaş kalemlerinde yüzde 2+2 artış, denge tazminatının 20+20 YTL artırılması ve taban aylığa 15+15 YTL ayrıca zam yapılması ve sendika üyesi kamu görevlilerine 10 YTL’den fazla toplu görüşme primi ödenmesi suretiyle en düşük dereceli memur maaşına yaklaşık 105 YTL artış getirecek bir teklif getirmiştir. Türkiye Kamu-Sen’ce kamu tarafının biraz daha esnek olması durumunda mali konularda bir uzlaşma temin edilebileceği vurgulanmıştır. Ancak, Kamu İşveren Kurulu işçilere yapılan artışı memurlara yapmayacağını belirttiği için toplu görüşmelerde mutabakat sağlanamamıştır. Bunun üzerine Türkiye Kamu-Sen, Uzlaştırma Kuruluna başvurmuştur. Uzlaştırma Kurulu en düşük dereceli memur maaşına 125 YTL artış getiren bir karar vermiştir. Uzlaştırma Kurulunun verdiği kararın görüşüldüğü son toplantıda ise Kamu İşveren Kurulu en son yaptığı teklifi dahi geri çekmiş ve memurlara vermeyi önerdiği 15+15 YTL seyyanen zammı 10 YTL’ye indirerek toplu görüşmeler sırasında önerdiği maaş artışının daha altında bir zammı uygun gördüğünü bildirmiştir.

Bunun yanında, sendika ödentisinin toplu görüşme primi olarak ödenmesi ve hizmet kollarının taleplerini takip edecek bir teknik komisyon oluşturulması da toplu görüşmelerde kabul edilmiş, bu doğrultuda hizmet kollarının bazı sorunlarını içeren 71 maddelik talep metni Türkiye Kamu-Sen tarafından Kamu İşveren Kuruluna ayrıca sunulmuştur. Ancak, hazırlanan tutanakta bu hususların hiçbirine yer verilmeyerek, toplu görüşme süreci tam anlamıyla bir kaosa sürüklenmek istenmiştir. Bu durum, Kamu İşveren Kurulunun samimiyetine ve ciddiyetine gölge düşürmüştür.

Sonuç olarak, görüşmekte olduğumuz bütçe tasarısının 21’inci maddesinde en düşük dereceli memur maaşına 77 YTL, en yüksek memur maaşına 287 YTL artış sağlayacak bir düzenleme getirilmiştir. Yani yüzde 2+2 matematikte 4 ediyor ama memur maaş zammında 3,1 ediyor 2+2. Taban aylığına 10 YTL, denge tazminatına da 20+20 YTL… Ayrıca, fazla çalışma ücretine de 5 kuruş zam yapıldı, o da cabası herhâlde. Ben merak ediyorum, ilkokula ve liseye giden çocuklarımıza ne kadar harçlık veriyoruz? Herhâlde 20 YTL’den fazladır arkadaşlar.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, Plan ve Bütçe Komisyonunda bir önerge verdik. Bizim verdiğimiz önergede de çok anormal bir talep yoktu, ancak iktidar partisince bu önergemiz reddedildi. Biliyorsunuz, Anayasa’mız gereği gider artırıcı önerge Genel Kurulda veremediğimiz için burada önergemizi veremedik.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başbakan ve Sayın Maliye Bakanı, çalışan, emekli ve dar gelirli vatandaşları enflasyona ezdirmediklerini, gelirlerinde reel artışlar olduğunu rakamlar vererek ifade etmişlerdir. Bu rakamlara bir bakalım. Deniliyor ki: “2002 Aralık ayına göre, 2007 Aralık ayı itibarıyla -yani beş yılda- en düşük memur maaşının yüzde 115,1, net asgari ücretin yüzde 127,5, en düşük SSK emekli aylığının yüzde 113,1, en düşük memur emekli aylığının yüzde 90,3 artırıldığı, bu dönemde TÜFE’deki değişim oranının da yüzde 59,3 olduğu.” Buna göre “Maaşlarda reel artış var.” deniyor. Peki, 2002 yılında 181 milyar dolar olan millî gelirimizin 2007 yılında 489 milyar dolara yükseldiğini, millî gelirimizin beş yılda 308 milyar dolar artığını söyleyen de sizsiniz ve her fırsatta da bunu söylüyorsunuz. Ee, bakalım o zaman, yine sizin hesabınıza göre millî gelirimiz ne oranda artmış: Tamı tamına yüzde 170, 2008’de 520 milyar dolar hedefleniyor onu da dikkate alırsak yüzde 187. Yani millî gelir artışından, refah payından memurlar, işçiler, asgari ücretliler, emekliler ve dar gelirli vatandaşlarımız payını alamamışlar. O hâlde ya millî gelirdeki övündüğünüz büyüme sanal ya da söyledikleriniz doğru değil. Lafa gelince mangalda kül bırakmıyorsunuz, “Millî geliri yüzde 170 oranında artırdık.” diyorsunuz. O hâlde, memurların payını verin diyorum, asgari ücretlilerin hakkını verin diyorum, işçilerimizin payını verin diyorum, dul ve yetimlerimizin payını verin diyorum; Emekli Sandığı, SSK emeklileri, Bağ-Kur, esnaf ve çiftçi emeklilerinin payını verin diyorum.

Her şeyi sattınız. Devasa tesislerimizi, fabrikalarımızı, limanlarımızı sattınız. Borçlarımızı 2 kat artırdınız. Nerede bu paralar? Nereye gitti bu paralar? Çiftçimize, esnafımıza, sanayicimize, üreticimize bunlardan gerekli payı veriniz. Madem millî gelir bu kadar yüksek arttı, kime ne faydası oldu, onu söyleyin. Millî gelirden payını çok yüksek alan birileri var. 2008 bütçesinde 56 milyar YTL faiz gideri öngörüldü. Haftalık faiz gideri yaklaşık 1 milyar dolara yaklaşıyor. Kısa vadeli faiz oranlarında 2006 ve 2007’de dünya birincisiyiz. Sıcak para sahiplerine ortalama yıllık yüzde 60 gelir sağlanıyor. Yani, rantiyeciye, faizciye hizmet ediyorsunuz.

Ayrıca, memurlar, işçiler, asgari ücretliler, emekliler ve dar gelirli vatandaşlarımızın giderlerindeki enflasyon rakamları TÜFE’deki genel fiyat seviyesindeki artışların çok üzerindedir. Son açıklanan, TÜİK’in 2007 Kasım ayı enflasyon açıklamasına bakarsak, TÜFE’deki bir yıllık artış yüzde 8,40 olmasına karşılık gıdadaki enflasyon yıllık yüzde 12,29 düzeyindedir. Yani, genel fiyat seviyesindeki artıştan yüzde 50 daha fazladır gıdadaki artış. Dolayısıyla, ücret artışlarında reel olarak da bir artış yok. Büyümeden de zaten pay yok.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, seçim beyannamemizde belirttiğimiz üzere, çalışanların ve emeklilerin ücret artışlarının belirlenmesinde genel enflasyon endeksi yerine, bu kesimin tüketim kalıplarını ve hayat standardını dikkate alacak özel bir endekse göre belirlenmesini savunmaktayız.

Değerli arkadaşlarım, Türk-İş’in araştırmalarına göre, SSK’dan gelir ve aylık alanların yüzde 70’inden fazlası, Bağ-Kur’dan gelir ve aylık alanların yüzde 90’ı, Emekli Sandığından aylık alanların yüzde 10’undan fazlası, işçilerin ise yüzde 60’ından fazlası açlık sınırının altında yaşam mücadelesi vermektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kalaycı, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

MUSTAFA KALAYCI (Devamla) – Memurlarımız, işçilerimiz, emeklilerimiz, asgari ücretle çalışanlarımız, tüketici kredisi ve kredi kartları borçları nedeniyle borç batağındadır. Vatandaşlarımızın borçları devri iktidarınızda zirve yapmıştır.

Konuşmama son vermeden önce, bir Konyalı olarak, bir Konya Milletvekili olarak, hepimizin medarıiftiharı, büyük mutasavvıfımız, büyük mütefekkirimiz Hazreti Mevlânâ’yı anmak istiyorum.

Bilindiği üzere Hazreti Mevlânâ’nın 800’üncü doğum yıldönümü olan 2007 yılı UNESCO tarafından “Mevlânâ Yılı” ilan edilmiştir. Yine, içinde bulunduğumuz 1-17 Aralık 2007 tarihleri arasında 734’üncü vuslat yıl dönümünü anmaktayız.

Hazreti Mevlânâ’nın anlayış, düşünce ve inanç zenginliğinin ilim ve toplum hayatımıza yansımasını diliyor, Hazreti Mevlânâ’yı rahmetle anıyorum ve onun sözleriyle bitiriyorum:

“Cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol,

Şefkat ve merhamette güneş gibi ol,

Başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol,

Hiddet ve asabiyette ölü gibi ol,

Tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol,

Hoşgörürlükte deniz gibi ol,

Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.”

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Kalaycı, teşekkür ederim.

AK Parti Grubu adına, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Aydoğan.

Sayın Aydoğan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 21’inci maddesiyle ilgili olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum.

Bu maddede memurlarımızın ve sözleşmeli personelimizin 2008 yılı aylık ve ücretlerine ilişkin düzenlemelere yer verilmektedir. Ayrıca, aynı maddede, 2007 yılı Aralık ayına ilişkin tüketici fiyatları endeksinin 2007 yılı Haziran ayı endeksine göre değişim oranının yüzde 4’ü aşması hâlinde, aşan kısmı telafi edecek şekilde memur aylık katsayıları ile sözleşmeli personel ücret tavanını yeniden belirlemek amacıyla Bakanlar Kurulumuza yetki verilmektedir. Bilindiği üzere, kamu personelinin maaş ve ücretleri, ülkemizin ekonomik gelişmesi, genel geçim şartları ile yıllık enflasyon oranları göz önünde bulundurulmak suretiyle tespit edilmektedir. Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı, anılan hususları da göz önünde bulundurmak suretiyle, düşük maaş alan kamu personeline daha yüksek, yüksek maaş alan kamu personeline ise daha düşük oranda yansıyacak şekilde çalışanlarımızın aylık ve ücretlerini belirlemekte, gelir dağılımı eşitsizliğini azaltıcı politikalara da önem vermektedir. Gelir dağılımında millî gelirden pay alan birinci yüzde 20’lik dilim, 2002 yılında millî gelirden yüzde 5,3 pay alırken, en son yayınlanan 2005 yılı verilerine göre yüzde 6,1 pay almıştır. Beşinci yüzde 20’lik dilim ise, 2002 yılında millî gelirden yüzde 50,1 pay alırken, 2005 yılında millî gelirden alınan pay yüzde 44,4’e düşmüştür. Gelir dağılımı eşitsizliğinin ölçüsü olarak kullanılan Gini katsayısı da 2002 yılında yüzde 44 iken 2005 yılında yüzde 38 olmuştur. Bu rakamlar, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının gelir dağılımı eşitsizliğini azaltıcı politikalara önem verdiğini açıkça göstermektedir.

AK Parti Hükûmetleri döneminde çalışanlarımızın ve emeklilerimizin enflasyon karşısında alım güçlerinin korunması temel önceliklerimiz arasında yer almıştır. AK Parti İktidarı olarak yaptığımız maaş ve ücret artış oranlarıyla, çalışanlarımızı hiçbir zaman enflasyona ezdirmedik.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Kaç lira veriyorsunuz, kaç lira?

HALİL AYDOĞAN (Devamla) – Geliyorum.

Temel ihtiyaç maddeleriyle ilgili olarak net asgari ücretin 2002-Eylül 2007 satın alma gücü mukayesesini yaptığımızda, net asgari ücretle 2002 yılında 183,2 kilogram ekmek satın alınırken, Eylül 2007 itibarıyla 273,6 kilogram ekmek satın alınabilmektedir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Müthiş! Müthiş! Yanına zeytin bile vermemişsiniz.

HALİL AYDOĞAN (Devamla) - 2002 yılında 112,1 kilogram toz şeker satın alınabilirken, Eylül 2007 itibarıyla 204,3 kilogram toz şeker satın alınabilmektedir.

2002 yılında 64,5 litre ayçiçeği yağı satın alınabilirken, Eylül 2007 itibarıyla 129,7 litre ayçiçeği yağı satın alınabilmektedir.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Simidi örnek ver, simidi…

HALİL AYDOĞAN (Devamla) - Çay, margarin, peynir, dana eti gibi temel ihtiyaç maddelerinde de durum bundan hemen hemen farklı değildir.

Sonuç olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı olarak, halkımızın satın alma gücünü artırdık. Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının sağladığı siyasi ve ekonomik istikrar ile uygulanan başarılı makroekonomik politikalar sonucu Türkiye ekonomisi yirmi üç çeyrek aralıksız büyümüştür. 2002 yılında 181 milyar dolar olan gayrisafi millî hasıla, 2006 yılında 402 milyar dolara yükselmiştir. 2007 yıl sonu tahmini ise 490 milyar dolardır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Peki, memurlara ne veriyorsunuz?

HALİL AYDOĞAN (Devamla) – Enflasyon oranı 2002 yılında yüzde 29,7 iken, Kasım 2007 itibarıyla yüzde 8,40 olmuştur. 2002 yılında 2.598 dolar olan kişi başına millî gelirin 2007 yılı sonunda 6.625 dolara yükselmesi beklenmektedir. Ülkemiz, dünyanın 17’nci büyük ekonomisi olmuştur.

Enflasyonun üzerinde yaptığımız maaş ve ücret artışlarının yanı sıra, ekonomide sağladığımız bu büyük başarılar sayesinde memurumuzun, emeklimizin, kısacası tüm vatandaşlarımızın satın alma gücü ve refah seviyesi 2002 yılına göre artmıştır.

2003 Ocak-2007 Eylül döneminde TÜFE’deki kümülatif değişme yüzde 59,3 olmuştur. Buna karşılık, söz konusu dönemde aynı bazlı en düşük memur maaşı 2002 Aralık ayında 392 YTL iken, 2007 Ekim ayında 843 YTL’ye çıkmış, artış oranı yüzde 115,1 olmuştur.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Bozdur, bozdur harca!

HALİL AYDOĞAN (Devamla) – Net asgari ücret 2002 Aralık ayında 184 YTL iken, 2007 Ekim ayında 419 YTL’ye çıkmış, artış oranı yüzde 127,5 olmuştur. En düşük SSK emekli aylığı 2002 Aralık ayında 257 YTL iken, 2007 Ekim ayında 548 YTL’ye çıkmış, artış oranı yüzde 113,1 olmuştur. En düşük Bağ-Kur esnaf emekli aylığı, en düşük Bağ-Kur çiftçi emekli aylığı, en düşük memur emekli aylığı, altmış beş yaş aylığı ve muhtar aylıklarında da benzer artışlar sağlanmıştır.

Bu oranlar ve maaş tutarları çalışan, emekli ve dar gelirli vatandaşlarımızın mali durumlarının 2002 yılına göre iyileştiğini, gelirlerinde reel artışlar olduğunu, enflasyona ezdirilmedikleri gibi, ekonominin büyümesinden de önemli pay aldıklarını açıkça ortaya koymaktadır. Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı olarak önümüzdeki dönemlerde de, bütçe imkânları ölçüsünde, dar gelirli vatandaşlarımızın durumunu daha da iyileştirmek, temel önceliklerimiz arasında yer almaya devam edecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılında da, devlet memurlarımızın ve kamu görevlilerimizin aylık ve ücretlerinde bütçe imkânları ve enflasyon hedefleri dikkate alınmak suretiyle artış yapılması öngörülmektedir. Buna göre, kamu görevlilerinin maaşlarına, ocak ve temmuz aylarından geçerli olmak üzere, yüzde 2 artı yüzde 2 oranında artış sağlanacaktır. Ocak ayında taban aylığında ayrıca seyyanen 10 YTL artış sağlanacaktır. Bu artışlara ilaveten, 90 YTL civarında denge tazminatı alan personelimizin aldıkları bu tutar, ocak ayında 20 YTL artırılmak suretiyle 110 YTL ve temmuz ayında ise 20 YTL daha artırılmak suretiyle 130 YTL seviyesine çıkarılacaktır. Ayrıca, 2007 yılının ikinci altı aylık döneminde enflasyon oranının yüzde 4’ü aşması hâlinde, aşan kısmı telafi edecek şekilde, 2008 yılı Ocak ayından geçerli olmak üzere enflasyon farkı kamu görevlilerimizin aylık ve ücretlerine yansıtılacaktır.

Sonuç olarak, aile yardımı ödeneği dâhil, en düşük dereceli memurun 2007 yılı Ekim ayında 843 YTL olan net maaşı, ocak ayında yüzde 5,2 oranında artarak 887 YTL’ye ve temmuz ayında ise yüzde 4,3 oranında artarak 925 YTL’ye yükselecektir. Aylık ve ücretler, asgari geçim indiriminin 2008 yılı Ocak ayında yürürlüğe girecek olması nedeniyle, ayrıca, anılan tarihten itibaren, kişilerin durumuna bağlı olarak, yaklaşık 45 ile 90 YTL arasında değişen tutarlarda artacaktır. 2008 yılı için tüketici fiyatlarında öngörülen kümülatif artışın yüzde 4 olduğu dikkate alındığında, devlet memurlarının aylıklarında yapılacak artışın enflasyonun üzerinde olduğu görülecektir. Böylece, bugüne kadar olduğu gibi 2008 yılında da, çalışanlarımızın enflasyon karşısında alım güçlerinin korunması sağlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime burada son verirken, sizlerin ve değerli vatandaşlarımızın Kurban Bayramı’nı ve yeni yılını kutluyor, 2008 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi ve halkımızı saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.

Şahsı adına Ankara Milletvekili Aşkın Asan.

Sayın Asan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AŞKIN ASAN (Ankara) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın “Katsayılar, yurt dışı aylıkları, ücret ve sözleşme ücreti.” ile ilgili 21’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, bir süredir bu yüce Kurulda bütçe görüşmeleri yapılmakta. Birçok arkadaşımız söz hakkı aldı ve gerek grupları gerekse şahısları adına görüşlerini bildirdi. Ben de bazı düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Nereden nereye geldiğimizin hikâyesi çok önemlidir arkadaşlar. Bunun da takdir edilmesi gerekir. İlle de muhalefet olacağız diye gerçekleri görmezden gelemezsiniz. Başarıların takdir edilmesi önemli bir meziyettir.

Türkiye’nin ve benzer gelir düzeyinde olan ülkelerin 21’inci yüzyıl ortalarında batı Avrupa’nın kişi başına gelir düzeyini yakalayabilmeleri için yılda ortalama yüzde 5 büyümeleri yetecektir. AK Parti İktidarıyla Türkiye’de ikinci sanayi devrimi yaşanmaktadır. Bu değişmeyi, uygulanan daha serbest dış ticaret rejimine, özel sektör ağırlıklı ekonomi yönetimine ve gerçekleştirilen yapısal reformlara bağlayabiliriz.

Bir toplumun sanayileşip gelişebilmesi için, o toplumda asgari bir siyasal altyapının kurulmuş olması önemli bir ön koşuldur. Sürekli ve istikrarlı bir siyaset ortamı yaratılmadan, hele özellikle mülkiyet ve sermaye alanlarında hukuki güvencelerin bulunmadığı bir düzende büyük ve uzun ömürlü yatırımlara gereksinimi olan sanayi gerçekleştirilemez. İşte bu istikrarlı siyaset ortamının yaratılması AK Parti İktidarının en önemli başarılarından biridir.

Şimdi size birkaç soru soracağım: Türkiye’nin ekonomisi büyüdü mü büyümedi mi? Cevap: Tabii ki büyüdü. Türkiye ekonomisi AK Parti İktidarında yıllık yüzde 7 oranında büyüme başarısı göstermiştir. Peki, kişi başına düşen millî gelir arttı mı, artmadı mı? Tabiî ki, arttı arkadaşlar. Kişi başına düşen millî gelir AK Parti İktidarında ikiye katlandı ve 2.500 dolardan 6 bin dolar seviyelerine yükseldi. Peki, enflasyona ne oldu? Enflasyon… Bir türlü düşmeyen enflasyon neredeyse kaderimiz olarak algılanacaktı ki, nihayet tek rakamlı hanelere düşüverdi.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Balona hava üflersen büyür mü, büyümez mi?!

AŞKIN ASAN (Devamla) – Bu kutsal çatının altına milletvekili olarak gelmeden önce, eğitim fakültelerinde öğretim üyesi olarak çalışıp öğretmen yetiştirme gibi yine kutsal bir görevi yürütmekteydim arkadaşlar. Beni en tedirgin eden şeylerden biri, yurt dışı konferanslara gittiğimde, bana, aldığım maaşın sorulmasıydı diğer ülke öğretim üyeleri tarafından. Ben utanarak cevap verirdim ve yine arkasından başka bir soru gelirdi: O da, 1 YTL’nin kaç dolar olduğu idi. Milyonlardan bahsederdik arkadaşlar ve biz o sıfırları attık, ben artık utanmıyorum kendi maaşımı söylemekten. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK Parti iktidara geldiği zaman bir doçentin maaşı dolar bazında bin doların altında idi. Bugün iki bin dolar seviyelerine yaklaşmıştır. Türk lirasının yüzde 50 değerli olduğunu kabul etsek bile, iyileşme açıkça ortadadır. Akademik çalışmaları ve bilimsel araştırmaları her zaman maddi gelirden daha değerli kabul eden öğretim üyelerinin maaşlarının iyileştirilmesi hususunda, mutlaka, iktidarımız, bütçe imkânları dâhilinde daha hassas davranacaktır. Yine, personel reformuyla beraber tüm çalışanlarımızın gözetileceği yapılandırmaya gidilecektir.

Arkadaşlar, yapılanları anlatmaya haftalar, aylar, yıllar yetmez. Bunu tüm dünya biliyor, bir siz bilmiyorsunuz ne yazık ki. Rakamları çarpıyorsunuz, bölüyorsunuz,.sonuçları inkâr ediyorsunuz. Rakamları bırakın, gidin insanlarımızın gözündeki kıvılcıma bakın. Geleceğe umutla bakıyorlar artık. Artık umut var. Bunlar halüsinasyon değil arkadaşlar, bunlar mucizedir, mucizedir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Biz, 2008 bütçesiyle de mucizeler yaratmaya devam edeceğiz. 2008 bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Asan.

Şahsı adına Tunceli Milletvekili Kamer Genç.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın en önemli maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bundan önceki bütçeler de geldiği zaman her maddede konuşulmuyordu, ama bu madde devamlı Parlamentoda en öncelikli ve bütün partilerin üzerinde çok konuştuğu, önerge verdiği bir madde. Aslında benim de önerge verme hakkım olsaydı, şu Maliye Bakanlığının bazı ödeneklerini kısıp, memur maaşlarının artırılması için buraya bir aktarma yapılmasını da sağlayacaktım.

Şimdi, burada önce konuşan arkadaşlarımız, özellikle iktidar partisindeki arkadaşlarımız öyle şeyler konuşuyorlar ki, sanki Türkiye cennetmiş, insanlar hâlinden çok memnunmuş, yani alınan ücretlerle insanlar o kadar refah içinde ki… Yahu, gidelim şurada bir öğretmene soralım, bir polise soralım, diyelim ki, “Kardeşim, sen, aldığın maaşla Allah rızası için geçinebiliyor musun?” Mümkün değil arkadaşlar. Bakın seçimden önce tuttunuz polise 200 milyon ile 400 milyon vaatte bulundunuz, sözünüzü yerine getirmediniz. Sözünü yerine getirmeyenlere “münafık” derler. Münafık da çok tehlikeli birisidir, yani İslami kurallara göre.

Şimdi, burada devlet… Diyorsunuz ki, biz dört sene içinde… Pardon, dört değil, artık altıncı senedir iktidardasınız, altı sene, bir millet hayatında çok büyük bir ömürdür ve tek başına iktidardasınız, siz bu memurlara ne verdiniz? Yani, bugün işsizlik sayısı gittikçe artıyor, memurun sefaleti gittikçe artıyor. Bugün işsizler ordusu artarken memleketteki kapkaç olayları artıyor ve bunlar rakamlarla ortadadır.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Rakamlarla konuşun.

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, şimdi zaten beş dakikalık sürem var. Bunlar ortadayken sizin burada çıkıp da bu milleti, bu kürsüyü… Bu televizyonu dinleyen insanlar “Allah Allah, bu Millet Meclisindekiler bu memleketin dertlerinden, sorunlarından ne kadar habersiz insanlar.” diyorlar.

Şimdi, tamam, birtakım insanlara -bu düzenleyici ve denetleyici kurumlar var- 15 milyar veriyorsunuz, 20 milyar veriyorsunuz… Mesela, bugün TMSF’dekiler ne yapıyorlar, Özelleştirme İdaresinde çalışan personel kaç lira alıyor? Bunlar ne saltanatlar sürüyor? Makam arabaları altında, lojmanların en kralı altında, daireleri en lüks biçimde döşenmiş, saraylarda oturuyorlar. Şimdi siz saraylara da çok meraklısınız! Tabii sizin bakanlarınız çok safahat içinde. Başbakanınızın iki tane uçağı var, iki helikopteri var, 67 trilyon lira verecek yeniden bir uçak alacak. Öte tarafta… Yani, devletin imkânlarını o kadar yasa dışı kullanıyorsunuz ki. Tabii, siz halkın içine de girmediğiniz için halkın içindeki sefaleti bilmiyorsunuz.

Ayrıca, bu memleketin kaynakları da bol, yeterli. Bakın, 56 katrilyon lira faiz ödüyorsunuz. Siz, tek başına iktidara gelmiş bir partisiniz. Şimdi, daha dört ay oldu, halkın karşısına bir program koyamadınız. Mesela, şu 56 katrilyon faiz alan kaç aile var? Hepsi, çoğu yabancı. Buna bir çekidüzen getirebilirsiniz. Vergi nispetlerini, tuttunuz, bankalarda ve büyük şirketlerde düşürdünüz, devletin buradaki kaybı 10 katrilyon lira civarında. Araştırabilirsiniz.

Doğru dürüst bir vergi incelemesi yapılmıyor, Maliye Bakanlığının ne iş yaptığı belli değil. Bu vergi incelemesinde de çok büyük matrahlar bulunduğu zaman Merkezî Uzlaşma Komisyonuna çekiyorlar. Orada hiçbir sorumluluk yok ve istediklerini silip atıyorlar, sanki babalarının kesesinden devletin malını dağıtıyorlar. Böyle laçkalaşmış bir anlayışla iktidar yapan bir hükûmetin başta bulunduğu bir ülkede gelecekten güven duyulması, oranın düzelmesi mümkün değildir.

Şimdi, dün, bir gazetede bir reklam vardı. Konya’da, bir ilkokul kızımızın başına türban geçirmişler, efendim “Vergini öde servetine haram katma.” Ee niye o çocuğu istismar ediyorsunuz? Onu, mademki, yani din eksenli propaganda yapacaksanız, kendinizden çarşaflı birisinin oraya şeyini koyun da…

İBRAHİM KAVAZ (Erzurum) – Demagoji yapma!

KAMER GENÇ (Devamla) – …tam dinî kurallara uygun bir reklam yapın, yani yazık değil mi o çocuğa yaptığınız şey. Soruyorum, acaba Maliye Bakanının ve yandaşlarının ve Hükûmet üyelerinin hepsinin paraları hakikaten helal mıdır, haram mıdır? Vergilerini veriyorlar mı, vermiyorlar mı? Geçmişte gördük işte, hayalî ihracatlar, naylon fatura düzenlemeleri yapanların paraları, herhâlde, servetleri helal değildir.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bizim istediğimiz, bu memlekette sağlıklı bir yönetim olmasıdır, aklın yolu tektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, burada, gidelim, halkın içinde, eğer halk memnunsa… Ha diyorsunuz ki “Bize yüzde 47 oy verdi.” Verdi ama bakın, sizden önceki iktidarlarda öyle oldu ki bir tepeye çıkardı, ertesi gün yerin altına düşürdü, bunu bileceksiniz yani. Eğer, doğru dürüst çalışmazsanız… Ha siz niye bu dönem bu kadar oy aldınız biliyor musunuz, sizin karışınızda ciddi bir muhalefet yoktu. Sizin karşınızda ciddi bir muhalefet olsaydı…

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Ne demek istiyorsun yani?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim yoktu, yani kabul etmek lazım, o arkadaşlar da şey etsinler…

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sen varsın!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ee göreceğiz yahu, önümüzdeki seçimde göreceğiz.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Hakaret ediyorsun sen, CHP’ye de MHP’ye de hakaret ediyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, efendim, neyse, canım, neyse yani benim kişisel düşüncem arkadaş yahu ama göreceğiz.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Özür dile, muhalefetten özür dile.

KAMER GENÇ (Devamla) – Özrü senden anlayacak değilim. Bakın, öyle laflar söylerim ki oturur, kalkmazsınız yerinizden. Onun için, benim sözümü de kesmeyin.

BAŞKAN – Lütfen, arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani halka… Bir de basını aldınız arkanıza. Basın, tabii, bütün hep sizin emrinizde. İşte, onların patronlarına geçtiğiniz kıyaklar ortada. Buradan ne söylüyorsak gazeteler yazmıyor. Dolayısıyla, bundan, bu fırsattan yararlandınız ama geçti artık, bundan sonra göreceğiz boyunuzu.

Saygılar sunuyorum. (DSP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Muhalefete hakaret ediyorsun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim. Sayın Genç.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Ağyüz, buyurun.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

AKP Hükûmeti, enflasyonu düşük çıkarmaya çaba gösteriyor ama memurumuz da enflasyon yüksek çıksın diye dua ediyor. Sebep? Verilen zam az, enflasyon farkını almak için. Çizilen tablolar doğruysa niye yüzde 25 öğretmen ek iş yapıyor? Niye memurlar ve emekliler pazar yerine karanlık çöktükten sonra gitmek zorunda kalıyorlar?

Bir kadro karmaşasının olduğu doğru. Hükûmetiniz yeni bir kamu personel reform tasarısı düşünüyor mu? Ayrıca, eşit işe eşit ücret anlayışı, bu Hükûmet döneminde de maalesef ihmal ediliyor, göz ardı ediliyor. Bunu gidermek için bir çabanız olacak mı?

Görüldüğü kadar, 2008 bütçesinde, yine memur perişan, yine emekli perişan, yine bunlara bir şey yok. Bunun için ek zam düşünülüyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağyüz.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Bakana sormak istiyorum: Kamu çalışanlarının ücretlerinin belirlenmesinde, memur sendikalarıyla Hükûmetin bir masaya oturması önemli bir aşama ama bu, memurların sesini duyurmaktan öteye gitmedi. Memurlarımıza grevli sözleşme hakkını vermeyle ilgili bir çalışma takviminiz var mı?

İkinci sorum: Kamu çalışanlarının maaşlarını belirlemede, millî gelir artışı, kalkınma hızındaki artış ve satın alma paritesindeki artışa endekslemeyi düşünür müsünüz?

Bir diğer sorum: Son beş yılda, enflasyon hedefleriyle gerçekleşen enflasyon farklarını nasıl izah ediyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Öztürk…

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla, Sayın Bakana soruyorum: Memurlara yıllık yüzde 4 artış yapmayı öngörüyorsunuz. Bunu, 2008 yılı enflasyonunu yüzde 4’e düşüreceğinizi söyleyerek yapıyorsunuz, ancak bugünden belli ki 2008 yılı enflasyonunun yüzde 4 düzeyinde kalması mümkün görülmüyor. Bunu, ben söylemiyorum, tek görevi fiyat istikrarını sağlamak olan Merkez Bankası söylüyor. Bugünden bu gerçeği bile bile, Hükûmet, niçin memur, emekli, dul ve yetimlere yüzde 4 oranında maaş artışı yapmakta ısrar ediyor. Nasıl olsa oylarını aldık diye mi bakıyorsunuz? Seçimler gene gelecek, kaçamazsınız.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Sayın Paksoy…

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, yatırımcı kuruluşlarda teknik personel arasında ücret dengesizliği artarak devam etmektedir. Örneğin, DSİ bölge müdürü 1.750 YTL, bir mühendis 1.250 YTL maaş almaktadır. Ama, Devlet Su İşlerine Telekom’dan gelen bir mühendis 3.000 YTL, bir güvenlik görevlisi 2.500 YTL maaş almaktadır. Bu şartlarla sağlıklı bir çalışma ortamı olur mu? Düzeltmeyi düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

Sayın Aydoğan…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hükûmetinizin en önemli hedefi enflasyon. Enflasyon hedefinizle gerçekleşen enflasyon arasında yüzde 100 farkın olduğunu -yani hedef enflasyonunuzun yüzde 4- kamu ücretlerinin de hedef enflasyona göre yapıldığını biliyoruz. Ama gerçekleşen enflasyon yüzde 9,9 civarında. Reel enflasyonun onun daha üzerinde olduğu bir gerçek. Bunun sonucunda gelir dağılımının ciddi anlamda bozulduğu, yoksul sayısının her gün arttığı… Bu yoksulluğu gidermekle ilgili, kamu ücretlerini, yeniden, reel enflasyona göre düzenlemeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.

Sayın Ertuğrul…

OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Sayın Bakan özelleştirmeden dolayı mağdur olan memurların durumlarıyla ilgili ne düşünüyorlar?

Bir de, bu memur sendikalarının grevli, toplu sözleşmeli haklarını ne zaman vermeyi düşünüyorlar?

Aksaray, kalkınmada öncelikli iller arasında. Ama, beş yıldır, devletten aldığından fazlasını vergi olarak geri ödüyor. Yani, hem fakir bir il hem kalkınmada öncelikli bir il hem de devletten aldığından daha fazlasını devlete ödüyor. Bu Aksaray’ın mağduriyetini de gidermeyi düşünüyorlar mı?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Son olarak, Sayın Taner...

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Ekonomide önceki dönemlere göre 2007’nin üçüncü çeyreğinde büyümenin yüzde 2’ye inmesine rağmen cari açık artışının devam etmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçemizin bu maddesine ilişkin olarak sorulmuş olan soruları ana başlıklar olarak değerlendireceğim.

İlk olarak, enflasyon ve ücretler arasındaki ilişkide sürekli olarak vurguladığımız, başlıklarını söylediğimiz ana husus şuydu: Gerçekleşen enflasyon ile verilen ücret arasında bir fark oluştuğunda, enflasyon farkı ve refah payı olarak onu zaten telafi edeceğimizi daha önce söylemiştik. Bu süreç yine aynı şekilde devam edecek.

Bir diğer arkadaşımız ücretlerdeki artış oranının ortalama yüzde 4 olduğunu söyledi. Hem Plan Bütçe Komisyonundaki tartışmalarda hem de zannediyorum buradaki müzakere sürecinde bu tablolar sizlerle paylaşılmıştır ama müsaadenizle ben yine ana hatlarıyla bazı özel rakamları da sizlerle paylaşmak isterim.

2008 yılında 2007’ye oranla aile yardımı dâhil en düşük memur maaşının yıllık artış hızı 9,7. Aile yardımı hariç diye bakarsanız 10,5. Dolayısıyla, ortalama rakamla en düşük ve en yüksek maaş farkına bakıldığında, gelir dağılımını düzeltici, onu iyileştirici bir politikanın da söz konusu olduğunu söyleyebiliriz.

Enflasyonun ve büyüme rakamlarındaki gelişmelerin temel nedenleri konusunda da şunu söylemek mümkün: Yine cari açık, büyüme ve enflasyonu tartışırken, değerlendirirken, elbette, Türkiye’de yaşanan, Türkiye’de gerçekleşen ekonomik ortam önemli. Global gelişmelerde, petrol fiyatındaki artışlar, emtia fiyatındaki artışlar, yani sanayide ve diğer sektörlerde kullanılan mal fiyatında artışlar, aynı Türkiye’de olduğu gibi dünyadaki küresel gelişmelerden, küresel ısınmadan dolayı gıda fiyatındaki artışlar ve son olarak da, kredi veya likidite piyasasında ortaya çıkan ama çoğunlukla da bir enformasyon krizi olarak gündeme gelen mortgage krizinin ortaya çıkarttığı baskıların bütün yükselen piyasalarda olduğu gibi Türkiye’ye yansıması da mümkün ve kısmen de yansıyor zaten. Enflasyondaki oluşmaların, enflasyondaki gelişmelerin bir nedenini burada aramak lazım.

Burada üzerinde durmamız gereken ana konu, büyüme oranlarıyla enflasyonda son çeyrekte gözlemlenen bu tablonun, ki, geçici veya kalıcı olup olmadığıdır.

Yine, büyümeyle ilgili ekim ayı sanayi üretim endeksine baktığımızda 7,4’lük bir artışın söz konusu olması, sanayi üretiminin önümüzdeki son çeyrekte toparlanma eğilimine, hatta biraz da artış eğilimine gireceğini de göstermekte. Büyüme oranlarındaki beklenenden daha düşük bir artış oranının söz konusu olması, özellikle tarım sektöründe, tarımsal üretimin katma değerinin çoğunlukla üçüncü çeyrekte daha büyük oranda millî gelire yansımış olması veya yansıyor olması yanında, tarımdaki kuraklıkla, iklim koşullarındaki değişiklik burada son derece kritik rol oynamıştır. Bundan sonraki süreçte bunun telafisinin de mümkün olduğunu söylemek gerekir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sanayi ve ticaret odaları öyle demiyor ama.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – İkinci önemli nokta, cari açıkla ilişkiye girildiğinde veya ilişki kurulduğunda, net mal ve hizmet ihracatındaki dengenin de azaldığını söylemek mümkün. İşte, burada, daha önce konuştuğumuz, tartıştığımız değişik platformlarda arkadaşlarla da görüştüğümüz, cari açığı oluşturan temel faktörlerden dış ticaret dengesi içinde yer alan ithalat kalemi içindeki yatırım malı ithalatı, tüketim malı ithalatı ve ara malı ithalatının bileşimini tartışmak gerekebilir. Az önce ifade ettiğim, ithalatın ara malı bileşimi içindeki petrol ve petrol ürünlerini çıkarttıktan sonraki tablo farklı bir tablo, onu dikkate aldığınızda tabloyu gene farklı yorumlamak mümkün. Bunu da belirtmemiz lazım.

Bir diğer önemli husus, yine, son çeyrekte, üçüncü çeyrekte büyümeyle ilgili ortaya çıkan dikkat çekici gelişmenin bir tanesi de özel ve kamunun tüketim ve yatırım eğilimlerindeki farklılaşmadır. Kamuda ve özel kesimde yatırım eğilimlerinin nispeten canlanma içinde olduğunu, dolayısıyla, son çeyrekte bunun yine büyümede makul bir trendi yakalayacak bir süreci de başlatabileceğini söyleyebiliriz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım tamamlarsanız… Süremiz doldu.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Son bir şey söyleyeyim. Özelleştirmeden mağdur olan memur olmadığını, dolayısıyla, özelleştirme kapsamına alınan kamu kuruluşlarındaki memurların ve çalışanların diğer kamu kuruluşlarına aktarıldığını da ifade etmemiz gerekir.

Ben de teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

22’nci maddeyi okutuyorum:

Kadroların kullanımına ilişkin esaslar

MADDE 22- (1) 13/12/1983 tarihli ve 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşları; serbest memur kadrolarına 2007 yılında emeklilik, ölüm, istifa veya nakil sonucu ayrılan memur sayısının yüzde ellisini geçmeyecek şekilde açıktan veya diğer kamu idare, kurum ve kuruluşlarından nakil suretiyle atama yapabilir. Bu sınırlar içinde memur ihtiyacını karşılayamayacak söz konusu idare, kurum ve kuruluşlar için ilave 23.000 adet atama izni verilebilir.

(2) Hakimlik ve savcılık meslekleri ile bu meslekten sayılan görevlere ve Tıpta Uzmanlık Tüzüğü uyarınca asistan kadrolarına yapılacak atamalar, 27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu kapsamında veya diğer ilgili mevzuata göre yapılacak askeri personel atamaları, emniyet hizmetleri sınıfında bulunan kadrolara yapılacak atamalar, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun ek 1 inci maddesi ve 24/5/1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanununun ek 1 inci maddesi uyarınca yapılacak atamalar ile 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunun 22 nci maddesi ve 4/2/1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf ve Telefon Kanununun ek 29 uncu maddesi uyarınca yapılacak personel nakilleri birinci fıkrada yer alan sınırlamalara tabi değildir.

(3) İkinci fıkrada sınırlamalara tabi olmaksızın atama yapılabileceği belirtilen kadrolardan ayrılanlar ile 17/5/2007 tarihli ve 5662 sayılı Kanunla kurulan üniversitelere devredilen memur sayıları birinci fıkrada öngörülen yüzde elli sınırının hesabında dikkate alınmaz.

(4) Birinci fıkra kapsamında 657 sayılı Kanunun 59 ve 92 nci maddeleri uyarınca yapılacak açıktan atamalar için Devlet Personel Başkanlığından izin alınması zorunludur.

(5) 2/9/1983 tarihli ve 78 sayılı Kanun Hükmünde Kararname eki cetvelde kadroları yer alan yükseköğretim kurumları; öğretim üyesi dışındaki boş öğretim elemanı kadrolarına, 2007 yılında emeklilik, ölüm, istifa, nakil, eğitimin tamamlanması veya başarısızlık sonucu kurumlarından ayrılan öğretim elemanı sayısının yüzde ellisini (araştırma görevlisi kadroları için yüzde yüzünü) geçmeyecek şekilde açıktan veya yükseköğretim kurumları ile diğer kamu idare, kurum ve kuruluşlarından naklen atama yapabilir. Bu sınırlar içinde öğretim elemanı ihtiyacını karşılayamayacak söz konusu yükseköğretim kurumları için ilave 5.000 adet atama izni verilebilir. Ancak, ilave atama izninin 480 adedi, 1/3/2006 tarihli ve 5467 sayılı Kanun ile 17/5/2007 tarihli ve 5662 sayılı Kanunla kurulan üniversitelerin, 2547 sayılı Kanunun 35 inci maddesine göre yurtiçinde öğretim elemanı yetiştirmek amacıyla araştırma görevlisi kadrolarına yapacakları atamalarda kullanılır.

(6) Tıpta Uzmanlık Tüzüğü uyarınca araştırma görevlisi kadrolarına yapılacak atamalar ile 8/4/1929 tarihli ve 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun uyarınca yurt dışına eğitim amacıyla gönderilenlerden öğretim elemanı kadrolarına yapılacak atamalar, beşinci fıkrada öngörülen sınırlamalara tabi değildir.

(7) Öğretim üyesi kadrolarından ayrılan personel sayısı, Tıpta Uzmanlık Tüzüğü uyarınca atanmış oldukları araştırma görevlisi kadrolarından ayrılan personel sayısı ile 5662 sayılı Kanunla kurulan üniversitelere devredilen öğretim elemanı sayısı beşinci fıkrada öngörülen yüzde elli veya yüzde yüz sınırının hesabında dikkate alınmaz.

(8) 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşları ile 5018 sayılı Kanuna ekli (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlar, kadroları ile pozisyonlarının dolu ve boş durumu ile bunlarda meydana gelen değişiklikleri gösterir cetvelleri Mart, Haziran, Eylül ve Aralık aylarının son günü itibarıyla düzenleyerek anılan ayları izleyen ayın yirmisine kadar e-bütçe sisteminde Maliye Bakanlığına bildirirler. Aynı bilgileri içeren cetvelleri Devlet Personel Başkanlığına gönderirler.

(9) 1/1/2008 tarihi itibarıyla, 3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanununun 49 uncu maddesinde belirtilen oranları aşmış olan belediyeler ve bunların kurdukları müessese ve işletmeler ile 26/5/2005 tarihli ve 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanununun 18 inci maddesinde belirtilen oranı aşmış olan mahalli idare birliklerinin boş memur ve sürekli işçi kadrolarına yapılacak atamalar hakkında 5393 sayılı Kanunun geçici 1 inci maddesi hükümleri uygulanır.

BAŞKAN – Evet, madde üzerinde, gruplar adına: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Osman Coşkunoğlu (Uşak), Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Akif Akkuş (Mersin), Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis); şahısları adına: Ahmet Aydoğmuş (Çorum), Cahit Bağcı (Çorum), Kamer Genç (Tunceli), Ali Uzunırmak (Aydın) milletvekillerimizin söz talepleri vardır.

İlk konuşmacı, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu.

Sayın Coşkunoğlu, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OSMAN COŞKUNOĞLU (Uşak) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak için huzurunuzdayım.

Bu madde, kadroların kullanımına ilişkin esasları düzenliyor. AKP İktidarının kadroları kullanımına ilişkin politikaları ve uygulamaları çok ciddi bir sorun arz etmeye başlamıştır. Öncesi de olan bir yaklaşım vardır. Maalesef, değişmesi gereken bir yaklaşım. Devlet kadroları ile ilgili giderek artan bir itibar yitirme ve yıpranma söz konusudur. Devletin, gururla “benim kadrolarım”, örneğin “benim eğitim kadrolarım”, “benim öğretim kadrolarım” diyeceği öğretmenler, çeşitli düzenlemelerle, AKP iktidarı döneminde çeşitli düzenlemelerle bir ihtiyaç olduğu zaman çağrılıyor ücretli öğretmen, başka bir ihtiyaç olduğu zaman vekil öğretmen, başka bir ihtiyaçta sözleşmeli öğretmen. Yani bu çok önem verdiğimiz eğitim kadrosu, oradan, buradan eklenen, gerektikçe oradan buradan tutulan öğretmenler grubu hâline getirilmiştir. Bu, sadece devletin kadrolarını yıpratmıyor, ülkenin eğitim ve öğretimini de yıpratıyor. Giderek velileri daha çok dershanelere ve daha çok masraflara yönelten bir durum ortaya çıkarıyor. Bedava kitap veriliyor bir yandan, bir yandan devletin eğitim konusundaki özenini yürütmesi gereken öğretmenlere, örneğin devlet kadroları olarak, yeterince itibar verilmiyor ne maddi olarak ne manevi olarak. Bu söylediklerim diğer devlet memurları için de, kadroları için de geçerlidir.

Eğitim gibi bir diğer önemli kadro da yargı kadrosudur. Bir Yargıtay başkanının “Hâkimler vicdanı ile cüzdanı arasında sıkışmış durumda.” deme durumunda kalması ne kadar acı değil mi, AKP iktidarı döneminde! Bu durumların düzeltilmesi gerekir. Bu durumlar, sadece o memurlarımız için, devletimizin o çalışanları için değil, bütün Türkiye için düzeltilmesi gereken önemli sorunlardır. Fakat, düzeltilmek yerine giderek daha olumsuz bir yöne gidiyor. Bunun ideolojik bir nedeni var: Devlete inanmamak, devleti daima olumsuz görmek… Elbette, devleti şişirmek veya devlette gereksiz bürokrasiyi yaratmak, devlette yetersiz çalışma ortamları elbette yakınma konusudur. Buna biz de katılıyoruz. Fakat, bu, devlet kadrolarını olumsuz göstermek, itibar yitirttirmek, yıpratmak için haklı gerekçeler değil. Oysa, ha bire duyuyoruz, işte “Devlet yapamıyor, özel daha iyi yapıyor.”

Değerli arkadaşlarım, size özel konusunda, yani piyasalar konusunda çok duyarlı olan Amerika Birleşik Devletleri’nde yirmi yıl önce olmuş bir olayı anlatmak istiyorum. Yaklaşık yirmi yıl önce, üstelik Reagan döneminde, yani tutucu, sağcı ve serbest piyasaya her şeyin üstünde önem veren bir anlayışın hükûmette olduğu bir dönemde Amerika Birleşik Devletlerinde, günün birinde, bir lise mezunu, devlet okullarından mezun bir öğrencinin doğru dürüst okuma yazma bilmediği ortaya çıktı ve kıyamet koptu. Önde gelen dergilerin kapak resmi oldu, önde gelen gazetelerin, medyanın baş haberi hâline geldi. Türkiye’de ha bire sıfır çekiliyor, kimse aldırdığı yok. Ha, şimdi, önde gelen haber oldu yirmi yıl önce, Reagan döneminde Amerika’da bu Johnny okuyup yazma yapamaz –“Johnny” orada “Mehmet” anlamında genel bir isim- okuyup yazamıyor doğru dürüst diye. Ne yaptı bu hükûmet, oradaki sağcı hükûmet? “Ha, devlet doğru dürüst okutup yazma öğretemiyor, bu işi özele bırakalım.” mı dedi? Hayır. Devlet okullarını özel okullara rakip duruma getirmek için gerekli altyapı, olanak, ekonomik olanakları ve fiziki altyapıyı sağlamak için çok ciddi bir kampanyaya girişti, işte, bu serbest piyasa ekonomisinin egemen olduğu Amerika’da. Türkiye’de kraldan çok kralcı bir davranış var. “Özele bırakalım, devlet yapamaz, devlet şöyle kötü…” Bu kadroları kötüleyerek, bu kadroları zor durumda bırakarak hiçbir yere gidemiyoruz ve bu politikaların mutlaka değişmesi gerekir.

Sayın Maliye Bakanı burada değil, fakat sık sık duyuyoruz: “Sadece özeller değil, yabancılar da bize güveniyor. Yabancılar da bize güveniyor ki gelip satın alıyor.” diyor. Yani, buna da değinmeden edemeyeceğim. Evet, yabancılar gelip bizim varlıklarımızı satın almakta, Hükûmete güvenmekte son derece haklı. Geldiler, Türk Telekom’u satın aldılar. Türk Telekom’u satın aldıktan bir ay sonra kurumlar vergisi yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirildi. Satın alan bunu bilmiyor muydu? Şu geçtiğimiz bir yıl içerisinde dolar bazında yüzde 70’in üstünde rant geliri, euro bazında yüzde 50’nin üstünde rant geliri… Elbette bu Hükûmete güvenir ve sever. Buna, bizim de bir itirazımız yok. İşte, halkımızın güvenerek, memurlarımızın güvenerek iyi çalıştığı ve yurttaşımıza iyi hizmet verebildiği bir ortamı yaratan Hükûmeti arıyoruz.

Kadroların atanmasıyla ilgili diğer bir artan kaygımız da… Bunu, -kötü niyetle atfetmeyeyim-: iyi niyetle yapıldığını varsayarak, sizlere bunu uyarı olarak dün de ifade ettim, dün gece de, bugün tekrar söyleyeyim. Belli bir kurumda arzu edilen performans gösterilmiyor olsa bile “Haa bu kuruma biz kendi yandaşımızı atarsak daha iyi çalıştırırız.” veya “Bu kurumu adam etmek için onu cezalandırmamız gerekli, başına bir dert atama yaparak…” Bunlar denendi ve başarılı olmadı. Bunları tekrar denemekte yarar yok. Sayın Başbakandan sık sık “Biz Ay’dan, Mars’tan mı getiriyoruz atadıklarımızı?” sözünü duyuyoruz değil mi? Dün ben burada bir atamadan, çok kritik noktaya yapılan bir atamadan söz ederken, o atananın bazı özelliklerini sayarken, bana “suç mu?” diye bağırıldı sizin sıralarınızdan sayın AKP milletvekilleri. Yani bizim kriterlerimiz, kilit noktalara yapacağımız atamalardaki kullanacağımız kriterler Ay’dan, Mars’tan gelmemesi ve suç işlememesi mi olmalı? Bu yeterli mi? Suç mu işledi deniyor? Zaten, suç işleyeni veya sanık durumuna düşeni milletvekili adayı yapıp dokunulmazlık zırhı arkasına saklıyorsunuz, onu da gördük, ama bunlar yeterli kriter değil değerli arkadaşlar; Ay’dan, Mars’tan gelmemiş olması veya suç işlememiş olması yeterli kriter değil. Çok daha başka ve çok daha yukarıda kriterlerden söz etmemiz gerekir.

