DÖNEM: 23 CİLT: 9 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 36’ncı
Birleşim 11 Aralık 2007 Salı İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMA IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
TEZKERELER 1.- Slovenya Meclisi Dış İlişkiler Komisyonunun vaki davetine
icabetle, TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin Slovenya’ya yapacağı resmî ziyarete siyasi parti grupları
tarafından Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun
yerine Tekirdağ Milletvekili Necip Taylan’ın,
İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’nin yerine İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Erten’in
katılacaklarının bildirildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/244) V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve Teklifleri 1.- 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426)
(S.Sayısı: 57) 2.- 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58) A)
ADALET BAKANLIĞI 1.- Adalet
Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Adalet
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B)
DANIŞTAY BAŞKANLIĞI 1.- Danıştay
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi 2.- Danıştay
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı C)
CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU 1.- Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D)
TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI 1.- Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E)
YARGITAY BAŞKANLIĞI 1.- Yargıtay
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Yargıtay
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı F)
ULAŞTIRMA BAKANLIĞI 1.- Ulaştırma
Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Ulaştırma
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı G)
KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Karayolları
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Karayolları
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı H)
TELEKOMÜNİKASYON KURUMU 1.-
Telekomünikasyon Kurumu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı I)
DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI 1.- Denizcilik
Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi 2.- Denizcilik
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ)
SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi J)
MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI 1.- Millî Savunma
Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi 2.- Millî Savunma
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı K)
SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI 1.- Savunma Sanayii Müsteşarlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Savunma Sanayii Müsteşarlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı L)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI 1.- Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı M)
ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU 1.- Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı N)
ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ 1.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı O)
ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Elektrik
İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Ö)
TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU 1.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı P)
MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Maden Tetkik
ve Arama Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı R)
PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 3.- Tanık Koruma
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 34) 4.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/384) (S. Sayısı: 71) VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Ulaştırma Bakanı Binali
Yıldırım’ın konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması 2.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Bursa Milletvekili
Mehmet Ocakden’in konuşmasında partisine sataşması
nedeniyle konuşması 3.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması VII.-
OYLAMALAR 1.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması VIII.-
SORULAR VE CEVAPLAR A) Yazılı Sorular ve Cevapları 1.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, AB’nin
mali yardım aracı fonlarının kullanımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri
Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/570) 2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Belçika’da terörü
protesto eden Türk vatandaşlarına yapılan polis müdahalesine ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/581) 3.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, düve ithaline, Hayvancılık
desteklemelerinin ödenmemesine, - Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, limon piyasasına, İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/651, 652, 653) 4.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, RTÜK’ün
ceza verdiği kanal ve programlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet Aydın’ın cevabı (7/762) 5.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, hayvancılıktaki kayıt sistemine, - Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mersin’deki dolu
afetinden oluşan hasarın tespitine İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/772, 773) 6.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, TRT yönetimiyle ilgili bazı iddialara
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/774) 7.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Habur Gümrük Kapısına
yapılan müdür atamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Hayati Yazıcı’nın
cevabı (7/803) 8.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, vekâleten görev yapan personelden asaleten
atananlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/807) 9.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, TRT’deki “Sınırlar
Arasında” programının sansürlendiği iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Mehmet Aydın’ın cevabı (7/808) 10.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, vekâleten görev yapan personelden asaleten
atananlara, - İzmir
Milletvekili Canan Arıtman’ın, kadına yönelik
şiddete, İlişkin soruları
ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/828,
851) 11.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, vekâleten görev yapan personelden asaleten
atananlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun
cevabı (7/861) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 11.05’te açılarak beş oturum yaptı. 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesap Kanunu Tasarısı’nın (1/426; 1/267, 3/191) (S. Sayısı: 57, 58)
görüşmelerine devam edilerek; Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite
Merkezi, Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Standartları
Enstitüsü Başkanlığı, Türk Patent Enstitüsü
Başkanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman
Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü,
Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü, Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı, 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçeleri ve 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları kabul
edildi. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek
temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış
olan Tanık Koruma Kanunu Tasarısı (1/346) (S. Sayısı: 34) komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi. 2’nci sırasında
bulunan, Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın
(1/348) (S. Sayısı: 63), 3’üncü sırasında
bulunan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında
Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe
Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının (1/466) (S. Sayısı
75), Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarıları, görüşmelerini müteakiben yapılan açık
oylamalardan sonra, kabul edildi. 11 Aralık 2007
Salı günü, alınan karar gereğince saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime
23.12’de son verildi.
No.: 51 II.- GELEN KÂĞITLAR 11 Aralık 2007 Salı Tasarı 1.- Bazı Yatırım
ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun
ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/480) (Plan ve Bütçe Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007) Teklifler 1.- Tekirdağ
Milletvekili Enis Tütüncü ve 27 Milletvekilinin; Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/92)
(Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2007) 2.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in; 5237 Sayılı Türk Ceza
Kanununun, Kanuna Aykırı Eğitim Kurumu Başlıklı 263. Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/93) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007) 3.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun;
İl Genel Meclisi Üyeleri ile İlgili 5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/94) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007) 4.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun;
Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve
Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi (2/95) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi:
5.12.2007) 5.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; Devlet
Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/96) (Sağlık,
Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5.12.2007) 6.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun;
5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/97) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007) 11 Aralık 2007 Salı BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.05 BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşimini açıyorum. III.- Y O K L A M A BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için beş
dakika süre veriyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Sayın
milletvekilleri, 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz. Ancak,
görüşmelere başlamadan önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Genel
Kurula bir sunuşu vardır; okutuyorum: IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Tezkereler 1.- Slovenya Meclisi Dış
İlişkiler Komisyonunun vaki davetine icabetle, TBMM Dışişleri Komisyonu
üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin Slovenya’ya
yapacağı resmî ziyarete siyasi parti grupları tarafından Çankırı Milletvekili
Suat Kınıklıoğlu’nun yerine Tekirdağ Milletvekili
Necip Taylan’ın, İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’nin yerine İzmir Milletvekili Abdurrezzak
Erten’in katılacaklarının bildirildiğine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/244) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna Slovenya Meclisi Dış
İlişkiler Komisyonunun vaki davetine icabetle, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin Slovenya’ya
yapacağı resmî ziyarete siyasi parti grupları tarafından Çankırı Milletvekili
Suat Kınıklıoğlu’nun yerine Tekirdağ Milletvekili
Necip Taylan’ın, İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’nin yerine İzmir Milletvekili Abdurrezzak
Erten’in katılacakları bildirilmiştir. Söz konusu isim
değişiklikleri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlemesi
Hakkında 3620 Sayılı Kanunun 2. maddesi uyarınca Genel Kurul’un bilgilerine
sunulur. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Bugünkü program
uyarınca, iki tur görüşme yapacağız. 12’nci turda Adalet Bakanlığı, Danıştay
Başkanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye
Adalet Akademisi Başkanlığı, Yargıtay Başkanlığı, Ulaştırma Bakanlığı,
Karayolları Genel Müdürlüğü, Telekomünikasyon Kurumu, Denizcilik Müsteşarlığı
ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri 1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı: 57) (x) 2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58) (x) A) ADALET BAKANLIĞI 1.- Adalet Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI 1.- Danıştay Başkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Danıştay Başkanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU 1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı D) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI 1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E) YARGITAY BAŞKANLIĞI 1.- Yargıtay Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı F) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI 1.- Ulaştırma Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı G) KARAYOLLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi 2.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı H) TELEKOMÜNİKASYON KURUMU 1.- Telekomünikasyon Kurumu
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Telekomünikasyon Kurumu
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı I) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI 1.- Denizcilik Müsteşarlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı İ) SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde. Hükûmet? Yerinde. Sayın
milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25’inci Birleşimde bütçe görüşmelerinde
soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap
işleminin on beş dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre,
turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin,
görüşmelerin bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra
ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş ve sıraya girmiş olacaklardır. Tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden
soracaklardır. Soru sorma işlemi yedi buçuk dakika içinde tamamlanacaktır.
Cevap işlemi için de yedi buçuk dakika süre verilecektir. Cevap işlemi yedi
buçuk dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru
sahiplerine söz verilecektir. Bilgilerinize
sunulur. Şimdi, on
ikinci turda grupları ve şahısları adına
söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına: Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu,
İzmir Milletvekili Erdal Kalkan, Konya Milletvekili Ali Öztürk,
Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan, Tokat Milletvekili Osman Demir,
Konya Milletvekili Hüsnü Tuna, İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına: Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata, Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Manisa Milletvekili Şahin Mengü,
Mersin Milletvekili İsa Gök, Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu,
İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Konya Milletvekili Faruk Bal, İzmir Milletvekili
Ahmet Kenan Tanrıkulu, Adana Milletvekili Kürşat Atılgan. Şahısları adına,
lehinde; Düzce Milletvekili Celal Erbay, İstanbul
Milletvekili Nusret Bayraktar. Aleyhinde;
İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak, Çankırı
Milletvekili Ahmet Bukan. Şimdi, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Musa Sıvacıoğlu. Buyurunuz
efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Adalet Bakanlığı 2008 yılı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Beş dakikalık
kısa süre içerisinde elbette ki yargının problemlerini dile getirmek, dört başı
mamur bir şekilde bunların hepsini anlatmak elbette mümkün değil. Şunu ifadeyle
sözlerime başlamak istiyorum: Yüce Meclisimizin duvarında yazılı olan
“Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir” ve millet egemenliğini yetkili
organlar eliyle kullanır. İki kurumdur ki, Türk milleti adına karar verir;
bunlardan birisi yasama olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir diğeri ise yargı
yetkisini kullanan mahkemelerimizdir, yargıdır. Tabii, yargının
problemleri bugün ortaya çıkarılmadı. Uzun senelerden beri devam eden yargının
problemleri olan adliye sarayları, bunun dışında adliye lojmanları,
mahkemelerde yetersiz kâtipler, ceza infaz kurumlarındaki infaz koruma
memurlarının eksikliği gibi eksikliklerle yargı şu anda görevini devam
ettiriyor. Ancak şu husus hiçbir zaman göz önünden çıkarılmamalıdır: Personel
eksikliği, özellikle hâkim, savcı açığı giderilmedikçe, bunların gözü, kulağı,
eli, ayağı olan zabıt kâtipleri gibi yardımcı adliye personelinin problemleri
halledilmedikçe istenilen adli yargıyı, istediğimiz seviyeye ulaştırmamız
elbette ki mümkün değildir. Değerli
arkadaşlar, bugün bütçe görüşmelerinin sekizinci günündeyiz, önümüzde üç gün
daha var. Bu görüşmeleri olgun bir hava içerisinde devam ettiriyoruz
iktidarıyla muhalefetiyle. İlgili bakanlıklarımızın ve bağlı kuruluşlarımızın
bütçeleri tek tek ele alınıyor ve görüşülüyor. Değerli
arkadaşlar, ben sözümün bu noktasında sizlere bir karşılaştırma yapmak, hangi
dönemde hangi hizmetlerin en iyi bir şekilde verildiğini göstermek adına,
öncesini de karalamadan, kısaca bir izahta bulunmak istiyorum. Tarihî devirleri ayırdığımız gibi siyasi devirleri de şu şekilde ayırmamız mümkündür: Öncesinden başlayarak, bir, “ok’lu
devirler” diyebileceğimiz devirler, ki temsilcileri bellidir; onun dışında,
“el’li devirler” diyebileceğimiz devirler bellidir, temsilcileri biliniyor;
onun dışında, “at’lı devirler” diyebileceğimiz devirler, siyasi temsilcileriyle
bellidir; “arı’lı devirler” diyebileceğimiz devirler; “garnitürlü yıllar”
diyebileceğimiz devirler ve nihayet “ak’lı yıllar” diyeceğimiz devirlerin de
içinde bulunuyoruz. Artık, ak’lı
devirlerdeyiz. Ak’lı devirlerin de birinci dönemini, ilk beş yılını tamamladık,
şimdi, ikinci devrine geliyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu ak’lı
devirlerde, bütün alanlarda olduğu gibi, özellikle de adli hizmetler yönünden
de gerçekten rekorlar kırılmış, Türk tarihine unutulmaz sayfalar açmıştır. Bunların hepsini
bu kısa süre içerisinde saymam, elbette ki, mümkün değil. Yalnız ifade etmek
istediğim, adliyelerin şu andaki bu durumları, Adalet ve Kalkınma Partisinin
mutlaka sıkıntılarını gidermesi gereken bir gündem maddesi olarak da önümüzde
durmalıdır. Adli hizmetlerin verilmesi açısından, şu anda -rakam eğer aklımda
doğruysa- dört yüz seksen altı tanesi kendisine mahsus olmayan binalarda
faaliyette bulunmaktadır. Bunlar hükûmet konaklarının
altında, sadece iç kısma girildiği zaman kapısında “Adliye” yazan bir yazıyla
karşılaşıyoruz. Eğer yargı bağımsızsa, buralarda faaliyette bulunanlar bağımsız
bir şekilde hareket edecekler ise, mekân bağımsızlığı bakımından da bir an önce
buraları kurtarmak durumundayız. Cezaevlerimizin durumu belli; şu
anda da gayet iyi bir durumda, Avrupa standartlarına uygun bir şekilde hizmet
vermeye devam ediyorlar. İnfaz koruma
memurlarındaki açıklık, adliye personelindeki boş kadrolar, yargı hizmeti veren
hâkim ve savcılarımızın sayılarının eksikliği, elbette ki, yargı hizmetlerini
vermede yetersiz kalmaktadır. İstanbul gibi büyük kentlerimizde, beş altı ay
sonrasına duruşma verilmektedir. Gecikmiş adalet, elbette ki, adalet değildir. Biz istiyoruz ki,
Adalet ve Kalkınma Partisinin bu ikinci döneminde, ak’lı yıllarda, adliyenin
bütün problemleri giderilsin, problem adına, ister personel bakımından olsun
ister fiziki imkânlar açısından olsun bu problemlerin hepsinin de üstesinden
geleceğimize inanıyorum. Vicdanlarıyla cüzdanları arasında sıkışmış olan
hâkimlerimizi ve savcılarımızı Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı cüzdan
sıkıntısından kurtarmış, onları vicdanlarıyla baş başa bırakmıştır. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayın Sayın Sıvacıoğlu. MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Adliyeleri
olmayan 188 tane ilçemiz var, buralara da adli hizmetlerin, hiç olmazsa günlük
işlemlerin yürütülmesi adına, oralarda sabıka belgelerinin verilmesi, noterlik
hizmetlerinin verilmesi gibi hizmetlerin, icra memurları da dâhil olmak üzere,
hiç olmazsa günlük işlemlerini yapabilmeleri açısından, oralarda bir adliye
bürolarının kurulması da yararlı olur düşüncesindeyim. Şu anda, Adalet
Bakanlığı 8 genel müdürlük, 8 daire başkanlığıyla hizmet vermektedir. Ankara’da
bile 4 tane ayrı binada hizmet veriyor. Bütün bunları göz önünde
bulundurduğumuzda, Ulaştırma Bakanlığımız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımız, Dışişleri Bakanlığımız gibi bakanlıkların müstakil binaları
fiziki şartlarıyla düzeltilmiş, kendilerine ait binalarda hizmet veriyorlar.
Yargı bağımsızlığını sık sık dile getirmemize rağmen,
başta merkez olmak üzere, ayrı ayrı binalarda hizmet
veriyor. Ankara Adliyesi; bakınız, tek 1 tane adliyemiz var, ihtiyaca cevap
vermiyor. Bir an önce Ankara’da da başkente yakışır bir şekilde… BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Sıvacıoğlu. MUSA SIVACIOĞLU
(Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan. Yaklaşmakta olan
Kurban Bayramı’mız hepimize hayırlı olsun diyor,
hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Erdal Kalkan. Buyurunuz Sayın
Kalkan (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. AK PARTİ GRUBU
ADINA ERDAL KALKAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay
bütçesi hakkındaki konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, Anayasa’mız, Türkiye Cumhuriyeti devletinin nitelikleri arasında
hukuk devletini özellikle belirtmiştir. Hukuk devleti, demokratik devlet
olmanın bir gereğidir. Hak ve özgürlüklerin olmazsa olmaz koşulu ve
güvencesidir. Kısaca, otoriter ve totaliter devlet anlayışının karşıtıdır. Devlet,
erkini ve yetkilerini bireyler, vatandaşlar ve onların oluşturduğu örgütler
lehine sınırlamalıdır. Başka bir deyişle, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü
anlayışının devletin organları tarafından içselleştirildiği devlettir. Hukuk
devletinin korunmasında, etkinlik alanının genişletilmesinde en önemli görev,
idari yargıya ve onun yüksek mahkemesi olan Danıştayımıza
düşmektedir. İdari yargı, Anayasa’nın “İdarenin her türlü eylem ve işlemleri
yargı denetimine tabidir.” ilkesi uyarınca, kendi özel kanunlarıyla belirlenen
usuller çerçevesinde bu görevi yerine getirmektedir. Yargımızın
sorunları ve ihtiyaçları hepimizce bilinmekte olup, bunları hızla çözebilmek
görev ve sorumluluğundayız. Çözümün sağlıklı ve ivedi olarak gerçekleşmesi
için, öncelikle hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinin herkes tarafından
benimsenmesi gerekir. Çağdaş demokrasilerde insan hak ve hürriyetleri
çerçevesinde bu ilkelerin uygulama alanlarının genişletilmesi gerekmektedir. Değerli
arkadaşlarım, çağdaş devlette insanların inanç ve düşüncelerine, kökenlerine
göre farklı hak ve özgürlük anlayışı kabul edilemez, edilmemelidir. Son
yıllarda, ülkemizde yargı alanında reform niteliğinde önemli düzenlemeler
yapılmaktadır. UYAP projesi, yargıç ve savcılarımızın hizmet içi eğitim ve gelişimlerini
sürdürmeye yönelik yüksek lisans, yabancı dil ve bilgisayar eğitimleri
bunlardan bazılarıdır. Hatta, yargıç ve savcılarımızı, imkânlarımız olduğu
ölçüde, yurt dışında görevlendirip oradaki uygulamaları izletirsek çok daha
önemli olacağı inancındayım. Yargıç ve savcı
alımlarının objektif usul ve esaslara bağlanması, idari yargıda hukuk fakültesi
mezunlarının ağırlığının korunması reform kararlılığının göstergeleridir. Neden adalet
mülkün temelidir değerli arkadaşlarım? Çünkü, adalet, devletin ve toplumun
sırtını dayadığı temel direktir. Adaletin olmadığı, hak ve nefaset ilkesi
uyarınca dağıtılmadığı yönündeki en küçük şüphe toplumun yozlaşmasına ve
devletin çökmesine yol açar. Yargıya güvenilirlik bu nedenle sağlanmalıdır. Bu,
yönetenlerin, meslek mensuplarının, savunma erkinin ve tüm vatandaşlarımızın
sorumluluğudur. Yargının iş
yükünü azaltmak için hukuk devleti ilkesinden ödün vermeden yargıç ve savcı
sayıları artırılmalı, mahkemeler çoğaltılmalı ve usul konularında çağın bilgi
ve teknolojisinin gerekleri dikkate alınarak gerekli önlemler alınmalıdır. İdari yargı
alanında, yargı denetimi dışında kalan işlem ve eylemler azaltılmalıdır. Bu
çerçevede Yüksek Askerî Şûra, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları ve
hatta Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler yargı denetimine tabi
tutulmalıdır. Anayasa’nın
90’ıncı maddesinde yapılan değişikliğe paralel olarak, disiplin cezalarının
yargı denetimine açılması sağlanmalıdır. Bu yönde idare mahkemesince verilen
kararlar Danıştay tarafından içtihat hâline getirilerek açılım
sağlanabilir. İdari yargı
alanında, özellikle konusu para olan işlemlerin yargı denetimi yerine hakemlik
müessesesiyle çözümlenmesi yönünde düzenleme yapılması düşünülmelidir. Hukuk devletiyle
bağdaşmayan askerî-sivil yargı ayrılığı giderilerek yargı birliği
sağlanmalıdır. Bu husus yargı bağımsızlığı için olmazsa olmaz koşuldur.
Çalışmaları başlatılan yeni anayasada bu sorunların çözüleceğine inanıyorum. Adaleti dağıtan,
vatandaşın devlete güvenini sağlayan hâkim ve savcılarımıza daha mutlu ve daha
özgür bir yaşam sağlamak için bütçe imkânları tekrar gözden geçirilmelidir. Adaleti tesis
eden üç ayaktan biri olan savunmayla ve barolarla daha sıkı iş birliğine
gidilmelidir. Yüce Danıştayımızın, yürüttüğü görevin önemine ve gereklerine
uygun yeni bir hizmet binasına kavuşabilmesi için çalışmalar yapılmaktadır.
Sayın Bakanımızın, ilgili diğer bakanlıklara ait işleri de takip ederek bu işi
kısa sürede sonuçlandıracağından şüphem yoktur. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kalkan. ERDAL KALKAN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Yeri gelmişken
belirteyim değerli arkadaşlarım, “saray” olarak nitelendirilen adliye
binalarının estetik anlayış içinde, mimarlık şaheseri olarak inşa edilmesini
hem bir hukukçu hem de bir ressam olarak çok önemsiyorum. Sayın Bakanımızın bu
hususta da kalıcı çözümlemeler yapacağına inanıyorum. Bu düşüncelerle,
reform çalışmaları başlatan ve yürüten Adalet Bakanlığına, Sayın Adalet
Bakanına, Bakanlık çalışanlarına ve zor koşullar altında yüce bir görevi yerine
getiren hâkim ve savcılarımıza teşekkür ediyor, Bakanlığımızın bütçesinin
milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Kalkan. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Ali Öztürk.
Buyurunuz Sayın Öztürk. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. AK PARTİ GRUBU
ADINA ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu ve Adalet Akademesi
Başkanlığının bütçeleri hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. İş Yurtları
Kurumu, 6/8/1997 tarihli 4301 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş
Yurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun ile Adalet Bakanlığına
bağlı kuruluş olarak teşkilatlanmıştır. İş Yurtları Kurumunun temel amacı,
hükümlü ve tutukluların bir meslek ve sanat edinmeleri veya var olan meslek ve
sanatlarının korunup geliştirilmesi amacıyla iş yurtları oluşturmaktır. İş
yurtları, belirtilen amaca hizmet çerçevesinde, üretilen ekonomik değerleri
pazarlamak için ceza infaz kurumları bünyesinde oluşturulan tesis, atölye ve
benzeri ünitelerdir. 392 ceza infaz kurumunun 186’sında iş yurtları
bulunmaktadır. Cezanın infazıyla
ulaşılmak istenilen temel amaç, kişisel ve toplumsal güvenliği sağlamak,
hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu
suça karşı korumak, hükümlünün yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek; üretken,
kanunlara, toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine
uyumunu kolaylaştırmaktır. Tahliye edildikten sonra da hayatını kazanmanın bir
yolunu bulmak, bir mahkûmun topluma yeniden katılmasına ilişkin en önemli ögedir. Birçok mahkûmun ceza infaz kurumlarındaki
geçirdikleri dönem, hayatlarında ilk kez iş becerilerini geliştirme ve düzenli
olarak çalışma fırsatı buldukları dönemdir. Ceza infaz kurumu
iş yurtlarında kırkın üzerinde değişik alanda mal ve hizmet üretilmektedir.
Bunların başlıcaları mobilya, matbaa, tekstil, konfeksiyon, triko, ayakkabı,
inşaat, fırıncılık, süt ve süt ürünleri, sebze, meyve, tarım, besicilik,
gümüşçülük, seramik, çinicilik, halı-kilim dokumacılığı, hediyelik eşya,
mermer, tablo, benzeri el sanatları çalışmaları da yapılmaktadır. İş yurtlarında
çalışan hükümlülere 2007 yılı itibarıyla 5 YTL gündelik ödenmektedir. Birçok
hükümlü bundan elde ettiği gelirle dışarıdaki ailesine katkı da yapabilmektedir.
İş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık kollarında sigorta
yapılmaktadır. Hükümlülere emekleri karşılığı kâr payı dağıtılmaktadır. Bu
şekilde, hükümlüler, çalışmaya özendirilmektedir. Amaç çok daha fazla hükümlü
ve tutukluya çalışma ortamı hazırlayarak infazın kalitesini artırmaktır. Sosyal hukuk
devleti olmamızın doğal sonucu olarak ceza infaz kurumlarında bulunanlar asla
toplumun gözden çıkardığı bireyler değildir. Bir süre sonra yeniden aynı sosyal
çevrede birlikte yaşayacağımız bu kişilerin tahliye sonrası yaşama hazırlanması
büyük önem taşımaktadır. Adalet Akademisi,
1985 yılında 3221 sayılı Kanun’la hâkim ve savcı adaylarının eğitimini sağlamak
amacıyla Adalet Bakanlığına bağlı olarak kurulan hâkim ve savcı eğitim
merkezleri, bağımsız bir eğitim kurumunun kurulması ihtiyacından sonra 4954
sayılı 23/7/2003 tarihli Adalet Akademisi Kanunu’nun 31/10/2003 tarihinde
yürürlüğe girmesiyle kurulan Adalet Akademisi bünyesinde eğitim merkezine
dönüştürülmüştür. Adalet Akademisi,
tüzel kişiliğe, bilimsel, idari ve mali özerkliğe sahip olduğundan 2006 yılında
ilk bütçeye sahip olmuş, 2007 yılında da kendi ihtiyaçlarını karşılayabilir
hâle getirilmiştir. Adalet Akademisinin ilgili olduğu bakanlık Adalet
Bakanlığıdır. Yargının adil ve
tarafsız gerçekleşmesi için adalet sisteminde sorumluluk alanlara evrensel
hukuk anlayışını hedefleyen eğitim hizmetlerini bilimsel yöntemler ve
uygulamaların ışığında, mesleki tecrübe destekli olarak sunmayı amaçlayan
Adalet Akademisi, eğitim hizmetleri olarak adli, idari ve askerî yargı hâkim ve
savcılarına, noterlere, adalet hizmetlerine yardımcı personele, talep hâlinde
avukatlara, meslek öncesi ve meslek içi eğitimi ve gelişmesi için kurslar
açmak, belirli alanlarda uzmanlık programları, seminer, sempozyum, konferans ve
benzeri etkinlikler düzenlemek, ulusal
ve uluslararası hukuk ile adli ve mesleki konular hakkında görüş bildirmek gibi
danışma ve yardım hizmetlerini sunmak,
toplum ihtiyaçlarına uygun mevzuatları geliştirmek, dokümantasyon hizmetleri
olarak Türkiye ve diğer devletlerdeki hukuk ve adalet alanını ilgilendiren
belgelerin, mevzuatın, mahkeme kararlarının ve yayınların ilgililerin
faydalanmasına sunulmasını sağlamak üzere bir bilgi ve belge merkezi, bilgi
bankası, kütüphane kurmak gibi görevlerini yerine getirmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Öztürk. ALİ ÖZTÜRK
(Devamla) - Adli ve idari yargıda hâkim ve savcı adaylığına atananların meslek
öncesi eğitim süresi, hazırlık eğitimi, staj dönemi ve son eğitim dönemi olmak
üzere üç bölüm hâlinde ve toplam iki yıldır. Bu şekilde meslek öncesi ve meslek
içi eğitimlerle hâkim, savcı, avukat ve noterler mesleki bilgi, kabiliyet,
tecrübe, yeterlilik ve liyakatlerini en üst seviyeye ulaştırmak suretiyle zamanı
verimli kullanma, doğru çözüm üretebilme, en adil ve hızlı yargılama yapabilme
becerisi geliştirilmek suretiyle işbaşına gelen, vicdanına karşı adil, kendi
düşüncesine karşı bağımsız ve Türk milletine adına karar veren hâkim ve
savcılarımıza başarılar dilerken her iki kuruma ait bütçenin hayırlı olmasını
diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Öztürk. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Salih Erdoğan. Buyurunuz Sayın
Erdoğan. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Yargıtay bütçesi üzerinde AK Partinin görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, huzur ve refahın artması, özgürlüklerin genişlemesi,
demokratik ilerlemenin ve ekonomik kalkınmanın temelinde hukuk yatmaktadır.
Hukuktan en küçük bir sapma başta demokrasi olmak üzere ekonomik ve sosyal
alanda sorunlar, hatta yıkıntılar meydana getirir, hukuk dışı yollardan sonuç
alma özentisi oluşturur. Sonuçta, toplumsal barış tehlikeye düşer, hukuk
devleti ve hukukun üstünlüğü zedelenir. Bu nedenle, hukuku savunmada ve hukuka
güvenmede birleşmeliyiz. Geleceğimizi güvence
altına almanın ve barışı sağlamanın yegâne yolu, hukukun üstünlüğüne dayanan
hukuk devletini egemen kılmaktan geçer. Sorunlar, demokratik yollarla ve hukuk
kuralları içinde kalarak çözümlendiğinde, hukuk devleti meyvesini verir. Bu
nedenle, mahkeme kararlarının doğru ve adil olmasının, hem devlet hem toplum,
öncelikle de davanın tarafı olan kişiler açısından son derece önemli olduğunu
söylemeye gerek bile yoktur. Değerli
milletvekilleri, mahkemeye başvuran bir kimse, hukuka uygun, adil karar
verilmesini bekler. Bir insanın uğradığı en büyük haksızlık, herhâlde,
mahkemeler yoluyla adil ve hukuka uygun olmayan kararlar nedeniyle uğradığı
mağduriyettir. Mahkemeler aracılığıyla bir insanın uğradığı haksızlıktan daha
ağır, daha derin zarar açan başka hiçbir haksızlık düşünülemez. Ne var ki,
hâkimlerimiz de insandır ve bunun sonucu olarak hâkimler de yanlış karar
verebilir. Yargıtay
Başkanımızın ifadesiyle, yerel mahkemeler yüzde yüz doğru karar verseydi Yargıtaya gerek olmazdı. Bugün Yargıtayımız,
250 yüksek hâkim, 459 tetkik hâkimi, 471 yardımcı personeliyle, 2006 yılında
462.559; 2007 yılının ilk on ayında 346.558 davayı sonuçlandırmıştır. Başka bir
ifadeyle, tatil günlerini çıkardığımız zaman, Yargıtayımız,
her gün ortalama 2.000-2.500 davaya bakmaktadır. Yerel mahkemelerimizdeyse,
yaklaşık 10 bin hâkim ve savcı ile yılda 6 milyon dava dosyasına bakılmaktadır.
Bunun anlamıysa şudur: Bu kadar yoğun iş yükü altındaki bir kurumun hata
yapmaması elbette mümkün değildir. Oysa yargının her yanlış kararı bütün toplumu
üzer, tehdit eder, hukuk güvenliğini sarsar. Yargıtayımız,
işte bu yoğunluk içinde çalışmakta olan adliye mahkemelerince verilmiş bulunan
kararları inceleyerek yanlış olanları bozma, doğru olanları onama işlevini
yerine getiren yüksek mahkememizdir. Değerli
milletvekilleri, bir ülkenin hukuk düzeyinin belirlenmesinde yasa metinleri çok
önemlidir. Demokrasilerde yasalar adil olmak ve özgürlükleri güvence altına
almak zorundadır. İkinci özellik ise hukukun çağdaş normlara uygun olması
gelmektedir. Günümüzde
uluslararası toplumun saygın üyeleri arasında yer almanın temel ölçütlerinden
biri demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında çağdaş
standartlara uyum düzeyidir. Bir o kadar da önemli olan bu hukuk kurallarının
yorumlanış ve uygulanış biçimidir. Hukuk kurallarının ülkenin her yerinde aynı
anlam verilerek uygulanmasını sağlamak, yani içtihat oluşturmak Yargıtayımızın asli görevidir. Yargıtay, bir içtihat
mahkemesidir. Yargıtayımız bugüne kadar bu
konuda hakikaten hukukun oluşmasına ve hukukun gelişmesine, zenginleşmesine
büyük katkı sağlamıştır. Bu yüksek mahkememizin mutlaka eleştirilecek kararları
vardır, ancak Yargıtayın özgürlüklerin korunması ve
geliştirilmesiyle ilgili, ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla da
örtüşen pek çok örnek kararları bulunmaktadır. Örneğin, Yargıtayın,
ifade özgürlüğünün olmadığı yerde, toplumun özgür aklın ürünlerinden
yararlanamayacağını kaydeden kararları, düşüncenin çokluğu ve çeşitliliğinin
bir ülkenin zenginliği ve itici gücü olduğunu vurgulayan kararları ve yine
ifade özgürlüğünün eleştiri hakkını da kapsadığı, çoğunluk gibi düşünmeme
hakkının bulunduğunu gösteren kararları örnek kararlardır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Erdoğan. MEHMET SALİH
ERDOĞAN (Devamla) – Ancak ifade özgürlüğünün de bir sınırının olması gerekir.
Şiddet içerikli, şiddete çağrı yapan, toplumsal düzeni temelden sarsan
kışkırtıcı nitelikteki düşünceler ifade özgürlüğü kapsamında himaye görmez.
Düşünceler, şiddete ve nefrete davetiye niteliği taşımadığı sürece hukukun
koruması altındadır. Değerli
milletvekilleri, yargı kararları da eleştirilebilir. Ancak, kesinleşmiş yargı
kararları eleştirilmelidir. Eleştiri, bilimsel, akılcı ve hukuk çerçevesinde
kaldığı sürece himaye görür. Açık yargılama ilkesi mutlaka gözden, dikkatten
kaçırılmamalıdır. Ancak, yargıya intikal etmiş davalar hakkında bu ifade
özgürlüğünün daha da dikkatli kullanılması gerekmektedir. Ben, Yargıtay
bütçemizin hayırlı olmasını temenni ediyorum. Saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Çok
teşekkür ediyoruz Sayın Erdoğan. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Osman Demir. Buyurunuz Sayın
Demir. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığı ve ona bağlı Karayolları Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçeleri
üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve ekranları
başında bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum. Bu kutsal çatı
altında bulunan hepimizin olduğu gibi, Ulaştırma Bakanlığımızın amacı, hiç
kuşkusuz, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine, hatta onun üzerine
çıkarmaktır. Bilginin ışık hızında yayıldığı, teknolojinin sürekli yenilendiği
ve ticaretin giderek serbestleştiği günümüzde, bu hedefe ancak hızlı, güvenli
ve düşük maliyetli bir ulaşım hizmetiyle çıkılabilir. Türkiye
ekonomisinin küresel ekonomiyle rekabet edebilmesi, her şeyden önce, iç
piyasamızın gelişmesine, bu da, iyi bir ulaşım ağına sahip olmamıza bağlıdır.
İyi bir ulaşım ağı sayesinde, üretim faktörleri ve mallar, kendileri için en
etkin piyasaları bulurlar. Örneğin: 1 kilogram domatesin fiyatı Tokat’ta 1,
Ankara’da 1,5 YTL olmaz. Ankara’da bir işçi günde 50 YTL ücretle çalışırken,
Tokat’ta 20 YTL ücretle çalışmak zorunda kalmaz. Yollarda hastalar can vermez.
Hamile kadınlar bebeklerini kaybetmezler. Ulaşım ağları, devletin milleti
kucakladığı şefkat kollarına dönüşür. Bir canlı için kan dolaşım sisteminin
önemi ne ise, ülkemizin gelişmesi için ulaşım hizmetinin önemi de odur. Ulaşım hizmeti,
ekonomide olduğu gibi, sosyal ve kültürel alanda da çok önemli bir role
sahiptir. Bu hizmet sayesinde insanlar sosyal, kültürel ve tarihî değerlerini
tanıdıkça, devlet, millet ve tarih bilinci gelişir. Hizmet etkinliği
açısından bir diğer önemli konu, ulaşım hizmetlerinin çeşitliliğidir. Kara,
hava, deniz ve demir yolu ulaşımı ne kadar gelişmiş ve birbirleriyle ne kadar
rekabet edebilecek güçte olursa, insanların seçim özgürlüğü ve hizmet kalitesi
o kadar yüksek olur. Herkes gelir düzeyine, taşıyacağı yüke ve ayırdığı zamana göre alternatif ulaşım araçlarından birini
tercih edebilir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; coğrafi konumu, tarihî birikimi ve mevcut hâliyle
stratejik bir role sahip olan ülkemizde 1950’li yıllarda taşımacılığın yaklaşık
yüzde 49’u kara, yüzde 43’ü demir ve yüzde 7,5’i deniz ve yüzde 0,6’sı hava
yoluyla yapılmaktayken, sonraki yıllarda izlenen hatalı politikalar sonucu
ulaşımın yüzde 94’ü kara yoluyla yapılır hâle gelinmiştir. Üstelik bu yolların
standardı oldukça düşük olmuştur. Yüz binlerce insanımız trafik kazalarında can
vermiş veya sakat kalmış, büyük maddi kayıplar meydana gelmiştir. Anılan
sorunlardan kurtulmak amacıyla AK Parti İktidarı dengeli bir ulaşım politikası
izlemektedir. Büyük bir cesaret ve ileri görüşlülükle 15 bin kilo-metre
bölünmüş yol hedefini ortaya koymuştur. Cumhuriyet tarihinde ilk defa Karayolu
Taşımacılığı Kanunu çıkarılmıştır. Ulaştırma ana planı stratejisi oluşturulmuş ve
hizmette bütünlüğü sağlamak amacıyla, Karayolları Genel Müdürlüğü Ulaştırma
Bakanlığına bağlanmıştır. Cumhuriyet
kurulduğundan AK Parti İktidarına gelinceye kadar Türkiye’de 6.101 kilometre
bölünmüş yol yapılmışken, bugün, bu rakam, 13.724 kilometreye ulaşmıştır. AK
Parti iktidara gelinceye kadar sadece 220 kilometresi yapılmış olan 542
kilometrelik Karadeniz sahil yolu ve sadece yüzde 45’i tamamlanmış olan Bolu
Dağı Tüneli hızla tamamlanarak hizmete açılmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; günümüzde Asya’yla Avrupa arasında ticareti yapılan
malların değeri 2 trilyon doları, ulaştırma hizmetlerinin buradan aldığı pay
ise 200 milyar doları aşmıştır. Bu doğrultuda, Avrupa ile Orta Asya’yı
birbirine bağlayacak olan ve “21’inci yüzyılın İpekyolu
Projesi” diye adlandırılan doğu-batı ulaşım koridoru oluşturulmaktadır. Proje
tamamlandığında ülkemizin önemi daha da artacaktır. Şubat 2007’de Kars-Tiflis-Bakü Demiryolu Hattı Projesi’nin çerçeve anlaşması
imzalanarak bu yönde önemli bir adım atılmıştır. AK Parti hükûmetlerinin
başlattığı ve planladığı yüksek standartlı demir yolu projelerinden, özellikle,
MARMARAY, Ankara-İstanbul, Ankara-Konya, Ankara-Polatlı-Afyon-Uşak-İzmir,
Ankara-Sivas-Erzincan-Erzurum-Kars, İstanbul-İzmir ve İstanbul-Bulgaristan
sınırı hattını hatırlatmakta yarar görüyorum. Önümüzdeki
dönemde bunların yanında, 15 bin kilometre bölünmüş yol hedefine ulaşmayı,
İstanbul Boğazı’na üçüncü karayolu geçişini
kazandırmayı… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayın Sayın Demir. OSMAN DEMİR
(Devamla) - … hâlen 7.205 kilometre olan devlet ve il yollarını 2 katına
çıkarmayı, kış şartlarında güvenli ve sürekli ulaşımı destekleyecek kar
siperleri oluşturmayı ve akıllı ulaşım sistemlerini yaygınlaştırmayı hedefliyoruz.
“Ak” kadrolar olarak, gece gündüz çalışıp her zaman daha fazlasına layık
olduğuna inandığımız milletimize hizmet etmenin gururunu yaşıyoruz. AK Parti
hizmet partisidir, “ak” kadrolar halka hizmeti Hakk’a
hizmet bilirler. Yapabilecekleri işin sözünü verir ve verdikleri sözü tutarlar,
milleti aldatmazlar. Başarımızın temelinde bunlar yatıyor. Önümüzdeki
dönemde aziz milletimizden, maddi ve manevi değerlerimizden, geçmiş
tecrübelerimizden ve Sayın Başbakanımız Recep Tayyip
Erdoğan’ın sarsılmaz iradesinden aldığımız güçle daha fazlasını başaracağımıza
inanıyorum. Bu vesileyle, özverili çalışmalarından dolayı Ulaştırma Bakanımız
Sayın Binali Yıldırım’ı ve Bakanlığının tüm
çalışanlarını yürekten kutluyorum. Başarılarının artarak devam etmesini ve 2008
yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Demir. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, az önce, hatip, bütün devlet
memurlarını “ak” kadrolar olarak tanımladı. Lütfen bu “ak” kadroların devlet
memurları mı, yoksa siyasi partinin kendi görevlileri mi olduğunu açıklasın.
(CHP sıralarından alkışlar) ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Ne alakası var! AHMET YENİ
(Samsun) – Ne alakası var! BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Memurları değil Bakanlar Kurulunu kastetti. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Olur mu efendim, olur mu? Hizmeti kim götürüyor?
Hizmeti vatandaşın ayağına devlet memurları götürür. Rica ederim… MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Gerçi arkadaşımız doğruyu söyledi. Yani, devlet memurlarının
hepsini AKP’li yaptınız da hiç değilse şekle riayet
edin, şeklen “Bunlar memurdur.” falan deyin. BAŞKAN – Sayın
Demir, buyurun kürsüye gelin. Bir dakika süre
veriyorum. OSMAN DEMİR
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
bizim, orada, devleti kastetme diye bir amacımız yok, ifademde o da yok. “Ak
kadrolar” dediğimiz zaman tabii ki siyasi bir kadroyu kastediyoruz; AK Partiyi
kastediyorum ve Hükûmeti kastediyorum, Bakanlar
Kurulumuzu kastediyorum. Saygılar sunarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Budur işte. BAŞKAN – Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Hüsnü Tuna. Buyurunuz Sayın
Tuna. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU
ADINA HÜSNÜ TUNA (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Telekomünikasyon Kurumu bütçe görüşmelerinde AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Küresel düzeydeki
teknolojik, ekonomik ve toplumsal gelişmeler sonucu ortaya çıkmakta olan yeni
uluslararası telekomünikasyon düzeni, telekomünikasyon hizmetlerinin özel
sektörün katılımıyla rekabetçi bir ortamda verilmesini hedeflemektedir. Bu
nedenle, telekomünikasyon alanında tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de
geleneksel, tekelci ve devletçi yapıdan çıkılarak özel girişimcilerin de
faaliyet gösterebilecekleri rekabetçi bir serbest piyasa yapısına ulaşmak için
planlı bir gelişme izlenmektedir. Hükûmetimiz de bu
doğrultuda çalışmakta ve bu sektörde en üst düzeyde serbestleşmenin
sağlanmasını hedeflemektedir. Türkiye’de 27
Ocak 2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa ile telekomünikasyon sektörünün
düzenlenmesi, denetlenmesi için bağımsız bir yapıda Telekomünikasyon Kurumu
kurulmuştur. Kurumun temel amacı sektördeki etkin rekabet ortamının
sağlanmasıdır. Telekomünikasyon
Kurumunun göreve başladığı 2002 yılından itibaren sektörde kayda değer birçok
gelişme yaşandığı görülmektedir. 2002 yılında 97 olan işletmeci sayısı 1 Ocak
2004 tarihindeki serbestleşme sürecinden sonra hızla artmış, Kasım 2007’de
245’e ulaşmıştır. 2002 yılında ses ve altyapı hizmetleri sadece Türk Telekom tarafından sunulmakta iken bugün alternatif
işletmeciler de bu hizmetleri sunmaya başlamışlar, dolayısıyla tüketicilerin
seçenekleri artmıştır. 2002 yılında mobil abone sayısı 23,3 milyon iken, 2007
yılında 61 milyona ulaşmıştır. Bu artışın aynı hızla devam etmesi
beklenmektedir. 2002 yılında hiç olmayan ADSL hizmetinden, 2007 yılında 4,2
milyon abone yararlanır duruma gelmiştir. Bu beklentilerin
gerçekleşmesi hâlinde bilgi toplumu olma
yolunda önemli bir adım atılacak ve toplumsal refah seviyesinin azami derecede
yükselmesine destek verilecektir. Dolayısıyla, özelleşme ve serbestleşme hâlihazırda
ülkemizde de mevcut olan sayısal uçurum seviyesinin azaltılması yönünde etkin
bir araç olacaktır. Bunun yanı sıra, özelleşen şirketin daha yenilikçi ve
çeşitli hizmet sunmak amacıyla daha fazla araştırma, geliştirme harcamaları
yapması gerekecektir. Diğer taraftan,
Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu, Jandarma
Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ile Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî
İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nda değişiklik yapan 5397 sayılı Kanun’la güvenlik
ve istihbarat kurumlarımızın kanunlarında yazılı görevleri gereği yaptıkları,
telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal
bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınması işlemlerinin hukuki
denetiminin yapılması için Telekomünikasyon Kurumu Başkanlığına doğrudan bağlı
olarak İletişim Başkanlığı kurulmuş ve 23/7/2006 tarihinde başladığı
faaliyetlerini başarıyla sürdürmektedir. Telefon dinleme
alışkanlığı geçmişte ülkemizi âdeta bir gizli kulaklar ülkesine dönüştürmüştür.
1947’lerde rahmetli Adnan Menderes’in özel hayatını izleyenler, 70’lerde İşçi
Partisi yöneticilerinin kabak çekirdeği sohbetlerini kayda alacak kadar
pervasızlaşmışlar, 80’lerde, her gün, yeni bir cihazla dinlemeye alınarak taciz
edilen rahmetli Turgut Özal’a “Böceklerle yaşamaya mecburuz.” dedirtecek kadar
umudunu kaybettirmiş, nihayet 90’lı yıllarda Mehmet Eymür’ün
“Galiba herkes birbirini dinliyor.” itirafında somutlaşan gizli kulaklar
neredeyse hayatın bir parçası hâline gelmişti. Özel hayata
yapılan bu saldırılardan ancak hukukun üstünlüğüne bağlı kurumların denetimiyle
kurtulabiliriz. Yeter ki, kurumların başında, hukuka ve hukukun üstünlüğüne
inanmış, yasa dışılıklara ve rutin dışına çıkmak isteyenlere izin vermeyecek
görevliler bulunsun. Bugün Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı devlet hukukuna
değil, hukuk devleti ilkelerine uygun olarak faaliyetlerini devam
ettirmektedir. Bu nedenle, bireylerin mahremiyetine müdahale de sona ermiş, en
azından ortadan kalkma istikametinde azalmıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurunuz efendim. HÜSNÜ TUNA
(Devamla) - Sözlerime son verirken, hepinizi, 17 Aralık 2007 Pazartesi günü Konyamızda 734’üncü vuslat yıldönümü anılacak olan ve “Şu toprağa
sevgiden başka bir tohum ekmeliyiz. Şu tertemiz
tarlaya başka bir tohum ekmeliyiz biz… Beri gel beri!
Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk? Madem ki sen
bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik… Ölümümüzden sonra
mezarımızı yerde aramayınız. Bizim mezarımız
ariflerin gönüllerindedir.” diyen Hazreti Mevlânâ’yı Anma Günü’ne davet eder,
bütçemizin hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tuna. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına son söz, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Kemal
Yardımcı. Buyurunuz Sayın
Yardımcı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. AK PARTİ GRUBU
ADINA HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlamadan sizleri şahsım ve Adalet ve Kalkınma Partisi adına
saygıyla selamlıyorum. Denizcilik
Müsteşarlığımız bütçesi vesilesiyle sizlere, ülkemiz ve dünya denizciliği
hakkında, ayrılan sürede bazı bilgiler iletmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, bugün dünyada ticaretin yüzde 80’i deniz yoluyla
yapılmaktadır. Sektörü üç başlık altında değerlendirmek gerekir: 1) Deniz ulaştırması, 2) Deniz turizmi, 3) Deniz kaynakları olup, Deniz
ulaştırmasının ana ögeleri de deniz ticaret filosu,
gemi inşa sanayi ve limancılıktır. 2007 yılı
itibarıyla denizden taşınan yüklerin miktarı 8 milyar tona yakındır. 8 milyar
tonluk yük miktarı içinde ülkemizin miktarı takriben 240 milyon tondur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son beş yılda dünya denizciliğinde yaşanan canlanmaya
paralel olarak denizcilik sektörümüz de gerekeni yaparak, dünyada sektör
bazında gereken yeri almaktadır. Değerli milletvekilleri,
deniz ile şaka olmaz, denizde su, bardakta durduğu gibi durmaz. Deniz disiplin
ister, kurallarına uymak ister, çevreyi korumak ve çevreye saygı ister. Bugün
itibarıyla dünya denizcilik ticaret filosu 1 milyar dead
weight tonu aşmış bulunmaktadır. Türk bayraklı
gemilerin tonajı yaklaşık 8 milyon ton olup, takriben 5 milyon ton da Uzak Doğu
tersanelerinde yeni gemi siparişi Türk armatörü için devam etmektedir. Ülkemiz, gemi
inşa sanayisinde gereken hamleleri yapmış. Öyle ki, dünya gemi inşa siparişi
çerçevesinde son üç yılda dünya yüzde 89 büyürken, Türk tersaneleri yüzde 360
büyüme sağlamıştır. Ülkemizin tersanelerinde hem Türk hem de dünya armatörleri
için inşa edilen gemi sayısı ve tonajı hızla artmaktadır. Dünyada gemi inşada
Güney Kore birinci sırada, ülkemiz 4,5 milyon tonluk siparişiyle dördüncü
sıraya yerleşmiş bulunmaktadır. Tersanelerimizde 2002 yılında 14 bin kişi
istihdam edilirken, bugün yaklaşık 33 bin kişiye yükseldik. Yan sanayi ile
birlikte istihdamımız 100 bin kişi civarındadır. Gemi inşa sanayisinde hedef,
stratejik olarak ithal girdiyi sıfırlamak, yüzde yüz Türk gemisi yapmak
olmalıdır. Bu konuda ciddi çalışmalarımız var. Değerli
milletvekilleri, limancılık konusunda ise,
son yıllarda hız verilen özelleştirmelerle, süratle modernize edilerek
ve kapasiteleri artırılarak limancılık konusunda gereken hedeflere ulaşılmaya
çalışılmaktadır. Yatçılık, gezinti tekneleri, dalış turizmi, su sporları,
marinacılık ve kruvazör turizmi ülkemiz için büyük önem taşımaktadır. Son
yıllarda liman hizmet tarifelerindeki şikâyetler giderilmiş, önemli oranda
indirimler sağlanmış, bu sayede “kruvazör” dediğimiz yolcu gemileri ülkemiz
limanlarına sıkça gelmeye başlamıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir deniz ülkesi olmanın yanı sıra, denizci ülke olma
mecburiyetindeyiz. Bu nedenle, halkımıza denizciliği sevdirmek zorunda
olduğumuza inanıyoruz. Amatör denizciliğin geliştirilmesi için, tekne
vergilerinin düşürülmesi dâhil olmak üzere, her türlü teşvik edici ilave
tedbirin alınması gerektiğine inanıyoruz. Denizcilik
sektörünün üçüncü ana konusu balıkçılık ve dip kaynaklarıdır. Kıyı balıkçılığı,
açık deniz balıkçılığı, kültür balıkçılığı konusunda ciddi çalışmalar
yapılmaktadır. Özellikle kabotajda akaryakıt üzerinden alınan ÖTV’nin kaldırılması, balıkçılık sektörümüze büyük destek
sağlamış ve deniz yoluyla insan ulaşımında artış sağlanmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sektör bu oranda büyürken kalifiye, eğitilmiş insan
gücü çok önemlidir. Öncelikle denizcilik idaresi, denizcilik eğitimi almış
kadrolarla donatılarak dünya standardına ulaşılmıştır. Sayın Bakanımız ve
Müsteşarımız dâhil olmak üzere, kilit noktalara ve uzman kadrolara denizci
personel getirilmiştir. Yapılan
denetimler neticesinde, Türk gemileri dünya limanlarında kara listeden beyaz
listeye geçmiştir. Türk bayraklı gemilerin yabancı limanlarda tutulma oranı
yüzde 20’lerden yüzde 7’ye düşürülmüş, dünya limanlarında gemilerimizin prestij
kazanması sağlanmıştır. Başta Ulaştırma
Bakanlığımız olmak üzere, tüm Denizcilik Müsteşarlığı çalışanlarına, ülkemize
ve denizcilerimize prestij sağladıkları için teşekkür ediyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. HASAN KEMAL
YARDIMCI (Devamla) – Denizcilikte eğer aşırı büyümelerden yaşanan problemleri
çözmek istiyorsak, daha fazla kaza yaşamak istemiyorsak, bunun ana çözümü
denizcilik eğitiminden geçmektedir. Denizcilik
eğitimi yalnız ülkemizin değil, dünya denizcilik sektörünün önemli sorunu ve
meselesidir. Sözlerimi
bitirirken saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yardımcı. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına, Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat
Ata. Buyurunuz Sayın
Ata. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on yedi
buçuk dakikadır. DTP GRUBU ADINA
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 mali yılı
kapsamında Adalet Bakanlığı, Yargıtay ve Danıştay Başkanlıkları, Türkiye Adalet
Akademisi ve Ceza İnfaz Kurumları ile İş Yurtları bütçeleri hakkında Demokratik
Toplum Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Sözlerime
başlamadan önce, İnsan Hakları Haftası içerisinde olmamız dolayısıyla, herkesin
temel hak ve hürriyetlerden özgür ve eşit bir şekilde yararlandığı ve insan
hakları mücadelesinin verilmediği bir dünya ve ülke özlemiyle hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz üzere parlamenter demokrasimizin konsolidasyonu ve istikrarı açısından yaşadığı en önemli
sıkıntı, erkler ayrılığı mevzusuna henüz bir netleşme getirmemesidir.
Anayasa’mız güçler ayrılığı ilkesiyle yasama, yürütme ve yargı erklerinin
birbirlerini etkilemeden fonksiyonlarını yerine getirmesini hedeflemiş,
yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını ayrı düzenlemelerle güvence altına almıştır.
Yargının
bağımsızlığı yıllardır üzerinde çok tartışılan ve ülke gündeminden bir türlü
düşmeyen bir konudur. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna yürütme organı
içerisinde yer alan Adalet Bakanının başkanlık etmesi, yine devlet bürokrasisi
içerisinde yer alan ve bakana bağlı olarak görev yapan müsteşarın kurulda yer
alması her zaman tartışma konusu olmuştur ve yine olacaktır. Fakat,
bilinmektedir ki üyelerinin tamamı hâkimlerden oluşan Anayasa Mahkemesi,
Yargıtay ve Danıştay gibi üst mahkemelerin, özellikle devletin taraf olduğu
davalarda verdikleri kararların önemli bir kısmı toplum vicdanında kabul
görmemektedir. Yargının siyasallaşması olgusunun ülke gündemindeki yerini
koruyarak sürekli tartışılıyor olması, meselenin bir kurulun yapısıyla sadece
sınırlı olmadığını göstermektedir. Sorunun kaynağını daha derinlerde, devletin
ideolojik yapısında, siyasi kültürümüzde, devletin hukuka biçtiği rol ve bunun
tarihî arka planında, hâkimlerin hukuk birikimlerinin ve kültürlerinin nasıl
oluştuğunda ve üst mahkemelere hâkimlerin hangi kriterlerle ve nasıl
seçildiklerinde aramak gerekir. Değerli
milletvekilleri, Bakanlığın “hâkimler ve savcıların, özellikle Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi hükümleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı
konusunda eğitimleri için Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliğiyle işbirliği hâlinde
geniş kapsamlı programlar uyguladığı ve tüm bu alanlardaki uygulamalarda
reformlara koşut somut ilerlemeler sağlandığı” yönündeki beyanatının, maalesef,
pratik olarak henüz güncel yargılama süreçlerine ve yargı mensuplarının anlayış
ve yaklaşımlarına yansımadığını görmekteyiz. Kamuoyunca
izlendiği üzere iki hafta önce, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler
Vakfı (TESEV)’in hazırladığı “Yargıda Algı ve Zihniyet Kalıpları” başlıklı
rapor açıklandı. Bu raporda, araştırma kapsamında görüşülen hâkim ve savcıların
yüzde 63’ü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında Türkiye’ye karşı ön
yargılı olduğunu düşünmektedir. “Devlet Çıkarları
mı, Adaletin Gerekleri mi? Demokrasi mi, Güvenlik mi?” başlıklı bölümde, hâkim
ve savcılar arasında, yargılama faaliyeti sırasında, adalet ile devletin
çıkarları veya demokrasi ile devletin güvenliği arasında bir karşıtlık
çıkabileceği ve bu durumda devletin çıkarlarının korunması gerektiği kanısının
yaygın olduğu görülmektedir. Yine “İnsan
hakları, devletin güvenliği açısından tehdit oluşturabilir mi?” sorusuna “evet”
diye yanıt verenlerin oranı yüzde 51 olmuştur. Bu soruya “hayır” diye yanıt
verenlerin oranının ise yüzde 28’de kaldığını üzülerek belirtmek gerekir. Raporun bir başka
çarpıcı noktası ise, Anayasa’nın 90’ıncı maddesine eklenen “temel hak ve
özgürlüklere ilişkin uyuşmazlıklarda milletlerarası hükümlerin esas alınması”
şeklindeki düzenlemeyi görüşmecilerin çoğunluğunun olumsuz bulduğudur. Bu
görüşte olan hâkim ve savcıların bazıları, bu durumu egemenliğin
sınırlandırılması ve iç işlerine müdahale olarak yorumlamaktadır. Hâkimlerin,
kendilerini, halk adına yetki kullanan bağımsız otoriteler olarak değil,
yerleşik kurumsal yapı çerçevesindeki devletin bekçileri olarak görmeleri bir
toplum için akla gelebilecek en kötü durumlardan biridir. Çünkü “bekçi hâkim”
nosyonu, hukuk adına son söz söyleme yetkisinin kötüye kullanılması suretiyle,
statükonun onaylanması uğruna özgürlüklerin tahribinin yolunu açar. Oysa, bir
anayasal demokraside herkes için nihai hak arama kapısı olan mahkemelerin,
politik konjonktürden etkilenmeyeceklerini, ideolojik statükonun aracı hâline
dönüşmeyeceklerini bilmek her görüş ve inançtaki vatandaşlar için en büyük
güvencedir. Saygıdeğer milletvekilleri,
1961 Anayasası’nın hukuk devleti bakımından en önemli hükümlerinden biri,
idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğuna ilişkin
düzenlemedir. Ancak, 82 Anayasası aynı konuyu düzenleyen 125’inci maddesinde
yargı denetimine istisna getirmiştir. Bu maddeyle, Cumhurbaşkanının tek başına
yapacağı işlemlere, Yüksek Askeri Şûra kararlarına, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun kararlarına karşı yargı yoluna gidilemeyeceği anayasal hüküm hâline
getirilmiştir. Bu hüküm, belirli idari işlem ve eylemlerin yargı organları
önüne gitmesini engellemek yoluyla hukukun siyasallaşmasına hizmet etmektedir
ve bu durum, mahkemelerin katılımı olmaksızın, doğrudan anayasal çerçeveyle
yaratılmaktadır. Bir hukuk
devletinde normal olan, her idari işlemin hukuki denetime açık olmasıdır.
Hukuki denetimden kaçırılan işlemler salt siyasi nitelikte işlemler olarak
kalabilmekte, idareye, ancak mahkemeler tarafından kullanılabilecek bir yetki
olan “kesin karar verme” yetkisi devredilmektedir. Yargıtay,
Danıştay ve Anayasa Mahkemesi, Türk hukuk sisteminde, hukuka uygunluk denetimi
yapan ana organlardır ve kararları demokrasimizin geleceğini belirleyecek
güçtedir. Ancak, onları da bağlayan anayasal ve yasal bir çerçeve
bulunmaktadır. Yargının öncelikli sorunlarından olan hukukun siyasallaşması,
ancak hukuk devleti ilkesinin tam olarak uygulandığı bir anayasal çerçeve,
anayasal ilkelere uygun olarak çıkarılan yasalar ve hukuk devleti ilkesini her
şeye, gereğinde devletin menfaatlerine rağmen koruyan, bağımsız, etkin, birey
hak ve özgürlüklerini en üstte tutan mahkeme ve hâkimler ile çözüme
kavuşturulabilir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 58 ve 59’uncu Hükûmet
Programlarında ve yine 60’ıncı AKP Hükûmetinin
Programı’nda sürekli olarak değindikleri, fakat bir türlü hayata
geçiremedikleri yargı reformu, artık, kaçınılmaz, zaruri ve bir an önce
gerçekleştirilmesi gereken bir düzeye ulaşmıştır. Yargı reformunun, yargı
erkinin adaletin sağlanması noktasında gerekli yetki ve sorumluluk ile mali
bütçeye kavuşturulacağı, yargı mensuplarının soruşturma, kovuşturma ve hüküm
verme aşamalarında tutum ve davranışlarını derinden etkileyen her türlü siyasi
ve ekonomik kaygıdan kurtarılacakları, tamamen hukukun üstünlüğü ve yargının
bağımsızlığı ilkelerine göre yargı çalışmalarının hakkaniyetle
gerçekleştirilebileceği bir yapısal dönüşümün adıdır. Avrupa Birliği
müktesebatıyla uyum sağlama süreci içerisinde yapılan bazı temel kanunlar ve
değişiklikler, yargı reformuna başlangıç açısından önemli gelişmelerdir, ama
asla yeterli değildir. Hele hele son iki yıllık
döneme baktığımızda Avrupa Birliğiyle uyum için değil, ama küresel güvenlik sendromuyla uyum için yeni kanunların ve değişikliklerin
yapıldığını görüyoruz. Bir taraftan
yargıyı bağımsız kılmak, etkinliğini artırmak ve yapısını şeffaflaştırmak için
yargı reformunu gündemde tutacağız, bir taraftan da yargıyı kolluk güçlerinin
lehine zayıflatacak kanunlar yapacağız. Böyle bir zihniyetin adalet kurumunu
şeffaflaştıracağı düşünülebilir mi? Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hukuk devleti ve uluslararası insan hakları
standartları tüm ırk ve etnik gruplara yönelik bir koruma gerektirir. Türk Ceza
Yasası’nın 301’inci maddesinde yer alan “Türklük” ile ilgili ibareler, gerek
anayasalarda gerekse yasalarda ırklarla ilgili düzenlemeler biçimi belli bir
ırk ve etnik grubu münhasıran koruma şeklinde yapılmamalıdır. Her Türlü Irk
Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Uluslararası
Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesinin (a) fıkrasında belirtildiği üzere, ırkçı
üstünlüğün yayılması ve teşvik edilmesi yasaklanmaktadır. Türkiye bu sözleşmeyi
9 Nisan 2002 tarihinde Resmî Gazetesi’nde yayımlayarak kendi iç hukuk sistemine
dâhil etmiş. Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre de insan haklarına ilişkin
uluslararası sözleşmeler yasa üstü niteliğe sahiptir. Türk Ceza
Yasası’nın 301’inci maddesinde yer verilen “Türklük” ibaresi doğrudan ırka
yönelik bir referans verdiğinden ve maddenin koruma alanına başka ırk ve etnik
grupların girmemesi dikkate alındığında, 301’inci maddenin ırkçılığa karşı
sözleşmeye aykırı olduğu açıktır. Birleşmiş
Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 15’inci
maddesinde öngörüldüğü gibi, suçların yasallık ilkesine göre oluşturulması
gerekir. Yasallık ilkesi her suçun açık, net ve sınırları çizilebilir şekilde
ülkenin yasalarında düzenlenmesi anlamına gelir. 301’inci maddede geçen
“aşağılayıcı” kelimesi geniş bir anlama sahiptir. Eleştiri ve aşağılama
arasındaki farkı çizmek oldukça güçtür. Değerli
milletvekilleri, bir ülkenin kurumlarına saygınlık ve güç kazandıran, halkın
benimsemesi ve desteğidir. Bunu sağlamanın en güvenilir yolu, öncelikle o
kurumlarda yer alanların, kurumlara varlık kazandıranların kurumların
saygınlıklarını zedeleyecek davranışlardan kaçınmalarıdır. Çünkü, 301’inci
maddeyle koruma altına alınan kurumlar, asıl o kurumlarda faaliyet gösterenler
tarafından zayıflatılabilir ve kurumların prestiji yine o kişiler tarafından
sarsılabilir. Yargı organının saygınlığını bir yargıçtan, yasama organının
saygınlığını bir milletvekilinden, hükûmetin
saygınlığını bir bakandan daha fazla sarsabilecek ya
da daha fazla koruyabilecek, daha fazla değer katabilecek hiç kimse yoktur. Demokratik
sistemlerin hukuk düzenlerine baktığımızda, İtalya, Fransa, İsveç, Almanya,
Yunanistan gibi ülkelerin ceza kanunlarında 301’inci madde benzeri hukuki
düzenlemelere yer verildiği görülmektedir. Son zamanlarda Hükûmetin
bu durumu öne sürerek 301’inci maddenin kaldırılması değil, düzeltilmesi
yönünde görüş sergilediği, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde benzeri düzenlemeler
olması nedeniyle maddenin kaldırılmaması gerektiği savunulmaktadır. Hükûmetin ve aynı görüşte olan bazı çevrelerin bu tutumu,
gerçekleri yansıtmaktan uzaktır. Söz konusu ülkelerde bu madde mahkemeler
tarafından hemen hemen hiç kullanılmamaktadır.
