DÖNEM: 23                             CİLT: 9                     YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

36’ncı Birleşim

11 Aralık 2007 Salı

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV.  - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER

1.- Slovenya Meclisi Dış İlişkiler Komisyonunun vaki davetine icabetle, TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin Slovenya’ya yapacağı resmî ziyarete siyasi parti grupları tarafından Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun yerine Tekirdağ Milletvekili Necip Taylan’ın, İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’nin yerine İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten’in katılacaklarının bildirildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/244)

 

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı: 57)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58)

 

A) ADALET BAKANLIĞI

1.- Adalet Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

B) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1.- Danıştay Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Danıştay Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

C) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

D) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

E) YARGITAY BAŞKANLIĞI

1.- Yargıtay Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

F) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1.- Ulaştırma Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

G) KARAYOLLARI  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Karayolları Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

H) TELEKOMÜNİKASYON KURUMU

1.- Telekomünikasyon Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Telekomünikasyon Kurumu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

I) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Denizcilik Müsteşarlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

İ) SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

J) MİLLΠ SAVUNMA BAKANLIĞI

1.- Millî Savunma Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Millî Savunma Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

K) SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI

1.- Savunma Sanayii Müsteşarlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Savunma Sanayii Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

L) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR  BAKANLIĞI

1.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

M) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

N) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

1.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

O) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

Ö) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU

1.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

P) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

R) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

3.- Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 34)

4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/384) (S. Sayısı: 71)

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

2.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Bursa Milletvekili Mehmet Ocakden’in konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- OYLAMALAR

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

VIII.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) Yazılı Sorular ve Cevapları

1.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, AB’nin mali yardım aracı fonlarının kullanımına ilişkin Başbakandan sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/570)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, Belçika’da terörü protesto eden Türk vatandaşlarına yapılan polis müdahalesine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın cevabı (7/581)

3.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, düve ithaline,

Hayvancılık desteklemelerinin ödenmemesine,

- Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, limon piyasasına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/651, 652, 653)

 

4.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, RTÜK’ün ceza verdiği kanal ve programlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/762)

5.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, hayvancılıktaki kayıt sistemine,

- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Mersin’deki dolu afetinden oluşan hasarın tespitine

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/772, 773)

6.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, TRT yönetimiyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/774)

7.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Habur Gümrük Kapısına yapılan müdür atamasına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın  cevabı (7/803)

8.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, vekâleten görev yapan personelden asaleten atananlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/807)

9.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, TRT’deki “Sınırlar Arasında” programının sansürlendiği iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın cevabı (7/808)

10.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, vekâleten görev yapan personelden asaleten atananlara,

- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, kadına yönelik şiddete,

İlişkin soruları ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı (7/828, 851)

11.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, vekâleten görev yapan personelden asaleten atananlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı  Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/861)

 

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Ge­nel Ku­ru­lu sa­at 11.05’te açı­la­rak beş otu­rum yap­tı.

 

2008 Yı­lı Mer­ke­zi Yö­ne­tim Büt­çe Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı ve 2006 Yı­lı Mer­ke­zi Yö­ne­tim Ke­sin He­sap Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı­’­nın (1/426; 1/267, 3/191) (S. Sa­yı­sı: 57, 58) gö­rüş­me­le­ri­ne de­vam edi­le­rek;

 

Dı­şiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı,

Av­ru­pa Bir­li­ği Ge­nel Sek­re­ter­li­ği,

Sa­na­yi ve Ti­ca­ret Ba­kan­lı­ğı,

Re­ka­bet Ku­ru­mu,

Millî Pro­dük­ti­vi­te Mer­ke­zi,

Kü­çük ve Or­ta Öl­çek­li Sa­na­yii Ge­liş­tir­me ve Des­tek­le­me İda­re­si Baş­kan­lı­ğı,

Türk Ak­re­di­tas­yon Ku­ru­mu,

Türk Stan­dart­la­rı Ens­ti­tü­sü Baş­kan­lı­ğı,

Türk Pa­tent Ens­ti­tü­sü Baş­kan­lı­ğı,

Ta­rım ve Kö­yiş­le­ri Ba­kan­lı­ğı,

Ta­rım Re­for­mu Ge­nel Mü­dür­lü­ğü,

Çev­re ve Or­man Ba­kan­lı­ğı,

Or­man Ge­nel Mü­dür­lü­ğü,

Dev­let Su İş­leri Ge­nel Mü­dür­lü­ğü,

Dev­let Me­te­o­ro­lo­ji İş­leri Ge­nel Mü­dür­lü­ğü,

Özel Çev­re Ko­ru­ma Ku­ru­mu Baş­kan­lı­ğı,

2008 Yı­lı Mer­ke­zi Yö­ne­tim Büt­çe­le­ri ve 2006 Yı­lı Mer­ke­zi Yö­ne­tim Ke­sin He­sap­la­rı ka­bul edil­di.

 

Gün­de­min “Ka­nun Ta­sa­rı ve Tek­lif­le­ri ile Ko­mis­yon­lar­dan Ge­len Di­ğer İş­ler” kıs­mı­nın:

 

1’in­ci sı­ra­sın­da bu­lu­nan ve İç Tü­zü­k’­ün 91’in­ci mad­de­si kap­sa­mın­da de­ğer­len­di­ri­le­rek te­mel ka­nun ola­rak bö­lüm­ler hâlin­de gö­rü­şül­me­si ka­rar­laş­tı­rıl­mış olan Ta­nık Ko­ru­ma Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı (1/346) (S. Sa­yı­sı: 34) ko­mis­yon yet­ki­li­le­ri Ge­nel Ku­rul­da ha­zır bu­lun­ma­dık­la­rın­dan er­te­len­di.

 

2’nci sı­ra­sın­da bu­lu­nan, Spor­da Do­pin­ge Kar­şı Ulus­la­ra­ra­sı Söz­leş­me­ye Ka­tıl­ma­mı­zın (1/348) (S. Sa­yı­sı: 63),

3’ün­cü sı­ra­sın­da bu­lu­nan, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Hü­kü­me­ti ile Ja­pon­ya Hü­kü­me­ti Ara­sın­da Ka­man Ka­le­hö­yük Ar­ke­o­lo­ji Mü­ze­si­nin Hi­be Yo­luy­la Ya­pı­mı­na İliş­kin No­ta­la­rın Onay­lan­ma­sı­nın (1/466) (S. Sa­yı­sı 75),

Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­la­rı, gö­rüş­me­le­ri­ni mü­te­a­ki­ben ya­pı­lan açık oy­la­ma­lar­dan son­ra, ka­bul edil­di.

 

11 Ara­lık 2007 Sa­lı gü­nü, alı­nan ka­rar ge­re­ğin­ce sa­at 11.00’de top­lan­mak üze­re, bir­le­şi­me 23.12’de son ve­ril­di.

 

 

Ey­yüp Ce­nap GÜL­PI­NAR

 

 

Baş­kan Ve­ki­li

 

Mu­rat ÖZ­KAN

 

Ca­nan CAN­DE­MİR ÇE­LİK

Gi­re­sun

 

Bur­sa

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

Ha­run TÜ­FEK­Cİ

 

Fa­toş GÜR­KAN

Kon­ya

 

Ada­na

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

No.: 51

II.- GELEN KÂĞITLAR

11 Aralık 2007 Salı

 

Tasarı

1.- Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ile Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/480) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 4.12.2007)

Teklifler

1.- Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü ve 27 Milletvekilinin; Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/92) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 3.12.2007)

2.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in; 5237 Sayılı Türk Ceza Kanununun, Kanuna Aykırı Eğitim Kurumu Başlıklı 263. Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/93) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor  ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

3.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; İl Genel Meclisi Üyeleri ile İlgili 5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/94) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

4.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası, Türkiye Halk Bankası Anonim Şirketi ve Türkiye Emlak Bankası Anonim Şirketi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/95) (Plan ve Bütçe Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

5.-  Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/96) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

6.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; 5302 Sayılı İl Özel İdaresi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/97) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 5.12.2007)

11 Aralık 2007 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.05

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için beş dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Ancak, görüşmelere başlamadan önce, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının Genel Kurula bir sunuşu vardır; okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Slovenya Meclisi Dış İlişkiler Komisyonunun vaki davetine icabetle, TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin Slovenya’ya yapacağı resmî ziyarete siyasi parti grupları tarafından Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun yerine Tekirdağ Milletvekili Necip Taylan’ın, İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’nin yerine İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten’in katılacaklarının bildirildiğine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/244)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Slovenya Meclisi Dış İlişkiler Komisyonunun vaki davetine icabetle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan Parlamento heyetinin Slovenya’ya yapacağı resmî ziyarete siyasi parti grupları tarafından Çankırı Milletvekili Suat Kınıklıoğlu’nun yerine Tekirdağ Milletvekili Necip Taylan’ın, İstanbul Milletvekili İlhan Kesici’nin yerine İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten’in katılacakları bildirilmiştir.

Söz konusu isim değişiklikleri Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlemesi Hakkında 3620 Sayılı Kanunun 2. maddesi uyarınca Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.

                                                                                                          Köksal Toptan

                                                                                              Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                               Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Bugünkü program uyarınca, iki tur görüşme yapacağız. 12’nci turda Adalet Bakanlığı, Danıştay Başkanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Yargıtay Başkanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Telekomünikasyon Kurumu, Denizcilik Müsteşarlığı ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı: 57) (x)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58) (x)

A) ADALET BAKANLIĞI

1.- Adalet Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1.- Danıştay Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Danıştay Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin  Hesabı

D) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) YARGITAY BAŞKANLIĞI

1.- Yargıtay Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1.- Ulaştırma Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) KARAYOLLARI  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Karayolları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Karayolları Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) TELEKOMÜNİKASYON KURUMU

1.- Telekomünikasyon Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Telekomünikasyon Kurumu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI

1.- Denizcilik Müsteşarlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Denizcilik Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Sayın milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25’inci Birleşimde bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin on beş dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş ve sıraya girmiş olacaklardır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi yedi buçuk dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de yedi buçuk dakika süre verilecektir. Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Şimdi, on ikinci  turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına: Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu, İzmir Milletvekili Erdal Kalkan, Konya Milletvekili Ali Öztürk, Denizli Milletvekili Mehmet Salih Erdoğan, Tokat Milletvekili Osman Demir, Konya Milletvekili Hüsnü Tuna, İstanbul Milletvekili Hasan Kemal Yardımcı.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına: Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Manisa Milletvekili Şahin Mengü, Mersin Milletvekili İsa Gök, Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu, İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Konya Milletvekili Faruk Bal, İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu, Adana Milletvekili Kürşat Atılgan.

Şahısları adına, lehinde; Düzce Milletvekili Celal Erbay, İstanbul Milletvekili Nusret Bayraktar.

Aleyhinde; İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak, Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan.

Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Musa Sıvacıoğlu.

Buyurunuz efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Adalet Bakanlığı 2008 yılı bütçesi üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Beş dakikalık kısa süre içerisinde elbette ki yargının problemlerini dile getirmek, dört başı mamur bir şekilde bunların hepsini anlatmak elbette mümkün değil.

Şunu ifadeyle sözlerime başlamak istiyorum: Yüce Meclisimizin duvarında yazılı olan “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir” ve millet egemenliğini yetkili organlar eliyle kullanır. İki kurumdur ki, Türk milleti adına karar verir; bunlardan birisi yasama olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir diğeri ise yargı yetkisini kullanan mahkemelerimizdir, yargıdır.

Tabii, yargının problemleri bugün ortaya çıkarılmadı. Uzun senelerden beri devam eden yargının problemleri olan adliye sarayları, bunun dışında adliye lojmanları, mahkemelerde yetersiz kâtipler, ceza infaz kurumlarındaki infaz koruma memurlarının eksikliği gibi eksikliklerle yargı şu anda görevini devam ettiriyor. Ancak şu husus hiçbir zaman göz önünden çıkarılmamalıdır: Personel eksikliği, özellikle hâkim, savcı açığı giderilmedikçe, bunların gözü, kulağı, eli, ayağı olan zabıt kâtipleri gibi yardımcı adliye personelinin problemleri halledilmedikçe istenilen adli yargıyı, istediğimiz seviyeye ulaştırmamız elbette ki mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, bugün bütçe görüşmelerinin sekizinci günündeyiz, önümüzde üç gün daha var. Bu görüşmeleri olgun bir hava içerisinde devam ettiriyoruz iktidarıyla muhalefetiyle. İlgili bakanlıklarımızın ve bağlı kuruluşlarımızın bütçeleri tek tek ele alınıyor ve görüşülüyor.

Değerli arkadaşlar, ben sözümün bu noktasında sizlere bir karşılaştırma yapmak, hangi dönemde hangi hizmetlerin en iyi bir şekilde verildiğini göstermek adına, öncesini de karalamadan, kısaca bir izahta bulunmak istiyorum.

Tarihî devirleri ayırdığımız gibi siyasi devirleri de şu şekilde ayırmamız mümkündür: Öncesinden başlayarak, bir, “ok’lu devirler” diyebileceğimiz devirler, ki temsilcileri bellidir; onun dışında, “el’li devirler” diyebileceğimiz devirler bellidir, temsilcileri biliniyor; onun dışında, “at’lı devirler” diyebileceğimiz devirler, siyasi temsilcileriyle bellidir; “arı’lı devirler” diyebileceğimiz devirler; “garnitürlü yıllar” diyebileceğimiz devirler ve nihayet “ak’lı yıllar” diyeceğimiz devirlerin de içinde bulunuyoruz.

Artık, ak’lı devirlerdeyiz. Ak’lı devirlerin de birinci dönemini, ilk beş yılını tamamladık, şimdi, ikinci devrine geliyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu ak’lı devirlerde, bütün alanlarda olduğu gibi, özellikle de adli hizmetler yönünden de gerçekten rekorlar kırılmış, Türk tarihine unutulmaz sayfalar açmıştır.

Bunların hepsini bu kısa süre içerisinde saymam, elbette ki, mümkün değil. Yalnız ifade etmek istediğim, adliyelerin şu andaki bu durumları, Adalet ve Kalkınma Partisinin mutlaka sıkıntılarını gidermesi gereken bir gündem maddesi olarak da önümüzde durmalıdır. Adli hizmetlerin verilmesi açısından, şu anda -rakam eğer aklımda doğruysa- dört yüz seksen altı tanesi kendisine mahsus olmayan binalarda faaliyette bulunmaktadır. Bunlar hükûmet konaklarının altında, sadece iç kısma girildiği zaman kapısında “Adliye” yazan bir yazıyla karşılaşıyoruz. Eğer yargı bağımsızsa, buralarda faaliyette bulunanlar bağımsız bir şekilde hareket edecekler ise, mekân bağımsızlığı bakımından da bir an önce buraları kurtarmak durumundayız.

Cezaevlerimizin durumu belli; şu anda da gayet iyi bir durumda, Avrupa standartlarına uygun bir şekilde hizmet vermeye devam ediyorlar.

İnfaz koruma memurlarındaki açıklık, adliye personelindeki boş kadrolar, yargı hizmeti veren hâkim ve savcılarımızın sayılarının eksikliği, elbette ki, yargı hizmetlerini vermede yetersiz kalmaktadır. İstanbul gibi büyük kentlerimizde, beş altı ay sonrasına duruşma verilmektedir. Gecikmiş adalet, elbette ki, adalet değildir.

Biz istiyoruz ki, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu ikinci döneminde, ak’lı yıllarda, adliyenin bütün problemleri giderilsin, problem adına, ister personel bakımından olsun ister fiziki imkânlar açısından olsun bu problemlerin hepsinin de üstesinden geleceğimize inanıyorum. Vicdanlarıyla cüzdanları arasında sıkışmış olan hâkimlerimizi ve savcılarımızı Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı cüzdan sıkıntısından kurtarmış, onları vicdanlarıyla baş başa bırakmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayın Sayın Sıvacıoğlu.

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Adliyeleri olmayan 188 tane ilçemiz var, buralara da adli hizmetlerin, hiç olmazsa günlük işlemlerin yürütülmesi adına, oralarda sabıka belgelerinin verilmesi, noterlik hizmetlerinin verilmesi gibi hizmetlerin, icra memurları da dâhil olmak üzere, hiç olmazsa günlük işlemlerini yapabilmeleri açısından, oralarda bir adliye bürolarının kurulması da yararlı olur düşüncesindeyim. Şu anda, Adalet Bakanlığı 8 genel müdürlük, 8 daire başkanlığıyla hizmet vermektedir. Ankara’da bile 4 tane ayrı binada hizmet veriyor. Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda, Ulaştırma Bakanlığımız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımız, Dışişleri Bakanlığımız gibi bakanlıkların müstakil binaları fiziki şartlarıyla düzeltilmiş, kendilerine ait binalarda hizmet veriyorlar. Yargı bağımsızlığını sık sık dile getirmemize rağmen, başta merkez olmak üzere, ayrı ayrı binalarda hizmet veriyor. Ankara Adliyesi; bakınız, tek 1 tane adliyemiz var, ihtiyaca cevap vermiyor. Bir an önce Ankara’da da başkente yakışır bir şekilde…

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sıvacıoğlu.

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum Sayın Başkan.

Yaklaşmakta olan Kurban Bayramı’mız hepimize hayırlı olsun diyor, hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, İzmir Milletvekili Sayın Erdal Kalkan.

Buyurunuz Sayın Kalkan (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ERDAL KALKAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştay bütçesi hakkındaki konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa’mız, Türkiye Cumhuriyeti devletinin nitelikleri arasında hukuk devletini özellikle belirtmiştir. Hukuk devleti, demokratik devlet olmanın bir gereğidir. Hak ve özgürlüklerin olmazsa olmaz koşulu ve güvencesidir. Kısaca, otoriter ve totaliter devlet anlayışının karşıtıdır. Devlet, erkini ve yetkilerini bireyler, vatandaşlar ve onların oluşturduğu örgütler lehine sınırlamalıdır. Başka bir deyişle, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü anlayışının devletin organları tarafından içselleştirildiği devlettir. Hukuk devletinin korunmasında, etkinlik alanının genişletilmesinde en önemli görev, idari yargıya ve onun yüksek mahkemesi olan Danıştayımıza düşmektedir. İdari yargı, Anayasa’nın “İdarenin her türlü eylem ve işlemleri yargı denetimine tabidir.” ilkesi uyarınca, kendi özel kanunlarıyla belirlenen usuller çerçevesinde bu görevi yerine getirmektedir.

Yargımızın sorunları ve ihtiyaçları hepimizce bilinmekte olup, bunları hızla çözebilmek görev ve sorumluluğundayız. Çözümün sağlıklı ve ivedi olarak gerçekleşmesi için, öncelikle hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesinin herkes tarafından benimsenmesi gerekir. Çağdaş demokrasilerde insan hak ve hürriyetleri çerçevesinde bu ilkelerin uygulama alanlarının genişletilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, çağdaş devlette insanların inanç ve düşüncelerine, kökenlerine göre farklı hak ve özgürlük anlayışı kabul edilemez, edilmemelidir. Son yıllarda, ülkemizde yargı alanında reform niteliğinde önemli düzenlemeler yapılmaktadır. UYAP projesi, yargıç ve savcılarımızın hizmet içi eğitim ve gelişimlerini sürdürmeye yönelik yüksek lisans, yabancı dil ve bilgisayar eğitimleri bunlardan bazılarıdır. Hatta, yargıç ve savcılarımızı, imkânlarımız olduğu ölçüde, yurt dışında görevlendirip oradaki uygulamaları izletirsek çok daha önemli olacağı inancındayım.

Yargıç ve savcı alımlarının objektif usul ve esaslara bağlanması, idari yargıda hukuk fakültesi mezunlarının ağırlığının korunması reform kararlılığının göstergeleridir.

Neden adalet mülkün temelidir değerli arkadaşlarım? Çünkü, adalet, devletin ve toplumun sırtını dayadığı temel direktir. Adaletin olmadığı, hak ve nefaset ilkesi uyarınca dağıtılmadığı yönündeki en küçük şüphe toplumun yozlaşmasına ve devletin çökmesine yol açar. Yargıya güvenilirlik bu nedenle sağlanmalıdır. Bu, yönetenlerin, meslek mensuplarının, savunma erkinin ve tüm vatandaşlarımızın sorumluluğudur.

Yargının iş yükünü azaltmak için hukuk devleti ilkesinden ödün vermeden yargıç ve savcı sayıları artırılmalı, mahkemeler çoğaltılmalı ve usul konularında çağın bilgi ve teknolojisinin gerekleri dikkate alınarak gerekli önlemler alınmalıdır.

İdari yargı alanında, yargı denetimi dışında kalan işlem ve eylemler azaltılmalıdır. Bu çerçevede Yüksek Askerî Şûra, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları ve hatta Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler yargı denetimine tabi tutulmalıdır.

Anayasa’nın 90’ıncı maddesinde yapılan değişikliğe paralel olarak, disiplin cezalarının yargı denetimine açılması sağlanmalıdır. Bu yönde idare mahkemesince verilen kararlar Danıştay tarafından içtihat hâline getirilerek açılım sağlanabilir. 

İdari yargı alanında, özellikle konusu para olan işlemlerin yargı denetimi yerine hakemlik müessesesiyle çözümlenmesi yönünde düzenleme yapılması düşünülmelidir.

Hukuk devletiyle bağdaşmayan askerî-sivil yargı ayrılığı giderilerek yargı birliği sağlanmalıdır. Bu husus yargı bağımsızlığı için olmazsa olmaz koşuldur. Çalışmaları başlatılan yeni anayasada bu sorunların çözüleceğine inanıyorum.

Adaleti dağıtan, vatandaşın devlete güvenini sağlayan hâkim ve savcılarımıza daha mutlu ve daha özgür bir yaşam sağlamak için bütçe imkânları tekrar gözden geçirilmelidir.

Adaleti tesis eden üç ayaktan biri olan savunmayla ve barolarla daha sıkı iş birliğine gidilmelidir.

Yüce Danıştayımızın, yürüttüğü görevin önemine ve gereklerine uygun yeni bir hizmet binasına kavuşabilmesi için çalışmalar yapılmaktadır. Sayın Bakanımızın, ilgili diğer bakanlıklara ait işleri de takip ederek bu işi kısa sürede sonuçlandıracağından şüphem yoktur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kalkan.

ERDAL KALKAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yeri gelmişken belirteyim değerli arkadaşlarım, “saray” olarak nitelendirilen adliye binalarının estetik anlayış içinde, mimarlık şaheseri olarak inşa edilmesini hem bir hukukçu hem de bir ressam olarak çok önemsiyorum. Sayın Bakanımızın bu hususta da kalıcı çözümlemeler yapacağına inanıyorum.

Bu düşüncelerle, reform çalışmaları başlatan ve yürüten Adalet Bakanlığına, Sayın Adalet Bakanına, Bakanlık çalışanlarına ve zor koşullar altında yüce bir görevi yerine getiren hâkim ve savcılarımıza teşekkür ediyor, Bakanlığımızın bütçesinin milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kalkan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Ali Öztürk.

Buyurunuz Sayın Öztürk. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu ve Adalet Akademesi Başkanlığının bütçeleri hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

İş Yurtları Kurumu, 6/8/1997 tarihli 4301 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumunun Kuruluş ve İdaresine İlişkin Kanun ile Adalet Bakanlığına bağlı kuruluş olarak teşkilatlanmıştır. İş Yurtları Kurumunun temel amacı, hükümlü ve tutukluların bir meslek ve sanat edinmeleri veya var olan meslek ve sanatlarının korunup geliştirilmesi amacıyla iş yurtları oluşturmaktır. İş yurtları, belirtilen amaca hizmet çerçevesinde, üretilen ekonomik değerleri pazarlamak için ceza infaz kurumları bünyesinde oluşturulan tesis, atölye ve benzeri ünitelerdir. 392 ceza infaz kurumunun 186’sında iş yurtları bulunmaktadır.

Cezanın infazıyla ulaşılmak istenilen temel amaç, kişisel ve toplumsal güvenliği sağlamak, hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek; üretken, kanunlara, toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmaktır. Tahliye edildikten sonra da hayatını kazanmanın bir yolunu bulmak, bir mahkûmun topluma yeniden katılmasına ilişkin en önemli ögedir. Birçok mahkûmun ceza infaz kurumlarındaki geçirdikleri dönem, hayatlarında ilk kez iş becerilerini geliştirme ve düzenli olarak çalışma fırsatı buldukları dönemdir.

Ceza infaz kurumu iş yurtlarında kırkın üzerinde değişik alanda mal ve hizmet üretilmektedir. Bunların başlıcaları mobilya, matbaa, tekstil, konfeksiyon, triko, ayakkabı, inşaat, fırıncılık, süt ve süt ürünleri, sebze, meyve, tarım, besicilik, gümüşçülük, seramik, çinicilik, halı-kilim dokumacılığı, hediyelik eşya, mermer, tablo, benzeri el sanatları çalışmaları da yapılmaktadır.

İş yurtlarında çalışan hükümlülere 2007 yılı itibarıyla 5 YTL gündelik ödenmektedir. Birçok hükümlü bundan elde ettiği gelirle dışarıdaki ailesine katkı da yapabilmektedir. İş kazası, meslek hastalığı, hastalık ve analık kollarında sigorta yapılmaktadır. Hükümlülere emekleri karşılığı kâr payı dağıtılmaktadır. Bu şekilde, hükümlüler, çalışmaya özendirilmektedir. Amaç çok daha fazla hükümlü ve tutukluya çalışma ortamı hazırlayarak infazın kalitesini artırmaktır.

Sosyal hukuk devleti olmamızın doğal sonucu olarak ceza infaz kurumlarında bulunanlar asla toplumun gözden çıkardığı bireyler değildir. Bir süre sonra yeniden aynı sosyal çevrede birlikte yaşayacağımız bu kişilerin tahliye sonrası yaşama hazırlanması büyük önem taşımaktadır.

Adalet Akademisi, 1985 yılında 3221 sayılı Kanun’la hâkim ve savcı adaylarının eğitimini sağlamak amacıyla Adalet Bakanlığına bağlı olarak kurulan hâkim ve savcı eğitim merkezleri, bağımsız bir eğitim kurumunun kurulması ihtiyacından sonra 4954 sayılı 23/7/2003 tarihli Adalet Akademisi Kanunu’nun 31/10/2003 tarihinde yürürlüğe girmesiyle kurulan Adalet Akademisi bünyesinde eğitim merkezine dönüştürülmüştür.

Adalet Akademisi, tüzel kişiliğe, bilimsel, idari ve mali özerkliğe sahip olduğundan 2006 yılında ilk bütçeye sahip olmuş, 2007 yılında da kendi ihtiyaçlarını karşılayabilir hâle getirilmiştir. Adalet Akademisinin ilgili olduğu bakanlık Adalet Bakanlığıdır.

Yargının adil ve tarafsız gerçekleşmesi için adalet sisteminde sorumluluk alanlara evrensel hukuk anlayışını hedefleyen eğitim hizmetlerini bilimsel yöntemler ve uygulamaların ışığında, mesleki tecrübe destekli olarak sunmayı amaçlayan Adalet Akademisi, eğitim hizmetleri olarak adli, idari ve askerî yargı hâkim ve savcılarına, noterlere, adalet hizmetlerine yardımcı personele, talep hâlinde avukatlara, meslek öncesi ve meslek içi eğitimi ve gelişmesi için kurslar açmak, belirli alanlarda uzmanlık programları, seminer, sempozyum, konferans ve benzeri etkinlikler  düzenlemek, ulusal ve uluslararası hukuk ile adli ve mesleki konular hakkında görüş bildirmek gibi danışma  ve yardım hizmetlerini sunmak, toplum ihtiyaçlarına uygun mevzuatları geliştirmek, dokümantasyon hizmetleri olarak Türkiye ve diğer devletlerdeki hukuk ve adalet alanını ilgilendiren belgelerin, mevzuatın, mahkeme kararlarının ve yayınların ilgililerin faydalanmasına sunulmasını sağlamak üzere bir bilgi ve belge merkezi, bilgi bankası, kütüphane kurmak gibi görevlerini yerine getirmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Öztürk.

ALİ ÖZTÜRK (Devamla) - Adli ve idari yargıda hâkim ve savcı adaylığına atananların meslek öncesi eğitim süresi, hazırlık eğitimi, staj dönemi ve son eğitim dönemi olmak üzere üç bölüm hâlinde ve toplam iki yıldır. Bu şekilde meslek öncesi ve meslek içi eğitimlerle hâkim, savcı, avukat ve noterler mesleki bilgi, kabiliyet, tecrübe, yeterlilik ve liyakatlerini en üst seviyeye ulaştırmak suretiyle zamanı verimli kullanma, doğru çözüm üretebilme, en adil ve hızlı yargılama yapabilme becerisi geliştirilmek suretiyle işbaşına gelen, vicdanına karşı adil, kendi düşüncesine karşı bağımsız ve Türk milletine adına karar veren hâkim ve savcılarımıza başarılar dilerken her iki kuruma ait bütçenin hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Salih Erdoğan.

Buyurunuz Sayın Erdoğan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargıtay bütçesi üzerinde AK Partinin görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, huzur ve refahın artması, özgürlüklerin genişlemesi, demokratik ilerlemenin ve ekonomik kalkınmanın temelinde hukuk yatmaktadır. Hukuktan en küçük bir sapma başta demokrasi olmak üzere ekonomik ve sosyal alanda sorunlar, hatta yıkıntılar meydana getirir, hukuk dışı yollardan sonuç alma özentisi oluşturur. Sonuçta, toplumsal barış tehlikeye düşer, hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü zedelenir. Bu nedenle, hukuku savunmada ve hukuka güvenmede birleşmeliyiz.

Geleceğimizi güvence altına almanın ve barışı sağlamanın yegâne yolu, hukukun üstünlüğüne dayanan hukuk devletini egemen kılmaktan geçer. Sorunlar, demokratik yollarla ve hukuk kuralları içinde kalarak çözümlendiğinde, hukuk devleti meyvesini verir. Bu nedenle, mahkeme kararlarının doğru ve adil olmasının, hem devlet hem toplum, öncelikle de davanın tarafı olan kişiler açısından son derece önemli olduğunu söylemeye gerek bile yoktur.

Değerli milletvekilleri, mahkemeye başvuran bir kimse, hukuka uygun, adil karar verilmesini bekler. Bir insanın uğradığı en büyük haksızlık, herhâlde, mahkemeler yoluyla adil ve hukuka uygun olmayan kararlar nedeniyle uğradığı mağduriyettir. Mahkemeler aracılığıyla bir insanın uğradığı haksızlıktan daha ağır, daha derin zarar açan başka hiçbir haksızlık düşünülemez. Ne var ki, hâkimlerimiz de insandır ve bunun sonucu olarak hâkimler de yanlış karar verebilir.

Yargıtay Başkanımızın ifadesiyle, yerel mahkemeler yüzde yüz doğru karar verseydi Yargıtaya gerek olmazdı. Bugün Yargıtayımız, 250 yüksek hâkim, 459 tetkik hâkimi, 471 yardımcı personeliyle, 2006 yılında 462.559; 2007 yılının ilk on ayında 346.558 davayı sonuçlandırmıştır. Başka bir ifadeyle, tatil günlerini çıkardığımız zaman, Yargıtayımız, her gün ortalama 2.000-2.500 davaya bakmaktadır. Yerel mahkemelerimizdeyse, yaklaşık 10 bin hâkim ve savcı ile yılda 6 milyon dava dosyasına bakılmaktadır. Bunun anlamıysa şudur: Bu kadar yoğun iş yükü altındaki bir kurumun hata yapmaması elbette mümkün değildir. Oysa yargının her yanlış kararı bütün toplumu üzer, tehdit eder, hukuk güvenliğini sarsar. Yargıtayımız, işte bu yoğunluk içinde çalışmakta olan adliye mahkemelerince verilmiş bulunan kararları inceleyerek yanlış olanları bozma, doğru olanları onama işlevini yerine getiren yüksek mahkememizdir.

Değerli milletvekilleri, bir ülkenin hukuk düzeyinin belirlenmesinde yasa metinleri çok önemlidir. Demokrasilerde yasalar adil olmak ve özgürlükleri güvence altına almak zorundadır. İkinci özellik ise hukukun çağdaş normlara uygun olması gelmektedir.

Günümüzde uluslararası toplumun saygın üyeleri arasında yer almanın temel ölçütlerinden biri demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında çağdaş standartlara uyum düzeyidir. Bir o kadar da önemli olan bu hukuk kurallarının yorumlanış ve uygulanış biçimidir. Hukuk kurallarının ülkenin her yerinde aynı anlam verilerek uygulanmasını sağlamak, yani içtihat oluşturmak Yargıtayımızın asli görevidir. Yargıtay, bir içtihat mahkemesidir.

Yargıtayımız bugüne kadar bu konuda hakikaten hukukun oluşmasına ve hukukun gelişmesine, zenginleşmesine büyük katkı sağlamıştır. Bu yüksek mahkememizin mutlaka eleştirilecek kararları vardır, ancak Yargıtayın özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesiyle ilgili, ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla da örtüşen pek çok örnek kararları bulunmaktadır. Örneğin, Yargıtayın, ifade özgürlüğünün olmadığı yerde, toplumun özgür aklın ürünlerinden yararlanamayacağını kaydeden kararları, düşüncenin çokluğu ve çeşitliliğinin bir ülkenin zenginliği ve itici gücü olduğunu vurgulayan kararları ve yine ifade özgürlüğünün eleştiri hakkını da kapsadığı, çoğunluk gibi düşünmeme hakkının bulunduğunu gösteren kararları örnek kararlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Erdoğan.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) – Ancak ifade özgürlüğünün de bir sınırının olması gerekir. Şiddet içerikli, şiddete çağrı yapan, toplumsal düzeni temelden sarsan kışkırtıcı nitelikteki düşünceler ifade özgürlüğü kapsamında himaye görmez. Düşünceler, şiddete ve nefrete davetiye niteliği taşımadığı sürece hukukun koruması altındadır.

Değerli milletvekilleri, yargı kararları da eleştirilebilir. Ancak, kesinleşmiş yargı kararları eleştirilmelidir. Eleştiri, bilimsel, akılcı ve hukuk çerçevesinde kaldığı sürece himaye görür. Açık yargılama ilkesi mutlaka gözden, dikkatten kaçırılmamalıdır. Ancak, yargıya intikal etmiş davalar hakkında bu ifade özgürlüğünün daha da dikkatli kullanılması gerekmektedir.

Ben, Yargıtay bütçemizin hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Çok teşekkür ediyoruz Sayın Erdoğan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Sayın Osman Demir.

Buyurunuz Sayın Demir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA OSMAN DEMİR (Tokat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı ve ona bağlı Karayolları Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçeleri üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve ekranları başında bizi izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kutsal çatı altında bulunan hepimizin olduğu gibi, Ulaştırma Bakanlığımızın amacı, hiç kuşkusuz, ülkemizi muasır medeniyetler seviyesine, hatta onun üzerine çıkarmaktır. Bilginin ışık hızında yayıldığı, teknolojinin sürekli yenilendiği ve ticaretin giderek serbestleştiği günümüzde, bu hedefe ancak hızlı, güvenli ve düşük maliyetli bir ulaşım hizmetiyle çıkılabilir.

Türkiye ekonomisinin küresel ekonomiyle rekabet edebilmesi, her şeyden önce, iç piyasamızın gelişmesine, bu da, iyi bir ulaşım ağına sahip olmamıza bağlıdır. İyi bir ulaşım ağı sayesinde, üretim faktörleri ve mallar, kendileri için en etkin piyasaları bulurlar. Örneğin: 1 kilogram domatesin fiyatı Tokat’ta 1, Ankara’da 1,5 YTL olmaz. Ankara’da bir işçi günde 50 YTL ücretle çalışırken, Tokat’ta 20 YTL ücretle çalışmak zorunda kalmaz. Yollarda hastalar can vermez. Hamile kadınlar bebeklerini kaybetmezler. Ulaşım ağları, devletin milleti kucakladığı şefkat kollarına dönüşür. Bir canlı için kan dolaşım sisteminin önemi ne ise, ülkemizin gelişmesi için ulaşım hizmetinin önemi de odur.

Ulaşım hizmeti, ekonomide olduğu gibi, sosyal ve kültürel alanda da çok önemli bir role sahiptir. Bu hizmet sayesinde insanlar sosyal, kültürel ve tarihî değerlerini tanıdıkça, devlet, millet ve tarih bilinci gelişir.

Hizmet etkinliği açısından bir diğer önemli konu, ulaşım hizmetlerinin çeşitliliğidir. Kara, hava, deniz ve demir yolu ulaşımı ne kadar gelişmiş ve birbirleriyle ne kadar rekabet edebilecek güçte olursa, insanların seçim özgürlüğü ve hizmet kalitesi o kadar yüksek olur. Herkes gelir düzeyine, taşıyacağı yüke ve ayırdığı zamana göre alternatif ulaşım araçlarından birini tercih edebilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; coğrafi konumu, tarihî birikimi ve mevcut hâliyle stratejik bir role sahip olan ülkemizde 1950’li yıllarda taşımacılığın yaklaşık yüzde 49’u kara, yüzde 43’ü demir ve yüzde 7,5’i deniz ve yüzde 0,6’sı hava yoluyla yapılmaktayken, sonraki yıllarda izlenen hatalı politikalar sonucu ulaşımın yüzde 94’ü kara yoluyla yapılır hâle gelinmiştir. Üstelik bu yolların standardı oldukça düşük olmuştur. Yüz binlerce insanımız trafik kazalarında can vermiş veya sakat kalmış, büyük maddi kayıplar meydana gelmiştir.

Anılan sorunlardan kurtulmak amacıyla AK Parti İktidarı dengeli bir ulaşım politikası izlemektedir. Büyük bir cesaret ve ileri görüşlülükle 15 bin kilo-metre bölünmüş yol hedefini ortaya koymuştur. Cumhuriyet tarihinde ilk defa Karayolu Taşımacılığı Kanunu çıkarılmıştır. Ulaştırma ana planı stratejisi oluşturulmuş ve hizmette bütünlüğü sağlamak amacıyla, Karayolları Genel Müdürlüğü Ulaştırma Bakanlığına bağlanmıştır.

Cumhuriyet kurulduğundan AK Parti İktidarına gelinceye kadar Türkiye’de 6.101 kilometre bölünmüş yol yapılmışken, bugün, bu rakam, 13.724 kilometreye ulaşmıştır. AK Parti iktidara gelinceye kadar sadece 220 kilometresi yapılmış olan 542 kilometrelik Karadeniz sahil yolu ve sadece yüzde 45’i tamamlanmış olan Bolu Dağı Tüneli hızla tamamlanarak hizmete açılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüzde Asya’yla Avrupa arasında ticareti yapılan malların değeri 2 trilyon doları, ulaştırma hizmetlerinin buradan aldığı pay ise 200 milyar doları aşmıştır. Bu doğrultuda, Avrupa ile Orta Asya’yı birbirine bağlayacak olan ve “21’inci yüzyılın İpekyolu Projesi” diye adlandırılan doğu-batı ulaşım koridoru oluşturulmaktadır. Proje tamamlandığında ülkemizin önemi daha da artacaktır. Şubat 2007’de Kars-Tiflis-Bakü Demiryolu Hattı Projesi’nin çerçeve anlaşması imzalanarak bu yönde önemli bir adım atılmıştır. AK Parti hükûmetlerinin başlattığı ve planladığı yüksek standartlı demir yolu projelerinden, özellikle, MARMARAY, Ankara-İstanbul, Ankara-Konya, Ankara-Polatlı-Afyon-Uşak-İzmir, Ankara-Sivas-Erzincan-Erzurum-Kars, İstanbul-İzmir ve İstanbul-Bulgaristan sınırı hattını hatırlatmakta yarar görüyorum.

Önümüzdeki dönemde bunların yanında, 15 bin kilometre bölünmüş yol hedefine ulaşmayı, İstanbul Boğazı’na üçüncü karayolu geçişini kazandırmayı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayın Sayın Demir.

OSMAN DEMİR (Devamla) - … hâlen 7.205 kilometre olan devlet ve il yollarını 2 katına çıkarmayı, kış şartlarında güvenli ve sürekli ulaşımı destekleyecek kar siperleri oluşturmayı ve akıllı ulaşım sistemlerini yaygınlaştırmayı hedefliyoruz. “Ak” kadrolar olarak, gece gündüz çalışıp her zaman daha fazlasına layık olduğuna inandığımız milletimize hizmet etmenin gururunu yaşıyoruz. AK Parti hizmet partisidir, “ak” kadrolar halka hizmeti Hakk’a hizmet bilirler. Yapabilecekleri işin sözünü verir ve verdikleri sözü tutarlar, milleti aldatmazlar. Başarımızın temelinde bunlar yatıyor.

Önümüzdeki dönemde aziz milletimizden, maddi ve manevi değerlerimizden, geçmiş tecrübelerimizden ve Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın sarsılmaz iradesinden aldığımız güçle daha fazlasını başaracağımıza inanıyorum. Bu vesileyle, özverili çalışmalarından dolayı Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım’ı ve Bakanlığının tüm çalışanlarını yürekten kutluyorum. Başarılarının artarak devam etmesini ve 2008 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Demir.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, az önce, hatip, bütün devlet memurlarını “ak” kadrolar olarak tanımladı. Lütfen bu “ak” kadroların devlet memurları mı, yoksa siyasi partinin kendi görevlileri mi olduğunu açıklasın. (CHP sıralarından alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ne alakası var!

AHMET YENİ (Samsun) – Ne alakası var!

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Memurları değil Bakanlar Kurulunu kastetti.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Olur mu efendim, olur mu? Hizmeti kim götürüyor? Hizmeti vatandaşın ayağına devlet memurları götürür. Rica ederim…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Gerçi arkadaşımız doğruyu söyledi. Yani, devlet memurlarının hepsini AKP’li yaptınız da hiç değilse şekle riayet edin, şeklen “Bunlar memurdur.” falan deyin.

BAŞKAN – Sayın Demir, buyurun kürsüye gelin.

Bir dakika süre veriyorum.

OSMAN DEMİR (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, bizim, orada, devleti kastetme diye bir amacımız yok, ifademde o da yok. “Ak kadrolar” dediğimiz zaman tabii ki siyasi bir kadroyu kastediyoruz; AK Partiyi kastediyorum ve Hükûmeti kastediyorum, Bakanlar Kurulumuzu kastediyorum.

Saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Budur işte.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Hüsnü Tuna.

Buyurunuz Sayın Tuna. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA HÜSNÜ TUNA (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Telekomünikasyon Kurumu bütçe görüşmelerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Küresel düzeydeki teknolojik, ekonomik ve toplumsal gelişmeler sonucu ortaya çıkmakta olan yeni uluslararası telekomünikasyon düzeni, telekomünikasyon hizmetlerinin özel sektörün katılımıyla rekabetçi bir ortamda verilmesini hedeflemektedir. Bu nedenle, telekomünikasyon alanında tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de geleneksel, tekelci ve devletçi yapıdan çıkılarak özel girişimcilerin de faaliyet gösterebilecekleri rekabetçi bir serbest piyasa yapısına ulaşmak için planlı bir gelişme izlenmektedir. Hükûmetimiz de bu doğrultuda çalışmakta ve bu sektörde en üst düzeyde serbestleşmenin sağlanmasını hedeflemektedir.

Türkiye’de 27 Ocak 2000 tarih ve 4502 sayılı Yasa ile telekomünikasyon sektörünün düzenlenmesi, denetlenmesi için bağımsız bir yapıda Telekomünikasyon Kurumu kurulmuştur. Kurumun temel amacı sektördeki etkin rekabet ortamının sağlanmasıdır.

Telekomünikasyon Kurumunun göreve başladığı 2002 yılından itibaren sektörde kayda değer birçok gelişme yaşandığı görülmektedir. 2002 yılında 97 olan işletmeci sayısı 1 Ocak 2004 tarihindeki serbestleşme sürecinden sonra hızla artmış, Kasım 2007’de 245’e ulaşmıştır. 2002 yılında ses ve altyapı hizmetleri sadece Türk Telekom tarafından sunulmakta iken bugün alternatif işletmeciler de bu hizmetleri sunmaya başlamışlar, dolayısıyla tüketicilerin seçenekleri artmıştır. 2002 yılında mobil abone sayısı 23,3 milyon iken, 2007 yılında 61 milyona ulaşmıştır. Bu artışın aynı hızla devam etmesi beklenmektedir. 2002 yılında hiç olmayan ADSL hizmetinden, 2007 yılında 4,2 milyon abone yararlanır duruma gelmiştir.

Bu beklentilerin gerçekleşmesi hâlinde  bilgi toplumu olma yolunda önemli bir adım atılacak ve toplumsal refah seviyesinin azami derecede yükselmesine destek verilecektir. Dolayısıyla, özelleşme ve serbestleşme hâlihazırda ülkemizde de mevcut olan sayısal uçurum seviyesinin azaltılması yönünde etkin bir araç olacaktır. Bunun yanı sıra, özelleşen şirketin daha yenilikçi ve çeşitli hizmet sunmak amacıyla daha fazla araştırma, geliştirme harcamaları yapması gerekecektir.

Diğer taraftan, Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu, Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu ile Devlet İstihbarat Hizmetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Kanunu’nda değişiklik yapan 5397 sayılı Kanun’la güvenlik ve istihbarat kurumlarımızın kanunlarında yazılı görevleri gereği yaptıkları, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespiti, dinlenmesi, sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ve kayda alınması işlemlerinin hukuki denetiminin yapılması için Telekomünikasyon Kurumu Başkanlığına doğrudan bağlı olarak İletişim Başkanlığı kurulmuş ve 23/7/2006 tarihinde başladığı faaliyetlerini başarıyla sürdürmektedir.

Telefon dinleme alışkanlığı geçmişte ülkemizi âdeta bir gizli kulaklar ülkesine dönüştürmüştür. 1947’lerde rahmetli Adnan Menderes’in özel hayatını izleyenler, 70’lerde İşçi Partisi yöneticilerinin kabak çekirdeği sohbetlerini kayda alacak kadar pervasızlaşmışlar, 80’lerde, her gün, yeni bir cihazla dinlemeye alınarak taciz edilen rahmetli Turgut Özal’a “Böceklerle yaşamaya mecburuz.” dedirtecek kadar umudunu kaybettirmiş, nihayet 90’lı yıllarda Mehmet Eymür’ün “Galiba herkes birbirini dinliyor.” itirafında somutlaşan gizli kulaklar neredeyse hayatın bir parçası hâline gelmişti.

Özel hayata yapılan bu saldırılardan ancak hukukun üstünlüğüne bağlı kurumların denetimiyle kurtulabiliriz. Yeter ki, kurumların başında, hukuka ve hukukun üstünlüğüne inanmış, yasa dışılıklara ve rutin dışına çıkmak isteyenlere izin vermeyecek görevliler bulunsun. Bugün Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı devlet hukukuna değil, hukuk devleti ilkelerine uygun olarak faaliyetlerini devam ettirmektedir. Bu nedenle, bireylerin mahremiyetine müdahale de sona ermiş, en azından ortadan kalkma istikametinde azalmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

HÜSNÜ TUNA (Devamla) - Sözlerime son verirken, hepinizi, 17 Aralık 2007 Pazartesi günü Konyamızda 734’üncü vuslat yıldönümü anılacak olan ve

“Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeliyiz.

Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeliyiz biz…

Beri gel beri! Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk?

Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik…

Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız.

Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir.” diyen Hazreti Mevlânâ’yı Anma Günü’ne davet eder, bütçemizin hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tuna.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına son söz, İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Kemal Yardımcı.

Buyurunuz Sayın Yardımcı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN KEMAL YARDIMCI (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan sizleri şahsım ve Adalet ve Kalkınma Partisi adına saygıyla selamlıyorum.

Denizcilik Müsteşarlığımız bütçesi vesilesiyle sizlere, ülkemiz ve dünya denizciliği hakkında, ayrılan sürede bazı bilgiler iletmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün dünyada ticaretin yüzde 80’i deniz yoluyla yapılmaktadır. Sektörü üç başlık altında değerlendirmek gerekir:

 

1)     Deniz ulaştırması,

2)     Deniz turizmi,

3)     Deniz kaynakları olup,

Deniz ulaştırmasının ana ögeleri de deniz ticaret filosu, gemi inşa sanayi ve limancılıktır.

2007 yılı itibarıyla denizden taşınan yüklerin miktarı 8 milyar tona yakındır. 8 milyar tonluk yük miktarı içinde ülkemizin miktarı takriben 240 milyon tondur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son beş yılda dünya denizciliğinde yaşanan canlanmaya paralel olarak denizcilik sektörümüz de gerekeni yaparak, dünyada sektör bazında gereken yeri almaktadır.

Değerli milletvekilleri, deniz ile şaka olmaz, denizde su, bardakta durduğu gibi durmaz. Deniz disiplin ister, kurallarına uymak ister, çevreyi korumak ve çevreye saygı ister. Bugün itibarıyla dünya denizcilik ticaret filosu 1 milyar dead weight tonu aşmış bulunmaktadır. Türk bayraklı gemilerin tonajı yaklaşık 8 milyon ton olup, takriben 5 milyon ton da Uzak Doğu tersanelerinde yeni gemi siparişi Türk armatörü için devam etmektedir.

Ülkemiz, gemi inşa sanayisinde gereken hamleleri yapmış. Öyle ki, dünya gemi inşa siparişi çerçevesinde son üç yılda dünya yüzde 89 büyürken, Türk tersaneleri yüzde 360 büyüme sağlamıştır. Ülkemizin tersanelerinde hem Türk hem de dünya armatörleri için inşa edilen gemi sayısı ve tonajı hızla artmaktadır. Dünyada gemi inşada Güney Kore birinci sırada, ülkemiz 4,5 milyon tonluk siparişiyle dördüncü sıraya yerleşmiş bulunmaktadır. Tersanelerimizde 2002 yılında 14 bin kişi istihdam edilirken, bugün yaklaşık 33 bin kişiye yükseldik. Yan sanayi ile birlikte istihdamımız 100 bin kişi civarındadır. Gemi inşa sanayisinde hedef, stratejik olarak ithal girdiyi sıfırlamak, yüzde yüz Türk gemisi yapmak olmalıdır. Bu konuda ciddi çalışmalarımız var.

Değerli milletvekilleri, limancılık konusunda ise,  son yıllarda hız verilen özelleştirmelerle, süratle modernize edilerek ve kapasiteleri artırılarak limancılık konusunda gereken hedeflere ulaşılmaya çalışılmaktadır. Yatçılık, gezinti tekneleri, dalış turizmi, su sporları, marinacılık ve kruvazör turizmi ülkemiz için büyük önem taşımaktadır. Son yıllarda liman hizmet tarifelerindeki şikâyetler giderilmiş, önemli oranda indirimler sağlanmış, bu sayede “kruvazör” dediğimiz yolcu gemileri ülkemiz limanlarına sıkça gelmeye başlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir deniz ülkesi olmanın yanı sıra, denizci ülke olma mecburiyetindeyiz. Bu nedenle, halkımıza denizciliği sevdirmek zorunda olduğumuza inanıyoruz. Amatör denizciliğin geliştirilmesi için, tekne vergilerinin düşürülmesi dâhil olmak üzere, her türlü teşvik edici ilave tedbirin alınması gerektiğine inanıyoruz.

Denizcilik sektörünün üçüncü ana konusu balıkçılık ve dip kaynaklarıdır. Kıyı balıkçılığı, açık deniz balıkçılığı, kültür balıkçılığı konusunda ciddi çalışmalar yapılmaktadır. Özellikle kabotajda akaryakıt üzerinden alınan ÖTV’nin kaldırılması, balıkçılık sektörümüze büyük destek sağlamış ve deniz yoluyla insan ulaşımında artış sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sektör bu oranda büyürken kalifiye, eğitilmiş insan gücü çok önemlidir. Öncelikle denizcilik idaresi, denizcilik eğitimi almış kadrolarla donatılarak dünya standardına ulaşılmıştır. Sayın Bakanımız ve Müsteşarımız dâhil olmak üzere, kilit noktalara ve uzman kadrolara denizci personel getirilmiştir.

Yapılan denetimler neticesinde, Türk gemileri dünya limanlarında kara listeden beyaz listeye geçmiştir. Türk bayraklı gemilerin yabancı limanlarda tutulma oranı yüzde 20’lerden yüzde 7’ye düşürülmüş, dünya limanlarında gemilerimizin prestij kazanması sağlanmıştır.

Başta Ulaştırma Bakanlığımız olmak üzere, tüm Denizcilik Müsteşarlığı çalışanlarına, ülkemize ve denizcilerimize prestij sağladıkları için teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HASAN KEMAL YARDIMCI (Devamla) – Denizcilikte eğer aşırı büyümelerden yaşanan problemleri çözmek istiyorsak, daha fazla kaza yaşamak istemiyorsak, bunun ana çözümü denizcilik eğitiminden geçmektedir. Denizcilik eğitimi yalnız ülkemizin değil, dünya denizcilik sektörünün önemli sorunu ve meselesidir.

Sözlerimi bitirirken saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yardımcı.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına, Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat Ata.

Buyurunuz Sayın Ata. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi buçuk dakikadır.

DTP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 mali yılı kapsamında Adalet Bakanlığı, Yargıtay ve Danıştay Başkanlıkları, Türkiye Adalet Akademisi ve Ceza İnfaz Kurumları ile İş Yurtları bütçeleri hakkında Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızda bulunmaktayım.

Sözlerime başlamadan önce, İnsan Hakları Haftası içerisinde olmamız dolayısıyla, herkesin temel hak ve hürriyetlerden özgür ve eşit bir şekilde yararlandığı ve insan hakları mücadelesinin verilmediği bir dünya ve ülke özlemiyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere parlamenter demokrasimizin konsolidasyonu ve istikrarı açısından yaşadığı en önemli sıkıntı, erkler ayrılığı mevzusuna henüz bir netleşme getirmemesidir. Anayasa’mız güçler ayrılığı ilkesiyle yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirlerini etkilemeden fonksiyonlarını yerine getirmesini hedeflemiş, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını ayrı düzenlemelerle güvence altına almıştır.

Yargının bağımsızlığı yıllardır üzerinde çok tartışılan ve ülke gündeminden bir türlü düşmeyen bir konudur. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna yürütme organı içerisinde yer alan Adalet Bakanının başkanlık etmesi, yine devlet bürokrasisi içerisinde yer alan ve bakana bağlı olarak görev yapan müsteşarın kurulda yer alması her zaman tartışma konusu olmuştur ve yine olacaktır. Fakat, bilinmektedir ki üyelerinin tamamı hâkimlerden oluşan Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay gibi üst mahkemelerin, özellikle devletin taraf olduğu davalarda verdikleri kararların önemli bir kısmı toplum vicdanında kabul görmemektedir. Yargının siyasallaşması olgusunun ülke gündemindeki yerini koruyarak sürekli tartışılıyor olması, meselenin bir kurulun yapısıyla sadece sınırlı olmadığını göstermektedir. Sorunun kaynağını daha derinlerde, devletin ideolojik yapısında, siyasi kültürümüzde, devletin hukuka biçtiği rol ve bunun tarihî arka planında, hâkimlerin hukuk birikimlerinin ve kültürlerinin nasıl oluştuğunda ve üst mahkemelere hâkimlerin hangi kriterlerle ve nasıl seçildiklerinde aramak gerekir.

Değerli milletvekilleri, Bakanlığın “hâkimler ve savcıların, özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı konusunda eğitimleri için Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliğiyle işbirliği hâlinde geniş kapsamlı programlar uyguladığı ve tüm bu alanlardaki uygulamalarda reformlara koşut somut ilerlemeler sağlandığı” yönündeki beyanatının, maalesef, pratik olarak henüz güncel yargılama süreçlerine ve yargı mensuplarının anlayış ve yaklaşımlarına yansımadığını görmekteyiz.

Kamuoyunca izlendiği üzere iki hafta önce, Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV)’in hazırladığı “Yargıda Algı ve Zihniyet Kalıpları” başlıklı rapor açıklandı. Bu raporda, araştırma kapsamında görüşülen hâkim ve savcıların yüzde 63’ü, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarında Türkiye’ye karşı ön yargılı olduğunu düşünmektedir.

“Devlet Çıkarları mı, Adaletin Gerekleri mi? Demokrasi mi, Güvenlik mi?” başlıklı bölümde, hâkim ve savcılar arasında, yargılama faaliyeti sırasında, adalet ile devletin çıkarları veya demokrasi ile devletin güvenliği arasında bir karşıtlık çıkabileceği ve bu durumda devletin çıkarlarının korunması gerektiği kanısının yaygın olduğu görülmektedir.

Yine “İnsan hakları, devletin güvenliği açısından tehdit oluşturabilir mi?” sorusuna “evet” diye yanıt verenlerin oranı yüzde 51 olmuştur. Bu soruya “hayır” diye yanıt verenlerin oranının ise yüzde 28’de kaldığını üzülerek belirtmek gerekir.

Raporun bir başka çarpıcı noktası ise, Anayasa’nın 90’ıncı maddesine eklenen “temel hak ve özgürlüklere ilişkin uyuşmazlıklarda milletlerarası hükümlerin esas alınması” şeklindeki düzenlemeyi görüşmecilerin çoğunluğunun olumsuz bulduğudur. Bu görüşte olan hâkim ve savcıların bazıları, bu durumu egemenliğin sınırlandırılması ve iç işlerine müdahale olarak yorumlamaktadır. Hâkimlerin, kendilerini, halk adına yetki kullanan bağımsız otoriteler olarak değil, yerleşik kurumsal yapı çerçevesindeki devletin bekçileri olarak görmeleri bir toplum için akla gelebilecek en kötü durumlardan biridir. Çünkü “bekçi hâkim” nosyonu, hukuk adına son söz söyleme yetkisinin kötüye kullanılması suretiyle, statükonun onaylanması uğruna özgürlüklerin tahribinin yolunu açar. Oysa, bir anayasal demokraside herkes için nihai hak arama kapısı olan mahkemelerin, politik konjonktürden etkilenmeyeceklerini, ideolojik statükonun aracı hâline dönüşmeyeceklerini bilmek her görüş ve inançtaki vatandaşlar için en büyük güvencedir.

Saygıdeğer milletvekilleri, 1961 Anayasası’nın hukuk devleti bakımından en önemli hükümlerinden biri, idarenin her türlü eylem ve işlemine karşı yargı yolunun açık olduğuna ilişkin düzenlemedir. Ancak, 82 Anayasası aynı konuyu düzenleyen 125’inci maddesinde yargı denetimine istisna getirmiştir. Bu maddeyle, Cumhurbaşkanının tek başına yapacağı işlemlere, Yüksek Askeri Şûra kararlarına, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararlarına karşı yargı yoluna gidilemeyeceği anayasal hüküm hâline getirilmiştir. Bu hüküm, belirli idari işlem ve eylemlerin yargı organları önüne gitmesini engellemek yoluyla hukukun siyasallaşmasına hizmet etmektedir ve bu durum, mahkemelerin katılımı olmaksızın, doğrudan anayasal çerçeveyle yaratılmaktadır.

Bir hukuk devletinde normal olan, her idari işlemin hukuki denetime açık olmasıdır. Hukuki denetimden kaçırılan işlemler salt siyasi nitelikte işlemler olarak kalabilmekte, idareye, ancak mahkemeler tarafından kullanılabilecek bir yetki olan “kesin karar verme” yetkisi devredilmektedir.

Yargıtay, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi, Türk hukuk sisteminde, hukuka uygunluk denetimi yapan ana organlardır ve kararları demokrasimizin geleceğini belirleyecek güçtedir. Ancak, onları da bağlayan anayasal ve yasal bir çerçeve bulunmaktadır. Yargının öncelikli sorunlarından olan hukukun siyasallaşması, ancak hukuk devleti ilkesinin tam olarak uygulandığı bir anayasal çerçeve, anayasal ilkelere uygun olarak çıkarılan yasalar ve hukuk devleti ilkesini her şeye, gereğinde devletin menfaatlerine rağmen koruyan, bağımsız, etkin, birey hak ve özgürlüklerini en üstte tutan mahkeme ve hâkimler ile çözüme kavuşturulabilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 58 ve 59’uncu Hükûmet Programlarında ve yine 60’ıncı AKP Hükûmetinin Programı’nda sürekli olarak değindikleri, fakat bir türlü hayata geçiremedikleri yargı reformu, artık, kaçınılmaz, zaruri ve bir an önce gerçekleştirilmesi gereken bir düzeye ulaşmıştır. Yargı reformunun, yargı erkinin adaletin sağlanması noktasında gerekli yetki ve sorumluluk ile mali bütçeye kavuşturulacağı, yargı mensuplarının soruşturma, kovuşturma ve hüküm verme aşamalarında tutum ve davranışlarını derinden etkileyen her türlü siyasi ve ekonomik kaygıdan kurtarılacakları, tamamen hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığı ilkelerine göre yargı çalışmalarının hakkaniyetle gerçekleştirilebileceği bir yapısal dönüşümün adıdır.

Avrupa Birliği müktesebatıyla uyum sağlama süreci içerisinde yapılan bazı temel kanunlar ve değişiklikler, yargı reformuna başlangıç açısından önemli gelişmelerdir, ama asla yeterli değildir. Hele hele son iki yıllık döneme baktığımızda Avrupa Birliğiyle uyum için değil, ama küresel güvenlik sendromuyla uyum için yeni kanunların ve değişikliklerin yapıldığını görüyoruz.

Bir taraftan yargıyı bağımsız kılmak, etkinliğini artırmak ve yapısını şeffaflaştırmak için yargı reformunu gündemde tutacağız, bir taraftan da yargıyı kolluk güçlerinin lehine zayıflatacak kanunlar yapacağız. Böyle bir zihniyetin adalet kurumunu şeffaflaştıracağı düşünülebilir mi?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hukuk devleti ve uluslararası insan hakları standartları tüm ırk ve etnik gruplara yönelik bir koruma gerektirir. Türk Ceza Yasası’nın 301’inci maddesinde yer alan “Türklük” ile ilgili ibareler, gerek anayasalarda gerekse yasalarda ırklarla ilgili düzenlemeler biçimi belli bir ırk ve etnik grubu münhasıran koruma şeklinde yapılmamalıdır. Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Uluslararası Sözleşmesi’nin 4’üncü maddesinin (a) fıkrasında belirtildiği üzere, ırkçı üstünlüğün yayılması ve teşvik edilmesi yasaklanmaktadır. Türkiye bu sözleşmeyi 9 Nisan 2002 tarihinde Resmî Gazetesi’nde yayımlayarak kendi iç hukuk sistemine dâhil etmiş. Anayasa’nın 90’ıncı maddesine göre de insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeler yasa üstü niteliğe sahiptir.

Türk Ceza Yasası’nın 301’inci maddesinde yer verilen “Türklük” ibaresi doğrudan ırka yönelik bir referans verdiğinden ve maddenin koruma alanına başka ırk ve etnik grupların girmemesi dikkate alındığında, 301’inci maddenin ırkçılığa karşı sözleşmeye aykırı olduğu açıktır.

Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 15’inci maddesinde öngörüldüğü gibi, suçların yasallık ilkesine göre oluşturulması gerekir. Yasallık ilkesi her suçun açık, net ve sınırları çizilebilir şekilde ülkenin yasalarında düzenlenmesi anlamına gelir. 301’inci maddede geçen “aşağılayıcı” kelimesi geniş bir anlama sahiptir. Eleştiri ve aşağılama arasındaki farkı çizmek oldukça güçtür.

Değerli milletvekilleri, bir ülkenin kurumlarına saygınlık ve güç kazandıran, halkın benimsemesi ve desteğidir. Bunu sağlamanın en güvenilir yolu, öncelikle o kurumlarda yer alanların, kurumlara varlık kazandıranların kurumların saygınlıklarını zedeleyecek davranışlardan kaçınmalarıdır. Çünkü, 301’inci maddeyle koruma altına alınan kurumlar, asıl o kurumlarda faaliyet gösterenler tarafından zayıflatılabilir ve kurumların prestiji yine o kişiler tarafından sarsılabilir. Yargı organının saygınlığını bir yargıçtan, yasama organının saygınlığını bir milletvekilinden, hükûmetin saygınlığını bir bakandan daha fazla sarsabilecek ya da daha fazla koruyabilecek, daha fazla değer katabilecek hiç kimse yoktur.

Demokratik sistemlerin hukuk düzenlerine baktığımızda, İtalya, Fransa, İsveç, Almanya, Yunanistan gibi ülkelerin ceza kanunlarında 301’inci madde benzeri hukuki düzenlemelere yer verildiği görülmektedir. Son zamanlarda Hükûmetin bu durumu öne sürerek 301’inci maddenin kaldırılması değil, düzeltilmesi yönünde görüş sergilediği, Avrupa Birliği üyesi ülkelerde benzeri düzenlemeler olması nedeniyle maddenin kaldırılmaması gerektiği savunulmaktadır. Hükûmetin ve aynı görüşte olan bazı çevrelerin bu tutumu, gerçekleri yansıtmaktan uzaktır. Söz konusu ülkelerde bu madde mahkemeler tarafından hemen hemen hiç kullanılmamaktadır. Örneğin, bu maddeyi almış olduğumuz İtalya’da ırksal bir referans yer almadığı gibi, fiilin aşağılamadan daha ağır bir durum gerçekleştirmesi beklenmektedir ve söz konusu madde son otuz yılda sadece bir kez kullanılmıştır. Oysa ki Avrupa Komisyonu 2007 İlerleme Raporu’nda da belirtildiği gibi, yeni Ceza Kanunu’nun bazı hükümleri uyarınca, şiddet içermeyen düşüncelerin ifade edilmesinin kovuşturulması ve mahkûmiyetle sonuçlanması ciddi endişe uyandırmaktadır. Mahkûm edilen kişilerin sayısı 2006’da 2005 yılına göre yaklaşık 2 kat artmıştır ve 2007’de mahkûmiyetlerin sayısında daha fazla artış meydana gelmiştir.

Yine çok önemli bulduğumuz bir husus, ayrıca raporda da yer verilmiş, Türk Ceza Kanunu’nun kamu düzenine karşı işlenen suçlara ilişkin 215, 216, 217 ve 220’nci maddeleri Kürtlere yönelik konularda uygulanmıştır.

Ülkemizde kişi başına düşen hâkim ve savcı ve avukat sayısı, suç işleme oranı ve adliye hizmetlerinden yararlanma oranıyla karşılaştırıldığında oldukça düşüktür. 14 bin küsur olan hâkim ve savcı kadrosunun üçte 1’i hâlâ boş beklemektedir. Aynı şekilde, adliye personeli konusundaki yetersizlik, var olan kadroların doldurulmaması ve kadronun ihtiyaç oranında eşit bir şekilde dağıtılmaması da vatandaşlara verimli, etkin bir hizmet götürülmesini zorlaştırmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Adalet Bakanlığı tarafından 21/5/2007 tarihli ve 26528 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ceza Muhakemeleri Kanunu gereğince, müdafi vekillere görevlendirmeleriyle yapılacak ödemelerin usul ve esaslarına ilişkin yönetmelik ile müdafi vekillere ödenecek ücretlerin ilgili yer cumhuriyet başsavcılığı tarafından yapılacak denetim ve inceleme sonrasında ödeneceği hükme bağlanmıştır. Bu hükmün bağımsız savunmayı temsil eden avukatlık hizmetine aykırılık teşkil ettiği, savcılık makamının avukatlar üzerinde âdeta bir üst makam gibi davranması şeklinde bir sonuç doğurduğu, uygulamada rastlanan bir durumdur. Söz konusu hükmün değiştirilmesi için yapılan tüm girişimler sonuçsuz kalmıştır. Bağımsız yargının unsurları olan iddia, savunma ve yargılama makamları arasında tam bir eşitliğin sağlanması açısından avukatların CMK evraklarının inceleme ve denetleme yetkisinin barolara verilmesi gerekmektedir. Kaldı ki Ceza Muhakemeleri Kanunu uyarınca barolardan ücreti Bakanlıkça karşılanmak üzere sanıkların savunma hakkına riayet babında çağrılan avukatların ödemeleri zamanında yapılmamaktadır. Bu durum, özellikle mesleğe yeni başlayan avukatlar açısından sıkıntılara neden olmakta ve dolaylı da olsa savunma işlemini yerine getirirken, gereken özen ve itinanın gösterilmesini de engellemektedir.

Değerli milletvekilleri, evrensel hukuk normları ve uluslararası sözleşmelerle hukukumuzu uyumlu hâle getirmeye çalıştığımız son yıllarda, gerçekten ve inanarak yoğun eğitim programları düzenlenmek suretiyle yargı mensuplarının bu normları içselleştirmeleri sağlanmalıdır. Yargı çevremizde soğuk savaş döneminden kalma otoriter, vatandaştan ziyade devletin güvenliği esası, iç ve dış tehdit algılamalarına göre yaklaşımların belirlendiği zihniyet kalıplarının bu yapısal dönüşüm vesilesiyle değiştirilmesi ve rehabilite edilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur. Bu bağlamda, Türkiye Adalet Akademisi, oldukça önemli bir rol ve misyon sahibidir, fakat yapısına ve işleyişine baktığımızda yürütme erkine doğrudan bağlı bir kurum olarak, eğitim öğretim faaliyetlerini evrensel hukukun bilimsel ölçüleri içerisinde ne düzeyde yapacağı oldukça muğlak durmaktadır. Bu düzeyde bir akademinin Adalet Bakanlığına bağlı olması, bürokratik zincirin bir parçası olması durumuna yol açmaktadır. Aynı zamanda yürütme erkinin temel siyasa perspektifleri doğrultusunda, bağımsız olmayan bir müfredatla eğitim öğretim faaliyetlerini gerçekleştirmesi kaçınılmazdır. Yargı reformu bağlamında işleyişi ve yapısı özerkleştirildiği oranda, dolayısıyla bilimsel ve mali özerkliğinin sağlanması hâlinde, yargıda köklü zihniyet dönüşümüne katkısı ve faydası olabileceğini düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, adalet ve yargı yapımızın en netameli konusuna, işkenceye değinmek durumunda kalmak, şahsen daima özenle itina ettiğim bir konudur. Çünkü, cumhuriyetimizin 100’üncü yılına ramak kalmışken ve çağdaş uygarlık değerleriyle bu kadar haşir neşir olmaya başlamışken, artık bu kelimeyi sadece lügatimizle sınırlı kalan ve kötü geçmişte uygulamakla bilinen bir kelime hâline getirmemiz gerekir. Ne var ki, hâlen bu yolda katedecek çok mesafe var önümüzde.

Ceza infaz kurumları ve tevkifevlerinde tutuklu ve hükümlülere keyfî gerekçelerle uygulanan, onur kırıcı, zalimane kötü muamele ve cezalar, bizlere ve sivil toplum örgütlerine gelen şikâyetlerle ayan beyan ortadadır. Maalesef, sadece bize gelmemektedir. Birkaç gün önce, Avrupa Parlamentosu İnsan Hakları Alt Komisyonundan gelen bir heyet Sayın Bakanla da görüşmüştür. İşkence olaylarında yeniden bir artış olduğunu belirtmişler ve Türkiye’nin, Birleşmiş Milletler insanlık dışı, onur kırıcı, kötü muamele ve cezaya karşı sözleşmesine ek seçmeli protokolünü imzalamasını istemişlerdir. Neredeyse iki yıldır onaylanması geciktirilen bu protokol için, bütün insan hakları örgütleri kampanyalar yürütmekte ve akademisyenler uyarılarda bulunmaktadırlar.

Bu kürsüden bir daha Sayın Bakana sormak istiyorum: Bu protokolü neden onaylamıyorsunuz? İşkenceyi önlemek için yeterli mekanizmalar mı var mevzuatımızda? İnsan hakları kurulları ve cezaevlerini izleme kurulları, işkenceyi ne kadar önleyebilecek içerik, yetki, güç ve sorumluluğa sahiptir? Yeterli mekanizma varsa neden hâlâ işkence yapılmaya devam edilmektedir? Buyurun, size son üç ayda gerçekleşen vakalara ilişkin, insan hakları örgütlerinin, Türkiye İnsan Hakları Vakfının, İnsan Hakları Derneğinin, Özgür-Der’in, Mazlumder’in raporları açıktır ve ilgiyle izlenmesi gerekmektedir.

Bir insanlık ayıbıdır işkence. Artık, işkence failleri bile özeleştiri vermektedirler. Hatta, yaptıklarının yanlış olduğunu bile belirtmektedirler. Peki, bu yaşananlar nedir öyleyse? Lütfen, müfettişlerinizi ya da lütfen, dilerseniz, birlikte, yarın, siyasi parti grubunu temsil eden milletvekillerimizle birlikte Tekirdağ F Tipi Cezaevine gidelim ve hükümlülerle görüşelim. Bir dinleyelim bakalım neler oluyor orada. “İşkence için pilot cezaevi olarak mı seçilmiş Tekirdağ F Tipi Cezaevi?” İnsan hakları derneklerinin sorusudur bu. Değilse nedir, derhâl açığa çıkarılmalıdır.

İşkenceye sıfır tolerans, bizim tarafımızdan her zaman ayakta alkışlanması gereken bir düşünceyi ifade eder. Ancak bu söylem asla lafta kalmamalıdır. İşkencenin üzerine gidilmeli ve derhâl gündemimizden kalkmalıdır. Yoksa bu insanlık dışı uygulama yapılmaya devam ederken demokrasi, insan hakları, adalet ve özgürlükten bahsetmeyelim lütfen.

Ülkemizde bulunan 392 ceza infaz kurumunda 87.203 hükümlü ve tutuklu kalmaktadır. Bu rakamlar hiç de az değildir. 12 Eylül döneminde bu sayı 79 bindi. Altı ay önce 77.425 olarak açıklanan cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı, şu anda 87.203, yani son altı ayda 10 bin kişi tutuklanmıştır. Bu hızla gidilirse bir yıl sonra, seneye bu zamanlar 110 bin küsur tutuklu ve hükümlümüz ile 400 küsur cezaevi ve yeni cezaevleri projeleriyle karşı karşıya kalacağız.

Bu vesileyle, Hükûmetin ekonomi politikasının bel kemiğini oluşturan, strateji, performans, etkinlik, verimlilik gibi neoliberal özel sektör siyasalarına has olan yaklaşımının gün geçtikçe yoksulluk getirdiğini ve günbegün yeni suçlular ve dolayısıyla, tutuklu ve hükümlü sayısında artan bir ivme ile artışa yol açtığını söylemek zorundayım.

Avrupa ile karşılaştırdığında, Birleşmiş Milletler minimum cezaevi koşulları ve Avrupa deneyimleri referans verilerek gayet iyi olduğumuz belirtilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Ata.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Belki, koşullar anlamında giderek farkın kapatıldığı, modern ve suçun niteliğine göre çeşitli cezaevleri yapıldığı söylenebilir, fakat unutmayalım ki bu cezaevlerinin sivil toplumun ya da özerk bir kurulun denetiminden muaf olması durumu, cezaevlerinde doğal olarak işkence ve kötü muamele ile cezalara kapı aralamaktadır.

Son olarak, sözlerimi bitirmeden önce, yıllardır izlediğimiz her dosyaya, dönem dönem yurt dışından gelen heyetler de vardı ve bize soruyorlardı: “Neden savcılarla hâkimler yan yana oturuyor?” diye. Biz hep “Marangoz hatası.” dedik ya da “Neden bunlar hâkimlerle aynı cübbeyi giyiyor?” dediler, biz de “Terzi hatası.” dedik. Umuyoruz ki bu çerçevede, hâkimler ve savcıların farklı statülerinin olduğunu ve silahların eşitliği ilkesi gereği, iddia makamının da savunma makamıyla eşit bir seviyede olması gerektiğinin bu dönemde daha iyi anlaşılması ve ilgili düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.

Bu duygu ve düşüncelerle, 2008 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor ve saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ata.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına son söz, Diyarbakır Milletvekili Sayın Gültan Kışanak’a ait.

Buyurunuz Sayın Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi buçuk dakikadır.

DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı ve bağlı kurumların bütçesi üzerinde Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Fakat, konuşmama geçmeden önce bir konuya değinmek istiyorum. Bugün, İzmir Seferihisar açıklarında batan bir botta 40’tan fazla göçmenin yaşamını yitirdiğini öğrendik. Bu, hepimizin vicdanlarını sızlatan bir haberdi ve adil, eşitlikçi bir dünya özlemimizin ne kadar haklı bir özlem olduğunu da hepimize bir kez daha hatırlatan bir olaydı. Kazada yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet diliyorum ve bir kez daha, bu tür elim kazalar yaşanmamasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, ulaştırma, bir ülkenin kalkınmasında ve ilerlemesinde çok temel bir nitelik taşımaktadır. Her türlü ekonomik faaliyette kilit rol oynayan ulaştırma, toplumların sosyal, kültürel, hatta siyasal gelişmelerinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle de bir ülkenin ulaşım politikası, o ülkenin ekonomik hedeflerine, demografik yapısına, jeopolitik konumuna, uluslararası ulaşım ihtiyaçlarına ve buna benzer birçok faktöre bağlı olarak şekillenir ya da tam tersi olur. Ulaştırma politikaları, bütün bu alanları olumlu ya da olumsuz etkiler.

Gerek ekonomik kalkınma gerekse sosyal gelişmede bu kadar önemli rol oynaması, ulaştırmanın makro düzeyde yürütülen politikalara göre doğrudan şekillenmesini sağlamaktadır. Ulaştırma yatırımları, iktidarların genel politik tercihlerinin ve yaklaşımlarının temel bir göstergesidir. Eğer yönetenlerin politikaları, ulusal ve genel toplum çıkarlarından çok, dar, siyasi ve ekonomik çevrelerin çıkarları ve uluslararası tekellerin baskıları çerçevesinde şekilleniyorsa, ulaştırma politikalarında da plansız, amaçsız, dağınık bir nitelik göze çarpar.

Anadolu’nun 1856 yılında demir yoluyla tanışmasında da, 1950’li yıllarda demir yolundan vazgeçilerek kara yollarına yönelmesinde de maalesef daha çok uluslararası çevrelerin tercihlerine göre bir rota izlenmiştir ve Türkiye’de ulaşım sektörü bugün felç olma noktasına gelmiştir. AKP Hükûmetinin, taşımacılık sektörünün yapısını raylı sistem ve deniz taşımacılığı lehine dönüştürme kararını görüyoruz ve bunu olumlu bulduğumuzu belirtiyoruz, fakat bazı icraatlar bu politikanın çok da özümsenmediğini gösterir niteliktedir. Örneğin, 27 Mart 1994’ten beri kesintisiz olarak -on dört yıldan beri- aynı siyasi gelenek tarafından yönetilen İstanbul’un trafik sorunu artık neredeyse içinden çıkılmaz bir hâl aldıktan sonra gerçekler kabul edilmiştir. Oysa, kentin tüm duyarlı kesimleri, meslek örgütleri, sivil toplum örgütleri çözümün raylı sistemde olduğunda yıllarca ısrar etmişlerdir. Ancak, bu gerçeğin kabul edilmesinde gecikildiği gibi, her bakımdan bir felaket örneği sayılabilecek yedi tepe yedi tünel projesinden de vazgeçilip geçilmediğini bilmiyoruz. İstanbul’da kara yolu tüneli inşa etmek, yolları yüzde 94 oranında işgal eden fakat yolcuların sadece yüzde 15’ini taşıyan otomobillerin artışını teşvik etmekten başka bir işe yaramayacaktır.

 Raylı ulaşıma ve deniz taşımacılığına öncelik vereceğini dile getiren Hükûmetin diğer yandan da İstanbul’a üçüncü köprü gibi projelerin peşinde koşmasını da anlamış değiliz. Üçüncü köprü ve kuzey otobanı projesi ne İstanbul’un ne de Türkiye’nin ulaşım sorununa hiçbir anlamlı çözüm getirmeyecektir. Bu projeyle, sadece İstanbul’un elinde kalan son yeşil alanlar da tahrip olacak, ayrıca İstanbul için hayati önem taşıyan su havzaları risk altına girecektir.

Karadeniz Sahil Yolu Projesi de ülkenin genel çıkarları ile ulaşım sektörü arasında sağlıklı bir denge kurulamadığının tipik bir göstergesidir. Gerçekten ulaştırma sektörü adına çok önemli olan bu projeyle birlikte Karadeniz’in o benzersiz yeşiliyle, hırçın deliliğiyle, dillere destan mavisi arasına kara bir şerit çekilmiştir. Tam bir doğa katliamı olan bu projeyle birlikte Karadeniz’de geri dönüşü çok zor bir çevre tahribatı yaratılmıştır. Üstelik, “Karadeniz sahil yolunda dolguyla yol yapmak yanlıştır, deniz sizden geri alır.” uyarıları dikkate alınmamış, ne yazık ki sonrasında yaşanan gelişmeler bu uyarıların haklılığını ortaya koymuştur. Milyonlarca dolar harcanarak yapılan yolun bir kısmını deniz söküp geri almıştır. Çevrecilerin proje aleyhine açtıkları mahkemeleri birer birer kazanması da Hükûmeti durdurmaya ve projeyi yeniden gözden geçirmeye yetmemiştir, şimdi dava Danıştaya taşınmıştır.

Karadeniz sahil yolu tabii ki ülkemizin genel politikaları açısından oldukça önemli bir projedir. Ancak, doğayı katlederek, hukuku hiçe sayarak, olmadık teknik hatalar yaparak, ciddi ekonomik kayıplara yol açarak hayata geçirilmesi de ilgili hükûmetlerin ayıbıdır.

Türkiye 1950’li yıllardan itibaren deniz ve demir yolu taşımacılığını önemsememiş ve gelinen noktada da kara yolları artık ihtiyacı karşılayamaz duruma gelmiştir. Geç de olsa hızlı tren projelerinin planlanmaya alınması, İstanbul-Ankara Hızlı Tren Projesi’nin bitmek üzere olması önemli bir gelişmedir, fakat bu proje, aceleciliğe yer verilemeyecek kadar hassas bir projedir. Burada yapılacak hataların bedeli candır. Bunu hep birlikte gördük. Hattın, lokomotiflerin, vagonların, hızlı tren seferleri yapmaya henüz uygun olmadığı yönündeki uyarılara rağmen başlatılan deneme seferleri sırasında yaşanan kazada 41 vatandaşımız yaşamını yitirdi. Bugün de hızlı tren projesi tam gaz devam ediyor, fakat şimdi de bilim çevrelerinden Ankara-Eskişehir hattının zemininin hızlı tren projesi için uygun olmadığı, zemin yapısının titreşimler sonucunda bozularak tren işleyişini aksatacağı uyarıları yapılıyor. Hükûmetin bu uyarıları göz önüne alarak, artık, yeni bir kazaya daha izin vermeyeceğini umuyoruz.

Hükûmet işbaşına geldiğinden bu yana, bütçe açığını bahane ederek, kamuya ait ne varsa, neredeyse tümünü satılığa çıkarmıştır. Şimdi de gözünü otoyollara ve köprülere dikmiştir. 2008’in ilk çeyreğinde Boğaz Köprüsü’nün ve altı otoyolun satışa çıkarılacağı belirtiliyor. Sayın Bakana soruyoruz: Kârlılığı hiçbir şekilde tartışılmayan bu otoyolların satışa çıkartılması, özelleştirilmesi hangi millî menfaatler gereğidir?

Rahmetli Özal’ın icraatı olan paralı otoyollar ve köprüler, iktidarı bir anlamda Deli Dumrul’a çevirmişti. Şimdi ise AKP’yle birlikte Deli Dumrul, işini bilen Cingöz Dumrul’a dönüşecektir. Biz DTP olarak, delisine de cingözüne de karşıyız. İktidarlar halkın ulaşım özgürlüğünden haksız bir şekilde gelir elde edemezler, hele hele bu hakkı asla satılığa çıkaramazlar.

AKP Hükûmetinin özelleştirme çılgınlığı bununla da kalmadı. Tarihî Haydarpaşa Garı Özelleştirme İdaresinin elinden zor kurtuldu. Danıştay 10. Dairesi demir yollarının statüsünün değiştirilemeyeceği yönünde bir karar vererek, Özelleştirme İdaresinin uygulamasını şimdilik engelledi. Umarım, Hükûmet Haydarpaşa Garı’nı yıkmaktan ve özelleştirme hevesinden vazgeçmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Bakanın sunumunda gemi yapımı sektörü ve Türkiye tersanelerine ilişkin insanın yüzünü güldüren rakamlar ve bilgiler var. Bu alanda Türkiye’nin hedefinin 2013 yılında dünya dördüncüsü olmak olduğunu ve bu amaçla belirlenen alanlarda yeni tersaneler açılacağını öğrendik.

Şimdi, biz de sizlere tersanelere ilişkin insanın kanını donduran başka rakamlar vermek istiyoruz. AKP’nin işbaşına geldiği 2002 yılından bu yana çeşitli tersanelerde 38 işçi iş kazasında yaşamını yitirdi. Son olarak, dört gün önce Kocaeli’de meydana gelen kazada dört işçi yaralandı, bunlardan biri henüz hayati tehlikeyi atlatabilmiş değil.

Tersanelerdeki temel sıkıntı, ana işin taşeron firmalara verilmesidir. Bu, hem işçi sağlığı ve güvenliği açısından tehlike yarattığı gibi hem de İş Kanunu’na da aykırıdır. Taşeron firmaların eline teslim edilen tersanelerde artık, iş sağlığı ve güvenliğinden bahsetmek mümkün değildir.

Hükûmete sormak istiyoruz, dünyayla bu alanda rekabet işçilerin hayatı pahasına mı gerçekleştirilecek?

AKP Hükûmeti, kendi döneminde, Türkiye’de yine bir imkânsıza imza attı. Neredeyse rekabete açılması imkânsız olduğu bilinen Telekom’u özelleştirmeye açtı ve şu anda bir özel tekel yarattı. Türk Telekom’un yüzde 55’lik hissesi Lübnanlı şirkete satıldı ve son derece hassas olan bu sektörde özel sermayenin elinde bir tekel oluştu. Halka istediği fiyatı dayatabilen Türk Telekom, artık kamu yararı gözeten bir kurum değil, bir şirket hâline dönüşmüştür. Nitekim, Türk Telekom, daha geçtiğimiz mart ayında telefon görüşmelerine zam yaptı, hem de halkımızın çok çok kullandığı şehir içi tüketime zam yaparken, az kullanılan uluslararası görüşmelerde indirime gitti. Türk Telekom bu zam kararını bu kadar pervasızca alabiliyorsa, bunun sorumlusu, telekomünikasyon sektöründe Türk Telekom’a ve Lübnanlı ortağına özgürce at koşturacakları bir kâr alanı açan Hükûmet sorumludur. Öte yandan, telekomünikasyon hizmetlerinin kalitesi de yetersizdir. İnternet erişiminde dünyanın en yüksek fiyatını ödüyoruz ancak bunun karşılığında aldığımız hizmetin kalitesi tartışılır durumdadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerek ekonomik kalkınmada gerekse sosyal gelişmede oldukça önemli bir rol oynayan ulaştırma yatırımları, iktidarların genel politik tercih ve yaklaşımlarının bir göstergesidir ve bir turnusol kâğıdıdır aynı zamanda. Sayın Bakanımızın sunumundan anlıyoruz ki, ülkemizin batısında çok önemli ulaştırma projeleri hayata geçiyor, çok büyük projeler; hızlı tren projesi, Marmara ve İzmir’de yapılacak raylı sistemler, yine otoyol projeleri. Burada bunları anlatmaya vaktimiz yetmeyecek ancak bu kadar büyük projelerin içerisinde, ne yazık ki Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu kapsayan bir projeye rastlayamadık. Bir Ankara-Sivas demir yolu, bir de Urfa-Silopi otoyol bağlantısından bahsediliyor. Bunlardan da birinin projesi henüz yapım aşamasında, birinin ise ödenek yokluğu nedeniyle işleri yavaş gidiyor.

Türkiye, yatay bir coğrafyaya sahip. Ulaştırmada doğu-batı aksları oluşturulmadan sağlıklı bir ulaştırma sisteminden bahsedilemez. Ayrıca bölgelerarası gelişmişlik farkı ortadan kaldırılmak isteniyorsa, öncelikle ilerleme kaydedilmesi gereken alanlardan biri ulaştırmadır. Sosyoekonomik göstergelerin tümünde olduğu gibi ulaştırma imkânları açısından da bölge illeri Türkiye ortalamasının çok altındadır. Türkiye genelinde toplam 1.987 kilometre otoyol bulunmaktadır. Bunun sadece 110 kilometresi bölgededir. Türkiye genelinde stabilize yolların yüzde 60’ı, toprak yolların ise yüzde 95’i bölgede bulunmaktadır.

Demir yolları bakımından da bölge şanssızlığını korumaktadır. Yapıldıkları günden beri hiçbir yatırım yapılmayan ve yenilenmeyen demir yolları âdeta bir enkaza dönüşmüştür.

2008 yılı bütçesinden ayrılan kamu yatırımları payının sektörel dağılımında en yüksek pay, 3 milyar 957 bin YTL’yle ulaştırma sektörüne ayrılmıştır. Sayın Bakanımıza sormak istiyoruz: Bu yatırımlardan Doğu ve Güneydoğu Bölgesi ne kadar pay alacak? Bölge genelinde 2008 yılı yatırım planına alınan projeler nelerdir? Bölgenin en büyük ili olan ve bulunduğu coğrafi konum itibarıyla bölgenin merkezi durumunda olan Diyarbakır’a ilişkin bir projeniz var mı?

Şu anda, Diyarbakır’ın çevre illerle bağlantısını sağlayan bütün yollar kent merkezi içinde kalmıştır. Elâzığ-Diyarbakır yolu, Urfa-Diyarbakır yolu, Mardin-Diyarbakır yolu, kentin büyümesi nedeniyle kent içinde kalmıştır. Bu durum, hem şehirlerarası ulaşımı hem şehir içi ulaşımı oldukça olumsuz etkilemektedir. Diyarbakır gibi büyük bir kentin çevre yolunun olmaması önemli bir sorundur. 2008 yılı yatırım programında Diyarbakır çevre yolunun dahil edilip edilmediğini öğrenmek istiyoruz.

Tarihî eserlere karşı Bakanlığımızın hassasiyeti önemlidir. Diyarbakır’da da tarihî Ongözlü Köprüsü hâlâ ulaşıma açıktır ve tahrip olmaktadır. Ongözlü Köprü’nün de 2008 yılı yatırımları içerisinde yanına yeni bir köprü yapılarak tahrip edilmekten kurtarılmak istenip istenmediğini öğrenmek istiyoruz.

Diyarbakır’ın en temel ulaşım  problemlerinden biri de sivil bir havaalanının olmamasıdır. Sayın Bakanımız bu yıl içerisinde yaptığı Diyarbakır ziyaretinde, böyle bir sivil havaalanı yapılması yönünde hazırlıklar olduğunu  söylemiştir. Biz, Diyarbakır sivil havaalanının ne zaman yapılacağını öğrenmek istiyoruz. Diyarbakır’daki mevcut askerî havaalanının uluslararası uçuşa açılıp açılmayacağını öğrenmek istiyoruz.

Diyarbakır’da 46’sı faal, 5’i de zaman zaman üretim yapan toplam 51 tane mermer ocağı bulunmaktadır. Yılda yaklaşık 900 bin ton ham blok mermer üretilmektedir ve kentte 24 tane mermer fabrikası bulunmaktadır. Üretilen blok mermerlerin yüzde 50’si, fabrikada işlenen mermerlerin de yüzde 60’ı ihraç edilmektedir. Ancak, bugün, Diyarbakır’dan İstanbul’a ulaştırma maliyeti, Çin’den İstanbul’a ulaştırma maliyetinden daha yüksektir. Diyarbakır açısından hayati öneme sahip olan mermercilik sektörünün ulusal ve uluslararası rekabete uyum sağlayabilmesi için devlet demir yollarının organize sanayi bölgesi üzerinden ihracat limanlarına bağlanmasını, böyle bir yol yapmayı düşünüyor musunuz? Bakanımızdan bunu öğrenmek istiyoruz.

Karayolları 9. Bölge Müdürlüğüne bağlı Diyarbakır, Urfa, Mardin, Siirt, Şırnak illerinde 2007 yılı içerisinde ihale yoluyla yaptırılan işlerin karşılığı olarak 51 milyon YTL alacağı bulunan müteahhitler de henüz alacaklarını, işlerini bitirip teslim ettikleri hâlde, alamamışlardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Kışanak.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Bu müteahhitlerin ödemesinin ne zaman yapılacağını da öğrenmek istiyoruz.

Sayın Bakanımızın bu sorulara vereceği yanıtlar, Hükûmetin bölgelerarası gelişmişlik farkını azaltma, giderek de ortadan kaldırma yolunda bir yaklaşımı olup olmadığı konusunda ipuçları verecektir. Ülkemizin tümden, doğusuyla batısıyla, güneyiyle kuzeyiyle, sağlıklı, güvenlikli ve ekonomik ulaşımın sağlandığı günlere kavuşacağı umuduyla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kışanak.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk söz Manisa Milletvekili Sayın Şahin Mengü’ye ait.

Buyurun Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Mali Yılı Bütçe Tasarısı’nın Adalet Bakanlığı, Danıştay ve Ceza İnfaz Kurumları bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

2008 mali yılı konsolide bütçesi 222 milyar yeni Türk lirasıdır. Bu rakamdan, Adalet Bakanlığı, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştaya ayrılan toplam bütçe 2,9 milyar yeni Türk lirasıdır. Sonuçta, yargıya ayrılan pay, konsolide bütçenin ancak yüzde 1,3’üne denk gelmektedir. Bugünlerde tartıştığımız bütçe, Adalet ve Kalkınma Partisinin altıncı bütçesidir. Bu nedenle, 2003 yılından itibaren adalete ayrılan payları incelersek, bunların, 2003-2006 döneminde konsolide bütçenin yüzde 1’ine, 2007 ve 2008 bütçelerinde ise yüzde 1,3’üne eşit olduğu görülecektir. Buna karşılık, Avrupa Birliği ve gelişmiş ülkelerde adalete ayrılan pay yüzde 3 ile yüzde 5 arasında değişmektedir. AKP’nin 2003’ten beri yaptığı bütçelerde adalete ayrılan payı yüzde 1’ler mertebesinde tutması, yargı hizmetlerinin bugüne kadar olduğu şekliyle devamını öngörmekte, yargıya yapılacak yatırımları yararsız ve ertelenebilir gördüğünü ve her şeyin eskisi gibi devamına kararlı olduğunu ortaya koymaktadır. Her şeyin eskisi gibi devam edeceği, gelişen olaylardan da anlaşılmaktadır.

Yıllardır Bakan ve Müsteşarın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan ayrılması gerektiğini söylüyor idik. Bunun, yargı bağımsızlığının olmazsa olmaz şartı olduğunu beyan ediyorduk. Ancak, cumartesi günü Hürriyet gazetesinde yayınlanan bir haber bu söylediklerimizin ne kadar doğru olduğunu gösterdi. “Müsteşar Bey Samsun’a çıktı” başlıklı yazıda, Sayın Müsteşara kırmızı halı döşeniyor ve bu kırmızı halının üstünde de Sayın Müsteşar yürüyor. Tabii, bu arada yürürken, yan cebime koy misali “Nereden çıktı bu kırmızı halı?” diyor ama, yürümeye de devam ediyor. Daha vahimi, bu kırmızı halının başında, Sayın Müsteşarı Başsavcı, Adalet Komisyonu Başkanı ve diğer hâkimler karşılıyor. Şimdi, bu, hâkimler ve savcıların ne denli siyasal iktidara bağımlı olduklarının en çarpıcı ve en güzel örneğidir.

SELAMİ UZUN (Sivas) – Müsteşar da hâkim, Müsteşar da savcı, ne fark eder?

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Olur mu öyle şey? Bakanın emrinde çalışan insan.

SELAMİ UZUN (Sivas) – Birbirlerini karşılamışlar, ne olmuş yani? (CHP sıralarından “Otur yerine.” sesleri)

ŞAHİN MENGÜ (Devamla)  - Çok şey olur, anlamak lazım bunu. Bunu anlamak lazım, çok şey olur.

SELAMİ UZUN (Sivas) – O da meslekten, ne var yani?

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Otur yerine. Ben konuşayım, sen sonra konuşursun bildiğin bir şey varsa.

SELAMİ UZUN (Sivas) – İşine gelmedi değil mi?

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Benim işime her şey gelir de bazı şeyler Sayın Müsteşarın işine gelmez.

Şimdi, burada, elimde bir belge var. Adalet Teşkilatını Güçlendirme Vakfının yaptığı… Bir zamanlar kendisinin Kocaeli’de Başsavcı olduğu belediyeye, yakılmamış gaz için 2 milyon yeni Türk lirası, su için de 3,5 milyon yeni Türk lirası göndermiş, ileride harcanacaklar için. Başka belediyelere de gönderiyor mu? Gönderiyor mu bunu?

ASIM AYKAN (Trabzon) – Gönderiyor, gönderiyor.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Göndermiyor. Bu başsavcı ve hâkimlerin davranışları hiç de kişilikli, vakur olması gereken bir yargı mensubu davranışı değildir. 1982 Anayasası’yla beraber, hâkim ve savcıların siyasal iktidarın nasıl dümen suyuna girdikleri işte böyle ortaya çıkmaktadır. Bu davranışlar, Hâkim ve Savcılar Kurulundan Bakanın ve Müsteşarın çıkması gerektiğini ve bizim bundan sonra hâkim ve savcı seçerken, yani daha bunların eğitimine başlarken, seçimlerde, kişilik değerleri yüksek, cumhuriyetin temel ilkelerini benimsemiş, Atatürk devrimlerine sahip çıkacak kişiler atamamız gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır.

Bakın, bir olay anlatayım: Hukuk devrimcisi Mahmut Esat Bozkurt, Bakan olarak Afyon’a gider. Tabii, o dönemde de yalakalar vardır, o dönemde de yardakçılar vardır. Hemen derler ki, “Şu hâkim sizi karşılamaya gelmedi.” Büyük hukuk devrimcisi Mahmut Esat Bozkurt der ki: “Hâkim kimsenin ayağına gitmez, ben hâkimin ayağına giderim.” der. Devir tek parti devri, devir her dilediğini yapan bir bakan devri. İşte o bakanlar, bu bakanlar… Oradan buraya geliyoruz.

Zaten, Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda yapılan son değişiklikle Adalet ve Kalkınma Partisinin ne denli yargıyı ele geçirmek için bir çaba sarf ettiği açıkça ortaya çıktı. Gayet tabii. Nitekim, bakın bu Kanun çıktıktan sonra barolar meydanlara indi, 20 tane hukuk fakültesi dekanı bir araya geldi, bir açıklama yaptı, dedi ki: “Yargı mensuplarının haksız ithamlardan korunmaları ve kamuoyunun yargıya hak ettiği saygıyı göstermesinin sağlanması için hâkim ve savcı adaylarının belirlenmesinde, sınav sisteminden kaynaklanan soru işaretlerini ortadan kaldırmak zorunludur.” diye açıklamada bulundular. Hadi baroları yanlı buldunuz, 20 tane hukuk fakültesi dekanı da mı yanlıydı?

Sayın milletvekilleri, bir ülkenin anayasal düzeninin en temel kurumu yargıdır. Yargının gerçekten bağımsız, tarafsız ve güvenilir bir şekilde işlemesi, demokrasinin, temel hak ve özgürlüklerin, hukuk devletinin güvencesidir. Adalet hizmetlerinde kalitenin artırılması için alınması gereken tedbirlerin en önemlilerinden biri, belki de en önemlisi, hâkimlik ve savcılık mesleğine aday seçerken, kişilik değerleri yüksek, cumhuriyetin ilkelerini benimsemiş, Atatürk devrimlerine sahip çıkacak kişiler aramamızın yanında, hâkim ve savcılara memur gözüyle bakmayarak onlara yapılan ödemelerin aynen milletvekillerinde olduğu gibi ödenek olarak nitelenmesi, ödeneklerin batılı meslektaşlarıyla aynı seviyelere çekilmesi, yardımcı adli personelin de maaşlarının insanca yaşanacak seviyeye getirilmesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; beni çok şaşırtan bir noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum: Alelacele Meclise getirip geçirdiğiniz Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun görüşüldüğü gün, bir saygıdeğer milletvekili arkadaşımın Sayın Bakana sorduğu bir soru üzerine, Sayın Bakan verdiği cevapta: “Şu anda tahliye edilme hakkı olduğu hâlde, almış olduğu cezaya göre dosyası Yargıtayda beklemekte olduğu için 327 tane vatandaşımız boşu boşuna cezaevlerinde yatmaya devam ediyor. Bu, beni son derece üzüyor.” dedi.

Sayın Bakan, açıklamanızı çok vahim bulduğumu belirtmek isterim. Siz, sorunuzu sorduğunuz zaman, bu olayları ortaya koyan, bu bilgileri size veren savcılarınız, kırmızı halı döşemekten vakit bulup bunları zamanında zatıalinize arz etselerdi, herhâlde siz de Bakan olarak buna bir çözüm getirirdiniz.

Şimdi, tabii, dilim elvermiyor, sizin bir savcı, hâkim hakkında soruşturma açmanız, benim bu yargıya duyduğum saygının gereği olmaması gerekir ama, bu görevini ihmal eden savcılarla ilgili herhangi bir işlem yaptınız mı? Size zamanında bu bilgiyi vermeyerek, 327 tane insanın durup dururken hapishanelerde çürümesine neden olan insanlarla ilgili soruşturma açtınız mı? Ve siz, bunu ihmal eden insanların, Türkiye'yi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde milyonlarca dolara mahkûm ettireceklerini de düşündünüz mü?

AHMET YENİ (Samsun) – Niye karışsın?

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Kim karışacak? Ben mi karışacağım?

AHMET YENİ (Samsun) – Hem karışsın diyorsun hem karışmasın diyorsun.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Sayın Bakan, çok vahim bu açıklamanız.

Değerli milletvekilleri, 2008 yılı bütçesinde Danıştaya ayrılan rakam, 2007 bütçesinden 4 milyon yeni Türk lirası artırılarak, 36 milyon yeni Türk lirasından 40 milyon yeni Türk lirasına çıkarılmış.

Ayrılan bu bütçeyle, bu yıl içerisinde de tahsis edilen arsa üzerine yeni bir Danıştay hizmet binasının inşaatının başlamayacağını, Danıştayın yine kötü koşullarda çalışmaya devam edeceğini göstermektedir.

Ancak, bu beni çok şaşırtmadı, bunu çok normal karşılıyorum. Adalet ve Kalkınma Partisinin Danıştaya bakış açısı, Danıştaya yapılan menfur saldırı sonrasında Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay Başkan ve Başsavcılarının yaptığı ortak açıklamada “Laik, demokratik devlet düzenini koruma göreviyle yükümlü olanlara bu görevlerini tekrar hatırlatır, bu yolda verilen yargı kararlarına karşı kimi siyasilerin sorumsuzca beyan, kışkırtma ve tutumlarının ağırlıklı etkisi olduğu gerçeğini de kamuoyunun takdirine sunarız.” denilerek ortaya konulmuştur. Sizden bu konuda daha farklı bir davranış da beklemiyorduk.

Ceza infaz kurumlarında, bizatihi kendisi bir insan hakları ihlali olan koğuş sisteminden oda sistemine dönülmüş -bu bir iyi atılımdır- ancak, Orta Anadolu’da, orta bölgelerdeki birçok yerlerde hâlâ daha korumasız ve koğuş sisteminin devam ettiği bir suç alt kültürünün oluştuğu cezaevleri devam etmekte. Bölgesel, korumalı, insanca yaşanan, bir hükümlünün insanca yaşayabileceği ve yatıp kalkabileceği yeni bölgesel cezaevlerinin kurulması gerektiğine inanıyoruz. Artık, cezaevlerinin dış korumasının da ceza ve infaz kurumlarınca yapılmasının sağlanması gerektiğine inanıyoruz. Bu işi jandarmadan alıp düpedüz aynen cezaevlerinin içinde olduğu gibi, dışında da ceza infaz memurları tarafından yapılması artık geç kalmadan sağlanmalıdır. Ancak, bütçeden yargıya ayrılan yüzde 1’lik paylarla bunların gerçekleştirilmesi mümkün değildir. Sadece personel giderlerini karşılayacak kadar pay verilerek yargı reformu yapılmasını beklemek, yargının sorunlarını çözmek sadece hayalcilik olur.

Bu duygu ve düşüncelerle, 2008 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Mengü.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci söz, Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök’e ait.

Buyurun Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz dokuz dakikadır.

CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Benim konum Yargıtay Başkanlığı ve Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı. Sihirli bir cümle vardır, o da: “Yargı bağımsızlığı esastır.” Bu bağımsızlığın da idari ve mali boyutu vardır. Mali boyutunda bütçe payı ve harcama yetkisi son derece önemlidir. Bütçe payı, Yargıtay Başkanlığına, Anayasa Mahkemesine, Danıştaya da baktığınız zaman arkadaşlar, on binde 1. Adalet Akademisi Başkanlığı tam bir fecaat zaten. 2003’te kuruluyor, 2006’ya kadar Adalet Bakanlığı ve iş yurtlarından gelen paralarla idare ediliyor. 2006’da Akademi Başkanının, Sayın Hanımefendi’nin önemli çabalarıyla -ki, basına yansımıştı bunlar, hepimiz okumuşuzdur- bütçeden pay almayı başarabiliyorlar. Bu kadar kısıtlılık. Ama, diğer tarafa bakıyoruz: Yargının bu iki önemli kuruluşuna karşı var olan kısıtlılık Cumhurbaşkanlığı bütçesinde günümüzde yaşanmıyor, yüzde 50 artış neredeyse. Danıştay Başkanlığı bütçesinde dört yılda, beş yılda, AKP döneminde 4 misli bir artış var. Enteresan, hakikaten enteresan. Mersin’de öğretmen, doktor açığımız var; 200’ü aşkın din görevlisi tayini yapılıyor. 2007’de yine yapıldı. Ama, adliyemizde, ceza ve infaz kurumlarımızda, Yargıtay Başkanlığının personel ihtiyacı karşılanamıyor, Adalet Akademisinin personel ihtiyacı karşılanamıyor. Biliyor musunuz, Adalet Akademisi Başkanlığının bir otobüsü var –onu vallahi başarmışlar- ve bu otobüsü kullanacak E sınıfı ehliyetli bir kadroları yok, şoförleri yok. Düşünmek lazım bunları. Ama eğer, bence bir din görevlisi ihtiyacı varsa herhâlde anında tayin yapılabilir. Çok enteresan bir şey. Yargıya bakış çok önemli bu noktada.

İşte, arkadaşlar, adliyelerimize bakın. 2 savcıya 1 kâtip düşüyor. Yargıtay Başkanlığının personel ihtiyacı var. Akademinin var. Her kurumun var. Ama bunlar bir türlü giderilemiyor, giderilemiyor. Adalet personeli fazla mesailerini alamıyorlar. Ceza infaz kurumları, bakın, 1.100 küsur kişinin kaldığı cezaevinde gece nöbetini 25 civarı ceza infaz memurumuz tutuyor. Onlar yönünden bir insan hakları ihlali, 450 kişilik cezaevine 1.100 kişiyi koymak bir insan hakları ihlali; hangi birine bakacaksınız. Ama, hepsinin çözümü bütçedeki mantıktan geçiyor. Çok enteresan. Bu noktada iş yurtları gelirinin yalnızca Bakanlığa verilmesi uygulaması yanlış. Yargıtay Başkanlığına, diğer yüksek mahkemelere, Adalet Akademisine iş yurtlarından doğrudan para aktarılmalı. Mantık olarak “Nasıl olsa Bakanlığa geliyor. Bakanlıktan istendiğinde biz giderleri karşılıyoruz” mantığı çok yanlıştır. Bu durumda, hâkimleri ve savcıları ihtiyacın giderilmesi için Bakanlık kapısına ricaya gönderiyorsunuz. Bu, yargıya karşı saygısızlıktır. Yargı böyle bir uygulamayı hazmedemiyor; hazmetmemeli zaten, doğrusu da budur.

Siyasi iktidar, arkadaşlar, ne yazık ki, ne yazık ki, yargı mensuplarının protokol sorununu dahi gideremedi, gidermediler. Yargıtayın, Danıştayın, Anayasa Mahkemesi üyelerinin protokol sorunu var. Baro başkanlarının var. Avukatlık Kanunu’nda hüküm var, hâlâ yerimizde duramıyoruz. Duramıyoruz. Aynı şekilde, ek 1 listesi var İçişleri Bakanlığının, Ek 1 liste. Bu ek 1 listeye göre, arkadaşlar -tam bir fecaat ek 1 liste zaten- bizim Mersin’deki hâkim ve savcılarımız, hâkimlerimiz 25’inci, 30’uncu sırada. Ankara protokolü de aynı şekilde. Bu, yargıya karşı saygının bir dışa vurumudur. Bunların düzeltilmesi lazım. Ama hâla bir düzeltilme yok. Yargı bağımsızlığı, mali yönden yargıyı idareye, Hükûmete, Adalet Bakanına rica etmek zorunda bırakmamak ile olur. Bu uygulamaya son verilmesi lazım, ama ne yazık ki daha da katmerleşiyor. Hâlâ Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulumuzun bir sekretaryası, özel kullanabileceği parası, ekibi, ekipmanı yok, hâlâ Adalet Bakanlığı bünyesinde çalışıyor.

Ha, diyeceksiniz ki: “Siyasi baskı yok.” Peki, siyasi baskı yok da Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun Yargıtay üyesi üyeliği seçimi konusunda Adalet Bakanının baskısı, Müsteşarı Sayın Fahri Kasırga’yı toplantıya göndermemesi, toplantıyı yaptırmama kavgası ne idi?

YARSAV, hâkim ve savcıların bağımsız, özgür, kendi kuruluşlarını kapatmak için bir kanun getirmeye çalışıp, komisyondan geçirip, “Türkiye Hâkimler Savcılar Birliği” diye idari, mali yönden Bakana bağlanan bir meslek teşekkülüne, Bakanın amir yapıldığı bir yapılanmaya sokulmasına ne demeli, madem siyasi baskı yok? Hâkimler Savcılar Kanunu değiştirildi, 7 mülakat üyesinden 5 tanesi Bakanlık bürokratı. Ha, bürokratlar böyle bitmiyor arkadaşlar, anlatayım; Adalet Akademisi Genel Kurulunda da yine, 8 tane Bakanlık bürokratımız var. Bürokrat hastalığımızdan kurtulamıyoruz. Bunu direkt iktidara söylüyorum. Bürokrat hastalığından kurtulmak zorundasınız.

Adalet Komisyonu Üyesi, AKP Gaziantep Milletvekili Mahmut Durdu, Akademi Kanunu konuşulurken çok harika bir konuşma yapmış. Ne demiş biliyor musunuz arkadaşlar? CHP’li üyeler Akademinin özerkliğini konuşurlarken -ilk gelen tasarıda hepsi bürokrat, Adalet Bakanlığı bürokratı- Sayın Mahmut Durdu demiş ki: “Bakın, bu ülkede bir parti 22’den yüzde 1’e indi; bir parti sıfırdan 35’e çıktı. Yarın kimin geleceği, kimin gelmeyeceği belli olmaz.” Çok güzel. “O yüzden, özerklik önemlidir.  Bizim Bakanlığımızı bürokrata bağlama huyundan vazgeçin. Özerk yapıya kavuşturmakta fayda var.” demiş. Onun ve CHP’li üyelerin çalışmasıyla Adalet Komisyonunda bir yapılanmaya gidilmiş, ama yine eksik. İşte, o arkadaşımız, o AKP’li Milletvekilimizin ruhunun yakalamaya çalıştığı şeyi -Adalet Komisyonu Başkanı da orada- ben, Komisyon üyelerimizin öncelikle, sonra da yüce Meclisin yakalamasını istiyorum.

Akademide hâkimlerin sicil amiri, arkadaşlar, Bakan; Akademi Başkanının yetkisi yok, zaten tüm yetki Yönetim Kurulunda. Bunu düşünmek lazım. Bunu düşünelim.

Tüm bu siyasi baskı mekanizmaları getirilirken, hep “Avrupa Birliği, böyle isteniyor.” deniyor, ama gerçek böyle değil. Biz mukayeseli hukuk okuyan insanlarız, araştıran insanlarız; baktığımızda öyle bir şey yok, asla istenmiyor. Bu uygulamalar, yalnızca, totaliter veya baskıcı veya faşist veya üçüncü dünya ülkelerinde olan uygulamalar. Şimdi, benim ülkemin, insan hakları, eksiksiz demokrasi, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü konularında, bu donelerde hangi grupta yer aldığını ben sizlere soruyorum, çünkü ben merak ediyorum. Biz hangi gruptayız?

Arkadaşlar bakın, Sayın Müsteşarımızın, Fahri Kasırga’nın Samsun ziyaretine Şahin Bey değindi. Bu bir fecaattir, kırmızı halı bir fecaattir; bu kabul edilemez. Hele hâkimlerin yürütmeyi temsil eden bürokratı kapıda karşılaması… Dengir Fırat… Sayın Dengir Fırat’ın bir İngiltere örneği vardı. Hâkim-savcı maaşı ve vicdanı konusunda İngiltere örneğini vermişti. İşte, oradaki maaşların yapılış şekline, takdirine değinmişti. Ben yine İngiltere’den size örnek vermek istiyorum arkadaşlar: Biliyorsunuzdur çoğunuz -hukukçular bilirler- İngiltere kraliçesi geldiğinde herkes ayağa kalkar, yalnızca hâkimler ayağa kalkmaz. Bundan ders almak lazım. Siyasi irade kendi gücünü koyarken, yargı bağımsızlığının ne olduğunu, bu örneklerle düşünmesi lazım; son derece önemli.

Adalet Akademisi, arkadaşlar, 1985’te kurulmuştu, bir eğitim merkezi olarak kuruldu aslında. 2002’lere gelindiğinde, Avrupa Birliği heyetlerinin ziyareti sırasında, akademinin hâkim-savcı eğitiminin Bakanlık denetiminde, Bakanlıkça yapılmasının son derece mahzurlu olduğu anlatıldı ve Adalet Akademisi çalışması başlatıldı Sayın Ecevit döneminde, merhum Ecevit döneminde. Sayın Bakanım çok iyi bilirler bu çalışmaları, 58’inci Hükûmette yasa çıktı, o döneme yetişti ve dendi ki: “Akademi özerk olmalı, çünkü, yargı bağımsızlığı esastır.” Akademi, ama şu geldiğimiz noktada, işlevsiz kılınmaya çalışılacak. Nasıl “cak”? Anlatayım. Bakın, hâkim, savcı eğitimleri, her ne hikmetse, yurt dışından alınan fonlarla, mütemadiyen Bakanlık tarafından yapılmaya başlandı, çok enteresandır, bunun kanunu var, akademi bu konuda görevlidir. Ama akademi kadrolarında daimî kadro yasağı var sanki. Daimî kadro alınması Anayasa gereği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gök, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

İSA GÖK (Devamla) – Daimî eğitici kadrosu yok, dersler boş geçiyor ve hâkim, savcı eğitimini Bakanlık yapıyor. Arkadaşlar, yargı bağımsızlığı ciddi bir iştir. Hâkimi, savcıyı kendi özerk kuruluşunda eğittirirsiniz, Bakanlığa değil. Hatalar gidiyor, ama “siyasi baskı yok” diyeceğiz. Hangi yüzle diyeceğiz? Arkadaşlar, olay gitgide büyüyor ve Türkiye’de pazar günü Barolar Birliğinin ve baroların öncülüğünde, “hukuka saygı, yargıya sahip çıkın” mitingi yapıldı.

AHMET YENİ (Samsun) – Tuncay Özkan önderliğinde değil mi?

İSA GÖK (Devamla) – Hâkimler, savcılar, avukatlar, cumhuriyet sevdalıları bir mitingde buluştu. Bu ulusal bir duruştur, bu bir karşı çıkıştır, yargının karşı çıkışıdır. Lütfen, gereken ders alınmalı, satır araları okunmalı, hukukçu üyelere özellikle söylüyorum, yüreğimize bakarak hukukçuluğumuzu masaya, herkesin gözleri önüne sermek zamanı gelmiştir. Lütfen satır araları okunsun, gerekli ders alınsın.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gök.

Birleşime saat 14.00’e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 13.01

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Harun TÜFEKCİ (Konya)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ıncı Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, on ikinci turda yer alan bütçeler üzerinde söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Artvin Milletvekili Sayın Metin Arifağaoğlu’na ait.

Buyurun Sayın Arifağaoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakikadır.

CHP GRUBU ADINA METİN ARİFAĞAOĞLU (Artvin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığının 2008 yılı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizde sağlıklı ana ulaşım projesine ihtiyaç bulunmaktadır. Biliyorsunuz, bu projenin dört ayağı vardır. Bunlar: Kara yolu, demir yolu, deniz yolu ve hava yoludur. Bunlar arasında denge olmalı, birbirleriyle yarışan değil birbirlerini tamamlayan unsurlar olmalıdır. Bu projeye siyaset girmemeli, mühendislik bilgisi ve birikimi girmelidir. Proje için dikkat edilecek önemli başlıkları şu şekilde sıralayabilirim: En az yatırım gerektirmeli, dışa en az bağımlı olmalı, en az enerjiyle çalışmalı, güvenli ve çevre dostu olmalı, hızlı ve konforlu bir erişim sağlamalıdır.

Bugüne kadar hükûmetlere göre değişen siyasetler uygulanmıştır. Demir yolu ve deniz yolu kendi kaderine terk edilmiştir. Deniz yollarında oluşan boşluğu doldurmak için gemicikler devreye sokulmuştur!

Karayolları Genel Müdürlüğü 2008 yılı bütçesinin 2007 yılına göre küçüldüğünü görüyoruz. Bu bütçeyle, yıllardır devam eden ve ödenek sıkıntısı çeken yolların bitirilmesi mümkün değildir, mutlaka ek bir kaynağa ihtiyaç bulunmaktadır. Bakınız, beş yıl önce AK Parti İktidarı, 15.000 kilometre bölünmüş yol yapmayı vaat etti. 5003 sayılı Yasa’yla, özelleştirmeden gelecek kaynakla, 2008 yılı sonuna kadar 15.000 kilometre yol yapımını kendilerine hedef olarak kabul ettiler. 2003 yılından günümüze kadar yapılan bölünmüş yol miktarı 7.437 kilometredir. 2008 yılında bütçedeki hedefiniz olan 1.500 kilometre bölünmüş yol yapacağınızı kabul edersek, bu rakama ulaşacağınızı düşünürsek, AK Parti Hükûmeti olarak, 2008 yılı sonunda bölünmüş yolda ulaşacağınız rakam 8.937 kilometredir.

Bölünmüş yollar tekniğine uygun yapılmadı. Bozuldu, tekrar yapıldı; bozuldu, tekrar yapıldı. Böylece, duble yollarda duble başarısızlıklar ortaya çıktı. Beş yıl içinde hedeflediğiniz programın ancak yüzde 59’una ulaşabileceksiniz.

Bakım ve onarım çalışmalarına kısaca değinecek olursam: Ankara’dan Kırıkkale’ye doğru hareket edelim, Elmadağ’dan sonra Irmak kasabasına kadar olan yola bakalım. Bu bölümde asfalt bitmiş, parçalanmış, dağılmış. Bunları gören yok, yapan da yok. Ankara-Kırıkkale arası böyle olursa, Ardahan, Van, Kars, Artvin, Hakkâri nasıl olur, tahmin etmek zor değildir. Her ne zaman yağış olursa Elmadağ inişinde mutlaka kaza oluyor. Genellikle aynı kurplarda kaza sayısı çoğalıyor. Yağışın getirdiği kayganlık ters deverle birleşiyor ve her geçen gün kaza sayısı artıyor. Ters deverlerin mutlaka düzeltilmesi gerekmektedir.

Karayolları olarak bakım ve onarım hizmetlerinde bugün için gereken kaynak sağlanamaz ise, ileriki yıllarda bunun çok daha pahalıya mal olacak yatırımları zorunlu kılacağı göz ardı edilmektedir. Bakım ve onarım için gereken özen gösterilmemektedir.

16 Eylül 2007 Pazar gecesi şiddetli sağanaktan dolayı Hopa-Borçka yolunun büyük bir kısmında sanat yapıları göçmüştür, yol da bir müddet trafiğe kapanmıştır. Hâlen daha burada onarım çalışmaları başlamamıştır. Hopa’nın Borçka çıkışında bulunan 7 kilometrelik bölümde sathi kaplama iyi netice vermemiştir. Bu 7 kilometrelik kısma bitümlü sıcak karışım olarak çözüm bulunmasını doğru buluyor, Artvin’e kadar devam ettirilmesinin doğru bir tercih olacağını özellikle belirtmek istiyorum. Hopa-Borçka yolu Cankurtaran Tüneli için birçok siyasetçi söz vermiştir; iktidardan bu konuda bir ilerleme kaydedilmemiştir.

Eski nahiye merkezleri, bilindiği gibi, kara yolları ağındadır. Kara yolları ağında bulunması nedeniyle diğer kuruluşlarca bakım ve onarım yapılamamaktadır. Netice olarak, bu bölgede yaşayan vatandaşlar mağdur olmaktadırlar. Şavşat’ın Veliköy’ü, Yusufeli’nin Sarıgöl’ü, Merkez ilçenin Ortaköy’ü bunlara birer örnektir, bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Karayolları kendi ağında bulunan köylere ulaşamıyor. Sathi kaplama imalatını üç yıl da, beş yıl da olsa yenileyemiyor. KÖYDES veya özel idare kendi sorumluluğunda olmadığı için ilgilenmiyor. Bu durumdaki köylerimizi mutlaka kurtarmalıyız. Ne yapılmalıdır? Ya Karayollarının ihtiyacı olan ödenekler bulunmalıdır ya da bu köyler Karayolları ağından çıkarılmalıdır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde mevcut demir yollarının 10 bin kilometre olduğunu ve çok yetersiz kaldığını biliyoruz. Yıllardır raylı sistemin tercih edilmemesi fazla yakıt tüketimi, çevre kirliliği ve trafik sıkışıklığı problemlerini artırmıştır. AK Partinin iktidara geldiği 2003 yılı başından itibaren yılda ortalama 500 kilometre demir yolu yapılması teknik bir zorunluluk iken, sadece 100 kilometre yol yenilenebilmiştir.

Ankara-İstanbul yoluna kısaca değinecek olursak: Ankara-Sincan-Beypazarı-Arifiye hattı, bildiğiniz gibi, İstanbul demir yolunu 160 kilometre kısaltıyordu. Bugüne kadar bu yola 380 milyon dolar harcama yapılmıştır ancak bu projeden vazgeçilmiştir. Arkasından biliyorsunuz hızlandırılmış tren gündeme gelmiştir. Mevcut hattın rehabilite edilmesiyle 140 kilometre/saat hıza ulaşacak şekilde bir hızlandırılmış tren projesi gündeme getirilmiş, böylece literatüre bir “hızlandırılmış tren projesi” kelimesi ilave olmuştur. Neticesini biliyorsunuz. Pamukova kazasında 41 vatandaşımızın hayatını kaybettiğini üzülerek görmüş olduk.

Hızlı tren için şunları söyleyebilirim: Bakanlar Kurulu, 5/5/2005 tarihinde daha önce tespit edilen 200 kilometre/saati yeterli bulmamış, 250 kilometre/saat hıza yükseltilme kararı almış, böylece öngörülen maliyet 1,4 milyardan 2,5 milyar euroya yükselmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Arifağaoğlu.

METİN ARİFAĞAOĞLU (Devamla) – 8 Haziran 2003 tarihinde yapılan temel atma töreninde 5 Aralık 2005 tarihinde bilet satmaya başlanacağı Sayın Başbakan tarafından belirtilmiştir. Bugün 11 Aralık 2007, Eskişehir demir yolu hâlen daha trafiğe açılmamıştır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; şair “Artvin gökte midir, yerde midir, belli değil.” diyor. Gerçekten Artvin’in toprakları, dağları, göğe komşudur. Ancak, Artvin, göklerdeki ulaşımı iline taşıyamamıştır, havaalanına sahip olamamıştır. Artvinlilerin beklentisi Batum Havaalanı’dır. Dünyada çok az örneği vardır. Türkiye’de ilk defa uygulanacak bir projedir. Komşu ülkenin havaalanından iç hat seferi gibi uçuş imkânı sağlanacaktır. Batum Havaalanı, Sarp Sınır Kapımızdan 8 kilometre içerdedir. Bu nedenle, Artvin ve Rize’nin doğu ilçelerinin hava yolu ulaşımı çözülecektir, ayrıca Doğu Karadeniz turizmine büyük bir canlılık getirecektir.

2008 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi en içten saygılarla tekrar selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Arifağaoğlu.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Bayram Ali Meral.

Buyurunuz Sayın Meral. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakikadır.

CHP GRUBU ADINA BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ulaştırma Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Ulaştırma Bakanlığına Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü, Denizcilik Müsteşarlığı, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü, Telekom Genel Müdürlüğü gibi çok önemli müesseseler bağlanmıştır.

Ben, 1965 yılında Karayollarında işe başlayan eski, muvakkat bir işçiydim değerli arkadaşlarım. Karayolları demek, bugüne kadar Türkiye’ye büyük hizmetler götüren bir kuruluş demektir değerli arkadaşlarım. Ne yazık ki, bugün, Karayolları, yokluğun, yoksulluğun içerisinde kıvranmaktadır. Dozeri olmayan, greyderi olmayan, konkasörü olmayan, yükleyicisi olmayan, çekicisi olmayan, silindiri olmayan bir Karayolları olur mu? Bugün, işte, Karayolları, böyle bir Karayollarıdır. Sayın Milletvekilim, Artvin’e nasıl yol götüreceksin bu Karayollarıyla?