Nitekim, bakın, daha bu sabah burada, 15. Ulusal Bilim Olimpiyatları -TÜBİTAK’ın düzenlediği- vardı bu sabah ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Köksal Toptan çok ilginç bir konuşma yaptı. Aslında bildiğimiz konular ama orada vurgulanması önemliydi. Sayın Başkan şöyle dedi; aynen okuyorum, not aldım: “Bu kadar zeki bir genç kadroya dünyanın hiçbir ülkesi sahip değildir. Bu beyinler ve akıllar yeterince neden kullanılamıyor? Burada bir yanlış yapılıyor.” dedi. Doğrudur. Bu yanlışın sonucunu biz, beyin göçünde on birinci sırada yer almakta buluyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Coşkunoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

OSMAN COŞKUNOĞLU (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bizdeki eksik insan gücü değil ama doğru politikaları uygulayarak ancak o insan gücünden doğru yararlanabiliriz. Şu ana kadar yararlanamıyoruz. Bu doğru politikalar da sadece kaynak aktarmak değildir. Zamanım az olduğu için bir tane örnek vereceğim, somut örnek: Yirmi yıl önce, Teletaş “babalar gibi” satıldıktan sonra Alcatel’e, Alcatel’in ilk yaptığı iş ar-ge’yi kapatmak olmuştur. “Araştırma geliştirmeyi biz başka ülkelerde yapıyoruz, Belçika’da yapıyoruz, Fransa’da yapıyoruz, Türkiye’de gerek yok.” demiştir ve orada çalışmakta olan mühendisleri Amerika’nın ünlü silikon vadisinde gördüm ben, “Türkiye’de teknoloji üretmek istiyorduk. Maalesef kapatıldı bizim ar-ge bölümümüz. O nedenle buradayız.” dediler. İşte, bu gibi yanlış politikalardır, bizim insan gücümüzden yeterince değerlendiremediğimiz…

Kadrolarımıza, devlet kadrolarımıza ve insan gücümüze sahip çıkan politikalar diler, hepinize sevgiler, saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Coşkunoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce yaklaşmakta olan Kurban Bayramı’nı ve yeni yılınızı kutluyorum.

2008 yılı bütçe tasarısıyla ilgili görüşülmekte olan 22’nci madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi adına görüşlerimi ortaya koyacağım. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bütçe görüşmelerinin onuncu gününe gelmiş bulunuyoruz. Bu zaman zarfında, muhalefet milletvekilleri bütçede gördükleri, tespit ettikleri aksaklık ve eksiklikleri dile getirerek Hükûmeti eleştirmektedirler. Ancak, bu eleştirilere cevap vermesi gereken Hükûmet ve ilgili bakanlar olmasına rağmen, daha çok AKP milletvekilleri cevap vermektedir.

Değerli AKP milletvekilleri, Hükûmeti ve bakanları siz de eleştirmelisiniz -tabii yapıcı olmak şartıyla- çünkü bu tasarıları siz hazırlamadınız, bizim gibi siz de bütçe görüşmeleri sırasında vâkıf oluyorsunuz. Genellikle, söz alan iktidar milletvekilleri, bunun yanında “Her şeyi biz yaptık. Bizden önce yoktu. Siz yapmadınız.” polemiğine girmektedirler.

Değerli milletvekilleri, dünya gelişiyor, teknoloji değişiyor; bunlara, siz istemeseniz de vatandaş ayak uydurmak istemektedir. Dolayısıyla, iktidardaki Hükûmet de bu isteklere cevap vermek zorundadır, aksi düşünülemez. Devlet hayatında süreklilik esastır.

1973 yılında birinci Boğaziçi Köprüsü’nün açılışında bulunmuş ve bu ihtişamlı yapının üzerinde Türk olmanın, Türk vatandaşı olmanın gururunu yaşamıştım. 1986 yılında Oymapınar Barajı, 1997 yılında Atatürk Barajı’nı gördüğümde de aynı duyguları beslemiştim. Bu yapıların ortaya konmasında emeği olan, imzası olan herkese uzun ömürler dileyerek dua etmiştim. Bugün yapılan eserler için de aynı duyguları taşımaktayım ancak bugün, AKP özel sektörle kalkınmayı ana prensip olarak kabul etmiştir.

Bir de burada, aklıma gelmişken, biraz önce konuşan AKP’nin bir bayan milletvekili dedi ki: “Doçentler 2 bin dolar alıyor.” Ama, ben, buraya gelmezden önce profesör olarak çalışıyordum, maaşım 2.600 YTL idi. Bugünkü gazetelerde, sanıyorum, maaş artışlarıyla beraber 1’in 4’ündeki bir profesörün maaşının 2.800 YTL olacağı belirtiliyor yani bir doçentin maaşının 2 bin dolar olması söz konusu değil, bunu da buradan belirtmeyi bir görev addediyorum.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyetin ilk yıllarından yakın zamanlara kadar özel sektör olarak belirtebileceğimiz kişi ve kuruluşlar, sermaye birikimi bakımından son derece cılızdı. Bu şartlarda her yatırımı devletin yapması gerekiyordu. Girmeyi çok arzu ettiğiniz Avrupa Birliği ülkeleri de bu aşamalardan geçmiştir. Ancak, bu ülkeler özelleştirme adı altında her şeylerini satmamışlardır, stratejik öneme sahip kurum ve kuruşlarına devlet hâlâ sıkı sıkıya bağlıdır.

Devletlerin hayatında yükselme dönemleri olduğu gibi, inkıraz dönemleri de olur. Türkiye, şükürler olsun ki inkıraz devirlerini geride bırakmıştır. Ancak, hazıra dağ dayanmaz diye bir atasözümüz vardır. Ülkenin bütün kaynakları hovardaca kullanılırsa bu inkıraz devirleri, Allah korusun, geri gelebilir.

AKP adına 12/12/2007 tarihinde, bir konuşmacı “Konuşma, ya kısa olmalı ya da kısa ihtiva etmeli.” demiştir. Doğru söylüyor. Bir otomobil yavaşça harekete geçer, birden bire 120 kilometre sürate ulaşmaz, sonra hızlanır. Bunun gibi, siz şanslıymışsınız, harekete geçmiş olan Türkiye’nin hızlanma zamanına rastladınız. Bu bakımdan, bunu iyi değerlendirin. Bu millet, gururlu ve kibirli insanları sevmez. Padişahlara bile cuma selamlığında “Gururlanma Padişahım, senden büyük Allah var.” demişlerdir. Bunları hatırlatmanın uygun olacağı kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, kamu personeline ilişkin hükümler ve kadroların kullanımına ilişkin hususları içeren 22’nci madde üzerinde konuşacağım demiştim.

Burada bakıyoruz, bu maddede kamu idarelerinin atamalarına sınır getirileceği, idareler için ilave 23 bin adet atama izni verilebileceği öngörülmektedir. 23 bin yeni atama izni yanında, emekli olacak personel sayısının yüzde 50’sini geçmeyecek şekilde ayrıca atama izni verilmektedir. Böylelikle, 2008 yılında kamuya alınacak ve bu hükümlere tabi olmayacak hâkim, savcı, Tıpta Uzmanlık Tüzüğü uyarınca asistan kadroları, Türk Silahlı Kuvvetleri personel atamaları, emniyet hizmetleri sınıfında yapılacak atamalar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamında yapılacak atamalar, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’na göre yapılacak atamalar ve Özelleştirme Uygulamaları Kanunu’na göre yapılacak atamalar ile yapılacak toplam atamanın 50 bini geçmesi beklenmektedir.

Geçici işçiler ödenekleri aşmayacak sayı ve süre ile sınırlandırılmış. Sözleşmeli personel çalışması ile ilgili olarak kanun, Bakanlar Kurulu kararı, yatırım programı ile kurulması ve genişletilmesi öngörülen birimler ile hizmetin gerektirdiği zorunlu hâller dışında 2007 yılı pozisyon sayısı ile sınırlandırılmıştır.

Değerli milletvekilleri, burada birçok defa dile getirildiği gibi, 4/C kapsamında çalışan vatandaşlarımız unutulmamalıdır. Devlet, çeşitli sebeplerle kurumlarından ayrılanların yerine yüzde 50’ye kadar açıktan veya nakil suretiyle atama yapmaya müsaade ediyor. Böylece, devlet kadrolarını küçültmeyi planlıyor. Fakat, devlet, işini geçici işçilerle veya sözleşmeli personelle yerine getirmeyi düşünüyor. 4/C ile görevlendirilenler on ay çalıştırılıp iki ay işten çıkartılıyor. Geçici işçiler ise on bir ay çalıştırılıp bir ay çıkartılıyor. Tekrar işe yeni alınıp işe yeni başlamış gibi gösteriliyor. Bu normal geçici işçiler ve 4/C statüsünde çalışanlar çok mağdur olmaktadırlar. Bunların birçoğunun sigorta primleri ödenmez veya yılın kısa bir dönemi ödenir. Bu işçiler, her an işten atılma korkusu ve stresi içerisinde köle gibi çalışmaktadırlar. Geçici görevle bazı kurumlardan gelen milletvekili danışmanlarının aldıkları ücret dengesizliği de mutlaka giderilmelidir diyorum.

Değerli milletvekilleri, devlet, kadrolarında çalışanları kısarken; özel sektör, yok pahasına eleman çalıştırarak vatandaşların yoksulluğunu giderek artırmaktadır. Vatandaşlarımızın büyük bir kısmı açlık sınırında yaşamaktadır. Ülke idare etmek sadece ihracat, ithalat ve özelleştirmeden ibaret değildir. Peygamber efendimiz “Fakirlik günaha yaklaştırır.” diyerek, fakirliğin insanı insani değerlerden ve erdemlerden uzaklaştırdığını belirtmiştir. Türk insanı erdemli, onurlu, gururlu, özgür ve zengin yaşamak arzusundadır. Bu arzu ve isteğini kimsenin engelleme hakkı yoktur. Unutmayalım: İnsanı yaşatırsak devlet yaşar, devlet yaşarsa insan yaşar.

Her yıl maaş artışlarına sıra geldiğinde, sanki suçlu memurlarmış gibi memurun çokluğundan, bütçede para yetersizliğinden dem vurularak maaş artışları cüzi miktarlara çekilmektedir. Yandaş kayırmacılığı nedeniyle iş bilmeyen, liyakatsiz, bilgisiz, tecrübesiz insanları göreve getirerek devlet hizmetleri aksarken, memurların toplumdaki itibarı da yok olmaktadır.

Şimdi, burada, örnek aldığımız ülkelerden Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri’nde durum ne, bunlara da kısaca bakacak olursak: Amerika Birleşik Devletleri’nin nüfusu 275 milyon ve burada 20 milyon 600 binin üzerinde devlet memuru çalışmakta.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akkuş, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim.

83 milyonluk Almanya’ya bakıyoruz, 4 milyon 364 binin üzerinde kamu çalışanı vardır. Uygulamaya bakıldığında ve benzeri istatistikler incelendiğinde, Türkiye'nin modern devletten beklenen hizmetleri sunabilmesi için, değil personel azaltmak, ilave personel alması gerektiği ortaya çıkıyor.

Değerli milletvekilleri, üniversitelerin dışındaki bazı kurum mensupları dil öğrenmek ve tecrübe kazanmak amacıyla yurt dışına gönderiliyorlar biliyorsunuz. Bu uygulama, daha çok ihtiyacı olan üniversiteleri kapsamalı ve üniversite elemanlarına verilmelidir diyoruz.

Bunun yanında öğretim elemanı yetiştirme konusunda da bir sıkıntıyla karşı karşıyayız. Maliye Bakanımız dedi ki: “Her yıl yurt dışına bin öğrenci göndereceğiz ve bunlar yüksek lisans, doktora yapacak.” Ben diyorum ki: Bunlara ödenecek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akkuş, teşekkür ediyorum.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Demokratik Toplum Partisi adına, Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ(Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun tasarısının 22’nci maddesiyle ilgili, Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, öncelikle bir konuya değinmek istiyorum. Şimdi, on güne yakındır bütçe tasarısını görüşüyoruz, ancak bütçe tasarısı üzerinde, az da olsa muhalefetin, genelde, işte, “Biz geçmişte bunu yaptık.” şeyi var, ancak, iktidar partisi AK Partinin, onun bakanlarının tek bir söylemi var; yani, yapılan eleştirilere, bu tasarının topluma getireceklerine, birçok konudaki adaletsizliklere cevapları şudur: 2002’de böyleydi, biz şunu yaptık. Şimdi değerli arkadaşlar, bu iktidarı, AK Partiyi yüzde 47 oyla Türkiye halkı, işte, diğerinden daha iyi olmak için mi gönderdi? Hayır arkadaşlar, sorunlarının çözümü için gönderdi. Yani, çiftçi, işçi, emekçi, işveren, sanayici, süren çatışma ve şiddet ortamından zarar görenler, herkes, AK Partinin, mevcut sorunlarını çözmesini, ortadan kaldırmasını istiyor ve Türkiye, Avrupa Birliğine girmeye aday olduğunu söyleyen, müzakerelerini sürdüren “Birçok kriteri yerine getirdik, diğerlerini de çok kısa sürede yakalayacağız.” diyen bir iktidarken, kıyaslaması, oranlaması daha önceki iktidar veya falan parti dönemi değil, Avrupa olmalı. “Avrupa’nın şu ülkesine göre, biz eğitimi şu kadar geliştirdik. Avrupa’nın şu ülkesine göre, biz tarımda tarımdaki üretimi verimli kıldık, geliştirdik ve uluslararası tarım ürünleri ticaretiyle ilgili uğranılan zararı prim vererek karşıladık. Süren şiddet ve çatışma ortamını ortadan kaldırdık veya bu noktaya getirdik.” bu tür şeyler söylenmesi gerekiyor. Ha, şimdi, elbette, 2002’de, o dönemde yirmi yıla yakın süren şiddet ve çatışma ortamı, çözümsüzlük getiren siyasi partiler, sürekli koalisyonlarla süren iktidarların çözümsüzlükleri, 2002’de AK Partiyi yüzde 35’le, bugün de yüzde 47’yle iktidara getirmiştir. Ancak, halkın yüzde 50’sinin, 2 kişiden 1’inin AK Partiye oy vermesi, AK Partinin halkın sorunlarını tartışma, burada dile getirilen eksikliklerle ilgili çözümünü ve programını koyma yerine “Ben 2 kişiden 1’inin oyunu almışım.” demek değil. Bu 2 kişiden 1’inin size oy verdiği bu halk, diğerlerine göre sizi çözüm bulduğu için, sizin iddialarınıza güvendiği için size oy verdi. Yoksa geçmişte CHP, ANAVATAN veya diğer partilerdense sizin yüzünüze gözünüze aşık olduğu için oy vermedi.

Değerli milletvekilleri, hem geçen maddede hem bu maddede personelle ilgili, kamu kurumlarında çalışan işçi ve emekçilerle ilgili maddeler değerlendiriliyor. Birçok milletvekili arkadaşımız, bu konudaki düşüncesini dile getirdi, değerli AK Parti milletvekilleri de işçinin, emekçinin ne kadar iyi durumda olduğunu dile getirdi. Şimdi, Avrupa Birliğine girmeyi hedefleyen, birçok başlığı yerine getiren bir ülke, bu ülkenin emekçisine hâlâ grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı vermemişken, hâlâ sendikasını özgürce kurma ve o sendikada devletle veya çalıştığı kurumla pazarlık yapma hakkı vermemişken, hâlâ bu ülkede okuyan, eğitimli olan kesimin siyaset yapması hakkını vermemişken, bir kamu emekçisi siyaset yapamıyorken, bir siyasi partiye üye olamıyorken gelip bunları söylemek çok gerçekçi değil.

Yine, şimdi doğrudur, biz, bugüne kadarki iktidarların işçiye, emekçiye, çiftçiye haksızlıklarını ve sorunlarını çözmemesini AK Partiyle sınırlamıyoruz. Şimdi, mevcut istatistiklere göre, geçmişe baktığımız zaman Türkiye yirmi yıldır, birçok yıl yüzde 4’ün, 5’in üzerinde büyüyor. Şimdi de, iktidarın da dile getirdiği, işte 2002’den bu yana yüzde 5’in üzerinde, yüzde 7 derecesinde büyüyor. Peki, nasıl oluyor, yirmi yıl boyunca büyüyen bir ülkede, yirmi yıl sonra işçisi, emekçisi, çiftçisi, hayvan besleyicisi, esnafı aç durumda oluyor? Nasıl oluyor da yirmi yıl boyunca gelişen bir ülkede bu kesimlerin gelirleri yerinde sayıyor, hatta birçoğunda geriliyor? Demek ki, AK Parti dâhil, son yirmi yıllık iktidarlar, gerçekten Türkiye’yi geliştirme, ileri götürme, Türkiye’nin sorunlarını çözme, Türkiye’nin bel kemiğini oluşturan emekçi kesimlere, emeğiyle çalışanlara, küçük esnafa hak ettiği bir yaşamı kazandırma yönünde bir çaba içinde olmamışlardır. Eğer olsaydı, yirmi yıldır Türkiye’nin işçisinin, Türkiye’nin kamu emekçisinin, Türkiye'nin esnafının, Türkiye'de tarım üreticisinin yirmi yıl boyunca büyümüş olması ve şimdi de Avrupa düzeyine yakın bir gelirin sahibi olması gerekirdi.

Şimdi, sanayi devriminden bahsediliyor, sanayi devrimi. Şimdi, Türkiye'nin birçok bölgesine bakalım, Karadeniz’e bakalım, İç Anadolu’ya bakalım, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya bakalım. Şimdi, giydiği çorabı, hayvan besliyorken onun sütünü, ürününü paketleme olanağını, birçok alanda yetiştirdiği ürünü bile orada paketleyip veya bir atölyede bile geliştirip kullanma koşullarında olmayan bir Türkiye'de sanayi devriminden bahsediyoruz.

Şimdi, birçok ili sayabiliriz, ama ben Bitlis’ten bahsedeyim. Bitlis, özellikle küçükbaş hayvancılık başta olmak üzere, hayvancılığın en önde olduğu illerden biriyken, Bitlis’in şu anda ürettiği sütü, yoğurdu paketleme koşulları bile yoktur. Kars böyledir, Hakkâri böyledir, Iğdır böyledir, İç Anadolu’nun birçok kenti böyledir. Orada giyilen çorap bile başka bir kentte yapılıp geliyor. Böyle küçültülüp söylendiği zaman halkımızın bir sözü var: Kullandığı toplu iğne bile orada üretilmiyor. Peki, sizin yaşadığınız ülkede sanayileşmeden, sanayi devriminden bahsediyorken o ülkenin coğrafyasının, o ülkenin kentlerinin yüzde 70’inde sanayinin “s”si yoksa nasıl sanayi devriminden bahsediyorsunuz sayın milletvekilleri?

Şimdi, şundan da bahsetmek istiyorum, şu söyleniyor: “Kamu idare kurum ve kuruluşlarındaki kadrolardan emeklilik, istifa, ölüm ve nakil durumlarında azalan personelin en az yüzde 50’si kadarı yeniden görevlendirilecektir.” Tabii, birkaç istisna var. Ama o istisnalara baktığımız zaman, bu istisnaların içinde eğitim yoktur.

Değerli milletvekilleri, Eğitim-Sen’in verilerine göre 180 bin, birçok kurumun araştırmasına göre 100 binin üzerinde, Millî Eğitim Bakanının açıklamasına göre 25 bin öğretmen açığı varken, siz, önümüzdeki yıl için, bu konuda eğitimcinin, açığın kapatılması yönünde bir programınız yoksa, bunu bütçeye koymamışsanız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karabaş, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) - …demek ki sanayileşme, büyüme, bu halkı eğitimli bir hâle getirme, bölgeler arası dengesizlikleri kaldırma gibi bir programınız yoktur.

Şimdi, biz şunu söylüyoruz, Hükûmet şunu yapmalı: Ben, şu sorunu çözdüm. İşçinin şu sorununu, memurun şu sorununu, köylünün şu sorununu çözdüm, diğerini de şu tarihte çözeceğim demesi gerekiyor. Ancak 2008 yılı bütçesine ve öngörülen 2009, 2010 yılı bütçesine de baktığımız zaman bunda birçok şey yok. Ancak şöyle bir söylem tutturulmuş: “2023’te biz şu seviyeye geleceğiz.” Bir yılını planlamayan veya planladığı birçok şeyi yerine getirmeyen bir Hükûmet, “2023’te bunu yapacağım” dediği zaman, “bunu hedefliyorum” dediği zaman çok gerçekçi değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karabaş, teşekkür ediyorum.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Şahsı adına, Çorum Milletvekili Ahmet Aydoğmuş.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET AYDOĞMUŞ (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, kıymetli üyeler; Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun Anayasa Mahkemesince bazı maddelerinin iptal edilmesi üzerine, Kanun, tekrar Meclisimize düzenlenmek için iade edilmişti. Kanun üzerinde Meclis çalışmaları yapılmış ve Kanun’da daha çok Anayasa Mahkemesi kararı doğrultusunda yapılan değişikliklerin yanı sıra bazı yeni hükümler de yer almaktadır. Bunlardan birisi de Sosyal Güvenlik Kurumu ile sözleşme imzalayan özel sağlık kuruluşlarının hastalardan alabilecekleri ilave ücretlere getirilen tavan oranıdır.

Tasarı, Sosyal Güvenlik Kurumu ile sözleşme imzalayan özel hastanelerin, tıp merkezlerinin ve dal merkezlerinin devletçe ödenen ücretlerin dışında hastalardan devletin ödediği ücretin en fazla yüzde 20’si kadar ilave ücret alabileceğini düzenlemektedir. Bu şekilde alınabilecek ücretlere bir tavan getirilmesi olumlu bulunmuştur. Maalesef, şu andaki uygulama, özel sağlık kurum ve kuruluşlarının vatandaşlardan sınırsız bir şekilde ilave ücret almasına müsaade etmektedir.

Bu şekildeki uygulamanın bazı olumsuz sonuçları da ortaya çıkmıştır. Özel sağlık kurum ve kuruluşları hastalardan aldıkları ilave paralarla özellikle uzman hekimlerin çok yüksek ücretlerle istihdamını sağlamışlardır. Kamuda maaş ve ek ödemeleriyle birlikte ayda ortalama 5.500 YTL kazanan uzman bir hekim bu yolla ayda 15 bin YTL ve üzerinde ödeme alabiliyor. Bu sebeple, uzman hekimler hızla ve blok hâlinde özel sektöre transfer edilmektedir. Son dört ayda kamu sektöründen özel sektöre hekim geçişi müthiş bir ivme kazanmış, 2006 yılı Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım aylarında kamudan ayrılan toplam uzman hekim sayısı 467 iken, 2007 yılının aynı dönemi içinde bu rakam 1.043 olmuştur, yani yüzde 123 artış gözlenmiştir. Şu anda kamu hastanelerinde çalışan yaklaşık 24.500 uzman hekime kıyasla özel sektörde yaklaşık 18 bin uzman hekim çalışmaya başlamıştır. Bu da şu demektir: Kamudaki hekime düşen hasta muayene yükü özel sektörün 4 katına yakın olmuştur. Bu şekilde, kamu sağlık kurum ve kuruluşlarındaki aşırı yüklenme sebebiyle sağlık hizmeti almakta zorlanan vatandaşlar, zorunlu olarak özel sağlık kurumlarına başvurmakta, maddi imkânları olsa da olmasa da çok yüksek ödemeler yapmak zorunda kalmaktadır.

Kamu hastanelerinden özel kuruluşlara geçmekte olan hekim göçünü görmezden gelmemiz mümkün değildir. Ülkemiz hekim sayısı bakımından fakirdir ve mevcut kaynağın en iyi bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, tasarı ile getirilen yüzde 20’lik oran önemli bir düzenlemedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; özel sağlık kuruluşlarının sınırlı ilave ücret almasını düzenleyen Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 73’üncü maddesi bu hâliyle yasalaşırsa kamudaki hekim erozyonunun önüne geçilmesi hususunda önemli bir adım atılmış olacaktır. Bunun sonucunda Tam Gün Yasası’nın uygulanması da kolaylaşacaktır, hasta memnuniyeti artacak, kamu sağlık hizmetlerinde yakalanan başarı ise devam edecektir. Bunun yanında, özel sağlık kuruluşlarının gelişimi tabii ki bir ülke adına kazançtır. Özel sağlık kuruluşlarının yatırımları ve kapasiteleri de en verimli şekilde kamu tarafından kullanılmaya devam etmelidir. Vatandaşlarımız, sağlık hizmetlerini sigortası yolu ile alırken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydoğmuş, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

AHMET AYDOĞMUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

…başka yerlere cebinden fazla fazla para ödemesi elbette bizim de sosyal anlayışımıza uymamaktadır.

Bu vesileyle, doktor erozyonlarını, yani, özel sektöre doktorlarımızın geçişini önlemek açısından, bu getirilen uygulamanın, hakikaten, yapılacak olan en iyi çalışmalardan birisi olduğuna kanaat etmekteyiz.

Bu vesileyle, madde üzerindeki sözlerime son verirken, Kurban Bayramı’nı en içten dileklerimle kutluyor, yüce Meclisinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğmuş.

Madde üzerinde, şahsı adına Çorum Milletvekili Cahit Bağcı.

Sayın Bağcı, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CAHİT BAĞCI (Çorum) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 22’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, düşünme, algılama, problem çözme yeteneği gelişmiş, yeni fikirlere açık, özgüven ve sorumluluk duygusuna sahip, Atatürk ilkelerine bağlı, demokratik değerleri benimsemiş, millî kültürü özümsemiş, farklı kültür ve düşünceleri yorumlayabilen bilgi toplumu insanı yetiştirmek, eğitim politikamızın özünü ve merkezini oluşturmaktadır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; yükseköğretim sisteminin sorunları, geçmişten günümüze katlanarak gelmiştir. Bunlardan önemli gördüğüm bazılarına değinmek istiyorum. Bunlardan en önemlisi, birincisi, geçmişten günümüze sürekli her iktidar döneminde karşı karşıya kalınan ve dile getirilen beyin göçü sorunudur, bir diğeri üniversite harcamalarının şeffaflaşamamasıdır, bir diğer konu rektör dokunulmazlığıdır, bir başka sorunumuz vakıf üniversitelerinin devlet üniversitelerinin altını oyması ve boşaltmasıdır, bir diğer sorunumuz üniversitelerde üretkenliğin düşük olmasıdır, bir başka sorunumuz üniversitelerin kaynaklara erişim zorluğudur, bir başka sorunumuz öğretim elemanlarının özlük haklarıdır, bir başka sorunumuz yükseköğrenimde merkezî yapının varlığı nedeniyle kalite değerlendirmesi ve hesap verilebilirliğin düşük olmasıdır, bir başka sorunumuz üniversite-sanayi iş birliğinin yeterince kurulamamasıdır, bir başka sorunumuz kat sayı sorunu nedeniyle mesleki eğitimde yaşanan sorunlar ve ihtiyaç duyulan ara elemanın yeterince yetiştirilememesidir, bir başka sorunumuz yayın değerlendirme sisteminin uluslararası standartlara getirilememesidir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; üniversitelerimizin en temel sorunlarından bir başkası da, bilgi üretenden daha çok bilgi tüketen özelliğini devam ettirmesidir. Bilimsel bilgi üretimi sürecini sağlıklı çalıştırabilmemiz için insanlarımıza, akademisyenlerimize, öğrencilerimize, bütün herkese, yükseköğretim sisteminin içerisinde bulunan herkese güvenmemiz, özgürlükleri artırmamız ve en önemlisi de öğrencilerimize ve akademisyenlerimize özgür ortamlar sunmamız gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; yükseköğretimin ihtiyaç duyduğu kadroları yetiştirmek amacıyla “Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı” çerçevesinde son dönemde, geçtiğimiz yıllarda TÜBİTAK bursları, Millî Eğitim Bakanlığı ve YÖK aracılığıyla yurt dışında öğretim üyesi yetiştirme programları son derece etkili bir şekilde sürdürülmektedir ve önemli uygulamalardır. Bu amaçla, bu madde çerçevesinde de yer alan 2008 yılı bütçe kanunu çerçevesinde önümüzdeki yıl için öngörülen 3 bin ilave atama izni Plan ve Bütçe Komisyonunda “5 bin” olarak artırılmıştır ve bunların 480 adedi Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı çerçevesinde belirlenen köklü üniversitelerimizde yetiştirilerek araştırma görevlisi olarak bulundurularak doktoralarını tamamlaması sonrasında kadrolarının tahsis edildiği üniversitelere iade edilecek ve yeni kurulan üniversitelerimizin akademik kadroları bu şekilde artırılmış ve zenginleştirilmiş olacaktır.

Sayın Başkan, değerli üyeler; en büyük sermayemiz insan gücümüzdür. Onlarca sorunu olan yükseköğretim sisteminin eğitimli, genç iş gücünü bu ülkenin yarınlarına sunabilmesi için, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün üyelerinin mevcut sistemin iyileştirilmesine yönelik olarak çalışmalara ve çabalara destek olması ve en önemlisi de, yeni atanan YÖK Başkanına güvenilmesi ve fırsat verilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli üyeler; konuşmamda çok önemli gördüklerimi belirttiğim, ama başka da sorunlarının olduğunu hepimizin bildiği yükseköğretim sistemi ve üniversitelerimizin sorunlarını çözebileceğine yürekten inandığım yeni YÖK Başkanı değerli meslektaşım ve Hocam Sayın Profesör Doktor Yusuf Ziya Özcan’a başarılar diliyor, bütçenin hayırlı olması dilekleriyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bağcı.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Buyurun Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben, bir önceki maddede şey yapmıştım ama burada da Sayın Bakana gene sormak istiyorum. Acaba, Türkiye’deki kişi başına harcama kaç dolar olarak gerçekleşmektedir? Kişi başına millî gelirle arasındaki farklılık nereden kaynaklanmaktadır? Zaman içerisinde düzelme imkân ve ihtimali var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Maliye Bakanımıza sormak istiyorum. Aslında, bir önceki bölümle ilgili bir soruydu ama geldiği için iyi oldu. 28 Ekim 2007 tarihli Resmî Gazete’nin altıncı sayfasında yer alan TÜFE rakamlarına göre 2001 yılı baz alındığında 2002-2007 yılları arasındaki enflasyon değerleri basit toplamla yüzde 81,4’tür. Bu değerlere göre de memurların enflasyon üzerinde maaş aldığı iddia edilmektedir şimdiye kadar. Ancak, bilindiği gibi enflasyon, değişim hızının bir ifadesidir ve tüm dünyada bileşik endeksle hesaplanır. Buna göre, bu söz konusu dönemdeki enflasyonun hesaplandığında toplam yığılmalı enflasyon yüzde 111’dir. Bu durumda, memurların bu dönemde yüzde 25 oranında fakirleştirilmesinin gerçeğini nasıl yorumlayabilir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Hükûmetimizden öğrenmek istiyorum: Yeni kurulan Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesine verilen kadroların bu yıl ne kadarını kullandıracaksınız? İlave kadro verecek misiniz? Öğretim elemanı yetiştirmek için yurt dışına kaç kişi göndermeyi planlıyorsunuz?

İkinci sorum: Karaman ilimizde personel kadrolarında ciddi açık vardır; doktor, ebe, hemşire, sağlık memuru, öğretmen, mühendis, ziraat mühendisi gibi. Özellikle, Ermenek, Başyayla, Sarıveliler bölgesinin yer aldığı Taşeli bölgesi her yere uzaktır. Örnek vermek gerekirse, Ermenek Devlet Hastanesinde 1 tane çocuk hastalıkları uzmanı vardır, Başyayla Lisesinde 1 müdür, 1 müdür yardımcısı vardır. Karaman ili bu yıl Türkiye genelinde ÖSYM’de ilk beşte yer almasına rağmen, Başyayla’dan bir tek öğrenci üniversiteye girememiştir. Bu boş kadrolarımızı ne zaman doldurmayı düşünüyorsunuz? Vekil öğretmenlerin yerinde vatandaşımız ne zaman asil öğretmen görecek? Bu bölge ne zaman doktora, ebeye, hemşireye kavuşacak?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

Sayın Ağyüz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

İşsizlik oranı içinde üniversite mezunlarının oranı ne kadardır? İşsizlik Sigorta Fonu amacına uygun olarak kullanılmakta mıdır yoksa hazineyi mi fonlamaktadır? 200 bin işsiz öğretmen var, sayısız ziraat mühendisi ve veteriner var, bunlar için bir istihdam politikanız var mı? Ayrıca, açlık sınırının 700 YTL, yoksulluk sınırının 2.270 YTL olduğu yerde, Hükûmet ve milletvekillerinizin, asgari ücretlinin ve memurun yaşamını övgüyle karşılamasını ben takdirle karşılıyorum; yalnız onlara, bir önerge vererek altı ay asgari ücretten maaş almamızı öneriyorum. Kabul ediyorlarsa, o yaşama imrenmeye gerek yok, o yaşamı altı ay birlikte sürdürelim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istiyorum: Devlet hastaneleri ve üniversite hastanelerinin Maliyeden çok büyük oranda alacakları vardır. Alacaklarını alamamış olmalarından dolayı, döner sermaye paylarını ve çeşitli borçlarını ödeyememektedirler. Bu konuda, alacaklarının miktarının ne kadar olduğunu ve ödeme yapılıp yapılmayacağını sormak istiyorum.

Bir de, aynı durumla eczacılar da karşı karşıyadır. Eczacıların da çok büyük oranda alacakları vardır. Bu konuda eczacılara neler söylemek istiyorsunuz?

Ayrıca, eczacılar şu anda devlet hastanelerinde yatan hastaların ilaçlarının hastane yönetimleri tarafından karşılanacağı noktasında bir tereddütle karşı karşıyadırlar. Eczacıların bu noktadaki durumlarını ne şekilde değerlendiriyorsunuz? Yani, eczaneler kapatılıp eczacılar hastanelere mi alınacaktır? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Sayın Enöz…

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkanım, aracılığınızla soruyorum: 4/B kadrolarında çalışan üniversite hastanelerindeki sağlık çalışanları döner sermayeden yararlanmamaktadır. Bu konuda adaleti sağlamak üzere yasal bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Bir de, ayrıca, 4/C statüsündeki çalışanların eş durumu tayinleri yapılamamaktadır. Aile bütünlüğünü bozan bu durumun ortadan kaldırılması için bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Enöz.

Sayın Aydoğan…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Arkadaşlarımız, ülkemizde hiçbir sorun olmadığını sıklıkla dile getiriyorlar. Özellikle Balıkesir’de SSK ve devlet hastanesinde kardiyoloji bölümü yok, anjiyo yapabilecek anjiyo ünitesi ve kalp damar cerrahisi, baypas yapabilecek bir bölüm ne yazık ki yok. Bununla beraber, insanımızın en temel ihtiyacı olan sağlık hizmetlerini alabilmesi için köylerimizde, birçok köyümüzde ebenin olmadığı bir gerçek. Bu sorunlarla ilgili bir çözüm düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Uzunırmak, kişi başına düşen harcamayla, kişi başına düşen millî gelirle ilgili irtibatı sordu. Kendisine, Devlet Planlama Teşkilatına da aynı şekilde sorup yazılı olarak cevap vereceğiz.

Sayın Işık TÜFE hesabı yapıyor ve yapmış olduğu hesaplara göre de memurlara yapılan zammın TÜFE’nin altında olduğunu iddia ediyor, ama bizim hesaplarımız öyle değil. Bize, kendi hesaplarını yazılı olarak verirse çok memnun olurum. Bizdeki, beş yılda en düşük maaştaki artış yüzde 115. Bu arada bu dönemdeki enflasyon artış oranı da 65,3 oluyor. Buna göre, bizim hesabımızla Sayın Işık’ın hesabında bir ayrılık var. Kendisi bize hesabını bildirirse biz de nereden kaynaklandığını kendisine anlatırız.

Sayın Çalış’ın, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesiyle ilgili ve Karaman’daki diğer kurumlarla ilgili soruları var. “Doktor ne zaman verilecek? İşte, birtakım kadrolar ne zaman verilecek?” Bir defa, -yine okullarla da ilgili soruldu- Millî Eğitim Bakanlığına -bu tabii üniversiteyle ilgili değil- biz 10 bin yeni öğretmen ataması için kadro verdik.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yetmiyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Yine, üniversitelerdeki araştırma görevlilerini, 4 bindi, 5 bin olarak artırdık, bin daha artırdık. Onların dağıtımları yapılacaktır. Yani, geçmiş senelere göre çok daha fazla bir araştırma görevlisi kadrosu verdik ve araştırma görevlilerinin kadrolarında da hassasız. Bundan sonra da daha fazla vermenin gayretleri içerisinde olacağız.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) - Teşekkür ederiz, sağ olun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Sayın Ağyüz’ün bir sorusu vardı, onu anlayamadım yalnız.

Sayın Ağyüz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – “200 bin işsiz öğretmen var, onun için bir istihdam politikanız var mı?” dedim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Bakınız şimdi…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Asgari ücretliyi çok övüyorsunuz, asgari ücretlinin yaşam standardını milletvekili arkadaşlarımız çok övüyorlar.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Asgari ücret mi alsın milletvekilleri, onu mu dediniz? (Gülüşmeler)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Asgari ücretlinin yaşamını çok övüyor arkadaşlarımız, övgüyle bahsediyorlar artışından. Hep beraber asgari ücret alalım diyorum.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Övgüyle değil de Sayın Ağyüz, şöyle diyeyim ben: Şimdi mevcut imkânlara göre en iyisini vermeye gayret ediyoruz. Tabii ki, iyinin de iyisi var her zaman ve insanoğlu devamlı yükselme üzerine yaratılmış bir varlık. Dolayısıyla, daha iyi yapabilmek için, zaten bütün iktidarların vazifesi bu, kendilerine hedef edinmişlerdir. “Ben halkımın refah seviyesini daha fazla nasıl yükseltirim.” Bizim, mesela, hedefimiz bu. Bunun içerisine memur da girer, emekli de girer, işçi de girer, bütün Türk milleti girer. O bakımdan, eldeki imkânlar fazlalaştıkça burada vereceklerimiz de şüphesiz ki fazlalaşıyor. Biraz önce, işte, asgari memur maaşına yaptığımız artış, bu dönemde, bizim dönemimizde yüzde 115, enflasyon yüzde 63. Yani, elden gelen yapılmaya çalışılıyor. Bunu söylüyoruz. Ama, elimizdeki imkânlar arttıkça da biz de bunları artıracağız.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İnşallah.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, yoksa, kimse cennette yaşamıyor yani.

Sayın Doğru, devlet hastanelerinin, üniversite hastanelerinin, hatta eczacıların alacakları olduğundan bahisle ne zaman ödeneceğinden bahsetti. Biz, tabii, bunu sürekli ödüyoruz. İki yönden ödeme yapılıyor: Bir tanesi devlet bütçesinden, bizim bütçe, burada konuştuğumuz bütçeden yaptığımız ödemeler var, bir de Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılan ödemeler var. Sosyal Güvenlik Kurumu yeni kurulan bir kurumumuz olduğu için oradaki bilgisayar sistemleriyle üniversite hastanelerindeki veya diğer hastanelerdeki bilgisayar ödeme sistemlerinde şimdiye kadar çalışmalar mevcuttu. Zaman zaman, bazen para olduğu hâlde ödenemeyen ödenekler söz konusuydu. Ama, giderek bunlar azalıyor şimdi. Yani, tabii, bu hastanelerin ödemeleri için de hesapları bir incelemeye tabi tutuluyor. Yani “ben yazdım, sen hemen öde ertesi gün” şeklinde değil. Onlar hepsi toplanıyor ve toplandıktan sonra da bir incelemeye tabi tutuluyor. Bu incelemede, tabii, standartlara… Yeni yeni konulan standartlar da var. Ama, biz bunları mümkün mertebe ödemeye gayret ediyoruz. Bu arada, bazı alacaklar sadece ödenekten dolayı değil de bazı idari aksamalardan dolayı da söz konusu olabiliyor. Fakat, bu ödemeleri biz çok büyük çaplarda şey etmiyoruz. Zaman zaman, mesela, üniversitelerle bu hususta toplantılar da yapıyoruz, rektörlerle beraber toplantılarımız oluyor. Aradaki -Sosyal Güvenlik Kurumu da katılıyor bunlara- aramızdaki problemleri çözmeye… Nelerdir problemler? Onlara da iyi bir şekilde yaklaşmak suretiyle, sıkıntılarını gidermeye gayret ediyoruz.

BAŞKAN - Sayın Bakanım, tamamlar mısınız.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Peki, tamamlamış bulunuyorum. Diğerlerini de, geri kalanını da yazılı olarak vereyim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Maddeyi oylarıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.36

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.50

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

57 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 23’üncü maddesini okutuyorum:

Sözleşmeli personele ilişkin esaslar

MADDE 23- (1) 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci maddesinde belirtilen kamu idare, kurum ve kuruluşlarında, ilgili mevzuatı uyarınca kadro karşılıksız, 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrası ve ek geçici 16 ncı maddesi ile yükseköğretim mevzuatı uyarınca kullanılacak sözleşmeli personel pozisyonlarına ilişkin, unvan, sayı ve ücretler ile tip sözleşme örneği Maliye Bakanlığının vizesine tabidir. Kadro karşılığı çalıştırılan sözleşmeli personel için sadece tip sözleşme örneği vizesi yapılır. Anılan idare, kurum ve kuruluşların 2007 yılındaki vizeli mevcut pozisyon ve tip sözleşme örnekleri yeni bir vize yapılmasına gerek kalmaksızın 2008 yılında kullanılmaya devam olunur. Bu pozisyonlarda 2007 yılında istihdam edilen personelden, 2008 yılında görevlerine devam etmeleri uygun görülenlerle, mevcut sözleşme ücretlerine 2008 yılı için mevzuat uyarınca yapılacak artışlar ilave edilmek suretiyle yeni sözleşme yapılır.

(2) Birinci fıkrada belirtilen idare, kurum ve kuruluşlarda ilgili mevzuat hükümlerine dayanılarak istihdam edilecek yeni sözleşmeli personelin belirlenmesine yönelik herhangi bir işlem yapılmadan önce, personel sayısı ve nitelikleri hususunda Maliye Bakanlığından izin alınması şarttır.

(3) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile 5018 sayılı Kanuna ekli (II) ve (IV) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri, döner sermayeler, belediyeler, il özel idareleri ve mahalli idare birlikleri ile bunların müessese ve işletmelerinde (Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş olanlar hariç) ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamı dışında kalan kuruluşlarda, sözleşmeyle çalıştırılacak personel hakkında 6/6/1978 tarihli ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının uygulanmasına devam olunur.

(4) Yukarıdaki fıkralar kapsamında vize edilmiş pozisyonlarda, birim, nitelik, unvan, isim, tip sözleşme değişiklikleri ile mevzuat uyarınca yapılması gerekenler dışındaki ücret değişiklikleri Maliye Bakanlığına vize ettirilir.

(5) Kanun, uluslararası anlaşma, Bakanlar Kurulu kararı veya yılı programıyla kurulması veya genişletilmesi öngörülen birimler ile hizmetin gerektirdiği zorunlu haller için ve yılı ödeneğini aşmamak kaydıyla yapılacak yeni vizeler dışında, 2007 yılı sözleşmeli personel pozisyon sayıları hiçbir şekilde aşılamaz.

(6) 5393 sayılı Kanunun 49 uncu maddesi çerçevesinde sözleşmeli personel çalıştırılması konusunda birinci, ikinci, dördüncü ve beşinci fıkra hükümleri uygulanmaz. Belediyeler, il özel idareleri ve mahalli idare birlikleri ile bunların müessese ve işletmelerinde, anılan Kanunun 49 uncu maddesi çerçevesinde sözleşmeli personel istihdamı mümkün olan hizmetlerde (anılan maddenin dördüncü fıkrasında sayılan unvanların dışında olmak ve o hizmet için ihdas edilmiş kadro bulunmamak kaydıyla kısmi süreli olarak çalıştırılacak sözleşmeli personel hariç) 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (B) fıkrasına göre ayrıca sözleşmeli personel istihdam edilemez.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Şevket Köse, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik.

Şahısları adına Isparta Milletvekili Sait Dilek ve İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci’nin söz talepleri vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’ye aittir.

Sayın Köse, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlarken hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın “Sözleşmeli personele ilişkin esaslar” başlıklı 23’üncü maddesi hakkında, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Sözleşmeli personele ilişkin düzenleme denildiğinde, akla hemen 657 sayılı Yasa’nın 4’üncü maddesinin (B) fıkrası gelmektedir. Yasal düzenlemeye göre sözleşmeli personel istisnadır. Yani, özel durumlara dönük bir düzenleme olarak öngörülmüştür. Bu takdirde kadrolu personel asli, sözleşmeli personel ise istisnai bir durumdur. Uygulama pek de öyle söylememektedir. Günümüzde uygulanan politika, sözleşmeli personeli asli, kadrolu personeli ise istisnai yapmaktadır. Yerel yönetimlerde çalışanlardan öğretmenlere kadar uzanan geniş bir personel kesimi bu anlayışla yönetilmektedir. TÜİK rakamlarına göre, ülkemizde 3 milyon civarında kamu personeli istihdam edilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu arada, kendi ilim olan Adıyaman’dan bir örnek vermek istiyorum: Yaklaşık olarak yedi sekiz yıldır hizmetli personel alınmamaktadır, yani Millî Eğitim Müdürlüğü bünyesinde alınmamakta. Tabii, bu Türkiye’nin genelinde de geçerlidir. Bu personelin bir kısmı emekli olmakta, bir kısmı ise bazı kurumlara gitmekte, sayıları gittikçe düşmektedir. Dolayısıyla, bu okullardaki hizmet işi aile birliklerine kalıyor. Aile birlikleri… Zengin olan bölgelerde, yani mahallerde bulunan okullarda bu zengin aileler aile birlikleri kuruyor, okulun bu tür hizmetlerini gidermeye çalışıyorlar. Ama, bu hizmetten yoksun olan diğer okullar, bu hizmeti görememektedirler. Sizden, bugünkü AK Parti İktidarında, tüm Türkiye’de olduğu gibi, Adıyaman ilinde de bu eksikliğin giderilmesini önemle rica ediyorum.

Ayrıca, bundan yaklaşık üç dört saat önce, AKP Grubundan bir arkadaşımız şöyle bir iddiada bulundu: “KÖYDES projesine göre, Türkiye’nin her tarafında, suyu kalmayan hiçbir köy kalmamıştır” dedi. Değerli arkadaşlarım, ben cumhuriyetle yaşıt olan kendi doğduğum köyü örnek vermek istiyorum. İnanıyorum ki, kendi köyüm gibi, sadece Adıyaman’da değil, Türkiye’nin çok yerinde de, gidin sorun… Gerçekten Adıyaman’ın merkez Kozan köyüne seksen dört yıldır bir boru çekilmiş değildir, suyu yoktur bu köyün. Bunu özellikle söylüyorum, bilginiz olsun. Teşekkür ederim.

Değerli milletvekilleri, kamu personelinin şu an yüzde 69’u kadroludur. Ancak, AKP hükûmetleri dönemine baktığımızda, çalışanların daha çok sözleşmeli ya da geçici statüde çalıştırıldığını görmekteyiz. Bu demektir ki, güvencesiz, düşük ücretli kamu personeli sayısı her geçen gün artmaktadır. Çünkü, sözleşmeli personel demek, güvencesiz çalışmak demektir. İşten atılması, amirinin elinde siyasi bir silah gibi duran personelin güvenceli olduğunu söylemek yanlış olacaktır. Bu şartlardaki personelin liyakat ilkesiyle çalışabileceğini düşünebilir miyiz acaba? Şüphesiz, sorumluluk düzeyinde bir güvence olması kimsenin isteği değildir. Yalnız, kişilerin elini kolunu bağlayıp takdir yetkisini kısacak ve insanca yaşama düzeni sağlamasını engelleyecek bir personel rejimi, iyi işleyen bir kamu yönetiminin biricik düşmanıdır. Özlük hakları kadrolu personel gibi olmadan, sözleşmeli personeli asli unsur hâline getirmeye çalışmak, ikili ve dengesiz bir personel rejimi yaratmak değil midir? Kaliteden ödün vermeyen bir kamu yönetimi isteniyorsa, bu durum nasıl açıklanacaktır?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; belirttiğim şartlarda “sözleşmeli personel” ismiyle kurban edilmeye çalışılan mesleklerin belki de en önemlisi öğretmenliktir. Kutsallığı tartışılmayan bu mesleğin, sözleşmeli olarak, özlük haklarından yoksun, güvencesiz bir şekilde sürdürülmesini sağlamak ne derece doğrudur? Bakınız, Danıştay, öğretmenliğin bir kariyer mesleği ve Devlet Memurları Yasası’na göre asli ve sürekli görevlerinin olduğunu belirtmiştir. Oysa, uygulamada gördüğümüz ise bunun tam tersidir. Sözleşmeli statüde çalışan öğretmenlerin karşı karşıya kaldığı özlük hakları farklılıkları kabul edilebilir bir şey değildir.

Bu kabullenilemez durum yalnızca öğretmenlikte değildir. Tabii ki, yükseköğretimde de benzer bir durum kendini göstermektedir. Yerel yönetimler, düzenlenen yeni yasalarla aynı yapıyı hâkim kılacak biçime sokulmuştur.

Az önce de belirttiğim gibi, istediğimiz, sorgusuz, hesap vermeyen ve dilediği gibi davranan bir personel rejimi değildir. Ancak, personelin üzerine düşenleri yapmasını engelleyecek kadar güvencesiz bir rejim de istenilen değildir.

Özlük hakları kadrolu personel gibi olmakla birlikte, liyakat ilkesini bozmadan sözleşmeli bir personel rejimi kurulması hiç de zor değildir bence. İşe giriş, çıkış, yükselme, atama, aylık gibi durumları kamu hukuku içerisinde düşünülen bir personel rejimi yaratmak en mantıklı çözüm olarak görülmektedir. Bu hukuk içerisinde personele yapılacak sözleşme, şu andaki gibi güvencesiz bir durum doğurmayacak mıdır?

Personele dönük düzenlemelerle ilgili konuşabileceğimiz bir diğer önemli konu aylıklardır. İnsanca yaşama hakkını kullanabilmek için gerekli olan aylık miktarlarını ülkemizde görmek gün geçtikçe zorlaşmaktadır. Türk-İş’in kasım ayı rakamlarına göre, açlık sınırı 697 yeni Türk lirası, yoksulluk sınırının ise 2.171 YTL olması ülkemizde çalışanların aylıklarını sürekli eritmektedir.