Örneğin, bu maddeyi almış olduğumuz İtalya’da ırksal bir referans yer almadığı
gibi, fiilin aşağılamadan daha ağır bir durum gerçekleştirmesi beklenmektedir
ve söz konusu madde son otuz yılda sadece bir kez kullanılmıştır. Oysa ki Avrupa
Komisyonu 2007 İlerleme Raporu’nda da belirtildiği gibi, yeni Ceza Kanunu’nun
bazı hükümleri uyarınca, şiddet içermeyen düşüncelerin ifade edilmesinin
kovuşturulması ve mahkûmiyetle sonuçlanması ciddi endişe uyandırmaktadır.
Mahkûm edilen kişilerin sayısı 2006’da 2005 yılına göre yaklaşık 2 kat
artmıştır ve 2007’de mahkûmiyetlerin sayısında daha fazla artış meydana
gelmiştir. Yine çok önemli
bulduğumuz bir husus, ayrıca raporda da yer verilmiş, Türk Ceza Kanunu’nun kamu
düzenine karşı işlenen suçlara ilişkin 215, 216, 217 ve 220’nci maddeleri
Kürtlere yönelik konularda uygulanmıştır. Ülkemizde kişi
başına düşen hâkim ve savcı ve avukat sayısı, suç işleme oranı ve adliye
hizmetlerinden yararlanma oranıyla karşılaştırıldığında oldukça düşüktür. 14
bin küsur olan hâkim ve savcı kadrosunun üçte 1’i hâlâ boş beklemektedir. Aynı
şekilde, adliye personeli konusundaki yetersizlik, var olan kadroların
doldurulmaması ve kadronun ihtiyaç oranında eşit bir şekilde dağıtılmaması da
vatandaşlara verimli, etkin bir hizmet götürülmesini zorlaştırmaktadır. Değerli
milletvekilleri, Adalet Bakanlığı tarafından 21/5/2007 tarihli ve 26528 sayılı
Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza Muhakemeleri Kanunu
gereğince, müdafi vekillere görevlendirmeleriyle yapılacak ödemelerin usul ve
esaslarına ilişkin yönetmelik ile müdafi vekillere ödenecek ücretlerin ilgili
yer cumhuriyet başsavcılığı tarafından yapılacak denetim ve inceleme sonrasında
ödeneceği hükme bağlanmıştır. Bu hükmün bağımsız savunmayı temsil eden
avukatlık hizmetine aykırılık teşkil ettiği, savcılık makamının avukatlar
üzerinde âdeta bir üst makam gibi davranması şeklinde bir sonuç doğurduğu,
uygulamada rastlanan bir durumdur. Söz konusu hükmün değiştirilmesi için
yapılan tüm girişimler sonuçsuz kalmıştır. Bağımsız yargının unsurları olan
iddia, savunma ve yargılama makamları arasında tam bir eşitliğin sağlanması
açısından avukatların CMK evraklarının inceleme ve denetleme yetkisinin
barolara verilmesi gerekmektedir. Kaldı ki Ceza Muhakemeleri Kanunu uyarınca barolardan
ücreti Bakanlıkça karşılanmak üzere sanıkların savunma hakkına riayet babında
çağrılan avukatların ödemeleri zamanında yapılmamaktadır. Bu durum, özellikle
mesleğe yeni başlayan avukatlar açısından sıkıntılara neden olmakta ve dolaylı
da olsa savunma işlemini yerine getirirken, gereken özen ve itinanın
gösterilmesini de engellemektedir. Değerli
milletvekilleri, evrensel hukuk normları ve uluslararası sözleşmelerle
hukukumuzu uyumlu hâle getirmeye çalıştığımız son yıllarda, gerçekten ve
inanarak yoğun eğitim programları düzenlenmek suretiyle yargı mensuplarının bu
normları içselleştirmeleri sağlanmalıdır. Yargı çevremizde soğuk savaş
döneminden kalma otoriter, vatandaştan ziyade devletin güvenliği esası, iç ve
dış tehdit algılamalarına göre yaklaşımların belirlendiği zihniyet kalıplarının
bu yapısal dönüşüm vesilesiyle değiştirilmesi ve rehabilite
edilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu bağlamda, Türkiye Adalet Akademisi,
oldukça önemli bir rol ve misyon sahibidir, fakat yapısına ve işleyişine baktığımızda
yürütme erkine doğrudan bağlı bir kurum olarak, eğitim öğretim faaliyetlerini
evrensel hukukun bilimsel ölçüleri içerisinde ne düzeyde yapacağı oldukça
muğlak durmaktadır. Bu düzeyde bir akademinin Adalet Bakanlığına bağlı olması,
bürokratik zincirin bir parçası olması durumuna yol açmaktadır. Aynı zamanda
yürütme erkinin temel siyasa perspektifleri doğrultusunda, bağımsız olmayan bir
müfredatla eğitim öğretim faaliyetlerini gerçekleştirmesi kaçınılmazdır. Yargı
reformu bağlamında işleyişi ve yapısı özerkleştirildiği oranda, dolayısıyla
bilimsel ve mali özerkliğinin sağlanması hâlinde, yargıda köklü zihniyet
dönüşümüne katkısı ve faydası olabileceğini düşünüyoruz. Değerli
milletvekilleri, adalet ve yargı yapımızın en netameli konusuna, işkenceye değinmek
durumunda kalmak, şahsen daima özenle itina ettiğim bir konudur. Çünkü,
cumhuriyetimizin 100’üncü yılına ramak kalmışken ve çağdaş uygarlık
değerleriyle bu kadar haşir neşir olmaya başlamışken, artık bu kelimeyi sadece
lügatimizle sınırlı kalan ve kötü geçmişte uygulamakla bilinen bir kelime
hâline getirmemiz gerekir. Ne var ki, hâlen bu yolda katedecek
çok mesafe var önümüzde. Ceza infaz
kurumları ve tevkifevlerinde tutuklu ve hükümlülere
keyfî gerekçelerle uygulanan, onur kırıcı, zalimane kötü muamele ve cezalar,
bizlere ve sivil toplum örgütlerine gelen şikâyetlerle ayan beyan ortadadır.
Maalesef, sadece bize gelmemektedir. Birkaç gün önce, Avrupa Parlamentosu İnsan
Hakları Alt Komisyonundan gelen bir heyet Sayın Bakanla da görüşmüştür. İşkence
olaylarında yeniden bir artış olduğunu belirtmişler ve Türkiye’nin, Birleşmiş
Milletler insanlık dışı, onur kırıcı, kötü muamele ve cezaya karşı sözleşmesine
ek seçmeli protokolünü imzalamasını istemişlerdir. Neredeyse iki yıldır
onaylanması geciktirilen bu protokol için, bütün insan hakları örgütleri
kampanyalar yürütmekte ve akademisyenler uyarılarda bulunmaktadırlar. Bu kürsüden bir
daha Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu protokolü neden onaylamıyorsunuz?
İşkenceyi önlemek için yeterli mekanizmalar mı var mevzuatımızda? İnsan hakları
kurulları ve cezaevlerini izleme kurulları, işkenceyi ne kadar önleyebilecek
içerik, yetki, güç ve sorumluluğa sahiptir? Yeterli mekanizma varsa neden hâlâ
işkence yapılmaya devam edilmektedir? Buyurun, size son üç ayda gerçekleşen
vakalara ilişkin, insan hakları örgütlerinin, Türkiye İnsan Hakları Vakfının,
İnsan Hakları Derneğinin, Özgür-Der’in, Mazlumder’in raporları açıktır ve ilgiyle izlenmesi
gerekmektedir. Bir insanlık
ayıbıdır işkence. Artık, işkence failleri bile özeleştiri vermektedirler.
Hatta, yaptıklarının yanlış olduğunu bile belirtmektedirler. Peki, bu
yaşananlar nedir öyleyse? Lütfen, müfettişlerinizi ya
da lütfen, dilerseniz, birlikte, yarın, siyasi parti grubunu temsil eden milletvekillerimizle birlikte Tekirdağ F Tipi Cezaevine
gidelim ve hükümlülerle görüşelim. Bir dinleyelim bakalım neler oluyor orada.
“İşkence için pilot cezaevi olarak mı seçilmiş Tekirdağ F Tipi Cezaevi?” İnsan
hakları derneklerinin sorusudur bu. Değilse nedir, derhâl açığa çıkarılmalıdır.
İşkenceye sıfır
tolerans, bizim tarafımızdan her zaman ayakta alkışlanması gereken bir
düşünceyi ifade eder. Ancak bu söylem asla lafta kalmamalıdır. İşkencenin
üzerine gidilmeli ve derhâl gündemimizden kalkmalıdır. Yoksa bu insanlık dışı
uygulama yapılmaya devam ederken demokrasi, insan hakları, adalet ve
özgürlükten bahsetmeyelim lütfen. Ülkemizde bulunan
392 ceza infaz kurumunda 87.203 hükümlü ve tutuklu kalmaktadır. Bu rakamlar hiç
de az değildir. 12 Eylül döneminde bu sayı 79 bindi. Altı ay önce 77.425 olarak
açıklanan cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı, şu anda 87.203, yani son
altı ayda 10 bin kişi tutuklanmıştır. Bu hızla gidilirse bir yıl sonra, seneye
bu zamanlar 110 bin küsur tutuklu ve hükümlümüz ile 400 küsur cezaevi ve yeni
cezaevleri projeleriyle karşı karşıya kalacağız. Bu vesileyle, Hükûmetin ekonomi politikasının bel kemiğini oluşturan,
strateji, performans, etkinlik, verimlilik gibi neoliberal
özel sektör siyasalarına has olan yaklaşımının gün geçtikçe
yoksulluk getirdiğini ve günbegün yeni suçlular ve dolayısıyla, tutuklu ve
hükümlü sayısında artan bir ivme ile artışa yol açtığını söylemek zorundayım. Avrupa ile
karşılaştırdığında, Birleşmiş Milletler minimum cezaevi koşulları ve Avrupa
deneyimleri referans verilerek gayet iyi olduğumuz belirtilmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Ata. AYLA AKAT ATA
(Devamla) – Belki, koşullar anlamında giderek farkın kapatıldığı, modern ve
suçun niteliğine göre çeşitli cezaevleri yapıldığı söylenebilir, fakat
unutmayalım ki bu cezaevlerinin sivil toplumun ya da
özerk bir kurulun denetiminden muaf olması durumu, cezaevlerinde doğal olarak
işkence ve kötü muamele ile cezalara kapı aralamaktadır. Son olarak,
sözlerimi bitirmeden önce, yıllardır izlediğimiz her dosyaya, dönem dönem yurt dışından gelen heyetler de vardı ve bize
soruyorlardı: “Neden savcılarla hâkimler yan yana oturuyor?” diye. Biz hep
“Marangoz hatası.” dedik ya da “Neden bunlar
hâkimlerle aynı cübbeyi giyiyor?” dediler, biz de
“Terzi hatası.” dedik. Umuyoruz ki bu çerçevede, hâkimler ve savcıların farklı
statülerinin olduğunu ve silahların eşitliği ilkesi gereği, iddia makamının da
savunma makamıyla eşit bir seviyede olması gerektiğinin bu dönemde daha iyi
anlaşılması ve ilgili düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Bu duygu ve
düşüncelerle, 2008 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor ve saygılar
sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ata. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına son söz, Diyarbakır Milletvekili Sayın Gültan
Kışanak’a ait. Buyurunuz Sayın Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on yedi
buçuk dakikadır. DTP GRUBU ADINA
GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığı ve bağlı kurumların bütçesi üzerinde Demokratik Toplum Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Fakat, konuşmama geçmeden önce bir konuya değinmek istiyorum. Bugün, İzmir
Seferihisar açıklarında batan bir botta 40’tan fazla göçmenin yaşamını
yitirdiğini öğrendik. Bu, hepimizin vicdanlarını sızlatan bir haberdi ve adil,
eşitlikçi bir dünya özlemimizin ne kadar haklı bir özlem olduğunu da hepimize
bir kez daha hatırlatan bir olaydı. Kazada yaşamını yitirenlere Allah’tan
rahmet diliyorum ve bir kez daha, bu tür elim kazalar yaşanmamasını diliyorum. Sayın
milletvekilleri, ulaştırma, bir ülkenin kalkınmasında ve ilerlemesinde çok
temel bir nitelik taşımaktadır. Her türlü ekonomik faaliyette kilit rol oynayan
ulaştırma, toplumların sosyal, kültürel, hatta siyasal gelişmelerinde çok
önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle de bir ülkenin ulaşım politikası, o
ülkenin ekonomik hedeflerine, demografik yapısına, jeopolitik konumuna,
uluslararası ulaşım ihtiyaçlarına ve buna benzer birçok faktöre bağlı olarak
şekillenir ya da tam tersi olur. Ulaştırma
politikaları, bütün bu alanları olumlu ya da olumsuz
etkiler. Gerek ekonomik
kalkınma gerekse sosyal gelişmede bu kadar önemli rol oynaması, ulaştırmanın
makro düzeyde yürütülen politikalara göre doğrudan şekillenmesini
sağlamaktadır. Ulaştırma yatırımları, iktidarların genel politik tercihlerinin
ve yaklaşımlarının temel bir göstergesidir. Eğer yönetenlerin politikaları,
ulusal ve genel toplum çıkarlarından çok, dar, siyasi ve ekonomik çevrelerin
çıkarları ve uluslararası tekellerin baskıları çerçevesinde şekilleniyorsa,
ulaştırma politikalarında da plansız, amaçsız, dağınık bir nitelik göze çarpar.
Anadolu’nun 1856
yılında demir yoluyla tanışmasında da, 1950’li yıllarda demir yolundan
vazgeçilerek kara yollarına yönelmesinde de maalesef daha çok uluslararası
çevrelerin tercihlerine göre bir rota izlenmiştir ve Türkiye’de ulaşım sektörü
bugün felç olma noktasına gelmiştir. AKP Hükûmetinin,
taşımacılık sektörünün yapısını raylı sistem ve deniz taşımacılığı lehine
dönüştürme kararını görüyoruz ve bunu olumlu bulduğumuzu belirtiyoruz, fakat
bazı icraatlar bu politikanın çok da özümsenmediğini gösterir niteliktedir.
Örneğin, 27 Mart 1994’ten beri kesintisiz olarak -on dört yıldan beri- aynı
siyasi gelenek tarafından yönetilen İstanbul’un trafik sorunu artık neredeyse
içinden çıkılmaz bir hâl aldıktan sonra gerçekler kabul edilmiştir. Oysa,
kentin tüm duyarlı kesimleri, meslek örgütleri, sivil toplum örgütleri çözümün
raylı sistemde olduğunda yıllarca ısrar etmişlerdir. Ancak, bu gerçeğin kabul
edilmesinde gecikildiği gibi, her bakımdan bir felaket örneği sayılabilecek
yedi tepe yedi tünel projesinden de vazgeçilip geçilmediğini
bilmiyoruz. İstanbul’da kara yolu tüneli inşa etmek, yolları yüzde 94 oranında
işgal eden fakat yolcuların sadece yüzde 15’ini taşıyan otomobillerin artışını
teşvik etmekten başka bir işe yaramayacaktır. Raylı ulaşıma ve deniz taşımacılığına öncelik
vereceğini dile getiren Hükûmetin diğer yandan da
İstanbul’a üçüncü köprü gibi projelerin peşinde koşmasını da anlamış değiliz.
Üçüncü köprü ve kuzey otobanı projesi ne İstanbul’un ne de Türkiye’nin ulaşım
sorununa hiçbir anlamlı çözüm getirmeyecektir. Bu projeyle, sadece İstanbul’un
elinde kalan son yeşil alanlar da tahrip olacak, ayrıca İstanbul için hayati
önem taşıyan su havzaları risk altına girecektir. Karadeniz Sahil
Yolu Projesi de ülkenin genel çıkarları ile ulaşım sektörü arasında sağlıklı
bir denge kurulamadığının tipik bir göstergesidir. Gerçekten ulaştırma sektörü
adına çok önemli olan bu projeyle birlikte Karadeniz’in o benzersiz yeşiliyle,
hırçın deliliğiyle, dillere destan mavisi arasına kara bir şerit çekilmiştir.
Tam bir doğa katliamı olan bu projeyle birlikte Karadeniz’de geri dönüşü çok
zor bir çevre tahribatı yaratılmıştır. Üstelik, “Karadeniz sahil yolunda
dolguyla yol yapmak yanlıştır, deniz sizden geri alır.” uyarıları dikkate
alınmamış, ne yazık ki sonrasında yaşanan gelişmeler bu uyarıların haklılığını
ortaya koymuştur. Milyonlarca dolar harcanarak yapılan yolun bir kısmını deniz
söküp geri almıştır. Çevrecilerin proje aleyhine açtıkları mahkemeleri birer birer kazanması da Hükûmeti
durdurmaya ve projeyi yeniden gözden geçirmeye yetmemiştir, şimdi dava Danıştaya taşınmıştır. Karadeniz sahil
yolu tabii ki ülkemizin genel politikaları açısından oldukça önemli bir
projedir. Ancak, doğayı katlederek, hukuku hiçe sayarak, olmadık teknik hatalar
yaparak, ciddi ekonomik kayıplara yol açarak hayata geçirilmesi de ilgili hükûmetlerin ayıbıdır. Türkiye 1950’li
yıllardan itibaren deniz ve demir yolu taşımacılığını önemsememiş ve gelinen
noktada da kara yolları artık ihtiyacı karşılayamaz duruma gelmiştir. Geç de
olsa hızlı tren projelerinin planlanmaya alınması, İstanbul-Ankara Hızlı Tren
Projesi’nin bitmek üzere olması önemli bir gelişmedir, fakat bu proje,
aceleciliğe yer verilemeyecek kadar hassas bir projedir. Burada yapılacak
hataların bedeli candır. Bunu hep birlikte gördük. Hattın, lokomotiflerin,
vagonların, hızlı tren seferleri yapmaya henüz uygun olmadığı yönündeki
uyarılara rağmen başlatılan deneme seferleri sırasında yaşanan kazada 41
vatandaşımız yaşamını yitirdi. Bugün de hızlı tren projesi tam gaz devam
ediyor, fakat şimdi de bilim çevrelerinden Ankara-Eskişehir hattının zemininin
hızlı tren projesi için uygun olmadığı, zemin yapısının titreşimler sonucunda
bozularak tren işleyişini aksatacağı uyarıları yapılıyor. Hükûmetin
bu uyarıları göz önüne alarak, artık, yeni bir kazaya daha izin vermeyeceğini
umuyoruz. Hükûmet işbaşına
geldiğinden bu yana, bütçe açığını bahane ederek, kamuya ait ne varsa,
neredeyse tümünü satılığa çıkarmıştır. Şimdi de gözünü otoyollara ve köprülere
dikmiştir. 2008’in ilk çeyreğinde Boğaz Köprüsü’nün ve altı otoyolun satışa
çıkarılacağı belirtiliyor. Sayın Bakana soruyoruz: Kârlılığı hiçbir şekilde
tartışılmayan bu otoyolların satışa çıkartılması, özelleştirilmesi hangi millî
menfaatler gereğidir? Rahmetli Özal’ın
icraatı olan paralı otoyollar ve köprüler, iktidarı bir anlamda Deli Dumrul’a çevirmişti. Şimdi ise AKP’yle
birlikte Deli Dumrul, işini bilen Cingöz Dumrul’a dönüşecektir. Biz DTP olarak, delisine de
cingözüne de karşıyız. İktidarlar halkın ulaşım özgürlüğünden haksız bir
şekilde gelir elde edemezler, hele hele bu hakkı asla
satılığa çıkaramazlar. AKP Hükûmetinin özelleştirme çılgınlığı bununla da kalmadı.
Tarihî Haydarpaşa Garı Özelleştirme İdaresinin elinden zor kurtuldu. Danıştay
10. Dairesi demir yollarının statüsünün değiştirilemeyeceği yönünde bir karar
vererek, Özelleştirme İdaresinin uygulamasını şimdilik engelledi. Umarım, Hükûmet Haydarpaşa Garı’nı yıkmaktan ve özelleştirme
hevesinden vazgeçmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sayın Bakanın sunumunda gemi yapımı sektörü ve Türkiye
tersanelerine ilişkin insanın yüzünü güldüren rakamlar ve bilgiler var. Bu
alanda Türkiye’nin hedefinin 2013 yılında dünya dördüncüsü olmak olduğunu ve bu
amaçla belirlenen alanlarda yeni tersaneler açılacağını öğrendik. Şimdi, biz de
sizlere tersanelere ilişkin insanın kanını donduran başka rakamlar vermek
istiyoruz. AKP’nin işbaşına geldiği 2002 yılından bu
yana çeşitli tersanelerde 38 işçi iş kazasında yaşamını yitirdi. Son olarak,
dört gün önce Kocaeli’de meydana gelen kazada dört
işçi yaralandı, bunlardan biri henüz hayati tehlikeyi atlatabilmiş değil. Tersanelerdeki
temel sıkıntı, ana işin taşeron firmalara verilmesidir. Bu, hem işçi sağlığı ve
güvenliği açısından tehlike yarattığı gibi hem de İş Kanunu’na da aykırıdır.
Taşeron firmaların eline teslim edilen tersanelerde artık, iş sağlığı ve
güvenliğinden bahsetmek mümkün değildir. Hükûmete sormak
istiyoruz, dünyayla bu alanda rekabet işçilerin hayatı pahasına mı
gerçekleştirilecek? AKP Hükûmeti, kendi döneminde, Türkiye’de yine bir imkânsıza
imza attı. Neredeyse rekabete açılması imkânsız olduğu bilinen Telekom’u özelleştirmeye açtı ve şu anda bir özel tekel
yarattı. Türk Telekom’un yüzde 55’lik hissesi
Lübnanlı şirkete satıldı ve son derece hassas olan bu sektörde özel sermayenin
elinde bir tekel oluştu. Halka istediği fiyatı dayatabilen Türk Telekom, artık kamu yararı gözeten bir kurum değil, bir
şirket hâline dönüşmüştür. Nitekim, Türk Telekom,
daha geçtiğimiz mart ayında telefon görüşmelerine zam
yaptı, hem de halkımızın çok çok kullandığı şehir içi
tüketime zam yaparken, az kullanılan uluslararası görüşmelerde indirime gitti.
Türk Telekom bu zam kararını bu kadar pervasızca
alabiliyorsa, bunun sorumlusu, telekomünikasyon sektöründe Türk Telekom’a ve Lübnanlı ortağına özgürce at koşturacakları
bir kâr alanı açan Hükûmet sorumludur. Öte yandan,
telekomünikasyon hizmetlerinin kalitesi de yetersizdir. İnternet
erişiminde dünyanın en yüksek fiyatını ödüyoruz ancak bunun karşılığında
aldığımız hizmetin kalitesi tartışılır durumdadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gerek ekonomik kalkınmada gerekse sosyal gelişmede
oldukça önemli bir rol oynayan ulaştırma yatırımları, iktidarların genel
politik tercih ve yaklaşımlarının bir göstergesidir ve bir turnusol kâğıdıdır
aynı zamanda. Sayın Bakanımızın sunumundan anlıyoruz ki, ülkemizin batısında
çok önemli ulaştırma projeleri hayata geçiyor, çok
büyük projeler; hızlı tren projesi, Marmara ve İzmir’de yapılacak raylı
sistemler, yine otoyol projeleri. Burada bunları anlatmaya vaktimiz yetmeyecek
ancak bu kadar büyük projelerin içerisinde, ne yazık ki Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’yu kapsayan bir projeye rastlayamadık. Bir Ankara-Sivas demir yolu, bir
de Urfa-Silopi otoyol
bağlantısından bahsediliyor. Bunlardan da birinin projesi henüz yapım
aşamasında, birinin ise ödenek yokluğu nedeniyle işleri yavaş gidiyor. Türkiye, yatay
bir coğrafyaya sahip. Ulaştırmada doğu-batı aksları oluşturulmadan sağlıklı bir
ulaştırma sisteminden bahsedilemez. Ayrıca bölgelerarası gelişmişlik farkı
ortadan kaldırılmak isteniyorsa, öncelikle ilerleme kaydedilmesi gereken alanlardan
biri ulaştırmadır. Sosyoekonomik göstergelerin tümünde olduğu gibi ulaştırma
imkânları açısından da bölge illeri Türkiye ortalamasının çok altındadır.
Türkiye genelinde toplam 1.987 kilometre otoyol bulunmaktadır. Bunun sadece 110
kilometresi bölgededir. Türkiye genelinde stabilize yolların yüzde 60’ı, toprak
yolların ise yüzde 95’i bölgede bulunmaktadır. Demir yolları
bakımından da bölge şanssızlığını korumaktadır. Yapıldıkları günden beri hiçbir
yatırım yapılmayan ve yenilenmeyen demir yolları âdeta bir enkaza dönüşmüştür. 2008 yılı
bütçesinden ayrılan kamu yatırımları payının sektörel
dağılımında en yüksek pay, 3 milyar 957 bin YTL’yle
ulaştırma sektörüne ayrılmıştır. Sayın Bakanımıza sormak istiyoruz: Bu
yatırımlardan Doğu ve Güneydoğu Bölgesi ne kadar pay alacak? Bölge genelinde
2008 yılı yatırım planına alınan projeler nelerdir? Bölgenin en büyük ili olan
ve bulunduğu coğrafi konum itibarıyla bölgenin merkezi durumunda olan
Diyarbakır’a ilişkin bir projeniz var mı? Şu anda,
Diyarbakır’ın çevre illerle bağlantısını sağlayan bütün yollar kent merkezi
içinde kalmıştır. Elâzığ-Diyarbakır yolu, Urfa-Diyarbakır
yolu, Mardin-Diyarbakır yolu, kentin büyümesi nedeniyle kent içinde kalmıştır.
Bu durum, hem şehirlerarası ulaşımı hem şehir içi ulaşımı oldukça olumsuz
etkilemektedir. Diyarbakır gibi büyük bir kentin çevre yolunun olmaması önemli
bir sorundur. 2008 yılı yatırım programında Diyarbakır çevre yolunun dahil
edilip edilmediğini öğrenmek istiyoruz. Tarihî eserlere
karşı Bakanlığımızın hassasiyeti önemlidir. Diyarbakır’da da tarihî Ongözlü Köprüsü hâlâ ulaşıma açıktır ve tahrip olmaktadır. Ongözlü Köprü’nün de 2008 yılı yatırımları içerisinde
yanına yeni bir köprü yapılarak tahrip edilmekten kurtarılmak istenip
istenmediğini öğrenmek istiyoruz. Diyarbakır’ın en
temel ulaşım problemlerinden biri de
sivil bir havaalanının olmamasıdır. Sayın Bakanımız bu yıl içerisinde yaptığı
Diyarbakır ziyaretinde, böyle bir sivil havaalanı yapılması yönünde hazırlıklar
olduğunu söylemiştir. Biz, Diyarbakır
sivil havaalanının ne zaman yapılacağını öğrenmek istiyoruz. Diyarbakır’daki
mevcut askerî havaalanının uluslararası uçuşa açılıp açılmayacağını öğrenmek
istiyoruz. Diyarbakır’da
46’sı faal, 5’i de zaman zaman üretim yapan toplam 51
tane mermer ocağı bulunmaktadır. Yılda yaklaşık 900 bin ton ham blok mermer
üretilmektedir ve kentte 24 tane mermer fabrikası bulunmaktadır. Üretilen blok
mermerlerin yüzde 50’si, fabrikada işlenen mermerlerin de yüzde 60’ı ihraç
edilmektedir. Ancak, bugün, Diyarbakır’dan İstanbul’a ulaştırma maliyeti,
Çin’den İstanbul’a ulaştırma maliyetinden daha yüksektir. Diyarbakır açısından
hayati öneme sahip olan mermercilik sektörünün ulusal ve uluslararası rekabete
uyum sağlayabilmesi için devlet demir yollarının organize sanayi bölgesi üzerinden
ihracat limanlarına bağlanmasını, böyle bir yol yapmayı düşünüyor musunuz?
Bakanımızdan bunu öğrenmek istiyoruz. Karayolları 9.
Bölge Müdürlüğüne bağlı Diyarbakır, Urfa, Mardin,
Siirt, Şırnak illerinde 2007 yılı içerisinde ihale
yoluyla yaptırılan işlerin karşılığı olarak 51 milyon YTL alacağı bulunan
müteahhitler de henüz alacaklarını, işlerini bitirip teslim ettikleri hâlde,
alamamışlardır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kışanak. GÜLTAN KIŞANAK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. Bu müteahhitlerin
ödemesinin ne zaman yapılacağını da öğrenmek istiyoruz. Sayın Bakanımızın
bu sorulara vereceği yanıtlar, Hükûmetin
bölgelerarası gelişmişlik farkını azaltma, giderek de ortadan kaldırma yolunda
bir yaklaşımı olup olmadığı konusunda ipuçları verecektir. Ülkemizin tümden,
doğusuyla batısıyla, güneyiyle kuzeyiyle, sağlıklı, güvenlikli ve ekonomik
ulaşımın sağlandığı günlere kavuşacağı umuduyla hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kışanak. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ilk söz Manisa Milletvekili Sayın Şahin Mengü’ye
ait. Buyurun Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakikadır. CHP GRUBU ADINA
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Mali Yılı
Bütçe Tasarısı’nın Adalet Bakanlığı, Danıştay ve Ceza İnfaz Kurumları bütçeleri
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlarım. 2008 mali yılı
konsolide bütçesi 222 milyar yeni Türk lirasıdır. Bu rakamdan, Adalet
Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştaya
ayrılan toplam bütçe 2,9 milyar yeni Türk lirasıdır. Sonuçta, yargıya ayrılan
pay, konsolide bütçenin ancak yüzde 1,3’üne denk gelmektedir. Bugünlerde tartıştığımız
bütçe, Adalet ve Kalkınma Partisinin altıncı bütçesidir. Bu nedenle, 2003
yılından itibaren adalete ayrılan payları incelersek, bunların, 2003-2006
döneminde konsolide bütçenin yüzde 1’ine, 2007 ve 2008 bütçelerinde ise yüzde
1,3’üne eşit olduğu görülecektir. Buna karşılık, Avrupa Birliği ve gelişmiş
ülkelerde adalete ayrılan pay yüzde 3 ile yüzde 5 arasında değişmektedir. AKP’nin 2003’ten beri yaptığı bütçelerde adalete ayrılan
payı yüzde 1’ler mertebesinde tutması, yargı hizmetlerinin bugüne kadar olduğu
şekliyle devamını öngörmekte, yargıya yapılacak yatırımları yararsız ve
ertelenebilir gördüğünü ve her şeyin eskisi gibi devamına kararlı olduğunu
ortaya koymaktadır. Her şeyin eskisi gibi devam edeceği, gelişen olaylardan da
anlaşılmaktadır. Yıllardır Bakan
ve Müsteşarın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan ayrılması gerektiğini
söylüyor idik. Bunun, yargı bağımsızlığının olmazsa olmaz şartı olduğunu beyan
ediyorduk. Ancak, cumartesi günü Hürriyet gazetesinde yayınlanan bir haber bu
söylediklerimizin ne kadar doğru olduğunu gösterdi. “Müsteşar Bey Samsun’a
çıktı” başlıklı yazıda, Sayın Müsteşara kırmızı halı döşeniyor ve bu kırmızı
halının üstünde de Sayın Müsteşar yürüyor. Tabii, bu arada yürürken, yan cebime
koy misali “Nereden çıktı bu kırmızı halı?” diyor ama, yürümeye de devam
ediyor. Daha vahimi, bu kırmızı halının başında, Sayın Müsteşarı Başsavcı,
Adalet Komisyonu Başkanı ve diğer hâkimler karşılıyor. Şimdi, bu, hâkimler ve
savcıların ne denli siyasal iktidara bağımlı olduklarının en çarpıcı ve en
güzel örneğidir. SELAMİ UZUN
(Sivas) – Müsteşar da hâkim, Müsteşar da savcı, ne fark eder? ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Olur mu öyle şey? Bakanın emrinde çalışan insan. SELAMİ UZUN
(Sivas) – Birbirlerini karşılamışlar, ne olmuş yani? (CHP sıralarından “Otur
yerine.” sesleri) ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) - Çok şey olur, anlamak lazım
bunu. Bunu anlamak lazım, çok şey olur. SELAMİ UZUN
(Sivas) – O da meslekten, ne var yani? ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Otur yerine. Ben konuşayım, sen sonra konuşursun bildiğin bir şey
varsa. SELAMİ UZUN
(Sivas) – İşine gelmedi değil mi? ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Benim işime her şey gelir de bazı şeyler Sayın Müsteşarın işine
gelmez. Şimdi, burada,
elimde bir belge var. Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfının yaptığı… Bir
zamanlar kendisinin Kocaeli’de Başsavcı olduğu
belediyeye, yakılmamış gaz için 2 milyon yeni Türk lirası, su için de 3,5
milyon yeni Türk lirası göndermiş, ileride harcanacaklar için. Başka
belediyelere de gönderiyor mu? Gönderiyor mu bunu? ASIM AYKAN
(Trabzon) – Gönderiyor, gönderiyor. ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Göndermiyor. Bu başsavcı ve hâkimlerin davranışları hiç de
kişilikli, vakur olması gereken bir yargı mensubu davranışı değildir. 1982
Anayasası’yla beraber, hâkim ve savcıların siyasal iktidarın nasıl dümen suyuna
girdikleri işte böyle ortaya çıkmaktadır. Bu davranışlar, Hâkim ve Savcılar
Kurulundan Bakanın ve Müsteşarın çıkması gerektiğini ve bizim bundan sonra
hâkim ve savcı seçerken, yani daha bunların eğitimine başlarken, seçimlerde,
kişilik değerleri yüksek, cumhuriyetin temel ilkelerini benimsemiş, Atatürk
devrimlerine sahip çıkacak kişiler atamamız gerektiğini açıkça ortaya
koymaktadır. Bakın, bir olay
anlatayım: Hukuk devrimcisi Mahmut Esat Bozkurt,
Bakan olarak Afyon’a gider. Tabii, o dönemde de yalakalar vardır, o dönemde de
yardakçılar vardır. Hemen derler ki, “Şu hâkim sizi karşılamaya gelmedi.” Büyük
hukuk devrimcisi Mahmut Esat Bozkurt der ki: “Hâkim
kimsenin ayağına gitmez, ben hâkimin ayağına giderim.” der. Devir tek parti
devri, devir her dilediğini yapan bir bakan devri. İşte o bakanlar, bu
bakanlar… Oradan buraya geliyoruz. Zaten, Hâkimler
ve Savcılar Kanunu’nda yapılan son değişiklikle Adalet ve Kalkınma Partisinin
ne denli yargıyı ele geçirmek için bir çaba sarf ettiği açıkça ortaya çıktı.
Gayet tabii. Nitekim, bakın bu Kanun çıktıktan sonra barolar meydanlara indi,
20 tane hukuk fakültesi dekanı bir araya geldi, bir açıklama yaptı, dedi ki:
“Yargı mensuplarının haksız ithamlardan korunmaları ve kamuoyunun yargıya hak
ettiği saygıyı göstermesinin sağlanması için hâkim ve savcı adaylarının
belirlenmesinde, sınav sisteminden kaynaklanan soru işaretlerini ortadan
kaldırmak zorunludur.” diye açıklamada bulundular. Hadi baroları yanlı
buldunuz, 20 tane hukuk fakültesi dekanı da mı yanlıydı? Sayın milletvekilleri,
bir ülkenin anayasal düzeninin en temel kurumu yargıdır. Yargının gerçekten
bağımsız, tarafsız ve güvenilir bir şekilde işlemesi, demokrasinin, temel hak
ve özgürlüklerin, hukuk devletinin güvencesidir. Adalet hizmetlerinde kalitenin
artırılması için alınması gereken tedbirlerin en önemlilerinden biri, belki de
en önemlisi, hâkimlik ve savcılık mesleğine aday seçerken, kişilik değerleri
yüksek, cumhuriyetin ilkelerini benimsemiş, Atatürk devrimlerine sahip çıkacak
kişiler aramamızın yanında, hâkim ve savcılara memur gözüyle bakmayarak onlara
yapılan ödemelerin aynen milletvekillerinde olduğu gibi ödenek olarak
nitelenmesi, ödeneklerin batılı meslektaşlarıyla aynı seviyelere çekilmesi,
yardımcı adli personelin de maaşlarının insanca yaşanacak seviyeye
getirilmesidir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; beni çok şaşırtan bir noktayı sizlerle paylaşmak
istiyorum: Alelacele Meclise getirip geçirdiğiniz Hâkimler ve Savcılar
Kanunu’nun görüşüldüğü gün, bir saygıdeğer milletvekili arkadaşımın Sayın Bakana
sorduğu bir soru üzerine, Sayın Bakan verdiği cevapta: “Şu anda tahliye edilme
hakkı olduğu hâlde, almış olduğu cezaya göre dosyası Yargıtayda
beklemekte olduğu için 327 tane vatandaşımız boşu boşuna cezaevlerinde yatmaya
devam ediyor. Bu, beni son derece üzüyor.” dedi. Sayın Bakan,
açıklamanızı çok vahim bulduğumu belirtmek isterim. Siz, sorunuzu sorduğunuz
zaman, bu olayları ortaya koyan, bu bilgileri size veren savcılarınız, kırmızı
halı döşemekten vakit bulup bunları zamanında zatıalinize arz etselerdi,
herhâlde siz de Bakan olarak buna bir çözüm getirirdiniz. Şimdi, tabii,
dilim elvermiyor, sizin bir savcı, hâkim hakkında soruşturma açmanız, benim bu
yargıya duyduğum saygının gereği olmaması gerekir ama, bu görevini ihmal eden
savcılarla ilgili herhangi bir işlem yaptınız mı? Size zamanında bu bilgiyi
vermeyerek, 327 tane insanın durup dururken hapishanelerde çürümesine neden
olan insanlarla ilgili soruşturma açtınız mı? Ve siz, bunu ihmal eden
insanların, Türkiye'yi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde milyonlarca dolara
mahkûm ettireceklerini de düşündünüz mü? AHMET YENİ
(Samsun) – Niye karışsın? ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Kim karışacak? Ben mi karışacağım? AHMET YENİ
(Samsun) – Hem karışsın diyorsun hem karışmasın diyorsun. ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Sayın Bakan, çok vahim bu açıklamanız. Değerli
milletvekilleri, 2008 yılı bütçesinde Danıştaya
ayrılan rakam, 2007 bütçesinden 4 milyon yeni Türk lirası artırılarak, 36
milyon yeni Türk lirasından 40 milyon yeni Türk lirasına çıkarılmış. Ayrılan bu bütçeyle,
bu yıl içerisinde de tahsis edilen arsa üzerine yeni bir Danıştay hizmet
binasının inşaatının başlamayacağını, Danıştayın yine
kötü koşullarda çalışmaya devam edeceğini göstermektedir. Ancak, bu beni
çok şaşırtmadı, bunu çok normal karşılıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin Danıştaya bakış açısı, Danıştaya
yapılan menfur saldırı sonrasında Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay Başkan
ve Başsavcılarının yaptığı ortak açıklamada “Laik, demokratik devlet düzenini
koruma göreviyle yükümlü olanlara bu görevlerini tekrar hatırlatır, bu yolda
verilen yargı kararlarına karşı kimi siyasilerin sorumsuzca beyan, kışkırtma ve
tutumlarının ağırlıklı etkisi olduğu gerçeğini de kamuoyunun takdirine
sunarız.” denilerek ortaya konulmuştur. Sizden bu konuda daha farklı bir
davranış da beklemiyorduk. Ceza infaz
kurumlarında, bizatihi kendisi bir insan hakları ihlali olan koğuş sisteminden
oda sistemine dönülmüş -bu bir iyi atılımdır- ancak, Orta Anadolu’da, orta
bölgelerdeki birçok yerlerde hâlâ daha korumasız ve koğuş sisteminin devam
ettiği bir suç alt kültürünün oluştuğu cezaevleri devam etmekte. Bölgesel,
korumalı, insanca yaşanan, bir hükümlünün insanca yaşayabileceği ve yatıp
kalkabileceği yeni bölgesel cezaevlerinin kurulması gerektiğine inanıyoruz.
Artık, cezaevlerinin dış korumasının da ceza ve infaz kurumlarınca yapılmasının
sağlanması gerektiğine inanıyoruz. Bu işi jandarmadan alıp düpedüz aynen
cezaevlerinin içinde olduğu gibi, dışında da ceza infaz memurları tarafından
yapılması artık geç kalmadan sağlanmalıdır. Ancak, bütçeden yargıya ayrılan
yüzde 1’lik paylarla bunların gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Sadece
personel giderlerini karşılayacak kadar pay verilerek yargı reformu yapılmasını
beklemek, yargının sorunlarını çözmek sadece hayalcilik olur. Bu duygu ve
düşüncelerle, 2008 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi
saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Mengü. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci söz, Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök’e ait. Buyurun Sayın
Gök. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz dokuz
dakikadır. CHP GRUBU ADINA
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Benim konum
Yargıtay Başkanlığı ve Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı. Sihirli bir cümle
vardır, o da: “Yargı bağımsızlığı esastır.” Bu bağımsızlığın da idari ve mali
boyutu vardır. Mali boyutunda bütçe payı ve harcama yetkisi son derece
önemlidir. Bütçe payı, Yargıtay Başkanlığına, Anayasa Mahkemesine, Danıştaya da baktığınız zaman arkadaşlar, on binde 1.
Adalet Akademisi Başkanlığı tam bir fecaat zaten. 2003’te kuruluyor, 2006’ya
kadar Adalet Bakanlığı ve iş yurtlarından gelen paralarla idare ediliyor.
2006’da Akademi Başkanının, Sayın Hanımefendi’nin önemli çabalarıyla -ki,
basına yansımıştı bunlar, hepimiz okumuşuzdur- bütçeden pay almayı
başarabiliyorlar. Bu kadar kısıtlılık. Ama, diğer tarafa bakıyoruz: Yargının bu
iki önemli kuruluşuna karşı var olan kısıtlılık Cumhurbaşkanlığı bütçesinde
günümüzde yaşanmıyor, yüzde 50 artış neredeyse. Danıştay Başkanlığı bütçesinde
dört yılda, beş yılda, AKP döneminde 4 misli bir artış var. Enteresan,
hakikaten enteresan. Mersin’de öğretmen, doktor açığımız var; 200’ü aşkın din
görevlisi tayini yapılıyor. 2007’de yine yapıldı. Ama, adliyemizde, ceza ve
infaz kurumlarımızda, Yargıtay Başkanlığının personel ihtiyacı karşılanamıyor,
Adalet Akademisinin personel ihtiyacı karşılanamıyor. Biliyor musunuz, Adalet
Akademisi Başkanlığının bir otobüsü var –onu vallahi başarmışlar- ve bu otobüsü
kullanacak E sınıfı ehliyetli bir kadroları yok, şoförleri yok. Düşünmek lazım
bunları. Ama eğer, bence bir din görevlisi ihtiyacı varsa herhâlde anında tayin
yapılabilir. Çok enteresan bir şey. Yargıya bakış çok önemli bu noktada. İşte, arkadaşlar,
adliyelerimize bakın. 2 savcıya 1 kâtip düşüyor. Yargıtay Başkanlığının
personel ihtiyacı var. Akademinin var. Her kurumun var. Ama bunlar bir türlü
giderilemiyor, giderilemiyor. Adalet personeli fazla mesailerini alamıyorlar.
Ceza infaz kurumları, bakın, 1.100 küsur kişinin kaldığı cezaevinde gece
nöbetini 25 civarı ceza infaz memurumuz tutuyor. Onlar yönünden bir insan
hakları ihlali, 450 kişilik cezaevine 1.100 kişiyi koymak bir insan hakları
ihlali; hangi birine bakacaksınız. Ama, hepsinin çözümü bütçedeki mantıktan geçiyor. Çok enteresan. Bu noktada iş yurtları gelirinin
yalnızca Bakanlığa verilmesi uygulaması yanlış. Yargıtay Başkanlığına, diğer
yüksek mahkemelere, Adalet Akademisine iş yurtlarından doğrudan para
aktarılmalı. Mantık olarak “Nasıl olsa Bakanlığa geliyor. Bakanlıktan
istendiğinde biz giderleri karşılıyoruz” mantığı çok yanlıştır. Bu durumda,
hâkimleri ve savcıları ihtiyacın giderilmesi için Bakanlık kapısına ricaya
gönderiyorsunuz. Bu, yargıya karşı saygısızlıktır. Yargı böyle bir uygulamayı
hazmedemiyor; hazmetmemeli zaten, doğrusu da budur. Siyasi iktidar,
arkadaşlar, ne yazık ki, ne yazık ki, yargı mensuplarının protokol sorununu dahi
gideremedi, gidermediler. Yargıtayın, Danıştayın, Anayasa Mahkemesi üyelerinin protokol sorunu
var. Baro başkanlarının var. Avukatlık Kanunu’nda hüküm var, hâlâ yerimizde duramıyoruz.
Duramıyoruz. Aynı şekilde, ek 1 listesi var İçişleri Bakanlığının, Ek 1 liste.
Bu ek 1 listeye göre, arkadaşlar -tam bir fecaat ek 1 liste zaten- bizim Mersin’deki
hâkim ve savcılarımız, hâkimlerimiz 25’inci, 30’uncu sırada. Ankara protokolü
de aynı şekilde. Bu, yargıya karşı saygının bir dışa vurumudur. Bunların düzeltilmesi
lazım. Ama hâla bir düzeltilme yok. Yargı bağımsızlığı, mali yönden yargıyı idareye,
Hükûmete, Adalet Bakanına rica etmek zorunda bırakmamak
ile olur. Bu uygulamaya son verilmesi lazım, ama ne yazık ki daha da katmerleşiyor.
Hâlâ Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulumuzun bir sekretaryası,
özel kullanabileceği parası, ekibi, ekipmanı yok, hâlâ Adalet Bakanlığı bünyesinde
çalışıyor. Ha, diyeceksiniz
ki: “Siyasi baskı yok.” Peki, siyasi baskı yok da Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun
Yargıtay üyesi üyeliği seçimi konusunda Adalet Bakanının baskısı, Müsteşarı Sayın
Fahri Kasırga’yı toplantıya göndermemesi, toplantıyı yaptırmama kavgası ne idi? YARSAV, hâkim ve
savcıların bağımsız, özgür, kendi kuruluşlarını kapatmak için bir kanun getirmeye
çalışıp, komisyondan geçirip, “Türkiye Hâkimler Savcılar Birliği” diye idari,
mali yönden Bakana bağlanan bir meslek teşekkülüne, Bakanın amir yapıldığı bir
yapılanmaya sokulmasına ne demeli, madem siyasi baskı yok? Hâkimler Savcılar Kanunu
değiştirildi, 7 mülakat üyesinden 5 tanesi Bakanlık bürokratı. Ha, bürokratlar
böyle bitmiyor arkadaşlar, anlatayım; Adalet Akademisi Genel Kurulunda da yine,
8 tane Bakanlık bürokratımız var. Bürokrat hastalığımızdan kurtulamıyoruz. Bunu
direkt iktidara söylüyorum. Bürokrat hastalığından kurtulmak zorundasınız. Adalet Komisyonu
Üyesi, AKP Gaziantep Milletvekili Mahmut Durdu, Akademi Kanunu konuşulurken çok
harika bir konuşma yapmış. Ne demiş biliyor musunuz arkadaşlar? CHP’li üyeler
Akademinin özerkliğini konuşurlarken -ilk gelen tasarıda hepsi bürokrat, Adalet
Bakanlığı bürokratı- Sayın Mahmut Durdu demiş ki: “Bakın, bu ülkede bir parti
22’den yüzde 1’e indi; bir parti sıfırdan 35’e çıktı. Yarın kimin geleceği, kimin
gelmeyeceği belli olmaz.” Çok güzel. “O yüzden, özerklik önemlidir. Bizim Bakanlığımızı bürokrata bağlama huyundan
vazgeçin. Özerk yapıya kavuşturmakta fayda var.” demiş. Onun ve CHP’li üyelerin
çalışmasıyla Adalet Komisyonunda bir yapılanmaya gidilmiş, ama yine eksik. İşte,
o arkadaşımız, o AKP’li Milletvekilimizin ruhunun yakalamaya
çalıştığı şeyi -Adalet Komisyonu Başkanı da orada- ben, Komisyon üyelerimizin
öncelikle, sonra da yüce Meclisin yakalamasını istiyorum. Akademide hâkimlerin
sicil amiri, arkadaşlar, Bakan; Akademi Başkanının yetkisi yok, zaten tüm yetki
Yönetim Kurulunda. Bunu düşünmek lazım. Bunu düşünelim. Tüm bu siyasi baskı
mekanizmaları getirilirken, hep “Avrupa Birliği, böyle isteniyor.” deniyor, ama
gerçek böyle değil. Biz mukayeseli hukuk okuyan insanlarız, araştıran insanlarız;
baktığımızda öyle bir şey yok, asla istenmiyor. Bu uygulamalar, yalnızca, totaliter
veya baskıcı veya faşist veya üçüncü dünya ülkelerinde olan uygulamalar. Şimdi,
benim ülkemin, insan hakları, eksiksiz demokrasi, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü
konularında, bu donelerde hangi grupta yer aldığını ben sizlere soruyorum, çünkü
ben merak ediyorum. Biz hangi gruptayız? Arkadaşlar bakın,
Sayın Müsteşarımızın, Fahri Kasırga’nın Samsun ziyaretine Şahin Bey değindi. Bu
bir fecaattir, kırmızı halı bir fecaattir; bu kabul edilemez. Hele hâkimlerin
yürütmeyi temsil eden bürokratı kapıda karşılaması… Dengir
Fırat… Sayın Dengir Fırat’ın bir İngiltere örneği vardı.
Hâkim-savcı maaşı ve vicdanı konusunda İngiltere örneğini vermişti. İşte, oradaki
maaşların yapılış şekline, takdirine değinmişti. Ben yine İngiltere’den size örnek
vermek istiyorum arkadaşlar: Biliyorsunuzdur çoğunuz -hukukçular bilirler- İngiltere
kraliçesi geldiğinde herkes ayağa kalkar, yalnızca hâkimler ayağa kalkmaz. Bundan
ders almak lazım. Siyasi irade kendi gücünü koyarken, yargı bağımsızlığının ne
olduğunu, bu örneklerle düşünmesi lazım; son derece önemli. Adalet Akademisi,
arkadaşlar, 1985’te kurulmuştu, bir eğitim merkezi olarak kuruldu aslında.
2002’lere gelindiğinde, Avrupa Birliği heyetlerinin ziyareti sırasında, akademinin
hâkim-savcı eğitiminin Bakanlık denetiminde, Bakanlıkça yapılmasının son derece
mahzurlu olduğu anlatıldı ve Adalet Akademisi çalışması başlatıldı Sayın Ecevit
döneminde, merhum Ecevit döneminde. Sayın Bakanım çok iyi bilirler bu çalışmaları,
58’inci Hükûmette yasa çıktı, o döneme yetişti ve dendi
ki: “Akademi özerk olmalı, çünkü, yargı bağımsızlığı esastır.” Akademi, ama şu
geldiğimiz noktada, işlevsiz kılınmaya çalışılacak. Nasıl “cak”?
Anlatayım. Bakın, hâkim, savcı eğitimleri, her ne hikmetse, yurt dışından alınan
fonlarla, mütemadiyen Bakanlık tarafından yapılmaya başlandı, çok enteresandır,
bunun kanunu var, akademi bu konuda görevlidir. Ama akademi kadrolarında daimî
kadro yasağı var sanki. Daimî kadro alınması Anayasa gereği… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Gök, lütfen sözlerinizi tamamlayınız. İSA GÖK (Devamla)
– Daimî eğitici kadrosu yok, dersler boş geçiyor ve
hâkim, savcı eğitimini Bakanlık yapıyor. Arkadaşlar, yargı bağımsızlığı ciddi
bir iştir. Hâkimi, savcıyı kendi özerk kuruluşunda eğittirirsiniz, Bakanlığa değil.
Hatalar gidiyor, ama “siyasi baskı yok” diyeceğiz. Hangi yüzle diyeceğiz? Arkadaşlar,
olay gitgide büyüyor ve Türkiye’de pazar günü Barolar Birliğinin ve baroların
öncülüğünde, “hukuka saygı, yargıya sahip çıkın” mitingi yapıldı. AHMET YENİ (Samsun)
– Tuncay Özkan önderliğinde değil mi? İSA GÖK (Devamla)
– Hâkimler, savcılar, avukatlar, cumhuriyet sevdalıları bir mitingde buluştu.
Bu ulusal bir duruştur, bu bir karşı çıkıştır, yargının karşı çıkışıdır. Lütfen,
gereken ders alınmalı, satır araları okunmalı, hukukçu üyelere özellikle söylüyorum,
yüreğimize bakarak hukukçuluğumuzu masaya, herkesin gözleri önüne sermek zamanı
gelmiştir. Lütfen satır araları okunsun, gerekli ders alınsın. Saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Gök. Birleşime saat
14.00’e kadar ara veriyorum. Kapanma Saati: 13.01 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.15 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ıncı Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Şimdi, on ikinci
turda yer alan bütçeler üzerinde söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Artvin Milletvekili Sayın Metin Arifağaoğlu’na
ait. Buyurun Sayın Arifağaoğlu. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz sekiz
dakikadır. CHP GRUBU ADINA
METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığının 2008 yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum. Ülkemizde
sağlıklı ana ulaşım projesine ihtiyaç bulunmaktadır. Biliyorsunuz, bu projenin
dört ayağı vardır. Bunlar: Kara yolu, demir yolu, deniz yolu ve hava yoludur.
Bunlar arasında denge olmalı, birbirleriyle yarışan değil birbirlerini
tamamlayan unsurlar olmalıdır. Bu projeye siyaset girmemeli, mühendislik
bilgisi ve birikimi girmelidir. Proje için dikkat edilecek önemli başlıkları şu
şekilde sıralayabilirim: En az yatırım gerektirmeli, dışa en az bağımlı olmalı,
en az enerjiyle çalışmalı, güvenli ve çevre dostu olmalı, hızlı ve konforlu bir
erişim sağlamalıdır. Bugüne kadar hükûmetlere göre değişen siyasetler uygulanmıştır. Demir
yolu ve deniz yolu kendi kaderine terk edilmiştir. Deniz yollarında oluşan
boşluğu doldurmak için gemicikler devreye sokulmuştur! Karayolları Genel
Müdürlüğü 2008 yılı bütçesinin 2007 yılına göre küçüldüğünü görüyoruz. Bu
bütçeyle, yıllardır devam eden ve ödenek sıkıntısı çeken yolların bitirilmesi
mümkün değildir, mutlaka ek bir kaynağa ihtiyaç bulunmaktadır. Bakınız, beş yıl
önce AK Parti İktidarı, 15.000 kilometre bölünmüş yol yapmayı vaat etti. 5003
sayılı Yasa’yla, özelleştirmeden gelecek kaynakla, 2008 yılı sonuna kadar
15.000 kilometre yol yapımını kendilerine hedef olarak kabul ettiler. 2003
yılından günümüze kadar yapılan bölünmüş yol miktarı 7.437 kilometredir. 2008
yılında bütçedeki hedefiniz olan 1.500 kilometre bölünmüş yol yapacağınızı
kabul edersek, bu rakama ulaşacağınızı düşünürsek, AK Parti Hükûmeti
olarak, 2008 yılı sonunda bölünmüş yolda ulaşacağınız rakam 8.937 kilometredir.
Bölünmüş yollar
tekniğine uygun yapılmadı. Bozuldu, tekrar yapıldı; bozuldu, tekrar yapıldı.
Böylece, duble yollarda duble başarısızlıklar ortaya çıktı. Beş yıl içinde
hedeflediğiniz programın ancak yüzde 59’una ulaşabileceksiniz. Bakım ve onarım
çalışmalarına kısaca değinecek olursam: Ankara’dan Kırıkkale’ye doğru hareket
edelim, Elmadağ’dan sonra Irmak kasabasına kadar olan yola bakalım. Bu bölümde
asfalt bitmiş, parçalanmış, dağılmış. Bunları gören yok, yapan da yok.
Ankara-Kırıkkale arası böyle olursa, Ardahan, Van, Kars, Artvin, Hakkâri nasıl
olur, tahmin etmek zor değildir. Her ne zaman yağış olursa Elmadağ inişinde
mutlaka kaza oluyor. Genellikle aynı kurplarda kaza
sayısı çoğalıyor. Yağışın getirdiği kayganlık ters deverle
birleşiyor ve her geçen gün kaza sayısı artıyor. Ters deverlerin
mutlaka düzeltilmesi gerekmektedir. Karayolları
olarak bakım ve onarım hizmetlerinde bugün için gereken kaynak sağlanamaz ise,
ileriki yıllarda bunun çok daha pahalıya mal olacak yatırımları zorunlu
kılacağı göz ardı edilmektedir. Bakım ve onarım için gereken özen
gösterilmemektedir. 16 Eylül 2007
Pazar gecesi şiddetli sağanaktan dolayı Hopa-Borçka yolunun büyük bir kısmında
sanat yapıları göçmüştür, yol da bir müddet trafiğe kapanmıştır. Hâlen daha
burada onarım çalışmaları başlamamıştır. Hopa’nın Borçka çıkışında bulunan 7
kilometrelik bölümde sathi kaplama iyi netice vermemiştir. Bu 7 kilometrelik
kısma bitümlü sıcak karışım olarak çözüm bulunmasını doğru buluyor, Artvin’e kadar
devam ettirilmesinin doğru bir tercih olacağını özellikle belirtmek istiyorum.
Hopa-Borçka yolu Cankurtaran Tüneli için birçok siyasetçi söz vermiştir;
iktidardan bu konuda bir ilerleme kaydedilmemiştir. Eski nahiye
merkezleri, bilindiği gibi, kara yolları ağındadır. Kara yolları ağında
bulunması nedeniyle diğer kuruluşlarca bakım ve onarım yapılamamaktadır. Netice
olarak, bu bölgede yaşayan vatandaşlar mağdur olmaktadırlar. Şavşat’ın Veliköy’ü, Yusufeli’nin Sarıgöl’ü, Merkez ilçenin Ortaköy’ü bunlara birer örnektir, bu örnekleri çoğaltmak
mümkündür. Karayolları kendi
ağında bulunan köylere ulaşamıyor. Sathi kaplama imalatını üç yıl da, beş yıl
da olsa yenileyemiyor. KÖYDES veya özel idare kendi sorumluluğunda olmadığı
için ilgilenmiyor. Bu durumdaki köylerimizi mutlaka kurtarmalıyız. Ne
yapılmalıdır? Ya Karayollarının ihtiyacı olan
ödenekler bulunmalıdır ya da bu köyler Karayolları
ağından çıkarılmalıdır. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; ülkemizde mevcut demir yollarının 10 bin kilometre
olduğunu ve çok yetersiz kaldığını biliyoruz. Yıllardır raylı sistemin tercih
edilmemesi fazla yakıt tüketimi, çevre kirliliği ve trafik sıkışıklığı
problemlerini artırmıştır. AK Partinin iktidara geldiği 2003 yılı başından
itibaren yılda ortalama 500 kilometre demir yolu yapılması teknik bir
zorunluluk iken, sadece 100 kilometre yol yenilenebilmiştir. Ankara-İstanbul
yoluna kısaca değinecek olursak: Ankara-Sincan-Beypazarı-Arifiye
hattı, bildiğiniz gibi, İstanbul demir yolunu 160 kilometre kısaltıyordu.
Bugüne kadar bu yola 380 milyon dolar harcama yapılmıştır ancak bu projeden
vazgeçilmiştir. Arkasından biliyorsunuz hızlandırılmış tren gündeme gelmiştir.
Mevcut hattın rehabilite edilmesiyle 140
kilometre/saat hıza ulaşacak şekilde bir hızlandırılmış tren projesi gündeme
getirilmiş, böylece literatüre bir “hızlandırılmış tren projesi” kelimesi ilave
olmuştur. Neticesini biliyorsunuz. Pamukova kazasında
41 vatandaşımızın hayatını kaybettiğini üzülerek görmüş olduk. Hızlı tren için
şunları söyleyebilirim: Bakanlar Kurulu, 5/5/2005 tarihinde daha önce tespit
edilen 200 kilometre/saati yeterli bulmamış, 250 kilometre/saat hıza
yükseltilme kararı almış, böylece öngörülen maliyet 1,4 milyardan 2,5 milyar euroya yükselmiştir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Arifağaoğlu. METİN ARİFAĞAOĞLU
(Devamla) – 8 Haziran 2003 tarihinde yapılan temel atma töreninde 5 Aralık 2005
tarihinde bilet satmaya başlanacağı Sayın Başbakan tarafından belirtilmiştir.
Bugün 11 Aralık 2007, Eskişehir demir yolu hâlen daha trafiğe açılmamıştır. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; şair “Artvin gökte midir, yerde midir, belli değil.”
diyor. Gerçekten Artvin’in toprakları, dağları, göğe komşudur. Ancak, Artvin,
göklerdeki ulaşımı iline taşıyamamıştır, havaalanına sahip olamamıştır.
Artvinlilerin beklentisi Batum Havaalanı’dır. Dünyada
çok az örneği vardır. Türkiye’de ilk defa uygulanacak bir projedir. Komşu
ülkenin havaalanından iç hat seferi gibi uçuş imkânı sağlanacaktır. Batum Havaalanı, Sarp Sınır Kapımızdan 8 kilometre
içerdedir. Bu nedenle, Artvin ve Rize’nin doğu ilçelerinin hava yolu ulaşımı
çözülecektir, ayrıca Doğu Karadeniz turizmine büyük bir canlılık getirecektir. 2008 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi en içten saygılarla tekrar
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Arifağaoğlu. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Bayram Ali Meral. Buyurunuz Sayın
Meral. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz sekiz
dakikadır. CHP GRUBU ADINA
BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, Ulaştırma Bakanlığına Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet
Demiryolları Genel Müdürlüğü, Denizcilik Müsteşarlığı, Sivil Havacılık Genel
Müdürlüğü, Telekom Genel Müdürlüğü gibi çok önemli
müesseseler bağlanmıştır. Ben, 1965 yılında
Karayollarında işe başlayan eski, muvakkat bir işçiydim değerli arkadaşlarım.
Karayolları demek, bugüne kadar Türkiye’ye büyük hizmetler götüren bir kuruluş
demektir değerli arkadaşlarım. Ne yazık ki, bugün, Karayolları, yokluğun,
yoksulluğun içerisinde kıvranmaktadır. Dozeri olmayan, greyderi olmayan,
konkasörü olmayan, yükleyicisi olmayan, çekicisi olmayan, silindiri olmayan bir
Karayolları olur mu? Bugün, işte, Karayolları, böyle bir Karayollarıdır. Sayın
Milletvekilim, Artvin’e nasıl yol götüreceksin bu Karayollarıyla? Değerli arkadaşlarım,
Karayolları, elbette ki, göz ardı edilmemesi gerekir. Bakınız, Karayolları daha
önce Bayındırlık Bakanlığına bağlı bir kuruluştu, şimdi, işi bittikten sonra
Ulaştırma Bakanlığına devrettiler. Yalnız, değerli arkadaşlarım, sata sata bitiremediniz. O baba baba
sattınız, şimdi, Karayollarının geçiş büfelerine
geldi. Bunun ne sorunu var? Şimdi onları satışa çıkarıyorsunuz. Matbaa gibi
para basıyor bu büfeler değerli arkadaşlarım. Bir düşünün değerli arkadaşlarım.
