DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 2

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 9

35’inci Birleşim

10 Aralık 2007 Pazartesi

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S.Sayısı:57)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S.Sayısı: 58)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Dışişleri Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ

1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI

1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) REKABET KURUMU

1.- Rekabet Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Rekabet Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ

1.- Millî Prodüktivite Merkezi  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Millî Prodüktivite Merkezi  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU

1.- Türk Akreditasyon Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türk Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1.- Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1.- Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1.- Çevre ve  Orman Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) ORMAN  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Orman Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Orman Genel Müdürlüğü    2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

N) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

O) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

3.- Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 34)

4.- Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/348) (S. Sayısı: 63)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/466) (S. Sayısı: 75)

 

IV.- OYLAMALAR

1.- Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

V.- SORULAR VE CEVAPLAR

A) YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Başbakan hakkında açılan davalara ilişkin sorusu ve  Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı (7/267)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki doğalgaz yatırımlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in cevabı (7/615)

3.- Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi’nin, Kocaeli-Gebze-Dilovası beldesindeki sanayi atıkları konusunda kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu doğrultusundaki çalışmalara ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/709)

4.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, vekâleten görev yapan personelden asaleten atananlara ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın cevabı (7/829)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.00’de açılarak altı oturum yaptı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 28, 36 ve 39’uncu sıralarında yer alan 63, 75 ve 71 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 2, 3 ve 4’üncü sıralarına alınarak diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 10 Aralık 2007 Pazartesi ve 11 Aralık 2007 Salı günkü birleşimlerinde 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın günlük turlarının tamamlanmasından sonra kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesine; 10 Aralık 2007 Pazartesi günü 75 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın, 11 Aralık 2007 Salı günü ise 71 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

 

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın (1/426; 1/267, 3/191) (S. Sayısı: 57, 58) görüşmelerine devam edilerek;

Bayındırlık ve İskân Bakanlığı,

Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü,

Millî Eğitim Bakanlığı,

Yükseköğretim Kurulu,

Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü,

Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezi Başkanlığı,

Üniversiteler (68 adet),

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri ve 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları ile;

Üniversiteler (17 adet) 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçeleri,

Kabul edildi.

 

Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan, Bayındırlık ve İskân Bakanı Faruk Nafız Özak’ın,

İstanbul Milletvekili Osman Gazi Yağmurdereli, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun,

Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu’nun,

İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Milletvekili Osman Gazi Yağmurdereli’nin,

Konuşmalarında şahıslarına sataştıkları iddiasıyla;

İstanbul Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in konuşmasında partisine sataştığı iddiasıyla,

Birer konuşma yaptılar.

Alınan karar gereğince, 10 Aralık 2007 Pazartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime 20.36’da son verildi.

                                                                             

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Yaşar TÜZÜN

 

Konya

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Canan CANDEMİR ÇELİK

 

Fatoş GÜRKAN

 

Bursa

 

Adana

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                                                                                 No.:  50

II.- GELEN KÂĞITLAR

10 Aralık 2007 Pazartesi

Sözlü Soru Önergeleri

1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, okullarda dağıtılan kitaplara ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/263) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)

2.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, büyükşehirlerde enerji iletim hatlarının yeraltına alınmasına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından sözlü soru önergesi (6/264) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

3.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, bal ithalatına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/265) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

4.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, sebze ve meyve ihracatındaki ilaç kalıntısı analizine ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad Tüzmen) sözlü soru önergesi (6/266) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

5.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Demirci Kasabasının Aksaray’a bağlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/267) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

6.- Aksaray Milletvekili Osman Ertuğrul’un, Konya-Aksaray bölünmüş yol ihalesine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/268) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

7.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Çekerek Barajı Projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi (6/269) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

8.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Ege Bölgesinde verimliliği artırma projesi uygulanan illere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından sözlü soru önergesi (6/270) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

9.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, basın yayın kuruluşlarına yönelik idari yaptırımlara ve açılan davalara ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/271) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)

10.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, bir firmadaki greve ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından sözlü soru önergesi (6/272) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)

11.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Karayolları Genel Müdürlüğüyle iş yapan müteahhitlere verilen bitüme ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/273) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)

12.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep-Şanlıurfa otoyolu ile Gaziantep-Habur bölünmüş yol çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/274) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)

13.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Karadeniz Sahil Yolunun Giresun geçişindeki sinyalizasyon ve işaretleme eksikliklerine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/275) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, geçici personelin fazla çalışmadan doğan izin ve ücret haklarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/1030) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.11.2007)

2.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, atama kararnamelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1031) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)

3.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Yapı Denetimi Hakkında Kanunun uygulamasındaki sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1032) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)

4.- Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, endüstriyel atıkların bertarafına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1033) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)

5.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bankacılık sektöründeki yabancı payına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1034) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)

6.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, ücretsiz kömür dağıtımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1035) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

7.- Hatay Milletvekili İzzettin Yılmaz’ın, yakalandığı iddia edilen bölücü terör örgütü yöneticilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1036) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

8.- Hatay Milletvekili İzzettin Yılmaz’ın, Hatay’da ücretsiz dağıtılan kömürlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1037) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

9.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Kızılay’ın atıl bir binasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1038) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

10.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Alevilere yönelik çalışmalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1039) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

11.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, Cumhurbaşkanlığı Köşkündeki tadilat ve tefrişata ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1040) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

12.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, kadın istihdamına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1041) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)

13.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Botaş ihaleleriyle ilgili soruşturmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1042) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)

14.- Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un, TMSF yönetimindeki bir yayın grubunun satış ihalesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/1043) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)

15.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya Organize Sanayi Bölgesinin atık sularına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1044) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

16.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Diyarbakır’daki sulama kanallarının durumuna ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1045) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

17.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, büyükşehirlerdeki hava kirliliğine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1046) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

18.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, Bodrum Yarımadası Acil İçme Suyu ve İsale Hattı Projesine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1047) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

19.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, geçici görevlendirilen kadın il müdürlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1048) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)

20.- İstanbul Milletvekili Necla Arat’ın, kadın çalışanlara karşı ayrımcılık yapıldığı iddialarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/1049) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)

21.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, aile reisi olmadıkları gerekçesiyle 2926 sayılı Kanuna göre sigortalı sayılmayanlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1050) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

22.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, sosyal güvenlik prim borçlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/1051) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.11.2007)

23.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, TMSF’nin devredilen bankalar dolayısıyla yaptığı tahsilata ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/1052) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

24.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, GAP yatırımlarının gerçekleşme oranlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Nazım Ekren) yazılı soru önergesi (7/1053) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

25.- Kocaeli Milletvekili Hikmet Erenkaya’nın, İzmit’teki madencilik faaliyetlerine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1054) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)

26.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Aydın-Kuyucak’ta açılacak olan bir maden ocağına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1055) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)

27.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, TÜBİTAK uzmanlarının Zonguldak Taşkömürü Havzasında yaptığı incelemelere ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/1056) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

28.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’daki turizm tesislerine ve taşınmaz sahibi yabancılar ile ilgili bir iddiaya ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1057) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

29.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Filyos ve çevresindeki turizm potansiyelinin değerlendirilmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/1058) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

30.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, özürlü çocuklara yapılan eğitim yardımına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1059) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.11.2007)

31.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, Van İl Millî Eğitim Müdürlüğündeki bir atamaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1060) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)

32.- Edirne Milletvekili Bilgin Paçarız’ın, engelli çocukların eğitimi için verilen bir desteğin kaldırılmasına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1061) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)

33.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, kitap inceleme komisyonlarında görevlendirilen öğretmenlere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1062) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)

34.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Serik Meslek Yüksekokulunun bina ve yurt sorununa ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1063) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

35.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, okullardaki temizlik hizmetlerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1064) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

36.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Isparta’da görev yapan bir öğretmen hakkındaki soruşturmaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1065) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)

37.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik sınavlarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1066) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)

38.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’deki bir okulda dağıtıldığı iddia edilen malzemelere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1067) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)

39.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, okullardaki şiddet olaylarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1068) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)

40.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bir proje kapsamında gerçekleştirilen ihalelere ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/1069) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)

41.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya’daki yeni Devlet Hastanesi binasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1070) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

42.- Muğla Milletvekili Metin Ergun’un, virütük hastalıkların önlenmesine yönelik çalışmalara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/1071) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

43.- Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, TSE’nin yeni bir gıda standardı uygulamasına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1072) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

44.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, Yalvaç Organize Sanayi Bölgesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1073) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

45.-  Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, Yalvaç Yeni Deri İmalatçıları Küçük Sanayi Sitesine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/1074) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)

46.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, Manisa Bağcılık Araştırma Enstitüsünün kapatılacağı iddiasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1075) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

47.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, narenciye sektöründeki ürün analizi sorununa ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1076) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

48.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, çiftçilere ödenmesi gereken desteklere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1077) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

49.- Diyarbakır Milletvekili Selahattin Demirtaş’ın, Diyarbakır’daki karayollarına ve demiryoluna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1078) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)

50.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Türk Telekom bilgilendirme hatlarının ücretlendirilmesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1079) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

51.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Kepez Liman İşletmesinin faaliyetinin durdurulmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/1080) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.11.2007)

52.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, TRT Genel Müdürünün bürokratlarla yaptığı toplantıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Aydın) yazılı soru önergesi (7/1081) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.11.2007)

53.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya-Alanya çevre yolundaki ve kent merkezindeki trafik güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/1082) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

54.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’ta sanayicilere ödenmesi gereken enerji destek primlerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet Şimşek) yazılı soru önergesi (7/1083) (Başkanlığa geliş tarihi: 29.11.2007)

10 Aralık 2007 Pazartesi

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Sayın milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25’inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin on beş dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin, görüşmelerin bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş ve sıraya girmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi yedi buçuk dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de yedi buçuk dakika süre verilecektir. Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan önce bitirildiği takdirde, geri kalan süre için, sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Sayın milletvekilleri, 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Bugünkü program uyarınca iki tur görüşme yapacağız. Onuncu turda Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite Merkezi, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı ve Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (x)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (x)

A) DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Dışişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ

1.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

                             

(x) 57, 58 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 4/12/2008 tarihli 29’uncu Birleşim Tutanağına eklidir.

C) SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI

1.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sanayi ve Ticaret Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) REKABET KURUMU

1.- Rekabet Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Rekabet Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ

1.- Millî Prodüktivite Merkezi 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Millî Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ

BAŞKANLIĞI

1.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) TÜRK AKREDİTASYON KURUMU

1.- Türk Akreditasyon Kurumu  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türk Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

H) TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1.- Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1.- Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi, onuncu turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar:

CHP Grubu adına: Sayın Onur Öymen, Bursa Milletvekili; Sayın Hüsnü Çöllü, Antalya Milletvekili; Sayın Mehmet Ali Susam, İzmir Milletvekili.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Sayın Ahmet Deniz Bölükbaşı, Ankara Milletvekili; Sayın Cemaleddin Uslu, Edirne Milletvekili; Sayın Alim Işık, Kütahya Milletvekili.

AK Parti Grubu adına: Sayın Ali Rıza Alaboyun, Aksaray Milletvekili; Sayın Cevdet Yılmaz, Bingöl Milletvekili; Sayın Ahmet Edip Uğur, Balıkesir Milletvekili; Sayın Seracettin Karayağız, Muş Milletvekili; Sayın Hasan Angı, Konya Milletvekili; Sayın Yüksel Coşkunyürek, Bolu Milletvekili; Sayın Özlem Müftüoğlu, Gaziantep Milletvekili.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına: Sayın Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili; Sayın Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.

Şahısları adına:

Lehinde söz isteyenler: Sayın Ramazan Başak, Şanlıurfa Milletvekili; Sayın İbrahim Yiğit, İstanbul Milletvekili; Sayın Dilek Yüksel, Tokat Milletvekili; Sayın Mehmet Ocakden, Bursa Milletvekili.

Aleyhinde söz isteyenler: Sayın Necati Özensoy, Bursa Milletvekili; Sayın Hüseyin Pazarcı, Balıkesir Milletvekili.

Sayın milletvekilleri, şimdi, ilk söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda.

İlk söz Bursa Milletvekili Sayın Onur Öymen Bey’e aittir.

Sayın Öymen, buyurun.(CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakika.

CHP GRUBU ADINA ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığının ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2008 yılı bütçesiyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Meclis Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Kuzey Irak’la ilgili gelişmeler ve özellikle PKK’nın terörist saldırıları dış politika alanında önceliği korumaktadır. Hükûmetin uzun süre tereddüt ettikten sonra nihayet 17 Ekim 2007 tarihinde Meclise bir tezkere sunarak sınır ötesi operasyon için istediği yetki, Meclisin büyük çoğunluğu tarafından verilmiştir.

Sayın Başbakanımızın Washington’da Başkan Bush ile yaptığı görüşmeden sonra, Amerika’nın PKK’yı düşman ilan etmesi, Türkiye’ye anlık istihbarat vermeyi kabul etmesi, yüksek düzeydeki askerî temsilciler arasında temaslar yapılmasının kararlaştırılmasını biz olumlu gelişmeler olarak değerlendirdik. Ne var ki, Hükûmet, Meclisten bu yetkiyi aldıktan ve Amerikan Başkanıyla yaptığı görüşmelerden çok uzun bir süre sonra Genelkurmay Başkanlığına siyasi direktifi vermiştir ve bu nedenle çok değerli bir zaman kaybedilmiştir. Bir taraftan mevsim şartları ağırlaşmış bir taraftan da Sayın Başbakanın yaptığı erken açıklamalar operasyonun sürpriz unsurunu ortadan kaldırmıştır. Daha şimdiden PKK’nın bazı unsurlarını Ermenistan’a kaydırdığını duyuyoruz.

Washington görüşmesinde nelerin ele alındığı kamuoyumuzda açıklanmıştır ana hatları itibarıyla ve Sayın Dışişleri Bakanımız da Sayın Genel Başkanımıza bu konuda bazı bilgiler vermiştir. Yalnız, bu görüşmede nelerin ele alınmadığı da çok önemlidir. Nelerin görüşüldüğü hakkında fikrimiz var, demin söyledim ama neler görüşülmedi? Mesela, siz biliyor musunuz şu anda 11.500 vatandaşımız -vaktiyle PKK’nın Türkiye’den kaçırdığı 11.500 vatandaşımız- hâlâ Mahmur Kampı’nda mahsur bulunuyor. PKK’nın kontrolünde, Musul civarındadır bu kamp ve bu vatandaşlarımızın kurtarılması için acaba Sayın Başbakan, Başkan Bush nezdinde girişimde bulunmuş mudur, ona bu konuyu anlatmış mıdır? Kerkük ve Kuzey Irak’ın bütünlüğünün -Irak’la bütünlüğünün- korunması konuları acaba bu görüşmede ele alınmış mıdır? Bu konularda hiç bilgimiz yok. Irak’ın bölünmesi tehlikesi gerçekten terör kadar önemlidir, hatta belki uzun vadede daha da önemli konulardır. Amerikan Senatosunun, Senatör Biden’ın önerisi üzerine kabul ettiği bir karar, Irak’ın bölünmesi yolunda çok ciddi kaygılar uyandırmıştır.

Değerli arkadaşlar, Güney Irak’ta da önemli şeyler oluyor. Dikkatimizi biz Kuzey’e teksif ettik ama Güney’de de çok önemli şeyler oluyor, Güney’de bir Şii devletinin kurulmasının hazırlıkları yapılıyor. Geçen hafta, basına da yansıyan bilgilere göre, 40 kadın öldürülmüştür. Tek sebebi bu kadınların başlarını örtmemeleridir ve her tarafta kadınlar tehdit ediliyor “Başınızı örtmezseniz sizi de öldürürüz.” diye ve Hristiyan kadınlar bile başını örtmek zorunda kalıyor. İşte, din devleti oraya götürür, haberiniz olsun! Bunu bu vesilesiyle söylemek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, AKP İktidarının maalesef beş yıldan beri bu PKK’yla mücadele konusunda, Kuzey Irak konusunda izlediği kararsız ve çelişkili politikalar, ülkemizin güvenliğini ve bölgedeki etkinliğini olumsuz yönde etkilemiştir. Sayın Başbakan, daha önceki iktidarların 24 kere gerçekleştirdiği sınır ötesi operasyonunu beş yıllık iktidarında 1 kere bile gerçekleştirememiştir ve bunun ötesinde, Eve Dönüş Yasası gibi, Terörle Mücadele Yasası’na konulan 6’ncı maddede terör örgütü kurucularına Pişmanlık Yasası’ndan yararlanma hakkı gibi daima alttan alıcı, terörü teskin edici girişimlerle çözüm arama yoluna gitmiştir. İşte, Sayın Bakanın Amerikan Hazine Bakanıyla Eylül 2003’te imzaladığı 1 milyar dolarlık hibe karşılığında Türkiye’nin Kuzey Irak’a asker göndermesini fiilen imkânsız hâle getiren anlaşma bunun örneklerinden biridir. Dokuz ay önce Hükûmetten bu anlaşmanın metnini istedik, daha hâlâ alamadık, hâlâ bu anlaşmanın metni bize gelmiş değildir.

Değerli arkadaşlar, bu politikalar ne sonuç verdi? 2002 yılında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde Türk güvenlik kuvvetlerinin verdiği şehit sayısı 6’dan ibarettir. Bu yıl bu sayı 100’ü geçmiştir, 15 misli artış meydana gelmiştir. Ölçü bu, izlenen politikanın başarılı mı başarısız mı olduğunun ölçüsü bu. Sivil halktan verdiğimiz kayıplar, ölü ve yaralı sayısı toplamı beş yılda 10 kattan fazla artmıştır. İşte, siz, terörle mücadelede alttan alıcı, teskin edici politikalar izlerseniz, alacağınız sonuç budur. Biz bunu dört yıl önce bu kürsüden söyledik, İspanya örneğini verdik. Orada da bir af çıkarıldıktan sonra, dört yılda terör 10 misli artmıştır. Bu örneği verdik, ne yazık ki haklı çıktık. Şimdi Başbakan, yeniden bir af yasasından bahsediyor, pişmanlık yasasından bahsediyor, “O zaman başarısız olduk, ama şimdi başarılı oluruz.” diyor. Neye dayanarak söylüyorsunuz? Hangi verilere, hangi bilgilere dayanarak söylüyorsunuz? Yoksa bunu da mı size Amerika önerdi? Çünkü öteden beri bize bunu söyleyip duruyorlar, “Efendim, bunun çaresi genel bir af çıkartmaktır.” filan… İşte, af çıkaran ülkelerin aldığı sonuçları gördünüz, bizim aldığımız sonucu gördünüz; hâlâ bunda ısrar ederseniz, gerçekten bunun sonucu çok vahim olur. Bu hataların bedelini Türk insanı, Türk askeri kanıyla ödüyor. Üstelik, Sayın Başbakan diyor ki: “Biz bunu askerlerle birlikte yapıyoruz, askerlerin de görüşü var, onayı var.” Değerli arkadaşlarım, siz her kuruluştan görüş alabilirsiniz, almak göreviniz, ama sorumluluk sizindir. Bu sorumluluğa kimseyi ortak etmeye kalkışmayın. Askerlerin arkasına saklanmayın. Kendiniz, aldığınız siyasi kararı savunacak cesareti gösterin. Niçin bu tavrı aldığınızı gelin burada Mecliste açıklayın, ama şurasını bir kere daha söylüyorum ki: Teröre karşı izlenen bu politika bugüne kadar başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Hatada lütfen ısrar etmeyiniz.

Anlıyoruz ki Sayın Başbakan, teröristlere karşı şefkat gösterme yöntemini benimsiyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir şey yok. Teröristlere karşı kimse şefkat göstermiyor. Ne alakası var!

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Efendim, müsaade buyurun. Başbakanın kendi sözlerini okuyun, benim sözüm değil bunlar.

Değerli arkadaşlarım, biz de şefkat gösteriyoruz, ama, biz, terörün kurbanlarına şefkat gösteriyoruz herkesten önce. Her şeyden önce, terörün kurban ettiği masum insanlarımıza, askerlerimize şefkat gösteriyoruz. Bu tutulan yol doğru yol değildir. Lizbon’a giderken ve Lizbon dönüşünde Sayın Başbakan çok açıkça ifade etti: “Yeni bir pişmanlık yasası için şimdi şartlar oluşmuştur.” diyor. Yanlış söylüyor. Son derece yanlıştır. Ben inanıyorum ki  Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu da böyle bir af çıkartmaya taraftar olmayacaktır.

Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, teröristler ile bölgede yaşayan masum insanlar arasında çok net bir ayrım yapıyoruz, çok büyük bir farklılık görüyoruz. Biz, bölgede yaşayan insanları teröristlerle aynı kefeye koymuyoruz. Bu insanlara el uzatmamız lazım. Güneydoğu’da yaşayan vatandaşları kazanmamız lazım. Bunun için, bölgedeki işsizliği önlememiz lazım, bölgeye yatırım götürmemiz lazım. Sayın Genel Başkanımız açıkladı: Bunun en önemli yöntemi, en başarılı sonuç verecek yöntemi GAP Projesi’ni desteklemektir, GAP’a daha fazla yatırım yapmaktır.

Bakın, size, ilginizi çekecek bir bilgi vereyim: GAP bölgesindeki yatırımların bir bölümü bütün Türkiye için çok yararlı sonuçlar veriyor. Mesela, elektrik üretimi. Elektrik üretiminde GAP Projesi’nde gerçekleşme oranı yüzde 75. Bazı projeler sadece bölge halkına hizmet ediyor. Ne gibi? Mesela, sulama projeleri gibi. Aynı GAP Projesi’nin çerçevesinde sulama projelerinde gerçekleşme oranı yüzde 14’tür. Acaba niçin? Bu, ihmalden mi kaynaklanıyor, başka sebepleri mi var bilmiyoruz. Ama, değerli arkadaşlarımız, sayın bakanlar bu kürsüden bunun gerekçesini açıklarlarsa biz de öğrenmiş olacağız. Yalnız GAP bölgesi değil, GAP bölgesinin de ötesinde, Hakkâri’de, Bitlis’te, Van’da, Ağrı’da, bütün o bölgeleri gezdik, orada durum perişandır, vatandaşlarımızın durumu perişandır; altyapı çok kötü durumdadır, sağlık ve eğitim yatırımları gerçekten çok gerilemiştir. Bir bölümü de bunun, terörün saldırılarından kaynaklanıyor, bunu biliyoruz. Ama, bu bölgelere, bu bölgedeki insanlara sahip çıkmak zorundayız.

Siz, ortalama insan ömründe, batı illerimizle güneydoğu illerimiz arasında on altı yıla varan fark olduğunu biliyor musunuz? Kişi başına gelirde 10 misline varan fark olduğunu biliyor musunuz? Bin kişiye düşen hastane yatağında, doktor sayısında, dişçi sayısında vesaire, uçurumlar olduğunu biliyor musunuz? Bunlar da bizim insanlarımız, bunlar da bu memleketin insanları. İşte, bunlara sahip çıkmak zorundayız. Bizim mesajımız budur.

Aynı şeyi Kuzey Irak için söylüyoruz. Kuzey Irak’ta yaşayanlara da sahip çıkacağız. Onların da hepsini Türkiye’nin düşmanı gibi, terör yanlısı gibi görmek hata olur. Sayın Genel Başkanımız açıkladı, dedi ki: “Bunların gençlerine burs verelim. Bunları kazanalım. Bunları Türkiye’nin dostu hâline getirelim.” Atatürk devrinde bu yapılmıştı. Atatürk devrinde de Afganistan’daki gençlere burs verilmişti, onlar kazanılmıştı.

Bölgenin kalkınmasını sağlayalım, yeni sınır kapıları açalım; Dicle üzerinde barajlar yaparak her mevsim düzenli su verelim.

Sayın Başbakan diyor ki: “Muhalefet boyuna eleştiriyor, bize hiç somut proje getirmiyor.” İşte, buyurun size proje! Bakın, bir ayı geçti bu projeyi dile getireli Sayın Genel Başkan, Hükûmette hiçbir ses yok. Doğru mu buluyorsunuz yanlış mı buluyorsunuz? Doğru buluyorsanız hadi uygulayalım, yanlış buluyorsanız gelin izah edin niçin yanlış bulduğunuzu. Ama zannediyorum ki, bu konuların üstüne gitmek hepimiz için çok önemli bir görevdir.

Değerli arkadaşlar, İran’da önemli gelişmeler oluyor. İran’la ilgili olarak Uluslararası Atom Enerjisi Komisyonu geçenlerde bir rapor yayınladı, İran’ın nükleer silah ürettiğine dair bir kelime yok içinde. Amerika’daki bir ünlü istihbarat örgütü rapor yayınladı “2003 yılında İran nükleer silah üretmekten vazgeçti.” diyor.

Peki, buna rağmen, bu raporlara rağmen, hâlâ, Amerika ve Avrupa Birliği İran üzerine baskı ve yaptırım politikasında ısrar ediyor. Acaba, neden? Hükûmetimiz ne düşünüyor bu konuda? Acaba, biz de bu baskı politikasına, yaptırım politikasına katılacak mıyız, yoksa, cesaretle “Bunun mesnedi yoktur, biz, komşumuz olan İran’la ekonomik ve ticari ilişkileri, petrol ve doğal gaz iş birliğini sürdüreceğiz” mi diyeceğiz? Buyurun, kürsü burada, gelin söyleyin. “Biz de merak ediyoruz.” derseniz…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Siz ne düşünüyorsunuz?

ONUR ÖYMEN (Devamla) - Biz diyoruz ki, bu baskılar yanlıştır; Türkiye gibi ülkeleri İran’la petrol ve doğal gaz iş birliğinden mahrum etme politikaları yanlıştır diyoruz. Siz de söylüyor musunuz? Söylüyorsanız, buyurun buradan söyleyin.

Değerli arkadaşlar, Orta Doğu’yla ilgili çok önemli gelişmeler oluyor. Annapolis Zirvesi ümit verici sonuçlar verdi. Henüz daha elle tutulur sonuç yok, ama, en büyük sıkıntı şu ki: Orada bir anlaşmaya varılsa bile –Filistin’le İsrail arasında- bunu uygulamanın imkânı yoktur. Çünkü, Gazze bölgesini fiilen hâkimiyeti altına alan Hamas örgütü şiddet kullanma yönteminden vazgeçmiyor.

Şimdi ben Hükûmete soruyorum: Bu Hamas liderlerini buraya davet ederek Dışişleri Bakanı düzeyinde kendileriyle görüşme yapmanın bir hata olduğunu nihayet anladınız mı, nihayet kabul ettiniz mi? O zaman söylemiştik. Siz demiştiniz ki: “Biz onları yola getiririz.” İşte, buyurun, geldikleri nokta burasıdır. Doğru iş mi bu yaptığınız, onlarla görüşerek? Bizden başka hiçbir Batı ülkesi onlarla görüşmedi sizden sonra. İşte, bu gibi hatalar Türkiye’ye büyük maliyetler yüklüyor, Türkiye’nin bölge ülkeleriyle ilişkilerinde ve başka ülkelerle ilişkilerinde.

Değerli arkadaşlarım, Avrupa Birliği ile ilişkilerimizde çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıyayız. Fransa Cumhurbaşkanı, açıkça, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduğunu açıklamıştır. Alman Başbakanı Merkel, daha geçen hafta parti kongresinde “Biz Türkiye’nin üyeliğine karşıyız, ancak özel statü verebiliriz.” diyor. Siz ne diyorsunuz? Bunlara ne tepki gösteriyorsunuz? Duyamıyoruz, duyamıyoruz… O kadar ileri gidiyorlar ki, geçen zirvede zaten sekiz müzakere başlığının görüşülmesini dondurmuşlardı Kıbrıs’ta yeterince taviz alamadılar diye, şimdi, Fransa Cumhurbaşkanı diyor ki: “Beş başlığı daha donduruyoruz.” Niçin? “Çünkü, bu başlıklar Türkiye’yi tam üyeliğe götürür, Türkiye’yi üye yapacak konuların müzakeresine karşıyız.” diyor. Ne tepki gösteriyorsunuz?

Değerli arkadaşlar, devletler, millî menfaatlerini ilgilendiren bu kadar olumsuz çıkışlar, beyanlar karşısında, mutlaka tepki gösterir. Türkiye’den tepki göremiyoruz. İşte, Sayın Bakandan rica ediyorum, çıksın burada, bu kürsüde, Sarkozy’e, Merkel’e karşı Türk halkının güçlü tepkisini dile getirsin. Hiç duyamadık, hiç duyamadık… Gerçekten, bunlar bizim için son derece üzüntü verici şeyler.

Biz, Hırvatistan’la aynı gün müzakerelere başladık, dört başlık açabildik, Hırvatistan on iki başlık açtı! Biz güç bela bir başlık kapatabildik, Hırvatistan iki başlık kapattı, gerisini de kapatmak üzere. 2009 yılında Hırvatistan’ın üye olacağı söyleniyor. Türkiye için “Daha yirmi yıl beklersiniz, yirmi beş yıl beklersiniz.” deniliyor. Angela Merkel “Elli yıl sonra düşünürüz Türkiye’yi.” diyor. Vardığımız nokta burası. İşte, bütün bu konularda gerçekten tepki göstermek lazım.

ZEYNEP DAĞI (Ankara) – Avrupa Birliğinden yana mısınız?

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Şimdi, eğer bizim kusurumuzdan kaynaklanıyorsa bu gecikmeler, bilelim, eksiğimizi giderelim. “Yapılması gereken reformlar var da biz yapmadık, onun için başlıklar açılamıyor” diyorsanız, o zaman, buyurun yapalım bu çalışmamızı, biz de Hırvatistan’ın gerisinde kalmayalım. Ama, bugün bize nazaran…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öymen, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Şimdi, Kıbrıs’la ilgili de değerli arkadaşlarım, önemli gelişmeler oluyor. Güney Kıbrıs Rum yönetimi, Mısır’la, 2003 yılında bir deniz anlaşması yaptı “bitişik bölge”, Doğu Akdeniz’in kaynaklarını paylaştılar. Bu paylaşmanın Türkiye’ye verdiği zarar -uzmanların bize verdiği bilgiye göre- 11.500 kilometrekare deniz sahasıdır. Eğer bu anlaşmayı vaktiyle Türkiye Mısır’la yapsaydı, bu deniz arazisini biz kazanmış olacaktık, altındaki kıta sahanlığını da.

Şimdi Kıbrıslı Rumlar burada iki yabancı şirkete petrol arama izni verdi, biz ne tepki gösterdik? Bunu önlemek için ne yaptık? S-300 füzelerini önlemiştik, devlet ağırlığını koymuştuk, şimdi ne yapıyoruz? Bugün, bu firmalar burada petrol üretmeye çalışıyorlar ve biz de sessiz bir şekilde izliyoruz.

Sayın Bakanın Atina ziyaretinden bir gün önce Yunanistan da Mısır’la böyle bir anlaşma yaptı ve Antalya açıklarındaki açık deniz sahasında Türkiye’nin sahip olduğu haklar iyice daraltılmıştır bir koni hâline gelmiştir. Lütfen, rica ediyorum, uzmanlarla konuşunuz ve bu konuda bilgileri alınız.

Değerli arkadaşlar, Ermeni soykırımı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan, tamamlıyorum.

BAŞKAN – Süre vermiyorum efendim.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Teşekkür etmeme izin verir misiniz?

BAŞKAN – Süre veremem, mikrofonu açamıyorum efendim, yani mümkün değil.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – O zaman, değerli arkadaşlar, kapalı mikrofondan yüce Meclise saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öymen.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci söz sırası Antalya Milletvekili Sayın Hüsnü Çöllü’ye aittir.

Buyurun Sayın Çöllü. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika Sayın Çöllü.

CHP GRUBU ADINA HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Rekabet Kurumunun 2008 yılı bütçeleri üzerinde CHP Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonundaki değerlendirmelerini dikkatle okudum. Bu değerlendirmeler içinde eksik kaldığını düşündüğüm bir vurguyu, bir konuyu sizlerin dikkatinize sunarak konuşmama başlamak istiyorum.

Tabii ki büyümeyi ve kalkınmayı, bu kalkınmadan da tüm halkımızın adil bir şekilde payını almasını istiyoruz. Ancak, bu noktada, çevre konusuna da özel bir vurgu yapılması gerektiğini düşünüyorum. Bugün dünyanın en önemli gündem maddelerinden biri de küresel ısınma, su kaynaklarındaki azalma ve doğal dengenin bozulmasıdır. Unutulmamalıdır ki, içecek su, yaşanacak bir dünya kalmadığında diğer ekonomik kaygıların hiçbir anlamı olmayacaktır.

TÜİK’in verilerine göre, sanayi tesislerimizde oluşan atık suyun yüzde 50’sinden fazlası hiçbir arıtmaya tabi tutulmadan deşarj edilmektedir. Bu konuda yaptırımlara dayalı yaklaşımlar değil, özendirici uygulamalar gerçekleştirilmelidir. Sayın Bakan, bu konuda sanayicilerimizi teşvik ve yönlendirmelerinizi önemle diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bütçesine baktığımız zaman, ilerleme değil bir gerileme görüyoruz. 2007 yılında Bakanlığın bütçesi yaklaşık 1,8 oranında nominal olarak artmış, gayrisafi millî hasıla içindeki payı ise yüzde 0,06’dan yüzde 0,05’e gerilemiştir. Bu pay 2008 yılında yüzde 0,046; 2010 yılında ise yüzde 0,043 olarak öngörülmüştür. Bakanlık bütçesindeki bu azalış, esas olarak organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri yapımını etkilemektedir. Nitekim, yatırım ödemeleri azalmaktadır.

Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunda organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi siteleri konusunda diyor ki:  “Bu projeler için ayrılan 115 milyon 329 bin YTL ödenekten serbest bırakılan 111 milyon 187 bin YTL’nin yıl sonu itibarıyla yaklaşık yüzde 90 oranında harcanması hedeflenmektedir. 2008 bütçesinde 104 milyon 540 bin YTL’si yapımı devam eden OSB ve KSS projelerine ait olmak üzere toplam 104 milyon 834 bin YTL ödenek öngörülmüştür.” Yani, organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerinin ödeneklerinin azaltıldığını Sayın Bakan kendisi ifade etmektedir.

Değerli milletvekilleri, bir yandan “Ekonomimiz düze çıktı, büyüyoruz.” diyeceğiz, bir yandan da yatırımları kısacağız. Bu nasıl büyümektir? Yatırımları artırmak yerine daraltmaktadır bu tarz çalışma. Büyümenin gerçekçi olmadığı, istihdam sağlamadığı ve de katma değer yaratmadığı sadece bu rakamlardan bile anlaşılmaktadır.

“Türkiye’yi cazibe merkezi yaptık, yabancı yatırımlar bunun için geliyor.” açıklaması gerçeği yansıtmamaktadır değerli milletvekilleri. Uluslararası sermayenin önemli bir kısmı, Türkiye’ye faiz geliri elde etmek için gelmektedir ve büyük kazançlar da elde etmektedir. Son dört yıl çerçevesinde bu şekilde sıcak paranın kazancı, kümülatif, borsada yüzde 400’ün, hazine kâğıtlarında ise yüzde 200’ün üzerinde olmuştur. Dünyanın hiçbir ülkesinde sermayenin bu oranlarda kazançlar elde etmesi mümkün değildir.

Ankara Üniversitesi eski öğretim üyesi Profesör Doktor Tuncer Bulutay’ın bir değerlendirmesini sizlerle paylaşmak istiyorum. Sayın Bulutay diyor ki: “İktisat kavramında ‘bedava yemek yoktur’ vurgusu çok yapılır. Ama, öyle görünüyor ki, günümüzün konut ve borsa balonlarında, finansal spekülasyon ve kumarlarda, özellikle ABD’de, üretime dayanmayan bedava yemekler yaratılmaktadır. Sonra bunalımlar çıkınca da bu yemeklerin parası toplum içindeki ya da uluslararası alandaki güçsüzlere ödettirilmektedir.” Şu anda yaşadığımız tam da budur. Şimdi yabancı sermaye bedava yemekleri çıkarıyor, bizim vatandaşımızın öğününden götürüyor. Bir krizde ekmek bulamayacak vatandaşlarımızın sayısı hiç de az olmayacaktır.

Ayrıca şuna da dikkat çekmek gerekir: Böylesine yüksek faiz gelirlerinin elde edildiği bir ortamda sanayinin, üretimin gelişmesi mümkün değildir. Sanayici ve sermaye sahibi, bir dizi bürokratik süreçlerden geçerek yatırım yapacak, vergi ve prim yükü altında üretim yapmaya çalışacak, bir yandan da birileri oturduğu yerden parasının üzerine para katacak. Bu ortamda sanayi gelişir mi, üretim artar mı? Hepinize  sormak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin en önemli problemlerinden biri de işsizliktir. Bir yandan sanayici işçi arıyor, bir yandan da milyonlarca işsiz var. Geçen günlerde, Ankara Ticaret Odası Başkanı “400 bini acil olmak üzere, 1,5 milyon nitelikli ara eleman ihtiyacı var. Çin’den ara eleman ithal edecek hâle geldik.” diyor. Peki, biz ne yapıyoruz? Üniversite-sanayi iş birliğini kurabildik mi? Mesleki eğitimimizi sanayinin ihtiyaçları doğrultusunda planlayabildik mi? Bu sorulara evet diyebilmek mümkün değildir. “Mesleki eğitimin önü kesiliyor, mesleki eğitim alan öğrencilerin üniversiteye girişleri engelleniyor.” söylemleriyle farklı kaygıların üstü örtülerek, mesleki eğitimi olumsuz etkileyen bir süreç işletiliyor. Bir yandan da meslek liselerinde okuyan öğrencilerimiz arkadaş baskısı sonucu düz liselere geçiyorlar. Bunu da ayrıca dikkatlerinize sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, istihdam sorununun bir başka boyutu da istihdam üzerindeki vergi ve prim yükü ve kayıt dışı ekonomidir. Kayıt dışı ekonominin zararları konusunda herhâlde hepimiz aynı görüşleri paylaşıyoruz. Ancak, beş yıllık AKP İktidarında bu alanda ne yapıldığını sormak bizim de hakkımız diye düşünüyorum. İstihdam üzerindeki vergi ve prim yükü yüzde 42 düzeyinde. Maliyet bu kadar yüksek olunca da kayıt dışı ekonominin önüne geçmek mümkün değildir. Ayrıca, kayıt dışı ekonomiye sadece vergi ve prim kaybı olarak bakmak da doğru değildir. Çok sayıda vatandaşımız, hiçbir sosyal güvenceye sahip olmadan, en ağır koşullarda çalıştırılmakta ve emekleri sömürülmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde, teşvik uygulaması, yanlış ve eksik uygulamalar nedeniyle bir türlü verimli olamamaktadır. Bugün de il bazında bir teşvik uygulaması yürütülmekte, burada illerin ve bölgelerin farklı özellikleri dikkate alınmamakta, bu nedenle de başarılı sonuçlar alınamamaktadır. Teşvik politikasının sektörel bazda ve bölgesel farklılıklar gözetilerek planlanması ve uygulanması gereklidir. “Yetki bende, beğendiğim illere veririm, beğenmediğim illere vermem.” yaklaşımıyla bu işin sürdürülmesi ve verimli olması mümkün değildir. Bu kapsamda, hem ekonomik bölgesel kalkınmadaki etkileri nedeniyle hem de sosyal yönden büyük önem taşıyan KOBİ’lerimize özel bir önem verilmelidir. Çünkü KOBİ’ler yatırımı, üretimi artırmakta, istihdamın artmasına önemli katkılar yapmaktadır.

Sayın Bakan “KOBİ ve esnaf bakanlığına gerek yok, biz esnafın da KOBİ’lerin de Bakanıyız.” diyor. Ancak, KOBİ’lerimiz, kurumlar arası eş güdüm sağlama, kuruluş aşamasındaki zorluklar, kredi kullanımında teminat, garanti ve kefalet vermede sorunlar yaşıyorlar; ar-ge faaliyetlerinde de yeterli kaynak ve destek göremiyorlar. Bu nedenle, gerekli koordinasyonun sağlanması, bürokratik süreçlerin kısaltılması, ar-ge faaliyetlerinin artırılması ve KOBİ’lerimizin kurumsallaşmasını sağlamak için KOBİ ve esnaf bakanlığının kurulmasının yararlı olacağını düşünüyorum.

Ayrıca “Babalar gibi satarım.” anlayışıyla, Halk Bankasının da 2008 yılında satılacağı açıklandı. Biz bu girişimden vazgeçilmesini istiyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çöllü, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

Seçim beyannamemizde de belirttiğimiz gibi, Halk Bankasının KOBİ ve esnaflarla ilgili bir iktisat bankası hâline getirilerek, ülkemize katma değer yaratmasını istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin esnaf ve sanatkârlara bakışı da bu dönemde daha net ortaya çıkmıştır. Geçen dönem “hayat standardı”nı dayatmaya kalkan AKP Hükûmeti, şimdi esnafın banka hesaplarını bloke etmiştir. Vergi, harç ve prim yükü altında ezilen esnaf ve sanatkârlarımızın sırtına haciz uygulamalarıyla yeni bir yük daha getirilmiştir. Esnafımız hacizleri unutmayacaktır.

Bu düşüncelerle, Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızla ilgili ve bağlı kuruluşların 2008 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çöllü.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına üçüncü söz, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Ali Susam’a aittir.

Buyurun Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on iki dakika Sayın Susam.

CHP GRUBU ADINA MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; KOSGEB, Türk Patent Enstitüsü, Türk Standartları Enstitüsü ve TÜRKAK hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Huzurlarınızı saygıyla selamlıyorum.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi hakkında konuşmaya başlayan ve sekiz dakika konuşmasını sürdüren Sayın Milletvekilimiz Hüsnü Çöllü’nün bıraktığı yerden devam etmek istiyorum. Teorik olarak konuyu çok fazla konuşma fırsatımız yok, on iki dakika konuşacağız. Ben de esnaflıktan gelen bir milletvekili olarak, Sayın Çöllü’nün esnafın içinde bulunduğu koşulları değerlendiren konuşmasıyla devam etmek istiyorum. Zaten, KOSGEB bütçesini konuşmak demek küçük, orta boy işletmeleri konuşmak demek. Küçük, orta boy işletmeleri konuşmak demek Türkiye’deki işletmelerin yüzde 99,8’ini konuşmak demek. 2003 rakamlarına göre, TÜİK’in belirttiği 1 milyon 700 bin tane küçük işletme var. Bu işletmelerin ağırlıklı kısmı ticarette olmak üzere sanayi ve diğer kesimlerde olan işletmeler. Bu işletmelerin Türkiye’deki istihdamın yüzde 76’sını gerçekleştirdikleri, ihracatta ve üretimde de önemli rakamları ülkemize kazandırdıkları açıktır.

Avrupa Birliği ve dünya şunu açıkça tespit etmiş ve uygulamıştır ki, ülkelerin kalkınmasında, motor güç, lokomotif güç KOBİ’lerdir, küçük, orta boy işletmelerdir, esnaf ve sanatkârlardır. Bu politikayı uygulayan ülkeler gelişmiş, bütçeleri düzgün olmuş, cari açık sorunu yaşamamış, kalkınmış, gelişmiş ve istihdam yaratmış ülkeler hâline gelmiştir. Onun için küçük, orta boy işletmelerini desteklemişlerdir. Bizim ülkemizde küçük, orta boy işletmeleri destekleme anlamında KOSGEB’in kaynakları yeteri kadar ayrılmadığı gibi, ayrılan kaynaklarının da yeteri kadar kullanılmadığı açıktır.

Sayın Bakanı, piyasadan gelme bir yönetici olarak kutluyorum, son dönemde 60 milyon YTL kaynak yaratıp, yaklaşık 8.500 istihdam yaratma, bunu yıl sonuna kadar 10 bine çıkarma gayretini kutluyorum. Ama, Sayın Bakanım, sizin esnaf, sanatkâr ve KOBİ’yle ilgili olarak Bakanlık ve Hükûmet düşünceniz ve uyguladığınız ekonomik politika sadece bu kadar kısıtlı kaynakla sınırlı kalmak durumundadır. Başta Bakanlığınızın veya sizin tanımınızla “Bakanlığım esnaf ve sanatkâr bakanlığıdır, gerek yoktur yeni bir bakanlığa” lafınıza katılıyorum. Hatta son yaptığınız gezilerde, esnaf odalarına gidiyorsunuz, ziyaret ediyorsunuz. Ama, hazırladığınız kitapçığa bakıyorum ikinci sayfasında Bakanlığın görevlerinde, o gittiğiniz esnaf birliklerinde, odalarında, ziyaret ettiğiniz oda başkanları, birlik başkanları sizin bürokratlarınız tarafından tanınmıyor. İkinci sayfanın son paragrafında, “ticaret ve sanayi odaları, deniz ticaret odaları, ticaret borsaları ve esnaf derneklerine ait hizmet ve bankacılık mevzuatıyla, Bakanlığa verilen hizmetlerle ilgili diğer bakanlıklarla da iş birliği suretiyle yürütmek…” Hâlâ esnaf ve sanatkâr kesimini dernek şeklinde örgütlenmiş olarak görmek, herhâlde bu Bakanlığın esnaf ve sanatkâra nasıl baktığını gösteren en temel yaklaşım biçimidir.

Değerli arkadaşlarım, KOBİ’ler üretimin, istihdamın, kalkınmanın motor güçleridir ama Türkiye’de böyle bir ekonomik politika mı uygulanıyor? Türkiye’de uygulanan ekonomik politika KOBİ’leri geliştiriyor mu? İthalata dayalı, düşük döviz kuruyla sıcak parayı ülkeye çekmek için uygulanan ekonomik politikayla bugün, başta sanayicilerimiz olmak üzere, küçük işletmelerimiz küresel sermayenin haksız rekabetiyle karşı karşıya kalmışlar ve üretimden vazgeçip bir kısmı ithalatçı, bir kısmı iş yerlerini kapatır noktaya gelmiştir. Hele küçük işletmelerin içine düştüğü durumlar, intihar etme noktasına getirmiştir. Bir hafta önce İzmir Kemeraltı’nda 40 milyar borcunu, yani 40 bin YTL borcunu ödeyemeyecek esnafın intihar etmesi…

Bugün, yaşadığımız toplumda birçok esnaf ve sanatkârın bütün kredi kaynaklarını kullanıp doldurduğunu, evlerini başkasına satıp konut kredisiyle işlerini devam ettirdiğini yaşayan, bilen bir insan olarak dikkatlerinizi küçük ve orta boy işletmelere çekmek istiyorum. Küçük, orta boy işletmeler çok zor durumda. Bu uygulanan ekonomik politika, küçük, orta boy işletmeleri, yani ülkenin geleceğini yok ediyor.

Küresel sermaye bugün “ölçek ekonomisi” adı altında ülkelerin sanayi gelişmesini, ulusal sanayilerini yok ediyor. Bunu söylerken şunu demiyorum: Dünyadaki küresel gelişmeye gözümüzü kapatalım. Kapatmayalım, küresel düşünelim, ama yerel, ulusal davranalım. Yani, kendi sanayimizi düşünelim, kendi küçük, orta boy işletmelerimizi düşünelim, onları ihracatçı yapalım. Nasıl yaparız? Onların, başta finansman kaynaklarını güçlendirmekle yaparız. Nasıl olabilir bu? İşte, Halk Bankasını özelleştirmek değil, Halk Bankasını KOBİ bankası yapıp KOBİ’lerin finansmana ulaşım kanallarını açmakla olur.

Sayın Bakanım, yine bu kitapçığınızda, esnaf ve sanatkâra verilen kredi miktarının 2,5 milyar YTL’ye çıktığını söylüyorsunuz ve “752 bin esnaf kredi aldı.” diyorsunuz. Bu bilgi size eksik veriliyor. 2,5 milyar YTL’lik kredi, eğer 752 bin kişi kullanıyorsa, kişi başına 3.565 lira yapar. 3.565 lirayla kredi kullanarak iş görebilir mi insanlar? Toplam kullanan sayı o 752 bin. Dönem, bunca yıldır kullanan esnaf sayısı. Şu an kullanan esnaf sayısı, toplam miktar itibarıyla 100 binlerin üzerinde değildir. Çoğu esnaf kullandığı krediyi geri ödemekte zorluk çekmektedir. Birçok kefalet kooperatifi kredilerinin geri dönüşünü sağlayamadığı için kredi veremez durumdadır.

Bakın, Basel 2 kriterleri geliyor. Basel 2 kriterleriyle birlikte işletmelerin bugün bankalardan kredi alma şartları da zorlaşacaktır, kredilerin maliyeti de yükselecektir. Bunun için tedbirler almaya ihtiyacımız var. Nedir bu tedbir? Bu tedbir, kredi kanallarına ulaşabilecek küçük işletmelerin finansman kuruluşlarının sayısını artırmaktan geçer. Başta kefalet kooperatiflerini çağdaşlaştırmaktan başlayıp, birçok risk sermayelerini, kredi verebilecek başka KOBİ AŞ’leri ve KOBİ borsalarını oluşturmaktan geçmektedir. Bunları yaptığınız zaman ancak, bu ekonomi gelişebilir. Onun için şunu açıkça söylüyorum: Geçen gün bütçe görüşmesinde Sayın Başbakanımız dedi ki: “Biz Merkez Bankasında 60 milyar doların üzerinde döviz biriktirdik.” Ne yaptınız o dövizi? Amerika finans çevrelerinde faize yatırdınız. Kaçla? Yüzde 2-3’le. Peki, eğer bu bir başarıysa, bu biriktirdiğimiz dövizi hadi kullanalım içeride, küçük, orta boy işletmelerin finansmanında. O zaman ne der IMF: “Hayır, kullanamazsınız.” Neden? “Çünkü, bu para, ülkeye giren sıcak paranın istediği zaman çıkmasında rezerv olarak tutulacak.” denir. Türkiye, yüzde 18’le dolar bazında dışarıda borçlanırken, kendi dövizini, tuttuğu dövizi yüzde 2-3’le Amerika’da bankalarda değerlendirir. Bu ekonomik politika, küresel sermayenin Türkiye’ye giydirdiği elbisedir. Bu elbise, KOBİ’leri, küçük orta boy işletmeleri kapsamamaktadır, onları zor durumda bırakmaktadır. Onun için finansman yollarına ulaşmada KOBİ’lere farklı kaynaklar bulmalıyız ve bu destekleri artırmalıyız.

Değerli arkadaşlarım, aynı şekilde, küçük orta boy işletmeler dediğimiz KOSGEB’de, üreticinin, KOBİ’lerin finansmana ulaşmaları çok zordur. Veri tabanına gireceksiniz, sinerji odaklarına, veri tabanına gireceksiniz. Veri tabanına girebilmek, insanın belinden su almakla eş değer. Benim, 2005’ten 2007’ye kadar İzmir bölgesinde, kapı kapı dolaşıp girdirebildiğim sayı 300’ü bulmadı. Türkiye çapında da bakın. Peki, nasıl olacak? İzmir’de 100 binin üzerinde KOBİ var. Nasıl olacak bunların ağa girebilmesi? Küçük ve orta boy işletmelerde, mikro ve küçük işletmeleri, bu zorluklardan arındırılmış olarak finansa ulaştırabilecek kaynakları bulmanızdan geçecek. Onları bürokrasiye boğmadan, bilgisayar ortamı olmadan stratejik olarak giremezsiniz buralara.

Değerli arkadaşlarım, bu bürokratik, bu hantal, bu kaynak eksik yapıyla KOBİ politikası oluşmaz ve Türk sanayisi gelişemez. Türk sanayisini geliştirmek için yeni bir ulusal sanayi politikası olmalıdır. Bu ulusal sanayi politikasının temelinde de Türk sanayisini geliştirme yatar, Türk sanayisini KOBİ’lerin temelinde geliştirebilecek bir politika yatar. Onun için, bizim yapmamız gereken, değer vermemiz gereken, KOSGEB ve bu kuruluşlarda gerekli olan anlayış değişikliğini, üretime dayalı, markalaşmaya dayalı, bilgi teknolojileriyle katma değeri yüksek ürün üreten, kaynak desteği almış KOBİ’ler yetiştirmeli, onlarla ihracatçı olmalıyız. İthalatın yerine ihracat yapabilen bir ülke konumuna gelmeliyiz. Bunun için, meslek eğitimi ve meslek eğitimiyle birlikte gelişecek, teşvik edilecek sektörleri doğru tespit edip bu sektörler çerçevesi içerisinde yeni bir ulusal sanayi politikasına ihtiyacımız var, bunu yapacağız.

Konuşma sürem bitiyor, son olarak diğer kurumlarla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum. Patent Enstitüsüyle de TÜRKAK’la da …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Susam, süre veriyorum, tamamlar mısınız.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Bağlayacağım Sayın Başkanım.