Değerli arkadaşlarım, Karayolları, elbette ki, göz ardı edilmemesi gerekir. Bakınız, Karayolları daha önce Bayındırlık Bakanlığına bağlı bir kuruluştu, şimdi, işi bittikten sonra Ulaştırma Bakanlığına devrettiler. Yalnız, değerli arkadaşlarım, sata sata bitiremediniz. O baba baba sattınız, şimdi, Karayollarının geçiş büfelerine geldi. Bunun ne sorunu var? Şimdi onları satışa çıkarıyorsunuz. Matbaa gibi para basıyor bu büfeler değerli arkadaşlarım. Bir düşünün değerli arkadaşlarım. Yapmayınız bunları!

Diğer bir konu, Devlet Demiryolları. Şapka giydiniz, Eskişehir’e yol yaptınız, yüzlerce insanın ölümüne sebep oldunuz. Bir eskiye bakın değerli arkadaşlarım, şu Elmadağ’daki tünellere bakınız. Cumhuriyet hükûmetleri kazma ile kürekle o tünelleri yapmış. Siz, bu kadar teknoloji var, Eskişehir’e bir yol yaptınız, yüzlerce vatandaşın ölümüne sebep oldunuz.

Sayın Bakanım, bir konuyu da bilginize sunmak istiyorum. Isparta’da bir uçak düştü, hepimizi yaraladı, üzüldük. Allah rahmet etsin, yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Yalnız, görebildiğim kadarıyla kara kutunun boş olduğu söyleniliyor. Bu konuda bilgilerinizi bekliyoruz Sayın Bakanım.

Değerli arkadaşlarım, önemli bir konu da bu tersanelerin durumudur. Ölümlerin üzerine partim bize görev verdi, ben de o komisyonda bulundum. Kimseyi aşırı derecede eleştirmek istemiyorum. Bu ülkede bir iş yeri kuran, devletine vergisini veren, işçinin hakkını veren her iş verene saygım vardır. Ama değerli arkadaşlarım, bir görmeniz lazım, oralara bir gitmeniz lazım, yürekler acısı. Bunlar da bizim vatandaşlarımız.

Çok kıymetli arkadaşlarım, bakınız, Karayollarına tekrar dönmek istiyorum. Biraz önce konuşmacılar Karadeniz sahil yolundan bahsettiler. Bunlar nasıl yapılıyor biliyor musunuz? Karayollarının yetişmiş teknik elemanları vardır, oturur, yetişmiş projecileri var, oturur; inşaatların yol yapım kontrolünü ihaleye verirler, yol projesini de ihaleye verirler, ondan sonra sahil yolunun bozuk olduğunu söyleriz veya paranın denize gömüldüğünü söyleriz.

Diğer bir konu, Telekom’un durumu. Baba baba sattınız! 6 milyon dolara sattınız değerli arkadaşlarım. 2006 yılı kârı 3 milyar 473 milyon YTL. 2007 yılı kârı 412 milyar TL değerli arkadaşlarım. Yani, iki buçuk yıllık kârı, Telokum’u sattığınız paraya denk geliyor. Bu da yetmedi, iş veren, alıcı öyle bir cesaret aldı ki sizden değerli arkadaşlarım, bu kâr eden müessesede işçinin hakkını vermedi, kırk beş güne yakın, işçiyi greve götürdü, öbür taraftan yine cüzdanını doldurdu. Bunları yaptınız ve yapıyorsunuz. Bu ülkede bir çivi çakmadan, bir iş yapmadan cumhuriyet hükûmetlerinin yaptıklarını satmayla övünüyorsunuz, bunları satmayla övünüyorsunuz. Bir fabrika kurduğunuzu söyleyin. Efendim, dış kaynak geliyor. Nereden geliyor dış kaynak? Nereye yatıyor dış kaynak? Bankalar alıyor, kâr eden müesseseler alıyor, ondan sonra da, efendim, bu kadar dış kaynak geldi, yatırım yaptı diye burada söylüyorsunuz. Bırakınız Anadolu’nun güney kısmını; Yozgat’ta, Sivas’ta dış kaynaklı bir yatırım gösterebilir misiniz bana? Bir fabrikanın kurulduğunu gösterebilir misiniz bana? Satın… Satın beyler, satın. Satın ama…

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Çağ atlıyoruz, çağ…

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) - Satın beyler, satın, satın… Ben satmıyorum, siz satıyorsunuz. Burada, işte Telekom’u sattınız, TÜPRAŞ’ı sattınız, neler satmadınız ki! Hem de ne fiyatına sattınız!

Şimdi, değerli arkadaşlarım, insan yaptığıyla övünür, siz sattığınızla övünüyorsunuz; aradaki fark bu, işin ince tarafı bu. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Devlet Demiryollarına ağırlık verilmesi gerekir Sayın Bakanım. Bugüne kadar belli güçler, belli kesimler kara yollarına ağırlık verdirmiştir-Bunun nedeni vardır; tüketimi daha fazladır, birilerinin zengin edilmesi daha kolaydır- Devlet Demiryolları ihmal edilmiştir. Kara yolları ihmal edilsin demiyorum o da yapılsın ama Devlet Demiryollarına da ağırlık verilsin. Onun yolu kesilmiştir, yatırımı durdurulmuştur, gözden uzak tutulmuştur. Sayın Başbakan şapka giymiştir, kaza olmuştur, Devlet Demiryolları daha da unutulmuştur. Bu müesseseyi bir daha canlandırmak gerekir muhterem arkadaşlarım.

Bu güzel Türkiye’de, güzel ülkemizde bir çivi çakın, sizi alkışlayalım; bir işsize iş bulun, sizi alkışlayalım; yolsuzluk yapanların yakasına yapışın, sizi alkışlayalım. Ne yazık ki değerli arkadaşlarım, bunların hep tersini yaptınız. Ama nedense, nedense, vatandaşıma, halkıma üzülüyorum. Çok ucuza oyunu sattı, ona üzülüyorum; çok ucuza... Ondan sonra sorun bakınız şu Türkiye’de AK Partiye oy veren bir tane Allah’ın kulunu bulamazsınız. Bu nereden çıktı, buna da aklım ermiyor ya! Bir tane Allah’ın kuluna sorsan size oy vermemiş ama burada oturuyorsunuz -bunda da bir hikmet var- burada oturuyorsunuz. Kime sorsan: Oyunu verdin mi? Hayır. Ama ben biliyorum değerli arkadaşlarım, biliyorum. Devletin imkânlarını, belediyelerden gelen imkânlarınızı, işsiz bıraktığınız, yoksul bıraktığınız insanlara çok cüzi katkıda bulundunuz ve onları bir kez daha aldattınız, aldattınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayın Sayın Meral.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Ama yazık ki bu Türk halkı, Anadolu’nun saf insanı sizin bu vaatlerinize kandı.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Geçen sefer de böyle konuşmuştunuz. Halkı kimse aldatmadı.

BAYRAM ALİ MERAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ülke çok ciddi sıkıntılara doğru gidiyor; dikkatinizi çekerim, çok ciddi sıkıntılara doğru gidiyor. Bazı bakanlar icraatlarında akıllarını başlarına toplasınlar, yanlış yapmasınlar. Bu ülkenin kargaşaya değil birliğe ihtiyacı var. Bu ülkenin huzura ihtiyacı var. Yine, sayın bakanlarımız icraatlarında akıllarını başına toplasın, ayrım yapmasın, insanları birleştirsin, bütünleştirsin. Aksi takdirde, sıkıntılar üzerine sıkıntı eklersek bunun zararını hep birlikte görürüz. Buna müsaade etmeyin, muhalefeti dinleyin, haklılıklarında yanında olun değerli arkadaşlarım. Parlamenter sistemin en önemli gereklerinden birisi budur, ama çoğunluğum var, elimi kaldırıyorum, yapıyorum… Yapıyorsunuz, ama değerli arkadaşlarım, şimdi Cumhurbaşkanlığından da dönmüyor, Anayasa’dan da belki dönmeyebilir, ama bir gün bir yerden döner, zarar görürsünüz, ona müsaade etmeyin.

Saygılar sunuyorum, çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Meral.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal.

Buyurunuz Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on üç dakika.

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Bakanlığı, Yargıtay, Danıştay, cezaevleri, iş yurtları, Adalet Akademisi bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini yüce heyete sunmak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, adalete hizmeti büyük bir şeref ve haysiyetli bir hayat tarzı olarak benimsemiş yüksek yargımızın sayın başkanlarını, üyelerini, hâkimlerimizi, savcılarımızı, Adalet Bakanlığının değerli üst düzey yöneticilerini ve çalışanlarını, yazı işleri müdürlerimizi, zabıt kâtiplerimizi, mübaşirlerimizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, adaletin kestiği parmak acır mı? “Adaletin kestiği parmak acımaz.” denilse de adaletin kestiği parmak, eğer neşter yerine baltayla kesiliyorsa, acır. Adaletin kestiği parmak, eğer kirli bir ortamda kesiliyorsa, o yara sonunda kangrene dönüşür, parmak acıdığı gibi vücut da hayati bir tehlikeye girebilir.

Ülkemizde adaletin kestiği parmağın acımaması için, cumhuriyet tarihi boyunca ciddi çalışmalar yapılmıştır, bundan sonra da yapılması beklenmektedir. Ancak, yeterli midir?

Değerli arkadaşlarım, 1984 yılına kadar inerek Adalet Bakanlığı ve ilgili kuruluşların bütçeleri hakkındaki Meclis görüşmelerini inceledim. 1984 yılında, bu konularla ilgili olmak üzere, Adalet Bakanı Sayın Oltan Sungurlu, Yargıtaydaki dosya sayısının 200’e kadar ulaşabildiğini büyük bir endişe ve kaygıyla ifade ediyor ve 1984 yılından 2007 yılına, yirmi üç yıl geçmiş olmasına rağmen, bu sayıda bir azalma olmadığı gibi bu sayının 2,5 kat arttığını görüyoruz. O tarihte hâkim ve savcıların mali ve içtimai durumlarıyla ilgili sorunlar ciddi bir mesele olarak yargı bütçesinin gündeminde. Yirmi üç yıl geçmiş, aynı şey devam etmektedir. O tarihte yargının araç gereç ihtiyacı söz konusuydu, mahkemeler daktilo bulamıyordu, keşifleri yapabilecek taksi parası bulunamıyordu. Kâğıt ve kırtasiye ihtiyacını, hâkimler, ilgili kuruluşlardan, yakın kuruluşlardan temin etmeye çalışıyordu. Bugün, o ihtiyaçlar, teknoloji değişikliği nedeniyle o derecede olmamakla birlikte, yargı, çok ciddi bir teknolojik dönüşüme ihtiyaç duyar hâle gelmiştir.

Değerli arkadaşlarım, iş yoğunluğu çok ciddi bir sorundur. Hâkimlerin, dar ve oksijensiz odalarda gösterdikleri adalete hizmet çabası yetmemekte, zaman onlara kifayet etmemekte, hâkimler, dosyalarını çantalarla, hatta çuvallarla evlerine taşımakta ve çoluk çocuklarına ayıracakları zamanı adalete hizmet olarak sarf etmekteydi, şimdi de durum değişmemiştir. Bugün yine hâkimler sırtlarında çantayla akşam dosyalarını evlerine götürmektedirler.

Demek ki, adaletin temel sorunlarında -bunlara birkaç tane daha ilave edilebilir- ciddi bir şekilde iyileşme görülmemiştir.

Diğer taraftan, cezaevleri, her yıl artarak tutuklu ve hükümlüleri barındıran kuruluşlar olarak karşımızdadır. Cezaevlerinin içinde bulunduğu durum, elbette ki, 21’inci yüzyıla giren Türkiye şartları içerisinde belirli iyileşmelere muhatap olmakta, belirli iyileşmeler olmakta, ancak, cezaevine insanların girme şartlarını ortadan kaldıracak herhangi bir düzenlemeyi görmemekteyiz; yani, suç ve uyuşmazlık ortamını izale edecek, suç ve uyuşmazlık ortamı yaratan sebeplerle mücadele edecek herhangi bir çalışmayı görememekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, 392 cezaevimiz bulunduğuna göre, 87 bin civarında tutuklu ve mahkûm bulunduğuna göre, iş yurtları, bunların içerisinde sanıyorum 186 cezaevimizde ve 10 bin civarındaki bir tutuklu ve hükümlüye hitap edebilir durumdadır. Dolayısıyla, tutuklu ve hükümlü oranını dikkate aldığımızda, iş yurtlarının, hem kapasitesinin artırılması gerekmektedir daha fazla tutuklu ve hükümlüye hizmet edebilmesi açısından hem de diğer cezaevlerine teşmil edilmesi ve bu suretle, mahkûmların topluma kazandırılabilmesi için, cezaevine giren insanlarımızın iş, meslek edinebilmeleri için, eğitilebilmeleri için önemli bir unsur olan iş yurtlarının burada görevini, fonksiyonunu mütekâmil bir şekilde yapabilecek hâle getirmek lazım.

Tabii ki iş yurtlarında yapılacak olan bu çalışmaları sadece mahkûmların eğitimi, onların hayata döndürülmesine yönelik rehabilitasyon çalışmaları çerçevesinde değerlendirmemek lazım; iş yurtları bugün, çok ciddi bir şekilde Adalet Bakanlığına kaynak sağlayan bir kuruluştur. Burada iki önemli husus dikkati çekmektedir, bunlardan bir tanesi, emeğiyle bu üretime katkıda bulunan mahkûmların aldıkları ücretlerdir ki, bu ücretlerin, onları daha fazla iş üretmeye özendirir hâle gelmesi lazım. Yani, ücretlerinin makul bir düzeyde yükseltilmesi gerekmektedir. Aksi hâl, iş yurtlarına, faaliyetlerine katılmama şeklinde bir psikolojik durum yaratılıyor ki, bu, iş yurtlarının amacına uygun değil.

Diğer husus, iş yurtlarının elde etmiş olduğu kaynağın Adalet Bakanlığınca sarfı konusudur. Burada da tabii, Adalet Bakanlığının, makul bir ölçüde, bu işleri yaparken, Danıştayın, Yargıtayın çok ciddi boyuta gelmiş olan sorunlarına genel bütçeden pay ayıramadığı takdirde, kaynak ayıramadığı takdirde, iş yurtlarından da bunların ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir seviyeye getirmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu çerçeve içerisinde, Danıştayın hizmet binası, can güvenliğini de tehlike altında bulundurabilecek şekilde merkezî bir yerde bulunmaktadır. Merkezî yerde olması belki bir avantaj olarak değerlendirilebilir. Ancak, Danıştayın içinde bulunduğu şartlar dairesi içerisinde ve maruz kaldığı tehditler çerçevesinde can güvenliğinin bertaraf edilmesi lazım, bu riskin ortadan kaldırılması lazım ve çalışma ortamının da daha uygun şartlara kavuşturulabilmesi için ya yeni bir bina tahsis edilmesi lazım ya da o görevin ifa edilmesi şerefine, haysiyetine uygun bir tarzda yeni bir bina yapılması gerekmektedir.

Öte yandan, Yargıtayın binası tabii ki tarihî bir değer ifade etmektedir. Ancak, içinde bulunduğu şartlar itibarıyla Yargıtay binası hizmete yeterli nitelikte olmadığı gibi, eskimiş olan elektrik tesisatı da çok ciddi bir yangın riskini gündemimize getirmektedir. Bu itibarla, bu hayati tehdidin bertaraf edilmesi için Yargıtayın elektrik tesisatının bir an önce yenilenmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, Adalet Akademisi, büyük ümitlerle, büyük hayallerle hayata geçirilmiş, yargıya çok ciddi hizmetler sunabilecek önemli bir kurumdur. Ancak, tahsis edilen bütçeyle bu amacı gerçekleştirebilmesi mümkün değildir. Personel ve öğretim görevlisi zafiyeti Adalet Akademisinin görevini yapmasına engel teşkil etmektedir. Bu çerçeve içerisinde, emekli yargı mensuplarının burada öğretim üyesi olarak istihdam edilebilmelerine uygun bir düzenleme yapılması lazım.

Diğer taraftan, Adalet Akademisinin uluslararası ilişkilerle ilgili görevlerini yerine getirebilecek bir yasal düzenleme de yapılması gerekmektedir. Türkiye’nin ya da Türk yargısının dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmelere açılan bir kapısı olan Adalet Akademisinin bu misyonla donatılması lazım. Bir yandan, dünyadaki yargının geçirmiş olduğu bilimsel ve teknolojik değişimi, gelişimi Türk yargısına taşıyabilecek, diğer taraftan da Türkiye’nin müzahir olduğu ülkeler ile deneyimlerini paylaşabilecek bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, yargının bu sorunları halledilememiştir. Özetleyecek olursak, Anayasa emri olan, hâkim ve savcılarla ilgili özlük hakları hakkında bir düzenleme henüz yapılamamıştır. Bu dönemde -inşallah- Hükûmetin ve Sayın Adalet Bakanının üzerine düşen birinci görev, hâkim ve savcılar ile ilgili özlük hakları hakkındaki yasa tasarısını Meclisin gündemine getirmesidir.

Diğer taraftan, birinci sınıf hâkimler ile daha alt dereceli hâkimler arasında ücretler açısından makas açılmıştır. Dolayısıyla, birinci sınıf hâkimler ile daha alt derecedeki hâkimler arasında ücret farklılığının giderilmesi, daha alt derecedeki hâkimlere ek imkânların sağlanması gerekmektedir.

Yazı işleri müdürleri ve bunların yardımcıları arasında da aynı fark bulunmaktadır. Bunun da giderilmesi, adaletsizliğin makul bir düzeyde ücret artışıyla giderilmesi gerekmektedir.

İnfaz koruma memurları, diğer güvenlik güçleri gibi hizmet görmektedirler. Ancak, infaz koruma memurlarımız fiili hizmet zammından yararlanamamaktadırlar ve yaptıkları iş itibarıyla tutuklu ve mahkûmla birlikte hayatını idame ettiren bu görevlilerimizin beklentisini yerine getirmemiz gerekmektedir.

Zabıt kâtiplerimizin, mübaşirlerimizin hâli pürmelaldir. Değerli arkadaşlarım, hâlâ, Ankara’da 718 lira maaşla geçinebilme becerisini gösteren zabıt kâtiplerimiz ve mübaşirlerimiz vardır. Bunların ekonomik ve sosyal durumlarının iyileştirilmesi gerekmektedir.

İşte, adaletin kestiği parmağın acımaması için, adaletin elindeki terazinin kantardan kuyumcu hassasiyetine dönüştürülebilmesi için, evrensel değerlere sadık, evrensel değerlerden beslenen, bilim ve teknolojiyi ön planda tutan bir çalışma gerekmektedir. Bu çalışmayı Milliyetçi Hareket Partisi yapmıştır değerli milletvekilleri ve 21’inci yüzyıl vizyon ve misyonuna uygun millî yargı projesini hazırlamıştır.

Milli yargı projesi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, yargı bağımsızlığı, hâkim teminatı gibi değerleri, üniter yapı, millî bütünlük, temel hak ve hürriyetleriyle bütünleşmiş, bütünleştirmiş, birleştirmiş, mezcetmiş bir vaziyette, Türk yargısının temel sorunlarına teknolojik destek ile çare üreten bir sistem geliştirmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız Sayın Bal.

FARUK BAL (Devamla) – Bu sistemin özü, değerli arkadaşlarım, bilgisayar terminolojisinde “veri madenciliği” diye bilinen, teknolojinin yargıya aktarılması ve “yapay zekâ” diye bilinen diğer teknolojiyle beslenmek suretiyle suç ve uyuşmazlık ortamıyla mücadeleyi öngörmektedir. Bu mücadeleyi Türkiye başlatmaz ise, yüz değil bin tane cezaevi, yüz değil bin tane adliye, bin değil 10 bin tane hâkim alır isek ve bununla mevcut bataklıktan doğacak sinekleri öldürmeye kalkarsak çare üretemeyiz. Çare, bataklığı kurutmaktır. İşte, bilimden, teknolojiden yararlanılarak bu bataklığın kurutulmasına ilişkin millî yargı projesini, eğer istifade edecek iseler, biz, Türkiye’nin hizmetine sunmaya hazırız. Türkiye’yi şu gördüğümüz ilkel taşıma metodundan -bunda taşınanlar yargının dosyalarıdır, insanların haklarıdır- kurtarabilecek bir millî proje olarak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FARUK BAL (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen…

FARUK BAL (Devamla) – …Türk milletinin hizmetine sunmak istemekteyiz.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Ahmet Kenan Tanrıkulu.

Buyurun Sayın Tanrıkulu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on üç dakika.

MHP GRUBU ADINA AHMET KENAN TANRIKULU (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı 2008 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Türkiye ekonomisi gelişen ekonomilere göre hızlı büyüyen bir ekonomi gibi görünse de, 2006-2008 döneminde -en son yayınlanan verilere göre- ülkemizdeki büyüme hızı ortalama yüzde 5,5 olarak öngörülürken, diğer yükselen piyasa ekonomilerindeki beklenen büyüme hızı yüzde 7,3’tür.

Bugün görüşmekte olduğumuz 2008 Yılı Ulaştırma Bakanlığı Bütçe Tasarısı da, ne acıdır ki, büyüme vadettiği iddia edilen ekonomimizin uzun dönemde büyüme performansını gözeten ve potansiyel büyüme hızımızı artırmayı amaçlayan bir bütçe görünümünden uzaktır. 2008 yılı bütçesi, bir yıl önceye göre reel gerilemeyi hedefleyen bir yatırım bütçesi olarak tasarlanmıştır. Çünkü, bir önceki kamu yatırımlarına göre gerilemenin yüzde 3,9 olduğu görülmektedir.

Geçmiş yıllara oranla kamu yatırımlarının gayrisafi millî hasıla içindeki paylarına baktığımız zaman, 2008 yılı programını dikkate alırsak, 2003-2008 dönemi için kamu yatırımlarının gayrisafi millî hasıla içinden aldığı pay neredeyse yarı yarıya düşmüş gözükmektedir. Diğer yandan, geçtiğimiz günlerde Ankara Ticaret Odası tarafından hazırlanan ve yayımlanan “Yatırım Açığı” adlı raporu incelediğimizde, Hükûmetin kişi başına yatırımda da sınıfta kaldığı açık bir şekilde görülmektedir.

Sayın milletvekilleri, Ulaştırma Bakanlığının bu bağlamda yatırımlarına bir göz atacak olursak, 2007 yılı Bakanlık bütçesinin yüzde 75‘i yatırıma gidiyordu. 2008, yani önümüzdeki yılın rakamlarına baktığımız zaman bütçenin ancak yüzde 67’si yatırıma ayrılacak. Yine, 2007 yılı yatırımlarına baktığımız zaman, ulaştırma sektörü yatırımlarının, sabit fiyatlarla bir önceki yıla göre yüzde 8,7 oranında azalmış olduğunu da görüyoruz. 2008 program ve bütçe büyüklükleri referans olarak kabul edilirse, Devlet Planlama Teşkilatının yıllık program rakamlarında, yatırımlar, sabit fiyatlarla yüzde 3,2 azalacaktır.

Değerli milletvekilleri, günümüzde ülkelerin üretim maliyetlerini ve rekabet gücünü doğrudan etkileyen, halkın refah düzeyine yansıyan ulaştırmanın zaman ve maliyet avantajı sağlaması her hâlde en önemli konudur. Taşınan malın zaman ve maliyet avantajının yakalanabilmesi, kombine taşımacılığı da bugün gündemin en üst sıralarına getirmiştir.

Ulaştırma sektörünün ekonomik ve sosyal hayata katkıları ulusal düzeyle de sınırlı kalmamaktadır. Bu sektör, jeostratejik konum nedeniyle, hem bölgesel hem de küresel ekonomiye tartışmasız bir katkı sağlayacaktır.

AKP iktidarları döneminde ulaştırma modları arasındaki denge sağlamayı, hız ve güveni, ileri teknoloji kullanımını ve sektörel dönüşümü öngören mega projeler, maalesef üretilip uygulamaya konulamamıştır. Bu bağlamda ulaştırma sektörünün belki de en büyük handikabı plansızlık, hedefsizlik ve günübirlikçiliktir.

Sayın milletvekilleri, iktidar tarafından kara yollarına beş yıldır ağırlık verildiği iddia edilse de başarılı olunamamıştır. Bölünmüş yol yapımındaki acelecilik ve kalite sorunu, yolların çok kısa süre içerisinde bozulmasına ve yenileme yatırımlarının da artmasına yol açmıştır. Acil Eylem Planı’nda 15 bin kilometre yol hedeflenmiş, ancak sağlıklı fizibilite çalışmaları yapılamadığından ve öncelik değerlendirmesine tabi tutulmadan bu hedef ortaya konduğu için de, çok kısa bir süre içerisinde gerçekçilikten uzaklaşılmıştır.

Diğer yandan Ulaştırma Bakanlığı, geçtiğimiz günlerde bölünmüş yolların, yani halk arasındaki tabiriyle duble yolların yapımında genellikle sathi kaplama yapıldığını, ancak bu kaplamanın bir yıl içinde bozulduğunu ve yenilenmesi için de yüksek maliyet ve iş gücü gerektiğini, bir bakıma da itiraf ederek, bundan sonra yapılacak olan bölünmüş yolların bitümlü sıcak karışım asfaltla yapılmasına da karar vermiştir.

Değerli milletvekilleri, “Duble yollar yaptık, trafik kazaları azaldı.” denilse de, hâlen Avrupa Birliğine göre 3,5 katı daha fazla trafik kazası maalesef bu ülkede yaşanmaktadır. Hâlâ yolcu ve yükün yaklaşık yüzde 90’ını kara yoluyla taşıyoruz. Eğer, “Yol medeniyettir.” diye hamasi söylemlerle yola çıkılıyorsa, yapılan yollar ve hizmetler bu kastedilen medeniyetle de uyumlu olmak zorundadır.

Unutulmamalıdır ki, ulaşım için gerekli olan demir yolları, kara yolları ve deniz yolları ve bunların sorunları; devletin, bunları çözmek için milletten aldığı vergilerle yapılan hizmetlerdir. Kara yollarını ilgilendiren ve uzun bir zamandır çözülemeyen, ülkemizin bazı sanayi bölgelerinde karşılaştığımız önemli konulardan bir tanesi de bağlantı yollarıdır. İşte, bunlardan bir tanesi de İzmir-Aydın otoyolunun başlangıcında  yer alan “Ayrancılar” ve “Pancar” diye tarif ettiğimiz bölgede yer alan fabrikalar ve depolardır. Bu bölgede, ayrıca, İzmir Ticaret Odasının ve Pancar Organize Sanayi Bölgesi’nin de yerleri bulunmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bugün için bu yörede 380 hektar sanayi alanı var. Yaklaşık iki ila üç yıl sonra tahminen 400 kadar fabrika bu bölgede yer alacaktır. İşte bu yüzden İzmir-Aydın otoyolundan bu tür bölgelere ve Türkiye’mizin diğer yerlerinde ihtiyaç olan organize sanayi bölgelerine bağlantı yollarının bir an önce bitirilmesi artık bir zaruret hâlini almıştır.

Değerli milletvekilleri, demir yollarıyla ilgili söylenecek birçok eleştiri olmasına rağmen, ben bu konuda kamunun bazı yayınlarından birtakım eleştirileri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Gene Devlet Planlama Teşkilatının Dokuzuncu Kalkınma Planı 2008 Yılı Programı’nda -ki, çok kısa bir süre önce yayınlandı bu dokümanımız- şu hususa ulaştırma sektöründe yer veriliyor: “Yolcu taşımacılığında yolculuk süresinin uzun, güvenlik ve -burasının altını çizerek söylüyorum- güvenilirliğin ise düşük olması talebin yetersiz düzeyde kalmasına sebep olmaktadır.” denilerek, yine yıllık program çözüm önerisinde şöyle öneriyor: “Devlet Demiryollarının, piyasa, şart ve dengelerini gözeten, etkin hizmeti esas alan ve müşteri odaklı bir işletmecilik anlayışına geçmesi gerekmektedir.” denilmektedir.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisinin demir yolları konusunda çok önem verdiği projelerden bir tanesi de -ki, bizim Hükûmetimiz döneminde başlattığımız bir projeydi- Bakü-Tiflis-Kars demir yolu projesidir. Bu projenin Türkiye güzergâhında, yöre halkının talepleri de dikkate alınarak, gerekli düzenlemelerin yapılması ve projenin bir an önce hayata geçirilmesi de bir elzemdir.

Demir yolu taşımacılığında Türk halkını hızlı trenle tanıştırmak sloganıyla yola çıkan Ulaştırma Bakanlığı henüz halkımızı hızlı trenle tanıştıramamıştır ama, hızlandırılmış trenle tanıştırma becerisini göstermeye çalışmaktadır. Burada da önemli olan, geçmişten ders alarak, gerekirse emniyet için güzergâh değişiklikleri yapılarak can ve mal güvenliğini ön planda tutacak düzenlemelerin yapılmasıdır.

Sayın milletvekilleri, gene bu yıl, Eylül 2007 yılında, Hazine Müsteşarlığı, Kamu İktisadi Teşebbüsleri Pay Sahipliği adı altında KİT’lerle ilgili önemli bir raporu yayınlayarak kamu iktisadi teşebbüslerinin iyi yönetilmediğini açıkça bu raporda belirtmiştir. Bu raporda, Hazine, Devlet Demir Yollarının da içinde bulunduğu KİT’lerin zam yapma, eleman alma gibi konularda sorunlar yaşadıklarını, kurumsal yönetim kurallarından da uzak olduğunu açık bir şekilde beyan etmektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin dış ticaret hacminin yaklaşık yüzde 87’si deniz yoluyla taşınıyor. Deniz yoluyla dış ticaret taşımacılığında, Türk bayraklı gemilerimizin bu taşımalardan aldığı pay, 2002 yılında yaklaşık olarak yüzde 33 iken 2006 yılının sonunda bu oran gene, yaklaşık yüzde 20 civarına gerilemiştir. Diğer yandan yabancı bayraklı gemilerde, gene aynı dönem itibarıyla baktığımız zaman, yüzde 67’den gene yaklaşık yüzde 80 civarına yükselmiştir.

Dünya deniz taşımacılığı filo kapasitesi bakımından Türkiye, 2002 yılında 19’uncu sırada iken 2007 yılına geldiğimiz zaman, maalesef, 26’ncı sıraya gerilemişizdir. Ulusal filomuz bu periyot içerisinde hem erimiş hem de Türk Bayrağı’ndan ciddi bir kaçış yaşanmıştır.

Değerli milletvekilleri, bu bağlamda, ülkemizin birçok yöresinde bulunan balıkçı barınaklarıyla ilgili de sizlere bazı bilgiler sunmak istiyorum. Bu barınakların gene ülkemizin birçok yerinde bazı eksiklikleri bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi de geçtiğimiz ay içerisinde çok büyük bir fırtına neticesinde, İzmir Aliağa Çakmaklı mevkisinde bulunan barınağın yıkılmasıdır ki bu barınak, büyük ölçüde yöre halkının kendi imkânlarıyla kurulmuştu. En kısa sürede, bu tip barınakların eksikliklerinin giderilerek buradaki balıkçı teknelerinin sefere çıkması da temin edilmelidir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’nin haberleşme uyduları teker teker ömrünü tamamlıyor. Bu duruma rağmen, yeni uydu fırlatılmasına ilişkin belirli bir çalışma maalesef, henüz başlamadı. Yeni uydu fırlatılmaması hâlinde, Türkiye, uydu pozisyonunu kaybedebilecektir.

Gene, önemli olan bir başka konu, ulusal programda yer almasına rağmen, posta sektörünün ve PTT’nin yeniden yapılandırılması çalışmaları da maalesef sonuçlandırılmamıştır. Koli, kargo ve kurye işlemleri yapan özel sektör firmalarının henüz yasal zemininin bulunmaması da maalesef önemli bir eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu düşünce ve görüşlerle, 2008 yılı Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin hayırlı olmasını diler, tekrar saygılarımızı sunarız. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tanrıkulu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz, Adana Milletvekili Sayın Kürşat Atılgan’a ait.

Buyurun Sayın Atılgan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz dokuz dakikadır.

MHP GRUBU ADINA KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü ve Telekomünikasyon Kurumunun bütçesiyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, Parlamentomuzun siz değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sivil havacılık, sadece ulusal boyutu olan değil, uluslararası boyutu daha fazla olan bir alandır; kuralların ve standartların uluslararası teşkilatlar tarafından belirlendiği son derece teknik bir alandır; çağımızın gelişmesidir, çağdaşlığın bir gelişmesidir, aynı zamanda, çağdaşlığın bir ölçütüdür. Kısaca izah etmek gerekirse sivil havacılığın tepesinde Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı vardır, “ICAO” denilen Uluslararası Sivil Havacılık Teşkilatı vardır. Aşağı yukarı, havacılıkla ilgisi bulunan ve uluslararası uçuş yapan bütün ülkeler bu teşkilata üyedir. Bu teşkilat uluslararası uçuş yapabilmek için ülkelerin sivil havacılık teşkilatlarına birtakım yükümlülükler yüklemiştir, standartlar belirlemiştir, usuller koymuştur ve bu usullerin doğru işlemesi için kendi üzerine de düşen birtakım görevleri yerine getirmektedir. Neşriyatların basımı, dağıtımı ve bazı şekillerde sivil havacılıkların denetlenmesi bu teşkilata aittir. Ayrıca, bazı ülkeler, ICAO kurallarına ters düşmemek kaydıyla ilave standartlar koyarlar. Yani, der ki, benim hava sahama girecek olan şirketlerin uçakları ilave şu standartları taşımalıdır. İşte bu doğrultuda, Amerika Birleşik Devletleri’nde “FAA” denilen Federal Havacılık Otoritesi vardır ve Amerika hava sahası için ilave şartlar koymuşlardır. Bizim de üyesi olduğumuz Avrupa Sivil Havacılık Otoritesi. Onlar da ilave birtakım şartlar koymuşlardır. İşte, bizim Sivil Havacılık Genel Müdürlüğümüz, bu uluslararası teşkilatların koymuş olduğu standartları, usulleri kendi şirketlerimize, kendi meydanlarımıza uygulamak zorundadır, aynı zamanda da sivil havacılığın stratejisini ve gelişmesini sağlamak zorundadır.

Peki, kısaca izah ettiğim bu sorumlulukları Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü yerine getirebiliyor mu? Hayatını havacılığa vermiş bir kişi olarak bu soruya evet demeyi, hem de yürekten evet demeyi çok isterdim. Ancak, samimiyetle, yüreğim acıyarak söylüyorum ki, Türk sivil havacılığının gelmiş olduğu nokta emergency sinyaller vermektedir.

Şimdi, ben bunu böyle söyleyince, Sayın Bakan veya siz iktidar milletvekilleri düşünebilirsiniz ki, muhalefet milletvekilidir, havacılıkla ilgili bir konuda söz almıştır, ne kadar tenkit etse yeridir. Ama, emin olun ki, bu konu bir teknik konudur, bu konu bir ihtisas konusudur, bu konu kuralları uluslararası teşkilatlar tarafından konulmuş bir konudur, mutlaka buna uymak gerekir, konulan kuralları ertelemezsiniz, savsaklayamazsınız, bir kısmını yapıp bir kısmını yapamazsınız, mutlaka yüzde yüz uymak gerekir.

İşte, bu doğrultuda, sadece muhalefet milletvekili olarak değil, 2 Mayıs 2007 tarihinde ICAO dediğimiz, yani sivil havacılığın tepesinde olan teşkilat, Türk sivil havacılığını bir raporla uyarmıştır. Bu rapor, 6 Aralık 2007 tarihinde gazetelere yansımıştır.

Kısaca, bu raporla neler denmektedir: İnsan kaynakları bölümünün göstermelik olduğu, uzmanlık eğitiminin yetersiz olduğu, havacılık güvenliği gözetiminin yetersizliği, uçuş operasyonlarının yetersizliği, hava seyrüsefer hizmetleri ve havalimanları konusundaki personel yetersizliği ve olanların da eğitimlerinin eksikliği. Yani, havacılığın bütün alanlarıyla ilgili faaliyetlerdeki işlerin yapılmadığını, yapılıyor gibi gösterildiğini belirten bu teşkilat -yani Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu- havacılığın tepesindeki uluslararası organizasyon, Türkiye’yi bu şekilde uyarmaktadır.

Bunun sonu ne olur? Ayrıca, Avrupa Havacılık Birliğinin de birtakım uyarıları vardır, birtakım şirketlerimize yapmış olduğu kısıtlamalar vardır, yasaklar vardır, geçmişte onların koyduğu yasaklar nedeniyle iflas eden şirketlerimiz vardır. Bunun sonucu uçaklarınız, Sivil Havacılık Teşkilatının getireceği yasaklarla veyahut Avrupa Havacılık Teşkilatının getireceği yasaklarla uluslararası uçuşları yapamaz duruma düşebilir. O nedenle, sivil havacılığın emergency birtakım sorunlarına acil tedbir bulmak gerekir.

Raporda dile getirilen uyarıların ötesinde, aslında, Türk sivil havacılığının yapısal sorunları vardır. Bu yapısal sorunlar, ticari hava taşımacılığından kaynaklanan yapısal sorunlar, havaalanı işletmeciliğinden kaynaklanan sorunlar ve Sivil Havacılık Otoritesinin statüsünden kaynaklanan sorunlardır.

Bu sorunların tamamı bugünden midir? Evet, bu sorunların tamamı AKP iktidarının beş yıldır sivil havacılığı İETT mantığıyla yönetme düşüncesinden ve isteklerinden kaynaklanan sorunlardır. Sivil havacılığı İETT mantığıyla yönetemezsiniz. Yönetmeye kalkarsanız, sizi uluslararası teşkilatlar uyarırlar.

O nedenle, sorunların temelinde yatan diğer en önemli husus ise teşkilatın artık bu vücuda küçük gelmesidir. Yani, 1953-1954 yılında daire başkanlığı, 1983-1984 yılında genel müdürlüğe çıkarılan sivil havacılık teşkilatı bir an evvel müsteşarlık seviyesine çıkarılmalı ve havacılıkla ilgili olan Devlet Hava Meydanları İşletmesi, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü gibi genel müdürlükler bu müsteşarlığın altına bağlanmalı ve koordinasyon ve çekişmeye son verilmelidir. Ayrıca bu da yetmez, 5431 sayılı Kanun, yani Genel Müdürlüğün Kuruluş Kanun’u bir an önce değiştirilip, belirli yasal yetkilerle yetkilendirilip ve müsteşarlık seviyesine çıkarılmak zorundadır.

Ayrıca, bu bağlantının bu kadar yanlış olmasının ötesinde, Sivil Havacılık Teşkilatı üç yıldır vekâletle yönetilmiştir ve iki sefer, bundan önceki Cumhurbaşkanı, bu Genel Müdürü atamamıştır hakkındaki söylentiler nedeniyle. Bu söylentilerin ne kadar haklı olduğu… Son günlerdeki Isparta kazasından sonra Sivil Havacılık Genel Müdürlüğüyle ilgili çıkan dedikodular, bundan önceki Cumhurbaşkanının haklı olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla, Sayın Bakan, bir an evvel bu genel müdürünüzle ilgili kamuoyunda kamunun vicdanını sızlatan ve birtakım şirketlerle ilgili bağlantılarını, gündeme getirilen konuları açıklığa kavuşturmak zorundasınız, çünkü havacılığın başında şaibe gerektirmez akçeli işler vardır. O akçeli işlere bulaşan kişileri bir an evvel o havacılığın başından almak zorundasınız.

Ayrıca, sivil havacılığın uzay boyutu, havacılık sanayi boyutu, genel havacılık boyutu, sportif, amatör havacılık boyutu ihmal edilmiştir. Türkiye’deki uçuş eğitimi Avrupa’nın ve Amerika’nın iki misli fiyattadır. Ayrıca, sportif havacılıkla ilgili çok büyük vergiler getirilmiştir ve sportif havacılığımız da yok olmak üzeredir. Bu konu da Atatürk’ün Türk gençliğine ve Türk milletine vasiyetidir. Onun vasiyeti için, en azından sportif havacılıkla ilgili vergiler azaltılmalıdır.

Ayrıca, Hava Kuvvetlerinin çok deneyimli personelinden mutlaka faydalanmak gerekir. Havacılığa hayatlarını vermiştir o insanlar. Hava Kuvvetlerindeki bilgi birikimi ve Hava Kuvvetlerindeki tecrübeden faydalanırsanız, inanıyorum ki sivil havacılığın önü daha iyi bir şekilde açılacaktır.

Bu söylediklerimizi çok dikkate alacağınızı düşünerek, sivil havacılıkla ilgili konuyu biraz da erken keserek telekomünikasyon konusuna da değinmek istiyorum.

Bildiğiniz gibi, Telekomünikasyon Kurumu, 4502 sayılı Kanun’la 2000 yılında kurulan bir kurumdur. Bu kurumun en açık ifadeyle görevi, Türk insanının, Türk halkının ucuza kaliteyi yakalamasını sağlamaktır yani ucuza telekomünikasyon hizmetlerini almaktır, e-devlet, e-ticaret, e-sağlık gibi konuların altyapısını sağlayacak bir noktaya getirmektir Türkiye’yi. Ama bakıyoruz ki Türkiye, dünyanın en pahalı telekomünikasyon hizmetlerinden faydalanan insanlara sahiptir. Üzerinde yüzde 60 özel iletişim vergisi olan bir telefon hizmetlerini neyle izah edebilirsiniz? Amerika’dan pahalı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayın Sayın Atılgan.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Efendim, ayrıca, söz süresi bir dakika kaldı. 3G ihalesiyle de ilgili konuşmadan edemeyeceğim. Bildiğiniz gibi, 250 milyon dolara ihale edildi. Eşitleriyle kıyasladığımız zaman, bu Türk insanının cebinden alınan paradır. Ne mutlu ki Telekomünikasyon Kurumu iptal etti çünkü bir tek operatör katılmıştı. Aynı 3G ihalesinden Almanya 44 milyar dolara, İngiltere 35 milyar dolara, İtalya 12,5 milyar dolara, bizden millî geliri çok daha gerilerde olan Mısır ise 3 milyar doların üzerinde bir gelir elde etmiştir. Dolayısıyla, buradan, bu konunun takipçisi olacağımızı, milletin menfaatiyle direkt ilgili olan bu konuyu yakından takip edeceğimizi Sayın Bakana bildirir, bundan sonraki çıkacakları ihalede Türkiye’nin asgari bu konudan 5 veya 6 milyar dolar alması gerektiğini bildiririm.

Hepinize saygılar sunuyorum, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Atılgan.

Şimdi sıra, şahısları adına, lehte konuşmak isteyen Düzce Milletvekili Celal Erbay’da. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Erbay, süreniz beş dakikadır.

CELAL ERBAY (Düzce) – Efendim, şahsım adına, Adalet Bakanlığı ve bağlı kuruluşları, Ulaştırma Bakanlığı ve bağlı kuruluşları hakkında bütçeye yönelik kanaatlerimi izhar etmek üzere söz almış bulunuyorum. Sayın Başkanı ve heyetini, Hükûmeti ve siz değerli üyeleri saygıyla selamlıyorum.

Ben, bu husustaki sözlerimi “hukuk”, “hak”, “hakkın sahibi” ve “hakka ulaşmak” kavramlarını done olarak kullanmak suretiyle ifade etmeye çalışacağım.

Hepinizin bildiği gibi, hukuk, insanla insan, insanla toplum, insanla eşya, eşyayla eşya arasındaki münasebetleri düzenleyen, kolektif kabullenişe dayalı, emredicilik fonksiyonunu havi yazılı normatif kuralların bütünüdür. Hak nedir? Hak, yazılı normatif hukuk kurallarının gözettiği, himaye ettiği çıkarlardır, menfaatlerdir. Peki, şahıs nedir? Şahıs, hakka sahip olan varlıktır. Onu da ikiye ayırırız biz hukukta: Gerçek şahıs, hükmi şahıs. İşte, bizler gerçek şahısız.

Şimdi, bakın, şahsın sahip olduğu en önemli varlık haktır. Dolayısıyla, hukuk literatürüne yerleşmiş bir kavram vardır: Hak, yücedir; hakkın bu yüceliğinin üstünde, fevkinde hiçbir olgu, hiçbir öncelik kabul edilemez. Dolayısıyla, hakkın, sahibine iade edilmesi gerekir. Hak, mutlaka ve mutlaka sahibini bulmalıdır. Aynen, pınardan fışkıran, o gözeden fışkıran suyun denize ulaşması gibi, çeşmeye ulaşması gibi, mutlaka ve mutlaka, hak, sahibini bulmalıdır. Hakkın sahibine iadesini gerçekleştirmemek veya gerçekleştirememek, onun gecikmesini temin etmek, hakkın yüceliğini ve onun zaafa uğramasını temin eder. İşte, bu bağlamda, hukukun temel gayesi, hiç zedelemeden, zaafa uğratmadan, en hızlı bir şekilde hakkın sahibine iade edilmesini gerçekleştirmektir. Dolayısıyla, halk arasında “Geciken adalet adalet değildir…” Bu bağlamda, Adalet Bakanlığı nezdinde bulunan, efendim, boş hâkim ve savcılık kadrolarının bir an önce doldurulması ve… Benim üzerinde durduğum husus şudur: Hakkın sahibine bir an önce iade edilmesini temin etmek.

Benim bir hukuk profesörü arkadaşım vardır. Hukuk fakültesine gitme sebebi, çocukluğundan itibaren devam edegelen ve liseyi bitirene kadar bitmeyen bir miras davası sonucu hukukun, hâkimin onun üzerinde meydana getirmiş olduğu etki dolayısıyla onun hukuk fakültesine gitmeyi tercih etmesi ve hukuk fakültesine gitmesidir. Yıllarca bir hak aranmaz, hakkı sahibine tevdi etmek, teslim etmek gerekir.

Şimdi, bir de bu hususta, bu son çıkan savcı ve hâkimlerimizle ilgili Hâkim ve Savcılar Kanunu’ndaki değişiklikle ilgili çok şeyler söylendi. Fakat, iki hususu hiç kimse dile getirmedi: Bakın, yazılı sınavda yetmiş aldıktan sonra mülakat komisyonunun oluşumu tenkit edildi. Elbette ki, hepimizin arzusu en güzel şekilde, efendim, hukuka uygunluğu en etkin bir şekilde yakalayacak tarzda komisyonun oluşmasıdır. Fakat, Adalet Bakanlığı nezdinde oluşan komisyonun vereceği karar idari, icrai bir karardır ve yargı denetimine tabidir. Ama, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulundan oluşturulması talep edilen ve o şekilde oluşacak bir komisyonun verecek olduğu karar, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararı yargı denetimi dışında olması sebebiyle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erbay, lütfen sözünüzü tamamlayın.

CELAL ERBAY (Devamla) - …yargı denetimine komisyonun kararının çıkartılması taliplerin aleyhine olacak bir sonuçtur.

Bir de şu hususa hiç değinilmedi: Efendim, Kanun’da, bilim sınavının sonucu yüzde 70 oranında değerlendirilecek, mülakattan alınan sonuç yüzde 30 nispetinde değerlendirilecek. Yani, bu, şu anda ulaşılmış bir sonuçtur, bir neticedir; tabir caizse bir atılımdır, bir ileri adımdır. Bunu da bu Meclis gerçekleştirmiştir. Dolayısıyla, bu Meclise teşekkür etmek lazım, bu Meclisi tebrik etmek lazım.

Bir de hakka ulaşma açısından olaya bakıldığı zaman, hakkın mevcudi-yeti ne kadar önemliyse, hakka ulaşmak da o kadar önemlidir. AK Parti İktidarı, işte görüşmekte olduğumuz Ulaştırma Bakanlığı bütçesinin detaylarında mevcut olduğu şekilde, gerek kara yollarında gerek hava yollarında gerekse deniz yollarında ve gerekse…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erbay. Lütfen teşekkür edin.

CELAL ERBAY (Devamla) - …diğer ulaşım vasıtalarıyla, hak sahibinin, hakkına bir an önce ulaşmasını temin etmiştir.

Ben bu doğrultuda beyanda bulundum, açıklamada bulundum. Beni dinlediniz, teşekkür ediyorum hepinize. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Erbay.

Hükûmet adına Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin konuşacaktır.

Buyurun Sayın Şahin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Söz süreniz on beş dakikadır.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Adalet Bakanlığımızın 2008 malî yılı bütçesi üzerinde görüşmeler yapıyoruz. Gerek iktidar partisi adına gerekse muhalefet partilerimiz adına söz alan arkadaşlarımızdan büyük ölçüde yararlandığımızı ifade etmek istiyorum. Hem Adalet Bakanlığınca yapılan olumlu çalışmaları ortaya koyarak bizi teşvik edici cümleler kullandılar hem de eksikliklerimizle ilgili değerlendirmeler yaptılar. Bunlardan büyük ölçüde yararlandığımızı ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel niteliklerinden bir tanesi de hukuk devleti olmasıdır. Hukuk devletini hayata geçirecek olan kimdir? Hangi kurumdur? Birlikte yaşıyoruz, toplum hâlinde yaşıyoruz. Birlikte yaşarken uyacağımız kurallar olacak, yasalar olacak. Bu yasalara, bu kurallara uymayanlar için uygulanacak müeyyideler olacak. Bunları kim uygulayacak? Toplumdaki düzeni kim sağlayacak? İşte, bunu sağlayacak olan, yani hukuk devletini hayata geçirecek olan bağımsız yargı organlarımızdır. Peki, Adalet Bakanlığının görevi nedir? Adalet Bakanlığının görevi, bağımsız yargı organlarımızın ihtiyaçlarını gidermek, onlara hizmet etmektir.

Değerli arkadaşlarım, sizler de takip ediyorsunuz. Bir çağı birlikte yaşıyoruz. Çağımızda her şey süratle değişiyor ve gelişiyor. Özellikle teknolojik alanda, bilişim teknolojisinde baş döndürücü hızla gelişmeler oluyor. Bunlar, yeni hukuki uyuşmazlıklar ortaya çıkarıyor, yeni suç tipleri ortaya çıkarıyor ve hatta, ancak uluslararası bir iş birliğiyle mücadele edebileceğiniz birtakım organize suçların ortaya çıkmasına yol açıyor.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Bilişim suçları.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bilişim suçları, terör suçları. Bunlarla, yani bu tür suçlarla, bir ülkenin artık, çağımızda tek başına mücadele etmesi mümkün değil. Mutlaka, uluslararası iş birliği gerekiyor. O nedenle, Türkiye suç ve suçlulukla, özellikle organize suçlarla, bilişim suçlarıyla mücadele konusunda çokça uluslararası anlaşmaya imza koydu. Nitekim, bu uluslararası anlaşmalar yüce heyetinizin de önüne geldi ve bunları iktidar-muhalefet, geçmişte de ve bugün de el birliğiyle yasalaştırdık.

Tabii, bu değişen ve gelişen çağda Adalet Bakanlığımıza düşen görevlerin başında da mevzuatımızı bu gelişmeye ve değişime uygun hâle getirmektir. Her şey değişince mevzuat değişmez mi? Bu şartlara göre mevzuatınızı yenilemeniz gerekmez mi? Kuşkusuz ki Adalet Bakanlığı, bu alanda üzerine düşeni en iyi şekilde yapmanın gayreti ve çabası içerisindedir.

Ben, 20’nci Dönemde, 21’inci Dönemde de buradaydım. O dönemde de mevzuatımızı yenileme çalışmaları yapıldı. Mesela, Türk Medeni Kanunu o dönemde, yanılmıyorsam 57’nci Hükûmet döneminde, yoğun bir çalışma sonucu, çağa uygun hâle gelsin diye hazırlandı, komisyonlarda görüşüldü -ki, o sırada Adalet Komisyonu üyesiydim, gayet iyi hatırlıyorum, Sayın Türk de Adalet Bakanımızdı- ve burada da temel kanun olarak görüşüp yasalaştırmıştık.

Geçtiğimiz dönemde de bu sürece büyük bir hız verildi. Birçok temel kanunumuz, ya Parlamentoya geldi, yasalaştı yahut da komisyonlarda görüşüldü ama seçimler nedeniyle bir kısmı şimdi Genel Kurula indirilmeyi ve burada yasalaşmayı bekliyor.

Türk Ceza Kanunu: Türk Ceza Kanunu, geçtiğimiz yasama döneminin çıkartmış olduğu temel bir kanunumuzdur ve gerçekten bu alanda ihtiyaç duyulan bir yasal düzenlemeydi. Bunları tek tek sayacak değilim. Sayın Başkan konuşma süremin on beş dakika olduğunu söyledi, o nedenle bu kanunlara tek tek girecek değilim.

İşte, Türk Ceza Kanunu’ndan tutunuz da Ceza Muhakemesi Kanunu, Çocuk Koruma Kanunu, efendim, infaz kanunları, Bilgi Edinme Hakkı Kanunu ve tabii, denetimli serbestlikle ilgili kanun. Bunlarla ilgili detaylara girecek değilim. Tabii, şimdi, yine, Adalet Bakanlığının inisiyatifiyle hazırlanan bütün bu temel kanunlar -bir hususu belirtmek istiyorum değerli arkadaşlarım- ülkemizin yetiştirdiği, gerçekten bilgi birikimine sahip, hukuk fakültelerimizde öğretim üyeliği yapan hocalarımızın içinde bulunduğu komisyonlarla hazırlanıyor. Bu temel kanunları hazırlayanlar… Tabii ki Adalet Bakanlığında Kanunlar Genel Müdürümüz ve buradaki tetkik hâkimi arkadaşlarımız bu komisyonlarda var. Ama mutlaka, hukuk fakültelerimizdeki öğretim üyelerimizin riyasetinde ve diğer fakültelerimizin de bu alanda yetişmiş olan öğretim üyeleri bir araya gelerek bu temel kanunları hazırlıyorlar. Komisyonlarda da yine onların katkısıyla bunlar daha mükemmel hâle getirilmeye çalışılıyor.

Şunu ifade etmek istiyorum: Adalet Bakanlığımızın en önemli görevlerinden bir tanesi, mevzuat yenilemesini gerçekleştirmektir. Geçtiğimiz dönemde bu yapıldı, inşallah bu dönemde de yapılacak. Nitekim, bir tanesini, uluslararası hukukla ilgili bir tanesini de geçtiğimiz haftalarda, bilindiği gibi, burada birlikte yasalaştırmıştık. Önümüzde Türk Ticaret Kanunu var, gelecek. Borçlar Kanunu’nu Adalet Bakanlığınca Başbakanlığa sevk ettik, sanıyorum yakında Adalet Komisyonumuza gelecek.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Hangisi önce gelecek Genel Kurula Sayın Bakan?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Sanıyorum Türk Ticaret Kanunu gelecek.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Yanlış olmaz mı? Evvela Borçlar Kanunu, sonra Ticaret Kanunu…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – O konuyu, o iki kanun tasarısını hazırlayan komisyon başkanı hocalarımızla görüştük. Kendileriyle böyle bir mutabakat sağladı Kanunlar Genel Müdürlüğündeki arkadaşlarımız. Sanıyorum, Türk Ticaret Kanunu öncelikle buraya gelecek.

Değerli arkadaşlarım, tabii, Adalet Bakanlığımızın bağımsız yargımızın görevini en iyi şekilde yerine getirmesi için yapması gereken başka işler var: Hâkimlerimizin ve savcılarımızın son derece çağdaş, uygun fiziki mekânlarda yargı görevini yerine getirebilmesi. Bakın, sanıyorum 949 fiziki mekânda, adliyede yargı hizmetleri yerine getiriliyor. Sadece 155 tane adliyemiz müstakildir. 486 tanesi Hükûmet konakları içindedir. Özellikle geçtiğimiz dönemde yeni adliye binaları ve sarayları yapmak için yoğun bir çalışma oldu. 70 tanesi bitti, şu anda 30 tanesi açılışa hazırdır, bir o kadarının da projeleri devam etmektedir, hatta 9 tanesi de ihale hazırlıkları içerisinde. Yani, bu 70’in dışında, sanıyorum bir 60’a yakın adalet binamızı ve sarayımızı da önümüzdeki kısa süre içerisinde inşallah hizmete alma durumundayız. Yani, mutlaka birer prestij kurumu olan adliye binalarımızı ve saraylarımızı gerçekten çağa uygun, kullanılabilir, vatandaşlarımızın içine girdiğinde huzur hissedecekleri, hatta iftihar edecekleri adliye binaları hâline getirmek durumundayız.

Geçtiğimiz dönemde, yani hem 58’inci hem 59’uncu Hükûmet döneminde Adalet Bakanlığı görevini yapmış olan, şimdiki Başbakan Yardımcımız Sayın Cemil Çiçek bu konuda gerçekten -kendisi de buradaysa kendisine gerçekten teşekkür ediyorum- büyük çaba sarf etti, demin söylemiş olduğum bu adalet saraylarının yenilenmesi konusunda büyük gayretleri oldu; o nedenle kendisine huzurunuzda teşekkür etmeyi bir vazife biliyorum. Bu dönemde de bu çalışmalara büyük bir hız vereceğiz.

Ayrıca, yargılamanın adil ve süratli bir şekilde yerine getirilebilmesi için mutlaka bilişim teknolojisinden yararlanmak durumundayız. İşte, yedi yıl önce UYAP, yani Ulusal Yargı Ağı Projesi bunun için kuruldu. Sanıyorum, Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde bu alanda en başarılı ülkelerden biri biziz. Çünkü zaman zaman Avrupa Birliği ülkelerinden adalet bakanları ülkemize ziyarete geliyorlar, onlara brifingler veriyoruz. En son, İngiltere Adalet Bakanı geldi ve bizdeki UYAP’ın, şu andaki işleyişiyle, İngiltere’de olmadığından bahsetti ve ilgili arkadaşlarımızı tebrik etti.

Ne yapıyoruz? Yargı süreçlerini kısaltma… Bir sabıkasızlık kaydı için, bir nüfus kaydı için, bir tapu kaydı için duruşmaların ertelendiği bir Türkiye'den, şimdi, bir bilgisayar düğmesine basınca birkaç dakika sonra o bilgilerin mahkemeye geldiği bir süreç. Bilişim teknolojisinden artık adliyelerimiz, Adalet Bakanlığımız, ilgili kurum ve kuruluşlar yararlanır hâle geldi. Daha eksiğimiz de var. Bu eksiği gidermek için, arkadaşlarımızla geceli gündüzlü çalışıyoruz, çünkü bu alandaki teknoloji de her gün gelişiyor ve değişiyor. Bir bilgisayar alıyorsunuz üç sene önce, ama üç sene sonra onun bir başka versiyonunun çıktığını görüyorsunuz; bu da ciddi ve pahalı bir iştir.

Ayrıca, tabii ki, hâkim ve savcılarımızın, tabii, bu arada yargı mensuplarımızın, orada görev yapan yardımcı personelimizin de sosyal ve ekonomik durumlarının, bu görevleri yaparken onları sıkıntıya sokmayacak şekilde olması lazım. Biraz önce, Sevgili Dostum Faruk Bal Bey “Hâkim ve savcılarımızın özlük haklarıyla ilgili bu dönemde bir iyileşme yapılmasını bekliyoruz.” dediniz, ama yanılmıyorsam bir yıl kadar önce, bu konuda Hükûmetimiz bir iyileşme yapmıştı -daha önceki hükümetimiz- yüzde 40 oranında.

FARUK BAL (Konya) – Birinci sınıf hâkim ve savcılarla daha alt dereceler arasında makas açıldı.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Evet, anladım… Yani, ben konuşmanızdan anladığımı ifade etmek istiyorum: Yüzde 40 oranında, hâkim ve savcılarımızın maaşlarında bir iyileşme sağlanmış ve Başbakanlık müsteşarına endekslenmişti. Nitekim, hâkim ve savcılarımız da bu iyileşmeden dolayı memnuniyetlerini ifade etmişlerdi. Yani, kendilerinin bu alandaki ihtiyaçlarını ne kadar giderebilirsek, o kadar rahat hareket edeceklerini ve yargı erkine o kadar daha istekli şekilde hizmet edeceklerini düşünüyorum doğrusu.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Bir de adını “ödenek” yapsak, çünkü, devlet memuru değil, başka bir şey.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Peki…

Değerli arkadaşlarım, tabii, Adalet Bakanlığımızın diğer bir görevi de ceza infaz kurumlarımız. Ceza infaz kurumlarımızın birçoğu yıllar önce yapılmış, kırk sene önce, elli yıl önce yapılmış ve şu anda içine girdiğinizde, ya burada insan kalabilir mi diye düşüneceğiniz cezaevlerimiz var. Tıpkı, adliye binalarımız, adliye saraylarımız gibi, bu alanda da özellikle geçtiğimiz dönemde -tabii, daha önceki hükûmetler döneminde de bu konuda adımlar atıldı ama- bu konuda ciddi bir çalışma yapıldı. Şu anda da bu çalışma büyük bir hızla ilerliyor. 25 tane yeni, modern bir cezaevi, geçtiğimiz beş yıllık dönemde hizmete girdi, 19 tanesinin inşaatı devam ediyor, 16 tanesinin proje çalışmaları devam ediyor. Özellikle büyük kentlerimizde, özellikle İstanbul’da -daha önceki bir yasa tasarısı sebebiyle de ifade etmiştim- işte, Antalya’da son derece modern cezaevlerimiz ve tabii, Ankara Sincan’daki Ankara Ceza ve Tutukevleri Kompleksi, bizim yurt dışından gelen, artık, yabancı misafirlerimizi mutlaka getirip gösterdiğimiz bir cezaevi ve tutukevi hâline geldi. Kim gelse, Adalet Bakanı olarak, oraya mutlaka götürüyoruz “İşte, bizdeki cezaevi standartları budur.” diyoruz. Çünkü, cezaevinde hükümlü veya tutuklu olarak bulunan vatandaşlarımızı biz gözden çıkarılmış insanlar olarak görmüyoruz. Çıkarılmış olan birtakım yasalarla da onları, eğitme, topluma yeniden kazandırma çalışmalarını büyük bir hızla devam ettiriyoruz.

Bayrampaşa Cezaevi Savcımız Metin Şentürk Bey, geçenlerde bir sohbet esnasında şu cümleyi kullanmıştı onu sizlerle paylaşmak istiyorum, tabii, Bayrampaşa için söylemişti: “Burada, tutuklu ve hükümlüleri eğer bir sanatla meşgul edersek, bir sanat konusunda kendilerini yönlendirirsek onlar üzerinde çok olumlu etki yapıyor. Bu şekilde, bir sanata ve kültüre yönlendirdiğimiz ve sonra tahliye edilen hiçbir kimse buraya geri dönmedi.” Bu çok önemli bir tespittir. O bakımdan, şimdi, cezaevlerimiz, tabii ki Genel Müdürlüğümüzün ve ilgili arkadaşlarının da katkılarıyla, vatandaşlarımızı, orada bulunan insanları hayata yeniden kazandırmak için ciddi bir çalışma ve gayret içerisinde, özellikle iş yurtları kanalıyla. Eğer onların bir meslekleri varsa mesleklerini unutmamaları için çalışıyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız Sayın Şahin.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Sayın Başkanım, bir dakikada tamamlıyorum.

