DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ CİLT : 9 35’inci Birleşim 10 Aralık 2007 Pazartesi İ Ç İ N D E K İ L E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426)
(S.Sayısı:57) 2.- 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58) A)
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI 1.- Dışişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Dışişleri
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı B)
AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ 1.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C)
SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI 1.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı D)
REKABET KURUMU 1.- Rekabet
Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Rekabet
Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E)
MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ 1.- Millî
Prodüktivite Merkezi 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Millî
Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı F)
KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.- Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı G)
TÜRK AKREDİTASYON KURUMU 1.- Türk
Akreditasyon Kurumu 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Türk
Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı H)
TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI 1.- Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2008
Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türk
Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı I)
TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI 1.- Türk Patent
Enstitüsü Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Türk Patent
Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı İ)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI 1.- Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı J)
TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K)
ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI 1.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Çevre ve
Orman Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı L)
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Orman Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi 2.- Orman Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı M)
DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.- Devlet Su
İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı N)
DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı O)
ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI 1.- Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Özel Çevre
Koruma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı 3.- Tanık Koruma
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 34) 4.- Sporda
Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/348) (S. Sayısı: 63) 5.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji
Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/466) (S.
Sayısı: 75) IV.-
OYLAMALAR 1.- Sporda
Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması 2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji
Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması V.-
SORULAR VE CEVAPLAR A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Başbakan hakkında açılan davalara ilişkin
sorusu ve Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahin’in cevabı (7/267) 2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki doğalgaz yatırımlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in
cevabı (7/615) 3.- Kocaeli
Milletvekili Cevdet Selvi’nin, Kocaeli-Gebze-Dilovası beldesindeki sanayi
atıkları konusunda kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu doğrultusundaki
çalışmalara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın
cevabı (7/709) 4.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, vekâleten görev yapan personelden asaleten
atananlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/829) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 11.00’de açılarak altı oturum yaptı. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 28, 36 ve
39’uncu sıralarında yer alan 63, 75 ve 71 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu
kısmın 2, 3 ve 4’üncü sıralarına alınarak diğer işlerin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 10 Aralık 2007 Pazartesi ve 11 Aralık
2007 Salı günkü birleşimlerinde 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın günlük turlarının tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşülmesine; 10 Aralık 2007 Pazartesi günü 75 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın, 11 Aralık 2007 Salı günü ise 71 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi kabul edildi. 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın (1/426; 1/267, 3/191) (S. Sayısı: 57, 58) görüşmelerine devam
edilerek; Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı, Tapu ve Kadastro
Genel Müdürlüğü, Millî Eğitim
Bakanlığı, Yükseköğretim
Kurulu, Yüksek Öğrenim
Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü, Öğrenci Seçme
Yerleştirme Merkezi Başkanlığı, Üniversiteler (68
adet), 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçeleri ve 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları ile; Üniversiteler (17
adet) 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri, Kabul edildi. Afyonkarahisar
Milletvekili Abdülkadir Akcan, Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın, İstanbul
Milletvekili Osman Gazi Yağmurdereli, İstanbul Milletvekili Kemal
Kılıçdaroğlu’nun, Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Milletvekili Osman Gazi
Yağmurdereli’nin, Konuşmalarında
şahıslarına sataştıkları iddiasıyla; İstanbul
Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in
konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla, Birer konuşma
yaptılar. Alınan karar
gereğince, 10 Aralık 2007 Pazartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere,
birleşime 20.36’da son verildi.
No.: 50 II.- GELEN KÂĞITLAR 10 Aralık 2007 Pazartesi Sözlü Soru Önergeleri 1.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, okullarda dağıtılan kitaplara ilişkin Millî Eğitim
Bakanından sözlü soru önergesi (6/263) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007) 2.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, büyükşehirlerde enerji iletim hatlarının
yeraltına alınmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru
önergesi (6/264) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 3.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, bal ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından sözlü soru önergesi (6/265) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 4.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, sebze ve meyve ihracatındaki ilaç kalıntısı
analizine ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) sözlü soru önergesi (6/266)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 5.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Demirci Kasabasının Aksaray’a bağlanmasına
ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/267) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.11.2007) 6.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Konya-Aksaray bölünmüş yol ihalesine ilişkin
Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/268) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.11.2007) 7.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Çekerek Barajı Projesine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından sözlü soru önergesi (6/269) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 8.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Ege Bölgesinde verimliliği artırma projesi
uygulanan illere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi
(6/270) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 9.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, basın yayın kuruluşlarına yönelik idari
yaptırımlara ve açılan davalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/271)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007) 10.- İstanbul
Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bir firmadaki greve ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/272) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.11.2007) 11.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Karayolları Genel Müdürlüğüyle iş yapan
müteahhitlere verilen bitüme ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi
(6/273) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007) 12.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep-Şanlıurfa otoyolu ile Gaziantep-Habur
bölünmüş yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi
(6/274) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007) 13.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Karadeniz Sahil Yolunun Giresun geçişindeki
sinyalizasyon ve işaretleme eksikliklerine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü
soru önergesi (6/275) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007) Yazılı Soru Önergeleri 1.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, geçici personelin fazla çalışmadan doğan izin ve
ücret haklarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru
önergesi (7/1030) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.11.2007) 2.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, atama kararnamelerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1031) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007) 3.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, Yapı Denetimi Hakkında Kanunun uygulamasındaki
sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1032) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.11.2007) 4.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, endüstriyel atıkların bertarafına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1033) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007) 5.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, bankacılık sektöründeki yabancı payına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1034) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007) 6.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, ücretsiz kömür dağıtımına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1035) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 7.- Hatay
Milletvekili İzzettin Yılmaz’ın, yakalandığı iddia edilen bölücü terör örgütü
yöneticilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1036) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.11.2007) 8.- Hatay
Milletvekili İzzettin Yılmaz’ın, Hatay’da ücretsiz dağıtılan kömürlere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1037) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 9.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Kızılay’ın atıl bir binasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/1038) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 10.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Alevilere yönelik çalışmalara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1039) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 11.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, Cumhurbaşkanlığı Köşkündeki tadilat ve tefrişata
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1040) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.11.2007) 12.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, kadın istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/1041) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007) 13.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Botaş ihaleleriyle ilgili soruşturmaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1042) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007) 14.- Ankara
Milletvekili Nesrin Baytok’un, TMSF yönetimindeki bir yayın grubunun satış
ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1043) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.11.2007) 15.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya Organize Sanayi Bölgesinin atık sularına
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1044) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.11.2007) 16.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Diyarbakır’daki sulama kanallarının
durumuna ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1045)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 17.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, büyükşehirlerdeki hava kirliliğine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1046) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.11.2007) 18.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, Bodrum Yarımadası Acil İçme Suyu ve İsale Hattı
Projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1047)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 19.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, geçici görevlendirilen kadın il müdürlerine
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1048) (Başkanlığa
geliş tarihi: 30.11.2007) 20.- İstanbul
Milletvekili Necla Arat’ın, kadın çalışanlara karşı ayrımcılık yapıldığı
iddialarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1049)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007) 21.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, aile reisi olmadıkları gerekçesiyle 2926
sayılı Kanuna göre sigortalı sayılmayanlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1050) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 22.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, sosyal güvenlik prim borçlarına ilişkin Çalışma
ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1051) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.11.2007) 23.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, TMSF’nin devredilen bankalar dolayısıyla yaptığı
tahsilata ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı
soru önergesi (7/1052) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 24.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, GAP yatırımlarının gerçekleşme oranlarına
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru
önergesi (7/1053) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 25.- Kocaeli
Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, İzmit’teki madencilik faaliyetlerine ilişkin
Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1054) (Başkanlığa
geliş tarihi: 28.11.2007) 26.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Aydın-Kuyucak’ta açılacak olan bir maden
ocağına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1055) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007) 27.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, TÜBİTAK uzmanlarının Zonguldak Taşkömürü
Havzasında yaptığı incelemelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1056) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 28.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’daki turizm tesislerine ve taşınmaz
sahibi yabancılar ile ilgili bir iddiaya ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/1057) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 29.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Filyos ve çevresindeki turizm potansiyelinin
değerlendirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1058) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 30.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, özürlü çocuklara yapılan eğitim yardımına ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1059) (Başkanlığa geliş tarihi:
23.11.2007) 31.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van İl Millî Eğitim Müdürlüğündeki bir atamaya
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1060) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.11.2007) 32.- Edirne
Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, engelli çocukların eğitimi için verilen bir
desteğin kaldırılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/1061) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007) 33.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, kitap inceleme komisyonlarında
görevlendirilen öğretmenlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1062) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007) 34.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Serik Meslek Yüksekokulunun bina ve yurt sorununa
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1063) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.11.2007) 35.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, okullardaki temizlik hizmetlerine ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1064) (Başkanlığa geliş tarihi:
29.11.2007) 36.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Isparta’da görev yapan bir öğretmen hakkındaki
soruşturmaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1065)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007) 37.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik sınavlarına
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1066) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.11.2007) 38.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’deki bir okulda dağıtıldığı iddia
edilen malzemelere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1067)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007) 39.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, okullardaki şiddet olaylarına ilişkin Millî
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1068) (Başkanlığa geliş tarihi:
30.11.2007) 40.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir proje kapsamında gerçekleştirilen ihalelere
ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1069) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30.11.2007) 41.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’daki yeni Devlet Hastanesi binasına
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1070) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.11.2007) 42.- Muğla
Milletvekili Metin Ergun’un, virütük hastalıkların önlenmesine yönelik
çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1071) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.11.2007) 43.- Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, TSE’nin yeni bir gıda standardı uygulamasına
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1072) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.11.2007) 44.- Isparta
Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, Yalvaç Organize Sanayi Bölgesine ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1073) (Başkanlığa geliş
tarihi: 29.11.2007) 45.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in,
Yalvaç Yeni Deri İmalatçıları Küçük Sanayi Sitesine ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/1074) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007) 46.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Manisa Bağcılık Araştırma Enstitüsünün
kapatılacağı iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1075) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 47.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, narenciye sektöründeki ürün analizi sorununa
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1076) (Başkanlığa
geliş tarihi: 29.11.2007) 48.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, çiftçilere ödenmesi gereken
desteklere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1077)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 49.- Diyarbakır
Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Diyarbakır’daki karayollarına ve
demiryoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1078)
(Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007) 50.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Türk Telekom bilgilendirme hatlarının
ücretlendirilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1079)
(Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 51.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Kepez Liman İşletmesinin faaliyetinin
durdurulmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1080)
(Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007) 52.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, TRT Genel Müdürünün bürokratlarla yaptığı
toplantıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın)
yazılı soru önergesi (7/1081) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007) 53.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya-Alanya çevre yolundaki ve kent
merkezindeki trafik güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/1082) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 54.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’ta sanayicilere
ödenmesi gereken enerji destek primlerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet
Şimşek) yazılı soru önergesi (7/1083) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007) 10 Aralık 2007 Pazartesi BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 11.05 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Sayın
milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25’inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde
soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap
işleminin on beş dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre,
turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin,
görüşmelerin bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra
ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki
kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul
edilmiş ve sıraya girmiş olacaktır. Tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını
yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi yedi buçuk dakika içinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de yedi buçuk dakika süre verilecektir.
Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre
için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir. Bilgilerinize
sunulur. Sayın
milletvekilleri, 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz. Bugünkü program
uyarınca iki tur görüşme yapacağız. Onuncu turda Dışişleri Bakanlığı, Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî
Prodüktivite Merkezi, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Standartları Enstitüsü
Başkanlığı ve Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır. III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (x) 2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (x) A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI 1.- Dışişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı B) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ 1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı (x)
57, 58 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 4/12/2008 tarihli 29’uncu
Birleşim Tutanağına eklidir. C) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI 1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D) REKABET KURUMU 1.- Rekabet Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Rekabet Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ 1.- Millî Prodüktivite Merkezi 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi 2.- Millî Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı F) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME
İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı G) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU 1.- Türk Akreditasyon Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türk Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı H) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI 1.- Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı I) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI 1.- Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Şimdi, onuncu
turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Gruplar: CHP Grubu adına:
Sayın Onur Öymen, Bursa Milletvekili; Sayın Hüsnü Çöllü, Antalya Milletvekili;
Sayın Mehmet Ali Susam, İzmir Milletvekili. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Sayın Ahmet Deniz Bölükbaşı, Ankara Milletvekili;
Sayın Cemaleddin Uslu, Edirne Milletvekili; Sayın Alim Işık, Kütahya
Milletvekili. AK Parti Grubu
adına: Sayın Ali Rıza Alaboyun, Aksaray Milletvekili; Sayın Cevdet Yılmaz,
Bingöl Milletvekili; Sayın Ahmet Edip Uğur, Balıkesir Milletvekili; Sayın
Seracettin Karayağız, Muş Milletvekili; Sayın Hasan Angı, Konya Milletvekili;
Sayın Yüksel Coşkunyürek, Bolu Milletvekili; Sayın Özlem Müftüoğlu, Gaziantep
Milletvekili. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına: Sayın Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili; Sayın Mehmet
Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili. Şahısları adına: Lehinde söz
isteyenler: Sayın Ramazan Başak, Şanlıurfa Milletvekili; Sayın İbrahim Yiğit,
İstanbul Milletvekili; Sayın Dilek Yüksel, Tokat Milletvekili; Sayın Mehmet
Ocakden, Bursa Milletvekili. Aleyhinde söz
isteyenler: Sayın Necati Özensoy, Bursa Milletvekili; Sayın Hüseyin Pazarcı,
Balıkesir Milletvekili. Sayın
milletvekilleri, şimdi, ilk söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda. İlk söz Bursa
Milletvekili Sayın Onur Öymen Bey’e aittir. Sayın Öymen,
buyurun.(CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on beş
dakika. CHP GRUBU ADINA
ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığının
ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2008 yılı bütçesiyle ilgili olarak
Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, Kuzey Irak’la ilgili gelişmeler ve özellikle PKK’nın terörist
saldırıları dış politika alanında önceliği korumaktadır. Hükûmetin uzun süre
tereddüt ettikten sonra nihayet 17 Ekim 2007 tarihinde Meclise bir tezkere
sunarak sınır ötesi operasyon için istediği yetki, Meclisin büyük çoğunluğu
tarafından verilmiştir. Sayın
Başbakanımızın Washington’da Başkan Bush ile yaptığı görüşmeden sonra,
Amerika’nın PKK’yı düşman ilan etmesi, Türkiye’ye anlık istihbarat vermeyi
kabul etmesi, yüksek düzeydeki askerî temsilciler arasında temaslar yapılmasının
kararlaştırılmasını biz olumlu gelişmeler olarak değerlendirdik. Ne var ki,
Hükûmet, Meclisten bu yetkiyi aldıktan ve Amerikan Başkanıyla yaptığı
görüşmelerden çok uzun bir süre sonra Genelkurmay Başkanlığına siyasi direktifi
vermiştir ve bu nedenle çok değerli bir zaman kaybedilmiştir. Bir taraftan
mevsim şartları ağırlaşmış bir taraftan da Sayın Başbakanın yaptığı erken
açıklamalar operasyonun sürpriz unsurunu ortadan kaldırmıştır. Daha şimdiden
PKK’nın bazı unsurlarını Ermenistan’a kaydırdığını duyuyoruz. Washington
görüşmesinde nelerin ele alındığı kamuoyumuzda açıklanmıştır ana hatları
itibarıyla ve Sayın Dışişleri Bakanımız da Sayın Genel Başkanımıza bu konuda
bazı bilgiler vermiştir. Yalnız, bu görüşmede nelerin ele alınmadığı da çok
önemlidir. Nelerin görüşüldüğü hakkında fikrimiz var, demin söyledim ama neler
görüşülmedi? Mesela, siz biliyor musunuz şu anda 11.500 vatandaşımız -vaktiyle
PKK’nın Türkiye’den kaçırdığı 11.500 vatandaşımız- hâlâ Mahmur Kampı’nda mahsur
bulunuyor. PKK’nın kontrolünde, Musul civarındadır bu kamp ve bu
vatandaşlarımızın kurtarılması için acaba Sayın Başbakan, Başkan Bush nezdinde
girişimde bulunmuş mudur, ona bu konuyu anlatmış mıdır? Kerkük ve Kuzey Irak’ın
bütünlüğünün -Irak’la bütünlüğünün- korunması konuları acaba bu görüşmede ele
alınmış mıdır? Bu konularda hiç bilgimiz yok. Irak’ın bölünmesi tehlikesi
gerçekten terör kadar önemlidir, hatta belki uzun vadede daha da önemli
konulardır. Amerikan Senatosunun, Senatör Biden’ın önerisi üzerine kabul ettiği
bir karar, Irak’ın bölünmesi yolunda çok ciddi kaygılar uyandırmıştır. Değerli
arkadaşlar, Güney Irak’ta da önemli şeyler oluyor. Dikkatimizi biz Kuzey’e
teksif ettik ama Güney’de de çok önemli şeyler oluyor, Güney’de bir Şii
devletinin kurulmasının hazırlıkları yapılıyor. Geçen hafta, basına da yansıyan
bilgilere göre, 40 kadın öldürülmüştür. Tek sebebi bu kadınların başlarını
örtmemeleridir ve her tarafta kadınlar tehdit ediliyor “Başınızı örtmezseniz
sizi de öldürürüz.” diye ve Hristiyan kadınlar bile başını örtmek zorunda
kalıyor. İşte, din devleti oraya götürür, haberiniz olsun! Bunu bu vesilesiyle
söylemek istiyorum. Değerli
arkadaşlar, AKP İktidarının maalesef beş yıldan beri bu PKK’yla mücadele
konusunda, Kuzey Irak konusunda izlediği kararsız ve çelişkili politikalar,
ülkemizin güvenliğini ve bölgedeki etkinliğini olumsuz yönde etkilemiştir.
Sayın Başbakan, daha önceki iktidarların 24 kere gerçekleştirdiği sınır ötesi
operasyonunu beş yıllık iktidarında 1 kere bile gerçekleştirememiştir ve bunun
ötesinde, Eve Dönüş Yasası gibi, Terörle Mücadele Yasası’na konulan 6’ncı
maddede terör örgütü kurucularına Pişmanlık Yasası’ndan yararlanma hakkı gibi
daima alttan alıcı, terörü teskin edici girişimlerle çözüm arama yoluna
gitmiştir. İşte, Sayın Bakanın Amerikan Hazine Bakanıyla Eylül 2003’te
imzaladığı 1 milyar dolarlık hibe karşılığında Türkiye’nin Kuzey Irak’a asker
göndermesini fiilen imkânsız hâle getiren anlaşma bunun örneklerinden biridir.
Dokuz ay önce Hükûmetten bu anlaşmanın metnini istedik, daha hâlâ alamadık,
hâlâ bu anlaşmanın metni bize gelmiş değildir. Değerli
arkadaşlar, bu politikalar ne sonuç verdi? 2002 yılında Adalet ve Kalkınma
Partisi iktidara geldiğinde Türk güvenlik kuvvetlerinin verdiği şehit sayısı
6’dan ibarettir. Bu yıl bu sayı 100’ü geçmiştir, 15 misli artış meydana
gelmiştir. Ölçü bu, izlenen politikanın başarılı mı başarısız mı olduğunun
ölçüsü bu. Sivil halktan verdiğimiz kayıplar, ölü ve yaralı sayısı toplamı beş
yılda 10 kattan fazla artmıştır. İşte, siz, terörle mücadelede alttan alıcı,
teskin edici politikalar izlerseniz, alacağınız sonuç budur. Biz bunu dört yıl
önce bu kürsüden söyledik, İspanya örneğini verdik. Orada da bir af
çıkarıldıktan sonra, dört yılda terör 10 misli artmıştır. Bu örneği verdik, ne
yazık ki haklı çıktık. Şimdi Başbakan, yeniden bir af yasasından bahsediyor,
pişmanlık yasasından bahsediyor, “O zaman başarısız olduk, ama şimdi başarılı
oluruz.” diyor. Neye dayanarak söylüyorsunuz? Hangi verilere, hangi bilgilere
dayanarak söylüyorsunuz? Yoksa bunu da mı size Amerika önerdi? Çünkü öteden
beri bize bunu söyleyip duruyorlar, “Efendim, bunun çaresi genel bir af
çıkartmaktır.” filan… İşte, af çıkaran ülkelerin aldığı sonuçları gördünüz,
bizim aldığımız sonucu gördünüz; hâlâ bunda ısrar ederseniz, gerçekten bunun sonucu
çok vahim olur. Bu hataların bedelini Türk insanı, Türk askeri kanıyla ödüyor.
Üstelik, Sayın Başbakan diyor ki: “Biz bunu askerlerle birlikte yapıyoruz,
askerlerin de görüşü var, onayı var.” Değerli arkadaşlarım, siz her kuruluştan
görüş alabilirsiniz, almak göreviniz, ama sorumluluk sizindir. Bu sorumluluğa
kimseyi ortak etmeye kalkışmayın. Askerlerin arkasına saklanmayın. Kendiniz,
aldığınız siyasi kararı savunacak cesareti gösterin. Niçin bu tavrı aldığınızı
gelin burada Mecliste açıklayın, ama şurasını bir kere daha söylüyorum ki:
Teröre karşı izlenen bu politika bugüne kadar başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Hatada lütfen ısrar etmeyiniz. Anlıyoruz ki
Sayın Başbakan, teröristlere karşı şefkat gösterme yöntemini benimsiyor. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Öyle bir şey yok. Teröristlere karşı kimse şefkat göstermiyor. Ne
alakası var! ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Efendim, müsaade buyurun. Başbakanın kendi sözlerini okuyun, benim
sözüm değil bunlar. Değerli
arkadaşlarım, biz de şefkat gösteriyoruz, ama, biz, terörün kurbanlarına şefkat
gösteriyoruz herkesten önce. Her şeyden önce, terörün kurban ettiği masum
insanlarımıza, askerlerimize şefkat gösteriyoruz. Bu tutulan yol doğru yol
değildir. Lizbon’a giderken ve Lizbon dönüşünde Sayın Başbakan çok açıkça ifade
etti: “Yeni bir pişmanlık yasası için şimdi şartlar oluşmuştur.” diyor. Yanlış
söylüyor. Son derece yanlıştır. Ben inanıyorum ki Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu da böyle bir
af çıkartmaya taraftar olmayacaktır. Değerli
arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, teröristler ile bölgede
yaşayan masum insanlar arasında çok net bir ayrım yapıyoruz, çok büyük bir
farklılık görüyoruz. Biz, bölgede yaşayan insanları teröristlerle aynı kefeye
koymuyoruz. Bu insanlara el uzatmamız lazım. Güneydoğu’da yaşayan vatandaşları
kazanmamız lazım. Bunun için, bölgedeki işsizliği önlememiz lazım, bölgeye
yatırım götürmemiz lazım. Sayın Genel Başkanımız açıkladı: Bunun en önemli
yöntemi, en başarılı sonuç verecek yöntemi GAP Projesi’ni desteklemektir, GAP’a
daha fazla yatırım yapmaktır. Bakın, size,
ilginizi çekecek bir bilgi vereyim: GAP bölgesindeki yatırımların bir bölümü
bütün Türkiye için çok yararlı sonuçlar veriyor. Mesela, elektrik üretimi.
Elektrik üretiminde GAP Projesi’nde gerçekleşme oranı yüzde 75. Bazı projeler
sadece bölge halkına hizmet ediyor. Ne gibi? Mesela, sulama projeleri gibi.
Aynı GAP Projesi’nin çerçevesinde sulama projelerinde gerçekleşme oranı yüzde
14’tür. Acaba niçin? Bu, ihmalden mi kaynaklanıyor, başka sebepleri mi var
bilmiyoruz. Ama, değerli arkadaşlarımız, sayın bakanlar bu kürsüden bunun
gerekçesini açıklarlarsa biz de öğrenmiş olacağız. Yalnız GAP bölgesi değil,
GAP bölgesinin de ötesinde, Hakkâri’de, Bitlis’te, Van’da, Ağrı’da, bütün o
bölgeleri gezdik, orada durum perişandır, vatandaşlarımızın durumu perişandır;
altyapı çok kötü durumdadır, sağlık ve eğitim yatırımları gerçekten çok
gerilemiştir. Bir bölümü de bunun, terörün saldırılarından kaynaklanıyor, bunu
biliyoruz. Ama, bu bölgelere, bu bölgedeki insanlara sahip çıkmak zorundayız. Siz, ortalama
insan ömründe, batı illerimizle güneydoğu illerimiz arasında on altı yıla varan
fark olduğunu biliyor musunuz? Kişi başına gelirde 10 misline varan fark
olduğunu biliyor musunuz? Bin kişiye düşen hastane yatağında, doktor sayısında,
dişçi sayısında vesaire, uçurumlar olduğunu biliyor musunuz? Bunlar da bizim
insanlarımız, bunlar da bu memleketin insanları. İşte, bunlara sahip çıkmak
zorundayız. Bizim mesajımız budur. Aynı şeyi Kuzey
Irak için söylüyoruz. Kuzey Irak’ta yaşayanlara da sahip çıkacağız. Onların da
hepsini Türkiye’nin düşmanı gibi, terör yanlısı gibi görmek hata olur. Sayın
Genel Başkanımız açıkladı, dedi ki: “Bunların gençlerine burs verelim. Bunları
kazanalım. Bunları Türkiye’nin dostu hâline getirelim.” Atatürk devrinde bu yapılmıştı.
Atatürk devrinde de Afganistan’daki gençlere burs verilmişti, onlar
kazanılmıştı. Bölgenin
kalkınmasını sağlayalım, yeni sınır kapıları açalım; Dicle üzerinde barajlar
yaparak her mevsim düzenli su verelim. Sayın Başbakan
diyor ki: “Muhalefet boyuna eleştiriyor, bize hiç somut proje getirmiyor.”
İşte, buyurun size proje! Bakın, bir ayı geçti bu projeyi dile getireli Sayın
Genel Başkan, Hükûmette hiçbir ses yok. Doğru mu buluyorsunuz yanlış mı
buluyorsunuz? Doğru buluyorsanız hadi uygulayalım, yanlış buluyorsanız gelin
izah edin niçin yanlış bulduğunuzu. Ama zannediyorum ki, bu konuların üstüne
gitmek hepimiz için çok önemli bir görevdir. Değerli
arkadaşlar, İran’da önemli gelişmeler oluyor. İran’la ilgili olarak
Uluslararası Atom Enerjisi Komisyonu geçenlerde bir rapor yayınladı, İran’ın
nükleer silah ürettiğine dair bir kelime yok içinde. Amerika’daki bir ünlü
istihbarat örgütü rapor yayınladı “2003 yılında İran nükleer silah üretmekten
vazgeçti.” diyor. Peki, buna
rağmen, bu raporlara rağmen, hâlâ, Amerika ve Avrupa Birliği İran üzerine baskı
ve yaptırım politikasında ısrar ediyor. Acaba, neden? Hükûmetimiz ne düşünüyor
bu konuda? Acaba, biz de bu baskı politikasına, yaptırım politikasına katılacak
mıyız, yoksa, cesaretle “Bunun mesnedi yoktur, biz, komşumuz olan İran’la
ekonomik ve ticari ilişkileri, petrol ve doğal gaz iş birliğini sürdüreceğiz”
mi diyeceğiz? Buyurun, kürsü burada, gelin söyleyin. “Biz de merak ediyoruz.”
derseniz… HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) – Siz ne düşünüyorsunuz? ONUR ÖYMEN
(Devamla) - Biz diyoruz ki, bu baskılar yanlıştır; Türkiye gibi ülkeleri
İran’la petrol ve doğal gaz iş birliğinden mahrum etme politikaları yanlıştır
diyoruz. Siz de söylüyor musunuz? Söylüyorsanız, buyurun buradan söyleyin. Değerli
arkadaşlar, Orta Doğu’yla ilgili çok önemli gelişmeler oluyor. Annapolis
Zirvesi ümit verici sonuçlar verdi. Henüz daha elle tutulur sonuç yok, ama, en
büyük sıkıntı şu ki: Orada bir anlaşmaya varılsa bile –Filistin’le İsrail
arasında- bunu uygulamanın imkânı yoktur. Çünkü, Gazze bölgesini fiilen
hâkimiyeti altına alan Hamas örgütü şiddet kullanma yönteminden vazgeçmiyor. Şimdi ben
Hükûmete soruyorum: Bu Hamas liderlerini buraya davet ederek Dışişleri Bakanı
düzeyinde kendileriyle görüşme yapmanın bir hata olduğunu nihayet anladınız mı,
nihayet kabul ettiniz mi? O zaman söylemiştik. Siz demiştiniz ki: “Biz onları
yola getiririz.” İşte, buyurun, geldikleri nokta burasıdır. Doğru iş mi bu
yaptığınız, onlarla görüşerek? Bizden başka hiçbir Batı ülkesi onlarla
görüşmedi sizden sonra. İşte, bu gibi hatalar Türkiye’ye büyük maliyetler
yüklüyor, Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ilişkilerinde ve başka ülkelerle
ilişkilerinde. Değerli
arkadaşlarım, Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde çok ciddi sıkıntılarla karşı
karşıyayız. Fransa Cumhurbaşkanı, açıkça, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı
olduğunu açıklamıştır. Alman Başbakanı Merkel, daha geçen hafta parti
kongresinde “Biz Türkiye’nin üyeliğine karşıyız, ancak özel statü verebiliriz.”
diyor. Siz ne diyorsunuz? Bunlara ne tepki gösteriyorsunuz? Duyamıyoruz,
duyamıyoruz… O kadar ileri gidiyorlar ki, geçen zirvede zaten sekiz müzakere
başlığının görüşülmesini dondurmuşlardı Kıbrıs’ta yeterince taviz alamadılar
diye, şimdi, Fransa Cumhurbaşkanı diyor ki: “Beş başlığı daha donduruyoruz.”
Niçin? “Çünkü, bu başlıklar Türkiye’yi tam üyeliğe götürür, Türkiye’yi üye
yapacak konuların müzakeresine karşıyız.” diyor. Ne tepki gösteriyorsunuz? Değerli
arkadaşlar, devletler, millî menfaatlerini ilgilendiren bu kadar olumsuz
çıkışlar, beyanlar karşısında, mutlaka tepki gösterir. Türkiye’den tepki
göremiyoruz. İşte, Sayın Bakandan rica ediyorum, çıksın burada, bu kürsüde,
Sarkozy’e, Merkel’e karşı Türk halkının güçlü tepkisini dile getirsin. Hiç
duyamadık, hiç duyamadık… Gerçekten, bunlar bizim için son derece üzüntü verici
şeyler. Biz,
Hırvatistan’la aynı gün müzakerelere başladık, dört başlık açabildik,
Hırvatistan on iki başlık açtı! Biz güç bela bir başlık kapatabildik,
Hırvatistan iki başlık kapattı, gerisini de kapatmak üzere. 2009 yılında
Hırvatistan’ın üye olacağı söyleniyor. Türkiye için “Daha yirmi yıl
beklersiniz, yirmi beş yıl beklersiniz.” deniliyor. Angela Merkel “Elli yıl
sonra düşünürüz Türkiye’yi.” diyor. Vardığımız nokta burası. İşte, bütün bu
konularda gerçekten tepki göstermek lazım. ZEYNEP DAĞI
(Ankara) – Avrupa Birliğinden yana mısınız? ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Şimdi, eğer bizim kusurumuzdan kaynaklanıyorsa bu gecikmeler,
bilelim, eksiğimizi giderelim. “Yapılması gereken reformlar var da biz
yapmadık, onun için başlıklar açılamıyor” diyorsanız, o zaman, buyurun yapalım
bu çalışmamızı, biz de Hırvatistan’ın gerisinde kalmayalım. Ama, bugün bize
nazaran… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Öymen, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan. Şimdi, Kıbrıs’la
ilgili de değerli arkadaşlarım, önemli gelişmeler oluyor. Güney Kıbrıs Rum
yönetimi, Mısır’la, 2003 yılında bir deniz anlaşması yaptı “bitişik bölge”,
Doğu Akdeniz’in kaynaklarını paylaştılar. Bu paylaşmanın Türkiye’ye verdiği
zarar -uzmanların bize verdiği bilgiye göre- 11.500 kilometrekare deniz
sahasıdır. Eğer bu anlaşmayı vaktiyle Türkiye Mısır’la yapsaydı, bu deniz
arazisini biz kazanmış olacaktık, altındaki kıta sahanlığını da. Şimdi Kıbrıslı
Rumlar burada iki yabancı şirkete petrol arama izni verdi, biz ne tepki
gösterdik? Bunu önlemek için ne yaptık? S-300 füzelerini önlemiştik, devlet
ağırlığını koymuştuk, şimdi ne yapıyoruz? Bugün, bu firmalar burada petrol
üretmeye çalışıyorlar ve biz de sessiz bir şekilde izliyoruz. Sayın Bakanın
Atina ziyaretinden bir gün önce Yunanistan da Mısır’la böyle bir anlaşma yaptı
ve Antalya açıklarındaki açık deniz sahasında Türkiye’nin sahip olduğu haklar
iyice daraltılmıştır bir koni hâline gelmiştir. Lütfen, rica ediyorum,
uzmanlarla konuşunuz ve bu konuda bilgileri alınız. Değerli
arkadaşlar, Ermeni soykırımı… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan, tamamlıyorum. BAŞKAN – Süre
vermiyorum efendim. ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Teşekkür etmeme izin verir misiniz? BAŞKAN – Süre
veremem, mikrofonu açamıyorum efendim, yani mümkün değil. ONUR ÖYMEN
(Devamla) – O zaman, değerli arkadaşlar, kapalı mikrofondan yüce Meclise
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öymen. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci söz sırası Antalya Milletvekili Sayın Hüsnü Çöllü’ye
aittir. Buyurun Sayın
Çöllü. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz sekiz
dakika Sayın Çöllü. CHP GRUBU ADINA
HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı ve Rekabet Kurumunun 2008 yılı bütçeleri üzerinde CHP Grubu
adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Bakanın
Plan ve Bütçe Komisyonundaki değerlendirmelerini dikkatle okudum. Bu
değerlendirmeler içinde eksik kaldığını düşündüğüm bir vurguyu, bir konuyu
sizlerin dikkatinize sunarak konuşmama başlamak istiyorum. Tabii ki büyümeyi
ve kalkınmayı, bu kalkınmadan da tüm halkımızın adil bir şekilde payını
almasını istiyoruz. Ancak, bu noktada, çevre konusuna da özel bir vurgu
yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bugün dünyanın en önemli gündem
maddelerinden biri de küresel ısınma, su kaynaklarındaki azalma ve doğal
dengenin bozulmasıdır. Unutulmamalıdır ki, içecek su, yaşanacak bir dünya
kalmadığında diğer ekonomik kaygıların hiçbir anlamı olmayacaktır. TÜİK’in
verilerine göre, sanayi tesislerimizde oluşan atık suyun yüzde 50’sinden
fazlası hiçbir arıtmaya tabi tutulmadan deşarj edilmektedir. Bu konuda
yaptırımlara dayalı yaklaşımlar değil, özendirici uygulamalar
gerçekleştirilmelidir. Sayın Bakan, bu konuda sanayicilerimizi teşvik ve
yönlendirmelerinizi önemle diliyorum. Değerli
milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bütçesine baktığımız zaman,
ilerleme değil bir gerileme görüyoruz. 2007 yılında Bakanlığın bütçesi yaklaşık
1,8 oranında nominal olarak artmış, gayrisafi millî hasıla içindeki payı ise
yüzde 0,06’dan yüzde 0,05’e gerilemiştir. Bu pay 2008 yılında yüzde 0,046; 2010
yılında ise yüzde 0,043 olarak öngörülmüştür. Bakanlık bütçesindeki bu azalış,
esas olarak organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri yapımını
etkilemektedir. Nitekim, yatırım ödemeleri azalmaktadır. Sayın Bakan, Plan
ve Bütçe Komisyonunda organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri
konusunda diyor ki: “Bu projeler için
ayrılan 115 milyon 329 bin YTL ödenekten serbest bırakılan 111 milyon 187 bin
YTL’nin yıl sonu itibarıyla yaklaşık yüzde 90 oranında harcanması
hedeflenmektedir. 2008 bütçesinde 104 milyon 540 bin YTL’si yapımı devam eden
OSB ve KSS projelerine ait olmak üzere toplam 104 milyon 834 bin YTL ödenek
öngörülmüştür.” Yani, organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerinin
ödeneklerinin azaltıldığını Sayın Bakan kendisi ifade etmektedir. Değerli
milletvekilleri, bir yandan “Ekonomimiz düze çıktı, büyüyoruz.” diyeceğiz, bir
yandan da yatırımları kısacağız. Bu nasıl büyümektir? Yatırımları artırmak
yerine daraltmaktadır bu tarz çalışma. Büyümenin gerçekçi olmadığı, istihdam
sağlamadığı ve de katma değer yaratmadığı sadece bu rakamlardan bile anlaşılmaktadır.
“Türkiye’yi
cazibe merkezi yaptık, yabancı yatırımlar bunun için geliyor.” açıklaması
gerçeği yansıtmamaktadır değerli milletvekilleri. Uluslararası sermayenin
önemli bir kısmı, Türkiye’ye faiz geliri elde etmek için gelmektedir ve büyük
kazançlar da elde etmektedir. Son dört yıl çerçevesinde bu şekilde sıcak
paranın kazancı, kümülatif, borsada yüzde 400’ün, hazine kâğıtlarında ise yüzde
200’ün üzerinde olmuştur. Dünyanın hiçbir ülkesinde sermayenin bu oranlarda
kazançlar elde etmesi mümkün değildir. Ankara
Üniversitesi eski öğretim üyesi Profesör Doktor Tuncer Bulutay’ın bir
değerlendirmesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Sayın Bulutay diyor ki:
“İktisat kavramında ‘bedava yemek yoktur’ vurgusu çok yapılır. Ama, öyle
görünüyor ki, günümüzün konut ve borsa balonlarında, finansal spekülasyon ve
kumarlarda, özellikle ABD’de, üretime dayanmayan bedava yemekler
yaratılmaktadır. Sonra bunalımlar çıkınca da bu yemeklerin parası toplum
içindeki ya da uluslararası alandaki güçsüzlere ödettirilmektedir.” Şu anda
yaşadığımız tam da budur. Şimdi yabancı sermaye bedava yemekleri çıkarıyor,
bizim vatandaşımızın öğününden götürüyor. Bir krizde ekmek bulamayacak
vatandaşlarımızın sayısı hiç de az olmayacaktır. Ayrıca şuna da
dikkat çekmek gerekir: Böylesine yüksek faiz gelirlerinin elde edildiği bir
ortamda sanayinin, üretimin gelişmesi mümkün değildir. Sanayici ve sermaye
sahibi, bir dizi bürokratik süreçlerden geçerek yatırım yapacak, vergi ve prim
yükü altında üretim yapmaya çalışacak, bir yandan da birileri oturduğu yerden
parasının üzerine para katacak. Bu ortamda sanayi gelişir mi, üretim artar mı?
Hepinize sormak istiyorum. Değerli
milletvekilleri, ülkemizin en önemli problemlerinden biri de işsizliktir. Bir
yandan sanayici işçi arıyor, bir yandan da milyonlarca işsiz var. Geçen
günlerde, Ankara Ticaret Odası Başkanı “400 bini acil olmak üzere, 1,5 milyon
nitelikli ara eleman ihtiyacı var. Çin’den ara eleman ithal edecek hâle
geldik.” diyor. Peki, biz ne yapıyoruz? Üniversite-sanayi iş birliğini kurabildik
mi? Mesleki eğitimimizi sanayinin ihtiyaçları doğrultusunda planlayabildik mi?
Bu sorulara evet diyebilmek mümkün değildir. “Mesleki eğitimin önü kesiliyor,
mesleki eğitim alan öğrencilerin üniversiteye girişleri engelleniyor.”
söylemleriyle farklı kaygıların üstü örtülerek, mesleki eğitimi olumsuz
etkileyen bir süreç işletiliyor. Bir yandan da meslek liselerinde okuyan
öğrencilerimiz arkadaş baskısı sonucu düz liselere geçiyorlar. Bunu da ayrıca
dikkatlerinize sunmak istiyorum. Değerli
milletvekilleri, istihdam sorununun bir başka boyutu da istihdam üzerindeki
vergi ve prim yükü ve kayıt dışı ekonomidir. Kayıt dışı ekonominin zararları
konusunda herhâlde hepimiz aynı görüşleri paylaşıyoruz. Ancak, beş yıllık AKP
İktidarında bu alanda ne yapıldığını sormak bizim de hakkımız diye düşünüyorum.
İstihdam üzerindeki vergi ve prim yükü yüzde 42 düzeyinde. Maliyet bu kadar
yüksek olunca da kayıt dışı ekonominin önüne geçmek mümkün değildir. Ayrıca,
kayıt dışı ekonomiye sadece vergi ve prim kaybı olarak bakmak da doğru
değildir. Çok sayıda vatandaşımız, hiçbir sosyal güvenceye sahip olmadan, en
ağır koşullarda çalıştırılmakta ve emekleri sömürülmektedir. Değerli
milletvekilleri, ülkemizde, teşvik uygulaması, yanlış ve eksik uygulamalar
nedeniyle bir türlü verimli olamamaktadır. Bugün de il bazında bir teşvik
uygulaması yürütülmekte, burada illerin ve bölgelerin farklı özellikleri
dikkate alınmamakta, bu nedenle de başarılı sonuçlar alınamamaktadır. Teşvik
politikasının sektörel bazda ve bölgesel farklılıklar gözetilerek planlanması
ve uygulanması gereklidir. “Yetki bende, beğendiğim illere veririm,
beğenmediğim illere vermem.” yaklaşımıyla bu işin sürdürülmesi ve verimli
olması mümkün değildir. Bu kapsamda, hem ekonomik bölgesel kalkınmadaki
etkileri nedeniyle hem de sosyal yönden büyük önem taşıyan KOBİ’lerimize özel
bir önem verilmelidir. Çünkü KOBİ’ler yatırımı, üretimi artırmakta, istihdamın
artmasına önemli katkılar yapmaktadır. Sayın Bakan “KOBİ
ve esnaf bakanlığına gerek yok, biz esnafın da KOBİ’lerin de Bakanıyız.” diyor.
Ancak, KOBİ’lerimiz, kurumlar arası eş güdüm sağlama, kuruluş aşamasındaki
zorluklar, kredi kullanımında teminat, garanti ve kefalet vermede sorunlar
yaşıyorlar; ar-ge faaliyetlerinde de yeterli kaynak ve destek göremiyorlar. Bu
nedenle, gerekli koordinasyonun sağlanması, bürokratik süreçlerin kısaltılması,
ar-ge faaliyetlerinin artırılması ve KOBİ’lerimizin kurumsallaşmasını sağlamak
için KOBİ ve esnaf bakanlığının kurulmasının yararlı olacağını düşünüyorum. Ayrıca “Babalar
gibi satarım.” anlayışıyla, Halk Bankasının da 2008 yılında satılacağı
açıklandı. Biz bu girişimden vazgeçilmesini istiyoruz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Çöllü, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. HÜSNÜ ÇÖLLÜ
(Devamla) – Bitiriyorum efendim. Seçim
beyannamemizde de belirttiğimiz gibi, Halk Bankasının KOBİ ve esnaflarla ilgili
bir iktisat bankası hâline getirilerek, ülkemize katma değer yaratmasını
istiyoruz. Değerli
milletvekilleri, Hükûmetin esnaf ve sanatkârlara bakışı da bu dönemde daha net
ortaya çıkmıştır. Geçen dönem “hayat standardı”nı dayatmaya kalkan AKP
Hükûmeti, şimdi esnafın banka hesaplarını bloke etmiştir. Vergi, harç ve prim
yükü altında ezilen esnaf ve sanatkârlarımızın sırtına haciz uygulamalarıyla
yeni bir yük daha getirilmiştir. Esnafımız hacizleri unutmayacaktır. Bu düşüncelerle,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızla ilgili ve bağlı kuruluşların 2008 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çöllü. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına üçüncü söz, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Ali Susam’a
aittir. Buyurun Sayın
Susam. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on iki
dakika Sayın Susam. CHP GRUBU ADINA
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; KOSGEB, Türk
Patent Enstitüsü, Türk Standartları Enstitüsü ve TÜRKAK hakkında Cumhuriyet
Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum.
Huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı bütçesi hakkında konuşmaya başlayan ve sekiz dakika konuşmasını
sürdüren Sayın Milletvekilimiz Hüsnü Çöllü’nün bıraktığı yerden devam etmek
istiyorum. Teorik olarak konuyu çok fazla konuşma fırsatımız yok, on iki dakika
konuşacağız. Ben de esnaflıktan gelen bir milletvekili olarak, Sayın Çöllü’nün
esnafın içinde bulunduğu koşulları değerlendiren konuşmasıyla devam etmek
istiyorum. Zaten, KOSGEB bütçesini konuşmak demek küçük, orta boy işletmeleri
konuşmak demek. Küçük, orta boy işletmeleri konuşmak demek Türkiye’deki işletmelerin
yüzde 99,8’ini konuşmak demek. 2003 rakamlarına göre, TÜİK’in belirttiği 1
milyon 700 bin tane küçük işletme var. Bu işletmelerin ağırlıklı kısmı
ticarette olmak üzere sanayi ve diğer kesimlerde olan işletmeler. Bu
işletmelerin Türkiye’deki istihdamın yüzde 76’sını gerçekleştirdikleri,
ihracatta ve üretimde de önemli rakamları ülkemize kazandırdıkları açıktır. Avrupa Birliği ve
dünya şunu açıkça tespit etmiş ve uygulamıştır ki, ülkelerin kalkınmasında,
motor güç, lokomotif güç KOBİ’lerdir, küçük, orta boy işletmelerdir, esnaf ve
sanatkârlardır. Bu politikayı uygulayan ülkeler gelişmiş, bütçeleri düzgün
olmuş, cari açık sorunu yaşamamış, kalkınmış, gelişmiş ve istihdam yaratmış
ülkeler hâline gelmiştir. Onun için küçük, orta boy işletmelerini desteklemişlerdir.
Bizim ülkemizde küçük, orta boy işletmeleri destekleme anlamında KOSGEB’in
kaynakları yeteri kadar ayrılmadığı gibi, ayrılan kaynaklarının da yeteri kadar
kullanılmadığı açıktır. Sayın Bakanı,
piyasadan gelme bir yönetici olarak kutluyorum, son dönemde 60 milyon YTL
kaynak yaratıp, yaklaşık 8.500 istihdam yaratma, bunu yıl sonuna kadar 10 bine
çıkarma gayretini kutluyorum. Ama, Sayın Bakanım, sizin esnaf, sanatkâr ve
KOBİ’yle ilgili olarak Bakanlık ve Hükûmet düşünceniz ve uyguladığınız ekonomik
politika sadece bu kadar kısıtlı kaynakla sınırlı kalmak durumundadır. Başta
Bakanlığınızın veya sizin tanımınızla “Bakanlığım esnaf ve sanatkâr
bakanlığıdır, gerek yoktur yeni bir bakanlığa” lafınıza katılıyorum. Hatta son
yaptığınız gezilerde, esnaf odalarına gidiyorsunuz, ziyaret ediyorsunuz. Ama,
hazırladığınız kitapçığa bakıyorum ikinci sayfasında Bakanlığın görevlerinde, o
gittiğiniz esnaf birliklerinde, odalarında, ziyaret ettiğiniz oda başkanları,
birlik başkanları sizin bürokratlarınız tarafından tanınmıyor. İkinci sayfanın
son paragrafında, “ticaret ve sanayi odaları, deniz ticaret odaları, ticaret
borsaları ve esnaf derneklerine ait hizmet ve bankacılık mevzuatıyla, Bakanlığa
verilen hizmetlerle ilgili diğer bakanlıklarla da iş birliği suretiyle
yürütmek…” Hâlâ esnaf ve sanatkâr kesimini dernek şeklinde örgütlenmiş olarak
görmek, herhâlde bu Bakanlığın esnaf ve sanatkâra nasıl baktığını gösteren en
temel yaklaşım biçimidir. Değerli
arkadaşlarım, KOBİ’ler üretimin, istihdamın, kalkınmanın motor güçleridir ama
Türkiye’de böyle bir ekonomik politika mı uygulanıyor? Türkiye’de uygulanan
ekonomik politika KOBİ’leri geliştiriyor mu? İthalata dayalı, düşük döviz
kuruyla sıcak parayı ülkeye çekmek için uygulanan ekonomik politikayla bugün,
başta sanayicilerimiz olmak üzere, küçük işletmelerimiz küresel sermayenin
haksız rekabetiyle karşı karşıya kalmışlar ve üretimden vazgeçip bir kısmı
ithalatçı, bir kısmı iş yerlerini kapatır noktaya gelmiştir. Hele küçük
işletmelerin içine düştüğü durumlar, intihar etme noktasına getirmiştir. Bir
hafta önce İzmir Kemeraltı’nda 40 milyar borcunu, yani 40 bin YTL borcunu
ödeyemeyecek esnafın intihar etmesi… Bugün,
yaşadığımız toplumda birçok esnaf ve sanatkârın bütün kredi kaynaklarını
kullanıp doldurduğunu, evlerini başkasına satıp konut kredisiyle işlerini devam
ettirdiğini yaşayan, bilen bir insan olarak dikkatlerinizi küçük ve orta boy
işletmelere çekmek istiyorum. Küçük, orta boy işletmeler çok zor durumda. Bu
uygulanan ekonomik politika, küçük, orta boy işletmeleri, yani ülkenin
geleceğini yok ediyor. Küresel sermaye
bugün “ölçek ekonomisi” adı altında ülkelerin sanayi gelişmesini, ulusal
sanayilerini yok ediyor. Bunu söylerken şunu demiyorum: Dünyadaki küresel
gelişmeye gözümüzü kapatalım. Kapatmayalım, küresel düşünelim, ama yerel,
ulusal davranalım. Yani, kendi sanayimizi düşünelim, kendi küçük, orta boy
işletmelerimizi düşünelim, onları ihracatçı yapalım. Nasıl yaparız? Onların,
başta finansman kaynaklarını güçlendirmekle yaparız. Nasıl olabilir bu? İşte,
Halk Bankasını özelleştirmek değil, Halk Bankasını KOBİ bankası yapıp
KOBİ’lerin finansmana ulaşım kanallarını açmakla olur. Sayın Bakanım,
yine bu kitapçığınızda, esnaf ve sanatkâra verilen kredi miktarının 2,5 milyar
YTL’ye çıktığını söylüyorsunuz ve “752 bin esnaf kredi aldı.” diyorsunuz. Bu
bilgi size eksik veriliyor. 2,5 milyar YTL’lik kredi, eğer 752 bin kişi
kullanıyorsa, kişi başına 3.565 lira yapar. 3.565 lirayla kredi kullanarak iş
görebilir mi insanlar? Toplam kullanan sayı o 752 bin. Dönem, bunca yıldır
kullanan esnaf sayısı. Şu an kullanan esnaf sayısı, toplam miktar itibarıyla
100 binlerin üzerinde değildir. Çoğu esnaf kullandığı krediyi geri ödemekte
zorluk çekmektedir. Birçok kefalet kooperatifi kredilerinin geri dönüşünü
sağlayamadığı için kredi veremez durumdadır. Bakın, Basel 2
kriterleri geliyor. Basel 2 kriterleriyle birlikte işletmelerin bugün
bankalardan kredi alma şartları da zorlaşacaktır, kredilerin maliyeti de
yükselecektir. Bunun için tedbirler almaya ihtiyacımız var. Nedir bu tedbir? Bu
tedbir, kredi kanallarına ulaşabilecek küçük işletmelerin finansman
kuruluşlarının sayısını artırmaktan geçer. Başta kefalet kooperatiflerini
çağdaşlaştırmaktan başlayıp, birçok risk sermayelerini, kredi verebilecek başka
KOBİ AŞ’leri ve KOBİ borsalarını oluşturmaktan geçmektedir. Bunları yaptığınız
zaman ancak, bu ekonomi gelişebilir. Onun için şunu açıkça söylüyorum: Geçen
gün bütçe görüşmesinde Sayın Başbakanımız dedi ki: “Biz Merkez Bankasında 60
milyar doların üzerinde döviz biriktirdik.” Ne yaptınız o dövizi? Amerika
finans çevrelerinde faize yatırdınız. Kaçla? Yüzde 2-3’le. Peki, eğer bu bir
başarıysa, bu biriktirdiğimiz dövizi hadi kullanalım içeride, küçük, orta boy
işletmelerin finansmanında. O zaman ne der IMF: “Hayır, kullanamazsınız.” Neden?
“Çünkü, bu para, ülkeye giren sıcak paranın istediği zaman çıkmasında rezerv
olarak tutulacak.” denir. Türkiye, yüzde 18’le dolar bazında dışarıda
borçlanırken, kendi dövizini, tuttuğu dövizi yüzde 2-3’le Amerika’da bankalarda
değerlendirir. Bu ekonomik politika, küresel sermayenin Türkiye’ye giydirdiği
elbisedir. Bu elbise, KOBİ’leri, küçük orta boy işletmeleri kapsamamaktadır,
onları zor durumda bırakmaktadır. Onun için finansman yollarına ulaşmada
KOBİ’lere farklı kaynaklar bulmalıyız ve bu destekleri artırmalıyız. Değerli
arkadaşlarım, aynı şekilde, küçük orta boy işletmeler dediğimiz KOSGEB’de,
üreticinin, KOBİ’lerin finansmana ulaşmaları çok zordur. Veri tabanına
gireceksiniz, sinerji odaklarına, veri tabanına gireceksiniz. Veri tabanına
girebilmek, insanın belinden su almakla eş değer. Benim, 2005’ten 2007’ye kadar
İzmir bölgesinde, kapı kapı dolaşıp girdirebildiğim sayı 300’ü bulmadı. Türkiye
çapında da bakın. Peki, nasıl olacak? İzmir’de 100 binin üzerinde KOBİ var.
Nasıl olacak bunların ağa girebilmesi? Küçük ve orta boy işletmelerde, mikro ve
küçük işletmeleri, bu zorluklardan arındırılmış olarak finansa ulaştırabilecek
kaynakları bulmanızdan geçecek. Onları bürokrasiye boğmadan, bilgisayar ortamı
olmadan stratejik olarak giremezsiniz buralara. Değerli
arkadaşlarım, bu bürokratik, bu hantal, bu kaynak eksik yapıyla KOBİ politikası
oluşmaz ve Türk sanayisi gelişemez. Türk sanayisini geliştirmek için yeni bir
ulusal sanayi politikası olmalıdır. Bu ulusal sanayi politikasının temelinde de
Türk sanayisini geliştirme yatar, Türk sanayisini KOBİ’lerin temelinde
geliştirebilecek bir politika yatar. Onun için, bizim yapmamız gereken, değer
vermemiz gereken, KOSGEB ve bu kuruluşlarda gerekli olan anlayış değişikliğini,
üretime dayalı, markalaşmaya dayalı, bilgi teknolojileriyle katma değeri yüksek
ürün üreten, kaynak desteği almış KOBİ’ler yetiştirmeli, onlarla ihracatçı
olmalıyız. İthalatın yerine ihracat yapabilen bir ülke konumuna gelmeliyiz.
Bunun için, meslek eğitimi ve meslek eğitimiyle birlikte gelişecek, teşvik
edilecek sektörleri doğru tespit edip bu sektörler çerçevesi içerisinde yeni
bir ulusal sanayi politikasına ihtiyacımız var, bunu yapacağız. Konuşma sürem
bitiyor, son olarak diğer kurumlarla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.
Patent Enstitüsüyle de TÜRKAK’la da … (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Susam, süre veriyorum, tamamlar mısınız. MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Bağlayacağım Sayın Başkanım. TÜRKAK’la da
Patent Enstitüsüyle de Türk Standartları Enstitüsüyle de ilgili olarak söylemek
istediğim bir konu var. Bu kurumların, bugün, uluslararası çapta istedikleri
işlevi yerine getirmek için, hem idari yapılanmalarında hem yasal
düzenlemelerinde hem kaynaklarında ciddi eksiklikler vardır. Bunlar hızla
düzeltilmelidir ve bağımsız olması gereken Türk Akreditasyon Kurumu, Ticaret
Bakanlığı bünyesinde bir kurum olmaktan çıkartılıp bağımsız hâle
getirilmelidir. Bir de şunu
söyleyeyim: Türk Standartları Enstitüsü, “helal gıda” gibi, toplumu, ekonomik
ve sosyal anlamda bölecek bir standart verme anlayışından çıkıp daha düzgün,
Türk standardını geliştirecek işlerle uğraşmalıdır. Bu duygularla,
bütçenizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Hepinize en içten saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Susam. Söz sırası
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda. İlk söz, Ankara
Milletvekili Sayın Ahmet Deniz Bölükbaşı’na aittir. Buyurun Sayın
Bölükbaşı. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on üç
dakika Sayın Bölükbaşı. MHP GRUBU ADINA
AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Dışişleri Bakanlığı ve AB Genel
Sekreterliği bütçeleri üzerinde görüşlerimizi açıklamak amacıyla huzurunuzda
bulunuyorum. Bütçenin, Türkiye’ye, Dışişleri Bakanlığımıza ve Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğine hayırlı ve uğurlu olması temennisiyle yüce heyetinizi
saygılarla selamlıyorum. Görüşlerimizi,
kısıtlı süre içinde, Kıbrıs ve Avrupa Birliği ile gelinen nokta ve PKK ile
mücadele ve Kuzey Irak’tan oluşan iki ana başlık altında, sınırlı bir çerçevede
ve satır başlarıyla dile getireceğim. Değerli
milletvekilleri, Avrupa Birliği unsuru nedeniyle, Kıbrıs sorunu, Türkiye’nin
kontrol edemediği ve sürekli zemin kaybettiği bir sürece girmiştir. Rum
yönetimi Avrupa Birliğini esir almış, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri Kıbrıs
ipoteği altına sokulmuş ve Kıbrıs sorununun çözümü de Avrupa Birliği ilkeleri
ve normlarına bağlanmıştır. Bu ipotek-mahkûmiyet denklemi, hem Türkiye-Avrupa
Birliği ilişkilerinde hem de Kıbrıs sorununda karşımıza kör bir çıkmaz sokağı
çıkarmıştır. Kıbrıs, esasen geleceği olmayan sanal Avrupa Birliği sürecinde ilk
kırılma noktası olmuştur. AKP Hükûmetleri, Kıbrıs ipoteğini, bu sonuçlarını
baştan itibaren bilerek kabul etmiş, günü ve görüntüyü kurtarmak düşüncesiyle
AB süreci ile Kıbrıs çözüm sürecinin bir arada yürümeyeceğini bile bile lades
demiştir. Bunun sonucu, her iki süreç de Türkiye’nin aleyhine gelişmiştir. Kıbrıs
konusundaki inisiyatif, bugün bütünüyle Rumların elindedir. Gelişmeleri, Avrupa
Birliğini arkasına alan Rumlar yönlendirmekte, Türk tarafı ise bunun önünde
sürüklenmektedir. Türkiye’nin önüne, kabulü mümkün olmayan bir denklem konulmuş
ve Türkiye köşeye sıkıştırılmıştır. AKP Hükûmetleri, geçmişte, bu denklemin
gereklerini karşılamak için kaygan bir zeminde tehlikeli arayışlara girmiştir.
Aralık 2006’da, Kıbrıs üzerindeki, KKTC üzerindeki ambargolar kalkmadan Türk
limanlarının tek taraflı olarak açılması için Fin Dönem Başkanlığına sunulan
Türk önerisi bunun en somut örneği olmuştur. Koreografi değişikliği olarak
adlandırılan bu önerinin sözlü mü yazılı mı olduğunun, devletin ilgili
kurumlarının bundan haberi bulunup bulunmadığının, o dönemde kamuoyunda uzun
süre tartışıldığı hatırlanacaktır. Sayın
milletvekilleri, öte yandan, Türkiye, Avrupa Birliğinin dayatması üzerine, 29
Temmuz 2005 tarihinde, Kıbrıs Ek Protokolü olarak bilinen bir anlaşmayı
imzalamıştır. İmza sırasında, bunun Rumları tanıma anlamına gelmediğini
belirten yazılı bir beyanda bulunmuştur. Hükûmet yetkilileri, bu beyanın Türkiye’nin
hukuki tutumunu teminat altına aldığı konusunda kamuoyuna müteaddit güvenceler
vermişlerdir. Ancak aradan iki buçuk yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına
rağmen, bu protokol, onay için Meclise gelmemiştir. Bunun yanı sıra, Sayın
Başbakan, 25 Aralık 2006 günü yapılan 2006 bütçe görüşmelerinde, imzalanan bu
protokolü sahiplenmemiş ve siyasi nesebini tartışmalı hâle getirmiştir. Sayın
Başbakanın tutanaklardaki ifadeleri aynen şunlar olmuştur: “Kıbrıs’ta Türkiye
hiçbir şey kaybetmemiştir. Ek Protokol Parlamento çatısı altından geçmedikçe
bizi bağlamaz. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının veya Dışişleri
Bakanının, altında imzası olan bir belge yoktur.” Değerli
milletvekilleri, bu sözler Sayın Başbakana aittir. Bu beyanın anlamı ve
amacının açıklığa kavuşturulması, AKP Hükûmeti için, artık kaçınılmayacak bir
yükümlülüktür. Protokol, Bakanlar Kurulunun verdiği yetkiyle, Avrupa Birliği
nezdindeki daimi temsilcimiz tarafından, Türkiye adına imzalanmıştır. Türkiye,
bu suretle, protokol hükümleriyle bağlanma iradesini resmen ortaya koymuştur. Şimdi, Sayın
Dışişleri Bakanına sormak isteriz: Protokolün imzalanmasını yok ve geçersiz
sayamayacağınıza göre, Sayın Başbakanın tutanaktan okuduğum ifadeleri ciddiyet,
sorumluluk ve muhteva bakımlarından nasıl anlaşılmalıdır? Aradan iki buçuk yıl
geçmesine rağmen, protokol, hangi düşüncelerle onay için Meclise sevk
edilmemiştir? Bunu, imzalamaktan duyulan bir pişmanlık olarak kabul etmemiz
yerinde olacak mıdır? Acaba, “tanıma” konusunda yaptığınız beyanın hukuki bakımdan
yeterli olmadığı yolunda sonradan bir düşünce mi geliştirdiniz? Protokolü
Meclise getirmemenizin nedeni, Avrupa Birliğinin bununla Türk limanlarının Rum
gemilerine açılması arasında kurduğu bağ ise, bunu geçerli bir görüş olarak
kabul ediyor musunuz? Eğer ediyor ve bu nedenle Meclise protokolü
getirmiyorsanız, o zaman bu sonucun doğacağını bile bile protokolü niye
imzaladınız? Bu sorulara, Sayın Bakan, vereceğiniz cevaplar, dış politikanın
yürütülmesi konusunda Hükûmetinize hâkim olan anlayışı göstermesi bakımından da
aydınlatıcı olacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKP Hükûmeti, Kıbrıs politikası konusunda da ilginç
bir savunma refleksi geliştirmiştir. Söylenen şudur: Annan Planı’nın 2003
yılında kabul edilmesiyle üstünlük Türk tarafına geçmiştir. Kıbrıs’tan tek bir
asker çekilmemiş, 1 metrekare toprak verilmemiş; buna karşılık, haklılığımız
anlaşılmış, Türkiye itibar kazanmış ve KKTC’nin görünürlüğü giderek artmıştır. Bu muhayyel
başarı ve kazançları daha iyi anlayabilmek için, Sayın Bakana şu somut soruları
sormak isteriz: Haklılığımız anlaşıldığına göre, KKTC üzerindeki ambargo ve
kısıtlamaların herhangi bir unsuru kalkmış mıdır? KKTC deniz ve havalimanları
uluslararası ticarete ve sivil havacılığa açılmış mıdır? Ercan Havaalanı’na tek
bir tarifeli uçuş yapılmış mıdır? Tek bir tarifesiz charter uçağı inmiş midir?
KKTC dış dünya ile doğrudan ticaret imkânına kavuşmuş mudur? Avrupa Birliğinin
söz verdiği Doğrudan Ticaret Tüzüğü çıkmış mıdır? KKTC pasaportlarının geçerli
seyahat belgesi olarak kabul edildiğini söylüyorsunuz. Bu durumda, KKTC
Cumhurbaşkanı ve Başbakanı, görünürlük ölçüsü olarak kabul ettiğiniz Avrupa ve
Amerika gezilerinde KKTC pasaportu mu kullanmış yoksa Türkiye Cumhuriyeti
diplomatik pasaportuyla mı seyahat etmiştir? Sayın Bakan, siz de çok iyi
biliyorsunuz ki bunların hiçbiri olmamıştır. Şimdi, izninizle,
Hükûmetin Kıbrıs sorununun çözümü süreci konusundaki tutarsız yaklaşımı
üzerinde de kısaca durmak istiyorum. Kıbrıs’ta 24
Nisan 2003’te yapılan referandumda Annan Planı Türk tarafınca büyük bir
çoğunlukla kabul edilmiş, Rumlar ise planı reddetmiştir. AKP Hükûmeti bu
süreçte “evet” kampanyası yürütmüş ve Annan Planı’na bütünüyle sahip çıkmıştır.
Sayın Bakan, bütçe konuşmasında, Kıbrıs’ta bulunacak çözümün iki devlet esasına
dayanacağını söylemiş, ancak, aynı zamanda Annan Planı’nın da referans belgesi
olduğunu ifade etmiştir. Sayın Bakanım,
burada bir karar vermek, bir tercih yapmak durumundasınız. Annan Planı,
müzakere edildiği dönemde, artıları ve eksileriyle bir çözüm modeli ortaya
koymuştur. Bu plan iki devlet esasına dayanmamaktadır. Bundan iki devlet
çıkmayacağı ortadadır. Kaldı ki Kıbrıs sorununu içine sürüklediğiniz çıkmazda,
Annan modelini kabul eden tarafı değil reddeden tarafı tatmin edecek bir çözüm
artık kaçınılmaz hâle gelmiştir. Bu bakımdan, Türk tarafı, Annan Planı’nın da
ötesine gidecek bir çözüme angaje olmuştur. Avrupa Birliğine havale edilen,
Avrupa Birliği normlarına ve müktesebatına bağlanan çözüm de Kıbrıs Türklerinin
Rumlara yamanarak Avrupa Birliğinin nimetlerinden istifade edeceği ilhak
yöntemi olacaktır. Kıbrıs sorununda gelinen nokta maalesef budur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kuzey Irak’a askerî müdahale için Meclisin izin
vermesinin üzerinden, bugün itibarıyla, elli beş gün geçmiştir. Bu dönemde
yetkinin etkili biçimde kullanılması dışında her alanda hareketlilik
yaşanmıştır. Hükûmet, teröristlere siyasi aftan siyasi çözüm sürecine ve siyasi
paket hazırlığına kadar uzanan geniş bir yelpazede büyük bir hareketlilik içine
girmiştir. PKK’yı Kuzey
Irak’tan tasfiye etmek için yola çıkan AKP Hükûmeti, hedef küçültmüş ve fiilî
saldırıların durdurulmasıyla yetineceğini ortaya koymuştur. Türkiye’nin
bölünme modelleri ABD Büyükelçisinin kahvaltı sofralarına taşınmış, AKP
milletvekilleri bu tartışmalara katılmıştır. Sayın Başbakan,
teröristler için geniş kapsamlı siyasi af için yeni bir düzenleme yapılacağını
açıklamış ve bu suretle, terör örgütüyle bir pazarlık süreci başlatılacağı
ortaya çıkmıştır. AKP yetkililerinin… NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı, hiçbir şekilde ne partimizin ne de
Hükûmetimizin aklından geçmeyen birtakım açıklamalar ve ciddi suçlamalarda
bulunmuştur. AHMET DENİZ
BÖLÜKBAŞI (Devamla) – Çıkar, cevap verirsiniz bitirdikten sonra. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Böyle bir şey olmaz! OKTAY VURAL
(İzmir) – Size sıra gelecek Sayın Canikli. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Türkiye’nin bölünmesinin ABD Büyükelçisinin sofralarında
konuşulduğunu ifade ediyor! BAŞKAN – Dinler
misiniz! Bir dakika dinler misiniz! NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, lütfen, daha ciddiyetle konuşsun! BAŞKAN - Sayın
Canikli, beni dinler misiniz! Bir dakika, lütfen… OKTAY VURAL
(İzmir) – Bütçe, Hükûmeti eleştirmek içindir. BAŞKAN – Bakın,
bundan sonra gruplar konuşacak, AK Parti Grubu konuşacak, Sayın Bakanımız
konuşacak. Lütfen, biraz tahammüllü olalım. Lütfen… Yanlışlık varsa,
düzeltilir. Lütfen… Devam eder
misiniz Sayın Hatip. SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – İlk kez böyle bir nezaketsizlik görüyoruz. AHMET DENİZ
BÖLÜKBAŞI (Devamla) – Efendim, burada ciddi olması gereken AKP Hükûmetidir
Sayın Başkan. BAŞKAN – Lütfen,
siz… AHMET DENİZ
BÖLÜKBAŞI (Devamla) – Sayın sözcü çıkar cevap verir fakat sözümü kesmesi… BAŞKAN – Devam
edin. SERACETTİN
KARAYAĞIZ (Muş) – Burası milletin kürsüsü. AHMET DENİZ
BÖLÜKBAŞI (Devamla) – Baştan alıyorum. Sayın Başbakan,
teröristler için geniş kapsamlı siyasi af için yeni bir düzenleme yapılacağını
açıklamış ve bu suretle, terör örgütüyle bir pazarlık süreci başlatacağı ortaya
çıkmıştır. AKP yetkililerinin açıklamalarından, yeni Anayasa hazırlanması
sürecinin etnik bölücülüğün bazı siyasi taleplerinin karşılanması için
kullanılacağı açıklık kazanmıştır. Değerli
milletvekilleri, sözlerimi bitirirken, Türkiye’nin terörle mücadelede
uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını tehlikeye atan bir gelişme üzerinde
kısaca durmak istiyorum. AKP Hükûmeti 28
Eylül 2007 tarihinde Irak ile Terörle Mücadele Anlaşması imzalamış ve bunun
Türkiye’ye çok önemli kazanımlar sağladığını kamuoyu önünde dile getirmiştir.
Ancak, bu Anlaşma’nın metni hâlâ açıklanmamış, onay için de Anlaşma hâlâ
Meclise sevk edilmemiştir. Anlaşma, 10 Ekim tarihinde “çok acele” kaydıyla
gönderildiği Başbakanlıkta hâlâ bekletilmektedir. Anlaşma’nın 7’nci
maddesinde, onay işlemlerinin imza sonrası en geç üç ay içinde yerine
getirileceği hükmü yer almıştır. Bu süre 28 Aralıkta bitecektir. Bunun için
sadece on sekiz gün kalmıştır. Ancak, Anlaşma hâlâ kayıptır, akıbeti meçhuldür.