TÜRKAK’la da Patent Enstitüsüyle de Türk Standartları Enstitüsüyle de ilgili olarak söylemek istediğim bir konu var. Bu kurumların, bugün, uluslararası çapta istedikleri işlevi yerine getirmek için, hem idari yapılanmalarında hem yasal düzenlemelerinde hem kaynaklarında ciddi eksiklikler vardır. Bunlar hızla düzeltilmelidir ve bağımsız olması gereken Türk Akreditasyon Kurumu, Ticaret Bakanlığı bünyesinde bir kurum olmaktan çıkartılıp bağımsız hâle getirilmelidir.

Bir de şunu söyleyeyim: Türk Standartları Enstitüsü, “helal gıda” gibi, toplumu, ekonomik ve sosyal anlamda bölecek bir standart verme anlayışından çıkıp daha düzgün, Türk standardını geliştirecek işlerle uğraşmalıdır.

Bu duygularla, bütçenizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Hepinize en içten saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Susam.

Söz sırası Milliyetçi Hareket Partisi Grubunda.

İlk söz, Ankara Milletvekili Sayın Ahmet Deniz Bölükbaşı’na aittir.

Buyurun Sayın Bölükbaşı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on üç dakika Sayın Bölükbaşı.

MHP GRUBU ADINA AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Dışişleri Bakanlığı ve AB Genel Sekreterliği bütçeleri üzerinde görüşlerimizi açıklamak amacıyla huzurunuzda bulunuyorum. Bütçenin, Türkiye’ye, Dışişleri Bakanlığımıza ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğine hayırlı ve uğurlu olması temennisiyle yüce heyetinizi saygılarla selamlıyorum.

Görüşlerimizi, kısıtlı süre içinde, Kıbrıs ve Avrupa Birliği ile gelinen nokta ve PKK ile mücadele ve Kuzey Irak’tan oluşan iki ana başlık altında, sınırlı bir çerçevede ve satır başlarıyla dile getireceğim.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Birliği unsuru nedeniyle, Kıbrıs sorunu, Türkiye’nin kontrol edemediği ve sürekli zemin kaybettiği bir sürece girmiştir. Rum yönetimi Avrupa Birliğini esir almış, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri Kıbrıs ipoteği altına sokulmuş ve Kıbrıs sorununun çözümü de Avrupa Birliği ilkeleri ve normlarına bağlanmıştır. Bu ipotek-mahkûmiyet denklemi, hem Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde hem de Kıbrıs sorununda karşımıza kör bir çıkmaz sokağı çıkarmıştır. Kıbrıs, esasen geleceği olmayan sanal Avrupa Birliği sürecinde ilk kırılma noktası olmuştur. AKP Hükûmetleri, Kıbrıs ipoteğini, bu sonuçlarını baştan itibaren bilerek kabul etmiş, günü ve görüntüyü kurtarmak düşüncesiyle AB süreci ile Kıbrıs çözüm sürecinin bir arada yürümeyeceğini bile bile lades demiştir. Bunun sonucu, her iki süreç de Türkiye’nin aleyhine gelişmiştir.

Kıbrıs konusundaki inisiyatif, bugün bütünüyle Rumların elindedir. Gelişmeleri, Avrupa Birliğini arkasına alan Rumlar yönlendirmekte, Türk tarafı ise bunun önünde sürüklenmektedir. Türkiye’nin önüne, kabulü mümkün olmayan bir denklem konulmuş ve Türkiye köşeye sıkıştırılmıştır. AKP Hükûmetleri, geçmişte, bu denklemin gereklerini karşılamak için kaygan bir zeminde tehlikeli arayışlara girmiştir. Aralık 2006’da, Kıbrıs üzerindeki, KKTC üzerindeki ambargolar kalkmadan Türk limanlarının tek taraflı olarak açılması için Fin Dönem Başkanlığına sunulan Türk önerisi bunun en somut örneği olmuştur. Koreografi değişikliği olarak adlandırılan bu önerinin sözlü mü yazılı mı olduğunun, devletin ilgili kurumlarının bundan haberi bulunup bulunmadığının, o dönemde kamuoyunda uzun süre tartışıldığı hatırlanacaktır.

Sayın milletvekilleri, öte yandan, Türkiye, Avrupa Birliğinin dayatması üzerine, 29 Temmuz 2005 tarihinde, Kıbrıs Ek Protokolü olarak bilinen bir anlaşmayı imzalamıştır. İmza sırasında, bunun Rumları tanıma anlamına gelmediğini belirten yazılı bir beyanda bulunmuştur. Hükûmet yetkilileri, bu beyanın Türkiye’nin hukuki tutumunu teminat altına aldığı konusunda kamuoyuna müteaddit güvenceler vermişlerdir. Ancak aradan iki buçuk yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen, bu protokol, onay için Meclise gelmemiştir. Bunun yanı sıra, Sayın Başbakan, 25 Aralık 2006 günü yapılan 2006 bütçe görüşmelerinde, imzalanan bu protokolü sahiplenmemiş ve siyasi nesebini tartışmalı hâle getirmiştir. Sayın Başbakanın tutanaklardaki ifadeleri aynen şunlar olmuştur: “Kıbrıs’ta Türkiye hiçbir şey kaybetmemiştir. Ek Protokol Parlamento çatısı altından geçmedikçe bizi bağlamaz. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının veya Dışişleri Bakanının, altında imzası olan bir belge yoktur.”

Değerli milletvekilleri, bu sözler Sayın Başbakana aittir. Bu beyanın anlamı ve amacının açıklığa kavuşturulması, AKP Hükûmeti için, artık kaçınılmayacak bir yükümlülüktür. Protokol, Bakanlar Kurulunun verdiği yetkiyle, Avrupa Birliği nezdindeki daimi temsilcimiz tarafından, Türkiye adına imzalanmıştır. Türkiye, bu suretle, protokol hükümleriyle bağlanma iradesini resmen ortaya koymuştur.

Şimdi, Sayın Dışişleri Bakanına sormak isteriz: Protokolün imzalanmasını yok ve geçersiz sayamayacağınıza göre, Sayın Başbakanın tutanaktan okuduğum ifadeleri ciddiyet, sorumluluk ve muhteva bakımlarından nasıl anlaşılmalıdır? Aradan iki buçuk yıl geçmesine rağmen, protokol, hangi düşüncelerle onay için Meclise sevk edilmemiştir? Bunu, imzalamaktan duyulan bir pişmanlık olarak kabul etmemiz yerinde olacak mıdır? Acaba, “tanıma” konusunda yaptığınız beyanın hukuki bakımdan yeterli olmadığı yolunda sonradan bir düşünce mi geliştirdiniz? Protokolü Meclise getirmemenizin nedeni, Avrupa Birliğinin bununla Türk limanlarının Rum gemilerine açılması arasında kurduğu bağ ise, bunu geçerli bir görüş olarak kabul ediyor musunuz? Eğer ediyor ve bu nedenle Meclise protokolü getirmiyorsanız, o zaman bu sonucun doğacağını bile bile protokolü niye imzaladınız? Bu sorulara, Sayın Bakan, vereceğiniz cevaplar, dış politikanın yürütülmesi konusunda Hükûmetinize hâkim olan anlayışı göstermesi bakımından da aydınlatıcı olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP Hükûmeti, Kıbrıs politikası konusunda da ilginç bir savunma refleksi geliştirmiştir. Söylenen şudur: Annan Planı’nın 2003 yılında kabul edilmesiyle üstünlük Türk tarafına geçmiştir. Kıbrıs’tan tek bir asker çekilmemiş, 1 metrekare toprak verilmemiş; buna karşılık, haklılığımız anlaşılmış, Türkiye itibar kazanmış ve KKTC’nin görünürlüğü giderek artmıştır.

Bu muhayyel başarı ve kazançları daha iyi anlayabilmek için, Sayın Bakana şu somut soruları sormak isteriz: Haklılığımız anlaşıldığına göre, KKTC üzerindeki ambargo ve kısıtlamaların herhangi bir unsuru kalkmış mıdır? KKTC deniz ve havalimanları uluslararası ticarete ve sivil havacılığa açılmış mıdır? Ercan Havaalanı’na tek bir tarifeli uçuş yapılmış mıdır? Tek bir tarifesiz charter uçağı inmiş midir? KKTC dış dünya ile doğrudan ticaret imkânına kavuşmuş mudur? Avrupa Birliğinin söz verdiği Doğrudan Ticaret Tüzüğü çıkmış mıdır? KKTC pasaportlarının geçerli seyahat belgesi olarak kabul edildiğini söylüyorsunuz. Bu durumda, KKTC Cumhurbaşkanı ve Başbakanı, görünürlük ölçüsü olarak kabul ettiğiniz Avrupa ve Amerika gezilerinde KKTC pasaportu mu kullanmış yoksa Türkiye Cumhuriyeti diplomatik pasaportuyla mı seyahat etmiştir? Sayın Bakan, siz de çok iyi biliyorsunuz ki bunların hiçbiri olmamıştır.

Şimdi, izninizle, Hükûmetin Kıbrıs sorununun çözümü süreci konusundaki tutarsız yaklaşımı üzerinde de kısaca durmak istiyorum.

Kıbrıs’ta 24 Nisan 2003’te yapılan referandumda Annan Planı Türk tarafınca büyük bir çoğunlukla kabul edilmiş, Rumlar ise planı reddetmiştir. AKP Hükûmeti bu süreçte “evet” kampanyası yürütmüş ve Annan Planı’na bütünüyle sahip çıkmıştır. Sayın Bakan, bütçe konuşmasında, Kıbrıs’ta bulunacak çözümün iki devlet esasına dayanacağını söylemiş, ancak, aynı zamanda Annan Planı’nın da referans belgesi olduğunu ifade etmiştir.

Sayın Bakanım, burada bir karar vermek, bir tercih yapmak durumundasınız. Annan Planı, müzakere edildiği dönemde, artıları ve eksileriyle bir çözüm modeli ortaya koymuştur. Bu plan iki devlet esasına dayanmamaktadır. Bundan iki devlet çıkmayacağı ortadadır. Kaldı ki Kıbrıs sorununu içine sürüklediğiniz çıkmazda, Annan modelini kabul eden tarafı değil reddeden tarafı tatmin edecek bir çözüm artık kaçınılmaz hâle gelmiştir. Bu bakımdan, Türk tarafı, Annan Planı’nın da ötesine gidecek bir çözüme angaje olmuştur. Avrupa Birliğine havale edilen, Avrupa Birliği normlarına ve müktesebatına bağlanan çözüm de Kıbrıs Türklerinin Rumlara yamanarak Avrupa Birliğinin nimetlerinden istifade edeceği ilhak yöntemi olacaktır. Kıbrıs sorununda gelinen nokta maalesef budur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuzey Irak’a askerî müdahale için Meclisin izin vermesinin üzerinden, bugün itibarıyla, elli beş gün geçmiştir. Bu dönemde yetkinin etkili biçimde kullanılması dışında her alanda hareketlilik yaşanmıştır. Hükûmet, teröristlere siyasi aftan siyasi çözüm sürecine ve siyasi paket hazırlığına kadar uzanan geniş bir yelpazede büyük bir hareketlilik içine girmiştir.

PKK’yı Kuzey Irak’tan tasfiye etmek için yola çıkan AKP Hükûmeti, hedef küçültmüş ve fiilî saldırıların durdurulmasıyla yetineceğini ortaya koymuştur.

Türkiye’nin bölünme modelleri ABD Büyükelçisinin kahvaltı sofralarına taşınmış, AKP milletvekilleri bu tartışmalara katılmıştır.

Sayın Başbakan, teröristler için geniş kapsamlı siyasi af için yeni bir düzenleme yapılacağını açıklamış ve bu suretle, terör örgütüyle bir pazarlık süreci başlatılacağı ortaya çıkmıştır. AKP yetkililerinin…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı, hiçbir şekilde ne partimizin ne de Hükûmetimizin aklından geçmeyen birtakım açıklamalar ve ciddi suçlamalarda bulunmuştur.

AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) – Çıkar, cevap verirsiniz bitirdikten sonra.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Böyle bir şey olmaz!

OKTAY VURAL (İzmir) – Size sıra gelecek Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Türkiye’nin bölünmesinin ABD Büyükelçisinin sofralarında konuşulduğunu ifade ediyor!

BAŞKAN – Dinler misiniz! Bir dakika dinler misiniz!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, lütfen, daha ciddiyetle konuşsun!

BAŞKAN - Sayın Canikli, beni dinler misiniz! Bir dakika, lütfen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bütçe, Hükûmeti eleştirmek içindir.

BAŞKAN – Bakın, bundan sonra gruplar konuşacak, AK Parti Grubu konuşacak, Sayın Bakanımız konuşacak. Lütfen, biraz tahammüllü olalım. Lütfen… Yanlışlık varsa, düzeltilir. Lütfen…

Devam eder misiniz Sayın Hatip.

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – İlk kez böyle bir nezaketsizlik görüyoruz.

AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) – Efendim, burada ciddi olması gereken AKP Hükûmetidir Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen, siz…

AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) – Sayın sözcü çıkar cevap verir fakat sözümü kesmesi…

BAŞKAN – Devam edin.

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Burası milletin kürsüsü.

AHMET DENİZ BÖLÜKBAŞI (Devamla) – Baştan alıyorum.

Sayın Başbakan, teröristler için geniş kapsamlı siyasi af için yeni bir düzenleme yapılacağını açıklamış ve bu suretle, terör örgütüyle bir pazarlık süreci başlatacağı ortaya çıkmıştır. AKP yetkililerinin açıklamalarından, yeni Anayasa hazırlanması sürecinin etnik bölücülüğün bazı siyasi taleplerinin karşılanması için kullanılacağı açıklık kazanmıştır.

Değerli milletvekilleri, sözlerimi bitirirken, Türkiye’nin terörle mücadelede uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını tehlikeye atan bir gelişme üzerinde kısaca durmak istiyorum.

AKP Hükûmeti 28 Eylül 2007 tarihinde Irak ile Terörle Mücadele Anlaşması imzalamış ve bunun Türkiye’ye çok önemli kazanımlar sağladığını kamuoyu önünde dile getirmiştir. Ancak, bu Anlaşma’nın metni hâlâ açıklanmamış, onay için de Anlaşma hâlâ Meclise sevk edilmemiştir. Anlaşma, 10 Ekim tarihinde “çok acele” kaydıyla gönderildiği Başbakanlıkta hâlâ bekletilmektedir.

Anlaşma’nın 7’nci maddesinde, onay işlemlerinin imza sonrası en geç üç ay içinde yerine getirileceği hükmü yer almıştır. Bu süre 28 Aralıkta bitecektir. Bunun için sadece on sekiz gün kalmıştır. Ancak, Anlaşma hâlâ kayıptır, akıbeti meçhuldür.

Aslında, Anlaşma’nın niye saklandığı çok iyi bilinmektedir. Terör saldırılarına karşı Türkiye’nin ülkesini ve halkını koruma hakkı AKP Hükûmeti tarafından bu Anlaşma’yla tartışmalı hâle getirilmiş ve üçüncü bir ülkeyle müzakere konusu hâline getirilmiştir. Anlaşma’nın ekinde, Türkiye’nin bu hakkının olmadığını kayda geçiren bir hüküm, Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı tarafından paraf edilerek, Terörle Mücadele Anlaşması’nın ayrılmaz parçası hâline getirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sadece bu örnek bile, AKP Hükûmetinin terörle mücadeleyi ne derecede ciddiye aldığını göstermeye yetecektir. Terör Anlaşması’nın onay işlemleri Dışişleri Bakanlığı tarafından yürütüldüğünden, Sayın Bakanın bu konuda Meclisimizi aydınlatmasından müteşekkir kalacağımızı ifade ediyorum ve Sayın Bakana bu Anlaşma’yı çekip çekmediklerini sormak istiyorum.

Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bölükbaşı.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci söz, Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu’ya aittir.

Buyurun Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on iki dakika Sayın Uslu.

MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2008 Yılı Bütçe Kanun Tasarısı'yla ilgili olarak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve Rekabet Kurumu bütçeleri üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle şahsım ve grubum adına sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere Sanayi ve Ticaret Bakanlığımız, günümüz şartları ve mevcut teknolojinin gereklerine göre ülkemizin sanayi ve ticaret politikalarının belirlenmesine ve geliştirilmesine dair çok önemli bir alanda hizmet vermektedir. Diğer bir deyişle üretimden pazara her safhada koruyucu, yönlendirici bir dizi faaliyet içerisindedir.

Bilgi ve teknolojinin artık çağımızın en önemli gerçeği olduğunu, bilgi ve teknoloji üretip satamayan bir ülkenin uluslararası şartlarda rekabet edemeyeceğini hepimiz bilmekteyiz. Kısacası, ülke sanayi ve ticaretinin gelişmesi için yapılması gereken her şey Bakanlığın asli görevlerindendir. Hâl böyle olmakla beraber, Sayın Bakanlığımızın, Değerli Bakanlığımızın bütçesine baktığımızda, geçen yıla göre yüzde 5,21 bir büyüklük ve yine gayrisafi millî hasıla içerisinde de binde 46 bir pay bulunmaktadır. Bu göstermektedir ki, bu Bakanlığın bu bütçeyle yapabilecekleri şeyler Bakanlığın son derece rutin görevleri olmaktadır. Zaten Plan Bütçe Komisyonunda Sayın Bakanın hem sunuşunu hem Plan Bütçe Komisyonunda görev alan değerli milletvekillerinin bu konudaki eleştirilerini yakinen o gün takip ettim. Orada da izlediğim kadarıyla Sayın Bakanın da: "Toplam 332 milyon 774 bin YTL Bakanlık bütçe ödeneği ile Bakanlığımızın faaliyet alanında kalıcı etkiler yaratacak işlerin yürütülmesi zor." ifadeleri, doğrusu bizim tarafımızdan da kabul görmektedir.

Bakanlığın bütçe değerlendirmelerinde, eleştirilerinde çok fazla rakamsal değerlendirmelere girmek istemiyorum, çünkü dediğim gibi, Plan Bütçe Komisyonunda da  bunları takip ettim, orada da çok ciddi eleştiriler oldu, görüşmeler oldu. Ben görüşlerimi daha ziyade birkaç konu üzerinde yoğunlaştırarak sözlerimi tamamlamak istiyorum.

Özellikle Bakanlığın, her bakanlıkta olduğu gibi, Sanayi ve Ticaret Bakanlığında da ar-ge faaliyetlerinin çok önemli olduğunu biliyoruz. Bu faaliyetlerin daha ciddi bir bütçeyle veya daha geniş bir harcama imkânıyla yapılabilmesi çok daha önemli olacaktır.

Yine, illerde bulunan hakem heyetlerinin, özellikle tüketici şikâyetlerinin yerinde değerlendirilebilmesi ve sonuca ulaştırılabilmesi açısından çok önemli olduğunu biliyoruz. Bu tüketici şikâyetlerinin değerlendirilmesinin de fevkalade faydası vardır. Zira, ciddi, bilinçli bir tüketici mutlaka üretimdeki kalitenin de artırılmasına fayda tesis edecektir.

Rekabet Kurumunun faaliyetlerini takdir ediyorum, on yıldan beri -bugüne kadar- bu faaliyetlerini devam ettiriyor. Ancak bir Amerika Birleşik Devletleri, bir Avrupa ülkesi seviyesinde bu Kurumun o seviyeye gelmesi için de elden gelen gayreti sürdüreceğine inanıyorum doğrusu.

Küçük sanayi siteleri, organize sanayi bölgeleri, endüstri bölgeleri, evet, bu, gerçekten fevkalade önemli bir husus. Bakanlığın devam etmekte ve düşündüğü 240 proje için yaklaşık 100 milyon YTL’nin üzerinde bir harcama yapabileceği ifade ediliyor. Doğrusu, fevkalade önemli. Ancak, Sayın Bakanım, bu organize sanayi bölgelerinin doluluk oranını lütfen değerlendirmeye alalım. Sanayi ve ticaret il müdürlükleri vasıtasıyla yürütülen bu faaliyetler, bir anlamda istihdama da çok ciddi fayda sağlıyor. Özellikle benim Edirne bölgemde de bunu yakinen biliyorum. Edirne’de yapılmakta olan yeni organize sanayi bölgesi, henüz daha doluluk oranı itibarıyla çok gerilerde, ancak bunun teşvik edilmesi lazım. Yine Edirne ilçelerinde, Uzunköprü ve Keşan’da da bu anlamdaki çalışmaların değerlendirilmesini rica ediyorum. Çünkü hakikaten bölgemizde yaklaşık 10 bin kişiye bir istihdam sağlayacağı kanaatindeyim.

Diğer taraftan, Bakanlığın diğer işlerine, diğer görevlerine baktığımızda: Şeker fabrikalarının özelleştirme kapsamı içerisine alındığını biliyoruz. Esasında, bu faaliyet, zannediyorum, Türkiye’de pancar bazlı şeker üretimini, pazar payını azaltmakta. Bu anlamda, özellikle şeker pancarı üreticileri ciddi sıkıntılar içerisinde. Biliyorsunuz, şeker pancarı, hem sanayide hem tarımsal alanda üreticiye çok ciddi katkılar sağlayan bir faaliyet türü, tarımsal faaliyet. Hatta, kırsal alandan sanayi alanına göçü bile etkileyecek, üreticimizin toprağında, yerinde, köyünde kalmasını sağlayabilecek çok önemli bir proje. Ancak, uluslararası tatlandırıcı şirketlerinin bu konuda ülkemiz üzerinde ciddi bir pazar araştırmaları var. O anlamda da pancar üreticilerinin meselesinin çözümü konusunda gayretlerinizi talep ediyorum.

Esnaf ve sanatkârlarla ilgili kısaca ifade etmek istiyorum. Biliyorsunuz, esnaf ve sanatkârlarımız, Türkiye’de, neredeyse üçte 1 nüfusa sahip olan bir tabanı teşkil ediyorlar. Bu kişiler, bu esnafımız, bu sanayicimiz, sanatkârımız, bu anlamda ciddi sıkıntı içerisinde. Bakın, bu marketler yasası hâlâ çıkmadı. Özellikle küçük illerde bile artık konuşlanmaya başlamış olan bu büyük marketler, küçük esnafı içinden çıkamaz hâle, para kazanamaz hâle getirdi. O anlamda bu yasanın bir an önce çıkması lazım. Ancak, şu ana kadar da kurulan bu büyük marketler, maalesef küçük esnafı bitirdi. Bu arada, ben Sayın Bakanıma da bunu hatırlatmak istiyorum. Hatta, bir soru olarak da alabilir mutlaka. Bu beş yıllık süre içerisinde kaç esnafımız kepenk kapattı? Gerçekten bu çok önemli bir hâle geldi. Anayasa’nın 173’üncü maddesi esnafla ilgili; devlet, esnafın ve sanatkârın gelişmesini, kazanmasını, işte bu mealde “bir dizi tedbirler alır” ifadesiyle hüküm altına almış. Ancak, bakıyoruz, biz esnafımıza yüzde 13 faizle kredi kullandırıyoruz. Tek haneli bir enflasyon olduğu günümüzde –öyle ifade edildiği için söylüyorum- bu şartlarda, sanayicimize, esnafımıza ve sanatkârımıza bu denli yüksek faiz kullandırılması esnafımızı sıkıntıya sokmakta. Geçtiğimiz dönemlerde yüzde 85 oranında bu ülkede enflasyonun yaşandığı durumlarda, yüzde 42 ile esnafımız kredi kullanmıştı.

Diğer taraftan, 5362 sayılı Yasa’nın 68’inci maddesinde “3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu kapsamında olan mesleklere –ki, bu mesleklerin sayısı da 135’tir- kayıt sırasında meslek dalıyla ilgili ustalık belgesi istenir.” maddesi açık ve net bir şekilde belirtilmiştir. Bu, doğru bir taleptir. Avrupa Birliğine üye olan ülkelerde de bu husus böyledir. Fakat, 5174 sayılı Kanun, yani Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Kanunu’nun 102’nci maddesinde “Ticaret siciline kayıt olanların 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nda öngörülen ustalık belgesi istenilmez.” denilmektedir.

Şimdi değerli milletvekilleri, 3308 sayılı Kanun bizim, 5174 sayılı Kanun bizim, 5362 sayılı Kanun da bizim. Bu üç kanunda farklı değerlendirmeler var, farklı uygulamalar var. Dolayısıyla, şimdi burada serbest meslek erbabının mesleki eğitimine önem verilmesini mi sağlamamız gerekiyor, yoksa esnaf burada göz ardı mı edilmiş? Bunun düzeltilmesi gerekir. Esnafın, ticaret erbabının önünün açılması gerekir. Bunu, hassaten bilgilerinize sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, geçen hafta gazetelere şöyle bir manşet düştü: “FİSKOBİRLİK yönetimi devrildi.” Bu, neden böyle alındı? Yani, gazeteler niye bunu manşetlerine böyle taşıdı veya insanlar niçin bu olayı bu şekilde aldılar, buna biraz değinmek istiyorum.

Biliyorsunuz, geçen hafta FİSKOBİRLİK Yönetim Kurulu yeni görevini bir başka yönetim kuruluna devretti genel kurul neticesinde. Bu, son derece doğal bir olay belki de. Ancak burada dikkat çeken hadise, yeni görevi alan Yönetim Kurulu Başkanımız, siyasetin içerisinden gelmiş, AKP’de siyaset yapan, yapmaya devam eden bir üretici.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, 2000 yılı haziran ayında Dünya Bankası desteği gözetilerek birliklere özerklik sağlamak amacıyla 4572 sayılı Yasa çıkarıldı. Bu Yasa’nın esasında mimarı da burada, Milliyetçi Hareket Partisi sıralarında da oturan o dönemin Değerli Bakanı. O dönemde ben de yaptığım görev itibarıyla bu heyetin içerisinde yer aldım.

Bu Yasa’yla temel amaç, birlikleri, siyasetten arınmış, ekonomik yönden kendi ayakları üzerinde duran özerk bir yapı tesis etmekti. Birliklerin bu seviyeye gelebilmeleri için de bir süre hedeflenmiş ve bunun için de bir Yeniden Yapılandırma Kurulu oluşturulmuştur. Bu Kurulun görüş ve önerileri doğrultusunda birlikler eski borçlarından arındırılacak, personel yüklerinden kurtarılacak ve neticede serbest piyasa kuralları içerisinde hareket edebilecek, üreticiye hizmet edebilir hâle getirileceklerdi. Peki, sonuç ne oldu? AKP Hükûmeti, fındık politikalarıyla FİSKOBİRLİK’i devre dışı bırakarak önce batırdı, sonra ele geçirdi, şimdi de kurtaracak. Edindiğimiz bilgilere göre, bu işin ülkemize maliyetinin 1,5 milyar dolar olduğu ifade ediliyor.

TASKOBİRLİK Nevşehir’dedir. Çalışanlarının maaşını ödeyemez hâlde şu esnada. 1 milyon YTL kredi alabilse sorunlarını çözecek. Zira, meyve suyu konsantresi ihracatı potansiyeli bir hayli yüksek. Ancak, aynı zamanda şarap üretimi yaptığı için mevcut Hükûmet tarafından kredi kullandırılmasının engellendiği ifade ediliyor.

KAYISIBİRLİK’in işletme sermayesi kalmadı, faaliyetlerini durdurdu. Her iki birlik de 2000 sonrası borçları için 6183’e verildi.

Diğer birliklerde de çok büyük sıkıntılar var. Geçen hafta İzmir’de yapılan toplantıda birlikler bir sonuç bildirgesi yayınladılar. Piyasaları regüle etmek inancıyla yürüttükleri faaliyetlerinden dolayı biriken borçlarının silinmesini istiyorlar. Bundan sonra doğacak görev zararlarının hazine tarafından üstlenilmesini istiyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Uslu, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

CEMALEDDİN USLU (Devamla) – Zira, fındık alımı için 13 Kasım 2007 tarihinde Toprak Mahsulleri Ofisine tanınan görev zararı ayrıcalığının kendilerine de tanınmasını istiyorlar.

Netice itibarıyla, yedi yıl önce başlayan birliklerin özerk olma çabaları, AKP Hükûmetlerinin birlikleri tekrar ele geçirme politikaları sonucunda bir işe yaramamıştır.

Değerli milletvekilleri, birliklerin bugünkü sıkıntılarından kurtarılarak 4572 sayılı Yasa’da yeni düzenleme, değişiklikler yapılarak piyasaya, üreticilere hizmet edebilecekleri ve piyasada kazanca dönebilecek faaliyetlerde bulunabilmeleri için gereken desteğin sağlanması gerekiyor.

Bir de lisanslı depoculukla ilgili, çok önemli gördüğüm için ifade ediyorum, lisanslığı depoculuğun da teşvik edilmesi lazım. Bu ülkede buna ciddi şekilde ihtiyaç var.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın bütçesi üzerinde görüşlerimi ifade etmeye çalıştım. Sayın Bakana ve değerli çalışma arkadaşlarına başarılar diliyorum. 2008 yılı bütçesinin hayırlı olması dileklerimle, yüce heyetinize bir kez daha saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uslu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son söz, Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık’a ait.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bağlı kurum ve kuruluşları olan Millî Prodüktivite Merkezi, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı ve Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi, grubum ve şahsım adına saygılarımla selamlarım.

İsimlerini zikrettiğim kurum ve kuruluşlar, sizlerin de çok yakından bildiği gibi, ülkemizdeki sanayi ürünlerinin üretimiyle ilgili mevzuatı ve düzenlemeleri yüklenmiş, yasal sorumluluğu haiz birimlerdir. Yani, konunun anahtar sözcüğü üretimdir. Bilindiği gibi üretim, ihtiyaç duyulan mal veya hizmetlerin ortaya konması ya da var olan bir üründe katma değer yaratılması faaliyeti olarak tanımlanmaktadır. Özetle üretim, ağırlıklı olarak mühendislik mesleği uygulama faaliyetleridir.

Yeterince üreten bir toplum veya ülke şu üç önemli problemini kolay çözer: Birincisi, sosyal barışın daha kolay tesisini gerçekleştirir. İkincisi, istihdamını artırarak işsizlik sorununu çözer. Üçüncüsü de, ihracat yaparak döviz cinsinden yapmış olduğu borçlarını ödeme şansına kavuşur. İşte, belirtilen bu yararları nedeniyle, üretmek ve ürettiğini satmak, ülkemiz için de olmazsa olmazlardandır.

Bu vesileyle, Türkiye’nin üretim ordusu içinde görev alan işçisinden işverenine, bürokratından bakanına kadar herkese milletimiz adına teşekkür ediyor, sanayinin içinden gelmesi nedeniyle hepimizin sıra dışı ve güzel işler başaracağını beklediğimiz Sayın Bakana da görevinde başarılar diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kuruluşların gerek bütçeleri gerekse fonksiyonları ile ilgili görüş ve önerilerimi ayrı ayrı kısaca özetlemek istiyorum:

Birincisi, Millî Prodüktivite Merkezi hakkındaki görüşlerimiz. Bu Merkez, 1965 yılında, 580 sayılı Yasa’yla kurulmuş, kamu kurumu niteliğinde, tüzel kişiliği haiz, bütün işlemlerinde özel hukuk işlemlerine sahip bir kuruluştur. Araştırma, danışmanlık, ölçme ve izleme, eğitim ve yayım işlevlerini yürütür.

Millî Prodüktivite Merkezi, ulusal düzeyde kıt kaynakları etkin kullanarak, sürdürülebilir bir kalkınmanın gerçekleştirilebilmesi için verimlilik artışını sağlamak amacıyla, iller bazında yürüttüğü verimliliği artırma projeleri kapsamında ücretsiz olarak o ilin firmalarına danışmanlık yapmakta ve eğitim programları vermektedir.

Bu kapsamda, bugüne kadar kırk ilde çalışmalar yapmıştır. 2007 yılında kendi ilim olan Kütahya’da da yürütülen proje nedeniyle ilgililere teşekkür ediyorum. Ancak, bu tür çalışmalarda o illerdeki üniversitelerin, özellikle endüstri mühendisliği ve sosyoloji bölümleri gibi ilgili bölümlerin elemanlarıyla da birlikte çalışılması gerekmektedir. Aksi takdirde, bu kurumun verimli çalıştığı şüphe götürebilir. Bu konunun ilgililerce dikkate alınacağını umuyorum.

Diğer yandan, kurumun adının “Millî Verimlilik Merkezi”, “Türkiye Verimlilik Merkezi” ya da “Türkiye Verimlilik ve Kalite Merkezi” olarak değiştirilmesi de Türkçemizin korunması adına önemli bir aşama olacaktır.

Kurumun özerk yapısının güçlendirilerek korunması da önemli gördüğüm bir diğer konudur.

Ayrıca, kurumun ülkemizde özellikle üretim planlaması, verimlilik, kalite yönetimi ve kalite kontrol, ergonomi, iş etüdü ve benzeri gibi konularda yoğun bilgi ve uygulama projeleriyle donatılan endüstri mühendislerinin ağırlıklı olduğu uzman istihdamına öncelik vermesi yararlı olacaktır.

Geçen yasama döneminde çıkartılan 5627 sayılı Enerji Verimliliği Kanunu’nda yer alan Enerji Koordinasyon Kuruluna Millî Prodüktivite Merkezinin dâhil edilmemesi, bu kurum adına bir haksızlıktır, bunun düzeltilmesini temenni ediyorum.

Kuruluşun 2008 yılı bütçesi 10 milyon 151 bin YTL olup, yaklaşık geçen yıla göre yüzde 4,9 oranında artmıştır. Bu bütçeyle, personelin giderek kötüleşen özlük haklarının iyileştirilmesi mümkün görünmemektedir ve genel bütçe artış oranının altında bir oran söz konusudur.

İkinci kurum KOSGEB; bu konuda grubumuz üyelerinden Sayın Necati Özensoy açıklama yapacağı için, zamanı iyi değerlendirme adına bu konuyla ilgili herhangi bir değerlendirme yapmayacağım.

Üçüncüsü, Türk Akreditasyon Kurumu ya da kısa adı TÜRKAK. 57’nci Hükûmet döneminde, 1999 yılında 4457 sayılı Kanun’la kurulmuş, 2000 yılında da idari yapısını tamamlayarak faaliyete geçmiştir. Bu Kurumun başlıca görevi, ülkemizin AB üyelik sürecinde uygunluk değerlendirmesi hizmetlerine nitelik kazandırmak ve bu hizmetleri yaygınlaştırarak, laboratuvarları belgelendirme ve muayene kuruluşlarını akredite etmektir.

TÜRKAK, imzaladığı karşılıklı tanıma anlaşmalarıyla uluslararası arenada tanınır hâle gelmiştir. Bugün itibarıyla TÜRKAK, 5018 sayılı Kanun, Kamu İhale Kanunu, Harcırah Kanunu, 632 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, Başbakanlık, bakanlık genelgeleri gibi pek çok bağlayıcı düzenlemeyle, idari ve mali özerkliğe sahip tarafsız bir idare olmaktan süratle uzaklaştırılmaktadır. Bu durum ise, Türk Akreditasyon Kurumunun uluslararası arenada kazanmış olduğu tanınmaları tehlikeye sokacak duruma getirmiştir.

Nitekim, 59’uncu Hükûmet döneminde, 4457 sayılı Kanun’da değişiklik yapılmasına ilişkin bir tasarı üzerinde tartışılmış, ancak yasalaşamamıştır. İnşallah, bu dönem, bu tasarı, daha da Kurumu ileriye götürecek önerilerle yasalaşır.

Kurumun 2008 yılı bütçesi 4 milyon 710 bin YTL olup, yüzde 1,99 oranında artışa sahiptir ve oldukça yetersiz olduğu söylenebilir.

Dördüncü kuruluşumuz, Türk Standartları Enstitüsü, kısaca TSE. Tüketicinin korunması, sanayicinin daha kaliteli mal üretmesi, kaliteli mal ve hizmet dolaşımının sağlanması için her türlü standardı yapmak amacıyla 1960 yılında 132 sayılı Kanun’la kurulmuştur ve tüzel kişiliği haizdir.

Kuruluşundan bugüne 27 binin üzerinde Türk standardını iş hayatına kazandırmış, standartlara uygun üretimin tescili anlamına gelen belgelendirme hizmetleri ile yaygın laboratuvar hizmetlerini de başarıyla sürdüregelmiştir. Ancak, Dış Ticaret Müsteşarlığının çıkardığı bir tebliğle TSE’nin belirlediği standartların arandığı ithal ürünlerde Avrupa Birliğinin zorlamasıyla gümrüklerde denetime tabi tutulan ithal mal sayısı 836’dan 210 kaleme indirilmiştir. TSE standardının aranmaması nedeniyle, 1 Ocak 2006’dan bu yana oyuncaktan biberona, kınadan diş macununa kadar pek çok sağlıksız ürün yurda girmiş ve tüketiciye satılmıştır. Bu arada da yerli sanayicimizi maalesef sıkıntıya sokmuştur. Böylece, ülkemiz AB’nin paydaşı değil pazarı hâline getirilmiştir.

Yeni uygulamaya göre serbestçe ülkemize giren ürünlerde eğer sağlık veya güvenlikle ilgili bir problem çıkarsa, ilgili bakanlıkların elemanları devreye girecek söz konusu ürünler piyasadan toplatılacak ya da bu ürünlerin girişi yasaklanacaktır. Tabii, bunun da denetimi için önemli bir altyapı gerekiyor. Bu yetersizlik de söz konusudur.

CE belgesinin sahte olduğundan şüphelenilen bir malın teknik dosyasının istenmesi de AB tarafından yasaklanmıştır. Sadece ithalatçının vereceği bir taahhütname yeterli görülmektedir.

Kırk beş yılı aşkın bir süredir mevcut Kanun’un verdiği özerklikle önemli başarılar sağlayan TSE, son yıllarda 5018, 6245 ve 4734 sayılı Kanunlar kapsamına alınarak işlevlerini yerine getiremez hâle gelmiştir. Bu konunun düzeltilmesi gerekir.

Bütçesi yüzde 1,54 oranında artırılmış, ancak finans problemi olmayan bir kuruluşumuzdur.

Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı ise, patent ve faydalı modeller, markalar, endüstriyel tasarımlar, coğrafi işaretler ve entegre devre topografyalarından oluşan sınai mülkiyet haklarının korunmasıyla ilgili işlemleri yürütmek, bilgi ve doküman hizmeti vermek ve uluslararası anlaşmalardan doğan yükümlülükleri yerine getirmekle görevli bir kuruluşumuzdur.

Günümüzde sınai mülkiyet hakları küresel rekabette öne çıkmanın en önemli unsuru hâline gelmiştir ve bu konuda da bu kuruluşumuz önemli hizmetler yapmaktadır ve önümüzdeki dönemde mutlaka güçlendirilmesi gerekmektedir.

Öncelikle, kurumda çalışan sayısının ve niteliğinin artırılmasının yanında, çalışanların özlük haklarının da iyileştirilmesi kaçınılmazdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

ALİM IŞIK (Devamla) – 2008 yılı bütçesi yüzde 17,14 oranında artırılmış, belki de Bakanlığımıza bağlı kuruluşlar içerisinde en yüksek bütçeye sahip olan birimdir. Bu nedenle başarılı bir çalışma yapacağını beklemekteyim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak aşağıdaki birkaç öneriyi de dikkatlerinize sunmak istiyorum:

Birincisi; daha çok teknik personel ve uzmanın bulunduğu bu tür kurumlarda personel kıyımına yönelik politik davranışlara asla yer verilmemelidir.

İki; bilgi üretim teknolojileri, nanoteknoloji, üretim ve süreç teknolojisi ve benzeri gibi stratejik teknolojilere ilişkin ar-ge faaliyetlerine ve sonuçlarının üretime dönüştürülmesine öncelik verilmelidir.

Sanayinin kullandığı girdilerin fiyatlarını yükselten fon ve benzeri kesintiler kaldırılmalıdır.

Yatırımcının önündeki bürokratik engeller kaldırılmalı, resmî işlem sayısı azaltılmalı, e-yatırım, elektronik veri tabanı yardımıyla yatırım işlemleri en kısa sürede tamamlanmalıdır.

Kayıt dışı ekonomiyi azaltarak yatırımcının vergi yükü düşürülmeli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Devamla) – Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.

Bütçenin hayırlı olmasını dilerim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, söz sırası AK Parti Grubunda.

AK Parti Grubu adına ilk söz, Aksaray Milletvekili Sayın Ali Rıza Alaboyun’a ait.

Buyurun Sayın Alaboyun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Alaboyun.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ RIZA ALABOYUN (Aksaray) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli  milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı 2008 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi ülkemiz sıcak çatışmaların ve bölgesel istikrarsızlıkların hâkim olduğu Orta Doğu bölgesinde bulunmaktadır. Böylesine gerilimli bir bölgede, gerek ekonomik gücü gerekse izlediği akılcı dış politika ile Türkiye bir istikrar ve güven adası olarak ortaya çıkmaktadır. Son yıllarda AK Parti İktidarıyla sağlanan kalıcı istikrar ve sürekli büyüyen ekonomik gücümüze paralel olarak Türkiye'nin diplomatik etkinliği bölgesel ve küresel boyutta sürekli artmakta, Türkiye bölgesel ve küresel aktör olma yolunda hızla mesafe katetmektedir.

Değerli arkadaşlar, komşularımızla ilişkilerimizde sorunları çözmeye, komşuluk ilişkileri geliştirmeye yönelik aktif bir dış politika izlenmektedir. Türkiye, komşularıyla sonsuza kadar beraber yaşamak zorunda olduğunun, gerginlik ve çatışmaların komşulardan hiçbirinin yararına olmadığının bilincindedir. Bu bilinç ve Yüce Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” prensibi çerçevesinde izlenen dış politika ile komşularımızla sorunların çözümünde önemli mesafeler katedilmiştir.

Sayın Başkan, değerli  milletvekilleri; Türkiye'nin Kıbrıs politikası, geçmişte Türk siyasetçilerini ve hükûmetlerini “ver kurtulcu” ve “teslimiyetçi” olarak suçlayanların etkisi altında şekillenmiş ve “çözümsüzlük çözümdür” politikası benimsenmiştir. Bu politika Türkiye ve Kıbrıs Türk halkına ağır bedeller ödetmiş ve maalesef 1999 Helsinki Zirvesi kararı ile Kıbrıs Rumlarının tek başına AB’ye üye olmalarının önü açılmıştır.

AK Parti İktidarıyla birlikte, otuz yıldır ilk defa bir Türkiye Cumhuriyeti hükûmeti Kıbrıs konusunda inisiyatifi tam olarak ele almıştır. İzlenen “Çözümsüzlük çözüm değildir.” politikası ile Kıbrıs konusunda önemli diplomatik kazanımlar sağlanmıştır. Bu bağlamda, Sayın Başbakanımız 2004 yılında Bürgenstock’ta Birleşmiş Milletler Genel Sekreterine Annan Planı’nı görüşmeye hazır olduğumuzu söyleyerek Rumları köşeye sıkıştırmış ve Türkiye’nin AB yolunun önünü açmıştır. 24 Nisan 2004 tarihinde Annan Planı’nın Kıbrıs Türk kesimi tarafından kabul edilip Rumlar tarafından reddedilmesiyle, otuz yıldır, Kıbrıs’ta çözümü istemeyen tarafın Türkler olduğu imajı ortadan kaldırılmıştır. Çözümün aslında Rumlar tarafından istenmediği ve Ada’nın tek hâkimi olma politikası güttükleri tüm dünyaya açık bir şekilde gösterilmiştir. Hükûmetimiz izlediği bu politikayla, 1 asker çekmeden ve 1 metrekare toprak vermeden, Kıbrıs konusunda diplomatik üstünlük sağlamıştır. Yıllardır Türkiye ve Türk ordusunu işgalci olarak suçlayan dış unsurlar, referandum sonrası birdenbire ortadan kaybolmuştur. Eğer Kıbrıs Türk halkının 24 Nisan 2004’te “evet” dediği Annan Planı konusunda 2002 yılında görüşmeleri yürüten liderler “evet” deme cesaretini gösterebilmiş olsalardı, Rumlar bugün ya AB üyesi olamayacaklar ya da Kıbrıs Türkleriyle birlikte, iki kurucu devletli “Kıbrıs Birleşik Devleti” adı altında AB’ye üye olacaklardı. Bugün itibarıyla da Kıbrıs sorunu büyük ölçüde çözülmüş olacaktı. Maalesef, Kıbrıs Türk halkının referandumda gösterdiği bu sağduyulu tutumu 2002 yılında görüşmeleri yürüten liderler gösterememiş ve o gün, halkının gerisinde kalmışlardır. Bununla beraber, Rumlar AB’ye tam üye olarak alınmalarına rağmen, Katılım Anlaşması’yla birlikte 10 No.lu Protokol’ü imzalamak zorunda bırakılmışlardır. Bu protokolle, “Kıbrıs sorununun Birleşmiş Milletlerce sürdürülen görüşmeler çerçevesinde çözülmesi gerektiği” hükmü Avrupa Birliğinin birincil hukuku hâline gelmiştir. Bu sayede, Rumların Kıbrıs sorununu AB’nin bir sorunu hâline dönüştürme çabaları boşa çıkmıştır.

Değerli arkadaşlar, Ermenistan’la ilişkilerimize baktığımızda, Ermenistan’ın sözde soykırım iddiaları ile Türkiye’ye karşı hasmane tutumunu sürdürmekte olduğunu görmekteyiz. Ermenistan’ın bu politikasına karşı Hükûmetimiz ve Meclisimiz, 2005 yılında aldığı bir kararla, 1915 olaylarının uluslararası boyutta araştırılması amacıyla arşivlerini tarihçilere açmış, konuyla ilgilenen tarafları araştırma yapmaya çağırmıştır. Türkiye’nin bu atağı Ermenistan’ı zora sokarken konuyla yakından ilgilenen sağduyulu çevrelerde destek bulmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Alaboyun, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.

ALİ RIZA ALABOYUN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, AB konusunda AK Parti İktidarının izlediği tutarlı dış politika ve yaptığı reformlar sayesinde Türkiye, AB ile ilişkilerinde, aday ülke statüsünden tam üyelik için müzakere yürütülen ülke konumuna gelmiştir. Bu sürecin Türkiye'nin muasır medeniyet seviyesine ulaşma yolunda önemli katkıları olduğu hepinizin malumudur.

Terörle mücadele politikası çerçevesinde gerek Hükûmetimizin gerekse Meclisimizin yürüttüğü parlamenter diplomasiyle terörle mücadelenin diplomatik ayağı başarıyla yürütülmüş, bu çabalar sayesinde PKK terör örgütünün gerçek yüzü ve terör eylemleri tüm dünyaya açık bir şekilde gösterilmiştir. Bu politikalar kısa sürede meyvesini vermiş, terör örgütünün uluslararası desteği pasivize edilmiştir. Terörle mücadelemize verilen uluslararası destekte büyük artış olmuştur.

Sözlerime son verirken, Dışişleri Bakanlığı bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diliyor, AK Parti Grubu ve şahsım adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Alaboyun.

AK Parti Grubu adına ikinci söz, Bingöl Milletvekili Sayın Cevdet Yılmaz’a aittir.

Buyurun Sayın Yılmaz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2008 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bu kısıtlı süre içerisinde, sadece birkaç temel konuda görüşlerimi sizlerle paylaşmak isterim.

Birinci ve en önemli husus, Avrupa Birliğiyle katılım sürecinde olan ülkemizin, bu süreci önümüzdeki yıllarda hızla tamamlama gereğidir. Bildiğiniz gibi, Avrupa Birliği bütçeleri yedi yıllık süreler şeklinde belirlenmektedir. En son yapılan bütçe 2007-2013 dönemini kapsamaktadır. Bir sonraki bütçe ise 2014-2020 dönemini kapsayacaktır. Bizim, ülke olarak mutlaka 2013 yılına kadar teknik uyum sürecini tamamlamamız ve teknik açıdan hiçbir ülkenin ülkemize itiraz edemeyeceği bir konuma yükselmemiz gerekmektedir. Bunu da yapabilecek kurumsal kapasiteye, tecrübeye sahip olduğumuzu düşünüyorum. Siyasi gerekçelerle Türkiye'ye karşı çıkan Fransa, Almanya gibi ülkelere verilecek en güzel cevabın da Türkiye'nin, reformlarını hızla tamamlaması, kendi iç bünyesini güçlendirmesi ve uluslararası alanda çok daha etkili bir aktör olarak ortaya çıkması olduğuna inanıyorum. Aksi takdirde, hamasetle veya kendi kendimize sloganlarla hiçbir yere varamayacağımız hepinizin takdir edebileceği bir husustur.

Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde, mutlaka, bu yıl hazırlamış olduğumuz Müktesebat Uyum Programı’na başlamamız ve bunu hızlı bir şekilde hayata geçirmemiz gerekiyor. Müktesebat dediğimiz, sonuçta halkımızın çağdaş ülkelerdeki standartlarda yaşam koşullarına kavuşmasını öngören kurallar ve kurumlar bütünüdür. Siyasi konuları ayırdığımız zaman, bunlar halkımızın yararına olan, ekonomimizin daha hızlı büyümesine yol açacak, ülkemizin uluslararası itibarını artıracak hususlardır. Dolayısıyla buralarda -ben özellikle muhalefet partilerine de sesleniyorum- hep birlikte, bütün ülkemizin bir projesi olan bu konuda el birliğiyle çaba sarf etmemiz gerektiğini düşünüyorum ve bu süreci mutlaka hızlandırmamız gerektiğini düşünüyorum.

Hızlanacak bu sürece uygun olarak da kurumlarımızı yeniden gözden geçirmek zorundayız. Burada da en önemli kurumlarımızdan bir tanesi Avrupa Birliği Genel Sekreterliği. Sekreterliğimiz az sayıda personeliyle çok fedakâr bir çaba sarf etti geçtiğimiz yıllarda, tarama sürecinde, müzakere sürecinde önemli hizmetler yaptı. Fakat geldiğimiz bu noktada önümüzdeki döneme baktığımız zaman, mutlaka, bu kurumun yeniden yapılanmaya ihtiyacı var. Personel sayısıyla, iç yapılanmasıyla, mutlaka, önümüzdeki dönemin şartlarına uygun olarak yeniden yapılandırılmalı diye düşünüyorum. Burada da, tabii, diğer birimlerin yanı sıra çok güçlü bir hukuk birimi olması gerektiğine inanıyorum. Biz hep güçlü bir ülke olduğumuzu, etkili bir ülke olduğumuzu söylüyoruz, fakat haklılığımızı, maalesef, bazen hukuki bir zemine oturtamıyoruz. Bu birimimiz, burada, güçlü bir şekilde mutlaka yer almalıdır ve Avrupa Birliği sürecinin bir hukuk süreci, hukuk mücadelesi olduğu hiçbir zaman unutulmamalıdır. Avrupa Toplulukları Adalet Divanı mekanizması sonuna kadar zorlanmalı ve insanlarımızın hakları hukuki bir çerçevede korunmalıdır diye düşünüyorum.

Yine ikinci bir önemli birim, olması gereken, iletişim birimi. Gerek yurt dışında ülkemizin tanıtımı, Avrupa’daki insanlara ülkemizin anlatılması, oradaki kamuoyunun oluşturulması gerekse ülke içinde insanımıza Avrupa Birliğinin ne olduğunun daha etkili bir şekilde anlatılması için mutlaka bu iletişim birimini kurmamız ve güçlü bir şekilde, Brüksel ve diğer kritik ülkeler dâhil olmak üzere, organize etmemiz gerekir diye düşünüyorum. Burada, sivil toplum kuruluşlarının mutlaka çok ciddi bir önderliğinde yürütülmesi gerektiğine inanıyorum.

Ayrıca, mali iş birliğine büyük önem vermeliyiz. Avrupa’dan sağladığımız fonlara, hibelere büyük önem vermeliyiz diye düşünüyorum. Burada da Avrupa Birliği Genel Sekreterliğimiz, proje bazlı çalışmalardan çıkıp daha stratejik bir konuma oturmalı diye düşünüyorum. Kapasite geliştirici kurumlarımıza eğitim vermeli, izleme sürecini çok etkili bir şekilde gerçekleştirmeli ve özellikle Avrupa’daki pastadan aldığımız payı artırmaya dönük olarak AB’de müzakereleri yürütmelidir diye düşünüyorum. Diğer taraftan bakanlıklarımız ise, proje bazlı çalışmalara daha etkili bir şekilde girmelidirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yılmaz, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

CEVDET YILMAZ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son olarak bir hususu belirtmek istiyorum. Kıbrıs’la ilgili olarak daha önce konuşan arkadaşım ayrıntılı açıklama yaptı, girmeyeceğim, fakat şu noktayı vurgulamak istiyorum ben: Avrupa Birliği sürecinde katılımcı bir ülke olarak mı biz millî menfaatlerimizi daha etkili bir şekilde koruruz, yoksa bu süreçten kopup dünyadan izole olmuş bir ülke olarak mı bu sorunlara, bu haklı davalarımıza daha iyi sahip çıkarız, bunu hep birlikte düşünmemiz gerekir. Ben şuna inanıyorum: Avrupa Birliği süreci, aslında diğer ilişkilerimizi tamamlayıcı bir süreç, onların alternatifi değil. Avrupa Birliğinde biz ne kadar ilerlersek, dünya ölçeğinde diğer ilişkilerimizi de o ölçüde geliştirebiliriz. Diğer ilişkilerimizde ne kadar mesafe alırsak da Avrupa Birliği karşısında daha güçlü bir pazarlık konumuna sahip oluruz diye düşünüyorum.