Eğer bir sanatı, mesleği yoksa bir sanat ve meslek öğreniyor. Üstelik ücret alıyor, üstelik birtakım işlerinden dolayı sigortalı yapmak da mümkün oluyor. Böylece cezaevlerimiz, şimdi, sadece orada insanların cezalarını çektikleri kurumlar olmaktan çıktı, onların eğitim yoluyla kültürel faaliyetlerle yeniden topluma kazandırılması için çalışılan kurumlar hâline geldi.

Sürem doldu, daha başka şeyler de söyleyebilirdim. Arkadaşlarımızın bazı eleştirileri oldu, belki soruları olacaktır; sorular esnasında, sorulara cevap verirken onları ifade edebilirim.

Ben, katkıları nedeniyle iktidar-muhalefet tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. 2008 yılı bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum. Öngöreceğiniz, kabul edeceğiniz bütçeyle, inşallah, Adalet Bakanlığımız yeni hedefleri, biraz önce ifade ettiğim yeni hedefleri yakalayacaktır sizlerin katkılarıyla.

Saygılar sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şahin.

Hükûmet adına Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yıldırım.

Süreniz yirmi dakikadır.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı Ulaştırma Bakanlığının bütçesi vesilesiyle söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi ve bizi dinleyen vatandaşlarımı saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Ulaştırma Bakanlığı, benden önceki konuşmacıların da ifade ettiği gibi, demir yolu taşımacılığından deniz yolu taşımacılığına, hava yollarından kara yollarına, posta hizmetlerinden telefon hizmetlerine, uydu işletmeciliğine günlük yaşamımızı düzenleyen, günümüzün yirmi dört saatinde sürekli iç içe olduğumuz önemli bir hizmet sektöründen sorumludur. Bu sektörün, gayet tabii ki, hizmet sektörü olması dolayısıyla, verilecek hizmetlerin hem kalitesinin artırılması hem de vatandaşımızın memnuniyetinin sağlanması bizim en önemli önceliğimizdir. Buna yönelik olarak, sektörün bir bütünlük içerisinde gelişmesi, insanımızın yaşam kalitesinin yükseltilmesi ve ülkemizin ticareti ile ekonomisinin geliştirilmesine yönelik rekabet gücünün artırılması ulaştırma ve haberleşme hizmetlerinin en önemli yanını oluşturmaktadır.

Bu amaca yönelik olarak, gayet tabii ki, her sektörde hayati önemi haiz projeleri öncelikli olarak ele almayı hedef ediniyoruz ve buna göre de son beş yılda yaptığımız çalışmalar milletimizin gözü önündedir.

Ben bu vesileyle, projelere kısa kısa, ana başlıklarıyla değineceğim ve 2008 yılında da yapmayı planladığımız çalışmalardan bir nebze olarak bahsedeceğim.

Yaptığımız çalışmaların burada ayrılan sınırlı süre içerisinde anlatılması pek mümkün gözükmüyor. Ama, bugün sizlerin ofislerine dağıtılan bu iki kitapta, yaptığımız çalışmaların tamamı kapsamlı bir şekilde yer almaktadır. Eğer zaman bulabilirseniz, bu projelere, yapılan hizmetlere bakarsanız, ulaştırma ve haberleşme alanında son beş yılda nasıl bir yol alındığını, cumhuriyet tarihinin elli yıllık gecikmiş hizmetlerinin nasıl beş yıla sığdırıldığını göreceksiniz ve bunlardan bilgi sahibi olacaksınız.

Değerli arkadaşlar, demir yolları cumhuriyetimizin kuruluşuyla birlikte, Büyük Atatürk’ün “Demir yolları ümran ve refah vaat eder.” görüşüyle bir seferberlik içerisinde geliştirilmiş, 1946 yılından itibaren dünyada gelişen otomotiv sektörüyle beraber demir yolları, maalesef, bir duraklama, hatta gerileme dönemine gelmiştir. Ta ki, 2003 yılında demir yollarını, Hükûmetimiz, yeniden devlet politikası olarak, öncelikli sektör olarak ele almış ve buna yönelik olarak yıllarca Türkiye’nin gündeminde olan projeleri, adım atılamayan projeleri teker teker hayata geçirmeye başlamıştır. Taa, tasarlaması Sultan Abdülhamid dönemine kadar uzanan Marmaray Projesi -1904 tarihi- dönemimizde, 2004 yılında fiilen inşaatına başlanmıştır. Bu Proje’nin, önceki hükûmetler döneminde de gerçekleştirilmesine yönelik bazı çabalar olmasına rağmen, inşaatının başlaması, Proje’nin başlaması fiilen Hükûmetimiz döneminde gerçekleşmiş ve yapımı hâlen devam etmektedir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Projesini biz yaptık, kredisini biz bulduk.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Burada, tabii bazı arkadaşlar, “bazı projeleri biz yaptık” diyorlar. Gayet doğaldır. Bunu, yapılan işe sahip çıkma noktasında bir gayret içerisinde olmayı asla ve asla yadırgamıyoruz. Bu da, projelerin yapıldığının bir ikrarıdır, bir teyididir. Önemli olan düşünmek değildir, düşünceyi hayata geçirmektir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Çok şeyi hayal edebilirsiniz, çok şey düşünebilirsiniz, ama önemli olan düşünce bazında kalmamasıdır, hayata geçmesidir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Vallahi, bizim düşüncelerimize bile erişemezsiniz. 

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Ben bir üniversite öğrencisiyken, 73 seçimlerinde -kulaklarımda çınlıyor- Ankara-İstanbul arası sürat demir yolu olacak, seyahat süresi iki buçuk saate inecek… O günün anlı şanlı siyasetçileri, aradan otuz üç yıl geçmesine rağmen hiçbir çivi çakmamış, bırakın çivi çakmayı, demir yollarını kaderine terk etmişlerdir. Ama bugün, Ankara-Eskişehir arası -gidiş-geliş çift hat 250 kilometre- 250 kilometre/saat hızla seyahat edilecek hızlı demir yolu hattı bitirilmiştir, deneme çalışmaları devam etmektedir. Hızlı tren setleri de Ankara’ya gelmiştir, çalışmalar başlamıştır. Önemli olan düşünmek değil, düşünmeyi bir an önce hayata geçirmektir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, demir yollarında yaptığımız Marmaray, Ankara- İstanbul’la sınırlı değil, Ankara-Eskişehir tarafını da başladık. Kars-Tiflis Projesi 1992’den 2004 yılına kadar konuşulmuş. Gitmişler gelmişler, orada toplanmışlar burada toplanmışlar, ama hiçbir şey olmamış. 2004’te bu Proje’yi de ele aldık ve bu sene bu Proje’nin ihalesini de gerçekleştirdik. Bu Proje, Orta Asya’nın, Türkiye’nin, Avrupa’dan Uzak Doğu’ya bağlantısını sağlayacak en önemli, asırlar boyu hizmet eden İpek Yolu Projesi’nin devamı niteliğinde çok önemli ve stratejik bir ulaşım koridorudur. Kars-Tiflis-Bakü hattıyla, Azerbaycan’a, Kazakistan’a, Çin’e, Türkiye üzerinden Avrupa’nın en kuzeybatısına kadar uzanacak hatta, Türkiye, çok önemli, stratejik bir avantajı sağlamış olmaktadır.

Değerli arkadaşlar, tabii, zaman az; demir yollarında söylenecek çok şey var. Bunları belki soru-cevaplarda daha kapsamlı anlatma şansına sahip olacağız. Şu kadarını söyleyeyim: Türkiye, bu dönemde, demir yollarında 6 milyar YTL yatırım yaparak son kırk yılın yatırımının 2 katından fazla yatırımı demir yolu sektörüne ayırmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Başlayan projeler: Ankara-Konya Demir Yolu Hızlı Tren Projesi devam ediyor. Üst yapısının yapımına başlandı. Şimdi, Ankara-Kırıkkale-Yozgat- Sivas hattını ihale ediyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Oradan aşağı mı inecek, yukarı mı gidecek efendim?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) –Efendim, tabii, deniz yollarıyla ilgili de burada bazı şeyler söylendi. Denizcilikte Türkiye altın çağını yaşıyor. Türkiye, gemi inşa sektöründe 23’üncü sırada iken bugün 5’inci sıraya yükselmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Geleneksel gemi inşa ülkeleri arasında Türkiye yerini almıştır. Yat imalatında Türkiye dünya üçüncüsü olmuştur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Türkiye ve Türk bayraklı gemiler Türk kara sularından çıkınca tutuklanıyordu, gemilerimizi kara listeden beyaz listeye geçirdik, Türkiye’nin denizcilik itibarını en üst düzeye çıkardık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yapılanlar bununla sınırlı değil, bütün sahillerimizde denizcilikte kullanılan yakıtı da üçte 1 fiyatına düşürdük, ondan sonra deniz taşımacılığımızda yüzde 200 artış oldu, taşıma fiyatlarında da ucuzlama oldu. Böylece, balıkçılarımız bir aydır İstanbul’da bedava balık dağıtıyor vatandaşa. İşte bu, denizciliğe yapılan teşviklerin, hizmetlerin bir sonucudur. Bugün, Karadeniz, Akdeniz, Ege ve Marmara’daki bütün deniz trafiğini takip edecek otomatik kontrol sistemi kurulmuş ve büyük bir başarıyla ifa etmektedir.

Değerli arkadaşlar, tabii, hava yolları için de burada bazı şeyler söylendi, ben ibretle ve esefle dinledim, dehşete düştüm. Türk sivil havacılığının son beş yılda yaşadığı gelişmeleri, ne söylerseniz söyleyin, kimsenin gözünden kaçıramazsınız. 8,5 milyon insanımız uçakla seyahat ederken bugün 32 milyon insanımız seyahat ediyor. Bu bir gerçektir.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Problem burada Sayın Bakan, yani gelişmeyi yolcu sayısıyla ölçüyorsunuz.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, bildiğiniz gibi, 2005 yılında Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünü yeniden yapılandırdık, müstakil bütçeli kuruluş hâline getirdik ve buraya atanacak genel müdür, genel müdür yardımcıları, daire başkanlarının hepsinin yasada tanımı var.

Öyle, söylendiği gibi, Türk sivil havacılığında bir şey yapılmıyor görüşlerine asla katılmamız mümkün değil. Bakınız, SAFA denetimi, SANA denetimi: Yıl 2002, sıfır, hiç yok; yıl 2007 Aralık, SAFA denetimi 375, SANA denetimi 185. Bu diyagram her şeyi söylüyor, başka bir şey söylemeye gerek yok. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Kâğıt üzerinde, kâğıt.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Uluslararası kuruluşların…

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Kâğıt üzerinde Sayın Bakan. Kara kutusunu denetlediniz mi düşen uçağın?

OKTAY VURAL (İzmir) – Şirketi kontrol ettirdiniz mi, var mı SANA kontrolü?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, bir uzman olarak,” düşen uçağı denetlediniz mi?” sorusu size yakışmıyor.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Hayır, SANA denetlemesi ne zaman yapıldı düşen uçağın?

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne zaman yapılmış SANA denetlemesi?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Uçak kazaları dünyanın her tarafında olur.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – SANA denetlemesi ne zaman yapılmış bu uçağın?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Hepsinin detayı var, ben bunun detaylarını size, tarihiyle, yapılan denetlemelerle, her şeyiyle size sunarım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Otel odasında mı yapıldı?

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Denetleme yapamazsınız, personel yeterli değil.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, müdahale ediniz.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, personel yetersizliği… Güzel söylediniz, personel yetersizliğine bakalım. O da burada, bu da kâğıt üzerinde, gidip sayabilirsiniz Bakanlıktan, var mı, yok mu. 103 personel varken 136 personele çıkmışız.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Bir tane kaptan pilot var mı?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Yeterli mi? Yeterli mi, yetersiz mi? Peki, bu 103 personelin oluşumu nasıl? 2003’te 103 personel varken 26 mühendis, 136 personel varken 52 mühendis olmuş. Yani, mühendis sayısı yüzde 100 artmış. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Pilotları denetleyecek bir tane kaptan pilot var mı?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Biz, başkalarının yaptığı gibi, teknik öğretmen lisesi öğretmenini getirip Sivil Havacılık Genel Müdür Yardımcısı yapmadık. (AK Parti sıralarından alkışlar) İşte, bunun için sivil havacılığa gereken önemi veriyoruz ve Türk sivil havacılığı bunun için gelişmeye devam ediyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Ağır cezada yargılananları getirdiniz genel müdür yaptınız değil mi.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Şirketlere faturasını ödetenleri genel müdür yaptınız.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir isnat vardır Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü hakkında. Bunun için de, bildiğiniz gibi, gerekli incelemeyi başlattım.

Siz, burada konuşmanızda dediniz ki: Sivil havacılıkta akçeli işler var. Ben sizi davet ediyorum, bildiğiniz ne varsa lütfen açıklayın.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Hepsini vereceğim.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Açıklamazsanız, sizi müfteri olarak ilan ediyorum. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Benim söylememe gerek yok, gazetelerde var Sayın Bakan. Siz gazetelere cevap verin önce.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Evet… Değerli arkadaşlar, ben her şeye cevap veririm. Cevap veremeyeceğim hiçbir soru da yok. Yaptığım her işin her detayına, her zerresine kadar, her yerde, her zaman cevap veririm ve sorumluluğunu da yüzde yüz üstlenirim. Bundan da asla kimsenin şüphesi olmasın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Oger’lerde verirsin, Oger’lerde

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Oger’i de söyleyeyim size. Oger’i mi söyleyeyim? Belki Sayın Milletvekilimiz daha iyi söyler, orada danışmandı milletvekili olmadan. Ne var ne yok, o size anlatsın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OKTAY VURAL (İzmir) – Oger’de verirsin öyleyse.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinden bir milletvekili arkadaşımız yolların kalitesizliğinden bahsediyor. Ben de diyorum ki, sizin de taksiratınız var. 156 kilometre yolun bakımını da siz yapmışsınız 2006’da. Eğer yollarda bir yanlış iş varsa, bakımında bir yanlış varsa, bunda sizin de payınız var diye düşünüyorum.

ŞİNASİ ÖKTEM (İstanbul) – Kim yaptı?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Ama ben yanlış olduğunu düşünmüyorum. Gayet tabii ki müteahhit olacak, iş yapacak, toptancı bir yaklaşımla her şeyi kötülemek siyasetin ilkesi olmaması lazım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) - Denetlemek sizin göreviniz değil mi?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Denetlemek bizim görevimiz. Yapılan yolları denetliyoruz, yollarımızda da hiçbir sorun…

OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Dört defa söktünüz, yenilediniz, dört defa… Aksaray-Nevşehir, Aksaray-Şereflikoçhisar…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Cumhuriyet Halk Partisinin ne alakası var bununla?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Evet, arkadaşlar, şimdi gelelim…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) - Cevap veremeyince polemik yapıyorsunuz.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Yok, her şeyin cevabı var, burada bakın. Zaman verilsin bana, bana zaman verilsin her şeyin ince ayrıntılarına kadar cevabını vereyim.

Ben, cevap..

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sanal onlar, sanal…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Sanal mı? Sanal olup olmadığını söylerim.

Peki, arkadaşlar, şimdi geliyoruz, tabii ki…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Cumhuriyet Halk Partisiyle ne ilgisi var?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - …kara yollarımızdan, Karadeniz sahil yolundan bahsedildi. Karadeniz sahil yolu 87 yılında başlamış ve Hükûmetimiz dönemine kadar sadece 2,2 milyar dolar harcanarak, on beş yılda, üçte 1’inden az kısmı yapılmış. 2003-2005 yılları arasında 3,2 milyar dolar harcanarak tamamı bitirilmiş ve trafiğe açılmıştır.

Yol hakkında her şey söyleyebilirsiniz, doğrudur eğridir, ama bizim geçmiş dönemde yapılan işleri kenara atıp “Bu, bizim başladığımız proje değil.” diye bir anlayışımız olamaz. Başlanan projeler elbette ki devam edecektir, çünkü kamu kaynağı harcıyorsunuz. Kamu kaynağı harcadığımız işlerde her şeyin hesabını inceden inceye yapmamız lazım.

Sorularla ilgili tabii birçok konu var, ama kısa kısa cevap vermek istiyorum. Burada, haberleşmenin çok pahalı olduğundan söz edildi. Haberleşmede, Telekom’la ilgili konulara değinildi. Şunu kısaca ifade etmek istiyorum: 2002 yılında bu ülkede cep telefonu abonesi 23 milyondu, şu anda 62 milyon, 3 kata yakın artış var. Sabit telefonda, abone sayısında fazla bir değişlik yok, biraz azalma var, 400 bin azalma var. İşletmeci sayısı 97 iken 245’e çıkmış. Geniş bant, ADSL yokken, 4,3 milyona çıkmış.

Türk Telekom’un yatırımı, tamamen kamudayken 190 milyon dolar 2002’de, bu sene ekim sonu itibarıyla 410 milyon dolar olmuş. Telekom’un, Telekom sektörünün toplam cirosu 5,7 milyar dolarken, 15 milyar dolara yükselmiş. Yurt dışı -buraya dikkat edin lütfen- aramaları 77 kuruşken, 10,6 kuruşa inmiş. Hani Telekom satıldı, pahalandı? (AK Parti sıralarından alkışlar) 7,5 kat ucuzlamış.

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Şehir içi kaç para?

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Şehirler arası arama 29 kuruşken, 9,3 kuruşa inmiş ve cep telefonlarının kendi şebekesindeki azalış 49 kuruştan 31 kuruşa inmiş, Türkiye, Avrupa içerisinde en ucuz beşinci ülke konumuna gelmiş.

Türk Telekom grevi oldu. Arkadaşlar grev olmadan bana geldiler “Sayın Bakan, sizden bir ricamız var, bu grevi ertelemeyin.” Ben de, “pekâlâ ertelemeyeceğim, sizin emekten gelen gücünüzü kullanmanıza engel olmayacağım” dedim. Sözümde durdum, ama kırk beşinci gün “Aman Sayın Bakan, bu grevi bitirin.” İşte, bu, haberleşmede serbestleşmenin başarısıdır.

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Tekelleştirdiniz, ne serbestleşmesi.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Telekom grevi olmasına rağmen haberleşme eksiksiz bir şekilde yürümüştür ve bu ucuzlama, bu rekabetin sonucu gerçekleşmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yıldırım, lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Teşekkür ederim Başkan.

Tabii, Telekom’un gelirlerinin satıldığı… Telekom’un satıldığı filan yok. Konunun doğrusu nedir? Telekom’un isim hakkı yirmi yıllığına kiraya verilmiştir. Her şeyi Telekom’a aittir, yirmi yıl için de 7,5 milyar dolar para alınmıştır. 2005 yılı sonunda verildi, 2006 yılı kârı -2007 daha çıkmadı- 2,3 milyar dolardır. Bunun yüzde 45’i, 1 milyar doları kamunundur, ortağa giden miktar 1,2 milyar dolardır. Ona göre hesabını yapın. Kaç yıllık oluyor, kaç yıllık olmuyor, siz daha iyi bilirsiniz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Zarar ediyor o zaman.

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) – Abone kaybetmeye devam ediyor sabit telefon. Hanginiz sabit telefonu kaç sefer kullanıyorsunuz, onu söyleyin.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Çok üzüldüm!

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Devamla) - Beni ilgilendirmez, zarar eder, kâr eder; biz vatandaşın kâr etmesine bakarız, bunun için çalışıyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldırım.

Şimdi, Sayın Vural, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesine dayanarak söz istemiştir.

Buyurunuz Sayın Vural.

Süreniz bir dakikadır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kaç dakika efendim?

BAŞKAN – Bir dakika.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

OKTAY VURAL (İzmir) – Bir dakika biraz fazla oldu galiba!

Evet, biraz önce, Sayın Bakan, doğrusu, Bakanlıktan önce bu ülkede hiç kimsenin bir projeye imza atmadığı şeklinde bir kanaat uyandırdı. Ben, öncelikle, bir eski Bakan olarak, bizden önceki dönemde de bu ülkenin üzerine taş koymuş bütün bakanlıklara ve siyasi partilere teşekkür ediyorum.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Öyle bir şey demedik.

OKTAY VURAL (Devamla) – Ama, bilmelidir ki kendisinin bahsettiği MARMARAY Projesi’nin inşaat işleri, ön yeterlilik ihalesi, 2002 yılında ağustos ayında çıkılmıştır. Ayrıca, bununla ilgili kredi sözleşmesi de Milliyetçi Hareket Partisi döneminde yapılmıştır. Ankara-İstanbul arasında, şu anda Ankara-Eskişehir yapılıyor, hızlı tren projesi Milliyetçi Hareket Partisi döneminde yapıldı, ihale edildi.

AHMET YENİ (Samsun) – Rüyanda görürsün.

OKTAY VURAL (Devamla) – Bir yıl beklediler sırf Milliyetçi Hareket Partisi olmasın diye, temelini atmayı Ankara Garı’nda yaptılar kapalı kapılar ardında. Evet, biz düşünüyoruz, düşünmeye devam edeceğiz, bizim projelerimize sahip çıkılmasından da memnuniyet duyarız. Ama bu projelerde Milliyetçi Hareket Partisinin damgası vardır, imzası vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözünüzü tamamlayınız lütfen.

OKTAY VURAL (Devamla) – Dolayısıyla, Sayın Bakan bu kadirşinaslığı bile gösterememeniz, en aşağısından, Ulaştırma Bakanlığında çalışan bütün personele de haksızlıktır, bunu da ifade etmek istiyorum.

Evet, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu projelerde, Kars-Tiflis demir yolunda da, Ankara-İzmir demir yolunda da, hepsinde de…

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Hepsini siz yaptınız!

OKTAY VURAL (Devamla) – … projelerle ilgili adımlar atılmıştır. İnşallah bu projeler daha fazlalaşır. İnşallah bizim hayallerimizi gerçekleştirme yolunda da yaptıklarımıza ulaşabilme yolunda da gayretleriniz artar.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Siz hayal edin, biz yaparız.

AHMET YENİ (Samsun) – Hayal etmeye devam edin.

OKTAY VURAL (Devamla) - Ben Bakanlığınızın çalışmalarında başarılar diliyorum, saygılar sunuyorum. Sağ olun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı: 57) (Devam)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58) (Devam)

A) ADALET BAKANLIĞI (Devam)

1.-   Adalet Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-    Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) DANIŞTAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1.-   Danıştay Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Danıştay Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU (Devam)

1.-   Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin  Hesabı

D) TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.-   Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) YARGITAY BAŞKANLIĞI (Devam)

1.-    Yargıtay Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-    Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) ULAŞTIRMA BAKANLIĞI (Devam)

1.-    Ulaştırma Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-    Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) KARAYOLLARI  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.-    Karayolları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-    Karayolları Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) TELEKOMÜNİKASYON KURUMU (Devam)

1.-   Telekomünikasyon Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Telekomünikasyon Kurumu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.-  Denizcilik Müsteşarlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-  Denizcilik Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.-  Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

BAŞKAN –  Şimdi şahısları adına aleyhte İstanbul Milletvekili Sayın Durmuşali Torlak.

Buyurunuz Sayın Torlak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

DURMUŞALİ TORLAK (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı bütçesi kapsamında, Denizcilik Müsteşarlığı bütçesiyle ilgili kişisel olarak aleyhte söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Büyük icraatlar yapılması hedeflenen denizciliğimizi yönlendirecek Denizcilik Müsteşarlığımızın bu kadar dar bir bütçeyle sektörü daha iyi noktalara getirmesi çok zor görünüyor. Ancak denizciliğimizin daha iyi noktalara gelmesine -bizim tarafımızdan yardımcı olunmak üzere- mevcut sorunları paylaşarak, birlikte çözüm bulabiliriz. Bu konuda her türlü yardıma hazır olduğumuzu da belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanımızın -ifade ettiği gibi- Türk denizciliğimizin son yıllarda çok büyük gelişmeler gösterdiği noktasında bazı söylemlerine katılıyorum, bazı söylemlerine maalesef katılamıyorum. Türk denizciliğinin son yıllarda büyüme gösterdiği ifade edilmesine rağmen, hâlen uygulanmakta olan politikalar nedeniyle, Türk Bayraklı deniz ticaret filosu dünya sıralamasında gerilemeye devam etmektedir. 1999 yılında Türk ticaret filosu 10 milyon 322 bin dead weight ton kapasiteyle on sekizinci sıradayken bugün -6 Aralık 2007 tarihi itibarıyla yapılan araştırma sonucu itibarıyla- yirmi beşinci sıraya -7 milyon 345 bin dead weight tonla- maalesef gerilemiştir. Bu dönemde Türk armatörlere ait yabancı bayrakla dolaşan gemi tonajı 4,5 milyon dead weight tona ulaşmış, Türk armatörleri yavaş yavaş Türk Bayrağını kullanmaktan vazgeçmişlerdir. Türk armatörü gerek gemi adamı sıkıntısı gerekse aşırı vergi ve sigorta yükü nedeniyle, ikinci sicili veya yabancı bayrağı tercih etmektedir.

Taşımacılıkta deniz yolunun kullanılması, tasarruftur, ekonominin gelişmesine katkı demektir. Deniz yoluyla yapılan taşımacılığın hava yoluna göre 22, kara yoluna göre 7, demir yoluna göre 3,5 kat daha ucuzluğu söz konusudur. Bugün, Türkiye’nin deniz yoluyla yapılan 113 milyon tonluk ithalat ve ihracat taşımalarında Türk Bayraklı gemilerin payı sadece yüzde 22’dir. Yüzde 78’i -yabancı bayraklı gemilere- taşımada her yıl ülkemizden 3,5 milyar dolar civarında navlun ücreti ödenmekte olduğunu da üzülerek sizlerle paylaşmak isterim.

Sayın milletvekilleri, gemilere getirilen uluslararası katı kurallar nedeniyle dünya gemi inşa sanayi 2002 yılından itibaren patlama yapmıştır. Bu süreç daha ne kadar böyle gider bilinmez ama, ülkemiz, maalesef bu pastadan gereken payı almamıştır.

Tuzla, Yalova, Altınova ve Karadeniz’de kurulan tersaneler yeterli değildir. Bu nedenle ivedilikle, çok daha büyük tonajlarda gemi inşa edebilecek büyük alanlı tersane yerlerine ihtiyaç vardır. Tersanecilerimiz büyük tonajlarda gemi yapma bilgi ve becerisine sahip insanlardır.

2010 yılına kadar Türk armatörü tarafından, Türk tersanelerine yaptırılması planlanan ve bunların protokolleri imzalanan 6 milyon 400 bin dead weight ton iken, aynı şekilde Türk armatörü, yurt dışına Japonya’ya, Kore ve Çin’e 14 milyon dead weight ton sipariş vermiştir değerli dostlarım. Tersanelerimizin bire altı oranında istihdam sağlayan bir sektör olduğunu düşünerek bu sektörün bu özelliklerini de göz ardı etmemeliyiz. Bu maksatla, gemi ve yat inşaları ile tersane tevsii, modernizasyon ve yatırımlarında yatırım indirimi uygulanmalı ve teşvik kapsamı genişletilmelidir.

Denizciliğimizin gelişimi ve dünya pazarında yeterli pay sahibi olabilmesi için, Çanakkale ve Ege Bölgesi’nde büyük tonajlarda gemileri havuza alabilecek tersane alanları tesis edilmeli ve Karadeniz-Akdeniz- Süveyş Kanalı transit hattında gemi onarım tersaneleri mutlak surette oluşturulmalıdır. Ülkemizin kıyılarının yanlış ve gelişigüzel kullanımını önlemek amacıyla ülkemizin genel ekonomik menfaatleri doğrultusunda Türkiye kıyıları master planı yapılmalıdır.

Türkiye’nin ciddi bir balıkçılık politikası yoktur. Bilimsel avcılık yapabilme konusundaki politikalar geliştirilmeli ve balıkçılığımızın gelişmesi sağlanmalıdır.

Sayın Bakanın da bütçe görüşmelerinde ifade ettiği gibi, Türkiye, amatör denizcilikte maalesef istenen noktada değildir. Bugün amatör denizciliğin önünde duran en büyük sorun yıllık motorlu taşıt  vergisidir. Avrupa Birliği üyesi hiçbir ülkede bulunmayan, bizde âdeta varlık vergisi hâline çevrilmiş bu verginin mutlak surette bir an evvel kaldırılması gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Torlak, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

DURMUŞALİ TORLAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Kıyılarımızda sadece ve sadece 36 tane marina olduğu, bir başka ülke, İtalya’da 380, İspanya’da 96, Hırvatistan’da 50 marina olduğunu düşünürsek çalışmalarımızın çok da yüksek olduğunu söylemek mümkün değildir.

Değerli dostlar, en önemli faaliyetlerden bir tanesi de, bunu da burada söylemeden geçemeyeceğim, Piri Reis Üniversitesinin YÖK tarafından onaylanmış olması sevindirici bir hadisedir, olaydır. Bunun bir an evvel Meclisimize gelmesi ve Mecliste görüşülmesinde çok büyük fayda mütalaa ediyoruz.

Değerli dostlarım, çok kısa bir zaman içerisinde sektör sorunlarını anlatmak mümkün değildir.

Bu yapılan bütçenin büyük Türk Milletine ve denizciliğimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Torlak.

Sayın milletvekilleri, on ikinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Otuz milletvekili söz istemiştir, sırayla veriyorum sözleri.

Lütfen, sayın milletvekilleri, sadece soru sormanızı, zamanı en iyi şekilde kullanmanızı rica ediyorum.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Adalet Bakanına sormak istiyorum: Yaygın İnternet üzerinden bilişim suçları işleniyor. Hâkim ve savcılarımızın uzmanlaşması konusunda bir projeniz var mı?

Cizre adliyesi inşaatına ne zaman başlayacaksınız? Ve özellikle Ankara’da güzel bir Anayasa Mahkemesi binası yapılıyor, ama Danıştay hizmet binası yetersiz, 2 – 3 hâkim aynı odada çalışıyor ve menfur saldırıda ambulansın bile gireceği yol yoktu. Böylesine önemli bir bina değişimi için bir çalışma var mı?

İlerleme Raporu’nda hâlâ yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına dair endişeler var. Bu konuda bir şey diyecek misiniz?

Sayın Ulaştırma Bakanına: Kestirme, Cizre-Şırnak, Şanlıurfa-Silopi, Şırnak-Eruh, Gercüş-Hasankeyf, Batman-Bitlis-Van… Bu yolları ne zaman yapacaksınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

Sayın Öztürk

EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) – Sayın Ulaştırma Bakanına soruyorum: 59’uncu Hükûmet döneminde yapılan havaalanı sayısını daha önceki dönemlerle karşılaştırarak verebilir misiniz?

Bakanlığınız döneminde limanlar konusunda yaptığınız hizmetler nelerdir?

Sayın Bakanım, lojistik köyler, son yıllarda Avrupa’da sanayi ve ticaret şehirlerinin vazgeçilmez bir unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde de Devlet Demiryollarının bu konuda çalışma yaptığını biliyoruz. Ben, bu çalışmayı yapan arkadaşlarımı kutluyorum ve lojistik köy kurulacak olan iller hangi illerdir diyorum?

Bir soru da Adalet Bakanıma var: Adalet hizmetlerinin hızlandırılması amacıyla yaptığınız çalışmalar nelerdir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Sayın Aydoğan...

 ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Adalet Bakanına soruyorum: Ankara Cumhuriyet Başsavcısı iken Sayın Başbakanın mal varlığı davasını temyiz etmeyerek adını kamuoyu gündemine getiren Fahri Kasırga, bu hizmetinin bir sonucu olarak mı Adalet Bakanlığı Müsteşarlığına getirilmiştir?

Ulaştırma Bakanlığına soruyla devam ediyorum: Hükûmetinizin övündüğü hizmetler olan duble yollardan Balıkesir yeterli payı alamamıştır. Başta, Bandırma-Susurluk olmak üzere Balıkesir-Körfez yolu ve Balıkesir-Akhisar olmak üzere Balıkesir ili duble yol yatırımlarından ne zaman pay alacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydoğan.

Sayın Ağyüz...

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sorum Ulaştırma Bakanımıza: Gaziantep büyük bir kenttir. Maalesef, bir aydır uçak seferleri yapılamıyor, bugün de sisten dolayı iptal edildi. Pisti görürseniz, inşaatının ve binasının ne kadar kaliteli olduğuna karar verirsiniz. Bunun çaresi yok mu?

Gaziantep-Urfa Otoyolu Birecik’te kesildi. Ne zaman devam edecek?

Denizcilik itibarımız, acaba, gemilerin siyasi kimlik kazanmasından sonra mı arttı, onu bilmek istiyorum.

“Yıllık 2 milyar dolar kâr eden” dediğimiz Telekom’a çok üzülmüşsünüz. Üç yılda değil de beş yılda çıkaracaktır. Bu özelleştirilen Türk Telekom’da teknolojik yenileme yapılmış mıdır?

Greve sessiz kaldınız. Türk Telekom’un ismi de değiştirilmek istenirse sessiz kalacak mısınız?

Araç muayene istasyonlarını özelleştirdiniz Makine Mühendisleri Odasının davası devam ederken. Bunların alt işleticilere devri için ne düşünüyorsunuz? Demiryollarının arazilerini satmaya çalışıyorsunuz. 5335 sayılı Yasa için uygulama açısından ne düşünüyorsunuz? Bunlar kent mirasıdır, kültür mirasıdır. Bu arazilerin yeniden satılmasının özelleştirme mantığı içerisinde kent yararına olduğu inancında değilim. Bunun üzerinde durmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ağyüz.

Sayın Seçer…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mersin’e uluslararası havaalanı yapılacak mı? Tarsus, Silifke, Mersin, merkez yeni adliye binaları ne zaman yapılacaktır?

Taşucu-Alanya arasındaki sahil yolunda iyileştirme ve genişletme çalışmaları yapılacak mı? Yapılacaksa ne zaman yapılacaktır?

Türk Hava Yollarının, dinî bir cemaatin öğretilerini konu alan bir toplantıya sponsorluk yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

PTT’nin 2008 yılında özelleştirme kapsamına alınması söz konusu mudur?

Malatya Havaalanı’nın yedek pist inşaatı ne zaman yapılacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Seçer.

Sayın Akcan

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Ulaştırma Bakanına sormak istiyorum: Hâlen var olan ve yapılacak olan otoyolları ve kara yollarına ait uygun alanları -şantiye alanlarını kastediyorum- Mehmetçik Vakfına doksan dokuz yıllığına tahsis etmeyi düşünürler mi?

İkinci sorum: Hükûmetimiz döneminde yapılan bir ihaleyi -üçüncü nesil GSM ihalesini- katılımcısının tek olması nedeniyle iptal ettiniz. ATV -Sabah ihalesini de aynı mantıkla ihale etmeyi düşünüyor musunuz?

Üçüncü sorum: 57’nci Hükûmet döneminde İstanbul’a planlanmış olan, projesi yapılmış Üçüncü Boğaz Köprüsü’nü, Arnavutköy-Kandilli Rasathanesi arası kesimden çıkarıp, Karadeniz aksına doğru, Boğaz’ın kuzeyine almada arazi rantına hizmet etmiş olmayacak mısınız? Trafik yoğunluğunun olduğu yerde trafik yoğunluğunu rahatlatmayı neden düşünmüyorsunuz?

Dördüncü sorum: Planlanan Ankara-İzmir Otoyolu Projesi’nin Afyonkarahisar kesiminde, Afyonkarahisar’ı baypas -şehri kastediyorum, şehrin yerleşkesini kastediyorum- yapıyor mu bu yol? Yoksa, Eskişehir şehrinde olduğu gibi şehre teğet mi gidiyor? Bu sorularımın cevaplandırılmasını istirham ediyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akcan.

Sayın Köse...

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sorum Ulaştırma Bakanına.

Sivil Havacılık Genel Müdürünün otel masraflarının özel sektörce karşılanması nedeniyle soruşturma açtınız, ama, bu arada kendisine plaket de verdiniz. Açtığınız soruşturmanın gerçekte objektif olacağına inanıyor musunuz?

İkinci sorum: Adana’dan kalkıp Bağdat’ta düşen Moldova uçağının mali sorumluluk sigortası var mıydı? Sigortayı üstlenen şirketin adı ne? Bu uçağın kara kutusu çözümlendi mi?

Üçüncü sorum: Adıyaman’a uçak seferlerinin artırılmasını düşünüyor musunuz? Fiyat biletlerinde bir düşme… Ayrıca, ILS sistemi var mı yok mu, bunu düşünüyor musunuz?

Adalet Bakanına olan dördüncü sorum şu: Adıyaman Adliye Sarayı çok eski ve yetersizdir. Yeni bir adliye sarayı için çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Köse.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Adalet Bakanım, Başbakanın ifadesiyle basına yansıyan, PKK teröristlerine yönelik “ailenin yanına dön” af çalışması hangi aşamadadır? Türk Silahlı Kuvvetleri bu çalışmanın neresindedir?

Sayın Ulaştırma Bakanıma: Karaman-Kırobası-Mersin-Mara yolunu kara yolları ağına almayı düşüyor musunuz?

Sayın Korkmaz, Sayın Bal ve Sayın Kalaycı’nın sorularını soruyorum: Akşehir-Yalvaç devlet kara yolunu ne zaman tamamlayacaksınız?

Telekom’un özelleştirilmesiyle devletimizin gelirinde, istihdamında, yatırımlarındaki artış nedir? Grev süresince 25 bin işçiye ücret ödenmemesi yasal mıdır? Firmanın kârı nedir? Kurumlar vergisinin yüzde 30’dan 20’ye indirilmesiyle firmanın yıllık ve yirmi yıllık kazancı nedir?

Bir diğer sorum: Adliye ve icra dairelerinin paralarını Merkez Bankasının temsilcisi olan Ziraat Bankası yerine Akbanka yatırma niye tercih edilmiştir? Bundan dolayı tercih nedeni nedir? Paranın miktarı nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalış.

Süremiz bitmiştir.

Şimdi cevap işlemine geçiyoruz.

Önce Sayın Mehmet Ali Şahin cevap verecektir.

Buyurunuz.

Süreniz yedi buçuk dakika.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim. Önce Sayın Kaplan’ın sorusundan başlıyorum.

Sayın Kaplan, “Hâkim ve savcıların uzmanlaşması için projeniz var mı?” diye bir soru yönelttiler.

Değerli arkadaşlarım, biliyorsunuz, hukuk fakültelerimiz standart bir eğitim vermektedir. Hukuk fakültelerinde eğitim gören gençlerimiz uzmanlık alanlarına göre bir eğitime tabi tutulamamaktadır. Hâkim ve savcılarımızı mesleğe nasıl aldığımızı da biliyorsunuz. Ancak, hâkim ve savcı görevine başladıktan sonra, Adalet Bakanlığımız Eğitim Daire Başkanlığı ve tabii ki Adalet Akademisiyle de iş birliği yapmak suretiyle, hâkim ve savcılarımızın hizmet içi eğitimine önem vermektedir. Biz çokça hâkim ve savcımızı da yurt dışına belirli sürelerle, bilgilerini ve görgülerini artırmaları için gönderebiliyoruz. Özellikle yabancı dil eğitimine, öğrenimine de önem veriyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde de mahkeme kararlarının Türkiye’deki kararlara olumlu etki yapmasını sağlamak için, hâkim ve savcılarımızın eğitim yapmalarını, inceleme yapmalarını sağlamak için bir seri program uygulamaya devam ediyoruz.

Bunun dışında, Sayın Kaplan’ın Cizre Adliye Sarayı’yla ilgili bir sorusu oldu. Cizre Adliyesi’nin inşaatı geçtiğimiz ay, Kasım 2007’de başladı, 2009 yılı içerisinde de bitirmeyi planlıyoruz.

Ayrıca, bir tespitiniz oldu, “Ankara’da Anayasa Mahkemesi için gerçekten görkemli bir bina bitmek üzere.” dediniz. Doğrudur, Anayasa Mahkemesine yakışır bir fiziki mekân, inşallah yakın bir zamanda hizmete açılacaktır ve tabii Danıştayın şu anda hizmet gördüğü binanın Danıştayın konumuna uygun olmadığını ifade ederek, “Acaba bu konuda Hükûmet olarak ne düşünüyorsunuz?” diye sordunuz. Hemen şunu ifade edeyim, daha önce bir soru üzerine de bunu açıkladığımı hatırlıyorum, ama bir kez daha tekrarlayayım: Eskişehir Yolu üzerinde Danıştay Başkanlığımıza 63 dönümlük bir arsa tahsis edilmiştir ve buraya yapılacak olan Danıştay binası için de, proje çalışmalarında  kullanılmak üzere, 2008 yılı bütçesine 2 milyon YTL, yani 2 trilyonluk bir ödenek ayrılmıştır. Biraz sonra bunu da oylamış olacağız. Yani, Danıştaya yeni bina yapılma süreci başlamıştır.

İlerleme Raporu’yla ilgili bir değerlendirmeniz oldu Sayın Kaplan. İlerleme Raporu’nun yirmi üçüncü faslıyla ilgili, yargı ve temel haklarla ilgili bölüm önümde. Doğrusu, burada, sadece, bir süre önce burada yasalaştırdığımız Hâkimler ve Savcılar Kanunu’yla ilgili bir değerlendirme var ve Danıştay ve Yargıtayı temsilen de mülakat komisyonunda üye bulunmasıyla ilgili bir değerlendirme var. Zaten onu da, biliyorsunuz, yerine getirmiştik. “Genel olarak yargı alanında bir miktar ilerlemeden bahsetmek mümkündür.” diye başlıyor. Tabii, bu alanda yapılması gereken çokça iş olduğunu Adalet Bakanlığı olarak biliyoruz. Zaten o konuda da çalışmalarımız büyük bir hızla devam ediyor.

Sayın Öztürk “Adalet hizmetlerini hızlandırmak için ne yapıyorsunuz?” dediler. Biraz önce kürsüde de ifade etmiştim; bilişim teknolojisinden yararlanma konusunda oldukça başarılıyız. Bu, tabii ki yargı sürecini oldukça kısaltmaktadır, ama bu kâfi değildir. Mutlaka hâkim ve savcı açığımızı da bizim kapatmamız gerekiyor. Ancak, bir yılda alacağımız hâkim ve savcı sayımız, maalesef, sınırlıdır. Çünkü, Adalet Akademimiz ancak 500 veya 600 adayımızın eğitimine müsaittir. O nedenle, bir hâkim ve savcı adayımızın adaylığının kabulünden kura çekimine kadar aşağı yukarı iki-iki buçuk yıllık bir zaman geçiyor. Bütün bunları göz önünde bulundurarak, hâkim ve savcı açığımızı bir an önce kapatmak istiyoruz. Nitekim, son yaptığımız yasal düzenlemede de, şartlarını taşıyan, belirli sınavlardan geçerek başarılı olan avukat arkadaşlarımızdan da hâkimlik ve savcılık mesleğine geçiş imkânını sağlayan bir düzenleme yapmıştık.

Sayın Aydoğan, kişisel diyebileceğim, tanımlayabileceğim bir soru yönelttiler. Benden önceki dönemde Adalet Bakanlığı görevini de kısa bir süre yapmış olan ve gerçekten, Türk yargısına yıllarca hizmet etmiş olan ve şimdi de Adalet Bakanlığı Müsteşarı olarak görev yapan Sayın Kasırga’yla ilgili söylediklerinizi şu Parlamentonun mehabetine yakıştıramadığımı ifade etmek istiyorum. O nedenle sorunuza cevap veremeyeceğim.

BAŞKAN – Sayın Şahin…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bitiriyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Yıldırım’a süre kalmayacak.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Öyle mi efendim?

BAŞKAN – Evet efendim.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bana “yedi buçuk” dediniz de. Doldu mu yedi buçuk dakika?

BAŞKAN – Pardon, yanlış söyledim. Toplam yedi buçuk dakika bakanlara ayrılmıştı.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Daha sürem var mı?

BAŞKAN – Süreniz maalesef fazlasıyla doldu.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bitti mi efendim?

BAŞKAN – Bitti.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Özür dilerim efendim. Ben, sadece bana yedi buçuk dakika ayırdığınızı zannetmiştim.

BAŞKAN – Yok, hepsi on beş dakikaydı Sayın Bakan.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Keşke “üç buçuk dakika” deseydiniz bana, ben üç buçuk dakikada bitirirdim.

BAŞKAN – Pardon… Kusura bakmayınız…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Çalış’ın sorusuna da yazılı cevap vereyim efendim.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yıldırım…

ULAŞTIRMA BAKANI BİNALİ YILDIRIM (Erzincan) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, bir buçuk dakika süre kaldı, ama kısa kısa

PTT’nin özelleştirilip özelleştirilmeyeceği soruldu. PTT 2008’de özelleştirme kapsamında değil. Ancak, posta sektörünün serbestleştirilmesine yönelik yeniden yasal düzenleme, ilgili yeni PTT yasası Parlamentonun gündemine gelecek.

PTT, son yıllarda yaptığı çalışmalarla, zarar ederken, 230 trilyon kâr eden kuruluş hâline gelmiştir.

Diğer bir soru Malatya Havaalanı pisti: Tabii ki, amacımız havaalanını kapatmadan pistin tamir ve bakımını yapmaktır. Bunun için de önce paralel taksi yolu yapacağız, ondan sonra havaalanı pistini bakıma alacağız.

Adıyaman Havaalanı’na teknik olarak ILS koyma imkânımız yoktur.

Devlet Demiryolları birçok vilayetimizde lojistik köyler kuruyor. Bunun bir tanesini Samsun’da, Kayseri’de, Eskişehir’de, İzmit’te, İstanbul’da, Balıkesir’de, Erzurum’da, Mersin’de, Uşak’ta, Konya’da, Denizli’de hâlen bu lojistik projeleri devam ediyor ve Demir Yolları arsa ve arazilerinin şehrin belediyeleriyle birlikte, kentsel dönüşümle şehre kazandırılması yönünde de müşterek çalışmalara devam edilmektedir.

Bir başka soru: Gaziantep-Şanlıurfa yolu, 2007 yılında, Nizip-Birecik arası hariç, trafiğe açıldı. Nizip-Birecik arasını da 2008 yılında bitirip, trafiğe açmayı amaçlıyoruz.

Araç muayene istasyonuyla ilgili: Özel sektöre devri konusunda yargı süreci tamamlanmış ve idarenin lehine karar verilmiş, ondan sonra da devir işlemleri devam etmektedir. Bu işletmeci hangi alt işletmecilerle çalışacağına kendi karar verecektir. İdare olarak bizim bu konuda bir dahlimiz söz konusu değildir.

Mersin yöresine havaalanı için geçmişte bir yer belirlenmiş, ancak zemin çok bozuk olduğu, karstik boşlukların çok fazla olması nedeniyle uygun görülmediğinden yeni yer tespit çalışmalarımız devam etmektedir.

Bundan sonraki sorulara da, izninizle Sayın Başkanım, yazılı olarak cevap vermek istiyorum.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldırım.

Şimdi sırasıyla on ikinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup, oylarınıza sunacağım:

Adalet Bakanlığının 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

08- ADALET BAKANLIĞI

1.– Adalet Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                     Açıklama                                                                          (YTL)

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                        639.610.200

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02             Savunma Hizmetleri                                                                 3.291.900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03             Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                               2.205.024.900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                                        TOPLAM                                                   2.847.927.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                   (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                               :                           1.783.914.994,31

- Toplam Harcama                                         :                           1.948.264.761,59

- Ödenek Dışı Harcama                                 :                              246.387.536,74

- İptal Edilen Ödenek                                     :                                82.037.769,46

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Adalet Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

05 - DANIŞTAY BAŞKANLIĞI

1.– Danıştay Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                                 (YTL)

01              Genel Kamu Hizmetleri                                          5.135.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03              Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                  34.698.900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09              Eğitim Hizmetleri                                                       102.100

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                  TOPLAM                                                             39.936.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                  (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                                :                              27.559.535,00

- Toplam Harcama                                         :                              25.417.902,85

- İptal Edilen Ödenek                                     :                                2.141.632,15

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Danıştay Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.41 - CEZA VE İNFAZ KURUMLARI İLE TUTUKEVLERİ İŞ YURTLARI KURUMU

1.– Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                                 (YTL)

03              Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                713.503.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                     TOPLAM                                        713.503.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD               Açıklama                                                             (YTL)

01               Vergi Gelirleri                                                   64.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                       223.150.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler   375.643.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                    45.260.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06               Sermaye Gelirleri                                                5.297.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08               Alacaklardan Tahsilat                                             608.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09               Ret ve İadeler (-)                                                    455.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                 TOPLAM                                         713.503.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu

2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                            (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                             :                     1.037.550.000,00

- Toplam Harcama                                       :                        648.061.597,02

- İptal Edilen Ödenek                                   :                        389.488.402,98

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                                              YTL

- Bütçe tahmini                                           :                         580.760.000,00

- Yılı tahsilatı                                              :                         553.558.994,96

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.10 - TÜRKİYE ADALET AKADEMİSİ BAŞKANLIĞI

1.– Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kod                             Açıklama                                           (YTL)

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri          8.757.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                                       TOPLAM                                 8.757.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD               Açıklama                                                                (YTL)

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                 395.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler           8.087.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                              75.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                  TOPLAM                                                8.557.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanılığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                            (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                             5.721.274,00

- Toplam Harcama                                      :                             2.524.647,70

- İptal Edilen Ödenek                                  :                             3.196.626,30

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

 

B    C E T V E L İ

                                                                                                                 YTL

- Bütçe tahmini                                           :                                5.218.000,00

- Yılı tahsilatı                                              :                                3.291.953,62

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Yargıtay Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

04- YARGITAY BAŞKANLIĞI

1.– Yargıtay Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                           (YTL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                    11.529.600

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri              35.924.400

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                   TOPLAM                                                         47.454.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yargıtay Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri  kabul edilmiştir.

Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                           (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                          35.425.000,00

- Toplam Harcama                                      :                          34.791.486,72

- Ödenek Dışı Harcama                              :                                 80.000,00

- İptal Edilen Ödenek                                 :                               713.513,28

 

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Yargıtay Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

16- ULAŞTIRMA BAKANLIĞI

1.– Ulaştırma Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                  Açıklama                                                        (YTL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                     6.878.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                              294.900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                      1.044.311.300

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                              TOPLAM                                        1.051.485.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                              :                          540.180.750,00

- Toplam Harcama                                        :                          480.958.999,03

- Ödenek Dışı Harcama                                :                                 118.675,39

- İptal Edilen Ödenek                                    :                            59.340.426,36

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulaştırma Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2008 Mali Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:  

14.91 - KARAYOLLARI GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Karayolları Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                                    YTL

01                Genel Kamu Hizmetleri                                         25.086.750

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                Savunma Hizmetleri                                                   413.620

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                    3.120.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                Ekonomik İşler ve Hizmetler                            3.360.779.330

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                Sağlık Hizmetleri                                                     1.735.300

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                          TOPLAM                                  3.391.135.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2008 Mali Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Karayolları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Karayolları Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                  (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                            5.593.319.933,51

- Toplam Harcama                                      :                            5.496.565.553,57

- Ödenek Dışı Harcama                              :                                   3.160.626,80

- İptal Edilen Ödenek                                 :                                 86.739.221,27

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                  :                                 61.630.208,36

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Karayolları Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Telekomünikasyon Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.02 - TELEKOMÜNİKASYON KURUMU

1.– Telekomünikasyon Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                                        (YTL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                               145.860.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                          31.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                                       995.387.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                   TOPLAM                                                                1.172.247.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD               Açıklama                                                                 (YTL)

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                      1.016.128.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                    156.119.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                  TOPLAM                                        1.172.247.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Telekomünikasyon Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Telekomünikasyon Kurumu  2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Telekomünikasyon  Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                   (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                                 882.746.062,00

- Toplam Harcama                                      :                                 853.641.495,75

- İptal Edilen Ödenek                                 :                                   29.104.566,25

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                                                         YTL

- Bütçe tahmini                                           :                                    709.546.062,00

- Yılı tahsilatı                                              :                                    853.641.495,75

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Telekomünikasyon Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

16.81 -  DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI

1.– Denizcilik Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                        (YTL)

01                Genel Kamu Hizmetleri                                 5.312.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                Savunma Hizmetleri                                          608.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                Ekonomik İşler ve Hizmetler                       60.112.800

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

07                Sağlık Hizmetleri                                              158.600

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                    TOPLAM                                    66.193.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Denizcilik Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Denizcilik Müsteşarlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                              (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                               68.866.267,20

- Toplam Harcama                                      :                               41.955.378,70

- Ödenek Dışı Harcama                              :                                    607.598,33

- İptal Edilen Ödenek                                 :                               27.518.486,83

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                  :                               20.055.180,20

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Denizcilik Müsteşarlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.49- SİVİL HAVACILIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                       (YTL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                  2.357,900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri               150.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                        13.697.100

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                                         TOPLAM                               16.205.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD                 Açıklama                                                                 (YTL)

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                               19.070.300

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                            1.300.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                             TOPLAM                                                      20.371.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Adalet Bakanlığı, Danıştay Başkanlığı, Ceza ve İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İş Yurtları Kurumu, Türkiye Adalet Akademisi Başkanlığı, Yargıtay Başkanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Telekomünikasyon Kurumu, Denizcilik Müsteşarlığı ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçeleri ile 2006 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir. Memleketimize yararlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.48

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.04

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı: 57) (Devam)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58) (Devam)

J) MİLLΠ SAVUNMA BAKANLIĞI

1.-   Millî Savunma Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Millî Savunma Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI

1.-   Savunma Sanayii Müsteşarlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Savunma Sanayii Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR  BAKANLIĞI

1.-   Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.-   Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

N) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

1.-   Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

O) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.-   Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

Ö) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU

1.-   Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

P) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.-   Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

R) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.-   Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, on üçüncü tur görüşmelere başlayacağız.

On üçüncü turda Millî Savunma Bakanlığı, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü bütçeleri yer almaktadır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. Soru sorma işlemiyle ilgili açıklamalar daha öncelerde yapıldığı için tekrarlamıyorum. Soru sormak isteyen milletvekilleri, görüşmelerin bitimine kadar yerlerinden soru için giriş yapabilirler.

Bilgilerinize sunulur.

On üçüncü turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Demokratik Toplum Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili Sayın Aysel Tuğluk, Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ, Adana Milletvekili Tacidar Seyhan, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Kayseri Milletvekili Sabahattin Çakmakoğlu, Sakarya Milletvekili Münir Kutluata, Manisa Milletvekili Ahmet Orhan; Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Muhyettin Aksak, Çorum Milletvekili Murat Yıldırım, Kayseri Milletvekili Taner Yıldız, Siirt Milletvekili Afif Demirkıran, Karabük Milletvekili Cumhur Ünal, Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen, Bursa Milletvekili Mehmet Ocakden. Şahısları adına, Düzce Milletvekili Metin Kaşıkoğlu, İzmir Milletvekili Kâmil Erdal Sipahi.

Şimdi, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Aysel Tuğluk.

Sayın Tuğluk, buyurunuz lütfen. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi buçuk dakikadır.

DTP GRUBU ADINA AYSEL TUĞLUK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı bütçesi için DTP Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

“Savaş, mızraklı trampetli bir bayram değildir. Onun manzarası ölümdür, kandır.” der Tolstoy. Çelişkilerin her geçen gün yoğunlaştığı, etnik ve dinsel çatışmaların çılgınca yaşandığı Orta Doğu’da, halklarımızın demokratik seçeneğinin anlam ve değer bulması umudumu ifade ederek konuşmama başlamak istiyorum.

21’inci yüzyılın küresel dünyasında yayılmayı esas alan devlet eksenli güvenlik yaklaşımı, yok edici savaşların en stratejik unsurudur. Eğer değişim kaçınılmaz ise, bunun yönü birey eksenli güvenlik yaklaşımı olacaktır. Zira, hiçbir ülke savunma ve güvenliğini sadece silahlanarak sağlayamaz. Özgürlükler ve haklar, demokratik sistem içinde bir hukuka bağlanmadığı müddetçe, bileceğiz ki güvenlik riski önce içeriden kaynaklanacaktır. Hâlen ekonomik ve toplumsal kriz şartlarındayız. Bu koşullarda, genel güvenlik dışında öz güvenlik daha çok önem kazanır. Sürekli gerginlik ve çatışma durumu, toplumun sürdürülebilirliğini de tehlikeye atar. Toplumsal gelişmeyi evrensel kriterlerde sürdürmek istiyorsanız, ekonomide liberalleşmeyi, toplumsal alanda özgürleşmeyi, siyasette demokratikleşmeyi gerçekleştirmelisiniz. Aksi hâlde, dünyanın en büyük ordusuna da sahip olsanız, güvenliğinizi sağlayamazsınız.

Değerli milletvekilleri, soğuk savaşın sona ermesiyle dünyanın daha güvenilir bir yer olacağı beklentisi doğmuştu, ancak silahlanma en üst seviyeye çıktı ve güvensizlik arttı. Silahlanmaya hiçbir dönem bu kadar para harcanmamıştır. Türkiye, savunmaya ayırdığı ciddi bir rakamla, bu ülkelerden bir tanesidir. Herkes, bireylerden devletlere kadar, ekonomik gücünü daha fazla zorlayarak silahlanıyor. Geçtiğimiz yıl silahlanmaya harcanan paranın yaklaşık 3-4 trilyon dolar arasında olduğu iddia ediliyor. Bunun yarısını küresel dünyanın imparatorluk gücü olan Amerika Birleşik Devletleri harcıyor hem de yanı başımızda. Hepiniz tanıksınız, Iraklı çocuklar artık büyüyemiyor.

Değerli milletvekilleri, bu rakamların ne anlama geldiğine dair hepinize kısa bilgiler sunmak istiyorum: Binlerce insanın ölümüne neden olan silahlanma ve peşi sıra gelişen saldırılara bu kadar para harcanırken, açlık, yoksulluk, küresel ısınma gibi sorunlarla boğuşan dünyamız hayatta kalma mücadelesine kaynak bulamıyor. Örneğin, 10 milyar dolar bulunamadığı için her yıl 2 milyon çocuk ishalden ölüyor. Silahlanmaya trilyon dolarlar aktaran gelişmiş ülkeler her beş saniyede bir çocuğun açlıktan ölmesine göz yumuyor ki, ülkemizde ne yazık ki, açlıktan ölen çocuklar var. 21’inci yüzyılın en büyük ayıbı, bir yılda açlık yüzünden ölen 6 milyon, tekrar ediyorum, 6 milyon çocuktur.

ABD ve Birleşmiş Milletler ülkeleri her yıl silahlanmaya 3-4 trilyon dolar harcarken, dünya gıda programına yaptıkları bağış sadece toplamda 200 milyon dolardır. 1 milyar kişinin okuma yazma bilmediği ve 100 milyon çocuğun okula gitmediği dikkate alındığında, silahlanmaya ayrılan günlük harcamanın yüzde 1’i ile dünyada okulsuz çocuk kalmayacaktır. Dikkatinizi çekmek isterim, ülkemiz de bu istatistikler içindedir ve silahlanmaya ayırdığı bütçe ile bu sorumsuzluğu maalesef paylaşmaktadır.

Diyarbakır’da Bağlar’da bunca onur kırıcı yoksulluk yaşanıyorsa, bileceğiz ki, bu yaşadığımız o korkunç çatışmalar ve buna harcadığımız para ile ilgilidir.

Değerli milletvekilleri, eğitime ayırdığımız bütçe komiktir. Eğitime ayrılan bütçe ile savunmaya ayrılan bütçe arasındaki fark ise daha da komiktir. Bu dengesizlik sürdüğü müddetçe eğitim seviyesi yüksek sivil bir toplum yaratılamayacaktır.

Toplumsal değişim yasalarla sağlanamaz. Önce zihniyeti değiştirmek durumundasınız. Bu bütçeyi hazırlayan zihniyet, değil sivil toplum, olsa olsa otoriter, militer bir toplum yaratır ki, hâlen bunun çok ciddi sıkıntılarını ve sancılarını yaşamaktayız.

Eğitim, sağlık ve altyapı yatırımları harcamalarında dünya ortalamasının altında olan ülkemiz, silahlanma konusunda dünyada en çok harcama yapan yirmi ülke arasındadır. Hükûmetin askerî amaçlı harcamalara ayırdığı devasa bütçesiyle, eğitim, sağlık, çevre ve altyapı yatırımları için bütçenin karşılaştırılamayacak oranlarda olduğu bilinmektedir.

Aslında Türkiye'nin savunmaya ayırdığı kaynaklar bütçeyle de sınırlı değildir. Savunma Sanayii Destekleme Fonu, Türk Silahlı Kuvvetlerini Geliştirme Vakfı, dış krediler ve dış yatırımların yanı sıra, hibe şeklinde Türkiye'ye aktarılan silahlar da savunmanın kaynakları olarak düşünülebilir.

Hâlen özel statüsü süren ve bazı savunma projelerini finanse eden Savunma Sanayii Destekleme Fonu’nun alkol, tütün ve lüks eşya tüketiminden yapılan kesintilerle her yıl milyonlarca dolar para topladığını ve bu fonla silah alımlarının sürdüğünü de biliyoruz.

Ordunun iktisadi girişimlerinin denetlenebilir bir çerçeveye oturtulmasından bu Meclis ısrarcı olmalıdır. Bu çerçevede OYAK’ın bankacılık, sigortacılık, otomotiv ve diğer finansal sektörlerdeki iştirakleriyle, ordunun temel girdilerini oluşturan hibe, dış kredi borçları ve benzer hesaplarında şeffaf ve denetlenebilir olmasını istemek yükümlülüğünde olduğumuzu düşünüyorum.

Tüm bu bilgilerimizle şöyle bir sonuca varabiliriz: Türkiye'de en büyük sermayelerden biri ordudur. Ve ordu, neredeyse her şeyiyle özerk bir devasa sermayeye sahip olduğu müddetçe, siyasette en etkili güç olarak var olmayı sürdürecektir. Ve siyaset, silahın ve paranın birleştiği bu güç, bu sınıf karşısında asla muktedir olamayacaktır.

Değerli milletvekilleri, adına “düşük yoğunluklu savaş” da denilen çatışmaların halklarımıza ekonomik faturasının 400 milyar dolar olduğundan söz ediliyor. Dikkatinizi çekiyorum, 400 milyar dolar… Hâlen bu çatışmalara harcanan paranın faizini dahi bitirmemişken, bu kez de sınır ötesi çatışmalardan, operasyonlardan söz ediliyor, ancak, inisiyatifin yeniden orduya havale edilmiş olması bile kaçınılmaz sonu değiştirmeyecektir. Nedir bu kaçınılmaz son? Kürt sorununa demokratik çözümün zamanı ve koşullarında olduğumuz gerçeğidir. Voltaire’in dediği gibi “Hiçbir ordu, zamanı gelmiş bir düşünceye karşı duramaz.” Otuz yıllık çatışmaların öğretisi, deneyimi ve kararı, sınır ötesi operasyon olmamalıydı.