Aslında,
Anlaşma’nın niye saklandığı çok iyi bilinmektedir. Terör saldırılarına karşı
Türkiye’nin ülkesini ve halkını koruma hakkı AKP Hükûmeti tarafından bu
Anlaşma’yla tartışmalı hâle getirilmiş ve üçüncü bir ülkeyle müzakere konusu
hâline getirilmiştir. Anlaşma’nın ekinde, Türkiye’nin bu hakkının olmadığını
kayda geçiren bir hüküm, Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı tarafından paraf
edilerek, Terörle Mücadele Anlaşması’nın ayrılmaz parçası hâline getirilmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sadece bu örnek bile, AKP Hükûmetinin terörle
mücadeleyi ne derecede ciddiye aldığını göstermeye yetecektir. Terör
Anlaşması’nın onay işlemleri Dışişleri Bakanlığı tarafından yürütüldüğünden,
Sayın Bakanın bu konuda Meclisimizi aydınlatmasından müteşekkir kalacağımızı
ifade ediyorum ve Sayın Bakana bu Anlaşma’yı çekip çekmediklerini sormak
istiyorum. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bölükbaşı. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci söz, Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin
Uslu’ya aittir. Buyurun Sayın Uslu.
(MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on iki
dakika Sayın Uslu. MHP GRUBU ADINA
CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2008 Yılı Bütçe Kanun Tasarısı'yla
ilgili olarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Rekabet Kurumu bütçeleri üzerinde
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle şahsım ve grubum adına sizleri saygılarımla
selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız, günümüz
şartları ve mevcut teknolojinin gereklerine göre ülkemizin sanayi ve ticaret
politikalarının belirlenmesine ve geliştirilmesine dair çok önemli bir alanda
hizmet vermektedir. Diğer bir deyişle üretimden pazara her safhada koruyucu,
yönlendirici bir dizi faaliyet içerisindedir. Bilgi ve
teknolojinin artık çağımızın en önemli gerçeği olduğunu, bilgi ve teknoloji
üretip satamayan bir ülkenin uluslararası şartlarda rekabet edemeyeceğini
hepimiz bilmekteyiz. Kısacası, ülke sanayi ve ticaretinin gelişmesi için
yapılması gereken her şey Bakanlığın asli görevlerindendir. Hâl böyle olmakla
beraber, Sayın Bakanlığımızın, Değerli Bakanlığımızın bütçesine baktığımızda,
geçen yıla göre yüzde 5,21 bir büyüklük ve yine gayrisafi millî hasıla
içerisinde de binde 46 bir pay bulunmaktadır. Bu göstermektedir ki, bu
Bakanlığın bu bütçeyle yapabilecekleri şeyler Bakanlığın son derece rutin
görevleri olmaktadır. Zaten Plan Bütçe Komisyonunda Sayın Bakanın hem sunuşunu
hem Plan Bütçe Komisyonunda görev alan değerli milletvekillerinin bu konudaki
eleştirilerini yakinen o gün takip ettim. Orada da izlediğim kadarıyla Sayın
Bakanın da: "Toplam 332 milyon 774 bin YTL Bakanlık bütçe ödeneği ile
Bakanlığımızın faaliyet alanında kalıcı etkiler yaratacak işlerin yürütülmesi
zor." ifadeleri, doğrusu bizim tarafımızdan da kabul görmektedir. Bakanlığın bütçe
değerlendirmelerinde, eleştirilerinde çok fazla rakamsal değerlendirmelere
girmek istemiyorum, çünkü dediğim gibi, Plan Bütçe Komisyonunda da bunları takip ettim, orada da çok ciddi
eleştiriler oldu, görüşmeler oldu. Ben görüşlerimi daha ziyade birkaç konu
üzerinde yoğunlaştırarak sözlerimi tamamlamak istiyorum. Özellikle
Bakanlığın, her bakanlıkta olduğu gibi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığında da ar-ge
faaliyetlerinin çok önemli olduğunu biliyoruz. Bu faaliyetlerin daha ciddi bir
bütçeyle veya daha geniş bir harcama imkânıyla yapılabilmesi çok daha önemli
olacaktır. Yine, illerde
bulunan hakem heyetlerinin, özellikle tüketici şikâyetlerinin yerinde
değerlendirilebilmesi ve sonuca ulaştırılabilmesi açısından çok önemli olduğunu
biliyoruz. Bu tüketici şikâyetlerinin değerlendirilmesinin de fevkalade faydası
vardır. Zira, ciddi, bilinçli bir tüketici mutlaka üretimdeki kalitenin de
artırılmasına fayda tesis edecektir. Rekabet Kurumunun
faaliyetlerini takdir ediyorum, on yıldan beri -bugüne kadar- bu faaliyetlerini
devam ettiriyor. Ancak bir Amerika Birleşik Devletleri, bir Avrupa ülkesi
seviyesinde bu Kurumun o seviyeye gelmesi için de elden gelen gayreti
sürdüreceğine inanıyorum doğrusu. Küçük sanayi
siteleri, organize sanayi bölgeleri, endüstri bölgeleri, evet, bu, gerçekten
fevkalade önemli bir husus. Bakanlığın devam etmekte ve düşündüğü 240 proje
için yaklaşık 100 milyon YTL’nin üzerinde bir harcama yapabileceği ifade
ediliyor. Doğrusu, fevkalade önemli. Ancak, Sayın Bakanım, bu organize sanayi
bölgelerinin doluluk oranını lütfen değerlendirmeye alalım. Sanayi ve ticaret
il müdürlükleri vasıtasıyla yürütülen bu faaliyetler, bir anlamda istihdama da
çok ciddi fayda sağlıyor. Özellikle benim Edirne bölgemde de bunu yakinen
biliyorum. Edirne’de yapılmakta olan yeni organize sanayi bölgesi, henüz daha
doluluk oranı itibarıyla çok gerilerde, ancak bunun teşvik edilmesi lazım. Yine
Edirne ilçelerinde, Uzunköprü ve Keşan’da da bu anlamdaki çalışmaların
değerlendirilmesini rica ediyorum. Çünkü hakikaten bölgemizde yaklaşık 10 bin
kişiye bir istihdam sağlayacağı kanaatindeyim. Diğer taraftan,
Bakanlığın diğer işlerine, diğer görevlerine baktığımızda: Şeker fabrikalarının
özelleştirme kapsamı içerisine alındığını biliyoruz. Esasında, bu faaliyet,
zannediyorum, Türkiye’de pancar bazlı şeker üretimini, pazar payını azaltmakta.
Bu anlamda, özellikle şeker pancarı üreticileri ciddi sıkıntılar içerisinde.
Biliyorsunuz, şeker pancarı, hem sanayide hem tarımsal alanda üreticiye çok ciddi
katkılar sağlayan bir faaliyet türü, tarımsal faaliyet. Hatta, kırsal alandan
sanayi alanına göçü bile etkileyecek, üreticimizin toprağında, yerinde, köyünde
kalmasını sağlayabilecek çok önemli bir proje. Ancak, uluslararası tatlandırıcı
şirketlerinin bu konuda ülkemiz üzerinde ciddi bir pazar araştırmaları var. O
anlamda da pancar üreticilerinin meselesinin çözümü konusunda gayretlerinizi
talep ediyorum. Esnaf ve
sanatkârlarla ilgili kısaca ifade etmek istiyorum. Biliyorsunuz, esnaf ve
sanatkârlarımız, Türkiye’de, neredeyse üçte 1 nüfusa sahip olan bir tabanı
teşkil ediyorlar. Bu kişiler, bu esnafımız, bu sanayicimiz, sanatkârımız, bu
anlamda ciddi sıkıntı içerisinde. Bakın, bu marketler yasası hâlâ çıkmadı.
Özellikle küçük illerde bile artık konuşlanmaya başlamış olan bu büyük
marketler, küçük esnafı içinden çıkamaz hâle, para kazanamaz hâle getirdi. O
anlamda bu yasanın bir an önce çıkması lazım. Ancak, şu ana kadar da kurulan bu
büyük marketler, maalesef küçük esnafı bitirdi. Bu arada, ben Sayın Bakanıma da
bunu hatırlatmak istiyorum. Hatta, bir soru olarak da alabilir mutlaka. Bu beş
yıllık süre içerisinde kaç esnafımız kepenk kapattı? Gerçekten bu çok önemli
bir hâle geldi. Anayasa’nın 173’üncü maddesi esnafla ilgili; devlet, esnafın ve
sanatkârın gelişmesini, kazanmasını, işte bu mealde “bir dizi tedbirler alır”
ifadesiyle hüküm altına almış. Ancak, bakıyoruz, biz esnafımıza yüzde 13 faizle
kredi kullandırıyoruz. Tek haneli bir enflasyon olduğu günümüzde –öyle ifade
edildiği için söylüyorum- bu şartlarda, sanayicimize, esnafımıza ve
sanatkârımıza bu denli yüksek faiz kullandırılması esnafımızı sıkıntıya
sokmakta. Geçtiğimiz dönemlerde yüzde 85 oranında bu ülkede enflasyonun
yaşandığı durumlarda, yüzde 42 ile esnafımız kredi kullanmıştı. Diğer taraftan,
5362 sayılı Yasa’nın 68’inci maddesinde “3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu
kapsamında olan mesleklere –ki, bu mesleklerin sayısı da 135’tir- kayıt
sırasında meslek dalıyla ilgili ustalık belgesi istenir.” maddesi açık ve net
bir şekilde belirtilmiştir. Bu, doğru bir taleptir. Avrupa Birliğine üye olan
ülkelerde de bu husus böyledir. Fakat, 5174 sayılı Kanun, yani Türkiye Odalar
ve Borsalar Birliği Kanunu’nun 102’nci maddesinde “Ticaret siciline kayıt
olanların 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nda öngörülen ustalık belgesi
istenilmez.” denilmektedir. Şimdi değerli
milletvekilleri, 3308 sayılı Kanun bizim, 5174 sayılı Kanun bizim, 5362 sayılı
Kanun da bizim. Bu üç kanunda farklı değerlendirmeler var, farklı uygulamalar
var. Dolayısıyla, şimdi burada serbest meslek erbabının mesleki eğitimine önem
verilmesini mi sağlamamız gerekiyor, yoksa esnaf burada göz ardı mı edilmiş?
Bunun düzeltilmesi gerekir. Esnafın, ticaret erbabının önünün açılması gerekir.
Bunu, hassaten bilgilerinize sunuyorum. Değerli milletvekilleri,
geçen hafta gazetelere şöyle bir manşet düştü: “FİSKOBİRLİK yönetimi devrildi.”
Bu, neden böyle alındı? Yani, gazeteler niye bunu manşetlerine böyle taşıdı
veya insanlar niçin bu olayı bu şekilde aldılar, buna biraz değinmek istiyorum. Biliyorsunuz,
geçen hafta FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu yeni görevini bir başka yönetim kuruluna
devretti genel kurul neticesinde. Bu, son derece doğal bir olay belki de. Ancak
burada dikkat çeken hadise, yeni görevi alan Yönetim Kurulu Başkanımız,
siyasetin içerisinden gelmiş, AKP’de siyaset yapan, yapmaya devam eden bir
üretici. Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere, 2000 yılı haziran ayında Dünya Bankası
desteği gözetilerek birliklere özerklik sağlamak amacıyla 4572 sayılı Yasa
çıkarıldı. Bu Yasa’nın esasında mimarı da burada, Milliyetçi Hareket Partisi
sıralarında da oturan o dönemin Değerli Bakanı. O dönemde ben de yaptığım görev
itibarıyla bu heyetin içerisinde yer aldım. Bu Yasa’yla temel
amaç, birlikleri, siyasetten arınmış, ekonomik yönden kendi ayakları üzerinde
duran özerk bir yapı tesis etmekti. Birliklerin bu seviyeye gelebilmeleri için
de bir süre hedeflenmiş ve bunun için de bir Yeniden Yapılandırma Kurulu
oluşturulmuştur. Bu Kurulun görüş ve önerileri doğrultusunda birlikler eski
borçlarından arındırılacak, personel yüklerinden kurtarılacak ve neticede
serbest piyasa kuralları içerisinde hareket edebilecek, üreticiye hizmet
edebilir hâle getirileceklerdi. Peki, sonuç ne oldu? AKP Hükûmeti, fındık
politikalarıyla FİSKOBİRLİK’i devre dışı bırakarak önce batırdı, sonra ele
geçirdi, şimdi de kurtaracak. Edindiğimiz bilgilere göre, bu işin ülkemize
maliyetinin 1,5 milyar dolar olduğu ifade ediliyor. TASKOBİRLİK
Nevşehir’dedir. Çalışanlarının maaşını ödeyemez hâlde şu esnada. 1 milyon YTL
kredi alabilse sorunlarını çözecek. Zira, meyve suyu konsantresi ihracatı
potansiyeli bir hayli yüksek. Ancak, aynı zamanda şarap üretimi yaptığı için
mevcut Hükûmet tarafından kredi kullandırılmasının engellendiği ifade ediliyor.
KAYISIBİRLİK’in
işletme sermayesi kalmadı, faaliyetlerini durdurdu. Her iki birlik de 2000
sonrası borçları için 6183’e verildi. Diğer birliklerde
de çok büyük sıkıntılar var. Geçen hafta İzmir’de yapılan toplantıda birlikler
bir sonuç bildirgesi yayınladılar. Piyasaları regüle etmek inancıyla yürüttükleri
faaliyetlerinden dolayı biriken borçlarının silinmesini istiyorlar. Bundan
sonra doğacak görev zararlarının hazine tarafından üstlenilmesini istiyorlar. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Uslu, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. CEMALEDDİN USLU
(Devamla) – Zira, fındık alımı için 13 Kasım 2007 tarihinde Toprak Mahsulleri
Ofisine tanınan görev zararı ayrıcalığının kendilerine de tanınmasını
istiyorlar. Netice
itibarıyla, yedi yıl önce başlayan birliklerin özerk olma çabaları, AKP
Hükûmetlerinin birlikleri tekrar ele geçirme politikaları sonucunda bir işe
yaramamıştır. Değerli
milletvekilleri, birliklerin bugünkü sıkıntılarından kurtarılarak 4572 sayılı
Yasa’da yeni düzenleme, değişiklikler yapılarak piyasaya, üreticilere hizmet
edebilecekleri ve piyasada kazanca dönebilecek faaliyetlerde bulunabilmeleri
için gereken desteğin sağlanması gerekiyor. Bir de lisanslı
depoculukla ilgili, çok önemli gördüğüm için ifade ediyorum, lisanslığı
depoculuğun da teşvik edilmesi lazım. Bu ülkede buna ciddi şekilde ihtiyaç var. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığımızın bütçesi üzerinde görüşlerimi ifade etmeye çalıştım. Sayın Bakana
ve değerli çalışma arkadaşlarına başarılar diliyorum. 2008 yılı bütçesinin
hayırlı olması dileklerimle, yüce heyetinize bir kez daha saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uslu. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına son söz, Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık’a
ait. Buyurun Sayın
Işık. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika. MHP GRUBU ADINA
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli milletvekilleri;
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bağlı kurum ve kuruluşları olan Millî
Prodüktivite Merkezi, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Standartları Enstitüsü
Başkanlığı ve Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı bütçeleri hakkında Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi, grubum ve şahsım
adına saygılarımla selamlarım. İsimlerini
zikrettiğim kurum ve kuruluşlar, sizlerin de çok yakından bildiği gibi, ülkemizdeki
sanayi ürünlerinin üretimiyle ilgili mevzuatı ve düzenlemeleri yüklenmiş, yasal
sorumluluğu haiz birimlerdir. Yani, konunun anahtar sözcüğü üretimdir.
Bilindiği gibi üretim, ihtiyaç duyulan mal veya hizmetlerin ortaya konması ya
da var olan bir üründe katma değer yaratılması faaliyeti olarak
tanımlanmaktadır. Özetle üretim, ağırlıklı olarak mühendislik mesleği uygulama
faaliyetleridir. Yeterince üreten
bir toplum veya ülke şu üç önemli problemini kolay çözer: Birincisi, sosyal
barışın daha kolay tesisini gerçekleştirir. İkincisi, istihdamını artırarak
işsizlik sorununu çözer. Üçüncüsü de, ihracat yaparak döviz cinsinden yapmış
olduğu borçlarını ödeme şansına kavuşur. İşte, belirtilen bu yararları
nedeniyle, üretmek ve ürettiğini satmak, ülkemiz için de olmazsa
olmazlardandır. Bu vesileyle,
Türkiye’nin üretim ordusu içinde görev alan işçisinden işverenine,
bürokratından bakanına kadar herkese milletimiz adına teşekkür ediyor,
sanayinin içinden gelmesi nedeniyle hepimizin sıra dışı ve güzel işler başaracağını
beklediğimiz Sayın Bakana da görevinde başarılar diliyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu kuruluşların gerek bütçeleri gerekse fonksiyonları
ile ilgili görüş ve önerilerimi ayrı ayrı kısaca özetlemek istiyorum: Birincisi, Millî
Prodüktivite Merkezi hakkındaki görüşlerimiz. Bu Merkez, 1965 yılında, 580
sayılı Yasa’yla kurulmuş, kamu kurumu niteliğinde, tüzel kişiliği haiz, bütün
işlemlerinde özel hukuk işlemlerine sahip bir kuruluştur. Araştırma,
danışmanlık, ölçme ve izleme, eğitim ve yayım işlevlerini yürütür. Millî
Prodüktivite Merkezi, ulusal düzeyde kıt kaynakları etkin kullanarak,
sürdürülebilir bir kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi için verimlilik artışını
sağlamak amacıyla, iller bazında yürüttüğü verimliliği artırma projeleri
kapsamında ücretsiz olarak o ilin firmalarına danışmanlık yapmakta ve eğitim
programları vermektedir. Bu kapsamda,
bugüne kadar kırk ilde çalışmalar yapmıştır. 2007 yılında kendi ilim olan
Kütahya’da da yürütülen proje nedeniyle ilgililere teşekkür ediyorum. Ancak, bu
tür çalışmalarda o illerdeki üniversitelerin, özellikle endüstri mühendisliği
ve sosyoloji bölümleri gibi ilgili bölümlerin elemanlarıyla da birlikte
çalışılması gerekmektedir. Aksi takdirde, bu kurumun verimli çalıştığı şüphe
götürebilir. Bu konunun ilgililerce dikkate alınacağını umuyorum. Diğer yandan,
kurumun adının “Millî Verimlilik Merkezi”, “Türkiye Verimlilik Merkezi” ya da
“Türkiye Verimlilik ve Kalite Merkezi” olarak değiştirilmesi de Türkçemizin
korunması adına önemli bir aşama olacaktır. Kurumun özerk
yapısının güçlendirilerek korunması da önemli gördüğüm bir diğer konudur. Ayrıca, kurumun
ülkemizde özellikle üretim planlaması, verimlilik, kalite yönetimi ve kalite
kontrol, ergonomi, iş etüdü ve benzeri gibi konularda yoğun bilgi ve uygulama
projeleriyle donatılan endüstri mühendislerinin ağırlıklı olduğu uzman
istihdamına öncelik vermesi yararlı olacaktır. Geçen yasama
döneminde çıkartılan 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu’nda yer alan Enerji
Koordinasyon Kuruluna Millî Prodüktivite Merkezinin dâhil edilmemesi, bu kurum
adına bir haksızlıktır, bunun düzeltilmesini temenni ediyorum. Kuruluşun 2008
yılı bütçesi 10 milyon 151 bin YTL olup, yaklaşık geçen yıla göre yüzde 4,9
oranında artmıştır. Bu bütçeyle, personelin giderek kötüleşen özlük haklarının
iyileştirilmesi mümkün görünmemektedir ve genel bütçe artış oranının altında
bir oran söz konusudur. İkinci kurum
KOSGEB; bu konuda grubumuz üyelerinden Sayın Necati Özensoy açıklama yapacağı
için, zamanı iyi değerlendirme adına bu konuyla ilgili herhangi bir
değerlendirme yapmayacağım. Üçüncüsü, Türk
Akreditasyon Kurumu ya da kısa adı TÜRKAK. 57’nci Hükûmet döneminde, 1999
yılında 4457 sayılı Kanun’la kurulmuş, 2000 yılında da idari yapısını
tamamlayarak faaliyete geçmiştir. Bu Kurumun başlıca görevi, ülkemizin AB
üyelik sürecinde uygunluk değerlendirmesi hizmetlerine nitelik kazandırmak ve
bu hizmetleri yaygınlaştırarak, laboratuvarları belgelendirme ve muayene
kuruluşlarını akredite etmektir. TÜRKAK,
imzaladığı karşılıklı tanıma anlaşmalarıyla uluslararası arenada tanınır hâle
gelmiştir. Bugün itibarıyla TÜRKAK, 5018 sayılı Kanun, Kamu İhale Kanunu,
Harcırah Kanunu, 632 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, Başbakanlık, bakanlık
genelgeleri gibi pek çok bağlayıcı düzenlemeyle, idari ve mali özerkliğe sahip
tarafsız bir idare olmaktan süratle uzaklaştırılmaktadır. Bu durum ise, Türk
Akreditasyon Kurumunun uluslararası arenada kazanmış olduğu tanınmaları
tehlikeye sokacak duruma getirmiştir. Nitekim, 59’uncu
Hükûmet döneminde, 4457 sayılı Kanun’da değişiklik yapılmasına ilişkin bir
tasarı üzerinde tartışılmış, ancak yasalaşamamıştır. İnşallah, bu dönem, bu
tasarı, daha da Kurumu ileriye götürecek önerilerle yasalaşır. Kurumun 2008 yılı
bütçesi 4 milyon 710 bin YTL olup, yüzde 1,99 oranında artışa sahiptir ve
oldukça yetersiz olduğu söylenebilir. Dördüncü
kuruluşumuz, Türk Standartları Enstitüsü, kısaca TSE. Tüketicinin korunması,
sanayicinin daha kaliteli mal üretmesi, kaliteli mal ve hizmet dolaşımının
sağlanması için her türlü standardı yapmak amacıyla 1960 yılında 132 sayılı
Kanun’la kurulmuştur ve tüzel kişiliği haizdir. Kuruluşundan
bugüne 27 binin üzerinde Türk standardını iş hayatına kazandırmış, standartlara
uygun üretimin tescili anlamına gelen belgelendirme hizmetleri ile yaygın
laboratuvar hizmetlerini de başarıyla sürdüregelmiştir. Ancak, Dış Ticaret
Müsteşarlığının çıkardığı bir tebliğle TSE’nin belirlediği standartların
arandığı ithal ürünlerde Avrupa Birliğinin zorlamasıyla gümrüklerde denetime
tabi tutulan ithal mal sayısı 836’dan 210 kaleme indirilmiştir. TSE
standardının aranmaması nedeniyle, 1 Ocak 2006’dan bu yana oyuncaktan biberona,
kınadan diş macununa kadar pek çok sağlıksız ürün yurda girmiş ve tüketiciye
satılmıştır. Bu arada da yerli sanayicimizi maalesef sıkıntıya sokmuştur.
Böylece, ülkemiz AB’nin paydaşı değil pazarı hâline getirilmiştir. Yeni uygulamaya
göre serbestçe ülkemize giren ürünlerde eğer sağlık veya güvenlikle ilgili bir
problem çıkarsa, ilgili bakanlıkların elemanları devreye girecek söz konusu ürünler
piyasadan toplatılacak ya da bu ürünlerin girişi yasaklanacaktır. Tabii, bunun
da denetimi için önemli bir altyapı gerekiyor. Bu yetersizlik de söz konusudur.
CE belgesinin
sahte olduğundan şüphelenilen bir malın teknik dosyasının istenmesi de AB tarafından
yasaklanmıştır. Sadece ithalatçının vereceği bir taahhütname yeterli
görülmektedir. Kırk beş yılı
aşkın bir süredir mevcut Kanun’un verdiği özerklikle önemli başarılar sağlayan
TSE, son yıllarda 5018, 6245 ve 4734 sayılı Kanunlar kapsamına alınarak
işlevlerini yerine getiremez hâle gelmiştir. Bu konunun düzeltilmesi gerekir. Bütçesi yüzde
1,54 oranında artırılmış, ancak finans problemi olmayan bir kuruluşumuzdur. Türk Patent
Enstitüsü Başkanlığı ise, patent ve faydalı modeller, markalar, endüstriyel
tasarımlar, coğrafi işaretler ve entegre devre topografyalarından oluşan sınai
mülkiyet haklarının korunmasıyla ilgili işlemleri yürütmek, bilgi ve doküman
hizmeti vermek ve uluslararası anlaşmalardan doğan yükümlülükleri yerine
getirmekle görevli bir kuruluşumuzdur. Günümüzde sınai
mülkiyet hakları küresel rekabette öne çıkmanın en önemli unsuru hâline
gelmiştir ve bu konuda da bu kuruluşumuz önemli hizmetler yapmaktadır ve
önümüzdeki dönemde mutlaka güçlendirilmesi gerekmektedir. Öncelikle, kurumda
çalışan sayısının ve niteliğinin artırılmasının yanında, çalışanların özlük
haklarının da iyileştirilmesi kaçınılmazdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Işık, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. ALİM IŞIK
(Devamla) – 2008 yılı bütçesi yüzde 17,14 oranında artırılmış, belki de
Bakanlığımıza bağlı kuruluşlar içerisinde en yüksek bütçeye sahip olan
birimdir. Bu nedenle başarılı bir çalışma yapacağını beklemekteyim. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son olarak aşağıdaki birkaç öneriyi de dikkatlerinize
sunmak istiyorum: Birincisi; daha
çok teknik personel ve uzmanın bulunduğu bu tür kurumlarda personel kıyımına
yönelik politik davranışlara asla yer verilmemelidir. İki; bilgi üretim
teknolojileri, nanoteknoloji, üretim ve süreç teknolojisi ve benzeri gibi
stratejik teknolojilere ilişkin ar-ge faaliyetlerine ve sonuçlarının üretime
dönüştürülmesine öncelik verilmelidir. Sanayinin
kullandığı girdilerin fiyatlarını yükselten fon ve benzeri kesintiler
kaldırılmalıdır. Yatırımcının
önündeki bürokratik engeller kaldırılmalı, resmî işlem sayısı azaltılmalı,
e-yatırım, elektronik veri tabanı yardımıyla yatırım işlemleri en kısa sürede
tamamlanmalıdır. Kayıt dışı
ekonomiyi azaltarak yatırımcının vergi yükü düşürülmeli… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık. ALİM IŞIK
(Devamla) – Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum. Bütçenin hayırlı
olmasını dilerim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Şimdi, söz sırası
AK Parti Grubunda. AK Parti Grubu
adına ilk söz, Aksaray Milletvekili Sayın Ali Rıza Alaboyun’a ait. Buyurun Sayın
Alaboyun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika Sayın Alaboyun. AK PARTİ GRUBU
ADINA ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dışişleri
Bakanlığı 2008 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi ülkemiz sıcak çatışmaların ve bölgesel
istikrarsızlıkların hâkim olduğu Orta Doğu bölgesinde bulunmaktadır. Böylesine
gerilimli bir bölgede, gerek ekonomik gücü gerekse izlediği akılcı dış politika
ile Türkiye bir istikrar ve güven adası olarak ortaya çıkmaktadır. Son yıllarda
AK Parti İktidarıyla sağlanan kalıcı istikrar ve sürekli büyüyen ekonomik
gücümüze paralel olarak Türkiye'nin diplomatik etkinliği bölgesel ve küresel
boyutta sürekli artmakta, Türkiye bölgesel ve küresel aktör olma yolunda hızla
mesafe katetmektedir. Değerli arkadaşlar,
komşularımızla ilişkilerimizde sorunları çözmeye, komşuluk ilişkileri
geliştirmeye yönelik aktif bir dış politika izlenmektedir. Türkiye,
komşularıyla sonsuza kadar beraber yaşamak zorunda olduğunun, gerginlik ve
çatışmaların komşulardan hiçbirinin yararına olmadığının bilincindedir. Bu
bilinç ve Yüce Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” prensibi çerçevesinde
izlenen dış politika ile komşularımızla sorunların çözümünde önemli mesafeler
katedilmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye'nin
Kıbrıs politikası, geçmişte Türk siyasetçilerini ve hükûmetlerini “ver
kurtulcu” ve “teslimiyetçi” olarak suçlayanların etkisi altında şekillenmiş ve
“çözümsüzlük çözümdür” politikası benimsenmiştir. Bu politika Türkiye ve Kıbrıs
Türk halkına ağır bedeller ödetmiş ve maalesef 1999 Helsinki Zirvesi kararı ile
Kıbrıs Rumlarının tek başına AB’ye üye olmalarının önü açılmıştır. AK Parti
İktidarıyla birlikte, otuz yıldır ilk defa bir Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti
Kıbrıs konusunda inisiyatifi tam olarak ele almıştır. İzlenen “Çözümsüzlük
çözüm değildir.” politikası ile Kıbrıs konusunda önemli diplomatik kazanımlar
sağlanmıştır. Bu bağlamda, Sayın Başbakanımız 2004 yılında Bürgenstock’ta
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine Annan Planı’nı görüşmeye hazır olduğumuzu
söyleyerek Rumları köşeye sıkıştırmış ve Türkiye’nin AB yolunun önünü açmıştır.
24 Nisan 2004 tarihinde Annan Planı’nın Kıbrıs Türk kesimi tarafından kabul
edilip Rumlar tarafından reddedilmesiyle, otuz yıldır, Kıbrıs’ta çözümü
istemeyen tarafın Türkler olduğu imajı ortadan kaldırılmıştır. Çözümün aslında
Rumlar tarafından istenmediği ve Ada’nın tek hâkimi olma politikası güttükleri
tüm dünyaya açık bir şekilde gösterilmiştir. Hükûmetimiz izlediği bu
politikayla, 1 asker çekmeden ve 1 metrekare toprak vermeden, Kıbrıs konusunda
diplomatik üstünlük sağlamıştır. Yıllardır Türkiye ve Türk ordusunu işgalci
olarak suçlayan dış unsurlar, referandum sonrası birdenbire ortadan
kaybolmuştur. Eğer Kıbrıs Türk halkının 24 Nisan 2004’te “evet” dediği Annan
Planı konusunda 2002 yılında görüşmeleri yürüten liderler “evet” deme
cesaretini gösterebilmiş olsalardı, Rumlar bugün ya AB üyesi olamayacaklar ya
da Kıbrıs Türkleriyle birlikte, iki kurucu devletli “Kıbrıs Birleşik Devleti”
adı altında AB’ye üye olacaklardı. Bugün itibarıyla da Kıbrıs sorunu büyük
ölçüde çözülmüş olacaktı. Maalesef, Kıbrıs Türk halkının referandumda
gösterdiği bu sağduyulu tutumu 2002 yılında görüşmeleri yürüten liderler
gösterememiş ve o gün, halkının gerisinde kalmışlardır. Bununla beraber, Rumlar
AB’ye tam üye olarak alınmalarına rağmen, Katılım Anlaşması’yla birlikte 10
No.lu Protokol’ü imzalamak zorunda bırakılmışlardır. Bu protokolle, “Kıbrıs
sorununun Birleşmiş Milletlerce sürdürülen görüşmeler çerçevesinde çözülmesi
gerektiği” hükmü Avrupa Birliğinin birincil hukuku hâline gelmiştir. Bu sayede,
Rumların Kıbrıs sorununu AB’nin bir sorunu hâline dönüştürme çabaları boşa
çıkmıştır. Değerli
arkadaşlar, Ermenistan’la ilişkilerimize baktığımızda, Ermenistan’ın sözde
soykırım iddiaları ile Türkiye’ye karşı hasmane tutumunu sürdürmekte olduğunu
görmekteyiz. Ermenistan’ın bu politikasına karşı Hükûmetimiz ve Meclisimiz,
2005 yılında aldığı bir kararla, 1915 olaylarının uluslararası boyutta
araştırılması amacıyla arşivlerini tarihçilere açmış, konuyla ilgilenen
tarafları araştırma yapmaya çağırmıştır. Türkiye’nin bu atağı Ermenistan’ı zora
sokarken konuyla yakından ilgilenen sağduyulu çevrelerde destek bulmuştur. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Alaboyun, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen. ALİ RIZA ALABOYUN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, AB konusunda AK Parti İktidarının izlediği
tutarlı dış politika ve yaptığı reformlar sayesinde Türkiye, AB ile
ilişkilerinde, aday ülke statüsünden tam üyelik için müzakere yürütülen ülke
konumuna gelmiştir. Bu sürecin Türkiye'nin muasır medeniyet seviyesine ulaşma
yolunda önemli katkıları olduğu hepinizin malumudur. Terörle mücadele
politikası çerçevesinde gerek Hükûmetimizin gerekse Meclisimizin yürüttüğü
parlamenter diplomasiyle terörle mücadelenin diplomatik ayağı başarıyla
yürütülmüş, bu çabalar sayesinde PKK terör örgütünün gerçek yüzü ve terör
eylemleri tüm dünyaya açık bir şekilde gösterilmiştir. Bu politikalar kısa
sürede meyvesini vermiş, terör örgütünün uluslararası desteği pasivize
edilmiştir. Terörle mücadelemize verilen uluslararası destekte büyük artış
olmuştur. Sözlerime son
verirken, Dışişleri Bakanlığı bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı
olmasını diliyor, AK Parti Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Alaboyun. AK Parti Grubu
adına ikinci söz, Bingöl Milletvekili Sayın Cevdet Yılmaz’a aittir. Buyurun Sayın
Yılmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2008 yılı bütçesi
üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Bu kısıtlı süre içerisinde, sadece birkaç temel konuda
görüşlerimi sizlerle paylaşmak isterim. Birinci ve en
önemli husus, Avrupa Birliğiyle katılım sürecinde olan ülkemizin, bu süreci
önümüzdeki yıllarda hızla tamamlama gereğidir. Bildiğiniz gibi, Avrupa Birliği
bütçeleri yedi yıllık süreler şeklinde belirlenmektedir. En son yapılan bütçe
2007-2013 dönemini kapsamaktadır. Bir sonraki bütçe ise 2014-2020 dönemini
kapsayacaktır. Bizim, ülke olarak mutlaka 2013 yılına kadar teknik uyum
sürecini tamamlamamız ve teknik açıdan hiçbir ülkenin ülkemize itiraz
edemeyeceği bir konuma yükselmemiz gerekmektedir. Bunu da yapabilecek kurumsal
kapasiteye, tecrübeye sahip olduğumuzu düşünüyorum. Siyasi gerekçelerle
Türkiye'ye karşı çıkan Fransa, Almanya gibi ülkelere verilecek en güzel cevabın
da Türkiye'nin, reformlarını hızla tamamlaması, kendi iç bünyesini
güçlendirmesi ve uluslararası alanda çok daha etkili bir aktör olarak ortaya
çıkması olduğuna inanıyorum. Aksi takdirde, hamasetle veya kendi kendimize
sloganlarla hiçbir yere varamayacağımız hepinizin takdir edebileceği bir
husustur. Dolayısıyla,
önümüzdeki dönemde, mutlaka, bu yıl hazırlamış olduğumuz Müktesebat Uyum
Programı’na başlamamız ve bunu hızlı bir şekilde hayata geçirmemiz gerekiyor.
Müktesebat dediğimiz, sonuçta halkımızın çağdaş ülkelerdeki standartlarda yaşam
koşullarına kavuşmasını öngören kurallar ve kurumlar bütünüdür. Siyasi konuları
ayırdığımız zaman, bunlar halkımızın yararına olan, ekonomimizin daha hızlı
büyümesine yol açacak, ülkemizin uluslararası itibarını artıracak hususlardır.
Dolayısıyla buralarda -ben özellikle muhalefet partilerine de sesleniyorum- hep
birlikte, bütün ülkemizin bir projesi olan bu konuda el birliğiyle çaba sarf
etmemiz gerektiğini düşünüyorum ve bu süreci mutlaka hızlandırmamız gerektiğini
düşünüyorum. Hızlanacak bu
sürece uygun olarak da kurumlarımızı yeniden gözden geçirmek zorundayız. Burada
da en önemli kurumlarımızdan bir tanesi Avrupa Birliği Genel Sekreterliği.
Sekreterliğimiz az sayıda personeliyle çok fedakâr bir çaba sarf etti geçtiğimiz
yıllarda, tarama sürecinde, müzakere sürecinde önemli hizmetler yaptı. Fakat
geldiğimiz bu noktada önümüzdeki döneme baktığımız zaman, mutlaka, bu kurumun
yeniden yapılanmaya ihtiyacı var. Personel sayısıyla, iç yapılanmasıyla,
mutlaka, önümüzdeki dönemin şartlarına uygun olarak yeniden yapılandırılmalı
diye düşünüyorum. Burada da, tabii, diğer birimlerin yanı sıra çok güçlü bir
hukuk birimi olması gerektiğine inanıyorum. Biz hep güçlü bir ülke olduğumuzu,
etkili bir ülke olduğumuzu söylüyoruz, fakat haklılığımızı, maalesef, bazen
hukuki bir zemine oturtamıyoruz. Bu birimimiz, burada, güçlü bir şekilde
mutlaka yer almalıdır ve Avrupa Birliği sürecinin bir hukuk süreci, hukuk
mücadelesi olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Avrupa Toplulukları Adalet Divanı
mekanizması sonuna kadar zorlanmalı ve insanlarımızın hakları hukuki bir
çerçevede korunmalıdır diye düşünüyorum. Yine ikinci bir
önemli birim, olması gereken, iletişim birimi. Gerek yurt dışında ülkemizin
tanıtımı, Avrupa’daki insanlara ülkemizin anlatılması, oradaki kamuoyunun
oluşturulması gerekse ülke içinde insanımıza Avrupa Birliğinin ne olduğunun
daha etkili bir şekilde anlatılması için mutlaka bu iletişim birimini kurmamız
ve güçlü bir şekilde, Brüksel ve diğer kritik ülkeler dâhil olmak üzere, organize
etmemiz gerekir diye düşünüyorum. Burada, sivil toplum kuruluşlarının mutlaka
çok ciddi bir önderliğinde yürütülmesi gerektiğine inanıyorum. Ayrıca, mali iş
birliğine büyük önem vermeliyiz. Avrupa’dan sağladığımız fonlara, hibelere
büyük önem vermeliyiz diye düşünüyorum. Burada da Avrupa Birliği Genel
Sekreterliğimiz, proje bazlı çalışmalardan çıkıp daha stratejik bir konuma
oturmalı diye düşünüyorum. Kapasite geliştirici kurumlarımıza eğitim vermeli,
izleme sürecini çok etkili bir şekilde gerçekleştirmeli ve özellikle
Avrupa’daki pastadan aldığımız payı artırmaya dönük olarak AB’de müzakereleri
yürütmelidir diye düşünüyorum. Diğer taraftan bakanlıklarımız ise, proje bazlı
çalışmalara daha etkili bir şekilde girmelidirler. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Yılmaz, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. CEVDET YILMAZ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Son olarak bir
hususu belirtmek istiyorum. Kıbrıs’la ilgili olarak daha önce konuşan arkadaşım
ayrıntılı açıklama yaptı, girmeyeceğim, fakat şu noktayı vurgulamak istiyorum
ben: Avrupa Birliği sürecinde katılımcı bir ülke olarak mı biz millî
menfaatlerimizi daha etkili bir şekilde koruruz, yoksa bu süreçten kopup
dünyadan izole olmuş bir ülke olarak mı bu sorunlara, bu haklı davalarımıza
daha iyi sahip çıkarız, bunu hep birlikte düşünmemiz gerekir. Ben şuna
inanıyorum: Avrupa Birliği süreci, aslında diğer ilişkilerimizi tamamlayıcı bir
süreç, onların alternatifi değil. Avrupa Birliğinde biz ne kadar ilerlersek,
dünya ölçeğinde diğer ilişkilerimizi de o ölçüde geliştirebiliriz. Diğer
ilişkilerimizde ne kadar mesafe alırsak da Avrupa Birliği karşısında daha güçlü
bir pazarlık konumuna sahip oluruz diye düşünüyorum. Bu vesileyle,
Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin bütçesinin hayırlı olmasını diler,
hepinize saygılar sunarım. (AKP ve DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yılmaz. AK Parti Grubu
adına üçüncü söz sırası, Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Edip Uğur’a aittir. Buyurun Sayın
Uğur. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika Sayın Uğur. AK PARTİ GRUBU
ADINA A. EDİP UĞUR (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, hızla gelişen ve yaygınlaşan bilişim teknolojilerinin de
katkısıyla küreselleşme bütün ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmelerini önemli
ölçüde etkilemektedir. Bu süreçte, gerek organizasyon yapılarında gerekse iş
yapma biçimlerinde büyük değişimler gerçekleşmektedir. Geçmişte üretim yapısı
ve uluslararası sermaye, ucuz iş gücü ve ham madde bolluğuna göre istikametini
belirliyordu. Şimdi ise, etkin işleyen bir piyasa mekanizması, kurumsal yapı,
gelişmiş teknolojik ve ticari altyapılar, pazarın değişen ve gelişen
tercihlerini yakından izleyebilmenin önemini arttırmıştır. Biz, bu bağlamda,
sürdürülebilir güçlü bir büyümeyle birlikte Avrupa Birliği tam üyeliğini
vazgeçilmez hedef olarak görmekteyiz. Ülkemiz son yirmi yıllık süreçte bu
hedeflere önemli ölçüde yaklaşmıştır. İthal ikamesine dayalı kapalı ekonomiden,
dünya piyasalarına bütünleşmiş rekabetçi ekonomiye geçiş sağlanmıştır. Pek çok
alanda önemli reformlar gerçekleştirilmiş olup ekonomi politikaları kapsamında
yerinde kararlar alınarak kararlılıkla uygulanmıştır. Gelişmekte olan
ülkelerin küresel ortamda rekabetçi konumlarını sürdürebilmeleri ve
güçlendirebilmeleri, büyümeyi verimlilik artışına dayandırmalarına ve yeni
mukayeseli üstünlük alanları oluşturabilmelerine bağlıdır. Bu kapsamda,
yenilikçiliğe önem verilmesi, bilim ve teknoloji kapasitesinin arttırılması,
beşerî sermayenin geliştirilmesi, bilgi ve iletişim teknolojilerinin etkin bir
şekilde kullanılabilmesi büyük önem taşımaktadır. Hükûmetimiz, ülkemizin güçlü
demokrasi, sosyal yapı ve ekonomi temelinde çağdaş medeniyetler arasında yer
alması hedefiyle çalışmalarını sürdürmektedir. Türk ekonomisi, son dönemde
yapısal reformların ve kararlılıkla uygulanan sıkı para ve maliye
politikalarının etkisiyle istikrar ortamını sağlamış, dünya ekonomileri
arasında örnek gösterilen bir büyüme performansını göstermiştir. Geride
bıraktığımız son beş yıl içerisinde bütçe dengesi ve borçluluk oranlarında
gözle görülür bir iyileşme elde edilirken, dünya ekonomisiyle uyum hızlı bir
şekilde devam etmiş ve dış ticaret hacmimiz önemli ölçüde artmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, merkez ve taşra teşkilatı
ile kuruluş ve denetimini yaptığı 46 binden fazla kooperatife hizmet sunmaktadır.
Tarım ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanmasındaki sorunlar ve piyasanın
üreticiler lehine düzenlenmesini sağlayan tarım satış kooperatifleri ve
birliklerinin yeniden yapılanması konusuna da değinmek istiyorum. Tarım satış
kooperatifleri 1935 yılında kurulmuştur. 1937 yılından itibaren özel sektörün
yapamadığı girişimi, o yıllarda devlet, birlikler aracılığıyla gerçekleştirmeyi
amaçlamıştır. 2000 yılı haziranında çıkarılan kanunla, birliklerin yeniden
yapılanma süreci başlatılmış, doğru da yapılmıştır. Bu kapsamda 3 katrilyon
liraya yakın bir borç da silinmek suretiyle hazineye görev zararı olarak
yazıldı. Değerli
milletvekilleri, birliklerin borçlarını silme işlemi devam etmektedir. Bu bir
fasit dairedir. Tarıma destek için kurulan tarım satış kooperatifleri
birlikleri devrini tamamlamıştır. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında kurulan
Etibank, Sümerbank gibi kuruluşlar da milletimizin yapamadığı madenciliği,
sanayiciliği teşvik için kurulmuştu. Dünyadaki değişim, dönüşüm nedeniyle zaman
içinde bu kurumlar elden çıkarıldı. Tarıma destek, dünyada üretici birlikler
eliyle olmaktadır. Katma değeri düşük tarıma dayalı sanayide fabrika işletmek,
pazarlama yapmak, birlikler eliyle kalkınmayı değil, zarar üstüne zarar etmeyi
sürdürülebilir kılmaktadır. Bugün ülkemizde,
5 milyon ton patates, 3 milyon ton domates üretiyoruz. Eğer, bu sistem çok
faydalıysa, o zaman, domates ve patatesle ilgili de tarım satış kooperatifi
birliklerini oluşturalım, fabrikalar kurulsun, cips yapsın, salça yapsın,
ketçap yapsın, üretsin, pazarlasın, satsın, onların kabahati ne? Bu sistem
yanlıştır, çıkmaz sokaktır. Tarım satış kooperatifleri, birlikler, uzun vadede
yine zarar edecekler ve hazineye yeniden yük olacaklardır. Birlikler, geçmişten
ders almadan yaptıkları yatırımlarla, ortaklarına… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Tamamlayınız lütfen. A. EDİP UĞUR
(Devamla) - …tarımımıza, üreticilere ve çiftçilere, bütün ülkeye hiçbir fayda
sağlamıyor, aksine zarar veriyorlar. Değerli
milletvekilleri, bugün gelinen noktada, birliklerin 800 trilyon lirayı geçen
DFİF borçlarının yeniden silinmesini istiyorlar. İzmir’de geçtiğimiz hafta
yapmış oldukları birlikler toplantısında bu borçlarının silinmesini istediler.
Birliklerin yeniden yapılanmayı tamamlayamaması, bu borçları ödeyememesinden
kaynaklanıyor. Borçlarını ödeyemedikleri için yeniden yapılanma tamamlanamıyor.
Teklifim, borçların son bir defa daha silinerek, birliklerin tam bağımsız hâle
getirilmesi ve yeniden yapılanmanın bir an önce tamamlanmasıdır. Bu düşüncelerle
yüce heyete saygılar sunuyor, bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uğur. AK Parti Grubu
adına dördüncü söz sırası, Seracettin Karayağız, Muş Milletvekili. Sayın Karayağız,
buyurun efendim. (AK Parti ve DTP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika Sayın Karayağız. AK PARTİ GRUBU
ADINA SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sanayi Bakanlığı bütçesi üzerine, Millî Prodüktivite Merkezi ve Rekabet
Kurumuyla ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Her alanda
sağlanacak verimlilik artışlarının ülkelerin gelişme ve kalkınmasında temel
faktör olduğu sizlerin de bildiği tarihî bir gerçektir. Günümüzde küresel
rekabette öne çıkmış ekonomiler incelendiğinde, bunun, sağlanan verimlilik
artışları ve kaynakların etkin kullanımıyla ilgili olduğu görülmektedir. Diğer
yandan, yüksek verimlilik, ülke ekonomisinin küresel rekabette yer
edinebilmeleri ve pazar paylarını sürekli artırabilmelerinin ön koşulu olup
birçok sosyal ve ekonomik sorunun çözümünde gelişmenin sağlanması ve daha mutlu
bir çizgide sürdürülmesi için gereklidir. Ülkemizi
verimlilik kavramıyla tanıştıran, verimlilik sorunlarımızı ve çözüm yollarını
araştıran, verimliliğin nasıl artırılabileceğine ilişkin olarak kamu ve özel
sektör kuruluşlarımıza yol gösteren Millî Prodüktivite Merkezi, bu anlamda son
yıllarda ortaya koymuş olduğu yeni proje ve çalışmalarıyla ülke sathında hizmet
vermeye devam etmektedir. Kuruluş biçimi ve
amaçlarına baktığımızda, işçi, işveren ve hükûmet kesimlerinin dengeli bir
biçimde temsil edildiği bu kurum, toplumsal mutabakat ve uzlaşmanın da güzel
bir örneğini teşkil etmiştir. Bu güzel örnek ülkemizde tüm kesimlerin ekonomik
ve sosyal çıkarlarını koruyarak kaynakların daha akılcı ve verimli bir biçimde
kullanılmasını sağlamış ve bununla ilgili tavsiyelerin geliştirilmesine çok
uygun bir platform oluşturmuştur. Verimliliğin
artırılmasında en önemli öge insan unsurudur. Gerek okul gerekse iş hayatında
verilecek eğitim insanın, dolayısıyla işletmelerimizin verimini artıracaktır. Ülkemiz, üst üste
yaşanılan ekonomik krizlerden AK Parti Hükûmetleri sayesinde sıyrılarak, bugün
dünyanın on yedinci ekonomisi koltuğuna oturmuştur. En önemli eğitim kurumları
olan üniversitelerin ise başarı sıralamasında dünyadaki ilk beş yüze
girememesi, ülkemizdeki genel verimsizliğin sebeplerini açıkça işaret
etmektedir. Toplumun önünde ufuk açıcı ve yol gösterici olması gereken
üniversiteler maalesef toplumun çok çok gerisinde kalmıştır. Meslek lisesi
müfredatının sanayinin ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendirilmesi de bu
bakımdan sevindirici bir haberdir. Ülkemizde yüksek
verimliliğe engel olan önemli unsurlardan biri de önceki iktidarlar tarafından
hükûmetlerimize miras bırakılan ağır borç yüküdür. AK Parti Hükûmetlerinden
önce hemen bütün iktidarların bu oluşumda payları vardır. Devraldığımız 203
milyar dolar borç yükü için yıllık ortalama ödediğimiz borç ve faiz tutarı 53
milyar YTL, yani 53 katrilyon Türk lirasıdır. Bu da, verimliliğe koşarken,
ayağımıza bağlanan ağır bir pranga demektir. Ayrıca, eğitimin
pratikle desteklenmemesi, yani üniversite-sanayi işbirliğinin hâlen
sağlanamaması, verimlilikte gerekli ivmeyi yakalayamamamızın önemli
sebeplerinden birisidir. Bu nedenle,
verimliliğinin artırılmasını sadece Millî Prodüktivite Merkezinden beklemek çok
yanlış bir tutum olacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ticaret hayatımızda önemli kurumlarından bir diğeri
Rekabet Kurumudur. 1994 yılında 4054
sayılı Kanun’la kurulup 1997 yılında faaliyete geçen Rekabet Kurumu çok önemli
bir boşluğu da doldurmuştur. Rekabet Kurumu,
temel olarak iktisadi faaliyet gösteren kamu ve özel teşebbüsler arasında
rekabeti sınırlayıcı anlaşmalar ve uyumlu eylemlerle teşebbüs birliği
kararlarını ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Piyasada hâkim durumda olan
teşebbüslerin bu durumlarını kötüye kullanmalarının önüne geçmeyi ve kamunun
elindeki teşebbüslerin özelleştirilmesine yönelik işlemler dâhil olmak üzere,
pazarda rekabetin azalmasına yol açacak türdeki birleşmeler ve devralma
işlemlerine engel olmayı da amaçlamaktadır. Rekabet
kurallarının kamu ve özel teşebbüslere uygulanmasına yönelik bu faaliyetlerine
ilave olarak, diğer önemli rolü, devletin çeşitli birimlerinin piyasalardaki
rekabet üzerinde olumsuz sonuçlar doğuran düzenlemelerinin önlenmesine yönelik
rekabet savunuculuğu görevidir. Bu amaçla, Rekabet Kurumu, örneğin kendisine
iletilen çok sayıda kanun taslağına ilişkin görüş bildirmiş, aldığı bazı
kararlarla ilgili olarak çeşitli kamu kuruluşlarını bilgilendirmiştir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Karayağız, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen. SERACETTİN
KARAYAĞIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sonuç olarak,
kısa sayılabilecek bir zaman dilimi içerisinde rekabet hukuku ve uygulaması
alanında gelinen nokta sevindirici olup, Rekabet Kurumunun görevini hakkıyla
yerine getirmeye devam etmesi, ekonomide son dönemde yakalanan ivmeye katkı
sağlayacak, ekonominin rekabete dayalı gücünü destekleyecek ve tüketici
refahının artırılmasına yönelik önemli kazanımlar elde edilmesine yol
açacaktır. Konuşmamı burada
tamamlarken, Millî Prodüktivite Merkezinin isminin de millîleştirilmesi
dileğimi Sayın Bakanıma iletirken, bütçemizin milletimiz ve ülkemize hayırlı
olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti ve DTP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Karayağız. AK Parti Grubu
adına söz sırası Konya Milletvekili Sayın Hasan Anğı’ya ait. Buyurun Sayın
Anğı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA HASAN ANĞI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve
Ticaret Bakanlığımızın ilgili kuruluşu olarak imalat sanayisinde faaliyet
gösteren küçük ve orta ölçekli işletmelerimize, yani, KOBİ’lerimize hizmet
veren Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığının, KOSGEB’in 2008 bütçesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, ekonomik ve sosyal değerleriyle toplumumuza büyük katkılar
sağlayan küçük ve orta ölçekli işletmeler, yani, KOBİ’ler, aynı zamanda,
girişimcilik potansiyelini de içinde barındırırlar. Girişimcilik
kişinin sadece kendi işini kurması değil, mevcut işini revize etmesi veya yeni
bir sektöre açılması olarak da tanımlanabilir. Yıllardır sektörde mevcut olan
bir malın üretimine girmek bir girişimcilik örneği olarak değil, sektördeki bir
malı farklılaştırarak sunmak bir girişimcilik örneği olarak nitelendirilebilir.
Küçük ve orta
ölçekli işletmelerin ve yeni girişimlerin teşvik edilmesinde önemli
kriterlerden biri de, girişimcilik ruhunun ve kültürünün gelişmesine destek
olmaktır. Hükûmet Programı’nda Dokuzuncu Kalkınma Planı ile orta vadeli planda
da KOBİ’lerin önemine değinilmiş ve “Girişimcilik, kalite, verimlilik,
yenilikçilik ve işletmelerin teknolojiyi etkin kullanımı başta KOBİ’ler olmak
üzere desteklenecektir.” denilmiştir. Ayrıca, Avrupa Birliği Müktesebatı’yla
uyumlu, bölgesel ve sektörel öncelikleri dikkate alan etkin bir devlet
yardımları sistemi oluşturulacağı vurgulanmıştır. Ülkemizde de tüm
işletmeler içinde KOBİ’lerin oranı yüzde 99,8’leri bulmakta, bu işletmeler de
istihdamın yüzde 76,7’lerini oluşturmaktadır. Toplam yatırımlar içindeki payı
yüzde 56,5; yarattıkları katma değer ise yüzde 26,5’tur, ancak krediler içinde
aldıkları pay yüzde 10’larda kalmakta. Avrupa Birliğinde ise bu oran yüzde
40’lara ulaşmaktadır. İşte, tüm dikkatlerin toplanmasının gerektiği nokta bu
olmalıdır. KOBİ’lerin, kredilerden aldıkları pay oranını artırmak, verilecek
destek ve yönlendirmelerle üretim kalitelerini, kapasitelerini, pazar paylarını
ve özellikle ihracat imkânlarını artırarak katma değer içindeki paylarını
yükseltmek hedeflenmektedir. Değerli
milletvekilleri, KOSGEB 2007 yılının on aylık döneminde 8.400 işletmeye toplam
81 milyon YTL’lik destek vermiştir. KOSGEB destekleriyle KOBİ’lere 660 milyon
YTL’lik kredi hacmi sağlanmıştır. KOSGEB’in bu desteğiyle 1.900 KOBİ 460 milyon
YTL’lik ihracat gerçekleştirirken, danışmanlık, fuar, marka oluşturma ve
teknoloji başta olmak üzere çeşitli alanlarda 14 milyon YTL’lik hibe kredisi
kullandırılmıştır. Bu desteklerin en önemli çıktısı da nitelikli eleman
istihdam kredisi faiz desteğiyle 2.300 işletmede 8.633 insanımıza iş imkânı
sağlanması olmuştur. KOBİ’lerin en önemli ihtiyacının nitelikli eleman
istihdamı olduğu gerçeğinden hareketle, Sanayi Bakanlığımız yeni bir istihdam
paketi hazırlamış ve geçtiğimiz hafta da bu paketi uygulamaya koymuştur. Buna
göre KOSGEB’in 2007 yılı bütçesinden ödenek aktarma yöntemiyle yaratılan 85
milyon YTL’lik kaynak tümü ile KOBİ’lerin istihdamlarının artırılmasına dönük
olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmalarla
birlikte, KOSGEB, 2007 yılında kullandırdığı hibe ve kredi desteklerinin
toplamını 170 milyon YTL olarak hesaplamaktadır. Sanayicilerimizin modern ve
yeni teknolojiye dayalı üretim metotlarıyla çalışmalarını desteklemek,
uluslararası standart ve normlara uygun kaliteli ürün üretmelerine yardımcı
olmak, KOBİ’lerimizin verimli ve rasyonel çalışmalarını teminen destekleme
programlarını uygulamak ve millî ekonomiye katkılarını yükseltmektir. Ülkeden ülkeye
yapısal farklılıklar göstermelerine rağmen dünyanın hangi ülkesinde olursa
olsun KOBİ’lerin ortak özelliği, sayısal olarak tüm işletmeler bazında
yoğunlukları ve istihdama olan katkılarıdır. Tüm dünyanın kabul ettiği bir
gerçek vardır: KOBİ’ler ekonomilerin omurgası, istihdamın beşiği, bölgesel
kalkınmanın göz ardı edilemez unsuru, sosyolojik yapının da temel taşlarıdır.
KOSGEB’in KOBİ’lere ilişkin hedefleri ise, imalat sanayisinde faaliyet gösteren
KOBİ’lerin katma değerlerini artırmak, rekabet güçlerini yükseltmek, teknolojik
düzeylerini yükseltmek, uluslararası pazarlarda söz sahibi olmasını sağlamak,
marka bilincini geliştirmek, ana-yan sanayi ilişkilerini güçlendirmektir. Değerli
milletvekilleri, KOSGEB, ekonomik ve sosyal yapımızın omurgasını teşkil eden
KOBİ’lerle ilgili ülkemizdeki en yaygın hizmet sunan tek kuruluştur. Bu
bağlamda 2007 yılında KOSGEB, ülke sathına yayılmış… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Anğı, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. HASAN ANĞI
(Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım, toparlıyorum. …elli beş hizmet
merkeziyle KOBİ’lere KOSGEB Destekleri Yönetmeliği ve Bakanlar Kurulu kararıyla
sıfır faizle kredi desteği vermiş, özellikle de istihdam kredisi ve ihracat
kredisi açısından gerek kayıt içi istihdama gerekse ihracat artışlarına önemli
katkılar sağlamıştır. KOBİ’lerin küresel pazarlarda rekabeti için, düşünerek
hareket etmek zorunluluğu ortadadır. Bu anlamda, KOBİ’lere gerekli olan kaynak
sağlanması da devam edecektir. Bu süreçte, KOBİ’lerimizin kendi içlerindeki iş
birliklerini geliştirebilmeleri, kaynaklarını bir araya getirerek ortaklık
yapılarını birleştirmeleri… Teknolojiyi, bilgiyi yönetebilen, yaratıcı
tasarımları gerçekleştirebilen yenilikçi KOBİ’ler ipi göğüsleyecek ve başarıyı
yakalayabileceklerdir. Başka bir deyişle, fark yaratan KOBİ’lerin rekabet
güçleri artacak ve onları dünya pazarlarına taşıyacaktır. Bu çerçevede,
Sanayi Bakanlığımızın ve KOSGEB’in 2008 bütçesinin tüm KOBİ’lerimize ve
ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Anğı. Sayın
milletvekilleri, daha önce alınan karar gereğince saat 13.00’te ara vermemiz
gerekiyor. Şu anda iki konuşmacı arkadaşımız var AK Parti Grubu adına.
Konuşmaların bitimine kadar, uygun görürseniz, süreyi uzatmak istiyorum. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Şimdi söz sırası
Bolu Milletvekili Sayın Yüksel Coşkunyürek’te. Buyurun Sayın
Coşkunyürek. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA YÜKSEL COŞKUNYÜREK (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi
Bakanlığımızın 2008 mali yılı bütçe görüşmeleri çerçevesinde Türk Standartları
Enstitümüzün ve Türk Akreditasyon Kurumu bütçeleri hakkında Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bugün gelişen dünyamızda ekonomik ve sosyal kalkınmanın, istihdam
sağlamanın yolu sanayileşmekten geçmektedir. Ülkemiz, sanayileşmeyi, kalkınmada
ana hedef olarak benimsemiş ve bu konuda önemli mesafeler katetmiştir. Ancak,
geçtiğimiz yıllarda ülkemizin kötü yönetilmesi, yaşadığımız krizler sanayideki
gelişmeleri olumsuz etkilemiş, birçok alandaki sanayi kuruluşumuz kapanmaya
başlamış ve birçok yatırımcımız yatırımlarını başka ülkelere yapar hâle
gelmiştir. Rant ekonomisinin
hâkim olduğu piyasada üretici firmalar, üretim ve yatırım yapma yerine,
sermayelerini yüksek faizlerin uygulandığı bankalara yatırmak zorunda
kalmışlardır. AK Parti İktidarıyla başlayan kalkınma hamlesi her alandaki
başarılarını sanayi alanında da göstermiş, kapanan fabrikalar açılmaya, üretime
geçmeye ve ürettiklerini de ihraç etmeye başlamışlardır. Bugün, fert
başına millî gelirimiz 2.598 dolardan 6.600 dolara, ihracatımız 36 milyar
dolardan 104 milyar dolara, yabancı sermaye yatırımları 500 milyon dolardan 20
milyar dolara, özel sektör yatırımlarımız 30 milyar YTL’den 122 milyar YTL’ye,
gayrisafi millî hasılamız da 182 milyar dolardan 480 milyar dolara ulaşmıştır.
Bu gelişmelerin en önemli nedeni, AK Parti İktidarıyla sağlanan güven ve
istikrar ortamı, popülizmden uzak uygulanan kalıcı politikalar, kesimler ve
bölgeler arasında tesis edilen sosyal barış ve uluslararası platformda elde
edilen itibardır. Bugün, sanayi
üretimimiz, 480 milyar dolara ulaşan gayrisafi millî hasıla içerisinde en büyük
payı almaktadır. Yine, ihracatımız içerisinde sanayimizin payı yüzde 94
seviyesindedir. Yüzde 85’lere varan kapasite kullanım oranlarıyla sanayimiz ve
sanayicimiz, sağladığımız vergi indirimleriyle cumhuriyet tarihinin en parlak
dönemini yaşamaktadır. Gelişmekte olan
sanayimizin ekonomik sınırların kaldırıldığı dünyada yerini alması için, ileri
teknolojilerden yararlanarak yeni üretim alanları bulması yeni ürünler
oluşturması, rekabet gücünü yakaladığı kaliteyle artırması ve markalaşmayı ön
plana çıkarması gerekmektedir. Sanayi
üretimimizde kalitenin artmasında, rekabet seviyesinin yükseltilmesinde hiç şüphesiz
ki Sanayi Bakanlığımıza bağlı olan Türk Standartları Enstitüsünün ve Türk
Akreditasyon Kurumunun büyük katkıları vardır. Bu iki kuruluşumuza sanayimize
verdiği katkılardan dolayı teşekkür ediyor ve bu kuruluşlarımızın yaptığı
çalışmaları da kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum. Değerli
milletvekilleri, uluslararası ticarette başarılı olmanın ve mal pazarlamanın en
önemli unsurlarından biri standart ve standardizasyondur. Ülkemiz sanayisinde
kalitenin ve rekabet seviyesinin yükseltilmesinde Türk Standartları Enstitüsü
en önemli görevi sürdürmektedir. TSE, kuruluşundan bugüne kadar önemli
çalışmalarda bulunmuş ve bu çalışmalarını uluslararası platformda kabul
ettirmiştir. Hükûmetimizin katılımcı ve sivil inisiyatifi ön plana alan
yaklaşımı çerçevesinde ilk kez yönetim anlayışında değişiklik yapılmış ve
yönetimde özel sektör temsilcilerine daha fazla yer verilmiştir. Yönetim
anlayışındaki bu değişiklik Türk standartları çalışmalarına hız kazandırmış,
belgelendirme ve laboratuvar hizmetleri dünyadaki güncel gelişmelere uygun hâle
gelmiştir. Türk Standartları
Enstitümüzün yaptığı çalışmalara şöyle bir göz attığımızda, bugün, Türk
Standartları Enstitümüz yüzde 95 oranında standartlarını AB standartlarıyla
uyumlu hâle getirmiştir. Toplam Türk standart sayımız 22 bini aşmış, 7.743
firmayla 16.300 marka sözleşmesi imzalanmış, 4 bin firmaya kalite sistem
belgesi verilmiş, 54 bin firmaya TSE belgesi verilmiştir. Avrupa uygunluk
belgesi verebilecek duruma gelmiş olan TSE 150 firmaya Avrupa uygunluk belgesi
vermiştir. Uluslararası
ticaretin kolaylaştığı, gelişmelerin ve tedbirlerin hız kazandığı dünyamızda
ülkemizin Avrupa Birliğine üyelik sürecinde uygunluk değerlendirmesi
hizmetlerine nitelik kazandırmak ve yaygınlaştırmak amacıyla 4 Kasım 1999
tarihinde kurulan Türk Akreditasyon Kurumu TÜRKAK, 2002 Kasım ayından bugüne
kadar 223 kuruluşu çeşitli kapsamlarda akredite etmiştir. Akreditasyon
kuruluşlarının uluslararası standartlar birliği, ticarette malların serbest
dolaşımını sağlamak için çok önemlidir. Yapılan çalışmalar neticesinde
uluslararası standart birliği için belirlenen 2010 yılı hedefi yakalanmış, 4
Nisan 2006 tarihinde Avrupa Akreditasyon Birliği, 10 Mayıs 2006 tarihinde de
Uluslararası Laboratuvar Birliği ile karşılıklı tanıma anlaşmaları
imzalanmıştır. Bu anlaşmalarla, TÜRKAK tarafından geçmişte yapılmış olan
akreditasyonlar da dâhil olmak üzere tüm akreditasyon çalışmaları uluslararası
geçerlilik kazanmıştır. Bunun yanında,
uluslararası tanınmanın temini ve üreticilerimizin ihtiyacı olan akredite
hizmetlerini ülkemizdeki çeşitli kuruluşlardan temin ederek ihracatta daha
rekabetçi hâle geleceği şüphesizdir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Coşkunyürek, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. YÜKSEL
COŞKUNYÜREK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım. Uluslararası
tanınırlılık yasal alanda da kazanımlar sağlayacak, TÜRKAK tarafından akredite
edilerek bildirimi yapılmış, onaylanmış kuruluşlarımız Avrupa Komisyonu
tarafından daha süratli bir şekilde tescil edilecek ve CE (Avrupa Uygunluk
İşaretlemesi) ihtiyacı içinde bulunan üreticilerimiz, konuyla ilgili hizmetleri
yurt içi kuruluşlardan tedarik edebilir
duruma gelecektir. Bu vesileyle,
Türk Standartları Enstitümüzün, Türk Akreditasyon Kurumumuzun ve Sanayi
Bakanlığımızın 2008 bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Coşkunyürek. AK Parti Grubu
adına son söz, Gaziantep Milletvekili Sayın Özlem Müftüoğlu’na aittir. Buyurun Sayın
Müftüoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika Sayın Müftüoğlu. AK PARTİ GRUBU
ADINA ÖZLEM MÜFTÜOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile bağlı ve ilgili kuruluşların 2008 yılı bütçesi
üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Konuşmamda,
küreselleşme sürecinde büyük önem kazanan sanayi ve teknolojinin gelişmesi,
inovasyon için anahtar role sahip olan sanayi mülkiyet hakları ve Türk Patent
Enstitüsünün faaliyetleri üzerinde durmak istiyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Patent Enstitüsü, birkaç yıl öncesine kadar
hepimizin malumu olan ve kamuoyunda büyük şikâyetlere yol açan dosya birikimi
ve başvuruların sonuçlandırılmasında yaşanan gecikmeler gibi sorunlarla boğuşan
ve uluslararası projelerde tıkanma yaşayan bir kurum hâlindeydi. Bu durum,
kuruma ve sisteme olan güveni büyük ölçüde zedelemekteydi. Yaşanan sorunların
çözülmesi için geçtiğimiz dört yıl içerisinde gösterilen üstün gayretlerin
sonuçları alınmaya başlanmıştır. Sanayi mülkiyet
alanında ülkemizde en önemli eksiklik, bu alandaki bilincin yeterince
yerleşmemiş olmasıdır. Bu nedenle, tanıtım ve bilinçlendirme, son dönemde
kurumun en fazla ağırlık verdiği faaliyet alanı hâline gelmiştir. Bilgiye
erişimi kolaylaştırmak için ülke sathında bilgi ve dokümantasyon birim sayısı
5’ten 36’ya yükseltilerek Avrupa’da en üst seviyeler yakalanmıştır. Sanayi ve
ticaret odaları ve üniversiteler başta olmak üzere, çeşitli eğitim faaliyetleri
ile 50 bin kişiye doğrudan ulaşılmıştır. Bu alanda gerçekleştirilen kurumlar
arası iş birliğine de dikkatinizi çekmek isterim. Enstitü tarafından KOSGEB,
TÜBİTAK, ASELSAN gibi kuruluşlarımızda görevli binin üzerinde uzman ve
araştırmacıya kapsamlı eğitimler verilmiş, bu kurumların da tanıtım ve
bilinçlendirme faaliyetlerine katılması sağlanmıştır. Bu alandaki bir
diğer önemli gelişme de Millî Eğitim Bakanlığı ile Türk Patent Enstitüsü
arasında gerçekleştirilen iş birliği neticesinde, ilköğretimde tasarım ve teknoloji
dersinde üretici zekâyı teşvik eden, patent ve buluş yapma bilincini aşılayan
konulara yer verilmesidir. Yine, Türk Patent Enstitüsü tarafından ilköğretim
öğrencilerine yönelik tasarım ve buluş yarışmaları düzenlenmiş ve yayınlar
hazırlanmıştır. Ayrıca, ilk defa geçtiğimiz yıl patent ligi ve Türk patent
ödülleri etkinlikleri gerçekleştirilmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk sanayi mülkiyet sisteminin tüm unsurlarının
güçlenmesi için de pek çok projeler gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede,
üniversiteler ve KOBİ’ler iki önemli hedef kitle olarak belirlenmiştir.