Bakınız, 2007 yılında hedeflenen enflasyon yüzde 4, beklenen enflasyon ise Merkez Bankası açıklamaları ve kasım ayı sonuçlarına göre yüzde 8,5’tur. Memurlara ise bu yıl içerisinde ortalama yüzde 6 zam verilmiştir. Bu demek oluyor ki memur maaşları enflasyonun altında kalmaktadır, yani erimektedir. Zaten “ekonomi büyüyor” diye verilen rakamlara baktığımızda, aynı rakamların istihdama yansımadığını hemen görebiliriz. Nitekim, ağustos ayında istihdam artışı yüzde 1,16’ya gerilemiştir. Hem istihdamın azaldığı hem de ücretlerin düşük olduğu bir ekonomi görünümü, yeni yapılan bütçedeki yatırım azalışlarını da olumsuz yönde etkilemeye devam edecektir.

Değerli arkadaşlarım, düşük aylıkla çalışan personelin bir diğer düşmanı vardır ki o da tüketimden alınan dolaylı vergilerdir. İktisadi anlamda adaletsiz olan ve özellikle emekçi kesimin sırtına yüklenmiş bir kamu geliri anlamına gelen dolaylı vergiler, toplam vergi gelirinin yüzde 67’sini oluşturmaktadır. Bu oran 1990’ların sonunda yüzde 50’lerde iken, günümüzde yüzde 70’lere dayanmıştır. Vergi, çalışan emekçi kesimin sırtına yüklenmektedir. Doğrudan vergilerin azlığı da bu durumu gittikçe pekiştirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çalışanların durumunun daha da vahim olacağı günler maalesef yaklaşmaktadır. Şu an, tasarı hâlinde komisyonda görüşülen Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı’nı incelersek bunu çok daha rahat görebiliriz. Çalışanların, özellikle sağlıkla ilgili şartlarında büyük kayıplar yaşanacaktır. Bu tasarının yasalaşması hâlinde şu ana kadar anlattığım çalışanların kötü durumu gittikçe de kötüleşecektir. Bunu kabul etmemizi kimse beklemesin. Emekçilerin, çalışanların bu koşullarda bırakılması ağır sonuçlar doğuracaktır.

Yeni bütçenin hayırlı olacağına inanmak oldukça güç, ama yine de hayırlı olmasını diliyorum. Herkesin yaklaşmakta olan Kurban Bayramı’nı kutluyor, yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Behiç Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Çelik, buyurun.

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 23’üncü madde üzerinde görüşlerimi beyan etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de bütün hatipler gibi, yaklaşan Kurban Bayramı’nın hayırlara vesile olmasını diliyor, büyük Türk milletini Yüce Rabbimin nice bayramlara ulaştırmasını niyaz ediyorum.

Efendim, 4/B maddesi, çalışanların statüsü açısından çok önemli bir maddedir. Aslında 657 sayılı Kanun’un bize ifade etmiş olduğu istihdam şekli dört türlüdür. Memur: Bunlar asli ve sürekli kamu hizmetlerini ifayla görevlendirilenler olup… Bu memurlar dışında kamuda aslında iki istihdam türü daha var ve İş Kanunu’na tabi olarak da yine 657 sayılı Kanun’da zikredilen işçi statüsünde çalışanlar var. Bu memur istihdamı dışında kamuda sözleşmeli personel çalışır, bir de geçici personel. Burada, özellikle Türkiye’de 15 bin kişi on ay çalıştırılıp iki ay çıkarılmak suretiyle istihdam edilen ve adına “geçici personel” dediğimiz bir istihdam yolu var ki bunlar gerçekten çok mağdur ve bunlara Hükûmetin süratle çözüm bulması gerekiyor.

Yine, Mersin Milletvekili olarak, Mersin’de muttali olduğum bir konuyu da burada ifade etmek istiyorum. Bizim orman işçilerimiz var ve bunlar altı ay süreli çalışanlardan. Yani yüz seksen günden fazla çalışanların işçi kadroları verilmek suretiyle işçi kadrosuna geçirildi. Ancak, uzun yıllar, örneğin on beş yıl, yirmi yıl çalışan bir orman işçisi eğer yılda yüz seksen günden az çalışmışsa ya da geçen yıl itibarıyla yüz seksen günden az çalışmışsa bunlar bu haktan yararlanamadılar. Dolayısıyla, bu işçilerimizin durumunun bir an önce ele alınması, yüz seksen günden fazla çalışanlar gibi bunların da kadroya geçirilmesi gerekiyor. Zira bunlar orman teşkilatına uzun yıllar hizmet etmiş ve etmekte olan vatandaşlarımızdır.

Sözleşmeli personele dönersek, bunlar muayyen hizmetleri ifayla görevlendirilen kişiler olup, ancak memur statüsünde değildirler. Memur gibi yorumlanıyorlar, memur sendikalarına üye olabiliyorlar ve SSK’yla ilişkilendiriliyorlar. Şimdi yeni sosyal güvenlik reformu -sözde- çıktıktan sonra bunların bu SSK, Emekli Sandığı ilişkileri de galiba çözümlenmiş olur.

Bir de burada sözleşmeli çalışanlarla ilgili yerel yönetimlere atıfta bulunmak istiyorum.

5393 sayılı Yasa’nın 49’uncu maddesinde bir hüküm var. Bu hüküm tam bir partizanlık hükmü. Burada, belediyelerde çalışan teknisyen, tekniker, mühendis, şehir plancısı, mimar gibi kadrolara, seçilmiş olan belediye başkanı; bunlara, bu kadrolara eleman temin ediyor, atama yapıyor ve bunlar sözleşmeyle birlikte belediye bünyesinde çalışıyorlar ve ilk belediye seçiminde, belediye başkanı seçilemediği takdirde, seçimi takip eden otuz gün zarfında bunların hepsi işten çıkartılıyor, hiçbir güvenceleri de olmuyor. Demek ki burada, bu personel, belediye başkanı hangi partidense o parti için varını yoğunu ortaya koymak zorunda ki tekrar sözleşmesini uzatabilsin. Bu, Türk personel rejimiyle uygun bir madde değil, bunun derhâl düzeltilmesi gerekir.

4/B uygulamaları, maalesef, bu Hükûmet döneminde kurumuna göre değişmektedir. Diyanet İşlerinde, eş durumu ve sağlık özürlerinden dolayı tayin istenebiliyor, askerlik dönüşü göreve dönüş mümkün. Aslında 4/B’lilerin iş güvencesinin olmaması, askerlik dönüşü işe tekrar başlatılamaması ve yer değişikliği talebinde bulunamaması başlıca temel üç sorunu. Yalnız, Diyanet, çıkardığı genelgeyle bunu bir sisteme bağlamış. Bu arada Sağlık Bakanlığı ise çok katı bir uygulamayı benimsemiş. Sayın Sağlık Bakanımız yok. Demek ki sözleşmeyi hastanelere tevdi ediyor, sözleşme tek taraflı olarak feshedilebiliyor, eş durumu asla dikkate alınmıyor, birtakım mali haklardan –örneğin, giyim yardımı, eş, çocuk gibi- yararlanamıyor, askerlik dönüşü işe başlatılmıyor, becayiş yapma hakkı tanınmıyor. Demek ki Sağlık Bakanlığının bu uygulaması o kadar katı ki, Millî Eğitim Bakanlığı mesela bu şekilde bir uygulamayı benimsemiyor. Burada, Anayasa’nın, açıkça, Türk aile yapısını koruyan 41’inci maddesine ve Anayasa’mızın çalışma hayatını düzenleyen 49’uncu maddesine, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin 8 ve 14’üncü maddesine, velhasıl uluslararası sözleşmelere Sağlık Bakanlığının uygulaması tamamen aykırı.

Devletin bütün işleri, aslında bürokrasi eliyle yürütülür. Bürokrasi her devlet için çok önemlidir. Bürokrasi demek, siyasal iradenin emrinde devlet hizmetini ifa ile görevli olan kişilerdir. Ama çıkıp birileri derse ki “Bürokratik oligarşiyi kıracağız.” dünya tarihinde, idare tarihinde “Bürokratik oligarşi” diye bir kavram söz konusu değildir. Bu oligarşi, yani zümre, elit yönetimi, bunlar çok farklı kavramlardır. Bu, acaba, rahatsız olunan bazı yerler için mi söyleniyor ya da dönüştürülemeyen yerler için mi söyleniyor? Bunu söyleyenler gelsin, burada açıklasın. Dünyada “Bürokratik oligarşi” diye bir şey yok. Aynı milliyetçiliği tanımladıkları gibi bunu da bu şekilde Türk siyaset literatürüne, maalesef, sokuyorlar.

Devlet ciddiyet ister sayın milletvekilleri, dürüstlük ister, adalet ister. Adaletsiz devlet zalimdir. Hükûmet olarak siz, her zaman, adalet pusulanızı, daima doğruyu ve hakkı gösterir şekilde tutmak zorundasınız. Eğer bunu başaramazsanız, o zaman siz yüzde 47 değil, yüzde 87 de alsanız hiçbir anlamı olmaz.

Yavuz Selim Han, Mısır dönüşü Piri Paşa’ya, devamlı “Devlet yıkılıyor.” derken “Niye yıkılacak Piri Paşa devletimiz?” diye soruyor. O, iki şey söylüyor. Bir tanesi, diyor ki: “Hünkârım, eğer başımıza beceriksiz, kalitesiz, devlet umuru görmemiş sadrazamlar, vezirler gelirse bu devlet yıkılır. Bir de ahlaksızlık, adaletsizlik ve zulüm, yiyicilik yaygınlaşırsa devlet o zaman yıkılır.” Türkiye Cumhuriyeti, inşallah, ebediyen yaşar, onu temenni ediyoruz.

Burada, özellikle Sayın Maliye Bakanımıza da şunu ikaz etmek istiyorum: Beytülmala, yani hazineye çok iyi sahip çıksınlar, çok iyi sahip çıksınlar. Çünkü beytülmal, 70 milyon insanın malıdır, hakkı var üzerinde. Buna el süren kim olursa olsun onmaz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çelik, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

BEHİÇ ÇELİK (Devamla) – Kamu personel rejimiyle ilgili aslında konuşacak o kadar çok şey var ki, ancak, bunların başında, bu sözleşmeli statüye mümkün olduğunca çalışanlarımızı geçirmemeliyiz, iş güvenceleri kaldırılmamalı, memur sayısı azaltılmamalı. Bunun gibi birtakım hükümler var. Onun için, 4/B çalışanlarının ve geçici görevli olarak çalışanların hepsinin devlet memurları gibi istihdam edilmesi ve her türlü haklardan, mali, sosyal haklardan yararlanması için özellikle Hükûmeti ikaz ediyoruz.

Bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Şahsı adına, Isparta Milletvekili Sait Dilek.

Sayın Dilek, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET SAİT DİLEK (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 23’üncü maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime, 30 Kasım günü Isparta’mızda meydana gelen uçak kazasında hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve tüm Ispartalı hemşehrilerime başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, sözleşmeli personel uygulaması, 657 sayılı Kanun’un 1960’lı yıllarda yürürlüğe girmesiyle beraber istihdam şekilleri arasına girmiştir.

Bilindiği gibi, uygulamanın temel amacı, özellikle nitelikli teknik personel istihdamına imkân vermektir. Tek tip istihdam şeklinin verimliliği ve etkinliği düşürdüğü dikkate alındığında, uygulamanın hiç de geçerli olmayan nedenlerle eleştirilmesini çok anlamsız buluyorum. Gelişmiş ülkelerde, devlet memurlarının tümü bakımından tek bir uygulamadan söz etmek mümkün değildir. Kısmi zamanlı çalıştırma dâhil, esnek istihdam politikasının gündeme getirilmesinde zaruret vardır. Personel rejiminin yeniden düzenlenmesine ilişkin bir tasarının bu dönemde gündeme getirileceğini umuyorum. Bu düzenleme ile etkinlik, verimlilik, performans ve başarı kriterleriyle, çalışanların haklarının güvence altına alınmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. Böylece, 657 uygulamasından kaynaklanan şikâyetler ortadan kaldırılabileceği gibi, sözleşmeli personel istihdamına ilişkin hükümlerin de ihtiyaca uygun olarak düzenlenmesi mümkün olacaktır.

Değerli milletvekilleri, istihdamdan bahsederken, sanayici bir arkadaşınız olarak, özel sektördeki istihdamın artırılmasına yönelik çalışmaların da hızlandırılmasını ve sektörel teşviklerin bir an önce hayata geçirilmesini beklediğimi belirtmek istiyorum. Bunun için de Hükûmetimizin başlattığı sanayi envanterine ilişkin çalışmaları takdirle karşılıyorum.

Bu duygularla, 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu’nun ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, yaklaşan Kurban Bayramı’nızı kutluyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Dilek.

Şahsı adına, İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci.

Sayın Yemişci, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 23’üncü maddesinde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, ben konuşmamda -tabii ki bütçeyi ilgilendiren ancak- 2002 yılından öncesi ve 2002 yılıyla 2007 yılı arasındaki rakamları vererek sizleri rakama boğmak istemiyorum. Zaten onu değerlendirmek de benim haddim değil, onu milletimiz seçimlerde değerlendiriyor. Dolayısıyla, ben -çok olumlu- önümüzdeki beş yıllık süreçte Hükûmetin yapmak istediklerine, Devlet Planlama Teşkilatının 2008 yılı programında ilan ettiği konulardan bir iki maddeye değineceğim, bu kısa süre içerisinde, vaktimin elverdiğince.

Değerli arkadaşlar, bir de şu konu var: Efendim, AK Parti Hükûmetleri o kadar şanslı bir döneme denk gelmiş ki, dünyada likidite bolluğu varmış, bu likidite bolluğundan dolayı da rahatlıkla bu işleri yapmış. Peki, ben şimdi bu iddiada bulunan çeşitli arkadaşlarıma soruyorum: Bundan sekiz on sene evvel varili 7-8 dolar olan petrol 50 dolara çıktığında -bir hatırlayın şöyle geriye dönüp- dünyada yine bu likidite bolluğu yok muydu? O zaman ülkemiz yok muydu? Niye gelmiyordu? Tabii ki gelmemesinin sebebi o zamanla bu zaman arasındaki farktı.

Tabii, ülkemizde şu anda ekonomik istikrar ve güven, ekonomideki düzelme bu yabancı parayı çekti. Hiçbir zaman, hiçbir sermaye kâr etmediği yere gitmez. Bir gerekçe olarak da “Kâr etmek için geliyorlar.” diye iddiada bulunuluyor. Tabii ki kâr edecek, ama bundan kâr eden hem biz olacağız hem de yabancı sermaye olacak.

Bir başka konu da neden borç alıyoruz. Değerli arkadaşlar, borç almamız Türkiye’deki sermaye terakümünün azlığından. Hızla artan nüfus ve genç nüfus, istihdama ihtiyacı var. Yatırım yapacaksınız, onlara iş, aş vermek için bir gayret göstereceksiniz. Tabii ki bu sermayeyi de borç alarak yapabilirsiniz, ancak aldığınız borcu, işte, hükûmetlerimizin yaptığı gibi rahatlıkla geriye dönüp ödeyebilirseniz, aldığınız borçları yatırıma yaparsanız, faydalı yatırımlar yaparsanız, neticede bunu geri ödemiş olursunuz ve istihdamda da ülkemiz kazanmış olur.

Bir konu daha var. Vaktim kısıtlı. Tabii ihracat-ithalat arasındaki çok sık konuşulan açıklar, ticari açık. Doğru, açıklar var. Yalnız, bu açıkların kapatılması için Hükûmetin -hep ileriye dönük konuşacağım dedim- ar-ge dolayısıyla aldığı teşvikleri takdirle karşılıyorum şahsen, çünkü, sebebi şu: Ar-ge dolayısıyla biz ithalatımızı azaltabileceğiz. Bakın, size, çok kısa bir örnek vereceğim. Ülkemizin tekstil, konfeksiyon ihracatı en önemli ihraç sektörlerinden birisi değil mi; lokomotif. Bu lokomotifin içinde, maddelerine girip incelediğinizde, büyük bir kısmının da ithalatla karşılandığını görüyoruz. 2006 rakamlarıyla, deri de dâhil, tekstil, konfeksiyon hepsini birden topladığımızda, yuvarlak rakamla, 20 milyar dolarlık ihracatımız var. Bu ihracatı sağlamak için, ara malı dâhil, ithalatımız yaklaşık 14 milyar dolar.

Şimdi, bu neyi gösteriyor? Yine açıp içini bakınca, ar-ge desteği olmadığı için, sanayicimiz ucuza kaçtığı için, araştırma yapmadığı için bu ithalatı yapmak zorunda kalıyor. Yalnız bunun içinde makine ithalatının payı yaklaşık 7 milyar dolar. Bir de yedek parçasını düşünün. Hatta bunun boyası ile kimyasallarının da ithalat olduğunu düşünürseniz, ar-ge faaliyetlerinin ne kadar önemli olduğunu ve ithalattaki önümüzdeki dönemdeki talebi azaltacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Onun için, Hükûmetimizin ar-ge’ye dönük zaman içerisinde artan değerlerle vereceği desteği takdirle karşılıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yemişci, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Bir diğer konu tahkimle ilgiliydi tarım satış kooperatiflerinin. Bir dakikalık sürede tamamını anlatabileceğimi zannetmiyorum, ama gene de bir nebze değinmiş olayım.

Değerli arkadaşlar, 5 Mayıs 2000 yılından önceki tarım satış kooperatiflerinin o günkü değerle nominal 2,2 katrilyon meydana gelmiş borcunu, 2001 yılından 2005 yılına kadar olan süreçte Yeniden Yapılandırma Kurulu sildi, tahkim etti. Ancak, bugüne bunu uyarlarsanız 6-7 katrilyon civarında bir para yapar, yani 6-7 milyar YTL civarında bir para yapar.

Şimdi, geçtiğimiz yıllarda FİSKOBİRLİK’in girdiği sıkıntıdan dolayı TMO’ya -batmış, yani iflas etmiş bir FİSKOBİRLİK’in ürün alımı yapamayacağından dolayı- zorunlu olarak fındık aldırıldı. Bundan dolayı görev zararı için ödeme öngörülmüş. Ama umuyorum ki alınan tedbirlerle önümüzdeki süreçte hep birlikte yakından göreceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yemişci.

TUĞRUL YEMİŞCİ (Devamla) – Evet, dediğim gibi vaktim yetmedi. İnşallah, bir başka uzun süreçte bu hususta konuşurum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Öztürk…

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu maddeyle 657 sayılı Kanun’un 4/B maddesine göre yapılacak istihdam bütçe disiplini altına alınmaya çalışılmaktadır. Ancak, son yıllarda, iktidarın, 4/B yerine, çalışanların daha az iş güvencesine sahip olduğu 4/C maddesini tercih ettiği görülmektedir.

Aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum: 4/C’yle ilgili istihdamı da bütçe disiplini altına almayı düşünüyor musunuz? 2002 ve 2007 yıllarında 4/C’ye göre kaç kişiye istihdam olanağı sağlanmıştır? 2007 yılı içinde 4/C’ye göre istihdam edilenlerin ortalama istihdam süresi ne olmuştur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim sorum bir önceki maddeyle ilgili. O zaman yetişemediğimiz için, daha doğrusu sıra gelmediği için soramadık, şimdi sormak istiyorum: Özellikle bu deniz ve yayla turizminin yaygın olduğu yerlerdeki belediyeler normal nüfuslarına göre ödenek ve personel alıyorlar, ama yaz döneminde gerek yayla turizmi gerekse deniz turizmine açık olan yerlerde nüfus en az 3 kat artıyor. Bu konuyla ilgili, o bölgelerdeki belediyelerin hem tahsisatında hem personelinde bir iyileştirme düşünüyor musunuz? Bu bir. İkincisi: İktidarınız döneminde işçi olarak çalışanların maaş artış oranı memur olarak çalışanların artış oranından bir hayli fazladır. Tabii ki işçi kardeşlerimizin bu artışını da yeterli bulmuyoruz, ama onların sendikalı olmaları kendilerine biraz avantaj sağlamıştır. Memurların toplu sözleşme ve sendikal haklarıyla ilgili…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ağyüz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, özellikle kamu yatırımlarının bütçede azlığı, üretimi, yatırımı özendiren bir bütçe olmayışı elbette ki istihdamı da artırmayacaktır. Yeni bir personel reform yasası düşünüyor musunuz? Sözleşmeli, vizeli gibi sözcükler artık kamu kurumlarına ve belediyelere yakışmıyor. Ayrıca 200 bin işsizin olduğu bir ortamda eğitimi siz taşeronlaşma yöntemiyle, sözleşmeli vekil, yedek öğretmenlikle yürütürseniz eğitilmiş insan gücünde de ileriye dönük olarak sıkıntı yaratılır. Kamu yatırımları olmamasına rağmen yanlış teşvik uygulamalarınızdan dolayı maalesef bazı bölgelerde yatırım gerilemiştir, fabrikalar kapanmıştır. Örneğin, Gaziantep'te teşvikin yanlış uygulamasından dolayı 25 bin işsiz doğmuştur. Var olan işsizlik üzerinde böyle bir kambur var iken yeterli bir kalkınma politikanız olmadığı için, bu sorunları çözmek için de bütçenizde yeterli pay ayrılmadığından bu sorun giderek büyüyecektir. Kamu yatırımlarının artırılması için yeterli çabayı göstermeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tankut…

YILMAZ TANKUT (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Müsaadenizle, Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Özelleştirme İdaresi Başkanlığının bütçesi çerçevesinde özelleştirme giderleriyle ilgili rakamlar tespit edilirken özelleştirilmesi düşünülen kurumlar arasında Adana Tekel Sigara Fabrikası bulunmakta mıdır? Şayet özelleştirme kapsamında ise buradaki personelimizin özlük ve ikamet haklarını nasıl koruyacaksınız?

Diğer soru: Karayolları Genel Müdürlüğünün tespit edilen bütçesinde Adana-Ankara otoyolunun Pozantı-Ulukışla bölümünün acil bitirilmesi için herhangi bir ödenek ayrılmış mıdır? Ayrılmış ise, bu ödeneğin miktarı nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Sayın Aydoğan…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Düzelen ekonomimizde OECD’nin yaptığı bilim, teknoloji ve endüstri tablosunun 2007 araştırmasında Türkiye, üniversite mezunları arasındaki işsizlik oranı en yüksek ülkelerden birisi, yüzde 12,5. Bu oran İspanya’da 8,1, Fransa’da 7,4, Polonya’da yüzde 7,3’tür. Yapılan son araştırmada –ağustos ayına göre- 376 bin üniversiteli gencimiz işsizdir. Kısacası, her 3 kişiden 1’i işsiz.

Ayrıca, İşsizlik Sigorta Fonu, amacı doğrultusunda kullanılmakta mıdır? Tabii, millî gelirimizin arttığını söylüyor değerli arkadaşlarımız. Biraz önce aldığımız telefona göre, 657’nin 4/C’sine göre çalışan arkadaşlarımız, 520 YTL maaşla -on ay aldıklarını, iki ay almadıklarını söylüyorlar- geçinemediklerini sizlere iletiyorlar.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; soruların gündemine ve soruş sırasına göre ben de çok özet olarak, çok ana hatlarıyla cevaplamaya çalışacağım.

İlk soru, 4/C kapsamındaki personelimizle ilgili neler yaptığımız, neler düşündüğümüzdü. Bu konuda kamu yönetiminde iki tane ana kategori var biliyorsunuz. Bir tanesi, özelleştirmeden gelen veya özelleştirilmiş kamu şirketlerinden sonra kamunun diğer sektörlerine, diğer şirketlerine aktarılan personelimiz. İkincisi de Türkiye İstatistik Kurumunun özellikle anket çalışmalarında sahada istihdam ettiği personelimiz. Bunlar 4/C kapsamında ve bunlarla ilgili düzenlemeler şu anda meri şekilde devam ediliyor. Yeni dönemde bakılıp gerekli düzenlemeler mümkünse üzerinde durulacaktır.

Belediyelerle ilgili, deniz ve yayla turizmi konusunda ifade edilen husus. Onu da şu şekilde değerlendirebiliriz: Önümüzdeki dönemde yeni belediye gelirleri kanununda bu kriterleri dikkate alacağız. Dolayısıyla belediyelerimizden gelen bu kriter ve prensipler çerçevesinde oluşturacağımız yasa çerçevesinde, bahsettiğimiz sıkıntıların bir kısmını çözme şansımız da olacak.

Bir diğer soru, Millî Eğitim Bakanlığıyla ilgili olarak bütçe kapsamında öğretmen açığı ve sayısıyla ilgili rakamlardı. Sayın Millî Eğitim Bakanımız, geçenlerde, ortalama olarak bir rakam vermek gerekirse, 25 bin civarında bir öğretmen açığından bahsetti. Bunun 10 bin kadarını zannediyorum kadro olarak tahsis ettik. Önümüzdeki yıllarda veya dönemde de geri kalanının zaten tahsisini de yapmış olacağız.

Bir başka önemli hususlardan bir tanesi de kara yollarıyla ilgili olarak bahsedilen yolun öncelikli projelerimizden biri olduğu, kara yolu programında da yer aldığı, 2008’de de gerekli ödeneğin bu çerçevede konulduğunu, planlanan şekilde bu yolun da tamamlanacağını sizlerle paylaşmak isterim.

İşsizlik Fonu’nun nasıl değerlendirildiği hususu ise, İşsizlik Fonu önümüzdeki dönemde hem Hükûmet programında hem de seçim beyannamesinde yer alan şekilde işsizliğin azaltılması ve istihdamın artırılması sürecinde hem eğitim harcamalarına hem de yeni projelere tahsis edilecek şekilde kullanılacaktır.

İfade edilen hususlardan önemli gördüğüm bir başkası da kamu yatırımlarındaki gelişme trendinin az olduğudur. Ben, müsaadenizle, yine birkaç rakamı sizlerle paylaşmak istedim. 1998 yılında kamunun sabit sermaye yatırımı 3,4 milyar YTL iken 2006’da 30,4 milyar YTL civarına gelmiş ve bu dönem sonunda da 33 milyar YTL olmasını da bekliyoruz. Ama, aynı dönemde özel sektörün sabit sermaye yatırımı ise 98 yılında 9,7 milyar YTL iken, 2006 yılı sonunda 93,2 milyar YTL’ye ve muhtemelen de bu yıl sonunda ortalama olarak 106 milyar YTL civarına geleceğini de sizlerle paylaşmak isterim.

Dolayısıyla, kamudaki yatırım azlığı nispi bir kavram. Artış hızı, artış miktarı elbette tartışılabilir. Ama, özel sektörün hızlı artışı, özel sektörün yapabileceği mal ve hizmet üretiminin önemli kısmını özel sektöre aktardığımızı, temel mal ve hizmetler konusunda ise kamunun hâlâ inisiyatifini koruduğunu söyleyebiliriz.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığının bütçesi de sadece idarede çalışanların personel ödemeleri, mal ve hizmet alımları ve cari transferlerden oluşmaktadır. İş kaybı tazminatları Özelleştirme Fonu’ndan karşılanmaktadır.

Bunun dışında sorulan da başka soru yoktu zannediyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşvik sorusu vardı efendim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Teşvik sorusu… Hangisi teşvik? Bir daha tekrar edebilir miyiz teşvik sorusunu?

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Gaziantep’in teşvik dışında kalmasından dolayı 20-25 bin tane işsiz, üretim düşüklüğü ve yeni yatırımda eksiklik var. Bu teşvik politikasının uygun olmadığını gösteren bir göstergedir.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Yani, kamu yatırımlarındaki teşvikleri kastediyorsanız, teşviki şöyle planladık.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Özel sektördeki teşviki diyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Özel sektörde de aynı.

Teşvik konusunda bölgesel teşviklerle daha önce başlamıştık. Elimizdeki rakamlar şunu gösteriyor, onu sizlerle paylaşabilirim: Teşvik süreci başladıktan sonra, hem istihdam artışı hem yatırım artışı hem de burada tahsil edilen fonlar da artmış. Şunu söylemek mümkün belki: Teşviklerden beklenen, elbette, teşvik yapıldıktan sonra özel sektörün bu bölgelere cazibesinin artmasıdır. Kamu bunda bir inisiyatif kullanıyor. Özel sektör de benzer bir inisiyatif kullandığında çok daha kolay sonuçlara ulaşacak diye bekleyebiliriz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Maddeyi oylarınıza…

HASAN MACİT (İstanbul) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Olur.

Evet, maddeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.35

 

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.43

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

57 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 23’üncü maddesinin oylamasında karar yeter sayısı bulanamamıştı.

Şimdi, 23’üncü maddeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

23’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Karar yeter sayısı vardır.

24’üncü maddeyi okutuyorum:

İşçi istihdamı ve ödeneklerine ilişkin esaslar

MADDE 24- (1) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile 5018 sayılı Kanuna ekli (II) sayılı cetvelde yer alan kamu idareleri, sürekli işçileri ile 4/4/2007 tarihli ve 5620 sayılı Kanuna göre çalıştıracakları geçici işçileri, bütçelerinin (01.3) ile (02.3) ekonomik kodlarında yer alan ödenekleri aşmayacak sayı ve/veya süreyle istihdam edebilirler.

(2) Toplu iş sözleşmelerinden doğacak yükümlülükler, ihbar ve kıdem tazminatı ödemeleri, asgari ücret ve sigorta prim artışı nedeniyle meydana gelecek ödenek noksanlıkları Maliye Bakanlığı bütçesinin “Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği” ile “Yedek Ödenek” tertiplerinde yer alan ödeneklerden aktarma yapılmak suretiyle karşılanabilir. Birinci fıkrada belirtilen ekonomik kodlara bu durumlar dışında (söz konusu ekonomik kodlar arasındaki aktarmalar ile bu kodlar için birimler arası aktarmalar hariç) hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamayacağı gibi bütçenin başka tertiplerinden işçi ücreti ve fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma ücreti de ödenemez. Bu fıkradaki kısıtlamalar, kendi bütçe tertiplerinden aktarma yapılması koşuluyla TÜBİTAK için uygulanmaz.

(3) Birinci fıkrada belirtilen kamu idarelerinin harcama yetkilileri, fazla çalışma için öngörülen ödeneğe göre iş programlarını yapmak, bu ödeneği aşacak şekilde fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma yaptırmamak ve ertesi yıla fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışmadan dolayı borç bıraktırmamakla yükümlüdürler. Deprem, yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetler nedeniyle yürürlüğe konulacak Bakanlar Kurulu kararları uyarınca yaptırılacak fazla çalışmalar ile fazla çalışma ücret ödemelerine ilişkin ilama bağlı borçlar için yapılacak aktarmalar hariç fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma ücret ödemeleri için hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde, gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral, MHP Grubu adına Bursa Milletvekili Necati Özensoy; şahıslar adına, Artvin Milletvekili Ertekin Çolak ve Hakkâri Milletvekili Rüstem Zeydan’ın söz talepleri vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral’a aittir.

Sayın Meral, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 2008 Yılı Bütçe Yasa Tasarısı’nın 24’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, madde metni “işçi istihdamı ve ödenekleri”.

Muhterem arkadaşlarım, Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi işsizliktir. Görünen o ki, AK Parti, beş yıllık döneminde kayda değer hiçbir yatırım yapmamış, istihdamı artırıcı hiçbir tedbir almamıştır. Ama ne yazık ki, bu kürsüye çıkan bazı milletvekili arkadaşlarım, “Nereden nereye?” diye bize bazı konuları hatırlatmak istemektedirler. Müsaade ederseniz, -Nereden nereye?- ben birkaç tane örnek vermek istiyorum: Geçmiş hükûmetler 32 adet şeker fabrikası kurmuşlar, 44 çimento fabrikası kurmuşlar, 14 demir çelik fabrikası kurmuşlar, TÜPRAŞ’ı kurmuşlar, PETKİM’i kurmuşlar, 15 bin kilometrelik Telekom’un kablo sistemini kurmuşlar…

AHMET YENİ (Samsun) – 22’nci Dönemde de aynı şeyleri söylemiştiniz!

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – …1,5 milyon tonluk gübre fabrikaları kurmuşlar, bin civarında irili ufaklı hidroelektrik santraller kurmuşlar.

Muhterem arkadaşlarım, AK Parti geldikten sonra bunların büyük bir bölümünü baba baba satmış. Nereden nereye değerli arkadaşlarım?

Bir nereden nereyeyi daha hatırlatmak istiyorum. 2002 yılında iç borç 126 milyar dolar iken- yani seksen dört yıllık hükûmet döneminde, gelmiş geçmiş- beş yıllık AK Parti Hükûmeti döneminde, değerli arkadaşlarım, 218 milyar dolara çıkmış. İşte, nereden nereye bu. Nereden nereye?

OSMAN KILIÇ (Sivas) – İhracat ne olmuş? IMF ne olmuş?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, dış borç seksen dört yıllık sürede 120 milyar dolar iken, beş yıl içerisinde, değerli arkadaşlarım, 226 milyar dolara çıkmış. Nereden nereyeyi gördünüz mü? Nereden nereye bu işte.

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Millî gelir ne olmuş? Hazine ne olmuş?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, işsizlikle ilgili kayda değer hiçbir şey olmadığı gibi, teşkilatları paramparça ettiniz. Sözleşmeli öğretmen… Öğretmen size de dert yanıyor. Diyor ki: “İki tür öğretmen var, asıl öğretmen, bir de sözleşmeli öğretmen. Öğrencim bana ‘gelecek sene burada olacak mısın olmayacak mısın?’ diye soruyor.”

Değerli arkadaşlarım, bir şey daha yaptınız. Bakın, şu Meclisin içerisinde, uzağa gitmeye gerek yok, 4/C maddesini koydunuz. Ne oldu orada biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Sözde Mecliste çalışan insanların bir bölümünü bu adla kadroya geçirdiniz, bir de özelleştirmeden mütevellit bazı çalışanları 4/C kadroya geçirdiniz, yani kısa süreli. Ne oldu burada biliyor musunuz değerli arkadaşlarım? Daha önce sözleşmeli olan işçinin, sözleşme hakkı elinden alındı, kıdem tazminatı elinden alındı, yıllık izin elinden alındı değerli arkadaşlarım. Hani, Avrupa Birliğine katılacaksınız diye sözde gayret sarf ediyorsunuz. Avrupa Birliği ülkelerinde polisin sendikası var. İskandinav ülkelerinde genelkurmay başkanı hariç subayların bile sendikası var. Sizin ilk amacınız, gerek Hükûmet kanadında olsun, gerekse birçok kanatta olsun, değerli arkadaşlarım, sendikaya kaydolup sözleşme hakkını kazanmaya çalışan işçiyi kapının dışına bıraktırıyorsunuz. Aldığınız hiçbir tedbir yok değerli arkadaşlarım.

“Baba baba sattık.” Ne yaptınız? Değerli arkadaşlarım, limanları sattınız, Telekom’u sattınız, Seydişehir Alüminyum Fabrikasını sattınız, Oymapınar Barajı’nı sattınız. Hangi birisini sayayım. Garanti Bankasını sattınız, Finansbankı sattınız, Yapı Krediyi sattınız, Dışbank’ı sattınız, Oyakbankı sattınız. Saymayla bitmez. Hangi birisini sayayım? Kime sattınız bunları? Dış kaynak, dış kaynak.

AHMET YENİ (Samsun) – Paralar nereye gitti, paralar?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – İşte, ben de sana soruyorum: Paralar nereye gitti? Nereye gitti paralar?

AHMET YENİ (Samsun) – Türkiye’de yatırım yapılıyor. Özel sektör yatırım yapıyor.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Yatırım yapılmadı Sayın Milletvekili.

Bakınız, Sayın Başbakanımız çıkıyor, “Efendim, Eve Dönüş Yasası’nda …” Bunlar ciddi konular. “Duyun, kulağınızın bir yerinde dursun, “küpe olsun.” derler ya “… esneklik yapalım, insanlar dağa çıkmasın, dağdan insin.” Gayet doğal. Buna “hayır” diyecek bir insan var mı?

RECEP KORAL (İstanbul) – Var, CHP.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Peki değerli arkadaşlarım, bu insanlar için ne tedbir alıyorsunuz? Yani, dağdan inen, dağa çıkmayan insanları İstanbul’a, Ankara’ya, İzmir’e gönderip de kaptıkaçtı işlerle mi uğraştıracaksınız? Var mı aldığınız bir tedbir? Bunlar ciddi konular değerli arkadaşlarım. Sen hâlâ kendin, dağa çıkmayan, çifte diplomalı gençlerine iş bulamıyorsun. Bunların tedbirini alın değerli arkadaşlarım. Gelmiyor ve çıkıyor. Niye gelmiyor? Niye çıkıyor? Oturun bunu bir düşünün, Hükûmetsiniz. Niye çıktığının, niye gelmediğinin tespitini yapın. Bunların tedbirini alın. Değerli arkadaşlarım, söylediğimiz konular budur.

Bakınız, bütçede işsizlik nasıl çözülecektir? Yatırım olacaktır. Bütçede faizlere ayrılan paya bakınız değerli arkadaşlarım. Faizlere ayrılan paya bakınız, 56 milyar YTL ve bütün yatırımlara, birimler de dâhil olmak üzere, bütün birimler de dâhil olmak üzere ayrılan pay 30 milyar YTL değerli arkadaşlarım. Hangisi daha çok? Faizlere giden para. Kim bu faizleri alan? Herhâlde söylememe gerek yok. Dış kaynaktan faiz alanlar var, iç kaynaktan, parası olan zatlardan faiz alan var. İşçiye geldiği zaman ne yapıyorsunuz? Enflasyon oranında zam veriyoruz. Nedir? Yüzde 4.

Değerli arkadaşlarım, bu artışın nereye gittiğini biliyor musunuz, bu yüzde 4’ün, yüzde 5’in? Ücretler arttığı sırada sigorta primleri artar, vergi dilimleri artar ve verilen zam yeterli değilse buralara gider. İçinizden “Efendim, versek de vermesek de, işçi de, memur da, emekli de bize oy verdi, iktidar olduk” diyorsanız ona bir diyeceğim yok. Allah kimseyi şaşırtmasın. Oy verenler de şaşırmışsa ben ne yapayım.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Millet şaşırmaz.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – O zaman niye dert yanıyor onu da anlayamıyorum değerli arkadaşlarım.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Halk şaşırır mı?

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Bakınız değerli arkadaşlarım, şimdi burada arkadaşlar çıkıyor “Efendim, emeklilik şöyle oldu, böyle oldu” diyor. Beş bin iş gününden yedi bine çıktı, sizin o zamanki arkadaşlarınızın bir bölümü de buradaydı. “Mezarda emeklilik” diye en fazla -burada var arkadaşlarım, sesleniyorum, görüyorum- onlar bağırdı. “Bunun adı mezarda emeklilik” diye, bizimle meydanlarda, Kızılay’da yürüdüler. Şimdi, siz dokuz bine çıkardınız.

Bakınız, ne oluyor orada biliyor musunuz? Burada, inşaatlarda, tarımda, birçok kısa süreli çalışılan, şeker fabrikaları da dâhil olmak üzere buralarda çalışan işçilerin emekli olma hakları şimdiden ortadan kalktı. Neden ortadan kalktı değerli arkadaşlarım? Bu insanlar diyor ki “Biz artık emekli olamıyoruz sayın işverenim.” diyor. Bunları yaşıyoruz. “Şu sigorta primini benden kesme, siz de ödemeyin, bunu bana verin, nasıl olsa emekli olamıyorum.”

İşte, kayıt dışını artıran unsurlardan birisi de budur saygıdeğer milletvekilleri, birisi de budur. Kayıt dışı artıyor. Ne oluyor, kayıt dışı artıyor. Vatandaş sağlık sorunlarıyla mağdur oluyor; devlet vergiden mağdur oluyor, sigorta priminden mağdur oluyor. Kayıpları oluyor bunların.

Şurada işçi çalışıyor temizlik şirketinde, Mecliste, uzağa gitmeyin. Bunların birçoğunun sigorta primlerinin yattığından şüphem var. Kim çalıştırıyorsa kusura bakmasın. Bırakınız onu, TRT’ye gidin, TRT’ye, devletin kurumu. Orada kayıt dışı, sigortasız adam çalışıyor mu çalışmıyor mu tespit edin değerli arkadaşlarım. Bunlar hepimizin çok ciddi sorunları. Halkın huzurundan, halkın mutluluğundan bahsediyorsak, halkın ciddi sorunlarına birlikte eğilmek zorundayız.

Ne yaptınız? Şeker Fabrikalarında çalışan, Devlet Demiryollarında çalışan işçilerin bir bölümünü kadroya geçirdiniz. Bunlar süreklilik arz eden iş yerleridir, buralarda aslında kısa süreli işçi çalışmaz. Ama, günahı boynuna, adamı olana altı ay süre verdiniz, uzattınız, kadroya geçti; adamı olmayan, on sene, on beş sene çalışan gariban da kadroya geçemedi, sızlıyor. Size de geliyordur mektuplar, bu şikâyetler, size de geliyordur. Adil mi bu şimdi?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Meral, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Sayın Başkanım, konuşmamı toparlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, özelleştirmeden Sayın Bakanımız 40 milyar dolar para kazandığını söylüyor. Bu müesseseleri sattın Sayın Bakanım. Nereye gitti bu para? Avrupa’da özelleştirme yapılıyor, yeni müesseseler kuruluyor. Oradan çıkan işçi diğer müessesede çalışıyor. Biz ne yapıyoruz burada? Parayı aldık. E, ne oldu efendim? IMF’nin borçları aza indi. Kendiliğinden mi indi bunlar? Satıyorsun işte, bunları satıyorsun yok pahasına. İşte, Telekom’un kaça satıldığını, iki buçuk yıllık kârına satıldığını bilmeyeniniz mi var. Satıldı işte, buraları kapatıyorsunuz değerli arkadaşlarım. Bazı konulara “dur” deyin saygıdeğer milletvekilleri, bazı yanlışlıklara “dur” deyin. Bu müesseseler kolay kurulmadı. Burada alın teri var, emek var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Meral, teşekkür ediyorum.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Ben de teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Hızımızı alamadık ama kusura bakmayın. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Bursa Milletvekili Necati Özensoy.

Sayın Özensoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2008 bütçe tasarısının 24’üncü maddesi üzerine, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

24’üncü madde, sürekli ve geçici işçilerle ilgili ödeneklerle alakalı bir düzenleme. Bu maddede, bu düzenlemeler sonucunda, bu yıl geçici işçilerin sürekli kadroya geçmesinden kaynaklanan birtakım sıkıntılar var. Önce bunu gündeme getirerek konuşmama devam edeceğim. 3’üncü fıkrasında “Deprem, yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetler nedeniyle yürürlüğe konulacak olan Bakanlar Kurulu kararları uyarınca yaptırılacak fazla çalışmalar ile fazla çalışma ücret ödemelerine ilişkin ilama bağlı borçlar için yapılacak aktarmalar hariç…” deniyor.

Şimdi, bana gelen sadece bir tespiti burada ifade etmek istiyorum: Kütahya-Tavşanlı-Dursunbey hattında demir yolunda çalışan işçiler, bir kısmı bu afet kapsamında çalıştıklarından dolayı, afet kapsamında çalışanların da vizeli işçilerin yararlandığı 2006 yılında en az yüz seksen gün çalışma şartından yararlanamadıklarından dolayı, bugün itibarıyla 594 işçi, sadece Devlet Demiryollarında çalışan geçici işçilerin mağduriyetleri söz konusu. Bu yetmemiş gibi, bu sene de bu işçiler, bu kanun çıktığı için de 180 günün üzerinde de çalışmıyorlar. 2006 yılında, afet kapsamıyla birlikte, çalışan, 300 günü bulan işçiler, hatta 1986 yılından bugüne kadar çalışan işçiler, maalesef sürekli kadroya geçemediler. Bu konuda, bunu, burada, bu maddede belirtmeyi bir borç bildim. Şunu da ifade etmek istiyorum: Bu konuyla ilgili şikâyete gelenleri, ben, birlikte il başkanlığı yaptığımız, görev yaptığımız Sayın Bursa Milletvekilimiz Hayrettin Çakmak Bey’e götürerek, “bu problemi ancak iktidar partisi milletvekilleri çözer” diyerek yanlarına götürdüm. Dolayısıyla, bunu çözerseniz sizin hanenize yazılır. Yani, biz, sadece bu konuda aracılık… Bu konuyu belirtmek isterim. Sağ olsun, Sayın Vekilimiz de ilgilendiler.

Bütçe görüşmelerinin başından bugüne kadar, özellikle konuşmalar ve soru-cevap kısımlarında birtakım sorular soruluyor, iktidar tarafından da cevaplar veriliyor. Şimdi, bu sorulara verilen cevapların büyük bir kısmından biz bir şey anlamıyoruz ki, vatandaş ne anlasın. Özellikle, dün Sayın Maliye Bakanıma bir soru sordum. Sayın Maliye Bakanımın ben çok zeki olduğuna inanıyorum. Verdiği hazırcevaplarla, esprileriyle bunu da ispat ediyor. Bundan eminim ve samimi olarak söylüyorum. Ancak, İçişleri Bakanına sorulan bir soruda, taşıtlar kısmında, eski valilik, eski emniyet müdürlüğü yapmış bir milletvekilimizi, İçişleri Bakanımız, âdeta azarlar gibi “Böyle bir problem yok! Sizin döneminizdeydi.” diye cevap verdiğini de ifade ederek ve ben de Bursa’da geçen yıl emniyetin bir yardım topladığını, araç yardımı topladığını da ifade ederek “Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sorduğumda –ki, geçen yıl dediğim, yanılmışım, daha mart ayında olmuş, 16 Mart 2007’de olmuş- bana da aynen cevabı: “Niye töhmet altında bırakıyorsunuz?” dedi. Benim emniyeti töhmet altında bırakmak gibi bir derdim yok ve Bursa’nın bütçeye katkısının da 4,5 katrilyon olduğunu belirterek bu soruyu sordum. Yani, Sayın Bakanım şunu anlamalıydı: “4,5 katrilyon merkezî hükûmete bir katkı sağlayan Bursa’ya 3-4 trilyon lirayı çok mu gördünüz?” diye sordum aslında. Bakın, bu haberi de burada size göstereyim. 16 Mart 2007 tarihli Bursa Hâkimiyet gazetesindeki haberde diyor ki: “İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu, iş adamları tarafından Emniyet Müdürlüğüne hibe edilen yüz yedi aracın teslim törenine katıldı.” Bakın, bu kampanya olurken ben isimler verdim emniyete -Emniyet Müdürü başta olmak üzere, elbette üst düzeyde olan arkadaşların hepsini tanıyoruz- bizler de yardımcı olduk, ama bu soruya verilecek cevap bu değildi. Dolayısıyla, bu anlamda ben değil Sayın Bakan beni töhmet altında bırakmış oldu, ama cevabı da burada açık ve net bir şekilde duruyor.

Şimdi, burada, Bursa’yla alakalı değerlendirmeleri yapmak istiyorum. Yine sayın bakanlar, başta Millî Eğitim Bakanımız, Sağlık Bakanımız, burada, çıkarak ifade ettiler. Millî Eğitim Bakanımız “Binlerce derslik yaptık.” dedi, ama Bursa’da son beş yıl içerisinde yapılan dersliklerin veya okulların isimlerine bir bakın, hepsinde bir hayırsever ismi var. 15 milyon dolarlık yapılan Eğitim Vadisi; ki, içinde spor lisesinden özürlülerin, üstün zekâlı çocukların dahi olduğu bu 15 milyon dolarlık Eğitim Vadisini yaptıran da Ticaret ve Sanayi Odası. Yani, Bursa, bir defa değil birkaç defa vergi veriyor. Bunun dışında, Sağlık Bakanımız birçok yatak ilave ettiklerini söylediler. Bana Bursa’da yaptırılan herhangi bir ilçede bir tane hastane söylesinler. Yaptırılan en son çocuk hastanesinin, kadın - doğum ve psikiyatri hastanesinin tabelasında yine bir hayırseverin ismi yazıyor. Bunun dışında, ilave edilen yatakları, oteller kiralanarak, aylık 70 milyar lira kira ödeyerek yatak sayısını artırdılar.

Değerli milletvekilleri, yine, Bursa Milletvekilimiz Sayın Faruk Çelik’e bir soru sordum, Merinosun özelleştirilmesiyle alakalı, özellikle 21’inci Dönem milletvekiliyken. 57’nci Hükûmet zamanında Özelleştirmeye devredilen Merinosta, abartmıyorum, her gün işçilerin protestosuyla 3 Kasıma kadar geldik ve o fabrika, başta Millî Savunma Bakanlığı olmak üzere ihalesiz aldıkları işlerle, çalışarak o güne kadar geldi. Bursa Merinosun adını hepiniz biliyorsunuz, dünyanın en kaliteli kumaşını üretiyordu Bursa Merinos, yünlü kumaşını üretiyordu. Sayın Bakanın dediği gibi geldiklerinde bankamatik memurlarıyla karşılaşmadılar. 3 Kasımın hemen arkasından “esnek çalışma” diye bir metot başlatarak ta 2004 Mayısına kadar o sistemle fabrikayı çalıştırdılar. Yani, 2004 Mayısı neyi hatırlatıyor size? Yerel seçimleri hatırlatıyor. Mart yerel seçimlerinden hemen sonra fabrikadaki çalışmalar durdu ve -işçiler de yine Kasım 2004’te tazminatlarını alarak- orası tasfiye edildi. Daha önce DSP’li olan belediye yerine AKP belediyeyi aldı. Şiddetle karşı çıkılan Merinosun belediyeye devri de bu şekilde gerçekleşti. Bunu da buradan açıklamayı bir borç biliyorum.

Yine Bursa’da, özellikle teşviklerle alakalı, tekstil sektörünün içinde bulunduğu durumla ilgili çok basit bir örnek vermek istiyorum: Harmancık Bursa’ya 93 kilometre ama Tavşanlı’ya 40 kilometre. Harmancık’ta hastane yok, Harmancık’ta adliye yok, mahkeme binası yok. Onlar Tavşanlı’ya gidiyorlar. Ama Tavşanlı’da teşvik var, Harmancık’ta teşvik yok. Harmancık’takilerin kişi başına düşen gelir seviyesi Tavşanlı’dakilerden çok daha düşük.

Teşvik deyince, uygulanan teşviklerle alakalı da, yine Hükûmetin Resmî Gazete’sinden, Bakanlar Kurulunun Resmî Gazete’sinden bir paragraf okumak istiyorum sizlere: “Teşvik sisteminde etkin destek araçlarının bulunmayışı, karmaşıklık, mükerrerlik, eş güdüm eksikliği ve performans izleme mekanizmalarının yetersizliği gibi sorunlar devam etmektedir. Bu durum, işletmelerin devlet yardımlarından etkin şekilde faydalanarak rekabet güçlerini geliştirmelerini geciktirmektedir. Ayrıca, bölgesel ve sektörel gelişme açısından teşvik sisteminin iyileştirilmesine ihtiyaç vardır.” Bunu ben söylemiyorum, Hükûmet söylüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özensoy, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Tabii.

Bakın, Sayın Maliye Bakanı dünkü konuşmasında bir konuyu daha ifade etti: “Gemlik’te 400 milyon dolara bir amonyak fabrikası kurmuşlar, şimdi çalışmıyor.” dedi. Ne kadar yanlış bilgiler gidiyor. Gemlik’teki fabrika sadece amonyak fabrikası değil, o bir yan tesisi, gübre fabrikası; orayı sattığınız üç yıl oldu. Sadece arazisi 200 milyon dolar olan tesis, 1.000 dönüm arazisi olan tesis, deposunda 30 milyon dolar gübreyle birlikte 83 milyon dolara satıldı. Bir kömür ithalatçısına satıldı. Gemport’la Serbest Bölgesinin tam ortasında bir liman yeridir orası. Şimdi, Sayın Bakana “orası çalışmıyor” diyerek liman iznini çıkartmanın peşindeler orayı almak isteyenler.