Yapmayınız bunları! Diğer bir konu, Devlet
Demiryolları. Şapka giydiniz, Eskişehir’e yol yaptınız, yüzlerce insanın
ölümüne sebep oldunuz. Bir eskiye bakın değerli arkadaşlarım, şu Elmadağ’daki
tünellere bakınız. Cumhuriyet hükûmetleri kazma ile
kürekle o tünelleri yapmış. Siz, bu kadar teknoloji var, Eskişehir’e bir yol
yaptınız, yüzlerce vatandaşın ölümüne sebep oldunuz. Sayın Bakanım,
bir konuyu da bilginize sunmak istiyorum. Isparta’da bir uçak düştü, hepimizi
yaraladı, üzüldük. Allah rahmet etsin, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Yalnız,
görebildiğim kadarıyla kara kutunun boş olduğu söyleniliyor. Bu konuda
bilgilerinizi bekliyoruz Sayın Bakanım. Değerli
arkadaşlarım, önemli bir konu da bu tersanelerin durumudur. Ölümlerin üzerine
partim bize görev verdi, ben de o komisyonda bulundum. Kimseyi aşırı derecede
eleştirmek istemiyorum. Bu ülkede bir iş yeri kuran, devletine vergisini veren,
işçinin hakkını veren her iş verene saygım vardır. Ama değerli arkadaşlarım,
bir görmeniz lazım, oralara bir gitmeniz lazım, yürekler acısı. Bunlar da bizim
vatandaşlarımız. Çok kıymetli
arkadaşlarım, bakınız, Karayollarına tekrar dönmek istiyorum. Biraz önce
konuşmacılar Karadeniz sahil yolundan bahsettiler. Bunlar nasıl yapılıyor
biliyor musunuz? Karayollarının yetişmiş teknik elemanları vardır, oturur, yetişmiş
projecileri var, oturur; inşaatların yol yapım kontrolünü ihaleye verirler, yol
projesini de ihaleye verirler, ondan sonra sahil yolunun bozuk olduğunu
söyleriz veya paranın denize gömüldüğünü söyleriz. Diğer bir konu, Telekom’un durumu. Baba baba sattınız!
6 milyon dolara sattınız değerli arkadaşlarım. 2006 yılı kârı 3 milyar 473
milyon YTL. 2007 yılı kârı 412 milyar TL değerli arkadaşlarım. Yani, iki buçuk
yıllık kârı, Telokum’u sattığınız paraya denk
geliyor. Bu da yetmedi, iş veren, alıcı öyle bir cesaret aldı ki sizden değerli
arkadaşlarım, bu kâr eden müessesede işçinin hakkını vermedi, kırk beş güne
yakın, işçiyi greve götürdü, öbür taraftan yine cüzdanını doldurdu. Bunları
yaptınız ve yapıyorsunuz. Bu ülkede bir çivi çakmadan, bir iş yapmadan cumhuriyet
hükûmetlerinin yaptıklarını satmayla övünüyorsunuz,
bunları satmayla övünüyorsunuz. Bir fabrika kurduğunuzu söyleyin. Efendim, dış
kaynak geliyor. Nereden geliyor dış kaynak? Nereye yatıyor dış kaynak? Bankalar
alıyor, kâr eden müesseseler alıyor, ondan sonra da, efendim, bu kadar dış
kaynak geldi, yatırım yaptı diye burada söylüyorsunuz. Bırakınız Anadolu’nun
güney kısmını; Yozgat’ta, Sivas’ta dış kaynaklı bir yatırım gösterebilir
misiniz bana? Bir fabrikanın kurulduğunu gösterebilir misiniz bana? Satın…
Satın beyler, satın. Satın ama… NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Çağ atlıyoruz, çağ… BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) - Satın beyler, satın, satın… Ben satmıyorum, siz satıyorsunuz.
Burada, işte Telekom’u sattınız, TÜPRAŞ’ı
sattınız, neler satmadınız ki! Hem de ne fiyatına sattınız! Şimdi, değerli
arkadaşlarım, insan yaptığıyla övünür, siz sattığınızla övünüyorsunuz; aradaki
fark bu, işin ince tarafı bu. (CHP sıralarından alkışlar) Değerli
arkadaşlarım, Devlet Demiryollarına ağırlık verilmesi gerekir Sayın Bakanım.
Bugüne kadar belli güçler, belli kesimler kara yollarına ağırlık
verdirmiştir-Bunun nedeni vardır; tüketimi daha fazladır, birilerinin zengin
edilmesi daha kolaydır- Devlet Demiryolları ihmal edilmiştir. Kara yolları
ihmal edilsin demiyorum o da yapılsın ama Devlet Demiryollarına da ağırlık
verilsin. Onun yolu kesilmiştir, yatırımı durdurulmuştur, gözden uzak
tutulmuştur. Sayın Başbakan şapka giymiştir, kaza olmuştur, Devlet Demiryolları
daha da unutulmuştur. Bu müesseseyi bir daha canlandırmak gerekir muhterem
arkadaşlarım. Bu güzel
Türkiye’de, güzel ülkemizde bir çivi çakın, sizi alkışlayalım; bir işsize iş
bulun, sizi alkışlayalım; yolsuzluk yapanların yakasına yapışın, sizi
alkışlayalım. Ne yazık ki değerli arkadaşlarım, bunların hep tersini yaptınız.
Ama nedense, nedense, vatandaşıma, halkıma üzülüyorum. Çok ucuza oyunu sattı,
ona üzülüyorum; çok ucuza... Ondan sonra sorun bakınız şu Türkiye’de AK Partiye
oy veren bir tane Allah’ın kulunu bulamazsınız. Bu nereden çıktı, buna da aklım
ermiyor ya! Bir tane Allah’ın kuluna sorsan size oy
vermemiş ama burada oturuyorsunuz -bunda da bir hikmet var- burada
oturuyorsunuz. Kime sorsan: Oyunu verdin mi? Hayır. Ama ben biliyorum değerli
arkadaşlarım, biliyorum. Devletin imkânlarını, belediyelerden gelen imkânlarınızı,
işsiz bıraktığınız, yoksul bıraktığınız insanlara çok cüzi katkıda bulundunuz
ve onları bir kez daha aldattınız, aldattınız. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayın Sayın Meral. BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Ama yazık ki bu Türk halkı, Anadolu’nun saf insanı sizin bu
vaatlerinize kandı. ASIM AYKAN
(Trabzon) – Geçen sefer de böyle konuşmuştunuz. Halkı kimse aldatmadı. BAYRAM ALİ MERAL
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ülke çok ciddi sıkıntılara doğru gidiyor;
dikkatinizi çekerim, çok ciddi sıkıntılara doğru gidiyor. Bazı bakanlar
icraatlarında akıllarını başlarına toplasınlar, yanlış yapmasınlar. Bu ülkenin
kargaşaya değil birliğe ihtiyacı var. Bu ülkenin huzura ihtiyacı var. Yine,
sayın bakanlarımız icraatlarında akıllarını başına toplasın, ayrım yapmasın,
insanları birleştirsin, bütünleştirsin. Aksi takdirde, sıkıntılar üzerine
sıkıntı eklersek bunun zararını hep birlikte görürüz. Buna müsaade etmeyin,
muhalefeti dinleyin, haklılıklarında yanında olun değerli arkadaşlarım.
Parlamenter sistemin en önemli gereklerinden birisi budur, ama çoğunluğum var,
elimi kaldırıyorum, yapıyorum… Yapıyorsunuz, ama değerli arkadaşlarım, şimdi
Cumhurbaşkanlığından da dönmüyor, Anayasa’dan da belki dönmeyebilir, ama bir
gün bir yerden döner, zarar görürsünüz, ona müsaade etmeyin. Saygılar
sunuyorum, çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Meral. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal. Buyurunuz Sayın
Bal. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on üç
dakika. MHP GRUBU ADINA
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı,
Yargıtay, Danıştay, cezaevleri, iş yurtları, Adalet Akademisi bütçeleri
hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini yüce heyete sunmak üzere
huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle,
adalete hizmeti büyük bir şeref ve haysiyetli bir hayat tarzı olarak benimsemiş
yüksek yargımızın sayın başkanlarını, üyelerini, hâkimlerimizi, savcılarımızı,
Adalet Bakanlığının değerli üst düzey yöneticilerini ve çalışanlarını, yazı
işleri müdürlerimizi, zabıt kâtiplerimizi, mübaşirlerimizi saygı ve sevgiyle
selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, adaletin kestiği parmak acır mı? “Adaletin kestiği parmak
acımaz.” denilse de adaletin kestiği parmak, eğer neşter yerine baltayla
kesiliyorsa, acır. Adaletin kestiği parmak, eğer kirli bir ortamda kesiliyorsa,
o yara sonunda kangrene dönüşür, parmak acıdığı gibi vücut da hayati bir
tehlikeye girebilir. Ülkemizde
adaletin kestiği parmağın acımaması için, cumhuriyet tarihi boyunca ciddi
çalışmalar yapılmıştır, bundan sonra da yapılması beklenmektedir. Ancak,
yeterli midir? Değerli
arkadaşlarım, 1984 yılına kadar inerek Adalet Bakanlığı ve ilgili kuruluşların
bütçeleri hakkındaki Meclis görüşmelerini inceledim. 1984 yılında, bu konularla
ilgili olmak üzere, Adalet Bakanı Sayın Oltan Sungurlu, Yargıtaydaki
dosya sayısının 200’e kadar ulaşabildiğini büyük bir endişe ve kaygıyla ifade
ediyor ve 1984 yılından 2007 yılına, yirmi üç yıl geçmiş olmasına rağmen, bu
sayıda bir azalma olmadığı gibi bu sayının 2,5 kat arttığını görüyoruz. O
tarihte hâkim ve savcıların mali ve içtimai durumlarıyla ilgili sorunlar ciddi
bir mesele olarak yargı bütçesinin gündeminde. Yirmi üç yıl geçmiş, aynı şey
devam etmektedir. O tarihte yargının araç gereç ihtiyacı söz konusuydu,
mahkemeler daktilo bulamıyordu, keşifleri yapabilecek taksi parası
bulunamıyordu. Kâğıt ve kırtasiye ihtiyacını, hâkimler, ilgili kuruluşlardan,
yakın kuruluşlardan temin etmeye çalışıyordu. Bugün, o ihtiyaçlar, teknoloji
değişikliği nedeniyle o derecede olmamakla birlikte, yargı, çok ciddi bir
teknolojik dönüşüme ihtiyaç duyar hâle gelmiştir. Değerli
arkadaşlarım, iş yoğunluğu çok ciddi bir sorundur. Hâkimlerin, dar ve
oksijensiz odalarda gösterdikleri adalete hizmet çabası yetmemekte, zaman
onlara kifayet etmemekte, hâkimler, dosyalarını çantalarla, hatta çuvallarla
evlerine taşımakta ve çoluk çocuklarına ayıracakları
zamanı adalete hizmet olarak sarf etmekteydi, şimdi de durum değişmemiştir.
Bugün yine hâkimler sırtlarında çantayla akşam dosyalarını evlerine
götürmektedirler. Demek ki,
adaletin temel sorunlarında -bunlara birkaç tane daha ilave edilebilir- ciddi
bir şekilde iyileşme görülmemiştir. Diğer taraftan,
cezaevleri, her yıl artarak tutuklu ve hükümlüleri barındıran kuruluşlar olarak
karşımızdadır. Cezaevlerinin içinde bulunduğu durum, elbette ki, 21’inci
yüzyıla giren Türkiye şartları içerisinde belirli iyileşmelere muhatap olmakta,
belirli iyileşmeler olmakta, ancak, cezaevine insanların girme şartlarını
ortadan kaldıracak herhangi bir düzenlemeyi görmemekteyiz; yani, suç ve
uyuşmazlık ortamını izale edecek, suç ve uyuşmazlık ortamı yaratan sebeplerle
mücadele edecek herhangi bir çalışmayı görememekteyiz. Değerli
arkadaşlarım, 392 cezaevimiz bulunduğuna göre, 87 bin civarında tutuklu ve
mahkûm bulunduğuna göre, iş yurtları, bunların içerisinde sanıyorum 186
cezaevimizde ve 10 bin civarındaki bir tutuklu ve hükümlüye hitap edebilir
durumdadır. Dolayısıyla, tutuklu ve hükümlü oranını dikkate aldığımızda, iş
yurtlarının, hem kapasitesinin artırılması gerekmektedir daha fazla tutuklu ve
hükümlüye hizmet edebilmesi açısından hem de diğer cezaevlerine teşmil edilmesi
ve bu suretle, mahkûmların topluma kazandırılabilmesi için, cezaevine giren
insanlarımızın iş, meslek edinebilmeleri için, eğitilebilmeleri için önemli bir
unsur olan iş yurtlarının burada görevini, fonksiyonunu mütekâmil bir şekilde
yapabilecek hâle getirmek lazım. Tabii ki iş
yurtlarında yapılacak olan bu çalışmaları sadece mahkûmların eğitimi, onların
hayata döndürülmesine yönelik rehabilitasyon çalışmaları çerçevesinde
değerlendirmemek lazım; iş yurtları bugün, çok ciddi bir şekilde Adalet
Bakanlığına kaynak sağlayan bir kuruluştur. Burada iki önemli husus dikkati
çekmektedir, bunlardan bir tanesi, emeğiyle bu üretime katkıda bulunan
mahkûmların aldıkları ücretlerdir ki, bu ücretlerin, onları daha fazla iş
üretmeye özendirir hâle gelmesi lazım. Yani, ücretlerinin makul bir düzeyde
yükseltilmesi gerekmektedir. Aksi hâl, iş yurtlarına, faaliyetlerine katılmama
şeklinde bir psikolojik durum yaratılıyor ki, bu, iş yurtlarının amacına uygun
değil. Diğer husus, iş
yurtlarının elde etmiş olduğu kaynağın Adalet Bakanlığınca sarfı konusudur.
Burada da tabii, Adalet Bakanlığının, makul bir ölçüde, bu işleri yaparken, Danıştayın, Yargıtayın çok ciddi
boyuta gelmiş olan sorunlarına genel bütçeden pay ayıramadığı
takdirde, kaynak ayıramadığı takdirde, iş
yurtlarından da bunların ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir seviyeye getirmesi
gerekmektedir. Değerli
arkadaşlarım, bu çerçeve içerisinde, Danıştayın
hizmet binası, can güvenliğini de tehlike altında bulundurabilecek şekilde
merkezî bir yerde bulunmaktadır. Merkezî yerde olması belki bir avantaj olarak
değerlendirilebilir. Ancak, Danıştayın içinde
bulunduğu şartlar dairesi içerisinde ve maruz kaldığı tehditler çerçevesinde
can güvenliğinin bertaraf edilmesi lazım, bu riskin ortadan kaldırılması lazım
ve çalışma ortamının da daha uygun şartlara kavuşturulabilmesi için ya yeni bir bina tahsis edilmesi lazım ya
da o görevin ifa edilmesi şerefine, haysiyetine uygun bir tarzda yeni bir bina
yapılması gerekmektedir. Öte yandan, Yargıtayın binası tabii ki tarihî bir değer ifade
etmektedir. Ancak, içinde bulunduğu şartlar itibarıyla Yargıtay binası hizmete
yeterli nitelikte olmadığı gibi, eskimiş olan elektrik tesisatı da çok ciddi
bir yangın riskini gündemimize getirmektedir. Bu itibarla, bu hayati tehdidin
bertaraf edilmesi için Yargıtayın elektrik
tesisatının bir an önce yenilenmesi gerekmektedir. Değerli
arkadaşlarım, Adalet Akademisi, büyük ümitlerle, büyük hayallerle hayata
geçirilmiş, yargıya çok ciddi hizmetler sunabilecek önemli bir kurumdur. Ancak,
tahsis edilen bütçeyle bu amacı gerçekleştirebilmesi mümkün değildir. Personel
ve öğretim görevlisi zafiyeti Adalet Akademisinin görevini yapmasına engel
teşkil etmektedir. Bu çerçeve içerisinde, emekli yargı mensuplarının burada
öğretim üyesi olarak istihdam edilebilmelerine uygun bir düzenleme yapılması
lazım. Diğer taraftan,
Adalet Akademisinin uluslararası ilişkilerle ilgili görevlerini yerine
getirebilecek bir yasal düzenleme de yapılması gerekmektedir. Türkiye’nin ya da Türk yargısının dünyadaki bilimsel ve teknolojik
gelişmelere açılan bir kapısı olan Adalet Akademisinin bu misyonla donatılması
lazım. Bir yandan, dünyadaki yargının geçirmiş olduğu bilimsel ve teknolojik
değişimi, gelişimi Türk yargısına taşıyabilecek, diğer taraftan da Türkiye’nin
müzahir olduğu ülkeler ile deneyimlerini paylaşabilecek bir yapıya
kavuşturulması gerekmektedir. Değerli
arkadaşlarım, yargının bu sorunları halledilememiştir. Özetleyecek olursak,
Anayasa emri olan, hâkim ve savcılarla ilgili özlük hakları hakkında bir
düzenleme henüz yapılamamıştır. Bu dönemde -inşallah- Hükûmetin
ve Sayın Adalet Bakanının üzerine düşen birinci görev, hâkim ve savcılar ile
ilgili özlük hakları hakkındaki yasa tasarısını Meclisin gündemine
getirmesidir. Diğer taraftan,
birinci sınıf hâkimler ile daha alt dereceli hâkimler arasında ücretler
açısından makas açılmıştır. Dolayısıyla, birinci sınıf hâkimler ile daha alt
derecedeki hâkimler arasında ücret farklılığının giderilmesi, daha alt
derecedeki hâkimlere ek imkânların sağlanması gerekmektedir. Yazı işleri
müdürleri ve bunların yardımcıları arasında da aynı fark bulunmaktadır. Bunun
da giderilmesi, adaletsizliğin makul bir düzeyde ücret artışıyla giderilmesi
gerekmektedir. İnfaz koruma
memurları, diğer güvenlik güçleri gibi hizmet görmektedirler. Ancak, infaz
koruma memurlarımız fiili hizmet zammından yararlanamamaktadırlar ve yaptıkları
iş itibarıyla tutuklu ve mahkûmla birlikte hayatını idame ettiren bu
görevlilerimizin beklentisini yerine getirmemiz gerekmektedir. Zabıt
kâtiplerimizin, mübaşirlerimizin hâli pürmelaldir.
Değerli arkadaşlarım, hâlâ, Ankara’da 718 lira maaşla geçinebilme becerisini
gösteren zabıt kâtiplerimiz ve mübaşirlerimiz vardır. Bunların ekonomik ve
sosyal durumlarının iyileştirilmesi gerekmektedir. İşte, adaletin
kestiği parmağın acımaması için, adaletin elindeki terazinin kantardan kuyumcu
hassasiyetine dönüştürülebilmesi için, evrensel değerlere sadık, evrensel
değerlerden beslenen, bilim ve teknolojiyi ön planda tutan bir çalışma
gerekmektedir. Bu çalışmayı Milliyetçi Hareket Partisi yapmıştır değerli
milletvekilleri ve 21’inci yüzyıl vizyon ve misyonuna uygun millî yargı
projesini hazırlamıştır. Milli yargı
projesi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, yargı bağımsızlığı, hâkim teminatı
gibi değerleri, üniter yapı, millî bütünlük, temel
hak ve hürriyetleriyle bütünleşmiş, bütünleştirmiş, birleştirmiş, mezcetmiş bir vaziyette, Türk yargısının temel sorunlarına
teknolojik destek ile çare üreten bir sistem geliştirmiştir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözünüzü tamamlayınız Sayın Bal. FARUK BAL (Devamla)
– Bu sistemin özü, değerli arkadaşlarım, bilgisayar terminolojisinde “veri
madenciliği” diye bilinen, teknolojinin yargıya aktarılması ve “yapay zekâ”
diye bilinen diğer teknolojiyle beslenmek suretiyle suç ve uyuşmazlık ortamıyla
mücadeleyi öngörmektedir. Bu mücadeleyi Türkiye başlatmaz ise, yüz değil bin
tane cezaevi, yüz değil bin tane adliye, bin değil 10 bin tane hâkim alır isek
ve bununla mevcut bataklıktan doğacak sinekleri öldürmeye kalkarsak çare
üretemeyiz. Çare, bataklığı kurutmaktır. İşte, bilimden, teknolojiden
yararlanılarak bu bataklığın kurutulmasına ilişkin millî yargı projesini, eğer
istifade edecek iseler, biz, Türkiye’nin hizmetine sunmaya hazırız. Türkiye’yi
şu gördüğümüz ilkel taşıma metodundan -bunda taşınanlar yargının dosyalarıdır,
insanların haklarıdır- kurtarabilecek bir millî proje olarak… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) FARUK BAL
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Lütfen… FARUK BAL
(Devamla) – …Türk milletinin hizmetine sunmak istemekteyiz. Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bal. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu. Buyurun Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on üç
dakika. MHP GRUBU ADINA
AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma
Bakanlığı 2008 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, Türkiye ekonomisi gelişen ekonomilere göre hızlı büyüyen bir
ekonomi gibi görünse de, 2006-2008 döneminde -en son yayınlanan verilere göre-
ülkemizdeki büyüme hızı ortalama yüzde 5,5 olarak öngörülürken, diğer yükselen
piyasa ekonomilerindeki beklenen büyüme hızı yüzde 7,3’tür. Bugün görüşmekte
olduğumuz 2008 Yılı Ulaştırma Bakanlığı Bütçe Tasarısı da, ne acıdır ki, büyüme
vadettiği iddia edilen ekonomimizin uzun dönemde
büyüme performansını gözeten ve potansiyel büyüme hızımızı artırmayı amaçlayan
bir bütçe görünümünden uzaktır. 2008 yılı bütçesi, bir yıl önceye göre reel gerilemeyi hedefleyen bir yatırım bütçesi olarak
tasarlanmıştır. Çünkü, bir önceki kamu yatırımlarına göre gerilemenin yüzde 3,9
olduğu görülmektedir. Geçmiş yıllara
oranla kamu yatırımlarının gayrisafi millî hasıla
içindeki paylarına baktığımız zaman, 2008 yılı programını dikkate alırsak,
2003-2008 dönemi için kamu yatırımlarının gayrisafi
millî hasıla içinden aldığı pay neredeyse yarı yarıya düşmüş gözükmektedir.
Diğer yandan, geçtiğimiz günlerde Ankara Ticaret
Odası tarafından hazırlanan ve yayımlanan “Yatırım Açığı” adlı raporu
incelediğimizde, Hükûmetin kişi başına yatırımda da
sınıfta kaldığı açık bir şekilde görülmektedir. Sayın
milletvekilleri, Ulaştırma Bakanlığının bu bağlamda yatırımlarına bir göz
atacak olursak, 2007 yılı Bakanlık bütçesinin yüzde 75‘i yatırıma gidiyordu.
2008, yani önümüzdeki yılın rakamlarına baktığımız zaman bütçenin ancak yüzde
67’si yatırıma ayrılacak. Yine, 2007 yılı yatırımlarına baktığımız zaman, ulaştırma
sektörü yatırımlarının, sabit fiyatlarla bir önceki yıla göre yüzde 8,7
oranında azalmış olduğunu da görüyoruz. 2008 program ve bütçe büyüklükleri
referans olarak kabul edilirse, Devlet Planlama Teşkilatının yıllık program
rakamlarında, yatırımlar, sabit fiyatlarla yüzde 3,2 azalacaktır. Değerli
milletvekilleri, günümüzde ülkelerin üretim maliyetlerini ve rekabet gücünü
doğrudan etkileyen, halkın refah düzeyine yansıyan ulaştırmanın zaman ve
maliyet avantajı sağlaması her hâlde en önemli konudur. Taşınan malın zaman ve
maliyet avantajının yakalanabilmesi, kombine taşımacılığı da bugün gündemin en
üst sıralarına getirmiştir. Ulaştırma
sektörünün ekonomik ve sosyal hayata katkıları ulusal düzeyle de sınırlı
kalmamaktadır. Bu sektör, jeostratejik konum
nedeniyle, hem bölgesel hem de küresel ekonomiye tartışmasız bir katkı
sağlayacaktır. AKP iktidarları
döneminde ulaştırma modları arasındaki denge
sağlamayı, hız ve güveni, ileri teknoloji kullanımını ve sektörel
dönüşümü öngören mega projeler, maalesef üretilip uygulamaya konulamamıştır. Bu
bağlamda ulaştırma sektörünün belki de en büyük handikabı plansızlık,
hedefsizlik ve günübirlikçiliktir. Sayın
milletvekilleri, iktidar tarafından kara yollarına beş yıldır ağırlık verildiği
iddia edilse de başarılı olunamamıştır. Bölünmüş yol yapımındaki acelecilik ve
kalite sorunu, yolların çok kısa süre içerisinde bozulmasına ve yenileme
yatırımlarının da artmasına yol açmıştır. Acil Eylem Planı’nda 15 bin kilometre
yol hedeflenmiş, ancak sağlıklı fizibilite çalışmaları yapılamadığından ve
öncelik değerlendirmesine tabi tutulmadan bu hedef ortaya konduğu için de, çok
kısa bir süre içerisinde gerçekçilikten uzaklaşılmıştır.
Diğer yandan
Ulaştırma Bakanlığı, geçtiğimiz günlerde bölünmüş
yolların, yani halk arasındaki tabiriyle duble yolların yapımında genellikle
sathi kaplama yapıldığını, ancak bu kaplamanın bir yıl içinde bozulduğunu ve
yenilenmesi için de yüksek maliyet ve iş gücü gerektiğini, bir bakıma da itiraf
ederek, bundan sonra yapılacak olan bölünmüş yolların bitümlü sıcak karışım
asfaltla yapılmasına da karar vermiştir. Değerli
milletvekilleri, “Duble yollar yaptık, trafik kazaları azaldı.” denilse de,
hâlen Avrupa Birliğine göre 3,5 katı daha fazla trafik kazası maalesef bu
ülkede yaşanmaktadır. Hâlâ yolcu ve yükün yaklaşık yüzde 90’ını kara yoluyla
taşıyoruz. Eğer, “Yol medeniyettir.” diye hamasi söylemlerle yola çıkılıyorsa,
yapılan yollar ve hizmetler bu kastedilen medeniyetle de uyumlu olmak
zorundadır. Unutulmamalıdır
ki, ulaşım için gerekli olan demir yolları, kara yolları ve deniz yolları ve
bunların sorunları; devletin, bunları çözmek için milletten aldığı vergilerle
yapılan hizmetlerdir. Kara yollarını ilgilendiren ve uzun bir zamandır
çözülemeyen, ülkemizin bazı sanayi bölgelerinde karşılaştığımız önemli
konulardan bir tanesi de bağlantı yollarıdır. İşte, bunlardan bir tanesi de
İzmir-Aydın otoyolunun başlangıcında yer
alan “Ayrancılar” ve “Pancar” diye tarif ettiğimiz bölgede yer alan fabrikalar
ve depolardır. Bu bölgede, ayrıca, İzmir Ticaret Odasının ve Pancar Organize
Sanayi Bölgesi’nin de yerleri bulunmaktadır. Değerli
milletvekilleri, bugün için bu yörede 380 hektar sanayi alanı var. Yaklaşık iki
ila üç yıl sonra tahminen 400 kadar fabrika bu bölgede yer alacaktır. İşte bu
yüzden İzmir-Aydın otoyolundan bu tür bölgelere ve Türkiye’mizin diğer
yerlerinde ihtiyaç olan organize sanayi bölgelerine bağlantı yollarının bir an
önce bitirilmesi artık bir zaruret hâlini almıştır. Değerli
milletvekilleri, demir yollarıyla ilgili söylenecek birçok eleştiri olmasına
rağmen, ben bu konuda kamunun bazı yayınlarından birtakım eleştirileri sizlerle
paylaşmak istiyorum. Gene Devlet
Planlama Teşkilatının Dokuzuncu Kalkınma Planı 2008 Yılı Programı’nda -ki, çok
kısa bir süre önce yayınlandı bu dokümanımız- şu hususa ulaştırma sektöründe
yer veriliyor: “Yolcu taşımacılığında yolculuk süresinin uzun, güvenlik ve
-burasının altını çizerek söylüyorum- güvenilirliğin ise düşük olması talebin
yetersiz düzeyde kalmasına sebep olmaktadır.” denilerek, yine yıllık program
çözüm önerisinde şöyle öneriyor: “Devlet Demiryollarının, piyasa, şart ve
dengelerini gözeten, etkin hizmeti esas alan ve müşteri odaklı bir işletmecilik
anlayışına geçmesi gerekmektedir.” denilmektedir. Sayın
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin demir yolları konusunda çok önem
verdiği projelerden bir tanesi de -ki, bizim Hükûmetimiz
döneminde başlattığımız bir projeydi- Bakü-Tiflis-Kars
demir yolu projesidir. Bu projenin Türkiye güzergâhında, yöre halkının
talepleri de dikkate alınarak, gerekli düzenlemelerin yapılması ve projenin bir
an önce hayata geçirilmesi de bir elzemdir. Demir yolu
taşımacılığında Türk halkını hızlı trenle tanıştırmak sloganıyla yola çıkan
Ulaştırma Bakanlığı henüz halkımızı hızlı trenle tanıştıramamıştır ama,
hızlandırılmış trenle tanıştırma becerisini göstermeye çalışmaktadır. Burada da
önemli olan, geçmişten ders alarak, gerekirse emniyet için güzergâh
değişiklikleri yapılarak can ve mal güvenliğini ön planda tutacak
düzenlemelerin yapılmasıdır. Sayın
milletvekilleri, gene bu yıl, Eylül 2007 yılında, Hazine Müsteşarlığı, Kamu
İktisadi Teşebbüsleri Pay Sahipliği adı altında KİT’lerle ilgili önemli bir
raporu yayınlayarak kamu iktisadi teşebbüslerinin iyi yönetilmediğini açıkça bu
raporda belirtmiştir. Bu raporda, Hazine, Devlet Demir Yollarının da içinde
bulunduğu KİT’lerin zam yapma, eleman alma gibi konularda sorunlar
yaşadıklarını, kurumsal yönetim kurallarından da uzak olduğunu açık bir şekilde
beyan etmektedir. Değerli
milletvekilleri, Türkiye’nin dış ticaret hacminin yaklaşık yüzde 87’si deniz
yoluyla taşınıyor. Deniz yoluyla dış ticaret taşımacılığında, Türk bayraklı
gemilerimizin bu taşımalardan aldığı pay, 2002 yılında yaklaşık olarak yüzde 33
iken 2006 yılının sonunda bu oran gene, yaklaşık yüzde 20 civarına gerilemiştir.
Diğer yandan yabancı bayraklı gemilerde, gene aynı dönem itibarıyla baktığımız
zaman, yüzde 67’den gene yaklaşık yüzde 80 civarına yükselmiştir. Dünya deniz
taşımacılığı filo kapasitesi bakımından Türkiye, 2002 yılında 19’uncu sırada
iken 2007 yılına geldiğimiz zaman, maalesef, 26’ncı sıraya gerilemişizdir.
Ulusal filomuz bu periyot içerisinde hem erimiş hem de Türk Bayrağı’ndan ciddi
bir kaçış yaşanmıştır. Değerli
milletvekilleri, bu bağlamda, ülkemizin birçok yöresinde bulunan balıkçı barınaklarıyla
ilgili de sizlere bazı bilgiler sunmak istiyorum. Bu barınakların gene
ülkemizin birçok yerinde bazı eksiklikleri bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi
de geçtiğimiz ay içerisinde çok büyük bir fırtına
neticesinde, İzmir Aliağa Çakmaklı mevkisinde bulunan barınağın yıkılmasıdır ki
bu barınak, büyük ölçüde yöre halkının kendi imkânlarıyla kurulmuştu. En kısa
sürede, bu tip barınakların eksikliklerinin giderilerek buradaki balıkçı
teknelerinin sefere çıkması da temin edilmelidir. Değerli
milletvekilleri, Türkiye’nin haberleşme uyduları teker teker
ömrünü tamamlıyor. Bu duruma rağmen, yeni uydu fırlatılmasına ilişkin belirli
bir çalışma maalesef, henüz başlamadı. Yeni uydu fırlatılmaması hâlinde,
Türkiye, uydu pozisyonunu kaybedebilecektir. Gene, önemli olan
bir başka konu, ulusal programda yer almasına rağmen, posta sektörünün ve
PTT’nin yeniden yapılandırılması çalışmaları da maalesef sonuçlandırılmamıştır.
Koli, kargo ve kurye işlemleri yapan özel sektör firmalarının henüz yasal
zemininin bulunmaması da maalesef önemli bir eksiklik olarak karşımıza
çıkmaktadır. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bu düşünce ve görüşlerle, 2008 yılı Ulaştırma Bakanlığı
bütçesinin hayırlı olmasını diler, tekrar saygılarımızı sunarız. (MHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tanrıkulu. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz, Adana Milletvekili Sayın Kürşat
Atılgan’a ait. Buyurun Sayın
Atılgan. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz dokuz
dakikadır. MHP GRUBU ADINA
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü ve Telekomünikasyon Kurumunun bütçesiyle ilgili olarak
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
Parlamentomuzun siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, sivil havacılık, sadece ulusal boyutu olan değil, uluslararası
boyutu daha fazla olan bir alandır; kuralların ve standartların uluslararası
teşkilatlar tarafından belirlendiği son derece teknik bir alandır; çağımızın
gelişmesidir, çağdaşlığın bir gelişmesidir, aynı zamanda, çağdaşlığın bir
ölçütüdür. Kısaca izah etmek gerekirse sivil havacılığın tepesinde Uluslararası
Sivil Havacılık Teşkilatı vardır, “ICAO” denilen Uluslararası Sivil Havacılık
Teşkilatı vardır. Aşağı yukarı, havacılıkla ilgisi bulunan ve uluslararası uçuş
yapan bütün ülkeler bu teşkilata üyedir. Bu teşkilat uluslararası uçuş
yapabilmek için ülkelerin sivil havacılık teşkilatlarına birtakım yükümlülükler
yüklemiştir, standartlar belirlemiştir, usuller koymuştur ve bu usullerin doğru
işlemesi için kendi üzerine de düşen birtakım görevleri yerine getirmektedir.
Neşriyatların basımı, dağıtımı ve bazı şekillerde sivil havacılıkların
denetlenmesi bu teşkilata aittir. Ayrıca, bazı ülkeler, ICAO kurallarına ters
düşmemek kaydıyla ilave standartlar koyarlar. Yani, der ki, benim hava sahama
girecek olan şirketlerin uçakları ilave şu standartları taşımalıdır. İşte bu
doğrultuda, Amerika Birleşik Devletleri’nde “FAA” denilen Federal Havacılık
Otoritesi vardır ve Amerika hava sahası için ilave şartlar koymuşlardır. Bizim
de üyesi olduğumuz Avrupa Sivil Havacılık Otoritesi. Onlar da ilave birtakım
şartlar koymuşlardır. İşte, bizim Sivil Havacılık Genel Müdürlüğümüz, bu
uluslararası teşkilatların koymuş olduğu standartları, usulleri kendi
şirketlerimize, kendi meydanlarımıza uygulamak zorundadır, aynı zamanda da
sivil havacılığın stratejisini ve gelişmesini sağlamak zorundadır. Peki, kısaca izah
ettiğim bu sorumlulukları Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü yerine getirebiliyor
mu? Hayatını havacılığa vermiş bir kişi olarak bu soruya evet demeyi, hem de
yürekten evet demeyi çok isterdim. Ancak, samimiyetle, yüreğim acıyarak
söylüyorum ki, Türk sivil havacılığının gelmiş olduğu nokta emergency
sinyaller vermektedir. Şimdi, ben bunu
böyle söyleyince, Sayın Bakan veya siz iktidar milletvekilleri düşünebilirsiniz
ki, muhalefet milletvekilidir, havacılıkla ilgili bir konuda söz almıştır, ne
kadar tenkit etse yeridir. Ama, emin olun ki, bu konu bir teknik konudur, bu
konu bir ihtisas konusudur, bu konu kuralları uluslararası teşkilatlar
tarafından konulmuş bir konudur, mutlaka buna uymak gerekir, konulan kuralları
ertelemezsiniz, savsaklayamazsınız, bir kısmını yapıp bir kısmını yapamazsınız,
mutlaka yüzde yüz uymak gerekir. İşte, bu
doğrultuda, sadece muhalefet milletvekili olarak değil, 2 Mayıs 2007 tarihinde
ICAO dediğimiz, yani sivil havacılığın tepesinde olan teşkilat, Türk sivil
havacılığını bir raporla uyarmıştır. Bu rapor, 6 Aralık 2007 tarihinde
gazetelere yansımıştır. Kısaca, bu
raporla neler denmektedir: İnsan kaynakları bölümünün göstermelik olduğu,
uzmanlık eğitiminin yetersiz olduğu, havacılık güvenliği gözetiminin
yetersizliği, uçuş operasyonlarının yetersizliği, hava seyrüsefer hizmetleri ve
havalimanları konusundaki personel yetersizliği ve olanların da eğitimlerinin
eksikliği. Yani, havacılığın bütün alanlarıyla ilgili faaliyetlerdeki işlerin
yapılmadığını, yapılıyor gibi gösterildiğini belirten bu teşkilat -yani
Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu- havacılığın tepesindeki uluslararası
organizasyon, Türkiye’yi bu şekilde uyarmaktadır. Bunun sonu ne
olur? Ayrıca, Avrupa Havacılık Birliğinin de birtakım uyarıları vardır,
birtakım şirketlerimize yapmış olduğu kısıtlamalar vardır, yasaklar vardır,
geçmişte onların koyduğu yasaklar nedeniyle iflas eden şirketlerimiz vardır.
Bunun sonucu uçaklarınız, Sivil Havacılık Teşkilatının getireceği yasaklarla
veyahut Avrupa Havacılık Teşkilatının getireceği yasaklarla uluslararası
uçuşları yapamaz duruma düşebilir. O nedenle, sivil havacılığın emergency birtakım sorunlarına acil tedbir bulmak gerekir. Raporda dile
getirilen uyarıların ötesinde, aslında, Türk sivil havacılığının yapısal
sorunları vardır. Bu yapısal sorunlar, ticari hava taşımacılığından kaynaklanan
yapısal sorunlar, havaalanı işletmeciliğinden kaynaklanan sorunlar ve Sivil
Havacılık Otoritesinin statüsünden kaynaklanan sorunlardır. Bu sorunların
tamamı bugünden midir? Evet, bu sorunların tamamı AKP iktidarının beş yıldır
sivil havacılığı İETT mantığıyla yönetme düşüncesinden ve isteklerinden
kaynaklanan sorunlardır. Sivil havacılığı İETT mantığıyla yönetemezsiniz.
Yönetmeye kalkarsanız, sizi uluslararası teşkilatlar uyarırlar. O nedenle,
sorunların temelinde yatan diğer en önemli husus ise teşkilatın artık bu vücuda
küçük gelmesidir. Yani, 1953-1954 yılında daire başkanlığı, 1983-1984 yılında
genel müdürlüğe çıkarılan sivil havacılık teşkilatı bir an evvel müsteşarlık
seviyesine çıkarılmalı ve havacılıkla ilgili olan Devlet Hava Meydanları
İşletmesi, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü gibi genel müdürlükler bu
müsteşarlığın altına bağlanmalı ve koordinasyon ve çekişmeye son verilmelidir.
Ayrıca bu da yetmez, 5431 sayılı Kanun, yani Genel Müdürlüğün Kuruluş Kanun’u
bir an önce değiştirilip, belirli yasal yetkilerle yetkilendirilip ve
müsteşarlık seviyesine çıkarılmak zorundadır. Ayrıca, bu
bağlantının bu kadar yanlış olmasının ötesinde, Sivil Havacılık Teşkilatı üç
yıldır vekâletle yönetilmiştir ve iki sefer, bundan önceki Cumhurbaşkanı, bu
Genel Müdürü atamamıştır hakkındaki söylentiler nedeniyle. Bu söylentilerin ne
kadar haklı olduğu… Son günlerdeki Isparta kazasından sonra Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğüyle ilgili çıkan dedikodular, bundan önceki Cumhurbaşkanının
haklı olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla, Sayın Bakan, bir an evvel bu genel
müdürünüzle ilgili kamuoyunda kamunun vicdanını sızlatan ve birtakım
şirketlerle ilgili bağlantılarını, gündeme getirilen konuları açıklığa
kavuşturmak zorundasınız, çünkü havacılığın başında şaibe gerektirmez akçeli
işler vardır. O akçeli işlere bulaşan kişileri bir an evvel o havacılığın
başından almak zorundasınız. Ayrıca, sivil
havacılığın uzay boyutu, havacılık sanayi boyutu, genel havacılık boyutu,
sportif, amatör havacılık boyutu ihmal edilmiştir. Türkiye’deki uçuş eğitimi
Avrupa’nın ve Amerika’nın iki misli fiyattadır. Ayrıca, sportif havacılıkla
ilgili çok büyük vergiler getirilmiştir ve sportif havacılığımız da yok olmak
üzeredir. Bu konu da Atatürk’ün Türk gençliğine ve Türk milletine vasiyetidir.
Onun vasiyeti için, en azından sportif havacılıkla ilgili vergiler
azaltılmalıdır. Ayrıca, Hava
Kuvvetlerinin çok deneyimli personelinden mutlaka faydalanmak gerekir.
Havacılığa hayatlarını vermiştir o insanlar. Hava Kuvvetlerindeki bilgi
birikimi ve Hava Kuvvetlerindeki tecrübeden faydalanırsanız, inanıyorum ki
sivil havacılığın önü daha iyi bir şekilde açılacaktır. Bu
söylediklerimizi çok dikkate alacağınızı düşünerek, sivil havacılıkla ilgili
konuyu biraz da erken keserek telekomünikasyon konusuna da değinmek istiyorum. Bildiğiniz gibi,
Telekomünikasyon Kurumu, 4502 sayılı Kanun’la 2000 yılında kurulan bir
kurumdur. Bu kurumun en açık ifadeyle görevi, Türk insanının, Türk halkının
ucuza kaliteyi yakalamasını sağlamaktır yani ucuza telekomünikasyon
hizmetlerini almaktır, e-devlet, e-ticaret, e-sağlık gibi konuların altyapısını
sağlayacak bir noktaya getirmektir Türkiye’yi. Ama bakıyoruz ki Türkiye,
dünyanın en pahalı telekomünikasyon hizmetlerinden faydalanan insanlara
sahiptir. Üzerinde yüzde 60 özel iletişim vergisi olan bir telefon hizmetlerini
neyle izah edebilirsiniz? Amerika’dan pahalı… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayın Sayın Atılgan. KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Efendim, ayrıca, söz süresi bir dakika kaldı. 3G ihalesiyle de
ilgili konuşmadan edemeyeceğim. Bildiğiniz gibi, 250 milyon dolara ihale
edildi. Eşitleriyle kıyasladığımız zaman, bu Türk insanının cebinden alınan
paradır. Ne mutlu ki Telekomünikasyon Kurumu iptal etti çünkü bir tek operatör
katılmıştı. Aynı 3G ihalesinden Almanya 44 milyar dolara, İngiltere 35 milyar
dolara, İtalya 12,5 milyar dolara, bizden millî geliri çok daha gerilerde olan
Mısır ise 3 milyar doların üzerinde bir gelir elde etmiştir. Dolayısıyla,
buradan, bu konunun takipçisi olacağımızı, milletin menfaatiyle direkt ilgili
olan bu konuyu yakından takip edeceğimizi Sayın Bakana bildirir, bundan sonraki
çıkacakları ihalede Türkiye’nin asgari bu konudan 5 veya 6 milyar dolar alması
gerektiğini bildiririm. Hepinize saygılar
sunuyorum, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Atılgan. Şimdi sıra,
şahısları adına, lehte konuşmak isteyen Düzce Milletvekili Celal Erbay’da. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Erbay, süreniz beş dakikadır. CELAL ERBAY (Düzce)
– Efendim, şahsım adına, Adalet Bakanlığı ve bağlı kuruluşları, Ulaştırma
Bakanlığı ve bağlı kuruluşları hakkında bütçeye yönelik kanaatlerimi izhar
etmek üzere söz almış bulunuyorum. Sayın Başkanı ve heyetini, Hükûmeti ve siz değerli üyeleri saygıyla selamlıyorum. Ben, bu husustaki
sözlerimi “hukuk”, “hak”, “hakkın sahibi” ve “hakka ulaşmak” kavramlarını done
olarak kullanmak suretiyle ifade etmeye çalışacağım. Hepinizin bildiği
gibi, hukuk, insanla insan, insanla toplum, insanla eşya, eşyayla eşya arasındaki
münasebetleri düzenleyen, kolektif kabullenişe dayalı, emredicilik fonksiyonunu
havi yazılı normatif kuralların bütünüdür. Hak nedir? Hak, yazılı normatif
hukuk kurallarının gözettiği, himaye ettiği çıkarlardır, menfaatlerdir. Peki,
şahıs nedir? Şahıs, hakka sahip olan varlıktır. Onu da ikiye ayırırız biz hukukta: Gerçek şahıs, hükmi şahıs. İşte,
bizler gerçek şahısız. Şimdi, bakın,
şahsın sahip olduğu en önemli varlık haktır. Dolayısıyla, hukuk literatürüne
yerleşmiş bir kavram vardır: Hak, yücedir; hakkın bu yüceliğinin üstünde,
fevkinde hiçbir olgu, hiçbir öncelik kabul edilemez. Dolayısıyla, hakkın,
sahibine iade edilmesi gerekir. Hak, mutlaka ve mutlaka sahibini bulmalıdır.
Aynen, pınardan fışkıran, o gözeden fışkıran suyun denize ulaşması gibi,
çeşmeye ulaşması gibi, mutlaka ve mutlaka, hak, sahibini bulmalıdır. Hakkın
sahibine iadesini gerçekleştirmemek veya gerçekleştirememek, onun gecikmesini
temin etmek, hakkın yüceliğini ve onun zaafa uğramasını temin eder. İşte, bu
bağlamda, hukukun temel gayesi, hiç zedelemeden, zaafa uğratmadan, en hızlı bir
şekilde hakkın sahibine iade edilmesini gerçekleştirmektir. Dolayısıyla, halk
arasında “Geciken adalet adalet değildir…” Bu
bağlamda, Adalet Bakanlığı nezdinde bulunan, efendim,
boş hâkim ve savcılık kadrolarının bir an önce doldurulması ve… Benim üzerinde
durduğum husus şudur: Hakkın sahibine bir an önce iade edilmesini temin etmek. Benim bir hukuk
profesörü arkadaşım vardır. Hukuk fakültesine gitme sebebi, çocukluğundan
itibaren devam edegelen ve liseyi bitirene kadar
bitmeyen bir miras davası sonucu hukukun, hâkimin onun üzerinde meydana
getirmiş olduğu etki dolayısıyla onun hukuk fakültesine gitmeyi tercih etmesi
ve hukuk fakültesine gitmesidir. Yıllarca bir hak aranmaz, hakkı sahibine tevdi
etmek, teslim etmek gerekir. Şimdi, bir de bu
hususta, bu son çıkan savcı ve hâkimlerimizle ilgili Hâkim ve Savcılar
Kanunu’ndaki değişiklikle ilgili çok şeyler söylendi. Fakat, iki hususu hiç
kimse dile getirmedi: Bakın, yazılı sınavda yetmiş aldıktan sonra mülakat
komisyonunun oluşumu tenkit edildi. Elbette ki, hepimizin arzusu en güzel
şekilde, efendim, hukuka uygunluğu en etkin bir şekilde yakalayacak tarzda
komisyonun oluşmasıdır. Fakat, Adalet Bakanlığı nezdinde
oluşan komisyonun vereceği karar idari, icrai bir
karardır ve yargı denetimine tabidir. Ama, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulundan
oluşturulması talep edilen ve o şekilde oluşacak bir komisyonun verecek olduğu
karar, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararı yargı denetimi dışında olması
sebebiyle… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Erbay, lütfen sözünüzü tamamlayın. CELAL ERBAY
(Devamla) - …yargı denetimine komisyonun kararının çıkartılması taliplerin
aleyhine olacak bir sonuçtur. Bir de şu hususa
hiç değinilmedi: Efendim, Kanun’da, bilim sınavının sonucu yüzde 70 oranında
değerlendirilecek, mülakattan alınan sonuç yüzde 30 nispetinde
değerlendirilecek. Yani, bu, şu anda ulaşılmış bir sonuçtur, bir neticedir;
tabir caizse bir atılımdır, bir ileri adımdır. Bunu da bu Meclis gerçekleştirmiştir.
Dolayısıyla, bu Meclise teşekkür etmek lazım, bu Meclisi tebrik etmek lazım. Bir de hakka
ulaşma açısından olaya bakıldığı zaman, hakkın mevcudi-yeti
ne kadar önemliyse, hakka ulaşmak da o kadar önemlidir. AK Parti İktidarı, işte
görüşmekte olduğumuz Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin detaylarında mevcut olduğu
şekilde, gerek kara yollarında gerek hava yollarında gerekse deniz yollarında
ve gerekse… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Erbay. Lütfen teşekkür edin. CELAL ERBAY
(Devamla) - …diğer ulaşım vasıtalarıyla, hak sahibinin, hakkına bir an önce
ulaşmasını temin etmiştir. Ben bu doğrultuda
beyanda bulundum, açıklamada bulundum. Beni dinlediniz, teşekkür ediyorum
hepinize. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Erbay. Hükûmet adına Adalet
Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin konuşacaktır. Buyurun Sayın
Şahin. (AK Parti sıralarından alkışlar) Söz süreniz on
beş dakikadır. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Adalet
Bakanlığımızın 2008 malî yılı bütçesi üzerinde görüşmeler yapıyoruz. Gerek
iktidar partisi adına gerekse muhalefet partilerimiz adına söz alan
arkadaşlarımızdan büyük ölçüde yararlandığımızı ifade etmek istiyorum. Hem
Adalet Bakanlığınca yapılan olumlu çalışmaları ortaya koyarak bizi teşvik edici
cümleler kullandılar hem de eksikliklerimizle ilgili değerlendirmeler yaptılar.
Bunlardan büyük ölçüde yararlandığımızı ifade etmek istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel niteliklerinden bir tanesi
de hukuk devleti olmasıdır. Hukuk devletini hayata geçirecek olan kimdir? Hangi
kurumdur? Birlikte yaşıyoruz, toplum hâlinde yaşıyoruz. Birlikte yaşarken
uyacağımız kurallar olacak, yasalar olacak. Bu yasalara, bu kurallara
uymayanlar için uygulanacak müeyyideler olacak. Bunları kim uygulayacak?
Toplumdaki düzeni kim sağlayacak? İşte, bunu sağlayacak olan, yani hukuk
devletini hayata geçirecek olan bağımsız yargı organlarımızdır. Peki, Adalet
Bakanlığının görevi nedir? Adalet Bakanlığının görevi, bağımsız yargı
organlarımızın ihtiyaçlarını gidermek, onlara hizmet etmektir. Değerli
arkadaşlarım, sizler de takip ediyorsunuz. Bir çağı birlikte yaşıyoruz.
Çağımızda her şey süratle değişiyor ve gelişiyor. Özellikle teknolojik alanda,
bilişim teknolojisinde baş döndürücü hızla gelişmeler oluyor. Bunlar, yeni
hukuki uyuşmazlıklar ortaya çıkarıyor, yeni suç tipleri ortaya çıkarıyor ve
hatta, ancak uluslararası bir iş birliğiyle mücadele edebileceğiniz birtakım
organize suçların ortaya çıkmasına yol açıyor. ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Bilişim suçları. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bilişim suçları, terör suçları. Bunlarla, yani bu
tür suçlarla, bir ülkenin artık, çağımızda tek başına mücadele etmesi mümkün
değil. Mutlaka, uluslararası iş birliği gerekiyor. O nedenle, Türkiye suç ve
suçlulukla, özellikle organize suçlarla, bilişim suçlarıyla mücadele konusunda
çokça uluslararası anlaşmaya imza koydu. Nitekim, bu uluslararası anlaşmalar
yüce heyetinizin de önüne geldi ve bunları iktidar-muhalefet, geçmişte de ve
bugün de el birliğiyle yasalaştırdık. Tabii, bu değişen
ve gelişen çağda Adalet Bakanlığımıza düşen görevlerin başında da mevzuatımızı
bu gelişmeye ve değişime uygun hâle getirmektir. Her şey değişince mevzuat
değişmez mi? Bu şartlara göre mevzuatınızı yenilemeniz gerekmez mi? Kuşkusuz ki
Adalet Bakanlığı, bu alanda üzerine düşeni en iyi şekilde yapmanın gayreti ve
çabası içerisindedir. Ben, 20’nci
Dönemde, 21’inci Dönemde de buradaydım. O dönemde de mevzuatımızı yenileme
çalışmaları yapıldı. Mesela, Türk Medeni Kanunu o dönemde, yanılmıyorsam 57’nci
Hükûmet döneminde, yoğun bir çalışma sonucu, çağa
uygun hâle gelsin diye hazırlandı, komisyonlarda görüşüldü -ki, o sırada Adalet
Komisyonu üyesiydim, gayet iyi hatırlıyorum, Sayın Türk de Adalet Bakanımızdı-
ve burada da temel kanun olarak görüşüp yasalaştırmıştık. Geçtiğimiz dönemde de bu
sürece büyük bir hız verildi. Birçok temel kanunumuz, ya
Parlamentoya geldi, yasalaştı yahut da komisyonlarda görüşüldü ama seçimler
nedeniyle bir kısmı şimdi Genel Kurula indirilmeyi ve burada yasalaşmayı
bekliyor. Türk Ceza Kanunu:
Türk Ceza Kanunu, geçtiğimiz yasama döneminin
çıkartmış olduğu temel bir kanunumuzdur ve gerçekten bu alanda ihtiyaç duyulan
bir yasal düzenlemeydi. Bunları tek tek sayacak
değilim. Sayın Başkan konuşma süremin on beş dakika olduğunu söyledi, o nedenle
bu kanunlara tek tek girecek değilim. İşte, Türk Ceza
Kanunu’ndan tutunuz da Ceza Muhakemesi Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu, efendim,
infaz kanunları, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ve tabii, denetimli serbestlikle
ilgili kanun. Bunlarla ilgili detaylara girecek değilim. Tabii, şimdi, yine,
Adalet Bakanlığının inisiyatifiyle hazırlanan bütün bu temel kanunlar -bir hususu
belirtmek istiyorum değerli arkadaşlarım- ülkemizin yetiştirdiği, gerçekten
bilgi birikimine sahip, hukuk fakültelerimizde öğretim üyeliği yapan
hocalarımızın içinde bulunduğu komisyonlarla hazırlanıyor. Bu temel kanunları
hazırlayanlar… Tabii ki Adalet Bakanlığında Kanunlar Genel Müdürümüz ve
buradaki tetkik hâkimi arkadaşlarımız bu komisyonlarda var. Ama mutlaka, hukuk
fakültelerimizdeki öğretim üyelerimizin riyasetinde ve diğer fakültelerimizin
de bu alanda yetişmiş olan öğretim üyeleri bir araya gelerek bu temel kanunları
hazırlıyorlar. Komisyonlarda da yine onların katkısıyla bunlar daha mükemmel
hâle getirilmeye çalışılıyor. Şunu ifade etmek
istiyorum: Adalet Bakanlığımızın en önemli görevlerinden bir tanesi, mevzuat
yenilemesini gerçekleştirmektir. Geçtiğimiz dönemde
bu yapıldı, inşallah bu dönemde de yapılacak. Nitekim, bir tanesini,
uluslararası hukukla ilgili bir tanesini de geçtiğimiz
haftalarda, bilindiği gibi, burada birlikte yasalaştırmıştık. Önümüzde Türk
Ticaret Kanunu var, gelecek. Borçlar Kanunu’nu Adalet Bakanlığınca Başbakanlığa
sevk ettik, sanıyorum yakında Adalet Komisyonumuza gelecek. ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Hangisi önce gelecek Genel Kurula Sayın Bakan? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Sanıyorum Türk Ticaret Kanunu gelecek. ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Yanlış olmaz mı? Evvela Borçlar Kanunu, sonra Ticaret Kanunu… ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – O konuyu, o iki kanun tasarısını hazırlayan
komisyon başkanı hocalarımızla görüştük. Kendileriyle böyle bir mutabakat
sağladı Kanunlar Genel Müdürlüğündeki arkadaşlarımız. Sanıyorum, Türk Ticaret
Kanunu öncelikle buraya gelecek. Değerli
arkadaşlarım, tabii, Adalet Bakanlığımızın bağımsız yargımızın görevini en iyi
şekilde yerine getirmesi için yapması gereken başka işler var: Hâkimlerimizin
ve savcılarımızın son derece çağdaş, uygun fiziki mekânlarda yargı görevini
yerine getirebilmesi. Bakın, sanıyorum 949 fiziki mekânda, adliyede yargı
hizmetleri yerine getiriliyor. Sadece 155 tane adliyemiz müstakildir. 486
tanesi Hükûmet konakları içindedir. Özellikle geçtiğimiz dönemde yeni adliye binaları ve sarayları yapmak
için yoğun bir çalışma oldu. 70 tanesi bitti, şu anda 30 tanesi açılışa
hazırdır, bir o kadarının da projeleri devam etmektedir, hatta 9 tanesi de
ihale hazırlıkları içerisinde. Yani, bu 70’in dışında, sanıyorum bir 60’a yakın
adalet binamızı ve sarayımızı da önümüzdeki kısa süre içerisinde inşallah
hizmete alma durumundayız. Yani, mutlaka birer prestij kurumu olan adliye
binalarımızı ve saraylarımızı gerçekten çağa uygun, kullanılabilir,
vatandaşlarımızın içine girdiğinde huzur hissedecekleri, hatta iftihar
edecekleri adliye binaları hâline getirmek durumundayız. Geçtiğimiz dönemde, yani
hem 58’inci hem 59’uncu Hükûmet döneminde Adalet
Bakanlığı görevini yapmış olan, şimdiki Başbakan Yardımcımız Sayın Cemil Çiçek
bu konuda gerçekten -kendisi de buradaysa kendisine gerçekten teşekkür
ediyorum- büyük çaba sarf etti, demin söylemiş olduğum bu adalet saraylarının
yenilenmesi konusunda büyük gayretleri oldu; o nedenle kendisine huzurunuzda
teşekkür etmeyi bir vazife biliyorum. Bu dönemde de bu çalışmalara büyük bir
hız vereceğiz. Ayrıca,
yargılamanın adil ve süratli bir şekilde yerine getirilebilmesi için mutlaka
bilişim teknolojisinden yararlanmak durumundayız. İşte, yedi yıl önce UYAP,
yani Ulusal Yargı Ağı Projesi bunun için kuruldu. Sanıyorum, Avrupa Birliği
ülkeleri içerisinde bu alanda en başarılı ülkelerden biri biziz. Çünkü zaman zaman Avrupa Birliği ülkelerinden adalet bakanları ülkemize
ziyarete geliyorlar, onlara brifingler veriyoruz. En son, İngiltere Adalet
Bakanı geldi ve bizdeki UYAP’ın, şu andaki
işleyişiyle, İngiltere’de olmadığından bahsetti ve ilgili arkadaşlarımızı
tebrik etti. Ne yapıyoruz?
Yargı süreçlerini kısaltma… Bir sabıkasızlık kaydı için, bir nüfus kaydı için,
bir tapu kaydı için duruşmaların ertelendiği bir Türkiye'den, şimdi, bir
bilgisayar düğmesine basınca birkaç dakika sonra o bilgilerin mahkemeye geldiği
bir süreç. Bilişim teknolojisinden artık adliyelerimiz, Adalet Bakanlığımız,
ilgili kurum ve kuruluşlar yararlanır hâle geldi. Daha eksiğimiz de var. Bu
eksiği gidermek için, arkadaşlarımızla geceli gündüzlü çalışıyoruz, çünkü bu
alandaki teknoloji de her gün gelişiyor ve değişiyor. Bir bilgisayar
alıyorsunuz üç sene önce, ama üç sene sonra onun bir başka versiyonunun
çıktığını görüyorsunuz; bu da ciddi ve pahalı bir iştir. Ayrıca, tabii ki,
hâkim ve savcılarımızın, tabii, bu arada yargı mensuplarımızın, orada görev
yapan yardımcı personelimizin de sosyal ve ekonomik durumlarının, bu görevleri
yaparken onları sıkıntıya sokmayacak şekilde olması lazım. Biraz önce, Sevgili
Dostum Faruk Bal Bey “Hâkim ve savcılarımızın özlük haklarıyla ilgili bu
dönemde bir iyileşme yapılmasını bekliyoruz.” dediniz, ama yanılmıyorsam bir
yıl kadar önce, bu konuda Hükûmetimiz bir iyileşme
yapmıştı -daha önceki hükümetimiz- yüzde 40 oranında. FARUK BAL (Konya)
– Birinci sınıf hâkim ve savcılarla daha alt dereceler arasında makas açıldı. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Evet, anladım… Yani, ben konuşmanızdan anladığımı
ifade etmek istiyorum: Yüzde 40 oranında, hâkim ve savcılarımızın maaşlarında
bir iyileşme sağlanmış ve Başbakanlık müsteşarına endekslenmişti. Nitekim,
hâkim ve savcılarımız da bu iyileşmeden dolayı memnuniyetlerini ifade
etmişlerdi. Yani, kendilerinin bu alandaki ihtiyaçlarını ne kadar
giderebilirsek, o kadar rahat hareket edeceklerini ve yargı erkine o kadar daha
istekli şekilde hizmet edeceklerini düşünüyorum doğrusu. ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Bir de adını “ödenek” yapsak, çünkü, devlet memuru değil, başka bir
şey. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Peki… Değerli
arkadaşlarım, tabii, Adalet Bakanlığımızın diğer bir görevi de ceza infaz
kurumlarımız. Ceza infaz kurumlarımızın birçoğu yıllar önce yapılmış, kırk sene
önce, elli yıl önce yapılmış ve şu anda içine girdiğinizde, ya
burada insan kalabilir mi diye düşüneceğiniz cezaevlerimiz
var. Tıpkı, adliye binalarımız, adliye saraylarımız gibi, bu alanda da
özellikle geçtiğimiz dönemde -tabii, daha önceki hükûmetler döneminde de bu konuda adımlar atıldı ama- bu
konuda ciddi bir çalışma yapıldı. Şu anda da bu çalışma büyük bir hızla
ilerliyor. 25 tane yeni, modern bir cezaevi, geçtiğimiz
beş yıllık dönemde hizmete girdi, 19 tanesinin inşaatı devam ediyor, 16
tanesinin proje çalışmaları devam ediyor. Özellikle büyük kentlerimizde,
özellikle İstanbul’da -daha önceki bir yasa tasarısı sebebiyle de ifade
etmiştim- işte, Antalya’da son derece modern cezaevlerimiz
ve tabii, Ankara Sincan’daki Ankara Ceza ve Tutukevleri Kompleksi, bizim yurt
dışından gelen, artık, yabancı misafirlerimizi mutlaka getirip gösterdiğimiz
bir cezaevi ve tutukevi hâline geldi. Kim gelse, Adalet Bakanı olarak, oraya
mutlaka götürüyoruz “İşte, bizdeki cezaevi standartları budur.” diyoruz. Çünkü,
cezaevinde hükümlü veya tutuklu olarak bulunan vatandaşlarımızı biz gözden
çıkarılmış insanlar olarak görmüyoruz. Çıkarılmış olan birtakım yasalarla da
onları, eğitme, topluma yeniden kazandırma çalışmalarını büyük bir hızla devam
ettiriyoruz. Bayrampaşa
Cezaevi Savcımız Metin Şentürk Bey, geçenlerde bir
sohbet esnasında şu cümleyi kullanmıştı onu sizlerle paylaşmak istiyorum,
tabii, Bayrampaşa için söylemişti: “Burada, tutuklu ve hükümlüleri eğer bir
sanatla meşgul edersek, bir sanat konusunda kendilerini yönlendirirsek onlar
üzerinde çok olumlu etki yapıyor. Bu şekilde, bir sanata ve kültüre
yönlendirdiğimiz ve sonra tahliye edilen hiçbir kimse buraya geri dönmedi.” Bu
çok önemli bir tespittir. O bakımdan, şimdi, cezaevlerimiz,
tabii ki Genel Müdürlüğümüzün ve ilgili arkadaşlarının da katkılarıyla,
vatandaşlarımızı, orada bulunan insanları hayata yeniden kazandırmak için ciddi
bir çalışma ve gayret içerisinde, özellikle iş yurtları kanalıyla. Eğer onların
bir meslekleri varsa mesleklerini unutmamaları için çalışıyorlar. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız Sayın Şahin. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakikada tamamlıyorum. Eğer bir sanatı,
mesleği yoksa bir sanat ve meslek öğreniyor. Üstelik ücret alıyor, üstelik
birtakım işlerinden dolayı sigortalı yapmak da mümkün oluyor. Böylece cezaevlerimiz, şimdi, sadece orada insanların cezalarını
çektikleri kurumlar olmaktan çıktı, onların eğitim yoluyla kültürel
faaliyetlerle yeniden topluma kazandırılması için çalışılan kurumlar hâline
geldi. Sürem doldu, daha
başka şeyler de söyleyebilirdim. Arkadaşlarımızın bazı eleştirileri oldu, belki
soruları olacaktır; sorular esnasında, sorulara cevap verirken onları ifade
edebilirim. Ben, katkıları
nedeniyle iktidar-muhalefet tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.