Üniversitelerde sanayi mülkiyet kullanımını artırmak için dünyada bir ilk olan
patent randevu sistemi uygulanmaya başlanmıştır. Diğer bir hedef kitle olan
KOBİ’lere yönelik olarak yine dünyada örnek uygulamalar arasında yer alan
Hazerfen Projesi gerçekleştirilmiştir. KOBİ’lerin sanayi
mülkiyet haklarını kullanarak inovasyon kapasitelerinin artırılmasının
amaçlandığı projenin ilk uygulaması Ankara OSTİM’de gerçekleştirilmiştir. Uygulama
sonucunda, iki yıldır yaptığı pahalı deneylerde çözemediği problemi enstitü
uzmanlarının hazırladığı patent araştırma raporlarında gördüğü ince bir detayla
çözenler, TÜBİTAK’a sunduğu ar-ge projelerinde patent raporları üzerinde
tamamen revize edenler, daha ileriye taşıyanlar, ürün dayanımını 2 katına
çıkararak teknik bilgiye ulaşanlar gibi birçok başarı hikâyesi de ortaya
çıkmıştır. Ayrıca, başvuru
sahiplerinin patent maliyetlerinin yüksek olduğuna ilişkin şikâyetlerini
gidermek için Türk Patent Enstitüsü ile TÜBİTAK arasında gerçekleştirilen örnek
bir iş birliği neticesinde patent teşvik sistemi geliştirilmiş ve uygulanmaya
başlanmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; toplumda sanayi mülkiyet bilincinin yaygınlaşması,
patent teşvik sisteminin uygulanması neticesinde 2006 yılında yapılan 67 bin
marka başvurusu, 30 bin endüstriyel tasarım ile Türkiye Avrupa’da ilk üç ülke
arasına girmiştir. Bu yıl marka başvurusu sayısının 70 bini aşarak 73 bine
ulaşması beklenmektedir. Dünyada uluslararası marka başvurularında on üçüncü
sırada, patent başvurularında yirmi sekizinci sıradayız. Başta patent olmak
üzere, tüm sanayi mülkiyet başvurularında gerçekleşen yüksek artışların
yanında, özellikle patentlerin ticaretleştirilmesi de önem taşıyan bir başka
husustur. Bu konuda Türk Patent Enstitüsü tarafından kuruluş hazırlıkları
sürdürülen… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız Sayın Müftüoğlu. ÖZLEM MÜFTÜOĞLU
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan. …Patent Değerlendirme
Ajansının, Hükûmet tarafından açıklanan 2008 yılı programında bir tedbir olarak
yer alması oldukça sevindirici bir gelişmedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; teknolojik yenilikleri koruyan Türk Patent Enstitüsü,
aynı zamanda teknolojiyi de kullanan bir kurumdur. Bu çerçevede “kâğıtsız ofis”
altyapısı tamamlanmıştır. Patent, marka, tasarım, araştırma ve dosya takibi
hizmetleri İnternet üzerinden yapılabilmektedir. Sanayi mülkiyet
alanında on üç uluslararası anlaşmaya taraf olan ülkemiz, son dönemde sanayi
mülkiyet haklarına ilişkin uluslararası platformda inisiyatif kullanan ve
yönlendiren bir konuma gelmiştir. Enstitünün mevcut
başarılı durumunu sürdürmesi için idari ve teknik kapasitesinin
güçlendirilmesi, personel sayısının artırılması ve çalışanların özlük
haklarının iyileştirilmesi gerekmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Enstitü tarafından gerçekleştirilen ve ülkemizin
rekabet gücünün artırılmasına katkı sağlayan çalışma ve projeler için Enstitü
ve Enstitü yönetimini, Sanayi ve Ticaret Bakanlığını kutluyor, bütçemizin
hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Müftüoğlu. Değerli
milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum. Kapanma Saati: 13.13 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.13 BAŞKAN : Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN
(Giresun) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve
Hükûmet yerinde. Şimdi, söz sırası
Demokratik Toplum Partisinde. İlk sözcü Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan.
Buyurun Sayın
Buldan. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on yedi
buçuk dakika Sayın Buldan. DTP GRUBU ADINA
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edilişinin 59’uncu yıl dönümü bütün
dünyada kutlanmaktadır. Umuyor ve diliyoruz ki, Türkiye’de de insan hakları
konusunda önemli adımlar atılmaya devam edilir ve bu konuda Türkiye de arzu
ettiğimiz düzeye gelir. Bu vesileyle, bütün arkadaşlarımın İnsan Hakları
Günü’nü kutluyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı ve Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği bütçesi hakkında görüş belirtmek üzere grubum adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği üzere,
dış politika, başka pek çok alandan farklı olarak, dar, kısa erimli ve çabuk
getiriye odaklanmış yaklaşımların ötesinde bir vizyon ve bu vizyona uygun
dirayetle birlikte kıvraklık ve esneklik gerektirir. Dışişleri
Bakanımız Sayın Ali Babacan “Tarihî birikimimiz, coğrafi ve kültürel
derinliğimiz, stratejik konumumuz, iyi belirlenmiş ve bütüncül bir çerçeveye
oturtulmuş, çok boyutlu bir politikayı gerektiriyor.” sözleri ile ilkeli,
dengeli, küresel ve bölgesel bütün aktörlerle temas hâlinde yürütülen, rasyonel
temellere dayandırılmış, zamanlaması iyi yapılmış, proaktif ve dinamik bir dış
politika yöntemi benimsediklerini söylemektedir. Yine, Hükûmet
tarafından, ülkemizin “dış politikadaki etkinliği ve uluslararası
uyuşmazlıklarda çözüm için rol üstlendiği” gerekçesiyle, prestij ve
saygınlığının arttığı, Türkiye’nin dünyada sözünün dinlendiği ileri
sürülmektedir. Ancak, ne yazık ki, Türkiye’nin dış politikası, uzun bir süreden
beri, ekonomisini de koşulsuz olarak teslim ettiği küresel, siyasi ve ekonomik
aktörler tarafından neredeyse ipotek altına alınmıştır. Maalesef ki, bugün
Türkiye’nin çok yönlü bir dış politika arayışı yoktur. Söz konusu olan, çeşitli
küresel merkezlerin istekleri doğrultusunda, Orta Doğu ve dünya halklarının
tepkisini çekmek pahasına yürütülen gerilim diplomasisidir. Artık, açıkça kabul
edilmelidir ki, bu toplumsal sistemle, bu ekonomik ve ideolojik tercihlerle,
Türkiye’nin dış politika seçenekleri sanıldığı kadar fazla değildir. İktisadi
sistemini, bütün boyutlarıyla, koşulsuz olarak, küresel finans merkezlerinin
direktifleri altında yönlendiren, ülke varlıklarını yine koşulsuz olarak satışa
çıkaran bir ülkenin dış politikada bağımsız ve özgün manevralar içinde olduğu
söylemi inandırıcı olamaz. Değerli
milletvekilleri, hep söylenegeldiği üzere, Türkiye’nin çok önemli sorunlarından
biri de, bilindiği gibi, cari açıktır. Cari açık içinde en büyük kalem,
ihracatın ithalatı karşılayamamasından oluşan dış ticaret açığıdır. Cari açığı
yüksek faizle finanse etmeye çalışırken, hem ekonomi kan kaybına uğramakta hem de
içte yatırımlar baltalanmakta ve gelir dağılımı hızla bozulmaktadır. İstihdamı
artırıcı dış sermaye akışına karşı değiliz. Ancak, ulusal sermayeye kıyasla
oldukça ciddi avantajlara sahip ve aynı zamanda istihdama yönelik yatırımlar
yerine ranta yönelen dış sermaye anlayışı ülkemizi dış politikada da bağımlı
hâle getirmiştir. Dış politikamız günlük siyaseti kurtarmaya dönük olmayacağı
gibi, bizim dışımızda oluşan gündemlerin peşinde koşarak da güçlü bir dış
politika oluşturulamaz. Böyle bir politika, ne gelmekte olan kontrolsüz
gerilimleri önleme gücüne sahiptir ne de toplumlar arasında dostluk ve
kardeşliğin tesisine hizmet edebilir. Ülkemizin dış
politikası, temelde, etrafımızı çevirmiş düşman ülkeler retoriği üzerinden
oluşmuştur. Öyle ki, neredeyse dünya üzerinde birkaç ülke hariç bütün ülkeler
bizim düşmanımızmış ve bunlara karşı sürekli teyakkuzda olunması gerekirmiş
gibi, enerjimizin önemli bir kısmı bu yönlü harcanmaktadır. Elbette ki,
Türkiye’nin jeopolitik, tarihsel konumu, Orta Doğu’nun önde gelen ülkeleri
arasında yer alması için yeterlidir. Bu özelliğinden kaynaklı olarak da bazı
devletlerin ülkemize yönelik çok da iyi niyetli olmayan tutumlarına karşı
kararlı bir dış politika ihtiyacı açıkça ortadadır. Ancak, neredeyse bütün dış
politikamızın düşman ülke anlayışı çerçevesinde ele alınmasını da, doğrusu,
abartılı bir tutum olarak algılamaktayız. Irak ile
yürütülen ilişkilerin konjonktüre göre değişmesinden, kalıcı ve stratejik bir
dış politika izlenmemiş olmasından kaynaklı olarak şu anda Orta Doğu
politikasında giderek güç kaybettiğimiz gerçeği apaçık ortadadır. Irak
politikasının özellikle Kuzey Irak paralelinde ele alındığında tutarsız, sonuç
almaktan uzak, ertelemeci, dış kamuoyunun baskısına boyun eğen bir tarzla
şekillendiğini tespit etmekteyiz. Bunun yerine, iki ülke arasındaki tarihsel,
kültürel ortak bağlar da dikkate alınarak, daha kazanımcı, sosyal, kültürel,
ticari iş birliğini artırmaya yönelik daha barışçıl bir politik söylemin
sorunların çözümünde katkı sunacağı inancındayız. Amerika Birleşik
Devletleri’nin etkili olmaya çalıştığı Orta Doğu coğrafyasında Türkiye olarak
daha aktif bir rol üstlenerek, Orta Doğu barışının sağlanması konusunda daha
samimi ve tutarlı çabalar içerisinde olmak durumundayız. İsrail–Filistin
sorununa karşı geliştirdiğimiz duyarlılık takdire değerken, diğer yandan kendi
komşularımız ile gerilim politikasını sürdürmeye yönelik tutumlarımız ciddi bir
çelişki arz etmektedir. Yine, Avrupa
Birliği üyelik sürecinde gerçekleştirilmesi gereken siyasal, kültürel reformların
hizmet etmesi gereken gaye, demokrasi kültürümüzün toplumumuzca özümsenmesidir.
Ancak, dış politikamızın almış olduğu hasmane yönelim, toplumumuzda da
kutuplaşma ve hoşgörüsüzlüğü artırmakta, bunun bedelini de yine Türkiye
halkları ödemektedir. Değerli
milletvekilleri, Avrupa Parlamentosunun 24 Ekimde kabul ettiği Türkiye Raporu
son dönemde Avrupa Birliği kurumlarının ülkemize yönelik olumlu bakışının bir
yansıması olarak karşımızda durmaktadır. Elbette ki bu yapıcı yaklaşımın ortaya
çıkmasında, 2001-2004 yılları arasında gerçekleşen ve demokratikleşme için
somut ve pratik adımların atılması anlamına gelen siyasi ve kültürel
reformların süregelen etkisinin büyük önemi vardır. Ancak, çıkarılan yasaların
birer demokratik kazanım olarak değerlendirilebilmesi için somut bir değişim ve
gelişime denk düşmesi gerekmektedir. Ne var ki, yasalaşan reformların
içeriğinin yönetmeliklerle, kapsam ve içerik olarak daraltılması ve bu yasa ve
yönetmeliklerde muğlak bir dilin kullanılması, keyfî uygulamalara zemin hazırlamaktadır.
Yine, gözden
kaçırılmaması gereken bir başka husus, İlerleme Raporu’nda, geçen yılın 8 Kasım
tarihli raporunun üzerine, seçim ağırlıklı bazı rötuşlar yapılması ve sadece
iki başlığın daha müzakereye açılımıyla yetinildiği bir yıllık durgunluk devrinin
metne tamamen yansımış olmasıdır. Rapor, açık bir
şekilde Türkiye’de reform sürecinin yavaşladığını vurgulamaktadır. Raporun
üslubu, belki önceki yıllara nazaran daha yumuşaktır. Ancak, yine de tüm
eksiklikler art arda sıralanmaktadır. 301’inci maddenin değiştirilmesi ve ifade
özgürlüğüne öncelik verilmesi gerekliliği raporun en can alıcı eleştirileri
olarak göze çarpmaktadır. Yine, Malatya ve
Trabzon’daki cinayetler ve Nijeryalı Festus Okey’in öldürülmesi örneklerinden
hareketle, farklı dinlere karşı hoşgörüsüzlük, önemli bir eleştiri başlığı
olarak sıralanmaktadır. Raporda insan
hakları ve azınlıkların korunması kapsamında Türkiye aleyhine Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde açılan davalara yer verilirken, özellikle insan haklarının
kurumsal altyapısının geliştirilmesinin altı çizilmektedir. Deyim yerindeyse,
rapor, Türkiye’nin son bir yılını mercek altına almaktadır ve bu anlamda
varılan sonuç, bir yıl öncesinde yapılan tespitlerin geçerliliğini aynen
korumaktadır. Temennimiz,
yapılan olumlu değişikliklerin ülkenin tamamında gerektiği gibi uygulanması ve
usulsüzlüklerin denetlenmesi için gerekli mekanizmaların da bir an önce yaşama
geçirilmesidir. Değerli
milletvekilleri, bu noktada Türkiye Raporu’nda dile getirilen ve son derece
önemli gördüğümüz bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Rapor açık biçimde,
seçimler sonrasında Türkiye Büyük Millet Meclisinde oluşan tablonun, Kürt
sorununun kalıcı biçimde çözümü için bir fırsat sağladığını belirtmekte ve Doğu
ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin sosyal ve ekonomik olarak kalkınmasının
önemini vurgulamaktadır. Yine, bu bağlamda
Avrupa Birliği-Türkiye sivil toplum diyaloğunun gelişmesinin altı çizilerek,
Avrupa Komisyonunun sivil topluma destek vermesi gerektiği belirtilmektedir.
Bilindiği üzere, Aralık 1999’da gerçekleştirilen Helsinki Zirvesi’nde
Türkiye’nin tam üyeliğe adaylığının kabul edilmesiyle birlikte Türkiye-Avrupa
Birliği ilişkileri yeni bir evreye girmiştir. Pek doğal olarak, Türkiye-Avrupa
Birliği arasında mevcut olan mali iş birliği mekanizması da yeniden
yapılandırılmaya tabi tutulmuştur. Avrupa Birliğine uyum çalışmaları için
kullanılmaları şartıyla daha önce çeşitli kaynaklardan sağlanan yardımlar tek
kaynak altında toplanmıştır. Mali iş birliği
çerçevesinde yürütülen çalışmalar arasında gerekli uyumu sağlamak üzere kurulan
Mali İşbirliği Komitesinde, Dışişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı ve Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği temsilcilikleri bulunmaktadır. Avrupa Birliği ile mali iş
birliğinin koordinasyonu, projelerin öncelikler doğrultusunda seçilmesi,
hazırlık çalışmalarının yapılması ve izlenmesi doğrultusundaki çalışmalar
hâlihazırda Avrupa Birliği Genel Sekreterliği tarafından koordine edilmektedir.
Yine, Avrupa
Birliği Genel Sekreterliği tarafından sağlanan 2002-2005 dönemi Avrupa Birliği
mali yardımlarının sektörel dağılımı verilerine bakıldığında, bölgesel gelişme
için kullanılmış olan yardımların toplam hibelerin yüzde 20’sini oluşturduğunu
görüyoruz. Ancak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin bu yatırımlardan
gerektiği gibi faydalanabildiğini söylemek mümkün görünmemektedir. Son yirmi yılda
yaşanan çatışma ortamı, bölgede kamu ve özel sektör yatırımlarının çok büyük
oranda durmasına neden olmuş ve hızla artan nüfus ve göç sorunuyla da,
ağırlaşan bir ekonomik durgunluk ve istihdam daralmasına yol açmıştır. Hâlen de
birçok yatırımcı bölgedeki siyasal istikrarsızlık yüzünden yeni iş sahaları
açacak yatırımlardan vazgeçmek durumunda kalmışlardır. Bu nedenle, bölgenin altyapısal
olarak yatırımlara hazırlanması ve yatırımcılara güven verecek bir siyasal,
toplumsal istikrar ortamına kavuşturulması bizce son derece elzemdir. Kentsel hizmet
alanlarında son derece sınırlı bütçeye sahip olan bölge belediyeleri, bu
olumsuz şartlara rağmen, etkin ve katılımcı yönetim, sosyal ve kültürel
gelişme, tarihî kültürel mirasın ve doğal yapının korunması, planlı kentsel
gelişme, göçün ve yoksulluğun yarattığı toplumsal sorunların çözümüne yönelik
olarak birçok sosyal projeler geliştirmişlerdir. Ancak, son derece büyük
ölçekli olan ve çok boyutlu bir müdahaleyi gerektiren sorunların giderilmesinde
yerel kaynakların sınırlı kalacağı açıktır. Nitekim, bu çerçevede,
Türkiye-Avrupa Birliği mali iş birliği kapsamında proje önerileri geliştirilmiş,
sunulan sekiz projeye toplam 1 milyar 800 bin euroluk destek sağlanmıştır.
Ancak, kaynak kullanımı konusunda merkezî yönetimden yeterli destek göremeyen
yerel yönetimlerin fon sağladığı birçok proje, merkezî yönetimin çeşitli
bürokratik ve yönetsel engellerine takılmaktadır. Diyarbakır Belediyesi
örneğinde açıkça sergilendiği üzere, bu tür uygulamalar, sınırlı kaynaklarla
yerel sorunlara çözüm üretmeye çabalayan belediyeleri zor durumda
bırakmaktadır. Bu noktada karşılaşılan engellerden bazılarına ilişkin kısa bir
döküm vermenin faydalı olacağı inancındayız. Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan Katı Atık Yönetimi Etüt Projesi
için Alman Kalkınma Ajansı ile 500 bin euroluk hibe anlaşması yapılmış, ancak
bu hibe, Devlet Planlama Teşkilatının 14/02/2005 tarihli yazısı ile projenin
İller Bankasından alınabilecek krediyle yapılabileceği görüşüne dayanılarak
reddedilmiştir. Dicle Vadisi
Rehabilitasyon Etüt Projesi için Türk-İspanyol Ekonomik ve Mali İş Birliği
Protokolü kapsamında 350 bin euro hibe sağlanmasına karar verilmesine rağmen,
bu proje, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından 03/04/2005 tarihli yazı ile
projenin 2005 yatırım programında olmaması gerekçe gösterilerek reddedilmiştir.
Suriçi Tramvay
Projesi için Deutsche Bank ile 5 milyar euroluk ve on beş yıl vadeli, beş yıl
ödemesiz kredi anlaşması yapılmasına rağmen, İller Bankası Genel Müdürlüğü
16/03/2005 tarihli yazısıyla teminat veremeyeceğini bildirmiş ve proje şu an
itibarıyla rafa kaldırılmıştır. Yine, Diyarbakır
Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan Kentsel Gelişim Projesi 2005
Türkiye-Avrupa Mali İşbirliği Programına sunulmuş ve Avrupa Komisyonu Türkiye
temsilciliğince 9 milyar 926 bin euro hibe sağlanmasına karar verilmiş olmasına
rağmen, 18/04/2005 tarihli Devlet Planlama Teşkilatı yazısında hibenin 6 milyar
euroya indirilmesi ve kalan miktarın Gaziantep, Şanlıurfa ve Erzurum illerine
dağıtılması kararlaştırılmıştır. Ancak, diğer illerden proje sunulmadığı için
geriye kalan 4 milyar euro hiçbir bölge belediyesince kullanılmamış, sağlanan
hibenin heba edilmesine göz yumulmuştur. Mevzuatının
dörtte 3’ü yerel ve bölgesel düzeydeki uygulamalarla ilgili olan Avrupa
Birliğinin toplumsal katılımcılık ve yerindelik ilkeleri çerçevesinde, halkın
seçtiği temsilcilerin mali ve yönetsel açıdan güçlendirilmesi, kentsel ve
bölgesel anlamda karşılaşılan sorunların çözümü için son derece olumlu bir
uygulamadır. Mevcut sosyal ve
ekonomik sorunlarla birinci dereceden baş etmek zorunda kalan yerel
yönetimlerin bu sorunlarla etkin mücadele etmek ve bunların çözümüne bizzat
halkı katmak anlamında yönetsel ve mali açıdan güçlendirilmesi için çözüm
yolları açılmalıdır. Bu anlamda, merkezî yönetimin alacağı sürdürülebilir
ekonomik ve sosyal tedbirler ile Avrupa Birliği ile uyum çerçevesinde alınacak
kalkınma fonlarının bölgeye ve kentlere pozitif ayrımcılık çerçevesinde
aktarılması, her geçen gün daha kötüye giden bölgesel ve kentsel sorunların
çözümü için zaruri hâle gelmiş bulunmaktadır. Hepinizi grubum
adına saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Buldan. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına ikinci söz sırası Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir
Karabaş’a aittir. Buyurun Sayın
Karabaş. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on yedi
buçuk dakika Sayın Karabaş. DTP GRUBU ADINA
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi
ve Ticaret Bakanlığının bütçesi üzerine, Demokratik Toplum Partisinin
düşüncelerini dile getirmek üzere söz almış bulunmaktayım. Ben de İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edilişinin 59’uncu yıl dönümü
dolayısıyla, Türkiye’de demokrasinin eksiksiz yerleşeceği umuduyla tüm insan
hakları savunucularını saygıyla selamlıyorum. Bilindiği gibi,
Türkiye’de, 1963 yılında başlayan beş yıllık kalkınma programlarıyla,
sanayileşme modeli hedefiyle, Türkiye ilerlemeye başlamıştır, ancak 1980 yılına
geldiğimizde, hem sanayi stratejisinde hem de ekonomi politikalarında yeni bir
dönüm noktası başlamıştır. 1980 öncesinde ithal ikameci sanayi politikası
uygulanıyorken, 1980’den sonra Türkiye’deki sanayi politikası, ihracata yönelik
sanayi politikası olarak benimsenmiştir. Hepiniz kabul edersiniz ki, ihracata
yönelik sanayi politikasını önünüze koyarsanız, birçok devletin bulunduğu ve
yarıştığı dünyada, siz de bu devletlerin sanayisini, ticaretini, ihracatını
dikkate almak durumunda kalırsınız. Şimdi, sanayileşmesini tamamlamış,
teknoloji devrimini aşmış Avrupa’ya baktığımızda, bu düzeyi Avrupa çok kolay
yakalamamıştır. Avrupa’nın bu düzeyi yakalamasında temel etkenlerden biri,
sanayileşmeyle birlikte insan hakları ve demokrasiyi de gerçekleştirmesinden
kaynaklanıyor. Hepinizin bildiği gibi, sanayiyi, teknolojiyi, üretimi, bilimi
yaratan tek güç insandır. İnsanın üretimi geliştirmesi, teknolojiyi
geliştirmesi, bilimde ilerlemesi için, düşüncesinin önünde engellerin,
sınırların olmaması, kaldırılması gerekiyor. Eğitiminin, düşüncesinin,
kendisini ifade etmesinin önünün kapandığı bir toplumda, sanayiyi de
teknolojiyi de gerçekleştirmek mümkün değildir. O zaman şunu söyleyebiliriz: Ne
kadar demokrasi, ne kadar özgürlükler, ne kadar insan hakları, o kadar sanayi,
o kadar teknoloji, o kadar refah diyebiliriz. Değerli
milletvekilleri, biliyorsunuz, Avrupa, mevcut sanayileşme ve teknoloji
düzeyini, eğitimdeki gelişme ve devrimlerle yakalamıştır. Avrupa’ya
baktığımızda, eğitimin, bilimin önü tümüyle açılmış, özgür düşüncenin önü
açılmış ve eğitimle, sanayinin iz düşümü yakalanmıştır. Eğitimin tüm aşamaları,
üretimin gerektirdiği, sanayinin gerektirdiği kadroları geliştirmek üzerine kurulmuştur.
Bu nedenle, dün detaylarıyla tartışılmış olmasına rağmen, Avrupa’daki eğitimle
Türkiye’deki eğitim arasındaki farkı birkaç örnekle örneklendirmek istiyorum. OECD ülkelerinde,
ilk ve ortaöğretimde kişi başına yapılan harcama 6.600 dolardır. Türkiye’de ise
bu oran 1.262 dolardır. Yine, Avrupa’da, üniversitede kişi başına yapılan
harcama 11 bin doları aşmaktadır. Türkiye’de ise bu veriler ne yazık ki çok
sağlıklı bir şekilde yoktur. Eğitim-Sen’in
2007 verilerine baktığımız zaman, okul öncesi dâhil, 3-4 milyona yakın öğrenci
şu anda eğitimin dışındadır. Tabii, bu sayıya baktığımız zaman, ilk ve
ortaöğretimi dikkate alarak değerlendirirsek bu çok gerçekçi olmaz. Ancak,
hepimiz biliyoruz ki, Avrupa bugün eğitim dediği zaman, mevcut ilk, orta, lise
eğitimi değil, okul öncesi eğitimden başlamaktadır. Şimdi, Türkiye’de
okul öncesi ne durumdadır? Dün Sayın Bakanımız belirtti: “Türkiye’nin
yakaladığı düzey yüzde 25’tir.” Bu yüzde 25 de, özellikle Avrupa Birliğiyle
uyum ilişkileri çerçevesinde, son bir yıldır, belli okullarda derslikler okul
öncesine ayrılarak, sağlıksız koşullarda, çok gelişkin olmayan şekilde
veriliyor. Onun için, eğitimin sağlıklı olması, kişilerin özgür bir şekilde
yetişmesi ve verimli olması için okul öncesinin yüzde 100 olması gerekiyor. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir iki rakam daha vermek istiyorum: Türkiye’de,
ilköğretimde derslik başına düşen öğrenci sayısı 35, ortaöğretimde 34 iken,
OECD ülkelerinde bu 21’e 24’tür. En önemli sorun ise mesleki ve teknik eğitimde
vardır. Şimdi, Türkiye’de mesleki ve teknik eğitim denildiği zaman, genelde,
bugün iktidar olan AK Partinin aklına veya sırf muhalefet etmek için muhalefet
eden kesimlerin aklına imam-hatipler gelmektedir. Ancak, sanayileşmesini
gerçekleştirmiş Avrupa ülkelerine baktığımız zaman, en çok önem verilen, en çok
öne çıkarılan okullar mesleki ve teknik okullardır. Avrupa’daki ülkelerin, OECD
ülkelerinin hepsi, okul öncesinden başlayarak, ilköğretimden itibaren
öğrencileri mesleklerine, yeteneklerine göre sınıflandırıyor. Şimdi, Türkiye’de
-biraz önce belirttik- mesleki ve teknik okulların genel programlara oranı
yüzde 35’tir. Bu yüzde 35’in eğitime bakışı nasıldır? Değerli
milletvekilleri, hepiniz biliyorsunuz ki, kendi illerinizde de, bizim
yaşadığımız illerde de, mesleki okullar denildiği zaman, durumu vasat olan,
üniversiteye girme koşulları olmayan öğrencilerin gönderildiği okullar olarak
bakılıyor. Avrupa nasıl bakıyor? Avrupa’ya baktığımız zaman, Avrupa ülkelerinin
birçoğunda mesleki ve teknik okulların diğer okullara oranı yüzde 50’nin
üzerindedir. Bazı ülkelerde bu oran yüzde 60-70’i bulmaktadır. Şimdi, bunun ne
kadar önemli olduğunu şu veriyle ortaya çıkarabiliriz: Ankara Ticaret Odasının
yaptığı bir araştırmada, işsizliğin ayyuka çıktığı Türkiye’de, 400 bini acil 1,5
milyon nitelikli elemana ihtiyaç vardır. Şimdi, biraz önce
belirttim, sanayisini geliştirmiş ve sanayiye eleman yetiştirir tarzda,
üretimin gerektirdiği tarzda öğrenci yetiştiren ülkeler, bununla birlikte
eksiksiz demokrasiyi de yerleştirmişlerdir. Demokrasinin olmadığı, demokratik
ilkelerin esas alınmadığı ülkelerde, sizin, ne gelir bölüşümünü adaletli
yapmanız mümkündür ne de bölgeler arası farklılığı ortadan kaldırmanız
mümkündür. Şimdi, şunu
belirtelim: Türkiye’de sürekli dile getiriliyor ve her iktidar döneminde, şu
anda da AK Parti İktidarı döneminde, biz okuryazar olmama oranını şu kadar
düşürdük deniliyor. Okuryazar olmama oranı ne demektir arkadaşlar, biliyor
musunuz? Okuryazar olmayan insan demek, devletin ulaşmadığı, ne eğitim alanında
ne insani anlamda ne devlet olanaklarını götürme anlamında ulaşmadığı insan
demektir. Onun için, eğer, Türkiye sanayileşmek ve sürdürülebilir bir sanayiyi
yakalamak istiyorsa, bırakın okumama oranı, okula devam eden oranı, tüm
nüfusunu gerçek anlamda bilgi, birikim, donanımlı kadroları yetiştirmek üzere
herkese eğitim hakkını tanıyan bir politikayı geliştirmesi gerekiyor. Bu da
eksiksiz bir demokrasiyle mümkündür. Değerli
arkadaşlar, Avrupa ülkeleri sanayide ve teknolojide bu kadar gelişmiş
olmalarına rağmen, insani bir sorun olan, ahlaki bir sorun olan bölgeler
arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırmak için çok önemli harcamalar ve çabalar
içindedirler. Şimdi, Avrupa Birliğinin bütçesinin üçte 1’inden büyük bir kısmı
bölgeler arasındaki dengesizliği ortadan kaldırmak için harcanmaktadır. Çağdaş
uygarlık düzeyine ulaşmış bir Türkiye istiyorsak, vatandaşları arasında
eşitliği yakalamış bir Türkiye istiyorsak, biz, biraz sonra açıklayacağım
verileri ortadan kaldıracak bir politikayı geliştirmemiz gerekiyor. Değerli arkadaşlar,
Türkiye’nin gelişmiş kenti olan Kocaeli ile Türkiye’nin en geri kalmış ili -ki,
ona benzer birçok il vardır bölgede, hatta Doğu Karadeniz’de ve İç Anadolu’da-
arasındaki fark tam 11 kattan daha fazladır. Peki, şunu sormak istiyoruz: İki
ili arasındaki farkın 11 katı aştığı, bölgeler arasındaki dengesizliğin uçurum
olduğu bir ülkede birlikten, bütünlükten nasıl bahsedebiliriz? Birlik, bütünlük
demek, tüm vatandaşlarını kucaklamak demek, sanayiyi, bilimi, eğitimi, devlet
olanaklarını tüm halka, halkın tüm kesimlerine, tüm bölgelere, tüm illere
yaymakla olur. Yine, bir veri
vermek istiyorum: Türkiye’nin en gelişmiş bölgesi olan Marmara Bölgesi’yle
Akdeniz Bölgesi arasındaki gelişmişlik farkı 14 yıl, Doğu Anadolu Bölgesi’yle
128 yıl, Ege Bölgesi’yle 5 yıl, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’yle 72 yıldır. Şimdi, biz
bölgeler arasındaki dengesizliği ortadan kaldırmadığımız sürece kendimize
demokratik bir ülke, Avrupa Birliğine girmeye aday bir ülke diyebilir miyiz?
Bölgeler arasındaki gelişmişlik farkı Yunanistan’da 1,4’tür, İrlanda’da
1,6’dır, Çek cumhuriyetlerinde, bir sürü sorunu yaşamış, Avrupa Birliğine yeni
girmiş Çek cumhuriyetlerinde 2,9’dur, Türkiye’de ise 5,3 düzeyindedir. Şimdi, buna
rağmen, daha öncesi ve 2004 sonrası Hükûmetin teşvik politikalarına baktığımız
zaman, Türkiye’nin en gelişmiş bölgesi Marmara’ya yüzde 35’leri, yüzde 40’ları
bulan teşvik payı ayrılıyorken, en geri kalmış Doğu Anadolu'ya yüzde 4'ler
civarında, Güney Doğu Anadolu'ya yüzde 6'lar civarında pay ayrılmaktadır. Devlet Planlama
Teşkilatının son dönem yaptığı bir araştırmada bölgesel eşitsizliğin sefalet
boyutunda olduğunu belirtiyor ve bunu şu gerekçelere dayandırıyor: Yerel
düzeyde uygulama mekanizması yoktur. Bölge planları finans boyutundan
noksandır. Bölgesel planların yerel düzeyde sahibi yoktur. Eğer bizler,
bölgeler arasındaki dengesizliği sağlamak, devlet olanaklarını tüm bölgeye
yaymak istiyorsak, mevcut politikamızdan, teşvik politikamızdan, sanayileşme
politikamızdan, yatırım politikalarımızdan vazgeçmemiz, yeni bir programı, yeni
bir tarzı önümüze koymamız gerekiyor. Değerli
arkadaşlar, şimdi, hep hamasi nutuklar atılır, her sorunlar dile getirildiğinde
bölünmeden bahsedilir. Bizler bölgeler arası farklılığı 5,3'e, bir ille diğeri
arasındaki farkı 11 kattan daha fazlaya çıkarmışsak, zaten yeterince
bölünmüşüz. Onun için, yapmamız gereken, devletin yapması gereken, Hükûmetin
yapması gereken, bu Parlamentonun yapması gereken, yeni bir sanayileşme, yeni
bir yatırım, yeni bir teşvik politikasıyla tüm vatandaşları kucaklayan bir
politikayı hayata geçirmektir. Şimdi, birkaç
şeyi daha dile getirmek istiyorum. Değerli
arkadaşlar, bölgenin temel kaynakları hayvancılık ve tarımdır. Şimdi, bölgeye
baktığımız zaman tütüncülüğe, şeker pancarına ve diğer ürünlere kota
getiriliyor. Yine, Tekel sigara fabrikaları, şeker fabrikaları
özelleştiriliyor. Peki, siz, bölgeler arası farkları gidermekten bahsediyorken,
eğer buraya yeni yatırımlar yerine mevcut fabrikaları da kapatırsanız, bunu
nasıl gerçekleştirirsiniz? Yine, sürekli
dile getirilen bazı rakamlarla ilgili, istatistiklerle ilgili şunu söylemek
istiyorum: Değerli milletvekilleri, bölgede özellikle istatistiklerin bazen
hiçbir anlamı yoktur. Bir örnek vereyim, koçerleri örnek vereyim; ki göçebeler.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da küçükbaş hayvancılığı gerçekleştiren, küçükbaş
hayvanları besleyen, üreten koçerlerdir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Karabaş, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Peki, ben, Tarım Bakanlığına şunu sormak istiyorum: Siz,
koçerlerin, bırakın hayvan sayısını, nüfuslarını, çocuk sayısını bile biliyor
musunuz? Peki, ürettiği hayvana hiçbir şekilde destek, sübvansiyon, yem
verilmiyorken, bir de yaylalar yasaklanıyorken, siz nasıl bu insanları Avrupa
düzeyine, bu insanları Türkiye’nin gelişmiş bölgelerinin düzeyine
getireceksiniz? Evet, değerli
arkadaşlar, bölgeler arası eşitsizliği Türkiye’de kıyasladığımızda, bu büyük
bir orana varmaktadır. Bunun için eğitimde yeni bir politika tarzı, teşvik politikasında
kırk dokuz ile uygulanan değil, her ilin özgünlüğüne uygun bir teşvik
politikası... Yatırım politikaları ve teşvik politikaları belirlenirken
ticaret, meslek örgütleri ve yerel yönetimlerle ilişkilendirilmesi, sanayi ve
teknoloji projeleri ve teknik kadro desteği verilmesi... (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Karabaş, süreniz doldu. MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçenin
Türkiye için hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DTP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Karabaş. Sayın
milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi, şahıslar
adına söz isteyen sayın milletvekillerine söz vereceğim. İlk söz, lehinde Şanlıurfa
Milletvekili Sayın Ramazan Başak. Buyurun Sayın
Başak. (AK Parti sıralarından alkışlar) RAMAZAN BAŞAK
(Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığımızın bütçeleriyle ilgili, şahsım adına lehte
söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi en kalbî duygularımla saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Saygıdeğer
milletvekilleri, Cenabıhak, ülkemize uçsuz bucaksız öyle güzel verimli
topraklar vermiş ki, tabii, bu toprakların üzerinde çiftçilikle, tarımla
uğraşmamak mümkün değil. Tarımla uğraşacağız, çiftçilik yapacağız; ama,
tarımdan sanayiye geçişi asla ve asla ihmal etmeyeceğiz. Nasıl diyeceksiniz?
İşte, ülkemizin, sizlerin, 70 milyon insanın hak ettiği yaşam standartlarına ulaşabilmenin
yolu buradan geçmektedir. Bölgemle ilgili
bir örnek vermek istiyorum saygıdeğer milletvekilleri: Benim Şanlıurfa’mdaki
hemşehrim, Akçakaleli, Harranlı hemşehrim, çoluk çocuğuyla birlikte, dokuz ay
boyunca, temmuz, ağustos aylarında gölgedeki sıcaklığın 45 derece olduğu
şehirde pamuk üretiyor ve dokuz ayın sonunda 1 kilogram pamuğu 600-700 bin
liraya satıyor. Öbür tarafta, sanayisi gelişmiş olan ülkeler, bu ham maddeyi,
alnımızın teriyle yoğurduğumuz bu ham maddeyi bizden alıp yarım saat içerisinde,
1 kilogram pamuktan 2 tane gömlek elde ederek, dokuz ayda ürettiğimizin 40
misliyle, 50 misliyle, hatta 100 misliyle bize satmakta değil miydi saygıdeğer
milletvekilleri? (AK Parti sıralarından alkışlar) İşte, sanayinin
ve sanayileşmenin önemini bilen, bunun için her türlü desteği, teşviki veren AK
Partinin akılcı politikalarından sonra sanayide nereden nereye geldiğimizin bir
iki örneğini vermek istiyorum: Daha birkaç yıl öncesine kadar -saygıdeğer
milletvekilleri, altını çizerek söylüyorum- otomotiv sektörü yüzde 20-30
kapasiteyle çalışırken, 2006’nın -saygıdeğer milletvekilleri, bu rakamları
kafamdan uydurmuyorum- rakamlarıyla geldiğimiz noktayı sizlerle paylaşmak
istiyorum: 2006 yılı itibarıyla otomotiv sektöründeki ihracat bir önceki yıla
göre yüzde 23 artmış… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İthalat ne arttı, ithalat? RAMAZAN BAŞAK
(Devamla) - …ve tekrar altını çizerek söylüyorum saygıdeğer milletvekilleri,
ülke ekonomisine 14,4 milyar dolar katkı sağlamış. (AK Parti sıralarından
alkışlar) 2007 yılının ilk
dokuz ayına gelelim, ocak-eylül arasındaki dokuz aya gelelim saygıdeğer
milletvekilleri. 2006’yı söylerken hepiniz alkışladınız, “başarılı” dediniz,
ama 2006’nın üzerine yüzde 33’lük bir artışla ilk dokuz ay için 13,7 milyar
dolara ulaştık. [AK Parti sıralarından alkışlar; CHP ve MHP sıralarından
alkışlar (!)] Saygıdeğer
milletvekilleri, alkışlayacağınız bir şey daha söyleyeyim: Şu anda dünyada
üretilen veya kullanılan otomotivlerin binde 14’ü ülkemizde üretiliyor. Ama,
Allah’ın izniyle, Sayın Bakanımızın şahsında, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının
personelinin katkılarıyla ve Hükûmetimizin desteğiyle inşallah yakında dünyada
kullanılan otomotivlerin binde 14’ü değil, binde 114’ü ülkemizden çıkacaktır
diyorum. [AK Parti sıralarından alkışlar; CHP ve MHP sıralarından alkışlar (!)] Saygıdeğer
milletvekilleri, tabii, beş altı dakika içerisinde birçok şeyi anlatmak mümkün
değil. Ama, şu anda Şanlıurfalı hemşehrilerime buradan bir müjdeyi de vermek
istiyorum. AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale)- Kaç tane fabrika kuruyorsunuz? RAMAZAN BAŞAK
(Devamla) - 2008 yılının ocak ayında Şanlıurfa İkinci Organize Sanayi Bölgesi
faaliyete geçecek. Ayrıca, Şanlıurfa ilçelerinden Birecik, Viranşehir,
Ceylanpınar ve Suruç’taki organize sanayi bölgelerinin –tekrar söylüyorum,
altını çizerek söylüyorum- kesin yer tespitleri yapılmış ve çok kısa süre
içerisinde inşallah faaliyete geçecek. Yine benim şehrim
için çok önemli bir husus olan besi organize sanayi bölgesi de -çok yakında yer
tespitleri yapıldı- faaliyete girecek. Saygıdeğer milletvekilleri,
zannetmeyin ki bu anlattıklarım sadece Şanlıurfa’da. Türkiye’nin, Adana’nın
Kozan’ından tutun Muş’una kadar birçok ilinde sanayinin gelişmesi için,
sanayicilerimizin teşviki için, Sayın Bakanımızla birlikte Hükûmetimiz gece
gündüz çalışmaktadır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Saygıdeğer
milletvekilleri, Dışişleri Bakanlığımızla ilgili bir cümleyi eklemeden
geçemeyeceğim. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Başak, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen. RAMAZAN BAŞAK (Devamla)
– Birkaç milyar dolar için kapılarda bekleyen Türkiye’den, kapılarda karşılanan
bir Türkiye’ye geldiğimizi hepinizin dikkatine sunmak istiyorum. [AK Parti
sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından alkışlar (!)] Saygıdeğer
milletvekilleri, son olarak, bu hazırlanan bütçenin 70 milyon insanımızın huzur
ve refahı, gelecek nesillerimize aydınlık bir Türkiye bırakmak için
hazırlandığını belirtmek istiyorum. Son olarak da,
gece demeden gündüz demeden, dün olduğu gibi bugün ve yarındaki yıllarda da çalışacağımızın
taahhüdünü veriyorum. Neden, biliyor musunuz saygıdeğer milletvekilleri? Bu
ülkenin her karışı, bu ülke toprakları üzerinde yaşayan herkes bizim için
kutsal ve vazgeçilmezdir diyor, bu bütçenin ülkemize, milletimize hayırlı
uğurlu olması temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Başak. Sayın
milletvekilleri, şimdi söz sırası Hükûmette. İlk söz,
Dışişleri Bakanı Sayın Ali Babacan’a aittir. Buyurun Sayın
Babacan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Babacan,
Sayın Bakanım, süreniz on yedi buçuk dakika. DIŞİŞLERİ BAKANI
ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımın ve
Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2008 Mali Yılı Bütçe Tasarısı’nın yüce
Meclisin onayına sunulması vesilesiyle huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyor, dış politikamızla ilgili olarak bu kürsüden dile
getirilen görüşleri ve yapıcı katkılarından dolayı gruplar adına söz alan tüm
milletvekillerine de teşekkür ediyorum. Temel dış
politikalarımız konusunda, Bakanlığımın ayrıca bütçesi hakkında ayrıntılı
bilgiler içeren bir kitapçık sizlere daha önce dağıtıldı. Konuşma sürem kısıtlı
olduğu için burada ben ana hatlarıyla da olsa dış politika gündemimizdeki
öncelikli bazı konulara değinmek istiyorum. İçinden geçmekte
olduğumuz uluslararası konjonktürde bizleri tedirgin eden çok sayıda siyasi ve
ekonomik sorun mevcut. Öte yandan, Türkiye olarak biz, insanlığın bazı
sorunlarına kalıcı çözümler getirilmesini amaçlayan çabalara elimizdeki bütün
imkânları zorlayarak etkin ve yapıcı katkılarda bulunmaktayız. Özellikle yakın
çevremizden başlamak üzere, barış ve istikrarın yaygınlaştırılmasına yönelik
girişimlere verdiğimiz destek son yıllarda gözle görülür ölçüde artmıştır. Bu
doğrultuda siyasi, askerî, ekonomik ve toplumsal ve kültürel boyutlar da
içeren, inisiyatif kullanmaya ağırlık veren, vizyon temelli ve geniş bir
perspektife sahip dış politika stratejisi izlemekteyiz. Dış politika
vizyonumuzun temelinde, Türkiye’nin çok daha güçlü ve müreffeh bir ülke hâline
gelmesi hedefi yatar. Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakerelerinin ana
felsefesi de budur. Türkiye’nin birliğe katılımı, aynı zamanda insanlığın barış
ve refahına da hizmet edecek tarihî bir dönüm noktası olacaktır. Nitekim, Sayın
Başbakanımız ve İspanya Başbakanının himayelerinde Birleşmiş Milletler çatısı
altında başlatılan Medeniyetler İttifakı girişimi, gördüğü büyük uluslararası
destek, kültürler arası diyalog ve işbirliğinin geliştirilmesine Türkiye’nin
yapabileceği katkılarla ilgili bu güveni de yansıtmaktadır. Medeniyetler
İttifakı girişiminin Dostlar Grubuna üye olan ülke sayısı şu an itibarıyla
72’ye ulaşmıştır. Bugün Türkiye,
uluslararası alanda sorumluluk sahibi, etkili, saygın ve sözü dinlenir bir ülke
olarak görülmekte ve her önemli forumda katkısı beklenmektedir. Bunun en temel
nedeni, ülkemizin etkinliğinin artmış olmasıdır. Özellikle son beş yıldaki
siyasi istikrar ortamında yüce Meclisin gerçekleştirdiği köklü reformlardan ve
ekonomimizin başarılı performansından kaynaklanan bu etkileme gücümüz caydırıcı
gücümüzle birleşmiş, ülkemizin hareket marjını genişleten, inanılırlığını,
güvenilirliğini ve saygınlığını artıran bir sonucu da beraberinde getirmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sahip olduğumuz bu gücü akılcı biçimde kullanıyor
olmanın yararlarını pek çok alanda görmekteyiz. Bu bağlamda, PKK
terör örgütünden kaynaklanan güvenlik tehdidinin bertaraf edilmesi son dönemde
Bakanlığımın en yoğun uğraş verdiği konuların başında gelmiştir. Memnuniyetle
ifade etmek istiyorum ki, siyasi, diplomatik, ekonomik, sosyokültürel ve askerî
enstrümanların dikkatli bir zamanlamayla ve güçlü bir eş güdüm içerisinde
kullanılması, bu alanda ilerlemeler sağlanmasını beraberinde getirmiştir.
Bunda, yüce Meclisin PKK’yla mücadele konusunda 17 Ekim tezkeresiyle
Hükûmetimize verdiği yetkinin de büyük katkısı vardır. Teknik ve hukuki
hazırlıkların hemen ardından da Hükûmetimiz 28 Kasımda tezkerenin gereği olan
yetki ve görevi Türk Silahlı Kuvvetlerine vermiştir. Özellikle vurgulamak
istiyorum ki, bu mücadele, geniş bir perspektifle ve sonuç getirici bir
stratejiyle yürütülmelidir. Biz, Türkiye’nin 81 ilinin 80’inde milletvekili
olan ve ülkemizin tüm bölgelerinden güçlü bir desteğe sahip olan bir iktidarız.
Ülkemizin meselelerine derinlemesine hâkimiz ve politikalarımızı buna göre
şekillendirmekteyiz. Terör örgütü PKK’nın Irak’ın kuzeyini bir üs olarak
kullanmak suretiyle Türkiye’ye saldırılarda bulunmaya devam etmesine kayıtsız
kalmayacağımız ve bu tehdidi ortadan kaldırma konusunda kararlı olduğumuz artık
herkes tarafından iyice anlaşılmıştır. Son dönemde yürüttüğümüz yoğun bir
diplomasi trafiğiyle bu konudaki haklılığımızı ilgili tüm taraflara kabul
ettirmiş bulunmaktayız. Konuyla ilgili tüm muhataplarımız, tezkerenin Irak’ın toprak
bütünlüğü, halkını veya doğal kaynaklarını hedef almadığını ve tamamen
insanlarımızın can ve mal güvenliğini koruma saikiyle çıkarıldığını da
bilmektedir. Irak Hükûmeti,
iki ülke arasında 28 Eylülde imzalanan Terörle Mücadele Anlaşması’yla teröristleri
yakalama ve lojistik destekleri ile finansman kaynaklarını kesmek de dâhil
olmak üzere PKK’yla mücadelede etkin iş birliği yapma taahhüdüne girmiştir ve
bu yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediği tarafımızdan yakından takip
edilecektir. Türkiye, kendi
istikrar ve güvenliği kadar komşusu Irak’ın da barış, huzur ve istikrar içinde
olmasını hayati derecede önemsemektedir. Irak’taki olası bir bölünme, bölgeye
yeni felaketler getirecektir. Irak’ın egemenliğini, bağımsızlığını, toprak
bütünlüğünü ve ulusal birliğini koruması, siyasi istikrara kavuşması, terör
örgütlerinden arındırılması, ülkenin zenginliklerinden nüfusu oluşturan tüm
kesimlerin adil biçimde yararlanması, Irak politikamızın temel ilkelerindendir.
Bu çerçevede,
Kerkük’le ilgili gelişmeleri de yakından izlemekteyiz. Kerkük bağlamında
girişilebilecek oldubittileri ve özellikle Türkmenlerin haklarının daha büyük
gruplar tarafından çiğnenmesini kabul etmeyeceğimizi de her platformda
vurgulamaktayız. Kerkük
meselesinin referandumla halledilmeyeceği, diğer ülkelere ve daha önemlisi
temas hâlinde olduğumuz Iraklı gruplara da defalarca anlatılmıştır. Irak
Anayasası’nda bulunan ve 2007 yılı sonuna kadar yapılması öngörülen referandum,
bildiğiniz gibi ertelenmiştir. Bunlar
kendiliğinden olmamaktadır. Bizim kuzeydeki gruplar dâhil, Irak halkının her
kesimiyle temaslarımız ve diyaloğumuz vardır. Iraklı partilere ve gruplara
eğitim programları düzenlemekteyiz. Türkiye, sadece Irak’ın kuzeyinde
yaşayanların değil, Irak halkının tümünün kazanılması için elinden geleni
yapmaktadır, yapacaktır. Bildiğiniz gibi, Musul Başkonsolosluğumuz bu çerçevede
açılmıştır ve yakında Basra’da da bir başkonsolosluğumuz açılacaktır. Şunu özellikle
ifade etmek istiyorum ki, son dört buçuk yılda Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya 8
katrilyon liranın üzerinde kamu yatırımı yapılmıştır. Bölgedeki istihdam artışı
ise ancak özel sektör yatırımlarının artmasıyla mümkündür. Özel sektör ise,
yatırım yapacağı yerde öncelikle güvenlik ister, güvenlik ortamını arar. Terör
sorunuyla mücadele, bölgedeki güvenliğin ve böylece özel sektörün
yatırımlarının artması için de büyük önem taşımaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; PKK terörüyle mücadele bağlamında, Sayın
Başbakanımızla Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush arasındaki 5 Kasım
tarihli görüşmede alınan kararlar safha safha uygulanmaya başlanmıştır. Bu
çerçevede, terör örgütüne karşı alınacak önlemler konusunda, iki ülkenin ilgili
siyasi ve askerî makamları arasında doğrudan eş güdüm ve iş birliği de
başlamıştır. PKK’yla mücadele konusundaki bu iş birliğinin terör örgütünün
Irak’taki faaliyetleri tamamen sona erdirilene kadar aralıksız devam etmesini
bekliyoruz. Bugün, Amerika
Birleşik Devletleri’yle uluslararası düzeydeki iş birliğimiz, Orta Doğu’daki
reformlardan Afganistan’daki aşırı uçlara ve terörizmle mücadeleye, küresel
enerji güvenliğinin sağlanmasından bölgesel sorunların çözümüne kadar geniş bir
yelpazeye yayılmaktadır. Aynı zamanda, ekonomik, ticari, kültürel, askerî,
bilimsel ve teknolojik alanlardaki ikili iş birliklerimiz de karşılıklı çıkar
temelinde hızla gelişmekte ve çeşitlenmektedir. Daha önce çeşitli
sınavlardan başarıyla geçmiş olan bu stratejik ortaklığın dar çıkarlar peşinde
koşan bazı güç odaklarının zararlı etkilerinden korunması hayati önem taşımaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinin
geçtiğimiz ekim ayında Ermeni baskılarına boyun eğerek, 1915 olaylarına ilişkin
bir karar tasarısını kabul etmesi talihsiz bir gelişme olmuştur. Sonradan,
aklıselim galip gelmiş ve bu tasarının imzacılarının bir bölümü desteklerini
geri çekmişlerdir. Ancak, biz, bu tasarının Temsilciler Meclisi Genel Kuruluna
da getirilerek kabulü hâlinde ikili ilişkilerin derinden sarsılacağını
söylüyor, söz konusu tasarının tamamen gündemden düşürülmesini bekliyor ve bu
yöndeki girişimlerimizi de sürdürüyoruz. Sayın Başkan,
değerli üyeler; dış politikamızın geleneksel yönelimi çerçevesinde, parçası
olduğumuz Avrupa ülkeleriyle ilişkilerimiz de büyük önem taşımaktadır. Bugün
ticaretimizin yüzde 57’sini Avrupa Birliği ülkeleriyle yapmaktayız. Avrupa’da
yaşayan milyonlarca Türk ülkemiz ile bulundukları ülkeler arasında ilişkilerin
gelişmesinde her alanda büyük katkılar yapmaktadır. Türkiye’deki doğrudan
yabancı sermaye yatırımlarının önemli bir kısmı Avrupa Birliğinden gelmektedir.
Ülkemizi ziyaret eden Avrupalı turistlerin sayısı 12 milyonu bulmaktadır.
Türkiye ise, Avrupa’ya ticaretten güvenlik meselelerine kadar uzanan pek çok
konuda büyük yararlar sağlamakta, enerji alanında Avrupa Birliğinin dördüncü
ana arteri olma yolunda hızla ilerlemektedir. Bu meyanda,
Avrupa Birliği katılım sürecinin, yapılan tüm spekülasyonlara rağmen nihai
hedeften herhangi bir sapma olmaksızın kendi mecrasında ilerlemekte olduğunu da
vurgulamak istiyorum. Bazı ülkelerin iç siyasi koşullarından kaynaklanan
tartışmalar katılım sürecini rotasından saptırmayacaktır. Bu sürecin hedefi,
diğer üyelerle eşit koşullarda tam üyeliktir ve tam üyeliği dışlayacak herhangi
bir formülü kabul etmemiz de söz konusu değildir. Ek Protokolün
nasıl uygulanacağı konusunda ise Avrupa Birliği ile görüş ayrılığımız vardır.
Bu konu, Kıbrıs’la ilgili nihai çözüm aşamasında ele alınacaktır. Biz, katılım
sürecinde kendi üzerimize düşeni yapmaktayız. Nitekim, mevzuatımızı Avrupa
Birliği müktesebatına uyarlama çabaları çerçevesinde, bundan sonra yapılacak
düzenlemelerle ilgili yol haritası niteliğindeki uyum programını da
biliyorsunuz 17 Nisanda açıklamıştık. Reform sürecinin
yavaşladığı yolundaki değerlendirmeler de açıkça doğru değildir. Avrupa’da bu
argümanları ileri sürenler, bu yıl içinde genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı
seçimleri gibi iki önemli gelişmeyi yaşadığımızı göz ardı etmektedirler. Ayrıca, reform
sürecinin devamı üyelik müzakerelerindeki ilerlemelere de bağlı değildir. Zira,
temel amacı Türkiye’deki çağdaş normları hâkim kılmak ve Türk halkının yaşam
standartlarını her alanda yükseltmek olan reformların devamı bizim açımızdan
ilkesel nitelikte ve vazgeçilmez önemde bir konudur. Dolayısıyla Avrupa Birliği
cephesindeki gelişmelerden bağımsız olarak, biz, reform sürecimizi devam
ettirmeye kararlıyız. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye, Avrupa Birliğine uyum sağlama konusunda
ilerleme sağlarken, haklı olarak Avrupa Birliğinin de kendi yükümlülüklerini
yerine getirmesini bekliyoruz. Bunların başında,
Avrupa Birliğinin 2004 yılında vaat ettiği gibi Kıbrıs Türk halkına karşı
uygulanan izolasyon ve kısıtlamaların kaldırılması gerekmektedir. Avrupa
Birliği, izolasyonların kaldırılması konusundaki vermiş olduğu karara rağmen
ürkek ve yavaş tutumuyla uluslararası toplumun da gerisine düşmektedir. Kıbrıs
Türk halkının Ada’da çözüm için gerekli iradeyi sergileyen taraf olduğu hâlde
hâlâ cezalandırılması, bugün pek çok ülkenin vicdanını rahatsız etmeye
başlamıştır. Bu haksızlığın bir an önce giderilmesi gerektiği yönündeki kanaat
giderek yaygınlaşmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nin dış temsilciklerinin sayısının 14’e çıkmış olması, Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti’ndeki yabancı temsilciliklerinin sayısının 7’ye ulaşmış
olması, KKTC ile Suriye arasında başlatılan feribot seferleri, yabancı resmî
heyetlerin Ercan Havaalanı’na doğrudan uçuşlarla gitmeye başlaması ve KKTC
liderinin üçüncü ülkelerde artan oranda kabul görmeleri hep bunun
göstergeleridir. Bugün itibarıyla,
iddia edilenin aksine, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa başta
olmak üzere, Orta Doğu, Orta Asya ve Uzak Doğu’da birçok ülke artık KKTC
pasaportlarını kabul etmektedirler. Avrupa Birliğinin
tutumu ne olursa olsun Türkiye, KKTC ile arasındaki özel ilişkileri ve iş
birliğini daha da güçlendirmeye kararlıdır. Nitekim KKTC’ye sağladığımız
ekonomik destek sonucunda Kıbrıs Türk halkının 2002’de 4.500 dolar civarında
olan kişi başına düşen geliri bugün 12 bin dolara yükselmiştir. Kuzey Kıbrıs’ın
yol, havaalanı modernizasyonu, turistik tesis gibi altyapı ihtiyaçlarının
giderilmesine ciddi katkılar sağladık, açılan yeni kampüsler ve yükseköğrenime
sağlanan desteklerle KKTC bir bilim yuvası olarak daha da cazip hâle
getirilmiş, öğrenci sayılarında da ciddi artışlar sağlanmıştır. Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’ne sağladığımız bu güçlü desteğe paralel olarak, Kıbrıs sorununa
Birleşmiş Milletler parametreleri temelinde kapsamlı ve adil bir çözüm
getirilmesi yönündeki çabalarımız da aralıksız devam edecektir. Ben şunu da özellikle
ifade etmek istiyorum ki, Annan Planı, Rum tarafınca reddedilmesi çerçevesinde
artık geçersizdir. Ancak, Kıbrıs’ta kırk yılı aşan müzakere süreci sonunda bir
Birleşmiş Milletler müktesebatı oluşmuştur. Annan Planı da bu müktesebatın bir
parçasıdır. Bu müktesebat Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümüne yönelik yer alan,
Birleşmiş Milletler parametrelerini de içermektedir. Bildiğiniz gibi bu
parametrelerin başlıcaları: Siyasi eşitlik, eşit statü, iki kesimlilik ve yeni
bir ortaklık devleti kurulmasıdır. Dolayısıyla Annan Planı geçersiz olmakla
beraber, felsefesi ve içerdiği parametreler masadadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye'nin
Orta Doğu barış sürecine katkıları giderek vazgeçilmez bir nitelik
kazanmaktadır. Ekim ayında bölgedeki on bir ülkeye yaptığım ziyaretler, bu
süreçte ülkemizin, hem İsrail hem de Arap ülkeleri tarafından dürüst ve adil
bir muhatap olarak görüldüğünü bir kez daha ortaya koymuştur. İsrail Devlet
Başkanı Sayın Peres ile Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Sayın Abbas’ın geçen
ay aynı tarihlerde Türkiye'ye gelerek yüce Meclisimizin çatısı altında tüm
dünyaya birlikte seslenmeleri, ülkemize duyulan güvenin bir göstergesidir. 27 Kasımda
Amerika Birleşik Devletleri’nin ev sahipliğinde Annapolis’te düzenlenen
Uluslararası Orta Doğu Konferansı’na sağladığımız katkı bölgedeki konumumuzu ve
Arap-İsrail ihtilafında izlediğimiz dengeli tutumu yansıtmıştır. Söz konusu
toplantı, uzun süredir kesintiye uğramış durumdaki barış sürecini yeniden
canlandırma konusunda önemlidir, önemli bir adım olmuştur ve bu çerçevede, 2008
yılının sonuna kadar kapsamlı bir çözüme ulaşılması yönünden varılan mutabakatı
Türkiye memnuniyetle karşılamıştır. İsrail-Filistin
kanalına verilen bu ivmenin, barış sürecinin, İsrail-Suriye ve İsrail-Lübnan
kanallarında da sonuca gidecek şekilde hareketlenmeye yol açmasını temenni
ediyoruz. Bu arada,
Filistinlilere yönelik yatırımlarımız ve istihdamı artırmayı amaçlayan
projelerimiz sürecektir. Ankara Forumu çerçevesinde, Batı Şeria’da kurulacak
yeni sanayi bölgesi ile bir Türk özel yükseköğrenim okulunun açılacak oluşu,
Türkiye’nin Filistin halkına desteğinin somut göstergeleridir. Orta Doğu’nun
diğer bölgelerindeki gelişmeler de Türkiye’nin öncelikli ilgi alanı
içerisindedir ve bu meyanda, İran’ın nükleer programıyla ilgili sorunun barış
ve diyalog yoluyla çözümü yönünde ilgili tüm taraflara gerekli telkinlerde,
Türkiye, bulunmaktadır. Lübnan’daki
Cumhurbaşkanlığı seçimi konusu da yine, ülkede yeni iç çalkantılara yol
açmayacak şekilde uzlaşıyla çözümlenmelidir ve Türkiye’nin bu ülkenin siyasi
istikrarının korunmasına yönelik yapıcı çabaları sürecektir. Bu konuyla ilgili
de Sayın Başbakanımız, bizler, hemen hemen her gün yaptığımız telefon
trafiğiyle, Lübnan’daki seçimlerin başarılı olması için çaba göstermekteyiz. Arap ülkeleriyle
ilişkilerimiz, karşılıklı yatırımlar başta olmak üzere, değişik alanlara
yayılan ortak projelerle sürekli yeni boyutlar kazanmaktadır ve son birkaç ay
zarfında Suriye, Mısır, Arap ülkeleri ve Suudi Arabistan’la iş birliği
anlaşmaları imzalamış bulunmaktayız. Yine, Balkanlar,
Kafkaslar ve Orta Asya arasında uzanan bu doğu-batı koridoru üzerindeki
stratejik bir konumda olan Türkiye, bölgelerin küresel ekonomiyle
bütünleşmesinde de önemli bir rol oynamaktadır ve bu yeni demir yolu projeleri olsun,
doğal gaz boru hattı projeleri olsun, bunun en önemli örnekleridir. Akraba ve soydaş
topluluklarının yaşadığı Balkan coğrafyasındaki gelişmeleri de yakından
izliyoruz. Mevcut istikrarı korumaya ve sorunları barışçı yollardan çözmeye
yönelik çabalara da destek veriyoruz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakan, konuşmanızı, lütfen, tamamlar mısınız. DIŞİŞLERİ BAKANI
ALİ BABACAN (Devamla) – Bu çerçevede, Kosova’yla da çok yakından ilgileniyoruz
ve Kosova’nın nihai statüsünün belirlenmesine yönelik çabalara öncelikli ilgi
gösteriyoruz. Komşumuz
Yunanistan’la başlatılan diyalog süreci çerçevesinde ikili ilişkilerde son
yıllarda sağlanan gelişmeleri dikkatle devam ettireceğiz ve bu ilişkilerin daha
da iyi bir noktaya gitmesi için yoğun bir çaba göstereceğiz. Yine,
Ermenistan’ın da bu Türk-Yunan ilişkilerindeki bu tarihî paradigma
değişmesinden ders almasını temenni ediyoruz. Orta Asya cumhuriyetlerinde,
Pakistan’da, Afganistan’da biliyorsunuz çok etkin bir şekilde varız. Pakistan’ın
istikrarı için de Türkiye son dönemlerde çok etkin, Sayın Cumhurbaşkanımızın
ziyareti de Pakistan halkına vermiş olduğumuz desteğin çok somut bir
göstergesidir. Ben, vaktim
sınırlı olduğu için, sözlerimi burada sona erdiriyorum ve -bu konuşma metnini
de, belki, ayrıca sizlere dağıtacağım- hepinize saygılar sevgiler sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan. Hükûmet adına
ikinci söz sırası, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Zafer Çağlayan’a aittir. Buyurun Sayın
Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Bakan,
süreniz on yedi buçuk dakika. SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, bağlı, ilgili, ilişkili
kuruluşların 2008 mali yılı bütçesini görüşmek üzere huzurlarınızdayız. Bu
vesileyle hepinizi Bakanlığımız, kuruluşlarımız, şahsım ve mesai arkadaşlarım
adına saygıyla selamlıyorum. Bana ayrılan süre
içinde sanayi, ticaret, teknoloji, tüketiciler, esnaf ve sanatkâr ve KOBİ’lere kadar
geniş bir yelpazede 70 milyon insanımızı ilgilendiren, sorumluluk alanına sahip
Bakanlığımın 2007 yılı içinde yaptığı faaliyetlerle önümüzdeki dönem için
vizyonumuz, hedeflerimiz ve planladığımız faaliyetler konusunda sizlere bilgi
sunacağım. Bakanlığımız
bütçesiyle ilgili 11 konuşmacı değerli milletvekilime özellikle teşekkür
ediyorum. Dile getirilen hususlardan mümkün olduğunca faydalanmaya çalışacağım,
bunun yanı sıra konuşmamda dile getirilen hususların birçoğunda, zannediyorum
ki, değerli arkadaşlar bizim yorumumuzu da bulabileceklerdir. Sanayi
stratejilerinin ve politikalarının belirlenmesinden ve bunların uygulanmasından
Bakanlığımız görevli ve sorumludur. Bu süreçte, sanayi politikaları konusunda
deneyime sahip diğer kamu kurumlarımızın katılım, yönlendiricilik ve geri
beslemelerinin kuşkusuz katkısı büyük olacaktır. Bildiğiniz üzere, günümüz
dünyasında rekabetin şiddeti ve şartları değişiyor. Verimliliği artırmak,
yenilikler yapmak, farklılaşmak, markalaşmak hayatta kalabilmenin ön koşulu hâline
geldi. Keza, yatırım yapmanın şartları da değişiyor. Üretim yapımızdaki bu yeni
dönüşümü piyasa ekonomisinin doğal akışına uygun olarak yönlendirecek kamu
otoritesi Bakanlığımız olacaktır. Geçmiş beş yılda, tüm dünya, Türkiye’nin
yaptığı makroekonomik reformları konuştu. Önümüzdeki dönemde de, tüm dünya,
Asya kaplanları, İrlanda, Çin hikâyeleri gibi Türkiye mucizesini de
konuşacaktır. Dünyanın yeniden şekillendiği bu dönemde sanayi ve ticaret
politikaları en etkin nasıl uygulanır, bunu herkese göstereceğiz. Sanayi
stratejimizin temelleri dört ana eksen üzerine kuruludur. Bunlar: Girişimcilerimiz
için öngörülebilir ve sürdürülebilir bir iş ortamının sağlanması. Piyasadaki geçici
aksaklıkları giderecek doğru teşviklerin tespit edilip uygulanması. Özel sektör-kamu
sektörü diyalog ve iş birliğinin sağlanması. Ülkemizi küresel
rekabette öne geçirecek kümelerin tespiti ve gerekli tedbirlerin alınmasıdır. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, işte bütün bu çalışmaların bizzat kalbinde yer alacaktır.
Bakanlığımız, hem sanayi politikalarını belirleyecek ve uygulayacak hem
uluslararası standartlarda piyasa gözetim ve denetimi yapacak hem tüketici
haklarının takipçisi olacak hem de Türk girişimcilerinin önderi olarak devletle
ilgili tüm sorunlarının çözümü için yol gösterici olacaktır. Bu çerçevede,
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Hükûmetimizin 2007 yılı son üç aylık dönemindeki
Acil Eylem Planı’nda yer alan 72 eylemin 12’sinden sorumludur. Keza, 2008
programında yer alan 48 eylemden de bizzat Bakanlığımız sorumlu olacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, sizlere, Bakanlığımın 2007 yılı faaliyetleri
hakkında kısa kısa bilgiler sunmaya çalışacağım. Türk sanayisinin küresel
entegrasyonunu sağlayarak uluslararası standartlarda üretim yapabilmesi için
çok yoğun çaba sarf ediyoruz. Bu kapsamda, Türk sanayisinde önemli bir yeri
olan otomotiv sektöründe birkaç yıl öncesine kadar düşük kapasiteyle
çalışılırken -biraz evvel de söylendiği gibi- bugün neredeyse tam kapasite
yakalanarak yeni yatırımlara başlanmış, hatta bugün yüzde 100’ü yerli fikrî ve
sınai mülkiyet hakkına sahip yeni üretimlere başlanmıştır. Sektörün
ihracatı, otomotiv yan ve ana sanayi olmak üzere 2007 yılı Ocak-Kasım döneminde
-yani on bir aylık dönemde- geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 35,5 artış kaydederek
18,3 milyar dolara ulaşmıştır. Unutmayalım ki
-biraz evvel de söylendiği gibi- bugün dünyadaki her bin aracın 14’ü ülkemizde
üretilmektedir. Bakanlığımız, bu başarı ivmesinin diğer sektörlerimize
yayılması amacıyla girişimcilerimize uluslararası standartlarda yatırım ortamı
sağlayan ve 2007 yılı yatırım programında yer alan 112 organize sanayi bölgesi
ve 62 küçük sanayi sitesi projesinden 10 organize bölge ve 14 küçük sanayi
sitesi projesini yeni bir yöntem ve anlayışla, bütçe imkânları çerçevesinde ve
belirlenen hedefler doğrultusunda yıl sonuna kadar bitirmek için yoğun çaba
sarf etmektedir. Bu projeler için ayrılan 115 milyon 329 bin YTL ödenek yıl
sonu itibarıyla yaklaşık yüzde 90 oranında kullanılmış olacaktır. Yaklaşık 21 bin
hektar büyüklüğünde 93 adet organize sanayi bölgesinde 34.291 adet parsel
üzerinde tesisler faaliyete geçmiş olup, 702.800 kişiye istihdam sağlanmıştır.