Bu vesileyle, Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin bütçesinin hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (AKP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yılmaz.

AK Parti Grubu adına üçüncü söz sırası, Balıkesir Milletvekili Sayın Ahmet Edip Uğur’a aittir.

Buyurun Sayın Uğur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Uğur.

AK PARTİ GRUBU ADINA A. EDİP UĞUR (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, hızla gelişen ve yaygınlaşan bilişim teknolojilerinin de katkısıyla küreselleşme bütün ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişmelerini önemli ölçüde etkilemektedir. Bu süreçte, gerek organizasyon yapılarında gerekse iş yapma biçimlerinde büyük değişimler gerçekleşmektedir. Geçmişte üretim yapısı ve uluslararası sermaye, ucuz iş gücü ve ham madde bolluğuna göre istikametini belirliyordu. Şimdi ise, etkin işleyen bir piyasa mekanizması, kurumsal yapı, gelişmiş teknolojik ve ticari altyapılar, pazarın değişen ve gelişen tercihlerini yakından izleyebilmenin önemini arttırmıştır.

Biz, bu bağlamda, sürdürülebilir güçlü bir büyümeyle birlikte Avrupa Birliği tam üyeliğini vazgeçilmez hedef olarak görmekteyiz. Ülkemiz son yirmi yıllık süreçte bu hedeflere önemli ölçüde yaklaşmıştır. İthal ikamesine dayalı kapalı ekonomiden, dünya piyasalarına bütünleşmiş rekabetçi ekonomiye geçiş sağlanmıştır. Pek çok alanda önemli reformlar gerçekleştirilmiş olup ekonomi politikaları kapsamında yerinde kararlar alınarak kararlılıkla uygulanmıştır.

Gelişmekte olan ülkelerin küresel ortamda rekabetçi konumlarını sürdürebilmeleri ve güçlendirebilmeleri, büyümeyi verimlilik artışına dayandırmalarına ve yeni mukayeseli üstünlük alanları oluşturabilmelerine bağlıdır. Bu kapsamda, yenilikçiliğe önem verilmesi, bilim ve teknoloji kapasitesinin arttırılması, beşerî sermayenin geliştirilmesi, bilgi ve iletişim teknolojilerinin etkin bir şekilde kullanılabilmesi büyük önem taşımaktadır. Hükûmetimiz, ülkemizin güçlü demokrasi, sosyal yapı ve ekonomi temelinde çağdaş medeniyetler arasında yer alması hedefiyle çalışmalarını sürdürmektedir. Türk ekonomisi, son dönemde yapısal reformların ve kararlılıkla uygulanan sıkı para ve maliye politikalarının etkisiyle istikrar ortamını sağlamış, dünya ekonomileri arasında örnek gösterilen bir büyüme performansını göstermiştir. Geride bıraktığımız son beş yıl içerisinde bütçe dengesi ve borçluluk oranlarında gözle görülür bir iyileşme elde edilirken, dünya ekonomisiyle uyum hızlı bir şekilde devam etmiş ve dış ticaret hacmimiz önemli ölçüde artmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, merkez ve taşra teşkilatı ile kuruluş ve denetimini yaptığı 46 binden fazla kooperatife hizmet sunmaktadır. Tarım ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanmasındaki sorunlar ve piyasanın üreticiler lehine düzenlenmesini sağlayan tarım satış kooperatifleri ve birliklerinin yeniden yapılanması konusuna da değinmek istiyorum.

Tarım satış kooperatifleri 1935 yılında kurulmuştur. 1937 yılından itibaren özel sektörün yapamadığı girişimi, o yıllarda devlet, birlikler aracılığıyla gerçekleştirmeyi amaçlamıştır. 2000 yılı haziranında çıkarılan kanunla, birliklerin yeniden yapılanma süreci başlatılmış, doğru da yapılmıştır. Bu kapsamda 3 katrilyon liraya yakın bir borç da silinmek suretiyle hazineye görev zararı olarak yazıldı.

Değerli milletvekilleri, birliklerin borçlarını silme işlemi devam etmektedir. Bu bir fasit dairedir. Tarıma destek için kurulan tarım satış kooperatifleri birlikleri devrini tamamlamıştır. Cumhuriyetimizin ilk yıllarında kurulan Etibank, Sümerbank gibi kuruluşlar da milletimizin yapamadığı madenciliği, sanayiciliği teşvik için kurulmuştu. Dünyadaki değişim, dönüşüm nedeniyle zaman içinde bu kurumlar elden çıkarıldı. Tarıma destek, dünyada üretici birlikler eliyle olmaktadır. Katma değeri düşük tarıma dayalı sanayide fabrika işletmek, pazarlama yapmak, birlikler eliyle kalkınmayı değil, zarar üstüne zarar etmeyi sürdürülebilir kılmaktadır.

Bugün ülkemizde, 5 milyon ton patates, 3 milyon ton domates üretiyoruz. Eğer, bu sistem çok faydalıysa, o zaman, domates ve patatesle ilgili de tarım satış kooperatifi birliklerini oluşturalım, fabrikalar kurulsun, cips yapsın, salça yapsın, ketçap yapsın, üretsin, pazarlasın, satsın, onların kabahati ne? Bu sistem yanlıştır, çıkmaz sokaktır. Tarım satış kooperatifleri, birlikler, uzun vadede yine zarar edecekler ve hazineye yeniden yük olacaklardır. Birlikler, geçmişten ders almadan yaptıkları yatırımlarla, ortaklarına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayınız lütfen.

A. EDİP UĞUR (Devamla) - …tarımımıza, üreticilere ve çiftçilere, bütün ülkeye hiçbir fayda sağlamıyor, aksine zarar veriyorlar.

Değerli milletvekilleri, bugün gelinen noktada, birliklerin 800 trilyon lirayı geçen DFİF borçlarının yeniden silinmesini istiyorlar. İzmir’de geçtiğimiz hafta yapmış oldukları birlikler toplantısında bu borçlarının silinmesini istediler. Birliklerin yeniden yapılanmayı tamamlayamaması, bu borçları ödeyememesinden kaynaklanıyor. Borçlarını ödeyemedikleri için yeniden yapılanma tamamlanamıyor. Teklifim, borçların son bir defa daha silinerek, birliklerin tam bağımsız hâle getirilmesi ve yeniden yapılanmanın bir an önce tamamlanmasıdır.

Bu düşüncelerle yüce heyete saygılar sunuyor, bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uğur.

AK Parti Grubu adına dördüncü söz sırası, Seracettin Karayağız, Muş Milletvekili.

Sayın Karayağız, buyurun efendim. (AK Parti ve DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Karayağız.

AK PARTİ GRUBU ADINA SERACETTİN KARAYAĞIZ (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi Bakanlığı bütçesi üzerine, Millî Prodüktivite Merkezi ve Rekabet Kurumuyla ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Her alanda sağlanacak verimlilik artışlarının ülkelerin gelişme ve kalkınmasında temel faktör olduğu sizlerin de bildiği tarihî bir gerçektir. Günümüzde küresel rekabette öne çıkmış ekonomiler incelendiğinde, bunun, sağlanan verimlilik artışları ve kaynakların etkin kullanımıyla ilgili olduğu görülmektedir. Diğer yandan, yüksek verimlilik, ülke ekonomisinin küresel rekabette yer edinebilmeleri ve pazar paylarını sürekli artırabilmelerinin ön koşulu olup birçok sosyal ve ekonomik sorunun çözümünde gelişmenin sağlanması ve daha mutlu bir çizgide sürdürülmesi için gereklidir.

Ülkemizi verimlilik kavramıyla tanıştıran, verimlilik sorunlarımızı ve çözüm yollarını araştıran, verimliliğin nasıl artırılabileceğine ilişkin olarak kamu ve özel sektör kuruluşlarımıza yol gösteren Millî Prodüktivite Merkezi, bu anlamda son yıllarda ortaya koymuş olduğu yeni proje ve çalışmalarıyla ülke sathında hizmet vermeye devam etmektedir.

Kuruluş biçimi ve amaçlarına baktığımızda, işçi, işveren ve hükûmet kesimlerinin dengeli bir biçimde temsil edildiği bu kurum, toplumsal mutabakat ve uzlaşmanın da güzel bir örneğini teşkil etmiştir. Bu güzel örnek ülkemizde tüm kesimlerin ekonomik ve sosyal çıkarlarını koruyarak kaynakların daha akılcı ve verimli bir biçimde kullanılmasını sağlamış ve bununla ilgili tavsiyelerin geliştirilmesine çok uygun bir platform oluşturmuştur.

Verimliliğin artırılmasında en önemli öge insan unsurudur. Gerek okul gerekse iş hayatında verilecek eğitim insanın, dolayısıyla işletmelerimizin verimini artıracaktır.

Ülkemiz, üst üste yaşanılan ekonomik krizlerden AK Parti Hükûmetleri sayesinde sıyrılarak, bugün dünyanın on yedinci ekonomisi koltuğuna oturmuştur. En önemli eğitim kurumları olan üniversitelerin ise başarı sıralamasında dünyadaki ilk beş yüze girememesi, ülkemizdeki genel verimsizliğin sebeplerini açıkça işaret etmektedir. Toplumun önünde ufuk açıcı ve yol gösterici olması gereken üniversiteler maalesef toplumun çok çok gerisinde kalmıştır.

Meslek lisesi müfredatının sanayinin ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendirilmesi de bu bakımdan sevindirici bir haberdir.

Ülkemizde yüksek verimliliğe engel olan önemli unsurlardan biri de önceki iktidarlar tarafından hükûmetlerimize miras bırakılan ağır borç yüküdür. AK Parti Hükûmetlerinden önce hemen bütün iktidarların bu oluşumda payları vardır. Devraldığımız 203 milyar dolar borç yükü için yıllık ortalama ödediğimiz borç ve faiz tutarı 53 milyar YTL, yani 53 katrilyon Türk lirasıdır. Bu da, verimliliğe koşarken, ayağımıza bağlanan ağır bir pranga demektir.

Ayrıca, eğitimin pratikle desteklenmemesi, yani üniversite-sanayi işbirliğinin hâlen sağlanamaması, verimlilikte gerekli ivmeyi yakalayamamamızın önemli sebeplerinden birisidir.

Bu nedenle, verimliliğinin artırılmasını sadece Millî Prodüktivite Merkezinden beklemek çok yanlış bir tutum olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ticaret hayatımızda önemli kurumlarından bir diğeri Rekabet Kurumudur.

1994 yılında 4054 sayılı Kanun’la kurulup 1997 yılında faaliyete geçen Rekabet Kurumu çok önemli bir boşluğu da doldurmuştur.

Rekabet Kurumu, temel olarak iktisadi faaliyet gösteren kamu ve özel teşebbüsler arasında rekabeti sınırlayıcı anlaşmalar ve uyumlu eylemlerle teşebbüs birliği kararlarını ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Piyasada hâkim durumda olan teşebbüslerin bu durumlarını kötüye kullanmalarının önüne geçmeyi ve kamunun elindeki teşebbüslerin özelleştirilmesine yönelik işlemler dâhil olmak üzere, pazarda rekabetin azalmasına yol açacak türdeki birleşmeler ve devralma işlemlerine engel olmayı da amaçlamaktadır.

Rekabet kurallarının kamu ve özel teşebbüslere uygulanmasına yönelik bu faaliyetlerine ilave olarak, diğer önemli rolü, devletin çeşitli birimlerinin piyasalardaki rekabet üzerinde olumsuz sonuçlar doğuran düzenlemelerinin önlenmesine yönelik rekabet savunuculuğu görevidir. Bu amaçla, Rekabet Kurumu, örneğin kendisine iletilen çok sayıda kanun taslağına ilişkin görüş bildirmiş, aldığı bazı kararlarla ilgili olarak çeşitli kamu kuruluşlarını bilgilendirmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karayağız, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.

SERACETTİN KARAYAĞIZ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sonuç olarak, kısa sayılabilecek bir zaman dilimi içerisinde rekabet hukuku ve uygulaması alanında gelinen nokta sevindirici olup, Rekabet Kurumunun görevini hakkıyla yerine getirmeye devam etmesi, ekonomide son dönemde yakalanan ivmeye katkı sağlayacak, ekonominin rekabete dayalı gücünü destekleyecek ve tüketici refahının artırılmasına yönelik önemli kazanımlar elde edilmesine yol açacaktır.

Konuşmamı burada tamamlarken, Millî Prodüktivite Merkezinin isminin de millîleştirilmesi dileğimi Sayın Bakanıma iletirken, bütçemizin milletimiz ve ülkemize hayırlı olmasını diler, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK Parti ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karayağız.

AK Parti Grubu adına söz sırası Konya Milletvekili Sayın Hasan Anğı’ya ait.

Buyurun Sayın Anğı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA HASAN ANĞI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığımızın ilgili kuruluşu olarak imalat sanayisinde faaliyet gösteren küçük ve orta ölçekli işletmelerimize, yani, KOBİ’lerimize hizmet veren Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığının, KOSGEB’in 2008 bütçesiyle ilgili olarak AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ekonomik ve sosyal değerleriyle toplumumuza büyük katkılar sağlayan küçük ve orta ölçekli işletmeler, yani, KOBİ’ler, aynı zamanda, girişimcilik potansiyelini de içinde barındırırlar.

Girişimcilik kişinin sadece kendi işini kurması değil, mevcut işini revize etmesi veya yeni bir sektöre açılması olarak da tanımlanabilir. Yıllardır sektörde mevcut olan bir malın üretimine girmek bir girişimcilik örneği olarak değil, sektördeki bir malı farklılaştırarak sunmak bir girişimcilik örneği olarak nitelendirilebilir.

Küçük ve orta ölçekli işletmelerin ve yeni girişimlerin teşvik edilmesinde önemli kriterlerden biri de, girişimcilik ruhunun ve kültürünün gelişmesine destek olmaktır. Hükûmet Programı’nda Dokuzuncu Kalkınma Planı ile orta vadeli planda da KOBİ’lerin önemine değinilmiş ve “Girişimcilik, kalite, verimlilik, yenilikçilik ve işletmelerin teknolojiyi etkin kullanımı başta KOBİ’ler olmak üzere desteklenecektir.” denilmiştir. Ayrıca, Avrupa Birliği Müktesebatı’yla uyumlu, bölgesel ve sektörel öncelikleri dikkate alan etkin bir devlet yardımları sistemi oluşturulacağı vurgulanmıştır.

Ülkemizde de tüm işletmeler içinde KOBİ’lerin oranı yüzde 99,8’leri bulmakta, bu işletmeler de istihdamın yüzde 76,7’lerini oluşturmaktadır. Toplam yatırımlar içindeki payı yüzde 56,5; yarattıkları katma değer ise yüzde 26,5’tur, ancak krediler içinde aldıkları pay yüzde 10’larda kalmakta. Avrupa Birliğinde ise bu oran yüzde 40’lara ulaşmaktadır. İşte, tüm dikkatlerin toplanmasının gerektiği nokta bu olmalıdır. KOBİ’lerin, kredilerden aldıkları pay oranını artırmak, verilecek destek ve yönlendirmelerle üretim kalitelerini, kapasitelerini, pazar paylarını ve özellikle ihracat imkânlarını artırarak katma değer içindeki paylarını yükseltmek hedeflenmektedir.

Değerli milletvekilleri, KOSGEB 2007 yılının on aylık döneminde 8.400 işletmeye toplam 81 milyon YTL’lik destek vermiştir. KOSGEB destekleriyle KOBİ’lere 660 milyon YTL’lik kredi hacmi sağlanmıştır. KOSGEB’in bu desteğiyle 1.900 KOBİ 460 milyon YTL’lik ihracat gerçekleştirirken, danışmanlık, fuar, marka oluşturma ve teknoloji başta olmak üzere çeşitli alanlarda 14 milyon YTL’lik hibe kredisi kullandırılmıştır. Bu desteklerin en önemli çıktısı da nitelikli eleman istihdam kredisi faiz desteğiyle 2.300 işletmede 8.633 insanımıza iş imkânı sağlanması olmuştur. KOBİ’lerin en önemli ihtiyacının nitelikli eleman istihdamı olduğu gerçeğinden hareketle, Sanayi Bakanlığımız yeni bir istihdam paketi hazırlamış ve geçtiğimiz hafta da bu paketi uygulamaya koymuştur. Buna göre KOSGEB’in 2007 yılı bütçesinden ödenek aktarma yöntemiyle yaratılan 85 milyon YTL’lik kaynak tümü ile KOBİ’lerin istihdamlarının artırılmasına dönük olarak kullanılmaktadır.

Bu çalışmalarla birlikte, KOSGEB, 2007 yılında kullandırdığı hibe ve kredi desteklerinin toplamını 170 milyon YTL olarak hesaplamaktadır. Sanayicilerimizin modern ve yeni teknolojiye dayalı üretim metotlarıyla çalışmalarını desteklemek, uluslararası standart ve normlara uygun kaliteli ürün üretmelerine yardımcı olmak, KOBİ’lerimizin verimli ve rasyonel çalışmalarını teminen destekleme programlarını uygulamak ve millî ekonomiye katkılarını yükseltmektir.

Ülkeden ülkeye yapısal farklılıklar göstermelerine rağmen dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun KOBİ’lerin ortak özelliği, sayısal olarak tüm işletmeler bazında yoğunlukları ve istihdama olan katkılarıdır. Tüm dünyanın kabul ettiği bir gerçek vardır: KOBİ’ler ekonomilerin omurgası, istihdamın beşiği, bölgesel kalkınmanın göz ardı edilemez unsuru, sosyolojik yapının da temel taşlarıdır. KOSGEB’in KOBİ’lere ilişkin hedefleri ise, imalat sanayisinde faaliyet gösteren KOBİ’lerin katma değerlerini artırmak, rekabet güçlerini yükseltmek, teknolojik düzeylerini yükseltmek, uluslararası pazarlarda söz sahibi olmasını sağlamak, marka bilincini geliştirmek, ana-yan sanayi ilişkilerini güçlendirmektir.

Değerli milletvekilleri, KOSGEB, ekonomik ve sosyal yapımızın omurgasını teşkil eden KOBİ’lerle ilgili ülkemizdeki en yaygın hizmet sunan tek kuruluştur. Bu bağlamda 2007 yılında KOSGEB, ülke sathına yayılmış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Anğı, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

HASAN ANĞI (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım, toparlıyorum.

…elli beş hizmet merkeziyle KOBİ’lere KOSGEB Destekleri Yönetmeliği ve Bakanlar Kurulu kararıyla sıfır faizle kredi desteği vermiş, özellikle de istihdam kredisi ve ihracat kredisi açısından gerek kayıt içi istihdama gerekse ihracat artışlarına önemli katkılar sağlamıştır. KOBİ’lerin küresel pazarlarda rekabeti için, düşünerek hareket etmek zorunluluğu ortadadır. Bu anlamda, KOBİ’lere gerekli olan kaynak sağlanması da devam edecektir. Bu süreçte, KOBİ’lerimizin kendi içlerindeki iş birliklerini geliştirebilmeleri, kaynaklarını bir araya getirerek ortaklık yapılarını birleştirmeleri… Teknolojiyi, bilgiyi yönetebilen, yaratıcı tasarımları gerçekleştirebilen yenilikçi KOBİ’ler ipi göğüsleyecek ve başarıyı yakalayabileceklerdir. Başka bir deyişle, fark yaratan KOBİ’lerin rekabet güçleri artacak ve onları dünya pazarlarına taşıyacaktır.

Bu çerçevede, Sanayi Bakanlığımızın ve KOSGEB’in 2008 bütçesinin tüm KOBİ’lerimize ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Anğı.

Sayın milletvekilleri, daha önce alınan karar gereğince saat 13.00’te ara vermemiz gerekiyor. Şu anda iki konuşmacı arkadaşımız var AK Parti Grubu adına. Konuşmaların bitimine kadar, uygun görürseniz, süreyi uzatmak istiyorum.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi söz sırası Bolu Milletvekili Sayın Yüksel Coşkunyürek’te.

Buyurun Sayın Coşkunyürek. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL COŞKUNYÜREK (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi Bakanlığımızın 2008 mali yılı bütçe görüşmeleri çerçevesinde Türk Standartları Enstitümüzün ve Türk Akreditasyon Kurumu bütçeleri hakkında  Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün gelişen dünyamızda ekonomik ve sosyal kalkınmanın, istihdam sağlamanın yolu sanayileşmekten geçmektedir. Ülkemiz, sanayileşmeyi, kalkınmada ana hedef olarak benimsemiş ve bu konuda önemli mesafeler katetmiştir. Ancak, geçtiğimiz yıllarda ülkemizin kötü yönetilmesi, yaşadığımız krizler sanayideki gelişmeleri olumsuz etkilemiş, birçok alandaki sanayi kuruluşumuz kapanmaya başlamış ve birçok yatırımcımız yatırımlarını başka ülkelere yapar hâle gelmiştir.

Rant ekonomisinin hâkim olduğu piyasada üretici firmalar, üretim ve yatırım yapma yerine, sermayelerini yüksek faizlerin uygulandığı bankalara yatırmak zorunda kalmışlardır. AK Parti İktidarıyla başlayan kalkınma hamlesi her alandaki başarılarını sanayi alanında da göstermiş, kapanan fabrikalar açılmaya, üretime geçmeye ve ürettiklerini de ihraç etmeye başlamışlardır.

Bugün, fert başına millî gelirimiz 2.598 dolardan 6.600 dolara, ihracatımız 36 milyar dolardan 104 milyar dolara, yabancı sermaye yatırımları 500 milyon dolardan 20 milyar dolara, özel sektör yatırımlarımız 30 milyar YTL’den 122 milyar YTL’ye, gayrisafi millî hasılamız da 182 milyar dolardan 480 milyar dolara ulaşmıştır. Bu gelişmelerin en önemli nedeni, AK Parti İktidarıyla sağlanan güven ve istikrar ortamı, popülizmden uzak uygulanan kalıcı politikalar, kesimler ve bölgeler arasında tesis edilen sosyal barış ve uluslararası platformda elde edilen itibardır.

Bugün, sanayi üretimimiz, 480 milyar dolara ulaşan gayrisafi millî hasıla içerisinde en büyük payı almaktadır. Yine, ihracatımız içerisinde sanayimizin payı yüzde 94 seviyesindedir. Yüzde 85’lere varan kapasite kullanım oranlarıyla sanayimiz ve sanayicimiz, sağladığımız vergi indirimleriyle cumhuriyet tarihinin en parlak dönemini yaşamaktadır.

Gelişmekte olan sanayimizin ekonomik sınırların kaldırıldığı dünyada yerini alması için, ileri teknolojilerden yararlanarak yeni üretim alanları bulması yeni ürünler oluşturması, rekabet gücünü yakaladığı kaliteyle artırması ve markalaşmayı ön plana çıkarması gerekmektedir.

Sanayi üretimimizde kalitenin artmasında, rekabet seviyesinin yükseltilmesinde hiç şüphesiz ki Sanayi Bakanlığımıza bağlı olan Türk Standartları Enstitüsünün ve Türk Akreditasyon Kurumunun büyük katkıları vardır. Bu iki kuruluşumuza sanayimize verdiği katkılardan dolayı teşekkür ediyor ve bu kuruluşlarımızın yaptığı çalışmaları da kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, uluslararası ticarette başarılı olmanın ve mal pazarlamanın en önemli unsurlarından biri standart ve standardizasyondur. Ülkemiz sanayisinde kalitenin ve rekabet seviyesinin yükseltilmesinde Türk Standartları Enstitüsü en önemli görevi sürdürmektedir. TSE, kuruluşundan bugüne kadar önemli çalışmalarda bulunmuş ve bu çalışmalarını uluslararası platformda kabul ettirmiştir. Hükûmetimizin katılımcı ve sivil inisiyatifi ön plana alan yaklaşımı çerçevesinde ilk kez yönetim anlayışında değişiklik yapılmış ve yönetimde özel sektör temsilcilerine daha fazla yer verilmiştir. Yönetim anlayışındaki bu değişiklik Türk standartları çalışmalarına hız kazandırmış, belgelendirme ve laboratuvar hizmetleri dünyadaki güncel gelişmelere uygun hâle gelmiştir.

Türk Standartları Enstitümüzün yaptığı çalışmalara şöyle bir göz attığımızda, bugün, Türk Standartları Enstitümüz yüzde 95 oranında standartlarını AB standartlarıyla uyumlu hâle getirmiştir. Toplam Türk standart sayımız 22 bini aşmış, 7.743 firmayla 16.300 marka sözleşmesi imzalanmış, 4 bin firmaya kalite sistem belgesi verilmiş, 54 bin firmaya TSE belgesi verilmiştir. Avrupa uygunluk belgesi verebilecek duruma gelmiş olan TSE 150 firmaya Avrupa uygunluk belgesi vermiştir.

Uluslararası ticaretin kolaylaştığı, gelişmelerin ve tedbirlerin hız kazandığı dünyamızda ülkemizin Avrupa Birliğine üyelik sürecinde uygunluk değerlendirmesi hizmetlerine nitelik kazandırmak ve yaygınlaştırmak amacıyla 4 Kasım 1999 tarihinde kurulan Türk Akreditasyon Kurumu TÜRKAK, 2002 Kasım ayından bugüne kadar 223 kuruluşu çeşitli kapsamlarda akredite etmiştir.

Akreditasyon kuruluşlarının uluslararası standartlar birliği, ticarette malların serbest dolaşımını sağlamak için çok önemlidir. Yapılan çalışmalar neticesinde uluslararası standart birliği için belirlenen 2010 yılı hedefi yakalanmış, 4 Nisan 2006 tarihinde Avrupa Akreditasyon Birliği, 10 Mayıs 2006 tarihinde de Uluslararası Laboratuvar Birliği ile karşılıklı tanıma anlaşmaları imzalanmıştır. Bu anlaşmalarla, TÜRKAK tarafından geçmişte yapılmış olan akreditasyonlar da dâhil olmak üzere tüm akreditasyon çalışmaları uluslararası geçerlilik kazanmıştır.

Bunun yanında, uluslararası tanınmanın temini ve üreticilerimizin ihtiyacı olan akredite hizmetlerini ülkemizdeki çeşitli kuruluşlardan temin ederek ihracatta daha rekabetçi hâle geleceği şüphesizdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Coşkunyürek, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

YÜKSEL COŞKUNYÜREK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Uluslararası tanınırlılık yasal alanda da kazanımlar sağlayacak, TÜRKAK tarafından akredite edilerek bildirimi yapılmış, onaylanmış kuruluşlarımız Avrupa Komisyonu tarafından daha süratli bir şekilde tescil edilecek ve CE (Avrupa Uygunluk İşaretlemesi) ihtiyacı içinde bulunan üreticilerimiz, konuyla ilgili hizmetleri yurt içi  kuruluşlardan tedarik edebilir duruma gelecektir.

Bu vesileyle, Türk Standartları Enstitümüzün, Türk Akreditasyon Kurumumuzun ve Sanayi Bakanlığımızın 2008 bütçelerinin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Coşkunyürek.

AK Parti Grubu adına son söz, Gaziantep Milletvekili Sayın Özlem Müftüoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Müftüoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Müftüoğlu.

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZLEM MÜFTÜOĞLU (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile bağlı ve ilgili kuruluşların 2008 yılı bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmamda, küreselleşme sürecinde büyük önem kazanan sanayi ve teknolojinin gelişmesi, inovasyon için anahtar role sahip olan sanayi mülkiyet hakları ve Türk Patent Enstitüsünün faaliyetleri üzerinde durmak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Patent Enstitüsü, birkaç yıl öncesine kadar hepimizin malumu olan ve kamuoyunda büyük şikâyetlere yol açan dosya birikimi ve başvuruların sonuçlandırılmasında yaşanan gecikmeler gibi sorunlarla boğuşan ve uluslararası projelerde tıkanma yaşayan bir kurum hâlindeydi. Bu durum, kuruma ve sisteme olan güveni büyük ölçüde zedelemekteydi. Yaşanan sorunların çözülmesi için geçtiğimiz dört yıl içerisinde gösterilen üstün gayretlerin sonuçları alınmaya başlanmıştır.

Sanayi mülkiyet alanında ülkemizde en önemli eksiklik, bu alandaki bilincin yeterince yerleşmemiş olmasıdır. Bu nedenle, tanıtım ve bilinçlendirme, son dönemde kurumun en fazla ağırlık verdiği faaliyet alanı hâline gelmiştir. Bilgiye erişimi kolaylaştırmak için ülke sathında bilgi ve dokümantasyon birim sayısı 5’ten 36’ya yükseltilerek Avrupa’da en üst seviyeler yakalanmıştır. Sanayi ve ticaret odaları ve üniversiteler başta olmak üzere, çeşitli eğitim faaliyetleri ile 50 bin kişiye doğrudan ulaşılmıştır. Bu alanda gerçekleştirilen kurumlar arası iş birliğine de dikkatinizi çekmek isterim. Enstitü tarafından KOSGEB, TÜBİTAK, ASELSAN gibi kuruluşlarımızda görevli binin üzerinde uzman ve araştırmacıya kapsamlı eğitimler verilmiş, bu kurumların da tanıtım ve bilinçlendirme faaliyetlerine katılması sağlanmıştır.

Bu alandaki bir diğer önemli gelişme de Millî Eğitim Bakanlığı ile Türk Patent Enstitüsü arasında gerçekleştirilen iş birliği neticesinde, ilköğretimde tasarım ve teknoloji dersinde üretici zekâyı teşvik eden, patent ve buluş yapma bilincini aşılayan konulara yer verilmesidir. Yine, Türk Patent Enstitüsü tarafından ilköğretim öğrencilerine yönelik tasarım ve buluş yarışmaları düzenlenmiş ve yayınlar hazırlanmıştır. Ayrıca, ilk defa geçtiğimiz yıl patent ligi ve Türk patent ödülleri etkinlikleri gerçekleştirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk sanayi mülkiyet sisteminin tüm unsurlarının güçlenmesi için de pek çok projeler gerçekleştirilmiştir. Bu çerçevede, üniversiteler ve KOBİ’ler iki önemli hedef kitle olarak belirlenmiştir. Üniversitelerde sanayi mülkiyet kullanımını artırmak için dünyada bir ilk olan patent randevu sistemi uygulanmaya başlanmıştır. Diğer bir hedef kitle olan KOBİ’lere yönelik olarak yine dünyada örnek uygulamalar arasında yer alan Hazerfen Projesi gerçekleştirilmiştir.

KOBİ’lerin sanayi mülkiyet haklarını kullanarak inovasyon kapasitelerinin artırılmasının amaçlandığı projenin ilk uygulaması Ankara OSTİM’de gerçekleştirilmiştir. Uygulama sonucunda, iki yıldır yaptığı pahalı deneylerde çözemediği problemi enstitü uzmanlarının hazırladığı patent araştırma raporlarında gördüğü ince bir detayla çözenler, TÜBİTAK’a sunduğu ar-ge projelerinde patent raporları üzerinde tamamen revize edenler, daha ileriye taşıyanlar, ürün dayanımını 2 katına çıkararak teknik bilgiye ulaşanlar gibi birçok başarı hikâyesi de ortaya çıkmıştır.

Ayrıca, başvuru sahiplerinin patent maliyetlerinin yüksek olduğuna ilişkin şikâyetlerini gidermek için Türk Patent Enstitüsü ile TÜBİTAK arasında gerçekleştirilen örnek bir iş birliği neticesinde patent teşvik sistemi geliştirilmiş ve uygulanmaya başlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumda sanayi mülkiyet bilincinin yaygınlaşması, patent teşvik sisteminin uygulanması neticesinde 2006 yılında yapılan 67 bin marka başvurusu, 30 bin endüstriyel tasarım ile Türkiye Avrupa’da ilk üç ülke arasına girmiştir. Bu yıl marka başvurusu sayısının 70 bini aşarak 73 bine ulaşması beklenmektedir. Dünyada uluslararası marka başvurularında on üçüncü sırada, patent başvurularında yirmi sekizinci sıradayız. Başta patent olmak üzere, tüm sanayi mülkiyet başvurularında gerçekleşen yüksek artışların yanında, özellikle patentlerin ticaretleştirilmesi de önem taşıyan bir başka husustur. Bu konuda Türk Patent Enstitüsü tarafından kuruluş hazırlıkları sürdürülen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı lütfen tamamlar mısınız Sayın Müftüoğlu.

ÖZLEM MÜFTÜOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkan.

…Patent Değerlendirme Ajansının, Hükûmet tarafından açıklanan 2008 yılı programında bir tedbir olarak yer alması oldukça sevindirici bir gelişmedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teknolojik yenilikleri koruyan Türk Patent Enstitüsü, aynı zamanda teknolojiyi de kullanan bir kurumdur. Bu çerçevede “kâğıtsız ofis” altyapısı tamamlanmıştır. Patent, marka, tasarım, araştırma ve dosya takibi hizmetleri İnternet üzerinden yapılabilmektedir.

Sanayi mülkiyet alanında on üç uluslararası anlaşmaya taraf olan ülkemiz, son dönemde sanayi mülkiyet haklarına ilişkin uluslararası platformda inisiyatif kullanan ve yönlendiren bir konuma gelmiştir.

Enstitünün mevcut başarılı durumunu sürdürmesi için idari ve teknik kapasitesinin güçlendirilmesi, personel sayısının artırılması ve çalışanların özlük haklarının iyileştirilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Enstitü tarafından gerçekleştirilen ve ülkemizin rekabet gücünün artırılmasına katkı sağlayan çalışma ve projeler için Enstitü ve Enstitü yönetimini, Sanayi ve Ticaret Bakanlığını kutluyor, bütçemizin hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Müftüoğlu.

Değerli milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 13.13

 

İKİNCİ OTURUM

 Açılma Saati: 14.13

BAŞKAN : Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, söz sırası Demokratik Toplum Partisinde. İlk sözcü Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan.

Buyurun Sayın Buldan. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi buçuk dakika Sayın Buldan.

DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edilişinin 59’uncu yıl dönümü bütün dünyada kutlanmaktadır. Umuyor ve diliyoruz ki, Türkiye’de de insan hakları konusunda önemli adımlar atılmaya devam edilir ve bu konuda Türkiye de arzu ettiğimiz düzeye gelir. Bu vesileyle, bütün arkadaşlarımın İnsan Hakları Günü’nü kutluyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Bakanlığı ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliği bütçesi hakkında görüş belirtmek üzere grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, dış politika, başka pek çok alandan farklı olarak, dar, kısa erimli ve çabuk getiriye odaklanmış yaklaşımların ötesinde bir vizyon ve bu vizyona uygun dirayetle birlikte kıvraklık ve esneklik gerektirir.

Dışişleri Bakanımız Sayın Ali Babacan “Tarihî birikimimiz, coğrafi ve kültürel derinliğimiz, stratejik konumumuz, iyi belirlenmiş ve bütüncül bir çerçeveye oturtulmuş, çok boyutlu bir politikayı gerektiriyor.” sözleri ile ilkeli, dengeli, küresel ve bölgesel bütün aktörlerle temas hâlinde yürütülen, rasyonel temellere dayandırılmış, zamanlaması iyi yapılmış, proaktif ve dinamik bir dış politika yöntemi benimsediklerini söylemektedir.

Yine, Hükûmet tarafından, ülkemizin “dış politikadaki etkinliği ve uluslararası uyuşmazlıklarda çözüm için rol üstlendiği” gerekçesiyle, prestij ve saygınlığının arttığı, Türkiye’nin dünyada sözünün dinlendiği ileri sürülmektedir. Ancak, ne yazık ki, Türkiye’nin dış politikası, uzun bir süreden beri, ekonomisini de koşulsuz olarak teslim ettiği küresel, siyasi ve ekonomik aktörler tarafından neredeyse ipotek altına alınmıştır. Maalesef ki, bugün Türkiye’nin çok yönlü bir dış politika arayışı yoktur. Söz konusu olan, çeşitli küresel merkezlerin istekleri doğrultusunda, Orta Doğu ve dünya halklarının tepkisini çekmek pahasına yürütülen gerilim diplomasisidir. Artık, açıkça kabul edilmelidir ki, bu toplumsal sistemle, bu ekonomik ve ideolojik tercihlerle, Türkiye’nin dış politika seçenekleri sanıldığı kadar fazla değildir. İktisadi sistemini, bütün boyutlarıyla, koşulsuz olarak, küresel finans merkezlerinin direktifleri altında yönlendiren, ülke varlıklarını yine koşulsuz olarak satışa çıkaran bir ülkenin dış politikada bağımsız ve özgün manevralar içinde olduğu söylemi inandırıcı olamaz.

Değerli milletvekilleri, hep söylenegeldiği üzere, Türkiye’nin çok önemli sorunlarından biri de, bilindiği gibi, cari açıktır. Cari açık içinde en büyük kalem, ihracatın ithalatı karşılayamamasından oluşan dış ticaret açığıdır. Cari açığı yüksek faizle finanse etmeye çalışırken, hem ekonomi kan kaybına uğramakta hem de içte yatırımlar baltalanmakta ve gelir dağılımı hızla bozulmaktadır.

İstihdamı artırıcı dış sermaye akışına karşı değiliz. Ancak, ulusal sermayeye kıyasla oldukça ciddi avantajlara sahip ve aynı zamanda istihdama yönelik yatırımlar yerine ranta yönelen dış sermaye anlayışı ülkemizi dış politikada da bağımlı hâle getirmiştir. Dış politikamız günlük siyaseti kurtarmaya dönük olmayacağı gibi, bizim dışımızda oluşan gündemlerin peşinde koşarak da güçlü bir dış politika oluşturulamaz. Böyle bir politika, ne gelmekte olan kontrolsüz gerilimleri önleme gücüne sahiptir ne de toplumlar arasında dostluk ve kardeşliğin tesisine hizmet edebilir.

Ülkemizin dış politikası, temelde, etrafımızı çevirmiş düşman ülkeler retoriği üzerinden oluşmuştur. Öyle ki, neredeyse dünya üzerinde birkaç ülke hariç bütün ülkeler bizim düşmanımızmış ve bunlara karşı sürekli teyakkuzda olunması gerekirmiş gibi, enerjimizin önemli bir kısmı bu yönlü harcanmaktadır.

Elbette ki, Türkiye’nin jeopolitik, tarihsel konumu, Orta Doğu’nun önde gelen ülkeleri arasında yer alması için yeterlidir. Bu özelliğinden kaynaklı olarak da bazı devletlerin ülkemize yönelik çok da iyi niyetli olmayan tutumlarına karşı kararlı bir dış politika ihtiyacı açıkça ortadadır. Ancak, neredeyse bütün dış politikamızın düşman ülke anlayışı çerçevesinde ele alınmasını da, doğrusu, abartılı bir tutum olarak algılamaktayız.

Irak ile yürütülen ilişkilerin konjonktüre göre değişmesinden, kalıcı ve stratejik bir dış politika izlenmemiş olmasından kaynaklı olarak şu anda Orta Doğu politikasında giderek güç kaybettiğimiz gerçeği apaçık ortadadır. Irak politikasının özellikle Kuzey Irak paralelinde ele alındığında tutarsız, sonuç almaktan uzak, ertelemeci, dış kamuoyunun baskısına boyun eğen bir tarzla şekillendiğini tespit etmekteyiz. Bunun yerine, iki ülke arasındaki tarihsel, kültürel ortak bağlar da dikkate alınarak, daha kazanımcı, sosyal, kültürel, ticari iş birliğini artırmaya yönelik daha barışçıl bir politik söylemin sorunların çözümünde katkı sunacağı inancındayız.

Amerika Birleşik Devletleri’nin etkili olmaya çalıştığı Orta Doğu coğrafyasında Türkiye olarak daha aktif bir rol üstlenerek, Orta Doğu barışının sağlanması konusunda daha samimi ve tutarlı çabalar içerisinde olmak durumundayız. İsrail–Filistin sorununa karşı geliştirdiğimiz duyarlılık takdire değerken, diğer yandan kendi komşularımız ile gerilim politikasını sürdürmeye yönelik tutumlarımız ciddi bir çelişki arz etmektedir.

Yine, Avrupa Birliği üyelik sürecinde gerçekleştirilmesi gereken siyasal, kültürel reformların hizmet etmesi gereken gaye, demokrasi kültürümüzün toplumumuzca özümsenmesidir. Ancak, dış politikamızın almış olduğu hasmane yönelim, toplumumuzda da kutuplaşma ve hoşgörüsüzlüğü artırmakta, bunun bedelini de yine Türkiye halkları ödemektedir.

Değerli milletvekilleri, Avrupa Parlamentosunun 24 Ekimde kabul ettiği Türkiye Raporu son dönemde Avrupa Birliği kurumlarının ülkemize yönelik olumlu bakışının bir yansıması olarak karşımızda durmaktadır. Elbette ki bu yapıcı yaklaşımın ortaya çıkmasında, 2001-2004 yılları arasında gerçekleşen ve demokratikleşme için somut ve pratik adımların atılması anlamına gelen siyasi ve kültürel reformların süregelen etkisinin büyük önemi vardır. Ancak, çıkarılan yasaların birer demokratik kazanım olarak değerlendirilebilmesi için somut bir değişim ve gelişime denk düşmesi gerekmektedir. Ne var ki, yasalaşan reformların içeriğinin yönetmeliklerle, kapsam ve içerik olarak daraltılması ve bu yasa ve yönetmeliklerde muğlak bir dilin kullanılması, keyfî uygulamalara zemin hazırlamaktadır.

Yine, gözden kaçırılmaması gereken bir başka husus, İlerleme Raporu’nda, geçen yılın 8 Kasım tarihli raporunun üzerine, seçim ağırlıklı bazı rötuşlar yapılması ve sadece iki başlığın daha müzakereye açılımıyla yetinildiği bir yıllık durgunluk devrinin metne tamamen yansımış olmasıdır.

Rapor, açık bir şekilde Türkiye’de reform sürecinin yavaşladığını vurgulamaktadır. Raporun üslubu, belki önceki yıllara nazaran daha yumuşaktır. Ancak, yine de tüm eksiklikler art arda sıralanmaktadır. 301’inci maddenin değiştirilmesi ve ifade özgürlüğüne öncelik verilmesi gerekliliği raporun en can alıcı eleştirileri olarak göze çarpmaktadır.

Yine, Malatya ve Trabzon’daki cinayetler ve Nijeryalı Festus Okey’in öldürülmesi örneklerinden hareketle, farklı dinlere karşı hoşgörüsüzlük, önemli bir eleştiri başlığı olarak sıralanmaktadır.

Raporda insan hakları ve azınlıkların korunması kapsamında Türkiye aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde açılan davalara yer verilirken, özellikle insan haklarının kurumsal altyapısının geliştirilmesinin altı çizilmektedir. Deyim yerindeyse, rapor, Türkiye’nin son bir yılını mercek altına almaktadır ve bu anlamda varılan sonuç, bir yıl öncesinde yapılan tespitlerin geçerliliğini aynen korumaktadır.

Temennimiz, yapılan olumlu değişikliklerin ülkenin tamamında gerektiği gibi uygulanması ve usulsüzlüklerin denetlenmesi için gerekli mekanizmaların da bir an önce yaşama geçirilmesidir.

Değerli milletvekilleri, bu noktada Türkiye Raporu’nda dile getirilen ve son derece önemli gördüğümüz bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Rapor açık biçimde, seçimler sonrasında Türkiye Büyük Millet Meclisinde oluşan tablonun, Kürt sorununun kalıcı biçimde çözümü için bir fırsat sağladığını belirtmekte ve Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin sosyal ve ekonomik olarak kalkınmasının önemini vurgulamaktadır.

Yine, bu bağlamda Avrupa Birliği-Türkiye sivil toplum diyaloğunun gelişmesinin altı çizilerek, Avrupa Komisyonunun sivil topluma destek vermesi gerektiği belirtilmektedir. Bilindiği üzere, Aralık 1999’da gerçekleştirilen Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin tam üyeliğe adaylığının kabul edilmesiyle birlikte Türkiye-Avrupa Birliği ilişkileri yeni bir evreye girmiştir. Pek doğal olarak, Türkiye-Avrupa Birliği arasında mevcut olan mali iş birliği mekanizması da yeniden yapılandırılmaya tabi tutulmuştur. Avrupa Birliğine uyum çalışmaları için kullanılmaları şartıyla daha önce çeşitli kaynaklardan sağlanan yardımlar tek kaynak altında toplanmıştır.

Mali iş birliği çerçevesinde yürütülen çalışmalar arasında gerekli uyumu sağlamak üzere kurulan Mali İşbirliği Komitesinde, Dışişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Hazine Müsteşarlığı ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliği temsilcilikleri bulunmaktadır. Avrupa Birliği ile mali iş birliğinin koordinasyonu, projelerin öncelikler doğrultusunda seçilmesi, hazırlık çalışmalarının yapılması ve izlenmesi doğrultusundaki çalışmalar hâlihazırda Avrupa Birliği Genel Sekreterliği tarafından koordine edilmektedir.

Yine, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği tarafından sağlanan 2002-2005 dönemi Avrupa Birliği mali yardımlarının sektörel dağılımı verilerine bakıldığında, bölgesel gelişme için kullanılmış olan yardımların toplam hibelerin yüzde 20’sini oluşturduğunu görüyoruz. Ancak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizin bu yatırımlardan gerektiği gibi faydalanabildiğini söylemek mümkün görünmemektedir.

Son yirmi yılda yaşanan çatışma ortamı, bölgede kamu ve özel sektör yatırımlarının çok büyük oranda durmasına neden olmuş ve hızla artan nüfus ve göç sorunuyla da, ağırlaşan bir ekonomik durgunluk ve istihdam daralmasına yol açmıştır. Hâlen de birçok yatırımcı bölgedeki siyasal istikrarsızlık yüzünden yeni iş sahaları açacak yatırımlardan vazgeçmek durumunda kalmışlardır. Bu nedenle, bölgenin altyapısal olarak yatırımlara hazırlanması ve yatırımcılara güven verecek bir siyasal, toplumsal istikrar ortamına kavuşturulması bizce son derece elzemdir.

Kentsel hizmet alanlarında son derece sınırlı bütçeye sahip olan bölge belediyeleri, bu olumsuz şartlara rağmen, etkin ve katılımcı yönetim, sosyal ve kültürel gelişme, tarihî kültürel mirasın ve doğal yapının korunması, planlı kentsel gelişme, göçün ve yoksulluğun yarattığı toplumsal sorunların çözümüne yönelik olarak birçok sosyal projeler geliştirmişlerdir. Ancak, son derece büyük ölçekli olan ve çok boyutlu bir müdahaleyi gerektiren sorunların giderilmesinde yerel kaynakların sınırlı kalacağı açıktır. Nitekim, bu çerçevede, Türkiye-Avrupa Birliği mali iş birliği kapsamında proje önerileri geliştirilmiş, sunulan sekiz projeye toplam 1 milyar 800 bin euroluk destek sağlanmıştır. Ancak, kaynak kullanımı konusunda merkezî yönetimden yeterli destek göremeyen yerel yönetimlerin fon sağladığı birçok proje, merkezî yönetimin çeşitli bürokratik ve yönetsel engellerine takılmaktadır. Diyarbakır Belediyesi örneğinde açıkça sergilendiği üzere, bu tür uygulamalar, sınırlı kaynaklarla yerel sorunlara çözüm üretmeye çabalayan belediyeleri zor durumda bırakmaktadır. Bu noktada karşılaşılan engellerden bazılarına ilişkin kısa bir döküm vermenin faydalı olacağı inancındayız.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan Katı Atık Yönetimi Etüt Projesi için Alman Kalkınma Ajansı ile 500 bin euroluk hibe anlaşması yapılmış, ancak bu hibe, Devlet Planlama Teşkilatının 14/02/2005 tarihli yazısı ile projenin İller Bankasından alınabilecek krediyle yapılabileceği görüşüne dayanılarak reddedilmiştir.

Dicle Vadisi Rehabilitasyon Etüt Projesi için Türk-İspanyol Ekonomik ve Mali İş Birliği Protokolü kapsamında 350 bin euro hibe sağlanmasına karar verilmesine rağmen, bu proje, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından 03/04/2005 tarihli yazı ile projenin 2005 yatırım programında olmaması gerekçe gösterilerek reddedilmiştir.

Suriçi Tramvay Projesi için Deutsche Bank ile 5 milyar euroluk ve on beş yıl vadeli, beş yıl ödemesiz kredi anlaşması yapılmasına rağmen, İller Bankası Genel Müdürlüğü 16/03/2005 tarihli yazısıyla teminat veremeyeceğini bildirmiş ve proje şu an itibarıyla rafa kaldırılmıştır.

Yine, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan Kentsel Gelişim Projesi 2005 Türkiye-Avrupa Mali İşbirliği Programına sunulmuş ve Avrupa Komisyonu Türkiye temsilciliğince 9 milyar 926 bin euro hibe sağlanmasına karar verilmiş olmasına rağmen, 18/04/2005 tarihli Devlet Planlama Teşkilatı yazısında hibenin 6 milyar euroya indirilmesi ve kalan miktarın Gaziantep, Şanlıurfa ve Erzurum illerine dağıtılması kararlaştırılmıştır. Ancak, diğer illerden proje sunulmadığı için geriye kalan 4 milyar euro hiçbir bölge belediyesince kullanılmamış, sağlanan hibenin heba edilmesine göz yumulmuştur.

Mevzuatının dörtte 3’ü yerel ve bölgesel düzeydeki uygulamalarla ilgili olan Avrupa Birliğinin toplumsal katılımcılık ve yerindelik ilkeleri çerçevesinde, halkın seçtiği temsilcilerin mali ve yönetsel açıdan güçlendirilmesi, kentsel ve bölgesel anlamda karşılaşılan sorunların çözümü için son derece olumlu bir uygulamadır.

Mevcut sosyal ve ekonomik sorunlarla birinci dereceden baş etmek zorunda kalan yerel yönetimlerin bu sorunlarla etkin mücadele etmek ve bunların çözümüne bizzat halkı katmak anlamında yönetsel ve mali açıdan güçlendirilmesi için çözüm yolları açılmalıdır. Bu anlamda, merkezî yönetimin alacağı sürdürülebilir ekonomik ve sosyal tedbirler ile Avrupa Birliği ile uyum çerçevesinde alınacak kalkınma fonlarının bölgeye ve kentlere pozitif ayrımcılık çerçevesinde aktarılması, her geçen gün daha kötüye giden bölgesel ve kentsel sorunların çözümü için zaruri hâle gelmiş bulunmaktadır.

Hepinizi grubum adına saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Buldan.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına ikinci söz sırası Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’a aittir.

Buyurun Sayın Karabaş. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi buçuk dakika Sayın Karabaş.

DTP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığının bütçesi üzerine, Demokratik Toplum Partisinin düşüncelerini dile getirmek üzere söz almış bulunmaktayım.

Ben de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabul edilişinin 59’uncu yıl dönümü dolayısıyla, Türkiye’de demokrasinin eksiksiz yerleşeceği umuduyla tüm insan hakları savunucularını saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, Türkiye’de, 1963 yılında başlayan beş yıllık kalkınma programlarıyla, sanayileşme modeli hedefiyle, Türkiye ilerlemeye başlamıştır, ancak 1980 yılına geldiğimizde, hem sanayi stratejisinde hem de ekonomi politikalarında yeni bir dönüm noktası başlamıştır. 1980 öncesinde ithal ikameci sanayi politikası uygulanıyorken, 1980’den sonra Türkiye’deki sanayi politikası, ihracata yönelik sanayi politikası olarak benimsenmiştir. Hepiniz kabul edersiniz ki, ihracata yönelik sanayi politikasını önünüze koyarsanız, birçok devletin bulunduğu ve yarıştığı dünyada, siz de bu devletlerin sanayisini, ticaretini, ihracatını dikkate almak durumunda kalırsınız. Şimdi, sanayileşmesini tamamlamış, teknoloji devrimini aşmış Avrupa’ya baktığımızda, bu düzeyi Avrupa çok kolay yakalamamıştır. Avrupa’nın bu düzeyi yakalamasında temel etkenlerden biri, sanayileşmeyle birlikte insan hakları ve demokrasiyi de gerçekleştirmesinden kaynaklanıyor. Hepinizin bildiği gibi, sanayiyi, teknolojiyi, üretimi, bilimi yaratan tek güç insandır. İnsanın üretimi geliştirmesi, teknolojiyi geliştirmesi, bilimde ilerlemesi için, düşüncesinin önünde engellerin, sınırların olmaması, kaldırılması gerekiyor. Eğitiminin, düşüncesinin, kendisini ifade etmesinin önünün kapandığı bir toplumda, sanayiyi de teknolojiyi de gerçekleştirmek mümkün değildir. O zaman şunu söyleyebiliriz: Ne kadar demokrasi, ne kadar özgürlükler, ne kadar insan hakları, o kadar sanayi, o kadar teknoloji, o kadar refah diyebiliriz.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz, Avrupa, mevcut sanayileşme ve teknoloji düzeyini, eğitimdeki gelişme ve devrimlerle yakalamıştır. Avrupa’ya baktığımızda, eğitimin, bilimin önü tümüyle açılmış, özgür düşüncenin önü açılmış ve eğitimle, sanayinin iz düşümü yakalanmıştır. Eğitimin tüm aşamaları, üretimin gerektirdiği, sanayinin gerektirdiği kadroları geliştirmek üzerine kurulmuştur. Bu nedenle, dün detaylarıyla tartışılmış olmasına rağmen, Avrupa’daki eğitimle Türkiye’deki eğitim arasındaki farkı birkaç örnekle örneklendirmek istiyorum.