2008 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum. Öngöreceğiniz, kabul
edeceğiniz bütçeyle, inşallah, Adalet Bakanlığımız yeni hedefleri, biraz önce
ifade ettiğim yeni hedefleri yakalayacaktır sizlerin katkılarıyla. Saygılar
sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Şahin. Hükûmet adına Ulaştırma
Bakanı Sayın Binali Yıldırım. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Buyurunuz Sayın
Yıldırım. Süreniz yirmi
dakikadır. ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı
Ulaştırma Bakanlığının bütçesi vesilesiyle söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
ve bizi dinleyen vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, Ulaştırma Bakanlığı, benden önceki konuşmacıların da ifade ettiği
gibi, demir yolu taşımacılığından deniz yolu taşımacılığına, hava yollarından
kara yollarına, posta hizmetlerinden telefon hizmetlerine, uydu işletmeciliğine
günlük yaşamımızı düzenleyen, günümüzün yirmi dört saatinde sürekli iç içe
olduğumuz önemli bir hizmet sektöründen sorumludur. Bu sektörün, gayet tabii
ki, hizmet sektörü olması dolayısıyla, verilecek hizmetlerin hem kalitesinin
artırılması hem de vatandaşımızın memnuniyetinin sağlanması bizim en önemli
önceliğimizdir. Buna yönelik olarak, sektörün bir bütünlük içerisinde
gelişmesi, insanımızın yaşam kalitesinin yükseltilmesi ve ülkemizin ticareti
ile ekonomisinin geliştirilmesine yönelik rekabet gücünün artırılması ulaştırma
ve haberleşme hizmetlerinin en önemli yanını oluşturmaktadır. Bu amaca yönelik
olarak, gayet tabii ki, her sektörde hayati önemi haiz projeleri öncelikli
olarak ele almayı hedef ediniyoruz ve buna göre de son beş yılda yaptığımız
çalışmalar milletimizin gözü önündedir. Ben bu vesileyle,
projelere kısa kısa, ana başlıklarıyla değineceğim ve
2008 yılında da yapmayı planladığımız çalışmalardan bir nebze olarak
bahsedeceğim. Yaptığımız
çalışmaların burada ayrılan sınırlı süre içerisinde anlatılması pek mümkün
gözükmüyor. Ama, bugün sizlerin ofislerine dağıtılan bu iki kitapta, yaptığımız
çalışmaların tamamı kapsamlı bir şekilde yer almaktadır. Eğer zaman
bulabilirseniz, bu projelere, yapılan hizmetlere bakarsanız, ulaştırma ve
haberleşme alanında son beş yılda nasıl bir yol alındığını, cumhuriyet
tarihinin elli yıllık gecikmiş hizmetlerinin nasıl beş yıla sığdırıldığını
göreceksiniz ve bunlardan bilgi sahibi olacaksınız. Değerli
arkadaşlar, demir yolları cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte, Büyük
Atatürk’ün “Demir yolları ümran ve refah vaat eder.” görüşüyle bir seferberlik
içerisinde geliştirilmiş, 1946 yılından itibaren dünyada gelişen otomotiv
sektörüyle beraber demir yolları, maalesef, bir duraklama, hatta gerileme
dönemine gelmiştir. Ta ki, 2003 yılında demir yollarını, Hükûmetimiz,
yeniden devlet politikası olarak, öncelikli sektör olarak ele almış ve buna
yönelik olarak yıllarca Türkiye’nin gündeminde olan projeleri, adım atılamayan
projeleri teker teker hayata geçirmeye başlamıştır. Taa, tasarlaması Sultan Abdülhamid
dönemine kadar uzanan Marmaray Projesi -1904 tarihi-
dönemimizde, 2004 yılında fiilen inşaatına başlanmıştır. Bu Proje’nin, önceki hükûmetler döneminde de gerçekleştirilmesine yönelik bazı
çabalar olmasına rağmen, inşaatının başlaması, Proje’nin başlaması fiilen Hükûmetimiz döneminde gerçekleşmiş ve yapımı hâlen devam
etmektedir. OKTAY VURAL
(İzmir) – Projesini biz yaptık, kredisini biz bulduk. ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Burada, tabii bazı arkadaşlar, “bazı projeleri biz
yaptık” diyorlar. Gayet doğaldır. Bunu, yapılan işe sahip çıkma noktasında bir
gayret içerisinde olmayı asla ve asla yadırgamıyoruz. Bu da, projelerin
yapıldığının bir ikrarıdır, bir teyididir. Önemli olan düşünmek değildir,
düşünceyi hayata geçirmektir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Çok şeyi hayal
edebilirsiniz, çok şey düşünebilirsiniz, ama önemli olan düşünce bazında
kalmamasıdır, hayata geçmesidir. OKTAY VURAL
(İzmir) – Vallahi, bizim düşüncelerimize bile erişemezsiniz. ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Ben bir üniversite öğrencisiyken, 73 seçimlerinde
-kulaklarımda çınlıyor- Ankara-İstanbul arası sürat demir yolu olacak, seyahat
süresi iki buçuk saate inecek… O günün anlı şanlı siyasetçileri, aradan otuz üç
yıl geçmesine rağmen hiçbir çivi çakmamış, bırakın
çivi çakmayı, demir yollarını kaderine terk etmişlerdir. Ama bugün,
Ankara-Eskişehir arası -gidiş-geliş çift hat 250 kilometre- 250 kilometre/saat
hızla seyahat edilecek hızlı demir yolu hattı bitirilmiştir, deneme çalışmaları
devam etmektedir. Hızlı tren setleri de Ankara’ya gelmiştir, çalışmalar
başlamıştır. Önemli olan düşünmek değil, düşünmeyi bir an önce hayata
geçirmektir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Değerli
arkadaşlar, demir yollarında yaptığımız Marmaray,
Ankara- İstanbul’la sınırlı değil, Ankara-Eskişehir tarafını da başladık.
Kars-Tiflis Projesi 1992’den 2004 yılına kadar konuşulmuş. Gitmişler gelmişler,
orada toplanmışlar burada toplanmışlar, ama hiçbir şey olmamış. 2004’te bu
Proje’yi de ele aldık ve bu sene bu Proje’nin ihalesini de gerçekleştirdik. Bu
Proje, Orta Asya’nın, Türkiye’nin, Avrupa’dan Uzak Doğu’ya bağlantısını
sağlayacak en önemli, asırlar boyu hizmet eden İpek Yolu Projesi’nin devamı
niteliğinde çok önemli ve stratejik bir ulaşım koridorudur. Kars-Tiflis-Bakü hattıyla, Azerbaycan’a, Kazakistan’a, Çin’e, Türkiye
üzerinden Avrupa’nın en kuzeybatısına kadar uzanacak hatta, Türkiye, çok
önemli, stratejik bir avantajı sağlamış olmaktadır. Değerli
arkadaşlar, tabii, zaman az; demir yollarında söylenecek çok şey var. Bunları
belki soru-cevaplarda daha kapsamlı anlatma şansına sahip olacağız. Şu kadarını
söyleyeyim: Türkiye, bu dönemde, demir yollarında 6 milyar YTL yatırım yaparak
son kırk yılın yatırımının 2 katından fazla yatırımı demir yolu sektörüne ayırmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Başlayan
projeler: Ankara-Konya Demir Yolu Hızlı Tren Projesi devam ediyor. Üst
yapısının yapımına başlandı. Şimdi, Ankara-Kırıkkale-Yozgat- Sivas hattını
ihale ediyoruz. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Oradan aşağı mı inecek, yukarı mı gidecek efendim? ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –Efendim, tabii, deniz yollarıyla ilgili de burada
bazı şeyler söylendi. Denizcilikte Türkiye altın çağını yaşıyor. Türkiye, gemi
inşa sektöründe 23’üncü sırada iken bugün 5’inci sıraya yükselmiştir. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Geleneksel gemi inşa ülkeleri arasında Türkiye yerini
almıştır. Yat imalatında Türkiye dünya üçüncüsü olmuştur. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Türkiye ve Türk bayraklı gemiler Türk kara sularından
çıkınca tutuklanıyordu, gemilerimizi kara listeden beyaz listeye geçirdik,
Türkiye’nin denizcilik itibarını en üst düzeye çıkardık. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Yapılanlar
bununla sınırlı değil, bütün sahillerimizde denizcilikte kullanılan yakıtı da
üçte 1 fiyatına düşürdük, ondan sonra deniz taşımacılığımızda yüzde 200 artış
oldu, taşıma fiyatlarında da ucuzlama oldu. Böylece, balıkçılarımız bir aydır
İstanbul’da bedava balık dağıtıyor vatandaşa. İşte bu, denizciliğe yapılan
teşviklerin, hizmetlerin bir sonucudur. Bugün, Karadeniz, Akdeniz, Ege ve
Marmara’daki bütün deniz trafiğini takip edecek otomatik kontrol sistemi
kurulmuş ve büyük bir başarıyla ifa etmektedir. Değerli
arkadaşlar, tabii, hava yolları için de burada bazı şeyler söylendi, ben
ibretle ve esefle dinledim, dehşete düştüm. Türk sivil havacılığının son beş
yılda yaşadığı gelişmeleri, ne söylerseniz söyleyin, kimsenin gözünden
kaçıramazsınız. 8,5 milyon insanımız uçakla seyahat ederken bugün 32 milyon
insanımız seyahat ediyor. Bu bir gerçektir. KÜRŞAT ATILGAN (Adana)
– Problem burada Sayın Bakan, yani gelişmeyi yolcu sayısıyla ölçüyorsunuz. ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, bildiğiniz gibi, 2005 yılında Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğünü yeniden yapılandırdık, müstakil bütçeli kuruluş
hâline getirdik ve buraya atanacak genel müdür, genel müdür yardımcıları, daire
başkanlarının hepsinin yasada tanımı var. Öyle, söylendiği
gibi, Türk sivil havacılığında bir şey yapılmıyor görüşlerine asla katılmamız
mümkün değil. Bakınız, SAFA denetimi, SANA denetimi: Yıl 2002, sıfır, hiç yok;
yıl 2007 Aralık, SAFA denetimi 375, SANA denetimi 185. Bu diyagram her şeyi
söylüyor, başka bir şey söylemeye gerek yok. (AK Parti sıralarından alkışlar) KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Kâğıt üzerinde, kâğıt. ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Uluslararası kuruluşların… KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Kâğıt üzerinde Sayın Bakan. Kara kutusunu denetlediniz mi düşen
uçağın? OKTAY VURAL
(İzmir) – Şirketi kontrol ettirdiniz mi, var mı SANA kontrolü? ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, bir uzman olarak,” düşen uçağı denetlediniz
mi?” sorusu size yakışmıyor. KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Hayır, SANA denetlemesi ne zaman yapıldı düşen uçağın? OKTAY VURAL
(İzmir) – Ne zaman yapılmış SANA denetlemesi? ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Uçak kazaları dünyanın her tarafında olur. KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – SANA denetlemesi ne zaman yapılmış bu uçağın? ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Hepsinin detayı var, ben bunun detaylarını size,
tarihiyle, yapılan denetlemelerle, her şeyiyle size sunarım. OKTAY VURAL
(İzmir) – Otel odasında mı yapıldı? KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Denetleme yapamazsınız, personel yeterli değil. BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, müdahale ediniz. ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, personel yetersizliği… Güzel söylediniz,
personel yetersizliğine bakalım. O da burada, bu da kâğıt üzerinde, gidip
sayabilirsiniz Bakanlıktan, var mı, yok mu. 103 personel varken 136 personele
çıkmışız. KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Bir tane kaptan pilot var mı? ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Yeterli mi? Yeterli mi, yetersiz mi? Peki, bu 103
personelin oluşumu nasıl? 2003’te 103 personel varken 26 mühendis, 136 personel
varken 52 mühendis olmuş. Yani, mühendis sayısı yüzde 100 artmış. (AK Parti
sıralarından alkışlar) KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Pilotları denetleyecek bir tane kaptan pilot var mı? ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Biz, başkalarının yaptığı gibi, teknik öğretmen
lisesi öğretmenini getirip Sivil Havacılık Genel Müdür Yardımcısı yapmadık. (AK
Parti sıralarından alkışlar) İşte, bunun için sivil havacılığa gereken önemi
veriyoruz ve Türk sivil havacılığı bunun için gelişmeye devam ediyor. OKTAY VURAL
(İzmir) – Ağır cezada yargılananları getirdiniz genel müdür yaptınız değil mi. KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Şirketlere faturasını ödetenleri genel müdür yaptınız. ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir isnat vardır Sivil
Havacılık Genel Müdürlüğü hakkında. Bunun için de, bildiğiniz gibi, gerekli
incelemeyi başlattım. Siz, burada
konuşmanızda dediniz ki: Sivil havacılıkta akçeli işler var. Ben sizi davet
ediyorum, bildiğiniz ne varsa lütfen açıklayın. KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Hepsini vereceğim. ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Açıklamazsanız, sizi müfteri olarak ilan ediyorum.
(AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Benim söylememe gerek yok, gazetelerde var Sayın Bakan. Siz
gazetelere cevap verin önce. ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Evet… Değerli arkadaşlar, ben her şeye cevap
veririm. Cevap veremeyeceğim hiçbir soru da yok. Yaptığım her işin her
detayına, her zerresine kadar, her yerde, her zaman cevap veririm ve
sorumluluğunu da yüzde yüz üstlenirim. Bundan da asla kimsenin şüphesi olmasın.
(AK Parti sıralarından alkışlar) OKTAY VURAL
(İzmir) – Oger’lerde verirsin, Oger’lerde… ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Oger’i de söyleyeyim
size. Oger’i mi söyleyeyim? Belki Sayın
Milletvekilimiz daha iyi söyler, orada danışmandı milletvekili olmadan. Ne var
ne yok, o size anlatsın. (AK Parti sıralarından alkışlar) OKTAY VURAL
(İzmir) – Oger’de verirsin öyleyse. ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinden bir milletvekili
arkadaşımız yolların kalitesizliğinden bahsediyor. Ben de diyorum ki, sizin de
taksiratınız var. 156 kilometre yolun bakımını da siz yapmışsınız 2006’da. Eğer
yollarda bir yanlış iş varsa, bakımında bir yanlış varsa, bunda sizin de
payınız var diye düşünüyorum. ŞİNASİ ÖKTEM
(İstanbul) – Kim yaptı? ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Ama ben yanlış olduğunu düşünmüyorum. Gayet tabii
ki müteahhit olacak, iş yapacak, toptancı bir yaklaşımla her şeyi kötülemek
siyasetin ilkesi olmaması lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar) YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) - Denetlemek sizin göreviniz değil mi? ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Denetlemek bizim görevimiz. Yapılan yolları
denetliyoruz, yollarımızda da hiçbir sorun… OSMAN ERTUĞRUL
(Aksaray) – Dört defa söktünüz, yenilediniz, dört defa… Aksaray-Nevşehir,
Aksaray-Şereflikoçhisar… ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Cumhuriyet Halk Partisinin ne alakası var bununla? ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Evet, arkadaşlar, şimdi gelelim… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) - Cevap veremeyince polemik yapıyorsunuz. ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Yok, her şeyin cevabı var, burada bakın. Zaman
verilsin bana, bana zaman verilsin her şeyin ince ayrıntılarına kadar cevabını
vereyim. Ben, cevap.. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sanal onlar, sanal… ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Sanal mı? Sanal olup olmadığını söylerim. Peki, arkadaşlar,
şimdi geliyoruz, tabii ki… ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Cumhuriyet Halk Partisiyle ne ilgisi var? ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - …kara yollarımızdan, Karadeniz sahil yolundan
bahsedildi. Karadeniz sahil yolu 87 yılında başlamış ve Hükûmetimiz
dönemine kadar sadece 2,2 milyar dolar harcanarak, on beş yılda, üçte 1’inden
az kısmı yapılmış. 2003-2005 yılları arasında 3,2 milyar dolar harcanarak
tamamı bitirilmiş ve trafiğe açılmıştır. Yol hakkında her
şey söyleyebilirsiniz, doğrudur eğridir, ama bizim geçmiş dönemde yapılan
işleri kenara atıp “Bu, bizim başladığımız proje değil.” diye bir anlayışımız
olamaz. Başlanan projeler elbette ki devam edecektir, çünkü kamu kaynağı
harcıyorsunuz. Kamu kaynağı harcadığımız işlerde her şeyin hesabını inceden
inceye yapmamız lazım. Sorularla ilgili
tabii birçok konu var, ama kısa kısa cevap vermek
istiyorum. Burada, haberleşmenin çok pahalı olduğundan söz edildi.
Haberleşmede, Telekom’la ilgili konulara değinildi.
Şunu kısaca ifade etmek istiyorum: 2002 yılında bu ülkede cep telefonu abonesi
23 milyondu, şu anda 62 milyon, 3 kata yakın artış var. Sabit telefonda, abone
sayısında fazla bir değişlik yok, biraz azalma var, 400 bin azalma var.
İşletmeci sayısı 97 iken 245’e çıkmış. Geniş bant, ADSL yokken, 4,3 milyona
çıkmış. Türk Telekom’un yatırımı, tamamen kamudayken 190 milyon dolar
2002’de, bu sene ekim sonu itibarıyla 410 milyon dolar olmuş. Telekom’un, Telekom sektörünün
toplam cirosu 5,7 milyar dolarken, 15 milyar dolara yükselmiş. Yurt dışı
-buraya dikkat edin lütfen- aramaları 77 kuruşken, 10,6 kuruşa inmiş. Hani Telekom satıldı, pahalandı? (AK Parti sıralarından
alkışlar) 7,5 kat ucuzlamış. GÜLTAN KIŞANAK
(Diyarbakır) – Şehir içi kaç para? ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şehirler arası arama 29 kuruşken, 9,3 kuruşa inmiş
ve cep telefonlarının kendi şebekesindeki azalış 49 kuruştan 31 kuruşa inmiş,
Türkiye, Avrupa içerisinde en ucuz beşinci ülke konumuna gelmiş. Türk Telekom grevi oldu. Arkadaşlar grev olmadan bana geldiler
“Sayın Bakan, sizden bir ricamız var, bu grevi ertelemeyin.” Ben de, “pekâlâ
ertelemeyeceğim, sizin emekten gelen gücünüzü kullanmanıza engel olmayacağım”
dedim. Sözümde durdum, ama kırk beşinci gün “Aman Sayın Bakan, bu grevi
bitirin.” İşte, bu, haberleşmede serbestleşmenin başarısıdır. GÜLTAN KIŞANAK
(Diyarbakır) – Tekelleştirdiniz, ne serbestleşmesi. ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Telekom grevi olmasına
rağmen haberleşme eksiksiz bir şekilde yürümüştür ve bu ucuzlama, bu rekabetin
sonucu gerçekleşmiştir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Yıldırım, lütfen, sözlerinizi tamamlayınız. ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan. Tabii, Telekom’un gelirlerinin satıldığı… Telekom’un
satıldığı filan yok. Konunun doğrusu nedir? Telekom’un
isim hakkı yirmi yıllığına kiraya verilmiştir. Her şeyi Telekom’a
aittir, yirmi yıl için de 7,5 milyar dolar para alınmıştır. 2005 yılı sonunda
verildi, 2006 yılı kârı -2007 daha çıkmadı- 2,3 milyar dolardır. Bunun yüzde
45’i, 1 milyar doları kamunundur, ortağa giden miktar 1,2 milyar dolardır. Ona
göre hesabını yapın. Kaç yıllık oluyor, kaç yıllık olmuyor, siz daha iyi bilirsiniz.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Zarar ediyor o zaman. ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Abone kaybetmeye devam ediyor sabit telefon.
Hanginiz sabit telefonu kaç sefer kullanıyorsunuz, onu söyleyin. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Çok üzüldüm! ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Beni ilgilendirmez, zarar eder, kâr eder; biz
vatandaşın kâr etmesine bakarız, bunun için çalışıyoruz. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yıldırım. Şimdi, Sayın
Vural, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine dayanarak söz istemiştir. Buyurunuz Sayın
Vural. Süreniz bir
dakikadır. OKTAY VURAL
(İzmir) – Kaç dakika efendim? BAŞKAN – Bir
dakika. VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın konuşmasında partisine sataşması
nedeniyle konuşması OKTAY VURAL
(İzmir) – Bir dakika biraz fazla oldu galiba! Evet, biraz önce,
Sayın Bakan, doğrusu, Bakanlıktan önce bu ülkede hiç kimsenin bir projeye imza
atmadığı şeklinde bir kanaat uyandırdı. Ben, öncelikle, bir eski Bakan olarak,
bizden önceki dönemde de bu ülkenin üzerine taş koymuş bütün bakanlıklara ve
siyasi partilere teşekkür ediyorum. ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Öyle bir şey demedik. OKTAY VURAL
(Devamla) – Ama, bilmelidir ki kendisinin bahsettiği MARMARAY Projesi’nin
inşaat işleri, ön yeterlilik ihalesi, 2002 yılında ağustos ayında çıkılmıştır.
Ayrıca, bununla ilgili kredi sözleşmesi de Milliyetçi Hareket Partisi döneminde
yapılmıştır. Ankara-İstanbul arasında, şu anda Ankara-Eskişehir yapılıyor,
hızlı tren projesi Milliyetçi Hareket Partisi döneminde yapıldı, ihale edildi. AHMET YENİ
(Samsun) – Rüyanda görürsün. OKTAY VURAL
(Devamla) – Bir yıl beklediler sırf Milliyetçi Hareket Partisi olmasın diye,
temelini atmayı Ankara Garı’nda yaptılar kapalı kapılar ardında. Evet, biz
düşünüyoruz, düşünmeye devam edeceğiz, bizim projelerimize sahip çıkılmasından
da memnuniyet duyarız. Ama bu projelerde Milliyetçi Hareket Partisinin damgası
vardır, imzası vardır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sözünüzü
tamamlayınız lütfen. OKTAY VURAL
(Devamla) – Dolayısıyla, Sayın Bakan bu kadirşinaslığı bile gösterememeniz, en
aşağısından, Ulaştırma Bakanlığında çalışan bütün personele de haksızlıktır,
bunu da ifade etmek istiyorum. Evet, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu projelerde, Kars-Tiflis demir yolunda da,
Ankara-İzmir demir yolunda da, hepsinde de… ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Hepsini siz yaptınız! OKTAY VURAL
(Devamla) – … projelerle ilgili adımlar atılmıştır. İnşallah bu projeler daha
fazlalaşır. İnşallah bizim hayallerimizi gerçekleştirme yolunda da
yaptıklarımıza ulaşabilme yolunda da gayretleriniz artar. YILMAZ TUNÇ
(Bartın) – Siz hayal edin, biz yaparız. AHMET YENİ
(Samsun) – Hayal etmeye devam edin. OKTAY VURAL
(Devamla) - Ben Bakanlığınızın çalışmalarında başarılar diliyorum, saygılar
sunuyorum. Sağ olun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Vural. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam) 1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı: 57) (Devam) 2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191)
(S.Sayısı: 58) (Devam) A) ADALET BAKANLIĞI (Devam) 1.- Adalet
Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Adalet
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam) 1.- Danıştay
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi 2.- Danıştay
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı C) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU (Devam) 1.- Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı D) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam) 1.- Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı E) YARGITAY BAŞKANLIĞI (Devam) 1.- Yargıtay
Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Yargıtay
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı F) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam) 1.- Ulaştırma
Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Ulaştırma
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı G) KARAYOLLARI GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.- Karayolları
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Karayolları
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı H) TELEKOMÜNİKASYON KURUMU (Devam) 1.-
Telekomünikasyon Kurumu 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı I) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1.- Denizcilik
Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi 2.- Denizcilik
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ) SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.- Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi BAŞKAN – Şimdi şahısları adına aleyhte İstanbul
Milletvekili Sayın Durmuşali Torlak. Buyurunuz Sayın
Torlak. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. DURMUŞALİ TORLAK
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı bütçesi
kapsamında, Denizcilik Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili kişisel olarak aleyhte
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Büyük icraatlar
yapılması hedeflenen denizciliğimizi yönlendirecek Denizcilik Müsteşarlığımızın
bu kadar dar bir bütçeyle sektörü daha iyi noktalara getirmesi çok zor
görünüyor. Ancak denizciliğimizin daha iyi noktalara gelmesine -bizim
tarafımızdan yardımcı olunmak üzere- mevcut sorunları paylaşarak, birlikte
çözüm bulabiliriz. Bu konuda her türlü yardıma hazır olduğumuzu da belirtmek
istiyorum. Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanımızın -ifade ettiği gibi- Türk denizciliğimizin
son yıllarda çok büyük gelişmeler gösterdiği noktasında bazı söylemlerine
katılıyorum, bazı söylemlerine maalesef katılamıyorum. Türk denizciliğinin son
yıllarda büyüme gösterdiği ifade edilmesine rağmen, hâlen uygulanmakta olan
politikalar nedeniyle, Türk Bayraklı deniz ticaret filosu dünya sıralamasında
gerilemeye devam etmektedir. 1999 yılında Türk ticaret filosu 10 milyon 322 bin
dead weight ton kapasiteyle
on sekizinci sıradayken bugün -6 Aralık 2007 tarihi itibarıyla yapılan
araştırma sonucu itibarıyla- yirmi beşinci sıraya -7 milyon 345 bin dead weight tonla- maalesef
gerilemiştir. Bu dönemde Türk armatörlere ait yabancı bayrakla dolaşan gemi
tonajı 4,5 milyon dead weight
tona ulaşmış, Türk armatörleri yavaş yavaş Türk
Bayrağını kullanmaktan vazgeçmişlerdir. Türk armatörü gerek gemi adamı
sıkıntısı gerekse aşırı vergi ve sigorta yükü nedeniyle, ikinci sicili veya
yabancı bayrağı tercih etmektedir. Taşımacılıkta
deniz yolunun kullanılması, tasarruftur, ekonominin gelişmesine katkı demektir.
Deniz yoluyla yapılan taşımacılığın hava yoluna göre 22, kara yoluna göre 7,
demir yoluna göre 3,5 kat daha ucuzluğu söz konusudur. Bugün, Türkiye’nin deniz
yoluyla yapılan 113 milyon tonluk ithalat ve ihracat taşımalarında Türk
Bayraklı gemilerin payı sadece yüzde 22’dir. Yüzde 78’i -yabancı bayraklı
gemilere- taşımada her yıl ülkemizden 3,5 milyar dolar civarında navlun ücreti
ödenmekte olduğunu da üzülerek sizlerle paylaşmak isterim. Sayın
milletvekilleri, gemilere getirilen uluslararası katı kurallar nedeniyle dünya
gemi inşa sanayi 2002 yılından itibaren patlama yapmıştır. Bu süreç daha ne
kadar böyle gider bilinmez ama, ülkemiz, maalesef bu pastadan gereken payı
almamıştır. Tuzla, Yalova, Altınova ve Karadeniz’de kurulan tersaneler yeterli
değildir. Bu nedenle ivedilikle, çok daha büyük tonajlarda gemi inşa edebilecek
büyük alanlı tersane yerlerine ihtiyaç vardır. Tersanecilerimiz büyük
tonajlarda gemi yapma bilgi ve becerisine sahip insanlardır. 2010 yılına kadar
Türk armatörü tarafından, Türk tersanelerine yaptırılması planlanan ve bunların
protokolleri imzalanan 6 milyon 400 bin dead weight ton iken, aynı şekilde Türk armatörü, yurt dışına
Japonya’ya, Kore ve Çin’e 14 milyon dead weight ton sipariş vermiştir değerli dostlarım.
Tersanelerimizin bire altı oranında istihdam sağlayan bir sektör olduğunu
düşünerek bu sektörün bu özelliklerini de göz ardı etmemeliyiz. Bu maksatla,
gemi ve yat inşaları ile tersane tevsii, modernizasyon ve yatırımlarında
yatırım indirimi uygulanmalı ve teşvik kapsamı genişletilmelidir. Denizciliğimizin
gelişimi ve dünya pazarında yeterli pay sahibi olabilmesi için, Çanakkale ve
Ege Bölgesi’nde büyük tonajlarda gemileri havuza alabilecek tersane alanları
tesis edilmeli ve Karadeniz-Akdeniz- Süveyş Kanalı transit hattında gemi onarım
tersaneleri mutlak surette oluşturulmalıdır. Ülkemizin kıyılarının yanlış ve
gelişigüzel kullanımını önlemek amacıyla ülkemizin genel ekonomik menfaatleri
doğrultusunda Türkiye kıyıları master planı
yapılmalıdır. Türkiye’nin ciddi
bir balıkçılık politikası yoktur. Bilimsel avcılık yapabilme konusundaki
politikalar geliştirilmeli ve balıkçılığımızın gelişmesi sağlanmalıdır. Sayın Bakanın da
bütçe görüşmelerinde ifade ettiği gibi, Türkiye, amatör denizcilikte maalesef
istenen noktada değildir. Bugün amatör denizciliğin önünde duran en büyük sorun
yıllık motorlu taşıt vergisidir. Avrupa
Birliği üyesi hiçbir ülkede bulunmayan, bizde âdeta varlık vergisi hâline
çevrilmiş bu verginin mutlak surette bir an evvel kaldırılması gerekmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Torlak, lütfen sözlerinizi tamamlayınız. DURMUŞALİ TORLAK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Kıyılarımızda
sadece ve sadece 36 tane marina olduğu, bir başka ülke, İtalya’da 380,
İspanya’da 96, Hırvatistan’da 50 marina olduğunu düşünürsek çalışmalarımızın
çok da yüksek olduğunu söylemek mümkün değildir. Değerli dostlar,
en önemli faaliyetlerden bir tanesi de, bunu da burada söylemeden geçemeyeceğim, Piri Reis Üniversitesinin YÖK tarafından
onaylanmış olması sevindirici bir hadisedir, olaydır. Bunun bir an evvel
Meclisimize gelmesi ve Mecliste görüşülmesinde çok büyük fayda mütalaa
ediyoruz. Değerli
dostlarım, çok kısa bir zaman içerisinde sektör sorunlarını anlatmak mümkün
değildir. Bu yapılan
bütçenin büyük Türk Milletine ve denizciliğimize hayırlı olmasını diliyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Torlak. Sayın
milletvekilleri, on ikinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi soru-cevap
işlemine geçiyoruz. Otuz milletvekili
söz istemiştir, sırayla veriyorum sözleri. Lütfen, sayın
milletvekilleri, sadece soru sormanızı, zamanı en iyi şekilde kullanmanızı rica
ediyorum. Buyurunuz Sayın
Kaplan. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Adalet Bakanına sormak istiyorum: Yaygın İnternet üzerinden bilişim suçları işleniyor. Hâkim ve
savcılarımızın uzmanlaşması konusunda bir projeniz var mı? Cizre adliyesi
inşaatına ne zaman başlayacaksınız? Ve özellikle Ankara’da güzel bir Anayasa
Mahkemesi binası yapılıyor, ama Danıştay hizmet binası yetersiz, 2 – 3 hâkim
aynı odada çalışıyor ve menfur saldırıda ambulansın bile gireceği yol yoktu.
Böylesine önemli bir bina değişimi için bir çalışma var mı? İlerleme
Raporu’nda hâlâ yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına dair endişeler var. Bu
konuda bir şey diyecek misiniz? Sayın Ulaştırma
Bakanına: Kestirme, Cizre-Şırnak, Şanlıurfa-Silopi, Şırnak-Eruh, Gercüş-Hasankeyf, Batman-Bitlis-Van… Bu yolları ne zaman yapacaksınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan. Sayın Öztürk… EMİN NEDİM ÖZTÜRK
(Eskişehir) – Sayın Ulaştırma Bakanına soruyorum: 59’uncu Hükûmet
döneminde yapılan havaalanı sayısını daha önceki dönemlerle karşılaştırarak
verebilir misiniz? Bakanlığınız
döneminde limanlar konusunda yaptığınız hizmetler nelerdir? Sayın Bakanım,
lojistik köyler, son yıllarda Avrupa’da sanayi ve ticaret şehirlerinin
vazgeçilmez bir unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde de Devlet
Demiryollarının bu konuda çalışma yaptığını biliyoruz. Ben, bu çalışmayı yapan
arkadaşlarımı kutluyorum ve lojistik köy kurulacak olan iller hangi illerdir
diyorum? Bir soru da
Adalet Bakanıma var: Adalet hizmetlerinin hızlandırılması amacıyla yaptığınız
çalışmalar nelerdir? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztürk. Sayın Aydoğan... ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan. Adalet Bakanına
soruyorum: Ankara Cumhuriyet Başsavcısı iken Sayın Başbakanın mal varlığı
davasını temyiz etmeyerek adını kamuoyu gündemine getiren Fahri Kasırga, bu
hizmetinin bir sonucu olarak mı Adalet Bakanlığı Müsteşarlığına getirilmiştir? Ulaştırma
Bakanlığına soruyla devam ediyorum: Hükûmetinizin
övündüğü hizmetler olan duble yollardan Balıkesir yeterli payı alamamıştır.
Başta, Bandırma-Susurluk olmak üzere Balıkesir-Körfez yolu ve Balıkesir-Akhisar
olmak üzere Balıkesir ili duble yol yatırımlarından ne zaman pay alacaktır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aydoğan. Sayın Ağyüz... YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sorum Ulaştırma Bakanımıza: Gaziantep büyük bir kenttir.
Maalesef, bir aydır uçak seferleri yapılamıyor, bugün de sisten dolayı iptal
edildi. Pisti görürseniz, inşaatının ve binasının ne kadar kaliteli olduğuna
karar verirsiniz. Bunun çaresi yok mu? Gaziantep-Urfa Otoyolu Birecik’te kesildi. Ne zaman devam edecek? Denizcilik
itibarımız, acaba, gemilerin siyasi kimlik kazanmasından sonra mı arttı, onu
bilmek istiyorum. “Yıllık 2 milyar
dolar kâr eden” dediğimiz Telekom’a çok üzülmüşsünüz.
Üç yılda değil de beş yılda çıkaracaktır. Bu özelleştirilen Türk Telekom’da teknolojik yenileme yapılmış mıdır? Greve sessiz
kaldınız. Türk Telekom’un ismi de değiştirilmek
istenirse sessiz kalacak mısınız? Araç muayene
istasyonlarını özelleştirdiniz Makine Mühendisleri Odasının davası devam
ederken. Bunların alt işleticilere devri için ne düşünüyorsunuz?
Demiryollarının arazilerini satmaya çalışıyorsunuz. 5335 sayılı Yasa için
uygulama açısından ne düşünüyorsunuz? Bunlar kent mirasıdır, kültür mirasıdır.
Bu arazilerin yeniden satılmasının özelleştirme mantığı içerisinde kent
yararına olduğu inancında değilim. Bunun üzerinde durmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ağyüz. Sayın Seçer… VAHAP SEÇER
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Mersin’e uluslararası
havaalanı yapılacak mı? Tarsus, Silifke, Mersin, merkez yeni adliye binaları ne
zaman yapılacaktır? Taşucu-Alanya
arasındaki sahil yolunda iyileştirme ve genişletme çalışmaları yapılacak mı?
Yapılacaksa ne zaman yapılacaktır? Türk Hava
Yollarının, dinî bir cemaatin öğretilerini konu alan bir toplantıya sponsorluk
yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? PTT’nin 2008
yılında özelleştirme kapsamına alınması söz konusu mudur? Malatya
Havaalanı’nın yedek pist inşaatı ne zaman yapılacaktır? Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Seçer. Sayın Akcan… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, aracılığınızla,
Sayın Ulaştırma Bakanına sormak istiyorum: Hâlen var olan ve yapılacak olan
otoyolları ve kara yollarına ait uygun alanları -şantiye alanlarını
kastediyorum- Mehmetçik Vakfına doksan dokuz yıllığına tahsis etmeyi düşünürler
mi? İkinci sorum: Hükûmetimiz döneminde yapılan bir ihaleyi -üçüncü nesil GSM
ihalesini- katılımcısının tek olması nedeniyle iptal ettiniz. ATV -Sabah
ihalesini de aynı mantıkla ihale etmeyi düşünüyor musunuz? Üçüncü sorum:
57’nci Hükûmet döneminde İstanbul’a planlanmış olan,
projesi yapılmış Üçüncü Boğaz Köprüsü’nü, Arnavutköy-Kandilli
Rasathanesi arası kesimden çıkarıp, Karadeniz aksına doğru, Boğaz’ın kuzeyine
almada arazi rantına hizmet etmiş olmayacak mısınız? Trafik yoğunluğunun olduğu
yerde trafik yoğunluğunu rahatlatmayı neden düşünmüyorsunuz? Dördüncü sorum:
Planlanan Ankara-İzmir Otoyolu Projesi’nin Afyonkarahisar
kesiminde, Afyonkarahisar’ı baypas -şehri kastediyorum,
şehrin yerleşkesini kastediyorum- yapıyor mu bu yol?
Yoksa, Eskişehir şehrinde olduğu gibi şehre teğet mi gidiyor? Bu sorularımın
cevaplandırılmasını istirham ediyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akcan. Sayın Köse... ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Sorum Ulaştırma Bakanına. Sivil Havacılık
Genel Müdürünün otel masraflarının özel sektörce karşılanması nedeniyle
soruşturma açtınız, ama, bu arada kendisine plaket de verdiniz. Açtığınız
soruşturmanın gerçekte objektif olacağına inanıyor musunuz? İkinci sorum:
Adana’dan kalkıp Bağdat’ta düşen Moldova uçağının
mali sorumluluk sigortası var mıydı? Sigortayı üstlenen şirketin adı ne? Bu
uçağın kara kutusu çözümlendi mi? Üçüncü sorum:
Adıyaman’a uçak seferlerinin artırılmasını düşünüyor musunuz? Fiyat
biletlerinde bir düşme… Ayrıca, ILS sistemi var mı yok mu, bunu düşünüyor
musunuz? Adalet Bakanına
olan dördüncü sorum şu: Adıyaman Adliye Sarayı çok eski ve yetersizdir. Yeni
bir adliye sarayı için çalışmanız var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Köse. Sayın Çalış… HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Adalet Bakanım, Başbakanın ifadesiyle basına yansıyan, PKK
teröristlerine yönelik “ailenin yanına dön” af çalışması hangi aşamadadır? Türk
Silahlı Kuvvetleri bu çalışmanın neresindedir? Sayın Ulaştırma
Bakanıma: Karaman-Kırobası-Mersin-Mara
yolunu kara yolları ağına almayı düşüyor musunuz? Sayın Korkmaz,
Sayın Bal ve Sayın Kalaycı’nın sorularını soruyorum:
Akşehir-Yalvaç devlet kara yolunu ne zaman tamamlayacaksınız? Telekom’un özelleştirilmesiyle
devletimizin gelirinde, istihdamında, yatırımlarındaki artış nedir? Grev
süresince 25 bin işçiye ücret ödenmemesi yasal mıdır? Firmanın kârı nedir?
Kurumlar vergisinin yüzde 30’dan 20’ye indirilmesiyle firmanın yıllık ve yirmi
yıllık kazancı nedir? Bir diğer sorum:
Adliye ve icra dairelerinin paralarını Merkez Bankasının temsilcisi olan Ziraat
Bankası yerine Akbanka yatırma niye tercih
edilmiştir? Bundan dolayı tercih nedeni nedir? Paranın miktarı nedir? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çalış. Süremiz
bitmiştir. Şimdi cevap
işlemine geçiyoruz. Önce Sayın Mehmet
Ali Şahin cevap verecektir. Buyurunuz. Süreniz yedi
buçuk dakika. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim. Önce Sayın
Kaplan’ın sorusundan başlıyorum. Sayın Kaplan,
“Hâkim ve savcıların uzmanlaşması için projeniz var mı?” diye bir soru
yönelttiler. Değerli
arkadaşlarım, biliyorsunuz, hukuk fakültelerimiz standart bir eğitim
vermektedir. Hukuk fakültelerinde eğitim gören gençlerimiz uzmanlık alanlarına
göre bir eğitime tabi tutulamamaktadır. Hâkim ve savcılarımızı mesleğe nasıl
aldığımızı da biliyorsunuz. Ancak, hâkim ve savcı görevine başladıktan sonra,
Adalet Bakanlığımız Eğitim Daire Başkanlığı ve tabii ki Adalet Akademisiyle de iş
birliği yapmak suretiyle, hâkim ve savcılarımızın hizmet içi eğitimine önem
vermektedir. Biz çokça hâkim ve savcımızı da yurt dışına belirli sürelerle,
bilgilerini ve görgülerini artırmaları için gönderebiliyoruz. Özellikle yabancı
dil eğitimine, öğrenimine de önem veriyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde
de mahkeme kararlarının Türkiye’deki kararlara olumlu etki yapmasını sağlamak
için, hâkim ve savcılarımızın eğitim yapmalarını, inceleme yapmalarını sağlamak
için bir seri program uygulamaya devam ediyoruz. Bunun dışında,
Sayın Kaplan’ın Cizre Adliye Sarayı’yla ilgili bir sorusu oldu. Cizre
Adliyesi’nin inşaatı geçtiğimiz ay, Kasım 2007’de
başladı, 2009 yılı içerisinde de bitirmeyi planlıyoruz. Ayrıca, bir
tespitiniz oldu, “Ankara’da Anayasa Mahkemesi için gerçekten görkemli bir bina
bitmek üzere.” dediniz. Doğrudur, Anayasa Mahkemesine yakışır bir fiziki mekân,
inşallah yakın bir zamanda hizmete açılacaktır ve tabii Danıştayın
şu anda hizmet gördüğü binanın Danıştayın konumuna
uygun olmadığını ifade ederek, “Acaba bu konuda Hükûmet
olarak ne düşünüyorsunuz?” diye sordunuz. Hemen şunu ifade edeyim, daha önce
bir soru üzerine de bunu açıkladığımı hatırlıyorum, ama bir kez daha
tekrarlayayım: Eskişehir Yolu üzerinde Danıştay Başkanlığımıza 63 dönümlük bir
arsa tahsis edilmiştir ve buraya yapılacak olan Danıştay binası için de, proje
çalışmalarında kullanılmak üzere, 2008
yılı bütçesine 2 milyon YTL, yani 2 trilyonluk bir ödenek ayrılmıştır. Biraz
sonra bunu da oylamış olacağız. Yani, Danıştaya yeni
bina yapılma süreci başlamıştır. İlerleme
Raporu’yla ilgili bir değerlendirmeniz oldu Sayın Kaplan. İlerleme Raporu’nun
yirmi üçüncü faslıyla ilgili, yargı ve temel haklarla ilgili bölüm önümde.
Doğrusu, burada, sadece, bir süre önce burada yasalaştırdığımız Hâkimler ve
Savcılar Kanunu’yla ilgili bir değerlendirme var ve Danıştay ve Yargıtayı temsilen de mülakat
komisyonunda üye bulunmasıyla ilgili bir değerlendirme var. Zaten onu da,
biliyorsunuz, yerine getirmiştik. “Genel olarak yargı alanında bir miktar ilerlemeden
bahsetmek mümkündür.” diye başlıyor. Tabii, bu alanda yapılması gereken çokça
iş olduğunu Adalet Bakanlığı olarak biliyoruz. Zaten o konuda da çalışmalarımız
büyük bir hızla devam ediyor. Sayın Öztürk “Adalet hizmetlerini hızlandırmak için ne yapıyorsunuz?”
dediler. Biraz önce kürsüde de ifade etmiştim; bilişim teknolojisinden
yararlanma konusunda oldukça başarılıyız. Bu, tabii ki yargı sürecini oldukça
kısaltmaktadır, ama bu kâfi değildir. Mutlaka hâkim ve savcı açığımızı da bizim
kapatmamız gerekiyor. Ancak, bir yılda alacağımız hâkim ve savcı sayımız,
maalesef, sınırlıdır. Çünkü, Adalet Akademimiz ancak 500 veya 600 adayımızın
eğitimine müsaittir. O nedenle, bir hâkim ve savcı adayımızın adaylığının
kabulünden kura çekimine kadar aşağı yukarı iki-iki buçuk yıllık bir zaman geçiyor. Bütün bunları göz önünde bulundurarak, hâkim ve
savcı açığımızı bir an önce kapatmak istiyoruz. Nitekim, son yaptığımız yasal
düzenlemede de, şartlarını taşıyan, belirli sınavlardan geçerek
başarılı olan avukat arkadaşlarımızdan da hâkimlik ve savcılık mesleğine geçiş imkânını sağlayan bir düzenleme yapmıştık. Sayın Aydoğan, kişisel diyebileceğim, tanımlayabileceğim bir soru
yönelttiler. Benden önceki dönemde Adalet Bakanlığı görevini de kısa bir süre
yapmış olan ve gerçekten, Türk yargısına yıllarca hizmet etmiş olan ve şimdi de
Adalet Bakanlığı Müsteşarı olarak görev yapan Sayın Kasırga’yla ilgili
söylediklerinizi şu Parlamentonun mehabetine yakıştıramadığımı ifade etmek
istiyorum. O nedenle sorunuza cevap veremeyeceğim. BAŞKAN – Sayın
Şahin… ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bitiriyorum efendim. BAŞKAN – Sayın
Yıldırım’a süre kalmayacak. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Öyle mi efendim? BAŞKAN – Evet
efendim. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bana “yedi buçuk” dediniz de. Doldu mu yedi buçuk
dakika? BAŞKAN – Pardon,
yanlış söyledim. Toplam yedi buçuk dakika bakanlara ayrılmıştı. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Daha sürem var mı? BAŞKAN – Süreniz
maalesef fazlasıyla doldu. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bitti mi efendim? BAŞKAN – Bitti. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Özür dilerim efendim. Ben, sadece bana yedi buçuk
dakika ayırdığınızı zannetmiştim. BAŞKAN – Yok,
hepsi on beş dakikaydı Sayın Bakan. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Keşke “üç buçuk dakika” deseydiniz bana, ben üç
buçuk dakikada bitirirdim. BAŞKAN – Pardon…
Kusura bakmayınız… ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Çalış’ın sorusuna
da yazılı cevap vereyim efendim. Çok teşekkür
ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Yıldırım… ULAŞTIRMA BAKANI
BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan, bir
buçuk dakika süre kaldı, ama kısa kısa… PTT’nin
özelleştirilip özelleştirilmeyeceği soruldu. PTT 2008’de özelleştirme kapsamında
değil. Ancak, posta sektörünün serbestleştirilmesine yönelik yeniden yasal
düzenleme, ilgili yeni PTT yasası Parlamentonun gündemine gelecek. PTT, son yıllarda
yaptığı çalışmalarla, zarar ederken, 230 trilyon kâr eden kuruluş hâline
gelmiştir. Diğer bir soru
Malatya Havaalanı pisti: Tabii ki, amacımız havaalanını kapatmadan pistin tamir
ve bakımını yapmaktır. Bunun için de önce paralel taksi yolu yapacağız, ondan
sonra havaalanı pistini bakıma alacağız. Adıyaman
Havaalanı’na teknik olarak ILS koyma imkânımız yoktur. Devlet
Demiryolları birçok vilayetimizde lojistik köyler kuruyor. Bunun bir tanesini
Samsun’da, Kayseri’de, Eskişehir’de, İzmit’te, İstanbul’da, Balıkesir’de,
Erzurum’da, Mersin’de, Uşak’ta, Konya’da, Denizli’de hâlen bu lojistik projeleri
devam ediyor ve Demir Yolları arsa ve arazilerinin şehrin belediyeleriyle
birlikte, kentsel dönüşümle şehre kazandırılması yönünde de müşterek
çalışmalara devam edilmektedir. Bir başka soru:
Gaziantep-Şanlıurfa yolu, 2007 yılında, Nizip-Birecik arası hariç, trafiğe
açıldı. Nizip-Birecik arasını da 2008 yılında bitirip, trafiğe açmayı
amaçlıyoruz. Araç muayene
istasyonuyla ilgili: Özel sektöre devri konusunda yargı süreci tamamlanmış ve
idarenin lehine karar verilmiş, ondan sonra da devir işlemleri devam
etmektedir. Bu işletmeci hangi alt işletmecilerle çalışacağına kendi karar
verecektir. İdare olarak bizim bu konuda bir dahlimiz
söz konusu değildir. Mersin yöresine
havaalanı için geçmişte bir yer belirlenmiş, ancak zemin çok bozuk olduğu, karstik boşlukların çok fazla olması nedeniyle uygun
görülmediğinden yeni yer tespit çalışmalarımız devam etmektedir. Bundan sonraki
sorulara da, izninizle Sayın Başkanım, yazılı olarak cevap vermek istiyorum. Arz ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yıldırım. Şimdi sırasıyla
on ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza
sunacağım: Adalet
Bakanlığının 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 08- ADALET BAKANLIĞI 1.– Adalet Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL)
01 Genel Kamu
Hizmetleri 639.610.200 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 3.291.900 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 2.205.024.900 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir TOPLAM 2.847.927.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Adalet Bakanlığı
2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir. Adalet Bakanlığı
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Adalet Bakanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 1.783.914.994,31 - Toplam Harcama : 1.948.264.761,59 - Ödenek Dışı Harcama : 246.387.536,74 - İptal Edilen Ödenek : 82.037.769,46 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Adalet Bakanlığı
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Danıştay
Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 05 - DANIŞTAY BAŞKANLIĞI 1.– Danıştay Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 5.135.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 34.698.900 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 09 Eğitim
Hizmetleri 102.100 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 39.936.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Danıştay
Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir. Danıştay
Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Danıştay
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 27.559.535,00 - Toplam Harcama : 25.417.902,85 - İptal Edilen Ödenek : 2.141.632,15 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Danıştay
Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.41 - CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI
KURUMU 1.– Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama
(YTL) 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 713.503.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 713.503.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini
okutuyorum: B – C E T V E L İ
KOD Açıklama
(YTL) 01 Vergi
Gelirleri 64.000.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 223.150.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 375.643.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 45.260.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 Sermaye
Gelirleri 5.297.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 08 Alacaklardan
Tahsilat 608.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 09 Ret ve
İadeler (-) 455.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 713.503.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir. Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları
Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 1.037.550.000,00 - Toplam Harcama : 648.061.597,02 - İptal Edilen Ödenek : 389.488.402,98 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E
T V E L İ
YTL - Bütçe tahmini : 580.760.000,00 - Yılı tahsilatı : 553.558.994,96 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Ceza ve İnfaz
Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.10 - TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI 1.– Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kod Açıklama (YTL) 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 8.757.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir TOPLAM 8.757.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini
okutuyorum: B – C E T V E L İ
KOD Açıklama
(YTL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 395.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 8.087.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 75.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 8.557.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Türkiye Adalet
Akademisi Başkanılığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 5.721.274,00 - Toplam Harcama : 2.524.647,70 - İptal Edilen Ödenek : 3.196.626,30 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: B – C E
T V E L İ YTL - Bütçe tahmini : 5.218.000,00 - Yılı tahsilatı : 3.291.953,62 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Türkiye Adalet
Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Yargıtay
Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 04- YARGITAY BAŞKANLIĞI 1.– Yargıtay Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama
(YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 11.529.600 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 35.924.400 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 47.454.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Yargıtay
Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir. Yargıtay
Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Yargıtay
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 35.425.000,00 - Toplam Harcama : 34.791.486,72 - Ödenek Dışı Harcama : 80.000,00 - İptal Edilen Ödenek : 713.513,28 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Yargıtay
Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri
kabul edilmiştir. Ulaştırma
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 16- ULAŞTIRMA BAKANLIĞI 1.– Ulaştırma Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu
Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 6.878.800 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 294.900 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 1.044.311.300 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 1.051.485.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Ulaştırma
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Ulaştırma
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Ulaştırma
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 540.180.750,00 - Toplam Harcama : 480.958.999,03 - Ödenek Dışı Harcama : 118.675,39 - İptal Edilen Ödenek : 59.340.426,36 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Ulaştırma
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri
kabul edilmiştir. Karayolları Genel
Müdürlüğü 2008 Mali Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 14.91 - KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Karayolları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama
YTL 01 Genel Kamu
Hizmetleri 25.086.750 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 413.620 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 3.120.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 3.360.779.330 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 1.735.300 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 3.391.135.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Karayolları Genel
Müdürlüğü 2008 Mali Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Karayolları Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Karayolları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Karayolları Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 5.593.319.933,51 - Toplam Harcama : 5.496.565.553,57 - Ödenek Dışı Harcama : 3.160.626,80 - İptal Edilen Ödenek : 86.739.221,27 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 61.630.208,36 BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Karayolları Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Telekomünikasyon
Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 42.02 - TELEKOMÜNİKASYON KURUMU 1.– Telekomünikasyon Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama
(YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 145.860.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 31.000.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 995.387.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir TOPLAM 1.172.247.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini
okutuyorum: B – C E T V E L İ
KOD Açıklama
(YTL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 1.016.128.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 156.119.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 1.172.247.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Telekomünikasyon
Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Telekomünikasyon
Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 882.746.062,00 - Toplam Harcama : 853.641.495,75 - İptal Edilen Ödenek : 29.104.566,25 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: B – C E
T V E L İ YTL - Bütçe tahmini : 709.546.062,00 - Yılı tahsilatı : 853.641.495,75 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Telekomünikasyon
Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Denizcilik
Müsteşarlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 16.81 - DENİZCİLİK
MÜSTEŞARLIĞI 1.– Denizcilik Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 5.312.800 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 608.800 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 60.112.800 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 07 Sağlık
Hizmetleri 158.600 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 66.193.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Denizcilik
Müsteşarlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Denizcilik
Müsteşarlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Denizcilik Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Denizcilik
Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 68.866.267,20 - Toplam Harcama : 41.955.378,70 - Ödenek Dışı Harcama : 607.598,33 - İptal Edilen Ödenek : 27.518.486,83 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 20.055.180,20 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Denizcilik
Müsteşarlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.49- SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 2.357,900 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 150.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 13.697.100 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir TOPLAM 16.205.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini
okutuyorum: B – C E T V E L İ
KOD
Açıklama
(YTL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 19.070.300 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 1.300.700 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 20.371.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sivil Havacılık
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Böylece, Adalet
Bakanlığı, Danıştay Başkanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş
Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Yargıtay Başkanlığı, Ulaştırma
Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Telekomünikasyon Kurumu, Denizcilik
Müsteşarlığı ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçeleri ile 2006
yılı kesin hesapları kabul edilmiştir. Memleketimize yararlı olmasını
diliyorum. Sayın milletvekilleri,
birleşime on beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.48 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.04 BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN
(Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam) 1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı: 57) (Devam) 2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191)
(S.Sayısı: 58) (Devam) J) MİLLÎ SAVUNMA
BAKANLIĞI 1.- Millî Savunma
Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi 2.- Millî Savunma
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı K) SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI 1.- Savunma Sanayii Müsteşarlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Savunma Sanayii Müsteşarlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı L) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI 1.- Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı M) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU 1.- Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı N) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ 1.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı O) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Elektrik İşleri
Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Elektrik İşleri
Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Ö) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU 1.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı P) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı R) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Şimdi, on üçüncü
tur görüşmelere başlayacağız. On üçüncü turda
Millî Savunma Bakanlığı, Savunma Sanayii
Müsteşarlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme
Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel
Müdürlüğü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü
ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır. Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, tur üzerindeki görüşmeler bittikten
sonra on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. Soru sorma
işlemiyle ilgili açıklamalar daha öncelerde yapıldığı için tekrarlamıyorum.
Soru sormak isteyen milletvekilleri, görüşmelerin bitimine kadar yerlerinden
soru için giriş yapabilirler. Bilgilerinize
sunulur. On üçüncü turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Demokratik Toplum Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Aysel
Tuğluk, Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına, İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan, Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına,
Kayseri Milletvekili Sabahattin Çakmakoğlu, Sakarya
Milletvekili Münir Kutluata, Manisa Milletvekili
Ahmet Orhan; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak, Çorum Milletvekili Murat Yıldırım, Kayseri
Milletvekili Taner Yıldız, Siirt Milletvekili Afif Demirkıran,
Karabük Milletvekili Cumhur Ünal, Zonguldak Milletvekili Polat
Türkmen, Bursa Milletvekili Mehmet Ocakden. Şahısları
adına, Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu, İzmir
Milletvekili Kâmil Erdal Sipahi. Şimdi, Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Aysel Tuğluk. Sayın Tuğluk,
buyurunuz lütfen. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on yedi
buçuk dakikadır. DTP GRUBU ADINA
AYSEL TUĞLUK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî
Savunma Bakanlığı bütçesi için DTP Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. “Savaş, mızraklı
trampetli bir bayram değildir. Onun manzarası ölümdür, kandır.” der Tolstoy.
Çelişkilerin her geçen gün yoğunlaştığı, etnik ve dinsel çatışmaların çılgınca
yaşandığı Orta Doğu’da, halklarımızın demokratik seçeneğinin anlam ve değer
bulması umudumu ifade ederek konuşmama başlamak istiyorum. 21’inci yüzyılın
küresel dünyasında yayılmayı esas alan devlet eksenli güvenlik yaklaşımı, yok
edici savaşların en stratejik unsurudur. Eğer değişim kaçınılmaz ise, bunun
yönü birey eksenli güvenlik yaklaşımı olacaktır. Zira, hiçbir ülke savunma ve
güvenliğini sadece silahlanarak sağlayamaz. Özgürlükler ve haklar, demokratik
sistem içinde bir hukuka bağlanmadığı müddetçe, bileceğiz ki güvenlik riski
önce içeriden kaynaklanacaktır. Hâlen ekonomik ve toplumsal kriz
şartlarındayız. Bu koşullarda, genel güvenlik dışında öz güvenlik daha çok önem
kazanır. Sürekli gerginlik ve çatışma durumu, toplumun sürdürülebilirliğini de
tehlikeye atar. Toplumsal gelişmeyi evrensel kriterlerde sürdürmek
istiyorsanız, ekonomide liberalleşmeyi, toplumsal alanda özgürleşmeyi,
siyasette demokratikleşmeyi gerçekleştirmelisiniz. Aksi hâlde, dünyanın en
büyük ordusuna da sahip olsanız, güvenliğinizi sağlayamazsınız. Değerli
milletvekilleri, soğuk savaşın sona ermesiyle dünyanın daha güvenilir bir yer
olacağı beklentisi doğmuştu, ancak silahlanma en üst seviyeye çıktı ve
güvensizlik arttı. Silahlanmaya hiçbir dönem bu kadar para harcanmamıştır.
Türkiye, savunmaya ayırdığı ciddi bir rakamla, bu
ülkelerden bir tanesidir. Herkes, bireylerden devletlere kadar, ekonomik gücünü
daha fazla zorlayarak silahlanıyor. Geçtiğimiz yıl
silahlanmaya harcanan paranın yaklaşık 3-4 trilyon dolar arasında olduğu iddia
ediliyor. Bunun yarısını küresel dünyanın imparatorluk gücü olan Amerika
Birleşik Devletleri harcıyor hem de yanı başımızda. Hepiniz tanıksınız, Iraklı
çocuklar artık büyüyemiyor. Değerli
milletvekilleri, bu rakamların ne anlama geldiğine dair hepinize kısa bilgiler
sunmak istiyorum: Binlerce insanın ölümüne neden olan silahlanma ve peşi sıra
gelişen saldırılara bu kadar para harcanırken, açlık, yoksulluk, küresel ısınma
gibi sorunlarla boğuşan dünyamız hayatta kalma mücadelesine kaynak bulamıyor.
Örneğin, 10 milyar dolar bulunamadığı için her yıl 2 milyon çocuk ishalden
ölüyor. Silahlanmaya trilyon dolarlar aktaran gelişmiş ülkeler her beş saniyede
bir çocuğun açlıktan ölmesine göz yumuyor ki, ülkemizde ne yazık ki, açlıktan
ölen çocuklar var. 21’inci yüzyılın en büyük ayıbı, bir yılda açlık yüzünden
ölen 6 milyon, tekrar ediyorum, 6 milyon çocuktur. ABD ve Birleşmiş
Milletler ülkeleri her yıl silahlanmaya 3-4 trilyon dolar harcarken, dünya gıda
programına yaptıkları bağış sadece toplamda 200 milyon dolardır. 1 milyar
kişinin okuma yazma bilmediği ve 100 milyon çocuğun okula gitmediği dikkate
alındığında, silahlanmaya ayrılan günlük harcamanın yüzde 1’i ile dünyada
okulsuz çocuk kalmayacaktır. Dikkatinizi çekmek isterim, ülkemiz de bu
istatistikler içindedir ve silahlanmaya ayırdığı
bütçe ile bu sorumsuzluğu maalesef paylaşmaktadır. Diyarbakır’da Bağlar’da bunca onur kırıcı yoksulluk yaşanıyorsa,
bileceğiz ki, bu yaşadığımız o korkunç çatışmalar ve buna harcadığımız para ile
ilgilidir. Değerli
milletvekilleri, eğitime ayırdığımız bütçe komiktir.
Eğitime ayrılan bütçe ile savunmaya ayrılan bütçe arasındaki fark ise daha da
komiktir. Bu dengesizlik sürdüğü müddetçe eğitim seviyesi yüksek sivil bir
toplum yaratılamayacaktır. Toplumsal değişim
yasalarla sağlanamaz. Önce zihniyeti değiştirmek durumundasınız. Bu bütçeyi
hazırlayan zihniyet, değil sivil toplum, olsa olsa
otoriter, militer bir toplum yaratır ki, hâlen bunun
çok ciddi sıkıntılarını ve sancılarını yaşamaktayız. Eğitim, sağlık ve
altyapı yatırımları harcamalarında dünya ortalamasının altında olan ülkemiz,
silahlanma konusunda dünyada en çok harcama yapan yirmi ülke arasındadır. Hükûmetin askerî amaçlı harcamalara ayırdığı
devasa bütçesiyle, eğitim, sağlık, çevre ve altyapı yatırımları için bütçenin
karşılaştırılamayacak oranlarda olduğu bilinmektedir. Aslında
Türkiye'nin savunmaya ayırdığı kaynaklar bütçeyle de
sınırlı değildir. Savunma Sanayii Destekleme Fonu,
Türk Silahlı Kuvvetlerini Geliştirme Vakfı, dış krediler ve dış yatırımların
yanı sıra, hibe şeklinde Türkiye'ye aktarılan silahlar da savunmanın kaynakları
olarak düşünülebilir. Hâlen özel
statüsü süren ve bazı savunma projelerini finanse eden Savunma Sanayii Destekleme Fonu’nun alkol, tütün ve lüks eşya
tüketiminden yapılan kesintilerle her yıl milyonlarca dolar para topladığını ve
bu fonla silah alımlarının sürdüğünü de biliyoruz. Ordunun iktisadi
girişimlerinin denetlenebilir bir çerçeveye oturtulmasından bu Meclis ısrarcı
olmalıdır. Bu çerçevede OYAK’ın bankacılık, sigortacılık, otomotiv ve diğer finansal sektörlerdeki iştirakleriyle, ordunun temel
girdilerini oluşturan hibe, dış kredi borçları ve benzer hesaplarında şeffaf ve
denetlenebilir olmasını istemek yükümlülüğünde olduğumuzu düşünüyorum. Tüm bu
bilgilerimizle şöyle bir sonuca varabiliriz: Türkiye'de en büyük sermayelerden
biri ordudur. Ve ordu, neredeyse her şeyiyle özerk bir devasa sermayeye sahip
olduğu müddetçe, siyasette en etkili güç olarak var olmayı sürdürecektir. Ve
siyaset, silahın ve paranın birleştiği bu güç, bu sınıf karşısında asla
muktedir olamayacaktır. Değerli
milletvekilleri, adına “düşük yoğunluklu savaş” da denilen çatışmaların
halklarımıza ekonomik faturasının 400 milyar dolar olduğundan söz ediliyor.
Dikkatinizi çekiyorum, 400 milyar dolar… Hâlen bu çatışmalara harcanan paranın
faizini dahi bitirmemişken, bu kez de sınır ötesi çatışmalardan,
operasyonlardan söz ediliyor, ancak, inisiyatifin yeniden orduya havale edilmiş
olması bile kaçınılmaz sonu değiştirmeyecektir. Nedir bu kaçınılmaz son? Kürt
sorununa demokratik çözümün zamanı ve koşullarında olduğumuz gerçeğidir. Voltaire’in dediği gibi “Hiçbir ordu, zamanı gelmiş bir
düşünceye karşı duramaz.” Otuz yıllık çatışmaların öğretisi, deneyimi ve
kararı, sınır ötesi operasyon olmamalıydı. Kürt sorunu
güvenlikle ilgili bir sorun değildir. Aksine, sorunun çözümsüz bırakılması
bizleri çok ciddi güvenlik riskiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Devlet kendi
savunmasını, güvenlik tedbirlerini, belirlediği tehditlere karşı elbette ki
alacaktır, bunları tartışmıyoruz -ki, Türkiye, Avrupa güvenlik politikaları
içinde önemli bir unsur olarak değerlendirilmektedir- bunun yanında, Türkiye
kendi özerk güvenlik politikalarını üretmeyi de sürdürecektir; ancak, sosyal,
siyasal ve ekonomik boyutu olan bir sorunla karşı karşıyayız. Sorunu sadece
güvenlik yaklaşımıyla ele almak hepimize kaybettirmiştir ve hâlen de
kaybettirmeye devam etmektedir. Kürt sorununda, sınır ötesi operasyon kararı
stratejik bir yanlıştır; hatta, iddia ediyorum, Türkiye, Kuzey Irak’a
çekilerek, hızla bir kaosa ve bir parçalanma sürecine sürülmek istenmektedir.