Son olarak, bir konuşmacı, “Bursa’nın Ankara’ya en uzak şehir olduğunu, havaalanlarında ne kadar çok yoğunluk taşındığını” ifade etti. Bursa-Ankara arasında hâla sefer yok, ama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özensoy, süreniz tamamlandı.

Teşekkür ederim.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına, Artvin Milletvekili Ertekin Çolak.

Sayın Çolak, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Günümüzde insanoğlunun temel ihtiyaçlarının karşılanmasında, ülkelerin sosyal ve ekonomik gelişmelerinde en önemli ihtiyaçlardan birisi hiç şüphesiz ki enerjidir. Dünya nüfusu ve endüstriyel gelişmelere karşı olarak giderek enerji ihtiyacımız artarken, fosil enerji kaynakları ise giderek hızla tükenmektedir. Fosil enerji rezervlerinin tükenmesinin yanı sıra, fosil enerji kaynaklarının günümüzde daha fazla kullanılmasıyla karbondioksit gazının havaya karışması neticesinde sera gazı oluşmakta ve netice itibarıyla iklim değişiklikleri olmakta, küresel ısınma meydana gelmekte ve neticede, hem çevremiz bozulmakta hem de insanlığın sağlığı bozulmaktadır. Bu problemlerin ortadan kaldırılması için, hiç şüphesiz ki alternatif enerji kaynaklarına ihtiyaç vardır. Bu alternatif enerji kaynaklarının başında da, hiç şüphesiz ki biyoyakıtlar gelmektedir.

Ülkemiz fosil enerji bakımından oldukça fakir gözükmektedir. Ülkemizde kullanılan fosil enerji yakıtlarının büyük bölümü yurt dışından karşılanmaktadır. Ülkemizdeki bu problemleri ortadan kaldırmak için, hiç şüphesiz ki alternatif enerji kaynaklarını kullanmak zorundayız. Bunun için de alternatif enerji kaynağı olarak rüzgâr enerjisi, su gücü, biyokütle ve hidrojen gazı enerjisi kullanmak zorundayız. Biyoyakıtların elde edilmesinde ayçiçeği, kanola, soya, aspir, patates, buğday, mısır, pancar gibi bitkiler kullanılmaktadır. Görüldüğü gibi, ülkemizin her tarafında üretilebilen bu bitkilerden elde edilecek olan enerjiyle, hem yeşil bir enerji hem de ülkemize büyük ölçüde katkı sağlanmış olacaktır.

Biyoyakıtla ilgili ilk ciddi çalışmalar AK Parti İktidarlarıyla birlikte başlamıştır. Ülkemizde bütün iyi ve yeni şeylerde öncülük yapan AK Parti İktidarları, hiç şüphesiz ki, biyoyakıtlar konusunda da gerekli ar-ge çalışmalarını yapmış ve bugün önemli mesafeler alınmış durumdadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; enerjiden bahsetmişken, ilim Artvin’deki büyük enerji yatırımlarından da bahsetmek istiyorum. Herkesin bildiği gibi Çoruh Nehri Artvin’le bütünleşmiş bir nehirdir. 430 kilometre uzunluğu ve hızlı akışıyla dünyanın en hızlı ve en büyük nehirlerinden birisi olan Çoruh Nehri’nin 400 kilometresi ülkemiz sınırları içerisinde, 30 kilometresi ise Gürcistan sınırları içerisinde yer almaktadır.

Çoruh Nehri o kadar hızlı akmaktadır ki, bu nehir yılda 5,8 milyon metreküp toprağımızı alıp Batum’da Karadeniz’e götürmektedir.

Çoruh Nehri yıllarca akmış ve zamanın iktidarları hep o nehre bakmışlar. Ama bugün Çoruh Nehri akmakta, AK Parti İktidarları ise Türkiye’nin en büyük projelerini, enerji projelerini Çoruh Nehri üzerinde yapmaktadır.

Çoruh Nehri üzerinde yaklaşık 27 baraj planlanmış durumda. Bu barajlardan Muratlı Barajı, Borçka Barajı tamamlanmış ve Başbakanımız tarafından hizmete açılmış durumdadır. Deriner Barajı’nın inşaatı devam etmekte, Yusufeli Barajı ise 2008 yılında başlamak üzeredir. Bu barajlar tamamlandığı zaman Çoruh Nehri üzerinde üretilen enerji miktarı ne kadardır, biliyor musunuz? Şu anda Türkiye’de üretilen hidroelektrik enerjisinin yüzde 22’si Çoruh Nehri üzerinde kurulan barajlardan elde edilecektir.

Değerli milletvekilleri, biraz önce burada konuşmacı bir arkadaşımız ne yapıldığını sordu. Karadeniz’e gelin, Artvin’e gelin, bu büyük dev yatırımların yanı sıra, yolları, köprüleri, tünelleri, barajları o bölgede görün ve nelerin yapıldığını gözlerinizle orada siz tespit edin. Yine bu konuşmacı arkadaşımız, hiç kabul edemeyeceğim, maalesef, bir şey söyledi burada, dedi ki: “AK Partiye oy verenler şaşırmış durumdalar.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çolak, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ERTEKİN ÇOLAK (Devamla) – Böyle bir şeyi bu milletin kürsüsünden milletin vekillerinin gözüne bakarak söylemeyi kesinlikle kabul etmiyorum ve bu milletvekilimize şunu söylemek istiyorum: Bu millet hiçbir zaman şaşırmamıştır ve şaşırmaz da (AK Parti sıralarından alkışlar) ama bu milleti tanımayıp bu milletin yaptıklarının doğru olduğunu anlayamamış, şaşırmış milletvekilleri her zaman vardır. Bugün de var olduğunu görüyorum.

Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlarken, yaklaşan Kurban Bayramı nedeniyle bütün milletimizin Kurban Bayramı’nı tebrik ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Hakkâri Milletvekili Sayın Rüstem Zeydan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RÜSTEM ZEYDAN (Hakkâri) – Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; bütçe kanun tasarısının 24’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sayın Genel Kurulu sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, eğitim, sağlık, adalet ve güvenlik partimizin vazgeçilmez yaşamsal alanlarıdır. Bu cümleden hareketle, Sayın Başbakanımızın da ifadesiyle… “Toprakta tohum, buğdayda başak, hamurda maya.” olarak ifade etmişlerdir. Türkiye’nin nereden nereye geldiğini Sayın Sözcü ifade ettiler, bir nebze de ben arz edeyim yüce heyete.

Kalkınmada öncelikli illere son beş yılda 8 katrilyona yakın bir yatırım gerçekleştirilmiştir. Doğu, Güneydoğu Anadolu illerine 5,5 katrilyon yatırım gerçekleştirilirken, bu yatırımların yüzde 60’ını sağlık ve eğitim alanları oluşturmuştur. KÖYDES’e 1 milyar 450 milyon sadece son iki yılda bu bölgelere ödenek ayrılmış ve kullandırılmıştır. 13.500 kilometre yol asfalt edilmiş, 8 bin kilometre yol stabilize edilmiştir. 8 bin köye içme suyu götürülebilmiştir. Sadece 2007 yılı içerisinde 17.500 öğretmen atanmış ve 292 eğitim kurumu realize edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2007 yılı içerisinde 1.200’ü doktor olmak üzere, 9.300 sağlık personeli o bölgelerde görevlendirilmiştir.

Ülkemiz bunları gerçekleştirirken, iktidarlarımız, enflasyonu yüzde 30’lardan yüzde 8’lere getirerek gerçekleştirmiştir; kalkınmayı yüzde 7 oluşturarak yapmıştır; dış borcu…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yüzde 2…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yüzde 2…

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Müsaade eder misiniz efendim.

Değerli arkadaşlarım, IMF’ye olan borcumuzu 27 milyar dolardan 7 milyar dolara getirerek gerçekleştirmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

AHMET ORHAN (Manisa) - Hangi parayla? Borçla, borçla…

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Bir saniye efendim, müsaade ediniz.

AHMET ORHAN (Manisa) - Borç parayla…

MUHARREM VARLI (Adana) - Kaset takıldı yine!

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ihracatı 27 milyar dolardan 100 milyar küsur dolara getirerek bunları gerçekleştirmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET ORHAN (Manisa) - Borcu borçla düşürüyorsun.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – İthalatı söyler misiniz?

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Saygıdeğer milletvekilleri, sizin özlem ve söylemleriniz birbiriyle aynı değildir.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – İthalatı söyler misiniz?

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Sizin söylemleriniz bu sıralardadır ama unutmayınız ki özlemleriniz AK Parti icraatlarındadır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – İthalatı söyler misiniz?

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Siz, bugünü bugünle mukayese ediyorsunuz. Siz, lütfen, bugünü dünle mukayese ediniz.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sattıklarınızı siz mi kurdunuz?

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Dününü yaşamayanlar, hatırlamayanlar, bugününü yaşayamazlar, yarınlarını asla hayal bile edemezler. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sattıklarınızı siz mi kurdunuz?

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Ama siz mutlu olasınız diye, ben, Sağlık Bakanımızın bir icraatından memnun olmadığımı ifade edeyim.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sattıklarınızı siz mi kurdunuz?

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Müsaade eder misiniz.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Dinliyoruz.

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Saygıdeğer Sağlık Bakanım göreve geldiğinde 30 binler seviyesinde kızamıklı çocuk hasta vardı bu memlekette ama bugün -yüzlerle, binlerle ifade etmiyoruz- 3 rakamına getirdi. Sayın Bakanım, bu 3 rakamını ortada bırakmayacaktınız. “Bu kadar kusur kadı kızında da olabilir.” diyebilirsiniz. Ama bizim, kadı kızı kadar kusura tahammülleri olmayan bir muhalefetimiz vardır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ola ki ileride -tarihini ben saptayamıyorum- koalisyonlarla bir hükûmet olursa, bu 3 rakamı 30 binlere yeniden çıkar, “Ne olacak bu memleketin hâli?” diye herkesin düşünmesi lazım diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Saygıdeğer milletvekilleri, büyük siyaset ustası, duayen Sayın Osman Bölükbaşı’nın bir lafını size hatırlatmak isterim, herkesten özür dileyerek, kendileri böyle ifade ederdi: “Memuru süslü avrat, zengini hayırsız evlat, siyasetçiyi kuru inat bitirir.” Artık bu kuru inadınızdan vazgeçin. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Şu iktidarın bu memlekette yaptıklarına, köyünden kasabasına, metropolünden şehrine yaşayan her insanın yaşadıklarına ortak olunuz, onların dertleriyle dertleniniz; çünkü sandık, belki, çok yakında yine memleketin huzuruna gelecektir. 22 Temmuzda bu millet, bu yüce millet, bu hamiyetperver, vatansever millet bizi ibra etmiştir, sizi de sandığa mutlaka mahkûm etmiştir. Ama, inşallah, inşallah siz de bir gün -belki bizim yaşımız buna kifayet etmez- iktidar olduğunuzda bu icraatlarınızı yüce halkın huzuruna getirme şansını bulursunuz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Biraz da maddeyle ilgili konuşalım.

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Efendim, maddeyle ilgili, 2008 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı üzerinde konuşuyorum. Bu halkın geleceğine dönük, yatırımlara dönük, altyapıya dönük yatırımlardan söz ediyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Zeydan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

RÜSTEM ZEYDAN (Devamla) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Dolayısıyla da, ben, yüce heyetinizi saygıyla selamlamadan önce yaklaşan Kurban Bayramı’nızı en içten duygularımla kutluyorum. Allah nice günlere hepimizi kavuştursun diyorum. Allah birlik ve beraberliğimizi bozmasın diyorum. AK Partinin “ak” iktidarları iktidarda olduğu sürece herkes yastığa başını rahat koysun ve rahat uyusun diyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde soru - cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Bukan…Yok.

Sayın Paksoy, buyurun.

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, üniversitelerimizde özellikle son beş yıldır öğretim yardımcıları, bunların içinde öğretim görevlisi, araştırma görevlisi, uzman, okutman ve çevreci gibi kadrolarda önemli ölçüde indirime gidilerek, üniversiteyi bitiren gençlerimiz âdeta cezalandırılmıştır. Anadolu’da birçok üniversitede, bölümlerin çoğunda bir iki araştırma görevlisi vardır.

Diğer yandan, bu grupta çalışanların maaşı da çok düşüktür. Bu kadroları artırarak maaşların düzeltilmesini yapacak mısınız?

İki: 1998 yılında kadük olan Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi kadro kanununu çıkarmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ural…

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Bakanım, belediyelerde ve kamu kurumlarında -2006 yılında altı ay çalışmayı dolduramadıklarından dolayı- on beş-yirmi senedir ormanlarımızda, orman işletmelerimizde ve belediyelerimizde hizmet veren geçici işçilerimize ne zaman kadro vereceksiniz? Bu haksızlık ve zulüm ne zaman bitecek?

İki: Dört yüz kilometrelik sahili bulunan Mersin ne zaman turizm bölgesi olacak? Turizm bölgesi olmamasında herhangi bir olumsuz kasıt var mı?

Üç: Beş yıldır çalıştırılmayıp zarar ettirilen Silifke SEKA Fabrikasının ne zaman, ne yapılacağı konusunda bilgi verebilir misiniz? Beş yıldır çalıştırılmadan maaş verdiğimiz 200-300’e yakın işçimizin aldığı maaşlar kamu zararı değil midir? Bu paralar bizim Türk milletinin cebinden çıkan para değil midir? Bu konuda hepimizin olduğu gibi sizin de vicdanınız sızlıyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Aydoğan…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ekonominin büyüdüğü, millî gelirin arttığı iddia edilirken, 657-4/C 2005’ten beri yolluklarını alamıyor, süt üreticileri destek primlerini alamıyor, küçükbaş hayvan üreticileri takılan küpe paralarını alamıyor, esnaf kredi borçlarını ödeyemiyor, Bağ-Kur prim borçlarını ödemekte zorlanıyor, işsizlik ve yoksulluk her geçen gün artıyor. Büyüyen bir ekonominin normal sonuçları mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Ağyüz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakanım, istihdam vergilerinin bölgelerinin yükü ülkemizde ne kadar? İşsizlik Fonunda biriken kaynağı, aktif istihdam tedbirleri için kullanmayı düşünüyor musunuz?

Benim seçim bölgem Gaziantep yangın yerine dönmüş, yanlış teşvik uygulamasından dolayı. Bir buçuk yıl içerisinde 20-25 bin tane işçi işinden oldu. Bırakın yeni istihdamı, yatırım durdu, yeni yatırım yok, üretim eksildi ve yeni işsizler ordusuna işsiz katılmaya başlandı. Bu yanlış teşvik uygulamasını değiştirmeyi düşünüyor musunuz?

Ayrıca, AKP’li belediyelerin yanlış özelleştirmelerinden dolayı, yüzlerce işçimiz sokakta işsiz geziyor, eylem yapıyor, ama maalesef ne Hükûmetin ne belediye yönetimlerinizin buna duyarlı davrandığını görmedik.

Sayın Bakanım, büyüme var ise protestolu senetler niye artıyor? Çekler niye ödenmiyor? Bayram üzeri niye esnaf siftahsız dükkân kapatıyor? Eğer büyüme varsa bu işsizlik neden düşmüyor Sayın Bakanım?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Orhan…

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullarımızda temizlik hizmetleri, genellikle istihdam edilen eleman yetersizliği sebebiyle velilerden toplanan kısıtlı paralarla yerine getirilmeye çalışılmaktadır. Maalesef, çoğu kez bu istihdam edilen personelin sigortaları yaptırılamamaktadır. Bazen de -gazetelere haber olmuş olduğunu da dikkate aldığımızda- okul müdürleri hakkında soruşturmalar açılmakta, sigortasız eleman çalıştırmaktan görevden alınmaktalar. Bu durumu ortadan kaldırmak için millî eğitim emrine ilave kadro vermeyi düşünür musunuz? Düşünmezseniz bu problemin nasıl halledilmesini öngörüyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, vergi kanunlarını sadeleştirmekten bahsediyorsunuz, ama vergi iadesinin kaldırılması neticesinde uygulamaya koyduğunuz asgari geçim indirimiyle eşin ve çocukların çalışıp çalışmadığı, çalışıyorlarsa çalıştıkları iş yerinde asgari geçim indiriminden faydalanıp faydalanmadıklarını, 18 yaşından büyük çocuklarda öğrenim belgesi vesaire istemektesiniz. Özellikle inşaat işlerinde ve kısa süreli işlerde çalışan işçilerimiz için vergi sadeleşmekte mi, yoksa daha da karmaşık hâle mi gelmekte?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Paksoy “Üniversitede çalışan öğretim üyelerinin maaşlarının artması yapılacak mı? Yapılacaksa ne zaman yapılacak?” dedi.

Değerli arkadaşlar, maaşlarla ilgili olarak, genel personel durumu, özlük hakları nazarıitibara alınarak ona göre genel bir artış yapılıyor. Daha önce de söylediğimiz gibi, biz, memurumuzu, işçimizi enflasyona ezdirmeyecek ve gelişmeden de pay alabilecek şekilde artışlar yapıyoruz. Daha önceki açıklamalarımızda bunların yüzdelerine kadar açıklamalar yaptık. Ama, öğretim üyeleriyle ilgili olarak şu anda, mesela, araştırma görevlileri, için yeni kadro ihdas ediyoruz, şimdiye kadar en yüksek kadroyu veriyoruz. 4 bindi 5 bine artırdık onu. Yani “alınmıyor” veyahut da “kadro verilmiyor” diye bir şey söz konusu değil. Eldeki imkânlara ve ihtiyaçlara göre gerekli kadrolar, ilgili kurumlarla da konuşularak veriliyor.

Sayın Ural “Geçici işçileri ne zaman kadroya alacaksınız?” dedi.

Biliyorsunuz, biz, geçici işçilerle ilgili olarak, yeni kadroya aldık ve altı aydan fazla çalışan bütün geçici işçiler kadrolara alınmış bulunuyor.

KADİR URAL (Mersin) – Sadece 2006 yılında var Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ama, olanları hep aldık yani. Birikenlerin hepsini aldık, tamamladık.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Vizeli olanlar Sayın Bakan. Afet kapsamında çalışanlar düşünülmedi.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yani, 2006’da girenleri değil, daha önce de geçici işçi olarak girmiş olup altı aydan fazla çalışan işçileri daimi kadroya aldık, hatta belediyede çalışanlar, diğerlerinde çalışanlar, oralarda çalışanlar bile alındı.

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Bakanım, on beş-yirmi senedir çalışıp da üç ay, dört ay yıl içerisinde çalışanlar alınmadılar.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – “Üç ay, dört ay” demiyorum, altı aydan fazla…

KADİR URAL (Mersin) – Herhangi bir yılda altı ay çalışmış olanlar da yok.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, üç ay… Geçici işçiyi -geçici alınmış- geçici bir iş için üç aylığına alıyorsunuz, iki aylığına alıyorsunuz, ondan sonra iş yok.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sadece 2006’yı mı baz aldınız Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Yatması için alacak hâlimiz de yok ki yani.

BAŞKAN – Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap ediniz.

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Bakanım, niye sadece 2006 alındı?

BAŞKAN - Ayrıca sorular varsa Sayın Bakanla özel görüşünüz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bakın değerli arkadaşlar, şimdi altı aydan daha az çalışanları aldığınız zaman, o zaman çok büyük haksız yük yüklüyorsunuz bütçeye. Yani, üç ay çalışan adamı alacaksınız siz, dokuz ay yatacak üç ay çalışacak, kadroya alacaksınız, on iki ay maaş vereceksiniz ve bunu da siz bizden istiyorsunuz! Olmaz böyle şey.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Afet kapsamında çalışanlar dışarıda kaldı.

KADİR URAL (Mersin) – Böyle bir şey istenmedi.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Biz hepsini aldık, altı ayın üzerindekilerin hepsini de aldık ve onlara da yeni altı aylık daha fazla işler vermek suretiyle de on iki ay çalışacaklar ve onların da hepsini daimî kadrolara aldık.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Bakan, alınmadı da biz öyle kabul edelim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) - Şimdi, SEKA’yla ilgili olarak soru soruldu yine Sayın Ural tarafından.

Mersin Taşucu’nda SEKA’ya ait fabrika alanına ilişkin imar plan çalışmaları devam ediyor. Plan çalışmasından sonra da satışa hazır hâle getirilecek ve burası da özelleştirilecektir. Yani, buranın geleceği de budur, özelleştirilecektir burası da.

Sayın Aydoğan, bir daha sorunuzu tekrar edebilir misiniz.

Sayın Aydoğan burada mı?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Buradayım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Evet, bir daha tekrar edebilir misiniz.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ekonominin büyüdüğü millî gelirin arttığı…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Efendim?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Efendim?

BAŞKAN – Sayın Bakanım, eğer tespit edemediyseniz Sayın Milletvekilim size özel olarak tekrar sorsun, onu o zaman izah edersiniz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sorarsınız, ben size onu cevaplarım.

BAŞKAN – O zaman diğerlerini cevaplandırın.

Buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, Sayın Ağyüz, “İstihdam vergilerinin yükü ne kadar?” diye soruyor, “Büyüme varsa işsizlik neden düşmüyor?” diyor.

Şimdi bizim istihdam vergileriyle ilgili olarak üzerinde çalışmalarımız var. Bunu, çeşitli defalar Çalışma Bakanımız da açıkladı. İstihdam üzerindeki vergilerin düşürülmesiyle ilgili çalışmalar yapılıyor ve bu, bizim Programımızda da söz konusu, Hükûmet Programımızda da söz konusu ve bununla ilgili çalışmalar bittikten sonra sizlerle paylaşacağız. Büyüme varsa…

Değerli arkadaşlar, ben, şimdi, hem bütçe konuşmamda hem de ayrı olarak izahlarımda şöyle dedim: Biz hükûmete geldikten itibaren bugüne kadar, Türkiye -yahut ağustos ayı itibarıyla- 3 milyon istihdam meydana gelmiş. Yalnız, bu, tarım dışı sektörlerde.

Bakınız, Türkiye’de iki tane olgu var, bunu da söylemiştim: Bir tanesi, Türkiye’de, tarım nüfusu, tarım dışı sektörlere kayıyor ve bu da devam edecek. Neden? Gelişmiş ülkelerde tarımda çalışan nüfus yüzde 3 civarında. Bilemediniz, bazı daha az gelişmekte olan yüzde 5’lerde var, ama gelişmiş ülkelerde yüzde 3. Bu, şimdi, bizde yüzde 26’lar civarında. Ama, biz geldiğimizde yüzde 34, yüzde 35’ti bunlar ve oradaki nüfus tarım dışı sektöre kayıyor. Şimdi, herkes şehre geliyor dikkat ederseniz, şehirlerden efendim, orada fabrikalarda çalışıyorlar, başka iş yerlerinde, hizmet sektöründe çalışıyorlar ve Türkiye’de 3 milyon böyle istihdam meydana gelmiş.

İkinci olgu: Türkiye’de, nüfus artışı fazla. Şimdi, hem nüfus artışının fazla olmasından dolayı hem de tarım dışı sektörlere tarımdan büyük kayma olduğundan dolayı, işsizliğin azalma oranı daha az oluyor Türkiye’de. Ekonomi büyüyor, ekonomi aynı, verimlilik dolayısıyla verimlilik de arttı Türkiye’de.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süreniz tamamlandı.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ve bundan dolayı işsizliğin azalması daha az oranlarda oluyor. Ama bu, daha ilerilerde daha hızlı bir şekilde gelişecektir. Yani, bunları bilerek hesaplamamız lazım, ona göre de konuşmamız lazım.

Diğer soruları da vakit yetersizliğinden dolayı yazılı olarak cevaplandıracağım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşvike cevap alamadık Sayın Bakanım.

KADİR URAL (Mersin) – Mersin’i bir de turizm bölgesi yapsaydık Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Olur.

KADİR URAL (Mersin) – Tutanaklara geçirin “Olur.” dedi Sayın Bakan.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

25’inci maddeyi okutuyorum:

DÖRDÜNCÜ KISIM

Çeşitli Hükümler

Uluslararası kuruluşlara üyelik

MADDE 25- (1) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler tarafından, kanun, kararname ve uluslararası anlaşmalar gereği üye olunan uluslararası kuruluşlar dışındaki uluslararası kuruluşlara, gerekli ödeneğin temini hususunda Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınmadan üye olunamaz ve katılma payı ile üyelik aidatı adı altında herhangi bir ödeme yapılamaz.

(2) Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarının uluslararası anlaşmalar, kanun ve kararnamelerle Türkiye Cumhuriyeti adına üye olduğu uluslararası kuruluşlara ilişkin işlemlerine (katılma payı ödemeleri dahil) bu madde hükmü uygulanmaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu, şahısları adına Muş Milletvekili Medeni Yılmaz ve Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır’ın söz talepleri vardır.

Sayın Hacaloğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

2008 Yılı Merkezî Yönetim Kanunu Tasarısı’nı görüşmekteyiz. Ancak, çok sıkışık bir takvim içinde bu görüşmeleri yürüttüğümüzü belirtmek istiyorum. Bu nedenle, birçok madde tam aydınlığa kavuşamıyor, karanlıkta kalıyor ve görüşmekte olduğumuz bu 25’inci madde de bu tür maddelerden biri.

Değerli arkadaşlarım, bütçeler “hesap sorulabilirlik” esasına dayanılarak düzenlenmelidir. Şeffaf ve tam denetime açık olmalıdır. Hatta Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu’nun geçen gün söylediği gibi, bu ilke anayasal bir kurala da dönüşmelidir. Görüşülmekte olan bu maddeyle uluslararası kuruluşlarda üye olunabilmesi sürecinde gerekli ödeneğin temini hususunda Maliye Bakanlığının uygun görüşünün alınması öngörülmekte.

Değerli arkadaşlarım, dengeli, hızlı, sürdürülebilir bir ekonomik büyümeye, ulusal sanayiye, tarımsal gelişmeye, sosyal adalete, eşitliğe, sosyal hukuk devletine, ülkemizin her noktasında huzura, özgürlüğe ve kaliteli yaşama yönelik kalıcı yapılanmaya kapalı bir ekonomiyle, vizyonu yetersiz dış ilişkiler çerçevesinde ulaşamazsınız. Bunun için, ulusal çıkarların, laik, demokratik cumhuriyetimizin temel niteliklerinin ve diğer ulusal değerlerimizin korunması kaydıyla dünyaya açılmamız ve dünyayla kucaklaşmamız zorunludur.

Dünyada küreselleşme yaygınlaşmakta. Kurum ve kuruluşlar arasında ilişkiler, ulusal duyarlılık sınırını kolaylıkla aşmaya yönelik organik bağımlılıklara dönüşebilmekte. Bu konuda bir denetim mekanizmasına ihtiyaç olduğu çok açık. Ancak, türlü uygulamalarınızla ortaya çıktığı gibi, sizin, kendinize özgü bir açılım anlayışınız var. Açıkça bilmelisiniz ki Değerli Sayın Bakan, sayın AKP’li milletvekili arkadaşlarım, her zaman yaptığınız gibi Vahabi kültürü tarikatlar geleneği ve ılımlı İslam perspektifi penceresinden bakarak uygulamaya koyacağınız adımlarla, denetim mekanizmalarıyla ulusal yararlarınızı gözeten bir hedefe ulaşabilmemiz mümkün değildir. Sizin, ulusal değerler ve kamu yararından kopuk uygulamalarınız ile uluslararası kuruluşlara yönelik denetim sürecinde, bu maddeyle öngörülen mekanizma sonuç getirmez. Zira, siz, ekonomide altı yıldır IMF’nin yüksek reel faiz ve düşük kur eşliğinde uygulamakta olduğu, reel sektörü ve ulusal sanayileşmeyi dışlayan politikalar çerçevesinde IMF’yle tam bir teslimiyetçi ilişkilere girdiniz. Ne bu ilişkinin yaratmakta olduğu işsizliği, yoksulluğu ve eşitsizliği ne de çökmekte olan sosyal devleti umursamaktasınız.

Yabancıların bankacılık sektörü içindeki payı Haziran 2007 sonu itibarıyla yüzde 39,4’e çıkmış. Oyakbank ve Türkiye Finansın yabancılara satılmasıyla bu rant yüzde 50’lilere yaklaşacak. Ama bu sizin hiç umurunuzda değil.

Özel sektörün yurt dışından borçlanması -burada çok sık tekrarlandığı gibi- sektörün içine girdiği dış borç batağı son beş yılda 94 milyar dolar artarak üçe katlanmış. Ama sizin hiç umurunuzda değil.

Son beş yılda ülkemizin toplam borç yükü 235 milyar dolar artmış. Yani, ülkemizin toplam borç yükü ikiye katlanmış. Dünyanın en yüksek düzeyde reel faiz yükü altında son beş yılda hazine 161,3 milyar dolar faiz ödemek zorunda kalmış. Ama sizin hiç umurunuzda değil.

Son beş yılda ülkemize giren mali kaynakları emen yabancı kaynaklı sıcak para stoku 100 milyar dolar artmış, yani 12 kat artmış. Ama sizin hiç umurunuzda değil.

Cari işlemler açığı 1,5 milyar dolardan, altı yıl içinde, 36 milyar dolara tırmanmış yıl sonu itibarıyla. Yani, 14 kat artmış olacak. Ama kılınız kıpırdamıyor, bu durum sizi hiç rahatsız etmiyor.

Son altı yıldır fiilî işsizlik oranı genelde yüzde 16’nın, gençler ve kadınlar arasında yüzde 25’in, kırsal kesimde ise yüzde 40’ın altına inmiyor. Ama hiç umurunuzda değil. Üstelik, rakamları tahrip edip, sözde halkımızı kandırabileceğinizi düşünmektesiniz.

Ülkemizde dört kişilik bir aile için açlık sınırı 700 YTL’ye, yoksulluk sınırı ise ayda 2.270 YTL’ye çıkmış durumda. 10 milyon yurttaşımız açlık sınırında, 20 milyon yurttaşımız ise yoksulluk sınırında yaşama tutunmaya çalışıyor. Ama sizin hiç umurunuzda değil.

Tarımda beş yıldır sürdürmekte olduğunuz politikalar sonucu tarım çöküyor, hayvancılık bitiyor, yoksullaşma derinleşiyor. Bu yıl dokuz ayda yüzde 5,6 oranında, son üçüncü dönemde ise yüzde 7,8 oranında gerilemiştir, gerilemektedir tarım. Ama sizin hiç umurunuzda değil.

GAP’ta 1 milyon 700 bin hektarlık arazinin ancak yüzde 12’si, yani 200 bin hektarı sulanabilir hâlde. Ama, siz, yatırımları kısmakla, GAP’ı AB dayatmaları doğrultusunda etkisizleştirmekle meşgulsünüz. Ülkemizin geri bölgelerinde gelişmeyi hızlandırmayı hiç ama hiç umursamıyorsunuz.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da kişi başına kamu yatırımları ülke ortalamasının üçte 1’i düzeyinde. Kişi başına millî gelir ülke ortalamasının, keza, üçte 1’i düzeyinde. İşsizlik oranı yüzde 40’larda, yoksulluk yüzde 60’lar düzeyine tırmanmış. Ama bu durum sizi hiç tedirgin etmiyor.

Bölgede teşvik sistemi çökmüş. Son beş yılda teşviklerin yüzde 4’ü Doğu Anadolu’ya, yüzde 6,8’i Güneydoğu Anadolu’ya, Marmara Bölgesi’ne ise yüzde 37,4’ü gitmiş. Ama bu durum sizi hiç tedirgin etmiyor.

2007 yılı için 2 milyar YTL olan KÖYDES ödeneğini 2008 yılı programında 500 milyon YTL’ye indiriyorsunuz, dörtte 1’i düzeyine çekiyorsunuz. Vicdanınız sızlamıyor, köy ve köylüyü hiç umursamıyorsunuz. Sadece AB fonlarından medet umuyorsunuz.

AB’yle ilişkilerimiz eşit koşullu üyelik ekseni dışına, bazı Batılı liderlerin ve ülkelerin dayatmasıyla götürülmek isteniyor. Ama, siz bu haksız duruma başkaldırmak yerine derin uykuya yatıyorsunuz. Ülkemizin AB’yle sağlıklı ilişkilerini, geleceğini hiç ama hiç umursamıyorsunuz.

Kuzey Irak’ta Mahmur Kampı’nda çoğu çocuk ve genç yaşta 12 bin yurttaşımız tel örgüler arkasında yaşam kavgası veriyor ve terör örgütüne malzeme oluyor konumundan çıkmasını hiç umursamıyorsunuz.

14 Avrupa ülkesinde 11 federasyon ve 246 derneği bünyesinde barındıran KNK’nın, yani Avrupa Ulusal Kongresinin başında bulunan Ali Yiğit, 1991’de milletvekili seçilmiş olan Ali Yiğit, AB Parlamentosunda -ki, bu kuruluş bugün PKK’nın en baş destekçisi ve mali finansörü konumunda- geçenlerde yaptığı uzun konuşma içinde “Bugün artık kabul edilmelidir ki, PKK ve önderliği Kürt halkının temel bir gerçeğidir.” diyebilmekte, yüz yıl sürebilecek Kürt-Türk savaşından söz edebilmekte. Ama, siz bu durumu hiç ama hiç umursamıyorsunuz.

Terör örgütü ulusal bütünlüğümüze kastediyor. Her gün yeni şehitler veriyoruz. Siz ise ABD’nin kuyruğuna takılmış, BOP’a omuz veriyor, ülkemizde ılımlı İslam yapılanması için inanılmaz bir gayretkeşlik içine giriyorsunuz.

Ülkemiz yoksulluk batağına saplanmış vaziyette. Tüm demokratik, etik ve ahlak kurallarının, Batılı ülkeler normlarında, ülkemizde, Parlamentomuzda geçerli olmasına direniyorsunuz. Temiz siyaset, dürüst yönetim ilkesini hiç ama hiç umursamıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Bir dakika rica edeceğim.

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; özetle, uluslararası kuruluşlarla kurmakta olduğunuz ilişkilerde ülkemizin, yurttaşlarımızın hakkını koruyamıyorsunuz. Siyasetiniz, politikalarınız ve uygulamalarınız çağdaş Atatürk cumhuriyetine yakışmıyor.

Umarız ki, bütçe tasarısının bu maddesiyle, cumhuriyetimizin tüm geçmiş maliye bakanlarından çok farklı dünya görüşü ve uygulamalar içinde olduğu görülmekte olan Sayın Unakıtan’a ve Bakanlığına verilmekte olan denetim yetkisi ülkemiz için yeni olumsuzluklara kapı açmaz.

Hepinize derin saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Muş Milletvekili Medeni Yılmaz.

Sayın Yılmaz, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEDENİ YILMAZ (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezî Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 25’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz aldım, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

AK Parti İktidarı döneminde, birçok alanda olduğu gibi, sağlık alanında da çok önemli reformlar gerçekleştirildi. Bunlardan, zamanımın darlığı nedeniyle sadece bazılarından başlıklar hâlinde söz etmek istiyorum.

 Malumlarınız olduğu üzere sağlıkta dönüşüm çerçevesi içinde gerçekleştirilen çok önemli reformlar oldu. Bunların başında sağlık kurumlarının tek çatı altında toplanması, aile hekimliği uygulamasının başlatılması, sözleşmeli ve çakılı personel istihdamı uygulamasıyla sağlık personelinin temininde güçlük çekilen bölgelerdeki sıkıntıların giderilmesi, performans sistemi ile döner sermaye, prim uygulamaları sonucu, personelin gelirlerinin artırılarak, hizmet sunumunun daha rasyonel hâle getirilmesi, yeşil kartlıların ayakta tedavileri ile diğer sağlık giderlerinin karşılanması sonucu sağlık güvencelerinin artırılması, özel hastanelerin sistemin içine çekilerek hizmet sunumunun daha kaliteli ve kantite olarak artırılması, 112 acillerin yaygınlaştırılması, hastane ve sağlık ocaklarının sayılarının artırılması, hekim ve sağlık personeli dağılımının yaygınlaştırılması gibi daha birçok yeni uygulama ile önemli bir rahatlığın sağlandığını huzurlarınızda ifade etmek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; elbette sağlıktan söz ederken koruyucu hekimlik gibi çok önemli bir alanı göz ardı etmemek gerekir.

AK Parti İktidarları döneminde koruyucu hekimlik ve halk sağlığı alanında çok önemli ve değerli çalışmalar ve bu çalışmaların sonucunda elde edilmiş başarılardan söz etmek isterim. Bildiğiniz gibi, bulaşıcı hastalıklarla mücadele ve bu hastalıkların önlenmesinde aşılama uygulamalarının önemini elbette söylemeye gerek yok.

Bulaşıcı hastalıklar insanlık tarihi kadar eskidir ve tarih boyunca hem bireyin hem de toplumun sağlığını tehdit eden önemli bir sorun olmuştur. Veba, sıtma, kızamık, çiçek salgınları ve kıtlık, kuraklık gibi felaketler tarih boyunca milyonlarca kişinin ölümüne yol açmış, yenilmez sayılan orduları durdurmuş, toplumsal ilişkileri biçimlendirmiştir.

Bulaşıcı hastalıklara karşı mücadelede aşılar vazgeçilmezdir ve bu hastalıkları engellemede temiz su temininden sonra en etkili yöntemdir. 2000 yılında dünyada aşıyla korunabilir hastalıklara bağlı 1,7 milyon çocuk ölümü gerçekleşmekteydi. Bu çocukların büyük kısmı kızamık, boğmaca, difteri, tetanos gibi etkin ve kolay ulaşılabilir aşısı olan hastalıklara bağlı kaybedilmiştir.

Dünya Sağlık Örgütü öncülüğünde belirlenen hedeflere göre 2015 yılına kadar bu ölümlerin üçte 2 oranında azaltılması hedeflenmektedir. Ülkemizin aşıyla önlenebilir bulaşıcı hastalıklarla mücadele konusunda parlak bir geçmişi vardır. Cumhuriyetimizin ilk yılları verem, çiçek, sıtma, trahom gibi bulaşıcı hastalıklarla mücadelenin yoğun olarak başlatıldığı yıllardır. Bu çerçevede 1950’li yıllara gelindiğinde önemli bir mesafe kaydedilmiş ve adı geçen hastalıkların sayıları büyük oranda azaltılmıştır. 1957 yılındaki son vakadan bu tarafa çiçek hastalığı ülkemizde yok edilmiştir.

1960’lı yıllar çocuk ve erişkin aşılamalarında yeni aşılamaların uygulamaya konulduğu dönemdir. Ancak, aşılama oranları uzun yıllar istenen oranlara bir türlü ulaştırılamamıştır. Yıllar boyunca aşılama oranları yüzde 70-80’ler civarında seyretmiştir. 2002 yılına geldiğimizde bu oran maalesef yüzde 78’dir. Ülke ortalaması yüzde 78 gibi düşük bir düzeydeyken, il düzeyinde yüzde 50 aşılama oranına bile ulaşamamış çok sayıda ilimiz mevcut idi 2002 yılında. Bunlara örnek olarak Ağrı, Diyarbakır, Hakkâri, Şırnak gibi illerimizi sayabiliriz.

2003 yılından itibaren koruyucu sağlık hizmetlerinin ve bu kapsamda aşılamanın öncelikle ele alınması ve aşılama çalışmalarına ayrılan bütçenin 7 kat artırılması ve personel istihdamındaki yeni politikalar sonucu önemli başarılara imza atılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEDENİ YILMAZ (Devamla) – 2002 yılında -dönüştürülmüş rakamlarla söylüyorum- 22 milyon YTL ayrılmışken, 2007 yılı rakamı 156 milyon YTL’dir. Bu dönemde yürütülen kızamık aşılama kampanyası sonucu 18,3 milyon çocuğumuz aşılanmış ve cumhuriyet tarihimizin en yüksek aşılama oranına, yüzde 96,3’e ulaşılarak Dünya Sağlık Örgütü Avrupa bölgesindeki en büyük aşılama kampanyası gerçekleştirilmiştir. Böylelikle, çocukluk döneminde ölüm ve sakatlıkların önemli nedeni olan kızamık vaka sayısı 2001 yılında 31 bin, 2002 yılında 7.800 iken, 2006 yılında 34 vaka ve 2007 yılında, ilk on ayı için söylüyorum -biraz önce Sayın Arkadaşım Zeydan söylemişti- 3 vakadır. Hedeflenen, 2010 yılına kadar hiçbir vakanın olmamasıdır.

Süremin dolması nedeniyle söylemek istediklerimin hepsini söyleyemiyorum. Bütçemizin ulusumuza, ülkemize hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır.

Buyurun Sayın Hıdır.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlarım; 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın uluslararası anlaşmalarla ilgili 25’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Değerli arkadaşlar, uluslararası anlaşmalar ülkelerin entegrasyonunu, prestijini ve zenginliğini ifade eder. Gerek 59’uncu Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti döneminde gerek 22 Temmuz seçim çalışmalarında, seçmenlere, sanki ilk defa AK Parti döneminde mülk satışı yapılıyormuş gibi çarptırılarak anlatılan yabancılara mülk satışıyla ilgili uluslararası yasalar konusunda bilgilerimi paylaşmak istiyorum.

Yabancılara mülk satışı ilk defa Osmanlı döneminde 1868-1914 yılları arasında Emlak Mutasarrıf Yasası’yla başlatılmıştır. Cumhuriyet sonrasında ise 1934-2003 döneminde, 2003-2005 döneminde ve 2006 ve sonrası olmak üzere üç dönemde çıkarılan yasalarla mülk satışı serbest bırakılmıştır. 1934-2003 yılları arasındaki altmış dokuz yıllık zaman zarfında uygulanan yasa, Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilmiştir. Keza, 2003-2005 yılları arasındaki yasa da Anayasa Mahkemesi kararıyla iptal edilmiş, 2006 sonrası için 5444 sayılı Yasa ile, yabancılara, karşılıklılık esasına göre en çok 2,5 hektar arazi satışı, imar planı dâhilinde iş yeri ve konut olarak gayrimenkul satışı, yabancı devletlerin mülk edinme haklarına karşı Türkiye Cumhuriyeti’nin de mülk edinme hakkı yasalaşmıştır. Ülkemizde, yabancıların mülk edinmesinin yegâne şartı, o ülkeyle karşılıklılık yani mütekabiliyet şartının gereklerinin yerine getirilmiş olmasıdır. Bu şartları haiz Türkiye ile 54 ülke anlaşma yapmış, bu şartları haiz olmayan 41 ülkeyle anlaşma yapılmamış, ikametgâh belgesi bulunan 14 ülkeyle anlaşma yapılmış, İçişleri Bakanlığının izniyle de 28 ülkeyle anlaşma yapılmıştır. Bazı istatistiki bilgileri vermek suretiyle konuyu daha da açıklamak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, arazi alan 19.703 kişi, 30 milyon 794 bin 755 metrekare; bina ve konut alan 38.829 kişi de 5 milyon 250 bin 792 metrekarelik alan satın almıştır. Bunları irdelediğimizde 15 bini Alman, İngiliz, Yunan, İrlandalı, Danimarkalı, Hollandalı, Avusturyalı, Norveç, Belçika ve Amerikalı yabancıların almış olduğunu görüyoruz. En çok taşınmaz edinilen illerimiz de Antalya, Muğla, İstanbul, Aydın, Bursa, İzmir, Ankara, Mersin, Balıkesir ve Hatay olmak üzere mülk edinmişlerdir.

Değerli arkadaşlarım, spekülasyona sebep olan ülkelerle ilgili bilgileri de açıklamak istiyorum. Özellikle, Suriye uyrukluların almış olduğu mülkler, 1939 yılında Hatay’ın Türkiye’ye ilhakından önce edinilen taşınmazlardır. Yunanistan uyruklular hakkında da ön şart, miras yoluyla edinimler hariç, kıyı kenar çizgisinde mülk edinilmemesidir; ancak Türk asıllı Yunan vatandaşların askerî güvenlik bölgeleri hariç, Türkiye’nin her yerinde mülk edinme hakları vardır. İsrail uyruklular hakkında da ön şartımız, altı aylık ikametgâh izni bulunması, karşılıklılık yasasının şartının yerine getirilmesi ve ancak bir tek konut satın alınabilmesidir. Buna göre, sadece 72 tane İsrailli vatandaşımız, bina, gayrimenkul almış, toplam 18.487 metrekaredir.

Değerli arkadaşlar, bir başka spekülasyon malzemesi ise GAP bölgesindeki satışlardır ki, toplam 399 taşınmaz, 189 kişiye, 1 milyon 680 bin 501 metrekare olarak satılmıştır. Dikkatiniz çekmek istediğim husus, GAP bölgesinde iddia edildiği gibi İsraillilere 1 metrekare yerin satılmamış olmasıdır.

Değerli arkadaşlar, yine dikkatinizi çekmek istediğim bir başka husus, Avrupa Birliğinde bulunan Türklere ait, yani 2 milyon 480 bin Türk ve 1 milyon 350 bin Türk asıllı yabancı pasaportlu vatandaşımız toplam 955 bin konutta ikamet etmekte.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Hıdır, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET NİL HIDIR (Devamla) – Bu vatandaşlarımızın 190 bin tanesi, oturdukları gayrimenkulü satın almışlar. Toplam rakamı söylüyorum: 48 milyon metrekaredir. Oysa, yabancıların ülkemizde almış oldukları toplam gayrimenkulün tamamı 36 milyon metrekaredir.

Değerli arkadaşlar, ben, bunların hangi hükûmetler zamanında çıkarıldığını da buraya ifade etmiştim. Mustafa Kemal Atatürk döneminden başlamak suretiyle, İsmet İnönü zamanında 345.905 ve nihayet, AK Parti Hükûmetine gelinceye kadar, arada, Adnan Menderes, Süleyman Demirel ve diğer hükûmetler de bu satışlarda katkı sağlamışlar.

Sözlerimi tamamlamak suretiyle, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum, Kurban Bayramı’nızı da tebrik ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hıdır.

Saygıdeğer arkadaşlarım, madde üzerinde soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz, sadece maddenin o kısmı kaldı. Onun için, Genel Kuruldan, maddenin tamamının bitimine kadar sürenin uzatılması iznini alacağım.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz verdiğiniz izin çerçevesinde.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Benim sorum bir önceki maddeden kaldığı için hoşgörünüze sığınarak soruyorum zatıalinizin ve Sayın Bakanımızın.

Sayın Bakanım, kendilerini özelleştirme mağduru 4/C’liler olarak tanımlayan işçilerden, benim bölgemde de Karaman Suma ve Seydişehir Alüminyum çalışanları vardır. Bu arkadaşlarımızın sıkıntılarını bu yıl çözebilecek miyiz?

İkinci sorum: Bu yıl, kamuda ve özel sektörde, yeni istihdam alanlarında ne kadar işçiyi istihdam etme imkânımız olacak?

Yüzde 50 civarında olan sendikalı işçi sayısını, Avrupa Birliği ülkeleri seviyesine çıkarabilmek için, işveren ve işçiyi teşvik edecek projelerimiz nelerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, bilindiği üzere, vergi yükü, istihdamı olumsuz etkiliyor, hatta kayıt dışı istihdamı körüklüyor. Asgari ücretle çalışandan yılda tahsil edilen vergi miktarı nedir? Bundan vazgeçilebilir mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Sayın Birgün… Yok.

Sayın Ural… Yok.

Sayın Bal, buyurun.

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istiyorum.

Uluslararası anlaşmalar, kanun ve kararnameler ile Türkiye Cumhuriyeti adına üye olunan uluslararası kuruluşlara ödediğimiz katkı paylarımızın bir dökümü var mıdır? Türkiye bu katkı paylarının karşılığını alabiliyor mu? Örneğin, bugüne kadar AB’ye ödediğimiz 15,4 milyar euro katılım payı ama aldığımız 2,2 milyar euro, hibe alınmıştır. Bu 2,2 milyar hangi projelere verilmiştir?

Diğer bir sorum: 25’inci maddenin başlangıcı, “Uluslararası kuruluşlara üyelik” diye ifade ediliyor. 1’inci fıkrada Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınmadan üye olunamıyor, ama 2’nci fıkrada ise Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarında bu madde hükmünün uygulanacağı söyleniyor. Farklılığın nedeni nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Sayın Özkan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Bakan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde beş yıldır sektörel bazda desteği konuşuyoruz. Ekonominin temelinde istihdam, istihdamın temelinde de üretim yattığına göre, bazı illeri ve Burdur’u mermer, tarım ve hayvancılık alanında önümüzdeki yıl sektörel bazda desteklemeyi düşünüyor musunuz?

2007 yılı içerisinde ödenmeyeceği artık kesinleşen süt, et, buzağı, suni tohumlama, yem bitkileri desteklemelerini 2008 yılının hangi ayında vermeyi düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Sayın Aydoğan…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Bakanım, büyüyen ekonominin sonucu olarak, içme suyu olmayan, yolu olmayan çok sayıda köylerimiz var. İnsanlarımızın en temel ihtiyacı olan sağlık hizmetlerinden faydalanılabilmesi için özellikle kırsal kesimde, köylerde -yaşlıların kaldığı köylerimizde- iğne vurdurmak, tansiyon ölçtürmek için bir ebenin dahi olmadığını… Bu konuda, içme suyu olmayan, yolu olmayan, ebesi olmayan köylerimize herhangi bir yatırım yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.

Sayın Bakanım, buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Çalış “Seydişehir’de ve bazı yerlerde 4/C’liler var.” diye söyledi. Onlarla ilgili, ben, Özelleştirmeye de bu konuda talimat vereyim. Nedir problemleri onu tam anlayamadım ama o konuda bir çalışma yapalım.

Yalnız, tabii, özelleştirmeyle ilgili 4/C’lilerin durumu diğerlerine göre biraz daha farklı. Biz bunları artık “özelleştirme mağduru” diye nitelemiyoruz. Çünkü, kendileriyle bir anlaşma yapılıyor, o anlaşma gereğince de bunlara tazminatlar ödeniyor ve fazla fazla ödeniyor. Ayrıca ihbar tazminatları tekrar ödeniyor, ayrıca da belli bir müddet iş göremezliklerinden dolayı tekrar bir para veriyoruz. Yani, oldukça büyük rakamlara baliğ oluyor bu ve bunu alan birçok kimse de hem çalışmaya… Özelleştirildikten sonra aynı kimselere soruyorlar, yani çalışacaksan… Çalışmaya da hazır birçoğu. Ben bilhassa Seydişehir’i biliyorum, çalışmak istemediler, yani oradakilerin birçoğu çalışmak istemedi. Niye? Çünkü, aldıkları o tazminatlarla, yüklü paralarla kendi işlerini kurdu vatandaşlarımız, onlara daha cazip geldi veyahut da bazıları da dedi ki: “Bizim şeylerimize devam edilsin, emekli olana kadar biraz daha çalışalım.” Onlara da ayrı imkânlar meydana getirdik.

Şimdi, ayrıca, hem tazminatını almış bir insan hem de gelip de hiçbir şey olmamış gibi aynı şartlarda çalışma imkânı olmuyor tabii. O bakımdan, özelleştirmelerdeki 4/C biraz daha değişik ele alınması lazım.