OECD ülkelerinde, ilk ve ortaöğretimde kişi başına yapılan harcama 6.600 dolardır. Türkiye’de ise bu oran 1.262 dolardır. Yine, Avrupa’da, üniversitede kişi başına yapılan harcama 11 bin doları aşmaktadır. Türkiye’de ise bu veriler ne yazık ki çok sağlıklı bir şekilde yoktur.

Eğitim-Sen’in 2007 verilerine baktığımız zaman, okul öncesi dâhil, 3-4 milyona yakın öğrenci şu anda eğitimin dışındadır. Tabii, bu sayıya baktığımız zaman, ilk ve ortaöğretimi dikkate alarak değerlendirirsek bu çok gerçekçi olmaz. Ancak, hepimiz biliyoruz ki, Avrupa bugün eğitim dediği zaman, mevcut ilk, orta, lise eğitimi değil, okul öncesi eğitimden başlamaktadır.

Şimdi, Türkiye’de okul öncesi ne durumdadır? Dün Sayın Bakanımız belirtti: “Türkiye’nin yakaladığı düzey yüzde 25’tir.” Bu yüzde 25 de, özellikle Avrupa Birliğiyle uyum ilişkileri çerçevesinde, son bir yıldır, belli okullarda derslikler okul öncesine ayrılarak, sağlıksız koşullarda, çok gelişkin olmayan şekilde veriliyor. Onun için, eğitimin sağlıklı olması, kişilerin özgür bir şekilde yetişmesi ve verimli olması için okul öncesinin yüzde 100 olması gerekiyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir iki rakam daha vermek istiyorum: Türkiye’de, ilköğretimde derslik başına düşen öğrenci sayısı 35, ortaöğretimde 34 iken, OECD ülkelerinde bu 21’e 24’tür. En önemli sorun ise mesleki ve teknik eğitimde vardır. Şimdi, Türkiye’de mesleki ve teknik eğitim denildiği zaman, genelde, bugün iktidar olan AK Partinin aklına veya sırf muhalefet etmek için muhalefet eden kesimlerin aklına imam-hatipler gelmektedir. Ancak, sanayileşmesini gerçekleştirmiş Avrupa ülkelerine baktığımız zaman, en çok önem verilen, en çok öne çıkarılan okullar mesleki ve teknik okullardır. Avrupa’daki ülkelerin, OECD ülkelerinin hepsi, okul öncesinden başlayarak, ilköğretimden itibaren öğrencileri mesleklerine, yeteneklerine göre sınıflandırıyor.

Şimdi, Türkiye’de -biraz önce belirttik- mesleki ve teknik okulların genel programlara oranı yüzde 35’tir. Bu yüzde 35’in eğitime bakışı nasıldır?

Değerli milletvekilleri, hepiniz biliyorsunuz ki, kendi illerinizde de, bizim yaşadığımız illerde de, mesleki okullar denildiği zaman, durumu vasat olan, üniversiteye girme koşulları olmayan öğrencilerin gönderildiği okullar olarak bakılıyor. Avrupa nasıl bakıyor? Avrupa’ya baktığımız zaman, Avrupa ülkelerinin birçoğunda mesleki ve teknik okulların diğer okullara oranı yüzde 50’nin üzerindedir. Bazı ülkelerde bu oran yüzde 60-70’i bulmaktadır.

Şimdi, bunun ne kadar önemli olduğunu şu veriyle ortaya çıkarabiliriz: Ankara Ticaret Odasının yaptığı bir araştırmada, işsizliğin ayyuka çıktığı Türkiye’de, 400 bini acil 1,5 milyon nitelikli elemana ihtiyaç vardır.

Şimdi, biraz önce belirttim, sanayisini geliştirmiş ve sanayiye eleman yetiştirir tarzda, üretimin gerektirdiği tarzda öğrenci yetiştiren ülkeler, bununla birlikte eksiksiz demokrasiyi de yerleştirmişlerdir. Demokrasinin olmadığı, demokratik ilkelerin esas alınmadığı ülkelerde, sizin, ne gelir bölüşümünü adaletli yapmanız mümkündür ne de bölgeler arası farklılığı ortadan kaldırmanız mümkündür.

Şimdi, şunu belirtelim: Türkiye’de sürekli dile getiriliyor ve her iktidar döneminde, şu anda da AK Parti İktidarı döneminde, biz okuryazar olmama oranını şu kadar düşürdük deniliyor. Okuryazar olmama oranı ne demektir arkadaşlar, biliyor musunuz? Okuryazar olmayan insan demek, devletin ulaşmadığı, ne eğitim alanında ne insani anlamda ne devlet olanaklarını götürme anlamında ulaşmadığı insan demektir. Onun için, eğer, Türkiye sanayileşmek ve sürdürülebilir bir sanayiyi yakalamak istiyorsa, bırakın okumama oranı, okula devam eden oranı, tüm nüfusunu gerçek anlamda bilgi, birikim, donanımlı kadroları yetiştirmek üzere herkese eğitim hakkını tanıyan bir politikayı geliştirmesi gerekiyor. Bu da eksiksiz bir demokrasiyle mümkündür.

Değerli arkadaşlar, Avrupa ülkeleri sanayide ve teknolojide bu kadar gelişmiş olmalarına rağmen, insani bir sorun olan, ahlaki bir sorun olan bölgeler arasındaki eşitsizliği ortadan kaldırmak için çok önemli harcamalar ve çabalar içindedirler. Şimdi, Avrupa Birliğinin bütçesinin üçte 1’inden büyük bir kısmı bölgeler arasındaki dengesizliği ortadan kaldırmak için harcanmaktadır. Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmış bir Türkiye istiyorsak, vatandaşları arasında eşitliği yakalamış bir Türkiye istiyorsak, biz, biraz sonra açıklayacağım verileri ortadan kaldıracak bir politikayı geliştirmemiz gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin gelişmiş kenti olan Kocaeli ile Türkiye’nin en geri kalmış ili -ki, ona benzer birçok il vardır bölgede, hatta Doğu Karadeniz’de ve İç Anadolu’da- arasındaki fark tam 11 kattan daha fazladır. Peki, şunu sormak istiyoruz: İki ili arasındaki farkın 11 katı aştığı, bölgeler arasındaki dengesizliğin uçurum olduğu bir ülkede birlikten, bütünlükten nasıl bahsedebiliriz? Birlik, bütünlük demek, tüm vatandaşlarını kucaklamak demek, sanayiyi, bilimi, eğitimi, devlet olanaklarını tüm halka, halkın tüm kesimlerine, tüm bölgelere, tüm illere yaymakla olur.

Yine, bir veri vermek istiyorum: Türkiye’nin en gelişmiş bölgesi olan Marmara Bölgesi’yle Akdeniz Bölgesi arasındaki gelişmişlik farkı 14 yıl, Doğu Anadolu Bölgesi’yle 128 yıl, Ege Bölgesi’yle 5 yıl, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’yle 72 yıldır.

Şimdi, biz bölgeler arasındaki dengesizliği ortadan kaldırmadığımız sürece kendimize demokratik bir ülke, Avrupa Birliğine girmeye aday bir ülke diyebilir miyiz? Bölgeler arasındaki gelişmişlik farkı Yunanistan’da 1,4’tür, İrlanda’da 1,6’dır, Çek cumhuriyetlerinde, bir sürü sorunu yaşamış, Avrupa Birliğine yeni girmiş Çek cumhuriyetlerinde 2,9’dur, Türkiye’de ise 5,3 düzeyindedir.

Şimdi, buna rağmen, daha öncesi ve 2004 sonrası Hükûmetin teşvik politikalarına baktığımız zaman, Türkiye’nin en gelişmiş bölgesi Marmara’ya yüzde 35’leri, yüzde 40’ları bulan teşvik payı ayrılıyorken, en geri kalmış Doğu Anadolu'ya yüzde 4'ler civarında, Güney Doğu Anadolu'ya yüzde 6'lar civarında pay ayrılmaktadır.

Devlet Planlama Teşkilatının son dönem yaptığı bir araştırmada bölgesel eşitsizliğin sefalet boyutunda olduğunu belirtiyor ve bunu şu gerekçelere dayandırıyor: Yerel düzeyde uygulama mekanizması yoktur. Bölge planları finans boyutundan noksandır. Bölgesel planların yerel düzeyde sahibi yoktur. Eğer bizler, bölgeler arasındaki dengesizliği sağlamak, devlet olanaklarını tüm bölgeye yaymak istiyorsak, mevcut politikamızdan, teşvik politikamızdan, sanayileşme politikamızdan, yatırım politikalarımızdan vazgeçmemiz, yeni bir programı, yeni bir tarzı önümüze koymamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlar, şimdi, hep hamasi nutuklar atılır, her sorunlar dile getirildiğinde bölünmeden bahsedilir. Bizler bölgeler arası farklılığı 5,3'e, bir ille diğeri arasındaki farkı 11 kattan daha fazlaya çıkarmışsak, zaten yeterince bölünmüşüz. Onun için, yapmamız gereken, devletin yapması gereken, Hükûmetin yapması gereken, bu Parlamentonun yapması gereken, yeni bir sanayileşme, yeni bir yatırım, yeni bir teşvik politikasıyla tüm vatandaşları kucaklayan bir politikayı hayata geçirmektir.

Şimdi, birkaç şeyi daha dile getirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bölgenin temel kaynakları hayvancılık ve tarımdır. Şimdi, bölgeye baktığımız zaman tütüncülüğe, şeker pancarına ve diğer ürünlere kota getiriliyor. Yine, Tekel sigara fabrikaları, şeker fabrikaları özelleştiriliyor. Peki, siz, bölgeler arası farkları gidermekten bahsediyorken, eğer buraya yeni yatırımlar yerine mevcut fabrikaları da kapatırsanız, bunu nasıl gerçekleştirirsiniz?

Yine, sürekli dile getirilen bazı rakamlarla ilgili, istatistiklerle ilgili şunu söylemek istiyorum: Değerli milletvekilleri, bölgede özellikle istatistiklerin bazen hiçbir anlamı yoktur. Bir örnek vereyim, koçerleri örnek vereyim; ki göçebeler. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da küçükbaş hayvancılığı gerçekleştiren, küçükbaş hayvanları besleyen, üreten koçerlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karabaş, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Peki, ben, Tarım Bakanlığına şunu sormak istiyorum: Siz, koçerlerin, bırakın hayvan sayısını, nüfuslarını, çocuk sayısını bile biliyor musunuz? Peki, ürettiği hayvana hiçbir şekilde destek, sübvansiyon, yem verilmiyorken, bir de yaylalar yasaklanıyorken, siz nasıl bu insanları Avrupa düzeyine, bu insanları Türkiye’nin gelişmiş bölgelerinin düzeyine getireceksiniz?

Evet, değerli arkadaşlar, bölgeler arası eşitsizliği Türkiye’de kıyasladığımızda, bu büyük bir orana varmaktadır. Bunun için eğitimde yeni bir politika tarzı, teşvik politikasında kırk dokuz ile uygulanan değil, her ilin özgünlüğüne uygun bir teşvik politikası... Yatırım politikaları ve teşvik politikaları belirlenirken ticaret, meslek örgütleri ve yerel yönetimlerle ilişkilendirilmesi, sanayi ve teknoloji projeleri ve teknik kadro desteği verilmesi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karabaş, süreniz doldu.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Evet, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçenin Türkiye için hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karabaş.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahıslar adına söz isteyen sayın milletvekillerine söz vereceğim.

İlk söz, lehinde Şanlıurfa Milletvekili Sayın Ramazan Başak.

Buyurun Sayın Başak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RAMAZAN BAŞAK (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığımızın bütçeleriyle ilgili, şahsım adına lehte söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi en kalbî duygularımla saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Saygıdeğer milletvekilleri, Cenabıhak, ülkemize uçsuz bucaksız öyle güzel verimli topraklar vermiş ki, tabii, bu toprakların üzerinde çiftçilikle, tarımla uğraşmamak mümkün değil. Tarımla uğraşacağız, çiftçilik yapacağız; ama, tarımdan sanayiye geçişi asla ve asla ihmal etmeyeceğiz. Nasıl diyeceksiniz? İşte, ülkemizin, sizlerin, 70 milyon insanın hak ettiği yaşam standartlarına ulaşabilmenin yolu buradan geçmektedir.

Bölgemle ilgili bir örnek vermek istiyorum saygıdeğer milletvekilleri: Benim Şanlıurfa’mdaki hemşehrim, Akçakaleli, Harranlı hemşehrim, çoluk çocuğuyla birlikte, dokuz ay boyunca, temmuz, ağustos aylarında gölgedeki sıcaklığın 45 derece olduğu şehirde pamuk üretiyor ve dokuz ayın sonunda 1 kilogram pamuğu 600-700 bin liraya satıyor. Öbür tarafta, sanayisi gelişmiş olan ülkeler, bu ham maddeyi, alnımızın teriyle yoğurduğumuz bu ham maddeyi bizden alıp yarım saat içerisinde, 1 kilogram pamuktan 2 tane gömlek elde ederek, dokuz ayda ürettiğimizin 40 misliyle, 50 misliyle, hatta 100 misliyle bize satmakta değil miydi saygıdeğer milletvekilleri? (AK Parti sıralarından alkışlar)

İşte, sanayinin ve sanayileşmenin önemini bilen, bunun için her türlü desteği, teşviki veren AK Partinin akılcı politikalarından sonra sanayide nereden nereye geldiğimizin bir iki örneğini vermek istiyorum: Daha birkaç yıl öncesine kadar -saygıdeğer milletvekilleri, altını çizerek söylüyorum- otomotiv sektörü yüzde 20-30 kapasiteyle çalışırken, 2006’nın -saygıdeğer milletvekilleri, bu rakamları kafamdan uydurmuyorum- rakamlarıyla geldiğimiz noktayı sizlerle paylaşmak istiyorum: 2006 yılı itibarıyla otomotiv sektöründeki ihracat bir önceki yıla göre yüzde 23 artmış…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – İthalat ne arttı, ithalat?

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) - …ve tekrar altını çizerek söylüyorum saygıdeğer milletvekilleri, ülke ekonomisine 14,4 milyar dolar katkı sağlamış. (AK Parti sıralarından alkışlar)

2007 yılının ilk dokuz ayına gelelim, ocak-eylül arasındaki dokuz aya gelelim saygıdeğer milletvekilleri. 2006’yı söylerken hepiniz alkışladınız, “başarılı” dediniz, ama 2006’nın üzerine yüzde 33’lük bir artışla ilk dokuz ay için 13,7 milyar dolara ulaştık. [AK Parti sıralarından alkışlar; CHP ve MHP sıralarından alkışlar (!)]

Saygıdeğer milletvekilleri, alkışlayacağınız bir şey daha söyleyeyim: Şu anda dünyada üretilen veya kullanılan otomotivlerin binde 14’ü ülkemizde üretiliyor. Ama, Allah’ın izniyle, Sayın Bakanımızın şahsında, Sanayi ve Ticaret Bakanlığının personelinin katkılarıyla ve Hükûmetimizin desteğiyle inşallah yakında dünyada kullanılan otomotivlerin binde 14’ü değil, binde 114’ü ülkemizden çıkacaktır diyorum. [AK Parti sıralarından alkışlar; CHP ve MHP sıralarından alkışlar (!)]

Saygıdeğer milletvekilleri, tabii, beş altı dakika içerisinde birçok şeyi anlatmak mümkün değil. Ama, şu anda Şanlıurfalı hemşehrilerime buradan bir müjdeyi de vermek istiyorum.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale)- Kaç tane fabrika kuruyorsunuz?

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) - 2008 yılının ocak ayında Şanlıurfa İkinci Organize Sanayi Bölgesi faaliyete geçecek. Ayrıca, Şanlıurfa ilçelerinden Birecik, Viranşehir, Ceylanpınar ve Suruç’taki organize sanayi bölgelerinin –tekrar söylüyorum, altını çizerek söylüyorum- kesin yer tespitleri yapılmış ve çok kısa süre içerisinde inşallah faaliyete geçecek.

Yine benim şehrim için çok önemli bir husus olan besi organize sanayi bölgesi de -çok yakında yer tespitleri yapıldı- faaliyete girecek.

Saygıdeğer milletvekilleri, zannetmeyin ki bu anlattıklarım sadece Şanlıurfa’da. Türkiye’nin, Adana’nın Kozan’ından tutun Muş’una kadar birçok ilinde sanayinin gelişmesi için, sanayicilerimizin teşviki için, Sayın Bakanımızla birlikte Hükûmetimiz gece gündüz çalışmaktadır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Saygıdeğer milletvekilleri, Dışişleri Bakanlığımızla ilgili bir cümleyi eklemeden geçemeyeceğim.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Başak, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.

RAMAZAN BAŞAK (Devamla) – Birkaç milyar dolar için kapılarda bekleyen Türkiye’den, kapılarda karşılanan bir Türkiye’ye geldiğimizi hepinizin dikkatine sunmak istiyorum. [AK Parti sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından alkışlar (!)]

Saygıdeğer milletvekilleri, son olarak, bu hazırlanan bütçenin 70 milyon insanımızın huzur ve refahı, gelecek nesillerimize aydınlık bir Türkiye bırakmak için hazırlandığını belirtmek istiyorum.

Son olarak da, gece demeden gündüz demeden, dün olduğu gibi bugün ve yarındaki yıllarda da çalışacağımızın taahhüdünü veriyorum. Neden, biliyor musunuz saygıdeğer milletvekilleri? Bu ülkenin her karışı, bu ülke toprakları üzerinde yaşayan herkes bizim için kutsal ve vazgeçilmezdir diyor, bu bütçenin ülkemize, milletimize hayırlı uğurlu olması temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Başak.

Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası Hükûmette.

İlk söz, Dışişleri Bakanı Sayın Ali Babacan’a aittir.

Buyurun Sayın Babacan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Babacan, Sayın Bakanım, süreniz on yedi buçuk dakika.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlığımın ve Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2008 Mali Yılı Bütçe Tasarısı’nın yüce Meclisin onayına sunulması vesilesiyle huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyor, dış politikamızla ilgili olarak bu kürsüden dile getirilen görüşleri ve yapıcı katkılarından dolayı gruplar adına söz alan tüm milletvekillerine de teşekkür ediyorum.

Temel dış politikalarımız konusunda, Bakanlığımın ayrıca bütçesi hakkında ayrıntılı bilgiler içeren bir kitapçık sizlere daha önce dağıtıldı. Konuşma sürem kısıtlı olduğu için burada ben ana hatlarıyla da olsa dış politika gündemimizdeki öncelikli bazı konulara değinmek istiyorum.

İçinden geçmekte olduğumuz uluslararası konjonktürde bizleri tedirgin eden çok sayıda siyasi ve ekonomik sorun mevcut. Öte yandan, Türkiye olarak biz, insanlığın bazı sorunlarına kalıcı çözümler getirilmesini amaçlayan çabalara elimizdeki bütün imkânları zorlayarak etkin ve yapıcı katkılarda bulunmaktayız. Özellikle yakın çevremizden başlamak üzere, barış ve istikrarın yaygınlaştırılmasına yönelik girişimlere verdiğimiz destek son yıllarda gözle görülür ölçüde artmıştır. Bu doğrultuda siyasi, askerî, ekonomik ve toplumsal ve kültürel boyutlar da içeren, inisiyatif kullanmaya ağırlık veren, vizyon temelli ve geniş bir perspektife sahip dış politika stratejisi izlemekteyiz.

Dış politika vizyonumuzun temelinde, Türkiye’nin çok daha güçlü ve müreffeh bir ülke hâline gelmesi hedefi yatar. Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakerelerinin ana felsefesi de budur. Türkiye’nin birliğe katılımı, aynı zamanda insanlığın barış ve refahına da hizmet edecek tarihî bir dönüm noktası olacaktır. Nitekim, Sayın Başbakanımız ve İspanya Başbakanının himayelerinde Birleşmiş Milletler çatısı altında başlatılan Medeniyetler İttifakı girişimi, gördüğü büyük uluslararası destek, kültürler arası diyalog ve işbirliğinin geliştirilmesine Türkiye’nin yapabileceği katkılarla ilgili bu güveni de yansıtmaktadır. Medeniyetler İttifakı girişiminin Dostlar Grubuna üye olan ülke sayısı şu an itibarıyla 72’ye ulaşmıştır.

Bugün Türkiye, uluslararası alanda sorumluluk sahibi, etkili, saygın ve sözü dinlenir bir ülke olarak görülmekte ve her önemli forumda katkısı beklenmektedir. Bunun en temel nedeni, ülkemizin etkinliğinin artmış olmasıdır. Özellikle son beş yıldaki siyasi istikrar ortamında yüce Meclisin gerçekleştirdiği köklü reformlardan ve ekonomimizin başarılı performansından kaynaklanan bu etkileme gücümüz caydırıcı gücümüzle birleşmiş, ülkemizin hareket marjını genişleten, inanılırlığını, güvenilirliğini ve saygınlığını artıran bir sonucu da beraberinde getirmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sahip olduğumuz bu gücü akılcı biçimde kullanıyor olmanın yararlarını pek çok alanda görmekteyiz.

Bu bağlamda, PKK terör örgütünden kaynaklanan güvenlik tehdidinin bertaraf edilmesi son dönemde Bakanlığımın en yoğun uğraş verdiği konuların başında gelmiştir. Memnuniyetle ifade etmek istiyorum ki, siyasi, diplomatik, ekonomik, sosyokültürel ve askerî enstrümanların dikkatli bir zamanlamayla ve güçlü bir eş güdüm içerisinde kullanılması, bu alanda ilerlemeler sağlanmasını beraberinde getirmiştir. Bunda, yüce Meclisin PKK’yla mücadele konusunda 17 Ekim tezkeresiyle Hükûmetimize verdiği yetkinin de büyük katkısı vardır. Teknik ve hukuki hazırlıkların hemen ardından da Hükûmetimiz 28 Kasımda tezkerenin gereği olan yetki ve görevi Türk Silahlı Kuvvetlerine vermiştir.

Özellikle vurgulamak istiyorum ki, bu mücadele, geniş bir perspektifle ve sonuç getirici bir stratejiyle yürütülmelidir. Biz, Türkiye’nin 81 ilinin 80’inde milletvekili olan ve ülkemizin tüm bölgelerinden güçlü bir desteğe sahip olan bir iktidarız. Ülkemizin meselelerine derinlemesine hâkimiz ve politikalarımızı buna göre şekillendirmekteyiz. Terör örgütü PKK’nın Irak’ın kuzeyini bir üs olarak kullanmak suretiyle Türkiye’ye saldırılarda bulunmaya devam etmesine kayıtsız kalmayacağımız ve bu tehdidi ortadan kaldırma konusunda kararlı olduğumuz artık herkes tarafından iyice anlaşılmıştır. Son dönemde yürüttüğümüz yoğun bir diplomasi trafiğiyle bu konudaki haklılığımızı ilgili tüm taraflara kabul ettirmiş bulunmaktayız. Konuyla ilgili tüm muhataplarımız, tezkerenin Irak’ın toprak bütünlüğü, halkını veya doğal kaynaklarını hedef almadığını ve tamamen insanlarımızın can ve mal güvenliğini koruma saikiyle çıkarıldığını da bilmektedir.

Irak Hükûmeti, iki ülke arasında 28 Eylülde imzalanan Terörle Mücadele Anlaşması’yla teröristleri yakalama ve lojistik destekleri ile finansman kaynaklarını kesmek de dâhil olmak üzere PKK’yla mücadelede etkin iş birliği yapma taahhüdüne girmiştir ve bu yükümlülüklerin yerine getirilip getirilmediği tarafımızdan yakından takip edilecektir.

Türkiye, kendi istikrar ve güvenliği kadar komşusu Irak’ın da barış, huzur ve istikrar içinde olmasını hayati derecede önemsemektedir. Irak’taki olası bir bölünme, bölgeye yeni felaketler getirecektir. Irak’ın egemenliğini, bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve ulusal birliğini koruması, siyasi istikrara kavuşması, terör örgütlerinden arındırılması, ülkenin zenginliklerinden nüfusu oluşturan tüm kesimlerin adil biçimde yararlanması, Irak politikamızın temel ilkelerindendir.

Bu çerçevede, Kerkük’le ilgili gelişmeleri de yakından izlemekteyiz. Kerkük bağlamında girişilebilecek oldubittileri ve özellikle Türkmenlerin haklarının daha büyük gruplar tarafından çiğnenmesini kabul etmeyeceğimizi de her platformda vurgulamaktayız.

Kerkük meselesinin referandumla halledilmeyeceği, diğer ülkelere ve daha önemlisi temas hâlinde olduğumuz Iraklı gruplara da defalarca anlatılmıştır. Irak Anayasası’nda bulunan ve 2007 yılı sonuna kadar yapılması öngörülen referandum, bildiğiniz gibi ertelenmiştir.

Bunlar kendiliğinden olmamaktadır. Bizim kuzeydeki gruplar dâhil, Irak halkının her kesimiyle temaslarımız ve diyaloğumuz vardır. Iraklı partilere ve gruplara eğitim programları düzenlemekteyiz. Türkiye, sadece Irak’ın kuzeyinde yaşayanların değil, Irak halkının tümünün kazanılması için elinden geleni yapmaktadır, yapacaktır. Bildiğiniz gibi, Musul Başkonsolosluğumuz bu çerçevede açılmıştır ve yakında Basra’da da bir başkonsolosluğumuz açılacaktır.

Şunu özellikle ifade etmek istiyorum ki, son dört buçuk yılda Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya 8 katrilyon liranın üzerinde kamu yatırımı yapılmıştır. Bölgedeki istihdam artışı ise ancak özel sektör yatırımlarının artmasıyla mümkündür. Özel sektör ise, yatırım yapacağı yerde öncelikle güvenlik ister, güvenlik ortamını arar. Terör sorunuyla mücadele, bölgedeki güvenliğin ve böylece özel sektörün yatırımlarının artması için de büyük önem taşımaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; PKK terörüyle mücadele bağlamında, Sayın Başbakanımızla Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Bush arasındaki 5 Kasım tarihli görüşmede alınan kararlar safha safha uygulanmaya başlanmıştır. Bu çerçevede, terör örgütüne karşı alınacak önlemler konusunda, iki ülkenin ilgili siyasi ve askerî makamları arasında doğrudan eş güdüm ve iş birliği de başlamıştır. PKK’yla mücadele konusundaki bu iş birliğinin terör örgütünün Irak’taki faaliyetleri tamamen sona erdirilene kadar aralıksız devam etmesini bekliyoruz.

Bugün, Amerika Birleşik Devletleri’yle uluslararası düzeydeki iş birliğimiz, Orta Doğu’daki reformlardan Afganistan’daki aşırı uçlara ve terörizmle mücadeleye, küresel enerji güvenliğinin sağlanmasından bölgesel sorunların çözümüne kadar geniş bir yelpazeye yayılmaktadır. Aynı zamanda, ekonomik, ticari, kültürel, askerî, bilimsel ve teknolojik alanlardaki ikili iş birliklerimiz de karşılıklı çıkar temelinde hızla gelişmekte ve çeşitlenmektedir.

Daha önce çeşitli sınavlardan başarıyla geçmiş olan bu stratejik ortaklığın dar çıkarlar peşinde koşan bazı güç odaklarının zararlı etkilerinden korunması hayati önem taşımaktadır. Amerika Birleşik Devletleri Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesinin geçtiğimiz ekim ayında Ermeni baskılarına boyun eğerek, 1915 olaylarına ilişkin bir karar tasarısını kabul etmesi talihsiz bir gelişme olmuştur. Sonradan, aklıselim galip gelmiş ve bu tasarının imzacılarının bir bölümü desteklerini geri çekmişlerdir. Ancak, biz, bu tasarının Temsilciler Meclisi Genel Kuruluna da getirilerek kabulü hâlinde ikili ilişkilerin derinden sarsılacağını söylüyor, söz konusu tasarının tamamen gündemden düşürülmesini bekliyor ve bu yöndeki girişimlerimizi de sürdürüyoruz.

Sayın Başkan, değerli üyeler; dış politikamızın geleneksel yönelimi çerçevesinde, parçası olduğumuz Avrupa ülkeleriyle ilişkilerimiz de büyük önem taşımaktadır. Bugün ticaretimizin yüzde 57’sini Avrupa Birliği ülkeleriyle yapmaktayız. Avrupa’da yaşayan milyonlarca Türk ülkemiz ile bulundukları ülkeler arasında ilişkilerin gelişmesinde her alanda büyük katkılar yapmaktadır. Türkiye’deki doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının önemli bir kısmı Avrupa Birliğinden gelmektedir. Ülkemizi ziyaret eden Avrupalı turistlerin sayısı 12 milyonu bulmaktadır. Türkiye ise, Avrupa’ya ticaretten güvenlik meselelerine kadar uzanan pek çok konuda büyük yararlar sağlamakta, enerji alanında Avrupa Birliğinin dördüncü ana arteri olma yolunda hızla ilerlemektedir.

Bu meyanda, Avrupa Birliği katılım sürecinin, yapılan tüm spekülasyonlara rağmen nihai hedeften herhangi bir sapma olmaksızın kendi mecrasında ilerlemekte olduğunu da vurgulamak istiyorum. Bazı ülkelerin iç siyasi koşullarından kaynaklanan tartışmalar katılım sürecini rotasından saptırmayacaktır. Bu sürecin hedefi, diğer üyelerle eşit koşullarda tam üyeliktir ve tam üyeliği dışlayacak herhangi bir formülü kabul etmemiz de söz konusu değildir.

Ek Protokolün nasıl uygulanacağı konusunda ise Avrupa Birliği ile görüş ayrılığımız vardır. Bu konu, Kıbrıs’la ilgili nihai çözüm aşamasında ele alınacaktır. Biz, katılım sürecinde kendi üzerimize düşeni yapmaktayız. Nitekim, mevzuatımızı Avrupa Birliği müktesebatına uyarlama çabaları çerçevesinde, bundan sonra yapılacak düzenlemelerle ilgili yol haritası niteliğindeki uyum programını da biliyorsunuz 17 Nisanda açıklamıştık.

Reform sürecinin yavaşladığı yolundaki değerlendirmeler de açıkça doğru değildir. Avrupa’da bu argümanları ileri sürenler, bu yıl içinde genel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi iki önemli gelişmeyi yaşadığımızı göz ardı etmektedirler.

Ayrıca, reform sürecinin devamı üyelik müzakerelerindeki ilerlemelere de bağlı değildir. Zira, temel amacı Türkiye’deki çağdaş normları hâkim kılmak ve Türk halkının yaşam standartlarını her alanda yükseltmek olan reformların devamı bizim açımızdan ilkesel nitelikte ve vazgeçilmez önemde bir konudur. Dolayısıyla Avrupa Birliği cephesindeki gelişmelerden bağımsız olarak, biz, reform sürecimizi devam ettirmeye kararlıyız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye, Avrupa Birliğine uyum sağlama konusunda ilerleme sağlarken, haklı olarak Avrupa Birliğinin de kendi yükümlülüklerini yerine getirmesini bekliyoruz.

Bunların başında, Avrupa Birliğinin 2004 yılında vaat ettiği gibi Kıbrıs Türk halkına karşı uygulanan izolasyon ve kısıtlamaların kaldırılması gerekmektedir. Avrupa Birliği, izolasyonların kaldırılması konusundaki vermiş olduğu karara rağmen ürkek ve yavaş tutumuyla uluslararası toplumun da gerisine düşmektedir. Kıbrıs Türk halkının Ada’da çözüm için gerekli iradeyi sergileyen taraf olduğu hâlde hâlâ cezalandırılması, bugün pek çok ülkenin vicdanını rahatsız etmeye başlamıştır. Bu haksızlığın bir an önce giderilmesi gerektiği yönündeki kanaat giderek yaygınlaşmaktadır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin dış temsilciklerinin sayısının 14’e çıkmış olması, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki yabancı temsilciliklerinin sayısının 7’ye ulaşmış olması, KKTC ile Suriye arasında başlatılan feribot seferleri, yabancı resmî heyetlerin Ercan Havaalanı’na doğrudan uçuşlarla gitmeye başlaması ve KKTC liderinin üçüncü ülkelerde artan oranda kabul görmeleri hep bunun göstergeleridir.

Bugün itibarıyla, iddia edilenin aksine, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa başta olmak üzere, Orta Doğu, Orta Asya ve Uzak Doğu’da birçok ülke artık KKTC pasaportlarını kabul etmektedirler.

Avrupa Birliğinin tutumu ne olursa olsun Türkiye, KKTC ile arasındaki özel ilişkileri ve iş birliğini daha da güçlendirmeye kararlıdır. Nitekim KKTC’ye sağladığımız ekonomik destek sonucunda Kıbrıs Türk halkının 2002’de 4.500 dolar civarında olan kişi başına düşen geliri bugün 12 bin dolara yükselmiştir. Kuzey Kıbrıs’ın yol, havaalanı modernizasyonu, turistik tesis gibi altyapı ihtiyaçlarının giderilmesine ciddi katkılar sağladık, açılan yeni kampüsler ve yükseköğrenime sağlanan desteklerle KKTC bir bilim yuvası olarak daha da cazip hâle getirilmiş, öğrenci sayılarında da ciddi artışlar sağlanmıştır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne sağladığımız bu güçlü desteğe paralel olarak, Kıbrıs sorununa Birleşmiş Milletler parametreleri temelinde kapsamlı ve adil bir çözüm getirilmesi yönündeki çabalarımız da aralıksız devam edecektir. Ben şunu da özellikle ifade etmek istiyorum ki, Annan Planı, Rum tarafınca reddedilmesi çerçevesinde artık geçersizdir. Ancak, Kıbrıs’ta kırk yılı aşan müzakere süreci sonunda bir Birleşmiş Milletler müktesebatı oluşmuştur. Annan Planı da bu müktesebatın bir parçasıdır. Bu müktesebat Kıbrıs sorununun kapsamlı çözümüne yönelik yer alan, Birleşmiş Milletler parametrelerini de içermektedir. Bildiğiniz gibi bu parametrelerin başlıcaları: Siyasi eşitlik, eşit statü, iki kesimlilik ve yeni bir ortaklık devleti kurulmasıdır. Dolayısıyla Annan Planı geçersiz olmakla beraber, felsefesi ve içerdiği parametreler masadadır.

Sayın Başkan, değerli  milletvekilleri; Türkiye'nin Orta Doğu barış sürecine katkıları giderek vazgeçilmez bir nitelik kazanmaktadır. Ekim ayında bölgedeki on bir ülkeye yaptığım ziyaretler, bu süreçte ülkemizin, hem İsrail hem de Arap ülkeleri tarafından dürüst ve adil bir muhatap olarak görüldüğünü bir kez daha ortaya koymuştur. İsrail Devlet Başkanı Sayın Peres ile Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Sayın Abbas’ın geçen ay aynı tarihlerde Türkiye'ye gelerek yüce Meclisimizin çatısı altında tüm dünyaya birlikte seslenmeleri, ülkemize duyulan güvenin bir göstergesidir.

27 Kasımda Amerika Birleşik Devletleri’nin ev sahipliğinde Annapolis’te düzenlenen Uluslararası Orta Doğu Konferansı’na sağladığımız katkı bölgedeki konumumuzu ve Arap-İsrail ihtilafında izlediğimiz dengeli tutumu yansıtmıştır. Söz konusu toplantı, uzun süredir kesintiye uğramış durumdaki barış sürecini yeniden canlandırma konusunda önemlidir, önemli bir adım olmuştur ve bu çerçevede, 2008 yılının sonuna kadar kapsamlı bir çözüme ulaşılması yönünden varılan mutabakatı Türkiye memnuniyetle karşılamıştır.

İsrail-Filistin kanalına verilen bu ivmenin, barış sürecinin, İsrail-Suriye ve İsrail-Lübnan kanallarında da sonuca gidecek şekilde hareketlenmeye yol açmasını temenni ediyoruz.

Bu arada, Filistinlilere yönelik yatırımlarımız ve istihdamı artırmayı amaçlayan projelerimiz sürecektir. Ankara Forumu çerçevesinde, Batı Şeria’da kurulacak yeni sanayi bölgesi ile bir Türk özel yükseköğrenim okulunun açılacak oluşu, Türkiye’nin Filistin halkına desteğinin somut göstergeleridir.

Orta Doğu’nun diğer bölgelerindeki gelişmeler de Türkiye’nin öncelikli ilgi alanı içerisindedir ve bu meyanda, İran’ın nükleer programıyla ilgili sorunun barış ve diyalog yoluyla çözümü yönünde ilgili tüm taraflara gerekli telkinlerde, Türkiye, bulunmaktadır.

Lübnan’daki Cumhurbaşkanlığı seçimi konusu da yine, ülkede yeni iç çalkantılara yol açmayacak şekilde uzlaşıyla çözümlenmelidir ve Türkiye’nin bu ülkenin siyasi istikrarının korunmasına yönelik yapıcı çabaları sürecektir. Bu konuyla ilgili de Sayın Başbakanımız, bizler, hemen hemen her gün yaptığımız telefon trafiğiyle, Lübnan’daki seçimlerin başarılı olması için çaba göstermekteyiz.

Arap ülkeleriyle ilişkilerimiz, karşılıklı yatırımlar başta olmak üzere, değişik alanlara yayılan ortak projelerle sürekli yeni boyutlar kazanmaktadır ve son birkaç ay zarfında Suriye, Mısır, Arap ülkeleri ve Suudi Arabistan’la iş birliği anlaşmaları imzalamış bulunmaktayız.

Yine, Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya arasında uzanan bu doğu-batı koridoru üzerindeki stratejik bir konumda olan Türkiye, bölgelerin küresel ekonomiyle bütünleşmesinde de önemli bir rol oynamaktadır ve bu yeni demir yolu projeleri olsun, doğal gaz boru hattı projeleri olsun, bunun en önemli örnekleridir.

Akraba ve soydaş topluluklarının yaşadığı Balkan coğrafyasındaki gelişmeleri de yakından izliyoruz. Mevcut istikrarı korumaya ve sorunları barışçı yollardan çözmeye yönelik çabalara da destek veriyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, konuşmanızı, lütfen, tamamlar mısınız.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Devamla) – Bu çerçevede, Kosova’yla da çok yakından ilgileniyoruz ve Kosova’nın nihai statüsünün belirlenmesine yönelik çabalara öncelikli ilgi gösteriyoruz.

Komşumuz Yunanistan’la başlatılan diyalog süreci çerçevesinde ikili ilişkilerde son yıllarda sağlanan gelişmeleri dikkatle devam ettireceğiz ve bu ilişkilerin daha da iyi bir noktaya gitmesi için yoğun bir çaba göstereceğiz. Yine, Ermenistan’ın da bu Türk-Yunan ilişkilerindeki bu tarihî paradigma değişmesinden ders almasını temenni ediyoruz. Orta Asya cumhuriyetlerinde, Pakistan’da, Afganistan’da biliyorsunuz çok etkin bir şekilde varız. Pakistan’ın istikrarı için de Türkiye son dönemlerde çok etkin, Sayın Cumhurbaşkanımızın ziyareti de Pakistan halkına vermiş olduğumuz desteğin çok somut bir göstergesidir.

Ben, vaktim sınırlı olduğu için, sözlerimi burada sona erdiriyorum ve -bu konuşma metnini de, belki, ayrıca sizlere dağıtacağım- hepinize saygılar sevgiler sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Hükûmet adına ikinci söz sırası, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Zafer Çağlayan’a aittir.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, süreniz on yedi buçuk dakika.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, bağlı, ilgili, ilişkili kuruluşların 2008 mali yılı bütçesini görüşmek üzere huzurlarınızdayız. Bu vesileyle hepinizi Bakanlığımız, kuruluşlarımız, şahsım ve mesai arkadaşlarım adına saygıyla selamlıyorum.

Bana ayrılan süre içinde sanayi, ticaret, teknoloji, tüketiciler, esnaf ve sanatkâr ve KOBİ’lere kadar geniş bir yelpazede 70 milyon insanımızı ilgilendiren, sorumluluk alanına sahip Bakanlığımın 2007 yılı içinde yaptığı faaliyetlerle önümüzdeki dönem için vizyonumuz, hedeflerimiz ve planladığımız faaliyetler konusunda sizlere bilgi sunacağım.

Bakanlığımız bütçesiyle ilgili 11 konuşmacı değerli milletvekilime özellikle teşekkür ediyorum. Dile getirilen hususlardan mümkün olduğunca faydalanmaya çalışacağım, bunun yanı sıra konuşmamda dile getirilen hususların birçoğunda, zannediyorum ki, değerli arkadaşlar bizim yorumumuzu da bulabileceklerdir.

Sanayi stratejilerinin ve politikalarının belirlenmesinden ve bunların uygulanmasından Bakanlığımız görevli ve sorumludur. Bu süreçte, sanayi politikaları konusunda deneyime sahip diğer kamu kurumlarımızın katılım, yönlendiricilik ve geri beslemelerinin kuşkusuz katkısı büyük olacaktır. Bildiğiniz üzere, günümüz dünyasında rekabetin şiddeti ve şartları değişiyor. Verimliliği artırmak, yenilikler yapmak, farklılaşmak, markalaşmak hayatta kalabilmenin ön koşulu hâline geldi. Keza, yatırım yapmanın şartları da değişiyor. Üretim yapımızdaki bu yeni dönüşümü piyasa ekonomisinin doğal akışına uygun olarak yönlendirecek kamu otoritesi Bakanlığımız olacaktır. Geçmiş beş yılda, tüm dünya, Türkiye’nin yaptığı makroekonomik reformları konuştu. Önümüzdeki dönemde de, tüm dünya, Asya kaplanları, İrlanda, Çin hikâyeleri gibi Türkiye mucizesini de konuşacaktır. Dünyanın yeniden şekillendiği bu dönemde sanayi ve ticaret politikaları en etkin nasıl uygulanır, bunu herkese göstereceğiz.

Sanayi stratejimizin temelleri dört ana eksen üzerine kuruludur. Bunlar:

Girişimcilerimiz için öngörülebilir ve sürdürülebilir bir iş ortamının sağlanması.

Piyasadaki geçici aksaklıkları giderecek doğru teşviklerin tespit edilip uygulanması.

Özel sektör-kamu sektörü diyalog ve iş birliğinin sağlanması.

Ülkemizi küresel rekabette öne geçirecek kümelerin tespiti ve gerekli tedbirlerin alınmasıdır.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, işte bütün bu çalışmaların bizzat kalbinde yer alacaktır. Bakanlığımız, hem sanayi politikalarını belirleyecek ve uygulayacak hem uluslararası standartlarda piyasa gözetim ve denetimi yapacak hem tüketici haklarının takipçisi olacak hem de Türk girişimcilerinin önderi olarak devletle ilgili tüm sorunlarının çözümü için yol gösterici olacaktır. Bu çerçevede, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Hükûmetimizin 2007 yılı son üç aylık dönemindeki Acil Eylem Planı’nda yer alan 72 eylemin 12’sinden sorumludur. Keza, 2008 programında yer alan 48 eylemden de bizzat Bakanlığımız sorumlu olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, sizlere, Bakanlığımın 2007 yılı faaliyetleri hakkında kısa kısa bilgiler sunmaya çalışacağım. Türk sanayisinin küresel entegrasyonunu sağlayarak uluslararası standartlarda üretim yapabilmesi için çok yoğun çaba sarf ediyoruz. Bu kapsamda, Türk sanayisinde önemli bir yeri olan otomotiv sektöründe birkaç yıl öncesine kadar düşük kapasiteyle çalışılırken -biraz evvel de söylendiği gibi- bugün neredeyse tam kapasite yakalanarak yeni yatırımlara başlanmış, hatta bugün yüzde 100’ü yerli fikrî ve sınai mülkiyet hakkına sahip yeni üretimlere başlanmıştır.

Sektörün ihracatı, otomotiv yan ve ana sanayi olmak üzere 2007 yılı Ocak-Kasım döneminde -yani on bir aylık dönemde- geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 35,5 artış kaydederek 18,3 milyar dolara ulaşmıştır.

Unutmayalım ki -biraz evvel de söylendiği gibi- bugün dünyadaki her bin aracın 14’ü ülkemizde üretilmektedir. Bakanlığımız, bu başarı ivmesinin diğer sektörlerimize yayılması amacıyla girişimcilerimize uluslararası standartlarda yatırım ortamı sağlayan ve 2007 yılı yatırım programında yer alan 112 organize sanayi bölgesi ve 62 küçük sanayi sitesi projesinden 10 organize bölge ve 14 küçük sanayi sitesi projesini yeni bir yöntem ve anlayışla, bütçe imkânları çerçevesinde ve belirlenen hedefler doğrultusunda yıl sonuna kadar bitirmek için yoğun çaba sarf etmektedir. Bu projeler için ayrılan 115 milyon 329 bin YTL ödenek yıl sonu itibarıyla yaklaşık yüzde 90 oranında kullanılmış olacaktır.

Yaklaşık 21 bin hektar büyüklüğünde 93 adet organize sanayi bölgesinde 34.291 adet parsel üzerinde tesisler faaliyete geçmiş olup, 702.800 kişiye istihdam sağlanmıştır. İnşaata başlayan ve proje aşamasındaki 20.499 adet parsel üzerinde de tesisler faaliyete geçtiği zaman 328.646 kişiye de yeni istihdam sağlanmış olacaktır.

Yeni faaliyete geçecek tesislerin ekonomimize sağlayacağı katma değere inşaat, makine ve ekipmanlar dâhil edildiğinde, 2007 yılı fiyatlarıyla yaklaşık 41 milyar 200 milyon YTL olacağı hesaplanmaktadır.

Diğer yandan, yatırımları artırmak amacıyla çıkartılan 5084 ve 5350 sayılı Yasalarda belirtilen teşviklerden yararlanmak için bugüne kadar Yasa kapsamındaki 54 ilde 4.832 başvuru alınmıştır. Bu başvurulardan 1.804’üne parsel tahsisi yapılmış olup 529’unda üretime geçilmiştir, 1.275’i ise proje ve inşaat aşamasındadır.

Değerli vekillerim, üretime geçen tesislerde 24.154 kişi istihdam edilmekte olup parseller üzerinde kurulacak tesislerin faaliyete geçmesiyle birlikte 58 bin kişilik yeni bir istihdam ortaya çıkacaktır.

Bakanlığımızca kuruluşuna izin verilen teknoloji geliştirme bölgelerinin sayısı bugün itibarıyla 28’e ulaşmıştır; 28 teknoloji bölgesinin 18’i faaliyete geçmiştir. Faaliyete geçen 18 teknoloji bölgesindeki toplam firma sayısı 687’ye, istihdam edilen personel sayısı 9.376’ya, üzerinde çalışılan proje sayısı 2.587’ye ve yabancı firma sayısı 25’e, alınan patent sayısı ise 118’e ulaşmıştır. Bu firmalarca yapılan yıllık bilgiyoğun ürün ihracatı ise 330 milyon dolara ulaşmıştır. Yine ülkemizde üniversite-sanayi iş birliğinin en önemli göstergelerinden biri olan ve Bakanlığımızca uygulaması devam eden San-Tez Projesi’yle, Sanayi Tezleri Projesi çerçevesinde 2007 yılı itibarıyla 185 projeden 68’i desteklenmeye uygun bulunmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eski bir esnaf, yirmi yedi yıllık bir sanayici olarak, çok değer verdiğimiz esnaf ve sanatkârlarımız için bugüne kadar Bakanlığımız kredi desteğiyle tamamladığımız 88.025 iş yerinden oluşan 403 adet küçük sanayi sitesiyle, daha uygun bir ortamda 352.100 kişiye çalışma imkânı sağlanmıştır. Bu yolla bugüne kadar ekonomimize kazandırılan katma değerin 2007 yılı fiyatlarıyla 8,8 milyar YTL olacağı öngörülmektedir. Esnaf ve sanatkâra verilen kredilerin faizleri sağlanan hazine sübvansiyonlarıyla yüzde 59’dan yüzde 13’e düşürülmüş olup, 2002 yılında toplam 153 milyon YTL olan kullandırılmış kredi hacmi 2007 yılında 18 kat artarak 2,7 milyar YTL’ye ulaşmıştır.

Evet, biraz evvel bir değerli vekilim söyledi. Sayın vekilim, ben makine mühendisiyim, sanayiciyim; hesabı kitabı iyi bilirim. Tabii ki, benim ifadem, 2007 yılına kadar kredi kullanan esnaf sayısı 2002 yılında 50 bin civarında iken, bugün 752 bin sayısına çıkmıştır ve o tarihlerde kullanılan kredi sayısını biraz evvel ifade ettim. Daha evvel, 2002 yılında esnaf ve sanatkâra 5 bin YTL kredi kullandırılırken, bugün kullandırılan kredi limiti, önce 25 bine, sonra 35 bin ve 50 bin YTL’ye çıkartılmıştır.

Bakanlığımızda Esnaf Genel Müdürlüğü…

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Esnafın hali?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Cevap vereceğim birazdan.

…özellikle Esnaf Genel Müdürlüğü, sırf esnaf ve sanatkârımıza yönelik faaliyetleri yapan tek ve özel bir birimdir.

Değerli arkadaşlar, 2002 Kasım-2007 Kasım arasında, bir değerli vekilimiz, kapanan esnaf sayısını sordu. Tabii, ben, bir sanayici, bir işveren, bir Bakan olarak kapanan sayısını da vereceğim, ama bunun yanında açılan sayısını da sizlerin dikkatine getireceğim.

Arkadaşlar, bu dönemde, 2002-2007 Kasım ayları döneminde kapanan esnaf sayısı 505.321’dir. Ama, açılan esnaf sayısı ise 908.745’tir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım Reformu Uygulama Projesi çerçevesinde kooperatif ve birlikleri yönetimleri siyasi müdahalelerden uzak tutularak etkinleştirilirken, Bakanlığımızca, sayısı 78 bini, ortak sayısı ise 4,5 milyonu bulan kooperatiflerin daha etkin çalışabilmelerine dönük olarak 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’ndaki değişiklik çalışmaları sürdürülmektedir.

Bakanlığımızın temel görevlerinden biri olan piyasa gözetimi ve denetimi faaliyetleri kapsamında, Bakanlığımızca, ürün güvenliğinden tüketicinin korunmasına, sayaçlardan petrol gözetimine ve otomotivden elektrikli ev aletlerine kadar yirmi altı ana alanda denetimler yapılmaktadır. Örneğin, Makine Emniyet Yönetmeliği kapsamında yer alan ürünlerin 2004 yılında yapılan denetimlerinde uygunsuz ürün oranı yüzde 40’larda iken, 2007 yılı denetim sonuçlarına göre bu oran yüzde 6’ların altına düşmüştür. Bu, kalite ve verimlilikte önemli artışların kaydedildiğinin çok net bir göstergesidir.

Tüketiciyi korumanın asıl yolunun insanımızı bilinçlendirmekten geçtiğine inanıyoruz. Bu amaçla yaptığımız çalışmalar neticesinde 81 il ve 850 ilçede bulunan tüketici sorunları hakem heyetlerine yapılan başvurular 2003 yılında 31.582 iken 2007 yılının ilk sekiz aylık döneminde 59 bin olarak gerçekleştirilmiştir.

Avrupa Birliğiyle toplam 35 başlıkta yürütülen tarama toplantılarından 21’ine Sanayi ve Ticaret Bakanlığı katılmıştır. Bakanlığımızın ulusal koordinatörlük görevini üstlendiği işletme ve sanayi politikası faslında müzakere açılmış; tüketicinin ve sağlığın korunması faslında da Avrupa Komisyonu, üye ülkelere müzakerenin açılması tavsiyesinde bulunmuştur.

Sanayimizin AB mevzuatına uyumunun göstergesi olarak 163 AB teknik mevzuat uyumundan 160’ı Bakanlığımız tarafından bitirilmiş ve yayımlanmıştır.