Kürt sorunu güvenlikle ilgili bir sorun değildir. Aksine, sorunun çözümsüz bırakılması bizleri çok ciddi güvenlik riskiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Devlet kendi savunmasını, güvenlik tedbirlerini, belirlediği tehditlere karşı elbette ki alacaktır, bunları tartışmıyoruz -ki, Türkiye, Avrupa güvenlik politikaları içinde önemli bir unsur olarak değerlendirilmektedir- bunun yanında, Türkiye kendi özerk güvenlik politikalarını üretmeyi de sürdürecektir; ancak, sosyal, siyasal ve ekonomik boyutu olan bir sorunla karşı karşıyayız. Sorunu sadece güvenlik yaklaşımıyla ele almak hepimize kaybettirmiştir ve hâlen de kaybettirmeye devam etmektedir. Kürt sorununda, sınır ötesi operasyon kararı stratejik bir yanlıştır; hatta, iddia ediyorum, Türkiye, Kuzey Irak’a çekilerek, hızla bir kaosa ve bir parçalanma sürecine sürülmek istenmektedir. Uluslararası güçlerin bölgedeki çıkarlarına ülkemizi kurban etmeyelim. Orada bir ulus devlet kuracaklar, çünkü orduları var, çünkü destekçileri var, çünkü çıkarları var ve hiçbir güç bunları durduramayacak.

Bu kaostan zarar görmemek için tek bir seçeneğimiz var değerli arkadaşlar, o da, demokratik anlayışla kendi Kürt sorunumuzu çözmektir. İdeolojik yaklaşımlar ve sadece güvenlik stratejileriyle bu ülkenin savunmasını sağlayamayız. Askerî ve milliyetçi yaklaşımlar bu ülkeye bir şey kazandırmaz. Medyada, siyasette, hatta reklamlarda bile milliyetçilik kışkırtılıyor. Milliyetçilik işlenirse karşıt milliyetçilik de doğal olarak artar ve iki milliyetçiliğin çatışma ihtimali şu an için en büyük potansiyel tehlikedir.

Değerli milletvekilleri, Meclis kürsüsünden uyarmayı bir görev biliyorum. Milliyetçi yönlendirmeler ve çatışmalar yayılırsa bu ülke Kürt’ü kaybedecektir. Kürt’ü kaybetmek, Türk’ü kaybetmek demektir.

NURETTİN AKMAN (Çankırı) - PKK’yı kaybedelim önce.

AYSEL TUĞLUK (Devamla) – Ziya Gökalp’in dediği gibi: “Kürt Türksüz, Türk de Kürtsüz olmaz.” Halklarımızın demokratik duruşunu ve birlikteliğini özgürce oluşturma kültürünü mutlaka sağlamalıyız. Bunun yolu, çatışmalar ve operasyonlar değil, Kürtlerle yeniden stratejik ortaklık, stratejik ittifak yapılmasıdır.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Millet kendi ulusuyla ortaklık kurar mı ya?

AYSEL TUĞLUK (Devamla) – Mustafa Kemal de bunları yapmıştır. Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nı kazanmak için Kürtlerle eşit şartlarla gidiyor, eşit şartlarla Kürtler ile diyaloğa geçiyor ve Kürtlerle birliği sağlıyor. Şu, tarihsel bir gerçektir ki: Atatürkçülük denilen olgu, 20’nci yüzyılın en önemli değişim projelerinden biridir. Mustafa Kemal, ulus devleti kursa da cumhuriyetçi yönü daha ağır basmaktadır. Bu özüne hiçbir anlam vermeksizin fetişçi bir Atatürkçülükle, cumhuriyetçilik de yapılamaz demokratlık da yapılamaz. Rahmetli Ahmet Taner Kışlalı tüm bu gerçekleri gördüğü için şöyle diyor: “Mustafa Kemal’in heykelini pazara, fikirlerini mezara gönderdiler. Öyle şekilsel şeylerle, her tarafa bayrak asmakla, Mustafa Kemal’in heykelini dikmekle Atatürkçülük yapılmaz. Aslolan, onun yarım kalmış demokratik cumhuriyet projesini çağcıl değerlerle tamamlamaktır. 1921-1924 yılları arasında yaşanan bu tarihsel birlikteliği güncellemek hepimizin sorumluluğudur. Tarih, bu anlamda hepimizden çok ciddi ve yapıcı adımlar bekliyor.”

Değerli milletvekilleri, bilgi toplumu çağındayız. Gerekli bilgi gücü olmadan en sıradan olgulara bile çözüm bulunamaz, hele ki silahlanmayla hiç. Kürt sorunu, bu ülkenin bir iç sorunudur; ne ABD’nin sorunudur ne AB’nin sorunudur, bizim sorunumuzdur. Toplumsal gerçekliğimize bağlı olarak, demokratik birlik çözümü ve yaklaşımı için birlikte çabalamalıyız. El yordamıyla bir çözüm değil, uluslararası güçlere bırakarak değil, alışageldik yöntemlerle değil, akılla ve yaratıcı siyasetle çözümü aramalıyız. Eğer bir çözüm aranıyorsa, bir toplumsal barış sağlanacaksa, cumhuriyet demokratikleşecekse birlikte özverilerde bulunmalıyız.

Sayın Başbakan, sürekli Goethe’nin bir sözünü yüzümüze bakmadan bizlere tekrarlıyor, “Çözümde görev almayanlar problemin bir parçası olurlar.” diyor. Bir başına doğru bu söze cevaben diyorum ki: Çözümünüz nerede Sayın Başbakan? Tezkere bir çözüm müdür? Pişmanlık Yasası bir çözüm müdür? Savunmaya 13 milyar YTL ayırmak bir çözüm müdür? Bunlar çözüm diyorsanız, otuz yıldır neden bu çatışmalar sürmektedir? Evet, değerli milletvekilleri, şiddet, asla bir çözüm aracı değildir.

AHMET YENİ (Samsun) – PKK’ya bir şey demeyecek misiniz, PKK’ya?

AHMET TÜRK (Mardin) – Dinlemesini bil, terbiyesizlik etme!

AYSEL TUĞLUK (Devamla) – Bunun zemini ve gerekçelerini ortadan kaldırmalıyız, aksi hâlde geleceğimizi güvence altına alamayız. Günümüz dünyasında, toplumsal güvenlik, artık sadece dıştan bozulmamaktadır. Ülkemizde çatışmaların yol açtığı açlık, işsizlik, yoksulluk, göç gibi sorunlar temel güvenlik nedenlerini de beraberinde getirmektedir. Tam burada Balzac’ın bir sözünü hatırlatmalıyım: ”Yoksulluğun hüküm sürdüğü yerde ne utanma kalır ne suç ne namus ne de ruh.” İnsanlarımıza bunları reva görmemeliyiz. Silahlanarak, sadece ölüm ve yoksulluk trajedilerimizi artırabiliriz. Bu sosyal dramı, ne orduyla ne de teknolojik silahlarla önleyemeyiz. Çok yönlü, demokratik ve anayasal reformlarla ortak tarihimizi yazmaya yeniden başlayabiliriz.

Değerli milletvekilleri, devlet odaklı ve güvenliğe dayalı bakış açısı sivil toplum, hukuk, ekonomik güç ve yaratıcı siyaset geliştirmez. Zaten küreselciliğin ekonomik karakteri eski ulus devlet alışkanlıklarını da kaldırmaz.

Esas savunma mekanizması sanat, bilim, teknik ve eğitimle oluşturulabilir. Daha az askerî gelişme, daha çok ekonomik, sosyal, demokratik destekle sarsılmaz bir sivil toplumsal savunma gücü oluşturabiliriz. Bilmeliyiz ki, kamusal dayanışmamız çözülürse savunma da kalmaz, güvenlik de kalmaz.

Bu sebeple, profesyonel ordu çalışmalarına bir an önce başlamak, zorunlu askerlik süresini kısaltarak vicdani ret hakkını tanımak, savunma bütçesinden yapılan harcamaları şeffaflaştırmak ve denetime açmak ile savunmaya daha adil bir bütçe payı oluşturmak gerektiğine inanıyoruz. Neden mi? Çünkü, 1 adet kaleşnikof silahı ile 300 çocuğu körlükten kurtaracak A vitamini alınabilir. 10 milyon mermiye harcanan para ile 6 ölümcül hastalığa karşı 5 milyon çocuğumuzu koruyacak kadar aşı, ilaç alınabilir. 1 adet uçağa harcanan para ile 3,5 milyon çocuğun dört yıllık öğrenim olanağı karşılanabilir. 23 adet F16 uçağına harcanan para ile 1,5 milyon insana on yıl yetecek yiyecek sağlanabilir. 1 uçak gemisine harcanan para ile Diyarbakır’daki 400 bin insanımızı açlıktan kurtarabiliriz. Savunma bütçesini azaltmak için bunlar yeterli sebepler değil midir?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; rasyonel ve adil bir çözüm için Meclis zeminine ve demokratik siyasete inanıyoruz. Birlikte yaşamayı başaracak kadar kardeşiz. Birbirimizi anlamak için daha çok empatiye ve daha çok diyaloğa ihtiyacımız var. Çünkü barış, ülkemizin hâlen gerçeğe dönüşmeyi bekleyen ortak düşüdür. Unutmamalıyız ki, gerçek kahramanlar savaşanlar değil, savaşanlar karşısında gururla, yüreklice barışı savunanlardır.

Bu düşüncelerle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tuğluk.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına, Bitlis Milletvekili Sayın Mehmet Nezir Karabaş.

Buyurun Sayın Karabaş. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi buçuk dakikadır.

DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının bütçesi üzerinde Demokratik Toplum Partisinin düşüncelerini ifade etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Konuşmama başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, yüzyılı aşkın bir süredir dünyada ülkeler, devletler arasında yaşanan sıkıntılar, sorunlar, çatışmalar ve savaşların en büyük nedenlerinden biri enerjidir. Bugün, ABD’nin Afganistan’a ve Irak’a müdahalesinin, İran’ı ve Suriye’yi tehdit etmesinin nedenlerinden biri de terörizm değil, yine enerji sorunudur. Hepinizin bildiği gibi enerji, hem elde edilmesi zor hem tükenmeyen kaynaklardan oluşmuyor. Onun için bugün dünyada, başta ABD gibi dünyanın hâkimi olan güç olmak üzere, Avrupa ve sanayileşmiş, sanayileşmeyi sürdürmeyi hedeflemiş tüm devletlerin en önemli projelerinden ve önlerine koyduğu en önemli çalışmalarından biri enerji sorunudur. Ancak, Türkiye’ye baktığımızda, enerji sorunu, özellikle sanayileşme kararı verildikten ve 80’den sonra dışa dönük, ihracata dönük sanayileşmeyle birlikte sürekli ihtiyacı artmış, ancak bugüne kadarki hükûmetler, enerji sorununa stratejik bakma, ulusal bir politika geliştirme yerine, her biri kendisine göre, o sürece uygun ve geçici çözümlerle bu sorunu bugüne kadar getirmişlerdir. Enerji sorununu, ulusal bir bakışla, uluslararası ilişkileri de, enerjiye ulaşımı da dikkate alarak kendi kaynaklarını hem verimli hem de doğaya, topluma, çevreye zarar vermeyecek bir enerjiyi geliştirme yerine, Türkiye hükûmetleri, bugüne kadar, enerjiyi özelleştirerek bu yükü sırtlarından atmaya çalışmışlardır. Ancak, bir dönem tüm yasal engellere rağmen, 2001’de de çıkarılan EPDK Yasası’na rağmen, özelleştirme istenen ve beklenen şekilde gitmemiştir. Diğer birçok alanda olduğu gibi, devletin bu konuda, hem bir düzen kurma hem yasal bir altyapı oluşturma hem de enerjinin üretimini, dağıtımını, ulaşımını sağlayacak mekanizmaları oluşturmadan başlanan bu özelleştirme, bir şekilde, en fazla gelir getirecek, kısa sürede en fazla kâr getirecek bir yönteme itmiştir iş adamlarını. Nitekim, bugüne kadar özelleştirme adı altında yapılan enerji yatırımlarına baktığımız zaman, neredeyse çoğunluğu, hatta neredeyse bütününe yakını doğal gaz çevrim santralleridir. Çünkü doğal gaz çevrim santralleri hem kurulması hem üretime geçip getiri elde etmesi en kısa olan enerji üretme yöntemidir. Bugün, Türkiye’nin enerji kaynaklarına baktığımız zaman TÜİK’in 2006 verilerine göre şöyle bir dağılım vardır: Hidroelektrik yüzde 22,12; jeotermal, LPG ve nafta 1,4; doğal gaz 46,74; fuel oil 2,98; linyit 18,05; motorin binde 3; taş kömürü 8,58 ve rüzgâr binde 10’dur.

Değerli milletvekilleri, şimdi, sanayileşen, sürekli gelişen ve yıllık ihtiyacı her yıl yüzde 7-8 artan Türkiye gibi bir ülkenin elbette doğal gaz, petrol ve diğer bazı enerji kaynaklarını, enerji türlerini ithal etmeden ihtiyaçlarını karşılaması mümkün değil. Ancak, bu kadar stratejik olan, uluslararası savaşların ve uluslararası bölüşümün en önemli nedenlerinden biri olan enerjide, öz kaynaklarını, yenilenebilir kaynaklarını ve bu ülkenin, Türkiye’nin coğrafyasını, doğasını ve bizim çocuklarımızın geleceğini de garanti altına alan bir politika geliştirmek gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, şimdi, hepinizin bildiği gibi 2006’da şöyle bir sorun yaşadık: Özelleştirme adı altında elektrik santralleri kurup işleten ve devlete alım garantisiyle satan şirketler, firmalar, doğal gazın fiyatının, maliyetinin artmasını gerekçe göstererek şalterleri indirdiler ve bir anda on üç ilde birden elektrikler kesildi. Devlet, Hükûmet bir ay sonra, önce yüzde 29’u aşan, ardından da 2007 için bir zam yaptıktan sonra bunu sağladı. Şimdi, bizler, ülkedeki sanayicinin, yatırımcının, ticaret adamının belli alanlarda verimli kullanılabilecek, işletilebilecek, hayata geçirilebilecek yatırımları yapmasına karşı değiliz. Devletin, bu konuda, özel sektörle, hatta, yabancı sermaye ve uluslararası şirketlerle doğru tarzda yapacağı ve ülkenin enerji ihtiyaçlarına, uzun vadeli ihtiyaçlarına cevap verecek yatırımlara karşı değiliz. Ancak, hükûmetlerin o andaki ilişkiler ve bazı çevrelere çıkar sağlama amaçlı elektrik enerji özelleştirmeleri, geçmişte de görüldüğü gibi çok büyük sıkıntılara neden oldu. Nitekim, Türkiye’de birçok alanda yolsuzluk, suistimal yaşanmaktadır. Ancak, yıllardır elektrikte, enerjide yaşanan suistimal ne Türkiye’de ne de dünyanın hiçbir yerinde yaşanmayacak boyutlara varmıştır.

Değerli milletvekilleri, yasal altyapısını, zeminini oluşturmadan, elektriğin özel sektör tarafından kolaylıkla kullanılabilme koşullarını yaratmadan yapılan sözleşmeler ve özelleştirmeler, geçmişte de bugün de yarın da hem hükûmetlerin hem de Türkiye devletinin başını ağrıtacaktır. Nitekim, enerji sözleşmeleriyle özelleştirilen şirketlerin açtıkları takip davasında 2006 ve 2007 yılında 235 milyon YTL harcanmış, ancak ÇEAŞ ve Kepez’in ortakları olduğunu iddia eden uluslararası üç şirketin Türkiye aleyhine açtığı ve devam eden parasal miktar 18 milyar doları aşmış durumdadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği 2010 yılında elektrik üretiminin yüzde 22’sini ve tüketiminin yüzde 12’sini yenilenebilir kaynaklardan karşılama hedefini karşısına koşmuştur. Yine 2020 yılına kadar elektrikte yüzde 20 tasarrufa gitme gibi bir hedef koymuştur. Kaldı ki Avrupa Birliğinin elektrik ihtiyacı Türkiye ile kıyaslanamayacak kadar azdır. Yani birçok ülkede genelde yüzde 1-2 civarındadır, birçok ülkede bu sıfıra yakındır. Çünkü Avrupa sanayileşmesini tamamlamış, sanayide ve diğer alanda enerjiyi verimli şekilde kullanabilecek mekanizmaları oluşturmuştur. Ancak Türkiye’ye baktığımız zaman, bu kadar önemli olan, stratejik olan, Türkiye’yi -geçen yıllarda gördüğümüz gibi bir doğal gaz krizi- iki ülke arasında bir kriz yaşandığı zaman zora sokan elektrik konusunda Türkiye ciddi bir yatırım yapmış değil.

Şimdi, Türkiye’de Elektrik Mühendisleri Odasının, bu konuda çeşitli çevre ve uzmanların yaptıkları çalışmalarda şöyle bir şey ortaya çıkıyor: Türkiye’de, kısa bir sürede, iyi bir çalışmayla, elektrik ve enerji tüketmede yüzde 20 verim sağlama koşulları vardır.

Yine, elektrik dağıtım ve iletim hatlarının yeniden onarılması ve çağdaş bir şekilde düzenlenmesiyle yüzde 20 civarında bir elektrik kaybı engellenecektir.

Şimdi, Türkiye’nin yapması gereken birinci öncelik, enerji kaybını, enerji kaçağını engellemektir; ikinci öncelik ise, elektriği verimli şekilde kullanmak, sanayiyi de, elektriği en az miktarda kullanacak şekilde dizayn etmek, düzenlemektir.

Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, geçen aylarda bir yasa çıkardık, Nükleer Enerji Yasası. Hem bu Yasa’yı çıkaran, destek veren Hükûmet hem de muhalefet partileri, bu Yasa’nın özüne karşı çıkmadı, Yasa’nın şu maddesine karşı çıktı, şunun böyle olmasına karşı çıktı. Ancak, bizler, nükleer enerjinin tüm dünya için bir felaket olduğunu, gelişmiş ülkelerin bunu gündeminden çıkardığını söylüyoruz. Mesele hep şuna dayanılıyor: Nükleer enerji konusu tartışılırken, AK Partiden bir milletvekili arkadaşımız şu belgeyi çıkarıp okudu: “Otuz ülkenin üzerinde elektrik santralleri var ve şu anda işletmeye açılmak üzere, yapımda olan otuz tane santral var.” dedi, doğrudur.

İlk nükleer enerjiyi kuran ve geliştiren, elbette sanayide gelişmiş olan ABD, Rusya ve Avrupa Birliği ülkeleridir. Ancak şu anda şu belgeye baktığımız zaman, nükleer enerjiyi gündemine alan, yeniden nükleer enerji santrali kurma çalışması olan hiçbir ülke yoktur. Birçok ülke de, şimdiye kadar birçok santralini tasfiye etmiş, diğerlerini de en kısa sürede tasfiye etme çabası içindedir.

Değerli milletvekillerine şunu sormak istiyorum: Peki, bizler her oturup kalktığımızda, işte ABD’yle ilgili, Avrupa Birliğiyle ilgili, diğer ülkelerle ilgili, Türkiye’ye dost olmadıklarını, Türkiye’nin altını oymaya çalıştıklarını söylüyoruz. Bu kadar verimli olan, bu kadar doğa dostu olan, bu kadar kısa sürede kurulup gelir elde edilen bir enerji yatırımını Avrupa ülkeleri, Asya’dan, Rusya üzerinden, İran’dan, birçok ülkeden doğal gaz, petrol ihraç edip neden onu Türkiye’ye satıyorlar, onu sormak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında, her nükleer enerji isteminin ve bugüne kadar nükleer enerji yatırımı yapan her devletin esas hedefi nükleer silahlanmaya yönelik bir hazırlık yapmaktır. Ancak, bizler geçmişe baktığımız zaman, tarihe baktığımız zaman, nükleer enerji yatırımı yapan ve nükleer silahlanmayı da hedef olarak önüne koyan veya öyle bir eğilim gösteren devletlerin hem komşularıyla hem de dünyayla yaşadıkları sıkıntıyı biliyoruz; Hindistan’dan tutun, Pakistan’a, Kore’ye ve şimdi İran’a kadar. Onun için, güçlü ülke, nükleer enerji ve nükleer silaha, ileriye yönelik nükleer silaha yatırım yapan ülke değil, güçlü ülke Avrupa ülkeleridir, Avrupa Birliği ülkeleridir. Sanayisini kurmuş, halkının gelecek güvencesini sağlamış, torunlarına, geleceğine güzel bir doğa bırakan ülkelerdir; büyüklük böyle gerçekleşiyor, bugün dünyada büyüklük budur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de, eğer iyi işletilirse, bu bildiğimiz baraj politikası, büyük yerler mantığından hareket etme yerine, doğayı tahrip etmeyen, doğaya zarar vermeyen, insana zarar vermeyen hidroelektrik santralleriyle, önümüzdeki süreçlerde, beş on yıl içinde Türkiye enerjisinin önemli bir kısmı hidroelektrik santrallerden sağlanabilir. Ben Bitlisliyim. 1970-1975 yıllarına kadar Bitlis’in tüm elektriği belediye tarafından işletilen bir hidroelektrik santralinden sağlanıyordu. Bugün, Türkiye’nin birçok yerinde, bölgede, İç Anadolu’da, Karadeniz’de, büyük kentleri, sanayiyi değil ama, birçok küçük kenti, birçok ilçeyi, birçok diğer alanları, dereler üzerine kurulacak bu hidroelektrik santrallerle sağlayabiliriz.

Değerli milletvekilleri, ben biraz da bölgeyle ilgili sorunlara değinmek istiyorum: Hepinizin bildiği gibi hidroelektrik santralin büyük bir kısmı bölgeden karşılanıyor. Ancak, bölgenin birçok kenti, ilçesi ve köyü elektrikten yeterince yararlanmıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karabaş, lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Fakat, hem basının hem de yetkililerin sözlerine baktığımız zaman, birçok zaman oranları vererek elektrik kaçaklarının genelde Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’nden kaynaklandığı söyleniyor.

Değerli milletvekilleri, bölgede -birkaç büyük ili çıkarırsak- her ilin, küçük ilin kullandığı elektrik miktarı, yıllık, İstanbul’da, Kocaeli’nde büyük bir fabrikanın elektrik tüketiminden fazla değil. Onun için, biz, bu konuda değerlendirme yaparken çok rahat olmamalıyız.

Yine, Bakana şuradan bir soru sormak istiyorum: Şanlıurfa, Diyarbakır ve Mardin’de, yani GAP bölgesinde, on binlerce çiftçiye elektrikten -sulamayı sağladıkları için- hacizler geliyor. Peki, tarıma destek olacağını söyleyen, tarımın sorunlarını, çiftçinin sorunlarını çözeceğiz diyen bu Hükûmet ve Bakan bu konuda nasıl bir çözüm üretiyor? Bunu sormak istiyorum.

Bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karabaş.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Şükrü Elekdağ.

Buyurunuz Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak amacıyla huzurunuza gelmiş bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizin millî savunması alanında ele alınıp irdelenmesi gereken çeşitli sorunlar olmasına rağmen, zaman darlığı nedeniyle konuşmamda bunlar arasında en öncelikli olan ve hem iç hem de dış güvenliğimiz açısından hayati bir tehdit oluşturan PKK örgütünün Kuzey Irak’taki varlığı konusuna odaklanacağım.

Söz konusu tehditle mücadelenin yöntem ve yaklaşımında, Başbakan Erdoğan’ın 5 Kasımda Washington’da Başkan Bush’la yaptığı görüşmeden çıkan tasarım çerçevesinde bazı değişiklikler meydana geldiğine şahit oluyoruz. Bu tasarımın tüm kapsamıyla unsurlarını ve özellikle bu çerçevede Başbakan Erdoğan’ın ne gibi yükümlülükler altına girdiğini bilmemekle beraber, üç temel iş birliği alanında mutabakat hasıl olduğunu hem Türkiye hem de Amerika tarafından yapılan resmî açıklamalar ortaya koymuş bulunuyor. Bunlar da:

1)     İstihbarat paylaşımı,

2)     PKK liderlerinin Türkiye’ye teslimi,

3)     PKK kamplarının dağıtılıp örgütün altyapısının çökertilmesi, yani PKK’nın tasfiyesi,

Konularıdır.

Önce istihbarat paylaşımı konusunu ele alalım: Burada altı çizilmesi gereken husus, değerli milletvekilleri, Amerika’nın Türkiye’ye vereceği istihbarat bilgilerinin son derece sınırlı olduğu ve dar bir alanı kapsadığıdır. Amerika’nın ileteceği bilgiler, zannedildiğinin aksine, tüm Kuzey Irak’a yayılmış PKK yuvalarını ve unsurlarını kapsamayacaktır. Amerika sadece Türk-Irak sınırı boyunca uzanan dar bir şerit üzerindeki PKK hareketleri konusunda bilgi verecektir. Diğer bir deyişle, değerli arkadaşlarım, stratejik müttefikimiz Amerika, Kuzey Irak sathına yayılmış tüm PKK hedeflerinin imha edilmesini sağlayacak istihbarat bilgilerini Türkiye’ye iletmeyecek, sadece ülkemize sızmaya çalışacak terörist grupların önceden saptanması amacını güden bilgileri vermekle yetinecektir. Amerika’nın bu tutumu, Türkiye’nin, PKK’nın Kuzey Irak’taki varlık ve mevcudiyetini tasfiye etmek hususundaki hedefini paylaşmadığını, dolayısıyla Türkiye ile Amerika’nın Kuzey Irak’a yönelik strateji ve çıkarlarının çatıştığını ortaya koymaktadır.

İkinci iş birliği alanı olan PKK elebaşılarının Türkiye’ye teslim edilmesi, terör örgütünün çökertilmesi açısından son derece önemlidir. Hâlen PKK’da uygulanan üçlü liderlik sistemine göre, tepede Murat Karayılan bulunmakta, onun hemen altında da Cemil Bayık ve Feyman Hüseyin yer almaktadır. Bu 3 liderin Türkiye’ye topluca teslim edilmesi hâlinde örgütün demoralize olması ve ciddi bir zafiyete uğraması kaçınılmazdır. Ancak Barzani ve Talabani terör elebaşılarına sahip ve onların Türkiye’ye teslim edilmesini istemiyorlar. Bu bağlamda, Talabani’nin alaycı bir tavırla “Biz Türklere kedi bile vermeyiz.” yolundaki sözlerinin hatırlanmasında yarar vardır.

Diğer taraftan, Kuzey Irak bölgesel yönetimi, PKK konusunun Türkiye’nin kendileriyle yapacağı görüşmeler çerçevesinde ele alınabileceğinde ısrar ediyor ve bu hususta bazı safdil Türk medya mensuplarının da desteğinden yararlanıyor.

Oysa, değerli arkadaşlarım, Barzani, tutumuyla iki amaç güdüyor: Birincisi, Türkiye’ye karşı resmî muhatap statüsü kazanmaktır. İkincisi ise, Türkiye ile PKK’yı hangi şartlar altında etkisiz hâle getireceğinin pazarlığını yapmaktır. Bu şartlar üzerinde birazdan duracağım. Bu bağlamda unutmamamız gereken bir husus, 5 Kasımda Beyaz Saray’da yapılan basın toplantısında Başkan Bush’un tumturaklı bir şekilde PKK’yı terör örgütü ve Amerika’nın düşmanı olarak ilan etmesidir. Bu ifadeler Başkan Bush açısından çok ciddi bir sorumluluk doğurmuştur. Eğer, sorumlu bir devlet adamı olarak sözünün arkasında durmak istiyorsa Başkan Bush, Kuzey Irak’lı Kürt liderler üzerinde gerekli baskıyı yapmak suretiyle, isimlerini belirttiğimiz üç terörist başının yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesini sağlamalıdır.

Üçüncü iş birliği konusu olan PKK kamplarının vurulması ve dağıtılması, PKK’nın Kuzey Irak’ta oluşturduğu altyapının çökertilmesi ve örgütün tasfiyesi açısından son derece önemlidir. Genel olarak, bir terör örgütü komşu ülkede terör üslerine sahipse, gücünü artırma ve kuvvetlerini zayiattan koruyarak vur kaç operasyonları yapma imkânı kazanır. Türkiye bu sorunu PKK Suriye’de konuşlandığı dönemde yaşamıştır. Bu bakımdan, bir terör örgütünü saf dışı bırakmanın ilk aşamasını onun komşu ülkedeki kaynağını ve gücünü kurutmak oluşturmaktadır. Bu bağlamda, 1990’larda Türkiye’nin gerçekleştirdiği sınır ötesi operasyonlar, özellikle 1995 ile 1997 arasındakiler sayesinde PKK’ya verdirilen zayiatın teröristlerin sayısını yarı yarıya azaltmasına neden olduğunun bilinmesinde yarar vardır. Ancak, bu operasyonların, yani 1995 ile 1997 arasında Türkiye tarafından yapılan operasyonların sadece sınırdan sızmaları önlemeye inhisar etmediğini ve Kuzey Irak’ın derinliğinde teröristlerin yığıştıkları mahal ve mevkiler ile kamplarını ve altyapılarını hedeflemiş olduğunu da burada belirtmek isterim. Oysa, değerli arkadaşlarım, Amerika’nın, Türkiye’ye, PKK’nın Kuzey Irak’taki varlığının tamamen tasfiyesini amaçlayan kapsam ve nitelikteki istihbarat vermekten kaçınması, PKK’yı canlı tutmak arzusunu yansıtıyor. Bunun nedeni de Washington’un, PKK ile onun İranlı ikiz kardeşi olan PJAK’ı, Orta Doğu politikasında yararlanacağı önemli bir kart olarak elden çıkartmak istememesinden kaynaklanıyor.

Diğer taraftan, Kuzey Iraklı Kürt liderler de PKK’yı Türkiye’ye karşı kullanılacak bir pazarlık unsuru olarak görüyor ve bu nedenle örgütü saf dışı bırakmak istemiyorlar.

Kuzey Iraklı Kürt liderlerin tahayyül ettikleri plan, “PKK’nın etkisiz hâle getirilmesi karşılığında Türkiye’ye, Kerkük’ün Kürt bölgesine bağlanmasının ve bağımsız Kürt devletinin ilanının kabul ettirileceği...” gibi bir varsayıma dayanıyor. Bu plana karşı çıkmak Amerika’nın işine gelmiyor. Çünkü, Washington Irak’tan çekilmek zorunda kaldığı takdirde, Kuzey Irak’ta kurulmasını destekleyeceği bağımsız Kürt devletine, Irak’taki üs ve kuvvetlerinin bir bölümünü kaydırarak yerleşmeyi ve buradan Orta Doğu petrol bölgesini denetlemeyi öngörüyor. Amerika’nın Barzani’ye dokunulmazlık sağlamasının altında bu hesaplar yatıyor. Ancak, Amerika’nın “Irak’ın parçalanacağı” varsayımına dayandırdığı bu hesaplar ateşle oynamaktan farksızdır. Zira, hem Irak’ın hem de tüm Orta Doğu bölgesinin istikrar ve güvenliği için, Irak’ın, bütünlüğünü koruyan bir devlet olarak varlığını sürdürmesi fevkalade önemlidir. Irak’ın bütünleşmiş yapısını korumak için hâlâ umut vardır ve dağılma süreci durdurulabilir. Bu, başarılabilecek bir hedeftir ve uluslararası camia, bu amaçla azami gayret sarf etmelidir.

Bu bağlamda, Washington’un bilmesi gereken bir şey de, bağımsız Kürt devletinin kurulmasının, tüm bölgeyi Irak’ın feci durumuna dönüştürecek bir Pandora kutusunun açılması olacağıdır. Zira, Irak’ın parçalanması bölgede jeopolitik bir depremi tetikleyecek ve onlarca yıl sürecek istikrarsızlık ve arkası gelmeyecek savaşlar yaratacaktır. Tüm Arap dünyası, “bölgede ikinci bir İsrail kuruluyor” diye, bağımsız Kürt devletine karşı çıkacak ve bölge, mıknatıs gibi, El Kaide de dâhil, terör örgütlerini çekecektir.

Ayrıca bu bağlamda, Pankürdizmin kaçınılmaz olarak gündeme gelmesi, savunma refleksleri nedeniyle, nüfusları içinde Kürt toplulukları da olan bölge ülkelerini, Amerika ve İsrail’e ve onların korumasındaki Kürt devletine karşı yeni saflaşmalara ve ittifaklara itecektir.

Diğer taraftan, güneyde kurulacak Şii devletiyle petrolden mahrum Sünni devleti arasında çıkması kaçınılmaz çatışma, bölgedeki Sünni ve Şii mezheplerinden olan devletleri bu kavganın içine çekecek ve Orta Doğu cehenneme dönecektir.

Değerli arkadaşlarım, buraya kadar söylediklerimizden şu sonuçlar çıkıyor:

1) Amerika’nın çıkarları ve stratejisi, PKK örgütünün yok edilmesini değil, sadece tecrit edilip, biraz sindirilip, Kuzey Irak’ta kontrol altında tutulmasını öngörüyor. Bu nedenledir ki Washington görüşmelerinden çıkan mutabakat, PKK’nın tasfiyesini kesinlikle öngörmüyor.

2) Amerika’nın Türkiye’ye tüm sağladığı, sınır boyunda dar bir şerit üzerinde vereceği istihbaratla Türkiye’ye PKK sızmalarının ve saldırıların önlenmesine ve 1 Aralık tarihinde yapılana benzer birkaç operasyonun Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilmesine yardımcı olmaktan ibarettir.

3) Ancak bunlar, Türkiye’nin karşılaştığı terör tehdidini azaltmaz, bilakis azdırır. Amerika’nın PKK’ya sağladığı dokunulmazlık durumu arkasında palazlanan bu tehdit, önümüzdeki baharda ülkemizin karşısına çok daha güçlü ve cüretkâr bir şekilde çıkar.

Bu hususlar dikkate alındığında, değerli arkadaşlarım, Washington görüşmelerinden Türkiye’nin çıkarları doğrultusunda bir sonuç elde edildiğini söylemek gerçekçi olmaz.

4) Türkiye’nin ve Amerika’nın Kuzey Irak’a yönelik stratejileri ve çıkarları birbiriyle temelden çatışıyor. Bu nedenle, PKK’nın Kuzey Irak’taki varlığının tamamen tasfiye edilmesinde, 3 PKK liderinin Türkiye’ye teslim edilmesinde ve Barzani’nin PKK terör örgütüne yataklık yapmaktan ve destek vermekten vazgeçirilmesinde, Türkiye’nin Bush yönetiminden etkili bir destek beklemesi beyhudedir.

5) Bu bakımdan, Türk Hükûmetinin soruna çözümü Amerikan stratejisi bağlamında üretilecek çözüm formüllerinde aramış olması yanlış olmuştur. Çünkü, doğası gereği, bu mutfaktaki malzemeyle pişirilecek yemekleri Türkiye’nin hazmetmesi mümkün değildir.

6) Bu çıkmazdan kurtulmanın, yani yabancı mutfaklarda pişirilecek yemeklerin bize dayatılmasından kurtulmanın yolu yemeği kendi mutfağımızda, kendi malzemelerimizle pişirmektir. Yani, beraberce oluşturacağımız ulusal strateji çerçevesinde üreteceğimiz kendi öz formüllerimizle soruna çözüm aramalıyız.

Bunun için de sadece vatan sevgisine, Türk’üyle, Kürt’üyle, Boşnak’ıyla, Çerkez’iyle kardeşlik, esenlik ve eşitlik içinde yaşama arzusuna, öngörüye ve basirete sahip olmak yeterli değildir. Bugünün koşullarında bunlarla beraber öne çıkan en önemli nitelik cesarettir, cesaret. Hemen belirteyim ki, bunu söylerken sadece Hükûmeti muhatap almıyorum. Cesareti sadece Hükûmetten beklemek yanlış olur, muhalefet de cesarete ortak olmalı, tüm siyasi aktörler ellerini taşın altına koymalıdır.

Bu görüşle ve karşılaştığımız tehdidin sadece silahlı mücadeleyle bertaraf edilemeyeceği ve sorunun sosyal, ekonomik, psikolojik ve siyasal boyutları olduğu ve çözümün tüm bu boyutları da kapsaması gerektiği anlayışını benimseyerek ve özellikle geçmişte yapılan hatalardan ders alan, teröre yanlış sinyaller vermeyen ve Amerikan stratejisine endekslenmeyen bir yaklaşımla, Anayasa’mızın 3’üncü maddesinde öngörülen ilkeler çerçevesinde, ortak bir çalışmaya girişmeliyiz.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, daha önce muhtelif defalar dile getirdiğimiz, “terörle mücadelede ulusal bir strateji oluşturulması ve bu amaçla ulusal strateji platformu teşkil edilmesi” önerisini yeniden yüce Meclisin dikkatine getiriyor ve Millî Savunma Bakanlığı bütçemizin ülkemize hayırlı olmasını diliyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Elekdağ.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan.

Buyurunuz Sayın Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; Enerji Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, birkaç konuya öncelikle temas etmek istiyorum on dakika içerisinde ne sığdırabilirsem.

Birincisi, elektrik enerjisi konusunda Bakanlığın ülkeyi getirdiği durum. Değerli arkadaşlar, bu Bakanlığımızda sadece bu dönemin bakanı olarak görev yapmadı Sayın Bakan. Bu Bakanlık kadrolarımız da altıncı yılına girecekler. Bu süre içerisinde en büyük eleştirim şudur ki, enerji sorununa makro düzeyde bakılamadı, maalesef bakılamadı. Burada umutlarını rehabilitasyona bağladılar. Umutlarını “Maliye yeterli kaynak aktaracak, buradan bir şeyler çıkarırız.” diye -Maliye Bakanının da söylemi var- küçük küçük projelere bağladılar ve maalesef, makro düzeyde bakamadıkları gibi özel sektörün üretimini de artırıcı tedbirleri, teşvikleri alamadılar, yapamadılar. Piyasayı serbest bırakmayı bu alanda gelişmişlik olarak gördüler. Bunu nereden mi çıkarıyoruz? Bunu sonuçtan çıkarıyoruz arkadaşlar. Sonuçta geldiğimiz yer, bu ülke, artık, yedek kapasitesini bitirmiş durumdadır. 2008’den sonra en küçük bir bakıma veya arızaya tahammül edebilecek gücü kalmamıştır bu ülkenin.

Geldiğimiz noktada yapılmak istenenlere bakarsak, bir de önerilere, Avrupa Birliği “Sizin stoklarınız yeterli değil.” diyor. Silivri’de bir doğal gaz deposu kuruldu. Ama, ne Petrol Piyasası Kanunu’ndaki doksan günlük stok şartı yerine getirilmiş ne Türkiye’nin doksan günlük stoku var ne de Türkiye’de doğal gaz sıkıntısı olduğunda yeteri kadar stok yapabileceğimiz tesisimiz var. Bunların hepsi duruyor.

4628’e göre bütün kurumlarımız projeksiyon yaptılar, on yıllık arz talep tahminlerini sundular. Bu tahminler sonunda “Arz güvenliği açığı var.” dediler, ki son yapılan talep tahminini EPDK dört, beş ay içerisinde zorla onayladı, arz güvenliği açığı da içindeydi. Ama, sonuçta yapılan şeye bakarsanız, her şey yerinde saydı. EPDK da var bu bölümde, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu, Sayın Bakanın “78 bin megavat başvuru var” dediği başvuruların üzerinden kırk beş gün geçmesine rağmen, bir tek dosya kapağını çevirmedi. Çevirmedi, her şey bekliyor.

Suyu bilinçsiz kullandık, maalesef hidroelektrik potansiyelimizi pasif duruma düşürdük. Bunun dışında, yatırım yönetimini yapamadık.

Değerli arkadaşlar, bu gidişle, biz, Türkiye’yi en büyük batağa doğru götürürüz. En büyük batak nedir biliyor musunuz? Bakın, Sayın Bakanın dilinden söylüyorum. Bu, 2001 yılından önce yapılmış yap-işlet ve yap-işlet-devretler için Sayın Bakan diyordu ki: “Yolsuzluklar yapılmış, bunlar Türkiye’ye pahalı elektrik satıyorlar. Sisteme yük getiriyorlar. Biz ucuz elektrik vereceğiz. Damardan gireceğiz, Türkiye’nin soyulmasına izin vermeyeceğiz. Sözleşmelerini feshedeceğiz.” diyordu. Şimdi geldiğimiz nokta nedir biliyor musunuz? Sayın Bakan, göreceğiz, 2008 yılında, o yerdiğiniz, “Türkiye’ye pahalı satılıyor, Türkiye’yi soydular.” dediğiniz yap-işlet-devreti ve yap-işlet modellerini Türkiye’nin önüne çözüm olarak siz getireceksiniz. Bunu tarihe not düşüyorum. Bu ülkeyi, yine, yap-işlet ve yap-işlet-devretlere mahkûm edeceksiniz. Türkiye’nin geldiği nokta budur.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Kanun tasarısı geldi.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Evet, olacak budur.

Şimdi, bazı şeyler o kadar abartılıyor ki… Sayın Bakan, İran’la Türkiye arasında sözleşme yapılmış gibi, “2 bin kilometre boru hattı döşeyeceğiz. Aramızda anlaşma yapıyoruz, Türkiye’ye getirme projemiz var.” dedi. Elinizi yıkayın bu işten. Yok öyle bir şey. Sadece dilek, temenni.

“Türkmenistan gazını, İran üzerinden, 1.800 kilometre boru hattı yapacağız, Türkiye’ye taşıyacağız.” dedi. Elinizi yıkayın, yok öyle bir şey. Türkmenistan, zaten, yirmi yıllık fazla gazını, Rusya’yla sözleşme yapmış,  satmış durumda. Biz daha burada neyi konuşacağız?

Bununla da kalmıyor değerli arkadaşlar. “Mısır’la 2007 yılı sonunda Tergas vasıtasıyla Avrupa Birliğine gaz satacağız.” denildi, onun sadece küçük bir bölümü tamamlandı. Bundan ibaret, bunun dışında bir şey yok.

Samsun-Ceyhan’a geleceğim. Samsun-Ceyhan gerçekten iyi bir projeydi, ama daha bugüne kadar Samsun-Ceyhan’ın maliyetini kamuoyuna açıklamadılar. Fazla maliyetten BOTAŞ para ödedi mi, ödemedi mi, bu parayı ne zaman ödeyecek? Bunu da açıklamadınız Sayın Bakanım.

İyi projelerden biri de Şahdeniz Projesi’ydi. “3 milyar metreküp gidecek oraya.” diyordunuz. Ben giriyorum sitesine ilgili kurumun, sadece dörtte 1’i kadar, yirmi yıllık satış yapacağını belirtiyor. Demek ki, dörtte 3’ünü konsorsiyum yapacak. Bize, Yunanistan’a giden o projenin de maliyetini söyleyin. Bu yük BOTAŞ’ın üzerinde. Söyleyin, kamuoyu, kamuyu zarara uğratıp uğratmadığınızı görsün Sayın Bakanım. İkisinin açıklamasını istiyorum.

Övündüğümüz Bakü-Tiflis-Ceyhan’ı -ki, gurur kaynağımızdır- eleştirmiyorum, olsun, bunlar da olsun, ona ihtiyacımız var. Bu, diğer arkadaşlarımızı da ilgilendirdiği için, birçok alanı, Dışişlerini de ilgilendirdiği için, millî güvenliği de ilgilendirdiği için o konuda kısaca bir şey söylemek istiyorum: Sayın Bakanım, Ceyhan’dan Hayfa’ya siz su veriyorsunuz, Başbakan “Verecek suyumuz yok.” diyor. Anlaşmaya imza attınız. Fiber optik bir kabloyu da oraya veriyorsunuz ve oraya bir boru hattı döşüyorsunuz. Eğer Hayfa’dan, İsrail, Eliat Limanı’na, Kızıldeniz’e boru hattı kurar, bizim verdiğimiz petrolü akıtırsa, Süveyş Kanalı’nı baypas ettiğiniz Mısır’la bütün ilişkilerimizi bozarsınız, Ceyhan’ı da mahvedersiniz. Bunları düşünerek adım atın.

Irak, Kerkük: Irak’taki Kerkük-Yumurtalık boru hattından çoğu zaman petrol akmıyor. Irak-Ürdün ve İsrail boru hattı revize edildi, yakında oradan petrol akacak.

Bir şeyi anlatırken, yapamadıklarınızı da anlatın. Ama, anlatabildiğiniz tek şey: “Yolsuzlukların üzerine gidiyoruz, yolsuzluklara damardan girdik, Beyaz Enerji, Mavi Akım.” dediniz.

Arkadaşlar, akçeli işle uğraşan tek bakanlık Enerji Bakanlığı mı? Nasıl oluyor Beyaz Enerji’de sorguladığınız insanlar yeniden göreve geliyor, Mavi Akım’da yeniden yargılanan insanlar oluyor? Bu iş yapanda mı? Enerji Bakanlığının koltuğunda “Burada iyi yolsuzluk yapılır” mı yazıyor? Ya da siz bu bürokratlarınızı atarken mi sıkıntı çekiyorsunuz?

Ben size soruyorum: Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu boş duruyor. Müsteşarlığınız boş duruyor beş aydır, atamadınız. Yalnızsınız Sayın Bakan, arkanızda genel müdür kalmadı.

Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Genel Müdürünü övdünüz övdünüz, Petrol Yasası’nı yaptırıp buraya getirdiniz. Aynı Genel Müdürünüz şimdi bir şirketin genel müdürlüğünü yapıyor. Ayrıldı oradan, gitti.

Maden İşlerini övdünüz övdünüz övdünüz, yolsuzluk dosyasında yerini bırakıp Maden İşleri Genel Müdürü gitti oradan.

BOTAŞ ne kadar boru hattı döşedi diye hepimize burada anlattınız. BOTAŞ Genel Müdürü konusunda “Kendi adına yolsuzluk dosyası yapıyor.” diye soruşturmayı yine siz açtınız.

Yani, biri istifa edecek, kusurunuz yok; birini görevden alacaksınız, orada yolsuzluk olacak, kusurunuz yok; biri ayrılıp başka bir özel sektörün başına geçecek, kusurunuz yok… Enerji Bakanlığı sadece savcılık görevini mi yerine getirir? Soruşturma makamı mıdır? Sizin bu ülkenin politikalarına, enerjilerine hizmet edecek hiç bir yaptırımınız olmayacak mı?

Maden İşleri Genel Müdürlüğünde de aynısını yaptınız. Kartal’daki maden ruhsatları için… 2004’te alan kapatılıyor, Bakan susuyor. 2005 yılında oraya arama ruhsatı veriliyor -kaldı ki, orada maden olmadığını herkes biliyor- Sayın Bakan susuyor. 2007 yılında, Genel Müdür izne gittiğinde, bir gecede işletme ruhsatı çıkarılıp veriliyor. Sayın Bakan diyor ki: “Aman burada yolsuzluk var.”

İyi, güzel, amenna, hepsini görevden aldınız. Burada elimde rapor da var, 26 Kasımda yeniden görevden aldınız. Niye göreve getirdiğinizi de anlamadık Sayın Bakanım?

Peki, bunu anlıyoruz, yolsuzluklar yapılıyor. Bununla ilişkiniz vardır, yoktur şeklinde bir tartışma açmıyorum. Nasıl oluyor da Genel Müdürlükte yıllarca bu kadar yolsuzluk yapılıyor, bu entegrasyon sağlanıyor, sizin atadığınız bürokratlardan haberiniz olmuyor Sayın Bakan? Bu, ciddi bir şeydir. Bunun sorumluluğunu bir tek yapana yüklemek mümkün mü? Sizin yönetmek, denetlemek diye bir göreviniz yok mu? Kaldı ki, Kocaeli’nde bir mıcır sahasına bir denetleme baş müfettişi gidiyor, denetimini yapıyor değerli arkadaşlar ve diyor ki “Burada da ruhsatsız mıcır üretiliyor, 4 katı ceza kesilmesi lazım.” Tam 4 katı! Ne oluyor biliyor musunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Bu alana daha önce, aynı Kartal’daki soruşturmaya tabi olan arkadaşlar gidiyor, normal buluyor, ama daha sonra giden arkadaşımız, Denetleme Kurulu Başkanı Yaver Sever “Burası uygun değildir. Kaçak üretim yapılıyor, buraya ceza kesilmeli.” diyor. Sizce ne oluyor bu arkadaşımıza? Görevden alma yazısı geliyor. Ne zaman biliyor musunuz? Bu arkadaşımıza, elimdeki, görevini mükemmel yaptığını söyleyen, bölge halkının sevgisini kazandığını söyleyen, takdir belgesini gönderdiği günün öğleden sonrasında Sayın Bakan görevden alma yazısını yolluyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Takdir etmiş!..

TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Sayın Bakan, neyi takdir ettiniz bana söyler misiniz? Görev yapmasını mı, yapmamasını mı? Bunu Türkiye’ye, kamuoyunun bilgilerine sunuyorum.

Enerji Bakanlığımızın başarılı olmasını diliyorum. Bu başarıya ihtiyacımız var. Hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Seyhan.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Ali Rıza Öztürk.

Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Bakanlığı ve enerji kuruluşlarının bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygı ve sevgiyle grubum ve şahsım adına selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, bir üzüntümü, bir yadırgama duygumu bu Meclisle paylaşmak istiyorum: Bizler bu Mecliste demokratik, laik cumhuriyete bağlı kalacağımız konusunda yemin ettik. Bizler, bu ülkede devletin varlığı ve bağımsızlığına bağlı kalacağımız konusunda yemin ettik. Ancak bu Mecliste ve bu kürsü… Bu Meclis demokratik, laik cumhuriyetin ilan edildiği bir Meclistir fakat bu Mecliste demokratik, laik cumhuriyete karşı düşüncelere sahip olduğu kamuoyunca hiçbir kuşku, duraksamaya yer bırakmayacak kadar açık ve net olarak bilinen kişilerin, demokratik, laik cumhuriyete bağlılık hususunda yemin etmiş milletvekili arkadaşlarım tarafından övülmesini yadırgadığımı ve buna üzüldüğümü söylemek istiyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz Enerji Bakanlığı tabii ki, çok önemli bir husustur. Enerji hayat demektir, yaşam demektir. Enerji denilince bizim geleceğimize yönelik olmalıdır. Sözümüz insana dair olmalıdır. Fakat, özellikle son otuz yılda ve özellikle, AKP’nin iktidara geldiği dönemde, iktidarda bulunduğu sürede bu ülkede “özelleştirme” adı altında şiddetli ve hızlı bir şekilde yabancılaştırma politikaları izlendi. Bu politikalar enerji alanında da izlendi, yer altı kaynaklarımızın etkin ve verimli kullanılması bir kenara bırakılarak, alan âdeta özel sektöre ve yabancılara bırakıldı.

Bugün, beş yıldır izlenen politikaların ve ondan önceki politikaların ülkemizi getirdiği nokta elektrik darboğazıdır, enerji darboğazıdır, tamamen dışa bağımlılıktır.

Biz, esas olarak petrolü, doğal gazı ve kömürü enerji kaynağı olarak kullanmaktayız. Buradaki petrol ve doğal gaz tam bir dışa bağımlılıktır. Devletin bilimsel verilerine göre, dışarıdan ithal ettiğimiz doğal gazın yüzde 50’sinden fazlası elektrik enerjisi tüketiminde kullanılmaktadır. Doğal gaz üreten ülkelerden bile daha fazla doğal gazı elektrik enerjisi üretiminde kullanıyoruz. Bu, çok vahim bir tablodur.

Esas olarak, madenlerimizin etkin ve verimli değerlendirilememesi Türkiye’nin bir madencilik ülkesi sıfatı kazanamamasına neden olmuştur. Yer altı kaynaklarımız bakımından zengin olmamıza rağmen, bunları kalkınma ilkelerine uygun şekilde değerlendirme anlayışından uzağız. Anayasa’mızın 168’inci maddesi “Tabii servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.” hükmündedir. Sayın milletvekilleri, bu hüküm, Anayasa’ya konulan bu hukuksal durum, devletin yer altı kaynaklarına ve tabii servetlere verdiği ekonomik, stratejik önemin doğal sonucudur. O hâlde, yapılacak yasal düzenlemeler Anayasa’ya aykırı olamayacağına göre, tabii kaynaklarımızın ve doğal servetlerimizin değerlendirilmesine ilişkin yasal düzenlemeler mutlaka devletin denetimi, gözetimi ve verimliliği artırıcı ilke ve unsurları içermek durumundadır. Oysa, izlenen madencilik politikaları bu kamu yararı ilkesini uygulamaktan çok uzaktır.

Özellikle 4628 sayılı Yasa, beş yıldır yürürlükte. Bu Yasa yürürlüğe girdikten sonra, enerji alanında kamu yatırımları tamamen durmuştur, durdurulmuştur ve enerji üretimi tümüyle özel sektöre bırakılmıştır, ancak özel sektör kendisinden beklenen yatırımları beş yıldır yapmamıştır.

Enerji Bakanlığının talep projeksiyonuna göre, yılda 2.000-2.500 megavatlık yeni yatırım yapılması gerekirken, burada, dört yılda özel sektörün yaptığı yatırım ancak bu kadar olmuştur, yani bir yıllık ihtiyacı, özel sektör dört yılda ancak yapabilmiştir ve özel sektör bu yatırımlarını alım garantisi olan, yenilenebilir alanlara yöneltmiştir. Dolayısıyla bu politikanın bizi getirdiği nokta, Türkiye’yi karanlığa sürüklemektir.

IMF, bundan önceki hükûmetlere göstermediği toleransın çok fazlasını AKP Hükûmetine göstermiştir. Seçimden önce elektrik ve doğal gaza zam yapılmamasına seyirci kalmıştır. Ancak gelinen noktada, Enerji Bakanımız her ne kadar zaman zaman “Zam yapılmayacak ve artık Türkiye karanlıkta kalmayacak” da dese, artık buna ilişkin devletin kuruluşları, yılbaşından itibaren elektriğe yüzde 10-15 arasında, doğal gaza da yüzde 5 ila 10 arasında zam yapılacağını, ayrıca doğal gaza aylık zamların arkasının geleceğini belirtmişlerdir ve en iyi koşullarla 2009 yılında, Türkiye’nin karanlıkta kalacağını devletin yetkili kurumları söylemektedir. Bunlar, hem üretim aşamasında hem de tüketim aşamasındaki enerji konusundaki başı bozukluğun sonuçlarıdır. Bugün, merkezî ve stratejik planlamadan uzak, kamu yararını göz ardı eden bir politika izlenmektedir. Dolayısıyla, yapılması gereken, bu doğal gaz alımını bağlayan kontratları derhâl feshetmektir.

Bugün, dünyada, kapitalist ülkelerde bile doğal kaynakların ve enerjinin kullanımında tercih, ulusal, kolay elde edilebilir, ucuz yönünde olmaktadır. Oysa, bizdeki tercih bunun tam tersidir. Toplam enerji üretiminde yenilenebilir enerji kaynakları sabit iken, arzda, bunların giderek düştüğünü görüyoruz. Bu da Türkiye’deki enerji politikasının, dünyadaki trendin aksine olduğunun somut göstergesidir. Aynı bu, üretim enerji politikasını, enerji sürecini doğru yönetememe, Enerji Bakanlığının doğru personel politikaları olmamasının da bir sonucudur. Hac’dan gelen BOTAŞ’a ait bir müdür, daha gelir gelmez hastaneye yatıyor, hastaneden de hapishaneye gidiyor.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – O, bahaneydi!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Enerji Bakanlığının, özellikle son beş yıldır yolsuzluklarla anılır olmasından, ben, şahsen çok üzülüyorum. Bu ülkede enerji politikasını etkin, verimli ve kamu yararına uygulayabilecek teknokrat ve bürokratlarımız olmasına rağmen, Enerji Bakanlığının bir sürü kadrosu ve Enerji Bakanlığına bağlı kuruluşların pek çok kadrosu boştur, vekâletle yönetilmektedir. Sayın Bakan, müsteşar vekâlet, müsteşar yardımcıları vekil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – BOTAŞ’ta, zaten söylemeye gerek yok, kadrolar bomboş, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığından Çalık Holdinge transfer. Dün, Çalık Holding enerji borçlarını ödeyemez bir tekstil firması; bugün, enerji konusunda dev bir firma hâline gelmiş. Burada da 2531 sayılı Yasa’ya göre, Enerji Bakanlığından Çalık Holdinge giden bürokratlar hakkında da yasal işlem yapılması gerekir, bununla da ilgili, Enerji Bakanlığının suç duyurusunda bulunması gerekir ama bulunmamıştır, nedenini de bilmiyoruz.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başkan; biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak madenlerimizin etkin, hiçbir kayba meydan vermeyecek şekilde kamu yararına kullanılmasını istiyoruz. Anayasa’mızın 168’inci maddesinde öngörülen yasal düzenlemeye uygun bir şekilde, devletin bu alanı boş bırakamayacağı, tam aksine, denetleme göreviyle birlikte tüm yetki ve kurumsallaşmanın elinde tutulması gerektiğine inanıyoruz.

Enerji Bakanlığı bütçesinin ve bağlı kuruluşlar bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını istiyorum. İnşallah, Türkiye aydınlık olur, karanlık olmaz. Hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Sabahattin Çakmakoğlu.

Buyurunuz Sayın Çakmakoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on üç dakikadır.

MHP GRUBU ADINA SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Kayseri) – Sayın Başkan, sayın milletvekili arkadaşlarım; şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi adına, Millî Savunma Bakanlığı 2008 yılı bütçesini konuşmak üzere huzurlarınızdayım. Sizleri saygılarla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, bu bütçe, aynı zamanda, Türk Silahlı Kuvvetlerinin de bütçesi demektir, Türkiye’nin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin güvenlik ve savunma bütçesi olacak demektir. Bu arada, savunma sanayimizin özel bütçesi de görüşülmüş olacaktır. Bütçeler görüşülürken, öncelikle, hangi ilkelere göre hazırlanmış olduklarına genelde bakılır. Bize göre ölçüler nelerdir? Devletin, savunmamız için gerekli gördüğü siyasi ve askerî değerlendirmelerle bütçe hazırlanmış olmalıdır. Böyle bir bütçeyle millî savunmada neler yapılmalıdır? Öncelikle, silahlı kuvvetlerimizin ve Savunma Bakanlığının zorunlu ve ertelenemez ihtiyaçları karşılanmalıdır.

Konuyu böyle ele alınca, değerli arkadaşlarım, Türkiye’de savunmaya yönelmiş ilkelerimiz neler olmalıdır, bunu da açıklamamız gerekir. Millî savunmamızın esası, savunmada ağırlıklı olmaktır. O sebeple, bize karşı olabilecek politikaları ve husumeti caydırıcı bir güç oluşturmalıyız. Bu güçle, bizim de memnun ve mutlu olabileceğimiz bir dünya nizamının tesisinde ülkemizin de söz sahibi olması sağlanmış olabilir diye düşünüyorum. Bunlar için, millî menfaatlerimize ve politikalarımıza uygun kolektif savunma paktlarında yerimizi almalıyız. Bir süre evvel, bildiğiniz gibi, NATO’ya onun için girilmiştir 1950’lerde.

Özellikle yakın coğrafyamızda varlığımıza karşı olabilecekleri takip ile olumsuzlukları önceden gideren tedbirlerin başında olmalıyız. Bu sebeple, silahlı kuvvetlerimizin daha etkin olmasını sağlayan, bilgi güvenliğine dayalı bir savunma stratejisi oluşturulmalıdır. Bu söylediklerimizi yapabilmek için de silahlı kuvvetlerimizin çok rollü görevlere şimdiden hazır olması gerekmektedir.

O hâlde, bu çok rollü diye bahsettiğimiz görevler nelerdir? Gerektiğinde başka ülkelere veya onların uzantılarına güç göstermek, ambargo uygulamaktır, ablukaya almayı düşünmektir. Uygun hâllerde, çeşitli yardım istekleri olur ise ülkemiz içerisinde, onlara hazırlanmak akla gelebilir konulardır.

Bizi doğrudan ilgilendiren, bilindiği gibi, bölgemizde oluşan farklı tehditleri ve riskleri bir yana bırakırsak, esas itibarıyla, terör eylemleridir. Aynı zamanda, etrafımızda, kitle imha silahlarının menzil artışlarıyla ilgili, yarışır çalışmalar da vardır. Maalesef, zaman içerisinde bazı ithamlara, iddialara, isnatlara ve bir kısım taleplere maruz ve muhatap kalmış bir ülkeyiz. Böyle durumlar olabileceğini her hâlde dikkate almalıyız. Petrolü ve doğal gazı başka ülkelere aktaran bir ülke oluşumuzla, sularımız dâhil yer altı zenginliklerimizle dikkatleri üzerimize çekiyor olmamız da bilinmeli, düşünülmelidir.

Savunmada bütçe imkânları uygulamalarında üç ayrı dünyayla bir Türkiye oluşumuz da düşünülmelidir. Bu dünyalar: Biz Türk milletindeniz, Türk dünyasındayız; halkımızın dinsel inançlarıyla da İslam dünyasına dâhiliyiz; muasır milletler medeniyeti seviyesini aşma hedefiyle de gelişmiş ülkeler dünyası saflarındayız.

Böyle durumlar karşısında, biz, barışta caydırıcı olmalı, savaşta vurucu ve netice alıcı bir silahlı kuvvetlerimizin oluşmasına ve devamına çalışmalıyız. Siz dünyanın 17’nci büyük ekonomisine sahip iseniz, bölgede tespit edilmiş risk hâllerinin çoğunun ilgi alanında bulunuyorsanız, NATO’nun Avrupa’da birinci, genelinde ise ABD’den sonra ikinci büyük askerî gücünü oluşturuyorsanız, böyle bir Türkiye’yi savunmanız için savaş gücünüze daha fazla önem vereceksiniz demektir. Bu, aynı zamanda şu oluyor: Savunma politikalarınızı ona göre tanzim edeceksiniz ki silahlarınızı, amaçlarınıza göre sağlamaya, yenilemeye, modernizasyona, yeni silah teknolojilerini savunma sanayinizle ülkeye kazandırmaya çalışacaksınız demektir. Bu hâl, sizin dışa bağımlı olmanızı azaltacak, yerli savaş sanayinizi geliştirecek, özel sektörün de silah sanayisine yardım yapması için gerekli teşvikleri sağlamanızla mümkün olacaktır diye düşünüyorum. İşte, bunlar, bütçeden, eski bir deyimle, “miktarı kâfi pay” ile mümkün olabilecektir diye de ilave ediyorum.