İnşaata başlayan ve proje aşamasındaki 20.499 adet parsel üzerinde de tesisler
faaliyete geçtiği zaman 328.646 kişiye de yeni istihdam sağlanmış olacaktır. Yeni faaliyete
geçecek tesislerin ekonomimize sağlayacağı katma değere inşaat, makine ve
ekipmanlar dâhil edildiğinde, 2007 yılı fiyatlarıyla yaklaşık 41 milyar 200
milyon YTL olacağı hesaplanmaktadır. Diğer yandan, yatırımları
artırmak amacıyla çıkartılan 5084 ve 5350 sayılı Yasalarda belirtilen
teşviklerden yararlanmak için bugüne kadar Yasa kapsamındaki 54 ilde 4.832
başvuru alınmıştır. Bu başvurulardan 1.804’üne parsel tahsisi yapılmış olup
529’unda üretime geçilmiştir, 1.275’i ise proje ve inşaat aşamasındadır. Değerli
vekillerim, üretime geçen tesislerde 24.154 kişi istihdam edilmekte olup
parseller üzerinde kurulacak tesislerin faaliyete geçmesiyle birlikte 58 bin
kişilik yeni bir istihdam ortaya çıkacaktır. Bakanlığımızca
kuruluşuna izin verilen teknoloji geliştirme bölgelerinin sayısı bugün
itibarıyla 28’e ulaşmıştır; 28 teknoloji bölgesinin 18’i faaliyete geçmiştir.
Faaliyete geçen 18 teknoloji bölgesindeki toplam firma sayısı 687’ye, istihdam
edilen personel sayısı 9.376’ya, üzerinde çalışılan proje sayısı 2.587’ye ve
yabancı firma sayısı 25’e, alınan patent sayısı ise 118’e ulaşmıştır. Bu
firmalarca yapılan yıllık bilgiyoğun ürün ihracatı ise 330 milyon dolara
ulaşmıştır. Yine ülkemizde üniversite-sanayi iş birliğinin en önemli
göstergelerinden biri olan ve Bakanlığımızca uygulaması devam eden San-Tez
Projesi’yle, Sanayi Tezleri Projesi çerçevesinde 2007 yılı itibarıyla 185
projeden 68’i desteklenmeye uygun bulunmuştur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; eski bir esnaf, yirmi yedi yıllık bir sanayici olarak,
çok değer verdiğimiz esnaf ve sanatkârlarımız için bugüne kadar Bakanlığımız
kredi desteğiyle tamamladığımız 88.025 iş yerinden oluşan 403 adet küçük sanayi
sitesiyle, daha uygun bir ortamda 352.100 kişiye çalışma imkânı sağlanmıştır.
Bu yolla bugüne kadar ekonomimize kazandırılan katma değerin 2007 yılı
fiyatlarıyla 8,8 milyar YTL olacağı öngörülmektedir. Esnaf ve sanatkâra verilen
kredilerin faizleri sağlanan hazine sübvansiyonlarıyla yüzde 59’dan yüzde 13’e
düşürülmüş olup, 2002 yılında toplam 153 milyon YTL olan kullandırılmış kredi
hacmi 2007 yılında 18 kat artarak 2,7 milyar YTL’ye ulaşmıştır. Evet, biraz evvel
bir değerli vekilim söyledi. Sayın vekilim, ben makine mühendisiyim,
sanayiciyim; hesabı kitabı iyi bilirim. Tabii ki, benim ifadem, 2007 yılına
kadar kredi kullanan esnaf sayısı 2002 yılında 50 bin civarında iken, bugün 752
bin sayısına çıkmıştır ve o tarihlerde kullanılan kredi sayısını biraz evvel
ifade ettim. Daha evvel, 2002 yılında esnaf ve sanatkâra 5 bin YTL kredi
kullandırılırken, bugün kullandırılan kredi limiti, önce 25 bine, sonra 35 bin
ve 50 bin YTL’ye çıkartılmıştır. Bakanlığımızda
Esnaf Genel Müdürlüğü… AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Esnafın hali? SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Cevap vereceğim birazdan. …özellikle Esnaf
Genel Müdürlüğü, sırf esnaf ve sanatkârımıza yönelik faaliyetleri yapan tek ve
özel bir birimdir. Değerli
arkadaşlar, 2002 Kasım-2007 Kasım arasında, bir değerli vekilimiz, kapanan
esnaf sayısını sordu. Tabii, ben, bir sanayici, bir işveren, bir Bakan olarak
kapanan sayısını da vereceğim, ama bunun yanında açılan sayısını da sizlerin
dikkatine getireceğim. Arkadaşlar, bu
dönemde, 2002-2007 Kasım ayları döneminde kapanan esnaf sayısı 505.321’dir.
Ama, açılan esnaf sayısı ise 908.745’tir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Tarım Reformu Uygulama Projesi çerçevesinde kooperatif
ve birlikleri yönetimleri siyasi müdahalelerden uzak tutularak
etkinleştirilirken, Bakanlığımızca, sayısı 78 bini, ortak sayısı ise 4,5
milyonu bulan kooperatiflerin daha etkin çalışabilmelerine dönük olarak 1163
sayılı Kooperatifler Kanunu’ndaki değişiklik çalışmaları sürdürülmektedir. Bakanlığımızın
temel görevlerinden biri olan piyasa gözetimi ve denetimi faaliyetleri
kapsamında, Bakanlığımızca, ürün güvenliğinden tüketicinin korunmasına,
sayaçlardan petrol gözetimine ve otomotivden elektrikli ev aletlerine kadar
yirmi altı ana alanda denetimler yapılmaktadır. Örneğin, Makine Emniyet
Yönetmeliği kapsamında yer alan ürünlerin 2004 yılında yapılan denetimlerinde
uygunsuz ürün oranı yüzde 40’larda iken, 2007 yılı denetim sonuçlarına göre bu
oran yüzde 6’ların altına düşmüştür. Bu, kalite ve verimlilikte önemli
artışların kaydedildiğinin çok net bir göstergesidir. Tüketiciyi
korumanın asıl yolunun insanımızı bilinçlendirmekten geçtiğine inanıyoruz. Bu
amaçla yaptığımız çalışmalar neticesinde 81 il ve 850 ilçede bulunan tüketici
sorunları hakem heyetlerine yapılan başvurular 2003 yılında 31.582 iken 2007
yılının ilk sekiz aylık döneminde 59 bin olarak gerçekleştirilmiştir. Avrupa Birliğiyle
toplam 35 başlıkta yürütülen tarama toplantılarından 21’ine Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı katılmıştır. Bakanlığımızın ulusal koordinatörlük görevini üstlendiği
işletme ve sanayi politikası faslında müzakere açılmış; tüketicinin ve sağlığın
korunması faslında da Avrupa Komisyonu, üye ülkelere müzakerenin açılması
tavsiyesinde bulunmuştur. Sanayimizin AB
mevzuatına uyumunun göstergesi olarak 163 AB teknik mevzuat uyumundan 160’ı
Bakanlığımız tarafından bitirilmiş ve yayımlanmıştır. Yeni yaklaşım
kapsamına giren Türk ürünlerinin serbest dolaşıma girebilmesi için taşıması
gereken CE işaretinin yerli onaylanmış kuruluşlar tarafından verilebilmesine
dönük Bakanlığımızın yoğun çalışmalarıyla dört Türk kuruluşu Avrupa Komisyonu
tarafından onaylanmıştır. Böylece, CE işaretiyle ilgili geçmiş dönemlerde
sanayicinin 10 bin eurodan fazla yapmış olduğu harcamalar, bugün 2.500 – 3.000
YTL seviyesine indirilmiştir. Tarım ürünlerinin
sağlıklı ortamlarda depolanmasını sağlamak, kayıt dışını önlemek, kalite ve
standartları belirlemek, ürün senedi ile mülkiyetinin temsilini sağlayarak
ticaretini kolaylaştırmak gibi amaçları bulunan tarım ürünleri lisanslı
depoculuk uygulamalarının mevzuat ve altyapısı Bakanlığım tarafından
tamamlanmıştır. Bu sefer bunun uygulamasına dönük çalışmalarımızı süratle
devreye sokacağız. Bakanlığımızın,
her biri önemli fonksiyonları üstlenmiş olan bağlı, ilgili ve ilişkili
kuruluşlarının 2007 yılı faaliyetleri de özetle şöyledir: KOSGEB, ekonomik
ve sosyal yapımızın omurgasını oluşturan KOBİ’lere yardım yapan tek hizmet
kuruluşudur. KOSGEB’in destek paketleriyle 2007 yılının on bir aylık döneminde
KOBİ’lerimize sağladığı 1,1 milyar YTL’lik kredi hacmiyle 1.600 KOBİ 460 milyon
YTL’lik ihracat gerçekleştirirken, danışmanlık, fuar, marka oluşturma ve
teknoloji başta olmak üzere çeşitli alanlarda 14 milyon YTL hibe kredisi
kullandırılmıştır. Bu çerçevede, nitelikli eleman istihdam kredisi faiz
desteğiyle 4.633 işletmede, evet, 18.596 insanımıza iş imkânı sağlanmıştır. KOBİ’lerimizin
kaynak ve ülkemizin istihdam ihtiyacını dikkate alarak KOSGEB bütçesinde atıl
duran kalemleri birleştirerek oluşturduğumuz 60 milyon YTL’lik kaynakla 1 Kasım
2007’de yeni bir istihdam paketi oluşturduk. Bir ay içinde tamamen
kullandırılmış olan bu kredi desteğiyle, 5 Aralık itibarıyla, 225 milyon
YTL’lik kredi hacmi ve arkadaşlar, bir ayda 10.362 kişiye istihdam
sağlanmıştır. 5 Aralıktan geçerli olarak devreye soktuğumuz yeni 25 milyon
YTL’lik kaynakla da 5 bine yakın istihdam ve 100 milyon YTL’lik bir kredi hacmi
oluşturmayı hedefliyoruz. Böylelikle, KOSGEB, 2007 yılının tamamında yaklaşık
25 bin kişiye istihdam yaratmış olacaktır. Ayrıca, KOSGEB, kendisine verilmiş
olan kaynakların da yüzde 95’ini kullanmış olacaktır. Başta
KOBİ’lerimiz olmak üzere, işletmelerimizin içinde bulunduğu bilgi çağında
rekabet gücünü artırması konusunda en önemli unsurlardan biri olan sınai
mülkiyet hakları konusunda Türk Patent Enstitüsünün çalışmalarıyla, ülkemizde
marka başvurusu 72 bine, endüstriyel tasarım başvurusu da 33 bine ulaşmış ve bu
performansla ülkemiz Avrupa’nın ilk üçü arasına girmiştir. Türkiye, yüzde
80’in üzerindeki artış oranıyla, dünyada patent başvurusunu en fazla artıran
ülke olmuştur. Ticarileşen patent sayısını artırmak bu dönemdeki en önemli
faaliyetimiz olacaktır. Bugün,
uluslararası pazarda hak ettiğimiz yeri alabilmenin temel koşulu, evrensel
standartlara uygun üretimdir. Bakanlığımızın ilgili kuruluşu olan TSE’nin en
önemli görevleri arasında olan standart hazırlama faaliyetleriyle Avrupa
standartlarının Türk standardına dönüşümü, tam üye ülkelerdeki oranların da
üzerine çıkarak, yüzde 98’in üzerine çıkmıştır. Evet, TÜRKAK da,
AB’deki muadil kurumlarla imzaladığı karşılıklı tanıma anlaşmalarıyla, TÜRKAK’a
akredite olan uygunluk değerlendirme kuruluşlarının düzenlediği belgeler bütün
ülkelerde kabul edilir hâle gelmiştir. Böylece, yüksek maliyetle yurt dışından
alınan belgelerin, yurt içinden daha düşük maliyetle ve kısa zamanda alınması
sağlanmıştır. Bakanlığımızın
ilgili kuruluşu Millî Prodüktivite Merkezinin toplam kırk ilde tamamladığı
verimlilik artırma projeleri kapsamında 10 bini aşkın insanımız bu yeni
çalışmalardan faydalanmış ve işletmelerde yüzde 10 civarında bir verimlilik
sağlanmıştır. Rekabet
kurallarını uygulamak, piyasa ekonomisinin esası olan rekabet kültürünün
gelişmesi için rekabet savunuculuğu görevini yürüten Rekabet Kurumu,
Ocak-Ağustos 2007 döneminde toplam 314 nihai karar almıştır. Sayın Başkanım,
geçerek, vakti kazanmak için bazı konuşmalarımı atlıyorum. Bakanlığımızın
ilgili kuruluşu olarak faaliyet gösteren Türkiye şeker fabrikaları ve Sümer
Halı, hedeflerimiz doğrultusunda Özelleştirme İdaresine devredilmiştir. Bu
tasarrufla otuz yedi fabrika Özelleştirme İdaresi kapsamına verilmiş.
Özelleştirme İdaresi, bu kapsamda yapacağı çalışmayla önümüzdeki dönemde
bunları değerlendirecek. Ancak bunun yapılmasının temel mantığı: Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı hem hakem hem futbolcu olamaz. Sanayi Bakanlığı hakemlik
yapacaksa, o zaman, oyunu oyuncuların kendisine bırakmak durumundadır. Şimdi size
2008-2010 yılları arasında hedeflerimizi ve vizyonumuzu anlatmaya çalışacağım. Öncelikle bir ilk
olarak, cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükûmet programına sanayi stratejisi
ve sanayi politikası, sanayi bilgi sistemi ve sanayi envanteri konusu
girmiştir. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı olarak, dünyanın rekabet gücü yüksek ekonomileri arasında yer alan
girişim, teknoloji ve üretim yeteneklerini marka hâline getirmiş, bilinçli
tüketici toplumu hedeflerine ulaşmış bir Türkiye’nin oluşumunda öncü olmak için
yeni vizyonlar, yeni politikalar geliştireceğiz. Girişimcilerimizin
yatırım kararı alırken en çok ihtiyaç duydukları genel ve sektörel bilgi
konusunda verilerin bütünsel, sistematik ve birbiriyle uyumlu bir biçimde
toplanması için sanayi bilgi sistemi hazırlanacaktır. Bu noktada seksen bir
ilde yapılan çalışmalarla 38 sektör ve 256 yatırım konusunda yapılan çalışmalar
ve önümüzdeki dönemde yapacağımız çalışmalarla Türkiye’nin bir sanayi profili
çıkartılacak, Türkiye’nin hangi ilinde, hangi konularda, hangi sektörlerde
başarılı olacağı ve rekabet yapılacağı, hangi sektörlerde yüksek katma değer
sağlanacağı hesabıyla -proje bazında, sektörel bazda ve bölgesel bazda- yeni
bir teşvik sistemine geçilecektir. Organize sanayi
bölgesi yapımına devam edilecektir. Bu önümüzdeki yıl yapılacak olan organize
sanayi bölgeleri de 60 bin yeni insanımıza istihdam imkânı sağlayacaktır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Sayın Başkanım, daha hâlen bir on
dakika lazım. Bir pazarlık etsek mümkün mü? Ben bir sanayici yeni bakan olarak…
BAŞKAN –
Maalesef, maalesef… SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Yok mu öyle bir imkân? BAŞKAN – Çok
isterdim konuşmanızı ama, maalesef… SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Peki, şunu özellikle ifade edeyim:
Biraz evvel teknoloji, ar-ge ve inovasyondan bahsedildi. Değerli
arkadaşlar, geçmiş dönemdeki bir sanayici, Sanayi Odası Başkanı olarak hep
yapmış olduğum bir açıklama vardı, “Ne zaman benim ülkem de
araştırma-geliştirme hizmetlerine bütçesinden, gayrisafi millî hasılasından
yüzde 2’ler, yüzde 3’ler harcayacak?” diye hep böyle bir serzenişte bulunurdum.
Ama bugün, şükürler olsun -bunu da söylemek bana düşüyor, bundan dolayı da son
derece kıvançlıyım, mutluyum- Hükûmetimizin koymuş olduğu program çerçevesinde,
2013 yılında, gayrisafi millî hasılamızın yüzde 2’si araştırma-geliştirmeye
ayrılmıştır. Değerli arkadaşlar, yüzde 2’si demek… O dönemde 800 milyar
dolarlık gayrisafi millî hasılanın yüzde 2’si olan 16 milyar doları sadece
ar-ge’ye harcayacak olan bir ülkeden bahsediyorum. Bugün Malta ve Estonya’nın
gayrisafi yurt içi hasılası, 16 milyar doların daha altında bir rakamdır. Bu
noktada teknolojiye, inovasyona, araştırmaya-geliştirmeye gerekli destek
verilecek… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan. SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Peki. Bakanlığımız
bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum. İnşallah, daha
uzun ve daha geniş sürede Bakanlığımın 2008 yılı vizyonu ve stratejiyle ilgili
bilgi veririm. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sağ
olun. Şimdi söz sırası,
aleyhinde, şahsı adına söz alan Bursa Milletvekili Necati Özensoy. Buyurun Sayın
Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika Sayın Özensoy. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçenin onuncu tur
görüşmeleri üzerinde, Milliyetçi Hareket Partili bir milletvekili olarak,
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. Bütün dünyada,
sanayi ve ekonomik yapılarda KOBİ’lerin etkinliği her geçen gün artmaktadır.
KOBİ’ler, imalat ve hizmet, gerekse istihdam ve yatırımlarda taşıdıkları
önemle, ekonominin temel unsurlarından olmuşlardır. KOBİ’ler, büyük
işletmelere göre daha yoğun emekle çalıştıklarından istihdam yaratmaları,
bölgeler arası dengeli kalkınmayı sağlayıcı, gelir dağılımını düzenleyici rol
üstlenmeleri, ferdî tasarrufları teşvik edici, yönlendirici ve ekonomide
hareketlendirici işlevleri nedeniyle, politik ve sosyal yaşamda bir denge ve
istikrar unsuru olmaktadır. Bütün ülkelerde
olduğu gibi, ülkemiz ekonomisinin de en dinamik ve sürekli unsurları olan
KOBİ’ler, Türk özel sektörünün dinamizmini en iyi temsil eden işletmelerdir. Bu
kesimin geliştirilmesi ve desteklenmesi, üretimin artması anlamına gelir. KOBİ’lerin,
ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için, KOBİ destek sisteminin geliştirilmesi
gerekmektedir. Bu amaçla, başta KOSGEB olmak üzere, KOBİ’lere destek sağlayan
kurum ve kuruluşların hizmet kapasitelerinin artırılması ve istikrarlı bir
bütçe yapısına kavuşturulması gerekmektedir. KOBİ’lere yönelik
eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin etkinliğini ve kalitesini artırmak için,
hizmetlerin sunulmasında standardizasyon sağlanması ve bu hizmetlerin
denetlenmesi önemlidir. KOSGEB tarafından
sağlanan destek miktarı, hedef kitlenin önemi ve büyüklüğü düşünüldüğünde,
yetersiz seviyededir. KOSGEB tarafından sağlanan destek miktarları, 2004 yılı
baz alındığında, giderek gerilemektedir. 2004 yılında 144 milyon olan destek,
2005 yılında 94; 2006 yılında 36 milyona kadar düşmüştür, 2007 Eylül itibarıyla
75 milyon civarındadır. KOSGEB’in bu destekleri daha etkin sürdürebilmesi için,
yaptığı hizmetlerin de KOBİ’lere tanıtılmasına ihtiyaç vardır. Birçok KOBİ,
KOSGEB’in ne gibi hizmetler verdiğinden haberdar değildir. Sanayinin, reel
faizlerinin yüksekliği, kayıt dışı ekonomi, değerli kur ve düşük fiyat,
ithalattan kaynaklanan haksız rekabet, bürokrasinin fazlalığı, kamunun
sağladığı bazı girdilerin fiyatlarının uluslararası fiyatlara göre yüksekliği,
vergi ve sosyal güvenlik primi oranlarındaki yükseklik gibi temel sorunları
devam etmektedir. Ayrıca teknoloji üretiminde yetersizlik, modern teknoloji
kullanımının hızlı yaygınlaşamaması, nitelikli iş gücü eksikliği, tesislerinde
üretim ve yapılarında modernizasyon ihtiyacı, sanayinin kapasite ve potansiyeli
konusunda yatırımcılara erişimdeki zorluklar devam etmektedir. Resmî Gazete’de
sanayinin sorunlarından bahisle değerli kur ve düşük fiyattan ithalattan söz
edilirken, Sayın Başbakanın “Değerli kurdan niye şikâyet ediyorsunuz?” demesi
çok ironik bir durumdur. Sayın Bakan Kürşad Tüzmen konuşmasında, ihracatın
amiral gemisinin tekstil sektörü olduğundan bahsetmişti ancak amiral gemisi buz
dağına çarpmış gibi hızla su almaktadır. İstihdam sayısının en fazla tekstil
sektöründe olduğu düşünüldüğünde bu gemi batarsa savaşı kaybetme tehlikesiyle
karşı karşıya gelinecektir. Tekstil
sektörüyle ilgili bir an önce araştırma komisyonu kurularak krizden çıkmanın
yolları aranmalı, daha önce yapılan yanlışlıklar yapılmamalıdır. Daha önce mamul
mallarda KDV yüzde 18’den 8’e çekilmiş, fasonda, yani dokuma, boya ve
konfeksiyonda 18’de bırakılmış, hâlen böyle uygulanmaktadır. Bu durum tamamen
ithalatçıların işine yaramış, Türk girişimcisinin rekabet gücü azalmıştır,
KOSGEB’in verdiği birtakım destekler de böylece boşa gitmiştir. Bugünlerde, yine,
her yerde, hızla, mantar gibi hipermarketler, ithalata dayalı hipermarketler
açılmaktadır. Bunlardan biri de Bursa’da 90 dönüm arazinin üzerine bir
hipermarket açılmakta ve mobilya üzerine bir hipermarkettir. İnegöl’deki
mobilyacıların mobilya sitesinin adı, bir veya iki yıl sonra, muhtemelen
“İnegöl köftecileri sitesi” olarak yer değiştirecek ve feryatları da oradan
duymaya başlayacaksınız. Bunun için, bir an önce hipermarketler yasası
değiştirilmelidir. Sayın Bakan,
kullanılan kredinin kişi sayısının 50 binden 750 bine çıktığını ifade etti.
Yani, 700 bin kişi daha bu dönemde borçlanmış. 700 bin kişiyi borçlandırmakla
niye övünülür onu anlamakta güçlük çekiyorum. (MHP sıralarından alkışlar) 700
bin kişinin uykusunu kaçırmakla niye övünülür onu anlamakta güçlük çekiyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Özensoy, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen. NECATİ ÖZENSOY
(Devamla) – Teşekkür ederim. Bugüne kadar
burada zikredilen rakamlardan, gerçekten, aldığım eğitim ve bugüne kadar
yaptığım sanayicilikteki tecrübelerimden şüphe duymaya başladım. Ben de
mühendisim. “Mühendis” Arapçadan gelir “Hesap yapan” demektir. Hesabımız
iyidir, tablo okumasını da biliriz. Ama, bu rakamlarla ilgili şüphelerimden
dolayı bir gün hesabına güvendiğim bir bakkala sordum, dedim ki: “Beş yıl önce
aldığınla sattığın arasında 1,5 milyar lira fark varken, bugün aldığınla
sattığın arasında 35 milyar lira fark var, açık veriyorsun. Durumun daha mı
iyiye gitmiştir, daha mı kötüye gitmiştir?” diye sordum. Cevabı ilginçti,
burada söylemek istemiyorum çünkü çoğunluk karşı çıkarsa hesabına güvendiğimiz
bakkal da haksız çıkabilir. Hepinize saygılar
sunuyorum. Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar) AHMET YENİ
(Samsun) – 22 Temmuzda hesabını gördüler. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özensoy. Sayın
milletvekilleri, onuncu tur görüşmeleri tamamlanmıştır. Şimdi, sorulara
geçiyoruz. İlk soru Sayın
Akcan’a aittir. Buyurun Sayın
Akcan. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla,
Sayın Dışişleri Bakanımıza aşağıdaki soruları yöneltmek istiyorum. İlk sorum:
Dünyada, Türkiye’den başka, bir yabancı ülke büyükelçisinin etnik kökene dayalı
bir grup milletvekilini yemekli toplantıya çağıran ve hâlâ egemen olduğunu iddia
eden bir devlet var mı? Sayın Bakan bu konuda ne düşünüyor? İkinci sorum:
Adana’dan kalkıp Bağdat’ta düşen uçağın karakutusuna ne oldu? Uçağın mali
sorumluluk sigortası var mıydı? Diğer sorum:
Sayın Başbakanın yabancı ülkelerdeki yöneticilerle görüşürken -mesela Suriye’de
olduğu gibi- yanına oradaki büyükelçimizi almaması bir Dışişleri Bakanı olarak
sizi nasıl etkiliyor? Dördüncü sorum:
ABD’nin Irak’ı işgali sırasında Dubai’de ABD’li yetkililerle, Türkiye’nin
ABD’nin politikalarına paralel politika gütmesi karşılığında 1 milyar dolarlık
hibe protokol imzalandı mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Akcan. Buyurun Sayın
Korkmaz. SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımıza sormak istiyorum. Sümer
Halı ikinci kez AKP Hükûmetince özelleştirme kapsamına alınmıştır. Sadece
üretim amaçlı olmayıp aynı zamanda el sanatlarının yaşatılması, çağdaş sağlık
ve sosyal hizmet kültürünün kadınlarımıza aktarılması anlamına gelen ve 3.500
dokuyucunun 3 binini Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki vatandaşlarımızın
oluşturduğu Sümer Halının özelleştirilmesi, yıllık 5 milyon YTL zarar ettiği
gerçeğine dayandırılmaktadır. Doğu illerimizdeki nüfus yoğunluğu dikkate
alındığında, 30 bin kişiye ekmek vermektedir. DPT’ye göre en ucuz istihdam
imkânı bu sektördedir. 1) Bu
özelleştirmeden ne gibi sosyal, kültürel ve ekonomik faydalar bekliyorsunuz? 2) “Makine
halısıyla baş edemiyor.” dediğiniz Sümer Halının özelleştirilmesi kapatmak
anlamına gelmez mi? 3) Bu karar,
işsizliğin had safhada yaşandığı doğu illerimiz ekonomisine, Yatırım Teşvik
Kanunu’yla zaten hırpalanmış Isparta ekonomisine yeni bir darbe vurmuyor mu? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Korkmaz. Buyurun Sayın
Güvel. HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Sayın Zafer
Çağlayan’a sorumu yöneltmek istiyorum. Sayın Bakan, çıkardığınız bir
genelgeyle, bir kamu görevlisini, AK Parti İletişim Merkezine intikal eden
Bakanlığınız faaliyet alanıyla ilgili her türlü konunun takip ve
koordinasyonuyla görevlendirdiniz. Bu kamu görevlisini bir siyasi partiye
tahsis etmenizi hangi yasaya dayanarak yaptınız? İkinci sorum:
Sayın Bakan, Adana, Türkiye’nin beşinci büyük kentidir, ama işsizlikte Türkiye
ortalaması yüzde 9,7 iken, Adana’da yüzde 16,2’dir, yatırımlardan aldığı pay
açısından Türkiye sıralamasında on beşincidir, teşviklerden yararlanmamaktadır.
Açıkçası Adana AKP İktidarı tarafından cezalandırılmaktadır. Adana’nın,
bölgenin cazibe merkezi konumuna gelmesi için Bakanlığınızın bir çalışması var
mıdır? Son sorum Sayın
Bakanım: Bakanlığınız, “yapım müteahhitleri odası” kurulmasını niçin
istememektedir? Kişisel olarak da karşı mısınız? Sebebini öğrenebilir miyim? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Güvel. Buyurun Sayın
Birgün. RECAİ BİRGÜN
(İzmir) – Efendim, ben Sayın Babacan’a bir soru, bir soru Sayın Çağlayan’a
sormak istiyorum: Irak’ın Amerika Birleşik Devletleri tarafından işgalinden
önce Türkiye için PKK terör örgütü öncelikli olarak bir tehlikeydi; şu an
Amerika’nın orada bulunmasından sonra Irak’ta, Irak’ın kuzeyinde meydana gelen
gelişmelerden sonra, artık tehlike bizim için Irak’ın kuzeyinde oluşan yeni
oluşumdur diyebilir miyiz? Sayın Çağlayan’a
da: Son günlerde, özellikle Ankara’da çok sık büyük hipermarketler açılıyor,
küçük esnafın da gelişimini önleyen ve onların ekmeğinden pay alan bu
hipermarketlere bir disiplin getirmeyi düşünüyor musunuz? Çünkü şehrin en güzel
yerlerine açılıyorlar, hem trafiği aksatıyorlar hem de o bölgedeki küçük esnafı
ve Ankara’nın genelindeki küçük esnafı da öldürüyorlar. Bu konudaki
düşünceleriniz… BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Birgün. Buyurun Sayın
Kaplan. HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Dışişleri Bakanına soracağım: İlerleme Raporuna göre TCK 301
kalkacak mı? Yüzde 10 seçim
barajını kaldırmayı düşünüyor musunuz? EMASYA, İç Hizmet Kanunu ve MGK yasalarında ne zaman
değişiklik düşünüyorsunuz? Hamas, terör
örgütü listesinde mi? Yer alıyorsa Hükûmet neden görüştü? Irak federal
devletinin Sayın Başkanı Talabani’yi ve Kuzey Irak yönetimini devletimiz
tanıyor mu? Tanıyorsa görüşme ilişkileri nedir? Son olarak:
Milletvekilleri, akademisyenler, ordu ve yargıçlara yönelik etik ilkeler yasası
ne zaman çıkarılacak? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Kaplan. Buyurun Sayın
Uslu. CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Edirne’nin Keşan
ilçesinde kurulması düşünülen organize sanayi bölgesi TEMA’nın karşı çıkmasıyla
engellenmiştir, yerine organize hayvancılık bölgesi kurulması planlanmıştır. Bu
projeye destek olur musunuz? Bir diğer sorum:
Şeker fabrikalarında altı ay çalışan personel kadroya alınmış, pancar
kantarlarında dört ay çalışan 6 bin kişi kadroya alınmayıp mağdur
edilmişlerdir. Bu konuda kadro çalışması olacak mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Uslu. Buyurun Sayın
Işık. ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Sanayi ve
Ticaret Bakanım, günümüzde ayakta durmaya direnen küçük esnafın ve KOBİ’lerin
vergi yükünü 2008’de azaltmaya yönelik bir çalışmanız var mıdır? İkinci sorum:
TÜRKAK’ın ürün belgelendirmede uluslararası akreditasyona kavuşturulması
çalışmaları ne aşamadadır? Sayın Dışişleri
Bakanıma iki sorum var: 1) Kuzey Irak’ta,
ABD’den sonra Rusya’nın da Erbil’de diplomatik temsilcilik açmasını nasıl
değerlendiriyorsunuz? Bu girişimlerin ülkemize etkisi ne olur? 2) 22’nci Dönemde
çıkarılan Eve Dönüş Yasası’ndan kaç kişi yararlanmış ve bunlardan kaçı tekrar
terör olaylarına karışmıştır? Son günlerde medyaya yansıyan benzer girişimin
ABD ziyaretinizle bir ilişkisi var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Işık. Buyurun Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Efendim,
Dışişleri Bakanı ha var ha yok; dış politika ehliyetsiz ve bilgisiz danışmanlar
kanalıyla yürütülmektedir. Bir yandan, Filistin ve İsrail devlet başkanları
gelip de Parlamentoda konuşturulurken Hamas’la Hizbullah’ı getirip de
Türkiye’de İsrail aleyhine bir toplantı yaptırmayı tasvip ediyor musunuz? Biraz önce bir
arkadaş söyledi, Amerikalılarla 1 milyar dolarlık bir anlaşma yaptınız mı?
Abdullah Gül Dışişleri Bakanıyken Amerikalılarla dokuz maddelik bir gizli
anlaşma yaptı mı? Bu anlaşmanın hükümlerini açıklar mısınız? Ayrıca, El Kaide
terör örgütü müdür değil midir? Tayyip Erdoğan dışarıda diyor ki: “PKK’yı, eğer
terör örgütü kabul etmezseniz, biz de El Kaide’yi etmeyiz.” El Kaide’nin İstanbul’da
yarattığı o vahim olayları tasvip mi ediyor? AHMET YENİ
(Samsun) – Hadi oradan be! KAMER GENÇ
(Devamla) - Ayrıca da yeni bir pişmanlık yasası çıkarılacağı söyleniyor veya…
Bunu söylerken de: “Efendim, biz askerlerle iş birliği… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç. Buyurun Sayın
Özkan. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ABDULKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – Süre bitti. BAŞKAN –
Maalesef, süre bitti Sayın Özkan, sıra size geldi… (Gülüşmeler) MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – İsteklerimiz var burada. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Başkanım, ben… BAŞKAN - İsminizi
zikrettiğim için buyurun. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Sayın Sanayi ve
Ticaret Bakanımıza: Sektörün içinden gelen bir bakan olarak ülkemiz ve
Burdur’umuz için katma değer ve istihdam yaratan tarım ve hayvancılık ile
mermer işletmeciliğine önümüzdeki yıl içerisinde, Burdur ili anlamında sektörel
bazda destek vermeyi düşünüyor musunuz? Yine, önümüzdeki
yıl şeker pancarı üretimini ülkemiz genelinde artırmayı düşünüyor musunuz? Burdur ilinde
üreticilerin lehine şeker pancarı üretiminde tonajda bir artış söz konusu
mudur? Burdurlu
vatandaşlarımızın ve fabrika çalışanlarının tepkisine rağmen, Burdur Şeker
Fabrikasını özelleştirmeyi düşünüyor musunuz? Dışişleri
Bakanımıza: Şu anda hac görevlerini yerine getirmekte olan Türk hacılarının
konaklama ve barınmada sorun yaşadıkları duyumlarını alıyoruz, 4 kişilik
odalarda 8 kişi kalmak gibi. Bu konuda Dışişleri yetkililerini uyarmayı düşünür
müsünüz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özkan. MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Sayın Başkan, bizim de söz isteklerimiz var, bekliyoruz. HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) – Sayın Başkan, efendim, benim üçüncü sırada söz hakkım vardı,
atladınız. MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Evet, bizim de… BAŞKAN – Burada
olanları okuyorum ben. HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) - Herhâlde bir yanlışlık oldu. BAŞKAN – Eliniz
değmiş herhâlde, el değince siliniyormuş. HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) - Lütfen, söz verir misiniz. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Şimdi, cevap
verme sırası Sayın Hükûmette. Buyurun. HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) – Sayın Başkan, efendim, ben üçüncü sırada söz aldım. BAŞKAN – Tamam,
olsa… Üçüncü sıradakini zaten okudum ben, üçüncü sırada yoktunuz. HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) – Sizden gelen liste burada. Benim sıramı atladınız. BAŞKAN – Yani,
burada ben mi sildim diyorsunuz bunu? Ben mi sildim? HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) – 149 numarada oturuyorum. BAŞKAN – Hayır,
Başkan olarak ben mi sildim, onu soruyorum size? HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) – Hayır efendim. BAŞKAN –
“Hayır”sa, buradakilerini okuyorum size. HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) – Ama, söz hakkımız vardı. İzin verirseniz, soru sormak istiyorum, iki
tane soru. BAŞKAN – Buyurun
sorun, bir soru daha sorun hadi bakalım, hadi… HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) – 149 numara efendim. AHMET YENİ
(Samsun) – Biz de soralım o zaman Sayın Başkan. BAŞKAN – Siz de
sorun, siz de sorun. Bakanlar cevap vermesin, buyurun siz sorun. Size de
veririm. Süreyi doldurun bakalım, hadi. Çok kısa olsun
ama, rica ediyoruz. İsminiz neydi?
Pardon, ben, isminiz… HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) – Hüseyin Ünsal. BAŞKAN – Oldu
Sayın Ünsal, teşekkür ederim. Buyurun HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) – Organize sanayi bölgelerinde yatırım tamamlanmadan tapu işlemi yapılmamaktadır.
Önceki uygulamanız, arsa rayiç bedelinin yüzde 20’sini geçen durumda tapu
işlemi yapılıyor idi. Bu konuda yatırımcıya bir kolaylık getirmek istiyor
musunuz? Bir diğer sorum:
Amasya Organize Sanayi Bölgesi mermer yatırımları nedeniyle dolmuş
bulunmaktadır. Merzifon Organize Sanayi Bölgesi ise tamamen dolmuştur.
Bölgelerin genişlemesi ve Amasya Organize Sanayisinin mermer ihtisas sanayisine
dönüşmesiyle alakalı bir çalışmanız var mıdır? Son sorum da
efendim: Amasya ve Merzifon’da hem üreten hem de ihracat yapan küçük ve orta
boy işletmeler vardır. Bu işletmeler, günlük 50 bin dolar ve 100 bin dolar
arasında, şu anda kur nedeniyle zarar çekmektedir. Hükûmetinizin bu konuda bir
politikası var mıdır? BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ünsal. Sayın Bakan,
buyurun. DIŞİŞLERİ BAKANI
ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, ben sorulara yazılı olarak cevap vermeyi
istiyorum müsaadenizle. BAŞKAN – Sayın
Dışişleri Bakanımız sorulan sorulara yazılı olarak cevap vereceğini söylediler.
DIŞİŞLERİ BAKANI
ALİ BABACAN (Ankara) – Süreyi de Sanayi ve Ticaret Bakanımıza devrediyorum. BAŞKAN – Süreyi
de Sayın Sanayi Bakanımıza veriyoruz. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Parlamentoya görev için gelen bir sayın
bakanın hazırlıklı gelmesi gerekiyor. Koridorda çok sayıda bürokrat var. Eğer,
bir bakan “ben bu sorulara yazılı yanıt vereceğim” diyorsa, kolaycılığa kaçmış oluyor. Dolayısıyla,
kendisini… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sizi ciddiye alıyor. BAŞKAN – Efendim,
bu teamülde var. O imkânı İç Tüzük kendisine sağlıyor. Ben ne yapayım? KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, teamül...
En azından bir soruya cevap verebilirdi. BAŞKAN – Yani,
zorla mı alalım? Zorla mı size cevap verdirelim? KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – En azından bir soruya cevap verebilirdi efendim. BAŞKAN – Teamülde
var bu, İç Tüzük’te var bu. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, teamülde böyle bir şey yok. Teamülde bir
soruya, iki soruya cevap verilir, varsa kalanlar… BAŞKAN –
Vermiyorsa ben ne yapayım? OKTAY VURAL
(İzmir) – Kalmayan sorulara yazılı cevap verilir, süre kalmayanlara. BAŞKAN – E,
vermiyor. Yazılı verecek size, ne yapalım? KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Tamam işte,
veremiyor. BAŞKAN –
Vermiyor, yazılı verecek size ne yapalım? OKTAY VURAL
(İzmir) – Zaman dolmuşsa ancak bu böyle kullanılır. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan. SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. Efendim, ben
verilen soruların bir kısmına cevap vermeye çalışacağım ama, aynen Plan ve
Bütçe Komisyonunda olduğu gibi cevap veremediklerim olursa bunları da mutlaka
yazılı –her bir soruyu cevapsız bırakmamak kayıt ve şartıyla- ileteceğim. Şimdi, şunun
öncelikle altını çizmek istiyorum, biraz evvel tabii, sürem yetmediği için
söyleyemedim: Ben yirmi yedi yıl sanayicilik yapmış, on iki yıl sanayi odası
başkanlığı yapmış bir insanım. Organize sanayi bölgelerinin, özelleştirmenin,
serbest piyasa kurallarının ne olduğunu, esnafın ne olduğunu, sanatkârın ne
olduğunu çok yakın bilen biriyim. Bu çerçeveden hareketle, özellikle bu yeni
dönemde, yeni bir sanayi stratejisi ve sanayi politikası hazırlanması, bir
sanayi envanteri yapılması; sanayi envanteriyle Türkiye’nin neresinde, hangi
ilinde, hangi ilçesinde ne kadar fabrika var, ne kadar üretim var, ne kadar
istihdam var, ne kadar enerji kullanıyor, bunların hepsinin tek tek ele
geçirildiği ve işlendiği bir veri sistemi ve bunun üzerine asıl monte
edeceğimiz, bundan sonrasında iller arasındaki haksız rekabeti ortadan
kaldıracak, bölgeler arası gelişmişlik farkını ortadan kaldıracak bir teşvik
sistemini yapma hazırlığı içindeyiz. Tabii ki, bunu
yapmak için, biraz evvel bahsettim, öncelikle bir envanterimizin elimizde
olması lazım. Örneğin, muz Anamur’da desteklenecekse bunu Kars’ta, Muş’ta
desteklemenin bir anlamı yoktur. İllerin ve ilçelerin kendi bazındaki
özellikleri ve altyapı özellikleri, insan gücü dikkate alınarak yapılacak olan
bu çalışmanın hemen arkasından bölgesel proje bazında ve sektörel bazda bir
teşvik sistemi getirilecek. Dolayısıyla, bazı milletvekillerimizin kendi
yöresiyle ilgili sormuş olduğu teşvik kapsamına girip girmeyeceği önümüzdeki
dönemde belli olacak. Ancak, şöyle
ifade edeyim: Bu yapılırken, tabii ki istihdamın en yoğun olduğu sektörler
mutlaka dikkate alınacak. Bugün istihdamın tamamını artık sanayi sektöründen
beklemek dönemi geçmiştir. Sanayi sektörü 2002-2006 döneminde Türkiye’de
yapılan istihdamda yüzde 19’dan yüzde 20’ye çıkacak bir katkı sağlamış ama
ticaret ve hizmet sektörü ise yüzde 46’dan yüzde 53’e çıkarmıştır. Bilişim ve
yazılım sektörü, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin istihdam konusunda da son
derece öne çıkacağı sektörlerden biridir. Bu sektörleri dikkate alarak ve aynı
sektörde, yine bölgeler arası gelişmişlik farkını dikkate alarak yapılacak olan
bir teşvik sistemi olacak. Kuşkusuz, burada verilecek olan teşviki sadece
yapılacak olan vergi veya sigorta indirimi bazında düşünmemek lazım. Yapılacak
olan teşvik yeni sanayi stratejisi ve politikasında nerede, hangi ürünün
üretilmesi gerekiyor, hangi hizmetin verilmesi gerekiyor… Ancak, bunlar
yapılırken üç şey var: Mutlaka yüksek teknoloji içerecek, yüksek katma değer
oluşturacak ve uluslararası rekabet gücüne sahip olması burada olmazsa
olmazdır. Çünkü, gerçekten ülkemizin kaynakları pahalıdır, ülkemizin kaynakları
kıttır ve 70 milyona bu kaynakların da eşit ve adil bir şekilde dağıtılması
gerekiyor. Bu noktada, organize sanayi bölgeleri son derece önemlidir. Organize sanayi
bölgelerini bu dönemde “ihtisas organize sanayi bölgeleri” şeklinde değerlendireceğiz.
Hatta, Sanayi Sicil Kanunu’nda değişiklik yaparak, seracılık, kesme çiçekçilik
gibi konuları da –ki, önümüzdeki dönemde bunları sizlerin huzuruna getireceğiz-
bu kapsam içine alarak, organize sanayi bölgelerini tarıma dayalı, gıdaya
dayalı, ihtisasa dayalı organize sanayi bölgelerinde ve kümelenme şeklinde bir
altyapı oluşturacağız. Birçok ilin bu konudaki avantajlarını, dezavantajlarını
net bir şekilde kullanarak bunları yapacağız. Bunları yaparken, hem Bakanlığıma
bağlı Sanayi Araştırma Genel Müdürlüğünün seksen bir ilde yapmış olduğu çalışma
var hem de Bakan olduğum günden bugüne, diğer çalışmalarımın yanı sıra seksen
bir ili tek tek gezerek, oradaki bütün esnaf, sanayici, tüccar kuruluşlarla bir
araya gelerek ilin potansiyelini, resmen bir MR’ını çekerek ilin bir kimlik
tarifini yapmaya çalışıyoruz. Yani, teşvik politikası bu noktada olacak. Asıl bu konuda
önemli olan konu istihdam konusudur. Tabii ki, istihdam konusunda, bunu en
derin yaşayan insanlardan biri olarak, Hükûmet Programı’mızda çok net bir
şekilde yer verilmiş olan istihdam konusunda yeni projelerimiz var. Biraz evvel bir
sayın milletvekilimiz konuştu. Ama, ben rakamları düzeltmek istiyorum. Bugün
Türkiye’de, bundan beş yıl öncesinde meslek lisesi mezunu yüzde 25, düz lise
mezunu yüzde 75’ken, şükürler olsun, bugün meslek lisesi mezunu yüzde 35, düz
lise mezunu 65’e çıkmıştır. 2013 yılı itibarıyla bunu yarı yarıya dengeye
getirmeye çalışıyoruz. Bu noktada meslek liselerinin ikili eğitimle, hem bir
taraftan talebe okurken, diğer taraftan da organize sanayi bölgelerinde, iş
merkezlerinde fiilen çalışacağı dual bir sistem üzerinde organize sanayi
bölgelerine, esnaf kuruluşlarına, odalara görev verilmiştir. Ama, bu noktada
önemli bir şey daha söylemek isterim ki, mutlaka YÖK’ün de üniversiteler
bünyesinde hangi bölümlerden mezun verilmesi gerektiğini, üniversitelerin hangi
bölümlerinin iş bulabileceğinin, önümüzdeki dönemde piyasanın isteğinin,
arz-talebinin ne olduğunu netleştirmesi lazım. Bugün Türkiye’de istihdam
meselesinde ortaya çıkan, arzla talebin bir noktada kesişmeyişi, bunun
buluşmayışıdır, asıl problem budur. Nitelikli eleman bulmakta sıkıntı çeken bir
yapı var. Buna karşılık, o niteliğe cevap veremeyen milyonlarca boş insanımız
var. Bu noktada yapacağımız çalışma da bu olacaktır. Bunları yaparken,
TÜRKAK Kanunu, TSE Kanunu ile ilgili gerekli düzenlemeler, düzeltmeler
yapılacaktır. Yine, hipermarketlerle ilgili “büyük mağazacılık” dediğimiz
kanunla ilgili çalışmamız mutlaka yapılacak, bunlar Meclisimizin gündemine… MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Ne zaman, ne zaman? SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Şu anda hepsinin çalışması devam ediyor
Sayın Susam. MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Sayın Bakan, Başbakanlıktan geri gelmiş yasa, Başbakanlıktan! Ne
zaman olacağını bir söylerseniz. SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Susam, bakın, ben anlatayım size,
daha evvel de anlattım, yani, bana tekrar burada soruyorsan, bütün huzurda
söyleyeyim, daha evvel de sana biliyorsun bire bir de anlattım bunu. Bununla ilgili
değerlendirme etki analizleri yapıyoruz, dünyadaki gelişmiş ülkeleri ve Türkiye
ayarındaki ülkeleri inceliyoruz, sistemleri inceliyoruz. Olayın şu boyutu var:
Hiç kimse bizden bu işi serbest piyasa kurallarına aykırı yapmamızı beklemesin;
bir kere su tersine akmaz. MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Avrupa’da neyse, Amerika’da neyse aynısını istiyoruz. SANAYİ VE TİCARET
BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Bu noktada, esnaf, sanatkâr,
hipermarket, alışveriş merkezleri, tamamı dikkate alınarak, ekonominin
gerektirdiği kurallar neyse, bu kurallar çerçevesinde yapılacak. Türkiye sadece
bir kesimden ibaret değil. Bu noktada,
organize sanayi bölgeleri, biraz evvel bahsettim. “Vergilerde azaltma” diye bir
soru geldi Sayın Alim Işık’tan. Biliyorsunuz, sosyal güvenlik primlerinde
işveren hissesinde 5 puanlık bir düşüş yapacağımızı açıkladık. Değerli
arkadaşlar, bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum, ben yine bir sanayici
olarak, yirmi yedi yıl fiilen sigorta primi ödemiş biri olarak şunu söylemek
istiyorum: Evet, ülkemizde sosyal güvenlik yükleri, istihdam yükleri ağırdır.
Ama, bu ağırlığın sebeplerinin ne olduğunu teşhis edemezsek bu işte yanlışa
gideriz. Bunun sebebi… Geçmiş dönemde Türkiye’de “Kim ne veriyorsa, ben beş
fazlasını veririm.” diyen zihniyetin ve Türkiye’ye “otuz sekiz yaşında genç
emeklilik sistemi”ni getiren zihniyetin ortaya çıkarmış olduğu bir faturayı
bugün hepimiz ödüyoruz. Bunun neticesinde, sadece 2008 yılında 37 katrilyon
sosyal güvenlik sistemine bir aktarım yapıyoruz. İşte, sebep budur. Ama buna
rağmen, Hükûmetimiz bu noktada rekabet gücünün artırılması ve daha fazla
istihdam, daha fazla iş, girişimci yaratılması için işveren primlerinden 2008
yılında 5 puanlık bir düşüşü gerçekleştirecek. Kurumlar vergisi de, hepinizin bildiği
gibi, yüzde 33’ten yüzde 20’ye düşürülmüştür. Bunun yanı sıra,
eğer değinemediğim konular varsa... Sümer Halıyı da
söyleyeyim, eksik kalmasın. Sümer Halının özelleştirme modelinin ne olup
olmayacağı, Özelleştirme İdaresi tarafından çalışılacaktır. Ancak, bu konuda,
benim kafamda, olması gereken şey, buranın bir enstitüye dönüştürülmesi ve
enstitü marifetiyle buradaki geçmiş dönemde yapılan çalışmaların devam
ettirilmesidir. Bununla ilgili tabii ki, Özelleştirme İdaresi buna karar
verecek, ama mutlaka, Doğu ve Güneydoğu’daki şeker fabrikaları da sosyal
dengeler dikkate alınarak yapılacaktır. Sayın Başkanım,
ben mümkün olduğunca cevap vermeye çalıştım, veremediklerime de mutlaka yazılı
olarak cevap vereceğim. Teşekkür ediyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Sayın
milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, onuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine
geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım: Dışişleri
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 11- DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI 1.– Dışişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T
V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 611.253.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 134.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 1.748.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 08 Dinlenme,
Kültür ve Din Hizmetleri 37.550.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 09 Eğitim
Hizmetleri 50.710.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 6.578.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 707.973.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Dışişleri Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir. Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2.- Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Dışişleri
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL)
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Dışişleri
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğinin 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 07.95 - AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ 1.– Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi A – C E T
V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 9.379.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 130.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 9.509.000 BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğinin 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğinin 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2006 Yılı Kesin
Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Avrupa Birliği
Genel Sekreterliği 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL)
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Avrupa Birliği
Genel Sekreterliğinin 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 19 – SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI 1.– Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T
V E L İ Kodu
Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 106.870.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 1.472.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 224.378.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 54.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 332.774.000 BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL)
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir Rekabet Kurumu
2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 42.07- REKABET KURUMU 1.– Rekabet Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T
V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 19.821.021 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 576.520 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik işler
ve Hizmetler 12.876.976 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 33.274.517 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini
okutuyorum: B – C E T V E L İ
KOD Açıklama (YTL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 386.286 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer Gelirler 32.888.231 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 33.274.517 BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Rekabet Kurumu
2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Rekabet Kurumu
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Rekabet
Kurumu 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Rekabet Kurumu
2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL)
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B- CETVELİ
(YTL)
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir. Rekabet Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri
kabul edilmiştir. Millî
Prodüktivite Merkezi 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.23 – MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ 1.– Millî Prodüktivite Merkezi 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T
V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 3.308.850 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 6.842.150 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 10.151.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B – C E T V E L İ KOD Açıklama (YTL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 590.700 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 2.000.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer Gelirler 3.682.300 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 6.273.000 BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Millî
Prodüktivite Merkezi 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Millî
Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Millî Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Millî
Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Kesin
Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL)
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B- CETVELİ (YTL)
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir. Millî
Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı
Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.30 - KÜÇÜK VE
ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.– Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T
V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 12.567.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 1.100.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 208.701.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 222.368.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B – C E T V E L İ KOD Açıklama (YTL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 2.641.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 94.607.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer Gelirler 38.343.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 Sermaye
Gelirleri 35.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 08 Alacaklardan
Tahsilat 6.000.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 141.626.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı
Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme
İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Kesin
Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL)
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B- CETVELİ (YTL)
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Küçük ve Orta
Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümleri kabul edilmiştir. Türk Akreditasyon
Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.21- TÜRK AKREDİTASYON KURUMU 1.– Türk Akreditasyon Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T
V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 4.710.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 4.710.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B – C E T V E L İ KOD Açıklama (YTL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 4.475.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer Gelirler 235.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 4.710.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türk Akreditasyon Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir. Türk Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2.– Türk Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Türk Akreditasyon
Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL)
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B- CETVELİ (YTL)
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir. Türk Akreditasyon
Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Türk Standartları
Enstitüsü Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.22 – TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI 1.– Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T
V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 24.600.364 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 136.746.636 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 161.347.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B – C E T V E L İ KOD Açıklama (YTL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 132.086.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer Gelirler 68.439.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 09 Ret ve İadeler
( - ) -525.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 200.000.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türk Standartları
Enstitüsü Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Türk Standartları
Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Türk Standartları
Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL)
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B- CETVELİ
(YTL)
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir. Türk Standartları
Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Türk Patent
Enstitüsü Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.24 – TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI 1.– Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi A – C E T
V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 15.520.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 02 Savunma
Hizmetleri 53.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 520.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 19.641.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 35.734.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B – C E T V E L İ KOD Açıklama (YTL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 67.556.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer Gelirler 9.806.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 77.362.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir. Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2.– Türk Patent Enstitüsü
Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL)
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E
T V E L İ (YTL)
BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Türk Patent
Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Kesin
bölümleri kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, böylece, Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Genel
Sekreterliği, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite
Merkezi, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi
Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı ve
Türk Patent Enstitüsü Başkanlığının 2008 yılı bütçeleri ile 2006 yılı kesin
hesapları kabul edilmiştir, hayırlı olmalarını temenni ediyorum. Sayın
milletvekilleri onuncu tur görüşmeleri tamamlanmıştır, birleşime on dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 16.24 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 16.39 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam) 1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (Devam) 2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (Devam) İ) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI 1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi 2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı J) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı K) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI 1.- Çevre ve Orman
Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi 2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı L) ORMAN GENEL
MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Orman Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı M) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı N) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı O) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI 1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet burada. Şimdi, on birinci
tur görüşmelerine başlıyoruz. On birinci turda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı,
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve
Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır. Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, tur üzerindeki görüşmeler bittikten
sonra on beş dakika süreyle soru ve cevap işlemini yapacağız. Soru sorma
işlemiyle ilgili açıklamalar daha önceleri de yapıldığı için tekrarlamıyorum.
Soru sormak isteyen milletvekilleri, görüşmelerin bitimine kadar yerlerinden
soru için giriş yapabilirler. Soru sorma
işlemini başlatıyorum. Bilgilerinize sunulur. On birinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Zeki
Ertugay, Kırşehir Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu, Tekirdağ Milletvekili
Sayın Kemalettin Nalcı; AK Parti Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Necdet
Budak, Hatay Milletvekili Sayın Orhan Karasayar, İstanbul Milletvekili Sayın
Mesude Nursuna Memecan, Adana Milletvekili Sayın Fatoş Gürkan, Kars
Milletvekili Sayın Zeki Karabayır, Van Milletvekili Sayın İkram Dinçer, Hatay
Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına,
Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici, Iğdır Milletvekili Sayın Pervin
Buldan; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Gürol
Ergin, Eskişehir Milletvekili Sayın Fehmi Murat Sönmez, Çanakkale Milletvekili
Sayın Ahmet Küçük, Mersin Milletvekili Sayın Vahap Seçer. Şahısları adına
söz isteyenler: Lehinde, Bursa Milletvekili Sayın Ali Koyuncu, İstanbul
Milletvekili Sayın İbrahim Yiğit, Gaziantep Milletvekili Sayın Özlem Müftüoğlu,
Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak; aleyhinde, Niğde Milletvekili Sayın
Mümin İnan, Çankırı Milletvekili Sayın Ahmet Bukan. Sayın
milletvekilleri, şimdi, ilk söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay’a aittir. Buyurun Sayın
Ertugay. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın Ertugay,
süreniz on iki dakika efendim. MHP GRUBU ADINA
ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve
Köyişleri Bakanlığımızın 2008 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle,
şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, toplumun artan ve çeşitlenen gıda maddeleri talebinin
karşılanmasına ek olarak, gıda, dokuma, deri ve ilaç gibi tarıma dayalı
sanayiler ile istihdama ve ihracata olan önemli katkısı, tarıma girdi veren
sanayilere pazar olması, biyolojik çeşitlilik ve çevreyle olan ilişkileri,
tarımın pek çok açıdan öncelikli sektör olarak ele alınmasını zorunlu
kılmaktadır. Diğer yandan, ülkemizin ekonomisi, sosyal dokusu, nüfus yapısı,
coğrafyası ve jeopolitik konumu ile tarımın ülkeye sağlayabildikleri bir arada
düşünüldüğünde, sektörün ülkemiz için öneminin ve vazgeçilmezliğinin bir kat daha
yüksek olduğu açıkça görülmektedir. Bu gerçeğe
rağmen, son beş yıldaki AKP Hükûmetleri tarafından tarımda sorunların özüne
inen, sürdürülebilir ve üretken politikalar yerine, temelsiz, yanlış, empoze
edilmiş, günübirlik ve siyasi avantaj sağlamaya yönelik popülist politikaların
tercih edilmesi sektör olarak tarımın rekabet gücünü düşürmüş, tasfiye sürecini
hızlandırmış ve tarım nüfusunun yarısına yakınını fakirlik düzeyinin altına
indirmiştir. Değerli
milletvekilleri, tarımın bir taraftan icrası zor, sıkıntılı, kâr marjı düşük
bir sektör olması, diğer taraftan ise insanlığın başta beslenme olmak üzere en
temel, olmazsa olmaz ihtiyaçlarını karşılayan bir sektör olması özelliğini göz
önüne alan bütün gelişmiş ülkeler yıllardır tarımda korumacı politikalara önem
vermişler ve bütçelerinden önemli paylar ayırarak tarımlarını desteklemeye
devam etmişlerdir. Sadece bir örnek vermek gerekirse, aşırı desteklerle şimdiye
kadar hemen hemen tarımdaki birçok sorununu çözmüş durumda olan Avrupa Birliği
ülkelerinin 2007-2013 dönemi için tarımlarına ayırdığı pay bütçelerinin tam
yüzde 43’üdür, tamı tamına 363 milyar eurodur. Altyapıdan pazarlamaya kadar dağ
gibi sorunları olan ülkemizin 2008 bütçesindeki tarımın payı ise sadece
3,10’dur. Değerli
milletvekilleri, tarımın öncelikli sektör olarak görülmediği, yanlış tarım
politikalarının uygulandığı ve yeterli kaynağın aktarılmadığı bu dönemde
bırakın yeterli kaynak aktararak tarımda yapısal sorunları çözmeyi, Türk
çiftçisi haksız rekabet karşısında bırakılmış, ürününü üretim maliyetlerinin
çok altında satmak zorunda kalmış ve gerçekten çok ciddi bir fakirleşme
sürecine girmiş, sonuçta da tarımdan son yılların en büyük kaçışı izlemiştir.
Nitekim 2004-2006 yılları arası tarımdaki nüfus azalması yaklaşık 1,5
milyondur, aynı yıllarda Türkiye genelindeki istihdamdaki artış ise sadece ve
sadece 344 bindir. Bunun anlamı, toprağını bırakıp giden insanlar diğer
alanlarda hiçbir istihdam imkânı bulamadan doğrudan işsizler ordusuna
eklenmişlerdir. Sayın Hükûmete, buradan, tarım topraklarının boşaltılıp büyük
şehir varoşlarının doldurulması sonucunu doğuran bu politikaların devamının
Türkiye’yi çok ciddi bir sosyal çalkantının içine sürükleyeceği endişesini
taşıdığımızı bilhassa iletmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, bu dönemde yetersiz ve yanlış tarım politikalarının
uygulanması yanı sıra Türk tarımı iyi de yönetilmemiştir. Ege’deki pamuk, üzüm,
incir üreticisi; Trakya’daki çeltik, ayçiçeği üreticisi; Akdeniz’deki
narenciye, sera üreticisi; Karadeniz’deki fındık, çay üreticisi; İç Anadolu’daki
buğday, pancar, patates üreticisi; Güneydoğu Anadolu’daki pamuk, mısır, tütün
üreticisi, özellikle Doğu Anadolu’daki hayvancılıkla uğraşan üreticilerimiz
yüksek maliyet-düşük fiyat kıskacında bırakılarak ezdirilmiş ve dış pazarda
rekabet edemez hâle getirilmişlerdir. Korkarız ki bu gidişatın sonu, bugüne
kadar gıda üretiminde kendine yeterliliğin ötesinde dış pazarı da besleyen
Türkiye’nin başka ülkelere pazar olmasıdır. Bakın, buğday
üreticisi 2002 yılında yaklaşık 4,77 kilogram buğdayla 1 litre mazot
alabilirken, 2006 yılında ancak 6,27 kilogram buğdayla 1 litre mazot almıştır.
Bugün, Türkiye çiftçisine Avrupa Birliğinde, hatta dünyada en pahalı mazotu
kullandıran yegâne ülkedir. Yine, 2002
yılında 1 kilogram DAP gübresi alabilmek için yaklaşık 0,78 kilogram buğday
satması gereken çiftçi, 2006 yılında 1,5 kilograma yakın buğday satmak zorunda
kalmıştır. Zaman darlığından geçiyorum. Bu mukayeseleri bütün ürünler ve bütün
girdiler için vermek ve aynı vahim sonuçları ortaya koymak mümkün. Buradaki
sonuç olarak söylenecek husus şu: Neticede ürün fiyatları yerinde sayarken,
hatta düşerken, girdi fiyatları inadına yüksek seyretmiştir. Bir örnek de
hayvancılıktan vereyim. Besici 2002 yılında yaklaşık 2 kilogram -o da
satabilirse- sığır eti karşılığında 1 torba yem alabilirken, 2007 yılında 4
kilogram et karşılığında 1 torba yem alabilmiştir. Hakeza süt üreticisinin
durumu bundan farklı değildir. 2002 yılında 30 litre süt ile 1 torba yem alan
üretici, 2007 yılında 50 litre sütle ancak bunu alabilmiştir. Değerli
milletvekilleri, bu dönemin en büyük mağduru, hiç şüpheniz olmasın hayvan
üreticisidir. Ülkemizdeki hayvancılık bitme noktasına gelmiştir ve
hayvancılığımızın geleceği tehdit altına sokulmuştur. Güneydoğu ve Doğu Anadolu
Bölgesi’nden ülkeye kaçak hayvan girişleri çok artmıştır. Bu durum
hayvancılığımız için gerçekten çok ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bunun
yanında, yerli üreticiyi haksız kazanç karşısında perişan etmiştir. Bundan daha da
vahim olanı, buralardan sağlanan rantın, kirli paranın, kanlı terör örgütünün
finansmanına gittiği gerçeğidir. Kaçakçılıkla yapılacak etkin ve kararlı bir
mücadele, hiç şüpheniz olmasın ki, bu ülke hayvancılığına ve ülkemize yapılacak
en büyük hizmet olacaktır. İstenilirse bunun başarılabileceğinin en iyi örneği
57'nci Hükûmet döneminde verilmiş ve kaçakçılıkla yapılan etkin bir mücadele
noktasında kaçak hayvan girişi sıfır noktaya indirilmiştir. Değerli
milletvekilleri, diğer yandan damızlık düve ithaline devam edilmesi son derece
yanlış bir karardır. Bize göre Türkiye, ihtiyacı olan damızlık materyali
içeriden karşılayacak durumdadır. Hükûmete tavsiyemiz, damızlık düve ithalini
durdurmasıdır. Hele hele deli dana yani BSE riski taşıyan Avrupa Birliği
ülkelerinden ve Amerika'dan asla ithalat yapmamasıdır ve bunun akabinde
hayvansal ürün ithalatına hiçbir şekilde müsaade etmemesidir. Aksi takdirde,
zaten zor durumda olan Türkiye hayvancılığının iyice batacağı, Türkiye'nin
Avrupa Birliği ve ABD'nin pazarı hâline geleceği ikazını buradan yapıyorum. Değerli milletvekilleri,
diğer taraftan maalesef bu dönemde kriz yönetmek bir tarafa kriz üretilmiştir.
Bu ülke, en iddialı ve dünya pazarlarında neredeyse rakipsiz olduğu bir üründe,
fındıkta hiç yoktan bir kriz yaşamıştır. Fındıkta FİSKOBİRLİK'in politik
nedenlerle devre dışı bırakılarak bu görevin, uzmanlık alanı olmayan Toprak
Mahsulleri Ofisine verilmesi hem fındık üreticisini perişan etmiş hem de
devleti ciddi oranlarda zarara uğratmıştır. Hükûmet FİSKOBİRLİK'e iki yıl önce
sadece 200 milyon YTL kredi sağlamayı göze alsaydı, bugün TMO'nun yani
hazinenin üzerine 1 milyar 200 milyon YTL'lik görev zararı binmeyecekti. Değerli
milletvekilleri, Hükûmet, küresel ısınmanın yaşandığı, kuraklığın geliyorum
dediği bir dönemde bu süreci iyi yönetememiş, ülkenin kaynaklarını etkin ve
doğru bir biçimde kullanmak ve gerekli tedbirleri zamanında almak bir yana
yanlış politikalarına devam etmiştir. Doğrudan gelir desteği kayıtlarına göre
yapılan tespitlerde yaklaşık 540 bin üreticinin zarar gördüğü ve yapılacak
parasal destek tutarının yaklaşık 265 milyon YTL olduğu öngörülmüştür. Ancak,
kuraklık kapsamına alınmayan diğer iller ve başta, üzüm, incir, ayçiçeği,
pamuk, haşhaş, narenciye olmak üzere bütün ürünler dikkate alındığında gerçek
zararın 5 milyar YTL civarında yani 5 katrilyon olduğu görülmektedir. Kuraklık
kararnamesinden istifade ettirilmeyen yüz binlerce çiftçi çok mağdur
durumdadır. Bu çiftçilerimizin neredeyse tamamı büyük bir borç batağındadır.
Evine, traktörüne, ahırına, hayvanına hacizler gitmektedir. Bu bakımdan, acilen
üreticilerin tarım krediye, Ziraat Bankasına ve TEDAŞ’a olan borçlarının
ertelenmesi veya yeniden yapılandırılması, on binlerce çiftçinin bu
mağduriyetlerinin giderilmesi büyük bir önem arz etmektedir. Bunu Sayın Bakana
buradan özellikle iletiyorum. Değerli
milletvekilleri, başta da ifade ettiğim gibi, tarımın gelişmesinde, tarım
nüfusunun kalkındırılmasında tarımsal desteklemeler çok önemlidir. Bugün,
ciddi, etkin ve verimli bir destekleme politikasının uygulandığı asla
söylenemez. Tarım desteklerine ayrılan kaynak son derece yetersizdir. Sadece
destekleme kalemi artırılarak doğru bir destekleme yapılamaz. Nitekim, 2007
yılında 100 ayrı destekleme kalemi için destekleme yapılması öngörülmüş, ancak
bugüne kadar başta süt teşvik primi olmak üzere birçok destek hâlâ
ödenmemiştir. Ödenmeyen destek miktarının, aldığımız, kısmi imkânlarla
aldığımız bilgilere göre, 700 milyon YTL civarında olduğu, bunun üzerine fındık
üreticisinin taa 2004 yılından kalan 200 milyon YTL civarında alacağını da
eklediğimiz zaman aşağı yukarı 1 milyar YTL olan çiftçinin alacağı 2008
bütçesine aktarılmıştır. 2008 bütçesinde destekleme için öngörülen 5,4 milyar
YTL’den bunu düştüğünüz zaman, geriye kalan destek miktarının çiftçiye taahhüt
edilen destekleri karşılamasından çok çok uzak olduğu açıkça görülmektedir.
Bunun anlamı, 2008 yılı çiftçi için yine bir sıkıntı ve çile yılı olacaktır. Bakanlığın
bütçeden aldığı pay 2007 yılında yüzde 3,29 iken, bugün görüştüğümüz bütçede
yüzde 3,10’a gerilemiştir ve 2002 yılında tarımsal desteklemelerin toplam
gayrisafi millî hasıladan aldığı pay binde 7,9 iken bundan sonraki yıllarda
-bir yıl hariç, 2005 yılı- giderek düşmüş, 2008 yılında ise binde 7,6 olarak
tespit edilmiştir. Neticede, tarıma
bütçeden ayrılan pay da gayrisafi yurt içi hasılada tarımın payı da tarımsal
desteklerin payı da giderek düşmüştür. 2008 için öngörülen destekleme oranları
da önceki yıllara göre oransal olarak çok düşüktür. Sayın
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, tarımsal potansiyeli,
Türkiye’nin en büyük zenginliği ve şansı olarak görüyoruz... (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Ertugay, konuşmanızı tamamlar mısınız. ZEKİ ERTUGAY
(Devamla) – Türk çiftçisi dünyanın en fedakâr ve en kanaatkâr insanıdır, aynı
zamanda en çalışkan ve üretken insanıdır. Türkiye’nin bu avantajını çok iyi
kullanması gerekir. Değerli
milletvekilleri, sonuç olarak, bu bütçelerle ve bu bakış açısıyla, bu
politikalarla, bu zihniyetle Türkiye tarımının sorunları çözülemez; tarım,
üretken, rekabet edebilir bir yapıya kavuşturulamaz; Türk çiftçisinin haksız
rekabet karşısında kalması önlenemez; tarımdan, kırsal kesimden kente kaçış
önlenemez. İnsanı yaşadığı topraklarda doyuramayan, kente sağlıksız göçün
ortaya çıkardığı sosyal ve ekonomik maliyeti hesaplayamayan, Türk çiftçisine
tepeden bakan siyasi anlayışlar ülkeye hizmet edemez. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak Hükûmete tavsiyemiz, tarımı, tarım kesimini millî bir bakış
açısıyla ele alması, daha çok ve etkili bir kaynak aktarmasıdır. Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ertugay. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci söz sırası Kırşehir Milletvekili Sayın Metin
Çobanoğlu’na aittir. Buyurun Sayın
Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on iki
dakika Sayın Çobanoğlu. MHP GRUBU ADINA
METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Çevre
ve Orman Bakanlığı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere, son yüzyıldaki hızlı ekonomik kalkınma ve
nüfus artışı önemli çevresel sorunları da beraberinde getirmiştir. Çevresel
kaygılardan uzak, ekonomik eksenli, sürdürülebilir olmayan kalkınma
yaklaşımlarının sonuçları ve etkileri bütün dünyada kaygı yaratmaktadır.
Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkilerinin belirginleşmesi, bu
kaygıların daha yakından ve daha geniş toplum kesimlerince hissedilmesine neden
olmaktadır. Geldiğimiz aşamada bütün ülkeler doğal kaynaklarını sürdürülebilir
kalkınma yaklaşımıyla rasyonel şekilde kullanma bilincine varmışlardır. Ülkemizdeki doğal
kaynakların en önemlilerinden birisi ülke alanının yaklaşık yüzde 27’sini
kaplayan ve çok önemli ekolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel faydalar sağlayan
ormanlarımızdır. Yenilenebilir kaynaklardan olan ormanlarımızın sürdürülebilir
yönetimi ülkemizin sürdürülebilir ve dengeli kalkınması için büyük bir önem
taşımaktadır. Ülkemizin topoğrafik yapısı, demografik, ekonomik, sosyal,
kültürel ve ekolojik şartları ormanlarımızın sahip olduğu önemi bir kat daha
artırmaktadır. Yakın zamana kadar ormanlar üzerindeki baskı, esas itibarıyla
kırsal kaynaklı ve odun ve odun dışı orman ürünlerinden faydalanma amacı
taşımaktaydı. Hızlı kentleşme, sanayileşme, göç ve ulusal ve uluslararası
alanda yaşanan gelişmeler ve bilinçlenme, bir yandan ormanlar üzerindeki
baskıyı kırsal alanlardan kent, kıyı ve turizm alanlarına taşımış, diğer yandan
toplumun ormanlardan olan beklentilerini önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu bağlamda,
ormanların odun ve odun dışı üretim fonksiyonları yanında, sosyal ve kültürel
hizmetleri, rekreasyonel, eko turizm, avcılık, koruyucu çevresel fonksiyonları,
toprak ve su kaynaklarının korunması, karbon birikimi, havanın temizlenmesi
giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Ulusal ve
uluslararası düzeyde meydana gelen bu gelişmeler ışığında ülkemizdeki
ormancılık konularına olan son beş yıldaki yaklaşımı ele aldığımızda görünen
tablo umut vermemektedir. Bu dönemde
yapılanlara ve izlenen politikalara burada birlikte göz atalım. Ülkemizde çağdaş
ormancılık politikasının tersi politikalar uygulanmaktadır. Ormancılık bütün
dünyada yükselen değer hâline gelirken ülkemizde uygulanan ormancılık
politikaları tam tersi yönde ilerlemektedir. Bütün ülkeler iklim değişikliğini
azaltmak için neredeyse bir metrekare yeşil alanın üzerine titrerken,
ormanlarımız maden ocaklarıyla delik deşik hâle getirilmekte, ağaçlandırmalar
dibe vurmaktadır. Üretimi artırmak için bakım adı altında aşırı kesimler
yapılmaktadır ve en çok kesen en başarılı yönetici olarak taltif edilmektedir.
Şimdi, özelleştirme için kamuoyu oluşturulmaya çalışılmakta, özel ormanlar
Avrupa’nın en önemli sorunu hâline gelmişken her fırsatta Avrupa örnek
gösterilerek ormanlarımızın özelleştirilmesi için uygun ortam kollanmaktadır. Yukarıdaki
yaklaşımı hayata geçirmek için kurumsal ve yasal yapı sorun olarak görülmekte
ve ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. AKP, bilinçli ve organize bir şekilde
parti devletine dönüşüm programı başlatmıştır. Devletin kurumları, anayasal
değerler, yasalar ve devlet memurları kalkınmanın önünde engel olarak
algılanmaktadır. Konusuna hâkim uzman devlet memurları ve mevcut yasalar,
işlerine gelmediği sürece dönüşüm programının önündeki engel olarak
görülmektedir. Çevre ve Orman Bakanlığı
da dönüşüm programında üzerine düşeni yapmıştır. Geçen beş yıllık süre
içerisinde neredeyse bütün orta ve üst yöneticiler değiştirilmiş, liyakat ve
kıdem hiçbir şekilde dikkate alınmadan yerlerine politik tayinler yapılmıştır.
Şube müdüründen müsteşara kadar bütün üst düzey kadrolar değiştirilmiş ve bu
yolla kurumsal hafıza tamamen yok edilmiştir. Bilgi birikimi, liyakat ve kıdem
dikkate alınmadan yandaş olma ölçüsü bir hükûmet klasiği hâlini almıştır. Bu
durum tüm bakanlıklarda gözlenmektedir. İşini iyi bilen, mevzuatı anlayan,
kamuoyu hizmetlerinin anlamını idrak etmiş birikimli elemanlar bugün bir kenara
itilmiş, gelişmeleri endişeyle izlemektedirler. Mevcut mevzuat,
başta ormanlar olmak üzere doğal kaynakların rasyonel ve toplum menfaati yönünde
kullanılmasını öngörmektedir. Bireysel, siyasi talepler önünde engel teşkil
eden mevzuat düşman ilan edilmiş, her fırsatta değiştirilmeye çalışılmıştır.
Ormanların korunması için kurulan teşkilatta yönetim anlayışına hâkim olunan
görüş, ormanların korunmasının halkın menfaatine aykırı olduğu inancıdır.
Ayrıca, mevcut orman alanlarımızın korunması, ülkenin kalkınması önünde bir
engel olduğu kanaati de yaygındır. 17’nci madde uygulamaları buna bir örnektir.
Devlet ormanlarından kamu kuruluşlarına bedelsiz izinler verilmektedir. Kuruma
ait arsa ve araziler değerlerinin altında elden çıkarılmaktadır. Son dönemlerde
ormanlardan yapılan tahsisler ve maden arama izinleri yoğun bir şekilde
kamuoyunun gündemini işgal etmektedir. Ormanlar serbest mal kabul edilerek yol
yapımı, enerji tesisi, sosyal amaçlı tesis kurma gibi amaçlarla ücretsiz olarak
tahsis edilmekte, bu durum yalnızca orman alanlarının daralmasına yol
açmamakta, aynı zamanda orman alanlarında yangın riskinin, gürültü ve
kirlenmenin artmasına ve ekosistem bütünlüğünün bozulmasına neden olmaktadır. Diğer yandan,
önemli doğa koruma alanlarında ve ormanlık alanlarda kapsamlı çevresel sosyal
ve ekonomik etki değerlendirmeleri yapılmadan maden arama ve işletme ruhsatları
verilmektedir. Buna birçok örnek vermek mümkün değerli milletvekilleri, ama
kendi şahit olduğum iki konuyu da burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçen yıl
Antalya’da bir şirket maden ruhsatı alır, daha sonra arama yapmak üzere izin
alır ve sahadaki bütün ağaçları keserler. Olayın basına yansıması üzerine biz
de bir heyetle Antalya’nın merkezindeki bu köyümüze gittik. Gördüğümüz manzara
şuydu değerli milletvekilleri: Üzerindeki yüz yıllık ağaçların tamamı kesilmiş
ve buralarda orman toprağının hepsi buradan bir başka yere nakledilmişti. Orada
köylülerle konuştuğumuzda, asıl amaç burada maden aramak değil, maden çıkarmak
değil, bu maden ruhsatları vasıtasıyla, orman toprağı Antalya’daki tatil
köylerine, otellere ve seralara toprak olarak, yüksek fiyatlarla satılıyor ve
şahsen, kendi gözlerimle gördüğüm bu alanda tekrar orman yetiştirmek mümkün
olmaktan çıkıyor değerli milletvekilleri. Bu konuda –tabii ki ülkenin
madenlerini çıkarmayacak mıyız, çıkaralım ama- orman teşkilatı olarak –tabii,
Maden Kanunu’nun da amir hükümleri var ama- daha dikkatli olmamız gerektiği
kanaatindeyim. Tabii, hepsini de bu şekliyle, bütün madencileri de bu şekliyle
görmemiz mümkün değil. Bu anlamda güzel örneklere de şahit oldum, onu da
paylaşmak istiyorum: İstanbul Kemerburgaz’da kömür madeni çıkaran bazı
firmalar, işletme sürelerinin sonunda kömür madenlerini çıkardıkları sahalarda
çok güzel ağaçlandırma yapmışlardır, oralarda da tekrar bu alanları orman
sahalarına kavuşturmuşlardır. Yani, burada ben, iki farklı örnekle iyi uygulama
ile kötü uygulama arasındaki farkı da burada vurgulamak için bundan bahsettim. Değerli
milletvekilleri, şimdi, Sayın Başbakanımız, geçtiğimiz hafta yaptığı bir
konuşmada, özellikle bu anayasa taslağıyla ilgili şunu ifade etti: “Bu anayasa
taslağımızı eleştirenler, hiç kimse bu taslağın kapağını kaldırmıyor, ama
herkes bir şeyler söylüyor.” mealinde sözler etti. Şimdi, bir orman
mühendisi olarak, ormancılığımızın geleceğiyle ilgili yeni anayasada birtakım
tehditler, tehlikeler var. Ben, buradan da huzurunuzda bu konulara da
dikkatinizi çekmek istiyorum. Bir kere,
geçtiğimiz dönemde de epeyce tartışılmış bir 2/B konusu var. Bildiğiniz gibi,
31/12/1981 tarihinden önce, ilim ve fen bakımından orman vasfını kaybetmiş
alanlar orman dışına çıkarılabilir. Yani, ormanları yasal olarak bir tek bu
şekilde daraltabiliriz. Böyle bir yasa var ve o günden bugüne kadar da kadastro
çalışmaları devam ediyor. Şu ana kadar 450 bin hektar civarında da bir kadastro
çalışması bitmiş. Öyle tahmin ediyorum, birkaç sene içerisinde de tamamı
bitecek. Ama, bu taslakta, Sayın Başbakanımızın “…kapağını kaldırmadan
konuşuyorsunuz.” dediği taslakta şöyle bir ifade var. Yani, nasıl milat 82
Anayasası’nda 31/12/1981’di, şimdi bu anayasa taslağında da 23/7/2007. Değerli
milletvekilleri, böyle bir şeye cevaz verdiğimiz zaman, yaptığımız bütün
kadastro çalışmaları boşa gidecektir ve şu gün rakamıyla 450 bin hektar olan
orman dışına çıkarılmış saha, o zaman 1 milyon hektar civarına gelecektir ki,
bu, ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bu konuda da özellikle
gelecekteki bu anayasa taslağıyla ilgili dikkatinizi çekmek istiyorum. Yine, bu
2/B’lerle ilgili yakın bir sıkıntımız var değerli milletvekili arkadaşlarım.
Bildiğiniz gibi, Medeni Kanun’un 973’üncü maddesi zilyetliği tarif etmektedir:
“Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunduran kimseye zilyet denir.” Yine, Medeni
Kanun’umuzun 713’üncü maddesi de zilyetlikle ilgili şunu söylüyor: “Tapuya
kayıtlı olmayan bir taşınmaz üzerinde aralıksız ve davasız yirmi yıl zilyet
olan kimse, bu zilyet olduğu taşınmaz üzerinde müracaat ederek, tapuya kendi
adına tahsisini isteyebilir.” (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Çobanoğlu, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. METİN ÇOBANOĞLU
(Devamla) – Bitiriyorum. Şimdi,
İstanbul’da 2/B’yle orman dışına çıkarılmış çok ciddi ekonomik değere sahip
arsaların, parsellerin bir kısmının zaman aşımı dolmak üzere. Geçen dönem
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda hazırlanan bir teklif var. Bu 2/B’ye bir
ilave getiriliyor, yani bu 2/B’yle orman alanı dışına çıkarılan alanlarda zilyetlikle,
zaman aşımıyla mülkiyet sahip olunamaz diye. Bunu sizler hazırladınız değerli
milletvekilleri, sizin grubunuzun katkılarıyla hazırlandı, ama maalesef Genel
Kurula gelmedi. Endişe ediyoruz, birtakım insanlara rant kapısı açılmasından,
hak etmedikleri çok büyük kazançlar sağlamasından endişe ediyoruz. Bu teklifin
bir an önce Genel Kurula gelmesini… Nasıl Savcılar Hâkimler Yasası’nı bir günde
burada hızlı bir şekilde görüşerek geçirdik. Ama, iki senedir bekliyor.
Maalesef, bu teklif gelmemiştir. Teklifin gelmesini bekliyoruz. Ben 2008
bütçesinin hepimiz için hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çobanoğlu. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına son söz Tekirdağ Milletvekili Sayın Kemalettin
Nalcı’ya aittir. Buyurun Sayın
Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on bir
dakika Sayın Nalcı. MHP GRUBU ADINA
KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Su
İşleri, Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu
Başkanlığı bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği üzere,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Türkiye’de su politikası ve enerji politikası
üzerinde söz sahibi olan bir kurum idi. Bunun yanında, en son zamanda alınan ve
1053 sayılı Kanun çerçevesinde Bakanlar Kurulunun kararıyla yüz bini geçen
şehirlerimizin içme suyu temini ihtiyaçları da Devlet Su İşleri bünyesine dâhil
edilmiştir. Aynı 1053 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesinin değişmesi sonucunda da
3.225 belediyemizin su ve çevre, gerekirse arıtma hizmetleri de aynı DSİ
kurumuna bağlanmıştır. Şimdi, sayın
milletvekilleri, Meclis açıldığı günden beri, yaklaşık olarak 20 milletvekili
ve Sayın Bakan, burada çevresel, su konuları ve küresel ısınma üzerinde bayağı
bir konuşma yaptık. Bu konuşmalar neticesinde siz de takdir edersiniz ki burada
bir Su Komisyonu kuruldu, yani küresel ısınmayla ilgili Su Komisyonu ve burada
bulunan değerli milletvekili arkadaşlarla birlikte bu Su Komisyonunda hâlen
çalışmalarımızı devam ettiriyoruz ve gözüken şu: Gerçekten, çevremizi,
Türkiye’yi bekleyen çok önemli sorunlar var. Bu sorunların da çözümünde en
önemli pay, DSİ bölge müdürlüğünün genel müdürlerinin. Yani, Çevre ve Orman
Bakanlığının rolü çok büyüktür. Şimdi, 2872
no.lu, 26/4/2006 tarihinde, Çevre Kanunu’nda, geçici 4’üncü maddesinde
belediyelere bir tamim gönderildi. Buna göre, nüfusu 100 binin üzerinde bulunan
belediyeler, temin sürelerini verdikten sonra üç yıl içinde -bunu Çevre ve
Orman Bakanlığı göndermiştir- nüfusu 100 bin ilâ 50 bin arasında bulunanlara
beş yıl, 50 bin ilâ 10 bin arasında bulunanlara yedi yıl ve 10 bin ilâ 2 bin
arasında bulunanlara da on yıl süre tanınmıştır. Yani, bu on yıl sürede
belediyeler kendi arıtma tesislerini ve katı atık bertaraf tesislerini yapmak
zorundalar. Tabii, bunları
yapmadıkları zaman ne olacak? Bunları yapmadıkları zaman Kanun’da belediyelere
belirli cezai şartlar getirildi. Şimdi, dün de
Sayın Bayındırlık Bakanımız buradaydı. Belediyelere 400 milyon YTL’lik bir hibe
bütçeden bahsetti. Ama bundan bahsederken bu seneki bütçeden hiç bahsetmedi.
Doğrudur, 400 milyonluk bir bütçe son beş sene içinde tahsis edilmiştir. Ama
bu, 2006 yılında 180 milyon, 2007’de 120 milyon, bu sene ise 40 milyondur. Yeniden konumuza
dönmek istiyorum: Şimdi, ben, burada Sayın Bakanımdan açık yüreklilikle buraya
çıktığı zaman cevap vermesini rica edeceğim. DSİ’nin 2007 bütçesi ile 2008
bütçesi arasındaki farklar: Yatırımlarda yüzde 10,53; enerji yatırımlarında
eksi 18,49; tarım yatırımlarında da eksi 3,03 bu seneki bütçe tahsisi. Burada
gerçekçi olmamız lazım sayın milletvekilleri. Bu bütçeyle, bizim burada
savunduğumuz… Sayın Bakanım buradan çıkıp da suyun tek elden yönetilmesi için,
tek elden gidebilmesi için, havza politikaları için, şehirlerin suları, çevre,
taşkın, bunları yapabilmek için bu bütçenin yeteceği kanaatinde değilim. Eğer
Sayın Bakan burada bu bütçenin yeteceği kanaatindeyse bunun cevabını verdiği
zaman… Bir sene çok yakındır. Bir sene sonra bakarız bunlar gerçekleşmiş mi
diye. Gerçekleşebilmesi için bakın, bu seneki DSİ’nin öngörmüş olduğu, önünde
yüz yetmiş beş tane gölet ve baraj projesi var, taşkın koruma projeleri var.
Bunun akabinde gelen, şehirlerin… Ki, Çevre Orman Bakanlığı vasıtasıyla belli
belediyeleri toplayıp belediyeler birliğiyle ilgili arıtma tesisleri, katı atık
tesisleri için sözleşmeler yapılıyor. Sadece bu sene talep edilenin yüzde
24’üdür bu verilen bütçe, çünkü geçen seneki bütçeye göre de… Geçen sene 3
milyar 957 milyonken, bu seneki ödenek ise 3 milyar 792. Yani, geriye gelen,
son beş senedir geriye gelen bir bütçeyle gidiyoruz. Ben buradan
soruyorum: Bu bütçeyle, buradan saydığımız, yapılması gereken işlerin hangisi
yapılacak? Mevcudun yüzde 24’ünü karşılamıyor ki bize ilave olacak, bu saymış
olduğumuz veya komisyondan çıkacak kararların uygulanması için yetecek ödenek
değildir. Bugün, sayın
milletvekilleri, Konya Ovası’ndan tutun, Harran’dan tutun, Ergene’den tutun,
Gediz’den tutun çoğu bölgemizde çevre sorunları ve kuraklık var. Bunların
çözümü Çevre Orman Bakanlığında, yani DSİ’dedir. Şimdi, biz
bayramdan sonra Ergene Havzası’na, bulunmuş olduğum bölgedeki Ergene
Havzası’na… Ki, bu bölgenin sorunu son on senedir konuşuluyor. Konuşuluyor ama
yine gidilecek, bir önceki dönemdeki, 22’nci Dönemdeki gibi Su Araştırma
Komisyonunun yapmış olduğu tüm çalışmalar tozlu raflarda bırakılmak zorunda
kalacak. Bu bütçeyle bir yere gidilmesinin imkânı ve ihtimali yok. Sayın
milletvekilleri, Değerli Başkan; DSİ’nin bütçesindeki en önemli kalemlerden
birisi tarım ve enerji sektörü. Tarım sektörü bu yatırım sektörünün yüzde
44’ünü karşılıyor, ama geçen seneye göre yüzde 4 daha düşük. Hani biz, sulamayı
vahşi sulamalardan borulama sistemlerine getirecektik, sulamaları damlama
sistemlerine getirecektik, drenajlara, ki, -burada bizim komisyonda da bulunan
bir sayın milletvekilimiz var- Urfa’daki Harran bölgesinde drenajlar
yapılmadığı sürece çok geç kalacağız. Bunlar biliniyor, tüm raporlarda var. Ee, bunun yanında,
çevre… Ergene Havzası’nı eğer düzene sokmadığımız zaman, orada sanayinin,
şehirlerin atıklarını temizleyemediğimiz sürece, beş sene sonra bunun için de
geç kalmış olacağız. Konya Ovası’nda,
sadece Bakanlığın vermiş olduğu gayriresmî kayıtlara göre otuz bin kaçak kuyu
var. Hani biz havzadan havzaya su taşıyacaktık bunları bertaraf etmek için?
Yani, ben şunu burada kesinlikle belirtmek istiyorum: Eğer Sayın Bakanımız da
-burada çıkıp, bunlara cevap verecek- bu bütçeyle bunları yapabiliyorsa ben
kendisine bu kürsüden teşekkür edeceğim. İkinci konu:
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinden konuşmak istiyorum. Sayın
milletvekilleri, Meteoroloji Genel Müdürlüğünde bine yakın personel çalışmakta,
taşraların da ise 1.200 kişi çalışmakta. Bu dünyanın hiçbir tarafında ve hiçbir
kurumda böyle bir şey yok. Bunun nedeni kadrolaşma. Şimdi, burada da,
çalışanlarda da bir rahatsızlık var. Sayın Bakanın da bu konuyla ilgili
bilgileri vardır. Genel Müdürlükte çalışanların hepsi sözleşmeli. Çoğu
sözleşmeli diyelim, çünkü bana gelen bilgilerde bir yanlışlık da olabilir, ama
taşrada çalışanların hepsi 657’ye tabi olduğu için gelirlerde bir farklılık
olmaktadır. Yani, Genel Müdürlükte çalışanlar taşrada çalışanlardan daha fazla
maaş almaktadır. Şimdi, buna baktığımız zaman, burada, Meteorolojinin bu yılki
bütçesinde 108 milyon YTL civarında. Şimdi, Meteoroloji, bilindiği gibi, sadece
hava tahmini yapmaz. Meteoroloji, gerçekten yaşamımız için çok önemli bir
birimdir, araştırma birimidir. Bunun nedeni, tarımda, turizmde, ulaştırmada,
ormanda, çevrede, şehircilikte, her alanda Meteorolojinin vermiş olduğu
bilgiler bizim yaşantımızı etkilemektedir. Şimdi, sayın
milletvekilleri, ben burada şunu sormak istiyorum: Acaba Meteoroloji Genel
Müdürlüğü, burada çalışan bin kişi, bir Orman Bakanlığıyla, bir Enerji
Bakanlığıyla bir çalışma yapmış mıdır? Yani, şu: Yağışlara göre hangi bitkiler
ekilebilir? Bunun çalışmasını yapmış mıdır? Benim aldığım bilgilere göre yok.
Türkiye'nin, enerji sıkıntısı çekmiş olduğu bir günde veya ortamda, en temiz
enerji olan rüzgâr enerjisi haritası acaba çıkartılmış mıdır, var mı? (AK Parti
sıralarından “var” sesleri) Peki, alınmışsa, bu rüzgâr enerjisinin yanında da
-ben sadece soruyorum var mı diye- bunun yanında da güneşleme sistemi, yani solar
sistemiyle -1 santimetrekareye düşen ışığın- bir enerji elde edebilmemiz için
oluşan bölgeler tespit edilmiş midir? Çünkü, bunların çalıştırılıp… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Nalcı, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. KEMALETTİN NALCI
(Devamla) – Tabii. Bunların
koordineli olarak çalıştırılıp Meteoroloji Bölge Müdürlüğü tarafından verilmesi
gerekmektedir. Ama ben burada
şunu da belirtmek istiyorum: Tabii, bu da bir polemik konusundan daha ziyade,
Meteoroloji Bölge Müdürlüğü, biliyorsunuz, her tarafta otomatik istasyonlar
kurmaktadır. En son yetmiş altı tane ihalesi yapılan otomatik istasyondan…
İhale iptal edilmiştir. İhalenin iptal edilmesinin nedeni: Bu ihalede yolsuzluk
olduğu bildirilmiştir ve bundan dolayı da 11 Mart 2005 tarihinde, Fatih
Altaylı’nın da söylediği gibi, Başbakanımızın uçağı düşme tehlikesi
geçirmiştir. Şimdi, sayın
milletvekilleri, ben burada Sayın Bakandan şunu rica ediyorum: Meteoroloji
Genel Müdürlüğü -bugün gazetelerde de vardı- gerçekten doğrudur veya yanlıştır,
şaibelerle gündeme gelen bir genel müdürlüktür. Bununla ilgili gerekli
işlemleri yapacağı umuduyla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Nalcı. Sayın
milletvekilleri, şimdi söz sırası AK Parti Grubunda. İlk söz, Edirne
Milletvekili Sayın Necdet Budak’ın. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Budak,
süreniz yedi buçuk dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti
Grubu adına Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi hakkında söz verildi. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Tarım, sosyal ve
ekonomik açıdan çok önemli bir sektördür. AK Parti döneminde genel ekonominin
iyileşmesiyle birlikte tarımsal desteklerde 4 kat, tarımsal ürün ihracatında 2
kat, süt üretiminde yüzde 40, çeltik üretiminde yüzde 93, ayçiçeği üretiminde
yüzde 32, mısır üretiminde ise yüzde 81 oranında artış sağlanmıştır. Değerli
arkadaşlar, gelişmiş toplumlar tarımdan sanayiye, sanayiden bilişim
teknolojisine ve nanoteknolojiye geçerken, ülke olarak biz tarımdan sanayiye
tam olarak geçememiş, aynı zamanda sanayiden geçerken de bilişim teknolojisini
ucundan yakalamış bir toplumuz. Küreselleşmeyle birlikte sermaye hareketleri
günümüzde sınır tanımazken, ülkelerin kendi sınırları içerisindeki doğal
kaynakları harekete geçirme milliyetçiliği dünyada ön plana çıkmıştır. Bu
gelişmeleri gözeterek, bizler, AK Parti olarak son beş yılda tarımda
çıkardığımız on bir adet temel kanun çerçevesinde, bu yeni dönemde yeni
projeleri bu Parlamentoda hep birlikte hayata geçireceğimize inanıyorum.
Örneğin, çıkarılan Tarım Kanunu kapsamında ürün konseylerinin hızla
oluşturulması ve üretim havzalarına göre desteklemeler ile üretimin
yönlendirilmesi çalışmaları bunlardan bazılarıdır. Bakanlık olarak
Hazinenin ve Maliyenin genel ekonominin iyileşmesiyle birlikte tarıma ayıracağı
pay miktarını artırmasını beklemek yerine, tarımın kendi içindeki kaynakları ve
dinamikleri harekete geçirecek projelerle ülke ekonomisine tarımın katkısını
daha da artırabiliriz. Örneğin, yasalaşan Organik Tarım Kanunu kapsamında,
rakım nedeniyle virüssüz üretimin yapılabileceği Doğu ve Güneydoğu Anadolu
Bölgelerinde organik tarımı hızla geliştirmemiz bu dönemde mümkündür. Dünyada
ve özellikle Avrupa Birliğinde kolaylıkla rekabet edebileceğimiz, yoğun talebin
olduğu organik tarım ürünlerinin üretiminde ülke olarak büyük bir potansiyele
sahibiz. Ayrıca, emek ağırlıklı olan organik tarımın, bu bölgelerde istihdama
çok ciddi katkısı olacağını düşünüyorum. Yine bir başka çalışmamız:
Dünyada -Türkiye ülke olarak yedi tohum gen merkezinden birisi olarak- Orta
Doğu’nun, Kuzey Afrika’nın ve aynı zamanda Avrupa’nın ortak bir tohum üretim
bölgesi hâline gelebiliriz. Hollanda’da olduğu gibi sadece gıda üretimi için
tarım değil, dünyaya genetik yolla geliştirilmiş tohum üretmek ve ticaretini
yapmak için çiftçiliğin yapılması kültürünü bu dönemde bu Parlamento, bu
çalışmalar gerçekleştirebilir. Bunun için de yasal altyapımızı oluşturduk. İşte, Tohumculuk
Kanunu kapsamında, bizim, bu Kanun çerçevesinde yerli ve yabancı özel sektör
ortaklığını teşvik etmemiz olasıdır. Bu sayede çiftçilerimizin refahını daha da
artırabiliriz. Geleceğe dönük
bütün bu projelerimizin yanı sıra küresel ısınmayla birlikte uygulanacak su
politikaları tarım politikalarıyla paralellik arz etmektedir. Hem bitkisel
üretim hem de yem bitkileri üretimi, dolayısıyla et ve süt üretimi suyla
doğrudan ilişkilidir. Ayrıca, petrolden sonra en fazla döviz ödediğimiz
ayçiçeği ve soya gibi yağlı tohumların üretim artışı ancak ve ancak sulu tarım
alanlarının artırılmasıyla mümkündür. Bu kapsamda Hükûmetimiz çiftçilerimize
damlama ve yağmurlama sulama sistemleri için yüzde 50 hibe desteği vermektedir.
Değerli
arkadaşlar, dünyada petrole dayalı öngörüler en fazla elli yılı kapsarken su ve
toprak gibi doğal kaynaklara dayalı öngörüler yüzyılı kapsamaktadır. İşte bu
düşüncenin farkında olarak, bu öngörülere dayanarak, biz AK Parti olarak,
cumhuriyet tarihinde ilk kez, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nu,
ülkemizin topraklarına sahip çıkmak adına, çıkardık. Bu dönemde de hep birlikte
su kanununu çıkartıp yer altı ve yer üstü su kaynaklarımıza sahip çıkacağız. Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’nde terörün dış mihraklar tarafından desteklenme nedenlerinden birinin
de Orta Doğu ülkelerindeki su kıtlığından kaynaklandığını düşünüyorum. Belki bu
fikir öne çıkan bir düşünce değildir, ancak çok yakın geçmişte yaşanan
Arap-İsrail savaşının görünen nedeni toprak ve petrolken, görünmeyen temel
nedeninin su olduğu İsrailli yetkililer tarafından geçmişte zaman zaman dile
getirilmiştir. Değerli
arkadaşlar, ülkemizde toprağın verimli olduğu Güneydoğu Anadolu’da GAP projesi
ile Trakya’nın GAP’ı olarak adlandırılan 1 milyon dönüm araziyi sulayacak
Hamzadere ve Çakmak Barajı Sulama Projeleri sadece bölgeler için değil,
ülkemizin ekonomisi açısından da önemlidir. Trakya’da Meriç
Nehri yıllarca denize boşa akmış ve bizler sadece seyretmişiz, bakmışız. 60’lı
yıllarda planlanan, geçmişte siyasetçilerin ağzına sakız olan ve bir arpa boyu
bile yol alınamayan bu barajları hayata geçirmek bize nasip olmuştur. Bu
barajlarla, ayçiçeği ve pirinç üretiminde rekor kırılacak ve Türkiye, artık
ayçiçeği ve pirinç ithal eder durumda olmayacaktır. Bütün bunlar için
planlama gerekiyor. Planlama nasıl? Türkiye’nin planlamasını yapabiliyor muyuz?
İşte son üç yıldır İstanbul Büyükşehir Belediyesi önderliğinde yapılan Trakya
ve Marmara Bölgesi çevre düzeni planları 2007 sonunda bitirilecek ve bu, tüm
Türkiye için bir örnek olacak ve
yapılmasıyla birlikte ülkemizde bir bütünlük sağlanacaktır. Bu planlara
göre hangi bölgede tarım, sanayi ve turizm yatırımlarının yapılacağı ve
ulaşımın nasıl olacağı öngörülmektedir. Bunlar yıllarca ihmal edilmiş
çalışmalar olup Hükûmetimiz döneminde ele alınmış konulardır. Değerli milletvekili
arkadaşlarım, sözlerimi bitirmeden önce, bugünün anısına, sizleri bir konuya
dikkat çekmek istiyorum: Araştırmalara göre, insanların birbirlerine gönderdiği
mektupların yüzde 44’ü okunmamaktadır. Türkiye’de her
yıl 1 milyon ton kâğıt gereksiz yazışmalar için kullanılmaktadır. Gereksiz
kâğıt kullanımı, su ve enerji israfıyla birlikte ağaçların kesilmesine yol
açmaktadır. Teknolojinin bu kadar gelişmiş olduğu günümüzde, biz, bayram ve
yılbaşı tebriklerini kâğıt yerine mümkün olduğu kadar elektronik postayla
göndererek çevreye ve millî ekonomiye katkıda bulunabiliriz. Bu konuda
milletvekili arkadaşlarımız olarak sizlerin, Parlamentomuzun gerekli
hassasiyeti ve önderliği göstereceğine inanıyorum. Bu duygu ve
düşüncelerle, bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygı ve sevgilerimi
sunuyorum. Sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – AK Parti
Grubu adına ikinci söz sırası, Hatay Milletvekili Sayın Orhan Karasayar’a
aittir. Buyurun Sayın
Karasayar. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika Sayın Karasayar. AK PARTİ GRUBU
ADINA ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve
Köyişleri Bakanlığına bağlı kuruluş olan Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2008
yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım. Türkiye gibi
tarımın ülke ekonomisindeki yerinin önemli olduğu ülkelerde toprak ve su
kaynaklarının ulusal ekonomiye katkılarının artırılması büyük önem
taşımaktadır. Ülkemizde tarım arazilerinin küçük, parçalı ve dağınık olması
nedeniyle sulama şebekesi ve ulaşım ağından yeterince fayda sağlanamadığından
tarım işletmeciliği zorlaşmakta, su ve toprak kaynaklarından beklenen
faydaların sağlanması güçleşmektedir. Yurdumuzda 21,5
milyon parça tarım alanı bulunmakta ve işletme başına ortalama 7 parça arazi
isabet etmektedir. Yani, bir çiftçimiz ortalama olarak 7 ayrı parça arazi
üzerinde çiftçilik yapmaya çalışmaktadır. Tarımsal
verimliliğin artırılması için tarımsal işletmelerin ortalama arazi büyüklüğünün
hızla artırılması gerekmektedir. Bunun için de sulu ve kuru tarım alanlarında
arazi toplulaştırılmasının yapılması ve parçalanmayı engelleyecek tedbirlerin
alınmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Tarım arazilerindeki çok parçalılığın
giderilmesi, hazine arazileri ile az topraklı veya topraksız çiftçilerin
topraklandırılması, toprak ve su kaynaklarının verimli kullanılması ve kullanım
haklarının düzenlenmesi, köy imar planlarının hazırlanması, tarım arazilerinin
uygun kullanım şekillerinin belirlenmesi, sulama, toplulaştırma ve tarla içi
geliştirme hizmetlerinin yapılması sürdürülebilir tarım için önem arz
etmektedir. Ülke çapında 31
ildeki 96 ilçeye bağlı 1.686 yerleşim birimi, Bakanlar Kurulu kararı ile tarım
reformu uygulama alanı olarak belirlenmiştir. Sosyal devlet olma ilkesi gereği,
bu gibi projelere ayrılan ödeneklerle, Anayasa’nın 44’üncü maddesinde yer alan
topraksız veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilerin topraklandırılmasını
amaçlayan hususlara Hükûmetimizin gereken önemi verdiğini göstermektedir. 272 köyde 44.807
arazi malikini ilgilendiren 175.336 hektarlık alanda arazi toplulaştırma
çalışması ile ortalama parsel büyüklüğü 40 dekardan 57 dekara yükseltilmiştir.
Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün ülke tarımımıza son derece yararlı bu
çalışmalarını daha da artırabilmesi için bazı düzenlemelere ihtiyaç vardır.
Kanunda bazı değişiklik ve düzenlemeler yapmanın yanı sıra, bu teşkilatımızın
daha iyi şartlarda ve ülke çapında teşkilatlanması çalışmalarına da ayrıca önem
vermekteyiz. Bu yönde Bakanlığımızca gerekli çalışmalar sürdürülmektedir. Tarım Reformu
Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçe teklifi 42 milyon 218 bin YTL olup bunun 20
milyon 801 bin YTL’si yatırım bütçesidir. Bu rakamlar ve çalışmalar gösteriyor
ki Hükûmetimiz, tarımsal altyapıya yönelik sorunların çözümü amacıyla, işbaşına
geldiği yıldan bugüne kadar yatırım ve ödenek miktarlarında ve yürütülen
projelerde önemli oranda artışlar sağlamıştır. Tarımsal
altyapının geliştirilmesine yönelik başarılı çalışmalarını sürdüren Tarım
Reformu Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçesinin tüm ülkemize ve çiftçilerimize
hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Karasayar. AK Parti Grubu
adına üçüncü söz sırası Mesude Nursuna Memecan’da ama Sayın Memecan söz
istemekten vazgeçti, konuşmayacaklar. Onun süresini, iki buçuk dakika Sayın
Necdet Budak kullandı, iki buçuk dakika da Sayın Mustafa Öztürk
kullanacaklardır. Şimdi söz sırası,
Adana Milletvekili Sayın Fatoş Gürkan’da. Buyurun Sayın
Gürkan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmeleri dolayısıyla Orman Genel Müdürlüğü bütçesi
hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bizi izleyen aziz milletimizi ve
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Beş yıldan beri
ülkemizin hizmetinde olan AK Parti İktidarımız, milletimizin talep ve
beklentilerinin en etkin ve verimli bir şekilde gerçekleştirilmesini gaye
edinmiş olup, milletimizin bizlere olan güveninin sorumluluğu içerisinde
heyecanla, özverili bir çalışma gayreti içerisindedir. Ulu Önder
Atatürk’ün ifade ettiği gibi “Ormansız yurt vatan değildir.” düşüncesiyle
ormanlarımızı geçmişten bizlere miras, gelecek nesillerimizin de emaneti olarak
görmekteyiz. Devletin
ormancılık konusunu sistemli olarak ele alması Tanzimat Fermanı ile başlamış
olup, 1839 yılında ormancılık hizmetlerinin takibi için Ticaret Nezaretine
bağlı bir Orman Müdürlüğü kurulmuştur. Yüz altmış sekiz yıllık geçmişi bulunan
Orman Genel Müdürlüğü, katma bütçeli tüzel kişiliği haiz, köklü, köklü olduğu
kadar da güçlü, kentten kırsalın en ücra köşesine kadar ulaşan bir teşkilat
yapısına sahiptir. Yıllardır
sürüncemede kalan Orman Genel Müdürlüğü bünyesindeki geçici mevsimlik işçilerin
AK Parti İktidarımızda çıkarılan 5620 sayılı Yasa ile 12.476’sı daimî işçi
kadrosuna, 756 büro çalışanı da sözleşmeli kadrolara atanmıştır. Tüm
işçilerimize hayırlı olsun diyoruz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 1995 yılında çıkarılmış bulunan 4122 sayılı Millî
Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu’na ilk kez AK Parti
İktidarımızda işlerlik kazandırılarak Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü
Seferberliği Eylem Planı hazırlanmış ve 1 Kasım 2007 tarihli Resmî Gazete’de
Başbakanlık Genelgesi olarak yayınlanmıştır. Başbakanımız
Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldıkları törenle millî ağaçlandırma ve
erozyonla mücadele seferberliği uygulamaya başlanmıştır. Bu projeyle beş
yıl içinde 2 milyon 300 bin hektar alan ormanlaştırılacaktır. Cumhuriyet
tarihinde son yetmiş yılda 7 milyon hektar alanın ancak ağaçlandırılabildiği
dikkate alındığında bu projenin ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır. AK Parti
İktidarı, Orman Genel Müdürlüğü faaliyetleri ile devlet ormancılığından millet
ormancılığına geçişin kapısını açmıştır. Ülkemizde orman
içi ve bitişiğinde yaklaşık 7 milyon nüfus yaşamakta olup bu nüfusun sosyal
yaşam koşullarının ve ekonomik gelirlerinin ülke ortalamasının çok altında
olduğu bilinmektedir. İktidarımız döneminde ormancılık faaliyetlerinde istihdam
ve ekonomik gelir sağlama amaçlı faaliyetlerde özellikle orman köylüsünün
değerlendirilmesine öncelik verilmiştir. Buna bir örnek verecek olursam: Adana
ilimizin Kozan ilçesinde ormanlık alanların içerisindeki keçiboynuzu olarak
bilinen harnup ağaçlarının meyvelerinin toplanmasında toplam 2.500 ton ürün
karşılığında orman köylüleri yaklaşık 1 milyon 800 bin YTL gelir elde
etmişlerdir. Yapılan araştırmalarda yaklaşık on yıl sonra ülkemizin harnup
üretiminde dünyada birinci sıraya geleceği belirtilmektedir. Son yıllarda
uygulanan sedir ağaçlandırması ve rehabilitasyonu uygulamalarında, son üç
yılda, sadece Adana Orman Bölge Müdürlüğü, Toroslarda 19 bin hektarlık alanda
milyonlarca sedir tohumu atmıştır. Bu bölgelerde
yapılan ormancılık faaliyetlerine katıldığım sırada, iki üç yıl önce atılan
sedir tohumlarının çimlenerek büyüdüğünü gördüğümde içimde oluşan heyecanı ve
mutluluğu kelimelerle anlatmam yetersiz kalır. İnsanlığın ve ülkemizin
geleceğinin teminatı olarak gördüğüm bu projede emeği geçenlere teşekkür
ediyorum. Yine Karaisalı,
Çevlik, Çukur, Gildirli köylülerimizden bir kısmı, dört gün önce, kardan
dolayı, tohum ekiminde mahsur kalmışlardır. Onlara geçmiş olsun diyorum. Halk-orman
ilişkilerinin düzelmesi, orman köylüsüne daha fazla kaynak aktarılması ve
caydırıcı uygulamalar sonucunda, ormanlarda kesme, açma, yerleşme suçlarında
memnuniyet verici azalmalar görülmektedir. Dünyada ve
ülkemizde ormanları tehdit eden en önemli unsurlardan biri orman yangınlarıdır. Ülkemiz ormanları
779 adet yangın gözetleme kuleleriyle gece gündüz gözetlenerek, 10 bin işçiden
oluşan 755 adet ilk müdahale ekibi yirmi dört saat göreve hazır
bekletilmektedir. Hükûmetimiz
döneminde arazöz sayısı yüzde 30 artırılmış ve 2007 yılı itibarıyla 838 adede
çıkartılmıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Gürkan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. FATOŞ GÜRKAN
(Devamla) – Hava aracı sayısı, son on yılın en yüksek düzeyine çıkartılmıştır.
Bu yıl toplam 51 adet hava aracı kullanılmıştır. Son yıllarda
orman yangınlarının istatistiksel verileri incelendiğinde, Akdeniz ülkeleri
içerisinde en başarılı duruma gelmiş bulunmaktayız. Elbette tek bir ağacın
yanmasını bile arzu etmeyiz. Özellikle orman
yangınlarının olduğu dönemlerde kamuoyunda gündeme gelen “başarısız, teknik
araç ve ekipman bakımından yetersiz” gibi görüşlerin doğru olmadığı, bu
yaklaşımın, cefakâr ve özverili çalışan orman teşkilatı çalışanları üzerinde
olumsuz motivasyon etkisi oluşturduğu düşüncesindeyim. Bugüne kadar
toplam 97 orman çalışanı yangınla mücadelede şehit olmuştur. Ülkemiz için
canını vermiş tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ormanlarımız yaşamamız için vazgeçilmez bir unsurdur.
Paylaştıkça artanın sevgi olduğu bilinmektedir. Bilelim ki, sevildikçe artan,
geleceğimizin teminatı olan ormanlarımız olacaktır. Sayın
Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde başlatılmış olan ağaçlandırma
ve erozyon kontrolü seferberliğine, çocuklarımızın geleceği için, daha yeşil
bir Türkiye için, millî seferberlik anlayışıyla yurt içi ve yurt dışındaki tüm
vatandaşlarımızın destek vereceğine inanıyor, Orman Genel Müdürlüğü bütçesinin
ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Gürkan. AK Parti Grubu
adına Kars Milletvekili Sayın Zeki Karabayır. Buyurun Sayın
Karabayır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Karabayır,
süreniz beş dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA ZEKİ KARABAYIR (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve
Orman Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde grubum adına
söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Beş dakikalık
kısa bir zaman dilimi içerisinde yapılan o büyük hizmetleri özetlemek mümkün
olmadığından, ben, izninizle, dönemimizde yapılanlara kısaca değinip, önceki
dönemlerle mukayese olsun diye de seçim bölgem olan Kars’ta yapılan
hizmetlerden birkaç tanesini dile getirmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, kurum ve kuruluşların liyakatli ellerde millete nasıl hizmet
ve refah sunduklarını, liyakatsiz ve ehil olmayan ellerde ise ıstırap ve
işkence hâline dönüştüklerini, DSİ’nin geçmişi ve şu anki durumu ile
kıyasladığımızda çok net bir şekilde görebiliyoruz. Birçok kuruluş
gibi bu kurum da, 2002 yılına gelindiğinde, âdeta, ölü projeler deposundan
farksızdı. En küçük bir taşkın koruma tesisi dahi on yıldan önce
bitirilemeyecek durumdaydı. Gelecek kırk yılda yapılacak işler bile ihale
edilmişti. Yani, kurumun aldığı ödeneklerle ihale edilen işlerin bitmesi kırk
yıldan önce mümkün değildi. 2002 Kasım seçimleri, birçok alanda olduğu gibi, bu
kurumun da makûs talihinin değişmesini sağlamıştır. Kurumda ilk defa toplu
açılış merasimleri dönemine geçilmiş, önceki dönemden daha az parayla, 11 kat
daha fazla iş üretilmiştir. Yatırımların kırk yıllık ortalama inşaat
sürelerinin kademeli olarak on iki, altı ve üç yıla indirilmesi hedeflenmiştir.
Öncelikle fiziki gerçekleşmesi yüzde 70’in üzerinde ve millî ekonomiye en fazla
katkısı olan yatırımlara hız verilmiştir. Bu sayede 2003-2005 yılları arasında
3,3 milyar YTL tasarruf sağlanmış ve DSİ, Başbakanımızın ödülüne layık
görülmüştür. 2002’den önce yılda 3-5 tesis tamamlanırken, 16 Aralıkta İzmir’de
Sayın Başbakanımız tarafından açılacak 19 tesisin hizmete girmesiyle, 2003-2007
yılları arasında 120 adedi baraj ve gölet olmak üzere toplam 447 tesis hizmete
açılmış olacak. Bu da her dört günde bir tesisi bitirmek anlamına gelmektedir.
Hizmete alınan bu tesisler arasında, Çoruh üzerindeki Muratlı Barajı, Borçka
Barajı ve HES gibi büyük barajlarla Kars, Mersin, Kilis, Siirt, Afyonkarahisar,
İstanbul Büyük Melen Projesi içme suları da yer almaktadır. 2003 yılına kadar
yarım asırda 2,8 milyon hektar alan sulamaya açılmışken, bizim dönemimizde beş
yılda 600 bin hektar arazi sulu tarıma açılmıştır. Hâlen yüz yetmiş yedi baraj
ve sulama tesisinin inşaatı devam etmektedir. Bunların arasında, ülkemizde inşa
edilecek barajlar içerisinde en büyüğü olma özelliğine sahip Ilısu Barajı ve
HES, Deriner Barajı, Konya Ovası için can simidi olan Bağbaşı Barajı ve Mavi
Tünel ile yirmi şehrin içme suyu projeleri de yer almaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dönemin Devlet Su İşleri Genel Müdürü Sayın Veysel
Eroğlu ve ekibince Haziran 2003’te hayata geçirilen önemli bir icraat da kaynakların
etkin kullanılmasında ve enerjide milat olarak kabul edilecek Su Kullanım Hakkı
Anlaşması Yönetmeliği’dir. Bu Yönetmelik’le hidroelektrik enerji üretimi özel
sektöre açılmıştır. Bugün itibarıyla özel sektör tarafından başvurulan HES
adedî bin yüz yetmiş beş, bu tesislerin kurulu gücü ise 16.535 megavattır. Değerli
milletvekilleri, yapılanları geçmişle kıyaslamak ve daha net anlaşılmasını
sağlamak amacıyla, seçim bölgem olan Kars’a yapılan hizmetlerden birkaç
tanesine değinip sözlerime son vermek istiyorum: Bizden önceki
hükûmetler döneminde defalarca teşebbüs edilmesine ve 3 kez temel atma töreni
yapılmasına rağmen bir türlü yapımına başlanamayan Kars merkezinin içme suyu, o
zamanki Genel Müdür şimdiki Bakanımız Veysel Eroğlu Bey’in talimatıyla yüz otuz
beş günde Türkiye’de rekor sayılabilecek bir sürede tamamlandı ve hizmete
girdi. 1995’ten beri
devam eden ve sekiz yılda sadece 9 trilyon harcanan sulama amaçlı ve Kars’ın
2050 yılına kadar içme suyunu temin edecek Selim Bayburt Barajı, beş yılda 23
trilyon harcanarak tamamlanma aşamasına getirildi. Sulama amaçlı
Şirinköy Barajı tamamlandı, sulama kanallarının yapımına başlanıyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Karabayır, konuşmanızı tamamlar mısınız. ZEKİ KARABAYIR
(Devamla) – Sürekli su baskınlarına maruz kalan Kars merkezinde taşkından
koruma ve dere ıslah çalışmaları devam ediyor. Enerji amaçlı ve
dört yılda bitirilecek Karakurt Barajı’nın ihalesi yapıldı, inşaatına
başlanacak. Kağızman’ın
bahçelerini ve birtakım köy arazilerini sulayacak pompaj sulaması proje
çalışmaları devam ediyor. Bölgemiz için
hayati önem taşıyan bir proje de enerji üretecek ve 29 bin hektar alanı
sulayacak Kars Barajı’dır. Bu barajın proje ihale teklifi Genel Müdürlüğe
yapıldı. Başta Bakanımız olmak üzere, DSİ Genel Müdürü ve ilgili yetkililerle
görüşüldü, olumlu bakıyorlar. Ben, burada, Sayın Bakanıma, Genel Müdürüme ve
yetkililere tekrar buranın önemini hatırlatmak istiyorum. Çok güzel ve verimli
bir ova ve içinden boşa akıp giden sular. Bu yüzden bu projenin 2008’de hayata
geçirilmesi gerekiyor. Hepinizi yeniden
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Karabayır. AK Parti Grubu
adına söz sırası Van Milletvekili Sayın İkram Dinçer’e aittir. Buyurun Sayın
Dinçer. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika Sayın Dinçer. AK PARTİ GRUBU
ADINA İKRAM DİNÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve
Orman Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçesi hakkında AK Parti
Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurunuzda bulunuyorum. Şahsım ve grubum
adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bilindiği gibi,
günümüz dünyasında teknoloji baş döndürücü bir süratle gelişmektedir. Bu
gelişmeler insanoğlunun gündelik yaşantısını büyük ölçüde kolaylaştırmıştır.
Ancak bu teknolojik gelişmeler, insan hayatına sağladığı kolaylıklara paralel
olarak, doğal kaynaklar ve çevre dengesi üzerinde olumsuz etkiler
bırakmaktadır. Bu olumsuzlukların başında küresel ısınma ve buna bağlı olarak
mevsim değişiklikleri ve çeşitli doğal afetler gelmektedir. Bu sorun sadece
ülkemizi ilgilendiren bir sorun değildir. Küresel ısınmanın neden olduğu
olumsuzluklar tüm dünyayı etkilemektedir. Bunun sonucu olarak her yıl dünyada
binlerce insan hayatını yitirmektedir. Ülkemizde de zaman zaman ciddi anlamda
can ve mal kaybına neden olmaktadır. Tüm dünyayı olumsuz etkilemekte olan
küresel ısınmaya karşı alınabilecek önlemlerin başında iklim koşullarının çok
iyi takibi ve bunun doğurabileceği olumsuzlukları önlemeye veya gidermeye dönük
tedbirlerin alınması gerekmektedir. Bu bağlamda,
dünya ülkelerinde ve ülkemizde doğal afet risklerinin önceden tahminiyle maddi
ve manevi zararların asgariye indirilmesi konusunda Meteoroloji Genel
Müdürlüğümüzün önemi ortaya çıkmaktadır. Geçmiş yıllar
dikkate alındığında, Meteoroloji Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçesinin önemli
ölçüde artış gösterdiği açıkça görülmektedir. Dünyada meydana
gelen iklim değişiklikleri ülkemizde de yakinen hissedilmiş ve sonuçları
itibarıyla maddi ve manevi zararlara neden olmuştur. Geçmişte konunun önemi
kavranıp gerekli önlemler alınabilmiş olsaydı, bugün belki bu sorunları daha da
az sıkıntılarla aşmamız mümkün olabilecekti. Ülkemizde yapılan
çalışmalar ve yatırımların çok önemli bir kısmı, değerli arkadaşlarım, AK Parti
İktidarları tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu bakımdan, AK Parti İktidarları
ülkemiz için büyük şans olmuştur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; doğal afetlerden kaçınmak mümkün değilse de bunların
olumsuz etkilerini azaltmak veya yaraların acilen sarılmasını sağlamak maddi
imkân işidir. Sağlık konusunda
devrim niteliğinde yapılanları aziz milletimiz görmekte ve teveccühünü bize
sırası geldiğinde ve her zaman göstermektedir. Hükûmetimiz,
bütçe kaynaklarının önemli bir kısmını eğitime ayırarak yurdumuzun en ücra
yerine kadar okul ve müştemilatları yaparak cumhuriyet tarihinde bir rekora
koşmuştur. Böylece, kalkınmada geri kalmış ve iklim şartlarının elverişli
olmadığı bölgelerimizde yaşayan vatandaşlarımızın çocuklarının ayaklarına kadar
eğitim hizmetleri götürülmüş olup, kışın yaşanacak doğal afetler ve
olumsuzluklara karşı riskler azaltılmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada saydıklarımız, AK Parti Hükûmetlerinin
yaptıklarından sadece bir kısmıdır. Bu yapılanlar, gelecekte yapılacak
olanların da habercisidir. Hükûmetimiz, gelecekte de bu ve benzeri daha nice
hayırlı hizmetlere imza atacaktır. Bu hizmetlerin icrasında, başta Sayın Çevre
ve Orman Bakanımız ve değerli ekibini kutluyorum. Bu duygularla,
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 yılı bütçesinin ülkemiz ve milletimiz
için hayırlı olmasını diler, şahsım ve AK Parti Grubu adına yüce heyetinize
saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Dinçer. AK Parti Grubu
adına son söz Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk’e aittir. Buyurun Sayın
Öztürk. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz yedi
buçuk dakika Sayın Öztürk. AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Çevre
ve Orman Bakanlığı ve Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 yılı bütçesi
hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Özellikle 2004
yılından itibaren AK Parti yönetimiyle birlikte katı atıkların yönetimi
konusunda, bertarafı konusunda ciddi adımlar atılmıştır ve bu çalışmalarda,
baktığımız zaman, 2004 yılına kadar Türkiye’de 16 tane düzenli depolama alanı
varken, diğer bütün atıklar vahşi şekilde depolanıp çevreye gelişigüzel
atılmaktaydı. 2004 yılından itibaren yapılan çalışmalarla birlikte 50’nin
üzerinde, yani 62 belediye birliğiyle beraber yapılan çalışma sonucu, 2007 yılı
sonuna kadar, düzenli, çevreyle uyumlu bertaraf tesisi yaklaşık 18 adede
çıkarılmış. Şu anda, 50’nin üzerinde belediye birliğiyle bu çalışma devam
etmektedir. Türkiye’nin, bu tesisler kurulduğu zaman, yüzde 80 katı atığı
çevreyle uyumlu bir şekilde bertaraf edilecektir. Yine, bu 2004
yılından itibaren katı atıkların, yani çöplerin bertarafıyla ilgili baktığımız
zaman, çöpler kaynakta ayrıştırılmıyordu, gelişigüzel, sağa sola dökülüyordu,
tıbbi atıklar özellikle sağlıksız bir şekilde bertaraf ediliyordu, tehlikeli
atıklar, özellikle çevreyle uyumlu bir şekilde bu tesislerin kurulması
konusunda çalışmalar yapılmıyordu. Bu konularda da Türkiye’nin beş bölgesinde tehlikeli
atık bertaraf tesisi kurulmasıyla ilgili çalışmalar başlatılmış, bu
çalışmalardan 2 adediyle ilgili nihai… İnşallah, önümüzdeki dönemde, 2008
yılında bu tesislerin temelleri atılarak, Türkiye’de tehlikeli atıkların
sağlıklı, doğru, ülkenin şartlarına uygun bir şekilde bertarafı sağlanacaktır. Yine ülkemizde,
özellikle yılda 25 milyon ton katı atığın üretildiğini biliyoruz, bu katı
atıkların önemli bir miktarının –tekrar ediyorum- vahşi depolamaya gittiğini
biliyorduk. Bu vahşi depolama olaylarına son verilerek, ülkemizde sağlıklı
bertaraf metotları geliştirilecektir. Yine ülkemizde en
büyük sorunlarımızdan biri, evsel atık sularının, yani belediye atık sularının
ve sanayi atık sularının bertarafı konusunda da ülkemizde yeterli miktarda
evsel atık su arıtma tesisi olmadığını… Bu konuda, özellikle Çevre Kanunu’nda
yapılan düzenlemeyle belediyelere iş termin planları verilmişti. Vahşi atık
suların gelişigüzel arıtılmasını önlemek, gelişigüzel alıcı ortamlara
verilmesini önlemek, başta nüfusu 100 binin üzerinde olan belediyelerin
çevreyle uyumlu olarak atık sularını arıtmak için, nüfusu 100 binin üzerinde
olan belediyelere bir iş termin planları, daha sonra 50 bin daha sonra 20 bin
ve yirmi yıl içerisinde Türkiye’nin özellikle tüm belediyelerin atık suları
arıtılabilir hâle gelecektir. Yine, sanayiden
ileri gelen atık suların arıtılmasıyla ilgili de, 2008 yılı sonunda
sanayicilerimiz atık sularını arıtarak çevreyle uyumlu hâle geleceklerdir. İllerimizde 2006
yılından itibaren hava kirliliğimiz izleniyor. Şu anda seksen bir ilin
havasını, özellikle Çevre Orman Bakanlığının web sayfasına girerek illerin hava
kirliliğini anında görebilirsiniz. On beş dakika aralıklarla hava kirliliği
ekrandan yansıtılabiliyor. Şehrin, insan nüfusunun yoğun olduğu, hava kirliliğinden
etkilenecek alanlarda bu ölçümler yapılmaktadır ve bu ölçümlerle birlikte,
halkımızın soluduğu havanın değerini bilmesi yanında, bu bölgede, bu illerde,
hava kirliliğiyle ilgili alınması gereken önlemler de kamuoyuna, ilgili yerel
yönetimlere bildirilerek gerekli önlemler alınmaktadır. Biliyorsunuz,
2006 yılının sonunda kurşunlu benzine son verilmiştir. Artık, araçlarımızda
kurşunlu benzin kullanılmamaktadır. Önemli
işlemlerden biri de, Türkiye’de çevre düzeni planları elli iki ilimizi kapsayan
alanda yapılmış ve önümüzdeki dönemde de diğer illerimizde çevre düzeni
planları yapılacaktır. Böylece, çarpık yapılaşmaya ve sağlıksız gelişmeye son
verilecektir. Çevre Orman
Bakanlığının yoğun yaptığı işlemlerden biri de, Avrupa Birliğinde 564 adet
çevreyle ilgili mevzuat çalışması vardır. Bu mevzuat çalışmasının, Çevre Orman
Bakanlığı, yüzde 40’ını uyumlu hâle getirmiştir. Bu konuda çalışmalarına,
önümüzdeki dönemdeki çalışmalarına devam ediyor. 2010 yılında çevreyle ilgili
mevzuatını Avrupa Birliğiyle uyumlu hâle getirmiş olacaktır. Yine, Çevre ve
Orman Bakanlığının yaptığı önemli çalışmalardan biri çevresel etki
değerlendirme çalışmaları. Daha önceki dönemlerde çok uzun günleri alan, bazen
halkın katılımının yeterli sağlanmadığı, sivil toplum örgütünün toplantılara
sağlıklı katılmadığı toplantılar olmaktaydı. Ama geldiğimiz dönemden itibaren
daha fazla sivil toplum örgütünün katılımı sağlanmış ve Çevresel Etki
Değerlendirmesi Yönetmeliği de Avrupa Birliğiyle yüzde 98 oranında uyumlu hâle
getirilmiştir, önümüzdeki dönemde de yüzde 100 oranında uyumlu hâle
getirilecektir. Ağaçlandırma
çalışmalarında, Sayın Çevre ve Orman Bakanımızın da Sayın Başbakanımızın da
belirttiği gibi, Belçika büyüklüğünde ağaçlandırma çalışması yapılacaktır
önümüzdeki dönemde ve inşallah ülkemizde daha yeşil alanlar oluşturarak,
salınan sera gazının yutak alanlarını oluşturmuş olacağız. Biraz önce bir
arkadaşımız, burada, rüzgârla ilgili, ülkemizde, nerelerde rüzgârın etkili
olduğu, rüzgâr enerjisinden faydalanılacağıyla ilgili çalışma yapılmadığını
söyledi. Bu çalışma hazır, sizlere de Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüz bir
kopyasını gönderebilir. Yoğun bir şekilde, rüzgâr enerjisiyle ilgili talep
vardır, bunlar da önümüzdeki günlerde değerlendirilecektir. Yine, Özel Çevre
Koruma Kurumu bölgelerinde çarpık yapılaşma söz konusu değildir. Bu bölgede
bütün yapılar çevreyle uyumludur, bu bölgede katı atıkların bertarafı ve atık
suların arıtılması çalışmaları planlı programlı bir şekilde devam etmektedir.
Katı atıklar 2009 yılında çevreyle uyumlu bir şekilde bertaraf edilecektir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Öztürk, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen. MUSTAFA ÖZTÜRK
(Devamla) – Önümüzdeki dönemde su kanunu, atık kanunu, çevre ajansıyla ilgili
çalışmalar yapılarak, ülkemizde denetim, izleme, kontrol ve yaptırımla ilgili
çalışmalar devam edecektir. Ben sözlerime son
verirken, hepinizi en içten saygılarımla selamlıyorum ve 2008 yılı bütçesinin
Çevre ve Orman Bakanlığına hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.(AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Öztürk. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici. Buyurun Sayın
Binici. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on yedi
buçuk dakika. DTP GRUBU ADINA
İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2008 mali bütçeleriyle
ilgili Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Tarım sektörü
Türkiye’nin sosyolojik ve ekonomik yapısı içerisinde önemli yer tutan, kırsal
alanın hemen hemen tek ekonomik getiri kaynağı olan, halkı doyuran, barındıran
bir sektördür. AK Parti
Hükûmetlerinin tarım politikaları sayesinde, sektörün son yıllarda sürekli kan
kaybettiği, iç ticaret hadlerinin korkunç bir şekilde tarım aleyhinde
geliştiği, sektörün genelinde üretim artışlarının nüfus artış hızının gerisinde
kaldığı, çoğu alt sektörde üretimde geriye gidişlerin yaşandığı, kırsal
kesimdeki halkın yoksulluğunun dayanılmaz boyutlara ulaştığı hepimizce
bilinmektedir. IMF ve Dünya
Bankası odaklı politikaların yıkıcı etkileri sonucu tarım sektörü çöküş
noktasına getirilmiştir. Son yıllardaki istatistiklere bakarsak, 2005 yılı
itibarıyla, kentleşme oranı yüzde 65 olan Türkiye’nin gayrisafi millî
hasılasının yüzde 11,5’i tarımdan elde edilirken, istihdamın yüzde 29,5’ine de
tarım sektörü kaynaklık etmektedir. 2006 yılının Ocak-Eylül döneminde ise tarım
sektörü yüzde 1,2 küçülmüş, istihdam ise yüzde 28,4’lere kadar gerilemiştir. Dünya ülkelerinin
hemen hemen tümünde tarım alanına kamusal müdahalede bulunulmakta ve sektör
çeşitli biçimlerde desteklenmekteyken, Türkiye’de ise AK Parti Hükûmeti
işbaşına geldiği günden bu yana destek düzeyini giderek azaltırken, araştırma,
eğitim ve yayım hizmetlerini, denetim ve konfor hizmetlerini, hastalık ve
zararlılara karşı yapılan kamu mücadelesini ve altyapı hizmetleri gibi konulara
gereken hassasiyeti göstermeyip, gerileme yaşanmasına neden olmuştur. 2007 yılında
doğrudan gelir desteği, ürün desteği, mazot desteği ve süt desteği
ödenmemiştir. Bu desteklemeler ne zaman ödenecektir, doğrusu merak ediyoruz.
Çiftçilerimizin ne hâlde olduğunu yüce Meclisimizin takdirine bırakıyorum. Türkiye tarımda
dünyanın gerisinde kalmaya mahkûm edilmektedir. 1999 yılında 4,2 milyar dolar
düzeyinde olan kamusal tarım desteği, 2002 yılında 1,2 milyar dolar seviyesine
kadar gerilemiştir. Aynı rakam, 2003 yılında 2 milyar dolar düzeyine
ulaşmıştır. Tarımın tasfiye
programı, uluslararası tekellerin piyasaya girmesi, hatta hâkim olması için
yapılmaktadır. Teknik ve ekonomik olarak sulanabilme olanağı olan tarım
arazisinin şu an yalnızca yarısı sulanabilmektedir. Bilindiği üzere,
Türkiye’de, 2000 yılından itibaren, Dünya Bankası öncülüğünde Tarımsal Reform
Programı uygulanmaktadır. Programın temel hedefi, kırsal bölgelerdeki istihdam
seviyesini orta vadede yüzde 10 civarına indirmektir. Başka bir deyişle,
tarımsal üretim biçimini kısıtlayarak, kırdan kente göçü zorunlu kılmaktadır.
Ama öte yandan, aynı süreçte girdi fiyatlarının sürekli artması, desteklerin
kaldırılması, küçük çiftçinin ürün yetiştiremez hâle gelmesine neden
olmaktadır. Gelir desteği ile alım-girdi sübvansiyonlarının kaldırılması, tarım
kooperatiflerinin işlevsiz kılınmasıyla tarımda tekel hâkimiyetinin
sağlanmasını amaçlıyorsunuz. Burada Sayın
Bakanıma soruyorum: Bir taraftan tarımda istihdamı azaltıyorsunuz, bir taraftan
da İstanbul gibi büyük şehirlerimize vize uygulamayı düşünüyorsunuz; bu
insanlar nereye gitsinler? Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, uygulanan tarım politikalarıyla ilgili birkaç
veriyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Tarımsal ürün ithalatının toplam ithalat
içindeki payı, 1980’li yıllara kadar yüzde 1’in altındayken, 1997’de yüzde 5’e
ulaşmış, 2003 yılında da yüzde 3,7’ye düşmüştür. Tarım sektörünün toplam
yatırımlar içindeki payı, ilk Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde yüzde 14
dolayındayken, bu oran, düzenli bir azalışla, 1990’lı yılların sonunda 2,2’ye
düşmüştür. Öte yandan, yatırım teşvik belgelerinin sektörel dağılımına
bakıldığında da, tarım sektörünün teşviklerden aldığı pay, 1990 yılındaki yüzde
16,6’lık düzey dışında 2000’li yıllarda yüzde 1-2 gibi çok düşük bir seviyede
kalmaktadır. Bu nedenle, Türkiye’de tarım işletmelerinin sermaye yapısı
gerektiği gibi değişmemiştir. Araştırmalara göre, Türkiye’de tarım
işletmelerinde arazi varlığının toplam varlıklar içindeki payı şu anda yüzde
80-90 dolayındadır ve bunun da yaklaşık olarak yüzde 75’ini arazi varlıkları
oluşturmaktadır. Türkiye’de
kimyasal gübre kullanımı 2000’li yıllarda 3,4 milyon tondur. Hektara düşen
gübre miktarı 2003 yılında ortalama 153 kilogramdır. Buna karşın, dönüm başına
aktif madde olarak gübre kullanım düzeyi AB ülkelerinden Hollanda’da 63,1;
Almanya’da 38,3; Fransa’da 34,1 kilogram iken, Türkiye'de bu miktar sadece 7,2
kilogram dolayındadır. Birim alanda
kullanılan ilaç miktarı da gelişmiş ülkelere göre çok düşük seviyede
kalmaktadır. Türkiye’de dönüm başına ortalama 5 kilogram tarımsal savaşım ilaç
kullanılırken, bu miktar Fransa ve Almanya’da 44 kilogram, İtalya’da 76
kilogram, Yunanistan’da 60 kilogram, Belçika’da 107 kilogram, Hollanda’da ise
175 kilograma kadar yükselmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye’de tarım sektörünün sorunları çözülemez
nitelikte değildir. Doğru tarım politikalarını tarıma özgülenen uygun kaynak
büyüklükleri ile eşleyen ve etkin bir tarımsal kamu yönetimi anlayışı ile
uygulamaya geçiren yaklaşımlar, sektörel sorunları çözüp, tarımın büyüme
potansiyelini ortaya çıkarabilirler. Doğru tarım politikaları,
içeride ve dışarıda sağlam bir analitik tutarlılıkla, Türkiye tarımı için
konulan kısa, orta, uzun vadeli hedeflerle uyum içinde bir politika seti
seçimini gerektirir. AB süreci,
sektörün önündeki en önemli açılımdır. Müzakere Çerçeve Belgesi, adaylık
sürecinde Türkiye’den imzalaması istenecek olan Çift Taraflı Sıfırlama
Anlaşması da büyük önem taşımaktadır. Çift Taraflı Sıfırlama Anlaşması’yla,
Avrupa Birliği ile Türkiye arasında gümrük vergilerinin karşılıklı sıfırlanması
söz konusu olacaktır. Bu durum, rekabet
avantajına sahip olan AB tarafını olumlu etkilerken, yalnızca fındık, koyun
eti, bakliyat, yaş meyve ve sebzede rekabetçi olabilen Türkiye’yi ise olumsuz
etkileyecektir. Bu anlaşmayla,
bitkisel ve hayvansal temel tarım ürünlerinin tümünde iç piyasayı yüzde 150’nin
üstündeki gümrük vergileri ile korurken, yılda 6,5 milyar dolara yakın tarım
ürünü dış alımı yapan Türkiye’nin, 27 AB ülkesine karşı gümrüklerini
sıfırlanması durumunda karşı karşıya kalacağı dış alım baskısını görmek zor değildir. Dış politika
yanında, içeride de maliyet düşürücü, verimlilik yükseltici, tarımın rekabet
düzeyini artıran politikalara gereksinim vardır. Bu çerçevede,
uygulanabilir toprak reformu yapılmalı, sulama yatırımları gerçekleştirilmeli,
arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri tamamlanmalıdır. Değerli
arkadaşlar, biliyorsunuz Şanlıurfa’nın Harran Ovası şu anda sulanan bir ova,
yüzde 38 civarında. Ama ne yazık ki -burada Şanlıurfa milletvekilleri çok iyi
bilmektedir- Şanlıurfa’da şu anda toprak elden gidiyor. Tuzlaşma almış başını
gidiyor. Bir taraftan tuzlaşma başlıyor, diğer taraftan da sulama hayata
geçirilmemiştir. Bu çerçevede,
yaratılan uygun zemin üzerinde doğayla ve tüketiciyle dost, biyoçeşitliliği
koruyarak, gelişen, sürdürülebilir bir tarım modeli uygulanmalıdır. Türkiye, başta
tohum olmak üzere bitkisel ve hayvansal üretim materyallerini, kullanılması
gereken gübre ve tarımsal savaşım ilacını, tarım alet ve makinelerini ülke
içinde üretip, zamanında ve uygun fiyatla üreticiye ulaştıran bir tarımsal
girdi politikası izlemelidir. Üretim, ülkesel
ve bölgesel planlama ilkelerine uygun olarak gerçekleştirilmelidir.