Yeni yaklaşım kapsamına giren Türk ürünlerinin serbest dolaşıma girebilmesi için taşıması gereken CE işaretinin yerli onaylanmış kuruluşlar tarafından verilebilmesine dönük Bakanlığımızın yoğun çalışmalarıyla dört Türk kuruluşu Avrupa Komisyonu tarafından onaylanmıştır. Böylece, CE işaretiyle ilgili geçmiş dönemlerde sanayicinin 10 bin eurodan fazla yapmış olduğu harcamalar, bugün 2.500 – 3.000 YTL seviyesine indirilmiştir.

Tarım ürünlerinin sağlıklı ortamlarda depolanmasını sağlamak, kayıt dışını önlemek, kalite ve standartları belirlemek, ürün senedi ile mülkiyetinin temsilini sağlayarak ticaretini kolaylaştırmak gibi amaçları bulunan tarım ürünleri lisanslı depoculuk uygulamalarının mevzuat ve altyapısı Bakanlığım tarafından tamamlanmıştır. Bu sefer bunun uygulamasına dönük çalışmalarımızı süratle devreye sokacağız.

Bakanlığımızın, her biri önemli fonksiyonları üstlenmiş olan bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarının 2007 yılı faaliyetleri de özetle şöyledir:

KOSGEB, ekonomik ve sosyal yapımızın omurgasını oluşturan KOBİ’lere yardım yapan tek hizmet kuruluşudur. KOSGEB’in destek paketleriyle 2007 yılının on bir aylık döneminde KOBİ’lerimize sağladığı 1,1 milyar YTL’lik kredi hacmiyle 1.600 KOBİ 460 milyon YTL’lik ihracat gerçekleştirirken, danışmanlık, fuar, marka oluşturma ve teknoloji başta olmak üzere çeşitli alanlarda 14 milyon YTL hibe kredisi kullandırılmıştır. Bu çerçevede, nitelikli eleman istihdam kredisi faiz desteğiyle 4.633 işletmede, evet, 18.596 insanımıza iş imkânı sağlanmıştır.

KOBİ’lerimizin kaynak ve ülkemizin istihdam ihtiyacını dikkate alarak KOSGEB bütçesinde atıl duran kalemleri birleştirerek oluşturduğumuz 60 milyon YTL’lik kaynakla 1 Kasım 2007’de yeni bir istihdam paketi oluşturduk. Bir ay içinde tamamen kullandırılmış olan bu kredi desteğiyle, 5 Aralık itibarıyla, 225 milyon YTL’lik kredi hacmi ve arkadaşlar, bir ayda 10.362 kişiye istihdam sağlanmıştır. 5 Aralıktan geçerli olarak devreye soktuğumuz yeni 25 milyon YTL’lik kaynakla da 5 bine yakın istihdam ve 100 milyon YTL’lik bir kredi hacmi oluşturmayı hedefliyoruz. Böylelikle, KOSGEB, 2007 yılının tamamında yaklaşık 25 bin kişiye istihdam yaratmış olacaktır. Ayrıca, KOSGEB, kendisine verilmiş olan kaynakların da yüzde 95’ini kullanmış olacaktır.

Başta KOBİ’lerimiz olmak üzere, işletmelerimizin içinde bulunduğu bilgi çağında rekabet gücünü artırması konusunda en önemli unsurlardan biri olan sınai mülkiyet hakları konusunda Türk Patent Enstitüsünün çalışmalarıyla, ülkemizde marka başvurusu 72 bine, endüstriyel tasarım başvurusu da 33 bine ulaşmış ve bu performansla ülkemiz Avrupa’nın ilk üçü arasına girmiştir.

Türkiye, yüzde 80’in üzerindeki artış oranıyla, dünyada patent başvurusunu en fazla artıran ülke olmuştur. Ticarileşen patent sayısını artırmak bu dönemdeki en önemli faaliyetimiz olacaktır.

Bugün, uluslararası pazarda hak ettiğimiz yeri alabilmenin temel koşulu, evrensel standartlara uygun üretimdir. Bakanlığımızın ilgili kuruluşu olan TSE’nin en önemli görevleri arasında olan standart hazırlama faaliyetleriyle Avrupa standartlarının Türk standardına dönüşümü, tam üye ülkelerdeki oranların da üzerine çıkarak, yüzde 98’in üzerine çıkmıştır.

Evet, TÜRKAK da, AB’deki muadil kurumlarla imzaladığı karşılıklı tanıma anlaşmalarıyla, TÜRKAK’a akredite olan uygunluk değerlendirme kuruluşlarının düzenlediği belgeler bütün ülkelerde kabul edilir hâle gelmiştir. Böylece, yüksek maliyetle yurt dışından alınan belgelerin, yurt içinden daha düşük maliyetle ve kısa zamanda alınması sağlanmıştır.

Bakanlığımızın ilgili kuruluşu Millî Prodüktivite Merkezinin toplam kırk ilde tamamladığı verimlilik artırma projeleri kapsamında 10 bini aşkın insanımız bu yeni çalışmalardan faydalanmış ve işletmelerde yüzde 10 civarında bir verimlilik sağlanmıştır.

Rekabet kurallarını uygulamak, piyasa ekonomisinin esası olan rekabet kültürünün gelişmesi için rekabet savunuculuğu görevini yürüten Rekabet Kurumu, Ocak-Ağustos 2007 döneminde toplam 314 nihai karar almıştır.

Sayın Başkanım, geçerek, vakti kazanmak için bazı konuşmalarımı atlıyorum.

Bakanlığımızın ilgili kuruluşu olarak faaliyet gösteren Türkiye şeker fabrikaları ve Sümer Halı, hedeflerimiz doğrultusunda Özelleştirme İdaresine devredilmiştir. Bu tasarrufla otuz yedi fabrika Özelleştirme İdaresi kapsamına verilmiş. Özelleştirme İdaresi, bu kapsamda yapacağı çalışmayla önümüzdeki dönemde bunları değerlendirecek. Ancak bunun yapılmasının temel mantığı: Sanayi ve Ticaret Bakanlığı hem hakem hem futbolcu olamaz. Sanayi Bakanlığı hakemlik yapacaksa, o zaman, oyunu oyuncuların kendisine bırakmak durumundadır.

Şimdi size 2008-2010 yılları arasında hedeflerimizi ve vizyonumuzu anlatmaya çalışacağım.

Öncelikle bir ilk olarak, cumhuriyet tarihinde ilk defa bir hükûmet programına sanayi stratejisi ve sanayi politikası, sanayi bilgi sistemi ve sanayi envanteri konusu girmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı olarak, dünyanın rekabet gücü yüksek ekonomileri arasında yer alan girişim, teknoloji ve üretim yeteneklerini marka hâline getirmiş, bilinçli tüketici toplumu hedeflerine ulaşmış bir Türkiye’nin oluşumunda öncü olmak için yeni vizyonlar, yeni politikalar geliştireceğiz.

Girişimcilerimizin yatırım kararı alırken en çok ihtiyaç duydukları genel ve sektörel bilgi konusunda verilerin bütünsel, sistematik ve birbiriyle uyumlu bir biçimde toplanması için sanayi bilgi sistemi hazırlanacaktır. Bu noktada seksen bir ilde yapılan çalışmalarla 38 sektör ve 256 yatırım konusunda yapılan çalışmalar ve önümüzdeki dönemde yapacağımız çalışmalarla Türkiye’nin bir sanayi profili çıkartılacak, Türkiye’nin hangi ilinde, hangi konularda, hangi sektörlerde başarılı olacağı ve rekabet yapılacağı, hangi sektörlerde yüksek katma değer sağlanacağı hesabıyla -proje bazında, sektörel bazda ve bölgesel bazda- yeni bir teşvik sistemine geçilecektir.

Organize sanayi bölgesi yapımına devam edilecektir. Bu önümüzdeki yıl yapılacak olan organize sanayi bölgeleri de 60 bin yeni insanımıza istihdam imkânı sağlayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Sayın Başkanım, daha hâlen bir on dakika lazım. Bir pazarlık etsek mümkün mü? Ben bir sanayici yeni bakan olarak…

BAŞKAN – Maalesef, maalesef…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Yok mu öyle bir imkân?

BAŞKAN – Çok isterdim konuşmanızı ama, maalesef…

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Peki, şunu özellikle ifade edeyim: Biraz evvel teknoloji, ar-ge ve inovasyondan bahsedildi.

Değerli arkadaşlar, geçmiş dönemdeki bir sanayici, Sanayi Odası Başkanı olarak hep yapmış olduğum bir açıklama vardı, “Ne zaman benim ülkem de araştırma-geliştirme hizmetlerine bütçesinden, gayrisafi millî hasılasından yüzde 2’ler, yüzde 3’ler harcayacak?” diye hep böyle bir serzenişte bulunurdum. Ama bugün, şükürler olsun -bunu da söylemek bana düşüyor, bundan dolayı da son derece kıvançlıyım, mutluyum- Hükûmetimizin koymuş olduğu program çerçevesinde, 2013 yılında, gayrisafi millî hasılamızın yüzde 2’si araştırma-geliştirmeye ayrılmıştır. Değerli arkadaşlar, yüzde 2’si demek… O dönemde 800 milyar dolarlık gayrisafi millî hasılanın yüzde 2’si olan 16 milyar doları sadece ar-ge’ye harcayacak olan bir ülkeden bahsediyorum. Bugün Malta ve Estonya’nın gayrisafi yurt içi hasılası, 16 milyar doların daha altında bir rakamdır. Bu noktada teknolojiye, inovasyona, araştırmaya-geliştirmeye gerekli destek verilecek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Devamla) – Peki.

Bakanlığımız bütçesinin hayırlı, uğurlu olmasını temenni ediyorum.

İnşallah, daha uzun ve daha geniş sürede Bakanlığımın 2008 yılı vizyonu ve stratejiyle ilgili bilgi veririm. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olun.

Şimdi söz sırası, aleyhinde, şahsı adına söz alan Bursa Milletvekili Necati Özensoy.

Buyurun Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Özensoy.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçenin onuncu tur görüşmeleri üzerinde, Milliyetçi Hareket Partili bir milletvekili olarak, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Bütün dünyada, sanayi ve ekonomik yapılarda KOBİ’lerin etkinliği her geçen gün artmaktadır. KOBİ’ler, imalat ve hizmet, gerekse istihdam ve yatırımlarda taşıdıkları önemle, ekonominin temel unsurlarından olmuşlardır.

KOBİ’ler, büyük işletmelere göre daha yoğun emekle çalıştıklarından istihdam yaratmaları, bölgeler arası dengeli kalkınmayı sağlayıcı, gelir dağılımını düzenleyici rol üstlenmeleri, ferdî tasarrufları teşvik edici, yönlendirici ve ekonomide hareketlendirici işlevleri nedeniyle, politik ve sosyal yaşamda bir denge ve istikrar unsuru olmaktadır.

Bütün ülkelerde olduğu gibi, ülkemiz ekonomisinin de en dinamik ve sürekli unsurları olan KOBİ’ler, Türk özel sektörünün dinamizmini en iyi temsil eden işletmelerdir. Bu kesimin geliştirilmesi ve desteklenmesi, üretimin artması anlamına gelir.

KOBİ’lerin, ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için, KOBİ destek sisteminin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla, başta KOSGEB olmak üzere, KOBİ’lere destek sağlayan kurum ve kuruluşların hizmet kapasitelerinin artırılması ve istikrarlı bir bütçe yapısına kavuşturulması gerekmektedir.

KOBİ’lere yönelik eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin etkinliğini ve kalitesini artırmak için, hizmetlerin sunulmasında standardizasyon sağlanması ve bu hizmetlerin denetlenmesi önemlidir.

KOSGEB tarafından sağlanan destek miktarı, hedef kitlenin önemi ve büyüklüğü düşünüldüğünde, yetersiz seviyededir. KOSGEB tarafından sağlanan destek miktarları, 2004 yılı baz alındığında, giderek gerilemektedir. 2004 yılında 144 milyon olan destek, 2005 yılında 94; 2006 yılında 36 milyona kadar düşmüştür, 2007 Eylül itibarıyla 75 milyon civarındadır. KOSGEB’in bu destekleri daha etkin sürdürebilmesi için, yaptığı hizmetlerin de KOBİ’lere tanıtılmasına ihtiyaç vardır. Birçok KOBİ, KOSGEB’in ne gibi hizmetler verdiğinden haberdar değildir.

Sanayinin, reel faizlerinin yüksekliği, kayıt dışı ekonomi, değerli kur ve düşük fiyat, ithalattan kaynaklanan haksız rekabet, bürokrasinin fazlalığı, kamunun sağladığı bazı girdilerin fiyatlarının uluslararası fiyatlara göre yüksekliği, vergi ve sosyal güvenlik primi oranlarındaki yükseklik gibi temel sorunları devam etmektedir. Ayrıca teknoloji üretiminde yetersizlik, modern teknoloji kullanımının hızlı yaygınlaşamaması, nitelikli iş gücü eksikliği, tesislerinde üretim ve yapılarında modernizasyon ihtiyacı, sanayinin kapasite ve potansiyeli konusunda yatırımcılara erişimdeki zorluklar devam etmektedir.

Resmî Gazete’de sanayinin sorunlarından bahisle değerli kur ve düşük fiyattan ithalattan söz edilirken, Sayın Başbakanın “Değerli kurdan niye şikâyet ediyorsunuz?” demesi çok ironik bir durumdur. Sayın Bakan Kürşad Tüzmen konuşmasında, ihracatın amiral gemisinin tekstil sektörü olduğundan bahsetmişti ancak amiral gemisi buz dağına çarpmış gibi hızla su almaktadır. İstihdam sayısının en fazla tekstil sektöründe olduğu düşünüldüğünde bu gemi batarsa savaşı kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya gelinecektir.

Tekstil sektörüyle ilgili bir an önce araştırma komisyonu kurularak krizden çıkmanın yolları aranmalı, daha önce yapılan yanlışlıklar yapılmamalıdır.

Daha önce mamul mallarda KDV yüzde 18’den 8’e çekilmiş, fasonda, yani dokuma, boya ve konfeksiyonda 18’de bırakılmış, hâlen böyle uygulanmaktadır. Bu durum tamamen ithalatçıların işine yaramış, Türk girişimcisinin rekabet gücü azalmıştır, KOSGEB’in verdiği birtakım destekler de böylece boşa gitmiştir. Bugünlerde, yine, her yerde, hızla, mantar gibi hipermarketler, ithalata dayalı hipermarketler açılmaktadır. Bunlardan biri de Bursa’da 90 dönüm arazinin üzerine bir hipermarket açılmakta ve mobilya üzerine bir hipermarkettir. İnegöl’deki mobilyacıların mobilya sitesinin adı, bir veya iki yıl sonra, muhtemelen “İnegöl köftecileri sitesi” olarak yer değiştirecek ve feryatları da oradan duymaya başlayacaksınız. Bunun için, bir an önce hipermarketler yasası değiştirilmelidir.

Sayın Bakan, kullanılan kredinin kişi sayısının 50 binden 750 bine çıktığını ifade etti. Yani, 700 bin kişi daha bu dönemde borçlanmış. 700 bin kişiyi borçlandırmakla niye övünülür onu anlamakta güçlük çekiyorum. (MHP sıralarından alkışlar) 700 bin kişinin uykusunu kaçırmakla niye övünülür onu anlamakta güçlük çekiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özensoy, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.

NECATİ ÖZENSOY (Devamla) – Teşekkür ederim.

Bugüne kadar burada zikredilen rakamlardan, gerçekten, aldığım eğitim ve bugüne kadar yaptığım sanayicilikteki tecrübelerimden şüphe duymaya başladım. Ben de mühendisim. “Mühendis” Arapçadan gelir “Hesap yapan” demektir. Hesabımız iyidir, tablo okumasını da biliriz. Ama, bu rakamlarla ilgili şüphelerimden dolayı bir gün hesabına güvendiğim bir bakkala sordum, dedim ki: “Beş yıl önce aldığınla sattığın arasında 1,5 milyar lira fark varken, bugün aldığınla sattığın arasında 35 milyar lira fark var, açık veriyorsun. Durumun daha mı iyiye gitmiştir, daha mı kötüye gitmiştir?” diye sordum. Cevabı ilginçti, burada söylemek istemiyorum çünkü çoğunluk karşı çıkarsa hesabına güvendiğimiz bakkal da haksız çıkabilir.

Hepinize saygılar sunuyorum. Bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – 22 Temmuzda hesabını gördüler.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özensoy.

Sayın milletvekilleri, onuncu tur görüşmeleri tamamlanmıştır.

Şimdi, sorulara geçiyoruz.

İlk soru Sayın Akcan’a aittir.

Buyurun Sayın Akcan.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aracılığınızla, Sayın Dışişleri Bakanımıza aşağıdaki soruları yöneltmek istiyorum.

İlk sorum: Dünyada, Türkiye’den başka, bir yabancı ülke büyükelçisinin etnik kökene dayalı bir grup milletvekilini yemekli toplantıya çağıran ve hâlâ egemen olduğunu iddia eden bir devlet var mı? Sayın Bakan bu konuda ne düşünüyor?

İkinci sorum: Adana’dan kalkıp Bağdat’ta düşen uçağın karakutusuna ne oldu? Uçağın mali sorumluluk sigortası var mıydı?

Diğer sorum: Sayın Başbakanın yabancı ülkelerdeki yöneticilerle görüşürken -mesela Suriye’de olduğu gibi- yanına oradaki büyükelçimizi almaması bir Dışişleri Bakanı olarak sizi nasıl etkiliyor?

Dördüncü sorum: ABD’nin Irak’ı işgali sırasında Dubai’de ABD’li yetkililerle, Türkiye’nin ABD’nin politikalarına paralel politika gütmesi karşılığında 1 milyar dolarlık hibe protokol imzalandı mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Akcan.

Buyurun Sayın Korkmaz.

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımıza sormak istiyorum. Sümer Halı ikinci kez AKP Hükûmetince özelleştirme kapsamına alınmıştır. Sadece üretim amaçlı olmayıp aynı zamanda el sanatlarının yaşatılması, çağdaş sağlık ve sosyal hizmet kültürünün kadınlarımıza aktarılması anlamına gelen ve 3.500 dokuyucunun 3 binini Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki vatandaşlarımızın oluşturduğu Sümer Halının özelleştirilmesi, yıllık 5 milyon YTL zarar ettiği gerçeğine dayandırılmaktadır. Doğu illerimizdeki nüfus yoğunluğu dikkate alındığında, 30 bin kişiye ekmek vermektedir. DPT’ye göre en ucuz istihdam imkânı bu sektördedir.

1) Bu özelleştirmeden ne gibi sosyal, kültürel ve ekonomik faydalar bekliyorsunuz?

2) “Makine halısıyla baş edemiyor.” dediğiniz Sümer Halının özelleştirilmesi kapatmak anlamına gelmez mi?

3) Bu karar, işsizliğin had safhada yaşandığı doğu illerimiz ekonomisine, Yatırım Teşvik Kanunu’yla zaten hırpalanmış Isparta ekonomisine yeni bir darbe vurmuyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Korkmaz.

Buyurun Sayın Güvel.

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Zafer Çağlayan’a sorumu yöneltmek istiyorum. Sayın Bakan, çıkardığınız bir genelgeyle, bir kamu görevlisini, AK Parti İletişim Merkezine intikal eden Bakanlığınız faaliyet alanıyla ilgili her türlü konunun takip ve koordinasyonuyla görevlendirdiniz. Bu kamu görevlisini bir siyasi partiye tahsis etmenizi hangi yasaya dayanarak yaptınız?

İkinci sorum: Sayın Bakan, Adana, Türkiye’nin beşinci büyük kentidir, ama işsizlikte Türkiye ortalaması yüzde 9,7 iken, Adana’da yüzde 16,2’dir, yatırımlardan aldığı pay açısından Türkiye sıralamasında on beşincidir, teşviklerden yararlanmamaktadır. Açıkçası Adana AKP İktidarı tarafından cezalandırılmaktadır. Adana’nın, bölgenin cazibe merkezi konumuna gelmesi için Bakanlığınızın bir çalışması var mıdır?

Son sorum Sayın Bakanım: Bakanlığınız, “yapım müteahhitleri odası” kurulmasını niçin istememektedir? Kişisel olarak da karşı mısınız? Sebebini öğrenebilir miyim?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Güvel.

Buyurun Sayın Birgün.

RECAİ BİRGÜN (İzmir) – Efendim, ben Sayın Babacan’a bir soru, bir soru Sayın Çağlayan’a sormak istiyorum: Irak’ın Amerika Birleşik Devletleri tarafından işgalinden önce Türkiye için PKK terör örgütü öncelikli olarak bir tehlikeydi; şu an Amerika’nın orada bulunmasından sonra Irak’ta, Irak’ın kuzeyinde meydana gelen gelişmelerden sonra, artık tehlike bizim için Irak’ın kuzeyinde oluşan yeni oluşumdur diyebilir miyiz?

Sayın Çağlayan’a da: Son günlerde, özellikle Ankara’da çok sık büyük hipermarketler açılıyor, küçük esnafın da gelişimini önleyen ve onların ekmeğinden pay alan bu hipermarketlere bir disiplin getirmeyi düşünüyor musunuz? Çünkü şehrin en güzel yerlerine açılıyorlar, hem trafiği aksatıyorlar hem de o bölgedeki küçük esnafı ve Ankara’nın genelindeki küçük esnafı da öldürüyorlar. Bu konudaki düşünceleriniz…

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Birgün.

Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Dışişleri Bakanına soracağım: İlerleme Raporuna göre TCK 301 kalkacak mı?

Yüzde 10 seçim barajını kaldırmayı düşünüyor musunuz?

EMASYA,  İç Hizmet Kanunu ve MGK yasalarında ne zaman değişiklik düşünüyorsunuz?

Hamas, terör örgütü listesinde mi? Yer alıyorsa Hükûmet neden görüştü?

Irak federal devletinin Sayın Başkanı Talabani’yi ve Kuzey Irak yönetimini devletimiz tanıyor mu? Tanıyorsa görüşme ilişkileri nedir?

Son olarak: Milletvekilleri, akademisyenler, ordu ve yargıçlara yönelik etik ilkeler yasası ne zaman çıkarılacak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Kaplan.

Buyurun Sayın Uslu.

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Edirne’nin Keşan ilçesinde kurulması düşünülen organize sanayi bölgesi TEMA’nın karşı çıkmasıyla engellenmiştir, yerine organize hayvancılık bölgesi kurulması planlanmıştır. Bu projeye destek olur musunuz?

Bir diğer sorum: Şeker fabrikalarında altı ay çalışan personel kadroya alınmış, pancar kantarlarında dört ay çalışan 6 bin kişi kadroya alınmayıp mağdur edilmişlerdir. Bu konuda kadro çalışması olacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Uslu.

Buyurun Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanım, günümüzde ayakta durmaya direnen küçük esnafın ve KOBİ’lerin vergi yükünü 2008’de azaltmaya yönelik bir çalışmanız var mıdır?

İkinci sorum: TÜRKAK’ın ürün belgelendirmede uluslararası akreditasyona kavuşturulması çalışmaları ne aşamadadır?

Sayın Dışişleri Bakanıma iki sorum var:

1) Kuzey Irak’ta, ABD’den sonra Rusya’nın da Erbil’de diplomatik temsilcilik açmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu girişimlerin ülkemize etkisi ne olur?

2) 22’nci Dönemde çıkarılan Eve Dönüş Yasası’ndan kaç kişi yararlanmış ve bunlardan kaçı tekrar terör olaylarına karışmıştır? Son günlerde medyaya yansıyan benzer girişimin ABD ziyaretinizle bir ilişkisi var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, Dışişleri Bakanı ha var ha yok; dış politika ehliyetsiz ve bilgisiz danışmanlar kanalıyla yürütülmektedir. Bir yandan, Filistin ve İsrail devlet başkanları gelip de Parlamentoda konuşturulurken Hamas’la Hizbullah’ı getirip de Türkiye’de İsrail aleyhine bir toplantı yaptırmayı tasvip ediyor musunuz?

Biraz önce bir arkadaş söyledi, Amerikalılarla 1 milyar dolarlık bir anlaşma yaptınız mı? Abdullah Gül Dışişleri Bakanıyken Amerikalılarla dokuz maddelik bir gizli anlaşma yaptı mı? Bu anlaşmanın hükümlerini açıklar mısınız?

Ayrıca, El Kaide terör örgütü müdür değil midir? Tayyip Erdoğan dışarıda diyor ki: “PKK’yı, eğer terör örgütü kabul etmezseniz, biz de El Kaide’yi etmeyiz.” El Kaide’nin İstanbul’da yarattığı o vahim olayları tasvip mi ediyor?

AHMET YENİ (Samsun) – Hadi oradan be!

KAMER GENÇ (Devamla) - Ayrıca da yeni bir pişmanlık yasası çıkarılacağı söyleniyor veya… Bunu söylerken de: “Efendim, biz askerlerle iş birliği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

Buyurun Sayın Özkan.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Süre bitti.

BAŞKAN – Maalesef, süre bitti Sayın Özkan, sıra size geldi… (Gülüşmeler)

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – İsteklerimiz var burada.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Başkanım, ben…

BAŞKAN - İsminizi zikrettiğim için buyurun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanımıza: Sektörün içinden gelen bir bakan olarak ülkemiz ve Burdur’umuz için katma değer ve istihdam yaratan tarım ve hayvancılık ile mermer işletmeciliğine önümüzdeki yıl içerisinde, Burdur ili anlamında sektörel bazda destek vermeyi düşünüyor musunuz?

Yine, önümüzdeki yıl şeker pancarı üretimini ülkemiz genelinde artırmayı düşünüyor musunuz?

Burdur ilinde üreticilerin lehine şeker pancarı üretiminde tonajda bir artış söz konusu mudur?

Burdurlu vatandaşlarımızın ve fabrika çalışanlarının tepkisine rağmen, Burdur Şeker Fabrikasını özelleştirmeyi düşünüyor musunuz?

Dışişleri Bakanımıza: Şu anda hac görevlerini yerine getirmekte olan Türk hacılarının konaklama ve barınmada sorun yaşadıkları duyumlarını alıyoruz, 4 kişilik odalarda 8 kişi kalmak gibi. Bu konuda Dışişleri yetkililerini uyarmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, bizim de söz isteklerimiz var, bekliyoruz.

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkan, efendim, benim üçüncü sırada söz hakkım vardı, atladınız.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Evet, bizim de…

BAŞKAN – Burada olanları okuyorum ben.

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) -  Herhâlde bir yanlışlık oldu.

BAŞKAN – Eliniz değmiş herhâlde, el değince siliniyormuş.

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) -  Lütfen, söz verir misiniz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, cevap verme sırası Sayın Hükûmette.

Buyurun.

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkan, efendim, ben üçüncü sırada söz aldım.

BAŞKAN – Tamam, olsa… Üçüncü sıradakini zaten okudum ben, üçüncü sırada yoktunuz.

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sizden gelen liste burada. Benim sıramı atladınız.

BAŞKAN – Yani, burada ben mi sildim diyorsunuz bunu? Ben mi sildim?

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – 149 numarada oturuyorum.

BAŞKAN – Hayır, Başkan olarak ben mi sildim, onu soruyorum size?

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Hayır efendim.

BAŞKAN – “Hayır”sa, buradakilerini okuyorum size.

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Ama, söz hakkımız vardı. İzin verirseniz, soru sormak istiyorum, iki tane soru.

BAŞKAN – Buyurun sorun, bir soru daha sorun hadi bakalım, hadi…

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – 149 numara efendim.

AHMET YENİ (Samsun) – Biz de soralım o zaman Sayın Başkan.

BAŞKAN – Siz de sorun, siz de sorun. Bakanlar cevap vermesin, buyurun siz sorun. Size de veririm. Süreyi doldurun bakalım, hadi.

Çok kısa olsun ama, rica ediyoruz.

İsminiz neydi? Pardon, ben, isminiz…

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Hüseyin Ünsal.

BAŞKAN – Oldu Sayın Ünsal, teşekkür ederim.

Buyurun

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Organize sanayi bölgelerinde yatırım tamamlanmadan tapu işlemi yapılmamaktadır. Önceki uygulamanız, arsa rayiç bedelinin yüzde 20’sini geçen durumda tapu işlemi yapılıyor idi. Bu konuda yatırımcıya bir kolaylık getirmek istiyor musunuz?

Bir diğer sorum: Amasya Organize Sanayi Bölgesi mermer yatırımları nedeniyle dolmuş bulunmaktadır. Merzifon Organize Sanayi Bölgesi ise tamamen dolmuştur. Bölgelerin genişlemesi ve Amasya Organize Sanayisinin mermer ihtisas sanayisine dönüşmesiyle alakalı bir çalışmanız var mıdır?

Son sorum da efendim: Amasya ve Merzifon’da hem üreten hem de ihracat yapan küçük ve orta boy işletmeler vardır. Bu işletmeler, günlük 50 bin dolar ve 100 bin dolar arasında, şu anda kur nedeniyle zarar çekmektedir. Hükûmetinizin bu konuda bir politikası var mıdır?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ünsal.

Sayın Bakan, buyurun.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Sayın Başkan, ben sorulara yazılı olarak cevap vermeyi istiyorum müsaadenizle.

BAŞKAN – Sayın Dışişleri Bakanımız sorulan sorulara yazılı olarak cevap vereceğini söylediler.

DIŞİŞLERİ BAKANI ALİ BABACAN (Ankara) – Süreyi de Sanayi ve Ticaret Bakanımıza devrediyorum.

BAŞKAN – Süreyi de Sayın Sanayi Bakanımıza veriyoruz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Parlamentoya görev için gelen bir sayın bakanın hazırlıklı gelmesi gerekiyor. Koridorda çok sayıda bürokrat var. Eğer, bir bakan “ben bu sorulara yazılı yanıt vereceğim” diyorsa,  kolaycılığa kaçmış oluyor. Dolayısıyla, kendisini…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sizi ciddiye alıyor.

BAŞKAN – Efendim, bu teamülde var. O imkânı İç Tüzük kendisine sağlıyor. Ben ne yapayım?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, teamül...  En azından bir soruya cevap verebilirdi.

BAŞKAN – Yani, zorla mı alalım? Zorla mı size cevap verdirelim?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – En azından bir soruya cevap verebilirdi efendim.

BAŞKAN – Teamülde var bu, İç Tüzük’te var bu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Efendim, teamülde böyle bir şey yok. Teamülde bir soruya, iki soruya cevap verilir, varsa kalanlar…

BAŞKAN – Vermiyorsa ben ne yapayım?

OKTAY VURAL (İzmir) – Kalmayan sorulara yazılı cevap verilir, süre kalmayanlara.

BAŞKAN – E, vermiyor. Yazılı verecek size, ne yapalım?

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) –  Tamam işte, veremiyor.

BAŞKAN – Vermiyor, yazılı verecek size ne yapalım?

OKTAY VURAL (İzmir) – Zaman dolmuşsa ancak bu böyle kullanılır.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Efendim, ben verilen soruların bir kısmına cevap vermeye çalışacağım ama, aynen Plan ve Bütçe Komisyonunda olduğu gibi cevap veremediklerim olursa bunları da mutlaka yazılı –her bir soruyu cevapsız bırakmamak kayıt ve şartıyla- ileteceğim.

Şimdi, şunun öncelikle altını çizmek istiyorum, biraz evvel tabii, sürem yetmediği için söyleyemedim: Ben yirmi yedi yıl sanayicilik yapmış, on iki yıl sanayi odası başkanlığı yapmış bir insanım. Organize sanayi bölgelerinin, özelleştirmenin, serbest piyasa kurallarının ne olduğunu, esnafın ne olduğunu, sanatkârın ne olduğunu çok yakın bilen biriyim. Bu çerçeveden hareketle, özellikle bu yeni dönemde, yeni bir sanayi stratejisi ve sanayi politikası hazırlanması, bir sanayi envanteri yapılması; sanayi envanteriyle Türkiye’nin neresinde, hangi ilinde, hangi ilçesinde ne kadar fabrika var, ne kadar üretim var, ne kadar istihdam var, ne kadar enerji kullanıyor, bunların hepsinin tek tek ele geçirildiği ve işlendiği bir veri sistemi ve bunun üzerine asıl monte edeceğimiz, bundan sonrasında iller arasındaki haksız rekabeti ortadan kaldıracak, bölgeler arası gelişmişlik farkını ortadan kaldıracak bir teşvik sistemini yapma hazırlığı içindeyiz.

Tabii ki, bunu yapmak için, biraz evvel bahsettim, öncelikle bir envanterimizin elimizde olması lazım. Örneğin, muz Anamur’da desteklenecekse bunu Kars’ta, Muş’ta desteklemenin bir anlamı yoktur. İllerin ve ilçelerin kendi bazındaki özellikleri ve altyapı özellikleri, insan gücü dikkate alınarak yapılacak olan bu çalışmanın hemen arkasından bölgesel proje bazında ve sektörel bazda bir teşvik sistemi getirilecek. Dolayısıyla, bazı milletvekillerimizin kendi yöresiyle ilgili sormuş olduğu teşvik kapsamına girip girmeyeceği önümüzdeki dönemde belli olacak.

Ancak, şöyle ifade edeyim: Bu yapılırken, tabii ki istihdamın en yoğun olduğu sektörler mutlaka dikkate alınacak. Bugün istihdamın tamamını artık sanayi sektöründen beklemek dönemi geçmiştir. Sanayi sektörü 2002-2006 döneminde Türkiye’de yapılan istihdamda yüzde 19’dan yüzde 20’ye çıkacak bir katkı sağlamış ama ticaret ve hizmet sektörü ise yüzde 46’dan yüzde 53’e çıkarmıştır. Bilişim ve yazılım sektörü, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin istihdam konusunda da son derece öne çıkacağı sektörlerden biridir. Bu sektörleri dikkate alarak ve aynı sektörde, yine bölgeler arası gelişmişlik farkını dikkate alarak yapılacak olan bir teşvik sistemi olacak. Kuşkusuz, burada verilecek olan teşviki sadece yapılacak olan vergi veya sigorta indirimi bazında düşünmemek lazım. Yapılacak olan teşvik yeni sanayi stratejisi ve politikasında nerede, hangi ürünün üretilmesi gerekiyor, hangi hizmetin verilmesi gerekiyor…

Ancak, bunlar yapılırken üç şey var: Mutlaka yüksek teknoloji içerecek, yüksek katma değer oluşturacak ve uluslararası rekabet gücüne sahip olması burada olmazsa olmazdır. Çünkü, gerçekten ülkemizin kaynakları pahalıdır, ülkemizin kaynakları kıttır ve 70 milyona bu kaynakların da eşit ve adil bir şekilde dağıtılması gerekiyor. Bu noktada, organize sanayi bölgeleri son derece önemlidir.

Organize sanayi bölgelerini bu dönemde “ihtisas organize sanayi bölgeleri” şeklinde değerlendireceğiz. Hatta, Sanayi Sicil Kanunu’nda değişiklik yaparak, seracılık, kesme çiçekçilik gibi konuları da –ki, önümüzdeki dönemde bunları sizlerin huzuruna getireceğiz- bu kapsam içine alarak, organize sanayi bölgelerini tarıma dayalı, gıdaya dayalı, ihtisasa dayalı organize sanayi bölgelerinde ve kümelenme şeklinde bir altyapı oluşturacağız. Birçok ilin bu konudaki avantajlarını, dezavantajlarını net bir şekilde kullanarak bunları yapacağız. Bunları yaparken, hem Bakanlığıma bağlı Sanayi Araştırma Genel Müdürlüğünün seksen bir ilde yapmış olduğu çalışma var hem de Bakan olduğum günden bugüne, diğer çalışmalarımın yanı sıra seksen bir ili tek tek gezerek, oradaki bütün esnaf, sanayici, tüccar kuruluşlarla bir araya gelerek ilin potansiyelini, resmen bir MR’ını çekerek ilin bir kimlik tarifini yapmaya çalışıyoruz. Yani, teşvik politikası bu noktada olacak.

Asıl bu konuda önemli olan konu istihdam konusudur. Tabii ki, istihdam konusunda, bunu en derin yaşayan insanlardan biri olarak, Hükûmet Programı’mızda çok net bir şekilde yer verilmiş olan istihdam konusunda yeni projelerimiz var.

Biraz evvel bir sayın milletvekilimiz konuştu. Ama, ben rakamları düzeltmek istiyorum. Bugün Türkiye’de, bundan beş yıl öncesinde meslek lisesi mezunu yüzde 25, düz lise mezunu yüzde 75’ken, şükürler olsun, bugün meslek lisesi mezunu yüzde 35, düz lise mezunu 65’e çıkmıştır. 2013 yılı itibarıyla bunu yarı yarıya dengeye getirmeye çalışıyoruz. Bu noktada meslek liselerinin ikili eğitimle, hem bir taraftan talebe okurken, diğer taraftan da organize sanayi bölgelerinde, iş merkezlerinde fiilen çalışacağı dual bir sistem üzerinde organize sanayi bölgelerine, esnaf kuruluşlarına, odalara görev verilmiştir.

Ama, bu noktada önemli bir şey daha söylemek isterim ki, mutlaka YÖK’ün de üniversiteler bünyesinde hangi bölümlerden mezun verilmesi gerektiğini, üniversitelerin hangi bölümlerinin iş bulabileceğinin, önümüzdeki dönemde piyasanın isteğinin, arz-talebinin ne olduğunu netleştirmesi lazım. Bugün Türkiye’de istihdam meselesinde ortaya çıkan, arzla talebin bir noktada kesişmeyişi, bunun buluşmayışıdır, asıl problem budur. Nitelikli eleman bulmakta sıkıntı çeken bir yapı var. Buna karşılık, o niteliğe cevap veremeyen milyonlarca boş insanımız var. Bu noktada yapacağımız çalışma da bu olacaktır.

Bunları yaparken, TÜRKAK Kanunu, TSE Kanunu ile ilgili gerekli düzenlemeler, düzeltmeler yapılacaktır. Yine, hipermarketlerle ilgili “büyük mağazacılık” dediğimiz kanunla ilgili çalışmamız mutlaka yapılacak, bunlar Meclisimizin gündemine…

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Ne zaman, ne zaman?

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Şu anda hepsinin çalışması devam ediyor Sayın Susam.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Bakan, Başbakanlıktan geri gelmiş yasa, Başbakanlıktan! Ne zaman olacağını bir söylerseniz.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Sayın Susam, bakın, ben anlatayım size, daha evvel de anlattım, yani, bana tekrar burada soruyorsan, bütün huzurda söyleyeyim, daha evvel de sana biliyorsun bire bir de anlattım bunu.

Bununla ilgili değerlendirme etki analizleri yapıyoruz, dünyadaki gelişmiş ülkeleri ve Türkiye ayarındaki ülkeleri inceliyoruz, sistemleri inceliyoruz. Olayın şu boyutu var: Hiç kimse bizden bu işi serbest piyasa kurallarına aykırı yapmamızı beklemesin; bir kere su tersine akmaz.

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Avrupa’da neyse, Amerika’da neyse aynısını istiyoruz.

SANAYİ VE TİCARET BAKANI MEHMET ZAFER ÇAĞLAYAN (Ankara) – Bu noktada, esnaf, sanatkâr, hipermarket, alışveriş merkezleri, tamamı dikkate alınarak, ekonominin gerektirdiği kurallar neyse, bu kurallar çerçevesinde yapılacak. Türkiye sadece bir kesimden ibaret değil.

Bu noktada, organize sanayi bölgeleri, biraz evvel bahsettim. “Vergilerde azaltma” diye bir soru geldi Sayın Alim Işık’tan. Biliyorsunuz, sosyal güvenlik primlerinde işveren hissesinde 5 puanlık bir düşüş yapacağımızı açıkladık.

Değerli arkadaşlar, bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum, ben yine bir sanayici olarak, yirmi yedi yıl fiilen sigorta primi ödemiş biri olarak şunu söylemek istiyorum: Evet, ülkemizde sosyal güvenlik yükleri, istihdam yükleri ağırdır. Ama, bu ağırlığın sebeplerinin ne olduğunu teşhis edemezsek bu işte yanlışa gideriz. Bunun sebebi… Geçmiş dönemde Türkiye’de “Kim ne veriyorsa, ben beş fazlasını veririm.” diyen zihniyetin ve Türkiye’ye “otuz sekiz yaşında genç emeklilik sistemi”ni getiren zihniyetin ortaya çıkarmış olduğu bir faturayı bugün hepimiz ödüyoruz. Bunun neticesinde, sadece 2008 yılında 37 katrilyon sosyal güvenlik sistemine bir aktarım yapıyoruz. İşte, sebep budur. Ama buna rağmen, Hükûmetimiz bu noktada rekabet gücünün artırılması ve daha fazla istihdam, daha fazla iş, girişimci yaratılması için işveren primlerinden 2008 yılında 5 puanlık bir düşüşü gerçekleştirecek. Kurumlar vergisi de, hepinizin bildiği gibi, yüzde 33’ten yüzde 20’ye düşürülmüştür.

Bunun yanı sıra, eğer değinemediğim konular varsa...

Sümer Halıyı da söyleyeyim, eksik kalmasın. Sümer Halının özelleştirme modelinin ne olup olmayacağı, Özelleştirme İdaresi tarafından çalışılacaktır. Ancak, bu konuda, benim kafamda, olması gereken şey, buranın bir enstitüye dönüştürülmesi ve enstitü marifetiyle buradaki geçmiş dönemde yapılan çalışmaların devam ettirilmesidir. Bununla ilgili tabii ki, Özelleştirme İdaresi buna karar verecek, ama mutlaka, Doğu ve Güneydoğu’daki şeker fabrikaları da sosyal dengeler dikkate alınarak yapılacaktır.

Sayın Başkanım, ben mümkün olduğunca cevap vermeye çalıştım, veremediklerime de mutlaka yazılı olarak cevap vereceğim.

Teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Sayın milletvekilleri, şimdi, sırasıyla, onuncu turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

Dışişleri Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

11- DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI

1.– Dışişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                  Açıklama                                                           (YTL)   

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                        611.253.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02             Savunma Hizmetleri                                                                     134.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07             Sağlık Hizmetleri                                                                      1.748.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08             Dinlenme, Kültür ve Din Hizmetleri                                       37.550.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09             Eğitim Hizmetleri                                                                    50.710.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10             Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                         6.578.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                     

                 TOPLAM                                                                             707.973.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.- Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

719.790.418,62

 

- Toplam Harcama

:

654.376.397,25

 

- İptal Edilen Ödenek

:

56.793.539,27

 

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

8.620.482,10

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Dışişleri Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.95 - AVRUPA BİRLİĞİ GENEL SEKRETERLİĞİ

1.– Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                  Açıklama                                                           (YTL)   

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                            9.379.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03             Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                         130.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                      

                 TOPLAM                                                                                 9.509.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Avrupa Birliği Genel Sekreterliği 2006 Yılı Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Avrupa Birliği Genel Sekreterliği  2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

8.410.510,00

 

- Toplam Harcama

:

5.073.150,63

 

- İptal Edilen Ödenek

:

3.337.359,37

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Avrupa Birliği Genel Sekreterliğinin 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

19 – SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI

1.– Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                  Açıklama                                                           (YTL)   

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                        106.870.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02             Savunma Hizmetleri                                                                  1.472.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                224.378.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07             Sağlık Hizmetleri                                                                           54.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                      

                 TOPLAM                                                                             332.774.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

276.767.449,19

 

- Toplam Harcama

:

251.281.877,14

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

5.890,62

 

- İptal Edilen Ödenek

:

24.684.546,73

 

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

806.915,94

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir

Rekabet Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.07- REKABET KURUMU

1.– Rekabet Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                  Açıklama                                                           (YTL)   

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                          19.821.021

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02             Savunma Hizmetleri                                                                     576.520

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Ekonomik işler ve Hizmetler                                                   12.876.976

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                      

                 TOPLAM                                                                               33.274.517

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD                                  Açıklama                                                           (YTL)   

03             Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                    386.286

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05             Diğer Gelirler                                                                          32.888.231

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                     

                 TOPLAM                                                                               33.274.517

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Rekabet Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Rekabet Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Rekabet  Kurumu  2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Rekabet  Kurumu  2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

  32.000.078,09

 

- Toplam Harcama

:

  28.467.163,97

 

- İptal Edilen Ödenek

:

  3.532.914,12

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B- CETVELİ

                                                                                               (YTL)      

 

- Bütçe Tahmini

:

   21.339.499,00

 

 

- Yılı Tahsilat

 

:

  35.875.207,87

 

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Rekabet  Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Millî Prodüktivite Merkezi 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.23 – MİLLÎ PRODÜKTİVİTE MERKEZİ

1.– Millî Prodüktivite Merkezi 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                  Açıklama                                                           (YTL)   

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                            3.308.850

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                    6.842.150

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                     

                 TOPLAM                                                                               10.151.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD                                  Açıklama                                                           (YTL)   

03             Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                    590.700

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                             2.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05             Diğer Gelirler                                                                            3.682.300

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                     

                 TOPLAM                                                                                 6.273.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Millî Prodüktivite Merkezi 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Millî Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Millî Prodüktivite Merkezi  2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Millî Prodüktivite Merkezi  2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

9.203.000,00

 

- Toplam Harcama

:

8.105.273,61

 

- İptal Edilen Ödenek

:

1.097.726,39

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B- CETVELİ

                                                                                               (YTL)      

 

- Bütçe Tahmini

:

5.658.000,00

 

 

- Yılı Tahsilat

 

:

8.894.828,51

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Millî Prodüktivite Merkezi 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.30 -  KÜÇÜK VE ORTA ÖLÇEKLİ SANAYİİ GELİŞTİRME VE DESTEKLEME İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.– Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                  Açıklama                                                           (YTL)    

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                          12.567.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03             Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                      1.100.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                208.701.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                     

                 TOPLAM                                                                             222.368.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD                                  Açıklama                                                           (YTL)   

03             Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                 2.641.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                           94.607.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05             Diğer Gelirler                                                                          38.343.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06             Sermaye Gelirleri                                                                           35.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08             Alacaklardan Tahsilat                                                                6.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                     

                 TOPLAM                                                                             141.626.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi  Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi  Başkanlığı

2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

160.400.000,00

 

- Toplam Harcama

:

80.247.933,38

 

- İptal Edilen Ödenek

:

80.152.066,62

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B- CETVELİ

                                                                                               (YTL)      

 

- Bütçe Tahmini

:

134.890.000,00

 

 

- Yılı Tahsilat

 

:

47.386.423,78

 

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi  Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Akreditasyon Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.21- TÜRK AKREDİTASYON KURUMU

1.– Türk Akreditasyon Kurumu 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                  Açıklama                                                           (YTL)   

04             Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                    4.710.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                    

                 TOPLAM                                                                                 4.710.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD                                  Açıklama                                                           (YTL)   

03             Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                 4.475.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05             Diğer Gelirler                                                                               235.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                    

                 TOPLAM                                                                                 4.710.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk Akreditasyon Kurumu 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Türk Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Türk Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

4.365.000,00

 

- Toplam Harcama

:

3.848.809,67

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

464.034,03

 

- İptal Edilen Ödenek

:

980.224,36

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B- CETVELİ

                                                                                               (YTL)      

 

- Bütçe Tahmini

:

4.135.000,00

 

 

- Yılı Tahsilat

 

:

6.985.781,12

 

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türk Akreditasyon Kurumu 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.22 – TÜRK STANDARTLARI ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1.– Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                  Açıklama                                                           (YTL)   

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                          24.600.364

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                136.746.636

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                 TOPLAM                                                                             161.347.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD                                  Açıklama                                                           (YTL)   

03             Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                             132.086.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05             Diğer Gelirler                                                                          68.439.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09             Ret ve İadeler ( - )                                                                       -525.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                 TOPLAM                                                                             200.000.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

170.860.000,00

 

- Toplam Harcama

:

98.399.745,27

 

- İptal Edilen Ödenek

:

72.460.254,73

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B- CETVELİ

                                                                                               (YTL)      

 

- Bütçe Tahmini

:

162.000.000,00

 

 

- Yılı Tahsilat

 

:

200.553.388,08

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.24 – TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ BAŞKANLIĞI

1.– Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                  Açıklama                                                           (YTL)   

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                          15.520.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

02             Savunma Hizmetleri                                                                       53.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03             Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                         520.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                  19.641.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                 TOPLAM                                                                               35.734.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD                                  Açıklama                                                           (YTL)   

03             Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                               67.556.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05             Diğer Gelirler                                                                            9.806.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                   

                 TOPLAM                                                                               77.362.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

30.824.000,00

 

- Toplam Harcama

:

16.379.132,03

 

- İptal Edilen Ödenek

:

14.444.867,97

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Bütçe Tahmini

:

34.200.000,00

 

 

- Yılı Tahsilat

 

:

59.580.724,50

 

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Türk Patent Enstitüsü  Başkanlığı 2006 Yılı Kesin bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Rekabet Kurumu, Millî Prodüktivite Merkezi, Küçük ve Orta Ölçekli Sanayii Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu, Türk Standartları Enstitüsü Başkanlığı ve Türk Patent Enstitüsü Başkanlığının 2008 yılı bütçeleri ile 2006 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir, hayırlı olmalarını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri onuncu tur görüşmeleri tamamlanmıştır, birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.24

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.39

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (Devam)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (Devam)

İ) TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1.- Çevre ve  Orman Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Çevre ve Orman Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) ORMAN  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Orman Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

M) DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

N) DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

O) ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN –  Komisyon ve Hükûmet burada.

Şimdi, on birinci tur görüşmelerine başlıyoruz. On birinci turda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra on beş dakika süreyle soru ve cevap işlemini yapacağız. Soru sorma işlemiyle ilgili açıklamalar daha önceleri de yapıldığı için tekrarlamıyorum. Soru sormak isteyen milletvekilleri, görüşmelerin bitimine kadar yerlerinden soru için giriş yapabilirler.

Soru sorma işlemini başlatıyorum. Bilgilerinize sunulur.

On birinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay, Kırşehir Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu, Tekirdağ Milletvekili Sayın Kemalettin Nalcı; AK Parti Grubu adına, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak, Hatay Milletvekili Sayın Orhan Karasayar, İstanbul Milletvekili Sayın Mesude Nursuna Memecan, Adana Milletvekili Sayın Fatoş Gürkan, Kars Milletvekili Sayın Zeki Karabayır, Van Milletvekili Sayın İkram Dinçer, Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk; Demokratik Toplum Partisi Grubu adına, Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici, Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin, Eskişehir Milletvekili Sayın Fehmi Murat Sönmez, Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük, Mersin Milletvekili Sayın Vahap Seçer.

Şahısları adına söz isteyenler: Lehinde, Bursa Milletvekili Sayın Ali Koyuncu, İstanbul Milletvekili Sayın İbrahim Yiğit, Gaziantep Milletvekili Sayın Özlem Müftüoğlu, Artvin Milletvekili Sayın Ertekin Çolak; aleyhinde, Niğde Milletvekili Sayın Mümin İnan, Çankırı Milletvekili Sayın Ahmet Bukan.

Sayın milletvekilleri, şimdi, ilk söz sırası, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay’a aittir.

Buyurun Sayın Ertugay. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Ertugay, süreniz on iki dakika efendim.

MHP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığımızın 2008 yılı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, toplumun artan ve çeşitlenen gıda maddeleri talebinin karşılanmasına ek olarak, gıda, dokuma, deri ve ilaç gibi tarıma dayalı sanayiler ile istihdama ve ihracata olan önemli katkısı, tarıma girdi veren sanayilere pazar olması, biyolojik çeşitlilik ve çevreyle olan ilişkileri, tarımın pek çok açıdan öncelikli sektör olarak ele alınmasını zorunlu kılmaktadır. Diğer yandan, ülkemizin ekonomisi, sosyal dokusu, nüfus yapısı, coğrafyası ve jeopolitik konumu ile tarımın ülkeye sağlayabildikleri bir arada düşünüldüğünde, sektörün ülkemiz için öneminin ve vazgeçilmezliğinin bir kat daha yüksek olduğu açıkça görülmektedir.

Bu gerçeğe rağmen, son beş yıldaki AKP Hükûmetleri tarafından tarımda sorunların özüne inen, sürdürülebilir ve üretken politikalar yerine, temelsiz, yanlış, empoze edilmiş, günübirlik ve siyasi avantaj sağlamaya yönelik popülist politikaların tercih edilmesi sektör olarak tarımın rekabet gücünü düşürmüş, tasfiye sürecini hızlandırmış ve tarım nüfusunun yarısına yakınını fakirlik düzeyinin altına indirmiştir.