Yine, “Yeni istihdam ne kadar olacak?” diye sordu Sayın Çalış. Yeni istihdam, tabii, yapılan yatırımlar dolayısıyla hizmet ve sanayi sektöründe, inşaat sektöründe ne kadar talep olacak? O kamu yatırımları ve özel sektör yatırımlarını da birlikte ele alarak söylemek mümkün olabilecek ama onunla ilgili tahminleri de var Hükûmetimizin. Çalışma Bakanlığından bu tahminleri alıp bildirebiliriz isterseniz.

Sayın Uslu “Asgari ücretten tahsil edilen vergi ne kadar? Çünkü bu vergiler yüksek olunca kayıt dışına gidiyor, ekonominin kayıt dışı besleniyor.” dedi.

Değerli arkadaşlar, asgari ücretten tahsil edilen vergi aşağı yukarı 70 küsur yani o da bekâr bir kişi için söz konusu. Ancak şimdi, bizim getirdiğimiz yeni sistemde bu vergi iadesini kaldırıp da asgari geçim indirimini getirdiğimiz usulde vergiler oldukça düşük oluyor ve bir de, şahsın durumuna göre, mesela evli için ayrı, çocuklu için ayrı, çok çocuklu için ayrı. Tabii, bunların sosyal durumları nazarıitibara alınarak yapılan vergi düzenlemeleri çok daha adaletli oluyor ve şu misali vermek istiyorum: Şu anda asgari ücretli, evli, 4 çocuklu bir vatandaşımız hiç vergi vermiyor. Bu, ilk defa oluyor. 4 çocuklu ve daha üstü olan, çocuk sayısı daha üstü olan kimseler, şu anda asgari ücret alanlar vergiye tabi değil, vergi vermiyor. Tabii, sosyal sigorta primi değil yani vergi olarak konuşuyorum.

Eskiden, biz, bu ücretlerden en yüksek vergileri alan bir durumda idik OECD ülkelerinde fakat bu sistemi getirdiğimizden beri aşağı yukarı, oldukça ileri basamak seviyesinde ilerledik OECD ülkeleri arasında ve dediğim gibi 4 çocuklu bir vatandaşımız, asgari ücret alan bir kimse vergi ödemiyor. İnşallah, ileride bunları daha…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakan, az çocukluyu cezalandırmıyor musunuz böylelikle?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Az çocukluları… Tabii, onlar çok çocuklulara göre daha az masraf ediyorlar düşüncesinden kaynaklanıyor. Yoksa hiçbir vatandaşımızı diğerine tercih edip, cezalandırma diye bir şey olmaz. Devlet vatandaşını cezalandırmaz yani.

Şimdi, Sayın Özkan, Burdur Milletvekilimiz, devamlı Burdur’u soruyor haklı olarak. Şimdi, Burdur da tabii bu 49 ilin içerisinde olmadığı, teşvikten faydalanamadığı için devamlı onlar biraz üzüntü içerisinde.

YILMAZ TANKUT (Adana) - Adanada da öyle

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Isparta da öyle efendim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Isparta da öyle,. evet, aynı.

Ama, oraları da şimdi, son zamanlarda hele… Ben de gittim, biliyorsunuz Burdur’u ziyaret ettim. Ondan sonra da bilhassa madencilik yönünden, o mermer ocakları falan, oldukça da ileri durumlara geldiler. O da beni sevindiriyor. İnşallah, orada diğer sanayiler de çok gelişecek ama sektörel teşviklerle ilgili daha henüz bizim oturup ha şöyle olacak, böyle olacak, öyle bir kararımız yok.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Konuşalım Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Haa, olursa öyle bir karar, onu da konuşuruz yani hep beraber paylaşırız sizlerle.

Sayın Aydoğan içme suyu, yolu olmayan, ebesi olmayan, elektriği... Elektriği var mı? Elektriği olmayan…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Elektrik var.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Var galiba elektrik. Tamam, o var.

...birçok öyle köylerden bahsetti.

Şimdi, biz, içme suyu ve yolu olmayan köy bırakmamak niyetindeyiz ve büyük çapta da bunu Türkiye’de bitirdik ama daha kalanlar varsa... Ki, ben Balıkesir’e yeni gittim. Balıkesir’in biliyorsunuz daha dağlık tarafları var, fakir köyleri var. Balıkesir’in bir de oturduğu alan çok geniş.

Şimdi, bunu nazarıitibara alıyoruz. Bu KÖYDES projeleriyle Balıkesir'i daha fazla destekleyeceğiz yani bu dönem biraz daha fazla olacak. Ama, ebe konusunda Sağlık Bakanımızla konuşalım. Onun da biraz ebe sıkıntısı var.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Boşta çok sayıda ebe var.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bu sağlık personelinde biraz sıkıntısı oldu çünkü bunlar hemen yoldan geçerken alacağın personel değil. Bunlar belli eğitimden geçerek yetiştirilen personel. Zaman zaman da…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Eğitimini almış çok sayıda boşta ebe var efendim.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Tamam, yeni de alacaklar yalnız.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süremiz tamamlandı.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Bakanım, teşvikleri söylemediniz, teşvikleri.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sağlık Bakanımıza bu konuda da ben de sizin adınıza, daha doğrusu Balıkesir adına bir aracılık yaparım yani.

Hepinize çok teşekkür ediyorum.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Bakanım, teşvikleri 2008 yılının hangi ayında vereceksiniz, onu söylemediniz.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Çok uzun sürmez, vereceğiz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

Kapanma Saati : 19.13

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 20.14

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

57 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 26’ncı maddesini okutuyorum:

Kamu idarelerince işletilen sosyal tesisler

MADDE 26- (1) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerince işletilen eğitim ve dinlenme tesisi, misafirhane, çocuk bakımevi, kreş, spor tesisi ve benzeri sosyal tesislerin giderleri, münhasıran bu tesislerin işletilmesinden elde edilen gelirlerden karşılanır. Bu yerlerde, merkezi yönetim bütçesi ile döner sermaye ve fonlardan ücret ödenmek üzere 2008 yılında ilk defa istihdam edilecek yeni personel görevlendirilmez.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan.

Sayın Oyan, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, şimdi, bu maddede sosyal tesisler üzerine bir görüşme yapacağız. Bununla ilgili şu bilgileri vereyim öncelikle: AKP İktidarı 2002’de ilk kez göreve geldiğinde, hatırlayacaksınız, bu lojmanlar konusunu diline dolamıştı. Yani, ilk örneği biz verelim, milletvekilleri üzerinden, onların lojmanlarından başlayarak bu lojmanları satalım ve devleti bu yükten kurtaralım demişlerdi. Peki, ne oldu değerli arkadaşlarım? 2002’den bu yana burada olan milletvekili arkadaşlarım var, ne oldu? Bir kere, milletvekili lojmanları dört yıl boş kaldı, atıl kaldı, şimdi de bir rant kapısına dönüştü. Bunu bir tarafa bırakalım. Hangi lojmanları sattınız, azalttınız? Şu an Türkiye’deki lojman sayısı 219.122. Bütçe gerekçesinin ilgili sayfalarından görebilirsiniz. Lojman sayısı azalmıyor, artıyor.

Şimdi, bu eğer şimdiki Hükûmet, en azından beş yıllık hükûmet etme deneyiminden, sosyal tesislerin, başta lojmanlar olmak üzere, kamu hizmetinin bir gereği olduğunu anlamış ise bu da bir başarıdır.

Bakınız, Türkiye’de genel bütçeli idarelerin 195 bin lojmanı var. 50 genel bütçeli idare lojmana sahip. Bunlardan sadece 5 idare bu toplam lojman sayısının, 195 bin lojman sayısının yüzde 80’ine sahip. Hangi idareler bunlar? Bu, Millî Eğitim Bakanlığı 44 bin, Millî Savunma Bakanlığı 41 bin, Emniyet Genel Müdürlüğü 37 bin, Sağlık Bakanlığı 20 bin, Jandarma Genel Komutanlığı 14 bin. Yani, yüzde 80’i bu toplam lojmanın 5 kuruluşa ait, bunlardan 3’ü güvenlikle ilgili kuruluşlar. Yani, bir kere, hangi koşullarda, hangi ülkede, nasıl hizmet verdiğinizi bileceksiniz. Dünyanın birçok ülkesinde, ya kamu lojmanları bakımından ya çalışanlara -devlet memuru olsun olmasın- ya da yurttaşlara ucuz kiralık konut sunumu üzerinden meseleler hallediliyor.

Türkiye’de, özellikle bir de iki meseleyi dikkate almak lazım. Bunlardan bir tanesi, memurunuza yeterli ücret ödemiyorsunuz, maaş ödemiyorsunuz. Dolayısıyla, birtakım bu tür kamu hizmetinin gereği adına birtakım hizmetleri sunmak zorundasınız. İkincisi, belirli bölgelerde güvenlik açısından olduğu kadar bir lojman bulabilme imkânı açısından da bu tür tesislere ihtiyacınız var. Dolayısıyla, burada en azından, bu konudaki şaşkın politikaların düzeldiğini varsayıyorum. Çünkü, en azından, artık bu konularda çıkıp da böyle büyük kahramanlık edalarıyla yapamayacakları işleri kimse söylemez duruma geldi. Bu da bir başarıdır.

Şimdi, efendim, tabii genel bütçeli idareler dışında da var. Yani, 195 bin genel bütçeli, özel bütçeli idarelerin ve üniversitelerin de var ama, işte toplamı 219 bin. Sosyal tesisler var 3 bin tane, bu 3 ayrı kuruluşa ait, bunların çoğu genel bütçeli idarelerin. Bu sosyal tesislerin herhâlde bir dökümünü, bunlarla ilgili neler yaptıklarını Maliye Bakanlığı bize bir şekilde iletir diye düşünüyorum. Bu ayrıntılar elimizde yok.

Şimdi, ben, izninizle bununla da ilişkili olan bir başka konuyu… Bu bütçeyi burada bu kadar tartışıyoruz. Ben de şimdiye kadar üç kez söz aldım, bu dördüncü söz alışım. Meclis olarak biz, yasama organı olarak yürütmeye karşı eğer bir kuvvetler ayrılığı ilişkisi içindeysek, bunun tek örneğini 1 Mart 2003’te gördük, gerçi ondan sonra görmedik, “eller havaya” oyunu oynanıyor burada. Yani, iktidardan gelen her öneri “eller havaya” oylanıyor. Ama değerli arkadaşlarım, eğer yasama ve yürütme arasında güçler ayrılığı ilkesi olacaksa -ki, bunun ne kadar yararlı olduğunu 1 Mart 2003’te gördük- o zaman biz yasama organı olarak kendi yetkilerimizi korumak konusunda kıskanç olmalıyız. Yani, bu yetkilerimizin yürütme tarafından gasp edilmesine karşı durmalıyız ki bizim ayrı bir kişiliğimiz olduğu, yasama organı olarak, iyice anlaşılsın.

Dolayısıyla, burada, birincisi, bütçede saydamlıktır. Eğer bu bütçe saydam değilse biz burada neyi onayladığımızı, neye oy kullandığımızı bilmez duruma geliriz. Bütçenin şeffaf olması gerekiyor, yani, bütün gelir ve giderlerin bütçede gösterilmesi gerekiyor; ademi tahsis ilkesi, yani, genellik ilkesi gerekiyor. Bu olmazsa, bütçede giderlerin arkasına gelirleri gizlerseniz bütçeyi göremezsiniz.

Dolayısıyla, bir kere, öncelikle, bütçelerin stratejik planlara uygun hazırlanması gerekiyor. Stratejik plan dediğiniz zaman, bunun da mutlaka performans ölçümüne, hesap verme sorumluluğuna uygun koşullarda hazırlanması gerekir. Bunun da olması için mutlaka idari, mali yapının buna uygun dönüştürülmesi gerekir. İdari, mali yapıyı dönüştürmeden getirilmiş ve laf düzeyinde kalmış bütün bu süslü laflar, yani, hesap verme sorumluluğu, stratejik plan, performans ölçümü vesaire lafta kalmıştır. Yani, bugün bunlar Türkiye’de bir süs malzemesinden öteye gitmemektedir. Oysa, bizim, yasama organının bütçeyi denetleme görevimizi… Sadece, yasama organı olarak bütçe kanunu çıkarmakla sınırlı değil bizim görevimiz. Daha önemli görevimiz, burada biz, Hükûmete, bu kanunu çıkararak, gelirleri toplama ve harcama yetkisi veriyoruz. Biz bu yetkiyi vermezsek onu yapamazlar. Eğer öyleyse, biz, yasama organı olarak, muhalefeti ve iktidarıyla, bu yetkilerin doğru kullanılıp kullanılmadığını denetleme hakkına sahibiz. Bu haktan vazgeçersek bütçe hakkını kullanmıyoruz demektir.

Değerli arkadaşlarım, burada bunlar çok kritik meselelerdir. Yani, bir demokrasinin olmazsa olmaz koşullarıdır. Bu yoksa demokrasinin temel meselesi yoktur, çünkü bütçe, yasama organının çıkardığı en önemli kanundur, bundan daha önemli bir kanun yoktur. Yıllıktır ve hükûmetin, yürütmenin yasama tarafından denetlenmesi bütçe aracılığıyla olur. Bunu yapmazsak, hükûmeti, yürütmeyi denetlemiyoruz demektir. Denetlenmeyen organlar da başıbozuk gider ve yasama organına da her zaman “Nasıl yasama organını by pass ederiz” bunun hesabı içinde olurlar.

Ben, burada, size, 20’nci maddedeki konuşmamda, nasıl oluyor birtakım bütçe giderleri, bütçede olması gereken giderler nasıl bütçede gösterilmiyor, örneklerini verdim, tekrar üstünde durmayacağım. Bütçe açıklarının nasıl gizlendiğini ve daha dar gösterildiğini burada örnekledim.

Başka örnekler var, çok kısaca söyleyeyim, vaktim sınırlı: 2006 yılındaki sağlık harcamalarının önemli bir bölümü 2006 yılı bütçesinde gösterilmedi. Faturalandırıldığı hâlde 2007, yani, şimdi içinde bulunduğumuz bütçede gösterildi. Bu, bütçe ilkelerine aykırı.

Öbür taraftan, 2007 bütçesine bakın, 2007 bütçesinde şunu göreceksiniz: Karayolları Genel Müdürlüğünün bütçesi birdenbire azalıyor. Niye azalıyor biliyor musunuz? Çünkü taşınmaz satışlarından elde edilecek gelirlerin bütçeye gelir, ama Karayolları Genel Müdürlüğüne de ödenek yazılması gibi bir garip uygulama, yani, ademi tahsis dediğimiz, genellik ilkesine aykırı bir uygulamanın getirildiğini gördük. Yani biz, bütçeye ne yapıyoruz? Gelir kaydediyoruz ama, aynı anda bir kuruma ödenek kaydediyoruz. Bu, bir fon sisteminin gizli şekilde uygulanması olayıdır. Bunlara asla cevaz, bunlara asla fırsat vermemek gerekir.

Bir başka şey, bu 2007 bütçesinde vardı, bakın, onun örneğini vereyim: 2007 bütçesinde 11’inci maddeydi, aktarma ve ekleme işlemleriydi. Bu, Maliye Bakanına bazı yetkiler veren şeydi ve bu, Maliye Bakanına verilen yetkiler (E) cetveline aktarıldı. (E) cetveli dediğimiz şey bütçede şudur: Bazı ödeneklerin kullanımı ve harcanmasına ilişkin esaslardır. Yani, biz bir kanun maddesini bırakıp, çok daha güçlü olan bütçenin kanun maddesini, onunla ilişkin uygulama esaslarına yetkiyi bıraktık. Böylece neyi yapmış olduk biliyor musunuz 2007 bütçesinde? Maliye Bakanlığı ile Gelir İdaresi Başkanlığının hizmetlerinde kullanılacak binaların -şimdi konuyla ilişkisi buradan çıkıyor- inşaatı, bakımı, onarımı, tefrişi ve donanımına ilişkin alımlarda bu (E) maddesini atarak, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının tüzük, yönetmelik, tip sözleşme, şartname, rayiç, fiyat analizleri, birim fiyatlarını uygulama zorunluluğunun dışına çıktınız. Şimdi, 2008 bütçesinde niye yok biliyor musunuz benzer bir uygulama? Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi 2007 bütçesinin bu (E) fıkrasını Anayasa Mahkemesine götürdü de ondan yok değerli arkadaşlarım. Ama siz, eğer sadece iş zora girdiği zaman şeffaflığa dönüyorsanız, bu, şeffaflığa samimi olarak inanma değildir. Bu, şeffaflıktan kurtulamadığınız için gelebildiğiniz bir noktadır.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bütçeyi burada tartışıyoruz. Bu bütçenin çok önemli kalemleri var. Ben, size genel birkaç şey söyleyeyim.

Bir kere, bu bütçede cari açıklar-büyüme ilişkisi tersine dönmüştür, daha önce açıkladım. Yani, küçülürken, artık ekonomi daralırken cari açıklar büyüyor. Bu, çok ters bir ilişkidir, şimdiye kadar olmayan bir ilişkidir.

İkincisi, istihdam ile büyüme arasındaki ilişki kopmuştur, yani daha fazla büyüme daha çok istihdam getirmiyor. Biz, mevcut ekonomik modelle başka ülkelerde istihdam yaratıyor, ithalat politikamızın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Oyan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Dünyada nasıl Hocam?

OĞUZ OYAN (Devamla) – Dünyada böyle değil, böyle olmadığını anlamak için biraz bakın.

Bu bütçelerde yatırım yapmıyoruz, yani, millî gelire oranla yüzde 3 olan -2002’de- bütçe yatırımları yüzde 1,65’e düşmüştür, çok düşük bir rakam. Tarım destekleri, en az yüzde 1 olacak, denmişti -2006’da sizin çıkardığınız yasayla- yüzde 0,75’lerde dolaşıyoruz, yüzde 1 bile değil. Enflasyon tahminleri ile gerçekleşme arasında tam bir kopuş yaşanıyor. Türkiye’de bütçe açıkları ile tahmin gerçekleşme arasında müthiş farklar var, tutmuyor; bununla övünemezsiniz. Sıcak para 2002’de 8,9 milyar dolardan, şimdi olmuş 101 milyar, hatta 102 milyar dolar.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Dünya Bankası bugün IMF’nin görevlerini Türkiye’de üstlenmiş durumda ve yeni birtakım reformlar Türkiye’ye dayatılıyor, buna girmeyeceğim ama, dışa bağımlı reformlarla, sadece piyasa yönlü düzenlemelerle Türkiye’yi düzlüğe çıkaramazsınız. IMF’den, Dünya Bankasından kurtulmadan Türkiye’nin kurtuluşu yoktur, ama demek ki kurtulmak için bir de AKP’den kurtulmamız gerekiyor.

Çok teşekkür ederim ilginiz için. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi adına Isparta Milletvekili Süleyman Nevzat Korkmaz.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamu yönetiminin elindeki sosyal tesislerle ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Kamu yönetiminin görmezden gelinemez aktörlerinden biri kamu personelidir. Etkin ve verimli bir kamu hizmetinin gerçekleştirilmesi, maddi ve manevi anlamda yorgun olmayan, dinlenmiş ve hizmete motive olmuş, hizmet içi eğitimler almış personelle mümkündür. Bu yüzden, idareler, sosyal amaçlı tesisler kurma ve özel mekânlar yaratma mecburiyetini hissetmektedirler. Bunun, aynı zamanda kamu personelinin aidiyet duygusunu geliştirme amacıyla yapıldığı da bilinmektedir.

Ülkemizde, kamu yönetimi içerisinde sosyal tesisler ve kamu konutlarının mevcudiyeti yeni karşılaşılan bir uygulama değildir. Bu, zaman zaman ülkemizin bölgeler arası ekonomik gelişmişlik farklarından kaynaklanmış, bazen de kurumsal taassup ve siyasi güç gösterilerinden ortaya çıkmıştır. Özellikle kendi bölgeleri için istihdam amaçlı, üretken, ekonomik projeler ortaya koyamayan siyasiler, yürütmeye “Hiç olmazsa bir sosyal tesis de mi yapamazsınız?” şeklinde siyasi baskılar kurması ve yöneticilerin de bu baskılara boyun eğmesi neticesinde, âdeta ülke genelinde sosyal tesis enflasyonu yaşanmış, ihtiyaç olup olmadığına bakılmaksızın kamu kaynakları israf edilmiş, bu tesislerde doğrudan kamu hizmetiyle ilgisi olmayan, şişirilmiş personel istihdamıyla karşılaşılmıştır. Doğrusu, insanlarımız da kendi vergileri ve kamu kaynaklarıyla yapılan bu yatırımları sorgulamamış, bu popülist tavırları âdeta ödüllendirmiştir. Anadolu’da, öyle yerlerde öyle lojmanlarla karşılaşırsınız ki bomboş, öyle sosyal tesislerle karşılaşırsınız ki çalışmaz, diğer taraftan öyle yerler görürsünüz ki ihtiyaç olduğu hâlde lojman yok, sosyal tesis yok. Siyasi manada kim kuvvetliyse, sırf gösteriş amacıyla devletin ve milletin parasını kendi bölgesine akıtmış, sokaklar çamur içerisinde, evler dökülüyor. Öte yandan, âdeta komünist sistemi hatırlatan kocaman saray gibi binalar, sosyal tesisler. İnsanlarımızın devletimize bakışı ve adalet duygularını paramparça eden bir görüntü. Bu tesislere giriş, oradaki insanlara da eğer kapatılmışsa, müspet katkılarından ziyade menfi tesirleri daha fazla.

Lojman ve sosyal tesislerin amacı dışında kullanılması da kurum mensuplarının sabrını taşıran bir başka husus. Büyük şehirlerde, turistik merkezlerde amacı dışında sosyal tesislerin kullanılması, lojmanların hakkı olmayanlarca işgali, bakanlık ve kurum mensuplarını üzmektedir. Başkent Öğretmenevinde kalamayan öğretmenlerden mi bahsedelim, Ankara Polisevinde ne zaman giderse gitsin yer bulamayan polislerden mi bahsedelim? Tüm bunlar özellikle kurumların ücret açısından da düşük maaş alan alt düzeydeki personelinde büyük bir öfke ve kızgınlığa sebep olmaktadır. Onları dinledikten sonra, sosyal tesis ya da lojman inşaatından beklenen faydanın gerçekleşmediğini, yani, attığınız taşın ürküttüğünüz kurbağaya değmediğini görüyorsunuz. Ne diye sosyal tesisler yapılmıştı? Bu yüzden birçoklarının ismi moral ve eğitim tesisleri idi. Çalışanlar mesai içinde ya da dışında nezih ve kendi mesleki grup üyeleri ve iklimiyle bir ortamda buluşsunlar ve mesleki deneyimlerini paylaşsınlar istenmişti.

Değerli milletvekilleri, illerimizdeki kaç tesisin doğrusu bu amaca hizmet ettiğini takdirlerinize arz ediyorum.

Ülke insanımızın özellikle deniz kenarındaki tatil yörelerindeki kamu sosyal tesislerine, yaz aylarında ve özellikle tatil aylarında ağırlıklı olmak üzere rağbet ettiği görülmekte. Ben inanıyorum ki, hemen hemen hiç kimse dinlenmek ve tatil yapmak üzere çalıştığı kurumsal iklimi ve çevreyi isteyerek seçmez. Buradaki belirleyici unsur, ülkemizdeki ucuz tatil imkânlarının yeterince gelişmemiş olması ve personelin ailesiyle birlikte tatil için ayırdığı paranın son derece sınırlı olmasıdır, yani, ücret düşüklüğüdür. Ücret düşüklüğü nedeniyle, İstanbul, Ankara gibi büyük şehirler, Antalya gibi turistik merkezler görev yapılmak istenmeyen şehirler hâline gelmiş, âdeta bu merkezlere atamalar sürgün gibi görülmeye başlanmıştır.

AKP, millî gelirin 180 milyardan 500 milyar dolara çıktığıyla övünürken, beş yıl içerisinde ücretli kesime vermiş olduğu ücret zammı hayat pahalılığı ve özellikle yüksek kira giderleri karşısında devede kulak kalmış ve onların ezilmesine yol açmıştır. Enflasyonu kendi yöntemlerinize göre hesaplamanız “İşçi ve memurumuzu enflasyon karşısında ezdirmedik.” demeniz de hayatın gerçekleriyle bağdaşmamaktadır. İşaret buyurduğunuz, ama, bir türlü milletçe hissedilmeyen refah insanlarımıza yaygınlaşamamıştır.

Sosyal tesisler ve kamu konutları deyince, bir diğer önemli husus da -belirtilmesi gereken- bölgeler arasındaki ekonomik gelişmişlik farklarıdır. İl ve ilçelerin, kasabaların giderek boşalması, özel girişimin sosyal tesisler yapmaması, hijyen ve güvenlik gibi saikler az gelişmiş yörelerdeki sosyal tesis ve lojmanları korumak, iyileştirmek zaruretini ortaya koymaktadır. Bu bölgelere atanan kamu görevlilerine dişe dokunur tazminat ve teşvikler verilmediğine göre, buralarda asgari hayat standardını temin etmek ve onların insanca yaşamasını sağlamak gerekmektedir. Terörle mücadele veren güvenlik güçlerimizi, cehalete karşı savaş veren öğretmenlerimizi, halkın sağlığı için küçük küçük kasabalarda görev yapan doktorlarımızı, ebe, hemşirelerimizi, ayrıca bir de barınma problemiyle yüz yüze bırakmamamız gerekmektedir.

Yine öyle il ve ilçeler vardır ki, lojmanların kirası piyasa şartlarından daha yüksek olabilmekte ve insanlar çalıştıkları yerlerde kiracı-ev sahibi ilişkisine girmemek ve kendisinin, eşinin ve çocuklarının güvenliği saikiyle bu yüksek kirayı kabullenmek zorunda kalmaktadırlar.

AKP’nin Hükûmete gelirken hazırlayıp, kamuoyuna ilan ettiği “Acil Eylem Planı’nda “Lojmanları, sosyal tesisleri satacağız” iddiasının üzerinden neredeyse altı sene geçmiştir. Gelinen noktada bu konuda bir arpa boyu yol alınamamış ve bu düşünceden, anlaşılacağı üzere, vazgeçilmiştir. Burada sormak gerekiyor: İktidarın sağladığı siyasi güç ve bu sosyal tesis ve lojmanlardan hem kendiniz hem de yandaşlarınızın yararlanmasını da beraber getirdiği için, acaba, hafızanız verilen sözleri unutturacak kadar bir azizlik mi yapmıştır sizlere? Yoksa Sayın Maliye Bakanının sıkça dillendirdiği “Babalar gibi satarım” iddiası katma değeri yüksek tesislerin yabancılara satılması ile mi sınırlıdır? Bu konuda ayağınız yeni yeni mi yere basmaktadır? Yönetimi, ülke gerçeklerini yeni yeni mi keşfediyorsunuz? Bu soruları çoğaltmak mümkün.

Tüm bu değerlendirmeler ışığında, Milliyetçi Hareket Partisi olarak meseleye bakışımızı kısa kısa şu başlıklarla vermek istiyorum:

Devlet, gelişmiş ve özel teşebbüsün sosyal tesis ve işletmeler yaptığı yörelere lojman ve sosyal tesis yapmaktan vazgeçmelidir. Ancak, az gelişmiş yörelerimizde, hele hele güvenlik kaygıları duyulan yerleşim yerlerinde lojman ve kamu görevlilerinin boş zamanlarını değerlendirdiği ve aileleriyle birlikte gittikleri sosyal tesislerin yapımına ve bu yerlerin eksiklerinin tamamlanmasına devam edilmelidir.

Kamu konutlarının bakım ve onarımı ile sosyal tesislerin işletilmesi ilke olarak, bunlardan elde edilen işletme ve kira gelirlerinden karşılanmalıdır. Genel bütçeden sübvanse edilmesini uygun bulmuyoruz, çünkü böyle yapıldığı takdirde, bu tesislere sahip olmayan kurum personelleri açısından adaletsizliklere yol açılmaktadır.

Yine, bu tesisler, bulunduğu yerde yaşayan insanların günlük hayat standartları ve kültürleri ile çatışma doğurmayacak şekilde, mümkün olduğunca mütevazı olmalıdır. Devlet açısından bakıldığında bu alana ayrılan kaynaklar kalkınmamızı, gelişmemizi engeller nitelikte olmamalıdır.

Lojmanlar ve sosyal tesisler öncelikle kurum mensuplarının istifadesine sunulmalıdır, eğer boşluk kalıyor ise diğer kamu personelinin istifadesine sunulabilir. Tesisler, kamu görevlilerinin taleplerini karşıladıktan sonra eğer hâlâ atıl bir kapasite barındırıyorlarsa o yöredeki insanlarımızın istifadesi de düşünülmelidir, yani tesislerin halka açılması değerlendirilmelidir.

Sadece, memurların günlük ihtiyaçlarını karşılamak değil, ama, aynı zamanda sağlıklı ve eğitimli nesiller yetiştirmek amacıyla kreş, öğrenci yurtları gibi tesislerin yapımına öncelik verilmelidir.

Piyasa şartları da dikkate alınarak kira ve diğer ücret tarifeleri, personelin ücretleri ve işletme maliyeti dengelenerek yapılmalıdır.

Sosyal tesislerin işletmesinde görevlendirilen kamu personelinin, kurumların teşkilat kanunlarında belirtilen asli görevlerini aksatır şekilde bu tesislerde aşırı istihdamına imkân verilmemelidir.

Sosyal tesislerin en geçerli tercih nedenleri tesis fiyatlarının, tesisteki hizmet fiyatlarının ekonomik, personel ücretlerinin de düşük olmasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Özellikle, gelişmiş yörelerde sosyal tesislerin elden çıkarılarak elde edilecek kaynağın kamu personeline, il dışı konaklama ve tatil ödeneği şeklinde aktarılması düşünülmelidir. Kamu konutları, sosyal tesisler, araziler elden çıkarılırken yahut işletmeler devredilirken, yandaşların kayırılması, onlara avantaj sağlanması gibi uygulamalardan uzak durulmalıdır.

Hemen bu aşamada, siz değerli milletvekillerine şu soruyu yöneltmek istiyorum: “Meclis lojmanlarını satacağız.” diye, popülist bir yaklaşımla ortaya çıkıldı ve Meclis lojmanları satıldı. Değerli arkadaşlar, AKP’nin bence en büyük hatası, o ana kadar imbikten süzülerek gelmiş, yılların, belki asırların birikimini yok sayıp “Bizden önce yapılan her şey yanlıştı, biz en doğrusunu yaparız.” yaklaşımı, mantığıyla hareket edip, daha sonra da yanlıştan dönme erdemini, maalesef gösterememesidir. Yani, bu Meclis lojmanlarını zamanında yapanlar bu işe hiç kafa yormamış ve sanki bunun hiçbir altyapısı yokmuş gibi satıldı. Satılsın, ama şu aşamada, tüm milletvekilleri olarak, sormak gerekmez mi: Ne geçti elimize? Kamunun bundan menfaati nedir?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Devamla) – Beklenen amaç gerçekleşti mi? Yoksa, sadece, bu Meclis lojmanları ve Ankara’nın en değerli yerindeki arazisi miydi hedeflenen? Tüm bunları takdirlerinize sunuyorum.

Yaklaşan Kurban Bayramı’nızı tebrik ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Şahsı adına, Nevşehir Milletvekili Mahmut Dede.

Buyurun Sayın Dede. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MAHMUT DEDE (Nevşehir) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 26’ncı maddesi üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyor ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Günümüzde sağlık, sosyal gelişmenin temel bir ögesi olarak kabul edilmektedir. Klasik olarak, kişi başına düşen millî gelir, sanayileşme ve istihdam düzeyi, beslenme, altyapı, temel mal ve hizmetlerdeki tüketim düzeyi, eğitim ve sağlık gibi birçok sosyoekonomik ve kültürel göstergelerle açıklanan kalkınma, günümüzde, başlıca, eğitim ve sağlık göstergeleriyle belirlenmektedir. Çünkü, bir ülkenin gelirinin yüksek olmasının veya çok mal tüketmesinin gelişmişlik göstergesi olarak yeterli olmadığının farkına varılmıştır. Yani, artık, eğitim ve sağlık sorunlarını çözebilmiş ülkelerin kalkınmış ülke oldukları kabul edilmektedir. Nevşehir ilimizin de seksen bir ilimizle beraber, eğitim ve sağlık başta olmak üzere, kalkınmış ülke seviyesine çıkması 60’ıncı Hükûmetimizin hedeflerindendir.

Sağlıklı yaşam, insanların en doğal hakkıdır ve bu husus Anayasa’mızın 56’ncı maddesinde: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” denilerek teminat altına alınmıştır.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; yaygınlaşan anlayışa göre, temel sağlık hizmetleri yaygın olarak koruyucu sağlık hizmetini kapsayan, birinci basamak tedavi ve rehabilitasyon hizmetini de içinde barındıran sağlık hizmeti anlamında kullanılmaktadır. Bu hizmetlerin verilmesinde aile hekimleri ana görevi üstlenmektedir. Bu sebeple, ülkemizde de dünyada pek çok ülkede uygulanan aile hekimliği uygulamasına geçilmiştir. Şu ana kadar 15 Eylül 2005 tarihinde Düzce ilimiz ile başlayan süreçte on dört ilimiz uygulamaya dâhil edilmiş ve yaklaşık 10 milyon vatandaşımız aile hekiminin güvencesi altına alınmıştır.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; aile hekimliği sistemini, uygulama sonuçlarını değerlendirmek için bağımsız kuruluşlar, üniversiteler ve Dünya Sağlık Örgütüyle çeşitli çalışmalar yürütülmektedir. Bunlardan değerlendirilmesi yapılan bir tanesini örnek olarak vermek istiyorum. 2006 yılı Temmuz ayında Düzce’de yapılan bilgisayar destekli telefon anketiyle beş bin iki yüz haneye ulaşılmış ve bu anket sonucuna göre vatandaşlarımızın yüzde 78’i aile hekiminin verdiği hizmetten memnun olduğunu belirtmişlerdir. Sağlık çalışanlarının yüzde 85’i ise bu uygulamaya dâhil olduğundan memnun olduğunu ifade etmişlerdir.

Hekimlerimizin sözleşmeye geçme oranları uygulamaya başlanan on dört ilimizde yüzde 98 gibi çok yüksek oranlardadır. Bu değerler, hem sağlık hizmeti verenlerin hem de bu hizmeti alanların sistemden memnuniyetini ifade etmektedir. Memnuniyet sebepleri araştırıldığında ise hekimin yirmi dört saat hizmet veriyor olması ve bu hizmetin karşılığında vatandaştan hiçbir ücret almaması, yani hekim ile hasta arasındaki para ilişkisinin ortadan kalkmış olması, hastaların ve hekimlerin birbirlerini ismen tanıyor olmaları, hekimlerin hastalarına ayırdıkları zamanın artmış olması, hekime kolay ulaşılabiliyor olması, randevu sistemi sayesinde vatandaş hastane kuyruklarında beklemeden bizzat aile hekimi tarafından randevusu alınarak gereksiz hastane kullanımının önüne geçilmiş olması, teknolojinin tüm nimetlerinin sağlıkta kullanılıyor olması, bebek ve gebe takipleri gibi koruyucu sağlık hizmetlerinde gözle görülür artışların olması, aşılama oranlarımızın artmış olması memnuniyet sebeplerinin ana hatlarından diyebiliriz. Bu sistem sayesinde, hekimlerimiz, artık Bakanlığımızı arayıp “İlk defa hekim olduğumuzu hissettik.” diye mutluluklarını ifade etmektedirler.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; sonuçlar yüz güldürücüdür. Uygulamalar genişletilerek devam etmektedir. 2008 yılının ilk çeyreğinde uygulamanın Nevşehir ile beraber yirmi dört il hedefine ulaşması ve toplam 16 milyon vatandaşımızın bu çağdaş hizmetten yararlanması hedeflenmektedir.

2008 yılı bütçesi ve uygulamasının ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olması temennisiyle yaklaşmakta olan Kurban Bayramı’nızı tebrik eder, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına, Ağrı Milletvekili Abdulkerim Aydemir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurun.

ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 26’ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Ülkemize hayırlı olması temennisiyle yüce Meclisinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bütçemizi hazırlayan Maliye bürokrasisine, başta Sayın Bakanımıza, Müsteşarımıza ve Maliye çalışanlarına, bir maliyeci olarak da teşekkürlerimi bir borç biliyorum ve arz ediyorum.

Bütçeler, hükûmetlerin bir yıl içerisinde millete sunacağı hizmetleri, izleyeceği ekonomik ve sosyal politikaları ortaya koyarlar. Bütçeler, devletin nerelere ne kadar kaynak ayıracağını ve nerelerden ne kadar kaynak toplayacağını gösterirler. AK Parti Hükûmetleri, yani 58, 59 ve 60’ıncı Hükûmetler, bütçelerini çok gerçekçi rakamlarla hazırlamışlardır. Bunlardan 2003 ve 2007 yılı kesin hesapları görüldüğünde görülmüştür, cumhuriyet tarihinin en az açık bütçesiyle kapatmışlardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vergi tahakkuk ve tahsilatında gösterilen başarı cumhuriyet tarihinin en önemli başarılarıdır. Vergi toplamak kadar giderleri ödemek de önemli bir mükellefiyettir, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu gereğince harcama yetkilisi, gerçekleştirme görevlisi ve muhasebe yetkilisi eliyle yapılmaktadır. 1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu’nda üçlü bir görevli silsilesi bulunurken, 5018 sayılı Kanun’da harcama talimatında gösterilen görevliler, yükleme ve gerçekleştirme belgesinde imzası bulunan her görevli yetkili ve sorumlu kılınmıştır. Böylelikle görev, yetki ve sorumluluk paylaşılmıştır.

Bilindiği üzere 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 32’nci maddesi harcama talimatı ve sorumluluğunu düzenlemiştir. 33’üncü maddesi giderlerin gerçekleştirilmesi hususunu hüküm altına almıştır. Bu arada aynı Kanun’un muhasebe yetkilisi görevlerini tanımlayan 61’inci maddesinde ise muhasebe yetkilisi dört ana esasta toplanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti İktidarında siyasi istikrar, ekonomik istikrar ve sosyal istikrar sağlanmıştır. Toplanan vergilerle yatırımlar yapılmıştır. Bu yatırımlardan, seçim bölgem olan Ağrı ilimiz de kendisine düşen payı almıştır. Bunları kısaca arz etmek isterim.

Ağrı Yazıcı Barajı’nın temeli 1994 yılında atılmış, ancak kırk yılda yapımı planlanmış, Hükûmetimiz zamanında ise gerekli finansman sağlanarak şu anda yüzde 94 mertebesinde fiziki gerçekleştirilmesi sağlanmış ve gövde dolgusu su tutma seviyesine gelmiş bulunmaktadır. İnşallah, Ağrı Yazıcı Barajı 2008 yılında tamamlanacak ve Ağrılı hemşehrilerimizin de hizmetine sunulmuş olacaktır.

Diğer tarafta Ağrı Eleşkirt Ovası’nda 37 bin hektarlık arazi sulu tarıma açılacak ve verimlilik 6 kat artırılmış olacaktır. 2002-2007 tarihleri arasında Ağrı ilimize tarımda 300 milyon YTL, yani 300 trilyonluk, devlet bir desteklemede bulunmuştur. Bu büyük bir rakamdır Ağrı için. Ağrılıların özlemle beklediği Ağrı Dağı Üniversitesi 2007 yılında 22’nci Dönem Meclisi tarafından yapılan Kanun’la kurulmuş ve hemşehrilerimizin hizmetine sunulmuştur. Burada, üniversitemizin açılışında büyük emeği geçen Ağrılı iş adamı Sayın İbrahim Çeçen’e şükranlarımı arz ediyorum, bir Ağrı Milletvekili olarak. Çünkü, Sayın Çeçen, basının huzurunda 100 milyon YTL’lik bir imza atmıştır, bir proje hazırlanmıştır ve bunu basının önünde deklare etmişlerdir.

Ağrı ilimiz hayvancılık bölgesi olduğu için, Ağrı Et ve Balık Kurumu özelleştirme kapsamından alınmış, Başbakanımızın bizzat kendilerinin katılımıyla, 19 Haziranda Ağrılıların hizmetine tekrar sunulmuştur.

Diğer taraftan, Ağrı-Eleşkirt-Doğubeyazıt-Gürbulak devlet kara yolu bölünmüş yol olarak hizmete açılmıştır. Bu arada, ayrıca, BELDES, KÖYDES projeleri çerçevesinde de ilimiz hak ettiği hizmetleri almıştır ve özellikle, yolu olmayan ve şebekeli içme suyu olmayan köy bırakılmamaya özen gösterilmiştir. Bu nedenle, tüm Ağrılı hemşehrilerimiz adına, başta Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Kabinemizde görev alan eski ve yeni bakanlarımızın hepsine şükranlarımızı arz ediyorum.

Bütçemizin ülkemize, milletimize ve devletimize hayırlı olması temennisiyle yüce heyetinizi bir kez daha saygıyla selamlar, yaklaşmakta olan Kurban Bayramı’nızı en içten duygularımla tebrik ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydemir.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Ural…

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Bakanım, Mersin sahillerinde turizm amaçlı birçok kamu sosyal tesisleri var. 400 kilometrelik sahili bulunan Mersin’i bu kamu sosyal tesisleriyle beraber ne zaman turizm bölgesi yapmayı düşünüyorsunuz? Birinci sorum.

İki: Mersin Silifke ilçesi Atayurt beldesi Kapızlı mevkiinde, deniz kenarında, inşaatı yapılmış, kapısı penceresi takılmış, Maliye Bakanlığı Dinlenme Tesisleri yapılmak üzere hazırlanmış bir yer var. On-on beş yıldır hiç kimsenin uğramaması sonucunda metruk hâle gelmiş olan bu tesisleri ne yapmayı düşünüyorsunuz? Memleketin paralarının heba edildiği bu yeri millî ekonomiye kazandırmayı düşünüyor musunuz, işletecek misiniz, satmayı düşünüyor musunuz, bize satar mısınız? Bölgedeki belediyelerin kurmuş olduğu Taşeli Belediyeler Birliğine burayı tahsis edebilir misiniz?

Üçüncü sorumuz: Türkiye’deki sosyal tesislerimizi halka açmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Açıklama yap da, “bize” derken MHP’ye filan değil yani, belediyeler birliğine…

KADİR URAL (Mersin) – “Bize” derken, belediyeler birliğine yalnız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Sayın Bakanıma sormak istiyorum:

2002 yılında toplam vergi gelirleri içindeki direkt ve dolaylı vergilerin yüzde olarak oranları neydi, 2007 yılında ne olacak?

İki: Vergi gelirleri içindeki dolaylı vergilerin payının 2007 yılına göre 2008 yılı programında daha da artacağı görülmekte ise de, bu artış, kayıt dışılığı azaltamadığınız için, dolaylı olarak vatandaştan alınan bir zam -bir vergi olarak- manasına gelmiyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Uzunırmak…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sağlık Bakanımız vekâlet ediyor. İnşallah Maliyede sağlıksız bir durum yok, Sağlık Bakanı oturduğuna göre.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Herkes Maliye Bakanına göre hazırlandı Sayın Bakan.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Şimdi, burada, 58, 59 ve bugün 60’ıncı Hükûmet, üç hükûmet AKP Hükûmetidir, ama hâlen, birtakım veriler başlatılırken 2002’den başlatılıyor. Bu, çok büyük bir yanlış, önce, haksızlık.

İki: Batan bankalarla ilgili birtakım şeyler gündeme getiriliyor. Burada şunu ifade etmek istiyorum: Batan bankaların kuruluş izinlerinde, geri dönmeyen kredilerin yeniden yapılandırılmasında YPK kararlarında, başka birtakım kararlarda, AKP Hükûmetinin bundan önceki hükûmetlerinde bakanlık yapmış, daha önce Refahyol Hükûmeti zamanında bu kuruluş izinlerinde imzası olan başta Sayın Gül ve başkaları olmak üzere acaba imzalar var mı ve bürokraside ve bakanlıklarda bu görevli imzaları bize tevdi eder misiniz, Meclise açıklar mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Tankut…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkanım, müsaadenizle Bakanıma sormak istiyorum.

Özelleştirme programlarınız çerçevesinde iktidarınız döneminde kamuya ait kaç adet sosyal tesis ve taşınmaz satılmıştır? Bu satışlardan hazineye ne kadarlık bir gelir sağlanmıştır? Bundan sonraki hedefleriniz içerisinde kamuya ait sosyal ve diğer tesislerle ilgili satış rakamları ve adetleri nelerdir?

Bir de Sayın Sağlık Bakanımız buradayken sormak istiyorum: Adana Seyhan Devlet Hastanesinin hastalarına otelcilik hizmetine benzer bir hizmet verebilecek şekilde özelleştirileceği şeklinde Adana kamuoyuna yansıyan bilgiler doğru mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tankut.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce arkadaş söyledi “Herhâlde Maliye kriz geçirmiş, Sağlık tedaviye gelmiş.”

Şimdi, efendim, burada, merkezî yönetime ait kamu idarelerince işletilen dinlenme tesislerinin orada kazanılan paralarla finanse edilmesi doğru bir olay. Ancak, “Bu yerlerde, merkezî yönetim bütçesi ile döner sermaye ve fonlardan ücret ödenmek üzere 2008 yılında ilk defa istihdam edilecek yeni personel görevlendirilmez”in anlamı ne? Yani, eski personeli görevlendirecek, ama o sene yeni bir personel alırsa görevlendiremez. Bu, çok mantıksız bir şey. Bunu bir açıklarlar mı efendim?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Sayın Bakanım, buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım teşekkür ediyorum.

Maliye Bakanlığımızın genel politikaları çerçevesinde sosyal tesislerin, sadece Maliye Bakanlığı için değil, diğer sosyal amaçlı tesislerin de mümkün olduğunca satılması şeklinde bir ana prensip var. Bu anlamda, Maliye Bakanlığımızın dinlenme tesisleri de, Sayın Milletvekilimizin bahsettiği tesis de dâhil olmak üzere satılması planlanan tesisler arasındadır.

Bir başka milletvekilimiz de, yine “Ne kadar sosyal tesis satıldı ve bunlardan ne kadar gelir elde edildi?” diye sordular. 33 sosyal tesis satılmış ve 64 milyon YTL gelir elde edilmiştir.

Bir milletvekilimiz, “2002’yle niçin kıyaslamalar yapılıyor, 2002’deki durumla veya 2002’deki birtakım göstergelerle hâlâ niçin kıyaslamalar yapılıyor?” dedi. Aslında, bunun, tabii ki, özel bir kastı yok Değerli Milletvekilim. Biz, AK Parti Hükûmetleri olarak 58’inci, 59’uncu, 60’ıncı cumhuriyet hükûmetleriyiz. Dolayısıyla, herhangi bir konuda nereden nereye geldiğimizi, hangi noktadan hangi noktaya meseleyi getirebildiğimizi ifade ederken, takdir edersiniz ki, bu kabil kıyaslamalar yapmak çok tabii olmak gerekir. Bunun altında bir kasıt aramamak lazım. Normalde bir vazifeyi devralan herkes, nereden ne şekilde devraldı, geldiği noktada nereye gelmiştir, bunu anlatmayı herhâlde uygun bulur, sizler de uygun bulursunuz, yani sonuçta millete hepimiz hesap veriyoruz. Yaptığımız işleri millete izah etmeye çalışıyoruz. Bunun tek amacı budur. Altında başka bir amaç aramamak lazım.

“Adana Seyhan’daki hastane özelleştirilecek mi?” Böyle bir şey hiç yok. Hiçbir hastanemiz için böyle bir şey düşünmüyoruz. Zaman zaman kamuoyuna bu kabil bilgiler, maalesef çıkıyor. Hangi amaçla bunların çıkarıldığını da bilemiyorum. Çok net olarak ifade ediyorum: Biz, Hükûmet olarak hastanelerimizi, kamu hastanelerini özelleştirmeyi düşünmedik, düşünmüyoruz, ama özel sektörün de güçlenmesini, özel sektörün de yine kamu sigortacılığı vasıtasıyla vatandaşlarımıza hizmet etmesini arzu ediyoruz, bu yönde de uygulamalarımız devam edecek.

Sosyal tesislere personel alımıyla ilgili olarak Sayın Genç’in sorduğu soruya da şöyle cevap verebilirim: Bu maddedeki ifade, açıktan yeni personel alınamayacağını ortaya koymaktadır, yani açıktan herhangi bir yeni personel alınamayacaktır.

Müsaadenizle, diğer sorulara da yazılı olarak cevap verelim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, bir sonrakinde.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayır, oyladım.

Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

27’nci maddeyi okutuyorum:

Muhasebe kayıtlarından çıkarılacak tutarlar ve tahsil edilmeyecek alacaklar

MADDE 27- (1) 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamında izlenen alacakların dışında kalan ve muhasebe kayıtlarında bulunan Devlet alacaklarından tutarı 15 Yeni Türk Lirasına kadar olanların tahsili için yapılacak takibat giderlerinin asıl alacak tutarından fazla olacağının anlaşılması halinde, bu tutarların muhasebe kayıtlarından çıkarılmasına genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde Maliye Bakanı, diğer kamu idarelerinde üst yöneticiler yetkilidir.

(2) 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu, 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu ile 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunundan herhangi biri kapsamında sağlık yardımı alması gerekirken, aynı dönemde diğer bir sosyal güvenlik kanunu kapsamında hak etmediği halde sağlık yardımı almış kişilerden, yersiz olarak sağlık ödemeleri yapan sosyal güvenlik kurumu tarafından tahakkuk ettirilmiş veya ettirilecek borçlar, varsa ilgililerin bu nedenle açtıkları davadan vazgeçmeleri halinde, tahsil edilmez. Bu borçlara ilişkin açılmış olan dava ve icra takiplerinden sosyal güvenlik kurumlarınca da vazgeçilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Atilla Kart, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay; şahısları adına, Mardin Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey, Ordu Milletvekili Mustafa Hamarat.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Atilla Kart.

Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Maliye Bakanlığı bütçe tasarısının 27’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 27’nci maddede bütçe disiplini ve verimliliğinin önemini gösteren bir düzenleme söz konusu. Kamu alacaklarının tahsiliyle ilgili dava ve takiplere dair esaslar bu maddede düzenleniyor. Keza, açılan davalardan feragat esasları da bu maddede düzenleniyor. Ben bu kapsamda, Maliye Bakanlığının yolsuzluklarla mücadele, kayıt dışının önlenmesi ve özelleştirme konularında nasıl bir uygulama ve disiplin içinde olduğunu, bu konulardaki gözlem ve eleştirilerimi Genel Kurulla paylaşmak istiyorum.