Sayın Bakanın Bütçe Komisyonundaki açıklayıcı bilgilerinin görüşlerimiz paralelinde olduğunu düşünüyor, öyle değerlendiriyorum. Bu sebeple, Sayın Bakana, bütçeyi hazırlamada emeği geçen sayın müsteşarlarına ve üst düzey görevlilere huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

Sözlerime, müsaade ederseniz, şunları da ilave etmek isterim: Millî Savunma Bakanlığının kendisiyle, esas, bağlı ve ilgili kuruluşlarının, burada, Savunma Sanayi Destekleme Fonunun bütçesiyle oluşan Savunma Sanayii Müsteşarlığında, Makine Kimya Kurumu tesislerinde bir ölçüde başlattığımız iyileştirmelerin, yeni düzenlemeler ve ilavelerle değişik projelerin devam ettiriliyor olmasından memnuniyet duyduğumuzu da huzurlarınızda ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, sayın milletvekilleri, millî savunmada, silahlı kuvvetlerdeki sivil personelin, Ankara’da zamanımızda hizmete konulmuş olan memur misafirhanesi benzerlerinin diğer uygun şehirlerde de yapılmasının yerinde olacağını, yine -altını tekrar çiziyorum- silahlı kuvvetlerimizde kalıcı hizmet yapan bütün görevliler için ayrım yapılmadan ve gözetilmeden zaman ve imkânlar dâhilinde gerekli sosyal imkân ve tesislere kavuşturulmalarının uygun bir hizmet olacağını da belirtmek istiyorum.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde, vatan hizmetindeki askerî görevlerini daha da öne çıkaran ölçüler gözetilmek suretiyle, özlük haklarında iyileştirmeler ve aylıklarında ilaveler yapılmasını da dikkatlerinize ve ilgilerinize sunmak istiyorum.

Sayın milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinde kamuda ve sivil hayatta şehit olanlarla, yakınlarının, gazilerimizin, tanımlanmaları dâhil, onlara maddi manevi yardım ve imkânların dayanakları olan çeşitli kanun ve mevzuat farklılıklarını, aksaklıkları giderecek, kapsamlı, sorunları çözücü, tek bir metinde toplayıcı, zamanımızda başlatılmış ancak erken seçim sebebiyle tamamlayamadığımız böyle bir çalışmanın devamıyla yasalaşmasının çok faydalı ve yerinde bir hizmet olacağı görüşündeyim.

Değerli arkadaşlarım, askerliğini yedek subay olarak yapanlardan zaman içinde öğretmen olarak yararlanıldığını biliyoruz. İhtiyaç duyulacak diğer kamusal hizmet alanlarında da temel askerlik hizmetleri yapıldıktan sonra kalan süreleri için, Anayasa’nın 72’nci maddesinde açıkça yazılan vatan hizmetlerinin belirlenmesi suretiyle, esas itibarıyla askerlikte fazla gibi gördüğümüz miktarları da dikkate alan ama bizim ölçülerimize göre askerliklerini bu vatan hizmetlerinde tamamlamaları da düşünülmelidir diyorum.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin, terörle mücadelede başından itibaren görev aldıklarını hepimiz biliyoruz. Terörle mücadeleyi, artık, vatan hizmetini asker olarak belli sürelerde yapanlarla doğrudan hedefte olacak şekilde değil, özellik arz eden bu mücadeleyi meslek edinmiş, bu alanda belli eğitimlerle hazırlanmış, uzmanlık kazanmış ve yetiştirilmiş kalıcı görevli olanlardan bir güç oluşturmalıyız. Terörle mücadelede görev almış diğer birimlerimizi de birleştirici, bir araya getiren bir gücü, artık, süratle hizmete sokacak şekilde oluşturmalıyız.

Türkiye olarak hayati konularda yeterince hazırlıklı olmadığımız, bizi ilgilendiren imkânları ve fırsatları iyi değerlendiremediğimiz zaman zaman söylenegelmiştir. Mesela bunlardan biri, Atatürk'ün 1930'larda söylediği: Sovyetler Birliği'nin de diğer imparatorluklar gibi bir gün dağılacağını; işte, bizimle dil, kültür, inanç birliği olan ülkelerle şimdiden ilgilenmemiz gerektiğini belirtmiş olmasına, bunun lüzumunu açıklamış olmasına rağmen, Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bir altyapımız olmadığı, bu konularda geçerli eğitilmiş bir yapımızın olmadığının sıkıntılarını yaşadığımızı hepiniz biliyorsunuz. Türk devletleriyle ilgilerimizin, en azından başlangıç yıllarında tatmin edici düzeyde olamadığı görülüyor, hatta biliniyordu.

Değerli milletvekilleri, ne olabilir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Devamla) – Evet, o zaman biraz daha süratleneceğim demektir.

Sayın Başkan, teşekkür ederim.

NATO'da kanat ülkeyiz diye savunma politikasında yıllarca görev ifa etmiş bir ülkeyiz. NATO'da oluşumuza rağmen, Kıbrıs'la hayati  nitelikte ilgimizle başlayan gelişmeler karşısında Yunanistan'ın bize karşı aleyhimize her fırsatta uyguladığı politikaların ve arkasından Amerika Birleşik Devletleri'nin Kıbrıs'a müdahalemiz sonrası başlattığı ve yıllarca uygulanan ambargoları yaşamış olduğumuzu hatırlamalıyız. Biliyoruz ki dünyada olanlardan sonra, İkiz Kulelerin terörle yok edilişi felaketi sonrası süper güç Amerika'nın isteğiyle NATO, savunma kavramını güvenlik kavramına dönüştürmüş, cephe savaşları yerini artık, uluslararası terörle mücadeleyi esas alan çok yönlü bir harekete bırakmıştır. Amerika’nın uğramış olduğu bu terör felaketi sonrası -NATO Anlaşması’nın- terör saldırılarının NATO ülkelerine yapılmış sayılmasına karar verilmişti.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen Sayın Çakmakoğlu, lütfen teşekkür ediniz.

SABAHATTİN ÇAKMAKOĞLU (Devamla) – Efendim, görüşeceklerimizi tam bitiremediğimizin ben de farkındayım ama söylemek istediklerimin ana hatlarını ifade ettiğimi düşünüyorum.

Hepinize tekrar teşekkür eder, bütçemizin ülkemize, silahlı kuvvetlerine hayırlı imkânlar sağlamasını gönülden dilerim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çakmakoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on iki dakikadır.

MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu bütçeleriyle ilgili olarak Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, ülkelerin hayati kaynakları, beşerî kaynaklar, doğal kaynaklar ve mali kaynaklar olmak üzere üçe ayrılır. İnsan kaynakları esas olmak üzere, insan kaynaklarını ve doğal kaynaklarını iyi kullanabilen ülkelerin, üçüncü sıradaki mali kaynaklarını da kolayca oluşturup geliştirdiklerini biliyoruz. Çok eskiden beri dünyadaki mücadelenin doğal kaynaklar üzerinde olduğunu, son yüz yıldır enerji kaynaklarının doğal kaynaklar içinde daha fazla ön plana çıkmış olduğunu görüyoruz. Geldiğimiz noktada dünyadaki mücadelenin, haksızlıkların, işgallerin altındaki kolay sezilebilir sebep enerji, daha yerinde bir tahlille doğal kaynaklardır.

Bugün bütçesini görüştüğümüz Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, önemine kısaca vurgu yaptığım konunun ve bu konuda dünyada ortaya çıkan politika ve uygulamaların her yönüyle farkında olan, olması gereken bir bakanlığımızdır.

Böyle bir giriş yapma ihtiyacı duymamın sebebi, dünya enerji talebi ve arzı konusunda ortalarda dolaşan değerlendirmelerin arka planına da vurgu yapmış olmaktır. Dünya enerji talebindeki artış, nüfus artışına, sanayileşmeye, iktisadi ve sosyal gelişmeye bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Dünyanın bütün ülkelerinde şu veya bu sebepten enerji talebi artarken, Türkiye’de bütün bu sebeplerin bir arada etkisiyle enerji talebi dünya ortalamasına göre daha da hızlı artmaktadır.

Diğer taraftan, enerji arzında da önemli artışlar olmasına rağmen, oluşan arz ve talep dengesinin bağımsız bir ortamda ve serbest şartlarda oluşmuş bir denge olmadığını biliyoruz. Dünyada enerji arzı sadece iktisadi şartlara göre değil, bunu sağlayan ülkelerin millî politikaları, global politikalar ve emperyal zorlamaların etkisi altında oluşmaktadır. Türkiye’nin enerji politikalarını belirleyen sorumlu kurumlarımız, enerji politikasının temel amacını, iktisadi kalkınmanın ve sosyal gelişmenin ihtiyaç duyduğu enerjinin rekabetçi bir serbest piyasa ortamında sürekli, kaliteli ve güvenli bir şekilde, asgari maliyetle temini olarak ifade etmektedirler.

Gerek bizim yaklaşımımızda gerekse bütün dünyada enerji güvenliği konusu ön plana çıkmakta, enerjinin zamanında, kesintisiz ve düşük maliyetle sağlanmasının önemi ortaya konulmaktadır. Tabii böyle bir anlayışın sonucu, her ülke için gerekli enerjiyi sağlayacak siyasi etkinliği göstermek, anlaşmaları yapmak, gerekli iktisadi ortamı ve piyasa ortamını oluşturmak esas olmaktadır.

Ancak, enerji güvenliği konusunda bazı gelişmiş iddialı ülkelerin ve emperyalist ülkelerin anlayışı farklıdır. Bunların önemli bir bölümü enerji güvenliğini, dünya enerji kaynaklarını ve bu kaynaklara sahip olan ülkeleri kontrol altına almak olarak anlamakta ve bu yolda en acımasız metotlara başvurmakta, politikalar yürütmektedirler. O zaman Türkiye’nin, aslında doğru olan enerji güvenliği anlayışının dünyanın bu özel şartları altında değerlendirilmesi ve enerji politikalarının buna uygun oluşturulması gerekiyor. Bunun ilk adımı kendi enerji kaynaklarımıza millî bir bilinçle sahip çıkmak, Petrol Kanunu, Maden Kanunu gibi kanunlarda ve diğer yeni kanunları çıkarırken emperyal baskıları göğüsleyebilmek, millî menfaatlerden taviz vermemektir.

İkinci şartı, diğer ülkelerde enerji alanında  kurulacak   ilişkilerde  arz-talep dengesinin baskıların altında oluştuğunu bilerek davranmak ve yakın hinterlandımızda olup bitenleri anlamazdan gelecek bir tabiiyet içinde seyirci kalmamaktır. Irak’ta olup bitenlere, kıta sahanlığımızda olup bitenlere karşı aciz kalmamaktır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Türkiye arasındaki alanda sergilenen oyunlara baktığınız zaman, enerji güvenliğini bir tarafa bırakınız, Kuzey Kıbrıs’ın varlığı ve Türkiye’nin hükümranlığı açısından tepkisiz ve tedbirsiz kalmayacak kadar millî bilince sahip olmak gerekmektedir.

Türkiye’nin enerji talebini değerlendirirken, hem toplam talebe ve tüketime hem de kişi başına tüketime, aynı zamanda yerli üretimin yapısına ve toplam tüketim içindeki payına bakmak gerekiyor. 1990 yılında 944 kilogram petrole eş olan kişi başına tüketimimiz, 2006 yılında 1.377 kilo petrol eş değerine çıkmış, 2008 yılında da 1.510 kilogram hedef alınmıştır. Yani, bu süre içerisinde, on beş-on altı yıllık süre içerisinde Türkiye’nin kişi başına toplam enerji talebinde yüzde 54 bir artış vardır. Aynı on altı yıllık süre içerisinde toplam talebe baktığımız zaman tam ikiye katlanmış ve yüzde 100 artmıştır. İthalatımıza baktığımız zaman yüzde 156 artış göstermiştir. Ancak, yerli enerji kaynaklarımızdaki artışa baktığımız zaman, sadece yüzde 30 bir artış söz konusu olmaktadır. Bu üç oran, tekrar ediyorum, yüzde 100’lük, yüzde 156’lık artışlara karşı yerli kaynaklardaki yüzde 30 artış, bu üç oran, enerji konusunda Türkiye’nin dışa bağımlılığının çok hızlı arttığını göstermektedir. Enerji talebimizin yerli üretimle karşılanma oranına bakar, bunun aynı seyrini gözden geçirecek olursak, 1990 yılında enerji toplam talebimizin yüzde 48’i yerli üretimle karşılanırken, bu, 2006 yılında yüzde 28’e düşmüştür yani yüzde 20’lik bir azalma söz konusudur esas aldığımız bu dönem içerisinde. Yerli üretimin artırılmasıyla ilgili, Bakanlığın, birçok tedbirleri açıklıyor olmasına rağmen 2013 yılında bu oranın ancak yüzde 30 olacağı görülmekte, yine Bakanlıkça ifade edilmektedir. 2006 yılında yaklaşık 100 milyon ton petrol eş değeri olan enerji talebimizin 2013 yılında yüzde 50 artışla 150 milyon tona çıkacağı görülüyor. Dolayısıyla, bütün bu rakamların işaret ettiği husus, Türkiye’nin çok ciddi bir enerji politikasına sahip olması gereğidir.

Toplam talebimizi oluşturan yerli üretim ve ithalatın yapısına baktığımız zaman çok önemli birkaç noktayı görmekteyiz: Tüketim içinde yüzde 28 payı olan yerli üretimimizin yüzde 43’ü kömür, yüzde 9’u petrol, yüzde 3’ü doğalgaz -yaklaşık değerlerdir bunlar- yüzde 17’si hidrolik ve jeotermal elektrik ve yüzde 5’i de diğer kaynaklar ama önemli rakam olarak yüzde 23’ünü gayri ticari enerji kaynakları oluşturmaktadır. Ticari olmayan enerji kaynaklarının oranının yüksekliği ve bunun kendi içinde bölümlenmesi, Türkiye’nin enerji konusundaki yetersizliğinin başlıca işaretlerinden biridir.

Diğer taraftan, petrol ve doğalgaz üretiminin çok yetersiz oluşu üzerinde dikkatle durmamız gerekmektedir. Enerji ithalatı içerisinde petrolün yüzde 50’lik ağırlığını muhafaza ettiğini görüyoruz ama diğer önemli bir gelişme, yüzde 7 civarındaki artışlarla seyreden doğalgaz talebindeki artıştır. Ülkemizde toplam enerji talebinin karşılanmasında, hem yerli üretimde hem de ithalatta çeşitlendirmeye gitmenin önemi bilinmektedir. Bu dışa bağımlılığı hafifletmek, enerji güvenliğini sağlamak açısından fevkalade önemlidir. Enerji çeşitlendirmesi aslında enerji güvenliğinin bir yolu olarak görülmesine rağmen, ülkemizde uygulanan politikaların bu konuda da çeliştiğini görüyoruz. Elektrik üretimini belirli oranlarda artırmak zorunda olan ülkemizde sadece 2007’den 2008’e toplam elektrik üretimi yüzde 7, kişi başına elektrik tüketimi yüzde 5,7 artmak zorundadır ancak bu artışın çok büyük kısmının doğal gaza bağlı santrallerle, dolayısıyla ithalata dayalı santrallerle karşılanıyor olması, enerji güvenliğinin, çeşitlendirmekle ortaya çıkarmaya çalıştığımız enerji güvenliğinin bu bağımlılıkla yok edilip gittiğini göstermektedir. Bu anlamda çok ciddi bir çelişki söz konusudur.

Elektrik enerjisinde yüzde 20’ye varan kayıp kaçakların içerisinde, Türkiye’de sokak aydınlatmasında yüzde 2 civarında paya sahip olan tüketimin vatandaştan tahsil edilmeye kalkışılıyor olması da ayrı bir tezat olarak bu arada ifade etmek istediğim ilave bir husustur.

Enerji çeşitlendirmesi ve güvenliğinin artırılması noktasında nükleer güç santrallerine de kısaca temas etmek istiyorum. Nükleer güç santrallerinin devreye sokulması için çok uzun yıllar gereksiz tartışmalar yapılmış, bu konuda herhangi bir adım atılamamıştır. Boşa geçen yıllar göstermiştir ki çevre endişesiyle nükleer teknolojiye karşı çıkmayı ve Türkiye’nin yakın çevresi nükleer santrallerle sarılırken herhangi bir tepki göstermemiş olmayı bir arada izah etmek zordur. Erivan yakınlarında eski teknolojili bir nükleer güç santralinin Türkiye’ye vereceği zararın Kars’ta kurulacak olandan daha az olmayacağını herkes bilmelidir. Keza, Bulgaristan’da benzer bir santralin Türkiye’ye vereceği zarar, Edirne’de kurulacak olandan daha az olmayacaktır. Hükûmetler, bu dönemde, Türkiye’nin gecikmeden nükleer teknolojiye kavuşması gibi sağlam bir anlayışın sahibi ve takipçisi olamamışlar ve içerden ve dışardan esen rüzgârlara göre hareket etmişlerdir.

O bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin nükleer teknoloji ve nükleer enerji konusunda sebepsiz vakit kaybettiği kanaatindedir ve bu eksikliğin mutlaka giderilmesi konusunda net bir anlayışı ortaya koymaktadır. Enerji çeşitlendirmesi ve arz güvenliği, genel teknoloji düzeyinin yukarıya…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…çekilmesi ve nükleer teknolojiye hâkimiyet bakımından nükleer güç santrallerinin kurulması gerekiyor.

Burada, dikkat edilecek birkaç nokta vardır. Bunlar hem şartnameyle hem kanunla yerine getirilebilir. Bunlardan bir tanesi, mutlaka en yüksek teknolojinin kuruluyor olması ve eğitiminin ciddi şekilde sağlama alınması… Orta büyüklükte bir nükleer santralin 2 bin civarında uzman çalıştırdığını dikkate alarak, Türkiye’de nükleer enerjiye geçişte bu sahanın bir ortam oluşturmasının önü açılmalıdır.

Vakit darlığı itibarıyla, partimizin hassasiyet gösterdiği diğer noktalara vurgu yapamıyorum. Ancak, bu konu gerekli bütün önlemler alındıktan sonra Türkiye’nin nükleer enerjiye geçmesi ve dünyanın bu çağdaş gidişine ayak uydurması bakımından bir zorunluluktur. Bunu ifade etmiş olmak istiyorum.

Bazı çok önem verdiğim noktaları geçmek mecburiyeti içerisinde, son olarak madenler konusuna da kısaca temas etmek istiyorum.

Sayın Bakan, Türkiye’de arama ruhsatlarının 3.500’den 16 bine çıktığını görüyoruz. Bunun, bir bakıma iyi bir gelişme olduğunu kabul etmek mümkün, ancak madenlerin uç ürünler hâline çevrilmeden ihracatına göz yummanın, Türkiye’nin doğal kaynaklarının bir anlamda israfı olduğunu da gözden uzak tutmamalıyız.

Bir başka çok önemli nokta, kamuoyunun bilgilendirilmesi hususuyla ilgilidir. Kendimden bir örnek vermek istiyorum: Sakarya’nın Karasu ilçesinde bir enerji santralinin kurulacağı konusu her tarafta bilinmekte, konuşulmakta ama Sakarya milletvekillerine herhangi bir bilgi verilmemiştir ve özel gayretlerle alınacak bilgilerin de çok anlamlı olmayacağını takdirlerinize sunuyorum. Bunu, sadece bir bilgilendirme eksikliğinin yaşandığını vurgulamak için söylüyorum. Ne hangi enerjiye dayanacağı ne kuruluş yeri ne gücü hakkında kimsenin bir bilgisi yoktur.

Yine, çevreyi ilgilendirmekle beraber, doğal kaynaklarla ilişkisi bakımından bölgemden örnek vermekte yarar görüyorum. Adapazarı şehrinin merkezî yerine bir çimento fabrikası kurulmaktadır. Kirli sanayiye razı edilen çaresiz insanlarımız…

BAŞKAN – Sayın Kutluata, lütfen sözünüzü tamamlayınız.

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Son cümlem, bitiriyorum efendim.

…bunlara rıza göstermeye mecbur ediliyor, basın mensupları ve sivil toplum öncüleri bazı yerlere ikna ziyaretlerine götürülüyor.

Bu konularda, artık, Türkiye'nin ve bu arada, mutlaka bütün illerimizin ve Sakarya’nın da iyi olana layık görülmesinin gerekliliğine inanıyor, işaret ediyor, bu düşüncelerle bu her iki bütçenin ve genel olarak merkezî yönetim bütçesinin Türkiye’mize hayırlar getirmesini diliyorum.

Sizin ve vatandaşlarımızın gelmekte olan Kurban Bayramı’nı kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler ediyoruz Sayın Kutluata.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son söz, Manisa Milletvekili Sayın Ahmet Orhan’a ait.

Sayın Orhan, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

MHP GRUBU ADINA AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Gelişmekte ve büyümekte olan yurdumuzun, kamu nezdinde de tartışılan unsurlarının başında, uzun yıllardan bu tarafa, maalesef Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı gelmektedir. Sürmekte olan bu tartışmaların en büyük ve belirleyici nedeni, şüphesiz, ülkemizin artan enerji ihtiyacıdır. Bu ihtiyaç, çoğu kez iyi planlar yapılamadığı, günübirlik yaşama alışkanlığına sahip olmamız nedeniyle acele çözüm üretme mecburiyetini doğurmaktadır.

Hepinizin çok iyi bildiği gibi, yurdumuzda enerji konularını ihtiva eden birçok adli soruşturma yapılmış, hatta, yargılamalar sonucunda, Türkiye Cumhuriyeti bakanlarını bile hedef alan cezalara hükmolunmuştur. Adli mekanizmanın işlemesinin sistemimizin kendisini test etmesi bakımından faydalı olduğu düşünülse bile, kamu vicdanında açtığı derin yara ve tahribat toplumumuzu temelden sarsmış ve sarsmaya devam etmektedir.

Toplumumuzda yaşananlar sonucunda güven bunalımı noktasına varan tahribatlar ortaya çıkmıştır. Hatta, bu güvensizlik öyle boyutlara ulaşmıştır ki, söz konusu kademelerde dürüst insanların olabileceğine inananlar, maalesef çok azalmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin nükleer enerjiyle ilgili ihtiyaçlarının karşılanması için kurulmuş olan Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, kişilerin ve çevrenin güvenliğini sağlamak için radyasyon üreten veya yayan iyonlaştırıcı radyasyon kaynaklarının alınması, satılması, imal, ithal ve ihraç edilmesi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, depolanması ve atıkların ortadan kaldırılması gibi faaliyetlerin kontrol edilmesi, lisanslanması ve denetlenmesi hizmetlerini yürütmektedir.

Nükleer enerji Türkiye’nin gündeminde hep olmasına rağmen bu konuda bir hayli zaman kaybedilmiştir. Türkiye enerji ithalatı yapan bir ülkedir. Bu ihtiyaç her geçen gün artmaktadır. Bu durum, sadece ekonomik olmakla kalmayıp siyasi ağır sonuçlar ortaya koyduğu ve bağımsızlığımızın neredeyse ipotek altına alınmaya çalışıldığı sonuçlarla Türk milletini karşı karşıya bırakmaktadır.

Bugün için nükleer güç santralleri yabancı teknoloji ve finansman gerektirse bile, ülkemizde tüketilen enerjinin çeşitliliği ve söz konusu teknolojinin bir an önce özümsenmesine ihtiyaç vardır. Bu süreç doğru yönetilerek, söz konusu nükleer güç santrallerinde üretilen enerjiden öncelikli faydalanma hakkımız mutlaka korunmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Türkiye’de bor ürün ve teknolojilerinin geniş bir şekilde kullanımını sağlamak için 2003 yılında 4865 sayılı Yasa’yla kurulmuştur. Enstitüde, dünya bor rezervinin yüzde 72’sini topraklarında bulunduran ülkemizin bor cevherlerinin üretiminden satışına kadar bütün faaliyetlerini gözden geçirmek suretiyle yeni ürünler geliştirerek, Türk sanayisinin hizmetine sunmak amaçlanmıştır.

Enstitünün, bugün, kuruluşundan bu yana bazı gelişmeler sağlanmış olsa bile hayatımıza yansıyan genel manada gelişmeler maalesef yapılamamıştır. Bor içeren uç ürünlerin süratle geliştirilmesi gerekmektedir. Klasik kullanım alanları dışında, geleceğin yakıtı olarak görülen hidrojenin depolanması gibi hassas bir konuda bordan istifade edilmesi, uzay ve havacılık sanayisinde sürtünmeye, aşınmaya ve ısıya dayanıklı malzemelerin üretiminde ve roket yakıtı katkı malzemesi olarak kullanılması bu madeni daha da önemli kılmaktadır.

Yurdumuz dışındaki dünya rezervinin, bugünkü tüketim hızıyla yarım yüzyılda bitecek olmasına rağmen, ülke rezervlerimizin en az dört asır ihtiyaca cevap verebileceğinin bilinciyle, stratejik madenimize titizlikle sahip çıkmak ve geliştirme mecburiyetimiz vardır.

Değerli milletvekilleri, cumhuriyetimizin stratejik kuruluşları arasında önemli yeri olan MTA, 22 Haziran 1935 tarih ve 2804 sayılı kuruluş Kanunu ile tesis edilmiştir. 20’nci yüzyıl sonlarında, özellikle Sovyetler Birliği’nin devrini tamamlaması sonucunda daha bir şiddetle tüm dünyayı saran küreselleşme rüzgârları sonucunda ülkemiz de bundan payını almış olup öncelikle kamu iktisadi kuruluşları bundan en çok etkilenen yapılar olmuştur.

Ülkemizin yapısal dönüşüm projeleri içerisinde öncelikli uygulamalar arasında özelleştirme en üst sırada yer almış, uzun süren strateji tartışmaları, farklı denemeler sonucunda, uzun yıllar milletimize hizmet veren KİT’lerin elden çıkarılmasıyla sonuçlanmıştır. Maalesef, özelleştirme uygulamalarının sonuçlarıyla ülkemiz henüz yüzleşmemiştir. Bunun ekonomik ve hatta sosyolojik sonuçlarını layıkıyla değerlendirmemiştir. Zaman zaman birçoklarımızın da seslendirdiği şekliyle hazinenin üzerindeki bu kurumların yüklerinden kurtulunmuştur.

Ancak, yalnızca petrol ve petrol ürünlerinde kaçak miktarının 10’larca milyar Amerikan dolarlık seviyeye ulaşması üzerinde, ayrıca dikkatle değerlendirme yapmak durumundayız. Petrol, petrol ürünleri ile alkollü içecekler üzerinde vergi gelirleri kaybı suretiyle devletimizin uğradığı zararların ortadan kaldırılması için tedbirlere ihtiyaç vardır.

Bu dönüşüm ve devlet kurumlarını gözden geçirme, yeniden yapılandırma arayışları, MTA gibi kurumları da maalesef olumsuz yönde etkilemiştir, kendisine kanunlarla verilmiş olan görevleri etkinlikle yapmasına izin vermemiştir.

3213 ve 5177 sayılı Maden Kanunu, bin yıldan bu yana Türk’e vatan olmuş, uğruna milyonlarca şehit vererek kan pahasına muhafaza ettiğimiz güzel yurdumuzun madenlerinin, milletimiz lehine, refahına yeterince katkı sağlayacak şekilde çıkarılıp değerlendirilmesini temin edememektedir.

Bu noktada, 1970’li yıllarda MTA tarafından başarılı bir şekilde sondaj çalışmaları yapılan Turgutlu Çaldağ nikel maden sahası enteresan bir örnektir. Söz konusu nikel madeni ruhsatı, yabancı menşeli bir şirketin elinde olup geçtiğimiz yıllarda sondaj çalışmaları yenilenmiş, maden rezervinin öngörülenin üzerinde olduğu tespit edilerek yetkili kurumlardan alınan redevans işletme ruhsatıyla çalışmalar yürütülmüştür. Ortada, çeşitli değerlendirmelere göre milyarlarca dolarlık nikel rezervi söz konusudur.

Firma, 350 milyon dolarlık yatırım bedeli, yine kendi ifadeleriyle, 10 milyon dolar işçilik, 45-50 milyon dolarlık işletme giderleriyle, yıllık  400-450 milyon dolar dış satıma ulaşacak bir değer ortaya koymaktadır. Ülkemize kalacak olanlar ise 10 milyon dolar işçilik, 50 milyon dolar işletme giderlerinin bir kısmı ve kanunun öngördüğü yüzde 2’lik ocakbaşı fiyatlarıyla devlet payıdır.

Ya gidenler: Bir daha yerine konamayacak madenlerimiz, cevher zenginleştirmede kullanılacak sülfürik asit tesislerinin yarattığı riskler, 100 bin nüfuslu bir şehrin bir yıllık su ihtiyacına denk su kullanımı sonucunda Gediz Ovası’nda tarımsal faaliyetler üzerinde oluşabilecek riskler; tüm bunların yanı sıra, kesilmek durumunda olan 200 bin adet mertebesinde yetişkin çam ağacı.

Esasen, tespit edilmiş madenlerimizin çıkarılıp değerlendirilmesi, borç batağında inleyen yurdumuzda büyük bir güvencenin oluşturulabilmesi için çok faydalı olacaktır. Mutlak suretle, dünyada sınır aşan sermaye hareketlerinde 5 büyük şirket içerisinde ilk 2’sinin madencilik firmaları olduğu gerçeğini görerek, onların sermaye ve teknik birikimlerinden faydalanırken, bir ortağa yakışır paylarla yurdumuzu yararlandırma becerisini göstermeliyiz. Gerek çevreye verilebilecek zararları ortadan kaldırmak gerekse atalarımızın bize tertemiz emanet edilen değerlerimiz olan madenlerimizi hakkıyla milletimizin istifadesine sunmak durumundayız.

Değerli milletvekilleri, son günlerde yurdumuzda, petrol kaynaklarıyla ilgili çeşitli görüş ve öngörüler, televizyon ve gazetelerde yer almaktadır. Bu görüşler, esasen, yurdumuzda petrol ve doğal gaz rezervlerinin ciddi seviyelerde olduğu yönündedir. Ancak, yurdumuzda söz konusu aramalarda yabancı sermayeli firmaların aldıkları ruhsat ve yaptıkları çalışmalara rağmen var olan rezervleri karartan yaklaşımla işletilmesini engellediği iddiaları yaygındır. Tabii ki bunlar, iddia durumunda olup tartışılabilir tahminlerdir. Böylesine iddiaların gerçekliliğinin kontrol edilmesi, gerçeklere dayalı rezerv tespit çalışmasının titizlikle yapılmasına ihtiyaç vardır. Milletimizin spekülasyonlar sonucunda devletine güvenini kaybetmemesi ve en büyük açığımızın enerji konusu olduğu gerçeğini akıldan çıkarmadan petrol aramalarına hız verilmelidir. Petrol İşleri Genel Müdürlüğü yalnızca bürokratik işlemleri yapan  bir kurum olmaktan çıkarılarak, kuruluş kanununun amir hükmünü yerine getirecek şekilde desteklenmesine ihtiyaç vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatılmıştır)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

AHMET ORHAN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, izninizle, son günlerde vatandaşlarımızdan yoğun olarak aldığımız şikâyetlerle ilgili Sayın Bakanı bilgilendirmek isterim. Özellikle tarımsal sulama amaçlı kullanılan elektrik bedellerini, çiftçilerimizin bu sene yaşadıkları ciddi gelir kayıpları sebebiyle… Bildiğiniz gibi, üçüncü çeyrekteki kalkınma hızının tarımsal faaliyetlerdeki eksi seviyelerde olduğu gerçeğini de göz önüne alarak… Çiftçilerimiz, ödeyemediği elektrik borçları sebebiyle icra takibine uğramaktadırlar. Bunlara, içinde bulunduğumuz şartları gözden geçirerek, yardımcı olacak çözümleri bulmanızı temenni ediyorum.

Bu duygularla, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına bağlı söz konusu kuruluşların bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Orhan.

Sayın milletvekilleri, birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.05

 

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.53

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Fatoş GÜRKAN (Adana), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin Dördüncü Oturumu açıyorum.

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, on üçüncü turda yer alan bütçeler üzerinde söz sırası, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Muhyettin Aksak’a ait.

Buyurunuz Sayın Aksak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Söz süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığının 2008 mali yılı bütçesiyle ilgili AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına, yüce milletimizi ve onun saygıdeğer temsilcilerini saygıyla selamlıyorum.

Güzel ülkemiz Türkiye’mizin savunması, yani Millî Savunma Bakanlığımızın bütçesi, diğer bütçelerden ve faaliyetlerden ayrıcalıklı özellik taşımaktadır. Aklınıza gelebilecek tüm faaliyetlerde kaynak taleplerini millî gelirle doğru orantılı olarak planlama imkânı varken, savunma faaliyetlerinde durum çok farklıdır. Dünyadaki bütün devletlerin durumu ve ülkemize bakışları, komşu ülkelerin içinde bulundukları durum ve güvenlik konusunda ülkemiz üzerindeki etkileri, bölgede istikrar unsuru oluşu, milletin birlik ve beraberliği, ülke bütünlüğüne yönelik tehdit ve risklere paralel planlanması zarureti vardır.

Tahsis edilen kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli kullanılmasını sağlayacak yasal ve yönetsel sistem ve süreçleri örnek seviyede uygulayan Millî Savunma Bakanlığının 2008 yılı bütçe teklifini incelediğimizde, toplam 13 milyar 272 milyon 707 bin YTL’lik bir bütçeyi görmekteyiz. Bu bütçe 2007 yılına göre yüzde 1,69 artışla belirlenmiştir. Bu bütçenin 2008 yılı hedeflerine göre gayrisafi millî hasıla içerisindeki payı 1,9’dur. 2008 yılı merkezî yönetim bütçesi içerisindeki payı ise yüzde 6’dır.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu harp, silah, araç ve gereç ve mühimmatın mümkün olan azami ölçüde yurt içi imkânlarla karşılanması gayreti ve ar-ge faaliyetlerinin ağırlıklı olarak yer alması nedeniyle millî sanayimize önemli katkılar sağlamaktadır.

Savunma harcamalarının ana amacı, ülkemize yönelebilecek her türlü tehdide karşı caydırıcılığı sağlayacak, küçülerek etkinleşme ve büyüme temel prensibi çerçevesinde, nicelikten çok niteliğe önem veren, vurucu gücü yüksek ve mobilitesi fazla kuvvetlere sahip olmaktır.

Savunma sanayisi alanında etkin ve verimli ve modern teknoloji kullanan ve dış bağımlılığı asgari düzeye indiren bir yapıda iç ve dış piyasada rekabet edebilen kalitede üretim yapabilen Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumunda ulusal savunma sanayimize önemli kazanımlarda bulunulmaktadır.

Savunma amaçlı alım ve harcamalar, ülkenin bekasıyla ilgili tehdit ve riskleri bertaraf etmeye yönelik olduğundan Millî Savunma Bakanlığı bütçesi hazırlanırken ülkede savunma ve refah dengesinin sağlanması esas alınmaktadır. Savunma harcamalarının denetim ve kontrolünde, diğer bakanlık bütçelerinde olduğu gibi, Millî Savunma Bakanlığı bütçesi de, gerek planlama gerekse harcama aşamasında Maliye Bakanlığı, Sayıştay ve Türkiye Büyük Millet Meclisi denetimine tabi bulunmaktadır.

Ülkemizin iç ve dış tehditlere karşı savunmasını üstlenmiş ve Türkiye’mizin gücünün sembolü hâline gelmiş Mehmetçiğimizin bağlı bulunduğu bir Bakanlıktır. Yeryüzünde hiçbir ülke yok ki, ordusuna peygamberinin ismini versin. Şanlı ordumuz, tarih boyunca milletimizin vermiş olduğu bu payeye layık olmuş, asil milletimizi canları pahasına savunmuş ve üzerinde yaşadığımız cennet vatanımız uğruna canlarını vermişlerdir.

Bölgenin barışı ve huzuru Türkiye’den geçmektedir. Türkiye’nin huzursuz olduğu hiçbir ortamda, bölgede huzurdan bahsedilemez. Onun içindir ki Türkiye, yıllardır bu bölgede hem İslam ülkeleri üzerindeki etkisi hem de Orta Doğu’daki etkin konumu itibarıyla istikrarın merkezidir.

Evet, arkadaşlar, bir gaye üzerinde herkes çalışır. Vaktini, parasını, emeğini verir, ama herkes canını veremez. Bunun içindir ki, Millî Savunma Bakanlığı bütçesini şekil itibarıyla konuşuyoruz, fakat içerik itibarıyla buradaki rakamlar bir bütçe disiplininde yazılmış rakamlardır. Zira, askerimizin herhangi bir acil ihtiyacı olması durumunda, devletimizin bütün bütçesi dâhil, bu aziz millet, geçmişte örnekleri olduğu gibi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

MUHYETTİN AKSAK (Devamla) - …bu ihtiyaçları her zaman malıyla mülküyle karşılayacak erdemliktedir.

Mehmetçiğimize her şey azdır. Gazilerimize ne yapsak haklarını ödeyemeyiz. Şehitlerimiz, inancımızda ve gönlümüzde yaşıyorlar. Onlar ölü değillerdir. Milletimiz iyi biliyor ki yediğimiz ekmekte, içtiğimiz suda, aldığımız nefeste şehitlerimizin hakkı vardır. Bütün şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, şehit ailelerimizin acılarını paylaşıyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, Millî Savunma Bakanlığımızın 2008 yılı bütçesinin milletimize, Türk Silahlı Kuvvetlerimize ve Millî Savunma Bakanlığımıza hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aksak.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Çorum Milletvekili Sayın Murat Yıldırım.

Buyurunuz Sayın Yıldırım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MURAT YILDIRIM (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Savunma Sanayii Müsteşarlığının 2008 bütçesi hakkında AK Parti Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Sizleri ve milletimizi saygıyla selamlarım.

Savunma Sanayii Müsteşarlığımız, savunma ve güvenliğe yönelik TSK ve diğer kurumlarımızın sistem ihtiyaçlarını karşılamak, savunma sanayisinin geliştirilmesine yönelik strateji ve yöntem belirlemek misyonuna sahiptir.

20’nci yüzyılın savunma sistemleri 21’inci Yüzyılda geçerliliğini kaybetmiştir. Tehdit algısı bu yüzyılda evrim geçirmiş, savunma güvenlik konularında konsept değişmiş, savaş dışı alanlarda savaş dışı araçlarla yapılan saldırılar yoğunlaşmıştır. Ülkeler de güvenlik ve savunma ihtiyaçlarını buna göre şekillendirmektedirler.

Parti olarak milletimizin birlik ve beraberliği, ülkemizin bölünmez bütünlüğü, devletimizin bekası ve üniter yapımızın korunması birinci önceliğimizdir. Ülkemiz, çeyrek asrı aşkın bir süredir terörizmle karşı karşıyadır. İnsanlarımızın canına kasteden, anaları yavrusuz, eşleri kocasız, çocukları babasız bırakan terör örgütünün, hem iç hem de dışarıdaki destekçileri vasıtasıyla milletimize karşı örtülü bir savaş yürüttüğü aşikârdır.

Asimetrik, kural dışı savaşın bu denli çevremizi kuşattığı bir ortamda ülkemizin sırf silah eksenli mücadeleyle başarılı olması mümkün değildir. İktidarımız, her zaman, millî güvenliği geniş açıdan ele almış, güvenliğin askerî, diplomatik, kültürel, siyasi ve toplumsal boyutlarını bir bütün içerisinde değerlendirmiştir. İktidarımız döneminde terörle mücadele konusunda Türkiye’nin haklı konumu, uluslararası platformlarda etkin bir şekilde savunulmuştur. Diplomatik girişimlerle tezlerimiz dünya kamuoyuna kabul ettirilmiştir. Gelinen noktada gerek ABD’nin gerekse Avrupa Birliği ülkelerinin bölgemizdeki terör gerçeğine bakışları değişmiştir. Bu, İktidarımızın başarısıdır.

Savunma ve güvenlik dediğimizde öne çıkan konulardan biri de meşruluğun terk edilmemesi, demokratik kazanımlar ve insan hakları gibi konuların ikinci plana itilmemesidir. Savunma ve güvenlik ihtiyaçları demokratikleşme ve özgürlüklerin geliştirilmesi ve korunmasıyla uyum içerisinde yürütülmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; savunma ve güvenliğin en önemli ayaklarından biri de ekonomik gerçeklerdir. Stratejisini akılcı, dinamik, asgari maliyetle azami faydayı elde etme perspektifiyle şekillendiren AK Parti İktidarı, yaptığı çalışmalarla ülkemizin savunma sanayisini birçok alanda dışa bağımlılıktan kurtarmıştır. 2003 yılına kadar ordumuz ihtiyaçlarının yalnızca yüzde 25’i yerli kaynaklarla karşılanmaktaydı. Geldiğimiz noktada bu oran yüzde 40’ların üzerine çıkmıştır. Savunma sanayimiz yaklaşık 500 milyon dolar ihracat, 2 milyar dolara yakın üretim kapasitesiyle İktidarımız döneminde önemli bir yükseliş göstermiştir.

Araştırma, geliştirme, yerli üretim, uluslararası konsorsiyumlar yoluyla üretim ve tedarik alanında önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Savunma Sanayii Müsteşarlığımız, ülkemizin çok genç kurumlarından biri olmasına rağmen geldiği nokta gerçek bir başarı öyküsüdür. Mevcut durum itibarıyla genel bir değerlendirme yapacak olursak, deniz araçlarından hava araçlarına, zırhlı araçlardan roket sistemlerine, yazılımdan elektronik alt sistemlere kadar TSK’nın hemen hemen tüm kategorilerde teçhizat ihtiyaçlarını karşılayabilme noktasına ulaşmış geniş bir savunma sanayisi altyapısına sahip olduğumuzu ifade edebiliriz.

Hükûmetimiz, cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinde yer alan “Yurtta barış dünyada barış” ilkesini esas alarak, gerek bölgesinin gerekse küresel istikrarın teminatı noktasına gelmiştir. Ülkemiz, Yunanistan, İran, Suriye, Rusya gibi ülkelerle imzaladığı anlaşmalar sayesinde doğu-batı enerji koridorunun kilit ülkesi olmuştur. Bu anlaşmalar, Türkiye’yi, savunma ve güvenlik açısından da bölgenin en stratejik ülkesi hâline getirmiştir. Bu vesileyle, Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı, Savunma Bakanımız Sayın Vecdi Gönül’ü ve bürokratlarımızı kutlar, çalışmalarında başarılar dilerim.

Türkiye’nin, 2003 yılından itibaren her alanda olduğu gibi savunma sanayisi alanında da yaptığı çalışmalar milletimizin göğsünü kabartmaktadır.

Bu duygularla, 2008 bütçesinin milletimize hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldırım.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kayseri Milletvekili Sayın Taner Yıldız.

Buyurun Sayın Yıldız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, enerji, en basit ifadesiyle iş yapabilme yeteneği, erki demektir ve her alanda gereklidir. Özellikle, Savunma Bakanlığı ve Enerji Bakanlığı bütçelerini beraber görüştüğümüz şu ortamda, aslında birbirinden ayrılmaz iki tane sektördür. Birbirlerinin varlığının dışında, aslında yok olduklarında önemi daha fazla dikkat çeker.

Dünya tarihine baktığımızda, enerjinin primer enerji kaynaklarının gelişimiyle savaşların gelişiminin örtüştüğünü görürüz. Odun, kömür, petrol, doğal gaz ve en sonunda da hidrojen enerjilerinin birinden diğerine geçmelerinin eğrileri, dünya savaş eğrileriyle aslında çakışmaktadır. Eğer, siz, savunmanızı, olmadığı anda mutlaka enerjiyle alakalı bir ilinti bulmak zorundasınız.

Dünyadaki dağılımına baktığımızda, üretim kaynaklarının, primer enerji kaynaklarının dünya enerji üretimindeki oranlarına baktığımızda, aslında bunun geçiş dönemlerinin olduğunu hemen fark edebiliriz. Yüzde 36’yla kömür ve linyit şu anda hâlihazırda, yüzde 27’yle petrol, yine yüzde 27’ler civarında doğal gaz, yüzde 8’ler civarında nükleer ve yüzde 3,3’ler civarında yenilenebilir enerji kaynakları dediğimiz su, rüzgâr, jeotermal, nehir tipi ve rezervuarlı tipler olmak üzere santralleri görebiliriz.

Bütün bunlara baktığımızda, aslında bunların değişimini ayarlayabilmek ve birbirlerine geçişlerini düzenleyebilmek, her zaman ülkelerin temel problemlerinden bir tanesi olmuştur ve ülkemizde geçmişte enerji sektörünün ana prensibi arz güvenliği iken ve bunun sağlanması iken, şu anda rekabetçi fiyatlarla enerji arzı ile risk yönetimi ön plana çıkmıştır, bunların düzenlenebilmesi, bunların regüle edilebilmesi ön plana çıkmıştır. Yeni prensibin uygulanmasında ülke altyapılarının ve talep artışlarının önemli etkisi olmuştur. Türkiye’nin, hepimizin de bildiği gibi, özellikle son yirmi çeyrekteki büyümesi enerji sektörünü en fazla tahrik eden unsurlardan bir tanesidir. Ekonomik ve sosyal hayatta önemli bir etkisi olan elektrik enerjisinin tüketicilere yeterli, kaliteli, sürekli ve sürdürülebilir hâlde verilmesi önemlidir.

En son geldiğimiz ortamda Türkiye’deki kurulu gücüne göre güç dağılımlarına baktığımızda, kuruluşlara göre dağıttığımızda şunu görürüz: EÜAŞ’ın, şu anda serbestleşmeyle alakalı temel bir tercihini yapmış olan enerji sektörünün, EÜAŞ’ın oranının şu anda yüzde 59’lar civarında olduğunu ve 23.873 megavat civarında bir güce karşılık geldiğini, otoprodüktörlerin 3.612 megavatla yüzde 9’lar civarında bulunduğunu, serbest üretimin ne yazık ki yüzde 9’lar civarında bulunduğunu, yap-işlet santrallerinin yüzde 15’ler civarında ve yap-işlet-devretlerin ise yüzde 6’lar civarında olduğunu düşünürsek, aslında katedeceğimiz mesafenin ve hedeflerimizin çok geniş olması gerektiğini bir kez daha anlamış oluruz.

Enerji Bakanlığının yapacağı tasarruflarda, özellikle hem piyasanın serbestleşmesinin, liberalleşmesinin dikkate alınacağı hem de arz güvenliğinin ön planda tutulacağı düşünülürse, aslında bu değişimin çok iyi idare edilmesi gerekir. İngiltere gibi ülkelerde, gelişmiş olan ülkelerde ve büyüme hızları yüzde 1,1’ler civarına düşmüş ülkelerde dâhi bu değişim olabildiğince kolay değildir. Kanun bazında bile, 9 kez bu değişimi idare etmek için, bu değişimi, tabiri caizse, değiştirmek için değişiklik yapmışlardır.

Ben, aslında -enerji sektörü çok geniş bir sektör ama- özellikle rüzgâr enerjisiyle alakalı, kamuoyu algılamasıyla alakalı bir konuya değinmek istiyorum. Şu anda enerji sektörünün, beklenti olarak, çok ciddi yatırım öncelikleri vardır. Lisans müracaatlarına baktığımızda, 78 bin megavat civarında bir rüzgâr santrali müracaatının olduğunu görüyoruz. Şu anda kurulu gücümüzün 40 bin megavatlar civarında olduğunu düşünürsek, bu, fevkalade uç noktadaki bir taleptir. O yüzden, şu anda, reel ortamda, gerçekten lisansını almış 1.810 megavat civarında bir rüzgâr santralinin yapımını görüyoruz ve 5.500 megavatlar civarında da lisans müracaatı yapılmış hâlini görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sözlerinizi tamamlayınız.

TANER YILDIZ (Devamla) – Bunların hem teknik açıdan değerlendirilmesine baktığımızda hem de yerli kaynaklarımızın harekete geçirilmesini dikkate aldığımızda, son derece dikkatli bir realizasyon yapmamız gerektiği ortadadır.

Ben, bütün bu duygu ve düşünceler içerisinde, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Siirt Milletvekili Sayın Afif Demirkıran.

Buyurun Sayın Demirkıran. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Söz süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA AFİF DEMİRKIRAN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2008 mali yılı bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip bir düzenleyici kurum olarak 2001 yılında faaliyete geçmiştir.

2003 yılına kadar elektrik ve doğal gaz sektörlerinde faaliyet gösteren EPDK’nın görev alanı, 2003 yılında petrol ve 2005 yılında da sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG) piyasalarının dâhil edilmesiyle genişletilmiştir.

EPDK’nın amacı elektriğin, doğal gazın, petrolün ve LPG’nin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulmasını teminen, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösterebilecek, mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir enerji piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin sağlanmasıdır.

EPDK, enerji sektörünün dört temel yasasında -elektrik, doğal gaz, petrol ve LPG- faaliyet gösteren ve gösterecek olan tüm şirketleri lisanslamakta, faaliyetlerini  düzenlemekte ve piyasa işleyiş kurallarını belirlemektedir.

Bugüne kadar EPDK, Elektrik Piyasası Kanunu kapsamında toplam 12.461 megavat elektrik üretim tesisine lisans vermiştir. Ayrıca, EPDK’ya yüksek miktarda rüzgâr santrali başvurusu yapılmıştır. Biraz önce arkadaşımız ifade etti, 78 bin megavat. Tabii, mükerrerlikler de var, ancak çok yüksek bir ilgi söz konusudur. Bu yüksek ilginin oluşmasının iki temel unsuru olduğunu ifade edebiliriz. Bunlardan ilki, Yenilenebilir Enerji Kanunu’yla sağlanan garanti ve teşvikler, diğeri ise Bakanlığımızın, ülkemizin rüzgâr potansiyelini gösteren rüzgâr haritasını hazırlamış olmasıdır.

EPDK tarafından, ayrıca 2003 yılından bu yana 51 adet doğal gaz dağıtım bölgesinin dağıtım ihalesi gerçekleştirilmiş olup, bugüne kadar 33 dağıtım bölgesine doğal gaz dağıtımına başlanılmıştır.

EPDK, Petrol Piyasası Kanunu çerçevesinde de yaklaşık 20 bin adet şirkete lisans vererek petrol piyasasını kayıt altına almış ve 2004 yılından bu yana atılan adımlar sayesinde, akaryakıt fiyatlarının serbestleştirilmesinin yanı sıra ithali, dolaşımı ve kullanımı çeşitli kriterlere bağlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, ulusal marker uygulaması ile de petrol piyasasındaki kaçak ve standart dışı ürün satışı önemli miktarda azalmıştır. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının işletmeye geçilmesiyle petrol piyasası gelişme açısından çok önemli bir sıçrama noktası olmuş ve EPDK’ya Adana Yumurtalık bölgesinde faaliyet göstermek üzere dört adet rafineri müracaatı yapılmıştır ve bunlardan bir tanesi 7 Aralık 2007 tarihinde lisansa bağlanmıştır.

LPG sektörü de çok büyük bir alandır Türkiye’de. 14 milyon hane, 1,5 milyon araç LPG kullanmaktadır. Aşağı yukarı 5 milyar dolarlık bir pazardan bahsediyoruz. Onun için burada da güvenlik, eğitim ve denetim çok önemlidir ve bugüne kadar EPDK, dağıtım, depolama, otogaz bayiliği, tüp imalatı alanlarında yedi bin dört yüz yetmiş bir adet firmaya lisans vermiştir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ülkemiz için stratejik önemi haiz bir kurumda Ulusal Bor Araştırma Enstitüsüdür. Enstitü katma değeri yüksek yeni bor ürünlerinin üretimini ve geliştirilmesini teminen, bilimsel çalışma ve araştırmalar yapmak, yaptırmak ve koordine etmek üzere 4865 sayılı Yasa’yla 2003 yılında, yani AK Parti İktidarı döneminde kurulmuştur. Kısa adı “BOREN” olan Enstitü kamu tüzel kişiliğine haiz olup, idari ve mali özerkliğe sahiptir. Bilindiği gibi bor mineralleri ve bileşikleri çeşitli endüstri dallarında çok farklı malzeme ve ürünlerin üretiminde kullanılmaktadır. Cam, nükleer, seramik, elektrik, elektronik ve bilgisayar, otomobil, ilaç ve kozmetik, kimya, temizleme, beyazlatma ve kâğıt sanayisi bor mineralinin kullanıldığı başlıca sahalardır. Ayrıca, bor mineralleri askerî ve zırhlı araçlarda, iletişim araçlarında, metalürji alanında, tıp biliminde ve koruyucu malzemelerde çokça yararlanılan bir mineral hâline gelmiştir. Bunun dışında bor mineralleri günümüzde, inşaat-çimento sektöründe, enerji sektöründe, tekstil sektöründe, tarım sektöründe de sıkça kullanılagelmektedir. Dünya bor rezervlerinin, değerli arkadaşlar, yüzde 72’si Türkiye’de bulunmaktadır ve birinci sıradayız. Bizi yüzde 13’le Amerika takip etmektedir. Ondan sonra da Rusya ve Çin gelmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye’deki bor cevheri dünyaya birkaç yüzyıl yetecek kadar mevcuttur. Tabii ki 2002 yılına kadar pazardan sadece yüzde 17’yken bizim payımız, AK Parti İktidarımızın almış olduğu önlemler sonucunda pazar payımız yüzde 30’a ve birinci sıraya çıkmış bulunuyoruz, Amerika’nın önüne geçmiş bulunuyoruz.

Hükûmetimiz, bor madeni sahasında ülkemizi baş aktör pozisyonuna getirecek tüm yeni açılımları desteklemektedir. Bu bağlamda, bor teknolojisi alanında üretimin artırılması, üretim yöntemlerinin geliştirilmesi ve bor minerallerinin yeni alanlarda kullanımını sağlayacak tüm projeler teşvik edilmektedir.

Sonuç olarak, Hükûmetimiz, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ülkemizin küreselleşen dünyada söz sahibi olan bir ülke pozisyonunu kazanması için gerekli adımları kararlılıkla atmaktadır. Bu irade çerçevesinde, ülkemizin iki önemli kurumu olan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün daha etkin ve daha verimli bir biçimde faaliyetlerinin devam edebilmesi için tam destek verileceğine dair inancım sonsuzdur.

Bu duygu ve düşüncelerle, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu ve Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün 2008 mali yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Demirkıran.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına sıra, Karabük Milletvekili Sayın Cumhur Ünal’ın.

Buyurun Sayın Ünal. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA CUMHUR ÜNAL (Karabük) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.

1935 yılında 2819 sayılı Yasa’yla kurulmuş bulunan Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, ülkemizin hidrolik, rüzgâr, jeotermal, güneş, biyokütle ve diğer yenilenebilir enerji kaynakları öncelikli olmak üzere, tüm enerji kaynaklarının değerlendirilmesine ve enerjinin etkin ve verimli tüketilmesi amacıyla, ölçüm ve fizibilite çalışmalarıyla -hidrolik ve rüzgâr başta olmak üzere- yenilenebilir enerji kaynaklarımızı belirlemekte, bu kaynaklardan azami yararlanabilmesi için tanıtım amaçlı pilot uygulamalar geliştirilmekte, sanayi ve binalar için enerji yöneticisi eğitimi programları uygulamakta, enerji etütleri yapmakta, toplumumuzda enerji kültürünün ve verimlilik bilincinin geliştirilmesi yönünde geniş katılımlı bilinçlendirme etkinlikleri yürütmektedir.

Ayrıca, 3096 sayılı Yasa kapsamında hazırlanan HES projelerinin tesis, işletme denetimi ve danışmanlık hizmetleri 4628 sayılı Yasa kapsamında başvurulan HES projelerinin değerlendirilmesi ve kamulaştırma işlemleri Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından yapılmaktadır. Bu kapsamda, Genel Müdürlük 2003 yılından bu yana yüz otuz adet projeyi tamamlayarak 2,34 milyar kilovat saatlik ilave HES potansiyeli belirlemiştir.

Ayrıca, 2006 yılında ülkemizde orta vadede yaygınlaşmasını arzu ettiğimiz pompajlı HES sistemleriyle birlikte, elektrik üretiminde derelerimizden de yararlanmasına imkân tanıyacak potansiyel belirleme çalışmaları başlatılmıştır. Ülkemizin 26 akarsu havzasındaki ve göllerimizdeki su gelirlerinin ve kalitesinin izlenmesi amacıyla yurt sathına yayılmış ve modern araçlarla donatılmış 1.270 adet hidrometri istasyonu ve 11 adet etüt merkezi ile hidrometrik ölçümler ve analizler bu Genel Müdürlük tarafından gerçekleştirilmektedir.

Genel Müdürlük tarafından gerçekleştirilerek 2006 yılında yayınlanmaya başlanan Rüzgâr Enerjisi Potansiyeli Atlası, kısa adıyla REPA ile ekonomik olabilecek en az 46 bin kilovat saatlik rüzgâr potansiyeline sahip olduğumuzu memnuniyetle öğrendik.

Bu yıl, EPDK tarafından toplanan rüzgâr başvurularının 78 bin megavata ulaşmış olması da bu önemli potansiyelimize yatırımcı  bakışının sevindirici bir göstergesidir.

Biyodizel konusunda, Genel Müdürlüğün 2003 yılından bu yana ortaya koyduğu pilot tesisler, tip projeler, tanıtım ve bilinçlendirme etkinlikleri semeresini vermiş, ülkemizin üretim kapasitesi yılda 800 bin tonu aşmıştır.

Diğer taraftan, kırsal bölgelerimizde, enerji amaçlı, odun, tezek ve bitkisel atık kullanımı yılda yaklaşık 6 milyon ton petrol eşdeğeri büyüklüğündedir ve bu miktar 2006 yılındaki Türkiye elektrik tüketiminin yarısına yakındır.

Genel Müdürlük, bitkisel atıklarımızdan, modern tekniklerle elektrik, ısı veya akaryakıt eldesi konularında TÜBİTAK işbirliğiyle uygulamalı ar-ge çalışmaları yürütmekte, aynı zamanda da sanayi iş birlikleriye bu tür örnek tesislerin kurulması için çalışmaktadır.

Yenilenebilir enerji kaynakları ve enerji verimliliği konularında çıkarttığımız yasaların taslakları, kamu, özel ve sivil toplum kesimlerinin katılımıyla Genel Müdürlük tarafından hazırlanmıştır.

1 Mayıs 2007 tarihinde yürürlüğe giren ve bir devrim niteliği taşıyan Enerji Verimliliği Kanunu kapsamında, sanayimizde, binalarımızda, ulaşımımızda ve enerji sektörümüzde AB normlarına ve Türkiye pratiklerine uygun düzenlemeler getirilmiştir.

Diğer taraftan, Genel Müdürlük, sanayide ve binalarda enerji yöneticisi eğitimlerine ve enerji etütlerine devam etmekte, toplumumuzun tüm kesimleri tarafından enerjinin kolay algılanmasına, enerji kültürünün ve verimlilik bilincinin gelişmesine katkıda bulunabilecek çalışmalar yürütmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

CUMHUR ÜNAL (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilinmeyen enerji kaynaklarımızı bilinir hale getirmek, bu kaynaklardan en uygun yararlanma yollarını örnek projelerle göstermek ve enerjiyi etkin ve verimli kullanmak yönünde ar-ge çalışmalarını da kapsayan mühendislik ağırlıklı çalışmalar yapan Genel Müdürlükte 232’si teknik personel olmak üzere toplam 804 personel bulunmaktadır. 2008 yılı bütçe talebi 35 milyon 903 bin YTL olup bu miktarın 4 milyon 400 bin YTL’si yatırım harcamalarıdır.

Sonuç olarak, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, kapsamına aldığı görevlerdeki etkinliklerini insan gücü ve bütçe imkânları ölçüsünde ve diğer kuruluşlarla iş birliği ortamlarını geliştirmek suretiyle giderek artırma çabası içerisindedir.

Bu vesileyle, 2008 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum, yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ünal.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Sayın Polat Türkmen.

Buyurunuz Sayın Türkmen. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA POLAT TÜRKMEN (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı MTA Genel Müdürlüğü ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu bütçesi üzerinde konuşmak üzere söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Madencilik, ülkemizin kalkınmasında önemli rol oynar. Maden ürünleri bütün sektörlerin temel girdisidir. Yüz elli yıllık madencilik geçmişine sahip olan Zonguldak, Türkiye’de madencilik kültürünün oluşmasına, ülke kalkınmasına öncülük etmiştir. Bu vesileyle, ülke kalkınması için canlarını veren maden şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yavaş konuşuyorsun Polat Bey, Zonguldak’ta...

POLAT TÜRKMEN (Devamla) - Bugün dünyada yıllık 1,5 trilyon Amerikan doları değerinde maden üretimi yapılmaktadır.

Ülkemizin jeolojik yapısı maden çeşitliliği açısından avantaj oluştururken maden arama faaliyetlerini de zorlaştırmaktadır. Anadolu’nun bereketi madencilik açısından da eşsizdir. Ülkemiz maden çeşitliliğinde dünyada 10’uncu sıradadır, maden üretimi değerinde ise 130 ülke arasında 28’inci sıradadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; on yıllardır üstünde yaşadığımız toprakların altındaki kıymetleri maalesef bilemedik. AK Parti Hükûmeti göreve geldiği günden itibaren millî bir maden politikası oluşturdu, “Yerli kaynakların tespiti ve kullanılması” esas kabul edildi.

MTA, geçmiş yıllarda 20-25 bin metre toplam arama sondajı yapıyordu, şimdi yıllık 140 bin metre arama sondajı yapıyor.

Yirmi beş yıldır kömür rezervimiz 8,3 milyar ton olarak biliniyordu. Bizim dönemimizde yapılan çalışmalarla -bu çalışmalar devam ediyor- kömür rezervinin 9,7 milyar ton olduğu tespit edilmiştir.

Yine, bu yüzyılın en stratejik madeni olan bor arama çalışmaları sonucu 1 milyar ton yeni rezerv bulundu.

MTA’nın bütçe imkânlarını her yıl artırdık, özveriyle çalışan kurumumuz bu muhteşem sonuçları elde etti.