Değerli milletvekilleri, tarımın bir taraftan icrası zor, sıkıntılı, kâr marjı düşük bir sektör olması, diğer taraftan ise insanlığın başta beslenme olmak üzere en temel, olmazsa olmaz ihtiyaçlarını karşılayan bir sektör olması özelliğini göz önüne alan bütün gelişmiş ülkeler yıllardır tarımda korumacı politikalara önem vermişler ve bütçelerinden önemli paylar ayırarak tarımlarını desteklemeye devam etmişlerdir. Sadece bir örnek vermek gerekirse, aşırı desteklerle şimdiye kadar hemen hemen tarımdaki birçok sorununu çözmüş durumda olan Avrupa Birliği ülkelerinin 2007-2013 dönemi için tarımlarına ayırdığı pay bütçelerinin tam yüzde 43’üdür, tamı tamına 363 milyar eurodur. Altyapıdan pazarlamaya kadar dağ gibi sorunları olan ülkemizin 2008 bütçesindeki tarımın payı ise sadece 3,10’dur.

Değerli milletvekilleri, tarımın öncelikli sektör olarak görülmediği, yanlış tarım politikalarının uygulandığı ve yeterli kaynağın aktarılmadığı bu dönemde bırakın yeterli kaynak aktararak tarımda yapısal sorunları çözmeyi, Türk çiftçisi haksız rekabet karşısında bırakılmış, ürününü üretim maliyetlerinin çok altında satmak zorunda kalmış ve gerçekten çok ciddi bir fakirleşme sürecine girmiş, sonuçta da tarımdan son yılların en büyük kaçışı izlemiştir. Nitekim 2004-2006 yılları arası tarımdaki nüfus azalması yaklaşık 1,5 milyondur, aynı yıllarda Türkiye genelindeki istihdamdaki artış ise sadece ve sadece 344 bindir. Bunun anlamı, toprağını bırakıp giden insanlar diğer alanlarda hiçbir istihdam imkânı bulamadan doğrudan işsizler ordusuna eklenmişlerdir. Sayın Hükûmete, buradan, tarım topraklarının boşaltılıp büyük şehir varoşlarının doldurulması sonucunu doğuran bu politikaların devamının Türkiye’yi çok ciddi bir sosyal çalkantının içine sürükleyeceği endişesini taşıdığımızı bilhassa iletmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu dönemde yetersiz ve yanlış tarım politikalarının uygulanması yanı sıra Türk tarımı iyi de yönetilmemiştir. Ege’deki pamuk, üzüm, incir üreticisi; Trakya’daki çeltik, ayçiçeği üreticisi; Akdeniz’deki narenciye, sera üreticisi; Karadeniz’deki fındık, çay üreticisi; İç Anadolu’daki buğday, pancar, patates üreticisi; Güneydoğu Anadolu’daki pamuk, mısır, tütün üreticisi, özellikle Doğu Anadolu’daki hayvancılıkla uğraşan üreticilerimiz yüksek maliyet-düşük fiyat kıskacında bırakılarak ezdirilmiş ve dış pazarda rekabet edemez hâle getirilmişlerdir. Korkarız ki bu gidişatın sonu, bugüne kadar gıda üretiminde kendine yeterliliğin ötesinde dış pazarı da besleyen Türkiye’nin başka ülkelere pazar olmasıdır.

Bakın, buğday üreticisi 2002 yılında yaklaşık 4,77 kilogram buğdayla 1 litre mazot alabilirken, 2006 yılında ancak 6,27 kilogram buğdayla 1 litre mazot almıştır. Bugün, Türkiye çiftçisine Avrupa Birliğinde, hatta dünyada en pahalı mazotu kullandıran yegâne ülkedir.

Yine, 2002 yılında 1 kilogram DAP gübresi alabilmek için yaklaşık 0,78 kilogram buğday satması gereken çiftçi, 2006 yılında 1,5 kilograma yakın buğday satmak zorunda kalmıştır. Zaman darlığından geçiyorum. Bu mukayeseleri bütün ürünler ve bütün girdiler için vermek ve aynı vahim sonuçları ortaya koymak mümkün. Buradaki sonuç olarak söylenecek husus şu: Neticede ürün fiyatları yerinde sayarken, hatta düşerken, girdi fiyatları inadına yüksek seyretmiştir.

Bir örnek de hayvancılıktan vereyim. Besici 2002 yılında yaklaşık 2 kilogram -o da satabilirse- sığır eti karşılığında 1 torba yem alabilirken, 2007 yılında 4 kilogram et karşılığında 1 torba yem alabilmiştir. Hakeza süt üreticisinin durumu bundan farklı değildir. 2002 yılında 30 litre süt ile 1 torba yem alan üretici, 2007 yılında 50 litre sütle ancak bunu alabilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu dönemin en büyük mağduru, hiç şüpheniz olmasın hayvan üreticisidir. Ülkemizdeki hayvancılık bitme noktasına gelmiştir ve hayvancılığımızın geleceği tehdit altına sokulmuştur. Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi’nden ülkeye kaçak hayvan girişleri çok artmıştır. Bu durum hayvancılığımız için gerçekten çok ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bunun yanında, yerli üreticiyi haksız kazanç karşısında perişan etmiştir.

Bundan daha da vahim olanı, buralardan sağlanan rantın, kirli paranın, kanlı terör örgütünün finansmanına gittiği gerçeğidir. Kaçakçılıkla yapılacak etkin ve kararlı bir mücadele, hiç şüpheniz olmasın ki, bu ülke hayvancılığına ve ülkemize yapılacak en büyük hizmet olacaktır. İstenilirse bunun başarılabileceğinin en iyi örneği 57'nci Hükûmet döneminde verilmiş ve kaçakçılıkla yapılan etkin bir mücadele noktasında kaçak hayvan girişi sıfır noktaya indirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, diğer yandan damızlık düve ithaline devam edilmesi son derece yanlış bir karardır. Bize göre Türkiye, ihtiyacı olan damızlık materyali içeriden karşılayacak durumdadır. Hükûmete tavsiyemiz, damızlık düve ithalini durdurmasıdır. Hele hele deli dana yani BSE riski taşıyan Avrupa Birliği ülkelerinden ve Amerika'dan asla ithalat yapmamasıdır ve bunun akabinde hayvansal ürün ithalatına hiçbir şekilde müsaade etmemesidir. Aksi takdirde, zaten zor durumda olan Türkiye hayvancılığının iyice batacağı, Türkiye'nin Avrupa Birliği ve ABD'nin pazarı hâline geleceği ikazını buradan yapıyorum.

Değerli milletvekilleri, diğer taraftan maalesef bu dönemde kriz yönetmek bir tarafa kriz üretilmiştir. Bu ülke, en iddialı ve dünya pazarlarında neredeyse rakipsiz olduğu bir üründe, fındıkta hiç yoktan bir kriz yaşamıştır. Fındıkta FİSKOBİRLİK'in politik nedenlerle devre dışı bırakılarak bu görevin, uzmanlık alanı olmayan Toprak Mahsulleri Ofisine verilmesi hem fındık üreticisini perişan etmiş hem de devleti ciddi oranlarda zarara uğratmıştır. Hükûmet FİSKOBİRLİK'e iki yıl önce sadece 200 milyon YTL kredi sağlamayı göze alsaydı, bugün TMO'nun yani hazinenin üzerine 1 milyar 200 milyon YTL'lik görev zararı binmeyecekti.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet, küresel ısınmanın yaşandığı, kuraklığın geliyorum dediği bir dönemde bu süreci iyi yönetememiş, ülkenin kaynaklarını etkin ve doğru bir biçimde kullanmak ve gerekli tedbirleri zamanında almak bir yana yanlış politikalarına devam etmiştir. Doğrudan gelir desteği kayıtlarına göre yapılan tespitlerde yaklaşık 540 bin üreticinin zarar gördüğü ve yapılacak parasal destek tutarının yaklaşık 265 milyon YTL olduğu öngörülmüştür. Ancak, kuraklık kapsamına alınmayan diğer iller ve başta, üzüm, incir, ayçiçeği, pamuk, haşhaş, narenciye olmak üzere bütün ürünler dikkate alındığında gerçek zararın 5 milyar YTL civarında yani 5 katrilyon olduğu görülmektedir. Kuraklık kararnamesinden istifade ettirilmeyen yüz binlerce çiftçi çok mağdur durumdadır. Bu çiftçilerimizin neredeyse tamamı büyük bir borç batağındadır. Evine, traktörüne, ahırına, hayvanına hacizler gitmektedir. Bu bakımdan, acilen üreticilerin tarım krediye, Ziraat Bankasına ve TEDAŞ’a olan borçlarının ertelenmesi veya yeniden yapılandırılması, on binlerce çiftçinin bu mağduriyetlerinin giderilmesi büyük bir önem arz etmektedir. Bunu Sayın Bakana buradan özellikle iletiyorum.

Değerli milletvekilleri, başta da ifade ettiğim gibi, tarımın gelişmesinde, tarım nüfusunun kalkındırılmasında tarımsal desteklemeler çok önemlidir. Bugün, ciddi, etkin ve verimli bir destekleme politikasının uygulandığı asla söylenemez. Tarım desteklerine ayrılan kaynak son derece yetersizdir. Sadece destekleme kalemi artırılarak doğru bir destekleme yapılamaz. Nitekim, 2007 yılında 100 ayrı destekleme kalemi için destekleme yapılması öngörülmüş, ancak bugüne kadar başta süt teşvik primi olmak üzere birçok destek hâlâ ödenmemiştir. Ödenmeyen destek miktarının, aldığımız, kısmi imkânlarla aldığımız bilgilere göre, 700 milyon YTL civarında olduğu, bunun üzerine fındık üreticisinin taa 2004 yılından kalan 200 milyon YTL civarında alacağını da eklediğimiz zaman aşağı yukarı 1 milyar YTL olan çiftçinin alacağı 2008 bütçesine aktarılmıştır. 2008 bütçesinde destekleme için öngörülen 5,4 milyar YTL’den bunu düştüğünüz zaman, geriye kalan destek miktarının çiftçiye taahhüt edilen destekleri karşılamasından çok çok uzak olduğu açıkça görülmektedir. Bunun anlamı, 2008 yılı çiftçi için yine bir sıkıntı ve çile yılı olacaktır.

Bakanlığın bütçeden aldığı pay 2007 yılında yüzde 3,29 iken, bugün görüştüğümüz bütçede yüzde 3,10’a gerilemiştir ve 2002 yılında tarımsal desteklemelerin toplam gayrisafi millî hasıladan aldığı pay binde 7,9 iken bundan sonraki yıllarda -bir yıl hariç, 2005 yılı- giderek düşmüş, 2008 yılında ise binde 7,6 olarak tespit edilmiştir.

Neticede, tarıma bütçeden ayrılan pay da gayrisafi yurt içi hasılada tarımın payı da tarımsal desteklerin payı da giderek düşmüştür. 2008 için öngörülen destekleme oranları da önceki yıllara göre oransal olarak çok düşüktür.

Sayın milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, tarımsal potansiyeli, Türkiye’nin en büyük zenginliği ve şansı olarak görüyoruz...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ertugay, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ZEKİ ERTUGAY (Devamla) – Türk çiftçisi dünyanın en fedakâr ve en kanaatkâr insanıdır, aynı zamanda en çalışkan ve üretken insanıdır. Türkiye’nin bu avantajını çok iyi kullanması gerekir.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, bu bütçelerle ve bu bakış açısıyla, bu politikalarla, bu zihniyetle Türkiye tarımının sorunları çözülemez; tarım, üretken, rekabet edebilir bir yapıya kavuşturulamaz; Türk çiftçisinin haksız rekabet karşısında kalması önlenemez; tarımdan, kırsal kesimden kente kaçış önlenemez. İnsanı yaşadığı topraklarda doyuramayan, kente sağlıksız göçün ortaya çıkardığı sosyal ve ekonomik maliyeti hesaplayamayan, Türk çiftçisine tepeden bakan siyasi anlayışlar ülkeye hizmet edemez. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Hükûmete tavsiyemiz, tarımı, tarım kesimini millî bir bakış açısıyla ele alması, daha çok ve etkili bir kaynak aktarmasıdır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ertugay.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci söz sırası Kırşehir Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on iki dakika Sayın Çobanoğlu.

MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesi hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, son yüzyıldaki hızlı ekonomik kalkınma ve nüfus artışı önemli çevresel sorunları da beraberinde getirmiştir. Çevresel kaygılardan uzak, ekonomik eksenli, sürdürülebilir olmayan kalkınma yaklaşımlarının sonuçları ve etkileri bütün dünyada kaygı yaratmaktadır. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin etkilerinin belirginleşmesi, bu kaygıların daha yakından ve daha geniş toplum kesimlerince hissedilmesine neden olmaktadır. Geldiğimiz aşamada bütün ülkeler doğal kaynaklarını sürdürülebilir kalkınma yaklaşımıyla rasyonel şekilde kullanma bilincine varmışlardır.

Ülkemizdeki doğal kaynakların en önemlilerinden birisi ülke alanının yaklaşık yüzde 27’sini kaplayan ve çok önemli ekolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel faydalar sağlayan ormanlarımızdır. Yenilenebilir kaynaklardan olan ormanlarımızın sürdürülebilir yönetimi ülkemizin sürdürülebilir ve dengeli kalkınması için büyük bir önem taşımaktadır. Ülkemizin topoğrafik yapısı, demografik, ekonomik, sosyal, kültürel ve ekolojik şartları ormanlarımızın sahip olduğu önemi bir kat daha artırmaktadır. Yakın zamana kadar ormanlar üzerindeki baskı, esas itibarıyla kırsal kaynaklı ve odun ve odun dışı orman ürünlerinden faydalanma amacı taşımaktaydı. Hızlı kentleşme, sanayileşme, göç ve ulusal ve uluslararası alanda yaşanan gelişmeler ve bilinçlenme, bir yandan ormanlar üzerindeki baskıyı kırsal alanlardan kent, kıyı ve turizm alanlarına taşımış, diğer yandan toplumun ormanlardan olan beklentilerini önemli ölçüde değiştirmiştir. Bu bağlamda, ormanların odun ve odun dışı üretim fonksiyonları yanında, sosyal ve kültürel hizmetleri, rekreasyonel, eko turizm, avcılık, koruyucu çevresel fonksiyonları, toprak ve su kaynaklarının korunması, karbon birikimi, havanın temizlenmesi giderek daha fazla önem kazanmaktadır.

Ulusal ve uluslararası düzeyde meydana gelen bu gelişmeler ışığında ülkemizdeki ormancılık konularına olan son beş yıldaki yaklaşımı ele aldığımızda görünen tablo umut vermemektedir.  Bu dönemde yapılanlara ve izlenen politikalara burada birlikte göz atalım.

Ülkemizde çağdaş ormancılık politikasının tersi politikalar uygulanmaktadır. Ormancılık bütün dünyada yükselen değer hâline gelirken ülkemizde uygulanan ormancılık politikaları tam tersi yönde ilerlemektedir. Bütün ülkeler iklim değişikliğini azaltmak için neredeyse bir metrekare yeşil alanın üzerine titrerken, ormanlarımız maden ocaklarıyla delik deşik hâle getirilmekte, ağaçlandırmalar dibe vurmaktadır. Üretimi artırmak için bakım adı altında aşırı kesimler yapılmaktadır ve en çok kesen en başarılı yönetici olarak taltif edilmektedir. Şimdi, özelleştirme için kamuoyu oluşturulmaya çalışılmakta, özel ormanlar Avrupa’nın en önemli sorunu hâline gelmişken her fırsatta Avrupa örnek gösterilerek ormanlarımızın özelleştirilmesi için uygun ortam kollanmaktadır.

Yukarıdaki yaklaşımı hayata geçirmek için kurumsal ve yasal yapı sorun olarak görülmekte ve ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. AKP, bilinçli ve organize bir şekilde parti devletine dönüşüm programı başlatmıştır. Devletin kurumları, anayasal değerler, yasalar ve devlet memurları kalkınmanın önünde engel olarak algılanmaktadır. Konusuna hâkim uzman devlet memurları ve mevcut yasalar, işlerine gelmediği sürece dönüşüm programının önündeki engel olarak görülmektedir.

Çevre ve Orman Bakanlığı da dönüşüm programında üzerine düşeni yapmıştır. Geçen beş yıllık süre içerisinde neredeyse bütün orta ve üst yöneticiler değiştirilmiş, liyakat ve kıdem hiçbir şekilde dikkate alınmadan yerlerine politik tayinler yapılmıştır. Şube müdüründen müsteşara kadar bütün üst düzey kadrolar değiştirilmiş ve bu yolla kurumsal hafıza tamamen yok edilmiştir. Bilgi birikimi, liyakat ve kıdem dikkate alınmadan yandaş olma ölçüsü bir hükûmet klasiği hâlini almıştır. Bu durum tüm bakanlıklarda gözlenmektedir. İşini iyi bilen, mevzuatı anlayan, kamuoyu hizmetlerinin anlamını idrak etmiş birikimli elemanlar bugün bir kenara itilmiş, gelişmeleri endişeyle izlemektedirler.

Mevcut mevzuat, başta ormanlar olmak üzere doğal kaynakların rasyonel ve toplum menfaati yönünde kullanılmasını öngörmektedir. Bireysel, siyasi talepler önünde engel teşkil eden mevzuat düşman ilan edilmiş, her fırsatta değiştirilmeye çalışılmıştır. Ormanların korunması için kurulan teşkilatta yönetim anlayışına hâkim olunan görüş, ormanların korunmasının halkın menfaatine aykırı olduğu inancıdır. Ayrıca, mevcut orman alanlarımızın korunması, ülkenin kalkınması önünde bir engel olduğu kanaati de yaygındır. 17’nci madde uygulamaları buna bir örnektir. Devlet ormanlarından kamu kuruluşlarına bedelsiz izinler verilmektedir. Kuruma ait arsa ve araziler değerlerinin altında elden çıkarılmaktadır.

Son dönemlerde ormanlardan yapılan tahsisler ve maden arama izinleri yoğun bir şekilde kamuoyunun gündemini işgal etmektedir. Ormanlar serbest mal kabul edilerek yol yapımı, enerji tesisi, sosyal amaçlı tesis kurma gibi amaçlarla ücretsiz olarak tahsis edilmekte, bu durum yalnızca orman alanlarının daralmasına yol açmamakta, aynı zamanda orman alanlarında yangın riskinin, gürültü ve kirlenmenin artmasına ve ekosistem bütünlüğünün bozulmasına neden olmaktadır.

Diğer yandan, önemli doğa koruma alanlarında ve ormanlık alanlarda kapsamlı çevresel sosyal ve ekonomik etki değerlendirmeleri yapılmadan maden arama ve işletme ruhsatları verilmektedir. Buna birçok örnek vermek mümkün değerli milletvekilleri, ama kendi şahit olduğum iki konuyu da burada sizlerle paylaşmak istiyorum.

Geçen yıl Antalya’da bir şirket maden ruhsatı alır, daha sonra arama yapmak üzere izin alır ve sahadaki bütün ağaçları keserler. Olayın basına yansıması üzerine biz de bir heyetle Antalya’nın merkezindeki bu köyümüze gittik. Gördüğümüz manzara şuydu değerli milletvekilleri: Üzerindeki yüz yıllık ağaçların tamamı kesilmiş ve buralarda orman toprağının hepsi buradan bir başka yere nakledilmişti. Orada köylülerle konuştuğumuzda, asıl amaç burada maden aramak değil, maden çıkarmak değil, bu maden ruhsatları vasıtasıyla, orman toprağı Antalya’daki tatil köylerine, otellere ve seralara toprak olarak, yüksek fiyatlarla satılıyor ve şahsen, kendi gözlerimle gördüğüm bu alanda tekrar orman yetiştirmek mümkün olmaktan çıkıyor değerli milletvekilleri. Bu konuda –tabii ki ülkenin madenlerini çıkarmayacak mıyız, çıkaralım ama- orman teşkilatı olarak –tabii, Maden Kanunu’nun da amir hükümleri var ama- daha dikkatli olmamız gerektiği kanaatindeyim. Tabii, hepsini de bu şekliyle, bütün madencileri de bu şekliyle görmemiz mümkün değil. Bu anlamda güzel örneklere de şahit oldum, onu da paylaşmak istiyorum: İstanbul Kemerburgaz’da kömür madeni çıkaran bazı firmalar, işletme sürelerinin sonunda kömür madenlerini çıkardıkları sahalarda çok güzel ağaçlandırma yapmışlardır, oralarda da tekrar bu alanları orman sahalarına kavuşturmuşlardır. Yani, burada ben, iki farklı örnekle iyi uygulama ile kötü uygulama arasındaki farkı da burada vurgulamak için bundan bahsettim.

Değerli milletvekilleri, şimdi, Sayın Başbakanımız, geçtiğimiz hafta yaptığı bir konuşmada, özellikle bu anayasa taslağıyla ilgili şunu ifade etti: “Bu anayasa taslağımızı eleştirenler, hiç kimse bu taslağın kapağını kaldırmıyor, ama herkes bir şeyler söylüyor.” mealinde sözler etti.

Şimdi, bir orman mühendisi olarak, ormancılığımızın geleceğiyle ilgili yeni anayasada birtakım tehditler, tehlikeler var. Ben, buradan da huzurunuzda bu konulara da dikkatinizi çekmek istiyorum.

Bir kere, geçtiğimiz dönemde de epeyce tartışılmış bir 2/B konusu var. Bildiğiniz gibi, 31/12/1981 tarihinden önce, ilim ve fen bakımından orman vasfını kaybetmiş alanlar orman dışına çıkarılabilir. Yani, ormanları yasal olarak bir tek bu şekilde daraltabiliriz. Böyle bir yasa var ve o günden bugüne kadar da kadastro çalışmaları devam ediyor. Şu ana kadar 450 bin hektar civarında da bir kadastro çalışması bitmiş. Öyle tahmin ediyorum, birkaç sene içerisinde de tamamı bitecek. Ama, bu taslakta, Sayın Başbakanımızın “…kapağını kaldırmadan konuşuyorsunuz.” dediği taslakta şöyle bir ifade var. Yani, nasıl milat 82 Anayasası’nda 31/12/1981’di, şimdi bu anayasa taslağında da 23/7/2007.

Değerli milletvekilleri, böyle bir şeye cevaz verdiğimiz zaman, yaptığımız bütün kadastro çalışmaları boşa gidecektir ve şu gün rakamıyla 450 bin hektar olan orman dışına çıkarılmış saha, o zaman 1 milyon hektar civarına gelecektir ki, bu, ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bu konuda da özellikle gelecekteki bu anayasa taslağıyla ilgili dikkatinizi çekmek istiyorum.

Yine, bu 2/B’lerle ilgili yakın bir sıkıntımız var değerli milletvekili arkadaşlarım. Bildiğiniz gibi, Medeni Kanun’un 973’üncü maddesi zilyetliği tarif etmektedir: “Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunduran kimseye zilyet denir.”

Yine, Medeni Kanun’umuzun 713’üncü maddesi de zilyetlikle ilgili şunu söylüyor: “Tapuya kayıtlı olmayan bir taşınmaz üzerinde aralıksız ve davasız yirmi yıl zilyet olan kimse, bu zilyet olduğu taşınmaz üzerinde müracaat ederek, tapuya kendi adına tahsisini isteyebilir.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çobanoğlu, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum.

Şimdi, İstanbul’da 2/B’yle orman dışına çıkarılmış çok ciddi ekonomik değere sahip arsaların, parsellerin bir kısmının zaman aşımı dolmak üzere. Geçen dönem Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda hazırlanan bir teklif var. Bu 2/B’ye bir ilave getiriliyor, yani bu 2/B’yle orman alanı dışına çıkarılan alanlarda zilyetlikle, zaman aşımıyla mülkiyet sahip olunamaz diye. Bunu sizler hazırladınız değerli milletvekilleri, sizin grubunuzun katkılarıyla hazırlandı, ama maalesef Genel Kurula gelmedi. Endişe ediyoruz, birtakım insanlara rant kapısı açılmasından, hak etmedikleri çok büyük kazançlar sağlamasından endişe ediyoruz. Bu teklifin bir an önce Genel Kurula gelmesini… Nasıl Savcılar Hâkimler Yasası’nı bir günde burada hızlı bir şekilde görüşerek geçirdik. Ama, iki senedir bekliyor. Maalesef, bu teklif gelmemiştir. Teklifin gelmesini bekliyoruz.

Ben 2008 bütçesinin hepimiz için hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çobanoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son söz Tekirdağ Milletvekili Sayın Kemalettin Nalcı’ya aittir.

Buyurun Sayın Nalcı. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on bir dakika Sayın Nalcı.

MHP GRUBU ADINA KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Su İşleri, Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Türkiye’de su politikası ve enerji politikası üzerinde söz sahibi olan bir kurum idi. Bunun yanında, en son zamanda alınan ve 1053 sayılı Kanun çerçevesinde Bakanlar Kurulunun kararıyla yüz bini geçen şehirlerimizin içme suyu temini ihtiyaçları da Devlet Su İşleri bünyesine dâhil edilmiştir. Aynı 1053 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesinin değişmesi sonucunda da 3.225 belediyemizin su ve çevre, gerekirse arıtma hizmetleri de aynı DSİ kurumuna bağlanmıştır.

Şimdi, sayın milletvekilleri, Meclis açıldığı günden beri, yaklaşık olarak 20 milletvekili ve Sayın Bakan, burada çevresel, su konuları ve küresel ısınma üzerinde bayağı bir konuşma yaptık. Bu konuşmalar neticesinde siz de takdir edersiniz ki burada bir Su Komisyonu kuruldu, yani küresel ısınmayla ilgili Su Komisyonu ve burada bulunan değerli milletvekili arkadaşlarla birlikte bu Su Komisyonunda hâlen çalışmalarımızı devam ettiriyoruz ve gözüken şu: Gerçekten, çevremizi, Türkiye’yi bekleyen çok önemli sorunlar var. Bu sorunların da çözümünde en önemli pay, DSİ bölge müdürlüğünün genel müdürlerinin. Yani, Çevre ve Orman Bakanlığının rolü çok büyüktür.

Şimdi, 2872 no.lu, 26/4/2006 tarihinde, Çevre Kanunu’nda, geçici 4’üncü maddesinde belediyelere bir tamim gönderildi. Buna göre, nüfusu 100 binin üzerinde bulunan belediyeler, temin sürelerini verdikten sonra üç yıl içinde -bunu Çevre ve Orman Bakanlığı göndermiştir- nüfusu 100 bin ilâ 50 bin arasında bulunanlara beş yıl, 50 bin ilâ 10 bin arasında bulunanlara yedi yıl ve 10 bin ilâ 2 bin arasında bulunanlara da on yıl süre tanınmıştır. Yani, bu on yıl sürede belediyeler kendi arıtma tesislerini ve katı atık bertaraf tesislerini yapmak zorundalar.

Tabii, bunları yapmadıkları zaman ne olacak? Bunları yapmadıkları zaman Kanun’da belediyelere belirli cezai şartlar getirildi.

Şimdi, dün de Sayın Bayındırlık Bakanımız buradaydı. Belediyelere 400 milyon YTL’lik bir hibe bütçeden bahsetti. Ama bundan bahsederken bu seneki bütçeden hiç bahsetmedi. Doğrudur, 400 milyonluk bir bütçe son beş sene içinde tahsis edilmiştir. Ama bu, 2006 yılında 180 milyon, 2007’de 120 milyon, bu sene ise 40 milyondur.

Yeniden konumuza dönmek istiyorum: Şimdi, ben, burada Sayın Bakanımdan açık yüreklilikle buraya çıktığı zaman cevap vermesini rica edeceğim. DSİ’nin 2007 bütçesi ile 2008 bütçesi arasındaki farklar: Yatırımlarda yüzde 10,53; enerji yatırımlarında eksi 18,49; tarım yatırımlarında da eksi 3,03 bu seneki bütçe tahsisi. Burada gerçekçi olmamız lazım sayın milletvekilleri. Bu bütçeyle, bizim burada savunduğumuz… Sayın Bakanım buradan çıkıp da suyun tek elden yönetilmesi için, tek elden gidebilmesi için, havza politikaları için, şehirlerin suları, çevre, taşkın, bunları yapabilmek için bu bütçenin yeteceği kanaatinde değilim. Eğer Sayın Bakan burada bu bütçenin yeteceği kanaatindeyse bunun cevabını verdiği zaman… Bir sene çok yakındır. Bir sene sonra bakarız bunlar gerçekleşmiş mi diye. Gerçekleşebilmesi için bakın, bu seneki DSİ’nin öngörmüş olduğu, önünde yüz yetmiş beş tane gölet ve baraj projesi var, taşkın koruma projeleri var. Bunun akabinde gelen, şehirlerin… Ki, Çevre Orman Bakanlığı vasıtasıyla belli belediyeleri toplayıp belediyeler birliğiyle ilgili arıtma tesisleri, katı atık tesisleri için sözleşmeler yapılıyor. Sadece bu sene talep edilenin yüzde 24’üdür bu verilen bütçe, çünkü geçen seneki bütçeye göre de… Geçen sene 3 milyar 957 milyonken, bu seneki ödenek ise 3 milyar 792. Yani, geriye gelen, son beş senedir geriye gelen bir bütçeyle gidiyoruz.

Ben buradan soruyorum: Bu bütçeyle, buradan saydığımız, yapılması gereken işlerin hangisi yapılacak? Mevcudun yüzde 24’ünü karşılamıyor ki bize ilave olacak, bu saymış olduğumuz veya komisyondan çıkacak kararların uygulanması için yetecek ödenek değildir.

Bugün, sayın milletvekilleri, Konya Ovası’ndan tutun, Harran’dan tutun, Ergene’den tutun, Gediz’den tutun çoğu bölgemizde çevre sorunları ve kuraklık var. Bunların çözümü Çevre Orman Bakanlığında, yani DSİ’dedir.

Şimdi, biz bayramdan sonra Ergene Havzası’na, bulunmuş olduğum bölgedeki Ergene Havzası’na… Ki, bu bölgenin sorunu son on senedir konuşuluyor. Konuşuluyor ama yine gidilecek, bir önceki dönemdeki, 22’nci Dönemdeki gibi Su Araştırma Komisyonunun yapmış olduğu tüm çalışmalar tozlu raflarda bırakılmak zorunda kalacak. Bu bütçeyle bir yere gidilmesinin imkânı ve ihtimali yok.

Sayın milletvekilleri, Değerli Başkan; DSİ’nin bütçesindeki en önemli kalemlerden birisi tarım ve enerji sektörü. Tarım sektörü bu yatırım sektörünün yüzde 44’ünü karşılıyor, ama geçen seneye göre yüzde 4 daha düşük. Hani biz, sulamayı vahşi sulamalardan borulama sistemlerine getirecektik, sulamaları damlama sistemlerine getirecektik, drenajlara, ki, -burada bizim komisyonda da bulunan bir sayın milletvekilimiz var- Urfa’daki Harran bölgesinde drenajlar yapılmadığı sürece çok geç kalacağız. Bunlar biliniyor, tüm raporlarda var.

Ee, bunun yanında, çevre… Ergene Havzası’nı eğer düzene sokmadığımız zaman, orada sanayinin, şehirlerin atıklarını temizleyemediğimiz sürece, beş sene sonra bunun için de geç kalmış olacağız.

Konya Ovası’nda, sadece Bakanlığın vermiş olduğu gayriresmî kayıtlara göre otuz bin kaçak kuyu var. Hani biz havzadan havzaya su taşıyacaktık bunları bertaraf etmek için? Yani, ben şunu burada kesinlikle belirtmek istiyorum: Eğer Sayın Bakanımız da -burada çıkıp, bunlara cevap verecek- bu bütçeyle bunları yapabiliyorsa ben kendisine bu kürsüden teşekkür edeceğim.

İkinci konu: Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinden konuşmak istiyorum. Sayın milletvekilleri, Meteoroloji Genel Müdürlüğünde bine yakın personel çalışmakta, taşraların da ise 1.200 kişi çalışmakta. Bu dünyanın hiçbir tarafında ve hiçbir kurumda böyle bir şey yok. Bunun nedeni kadrolaşma. Şimdi, burada da, çalışanlarda da bir rahatsızlık var. Sayın Bakanın da bu konuyla ilgili bilgileri vardır. Genel Müdürlükte çalışanların hepsi sözleşmeli. Çoğu sözleşmeli diyelim, çünkü bana gelen bilgilerde bir yanlışlık da olabilir, ama taşrada çalışanların hepsi 657’ye tabi olduğu için gelirlerde bir farklılık olmaktadır. Yani, Genel Müdürlükte çalışanlar taşrada çalışanlardan daha fazla maaş almaktadır. Şimdi, buna baktığımız zaman, burada, Meteorolojinin bu yılki bütçesinde 108 milyon YTL civarında. Şimdi, Meteoroloji, bilindiği gibi, sadece hava tahmini yapmaz. Meteoroloji, gerçekten yaşamımız için çok önemli bir birimdir, araştırma birimidir. Bunun nedeni, tarımda, turizmde, ulaştırmada, ormanda, çevrede, şehircilikte, her alanda Meteorolojinin vermiş olduğu bilgiler bizim yaşantımızı etkilemektedir.

Şimdi, sayın milletvekilleri, ben burada şunu sormak istiyorum: Acaba Meteoroloji Genel Müdürlüğü, burada çalışan bin kişi, bir Orman Bakanlığıyla, bir Enerji Bakanlığıyla bir çalışma yapmış mıdır? Yani, şu: Yağışlara göre hangi bitkiler ekilebilir? Bunun çalışmasını yapmış mıdır? Benim aldığım bilgilere göre yok. Türkiye'nin, enerji sıkıntısı çekmiş olduğu bir günde veya ortamda, en temiz enerji olan rüzgâr enerjisi haritası acaba çıkartılmış mıdır, var mı? (AK Parti sıralarından “var” sesleri) Peki, alınmışsa, bu rüzgâr enerjisinin yanında da -ben sadece soruyorum var mı diye- bunun yanında da güneşleme sistemi, yani solar sistemiyle -1 santimetrekareye düşen ışığın- bir enerji elde edebilmemiz için oluşan bölgeler tespit edilmiş midir? Çünkü, bunların çalıştırılıp…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Nalcı, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Tabii.

Bunların koordineli olarak çalıştırılıp Meteoroloji Bölge Müdürlüğü tarafından verilmesi gerekmektedir.

Ama ben burada şunu da belirtmek istiyorum: Tabii, bu da bir polemik konusundan daha ziyade, Meteoroloji Bölge Müdürlüğü, biliyorsunuz, her tarafta otomatik istasyonlar kurmaktadır. En son yetmiş altı tane ihalesi yapılan otomatik istasyondan… İhale iptal edilmiştir. İhalenin iptal edilmesinin nedeni: Bu ihalede yolsuzluk olduğu bildirilmiştir ve bundan dolayı da 11 Mart 2005 tarihinde, Fatih Altaylı’nın da söylediği gibi, Başbakanımızın uçağı düşme tehlikesi geçirmiştir.

Şimdi, sayın milletvekilleri, ben burada Sayın Bakandan şunu rica ediyorum: Meteoroloji Genel Müdürlüğü -bugün gazetelerde de vardı- gerçekten doğrudur veya yanlıştır, şaibelerle gündeme gelen bir genel müdürlüktür. Bununla ilgili gerekli işlemleri yapacağı umuduyla, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nalcı.

Sayın milletvekilleri, şimdi söz sırası AK Parti Grubunda.

İlk söz, Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak’ın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Budak, süreniz yedi buçuk dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti Grubu adına Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesi hakkında söz verildi. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarım, sosyal ve ekonomik açıdan çok önemli bir sektördür. AK Parti döneminde genel ekonominin iyileşmesiyle birlikte tarımsal desteklerde 4 kat, tarımsal ürün ihracatında 2 kat, süt üretiminde yüzde 40, çeltik üretiminde yüzde 93, ayçiçeği üretiminde yüzde 32, mısır üretiminde ise yüzde 81 oranında artış sağlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, gelişmiş toplumlar tarımdan sanayiye, sanayiden bilişim teknolojisine ve nanoteknolojiye geçerken, ülke olarak biz tarımdan sanayiye tam olarak geçememiş, aynı zamanda sanayiden geçerken de bilişim teknolojisini ucundan yakalamış bir toplumuz. Küreselleşmeyle birlikte sermaye hareketleri günümüzde sınır tanımazken, ülkelerin kendi sınırları içerisindeki doğal kaynakları harekete geçirme milliyetçiliği dünyada ön plana çıkmıştır. Bu gelişmeleri gözeterek, bizler, AK Parti olarak son beş yılda tarımda çıkardığımız on bir adet temel kanun çerçevesinde, bu yeni dönemde yeni projeleri bu Parlamentoda hep birlikte hayata geçireceğimize inanıyorum. Örneğin, çıkarılan Tarım Kanunu kapsamında ürün konseylerinin hızla oluşturulması ve üretim havzalarına göre desteklemeler ile üretimin yönlendirilmesi çalışmaları bunlardan bazılarıdır.

Bakanlık olarak Hazinenin ve Maliyenin genel ekonominin iyileşmesiyle birlikte tarıma ayıracağı pay miktarını artırmasını beklemek yerine, tarımın kendi içindeki kaynakları ve dinamikleri harekete geçirecek projelerle ülke ekonomisine tarımın katkısını daha da artırabiliriz. Örneğin, yasalaşan Organik Tarım Kanunu kapsamında, rakım nedeniyle virüssüz üretimin yapılabileceği Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde organik tarımı hızla geliştirmemiz bu dönemde mümkündür. Dünyada ve özellikle Avrupa Birliğinde kolaylıkla rekabet edebileceğimiz, yoğun talebin olduğu organik tarım ürünlerinin üretiminde ülke olarak büyük bir potansiyele sahibiz. Ayrıca, emek ağırlıklı olan organik tarımın, bu bölgelerde istihdama çok ciddi katkısı olacağını düşünüyorum.

Yine bir başka çalışmamız: Dünyada -Türkiye ülke olarak yedi tohum gen merkezinden birisi olarak- Orta Doğu’nun, Kuzey Afrika’nın ve aynı zamanda Avrupa’nın ortak bir tohum üretim bölgesi hâline gelebiliriz. Hollanda’da olduğu gibi sadece gıda üretimi için tarım değil, dünyaya genetik yolla geliştirilmiş tohum üretmek ve ticaretini yapmak için çiftçiliğin yapılması kültürünü bu dönemde bu Parlamento, bu çalışmalar gerçekleştirebilir. Bunun için de yasal altyapımızı oluşturduk.

İşte, Tohumculuk Kanunu kapsamında, bizim, bu Kanun çerçevesinde yerli ve yabancı özel sektör ortaklığını teşvik etmemiz olasıdır. Bu sayede çiftçilerimizin refahını daha da artırabiliriz.

Geleceğe dönük bütün bu projelerimizin yanı sıra küresel ısınmayla birlikte uygulanacak su politikaları tarım politikalarıyla paralellik arz etmektedir. Hem bitkisel üretim hem de yem bitkileri üretimi, dolayısıyla et ve süt üretimi suyla doğrudan ilişkilidir. Ayrıca, petrolden sonra en fazla döviz ödediğimiz ayçiçeği ve soya gibi yağlı tohumların üretim artışı ancak ve ancak sulu tarım alanlarının artırılmasıyla mümkündür. Bu kapsamda Hükûmetimiz çiftçilerimize damlama ve yağmurlama sulama sistemleri için yüzde 50 hibe desteği vermektedir.

Değerli arkadaşlar, dünyada petrole dayalı öngörüler en fazla elli yılı kapsarken su ve toprak gibi doğal kaynaklara dayalı öngörüler yüzyılı kapsamaktadır. İşte bu düşüncenin farkında olarak, bu öngörülere dayanarak, biz AK Parti olarak, cumhuriyet tarihinde ilk kez, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nu, ülkemizin topraklarına sahip çıkmak adına, çıkardık. Bu dönemde de hep birlikte su kanununu çıkartıp yer altı ve yer üstü su kaynaklarımıza sahip çıkacağız.

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde terörün dış mihraklar tarafından desteklenme nedenlerinden birinin de Orta Doğu ülkelerindeki su kıtlığından kaynaklandığını düşünüyorum. Belki bu fikir öne çıkan bir düşünce değildir, ancak çok yakın geçmişte yaşanan Arap-İsrail savaşının görünen nedeni toprak ve petrolken, görünmeyen temel nedeninin su olduğu İsrailli yetkililer tarafından geçmişte zaman zaman dile getirilmiştir.

Değerli arkadaşlar, ülkemizde toprağın verimli olduğu Güneydoğu Anadolu’da GAP projesi ile Trakya’nın GAP’ı olarak adlandırılan 1 milyon dönüm araziyi sulayacak Hamzadere ve Çakmak Barajı Sulama Projeleri sadece bölgeler için değil, ülkemizin ekonomisi açısından da önemlidir.

Trakya’da Meriç Nehri yıllarca denize boşa akmış ve bizler sadece seyretmişiz, bakmışız. 60’lı yıllarda planlanan, geçmişte siyasetçilerin ağzına sakız olan ve bir arpa boyu bile yol alınamayan bu barajları hayata geçirmek bize nasip olmuştur. Bu barajlarla, ayçiçeği ve pirinç üretiminde rekor kırılacak ve Türkiye, artık ayçiçeği ve pirinç ithal eder durumda olmayacaktır.

Bütün bunlar için planlama gerekiyor. Planlama nasıl? Türkiye’nin planlamasını yapabiliyor muyuz? İşte son üç yıldır İstanbul Büyükşehir Belediyesi önderliğinde yapılan Trakya ve Marmara Bölgesi çevre düzeni planları 2007 sonunda bitirilecek ve bu, tüm Türkiye için bir örnek olacak ve  yapılmasıyla birlikte ülkemizde bir bütünlük sağlanacaktır. Bu planlara göre hangi bölgede tarım, sanayi ve turizm yatırımlarının yapılacağı ve ulaşımın nasıl olacağı öngörülmektedir. Bunlar yıllarca ihmal edilmiş çalışmalar olup Hükûmetimiz döneminde ele alınmış konulardır.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sözlerimi bitirmeden önce, bugünün anısına, sizleri bir konuya dikkat çekmek istiyorum: Araştırmalara göre, insanların birbirlerine gönderdiği mektupların yüzde 44’ü okunmamaktadır.

Türkiye’de her yıl 1 milyon ton kâğıt gereksiz yazışmalar için kullanılmaktadır. Gereksiz kâğıt kullanımı, su ve enerji israfıyla birlikte ağaçların kesilmesine yol açmaktadır. Teknolojinin bu kadar gelişmiş olduğu günümüzde, biz, bayram ve yılbaşı tebriklerini kâğıt yerine mümkün olduğu kadar elektronik postayla göndererek çevreye ve millî ekonomiye katkıda bulunabiliriz. Bu konuda milletvekili arkadaşlarımız olarak sizlerin, Parlamentomuzun gerekli hassasiyeti ve önderliği göstereceğine inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – AK Parti Grubu adına ikinci söz sırası, Hatay Milletvekili Sayın Orhan Karasayar’a aittir.

Buyurun Sayın Karasayar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Karasayar.

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığına bağlı kuruluş olan Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Türkiye gibi tarımın ülke ekonomisindeki yerinin önemli olduğu ülkelerde toprak ve su kaynaklarının ulusal ekonomiye katkılarının artırılması büyük önem taşımaktadır. Ülkemizde tarım arazilerinin küçük, parçalı ve dağınık olması nedeniyle sulama şebekesi ve ulaşım ağından yeterince fayda sağlanamadığından tarım işletmeciliği zorlaşmakta, su ve toprak kaynaklarından beklenen faydaların sağlanması güçleşmektedir.

Yurdumuzda 21,5 milyon parça tarım alanı bulunmakta ve işletme başına ortalama 7 parça arazi isabet etmektedir. Yani, bir çiftçimiz ortalama olarak 7 ayrı parça arazi üzerinde çiftçilik yapmaya çalışmaktadır.

Tarımsal verimliliğin artırılması için tarımsal işletmelerin ortalama arazi büyüklüğünün hızla artırılması gerekmektedir. Bunun için de sulu ve kuru tarım alanlarında arazi toplulaştırılmasının yapılması ve parçalanmayı engelleyecek tedbirlerin alınmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Tarım arazilerindeki çok parçalılığın giderilmesi, hazine arazileri ile az topraklı veya topraksız çiftçilerin topraklandırılması, toprak ve su kaynaklarının verimli kullanılması ve kullanım haklarının düzenlenmesi, köy imar planlarının hazırlanması, tarım arazilerinin uygun kullanım şekillerinin belirlenmesi, sulama, toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetlerinin yapılması sürdürülebilir tarım için önem arz etmektedir.

Ülke çapında 31 ildeki 96 ilçeye bağlı 1.686 yerleşim birimi, Bakanlar Kurulu kararı ile tarım reformu uygulama alanı olarak belirlenmiştir. Sosyal devlet olma ilkesi gereği, bu gibi projelere ayrılan ödeneklerle, Anayasa’nın 44’üncü maddesinde yer alan topraksız veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilerin topraklandırılmasını amaçlayan hususlara Hükûmetimizin gereken önemi verdiğini göstermektedir.

272 köyde 44.807 arazi malikini ilgilendiren 175.336 hektarlık alanda arazi toplulaştırma çalışması ile ortalama parsel büyüklüğü 40 dekardan 57 dekara yükseltilmiştir. Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün ülke tarımımıza son derece yararlı bu çalışmalarını daha da artırabilmesi için bazı düzenlemelere ihtiyaç vardır. Kanunda bazı değişiklik ve düzenlemeler yapmanın yanı sıra, bu teşkilatımızın daha iyi şartlarda ve ülke çapında teşkilatlanması çalışmalarına da ayrıca önem vermekteyiz. Bu yönde Bakanlığımızca gerekli çalışmalar sürdürülmektedir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçe teklifi 42 milyon 218 bin YTL olup bunun 20 milyon 801 bin YTL’si yatırım bütçesidir. Bu rakamlar ve çalışmalar gösteriyor ki Hükûmetimiz, tarımsal altyapıya yönelik sorunların çözümü amacıyla, işbaşına geldiği yıldan bugüne kadar yatırım ve ödenek miktarlarında ve yürütülen projelerde önemli oranda artışlar sağlamıştır.

Tarımsal altyapının geliştirilmesine yönelik başarılı çalışmalarını sürdüren Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçesinin tüm ülkemize ve çiftçilerimize hayırlar getirmesini diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karasayar.

AK Parti Grubu adına üçüncü söz sırası Mesude Nursuna Memecan’da ama Sayın Memecan söz istemekten vazgeçti, konuşmayacaklar. Onun süresini, iki buçuk dakika Sayın Necdet Budak kullandı, iki buçuk dakika da Sayın Mustafa Öztürk kullanacaklardır.

Şimdi söz sırası, Adana Milletvekili Sayın Fatoş Gürkan’da.

Buyurun Sayın Gürkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın görüşmeleri dolayısıyla Orman Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bizi izleyen aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Beş yıldan beri ülkemizin hizmetinde olan AK Parti İktidarımız, milletimizin talep ve beklentilerinin en etkin ve verimli bir şekilde gerçekleştirilmesini gaye edinmiş olup, milletimizin bizlere olan güveninin sorumluluğu içerisinde heyecanla, özverili bir çalışma gayreti içerisindedir.

Ulu Önder Atatürk’ün ifade ettiği gibi “Ormansız yurt vatan değildir.” düşüncesiyle ormanlarımızı geçmişten bizlere miras, gelecek nesillerimizin de emaneti olarak görmekteyiz.

Devletin ormancılık konusunu sistemli olarak ele alması Tanzimat Fermanı ile başlamış olup, 1839 yılında ormancılık hizmetlerinin takibi için Ticaret Nezaretine bağlı bir Orman Müdürlüğü kurulmuştur. Yüz altmış sekiz yıllık geçmişi bulunan Orman Genel Müdürlüğü, katma bütçeli tüzel kişiliği haiz, köklü, köklü olduğu kadar da güçlü, kentten kırsalın en ücra köşesine kadar ulaşan bir teşkilat yapısına sahiptir.

Yıllardır sürüncemede kalan Orman Genel Müdürlüğü bünyesindeki geçici mevsimlik işçilerin AK Parti İktidarımızda çıkarılan 5620 sayılı Yasa ile 12.476’sı daimî işçi kadrosuna, 756 büro çalışanı da sözleşmeli kadrolara atanmıştır. Tüm işçilerimize hayırlı olsun diyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1995 yılında çıkarılmış bulunan 4122 sayılı Millî Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu’na ilk kez AK Parti İktidarımızda işlerlik kazandırılarak Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberliği Eylem Planı hazırlanmış ve 1 Kasım 2007 tarihli Resmî Gazete’de Başbakanlık Genelgesi olarak yayınlanmıştır.

Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldıkları törenle millî ağaçlandırma ve erozyonla mücadele seferberliği uygulamaya başlanmıştır.

Bu projeyle beş yıl içinde 2 milyon 300 bin hektar alan ormanlaştırılacaktır. Cumhuriyet tarihinde son yetmiş yılda 7 milyon hektar alanın ancak ağaçlandırılabildiği dikkate alındığında bu projenin ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır.

AK Parti İktidarı, Orman Genel Müdürlüğü faaliyetleri ile devlet ormancılığından millet ormancılığına geçişin kapısını açmıştır.

Ülkemizde orman içi ve bitişiğinde yaklaşık 7 milyon nüfus yaşamakta olup bu nüfusun sosyal yaşam koşullarının ve ekonomik gelirlerinin ülke ortalamasının çok altında olduğu bilinmektedir. İktidarımız döneminde ormancılık faaliyetlerinde istihdam ve ekonomik gelir sağlama amaçlı faaliyetlerde özellikle orman köylüsünün değerlendirilmesine öncelik verilmiştir. Buna bir örnek verecek olursam: Adana ilimizin Kozan ilçesinde ormanlık alanların içerisindeki keçiboynuzu olarak bilinen harnup ağaçlarının meyvelerinin toplanmasında toplam 2.500 ton ürün karşılığında orman köylüleri yaklaşık 1 milyon 800 bin YTL gelir elde etmişlerdir. Yapılan araştırmalarda yaklaşık on yıl sonra ülkemizin harnup üretiminde dünyada birinci sıraya geleceği belirtilmektedir.

Son yıllarda uygulanan sedir ağaçlandırması ve rehabilitasyonu uygulamalarında, son üç yılda, sadece Adana Orman Bölge Müdürlüğü, Toroslarda 19 bin hektarlık alanda milyonlarca sedir tohumu atmıştır.

Bu bölgelerde yapılan ormancılık faaliyetlerine katıldığım sırada, iki üç yıl önce atılan sedir tohumlarının çimlenerek büyüdüğünü gördüğümde içimde oluşan heyecanı ve mutluluğu kelimelerle anlatmam yetersiz kalır. İnsanlığın ve ülkemizin geleceğinin teminatı olarak gördüğüm bu projede emeği geçenlere teşekkür ediyorum.

Yine Karaisalı, Çevlik, Çukur, Gildirli köylülerimizden bir kısmı, dört gün önce, kardan dolayı, tohum ekiminde mahsur kalmışlardır. Onlara geçmiş olsun diyorum.

Halk-orman ilişkilerinin düzelmesi, orman köylüsüne daha fazla kaynak aktarılması ve caydırıcı uygulamalar sonucunda, ormanlarda kesme, açma, yerleşme suçlarında memnuniyet verici azalmalar görülmektedir.

Dünyada ve ülkemizde ormanları tehdit eden en önemli unsurlardan biri orman yangınlarıdır.

Ülkemiz ormanları 779 adet yangın gözetleme kuleleriyle gece gündüz gözetlenerek, 10 bin işçiden oluşan 755 adet ilk müdahale ekibi yirmi dört saat göreve hazır bekletilmektedir.

Hükûmetimiz döneminde arazöz sayısı yüzde 30 artırılmış ve 2007 yılı itibarıyla 838 adede çıkartılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gürkan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

FATOŞ GÜRKAN (Devamla) – Hava aracı sayısı, son on yılın en yüksek düzeyine çıkartılmıştır. Bu yıl toplam 51 adet hava aracı kullanılmıştır.

Son yıllarda orman yangınlarının istatistiksel verileri incelendiğinde, Akdeniz ülkeleri içerisinde en başarılı duruma gelmiş bulunmaktayız. Elbette tek bir ağacın yanmasını bile arzu etmeyiz.

Özellikle orman yangınlarının olduğu dönemlerde kamuoyunda gündeme gelen “başarısız, teknik araç ve ekipman bakımından yetersiz” gibi görüşlerin doğru olmadığı, bu yaklaşımın, cefakâr ve özverili çalışan orman teşkilatı çalışanları üzerinde olumsuz motivasyon etkisi oluşturduğu düşüncesindeyim.

Bugüne kadar toplam 97 orman çalışanı yangınla mücadelede şehit olmuştur. Ülkemiz için canını vermiş tüm şehitlerimizin ruhu şad olsun.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ormanlarımız yaşamamız için vazgeçilmez bir unsurdur. Paylaştıkça artanın sevgi olduğu bilinmektedir. Bilelim ki, sevildikçe artan, geleceğimizin teminatı olan ormanlarımız olacaktır.

Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın önderliğinde başlatılmış olan ağaçlandırma ve erozyon kontrolü seferberliğine, çocuklarımızın geleceği için, daha yeşil bir Türkiye için, millî seferberlik anlayışıyla yurt içi ve yurt dışındaki tüm vatandaşlarımızın destek vereceğine inanıyor, Orman Genel Müdürlüğü bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Gürkan.

AK Parti Grubu adına Kars Milletvekili Sayın Zeki Karabayır.

Buyurun Sayın Karabayır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Karabayır, süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA ZEKİ KARABAYIR (Kars) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde grubum adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Beş dakikalık kısa bir zaman dilimi içerisinde yapılan o büyük hizmetleri özetlemek mümkün olmadığından, ben, izninizle, dönemimizde yapılanlara kısaca değinip, önceki dönemlerle mukayese olsun diye de seçim bölgem olan Kars’ta yapılan hizmetlerden birkaç tanesini dile getirmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, kurum ve kuruluşların liyakatli ellerde millete nasıl hizmet ve refah sunduklarını, liyakatsiz ve ehil olmayan ellerde ise ıstırap ve işkence hâline dönüştüklerini, DSİ’nin geçmişi ve şu anki durumu ile kıyasladığımızda çok net bir şekilde görebiliyoruz.

Birçok kuruluş gibi bu kurum da, 2002 yılına gelindiğinde, âdeta, ölü projeler deposundan farksızdı. En küçük bir taşkın koruma tesisi dahi on yıldan önce bitirilemeyecek durumdaydı. Gelecek kırk yılda yapılacak işler bile ihale edilmişti. Yani, kurumun aldığı ödeneklerle ihale edilen işlerin bitmesi kırk yıldan önce mümkün değildi. 2002 Kasım seçimleri, birçok alanda olduğu gibi, bu kurumun da makûs talihinin değişmesini sağlamıştır. Kurumda ilk defa toplu açılış merasimleri dönemine geçilmiş, önceki dönemden daha az parayla, 11 kat daha fazla iş üretilmiştir. Yatırımların kırk yıllık ortalama inşaat sürelerinin kademeli olarak on iki, altı ve üç yıla indirilmesi hedeflenmiştir. Öncelikle fiziki gerçekleşmesi yüzde 70’in üzerinde ve millî ekonomiye en fazla katkısı olan yatırımlara hız verilmiştir. Bu sayede 2003-2005 yılları arasında 3,3 milyar YTL tasarruf sağlanmış ve DSİ, Başbakanımızın ödülüne layık görülmüştür. 2002’den önce yılda 3-5 tesis tamamlanırken, 16 Aralıkta İzmir’de Sayın Başbakanımız tarafından açılacak 19 tesisin hizmete girmesiyle, 2003-2007 yılları arasında 120 adedi baraj ve gölet olmak üzere toplam 447 tesis hizmete açılmış olacak. Bu da her dört günde bir tesisi bitirmek anlamına gelmektedir. Hizmete alınan bu tesisler arasında, Çoruh üzerindeki Muratlı Barajı, Borçka Barajı ve HES gibi büyük barajlarla Kars, Mersin, Kilis, Siirt, Afyonkarahisar, İstanbul Büyük Melen Projesi içme suları da yer almaktadır.

2003 yılına kadar yarım asırda 2,8 milyon hektar alan sulamaya açılmışken, bizim dönemimizde beş yılda 600 bin hektar arazi sulu tarıma açılmıştır. Hâlen yüz yetmiş yedi baraj ve sulama tesisinin inşaatı devam etmektedir. Bunların arasında, ülkemizde inşa edilecek barajlar içerisinde en büyüğü olma özelliğine sahip Ilısu Barajı ve HES, Deriner Barajı, Konya Ovası için can simidi olan Bağbaşı Barajı ve Mavi Tünel ile yirmi şehrin içme suyu projeleri de yer almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dönemin Devlet Su İşleri Genel Müdürü Sayın Veysel Eroğlu ve ekibince Haziran 2003’te hayata geçirilen önemli bir icraat da kaynakların etkin kullanılmasında ve enerjide milat olarak kabul edilecek Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği’dir. Bu Yönetmelik’le hidroelektrik enerji üretimi özel sektöre açılmıştır. Bugün itibarıyla özel sektör tarafından başvurulan HES adedî bin yüz yetmiş beş, bu tesislerin kurulu gücü ise 16.535 megavattır.

Değerli milletvekilleri, yapılanları geçmişle kıyaslamak ve daha net anlaşılmasını sağlamak amacıyla, seçim bölgem olan Kars’a yapılan hizmetlerden birkaç tanesine değinip sözlerime son vermek istiyorum:

Bizden önceki hükûmetler döneminde defalarca teşebbüs edilmesine ve 3 kez temel atma töreni yapılmasına rağmen bir türlü yapımına başlanamayan Kars merkezinin içme suyu, o zamanki Genel Müdür şimdiki Bakanımız Veysel Eroğlu Bey’in talimatıyla yüz otuz beş günde Türkiye’de rekor sayılabilecek bir sürede tamamlandı ve hizmete girdi.

1995’ten beri devam eden ve sekiz yılda sadece 9 trilyon harcanan sulama amaçlı ve Kars’ın 2050 yılına kadar içme suyunu temin edecek Selim Bayburt Barajı, beş yılda 23 trilyon harcanarak tamamlanma aşamasına getirildi.

Sulama amaçlı Şirinköy Barajı tamamlandı, sulama kanallarının yapımına başlanıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Karabayır, konuşmanızı tamamlar mısınız.

ZEKİ KARABAYIR (Devamla) – Sürekli su baskınlarına maruz kalan Kars merkezinde taşkından koruma ve dere ıslah çalışmaları devam ediyor.

Enerji amaçlı ve dört yılda bitirilecek Karakurt Barajı’nın ihalesi yapıldı, inşaatına başlanacak.

Kağızman’ın bahçelerini ve birtakım köy arazilerini sulayacak pompaj sulaması proje çalışmaları devam ediyor.

Bölgemiz için hayati önem taşıyan bir proje de enerji üretecek ve 29 bin hektar alanı sulayacak Kars Barajı’dır. Bu barajın proje ihale teklifi Genel Müdürlüğe yapıldı. Başta Bakanımız olmak üzere, DSİ Genel Müdürü ve ilgili yetkililerle görüşüldü, olumlu bakıyorlar. Ben, burada, Sayın Bakanıma, Genel Müdürüme ve yetkililere tekrar buranın önemini hatırlatmak istiyorum. Çok güzel ve verimli bir ova ve içinden boşa akıp giden sular. Bu yüzden bu projenin 2008’de hayata geçirilmesi gerekiyor.

Hepinizi yeniden saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Karabayır.

AK Parti Grubu adına söz sırası Van Milletvekili Sayın İkram Dinçer’e aittir.

Buyurun Sayın Dinçer. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Dinçer.

AK PARTİ GRUBU ADINA İKRAM DİNÇER (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçesi hakkında AK Parti Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurunuzda bulunuyorum. Şahsım ve grubum adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği gibi, günümüz dünyasında teknoloji baş döndürücü bir süratle gelişmektedir. Bu gelişmeler insanoğlunun gündelik yaşantısını büyük ölçüde kolaylaştırmıştır. Ancak bu teknolojik gelişmeler, insan hayatına sağladığı kolaylıklara paralel olarak, doğal kaynaklar ve çevre dengesi üzerinde olumsuz etkiler bırakmaktadır. Bu olumsuzlukların başında küresel ısınma ve buna bağlı olarak mevsim değişiklikleri ve çeşitli doğal afetler gelmektedir. Bu sorun sadece ülkemizi ilgilendiren bir sorun değildir. Küresel ısınmanın neden olduğu olumsuzluklar tüm dünyayı etkilemektedir. Bunun sonucu olarak her yıl dünyada binlerce insan hayatını yitirmektedir. Ülkemizde de zaman zaman ciddi anlamda can ve mal kaybına neden olmaktadır. Tüm dünyayı olumsuz etkilemekte olan küresel ısınmaya karşı alınabilecek önlemlerin başında iklim koşullarının çok iyi takibi ve bunun doğurabileceği olumsuzlukları önlemeye veya gidermeye dönük tedbirlerin alınması gerekmektedir.

Bu bağlamda, dünya ülkelerinde ve ülkemizde doğal afet risklerinin önceden tahminiyle maddi ve manevi zararların asgariye indirilmesi konusunda Meteoroloji Genel Müdürlüğümüzün önemi ortaya çıkmaktadır.

Geçmiş yıllar dikkate alındığında, Meteoroloji Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçesinin önemli ölçüde artış gösterdiği açıkça görülmektedir.

Dünyada meydana gelen iklim değişiklikleri ülkemizde de yakinen hissedilmiş ve sonuçları itibarıyla maddi ve manevi zararlara neden olmuştur. Geçmişte konunun önemi kavranıp gerekli önlemler alınabilmiş olsaydı, bugün belki bu sorunları daha da az sıkıntılarla aşmamız mümkün olabilecekti.

Ülkemizde yapılan çalışmalar ve yatırımların çok önemli bir kısmı, değerli arkadaşlarım, AK Parti İktidarları tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu bakımdan, AK Parti İktidarları ülkemiz için büyük şans olmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; doğal afetlerden kaçınmak mümkün değilse de bunların olumsuz etkilerini azaltmak veya yaraların acilen sarılmasını sağlamak maddi imkân işidir.

Sağlık konusunda devrim niteliğinde yapılanları aziz milletimiz görmekte ve teveccühünü bize sırası geldiğinde ve her zaman göstermektedir.

Hükûmetimiz, bütçe kaynaklarının önemli bir kısmını eğitime ayırarak yurdumuzun en ücra yerine kadar okul ve müştemilatları yaparak cumhuriyet tarihinde bir rekora koşmuştur. Böylece, kalkınmada geri kalmış ve iklim şartlarının elverişli olmadığı bölgelerimizde yaşayan vatandaşlarımızın çocuklarının ayaklarına kadar eğitim hizmetleri götürülmüş olup, kışın yaşanacak doğal afetler ve olumsuzluklara karşı riskler azaltılmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada saydıklarımız, AK Parti Hükûmetlerinin yaptıklarından sadece bir kısmıdır. Bu yapılanlar, gelecekte yapılacak olanların da habercisidir. Hükûmetimiz, gelecekte de bu ve benzeri daha nice hayırlı hizmetlere imza atacaktır. Bu hizmetlerin icrasında, başta Sayın Çevre ve Orman Bakanımız ve değerli ekibini kutluyorum.

Bu duygularla, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 yılı bütçesinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlı olmasını diler, şahsım ve AK Parti Grubu adına yüce heyetinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Dinçer.

AK Parti Grubu adına son söz Hatay Milletvekili Sayın Mustafa Öztürk’e aittir.

Buyurun Sayın Öztürk. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz yedi buçuk dakika Sayın Öztürk.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZTÜRK (Hatay) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı ve Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 yılı bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Özellikle 2004 yılından itibaren AK Parti yönetimiyle birlikte katı atıkların yönetimi konusunda, bertarafı konusunda ciddi adımlar atılmıştır ve bu çalışmalarda, baktığımız zaman, 2004 yılına kadar Türkiye’de 16 tane düzenli depolama alanı varken, diğer bütün atıklar vahşi şekilde depolanıp çevreye gelişigüzel atılmaktaydı. 2004 yılından itibaren yapılan çalışmalarla birlikte 50’nin üzerinde, yani 62 belediye birliğiyle beraber yapılan çalışma sonucu, 2007 yılı sonuna kadar, düzenli, çevreyle uyumlu bertaraf tesisi yaklaşık 18 adede çıkarılmış. Şu anda, 50’nin üzerinde belediye birliğiyle bu çalışma devam etmektedir. Türkiye’nin, bu tesisler kurulduğu zaman, yüzde 80 katı atığı çevreyle uyumlu bir şekilde bertaraf edilecektir.

Yine, bu 2004 yılından itibaren katı atıkların, yani çöplerin bertarafıyla ilgili baktığımız zaman, çöpler kaynakta ayrıştırılmıyordu, gelişigüzel, sağa sola dökülüyordu, tıbbi atıklar özellikle sağlıksız bir şekilde bertaraf ediliyordu, tehlikeli atıklar, özellikle çevreyle uyumlu bir şekilde bu tesislerin kurulması konusunda çalışmalar yapılmıyordu. Bu konularda da Türkiye’nin beş bölgesinde tehlikeli atık bertaraf tesisi kurulmasıyla ilgili çalışmalar başlatılmış, bu çalışmalardan 2 adediyle ilgili nihai… İnşallah, önümüzdeki dönemde, 2008 yılında bu tesislerin temelleri atılarak, Türkiye’de tehlikeli atıkların sağlıklı, doğru, ülkenin şartlarına uygun bir şekilde bertarafı sağlanacaktır.

Yine ülkemizde, özellikle yılda 25 milyon ton katı atığın üretildiğini biliyoruz, bu katı atıkların önemli bir miktarının –tekrar ediyorum- vahşi depolamaya gittiğini biliyorduk. Bu vahşi depolama olaylarına son verilerek, ülkemizde sağlıklı bertaraf metotları geliştirilecektir.

Yine ülkemizde en büyük sorunlarımızdan biri, evsel atık sularının, yani belediye atık sularının ve sanayi atık sularının bertarafı konusunda da ülkemizde yeterli miktarda evsel atık su arıtma tesisi olmadığını… Bu konuda, özellikle Çevre Kanunu’nda yapılan düzenlemeyle belediyelere iş termin planları verilmişti. Vahşi atık suların gelişigüzel arıtılmasını önlemek, gelişigüzel alıcı ortamlara verilmesini önlemek, başta nüfusu 100 binin üzerinde olan belediyelerin çevreyle uyumlu olarak atık sularını arıtmak için, nüfusu 100 binin üzerinde olan belediyelere bir iş termin planları, daha sonra 50 bin daha sonra 20 bin ve yirmi yıl içerisinde Türkiye’nin özellikle tüm belediyelerin atık suları arıtılabilir hâle gelecektir.

Yine, sanayiden ileri gelen atık suların arıtılmasıyla ilgili de, 2008 yılı sonunda sanayicilerimiz atık sularını arıtarak çevreyle uyumlu hâle geleceklerdir.

İllerimizde 2006 yılından itibaren hava kirliliğimiz izleniyor. Şu anda seksen bir ilin havasını, özellikle Çevre Orman Bakanlığının web sayfasına girerek illerin hava kirliliğini anında görebilirsiniz. On beş dakika aralıklarla hava kirliliği ekrandan yansıtılabiliyor. Şehrin, insan nüfusunun yoğun olduğu, hava kirliliğinden etkilenecek alanlarda bu ölçümler yapılmaktadır ve bu ölçümlerle birlikte, halkımızın soluduğu havanın değerini bilmesi yanında, bu bölgede, bu illerde, hava kirliliğiyle ilgili alınması gereken önlemler de kamuoyuna, ilgili yerel yönetimlere bildirilerek gerekli önlemler alınmaktadır.

Biliyorsunuz, 2006 yılının sonunda kurşunlu benzine son verilmiştir. Artık, araçlarımızda kurşunlu benzin kullanılmamaktadır.

Önemli işlemlerden biri de, Türkiye’de çevre düzeni planları elli iki ilimizi kapsayan alanda yapılmış ve önümüzdeki dönemde de diğer illerimizde çevre düzeni planları yapılacaktır. Böylece, çarpık yapılaşmaya ve sağlıksız gelişmeye son verilecektir.

Çevre Orman Bakanlığının yoğun yaptığı işlemlerden biri de, Avrupa Birliğinde 564 adet çevreyle ilgili mevzuat çalışması vardır. Bu mevzuat çalışmasının, Çevre Orman Bakanlığı, yüzde 40’ını uyumlu hâle getirmiştir. Bu konuda çalışmalarına, önümüzdeki dönemdeki çalışmalarına devam ediyor. 2010 yılında çevreyle ilgili mevzuatını Avrupa Birliğiyle uyumlu hâle getirmiş olacaktır.

Yine, Çevre ve Orman Bakanlığının yaptığı önemli çalışmalardan biri çevresel etki değerlendirme çalışmaları. Daha önceki dönemlerde çok uzun günleri alan, bazen halkın katılımının yeterli sağlanmadığı, sivil toplum örgütünün toplantılara sağlıklı katılmadığı toplantılar olmaktaydı. Ama geldiğimiz dönemden itibaren daha fazla sivil toplum örgütünün katılımı sağlanmış ve Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği de Avrupa Birliğiyle yüzde 98 oranında uyumlu hâle getirilmiştir, önümüzdeki dönemde de yüzde 100 oranında uyumlu hâle getirilecektir.

Ağaçlandırma çalışmalarında, Sayın Çevre ve Orman Bakanımızın da Sayın Başbakanımızın da belirttiği gibi, Belçika büyüklüğünde ağaçlandırma çalışması yapılacaktır önümüzdeki dönemde ve inşallah ülkemizde daha yeşil alanlar oluşturarak, salınan sera gazının yutak alanlarını oluşturmuş olacağız.

Biraz önce bir arkadaşımız, burada, rüzgârla ilgili, ülkemizde, nerelerde rüzgârın etkili olduğu, rüzgâr enerjisinden faydalanılacağıyla ilgili çalışma yapılmadığını söyledi. Bu çalışma hazır, sizlere de Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğümüz bir kopyasını gönderebilir. Yoğun bir şekilde, rüzgâr enerjisiyle ilgili talep vardır, bunlar da önümüzdeki günlerde değerlendirilecektir.

Yine, Özel Çevre Koruma Kurumu bölgelerinde çarpık yapılaşma söz konusu değildir. Bu bölgede bütün yapılar çevreyle uyumludur, bu bölgede katı atıkların bertarafı ve atık suların arıtılması çalışmaları planlı programlı bir şekilde devam etmektedir. Katı atıklar 2009 yılında çevreyle uyumlu bir şekilde bertaraf edilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.

MUSTAFA ÖZTÜRK (Devamla) – Önümüzdeki dönemde su kanunu, atık kanunu, çevre ajansıyla ilgili çalışmalar yapılarak, ülkemizde denetim, izleme, kontrol ve yaptırımla ilgili çalışmalar devam edecektir.

Ben sözlerime son verirken, hepinizi en içten saygılarımla selamlıyorum ve 2008 yılı bütçesinin Çevre ve Orman Bakanlığına hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.(AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Öztürk.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici.

Buyurun Sayın Binici. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi buçuk dakika.

DTP GRUBU ADINA İBRAHİM BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün 2008 mali bütçeleriyle ilgili Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tarım sektörü Türkiye’nin sosyolojik ve ekonomik yapısı içerisinde önemli yer tutan, kırsal alanın hemen hemen tek ekonomik getiri kaynağı olan, halkı doyuran, barındıran bir sektördür.

AK Parti Hükûmetlerinin tarım politikaları sayesinde, sektörün son yıllarda sürekli kan kaybettiği, iç ticaret hadlerinin korkunç bir şekilde tarım aleyhinde geliştiği, sektörün genelinde üretim artışlarının nüfus artış hızının gerisinde kaldığı, çoğu alt sektörde üretimde geriye gidişlerin yaşandığı, kırsal kesimdeki halkın yoksulluğunun dayanılmaz boyutlara ulaştığı hepimizce bilinmektedir.

IMF ve Dünya Bankası odaklı politikaların yıkıcı etkileri sonucu tarım sektörü çöküş noktasına getirilmiştir. Son yıllardaki istatistiklere bakarsak, 2005 yılı itibarıyla, kentleşme oranı yüzde 65 olan Türkiye’nin gayrisafi millî hasılasının yüzde 11,5’i tarımdan elde edilirken, istihdamın yüzde 29,5’ine de tarım sektörü kaynaklık etmektedir. 2006 yılının Ocak-Eylül döneminde ise tarım sektörü yüzde 1,2 küçülmüş, istihdam ise yüzde 28,4’lere kadar gerilemiştir.

Dünya ülkelerinin hemen hemen tümünde tarım alanına kamusal müdahalede bulunulmakta ve sektör çeşitli biçimlerde desteklenmekteyken, Türkiye’de ise AK Parti Hükûmeti işbaşına geldiği günden bu yana destek düzeyini giderek azaltırken, araştırma, eğitim ve yayım hizmetlerini, denetim ve konfor hizmetlerini, hastalık ve zararlılara karşı yapılan kamu mücadelesini ve altyapı hizmetleri gibi konulara gereken hassasiyeti göstermeyip, gerileme yaşanmasına neden olmuştur.

2007 yılında doğrudan gelir desteği, ürün desteği, mazot desteği ve süt desteği ödenmemiştir. Bu desteklemeler ne zaman ödenecektir, doğrusu merak ediyoruz. Çiftçilerimizin ne hâlde olduğunu yüce Meclisimizin takdirine bırakıyorum.

Türkiye tarımda dünyanın gerisinde kalmaya mahkûm edilmektedir. 1999 yılında 4,2 milyar dolar düzeyinde olan kamusal tarım desteği, 2002 yılında 1,2 milyar dolar seviyesine kadar gerilemiştir. Aynı rakam, 2003 yılında 2 milyar dolar düzeyine ulaşmıştır.

Tarımın tasfiye programı, uluslararası tekellerin piyasaya girmesi, hatta hâkim olması için yapılmaktadır. Teknik ve ekonomik olarak sulanabilme olanağı olan tarım arazisinin şu an yalnızca yarısı sulanabilmektedir.

Bilindiği üzere, Türkiye’de, 2000 yılından itibaren, Dünya Bankası öncülüğünde Tarımsal Reform Programı uygulanmaktadır. Programın temel hedefi, kırsal bölgelerdeki istihdam seviyesini orta vadede yüzde 10 civarına indirmektir. Başka bir deyişle, tarımsal üretim biçimini kısıtlayarak, kırdan kente göçü zorunlu kılmaktadır. Ama öte yandan, aynı süreçte girdi fiyatlarının sürekli artması, desteklerin kaldırılması, küçük çiftçinin ürün yetiştiremez hâle gelmesine neden olmaktadır. Gelir desteği ile alım-girdi sübvansiyonlarının kaldırılması, tarım kooperatiflerinin işlevsiz kılınmasıyla tarımda tekel hâkimiyetinin sağlanmasını amaçlıyorsunuz.

Burada Sayın Bakanıma soruyorum: Bir taraftan tarımda istihdamı azaltıyorsunuz, bir taraftan da İstanbul gibi büyük şehirlerimize vize uygulamayı düşünüyorsunuz; bu insanlar nereye gitsinler?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, uygulanan tarım politikalarıyla ilgili birkaç veriyi sizlerle paylaşmak istiyorum. Tarımsal ürün ithalatının toplam ithalat içindeki payı, 1980’li yıllara kadar yüzde 1’in altındayken, 1997’de yüzde 5’e ulaşmış, 2003 yılında da yüzde 3,7’ye düşmüştür. Tarım sektörünün toplam yatırımlar içindeki payı, ilk Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde yüzde 14 dolayındayken, bu oran, düzenli bir azalışla, 1990’lı yılların sonunda 2,2’ye düşmüştür. Öte yandan, yatırım teşvik belgelerinin sektörel dağılımına bakıldığında da, tarım sektörünün teşviklerden aldığı pay, 1990 yılındaki yüzde 16,6’lık düzey dışında 2000’li yıllarda yüzde 1-2 gibi çok düşük bir seviyede kalmaktadır. Bu nedenle, Türkiye’de tarım işletmelerinin sermaye yapısı gerektiği gibi değişmemiştir. Araştırmalara göre, Türkiye’de tarım işletmelerinde arazi varlığının toplam varlıklar içindeki payı şu anda yüzde 80-90 dolayındadır ve bunun da yaklaşık olarak yüzde 75’ini arazi varlıkları oluşturmaktadır.

Türkiye’de kimyasal gübre kullanımı 2000’li yıllarda 3,4 milyon tondur. Hektara düşen gübre miktarı 2003 yılında ortalama 153 kilogramdır. Buna karşın, dönüm başına aktif madde olarak gübre kullanım düzeyi AB ülkelerinden Hollanda’da 63,1; Almanya’da 38,3; Fransa’da 34,1 kilogram iken, Türkiye'de bu miktar sadece 7,2 kilogram dolayındadır.

Birim alanda kullanılan ilaç miktarı da gelişmiş ülkelere göre çok düşük seviyede kalmaktadır. Türkiye’de dönüm başına ortalama 5 kilogram tarımsal savaşım ilaç kullanılırken, bu miktar Fransa ve Almanya’da 44 kilogram, İtalya’da 76 kilogram, Yunanistan’da 60 kilogram, Belçika’da 107 kilogram, Hollanda’da ise 175 kilograma kadar yükselmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de tarım sektörünün sorunları çözülemez nitelikte değildir. Doğru tarım politikalarını tarıma özgülenen uygun kaynak büyüklükleri ile eşleyen ve etkin bir tarımsal kamu yönetimi anlayışı ile uygulamaya geçiren yaklaşımlar, sektörel sorunları çözüp, tarımın büyüme potansiyelini ortaya çıkarabilirler.

Doğru tarım politikaları, içeride ve dışarıda sağlam bir analitik tutarlılıkla, Türkiye tarımı için konulan kısa, orta, uzun vadeli hedeflerle uyum içinde bir politika seti seçimini gerektirir.

AB süreci, sektörün önündeki en önemli açılımdır. Müzakere Çerçeve Belgesi, adaylık sürecinde Türkiye’den imzalaması istenecek olan Çift Taraflı Sıfırlama Anlaşması da büyük önem taşımaktadır. Çift Taraflı Sıfırlama Anlaşması’yla, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında gümrük vergilerinin karşılıklı sıfırlanması söz konusu olacaktır.

Bu durum, rekabet avantajına sahip olan AB tarafını olumlu etkilerken, yalnızca fındık, koyun eti, bakliyat, yaş meyve ve sebzede rekabetçi olabilen Türkiye’yi ise olumsuz etkileyecektir.

Bu anlaşmayla, bitkisel ve hayvansal temel tarım ürünlerinin tümünde iç piyasayı yüzde 150’nin üstündeki gümrük vergileri ile korurken, yılda 6,5 milyar dolara yakın tarım ürünü dış alımı yapan Türkiye’nin, 27 AB ülkesine karşı gümrüklerini sıfırlanması durumunda karşı karşıya kalacağı dış alım baskısını görmek zor değildir.

Dış politika yanında, içeride de maliyet düşürücü, verimlilik yükseltici, tarımın rekabet düzeyini artıran politikalara gereksinim vardır.

Bu çerçevede, uygulanabilir toprak reformu yapılmalı, sulama yatırımları gerçekleştirilmeli, arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri tamamlanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz Şanlıurfa’nın Harran Ovası şu anda sulanan bir ova, yüzde 38 civarında. Ama ne yazık ki -burada Şanlıurfa milletvekilleri çok iyi bilmektedir- Şanlıurfa’da şu anda toprak elden gidiyor. Tuzlaşma almış başını gidiyor. Bir taraftan tuzlaşma başlıyor, diğer taraftan da sulama hayata geçirilmemiştir.

Bu çerçevede, yaratılan uygun zemin üzerinde doğayla ve tüketiciyle dost, biyoçeşitliliği koruyarak, gelişen, sürdürülebilir bir tarım modeli uygulanmalıdır.

Türkiye, başta tohum olmak üzere bitkisel ve hayvansal üretim materyallerini, kullanılması gereken gübre ve tarımsal savaşım ilacını, tarım alet ve makinelerini ülke içinde üretip, zamanında ve uygun fiyatla üreticiye ulaştıran bir tarımsal girdi politikası izlemelidir.

Üretim, ülkesel ve bölgesel planlama ilkelerine uygun olarak gerçekleştirilmelidir. Desteklemeler, üretim planlamasının bir aracı gibi görülmeli ve bu anlayışla uygulanmalıdır.

Şüphesiz ki, bu politikaların uygun mali kaynaklarla desteklenmesi gerekmekte. 2000‘li yıllar boyunca tarıma ayrılan destekler, hiçbir yılda gayrisafi millî hasılanın yüzde 1‘ini aşmamıştır. Bu durum, tarımın içinde bulunduğu yatırım ve destekleme açığının somut bir göstergesidir. Buna karşılık, yapılan hesaplamalar gösteriyor ki, AB ortak tarım politikasının Türkiye‘de uygulanması hâlinde, yılda en az 11,3 milyar euro kaynağın tarım sektörüne aktarılması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Anayasa'mızın “Toprak mülkiyeti” başlıklı 44’üncü maddesinde belirtilen “Devlet… topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan, çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır.” hükmüne işlerlik kazandırmak için kurulmuş olup, işlevini de Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Yasası gereği topraksız köylülere toprak dağıtımı yaparak yerine getirmekte iken, bugün akıl almaz bir uygulamayı yürürlüğe koymaktadırlar.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, hazine arazilerini topraksız ya da az topraklı çiftçiye dağıtmak yerine; işletme büyüklüğünü azalttığı gibi, çiftçi sayısını artırdığı, bu durumun da arazi parçalanmasını fazlalaştırarak, Avrupa Birliği müzakereleri kapsamında karşımıza en önemli olumsuzluk olarak çıkacağını gerekçe göstererek, bu arazileri köylülere değil de, şu anda kullananlara satıyor. Bu ne demektir? Değerli arkadaşlarım, size açıklayayım: AK Parti Hükûmeti, “Topraksız veya az toprağı olan köylü bizim sorumluluğumuzda değildir. Bu çiftçilerimizi kendi kaderleriyle baş başa bırakıyoruz.” demektedir.

Size daha çarpıcı bir örnek sunayım: Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde varlıklı bir ailenin sahip olduğu arazi tam olarak 8.333 yoksul çiftçi ailesinin sahip olduğu araziye eş değerdedir. Hiçbir sosyal güvencesi olmayan tarım işçisi bu yoksulluktan dolayı her yıl Doğu ve Güneydoğu Bölgelerinden kalkıp Anadolu’nun çeşitli yerlerine mevsimlik işçi olarak çalışmaya gitmektedirler. Her yıl bu iş alanlarına gidiş ve dönüşlerde trajik olaylar yaşanmaktadır. Bazı aileler trafik kazalarıyla yok olmaktadırlar. 21’inci yüzyılda vatandaşlarımız bu göçleri kamyon kasalarında insana yakışmayacak bir durumda yapmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, sizinle Eylül 2007 tarihinde yaşadığım bir olayı paylaşmak istiyorum: Tarım işçilerimizin kamyon kasasında yaptıkları yolculuk yine acı bir kazayla sonuçlanmıştı. Yaptığım taziye ziyaretlerinin birisinde yaşlı bir amca, altı yaşındaki kızı dışında, ailesinden 5 kişiyi bu kazada yitirmişti. Bu yaşlı amca bana dönüp dedi ki: “Ben şimdi ne yapacağım Vekilim?” Evet, inanın ki, hayatımda en çaresiz kaldığım an buydu. Sosyal güvencesi olmayan, çalışabilecek durumda kimsesi kalmayan o insan şimdi ne yapacaktı.

Mevsimlik tarım işçilerimizin bir başka dramı da değerli arkadaşlarım, çocuklarının yaşadığı eğitim sorunudur. Okula gitmesi gereken çocuklarımız, ne yazık ki aileleriyle beraber diğer bölgelerdeki tarlalarda çalışmak zorunda kalıyorlar. Doğu ve Güneydoğu’daki mevsimlik tarım işçilerinin çocukları için okullar, eylül ayında değil aralık sonunda açılmakta, haziran yerine nisan ayında kapanmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Binici, konuşmanızı tamamlar mısınız.

İBRAHİM BİNİCİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Yani, bu söz konusu çocukların eğitimi yılın dokuz ayı değil, beş altı aylık bir zaman dilimidir. Doğrusu bu trajediyi kaldırmak için, tam anlamıyla tarım reformunu ne zaman gerçekleştireceğinizi merak ediyorum.

Böylesine adaletsiz bir arazi dağılımı söz konusu iken, mayınlı arazilere de değinmek istiyorum: Ülkemizde 210 milyon 345 bin metrekarelik mayınlı arazi bulunmaktadır. Bu araziler derhâl temizlenmeli ve o bölgede arazisiz çiftçilere dağıtılmalıdır.

Bu vesileyle, tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Binici.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına ikinci söz, Iğdır Milletvekili Sayın Pervin Buldan’a ait.

Buyurun Sayın Buldan. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on yedi buçuk dakika Sayın Buldan.

DTP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu bütçesi hakkında Demokratik Toplum Partisi Grubunun görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Divanı ve siz değerli Parlamento üyelerini saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, sanayileşmeyle birlikte, yeryüzü, iki yüzyıllık bir süreçte kendini göstermek üzere, özellikle son yıllarda, çok büyük küresel çevre sorunlarına maruz kalmıştır. 1952 yılında yaşanan hava kirliliğinden dolayı Londra’da bir hafta içinde 4 bin kişinin hayatını kaybetmesi, insanlığın doğaya verdiği zararın yine insanlığa ne kadar feci bir sonuca mal olabileceğini göstermiştir. Nitekim, nükleer çevre felaketi olan Çernobil patlamasının ülkemizin Karadeniz Bölgesi’nde neden olduğu sağlık problemleri bizde de çevresel felaketler konusunda acı bir deneyim yaşatmıştır.

Bu nedenle, şunu önemle belirtmek gerekir ki: Ülkeler bir siyaset felsefesi geliştirirken, mutlak suretle çevreci, doğayla barışık bir anlayışı ve sistemi benimsemek zorundadır. Çünkü, bizim yaşam kaynağımız olan doğa insan olmadan da var olabilmekte, ancak insan doğa olmaksızın var olamamaktadır.

Değerli milletvekilleri, Çevre ve Orman Bakanlığımızın görevlerinden sadece birkaçına değinmek gerekirse: Yasanın ilgili bölümlerinde, çevrenin korunması, kirliliğin önlenmesi ve iyileştirilmesini sağlamak, atık ve yakıtlar ile ekolojik dengeyi bozan, havada, suda ve toprakta kalıcı özellik gösteren kirleticilerin denetimini yapmak, ülkenin atık yönetimi politikasını belirlemek ve bu konuda gerekli tedbirleri almak şeklinde düzenlenmiştir. Çevremizi korumaya yönelik olarak düzenlenmiş bu yasaların, bakanlarımız tarafından yeterince başarılı bir şekilde uygulandığını söylemek, ne yazık ki mümkün değildir. Zira, Avrupa Birliği Türkiye 2007 İlerleme Raporu da bu üzücü gerçeği ortaya koymaktadır. Raporda da belirtilmek üzere, emisyon ticaret direktifi iç hukuka aktarılmamış; çevre sorumluluğu, halkın katılımı ve halkın çevreye ilişkin bilgiye erişimi konusunda iç hukuka aktarımda ilerleme olmamış; hava kalitesi konusunda ilerleme oldukça sınırlı düzeyde kalmış; hava kalitesi çerçeve müktesebatının ve ilgili direktiflerin iç hukuka aktarılması henüz tamamlanmamış; kolay buharlaşan organik bileşen emisyonları, bazı sıvı yakıtlardaki sülfür oranı ve ulusal emisyon tabanları konusundaki müktesebata dair mevzuata ilişkin ilerleme olmamıştır. Yine, atık yönetiminde ilerleme oldukça sınırlı kalmış; düzenli depolama, atık maddelerin yakılması, elektrikli ve elektronik cihazlarda belirli birtakım maddelerin kullanılmasının sınırlandırılmasına yönelik hiçbir ilerleme kaydedilmemiştir ve Türkiye’nin atık yönetimi planı bulunmamaktadır.

Su kalitesi konusunda ise hiçbir ilerleme bulunmamakta ve doğanın korunması alanında da ilerleme sınırlı düzeyde kalmış, yaşam alanlarının hızla yitirilmesi endişe verici düzeyde bulunmuştur ve bu noktada da belirtmek gerekir ki doğanın korunmasına ilişkin bir çerçeve yasa ile kuşlar ve yaşam alanlarına ilişkin uygulama mevzuatı da henüz kabul edilmemiştir.

Ülkemizde, çevreci hassasiyet gözetmeyen ve ülkemizi yabancı şirketlerin şantiyesi konumuna getiren enerji politikaları büyük bir çevresel yıkım getirmiştir. Altın madenleri, termik santraller, çimento fabrikaları, kontrolsüz sanayi tesisleri doğayı tahrip etmekte, insan sağlığını olumsuz etkilemekte, izlenen yanlış politikalar tarımımızı ve ekonomimizi krize sürüklemektedir ve yine, uygulamaya çalışılan nükleer enerji programı da telafi etmeye insan ömrünün yetmeyeceği kadar onarılmaz zararlar verebilecek bir risk kaynağı oluşturmaktadır.

Türkiye’nin çevresel sürdürülebilirlik göstergelerine dayalı ülkeler arası sıralamadaki konumuna baktığımızda, AKP Hükûmetinin çevre alanındaki icraatlarının ne kadar yetersiz olduğunu görmekteyiz. AKP Hükûmetinin iktidar olduğu yıllar içerisinde ülkemizin, 2002 yılında hava kalitesinde 11’inci sıradayken, 2005 yılında 20’nci sıraya; su kalitesinde, 41’inci sıradan 142’nci sıraya; biyolojik çeşitlilikte, 91’inci sıradan 129’uncu sıraya; arazi kullanımında, 87’nci sıradan 102’nci sıraya; hava kirliliğinin azaltılmasında, 75’inci sıradan 93’üncü sıraya; su yetersizliğinin azaltılması konusunda, 94’üncü sıradan 97’nci sıraya; ekosistemlerde baskıların azaltılması konusunda, 29’uncu sıradan 33’üncü sıraya ve sera gazı salımının azaltılması konusunda da 70’inci sıradan 94’üncü sıraya gerilediğini görmekteyiz.

Avrupa ülkeleri içerisinde en fazla sera gazı salımına sahip ülkelerden olan Türkiye, Kyoto Protokolü’nü de imzalamamış, dünyanın kurtarılması için üzerine düşen görevi yerine getirmemiştir. AKP Hükûmetinin altyapı yatırımlarında izlediği yanlış politikalar, ülkemizin doğal ve kültürel varlıklarını talana tabi bırakmış, Çevre ve Orman Bakanlığı da bu konuda gerekli önlemleri almamıştır. Son dönemlerde medyanın da gündemine taşınan bazı çevresel sorunlar da bu politikaların ürünüdür.

Değerli milletvekilleri, Başbakan, bir sene önce, Hasankeyf ziyaretinde “Hasankeyf kurtulacak.” demişti, ancak 60’ıncı Hükûmeti kurma görüşmelerinde, ne pahasına olursa olsun Ilısu Barajı’nın yapılabileceğini ifade etmiştir. Sayın Başbakana şunu sormak istiyorum: Elbette ki su ve enerji ihtiyacımızı karşılayacağız, fakat bu çalışmalar, asla ve asla, binlerce yıllık kültürümüzün izlerini taşıyan kültürel varlıklarımızın talanı pahasına yapılamaz, yapılmamalıdır.

Bu ülkenin Başbakanı olarak, en fazla elli yıl sürecek olan bir enerji üretimine, on iki bin yıllık tarihiyle Hasankeyf’i, Zeynel Bey Türbesi’ni, tarihî Artuklu Köprüsü’nü, El Rızk Camisi’ni, Ulu Cami’yi ve daha onlarca tarihî yapıyı feda etme hakkına sahip değilsiniz.

Bugüne kadar, yeryüzünde hiçbir cami ve türbe bir yerden bir yere taşınmadı ve sizin de onlarca camiyi ve tarihî yapıyı taşıma iddianız inandırıcı olmamakla birlikte, oldukça ilginçtir. Binlerce yıl önce, insan el emeğiyle kayalara kazınarak işlenen mağaraları nasıl taşıyacağınız, cevabını henüz bulamadığımız başka bir sorudur. Zira, değil elli yıl, yüz yılda elde edilmiş enerjiyle dahi dağları, içindeki mağaralarıyla beraber bir başka yere taşıyamazsınız. Nitekim, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kazılar ve Araştırmalar Daire Başkanı da beş yüz yıl bile uğraşılsa Hasankeyf’in başka bir yere taşınmasının mümkün olmadığını söylemektedir. Haçlı seferleri, Moğol saldırıları, Timur’un Anadolu istilasında bile yıkılmamış olan Hasankeyf’i, ne yazık ki, AKP’nin çevre ve kültürel varlıklarımızı koruma bilincinden yoksun projeleri yıkmaktadır. Oysa, yapılması gereken, kısa vadeli ucuz enerji politikalarıyla talan vurmak değil, Hasankeyf’in var olduğu sürece ülke turizmine de katkı sağlayacak şekilde korunmasını sağlamaktır. DSİ verilerine göre 55 bin kişinin yerinden olmasına neden olacak barajın toplumsal açıdan doğuracağı sorunlar ise şu anda kısıtlı süre nedeniyle değinemeyeceğim bir başka sorun ve bütçe içinde artı bir yüktür.

Yine, ülke gündemine son zamanlarda taşınan, Bergama’da da örneğini yaşadığımız ve hâlen çözümlenemeyen ve bugün de Kaz Dağı’nda tekrar eden sorun, siyanürlü altın arama çalışmalarıyla meydana gelen çevre felaketidir. Kaz Dağı florasında, 30’u yalnızca bu dağa ait olmak üzere, en az 78 endemik ve nadir bitki yer alır. Kaz Dağı’nda, ayrıca, Türkiye’de başka bir yerde bulunmayıp yalnız Yunanistan ve diğer Balkan ülkelerinde sınırlı bir yayılış gösteren 31 nadir bitki türü yer almaktadır. Son beş yıl içerisinde ise, Kaz Dağı’nda, dünya için yeni olan 6 bitki türü keşfedilmiştir ve daha niceleri de keşfedilmeyi beklemektedir. Fakat, yine, ülkemizin bu eşsiz güzelliği de talan edilmektedir. Altın işletmelerince aramalar sırasında kullanılan siyanür liçi, bölgede onarılmaz zararlara yol açacaktır.

Maden Yasası’nda maden arama ve yapılan sondaj ve kazılarda ÇED raporunun istenmemesi yine Çevre ve Orman Bakanlığını pasifize etmekte, çevreye verilen zararlar hususunda önlem alınamamaktadır. Çevre ve Orman Bakanının açıklamalarında çevreye verilen zararlardan ziyade maden çıkarmanın önemi üzerinde durması ise, Bakanlığın çevre konusundaki anlayışı noktasında hayli düşündürücüdür.

DSİ verilerine göre yılda 1,3 metreküplük su verimliliğiyle yüzlerce dereyi ve su kaynağını besleyen Kaz Dağı’nda, sadece 1 gram altın elde etmek için yarım ton su ve 175 gram siyanür gerekmektedir. Bu açıdan da, su sıkıntısı yaşadığımız bu süreçte var olan doğal su kaynaklarımızı zehirleyerek heba etmek geleceğimiz ve bütçemiz açısından ne kadar kazançlıdır, bunu da takdirlerinize sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; coğrafi konumu nedeniyle yüzde 80’i ormanlık alan olabilecek Türkiye’de kişi başına düşen yeşil alan ortalaması dünya standartlarının oldukça gerisindedir. Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi’nde imzası bulunan Türkiye, orman alanlarının yüzde 10’unu en geç 2010 yılına kadar koruma altına almayı hedeflemiştir. Ancak, şu anki duruma baktığımızda, ormanlarımızın ancak yüzde 4’ünün koruma altında olduğunu görmekteyiz. Çevre konusunda izlenen yanlış devlet politikaları, ormanlarımızı koruma konusunda yetersiz kalan icraatlar ve ülkemizin sürekli maruz kaldığı orman yangınları bu sonucu ortaya koyan ana nedenlerdir.

En son, kamuoyu gündemine de taşınan Belek Ormanlarının durumu, ormanlarımızın maruz kaldığı acı tabloyu ortaya koymaktadır. Yüzde 86’sı verimli karakterde olan ve ayrıca ülkemizde yapılan fıstık çamı ağaçlandırmaları için gerekli tohum ihtiyacını karşılayan Türkiye’nin ikinci büyük tohum meşceresi olan Belek Ormanları, turizme açıldıktan sonra âdeta yağmalanmıştır.

Antalya Belek’te 2005 yılından bu yana golf sahası açmak amacıyla kesilen ağaç sayısı 500 bin olarak ifade edilmektedir. Belek Ormanlarının turizme açıldıktan sonra iki yıl arayla uydudan çekilen fotoğrafları, ülkemiz ormanlarının nasıl bir yol izlediğinin, devletin ormanlar konusundaki hassasiyetinin ve ormanlarımızın korunması konusundaki yetersizliğinin resmini ortaya koymaktadır.

Son günlerde Bakanlığın başlatmış olduğu ağaçlandırma seferberliği iyi bir çaba olmakla beraber, var olan ormanlarımıza ve çevremize sahip çıkılmadığı sürece, devletin göz boyamak nedeniyle izlediği popülist politikalardan daha fazla bir anlam ifade etmeyecektir.

Yine, resmî kaynaklarda ifade edilir ki, ülkemizde orman yangınları büyük oranda insan etkinlikleri sonucunda çıkmakta, geri kalan kısmı da doğal olaylardan kaynaklanmaktadır. Bu noktada, ülkemizin Doğu ve Güneydoğu Bölgesinde güvenlik gerekçesiyle yakılan ormanları hangi kategoriye koymalıyız? Hiçbir çevresel kaygı duyulmadan, yıllardır bölgede yakılmış olan, çatışma ortamı devam ettikçe belki de yakılmaya devam edilecek olan ormanlarımızı hangi kategoriye koymamız gerekiyor? Yakılan binlerce ormanın yok oluşunu olağan görüp, bölgenin çölleşmesini seyretmemiz mi gerekiyor; yoksa, Sayın Unakıtan’ın tabiriyle, ormanlarımızı da teferruat olarak mı görmemiz gerekiyor?

Ülkemizde doğanın korunmasına yönelik yetmişe yakın kanun ve yönetmelik varken, bu ormanlar nasıl yakılabildi ya da yakıldıktan sonra Çevre ve Orman Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğü tarafından ne tür önlemler alındı? Zira, ormanları korumak Çevre ve Orman Bakanlığının ve aynı zamanda Orman Genel Müdürlüğünün asli görevleridir.

Anayasa’mızın 169’uncu maddesinin birinci fıkrasında ifade edilen “Devlet, ormanların korunması için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün bunun gözetimi Devlete aittir.“ hükmü ormanlarımızı güvence altına almıştır. Ancak, buna rağmen, bölgede yaşanmakta olan çatışma ortamı toplumsal ve ekonomik yönden olduğu gibi, çevreye verdiği zararlar boyutuyla da yıkım getirmiştir ve resmî sorumlular tarafından görmezden gelinerek, gerekli önlemler alınamamıştır.

Unutulmamalıdır ki, bu ülke bir bütündür ve hangi bölgesinde, hangi nedenle ortaya çıkmış olursa olsun, orman yangınları ülkemiz için aynı felaketi ifade etmektedir ve devlet de bu konuda üstüne düşen yükümlülükleri yerine getirmek, gerekli önlemleri almak durumundadır.

Değerli milletvekilleri, bilim çevrelerinin verilerine göre, önümüzdeki on beş yıl içerisinde ülkemiz su fakiri bir ülke olacaktır. Ancak, yanlış su politikaları nedeniyle daha şimdiden su sıkıntısı çekmekteyiz. Ülkemizde bugün nüfusun yüzde 7’si sağlıklı içme suyundan yoksundur ve bilindiği gibi, yaz döneminde Ankara, İzmir ve Bursa gibi büyük kentlerimizde içme ve kullanma suyu konusunda son derece büyük sıkıntılar yaşandı ve bu sorunlar hâlâ da çözülebilmiş değildir.

Getirilen çözüm önerileri ve DSİ kökenli Orman ve Çevre Bakanı Sayın Eroğlu’nun soruna yaklaşımı ise hayret vericidir. Ankara’nın su ihtiyacını karşılamak amacıyla Kızılırmak’tan su getirilmesi gündeme gelmiştir. DSİ Müdürü olduğu dönemde “Kızılırmak suyunda sülfat var. Sülfatın arıtılması mümkün değildir.” diyen Eroğlu, Bakanlığı döneminde AK Partinin Büyükşehir Belediye Başkanının su politikasızlığını örtbas etmek amacıyla, bu kez de “Sülfat sorunu var, ama arıtılmayacak su… Sadece maliyet yüksek." demiştir. Sözün açıkçası Sayın Bakan, sorunu suçlularıyla beraber topluma deşifre etmesi gerekirken taraf tutmayı yeğlemiştir. Şu ana kadar dahi kamuoyu konu hakkında bilgisiz bırakılmıştır. Kesinti programlarının neden iptal edildiği ve şu anki su ihtiyacının nereden karşılandığı hâlen bilinmemektedir. Nitekim,  barajlardaki doluluk oranı rakamsal değerlerin altında kalmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çevresel sorunların yaşanmaması ve daha umutlu  bir gelecek için çevre konusu sadece Orman ve Çevre Bakanlığının üzerine yıkılmamalı, devlet, bütün kurum ve kuruluşlarıyla icraatta bulunurken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Buldan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

PERVİN BULDAN (Devamla) – …doğal ve kültürel varlıklarımıza zarar vermemeyi göz önünde  bulundurmalı, çevreci hassasiyet gözetilmelidir. Bu bağlamda ekolojik, eşitlikçi, demokratik ve barışçıl politikalar üreterek ülkemizi yaşanılabilir kılabiliriz diyor ve Karl Marks'ın bir sözüyle konuşmamı sonlandırıyorum. Büyük düşünür şöyle der: "Tarihin iki yüzü vardır. O, doğanın tarihi ve insanın tarihi olarak ikiye ayrılabilir. Bununla birlikte, bu iki yüzü birbirinden koparamayız. İnsanlar var oldukça doğanın tarihi ve insanın tarihi birbirine bağımlıdır."

Hepinize saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Buldan.

Söz sırası, Cumhuriyet Halk Parti Grubunda. İlk söz, Muğla Milletvekili Sayın Gürol Ergin'e aittir.

Buyurun Sayın Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 9 dakika.

CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2007 Mali Yılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken sizleri ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Hükûmet, sürekli olarak tarım desteklerini artırdığından söz ediyor ama fiyatları düşük tutarak, kotalar uygulayarak, girdi fiyatlarını aşırı yükselterek çiftçiyi ne hâle getirdiğini söylemiyor. Onu biz söyleyelim: AKP İktidarında buğday üreticisi yüzde 22, pamuk üreticisi yüzde 30, pancar üreticisi yüzde 27, ayçiçeği üreticisi yüzde 31, çeltik üreticisi yüzde 34 fakirleşmiştir. Çiftçi, sanayi ve hizmet sektöründe daha iyi iş bulduğundan değil, sürekli fakirleştiği için, tarım artık karın doyurmadığı için tarlasını bırakıp köyünü terk etmektedir. Tarımda çalışanların sayısının AKP İktidarında 1 milyon 370 bin azalmasının gerçek ve tek nedeni budur.

Hükûmet, Tarım Kanunu’nda tarıma verilecek desteklerin gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’inden az olamayacağı yasal zorunluluğuna rağmen bu oranı 2008’de yüzde 0,75’e çekmiştir. Bu oran 2009 ve 2010 yıllarında daha da azaltılmaktadır. Hükûmet, tarımdaki yatırımları da azaltıyor. Hem kamu hem de özel sektör, 2008’de 2007’ye göre daha az sabit sermaye yatırımı yapacaktır ve ülkemin toprakları suya hasret iken, sulama yatırımları yine 2008’de 2007 yılına göre yüzde 3 azaltılmaktadır.

Tarımda üç yıl kesintisiz büyümeden söz eden Sayın Bakana, tarım ürünlerinin AKP İktidarı döneminde neredeyse 2 katı arttığını söyleyen sayın AKP milletvekiline resmî rakamlarla yanıt vermek isterim. 2003-2007 yılları arasında tarım ortalama yüzde 1 büyümüştür. Cumhuriyetin ilk yıllarında, 23-29 yılları arasında tarım yüzde 16,2 büyümüştür. Evet, Sayın Başbakanın kulakları çınlasın, nereden nereye!

Değerli arkadaşlarım, gelelim ürün bazında ne olduğuna? Şeker pancarı ve tütün üreticisi, hem kotalarla hem de fiyat politikasıyla üretemez hâle geldi. Şeker pancarı 20 milyon tondan 12-13 milyon tona, tütün üretimi 160 bin tondan 100 bin tonun altına, tarihimizde ilk defa 100 bin tonun altına düştü! Bu düşen üretimden dolayı dünyaya tütün satan Türkiye, 2007 yılında 70 bin ton tütün aldı ve karşılığında 250 milyon doların üstünde parayı yabancıya ödedik.