Teknik ve mali kavramlarla sınırlı bir konuşma yapmayacağım. Daha evvelki maddelerde konuşan arkadaşlarım, maliyeci arkadaşlarım, iktisatçı arkadaşlarım bu konularda ayrıntılı ve gerekçeli değerlendirme yaptılar.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bütçe disiplini ve verimliliği içinde yargı kararlarının amaca uygun olarak uygulanması gerektiği açıktır. Ancak ve özellikle, özelleştirmelere yönelik olarak tesis edilen iptal ve yürütmenin durdurulması kararlarının ya hiç uygulanmadığını ya da gereği gibi uygulanmadığını görüyoruz. TÜPRAŞ’ın 14,76’sının satışına ilişkin idari yargı kararları, Balıkesir SEKA ve Seydişehir Eti Alüminyumla ilgili yargı kararları zamanında uygulanmadığı içindir ki -sırasıyla söylüyorum- 752 milyon dolar, 100 milyon dolar, 3,5 milyar dolar seviyesindeki kamu zararlarının önlenmesi ve yolsuzlukların tazmininde zorluklar yaşanmaktadır. Bu kararlar zamanında uygulanmadığı içindir ki işletme ve tesislerin içinin boşaltıldığını biliyoruz. Yargı kararlarının, bilinçli olarak, fiilî imkânsızlık yoluyla uygulanmasının önüne geçildiğini biliyoruz. Maliye Bakanlığının doğrudan dahli yoluyla ve özellikle özelleştirme yoluyla işlenen soygunlardan, yolsuzluklardan söz ediyorum. Daha da vahimi, Maliye Bakanlığının vergi mükelleflerine, iş adamlarına ve belli medya gruplarına, kuruluşlarına yönelik olarak, denetim yetkisini şantaj ve tehdit aracı olarak kullandığını ve bu uygulamayı kurumsal hâle getirdiğini görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde yolsuzluklar ve hukuksuzluklar, artık ağırlıklı olarak Maliye Bakanlığı aracılığıyla kurumsal olarak yapılıyor. Yasal denetimler engelleniyor. Toplum ve kamuoyu baskısı karşısında bir süre için de olsa göstermelik uygulamalar yapılıyor, ancak bu işlerin sorumlusu ve failleri bir türlü ortaya çıkartılmıyor. Olaylar unutulmaya terk ediliyor. Yeni bir olay ortaya çıkıncaya kadar bu süreç devam ediyor, yeni bir olay ortaya çıkınca bu senaryo yine ustalıkla tekrarlanıyor.

Kamuoyunun duyarlılığını ve tepkisini yaratmak adına Maliye Bakanı, Maliye Bakanlığı kaynaklı ve bağlantılı birkaç olayı, bu aşamada bir kez daha bilgi ve takdirlerinize sunmak istiyorum.

Bakın, değerli arkadaşlarım, Türkiye bir Yasin El Kadı olayı yaşadı. Uluslararası terörizmi finanse etti, arananlar listesinde bulundu. Yargı kararları ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararlarıyla sabit olan bu kişinin, en üst düzeyde, Başbakan nezdinde himaye edildiğini çok iyi biliyoruz. Başbakan ve dönemin Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül’ün, yasaya aykırı bir biçimde temyiz süreçlerini engellemek istediklerini biliyoruz. Maliye Bakanının, olayı tahkik eden Maliye Başmüfettişini birkaç kez meslekten ihraç etmek girişiminde bulunduğunu biliyoruz. En nihayet, bu olayın Hükûmet safındaki bürokratı ve ajanı olan Teftiş Kurulu Başkan Vekilinin vekaleten sürdürdüğü görevinin -Sayın Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı başlangıcında- öncelikle, asaleten görevlendirmeye dönüştürüldüğünü biliyoruz. Bütün bu süreçte, başlangıçtan itibaren, Maliye Bakanı merkezli ilişkiler ağının söz konusu olduğunu görüyoruz. Geldiğimiz aşamada, Birleşmiş Milletlerin talebi ve takibi üzerine Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının üç ay kadar evvel Yasin El Kadı sürecini, soruşturmasını yeniden başlattığını bilgi ve takdirlerinize sunuyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Maliye Bakanı kaynaklı iddia, suçlama ve bulgular o kadar yoğun ki İzmir Foça ilçesindeki bir taşınmazın on sekiz ay içinde değerinin 15 milyar 600 milyon Türk lirasından, 1 trilyon 260 milyar Türk lirasına, yani 90 katına, 95 katına ulaştığını görüyoruz. Satıcı BEM Dış Ticaret ve alıcı Albaraka Türk Özel Finans Kurumunun yönetiminde, ne gariptir ve ne tesadüftür, yine Sayın Bakan var. Gerek Sayın Bakan ve gerek banka yetkilileri bu maddi vakıaları inkâr edemediler. Sayın Bakanın, kişisel ve siyasi polemiğe tenezzül etmeden kamuoyunu bilgilendirmesi gerekmektedir.

Soruyoruz: Olağanüstü kârlılığa yol açan bu ticari ilişki sonucunda, BEM Dış Ticaret, 800 milyar tutarındaki kurumlar vergisini ödemiş midir? Ödediyse tutarı nedir? Şüpheli işlem niteliğindeki bu olay için, MASAK’ın, Mali Suçları Araştırma Kurulunun, kara para mevzuatının 4’üncü maddesi uyarınca işlem yapmasını neden engelliyorsunuz?

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; biz, Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak bu olayın takibini yapar ve tahkikini talep ederken Maliye Bakanlığının bu kez Temiz Eller Operasyonu’nu başlattığını gördük, “Ne güzel” dedik ama biraz inceleyince şunu gördük: Maliye Bakanının, aralarında Cumhurbaşkanı olmak üzere, siyasi parti liderleri, askerler ve kamuoyunda tanınan kişilerin banka bilgilerine usulsüz olarak girildiğinden bahisle bu operasyonu başlattığını ve bu işin sorumluları arasında da Yasin El Kadı olayını tahkik eden Müfettiş Hamza Kaçar ve arkadaşlarının olduğu yolunda bilgilendirme yaptığını, bilgi kirliliği yarattığını dehşetle ve kaygıyla gördük. Oysa biliyoruz ki banka hesapları VEDOP sisteminde yer almaz. VEDOP sisteminde sadece vergi ve taşınmaz bilgileri vardır. Banka hesabının öğrenilebilmesi için ilgili bankalardan yetkili kişinin yazılı olarak talepte bulunması gerekir. Buna göre, anılan kişilerin banka hesaplarının kimlerin yazılı talebiyle incelendiğinin ortaya çıkarılması gerekir. Bunu tahkik etmek bunu tespit etmek Maliye Bakanının inisiyatifinde olan, yetkisinde olan bir konu. Ama neyi görüyoruz? Bu konularda hiçbir gelişmenin olmadığını görüyoruz. Biz, burada, huzurunuzda, Bakana tekrar soruyoruz: Ne oldu bu operasyon? Temiz Eller Operasyonu ne oldu? Bu operasyonun sorumluları kim? Sorumlular hakkında ne gibi bir işlem yaptınız? Hâl böyleyken ortada, kamuoyuna yönelik hiçbir bilginin verilmediğini, Maliye Bakanının hedef ve süreci saptırarak bilgi kirliliği yaratmak yoluyla karalama yapmaya devam ettiğini, yine kamu yönetimi adına ibretle görüyor ve izliyoruz.

Yine, Maliye Bakanı kaynaklı, Tekelin Tokat Sigara Fabrikasına yönelik, sekiz adet sert kutu makinesinin alımına yönelik yolsuzluğu burada uzun uzadıya anlatmaya gerek görmüyorum. 9 milyon 240 bin euro tutarındaki bir yolsuzluk. Kim tespit ediyor bunu? Başbakanlık Hazine Kontrolörlüğü tespit ediyor. Bir iddia değil, 187 sayfalık rapor. Ne zamandan beri bekliyor bu rapor? 3 Nisan 2007 tarihinden bu yana Başbakanlığın bünyesinde bekletiliyor. Neden idari ve adli mercilerin bu raporun incelemesini yapmasını engelliyoruz? Bunları sormamız gerekiyor değerli arkadaşlarım ve nihayet, 150 milyon dolar seviyesindeki naylon fatura olayları, hayalî ihracat olayları.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bütün bu sürecin sonunda neyi görüyoruz? Bütçe görüşmeleri esnasında, son derece gayriciddi ve sorumsuz bir üslupla geyik muhabbeti yapan bir Maliye Bakanı görüyoruz, değerlendirmeler yapan bir Maliye Bakanı görüyoruz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ciddi ol, ciddi!

ATİLLA KART (Devamla) – Emperyalizmin girdabında olan Hükûmetin tellalı durumunda olan ve bu üslupla konuşan bir Maliye Bakanı portresini karşımızda görüyoruz. Satışlara aracılık etmekten haz duyan bir portreyi karşımızda görüyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) – Endüstri Holding.

ATİLLA KART (Devamla) – Sümerbankın adını tarihten silmekle övünen bir Maliye Bakanı. Sümerbankın adı seni niye rahatsız ediyor? Sümerbank yoksula, askere ayakkabı üretti, elbise üretti, dar gelirliye ayakkabı üretti, elbise üretti. Sümerbankın adı seni niye rahatsız ediyor? Ve nihayet, tuluat sanatını başarıyla icra eden bir bakanı görüyoruz. En trajik olanı da nedir biliyor musunuz değerli arkadaşlarım?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kart, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – En trajik olanı şu anda sizin yaptığınız bu konuşma. Bu kürsüden bir milletvekilinin bu şekilde konuşması en trajik olan.

ATİLLA KART (Devamla) - En trajik olanı, bu özelliklere sahip olan Maliye Bakanının muhalefeti ciddiyete davet ettiğini görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu aşamadaki kritik soru ve temel sorun nedir biliyor musunuz? Bu anlayış ve uygulamaya sahip olan bir Maliye Bakanı, Başbakan tarafından neden özel olarak himaye ediliyor? Polemiğe ve demagojiye tenezzül etmeden Sayın Başbakanın bunun cevabını vermesi gerekir.

AHMET YENİ (Samsun) - Endüstri Holding ne oldu?

ATİLLA KART (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki, günümüzde Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin fotoğrafı budur.

AHMET YENİ (Samsun) – Endüstri Holding ne oldu?

ATİLLA KART (Devamla) – Ancak, unutulmamalıdır ki bu fotoğraf bu ülkenin kaderi değildir. Bu makûs talih mutlaka değiştirilecektir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

AHMET YENİ (Samsun) – Endüstri Holding ne oldu?

ATİLLA KART (Devamla) - Bu düşüncelerle, bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Bütçenin bu eleştiriler çerçevesinde yararlı olması dileğimi tekrar ediyor, Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Endüstri Holdinge hiç cevap yok değil mi?

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı bütçesinin 27’nci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2008 bütçe tasarısının 27’nci maddesinde muhasebe kayıtlarından çıkarılacak tutarlar ve tahsil edilmeyecek alacaklarla ilgili düzenlemeler yapılmaktadır. 27’nci maddenin birinci fıkrasına baktığımızda “6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamında izlenen alacakların dışında kalan ve muhasebe kayıtlarında bulunan Devlet alacaklarından tutarı 15 Yeni Türk Lirasına kadar olanların tahsili için yapılacak takibat giderlerinin asıl alacak tutarından fazla olacağının anlaşılması hâlinde, bu tutarların muhasebe kayıtlarından çıkarılmasına genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde Maliye Bakanı, diğer kamu idarelerinde üst yöneticiler yetkilidir.” denilmektedir ve bir yetki düzenlemesi yapılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, muhasebe kayıtlarından çıkarılacak, tahsil edilmeyecek alacaklarla ilgili terkin yetkisini düzenleyen hususlar çeşitli kanunlarımızda dağınık bir şekilde yer almaktadır. Kanunlarımızda yer alan bu düzenlemeleri örnek olarak ve özet hâlinde dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Öncelikle, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Hakkında Kanun’un 106’ncı maddesinde tahsil imkânsızlığı sebebiyle terkini düzenliyor ve yapılacak takip sonunda tahsili imkânsız veya tahsili için yapılacak giderlerin alacaktan fazla bulunduğu anlaşılan tutarların amme idarelerinde terkin yetkisini haiz olanlar tarafından terkin edileceğini öngörüyor. Bunun yanı sıra, yine 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “Tahakkuktan vazgeçme” başlıklı mükerrer 115’inci maddesi de 2007 yılı için 15 YTL olarak belirlenen -yine aynı minval üzere- tahakkuktan vazgeçme yetkisini düzenliyor. Yine 4353 sayılı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü ile Devlet Davalarının Takibi Usullerine Dair Kanun’un 27, 28, 29, 30 ve 31’inci maddelerinde de benzeri, buna yakın hükümleri ifade eden düzenlemeler var. Açılan davalarla başlayan icra takiplerinden vali ve kaymakamların vazgeçme yetkileriyle, Maliye Bakanının vazgeçme yetkilerini ve bu ihtilafların sulh yoluyla hâlledilmesini düzenliyor.

Yine, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi Kontrol Kanunu’nun 79’uncu maddesi de kamu alacaklarının silinmesine ilişkin hükümleri düzenliyor. “İdare hesaplarında kayıtlı olup, zaruri veya mücbir sebeplerle takip ve tahsil imkânı kalmayan kamu alacaklarından merkezî yönetim bütçe kanununda gösterilen tutara kadar olanların kayıtlarından çıkarılmasına genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde Maliye Bakanı, diğer kamu idarelerinde de üst yöneticiler yetkilidir.” şeklinde düzenlemeler yapılmış.

Değerli milletvekilleri, görüldüğü üzere muhasebe kayıtlarından çıkarılacak, tahsil edilmeyip terkin edilecek, yani silinecek alacaklarla ilgili bu yetki düzenlemelerinin derli toplu bir hâle getirilmesi ihtiyacı vardır.

Burada dile getirmek istediğimiz bir husus da, bu maddede belirtilen terkin yetkisini gerektiren alacakların toplam tutarı nedir, bilinememektedir. Bu tutarın yüzlerce çeşitten ve binlerce hatta on binlerce işlemden oluşması nedeniyle toplam tutarının bilhassa 2008 yılı için bilinme imkânı yoktur, güçtür, belki bir tahmin yapılabilir, ancak sorumuzu şu şekilde sormamız gerekir: Bu tür maddeler bütün bütçe kanunlarında yer alan maddeler. Örneğin 2005 Yılı Bütçe Kanunu’nun 30 ve 31’inci maddelerinde de aynı düzenlemeler yapılmış. Bu 2008 Bütçe Tasarısı’nda da bu iki madde birleştirilerek tek madde hâline getirilmiş ve uygulaması da yapılmış.

Şimdi, o zaman, sorumuzu sormamız gerekiyor: 2005 ve 2006 Yılı Bütçe Kanunu’nda da aynı şekilde bu yetki maddeleri vardı. 2006 yılında bu şekilde vazgeçilen devlet alacağı tutarı nedir? Bunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin terkin yetkisi verdiği devlet alacaklarından ne kadarının muhasebe kayıtlarından çıkarılıp silindiğini bilme hakkı vardır. Bu işlem, bir nevi, âdeta af niteliği taşıyan bir işlemdir. Bu yüzden daha önceki bütçe yıllarında terkin edilen tutarlar ne kadardır? Silinen devlet alacaklarının mahiyeti nedir?

Bütçe kanunu ile bazı devlet alacakları siliniyor, ancak yüce Meclis, neyi sildiğini, ne kadar sildiğini bilmiyor. Bu doğru bir madde değildir. Kesinlikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en azından geçmiş yıllarda yapılan bu uygulamalar konusunda bilgilendirilmesi gerekir. Ayrıca, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 5’inci maddesindeki kamu maliyesi temel ilkeleri ve 7’nci maddesindeki mali saydamlık kuralı gereğince bu bilgilerin yüce Meclise verilmesi gerekir.

Önce borçlar yazılıyor, sonra çiziliyor. Bu durum, devletin kamu gücünü zedelediği gibi, devlete olan parasal borcunu tam ve zamanında yerine getiren vatandaşların adalet duygusunu da zedelemektedir.

Alacaklı kamu idaresi olan devletin alacaklarının takibinde vergi daireleri, mal müdürlükleri, muhasebe müdürlükleriyle gümrük teşkilatındaki tahsil birimleri yetkilidir. Tahsilat ve takibat işlerinin kamu görevlileri ve vatandaşlarımız bakımından çok sıkıntılı yönleri vardır. Şimdi, bu güçlüklerin üzerine Kabahatler Kanunu da âdeta tuz biber ekmiş durumdadır. Kabahatler Kanunu gereğince salınan cezaların tahsil ve takibinde vergi daireleri bakımından büyük bir sıkıntı vardır, hatta bir tıkanma söz konusudur. Bu küçük küçük rakamlar vergi dairelerinin elini kolunu bağlamaktadır. Ancak, bir taraftan da elbette ki bu tahsilatların da yapılması gerekmektedir. Konunun hükûmet nezdinde ele alınmasında fayda görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, devlet bakımından bir alacağı tahakkuk ettirmek, cezayı salmak ayrı bir dert, tahsil etmek ayrı bir derttir, ama asıl bir de vatandaşlar tarafından bu borcun ödenmesi ayrı bir derttir, ayrı bir sorundur. Borcun ödenmesi vatandaş tarafından ilave bir eziyete dönüşmemelidir. Tahsilat ve ödeme sorunlarının devlet-vatandaş münasebetleri çerçevesinde uyumlu, rahat ve kolay, modern, sevgi, şefkat ve saygı çerçevesinde yürütülmesi zorunluluğu vardır. Bu çerçevede sorunların en aza indirilmesi gerekmektedir. Bu konuda modern teknoloji ve otomasyon imkânları sayesinde önemli ve olumlu mesafeler alınmıştır. Ancak alınacak daha mesafeler vardır. Uygulama imkânı zayıf, tahsili zor, nüfus, askerlik ve sair para cezalarının tahsil yöntemlerinin de yeniden gözden geçirilmesinde fayda mülahaza ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, 15 YTL'ye kadar tahsili imkânsız alacakları bu kanunun 27'nci maddesiyle sildik, hallettik diyelim. Peki, 15 YTL'nin üzerinde olup da yıllardır tahsili yapılamayan devasa tutarlardaki devlet alacaklarını ne yapacağız? Bize göre asıl üzerinde durulması gereken husus budur. 15 YTL'nin üzerindeki devlet muhasebe kayıtlarında yer alan, yıllardır tahsil edilemeyen, takibatından sonuç alınamayan, önemli bir kısmı fiktif tabir edilen alacakların tutarı nedir ve mahiyeti nedir? Bu konuda da Meclisimizin bilgilendirilmesinde fayda görüyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine aynı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)               

BAŞKAN – Sayın Akçay, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…27'nci maddenin ikinci fıkrasında da yine bir alacaktan vazgeçme söz konusu. “Emekli Sandığı, Sosyal Sigortalar Kanunu, Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar ve diğer bazı kanundan herhangi biri kapsamında sağlık yardımı alması gerekirken, aynı dönemde diğer bir sosyal güvenlik kanunu kapsamında hak etmediği hâlde sağlık yardımı almış kişilerden, yersiz olarak sağlık ödemeleri yapan sosyal güvenlik kurumu tarafından tahakkuk ettirilmiş veya ettirilecek borçlar, varsa ilgililerin bu nedenle açtıkları davadan vazgeçmeleri hâlinde, tahsil edilmez. Bu borçlara ilişkin açılmış olan dava ve icra takiplerinden sosyal güvenlik kurumlarınca da vazgeçilir.” denilmektedir.

Yine, tahsilinden vazgeçilen bu tutarların ne kadar olduğu konusunda, borçluların sayısı konusunda Meclisimize de bilgi verilmesi gerekmektedir. Saydam ve hesap verebilir yönetim anlayışını önce bu yüce çatı altında ve çıkarılan yasalarda göstermemiz gerektiğini düşünüyorum.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Şahsı adına, Mardin Milletvekili Gönül Bekin Şahkulubey.

Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 27’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin kalkınmasının belli başlı ögelerinden bir tanesi de insan kaynağının geliştirilmesidir. Bu nedenle, yoksullukla mücadele anlayışımız, insanı merkeze alan sosyal politikalar geliştirmek ve uygulamak temeline dayalıdır. Hükûmetimiz döneminde, sağlık ve eğitim alanında sunulan hizmetlere azami erişimi sağlayacak politikaların öncülüğünde, talep edene değil, gerçekten muhtaç olana yardım edilen, sosyal kısıtlılık altında bulunan tüm kesimlere ulaşan modern bir sosyal yardım mekanizmasının oluşturulmasına öncelik verilmiştir.

Sosyal yardım politikalarımız, yardımların objektif bir şekilde gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması, eğitim, destek programlarına ağırlık verilmesi, yoksullukla mücadeleye yönelik geniş kapsamlı projelerin uygulamaya konulması, işsizliği azaltmaya yönelik yoksul kesimin gelir elde etmelerini sağlayacak projelerin desteklenmesi, sosyal yardımların amacına ulaşması için bu alanda faaliyet gösteren kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapılması temeline dayandırılmıştır.

Sosyal yardım faaliyetlerinin daha koordineli yapılabilmesi için, tüm il ve ilçelerimizde mülki amirlerimizin başkanlığında görev yapan sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları zor durumda olan vatandaşlarımızın yardımına koşmakta, devlet ile vatandaş arasında yakınlaşmayı sağlamaktadır.

Hükûmetimiz döneminde yardım faaliyetleri için ayrılan kaynak artırılmış ve çeşitlendirilmiştir. AK Parti Hükûmetlerinden önce fon kaynaklarının önemli bir kısmı bütçe açıkları için kullanılırken, 2003’ten itibaren bütçeden fona önemli miktarda kaynak aktarılmaya başlanmıştır. Fondan yapılan harcamalar 2003 yılında 651 milyon iken, bu miktar 2004’te 1 milyar 347 milyon, 2005’te 1 milyar 304 milyon, 2006’da ise 1 milyar 389 milyon YTL olmuştur. 2007’nin ilk on bir ayında ise harcama miktarı 1 milyar 282 milyon YTL’yi bulmuştur.

Yardımlar, yoksullukla mücadelenin sadece bir yönünü oluşturmaktadır. Yoksulluğun tümüyle ortadan kaldırılması, sağlıklı ekonomik büyüme ve istikrar ile mümkündür. Hükûmetimiz döneminde büyümede ve fiyatlarda istikrar sağlanmış, enflasyon son kırk yılın en düşük seviyelerine inmiştir. Faizler düşürülmüş, ihracat rekor üstüne rekor kırmıştır. Bu gelişmelerin devam etmesiyle ekonomi daha da iyileşecek, bunun sonucu istihdam artışı sağlanacak ve ortalama gelirler yükselecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devletimizin, Anayasa’da ifade edilen sosyal bir hukuk devleti olması özelliği gereği, gelir dağılımındaki dengesizliklerin giderilmesine ve yoksul kesimlerin desteklenmesine yönelik sosyal politikalar, toplumsal dayanışmanın güçlendirilmesi ve sosyal barışın korunması açısından büyük önem arz etmektedir. Bu anlayışla, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizdeki vakıflara yüzde 50 oranında daha fazla pay aktarılmaktadır. Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları, aile, sağlık, eğitim, özel amaçlı ve engelli vatandaşlarımıza yönelik yardımlarda bulunmaktadır. Bu kapsamda, Mardin ilimizde 2003-2007 yılları arasında 18 milyon 559 bin 100 YTL periyodik, 2 milyon 174 bin 527 YTL sağlık, 350 bin 832 YTL sosyal, 7 milyon 727 bin 457 YTL proje, 3 milyon 583 bin 800 YTL eğitim, 6 milyon 715 bin 400 YTL giyim yardımı olmak üzere, toplam, beş yılda 39 milyon 114 bin 116 YTL ödenek aktarılmıştır. Ayrıca, 211.470 YTL yükseköğrenim bursu, ortalama her yıl 20 bin aileye beş yılda toplam 54.256 ton yakacak yardımı, 12 tarımsal kalkınma kooperatifi çatısı altında birleşen 922 aileye Kırsal Alanda Sosyal Destek Projesi için 6 milyon 977 bin 266 YTL faizsiz destek kredisi sağlanmıştır.

Maddi imkânsızlıklar nedeniyle eğitim çağındaki çocuklarını okula gönderemeyen ve 0-6 yaş grubundaki çocukların sağlık kontrollerini yaptıramayan nüfusun en yoksul kesimindeki ailelere düzenli nakit desteği sağlanması amacıyla 2003 yılında Hükûmetimiz tarafından Şartlı Nakit Transferi Programı başlatılmıştır. Söz konusu programla, hem çocukların eğitim alması hem de özellikle kız çocuklarımızın ilk ve ortaöğretimde okullaşma oranının artırılması sağlanmaktadır. İlimizde 89.880 çocuğa 29 milyon 466 bin 799 YTL ödemede bulunulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti olarak amacımız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Şahkulubey, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

GÖNÜL BEKİN ŞAHKULUBEY (Devamla) - …vatandaşlarımızın yaşam kalitesini yükseltmek için ülkenin imkânlarını kullanmak ve kaynakların hakkaniyete uygun bir şekilde dağılımını sağlamaktır. Bu nedenle, yıllardır halkımızın ertelenmiş taleplerini yerine getirmek, bunu yaparken de en kısa zamanda en verimli çözüm yolunu bulmak mecburiyetindeyiz.

Bu vesileyle, 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın ülkemiz için hayırlı olması temennisiyle tüm vatandaşlarımızın yaklaşmakta olan mübarek Kurban Bayramı’nı tebrik eder, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Ordu Milletvekili Sayın Mustafa Hamarat.

Buyurun Sayın Hamarat. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA HAMARAT (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 27’nci maddeyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

27’nci madde, alacak takibi için masrafın alacağı geçeceği durumlarda, devletin verimlilik esası gereği, bu alacaklardan vazgeçmesiyle ilgili bir maddedir. Muhalefet sözcümüzün söylediği gibi, bunun toplam miktarı çok önemli değildir; çünkü, toplam miktarını hesapladığımız zaman, belki de harcayacağımız masrafı da bulmuş oluruz ve sonuçta bir şey alamayacağımızı düşündüğümüz için böyle bir çözümdür ve bu bütçe daha önceki yapılan bütçelerde de konulmuş bir maddedir. Bu bakımdan, bu maddeyle ilgili eleştirileri kabul etmiyoruz.

Ben, bu vesileyle ayrıca, bu bütçe kanununda KÖYDES ile ilgili bütün Anadolu’nun her tarafında -iktidar partisinden olsun, muhalefet partisinden olsun- bütün köy muhtarlarımızın, belediye başkanlarımızın heyecanla beklediği ve bu projede de yer verilmiş olmasından dolayı KÖYDES’e 500 milyon YTL, BELDES’e 300 milyon YTL, ayrıca, bunun yanında da elektrik altyapısının, şimdiye kadar yapılmış olanlar eskidiği için, yenilenmesi için konulan 1,5 milyar YTL ödenek için de Hükûmetimize teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum, hayırlı akşamlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Öztürk, buyurun.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Maliye Bakanının bütçesine sahip çıkmaması ve özellikle soru-cevap aşamasında bulunmamaya çaba göstermesini dikkat çekici bulduğumu ifade ediyor ve aracılığınızla soruyorum ve şahsını ilgilendirdiği için de yazılı olarak cevap beklediğimi bildiriyorum.

Bakanlığınız döneminde, 4353 sayılı Maliye Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğünün Vazifelerine, Devlet Davalarının Takibi Usullerine Dair Kanun’un 28, 29, 30 ve 31’inci maddeleriyle ilgili olarak, ilgili bütçe kanunları (i) cetvellerinde izin verilen parasal sınırlara uymadan herhangi bir hazine alacağı için temyiz talebinden vazgeçtiğiniz oldu mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Sayın Akcan, buyurun.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Ben, Sağlık Bakanımızın orada oturduğunu düşünerek, hem malî hem sıhhi bir soru soracaktım ama, Sayın Nazım Ekren Bakanım orada olunca, onun cevaplayamayacağı bir soru. O nedenle ben sorumdan vazgeçiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Uzunırmak, buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanımıza sormak istediğim şu: 2004 yılında İmar Bankasına AKP Hükûmeti, TMSF dolayısıyla el kondu. Acaba, İmar Bankasının ödemeleri bitirilebildi mi?

Devamında şunu sormak istiyorum: 57’nci Hükûmet zamanında battığı ilan edilen, batırılan değil, çünkü bir önceki sorumda sorduğum gibi, AKP hükûmetlerinde bakanlık yapan, Refahyol Hükûmeti zamanında da bakanlık yapan birtakım şahısların imzalarının bulunduğu, kuruluş izinlerinde ve usulsüz kredilerde ve bunun neticesinde batan bankaların yirmi iki adet olduğu düşünülürse, AKP Hükûmeti 2004 yılından bugüne kadar bir İmar Bankasını temizleyemedi, ama o hükûmet yirmi iki bankayı hiç tereddütsüzce temizledi. Dolayısıyla, acaba Sayın Bakan veya Hükûmet yetkilileri, bütün bu uygulamalar içerisinde o günkü bütçe açıklarını hâlen gündeme getirmeleri, başka başka noktalardaki birtakım söylemleri, acaba devlet umuruna yakışıyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben, özelleştirmeden ne kadar alacağımız olduğunu öğrenmek istiyorum. Geçen dönem sizin milletvekiliniz olan, AKP’nin milletvekili olan, limanları alan bir kişinin 60 milyon dolarlık özelleştirme borcu vardı. Bunu tahsil etmek isteyen Bakan bu görevden alındı.

İkincisi, 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kanunu’yla birleşme sonucunda… Bu 27’nci maddenin gerekçesinde diyor ki: “Birden fazla aylık ve gelir alanlar var.” ve ayrıca da bu Sosyal Sigortalar Kanunu’nun, herhangi bir kapsamda sağlık yardımı alması gerekirken, aynı dönemde diğer Sosyal Güvenlik Kanunu kapsamında hak etmediği sağlık yardımı alan kişilerle ilgili olarak, bunlar kaç kişidir? Ne kadar fazla para almışlardır? Bunlara af getiriyorsunuz. Bunu özellikle öğrenmek istiyorum, miktar olarak öğrenmek istiyorum. Burada, para alan kişiler AKP’nin bazı bürokratları mıdır, değil midir? Çünkü, yani iki yerde aylık alıyorlar, iki yerde gelir alıyorlar, bir de hak etmediği hâlde sağlık yardımını alıyorlar. Bunlar kaç kişidir?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Öztürk…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla bir soru sormak istiyorum:

Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Sayın Mehmet Şimşek’in bir uluslararası yatırım fonunun temsilcisiyken, ABD Büyükelçiliğine raporlar düzenleyip verdiği konusunda kamuoyunda iddialar yayınlanmıştı. Bu iddialar doğru mudur?

İkincisi, Hazineden sorumlu Devlet Bakanı olduktan sonra, siyasete atıldıktan sonra bu ilişkileri devam ediyor mu? Bunu sormak istiyorum.

Üçüncü sorum, -dün sormuştum kendisine, yanıt vermedi- aynı zamanda İngiliz vatandaşı olduğu konusunda iddialar vardır. Eğer bu iddialar doğruysa İngiliz vatandaşlığından çıkmak istiyor mu?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özkan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanımıza bir sorum olacak: 15 YTL kadar olan alacakları, devlet, takip işleminden kaldırıyor, ancak referandumda, ceza anlamında 19 YTL’ye bir çıkış oldu. Bunun için bir işlem yapılacak mı, o 19 YTL için bir işlem yapılacak mı? 15 YTL limitini 20 YTL olarak çıkartıp, 20 YTL’ye artırıp bu vatandaşlarımızdan, referandumda oy kullanmayan vatandaşlarımızdan para almamayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; soruları, yine sırasına göre kısaca cevaplamayı tercih ediyorum. Bu maddede tartıştığımız konu bir af değil, sadece mükellefler arasındaki mahsuplaşma olayıdır, Bağ-Kur ödeneği ve primi söz konusu olduğu için. İkincisi de 15 YTL’den aşağı olanlar da referandum kapsamına girmeyen kısımdır, onu da belirtmiş olayım.

Ama, önemli bir soru vardı, buna teşekkür ediyorum, sık sık da yanlış anlaşılan bir konuydu. Dolayısıyla, İmar Bankası ödemelerine atıfla, daha önceki yıllardaki bankaların BDDK’ya devri konusundaki soruya çok daha net, çok daha açık bir cevap vermeyi tercih ederim.

Öncelikle, 57’nci Hükûmet döneminde, ya Bakanlar Kurulu kararıyla ya da doğrudan BDDK’ya devir suretiyle aktarılan bankaların, devir tarihindeki toplam zararı 23,2 milyar dolardır.

Yalnız, burada incelik olan, özellikle belirtilmesi gereken, yanlış anlaşılmaması gereken nokta şu: Bu bankalar tasfiye sürecine başlayana kadar da faaliyetlerine devam etmiştir.

Bunun anlamı şu: İlk oluşan zarar 23,2 milyar dolarken, tasfiye hâline kadar gelen süre içinde hazineye maliyetleri 27,2 milyar dolar olmuştur. Bunun ne anlama geldiği çok açık.

İkinci bir nokta, bu süreç içinde, bu da, bu bankaların hazine kaynaklı TMSF’nin aktarmış olduğu toplam tutarın, aslında devir tarihindeki zararın ortalama 2 katına kadar çıkmış olması -daha önce de ifade etmiştim- devir kararının alındığı tarihten sonra banka faaliyetlerinin devamı konusundaki siyasi tercihin ortaya çıkarttığı da bir maliyettir.

Benzer şekilde “İmar Bankasından ne kadar tahsilat yapıldı, geri kalan nedir?” ifadesinde ise, mevduatların tamamının ödendiği, ama offshore hesaplar ve diğerleriyle ilgili kararın da alındığını, onların da adım adım ödendiğini biliyorsunuz.

Bir başka önemli nokta, yine bu süreçte üzerinde durulması gereken, yanlış anlaşılmaması gereken nokta, daha önce Sayın Şandır sorduğunda da söylemiştim, bu tarihe kadar TMSF’nin 57’nci Hükûmet döneminden kalan bankalardan tahsil ettiği para çok küçük bir paradır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama yargı süreci devam ediyordu Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) - Sayın Şandır, yargı süreci devam ediyor, diğerlerinde de devam edebilir yargı süreci. Bakın, size iki rakam verdim ama. Bir tanesi, devir tarihinde ortaya çıkan maliyetle bu bankaların faaliyetlerinin devam ettirilmesi sürecinde hazineye olan maliyet 2 katına çıkmış.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ama, elde bir mevzuat var Sayın Bakan. Yani, bu mevzuata göre, hukuka göre hareket etmek mecburiyeti içerisindeyiz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – 5020’yle ilgili olayı tekrar gündeme getirmek istemiyorum. Daha önce de konuşmuştuk. Çünkü, bunda çok fazla tartışma konusu yapmak hesaplarla ilgili kanaatleri veya yorumları değiştirmeyeceği için yanlış anlamaya son derece müsait bir olaydır.

Önemli bir başka husus…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Peki, Sayın Bakan, devralınan bankaların satışından sonra hazineye kaç para geri döndü?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) - 17 milyar dolar.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Demek ki öyle çok büyük bir zarar yok.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) - Hayır. 17 milyar dolar, ama, 5020’den sonra döndü. Arkadaşlar, lütfen farklı göstermeyelim. Bizim dönem…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Ama Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Bir dakika, bunu da söyleyeyim. Bir dakika sabredin.

TMSF’ye devredilen İmar Bankasının devir tarihindeki maliyeti 5,33 milyar dolar. Bizim tahsilimiz ne kadar? 17 milyar dolar. Öyleyse, daha öncekinde de tahsilat yapmışız zaten.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, söylediğim o zaten. Yani, bütçe açığını… 27 milyar dolar oraya konmuş, ama, sizin Hükûmetinize 17 milyar dolar kaynak sağlanmış bu parayla.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Hayır, hayır. Arkadaşlar, bu bütçe açığıyla ilgili değil. Hazinenin koyduğu kâğıdın geri ödenmesiyle ilgili bu olay.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sizin Hükûmetinize de 17 milyar dolar kaynak sağlamış o bankalar.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Kaynak mı sağlamış?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Tabii ki. Ondan sonra, ekonomiyi doğru yönettiğinizi zannediyorsunuz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Hayır. O zaman, bakın, hazinenin kâğıtlarını geri ödeme devlete kaynak sağlamış anlamına mı geliyor?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Hayır, Sayın Bakan, ben bankaların satışından hazineye ne kadar para döndü diyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Bakın ben de size iki tane…

Arkadaşlar, lütfen…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bu bankalar kaç liraya satıldı? Bu satışlar özelleştirme adı altında, başka adla Hükûmete girdi, bütçeye girdi.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak.

Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap edin.

Süremiz de doldu zaten.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Hazinenin üstlendiği maliyet, sadece 57’nci Hükûmet döneminde toplam maliyet 27 milyar dolar. Eğer ilaveten görev zararlarını katarsanız 28 milyar dolar. Toplamı çıkartın, sağlanan tahsilatı bile dikkate alsanız aradaki farkı kapatamazsınız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, burada yanlış yapıyorsunuz. Anayasa’nın 87’nci maddesine göre burada bir af getiriyorsunuz. Yani, burada devletten haksız olarak para alanlar var, fazladan para alanlar var. Bu maddeyle af getiriyorsunuz. Anayasa’nın 87’nci maddesine göre kısmi ve özel af ilan edilebilmesi için, getirebilmeniz için beşte 3 çoğunlukla kabul edilmesi lazım. Lütfen bunlara riayet ediniz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, Anayasa’nın 87’nci maddesi açık. Ama, siz bunu… Bunları açık oylamayla oylayın, 330 oy almazsa reddedilmiş sayılır.

Efendim, Anayasa’nın 87’inci maddesi açıktır. Lütfen buna uyun ve 87’inci maddedeki beşte 3 çoğunluğu arayın.

BAŞKAN – Sağ olun, teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama siz İç Tüzük’ü, Anayasa’yı daha önce kale almadığınız için, siz yapın ama, yarın Anayasa Mahkemesine giderse bu reddedilir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

28’inci maddeyi okutuyorum:

Kısmen veya tamamen uygulanmayacak hükümler

MADDE 28- (1) a) 2547 sayılı Kanunun 46, 58, ek 25, ek 26, ek 27 nci maddelerinin ve 3843 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin özel gelir ve özel ödenek uygulaması ile devrine ilişkin hükümleri ve 2547 sayılı Kanunun 46 ncı maddesinin yedinci fıkrası,

b) 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 21 inci maddesinin ikinci fıkrası,

c) 2828 sayılı Kanunun 31 inci maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi,

ç) 5018 sayılı Kanunun 42 nci maddesinin üçüncü fıkrasının (g) bendi,

d) 21/4/2005 tarihli ve 5335 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun geçici 2 nci maddesi,

e) 3/1/2002 tarihli ve 4733 sayılı Kanunun 7 nci maddesi,

2008 yılında uygulanmaz.

(2) 5/4/1983 tarihli ve 2813 sayılı Telsiz Kanununa göre cep telefonu faturalı abonelerinin (ön ödemeli cep telefonu aboneleri hariç olmak üzere) ödemek zorunda oldukları ruhsatname ve yıllık kullanım ücretleri, 2008 yılında işletmecinin sistemine abone olunan ay itibarıyla geriye kalan aylar için yıl sonuna kadar eşit taksitlere bölünerek alınır.

(3) 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesinin birinci fıkrasında yer alan “1850” gösterge rakamı; 1/1/2008 tarihinden itibaren “2260”, 1/7/2008 tarihinden itibaren ise “2660” olarak uygulanır.

(4) Makam, temsil veya görev tazminatı ve ek ödemeden yararlananlar ile kadro karşılığı sözleşmeli olarak istihdam edilenler hariç olmak üzere; 10/10/1984 tarihli ve 3056 sayılı Kanunun 31 inci maddesinin birinci fıkrası kapsamında bulunan personel ile Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Denizcilik Müsteşarlığı, Devlet Personel Başkanlığı, Toplu Konut İdaresi Başkanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığındaki personelden 3056 sayılı Kanunun 31 inci maddesi hükmünden yararlananlar için anılan maddede yer alan “% 20” oranı; 1/1/2008 tarihinden itibaren “% 24”, 1/7/2008 tarihinden itibaren “% 28”; “% 25” oranı ise 1/7/2008 tarihinden itibaren “% 28” olarak uygulanır.

(5) 8/1/1986 tarihli ve 3254 sayılı Kanunun 32/D maddesinde yer alan “% 25” oranı, 1/7/2008 tarihinden itibaren “% 28” olarak uygulanır.

(6) 24/6/1994 tarihli ve 4009 sayılı Kanunun 56 ncı maddesinde yer alan “% 20” oranı; 1/1/2008 tarihinden itibaren “% 24”, 1/7/2008 tarihinden itibaren “% 28”; “% 25” oranı ise 1/7/2008 tarihinden itibaren “% 28” olarak uygulanır.

(7) 23/7/2003 tarihli ve 4954 sayılı Kanunun 37 nci maddesinde yer alan “2000” ve “2250” gösterge rakamları 1/1/2008 tarihinden itibaren “2260”, 1/7/2008 tarihinden itibaren ise “2660”; “2500” gösterge rakamı ise 1/7/2008 tarihinden itibaren “2660” olarak uygulanır.

(8) 5393 sayılı Kanunun 49 uncu maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “Bu personele ait sözleşme örnekleri sözleşmenin imzalanmasını izleyen 30 gün içinde İçişleri Bakanlığına ve Maliye Bakanlığına gönderilir.” hükmü “Bu personele ait sözleşme örnekleri sözleşmenin imzalanmasını izleyen 30 gün içinde İçişleri Bakanlığına gönderilir.” şeklinde uygulanır.

(9) 506 sayılı Kanunun geçici 91 inci maddesinin yedinci fıkrasında geçen “31/12/2007” ibaresi, “31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun yürürlük” şeklinde uygulanır.

(10) a) 506 sayılı Kanun ve 2925 sayılı Kanun gereğince 1/1/2008 tarihinden önce bağlanmış gelir ve/veya aylıklar ile 506 sayılı Kanunun geçici 76 ncı maddesine göre yapılan telafi edici ödemeler, 2008 yılının Ocak ayı ödeme döneminden itibaren yüzde iki oranında, 2008 yılı Temmuz ayı ödeme döneminden geçerli olmak üzere de 2008 yılının birinci altı aylık dönemi için Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici fiyatları genel endeksindeki değişim oranı kadar artırılarak ödenir.

b) 506 sayılı Kanun ve 2925 sayılı Kanun gereğince 2008 yılında bağlanacak malûllük, yaşlılık veya ölüm aylıklarının, 506 sayılı Kanunun 55, 61, 67 ve geçici 82 nci maddelerine göre 2008 yılı Ocak ayı itibarıyla hesaplanan aylık tutarları; 2008 yılı Ocak ayı ödeme döneminden itibaren yüzde iki oranında, 2008 yılı Temmuz ayı ödeme döneminden geçerli olmak üzere de 2008 yılının birinci altı aylık dönemi için Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici fiyatları genel endeksindeki değişim oranı kadar artırılarak ödenir.

c) 506 sayılı Kanun ve 2925 sayılı Kanun gereğince iş kazaları ile meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan gelirlere esas günlük kazanç hesabına giren son takvim ayı 2008 yılının birinci yarısına ait olanlara bağlanacak gelirler, son takvim ayı itibarıyla hesaplanan gelir tutarı yüzde iki oranında, 2008 yılı Temmuz ayı ödeme döneminden geçerli olmak üzere de 2008 yılının birinci altı aylık dönemi için Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici fiyatları genel endeksindeki değişim oranı kadar artırılarak ödenir. Son takvim ayı 2008 yılının ikinci yarısına ait olanlara bağlanacak gelirler, son takvim ayı itibarıyla hesaplanan gelir tutarı 2008 yılının birinci altı aylık dönemine göre Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici fiyatları genel endeksindeki değişim oranında artırılarak belirlenir. Ancak bunlara 2008 yılı Ocak ayı ödeme dönemine ait artış uygulanmaz.

ç) Türkiye İstatistik Kurumu tarafından 2007 yılı Aralık ayına ilişkin olarak açıklanan 2003=100 Temel Yıllı Tüketici Fiyatları Endeksinin 2008 yılı Haziran ayı endeksine göre değişim oranının yüzde ikiyi geçmesi halinde, aşan kısmı telafi edecek oranı; 2008 yılının ikinci altı aylık dönemine ait gelir ve aylıklarda (a), (b) ve (c) bentleri gereğince yapılacak artışa ilave etmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.

d) 506 sayılı Kanun ve 2925 sayılı Kanun gereğince bağlanan gelir ve/veya aylıklar ile telafi edici ödemelerin artırılmasında ve yukarıdaki (b) ve (c) bentleri uygulanmak suretiyle bağlanacak gelir ve/veya aylıkların artırılmasında, 506 sayılı Kanunun ek 38 inci maddesi hükümleri; 2008 yılında malûllük veya yaşlılık aylığı bağlanması talebinde bulunan sigortalılar ile ölen sigortalıların hak sahiplerinin 506 sayılı Kanunun geçici 82 nci maddesine göre 2008 yılı Ocak ayı itibarıyla hesaplanan aylıkları için Ocak 2008 ile aylık başlangıç tarihi arasında Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan tüketici fiyatları endeksi artış oranları ile iş kazaları ve meslek hastalıkları sigortasından hak kazanılan gelirlere esas günlük kazanç hesabına giren son takvim ayı 2008 yılına ait olanların gelirlerinin artırılmasında 506 sayılı Kanunun ek 44 üncü maddesi hükümleri uygulanmaz ve bu fıkra kapsamına girenlerin gelir ve/veya aylıklarında 5510 sayılı Kanun hükümlerine göre ayrıca artış yapılmaz.

(11) a) 1479 sayılı Kanun ile 2926 sayılı Kanun gereğince malûllük, yaşlılık ve ölüm aylığı alanların 2007 yılı Aralık ayı ödeme döneminde aldıkları aylıkları 2008 yılı Ocak ayı ödeme döneminden itibaren yüzde iki oranında, 2008 yılı Temmuz ayı ödeme döneminden geçerli olmak üzere de 2008 yılının birinci altı aylık dönemi için Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici fiyatları genel endeksindeki değişim oranı kadar artırılarak ödenir.

b) 1479 sayılı Kanun ile 2926 sayılı Kanun gereğince 2008 yılında bağlanacak aylıklar, 2003 yılı Aralık ayında yürürlükte bulunan gelir tablosu ve gösterge tutarları esas alınarak hesaplanır. Bu şekilde hesaplanan aylık, sırasıyla 8/1/2003 tarihli ve 4784 sayılı Kanunun 1 inci maddesine, 22/1/2004 tarihli ve 5073 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin (a) bendine, 30/12/2004 tarihli ve 5282 sayılı Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasına, 8/2/2006 tarihli ve 5454 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (a) bendine ve 5565 sayılı 2007 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununun 30 uncu maddesinin (6) ile (8) inci fıkrasına göre artırılır ve bulunan tutar, ayrıca bu fıkranın (a) bendine göre artırılarak ödenir.

c) Türkiye İstatistik Kurumu tarafından 2007 yılı Aralık ayına ilişkin olarak açıklanan 2003=100 Temel Yıllı Tüketici Fiyatları Endeksinin 2008 yılı Haziran ayı endeksine göre değişim oranının yüzde ikiyi geçmesi halinde, aşan kısmı telafi edecek oranı; 2008 yılının ikinci altı aylık dönemine ait gelir ve aylıklarda (a) ve (b) bentleri gereğince yapılacak artışa ilave etmeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.

ç) 2008 yılında, 1479 ve 2926 sayılı Kanunlar kapsamındaki sigortalılardan alınacak primlere esas olan ve 2007 yılı Aralık ayında yürürlükte bulunan gelir tablosu ile katsayı sabit kalmak kaydıyla gösterge tablosu, 506 sayılı Kanuna göre prime esas günlük kazanç alt sınırında 2007 yılına göre 2008 yılında meydana gelen artış oranı kadar artırılarak uygulanır.

d) 1479 sayılı Kanunun 36 ncı maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları ile 50 nci maddesinin ikinci cümlesi hükmü ve 2926 sayılı Kanunun 33 üncü maddesinin birinci fıkrası hükmü 2008 yılı için uygulanmaz ve bu fıkra kapsamında sayılanların aylıklarında 5510 sayılı Kanun hükümlerine göre ayrıca artış yapılmaz.

(12) 24/7/2003 tarihli ve 4956 sayılı Kanunun 56 ncı maddesinin (d) bendi ile aynı Kanunun geçici 3 üncü maddesinde geçen “1/1/2008” ibareleri ve 22/1/2004 tarihli ve 5073 sayılı Kanunun 17 nci maddesinde geçen “1/1/2008” ibaresi ile 1479 sayılı Kanunun geçici 27 nci maddesinde geçen “31.12.2007” ibareleri, “31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun yürürlük” şeklinde uygulanır.

(13) 5434 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin (f) bendinde geçen “% 4’ü” ibaresi “% 5’i” şeklinde uygulanır.

(14) 1479 sayılı Kanunun 69 uncu maddesi, “Bu Kanun gereğince yapılacak bildirimler hakkında 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak, beş yıl ve daha fazla süreye ilişkin prim borcu olan sigortalılara ilişkin olarak ek 19 uncu madde gereğince yapılacak bildirimler ilanen tebliğ suretiyle gerçekleştirilir.” şeklinde uygulanır.

(15) 9/5/2007 tarihli ve 5655 sayılı Kanunun 3 üncü maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan “2007 yılında” ibaresi, “31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu yürürlüğe girinceye kadar” şeklinde uygulanır.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 28’inci madde üzerinde söz alan üyelerin isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Algan Hacaloğlu, İstanbul Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili. Şahısları adına, Ahmet Ertürk, Aydın Milletvekili; Ramazan Başak, Şanlıurfa Milletvekili.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu’na aittir.

Sayın Hacaloğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; 28’inci madde üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu madde işçinin, emeklinin, memurun ağzına bir parmak bal çalıp, onları avutma kandırma maddesi. Yani, kısaca özetlersem, olayı böyle ortaya koymam icap ediyor. Bu maddenin 3’üncü, 4’üncü, 5’inci, 6’ncı ve 7’nci fıkraları ile 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çerçevesi içinde yer alan ve ek ödemeden yararlanmayan, yararlanamamış olan personele, kamu çalışanlarına yönelik olarak bir düzenleme getiriliyor ve onlara, her birine göstergede yapılan artış çerçevesi içinde günde -yıllık, her ay, on iki ay- ortalama üç simit parası karşılığı ilave bir ek ödeme yapılacak. 4 kişilik aileyi geçindiren bir kişiye günde üç simit verilecek -yani adam başına bir simitten daha az- ve böylelikle o kamu çalışanının üzerine gelen artan geçim sorununu aşması beklenecek.

Keza, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve 2925 sayılı Kanun çerçevesinde emeklilere yönelik olarak da bir artış getirilmekte. Bu artış, yıllık yüzde 4 olarak belirlenmiş olan program, enflasyon hedefi çerçevesi içinde, ilk altı ayda yüzde 2’lik, ikinci altı ayda yüzde 2’lik ve olası, ilk altı ayda yüzde 2 üzerine çıkabilecek enflasyon karşılığı bir fazla uygulamada Bakanlar Kurulu’nun yetkili kılınması çerçevesinde bir düzenleme.