Uluslararası güçlerin bölgedeki çıkarlarına ülkemizi kurban etmeyelim. Orada bir
ulus devlet kuracaklar, çünkü orduları var, çünkü destekçileri var, çünkü
çıkarları var ve hiçbir güç bunları durduramayacak. Bu kaostan zarar
görmemek için tek bir seçeneğimiz var değerli arkadaşlar, o da, demokratik
anlayışla kendi Kürt sorunumuzu çözmektir. İdeolojik yaklaşımlar ve sadece
güvenlik stratejileriyle bu ülkenin savunmasını sağlayamayız. Askerî ve
milliyetçi yaklaşımlar bu ülkeye bir şey kazandırmaz. Medyada, siyasette, hatta
reklamlarda bile milliyetçilik kışkırtılıyor. Milliyetçilik işlenirse karşıt
milliyetçilik de doğal olarak artar ve iki milliyetçiliğin çatışma ihtimali şu
an için en büyük potansiyel tehlikedir. Değerli
milletvekilleri, Meclis kürsüsünden uyarmayı bir görev biliyorum. Milliyetçi
yönlendirmeler ve çatışmalar yayılırsa bu ülke Kürt’ü kaybedecektir. Kürt’ü
kaybetmek, Türk’ü kaybetmek demektir. NURETTİN AKMAN
(Çankırı) - PKK’yı kaybedelim önce. AYSEL TUĞLUK
(Devamla) – Ziya Gökalp’in dediği gibi: “Kürt
Türksüz, Türk de Kürtsüz olmaz.” Halklarımızın demokratik duruşunu ve birlikteliğini
özgürce oluşturma kültürünü mutlaka sağlamalıyız. Bunun yolu, çatışmalar ve
operasyonlar değil, Kürtlerle yeniden stratejik ortaklık, stratejik ittifak
yapılmasıdır. ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Millet kendi ulusuyla ortaklık kurar mı ya? AYSEL TUĞLUK
(Devamla) – Mustafa Kemal de bunları yapmıştır. Mustafa Kemal, Kurtuluş
Savaşı’nı kazanmak için Kürtlerle eşit şartlarla gidiyor, eşit şartlarla
Kürtler ile diyaloğa geçiyor
ve Kürtlerle birliği sağlıyor. Şu, tarihsel bir gerçektir ki: Atatürkçülük denilen
olgu, 20’nci yüzyılın en önemli değişim projelerinden biridir. Mustafa Kemal,
ulus devleti kursa da cumhuriyetçi yönü daha ağır basmaktadır. Bu özüne hiçbir
anlam vermeksizin fetişçi bir Atatürkçülükle, cumhuriyetçilik de yapılamaz
demokratlık da yapılamaz. Rahmetli Ahmet Taner Kışlalı tüm bu gerçekleri
gördüğü için şöyle diyor: “Mustafa Kemal’in heykelini pazara, fikirlerini
mezara gönderdiler. Öyle şekilsel şeylerle, her tarafa bayrak asmakla, Mustafa
Kemal’in heykelini dikmekle Atatürkçülük yapılmaz. Aslolan,
onun yarım kalmış demokratik cumhuriyet projesini çağcıl değerlerle
tamamlamaktır. 1921-1924 yılları arasında yaşanan bu tarihsel birlikteliği
güncellemek hepimizin sorumluluğudur. Tarih, bu anlamda hepimizden çok ciddi ve
yapıcı adımlar bekliyor.” Değerli
milletvekilleri, bilgi toplumu çağındayız. Gerekli bilgi gücü olmadan en
sıradan olgulara bile çözüm bulunamaz, hele ki silahlanmayla hiç. Kürt sorunu,
bu ülkenin bir iç sorunudur; ne ABD’nin sorunudur ne AB’nin sorunudur, bizim
sorunumuzdur. Toplumsal gerçekliğimize bağlı olarak, demokratik birlik çözümü
ve yaklaşımı için birlikte çabalamalıyız. El yordamıyla bir çözüm değil,
uluslararası güçlere bırakarak değil, alışageldik yöntemlerle değil, akılla ve
yaratıcı siyasetle çözümü aramalıyız. Eğer bir çözüm aranıyorsa, bir toplumsal
barış sağlanacaksa, cumhuriyet demokratikleşecekse birlikte özverilerde
bulunmalıyız. Sayın Başbakan,
sürekli Goethe’nin bir sözünü yüzümüze bakmadan bizlere tekrarlıyor, “Çözümde
görev almayanlar problemin bir parçası olurlar.” diyor. Bir başına doğru bu
söze cevaben diyorum ki: Çözümünüz nerede Sayın Başbakan? Tezkere bir çözüm
müdür? Pişmanlık Yasası bir çözüm müdür? Savunmaya 13 milyar YTL ayırmak bir çözüm müdür? Bunlar çözüm diyorsanız, otuz
yıldır neden bu çatışmalar sürmektedir? Evet, değerli milletvekilleri, şiddet,
asla bir çözüm aracı değildir. AHMET YENİ
(Samsun) – PKK’ya bir şey demeyecek misiniz, PKK’ya? AHMET TÜRK
(Mardin) – Dinlemesini bil, terbiyesizlik etme! AYSEL TUĞLUK
(Devamla) – Bunun zemini ve gerekçelerini ortadan kaldırmalıyız, aksi hâlde
geleceğimizi güvence altına alamayız. Günümüz dünyasında, toplumsal güvenlik,
artık sadece dıştan bozulmamaktadır. Ülkemizde çatışmaların yol açtığı açlık,
işsizlik, yoksulluk, göç gibi sorunlar temel güvenlik nedenlerini de
beraberinde getirmektedir. Tam burada Balzac’ın bir
sözünü hatırlatmalıyım: ”Yoksulluğun hüküm sürdüğü yerde ne utanma kalır ne suç
ne namus ne de ruh.” İnsanlarımıza bunları reva görmemeliyiz. Silahlanarak,
sadece ölüm ve yoksulluk trajedilerimizi artırabiliriz. Bu sosyal dramı, ne
orduyla ne de teknolojik silahlarla önleyemeyiz. Çok yönlü, demokratik ve
anayasal reformlarla ortak tarihimizi yazmaya yeniden başlayabiliriz. Değerli
milletvekilleri, devlet odaklı ve güvenliğe dayalı bakış açısı sivil toplum,
hukuk, ekonomik güç ve yaratıcı siyaset geliştirmez. Zaten küreselciliğin
ekonomik karakteri eski ulus devlet alışkanlıklarını da kaldırmaz. Esas savunma
mekanizması sanat, bilim, teknik ve eğitimle oluşturulabilir. Daha az askerî
gelişme, daha çok ekonomik, sosyal, demokratik destekle sarsılmaz bir sivil
toplumsal savunma gücü oluşturabiliriz. Bilmeliyiz ki, kamusal dayanışmamız
çözülürse savunma da kalmaz, güvenlik de kalmaz. Bu sebeple,
profesyonel ordu çalışmalarına bir an önce başlamak, zorunlu askerlik süresini
kısaltarak vicdani ret hakkını tanımak, savunma bütçesinden yapılan harcamaları
şeffaflaştırmak ve denetime açmak ile savunmaya daha adil bir bütçe payı
oluşturmak gerektiğine inanıyoruz. Neden mi? Çünkü, 1 adet kaleşnikof
silahı ile 300 çocuğu körlükten kurtaracak A vitamini alınabilir. 10 milyon
mermiye harcanan para ile 6 ölümcül hastalığa karşı 5 milyon çocuğumuzu
koruyacak kadar aşı, ilaç alınabilir. 1 adet uçağa harcanan para ile 3,5 milyon
çocuğun dört yıllık öğrenim olanağı karşılanabilir. 23 adet F16 uçağına
harcanan para ile 1,5 milyon insana on yıl yetecek yiyecek sağlanabilir. 1 uçak
gemisine harcanan para ile Diyarbakır’daki 400 bin insanımızı açlıktan
kurtarabiliriz. Savunma bütçesini azaltmak için bunlar yeterli sebepler değil
midir? Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; rasyonel ve adil bir çözüm için Meclis zeminine ve
demokratik siyasete inanıyoruz. Birlikte yaşamayı başaracak kadar kardeşiz.
Birbirimizi anlamak için daha çok empatiye ve daha
çok diyaloğa ihtiyacımız var. Çünkü barış, ülkemizin
hâlen gerçeğe dönüşmeyi bekleyen ortak düşüdür. Unutmamalıyız ki, gerçek
kahramanlar savaşanlar değil, savaşanlar karşısında gururla, yüreklice barışı
savunanlardır. Bu düşüncelerle,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Tuğluk. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Mehmet Nezir Karabaş. Buyurun Sayın
Karabaş. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on yedi
buçuk dakikadır. DTP GRUBU ADINA
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının bütçesi üzerinde Demokratik Toplum Partisinin
düşüncelerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlarken
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, yüzyılı aşkın bir süredir dünyada
ülkeler, devletler arasında yaşanan sıkıntılar, sorunlar, çatışmalar ve
savaşların en büyük nedenlerinden biri enerjidir. Bugün, ABD’nin Afganistan’a
ve Irak’a müdahalesinin, İran’ı ve Suriye’yi tehdit etmesinin nedenlerinden
biri de terörizm değil, yine enerji sorunudur. Hepinizin bildiği gibi enerji,
hem elde edilmesi zor hem tükenmeyen kaynaklardan oluşmuyor. Onun için bugün
dünyada, başta ABD gibi dünyanın hâkimi olan güç olmak üzere, Avrupa ve
sanayileşmiş, sanayileşmeyi sürdürmeyi hedeflemiş tüm devletlerin en önemli
projelerinden ve önlerine koyduğu en önemli çalışmalarından biri enerji
sorunudur. Ancak, Türkiye’ye baktığımızda, enerji sorunu, özellikle sanayileşme
kararı verildikten ve 80’den sonra dışa dönük, ihracata dönük sanayileşmeyle
birlikte sürekli ihtiyacı artmış, ancak bugüne kadarki hükûmetler,
enerji sorununa stratejik bakma, ulusal bir politika geliştirme yerine, her
biri kendisine göre, o sürece uygun ve geçici çözümlerle bu sorunu bugüne kadar
getirmişlerdir. Enerji sorununu, ulusal bir bakışla, uluslararası ilişkileri
de, enerjiye ulaşımı da dikkate alarak kendi kaynaklarını hem verimli hem de
doğaya, topluma, çevreye zarar vermeyecek bir enerjiyi geliştirme yerine,
Türkiye hükûmetleri, bugüne kadar, enerjiyi
özelleştirerek bu yükü sırtlarından atmaya çalışmışlardır. Ancak, bir dönem tüm
yasal engellere rağmen, 2001’de de çıkarılan EPDK Yasası’na rağmen,
özelleştirme istenen ve beklenen şekilde gitmemiştir. Diğer birçok alanda
olduğu gibi, devletin bu konuda, hem bir düzen kurma hem yasal bir altyapı
oluşturma hem de enerjinin üretimini, dağıtımını, ulaşımını sağlayacak
mekanizmaları oluşturmadan başlanan bu özelleştirme, bir şekilde, en fazla
gelir getirecek, kısa sürede en fazla kâr getirecek bir yönteme itmiştir iş
adamlarını. Nitekim, bugüne kadar özelleştirme adı altında yapılan enerji
yatırımlarına baktığımız zaman, neredeyse çoğunluğu, hatta neredeyse bütününe
yakını doğal gaz çevrim santralleridir. Çünkü doğal gaz çevrim santralleri hem
kurulması hem üretime geçip getiri elde etmesi en
kısa olan enerji üretme yöntemidir. Bugün, Türkiye’nin enerji kaynaklarına
baktığımız zaman TÜİK’in 2006 verilerine göre şöyle
bir dağılım vardır: Hidroelektrik yüzde 22,12; jeotermal,
LPG ve nafta 1,4; doğal gaz 46,74; fuel oil 2,98; linyit 18,05;
motorin binde 3; taş kömürü 8,58 ve rüzgâr binde 10’dur. Değerli
milletvekilleri, şimdi, sanayileşen, sürekli gelişen ve yıllık ihtiyacı her yıl
yüzde 7-8 artan Türkiye gibi bir ülkenin elbette doğal gaz, petrol ve diğer
bazı enerji kaynaklarını, enerji türlerini ithal etmeden ihtiyaçlarını
karşılaması mümkün değil. Ancak, bu kadar stratejik olan, uluslararası
savaşların ve uluslararası bölüşümün en önemli nedenlerinden biri olan
enerjide, öz kaynaklarını, yenilenebilir kaynaklarını ve bu ülkenin,
Türkiye’nin coğrafyasını, doğasını ve bizim çocuklarımızın geleceğini de
garanti altına alan bir politika geliştirmek gerekiyor. Değerli
milletvekilleri, şimdi, hepinizin bildiği gibi 2006’da şöyle bir sorun yaşadık:
Özelleştirme adı altında elektrik santralleri kurup işleten ve devlete alım
garantisiyle satan şirketler, firmalar, doğal gazın fiyatının, maliyetinin
artmasını gerekçe göstererek şalterleri indirdiler ve bir anda on üç ilde
birden elektrikler kesildi. Devlet, Hükûmet bir ay
sonra, önce yüzde 29’u aşan, ardından da 2007 için bir zam yaptıktan sonra bunu
sağladı. Şimdi, bizler, ülkedeki sanayicinin, yatırımcının, ticaret adamının
belli alanlarda verimli kullanılabilecek, işletilebilecek, hayata
geçirilebilecek yatırımları yapmasına karşı değiliz. Devletin, bu konuda, özel
sektörle, hatta, yabancı sermaye ve uluslararası şirketlerle doğru tarzda
yapacağı ve ülkenin enerji ihtiyaçlarına, uzun vadeli ihtiyaçlarına cevap verecek
yatırımlara karşı değiliz. Ancak, hükûmetlerin o
andaki ilişkiler ve bazı çevrelere çıkar sağlama amaçlı elektrik enerji
özelleştirmeleri, geçmişte de görüldüğü gibi çok büyük sıkıntılara neden oldu.
Nitekim, Türkiye’de birçok alanda yolsuzluk, suistimal
yaşanmaktadır. Ancak, yıllardır elektrikte, enerjide yaşanan suistimal ne Türkiye’de ne de dünyanın hiçbir yerinde
yaşanmayacak boyutlara varmıştır. Değerli
milletvekilleri, yasal altyapısını, zeminini oluşturmadan, elektriğin özel
sektör tarafından kolaylıkla kullanılabilme koşullarını yaratmadan yapılan
sözleşmeler ve özelleştirmeler, geçmişte de bugün de yarın da hem hükûmetlerin hem de Türkiye devletinin başını ağrıtacaktır.
Nitekim, enerji sözleşmeleriyle özelleştirilen şirketlerin açtıkları takip
davasında 2006 ve 2007 yılında 235 milyon YTL harcanmış, ancak ÇEAŞ ve Kepez’in
ortakları olduğunu iddia eden uluslararası üç şirketin Türkiye aleyhine açtığı
ve devam eden parasal miktar 18 milyar doları aşmış durumdadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği 2010 yılında elektrik üretiminin yüzde
22’sini ve tüketiminin yüzde 12’sini yenilenebilir kaynaklardan karşılama
hedefini karşısına koşmuştur. Yine 2020 yılına kadar elektrikte yüzde 20
tasarrufa gitme gibi bir hedef koymuştur. Kaldı ki Avrupa Birliğinin elektrik
ihtiyacı Türkiye ile kıyaslanamayacak kadar azdır. Yani birçok ülkede genelde
yüzde 1-2 civarındadır, birçok ülkede bu sıfıra yakındır. Çünkü Avrupa
sanayileşmesini tamamlamış, sanayide ve diğer alanda enerjiyi verimli şekilde
kullanabilecek mekanizmaları oluşturmuştur. Ancak Türkiye’ye baktığımız zaman,
bu kadar önemli olan, stratejik olan, Türkiye’yi -geçen yıllarda gördüğümüz
gibi bir doğal gaz krizi- iki ülke arasında bir kriz yaşandığı zaman zora sokan
elektrik konusunda Türkiye ciddi bir yatırım yapmış değil. Şimdi, Türkiye’de
Elektrik Mühendisleri Odasının, bu konuda çeşitli çevre ve uzmanların
yaptıkları çalışmalarda şöyle bir şey ortaya çıkıyor: Türkiye’de, kısa bir
sürede, iyi bir çalışmayla, elektrik ve enerji tüketmede yüzde 20 verim sağlama
koşulları vardır. Yine, elektrik
dağıtım ve iletim hatlarının yeniden onarılması ve çağdaş bir şekilde
düzenlenmesiyle yüzde 20 civarında bir elektrik kaybı engellenecektir. Şimdi,
Türkiye’nin yapması gereken birinci öncelik, enerji kaybını, enerji kaçağını
engellemektir; ikinci öncelik ise, elektriği verimli şekilde kullanmak,
sanayiyi de, elektriği en az miktarda kullanacak şekilde dizayn etmek,
düzenlemektir. Değerli
milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, geçen aylarda bir yasa çıkardık,
Nükleer Enerji Yasası. Hem bu Yasa’yı çıkaran, destek veren Hükûmet
hem de muhalefet partileri, bu Yasa’nın özüne karşı çıkmadı, Yasa’nın şu
maddesine karşı çıktı, şunun böyle olmasına karşı çıktı. Ancak, bizler, nükleer
enerjinin tüm dünya için bir felaket olduğunu, gelişmiş ülkelerin bunu
gündeminden çıkardığını söylüyoruz. Mesele hep şuna dayanılıyor: Nükleer enerji
konusu tartışılırken, AK Partiden bir milletvekili arkadaşımız şu belgeyi
çıkarıp okudu: “Otuz ülkenin üzerinde elektrik santralleri var ve şu anda
işletmeye açılmak üzere, yapımda olan otuz tane santral var.” dedi, doğrudur. İlk nükleer
enerjiyi kuran ve geliştiren, elbette sanayide gelişmiş olan ABD, Rusya ve
Avrupa Birliği ülkeleridir. Ancak şu anda şu belgeye baktığımız zaman, nükleer
enerjiyi gündemine alan, yeniden nükleer enerji santrali kurma çalışması olan
hiçbir ülke yoktur. Birçok ülke de, şimdiye kadar birçok santralini tasfiye
etmiş, diğerlerini de en kısa sürede tasfiye etme çabası içindedir. Değerli
milletvekillerine şunu sormak istiyorum: Peki, bizler her oturup kalktığımızda,
işte ABD’yle ilgili, Avrupa Birliğiyle ilgili, diğer ülkelerle ilgili,
Türkiye’ye dost olmadıklarını, Türkiye’nin altını oymaya çalıştıklarını
söylüyoruz. Bu kadar verimli olan, bu kadar doğa dostu olan, bu kadar kısa
sürede kurulup gelir elde edilen bir enerji yatırımını Avrupa ülkeleri,
Asya’dan, Rusya üzerinden, İran’dan, birçok ülkeden doğal gaz, petrol ihraç
edip neden onu Türkiye’ye satıyorlar, onu sormak istiyorum. Değerli
milletvekilleri, aslında, her nükleer enerji isteminin ve bugüne kadar nükleer
enerji yatırımı yapan her devletin esas hedefi nükleer silahlanmaya yönelik bir
hazırlık yapmaktır. Ancak, bizler geçmişe baktığımız zaman, tarihe baktığımız
zaman, nükleer enerji yatırımı yapan ve nükleer silahlanmayı da hedef olarak
önüne koyan veya öyle bir eğilim gösteren devletlerin hem komşularıyla hem de
dünyayla yaşadıkları sıkıntıyı biliyoruz; Hindistan’dan tutun, Pakistan’a,
Kore’ye ve şimdi İran’a kadar. Onun için, güçlü ülke, nükleer enerji ve nükleer
silaha, ileriye yönelik nükleer silaha yatırım yapan ülke değil, güçlü ülke
Avrupa ülkeleridir, Avrupa Birliği ülkeleridir. Sanayisini kurmuş, halkının
gelecek güvencesini sağlamış, torunlarına, geleceğine güzel bir doğa bırakan ülkelerdir;
büyüklük böyle gerçekleşiyor, bugün dünyada büyüklük budur. Değerli
milletvekilleri, Türkiye’de, eğer iyi işletilirse, bu bildiğimiz baraj
politikası, büyük yerler mantığından hareket etme yerine, doğayı tahrip
etmeyen, doğaya zarar vermeyen, insana zarar vermeyen hidroelektrik
santralleriyle, önümüzdeki süreçlerde, beş on yıl içinde Türkiye enerjisinin
önemli bir kısmı hidroelektrik santrallerden sağlanabilir. Ben Bitlisliyim.
1970-1975 yıllarına kadar Bitlis’in tüm elektriği belediye tarafından işletilen
bir hidroelektrik santralinden sağlanıyordu. Bugün, Türkiye’nin birçok yerinde,
bölgede, İç Anadolu’da, Karadeniz’de, büyük kentleri, sanayiyi değil ama,
birçok küçük kenti, birçok ilçeyi, birçok diğer alanları, dereler üzerine
kurulacak bu hidroelektrik santrallerle sağlayabiliriz. Değerli
milletvekilleri, ben biraz da bölgeyle ilgili sorunlara değinmek istiyorum:
Hepinizin bildiği gibi hidroelektrik santralin büyük bir kısmı bölgeden
karşılanıyor. Ancak, bölgenin birçok kenti, ilçesi ve köyü elektrikten
yeterince yararlanmıyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Karabaş, lütfen sözlerinizi tamamlayınız. MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Fakat, hem basının hem de yetkililerin sözlerine baktığımız
zaman, birçok zaman oranları vererek elektrik kaçaklarının genelde Doğu ve
Güneydoğu Bölgesi’nden kaynaklandığı söyleniyor. Değerli
milletvekilleri, bölgede -birkaç büyük ili çıkarırsak- her ilin, küçük ilin
kullandığı elektrik miktarı, yıllık, İstanbul’da, Kocaeli’nde büyük bir
fabrikanın elektrik tüketiminden fazla değil. Onun için, biz, bu konuda
değerlendirme yaparken çok rahat olmamalıyız. Yine, Bakana
şuradan bir soru sormak istiyorum: Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mardin’de, yani GAP
bölgesinde, on binlerce çiftçiye elektrikten -sulamayı sağladıkları için-
hacizler geliyor. Peki, tarıma destek olacağını söyleyen, tarımın sorunlarını,
çiftçinin sorunlarını çözeceğiz diyen bu Hükûmet ve
Bakan bu konuda nasıl bir çözüm üretiyor? Bunu sormak istiyorum. Bütçenin hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Karabaş. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ.
Buyurunuz Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on beş dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî
Savunma Bakanlığı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini
açıklamak amacıyla huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizin millî savunması alanında ele alınıp irdelenmesi gereken
çeşitli sorunlar olmasına rağmen, zaman darlığı nedeniyle konuşmamda bunlar
arasında en öncelikli olan ve hem iç hem de dış güvenliğimiz açısından hayati
bir tehdit oluşturan PKK örgütünün Kuzey Irak’taki varlığı konusuna
odaklanacağım. Söz konusu
tehditle mücadelenin yöntem ve yaklaşımında, Başbakan Erdoğan’ın 5 Kasımda
Washington’da Başkan Bush’la yaptığı görüşmeden çıkan
tasarım çerçevesinde bazı değişiklikler meydana geldiğine şahit oluyoruz. Bu
tasarımın tüm kapsamıyla unsurlarını ve özellikle bu çerçevede Başbakan
Erdoğan’ın ne gibi yükümlülükler altına girdiğini bilmemekle beraber, üç temel
iş birliği alanında mutabakat hasıl olduğunu hem Türkiye hem de Amerika
tarafından yapılan resmî açıklamalar ortaya koymuş bulunuyor. Bunlar da: 1) İstihbarat paylaşımı, 2) PKK liderlerinin Türkiye’ye teslimi, 3) PKK kamplarının dağıtılıp örgütün
altyapısının çökertilmesi, yani PKK’nın tasfiyesi, Konularıdır. Önce istihbarat
paylaşımı konusunu ele alalım: Burada altı çizilmesi gereken husus, değerli
milletvekilleri, Amerika’nın Türkiye’ye vereceği istihbarat bilgilerinin son
derece sınırlı olduğu ve dar bir alanı kapsadığıdır. Amerika’nın ileteceği
bilgiler, zannedildiğinin aksine, tüm Kuzey Irak’a yayılmış PKK yuvalarını ve
unsurlarını kapsamayacaktır. Amerika sadece Türk-Irak sınırı boyunca uzanan dar
bir şerit üzerindeki PKK hareketleri konusunda bilgi verecektir. Diğer bir
deyişle, değerli arkadaşlarım, stratejik müttefikimiz Amerika, Kuzey Irak
sathına yayılmış tüm PKK hedeflerinin imha edilmesini sağlayacak istihbarat
bilgilerini Türkiye’ye iletmeyecek, sadece ülkemize sızmaya çalışacak terörist
grupların önceden saptanması amacını güden bilgileri vermekle yetinecektir.
Amerika’nın bu tutumu, Türkiye’nin, PKK’nın Kuzey Irak’taki varlık ve
mevcudiyetini tasfiye etmek hususundaki hedefini paylaşmadığını, dolayısıyla
Türkiye ile Amerika’nın Kuzey Irak’a yönelik strateji ve çıkarlarının
çatıştığını ortaya koymaktadır. İkinci iş birliği
alanı olan PKK elebaşılarının Türkiye’ye teslim
edilmesi, terör örgütünün çökertilmesi açısından son derece önemlidir. Hâlen
PKK’da uygulanan üçlü liderlik sistemine göre, tepede Murat Karayılan
bulunmakta, onun hemen altında da Cemil Bayık ve Feyman Hüseyin yer almaktadır. Bu 3 liderin Türkiye’ye
topluca teslim edilmesi hâlinde örgütün demoralize
olması ve ciddi bir zafiyete uğraması kaçınılmazdır. Ancak Barzani ve Talabani
terör elebaşılarına sahip ve onların Türkiye’ye
teslim edilmesini istemiyorlar. Bu bağlamda, Talabani’nin alaycı bir tavırla
“Biz Türklere kedi bile vermeyiz.” yolundaki sözlerinin hatırlanmasında yarar
vardır. Diğer taraftan,
Kuzey Irak bölgesel yönetimi, PKK konusunun Türkiye’nin kendileriyle yapacağı
görüşmeler çerçevesinde ele alınabileceğinde ısrar ediyor ve bu hususta bazı
safdil Türk medya mensuplarının da desteğinden yararlanıyor. Oysa, değerli
arkadaşlarım, Barzani, tutumuyla iki amaç güdüyor: Birincisi, Türkiye’ye karşı
resmî muhatap statüsü kazanmaktır. İkincisi ise, Türkiye ile PKK’yı hangi
şartlar altında etkisiz hâle getireceğinin pazarlığını yapmaktır. Bu şartlar
üzerinde birazdan duracağım. Bu bağlamda unutmamamız gereken bir husus, 5
Kasımda Beyaz Saray’da yapılan basın toplantısında Başkan Bush’un
tumturaklı bir şekilde PKK’yı terör örgütü ve Amerika’nın düşmanı olarak ilan
etmesidir. Bu ifadeler Başkan Bush açısından çok
ciddi bir sorumluluk doğurmuştur. Eğer, sorumlu bir devlet adamı olarak sözünün
arkasında durmak istiyorsa Başkan Bush, Kuzey Irak’lı
Kürt liderler üzerinde gerekli baskıyı yapmak suretiyle, isimlerini
belirttiğimiz üç terörist başının yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesini
sağlamalıdır. Üçüncü iş birliği
konusu olan PKK kamplarının vurulması ve dağıtılması, PKK’nın Kuzey Irak’ta
oluşturduğu altyapının çökertilmesi ve örgütün tasfiyesi açısından son derece
önemlidir. Genel olarak, bir terör örgütü komşu ülkede terör üslerine sahipse,
gücünü artırma ve kuvvetlerini zayiattan koruyarak vur kaç operasyonları yapma
imkânı kazanır. Türkiye bu sorunu PKK Suriye’de konuşlandığı dönemde
yaşamıştır. Bu bakımdan, bir terör örgütünü saf dışı bırakmanın ilk aşamasını
onun komşu ülkedeki kaynağını ve gücünü kurutmak oluşturmaktadır. Bu bağlamda,
1990’larda Türkiye’nin gerçekleştirdiği sınır ötesi operasyonlar, özellikle
1995 ile 1997 arasındakiler sayesinde PKK’ya verdirilen zayiatın teröristlerin
sayısını yarı yarıya azaltmasına neden olduğunun bilinmesinde yarar vardır.
Ancak, bu operasyonların, yani 1995 ile 1997 arasında Türkiye tarafından
yapılan operasyonların sadece sınırdan sızmaları önlemeye inhisar etmediğini ve
Kuzey Irak’ın derinliğinde teröristlerin yığıştıkları
mahal ve mevkiler ile kamplarını ve altyapılarını hedeflemiş olduğunu da burada
belirtmek isterim. Oysa, değerli arkadaşlarım, Amerika’nın, Türkiye’ye, PKK’nın
Kuzey Irak’taki varlığının tamamen tasfiyesini amaçlayan kapsam ve nitelikteki
istihbarat vermekten kaçınması, PKK’yı canlı tutmak arzusunu yansıtıyor. Bunun
nedeni de Washington’un, PKK ile onun İranlı ikiz kardeşi olan PJAK’ı, Orta Doğu politikasında yararlanacağı önemli bir
kart olarak elden çıkartmak istememesinden kaynaklanıyor. Diğer taraftan,
Kuzey Iraklı Kürt liderler de PKK’yı Türkiye’ye karşı kullanılacak bir pazarlık
unsuru olarak görüyor ve bu nedenle örgütü saf dışı bırakmak istemiyorlar. Kuzey Iraklı Kürt
liderlerin tahayyül ettikleri plan, “PKK’nın etkisiz hâle getirilmesi
karşılığında Türkiye’ye, Kerkük’ün Kürt bölgesine bağlanmasının ve bağımsız
Kürt devletinin ilanının kabul ettirileceği...” gibi bir varsayıma dayanıyor.
Bu plana karşı çıkmak Amerika’nın işine gelmiyor. Çünkü, Washington Irak’tan
çekilmek zorunda kaldığı takdirde, Kuzey Irak’ta kurulmasını destekleyeceği
bağımsız Kürt devletine, Irak’taki üs ve kuvvetlerinin bir bölümünü kaydırarak
yerleşmeyi ve buradan Orta Doğu petrol bölgesini denetlemeyi öngörüyor.
Amerika’nın Barzani’ye dokunulmazlık sağlamasının altında bu hesaplar yatıyor.
Ancak, Amerika’nın “Irak’ın parçalanacağı” varsayımına dayandırdığı bu hesaplar
ateşle oynamaktan farksızdır. Zira, hem Irak’ın hem de tüm Orta Doğu bölgesinin
istikrar ve güvenliği için, Irak’ın, bütünlüğünü koruyan bir devlet olarak
varlığını sürdürmesi fevkalade önemlidir. Irak’ın bütünleşmiş yapısını korumak
için hâlâ umut vardır ve dağılma süreci durdurulabilir. Bu, başarılabilecek bir
hedeftir ve uluslararası camia, bu amaçla azami gayret sarf etmelidir. Bu bağlamda,
Washington’un bilmesi gereken bir şey de, bağımsız Kürt devletinin
kurulmasının, tüm bölgeyi Irak’ın feci durumuna dönüştürecek bir Pandora kutusunun açılması olacağıdır. Zira, Irak’ın
parçalanması bölgede jeopolitik bir depremi tetikleyecek ve onlarca yıl sürecek
istikrarsızlık ve arkası gelmeyecek savaşlar yaratacaktır. Tüm Arap dünyası,
“bölgede ikinci bir İsrail kuruluyor” diye, bağımsız Kürt devletine karşı
çıkacak ve bölge, mıknatıs gibi, El Kaide de dâhil, terör örgütlerini
çekecektir. Ayrıca bu
bağlamda, Pankürdizmin kaçınılmaz olarak gündeme
gelmesi, savunma refleksleri nedeniyle, nüfusları içinde Kürt toplulukları da
olan bölge ülkelerini, Amerika ve İsrail’e ve onların korumasındaki Kürt
devletine karşı yeni saflaşmalara ve ittifaklara itecektir. Diğer taraftan,
güneyde kurulacak Şii devletiyle petrolden mahrum Sünni devleti arasında
çıkması kaçınılmaz çatışma, bölgedeki Sünni ve Şii mezheplerinden olan
devletleri bu kavganın içine çekecek ve Orta Doğu cehenneme dönecektir. Değerli
arkadaşlarım, buraya kadar söylediklerimizden şu sonuçlar çıkıyor: 1) Amerika’nın
çıkarları ve stratejisi, PKK örgütünün yok edilmesini değil, sadece tecrit
edilip, biraz sindirilip, Kuzey Irak’ta kontrol altında tutulmasını öngörüyor.
Bu nedenledir ki Washington görüşmelerinden çıkan mutabakat, PKK’nın
tasfiyesini kesinlikle öngörmüyor. 2) Amerika’nın
Türkiye’ye tüm sağladığı, sınır boyunda dar bir şerit üzerinde vereceği
istihbaratla Türkiye’ye PKK sızmalarının ve saldırıların önlenmesine ve 1
Aralık tarihinde yapılana benzer birkaç operasyonun Türk Silahlı Kuvvetleri
tarafından gerçekleştirilmesine yardımcı olmaktan ibarettir. 3) Ancak bunlar,
Türkiye’nin karşılaştığı terör tehdidini azaltmaz, bilakis azdırır. Amerika’nın
PKK’ya sağladığı dokunulmazlık durumu arkasında palazlanan bu tehdit,
önümüzdeki baharda ülkemizin karşısına çok daha güçlü ve cüretkâr bir şekilde
çıkar. Bu hususlar
dikkate alındığında, değerli arkadaşlarım, Washington görüşmelerinden
Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda bir sonuç elde edildiğini söylemek gerçekçi
olmaz. 4) Türkiye’nin ve
Amerika’nın Kuzey Irak’a yönelik stratejileri ve çıkarları birbiriyle temelden
çatışıyor. Bu nedenle, PKK’nın Kuzey Irak’taki varlığının tamamen tasfiye
edilmesinde, 3 PKK liderinin Türkiye’ye teslim edilmesinde ve Barzani’nin PKK
terör örgütüne yataklık yapmaktan ve destek vermekten vazgeçirilmesinde,
Türkiye’nin Bush yönetiminden etkili bir destek
beklemesi beyhudedir. 5) Bu bakımdan,
Türk Hükûmetinin soruna çözümü Amerikan stratejisi
bağlamında üretilecek çözüm formüllerinde aramış olması yanlış olmuştur. Çünkü,
doğası gereği, bu mutfaktaki malzemeyle pişirilecek yemekleri Türkiye’nin
hazmetmesi mümkün değildir. 6) Bu çıkmazdan
kurtulmanın, yani yabancı mutfaklarda pişirilecek yemeklerin bize
dayatılmasından kurtulmanın yolu yemeği kendi mutfağımızda, kendi
malzemelerimizle pişirmektir. Yani, beraberce oluşturacağımız ulusal strateji
çerçevesinde üreteceğimiz kendi öz formüllerimizle soruna çözüm aramalıyız. Bunun için de
sadece vatan sevgisine, Türk’üyle, Kürt’üyle, Boşnak’ıyla, Çerkez’iyle
kardeşlik, esenlik ve eşitlik içinde yaşama arzusuna, öngörüye ve basirete
sahip olmak yeterli değildir. Bugünün koşullarında bunlarla beraber öne çıkan
en önemli nitelik cesarettir, cesaret. Hemen belirteyim ki, bunu söylerken
sadece Hükûmeti muhatap almıyorum. Cesareti sadece Hükûmetten beklemek yanlış olur, muhalefet de cesarete
ortak olmalı, tüm siyasi aktörler ellerini taşın altına koymalıdır. Bu görüşle ve
karşılaştığımız tehdidin sadece silahlı mücadeleyle bertaraf edilemeyeceği ve
sorunun sosyal, ekonomik, psikolojik ve siyasal boyutları olduğu ve çözümün tüm
bu boyutları da kapsaması gerektiği anlayışını benimseyerek ve özellikle
geçmişte yapılan hatalardan ders alan, teröre yanlış sinyaller vermeyen ve
Amerikan stratejisine endekslenmeyen bir yaklaşımla, Anayasa’mızın 3’üncü
maddesinde öngörülen ilkeler çerçevesinde, ortak bir çalışmaya girişmeliyiz. Cumhuriyet Halk
Partisi olarak biz, daha önce muhtelif defalar dile getirdiğimiz, “terörle
mücadelede ulusal bir strateji oluşturulması ve bu amaçla ulusal strateji
platformu teşkil edilmesi” önerisini yeniden yüce Meclisin dikkatine getiriyor
ve Millî Savunma Bakanlığı bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diliyoruz. Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Elekdağ. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar
Seyhan. Buyurunuz Sayın
Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakikadır. CHP GRUBU ADINA
TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Enerji Bakanlığı
bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, birkaç
konuya öncelikle temas etmek istiyorum on dakika içerisinde ne sığdırabilirsem.
Birincisi,
elektrik enerjisi konusunda Bakanlığın ülkeyi getirdiği durum. Değerli
arkadaşlar, bu Bakanlığımızda sadece bu dönemin bakanı olarak görev yapmadı
Sayın Bakan. Bu Bakanlık kadrolarımız da altıncı yılına girecekler. Bu süre
içerisinde en büyük eleştirim şudur ki, enerji sorununa makro düzeyde
bakılamadı, maalesef bakılamadı. Burada umutlarını rehabilitasyona bağladılar.
Umutlarını “Maliye yeterli kaynak aktaracak, buradan bir şeyler çıkarırız.”
diye -Maliye Bakanının da söylemi var- küçük küçük
projelere bağladılar ve maalesef, makro düzeyde bakamadıkları gibi özel
sektörün üretimini de artırıcı tedbirleri, teşvikleri alamadılar, yapamadılar.
Piyasayı serbest bırakmayı bu alanda gelişmişlik olarak gördüler. Bunu nereden
mi çıkarıyoruz? Bunu sonuçtan çıkarıyoruz arkadaşlar. Sonuçta geldiğimiz yer,
bu ülke, artık, yedek kapasitesini bitirmiş durumdadır. 2008’den sonra en küçük
bir bakıma veya arızaya tahammül edebilecek gücü kalmamıştır bu ülkenin. Geldiğimiz
noktada yapılmak istenenlere bakarsak, bir de önerilere, Avrupa Birliği “Sizin
stoklarınız yeterli değil.” diyor. Silivri’de bir doğal gaz deposu kuruldu.
Ama, ne Petrol Piyasası Kanunu’ndaki doksan günlük stok şartı yerine getirilmiş
ne Türkiye’nin doksan günlük stoku var ne de Türkiye’de doğal gaz sıkıntısı
olduğunda yeteri kadar stok yapabileceğimiz tesisimiz var. Bunların hepsi
duruyor. 4628’e göre bütün
kurumlarımız projeksiyon yaptılar, on yıllık arz talep tahminlerini sundular.
Bu tahminler sonunda “Arz güvenliği açığı var.” dediler, ki son yapılan talep
tahminini EPDK dört, beş ay içerisinde zorla onayladı, arz güvenliği açığı da
içindeydi. Ama, sonuçta yapılan şeye bakarsanız, her şey yerinde saydı. EPDK da
var bu bölümde, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Sayın Bakanın “78 bin megavat
başvuru var” dediği başvuruların üzerinden kırk beş gün geçmesine
rağmen, bir tek dosya kapağını çevirmedi. Çevirmedi, her şey bekliyor. Suyu bilinçsiz
kullandık, maalesef hidroelektrik potansiyelimizi pasif duruma düşürdük. Bunun
dışında, yatırım yönetimini yapamadık. Değerli
arkadaşlar, bu gidişle, biz, Türkiye’yi en büyük batağa doğru götürürüz. En
büyük batak nedir biliyor musunuz? Bakın, Sayın Bakanın dilinden söylüyorum.
Bu, 2001 yılından önce yapılmış yap-işlet ve yap-işlet-devretler
için Sayın Bakan diyordu ki: “Yolsuzluklar yapılmış, bunlar Türkiye’ye pahalı
elektrik satıyorlar. Sisteme yük getiriyorlar. Biz ucuz elektrik vereceğiz.
Damardan gireceğiz, Türkiye’nin soyulmasına izin vermeyeceğiz. Sözleşmelerini
feshedeceğiz.” diyordu. Şimdi geldiğimiz nokta nedir biliyor musunuz? Sayın
Bakan, göreceğiz, 2008 yılında, o yerdiğiniz, “Türkiye’ye pahalı satılıyor,
Türkiye’yi soydular.” dediğiniz yap-işlet-devreti ve
yap-işlet modellerini Türkiye’nin önüne çözüm olarak siz getireceksiniz. Bunu
tarihe not düşüyorum. Bu ülkeyi, yine, yap-işlet ve yap-işlet-devretlere mahkûm edeceksiniz. Türkiye’nin geldiği nokta
budur. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Kanun tasarısı geldi. TACİDAR SEYHAN (Devamla)
– Evet, olacak budur. Şimdi, bazı
şeyler o kadar abartılıyor ki… Sayın Bakan, İran’la Türkiye arasında sözleşme
yapılmış gibi, “2 bin kilometre boru hattı döşeyeceğiz. Aramızda anlaşma
yapıyoruz, Türkiye’ye getirme projemiz var.” dedi. Elinizi yıkayın bu işten.
Yok öyle bir şey. Sadece dilek, temenni. “Türkmenistan
gazını, İran üzerinden, 1.800 kilometre boru hattı yapacağız, Türkiye’ye
taşıyacağız.” dedi. Elinizi yıkayın, yok öyle bir şey. Türkmenistan, zaten,
yirmi yıllık fazla gazını, Rusya’yla sözleşme yapmış, satmış durumda. Biz daha burada neyi
konuşacağız? Bununla da
kalmıyor değerli arkadaşlar. “Mısır’la 2007 yılı sonunda Tergas
vasıtasıyla Avrupa Birliğine gaz satacağız.” denildi, onun sadece küçük bir
bölümü tamamlandı. Bundan ibaret, bunun dışında bir şey yok. Samsun-Ceyhan’a
geleceğim. Samsun-Ceyhan gerçekten iyi bir projeydi, ama daha bugüne kadar
Samsun-Ceyhan’ın maliyetini kamuoyuna açıklamadılar. Fazla maliyetten BOTAŞ
para ödedi mi, ödemedi mi, bu parayı ne zaman ödeyecek? Bunu da açıklamadınız
Sayın Bakanım. İyi projelerden
biri de Şahdeniz Projesi’ydi.
“3 milyar metreküp gidecek oraya.” diyordunuz. Ben giriyorum sitesine ilgili
kurumun, sadece dörtte 1’i kadar, yirmi yıllık satış yapacağını belirtiyor.
Demek ki, dörtte 3’ünü konsorsiyum yapacak. Bize, Yunanistan’a giden o projenin
de maliyetini söyleyin. Bu yük BOTAŞ’ın üzerinde.
Söyleyin, kamuoyu, kamuyu zarara uğratıp uğratmadığınızı görsün Sayın Bakanım.
İkisinin açıklamasını istiyorum. Övündüğümüz Bakü-Tiflis-Ceyhan’ı -ki, gurur kaynağımızdır-
eleştirmiyorum, olsun, bunlar da olsun, ona ihtiyacımız var. Bu, diğer
arkadaşlarımızı da ilgilendirdiği için, birçok alanı, Dışişlerini de
ilgilendirdiği için, millî güvenliği de ilgilendirdiği için o konuda kısaca bir
şey söylemek istiyorum: Sayın Bakanım, Ceyhan’dan Hayfa’ya
siz su veriyorsunuz, Başbakan “Verecek suyumuz yok.” diyor. Anlaşmaya imza
attınız. Fiber optik bir kabloyu da oraya veriyorsunuz ve oraya bir boru hattı
döşüyorsunuz. Eğer Hayfa’dan, İsrail, Eliat Limanı’na, Kızıldeniz’e boru hattı kurar, bizim
verdiğimiz petrolü akıtırsa, Süveyş Kanalı’nı baypas ettiğiniz Mısır’la bütün
ilişkilerimizi bozarsınız, Ceyhan’ı da mahvedersiniz. Bunları düşünerek adım
atın. Irak, Kerkük:
Irak’taki Kerkük-Yumurtalık boru hattından çoğu zaman petrol akmıyor.
Irak-Ürdün ve İsrail boru hattı revize edildi, yakında oradan petrol akacak. Bir şeyi
anlatırken, yapamadıklarınızı da anlatın. Ama, anlatabildiğiniz tek şey:
“Yolsuzlukların üzerine gidiyoruz, yolsuzluklara damardan girdik, Beyaz Enerji,
Mavi Akım.” dediniz. Arkadaşlar,
akçeli işle uğraşan tek bakanlık Enerji Bakanlığı mı? Nasıl oluyor Beyaz
Enerji’de sorguladığınız insanlar yeniden göreve geliyor, Mavi Akım’da yeniden
yargılanan insanlar oluyor? Bu iş yapanda mı? Enerji Bakanlığının koltuğunda
“Burada iyi yolsuzluk yapılır” mı yazıyor? Ya da siz
bu bürokratlarınızı atarken mi sıkıntı çekiyorsunuz? Ben size
soruyorum: Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu boş duruyor. Müsteşarlığınız boş
duruyor beş aydır, atamadınız. Yalnızsınız Sayın Bakan, arkanızda genel müdür
kalmadı. Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığı Genel Müdürünü övdünüz övdünüz,
Petrol Yasası’nı yaptırıp buraya getirdiniz. Aynı Genel Müdürünüz şimdi bir
şirketin genel müdürlüğünü yapıyor. Ayrıldı oradan, gitti. Maden İşlerini
övdünüz övdünüz övdünüz,
yolsuzluk dosyasında yerini bırakıp Maden İşleri Genel Müdürü gitti oradan. BOTAŞ ne kadar
boru hattı döşedi diye hepimize burada anlattınız. BOTAŞ Genel Müdürü konusunda
“Kendi adına yolsuzluk dosyası yapıyor.” diye soruşturmayı yine siz açtınız. Yani, biri istifa
edecek, kusurunuz yok; birini görevden alacaksınız, orada yolsuzluk olacak,
kusurunuz yok; biri ayrılıp başka bir özel sektörün başına geçecek,
kusurunuz yok… Enerji Bakanlığı sadece savcılık görevini mi yerine getirir?
Soruşturma makamı mıdır? Sizin bu ülkenin politikalarına, enerjilerine hizmet
edecek hiç bir yaptırımınız olmayacak mı? Maden İşleri
Genel Müdürlüğünde de aynısını yaptınız. Kartal’daki maden ruhsatları için…
2004’te alan kapatılıyor, Bakan susuyor. 2005 yılında oraya arama ruhsatı
veriliyor -kaldı ki, orada maden olmadığını herkes biliyor- Sayın Bakan
susuyor. 2007 yılında, Genel Müdür izne gittiğinde, bir gecede işletme ruhsatı
çıkarılıp veriliyor. Sayın Bakan diyor ki: “Aman burada yolsuzluk var.” İyi, güzel,
amenna, hepsini görevden aldınız. Burada elimde rapor da var, 26 Kasımda
yeniden görevden aldınız. Niye göreve getirdiğinizi de anlamadık Sayın Bakanım?
Peki, bunu
anlıyoruz, yolsuzluklar yapılıyor. Bununla ilişkiniz vardır, yoktur şeklinde
bir tartışma açmıyorum. Nasıl oluyor da Genel Müdürlükte yıllarca bu kadar
yolsuzluk yapılıyor, bu entegrasyon sağlanıyor, sizin atadığınız bürokratlardan
haberiniz olmuyor Sayın Bakan? Bu, ciddi bir şeydir. Bunun sorumluluğunu bir
tek yapana yüklemek mümkün mü? Sizin yönetmek, denetlemek diye bir göreviniz
yok mu? Kaldı ki, Kocaeli’nde bir mıcır sahasına bir denetleme baş müfettişi
gidiyor, denetimini yapıyor değerli arkadaşlar ve diyor ki “Burada da ruhsatsız
mıcır üretiliyor, 4 katı ceza kesilmesi lazım.” Tam 4 katı! Ne oluyor biliyor
musunuz? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. TACİDAR SEYHAN
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Bu alana daha
önce, aynı Kartal’daki soruşturmaya tabi olan arkadaşlar gidiyor, normal
buluyor, ama daha sonra giden arkadaşımız, Denetleme Kurulu Başkanı Yaver Sever
“Burası uygun değildir. Kaçak üretim yapılıyor, buraya ceza kesilmeli.” diyor.
Sizce ne oluyor bu arkadaşımıza? Görevden alma yazısı geliyor. Ne zaman biliyor
musunuz? Bu arkadaşımıza, elimdeki, görevini mükemmel yaptığını söyleyen, bölge
halkının sevgisini kazandığını söyleyen, takdir belgesini gönderdiği günün
öğleden sonrasında Sayın Bakan görevden alma yazısını yolluyor. OKTAY VURAL
(İzmir) – Takdir etmiş!.. TACİDAR SEYHAN
(Devamla) - Sayın Bakan, neyi takdir ettiniz bana söyler misiniz? Görev
yapmasını mı, yapmamasını mı? Bunu Türkiye’ye, kamuoyunun bilgilerine
sunuyorum. Enerji
Bakanlığımızın başarılı olmasını diliyorum. Bu başarıya ihtiyacımız var.
Hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Seyhan. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk. Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji
Bakanlığı ve enerji kuruluşlarının bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygı ve sevgiyle grubum ve şahsım adına
selamlıyorum. Konuşmama
başlamadan önce, bir üzüntümü, bir yadırgama duygumu bu Meclisle paylaşmak
istiyorum: Bizler bu Mecliste demokratik, laik cumhuriyete bağlı kalacağımız
konusunda yemin ettik. Bizler, bu ülkede devletin varlığı ve bağımsızlığına
bağlı kalacağımız konusunda yemin ettik. Ancak bu Mecliste ve bu kürsü… Bu
Meclis demokratik, laik cumhuriyetin ilan edildiği bir Meclistir fakat bu
Mecliste demokratik, laik cumhuriyete karşı düşüncelere sahip olduğu kamuoyunca
hiçbir kuşku, duraksamaya yer bırakmayacak kadar açık ve net olarak bilinen
kişilerin, demokratik, laik cumhuriyete bağlılık hususunda yemin etmiş
milletvekili arkadaşlarım tarafından övülmesini yadırgadığımı ve buna
üzüldüğümü söylemek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın milletvekilleri,
görüşmekte olduğumuz Enerji Bakanlığı tabii ki, çok önemli bir husustur. Enerji
hayat demektir, yaşam demektir. Enerji denilince bizim geleceğimize yönelik
olmalıdır. Sözümüz insana dair olmalıdır. Fakat, özellikle son otuz yılda ve
özellikle, AKP’nin iktidara geldiği dönemde,
iktidarda bulunduğu sürede bu ülkede “özelleştirme” adı altında şiddetli ve
hızlı bir şekilde yabancılaştırma politikaları izlendi. Bu politikalar enerji
alanında da izlendi, yer altı kaynaklarımızın etkin ve verimli kullanılması bir
kenara bırakılarak, alan âdeta özel sektöre ve yabancılara bırakıldı. Bugün, beş yıldır
izlenen politikaların ve ondan önceki politikaların ülkemizi getirdiği nokta
elektrik darboğazıdır, enerji darboğazıdır, tamamen dışa bağımlılıktır. Biz, esas olarak
petrolü, doğal gazı ve kömürü enerji kaynağı olarak kullanmaktayız. Buradaki
petrol ve doğal gaz tam bir dışa bağımlılıktır. Devletin bilimsel verilerine
göre, dışarıdan ithal ettiğimiz doğal gazın yüzde 50’sinden fazlası elektrik
enerjisi tüketiminde kullanılmaktadır. Doğal gaz üreten ülkelerden bile daha
fazla doğal gazı elektrik enerjisi üretiminde kullanıyoruz. Bu, çok vahim bir
tablodur. Esas olarak,
madenlerimizin etkin ve verimli değerlendirilememesi Türkiye’nin bir madencilik
ülkesi sıfatı kazanamamasına neden olmuştur. Yer altı kaynaklarımız bakımından
zengin olmamıza rağmen, bunları kalkınma ilkelerine uygun şekilde değerlendirme
anlayışından uzağız. Anayasa’mızın 168’inci maddesi “Tabii servetler ve
kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.” hükmündedir. Sayın
milletvekilleri, bu hüküm, Anayasa’ya konulan bu hukuksal durum, devletin yer
altı kaynaklarına ve tabii servetlere verdiği ekonomik, stratejik önemin doğal
sonucudur. O hâlde, yapılacak yasal düzenlemeler Anayasa’ya aykırı
olamayacağına göre, tabii kaynaklarımızın ve doğal servetlerimizin
değerlendirilmesine ilişkin yasal düzenlemeler mutlaka devletin denetimi,
gözetimi ve verimliliği artırıcı ilke ve unsurları içermek durumundadır. Oysa,
izlenen madencilik politikaları bu kamu yararı ilkesini uygulamaktan çok
uzaktır. Özellikle 4628
sayılı Yasa, beş yıldır yürürlükte. Bu Yasa yürürlüğe girdikten sonra, enerji
alanında kamu yatırımları tamamen durmuştur, durdurulmuştur ve enerji üretimi
tümüyle özel sektöre bırakılmıştır, ancak özel sektör kendisinden beklenen
yatırımları beş yıldır yapmamıştır. Enerji
Bakanlığının talep projeksiyonuna göre, yılda 2.000-2.500 megavatlık yeni
yatırım yapılması gerekirken, burada, dört yılda özel sektörün yaptığı yatırım
ancak bu kadar olmuştur, yani bir yıllık ihtiyacı, özel sektör dört yılda ancak
yapabilmiştir ve özel sektör bu yatırımlarını alım garantisi olan,
yenilenebilir alanlara yöneltmiştir. Dolayısıyla bu politikanın bizi getirdiği
nokta, Türkiye’yi karanlığa sürüklemektir. IMF, bundan
önceki hükûmetlere göstermediği toleransın çok
fazlasını AKP Hükûmetine göstermiştir. Seçimden önce
elektrik ve doğal gaza zam yapılmamasına seyirci kalmıştır. Ancak gelinen
noktada, Enerji Bakanımız her ne kadar zaman zaman
“Zam yapılmayacak ve artık Türkiye karanlıkta kalmayacak” da dese, artık buna
ilişkin devletin kuruluşları, yılbaşından itibaren elektriğe yüzde 10-15
arasında, doğal gaza da yüzde 5 ila 10 arasında zam yapılacağını, ayrıca doğal
gaza aylık zamların arkasının geleceğini belirtmişlerdir ve en iyi koşullarla
2009 yılında, Türkiye’nin karanlıkta kalacağını devletin yetkili kurumları
söylemektedir. Bunlar, hem üretim aşamasında hem de tüketim aşamasındaki enerji
konusundaki başı bozukluğun sonuçlarıdır. Bugün, merkezî ve stratejik planlamadan
uzak, kamu yararını göz ardı eden bir politika izlenmektedir. Dolayısıyla,
yapılması gereken, bu doğal gaz alımını bağlayan kontratları derhâl
feshetmektir. Bugün, dünyada,
kapitalist ülkelerde bile doğal kaynakların ve enerjinin kullanımında tercih,
ulusal, kolay elde edilebilir, ucuz yönünde olmaktadır. Oysa, bizdeki tercih
bunun tam tersidir. Toplam enerji üretiminde yenilenebilir enerji kaynakları
sabit iken, arzda, bunların giderek düştüğünü görüyoruz. Bu da Türkiye’deki
enerji politikasının, dünyadaki trendin aksine olduğunun somut göstergesidir.
Aynı bu, üretim enerji politikasını, enerji sürecini doğru yönetememe, Enerji
Bakanlığının doğru personel politikaları olmamasının da bir sonucudur. Hac’dan
gelen BOTAŞ’a ait bir müdür, daha gelir gelmez
hastaneye yatıyor, hastaneden de hapishaneye gidiyor. ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – O, bahaneydi! ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Enerji Bakanlığının, özellikle son beş yıldır yolsuzluklarla anılır
olmasından, ben, şahsen çok üzülüyorum. Bu ülkede enerji politikasını etkin,
verimli ve kamu yararına uygulayabilecek teknokrat ve bürokratlarımız olmasına
rağmen, Enerji Bakanlığının bir sürü kadrosu ve Enerji Bakanlığına bağlı
kuruluşların pek çok kadrosu boştur, vekâletle yönetilmektedir. Sayın Bakan,
müsteşar vekâlet, müsteşar yardımcıları vekil… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – BOTAŞ’ta, zaten söylemeye gerek yok,
kadrolar bomboş, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığından Çalık Holdinge
transfer. Dün, Çalık Holding enerji borçlarını ödeyemez bir tekstil firması;
bugün, enerji konusunda dev bir firma hâline gelmiş. Burada da 2531 sayılı
Yasa’ya göre, Enerji Bakanlığından Çalık Holdinge giden bürokratlar hakkında da
yasal işlem yapılması gerekir, bununla da ilgili, Enerji Bakanlığının suç
duyurusunda bulunması gerekir ama bulunmamıştır, nedenini de bilmiyoruz. Değerli
milletvekilleri, Sayın Başkan; biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
madenlerimizin etkin, hiçbir kayba meydan vermeyecek şekilde kamu yararına
kullanılmasını istiyoruz. Anayasa’mızın 168’inci maddesinde öngörülen yasal
düzenlemeye uygun bir şekilde, devletin bu alanı boş bırakamayacağı, tam
aksine, denetleme göreviyle birlikte tüm yetki ve kurumsallaşmanın elinde
tutulması gerektiğine inanıyoruz. Enerji Bakanlığı
bütçesinin ve bağlı kuruluşlar bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını istiyorum.
İnşallah, Türkiye aydınlık olur, karanlık olmaz. Hepinize saygı ve sevgiler
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Öztürk. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Sabahattin Çakmakoğlu. Buyurunuz Sayın Çakmakoğlu. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on üç
dakikadır. MHP GRUBU ADINA
SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekili
arkadaşlarım; şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi adına, Millî Savunma Bakanlığı
2008 yılı bütçesini konuşmak üzere huzurlarınızdayım. Sizleri saygılarla
selamlıyorum. Bilindiği gibi,
bu bütçe, aynı zamanda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin de bütçesi demektir,
Türkiye’nin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenlik ve savunma bütçesi olacak
demektir. Bu arada, savunma sanayimizin özel bütçesi de görüşülmüş olacaktır.
Bütçeler görüşülürken, öncelikle, hangi ilkelere göre hazırlanmış olduklarına
genelde bakılır. Bize göre ölçüler nelerdir? Devletin, savunmamız için gerekli
gördüğü siyasi ve askerî değerlendirmelerle bütçe hazırlanmış olmalıdır. Böyle
bir bütçeyle millî savunmada neler yapılmalıdır? Öncelikle, silahlı
kuvvetlerimizin ve Savunma Bakanlığının zorunlu ve ertelenemez ihtiyaçları
karşılanmalıdır. Konuyu böyle ele
alınca, değerli arkadaşlarım, Türkiye’de savunmaya yönelmiş ilkelerimiz neler
olmalıdır, bunu da açıklamamız gerekir. Millî savunmamızın esası, savunmada
ağırlıklı olmaktır. O sebeple, bize karşı olabilecek politikaları ve husumeti
caydırıcı bir güç oluşturmalıyız. Bu güçle, bizim de memnun ve mutlu
olabileceğimiz bir dünya nizamının tesisinde ülkemizin de söz sahibi olması
sağlanmış olabilir diye düşünüyorum. Bunlar için, millî menfaatlerimize ve
politikalarımıza uygun kolektif savunma paktlarında yerimizi almalıyız. Bir
süre evvel, bildiğiniz gibi, NATO’ya onun için girilmiştir 1950’lerde. Özellikle yakın
coğrafyamızda varlığımıza karşı olabilecekleri takip ile olumsuzlukları önceden
gideren tedbirlerin başında olmalıyız. Bu sebeple, silahlı kuvvetlerimizin daha
etkin olmasını sağlayan, bilgi güvenliğine dayalı bir savunma stratejisi
oluşturulmalıdır. Bu söylediklerimizi yapabilmek için de silahlı
kuvvetlerimizin çok rollü görevlere şimdiden hazır olması gerekmektedir. O hâlde, bu çok
rollü diye bahsettiğimiz görevler nelerdir? Gerektiğinde başka ülkelere veya
onların uzantılarına güç göstermek, ambargo uygulamaktır, ablukaya almayı
düşünmektir. Uygun hâllerde, çeşitli yardım istekleri olur ise ülkemiz
içerisinde, onlara hazırlanmak akla gelebilir konulardır. Bizi doğrudan
ilgilendiren, bilindiği gibi, bölgemizde oluşan farklı tehditleri ve riskleri
bir yana bırakırsak, esas itibarıyla, terör eylemleridir. Aynı zamanda,
etrafımızda, kitle imha silahlarının menzil artışlarıyla ilgili, yarışır
çalışmalar da vardır. Maalesef, zaman içerisinde bazı ithamlara, iddialara,
isnatlara ve bir kısım taleplere maruz ve muhatap kalmış bir ülkeyiz. Böyle
durumlar olabileceğini her hâlde dikkate almalıyız. Petrolü ve doğal gazı başka
ülkelere aktaran bir ülke oluşumuzla, sularımız dâhil yer altı
zenginliklerimizle dikkatleri üzerimize çekiyor olmamız da bilinmeli,
düşünülmelidir. Savunmada bütçe
imkânları uygulamalarında üç ayrı dünyayla bir Türkiye oluşumuz da
düşünülmelidir. Bu dünyalar: Biz Türk milletindeniz, Türk dünyasındayız;
halkımızın dinsel inançlarıyla da İslam dünyasına dâhiliyiz; muasır milletler
medeniyeti seviyesini aşma hedefiyle de gelişmiş ülkeler dünyası saflarındayız.