Desteklemeler, üretim planlamasının bir aracı gibi görülmeli ve bu anlayışla
uygulanmalıdır. Şüphesiz ki, bu
politikaların uygun mali kaynaklarla desteklenmesi gerekmekte. 2000‘li yıllar
boyunca tarıma ayrılan destekler, hiçbir yılda gayrisafi millî hasılanın yüzde
1‘ini aşmamıştır. Bu durum, tarımın içinde bulunduğu yatırım ve destekleme
açığının somut bir göstergesidir. Buna karşılık, yapılan hesaplamalar
gösteriyor ki, AB ortak tarım politikasının Türkiye‘de uygulanması hâlinde,
yılda en az 11,3 milyar euro kaynağın tarım sektörüne aktarılması
gerekmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Anayasa'mızın “Toprak
mülkiyeti” başlıklı 44’üncü maddesinde belirtilen “Devlet… topraksız olan veya
yeter toprağı bulunmayan, çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla
gerekli tedbirleri alır.” hükmüne işlerlik kazandırmak için kurulmuş olup,
işlevini de Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Yasası
gereği topraksız köylülere toprak dağıtımı yaparak yerine getirmekte iken,
bugün akıl almaz bir uygulamayı yürürlüğe koymaktadırlar. Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü, hazine arazilerini topraksız ya da az topraklı çiftçiye
dağıtmak yerine; işletme büyüklüğünü azalttığı gibi, çiftçi sayısını artırdığı,
bu durumun da arazi parçalanmasını fazlalaştırarak, Avrupa Birliği müzakereleri
kapsamında karşımıza en önemli olumsuzluk olarak çıkacağını gerekçe göstererek,
bu arazileri köylülere değil de, şu anda kullananlara satıyor. Bu ne demektir?
Değerli arkadaşlarım, size açıklayayım: AK Parti Hükûmeti, “Topraksız veya az
toprağı olan köylü bizim sorumluluğumuzda değildir. Bu çiftçilerimizi kendi
kaderleriyle baş başa bırakıyoruz.” demektedir. Size daha çarpıcı
bir örnek sunayım: Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde varlıklı bir ailenin sahip
olduğu arazi tam olarak 8.333 yoksul çiftçi ailesinin sahip olduğu araziye eş
değerdedir. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan tarım işçisi bu yoksulluktan dolayı
her yıl Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinden kalkıp Anadolu’nun çeşitli yerlerine
mevsimlik işçi olarak çalışmaya gitmektedirler. Her yıl bu iş alanlarına gidiş
ve dönüşlerde trajik olaylar yaşanmaktadır. Bazı aileler trafik kazalarıyla yok
olmaktadırlar. 21’inci yüzyılda vatandaşlarımız bu göçleri kamyon kasalarında
insana yakışmayacak bir durumda yapmaktadırlar. Değerli
milletvekilleri, sizinle Eylül 2007 tarihinde yaşadığım bir olayı paylaşmak
istiyorum: Tarım işçilerimizin kamyon kasasında yaptıkları yolculuk yine acı
bir kazayla sonuçlanmıştı. Yaptığım taziye ziyaretlerinin birisinde yaşlı bir
amca, altı yaşındaki kızı dışında, ailesinden 5 kişiyi bu kazada yitirmişti. Bu
yaşlı amca bana dönüp dedi ki: “Ben şimdi ne yapacağım Vekilim?” Evet, inanın
ki, hayatımda en çaresiz kaldığım an buydu. Sosyal güvencesi olmayan,
çalışabilecek durumda kimsesi kalmayan o insan şimdi ne yapacaktı. Mevsimlik tarım
işçilerimizin bir başka dramı da değerli arkadaşlarım, çocuklarının yaşadığı
eğitim sorunudur. Okula gitmesi gereken çocuklarımız, ne yazık ki aileleriyle
beraber diğer bölgelerdeki tarlalarda çalışmak zorunda kalıyorlar. Doğu ve
Güneydoğu’daki mevsimlik tarım işçilerinin çocukları için okullar, eylül ayında
değil aralık sonunda açılmakta, haziran yerine nisan ayında kapanmaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Binici, konuşmanızı tamamlar mısınız. İBRAHİM BİNİCİ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. Yani, bu söz
konusu çocukların eğitimi yılın dokuz ayı değil, beş altı aylık bir zaman
dilimidir. Doğrusu bu trajediyi kaldırmak için, tam anlamıyla tarım reformunu
ne zaman gerçekleştireceğinizi merak ediyorum. Böylesine
adaletsiz bir arazi dağılımı söz konusu iken, mayınlı arazilere de değinmek
istiyorum: Ülkemizde 210 milyon 345 bin metrekarelik mayınlı arazi
bulunmaktadır. Bu araziler derhâl temizlenmeli ve o bölgede arazisiz çiftçilere
dağıtılmalıdır. Bu vesileyle,
tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Binici. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına ikinci söz, Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan’a ait. Buyurun Sayın
Buldan. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on yedi
buçuk dakika Sayın Buldan. DTP GRUBU ADINA
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman
Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu bütçesi hakkında
Demokratik Toplum Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızda
bulunmaktayım. Divanı ve siz değerli Parlamento üyelerini saygıyla selamlarım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, sanayileşmeyle birlikte, yeryüzü, iki
yüzyıllık bir süreçte kendini göstermek üzere, özellikle son yıllarda, çok
büyük küresel çevre sorunlarına maruz kalmıştır. 1952 yılında yaşanan hava
kirliliğinden dolayı Londra’da bir hafta içinde 4 bin kişinin hayatını
kaybetmesi, insanlığın doğaya verdiği zararın yine insanlığa ne kadar feci bir
sonuca mal olabileceğini göstermiştir. Nitekim, nükleer çevre felaketi olan
Çernobil patlamasının ülkemizin Karadeniz Bölgesi’nde neden olduğu sağlık
problemleri bizde de çevresel felaketler konusunda acı bir deneyim yaşatmıştır.
Bu nedenle, şunu
önemle belirtmek gerekir ki: Ülkeler bir siyaset felsefesi geliştirirken,
mutlak suretle çevreci, doğayla barışık bir anlayışı ve sistemi benimsemek
zorundadır. Çünkü, bizim yaşam kaynağımız olan doğa insan olmadan da var
olabilmekte, ancak insan doğa olmaksızın var olamamaktadır. Değerli
milletvekilleri, Çevre ve Orman Bakanlığımızın görevlerinden sadece birkaçına
değinmek gerekirse: Yasanın ilgili bölümlerinde, çevrenin korunması, kirliliğin
önlenmesi ve iyileştirilmesini sağlamak, atık ve yakıtlar ile ekolojik dengeyi
bozan, havada, suda ve toprakta kalıcı özellik gösteren kirleticilerin
denetimini yapmak, ülkenin atık yönetimi politikasını belirlemek ve bu konuda
gerekli tedbirleri almak şeklinde düzenlenmiştir. Çevremizi korumaya yönelik
olarak düzenlenmiş bu yasaların, bakanlarımız tarafından yeterince başarılı bir
şekilde uygulandığını söylemek, ne yazık ki mümkün değildir. Zira, Avrupa
Birliği Türkiye 2007 İlerleme Raporu da bu üzücü gerçeği ortaya koymaktadır.
Raporda da belirtilmek üzere, emisyon ticaret direktifi iç hukuka aktarılmamış;
çevre sorumluluğu, halkın katılımı ve halkın çevreye ilişkin bilgiye erişimi
konusunda iç hukuka aktarımda ilerleme olmamış; hava kalitesi konusunda
ilerleme oldukça sınırlı düzeyde kalmış; hava kalitesi çerçeve müktesebatının ve
ilgili direktiflerin iç hukuka aktarılması henüz tamamlanmamış; kolay
buharlaşan organik bileşen emisyonları, bazı sıvı yakıtlardaki sülfür oranı ve
ulusal emisyon tabanları konusundaki müktesebata dair mevzuata ilişkin ilerleme
olmamıştır. Yine, atık yönetiminde ilerleme oldukça sınırlı kalmış; düzenli
depolama, atık maddelerin yakılması, elektrikli ve elektronik cihazlarda
belirli birtakım maddelerin kullanılmasının sınırlandırılmasına yönelik hiçbir
ilerleme kaydedilmemiştir ve Türkiye’nin atık yönetimi planı bulunmamaktadır. Su kalitesi
konusunda ise hiçbir ilerleme bulunmamakta ve doğanın korunması alanında da
ilerleme sınırlı düzeyde kalmış, yaşam alanlarının hızla yitirilmesi endişe
verici düzeyde bulunmuştur ve bu noktada da belirtmek gerekir ki doğanın
korunmasına ilişkin bir çerçeve yasa ile kuşlar ve yaşam alanlarına ilişkin
uygulama mevzuatı da henüz kabul edilmemiştir. Ülkemizde,
çevreci hassasiyet gözetmeyen ve ülkemizi yabancı şirketlerin şantiyesi
konumuna getiren enerji politikaları büyük bir çevresel yıkım getirmiştir.
Altın madenleri, termik santraller, çimento fabrikaları, kontrolsüz sanayi
tesisleri doğayı tahrip etmekte, insan sağlığını olumsuz etkilemekte, izlenen
yanlış politikalar tarımımızı ve ekonomimizi krize sürüklemektedir ve yine,
uygulamaya çalışılan nükleer enerji programı da telafi etmeye insan ömrünün
yetmeyeceği kadar onarılmaz zararlar verebilecek bir risk kaynağı
oluşturmaktadır. Türkiye’nin
çevresel sürdürülebilirlik göstergelerine dayalı ülkeler arası sıralamadaki konumuna
baktığımızda, AKP Hükûmetinin çevre alanındaki icraatlarının ne kadar yetersiz
olduğunu görmekteyiz. AKP Hükûmetinin iktidar olduğu yıllar içerisinde
ülkemizin, 2002 yılında hava kalitesinde 11’inci sıradayken, 2005 yılında
20’nci sıraya; su kalitesinde, 41’inci sıradan 142’nci sıraya; biyolojik
çeşitlilikte, 91’inci sıradan 129’uncu sıraya; arazi kullanımında, 87’nci
sıradan 102’nci sıraya; hava kirliliğinin azaltılmasında, 75’inci sıradan
93’üncü sıraya; su yetersizliğinin azaltılması konusunda, 94’üncü sıradan
97’nci sıraya; ekosistemlerde baskıların azaltılması konusunda, 29’uncu sıradan
33’üncü sıraya ve sera gazı salımının azaltılması konusunda da 70’inci sıradan
94’üncü sıraya gerilediğini görmekteyiz. Avrupa ülkeleri
içerisinde en fazla sera gazı salımına sahip ülkelerden olan Türkiye, Kyoto
Protokolü’nü de imzalamamış, dünyanın kurtarılması için üzerine düşen görevi
yerine getirmemiştir. AKP Hükûmetinin altyapı yatırımlarında izlediği yanlış
politikalar, ülkemizin doğal ve kültürel varlıklarını talana tabi bırakmış,
Çevre ve Orman Bakanlığı da bu konuda gerekli önlemleri almamıştır. Son
dönemlerde medyanın da gündemine taşınan bazı çevresel sorunlar da bu
politikaların ürünüdür. Değerli
milletvekilleri, Başbakan, bir sene önce, Hasankeyf ziyaretinde “Hasankeyf
kurtulacak.” demişti, ancak 60’ıncı Hükûmeti kurma görüşmelerinde, ne pahasına
olursa olsun Ilısu Barajı’nın yapılabileceğini ifade etmiştir. Sayın Başbakana
şunu sormak istiyorum: Elbette ki su ve enerji ihtiyacımızı karşılayacağız, fakat
bu çalışmalar, asla ve asla, binlerce yıllık kültürümüzün izlerini taşıyan
kültürel varlıklarımızın talanı pahasına yapılamaz, yapılmamalıdır. Bu ülkenin
Başbakanı olarak, en fazla elli yıl sürecek olan bir enerji üretimine, on iki
bin yıllık tarihiyle Hasankeyf’i, Zeynel Bey Türbesi’ni, tarihî Artuklu
Köprüsü’nü, El Rızk Camisi’ni, Ulu Cami’yi ve daha onlarca tarihî yapıyı feda
etme hakkına sahip değilsiniz. Bugüne kadar,
yeryüzünde hiçbir cami ve türbe bir yerden bir yere taşınmadı ve sizin de onlarca
camiyi ve tarihî yapıyı taşıma iddianız inandırıcı olmamakla birlikte, oldukça
ilginçtir. Binlerce yıl önce, insan el emeğiyle kayalara kazınarak işlenen
mağaraları nasıl taşıyacağınız, cevabını henüz bulamadığımız başka bir sorudur.
Zira, değil elli yıl, yüz yılda elde edilmiş enerjiyle dahi dağları, içindeki
mağaralarıyla beraber bir başka yere taşıyamazsınız. Nitekim, Kültür ve Turizm
Bakanlığı Kazılar ve Araştırmalar Daire Başkanı da beş yüz yıl bile uğraşılsa
Hasankeyf’in başka bir yere taşınmasının mümkün olmadığını söylemektedir. Haçlı
seferleri, Moğol saldırıları, Timur’un Anadolu istilasında bile yıkılmamış olan
Hasankeyf’i, ne yazık ki, AKP’nin çevre ve kültürel varlıklarımızı koruma
bilincinden yoksun projeleri yıkmaktadır. Oysa, yapılması gereken, kısa vadeli
ucuz enerji politikalarıyla talan vurmak değil, Hasankeyf’in var olduğu sürece
ülke turizmine de katkı sağlayacak şekilde korunmasını sağlamaktır. DSİ
verilerine göre 55 bin kişinin yerinden olmasına neden olacak barajın toplumsal
açıdan doğuracağı sorunlar ise şu anda kısıtlı süre nedeniyle değinemeyeceğim
bir başka sorun ve bütçe içinde artı bir yüktür. Yine, ülke
gündemine son zamanlarda taşınan, Bergama’da da örneğini yaşadığımız ve hâlen
çözümlenemeyen ve bugün de Kaz Dağı’nda tekrar eden sorun, siyanürlü altın
arama çalışmalarıyla meydana gelen çevre felaketidir. Kaz Dağı florasında, 30’u
yalnızca bu dağa ait olmak üzere, en az 78 endemik ve nadir bitki yer alır. Kaz
Dağı’nda, ayrıca, Türkiye’de başka bir yerde bulunmayıp yalnız Yunanistan ve
diğer Balkan ülkelerinde sınırlı bir yayılış gösteren 31 nadir bitki türü yer
almaktadır. Son beş yıl içerisinde ise, Kaz Dağı’nda, dünya için yeni olan 6
bitki türü keşfedilmiştir ve daha niceleri de keşfedilmeyi beklemektedir.
Fakat, yine, ülkemizin bu eşsiz güzelliği de talan edilmektedir. Altın
işletmelerince aramalar sırasında kullanılan siyanür liçi, bölgede onarılmaz
zararlara yol açacaktır. Maden Yasası’nda
maden arama ve yapılan sondaj ve kazılarda ÇED raporunun istenmemesi yine Çevre
ve Orman Bakanlığını pasifize etmekte, çevreye verilen zararlar hususunda önlem
alınamamaktadır. Çevre ve Orman Bakanının açıklamalarında çevreye verilen
zararlardan ziyade maden çıkarmanın önemi üzerinde durması ise, Bakanlığın
çevre konusundaki anlayışı noktasında hayli düşündürücüdür. DSİ verilerine
göre yılda 1,3 metreküplük su verimliliğiyle yüzlerce dereyi ve su kaynağını
besleyen Kaz Dağı’nda, sadece 1 gram altın elde etmek için yarım ton su ve 175
gram siyanür gerekmektedir. Bu açıdan da, su sıkıntısı yaşadığımız bu süreçte
var olan doğal su kaynaklarımızı zehirleyerek heba etmek geleceğimiz ve
bütçemiz açısından ne kadar kazançlıdır, bunu da takdirlerinize sunuyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; coğrafi konumu nedeniyle yüzde 80’i ormanlık alan
olabilecek Türkiye’de kişi başına düşen yeşil alan ortalaması dünya
standartlarının oldukça gerisindedir. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nde
imzası bulunan Türkiye, orman alanlarının yüzde 10’unu en geç 2010 yılına kadar
koruma altına almayı hedeflemiştir. Ancak, şu anki duruma baktığımızda,
ormanlarımızın ancak yüzde 4’ünün koruma altında olduğunu görmekteyiz. Çevre
konusunda izlenen yanlış devlet politikaları, ormanlarımızı koruma konusunda
yetersiz kalan icraatlar ve ülkemizin sürekli maruz kaldığı orman yangınları bu
sonucu ortaya koyan ana nedenlerdir. En son, kamuoyu
gündemine de taşınan Belek Ormanlarının durumu, ormanlarımızın maruz kaldığı
acı tabloyu ortaya koymaktadır. Yüzde 86’sı verimli karakterde olan ve ayrıca
ülkemizde yapılan fıstık çamı ağaçlandırmaları için gerekli tohum ihtiyacını
karşılayan Türkiye’nin ikinci büyük tohum meşceresi olan Belek Ormanları,
turizme açıldıktan sonra âdeta yağmalanmıştır. Antalya Belek’te
2005 yılından bu yana golf sahası açmak amacıyla kesilen ağaç sayısı 500 bin
olarak ifade edilmektedir. Belek Ormanlarının turizme açıldıktan sonra iki yıl
arayla uydudan çekilen fotoğrafları, ülkemiz ormanlarının nasıl bir yol
izlediğinin, devletin ormanlar konusundaki hassasiyetinin ve ormanlarımızın
korunması konusundaki yetersizliğinin resmini ortaya koymaktadır. Son günlerde
Bakanlığın başlatmış olduğu ağaçlandırma seferberliği iyi bir çaba olmakla
beraber, var olan ormanlarımıza ve çevremize sahip çıkılmadığı sürece, devletin
göz boyamak nedeniyle izlediği popülist politikalardan daha fazla bir anlam
ifade etmeyecektir. Yine, resmî
kaynaklarda ifade edilir ki, ülkemizde orman yangınları büyük oranda insan
etkinlikleri sonucunda çıkmakta, geri kalan kısmı da doğal olaylardan
kaynaklanmaktadır. Bu noktada, ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Bölgesinde güvenlik
gerekçesiyle yakılan ormanları hangi kategoriye koymalıyız? Hiçbir çevresel
kaygı duyulmadan, yıllardır bölgede yakılmış olan, çatışma ortamı devam ettikçe
belki de yakılmaya devam edilecek olan ormanlarımızı hangi kategoriye koymamız
gerekiyor? Yakılan binlerce ormanın yok oluşunu olağan görüp, bölgenin
çölleşmesini seyretmemiz mi gerekiyor; yoksa, Sayın Unakıtan’ın tabiriyle,
ormanlarımızı da teferruat olarak mı görmemiz gerekiyor? Ülkemizde doğanın
korunmasına yönelik yetmişe yakın kanun ve yönetmelik varken, bu ormanlar nasıl
yakılabildi ya da yakıldıktan sonra Çevre ve Orman Bakanlığı ve Orman Genel
Müdürlüğü tarafından ne tür önlemler alındı? Zira, ormanları korumak Çevre ve
Orman Bakanlığının ve aynı zamanda Orman Genel Müdürlüğünün asli görevleridir. Anayasa’mızın
169’uncu maddesinin birinci fıkrasında ifade edilen “Devlet, ormanların
korunması için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların
yerine yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık
yapılamaz. Bütün bunun gözetimi Devlete aittir.“ hükmü ormanlarımızı güvence
altına almıştır. Ancak, buna rağmen, bölgede yaşanmakta olan çatışma ortamı
toplumsal ve ekonomik yönden olduğu gibi, çevreye verdiği zararlar boyutuyla da
yıkım getirmiştir ve resmî sorumlular tarafından görmezden gelinerek, gerekli
önlemler alınamamıştır. Unutulmamalıdır
ki, bu ülke bir bütündür ve hangi bölgesinde, hangi nedenle ortaya çıkmış
olursa olsun, orman yangınları ülkemiz için aynı felaketi ifade etmektedir ve
devlet de bu konuda üstüne düşen yükümlülükleri yerine getirmek, gerekli
önlemleri almak durumundadır. Değerli
milletvekilleri, bilim çevrelerinin verilerine göre, önümüzdeki on beş yıl
içerisinde ülkemiz su fakiri bir ülke olacaktır. Ancak, yanlış su politikaları
nedeniyle daha şimdiden su sıkıntısı çekmekteyiz. Ülkemizde bugün nüfusun yüzde
7’si sağlıklı içme suyundan yoksundur ve bilindiği gibi, yaz döneminde Ankara,
İzmir ve Bursa gibi büyük kentlerimizde içme ve kullanma suyu konusunda son
derece büyük sıkıntılar yaşandı ve bu sorunlar hâlâ da çözülebilmiş değildir. Getirilen çözüm
önerileri ve DSİ kökenli Orman ve Çevre Bakanı Sayın Eroğlu’nun soruna
yaklaşımı ise hayret vericidir. Ankara’nın su ihtiyacını karşılamak amacıyla
Kızılırmak’tan su getirilmesi gündeme gelmiştir. DSİ Müdürü olduğu dönemde
“Kızılırmak suyunda sülfat var. Sülfatın arıtılması mümkün değildir.” diyen
Eroğlu, Bakanlığı döneminde AK Partinin Büyükşehir Belediye Başkanının su
politikasızlığını örtbas etmek amacıyla, bu kez de “Sülfat sorunu var, ama
arıtılmayacak su… Sadece maliyet yüksek." demiştir. Sözün açıkçası Sayın
Bakan, sorunu suçlularıyla beraber topluma deşifre etmesi gerekirken taraf
tutmayı yeğlemiştir. Şu ana kadar dahi kamuoyu konu hakkında bilgisiz bırakılmıştır.
Kesinti programlarının neden iptal edildiği ve şu anki su ihtiyacının nereden
karşılandığı hâlen bilinmemektedir. Nitekim,
barajlardaki doluluk oranı rakamsal değerlerin altında kalmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çevresel sorunların yaşanmaması ve daha umutlu bir gelecek için çevre konusu sadece Orman ve
Çevre Bakanlığının üzerine yıkılmamalı, devlet, bütün kurum ve kuruluşlarıyla
icraatta bulunurken… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Buldan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. PERVİN BULDAN
(Devamla) – …doğal ve kültürel varlıklarımıza zarar vermemeyi göz önünde bulundurmalı, çevreci hassasiyet
gözetilmelidir. Bu bağlamda ekolojik, eşitlikçi, demokratik ve barışçıl
politikalar üreterek ülkemizi yaşanılabilir kılabiliriz diyor ve Karl Marks'ın
bir sözüyle konuşmamı sonlandırıyorum. Büyük düşünür şöyle der: "Tarihin
iki yüzü vardır. O, doğanın tarihi ve insanın tarihi olarak ikiye ayrılabilir.
Bununla birlikte, bu iki yüzü birbirinden koparamayız. İnsanlar var oldukça
doğanın tarihi ve insanın tarihi birbirine bağımlıdır." Hepinize saygıyla
selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Buldan. Söz sırası,
Cumhuriyet Halk Parti Grubunda. İlk söz, Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin'e
aittir. Buyurun Sayın
Ergin. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz 9 dakika. CHP GRUBU ADINA
GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2007 Mali Yılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Bütçesi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlarken sizleri ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, Hükûmet, sürekli olarak tarım desteklerini artırdığından söz
ediyor ama fiyatları düşük tutarak, kotalar uygulayarak, girdi fiyatlarını
aşırı yükselterek çiftçiyi ne hâle getirdiğini söylemiyor. Onu biz söyleyelim:
AKP İktidarında buğday üreticisi yüzde 22, pamuk üreticisi yüzde 30, pancar
üreticisi yüzde 27, ayçiçeği üreticisi yüzde 31, çeltik üreticisi yüzde 34
fakirleşmiştir. Çiftçi, sanayi ve hizmet sektöründe daha iyi iş bulduğundan
değil, sürekli fakirleştiği için, tarım artık karın doyurmadığı için tarlasını
bırakıp köyünü terk etmektedir. Tarımda çalışanların sayısının AKP İktidarında
1 milyon 370 bin azalmasının gerçek ve tek nedeni budur. Hükûmet, Tarım
Kanunu’nda tarıma verilecek desteklerin gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden
az olamayacağı yasal zorunluluğuna rağmen bu oranı 2008’de yüzde 0,75’e
çekmiştir. Bu oran 2009 ve 2010 yıllarında daha da azaltılmaktadır. Hükûmet,
tarımdaki yatırımları da azaltıyor. Hem kamu hem de özel sektör, 2008’de
2007’ye göre daha az sabit sermaye yatırımı yapacaktır ve ülkemin toprakları
suya hasret iken, sulama yatırımları yine 2008’de 2007 yılına göre yüzde 3 azaltılmaktadır.
Tarımda üç yıl
kesintisiz büyümeden söz eden Sayın Bakana, tarım ürünlerinin AKP İktidarı
döneminde neredeyse 2 katı arttığını söyleyen sayın AKP milletvekiline resmî
rakamlarla yanıt vermek isterim. 2003-2007 yılları arasında tarım ortalama yüzde
1 büyümüştür. Cumhuriyetin ilk yıllarında, 23-29 yılları arasında tarım yüzde
16,2 büyümüştür. Evet, Sayın Başbakanın kulakları çınlasın, nereden nereye! Değerli
arkadaşlarım, gelelim ürün bazında ne olduğuna? Şeker pancarı ve tütün
üreticisi, hem kotalarla hem de fiyat politikasıyla üretemez hâle geldi. Şeker
pancarı 20 milyon tondan 12-13 milyon tona, tütün üretimi 160 bin tondan 100
bin tonun altına, tarihimizde ilk defa 100 bin tonun altına düştü! Bu düşen
üretimden dolayı dünyaya tütün satan Türkiye, 2007 yılında 70 bin ton tütün
aldı ve karşılığında 250 milyon doların üstünde parayı yabancıya ödedik. Değerli
arkadaşlarım, buğdayda düşük fiyat, düşük prim politikası, çiftçiye alım
sıkıntısı yaşatılması, buğday üretiminin artmasını engelledi. Buna kuraklık da
eklenince, Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığının resmî rakamlarına
göre Türkiye’de bu yıl buğday üretimi 15,5 milyon ton oldu. Sayın Bakan, bu
konudaki bütün uyarılara kulağını tıkadı. Çeşitli kurum ve kuruluşlar
“Türkiye’de buğdayda büyük sıkıntı yaşanacak.” dediği zaman Sayın Bakanın
ifadesi çok netti, şöyle diyordu Şubat 2007’de Sayın Bakan: “Spekülasyon
yapıyorlar.” Ve Nisan 2007’de Şanlıurfa’da da şöyle söylüyordu: “Türkiye’de bu
yıl tarımsal kuraklık riski yoktur. Bunu açık ve net söylüyoruz.” Şimdi, ben de
açık ve net söylüyorum: O kuraklık, Türkiye’de bu yıl buğday üretimini 15,5
milyon tona düşürdü ve siz, son yıllarda, ilk defa, Türk insanı ekmek
yiyebilsin diye buğday ithalatına gitmek zorunda kaldınız. Eğer bu ithalatı
zamanında yapsaydınız, şubat ayında, mart ayında yapsaydınız bugünkü yüksek
fiyatlarla karşılaşmayacaktık ve bu yüksek fiyatlar, sizi, Toprak Mahsulleri
Ofisi vasıtasıyla değil, tüccar vasıtasıyla alıma yönlendirdi. Tüccarın buğday
ithali yapması demek, 2008 yılının hasat döneminde benim üreticimin ürününün
elinde kalması demektir ve siz bu ithalatı sağlayabilmek için de ne yaptınız?
Gümrük vergilerini düşürdünüz. Ne yaptınız? Makarnalık buğdayda vergiyi yüzde
8’e, ekmeklik buğdayda yüzde 5’e, mısırda yüzde 35’e çektiniz? Mahdum beylerin
gözü aydın! Maliye Bakanının kulakları çınlasın! Mısırda gümrük vergisi yüzde
35. Oğluna selam olsun buradan! (CHP sıralarından alkışlar) Değerli
arkadaşlarım, şimdi, Sayın Bakan, Türkiye’de alacağı önlemlerle hayvan
kaçakçılığını önlemesi gerekirken, bir buçuk ay önce bir karar alıyor ve bir
genelgeyle bu kararı seksen bir ilin valisine gönderiyor. Diyor ki: “Ne kadar
hayvan varsa kayıt altına alın.” Değerli
arkadaşlarım, büyükbaş hayvanlar altı aylığa kadar kayıt altına alınıyordu.
Niye? Kaçakçılık önlensin diye. Niye? Hırsızlık önlensin diye. Siz şimdi
aldığınız bu kararla üreticiyi değil, Türkiye’ye giren her kaçak hayvandan,
benim vatandaşımı öldürmek için silahla PKK’ya destek vereceksiniz. Siz bu
kararla hayvan hırsızlarına destek vereceksiniz. Bu karardan hemen vazgeçin. TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) – Olur! GÜROL ERGİN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ben sizin için de söylüyorum, sizin
çocuklarınız için de söylüyorum. “Olur.” diyorsunuz da. Değerli
arkadaşlarım, zeytin ve zeytinyağında büyük sıkıntı yaşanırken “Kırk ilde
kuraklıktan ötürü destek vereceğim.” diyen Hükûmet zeytini sildi. Zeytini bu
karar için almadı ve bugün, zeytin ve zeytinyağında çok büyük sıkıntı var.
Değişik bölgelere göre yüzde 20 ile 80 arasında zeytinde kayıp var arkadaşlar. AHMET ERTÜRK
(Aydın) – Yok yılı… GÜROL ERGİN
(Devamla) – Yalnız yok yılı değil. Siz de biliyorsunuz ki, mayıs ayında
başlayan sıcaklardan, temmuz, ağustosta o sıcakların sürmesinden ve kuraklıktan
ötürü de yok yılına bunlar eklendi. Şimdi, zeytinci… Ben sizin
bölgenizden söz ediyorum. Sizin lehinize konuşuyorum. Aleyhte olmayın. AHMET ERTÜRK
(Aydın) – Aleyhte olmuyor, dinliyoruz. GÜROL ERGİN
(Devamla) – Hükûmet zeytin üreticisine destek olsun ki siz de oralarda rahat
ediniz. BAŞKAN – Sayın
Ergin, lütfen Genel Kurula hitap ediniz. GÜROL ERGİN
(Devamla) – Efendim, laf atarlarsa cevaplarını alırlar. Hiç ikisi, biri yok. BAŞKAN – Siz de
laf atmayın lütfen. GÜROL ERGİN
(Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, Hükûmet çiftçiye kaşıkla verdiğini kepçeyle
geri alıyor. Bakınız, 2006
yılında çiftçiye verilen destek 5 milyar yeni Türk lirası. Ee, çiftçi ÖTV ve
KDV olarak devlete ne ödemiş? 5 milyar 449 milyon YTL. Yani, çiftçi devleti
destekliyor, devlet çiftçiye destek falan verdiği yok. Daha doğrusu bunu
Hükûmete indirgeyip söyleyelim. Hükûmetin bu çiftçiye desteği falan yok. Ama,
laf olarak var tabii! Değerli
arkadaşlarım, söylenecek söz çok, vakit az. Ben, bu bakımdan, özellikle
hepimizin elini öpmek zorunda olduğumuz Türk köylüsünden sorunlarını tam olarak
bu süre içinde buraya taşıyamayacağım için özür diliyorum. Bu konunun bu kadar
kısa sürede tartışılamayacağının bilinci içerisindeyim. Beni de sayın
çiftçilerimizin anlayacağını tahmin ediyorum. Yalnız bu arada
bir şey söyleyeyim. Sayın Bakan Plan ve Bütçe Komisyonunda fiyatlardan söz
etti, dedi ki: “Fiyatlar nereden nereye geldi, 2002’den 2007’ye, ürün
fiyatları.” Ürün fiyatlarını açın bakın, oranlayın. Bütün ürünlerde artış oranı
-Bakan Bey’in verdiği ürünler için söylüyorum- yüzde 28 ile 79 arasında
değişiyor. Girdilere bakın, girdilere. Mazot yüzde 106, üre yüzde 740, DAP
gübresi yüzde 121, kompoze gübre yüzde 136 artmış, sevgili arkadaşlarım. Şimdi,
sanıyorum, Sayın Bakan, yaptığı bu karşılaşmadan ciddi bir pişmanlık duymuştur
bu rakamları vermekte. BAŞKAN – Sayın
Ergin, ek sürenizi verdim. GÜROL ERGİN
(Devamla) – Evet efendim, farkındayım, teşekkür ederim. Değerli
arkadaşlarım, bu arada bir de GAP’tan söz ederek sözlerimi tamamlayayım;
söylenecek çok şey var, ne yapalım, vakit çok kısa. Değerli
arkadaşlarım, GAP’ı kaderine terk ettiniz. Hükûmet, Türkiye’nin umudu ve
iftiharı olan Güneydoğu Anadolu Projesi’ni özellikle sulamalar konusunda,
toprağa giden hizmetler konusunda askıya almıştır. Bizim şu hakkımız var:
Hükûmet gelip buradan söyleyecek. Bu davranışınızın özel bir nedeni var mı yok
mu? Sizleri ve yüce
Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Ergin. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci söz, Eskişehir Milletvekili Sayın Fehmi Murat
Sönmez’e ait. Buyurun Sayın
Sönmez. (CHP sıralarından alkışlar) Sayın Sönmez,
süreniz dokuz dakika. CHP GRUBU ADINA
FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre
ve Orman Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Sanayileşme ve
diğer insan faaliyetleriyle birlikte insanlığın gündemine giren çevre,
günümüzde insanlığın geleceği açısından en önemli konu hâline gelmiştir. Son
yıllarda bilim dünyasının üzerinde en çok kafa yorduğu konu, bilindiği üzere
küresel ısınmadır. Bugün “çevre” dendiğinde herkesin aklına ilk gelen konu
budur. Ülkemizin bu konuda Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi’ne taraf olduğu bilinmektedir, ancak, bu sözleşmenin eki niteliğinde
olan Kyoto Protokolü’nün ise onay süreci henüz tamamlanmamıştır. Bilindiği
üzere, Kyoto Protokolü’nün uygulanması pahalı yatırımlar gerektirmekte ve
maliyeti yüksek olmaktadır, ancak, dünyanın pek çok ülkesinin onayladığı bu
protokolün onayının sürekli olarak ötelenmesi de mümkün görülmemektedir. Bu
yüzden, Türkiye’nin dâhil edildiği grubundakilerden farklılığı konusunda
gerekli müzakereler yapılarak lehimize olan esnekliklerden yararlanma koşulları
sağlanmalıdır. Ülkemiz, ihtiyaç ve özel koşulları da dikkate alınarak
geliştirilecek bir stratejiyle bu protokolü onaylamayı gündemine almalıdır. Adalet ve
Kalkınma Partisinin 2007 seçim bildirgesinin “Çevre ve Yaşanabilir Kentler”
başlığı altında yer verdiği çevre anlayışında, çevre bilincinin
yaygınlaştırılmasından ve katılımcılığından söz edilmektedir. “Katılımcılık”
denildiğinde, kuşku yok ki, bu alandaki sivil toplum örgütlerinin etkinliği
akla gelir, ancak, Sayın Başbakan geçtiğimiz günlerde Melen Suyu Projesi’nin
açılışında yaptığı konuşmada, eleştiri yapan bir sivil toplum örgütüne şiddetle
tepki göstermiş, barajdaki suyun insan için kullanılacağını, doğada insandan
değerli başka bir varlığın olmadığını söylemiştir. Sayın Başbakanın bu tutumu
ve anlayışı, AKP İktidarının çevre anlayışını da ortaya koymaktadır. Günümüz
uygar dünyasında bu anlayış terk edilmiştir. İçinde bulunduğumuz dönemde ortaya
çıkan bütün çevresel tehdit ve kirlilikler, insanı doğanın efendisi gören bu
anlayışın ürünüdür. Doğa, bir bütün
olarak tek başına bir varlıktır. Doğa, insanın değil, insan doğanın bir
parçasıdır. Doğanın tüm bileşenleri, tüm insanları en az insan kadar
değerlidir, çünkü insana yaşam alanı yaratan, bu unsurlarıyla doğadır. Doğayı
insan yararına dönüştürmek elbette ki önemlidir, ancak, bu yapılırken yaşanılır
ve yeniden üretilebilir bir doğanın önemi gözden kaçırılmamalıdır. Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakan kimi konuşmalarında, Avrupa Birliğiyle ilgili
olarak mevzuat konusunda pek çok çalışmanın yapıldığını belirtmektedir. Oysa
konuyla ilgili çevreler, Bakanlığın yapması gereken mevzuat çalışmasının pek
çoğunu yapmadığında birçok eksiğin olduğunda hemfikirdirler. Nitekim,
geçtiğimiz kasım ayının 6’sında, AB Komisyonu tarafından 2007 İlerleme Raporu’nda,
çevre konusunda Türkiye’nin önemli bir ilerleme kaydetmediği, hatta yerinde
saydığı belirtilmiştir. Özellikle de mevzuat ve uygulama anlamında bir ilerleme
kaydedilmediği eleştirileri yer almıştır. Aynı raporda, mevzuat, hava kalitesi,
atık yönetimi, su kalitesi, doğanın korunması, endüstriyel kirlenmenin kontrolü
ve risk yönetimi, kimyasallar, genetik açıdan değiştirilmiş organizmalar,
gürültü ve idari kapasite alanında hiçbir ilerleme kaydedilmediği bilgileri yer
almıştır. Bilindiği üzere,
çevreyle ilgili konular, AB müzakerelerinin en önemli ayağını oluşturmaktadır.
Bu yüzden Bakanlık, zaman yitirmeksizin bu konuları gündemine almalıdır.
Bakanlık, çevre kirliliği konusunda etkili yaptırımlarla donatılmalıdır. Ülkemizde, pek
çok nehirde hızlı bir şekilde artan kirlilik gözlenmektedir. Örneğin,
Eskişehir’in içinden geçen gerek Kütahya’da gerekse Eskişehir’de geniş tarım
alanlarını sulayan Porsuk Çayı da kirlilikten payını alan nehirlerimizdendir.
Porsuk Çayı’ndaki kirlilik pek çok defa gündeme gelmiş, toplu balık ölümleri
gözlenmiş, Bakanlık konuyu incelemiş, kirletici kurumları belirlemiş, hatta bu
kurumlara ceza yazmış, ama kirlenmenin kaynağını yok etmeyi başaramamıştır. Geçtiğimiz
günlerde, yine, Porsuk’ta kirlilik kaynaklı toplu balık ve kuş ölümleri
yaşanmıştır. Bu durum üzerine,
Bakanlık, Porsuk’un en büyük kirleticisi durumunda olan Eskişehir Şeker
Fabrikasına bir yazı yazarak, 2009’da tamamlanması planlanan arıtım tesisinin
daha erken bitirilmesini tavsiye ediyor, ama biliyorsunuz ki şeker fabrikasının
özelleştirme süreci başladı. Şeker fabrikaları devletteyken kaç yıllık şeker
fabrikasına yapılmayan arıtma tesisi, tam özelleştirmenin yapıldığı sırada mı
bu arıtım tesisi yapılacak, doğrusu merak ediyorum. Bu yüzden, belirttiğim gibi
Bakanlık bu konuda daha etkili yaptırım ve önlemlerle donatılmalıdır. Değerli
milletvekilleri, Bakanlığın yönetim anlayışıyla ilgili bir hususu
dikkatlerinize sunmak istiyorum. Yine, geçtiğimiz günlerde basında yer aldı.
Çevre ve Orman Bakanlığı Basın Müşavirliği Bakanlık personeline gönderdiği bir
yazıda “Sayın Bakanın Hassasiyet Gösterdiği Kelimeler” başlığıyla bir listeye
ver veriliyor. Yazıyla, günlük konuşma ve yazışmalarda listedeki kelimelerin
Arapça karşılıklarının kullanılması isteniyor. Dilimizi kıskançlıkla korumamız
ve geliştirmemiz gerekirken, bir bakanlıkta, talimatla, Türkçe kelimeler yerine
Arapçalarının kullanılmasının önerilmesini takdirlerinize sunuyorum. Önemli bir konu
da hava kirliliği. Kömür yerine doğal gazla ısınmak için yoğun çaba harcanmakta
ama ne gariptir ki, kimi zaman yardım, bazen de oy uğruna ücretsiz kömür
dağıtılmaktadır. Siz olsanız, bedava kömür verilirken, kapınıza kadar gelse o
doğal gaza dönüşümü yaptırır mısınız? Eğer hakikaten önemli olan hizmetse,
yardımsa, o zaman kömür dağıtmak yerine, bu evlerin kapısına kadar gelmiş doğal
gazın dönüşümünü yaptırmada kolaylık sağlayın, bu konuda yardımcı olun
vatandaşlara. Bakanlığın ikinci
ve önemli bir görev alanı da ormancılığımızdır. Tabii, AKP denince, herkesin
aklına ilk önce 2/B konusu geliyor. Hatırlanacağı gibi, AKP İktidarı, ilk
yıllarında, büyük miktarda kaynak elde etme hayalleriyle ormanlarımızın geri
döndürülemez biçimde tahrip edilmesine yol açacak bir girişimde bulundu ve bu
doğrultuda bir düzenleme de yaptı. Ormanların satışına olanak tanıyan bu
girişim, kamuoyunun haklı tepkileri sonucu, 10’uncu Cumhurbaşkanımız Sayın
Ahmet Necdet Sezer’in son derece haklı gerekçelerle veto etmesi neticesi
durdurulmuştu. Ancak, kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, AKP Hükûmeti bu girişimden
vazgeçmiş görünmüyor. 2/B konusunun tekrar gündeme geleceği tartışılıyor. Değerli
milletvekilleri, ormanlarımıza tek başına bir kaynak yaratma aracı olarak
bakılamaz. 2/B ile ilgili yaşanmakta olan sorunların biz de farkındayız.
Özellikle orman köylerinin sıkıntılarını biliyoruz. Bu sıkıntılara bir çözüm
getirilmesinin gerektiğini de biliyoruz. Ancak, bu çözüm, asla ormanların
işgalcilere satılması olamaz. Geçtiğimiz yaz
ülkemizde yaşanan orman yangınları tüm halkımızı derinden üzmüştür. Orman
Kanunu’na göre yanan ormanlar hiçbir şekilde tahsis edilemez ve yapılaşmaya
izin verilemez. Ama, verilen izinler üzerine o dönemin Bakanı da çıkıp
“Bürokratlarım hata yapmış.” diyerek günah da çıkarmıştır. Uzmanlar,
ormanların korunmasında en önemli unsurlardan birinin orman kadastrosunun
tamamlanması olduğunu belirtmektedir ve 2003 yılı bütçe konuşmasında bir reform
olarak iki yıl içinde orman kadastrosunun bitirileceği belirtilmesine rağmen
dört yıl geçmiştir, hâlâ bitirilmemiştir. Anayasa
taslağının 131’inci maddesinde “Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz ve
kanuna göre buralar devletçe yönetilir, işletilir ve işlettirilir.”
denilmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Sönmez, konuşmanızı tamamlar mısınız. FEHMİ MURAT SÖNMEZ
(Devamla) - Böylece, devlet ormanı
sayılan alanların yönetilmesi, devredilmesi, yerli ve yabancı girişimciler
tarafından işletilmesinin yolu açılmış olmaktadır. Bu uygulama ülkemizin en
verimli ormanlarının elden çıkmasına yol açacaktır. 1982 Anayasası’yla etkili
koruma altına alınan ormanlarımız bu önlemlere rağmen tam olarak korunamazken,
yeni anayasa taslağında bu anayasal korumanın gevşetilmesinden, hatta,
kaldırılmasının ardından ormanlarımızın ne hâle gelebileceğini AKP iyi
düşünmelidir. Çevrenin ve
ormanlarımızın korunarak geliştirilmesi bakımından 2008 yılı bütçesinin önemli
katkılar yapması dileğiyle saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Sönmez. Sayın
milletvekilleri, saat 19.30’da toplanmak üzere birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.03 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 19.35 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN
(Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum. 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve
Hükûmet burada. Söz sırası,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük’e
aittir. Buyurun Sayın
Küçük. (CHP sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz
dokuz dakika Sayın Küçük. CHP GRUBU ADINA
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
çerçevesinde, Devlet Su İşleri ve Meteoroloji Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
Meclisi ve yüce Türk ulusunu en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, bu iki konu da, esas olarak, su rejimini düzenleyen ve suyla
ilgili, yağışlarla ilgili bilgi vererek, toplumun bunlardan sorunlu çıkmasından
ziyade yararlanmasını sağlayan iki kurum. Yani Meteoroloji
İşleri Genel Müdürlüğü özellikle küresel ısınmanın önemli boyutlarda
tartışıldığı ve gündeme geldiği bugünlerde, doğru tahminlerde bulunarak, belki
de bu yeni gelişmeler çerçevesinde, yeni bir anlayışla eğitimi ve örgütlenmeyi
sağlayarak, toplumun zaman zaman -çok yakında olduğu gibi- karşı karşıya
kaldığı felaketleri önlemek açısından, önemli bir yeni örgütlenme içine girmesi
ve siyasi bir anlayıştan öte bilimsel bir çerçevede konuları değerlendirmesi
gerektiğini ifade etmek istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, Devlet Su İşleri de sonuçta, yağışların meydana getirebileceği
olumsuz etkileri olumluya çevirerek, bu meydana gelen yağışların topluma dert
değil bereket olarak yansımasını sağlayacak, hem enerji üretimiyle ilgili
olarak hem de tarımsal üretimde suyu doğru kullanarak tarımsal üretimin
artmasını sağlayıp, Türkiye’yi rekabet edebilir bir ülke hâline getirmesi
açısından çok önemlidir. Değerli
arkadaşlarım, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, esas olarak, Türkiye’nin önemli
yatırımcı kuruluşlarından bir tanesi ve esas olarak da Türkiye bölgesine
bakıldığında, yani bölgemize bakıldığında su zengini bir ülke görünmesine
rağmen, dünya ortalamasının altında ama Orta Doğu’ya baktığımızda da sanki su
zengini gibi görünen bir ülke; batımıza baktığımızda ve dünya ortalamalarına
göre de fakir olan bir ülke. Dolayısıyla, biz suyu verimli ve doğru kullanmak,
ülkemizin yararına sonuçlar elde etmek zorundayız. Yaklaşık 193 milyar metreküp
bir yer üstü su potansiyelimiz var. Bunun 112 milyar metreküpü kullanılabilir
potansiyeldir ve dolayısıyla bugün, yüzde 36’sı gibi bir miktarını biz
ekonomik, yararına kullanabiliyoruz. Süratle bu potansiyelimizi kullanıp bu
kuruluşumuzun en olumlu şekilde yatırımlar yapmasını sağlamak zorundayız. Değerli
arkadaşlarım, tabii, son yıllarda, maalesef bu konuda politik açılımlar da göz
önünde bulundurularak ve politik kararlar verilerek, çok doğru kararlar
verilmemiş ve doğru sonuçlar elde edilmemiştir. Tabii, hidrolik potansiyelimiz,
bir defa enerji gerekliliklerimizi yerine getirmek açısından, enerji ihtiyacımızı
karşılamak açısından çok önemli. Bunun için biz, kendi iç potansiyellerimizi ve
yenilenebilir enerji kaynaklarını sonuna kadar kullanmalıyız. Bunlardan bir
tanesi sudur, bir tanesi de rüzgârdır ve bugün, maalesef, sadece yüzde 36’sını
kullanabildiğimiz hidrolik potansiyelimizi süratle arttırmak ve yatırımlarımızı
yoğunlaştırmak zorundayız. Rüzgâr enerjisi
de ülkemizin çok büyük bir avantajıdır ve rüzgâr enerjisi potansiyelimiz,
Enerji Bakanımızın ifadesine göre, 48 bin megavatlar seviyesindedir ve yüzde
20’si kullanılabilir potansiyeldir ve bu da 10 bin megavatlar çerçevesindedir
ve bu da on tane nükleer santrale eşittir -ki süratle bundan da doğru
planlamayla yararlanmamız lazım- ve biz işin kolayına kaçmamak zorundayız.
Tabii ki enerji çeşitliliği önemlidir, ama termik potansiyellerimizi üçüncü
sırada ve öncelikle kendi kaynaklarımızı değerlendirmek anlamında
kullanmalıyız. Ben, hazır Çevre
Bakanımız da buradayken ifade edeyim, benim bölgem önemli termik yatırımların
ilgi hâline geldi. Çanakkale’nin Çan ilçesinde 2 X 160 =320 megavatlık bir
akışkan yataklı termik santralimiz var ve bu akışkan yatağın hiçbir sorun
çıkarmayacağı, çevresel açıdan önemli hiçbir sorun çıkarmadan çalışacağı
söylenmişti. Ama, bugün önemli sorunları yaşıyoruz bölgemizde ve hem kirlilik,
çevresel kaygılar açısından yaşıyoruz hem de bu bölgede bu santralin kurulduğu
çerçevede yapılan kamulaştırmalarla ilgili olarak, mahkemenin geri ödeme
şeklinde kararlar vermesi nedeniyle. Şu anda buralarda arazisini kaybetmiş 80
köylümüz icralıktır. Derhâl, bu konuda ilgili bakanlık bu köylülerin bu
paraları geri ödemesini kolaylaştıracak bir anlayışla bir ödeme planı sunması
gerekmektedir. Yine, değerli
arkadaşlarım, Çanakkale’de, bakın, şu anda, 500 megavat civarında kurulu bir
termik potansiyel oluşmuştur -120 megavat özel sektörün, 360 megavat kamunun-
ama, Çanakkale gibi üç tane millî parkı içinde barındıran, Kazdağı Millî
Parkı’nı içinde barındıran ve önemli tarım potansiyelleri içinde barındıran ve
Türkiye'nin en batı ucunda, hâkim rüzgârların önünde, şu anda ön izin belgesi
almış 1.700 megavat termik santral müracaatı vardır değerli arkadaşlarım.
Bunlar, bir şirketin değerli arkadaşlar, 250 megavatlık, aynı şirketin 405
megavatlık ve aynı şirketin yine 600 megavatlık birbirine çok yakın yerlerde,
Biga’da alınmış ön izin belgeleri inceleme aşamasındadır ve gene, bir şirketin,
Ezine ilçemizde 500 megavatlık bir müracaatı vardır. Biz, Çanakkale
olarak, Türkiye’nin enerjisine katkı yapmaktan elbette gurur duyuyoruz ve 500
megavat, zaten istemediğimiz hâlde, termik enerjiye bir katkımız vardır. Bundan
sonra, biz, bu anlamda görevimizi tamamladığımızı düşünüyoruz ve Çanakkale’nin
rüzgârından yararlanılmasını diliyoruz. Çanakkale’de verebildiğiniz kadar
rüzgâr santrali kurulmasına izin verin ama Çanakkale bu kadar termik
potansiyeli kaldırmaz ve bu doğru bir anlayış değildir, yanlıştır. Çünkü,
Çanakkale, Türkiye’nin en batı ucudur ve hâkim rüzgarlar bu dumanları, bu
kirliliği alıp Anadolu’nun en ücra noktalarına kadar götürüp, bölgenin önemli
bir tarım bölgesi olması özelliğini yok edecektir. Değerli arkadaşlarım,
EPDK’nın bu izinleri iptal etmesini ve kuruluş izni vermemesini diliyorum. Çanakkale, önemli
hidrolik kaynakları olan ve bugüne kadar bunların değerlendirilmediği bir
ilimizdir ve şu anda, Devlet Su İşleri yatırımları açısından da önemli bir
ildir değerli arkadaşlarım. Ama, zannetmeyiniz ki Çanakkale kayırılmış bir il.
Hayır. Bakın, şu anda Türkiye’nin sulanabilir arazilerinin toplam
sulanabilirlik oranı yüzde 60’lara dayanmışken, Çanakkale’de bu oran hâlâ yüzde
25’tir. Çanakkale, bu konuda geri kalmıştır, mağdur edilmiştir. Şu anda birçok
barajımız devam etmekte ve bir kısmı su tutma aşamasına gelmiş, hâlâ su
tutmamaktadır. Mesela, önemli tartışmalara neden olan barajlardan bir tanesi Taşoluk
Barajı’dır. Bir müteahhitle anlaşmazlık yüzünden dört yıldır üzerine bir çivi
çakılamamıştır. Çok şükür ki bu sorun halledilmiştir, derhâl su tutması
gerekmektedir. Çünkü, bu barajın sulayacağı yaklaşık 9 bin hektar arazide sulu
tarım hâlâ yer altı sularıyla devam etmekte, bu barajın geleceği ümidiyle
çiftçiler hazırlık yapmakta ve barajdan su gelmeyince, su tutulmayınca da,
sürekli, yer altına daha derinlere inerek tuzlu su çekip araziye bırakmaya
başlamışlar ve Biga Ovası’nda çok ciddi tuzlanma olayları meydana gelmiş ve
ova, baraj bittiğinde artık sulanabilir bir ova olmaktan çıkacak hâle
gelmiştir. Onun için, Taşoluk Barajı’nda süratle su tutulması ve kanalet
ihalesinin, yani sulama ihalesinin de en kısa zamanda yapılması gerekmekte, bu
konuyla ilgili ödeneklerin de mutlaka verilmesi gerekmektedir. Aynı sorun
Umurbey Barajı için de geçerlidir. Umurbey Barajı’nda suyu tuttuk, ama sulama
ihalesi yapılmasına rağmen yıllardır doğru dürüst hiçbir yatırım yapılmamıştır;
mutlaka, gerekli ödenekler aktarılmalıdır. Ben en son
olarak… Arkadaşlar, biliyorsunuz çok yakında Trakya’da önemli bir felaket
yaşadık ve Edirne bölgesinde, Tekirdağ bölgesinde önemli zararlar meydana
geldi. Bulgaristan’la bu Suakacağı Barajı meselesinin mutlaka çözülmesi
gerektiğine inanıyorum ve bu felaketlerin önlenmesinin birinci koşulu budur. İkinci olarak da,
Gelibolu Yarımadası’nda bu felaketlerin önemli sonuçları ortaya çıkmıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Küçük, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. AHMET KÜÇÜK
(Devamla) – Gelibolu Yarımadası’nda bu felaketin, sonuçların çıkmasının nedeni
de Çokal Barajı’nın yıllardır bitirilememesidir. Çokal Barajı Gelibolu
Yarımadası’nı önemli sorunlardan kurtaracak bir barajdır ama, maalesef, verilen
ödeneklerle bu sonuca ulaşılması mümkün değildir. Bakın, su tutmak için 35-40
trilyonluk bir ödenek gerektiği anlaşılıyor. Son felakette belki bu kadardan
daha fazla zararı bizim Evreşe Ovamız ve dereler üzerindeki köyler görmüştür.
Tabii, bunun en büyük nedenlerinden bir tanesi de Devlet Su İşlerinin baraj
yapıyorum kaygısıyla, barajlara ödenek ayırıyorum kaygısıyla dereleri ıslah
etmemesi ve bu konuda yatırım yapmamasıdır ve süratle Çokal Barajı’nın da
bitirilmesi ve Gelibolu’nun artık bu sıkıntıdan kurtarılması gerekmektedir. Bu vesileyle,
ben, Devlet Su İşleri bütçesinin ve Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü
bütçesinin ülkemize ve memleketimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Küçük. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına son söz, Mersin Milletvekili Sayın Vahap Seçer’e aittir. Buyurun Sayın
Seçer. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz sekiz
dakika. CHP GRUBU ADINA
VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı Özel
Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçesi hakkında Grubum Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime
başlamadan önce, Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Eroğlu’na huzurlarınızda
Atatürk Orman Çiftliği’ne milletvekilleri adına dikmiş olduğu fidanlardan
dolayı teşekkür ediyorum. Dilerim, yeşil bir çevre ve yaşanabilir bir dünya
adına, Sayın Bakanım, görev yaptığı sürece daha milyonlarca fidanlar diker. Değerli
milletvekilleri, Anayasa’mızın 56’ncı maddesi “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak
ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” der. Demek
oluyor ki çevre hakkımız anayasal güvence altına alınmıştır. Ancak, ülkemizde
vatandaşımızın anayasal güvence altındaki çevre hakkı birileri tarafından
gasbedilmektedir. Kimler tarafından ve kimlerin aracılığıyla? Asıl, bu
konuların sorgulanması gerekiyor. Adalet ve
Kalkınma Partisinin 2007 Seçim Bildirgesi’nde “Yaşam Kalitesinin
Geliştirilmesi” başlığı altında bir alt başlık olarak yer verdiği çevre konusu
yaşanabilir kentlerle birlikte ele alınarak “Çevrenin korunmasında
Anayasa’mızın 56’ncı maddesi politikalarımızın temelini oluşturmaktadır.”
ifadesine yer verilmektedir. Ayrıca “Kullanan, kirleten öder, sürdürülebilir
kalkınma, kamu-özel iş birliği, çevre bilincinin yaygınlaştırılması ve
katılımcılık bu alandaki temel ilkelerimiz arasındadır.” ifadesine yer
verilmiştir. Değerli
milletvekilleri, burada bazı hususlara dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu
bildirgede algılayamadığım, “Çevreyi paran kadar kirletebilirsin.” yaklaşımı
yani, diğer bir anlamda “Paran varsa toplumun çevre hakkını satın alabilirsin,
hatta gasbedebilirsin.” anlayışıdır. Ayrıca, Adalet ve
Kalkınma Partisinin Seçim Bildirgesi’nde ifade edilen kamu-özel sektör iş
birliğinin topluma yansımasının nasıl olduğuna bir bakalım. Kamu arazileri,
ormanlar, tarım arazileri, tüm doğal varlıklarımız “kalkınma, gelişme” adı
altında, doğa ve insan ilişkisi yok sayılarak, ekonomik rantlar uğruna yerli ve
yabancı sermayenin hizmetine sunuluyor. Yine bildirgede
yer verilen “katılımcılık” ilkesi zaten Adalet ve Kalkınma Partisinin lügatında
yok. “Ben yaptım oldu.” mantığını her alanda olduğu gibi çevre konusunda da sürdürmektedir.
Yasa ve yönetmeliklerde sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, hatta
Mecliste parti gruplarının görüşlerini almak bir yana, görüş bildirmelerine
bile tahammül edilemiyor. Ülkemizde son
yirmi beş yılda izlenen liberal politikalar AKP döneminde şiddetini artırmış,
her alanda olduğu gibi çevre alanında da derin tahribatlar yaratmıştır. Değerli
milletvekilleri, ülkemizde çevreyle ilgili sorunların varlığı bir gerçektir. Bu
sorunların oluşmasının ve giderilememesinin altında yatan nedenler vardır.
Henüz, Türkiye’nin etkinlik ve süreklilik arz eden bir çevre politikasının
olmadığı bir gerçektir. Çevresel altyapı yatırımlarına yeterli kaynak,
maalesef, ayrılmamaktadır. İktidarın çevre konusunda istismar ve zafiyetleri
vardır. Hükûmet, çevre sorunlarının çözümünde umudunu, sadece mevzuat
uyumlaştırma çabalarıyla, Avrupa Birliğine bağlamıştır ama onda da başarılı
olduğu söylenemez. Zira, Avrupa Birliği tarafından açıklanan 6 Kasım 2007
tarihli İlerleme Raporu, Türkiye’nin çevre konusunda bir ilerleme
kaydedemediğini, âdeta yerinde saydığını söylemektedir. Türkiye’nin
çevresel durumuna ve ülkeler arası konumuna baktığımızda durumu daha net
anlayabilmemiz mümkündür. Değerli arkadaşlar, Türkiye, hava kalitesi açısından
uluslararası değerlendirmede 2002 yılında dünyada 11’inci sıradayken, gelinen
nokta 20’nci sıraya gerilemedir. Su kalitesi açısından 41’inci sıradan 142’nci
sıraya, biyolojik çeşitlilik açısından 91’den 129’a, arazi kullanımında 87’nci
sıradan 102’nci sıraya, hava kirliliğinin azalmasında 75’ten 93’e, su
yetersizliğinin azalmasında 94’ten 97’ye, ekosistemlere baskıların
azaltılmasında 29’dan 33’e, sera gazı salınımının azalmasında 70’ten 94’üncü
sıralara gerilemiştir. Ayrıca, Avrupa
Birliğine girme iddiası taşıyan AKP İktidarı döneminde toplum ve çevre sağlığı
açısından temel altyapı yatırımlarının hayata geçirilmesinde sıkıntılar vardır.
Belediyelerimizin yüzde 30’u kanalizasyon şebekelerinden yoksundur. Toplam
3.225 belediyenin 324’ünün atık suları, 195 atık su arıtma tesisiyle arıtılmaktadır.
Katı atık depolama tesisi sadece 46 adettir. Tehlikeli atıkların sadece yüzde
5’i kurallarına göre yok ediliyor, yüzde 40’ı da yakılabiliyor. Tehlikeli
atıkların yakılması, depolanması için gereken tesislerin yapımı için 1 milyar
avroya Türkiye’nin ihtiyacı var. Bu bütçeyle bu mümkün mü, takdiri size
bırakıyorum. Değerli
milletvekilleri, kimyasal atıklar konusunda, Sayın Çevre Bakanımı burada
yakalamışken… Seçim çevrem olan Mersin’in Tarsus ilçesinde Bakanlık bir katı
atık tesisi yeri tespit ediyor ve oraya ÇED raporu veriliyor. Şimdi, ben, size,
kendi dilimden o bölgeyi anlatmak istiyorum, nasıl bir alana Bakanlık ÇED
raporu vermiş: Tespit edilen alan Tarsus Berdan Barajı havzasının 3.800 metre
yakınında bir mesafede ve tam içerisinden Toroslardan aldığı kar sularını bu
havzaya akıtan Kuzgun Deresi geçiyor. Berdan Baraj havzasından Tarsus Merkez ve
Mersin Merkez olmak üzere toplam 750 bin nüfus içme suyu ve kullanım suyu
kullanıyor… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Seçer, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız. VAHAP SEÇER
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. …ve Tarsus Ovası,
Mersin Ovası bu havzadan sulanıyor. Şimdi, anlattığım, açıkladığım
değerlendirmelere bakarsanız, Sayın Bakanım, acaba bu bölgeye kimyasal katı
atık tesisi yapmak sizce uygun mu? Bunu bir kez daha değerlendirmenizi buradan
istirham ediyorum. Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de çevre sorunu özellikle son yirmi yılda sanayileşmenin
hızlı şekilde artması, nüfus artışının birdenbire artması, çarpık kentleşme
vesair nedenler Türkiye’yi bir açmaza getirmiştir. Eğer Türkiye Cumhuriyeti
hükûmetleri bu konuda ivedi çözümler üretemezse maalesef, ülkemiz yakın
gelecekte çevre felaketlerine uğrayabilir değerlendirmesini yapıyor, hepinize
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Seçer. Sayın
milletvekilleri, gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi, şahısları
adına söz isteyen sayın milletvekillerine söz vereceğim. İlk olarak,
lehinde, Bursa Milletvekili Sayın Ali Koyuncu. Buyurun Sayın Ali
Koyuncu. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika Sayın Ali Koyuncu. ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, yapmış olduğu reformlar ve demokratik açılımları ile devleti,
amir devletten insanına hizmeti ibadet kabul eden, milletten yana bir devlete
dönüştüren Hükûmetimiz bir hizmet hükûmetidir. Yolundan, içme suyundan,
okulundan, ürettiği ürünün değerinden satılmasından yoksun kalmış, birikmiş
sorunları ile çaresizlik içerisinde olan köylümüzün, üreticimizin imdadına AK
Parti Hükûmeti yetişmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar) GÜROL ERGİN
(Muğla) – Ağır ol! ALİ KOYUNCU
(Devamla) - AK Partinin hükûmet olmasıyla köye, köylüye, üreticiye götürülen
hizmet anlayışı değişmiş, yeni yapılanmayla bir yudum su için çırpınan nice
köylerimiz susuzluktan kurtarılmış, yolu olmayan köylerimize asfalt yollar
yapılmaya başlanmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) GÜROL ERGİN
(Muğla) – Doğru, sadaka... ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kalkınmanın, gelişmenin
temeli tarımın gelişmesine bağlıdır. ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Gülmeyin de, dalga geçtiğiniz anlaşılmasın. ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Sayın Başbakanımızın dediği gibi “Tarımı kalkındırmadan ülkeyi
kalkındıramazsınız.” ifadesinden hareketle, tarımda hem yapılanmada hem de
desteklemede yeni yaklaşımlar ortaya konmuştur. Geçmişte bu
desteklerin hangi konuları kapsayacağı, destekleme araçlarının ve destekleme
ilkelerinin ne olacağı hem bilinmiyor hem de popülist yaklaşımla, amacına uygun
yapılması sağlanamıyordu. GÜROL ERGİN
(Muğla) – E, vallahi doğru! ZEKİ ERTUGAY
(Erzurum) – Sende gelecek var! ALİ KOYUNCU
(Devamla) - İlk defa bu konu, 22’nci Dönem Parlamentosunda ele alınmış ve
desteklemeleri düzenleyen 5488 sayılı Tarım Kanunu çıkarılmıştır. Bu Kanun’la
ülkemiz için pahalı, uygulaması zor, kontrolsüz, kolaycı ve yanlış
desteklemelerden vazgeçilmiştir. Çiftçimiz, “üretmeden destekleme alıyor”
töhmetinden de kurtulmuştur. Tarımsal
faaliyetlerin uygulamasında sorunlar yok mudur? Elbette vardır, yarın da
olacaktır ama bu sorunlardan kaçan, sorunun etrafında dönen ve sorunu çözmekten
korkan bir hükûmet yok artık. (AK Parti sıralarından alkışlar) GÜROL ERGİN
(Muğla) – Yahu bırak, bura Meclis, Meclis! ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Ne yaptığını bilen, sorunu ötelemeyen, başkalarına havale etmeyen,
mazeret üretmeyen bir hükûmetin sahibiyiz. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Kendi söylediğine kendin de inanmıyorsun. ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben sektörün içerisinden
gelen bir kardeşinizim. Üreticinin yaşadığı sevinci de, üzüntüyü de en iyi
bilen birisiyim. Üretici, devletten öyle çok şey beklemez. Sadece devletten
kendi sıkıntılarına ortak olmasını ister. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Bursa’da çiftçilerin borçları ödenmedi. ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Çok ağır ekonomik krizler yaşanmasına rağmen o devletine
küsmemiştir. Böyle asil bir duruşu gösteren üreticimize sahip çıkmak, onu
desteklemek bizim asli görevimizdir. (AK Parti sıralarından alkışlar) NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Bursalı çiftçilerin borçları… ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Zaten kendisine sahip çıkanları da hiç yalnız bırakmamıştır, 22
Temmuzda olduğu gibi. (AK Parti sıralarından alkışlar) GÜROL ERGİN
(Muğla) – Allah razı olsun! Sağ ol, devam et! ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Ne zaman ki yok sayıldı, ne zaman ki horlandı, ne zaman ki kenara
itildi, o zaman da, kendisini horlayan, kenara iten ve unutanları, tüm dünyaya
örnek olacak şekilde tavrını ortaya koymuştur, 3 Kasım 2002 seçimlerinde olduğu
gibi. (AK Parti sıralarından alkışlar) AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Siz, seçilmişleri bile horluyorsunuz. GÜROL ERGİN
(Muğla) – O oyları hangi ahlaki uygulamalarla aldığınızı biliyoruz. ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımsal desteklemeleri
yüzde 182 artırarak 1,8 milyar dolardan 5,3 milyar dolara çıkaran hükûmetimiz
de bu Hükûmettir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, ayrıca, bugün verilen desteklerden bir örnek vermek
gerekirse, yeni kurulan bir süt sığır işletmesinin hayvan başına almış olduğu
destekleme miktarı, eski parayla 1,5 milyar liradır. Bunları belki
bilmiyorsunuz ama, şu anda öğreniyorsunuz tabii ki. Değerli arkadaşlar, eğer bu
işletme sadece süt desteğinden yararlanacaksa, hayvan başına da 350 YTL
alınmaktadır. 2002 yılı
öncesinde olmayanı konuşurken, şimdi yapılanı konuşuyoruz. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Ayağını niye kaldırıyorsun ayağını? ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Ve niçin daha çok yapılması gerektiğini konuşuyoruz. Hayvancılıkta
destek miktarı 9 kat artmış, prim ödemelerinde ise… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) GÜROL ERGİN
(Muğla) – Destek tamam da, desteksiz atıyorsun kardeşim! BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Koyuncu, ayağını niye kaldırıyorsun? BAŞKAN – Lütfen
konuşmanızı tamamlar mısınız Sayın Koyuncu. ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hayvancılıkta destek miktarları 9 kat artmış bizim
dönemimizde. ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Kaç parası ödendi? ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Prim ödemelerinde ise 7 kat artmıştır. Yani, rakam, 186 milyon
YTL’den 2007 yılında 1.248 milyon YTL’ye çıkmıştır değerli arkadaşlar. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 2008 yılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesinin
milletimize, üreticimize hayırlı olmasını diliyor, başta Hükûmetimize, Sayın
Bakanımız olmak üzere, Bakanlık çalışanlarına, tüm üreticilerimize ve… GÜROL ERGİN
(Muğla) – Başbakanı unuttun, Başbakanı! ALİ KOYUNCU
(Devamla) - …bütçenin yüce Meclisimizden geçmesinde katkısı olan herkese
teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. GÜROL ERGİN
(Muğla) – Sen gittin, Başbakanı unuttun. ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Hayırlı olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Koyuncu. GÜROL ERGİN
(Muğla) – Allah razı olsun! ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, mizah ihtiyacımızı giderdiği için
arkadaşımıza teşekkür ederiz! GÜROL ERGİN
(Muğla) – Meclise neşe kattın, sağ ol kardeşim! NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Bursalı çiftçilerin borçları ertelenmiyor. BAŞKAN - Sayın
milletvekilleri, şimdi ilk söz, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker’e
ait. Buyurun Sayın
Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Bakanım,
süreniz on yedi buçuk dakika. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin
değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Şimdi, tabii,
bütçeler sadece mali porteyle ilgili değil, o yıl içerisinde, o sektörle, o
bakanlıkla ilgili olarak yapılan bütün icraatların tartışıldığı, konuşulduğu, değerlendirildiği
platformlardır. Bundan da hareketle, tabii, biraz önce, hem iktidar partimizin
hem de muhalefet partilerinin değerli sözcüleri çıkıp, burada tarım sektörüyle
ve Tarım Bakanlığının uygulamalarıyla, icraatlarıyla ilgili birtakım haklı olarak
değerlendirmelerde bulundular. Tabii, muhalefet partisi sözcüleri haklı olarak
muhalefet icabı konuşuyorlar, yani meseleye muhalefet penceresinden, kendi
bulundukları noktadan değerlendirdiler, yaklaştılar. SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakanım, sizin gibi tabii. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, bizim de burada tabii,
Türk milletinin de bildiği, yüce Meclisin de zaman zaman tarafımızdan
bilgilendirildiği gibi, geçen 58 ve 59’uncu AK Parti Hükûmetleri döneminde Türk
tarımında gerileme değil, ilerleme olmuştur. Nasıl olmuştur? Onları çok kısaca
sizlere başlıklar hâlinde arz edeceğim ve arkasından da yeni dönemde, 2008 ve
sonraki yıllarda, bizim Hükûmet olarak, tarım alanında hangi hedeflere sahip
olduğumuzu, hangi projeleri hayata geçireceğimizi arz edeceğim. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle, tabii, biz Hükûmete geldiğimizde, Türkiye,
tarihinin en ağır ekonomik krizlerini yaşayan bir süreçten çıkarak gelmişti ve
bu nedenle, birçok sektörde olduğu gibi tarım sektöründe de gerçekten çok ağır
bir tablo vardı; çiftçilerimiz çok ağır bir borç yükü altındaydı ve bu borç
yükünün tutarı 2,7 milyar YTL idi. Biz bunun 1,5 milyar YTL’sini sildik, 1,2
milyar YTL’sini de yapılandırdık, çiftçilerimizin ödeyebileceği hâle getirdik
ve bunlar ödendi. On iki tane temel
kanun çıkardık tarım meselelerini çözmek için. Örneğin, Türkiye’nin bir Tarım
Kanunu yoktu. Türkiye’nin Organik Tarım Kanunu yoktu. Türkiye’nin Gıda Kanunu
yoktu. Türkiye’nin Toprak Kanunu yoktu. MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – AKP’yle hepsi geldi! TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Daha, isimlerini burada saymanın
çok vakit alması sebebiyle hepsini saymayacağım. Ama, on iki tane temel kanun
çıkarıldı dönemimizde. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bizden önce, çiftçilerimiz müteselsil kefalet diye bir
sistem sebebiyle sık sık ağır borç problemleri altına giriyorlardı. Bu, 650 bin
çiftçiyi ilgilendiren ağır bir problemdi. Biz o meseleyi de çözdük. Yani,
çiftçilerimizi bir başka çiftçiye kefil olması hasebiyle karşı karşıya kaldığı
borç yükü probleminden, yapılandırmak suretiyle, o meseleyi de çözdük. Faizler yüzde
59’du. Bir başka deyişle, Türkiye’de tarım sektörünün faizleri normal serbest
piyasa faizleriydi, ticari faizlerdi. Yani, 2000’li yılların başında, 2001
yılında yapılan bir düzenlemeyle, Türkiye’de tarımsal kredi faizlerindeki
sübvansiyon kaldırılmış ve çiftçi tamamen serbest piyasa şartlarına terk
edilmişti. Dönemimizde yüzde 59’dan yüzde 17’ye düşürüldü tarımsal kredi faizleri
ve bunun da, kullandırılan kredilerin yüzde 90’ı, yüzde 7 ile 13 aralığında
kullandırılıyor. Yüzde 25 ile 60 arasında kredi faiz sübvansiyonu uyguluyoruz
ve geçen sene 1,1 milyon çiftçiye, 5,5 milyar YTL tarımsal kredi kullandırıldı,
bunun yüzde 90’ı da kredi faiz sübvansiyonundan istifade etti. Şimdi, 2002
yılında devraldığımız noktada, Türkiye’de, sadece 550 bin tane çiftçi kredi
kullanmıştı ve toplam kullandırılan kredinin miktarı ise -tarım kredi, artı,
Ziraat Bankası- 550 milyon YTL civarında idi; bunda, 10 katlık bir artış
sağlandı. Dahası, bu sene ayrıca, özel bankalar da tarımsal kredi işine
girdiler ve onlar tarafından da şu anda, çiftçilerimize kredi kullandırılıyor. Değerli
milletvekilleri, biz, tarımsal desteklerin miktarını da yaklaşık 3 kat
artırdık. 1,8 milyar YTL, Türk çiftçisine tarımsal destek veriliyordu 2002
yılında, biz bunu 2007 yılında 5,3 milyar YTL’ye çıkardık ve bunun tamamını da
bu yıl ödedik. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk çiftçisinin, dönemimizde, ürettiği tarımsal
ürünlerin ihracatı arttı. Bakın, ne kadar arttı: 2002 yılında, Türkiye’de,
tarım ürünleri ithalatıyla, tarım ürünleri ihracatı arasındaki fark sadece ve
sadece 56 milyon YTL idi. Yani, Türkiye, 4 milyar civarında bir mal ithal
ediyordu, 4 milyar kadar da mal ihraç ediyordu, tarım ürünleri. Bakın,
geldiğimiz noktada, tarımsal ithalat ile tarımsal ihracat arasındaki fark 1,3
milyar YTL’dir, ihracat lehine. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, bunu,
maalesef, sık sık, bazıları ezberden bazı şeyler söylerler, zaman zaman derler
ki, işte “Türkiye tarım ithalatı daha fazla.” vesaire, bunlar doğru değildir.