Ülkemizin nereden nereye geldiğini görüyoruz. AK Parti İktidarı döneminde yer altı kaynaklarının tespiti ve yüksek katma değer sağlayacak şekilde ekonomiye kazandırılması, enerji, sanayinin hammadde talebinin yerli ve ekonomik olarak karşılanması politikası neticelerini vermeye başlamıştır. Üretilen hammaddelerin yurt içinde işlenerek nihai ürünlere dönüştürülmesi millî hedefimizdir. Cari fiyatlarla gayrisafi millî hasıla içindeki madencilik sektörünün payı, 2002 yılında 1,93 milyar dolar iken, 2006 yılında bu rakam 5,89 milyar dolara çıkmıştır. Dört yılda 5 kat artış sağlanmıştır. Bu, alkışlanacak bir başarıdır.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye, tarihinde eşine ender rastlanan bir büyüme dönemi geçirmektedir. Son beş yılda Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 7 oranında büyümüştür. Türkiye, artık, dünyanın hızlı büyüyen ve gelişen ülkelerindendir. Bu hızlı büyüme, önümüzdeki yıllarda da artacaktır. Türkiye’nin enerji ihtiyacı da bu sebeple hızla artmaktadır. Özellikle elektrik enerjisinde meydana gelen talep artışı dikkat çekicidir. Yerli, güvenilir çeşitli kaynakları kullanmayı hedeflemeliyiz. Özellikle elektrik üretiminde kaynak çeşitliliği önem arz etmektedir. Bu alanda en büyük eksikliğimiz nükleer enerjidir. Türkiye, mutlaka, çevre, kaynak güvenliği, dışa bağımlılık ve kaynak çeşitliliği gibi enerji planlaması kriterlerini dikkate alarak, enerji üretiminde en ileri teknoloji olan nükleer enerjiden yararlanma yoluna gitmeliydi. Maalesef, Türkiye’de, geçmişte her alanda olduğu gibi nükleer enerji alanında da geç kalınmıştır. AK Parti Hükûmeti, bu noktada, geçtiğimiz günlerde büyük bir feraset ile gerekli yasal düzenlemeyi yapmıştır. Sayın Başbakanımıza ve Enerji Bakanımıza, milletimiz adına teşekkür ediyorum. Ana muhalefet partisi, maalesef her yeniliğe ve gelişmeye karşı çıktığı gibi, nükleer santrallerin kurulmasına da karşı çıkıyor.

Sayın milletvekilleri, nükleer santrallerin sadece enerji üretimiyle sınırlı düşünülmesi çok yanlış bir bakış açısıdır. Ülkemizde kurulacak nükleer santrallerle nükleer teknolojiyi edinme boyutu düşünülmelidir.

Bilindiği gibi, nükleer çalışmalar Türkiye Atom Enerjisi Kurumu tarafından yürütülmektedir. Türkiye’nin bundan sonraki hedefi, nükleer teknolojiye hâkim olarak bu alandaki tesisleri kendi imkânlarıyla kuracak noktaya gelinmesidir. Yerli rezervlerin kullanılması ve kullanılabilir rezervlerin tespiti çalışmalarına hız verilmelidir. Kurum, bunun millî bir görev olduğu şuuruyla yıllardır özveriyle çalışmaktadır.

2008 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisimize ve milletimize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Türkmen.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına son söz, Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Ocakden’e ait.

Buyurun Sayın Ocakden. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Enerjide sadece bugünü değil, yarının Türkiye’sini şekillendirecek adımlar atılıyor. Türkiye küresel ölçekte bir enerji koridoru, bir enerji terminali hâline geliyor. Türkiye, coğrafi konumu itibarıyla kaynaklar açısından ya kaynak coğrafyası olacaktı ya da geçiş coğrafyası. Türkiye bugün bir geçiş coğrafyası olmuştur.

Bir rüya gerçekleştirilmiş ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi bitirilmiştir. Şu anda buradan her gün 1 milyon varil petrol akıyor. Bu bir başarı öyküsüdür. İkinci proje Şahdeniz Doğal Gaz Projesi’dir. Bu proje de başarıyla bitirilmiştir. Yine, aynı bölgenin doğal gazı Gürcistan ve Azerbaycan üzerinden geçerek, dağları tepeleri aşarak Türkiye’ye geliyor ve Horasan’da bizim “network”ümüze katılıyor. Şimdi bu gazı da kullanmaya başladık. Daha önceleri bunlar hayaldi, bu hayaller gerçekleştirilmiştir. Şimdi bu gaz, 18 Kasımda Meriç üzerinde Sayın Başbakanımız ve Yunan Başbakanının katıldığı görkemli bir törenle Yunanistan’a ulaştırılmış bulunuyor, oradan da İtalya’ya taşınacak.

Bunun dışında, yine başarıyla sürdürülen çalışmalardan birisi olan ve “Anadolu Boru Hattı” olarak tanımlanan Samsun-Ceyhan boru hattıdır. Bu da başarıyla yürüyor, inşallah o da gerçekleşecek.

Ayrıca, Arap gazı Mısır’dan Suriye’ye kadar geldi. Humus’tan Kilis’e kadar olan 230 kilometrelik bölümünü Suriye yapıyor. Kilis’teki hattı Türkiye yaptı. Orayla birleşince Mısır gazı da buradan gelmiş olacak.

Yüzyılımızın en stratejik konusu olan enerji güvenliği, gerek ABD ile Rusya arasında gerekse Avrupa Birliği ekseninde “büyük oyun” diye tanımlanan müthiş bir satranç partisine sahne oluyor ve nefes kesici hamleler birbirini izliyor.

Avrupa Birliğinin petrol ve doğal gaz ihtiyacının artması, bu kaynak rezervlerinin yoğun olarak bulunduğu Rusya, İran ve Cezayir gibi ülkelere bağımlı kalması sonucunu doğurmuştur. Bu durum, enerji arzı güvenliği açısından Avrupa Birliği için yeni açılımları zorunlu hâle getirmiştir. Avrupa Birliğinin politika seçenekleri arasında çoklu boru hatları projelerinin uygulanmasıyla enerji ithalatında arz kaynaklarını ve tedarik yollarını çeşitlendirme zorunluluğu doğmuştur. Kuşkusuz bu durum, aynı zamanda Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğinin önemli referans noktalarından birisini oluşturacaktır.

Kısacası, enerjide her yol Türkiye’ye çıkmaktadır. Enerji konusu Avrupa Birliği sürecinde Türkiye’nin mutlaka en iyi biçimde yararlanması gereken bir kart. Mesela, Azeri gazını Türkiye-Bulgaristan-Macaristan- Avusturya boru hattıyla Avrupa’ya taşıyacak olan “Nabucco Projesi” Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecinde bir kilometre taşı özelliği taşıyor. Bilindiği gibi, Avusturya, Türkiye’yi Avrupa’da istemeyenlerin başını çeken ülkelerden birisidir. Dolayısıyla, Türkiye’nin bir enerji koridoru olması AB için hayati bir öneme sahiptir. İşte bu yüzden Türkiye’nin giderek enerjide stratejik bir oyuncu hâline gelmesi, Avrupa’daki Türkiye karşıtlarının hamlelerini zayıflatan çok önemli bir karttır. Avrupalı dostlarımız da önümüzdeki yıllarda daha iyi anlayacaklar ki, Türkiyesiz bir Avrupa enerji güvenliği açısından savunmasız kalmaya mahkûmdur.

Değerli milletvekilleri, bazı muhalefet partisi sözcülerinin Enerji Bakanlığı bütçesiyle ilgili yaptıkları konuşmalar karşısında kelimenin tam anlamıyla bir hayal kırıklığı yaşadığımı belirtmek istiyorum. Bütün dünyada enerji kaynakları üzerine birçok küresel aktörün yer aldığı büyük bir satranç oyunu oynanıyor, ama bizim muhalefet sözcülerimizin böyle bir problemi yok, vizyonu da yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Vizyondan bahsedemezsin! Vizyon deme yani, ayıp oluyor!

MEHMET OCAKDEN (Devamla) – Onların bütün derdi, AK Parti İktidarının küresel aktörlerin yer aldığı bu enerji satrancında attığı başarılı adımları gölgelemek ya da görmezden gelmektir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “Vizyonu yok.” diyor!

MEHMET OCAKDEN (Devamla) – Gerçi, Türkiye'deki muhalefet anlayışının daha çok siyasi rant hesaplarına dayalı olduğu dikkate alındığında muhalefet partisi sözcülerinin bu tür büyük projeleri anlamalarını bekleyemeyiz. [MHP sıralarından alkışlar (!)]

KADİR URAL (Mersin) – Bravo Hocam, çok güzel(!)

MEHMET OCAKDEN (Devamla) – Çünkü onlar, büyük projelere büyük Türkiye rüyalarına alışık değiller.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Siz bilirsiniz, biz bilmeyiz tabii (!)

MEHMET OCAKDEN (Devamla) – Onlar, Türkiye'nin AB projesini felaket projesi olarak görüyorlar.

MUHARREM VARLI (Adana) – Siz anlamışsınız ya yeter (!)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –  Çok doğru(!) Siz bilirsiniz biz bilmeyiz(!) İşine bak! Sen kendini anlat, bırak muhalefetle uğraşmayı! İcraatını anlat sen. Hükümetle ilgili icraatını anlat. Muhalefetle uğraşma! 

MEHMET OCAKDEN (Devamla) – Onlar, daha çok kapalı Türkiye hayalleri kurdukları için Türkiye'nin çağdaş demokratik rotasını da tehlikeli buluyorlar.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Saygılı davran! İşine bak!

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Siyaset anlayışın  bu senin!

KADİR URAL (Mersin) – Tebrik ediyoruz sizi (!)

MEHMET OCAKDEN (Devamla) – İşte bu yüzden Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı gibi büyük bir rüyanın gerçekleşmesi bile onlar için bir anlam taşımayabilir.

KADİR URAL (Mersin) – Satranç oyununun neresindesiniz, satranç oyununun?

MEHMET OCAKDEN (Devamla) – Siyasi ve ekonomik istikrar içinde enerjide önemli projelere imza atan Türkiye'nin yeni dönemde de demokratik dünyada başını daha dik tutacağına olan inancımı yineliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. [AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından alkışlar(!)]

MUHARREM VARLI (Adana) – Fox'aFox'a...

KADİR URAL (Mersin) – Bravo (!) Bravo (!) Alkış (!)

MUHARREM VARLI (Adana) – Fox TV'ye…

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ocakden.

Şahsı adına, lehinde, Düzce Milletvekili Sayın Metin Kaşıkoğlu.

Buyurunuz.  (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Savunma Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının 2008 mali yılı bütçesi üzerinde şahsım adına bütçe lehinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,  yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Her ne kadar on üçüncü turda gerek Millî Savunma Bakanlığımızın gerekse Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımızın bütçesi söz konusu ve bu görüşmeleri yapıyor isek de bağlı kuruluşlarıyla birlikte, sürenin azlığı noktasından yola çıkarak, izin verirseniz, görüşlerimi yalnızca bu kısa süre içerisinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı noktasında ifade etmek isterim.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığımız, ülkemizin doğal kaynaklarını akılcı bir şekilde kullanarak yeni teknolojilerle enerji üretimini çeşitlendirmiş, aynı zamanda alternatif enerji kaynaklarını insan ve çevre sağlığını da dikkate alarak üretim portföyümüze kazandırmıştır. Böylelikle sürdürülebilir enerji arzını sağlama yönünde ciddi ilerlemeler kaydetmiş, sektörlerde yeni yasal düzenlemeler yapılarak doğal kaynaklarımızın verimli kullanılmasını sağlamıştır. Bu kapsamda ülkemizin jeopolitik konumu en iyi şekilde değerlendirilmiş, ulusal çıkarlarımız doğrultusunda yenilenebilir yerli ve yeni kaynaklar dışa bağımlılığımızı bugün itibarıyla belki de tarihin en alt düzeyine indirgeyerek rekabet gücümüzü biraz daha ön plana çıkarmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; dünyada nüfus artışı, sanayileşme ve şehirleşmeyle birlikte bir de buna eklenen küreselleşme sonucu artan ticaret ve üretim imkânlarına bağlı olarak doğal kaynaklara ve enerjiye olan talep giderek artmaktadır. Özellikle enerji, önümüzdeki zaman zarfı içerisinde gelişmekte olan ülkelerden kaynaklanmak üzere modern toplumların belki en önemli ihtiyaçlarından birini kesbedecektir. İşte bu nedenle, Hükûmetimiz, ülkemizin geleceği açısından enerji güvenliğini birinci öncelikli gündem maddesi olarak ele almış ve ana enerji politika ve stratejilerinde büyük bir dönüşümü gerçekleştirmiştir. Hükûmetimiz pek çok konuda olduğu gibi enerji konusunda da çok önemli adımları hayata geçirmiştir. AK Parti İktidarından önce kalıcı ve entegre bir enerji politikasından söz etmek mümkün değil iken, iktidara gelmemizle birlikte, Petrol Piyasası Kanunu’nun çıkarılması, Bor Enstitüsünün kuruluş kanununun çıkarılması, Uluslararası Hidrojen Enerjileri Teknoloji Merkezinin kurulması, yine Maden Kanunu’nda yapılan çok köklü, reform niteliğindeki değişiklikler, yine günümüz enerjisinde çok önemli bir yer kaplayan LPG piyasasıyla ilgili olarak çıkarılan kanun, yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik enerjisi amaçlı kullanımına ilişkin çıkarılmış olan kanun, Enerji Verimliliği Kanunu, Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu ve en son çıkan ve gerçekten enerji arzında çok önemli bir paya sahip olan nükleer güç santrallerinin kurulması, işletilmesiyle enerji satışına ilişkin kanun ve şu anda, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündeminde, komisyonlarda bekleyen Türkiye Petrolleri Kanunu, gerçekten enerji noktasında piyasanın önünü açmış ve büyük bir canlılık meydana getirmiştir.

Bugün iktidarımız, Türkiye’yi dünya enerji ticareti merkezi konumuna getirme çalışmalarında elde edilen başarıların da doğal olarak haklı gururunu yaşamaktadır. Bu, hepimizin en doğal hakkıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin ve insanımızın kalkınma ve refahının artırılması için temel ihtiyacımız olan yeterli, sürekli ve ucuz maliyetli enerji ihtiyacı vardır. Bu istikamette, Hükûmetimiz ve Bakanlığımız, AB müktesebatına uyum ve enerji sektöründe piyasa mekanizmasının oluşturulmasına yönelik önemli adımları atmıştır. Enerji planlamasında yerli kaynağın arama ve üretim seferberliğini de başlatmış bulunmaktadır. Enerji maliyetlerini de oldukça düşük tutmuş, hepimiz biliyoruz ki bugüne kadar AK iktidar döneminde elektriğe tek kuruş zam dahi yapılmamıştır. Bu, geçmiş iktidarlar döneminde çok da eşine benzerine rastlanır bir olay olmadığı hepimizin takdirindedir.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – O tarafa bak!

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Bu taraf biliyor. Belki size de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – O tarafa bak, oraya anlat.

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Soruşturmaları da biliyor, soruşturmaları!

KADİR URAL (Mersin) – Nerede yaşıyorsunuz siz? Hangi memlekette yaşıyorsunuz?

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – Bugün olduğu gibi gelecekte de dünya enerji talebinde petrol, elbette ki en fazla tüketilen enerji kaynağı olma özelliğini koruyacaktır.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ne kadar zaman?

METİN KAŞIKOĞLU (Devamla) – En büyük talep artışının ise doğal gaz kullanımında olması beklenmektedir. Nitekim, dünya petrol ve doğal gaz rezervinin yaklaşık yüzde 75’i Orta Doğu, Avrupa, Rusya ve Orta Asya ülkelerinde bulunmaktadır. İşte, Türkiye, gerek coğrafi gerekse jeopolitik konumuyla Orta Doğu ve Orta Asya’nın üretiminin dünya pazarlarına ulaşmasında hem bir köprü hem de bir terminal olma noktasında önemli bir konumda bulunmaktadır.

Değerli Başkan, sevgili arkadaşlar; özet olarak şunu ifade etmek istiyorum: Ülkemizin yer altı ve yer üstü arama üretim alanlarının belirlenmesi yönündeki yoğun ve hızlı çalışmalarıyla yatırımlardaki bu büyük artışlar ülkemizin yeni petrol, doğal gaz, enerji üretimi zenginliklerine kavuşması için güzel fırsatlar sağlayacaktır.

Bu vesileyle, tekraren, Bakanlığımızın 2008 mali yılı bütçesinin ülkemize ve halkımıza hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaşıkoğlu.

Sayın milletvekilleri, şimdi Sayın Seyhan, İç Tüzük’ün 69’uncu maddesi uyarınca söz istemiştir. Bir dakika söz veriyorum kendisine.

Buyurunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, ne oldu?

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Bursa Milletvekili Mehmet Ocakden’in konuşmasında partisine sataşması nedeniyle konuşması

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli İktidar Partisi Sözcümüz, konuşan…

MUHARREM VARLI (Adana) – TGRT sözcüsü…

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – …muhalefet adına konuşan milletvekillerini siyasi rant hesabı yapmakla, muhalefet partisini yenilikçi olmayan, yeniliğe karşı olmakla, vizyonu olmayan partiler olarak değerlendirmekle, hem şahsıma hem partime gerçekten büyük haksızlık etmiştir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Partilere…

ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Niye siz alındınız?

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Hilafeti kaldıran muhalefet partilerinin, saltanatı kaldıran muhalefet partilerinin, cumhuriyet aydınlanma devrimini yapan partilerin, hiçbir zaman Türkiye Büyük Millet Meclisinde yenilikçi olmadığını söylemek mümkün değildir. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Bugünden bahset! Ne yapıyorsunuz?

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Bu, yeniliktir. Eğer yenilik arıyorsanız Samsun-Ceyhan’ın kaynağı yok, onu sorun Bakana. Övdüğünüz Nabucco’nun kaynağı yok. Bu mu yenilikçilik? Bu mu modernlik?

AHMET YENİ (Samsun) – Bakan cevap verir.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Hiçbirinin kaynağı yok değerli arkadaşlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Bugünden bahset sen!

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bitiriniz Sayın Seyhan.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, kaynağı olmayan boru hatlarını burada sadece gerçek dışı açıklamalarla gündeme getiriyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, arkadaşımız vizyon konusunda alınganlık gösteriyor, ama, ilgisiz konulara giriyor. Bir dakika süre veriyorsunuz, bir dakika daha veriyorsunuz!

TACİDAR SEYHAN (Devamla) - Elektrik kesintisine muhtaç olan ülkede siz vizyon sahibi oluyorsunuz, muhalefeti vizyon sahibi olmamakla suçluyorsunuz. Gerçekten, Türkiye kamuoyu bunun karşılığını verecektir.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seyhan.

Sayın milletvekilleri, Sayın Atılgan İç Tüzük 60’ıncı maddeye göre yerinden çok kısa bir söz istemiştir; o sözü kendisine veriyorum.

3.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ulaştırma Bakanlığı bütçesi görüşülürken Bakanın konuşması esnasında tutanakları incelediğimde bir konunun bana sataşma olduğunu değerlendirdim. Tutanaklara doğru olmayan bir şeyi düzeltmek için söz almış bulunuyorum. Bakan bir yerde diyor ki: “Oger’i de söyleyeyim size. Oger’i mi söyleyeyim? Belki sayın milletvekilimiz daha iyi söyler.” Bu lafıyla beni kastettiğini anlıyorum. Ben Oger’i falan tanımam. Oger’i kimlerin tanıdığını Sayın Bakan, eğer, basını şöyle bir tararsa çok iyi görebilir. Sadece Türk Telekom bünyesinde spordan sorumlu üç ay süreyle danışmanlık yaptım Telekom Spor Derneği AŞ’nin. Dolayısıyla, sporla telekomünikasyon arasındaki ilişkiyi ne derece bildiğini ve vizyonunu göstermesi açısından da çok manidar bir durum olduğunu belirtmek için söz aldım.

Çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.(MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atılgan.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı: 57) (Devam)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58) (Devam)

J) MİLLΠ SAVUNMA BAKANLIĞI (Devam)

1.-   Millî Savunma Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Millî Savunma Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI (Devam)

1.-   Savunma Sanayii Müsteşarlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Savunma Sanayii Müsteşarlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR  BAKANLIĞI (Devam)

1.-   Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU (Devam)

1.-   Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

N) ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ (Devam)

1.-   Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

O) ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.-   Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

Ö) TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU (Devam)

1.-   Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Türkiye Atom Enerjisi Kurumu  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

P) MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.-   Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

R) PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.-   Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.-   Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, Hükûmet adına, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Mehmet Hilmi Güler söz alacaktır.

Süreniz yirmi dakikadır.

Buyurunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bakanlığımın bütçesiyle ilgili konuşma metni kırk dört sayfa olarak dikkatlerinize, değerlendirmenize sunulmuştur ancak ben bugün, Savunma Bakanlığımızın bütçesiyle birlikte Bakanlığımın bütçesi de görüldüğü için, bunu bir vesile kabul ederek, enerjinin güvenlik boyutuyla, arz güvenliğiyle ve aynı zamanda ülkemizin bekasıyla ilgili bu büyük resmi sizlere sunmak istiyorum çünkü bütçeyle ilgili detaylar zaten konuşma metnimde arz edilmiştir. O bakımdan, ben burada işin felsefesiyle birlikte, enerji politikamızda uyguladığımız temel meseleleri gündeminize getirmeye çalışacağım.

Enerji aslında günümüzde enerjiden çok daha fazla bir şey. Onun için, olayı çok farklı bir şekilde ele almamız lazım ve dar bir bant aralığında değerlendirirsek hem ülkemize hem konuya haksızlık etmiş oluruz. Bu bakımdan, enerjinin güvenlik boyutu başta gelmektedir. Bunu enerjinin güvenliği bağlamında ele alacak olursak, güvenliğin ekonomisi ve ekonominin güvenliğiyle birlikte değerlendirmemiz gerekir. Bunun için de, başta güvenlik olmak üzere, dış politika, işin ekonomik boyutu, sosyal boyutu, yatırım boyutu, işletme boyutu, servis boyutu bir bütünlük arz etmektedir. Onun için de, göreve gelmeden önce bu meseleyi derinliğine ele almıştık. Aslında bu, sadece Hükûmetimizin döne-miyle ilgili bir çalışma değil. Yaklaşık otuz yıldır bu konuda ben çalışmaktayım. Arkadaşlarımızla da, ar-ge çalışmalarıyla, göreve gelmeden önce, hükûmet olmadan önce, daha partinin kuruluşundan itibaren ar-ge projeleriyle olayı ele aldık Sayın Başbakanımızın liderliğinde. Dolayısıyla, bu mesele sadece beş yıllık bir mesele değildir, ülkemizin geçmişiyle ilgili bir konudur çünkü olaylar… Yani, biz hayatı ileriye doğru yaşarız ama geriye doğru anlarız. O bakımdan, olayın geçmiş boyutunu da mutlaka bir bütün hâlinde ele almamız gerekiyor. Bu bakımdan, göreve geldiğimizde bu projelerle birlikte neler yapabileceğimizi önce planlamıştık. Bu da, Türkiye’nin envanterini çıkartmaktı çünkü petrol var mı yok mu; efendim, yenilenebilir enerjiyi ele alalım mı almayalım mı? Bunlar nedir? Bunların hepsinin mutlaka ölçülebilir bir bütün hâlinde ele alınması gerekiyordu. Bunun için de biz, önce, parayla yapılacak işler ve parasız yapılacak işler diye olayı basit olarak ele aldık.

Bunlardan en önemlisi, parasız yapılacak işlere hemen öncelik vermek ve yanlışları düzeltmekti. Yanlış yöne döşenmiş raylar vardı. Bunlar doğal gaz anlaşmalarıydı. Bu doğal gaz anlaşmalarını masaya yatırdık ve burada hem fiyat indirimi aldık hem kullanmadığımız gazın parasını ödemek zorunda olduğumuz için -buna “Al ya da öde”, “take or pay” deniyordu- bunu sildirdik -40 milyar metreküplük- yoksa, bu doğal gaz hem elektrik üretiminde kullandığımız için hem de şehirlerin hava kirliliğiyle mücadelesinde çok önemli bir konu olduğu için pahalı diye de kullanılmıyordu. Biz, hem bunun fiyatını düşürdük pazarlıklarla -çok çetin pazarlıklardı, bunları ileride tarih yazacaktır- hem aynı zamanda miktarı, 40 milyar metreküplük -al ya da öde- kullanmadığımız gazın parasını ödemek zorundaydık, onu sildirdik.

Neticede, bunun, elektrik üretiminde de kullanıldığı için, fiyatlara müthiş bir etkisi oldu ve biz, beş yıl boyunca hem yerli kaynaklara ağırlık verdiğimiz için hem bu yanlış anlaşmaları düzelttiğimiz için, doğal gazın fiyatı düştüğü için elektriğe -beş yılı geçti- zam yapmadığımız gibi indirimler yaptık. Bunun ekonomiye katkısı oldu, (AK Parti sıralarından alkışlar) bunun sanayiye katkısı oldu, ihracata katkısı oldu, enflasyonun düşüşüne katkısı oldu ve dar gelirli vatandaşımızın bütçesine katkısı oldu. Bunun sosyal boyutu da vardı. Daha evvelden asgari ücretin -maaş olarak, net maaşın- yüzde 20’si elektriğe gidiyordu, şu anda yüzde 8’i gidiyor.

MUHARREM VARLI (Adana) – Büyük rakamlar!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Bu, çok önemli bir şey. Bu, üstelik, bütçeye yük olmadan olmuştur, sübvansiyonsuz olmuştur ve mesela IMF’den aldığımız kredileri düşünün. 6,4 milyar dolar biz kredi aldık, 6,4. Bu, borçtu neticede. Bizim ise, enerji politikasındaki bu fiyat ayarlamalarından dolayı 15 milyar dolar katkımız oldu ekonomiye, ihracata katkımız oldu, turizme katkımız oldu, sanayiye katkımız oldu. Bunlar hiçbir zaman göz ardı edilmemelidir ve aynı zamanda da aldanmışlık duygusundan bizi kurtardı. Bu, en büyük kazançlardan, psikolojik katkılardan bir tanesidir. Bunların hiçbirinden söz edilmedi burada. Türkiye'yi jeopolitik ve jeostratejik olarak hep tarif ederdik konumunu; bunun altını, biz, projelerle daha iyi bir şekilde doldurduk. Bu, Bakü-Tiflis-Ceyhan, Şahdeniz Projesi, şu anda yürütmekte olduğumuz Nabucco Projesi, bunlar Türkiye'nin stratejik boyutuna, jeopolitik boyutuna farklı anlamlar, daha büyük derinlikler kazandırdı ve dolayısıyla, ülkemiz olmadan bir enerji denklemi çözülemeyecektir, bunu da çok rahat bir şekilde ortaya koyduk. Dış politikanın altında bir noktaydı, şemsiyenin altındaydı, şimdi dış politikayı neredeyse şekillendirecek faktörlerden bir tanesi oldu.

Bu projeleri başarıyla yapıyoruz ve bu projelerin BOTAŞ gibi eleştirilen bir kuruluş tarafından gerçekleştirilmesi ve dünya çapında başarılara imza atılması, ayrıca arkadaşlarım için de bir teşekkür vesilesidir, bunu da burada ifade etmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bizim göreve geldiğimizdeki amaçlarımızdan bir tanesi de enerji gibi çok kompleks bir konuyu kolay anlaşılabilir bir hâle getirmekti ve bu noktaya başarıyla ulaştık ve şimdi, özellikle yatırımlarda tabana yaydık bunu, Türkiye'de, Anadolu’da tabana yaydık. Herkesin bir enerji projesi var. Rüzgâr enerjisi, jeotermal enerji, kömürle ilgili yatırımlar, bu noktada herkesin bir enerji projesi var ve yakında, inşallah, bunları açmaya yetişemeyeceğiz.

Rüzgâr haritasını çıkardık. Daha evvelden değişik rakamlar söyleniyordu, yatırımcılar dağ tepe dolaşıp bu dataları alıyordu, ölçüleri alıyordu; biz, bütün Türkiye'nin enerji haritasını çıkardık, rüzgâr enerjisi haritasını çıkardık, atlasını çıkardık. Dolayısıyla, vatandaşlarımız, kasabasında, köyünde, rüzgârın hangi noktada kaç metre/saniye estiğini gördü.

Dolayısıyla, artık, rüzgâr eserken biz es geçmeyeceğiz. Artık su akarken Türk bakmayacak. Bu, bizi çok üzen bir ifadeydi. Şimdi, bütün akarsularımızdan nehir tipi türbinlerle elektrik üretmek üzere projeleri yaptık. Bu Yenilenebilir Enerji Yasası, adı vardı, kendisi yoktu, bunu biz hayatımıza dahil ettik. 1.300 proje hazırlandı ve bunların çoğuna kazma vuruldu ve bunlar da, inşallah, bu sular artık boşa akmayacak. Bunlar bizim varlıklarımızdı ve ülkemizin en değerli unsurlarıydı, hem sulamada hem sulamada hem tarımda hem enerjide hem içme suyu olarak kullanacağımız kaynaklarda. Petrolden çok daha önemli bir kaynak bu. Çünkü, petrol fiyatı yükselir, düşer, ama, suyun hiçbir zaman değeri düşmeyecektir. Bu bakımdan, bu envanter çıkartmalarıyla birlikte, şimdi de jeotermal üzerine gidiyoruz. Yakın geleceğin yıldızı jeotermal olacak ve Türkiye’nin rezerv olarak Avrupa’da 1’inci, dünyada 7’nci olduğunu tespit ettik. Şimdi bunu uygulamaya geçiriyoruz. Bunun için sondaj makineleriyle bin metreden daha derine ineceğiz. Bunu yaparken de Ulu Önder Atatürk’ün Maden Tetkik Arama Enstitüsü -1935 yılında kurulmuştur- kurulurken söylediği bir ifade hepimiz için çok anlamlıdır: “Yer altı zenginliklerimiz için MTA’yı kurduk, çalışacaklardır, onlardan mesut sürprizler bekliyorum.” diyor. Bu mesut sürprizler kravatla olmaz, masa başında oturarak olmaz; bunlar dağları, tepeleri dolaşarak olur, çile çekerek olur, ayağa postal giyerek olur ve sondaj yaparak olur. Şimdi daha derinlere ineceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu yaptığımız zaman, hem yerli kaynaklarımız değerlenecek hem çevre dostu, tertemiz bir yakıtı değerlendirmiş olacağız. Bunların evvelden sözü  ediliyordu, bunun edebiyatı yapılıyordu, ama, biz bunu kuvveden fiile geçirdik. Şimdi daha derine ineceğiz.

Yine, Ulu Önder Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir.” sözünü ben madenci arkadaşlarımıza “İstikbal derinlerdedir.” diyorum ve daha derinlere inerek, daha fazla madenleri, daha fazla jeotermal kaynakları, petrolü bulacağız ve bunu mutlaka ülkemizin zenginliklerine katacağız.

Bununla ilgili neler yaptık? Tabii, bunlar parasız olmaz. TPAO’nun bütçesi biz gelene kadar 50 milyon doları geçmiyordu. Biz, bunu 8 kat artırdık, yüzde 8 değil 8 kat artırdık. Dolayısıyla, şu anda TPAO’cular sadece karada değil denizlerde de bu çalışmalarını sürdürüyorlar. Bununla ilgili de inşallah 2015 yılına kadar o mesut sürprizleri gerçekleştirerek, dışa bağımlılığımızı petrol ve doğal gazda da inşallah azaltacağız ve belki de ortadan kaldıracağız. Ama, bu, ancak inançlı kadrolarla ve çalışarak olur. Bunun için yoğun çalışmalarımız sürüyor ve bunları yapmaya da devam edeceğiz.

Tabii, bunları yaparken, aynı zamanda yatırımları tabana yaymak için yeni kavramlar da oluşturduk. Bunlardan rüzgâr enerjisi ve jeotermal enerjiyle birlikte küçük hidroelektrik santraller “değirmen türü” dediğimiz “nehir türü” dediğimiz türbinlerle ilgili şirket kuruluşları başladı. Hedefimiz 3 bin civarında yeni enerji KOBİ’sidir. Bu KOBİ’lerde çalışacak vatandaşlarımız. Milletimiz burada zenginliklerine yeni zenginlikler katacak.

Bundan sonraki hedefimiz de şu anda bunu gerçekleştirdik, 14 cins türbin yaptık. Bular “cek, cak”lı cümleler değil, yaptık. TEMSAN adlı kuruluşumuz bir otomobilin bagajında taşınabilecek kadar küçük, bir tırın taşıyamayacağı kadar büyük 14 çeşit türbin yaptı. Şimdi bunların üretimini artıracağız ve bunlar, nehirlerden elektrik üretecekler. Bunların toplamı 6 Atatürk Barajı yapıyor. Bu suların toplamı, başlattığımız projelerle beraber 6 Atatürk Barajı yapıyor. Bunlar daha evvel boşa gidiyordu. Bunları konuşmadan, olayı çok dar bir bant aralığında almak gerçekten haksızlık olur, çalışan arkadaşlarıma haksızlık olur.

Evet, bazı atamalarda vekâletle yürütüyoruz. Bu, bizim hassasiyetimizi gösterir. Biz, onların bir kısmını da yazdık. Şu anda teklifini ettik Sayın Başbakanımıza. Sayın Başbakanımızın da bu noktada hassasiyeti var. Tabii, biz bunları istediğimiz şekilde de doldurabilirdik. Ama, esas düşünmeniz gereken farklı bir şey: Peki, bu kadrolar vekâletle yürürken, bu işler nasıl başarılıyor? Bu Bakü-Tiflis-Ceyhanlar, Şahdenizler, bu nükleer enerjiyle ilgili çalışmalar, bu doğal gazla yapılan çalışmalar. Doğal gaz, 9 vilayetle aldık 50 vilayete çıktı. Kolay bir iş değil bu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu iş kolay bir iş değil.

Ayrıca, 4 bin kilometre çelik boru vardı Türkiye’de doğal gazla ilgili biz gelmeden, toplamı bu. Şu anda 10.500 kilometreye ulaştı bu, 10.500 Yani bu, az bir çalışma değil. Hani “demir ağlarla ördük” diye bahsettiğimiz Türkiye’mizi, şimdi çelik borularla… Hava kirliliğiyle mücadelede bu doğal gaz çalışmalarını sürdürüyoruz. Bunlar, ancak terleyerek olur, inanarak olur, devletine güvenle olur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Biz Türkiye’yi, biz ülkemizi, devletimizi, Türk milletini dünyanın en büyük on ekonomisi arasına dâhil edeceğiz. Bu da ancak çalışmayla olur. Bu, ancak vatanına güvenerek olur, milletine güvenerek, devletine güvenerek olur. Bu çalışmaları da süratli bir şekilde yapıyoruz.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Adıyaman ne oldu Sayın  Bakan?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) - Bunun dışında, enerji tarımı diye bir konsept geliştirdik. Petrol ararken, aynı zamanda, tarımda da hem biyodizel elde etmek hem aynı zamanda biyoetanol elde ederek, biri benzinin yerine, diğeri de mazotun yerine kullanılacak çalışmalar sürdürdük. Bu gerçekleşirse benzinde yüzde 30, dizelde yüzde 15; toplam olarak da 350 bin aileye ilave geçim imkânı sağlayacak. Boş sahaları bu şekilde değerlendirmiş olacağız.

Tabii, bunu yaparken aynı zamanda bir enerji diplomasisi sürdürüyoruz. Bu da yeni bir kavramdır. Enerji diplomasisinde gene, gerek İran meselesinde gerek Irak meselesinde gerek Avrupa ve Balkanlarda ve Kafkaslarda ve şimdi de Türk cumhuriyetlerinde bunu gerçekleştireceğiz. Daha evvel bunların sözü ediliyordu. Biz Azerbaycan’ın petrolünü aldık, dağları tepeleri aşarak Ceyhan’da denize indirdik. Her gün 1 milyon varil petrol akıyor arkadaşlar, 1 varil değil, 1 milyon varil; gözünüzün önüne getirin, sabahtan akşama kadar 1 milyon varil ve bu tankerlere yükleniyor.

Şahdeniz Projesi: Azerbaycan’ın gazını çıkarttık ve oradan, Hazar Denizi’nden dağları tepeleri aşarak bunu millî ekonomimize kattık, bir miktarını da Yunanistan’a verdik, bu İtalya’ya gidecek.

Nabucco: Türkiye-Bulgaristan-Romanya-Avusturya ve Macaristan’a gidecek Nabucco Projesi yürüyor. Bunları düşünmeden, bunları söylemeden nasıl enerjiyi bu kadar dar bir aralığa sıkıştırabilirsiniz?

Ve üstelik biz bunları yaparken beş yılda yaklaşık altmış bin ihale yaptık. Bunların içinde çok küçükleri de var, maden ruhsatlarının verilmesi de var, bunların içinde çok büyük ihaleler de var. Bu altmış bin ihalenin içinde tabii ki yanlışlıklar da varsa üzerine gidiyoruz. Mühim olan şey, üzerine gitmektir, saklamak değildir. Bunun içinde de bir iki tane yanlış varsa onların da gözünün yaşına bakmadan bunu yapıyoruz ve neticede biz bunları tespit ediyoruz. Sayın Başbakanımızın direktifiyle yaptık biz bunları. Sayın Başbakanımız bizzat bu işleri takip eden, bu detaylara kadar inebilen, çalışkan  bir liderdir. Dolayısıyla biz onun ekibi olarak bu çalışmaları sürdürüyoruz. Mühim olan bunları ortaya çıkarmaktır, bunlara izin vermemektir. İyi yaparsa alkışlıyoruz, yükseltiyoruz; kötü yaparsa da ona göre de bunun değerlendirmesini yapıyoruz. Bu şekilde ancak başarılı olabiliriz ve bu şekilde çalıştığımız için biz sonuç alıyoruz. Onun için bu olayları bir bütün içinde, büyük bir resmin parçası olarak, enerji politikamızın parçası olarak görmemiz lazım.

Elektrikte de, bakınız, ben size birkaç tane de rakam vereyim: 31,8 megavattı aldığımızda, bunu 40,9’a çıkarttık, yaklaşık 10 bin megavat buna dâhil edildi. Bunların içinde, bizim dönemimizde başlayıp bitenler, aşağı yukarı 3 bin megavattır; ayrıca da 6 bin 500 megavata da kazma vuruldu, bunlar da bitmek üzere. Bunları biz isteseydik, daha evvelkiler gibi alım garantisiyle alır, altı ayda Türkiye’nin bütün enerji ihtiyacını karşılardık, ama, çocuklarımız, torunlarımız bundan çok büyük sıkıntı çekerlerdi. Biz bunu özel sektöre… Zaten kanunun gereği bu, biz istesek de enerji yatırımı yapamıyoruz kanunun gereği olarak. Onun için, biz bunu özel sektöre… Bu bir modeldir ve bizden önceki kanun değişikliğinin gereği olarak yapıyoruz. Mühim olan şudur: Bu özel sektörü biz, yatırıma teşvik ettik. Dün akşam ben… Dün, 2 defa İstanbul’a gidip geldim, 2 defa gidip geldim. En son, yani, ikinci gidişimde GAMA’yla General Electrics’in yatırım anlaşmasının toplantısına katıldım; dünya devidir ve üstelik bunlar, Türkiye’ye bir kuruş dahi yük olmadan bu yatırımları yapacaklar ve enerji yatırımları yapıyorlar. Bu enerji yatırımları gerçekleştiği takdirde Türkiye’miz, tabii ki, geleceğe hazırlanmış olacak. Bizim şu andaki derdimiz bugün değil, geçmişi de değil. Biz şimdi ileriye doğru bakıyoruz ve geleceği inşa ediyoruz. Bu bakımdan, özel sektörün son bir-bir buçuk yılda yatırıma olan bu hassasiyeti bizi memnun ediyor. İşte, tam rekabetçi bir ortam bu şekilde gerçekleşmiş olacak. Biz, altyapıyı yapıyoruz.

Madenlere gelince: Madenlerde bu yasaları değiştirerek önemli adımlar attık ve büyük bir artış meydana geldi. Bunlardan, başta mermer olmak üzere -mermerde harika bir çalışma yapılıyor- mermer işleme makineleri de dâhil, yepyeni bir sektör oluştu, İtalya’yla yarışıyoruz ve Türkiye, burada önemli bir noktaya girdi.

Kömürde yeni sahalar bulduk. MTA, işte o mesut sürprizleri çalışarak yapıyor, sondajlarıyla yapıyor. 800 milyon ton yeni kömür rezervi buldu. Buna 600 milyon ton daha ekleyeceğiz yakında. Bunu yaptığımız zaman 1,4 milyar ton yapar. Bu bizim büyük bir zenginliğimiz ve kömür bulmaya devam ediyoruz. Türkiye’nin altında kömür yatıyor. Trakya başta olmak üzere, biz bunları çıkartıyoruz.

Şimdi, borla ilgili de, ayrıca 1 milyar ton da -zaten rezervlerimiz iyiydi- ilave rezerv daha bulduk bu çalışmalarla. Bor Araştırma Enstitümüzde de güzel çalışmalar yapılıyor. Sözü geçtiği için söyleyeceğim, sodyum bor hidrür sentezini başarıyla yaptık ve pilot tesis üretime açılma aşamasında.

Ayrıca, Hidrojen Teknoloji Merkezini, dünyanın tek merkezini İstanbul’a kurduk ve orada da çok ciddi çalışmalar yapıyor, geleceğin enerjisi bu. Ve sodyum bor hidrürle birlikte olacak hidrojen taşıyıcı olarak kullanılıyor, bunu da çok şükür başardık.

Roket yakıtlarında katkı malzemesi olarak kullanılacak elementer borun da sentezi yapıldı, pilot çalışması şu anda yürütülüyor. Tesisten sonra bunun endüstriyel boyutuna geçeceğiz.

Hekzagonal bor diye bir bor ürettik. Bunu, motor yağlarında kullanacağız. Bu da özel sektörle birlikte gerçekleşti. Motor yağına kattığınız zaman sürtünmeyi azaltıyor ve enerji tasarrufuyla beraber hayatını uzatıyor, aynı zamanda ömrünü uzatıyor. Bu bakımdan, bu da önemli buluşlardan bir tanesi.

Çimento yapımında, Türk tipi çimentoyu geliştirdik Devlet Su İşlerinin laboratuvarlarında ve bunu kullanma durumundayız. Ve maliyetini düşürüyor, çevre kirliliğini önlüyor, önemli katkılarda bulunuyor önlenmesinde.

Mikro besleyici olarak, dört ayrı üniversitenin ziraat bölümlerinde, laboratuvar ölçeğinde değil, arazi ölçeğinde mikro besleyiciyi kullandık. Buğdayda önemli artışlar meydana geldi, yoncada önemli artışlar meydana geldi. Diğer ürünleri saymıyorum. Bunlarla da biz aynı zamanda hem açlıkla mücadelede hem ülkemizin tarımsal zenginliklerine önemli katkılarda bulunacağız.

Bunun dışında, bina izolasyonu çinko borat ve seramikte kullanılmaları noktasında sanayi uygulamalarına başlandı. Bunlar önemli. Biz borda, rezervde dünya birincisi, piyasada dünya ikincisiydik. Şimdi, piyasada da dünya birincisi olduk. Ama, amacımız uç ürünleri daha fazla olan yeni ürünlere, tıpkı diğer madende olduğu gibi, bunun üzerine gitmek.

Ayrıca, bentonit gibi, çabazit gibi, zeolit gibi, perlit gibi ürünlerde de yeni sahalar, yeni çalışmalar yapıyoruz. Bu da madenciliğimizde bize önemli katkılarda bulunacak diğer ürünler. Bu bakımdan, çalışmaları bir bütün hâlinde ele alıyoruz.

Burada, bir de altın meselesi var. Altına tekrar dikkatinizi çekmek istiyorum. Biz şu anda rezerv bakımından…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayın.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Hayhay.

Eğer, biz, altın konusunda ispatlanmış miktarlara bakacak olursak dünya 9’uncusuyuz, ama eğer o rezervleri, mevcutları, görünür olanları ispat edersek dünya 2’ncisi olacağız. Hem alırken hem işlerken kazancımız olacak. Bu noktada hassasiyetimiz, millî menfaatlerimiz doğrultusunda olacaktır ve ülkemizin bu zenginliğini de biz ülkemizin, milletimizin hizmetine sunacağız.

Ben, tabii ki, muhalefetin yapıcı tenkitlerini gayet anlayışla karşılıyorum, onlara da ayrıca teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güler.

Hükûmet adına, Millî Savunma Bakanı Sayın Mehmet Vecdi Gönül.

Buyurunuz Sayın Gönül. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakika.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan evvel gerek Bütçe Komisyonunda gerekse Genel Kurulda Millî Savunma Bakanlığı bütçesine özel ilgi gösteren arkadaşlarımıza, konuşma yaparak bizi destekleyen, tenkit eden, fikir veren değerli milletvekillerimizin hepsine teşekkür ediyorum ve bu konuşmalar bizim için bir rehber olacaktır. Bunu da arz ediyorum.

Silahlanan bir dünyada silahsızlanma ancak bir ideal olarak kalabilir. Dünyada trilyonlar sarf edilerek silahlanılıyor ve Türkiye, bu silahlanmanın dışında kalamaz. Özellikle bazı araştırmalar göstermiştir ki, dünya üzerinde 18 çatışma bölgesi vardır. Bu 18 çatışma bölgesinin 13’ü Türkiye’nin etrafındadır. Ecdadımız ne demiştir? “Hazır ol harbe ister isen sulh-u salah.” Türkiye, eğer Balkanlar gibi, Kafkaslar gibi, Orta Doğu gibi çatışmaların en yoğun olduğu ve bütün dünyanın dikkatinin toplandığı bir bölgede bir istikrar ve barış adasıysa, bir demokrasi örneği teşkil ediyorsa, bunda sizlerin savunmaya ayırdığı paraların büyük rolü vardır.

Bir sayın milletvekili, Millî Savunma Bakanlığına ayrılan bütçenin Millî Eğitim Bakanlığının bütçesinin bile çok üstünde olduğunu ve aradaki oranlamanın belki mukayese bile edilemeyeceğini söyledi ve “Sosyal harcamalara neden çok para ayırmıyoruz da savunmaya ayırıyoruz?” dedi.

Ben size, savunma harcamaları ile sosyal harcamalar (millî eğitim harcamaları ve sağlık harcamaları) arasındaki ilişkiyi arz etmek istiyorum:

Bu seneki Millî Savunma Bakanlığı bütçesi 13 milyar 272 milyondur. Buna 1,5 milyar YTL civarındaki Savunma Sanayii bütçesini  de eklersek, demek ki 14 katrilyonu, 14 milyar YTL’yi bile bulmuyor. Buna karşılık Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi 21 milyar 238 milyondur. Demek ki, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi tek başına 14 milyar olan Savunma Bakanlığı bütçesinden daha fazladır. Evet, biz Hükûmete geldiğimiz zaman demin ifade ettiğim tespit doğruydu, Savunma Bakanlığı bütçesi en büyük bütçeydi. Ama şimdi, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi 21 milyar. Buna 7 milyar 318 milyonluk üniversite bütçelerini de eklediğiniz zaman 28 milyar 556 milyon yapıyor.

Sağlık bütçesine gelince: Biz geldiğimiz zaman sağlık bütçesi 2,4 milyardı. Şimdi sağlık bütçesi 10,5 milyardır. Devletin sağlık harcamaları ise 27 milyardır. Bu harcamalara 4 milyar Sosyal Dayanışma Vakfının ve ayrıca Devlet Bakanlığımızın, Sayın Nimet Çubukçu’nun Bakanlığının harcamalarını eklemek mümkün ve bir başka sosyal harcamamız daha var, o da 37 milyarlık Sosyal Güvenlik Kurumunun bütçeden desteklenmesidir.

Bunların hepsini üst üste koyduğumuz zaman, Hükûmetimizin, millî eğitim, sağlık, sosyal dayanışma ve sosyal güvenliğe ayırdığı paranın tamamı 97 milyar olmaktadır. 14 milyar Millî Savunma bütçesi, 97 milyar eğitim, sağlık ve sosyal yardımlaşma bütçesi. Aradaki mukayeseyi takdirlerinize bırakıyorum.

Temas edilen bir başka husus, Ordu Yardımlaşma Kurumunun bir askerî kurum olduğu şeklindedir. Bu, yanlış bir kanaat. Emekli Sandığı bir Maliye kuruluşu mudur veya Emekli Sandığı bir başka banka gibi midir? Hayır. Ordu Yardımlaşma da bir emekli sandığıdır ve yalnızca sosyal güvenlikle görevlidir. Elbette para kazanmak için bazı değerlendirmeler yapmaktadır.

Bununla ilişkili olarak yine şu iddia edildi: Türk Silahlı Kuvvetlerinin sermayeye sahip olduğu için bir siyasi güç olduğu. Bu, fevkalade yanlış. Çok büyük bilgi eksikliği var ve hatta şu tespiti yapmak mümkün: Türkiye bir geri kalmış veya üçüncü dünya ülkesi midir ki Türk Silahlı Kuvvetleri corruption’a bulaşsın, sermayeyle güç sahibi olsun! Doğrusu, bunu kabul etmek de mümkün değil, bunu esefle karşılamak konusunda, zannediyorum, söz birliği yaparız.

Bir başka iddia: PKK’nın, PKK’yla mücadelenin orduya havale edildiğidir. Bu iddia da devleti tanımamaktan gelen bir husustur. Yani, nasıl bir devlettir ki kendisine silahlı saldırı olacak ve ordusu seyirci kalacak! Böyle bir şey düşünülebilir mi? Anayasasına tecavüz edilecek, bizleri buraya getiren, hepimizin borçlu olduğumuz kurallara tecavüz edilecek ve silahlı kuvvetlerimiz seyirci kalacak! Haa, sosyal harcamalar, ekonomik harcamalar elbet belli bir yere varıyor. Şimdi, sizler çok iyi biliyorsunuz, son seçimlerde, Hükûmeti teşkil eden AK Parti Türkiye çapında yüzde 47 oy aldı. Doğuda bu oran yüzde 57’dir, güneydoğuda ise yüzde 54’tür. Türkiye ortalamasının bile üzerindedir. Sonra, nasıl bir temsil diye düşünülüyor ki, bizzat oranın halkı silahlı olarak bu mücadelenin içerisindedir! Korucular olarak, rahmetle ve minnetle anıyorum, binlerce şehit vermiştir oranın halkı. O hâlde, hiçbir şeyi temsil etmeyen, Bekaa Vadisi’nde Marksist bir dernek olarak kurulmuş olan, sonradan Suriye’ye nakletmiş, şimdi de Irak’ta kimin maksadına hizmet ettiği belli olmayan, asimetrik harbin, asimetrik tehdidin bir örneğini vermeye çalışan bir kuruluş hiçbir şekilde mazur görülemez! (AK Parti ve MHP sıralarından alkışlar)

Türkiye bu konuda çok tecrübelidir. Daha evvel de, Türk Halk Kurtuluş Ordusu Cephesi, Hizbullah, İBDA-C, TİKKO partizan, pek çok silahlı kuvvet, silahlı militan bu asimetrik tehdidin parçaları olmuşlardır. Hepsini araştırdığınız zaman arkasında bir siyasi yabancı gücün olduğunu görürsünüz.

Bir başka husus, sınır ötesi harekâtla ilgilidir, gündeme getirilen. Şimdi, sınır ötesi harekâtın kronolojisini siz çok iyi biliyorsunuz, ama ben de size hatırlatmak istiyorum. Sınır ötesine, Türkiye Büyük Millet Meclisi, sizler kahir bir ekseriyetle 17 Ekimde karar verdiniz. NATO Bakanlar Toplantısı 24 Ekim, Avrupa Başkanlık Bildirisi 24 Ekim, Amerika Birleşik Devletleri’yle görüşme 5 Kasımdır. Demek ki Amerika Birleşik Devletleri’yle görüşülmeden tezkere Hükûmet tarafından sevk edilmiş ve sizler tarafından da kabul edilmiştir. Yani, Amerika Birleşik Devletleri’yle pazarlık iddiaları varit değildir. Türkiye, önce iradesini ortaya koymuştur, sonra stratejik ortağından ve müttefikinden bu şartlar içerisinde nasıl iş birliği yapacağını ortaya çıkarmıştır.

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – “Meclis pazarlık yaptı.” iddiası yok zaten Sayın Bakanım.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Devamla) – Bu görüşmelerde -ben de vardım- üç husus ortaya çıktı: Birincisi, bizzat Sayın Başkan tarafından ifade edilen “Nihayet bizim dikkatimizi bu terörle mücadeleye, PKK terörüne çekebildiniz, tebrik ederim.” dedi. Amerika gibi binlerce meseleyle uğraşan bir dünya tek gücünü çekebilmişiz demek ki.

HASİP KAPLAN (Şırnak ) – Meclisi dışladınız ama Meclisi! Mecliste bunu tartışmak lazımdı.

ALİ KUL (Bursa) – Dinle!

AHMET YENİ (Samsun) – Dinlesene!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Devamla) – İkincisi, “PKK Irak’ın düşmanıdır, PKK Türkiye’nin düşmanıdır, PKK Amerika Birleşik Devletleri’nin düşmanıdır.” sözü Sayın Bush’un bizzat ağzından çıkmıştır.

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Bakanım, beş senedir niye çıkmadı o ağzından ya!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (Devamla) – Ve ulaşılan en büyük mutabakat da, daha evvel -buradaki arkadaşlarımızın da tespit ettiği gibi- gecikerek verilen istihbaratın “real time” olarak anında verilmesi hususudur.

Sayın Çakmakoğlu, konuşmasında savunma sanayisindeki gelişmelerden bahsetti. Ben, bu Bakanlığı ondan miras aldım, katkılarından dolayı teşekkür ediyorum. Biz onun yaptıklarının üzerine koymaya çalışıyoruz. (AK Parti ve MHP sıralarından alkışlar)

Sizlere dağıttığımız kitapçıkta yalnızca yerli ürünlerimiz var. Mesela, dünyanın en büyük projesi olan Joint Strike Fighter’ı  üreten dokuz ülkeden biriyiz. Dünyanın en ileri teknolojisini taşıyan savaş uçakları. O sizin kitapçıkta yoktur. Neler var? Görev bilgisayarı var. Bunu yapabilmek fevkalade zor bir iştir. Atak helikopteri, millî tank, millî gemi, kasırga roketleri, panter, fırtına, zırhlı muharebe araçları, Stinger (KMS), temel eğitim uçağı, uçak jet motoru gibi ilk defa yapılan işler yanında, enteresandır, Türkiye’de ilk defa, piyade tüfeği ve makineli tüfeğin başlatılmasına da karar verilmiştir. Şimdiye kadar hep başka ülkelerin projeleri uygulanıyordu.

Ben, şunu ifade etmek istiyorum: Sizlerin desteğiyle, Türk Savunma Sanayisi, bu beş senede, yüzde 27 katkılardan yüzde 40’lı, yüzde 50’li katkılara yükselmiştir. İlk defa bir millî gemi (Korvet) yapılmaktadır, ilk defa millî tank yapılmaktadır, ilk defa bir eğitim uçağı yapılmaktadır.

Bir başka husus: Sabiha Gökçen Havaalanı, her nasılsa bizim malımız. Göreve geldiğimiz zaman, Sabiha Gökçen’i Ulaştırma Bakanlığına 200 milyon dolara devretmeye hazırdık, ama ataleti sebebiyle kabul etmediler. Takip ettiyseniz, televizyonun önünde on dört saat süren bir fevkalade şeffaf ihaleyle 3,5 milyar dolara ihale ettik. 200 milyon dolar etmeyen bir havaalanı 3,5 milyar dolara gitti. Bu, sizlerin desteğiyle oldu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şunu ifade etmek isterim ki: Savunma harcamaları, en dikkatli yapılan harcamalardan biridir. Bakın, bu kadar operasyonlar oluyor, sizden, ilave ve ek ödenek istemiyoruz. Bize verdiğiniz bütçenin içinde kalmaya çalışarak bunları hallediyoruz. Bütün harcamalarımız sizlerin denetimine ve Sayıştay denetimine açıktır. Denetim dışı hiçbir harcamamız yoktur, bunun için müsterih olunuz.

Sayın milletvekilleri, Türk milletinin çelikleşmiş iradesi olan Türk Silahlı Kuvvetleri, bu verdiğiniz bütçeyle ve destekleyici konuşmalarınızla bir kat daha hız kazanacaktır. Avrupa’nın ikinci büyüklükte, NATO’nun Amerika’dan sonra ikinci büyüklükteki Türk Silahlı Kuvvetleri, en ileri profesyonellikle en ileri vatanseverliğin en uygun şekilde birleştiği, iftihar ettiğimiz, dünya çapında da prestij sahibi olan bir kuruluşumuzdur. Elbette Türk Silahlı Kuvvetleri hürriyet ve istiklalimizin savunulmasının en temel ve en güvendiğimiz kurumudur.

Ben, silahlı kuvvetlerin verdiği mücadelede -ayrıca polislerimizin, jandarmamızın verdiği mücadelede- gazi olanları minnetle, saygıyla, şehit olanlarıysa minnetle ve rahmetle anıyorum.

Yakınlaşmış olan bayramınızı tebrik ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gönül.

Şahsı adına, aleyhte, İzmir Milletvekili Sayın Kamil Erdal Sipahi söz istemiştir.

Buyurun Sayın Sipahi. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Millî Savunma Bakanlığı bütçesi hakkında konuşacağım.

Güvenlik kavramını 1952’den itibaren NATO çerçevesinde mütalaa eden Türkiye, bölücü terörün zirveye çıktığı 1992 yılında ilk defa devrin Genelkurmay Başkanı ağzından iç güvenlik tehdidini ülkemiz için birinci öncelikli tehdit olarak görmeye başlamıştır.

Yumuşama ve caydırıcılığın toplamı olarak ifade edilen güvenlik, AKP döneminde caydırıcı özelliğini kaybetmiş, yumuşama ise tek taraflı taviz politikasına dönmüştür.

29 Ekim 1938’de Mustafa Kemal’in hasta yatağında olduğu için kendisinin okuyamadığı Nutuk’u, Türk ordusunun vazifelerini ifade eden bir veda, bir vasiyettir.

Bu Nutuk’ta Türk ordusunun görevi, Türk vatanını ve Türklük camiasının şan ve şerefini dışarıdan ve içeriden gelecek tehlikelere karşı korumaktır.

Önce melun ve meşum çuval olayı, son olarak 8 askerin rezilane, onur, gurur kırıcı teslim olayı karşısında AKP’nin tepkisiz ve teslimiyetçi davranışlarıyla Türklük camiasının şan ve şerefine tasallutta bulunulmuştur.

Meclisten çıkarılan sınır ötesi harekât tezkeresi, kırk iki günlük gecikmeyle, ABD’den icazetli, ipotekli, onaylı bir direktife dönüşmüştür. Tespit edilen müsait hedeflere, tezkere öncesinde de sık sık yapılan rutin topçu ateşi, 1 Aralıkta ABD istihbarat desteğiyle icra edilmiş, sınır ötesi operasyon olarak yutturulmaya çalışılmış, neredeyse Hükûmetin kahramanlık hikâyesi hâlinde takdime kalkışılmıştır.

Başlangıçta reddedilen, ancak Amerika ziyareti sonrası gündeme gelen af konusu, yeni bir icazet ve çaresizlik ifadesidir. Teröre karışan veya karışmayan hainlerin nasıl ayrılacağı merak konusudur. Kış günlerini aftan istifadeyle beslenerek geçirecek katillerin, ilkbaharda, örgütün eksilen dağ kadrosunu tamamlayacağı belirlidir. Bu oyun daha önce oynanmıştır. Bunların affıyla uğraşacağınıza, Meclisteki uzantılarının dokunulmazlıklarıyla uğraşın. (MHP sıralarından alkışlar)

Konvansiyonel muharebeyi gerektiren simetrik harekât, yerini gittikçe terörizme karşı mücadele gibi asimetrik harekâta bırakmaya başlamıştır. Ancak, bütçe ve projelerden anladığımız, en büyük asimetrik tehdide maruz ülkemizde her şeyin hâlen simetrik olarak görüldüğüdür.

Şimdi, Hükûmete bazı tespit ve önerilerimizi sunacağım:

1) Subay kaynaklarındaki değişik uygulamalar, yükümlü erlerin uzun dönem, kısa dönem, bedelli askerlik ve bunun gibi farklı uygulamalar insicamı bozmaktadır, tedbir alınmalıdır.

2) Türk ordusu, dünyanın ilk teşkilatlı ve savaş taktiği uygulayan ordusudur. Bu ordunun binlerce yıllık askerî gelenekleri, teşkilatçılığı, eğitim ve taktikleri Hükûmetin AB ve ABD hayranlıklarına kurban edilmemelidir. 1834’te kurulan Mektebi Harbiyei Şahane, Amerikan West Point’ine, Mehmetçik, katil, ırz düşmanı ve yağmacı Coni’lere benzetilmeye çalışılmamalıdır. (MHP sıralarından alkışlar)

3) Subaylarımızın önemli bölümü, astsubay ve uzmanların tamamına yakını fakirlik sınırının altında ücret almaktadır. Emekli olanları daha büyük sıkıntı içindedir. Astsubaylarımızın emeklilikleri dâhil bazı tazminatlardan yararlanması imkânları sağlanmalı, sosyal sorunlarına el atılmalıdır. Uzmanların gelecek endişeleri giderilmelidir.

4)  Teşkilatta, teçhizatta, eğitimde, özellikle Kara Kuvvetleri ve Jandarma Genel Komutanlığında simetrik ve asimetrik unsurlar birbirinden ayrılmalı, batıdan kuvvet taşımak yerine, uzmanlaşmış yerel kuvvetlere ağırlık verilmelidir. Terörle mücadelede başarılı, lider kadrolara sahip çıkılmalıdır. Terör sıra dışı bir mücadeledir, sırası gelenlerle veya sıradan kişilerle yürütemezsiniz.

5) Yükümlülerden oluşan ordu daha genç, daha zeki, daha demokratik ve daha disiplinlidir. Belli konularda ve görevlerde profesyonel kadrolar gerektiği doğrudur, ancak tamamen profesyonel bir ordu, Türk’ün “ordu-millet, asker-millet” kavramlarına aykırıdır. Teröre karşı da profesyonel-yükümlü karışımı bir yapı benimsenmelidir. Amerikanın profesyonel katil ve yağmacı ordusuna özenmeyin. Çünkü bütün dünya Mehmetçiğe özeniyor. Unutmayın, her Türk asker doğar. (MHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Terörle birlikte ve terörle iç içe en önemli diğer bir sorun sınır güvenliğidir. Sınır, millî şeref ve namusun korunduğu yerdir, ancak korunamamaktadır.

Yüzlerce terörist, binlerce kaçak insan, kaçak mazot, silah, uyuşturucu doğudan girmekte, batıdan çıkmaktadır. Terör sorununun temelinde de sınır güvenliği vardır. Bu güvensizlik ekonomiyi çökertmektedir. Sınırın dikiş tutmadığı ülkede maliyenin dikiş tutması mümkün değildir. Dün İzmir’de cereyan eden mülteci faciası, sınır ve kıyı güvenliği konusundaki en acı örnektir.

Ne acıdır ki, sınır güvenliği ve asimetrik tehdit gibi iki ana güvenlik sorunumuza yönelik ciddi bir tedbir yoktur. Ülkemizde millî harp sanayisiyle ilgili temel altyapı, birikim ve teknoloji büyük ölçüde mevcuttur. Her projeyi başta İsrail olmak üzere yabancılara peşkeş çekme alışkanlığına son verilmelidir. Bu konuları ileride Meclise taşıyacağız ve takipçisi olacağız.

Aziz şehitlerimizi rahmetle, zaferleri ve mazisi insanlık tarihiyle başlayan kahraman ordumuzu saygıyla anıyor, sözlerime son verirken yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sipahi.