Böyle durumlar karşısında,
biz, barışta caydırıcı olmalı, savaşta vurucu ve netice alıcı bir silahlı
kuvvetlerimizin oluşmasına ve devamına çalışmalıyız. Siz dünyanın 17’nci büyük
ekonomisine sahip iseniz, bölgede tespit edilmiş risk hâllerinin çoğunun ilgi
alanında bulunuyorsanız, NATO’nun Avrupa’da birinci, genelinde ise ABD’den
sonra ikinci büyük askerî gücünü oluşturuyorsanız, böyle bir Türkiye’yi
savunmanız için savaş gücünüze daha fazla önem vereceksiniz demektir. Bu, aynı
zamanda şu oluyor: Savunma politikalarınızı ona göre tanzim edeceksiniz ki
silahlarınızı, amaçlarınıza göre sağlamaya, yenilemeye, modernizasyona, yeni
silah teknolojilerini savunma sanayinizle ülkeye kazandırmaya çalışacaksınız
demektir. Bu hâl, sizin dışa bağımlı olmanızı azaltacak, yerli savaş sanayinizi
geliştirecek, özel sektörün de silah sanayisine yardım yapması için gerekli
teşvikleri sağlamanızla mümkün olacaktır diye düşünüyorum. İşte, bunlar,
bütçeden, eski bir deyimle, “miktarı kâfi pay” ile mümkün olabilecektir diye de
ilave ediyorum. Sayın Bakanın
Bütçe Komisyonundaki açıklayıcı bilgilerinin görüşlerimiz paralelinde olduğunu
düşünüyor, öyle değerlendiriyorum. Bu sebeple, Sayın Bakana, bütçeyi
hazırlamada emeği geçen sayın müsteşarlarına ve üst düzey görevlilere
huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Sözlerime,
müsaade ederseniz, şunları da ilave etmek isterim: Millî Savunma Bakanlığının
kendisiyle, esas, bağlı ve ilgili kuruluşlarının, burada, Savunma Sanayi
Destekleme Fonunun bütçesiyle oluşan Savunma Sanayii
Müsteşarlığında, Makine Kimya Kurumu tesislerinde bir ölçüde başlattığımız
iyileştirmelerin, yeni düzenlemeler ve ilavelerle değişik projelerin devam
ettiriliyor olmasından memnuniyet duyduğumuzu da huzurlarınızda ifade etmek
istiyorum. Ayrıca, sayın
milletvekilleri, millî savunmada, silahlı kuvvetlerdeki sivil personelin,
Ankara’da zamanımızda hizmete konulmuş olan memur misafirhanesi benzerlerinin
diğer uygun şehirlerde de yapılmasının yerinde olacağını, yine -altını tekrar
çiziyorum- silahlı kuvvetlerimizde kalıcı hizmet yapan bütün görevliler için
ayrım yapılmadan ve gözetilmeden zaman ve imkânlar dâhilinde gerekli sosyal
imkân ve tesislere kavuşturulmalarının uygun bir hizmet olacağını da belirtmek
istiyorum. Türk Silahlı
Kuvvetlerinde, vatan hizmetindeki askerî görevlerini daha da öne çıkaran
ölçüler gözetilmek suretiyle, özlük haklarında iyileştirmeler ve aylıklarında
ilaveler yapılmasını da dikkatlerinize ve ilgilerinize sunmak istiyorum. Sayın
milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinde kamuda ve sivil hayatta şehit
olanlarla, yakınlarının, gazilerimizin, tanımlanmaları dâhil, onlara maddi
manevi yardım ve imkânların dayanakları olan çeşitli kanun ve mevzuat
farklılıklarını, aksaklıkları giderecek, kapsamlı, sorunları çözücü, tek bir
metinde toplayıcı, zamanımızda başlatılmış ancak erken seçim sebebiyle
tamamlayamadığımız böyle bir çalışmanın devamıyla yasalaşmasının çok faydalı ve
yerinde bir hizmet olacağı görüşündeyim. Değerli
arkadaşlarım, askerliğini yedek subay olarak yapanlardan zaman içinde öğretmen
olarak yararlanıldığını biliyoruz. İhtiyaç duyulacak diğer kamusal hizmet
alanlarında da temel askerlik hizmetleri yapıldıktan sonra kalan süreleri için,
Anayasa’nın 72’nci maddesinde açıkça yazılan vatan hizmetlerinin belirlenmesi
suretiyle, esas itibarıyla askerlikte fazla gibi gördüğümüz miktarları da
dikkate alan ama bizim ölçülerimize göre askerliklerini bu vatan hizmetlerinde
tamamlamaları da düşünülmelidir diyorum. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin, terörle mücadelede başından itibaren görev aldıklarını hepimiz
biliyoruz. Terörle mücadeleyi, artık, vatan hizmetini asker olarak belli
sürelerde yapanlarla doğrudan hedefte olacak şekilde değil, özellik arz eden bu
mücadeleyi meslek edinmiş, bu alanda belli eğitimlerle hazırlanmış, uzmanlık
kazanmış ve yetiştirilmiş kalıcı görevli olanlardan bir güç oluşturmalıyız.
Terörle mücadelede görev almış diğer birimlerimizi de birleştirici, bir araya
getiren bir gücü, artık, süratle hizmete sokacak şekilde oluşturmalıyız. Türkiye olarak
hayati konularda yeterince hazırlıklı olmadığımız, bizi ilgilendiren imkânları
ve fırsatları iyi değerlendiremediğimiz zaman zaman
söylenegelmiştir. Mesela bunlardan biri, Atatürk'ün 1930'larda söylediği:
Sovyetler Birliği'nin de diğer imparatorluklar gibi bir gün dağılacağını; işte,
bizimle dil, kültür, inanç birliği olan ülkelerle şimdiden ilgilenmemiz
gerektiğini belirtmiş olmasına, bunun lüzumunu açıklamış olmasına rağmen,
Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bir altyapımız olmadığı, bu konularda
geçerli eğitilmiş bir yapımızın olmadığının sıkıntılarını yaşadığımızı hepiniz
biliyorsunuz. Türk devletleriyle ilgilerimizin, en azından başlangıç yıllarında
tatmin edici düzeyde olamadığı görülüyor, hatta biliniyordu. Değerli
milletvekilleri, ne olabilir… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. SABAHATTİN
ÇAKMAKOĞLU (Devamla) – Evet, o zaman biraz daha süratleneceğim demektir. Sayın Başkan,
teşekkür ederim. NATO'da kanat
ülkeyiz diye savunma politikasında yıllarca görev ifa etmiş bir ülkeyiz.
NATO'da oluşumuza rağmen, Kıbrıs'la hayati
nitelikte ilgimizle başlayan gelişmeler karşısında Yunanistan'ın bize
karşı aleyhimize her fırsatta uyguladığı politikaların ve arkasından Amerika
Birleşik Devletleri'nin Kıbrıs'a müdahalemiz sonrası başlattığı ve yıllarca
uygulanan ambargoları yaşamış olduğumuzu hatırlamalıyız. Biliyoruz ki dünyada
olanlardan sonra, İkiz Kulelerin terörle yok edilişi felaketi sonrası süper güç
Amerika'nın isteğiyle NATO, savunma kavramını güvenlik kavramına dönüştürmüş,
cephe savaşları yerini artık, uluslararası terörle mücadeleyi esas alan çok
yönlü bir harekete bırakmıştır. Amerika’nın uğramış olduğu bu terör felaketi
sonrası -NATO Anlaşması’nın- terör saldırılarının NATO ülkelerine yapılmış
sayılmasına karar verilmişti. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
Sayın Çakmakoğlu, lütfen teşekkür ediniz. SABAHATTİN
ÇAKMAKOĞLU (Devamla) – Efendim, görüşeceklerimizi tam bitiremediğimizin ben de
farkındayım ama söylemek istediklerimin ana hatlarını ifade ettiğimi
düşünüyorum. Hepinize tekrar
teşekkür eder, bütçemizin ülkemize, silahlı kuvvetlerine hayırlı imkânlar
sağlamasını gönülden dilerim. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çakmakoğlu. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on iki
dakikadır. MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu bütçeleriyle
ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınızdayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Bilindiği gibi,
ülkelerin hayati kaynakları, beşerî kaynaklar, doğal kaynaklar ve mali
kaynaklar olmak üzere üçe ayrılır. İnsan kaynakları esas olmak üzere, insan kaynaklarını
ve doğal kaynaklarını iyi kullanabilen ülkelerin, üçüncü sıradaki mali
kaynaklarını da kolayca oluşturup geliştirdiklerini biliyoruz. Çok eskiden beri
dünyadaki mücadelenin doğal kaynaklar üzerinde olduğunu, son yüz yıldır enerji
kaynaklarının doğal kaynaklar içinde daha fazla ön plana çıkmış olduğunu
görüyoruz. Geldiğimiz noktada dünyadaki mücadelenin, haksızlıkların, işgallerin
altındaki kolay sezilebilir sebep enerji, daha yerinde bir tahlille doğal
kaynaklardır. Bugün bütçesini
görüştüğümüz Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, önemine kısaca vurgu yaptığım
konunun ve bu konuda dünyada ortaya çıkan politika ve uygulamaların her yönüyle
farkında olan, olması gereken bir bakanlığımızdır. Böyle bir giriş
yapma ihtiyacı duymamın sebebi, dünya enerji talebi ve arzı konusunda ortalarda
dolaşan değerlendirmelerin arka planına da vurgu yapmış olmaktır. Dünya enerji
talebindeki artış, nüfus artışına, sanayileşmeye, iktisadi ve sosyal gelişmeye
bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Dünyanın bütün ülkelerinde şu veya bu sebepten
enerji talebi artarken, Türkiye’de bütün bu sebeplerin bir arada etkisiyle
enerji talebi dünya ortalamasına göre daha da hızlı artmaktadır. Diğer taraftan,
enerji arzında da önemli artışlar olmasına rağmen, oluşan arz ve talep dengesinin
bağımsız bir ortamda ve serbest şartlarda oluşmuş bir denge olmadığını
biliyoruz. Dünyada enerji arzı sadece iktisadi şartlara göre değil, bunu
sağlayan ülkelerin millî politikaları, global politikalar ve emperyal zorlamaların etkisi altında oluşmaktadır.
Türkiye’nin enerji politikalarını belirleyen sorumlu kurumlarımız, enerji
politikasının temel amacını, iktisadi kalkınmanın ve sosyal gelişmenin ihtiyaç
duyduğu enerjinin rekabetçi bir serbest piyasa ortamında sürekli, kaliteli ve
güvenli bir şekilde, asgari maliyetle temini olarak ifade etmektedirler. Gerek bizim
yaklaşımımızda gerekse bütün dünyada enerji güvenliği konusu ön plana çıkmakta,
enerjinin zamanında, kesintisiz ve düşük maliyetle sağlanmasının önemi ortaya
konulmaktadır. Tabii böyle bir anlayışın sonucu, her ülke için gerekli enerjiyi
sağlayacak siyasi etkinliği göstermek, anlaşmaları yapmak, gerekli iktisadi
ortamı ve piyasa ortamını oluşturmak esas olmaktadır. Ancak, enerji
güvenliği konusunda bazı gelişmiş iddialı ülkelerin ve emperyalist ülkelerin
anlayışı farklıdır. Bunların önemli bir bölümü enerji güvenliğini, dünya enerji
kaynaklarını ve bu kaynaklara sahip olan ülkeleri kontrol altına almak olarak
anlamakta ve bu yolda en acımasız metotlara başvurmakta, politikalar
yürütmektedirler. O zaman Türkiye’nin, aslında doğru olan enerji güvenliği
anlayışının dünyanın bu özel şartları altında değerlendirilmesi ve enerji
politikalarının buna uygun oluşturulması gerekiyor. Bunun ilk adımı kendi
enerji kaynaklarımıza millî bir bilinçle sahip çıkmak, Petrol Kanunu, Maden
Kanunu gibi kanunlarda ve diğer yeni kanunları çıkarırken emperyal
baskıları göğüsleyebilmek, millî menfaatlerden taviz vermemektir. İkinci şartı,
diğer ülkelerde enerji alanında
kurulacak ilişkilerde arz-talep dengesinin baskıların altında
oluştuğunu bilerek davranmak ve yakın hinterlandımızda olup bitenleri
anlamazdan gelecek bir tabiiyet içinde seyirci kalmamaktır. Irak’ta olup
bitenlere, kıta sahanlığımızda olup bitenlere karşı aciz kalmamaktır. Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye arasındaki alanda sergilenen oyunlara
baktığınız zaman, enerji güvenliğini bir tarafa bırakınız, Kuzey Kıbrıs’ın
varlığı ve Türkiye’nin hükümranlığı açısından tepkisiz ve tedbirsiz kalmayacak
kadar millî bilince sahip olmak gerekmektedir. Türkiye’nin
enerji talebini değerlendirirken, hem toplam talebe ve tüketime hem de kişi
başına tüketime, aynı zamanda yerli üretimin yapısına ve toplam tüketim
içindeki payına bakmak gerekiyor. 1990 yılında 944 kilogram petrole eş olan
kişi başına tüketimimiz, 2006 yılında 1.377 kilo petrol eş değerine çıkmış,
2008 yılında da 1.510 kilogram hedef alınmıştır. Yani, bu süre içerisinde, on
beş-on altı yıllık süre içerisinde Türkiye’nin kişi başına toplam enerji
talebinde yüzde 54 bir artış vardır. Aynı on altı yıllık süre içerisinde toplam
talebe baktığımız zaman tam ikiye katlanmış ve yüzde 100 artmıştır.
İthalatımıza baktığımız zaman yüzde 156 artış göstermiştir. Ancak, yerli enerji
kaynaklarımızdaki artışa baktığımız zaman, sadece yüzde 30 bir artış söz konusu
olmaktadır. Bu üç oran, tekrar ediyorum, yüzde 100’lük, yüzde 156’lık artışlara
karşı yerli kaynaklardaki yüzde 30 artış, bu üç oran, enerji konusunda
Türkiye’nin dışa bağımlılığının çok hızlı arttığını göstermektedir. Enerji
talebimizin yerli üretimle karşılanma oranına bakar, bunun aynı seyrini gözden
geçirecek olursak, 1990 yılında enerji toplam talebimizin yüzde 48’i yerli
üretimle karşılanırken, bu, 2006 yılında yüzde 28’e düşmüştür yani yüzde 20’lik
bir azalma söz konusudur esas aldığımız bu dönem içerisinde. Yerli üretimin
artırılmasıyla ilgili, Bakanlığın, birçok tedbirleri açıklıyor olmasına rağmen
2013 yılında bu oranın ancak yüzde 30 olacağı görülmekte, yine Bakanlıkça ifade
edilmektedir. 2006 yılında yaklaşık 100 milyon ton petrol eş değeri olan enerji
talebimizin 2013 yılında yüzde 50 artışla 150 milyon tona çıkacağı görülüyor.
Dolayısıyla, bütün bu rakamların işaret ettiği husus, Türkiye’nin çok ciddi bir
enerji politikasına sahip olması gereğidir. Toplam talebimizi
oluşturan yerli üretim ve ithalatın yapısına baktığımız zaman çok önemli birkaç
noktayı görmekteyiz: Tüketim içinde yüzde 28 payı olan yerli üretimimizin yüzde
43’ü kömür, yüzde 9’u petrol, yüzde 3’ü doğalgaz -yaklaşık değerlerdir bunlar-
yüzde 17’si hidrolik ve jeotermal elektrik ve yüzde
5’i de diğer kaynaklar ama önemli rakam olarak yüzde 23’ünü gayri ticari enerji
kaynakları oluşturmaktadır. Ticari olmayan enerji kaynaklarının oranının
yüksekliği ve bunun kendi içinde bölümlenmesi, Türkiye’nin enerji konusundaki
yetersizliğinin başlıca işaretlerinden biridir. Diğer taraftan,
petrol ve doğalgaz üretiminin çok yetersiz oluşu üzerinde dikkatle durmamız
gerekmektedir. Enerji ithalatı içerisinde petrolün yüzde 50’lik ağırlığını
muhafaza ettiğini görüyoruz ama diğer önemli bir gelişme, yüzde 7 civarındaki
artışlarla seyreden doğalgaz talebindeki artıştır. Ülkemizde toplam enerji
talebinin karşılanmasında, hem yerli üretimde hem de ithalatta çeşitlendirmeye
gitmenin önemi bilinmektedir. Bu dışa bağımlılığı hafifletmek, enerji güvenliğini
sağlamak açısından fevkalade önemlidir. Enerji çeşitlendirmesi aslında enerji
güvenliğinin bir yolu olarak görülmesine rağmen, ülkemizde uygulanan
politikaların bu konuda da çeliştiğini görüyoruz. Elektrik üretimini belirli
oranlarda artırmak zorunda olan ülkemizde sadece 2007’den 2008’e toplam
elektrik üretimi yüzde 7, kişi başına elektrik tüketimi yüzde 5,7 artmak
zorundadır ancak bu artışın çok büyük kısmının doğal gaza bağlı santrallerle,
dolayısıyla ithalata dayalı santrallerle karşılanıyor olması, enerji
güvenliğinin, çeşitlendirmekle ortaya çıkarmaya çalıştığımız enerji
güvenliğinin bu bağımlılıkla yok edilip gittiğini göstermektedir. Bu anlamda
çok ciddi bir çelişki söz konusudur. Elektrik
enerjisinde yüzde 20’ye varan kayıp kaçakların içerisinde, Türkiye’de sokak
aydınlatmasında yüzde 2 civarında paya sahip olan tüketimin vatandaştan tahsil
edilmeye kalkışılıyor olması da ayrı bir tezat olarak bu arada ifade etmek
istediğim ilave bir husustur. Enerji
çeşitlendirmesi ve güvenliğinin artırılması noktasında nükleer güç
santrallerine de kısaca temas etmek istiyorum. Nükleer güç santrallerinin
devreye sokulması için çok uzun yıllar gereksiz tartışmalar yapılmış, bu konuda
herhangi bir adım atılamamıştır. Boşa geçen yıllar göstermiştir ki çevre endişesiyle
nükleer teknolojiye karşı çıkmayı ve Türkiye’nin yakın çevresi nükleer
santrallerle sarılırken herhangi bir tepki göstermemiş olmayı bir arada izah
etmek zordur. Erivan yakınlarında eski teknolojili bir nükleer güç santralinin
Türkiye’ye vereceği zararın Kars’ta kurulacak olandan daha az olmayacağını
herkes bilmelidir. Keza, Bulgaristan’da benzer bir santralin Türkiye’ye
vereceği zarar, Edirne’de kurulacak olandan daha az olmayacaktır. Hükûmetler, bu dönemde, Türkiye’nin gecikmeden nükleer
teknolojiye kavuşması gibi sağlam bir anlayışın sahibi ve takipçisi olamamışlar
ve içerden ve dışardan esen rüzgârlara göre hareket etmişlerdir. O bakımdan,
Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin nükleer teknoloji ve nükleer enerji
konusunda sebepsiz vakit kaybettiği kanaatindedir ve bu eksikliğin mutlaka
giderilmesi konusunda net bir anlayışı ortaya koymaktadır. Enerji
çeşitlendirmesi ve arz güvenliği, genel teknoloji düzeyinin yukarıya… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. …çekilmesi ve
nükleer teknolojiye hâkimiyet bakımından nükleer güç santrallerinin kurulması
gerekiyor. Burada, dikkat
edilecek birkaç nokta vardır. Bunlar hem şartnameyle hem kanunla yerine
getirilebilir. Bunlardan bir tanesi, mutlaka en yüksek teknolojinin kuruluyor
olması ve eğitiminin ciddi şekilde sağlama alınması… Orta büyüklükte bir
nükleer santralin 2 bin civarında uzman çalıştırdığını dikkate alarak,
Türkiye’de nükleer enerjiye geçişte bu sahanın bir
ortam oluşturmasının önü açılmalıdır. Vakit darlığı
itibarıyla, partimizin hassasiyet gösterdiği diğer noktalara vurgu yapamıyorum.
Ancak, bu konu gerekli bütün önlemler alındıktan sonra Türkiye’nin nükleer
enerjiye geçmesi ve dünyanın bu çağdaş gidişine ayak
uydurması bakımından bir zorunluluktur. Bunu ifade etmiş olmak istiyorum. Bazı çok önem
verdiğim noktaları geçmek mecburiyeti içerisinde, son
olarak madenler konusuna da kısaca temas etmek istiyorum. Sayın Bakan,
Türkiye’de arama ruhsatlarının 3.500’den 16 bine çıktığını görüyoruz. Bunun,
bir bakıma iyi bir gelişme olduğunu kabul etmek mümkün, ancak madenlerin uç
ürünler hâline çevrilmeden ihracatına göz yummanın, Türkiye’nin doğal
kaynaklarının bir anlamda israfı olduğunu da gözden uzak tutmamalıyız. Bir başka çok
önemli nokta, kamuoyunun bilgilendirilmesi hususuyla ilgilidir. Kendimden bir
örnek vermek istiyorum: Sakarya’nın Karasu ilçesinde bir enerji santralinin
kurulacağı konusu her tarafta bilinmekte, konuşulmakta ama Sakarya
milletvekillerine herhangi bir bilgi verilmemiştir ve özel gayretlerle alınacak
bilgilerin de çok anlamlı olmayacağını takdirlerinize sunuyorum. Bunu, sadece
bir bilgilendirme eksikliğinin yaşandığını vurgulamak için söylüyorum. Ne hangi
enerjiye dayanacağı ne kuruluş yeri ne gücü hakkında kimsenin bir bilgisi
yoktur. Yine, çevreyi
ilgilendirmekle beraber, doğal kaynaklarla ilişkisi bakımından bölgemden örnek
vermekte yarar görüyorum. Adapazarı şehrinin merkezî yerine bir çimento
fabrikası kurulmaktadır. Kirli sanayiye razı edilen çaresiz insanlarımız… BAŞKAN – Sayın Kutluata, lütfen sözünüzü tamamlayınız. MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) – Son cümlem, bitiriyorum efendim. …bunlara rıza
göstermeye mecbur ediliyor, basın mensupları ve sivil toplum öncüleri bazı yerlere
ikna ziyaretlerine götürülüyor. Bu konularda,
artık, Türkiye'nin ve bu arada, mutlaka bütün illerimizin ve Sakarya’nın da iyi
olana layık görülmesinin gerekliliğine inanıyor, işaret ediyor, bu düşüncelerle
bu her iki bütçenin ve genel olarak merkezî yönetim bütçesinin Türkiye’mize
hayırlar getirmesini diliyorum. Sizin ve
vatandaşlarımızın gelmekte olan Kurban Bayramı’nı kutluyor, hepinize saygılar
sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler ediyoruz Sayın Kutluata. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına son söz, Manisa Milletvekili Sayın Ahmet Orhan’a
ait. Sayın Orhan,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakikadır. MHP GRUBU ADINA
AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığına bağlı Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Maden Tetkik ve Arama Genel
Müdürlüğü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün
2008 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Gelişmekte ve
büyümekte olan yurdumuzun, kamu nezdinde de
tartışılan unsurlarının başında, uzun yıllardan bu tarafa, maalesef Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı gelmektedir. Sürmekte olan bu tartışmaların en büyük
ve belirleyici nedeni, şüphesiz, ülkemizin artan enerji ihtiyacıdır. Bu
ihtiyaç, çoğu kez iyi planlar yapılamadığı, günübirlik yaşama alışkanlığına
sahip olmamız nedeniyle acele çözüm üretme mecburiyetini doğurmaktadır. Hepinizin çok iyi
bildiği gibi, yurdumuzda enerji konularını ihtiva eden birçok adli soruşturma
yapılmış, hatta, yargılamalar sonucunda, Türkiye Cumhuriyeti bakanlarını bile
hedef alan cezalara hükmolunmuştur. Adli mekanizmanın
işlemesinin sistemimizin kendisini test etmesi bakımından faydalı olduğu
düşünülse bile, kamu vicdanında açtığı derin yara ve tahribat toplumumuzu
temelden sarsmış ve sarsmaya devam etmektedir. Toplumumuzda
yaşananlar sonucunda güven bunalımı noktasına varan tahribatlar ortaya
çıkmıştır. Hatta, bu güvensizlik öyle boyutlara ulaşmıştır ki, söz konusu
kademelerde dürüst insanların olabileceğine inananlar, maalesef çok azalmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin nükleer enerjiyle ilgili ihtiyaçlarının
karşılanması için kurulmuş olan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, kişilerin ve
çevrenin güvenliğini sağlamak için radyasyon üreten veya yayan iyonlaştırıcı
radyasyon kaynaklarının alınması, satılması, imal, ithal ve ihraç edilmesi,
bulundurulması, kullanılması, taşınması, depolanması ve atıkların ortadan
kaldırılması gibi faaliyetlerin kontrol edilmesi, lisanslanması ve denetlenmesi
hizmetlerini yürütmektedir. Nükleer enerji
Türkiye’nin gündeminde hep olmasına rağmen bu konuda bir hayli zaman
kaybedilmiştir. Türkiye enerji ithalatı yapan bir ülkedir. Bu ihtiyaç her geçen
gün artmaktadır. Bu durum, sadece ekonomik olmakla kalmayıp siyasi ağır
sonuçlar ortaya koyduğu ve bağımsızlığımızın neredeyse ipotek altına alınmaya
çalışıldığı sonuçlarla Türk milletini karşı karşıya bırakmaktadır. Bugün için
nükleer güç santralleri yabancı teknoloji ve finansman gerektirse bile,
ülkemizde tüketilen enerjinin çeşitliliği ve söz konusu teknolojinin bir an
önce özümsenmesine ihtiyaç vardır. Bu süreç doğru yönetilerek, söz konusu
nükleer güç santrallerinde üretilen enerjiden öncelikli faydalanma hakkımız
mutlaka korunmalıdır. Değerli
milletvekilleri, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Türkiye’de bor ürün ve
teknolojilerinin geniş bir şekilde kullanımını sağlamak için 2003 yılında 4865
sayılı Yasa’yla kurulmuştur. Enstitüde, dünya bor rezervinin yüzde 72’sini
topraklarında bulunduran ülkemizin bor cevherlerinin üretiminden satışına kadar
bütün faaliyetlerini gözden geçirmek suretiyle yeni ürünler geliştirerek, Türk
sanayisinin hizmetine sunmak amaçlanmıştır. Enstitünün,
bugün, kuruluşundan bu yana bazı gelişmeler sağlanmış olsa bile hayatımıza
yansıyan genel manada gelişmeler maalesef yapılamamıştır. Bor içeren uç
ürünlerin süratle geliştirilmesi gerekmektedir. Klasik kullanım alanları
dışında, geleceğin yakıtı olarak görülen hidrojenin depolanması gibi hassas bir
konuda bordan istifade edilmesi, uzay ve havacılık sanayisinde sürtünmeye,
aşınmaya ve ısıya dayanıklı malzemelerin üretiminde ve roket yakıtı katkı
malzemesi olarak kullanılması bu madeni daha da önemli kılmaktadır. Yurdumuz dışındaki
dünya rezervinin, bugünkü tüketim hızıyla yarım yüzyılda bitecek olmasına
rağmen, ülke rezervlerimizin en az dört asır ihtiyaca cevap verebileceğinin
bilinciyle, stratejik madenimize titizlikle sahip çıkmak ve geliştirme
mecburiyetimiz vardır. Değerli
milletvekilleri, cumhuriyetimizin stratejik kuruluşları arasında önemli yeri
olan MTA, 22 Haziran 1935 tarih ve 2804 sayılı kuruluş Kanunu ile tesis
edilmiştir. 20’nci yüzyıl sonlarında, özellikle Sovyetler Birliği’nin devrini
tamamlaması sonucunda daha bir şiddetle tüm dünyayı saran küreselleşme
rüzgârları sonucunda ülkemiz de bundan payını almış olup öncelikle kamu
iktisadi kuruluşları bundan en çok etkilenen yapılar olmuştur. Ülkemizin yapısal
dönüşüm projeleri içerisinde öncelikli uygulamalar arasında özelleştirme en üst
sırada yer almış, uzun süren strateji tartışmaları, farklı denemeler sonucunda,
uzun yıllar milletimize hizmet veren KİT’lerin elden çıkarılmasıyla
sonuçlanmıştır. Maalesef, özelleştirme uygulamalarının sonuçlarıyla ülkemiz
henüz yüzleşmemiştir. Bunun ekonomik ve hatta sosyolojik sonuçlarını layıkıyla
değerlendirmemiştir. Zaman zaman birçoklarımızın da
seslendirdiği şekliyle hazinenin üzerindeki bu kurumların yüklerinden kurtulunmuştur. Ancak, yalnızca
petrol ve petrol ürünlerinde kaçak miktarının 10’larca milyar Amerikan dolarlık
seviyeye ulaşması üzerinde, ayrıca dikkatle değerlendirme yapmak durumundayız.
Petrol, petrol ürünleri ile alkollü içecekler üzerinde vergi gelirleri kaybı
suretiyle devletimizin uğradığı zararların ortadan kaldırılması için tedbirlere
ihtiyaç vardır. Bu dönüşüm ve
devlet kurumlarını gözden geçirme, yeniden yapılandırma arayışları, MTA gibi
kurumları da maalesef olumsuz yönde etkilemiştir, kendisine kanunlarla verilmiş
olan görevleri etkinlikle yapmasına izin vermemiştir. 3213 ve 5177
sayılı Maden Kanunu, bin yıldan bu yana Türk’e vatan olmuş, uğruna milyonlarca
şehit vererek kan pahasına muhafaza ettiğimiz güzel yurdumuzun madenlerinin,
milletimiz lehine, refahına yeterince katkı sağlayacak şekilde çıkarılıp
değerlendirilmesini temin edememektedir. Bu noktada,
1970’li yıllarda MTA tarafından başarılı bir şekilde sondaj çalışmaları yapılan
Turgutlu Çaldağ nikel maden sahası enteresan bir
örnektir. Söz konusu nikel madeni ruhsatı, yabancı menşeli bir şirketin elinde
olup geçtiğimiz yıllarda sondaj çalışmaları
yenilenmiş, maden rezervinin öngörülenin üzerinde olduğu tespit edilerek
yetkili kurumlardan alınan redevans işletme
ruhsatıyla çalışmalar yürütülmüştür. Ortada, çeşitli değerlendirmelere göre
milyarlarca dolarlık nikel rezervi söz konusudur. Firma, 350 milyon
dolarlık yatırım bedeli, yine kendi ifadeleriyle, 10 milyon dolar işçilik,
45-50 milyon dolarlık işletme giderleriyle, yıllık 400-450 milyon dolar dış satıma ulaşacak bir
değer ortaya koymaktadır. Ülkemize kalacak olanlar ise 10 milyon dolar işçilik,
50 milyon dolar işletme giderlerinin bir kısmı ve kanunun öngördüğü yüzde 2’lik
ocakbaşı fiyatlarıyla devlet payıdır. Ya gidenler: Bir daha yerine
konamayacak madenlerimiz, cevher zenginleştirmede kullanılacak sülfürik asit
tesislerinin yarattığı riskler, 100 bin nüfuslu bir şehrin bir yıllık su
ihtiyacına denk su kullanımı sonucunda Gediz Ovası’nda tarımsal faaliyetler
üzerinde oluşabilecek riskler; tüm bunların yanı sıra, kesilmek durumunda olan
200 bin adet mertebesinde yetişkin çam ağacı. Esasen, tespit
edilmiş madenlerimizin çıkarılıp değerlendirilmesi, borç batağında inleyen
yurdumuzda büyük bir güvencenin oluşturulabilmesi için çok faydalı olacaktır.
Mutlak suretle, dünyada sınır aşan sermaye hareketlerinde 5 büyük şirket
içerisinde ilk 2’sinin madencilik firmaları olduğu gerçeğini görerek, onların
sermaye ve teknik birikimlerinden faydalanırken, bir ortağa yakışır paylarla
yurdumuzu yararlandırma becerisini göstermeliyiz. Gerek çevreye verilebilecek
zararları ortadan kaldırmak gerekse atalarımızın bize tertemiz emanet edilen
değerlerimiz olan madenlerimizi hakkıyla milletimizin istifadesine sunmak
durumundayız. Değerli
milletvekilleri, son günlerde yurdumuzda, petrol kaynaklarıyla ilgili çeşitli
görüş ve öngörüler, televizyon ve gazetelerde yer almaktadır. Bu görüşler,
esasen, yurdumuzda petrol ve doğal gaz rezervlerinin ciddi seviyelerde olduğu
yönündedir. Ancak, yurdumuzda söz konusu aramalarda yabancı sermayeli
firmaların aldıkları ruhsat ve yaptıkları çalışmalara rağmen var olan
rezervleri karartan yaklaşımla işletilmesini engellediği iddiaları yaygındır.
Tabii ki bunlar, iddia durumunda olup tartışılabilir tahminlerdir. Böylesine
iddiaların gerçekliliğinin kontrol edilmesi, gerçeklere dayalı rezerv tespit
çalışmasının titizlikle yapılmasına ihtiyaç vardır. Milletimizin spekülasyonlar
sonucunda devletine güvenini kaybetmemesi ve en büyük açığımızın enerji konusu
olduğu gerçeğini akıldan çıkarmadan petrol aramalarına hız verilmelidir. Petrol
İşleri Genel Müdürlüğü yalnızca bürokratik işlemleri yapan bir kurum olmaktan çıkarılarak, kuruluş
kanununun amir hükmünü yerine getirecek şekilde desteklenmesine ihtiyaç vardır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatılmıştır) BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız. AHMET ORHAN
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, izninizle, son günlerde vatandaşlarımızdan
yoğun olarak aldığımız şikâyetlerle ilgili Sayın Bakanı bilgilendirmek isterim.
Özellikle tarımsal sulama amaçlı kullanılan elektrik bedellerini, çiftçilerimizin
bu sene yaşadıkları ciddi gelir kayıpları sebebiyle… Bildiğiniz gibi, üçüncü
çeyrekteki kalkınma hızının tarımsal faaliyetlerdeki eksi seviyelerde olduğu
gerçeğini de göz önüne alarak… Çiftçilerimiz, ödeyemediği elektrik borçları
sebebiyle icra takibine uğramaktadırlar. Bunlara, içinde bulunduğumuz şartları
gözden geçirerek, yardımcı olacak çözümleri bulmanızı temenni ediyorum. Bu duygularla,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı söz konusu kuruluşların
bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Orhan. Sayın
milletvekilleri, birleşime kırk beş dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.05 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 19.53 BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN
(Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin Dördüncü
Oturumu açıyorum. 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Şimdi, on üçüncü
turda yer alan bütçeler üzerinde söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Erzurum Milletvekili Sayın Muhyettin Aksak’a
ait. Buyurunuz Sayın
Aksak. (AK Parti sıralarından alkışlar) Söz süreniz beş
dakikadır. AK PARTİ GRUBU
ADINA MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî
Savunma Bakanlığının 2008 mali yılı bütçesiyle ilgili AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına, yüce milletimizi ve onun saygıdeğer
temsilcilerini saygıyla selamlıyorum. Güzel ülkemiz
Türkiye’mizin savunması, yani Millî Savunma Bakanlığımızın bütçesi, diğer
bütçelerden ve faaliyetlerden ayrıcalıklı özellik taşımaktadır. Aklınıza
gelebilecek tüm faaliyetlerde kaynak taleplerini millî gelirle doğru orantılı
olarak planlama imkânı varken, savunma faaliyetlerinde durum çok farklıdır.
Dünyadaki bütün devletlerin durumu ve ülkemize bakışları, komşu ülkelerin
içinde bulundukları durum ve güvenlik konusunda ülkemiz üzerindeki etkileri,
bölgede istikrar unsuru oluşu, milletin birlik ve beraberliği, ülke bütünlüğüne
yönelik tehdit ve risklere paralel planlanması zarureti vardır. Tahsis edilen kamu
kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli kullanılmasını sağlayacak yasal ve
yönetsel sistem ve süreçleri örnek seviyede uygulayan Millî Savunma
Bakanlığının 2008 yılı bütçe teklifini incelediğimizde, toplam 13 milyar 272
milyon 707 bin YTL’lik bir bütçeyi görmekteyiz. Bu
bütçe 2007 yılına göre yüzde 1,69 artışla belirlenmiştir. Bu bütçenin 2008 yılı
hedeflerine göre gayrisafi millî hasıla içerisindeki
payı 1,9’dur. 2008 yılı merkezî yönetim bütçesi içerisindeki payı ise yüzde
6’dır. Türk Silahlı
Kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu harp, silah, araç ve gereç ve mühimmatın mümkün
olan azami ölçüde yurt içi imkânlarla karşılanması gayreti ve ar-ge faaliyetlerinin ağırlıklı olarak yer alması nedeniyle
millî sanayimize önemli katkılar sağlamaktadır. Savunma harcamalarının
ana amacı, ülkemize yönelebilecek her türlü tehdide karşı caydırıcılığı
sağlayacak, küçülerek etkinleşme ve büyüme temel prensibi çerçevesinde,
nicelikten çok niteliğe önem veren, vurucu gücü yüksek ve mobilitesi
fazla kuvvetlere sahip olmaktır. Savunma sanayisi
alanında etkin ve verimli ve modern teknoloji kullanan ve dış bağımlılığı
asgari düzeye indiren bir yapıda iç ve dış piyasada rekabet edebilen kalitede
üretim yapabilen Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunda ulusal savunma sanayimize
önemli kazanımlarda bulunulmaktadır. Savunma amaçlı
alım ve harcamalar, ülkenin bekasıyla ilgili tehdit ve riskleri bertaraf etmeye
yönelik olduğundan Millî Savunma Bakanlığı bütçesi hazırlanırken ülkede savunma
ve refah dengesinin sağlanması esas alınmaktadır. Savunma harcamalarının
denetim ve kontrolünde, diğer bakanlık bütçelerinde olduğu gibi, Millî Savunma
Bakanlığı bütçesi de, gerek planlama gerekse harcama aşamasında Maliye
Bakanlığı, Sayıştay ve Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine tabi bulunmaktadır.
Ülkemizin iç ve
dış tehditlere karşı savunmasını üstlenmiş ve Türkiye’mizin gücünün sembolü
hâline gelmiş Mehmetçiğimizin bağlı bulunduğu bir Bakanlıktır. Yeryüzünde
hiçbir ülke yok ki, ordusuna peygamberinin ismini versin. Şanlı ordumuz, tarih
boyunca milletimizin vermiş olduğu bu payeye layık olmuş, asil milletimizi
canları pahasına savunmuş ve üzerinde yaşadığımız cennet vatanımız uğruna
canlarını vermişlerdir. Bölgenin barışı
ve huzuru Türkiye’den geçmektedir. Türkiye’nin
huzursuz olduğu hiçbir ortamda, bölgede huzurdan bahsedilemez. Onun içindir ki
Türkiye, yıllardır bu bölgede hem İslam ülkeleri üzerindeki etkisi hem de Orta
Doğu’daki etkin konumu itibarıyla istikrarın merkezidir. Evet, arkadaşlar,
bir gaye üzerinde herkes çalışır. Vaktini, parasını, emeğini verir, ama herkes
canını veremez. Bunun içindir ki, Millî Savunma Bakanlığı bütçesini şekil
itibarıyla konuşuyoruz, fakat içerik itibarıyla buradaki rakamlar bir bütçe
disiplininde yazılmış rakamlardır. Zira, askerimizin herhangi bir acil ihtiyacı
olması durumunda, devletimizin bütün bütçesi dâhil, bu aziz millet, geçmişte
örnekleri olduğu gibi… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız. MUHYETTİN AKSAK
(Devamla) - …bu ihtiyaçları her zaman malıyla mülküyle karşılayacak
erdemliktedir. Mehmetçiğimize
her şey azdır. Gazilerimize ne yapsak haklarını ödeyemeyiz. Şehitlerimiz,
inancımızda ve gönlümüzde yaşıyorlar. Onlar ölü değillerdir. Milletimiz iyi
biliyor ki yediğimiz ekmekte, içtiğimiz suda, aldığımız nefeste şehitlerimizin
hakkı vardır. Bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, şehit
ailelerimizin acılarını paylaşıyoruz. Bu duygu ve
düşüncelerle, Millî Savunma Bakanlığımızın 2008 yılı bütçesinin milletimize,
Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve Millî Savunma Bakanlığımıza hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aksak. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Murat Yıldırım. Buyurunuz Sayın Yıldırım.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. AK PARTİ GRUBU
ADINA MURAT YILDIRIM (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Savunma Sanayii Müsteşarlığının 2008 bütçesi hakkında AK Parti
Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Sizleri ve milletimizi saygıyla
selamlarım. Savunma Sanayii Müsteşarlığımız, savunma ve güvenliğe yönelik TSK
ve diğer kurumlarımızın sistem ihtiyaçlarını karşılamak, savunma sanayisinin
geliştirilmesine yönelik strateji ve yöntem belirlemek misyonuna sahiptir. 20’nci yüzyılın
savunma sistemleri 21’inci Yüzyılda geçerliliğini kaybetmiştir. Tehdit algısı
bu yüzyılda evrim geçirmiş, savunma güvenlik konularında konsept
değişmiş, savaş dışı alanlarda savaş dışı araçlarla yapılan saldırılar
yoğunlaşmıştır. Ülkeler de güvenlik ve savunma ihtiyaçlarını buna göre
şekillendirmektedirler. Parti olarak
milletimizin birlik ve beraberliği, ülkemizin bölünmez bütünlüğü, devletimizin
bekası ve üniter yapımızın korunması birinci
önceliğimizdir. Ülkemiz, çeyrek asrı aşkın bir süredir terörizmle karşı
karşıyadır. İnsanlarımızın canına kasteden, anaları yavrusuz, eşleri kocasız,
çocukları babasız bırakan terör örgütünün, hem iç hem de dışarıdaki
destekçileri vasıtasıyla milletimize karşı örtülü bir savaş yürüttüğü
aşikârdır. Asimetrik, kural
dışı savaşın bu denli çevremizi kuşattığı bir ortamda ülkemizin sırf silah
eksenli mücadeleyle başarılı olması mümkün değildir. İktidarımız, her zaman,
millî güvenliği geniş açıdan ele almış, güvenliğin askerî, diplomatik,
kültürel, siyasi ve toplumsal boyutlarını bir bütün içerisinde
değerlendirmiştir. İktidarımız döneminde terörle mücadele konusunda Türkiye’nin
haklı konumu, uluslararası platformlarda etkin bir şekilde savunulmuştur.
Diplomatik girişimlerle tezlerimiz dünya kamuoyuna kabul ettirilmiştir. Gelinen
noktada gerek ABD’nin gerekse Avrupa Birliği ülkelerinin bölgemizdeki terör
gerçeğine bakışları değişmiştir. Bu, İktidarımızın başarısıdır. Savunma ve
güvenlik dediğimizde öne çıkan konulardan biri de meşruluğun terk edilmemesi,
demokratik kazanımlar ve insan hakları gibi konuların ikinci plana
itilmemesidir. Savunma ve güvenlik ihtiyaçları demokratikleşme ve özgürlüklerin
geliştirilmesi ve korunmasıyla uyum içerisinde yürütülmelidir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; savunma ve güvenliğin en önemli ayaklarından biri de
ekonomik gerçeklerdir. Stratejisini akılcı, dinamik, asgari maliyetle azami
faydayı elde etme perspektifiyle şekillendiren AK Parti İktidarı, yaptığı
çalışmalarla ülkemizin savunma sanayisini birçok alanda dışa bağımlılıktan
kurtarmıştır. 2003 yılına kadar ordumuz ihtiyaçlarının yalnızca yüzde 25’i
yerli kaynaklarla karşılanmaktaydı. Geldiğimiz noktada bu oran yüzde 40’ların
üzerine çıkmıştır. Savunma sanayimiz yaklaşık 500 milyon dolar ihracat, 2
milyar dolara yakın üretim kapasitesiyle İktidarımız döneminde önemli bir
yükseliş göstermiştir. Araştırma,
geliştirme, yerli üretim, uluslararası konsorsiyumlar yoluyla üretim ve tedarik
alanında önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Savunma Sanayii
Müsteşarlığımız, ülkemizin çok genç kurumlarından biri olmasına rağmen geldiği
nokta gerçek bir başarı öyküsüdür. Mevcut durum itibarıyla genel bir
değerlendirme yapacak olursak, deniz araçlarından hava araçlarına, zırhlı
araçlardan roket sistemlerine, yazılımdan elektronik alt sistemlere kadar TSK’nın hemen hemen tüm
kategorilerde teçhizat ihtiyaçlarını karşılayabilme noktasına ulaşmış geniş bir
savunma sanayisi altyapısına sahip olduğumuzu ifade edebiliriz. Hükûmetimiz,
cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinde yer alan “Yurtta barış dünyada barış”
ilkesini esas alarak, gerek bölgesinin gerekse küresel istikrarın teminatı
noktasına gelmiştir. Ülkemiz, Yunanistan, İran, Suriye, Rusya gibi ülkelerle
imzaladığı anlaşmalar sayesinde doğu-batı enerji koridorunun kilit ülkesi
olmuştur. Bu anlaşmalar, Türkiye’yi, savunma ve güvenlik açısından da bölgenin
en stratejik ülkesi hâline getirmiştir. Bu vesileyle, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı, Savunma Bakanımız Sayın Vecdi Gönül’ü ve
bürokratlarımızı kutlar, çalışmalarında başarılar dilerim. Türkiye’nin, 2003
yılından itibaren her alanda olduğu gibi savunma sanayisi alanında da yaptığı
çalışmalar milletimizin göğsünü kabartmaktadır. Bu duygularla,
2008 bütçesinin milletimize hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yıldırım. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Taner Yıldız. Buyurun Sayın
Yıldız. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. AK PARTİ GRUBU
ADINA TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii, enerji, en
basit ifadesiyle iş yapabilme yeteneği, erki demektir ve her alanda gereklidir.
Özellikle, Savunma Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı bütçelerini beraber
görüştüğümüz şu ortamda, aslında birbirinden ayrılmaz iki tane sektördür.
Birbirlerinin varlığının dışında, aslında yok olduklarında önemi daha fazla
dikkat çeker. Dünya tarihine
baktığımızda, enerjinin primer enerji kaynaklarının
gelişimiyle savaşların gelişiminin örtüştüğünü görürüz. Odun, kömür, petrol,
doğal gaz ve en sonunda da hidrojen enerjilerinin birinden diğerine geçmelerinin eğrileri, dünya savaş eğrileriyle aslında
çakışmaktadır. Eğer, siz, savunmanızı, olmadığı anda mutlaka enerjiyle alakalı
bir ilinti bulmak zorundasınız. Dünyadaki
dağılımına baktığımızda, üretim kaynaklarının, primer
enerji kaynaklarının dünya enerji üretimindeki oranlarına baktığımızda, aslında
bunun geçiş dönemlerinin olduğunu hemen fark
edebiliriz. Yüzde 36’yla kömür ve linyit şu anda hâlihazırda, yüzde 27’yle
petrol, yine yüzde 27’ler civarında doğal gaz, yüzde 8’ler civarında nükleer ve
yüzde 3,3’ler civarında yenilenebilir enerji kaynakları dediğimiz su, rüzgâr, jeotermal, nehir tipi ve rezervuarlı
tipler olmak üzere santralleri görebiliriz. Bütün bunlara
baktığımızda, aslında bunların değişimini ayarlayabilmek ve birbirlerine geçişlerini düzenleyebilmek, her zaman ülkelerin temel
problemlerinden bir tanesi olmuştur ve ülkemizde geçmişte enerji sektörünün ana
prensibi arz güvenliği iken ve bunun sağlanması iken, şu anda rekabetçi
fiyatlarla enerji arzı ile risk yönetimi ön plana çıkmıştır, bunların
düzenlenebilmesi, bunların regüle edilebilmesi ön
plana çıkmıştır. Yeni prensibin uygulanmasında ülke altyapılarının ve talep
artışlarının önemli etkisi olmuştur. Türkiye’nin, hepimizin de bildiği gibi,
özellikle son yirmi çeyrekteki büyümesi enerji sektörünü en fazla tahrik eden
unsurlardan bir tanesidir. Ekonomik ve sosyal hayatta önemli bir etkisi olan
elektrik enerjisinin tüketicilere yeterli, kaliteli, sürekli ve sürdürülebilir
hâlde verilmesi önemlidir. En son geldiğimiz
ortamda Türkiye’deki kurulu gücüne göre güç dağılımlarına baktığımızda,
kuruluşlara göre dağıttığımızda şunu görürüz: EÜAŞ’ın,
şu anda serbestleşmeyle alakalı temel bir tercihini yapmış olan enerji
sektörünün, EÜAŞ’ın oranının şu anda yüzde 59’lar
civarında olduğunu ve 23.873 megavat civarında bir güce karşılık geldiğini, otoprodüktörlerin 3.612 megavatla yüzde 9’lar civarında
bulunduğunu, serbest üretimin ne yazık ki yüzde 9’lar civarında bulunduğunu,
yap-işlet santrallerinin yüzde 15’ler civarında ve yap-işlet-devretlerin ise yüzde 6’lar civarında olduğunu düşünürsek,
aslında katedeceğimiz mesafenin ve hedeflerimizin çok
geniş olması gerektiğini bir kez daha anlamış oluruz. Enerji
Bakanlığının yapacağı tasarruflarda, özellikle hem piyasanın serbestleşmesinin,
liberalleşmesinin dikkate alınacağı hem de arz güvenliğinin ön planda
tutulacağı düşünülürse, aslında bu değişimin çok iyi idare edilmesi gerekir.
İngiltere gibi ülkelerde, gelişmiş olan ülkelerde ve büyüme hızları yüzde
1,1’ler civarına düşmüş ülkelerde dâhi bu değişim olabildiğince kolay değildir.
Kanun bazında bile, 9 kez bu değişimi idare etmek için, bu değişimi, tabiri
caizse, değiştirmek için değişiklik yapmışlardır. Ben, aslında
-enerji sektörü çok geniş bir sektör ama- özellikle rüzgâr enerjisiyle alakalı,
kamuoyu algılamasıyla alakalı bir konuya değinmek istiyorum. Şu anda enerji
sektörünün, beklenti olarak, çok ciddi yatırım öncelikleri vardır. Lisans
müracaatlarına baktığımızda, 78 bin megavat civarında bir rüzgâr santrali
müracaatının olduğunu görüyoruz. Şu anda kurulu gücümüzün 40 bin megavatlar
civarında olduğunu düşünürsek, bu, fevkalade uç noktadaki bir taleptir. O
yüzden, şu anda, reel ortamda, gerçekten lisansını
almış 1.810 megavat civarında bir rüzgâr santralinin yapımını görüyoruz ve
5.500 megavatlar civarında da lisans müracaatı yapılmış hâlini görüyoruz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sözlerinizi tamamlayınız. TANER YILDIZ
(Devamla) – Bunların hem teknik açıdan değerlendirilmesine baktığımızda hem de
yerli kaynaklarımızın harekete geçirilmesini dikkate aldığımızda, son derece
dikkatli bir realizasyon yapmamız gerektiği
ortadadır. Ben, bütün bu duygu
ve düşünceler içerisinde, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yıldız. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Sayın Afif Demirkıran. Buyurun Sayın Demirkıran. (AK Parti sıralarından alkışlar) Söz süreniz beş
dakikadır. AK PARTİ GRUBU
ADINA AFİF DEMİRKIRAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji
Piyasası Düzenleme Kurumu ve Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2008 mali yılı
bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu kamu tüzel kişiliğini
haiz, idari ve mali özerkliğe sahip bir düzenleyici kurum olarak 2001 yılında
faaliyete geçmiştir. 2003 yılına kadar
elektrik ve doğal gaz sektörlerinde faaliyet gösteren EPDK’nın
görev alanı, 2003 yılında petrol ve 2005 yılında da sıvılaştırılmış petrol gazı
(LPG) piyasalarının dâhil edilmesiyle genişletilmiştir. EPDK’nın amacı
elektriğin, doğal gazın, petrolün ve LPG’nin yeterli,
kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin
kullanımına sunulmasını teminen, rekabet ortamında
özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterebilecek, mali açıdan güçlü,
istikrarlı ve şeffaf bir enerji piyasasının oluşturulması ve bu piyasada
bağımsız bir düzenleme ve denetimin sağlanmasıdır. EPDK, enerji
sektörünün dört temel yasasında -elektrik, doğal gaz, petrol ve LPG- faaliyet
gösteren ve gösterecek olan tüm şirketleri lisanslamakta, faaliyetlerini düzenlemekte ve piyasa işleyiş kurallarını
belirlemektedir. Bugüne kadar
EPDK, Elektrik Piyasası Kanunu kapsamında toplam 12.461 megavat elektrik üretim
tesisine lisans vermiştir. Ayrıca, EPDK’ya yüksek
miktarda rüzgâr santrali başvurusu yapılmıştır. Biraz önce arkadaşımız ifade
etti, 78 bin megavat. Tabii, mükerrerlikler de var, ancak çok yüksek bir ilgi
söz konusudur. Bu yüksek ilginin oluşmasının iki temel unsuru olduğunu ifade
edebiliriz. Bunlardan ilki, Yenilenebilir Enerji Kanunu’yla sağlanan garanti ve
teşvikler, diğeri ise Bakanlığımızın, ülkemizin rüzgâr potansiyelini gösteren
rüzgâr haritasını hazırlamış olmasıdır. EPDK tarafından,
ayrıca 2003 yılından bu yana 51 adet doğal gaz dağıtım bölgesinin dağıtım
ihalesi gerçekleştirilmiş olup, bugüne kadar 33 dağıtım bölgesine doğal gaz
dağıtımına başlanılmıştır. EPDK, Petrol
Piyasası Kanunu çerçevesinde de yaklaşık 20 bin adet şirkete lisans vererek
petrol piyasasını kayıt altına almış ve 2004 yılından bu yana atılan adımlar
sayesinde, akaryakıt fiyatlarının serbestleştirilmesinin yanı sıra ithali,
dolaşımı ve kullanımı çeşitli kriterlere bağlanmıştır. Değerli
arkadaşlar, ulusal marker uygulaması ile de petrol piyasasındaki kaçak ve
standart dışı ürün satışı önemli miktarda azalmıştır. Bakü-Tiflis-Ceyhan
petrol boru hattının işletmeye geçilmesiyle petrol
piyasası gelişme açısından çok önemli bir sıçrama noktası olmuş ve EPDK’ya Adana Yumurtalık bölgesinde faaliyet göstermek
üzere dört adet rafineri müracaatı yapılmıştır ve bunlardan bir tanesi 7 Aralık
2007 tarihinde lisansa bağlanmıştır. LPG sektörü de
çok büyük bir alandır Türkiye’de. 14 milyon hane, 1,5 milyon araç LPG
kullanmaktadır. Aşağı yukarı 5 milyar dolarlık bir pazardan bahsediyoruz. Onun
için burada da güvenlik, eğitim ve denetim çok önemlidir ve bugüne kadar EPDK,
dağıtım, depolama, otogaz bayiliği, tüp imalatı
alanlarında yedi bin dört yüz yetmiş bir adet firmaya lisans vermiştir. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; ülkemiz için stratejik önemi haiz bir kurumda Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsüdür. Enstitü katma değeri yüksek yeni bor ürünlerinin
üretimini ve geliştirilmesini teminen, bilimsel
çalışma ve araştırmalar yapmak, yaptırmak ve koordine etmek üzere 4865 sayılı
Yasa’yla 2003 yılında, yani AK Parti İktidarı döneminde kurulmuştur. Kısa adı
“BOREN” olan Enstitü kamu tüzel kişiliğine haiz olup, idari ve mali özerkliğe
sahiptir. Bilindiği gibi bor mineralleri ve bileşikleri çeşitli endüstri
dallarında çok farklı malzeme ve ürünlerin üretiminde kullanılmaktadır. Cam,
nükleer, seramik, elektrik, elektronik ve bilgisayar, otomobil, ilaç ve
kozmetik, kimya, temizleme, beyazlatma ve kâğıt sanayisi bor mineralinin
kullanıldığı başlıca sahalardır. Ayrıca, bor mineralleri askerî ve zırhlı
araçlarda, iletişim araçlarında, metalürji alanında, tıp biliminde ve koruyucu
malzemelerde çokça yararlanılan bir mineral hâline gelmiştir. Bunun dışında bor
mineralleri günümüzde, inşaat-çimento sektöründe, enerji sektöründe, tekstil
sektöründe, tarım sektöründe de sıkça kullanılagelmektedir.
Dünya bor rezervlerinin, değerli arkadaşlar, yüzde 72’si Türkiye’de
bulunmaktadır ve birinci sıradayız. Bizi yüzde 13’le Amerika takip etmektedir.
Ondan sonra da Rusya ve Çin gelmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözünüzü tamamlayınız. AFİF DEMİRKIRAN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Türkiye’deki bor
cevheri dünyaya birkaç yüzyıl yetecek kadar mevcuttur. Tabii ki 2002 yılına
kadar pazardan sadece yüzde 17’yken bizim payımız, AK Parti İktidarımızın almış
olduğu önlemler sonucunda pazar payımız yüzde 30’a ve birinci sıraya çıkmış
bulunuyoruz, Amerika’nın önüne geçmiş bulunuyoruz. Hükûmetimiz, bor madeni
sahasında ülkemizi baş aktör pozisyonuna getirecek tüm yeni açılımları
desteklemektedir. Bu bağlamda, bor teknolojisi alanında üretimin artırılması,
üretim yöntemlerinin geliştirilmesi ve bor minerallerinin yeni alanlarda
kullanımını sağlayacak tüm projeler teşvik edilmektedir. Sonuç olarak, Hükûmetimiz, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da
ülkemizin küreselleşen dünyada söz sahibi olan bir ülke pozisyonunu kazanması
için gerekli adımları kararlılıkla atmaktadır. Bu irade çerçevesinde, ülkemizin
iki önemli kurumu olan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsünün daha etkin ve daha verimli bir biçimde faaliyetlerinin devam
edebilmesi için tam destek verileceğine dair inancım sonsuzdur. Bu duygu ve
düşüncelerle, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve Ulusal Bor Araştırma
Enstitüsünün 2008 mali yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Demirkıran. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına sıra, Karabük Milletvekili Sayın Cumhur Ünal’ın. Buyurun Sayın
Ünal. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır.
AK PARTİ GRUBU
ADINA CUMHUR ÜNAL (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü bütçesi
hakkında AK Parti Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunmaktayım.
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. 1935 yılında 2819
sayılı Yasa’yla kurulmuş bulunan Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü,
ülkemizin hidrolik, rüzgâr, jeotermal, güneş, biyokütle ve diğer yenilenebilir enerji kaynakları
öncelikli olmak üzere, tüm enerji kaynaklarının değerlendirilmesine ve
enerjinin etkin ve verimli tüketilmesi amacıyla, ölçüm ve fizibilite
çalışmalarıyla -hidrolik ve rüzgâr başta olmak üzere- yenilenebilir enerji
kaynaklarımızı belirlemekte, bu kaynaklardan azami yararlanabilmesi için
tanıtım amaçlı pilot uygulamalar geliştirilmekte, sanayi ve binalar için enerji
yöneticisi eğitimi programları uygulamakta, enerji etütleri yapmakta,
toplumumuzda enerji kültürünün ve verimlilik bilincinin geliştirilmesi yönünde
geniş katılımlı bilinçlendirme etkinlikleri yürütmektedir. Ayrıca, 3096
sayılı Yasa kapsamında hazırlanan HES projelerinin tesis, işletme denetimi ve
danışmanlık hizmetleri 4628 sayılı Yasa kapsamında başvurulan HES projelerinin
değerlendirilmesi ve kamulaştırma işlemleri Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel
Müdürlüğü tarafından yapılmaktadır. Bu kapsamda, Genel Müdürlük 2003 yılından
bu yana yüz otuz adet projeyi tamamlayarak 2,34 milyar kilovat saatlik ilave
HES potansiyeli belirlemiştir. Ayrıca, 2006
yılında ülkemizde orta vadede yaygınlaşmasını arzu ettiğimiz pompajlı HES
sistemleriyle birlikte, elektrik üretiminde derelerimizden de yararlanmasına
imkân tanıyacak potansiyel belirleme çalışmaları başlatılmıştır. Ülkemizin 26
akarsu havzasındaki ve göllerimizdeki su gelirlerinin ve kalitesinin izlenmesi
amacıyla yurt sathına yayılmış ve modern araçlarla donatılmış 1.270 adet hidrometri istasyonu ve 11 adet etüt merkezi ile hidrometrik ölçümler ve analizler bu Genel Müdürlük
tarafından gerçekleştirilmektedir. Genel Müdürlük
tarafından gerçekleştirilerek 2006 yılında yayınlanmaya başlanan Rüzgâr
Enerjisi Potansiyeli Atlası, kısa adıyla REPA ile ekonomik olabilecek en az 46
bin kilovat saatlik rüzgâr potansiyeline sahip olduğumuzu memnuniyetle
öğrendik. Bu yıl, EPDK tarafından
toplanan rüzgâr başvurularının 78 bin megavata ulaşmış olması da bu önemli
potansiyelimize yatırımcı bakışının
sevindirici bir göstergesidir. Biyodizel konusunda, Genel
Müdürlüğün 2003 yılından bu yana ortaya koyduğu pilot tesisler, tip projeler, tanıtım
ve bilinçlendirme etkinlikleri semeresini vermiş, ülkemizin üretim kapasitesi
yılda 800 bin tonu aşmıştır. Diğer taraftan,
kırsal bölgelerimizde, enerji amaçlı, odun, tezek ve bitkisel atık kullanımı
yılda yaklaşık 6 milyon ton petrol eşdeğeri büyüklüğündedir ve bu miktar 2006
yılındaki Türkiye elektrik tüketiminin yarısına yakındır. Genel Müdürlük,
bitkisel atıklarımızdan, modern tekniklerle elektrik, ısı veya akaryakıt eldesi konularında TÜBİTAK işbirliğiyle uygulamalı ar-ge çalışmaları yürütmekte, aynı zamanda da sanayi iş birlikleriye bu tür örnek tesislerin kurulması için
çalışmaktadır. Yenilenebilir
enerji kaynakları ve enerji verimliliği konularında çıkarttığımız yasaların
taslakları, kamu, özel ve sivil toplum kesimlerinin katılımıyla Genel Müdürlük
tarafından hazırlanmıştır. 1 Mayıs 2007
tarihinde yürürlüğe giren ve bir devrim niteliği taşıyan Enerji Verimliliği
Kanunu kapsamında, sanayimizde, binalarımızda, ulaşımımızda ve enerji
sektörümüzde AB normlarına ve Türkiye pratiklerine uygun düzenlemeler
getirilmiştir. Diğer taraftan,
Genel Müdürlük, sanayide ve binalarda enerji yöneticisi eğitimlerine ve enerji
etütlerine devam etmekte, toplumumuzun tüm kesimleri tarafından enerjinin kolay
algılanmasına, enerji kültürünün ve verimlilik bilincinin gelişmesine katkıda
bulunabilecek çalışmalar yürütmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. CUMHUR ÜNAL
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilinmeyen enerji
kaynaklarımızı bilinir hale getirmek, bu kaynaklardan en uygun yararlanma
yollarını örnek projelerle göstermek ve enerjiyi etkin ve verimli kullanmak
yönünde ar-ge çalışmalarını da kapsayan mühendislik
ağırlıklı çalışmalar yapan Genel Müdürlükte 232’si teknik personel olmak üzere
toplam 804 personel bulunmaktadır. 2008 yılı bütçe talebi 35 milyon 903 bin YTL
olup bu miktarın 4 milyon 400 bin YTL’si yatırım
harcamalarıdır. Sonuç olarak,
Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, kapsamına aldığı görevlerdeki
etkinliklerini insan gücü ve bütçe imkânları ölçüsünde ve diğer kuruluşlarla iş
birliği ortamlarını geliştirmek suretiyle giderek artırma çabası içerisindedir.
Bu vesileyle,
2008 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni
ediyorum, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ünal. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Sayın Polat
Türkmen. Buyurunuz Sayın
Türkmen. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. AK PARTİ GRUBU
ADINA POLAT TÜRKMEN (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008
yılı MTA Genel Müdürlüğü ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu bütçesi üzerinde
konuşmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Madencilik,
ülkemizin kalkınmasında önemli rol oynar. Maden ürünleri bütün sektörlerin
temel girdisidir. Yüz elli yıllık madencilik geçmişine sahip olan Zonguldak,
Türkiye’de madencilik kültürünün oluşmasına, ülke kalkınmasına öncülük
etmiştir. Bu vesileyle, ülke kalkınması için canlarını veren maden
şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Yavaş konuşuyorsun Polat Bey,
Zonguldak’ta... POLAT TÜRKMEN
(Devamla) - Bugün dünyada yıllık 1,5 trilyon Amerikan doları değerinde maden
üretimi yapılmaktadır. Ülkemizin
jeolojik yapısı maden çeşitliliği açısından avantaj oluştururken maden arama
faaliyetlerini de zorlaştırmaktadır. Anadolu’nun bereketi madencilik açısından
da eşsizdir. Ülkemiz maden çeşitliliğinde dünyada 10’uncu sıradadır, maden
üretimi değerinde ise 130 ülke arasında 28’inci sıradadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; on yıllardır üstünde yaşadığımız toprakların altındaki
kıymetleri maalesef bilemedik. AK Parti Hükûmeti
göreve geldiği günden itibaren millî bir maden politikası oluşturdu, “Yerli
kaynakların tespiti ve kullanılması” esas kabul edildi. MTA, geçmiş
yıllarda 20-25 bin metre toplam arama sondajı yapıyordu, şimdi yıllık 140 bin
metre arama sondajı yapıyor. Yirmi beş yıldır
kömür rezervimiz 8,3 milyar ton olarak biliniyordu. Bizim dönemimizde yapılan
çalışmalarla -bu çalışmalar devam ediyor- kömür rezervinin 9,7 milyar ton
olduğu tespit edilmiştir. Yine, bu yüzyılın
en stratejik madeni olan bor arama çalışmaları sonucu 1 milyar ton yeni rezerv
bulundu. MTA’nın bütçe
imkânlarını her yıl artırdık, özveriyle çalışan kurumumuz bu muhteşem sonuçları
elde etti. Ülkemizin nereden
nereye geldiğini görüyoruz. AK Parti İktidarı döneminde yer altı kaynaklarının
tespiti ve yüksek katma değer sağlayacak şekilde ekonomiye kazandırılması, enerji,
sanayinin hammadde talebinin yerli ve ekonomik olarak karşılanması politikası
neticelerini vermeye başlamıştır. Üretilen hammaddelerin yurt içinde işlenerek
nihai ürünlere dönüştürülmesi millî hedefimizdir. Cari fiyatlarla gayrisafi millî hasıla içindeki madencilik sektörünün payı,
2002 yılında 1,93 milyar dolar iken, 2006 yılında bu rakam 5,89 milyar dolara
çıkmıştır. Dört yılda 5 kat artış sağlanmıştır. Bu, alkışlanacak bir başarıdır.
Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye, tarihinde eşine ender rastlanan bir büyüme
dönemi geçirmektedir. Son beş yılda Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 7
oranında büyümüştür. Türkiye, artık, dünyanın hızlı büyüyen ve gelişen
ülkelerindendir. Bu hızlı büyüme, önümüzdeki yıllarda da artacaktır. Türkiye’nin
enerji ihtiyacı da bu sebeple hızla artmaktadır. Özellikle elektrik enerjisinde
meydana gelen talep artışı dikkat çekicidir. Yerli, güvenilir çeşitli
kaynakları kullanmayı hedeflemeliyiz. Özellikle elektrik üretiminde kaynak
çeşitliliği önem arz etmektedir. Bu alanda en büyük eksikliğimiz nükleer
enerjidir. Türkiye, mutlaka, çevre, kaynak güvenliği, dışa bağımlılık ve kaynak
çeşitliliği gibi enerji planlaması kriterlerini dikkate alarak, enerji
üretiminde en ileri teknoloji olan nükleer enerjiden yararlanma yoluna
gitmeliydi. Maalesef, Türkiye’de, geçmişte her alanda olduğu gibi nükleer
enerji alanında da geç kalınmıştır. AK Parti Hükûmeti,
bu noktada, geçtiğimiz günlerde büyük bir feraset ile
gerekli yasal düzenlemeyi yapmıştır. Sayın Başbakanımıza ve Enerji Bakanımıza,
milletimiz adına teşekkür ediyorum. Ana muhalefet partisi, maalesef her
yeniliğe ve gelişmeye karşı çıktığı gibi, nükleer santrallerin kurulmasına da
karşı çıkıyor. Sayın
milletvekilleri, nükleer santrallerin sadece enerji üretimiyle sınırlı
düşünülmesi çok yanlış bir bakış açısıdır. Ülkemizde kurulacak nükleer
santrallerle nükleer teknolojiyi edinme boyutu düşünülmelidir. Bilindiği gibi,
nükleer çalışmalar Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından yürütülmektedir.
Türkiye’nin bundan sonraki hedefi, nükleer teknolojiye hâkim olarak bu alandaki
tesisleri kendi imkânlarıyla kuracak noktaya gelinmesidir. Yerli rezervlerin
kullanılması ve kullanılabilir rezervlerin tespiti çalışmalarına hız
verilmelidir. Kurum, bunun millî bir görev olduğu şuuruyla yıllardır özveriyle
çalışmaktadır. 2008 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisimize ve milletimize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Türkmen. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına son söz, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Ocakden’e ait. Buyurun Sayın Ocakden. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanlığı Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçesi
üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım. Enerjide sadece
bugünü değil, yarının Türkiye’sini şekillendirecek adımlar atılıyor. Türkiye
küresel ölçekte bir enerji koridoru, bir enerji terminali hâline geliyor.
Türkiye, coğrafi konumu itibarıyla kaynaklar açısından ya
kaynak coğrafyası olacaktı ya da geçiş
coğrafyası. Türkiye bugün bir geçiş coğrafyası
olmuştur. Bir rüya
gerçekleştirilmiş ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi bitirilmiştir.
Şu anda buradan her gün 1 milyon varil petrol akıyor. Bu bir başarı öyküsüdür.
İkinci proje Şahdeniz Doğal Gaz Projesi’dir. Bu proje
de başarıyla bitirilmiştir. Yine, aynı bölgenin doğal gazı Gürcistan ve
Azerbaycan üzerinden geçerek, dağları tepeleri aşarak
Türkiye’ye geliyor ve Horasan’da bizim “network”ümüze
katılıyor. Şimdi bu gazı da kullanmaya başladık. Daha önceleri bunlar hayaldi,
bu hayaller gerçekleştirilmiştir. Şimdi bu gaz, 18 Kasımda Meriç üzerinde Sayın
Başbakanımız ve Yunan Başbakanının katıldığı görkemli bir törenle Yunanistan’a
ulaştırılmış bulunuyor, oradan da İtalya’ya taşınacak. Bunun dışında,
yine başarıyla sürdürülen çalışmalardan birisi olan ve “Anadolu Boru Hattı”
olarak tanımlanan Samsun-Ceyhan boru hattıdır. Bu da başarıyla yürüyor,
inşallah o da gerçekleşecek. Ayrıca, Arap gazı
Mısır’dan Suriye’ye kadar geldi. Humus’tan Kilis’e kadar olan 230 kilometrelik
bölümünü Suriye yapıyor. Kilis’teki hattı Türkiye yaptı. Orayla birleşince
Mısır gazı da buradan gelmiş olacak. Yüzyılımızın en
stratejik konusu olan enerji güvenliği, gerek ABD ile Rusya arasında gerekse
Avrupa Birliği ekseninde “büyük oyun” diye tanımlanan müthiş bir satranç
partisine sahne oluyor ve nefes kesici hamleler birbirini izliyor. Avrupa Birliğinin
petrol ve doğal gaz ihtiyacının artması, bu kaynak rezervlerinin yoğun olarak
bulunduğu Rusya, İran ve Cezayir gibi ülkelere bağımlı kalması sonucunu
doğurmuştur. Bu durum, enerji arzı güvenliği açısından Avrupa Birliği için yeni
açılımları zorunlu hâle getirmiştir. Avrupa Birliğinin politika seçenekleri
arasında çoklu boru hatları projelerinin uygulanmasıyla enerji ithalatında arz
kaynaklarını ve tedarik yollarını çeşitlendirme zorunluluğu doğmuştur. Kuşkusuz
bu durum, aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin önemli referans
noktalarından birisini oluşturacaktır. Kısacası,
enerjide her yol Türkiye’ye çıkmaktadır. Enerji konusu Avrupa Birliği sürecinde
Türkiye’nin mutlaka en iyi biçimde yararlanması gereken bir kart. Mesela, Azeri
gazını Türkiye-Bulgaristan-Macaristan- Avusturya boru hattıyla Avrupa’ya
taşıyacak olan “Nabucco Projesi” Türkiye’nin Avrupa
Birliği sürecinde bir kilometre taşı özelliği taşıyor. Bilindiği gibi,
Avusturya, Türkiye’yi Avrupa’da istemeyenlerin başını çeken ülkelerden
birisidir. Dolayısıyla, Türkiye’nin bir enerji koridoru olması AB için hayati
bir öneme sahiptir. İşte bu yüzden Türkiye’nin giderek enerjide stratejik bir
oyuncu hâline gelmesi, Avrupa’daki Türkiye karşıtlarının hamlelerini zayıflatan
çok önemli bir karttır. Avrupalı dostlarımız da önümüzdeki yıllarda daha iyi
anlayacaklar ki, Türkiyesiz bir Avrupa enerji güvenliği açısından savunmasız
kalmaya mahkûmdur. Değerli
milletvekilleri, bazı muhalefet partisi sözcülerinin Enerji Bakanlığı
bütçesiyle ilgili yaptıkları konuşmalar karşısında kelimenin tam anlamıyla bir
hayal kırıklığı yaşadığımı belirtmek istiyorum. Bütün dünyada enerji kaynakları
üzerine birçok küresel aktörün yer aldığı büyük bir satranç oyunu oynanıyor,
ama bizim muhalefet sözcülerimizin böyle bir problemi yok, vizyonu da yok. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Vizyondan bahsedemezsin! Vizyon deme yani, ayıp oluyor! MEHMET OCAKDEN
(Devamla) – Onların bütün derdi, AK Parti İktidarının küresel aktörlerin yer
aldığı bu enerji satrancında attığı başarılı adımları gölgelemek ya da görmezden gelmektir. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – “Vizyonu yok.” diyor! MEHMET OCAKDEN
(Devamla) – Gerçi, Türkiye'deki muhalefet anlayışının daha çok siyasi rant
hesaplarına dayalı olduğu dikkate alındığında muhalefet partisi sözcülerinin bu
tür büyük projeleri anlamalarını bekleyemeyiz. [MHP sıralarından alkışlar (!)] KADİR URAL
(Mersin) – Bravo Hocam, çok güzel(!) MEHMET OCAKDEN
(Devamla) – Çünkü onlar, büyük projelere büyük Türkiye rüyalarına alışık
değiller. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Siz bilirsiniz, biz bilmeyiz tabii (!) MEHMET OCAKDEN
(Devamla) – Onlar, Türkiye'nin AB projesini felaket projesi olarak görüyorlar. MUHARREM VARLI
(Adana) – Siz anlamışsınız ya yeter (!) HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Çok doğru(!) Siz bilirsiniz
biz bilmeyiz(!) İşine bak! Sen kendini anlat, bırak muhalefetle uğraşmayı!
İcraatını anlat sen. Hükümetle ilgili icraatını anlat. Muhalefetle
uğraşma! MEHMET OCAKDEN
(Devamla) – Onlar, daha çok kapalı Türkiye hayalleri kurdukları için
Türkiye'nin çağdaş demokratik rotasını da tehlikeli buluyorlar. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Saygılı davran! İşine bak! ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Siyaset anlayışın bu senin! KADİR URAL
(Mersin) – Tebrik ediyoruz sizi (!) MEHMET OCAKDEN
(Devamla) – İşte bu yüzden Bakü-Tiflis-Ceyhan boru
hattı gibi büyük bir rüyanın gerçekleşmesi bile onlar için bir anlam
taşımayabilir. KADİR URAL
(Mersin) – Satranç oyununun neresindesiniz, satranç oyununun? MEHMET OCAKDEN
(Devamla) – Siyasi ve ekonomik istikrar içinde enerjide önemli projelere imza
atan Türkiye'nin yeni dönemde de demokratik dünyada başını daha dik tutacağına
olan inancımı yineliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. [AK Parti sıralarından
alkışlar, MHP sıralarından alkışlar(!)] MUHARREM VARLI
(Adana) – Fox'a… Fox'a... KADİR URAL
(Mersin) – Bravo (!) Bravo (!) Alkış (!) MUHARREM VARLI
(Adana) – Fox TV'ye… BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ocakden. Şahsı adına,
lehinde, Düzce Milletvekili Sayın Metin Kaşıkoğlu. Buyurunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı ile
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2008 mali yılı bütçesi üzerinde şahsım
adına bütçe lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Her ne kadar on
üçüncü turda gerek Millî Savunma Bakanlığımızın gerekse Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığımızın bütçesi söz konusu ve bu görüşmeleri yapıyor isek de
bağlı kuruluşlarıyla birlikte, sürenin azlığı noktasından yola çıkarak, izin
verirseniz, görüşlerimi yalnızca bu kısa süre içerisinde Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı noktasında ifade etmek isterim. Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığımız, ülkemizin doğal kaynaklarını akılcı bir şekilde
kullanarak yeni teknolojilerle enerji üretimini çeşitlendirmiş, aynı zamanda
alternatif enerji kaynaklarını insan ve çevre sağlığını da dikkate alarak
üretim portföyümüze kazandırmıştır. Böylelikle sürdürülebilir enerji arzını
sağlama yönünde ciddi ilerlemeler kaydetmiş, sektörlerde yeni yasal
düzenlemeler yapılarak doğal kaynaklarımızın verimli kullanılmasını
sağlamıştır. Bu kapsamda ülkemizin jeopolitik konumu en iyi şekilde
değerlendirilmiş, ulusal çıkarlarımız doğrultusunda yenilenebilir yerli ve yeni
kaynaklar dışa bağımlılığımızı bugün itibarıyla belki de tarihin en alt
düzeyine indirgeyerek rekabet gücümüzü biraz daha ön plana çıkarmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; dünyada nüfus artışı, sanayileşme ve
şehirleşmeyle birlikte bir de buna eklenen küreselleşme sonucu artan ticaret ve
üretim imkânlarına bağlı olarak doğal kaynaklara ve enerjiye olan talep giderek
artmaktadır. Özellikle enerji, önümüzdeki zaman zarfı içerisinde gelişmekte
olan ülkelerden kaynaklanmak üzere modern toplumların belki en önemli
ihtiyaçlarından birini kesbedecektir. İşte bu
nedenle, Hükûmetimiz, ülkemizin geleceği açısından
enerji güvenliğini birinci öncelikli gündem maddesi olarak ele almış ve ana
enerji politika ve stratejilerinde büyük bir dönüşümü gerçekleştirmiştir. Hükûmetimiz pek çok konuda olduğu gibi enerji konusunda da
çok önemli adımları hayata geçirmiştir. AK Parti İktidarından önce kalıcı ve
entegre bir enerji politikasından söz etmek mümkün değil iken, iktidara
gelmemizle birlikte, Petrol Piyasası Kanunu’nun çıkarılması, Bor Enstitüsünün
kuruluş kanununun çıkarılması, Uluslararası Hidrojen Enerjileri Teknoloji
Merkezinin kurulması, yine Maden Kanunu’nda yapılan çok köklü, reform
niteliğindeki değişiklikler, yine günümüz enerjisinde çok önemli bir yer
kaplayan LPG piyasasıyla ilgili olarak çıkarılan kanun, yenilenebilir enerji
kaynaklarının elektrik enerjisi amaçlı kullanımına ilişkin çıkarılmış olan
kanun, Enerji Verimliliği Kanunu, Jeotermal Kaynaklar
ve Doğal Mineralli Sular Kanunu ve en son çıkan ve gerçekten enerji arzında çok
önemli bir paya sahip olan nükleer güç santrallerinin kurulması, işletilmesiyle
enerji satışına ilişkin kanun ve şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
gündeminde, komisyonlarda bekleyen Türkiye Petrolleri Kanunu, gerçekten enerji
noktasında piyasanın önünü açmış ve büyük bir canlılık meydana getirmiştir. Bugün
iktidarımız, Türkiye’yi dünya enerji ticareti merkezi konumuna getirme
çalışmalarında elde edilen başarıların da doğal olarak haklı gururunu
yaşamaktadır. Bu, hepimizin en doğal hakkıdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin ve insanımızın kalkınma ve refahının
artırılması için temel ihtiyacımız olan yeterli, sürekli ve ucuz maliyetli
enerji ihtiyacı vardır. Bu istikamette, Hükûmetimiz
ve Bakanlığımız, AB müktesebatına uyum ve enerji sektöründe piyasa
mekanizmasının oluşturulmasına yönelik önemli adımları atmıştır. Enerji
planlamasında yerli kaynağın arama ve üretim seferberliğini de başlatmış
bulunmaktadır. Enerji maliyetlerini de oldukça düşük tutmuş, hepimiz biliyoruz
ki bugüne kadar AK iktidar döneminde elektriğe tek kuruş zam dahi
yapılmamıştır. Bu, geçmiş iktidarlar döneminde çok da eşine benzerine rastlanır
bir olay olmadığı hepimizin takdirindedir. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – O tarafa bak! METİN KAŞIKOĞLU
(Devamla) – Bu taraf biliyor. Belki size de… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – O tarafa bak, oraya anlat. BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Soruşturmaları da biliyor,
soruşturmaları! KADİR URAL (Mersin)
– Nerede yaşıyorsunuz siz? Hangi memlekette yaşıyorsunuz? METİN KAŞIKOĞLU
(Devamla) – Bugün olduğu gibi gelecekte de dünya enerji talebinde petrol,
elbette ki en fazla tüketilen enerji kaynağı olma özelliğini koruyacaktır. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Ne kadar zaman? METİN KAŞIKOĞLU
(Devamla) – En büyük talep artışının ise doğal gaz kullanımında olması
beklenmektedir. Nitekim, dünya petrol ve doğal gaz rezervinin yaklaşık yüzde
75’i Orta Doğu, Avrupa, Rusya ve Orta Asya ülkelerinde bulunmaktadır. İşte,
Türkiye, gerek coğrafi gerekse jeopolitik konumuyla Orta Doğu ve Orta Asya’nın
üretiminin dünya pazarlarına ulaşmasında hem bir köprü hem de bir terminal olma
noktasında önemli bir konumda bulunmaktadır. Değerli Başkan,
sevgili arkadaşlar; özet olarak şunu ifade etmek istiyorum: Ülkemizin yer altı
ve yer üstü arama üretim alanlarının belirlenmesi yönündeki yoğun ve hızlı
çalışmalarıyla yatırımlardaki bu büyük artışlar ülkemizin yeni petrol, doğal
gaz, enerji üretimi zenginliklerine kavuşması için güzel fırsatlar
sağlayacaktır. Bu vesileyle, tekraren, Bakanlığımızın 2008 mali yılı bütçesinin ülkemize
ve halkımıza hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi en kalbî
duygularımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaşıkoğlu. Sayın
milletvekilleri, şimdi Sayın Seyhan, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi uyarınca söz
istemiştir. Bir dakika söz veriyorum kendisine. Buyurunuz. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, ne oldu? VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam) 2.- Adana Milletvekili Tacidar
Seyhan’ın, Bursa Milletvekili Mehmet Ocakden’in
konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması TACİDAR SEYHAN
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli İktidar
Partisi Sözcümüz, konuşan… MUHARREM VARLI
(Adana) – TGRT sözcüsü… TACİDAR SEYHAN
(Devamla) – …muhalefet adına konuşan milletvekillerini siyasi rant hesabı
yapmakla, muhalefet partisini yenilikçi olmayan, yeniliğe karşı olmakla,
vizyonu olmayan partiler olarak değerlendirmekle, hem şahsıma hem partime
gerçekten büyük haksızlık etmiştir. FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Partilere… ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) – Niye siz alındınız? TACİDAR SEYHAN
(Devamla) – Hilafeti kaldıran muhalefet partilerinin, saltanatı kaldıran
muhalefet partilerinin, cumhuriyet aydınlanma devrimini yapan partilerin,
hiçbir zaman Türkiye Büyük Millet Meclisinde yenilikçi olmadığını söylemek
mümkün değildir. (CHP sıralarından alkışlar) AHMET YENİ
(Samsun) – Bugünden bahset! Ne yapıyorsunuz? TACİDAR SEYHAN
(Devamla) – Bu, yeniliktir. Eğer yenilik arıyorsanız Samsun-Ceyhan’ın kaynağı
yok, onu sorun Bakana. Övdüğünüz Nabucco’nun kaynağı
yok. Bu mu yenilikçilik? Bu mu modernlik? AHMET YENİ
(Samsun) – Bakan cevap verir. TACİDAR SEYHAN
(Devamla) – Hiçbirinin kaynağı yok değerli arkadaşlar. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) – Bugünden bahset sen! BAŞKAN – Lütfen
sözünüzü bitiriniz Sayın Seyhan. TACİDAR SEYHAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, kaynağı olmayan boru hatlarını burada sadece
gerçek dışı açıklamalarla gündeme getiriyorsunuz. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, arkadaşımız vizyon konusunda alınganlık gösteriyor,
ama, ilgisiz konulara giriyor. Bir dakika süre veriyorsunuz, bir dakika daha
veriyorsunuz! TACİDAR SEYHAN
(Devamla) - Elektrik kesintisine muhtaç olan ülkede siz vizyon sahibi
oluyorsunuz, muhalefeti vizyon sahibi olmamakla suçluyorsunuz. Gerçekten,
Türkiye kamuoyu bunun karşılığını verecektir. Saygılar
sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Seyhan. Sayın
milletvekilleri, Sayın Atılgan İç Tüzük 60’ıncı maddeye göre yerinden çok kısa
bir söz istemiştir; o sözü kendisine veriyorum. 3.- Adana Milletvekili Kürşat
Atılgan’ın, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın
konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı bütçesi
görüşülürken Bakanın konuşması esnasında tutanakları incelediğimde bir konunun
bana sataşma olduğunu değerlendirdim. Tutanaklara doğru olmayan bir şeyi
düzeltmek için söz almış bulunuyorum. Bakan bir yerde diyor ki: “Oger’i de söyleyeyim size. Oger’i
mi söyleyeyim? Belki sayın milletvekilimiz daha iyi söyler.” Bu lafıyla beni
kastettiğini anlıyorum. Ben Oger’i falan tanımam. Oger’i kimlerin tanıdığını Sayın Bakan, eğer, basını şöyle
bir tararsa çok iyi görebilir. Sadece Türk Telekom
bünyesinde spordan sorumlu üç ay süreyle danışmanlık yaptım Telekom
Spor Derneği AŞ’nin. Dolayısıyla, sporla telekomünikasyon arasındaki ilişkiyi
ne derece bildiğini ve vizyonunu göstermesi açısından da çok manidar bir durum
olduğunu belirtmek için söz aldım. Çok teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum.(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Atılgan. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam) 1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı: 57) (Devam) 2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58) (Devam) J) MİLLÎ SAVUNMA
BAKANLIĞI (Devam) 1.- Millî Savunma
Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi 2.- Millî Savunma
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı K) SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam) 1.- Savunma Sanayii Müsteşarlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Savunma Sanayii Müsteşarlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı L) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI (Devam) 1.- Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı M) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam) 1.- Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı N) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam) 1.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı O) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.- Elektrik İşleri
Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Elektrik İşleri
Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı Ö) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam) 1.- Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Türkiye Atom Enerjisi
Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı P) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.- Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı R) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.- Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, Hükûmet adına, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Sayın Mehmet Hilmi Güler söz alacaktır. Süreniz yirmi
dakikadır. Buyurunuz. (AK
Parti sıralarından alkışlar) ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bakanlığımın
bütçesiyle ilgili konuşma metni kırk dört sayfa olarak dikkatlerinize,
değerlendirmenize sunulmuştur ancak ben bugün, Savunma Bakanlığımızın
bütçesiyle birlikte Bakanlığımın bütçesi de görüldüğü için, bunu bir vesile
kabul ederek, enerjinin güvenlik boyutuyla, arz güvenliğiyle ve aynı zamanda
ülkemizin bekasıyla ilgili bu büyük resmi sizlere sunmak istiyorum çünkü
bütçeyle ilgili detaylar zaten konuşma metnimde arz edilmiştir. O bakımdan, ben
burada işin felsefesiyle birlikte, enerji politikamızda uyguladığımız temel
meseleleri gündeminize getirmeye çalışacağım. Enerji aslında
günümüzde enerjiden çok daha fazla bir şey. Onun için, olayı çok farklı bir
şekilde ele almamız lazım ve dar bir bant aralığında değerlendirirsek hem
ülkemize hem konuya haksızlık etmiş oluruz. Bu bakımdan, enerjinin güvenlik
boyutu başta gelmektedir. Bunu enerjinin güvenliği bağlamında ele alacak
olursak, güvenliğin ekonomisi ve ekonominin güvenliğiyle birlikte
değerlendirmemiz gerekir. Bunun için de, başta güvenlik olmak üzere, dış
politika, işin ekonomik boyutu, sosyal boyutu, yatırım boyutu, işletme boyutu,
servis boyutu bir bütünlük arz etmektedir. Onun için de, göreve gelmeden önce
bu meseleyi derinliğine ele almıştık. Aslında bu, sadece Hükûmetimizin
döne-miyle ilgili bir çalışma değil. Yaklaşık otuz
yıldır bu konuda ben çalışmaktayım. Arkadaşlarımızla da, ar-ge
çalışmalarıyla, göreve gelmeden önce, hükûmet olmadan
önce, daha partinin kuruluşundan itibaren ar-ge
projeleriyle olayı ele aldık Sayın Başbakanımızın liderliğinde. Dolayısıyla, bu
mesele sadece beş yıllık bir mesele değildir, ülkemizin geçmişiyle ilgili bir
konudur çünkü olaylar… Yani, biz hayatı ileriye doğru yaşarız ama geriye doğru
anlarız. O bakımdan, olayın geçmiş boyutunu da mutlaka bir bütün hâlinde ele
almamız gerekiyor. Bu bakımdan, göreve geldiğimizde bu projelerle birlikte
neler yapabileceğimizi önce planlamıştık. Bu da, Türkiye’nin envanterini
çıkartmaktı çünkü petrol var mı yok mu; efendim, yenilenebilir enerjiyi ele
alalım mı almayalım mı? Bunlar nedir? Bunların hepsinin mutlaka ölçülebilir bir
bütün hâlinde ele alınması gerekiyordu. Bunun için de biz, önce, parayla
yapılacak işler ve parasız yapılacak işler diye olayı basit olarak ele aldık. Bunlardan en
önemlisi, parasız yapılacak işlere hemen öncelik vermek ve yanlışları
düzeltmekti. Yanlış yöne döşenmiş raylar vardı. Bunlar doğal gaz
anlaşmalarıydı. Bu doğal gaz anlaşmalarını masaya yatırdık ve burada hem fiyat
indirimi aldık hem kullanmadığımız gazın parasını ödemek zorunda olduğumuz için
-buna “Al ya da öde”, “take
or pay” deniyordu- bunu sildirdik -40 milyar
metreküplük- yoksa, bu doğal gaz hem elektrik üretiminde kullandığımız için hem
de şehirlerin hava kirliliğiyle mücadelesinde çok önemli bir konu olduğu için
pahalı diye de kullanılmıyordu. Biz, hem bunun fiyatını düşürdük pazarlıklarla
-çok çetin pazarlıklardı, bunları ileride tarih yazacaktır- hem aynı zamanda
miktarı, 40 milyar metreküplük -al ya da öde-
kullanmadığımız gazın parasını ödemek zorundaydık, onu sildirdik. Neticede, bunun,
elektrik üretiminde de kullanıldığı için, fiyatlara müthiş bir etkisi oldu ve
biz, beş yıl boyunca hem yerli kaynaklara ağırlık verdiğimiz için hem bu yanlış
anlaşmaları düzelttiğimiz için, doğal gazın fiyatı düştüğü için elektriğe -beş
yılı geçti- zam yapmadığımız gibi indirimler yaptık. Bunun ekonomiye katkısı
oldu, (AK Parti sıralarından alkışlar) bunun sanayiye katkısı oldu, ihracata
katkısı oldu, enflasyonun düşüşüne katkısı oldu ve dar gelirli vatandaşımızın
bütçesine katkısı oldu. Bunun sosyal boyutu da vardı. Daha evvelden asgari
ücretin -maaş olarak, net maaşın- yüzde 20’si elektriğe gidiyordu, şu anda
yüzde 8’i gidiyor. MUHARREM VARLI
(Adana) – Büyük rakamlar! ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bu, çok önemli bir şey. Bu,
üstelik, bütçeye yük olmadan olmuştur, sübvansiyonsuz olmuştur ve mesela IMF’den aldığımız kredileri düşünün. 6,4 milyar dolar biz
kredi aldık, 6,4. Bu, borçtu neticede. Bizim ise, enerji politikasındaki bu
fiyat ayarlamalarından dolayı 15 milyar dolar katkımız oldu ekonomiye, ihracata
katkımız oldu, turizme katkımız oldu, sanayiye katkımız oldu. Bunlar hiçbir
zaman göz ardı edilmemelidir ve aynı zamanda da aldanmışlık duygusundan bizi
kurtardı. Bu, en büyük kazançlardan, psikolojik katkılardan bir tanesidir.
Bunların hiçbirinden söz edilmedi burada. Türkiye'yi jeopolitik ve jeostratejik olarak hep tarif ederdik konumunu; bunun
altını, biz, projelerle daha iyi bir şekilde doldurduk. Bu, Bakü-Tiflis-Ceyhan,
Şahdeniz Projesi, şu anda yürütmekte olduğumuz Nabucco Projesi, bunlar Türkiye'nin stratejik boyutuna,
jeopolitik boyutuna farklı anlamlar, daha büyük derinlikler kazandırdı ve
dolayısıyla, ülkemiz olmadan bir enerji denklemi çözülemeyecektir, bunu da çok
rahat bir şekilde ortaya koyduk. Dış politikanın altında bir noktaydı,
şemsiyenin altındaydı, şimdi dış politikayı neredeyse şekillendirecek
faktörlerden bir tanesi oldu. Bu projeleri
başarıyla yapıyoruz ve bu projelerin BOTAŞ gibi eleştirilen bir kuruluş
tarafından gerçekleştirilmesi ve dünya çapında başarılara imza atılması, ayrıca
arkadaşlarım için de bir teşekkür vesilesidir, bunu da burada ifade etmek
istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Değerli
arkadaşlar, bizim göreve geldiğimizdeki amaçlarımızdan bir tanesi de enerji
gibi çok kompleks bir konuyu kolay anlaşılabilir bir hâle getirmekti ve bu
noktaya başarıyla ulaştık ve şimdi, özellikle yatırımlarda tabana yaydık bunu,
Türkiye'de, Anadolu’da tabana yaydık. Herkesin bir enerji projesi var. Rüzgâr
enerjisi, jeotermal enerji, kömürle ilgili
yatırımlar, bu noktada herkesin bir enerji projesi var ve yakında, inşallah,
bunları açmaya yetişemeyeceğiz. Rüzgâr haritasını
çıkardık. Daha evvelden değişik rakamlar söyleniyordu, yatırımcılar dağ tepe
dolaşıp bu dataları alıyordu, ölçüleri alıyordu; biz, bütün Türkiye'nin enerji
haritasını çıkardık, rüzgâr enerjisi haritasını çıkardık, atlasını çıkardık.
Dolayısıyla, vatandaşlarımız, kasabasında, köyünde, rüzgârın hangi noktada kaç
metre/saniye estiğini gördü. Dolayısıyla,
artık, rüzgâr eserken biz es geçmeyeceğiz. Artık su
akarken Türk bakmayacak. Bu, bizi çok üzen bir ifadeydi. Şimdi, bütün
akarsularımızdan nehir tipi türbinlerle elektrik üretmek üzere projeleri
yaptık. Bu Yenilenebilir Enerji Yasası, adı vardı, kendisi yoktu, bunu biz
hayatımıza dahil ettik. 1.300 proje hazırlandı ve bunların çoğuna kazma vuruldu
ve bunlar da, inşallah, bu sular artık boşa akmayacak. Bunlar bizim
varlıklarımızdı ve ülkemizin en değerli unsurlarıydı, hem sulamada hem sulamada
hem tarımda hem enerjide hem içme suyu olarak kullanacağımız kaynaklarda.
Petrolden çok daha önemli bir kaynak bu. Çünkü, petrol fiyatı yükselir, düşer,
ama, suyun hiçbir zaman değeri düşmeyecektir. Bu bakımdan, bu envanter
çıkartmalarıyla birlikte, şimdi de jeotermal üzerine
gidiyoruz. Yakın geleceğin yıldızı jeotermal olacak
ve Türkiye’nin rezerv olarak Avrupa’da 1’inci, dünyada 7’nci olduğunu tespit
ettik. Şimdi bunu uygulamaya geçiriyoruz. Bunun için sondaj makineleriyle bin
metreden daha derine ineceğiz. Bunu yaparken de Ulu Önder Atatürk’ün Maden
Tetkik Arama Enstitüsü -1935 yılında kurulmuştur- kurulurken söylediği bir
ifade hepimiz için çok anlamlıdır: “Yer altı zenginliklerimiz için MTA’yı
kurduk, çalışacaklardır, onlardan mesut sürprizler bekliyorum.” diyor. Bu mesut
sürprizler kravatla olmaz, masa başında oturarak olmaz; bunlar dağları,
tepeleri dolaşarak olur, çile çekerek olur, ayağa postal giyerek olur ve sondaj
yaparak olur. Şimdi daha derinlere ineceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Bunu yaptığımız zaman, hem yerli kaynaklarımız değerlenecek hem çevre dostu,
tertemiz bir yakıtı değerlendirmiş olacağız. Bunların evvelden sözü ediliyordu, bunun edebiyatı yapılıyordu, ama,
biz bunu kuvveden fiile geçirdik. Şimdi daha derine ineceğiz. Yine, Ulu Önder
Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir.” sözünü ben madenci arkadaşlarımıza “İstikbal
derinlerdedir.” diyorum ve daha derinlere inerek, daha fazla madenleri, daha
fazla jeotermal kaynakları, petrolü bulacağız ve bunu
mutlaka ülkemizin zenginliklerine katacağız. Bununla ilgili
neler yaptık? Tabii, bunlar parasız olmaz. TPAO’nun bütçesi biz gelene kadar 50
milyon doları geçmiyordu. Biz, bunu 8 kat artırdık,
yüzde 8 değil 8 kat artırdık. Dolayısıyla, şu anda TPAO’cular sadece karada
değil denizlerde de bu çalışmalarını sürdürüyorlar. Bununla ilgili de inşallah
2015 yılına kadar o mesut sürprizleri gerçekleştirerek, dışa bağımlılığımızı
petrol ve doğal gazda da inşallah azaltacağız ve belki de ortadan kaldıracağız.
Ama, bu, ancak inançlı kadrolarla ve çalışarak olur. Bunun için yoğun
çalışmalarımız sürüyor ve bunları yapmaya da devam edeceğiz. Tabii, bunları
yaparken, aynı zamanda yatırımları tabana yaymak için yeni kavramlar da
oluşturduk. Bunlardan rüzgâr enerjisi ve jeotermal
enerjiyle birlikte küçük hidroelektrik santraller “değirmen türü” dediğimiz
“nehir türü” dediğimiz türbinlerle ilgili şirket kuruluşları başladı. Hedefimiz
3 bin civarında yeni enerji KOBİ’sidir. Bu KOBİ’lerde çalışacak vatandaşlarımız. Milletimiz burada
zenginliklerine yeni zenginlikler katacak. Bundan sonraki
hedefimiz de şu anda bunu gerçekleştirdik, 14 cins türbin yaptık. Bular “cek, cak”lı cümleler değil,
yaptık. TEMSAN adlı kuruluşumuz bir otomobilin bagajında taşınabilecek kadar
küçük, bir tırın taşıyamayacağı kadar büyük 14 çeşit
türbin yaptı. Şimdi bunların üretimini artıracağız ve bunlar, nehirlerden
elektrik üretecekler. Bunların toplamı 6 Atatürk Barajı yapıyor. Bu suların
toplamı, başlattığımız projelerle beraber 6 Atatürk Barajı yapıyor. Bunlar daha
evvel boşa gidiyordu. Bunları konuşmadan, olayı çok dar bir bant aralığında
almak gerçekten haksızlık olur, çalışan arkadaşlarıma haksızlık olur. Evet, bazı
atamalarda vekâletle yürütüyoruz. Bu, bizim hassasiyetimizi gösterir. Biz,
onların bir kısmını da yazdık. Şu anda teklifini ettik Sayın Başbakanımıza.
Sayın Başbakanımızın da bu noktada hassasiyeti var. Tabii, biz bunları
istediğimiz şekilde de doldurabilirdik. Ama, esas düşünmeniz gereken farklı bir
şey: Peki, bu kadrolar vekâletle yürürken, bu işler nasıl başarılıyor? Bu Bakü-Tiflis-Ceyhanlar, Şahdenizler,
bu nükleer enerjiyle ilgili çalışmalar, bu doğal gazla yapılan çalışmalar.
Doğal gaz, 9 vilayetle aldık 50 vilayete çıktı. Kolay bir iş değil bu. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Bu iş kolay bir iş değil. Ayrıca, 4 bin
kilometre çelik boru vardı Türkiye’de doğal gazla ilgili biz gelmeden, toplamı
bu. Şu anda 10.500 kilometreye ulaştı bu, 10.500 Yani bu, az bir çalışma değil.
Hani “demir ağlarla ördük” diye bahsettiğimiz Türkiye’mizi, şimdi çelik
borularla… Hava kirliliğiyle mücadelede bu doğal gaz çalışmalarını
sürdürüyoruz. Bunlar, ancak terleyerek olur, inanarak olur, devletine güvenle
olur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Biz Türkiye’yi, biz ülkemizi,
devletimizi, Türk milletini dünyanın en büyük on ekonomisi arasına dâhil
edeceğiz. Bu da ancak çalışmayla olur. Bu, ancak vatanına güvenerek olur,
milletine güvenerek, devletine güvenerek olur. Bu çalışmaları da süratli bir
şekilde yapıyoruz. ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Adıyaman ne oldu Sayın
Bakan? ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bunun dışında, enerji tarımı
diye bir konsept geliştirdik. Petrol ararken, aynı
zamanda, tarımda da hem biyodizel elde etmek hem aynı
zamanda biyoetanol elde ederek, biri benzinin yerine,
diğeri de mazotun yerine kullanılacak çalışmalar sürdürdük. Bu gerçekleşirse
benzinde yüzde 30, dizelde yüzde 15; toplam olarak da 350 bin aileye ilave
geçim imkânı sağlayacak. Boş sahaları bu şekilde değerlendirmiş olacağız. Tabii, bunu
yaparken aynı zamanda bir enerji diplomasisi
sürdürüyoruz. Bu da yeni bir kavramdır. Enerji diplomasisinde
gene, gerek İran meselesinde gerek Irak meselesinde gerek Avrupa ve Balkanlarda
ve Kafkaslarda ve şimdi de Türk cumhuriyetlerinde bunu gerçekleştireceğiz. Daha
evvel bunların sözü ediliyordu. Biz Azerbaycan’ın petrolünü aldık, dağları
tepeleri aşarak Ceyhan’da denize indirdik. Her gün 1 milyon varil petrol akıyor
arkadaşlar, 1 varil değil, 1 milyon varil; gözünüzün önüne getirin, sabahtan
akşama kadar 1 milyon varil ve bu tankerlere yükleniyor. Şahdeniz Projesi:
Azerbaycan’ın gazını çıkarttık ve oradan, Hazar Denizi’nden dağları tepeleri
aşarak bunu millî ekonomimize kattık, bir miktarını da Yunanistan’a verdik, bu
İtalya’ya gidecek. Nabucco:
Türkiye-Bulgaristan-Romanya-Avusturya ve Macaristan’a gidecek Nabucco Projesi yürüyor. Bunları düşünmeden, bunları
söylemeden nasıl enerjiyi bu kadar dar bir aralığa sıkıştırabilirsiniz? Ve üstelik biz
bunları yaparken beş yılda yaklaşık altmış bin ihale yaptık. Bunların içinde
çok küçükleri de var, maden ruhsatlarının verilmesi de var, bunların içinde çok
büyük ihaleler de var. Bu altmış bin ihalenin içinde tabii ki yanlışlıklar da
varsa üzerine gidiyoruz. Mühim olan şey, üzerine gitmektir, saklamak değildir.
Bunun içinde de bir iki tane yanlış varsa onların da gözünün yaşına bakmadan
bunu yapıyoruz ve neticede biz bunları tespit ediyoruz. Sayın Başbakanımızın
direktifiyle yaptık biz bunları. Sayın Başbakanımız bizzat bu işleri takip
eden, bu detaylara kadar inebilen, çalışkan
bir liderdir. Dolayısıyla biz onun ekibi olarak bu çalışmaları sürdürüyoruz.
Mühim olan bunları ortaya çıkarmaktır, bunlara izin vermemektir. İyi yaparsa
alkışlıyoruz, yükseltiyoruz; kötü yaparsa da ona göre de bunun
değerlendirmesini yapıyoruz. Bu şekilde ancak başarılı olabiliriz ve bu şekilde
çalıştığımız için biz sonuç alıyoruz. Onun için bu olayları bir bütün içinde,
büyük bir resmin parçası olarak, enerji politikamızın parçası olarak görmemiz
lazım. Elektrikte de,
bakınız, ben size birkaç tane de rakam vereyim: 31,8 megavattı aldığımızda,
bunu 40,9’a çıkarttık, yaklaşık 10 bin megavat buna dâhil edildi. Bunların
içinde, bizim dönemimizde başlayıp bitenler, aşağı yukarı 3 bin megavattır;
ayrıca da 6 bin 500 megavata da kazma vuruldu, bunlar da bitmek üzere. Bunları
biz isteseydik, daha evvelkiler gibi alım garantisiyle alır, altı ayda
Türkiye’nin bütün enerji ihtiyacını karşılardık, ama, çocuklarımız,
torunlarımız bundan çok büyük sıkıntı çekerlerdi. Biz bunu özel sektöre… Zaten
kanunun gereği bu, biz istesek de enerji yatırımı yapamıyoruz kanunun gereği
olarak. Onun için, biz bunu özel sektöre… Bu bir modeldir ve bizden önceki
kanun değişikliğinin gereği olarak yapıyoruz. Mühim olan şudur: Bu özel sektörü
biz, yatırıma teşvik ettik. Dün akşam ben… Dün, 2 defa İstanbul’a gidip geldim,
2 defa gidip geldim. En son, yani, ikinci gidişimde GAMA’yla
General Electrics’in yatırım anlaşmasının
toplantısına katıldım; dünya devidir ve üstelik bunlar, Türkiye’ye bir kuruş
dahi yük olmadan bu yatırımları yapacaklar ve enerji yatırımları yapıyorlar. Bu
enerji yatırımları gerçekleştiği takdirde Türkiye’miz, tabii ki, geleceğe
hazırlanmış olacak. Bizim şu andaki derdimiz bugün değil, geçmişi de değil. Biz
şimdi ileriye doğru bakıyoruz ve geleceği inşa ediyoruz. Bu bakımdan, özel
sektörün son bir-bir buçuk yılda yatırıma olan bu hassasiyeti bizi memnun
ediyor. İşte, tam rekabetçi bir ortam bu şekilde gerçekleşmiş olacak. Biz,
altyapıyı yapıyoruz. Madenlere
gelince: Madenlerde bu yasaları değiştirerek önemli adımlar attık ve büyük bir
artış meydana geldi. Bunlardan, başta mermer olmak üzere -mermerde harika bir
çalışma yapılıyor- mermer işleme makineleri de dâhil, yepyeni bir sektör
oluştu, İtalya’yla yarışıyoruz ve Türkiye, burada önemli bir noktaya girdi. Kömürde yeni
sahalar bulduk. MTA, işte o mesut sürprizleri çalışarak yapıyor, sondajlarıyla
yapıyor. 800 milyon ton yeni kömür rezervi buldu. Buna 600 milyon ton daha
ekleyeceğiz yakında. Bunu yaptığımız zaman 1,4 milyar ton yapar. Bu bizim büyük
bir zenginliğimiz ve kömür bulmaya devam ediyoruz. Türkiye’nin altında kömür
yatıyor. Trakya başta olmak üzere, biz bunları çıkartıyoruz. Şimdi, borla
ilgili de, ayrıca 1 milyar ton da -zaten rezervlerimiz iyiydi- ilave rezerv
daha bulduk bu çalışmalarla. Bor Araştırma Enstitümüzde de güzel çalışmalar
yapılıyor. Sözü geçtiği için söyleyeceğim, sodyum bor
hidrür sentezini başarıyla yaptık ve pilot tesis üretime açılma aşamasında. Ayrıca, Hidrojen
Teknoloji Merkezini, dünyanın tek merkezini İstanbul’a kurduk ve orada da çok
ciddi çalışmalar yapıyor, geleceğin enerjisi bu. Ve sodyum bor hidrürle
birlikte olacak hidrojen taşıyıcı olarak kullanılıyor, bunu da çok şükür
başardık. Roket
yakıtlarında katkı malzemesi olarak kullanılacak elementer
borun da sentezi yapıldı, pilot çalışması şu anda yürütülüyor. Tesisten sonra
bunun endüstriyel boyutuna geçeceğiz. Hekzagonal bor diye bir bor
ürettik. Bunu, motor yağlarında kullanacağız. Bu da özel sektörle birlikte
gerçekleşti. Motor yağına kattığınız zaman sürtünmeyi azaltıyor ve enerji
tasarrufuyla beraber hayatını uzatıyor, aynı zamanda ömrünü uzatıyor. Bu bakımdan,
bu da önemli buluşlardan bir tanesi. Çimento
yapımında, Türk tipi çimentoyu geliştirdik Devlet Su İşlerinin laboratuvarlarında ve bunu kullanma durumundayız. Ve
maliyetini düşürüyor, çevre kirliliğini önlüyor, önemli katkılarda bulunuyor
önlenmesinde. Mikro besleyici
olarak, dört ayrı üniversitenin ziraat bölümlerinde, laboratuvar
ölçeğinde değil, arazi ölçeğinde mikro besleyiciyi kullandık. Buğdayda önemli
artışlar meydana geldi, yoncada önemli artışlar meydana geldi. Diğer ürünleri
saymıyorum. Bunlarla da biz aynı zamanda hem açlıkla mücadelede hem ülkemizin
tarımsal zenginliklerine önemli katkılarda bulunacağız. Bunun dışında,
bina izolasyonu çinko borat ve seramikte kullanılmaları noktasında sanayi
uygulamalarına başlandı. Bunlar önemli. Biz borda, rezervde dünya birincisi,
piyasada dünya ikincisiydik. Şimdi, piyasada da dünya birincisi olduk. Ama,
amacımız uç ürünleri daha fazla olan yeni ürünlere, tıpkı diğer madende olduğu
gibi, bunun üzerine gitmek. Ayrıca, bentonit gibi, çabazit gibi, zeolit gibi, perlit gibi ürünlerde de yeni sahalar, yeni
çalışmalar yapıyoruz. Bu da madenciliğimizde bize önemli katkılarda bulunacak
diğer ürünler. Bu bakımdan, çalışmaları bir bütün hâlinde ele alıyoruz. Burada, bir de
altın meselesi var. Altına tekrar dikkatinizi çekmek istiyorum. Biz şu anda
rezerv bakımından… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayın. ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Hayhay. Eğer, biz, altın
konusunda ispatlanmış miktarlara bakacak olursak dünya 9’uncusuyuz, ama eğer o
rezervleri, mevcutları, görünür olanları ispat edersek dünya 2’ncisi olacağız.
Hem alırken hem işlerken kazancımız olacak. Bu noktada hassasiyetimiz, millî
menfaatlerimiz doğrultusunda olacaktır ve ülkemizin bu zenginliğini de biz
ülkemizin, milletimizin hizmetine sunacağız. Ben, tabii ki,
muhalefetin yapıcı tenkitlerini gayet anlayışla karşılıyorum, onlara da ayrıca
teşekkür ediyorum. Saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Güler. Hükûmet adına, Millî
Savunma Bakanı Sayın Mehmet Vecdi Gönül. Buyurunuz Sayın
Gönül. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on beş
dakika. MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama
başlamadan evvel gerek Bütçe Komisyonunda gerekse Genel Kurulda Millî Savunma
Bakanlığı bütçesine özel ilgi gösteren arkadaşlarımıza, konuşma yaparak bizi
destekleyen, tenkit eden, fikir veren değerli milletvekillerimizin
hepsine teşekkür ediyorum ve bu konuşmalar bizim için bir rehber olacaktır.
Bunu da arz ediyorum. Silahlanan bir
dünyada silahsızlanma ancak bir ideal olarak kalabilir. Dünyada trilyonlar sarf
edilerek silahlanılıyor ve Türkiye, bu silahlanmanın dışında kalamaz. Özellikle
bazı araştırmalar göstermiştir ki, dünya üzerinde 18 çatışma bölgesi vardır. Bu
18 çatışma bölgesinin 13’ü Türkiye’nin etrafındadır. Ecdadımız ne demiştir?
“Hazır ol harbe ister isen sulh-u salah.” Türkiye, eğer Balkanlar gibi,
Kafkaslar gibi, Orta Doğu gibi çatışmaların en yoğun olduğu ve bütün dünyanın
dikkatinin toplandığı bir bölgede bir istikrar ve barış adasıysa, bir demokrasi
örneği teşkil ediyorsa, bunda sizlerin savunmaya ayırdığı
paraların büyük rolü vardır. Bir sayın
milletvekili, Millî Savunma Bakanlığına ayrılan bütçenin Millî Eğitim
Bakanlığının bütçesinin bile çok üstünde olduğunu ve aradaki oranlamanın belki
mukayese bile edilemeyeceğini söyledi ve “Sosyal harcamalara neden çok para ayırmıyoruz da savunmaya ayırıyoruz?”
dedi. Ben size, savunma
harcamaları ile sosyal harcamalar (millî eğitim harcamaları ve sağlık
harcamaları) arasındaki ilişkiyi arz etmek istiyorum: Bu seneki Millî
Savunma Bakanlığı bütçesi 13 milyar 272 milyondur. Buna 1,5 milyar YTL
civarındaki Savunma Sanayii bütçesini de eklersek, demek ki 14 katrilyonu, 14
milyar YTL’yi bile bulmuyor. Buna karşılık Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesi 21 milyar 238 milyondur. Demek ki, Millî Eğitim
Bakanlığı bütçesi tek başına 14 milyar olan Savunma Bakanlığı bütçesinden daha
fazladır. Evet, biz Hükûmete geldiğimiz zaman demin
ifade ettiğim tespit doğruydu, Savunma Bakanlığı bütçesi en büyük bütçeydi. Ama
şimdi, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi 21 milyar. Buna 7 milyar 318 milyonluk
üniversite bütçelerini de eklediğiniz zaman 28 milyar 556 milyon yapıyor. Sağlık bütçesine
gelince: Biz geldiğimiz zaman sağlık bütçesi 2,4 milyardı. Şimdi sağlık bütçesi
10,5 milyardır. Devletin sağlık harcamaları ise 27 milyardır. Bu harcamalara 4
milyar Sosyal Dayanışma Vakfının ve ayrıca Devlet Bakanlığımızın, Sayın Nimet Çubukçu’nun Bakanlığının harcamalarını eklemek mümkün ve
bir başka sosyal harcamamız daha var, o da 37 milyarlık Sosyal Güvenlik
Kurumunun bütçeden desteklenmesidir. Bunların hepsini
üst üste koyduğumuz zaman, Hükûmetimizin, millî
eğitim, sağlık, sosyal dayanışma ve sosyal güvenliğe ayırdığı
paranın tamamı 97 milyar olmaktadır. 14 milyar Millî Savunma bütçesi, 97 milyar
eğitim, sağlık ve sosyal yardımlaşma bütçesi. Aradaki mukayeseyi takdirlerinize
bırakıyorum. Temas edilen bir
başka husus, Ordu Yardımlaşma Kurumunun bir askerî kurum olduğu şeklindedir.
Bu, yanlış bir kanaat. Emekli Sandığı bir Maliye kuruluşu mudur veya Emekli
Sandığı bir başka banka gibi midir? Hayır. Ordu Yardımlaşma da bir emekli
sandığıdır ve yalnızca sosyal güvenlikle görevlidir. Elbette para kazanmak için
bazı değerlendirmeler yapmaktadır. Bununla ilişkili
olarak yine şu iddia edildi: Türk Silahlı Kuvvetlerinin sermayeye sahip olduğu
için bir siyasi güç olduğu. Bu, fevkalade yanlış. Çok büyük bilgi eksikliği var
ve hatta şu tespiti yapmak mümkün: Türkiye bir geri kalmış veya üçüncü dünya
ülkesi midir ki Türk Silahlı Kuvvetleri corruption’a
bulaşsın, sermayeyle güç sahibi olsun! Doğrusu, bunu kabul etmek de mümkün
değil, bunu esefle karşılamak konusunda, zannediyorum, söz birliği yaparız. Bir başka iddia:
PKK’nın, PKK’yla mücadelenin orduya havale edildiğidir. Bu iddia da devleti
tanımamaktan gelen bir husustur. Yani, nasıl bir devlettir ki kendisine silahlı
saldırı olacak ve ordusu seyirci kalacak! Böyle bir şey düşünülebilir mi? Anayasasına
tecavüz edilecek, bizleri buraya getiren, hepimizin borçlu olduğumuz kurallara
tecavüz edilecek ve silahlı kuvvetlerimiz seyirci kalacak! Haa,
sosyal harcamalar, ekonomik harcamalar elbet belli bir yere varıyor. Şimdi,
sizler çok iyi biliyorsunuz, son seçimlerde, Hükûmeti
teşkil eden AK Parti Türkiye çapında yüzde 47 oy aldı. Doğuda bu oran yüzde
57’dir, güneydoğuda ise yüzde 54’tür. Türkiye ortalamasının bile üzerindedir.
Sonra, nasıl bir temsil diye düşünülüyor ki, bizzat oranın halkı silahlı olarak
bu mücadelenin içerisindedir! Korucular olarak, rahmetle ve minnetle anıyorum,
binlerce şehit vermiştir oranın halkı. O hâlde, hiçbir şeyi temsil etmeyen, Bekaa Vadisi’nde Marksist bir dernek olarak kurulmuş olan,
sonradan Suriye’ye nakletmiş, şimdi de Irak’ta kimin maksadına hizmet ettiği
belli olmayan, asimetrik harbin, asimetrik tehdidin bir örneğini vermeye
çalışan bir kuruluş hiçbir şekilde mazur görülemez! (AK Parti ve MHP
sıralarından alkışlar) Türkiye bu konuda
çok tecrübelidir. Daha evvel de, Türk Halk Kurtuluş Ordusu Cephesi, Hizbullah, İBDA-C, TİKKO partizan, pek çok silahlı kuvvet,
silahlı militan bu asimetrik tehdidin parçaları olmuşlardır. Hepsini
araştırdığınız zaman arkasında bir siyasi yabancı gücün olduğunu görürsünüz. Bir başka husus,
sınır ötesi harekâtla ilgilidir, gündeme getirilen. Şimdi, sınır ötesi
harekâtın kronolojisini siz çok iyi biliyorsunuz, ama ben de size hatırlatmak
istiyorum. Sınır ötesine, Türkiye Büyük Millet Meclisi, sizler kahir bir
ekseriyetle 17 Ekimde karar verdiniz. NATO Bakanlar Toplantısı 24 Ekim, Avrupa
Başkanlık Bildirisi 24 Ekim, Amerika Birleşik Devletleri’yle görüşme 5
Kasımdır. Demek ki Amerika Birleşik Devletleri’yle görüşülmeden tezkere Hükûmet tarafından sevk edilmiş ve sizler tarafından da
kabul edilmiştir. Yani, Amerika Birleşik Devletleri’yle pazarlık iddiaları
varit değildir. Türkiye, önce iradesini ortaya koymuştur, sonra stratejik
ortağından ve müttefikinden bu şartlar içerisinde nasıl iş birliği yapacağını
ortaya çıkarmıştır. SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – “Meclis pazarlık yaptı.” iddiası yok zaten Sayın Bakanım. MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Devamla) – Bu görüşmelerde -ben de vardım- üç husus
ortaya çıktı: Birincisi, bizzat Sayın Başkan tarafından ifade edilen “Nihayet
bizim dikkatimizi bu terörle mücadeleye, PKK terörüne çekebildiniz, tebrik
ederim.” dedi. Amerika gibi binlerce meseleyle uğraşan bir dünya tek gücünü
çekebilmişiz demek ki. HASİP KAPLAN (Şırnak ) – Meclisi dışladınız ama Meclisi! Mecliste bunu
tartışmak lazımdı. ALİ KUL (Bursa) –
Dinle! AHMET YENİ
(Samsun) – Dinlesene! MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Devamla) – İkincisi, “PKK Irak’ın düşmanıdır, PKK
Türkiye’nin düşmanıdır, PKK Amerika Birleşik Devletleri’nin düşmanıdır.” sözü
Sayın Bush’un bizzat ağzından çıkmıştır. KADİR URAL
(Mersin) – Sayın Bakanım, beş senedir niye çıkmadı o ağzından ya! MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Devamla) – Ve ulaşılan en büyük mutabakat da, daha
evvel -buradaki arkadaşlarımızın da tespit ettiği gibi- gecikerek verilen istihbaratın
“real time” olarak anında verilmesi hususudur. Sayın Çakmakoğlu, konuşmasında savunma sanayisindeki
gelişmelerden bahsetti. Ben, bu Bakanlığı ondan miras aldım, katkılarından
dolayı teşekkür ediyorum. Biz onun yaptıklarının üzerine koymaya çalışıyoruz.
(AK Parti ve MHP sıralarından alkışlar) Sizlere
dağıttığımız kitapçıkta yalnızca yerli ürünlerimiz var. Mesela, dünyanın en
büyük projesi olan Joint Strike
Fighter’ı
üreten dokuz ülkeden biriyiz. Dünyanın en ileri teknolojisini taşıyan
savaş uçakları. O sizin kitapçıkta yoktur. Neler var? Görev bilgisayarı var.
Bunu yapabilmek fevkalade zor bir iştir. Atak helikopteri, millî tank, millî
gemi, kasırga roketleri, panter, fırtına, zırhlı muharebe araçları, Stinger (KMS), temel eğitim uçağı, uçak jet motoru gibi ilk
defa yapılan işler yanında, enteresandır, Türkiye’de ilk defa, piyade tüfeği ve
makineli tüfeğin başlatılmasına da karar verilmiştir. Şimdiye kadar hep başka
ülkelerin projeleri uygulanıyordu. Ben, şunu ifade
etmek istiyorum: Sizlerin desteğiyle, Türk Savunma Sanayisi, bu beş senede,
yüzde 27 katkılardan yüzde 40’lı, yüzde 50’li katkılara yükselmiştir. İlk defa
bir millî gemi (Korvet) yapılmaktadır, ilk defa millî tank yapılmaktadır, ilk
defa bir eğitim uçağı yapılmaktadır. Bir başka husus: Sabiha Gökçen Havaalanı, her nasılsa bizim malımız. Göreve
geldiğimiz zaman, Sabiha Gökçen’i Ulaştırma
Bakanlığına 200 milyon dolara devretmeye hazırdık, ama ataleti sebebiyle kabul
etmediler. Takip ettiyseniz, televizyonun önünde on dört saat süren bir
fevkalade şeffaf ihaleyle 3,5 milyar dolara ihale ettik. 200 milyon dolar
etmeyen bir havaalanı 3,5 milyar dolara gitti. Bu, sizlerin desteğiyle oldu.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Şunu ifade etmek
isterim ki: Savunma harcamaları, en dikkatli yapılan harcamalardan biridir.
Bakın, bu kadar operasyonlar oluyor, sizden, ilave ve ek ödenek istemiyoruz.
Bize verdiğiniz bütçenin içinde kalmaya çalışarak bunları hallediyoruz. Bütün
harcamalarımız sizlerin denetimine ve Sayıştay denetimine açıktır. Denetim dışı
hiçbir harcamamız yoktur, bunun için müsterih olunuz. Sayın
milletvekilleri, Türk milletinin çelikleşmiş iradesi olan Türk Silahlı
Kuvvetleri, bu verdiğiniz bütçeyle ve destekleyici konuşmalarınızla bir kat
daha hız kazanacaktır. Avrupa’nın ikinci büyüklükte, NATO’nun Amerika’dan sonra
ikinci büyüklükteki Türk Silahlı Kuvvetleri, en ileri profesyonellikle en ileri
vatanseverliğin en uygun şekilde birleştiği, iftihar ettiğimiz, dünya çapında
da prestij sahibi olan bir kuruluşumuzdur. Elbette Türk Silahlı Kuvvetleri
hürriyet ve istiklalimizin savunulmasının en temel ve en güvendiğimiz
kurumudur. Ben, silahlı
kuvvetlerin verdiği mücadelede -ayrıca polislerimizin, jandarmamızın verdiği
mücadelede- gazi olanları minnetle, saygıyla, şehit olanlarıysa minnetle ve
rahmetle anıyorum. Yakınlaşmış olan
bayramınızı tebrik ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Gönül. Şahsı adına,
aleyhte, İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi söz istemiştir. Buyurun Sayın
Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar) KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Millî Savunma Bakanlığı
bütçesi hakkında konuşacağım. Güvenlik
kavramını 1952’den itibaren NATO çerçevesinde mütalaa eden Türkiye, bölücü
terörün zirveye çıktığı 1992 yılında ilk defa devrin Genelkurmay Başkanı
ağzından iç güvenlik tehdidini ülkemiz için birinci öncelikli tehdit olarak
görmeye başlamıştır. Yumuşama ve
caydırıcılığın toplamı olarak ifade edilen güvenlik, AKP döneminde caydırıcı özelliğini
kaybetmiş, yumuşama ise tek taraflı taviz politikasına dönmüştür. 29 Ekim 1938’de
Mustafa Kemal’in hasta yatağında olduğu için kendisinin okuyamadığı Nutuk’u,
Türk ordusunun vazifelerini ifade eden bir veda, bir vasiyettir. Bu Nutuk’ta Türk
ordusunun görevi, Türk vatanını ve Türklük camiasının şan ve şerefini dışarıdan
ve içeriden gelecek tehlikelere karşı korumaktır. Önce melun ve
meşum çuval olayı, son olarak 8 askerin rezilane,
onur, gurur kırıcı teslim olayı karşısında AKP’nin
tepkisiz ve teslimiyetçi davranışlarıyla Türklük camiasının şan ve şerefine
tasallutta bulunulmuştur. Meclisten
çıkarılan sınır ötesi harekât tezkeresi, kırk iki günlük gecikmeyle, ABD’den
icazetli, ipotekli, onaylı bir direktife dönüşmüştür. Tespit edilen müsait
hedeflere, tezkere öncesinde de sık sık yapılan rutin
topçu ateşi, 1 Aralıkta ABD istihbarat desteğiyle icra edilmiş, sınır ötesi
operasyon olarak yutturulmaya çalışılmış, neredeyse Hükûmetin
kahramanlık hikâyesi hâlinde takdime kalkışılmıştır. Başlangıçta reddedilen,
ancak Amerika ziyareti sonrası gündeme gelen af konusu, yeni bir icazet ve
çaresizlik ifadesidir. Teröre karışan veya karışmayan hainlerin nasıl
ayrılacağı merak konusudur. Kış günlerini aftan istifadeyle beslenerek
geçirecek katillerin, ilkbaharda, örgütün eksilen dağ kadrosunu tamamlayacağı
belirlidir. Bu oyun daha önce oynanmıştır. Bunların affıyla uğraşacağınıza,
Meclisteki uzantılarının dokunulmazlıklarıyla uğraşın. (MHP sıralarından
alkışlar) Konvansiyonel muharebeyi
gerektiren simetrik harekât, yerini gittikçe terörizme karşı mücadele gibi
asimetrik harekâta bırakmaya başlamıştır. Ancak, bütçe ve projelerden
anladığımız, en büyük asimetrik tehdide maruz ülkemizde her şeyin hâlen
simetrik olarak görüldüğüdür. Şimdi, Hükûmete bazı tespit ve önerilerimizi sunacağım: 1) Subay
kaynaklarındaki değişik uygulamalar, yükümlü erlerin uzun dönem, kısa dönem,
bedelli askerlik ve bunun gibi farklı uygulamalar insicamı bozmaktadır, tedbir
alınmalıdır. 2) Türk ordusu,
dünyanın ilk teşkilatlı ve savaş taktiği uygulayan ordusudur. Bu ordunun
binlerce yıllık askerî gelenekleri, teşkilatçılığı, eğitim ve taktikleri Hükûmetin AB ve ABD hayranlıklarına kurban edilmemelidir.
1834’te kurulan Mektebi Harbiyei Şahane, Amerikan
West Point’ine, Mehmetçik, katil, ırz düşmanı ve
yağmacı Coni’lere benzetilmeye çalışılmamalıdır. (MHP
sıralarından alkışlar) 3) Subaylarımızın
önemli bölümü, astsubay ve uzmanların tamamına yakını fakirlik sınırının
altında ücret almaktadır. Emekli olanları daha büyük sıkıntı içindedir. Astsubaylarımızın
emeklilikleri dâhil bazı tazminatlardan yararlanması imkânları sağlanmalı,
sosyal sorunlarına el atılmalıdır. Uzmanların gelecek endişeleri
giderilmelidir. 4) Teşkilatta, teçhizatta, eğitimde, özellikle
Kara Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığında simetrik ve asimetrik unsurlar
birbirinden ayrılmalı, batıdan kuvvet taşımak yerine, uzmanlaşmış yerel
kuvvetlere ağırlık verilmelidir. Terörle mücadelede başarılı, lider kadrolara
sahip çıkılmalıdır. Terör sıra dışı bir mücadeledir, sırası gelenlerle veya
sıradan kişilerle yürütemezsiniz. 5) Yükümlülerden
oluşan ordu daha genç, daha zeki, daha demokratik ve daha disiplinlidir. Belli
konularda ve görevlerde profesyonel kadrolar gerektiği doğrudur, ancak tamamen
profesyonel bir ordu, Türk’ün “ordu-millet, asker-millet” kavramlarına
aykırıdır. Teröre karşı da profesyonel-yükümlü karışımı bir yapı
benimsenmelidir. Amerikanın profesyonel katil ve yağmacı ordusuna özenmeyin.