Yine, 1479 sayılı Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu ile 2926 sayılı Tarımda Kendi Adına ve Hesabına Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kanunu çerçevesi içinde bulunan emeklilere yönelik olarak da, benzeri şekilde, 2+2, ilk altı ayda, enflasyonda yüzde 2’nin üzerinde bir fark varsa Bakanlar Kuruluna yetki verilecek; böyle bir düzenleme.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten bunlar gülünç, gerçekten bunlar emeklinin şu anda vermekte olduğu yaşam kavgasını, kamu çalışanlarının içinde bulundukları geçim sorununu algılamayan, ona çare üretmeyen ve işte, bizim imkânımız bu kadar, bütçe açığımız şöyle, faiz dışı fazla böyle ve bir taraftan, bütçenin yüzde 25’i faiz ödemesi olarak faizden geçinen rantiye kesimine aktarılırken, diğer taraftan, bu küçük hesaplar etrafında, çalışanlarımız, kamu çalışanlarımız ve memur ve emeklilerimiz avutulmak isteniliyor. Bir taraftan büyüme geriliyor, enflasyon artıyor, faiz-enflasyon-sıcak para kıskacı ekonomimizi giderek daraltıyor. İşsizliği artıran, yoksulluğu yaygınlaştıran etkiyi azaltmak yerine artırıyor bu baskı ve giderek ekonomide bir stagflasyon ve dış dengede bir kırılma riski yaygınlaşıyor. Bu durum tabiatıyla en çok dar gelirlileri ve işsizleri ezmekte. 2008 yılında beklenen reel faiz, şu andaki göstergelere göre yüzde 8 oranında ve çiftçi, işçi, memur, esnaf ağır geçim sorunları altında ezilirken, biraz evvel ifade ettiğim gibi, sistem, faiz gelirleriyle geçinen kesime rantiye şenliğini sürdürmekte.

Değerli arkadaşlarım, hâlen, en düşük SSK emeklisinin aylığı -Ekim 2007’ye göre- yoksulluk sınırının dörtte 1’i kadar. Bu oran Bağ-Kur emeklilerinde, esnaf emeklilerinde beşte 1’i kadar. Bağ-Kur’lu çiftçi emeklilerinde ise sekizde 1’i kadar. En iyi durumda olduğunu ifade ettiğimiz memur emeklilerinde ise üçte 1’i kadar. Yani, genel anlamda bütün emekliler, emekli kesimlerin tümü, ama tümü yoksulluk sınırının çok çok altında, açlık sınırları içinde yaşama tutunmaktalar.

Net asgari ücret 419 YTL. Tabii, bu ücret ne asgari ücretle çalışmakta olan işçilerimizin yaşam koşullarını iyileştirmekte ne de Avrupa ülkeleri ölçeğinde en yüksek düzeyde olan istihdam vergisi yükü nedeniyle işverenlerimize de bir kolaylık sağlamakta.

Bu bütçe yasasıyla memur maaşlarının, 2008 yılında, yaklaşık, aile yardımı da dâhil olmak üzere yüzde 7,46 oranında artması öngörülüyor. Getirilen artış ile, 1.090 lira olan Aralık 2007 maaşı üzerine biraz evvel ifade ettiğim, 3’üncü maddede belirttiğim çerçevede bir gülünç artış -ben bunu simide vuruyorum yine- aile başına 124 simitlik bir artış getiriliyor. Ye, ye, ye, tok karna yaşa!

Emeklilerin durumu daha kötü. Bildiğiniz gibi, Hükûmet ısrarla ve ısrarla bir büyümeden söz ediyor. Evet, son altı yıl içinde ekonomi yüzde 41,9 oranında büyüdü, enflasyon kümülatif olarak yüzde 61,3 düzeyindeydi. Emeklilere 2002’den 2007’ye -Hükûmetin verdiği rakama göre- sağlanan artış yüzde 90 düzeyinde. Nereden bakarsanız bakın emekli içeride. Refah payını… “Ekonomi büyüyor” diyoruz, ama Hükûmet, refah payını kamu çalışanlarından ve emeklilerden esirgiyor değerli arkadaşlarım. O yan ek, destek, vesaire veriyoruz diyor. Hayır, bu yeterli olmuyor. Onu zaten vereceksiniz, ama kendisini, işçiyi, emekliyi, kamu çalışanını, refah payı hakkından yararlandırmanız gerekiyor. Üstelik dar ve sabit gelirliler, gelir düzeyinin bu yetersizliği yanında, 1993 yılındaki yüzde 51,5 oranından, 2008 yılında yüzde 66,9’a yükselecek olan dolaylı vergiler altında, da bir kez daha o cenderede eziliyorlar değerli arkadaşlarım.

Esnek çalışma koşullarına yeni alanlar açan, taşeronlaşmanın yaygınlaşmasına yeni olanaklar tanıyan, örgütlenmeyi caydıran, işten çıkarmalara göz yuman, toplu sözleşme sürecinin etkinlik ve kalite düzeyini gerileten, 12 Eylül ile emek üzerine getirilmiş olan, örgütlenme hakları üzerine getirilmiş olan kısıtlamaları daha da çok yaygınlaştıran bu geri çalışma, yaşam koşulları, bu bütçeyle gerçekten taşınamaz, sürdürülemez noktaya geliyor ve hepsinden öte, tabiatıyla Avrupa Birliği ile taraf olmayı üstlendiğimiz ILO sözleşmeleri koşullarını içine sindiremeyen bir anlayışla, kamu çalışanlarına, memurlara grevli toplu sözleşme hakkını çok gören bir anlayışla Hükûmetin çalışanlar üzerinde kurduğu baskının insani tarafı olmadığını burada bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bunun sonucu, tabii, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın 2007-2008 İnsani Gelişme Raporu’na yansıyor ve Türkiye, gayrisafi millî hasılanın büyüklüğü açısından 17’nci olan Türkiye insani gelişme açısından 84’üncü sıraya düşüyor.

Değerli arkadaşlarım, IMF ile ilişkilerimizde ulusal çıkarlarımız ve ekonomimizin ihtiyaçları ön planda tutulmalıdır. Yüksek reel faiz, düşük kur, borçlanma kıskacı piyasalara güven veren politikalar eşliğinde aşılmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Hacaloğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ALGAN HACALOĞLU (Devamla) – Bir dakika… Toparlıyorum.

Yüksek reel faiz politikasının, sabit sermaye yatırımlarıyla üretim temelinde ve sağlıklı büyümenin önüne engel oluşturmayacak yapıda bir düzene, bir ortama ulaşması, dönüşmesi sağlanmalıdır. Her koşulda istikrar içinde yüzde 7’lik bir ortalama büyüme hedef alınmalıdır. Ekonominin spekülatif sıcak paraya olan bağımlılığı aşılmalıdır. Ve diğer önlemler… Bu diğer önlemler daha uygun bir zamanda sizlerle paylaşacağımız konular, ancak ekonomide bu düzenlemeler ve bu vizyon doğrultusunda diğer önlemler ve yapısal düzenlemeler de yaşama geçirilirse, ülke düzlüğe çıkar. Ancak ne yazık ki, görmekteyiz ki, Hükûmetin böyle bir niyeti, böyle bir tavrı, düşüncesi yok. O nedenle, emek haklarına, sosyal adalete duyarlı, sosyal demokrat bir parti olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz bu bütçeye “hayır” diyeceğiz, bu maddeye “hayır” diyeceğiz.

Hepinize en derin saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan.

Sayın Ayhan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; görüşülmekte olan 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 28’inci maddesi hakkında görüşlerimi ifade etmek amacıyla, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, şahsım ve grubum adına saygılar sunuyorum.

Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; önce eleştirilerimizi yapacağız, hemen arkasından Hükûmet üyelerinin arzuladığı gibi önerilerimizi ortaya koyacağız, daha sonra da konuyla ilgili olarak müşterek düşünmeyi sağlayacak hususlara değineceğiz.

Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; gerçekten mevzuattan kaynaklanan birtakım problemler veya zorunluluklar nedeniyle uygulamada birtakım ertelemelerin olması doğal karşılanabilir. Hatta, bazen o süre zarfında uygulamanın durdurulması bile söz konusu olabilir. Bazen birkaç defa da erteleme ve uygulamayı durdurma işlemi de yapabilirsiniz. Ancak, bir kanun tasarısının hazırlanmasına özel bir önem verilmesi ve itina gösterilmesi gerekir. Bunu şunun için ifade etmek istiyorum: Görüştüğümüz tasarı, 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Tasarısı, 28’inci maddenin başlığı ise “Kısmen veya tamamen uygulanmayacak hükümler.”

Muhtevayı ele almadan önce şekil olarak bakalım. Burada birinci fıkranın bir bendinde kanunun tarihi var, diğerinde yok. Şekilde bir bütünlük yok. Otomatik olarak altı fıkrada yedi kanun veya bazı maddeleri devre dışı kalıyor. 28’inci maddenin onuncu fıkrasının (a) bendinde “en son temel yıllı tüketici fiyatları genel endeksindeki değişim oranı”, (d) bendinde ise “Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan tüketici fiyatları endeksindeki artış oranları”, on birinci fıkrasının (a) bendinde, “Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan en son temel yıllı tüketici fiyatları endeksindeki artış oranı” şeklinde ifadeler yer alıyor. Muhtemelen, ilgili kurumlardan gelen şekliyle, Hükûmetin talimatıyla son dakikada aceleyle konulan bu hükümlerdeki tezatların ortaya çıkmasına da neden oluyor. Bürokraside bunun adı “kes-yapıştır.” Onuncu fıkranın (d) bendinde ise, “endeksindeki artış oranları” ifadesi yer alıyor. On birinci fıkranın (a) bendinde ise, “endeksindeki artış oranı” deniliyor.

Hükûmetin bu tür hususlara dikkat etmemesini doğal karşılıyorum. Bu Parlamentoda, bu çatı altında AKP Hükûmetleri önce kanunu çıkarıp, sonra da Anayasa’ya aykırı diye Anayasa’yı değiştirmedi mi? Onun için bu Hükûmetin yaptıklarını doğal karşılıyorum, ancak yapılan işlerin doğru olmadığını da ısrarla ifade etmek istiyorum.

Diğer taraftan, daha yeni sayılabilecek sürelerde, yakın geçmişte yürürlüğe giren kanunların bazı hükümlerinin niçin uygulanmayacağını da kamuoyuna iyi anlatmak gerekir, çünkü kamuoyu uygulanmayacak bir hukuk metninin neden yasa hâline getirildiğini sorgulamaya başlıyor. Yıl içinde hesaplamalarda baz değiştirilebilir.

Diğer taraftan, yine, 28’inci maddenin 15’inci fıkrasında “9/5/2007 tarihli ve 5655 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan ‘2007 yılında’ ibaresi, 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu yürürlüğe girinceye kadar” şeklinde değiştiriliyor.

Bu, bize, Hükûmetin bazı tasarılarının yasalaşıp yürürlüğe girmesi konusunda endişeleri olduğuna dair kuşkularının, daha bütçe hazırlanırken var olduğunu gösteriyor. Nitekim, böyle bir ifadenin burada yer alması, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile Hazineden sorumlu Devlet Bakanının daha birkaç gün içindeki beyanlarından daha net ortaya çıkıyor.

Bir diğer husus da madde gerekçelerinin anlaşılabilir olması gerektiği konusudur. Tek tek girmeyi düşünmüyorum, ancak konuyla ilgili veya konuya yakın ilgili kişilerin okuduğunu anlayacağı bir şekilde yazılması gerekir. Bu aynı zamanda saydamlığı da artırır. Bu konunun dikkate alınacağını ümit ediyorum.

Yukarıda belirttiğimiz birkaç husus bile, tasarının hazırlanmasında, en hafif deyimiyle, işin ne kadar ciddiye alındığını göstermesi açısından önem arz etmektedir. Aslında muhalefet, Hükûmetin arzu ettiği şekilde yardımcı olmaya çalışmaktadır. Cari açık diyoruz, daha cümle bitmeden menfi tepki alıyoruz; bütçe açığı diyoruz, aynı olumsuz tepki; istihdam diyoruz, aynı olumsuz tepki; dış ticaret açığı, ona da aynı tepki; enflasyon diyoruz, ona da aynı tepki; vergi gelirleri hedefi gerçekleşmedi diyoruz, ona da aynı tepki; yatırım harcamaları 2008’de negatif oluyor diyoruz, ona da tepki.

Hükûmet, büyümenin sürdürülebilir olmadığı konusundaki görüşlere verdiği tepkinin ne kadar yanlış olduğu, birkaç gün önce açıklanan üçüncü çeyrek millî gelir artış oranlarıyla ortaya çıktı. Ancak Sayın Maliye Bakanının kamuoyuna yaptığı açıklamalar, en azından hadiseyi kabullendiğini göstermesi açısından takdir edilecek bir husustur. Hükûmet, cari işlemler ile ilgili toplantılara hemen başladı. Bu bile olumlu bir gelişme. Yakında, gayrisafi millî hasıla ile ilgili toplantıların başlayacağından da kuşkum yok. Keza, enflasyon da aynı, hem de ihtiyaca binaen bu toplantılar yapılacak. Öncelikle, gerek komisyonda gerek daha önce Genel Kurulda yaptığım konuşmalarda, ihracatın temel dinamiği ve felsefesi hâline gelen dâhilde işleme rejimi konusunda, Sayın Maliye Bakanının takdir ettiğim cüretkâr çıkışlarına ne oldu? Bu konuyla ilgili, Maliye Bakanlığınca veya ilgili Devlet Bakanlığınca müştereken yapılan bir çalışma var mıdır?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Var.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) - Bütçe ile ilgili gelişmelerde, daha önce açıklanan 8,5 milyar YTL’lik bütçe açığı hedefinin kim tarafından söylettirildiği ortaya çıkmadı, Sayın Maliye Bakanı bu hususa hiç değinmiyor. Ocak-kasım nakit dengesinde açığa baktığımız zaman 15,3 milyar YTL olduğunu görüyoruz. Aslında, tarımsal destekleme ödemelerinden, müteahhit alacaklarının ödenmeyen kısımlarından, ödenmeyen tedavi giderlerinden ve benzeri harcamalar dikkate alındığında, bütçe açığının, gerçekleşme tahmininden daha yüksek olacağı açıktır. Bunu, bütçe açığını, Sayın Başbakanın iki bakanıyla beraber yaptığı açıklamalardan sonra, 2007 yılında ortaya çıkan durumla karşılaştırdığımızda, hazırlanan 2008 yılı bütçesinin samimiyetinin de ne ölçüde olacağını göstermesi açısından önemlidir. Bu bütçe, yatırım yapmayan bir bütçe. Sadece bütçe yatırım hedefi değil, toplam kamu sabit sermaye yatırımları da negatif. Altyapı yatırımları azalan bir ülkeye ileride kim yatırım yapar.

2008 yılı maliye politikaları hedeflerine bakarsak –bunlar, genel gerekçede de yer alıyor- tesis edildiği söylenen mali disiplinden uzaklaşıldığı ayan beyan ortadadır. Vergi gelirleri hedeflerin gerisinde, harcamalara bloke koyuyorsunuz, 2008 yatırım hedefleri negatif. Enflasyonla mücadele politikasının ne kadar desteklendiği, açıklanan enflasyon rakamlarıyla ortaya çıkmıştır. Faiz giderlerinin bütçe üzerindeki baskısı, 2008 rakamlarına baktığımızda, gayet net bir şekilde ortaya çıkıyor. Bütçe harcamalarının sağlam gelir kaynaklarıyla finanse edilmediği de ortada. Telekom’dan beklenmeyen gelir, Sosyal Güvenlik Kanunu’nun uygulanmamasından kaynaklanan avantaj, tasarruf, vergi gelirlerinde hedeflere ulaşılmaması da dikkate alındığında, bütçe açıklarının bundan çok daha yukarıda olacağı ayan beyan ortadaydı. Makroekonomik istikrarla birlikte sürdürülebilir kalkınmanın nereye varacağı, son açıklanan büyüme rakamlarıyla gözükmeye başladı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayhan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hesap verilebilirlik ve saydamlığı daha çok artırırsanız bizlerin sizlere yardımcı olma şansımız da artacaktır. Sosyal politika ve programlarda gelir düzeyi düşük kesimlerin nasıl desteklendiği ve iaşeye muhtaç hâle getirildiği ortada. Kırsal kesimin altyapısına ayırdığınız ödenek, 2 milyar YTL’den 500 milyon YTL’ye düşüyor. Tabii ki hepsi bu değil, tarımsal destekleme ödemelerinde, verimliliği ve üretimi teşvik etmiyorsunuz, ödenekleri seçim öncesi bitirdiniz. Bu, samimi bir yöntem değil. Bizim, Denizli’nin Talas ve Buldan Ziraat Odaları Başkanlarından gelen şikâyetler size ulaşmıyor mu?

Bu vesileyle, 2008 yılı merkezî yönetim bütçesinin hayırlı olması dileğiyle yüce Meclisin değerli üyelerine saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

Şahsı adına Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk… (AK Parti sıralarından alkışlar)

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; 58’inci ve 59’uncu Hükûmetlerde ülkemizin sorunlarını çözme konusunda bir dik duruş sergileyen AK Parti, şimdi 60’ıncı Hükûmetiyle ve şu anda görüşmekte olduğumuz ve artık sonlarına yaklaştığımız bütçemizle, ayağa kalkan ülkemizi artık atağa kaldırmaya ve hak ettiği ve layık olduğu saygın ve onurlu yerini taşımaya azmetmiştir.

Görüşmekte olduğumuz bütçemizde, gerçekten, ülkemizin gerek sosyal politikalarda gerek ekonomik politikalarda ve gerekse bölgesinin parlayan yıldızı olması konusunda bir duruş sergileyen Sayın Başbakanımıza, değerli bakanlarımıza, bu bütçeyi hazırlayan değerli bürokratlarımıza ve katkıda bulunan çok değerli milletvekillerimize teşekkür ediyoruz.

Toplum refahının artırılmasında, adaletli gelir dağılımının sağlanmasında, ekonomi politikalarının etkili sosyal politikalarla uyumlu yürütülmesinde, toplum desteğinin alınmasında gerçekten bu bütçe bizlere fırsatlar ve imkânlar yaratacaktır. Örneğin, ürettiği ürünlerle bizleri besleyen, bizleri doyuran çiftçilerimize 5,4 katrilyon TL’lik veya 5,4 milyar YTL’lik tarım bütçesiyle gerçekten çiftçilerimize ve ürettiği ürünlerle hem toplumumuzun ihtiyaçlarını karşılayan hem de ülkemize ihracat fırsatları yaratan bir bütçe ortaya konulmaktadır.

Mesela, sosyal politikalarda ve tarım politikalarında Hükûmetimiz -hemen bir örnek vermek istiyorum- örneğin, fidancılık ve fidan dikme konusunda bir politika ortaya koymuş, fidan diken çiftçilerimize dekar başına 250 milyon lira destek vermiş ve bu fidanları üreten çiftçilerimizin ürettiği ürünleri paketleyen, ambalajlayan insanlarımıza, müteşebbislerimize de kırsal kalkınma destekleriyle yüzde 50 hibe vermiş, ayrıca, bu ürünleri ihraç eden -markalı, ambalajlı bir şekilde ihraç eden- müteşebbislerimize, ihracatçılarımıza da ton başına, örneğin, sofralık zeytinde 200 dolar, zeytinyağında da 400 dolar destek vermek suretiyle bir entegre bütünlük hâlinde Türk tarımını hak ettiği güzel yere taşıma uğraşısı içerisinde olmuştur.

Ben, yüce Meclisimize, katkıda bulunan değerli milletvekillerimize teşekkür ediyorum. Yaklaşan Kurban Bayramı’mızı, yeni yılımızı kutluyorum ve bu bütçemizin tüm ulusumuza, ülkemize, vatanımıza, Meclisimize hayırlar getirmesini diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ertürk.

Şahsı adına, Ramazan Başak, Şanlıurfa Milletvekili… Yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben söz istiyorum.

BAŞKAN - Şahsı adına, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bütçe Kanunu Tasarısı’nın sonuna doğru yaklaştık. Tabii, yerimizden birçok soru soruyoruz. Hükûmete mensup bakanlar sık sık sandalye değiştiriyorlar. Nedense, o sandalyede bir rahatsızlık var, bir şeyler oluyor. Orada uzun zaman oturmaktan rahatsız oluyorlar. Bir bakıyorsunuz, Sağlık gitmiş Maliye gelmiş, Maliye gitmiş Devlet gelmiş. Bunlar hayret edilecek bir şey. İşte, bomboş Hükûmet sıraları.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sen de girip çıkıyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu saatte, gidin bakın bakalım, hangi bakanlıkta, Allah’ınızı severseniz, hangi bakanlıkta hangi bakan çalışıyor?

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Hepsi çalışıyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Hepsi keyiflerine bakıyorlar. Bunları söyleyeyim.

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Hepsi çalışıyor, hepsi saat ikilere kadar çalışıyorlar.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, Hükûmetin bu Meclise ciddiyetle değer vermesi lazım. Bu Hükûmet bu Meclise değer vermezse sizin de onun cezasını vermeniz lazım.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hükûmet çalışıyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – İşte, yok kardeşim…

Efendim, bir de Mecliste bakanlara bizim…

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sen kendi söyleyeceklerini söyle.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tabii söyleyeceğim. Ama, kardeşim, benim söylediğim şeye cevap vermiyorsa ben ne yapayım yani?

Şimdi, biraz önce, bir devlet bakanı burada dedi ki: “Efendim, geçmişte yirmi iki tane bankaya el konuldu, 23 küsur milyar dolarlık zarar yapıldı.” Hayır, o 22 milyar…

Bakın, sizin Hükûmetiniz iktidara geldiği zaman, Bankalar Düzenleme ve Denetleme Kurulunda 2 tane üye eksikti. İmar Bankası o zaman büyük miktarda suistimal yaptı ve bir ay, sizin Hükûmetiniz o bankaya el koymak için, kasten ama, kasten, 2 tane Bankalar Düzenleme ve Denetleme Kuruluna üye atamadı ve dolayısıyla -esas bugünkü ekonomik sıkıntı oradan geliyor- ondan sonra, o el konulmaması nedeniyle devletin zararı 8 katrilyon lira.

Şimdi, aslında, o el konulan bankaların değeri hepsi 16 milyar dolardı. Bunun 8 milyar doları İmar Bankasından geldi. Sonra, öyle keyfî hareket ettiniz ki, mesela el konulan bankalardan Kentbank gitti Danıştay Dava Dairelerinde iptal kararını aldı. Ama, tabii, bu Hükûmet mezhepçi bir düşünceyle hareket ettiği için, Kentbankın sahiplerine, mezhepleri nedeniyle o insanlara mahkeme kararlarını uygulatmadılar. (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hayda! Ne alakası var ya!

KAMER GENÇ (Devamla) – Çeşitli bahanelerle bunu önlemeye çalıştılar ve insanları perişan ettiler.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Ya, bankaların mezheple ne alakası var!

KAMER GENÇ (Devamla) – Hukukun işlemediği bir yerde, hukukun iktidarın emrine girdiği bir yerde, tabii ki insanların hak arama özgürlükleri yok ve sağlıklı bir sonuç almasına imkân yok.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Bankanın mezheple ne ilgisi var!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, ben, kendi ilimdeki Ziraat Bankasının bir uygulamasından bahsedeyim, belki sizin de vardır.

Şimdi, gidiyoruz oraya, çiftçi gidecek 3 milyar, 5 milyar kredi alacak. Banka diyor ki… İşte, Hükûmetin çıkardığı genelge: “Efendim git ya bir devlet memurunu bana kefil getir veyahut da burada, en azından bilançosunda veyahut da ticari faaliyetinde o miktardan daha fazla maddi kaynağı olan bir esnaf bana kefil göster.” Yok kardeşim, bizim orada ilçelerimiz çok küçük bir yer, orada olsa olsa on-on iki tane yerli memur olur, olsa olsa da üç beş tane de esnaf olur. O zaman niye böyle bir şey…

ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Peki, ne yapalım?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, yani, bakın… Orada krediyi alan insanlar 3 milyar, 5 milyar, en fazla çiftçilik kredisini alıyor. Şimdi, bu insanlar, zaten köylü insanı çok onurlu, çok soylu, kendi borcuna sadık. Onlar işte arkasında iktidar gücü olan birtakım holdingler gibi utanma duygusundan yoksun insanlar değil ki. Köylü çok haysiyetli, onurlu ve borcuna sadık çıkan bir kesimdir. Yani, hiçbir köylü de şimdiye kadar bu 3 milyar, 5 milyar krediyi alıp da üzerine yatmamış. Kayıtları inceleyin arkadaşım ya! Yani, sırf o insanlara, işte kredi vermemek için böyle acayip acayip uygulamalar getiriyorsunuz. Yani, siz küçükleri ezmeye çalışıyorsunuz. Sizin yaptığınız politikanın altında bu var. Yok, büyüklere zaten el vermişsiniz, onlar devletten çalıyor, çırpıyor, götürüyor.

İşte, şimdi bakın, yarın Maliye Bakanı, bilmem Çalık Holdingle ilgili birtakım KDV muafiyetlerini getirecek. Ben şimdi söyleyeyim de, getirirse demesin ki Kamer Genç demedi. Buraya getirecek mi getirmeyecek mi göreceğiz.

ASIM AYKAN (Trabzon) – İspat et!

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, ondan sonra büyük şirketlerin vergi şeylerini, katrilyonlarını affediyorsunuz, ya, bir tüccara 3 milyar, 5 milyar kredi vermiyorsunuz. Bu ayıp yani!

Bakın, hayvancılık Türkiye’de ölüyor. Ben işte geçen gün de söyledim, arpanın kilosu geçen sene 240 bindi, bu sene…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – 240 lira…

KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, 240 liraydı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayın.

Buyurun, ek sürenizi verdim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Arpanın kilosu geçen sene 240 liraydı, bu sene 560 liraya çıkmış. Adam koyun besliyor, üç sene önce koyunun çifti 600 milyona satılıyordu, bu sene 200 milyona vermiyorlar.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bakanlar değişti gene, bakanlar değişti…

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, diyor ki: “Efendim, arpa yüzde 100’ün üzerinde artmış. Ben bu koyunları nereye koyayım? Yani, nereye götüreyim?” diyor.

Yani, onun için, arkadaşlar, sizin, memleketin idaresinden, inanınız ki haberiniz yok. (AK Parti sıralarından gürültüler)

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Senin haberin var mı?

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, şimdi, burada çoğunluğunuz var diye böyle kendinizi göklere çıkarmayın. Gelin, gidelim şu sokaktaki insanlara, esnaflara, memurlara, emeklilere soralım: Yahu, Allah’ınızı severseniz, siz hâlinizden memnun musunuz, değil misiniz? (AK Parti sıralarından gürültüler)

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Olmasa oy vermez.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, değil millet. Millet değil. Siz hayal âleminde yaşıyorsunuz. Memleket büyük bir yoksulluk içinde, büyük bir sefalet içinde, bunları siz görmüyorsunuz. Bakın göreceksiniz, mahalli seçimlerde bu millet size iyi bir darbe vuracak; yani göreceksiniz. Ha siz ne kadar kömür de dağıtırsanız… Hiç altın kalmadı kuyumcularda.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Yapma ya, insaf!

KAMER GENÇ (Devamla) – Altın kalmadı, hepsini aldınız dağıttınız.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sen de dağıt!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama altın da dağıtsanız bu millet size gerekli şamarı vuracaktır.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Hükûmet adına, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Nazım Ekren.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun süre polemik konusu olan TMSF'ye devredilen bankalarla görev zararları konusunda artık kesin rakamları ve yoruma mahal bırakmayacak değerlendirmeleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Toplam yirmi iki banka ya Bakanlar Kurulu kararıyla ya da doğrudan, o dönem kurulmuş olan BDDK aracılığıyla TMSF'ye devredilmiş oldu. Şimdi rakamları tekrar, biraz daha dikkatlice ve biraz daha sakin bir şekilde sizlerle paylaşmak istiyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Kuruluş izinlerini kimlerin imzaladığını söyleyin Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (Devamla) – Toplam yirmi iki bankanın -İmar Bankası da dâhil- İmar Bankasının TMSF'ye devir tarihindeki oluşan zararı 5,9 milyar dolar ama toplam yirmi iki banka 23,214 milyar dolar. 57'nci Hükûmet döneminde TMSF'ye devredilen bankaların zararı ise 14,799 milyar dolar.

Şimdi burada az önce söyledim, TMSF'ye devir tarihi ile bankaların tasfiye tarihi arasındaki farkta oluşan miktarın hazineye maliyeti 27,7 milyar dolar. Bu sadece eğer İmar Bankasının az önce ifade ettiğim 5,9'unu çıkarırsak -onun ödemesini yaptığımızı söylemiştim- geriye kalan önemli miktarın bu bankaların faaliyette bulunma sürecinde ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI NAZIM EKREN (Devamla) - İkinci önemli nokta, görev zararları alacaklarının menkul kıymete bağlanmasıyla ortaya çıkan tablo. Bu konuda da Aralık 2000 tarihi itibarıyla stok olan görev zararları sonucu oluşan borç 17 milyar 413 milyon YTL. 2001 yılı içinde oluşan artış, net olarak bakıldığında, toplam 28 milyar 722 milyon YTL’ye ulaşıyor.

Demin yorum yapıldığında, değerlendirme yapıldığında bir noktayı sizlerle paylaşmamıştım. Eğer bu rakamlara o dönemden sonraki finansman maliyetini ya da dolar cinsinden veya YTL cinsinden temerrüt ve işletilen faizleri dikkate alırsanız, rakamlar 2 katına çıkmış olacak.

Son olarak da yine cumhuriyet tarihinde özellikle bu yolsuzluklar konusunda geriye doğru tahsilat imkânı veren 5020 sayılı Kanun’u düşünürseniz, Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde, bu dönemde oluşan zararların da tahsil edildiğini bir kez daha sizlere hatırlatıyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, kuruluş izinlerini bir türlü söylemiyorsunuz. Acaba sizi bağlayan bir şeyler mi var veya arkadaşlarınızı bağlayan bir şeyler mi var?

BAŞKAN – Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Son söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hayır, soru-cevap işlemine geçtim. Önce isteseydiniz memnuniyetle verirdim Sayın Genç. Soru-cevap işlemini başlattım, daha sonraki bir aşamada... Evet, soru hakkınız var zaten, soru soracaksınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, peki.

BAŞKAN – Sayın Akcan, buyurun efendim.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, demin sormak isteyip de sormadığım soruyu şimdi sormak istiyorum.

Afyon Bolvadin’de 1997 yılında başlanmış 100 yataklı bir devlet hastanesi var. Bunun 99’a kadar yüzde 17’si yapılmış, 2002’nin ekim ayına kadar da yaklaşık 8 trilyon para harcanmış, yüzde 95 mertebesine gelinmişti.

Şimdi, bu kadar para harcadıktan sonra, sadece 500 milyar harcayarak bitirilip bu paranın sahiplerinin emrine verilecek olan hastaneye altı yıldan beri yaklaşık bir yarım trilyon bulunup verilmemesinin ekonomi yönetiminin anlayışı bakımından değerlendirmesini yapar mısınız?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Başkanım.

Adıyaman-Kâhta arası 35 kilometrelik bir yol mevcuttur. Aynı zamanda Adıyaman-Gölbaşı arası da 65 kilometredir. Bu istikametlerde duble yol çalışmalarınız var mıdır? Varsa, ne aşamadadır yahut da düşünüyor musunuz?

Yine Kâhta-Siverek arası, Atatürk Baraj Gölü’nden günün yirmi dört saatinde, en az 34 araçlık feribot seferlerini düşünüyor musunuz?

Üçüncü bir sorum: Adıyaman Havaalanında ILS sistemi yoktur. Bu sistemi düşünüyor musunuz? Düşünmüyorsanız, niye düşünmüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, tabii ben orada yaptığım konuşmada, Kentbank’ın kararlarını niye uygulamadınız dedim. Sayın Bakan onu söylemedi. Ayrıca, geçmiş dönem sizin milletvekiliniz olan kişinin 60 milyon dolarlık borcu tahsil edildi mi edilmedi söyledim. Söylemedi. Bir daha söyleyeyim: Ya 2005 veya 2006 TMSF’nin yayınladığı 31/12 hesabıyla bir bilançoda İmar Bankasının devlete olan borcu 7,5 katrilyondu Sayın Bakan. Bunları milletten saklamayın, çıkın ve… Burada “4,5 katrilyon” dediniz, bu doğru değil. Devletin kayıtlarını siz yayınlıyorsunuz, bunu inkâr ediyorsunuz. Lütfen, burada, hesabınıza geldiği gibi sorulara cevap vermeyin. Devleti şeffaflaştırın. Onun için, bize doğru dürüst cevap vermezseniz biz nasıl sizinle şey edelim. Onun için, ikide bir orada yer değiştiriyorsunuz, o kaçıyor, oraya gidiyor, o gidiyor, buraya geliyor. Böyle bakanlık olur mu efendim? Birisi orada devamlı otursun, bizim muhatabımız olsun. Yani hükûmet etmenin ciddiyeti bu. Onun için sorularımıza açık ve net cevap verin efendim. Verin ve burada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Bir Bakanla bu üslupta konuşamazsın!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bakanın ne özelliği var ya?

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, lütfen efendim, karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Bakanım, buyurun.

Sayın Aydoğan… Sayın Genç… Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

Sayın Bakanım, buyurun.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Sayın Akcan “Hastaneye, tamamlanması için az bir para kaldı. Az bir ödenek verilmesiyle hastane tamamlanacak. O para niye verilmiyor?” diye sordu.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Bakanım, beş yıldır 8 trilyon harcanmış, 500 milyar beş yıldır verilmiyor.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Neredeki bu hastane?

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Afyon Bolvadin’de…

Sizinle alakası yok, Sağlık Bakanlığıyla ilgili bir hadise.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Tamam. Müsaade ederseniz, ben onu Sağlık Bakanıyla bir görüşeyim, ondan sonra da size konu hakkında bilgi veririm.

Sayın Köse “Adıyaman-Kâhta yol çalışmaları yapılıyor mu?” dedi. Şu anda ben Adıyaman-Kâhta yol durumunu tam bilemiyorum. Onu da, müsaade ederseniz, Karayollarından ve ona bağlı olan Ulaştırma Bakanlığımızdan öğrenip bilgi vereyim.

Bir de “Adıyaman Havaalanında…” Ne dediniz siz?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – ILS…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – ILS… Evet, herhâlde o da olması lazım. Ama, şu anda var mı yok mu, bilemiyorum.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Yok.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ulaştırma Bakanlığından onu öğreneyim, sizlere bildireyim.

Sayın Genç “Burada o bakan gidiyor, o bakan kalkıyor.” falan diyor. Değerli Genç, burada hangi bakanın oturacağını sana sormayacağız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yani, rahatsızsanız ben sizin yerinize oturabilirim yani!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sen yerinde iyi otur, ona bak.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yok, yok… Ben de her zaman burada oturuyorum.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – İkide bir kalkıyorsun kendin, kimse bir şey söylemiyor. Gidip gidip geliyorsun orada. Sana kimse bir şey söylemiyoruz. Bak bir şey söylüyor muyuz biz? Ne geldin, ne gittin, bir şey diyor muyuz? Gereği olur o bakan oturur, gereği olur bu bakan oturur. Ne gerekirse biz onu yaparız. Onu da senden soracak hâlimiz yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benden sormazsanız sonunuz felaket olur.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – İkincisi, şimdi konuşuyorsun, konuşuyorsun… Yani, ben sorularını doğru dürüst anlamıyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sende anlayış kıtlığı varsa benim ne günahım var?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Kalkıyorsun, bir de “Şeffaf söyleyin, açık söyleyin, şu söyleyin, bu söyleyin…” Sen bir defa, bir açık ol, bir şeffaf ol, bir anlayalım yani seni.

Bakın, şimdi, Sayın Bakanımız burada cevap veriyor, rakamları veriyor, resmî rakamları veriyor; daha hâlâ orada konuşup duruyorsun. Yani, gel, burada ne diyeceksen söyle. Bak, cevabı da veriyoruz güzel güzel. Ama, yok bakan kalkmış, yok bakan gitmiş, gelmiş falan, o seni ilgilendirmez ki.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Nasıl ilgilendirmez

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Tabii ilgilendirmez, işine bak. Parlamentersin, vazifene bak sen.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen de vazifene bak.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ben teşekkür ederim.

BAŞKAN – Madde üzerinde bir adet önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2008 Yılı Merkezî Bütçe Kanunu Tasarısının 28 inci maddesinin sonuna aşağıdaki hükümlerin 16 ncı ve 17 nci fıkralar olarak ilave edilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Nihat Ergün

Ünal Kacır

 

Kayseri

Kocaeli

İstanbul

 

Veysi Kaynak

Ahmet Yeni

Mustafa Ünal

 

Kahramanmaraş

Samsun

Karabük

 

 

Osman Demir

 

 

 

Tokat

 

“(16) 5510 sayılı Kanunun 108 inci maddesindeki “1/1/2008” ibaresi “1/6/2008” olarak uygulanır.

(17) 5018 sayılı Kanunun Geçici 11 inci maddesindeki “31.12.2007” ibaresi “31.12.2008” olarak uygulanır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “Değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oya konur.” hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

1- 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 16/6/2006 tarihli ve 26200 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Söz konusu Kanunla ilgili Anayasa Mahkemesinde açılan iptal davası sonucunda özellikle kamu görevlileri ile ilgili olmak üzere yirmi bir maddesi hakkında iptal kararı verilmiştir. Bu iptal kararı sonrasında yürürlük tarihinden önce 1/7/2007 tarihine bilahare de 9/5/2007 tarihli ve 5655 sayılı Kanunun 1 inci maddesi ile 1/1/2008 tarihine ertelenmiştir. Bu sürede Kanunla ilgili iptal kararının yasanın çok sayıda maddesini ilgilendirmesi ve kamu görevlileri ile ilgili yeni düzenleme esaslarının belirlenmesi bakımından hazırlıklar yapılmış olmakla birlikte, söz konusu Kanunla ilgili değişiklik Tasarısının yasalaşmasının akabinde Kanunun uygulamaya konulabilmesi için ikincil mevzuatın ve bilgi işlem programlarının hazırlanması için süreye ihtiyaç bulunmaktadır. Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinin 1/6/2008 tarihine ertelenmesine ihtiyaç duyulmuştur.

2- 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu kapsamındaki kamu idarelerinde kurulmuş bulunan döner sermaye işletmelerinin yeniden yapılandırma çalışmaları devam etmektedir. Bu kapsamda Sağlık Bakanlığına bağlı döner sermaye işletmelerinin yeniden yapılandırılması amacıyla hazırlanan “Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı” Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş olup, halen komisyonlarda görüşülmektedir. Bunun yanı sıra üniversiteler ve diğer kamu idarelerinde kurulmuş bulunan döner sermaye işletmelerinin de yeniden yapılandırma çalışmaları devam etmektedir.

Söz konusu çalışmaların tamamlanabilmesi amacıyla 17 nci fıkra ile eklenen hüküm ile 5018 sayılı Kanunun geçici 11 inci maddesinde geçen “31.12.2007” ibaresinin “31.12.2008” şeklinde uygulanması sağlanmaktadır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bu önerge Anayasa’ya aykırıdır, önergenin oylanmaması lazım.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde 28’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

29’uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 29- (1) Bu Kanun 1/1/2008 tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır; şahısları adına, Hatay Milletvekili Orhan Karasayar ve Ağrı Milletvekili Cemal Kaya’nın söz talepleri vardır.

Sayın Şandır, buyurun efendim; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili ve Grup Başkan Vekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; gecenin bu geç saatinde, gerçekten yoğun bir emek verdik. Bütçe tasarımızın sonuna geldik. Öncelikle, görüşmelerini tamamlamak üzere olduğumuz bütçemizin ülkemize, milletimize hayırlı sonuçlar getirmesi dileğiyle hepinize saygılar sunuyorum.

Yürürlük ve yürütme maddelerinde söz almayı çok doğru bulmamışımdır hiçbir zaman. Bunu, bir hakkın suistimal edildiği yönünde hep düşünmüşümdür ve tercih etmemişimdir. Ancak, Sayın Nazım Ekren Bakanımızın açıklamaları üzerine, birkaç günden bu yana devam eden açıklamaları üzerine, talep etmiş olmama rağmen, “Şu meselenin tamamını açıklayın, lafın tamamını söyleyin.” demiş olmama rağmen, bana göre eksik kalan, bana göre de haksız olan beyanlarıyla, halkımız nezdinde -inanıyorum, sizin de nezdinizde- bir suçlama ortada kalıyor. Bazen bunu ne yazık ki Sayın Başbakan da yapıyor, bazen bunu sizler de yapıyorsunuz.

İşte, “Sizin döneminizde yirmi iki bankayı batırmadınız mı, hortumlamadınız mı?” gibi ithamlarla, ortada çok haksız, haksız olduğunu ifade etmediği için de, bana göre Milliyetçi Hareket Partisine - çünkü 57’nci Cumhuriyet Hükûmetinin temsilcisi olarak, burada, yalnız Milliyetçi Hareket Partisi var- çok haksız bir suçlama ortaya konuyor. “Bu meselenin tamamını açıklamanın zamanı geldi.” diye geldiler Sayın Bakan, burada birtakım rakamlar açıkladılar, ama bunun bir yolsuzluk olmadığını, bundan dolayı 57’nci Cumhuriyet Hükûmetinin ve Milliyetçi Hareket Partisinin suçlanmaması gerektiğini ifade etmiyorlar. Bunu, ben, yani siyasi etik açısından, ilim adamı kimliğiyle, siyaset adamı kimliğiyle doğru bulmadığımı ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin ortağı olduğu 57’nci Cumhuriyet Hükûmetinin çıkarttığı ilk kanun Bankalar Kanunu’dur. 18 Haziran 1999. Niye? Çünkü, daha önceden bu yana -geçmişi ilzam edici, birilerini suçlayıcı laf etmek istemiyorum gecenin bu saatinde- Milliyetçi Hareket Partisinin hiç dahlinin olmadığı dönemlerde, hukuken alınması gereken tedbir ve teminatlar da ortadan kaldırılarak, çok sayıda banka kurulması temin edilmiş. Bu bankaları iş adamları kurmuş, ama siyasetin ortaklığında, siyasetin himayesinde kurulmuş. Bu bankalar, bankacılık yapmaya birçoğu yeterli olmadığı için, iyi yönetilemediği için, ödeme zaafına düşmüşler veya daha ötesi, mahkeme kayıtlarında, mahkeme kararlarıyla ifade edilen bir hüküm olarak söyleyeyim, sahipleri tarafından kendi şirketlerine krediler aktarılması suretiyle batırılmışlar ve kamunun, halkın mevduatları zarar görür hâle gelmişti.

İşte, bu bankaların kurulmasında, bu bankaların kurulmasıyla ilgili karar verilen kuruluşların hiçbirinde Milliyetçi Hareket Partisiyle ilgili bir yetkilinin imzası yoktur. Ama, 19 Nisanda hükûmet olan 57’inci Cumhuriyet Hükûmeti olarak bütçesi yapılmamış bir Türkiye devraldığımız… Unutmayınız, bütçe yapıyoruz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – 29 Mayıs.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – 1999’un Nisanında Türkiye'nin bütçesi yoktur, bütçesi olmayan bir ülkeyi devraldık.

Ama, bir de bankalar var, milletin mevduatı bir şekilde heba edilmiş. Yapılacak iş, bu bankalara tedbir almaktı. Uzun uzun anlatabilirim, notlarım yanımda.

4389 sayılı Kanun’un tarihi 18 Haziran 1999’dur. Eksik kaldı denildi, 17 Aralık 1999’da 4491 çıkartıldı. Daha sonra, bunun devamı, 2000’de, 2001’de, sürekli Bankalar Kanunu çıkartılarak, 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti topluma karşı olan sorumluluğunun gereğini yaptı, TMSF’yi kurdu ve bu bankaları TMSF’ye devretti. Netice, o güne kadar olunan kamu zararını tahsil edebilmek için o günkü hukukun gereği, bu bankaların yöneticilerini ve sahiplerini yargıya teslim etti. Hatta öyleleri var ki, yurt dışından yakalayarak getirdi, yargıya teslim etti.

Acı bir şey söyleyeceğim. Sayın Bakanın övündüğü 5020, tahsilatları hızlandırmıştır ve geriye dönük uygulanmayı temin etmiştir. Ama, 57’inci Cumhuriyet Hükûmeti de o günkü cari hukukun gereği, tahsilatların yapılması için o günkü hukukta ne varsa onu uygulamıştır. Ama, yolsuzluk yapanları da yargıya vermiştir. Ne acıdır ki, siz, Vergi Barışı Kanunu ve daha sonra çıkardığınız bazı kanunlarla bankalarını hortumlayan veya kötü yöneten bu insanları 57’nci Cumhuriyet Hükûmetinin yakalayıp da yargıya teslim ettiği bu insanları dışarıya salıverdiniz, tahsilatları hızlandırmak gerekçesiyle salıverdiniz. Biz sizi yolsuzlukla suçlamadık bu noktadan dolayı. Ama, siz, Milliyetçi Hareket Partisini ve 57’nci Cumhuriyet Hükûmetini, yirmi iki bankayı, kamunun, halkın mevduatını -hortumlayan demek istemiyorum, kullanmak istemiyorum, ama- iyi yönetemeyenleri yargıya teslim etmesini aslında alkışlamanız lazım.

Değerli milletvekilleri, gecenin şu geç saatinde, elinizi vicdanınıza koyun, milletin önünde konuşuyoruz. Size teklif ediyorum Milliyetçi Hareket Partisi olarak: Bu milletin delikli kuruşuna tenezzül edenin Allah belasını versin. (MHP, AK Parti ve CHP sıralarından alkışlar)

Niye alkışlamıyorsunuz?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Alkışlıyoruz ya.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Gelin, size teklif ediyorum.

YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) – 1.750’ye faizleri nasıl çıkardınız?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Gelin, size teklif ediyorum.

YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) - Bunun cevabını nasıl vereceksiniz?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Gelin, size teklif ediyorum: Bu konuda bir yolsuzluk olduğu iddiasındaysanız, gelin dokunulmazlığı kaldıralım. Haydi, buyurun. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Evet, haydi. Hep beraber.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Hodri meydan!.. Gelin kaldıralım dokunulmazlığı, kim varsa sorgulayalım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Dokunulmazlığa dokunma, dokunma!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ben üzülüyorum.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Siz niye kaldırmadınız?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bakın, eğer evinizin duvarı camdansa, komşunuza taş atma hakkınız yoktur.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Sap ile samanı karıştırma!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Biz bu adamları yakaladık, hapse attık. Sizin Genel Başkanınız, sizin Genel Başkanınız, bizim hapse attığımız bankacıların ayağına kendi helikopterleriyle gittiler. (MHP sıralarından alkışlar) Öyle mi?.. İşte burada.

YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) – Şubat 2001’de kim para kazandı?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Halis Toprak’ın helikopteri ile Bozüyük’e giden Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dı. Burada batık bankaların sahipleriyle neyi konuştu?.. Neyi konuştu?

Değerli dostlar, değerli dostlar, değerli arkadaşlarım, hakkı teslim edeceksiniz, haksız yere kimseyi suçlamayacaksınız.

Tekrar ediyorum: Bankaları batıranın Allah belasını versin. Anladınız mı?

MEHMET ERDEM (Aydın) – Verdi zaten!..

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – İmar Bankasını niye batırdınız o zaman? 8 milyar dolarla İmar Bankası niye battı?

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Kim batırdı? Siz batırdınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Niye tedbirinizi almadınız? Yirmi ay sonra İmar Bankasına el koydunuz? Yirmi ay niye beklediniz? 4 Ekim 2004…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Yanlış söylemeyin, 2003.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – O zamana kadar veya 3 Ekim, o zamana kadar niye beklediniz?

YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) – 2001’de para kazananlar kimler?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Dolayısıyla, değerli dostlar, bu konuda ne 57’nci Cumhuriyet Hükûmetinin ne Milliyetçi Hareket Partisinin bir kusuru yoktur. Varsa, yargı orada.

YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) – 2001’de para kazananları niye mahkeme önüne getirmediniz?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yargı orada… Burada kimse karnından konuşma hakkına sahip değildir. Lafı tam söyleyeceksiniz, eksik söylemeyeceksiniz ve bir suçlama ortaya koymayacaksınız. Bu doğru değil. Bu, bu Meclise ve -ben sayın bakanlarımı tenzih ediyorum- sayın bakanlarıma da yakışmıyor.

Onun için, gecenin bu saatinde bu kanunun hayırlı olmasını dilerken, Milliyetçi Hareket Partisinin batık bankalardan dolayı suçlanmasına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Şandır, konuşmanızı tamamlayınız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu yirmi iki bankanın, batık bankanın batmasından dolayı Milliyetçi Hareket Partisinin suçlanmasına isyan ediyorum. Bu noktada, gerekeni, doğru gerekenin söylenilmemesini de kınıyorum. Hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına Hatay Milletvekili Orhan Karasayar.

Buyurun Sayın Karasayar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 yılı kesin hesap kanununun, yoğun bir maraton sonunda, Genel Kurul görüşmeleri tamamlamak üzeredir. Görüşmelerini tamamladığımız 2008 bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini diliyorum.

2008 bütçesi AK Parti Hükûmetlerinin altıncı bütçesidir. Bütçeler, devletin nerelere, ne kadar kaynak ayıracağını ve nerelerden, ne kadar kaynak toplayacağını gösterirler. Bir ülkedeki ekonomik faaliyet düzeyi bütçelerle şekillenir. Bütçelerimiz ne kadar sağlam ve güvenilir ise ülkemizin küresel ekonomi içindeki yeri de o derece güçlü ve sağlam olacaktır.

Önceki hükûmetler döneminde iyi hazırlanamayan ve idare edilemeyen bütçeler yüzünden ülkemiz krizlere girdi ve bunun bedelini de yüksek faiz olarak ödedik, ödemeye de devam ediyoruz. Yüksek bütçe açıkları ve kamu borç yükü milletimize sıkıntılar yaşattı. Toplanan vergiler yüksek faiz ödemelerine gitti, bütçe milletin sırtında ağır bir yük oldu.

Hükûmetimiz bütçeyi milletimizin sırtında yük olmaktan çıkartıp milletimize hizmet eder hâle getirmiştir. Bugüne kadar Hükûmetimizin sunduğu tüm bütçeler milletimizin refahını dikkate almıştır. 2008 bütçesi de istikrarı, büyümeyi ve refahın artırılmasını dikkate alan bir bütçedir, sosyal devlet anlayışını benimseyen bir bütçedir. 2008 bütçesi ülke ihtiyaçlarına ve gerçeklerine uygun olarak hazırlanmıştır.

Kalkınmada en önemli faktör istikrardır. İstikrarın devam etmesi hâlinde, dünyanın 17’nci büyük ekonomisi olan ülkemiz, yakın zamanda, dünya ekonomileri içinde çok daha yüksek seviyelere çıkacaktır.

2008 yılı bütçesi Türkiye’nin gücüne güç katacak, ülkemizin gelecek vizyonuna uygun bir bütçe olacaktır. Burada, Sayın Başbakanımız başta olmak üzere, Hükûmetimiz ve yüce Meclisin tüm üyelerine ve bütün vatandaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. 2008 yılı bütçesi, ülkemiz ve milletimize hayırlı olsun.

Bu duygu ve düşüncelerle, yüce Meclisin ve aziz milletimizin yaklaşan Kurban Bayramı’nı en içten dileklerimle kutluyor, hepinize saygılar ve sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Ağrı Milletvekili Cemal Kaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

CEMAL KAYA (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben aslında, gecenin bu saatinde çıkarken, bütçenin on günlük maratonu sonucunda, gerek olumlu gerek eleştirilerle katkıda bulunmuş olan bütün arkadaşlara teşekkür edip, kimseyi de fazla bekletmeden inmek istiyordum, fakat, biraz evvel bu kürsüde, bir arkadaşımız, bu son 29’uncu madde üzerinde çok fazla eleştiri yapmayacağını söylemesine rağmen, bu bankalarla ilgili konuşunca, ben de bir iki kelime söylemek istiyorum. Sonuçta, biz de bu ülkede yaşayan insanlarız. Bu ülkenin bütün insanları bunları görüyor.