Sayın milletvekilleri, on üçüncü turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Daha önceki soru-cevap işlemindeki sırayı takip edeceğim. Ufak bir teknik arıza oldu, bazı aksaklıklar olursa onu da telafi edeceğiz.

İlk söz Sayın Vural’ın.

Buyurun Sayın Vural.

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Millî Savunma Bakanımıza şu soruları yöneltmek istiyorum: 2003 yılı 27 Martında ve Ekiminde 2 defa bu Meclisten, Irak’ın kuzeyinde bulunan PKK terör örgütüne sınır ötesi operasyon yapılmak için yetki verildi. Bu yetkiler kullanılmadı. Acaba bu yetkiyi kullansaydınız terör örgütüne büyük darbe vurmuş olmaz mıydınız? Neden kullanmadınız?

Bir başka husus da, 12 Nisanda Genelkurmay Başkanı “Bir sınır ötesi operasyon yapılmalıdır. Başarılı oluruz.” demişti. 12 Nisandan ta 17 Ekime kadar neden beklediniz? Bu dönem içerisinde terör örgütünün şehitlerimize mal olan saldırıları karşısında, güvenlik kuvvetimizin bu isteğini yerine getirmekte neden geciktiniz? 17 Ekimde bu Meclisten 507 milletvekiliyle izin çıktı, 1 Kasımda silahlı kuvvetler “Hazırız” dedi. 28 Kasıma kadar neyi beklediniz, kimi beklediniz?

Bir başka sualim de, Sayın Başbakan, Lizbon’da havadayken, PKK terör örgütüne yönelik bir af hazırlığı yapıldığı ve silahlı kuvvetlerin de istişare içinde olduklarını söylüyor, sizin böyle bir af çalışmasıyla ilgili bilginiz var mı? Bu, dağdan indirme planının kararını kim vermiştir? Nerede hazırlanmıştır bu plan? Böyle bir planı Bakanlar Kurulunda görüştünüz mü? Bu plandan sonra, aftan sonra da Anayasa’da siyasal çözümle ilgili adımlar atacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Sayın Özensoy

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Dağlıca olayında kaçırılan 8 askerin yüz kızartıcı tesliminde, ABD’li General Petraeus, DTP’li milletvekillerine “Sizin göreviniz burada bitti, teslim bizim işimiz.” demiştir. Milletvekillerinin bu senaryoda yer almaları ABD ve Hükûmetin bilgisi ve müsaadesi içinde mi olmuştur? Bu konuda Barzani’yle irtibat kurulmuş mudur?

Sayın Enerji Bakanı, Keles-Davutlar Termik Santrali’nde niye ısrar ediyorsunuz? Bölgede yapılan referandumda yüzde 99 “hayır” çıkmasına, Bursa’ya ziyaretinizde ısrarlara rağmen bölgeye gitmemenize, 160 bin ağaç, ilave 110 bin fidanla yıllık ihracatı 5 bin ton kiraz üretimi olan yedi köyün boşaltılması gereğine, bölgede kamulaştırma ve ÇED raporunun mümkün olmamasına rağmen, sebep, ihaleyi Çalık Grubunun almış olması mıdır?

 Teşekkür ederim...

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özensoy.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, Enerji Bakanıma sormak istiyorum: Bor Enstitüsünün bütçesinden 2006 yılında yaklaşık 1 trilyon iade edilmiş, 2007 yılında ise 3-4 trilyon iade edileceği görülmektedir. Verilen bütçesini bile kullanamayan, araştırma yapamayan bir enstitünün kurulma gerekçesi reddedilmiş değil midir?

Enstitünün kuruluşuyla ilgili kanun görüşmelerinde borla çalışan araba yapılacağı belirtilmesine rağmen, bu konuda ne gibi aşama kaydedilmiştir?

Enerjide dışa bağımlılığın yüzde 73 olmasını nasıl karşılıyorsunuz?

Bakanlığınızda kaç bürokrat yolsuzluk iddiasıyla savcılığa çağırılmıştır?

Bir de Millî Savunma Bakanıma sormak istiyorum: Terör konusunu da dikkate alarak, sınır fiziki güvenlik sistemi konusunda bir proje var mıdır? Projenin önceliği ve maliyeti nedir?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Paksoy.

Sayın Akçay...

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Enerji Bakanına sorumu yöneltiyorum: Yerli ve alternatif enerji kaynaklarından yararlanmak amacıyla beş yıllık Hükûmetiniz döneminde hangi enerji yatırımları yapılmıştır? Bu yatırımlar bugün itibarıyla hangi seviyededir? Bir ulusal enerji stratejisi ve enerji planımız var mıdır? Enerjide dışa bağımlılık oranımız şu anda ne kadardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akçay.

Sayın Akcan

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla, Sayın Millî Savunma Bakanımıza sormak istiyorum: ABD ziyaretinde söz konusu olan gerçek zaman istihbaratı konusunda şimdiye kadar hangi destek alınmıştır?

Sınır mücavir alanında Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve MİT’in kendi imkânları yeterli değil midir istihbarat açısından?

5 Kasımdan önce istihbarat paylaşımı olmamış mıdır? Olmamışsa ABD ile stratejik ortaklığın ne anlama geldiğini merak ediyorum. Bu konuda bilgi verebilir misiniz?

Bir diğer sorum: 2002 yılında Genelkurmay İkinci Başkanıyken şimdiki Genelkurmay Başkanımızın bilgisi dâhilinde belli aralıklarla kara yollarının kendisine ait olan arazilerinin İstanbul’un Ankara çıkışında olduğu gibi…

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akcan.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Enerji Bakanımıza sormak istiyorum: Türkiye Atom Enerjisi Kurumu nükleer güç santrallerinin yapımıyla ilgili olarak taslak şeklinde ölçütler, duyurulmuştur. Bu ölçütler çerçevesinde bundan sonra nükleer santralin yapımını üstlenen firmanın kontrolü ve işi yürütmesi esnasında TAEK’in herhangi bir fonksiyonu olacak mıdır?

Diğer bir soru: Ulusal Bor Araştırma Enstitüsünün bu zamana kadar yapmış olduğu çalışmalar neticesinde Türkiye’den çıkartılan bor ham maddesinden ülke olarak hangi mamul ürünleri elde etmekteyiz? Şu an ham olarak ihraç ettiğimiz bor maddesinden elde edilen hangi mamul ürünleri ithal etmekteyiz?

Bir de Savunma Bakanımıza sormak istiyorum: Savunma sanayimiz için geliştirilen yazılımların kodlanarak üretilmesinde kullanılan ara yüz, veri tabanı ve işletim sistemleri nelerdir? Bunların içerisinden tamamıyla bize ait olan, kodlanarak geliştirilen uygulama yazılımları dışında herhangi bir ürünümüz var mıdır? Başka bir ifadeyle, savunma sanayimiz için algoritmaları bize ait olan ve kodlama suretiyle ürettiğimiz uygulama yazılımlarımızı geliştirebildiğimiz kendimize ait herhangi bir platforma sahip miyiz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Tankut.

Son söz Sayın Kaplan’ın.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sorum Sayın Millî Savunma Bakanına: Ordu bütçesi ve harcamaları üzerinde Meclisin denetimi yok. İlave bütçe fonları Meclis denetiminden muaf. Sayıştay Yasası askıda olduğu için ordu harcamalarını ve mülklerinin dışarıdan geriye dönük hesap ve incelemelerini yapamıyor. Ne zaman bu yasayı çıkaracak AKP Hükûmeti?

AB İlerleme Raporu’nda, yine, İç Hizmet Kanunu, MGK Yasası’nın değiştirilmesi var. Ayrıca, asker ve polisin sivil otorite emri altında olmasından ne anlıyorsunuz?

1997’de imzalanan gizli EMASYA Protokolü’nde Genelkurmay Başkanıyla İçişleri Bakanının imzası var. Neden Millî Savunma Bakanının imzası yok? Bu protokolü de kaldırmayı düşünüyor musunuz?

Son bir sorum Enerji Bakanına: ÇEAŞ (Çukurova Elektrik), Cementownia ve diğer şirketlerin açtığı 40 milyar liralık tazminat davasının Türkiye aleyhine sonuçlanma ihtimalinin yüksek olduğu konuşuluyor. Bu 40 milyar lira ödenirse tahkim kararıyla, bu 40 milyar lira, hazineden, vatandaşın vergisinden çıkacak. Peki, AKP bunun hesabını nasıl vermeyi düşünür veya Türkiye’yi savunmak için AKP Hükûmeti bu 40 milyar liranın tahkimle yabancı konsorsiyumlara ödenmemesi için ne tür bir tedbir alıyor? Bunu soruyor, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Şimdi, Hükûmet adına Sayın Güler; buyurunuz efendim.

Süreniz dört dakikadır.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sondan başa doğru cevap vermeye çalışacağım.

Sayın Kaplan’ın ÇEAŞ - Kepez’le ilgili sözleri karşı tarafın propagandasına dayanmaktadır. Bu noktada, biz, bir koordinasyon içinde devletin kurum ve kuruluşlarıyla gayet düzgün bir çalışma sürdürüyoruz. Zaten yasaya uygun olarak bu müdahaleyi yaptık. Hem on bir baraj ve ilgili trafo merkezlerine, kanuna uymayan, yasalara uymayan bir gruba karşı hukuki haklarımızı kullanarak yaptık. O, karşı tarafın propagandasıdır Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ödenirse de AKP’nin ödemesi lazım.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) - Sayın Tankut’la ilgili olarak… Burada borla ilgili olarak ifade edeyim: Şu anda biz büyük ölçüde yerli kaynakları kullanıyoruz, dışarıdan çok özel olmadıkça almıyoruz ve ayrıca da yeni ürünler geliştirdik. Biraz önce konuşmam sırasında da herhâlde dikkat etmediniz veya ben yeterince vurgulamadım- bu noktada, hegzagonal bordan tutun sodyum bor hidrür dâhil olmak üzere,  elementer bor olmak üzere, çinko borat olmak üzere bunları ürettik. Bunların ayrıca bir kısmını sanayide kullanıyoruz seramik dâhil olmak üzere. Türk tipi çimentoyu uyguladık. Şimdi, bu yolların çimentoyla kaplanması noktasında da denemelerimiz sürüyor. Ayrıca, mikro besleyici olarak yaptık.

Bu noktadaki bu millî ürünümüzü, ülkemizin çıkarları doğrultusunda katma değeri yüksek uç ürünlere dönüştürmeye çalışıyoruz. Zaten, ben daha evvel de Etibankın Genel Müdürüydüm, bir kısmını o zaman başlatmıştık. Bu noktada arkadaşlarımız gayet özveriyle çalışıyor.

Gayet tabii ki, biz, aldığımız parayı illa sonuna kadar kullanmayı arzu ederiz, ama kullanmadığımızı da veririz, yani, illa o parayı harcayacağız diye de bir şey yok. Neticede, aynı parayı fazlasıyla alıp kullanma imkânımız var.

Bu noktada, ayrıca, geriye ödeme diye de bir durum olmayacak bu sene; sonuna kadar projelerimizde kullanıyoruz onu. Bilhassa mikro besleyicide, buğday üretimi de dâhil olmak üzere, önemli sonuçlar aldık.

Yeni ve yenilenebilir ürünler, enerji konusunda, başta büyük barajlar olmak üzere Ilısu Barajı’nı başlattık. Bu, bizim millî gururumuzdur ve bir sürü ters akıma rağmen Ilısu Barajı’nın temelini attık. Ayrıca da üç ülkeyle de görüşerek -Avusturya, Almanya ve İsviçre’yle- onların da muvafakatini alarak yaptık. Almasaydık da kendi imkânlarımızla yapacaktık zaten.

Bu bakımdan, Ilısu Barajı… Boyabat Barajı’nı ayrıca başlattık. Bunun dışında, Muratlı’yı devreye aldık. Yusufeli, aynı şekilde, dönemimizde, benim Bakanlığım zamanında alındı, şimdi, Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından yürütülecek. Ayrıca da nehir türü hidroelektrik santralarla da önemli adımlar attık.

Bildiğiniz gibi, rüzgâr enerjisine yatırımcının ilgisini çekerek 78 bin megavat ki, bunun bir kısmı mükerrerdir, bunlar tabii ki ayıklanacak… Burada da bizim hesabımız, şu anda 17 megavatla aldık, bunu 200 megavata bu yılın sonunda çıkarıyoruz. Hedefimiz 8 bin megavattır iki buçuk sene içinde. Bunun 10 bin megavatı da bulma durumu vardır. Ayrıca, Türkiye’de türbinlerini üretmek üzere yoğun bir çalışmayı sürdürüyoruz. TEMSAN’da ayrıca bir rüzgâr türbininin prototipini yaptık. Hidroelektrik santrallerde de on dört tanesini yaptık. Şimdi, hedefimiz jeotermal enerjidir, yenilenebilir enerjinin bir türü olarak. Ayrıca, dalga enerjisinde de, Bor Araştırma Enstitüsünün hazırladığı mıknatıslarla dalga enerjisi konusunda da önemli bir çalışmayı sürdürüyoruz.

Bunun dışında, Bursa’yla ilgili olarak, bu Keles’teki santralin yapılmaması noktasında çevreden de değerlendirmeler var, yatırımcıyla da görüştük. Böyle bir firma tercihimiz yok. Biz, bütün firmalara eşit uzaklıktayız. Bu noktada, bunu siz de bildiğiniz hâlde belki farklı bir amaçla sorduğunuzu tahmin ediyorum. Bu noktada tutumumuz gayet nettir.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sözleşme imzalanmış.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Bunun dışında, atom enerjisiyle ilgili olarak değerlendirmenin nasıl olacağını, dokuz tane kriteri açıkladık herkesin bulunduğu bir toplantıda. Ayrıca 21’ine kadar da bütün değerlendirmelere açıktır. Ondan sonra iki aylık süre içinde bunun yönetmeliği ortaya çıkacak. 21 Şubatta da davet edeceğiz. Bunların hepsi yasada çok açık olarak görülmüştür. Biz bir gün dahi geciktirmek istemiyoruz nükleer enerji konusunda. Çünkü, bizim için bir eşikti ve çok anlamlıdır bu.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Güler.

Sayın Gönül, buyurunuz.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Vural’ın sorularıyla başlayayım. 2003; 27 Mart ve Ekimde dediğiniz tezkereler. Doğru hatırlıyorsam, 2003; 20 Marttı, diğeri de 7 Ekimdi. Bunlar, sınır ötesi harekâtla ilgili değildi. Bunlar, koalisyon kuvvetlerinin planladıkları şekilde meseleyi yürütememeleri üzerine, özellikle 1 Mart tezkeresinin reddedilmesi bakımından, 20 Marttaki overflight müsaadesiydi. Yani, Amerikan kuvvetlerinin Türkiye üzerinden Kuzey Irak’a -biz müsaade etmediğimiz için Kuzey Irak’a karadan asker götürmemişlerdi- overflight’ıydı. Overflight’ı verdik ve overflight sayesinde Amerikan kuvvetleri dört bin üç yüz sorti yaptılar üzerimizden. Birincisinin bizim askerle alakası yoktur, tamamen overflight’tır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır, orada da var Sayın Bakanım. Orada da Türk Silahlı Kuvvetlerinin Irak’ın kuzeyine gönderilmesine ilişkin var. 20 Martta da var, tezkereyi getirebilirim.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – 7 Ekim tezkeresi ise gene, koalisyon kuvvetlerinin yardıma ihtiyacı olması sebebiyle Türk askerinin Kuzey Irak’ta koalisyon kuvvetlerine yardım etmesi için çıkmış bir tezkeredir. Ancak, bu tezkerenin uygulamasında sıkıntı oldu. Ben bizzat, Amerikan Savunma Bakanı Rumsfeld’le Denver’da görüştüm. Onlar Ambar mıntıkasını teklif ettiler -ki en sıkıntılı yerdir- biz kabul etmedik, biz Kuzey Irak’ı istedik ve bu yüzden uygulama mümkün olmadı.

12 Nisanda Sayın Genel Kurmay Başkanının “Sınır ötesi harekât faydalı olur.” sözü doğrudur. Ancak, seçim öncesi çok popülist telakki edilebilecek bir karar olabileceği sebebiyle biz bunu o tarihte almadık.

OKTAY VURAL (İzmir) – Seçim kararı yoktu Sayın Bakanım.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Seçimden sonra aldık.

OKTAY VURAL (İzmir) – 12 Nisanda seçim kararı yoktu.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Hayır, o kesin tarih değil 12.

17 Ekimden Kasıma kadar neden beklendi? Hükûmetle Genelkurmay arasında, uygulamaların prensipleri konusunda bir mutabakata ulaşılması için beklendi.

Bir af elbette söz konusu değil. Ancak, ben size hatırlamanız bakımından, topluma kazandırma, geri dönme, vesair diye çıkarılan kanunları vermek istiyorum, sekiz tane çıkmış: 1985’te Özal Hükûmeti, 1988’de ANAP yine Özal Hükûmeti, 1990’da ANAP ama Akbulut Hükûmeti, 1992’de DYP-SHP Hükûmeti, 1995’te DYP-SHP Hükûmeti, 1999’da DSP-MHP-ANAP Hükûmeti, 2000’de DSP-MHP-ANAP Hükûmeti böyle bir  kanun çıkartmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teröristlerle ilgili değil Sayın Bakan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başbakan bunları yetersiz görüyor, kapsamını artırıyor, kapsama alacaksınız.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – 29/7/2003’te de Sayın Gül Hükûmeti benzeri bir kanun çıkartmıştır. Ama, bugün için Bakanlığımızın dâhil olduğu…

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, Sayın Başbakanın ifadeleri doğru değil!

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Ki, kanun çıkarsa, Adalet Bakanlığı çıkaracak. Adalet Bakanı da sizlere açıkladı zannediyorum böyle bir çalışmanın olmadığını. Bize de sorulmuş bir görüş yoktur, Bakanlar Kurulunda da bu konu görüşülmemiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Gönül.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Zaman var mı?

BAŞKAN – Süreniz tamamlandı.

MİLLÎ SAVUNMA BAKANI MEHMET VECDİ GÖNÜL (İzmir) – Peki, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz.

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Bakanım, eve dönüş yasasından niye bahsetmediniz?

AHMET YENİ (Samsun) – Çıkarmışsınız kanunları… İmzanız var.

MUHARREM VARLI (Adana) – Biz teröristleri affetmedik. (Gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen sakin olur musunuz.

Sayın milletvekilleri, şimdi sırasıyla, on üçüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Millî Savunma Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

09-  MİLLÎ SAVUNMA BAKANLIĞI

1.– Millî Savunma Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                                      (YTL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                               50.875.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                             13.206.785.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10               Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri           15.047.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                        TOPLAM                                        13.272.707.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Millî Savunma Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Millî Savunma Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                               (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                        16.651.402.952,50

- Toplam Harcama                                      :                        11.575.301.795,13

- Ödenek Dışı Harcama                              :                               89.823.649,85

- İptal Edilen Ödenek                                 :                          5.136.147.515,34

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                  :                          5.049.850.795,97

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Savunma Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.28- SAVUNMA SANAYİİ MÜSTEŞARLIĞI

1.– Savunma Sanayii Müsteşarlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                                    (YTL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                              4.512.950

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                                  22.668.640

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                           229.410

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07               Sağlık Hizmetleri                                                               5.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                                  TOPLAM                                                  27.416.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD               Açıklama                                                                   (YTL)

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                 2.100.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                          25.316.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                 TOPLAM                                                 27.416.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Savunma Sanayi Müsteşarlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Savunma Sanayii Müsteşarlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Savunma Sanayii Müsteşarlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                               (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                             :                              23.440.000,00

- Toplam Harcama                                      :                              16.085.124,79

- İptal Edilen Ödenek                                  :                                7.354.875,21

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                                                    YTL

- Bütçe tahmini                                           :                                   23.440.000,00

- Yılı tahsilatı                                              :                                   23.578.923,98

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Savunma Sanayii Müsteşarlığının 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20- ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANLIĞI

1.– Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                                        (YTL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                               312.922.080

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                                           372.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                270.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Ekonomik işler ve Hizmetler                                         51.193.920

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                TOPLAM                                                       364.758.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                            (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                          472.940.715,00

- Toplam Harcama                                      :                          443.887.674,13

- Ödenek Dışı Harcama                              :                                 500.000,00

- İptal Edilen Ödenek                                 :                            29.553.040,87

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.05- ENERJİ PİYASASI DÜZENLEME KURUMU

1.– Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                                    (YTL)

01              Genel Kamu Hizmetleri                                               7.167.250

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02              Savunma Hizmetleri                                                       645.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04              Ekonomik İşler ve Hizmetler                                     95.175.750

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                              TOPLAM                                                   102.988.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD               Açıklama                                                                         (YTL)

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                      76.220.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                                   7.168.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06               Sermaye Gelirleri                                                            20.500.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09               Red ve İadeler (-)                                                               -900.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                  TOPLAM                                                      102.988.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                  (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                                186.300.141,00

- Toplam Harcama                                      :                                169.335.686,75

- İptal Edilen Ödenek                                  :                                  16.964.454,25

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                                                   YTL

- Bütçe tahmini                                           :                                72.427.630,00

- Yılı tahsilatı                                              :                              179.558.578,17

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.26- ULUSAL BOR ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ

1.– Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                                    (YTL)

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                                      8.093.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                            TOPLAM                                                          8.093.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD               Açıklama                                                                 (YTL)

04               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler             6.633.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                           1.120.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                   TOPLAM                                                                7.753.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                   (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                                     5.000.000,00

- Toplam Harcama                                      :                                     3.484.318,76

- İptal Edilen Ödenek                                 :                                     1.515.681,24

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                                                           (YTL)

- Bütçe tahmini                                           :                                              4.700.000,00

- Yılı tahsilatı                                              :                                              3.797.748,61

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Eletrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.39- ELEKTRİK İŞLERİ ETÜT İDARESİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                 Açıklama                                                        (YTL)

01              Genel Kamu Hizmetleri                                     9.121.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02              Savunma Hizmetleri                                             327.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04              Ekonomik İşler ve Hizmetler                           26.455.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                             TOPLAM                                             35.903.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD               Açıklama                                                        (YTL)

03              Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                       1.755.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04              Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler  32.003.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05              Diğer Gelirler                                                     645.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                               TOPLAM                                         34.403.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü

2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                           (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                           32.992.000,00

- Toplam Harcama                                      :                           29.736.100,29

- İptal Edilen Ödenek                                 :                             3.255.899,71

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                                              (YTL)

- Bütçe tahmini                                           :                              29.867.000,00

- Yılı tahsilatı                                              :                              32.522.758,01

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.27- TÜRKİYE ATOM ENERJİSİ KURUMU

1.– Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                                        (YTL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                                   7.657.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                               300.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                                         56.912.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

07               Sağlık Hizmetleri                                                                268.900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                TOPLAM                                                        65.139.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD               Açıklama                                                                     (YTL)

03               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                    8.677.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler               56.318.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05               Diğer Gelirler                                                                  139.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06               Sermaye Gelirleri                                                                5.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                               TOPLAM                                                      65.139.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerji Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                  (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                                  51.065.000,00

- Toplam Harcama                                      :                                  39.396.630,48

- İptal Edilen Ödenek                                  :                                  11.668.369,52

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                   :                                    1.623.595,02

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                                                (YTL)

- Bütçe tahmini                                           :                                 50.050.000,00

- Yılı tahsilatı                                              :                                 45.175.079,84

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türkiye Atom Enerji Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40. 40- MADEN TETKİK VE ARAMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu               Açıklama                                                                         (YTL)

01               Genel Kamu Hizmetleri                                                  51.639.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02               Savunma Hizmetleri                                                             129.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                 700.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04               Ekonomik İşler ve Hizmetler                                        162.006.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                                TOPLAM                                                        214.475.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD               Açıklama                                                                         (YTL)

03              Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                         4.740.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04              Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                  208.575.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05              Diğer Gelirler                                                                       260.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                 TOPLAM                                                      213.575.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

 

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü

 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                    (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                                 141.436.305,00

- Toplam Harcama                                      :                                 126.800.807,17

- İptal Edilen Ödenek                                  :                                   14.635.497,83

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                   :                                     3.268.694,39

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                                                  (YTL)

- Bütçe tahmini                                           :                                 127.108.000,00

- Yılı tahsilatı                                              :                                 137.587.820,74

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20.92 - PETROL İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kod                 Açıklama                                                                   (YTL)

01              Genel Kamu Hizmetleri                                              1.350.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03              Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                           130.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04              Ekonomik İşler ve Hizmetler                                      3.338.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                      TOPLAM                                                               4.818.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                               (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                                 4.012.500,00

- Toplam Harcama                                      :                                 3.415.495,82

- İptal Edilen Ödenek                                  :                                    597.004,18

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Petrol İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Böylece, Millî Savunma Bakanlığı, Savunma Sanayii Müsteşarlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu, Ulusal Bor Araştırma Enstitüsü, Elektrik İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçeleri ile 2006 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir.

Ülkemize yararlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.12

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.23

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 36’ncı Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Şimdi, alınan karar gereğince, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri İle Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3 - Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 34)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Şimdi, 2’inci sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti İle Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4 - Türkiye Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/384) (S. Sayısı: 71) (x)

BAŞKAN – Komisyon?Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 71 sıra sayısıyla bastırılıp, dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen?

Tasarının tümü üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sayın Oktay Vural söz istemiştir.

Buyurun Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, çok teşekkür ediyorum.

Aslında, bu 71 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerinde söz almamın sebebi, biraz önce kabul ettiğimiz Millî Savunma Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşmeler sırasında, bu bütçeyle ilgili görüşmeler tamamlandığı için düzeltme imkânı bulamadığım ancak Meclisin yanlış bilgilendirilmesini de engellemek amacıyla, bir iki hususu size aktarmak amacıyla söz istedim. Bu bakımdan affınıza sığınıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bir sınır ötesi operasyon ve Irak’ın kuzeyine asker gönderilmesiyle ilgili iki tezkerenin, 20 Martta ve 7 Ekimde, 2003 tarihinde bu Meclisten geçtiğini ifade etmiştim, Irak’ın kuzeyine asker gönderilmesiyle ilgili. Sayın Bakan, Millî Savunma Bakanı 20 Mart 2003 tarihindeki tezkerede Irak’ın kuzeyin asker gönderilmesine ilişkin bir karar alınmadığını, sadece hava sahasının açılmasına ilişkin bir yetki alındığını söylemişti.

Değerli arkadaşlarım, 20 Mart 2003 tarihli ve 763 sayılı kararı ben sizlere okuyorum: “Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a gönderilmesine, bu kuvvetlerin gerektiğinde belirlenecek esaslar dâhilinde kullanılmasına…” diye karar verilmiş.

Dolayısıyla, her şeyden önce Türkiye'nin en önemli tehdidi olan PKK’ya karşı, bu yüce Meclisin aldığı Irak’ın kuzeyine asker gönderilmesine ilişkin bir karardan bile bihaber olunmasını doğrusu yadırgadım ve Meclisin bu konuda karar almamış gibi gösterilmesinin düzeltilmesi gerektiğini ifade ediyorum. Bu konuda Meclis karar almıştır ama Hükûmet uygulamamıştır. O da Hükümetin bileceği…

Üstelik, gerekçede diyor ki: “Kuzey Irak’ta barınmakta olan silahlı PKK/KADEK militanlarının kriz ortamından yararlanmak amacıyla faaliyetlerine hız verdikleri ve yeni tertipler içine girmeye başladığı görülmüştür.” diyor.  “Bu mülahazalarla; yine, kapsamı, sınırı, zamanı Hükûmet tarafından belirlenecek şekilde Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kuzey Irak’a gönderilmesine…” Doğru ya işte, Meclis verdi de Başbakan “Zamanı, kapsamı, sınırını ben belirleyeceğim.” diye söylüyor. Yani, dolayısıyla, belirlediği için de gerçekten, herhâlde ihtiyaç görmemiş; orada, PKK’ya darbe vurulması konusunda bir ihtiyaç gösterilmemiş, beklenmiş.

Sonra, 7 Ekim 2003’te 782 sayılı kararı aldı bu Meclis. Yine, bu Meclisin aldığı kararda “Türkiye’nin millî birliğini ve toprak bütünlüğünü hedef alan terör unsurlarının Irak’ta yuvalanmalarının önlenmesi, Türkiye için öncelikli, hayati bir konudur. Bu amaçla, Irak’ın PKK/KADEK terör unsurlarından temizlenmesinde ve Irak topraklarının ileride teröristler için melce olmaktan çıkartılması için gerekli tüm tedbirlerin alınmasında Türkiye kesin kararlıdır.” Ne zaman? 7 Ekim 2003’te. Kararlılığı görüyor musunuz? Aradan dört yıl geçmiş… “Kesin kararlıdır.” diyor ve biraz önce, Sayın Bakan şunu söyledi, dedi ki: “Nihayet anladılar haklılığımızı.” Yani, onun için… Beş yıldır anlamamışlar.

Sayın milletvekilleri, 7 Ekim 2003 tarihli tezkerede diyor ki: “Bu konudaki haklı güvenlik endişelerimiz başta ABD olmak üzere koalisyon güçleri tarafından da iyi bilinmekte ve anlaşılmaktadır.” Burada da söylüyor: “İyi bilinmekte, anlaşılmakta...” Bakan diyor ki: “Daha yeni anlaşıldı.”

Şimdi, yani, Meclise tezkere gönderip, bu tezkereye birtakım hususları yazdıktan sonra, kalkıp “ABD’yle anlaştık.” diyorsunuz. Bakın, daha ne diyor: “PKK/KADEK terör örgütünün Irak’tan tasfiyesi ve buradan kaynaklanan terör tehdidinin kesin olarak bertaraf edilmesi konusunda ABD ile resmî görüşmeler başlatılmıştır.”

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – İzin alamamıştır Sayın Bakan!

OKTAY VURAL (Devamla) – Vallahi, dört yıldan bu yana, maşallah görüşmeler başlatıldı ama kıl kıpırdamadı.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – İzin alamadılar, izin!

OKTAY VURAL (Devamla) - Yani, düşünebiliyor musunuz? “Bu görüşmelerde PKK/KADEK’in Kuzey Irak’tan tasfiyesi konusunda ortak anlayış birliği teyit edilmiş ve bu amaçla alınacak tedbirler üzerinde durulmuştur.” ve sizler, bu gerekçeyle Irak’ın kuzeyine asker gönderilmesine karar verdiniz. Şimdi, dört yıl boyunca bu Hükûmet yatmış, uyumuş, adım atmamış. Şimdi, bu gerekçe değerli arkadaşlarım, PKK/KADEK’in tasfiyesi için kesin olarak kararlı. “Bunu yapmamız gerekir.” diyor. Şimdi, şu soruyu sormamız bizim hakkımız değil mi: Bu Meclis bu yetkiyi verdi, bu yetkiyi kullanmadın, “tasfiye için bunu yapacağım.” dedin yapmadın. Peki, ondan sonra PKK terör örgütünün güçlenmesi, 2007 yılında 400’e yakın şehidimizin olması gerçeği karışında senin almadığın bu tedbirlerin vebali yok mudur acaba, vebali yok mudur? İşte, ben…

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen…

NURETTİN AKMAN (Çankırı) - 25 defa yapıldı Sayın Vural, 25 defa sınır ötesi yapıldı bugüne kadar.

MUHARREM VARLI (Adana) - 35 defa yine yapılır canım.

OKTAY VURAL (Devamla) – Yani, isterseniz daha da yaparız, niye gocunuyorsunuz? Yani, sınır ötesi operasyon yapılmasından niye gocunuyorsunuz? Bu yetkiyi siz verdiniz, Meclis verdi ve “PKK’nın tasfiyesi için ABD’yle anlaştık.” deniyor. Dört yıldan bu yana, gelip bu konuda anlaştık diye bir teklif getiriyorlar, bir tezkere getiriyorlar ve şimdi geliyor, diyoruz ki: “Yeni anlaşılmış.” Siz bu sözlerinizi gidin Bakanınıza ve Hükûmetinize söyleyin. Niye yan gelip yattınız? Dört yıldan bu yana soru sordunuz mu?

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – 22 Temmuzda…

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – 22 Temmuz kadar başınıza taş düşsün.

OKTAY VURAL (Devamla) – Asker gönderdik, PKK’nın tasfiyesi için diyorsunuz ki: “ABD’yle anlaştık” Nerede anlaşma?

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen konuya geliniz.

OKTAY VURAL (Devamla) – Bu Meclise yanlış bilgi vermek doğru değildir. Dolayısıyla, bunun düzeltilmesi gerekiyor. O bakımdan, Irak’ın kuzeyine asker gönderilmesine rağmen, bunu kullanmayan Hükûmete, “Bu yetkiyi verdik de niye kullanmadınız?” diye, gönül ister ki sizler soru yöneltin, sizler soru yöneltin.

BAŞKAN – Sayın Vural…

OKTAY VURAL (Devamla) – Başbakanlık yan gelip yatma yeri değildir elbette, yan gelip yatma yeri değildir. (MHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Vural, lütfen konuya geliniz.

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – 22 Temmuzda halkın verdiği…

OKTAY VURAL (Devamla) – Evet, 22 Temmuzda milletimiz sizin PKK terör örgütüne karşı müdahale yapmamanız için oy vermedi! (AK Parti sıralarından gürültüler)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Size de asmamak için oy vermedi!

OKTAY VURAL (Devamla) – O bühtandır o oy verenlere, haksızlıktır!

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Kuzu kesildiniz, kuzu…

MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Nasıl yönetiyorsunuz Sayın Başkan?

OKTAY VURAL (Devamla) – PKK terör örgütüne karşı kılınızı kıpırdatmıyorsunuz diye oy vermiş değildir!

BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Vural…

OKTAY VURAL (Devamla) – O oyun hakkını vermenizi diliyorum.

Sayın Başkan, müsamahanıza teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, grup adına konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Sayın Elitaş, buyurunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Millî Savunma Bakanlığı bütçesi görüşülürken değerli milletvekili arkadaşlarımız Sayın Bakana çeşitli konularda sorular sordular. Bu soruların esası, Millî Savunma Bakanlığının bugüne kadarki yaptığı ve Türkiye Büyük Millet Meclisine… Millî Savunma Bakanlığının önündeki engelleri aşmak, sınır güvenliğimizi daha iyi sağlayabilmek için ordumuza gerekli lojistik destekler konusunda nasıl bir bütçe hazırlanması gerektiğini, yüce Meclis, Hükûmetimizin getirdiği teklif doğrultusunda onayladı ve kabul edildi. Fakat, bu meyanda, gündemimizde olan PKK terör örgütünün son günlerdeki, özellikle 2007 yılı içerisinde yaptığı terörist faaliyetlerle ilgili, muhalefet kanadı, hakikaten Türk toplumunun arzu etmediği, Türk milletinin arzu etmediği ama, maalesef, siyasetlerini seçim öncesinde de belirli bir noktaya yoğunlaştırıp, hakikaten ülke içerisinde kargaşa ve karmaşanın ortaya çıkardığı söylem doğrultusunda hâlâ devam etmeye çalışıyorlar. Bakınız, aleyhte, Millî Savunma Bakanlığının aleyhinde konuşan bir konuşmacı, konuşmasında, terörün esas itibarıyla 1992 yılında Türkiye için önemli bir tehdit olduğunu ifade ediyor. Ama şunu hepimiz biliyoruz ki, asıl, terörün başlangıcı 1984 yılından bu tarafa devam etmiştir. 1984 yılından bu tarafa çok hükûmetler gelmiş geçmiştir. Hükûmetlerin hepsi terörle, ülkenin bölünmez bütünlüğüyle mücadele etmek için elinden gelen gayreti göstermiştir. Çok fazla şehit vermişizdir. Çok ülke insanı bu uğurda hayatını kaybetmiştir.

Artık bundan sonra, bu ülkede yaşayan, Anayasa’nın tanımladığı bir şekilde kendisini Türk vatandaşı hisseden insanları kucaklamamız, bağrımıza basmamız gerektiğine hep beraber inanıyoruz, biliyoruz. Çünkü, bu ülkenin millî birliği ve bütünlüğü buradan geçer. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yoksa, hamasetle, tutup da insanları başka tarafta yönlendirip başka kulvarlara çekmenin bir anlamının olmadığını hep beraber idrak etmek zorundayız.

Sayın Başbakan ne diyor: “Kafatası milliyetçiliğine son. Din milliyetçiliğine son.” [AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından alkışlar (!)] Biz, bunları ifade etmeye çalışıyoruz.

KADİR URAL (Mersin) – Biz de aynı şeyi söylüyoruz. Bravo!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Artık, bunları millî birlik ve beraberlik için kullanmamız gerekiyor. (MHP sıralarından “Kim yapıyor?” sesleri)

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kafatası milliyetçiliğini kim yapıyor?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakınız, bugün…

KADİR URAL (Mersin) – Bu memleketi otuz yediye bölen sizsiniz yahu!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bir dakika dinle kardeşim.

KADİR URAL (Mersin) – Otuz yediye bölen sizsiniz!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Dinle bir dakika. Senin Grup Başkan Vekilin konunun dışında neler söyledi. Biraz önce konuşan bir milletvekili burada değişik şeyler söyledi. AK Partiyi ve Hükûmetimizi olmayacak şekilde iddialarla, iftiralarla baş başa bıraktı, ağzımızı açmadık. Lütfen dinle.

MUHARREM VARLI (Adana) – Az önce söylediğiniz kafatası milliyetçiliğine katılıyoruz. Katılıyoruz katılıyoruz, bir itirazımız yok.

BAŞKAN – Sakin olalım sayın milletvekilleri.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bugün bu memlekette, biz, 17 Ekim tarihinde bir tezkere çıkardık. 17 Ekim tarihinde çıkardığımız tezkere konusunda Hükûmet açıkladı, dedi ki: Biz… Genelkurmay Başkanımız açıkladı: “Hükûmet bizden 24 veya 25 Kasım tarihinde tezkereyle ilgili istekleriniz nelerse onu bize verin, biz de 1 Aralık tarihinde bu konuyla ilgili isteklerimizi, taleplerimizi verdik” dedi. Ama, o güne kadarki geçen hadise neydi? Bakınız, 16 Şubat 1999 tarihinde “Apo” denen cani teslim edildi bu memlekete. Teslim edildi, “almadık” dediler, çünkü teslim edildi. İki gün önce burada konuşma yapan muhalefet partisinden bir temsilciye, bizim arkadaşlarımız laf atınca “Biz teslim almadık.” dedi. Doğru. Teslim almadılar, paketleyip bu ülkeye gönderdiler, seçim rüşveti olarak verdiler. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

KADİR URAL (Mersin) – Biz o zaman yoktuk.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, o dönem içerisinde “Apo” denen caniyi İmralı’da misafir edeceksiniz…

OKTAY VURAL (İzmir) – Etme! Göndersene F tipine.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …onun talimat vermesine müsaade edeceksiniz ve idamını engelleyecek şekilde kaldıracaksınız, Başbakanlıkta sümen altında tutacaksınız, arkasından gelip bu millete, meydanlarda ip fırlatacaksınız, olmaz böyle şey. (AK Parti sıralarından alkışlar, MHP sıralarından gürültüler)

KADİR URAL (Mersin) – İdamı kaldıran sizsiniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - İktidardayken başka, ama buraya gelip muhalefetteyken başka şekilde konuşmanın bir âlemi yok ve millet bunu biliyor.

BAŞKAN – Sayın Elitaş

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Seçimler, milletin yaptığı icraatların ibra yeridir, ibra günüdür. 22 Temmuz tarihinde bu millet, 58’inci ve 59’uncu Hükûmeti ibra etmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu herkes açık ve seçik ortaya koymuş ve görmüştür.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen konuya geliniz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Sayın Başkan, Değerli Grup Başkan Vekili, bakınız, sekiz dakika konu dışında konuştu. Müsaade edin…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – 22 Temmuzla ne alakası var, dört ayda gelişti.

BAŞKAN – Lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, o güne kadar Türkiye, uluslar topluluğu içerisinde yalnızları oynadı. Türkiye, haklı davasında dünya milletleri arasında kendini anlatamadı. Bakın, bizim 17 Ekim tezkeresine gelmezden önce, Türk milletinin içinde doğan, gerçekten olağanüstü bir infial, hepimizin gösterdiği… Nitekim, 27 Ekim tarihinde Kayseri’de çok büyük bir yürüyüş yapıldı, 250 bin -300 bin insanın bir araya geldiği yürüyüş yapıldı. Terörü herkes telin etti, lanetledi, çünkü bizim vatandaşlarımız, bizim evlatlarımız, bizim askerlerimiz, yavrularımız, kardeşlerimiz şehit oluyordu. Ülkeyi bölmek için gayret edenlerin ekmeklerine yağ sürülmüş, ama uluslararası toplulukta yalnız kalmıştık. Avrupa Birliği ne diyordu? Avrupa Birliğine şimdi  karşı çıkanlar, bundan önceki hükûmet döneminde Avrupa Birliğine girmek için imzalar atıyorlardı. Biz atmadık diyebilirler, ama hükûmetin ortaklarıydılar.

Amerika Birleşik Devletleri, İsrail’in Lübnan’a çıkarma yapmasını meşru müdafaa olarak kabul ederken, Türkiye’nin, Kuzey Irak’tan beslenen terör örgütüyle ilgili yapacağı mücadeleyi meşru müdafaa olarak kabul etmiyordu. Dindaşlarımız kabul etmiyordu, komşu ülkelerimiz kabul etmiyordu. Türkiye’nin Kuzey Irak’a çıkaracağı, yapacağı herhangi bir askerî faaliyetin neticesinde Türkiye yalnızları oynayacaktı, ama ilk defa 60’ıncı Hükûmet zamanında, AK Parti İktidarı zamanında dünya milletleri çerçevesinde baktığımızda, bizim, Kuzey Irak’ta beslenen terör örgütüyle, otuz yıldır içimizi dağlayan PKK terörüyle, mücadelemizi, artık, dünya devletleri kabul etmeye başladı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Amerika Birleşik Devletleri dedi ki: “O bizim düşmanımızdır”. Avrupa Birliği “Düşmanımızdır.” dedi. Bundan önce düşman olarak görmeyen ve Başbakan Yardımcımızın açıkladığı gibi, yirmi sekiz ülke tarafından, en az yirmi sekiz ülke tarafından beslendiği ifade edilen terör örgütü şimdi yalnız kaldı.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen, konuya geliniz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şu anda terör örgütünün yalnız kalmasıyla birlikte, açıkçası, Türkiye, yeniden, 70 milyon insanın bir ve beraber olduğu sürece girdi, inşallah, ümit ediyoruz, siyasi söylemlerle değil, siyasi rant peşinde koşarak değil, bu ülkenin birliği ve beraberliği ve menfaati hepimizin meselesidir. Terör, sadece AK Partinin meselesi değil, yediden yetmişe Türk milletinin meselesidir ve özellikle siyasi partilerin, milletin temsilcisi siyasi partilerin bu konuda çok hassas davranıp millî birlik ve beraberlik içerisinde bununla mücadelenin yollarını araştırmamız gerekir.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Elitaş.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen, Van Milletvekili Sayın Gülşen Orhan… Yok.

Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan… Yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben istiyorum.

BAŞKAN - Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç, buyurunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Türkiye Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Tabii, Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde çok yoğun miktarda Arnavut kardeşlerimiz yaşıyor ve yani Türkler ve Arnavutlar kardeş, aynı ağacın dalları. Böyle bir halkın müstakil devletiyle bizim ticaret anlaşması yapmamız elbette ki çok hoş bir şey. Bunun en iyi şekilde işlemesini de dilemek bizim temennimizdir.

Tabii, bu kanunun tümü üzerinde görüşme yapılırken Hükûmetin de genel politikasıyla ilgili birtakım söylemlerde de bulunmak mümkün. İşte, bugün YÖK Başkanı atandı. İşte, Abdullah Bey atamış, ondan sonra… (AK Parti sıralarından gürültüler)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Arnavutluk’a dön!

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, hayır, bir dakika, bir dakika, geleceğim şimdi.

Şimdi, tam onun kafasındaki YÖK oluşmasını sağlamasını, yani tam kendisinin kafasından geçen YÖK’ü oluşturacak kişi, bence, Kayseri Müftüsü daha iyi giderdi buraya, onu atasaydı daha iyi olurdu, ama…

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Tunceli’nin evliyaları var.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tunceli Müftüsünü de atayabilir de, neyse, şimdi, yani, tabii bu gibi, üniversite gibi güzel bir ilim yuvasına böyle tip insanların atanmasını ben şahsen uygun görmüyorum. Bilim adamının ne konuda bilim adamı olduğu bugün işte söyleniyor.

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Ayıp, ayıp! ODTÜ’de profesör.

KAMER GENÇ (Devamla) - Bir de, sayın milletvekilleri, bu arada bana bugün birkaç vatandaş bir telefon etti. Bu Fenerbahçenin Galatasarayı yendiği gün, Sayın Genelkurmay Başkanımızın… O gün biliyorsunuz bir yüzbaşımız şehit olmuştu, fakat bu şehit olduğu gün tabii Türkiye olarak büyük bir yas içindeyken Sayın Genelkurmay Başkanımızın, o gün bir gazetede, o kadar böyle neşeli oyun havasını oynar bir hava içinde bir resmi çıkmış ki kendisi… Arkadaşlarımız, o acı içinde olan insanlarımız buna üzüldüklerini söylediler, ben de kanaatlerine katılıyorum. Çünkü, yani, bu memlekette belirli görevlerde bulunan insanlarımızın, böyle bir millî yas niteliğindeki bir acının duyulduğu bir sırada, bence, keşke öyle bir pozla, öyle bir resimle kamuoyunun karşısına çıkmaması gerekirdi. Bu, yani, hepimizin acılı günlerinde, en başta bu acıyı içinde hissedecek insanların, devletin en üst kademesinde bulunan kişiler olması lazım. Bunu, vatandaşların isteği doğrultusunda dile getirmek istiyorum.

Bugün, tabii, bütçelerde yine söz almak istedik ama, gelmiyor söz. Zaten, böyle bir bütçe de olmaz. Zaten çoğunluk sizde, karar veriyorsunuz, hiç burada bütçeyi getirip de müzakere etmeye gerek yok. Yani, şimdi…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Arnavutluk’a gelin Arnavutluk’a…

KAMER GENÇ (Devamla) – Arnavutluk’a geliyoruz işte canım. Senin aklın erer mi Arnavutluk’a? Hiç, yani… Şimdi, biraz önce Grup Başkan Vekilin konuştuğu zaman… Bakın, bu, kanunun tümüdür, kanunun tümü üzerinde hükûmetin politikası şey edilebilir.

Ben, mesela, Millî Savunma Bakanımıza bir soru sormayı düşünüyordum, gelmedi sıra. Bizim Tunceli’de bir 500 kişilik bir yurt var, size defalarca söyledim, yüksekokulumuz var, Millî Savunma Bakanlığı tarafından alınmıştır. Diyecektim ki: Ya Sayın Bakan, Millî Savunma Bakanlığının parası çok, ne olur yani, o yurdu boşalt, orada yeni bir bina alın veyahut da yani, o, tabii ki, orada Millî Savunma Bakanlığının almasına bir şey demiyoruz ama, oradaki öğrencilerin de kalacak bir yeri olması lazım.

Şimdi değerli milletvekilleri, bakın, sizin bakanlarınız çıkıyor burada çok palavra sıkıyor. Keşke imkânımız olsa da, onlarla böyle uzun uzadıya tartışalım. Şimdi, bir bakanınız dün çıktı, dedi ki: Geçen seneden 500 küsur bin esnaf iş yerini kapattı. Bir memlekette bir senede 500 bin kişi eğer iş yerini kapatıyorsa ve siz bunu da eğer başarı sayıyorsanız, o zaman benim de sizinle tartışacak bir şeyim yok değerli milletvekilleri.

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen üslubunuzu biraz daha düzgün yapınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Evet, ama efendim bu ticaret anlaşması Sayın Başkanım. Şimdi, ticaret anlaşması olduğu için, Arnavutluk’la, yani, Türk tüccarının, esnafının güçlü olabilmesi için, evvela bu anlaşma nedeniyle sağlıklı çalışabilmesi için Türk esnafının durumunun düzeltilmesi gerekir. (AK Parti sıralarından gülüşmeler)

Arkadaşlar, gülünecek bir şey söylemiyorum. Bu bir ticaret anlaşması, serbest ticaret anlaşması. Serbest ticaret kimle yapılır?

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Arnavutluk…

KAMER GENÇ (Devamla) - İşte, tüccarlar arasında yapılır.

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Arnavutluk…

KAMER GENÇ (Devamla) - Efendim, Arnavutlarla yapılıyor da, tüccarlar arasında yapılıyor.

Mesela bakın, dün burada Tarım Bakanlığı bütçesi görüşüldü, “Çiftçi çok zengin” denildi. Dedim ki, yani burada dün onu söyledim: Sen acaba Türkiye’de yaşayan çiftçiden mi bahsediyorsun, ayda yaşayan çiftçiden mi bahsediyorsun? Mesela, süt ürünleri üreten çiftçilerin daha henüz süt ürünü için verilmesi gereken primi ödememişsiniz, bir seneden fazla. Yani, burada çıkıp da şey etmeye gerek yok bu kadar.

Şimdi, efendim, tabii, bugün Sayın Bakan burada dedi ki, bir Turusgaz meselesi var, 1996’da, işte Kutan Enerji Bakanı iken. Orada bir anlaşma yapıyorsunuz, yapılıyor o zaman, efendim doğal gazın işte 8 milyar metreküpü Trakya’dan, Bulgaristan’dan geliyor. Bunun sonradan 1-2 milyar metreküpünü de Turusgaz diye bir gaz şirketini kuruyorlar… GAMA, BOTAŞ, ondan sonra bir de orada yüzde 4,4 nispetinde belli olmayan bir hisse var. Bakın, o hissede de getirilen her 1.000 metreküpe 10 dolar prim veriliyor. Bu para kime gidiyor, niye gidiyor?

Adamın bir sermayesi yok… Turusgaz diye birilerine havadan para veriyorlar, ondan sonra Sayın Bakan, o niye… Önce 2 milyar metreküptü, sonra işte Mesut Yılmaz Hükûmeti gelince bunu 8 milyar metreküpe çıkardı ve o zaman bir senelik yapmıştı, bunu yirmi seneye çıkardılar. Bu Turusgazın bizden aldığı haraç en azından kaç milyon veya milyar dolardır, onu söyleyin. Yani bunlar niye… Bakın, 1.000 metreküpe biz havadan birtakım kişilere 10 dolar para veriyoruz.

CEMAL KAYA (Ağrı) – Arnavutlara veriyoruz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, bu bir soygundur, ama bu soygun sizin hükûmetiniz zamanında devam ediyor. Daha neler var, tabii, şimdi…

BAŞKAN – Sayın Genç, lütfen konuya geliniz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam.

Şimdi, değerli arkadaşlar… (AK Parti sıralarından gürültüler)

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Arnavutluk’a gel.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Arnavutluk’a gel, Arnavutluk’a.

KAMER GENÇ (Devamla) - Ya tamam canım, siz hiç şey etmeyin, geleceğim Arnavutluk’a da…

Şimdi, değerli milletvekilleri, neyse… Tabii arkadaşlar bu saatte yorgundurlar, Sayın Başkanımızı çok fazla yormak da istemiyorum. İki tane de önerge verdim, iki önergemi de geri alacağım.

Ben, bugün bu anlaşmanın hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum efendim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, Sayın Genç’in bahsettiği konuda bir düzeltme yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Hükûmet adına, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Güler, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Lütfen çok kısa…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Kamer Genç, kendine has üslubuyla, biraz burada bazı şeyleri farklı farklı şekilde izah ettiler. Özellikle Turusgaz meselesine, biz göreve gelir gelmez el koyduk ve o anlaşmayı değiştirdik, böyle bir yanlışlığı düzelttik. Dolayısıyla, ülkemiz, hem bundan para kazandı hem de aynı zamanda aldanmışlık duygusundan kurtulmuş oldu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, Sayın Kamer Genç’in bu sözünü düzeltiyorum ve Arnavutluk’la ilgili anlaşmanın da hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güler.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Nazlı Ilıcak’ın yazısında bu vardı. Araştıracağım, eğer yanlış bilgi varsa Sayın Bakana bildireceğim.

BAŞKAN – Şimdi, soru-cevap yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKÝYE CUMHURÝYETÝ ÝLE ARNAVUTLUK CUMHURÝYETÝ ARASINDA SERBEST

 TİCARET ANLAÞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUÐUNA DAÝR

KANUN TASARISI

MADDE 1- 22 Aralık 2006 tarihinde Tirana’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasýnda Serbest Ticaret Anlaþmasý”nýn onaylanmasý uygun bulunmuþtur.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık söz istemiştir.

Sayın Işık, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakikadır.

Lütfen, konu dışına çıkmamaya özen gösteriniz.

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Gecenin bu vaktinde sizleri çok fazla sıkmak istemiyorum, onun için, tamamen konuyla ilgili konuşacağım.

71 sıra sayılı Tasarı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini aktarmak üzere huzurunuza geldim. Öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum ve yaklaşan Kurban Bayramı’nın hepimize hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Söz konusu tasarıya ilişkin protokol 22 Aralık 2006 tarihinde Tiran’da imzalanmıştır. 22’nci Dönemde Dişişleri Komisyonuna havale edilen tasarı, dönemin sona ermesi nedeniyle hükümsüz kalmıştır. Tasarı, bu dönemde, 2 Ekim 2007 tarihli yazıyla yenilenerek Dışişleri Komisyonunun 15/11/2007 tarihli toplantısında görüşülmüş ve kabul edilmiştir.

Tasarıya esas olan protokolde Türkiye ve Arnavutluk menşeli tarım ürünlerinin karşılıklı olarak adları, kotaları ve özellikleri açıklanmış, her iki tarafta da gümrük vergileri sıfırlanmıştır. Böylece, iki ülke arasındaki protokolle, taraflar arasındaki ekonomik iş birliğinin artırılması, mal ticaretindeki kısıtlamaların kaldırılması ve benzeri konularda kapsamlı şekilde iş birliği yapılması hedeflenmiştir.

Bilindiği gibi, Avrupa’nın güneydoğusunda ve Balkan Yarımadası’nın batısında yer alan Arnavutluk 28.748 kilometrekarelik yüz ölçümüyle Avrupa’nın en küçük ülkelerinden birisidir. Yaklaşık 3,6 milyon da nüfusa sahiptir. Toplam 2,9 milyon hektarlık ülke topraklarının yüzde 36’sını ormanlar, yüzde 24’ünü ekilebilir topraklar, yüzde 15’ini de otlak ve çayırlar oluştururken, kalan toprak-lar verimsiz ya da tarım dışı kullanılmaktadır.

Yine, hepimizin bildiği gibi, 1501 yılında Osmanlı Devleti tarafından ele geçirilen Arnavutluk, 1912’de Avrupa’nın oyunları sonucunda diğer Balkan ülkeleriyle birlikte Osmanlı’dan ayrılmıştır.

Bazı veriler sunmak istiyorum: Nüfus artış hızı yaklaşık yüzde 1. Nüfus yoğunluğu kilometrekare başına 125 kişi. Resmî dili Arnavutça. Para birimi lek, 1 Amerikan doları yaklaşık 100 lek.

Gayrisafi yurt içi hasılası 17,5 milyar dolar civarında, kişi başına gayrisafi yurt içi hasılaysa hemen hemen Türkiye gibi. Büyüme yüzde 5,5; 2006 verilerine göre. Cari açığı 500 milyon dolar civarında. İhracatı 0,8, ithalatı da 2,9 milyar dolar civarında olan bir ülke. Sektörlere göre gayrisafi yurt içi hasılanın dağılımı, tarımda yüzde 24, yaklaşık, sanayide yüzde 13, hizmetler sektöründe yüzde 46, taşımacılıkta yüzde 9, inşaatta da yüzde 8.  

Başlıca yer altı kaynakları krom, nikel, demir, bakır, silikat ve petrol. Tarım ürünleri de mısır, patates, sebze, tütün ve benzeri ürünler.

İhracat yaptığı ülkeler: İtalya, Yunanistan, Almanya, Makedonya, Sırbistan-Karadağ. İthalat yaptığı ülkeler de: İtalya, Yunanistan, Türkiye, Çin başta gelen ülkeler.

Ülkemizin Arnavutluk’la yaptığı ticaretin boyutları da, ihracat yaklaşık 187 milyon dolar, ithalat da 12 milyon dolar. İlişkilerimiz genel anlamda iyi olan bir ülke. Yine, başta Bursa, Kütahya, Balıkesir illeri olmak üzere ülkemizin birçok ilinde, Arnavutluk’tan göçerek ülkemize yerleşmiş Türk vatandaşlarımız bulunmakta ve hakikaten bunlar özellikle tatlı ve pasta sanayisinde bu illere önemli ölçüde ekonomik katkı yapmaktadırlar, bu vesileyle onları da huzurunuzda kutluyorum.

Arnavutluk ile olan ilişkilerimizde bazı sorunlar da yok değildir. Arnavutluk’ta hâlen serbest piyasa ekonomisine geçiş süreci yaşanmakta olup, bundan doğan sık mevzuat değişikliği, bürokrasi, kurumlar arası yetki çatışması, anlaşmazlıkların çözümünde yargı mekanizmasının ağır işlemesi gibi sorunlar yaşanmaktadır. Başlıca, hayvancılık, enerji, bankacılık ve ulaşım sektörlerinde çözülebilecek boyutta sorunlar vardır.

Sonuç olarak, söz konusu anlaşmanın her iki ülkeye de katkı sağlayacağını düşünüyor, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak olumlu oy vereceğimizi belirterek saygılarımı sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Burdur Milletvekili Sayın Ramazan Kerim Özkan.

Buyurunuz Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakikadır.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti ile Arnavutluk Cumhuriyeti Arasında Serbest Ticaret Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak desteklediğimizi belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, ancak Türkiye’de şu anda ve 2002 ile 2007 yılları arasında, gerçekten ülkemizde bankaların, bakanların ve rakamların Türkiye’sini hep beraber yaşadık. O süreçte gerçekten makro dengeler gayet güzeldi, ancak mikro dengelerde vatandaşımız üretimsizlikle baş başa kaldı. Geçmiş koalisyon hükûmetlerinde alınan kararlar gereği, kotalardan mustarip olan üreticimiz gerçekten üretemez konuma geldi. Tütünde kota, pancarda kota, haşhaşta kota. Bu üretimsizlik vatandaşımızı fakirleştirdi. Fakirleşen vatandaşımız bankalara yüklendi, bakanlara yüklendi, rakamlara yüklendi. Bir borç vardı. Koalisyonlardan bunalan Türkiye Cumhuriyeti halkı, bir parlamento oluşturdu 2002 seçimlerinde, size yüzde 34’le bir iktidar çoğunluğu, yüzde 65’lik bir Parlamento çoğunluğu, bize de muhalefet görevi verdi. O süreci hep beraber yaşadık. O rakamların, bakanların Türkiye’sinde vatandaş borçlandı. Bu dönemde, 2007 döneminde de vatandaş çaresizlikten Adalet ve Kalkınma Partisine şu anda bir avans verdi. Bu avansı iyi kullanmanız gerekiyor değerli arkadaşlarım, bu avansı iyi kullanmamız gerekiyor. Şeker pancarındaki kotaların kaldırılması gerekiyor. Bakın, bugün 9 milyon, 10 milyon ton… Ticari anlaşma yapıyoruz Arnavutluk’la, buna bir şeyler satmamız gerekiyor. Burada, tuzdan başlıyor, ayakkabıdan, ayakkabı bağcığından, fosfordan, sülfürden bütün maddeler içeriyor ticari anlaşma, ama üretim yapmamız gerekiyor. Bunun için uygun faizli kredilerle vatandaşlarımız ödüllendirilmeli.

Kotalar dedim… Pancar 15 milyon tondan şu anda 11 milyon tonlara çekildi, üretimsizlik söz konusu. Süt üretimi aynı şekilde düştü. Tarım Bakanlığına süt üretiminde çıkış var diyoruz. Bir toplantıya katıldım, Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği toplantısına, Sayın Müsteşar şunu söylüyor: “Allah’tan korkun, süt fiyatları şuraya geldi.” diyor, ama yem fiyatlarını konuşmuyor, mazotu konuşmuyor, samanı konuşmuyor. Onlar temel girdiler. O ineğin memesinde makine olan kadını konuşmuyor. O kadın ki ahırdan başını çıkaramıyor, iline gidemiyor, ilçesine gidemiyor, köyde. O köyde, o pazarın güzelliğini, o şehrin güzelliğini paylaşamıyor. Böyle bir konumda bu insanlara biz “Allah’tan korkun.” diyoruz. Allah’tan korkmayan bir Türk vatandaşı yok, hepimiz Allah’tan korkuyoruz, hepimiz korkuyoruz. Ama o insanlara… O üretimin önündeki engelleri kaldırmadığınız için o insanlar, o çalışma eforundan kurtulup ibadetini dahi düzgün yapamıyor.

Onun için, bu ticari anlaşmalar yerinde anlaşmadır, destekliyoruz. Ancak mermer üreticisinin, pancar üreticisinin, tütün üreticisinin, anason üreticisinin, üzüm üreticisinin, pamuk üreticisinin desteklenmesi gerekiyor.

Bakın, yüzde 0,75’le Tarım Bakanlığı bütçesini tamamladık. Yeterli mi? Değil. Gelişmiş ülkelerde tarıma ayrılan pay da Avrupa Birliği ülkelerinde gayrisafi millî hasılanın yüzde 2’si. Bu yüzde 2’yi yapmadığımız sürece Türk köylüsünün, Türk çiftçisinin kalkınması mümkün değil.

Anlaşmaları yapıyoruz, ama bir şeyler de satmak zorundayız. Bakın, burada 215 milyon dolarlardan bahsediliyor. Niçin milyarlar avına çıkmayalım. Üretimin önündeki engelleri kaldırırsak Türkiye coğrafyası bir cennet, su kaynaklarıyla. Bitti deniliyor su kaynaklarımız. Bizim, uygun kullandığımız zaman yeterli su kaynaklarımız var, toprağımız var. Bizim ekilecek arazimiz var, ancak kaynakları düzgün kullanalım, çiftçinin önündeki tarım girdilerini, mazotta o enerjide gerekli indirimleri yapalım, o, isimsiz, üreten insanların bir aşı olalım, o sofrasında çorbası olalım, katığı olalım. Dileğimiz bu.

Bu düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum, tekrar bu ikili anlaşmanın ülkemize, Arnavutluk’a hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özkan.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2.- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3.- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Açık oylama sonucunu açıklıyorum:

Kullanılan oy sayısı: 265

Kabul: 265 (x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesapları ile gelir bütçesini ve 2008 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın maddelerinin oylamasını yapmak için, 12 Aralık 2007 Çarşamba günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 23.07

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

                                               

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.