Bizim dönemimizde, örneğin geçen sene 8,5 milyar YTL ihracat, 7,2 milyar YTL de
tarım ürünleri ithalatı olmuştur. Şimdi, bir başka
husus: Türkiye’de çiftçinin fakirleştiğinden bahsetti biraz önce değerli bazı
milletvekillerimiz, bu da doğru değildir. Bakın, Türkiye’de çiftçinin geliri,
2002 yılında 916 dolardır yıllık, bu, 2006 yılında 1.681 dolara çıkmıştır.
Şimdi, 916 dolardan 1.681 dolara kadar çıkış yüzde kaçlık bir artışı ifade
ediyor, ben sizin takdirlerinize sunuyorum. Türkiye’nin
tarımsal üretim değeri, 21,8 milyar dolardan 38,9 milyar dolara çıkmıştır. Bu,
yaklaşık yüzde 80’lik bir artış demektir. Türkiye’de üretilen toplam tarımsal
ve hayvansal ürünlerin değeri 39 milyar dolara çıkmıştır. Biz, tabii,
bunları gerçekleştirirken Türkiye’de uyguladığımız destekleme politikalarıyla,
çeşitlendirdiğimiz desteklemelerle ve desteklemeyi sadece tarlaya değil, tapu
sahibine değil, üretime ve verimliliğe verdiğimizden dolayı, Türkiye’de arz
açığı bulunan ürünlerin üretiminde ciddi şekilde artış olmuştur. Bakın, ne
olmuştur: Türkiye, 2,1 milyon ton mısır üretirken 3,8 milyon ton üretime
çıkmıştır. Ayçiçeğinde –bunlar, hep arz açığına sahip olduğumuz ürünler- 850
bin ton ayçiçeği, 1,2 milyon tona çıkmıştır. 360 bin ton çeltik, 696 bin tona
çıkmıştır, üretim artışı yüzde 93. Her ürün grubundan bir örnek veriyorum. Muz
örneği: Türkiye, 95 bin ton muz üretirken 178 bin ton muz üretimine çıkmıştır.
Türkiye, 9,4 milyon ton domates üretirken 10 milyon tonu aşmıştır. Bunun sadece
1,7 milyon tonu Antalya’dan ihraç edilmektedir, değerli Antalya
milletvekillerimiz bunu bilirler. Pamuk, 2,3 milyon tondan 2,6 milyon tona
çıkmıştır. Türkiye’de, süt, 8,4 milyon tondan 11,5 milyon tona çıkmıştır.
Türkiye’de hayvan sayısı artmamıştır, aynı sayıdaki hayvandan daha fazla verim
alınmıştır. Bu, bizim uyguladığımız verimlilik politikalarıyla, sağlıklı
destekleme politikalarıyla gerçekleşen bir durumdur. Et üretimi 420 bin tondan
490 bin tona çıkmıştır; beyaz et üretimi 720 bin tondan 1 milyon tona çıkmıştır
değerli arkadaşlarım. Şimdi, bunların
yanında, biz, kuşkusuz, birtakım yeni projeler hayata geçirdik. Öncelikle,
çiftçimizin hayat şartlarını yükseltmeye, ekonomik durumunu düzeltmeye ve
ürettiği tarımsal ürünlerin katma değerini artırarak kendisine gelir getirecek
ve istihdam yaratacak projelere ait bir model getirdik. Biz buna “Kırsal
Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Projesi” dedik. 2006 yılında
başlattığımız bu projede, 2.683 tane proje desteklendi. Bunların tutarı 1
milyar YTL’nin üzerinde ve bunlarda 385 milyon YTL de hibe kullanıldı. Bunların
2.160 tanesi ekonomiktir, gerisi altyapı yatırımlarıdır. Ama altyapı
yatırımından kastımız, burada, özellikle, basınçlı sulama sistemleridir; yani
üretime, verimliliğe dönük sulama sistemleri. Bir uygulama daha
getirdik: Çiftçimizin daha yüksek düzeyde teknoloji ve makine kullanımına
geçişini sağlamak ve desteklemek amacıyla, makine-ekipman alımlarına da biz,
yine, proje getirdik ve onları da belirli oranda hibe yoluyla destekliyoruz.
Nedir bunlar? Sulama ekipmanları, balya silaj, soğuk taşıma araçları ve minimum
düzeyde işlemeyle yapılan tarımın alet ve ekipmanlarını gerçekleştirmek
amacıyla. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bizim, yaklaşık 10 katlık bir artış sağladığımız bir
başka alan da tarımsal kalkınma kooperatifleridir. Bakın, bizden önceki
dönemde, sadece Türkiye genelinde 287 tane kooperatif desteklenmiş, bunlar
tarımsal kalkınma kooperatifleri. Bunlara 87 milyon YTL destek verilmiş. Bizim
dönemimizde 1.232 kooperatife 820 milyon YTL destek sağlanmış ve bakın, bundan
150 bin aile istihdam sağlamıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunun 1.050 tanesi hayvancılıkla ilgili
projedir, 800 tanesi süt sığırcılığı projesidir, 250 tanesi de koyunculuk
projesidir. Hani, biraz önce
de diyorlar, işte, “Hayvancılık öldü.” vesaire… Ölen mölen hiçbir şey yok
arkadaşlar, hamdolsun her şey iyiye doğru gidiyor, bundan sonra çok daha iyiye
doğru gidecek. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bakın, bu çerçevede, kırsal
alanda hem üretim artmıştır hem verimlilik artmıştır hem de çiftçinin geliri
artmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, şimdi de sizlere bundan sonraki dönem içerisinde neler
yapacağımızı kısaca, sadece başlıklar hâlinde arz edeceğim, zamanım buna
yetiyor. Önümüzdeki dönem
içerisinde, Tarım Bakanlığını, çok daha etkin hizmet üretmek ve daha başarılı
çalışmalar gerçekleştirmek maksadıyla etkin bir idari yapıya kavuşturacağız.
Bunun için bir kanun tasarısı taslağı hazırlandı ve şu anda bu Başbakanlıkta
görüşe açıldı. Aynı şekilde, bu yeni
yapı, Avrupa Birliği ile entegrasyon sürecini de dikkate alacak bir yapıdır. Bizim dönemizde
Tarım Bakanlığı teknik personel yönünden takviye edilmiştir. Bakın, 1990 ile
2002 yılları arasında Tarım Bakanlığına hiç toplu teknik eleman alımı
yapılmamıştı. Bizim dönemimizde 6.617 tane teknik personel, ziraat mühendisi ve
veteriner hekim alındı ve bunlar göreve başladı. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bunların hepsi de ÖSYM’yle, sıralamaya göre, puanlama sırasına göre
alındı. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk tarımının temel problemlerinden bir tanesi tarım
arazilerinin miras yoluyla bölünmesidir ve giderek işletmelerin küçülmesidir.
Biz, bu sorunda da, geçtiğimiz dönemde çıkardığımız bir kanun ve mevzuatla
asgari parsel büyüklüğünü 10 dekardan 20 dekara çıkarmak suretiyle bir nebze
iyileşme sağladık. Ancak, esas büyük adım miras hukukunda yapılacak bir
düzenlemedir. Bununla ilgili çalışmamız yapıldı, bu dönem inşallah hayata
geçecek. Tarımsal
desteklemeler yapısal dönüşüme hizmet edecek şekilde yeniden düzenlenip
sadeleştirilecektir. Çünkü, bu çerçevede bizim düşündüğümüz şu: Özellikle
havza, yani belirli bir üretim bölgesini dikkate alacak şekilde desteklemeleri
yönlendirmeyi düşünüyoruz. Böylece, verime ve üretime dönük bir gerçek planlama
yapılma imkânı doğacak, devletin verdiği destekler de verimlilik ve planlama
için kullanılmış olacaktır. Yine, prim
desteklemelerinde, sertifikalı tohum kullanımı, makineli hasat, birlik, kooperatif
üyeliği, sözleşmeli üretim, borsa tescili gibi kriterler de göz önünde
bulundurulacaktır, ki, bunlar da son derecede önemli. Gıda güvencesi ve
güvenliği sağlanacaktır. Bu konuyla ilgili hazırladığımız bir taslak var, bir
yeni mevzuat. Bunun dışında, Türkiye’de bir ulusal referans laboratuvarı
kuruyoruz, çalışmaları başladı geçen dönem, 2008 yılı içerisinde bu faaliyete
girecek. Kırsal kalkınmaya
yönelik olarak başlattığımız faaliyetler -biraz önce arz ettim bunları-
geliştirilerek devam ettirilecektir. 2008 yılı içerisinde, 2008 yılı sonunda,
Avrupa Birliğinin -geçen sene bizim kurduğumuz, burada geçirdiğimiz bir kanun
vardı, Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu diye, onun vasıtasıyla- fonları da
dağıtılmaya başlanacaktır. Küresel ısınma ve
kuraklık tehlikesine karşı yapmakta olduğumuz çalışmalar etkin bir şekilde
sürdürülecektir. Kuraklık Eylem Planı hazırladık ve buna dönük olarak aldığımız
tedbirler uygulanacak. Modern sulama yatırımlarının finansmanı konusunda
verdiğimiz destekler devam edecek. Biliyorsunuz, üç aşamalı bu konuda bizim
projemiz var, üç ayrı safhada başlayan. En son 1 Mayısta sıfır faizle, beş yıl
vadeyle, beş taksitte, damla sulama, modern sulama sistemlerini kuracaklara biz
kredi veriyoruz. Bu proje kapsamında bugüne kadar, mayıs ayından bu yana, 100
milyon YTL’nin üzerinde de kredi dağıtıldı. Onu da burada ifade etmek
istiyorum. Yine, tarımsal
kuraklık açısından, kuraklığa dayanıklı bitki çeşitlerinin tohumlarının
geliştirilmesi ve araştırılmasıyla ilgili olarak çalışmalarımız var, bunlar
daha detay kazanacak. Toprak-su
ilişkileri ve sulama sistemleri geliştirilecek. Dönemimizde mutlaka bu yapıdaki
boşluk giderilecektir, önümüzdeki dönemi kastediyorum. Çünkü, mülga Köy
Hizmetlerinin ve Toprak Su Genel Müdürlüğünün vilayetlere devredilen, il özel
idarelerine devredilen bazı hizmetleri var, ama özellikle sulama göletleri
vesaireyle ilgili hizmetler, bir de tarla içi geliştirme hizmetlerinde şu anda
bir sorun var, onu gidermeye dönük olarak biz düzenleme yapıyoruz. Tarımsal
araştırma ve yayın faaliyetleri etkinleştirilerek devam edecek. Bu çerçevede
bizim, bildiğiniz gibi, 2007 başında başlattığımız, köylerde istihdam edilmek
üzere sözleşmeli tarım danışmanı 2.500 kişi aldık, köylerde çalıştırıyoruz şu
anda. Bunları, önümüzdeki dönemde, her sene sayıyı belli bir miktar artırmak
suretiyle, dönem sonunda bunu 10 bine çıkarıyoruz. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Lisanslı
depoculuk faaliyetleri başlatılacak ve yaygınlaştırılacaktır. Bu, özellikle
tarım ürünlerinin pazarlanması açısından son derecede önemlidir. Bu konuyla
ilgili şirket kuruldu, protokoller yapıldı, çalışma devam ediyor. Yine, üretici,
sanayici ve tüketici açısından önemli avantajları olan sözleşmeli tarım modeli
yaygınlaştırılacak, hayata geçirilecek. Bununla ilgili birtakım desteklemeler
ve teşvikler… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakan, süreniz doldu. Ek süre veriyorum
bir dakika. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bitiriyorum efendim, birkaç
cümle müsaade ederseniz. BAŞKAN –
Estağfurullah. Buyurun. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ürün konseyleri oluşturulacak.
Zeytin, zeytinyağı, pamuk ve fındıkta üç tane konsey kurduk. Turunçgil
konseyiyle ilgili çalışmalar tamamlanmak üzere. Çayla ilgili konsey de son
noktaya geldi. Bunlar bir şemsiye oluşumdur. Üretici, tüketici, pazarlamacı,
kamu, herkesin içinde yer aldığı, etkili görev yapabilecek ürün konseyleridir. Enerji tarımı
dünyanın gündemindedir, bizim de gündemimizde olmak zorunda. Artık, tarım,
sadece karın doyurmak, sadece istihdam yaratmak, ihracat ve sanayiye ham madde
sağlamak için değildir. Artık, insanlar arabalarının depolarındaki yakıtı da
tarımdan karşılıyorlar, karşılayacaklar. Dünya bu yöne gidiyor. Bizim de buna
dönük tedbirlerimiz var. Bunları bu dönem içerisinde hayata geçireceğiz;
detaylarını anlatamıyorum. Önümüzdeki dönem içerisinde bizim, tarımsal ihracatı
35 milyar dolara çıkarma, temel tarım ürünlerinde rekabet gücüne sahip
olduğumuz yirmi temel üründe dünya liderliği için iddia sahibi olmaya ve sektörün verimliliği… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakanım. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bitiriyorum efendim. Bir cümle… BAŞKAN – Süre
veremem efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Projelerimizle ilgili olarak
çalışmalarımız devam edecek ve bütün bu çalışmalarda sizlerin desteğini elbette
hissedeceğiz arkamızda. Gerek muhalefet partilerinin gerekse iktidar partisinin
desteğiyle iyi şeyler yapacağız, hiç endişe etmeyin. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan. Söz sırası, Çevre
ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu. Buyurun Sayın
Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Bakan,
süreniz on yedi buçuk dakika. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Çevre Orman Bakanlığının 2008 yılı bütçe tasarısını sunmak
üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Çevre Orman
Bakanlığı, soluduğumuz havasından içtiğimiz suyuna, ayağımızı bastığımız toprağına kadar ülkemizin her
noktasını ilgilendiren bir bakanlıktır. Biz Bakanlık olarak, bütün Bakanlık
mensupları olarak, bunun şuurundayız ve ülkemiz için elimizden geldiği kadar
çalışıyoruz, gayret ediyoruz. Bakanlık olarak
hedefimiz, çevre, orman, doğa koruma ve su konularında sürdürülebilir bir
yönetimi; akılcı, katılımcı, şeffaf, korumacı ve rasyonel bir anlayışı
uygulamaya, hâkim kılmaya çalışıyoruz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle, çevre yönetimiyle alakalı kısa bir bilgi
arz etmek istiyorum. Çevreyle ilgili hususların Avrupa Birliği üyelik
sürecindeki müzakerelerin en önemli bir ayağını teşkil edeceği malumlarınızdır.
Üç yüz adet direktiften oluşan Avrupa Birliği çevre müktesebatının önemli bir
bölümü ulusal mevzuatımıza uyarlanmış olup, bu kapsamda otuz yönetmeliğin
yayımı ve revizyonu gerçekleşmiştir. Şu ana kadar Avrupa mevzuatının yüzde 40’ıyla
bizim mevzuatımız uyumlu hâle getirilmiştir. Hedefimiz, 2010 yılına kadar yüzde
90, yüzde 100’üne yakın bir uyum sağlamaktır. Hava kalitesinin
iyileştirilmesi ve izlenmesi için çok büyük bir hamle gerçekleştirilmiştir.
Nitekim, 2003 yılı sonunda sadece 3 ilimizin hava kalitesi izlenebilmekte iken,
bugün itibarıyla 81 ilimizin hava kalitesi Bakanlığımızın web sitesinden,
adresinden rahatlıkla izlenebilmektedir. İklim değişikliği
konusunda, bilindiği üzere, ülkemiz, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği
Çerçeve Sözleşmesi’ne Mayıs 2004’te taraf olmuştur. İklim Değişikliği Birinci
Ulusal Bildirimi’ni Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sekreteryasına Ocak
2007’de sunduk. Kyoto Protokolü’ne ülkemiz henüz taraf değil. Bu Protokol
kapsamında da bilindiği üzere, Bakanlığımız koordinasyonlarında çeşitli
bakanlıklarla birlikte müşterek çalışmalar yapılmaktadır. İnsan sağlığını
ve psikolojisini en çok etkileyen önemli konulardan birisi de gürültü
kirlenmesidir. Türkiye’yi temsil edecek şekilde seçilen pilot alanlarda kara
yolu, havaalanı, sanayi bölgesi ve demir yolu olarak seçilen bazı gürültü
kaynakları için özellikle bölgesel gürültü haritaları hazırlanmaktadır. 2003
yılı itibarıyla sadece 15 merkezde düzenli katı atık depolama tesisleri
mevcuttu, yani katı atıkların sadece yüzde 35’i düzenli olarak toplanıp
bertaraf ediliyordu, yüzde 65’i ise tamamen “vahşi depolama” dediğimiz vahşi
usullerle araziye atılıyordu. Ancak, yapılan çalışmalarla şu ana kadar 1.300
belediyenin katılımı ile ortak tesisler oluşturmak için 108 adet birlik
oluşturulmuştur. Bunlardan 14 tesis işletmeye alınarak 2007 itibarıyla düzenli
depolama tesisi 15’ten 29’a çıkarılmıştır. Ancak, şu anda tam 51 adet müşterek
tesisin de çalışmaları devam etmektedir, kimisi inşa safhasında kimisi projelendirme
safhasındadır. Yani, biz, özellikle 2008 yılı sonunda, bu tesislerin de
tamamlanmasıyla, yaklaşık olarak 50 milyon 700 bin kişinin katı atıklarını
düzenli olarak bertaraf eder hâle geleceğiz ki, gerçekten, bu, katı atıklar
konusunda, bu katı atıkların düzenli toplanıp bertaraf edilmesi, tıbbi
atıkların keza toplanması konusunda yapılacak en büyük hamlelerden birisidir. Tabii, ülkemiz,
su kaynaklarının korunması yönündeki hukuki düzenlemelerin en önemlilerinden
birisi olarak Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’ni görmektedir. Bu konuda da
gerekli çalışmalar yapılmış, bildiğiniz gibi Yönetmelik tadil edilmiş ve
Başbakanlığa gönderilmek üzere düzenledik Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’ni. Yalnız, bu arada
bir hususu belirtmemde fayda var. Bazı milletvekillerimiz ülkeler arasında
çevreyle ilgili sıralamalar yaptılar. Ancak, bu konuda en sağlıklı veriler,
OECD tarafından yayınlanan çevreyle ilgili kriterlerdir. Şimdi, özellikle çevre
konusunda ülke sıralaması olarak, OECD çevre göstergelerine göre -bakın, rakam
veriyorum- 2003 yılında Türkiye 98’inci sırada iken 2006 yılına gelindiğinde
45’inci sıraya yükselmiştir. Bu, gerçekten takdire şayan bir husustur. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; biraz daha ben çevresel etki değerlendirmesi ve çevre
düzeni planları, faaliyetleri hakkında çok kısa bir bilgi vermek istiyorum.
Aslında sadece Bakanlığımızla alakalı bir konunun dahi saatlerce anlatılmasıyla
ancak açıklanabilir. Ama, ben çok kısaltarak sizlere özetlemek istiyorum. Ülke genelinde 51
ilin 1/100.000’lik çevre düzeni planlarının 2007 yılı sonunda hazırlanması
hedeflenmiştir. Bu noktada da aşağı yukarı hazırlıklarımız bitti, hedefimize
ulaştık. Ancak, kalan illerle ilgili çalışmalar devam ediyor. Özellikle, 2008,
2009 yıllarında hazırlanması hedeflenen diğer çevre düzen planlarıyla biz
ülkenin hemen hemen yaklaşık yüzde 65-70’ine yakınının çevre düzen planlarını
tamamlamış olacağız ki, bu gerçekten çok önemli. Bilhassa, bu çevre düzeni
planlarının tamamlanmasına ben çok büyük ehemmiyet veriyorum. Çünkü, bunları
tamamlamadığımız zaman maalesef arazi kullanımında yanlışlar olabiliyor. Mümbit
araziler birtakım sanayi tesisleri tarafından işgal edilebiliyor. Bunu önlemek
için mutlaka çevre düzeni planlarının kısa zamanda tamamlanması şarttır.
Hedefimiz, 2010 yılına kadar bütün ülkemizin çevre düzeni planlarını
hazırlamaktır. Özellikle, bu maksatla… Bir de şunu
belirteyim: Biz, şu anda coğrafi bilgi sistemini Bakanlıkta geliştirmek için
büyük bir yarış içine girdik. Özellikle, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüz,
Orman Genel Müdürlüğümüz ve Ağaçlandırma Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüklerimiz
şu anda coğrafi bilgi sisteminin bütün tabakaları dediğimiz, katmanları
dediğimiz katmanlar, başta harita katmanı, akarsular, göller, sulama
sistemleri, arazi, ormanların dağılımı, bütün bunları en güzel şekilde,
bilgisayar ortamında olacak şekilde, görecek şekilde düğmeye basınca, böyle bir
teknolojiyi bir an önce tamamlamak için talimat verildi. Bu konuda da 2008 yılı
bizim için hedef yıldır. Özel Çevre Kurumu
ile ilgili de kısa bir bilgi arz etmek istiyorum: Özellikle Türkiye’de 14 adet
özel çevre koruma bölgesi bulunuyor. Bunlarla ilgili -her birisinin ismini
vermeyeyim ama- katı atık tesislerinin bertaraf tesisleri yanında atık su
arıtma tesisleri, özellikle pek çok özel çevre koruma bölgesinde bunlar yapıldı
ve bunlar Kurum’umuz tarafından izlenmektedir, onu da özellikle belirteyim. Meteorolojik
gözlem ve teknoloji geliştirme faaliyetlerinde de gerçekten önemli adımlar
atılıyor. Gözlem sistemlerinin modernizasyonu, tahmin ve erken uyarı
sistemlerinin geliştirilmesi, bilişim altyapısının geliştirilmesi ve
meteorolojik rasatlarda ar-ge projelerine ağırlık verilmesi, ayrıca,
uluslararası alanda meteorolojik görünürlüğün artırılması ana hedefler olarak
seçilmiştir. 2007 yılı içinde
gözlem sistemlerinin modernizasyonu için havaalanlarına kurulacak olan -bir
milletvekilimiz belirtmişti- 24 adet otomatik meteoroloji ölçüm ve raporlama
istasyonunun alım projesinde ihale tamamlandı. İstasyonların kurulmasına en
kısa sürede başlanacak. Yalnız, daha önceki ihalenin iptal edilmesinin sebebi
Sayın Bakanımız tarafından yeterli… Daha önceki Bakanımız Sayın Osman Pepe
tarafından, ihalede yeteri kadar katılım olmadığı, rekabetçi şartların
sağlanmadığı cihetiyle iptal edilmiştir, yeniden ihale edildi. BİHLUN TAMAYLIGİL
(İstanbul) – ATV ihalesini de örnek gösterseniz ya, yeterince katılım olmadığı… ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ülkemizin doğu bölgelerini kapsayacak 150 adet
AVOS otomatik meteoroloji istasyonunun kurulması projesinde de ihale
tamamlandı, onu da özellikle belirtmek istiyorum. Bir de, değerli
bir milletvekilimiz sormuştu, “Sadece, Meteoroloji Genel Müdürlüğü hava
tahminlerinde mi bulunuyor, yoksa, diğer kurum ve kuruluşlarla, misal olarak,
kuraklık, tarım faaliyetleri veya turizm, spor faaliyetleri, enerji gibi
konularda da bilgi veriyor mu?” diye. Hakikaten, şu anda, Meteoroloji İşleri
Genel Müdürlüğü bütün bu kurumlarla, Sağlık Bakanlığından Devlet Su İşleri,
Tarım Bakanlığımıza kadar bütün kurumlarla ortak çalışmalar yapılıyor. Misal
olarak, 2006-2007 yılındaki kuraklıkla alakalı bütün kurumlar olarak toplantı
yaptık ve çiftçilerimizin tamamı kuraklık olacak bölgelerde ikaz edildi;
kuraklığa karşı dayanaklı, az su isteyen birtakım ürünlerin ekilmesi sağlandı. Devlet Su İşleri,
tabii, ülkemizin en büyük kurumlarından birisi. Burada tabii,
kısaca Devlet Su İşlerinin faaliyetlerinden de bahsetmek istiyorum. Özellikle
şu ana kadar, biliyorsunuz, ülkemizde 8,5 milyon hektar ekonomik sulanabilir
bir alan var; bunun ancak 5,1 milyon hektarı sulanabildi, geri kalanı da
sulanacak. Özellikle şunu
belirtmek istiyorum: GAP’tan bahsedildi, GAP’taki faaliyetlerin durduğundan.
GAP’taki faaliyetler durmadı, bilakis arttı. Bakın, GAP konusu olduğundan,
yirmi yıl öncesinden 2003 yılına kadar GAP’ta sulanan alan miktarı -bakın,
rakamı tam olarak veriyorum- sadece 175 bin hektar. Hâlbuki biz ise özellikle
sulama sistemlerini de tamamen modernize ederek, iptidai sulama sistemlerini
terk ederek, Yaylak ve Bozova’da olduğu gibi, kapalı, otomatik, modern sulama
sistemleri olmak üzere, bunları tamamen işletmeye açtık ve 2003 yılından 2006
yılı sonuna kadar sulamaya açılan miktar 90 bin hektardır. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Şu anda, sayın milletvekillerimiz iyi biliyor, yaklaşık
olarak 100 bin hektarlık alan da inşa hâlindedir. Bunu da en kısa zamanda
bitireceğiz. Bakın, GAP’ta göreceksiniz, yeni metotlarla, özel sektörü de
devreye sokmak suretiyle, çok hızlı bir şekilde sulama tesislerini bitirmek istiyoruz. Sadece GAP’ta
değil, şu anda KOP olarak bilinen ve ismi âdeta unutulan -KOP dedikleri, Konya
Ovası Projesi- bir projeyi hayata geçirdik, kısmen geçirdik. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bakın, sayın milletvekillerimiz biliyor. Derebucak
Profesör Doktor Yılmaz Muslu Barajı’nı -kırk bir yılda bitecekti- yıldırım
hızıyla açmadık mı 6 Temmuz 2007 tarihinde değerli milletvekilleri? HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Seçime yetişmesi gerekiyordu! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ayrıca, Suğla Depolaması’nı bitirmedik mi?
Beyşehir’e 135 milyon ton su verecek Gembos Derivasyonu’nu tamamlamadık mı?
Mavi Tünel’in temeli atılmadı mı? RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Bizim Karaçal Barajı ne oldu? ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bütün bunlar yapıldı. İnşallah, süratli bir
şekilde tamamlayacağız. Bir de, çok
değerli bir milletvekilimiz şundan bahsetmişti, denildi ki: “DSİ’nin bütçesi
azalıyor yıllara göre.” Evet, 2007 yılı bütçesine göre, baktığımız zaman, 2008
yılı bütçesinde bir miktar azalma var, ama bu azalma, dikkat edin, enerji
sektöründe, yüzde 18,49 enerji sektöründe bir azalma var. Ancak, lütfen, şu
anda 1,37 milyar YTL’lik enerji sektörüne, 2 milyar da bizim akıl edip de
ortaya koyduğumuz bir çalışmanın neticesinde, özel sektörün inşaatlarını da
devreye sokarsanız, yatırımların çok daha arttığı anlaşılır. Bakın, daha önce,
2003 yılında, ben Devlet Su İşlerine geldiğim zaman hidroelektrik
potansiyelinin sadece üçte 1’i kullanılıyordu, hatta bana göre dörtte 1’i. Ama,
bu boşa akan suları değerlendirmek maksadıyla bir yönetmelik çıkardık.
Yönetmeliğin adı Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği. Bu Yönetmelik
sayesinde, bakın değerli milletvekillerim, şu ana kadar 1.766 adet
hidroelektrik santrali ilan ettik. Bunun 1.149 adedine müracaat edildi. Yani,
bu da yaklaşık 16 bin megavat, yani yaklaşık 40 milyar kilovat saatlik bir
enerji üretimini özel sektör devreye girecek. Bir başka ifadeyle, yaklaşık 22
milyar dolarlık, devletin yapacağı yatırımı özel sektöre yüklemiş olduk. Bunlar
şöyle, bunlar rekabet şartlarında oluyor. Hatta birden fazla olursa katılım
payı alıyoruz. RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Özel sektör yabancı sermayeyle yapar onu. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Katılım paylarımız da şu ana kadar 500-600
milyon dolara da yaklaştı, hazineye gidiyor ve bunlar en fazla kırk dokuz yıla
kadar kullanacaklar, bilabedel devlete teslim edecekler. Zaten biz kırk dokuz
yıla kadar yapamıyorduk, çünkü, şimdiye kadar yapılan üçte 1. Elli yılda üçte 1
yapılırsa geri kalan üçte 2’si kaç yılda yapılır? Yüz yılda. Biz, kırk dokuz
yılda yapılacak işi bilabedel olarak işletiyoruz ve devredecek. Bu da altı yedi
yıl içinde tamamlanacak, en geç altı yıl içinde tamamlanacak. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Tabii, söylenecek
çok şey var. Özellikle, “Niye bu bütçe az?” Bütçenin az olması önemli değil,
acaba verilen bütçeyle ne kadar iş yapıyoruz, ona bakmak lazım diye
düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bakın,
Başbakanlık da inanmadı, bir rapor istedi kuruşu kuruşuna, 2003-2005 yılları
arasında en çok tasarruf yapan kurumlar arasında Devlet Su İşleri ödül aldı.
Nasıl aldı? 3,2 katrilyon Türk lirası tasarruf ettik. İşte, o yatırımları… Yani
biz olmasaydık o paralar gidecekti, biz onu aldık, milletimize hizmet olarak
sunduk. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ve 366 tesis
açtık. 111’i baraj ve gölet. Hatta, bütün milletvekillerimizi davet ediyorum,
16 Aralıkta Sayın Başbakanımız 19 adet büyük tesis açacak Ödemiş’te. Ödemiş’e
bütün milletvekillerimizi bekliyoruz. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – 3 büyük şehir susuzluktan kırılıyor, onlardan bahset biraz da! ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hatta, bir barajda da su tutulacak -sayın
milletvekilimiz sormuştu, o milletvekilimiz de Çanakkale milletvekilimizdi
bildiğim kadarıyla- o barajda da su tutacağız. Dolayısıyla, 19 tane büyük
tesis, takriben 1 katrilyon, yani 1 milyar YTL’lik tesis açacak, hepinizi davet
ediyoruz efendim. Ormancılık
faaliyetleriyle ilgili, sürem kalmadı, sadece şunu belirteyim. Ormancılık
faaliyetlerinde sadece şunu belirtmemde fayda var… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız efendim. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hemen özetleyeceğim. Şu anda, 2 milyon
300 bin hektarlık alanı ağaçlandırmak üzere bütün kurum, kuruluşlar, yediden
yetmişe kadar bütün milletimizin evlatları seferber oldu ve 2012 yılı sonuna
kadar tam 2,5 milyar ağaç yetiştireceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Zaten bütün
milletvekillerimize de Atatürk Orman Çiftliği’nde bir alan ayrıldı, hepinizin
adına ağaç var. (AK Parti sıralarından alkışlar) Evet, şimdi,
efendim, tabii, burada daha anlatılacak çok şey var. Bazı suallere arada cevap
vereceğim. Son olarak, biz
büyük hedefler koyduk. Bu hedefleri başaracağımıza inanıyorum. Tabii, bütün
milletvekillerimizden destek istiyoruz. Su, orman, çevre gibi konular özellikle
partiler üstü konulardır. Dolayısıyla bütün vekillerimizin desteğini talep
ediyorum. Saygılar
sunuyorum, hayırlı olmasını diliyorum. Sağ olun, var
olun. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Bakan. VAHAP SEÇER
(Mersin) – Sayın Bakan, Mavi Tünel Projesi’ni iptal edin, Göksu Deltası yok
olacak. BAŞKAN – Söz
sırası, aleyhinde, Niğde Milletvekili Sayın Mümin İnan’a ait. Buyurun Sayın İnan.
(MHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika Sayın İnan. MÜMİN İNAN
(Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Çevre ve Orman
Bakanlığının bütçesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygı ve sevgiyle selamlıyorum. 2008 merkezi
yönetim bütçesinde hedeflenen 171,2 milyar YTL vergi gelirinin yüzde 33’ü gelir
ve kurumlar vergisi gibi doğrudan ödenen vergilerden, yüzde 67’si ise KDV, ÖTV
gibi dolaylı vergilerden hedeflenmektedir. AB ülkelerinde bu oran yüzde 30’un
biraz üzerindeyken, ülkemizde yüzde 70’lere dayanmaktadır. Bu gibi dolaylı
vergiler, sonunda tüketiciye yansımaktadır. Yani, kısaca, bu vergiler kazanç
sağlayanlar tarafından değil tüketiciler tarafından ödenecektir. Ayrıca, 2008
bütçesinde 33,3 milyar YTL vergi dışı gelir tahmin edilmektedir. Bu tahmin de
çok yüksektir. Çünkü, büyük işletmelerin önemli bir kısmı geçen dönemde
özelleştirilmiştir. Sonuçta 17,8 milyar YTL tahmin edilen 2008 yılı bütçe
açığı… Ya da öngörülenden daha yüksek olacaktır. Varlıklı ve yoksulun aynı
oranda ödediği KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerden bu açık kapatılmaya
çalışılacaktır. Ülkemizdeki gelir dağılımı ve vergi ödeme adaletsizliğinin
devam edeceği görülmektedir. Bütçede öngörülen
giderlerin ise yaklaşık yarısını iki gider kalemi oluşturmaktadır. Bunlar,
personel giderleri ve faiz giderleridir. Devletten maaş ve ücret alan, sayıları
2 milyon 600 bine ulaşan memur ve kamu işçisi sayısına karşılık bütçeden faiz
geliri alanların sayısı bunların yüzde 1’i kadar bile değildir. 2008 bütçesinde
personel için 48,7 milyar YTL, buna karşılık faiz ödemeleri için 56 milyar YTL
ayrılmıştır. Bütçeden ayrılan kaynağa bakıldığında, bu yüzde 1’den daha az olan
kesimin bütçeden aldığı pay çok daha fazladır. Açıkça görülüyor ki, 2008
bütçesi önemli oranda faizden rant sağlayan iç ve dış sermaye sahiplerine
gidecektir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bakanlık bütçesi geçen yıla oranla yaklaşık 5,5
artırılarak 1 milyar 21 milyon 925 bin YTL olarak tahmin edilmektedir. Kasım
2007 sonu itibarıyla yıllık enflasyonun yüzde 8,4 olduğu göz önüne alınırsa,
bütçenin reel olarak yüzde 3 oranında küçüldüğü görülecektir. Orman Genel
Müdürlüğünün toplam 614 milyon 625 bin YTL olan bütçesinin ise üçte 2’sinden
fazlası personel ve diğer cari giderlere gitmekte, Orman Koruma ve Yangınla
Mücadele Daire Başkanlığı ile orman bölge müdürlüklerine ancak hizmet için sarf
edebileceği 191 milyon YTL kalmaktadır. Anayasa’mızın
56’ncı maddesinde “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına
sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini
önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” denilmektedir. 4856 sayılı
Kanun’un amacına bakıldığında, çevrenin korunması ve iyileştirilmesi, doğal
kaynakların en uygun ve verimli şekilde kullanılması ve korunması, ormanların
korunması, geliştirilmesi ve orman alanlarının genişletilmesi amaçlanmış, aynı
Kanun’un 2’nci maddesiyle bu görev, amaçların gerçekleştirilmesi görevi Çevre
ve Orman Bakanlığına verilmiştir. Bu bütçeyle
devletin bu ödevleri yerine getirmesi mümkün görülmemektedir. Son yıllarda
küresel ısınmanın da etkileriyle giderek artan çevre sorunlarına bu bütçeyle
nasıl çözüm bulunacağı büyük bir soru işaretidir. Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; geçtiğimiz kasım ayı başlarında ağaçlandırma
seferberliği başlatılmıştır. Gerekliliğine inandığımız ve gerçekleşmesi için
her türlü desteği vermeye hazır olduğumuz bu projenin yerel yönetimler ve
vatandaşlarımızdan gelecek yardımlarla beraber, bu faaliyetin önemine binaen
ana maliyetin Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesine ödenek konulmak suretiyle
merkezî Hükûmet tarafından karşılanması gerekmektedir. Yerel yönetimlere
projede gerçekleştirecekleri çalışma için kaynak aktarılması gerekmektedir. Ülkemizde zaman
zaman başlatılan ağaçlandırma seferberliklerinden istenilen başarı elde
edilememiştir. Bunun sebebi de ağaç dikiminden sonraki bakım döneminde gerekli
itinanın gösterilememesidir. Ağaç dikmek önemlidir, ama onu yaşatmak ondan çok
daha önemlidir. Ağaçlandırma seferberliği başlatılmışken gündeme gelmesi
muhtemel 2/B’nin de yeniden gözden geçirilmesi bu anlamda daha uygun olacaktır. Ayrıca, yeni
anayasa taslağında ormanların özelleştirilmesi konusu ülkemiz için de oldukça
tehlikeli bir konudur. Çevreyle ilgili hususların AB’ye üyelik sürecindeki
müzakerelerin en önemli bir ayağını teşkil edeceği bellidir. Özellikle mevzuat
uyarlama çalışmalarımızın yanında uygulamaya yönelik çalışmalarımız da artarak
sürdürülmelidir. İllerin katı atık
ve sulama suyu arıtma tesislerinin bir an önce hayata geçirilmesi için merkezî
Hükûmetin desteğine ihtiyaç vardır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
İnan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız efendim. MÜMİN İNAN
(Devamla) – Peki, efendim. İllerde
Bakanlıkça hazırlatılan çevre düzenleme imar planlarının yerel yönetimlerin
uyarıları dikkate alınmadan yapıldığı ve bunlara itirazların konu edildiği
bilinmektedir. Bu konuda yerel yönetimlerin talep ve uyarılarının dikkate
alınması gerekmektedir. Niğde
Üniversitesi, arıtma tesisi olmadığı için atık sularını Akkaya Barajı’na
bırakmaktadır. Üniversitemize arıtma tesisi için mutlaka bir ödenek
verilmelidir. Ülkemizde yaz
aylarında karşılaşılan ve herkesin içini sızlatan en önemli çevre felaketi,
dikkatsizlik sonucu, terör örgütünün sabotajları veya rant peşinde koşanların
sebep olduğu orman yangınlarıdır. Özellikle birinci hedef olarak, orman
yangınlarının başlangıç anında tespit edilmesi ve süratle müdahale edebilmek
için havadan yangın söndürme imkânlarının artırılması gerekmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ekonomik
kalkınmamızı sürdürmeye çalışırken, çevre dostu projelerin geliştirilmesini
teşvik etmeliyiz. Unutmayalım ki bugün yaşadığımız çevrede gelecek nesillerin
hakkı vardır. 2008 yılı… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın İnan. MÜMİN İNAN
(Devamla) – Ben teşekkür ederim efendim. Bütçenin hayırlı
olmasını temenni ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, on birinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi sorulara
geçiyoruz. İlk soru sahibi,
Sayın Paksoy. Buyurun Sayın
Paksoy. MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Tarım
Bakanımıza sormak istiyorum birinci sorumu: Bakanlığınızca desteklere ayrılan
para 2008 yılı desteklerine yetmeyecektir. İlaveten 2007 yılında ödenemeyen
miktar da devredecek, bu durumda 2008 yılından 2009 yılına devredecek destek
miktarı artarak devam edecektir. Bu konuda bir açıklama yapar mısınız. Sayın Çevre ve
Orman Bakanıma sormak istiyorum: Kahramanmaraş’ta Devlet Su İşlerince 1998
yılında programa alınan Kılavuzlu sulamasının fiziki gerçekleşmesi yüzde 9,
yine Adatepe Barajı inşaatı 1995 yılında programa alınmış, fiziki gerçekleşmesi
yüzde 55’tir. 2007 ile 2008 yılları arasındaki yatırım bütçesi yüzde 10,5
azalmıştır. Bu, Devlet Su İşlerinin bütçe talebinin yüzde 24’üne tekabül
etmektedir. Bu tabloya göre her iki tesisi kaç yılda bitirmeyi düşünüyorsunuz? Üçüncü sorum:
Yatırımcı kuruluşlarda teknik personel arasında ücret dengesi giderek bozulmaktadır.
Örneğin, DSİ’de çalışan… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Paksoy. Sayın Korkmaz,
buyurun. SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, sorum her iki Sayın Bakana da olacak: Isparta
merkezi ile Deregümü köyü sınırı arasında kalan yaklaşık 2.500 dönümlük
tarımsal alan organize tarım bölgesi olarak planlanıyor. Bu alanda kesme çiçek,
sera domatesi ve tonlarca üzüm ve gül üretiliyor. 2008 Martında proje
kapsamında damlama sulama suyu hedefleniyor iken AKP’li Isparta Belediyesinin
Ağustos 2007’de aldığı bir kararla, 2.500 dönüm arazi üzerindeki “tarımsal
karakterliği” statüsü kaldırılarak yapılaşmanın önü açılmıştır. Tarım
arazilerinin korunacağı iddiasını sıkça dile getiren Bakanlığınızın bu konudaki
tutumu ne olacaktır? Deregümü köyünde yapılan mini referandumda yüzde 90
oranında “imara hayır” oyu çıkmıştır. “Milletimiz referandumlara alışsın
artık.” diyen bir Hükûmetin Bakanı olarak, referandum neticesi olan köylünün
rızasına uymayı düşünüyor musunuz? Artvin
Yusufeli’ndeki baraj yapımı nedeniyle, zaten küçük arazilere sahip köylülere,
gerek kamulaştırmada gerekse zirai desteklerde pozitif bir ayrımcılık düşünüyor
musunuz? BAŞKAN –
Teşekkürler. Buyurun Sayın
Işık. ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Tarım Bakanım: 1) Bakanlığınızda
müdür, müdür yardımcısı ve şube müdürü olarak görev yapan teknik personelin
ücreti, aynı diplomaya sahip diğerlerine göre yaklaşık 200 YTL daha düşüktür.
Gerek bunların gerekse Bakanlığınız çalışanlarının ücretlerinin iyileştirilmesi
için bir girişiminiz olmuş mudur? 2) Bakanlığınız
üst düzey yöneticisi olarak ziraat mühendisi ve veteriner hekim dışında hangi
görevlerde, kaç kişi çalışmaktadır? 3) Kamuoyuna
tarım ve gıda bakanlığı tasarısı olarak sunulan yeni tasarıda tarım uzmanı
statüsünde ziraat mühendisi ve veteriner hekimler dışında diğer meslek
gruplarının da yer almasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 4) Sulu tarım
yapılan bölgelerimizde yanlış ve aşırı sulama nedeniyle çoraklaşmaya başlayan
tarım arazilerinin ıslahı konusunda hangi biriminiz nasıl bir çalışma
yürütmektedir, bu konuda hangi tedbirler alınmıştır? 5) Tarımsal
üretimin önemli bir girdisi olan traktör ve tarım iş makinelerinin daha verimli
kullanılması amacıyla makine birlikleri oluşturulmasını düşünüyor musunuz? BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Işık. Buyurun Sayın
Asil. MEHMET ŞANDIR
(Mersin)– Sayın Başkanım, sıralamada Hakan Coşkun Bey’in ismi var. BAŞKAN – Sayın
Asil var evvela, ondan sonra Sayın Coşkun’u alacağız. Sayın Asil,
konuşacak mısınız, soru soracak mısınız? BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Coşkun’a geçin efendim. BAŞKAN – Peki, o
zaman. Buyurun Sayın
Coşkun. HAKAN COŞKUN
(Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Bakanıma
sormak istiyorum: Gelişmiş ülkelerde destekleme politikaları dedikleri zaman,
tarımsal ürünlerinde çiftçiyi korumak için taban fiyatının belirlenmesinde de
bir önlem alırlar. Ben iyi biliyorum ki, AKP İktidarı zamanında, 2002-2006
yılları arasında, sırf buğday üreticisine verdikleri zarar 4,5 milyar YTL, yani
bir yandan verirken bir yandan almışız. Bundan sonraki dönemde buna bir tedbir
almayı düşünüyor musunuz? Bir de, Tarım
Bakanlığının yeniden yapılandırılması kanun tasarısında, ziraat mühendisleri,
veterinerlerin yanında dört yıllık fakülte mezunlarına da tarım uzmanı kadrosu
verilmesi düşünülüyor. Yani, bir ziraat mühendisi olarak benim biraz zoruma
gidiyor bu. Daha önce yapıldığı gibi, APK uzmanlığı vardı bizde… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Çalış. HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, aracılığınızla birinci sorum Tarım Bakanımıza,
diğer sorularım da her iki Bakanımızla ilgili. Soru 1)
Türkiye’de tarım kredi kooperatifleri borçları nedeniyle ve sulama suyu
elektrik borçları nedeniyle hacizlik olan çiftçilerimizin sayısı nedir? Bu
borçlarla ilgili çözümünüz nedir? Soru 2)
Hükûmetimizin uyguladığı politikalar nedeniyle küçükbaş hayvan yetiştiriciliği
sekteye uğramıştır. Örnek: Karaman Ayrancı Berendi köyünde beş yıl önce 40
binin üzerinde koyun varken, bugün 10 binin altındadır. Merkez Kızılca’da 10
binin üzerinde kıl keçisi varken, bugün binin altındadır. Gerçi, kıl
keçiciliğinde ormancılarımızın kestiği cezalar da etkilidir. Türkiye genelinde
böyle yerlerdeki çiftçilerimizin geçimini sağlaması için alternatif çözümünüz
nedir? Soru 3)
Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi Karaman merkezin pek çok köyünde,
Ermenek, Başyayla, Sarıveliler ve köylerinde çiftçilerimizin yıllardır tarım
yaptığı araziler tapulamaya geçerken orman arazisi kaydedilmiştir. Bu
köylülerimizin karınlarını nasıl doyuracağını açıklar mısınız? BAŞKAN –
Teşekkürler. Buyurun Sayın
Ertuğrul. OSMAN ERTUĞRUL
(Aksaray) – Sayın Tarım Bakanına sorum: Aksaray merkez ve
Eskil ilçelerinin civarında, hayvancılıkta her aileye 50 koyun projesi
neticesinde 300 liradan koyun verdiniz, şimdi koyun 150 milyon civarında.
Vatandaş bunu ödeyemedi, 15 milyar olan ödeyecekleri, faizleriyle 30-35 milyara
çıktı, icralık oldular. Çoğu mal bildirimini bilemediğinden ve mal bildirimi
vermediğinden hapis cezası alıyor. Bunları nasıl çözeceksiniz, ne çare
düşünüyorsunuz? Bir de sulama
sularıyla ilgili enerji alacaklarından dolayı köylüler şu anda haciz
işlemleriyle karşı karşıya. Aksaray, Niğde, Nevşehir yöresinde bu vatandaşlara
da şu anda haciz işlemleri başlatılmış durumda. Acaba bunları nasıl çözmeyi
düşünüyorsunuz? Sayın Orman
Bakanımıza…Gerçi Orman Bakanımız… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler efendim. Soru sorma süresi
bitmiştir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, hep MHP’li arkadaşlarımız sordular. Hiç olmazsa bir
tane de ben sorayım. BAŞKAN – Sayın
Genç, sesinizi özlemiştim. İyi ki kalktınız. Sayın Bakan,
buyurun. TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tabii, 2008 yılı bütçesinde tarımsal desteklemeler için
öngörülen miktar 5 milyar 376 milyon YTL. Biz 5 milyar 376 milyon YTL’lik
desteği çiftçilerimize projeler… Bunların bir kısmı tabii, proje karşılığında,
bir kısmı üretim karşılığında ödeniyor. Esasen, biz doğrudan gelir desteği
sistemini -biraz önce konuşmamda da söyledim- adil bulmadığımız için ve
Türkiye'de tarımsal sisteme üretim açısından katkısı olan değil zarar veren bir
sistem olduğu için zaten değiştirdik. Yani, desteklerimizin büyük bir kısmını
prim şeklinde ve üretim ve verimliliğe dönük olarak ödüyoruz. Dolayısıyla, şu
anda bizim 2008 bütçesinin yetmeyeceği ve 2009’a bunların aktarılacağı yönünde
kesin bir hükümle hareket etmemiz, peşin bir hükümle hareket etmemiz doğru
değildir. Biz, zaten -biraz önce konuşmamda da söyledim- desteklerimizde,
destekleme politikamızda verimliliği esas alan, üretimi destekleyen, arz
açığına sahip olduğumuz ürünlere daha öncelik vermek suretiyle, birtakım
projelere öncelik vermek suretiyle 5 milyar 400 milyon YTL’lik kısmı
kullanacağız ve eğer yetmezse ilave kaynak arayışlarına gideceğiz. Sayın Nevzat
Bey’in, Isparta Milletvekilimizin, Isparta’da 2.500 dekar araziyle ilgili
olarak söylediği, belediye tarafından bunun amaç dışına çıkarıldığı veya konu
dışına çıkarıldığı yönünde bir beyanı oldu. Tabii, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanunu bu konulardaki düzenlemeleri belirlemiştir. İllerde toprak koruma
kurulları var. Bunlar yetkilidir hangi arazinin, ne şekilde… Eğer, bir tarımsal
amaç dışında kullanılacaksa onlar bunu incelerler, kamu yararı o şekilde
görülürse mahallindeki kurul -ki bu kurulda hem sivil toplum kuruluşlarının hem
ilgili bütün kamu kuruluşlarının temsilcileri var- oturur, kararını verir,
değerlendirmesini yapar. Unutmayın ki AK
Parti Hükûmeti Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nu çıkarmıştır ve bu
Kanun’u da tarım topraklarını korumak, sınıflandırmak, arazi kabiliyet
sınıflarına göre, verim kabiliyetlerine göre bunları değerlendirmek maksadıyla
çıkaran biziz ve bunun uygulanmasının da en iyi şekilde takipçisi yine AK Parti
Hükûmetidir. Sayın Işık’ın
sorusu: “Teknik personelin maaşı daha düşüktür. Bu konuda herhangi bir
çalışmanız var mı?” Evet, var. Bizim, Maliye nezdinde, Hazine nezdinde, Hükûmet
nezdinde Türkiye’deki tüm teknik elemanların, “eşit işe eşit ücret” prensibi
çerçevesinde benzer işleri yapanların aynı ücreti alması yönünde çabalarımız
var. “Üst düzey
mühendis ve veteriner dışında kaç kişi var?” Neyi kastetti bilmiyorum, tabii
çok kapalı bir soru. Fakat, burada kanunların öngördüğü, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’na… BAŞKAN – Sayın
Bakanım üç dakika kaldı Sayın Eroğlu’na. Devam ediyor musunuz? TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Diğer sorulara ben yazılı
olarak cevap veririm. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Kılavuzlu sulaması ve Adatepe Barajı’yla
alakalı sorusu vardı Sayın Milletvekilimiz Paksoy’un. Şimdi, efendim,
Kılavuzlu sulaması aslında 1998 yılında ihale edilmiş olup 2007 yılında 5
milyon YTL ödenek ayrıldı. Ayrıca -bu hakikaten çok önemli, Kılavuzlu
sulamasının çok önemli olduğunu ben de kabul ediyorum- bu sene 5 milyon YTL de
ilave ödenek verildi, 10 milyon YTL’ye ulaştı. İnşallah, önümüzdeki yıllarda bu
Kılavuzlu’ya büyük önem vereceğiz. 2010-2011 yıllarında bitirmeyi planlıyoruz. Adatepe Barajı’na
gelince: Adatepe Barajı’nda fiziki gerçekleşme yüzde 45. Ancak, bildiğiniz
gibi, gerçekleşmesi yüzde 50’den düşük olan bazı yatırım projeleri, ilerlemiş
olan projelerin önü açılsın, bir an önce bitsin diye 2003 yılında iz ödenek
hâlinde bırakılmıştı. Ancak, biz bu sene, Devlet Planlama Teşkilatına iz
ödenekten Adatepe’nin çıkarılması için teklif ettik. Sayın
Milletvekili Mümin İnan Beyefendi, özel bütçeden ormancılık yatırımlarına
ayrılan payın düşük olduğunu belirtmişti. Bir kere, Orman Genel Müdürlüğü
ormancılık yatırımlarının tamamını döner sermaye bütçesinden yapmakta. Bu bütçe
de 2008’de 1 milyar 340 milyon YTL’dir. Önemli bir miktar ayrılıyor. Tabii,
döner sermaye bütçesi burada gözükmediği için, ciddi bir rakam. Sayın Işık,
Artvin’deki Yusufeli Barajı ve diğer barajlarla ilgili pozitif ayrımcılık
yapılacağından bahsetti. Tabii, pozitif ayrımcılıktan ziyade adalet
noktainazarından oradaki toprak çok kıymetli. Hatta, biliyorsunuz, bir tarihte
birisi mahkemelik olmuş komşusuyla “Benim arsam çalındı.” demiş. Hâkim de
şaşırmış, nasıl çalınıyor arsa? Çünkü, orada toprak sırtlarla taşınarak, dar
bir vadide alan teşkil edildiği için önemli. Dolayısıyla bunu dikkate alıyoruz
zaten. Onları mağdur etmeyeceğiz. Bunun dışında,
Sayın Milletvekilimiz Ahmet Küçük “Taşoluk Barajı’nda ne zaman su tutulacak?”
dedi. Su tutulacak tarihi söyledim. Önümüzdeki Pazar günü, 16 Aralık’ta su
tutulacak, sizi de davet ediyoruz. Umurbey
sulamasına önem veriyoruz. 2008 yılı için 3 milyon YTL ödenek ayrıldı. Umurbey
gerçekten önemli. Suakacağı Barajı,
Tunca projesiyle alakalı olarak Bulgar Hükûmetiyle bütün ortak görüşmeler
yapıldı. Ancak, teknik görüşmeler ki gerçekleşme… Bunlarla ilgili iki
protokolü, ben, bizzat Devlet Su İşleri Genel Müdürüyken imzaladım geçen yılın
sonunda. Şu anda hükûmetler arası ikili iş birliği anlaşması imzalanması
gerekiyor. Taslak olarak Bulgar Hükûmetine gönderildi. Başbakanımız da özel
olarak bunu takip ediyor. İnşallah, önümüzdeki yıl da bunu gerçekleştirmek için
elimizden gelen gayreti sarf edeceğiz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakan, süre tamamlandı. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ama, bu, sadece bize bağlı değil,
Bulgar Hükûmetine de bağlı. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Şimdi, sırasıyla,
on birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve
bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım: Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 17- TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI 1.– Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T
V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 58.684.350 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 494.160 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 6.698.866.310 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Çevre Koruma
Hizmetleri 490.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 80.210.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 09 Eğitim
Hizmetleri 19.741.180 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 30.000.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 6.888.486.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2.– Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL)
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tarım ve
Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 17.91- TARIM REFORMU
GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T
V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 3.307.900 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 404.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 38.506.100 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 42.218.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL)
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Tarım Reformu
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Çevre ve Orman
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 22 - ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI 1.– Çevre ve Orman Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi A – C E T
V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 482.991.900 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 291.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 1.000.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 326.486.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Çevre Koruma
Hizmetleri 211.157.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 1.021.925.900 BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Çevre ve Orman
Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Çevre ve Orman
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Çevre ve Orman Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Çevre ve Orman
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL)
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Çevre ve Orman
Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Orman Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.17 - ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Orman Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T
V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 4.924.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 112.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 609.589.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 614.625.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B – C E T
V E L İ KOD Açıklama (YTL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 144.127.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 442.047.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer Gelirler 22.411.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 Sermaye
Gelirleri 40.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 608.625.000 BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Orman Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Orman Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Orman Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL)
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Orman Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri
kabul edilmiştir. Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 20.91 - DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi A – C E T
V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 23.322.100 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 677.700 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 10.529.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik İşler
ve Hizmetler 3.491.020.100 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 İskân ve
Toplum Refahı Hizmetleri 266.713.800 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 293.300 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 3.792.556.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL)
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet Su İşleri
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 22.81 - DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T
V E L İ Kodu
Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 107.574.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 168.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu Düzeni ve
Güvenlik Hizmetleri 720.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 191.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 108.653.000 BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir. Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. 2.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı
Kesin Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ (YTL)
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Devlet
Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.33 - ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI 1.– Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi A – C E T
V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel Kamu
Hizmetleri 4.192.500 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Çevre Koruma
Hizmetleri 24.365.500 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 İskan ve
Toplum Refahı Hizmetleri 1.315.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 29.873.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B – C E T
V E L İ KOD Açıklama (YTL) 03 Teşebbüs ve
Mülkiyet Gelirleri 2.020.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Alınan Bağış
ve Yardımlar ile Özel Gelirler 22.497.900 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer Gelirler 1.355.100 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 25.873.000 BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.– Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı A – C E
T V E L İ
(YTL)
BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir. (B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum: B – C E
T V E L İ
(YTL)
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir. Özel Çevre Koruma
Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Sayın
milletvekilleri, böylece, on birinci turda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım
Reformu Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü,
Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve
Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığının 2008 yılı bütçeleri ile 2006 yılı kesin
hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ederim. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 21.20 BEŞİNCİ OTURUM Açılma Saati: 21.37 BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Murat ÖZKAN (Giresun) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum. Alınan karar
gereğince gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada yer
alan, Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam) 3.- Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/346) (S. Sayısı: 34) BAŞKAN –
Komisyon? Yok. Hükûmet? Hükûmet
de yok. Ertelenmiştir. 2’nci sırada yer
alan, Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 4.- Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye
Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/348) (S. Sayısı: 63) (x) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu
63 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde grup adına söz isteyen? Yok. Şahısları adına,
Sayın Hamza Yerlikaya, Sivas Milletvekili. Buyurun Sayın
Yerlikaya. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Yerlikaya,
süreniz on dakika efendim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum. HAKKI SUHA OKAY
(Ankara) – Sayın Başkan, grup adına söz talebimiz var. BAŞKAN – Grup
adına mı? NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Sayın Başkan, grup adına söz talebimiz var. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Efendim, şimdi başladı şahıslar. Biraz sonra… Şahıslar ilan edildi
efendim. AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan, milletvekilimiz bekliyor kürsüde. BAŞKAN – Evet,
buyurun Sayın Yerlikaya. Süreniz on
dakika. HAMZA YERLİKAYA
(Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dopinge Karşı Uluslararası
Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde grubumuz
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (x)
63 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Spor
faaliyetleri, günümüzde geniş kitleleri etkileyen, uluslararası alanda
ilişkileri geliştirerek dünya barışına katkıda bulunan evrensel bir
faaliyettir. Sanayileşme, kentleşme süreci, sporun bir meslek olarak
seçilmesini meydana getirmiştir. Bu gelişmeler sonucunda, spor bilimsel
yöntemlerle incelemeye alınmış, uluslararası hukuk kuralları ile
düzenlenmiştir. Doping,
Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) Tıp Komisyonuna göre, sportif performansı
yapay olarak artırmak amacıyla yasaklı farmasötik maddelerin alınması ve metotların uygulanması
şeklinde tanımlanmıştır. Dopingle mücadele
1956 yılında Fransa’da Doping Komisyonu kurulmasıyla başlamıştır. 1963 yılında,
Avrupa Konseyinde, doping kontrolü yapılması kabul edilmiştir. Doping kontrolü
1968 Meksika Olimpiyatlarında yapılmaya başlanmışsa da, ciddi anlamda ilk kez
1972 Münih Olimpiyatlarında yapılmıştır. Ülkemizde ise, 1993 yılında Gençlik ve
Spor Genel Müdürlüğünün Sportif Dopingle Mücadele Yönetmeliği ile olay
yasalaşmıştır. Dopingin
istenmeyen yan etkileri ve daha önemlisi, kalıcı hastalıkları ortaya çıkardığı
gibi, ani ölümlere bile sebep olduğu bilinmektedir. Doping kullanan sporcularda
ortaya çıkan yan etkiler şöyle sıralanabilir: Kişilik bozuklukları, kalp ve
karaciğerde kalıcı hasarlar, intihar etmeye eğilim ve teşebbüs etmek, bayan
sporcularda ses kalınlaşması, üreme problemi, dikkat dalgınlığı, algılama,
hafıza ve zihin gücünde ciddi kayıplar ve daha sayamadığım birçok yan etkileri
bulunmaktadır. Doping sebebiyle
1950 yılından bu yana 150’den fazla sporcunun ölümü gerçekleşmiştir. Bu sayı
dopingin hız kazanmasıyla birlikte artışa geçmiştir. 1998’de Amerikalı
100 ve 200 metrede dünya rekortmeni -hâlâ rekorları kırılamamıştır- sporcu
Florance Griffith Joyner’ın genç yaşta ölümü de performans sporcusu iken aldığı
doping ilaçlarına bağlanmaktadır. Son yıllarda
doping kullanımındaki artıştan dolayı Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve
Kültür Örgütü olan UNESCO’nun himayesinde 2005 yılında hükûmet temsilcileri
tarafından Dopingle Mücadele Sözleşmesi hazırlanmıştır. UNESCO Uluslararası
Sözleşmesi’nin dopingle mücadele politikasının yürütülmesinde yasal dayanak
oluşturduğu, dolayısıyla, tüm ülkelerin bu belgeyi kabul etme, onaylama ve
uygulama yükümlülüğünde oldukları, gen dopinginin en önemli mesele olduğu,
sıfır tolerans politikasından asla taviz verilmeyeceği ve titizlikle
uygulanmaya devam edileceği ve amacın temiz spora devam edilmesi olduğu
vurgulanmıştır. Ayrıca, UNESCO
Antlaşması’nın WADA Kodu’nun –kurallarının- uygulanmasının yasal dayanağı
olduğu belirtilerek, bugüne kadar yetmiş ülkenin bu antlaşmayı kabul ettiği, bu
sayının kısa sürede artmasının ülkeler açısından bir zorunluluk olduğu, 1 Ocak
2008 tarihine kadar bu sözleşmeyi kabul etmeyen ülkelere, olimpiyat, dünya şampiyonaları
ve büyük spor organizasyonları düzenleyemeyecekleri, hatta olimpiyatlara talip
dahi olamayacakları hatırlatılmıştır. Cezalar
konusunda, WADA Kodu’nda daha dikkat çekici değişiklikler yapılmıştır. Ulusal
antidoping kurumlarına veya ceza vermeye yetkili yerel makamlara, cezaları hem
artırabilme hem de azaltabilme inisiyatifi ve esnekliği verilmiştir. İki yıllık
ceza dört yıla kadar uzatılabilecektir ya da tersine olarak, o suça verilen
cezanın ¾’üne kadar azaltma yapılabilir. Ayrıca, ulusal antidoping kurumlarına,
kendi kurallarına eklemek kaydıyla, doping suçlarına karşı spordan
uzaklaştırmanın yanı sıra, para cezası da verebilme yetkisi tanınmıştır, ancak
verilecek para cezası hiçbir şekilde spordan uzaklaştırma süresini
kısaltmayacaktır. Eğitim konusu
zorunlu hâle getirilerek dopingle mücadelenin bir halk sağlığı sorunu olduğu,
toplumların tüm kesimlerine yönelik eğitim ve öğretim programlarının
geliştirilmesi, özellikle gençlerin eğitimi ve eğitim birlikteliğinin
sağlanması amaçlanmaktadır. Bu Antlaşma,
UNESCO tarafından, her şeyden önce sporcuların sağlığını korumak olduğu ve
ülkelerin antidoping konusunda yürüttükleri çalışmaları uyumlu bir hâle
getirmek ve hukuki bir çerçeve oluşturmak amacıyla hazırlanmıştır. Bu Sözleşme’nin
evrensel bir niteliği olması nedeniyle tüm dünya ülkelerini bağlayıcı hükümleri
vardır. Dopingle mücadele amacıyla ülkelerin kendi antidoping ajanslarını kurma
imkânı tanıyan bu tasarının, başta spor camiası olmak üzere, ülkemize ve
milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yerlikaya. Söz sırası,
Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili. Sayın Arıcı,
buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika
Sayın Arıcı. ABDURRAHMAN ARICI
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sporda Dopinge Karşı
Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
üzerine söz almış bulunmaktayım. Bu kanunun,
bundan sonraki süreçte, yasalaşması sürecinde katkıda bulunan tüm milletvekili
arkadaşlarıma teşekkür eder, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Arıcı. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan… BAŞKAN –
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben söz istiyorum efendim. BAŞKAN –
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, bir dakika beni dinler misiniz? Efendim, biraz önce
Sayın Yerlikaya grup adına konuştu. BAŞKAN – 1’inci
maddeyi okutuyorum: SPORDA DOPİNGE KARŞI ULUSLARARASI SÖZLEŞMEYE KATILMAMIZIN UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1- 19 Ekim
2005 tarihinde Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünün bünyesinde
kabul edilen “Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşme”ye katılmamız uygun
bulunmuştur. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz isteyen, MHP Grubu adına Sayın Necati Özensoy, Bursa Milletvekili. Buyurun Sayın
Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika
Sayın Özensoy. MHP GRUBU ADINA
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sporda Dopinge
Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı 1’inci madde hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Yarışmak ve
kazanmak insanlık tarihi kadar eskidir. Yarışmacıların vücutlarını çok iyi
çalışan makinelere çevirecek olan yiyecekleri ve bunların dozlarını bulmak için
çabalamışlardır. İlaç ve besin ögeleri kullanarak performanslarını artırmaya
çalışarak yarışma sırasında ilk dopingi gerçekleştiren sporcular 1860'lı
yıllarda Amsterdam'daki yüzücülerdir. İlerleyen yıllarda doping kullanımı diğer
spor dallarında da kullanılmış, ilaç, hatta kokain ve eroine kadar geniş bir
yelpazeye yayılmıştır. 1988 yılında Kore Olimpiyatları'nda Kanadalı Sporcu Ben
Johnson’un anabolik steroid kullandığının anlaşılması spor dünyasında şok
etkisi yaratmıştır. Bu olay, yarışma ve karşılaşmalarda avantaj kazanmak
isteyen dünya çapındaki sporcuların anabolik steroid kullanımına uluslararası
dikkati çekmiştir. Sporcular hâlâ anabolik steroid grubu maddeleri almakta
ısrar etmektedirler. Gençler ise bu maddeleri, sportif performanslarının
çoğaltılmasının dışında fiziksel görünüşlerinin de daha iyi olması amacıyla
kullanmaktadır. Ayrıca bu olay erişkinlerde de görülmektedir. Bu ilaçlar
enjeksiyon yoluyla kullanıldığından AIDS vakalarına dahi rastlanmaktadır. Bu ilaçların
kullanımına karşı artan eğilim ve bu tip bazı ilaçların pahalı olması nedeniyle
bazı kişi ve kuruluşlarca kanuni olmayan yollardan ilaçların imal edildiği
bilinmektedir. Bu tip ilaç yapımı sonunda içerisinde ilaçtan daha tehlikeli
bağımlılık yapan ilaçlar tespit edilmiştir.