Değerli arkadaşlar, şu Parlamentoda olan bütün parlamenterler arasında, AK Partinin dışında bulunan bütün partilerin bu batan bankalarda suçu var. (AK Parti sıralarından alkışlar) Biz hariç…

SIRRI SAKIK (Muş) – Günah ya, günah! Günah, günah! Bizim ne suçumuz var?

CEMAL KAYA (Devamla) – Bir dakika ya… Bir dakika… Bak konuştunuz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Nereden biliyorsun, nereden? Müfettiş misin sen? Nereden biliyorsun?

CEMAL KAYA (Devamla) – Konuştunuz… Bak, konuştunuz… Bir dakika ya…

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – AKP’ye daha çok yaranmak için mi…

CEMAL KAYA (Devamla) – Şimdi, bak…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Herkes ihalesi kadar konuşsun! Herkes ihalesi kadar konuşsun!

CEMAL KAYA (Devamla) – Şimdi, bakın…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Herkes yaptığına bakacak!

CEMAL KAYA (Devamla) - İmar Bankasında, 6 milyar dolar bir günde batmaz…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İhalen kadar konuş, ihalen kadar! Aldığın ihaleler kadar konuş!

CEMAL KAYA (Devamla) – Beş ayda batmaz…

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Enerji Bakanlığını anlat!

CEMAL KAYA (Devamla) – Bunu bilenler bilir. 6 milyar dolar… Biz iktidara ne zaman geldik AK Parti olarak? 3 Kasım seçimlerinde…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Aldığın ihaleler kadar konuş!

CEMAL KAYA (Devamla) – Ben istifa ettim. Sen de gel bakayım. Bak sende katiller var, sende yolsuzluklar var…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sonra niye geldin?

CEMAL KAYA (Devamla) – İstifa ettirmezsen namertsin! Gel bakayım, etsene, etsene! (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, sayın milletvekilleri, karşılıklı görüşmeyelim.

CEMAL KAYA (Devamla) – Var mı sende o cesaret?

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Mahkûm oldun… Mahkûm oldun…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yargıdan korktun, yargıdan korktun.

CEMAL KAYA (Devamla) – Ya sen muhtarlıktan istifa etmezsin Kemal Anadol.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yargıdan korktun, mahkûm olacağım diye korktun.

CEMAL KAYA (Devamla) - Ben senin sosyalist dönemini biliyorum. Ben, bunun sosyalistliğini bilirim. Bu, gördük de, kaçan adamlardan.

BAŞKAN – Sayın Kaya, şahsi konuşmayalım.

CEMAL KAYA (Devamla) – Ben tanırım onu ya, yüreğini de bilirim. Konuşma sen! En az bu Parlamentoda sen konuşursun.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bildiğin bir şey varsa söylemezsen alçaksın!

CEMAL KAYA (Devamla) – Sen de istifa etmezsen namertsin! Konuşma, konuşma, otur oturduğun yerde! (CHP sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Niye istifa etsin? Neden?

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Niye istifa etsin kardeşim? Niye istifa etsin yaa? Sapla samanı karıştırıyorsun, sapla samanı. Neden istifa etsin?

CEMAL KAYA (Devamla) – İş Bankasında yaptığın yolsuzlukları, İş Bankasında yaptığın yolsuzlukları anlatacaksın Sayın Tütüncü. Allah, Allah!

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) - Hayret bir şey yani. Ayıp! Ayıp!

CEMAL KAYA (Devamla) - Şimdi, arkadaşlar, İmar Bankası olayı…

BAŞKAN – Arkadaşlar…

CEMAL KAYA (Devamla) - 6 milyar dolar bu devleti batırmış, İmar Bankasını birileri batırmış.

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) - Sosyalist olmak kötü bir şey mi? Seni de kurtaracak olan sosyalizm.

CEMAL KAYA (Devamla) - İyi de biz iktidara geldiğimiz zaman, altı ay geçmiş, 3 Temmuz tarihinde İmar Bankasına el koymuşuz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Allah, Allah! Bu Mecliste en son konuşacak adamsın sen!

CEMAL KAYA (Devamla) - 2003 yılının 3 Temmuzunda İmar Bankasına el koymuşuz. Bir bakmışız ki bilgisayarlarda 750 milyon görünüyor. Sonra…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – O kadar hızlı mı götürdünüz?

CEMAL KAYA (Devamla) - Yaa biz bu çeteciliği sizden öğrendik, merak etme.

Sonra bir baktık ki, bir bakmışlar ki 750 milyon yerine sahte bilgisayarlarla 6 milyar dolar… Peki, 6 milyar dolar giderken siz hükûmette değil miydiniz? BDDK sizin elinizde değil miydi?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, siz hükûmetteydiniz.

CEMAL KAYA (Devamla) – 6 milyar doları, Sayın Cem, 6 milyar doları, bu bankanın sahipleri beş ayda mı götürdüler? Ayıp yaa!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Beş ayda değil, bir ayda götürdüler.

CEMAL KAYA (Devamla) - Şunu söyleyebilirsiniz: Arkadaşlar, yasal boşluklardan dolayı bu bankayı götüren arkadaşlar…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Kaya…

CEMAL KAYA (Devamla) - Şimdi, Sayın Kamer Genç niye bağırıyorsun sen? Ya sen, bir dakika, biraz evvel burada Tuncelilerin hakkını savunuyordun, her gün Pülümür’den bahsediyordun. Yirmi yıl bu Parlamentoda parlamenterlik yaptın. Niye halletmedin kardeşim, bugün soruyorsun? (AK Parti sıralarından alkışlar)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, Meclisin adabına uygun konuşmaya davet edin, rica ederim.

CEMAL KAYA (Devamla) - Şimdi, bir dakika yaa… Bir dakika, konuşma şimdi.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ben niye konuşmayayım?

CEMAL KAYA (Devamla) - Ben konuşayım, sen konuş…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Bu üslupta konuşma olmaz bu Parlamentoda.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Şu hâle bakın ya, eli cebinde konuşuyor.

CEMAL KAYA (Devamla) – Şimdi, Kamer Genç Kentbank’ı savunuyor, bak şimdi, Mustafa Süzer’i savunuyor, yanında da emekçiyi savunuyor.

BAŞKAN – Sayın Kaya… Sayın Kaya…

CEMAL KAYA (Devamla) - Bir dakika yaa… Sayın Mustafa Süzer bir haksızlığa… Onu en savunacak kişi Kamer Genç’tir. Bankacıyı bir emekçi adam niye savunsun?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Şu hâle bakın!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

Sayın Kaya, lütfen şahsiyet yapmayalım.

Arkadaşlar, gecenin bu vaktinde bütçe görüşmelerini tamamlamak istiyoruz.

CEMAL KAYA (Devamla) – Ama, Sayın Başbakana burada bir sürü şey söyleniyor…

BAŞKAN – Hayır, bir şey söylemiyorum ben. Lütfen…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, sonra tutanakları tetkik edeyim demeyin, isim sayıyor, isim söylüyor.

CEMAL KAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

Niye, bam telinize mi bastım Sayın Anadol? Bam telinize mi bastım sizin?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tutanaklara bakayım demeyin sonra.

BAŞKAN – Sayın Kaya, lütfen efendim.

Sayın Anadol, lütfen karşılıklı konuşmayalım.

CEMAL KAYA (Devamla) – Allah Allah!

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Kim kimin bam teline basıyor?

CEMAL KAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, şimdi…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Rüşvetten mahkûm oluyor, ondan sonra gelip burada konuşuyor.

CEMAL KAYA (Devamla) – Şimdi, herkes burada benimle ilgili çok şey söyleyebilirler.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Ne hâle geldi Parlamento ya?

CEMAL KAYA (Devamla) – Bak, ben mert adamım. Gelsinler, burada… Kimin fezlekesi var muhalefette? Herhangi birisi, yarın istifa etsin ben de istifa edeyim. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen konuyla ilgili konuşalım.

CEMAL KAYA (Devamla) – Bir daha istifa ederim. Fezlekem yok ha!

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Kaldırın dokunulmazlığını…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Dokunulmazlıkları kaldırırsınız olur biter.

CEMAL KAYA (Devamla) – Bak ben gittim hukuka, hukuka gittim, hâkime gittim, korku duvarını yıkan mebuslar Meclisi dâhil olmak üzere tek milletvekiliyim. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar, CHP sıralarından gürültüler) Ne diyorsunuz ya? Bu iş üyelikten var ya muhtarın -bütün muhtarlara saygı duyuyorum- onların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

CEMAL KAYA (Devamla) – Arkadaşlarımız, bana laf atanlar için söylüyorum, diğerleri için söylemiyorum ama ben şunu söylemek istiyorum: Gelin, bu Mecliste dokunulmazlık falan meselesini bırakalım, kimin fezlekesi geldi…

K. KEMAL ANADOL (İzmir ) – Niye bırakalım ya?

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Boş ver fezlekeyi, dokunulmazlıkları kaldıralım!

CEMAL KAYA (Devamla) – Kimin fezlekesi geldi, “Gel kardeşim istifa edelim fezlekesi olanlar.” Hani muhalefette birisi istifa etsin, benim fezlekem gelirse yarın, söz veriyorum yüce Meclise, istifa ederim, sizden de birisi istifa etmek üzere.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Kaldıralım, tümden kaldıralım.

CEMAL KAYA (Devamla) – Ama, ben, Ağrı gibi bir yerde parlamenter olmuşum. Benim 1 milletvekilim, sizin İstanbul’da, Antalya’da milletvekili -diğer milletvekili arkadaşlarıma bir şey söylemiyorum, merak etmeyin- 2 milletvekiline eş değerdir. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Allah Allah!

CEMAL KAYA (Devamla) – Ağrı gibi bir yerde, Ağrı Dağı’nın eteklerinde böyle gideceksin, seçim propagandası yapacaksın, oyunu yüzde 17’den 65’e çıkaracaksın. Her babayiğidin hakkı değil öyle! Bu Mecliste böyle konuşmayacaksın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bravo! Bravo!

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Partin aldı, sen değil!

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Aferin!

CEMAL KAYA (Devamla) – Partim mi aldı?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Evet.

CEMAL KAYA (Devamla) – Partim alırsa başımın tacıdır! (AK Parti sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kaya, teşekkür ediyorum, süremiz doldu, teşekkür ediyorum.

CEMAL KAYA (Devamla) – Bir dakika…

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Haydi haydi vakit kaybediyoruz Cemal Bey.

BAŞKAN – Süremiz doldu, ek süreyi de verdim. Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 23.04

 

 

 

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.17

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER : Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 38’inci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

57 sıra sayılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 29’uncu maddesi üzerinde şahısları adına da konuşmalar tamamlanmıştı.

Konuşma sırasında bir milletvekili arkadaşım, hem Cumhuriyet Halk Partisinin tüzel kişiliğiyle ilgili olarak hem de Sayın Anadol’la ilgili bazı ifadelerde bulunmuştu. O konuyla ilgili, Sayın Anadol hem grup başkan vekili olarak hem de milletvekili olarak bir söz talebinde bulunmuştur. Kendisine konuya açıklık getirmesi için kısa bir söz vereceğim ve sonra çalışmalarımıza soru-cevap işlemiyle devam edeceğiz.

Buyurun Sayın Anadol. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Anadol, üç dakika süre veriyorum size.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un, Ağrı Milletvekili Cemal Kaya’nın konuşmasında şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, yüce Meclisin saygıdeğer üyeleri; gecenin bu saatinde Sayın Başkanın bana tanıdığı bu hakkı kötüye kullanmayacağım. Ancak, demin burada konuşan milletvekili arkadaşımız haksız, insafsız, hukuka sığmayan ve suç teşkil eden ifadelerde bulunmuştur.

Bir, evvela kendim için söyleyeyim: Ben siyasi hayatımın değil, bütün yaşamımın hesabını vermeye hazırım. Herhangi bir şekilde, cezai, hukuki bir dosyam mevcut olup da ben bunun hesabını veremiyorsam, milletvekilliğinden istifa değil, intihar edecek kadar faziletli bir insanım; bu bir.

AHMET YENİ (Samsun) – Aman ha!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – İki: “Dinime küfreden bari Müslüman olsa.” diye bir atasözümüz var. Yani, Beyaz Enerji dosyasında, İbrahim Selçuk dosyasında yedi buçuk aya mahkûm olacaksın…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Beş aya, beş aya.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – … beş aya mahkûm olacaksın, ondan sonra milletvekili olarak, dokunulmazlığın arkasına sığınarak, yasama dokunulmazlığı elde ederek cezanın infazından kurtulacaksın, buraya geleceksin; ondan sonra, dokunulmazlık söz konusu olduğu vakit, partinin dokunulmazlık politikasına zarar gelmesin diye milletvekilliğinden istifa edeceksin, ee sonra… Yargı açık, devam et. Sonra tekrar milletvekili olup, buraya gelip, bu kürsüden namuslu insanlara sataşacaksın.

Bakın, bir daha söylüyorum: “Bu Kemal Anadol’u iyi tanırım.” dedi. Tutanaklar ham biçimde de elimde yok. İş Bankasıyla ilgili filan birtakım laflar etti. Ne Cumhuriyet Halk Partisinin -tüzel kişi olarak- ne Cumhuriyet Halk Partili herhangi bir milletvekilinin ne de Kemal Anadol’un, bu kürsüden, kamuoyu önünde, yolsuzluk yaptığını, ima şeklinde de olsa, ispat ederse her türlü istifaya hazırım, yargının önüne çıkmaya hazırım. Bir an bile tereddüt etmem.

Şimdi, kendisini yüce Meclisin önünde, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarının önünde, kamuoyunun önünde ispata davet ediyorum. Benim, İş Bankasıyla veya herhangi bir bankayla, yerli yabancı, dünyadaki bütün bankalardan herhangi biriyle eğer yolsuzluğumu, herhangi bir ilişkimi, müşteri mevduat sahibi olmanın dışında, ispat etsin… (AK Parti sıralarından “Bağırma!” sesleri)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Ne oldu, bir şey mi söylüyorsunuz?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – “Bağırma” diyorlar. Tansiyonun yükselir, sakin ol.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Size de hakaret etse siz daha çok bağırırsınız.

BAŞKAN – Sayın Anadol, cümlenizi tamamlayınız, bir şey yok.

Arkadaşlar, lütfen…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Size de hakaret edilerek konuşulsa… Elbette tepkimi gösteririm. Benim sizin grubunuzla filan bir ilişkim yok. Sizin grubunuza sataşma gibi bir niyetim de yok. Sizi muhatap da almıyorum. Beni yanlış anlamayın.

Şimdi, ben bu arkadaşı ispata davet ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Anadol…

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Eğer ispat edemezse, hem cezai açıdan hem hukuki açıdan yargıya başvuracağım, bunun hesabını yargının önünde kendisinden soracağım.

Yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Anadol.

CEMAL KAYA (Ağrı) – Sayın Başkan…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – “Demedim” deme çıkıp da.

CEMAL KAYA (Ağrı) – Sayın Başkan, bir açıklama yapmak istiyorum, lütfen, söz verirseniz. Hakkımda söylenen sözle ilgili ve kendisiyle ilgili konuda bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Arkadaşlar, şimdi…

CEMAL KAYA (Ağrı) – Sataşma olmayacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kaya, şimdi…

CEMAL KAYA (Ağrı) – Bizi davet etti kürsüye. İsmimizi vererek “bu arkadaş” diye uzatarak parmağını bir şey söyledi. Bu konuyla ilgili bir şey açıklamak istiyorum. Bunda bir sataşma yok. Ama ismimiz verildiği için bir şey konuşmak istiyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bu tartışma bitmez bu şekilde.

BAŞKAN – Şimdi, arkadaşlar, yani burada…

CEMAL KAYA (Ağrı) – Bir dakikalık İç Tüzük hakkımı kullanmak istiyorum. Bir şey söyledi. Sataşma olmayacak Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arkadaşlar, şu parmakları uzatarak birbirimizle konuşmayalım, ellerimizi açarak da konuşabiliriz, lütfen. Herkes açısından söylüyorum ben. Böyle bir ifade olmaz.

CEMAL KAYA (Ağrı) – Sayın Başkanım, bir şey söyledi.

BAŞKAN - Evet.

CEMAL KAYA (Ağrı) – Ama bakın, orada bir cezadan bahsetti. Hukukçu olanlar, herkes bilirler… Ben hukuk okulu mezunu değilim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) –Yahu onu mahkemede yapsın, mahkemede. Dava açacağım kendisine.

BAŞKAN – Buyurun, bir dakikalık süre size Sayın Kaya. (CHP sıralarından gürültüler) Sadece o konuyla ilgili olarak bir açıklama yapacak.

2.- Ağrı Milletvekili Cemal Kaya’nın, İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol’un konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

CEMAL KAYA (Ağrı) – Değerli arkadaşlar, ben Sayın Anadol’a, İş Bankası, şu falan diye bir şey söylemedim, tutanaklar açık. (CHP sıralarından “Aa!..” sesleri, gülüşmeler) Bana “ihaleye fesat karıştırmaktan” diye oradan laf attı. Ben de kendisine dedim ki: “Siz susun. Ben sizin sosyalistlik döneminizi de bilirim.”

Sosyalist olmak bir suçsa, kendisi geçmişte sosyalistlik yapmıştır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Yok canım, tutanak ortada.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Olur mu öyle şey canım! Tutanak ortada.

SIRRI SAKIK (MUŞ)- Sosyalizme laf uzatma!

CEMAL KAYA (Devamla) – Bir dakika…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Tutanak ortada.

CEMAL KAYA (Devamla) – Bir saniye… Bu, bir.

BAŞKAN – Sayın Kaya, o konuyla ilgili açıklama yaparsanız. Bakın saniyeler çalışıyor.

CEMAL KAYA (Devamla) – Ben kendisiyle “Sizin fezlekeniz var” demedim. Dedim ki, bana…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Solculuğu falan karıştırma, sonra altında kalırsın!

CEMAL KAYA (Devamla) – Bir dakika Sayın Anadol.

Bana dedi ki… Bak karşıdan laf atıyorlar. Laf atınca siz de altında kalmayacaksınız. “Siz bunu konuşamazsınız bankalarla ilgili...”

Ben de dedim ki: Benim hakkımda bir suç vardı. Ben iki buçuk yıl yargıya gittim, istifa ettim. Sizde de fezlekesi olanlar varsa… Benim yok şu anda. Benim bir fezlekem, Türkiye Büyük Millet Meclisi burada, yok. Sizde de fezlekesi olan varsa böyle bir durumda söz konusu… (CHP sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Henüz gelmemiştir. Henüz gelmemiştir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kaldırın dokunulmazlığını canım!

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Henüz gelmemiştir.

CEMAL KAYA (Devamla) – Ya, bir dakika… Geldiği zaman…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMAL KAYA (Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekilim, geldiği zaman…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Henüz gelmemiş.

CEMAL KAYA (Devamla) –…yüce Meclis buradadır.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Peki, mahkûm oldun mu, olmadın mı?

BAŞKAN – Sayın Özyürek, lütfen…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Peki, mahkûm oldun mu, olmadın mı?

BAŞKAN - Sayın Kaya teşekkür ediyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Beyaz Enerji dosyasının sanığı mısın değil misin?

BAŞKAN – Arkadaşlar, bakınız, şimdi ben size bir açıklama hakkı verdim.

CEMAL KAYA (Devamla) – Şimdi, bakın Sayın Başkanım, ben bir durumla ilgili…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Beyaz Enerji dosyasında sanık mı, değil mi?

BAŞKAN – Sayın Özyürek, lütfen efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Mahkûm oldu mu, olmadı mı? Bu kadar basit.

CEMAL KAYA (Devamla) – Sayın Başkan, beni buraya davet ettin…

BAŞKAN – Davet ettim, söz hakkı verdim. Ama, Sayın…

CEMAL KAYA (Devamla) –…ben de bir hakaret etmediğimi söylüyorum. Ama, Sayın Grup Başkan Vekilim burada başka bir şey söylüyor, diyor ki…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Mahkûm oldun mu, olmadın mı; evet, hayır?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Soru soruyor, soru.

BAŞKAN – Arkadaşlar… Lütfen Sayın Kaya… Bakınız, son defa…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Soru soruyor ya! Soru sordu.

BAŞKAN - Lütfen efendim, sonra açıklayınız, tamam.

CEMAL KAYA (Devamla) – Biz burada evet-hayır oyunu oynamıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün insanları bu televizyonları başında bizi bekliyor, bizi dinliyorlar.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Beyaz Enerji dosyasında sanık mıydı, değil miydi?

CEMAL KAYA (Devamla) - Ben Sayın Kemal Anadol’a bir hakarette bulunmadım. Tutanaklar var. Eğer hakarette bulunduğumu ispat ederse mahkeme yolu açıktır, gider benim için dava açar. Burası bir mi? İki…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Soru, soru…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Soru sordu, bak! Soru soruyor, bak!

CEMAL KAYA (Devamla) - Bakın, soru sormak isteyen varsa buraya gelir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sordu, sordu.

CEMAL KAYA (Devamla) - Bakın, ben size bir şey söyleyeyim: Ben Türkiye Cumhuriyeti devletinde bir istinat suçuyla, herhangi bir suçla suçlanmış, bu hukukla siyasetçiler arasındaki korku duvarını yenmiş tek adamım, bununla da övünç duyuyorum. Mahkeme burada, hâlâ yargıda devam ediyor. Yarın hakkımızda bir karar çıkarsa, biz eskiden yaptığımızın aynısını yaparız…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Mahkûm oldun mu olmadın mı?

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sanık mısın değil misin?

CEMAL KAYA (Devamla) – Benim söylemek istediğim şuydu: Partimle ilgili bir şey söylendi. Ben de dedim ki, bankaların hortumlanması veya bankaların batmasıyla ilgili bu Mecliste konuşmayacak tek kişi varsa…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞENOL BAL (İzmir)- Sayın Başkan, dinlemek zorunda değiliz.

BAŞKAN – Sayın Kaya, süre doldu, teşekkür ediyorum

CEMAL KAYA (Devamla) - … o da benim. Bu kadar basit. Bu kadar basit… Konuşacak tek kişi varsa, o da AK Partidir. O kadar basit.

Teşekkür ederim Sayın Başkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Bir de alkışlıyorsunuz, yani…

BAŞKAN – Madde üzerinde soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) - Sanık mısın değil misin, onu açıkla diyorum ben sana…

CEMAL KAYA (Ağrı) –Ben burada konuştum. Konuşmamız gerekirse oraya çıkalım. Tamam mı?

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Ne? Efelik mi yapıyorsun burada?

Sayın Başkan, burada gelip açıkçası tehdit etmeye kalkıyor. Burası Meclis…(AK Parti ve CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar lütfen… Tamam arkadaşlar. Herkes açıklamasını yaptı.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı: 57) (Devam)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (Devam)

BAŞKAN- Sayın Cengiz, buyurun efendim.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, 22 Temmuz seçimlerinde seçim bölgeniz Eskişehir’de “Babalar gibi dağıtırım.” seçim kampanyasıyla valisinden kaymakamına, kaymakamından belediye başkanına, belediye başkanından muhtarlarına ve spor kulüplerine kadar keseyi boşalttığınız herkesçe malumdur. Halkımız şu soruları çok merak etmektedir ve bizi de bu konuda aramışlardır:

1) Seçim bölgenizdeki resmî kurumlara kaç YTL dağıttınız ve hangi fasıldan?

2) Sergen Yalçın’a ne kadar transfer ücreti ödediniz ve hangi fasıldan?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gök...

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bu Meclis dünyada her Meclise nasip olmayan bir şey başarmıştır, Ulusal Kurtuluş Savaşını başarmıştır bu Meclis. Bu Meclis gazi Meclistir. Bu Meclis büyük bir ulusun Meclisidir Bu Mecliste konuşan herkes, ulusun karşısına geçtiğinde çift eli çift cebinde, argonun her kelimesini kullanarak konuşamaz! (MHP sıralarından alkışlar) Burası özel bir mekân, utanç duydum! Utanç duydum! İki buçuk aydır ben Meclis çalışmalarına katılan bir insanım. Kirlendiğimi hissediyorum. İnanamıyorum! Bu ulusun Meclisinde böylesi tarz konuşmalar oluyor. Hakaretler oluyor, argo kelimeler oluyor, eller cepte, ulusun önünde ve bir milletvekili de dövülmek isteniyor, üstüne yürünüyor ve bunu da üstelik bazı arkadaşlar kutluyorlar! (AK Parti sıralarından, “Hayır” sesleri, gürültüler) Son derece üzüldüm, kendimi kirlenmiş hissediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından “Soru ne oldu?” sesleri)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Kimse kimseyi dövmedi canım!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir de dövseydi bari! Bir de dövseydi arkadaşlar!

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Bodyguard’ları buraya sokmamak lazım.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, herhangi bir şey söyleyecek misiniz efendim!

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Cengiz, “Seçim bölgesine ne kadar para dağıttınız? Sergen Yalçın’a da kaç para verdiniz?” diyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, hepimiz bir seçim geçirdik, hepimiz bir bölgeden geliyoruz. O bölgeye hizmet etmeyen veya etmeyecek kim var içimizde? Herkes o vaatle geldi. Bu millet bizi seçtiyse, o bölgeye hizmet etmek için geldik. Şimdi, ben Eskişehir’den milletvekili olmakla gurur duyuyorum. Eskişehir’i de, Eskişehirlileri de çok seviyorum, onu da belirteyim. Şimdi, Eskişehir’in her bir problemiyle de ilgileniyorum, ilgilenmeye de devam edeceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Paraları…

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Paraları.. Şimdi, biz diğerlerine ne gönderdiysek, Eskişehir’e de onu gönderiyoruz. Eskişehir’le ilgili de yakından ilgilenmem Maliye Bakanı olmam hasebiyle “Maliye Bakanı kesenin ağzını açtı, Maliye Bakanı oraya para verdi, Maliye Bakanı şöyle yaptı…” Değerli arkadaşlar, diğer bölgelere de ne yapıyorsak, hepsine aynısını yapıyoruz. Ben çünkü Türk milletinin ve Türkiye’nin Maliye Bakanıyım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Şimdi, Sergen için de… Bakınız, kulüpler kendi politikalarını yürütürler, biz onlara sadece manevi destek veririz. O yetiyor. Eskişehirliler de bunu istiyorlar.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, 600 milyarı, gazete haberini niye tekzip etmediniz o zaman? Gazeteler yazdı.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak… Lütfen arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım. Böyle bir üslup yok. Lütfen.

Sayın Bakanım, teşekkür ederim.Cevap verildi tahmin ediyorum.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Bu laf mı yani şimdi? Laf mı yani bu şimdi?

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Olmadı. O zaman tekzip edeceksiniz. Diyeceksiniz ki: “Hayır efendim, katkım yok bunda.”

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Her bir gazeteyi alacağım, ayrı ayrı tekzip edeceğim, onlarla uğraşacağım!..

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – “Katkım yok.” diye tekzip edeceksiniz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI KEMAL UNAKITAN (Eskişehir) – Ben lafla uğraşmıyorum, dedikoduyla uğraşmıyorum, milletime hizmet ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

30’uncu maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 30- (1) Bu Kanunun;

a) Türkiye Büyük Millet Meclisi ile ilgili hükümlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı,

b) Cumhurbaşkanlığı ile ilgili hükümlerini Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri,

c) Sayıştay Başkanlığı ile ilgili hükümlerini Sayıştay Birinci Başkanı,

ç) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile ilgili hükümlerini ilgili bakanlar ve Maliye Bakanı,

d) Özel bütçeli idarelere ilişkin hükümlerini idarelerin bağlı veya ilgili olduğu bakanlar ve Maliye Bakanı,

e) Düzenleyici ve denetleyici kurumlara ilişkin hükümlerini kendi kurulları ve/veya kurum başkanları,

f) Diğer hükümlerini Maliye Bakanı,

yürütür.

BAŞKAN – 30’uncu madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü, AK Parti Grubu adına Kocaeli Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Nihat Ergün; şahısları adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak, Ordu Milletvekili Ayhan Yılmaz ve İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in söz talepleri vardır.

İlk konuşma, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’ye aittir.

Buyurun Sayın Tütüncü.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Sayın Başkan, ben söz hakkımı Sayın Mustafa Özyürek’e veriyorum.

BAŞKAN – Evet, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Mustafa Özyürek konuşacaklardır.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, biraz önce, bankalarla ilgili tartışma yaşanırken buraya çıkan bir milletvekili “Burada, AK Parti dışında bütün partilerin, banka batırılmasında sorumluluğu vardır.” dedi.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bazı şeyleri söylerken tarih bilmek lazım, olaylara vakıf olmak lazım. Cumhuriyet Halk Partisinin herhangi bir bankanın batırılmasında en ufak bir rolü olduğunu iddia edecek, ispat edecek bir insan çıksın, biz, grup olarak bu Parlamentodan istifa ediyoruz. Cumhuriyet Halk Partisinin, uzun zamandır, bu Parlamentoda iktidarda olmadığını herkes biliyor. Böyle…

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Dışarıdan destekliyordunuz, unutma!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Dışarıdan desteklemek başka, bir bankayı batırmak başkadır.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Hükûmeti destekliyordunuz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Hayır.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen müdahale etmeyelim, konuşmaları tamamlayalım. Lütfen, istirham ediyorum.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bir bankayı batırabilmek için sorumlu mevkide olmanız lazım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Türkbank ihalesini de söyle Başkan!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Türkbank’ı söyle!

BAŞKAN – Sayın Öztürk, Sayın Anadol lütfen efendim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Türkbank ihalesini de söyle!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Şimdi, onun için böyle gecenin bir yarısında, bütün insaf ölçülerini bırakarak, Cumhuriyet Halk Partisini suçlayarak bir yere varamazsınız, birinci mesele bu.

İkinci mesele değerli arkadaşlarım, burada gerçekten biraz önce, Parlamentoya yakışmayan bir üslup, bir duruşla herkes suçlanmıştır.

Şimdi, bu arkadaşımızın Beyaz Enerji dosyasının sanığı olduğunu herkes biliyor. Kayıtlar, dosyalar ortadadır.

BAŞKAN – Sayın Özyürek, biraz önce, Sayın Anadol bu konuya temas etti. Lütfen, yeni sataşmalara sebebiyet vermeyelim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Beyaz Enerji dosyasından mahkûm olduğu ortadadır.

CEMAL KAYA (Ağrı) – Yok öyle bir şey!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Bunları bile bile geleceksiniz…

CEMAL KAYA (Ağrı) – Yok öyle bir şey! Yalan söylüyor!

BAŞKAN – Sayın Özyürek… Sayın Özyürek…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – …Cumhuriyet Halk Partisinin üyelerine, Cumhuriyet Halk Partisinin Grup Başkan Vekiline hakaret edeceksiniz!

CEMAL KAYA (Ağrı) – Yalan söylüyor!

BAŞKAN – Sayın Özyürek… Sayın Özyürek, bu konuyla ilgili olarak görüşüldü, Sayın Anadol açıklama yaptı.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – İzin verin…

BAŞKAN - Efendim, şimdi tekrar siz sataşırsanız cevap hakkı doğar, lütfen…

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Oraya gelmiyorum, başka bir şey söylüyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın grup başkan vekilleri, arkadaşlarım, lütfen.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Oraya gelmiyorum, başka bir şey söylüyorum. Şimdi, ben, İş Bankasında yönetim kurulu üyeliği yaptım ama Sayın Anadol İş Bankasında yönetim kurulu üyeliği filan yapmadı. Anadolu Bankasında ne olabilir, ne yapılabilir İş Bankasında?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – İş Bankasından bahsedilmemiştir.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Yani, değerli arkadaşlarım, bir insanı suçlayabilmek için bir irtibat lazım. Mustafa Özyürek, bilmem, Fransa’daki şu olayın sanığı, Mustafa Özyürek şu anda Türkiye’de. Yani, böyle, umumi, hepimiz birbirimizi suçlayacaksak bu Parlamentonun saygınlığı kalır mı?

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Bak bu doğru!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Ve benim üzüldüğüm nokta şu: Grup başkan vekillerimiz, böyle bir suçlamayı yapan üyelerinin konuşmasına nasıl fırsat veriyorlar? Ve gene üzüntümüz şu: Böyle bir üslupla herkesi suçlayan birisini, grup olarak nasıl alkışlarsınız değerli arkadaşlarım?

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Sana mı soracağız!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Burada, bir ay… İçinizde komisyon üyesi değerli arkadaşlarım var, bir ay gece gündüz bu bütçeye bir katkımız olabilir mi diye çalıştık. Gene burada gece gündüz çalışıyoruz. Bu kadar gayret, bu kadar çaba halkımız için, Parlamento için, bütçe için, ondan sonra da geleceksiniz, bir milletvekili tarafından her türlü hakarete maruz kalacaksınız, böyle bir çalışma yöntemi var mı değerli arkadaşlarım? Bu hakkaniyete uygun mu? Olabilir mi böyle bir şey? Yani, beş yıldır Parlamentodayım, pek çok arkadaşımızla beraber çalışıyoruz ne böyle bir üslup ne böyle bir olayla karşı karşıya geldik. Büyük üzüntü duyuyorum, Parlamento adına üzüntü duyuyorum. Burada, bu arkadaşımızın, özür dilemesi lazım.

Şimdi, diyor ki: “Fezlekesi olan herkes istifa etsin.” Bunun kolayı şudur değerli arkadaşlarım: Fezlekesi olan herkesin, gelin hep beraber dokunulmazlığını kaldıralım, herkes gitsin, hesabını versin. Bunu söylerseniz bunun bir mantığı var, ama onun dışında, topu taca atmayalım. Herkes sorumluluğunu bilecek, herkes konumunu bilecek, herkes yaptıklarının hesabını verecek, ondan sonra burada konuşma hakkına sahip olacak.

Gecenin bu saatinde vaktinizi aldığım için özür diliyorum. Bütçemizin, Türk milletine hayırlı olmasını diliyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AK Parti Grubu adına Kocaeli Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Nihat Ergün.

Sayın Ergün, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de gecenin bu vaktinde, kapanış noktasına doğru yaklaştığımız bu zamanda, 30’uncu maddede söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bir bütçe maratonunu, yarınki konuşmalarla tamamlayacağız. Zaman zaman, gerilimli noktalar da olmadı değil. Bu gerilimli noktalarda, elbette, hemen aklıselimin mutlaka devreye gelmesi ve gerilimin de devam etmemesi lazım, çünkü biz burada çözüm için varız. Çözüm üretirken milletin problemlerine, bizim usulümüzün de üslubumuzun da çözüme yatkın usul ve üslup olması lazımdır, hepimiz için. Kim, ne hata yapmış olursa olsun, eğer çözüm arıyorsak usulün ve üslubun bu çözüme katkı sağlayan bir usul ve üslup olmak zarureti vardır, çünkü bize akıl lazımdır, bilinç lazımdır bu işleri çözerken. Kavga, öfke, insanın aklını ve bilincini yok eden bir şeydir. İnsanın aklını ve bilincini, kavga, öfke yok eder ve o zaman biz çözemeyiz. Bize lazım olan en önemli şeyler ortadan kalktıktan sonra neyi çözebiliriz.

Şimdi, zaman zaman, burada, gerilimli tartışmaları, öfkenin ve kavganın aklın yerini aldığı zamanki tartışmaları, aklın ve bilincin zayi olduğu zamanki tartışmaları, isterseniz televizyondan bir kere daha izleyelim sonra, kendimizi izleyelim. Hayret edersiniz, kendimize hayret ederiz. Aa, bu ben miyim, bu lafları ben mi söylüyorum, bu hareketleri ben mi yapıyorum, benden mi çıkıyor bu sözler? İnanın, insan kendi kendine hayıflanır.

Onun için, değerli arkadaşlar -hepimiz için- bu süreçte, millete hizmet ettiğimiz bu süreçte aklı ve bilinci zayi etmeyen, öfkeden, kinden ve kızgınlıktan uzak bir çerçeve içerisinde hareket etmemiz lazım. Evet, zaman zaman tartışacağız, hararetlenecek tartışmalar. Ama, orada bile aklımızın ve bilincimizin zayi olmasına, öfkenin bizi esir almasına asla izin vermemeliyiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Birçok konu tartıştık. Evet, Türkiye’de vakti zamanında hamilikart yakinimdir usulü bankalar da kuruldu değil mi? Kart verdiler. İyi çocuktur, banka kursun, filan yerde de şube açsın, bizim yeğendir. Olmadı mı bunlar? Sonra o adamlar bankaları hortumladılar, götürdüler.

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Biz değiliz ama. Bize yönelik suçlama yapıldı.

ALİ UZUNIRMAK (AYDIN) – Senin Cumhurbaşkanın Gül dâhil, imzaları var, sizin arkadaşlarınız imzaları var o hamilikartlarda.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Burada hükûmetlerin sorumluluğu ne? Hükûmetlerin elbette… Banka kurmak özel bir şeydir, herkese verilen bir izin değil. Milletten para toplama salahiyeti veriyorsunuz değil mi? Bu herkese veriliyor mu, milletten para toplama salahiyeti? Arkasına koskoca devleti koyuyorsunuz. Bu adama para yatırın, iyi adamdır, arkasında ben varım diyor devlet. Eğer devlet arkasında varsa, arkasında devlet gibi duracak. Para toplama salahiyetini nasıl kullandığını gözünü dört açıp takip edecek. Gözünü dört açmış mı hükûmetler? Açmamış. Hükûmetler gözünü dört açsaydı, bu adamlar bu bankaları bu kadar kolay hortumlayamazdı, bu kadar kolay hortumlayamazdı. Demek ki bazı hükûmet üyeleri o gün gözünü dört açmamışlar. Çünkü, bunlar eşkıya değil, maskeli soyguncu değil, bankayı idare eden adamlar. Merkez Bankası aracılığıyla, Hazine aracılığıyla, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu aracılığıyla bunlar takip edilebilir ve ediliyor da bugün elektronik sistemde. Devlet gözünü ya yumdu ya kafasını öteye çevirdi. Görmek isteseydi görürdü, bulmak isteseydi bulurdu.

Peki, böyle olunca ne oluyor? Hemen siyasi ve hukuki sorumluluk başlıyor değil mi? Kim bu işten hukuki olarak sorumluysa, tabii ki hukuk devreye girecek, mahkemeler devreye girecek. Suçlu suçsuz, onu bilmem. Ama, vatandaşın gözünün önünde olduğu için bu işler, vatandaş da hükûmetlerin yaptığı gibi ya da hükûmetin içindeki birtakım adamların yaptığı gibi gözünü yummuyor, dört açıyor. Benim paramı sevki idare eden hükûmetler ne yapıyor diye dört gözle hükûmetleri, siyasi partileri dikkatle takip ediyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yeşil sermayeyi de öyle.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Sonra seçim geliyor, diyor ki: Bu işten hukuki sorumluluğu olanların mahkemeler hesabını görsün.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yimpaş, Yimpaş… Onların da Yimpaş…

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Siyasi sorumluluğu olanların hesabını ben göreceğim diyor vatandaş.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Avrupa’daki yurttaşları dolandıranlar, Yimpaş…

NİHAT ERGÜN (Devamla) – O gün geldi, ne oldu? Siyasi fatura kesmeye başladı vatandaş, halk. Dedi ki: Bir koalisyon hükûmeti var, bu hükûmet benim paramı iyi mi idare etti kötü mü idare etti gözledim, diğer ekonomik ve siyasi gelişmeleri de dikkatle takip ettim, sonra bir karne verdim. Daha evvel yüzde 22,5 oy verdiği bir siyasi partiye yüzde 1,5 oy vermiş. Tam bir çakılma hâli, değil mi? Baş sorumlu onu tutmuş belli ki.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bundan ders almanız lazım.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Baş sorumlu onu tutmuş. Sonra, yüzde 15’le ondan önceki seçimden çıkan bir siyasi partiyi yüzde 5’e düşürmüş. İkinci sorumlu da onu tutmuş daha büyük bir oy kaybıyla. Yüzde 18,5’la seçimden çıkan bir siyasi partiyi de yaklaşık yüzde 8,5’a düşürmüş. Üçüncü sorumlu da onu tutmuş. Tutmamış diyebilir miyiz şimdi, vatandaş sorumlu tutmamış diyebilir miyiz? Tutmuş. İşte, ortada, siyasi fatura bu. Bunda kimin hukuki suçu var bilmiyorum. Hukuk baksın işine, ben ne yapacağım? Mahkemeler var, savcılar var, kimi suçluyor burada bu işlerden? Ama belli ki, o günkü hükûmetin partilerini ve ortaklarını siyasi olarak sorumlu tutmuş, gözünüzü açmalıydınız demiş, gözünüzü dört açmalıydınız, bu işe müsaade etmemeliydiniz demiş. Öyle değilse, öyle değil deyin?

MUHARREM VARLI (Adana) – Öyle değil!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Öyle değil, öyle değil!

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Öyle...

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Öyle değil!

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Öyle, tablo bu.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Öyle değil!

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Yüzde 22,5’tan yüzde 1,5’a bir parti neye gelir arkadaşlar? Durup dururken gelmez ki. Kim yaparsa akıbeti bu olur.

Değerli arkadaşlar, muhalefeti de cezalandırdığı zamanlar olmuş. İyi muhalefet yapmadın, sen de biraz işi sıkı tutsaydın diye cezalandırdığı zamanlar da olmuş. (AK Parti sıralarından alkışlar) Onlar da var bizim siyasi tarihimizin içerisinde. Gene olur. Bize de olur. Biz bu yanlışları yaparsak, bize de olur.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Olacak, olacak…

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Yani, ben, bize olmaz falan diye bir iddiada bulunamıyorum. Bakanlarımız buradalar, gözünü dört açmasınlar bankalar konusunda, başka konularda, biz gözümüzü dört açmayalım, akıbeti budur arkadaşlar, akıbeti bu olur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Başka bir şey olmaz.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Banka bırakmadınız.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – O nedenle, biz, gözümüzü dört açacağız.

Zaman zaman birbirimize birtakım şeyler söyleriz, siyasilerin bazı yaptıkları tavırları ille de hain, zalim, gaddar diye telaffuz etmek ve böyle yorumlamak ihtiyacı içinde olmayalım, değiliz.

Bak, 2002 Temmuzunda bir iş olmuş. Bir partimizin başkanı Berke Barajı’nın açılışına gitmiş değil mi, Berke Barajı’nın. Bu baraj, aslında 1 milyar dolara mal olduğu hâlde devlete 2 milyar dolara mal olduğu gösterilmiş.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hangi parti bu?

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Sonra, bu Berke Barajı’nı da yapan grubun televizyonu, gazetesi, her şeyi olduğu için, kimse üstüne gitmeye de cesaret edememiş. Aslında, olan herkesin gözünün önünde olmuş da, bu adamın televizyonu var, bu adamın gazetesi var, bu adam birtakım fişlemeler yapmış, birtakım kameralar, gizli kameralarla çiftliklerinde adamları fişlemiş, ne olur ne olmaz bizim başımıza da bir hâl gelir diye endişe eden, belki, birtakım politikacılar üstüne gidememiş. Biz gittik. Keçisine varana kadar da sattık. Yatına, katına varana kadar da sattık. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Birisi daha yapsın, ona da yaparız. Ondan evvel, onunla beraber yapanlara da yaptık.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Halis Toprak’ın helikopterine niye bindi?

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, Berke Barajı’nın açılışına o siyasi liderimiz katılmış, hükûmet ortağı. Temmuz… Kasımda da seçim var. Kasımdaki seçimde de vatandaş demiş ki: Ben bunları gördüm. Dikkatle takip ettim ve gereğini de yaptım.

MUHARREM VARLI (Adana) – Müslüman doğru konuşur. Müslüman doğru konuşur, yanlış bilgi vermez millete Müslüman.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Biz yaparsak, gereğini bize de yapar, değerli arkadaşlar.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bankaları suçüstü yakaladı Deniz Baykal. İftira etme! Türkbank olayını ortaya çıkardı.

NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bu duygu ve düşüncelerle, 2008 Bütçe Kanunu Tasarısı’nın hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar, sevgiler sunuyorum. Kurban Bayramı’nı huzurlu geçirmenizi temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Müslüman milleti aldatmaz, siyaset uğruna yalan söylemez!

BAŞKAN – Şahsı adına, Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak.

Buyurun Sayın Kaynak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 2008 yılı bütçesinin sonuna gelmiş bulunuyoruz.

Bütçenin hazırlanmasında emeği geçen, başta Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerimiz olmak üzere, yüce Meclisimizin değerli milletvekillerine şükranlarımızı sunuyoruz.

Kurban Bayramı’nın İslam dünyasına ve Türk milletine hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Önce İslam dünyası, sonra halkın ki… İnsaf ya! Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi!

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – İslam dünyasından rahatsız mısınız?

BAŞKAN – Şahsı adına, Ordu Milletvekili Ayhan Yılmaz.

Buyurun Sayın Yılmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AYHAN YILMAZ (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bütçe tasarımızın sonlarına doğru yaklaştığımız şu saatte lütfen sinirlerimize hâkim olalım. Bütün ülke bizi izliyor. Hepimizin ortak buluşacağı bir nokta var, hepimizin ortak sevineceği bir nokta var; bu da dün, akşam Fenerbahçemiz (AK Parti sıralarından alkışlar) Avrupa'da yüzümüzü ak etmiştir. İnşallah, Galatasarayımız da UEFA'da yüzümüzü ak eder.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Bütçemiz de… Bütçemiz de…

AYHAN YILMAZ (Devamla) – Bütçemiz de ak olsun inşallah. En büyük hakem millettir, vatandaştır. Vatandaşın hakemliğine hepimiz itaat etmek durumundayız. Vatandaş da seçimlerde gerekli tercihini yapmıştır. Onun için kızmamıza, darılmamıza gerek yok.

Bütçede emeği geçen bütün milletvekili arkadaşlarımı canıgönülden selamlıyorum, geceniz hayırlı olsun diliyorum, bütçemiz hayırlı olsun diliyorum ve bütün vatandaşlarımızın Kurban Bayramı'nı da canıgönülden kutluyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.

Sayın milletvekilleri, 30'uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kanun tasarısının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylama yarınki birleşimde son konuşmalardan sonra yapılacaktır.

Şimdi, 2006 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı'nın 1'inci maddesini tekrar okuttuktan sonra oylarınıza sunacağım:

2006 YILI MERKEZİ YÖNETİM

KESİN HESAP KANUNU TASARISI

Gider bütçesi

MADDE 1- (1) Kesin hesap gider cetvelinde gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2006 yılı bütçe gideri 175.084.120.528,92 Yeni Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2006 yılı bütçe gideri 10.225.121.527,69 Yeni Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 2006 yılı bütçe gideri 1.330.225.848,52 Yeni Türk Lirası,

olarak gerçekleşmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1’inci maddeyi, daha evvel kabul edilen cetvelleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

Gelir bütçesi

MADDE 2- (1) Kesin hesap gelir cetvelinde gösterdiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2006 yılı bütçe geliri 169.315.824.704,10 Yeni Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2006 yılı bütçe geliri 10.727.041.478,95 Yeni Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 2006 yılı bütçe geliri 1.407.021.755,52 Yeni Türk Lirası,

olarak gerçekleşmiştir.

BAŞKAN – Evet, 2’nci maddeyi okuttum.

Şimdi, genel bütçeli idarelerin kesin hesap (B) cetvelinin genel toplamını okutup oylarınıza sunacağım:

B - CETVELİ

                                                         Bütçe Tahmini                        2006 Yılı Tahsilatı

                                                                Lira                                            Lira              

GENEL TOPLAM:                      171.250.000.000,00                 183.346.997.205,63

RED VE İADELER ( - ):               14.400.000.000,00                  -14.031.172.501,53

BAŞKAN – Evet, (B) cetvelinin genel toplamını okuttum.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi (B) cetveliyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

Nazım gelir ve gider

MADDE 3- (1) Kesin hesap gider cetvelinde gösterildiği üzere, 2006 yılında 283. 242. 728,42 Yeni Türk Lirası nazım gelir tahsil edilmiş ve aynı miktar gider gerçekleşmiştir.

BAŞKAN – 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

Denge

MADDE 4- (1) 1 inci maddede yazılı bütçe giderleri ile 2 nci maddede yazılı bütçe gelirleri arasında, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2006 yılında 5.768.295.824,82 Yeni Türk Lirası bütçe gider fazlası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2006 yılında 501.919.951,26 Yeni Türk Lirası bütçe gelir fazlası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 2006 yılında 76.795.907,00 Yeni Türk Lirası bütçe gelir fazlası,

gerçekleşmiştir.

BAŞKAN – 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

Tamamlayıcı ödenek

MADDE 5- (1) Kesin hesap gider cetvelinde gösterildiği üzere, kamu idarelerinin 2006 yılında ödenek üstü giderlerini karşılamak için 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için 2006 yılında 3.031.358.084,51 Yeni Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idareler için 2006 yılında 5.484.755,48 Yeni Türk Lirası,

tamamlayıcı ödenek kabul edilmiştir.

BAŞKAN – 5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

Devredilen ödenek

MADDE 6- (1) 2006 yılı içinde harcanmayan ve özel kanunlarla bir sonraki yıla devrine izin verilen ve kesin hesap gider cetvelinin ilgili sütununda gösterilen, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kanuna ekli:

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2006 yılında 86.292.098,50 Yeni Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2006 yılında 3.563.418,78 Yeni Türk Lirası,

ödeneği ertesi yıla devredilmiştir.

BAŞKAN – 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

İptal edilen ödenek

MADDE 7- (1) Kesin hesap gider cetvelinde gösterildiği üzere, yılı içinde kullanılan ve ertesi yıla devredilen özel ödenekler dışında kalan, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2006 yılında 8.023.693.777,86 Yeni Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2006 yılında 2.294.716.418,48 Yeni Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 2006 yılında 126. 179. 911,57 Yeni Türk Lirası,

ödeneği iptal edilmiştir.

BAŞKAN – 7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi okutuyorum:

Devlet borçları

MADDE 8- (1) 2006 yılında Devlet iç ve dış borçları ile Hazine garantilerinin uygulama sonuçları aşağıda gösterildiği üzere;

a) Kısa vadeli Devlet iç borcu 9.593.580.742,80 Yeni Türk Lirası, orta ve uzun vadeli Devlet iç borcu 241.876.472.595,82 Yeni Türk Lirası olmak üzere, toplam 251.470.053.338,62 Yeni Türk Lirası Devlet iç borcu,

b) 94.173.377.011,04 Yeni Türk Lirası Devlet dış borcu,

c) 10.654.670.885,79 Yeni Türk Lirası Hazine garantili borç,

mevcuttur.

BAŞKAN – 8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 9 (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 10 (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylama, yarınki birleşimde son konuşmalardan sonra yapılacaktır.

Böylece, 2008 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddeleri kabul edilmiştir. Hayırlı olmasını diliyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, görüşmeler tamamlanmıştır. Katkılarınız için hepinize teşekkür ediyorum.

Programa göre, bütçenin tümü üzerindeki son konuşmalar ve 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın açık oylamalarını yapmak için 14 Aralık 2007 Cuma günü saat 10:00 da toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı geceler diliyorum.

 

Kapanma Saati: 00.01

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.