Çünkü bütün dünya Mehmetçiğe özeniyor. Unutmayın, her Türk asker doğar. (MHP sıralarından
alkışlar) (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız. KAMİL ERDAL
SİPAHİ (Devamla) – Terörle birlikte ve terörle iç içe en önemli diğer bir sorun
sınır güvenliğidir. Sınır, millî şeref ve namusun korunduğu yerdir, ancak
korunamamaktadır. Yüzlerce
terörist, binlerce kaçak insan, kaçak mazot, silah, uyuşturucu doğudan
girmekte, batıdan çıkmaktadır. Terör sorununun temelinde de sınır güvenliği
vardır. Bu güvensizlik ekonomiyi çökertmektedir. Sınırın dikiş tutmadığı ülkede
maliyenin dikiş tutması mümkün değildir. Dün İzmir’de cereyan eden mülteci
faciası, sınır ve kıyı güvenliği konusundaki en acı örnektir. Ne acıdır ki,
sınır güvenliği ve asimetrik tehdit gibi iki ana güvenlik sorunumuza yönelik
ciddi bir tedbir yoktur. Ülkemizde millî harp sanayisiyle ilgili temel altyapı,
birikim ve teknoloji büyük ölçüde mevcuttur. Her projeyi başta İsrail olmak
üzere yabancılara peşkeş çekme alışkanlığına son verilmelidir. Bu konuları
ileride Meclise taşıyacağız ve takipçisi olacağız. Aziz
şehitlerimizi rahmetle, zaferleri ve mazisi insanlık tarihiyle başlayan
kahraman ordumuzu saygıyla anıyor, sözlerime son verirken yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Sipahi. Sayın
milletvekilleri, on üçüncü turdaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi, soru-cevap
işlemine geçiyoruz. Daha önceki
soru-cevap işlemindeki sırayı takip edeceğim. Ufak bir teknik arıza oldu, bazı
aksaklıklar olursa onu da telafi edeceğiz. İlk söz Sayın
Vural’ın. Buyurun Sayın
Vural. OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Millî
Savunma Bakanımıza şu soruları yöneltmek istiyorum: 2003 yılı 27 Martında ve
Ekiminde 2 defa bu Meclisten, Irak’ın kuzeyinde bulunan PKK terör örgütüne
sınır ötesi operasyon yapılmak için yetki verildi. Bu yetkiler kullanılmadı.
Acaba bu yetkiyi kullansaydınız terör örgütüne büyük darbe vurmuş olmaz
mıydınız? Neden kullanmadınız? Bir başka husus
da, 12 Nisanda Genelkurmay Başkanı “Bir sınır ötesi operasyon yapılmalıdır.
Başarılı oluruz.” demişti. 12 Nisandan ta 17 Ekime kadar neden beklediniz? Bu
dönem içerisinde terör örgütünün şehitlerimize mal olan saldırıları karşısında,
güvenlik kuvvetimizin bu isteğini yerine getirmekte neden geciktiniz? 17 Ekimde
bu Meclisten 507 milletvekiliyle izin çıktı, 1 Kasımda silahlı kuvvetler
“Hazırız” dedi. 28 Kasıma kadar neyi beklediniz, kimi beklediniz? Bir başka sualim
de, Sayın Başbakan, Lizbon’da havadayken, PKK terör örgütüne yönelik bir af
hazırlığı yapıldığı ve silahlı kuvvetlerin de istişare içinde olduklarını
söylüyor, sizin böyle bir af çalışmasıyla ilgili bilginiz var mı? Bu, dağdan
indirme planının kararını kim vermiştir? Nerede hazırlanmıştır bu plan? Böyle
bir planı Bakanlar Kurulunda görüştünüz mü? Bu plandan sonra, aftan sonra da
Anayasa’da siyasal çözümle ilgili adımlar atacak mısınız? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural. Sayın Özensoy… NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Dağlıca olayında
kaçırılan 8 askerin yüz kızartıcı tesliminde, ABD’li General Petraeus, DTP’li
milletvekillerine “Sizin göreviniz burada bitti, teslim bizim işimiz.”
demiştir. Milletvekillerinin bu senaryoda yer almaları ABD ve Hükûmetin bilgisi ve müsaadesi içinde mi olmuştur? Bu
konuda Barzani’yle irtibat kurulmuş mudur? Sayın Enerji
Bakanı, Keles-Davutlar Termik Santrali’nde niye ısrar
ediyorsunuz? Bölgede yapılan referandumda yüzde 99 “hayır” çıkmasına, Bursa’ya
ziyaretinizde ısrarlara rağmen bölgeye gitmemenize, 160 bin ağaç, ilave 110 bin
fidanla yıllık ihracatı 5 bin ton kiraz üretimi olan yedi köyün boşaltılması
gereğine, bölgede kamulaştırma ve ÇED raporunun mümkün olmamasına rağmen,
sebep, ihaleyi Çalık Grubunun almış olması mıdır? Teşekkür ederim... BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Özensoy. Sayın Paksoy… MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, Enerji Bakanıma sormak istiyorum: Bor
Enstitüsünün bütçesinden 2006 yılında yaklaşık 1 trilyon iade edilmiş, 2007
yılında ise 3-4 trilyon iade edileceği görülmektedir. Verilen bütçesini bile
kullanamayan, araştırma yapamayan bir enstitünün kurulma gerekçesi reddedilmiş
değil midir? Enstitünün
kuruluşuyla ilgili kanun görüşmelerinde borla çalışan araba yapılacağı
belirtilmesine rağmen, bu konuda ne gibi aşama kaydedilmiştir? Enerjide dışa
bağımlılığın yüzde 73 olmasını nasıl karşılıyorsunuz? Bakanlığınızda
kaç bürokrat yolsuzluk iddiasıyla savcılığa çağırılmıştır? Bir de Millî
Savunma Bakanıma sormak istiyorum: Terör konusunu da dikkate alarak, sınır
fiziki güvenlik sistemi konusunda bir proje var mıdır? Projenin önceliği ve
maliyeti nedir? BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Paksoy. Sayın Akçay... ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Enerji
Bakanına sorumu yöneltiyorum: Yerli ve alternatif enerji kaynaklarından
yararlanmak amacıyla beş yıllık Hükûmetiniz döneminde
hangi enerji yatırımları yapılmıştır? Bu yatırımlar bugün itibarıyla hangi
seviyededir? Bir ulusal enerji stratejisi ve enerji planımız var mıdır?
Enerjide dışa bağımlılık oranımız şu anda ne kadardır? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akçay. Sayın Akcan… ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla,
Sayın Millî Savunma Bakanımıza sormak istiyorum: ABD ziyaretinde söz konusu
olan gerçek zaman istihbaratı konusunda şimdiye kadar hangi destek alınmıştır? Sınır mücavir
alanında Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve MİT’in kendi imkânları yeterli değil
midir istihbarat açısından? 5 Kasımdan önce
istihbarat paylaşımı olmamış mıdır? Olmamışsa ABD ile stratejik ortaklığın ne
anlama geldiğini merak ediyorum. Bu konuda bilgi verebilir misiniz? Bir diğer sorum:
2002 yılında Genelkurmay İkinci Başkanıyken şimdiki Genelkurmay Başkanımızın
bilgisi dâhilinde belli aralıklarla kara yollarının kendisine ait olan
arazilerinin İstanbul’un Ankara çıkışında olduğu gibi… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akcan. Sayın Tankut… YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Enerji Bakanımıza
sormak istiyorum: Türkiye Atom Enerjisi Kurumu nükleer güç santrallerinin
yapımıyla ilgili olarak taslak şeklinde ölçütler, duyurulmuştur. Bu ölçütler
çerçevesinde bundan sonra nükleer santralin yapımını üstlenen firmanın kontrolü
ve işi yürütmesi esnasında TAEK’in herhangi bir fonksiyonu olacak mıdır? Diğer bir soru:
Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün bu zamana kadar yapmış olduğu çalışmalar
neticesinde Türkiye’den çıkartılan bor ham maddesinden ülke olarak hangi mamul
ürünleri elde etmekteyiz? Şu an ham olarak ihraç ettiğimiz bor maddesinden elde
edilen hangi mamul ürünleri ithal etmekteyiz? Bir de Savunma
Bakanımıza sormak istiyorum: Savunma sanayimiz için geliştirilen yazılımların
kodlanarak üretilmesinde kullanılan ara yüz, veri tabanı ve işletim sistemleri
nelerdir? Bunların içerisinden tamamıyla bize ait olan, kodlanarak geliştirilen
uygulama yazılımları dışında herhangi bir ürünümüz var mıdır? Başka bir
ifadeyle, savunma sanayimiz için algoritmaları bize ait olan ve kodlama
suretiyle ürettiğimiz uygulama yazılımlarımızı geliştirebildiğimiz kendimize
ait herhangi bir platforma sahip miyiz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Tankut. Son söz Sayın
Kaplan’ın. Buyurunuz Sayın
Kaplan. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sorum Sayın Millî Savunma Bakanına: Ordu bütçesi
ve harcamaları üzerinde Meclisin denetimi yok. İlave bütçe fonları Meclis
denetiminden muaf. Sayıştay Yasası askıda olduğu için ordu harcamalarını ve
mülklerinin dışarıdan geriye dönük hesap ve incelemelerini yapamıyor. Ne zaman
bu yasayı çıkaracak AKP Hükûmeti? AB İlerleme
Raporu’nda, yine, İç Hizmet Kanunu, MGK Yasası’nın değiştirilmesi var. Ayrıca,
asker ve polisin sivil otorite emri altında olmasından ne anlıyorsunuz? 1997’de imzalanan
gizli EMASYA Protokolü’nde Genelkurmay Başkanıyla İçişleri Bakanının imzası
var. Neden Millî Savunma Bakanının imzası yok? Bu protokolü de kaldırmayı
düşünüyor musunuz? Son bir sorum
Enerji Bakanına: ÇEAŞ (Çukurova Elektrik), Cementownia
ve diğer şirketlerin açtığı 40 milyar liralık tazminat davasının Türkiye
aleyhine sonuçlanma ihtimalinin yüksek olduğu konuşuluyor. Bu 40 milyar lira
ödenirse tahkim kararıyla, bu 40 milyar lira, hazineden, vatandaşın vergisinden
çıkacak. Peki, AKP bunun hesabını nasıl vermeyi düşünür veya Türkiye’yi
savunmak için AKP Hükûmeti bu 40 milyar liranın
tahkimle yabancı konsorsiyumlara ödenmemesi için ne tür bir tedbir alıyor? Bunu
soruyor, teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Kaplan. Şimdi, Hükûmet adına Sayın Güler; buyurunuz efendim. Süreniz dört
dakikadır. ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sondan başa doğru
cevap vermeye çalışacağım. Sayın Kaplan’ın
ÇEAŞ - Kepez’le ilgili sözleri karşı tarafın propagandasına dayanmaktadır. Bu
noktada, biz, bir koordinasyon içinde devletin kurum ve kuruluşlarıyla gayet
düzgün bir çalışma sürdürüyoruz. Zaten yasaya uygun olarak bu müdahaleyi
yaptık. Hem on bir baraj ve ilgili trafo merkezlerine, kanuna uymayan, yasalara
uymayan bir gruba karşı hukuki haklarımızı kullanarak yaptık. O, karşı tarafın
propagandasıdır Sayın Kaplan. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ödenirse de AKP’nin
ödemesi lazım. ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Tankut’la
ilgili olarak… Burada borla ilgili olarak ifade edeyim: Şu anda biz büyük
ölçüde yerli kaynakları kullanıyoruz, dışarıdan çok özel olmadıkça almıyoruz ve
ayrıca da yeni ürünler geliştirdik. Biraz önce konuşmam sırasında da herhâlde
dikkat etmediniz veya ben yeterince vurgulamadım- bu noktada, hegzagonal bordan tutun sodyum bor hidrür dâhil olmak
üzere, elementer
bor olmak üzere, çinko borat olmak üzere bunları ürettik. Bunların ayrıca bir
kısmını sanayide kullanıyoruz seramik dâhil olmak üzere. Türk tipi çimentoyu
uyguladık. Şimdi, bu yolların çimentoyla kaplanması noktasında da denemelerimiz
sürüyor. Ayrıca, mikro besleyici olarak yaptık. Bu noktadaki bu
millî ürünümüzü, ülkemizin çıkarları doğrultusunda katma değeri yüksek uç
ürünlere dönüştürmeye çalışıyoruz. Zaten, ben daha evvel de Etibankın
Genel Müdürüydüm, bir kısmını o zaman başlatmıştık. Bu noktada arkadaşlarımız
gayet özveriyle çalışıyor. Gayet tabii ki,
biz, aldığımız parayı illa sonuna kadar kullanmayı arzu ederiz, ama
kullanmadığımızı da veririz, yani, illa o parayı harcayacağız diye de bir şey
yok. Neticede, aynı parayı fazlasıyla alıp kullanma imkânımız var. Bu noktada, ayrıca,
geriye ödeme diye de bir durum olmayacak bu sene; sonuna kadar projelerimizde
kullanıyoruz onu. Bilhassa mikro besleyicide, buğday üretimi de dâhil olmak
üzere, önemli sonuçlar aldık. Yeni ve
yenilenebilir ürünler, enerji konusunda, başta büyük barajlar olmak üzere Ilısu Barajı’nı başlattık. Bu, bizim millî gururumuzdur ve
bir sürü ters akıma rağmen Ilısu Barajı’nın temelini
attık. Ayrıca da üç ülkeyle de görüşerek -Avusturya, Almanya ve İsviçre’yle-
onların da muvafakatini alarak yaptık. Almasaydık da kendi imkânlarımızla
yapacaktık zaten. Bu bakımdan, Ilısu Barajı… Boyabat Barajı’nı ayrıca başlattık. Bunun
dışında, Muratlı’yı devreye aldık. Yusufeli, aynı şekilde, dönemimizde, benim
Bakanlığım zamanında alındı, şimdi, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından
yürütülecek. Ayrıca da nehir türü hidroelektrik santralarla da önemli adımlar
attık. Bildiğiniz gibi,
rüzgâr enerjisine yatırımcının ilgisini çekerek 78 bin megavat ki, bunun bir
kısmı mükerrerdir, bunlar tabii ki ayıklanacak… Burada da bizim hesabımız, şu
anda 17 megavatla aldık, bunu 200 megavata bu yılın sonunda çıkarıyoruz.
Hedefimiz 8 bin megavattır iki buçuk sene içinde. Bunun 10 bin megavatı da
bulma durumu vardır. Ayrıca, Türkiye’de türbinlerini üretmek üzere yoğun bir
çalışmayı sürdürüyoruz. TEMSAN’da ayrıca bir rüzgâr
türbininin prototipini yaptık. Hidroelektrik santrallerde de on dört tanesini
yaptık. Şimdi, hedefimiz jeotermal enerjidir,
yenilenebilir enerjinin bir türü olarak. Ayrıca, dalga enerjisinde de, Bor
Araştırma Enstitüsünün hazırladığı mıknatıslarla dalga enerjisi konusunda da
önemli bir çalışmayı sürdürüyoruz. Bunun dışında,
Bursa’yla ilgili olarak, bu Keles’teki santralin
yapılmaması noktasında çevreden de değerlendirmeler var, yatırımcıyla da
görüştük. Böyle bir firma tercihimiz yok. Biz, bütün firmalara eşit
uzaklıktayız. Bu noktada, bunu siz de bildiğiniz hâlde belki farklı bir amaçla
sorduğunuzu tahmin ediyorum. Bu noktada tutumumuz gayet nettir. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Sözleşme imzalanmış. ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Bunun dışında, atom enerjisiyle
ilgili olarak değerlendirmenin nasıl olacağını, dokuz tane kriteri açıkladık
herkesin bulunduğu bir toplantıda. Ayrıca 21’ine kadar da bütün
değerlendirmelere açıktır. Ondan sonra iki aylık süre içinde bunun yönetmeliği
ortaya çıkacak. 21 Şubatta da davet edeceğiz. Bunların hepsi yasada çok açık
olarak görülmüştür. Biz bir gün dahi geciktirmek istemiyoruz nükleer enerji
konusunda. Çünkü, bizim için bir eşikti ve çok anlamlıdır bu. BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Güler. Sayın Gönül,
buyurunuz. MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Vural’ın
sorularıyla başlayayım. 2003; 27 Mart ve Ekimde dediğiniz tezkereler. Doğru
hatırlıyorsam, 2003; 20 Marttı, diğeri de 7 Ekimdi. Bunlar, sınır ötesi
harekâtla ilgili değildi. Bunlar, koalisyon kuvvetlerinin planladıkları şekilde
meseleyi yürütememeleri üzerine, özellikle 1 Mart tezkeresinin reddedilmesi
bakımından, 20 Marttaki overflight müsaadesiydi.
Yani, Amerikan kuvvetlerinin Türkiye üzerinden Kuzey Irak’a -biz müsaade
etmediğimiz için Kuzey Irak’a karadan asker götürmemişlerdi- overflight’ıydı. Overflight’ı
verdik ve overflight sayesinde Amerikan kuvvetleri
dört bin üç yüz sorti yaptılar üzerimizden. Birincisinin bizim askerle alakası
yoktur, tamamen overflight’tır. OKTAY VURAL
(İzmir) – Hayır, orada da var Sayın Bakanım. Orada da Türk Silahlı
Kuvvetlerinin Irak’ın kuzeyine gönderilmesine ilişkin var. 20 Martta da var,
tezkereyi getirebilirim. MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – 7 Ekim tezkeresi ise gene, koalisyon
kuvvetlerinin yardıma ihtiyacı olması sebebiyle Türk askerinin Kuzey Irak’ta
koalisyon kuvvetlerine yardım etmesi için çıkmış bir tezkeredir. Ancak, bu
tezkerenin uygulamasında sıkıntı oldu. Ben bizzat, Amerikan Savunma Bakanı Rumsfeld’le Denver’da görüştüm.
Onlar Ambar mıntıkasını teklif ettiler -ki en sıkıntılı yerdir- biz kabul
etmedik, biz Kuzey Irak’ı istedik ve bu yüzden uygulama mümkün olmadı. 12 Nisanda Sayın
Genel Kurmay Başkanının “Sınır ötesi harekât faydalı olur.” sözü doğrudur.
Ancak, seçim öncesi çok popülist telakki edilebilecek bir karar olabileceği
sebebiyle biz bunu o tarihte almadık. OKTAY VURAL
(İzmir) – Seçim kararı yoktu Sayın Bakanım. MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Seçimden sonra aldık. OKTAY VURAL
(İzmir) – 12 Nisanda seçim kararı yoktu. MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Hayır, o kesin tarih değil 12. 17 Ekimden Kasıma
kadar neden beklendi? Hükûmetle Genelkurmay arasında,
uygulamaların prensipleri konusunda bir mutabakata ulaşılması için beklendi. Bir af elbette
söz konusu değil. Ancak, ben size hatırlamanız bakımından, topluma kazandırma,
geri dönme, vesair diye çıkarılan kanunları vermek
istiyorum, sekiz tane çıkmış: 1985’te Özal Hükûmeti,
1988’de ANAP yine Özal Hükûmeti, 1990’da ANAP ama Akbulut Hükûmeti, 1992’de DYP-SHP
Hükûmeti, 1995’te DYP-SHP Hükûmeti,
1999’da DSP-MHP-ANAP Hükûmeti, 2000’de DSP-MHP-ANAP Hükûmeti böyle bir
kanun çıkartmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teröristlerle ilgili değil Sayın Bakan. OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başbakan bunları yetersiz görüyor, kapsamını artırıyor, kapsama
alacaksınız. MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – 29/7/2003’te de Sayın Gül Hükûmeti benzeri bir kanun çıkartmıştır. Ama, bugün için
Bakanlığımızın dâhil olduğu… OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani, Sayın Başbakanın ifadeleri doğru değil! MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Ki, kanun çıkarsa, Adalet Bakanlığı
çıkaracak. Adalet Bakanı da sizlere açıkladı zannediyorum böyle bir çalışmanın
olmadığını. Bize de sorulmuş bir görüş yoktur, Bakanlar Kurulunda da bu konu
görüşülmemiştir. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Gönül. MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Zaman var mı? BAŞKAN – Süreniz
tamamlandı. MİLLÎ SAVUNMA
BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Peki, teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz. MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Bakanım, eve dönüş yasasından niye bahsetmediniz? AHMET YENİ
(Samsun) – Çıkarmışsınız kanunları… İmzanız var. MUHARREM VARLI
(Adana) – Biz teröristleri affetmedik. (Gürültüler) BAŞKAN – Lütfen
sakin olur musunuz. Sayın
milletvekilleri, şimdi sırasıyla, on üçüncü turda yer alan bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım. Millî Savunma
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 09- MİLLÎ SAVUNMA
BAKANLIĞI 1.– Millî Savunma Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama
(YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 50.875.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 13.206.785.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 15.047.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 13.272.707.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Millî Savunma
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Millî Savunma
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Millî Savunma Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Millî Savunma
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 16.651.402.952,50 - Toplam Harcama : 11.575.301.795,13 - Ödenek Dışı Harcama : 89.823.649,85 - İptal Edilen Ödenek : 5.136.147.515,34 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 5.049.850.795,97 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Millî Savunma
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri
kabul edilmiştir. Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.28- SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI 1.– Savunma Sanayii Müsteşarlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama
(YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 4.512.950 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 22.668.640 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 229.410 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 5.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir TOPLAM 27.416.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini
okutuyorum: B – C E T V E L İ
KOD Açıklama
(YTL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 2.100.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 25.316.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 27.416.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Savunma Sanayi
Müsteşarlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Savunma Sanayii Müsteşarlığı
2006 Yılı Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Savunma Sanayii Müsteşarlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 23.440.000,00 - Toplam Harcama : 16.085.124,79 - İptal Edilen Ödenek : 7.354.875,21 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E
T V E L İ YTL - Bütçe tahmini : 23.440.000,00 - Yılı tahsilatı : 23.578.923,98 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Savunma Sanayii Müsteşarlığının 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 20- ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI 1.– Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 312.922.080 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 372.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 270.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
işler ve Hizmetler 51.193.920 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 364.758.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 472.940.715,00 - Toplam Harcama : 443.887.674,13 - Ödenek Dışı Harcama : 500.000,00 - İptal Edilen Ödenek : 29.553.040,87 BAŞKAN– (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 42.05- ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU 1.– Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama
(YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 7.167.250 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 645.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 95.175.750 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir TOPLAM 102.988.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini
okutuyorum: B – C E T V E L İ
KOD Açıklama
(YTL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 76.220.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 7.168.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 Sermaye
Gelirleri 20.500.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 09 Red ve İadeler (-) -900.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 102.988.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 186.300.141,00 - Toplam Harcama : 169.335.686,75 - İptal Edilen Ödenek : 16.964.454,25 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: B – C E
T V E L İ YTL - Bütçe tahmini : 72.427.630,00 - Yılı tahsilatı : 179.558.578,17 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.26- ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ 1.– Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL) 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 8.093.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 8.093.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini
okutuyorum: BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini
okutuyorum: B – C E T V E L İ
KOD Açıklama (YTL) 04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 6.633.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 1.120.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 7.753.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 5.000.000,00 - Toplam Harcama : 3.484.318,76 - İptal Edilen Ödenek : 1.515.681,24 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E
T V E L İ (YTL) - Bütçe tahmini : 4.700.000,00 - Yılı tahsilatı : 3.797.748,61 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Ulusal Bor
Araştırma Enstitüsü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Eletrik İşleri Etüt
İdaresi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.39- ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama
(YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 9.121.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 327.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 26.455.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir TOPLAM 35.903.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini
okutuyorum: B – C E T V E L İ
KOD Açıklama (YTL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 1.755.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 32.003.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 645.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 34.403.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Elektrik İşleri
Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Elektrik İşleri
Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Elektrik İşleri
Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin
Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 32.992.000,00 - Toplam Harcama : 29.736.100,29 - İptal Edilen Ödenek : 3.255.899,71 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E
T V E L İ (YTL) - Bütçe tahmini : 29.867.000,00 - Yılı tahsilatı : 32.522.758,01 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Elektrik İşleri
Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.27- TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU 1.– Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 7.657.500 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 300.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 56.912.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 07 Sağlık
Hizmetleri 268.900 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 65.139.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini
okutuyorum: B – C E T V E L İ
KOD Açıklama (YTL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 8.677.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 56.318.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 139.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 Sermaye
Gelirleri 5.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 65.139.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Türkiye Atom
Enerji Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: Türkiye Atom
Enerjisi Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 51.065.000,00 - Toplam Harcama : 39.396.630,48 - İptal Edilen Ödenek : 11.668.369,52 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 1.623.595,02 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E
T V E L İ (YTL) - Bütçe tahmini : 50.050.000,00 - Yılı tahsilatı : 45.175.079,84 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Türkiye Atom
Enerji Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40. 40- MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 51.639.500 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 129.500 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 700.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 162.006.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir TOPLAM 214.475.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini
okutuyorum: B – C E T V E L İ
KOD Açıklama (YTL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 4.740.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 208.575.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 260.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 213.575.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 141.436.305,00 - Toplam Harcama : 126.800.807,17 - İptal Edilen Ödenek : 14.635.497,83 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 3.268.694,39 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E
T V E L İ (YTL) - Bütçe tahmini : 127.108.000,00 - Yılı tahsilatı : 137.587.820,74 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Maden Tetkik ve
Arama Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 20.92 - PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T V E L İ
Kod Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 1.350.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni
ve Güvenlik Hizmetleri 130.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 3.338.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 4.818.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Petrol İşleri Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 4.012.500,00 - Toplam Harcama : 3.415.495,82 - İptal Edilen Ödenek : 597.004,18 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Petrol İşleri
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Böylece, Millî
Savunma Bakanlığı, Savunma Sanayii Müsteşarlığı,
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal
Bor Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, Türkiye
Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü ve Petrol İşleri
Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçeleri ile 2006 yılı kesin hesapları kabul
edilmiştir. Ülkemize yararlı
olmasını diliyorum. Sayın milletvekilleri,
birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 22.12 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 22.23 BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş
GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. Şimdi, alınan
karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. 3 - Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/346) (S. Sayısı: 34) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Şimdi, 2’inci
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti İle Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında
Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 4 - Türkiye Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında
Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/384) (S. Sayısı: 71) (x) BAŞKAN –
Komisyon?Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu
71 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen? Tasarının tümü
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Oktay Vural söz
istemiştir. Buyurun Sayın
Vural. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakikadır. MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum. Aslında, bu 71
sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde söz almamın sebebi, biraz önce kabul
ettiğimiz Millî Savunma Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşmeler sırasında, bu
bütçeyle ilgili görüşmeler tamamlandığı için düzeltme imkânı bulamadığım ancak
Meclisin yanlış bilgilendirilmesini de engellemek amacıyla, bir iki hususu size
aktarmak amacıyla söz istedim. Bu bakımdan affınıza sığınıyorum. Değerli
arkadaşlarım, bir sınır ötesi operasyon ve Irak’ın kuzeyine asker
gönderilmesiyle ilgili iki tezkerenin, 20 Martta ve 7 Ekimde, 2003 tarihinde bu
Meclisten geçtiğini ifade etmiştim, Irak’ın kuzeyine
asker gönderilmesiyle ilgili. Sayın Bakan, Millî Savunma Bakanı 20 Mart 2003
tarihindeki tezkerede Irak’ın kuzeyin asker gönderilmesine ilişkin bir karar
alınmadığını, sadece hava sahasının açılmasına ilişkin bir yetki alındığını
söylemişti. Değerli
arkadaşlarım, 20 Mart 2003 tarihli ve 763 sayılı kararı ben sizlere okuyorum:
“Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a gönderilmesine, bu kuvvetlerin
gerektiğinde belirlenecek esaslar dâhilinde kullanılmasına…” diye karar
verilmiş. Dolayısıyla, her
şeyden önce Türkiye'nin en önemli tehdidi olan PKK’ya karşı, bu yüce Meclisin
aldığı Irak’ın kuzeyine asker gönderilmesine ilişkin bir karardan bile bihaber
olunmasını doğrusu yadırgadım ve Meclisin bu konuda karar almamış gibi
gösterilmesinin düzeltilmesi gerektiğini ifade ediyorum. Bu konuda Meclis karar
almıştır ama Hükûmet uygulamamıştır. O da Hükümetin
bileceği… Üstelik,
gerekçede diyor ki: “Kuzey Irak’ta barınmakta olan silahlı PKK/KADEK
militanlarının kriz ortamından yararlanmak amacıyla faaliyetlerine hız
verdikleri ve yeni tertipler içine girmeye başladığı görülmüştür.” diyor. “Bu mülahazalarla; yine, kapsamı, sınırı,
zamanı Hükûmet tarafından belirlenecek şekilde Türk
Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a gönderilmesine…” Doğru ya
işte, Meclis verdi de Başbakan “Zamanı, kapsamı, sınırını ben belirleyeceğim.”
diye söylüyor. Yani, dolayısıyla, belirlediği için de gerçekten, herhâlde
ihtiyaç görmemiş; orada, PKK’ya darbe vurulması konusunda bir ihtiyaç
gösterilmemiş, beklenmiş. Sonra, 7 Ekim
2003’te 782 sayılı kararı aldı bu Meclis. Yine, bu Meclisin aldığı kararda
“Türkiye’nin millî birliğini ve toprak bütünlüğünü hedef alan terör
unsurlarının Irak’ta yuvalanmalarının önlenmesi, Türkiye için öncelikli, hayati
bir konudur. Bu amaçla, Irak’ın PKK/KADEK terör unsurlarından temizlenmesinde
ve Irak topraklarının ileride teröristler için melce olmaktan çıkartılması için
gerekli tüm tedbirlerin alınmasında Türkiye kesin kararlıdır.” Ne zaman? 7 Ekim
2003’te. Kararlılığı görüyor musunuz? Aradan dört yıl geçmiş… “Kesin
kararlıdır.” diyor ve biraz önce, Sayın Bakan şunu söyledi, dedi ki: “Nihayet
anladılar haklılığımızı.” Yani, onun için… Beş yıldır anlamamışlar. Sayın
milletvekilleri, 7 Ekim 2003 tarihli tezkerede diyor ki: “Bu konudaki haklı
güvenlik endişelerimiz başta ABD olmak üzere koalisyon güçleri tarafından da
iyi bilinmekte ve anlaşılmaktadır.” Burada da söylüyor: “İyi bilinmekte,
anlaşılmakta...” Bakan diyor ki: “Daha yeni anlaşıldı.” Şimdi, yani,
Meclise tezkere gönderip, bu tezkereye birtakım hususları yazdıktan sonra,
kalkıp “ABD’yle anlaştık.” diyorsunuz. Bakın, daha ne diyor: “PKK/KADEK terör
örgütünün Irak’tan tasfiyesi ve buradan kaynaklanan terör tehdidinin kesin
olarak bertaraf edilmesi konusunda ABD ile resmî görüşmeler başlatılmıştır.” ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – İzin alamamıştır Sayın Bakan! OKTAY VURAL
(Devamla) – Vallahi, dört yıldan bu yana, maşallah görüşmeler başlatıldı ama
kıl kıpırdamadı. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – İzin alamadılar, izin! OKTAY VURAL
(Devamla) - Yani, düşünebiliyor musunuz? “Bu görüşmelerde PKK/KADEK’in Kuzey Irak’tan tasfiyesi konusunda ortak anlayış
birliği teyit edilmiş ve bu amaçla alınacak tedbirler üzerinde durulmuştur.” ve
sizler, bu gerekçeyle Irak’ın kuzeyine asker gönderilmesine karar verdiniz.
Şimdi, dört yıl boyunca bu Hükûmet yatmış, uyumuş,
adım atmamış. Şimdi, bu gerekçe değerli arkadaşlarım, PKK/KADEK’in
tasfiyesi için kesin olarak kararlı. “Bunu yapmamız gerekir.” diyor. Şimdi, şu
soruyu sormamız bizim hakkımız değil mi: Bu Meclis bu yetkiyi verdi, bu yetkiyi
kullanmadın, “tasfiye için bunu yapacağım.” dedin yapmadın. Peki, ondan sonra
PKK terör örgütünün güçlenmesi, 2007 yılında 400’e yakın şehidimizin olması
gerçeği karışında senin almadığın bu tedbirlerin vebali yok mudur acaba, vebali
yok mudur? İşte, ben… BAŞKAN – Sayın
Vural, lütfen… NURETTİN AKMAN
(Çankırı) - 25 defa yapıldı Sayın Vural, 25 defa sınır ötesi yapıldı bugüne
kadar. MUHARREM VARLI
(Adana) - 35 defa yine yapılır canım. OKTAY VURAL
(Devamla) – Yani, isterseniz daha da yaparız, niye gocunuyorsunuz? Yani, sınır
ötesi operasyon yapılmasından niye gocunuyorsunuz? Bu yetkiyi siz verdiniz,
Meclis verdi ve “PKK’nın tasfiyesi için ABD’yle anlaştık.” deniyor. Dört yıldan
bu yana, gelip bu konuda anlaştık diye bir teklif getiriyorlar, bir tezkere
getiriyorlar ve şimdi geliyor, diyoruz ki: “Yeni anlaşılmış.” Siz bu
sözlerinizi gidin Bakanınıza ve Hükûmetinize
söyleyin. Niye yan gelip yattınız? Dört yıldan bu yana soru sordunuz mu? MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – 22 Temmuzda… SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – 22 Temmuz kadar başınıza taş düşsün. OKTAY VURAL
(Devamla) – Asker gönderdik, PKK’nın tasfiyesi için diyorsunuz ki: “ABD’yle
anlaştık” Nerede anlaşma? BAŞKAN – Sayın
Vural, lütfen konuya geliniz. OKTAY VURAL
(Devamla) – Bu Meclise yanlış bilgi vermek doğru değildir. Dolayısıyla, bunun
düzeltilmesi gerekiyor. O bakımdan, Irak’ın kuzeyine asker gönderilmesine
rağmen, bunu kullanmayan Hükûmete, “Bu yetkiyi verdik
de niye kullanmadınız?” diye, gönül ister ki sizler soru yöneltin, sizler soru
yöneltin. BAŞKAN – Sayın
Vural… OKTAY VURAL
(Devamla) – Başbakanlık yan gelip yatma yeri değildir elbette, yan gelip yatma
yeri değildir. (MHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın
Vural, lütfen konuya geliniz. AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – 22 Temmuzda halkın verdiği… OKTAY VURAL
(Devamla) – Evet, 22 Temmuzda milletimiz sizin PKK terör örgütüne karşı
müdahale yapmamanız için oy vermedi! (AK Parti sıralarından gürültüler) VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Size de asmamak için oy vermedi! OKTAY VURAL
(Devamla) – O bühtandır o oy verenlere, haksızlıktır! LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Kuzu kesildiniz, kuzu… MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Nasıl yönetiyorsunuz Sayın Başkan? OKTAY VURAL
(Devamla) – PKK terör örgütüne karşı kılınızı kıpırdatmıyorsunuz diye oy vermiş
değildir! BAŞKAN – Sayın
Vural… Sayın Vural… OKTAY VURAL
(Devamla) – O oyun hakkını vermenizi diliyorum. Sayın Başkan,
müsamahanıza teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar,
AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Lütfen… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, grup adına konuşmak istiyorum. BAŞKAN – Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Elitaş,
buyurunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakikadır. AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Millî Savunma
Bakanlığı bütçesi görüşülürken değerli milletvekili arkadaşlarımız Sayın Bakana
çeşitli konularda sorular sordular. Bu soruların esası, Millî Savunma
Bakanlığının bugüne kadarki yaptığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisine… Millî
Savunma Bakanlığının önündeki engelleri aşmak, sınır güvenliğimizi daha iyi
sağlayabilmek için ordumuza gerekli lojistik destekler konusunda nasıl bir
bütçe hazırlanması gerektiğini, yüce Meclis, Hükûmetimizin
getirdiği teklif doğrultusunda onayladı ve kabul edildi. Fakat, bu meyanda, gündemimizde olan PKK terör örgütünün son
günlerdeki, özellikle 2007 yılı içerisinde yaptığı terörist faaliyetlerle
ilgili, muhalefet kanadı, hakikaten Türk toplumunun arzu etmediği, Türk
milletinin arzu etmediği ama, maalesef, siyasetlerini seçim öncesinde de
belirli bir noktaya yoğunlaştırıp, hakikaten ülke içerisinde kargaşa ve karmaşanın
ortaya çıkardığı söylem doğrultusunda hâlâ devam etmeye çalışıyorlar. Bakınız,
aleyhte, Millî Savunma Bakanlığının aleyhinde konuşan bir konuşmacı,
konuşmasında, terörün esas itibarıyla 1992 yılında Türkiye için önemli bir
tehdit olduğunu ifade ediyor. Ama şunu hepimiz biliyoruz ki, asıl, terörün
başlangıcı 1984 yılından bu tarafa devam etmiştir. 1984 yılından bu tarafa çok hükûmetler gelmiş geçmiştir. Hükûmetlerin
hepsi terörle, ülkenin bölünmez bütünlüğüyle mücadele etmek için elinden gelen
gayreti göstermiştir. Çok fazla şehit vermişizdir. Çok ülke insanı bu uğurda
hayatını kaybetmiştir. Artık bundan
sonra, bu ülkede yaşayan, Anayasa’nın tanımladığı bir şekilde kendisini Türk
vatandaşı hisseden insanları kucaklamamız, bağrımıza basmamız gerektiğine hep
beraber inanıyoruz, biliyoruz. Çünkü, bu ülkenin millî birliği ve bütünlüğü
buradan geçer. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yoksa, hamasetle, tutup da
insanları başka tarafta yönlendirip başka kulvarlara çekmenin bir anlamının
olmadığını hep beraber idrak etmek zorundayız. Sayın Başbakan ne
diyor: “Kafatası milliyetçiliğine son. Din milliyetçiliğine son.” [AK Parti
sıralarından alkışlar, MHP sıralarından alkışlar (!)] Biz, bunları ifade etmeye
çalışıyoruz. KADİR URAL
(Mersin) – Biz de aynı şeyi söylüyoruz. Bravo! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Artık, bunları millî birlik ve beraberlik için kullanmamız
gerekiyor. (MHP sıralarından “Kim yapıyor?” sesleri) SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Kafatası milliyetçiliğini kim yapıyor? MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakınız, bugün… KADİR URAL
(Mersin) – Bu memleketi otuz yediye bölen sizsiniz yahu! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bir dakika dinle kardeşim. KADİR URAL
(Mersin) – Otuz yediye bölen sizsiniz! MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Dinle bir dakika. Senin Grup Başkan Vekilin konunun dışında neler
söyledi. Biraz önce konuşan bir milletvekili burada değişik şeyler söyledi. AK
Partiyi ve Hükûmetimizi olmayacak şekilde iddialarla,
iftiralarla baş başa bıraktı, ağzımızı açmadık. Lütfen dinle. MUHARREM VARLI (Adana)
– Az önce söylediğiniz kafatası milliyetçiliğine katılıyoruz. Katılıyoruz katılıyoruz, bir itirazımız yok. BAŞKAN – Sakin
olalım sayın milletvekilleri. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bugün bu memlekette, biz, 17 Ekim
tarihinde bir tezkere çıkardık. 17 Ekim tarihinde çıkardığımız tezkere
konusunda Hükûmet açıkladı, dedi ki: Biz… Genelkurmay
Başkanımız açıkladı: “Hükûmet bizden 24 veya 25 Kasım
tarihinde tezkereyle ilgili istekleriniz nelerse onu bize verin, biz de 1
Aralık tarihinde bu konuyla ilgili isteklerimizi, taleplerimizi verdik” dedi.
Ama, o güne kadarki geçen hadise neydi? Bakınız, 16 Şubat 1999 tarihinde “Apo” denen cani teslim edildi bu memlekete. Teslim edildi,
“almadık” dediler, çünkü teslim edildi. İki gün önce burada konuşma yapan
muhalefet partisinden bir temsilciye, bizim arkadaşlarımız laf atınca “Biz
teslim almadık.” dedi. Doğru. Teslim almadılar, paketleyip bu ülkeye
gönderdiler, seçim rüşveti olarak verdiler. (AK Parti sıralarından alkışlar,
MHP sıralarından gürültüler) KADİR URAL
(Mersin) – Biz o zaman yoktuk. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Şimdi, o dönem içerisinde “Apo” denen
caniyi İmralı’da misafir edeceksiniz… OKTAY VURAL
(İzmir) – Etme! Göndersene F tipine. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - …onun talimat vermesine müsaade edeceksiniz ve idamını engelleyecek
şekilde kaldıracaksınız, Başbakanlıkta sümen altında
tutacaksınız, arkasından gelip bu millete, meydanlarda ip fırlatacaksınız,
olmaz böyle şey. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler) KADİR URAL
(Mersin) – İdamı kaldıran sizsiniz. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - İktidardayken başka, ama buraya gelip muhalefetteyken başka şekilde
konuşmanın bir âlemi yok ve millet bunu biliyor. BAŞKAN – Sayın Elitaş… MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Seçimler, milletin yaptığı icraatların ibra yeridir, ibra günüdür.
22 Temmuz tarihinde bu millet, 58’inci ve 59’uncu Hükûmeti
ibra etmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu herkes açık ve seçik
ortaya koymuş ve görmüştür. BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen konuya geliniz. (AK Parti sıralarından
gürültüler) MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Sayın Başkan, Değerli Grup Başkan Vekili, bakınız, sekiz dakika
konu dışında konuştu. Müsaade edin… ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – 22 Temmuzla ne alakası var, dört ayda gelişti. BAŞKAN – Lütfen… MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şimdi, o güne kadar Türkiye, uluslar topluluğu içerisinde
yalnızları oynadı. Türkiye, haklı davasında dünya milletleri arasında kendini
anlatamadı. Bakın, bizim 17 Ekim tezkeresine gelmezden önce, Türk milletinin
içinde doğan, gerçekten olağanüstü bir infial, hepimizin gösterdiği… Nitekim,
27 Ekim tarihinde Kayseri’de çok büyük bir yürüyüş yapıldı, 250 bin -300 bin
insanın bir araya geldiği yürüyüş yapıldı. Terörü herkes telin etti, lanetledi,
çünkü bizim vatandaşlarımız, bizim evlatlarımız, bizim askerlerimiz,
yavrularımız, kardeşlerimiz şehit oluyordu. Ülkeyi bölmek için gayret edenlerin
ekmeklerine yağ sürülmüş, ama uluslararası toplulukta yalnız kalmıştık. Avrupa
Birliği ne diyordu? Avrupa Birliğine şimdi
karşı çıkanlar, bundan önceki hükûmet
döneminde Avrupa Birliğine girmek için imzalar atıyorlardı. Biz atmadık
diyebilirler, ama hükûmetin ortaklarıydılar. Amerika Birleşik
Devletleri, İsrail’in Lübnan’a çıkarma yapmasını meşru müdafaa olarak kabul
ederken, Türkiye’nin, Kuzey Irak’tan beslenen terör örgütüyle ilgili yapacağı
mücadeleyi meşru müdafaa olarak kabul etmiyordu. Dindaşlarımız kabul etmiyordu,
komşu ülkelerimiz kabul etmiyordu. Türkiye’nin Kuzey Irak’a çıkaracağı,
yapacağı herhangi bir askerî faaliyetin neticesinde Türkiye yalnızları
oynayacaktı, ama ilk defa 60’ıncı Hükûmet zamanında,
AK Parti İktidarı zamanında dünya milletleri çerçevesinde baktığımızda, bizim,
Kuzey Irak’ta beslenen terör örgütüyle, otuz yıldır içimizi dağlayan PKK
terörüyle, mücadelemizi, artık, dünya devletleri kabul etmeye başladı. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Amerika Birleşik
Devletleri dedi ki: “O bizim düşmanımızdır”. Avrupa Birliği “Düşmanımızdır.”
dedi. Bundan önce düşman olarak görmeyen ve Başbakan Yardımcımızın açıkladığı
gibi, yirmi sekiz ülke tarafından, en az yirmi sekiz ülke tarafından beslendiği
ifade edilen terör örgütü şimdi yalnız kaldı. BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen, konuya geliniz. MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şu anda terör örgütünün yalnız kalmasıyla birlikte, açıkçası, Türkiye,
yeniden, 70 milyon insanın bir ve beraber olduğu sürece girdi, inşallah, ümit
ediyoruz, siyasi söylemlerle değil, siyasi rant peşinde koşarak değil, bu
ülkenin birliği ve beraberliği ve menfaati hepimizin meselesidir. Terör, sadece
AK Partinin meselesi değil, yediden yetmişe Türk milletinin meselesidir ve
özellikle siyasi partilerin, milletin temsilcisi siyasi partilerin bu konuda
çok hassas davranıp millî birlik ve beraberlik içerisinde bununla mücadelenin
yollarını araştırmamız gerekir. Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Elitaş. Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına söz isteyen, Van Milletvekili Sayın Gülşen
Orhan… Yok. Bursa
Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan… Yok. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben istiyorum. BAŞKAN - Tunceli
Milletvekili Sayın Kamer Genç, buyurunuz. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
Türkiye Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın tümü
üzerinde söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum. Tabii, Türkiye
Cumhuriyeti hudutları içinde çok yoğun miktarda Arnavut kardeşlerimiz yaşıyor
ve yani Türkler ve Arnavutlar kardeş, aynı ağacın dalları. Böyle bir halkın
müstakil devletiyle bizim ticaret anlaşması yapmamız elbette ki çok hoş bir
şey. Bunun en iyi şekilde işlemesini de dilemek bizim temennimizdir. Tabii, bu kanunun
tümü üzerinde görüşme yapılırken Hükûmetin de genel
politikasıyla ilgili birtakım söylemlerde de bulunmak mümkün. İşte, bugün YÖK
Başkanı atandı. İşte, Abdullah Bey atamış, ondan sonra… (AK Parti sıralarından
gürültüler) VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Arnavutluk’a dön! KAMER GENÇ
(Devamla) – Hayır, hayır, bir dakika, bir dakika, geleceğim şimdi. Şimdi, tam onun
kafasındaki YÖK oluşmasını sağlamasını, yani tam kendisinin kafasından geçen
YÖK’ü oluşturacak kişi, bence, Kayseri Müftüsü daha iyi giderdi buraya, onu
atasaydı daha iyi olurdu, ama… AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Tunceli’nin evliyaları var. KAMER GENÇ
(Devamla) – Tunceli Müftüsünü de atayabilir de, neyse, şimdi, yani, tabii bu
gibi, üniversite gibi güzel bir ilim yuvasına böyle tip insanların atanmasını
ben şahsen uygun görmüyorum. Bilim adamının ne konuda bilim adamı olduğu bugün
işte söyleniyor. AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Ayıp, ayıp! ODTÜ’de profesör. KAMER GENÇ
(Devamla) - Bir de, sayın milletvekilleri, bu arada bana bugün birkaç vatandaş
bir telefon etti. Bu Fenerbahçenin Galatasarayı yendiği gün, Sayın Genelkurmay Başkanımızın… O
gün biliyorsunuz bir yüzbaşımız şehit olmuştu, fakat bu şehit olduğu gün tabii
Türkiye olarak büyük bir yas içindeyken Sayın Genelkurmay Başkanımızın, o gün
bir gazetede, o kadar böyle neşeli oyun havasını oynar bir hava içinde bir
resmi çıkmış ki kendisi… Arkadaşlarımız, o acı içinde olan insanlarımız buna
üzüldüklerini söylediler, ben de kanaatlerine katılıyorum. Çünkü, yani, bu
memlekette belirli görevlerde bulunan insanlarımızın, böyle bir millî yas
niteliğindeki bir acının duyulduğu bir sırada, bence, keşke öyle bir pozla,
öyle bir resimle kamuoyunun karşısına çıkmaması gerekirdi. Bu, yani, hepimizin
acılı günlerinde, en başta bu acıyı içinde hissedecek insanların, devletin en
üst kademesinde bulunan kişiler olması lazım. Bunu, vatandaşların isteği doğrultusunda
dile getirmek istiyorum. Bugün, tabii,
bütçelerde yine söz almak istedik ama, gelmiyor söz. Zaten, böyle bir bütçe de
olmaz. Zaten çoğunluk sizde, karar veriyorsunuz, hiç burada bütçeyi getirip de
müzakere etmeye gerek yok. Yani, şimdi… VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Arnavutluk’a gelin Arnavutluk’a… KAMER GENÇ
(Devamla) – Arnavutluk’a geliyoruz işte canım. Senin aklın erer mi
Arnavutluk’a? Hiç, yani… Şimdi, biraz önce Grup Başkan Vekilin konuştuğu zaman…
Bakın, bu, kanunun tümüdür, kanunun tümü üzerinde hükûmetin
politikası şey edilebilir. Ben, mesela,
Millî Savunma Bakanımıza bir soru sormayı düşünüyordum, gelmedi sıra. Bizim
Tunceli’de bir 500 kişilik bir yurt var, size defalarca söyledim,
yüksekokulumuz var, Millî Savunma Bakanlığı tarafından alınmıştır. Diyecektim
ki: Ya Sayın Bakan, Millî Savunma Bakanlığının parası
çok, ne olur yani, o yurdu boşalt, orada yeni bir bina alın veyahut da yani, o,
tabii ki, orada Millî Savunma Bakanlığının almasına bir şey demiyoruz ama,
oradaki öğrencilerin de kalacak bir yeri olması lazım. Şimdi değerli
milletvekilleri, bakın, sizin bakanlarınız çıkıyor burada çok palavra sıkıyor.
Keşke imkânımız olsa da, onlarla böyle uzun uzadıya tartışalım. Şimdi, bir
bakanınız dün çıktı, dedi ki: Geçen seneden 500 küsur bin esnaf iş yerini
kapattı. Bir memlekette bir senede 500 bin kişi eğer iş yerini kapatıyorsa ve
siz bunu da eğer başarı sayıyorsanız, o zaman benim de sizinle tartışacak bir
şeyim yok değerli milletvekilleri. BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen üslubunuzu biraz daha düzgün yapınız. KAMER GENÇ
(Devamla) – Evet, ama efendim bu ticaret anlaşması Sayın Başkanım. Şimdi,
ticaret anlaşması olduğu için, Arnavutluk’la, yani, Türk tüccarının, esnafının
güçlü olabilmesi için, evvela bu anlaşma nedeniyle sağlıklı çalışabilmesi için
Türk esnafının durumunun düzeltilmesi gerekir. (AK Parti sıralarından
gülüşmeler) Arkadaşlar,
gülünecek bir şey söylemiyorum. Bu bir ticaret anlaşması, serbest ticaret
anlaşması. Serbest ticaret kimle yapılır? AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Arnavutluk… KAMER GENÇ
(Devamla) - İşte, tüccarlar arasında yapılır. AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Arnavutluk… KAMER GENÇ
(Devamla) - Efendim, Arnavutlarla yapılıyor da, tüccarlar arasında yapılıyor. Mesela bakın, dün
burada Tarım Bakanlığı bütçesi görüşüldü, “Çiftçi çok zengin” denildi. Dedim
ki, yani burada dün onu söyledim: Sen acaba Türkiye’de yaşayan çiftçiden mi
bahsediyorsun, ayda yaşayan çiftçiden mi bahsediyorsun? Mesela, süt ürünleri
üreten çiftçilerin daha henüz süt ürünü için verilmesi gereken primi
ödememişsiniz, bir seneden fazla. Yani, burada çıkıp da şey etmeye gerek yok bu
kadar. Şimdi, efendim,
tabii, bugün Sayın Bakan burada dedi ki, bir Turusgaz
meselesi var, 1996’da, işte Kutan Enerji Bakanı iken. Orada bir anlaşma
yapıyorsunuz, yapılıyor o zaman, efendim doğal gazın işte 8 milyar metreküpü
Trakya’dan, Bulgaristan’dan geliyor. Bunun sonradan 1-2 milyar metreküpünü de Turusgaz diye bir gaz şirketini kuruyorlar… GAMA, BOTAŞ,
ondan sonra bir de orada yüzde 4,4 nispetinde belli olmayan bir hisse var.
Bakın, o hissede de getirilen her 1.000 metreküpe 10 dolar prim veriliyor. Bu
para kime gidiyor, niye gidiyor? Adamın bir
sermayesi yok… Turusgaz diye birilerine havadan para
veriyorlar, ondan sonra Sayın Bakan, o niye… Önce 2 milyar metreküptü, sonra
işte Mesut Yılmaz Hükûmeti gelince bunu 8 milyar
metreküpe çıkardı ve o zaman bir senelik yapmıştı, bunu yirmi seneye
çıkardılar. Bu Turusgazın bizden aldığı haraç en
azından kaç milyon veya milyar dolardır, onu söyleyin. Yani bunlar niye… Bakın,
1.000 metreküpe biz havadan birtakım kişilere 10 dolar para veriyoruz. CEMAL KAYA (Ağrı)
– Arnavutlara veriyoruz. KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani, bu bir soygundur, ama bu soygun sizin hükûmetiniz
zamanında devam ediyor. Daha neler var, tabii, şimdi… BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen konuya geliniz. KAMER GENÇ
(Devamla) – Tamam. Şimdi, değerli
arkadaşlar… (AK Parti sıralarından gürültüler) AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Arnavutluk’a gel. MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Arnavutluk’a gel, Arnavutluk’a. KAMER GENÇ
(Devamla) - Ya tamam canım, siz hiç şey etmeyin,
geleceğim Arnavutluk’a da… Şimdi, değerli
milletvekilleri, neyse… Tabii arkadaşlar bu saatte yorgundurlar, Sayın
Başkanımızı çok fazla yormak da istemiyorum. İki tane de önerge verdim, iki
önergemi de geri alacağım. Ben, bugün bu
anlaşmanın hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Saygılar
sunuyorum efendim. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Genç. ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, Sayın Genç’in
bahsettiği konuda bir düzeltme yapmak istiyorum. BAŞKAN – Hükûmet adına, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın
Güler, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Lütfen çok kısa… ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Sayın Kamer Genç, kendine has üslubuyla, biraz burada bazı
şeyleri farklı farklı şekilde izah ettiler. Özellikle
Turusgaz meselesine, biz göreve gelir gelmez el
koyduk ve o anlaşmayı değiştirdik, böyle bir yanlışlığı düzelttik. Dolayısıyla,
ülkemiz, hem bundan para kazandı hem de aynı zamanda aldanmışlık duygusundan
kurtulmuş oldu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, Sayın Kamer
Genç’in bu sözünü düzeltiyorum ve Arnavutluk’la ilgili anlaşmanın da hayırlı
olmasını diliyorum. Saygılar sunarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Güler. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Nazlı Ilıcak’ın yazısında bu vardı. Araştıracağım, eğer yanlış
bilgi varsa Sayın Bakana bildireceğim. BAŞKAN – Şimdi,
soru-cevap yok. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: TÜRKÝYE CUMHURÝYETÝ ÝLE
ARNAVUTLUK CUMHURÝYETÝ ARASINDA SERBEST TİCARET
ANLAÞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUÐUNA DAÝR KANUN TASARISI MADDE 1- 22
Aralık 2006 tarihinde Tirana’da imzalanan “Türkiye
Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasýnda
Serbest Ticaret Anlaþmasý”nýn onaylanmasý uygun bulunmuþtur. BAŞKAN – Madde
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Alim
Işık söz istemiştir. Sayın Işık,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakikadır. Lütfen, konu
dışına çıkmamaya özen gösteriniz. MHP GRUBU ADINA
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Gecenin bu
vaktinde sizleri çok fazla sıkmak istemiyorum, onun için, tamamen konuyla
ilgili konuşacağım. 71 sıra sayılı
Tasarı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere
huzurunuza geldim. Öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum ve yaklaşan
Kurban Bayramı’nın hepimize hayırlara vesile olmasını diliyorum. Söz konusu
tasarıya ilişkin protokol 22 Aralık 2006 tarihinde Tiran’da imzalanmıştır.
22’nci Dönemde Dişişleri Komisyonuna havale edilen
tasarı, dönemin sona ermesi nedeniyle hükümsüz kalmıştır. Tasarı, bu dönemde, 2
Ekim 2007 tarihli yazıyla yenilenerek Dışişleri Komisyonunun 15/11/2007 tarihli
toplantısında görüşülmüş ve kabul edilmiştir. Tasarıya esas
olan protokolde Türkiye ve Arnavutluk menşeli tarım ürünlerinin karşılıklı
olarak adları, kotaları ve özellikleri açıklanmış, her iki tarafta da gümrük
vergileri sıfırlanmıştır. Böylece, iki ülke arasındaki protokolle, taraflar
arasındaki ekonomik iş birliğinin artırılması, mal ticaretindeki kısıtlamaların
kaldırılması ve benzeri konularda kapsamlı şekilde iş birliği yapılması
hedeflenmiştir. Bilindiği gibi,
Avrupa’nın güneydoğusunda ve Balkan Yarımadası’nın batısında yer alan
Arnavutluk 28.748 kilometrekarelik yüz ölçümüyle Avrupa’nın en küçük
ülkelerinden birisidir. Yaklaşık 3,6 milyon da nüfusa sahiptir. Toplam 2,9
milyon hektarlık ülke topraklarının yüzde 36’sını ormanlar, yüzde 24’ünü
ekilebilir topraklar, yüzde 15’ini de otlak ve çayırlar oluştururken, kalan
toprak-lar verimsiz ya da
tarım dışı kullanılmaktadır. Yine, hepimizin
bildiği gibi, 1501 yılında Osmanlı Devleti tarafından ele geçirilen Arnavutluk,
1912’de Avrupa’nın oyunları sonucunda diğer Balkan ülkeleriyle birlikte
Osmanlı’dan ayrılmıştır. Bazı veriler
sunmak istiyorum: Nüfus artış hızı yaklaşık yüzde 1. Nüfus yoğunluğu
kilometrekare başına 125 kişi. Resmî dili Arnavutça. Para birimi lek, 1 Amerikan doları yaklaşık 100 lek.
Gayrisafi yurt içi
hasılası 17,5 milyar dolar civarında, kişi başına gayrisafi
yurt içi hasılaysa hemen hemen Türkiye gibi. Büyüme
yüzde 5,5; 2006 verilerine göre. Cari açığı 500 milyon dolar civarında.
İhracatı 0,8, ithalatı da 2,9 milyar dolar civarında olan bir ülke. Sektörlere
göre gayrisafi yurt içi hasılanın dağılımı, tarımda
yüzde 24, yaklaşık, sanayide yüzde 13, hizmetler sektöründe yüzde 46,
taşımacılıkta yüzde 9, inşaatta da yüzde 8.
Başlıca yer altı
kaynakları krom, nikel, demir, bakır, silikat ve petrol. Tarım ürünleri de
mısır, patates, sebze, tütün ve benzeri ürünler. İhracat yaptığı
ülkeler: İtalya, Yunanistan, Almanya, Makedonya, Sırbistan-Karadağ. İthalat yaptığı
ülkeler de: İtalya, Yunanistan, Türkiye, Çin başta gelen ülkeler. Ülkemizin
Arnavutluk’la yaptığı ticaretin boyutları da, ihracat yaklaşık 187 milyon
dolar, ithalat da 12 milyon dolar. İlişkilerimiz genel anlamda iyi olan bir
ülke. Yine, başta Bursa, Kütahya, Balıkesir illeri olmak üzere ülkemizin birçok
ilinde, Arnavutluk’tan göçerek ülkemize yerleşmiş Türk vatandaşlarımız
bulunmakta ve hakikaten bunlar özellikle tatlı ve pasta sanayisinde bu illere
önemli ölçüde ekonomik katkı yapmaktadırlar, bu vesileyle onları da huzurunuzda
kutluyorum. Arnavutluk ile
olan ilişkilerimizde bazı sorunlar da yok değildir. Arnavutluk’ta hâlen serbest
piyasa ekonomisine geçiş süreci yaşanmakta olup,
bundan doğan sık mevzuat değişikliği, bürokrasi, kurumlar arası yetki çatışması,
anlaşmazlıkların çözümünde yargı mekanizmasının ağır işlemesi gibi sorunlar
yaşanmaktadır. Başlıca, hayvancılık, enerji, bankacılık ve ulaşım sektörlerinde
çözülebilecek boyutta sorunlar vardır. Sonuç olarak, söz
konusu anlaşmanın her iki ülkeye de katkı sağlayacağını düşünüyor, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi belirterek saygılarımı
sunuyorum. Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Işık. Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan. Buyurunuz Sayın
Özkan. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakikadır. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Türkiye
Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nı Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu olarak desteklediğimizi belirtmek istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, ancak Türkiye’de şu anda ve 2002 ile 2007 yılları arasında,
gerçekten ülkemizde bankaların, bakanların ve rakamların Türkiye’sini hep
beraber yaşadık. O süreçte gerçekten makro dengeler gayet güzeldi, ancak mikro
dengelerde vatandaşımız üretimsizlikle baş başa kaldı. Geçmiş koalisyon hükûmetlerinde alınan kararlar gereği, kotalardan mustarip
olan üreticimiz gerçekten üretemez konuma geldi. Tütünde kota, pancarda kota,
haşhaşta kota. Bu üretimsizlik vatandaşımızı fakirleştirdi. Fakirleşen
vatandaşımız bankalara yüklendi, bakanlara yüklendi, rakamlara yüklendi. Bir
borç vardı. Koalisyonlardan bunalan Türkiye Cumhuriyeti halkı, bir parlamento
oluşturdu 2002 seçimlerinde, size yüzde 34’le bir iktidar çoğunluğu, yüzde
65’lik bir Parlamento çoğunluğu, bize de muhalefet görevi verdi. O süreci hep
beraber yaşadık. O rakamların, bakanların Türkiye’sinde vatandaş borçlandı. Bu
dönemde, 2007 döneminde de vatandaş çaresizlikten Adalet ve Kalkınma Partisine
şu anda bir avans verdi. Bu avansı iyi kullanmanız gerekiyor değerli
arkadaşlarım, bu avansı iyi kullanmamız gerekiyor. Şeker pancarındaki kotaların
kaldırılması gerekiyor. Bakın, bugün 9 milyon, 10 milyon ton… Ticari anlaşma
yapıyoruz Arnavutluk’la, buna bir şeyler satmamız gerekiyor. Burada, tuzdan
başlıyor, ayakkabıdan, ayakkabı bağcığından, fosfordan, sülfürden bütün
maddeler içeriyor ticari anlaşma, ama üretim yapmamız gerekiyor. Bunun için
uygun faizli kredilerle vatandaşlarımız ödüllendirilmeli. Kotalar dedim…
Pancar 15 milyon tondan şu anda 11 milyon tonlara çekildi, üretimsizlik söz
konusu. Süt üretimi aynı şekilde düştü. Tarım Bakanlığına süt üretiminde çıkış
var diyoruz. Bir toplantıya katıldım, Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği
toplantısına, Sayın Müsteşar şunu söylüyor: “Allah’tan korkun, süt fiyatları
şuraya geldi.” diyor, ama yem fiyatlarını konuşmuyor, mazotu konuşmuyor, samanı
konuşmuyor. Onlar temel girdiler. O ineğin memesinde makine olan kadını
konuşmuyor. O kadın ki ahırdan başını çıkaramıyor, iline gidemiyor, ilçesine
gidemiyor, köyde. O köyde, o pazarın güzelliğini, o şehrin güzelliğini
paylaşamıyor. Böyle bir konumda bu insanlara biz “Allah’tan korkun.” diyoruz.
Allah’tan korkmayan bir Türk vatandaşı yok, hepimiz Allah’tan korkuyoruz,
hepimiz korkuyoruz. Ama o insanlara… O üretimin önündeki engelleri
kaldırmadığınız için o insanlar, o çalışma eforundan kurtulup ibadetini dahi
düzgün yapamıyor. Onun için, bu
ticari anlaşmalar yerinde anlaşmadır, destekliyoruz. Ancak mermer üreticisinin,
pancar üreticisinin, tütün üreticisinin, anason üreticisinin, üzüm
üreticisinin, pamuk üreticisinin desteklenmesi gerekiyor. Bakın, yüzde
0,75’le Tarım Bakanlığı bütçesini tamamladık. Yeterli mi? Değil. Gelişmiş
ülkelerde tarıma ayrılan pay da Avrupa Birliği ülkelerinde gayrisafi
millî hasılanın yüzde 2’si. Bu yüzde 2’yi yapmadığımız sürece Türk köylüsünün,
Türk çiftçisinin kalkınması mümkün değil. Anlaşmaları
yapıyoruz, ama bir şeyler de satmak zorundayız. Bakın, burada 215 milyon
dolarlardan bahsediliyor. Niçin milyarlar avına çıkmayalım. Üretimin önündeki
engelleri kaldırırsak Türkiye coğrafyası bir cennet, su kaynaklarıyla. Bitti
deniliyor su kaynaklarımız. Bizim, uygun kullandığımız zaman yeterli su
kaynaklarımız var, toprağımız var. Bizim ekilecek arazimiz var, ancak
kaynakları düzgün kullanalım, çiftçinin önündeki tarım girdilerini, mazotta o
enerjide gerekli indirimleri yapalım, o, isimsiz, üreten insanların bir aşı
olalım, o sofrasında çorbası olalım, katığı olalım. Dileğimiz bu. Bu düşüncelerle
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum, tekrar bu ikili anlaşmanın ülkemize,
Arnavutluk’a hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum, saygılarımı sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Özkan. 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2.- Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi yok. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3.- Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi yok. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için üç
dakika süre veriyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Açık
oylama sonucunu açıklıyorum: Kullanılan oy
sayısı: 265 Kabul: 265 (x) Böylece, tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Programa göre
kuruluşların bütçe ve kesin hesapları ile gelir bütçesini ve 2008 yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın maddelerinin oylamasını yapmak için, 12
Aralık 2007 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 23.07 (x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir. |
|