Bu ilaçların kullanımının sağlığı tehdit etmesi kesinleştikçe buna karşı
eğitim, kurallar ve tıbbi açıklamalar her geçen gün daha da artırılmalıdır. On sekiz yaşında
çok zayıf olan bedenini geliştirmeye çalışan bir kişi, on beş yaşında ergenlik
çağındaki gelişmesini hızlandırmak isteyen bir genç veya kas gücünü gerektiren
bir işte çalışan bir kişi bile bu ilaçları kullanabilmektedir. Bu ilaçları
kullanan genç insanlar her türlü zorluğun kolaylıkla üstesinden geleceklerini
zannederler. Bunların genellikle fakir aile çocukları olduğu tespitler
arasındadır. Kullanmanın temel amacı, kendini iyi hissetmek, daha çabuk
başarıya ulaşmak ve bu sayede dikkat çekmek olarak bilinmektedir. Bundan
dolayı, ilacın sağlığa vereceği zararlar göz ardı edilmektedir. Türkiye’de bu
konuda geniş bir araştırma yapılmamış olmakla birlikte, spor camiasındaki
gözlemler ve insanların anlattıkları, tıbbi olmayan steroid kullanımının
yaygınlaştığını ortaya çıkarmıştır. Sürekli ilaç kullanan erkek ve bayan
sporcularda sağlık koşulları rahatsız edici durumla hayatı tehdit edici hâl
arasında değişebilir. Bir çalışmada, ilaç alımı kesildiğinde şiddet, adam
öldürme isteği ve çılgınlık nöbetlerinden depresyona değişen aşırı duygusal
dalgalanmalar da görülmüştür. Ulusal ve
uluslararası büyük spor kuruluşları, bu ilaçların kullanımını periyodik analizlerle
denetlerler. Bununla beraber, analiz işlemi daima tartışmalı olmuştur. Bu
tartışmaların bir yansıması da ülkemizde başarılı atletimiz Süreyya Ayhan Kop
ile gündeme gelmiştir. Ülkemizde bazı spor dallarında son yıllarda ilaç
kullanımının artması nedeniyle bu konularda çalışmalar hızlanmalıdır. İlaç
kullanımındaki artışı durdurmak için en iyi çözüm, sporcuları ve gençleri
eğiterek bu ilaçları kullanmalarını önlemektir. Genç sporcular ilaç kullanıcısı
olmadan önce eğitilmelidirler. Gençlerimiz, gerçekten iyi bir sporcu olmak
istiyorlarsa, kısa yoldan olunamayacağını, gücün yanında yetenek, kıvrak zeka,
diyet, dinlenme, sağlık ve genlerin etkili olacağını iyi anlamalıdırlar. Görüştüğümüz
Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı, bütün bahsettiklerimizin önünü açmaya vesile olacaktır.
Böylece, gençlerimiz ve sporcularımızın daha sağlıklı olmaları ve kalıcı
başarılara imza atmaları sağlanacaktır. Bu tasarıyı
olumlu bulduğumuzu ifade ediyor, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu
tasarıyı desteklediğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Özensoy. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Ergün Aydoğan. Buyurun Sayın
Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika
Sayın Aydoğan. CHP GRUBU ADINA
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sporda Dopinge
Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, bugün, insan haklarına verilen değer, çevreye
gösterilen özen ve özürlülerin korunması için harcanan çabalarla birlikte sanat
ve spor, toplumların aynası kabul edilmekte, uygarlığın ve gelişmişliğin bir
ölçüsü olarak görülmektedir. Sporda,
demokratikleşmenin gereği olarak, 21’inci yüzyılın başında bize yaraşan bir
tarzda ve kendi ülke modelimizi oluşturarak bir çalışma başlatmak zorundayız.
Toplumun en büyük ve en dinamik kesimini oluşturan gençliğin sorunlarını
gidermek, kalkınma sürecine katkı ve katılımlarını artırarak onları üretken
insanlar olarak yetiştirebilmek, devletin en başta gelen görevlerinden biridir.
Gençlerimizi, sigara, içki, uyuşturucu ve kumar gibi kötü alışkanlıklardan
korumak ve bölücü terörün tuzağına düşmesini engelleyerek spora ve sosyal
aktivitelere yönelmelerini sağlamak; sporu, ülkemizin her köşesinde
toplumumuzun vazgeçilmez tutkusu ve yaşam biçimi hâline getirmek temel
amacımızdır. Cumhuriyetimizin
ve geleceğimizin umudu ve güvencesi olan gençlerimizin toplumla
bütünleşmelerini, görev ve sorumluluk duygularını geliştirmelerini, çeşitli
sportif, sanatsal ve kültürel faaliyetlere aktif olarak katılmalarını önemli
görmekteyiz. Çağımızda
ülkelerin kalkınması, sağlıklı ve eğitilmiş insan kaynağına bağlıdır. Ayrıca,
spor faaliyetleri, yıllardır insanların eğitimleri yanında uluslar tarafından
çok etkili bir tanıtım ve propaganda aracı olarak da kullanılmaktadır. Burada
amaç, ulusun ve ülkenin kendini ve kültürünü spor vasıtasıyla diğer ülkelere
tanıtmasıdır. Bu nedenle, sporda birinci hedef, her yaştaki Türk vatandaşının
beden ve ruh sağlığı ile yeteneklerini geliştirmek için onlara spor yaptırmak;
ikinci hedef ise, uluslararası spor müsabakalarında dünya devletleri arasında
ön sıralarda yer almaktır. Değerli
milletvekilleri, sporda bu hedeflere ulaşmak için her şeyden önce sporun önemini
iyi bilmek ve onu benimsemek gerekir. Spor, bugün bir bilim ve endüstri
dalıdır. Bir sosyal olay olarak ülke insanlarının kaynaşmasını sağladığı gibi,
ülkeler arasında da yakınlaşmayı sağlayabilmektedir. Spor, güçlü bir istihdam,
reklam, propaganda aracıdır. İnsanın her yönüyle gelişmesini, güçlü ve sağlıklı
olmasını sağlayan, modern çağın hastalıklarına karşı direnci artıran etkili bir
vasıtadır. Spor, gençlerin enerjilerini olumlu yönde kanalize ederek onları
zararlı faaliyetlerden koruyan, ferdi sosyalleştirici, bütünleştirici, kültürel
yabancılaşmayı önleyici güçlü bir eğitim aracıdır. Pek çok konuda
olduğu gibi spor alanında da yeniden yapılanmanın şart olduğu daha çağdaş bir
teşkilat yapısına gerek olduğu düşüncesindeyiz. Ülkemizin yeni şampiyonlar
yetiştirmesi için desteğe ve ilgiye, daha da önemlisi kontrol ve denetime
ihtiyacı vardır. Büyük Önder Atatürk’ün de dediği gibi “Sporcunun zeki, çevik,
aynı zamanda ahlaklısını severiz.” Bu meziyette sporcular yetiştirmek de
profesyonel kadrolar ve mali imkânlarla sağlanabilir. Bütün dünyada
olduğu gibi, ülkemizde de ne yazık ki, sporcularımız zaman zaman doping
illetine kurban edilmektedir. Doping, spor ve fiziksel mücadele kadar eski,
spor etiği ve insan sağlığını tehdit eden bir olgudur. Modern sporların
amatörlükten profesyonelliğe geçtiği ve sporun çok ciddi maddi kazançları
beraberinde getirdiği 20’nci yüzyılda doping gittikçe büyüyen bir sorun hâlini
almıştır. Dopingle mücadele çalışmaları sorunun öneminin kavrandığı 1920’lerden
itibaren başlamış, ancak, somut gelişmelerin de elde edilmesi 80’li yılların
sonlarını bulmuştur. Dopingle mücadele edenler, yıllardır, doping yapanların
bir adım gerisinde kalmışlar, fakat, artan bir gayretle sorunun peşini hiç
bırakmamışlardır. Bugün, bazı istisnalar hariç tutulmak üzere, sporu yöneten
ulusal ve uluslararası kuruluşların hemen hemen tümü dopingle mücadelenin
önemini kavramış biçimde davranmaktadırlar. Bu kurumlar arasında ilk başlardan
beri olagelen çeşitli uyum sorunları son yıllarda artan bir hızla azaltılmaya
çalışılmaktadır. Başlıca bu uyum
sorununu ve diğerlerini çözmek amacıyla 1999 yılında Uluslararası Olimpiyat
Komitesinin inisiyatifiyle kurulan WADA, dopingle mücadeleye yeni bir soluk
getirmiş, dünyada bu savaşın liderlik ve koordinasyonunu üstlenmiştir. Tamamen
bağımsızdır. Dünyada doping kontrollerinin bütün kaidelerini, hukuki
düzenlemesini oluşturmuştur. Bu bağlamda bulunan bütün ülkelerin doping
kontrollerini de gözetler. Tespit edilmiş bütün dopingler bu kurula bildirilmek
zorundadır. Bu kurulların mensupları yüzde yüz bilim adamlarıdır, hekimlerdir
ve bağımsızdırlar. Futbol ile ilgili olarak FIFA ve UEFA’nın içinde de özerk
doping mücadele kuruluşları vardır. WADA, üyesi olan bütün ülkelere doping ile
mücadele etmelerini, bunun için gerekli kurullar oluşturmalarını önermiştir.
Avrupa ülkelerinin Avrupa Konseyi vasıtasıyla WADA’yı kurmalarının nedeni, daha
önce demirperde ülkelerinin ve ABD sporcularının yapmış oldukları doping ile
ilgilidir. Değerli
arkadaşlar, Avrupa ülkelerinde “nasyonal” kelimesinden gelerek ve NADA olarak
geçen, doping ile savaş kuruluşları oluşturulmuştur. Ama, hiçbiri, bu kanun
teklifinde olduğu gibi, gelecek hükûmetlerin elinde bulunan kuruluşlar
değillerdir. Bunlar özerk kuruluşlardır. Çünkü, doping kontrollerinin ana ögesi
gizliliktir ve özerkliktir. Bu kontrollerin de doping konusunu iyi bilen
hekimler tarafından, kimyacılar tarafından yürütülmesi gerekir. Bir anlamda,
özellikle hekimlerin Hipokrat yemininde kabul ettikleri gizlilik bu şekilde
sağlanmış olmaktadır. Dopingle
mücadelenin önemli bir ögesi de eğitimdir. Eğitim de bu işi bilen bilim
adamları ve hocalar tarafından yapılır. Teknik olarak bu konuları bilmeyen
insanlar, yani başka bir deyişle idari bilimciler, hukukçular bu konuda eğitim
veremezler. Tasarıda oluşturulan kurul… Hukukçu kısmı pozitif doping
sonuçlarında verilecek cezalarla ilgili uluslararası hukuk birikimini
oluşturabilir. Gerisiyle uzak yakın ilgisi yoktur. UEFA’da ve
FIFA’da bütün doping kontrolleri hekimler tarafından yapılır, çünkü, maç
sırasında oyuncunun gerçekten sakatlanıp sakatlanmadığını ancak hekimler
anlayıp o oyuncuya doping kontrolü yapılıp yapılmamasına karar verme hakkına
sahiptir. Türkiye Futbol Federasyonunda da Doping Kurulu ve kontrolörler
tamamen hekimlerden oluşmuştur. On beş yıl içinde yapılan kontrollerde hiçbir
olumsuz olay meydana gelmemiştir. 5’inci madde
özerk federasyonları da içine alarak, hiç alakası olmayan kişilerden
oluşturulan bir kurulla özerklik dışı bir sahnenin oluşumuna neden olmaktadır. Futbol
Federasyonunun kurulları, on beş senedir, tıpkı federasyon üyeleri gibi, hiçbir
maddi fayda elde etmeyerek görevlerini yapmışlardır. Hâlbuki, bu maddedeki
kişilere hatırı sayılır bir para verilmektedir. Bu kurul dışında, doktorlardan
oluşmayan birçok kontrol kurulları oluşturulacağı anlaşılmaktadır. Kanımızca
Türkiye’nin alışkanlıkları çerçevesinde, taraflarına yeni fayda alanları
geliştirilmektedir. Bunların hiçbirinin bilim adamı veya hekim olacağı
düşünülemez. Mevcut doping kontrol komiserlerinin çoğu bürokratlardan veya bu
kişilerden oluşmaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Aydoğan, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Tabii. Burada kastedilen
spor federasyonları hangileridir? Kendi yasası olan Futbol Federasyonu dâhil
midir? Bir diğer nokta,
bu hükme tabi olan spor federasyonlarının bir yıl önceki bütçelerinin toplamı
nedir? Bu tasarıya “evet” demeden önce Sayın Bakan bunu açıklamalıdır diye
düşünüyoruz. Kaldı ki, kendi
kuruluş kanunu olan Futbol Federasyonunun bu kanuna dâhil olması ve tasarının
bu maddesiyle Futbol Federasyonunun bütçesinin yüzde 1’ine bu yolla el
koyulması Futbol Federasyonunun özerkliğine müdahale anlamına gelir, Hükûmet
ile Futbol Federasyonu arasındaki tartışmayı derinleştirir. O nedenle, bu
maddenin (a) bendinde geçen “spor federasyonları” ibaresi daha açık
yazılmalıdır. Federasyonları gençlik spor federasyonlarına bağlı federasyonlar
ise yasada açıkça yazılmalıdır. Bu uluslararası sözleşmenin 11’inci maddesinin
tüm spor branşlarına… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Aydoğan. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Madde
üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır. Sayın Hıdır, soru
sormak için buyurun. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, söz istiyorum efendim. BAŞKAN – Soru var
mı? Soru bölümüne geçiyoruz… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, kişisel konuşma var mı diye sormadınız. Ben, kişisel
söz istiyorum. BAŞKAN – Bir
dakika oturur musunuz. Soruya geçiyoruz.
Soru yok herhâlde. Sanıyorum yanlışlıkla girilmiş. 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum. MADDE 2- Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde
üzerinde, şahsı adına Sayın Hamza Yerlikaya, Sivas Milletvekili. Buyurun Sayın
Yerlikaya. HAMZA YERLİKAYA
(Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Milletvekilimize bir
konuyu açıklayıp hemen, sabrınızı fazla zorlamayacağım. Tabii ki,
buradaki çıkacak olan TADA’nın bütçesinin yüzde 1’ini, yani Futbol
Federasyonunun bütçesinin yüzde 1’ini alması çok doğaldır, çünkü bunlar çok
maliyetli. Devletin sırtına bu kadar yükü yüklememek gerektiği kanaatindeyim. O
konuda Genel Müdürlüğümüzün yapmış olduğu çalışma, haklı bir çalışmadır, doğru
bir çalışmadır. Türkiye'de sadece futbol yoktur, 57 branş vardır; bütün
branşların yükünü devletimize yıkarsak, bunun altından kalkmak da zordur. Onun için, bu
tasarının hayırlı olmasını temenni ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Yerlikaya. Madde üzerinde
ikinci söz, Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili. Buyurun Sayın
Arıcı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. ABDURRAHMAN ARICI
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her iki partimizin
sözcülerinin söylediği gibi, kanun tasarısı yasalaştığı takdirde, Türkiye'de de
bu konuda bir boşluğu doldurmuş olacağız. Bu konuda
verdiğiniz desteğe tekrar teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Arıcı. Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan
63 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını
saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Önergeyi geri alıyorum Sayın Başkan. Tasarının üzerinde, sonunda,
kişisel, aleyhinde söz istiyorum, oyumun rengini belirtmek üzere. BAŞKAN – Önerge
geri alınmıştır. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde
üzerinde, CHP Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan. Buyurun Sayın
Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Biraz önce de
ifade ettiğim gibi, bu bütçenin yüzde 1’inin Futbol Federasyonu tarafından
kesildiğini söylemiştim. Bu uluslararası sözleşmenin Meclisimiz tarafından
onaylanması… Bütçenin üzerindeki Anti-doping Ajansının kurulmasına ilişkin
Doping ile Mücadele Kanun Tasarısı’nı bu Sözleşme hükümleri gereği uyumlu hâle
getirmek gerekir. 2003 yılından
beri WADA’ya üyelik parası ödüyoruz. Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin birinci
fıkrasında yer alan “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve
milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.” hükmüne göre,
bu ödemeyi anayasal dayanaktan yoksun yapıyoruz. UNESCO tarafından kabul edilen
bu uluslararası sözleşme Türk sporu ve sporcusu için ihtiyaçtır, gereklidir.
İmzalanmasının üzerine, geç de olsa bu Sözleşme spor ahlakına katkı yapacaktır.
Meclisimizin bu
Sözleşmeyi uygun bulmasına ilişkin kanun tasarısının hayırlı olmasını
diliyoruz. Tabii, bu konuda
ülkemizin de zaman zaman uluslararası yarışmalarda sıkıntıya düştüğünü hep
beraber gördük geçtiğimiz dönemlerde. Değerli
milletvekilleri, sporda dopingle ilgili konuşuyoruz. Tabii, bu arada da bütçe
görüşmeleri devam ediyor. Biraz önce de Tarım Bakanımızın burada söylemiş
olduğu gibi, 2006 yılında verilmeye başlanan ve küçükbaş hayvan
yetiştiricilerinin üretim girdilerine destek olma noktasında katkı sağlayacağı
düşünülen primler 2007 yılında, her nedense sadece Kayseriliye verilmiştir.
Küçükbaş hayvancılık alanında önemli yetiştirici illerden birisi olan Balıkesir
iline de... AHMET YENİ
(Samsun) – Maddeye gel, maddeye. BAŞKAN – Konuyla
ilgili konuşur musunuz Sayın Aydoğan. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – …Balıkesir iline de ödenmemesi, hem birliklerin hem de umudunu bu
prime bağlayan… BAŞKAN - Hayvanla
ne alakası var sporun şimdi? ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Efendim Sayın Başkan? BAŞKAN – Konunun
dışına çıkıyorsunuz. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Konunun dışına çıkmıyorum Sayın Başkan, konuyu tamamlıyorum. BAŞKAN – Ben hiç
duymadım, sporla ilgili bir şey duymadım sizden. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Doping konuları da var Sayın Başkan. BAŞKAN - Devam
edin, buyurun. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Devam ediyorum Sayın Başkan. RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Sonunu bekleyin, ifade ediyor. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Evet Sayın Başkan, devam ediyorum. BAŞKAN – Buyurun,
devam edin. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Evet, küçükbaş hayvancılık alanında önemli yetiştirici illerden
birisi olan Balıkesir iline de ödenmemesi hem birliklerin hem de umudunu bu
prime bağlayan üreticinin yaşama hakkını elinden almaktadır. SÜREYYA SADİ
BİLGİÇ (Isparta) – Dopinge gel! ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, burada, sabahtan beri Sayın Bakanımızı
dinliyoruz. Siz konuşmacıları da dinliyoruz. Bir tek cennette yaşamadığımızı
zannettik sizleri dinlerken. Ama biraz önce, bu konu Balıkesir bölgesinde
yaşayan süt üreticileri ve küçükbaş hayvan üreticileri tarafından dile
getirilmek üzere bize bildirilmiştir. (AK Parti sıralarından gürültüler) Bakın, burada
ödenmemesi gereken… HAMZA YERLİKAYA
(Sivas) – Konuyla ne alakası var? ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Efendim? HAMZA YERLİKAYA
(Sivas) – Ne alakası var? ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Evet, konuyla alakası var, doğrudan alakası var. Doğrudan alakası
var. Değerli
arkadaşlar, evet, burada sizin… (AK Parti sıralarından gürültüler) Değerli
arkadaşlarım, yani burada yasa dışı bir şey söylemiyoruz. Yanlış bir şey de söylemiyoruz.
Sadece, bu ülkede yaşayan insanların sorunlarını gündeme taşıyoruz, sizlerle
paylaşıyoruz. Ama maddenin içinde veya dışında, sonuçta Balıkesir bölgesinde
yaşayan bu insanlarımızın sorunu ülkenin sorunu demektir. Sayın Bakan sabahtan
beri tarım ve hayvancılıkta çok ciddi… BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Biz sabahtan beri buradayız. Yeni geldin galiba, bunlar konuşuldu. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Biz de duruyoruz efendim, sabahtan beri biz de duruyoruz. O nedenle, biz,
burada son dönemde ödenmeyen desteklerin ödenmesini istiyoruz. Ayrıca, burada
konuyla alakası olmadığı söyleniyor. Bakın, bu konuda -lütfen dinler misiniz-
6/11/2007 tarihinde Sayın Tarım Bakanının yanıtlaması üzerine soru önergesi
vermiş bulunmamıza rağmen henüz yanıt alamadık. Bölgemizde süt ve süt
üreticilerinin desteğiyle ilgili… BAŞKAN – Sayın
Aydoğan, bakın, ilk uyarımı yapıyorum size, lütfen. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Yani, burada bunu paylaşıyoruz, burada rahatsız olmayı gerektirecek
herhangi bir şey olmadığını söylüyorum. BAŞKAN – Lütfen,
gündem üzerinde konuşun, ne üzerine söz aldıysanız onunla ilgili konuşun. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Evet, gündem üzerine konuşuyorum Değerli Başkan. BAŞKAN – Dopingle
ilgili hiçbir şey dinlemedik sizden. (Gülüşmeler) ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Sayın Başkan, doping sadece insanlar üzerinde değil, hayvanlar
üzerinde de yapılmaktadır. (Alkışlar ve gülüşmeler) BAŞKAN – Tamam,
onun için de ayrı bir şey getirirsiniz, onu da görüşürsünüz. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – O nedenle, yani, bizde zaman zaman… BAŞKAN – Şimdi,
insanlar için konuşuyoruz Sayın Aydoğan, insanlar için konuşuyoruz. MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Bravo! ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Sayın Başkan, zaman zaman süt ve etteki… Efendim, kimyasal
maddelerin kullanıldığını, doping ilaçlarının kullanıldığını hep beraber
biliyoruz. Sonuç olarak burada… BAŞKAN – Gündem
dışı bir söz alırsınız, bunu da izah edersiniz Genel Kurula, tamam. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Sayın Başkan, iki aydan beri gündem dışı söz talebim var, gelmedi.
Ne yapayım yani? (Gülüşmeler) BAŞKAN – Gelir. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Sonuç olarak bu sorunu buraya taşımak zorundayım. Lütfen… BAŞKAN – Geç
kalıyorsunuz herhâlde biraz müracaatta, erken davranın da ondan sonra. Müracaat
edin hemen. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Sayın Başkan, evet biz… RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, sağlıklı sporcu sütle etle ayakta durur. BAŞKAN – Tamam
da, konuyla ilgili mi şimdi? Dinlemek istiyor musunuz bunları? ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Bakın, Sayın Başkan, biz burada spordaki yaşanan olumsuzlukların
giderilmesi ve dopingin önlenmesiyle ilgili buradayız. BAŞKAN –
Zamanınızı israf ettiniz. Buyurun, konuşun, tamam. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Evet, konuşuyorum. Biz, birçok spor
alanında -Değerli Arkadaşımız da biliyor- halterde ve birçok sporda ülkemizin
bu konuda çok da parlak olmadığını hep beraber biliyoruz, ama burada, yani neden rahatsız oluyoruz? (AK
Parti sıralarından gürültüler) HAMZA YERLİKAYA
(Sivas) – Rahatsız olmuyoruz. Dopingle ne alakası var? ABDÜLKERİM
AYDEMİR (Ağrı) – Rahatsız olmuyoruz. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Biz madde dışına çıkarak, yani şunu söylüyoruz değerli arkadaşlar:
Sporcunun sağlıklı beslenebilmesi ve başarılı olabilmesi temiz süt ve sağlıklı
et yemesine bağlıdır. (Alkışlar) Sayın Başkan,
bilmiyorum, değerli arkadaşlar, konuyla bağlantısını kurabildiniz mi.
(Alkışlar) Evet, biz
Türkiye'de sporcunun, Türkiye'nin her alanda başarılı olmasını istiyoruz. Bizim
sporcularımız doping yapmamalı, doping kullanmamalı. O nedenle, sağlıklı süt,
sağlıklı et… (AK Parti sıralarından gürültüler) Tabii, yoğurt da
var. [AK parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar(!)] O nedenle, sağlıklı
süt ve sağlıklı et yetiştirebilmek için de Bakanlığın bir an önce Balıkesir
bölgesinde ödenmeyen süt ve… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan… ERGÜN AYDOĞAN (Devamla)
- Tabii, bütün Türkiye’de, bütün Türkiye’de, sadece Kayseri’de değil, sadece
Kayseri’de değil, bütün Türkiye’de hak edilen primleri ödemesini istiyor,
bekliyoruz. Yine, biraz önce sayın… BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Organik hayvancılık… ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Efendim? Evet, organik… Değerli
arkadaşlarım, bakın, şunu da lütfen sizlerle paylaşayım: Biraz önce Sayın
Bakanımız dedi ki: “Az bütçeyle çok iş yapıyoruz.” MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Çok fazla… ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Yani, çok az bütçeyle, az kaynakla olağanüstü hizmetler yaptığını
söylüyor. Buradan da şunu anlamamalıyız: Gençlerimizin daha iyi
yetişebilmeleri, az imkân ve olanaklarla mümkün değildir, az maaşla mümkün
değildir. O nedenle, işçiye, emekliye, kısacası… [AK Parti sıralarından
alkışlar(!)] MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Bravo! ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) - Teşekkür ediyorum, teşekkür ediyorum. Kısacası, Sayın
Bakanın az bütçeyle yaptığı işleri, yurttaşlarımızın, vatandaşlarımızın az
maaşla yapması, sporcularımızın az maaşla yetişmesi mümkün değildir. O nedenle,
bu konuda Sayın Bakanımız gibi düşünmüyoruz. Bir önemli konuyu
sizlerle paylaşıyorum. Tabii, alkışlarınızı da bekliyorum, sağ olun, çok
teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Çok teşekkür
ediyorum, ama Sayın Çevre Bakanımız da bizim adımıza ağaç diktiğini söyledi.
Tabii, bizim haberimiz… MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Sporcular temiz hava bulamıyor! ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) - Evet, temiz hava… Ama, ben size şunu sorabilirim “temiz hava”
derken: Evet, doping… Yüzde yüz gerekli temiz hava. Temiz hava yüzde yüz
gerekli. Kaz Dağlarında kestiğimiz ağaçların yerine neyi koymayı düşünüyoruz?
Ve orada, dünyanın ikinci oksijen bölgesi olan Kaz Dağlarındaki ağaçların
kesilmesi, acaba Atatürk Orman Çiftliğine bizim adımıza dikilen ağaçlar orayı
karşılar mı diyorum. Ama, karşılamayacağını biliyor ve Kaz Dağlarının da
ağaçlarına ve oksijenine sahip çıkıyoruz. Bu konuda da Kaz Dağları aynı zamanda
Artvin… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Aydoğan, süreniz tamamlandı. Ek süre istiyor musunuz? Bir dakika ek süre
vereyim… Ek süre veriyorum. (AK Parti sıralarından gülüşmeler, alkışlar) ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başkan, bizim alkışlar doping tesiri yaptı. ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Sayın Başkan, evet, aynen, şu anda sizlerin bu alkışları bize ve
sporcularımıza doping yaptı. Ama, bu dopingin, biraz önce de söylediğim gibi,
toplumun ihtiyaç sahibi bütün ezilenlerine yapmasını bekliyoruz.(AK Parti
sıralarından “Teşekkür et.” sesleri) Tabii, evet,
teşekkür edeceğiz efendim. Tarım Bakanına, tabii, destekleri aldıktan sonra
teşekkür edeceğiz; Çevre Bakanına Kaz Dağlarını koruduktan sonra teşekkür
edeceğiz ve yüce Meclisinize de, az maaşla geçinmeyi değil çok maaşla insanca
yaşamasını, sağlıklı beslenmesini sağladığınız zaman sizlere de teşekkür
edeceğiz. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyor, bu maddenin hayırlı olmasını diliyorum. Teşekkür ederim.
(Alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Aydoğan, teşekkür ederim. Şahsı adına,
Sivas Milletvekili Sayın Hamza Yerlikaya. Buyurun Sayın
Yerlikaya. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Yok. BAŞKAN – Antalya
Milletvekili Sayın Abdurrahman Arıcı. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Yok. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Şimdi, tasarının
tümünü oylamadan önce, oyunun rengini belirtmek isteyen Sayın Kamer Genç’e söz
veriyorum. Buyurun Sayın
Genç. (Alkışlar) Aleyhte değil mi
Sayın Genç? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Lehte. BAŞKAN - Sayın
Genç, süreniz beş dakika. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın milletvekilleri, ağlayacak hâlimize gülüyoruz. Bakın, şurada
tek milletvekiliyim ve söz istiyorum, Meclis Başkanı bana söz vermiyor, siz de
alkışlıyorsunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ben, sizi yukarıdaki Allah’a
havale etmişim. Bakın, eğer o Allah’ın adaleti varsa bize karşı keyfî… AVNİ ERDEMİR
(Amasya) – Vardır, vardır, hiç şüpheniz olmasın. KAMER GENÇ
(Devamla) – Neyse, “varsa” diyorum. Bize karşı bu keyfî işlemleri yapanların
belasını verir. Ben başka bir şey demiyorum.
Şimdi, üç defa maddede söz istedim… Ya, ben milletvekiliyim burada, beni
halk buraya göndermiş ki ben burada konuşayım. KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) – Biz neyiz burada? MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Biz neyiz? KAMER GENÇ
(Devamla) – Ama, şimdi, burada ben oradan söz istiyorum, görülmüyorum,
milletvekili olarak hesaba katılmıyorum. Böyle olmaz sayın milletvekilleri!
Bakın, hepimiz aynı haysiyetteyiz, aynı yetkilere sahibiz. Yani, bugün 340 kişi
varsınız, ama yarın yerinizde yeller eser. İSMAİL BİLEN
(Manisa) – Yarın 400 olacak! KAMER GENÇ (Devamla)
– Lütfen, rica ediyorum. Bakın, bu salon milletin salonudur, burada hak ve
adaletin olması lazım. Hak ve adalet uygulamayan insanları Yüce Yaradan çarpar,
soyunu kazır ya! Şimdi, tabii,
bağımsız milletvekiliyiz, bütçede soru soramıyoruz. Biraz önce arkadaşımız
burada konuştu. Efendim Tarım Bakanı dedi ki: “Hayvan sayıları artmadığı hâlde
süt miktarı arttı.” Ee, hayvanlara doping mi yaptık? (AK Parti sıralarından
gülüşmeler) Yani, şimdi, ama işte açın bakın, kendisi öyle dedi. Şimdi dedi ki:
”Türk çiftçisi zengindir.” MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Evet, doğru dedi. KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben dedim herhâlde bu, ayda yaşayan çiftçiden bahsediyor,
Türkiye’de yaşayan çiftçiden bahsetmiyor. Bakın, ben, bu
haftanın başında Tunceli’deydim; üç sene önce 2 koyunun fiyatı 600 milyondu,
şimdi 200 milyona düşmüş. Peynir, üç sene önce 3 milyondu, bugün yine 3 milyon.
HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) – Dopingle ne alakası var? KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani, bu hayvancılığı… Bakın, Çemişgezek’te, Pertek’te hayvancılık
sayısı 1 milyonun üzerindeydi, şimdi 500 bine indi. Şimdi, beyler, burada
bakanlarınız çıkıyor, her türlü palavrayı sıkıyor, ama çıksın burada bir de
bize bir söz hakkı sunsun da şey edelim. Bakın, bugün
Dışişleri Bakanınız çıktı, burada çok hayati soruları sorduk. Bakın,
Türkiye’nin çok ciddi terör sorunu var, Irak… BAŞKAN – Sayın
Genç, siz niçin söz aldınız? KAMER GENÇ
(Devamla ) – Tamam, söyleyeceğim efendim. BAŞKAN – Hayır,
ben unuttum herhâlde, niçin söz aldınız? KAMER GENÇ
(Devamla ) – Tamam, peki söyleyeceğim. Bir iki cümle söyleyip ineceğim. Şimdi, bu
Dışişleri Bakanına çok ciddi sorular soruldu. Türk halkı bunu dinliyor.
Türkiye'nin dış politikası nasıl idare ediliyor? Türkiye dışarıda satılıyor mu,
pazarlık mı ediliyor? Bunların birisine cevap vermedi. Ondan sonra “Yazılı
cevap vereyim…” Niye yazılı cevap veriyor? Yiğitliği varsa halkın karşısında
cevap versin de halk da bunu bilsin! Türk halkından neyi gizliyorlar, neyi?
Neyi gizliyorlar? Şimdi, değerli
milletvekilleri, bakın, siz böyle yaparsanız, biz de tabii ki kendi gücümüzü
kullanacağız. Ben şimdi bu salonda olmasaydım, bu kanun çıkmış gitmişti. Ben
biliyorum, ben orada oturursam konuşuyorsunuz; hepsi de konuşuyor. Ama, ben de
milletvekiliyim. Benim bölgemde çok ciddi sorunlar var. İnsanlarımız aç. MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Hep aynı şeyleri söylüyorsun. KAMER GENÇ
(Devamla) – Bakın, hiçbir hizmet gitmiyor buraya. Gelin, sizi davet ediyorum Tunceli’ye, gidelim,
görelim orayı. Köy yollarımızın kaçı asfalt? İSMAİL BİLEN
(Manisa) – Bir de Meclis Başkan Vekilliği yaptın! KAMER GENÇ
(Devamla) – Nahiye yollarımızda asfalt yok. BAŞKAN – Lütfen…
Sayın milletvekilleri, süresi bitiyor, biraz müsamaha edin. KAMER GENÇ
(Devamla) – Kara yollarımız dahi, kara yollarımızın büyük bir bölümü dahi hâlâ kumlanmamış.
Bunları burada söylemek bizim hakkımız, bunları burada dile getirmek.
İnsanlarımız aç, perişan. Ee, bunları burada söylersek, biz de çıkıp da… Yani,
tabii ki ben de şu anda burada yaptığım konuşmanın metne bağlı olmadığını kabul
ediyorum. Ama buna siz sebebiyet veriyorsunuz. Keşke vermeseniz de biz de bu
duruma düşmeyelim. Şimdi, tabii,
sporda doping Türkiye'de çok önemli. Mesela, bir kızımız vardı, bir sürü
şampiyonluklar kazandı. İftira da atılabilir. Bunları uluslararası arenada çok
ciddi kurallara bağlamak lazım. Ama Hükûmetimiz, bakanlar her gün uçaklara
atlıyor, keyiflerine bakıyorlar, Türkiye'nin meseleleriyle ilgilendikleri yok
ki. Yani, bunlar Türkiye'nin meseleleriyle ilgilenseler, uluslararası arenada
Türk sporcusunun, Türk halkının menfaatlerini korusalar bu duruma gelmez. Ben, bu kanunun,
tabii, bir an önce çıkması gerektiğine inanıyorum. Tasarıya da olumlu oy
vereceğim. Saygılar
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç. Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için üç
dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik
personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen
üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy
pusulasını, yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa
ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum: Kullanılan oy sayısı: 261 Kabul: 261(x) Böylece, tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun. Şimdi, 3’üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında
Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız. 5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti
Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin
Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/466) (S. Sayısı: 75) (xx) BAŞKAN –
Komisyon? Burada. Hükümet? Burada. Komisyon raporu
75 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen? Yok. Şahsı adına
Kırşehir Milletvekili Sayın Abdullah Çalışkan. Buyurun Sayın
Çalışkan. (AK Parti sıralarından alkışlar) ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe
Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’yla ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. Türkiye ile
Japonya köklü ilişkileri olan dost iki ülkedir. 1925 yılında başlayan
diplomatik ilişkilerimiz ekonomik ve kültürel iş birliğimizle birlikte devam
etmektedir. Japonya Hükûmeti kültürel iş birliği kapsamında 1983 yılından
itibaren ülkemize 826 milyon 900 bin yen ki, yaklaşık 8,5 milyon yeni Türk
lirası hibe yardımı yapmıştır. Bu hibe yardımı, başta üniversitelerimiz olmak
üzere spor federasyonlarının ve sivil toplum kuruluşlarının ihtiyaçları olan
çeşitli ekipmanların tedarik edilmesinde kullanılmıştır. Kırşehir’in Kaman
ilçesinde Kalehöyük arkeoloji müzesi yapılmasına yönelik ilk hibe anlaşması,
Türkiye ve Japonya arasında, 30 Eylül 2005 tarihinde imzalanmıştır. Bu Anlaşma,
daha sonra, 25 Mayıs 2006 tarih ve 5506 sayılı Kanun ile Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından onaylanmıştır. Bu Anlaşma’da
Japonya Hükûmetinin arkeoloji müzesi yapımı için öngördüğü hibe tutarı 288
milyon yen idi. Ancak, bu tutarın arkeoloji müzesi yapımı için yeterli
olmayacağı düşünülerek, daha sonra her iki ülkenin yetkilileri tarafından hibe
tutarı 436 milyon yene, yani yaklaşık 4 milyon 500 bin yeni Türk lirası
seviyesine yükseltilmiştir. Hibe Anlaşması yeni tutara göre yeniden düzenlenmiş
ve 28 Haziran 2007 tarihinde her iki ülke tarafından imzalanmıştır. Bu
Anlaşma’nın, bugün burada yüce Meclisimiz tarafından onaylanmasını müteakip, bu
hibe tutarı, Türkiye Cumhuriyeti tarafından kullanılmaya başlanacaktır. (x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir. (xx)
75 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Kırşehir, turizm
potansiyeli yüksek olan bir şehrimizdir, ancak, maalesef, bugüne kadar yerli ve
yabancı turizm noktasında hak ettiği konumu elde edememiştir. Dünyanın ilk
astronomi araştırmasının yapıldığı Cacabey Medresesi, Selçuklu ve Osmanlı
dönemlerinden kalma camileri, türbeleri, tarihî köprüleri, kervansarayları, yer
altı şehirleri, kiliseleri, höyükleri, kaleleri ve termal kaynakları ile
Kırşehir, yakın bir zaman içinde turizm alanında büyük gelişmeler
kaydedebilecek bir potansiyele sahiptir. Kaman Arkeoloji
Müzesinin kısa bir zaman içinde yapılmasıyla tüm bu değerlerin bir araya gelip,
Kırşehir’i kültür ve turizm şehri yapacağına inancımız tamdır. Kaman Arkeoloji
Müzesinin açılışının Japon İmparatoru tarafından yapılması yönünde
çalışmalarımız devam etmektedir. Her yıl diğer ülkelere seyahat eden ve
kültürel ve tarihî yerleri ziyaret etmeyi tercih eden yaklaşık 18 milyon Japon
vatandaşından bugüne kıyasla daha çok Japon vatandaşının ülkemize gelmesi ve
büyük ölçüde kendi hükûmetleri tarafından yapılan arkeolojik kazıları ve Japon
Bahçesini yerinde ziyaret etmesinin Kırşehir’e canlılık kazandıracağını ümit
ediyoruz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, huzurlarınızda Kültür ve
Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul Günay’a da teşekkür etmek istiyorum. Göreve
geldikten kısa bir süre sonra Kaman ilçemizde Japon uzmanlar tarafından yapılan
arkeolojik kazılarla yakından ilgilenmiş ve bölgeye bir çalışma ziyareti
yaparak, Kırşehir’in kültür ve turizm alanında gelişmesine vermiş olduğu önemi
göstermiştir. Yüce Meclisimiz
tarafından kabul edileceğine inandığım bu tasarının, başta Kırşehir olmak üzere
ülkemiz ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çalışkan. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum. BAŞKAN – Tümü
üzerinde ikinci söz, şahsı adına, Kırşehir Milletvekili Sayın Mikail Arslan. Buyurun Sayın
Arslan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika
Sayın Aslan. MİKAİL ARSLAN
(Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce
yüce heyetinizi öncelikle saygıyla selamlamak istiyorum. Anadolu,
arkeoloji bakımından dünyanın en zengin buluntularına sahiptir. Doğu ve batı
arasında bir köprü olmasından dolayı Orta Doğu medeniyeti ile Avrupa
medeniyetinin, Orta Asya medeniyeti ile Mısır medeniyetinin kesiştiği bir
noktadadır. Bu yönü itibarıyla, Anadolu, gerçekten çok zengin buluntuları
bağrında barındırmaktadır. İşte bunlardan
bir tanesi de Kırşehir Kaman Kalehöyük’ündeki kazı çalışmalarında ortaya çıkan
buluntulardır. Kalehöyük, 1986 yılından bu yana Japon bilim adamları tarafından
arkeolojik kazı çalışmalarına konu olmaktadır. Bu çalışmalar sonucunda
Hititlerden Osmanlılara kadar beş bin yıllık bir dönemi kapsayan çok sayıda
eser bulunmuştur. Anadolu tarihini ve onun dünyadaki yerini açıklayan önemli
bilimsel verilere de bu sayede ulaşılmıştır. Önümüzdeki elli yıl süresince de
devam edeceği düşünülen bu kazı çalışmalarında kalkolitik ve neolitik çağların
da açığa çıkması düşünülmektedir. Kazı
çalışmalarını yürüten ekip, 1993 yılında kazı kampının bulunduğu yerde Japonya
dışındaki en büyük Japon bahçesini de burada inşa etmişlerdir. Bugün bu bahçe,
hem orada yaşayanlar için bir rekreasyon alanı hem de diğer şehirlerden gelen
turistler için bir ziyaretgâh, bir ziyaret yeridir ve bu da turizmin gelişmesi
için önayak olmaktadır. Ayrıca, 1998 yılında kurulan Japon-Anadolu Arkeoloji
Enstitüsü de arkeoloji ve arkeoloji bilimiyle ilgili alanlarda her sene
düzenlediği kurslar ve seminerlerle dünyanın birçok ülkesinden gelen öğrenci ve
bilim adamlarına burada hizmet vermektedir. Bu çalışmaların
daha uygun koşullarda yapılması için 2004 yılında inşaatına başlanan enstitü
binası önümüzdeki yıl tamamlanacaktır. Bu enstitü binası içerisinde konferans
salonu, kütüphane, laboratuvarlar, çalışma odaları, fotoğrafhane ve lojmanlar
bulunmaktadır. Bu kapsamda bu denli çalışabilecek donanımlı başka bir merkez de
ülkemizde bulunmamaktadır. Yirmi yılı aşan
arkeolojik kazı çalışmaları çok sayıda eseri de ortaya çıkarmıştır ve çıkarmaya
da devam edecektir. Ayrıca, bölgede altmış civarında henüz kazılmamış höyük de
bulunmaktadır. Bu eserlerin
dünya kamuoyuna ulaşması için enstitü ve Japon Bahçesi’nin hemen yanında bir
müze ihtiyacı ortaya çıkmıştır. 2005 yılından bu yana Japon ve Türk Hükûmetleri
arasında yapılan görüşmelerle teknik çalışmalar yürütülmüş ve müze projesi
ortaya çıkmıştır. Tasarımda Kalehöyük temel alınmış ve höyük şeklinde bir müze
inşası kabul edilmiştir. Müze, özgün bir tasarım içermektedir. Görünümü uzaktan
bir höyüğü andırmaktadır ve kapalı sergileme alanının da 1.500 metrekare
civarında olması düşünülmüştür. Yaklaşık 4,5 dönüm büyüklüğünde bir höyük
görüntüsünde olacak bu müze modern bir müze olacaktır ve modern bir müzede
olması gereken tüm unsurlar da yer alacaktır. Müzeler,
günümüzde sergileme, araştırma, tespit, envanter, yayın, konferans, seminer,
sempozyum, depolama, koruma, restorasyon ve konservasyon içeren çok amaçlı
kültür, sanat ve eğitim kurumları olarak da çalışmaktadırlar. Kaman Kalehöyük
arkeoloji müzesi, hem bu amaçlara bağlı çalışacak hem de yöre halkının,
özellikle çocukların kendi kültürleri ve tarihî geçmişleri hakkında
bilgilenmesini ve bilgilendirilmesini sağlayacaktır. Bu müzeyle
birlikte Kırşehir Kaman, hem kültürel ve bilimsel bir merkez olacak hem de
canlanacak turizmle ekonomik anlamda kalkınacaktır. Hem ulusal hem de
uluslararası ortamda buradaki tarihin tanıtılması konusunda önemli bir adım da
atılmış olacaktır. Kaman Kalehöyük
Arkeoloji Müzesi Projesi bu katkılarının yanı sıra, her zaman dostane
ilişkilerin hüküm sürdüğü Türkiye ve Japonya arasında ilişkilerin daha da
güçlenerek sürdürülmesine de uygun zemin sağlayacaktır. Bu vesileyle,
kanuna destek veren, hem grup yönetimlerine hem de şimdiden sayın
milletvekillerine teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Arslan. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji
Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı MADDE 1- (1) 28
Haziran 2007 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla
Yapımına İlişkin Notalar”ın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN – Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Kırşehir
Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu. Süreniz on dakika
Sayın Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Japonya Hükûmeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji
Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bugün üzerinde görüştüğümüz tasarı, yirmi yıldır Kırşehirin
Kaman ilçesi Çağırgan kasabamızda devam eden, Japonların yaptığı arkeolojik bir
kazı neticesinde buralardan çıkarılan tarihî eserleri sergilemek üzere, yine
Japonların hibesiyle, burada bir müze kurularak, bu eserleri sergilemek üzere
bir anlaşma yapılmış. Tabii anlaşmanın yapıldığı dönemde 288 milyon yenlik bu
anlaşma fakat, projelerin bu parayla bitirilemeyeceği anlaşıldıktan sonra,
tekrar, 436 milyon yene bu hibenin çıkarılması teklif edilmiş, Japon Hükûmeti
tarafından da bu uygun görülmüş ve bugün, inşallah onaylanacak bu tasarıyla da
bu müze, Çağırgan kasabamızda gerçekleştirilecek ve Anadolu’nun binlerce yıllık
kültürüne ait tarihî eserler buralarda gün ışığına çıkarılacak. Bu, gerçekten,
Türkiye ile Japonya arasında kültürel iş birliğinin çok güzel bir sonucu. Öyle
tahmin ediyorum, 250 milyon dolar civarında bir bütçesi var ve bu yıllara sâri
artarak da devam edecek. Tabii, biraz
önceki çok değerli konuşmacı arkadaşlarımız, Kırşehir milletvekillerimiz de
ifade ettiler. Bizim şehrimizde bunun gibi daha birçok höyük mevcut. Şehrimizin
ortasında, Kırşehir’in merkezinde 150 dönümlük bir alanda 30 metre
yüksekliğinde, üzerinde Selçuklu Döneminde yapılmış bir cami ve cumhuriyetin
ilk yıllarında yapılmış bir okulumuz mevcut ve buralarda da bu tür
araştırmaların, bu tür kazıların yapılması Anadolu kültürünü, Anadolu’nun
geçmişini genç kuşaklara tanıtmak, gün yüzüne çıkarmak açısından çok önemli
olacaktır. Tabii, şehrimiz
gerçekten binlerce yıllık bir tarihe sahip, birçok kültüre ev sahipliği yapmış,
ama en yüksek kültür seviyesini de 13’üncü yüzyılda yakalamış; Ahiler,
alperenler diyarı bir şehir. İsterseniz, kısaca, o yüzyılda yaşamış, o günden
bugüne bize birçok konuda ışık tutmuş o büyük insanlara kısaca da değinmek
istiyorum. Bakın, 13’üncü
yüzyılda Kırşehir’de “Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz.” diyen ve adına
UNESCO tarafından “Sevgi Yılı” ilan edilen Yunus Emre Hazretleri 13‘üncü
yüzyılda Kırşehir’de yaşamış. Yine “İncinsen de
incitme.” diyen Hünkâr Hacı Bektaş Veli Hazretleri Kırşehir’de yaşamış. Yine “Hak ile
sabır dileyip, bize gelen bizdendir. Akıl ve ahlak ile çalışıp, bizi geçen
bizdendir.” diyen Pirimiz Ahi Evranı Veli Hazretleri Kırşehir’de yaşamış,
Ahilik prensiplerini, Ahilik çalışmalarını Kırşehir’den bütün Türk coğrafyasına
yaymış ve bugün, Kırşehir Ahiliğin manevi merkezidir. Yine, büyük
şehirlerimize veya Anadolu’nun herhangi bir şehrinin bir caddesine
girdiğimizde, acaba burası Türkiye mi dedirttiren yabancı tabelaları
gördüğümüzde işte, 13’üncü yüzyılda Türkçe üzerinde doğu dillerinin etkisini
görüp bundan rahatsız olan Karamanoğlu Mehmet Bey’in fermanından önce,
Kırşehir’den Âşık Paşa Hazretleri şu dörtlükle bütün Türk coğrafyasına
sesleniyor, diyor ki: “Türk diline
kimesne bakmaz idi, Türklere her giz
gönül akmaz idi. Türk dahi bilmez
idi bu dilleri, İnce yolu ol ulu
menzilleri.” Değerli
milletvekilleri, gerçekten, ülkemizin, işte Ankara’mızın, Başkent’imizin
Kızılay’ına gittiğimizde, şöyle bir dükkân isimlerine baktığımızda, acaba,
Türkiye mi, Türkiye dışında bir Avrupa ülkesinde miyiz diyoruz. Ama işte,
Kırşehir’de yaşamış, eserlerini Kırşehir’de vermiş, bütün eserlerini Türkçe
vermiş, Türkçe üzerinde Farsçanın, Arapçanın çok önemli bir baskısı olduğu,
etkisi olduğu dönemlerde Garipname’yi Türkçe yazmış Âşık Paşa Hazretleri de
Kırşehir’de yaşamış. Yine 13’üncü
yüzyılda uzayı inceleyen gök bilimleri medresemiz de Kırşehir Emiri Caca Bey
tarafından yapılmış. Düşünebiliyor musunuz, 13’üncü yüzyılda, yedi yüz yıl
önce, Anadolu’da, Anadolu’nun ortasında uzayı inceleyen gök bilimleri
medresesi, bugün, bütün yapısıyla, bütün ihtişamıyla ayakta, âdeta, bize diyor
ki uzay bilimlerini başlatan biziz ama ne yazık ki uzaya ilk gidenler başkaları
oldu. Bundan da kendimiz açısından bize düşen dersi de çıkarmamız gerektiği
kanaatindeyim. Değerli
milletvekilleri, gerçekten, Kırşehir kültürü bir Türk kültürüdür, Türk-İslam
kültürüdür. Bu kültürün tekrar, özellikle, Ahiliğin araştırılıp günümüze
uyarlanmasında, esnafımız açısından, orta direk açısından çok ciddi zaruret
vardı. Bu konuda, iftiharla söylüyorum, Kırşehir Ahi Evran Üniversitemiz
kurulmuştur. Buradan da emeği geçen herkese teşekkür ediyorum ama işte bu
üniversitemizde kurulacak enstitüler vasıtasıyla da Ahilik kültürünün
araştırılıp günümüze uyarlanmasında, Türkiye açısından, Türk halkı açısından da
ciddi faydalar getireceği kanaatindeyim. Değerli
milletvekilleri, bu, gerçekten, Kırşehir için önemli bir proje. Belki, 4 milyon
dolarlık bir müze gibi geliyor ama bunun evveliyatı vardır ve daha sonrası da
devam edecektir. Anadolu kültürünün gün ışığına çıkarılması için çok önemli bir
hizmettir. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, bu öneriye olumlu oy
vereceğimizi söylüyoruz. Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çobanoğlu. Madde üzerinde,
şahsı adına söz alan, Kırşehir Milletvekili Sayın Abdullah Çalışkan. Buyurun Sayın
Çalışkan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. ABDULLAH ÇALIŞKAN
(Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla
Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın 1’inci maddesinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisinizi saygılarımla selamlarım. Az önce de
belirttiğim gibi, bu kanunun yüce Meclisimiz tarafından onaylanmasını müteakip,
toplam 4 milyon 500 bin yeni Türk lirası tutarında hibe kullanılmaya
başlanacaktır. Bu hibenin en son kullanılma tarihi 31 Mart 2008 tarihi olduğu
için, yani acele, bu kanunun çıkarılması gerektiği için bugün gündeme
alınmıştır, ancak, her iki ülkenin karşılıklı anlaşmasıyla bu sürenin
uzatılması mümkün olabilecektir. Ben, bu kanunun
yüce Meclisimiz tarafından onaylanacağını ümit ediyor, hepinizi saygı ve sevgilerimle
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Çalışkan. İkinci söz,
Kırşehir Milletvekili Sayın Mikail Arslan’a aittir. Buyurun Sayın
Arslan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. MİKAİL ARSLAN
(Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Sabırlarınızı
zorlamayacağım, yalnız, bu Kaman Kalehöyük’teki kazıların başlamasına delalet
eden, rahmetli Tahsin Özgüç’ü burada anmak istiyorum. Yine, rahmetlinin vefatından
sonra, eşi bu projeye sahip çıkarak destek vermiştir. Kendilerine de
huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Ayrıca, Doktor
Sachihiro Omura -kazı heyetinin başkanıdır- gerçekten Türkiye’yle özdeşleşmiş,
bir Türk insanı gibi hareket eden değerli bir bilim adamıdır. Kendisi de son
derece güzel Türkçe konuşmaktadır ve projelerde aynen bizim duyduğumuz
heyecanları da duymaktadır. Kendisine de burada ayrıca teşekkür ediyoruz. Prens Mikasa, bu
projeye, yine, destek veren, hamilik yapan bir Japon prensidir. Sık sık bölgeye
gelerek ziyaretlerde bulunmaktadır. Kaman’da da bir caddeye ismi verilmiştir.
Yine, kendilerine teşekkür ediyoruz. Ayrıca, Kültür
Bakanımız ayağının tozuyla, göreve gelir gelmez Kaman-Kalehöyük’e gelerek
gezide bulunmuş, destek vermiş, incelemelerde bulunmuştur ve bölgede Japon
Bahçesi’nin karşılığında bir Türk bahçesi yapılması, Türk bahçesine uygun
tarzda inşa edilecek bir Türk bahçesiyle buranın desteklenmesine dair
çalışmaları başlatmıştır. Sayın Bakanımıza, hem ziyaretlerinden dolayı hem de
bu projeye vermiş oldukları destekten dolayı, yine, ayrıca teşekkür ediyoruz. Bu projenin yanı
sıra, Kırıkkale-Kırşehir-Kayseri devlet kara yolu üzerinde bulunan büyük bir
höyük daha bulunmaktadır, bu da Yassıhöyük diye bilinmektedir. Bu projeyle de
ilgili, Bakanlığımız kazı çalışmalarına başlanılmasıyla ilgili girişimde
bulunmuştur. Bu da Kaman-Kalehöyük kadar önemli bir höyüktür. Daha fazla
ziyaretçi çekecek, daha fazla bilimsel çalışmalara konu olacak bir çalışmadır. Kırşehir’de, biz,
biraz önce, 60 tane höyükten bahsetmiş olmamıza rağmen, aslında 1.150 tane
höyük vardır. Bundan sadece 1 tanesinin kazı çalışmaları yapılıyor. Ne kadar
geride olduğumuzun ve bu konunun ne kadar önemli olduğunun da farkında olmamız
gerekiyor. Ülkemizin her yanında buna benzer höyükler bulunmaktadır. Bunlar çok
değerli eserlerdir, emanetlerdir. Bunların bir an önce kültür hizmetlerine
kazandırılmasında büyük fayda var. Ayrıca, biraz
önce Sayın Milletvekilimiz de bahsetti -Metin Çobanoğlu Bey- Kırşehir’in
merkezinde bulunan bir Kalehöyük’ümüz var. Maalesef höyüğün tepesine cami ve
okul yapmışız, resmî binalar yapmışız; yetmemiş, ağaçlar dikmişiz sit alanına!
Bu da Türkiye’nin geçmiş dönemlerde kültür noktasında ne kadar zafiyet
içerisinde olduğunun da bir göstergesidir. Aslında, bunların buradan taşınarak,
bu merkezde bulunan Kalehöyük’ün de kazı programına alınması kültür hizmetleri
açısından çok önemli olacaktır diyor, tekrar, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Arslan. Madde üzerinde
soru ve önerge yok. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: 1’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde
üzerinde, şahsı adına, Sayın Abdullah Çalışkan, Kırşehir Milletvekili... (AK
Parti sıralarından “Yok, yok” sesleri) O zaman, Mikail
Arslan da yok herhâlde. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben söz istiyorum. BAŞKAN - Madde
üzerinde bir önerge var. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN - Önergeyi
okutuyorum… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, söz istiyorum Sayın Başkan. Şahsım adına söz istiyorum. BAŞKAN – O zaman
önerge kalıyor mu? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Önergem de kalsın, söz de istiyorum canım. BAŞKAN – Hayır,
ikisi beraber olur mu şimdi? Önerge de mi kalacak yani? KAMER GENÇ
(Tunceli) – Efendim, önerge de kalsın, şahsım adına söz istiyorum. Yani, hakkım
yok mu Sayın Başkan? BAŞKAN – Ama,
bakın, bir şartla veririm: Gündem dışı konuşmayacaksınız. Yoksa İç Tüzük
maddesini uygularım bakın, açık konuşayım. Buyurun. Süreniz beş
dakika Sayın Genç. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, siz beni oradan tehdit edemezsiniz. Burası bir
kürsüdür. BAŞKAN – Tehdit
etmiyorum. Bakın, maddeyi okuyorum size. Okurum ve uygularım, hiç bunun ötesi
yok. KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, maddeyi okudunuz… Bakın, ben biraz önce bu kürsüde
konuştuğum zaman… BAŞKAN – Siz
nasıl çiğniyorsanız ben de size çiğnetmiyorum. Bu kadar. KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim? BAŞKAN – Ben
çiğnetmiyorum size İç Tüzük’ü. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar) Bakın, burada yazıyor. KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, ben daha başlamadım. Nereden biliyorsunuz çiğneyeceğimi? BAŞKAN – Sizin bu
İç Tüzük’ü çok iyi bildiğinize de inanıyorum. KAMER GENÇ
(Devamla) – Hayır, benim çiğneyeceğimi nereden biliyorsunuz? BAŞKAN – Peki,
niçin istismar ediyorsunuz İç Tüzük’ü? Buyurun, konuşun,
devam edin. Ben bekliyorum. Yani, gündem dışı konuşursanız keserim. KAMER GENÇ
(Devamla) – Bakın sayın milletvekilleri, o kadar hoşunuza gidiyor ki bu
keyfîlikler. Ben biraz önce
burada yaptığım konuşmada “Allah varsa…” dedim. Allah’ın varlığına inanıyorum.
O yüce yaratık, o yüce güç bu dünyada kim zulüm yaparsa, kim… (AK Parti
sıralarından gürültüler) ÜNAL KACIR (İstanbul)
– Yaratık değil, Yaradan… Düzelt! KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, bakın, o yüce güç, daima adaleti sağlamıştır. Yani, Yüce
Allah, en büyük zalimlerin cezasını da vermiştir, en büyük diktatörlerin
günahını da vermiştir. Ben, tabii, çok
büyük haksızlıklara uğradığım için, böyle canhıraş bir istekte bulundum. BAŞKAN – Bunu
inanmayanlara söyleyin Sayın Genç. Burada herkes inanıyor zaten. KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, kimin inanıp kimin inanmadığı… BAŞKAN – Herkes
inanıyor. KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben çok kalbimden inanıyorum, gönülden inanıyorum ve onun için ona
sığınıyorum. BAŞKAN – Tamam,
biz de inanıyoruz, herkes inanıyor. İnançsızların içinde konuşursunuz bunu. KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, sayın milletvekilleri, öyle bir hükûmet ki kendisinden haberi
yok. Bakın, şimdi,
Japon Hükûmetiyle, 30/5/2005 tarihinde bir anlaşma yapılıyor. Efendim, Kaman
ilçemizde Kalehöyük’te bir arkeoloji müzesi yapılıyor ve öyle vurdumduymaz bir
hükûmet ki, orada yapılacak müzenin doğru dürüst bir projesini hazırlamıyor, o
Japon Hükûmetine doğru dürüst proje getirmiyor. İşte, böyle yandaş, layık
olmayan, hakkı olmayan birtakım memurları bir yerlere getirirseniz,
yandaşlarınızı atarsanız, işte, sizi böyle uluslararası düzeyde rezil ederler. Getirmişler,
Japon Hükûmetine bir proje vermişler, 288 milyon yen almışlar o zaman. Sonra
bakmışlar ki, o 288 milyon yen müsait olmamış, bizim Dışişleri oraya bir nota
göndermiş, “Evet, böyle güzel bir şey yaptınız, ama bu yetmiyor.” demişler.
Ondan sonra da, tabii, burada 4 milyon dolarlık, Japon Hükûmeti ek bir ödenek
vermiş. MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Doğru… KAMER GENÇ
(Devamla) – Doğru, ama, bizi bu duruma düşüren, o projeyi yapan bu Hükûmet esas
doğru yapmıyor. İşte, sizin burada alkışladığınız… Bakın, var mı
kimse burada? Var mı Bakanlar Kurulunda? (AK Parti sıralarından “Orada”
sesleri) Ya, Hükûmet bir
kişi değil ki kardeşim. Bakın, bu kadar milletvekili var… Bakın, size her
zaman söylüyorum. Bu Hükûmet uyuşmuş artık, kanı uyuşmuş. LÜTFİ ÇIRAKOĞLU
(Rize) – Gece gündüz çalışıyorlar. KAMER GENÇ
(Devamla) – Bu memleketi yönetecek güç yok bunlarda. Burada bütçeyi müzakere
ediyoruz, çıkıp da doğru dürüst bize cevap vermeyen bir hükûmet; yarına,
uluslararası düzeyde nasıl bizi temsil ediyor? İşte, bundan
dolayı, Kırşehirli hemşehrilerimizi kutluyorum. Tabii, Yüce Pirimiz Hacı Bektaş
Veli orada yatıyor, çok büyük saygı duyduğumuz büyük bir kişi. Her zaman da
kendisini ziyarete gidiyorum. Ayrıca, Kırşehir
ilimiz gerçekten evliyalar diyarı, çok mükemmel bir ilimiz. Burada çok güzel
şeylerin yapılması lazım. Hatta, yani, Türkiye’de en önemli iki evliyalar
diyarı var: Birisi Tunceli, birisi Kırşehir. (AK Parti sıralarından gülüşmeler)
Siz ne biliyorsunuz ya! Yani, gülen cahile bak! Bu evliyalar
diyarı olan illerimizde, hakikaten, o evliyaların zamanında bu ülkeye yaptığı
hizmetlere uygun olarak oralarda yatırım yapılması, oraların tanıtılması ve
turizme açılması ülkemiz için, dünya insanlığı için gerekli bir şeydir. Gerçekten
Kırşehirli hemşehrilerimizi kutluyorum. Bu güzel müzenin kendilerine hayırlı ve
uğurlu olmasını diliyorum. İnanıyorum ki…
Tabii, yani, Tunceli’de de öyle evliyalar yeri var ki, oralarda da bu tip
şeyler yapılırsa, insanlar, çünkü… KADİR TINGIROĞLU
(Sinop) – Muhakkak var. KAMER GENÇ
(Devamla) – Arkadaşlar, adamlar inançlı. Mesela, bizim çok önemli
ziyaretlerimiz var. İşte, Düzgün Baba var, Hızır Aleyhisselam’ın ziyaretgâhları
var. Oralara da güzel birtakım… İnsanların orayı ziyaret etmesi için yol
yapılsa, işte orada belirli, birtakım gidip gelenlere kolaylıklar sağlasak kötü
mü olur? Siz, tabii,
Tunceli’yi bilmediğiniz için, böyle gülüyorsunuz gevrek gevrek ama, böyle
gevrek gevrek gülmenin de bir anlamı yok. Hakikaten, bu, cehaletin ifadesidir. AHMET YENİ
(Samsun) – Ayıp oluyor. KAMER GENÇ
(Devamla) – Keşke siz de gelip görseniz de oradaki o insanların ne şartlar
altında yaşadığını. Ben, tabii,
ahengi de bozdurduğunuz için, doğru düzgün duygularımızı da şey etmiyoruz. Evet, tekrar,
Kırşehirli hemşehrilerimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. İnşallah, bu
güzel eserler Türkiye’nin her tarafında çoğalacak ve Hükûmetinizi de lütfen
ikaz edin. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç. Bir dakika
veriyorum size. Buyurun. KAMER GENÇ
(Devamla) – Bu Hükûmet, böyle, dış ülkelere karşı bizi küçük düşürücü
davranışlar içinde olmamalı. Türkiye’yi, böyle, dış ülkelerde küçük düşürmeye
kimsenin hakkı yoktur. Bunları yapanlardan da hesap sorunuz. Burada, siz,
şimdi biliyorsunuz. Bu sıralara kimler geldi? 1987’de ben buraya geldiğim
zaman, Sayın Özal’ın da böyle 300’ün üzerinde milletvekilleri vardı. O zaman
550 değil de, 450’ydi; 280’in üzerinde milletvekilleri vardı, ama, şimdi
yerlerinde yeller esiyor! Bugünün değerini
iyi bilin. Bu memleketten gelmişsiniz bu sıralara, bu memlekete iyi hizmetler
verin. Bakın, Türkiye çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya. Bugün, her gün bu
memlekette insanlarımız ölüyor, çok sıkıntılarımız var. Bunları aklınızla…
Böyle, gülerek, dalga geçerek değil iyi hizmetler yaparak bu memlekete hizmet
ederseniz millet sizi unutmaz. Yoksa, bakıyorsunuz dört sene geçmiş arkanızda
hiçbir şey kalmamış. Saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Genç. Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Önergeyi geri alıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Önerge
geri alınmıştır, teşekkür ederiz. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3'üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde
üzerinde, gruplar adına söz istemi yok. Şahısları adına
Sayın Abdullah Çalışkan, Kırşehir Milletvekili… İstemiyor. Sayın Mikail
Arslan, konuşuyor musunuz? MİKAİL ARSLAN
(Kırşehir) – Konuşacağım Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Arslan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. MİKAİL ARSLAN
(Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu projeyle ilgili kısa bir
açıklama yapmak istiyorum. Bu müzenin
projesi Japonya tarafından yapılmıştır, Japon Hükûmeti yapmıştır fakat zeminde
yapılan incelemelerde çıkan buluntu sayısının fazla olması, bir arkeoloji
merkezinin olması… Çünkü büyük bir enstitü binası yapıldı, yanında Kalehöyük
kazısı var, yanında Japon Bahçesi var. Müzenin büyütülmesi ihtiyacı hasıl oldu
ve Japon Hükûmeti bu projenin büyütülmesi kararını aldı ve tekrar projeyi
yaptılar. Dolayısıyla Türk Hükûmetinin bunda bir kusuru kabahati yoktur. (AK
Parti sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Var, var! MİKAİL ARSLAN
(Devamla) – Bu, Japonya Hükûmetinin ilave olarak yapmış olduğu bir ilavedir ve
ayrıca daha önce yapılan bir sözleşme onaylanmıştı, bundan dolayı bu ikinci kez
tekrar yüce heyetinizin huzuruna geldi. Ben şimdiden
müzenin hayırlı olmasını temenni ediyor ve yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. Oyunun rengini
açıklamak üzere, lehte Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili. Sayın Özkan,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz 5 dakika
Sayın Özkan. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti
Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin
Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nı Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu olarak değerlendiriyoruz ve oyumuzun rengi “evet” olacaktır.
Gerçekten,
Kırşehir’imize örnek bir müze yapılacaktır. Japonya Hükûmetine de buradan
takdirlerimi sunuyorum. “İyi müze, kapalı olan müzedir.” diye bir söylem var.
Buna hiçbir zaman katılmıyoruz. Burdur Müzemiz de tarihî zenginlikler
bakımından Türkiye’de örnek bir müzedir ancak turizmden payda almamaktadır.
İnşallah, bu Kırşehir Müzemiz, turizmden payda alıp, istihdam anlamında
insanlarımızı, yöre halkımızı orada çalıştırıp, ekonomimize katkı koyacaktır. Burdur ili,
turizmin başkentidir ancak Burdur ilindeki müzelerde Apollon Heykeli’nden tutun
arkeolojik devirlere ait çok güzel eserler söz konusudur. Ancak Müzemizin
donanımı Hükûmetiniz zamanında, Hükûmetinizin uygulamaları sayesinde Burdur’a
kazandırılmıştır fakat turizmden payda alamamaktadır. Bu müzelerin transit yollar
üzerinde, etrafında kafeteryaları, oyun bahçeleri, spor sahaları, otoparklarıyla
donatılıp turizme açılması gerekiyor. Bu çalışmaların… Burada ayrılan ödenek 4
milyon dolar civarında. Bu ödeneklerin Kültür Bakanlığımıza verilip ülkemizin
güzelliklerini turizme sunmamız gerekiyor. Burdur: Örneğin
Sagalassos, Türkiye’de Efes’ten, Bergama’dan büyük, bir tiyatrosuyla antik bir
şehir Ağlasun ilçemizde ama bu konumu turizme açamıyoruz. Turizmin başkenti Antalya’ya
en yakın iliz ama tur operatörleri ne yazık ki Pamukkale’ye milyonlarca insanı
taşıyor, turizmle o paydayı, turizmle bu kültürümüzü birleştiremiyoruz. Bu çalışmaların
da yapılması gerekiyor. Yine Burdur Gölhisar’da
Kübüra Antik Kenti: Tarihte 20 bin insana tiyatro seyri yapılmış, 20 binlik bir
açık tiyatrosu var. Ama, bu da turizme açık değil. Bunların turizmle buluşturulması
gerekiyor. Bunun için, gerçekten -tabii ki Kültür Bakanımız burada değil, Sayın
Tarım Bakanımız burada. Tutanaklara geçirme babından- o turizmin başkenti Antalya’ya
gelen 15 milyon insanın en azından 1 milyonunun, 500 bininin bu turizmle buluşması
gerekiyor. İnşallah, bunu
Kırşehir ilimizin Kalehöyük ilçesi başarır, örnek bir yapı olur. Ülkemizde bu güzellikleri
turizmle buluştururuz dilekleriyle yüce heyetimizi saygıyla selamlıyorum. Kanunumuz
hayırlı, uğurlu olsun. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Özkan. Sayın milletvekilleri,
tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için üç dakika
süre vereceğim. Bu süre içinde
sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen
de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını,
yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti arasında Kaman
Kalehöyük Arkeoloji Müzesi Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu bildiriyorum: Oy sayısı : 258 Kabul : 258 (x) Tasarı böylece kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. (Alkışlar) Sayın milletvekilleri,
programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını ve alınan karar gereğince
kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 11 Aralık 2007 Salı günü
saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 23.12 (x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir. |
|