Değerli arkadaşlarım, buğdayda düşük fiyat, düşük prim politikası, çiftçiye alım sıkıntısı yaşatılması, buğday üretiminin artmasını engelledi. Buna kuraklık da eklenince, Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığının resmî rakamlarına göre Türkiye’de bu yıl buğday üretimi 15,5 milyon ton oldu. Sayın Bakan, bu konudaki bütün uyarılara kulağını tıkadı. Çeşitli kurum ve kuruluşlar “Türkiye’de buğdayda büyük sıkıntı yaşanacak.” dediği zaman Sayın Bakanın ifadesi çok netti, şöyle diyordu Şubat 2007’de Sayın Bakan: “Spekülasyon yapıyorlar.” Ve Nisan 2007’de Şanlıurfa’da da şöyle söylüyordu: “Türkiye’de bu yıl tarımsal kuraklık riski yoktur. Bunu açık ve net söylüyoruz.” Şimdi, ben de açık ve net söylüyorum: O kuraklık, Türkiye’de bu yıl buğday üretimini 15,5 milyon tona düşürdü ve siz, son yıllarda, ilk defa, Türk insanı ekmek yiyebilsin diye buğday ithalatına gitmek zorunda kaldınız. Eğer bu ithalatı zamanında yapsaydınız, şubat ayında, mart ayında yapsaydınız bugünkü yüksek fiyatlarla karşılaşmayacaktık ve bu yüksek fiyatlar, sizi, Toprak Mahsulleri Ofisi vasıtasıyla değil, tüccar vasıtasıyla alıma yönlendirdi. Tüccarın buğday ithali yapması demek, 2008 yılının hasat döneminde benim üreticimin ürününün elinde kalması demektir ve siz bu ithalatı sağlayabilmek için de ne yaptınız? Gümrük vergilerini düşürdünüz. Ne yaptınız? Makarnalık buğdayda vergiyi yüzde 8’e, ekmeklik buğdayda yüzde 5’e, mısırda yüzde 35’e çektiniz? Mahdum beylerin gözü aydın! Maliye Bakanının kulakları çınlasın! Mısırda gümrük vergisi yüzde 35. Oğluna selam olsun buradan! (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Sayın Bakan, Türkiye’de alacağı önlemlerle hayvan kaçakçılığını önlemesi gerekirken, bir buçuk ay önce bir karar alıyor ve bir genelgeyle bu kararı seksen bir ilin valisine gönderiyor. Diyor ki: “Ne kadar hayvan varsa kayıt altına alın.”

Değerli arkadaşlarım, büyükbaş hayvanlar altı aylığa kadar kayıt altına alınıyordu. Niye? Kaçakçılık önlensin diye. Niye? Hırsızlık önlensin diye. Siz şimdi aldığınız bu kararla üreticiyi değil, Türkiye’ye giren her kaçak hayvandan, benim vatandaşımı öldürmek için silahla PKK’ya destek vereceksiniz. Siz bu kararla hayvan hırsızlarına destek vereceksiniz. Bu karardan hemen vazgeçin.

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Olur!

GÜROL ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ben sizin için de söylüyorum, sizin çocuklarınız için de söylüyorum. “Olur.” diyorsunuz da.

Değerli arkadaşlarım, zeytin ve zeytinyağında büyük sıkıntı yaşanırken “Kırk ilde kuraklıktan ötürü destek vereceğim.” diyen Hükûmet zeytini sildi. Zeytini bu karar için almadı ve bugün, zeytin ve zeytinyağında çok büyük sıkıntı var. Değişik bölgelere göre yüzde 20 ile 80 arasında zeytinde kayıp var arkadaşlar.

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Yok yılı…

GÜROL ERGİN (Devamla) – Yalnız yok yılı değil. Siz de biliyorsunuz ki, mayıs ayında başlayan sıcaklardan, temmuz, ağustosta o sıcakların sürmesinden ve kuraklıktan ötürü de yok yılına bunlar eklendi. Şimdi, zeytinci…

Ben sizin bölgenizden söz ediyorum. Sizin lehinize konuşuyorum. Aleyhte olmayın.

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Aleyhte olmuyor, dinliyoruz.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Hükûmet zeytin üreticisine destek olsun ki siz de oralarda rahat ediniz.

BAŞKAN – Sayın Ergin, lütfen Genel Kurula hitap ediniz.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Efendim, laf atarlarsa cevaplarını alırlar. Hiç ikisi, biri yok.

BAŞKAN – Siz de laf atmayın lütfen.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, Hükûmet çiftçiye kaşıkla verdiğini kepçeyle geri alıyor.

Bakınız, 2006 yılında çiftçiye verilen destek 5 milyar yeni Türk lirası. Ee, çiftçi ÖTV ve KDV olarak devlete ne ödemiş? 5 milyar 449 milyon YTL. Yani, çiftçi devleti destekliyor, devlet çiftçiye destek falan verdiği yok. Daha doğrusu bunu Hükûmete indirgeyip söyleyelim. Hükûmetin bu çiftçiye desteği falan yok. Ama, laf olarak var tabii!

Değerli arkadaşlarım, söylenecek söz çok, vakit az. Ben, bu bakımdan, özellikle hepimizin elini öpmek zorunda olduğumuz Türk köylüsünden sorunlarını tam olarak bu süre içinde buraya taşıyamayacağım için özür diliyorum. Bu konunun bu kadar kısa sürede tartışılamayacağının bilinci içerisindeyim. Beni de sayın çiftçilerimizin anlayacağını tahmin ediyorum.

Yalnız bu arada bir şey söyleyeyim. Sayın Bakan Plan ve Bütçe Komisyonunda fiyatlardan söz etti, dedi ki: “Fiyatlar nereden nereye geldi, 2002’den 2007’ye, ürün fiyatları.” Ürün fiyatlarını açın bakın, oranlayın. Bütün ürünlerde artış oranı -Bakan Bey’in verdiği ürünler için söylüyorum- yüzde 28 ile 79 arasında değişiyor. Girdilere bakın, girdilere. Mazot yüzde 106, üre yüzde 740, DAP gübresi yüzde 121, kompoze gübre yüzde 136 artmış, sevgili arkadaşlarım. Şimdi, sanıyorum, Sayın Bakan, yaptığı bu karşılaşmadan ciddi bir pişmanlık duymuştur bu rakamları vermekte.

BAŞKAN – Sayın Ergin, ek sürenizi verdim.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Evet efendim, farkındayım, teşekkür ederim.

Değerli arkadaşlarım, bu arada bir de GAP’tan söz ederek sözlerimi tamamlayayım; söylenecek çok şey var, ne yapalım, vakit çok kısa.

Değerli arkadaşlarım, GAP’ı kaderine terk ettiniz. Hükûmet, Türkiye’nin umudu ve iftiharı olan Güneydoğu Anadolu Projesi’ni özellikle sulamalar konusunda, toprağa giden hizmetler konusunda askıya almıştır. Bizim şu hakkımız var: Hükûmet gelip buradan söyleyecek. Bu davranışınızın özel bir nedeni var mı yok mu?

Sizleri ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Ergin.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci söz, Eskişehir Milletvekili Sayın Fehmi Murat Sönmez’e ait.

Buyurun Sayın Sönmez. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Sönmez, süreniz dokuz dakika.

CHP GRUBU ADINA FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre ve Orman Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sanayileşme ve diğer insan faaliyetleriyle birlikte insanlığın gündemine giren çevre, günümüzde insanlığın geleceği açısından en önemli konu hâline gelmiştir. Son yıllarda bilim dünyasının üzerinde en çok kafa yorduğu konu, bilindiği üzere küresel ısınmadır. Bugün “çevre” dendiğinde herkesin aklına ilk gelen konu budur. Ülkemizin bu konuda Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne taraf olduğu bilinmektedir, ancak, bu sözleşmenin eki niteliğinde olan Kyoto Protokolü’nün ise onay süreci henüz tamamlanmamıştır. Bilindiği üzere, Kyoto Protokolü’nün uygulanması pahalı yatırımlar gerektirmekte ve maliyeti yüksek olmaktadır, ancak, dünyanın pek çok ülkesinin onayladığı bu protokolün onayının sürekli olarak ötelenmesi de mümkün görülmemektedir. Bu yüzden, Türkiye’nin dâhil edildiği grubundakilerden farklılığı konusunda gerekli müzakereler yapılarak lehimize olan esnekliklerden yararlanma koşulları sağlanmalıdır. Ülkemiz, ihtiyaç ve özel koşulları da dikkate alınarak geliştirilecek bir stratejiyle bu protokolü onaylamayı gündemine almalıdır.

Adalet ve Kalkınma Partisinin 2007 seçim bildirgesinin “Çevre ve Yaşanabilir Kentler” başlığı altında yer verdiği çevre anlayışında, çevre bilincinin yaygınlaştırılmasından ve katılımcılığından söz edilmektedir. “Katılımcılık” denildiğinde, kuşku yok ki, bu alandaki sivil toplum örgütlerinin etkinliği akla gelir, ancak, Sayın Başbakan geçtiğimiz günlerde Melen Suyu Projesi’nin açılışında yaptığı konuşmada, eleştiri yapan bir sivil toplum örgütüne şiddetle tepki göstermiş, barajdaki suyun insan için kullanılacağını, doğada insandan değerli başka bir varlığın olmadığını söylemiştir. Sayın Başbakanın bu tutumu ve anlayışı, AKP İktidarının çevre anlayışını da ortaya koymaktadır. Günümüz uygar dünyasında bu anlayış terk edilmiştir. İçinde bulunduğumuz dönemde ortaya çıkan bütün çevresel tehdit ve kirlilikler, insanı doğanın efendisi gören bu anlayışın ürünüdür.

Doğa, bir bütün olarak tek başına bir varlıktır. Doğa, insanın değil, insan doğanın bir parçasıdır. Doğanın tüm bileşenleri, tüm insanları en az insan kadar değerlidir, çünkü insana yaşam alanı yaratan, bu unsurlarıyla doğadır. Doğayı insan yararına dönüştürmek elbette ki önemlidir, ancak, bu yapılırken yaşanılır ve yeniden üretilebilir bir doğanın önemi gözden kaçırılmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakan kimi konuşmalarında, Avrupa Birliğiyle ilgili olarak mevzuat konusunda pek çok çalışmanın yapıldığını belirtmektedir. Oysa konuyla ilgili çevreler, Bakanlığın yapması gereken mevzuat çalışmasının pek çoğunu yapmadığında birçok eksiğin olduğunda hemfikirdirler.

Nitekim, geçtiğimiz kasım ayının 6’sında, AB Komisyonu tarafından 2007 İlerleme Raporu’nda, çevre konusunda Türkiye’nin önemli bir ilerleme kaydetmediği, hatta yerinde saydığı belirtilmiştir. Özellikle de mevzuat ve uygulama anlamında bir ilerleme kaydedilmediği eleştirileri yer almıştır. Aynı raporda, mevzuat, hava kalitesi, atık yönetimi, su kalitesi, doğanın korunması, endüstriyel kirlenmenin kontrolü ve risk yönetimi, kimyasallar, genetik açıdan değiştirilmiş organizmalar, gürültü ve idari kapasite alanında hiçbir ilerleme kaydedilmediği bilgileri yer almıştır.

Bilindiği üzere, çevreyle ilgili konular, AB müzakerelerinin en önemli ayağını oluşturmaktadır. Bu yüzden Bakanlık, zaman yitirmeksizin bu konuları gündemine almalıdır. Bakanlık, çevre kirliliği konusunda etkili yaptırımlarla donatılmalıdır.

Ülkemizde, pek çok nehirde hızlı bir şekilde artan kirlilik gözlenmektedir. Örneğin, Eskişehir’in içinden geçen gerek Kütahya’da gerekse Eskişehir’de geniş tarım alanlarını sulayan Porsuk Çayı da kirlilikten payını alan nehirlerimizdendir. Porsuk Çayı’ndaki kirlilik pek çok defa gündeme gelmiş, toplu balık ölümleri gözlenmiş, Bakanlık konuyu incelemiş, kirletici kurumları belirlemiş, hatta bu kurumlara ceza yazmış, ama kirlenmenin kaynağını yok etmeyi başaramamıştır.

Geçtiğimiz günlerde, yine, Porsuk’ta kirlilik kaynaklı toplu balık ve kuş ölümleri yaşanmıştır.

Bu durum üzerine, Bakanlık, Porsuk’un en büyük kirleticisi durumunda olan Eskişehir Şeker Fabrikasına bir yazı yazarak, 2009’da tamamlanması planlanan arıtım tesisinin daha erken bitirilmesini tavsiye ediyor, ama biliyorsunuz ki şeker fabrikasının özelleştirme süreci başladı. Şeker fabrikaları devletteyken kaç yıllık şeker fabrikasına yapılmayan arıtma tesisi, tam özelleştirmenin yapıldığı sırada mı bu arıtım tesisi yapılacak, doğrusu merak ediyorum. Bu yüzden, belirttiğim gibi Bakanlık bu konuda daha etkili yaptırım ve önlemlerle donatılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Bakanlığın yönetim anlayışıyla ilgili bir hususu dikkatlerinize sunmak istiyorum. Yine, geçtiğimiz günlerde basında yer aldı. Çevre ve Orman Bakanlığı Basın Müşavirliği Bakanlık personeline gönderdiği bir yazıda “Sayın Bakanın Hassasiyet Gösterdiği Kelimeler” başlığıyla bir listeye ver veriliyor. Yazıyla, günlük konuşma ve yazışmalarda listedeki kelimelerin Arapça karşılıklarının kullanılması isteniyor. Dilimizi kıskançlıkla korumamız ve geliştirmemiz gerekirken, bir bakanlıkta, talimatla, Türkçe kelimeler yerine Arapçalarının kullanılmasının önerilmesini takdirlerinize sunuyorum.

Önemli bir konu da hava kirliliği. Kömür yerine doğal gazla ısınmak için yoğun çaba harcanmakta ama ne gariptir ki, kimi zaman yardım, bazen de oy uğruna ücretsiz kömür dağıtılmaktadır. Siz olsanız, bedava kömür verilirken, kapınıza kadar gelse o doğal gaza dönüşümü yaptırır mısınız? Eğer hakikaten önemli olan hizmetse, yardımsa, o zaman kömür dağıtmak yerine, bu evlerin kapısına kadar gelmiş doğal gazın dönüşümünü yaptırmada kolaylık sağlayın, bu konuda yardımcı olun vatandaşlara.

Bakanlığın ikinci ve önemli bir görev alanı da ormancılığımızdır. Tabii, AKP denince, herkesin aklına ilk önce 2/B konusu geliyor. Hatırlanacağı gibi, AKP İktidarı, ilk yıllarında, büyük miktarda kaynak elde etme hayalleriyle ormanlarımızın geri döndürülemez biçimde tahrip edilmesine yol açacak bir girişimde bulundu ve bu doğrultuda bir düzenleme de yaptı. Ormanların satışına olanak tanıyan bu girişim, kamuoyunun haklı tepkileri sonucu, 10’uncu Cumhurbaşkanımız Sayın Ahmet Necdet Sezer’in son derece haklı gerekçelerle veto etmesi neticesi durdurulmuştu. Ancak, kamuoyuna yansıyan bilgilere göre, AKP Hükûmeti bu girişimden vazgeçmiş görünmüyor. 2/B konusunun tekrar gündeme geleceği tartışılıyor.

Değerli milletvekilleri, ormanlarımıza tek başına bir kaynak yaratma aracı olarak bakılamaz. 2/B ile ilgili yaşanmakta olan sorunların biz de farkındayız. Özellikle orman köylerinin sıkıntılarını biliyoruz. Bu sıkıntılara bir çözüm getirilmesinin gerektiğini de biliyoruz. Ancak, bu çözüm, asla ormanların işgalcilere satılması olamaz.

Geçtiğimiz yaz ülkemizde yaşanan orman yangınları tüm halkımızı derinden üzmüştür. Orman Kanunu’na göre yanan ormanlar hiçbir şekilde tahsis edilemez ve yapılaşmaya izin verilemez. Ama, verilen izinler üzerine o dönemin Bakanı da çıkıp “Bürokratlarım hata yapmış.” diyerek günah da çıkarmıştır.

Uzmanlar, ormanların korunmasında en önemli unsurlardan birinin orman kadastrosunun tamamlanması olduğunu belirtmektedir ve 2003 yılı bütçe konuşmasında bir reform olarak iki yıl içinde orman kadastrosunun bitirileceği belirtilmesine rağmen dört yıl geçmiştir, hâlâ bitirilmemiştir.

Anayasa taslağının 131’inci maddesinde “Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz ve kanuna göre buralar devletçe yönetilir, işletilir ve işlettirilir.” denilmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sönmez, konuşmanızı tamamlar mısınız.

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) -  Böylece, devlet ormanı sayılan alanların yönetilmesi, devredilmesi, yerli ve yabancı girişimciler tarafından işletilmesinin yolu açılmış olmaktadır. Bu uygulama ülkemizin en verimli ormanlarının elden çıkmasına yol açacaktır. 1982 Anayasası’yla etkili koruma altına alınan ormanlarımız bu önlemlere rağmen tam olarak korunamazken, yeni anayasa taslağında bu anayasal korumanın gevşetilmesinden, hatta, kaldırılmasının ardından ormanlarımızın ne hâle gelebileceğini AKP iyi düşünmelidir.

Çevrenin ve ormanlarımızın korunarak geliştirilmesi bakımından 2008 yılı bütçesinin önemli katkılar yapması dileğiyle saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Sönmez.

Sayın milletvekilleri, saat 19.30’da toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.03

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet burada.

Söz sırası, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük’e aittir.

Buyurun Sayın Küçük. (CHP sıralarından alkışlar)

Konuşma süreniz dokuz dakika Sayın Küçük.

CHP GRUBU ADINA AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli  milletvekilleri; 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı çerçevesinde, Devlet Su İşleri ve Meteoroloji Genel Müdürlüğü bütçesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi ve yüce Türk ulusunu en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu iki konu da, esas olarak, su rejimini düzenleyen ve suyla ilgili, yağışlarla ilgili bilgi vererek, toplumun bunlardan sorunlu çıkmasından ziyade yararlanmasını sağlayan iki kurum.

Yani Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü özellikle küresel ısınmanın önemli boyutlarda tartışıldığı ve gündeme geldiği bugünlerde, doğru tahminlerde bulunarak, belki de bu yeni gelişmeler çerçevesinde, yeni bir anlayışla eğitimi ve örgütlenmeyi sağlayarak, toplumun zaman zaman -çok yakında olduğu gibi- karşı karşıya kaldığı felaketleri önlemek açısından, önemli bir yeni örgütlenme içine girmesi ve siyasi bir anlayıştan öte bilimsel bir çerçevede konuları değerlendirmesi gerektiğini ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Devlet Su İşleri de sonuçta, yağışların meydana getirebileceği olumsuz etkileri olumluya çevirerek, bu meydana gelen yağışların topluma dert değil bereket olarak yansımasını sağlayacak, hem enerji üretimiyle ilgili olarak hem de tarımsal üretimde suyu doğru kullanarak tarımsal üretimin artmasını sağlayıp, Türkiye’yi rekabet edebilir bir ülke hâline getirmesi açısından çok önemlidir.

Değerli arkadaşlarım, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, esas olarak, Türkiye’nin önemli yatırımcı kuruluşlarından bir tanesi ve esas olarak da Türkiye bölgesine bakıldığında, yani bölgemize bakıldığında su zengini bir ülke görünmesine rağmen, dünya ortalamasının altında ama Orta Doğu’ya baktığımızda da sanki su zengini gibi görünen bir ülke; batımıza baktığımızda ve dünya ortalamalarına göre de fakir olan bir ülke. Dolayısıyla, biz suyu verimli ve doğru kullanmak, ülkemizin yararına sonuçlar elde etmek zorundayız. Yaklaşık 193 milyar metreküp bir yer üstü su potansiyelimiz var. Bunun 112 milyar metreküpü kullanılabilir potansiyeldir ve dolayısıyla bugün, yüzde 36’sı gibi bir miktarını biz ekonomik, yararına kullanabiliyoruz. Süratle bu potansiyelimizi kullanıp bu kuruluşumuzun en olumlu şekilde yatırımlar yapmasını sağlamak zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, tabii, son yıllarda, maalesef bu konuda politik açılımlar da göz önünde bulundurularak ve politik kararlar verilerek, çok doğru kararlar verilmemiş ve doğru sonuçlar elde edilmemiştir. Tabii, hidrolik potansiyelimiz, bir defa enerji gerekliliklerimizi yerine getirmek açısından, enerji ihtiyacımızı karşılamak açısından çok önemli. Bunun için biz, kendi iç potansiyellerimizi ve yenilenebilir enerji kaynaklarını sonuna kadar kullanmalıyız. Bunlardan bir tanesi sudur, bir tanesi de rüzgârdır ve bugün, maalesef, sadece yüzde 36’sını kullanabildiğimiz hidrolik potansiyelimizi süratle arttırmak ve yatırımlarımızı yoğunlaştırmak zorundayız.

Rüzgâr enerjisi de ülkemizin çok büyük bir avantajıdır ve rüzgâr enerjisi potansiyelimiz, Enerji Bakanımızın ifadesine göre, 48 bin megavatlar seviyesindedir ve yüzde 20’si kullanılabilir potansiyeldir ve bu da 10 bin megavatlar çerçevesindedir ve bu da on tane nükleer santrale eşittir -ki süratle bundan da doğru planlamayla yararlanmamız lazım- ve biz işin kolayına kaçmamak zorundayız. Tabii ki enerji çeşitliliği önemlidir, ama termik potansiyellerimizi üçüncü sırada ve öncelikle kendi kaynaklarımızı değerlendirmek anlamında kullanmalıyız.

Ben, hazır Çevre Bakanımız da buradayken ifade edeyim, benim bölgem önemli termik yatırımların ilgi hâline geldi. Çanakkale’nin Çan ilçesinde 2 X 160 =320 megavatlık bir akışkan yataklı termik santralimiz var ve bu akışkan yatağın hiçbir sorun çıkarmayacağı, çevresel açıdan önemli hiçbir sorun çıkarmadan çalışacağı söylenmişti. Ama, bugün önemli sorunları yaşıyoruz bölgemizde ve hem kirlilik, çevresel kaygılar açısından yaşıyoruz hem de bu bölgede bu santralin kurulduğu çerçevede yapılan kamulaştırmalarla ilgili olarak, mahkemenin geri ödeme şeklinde kararlar vermesi nedeniyle. Şu anda buralarda arazisini kaybetmiş 80 köylümüz icralıktır. Derhâl, bu konuda ilgili bakanlık bu köylülerin bu paraları geri ödemesini kolaylaştıracak bir anlayışla bir ödeme planı sunması gerekmektedir.

Yine, değerli arkadaşlarım, Çanakkale’de, bakın, şu anda, 500 megavat civarında kurulu bir termik potansiyel oluşmuştur -120 megavat özel sektörün, 360 megavat kamunun- ama, Çanakkale gibi üç tane millî parkı içinde barındıran, Kazdağı Millî Parkı’nı içinde barındıran ve önemli tarım potansiyelleri içinde barındıran ve Türkiye'nin en batı ucunda, hâkim rüzgârların önünde, şu anda ön izin belgesi almış 1.700 megavat termik santral müracaatı vardır değerli arkadaşlarım. Bunlar, bir şirketin değerli arkadaşlar, 250 megavatlık, aynı şirketin 405 megavatlık ve aynı şirketin yine 600 megavatlık birbirine çok yakın yerlerde, Biga’da alınmış ön izin belgeleri inceleme aşamasındadır ve gene, bir şirketin, Ezine ilçemizde 500 megavatlık bir müracaatı vardır.

Biz, Çanakkale olarak, Türkiye’nin enerjisine katkı yapmaktan elbette gurur duyuyoruz ve 500 megavat, zaten istemediğimiz hâlde, termik enerjiye bir katkımız vardır. Bundan sonra, biz, bu anlamda görevimizi tamamladığımızı düşünüyoruz ve Çanakkale’nin rüzgârından yararlanılmasını diliyoruz. Çanakkale’de verebildiğiniz kadar rüzgâr santrali kurulmasına izin verin ama Çanakkale bu kadar termik potansiyeli kaldırmaz ve bu doğru bir anlayış değildir, yanlıştır. Çünkü, Çanakkale, Türkiye’nin en batı ucudur ve hâkim rüzgarlar bu dumanları, bu kirliliği alıp Anadolu’nun en ücra noktalarına kadar götürüp, bölgenin önemli bir tarım bölgesi olması özelliğini yok edecektir. Değerli arkadaşlarım, EPDK’nın bu izinleri iptal etmesini ve kuruluş izni vermemesini diliyorum.

Çanakkale, önemli hidrolik kaynakları olan ve bugüne kadar bunların değerlendirilmediği bir ilimizdir ve şu anda, Devlet Su İşleri yatırımları açısından da önemli bir ildir değerli arkadaşlarım. Ama, zannetmeyiniz ki Çanakkale kayırılmış bir il. Hayır. Bakın, şu anda Türkiye’nin sulanabilir arazilerinin toplam sulanabilirlik oranı yüzde 60’lara dayanmışken, Çanakkale’de bu oran hâlâ yüzde 25’tir. Çanakkale, bu konuda geri kalmıştır, mağdur edilmiştir. Şu anda birçok barajımız devam etmekte ve bir kısmı su tutma aşamasına gelmiş, hâlâ su tutmamaktadır. Mesela, önemli tartışmalara neden olan barajlardan bir tanesi Taşoluk Barajı’dır. Bir müteahhitle anlaşmazlık yüzünden dört yıldır üzerine bir çivi çakılamamıştır. Çok şükür ki bu sorun halledilmiştir, derhâl su tutması gerekmektedir. Çünkü, bu barajın sulayacağı yaklaşık 9 bin hektar arazide sulu tarım hâlâ yer altı sularıyla devam etmekte, bu barajın geleceği ümidiyle çiftçiler hazırlık yapmakta ve barajdan su gelmeyince, su tutulmayınca da, sürekli, yer altına daha derinlere inerek tuzlu su çekip araziye bırakmaya başlamışlar ve Biga Ovası’nda çok ciddi tuzlanma olayları meydana gelmiş ve ova, baraj bittiğinde artık sulanabilir bir ova olmaktan çıkacak hâle gelmiştir. Onun için, Taşoluk Barajı’nda süratle su tutulması ve kanalet ihalesinin, yani sulama ihalesinin de en kısa zamanda yapılması gerekmekte, bu konuyla ilgili ödeneklerin de mutlaka verilmesi gerekmektedir.

Aynı sorun Umurbey Barajı için de geçerlidir. Umurbey Barajı’nda suyu tuttuk, ama sulama ihalesi yapılmasına rağmen yıllardır doğru dürüst hiçbir yatırım yapılmamıştır; mutlaka, gerekli ödenekler aktarılmalıdır.

Ben en son olarak… Arkadaşlar, biliyorsunuz çok yakında Trakya’da önemli bir felaket yaşadık ve Edirne bölgesinde, Tekirdağ bölgesinde önemli zararlar meydana geldi. Bulgaristan’la bu Suakacağı Barajı meselesinin mutlaka çözülmesi gerektiğine inanıyorum ve bu felaketlerin önlenmesinin birinci koşulu budur.

İkinci olarak da, Gelibolu Yarımadası’nda bu felaketlerin önemli sonuçları ortaya çıkmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Küçük, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Gelibolu Yarımadası’nda bu felaketin, sonuçların çıkmasının nedeni de Çokal Barajı’nın yıllardır bitirilememesidir. Çokal Barajı Gelibolu Yarımadası’nı önemli sorunlardan kurtaracak bir barajdır ama, maalesef, verilen ödeneklerle bu sonuca ulaşılması mümkün değildir. Bakın, su tutmak için 35-40 trilyonluk bir ödenek gerektiği anlaşılıyor. Son felakette belki bu kadardan daha fazla zararı bizim Evreşe Ovamız ve dereler üzerindeki köyler görmüştür. Tabii, bunun en büyük nedenlerinden bir tanesi de Devlet Su İşlerinin baraj yapıyorum kaygısıyla, barajlara ödenek ayırıyorum kaygısıyla dereleri ıslah etmemesi ve bu konuda yatırım yapmamasıdır ve süratle Çokal Barajı’nın da bitirilmesi ve Gelibolu’nun artık bu sıkıntıdan kurtarılması gerekmektedir.

Bu vesileyle, ben, Devlet Su İşleri bütçesinin ve Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütçesinin ülkemize ve memleketimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Küçük.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son söz, Mersin Milletvekili Sayın Vahap Seçer’e aittir.

Buyurun Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz sekiz dakika.

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı bütçesi hakkında Grubum Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Eroğlu’na huzurlarınızda Atatürk Orman Çiftliği’ne milletvekilleri adına dikmiş olduğu fidanlardan dolayı teşekkür ediyorum. Dilerim, yeşil bir çevre ve yaşanabilir bir dünya adına, Sayın Bakanım, görev yaptığı sürece daha milyonlarca fidanlar diker.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’mızın 56’ncı maddesi “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” der. Demek oluyor ki çevre hakkımız anayasal güvence altına alınmıştır. Ancak, ülkemizde vatandaşımızın anayasal güvence altındaki çevre hakkı birileri tarafından gasbedilmektedir. Kimler tarafından ve kimlerin aracılığıyla? Asıl, bu konuların sorgulanması gerekiyor.

Adalet ve Kalkınma Partisinin 2007 Seçim Bildirgesi’nde “Yaşam Kalitesinin Geliştirilmesi” başlığı altında bir alt başlık olarak yer verdiği çevre konusu yaşanabilir kentlerle birlikte ele alınarak “Çevrenin korunmasında Anayasa’mızın 56’ncı maddesi politikalarımızın temelini oluşturmaktadır.” ifadesine yer verilmektedir. Ayrıca “Kullanan, kirleten öder, sürdürülebilir kalkınma, kamu-özel iş birliği, çevre bilincinin yaygınlaştırılması ve katılımcılık bu alandaki temel ilkelerimiz arasındadır.” ifadesine yer verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, burada bazı hususlara dikkatinizi çekmek istiyorum. Bu bildirgede algılayamadığım, “Çevreyi paran kadar kirletebilirsin.” yaklaşımı yani, diğer bir anlamda “Paran varsa toplumun çevre hakkını satın alabilirsin, hatta gasbedebilirsin.” anlayışıdır.

Ayrıca, Adalet ve Kalkınma Partisinin Seçim Bildirgesi’nde ifade edilen kamu-özel sektör iş birliğinin topluma yansımasının nasıl olduğuna bir bakalım.

Kamu arazileri, ormanlar, tarım arazileri, tüm doğal varlıklarımız “kalkınma, gelişme” adı altında, doğa ve insan ilişkisi yok sayılarak, ekonomik rantlar uğruna yerli ve yabancı sermayenin hizmetine sunuluyor.

Yine bildirgede yer verilen “katılımcılık” ilkesi zaten Adalet ve Kalkınma Partisinin lügatında yok. “Ben yaptım oldu.” mantığını her alanda olduğu gibi çevre konusunda da sürdürmektedir. Yasa ve yönetmeliklerde sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının, hatta Mecliste parti gruplarının görüşlerini almak bir yana, görüş bildirmelerine bile tahammül edilemiyor.

Ülkemizde son yirmi beş yılda izlenen liberal politikalar AKP döneminde şiddetini artırmış, her alanda olduğu gibi çevre alanında da derin tahribatlar yaratmıştır.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde çevreyle ilgili sorunların varlığı bir gerçektir. Bu sorunların oluşmasının ve giderilememesinin altında yatan nedenler vardır. Henüz, Türkiye’nin etkinlik ve süreklilik arz eden bir çevre politikasının olmadığı bir gerçektir. Çevresel altyapı yatırımlarına yeterli kaynak, maalesef, ayrılmamaktadır. İktidarın çevre konusunda istismar ve zafiyetleri vardır. Hükûmet, çevre sorunlarının çözümünde umudunu, sadece mevzuat uyumlaştırma çabalarıyla, Avrupa Birliğine bağlamıştır ama onda da başarılı olduğu söylenemez. Zira, Avrupa Birliği tarafından açıklanan 6 Kasım 2007 tarihli İlerleme Raporu, Türkiye’nin çevre konusunda bir ilerleme kaydedemediğini, âdeta yerinde saydığını söylemektedir.

Türkiye’nin çevresel durumuna ve ülkeler arası konumuna baktığımızda durumu daha net anlayabilmemiz mümkündür. Değerli arkadaşlar, Türkiye, hava kalitesi açısından uluslararası değerlendirmede 2002 yılında dünyada 11’inci sıradayken, gelinen nokta 20’nci sıraya gerilemedir. Su kalitesi açısından 41’inci sıradan 142’nci sıraya, biyolojik çeşitlilik açısından 91’den 129’a, arazi kullanımında 87’nci sıradan 102’nci sıraya, hava kirliliğinin azalmasında 75’ten 93’e, su yetersizliğinin azalmasında 94’ten 97’ye, ekosistemlere baskıların azaltılmasında 29’dan 33’e, sera gazı salınımının azalmasında 70’ten 94’üncü sıralara gerilemiştir.

Ayrıca, Avrupa Birliğine girme iddiası taşıyan AKP İktidarı döneminde toplum ve çevre sağlığı açısından temel altyapı yatırımlarının hayata geçirilmesinde sıkıntılar vardır. Belediyelerimizin yüzde 30’u kanalizasyon şebekelerinden yoksundur. Toplam 3.225 belediyenin 324’ünün atık suları, 195 atık su arıtma tesisiyle arıtılmaktadır. Katı atık depolama tesisi sadece 46 adettir. Tehlikeli atıkların sadece yüzde 5’i kurallarına göre yok ediliyor, yüzde 40’ı da yakılabiliyor.

Tehlikeli atıkların yakılması, depolanması için gereken tesislerin yapımı için 1 milyar avroya Türkiye’nin ihtiyacı var. Bu bütçeyle bu mümkün mü, takdiri size bırakıyorum.

Değerli milletvekilleri, kimyasal atıklar konusunda, Sayın Çevre Bakanımı burada yakalamışken… Seçim çevrem olan Mersin’in Tarsus ilçesinde Bakanlık bir katı atık tesisi yeri tespit ediyor ve oraya ÇED raporu veriliyor.

Şimdi, ben, size, kendi dilimden o bölgeyi anlatmak istiyorum, nasıl bir alana Bakanlık ÇED raporu vermiş: Tespit edilen alan Tarsus Berdan Barajı havzasının 3.800 metre yakınında bir mesafede ve tam içerisinden Toroslardan aldığı kar sularını bu havzaya akıtan Kuzgun Deresi geçiyor. Berdan Baraj havzasından Tarsus Merkez ve Mersin Merkez olmak üzere toplam 750 bin nüfus içme suyu ve kullanım suyu kullanıyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Seçer, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız.

VAHAP SEÇER (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…ve Tarsus Ovası, Mersin Ovası bu havzadan sulanıyor. Şimdi, anlattığım, açıkladığım değerlendirmelere bakarsanız, Sayın Bakanım, acaba bu bölgeye kimyasal katı atık tesisi yapmak sizce uygun mu? Bunu bir kez daha değerlendirmenizi buradan istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de çevre sorunu özellikle son yirmi yılda sanayileşmenin hızlı şekilde artması, nüfus artışının birdenbire artması, çarpık kentleşme vesair nedenler Türkiye’yi bir açmaza getirmiştir. Eğer Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri bu konuda ivedi çözümler üretemezse maalesef, ülkemiz yakın gelecekte çevre felaketlerine uğrayabilir değerlendirmesini yapıyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Seçer.

Sayın milletvekilleri, gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, şahısları adına söz isteyen sayın milletvekillerine söz vereceğim.

İlk olarak, lehinde, Bursa Milletvekili Sayın Ali Koyuncu.

Buyurun Sayın Ali Koyuncu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Ali Koyuncu.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yapmış olduğu reformlar ve demokratik açılımları ile devleti, amir devletten insanına hizmeti ibadet kabul eden, milletten yana bir devlete dönüştüren Hükûmetimiz bir hizmet hükûmetidir. Yolundan, içme suyundan, okulundan, ürettiği ürünün değerinden satılmasından yoksun kalmış, birikmiş sorunları ile çaresizlik içerisinde olan köylümüzün, üreticimizin imdadına AK Parti Hükûmeti yetişmiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Ağır ol!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - AK Partinin hükûmet olmasıyla köye, köylüye, üreticiye götürülen hizmet anlayışı değişmiş, yeni yapılanmayla bir yudum su için çırpınan nice köylerimiz susuzluktan kurtarılmış, yolu olmayan köylerimize asfalt yollar yapılmaya başlanmıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Doğru, sadaka...

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kalkınmanın, gelişmenin temeli tarımın gelişmesine bağlıdır.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Gülmeyin de, dalga geçtiğiniz anlaşılmasın.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Sayın Başbakanımızın dediği gibi “Tarımı kalkındırmadan ülkeyi kalkındıramazsınız.” ifadesinden hareketle, tarımda hem yapılanmada hem de desteklemede yeni yaklaşımlar ortaya konmuştur.

Geçmişte bu desteklerin hangi konuları kapsayacağı, destekleme araçlarının ve destekleme ilkelerinin ne olacağı hem bilinmiyor hem de popülist yaklaşımla, amacına uygun yapılması sağlanamıyordu.

GÜROL ERGİN (Muğla) – E, vallahi doğru!

ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sende gelecek var!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - İlk defa bu konu, 22’nci Dönem Parlamentosunda ele alınmış ve desteklemeleri düzenleyen 5488 sayılı Tarım Kanunu çıkarılmıştır. Bu Kanun’la ülkemiz için pahalı, uygulaması zor, kontrolsüz, kolaycı ve yanlış desteklemelerden vazgeçilmiştir. Çiftçimiz, “üretmeden destekleme alıyor” töhmetinden de kurtulmuştur.

Tarımsal faaliyetlerin uygulamasında sorunlar yok mudur? Elbette vardır, yarın da olacaktır ama bu sorunlardan kaçan, sorunun etrafında dönen ve sorunu çözmekten korkan bir hükûmet yok artık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Yahu bırak, bura Meclis, Meclis!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Ne yaptığını bilen, sorunu ötelemeyen, başkalarına havale etmeyen, mazeret üretmeyen bir hükûmetin sahibiyiz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kendi söylediğine kendin de inanmıyorsun.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben sektörün içerisinden gelen bir kardeşinizim. Üreticinin yaşadığı sevinci de, üzüntüyü de en iyi bilen birisiyim. Üretici, devletten öyle çok şey beklemez. Sadece devletten kendi sıkıntılarına ortak olmasını ister.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bursa’da çiftçilerin borçları ödenmedi.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Çok ağır ekonomik krizler yaşanmasına rağmen o devletine küsmemiştir. Böyle asil bir duruşu gösteren üreticimize sahip çıkmak, onu desteklemek bizim asli görevimizdir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bursalı çiftçilerin borçları…

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Zaten kendisine sahip çıkanları da hiç yalnız bırakmamıştır, 22 Temmuzda olduğu gibi. (AK Parti sıralarından alkışlar)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Allah razı olsun! Sağ ol, devam et!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Ne zaman ki yok sayıldı, ne zaman ki horlandı, ne zaman ki kenara itildi, o zaman da, kendisini horlayan, kenara iten ve unutanları, tüm dünyaya örnek olacak şekilde tavrını ortaya koymuştur, 3 Kasım 2002 seçimlerinde olduğu gibi. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Siz, seçilmişleri bile horluyorsunuz.

GÜROL ERGİN (Muğla) – O oyları hangi ahlaki uygulamalarla aldığınızı biliyoruz.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarımsal desteklemeleri yüzde 182 artırarak 1,8 milyar dolardan 5,3 milyar dolara çıkaran hükûmetimiz de bu Hükûmettir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, ayrıca, bugün verilen desteklerden bir örnek vermek gerekirse, yeni kurulan bir süt sığır işletmesinin hayvan başına almış olduğu destekleme miktarı, eski parayla 1,5 milyar liradır. Bunları belki bilmiyorsunuz ama, şu anda öğreniyorsunuz tabii ki. Değerli arkadaşlar, eğer bu işletme sadece süt desteğinden yararlanacaksa, hayvan başına da 350 YTL alınmaktadır.

2002 yılı öncesinde olmayanı konuşurken, şimdi yapılanı konuşuyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Ayağını niye kaldırıyorsun ayağını?

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Ve niçin daha çok yapılması gerektiğini konuşuyoruz. Hayvancılıkta destek miktarı 9 kat artmış, prim ödemelerinde ise…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Destek tamam da, desteksiz atıyorsun kardeşim!

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Koyuncu, ayağını niye kaldırıyorsun?

BAŞKAN – Lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız Sayın Koyuncu.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hayvancılıkta destek miktarları 9 kat artmış bizim dönemimizde.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Kaç parası ödendi?

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Prim ödemelerinde ise 7 kat artmıştır. Yani, rakam, 186 milyon YTL’den 2007 yılında 1.248 milyon YTL’ye çıkmıştır değerli arkadaşlar.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı Tarım ve Köyişleri Bakanlığı bütçesinin milletimize, üreticimize hayırlı olmasını diliyor, başta Hükûmetimize, Sayın Bakanımız olmak üzere, Bakanlık çalışanlarına, tüm üreticilerimize ve…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Başbakanı unuttun, Başbakanı!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - …bütçenin yüce Meclisimizden geçmesinde katkısı olan herkese teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sen gittin, Başbakanı unuttun.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Hayırlı olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Koyuncu.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Allah razı olsun!

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Sayın Başkan, mizah ihtiyacımızı giderdiği için arkadaşımıza teşekkür ederiz!

GÜROL ERGİN (Muğla) – Meclise neşe kattın, sağ ol kardeşim!

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Bursalı çiftçilerin borçları ertelenmiyor.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, şimdi ilk söz, Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker’e ait.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, süreniz on yedi buçuk dakika.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, tabii, bütçeler sadece mali porteyle ilgili değil, o yıl içerisinde, o sektörle, o bakanlıkla ilgili olarak yapılan bütün icraatların tartışıldığı, konuşulduğu, değerlendirildiği platformlardır. Bundan da hareketle, tabii, biraz önce, hem iktidar partimizin hem de muhalefet partilerinin değerli sözcüleri çıkıp, burada tarım sektörüyle ve Tarım Bakanlığının uygulamalarıyla, icraatlarıyla ilgili birtakım haklı olarak değerlendirmelerde bulundular. Tabii, muhalefet partisi sözcüleri haklı olarak muhalefet icabı konuşuyorlar, yani meseleye muhalefet penceresinden, kendi bulundukları noktadan değerlendirdiler, yaklaştılar.

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakanım, sizin gibi tabii.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Şimdi, bizim de burada tabii, Türk milletinin de bildiği, yüce Meclisin de zaman zaman tarafımızdan bilgilendirildiği gibi, geçen 58 ve 59’uncu AK Parti Hükûmetleri döneminde Türk tarımında gerileme değil, ilerleme olmuştur. Nasıl olmuştur? Onları çok kısaca sizlere başlıklar hâlinde arz edeceğim ve arkasından da yeni dönemde, 2008 ve sonraki yıllarda, bizim Hükûmet olarak, tarım alanında hangi hedeflere sahip olduğumuzu, hangi projeleri hayata geçireceğimizi arz edeceğim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, tabii, biz Hükûmete geldiğimizde, Türkiye, tarihinin en ağır ekonomik krizlerini yaşayan bir süreçten çıkarak gelmişti ve bu nedenle, birçok sektörde olduğu gibi tarım sektöründe de gerçekten çok ağır bir tablo vardı; çiftçilerimiz çok ağır bir borç yükü altındaydı ve bu borç yükünün tutarı 2,7 milyar YTL idi. Biz bunun 1,5 milyar YTL’sini sildik, 1,2 milyar YTL’sini de yapılandırdık, çiftçilerimizin ödeyebileceği hâle getirdik ve bunlar ödendi.

On iki tane temel kanun çıkardık tarım meselelerini çözmek için. Örneğin, Türkiye’nin bir Tarım Kanunu yoktu. Türkiye’nin Organik Tarım Kanunu yoktu. Türkiye’nin Gıda Kanunu yoktu. Türkiye’nin Toprak Kanunu yoktu.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – AKP’yle hepsi geldi!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Daha, isimlerini burada saymanın çok vakit alması sebebiyle hepsini saymayacağım. Ama, on iki tane temel kanun çıkarıldı dönemimizde.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizden önce, çiftçilerimiz müteselsil kefalet diye bir sistem sebebiyle sık sık ağır borç problemleri altına giriyorlardı. Bu, 650 bin çiftçiyi ilgilendiren ağır bir problemdi. Biz o meseleyi de çözdük. Yani, çiftçilerimizi bir başka çiftçiye kefil olması hasebiyle karşı karşıya kaldığı borç yükü probleminden, yapılandırmak suretiyle, o meseleyi de çözdük.

Faizler yüzde 59’du. Bir başka deyişle, Türkiye’de tarım sektörünün faizleri normal serbest piyasa faizleriydi, ticari faizlerdi. Yani, 2000’li yılların başında, 2001 yılında yapılan bir düzenlemeyle, Türkiye’de tarımsal kredi faizlerindeki sübvansiyon kaldırılmış ve çiftçi tamamen serbest piyasa şartlarına terk edilmişti. Dönemimizde yüzde 59’dan yüzde 17’ye düşürüldü tarımsal kredi faizleri ve bunun da, kullandırılan kredilerin yüzde 90’ı, yüzde 7 ile 13 aralığında kullandırılıyor. Yüzde 25 ile 60 arasında kredi faiz sübvansiyonu uyguluyoruz ve geçen sene 1,1 milyon çiftçiye, 5,5 milyar YTL tarımsal kredi kullandırıldı, bunun yüzde 90’ı da kredi faiz sübvansiyonundan istifade etti.

Şimdi, 2002 yılında devraldığımız noktada, Türkiye’de, sadece 550 bin tane çiftçi kredi kullanmıştı ve toplam kullandırılan kredinin miktarı ise -tarım kredi, artı, Ziraat Bankası- 550 milyon YTL civarında idi; bunda, 10 katlık bir artış sağlandı. Dahası, bu sene ayrıca, özel bankalar da tarımsal kredi işine girdiler ve onlar tarafından da şu anda, çiftçilerimize kredi kullandırılıyor.

Değerli milletvekilleri, biz, tarımsal desteklerin miktarını da yaklaşık 3 kat artırdık. 1,8 milyar YTL, Türk çiftçisine tarımsal destek veriliyordu 2002 yılında, biz bunu 2007 yılında 5,3 milyar YTL’ye çıkardık ve bunun tamamını da bu yıl ödedik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk çiftçisinin, dönemimizde, ürettiği tarımsal ürünlerin ihracatı arttı. Bakın, ne kadar arttı: 2002 yılında, Türkiye’de, tarım ürünleri ithalatıyla, tarım ürünleri ihracatı arasındaki fark sadece ve sadece 56 milyon YTL idi. Yani, Türkiye, 4 milyar civarında bir mal ithal ediyordu, 4 milyar kadar da mal ihraç ediyordu, tarım ürünleri. Bakın, geldiğimiz noktada, tarımsal ithalat ile tarımsal ihracat arasındaki fark 1,3 milyar YTL’dir, ihracat lehine. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yani, bunu, maalesef, sık sık, bazıları ezberden bazı şeyler söylerler, zaman zaman derler ki, işte “Türkiye tarım ithalatı daha fazla.” vesaire, bunlar doğru değildir. Bizim dönemimizde, örneğin geçen sene 8,5 milyar YTL ihracat, 7,2 milyar YTL de tarım ürünleri ithalatı olmuştur.

Şimdi, bir başka husus: Türkiye’de çiftçinin fakirleştiğinden bahsetti biraz önce değerli bazı milletvekillerimiz, bu da doğru değildir. Bakın, Türkiye’de çiftçinin geliri, 2002 yılında 916 dolardır yıllık, bu, 2006 yılında 1.681 dolara çıkmıştır. Şimdi, 916 dolardan 1.681 dolara kadar çıkış yüzde kaçlık bir artışı ifade ediyor, ben sizin takdirlerinize sunuyorum.

Türkiye’nin tarımsal üretim değeri, 21,8 milyar dolardan 38,9 milyar dolara çıkmıştır. Bu, yaklaşık yüzde 80’lik bir artış demektir. Türkiye’de üretilen toplam tarımsal ve hayvansal ürünlerin değeri 39 milyar dolara çıkmıştır.

Biz, tabii, bunları gerçekleştirirken Türkiye’de uyguladığımız destekleme politikalarıyla, çeşitlendirdiğimiz desteklemelerle ve desteklemeyi sadece tarlaya değil, tapu sahibine değil, üretime ve verimliliğe verdiğimizden dolayı, Türkiye’de arz açığı bulunan ürünlerin üretiminde ciddi şekilde artış olmuştur.

Bakın, ne olmuştur: Türkiye, 2,1 milyon ton mısır üretirken 3,8 milyon ton üretime çıkmıştır. Ayçiçeğinde –bunlar, hep arz açığına sahip olduğumuz ürünler- 850 bin ton ayçiçeği, 1,2 milyon tona çıkmıştır. 360 bin ton çeltik, 696 bin tona çıkmıştır, üretim artışı yüzde 93. Her ürün grubundan bir örnek veriyorum. Muz örneği: Türkiye, 95 bin ton muz üretirken 178 bin ton muz üretimine çıkmıştır. Türkiye, 9,4 milyon ton domates üretirken 10 milyon tonu aşmıştır. Bunun sadece 1,7 milyon tonu Antalya’dan ihraç edilmektedir, değerli Antalya milletvekillerimiz bunu bilirler. Pamuk, 2,3 milyon tondan 2,6 milyon tona çıkmıştır. Türkiye’de, süt, 8,4 milyon tondan 11,5 milyon tona çıkmıştır. Türkiye’de hayvan sayısı artmamıştır, aynı sayıdaki hayvandan daha fazla verim alınmıştır. Bu, bizim uyguladığımız verimlilik politikalarıyla, sağlıklı destekleme politikalarıyla gerçekleşen bir durumdur. Et üretimi 420 bin tondan 490 bin tona çıkmıştır; beyaz et üretimi 720 bin tondan 1 milyon tona çıkmıştır değerli arkadaşlarım.

Şimdi, bunların yanında, biz, kuşkusuz, birtakım yeni projeler hayata geçirdik. Öncelikle, çiftçimizin hayat şartlarını yükseltmeye, ekonomik durumunu düzeltmeye ve ürettiği tarımsal ürünlerin katma değerini artırarak kendisine gelir getirecek ve istihdam yaratacak projelere ait bir model getirdik. Biz buna “Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Projesi” dedik. 2006 yılında başlattığımız bu projede, 2.683 tane proje desteklendi. Bunların tutarı 1 milyar YTL’nin üzerinde ve bunlarda 385 milyon YTL de hibe kullanıldı. Bunların 2.160 tanesi ekonomiktir, gerisi altyapı yatırımlarıdır. Ama altyapı yatırımından kastımız, burada, özellikle, basınçlı sulama sistemleridir; yani üretime, verimliliğe dönük sulama sistemleri.

Bir uygulama daha getirdik: Çiftçimizin daha yüksek düzeyde teknoloji ve makine kullanımına geçişini sağlamak ve desteklemek amacıyla, makine-ekipman alımlarına da biz, yine, proje getirdik ve onları da belirli oranda hibe yoluyla destekliyoruz. Nedir bunlar? Sulama ekipmanları, balya silaj, soğuk taşıma araçları ve minimum düzeyde işlemeyle yapılan tarımın alet ve ekipmanlarını gerçekleştirmek amacıyla.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim, yaklaşık 10 katlık bir artış sağladığımız bir başka alan da tarımsal kalkınma kooperatifleridir. Bakın, bizden önceki dönemde, sadece Türkiye genelinde 287 tane kooperatif desteklenmiş, bunlar tarımsal kalkınma kooperatifleri. Bunlara 87 milyon YTL destek verilmiş. Bizim dönemimizde 1.232 kooperatife 820 milyon YTL destek sağlanmış ve bakın, bundan 150 bin aile istihdam sağlamıştır. (AK Parti sıralarından alkışlar)  Bunun 1.050 tanesi hayvancılıkla ilgili projedir, 800 tanesi süt sığırcılığı projesidir, 250 tanesi de koyunculuk projesidir.

Hani, biraz önce de diyorlar, işte, “Hayvancılık öldü.” vesaire… Ölen mölen hiçbir şey yok arkadaşlar, hamdolsun her şey iyiye doğru gidiyor, bundan sonra çok daha iyiye doğru gidecek. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bakın, bu çerçevede, kırsal alanda hem üretim artmıştır hem verimlilik artmıştır hem de çiftçinin geliri artmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, şimdi de sizlere bundan sonraki dönem içerisinde neler yapacağımızı kısaca, sadece başlıklar hâlinde arz edeceğim, zamanım buna yetiyor.

Önümüzdeki dönem içerisinde, Tarım Bakanlığını, çok daha etkin hizmet üretmek ve daha başarılı çalışmalar gerçekleştirmek maksadıyla etkin bir idari yapıya kavuşturacağız. Bunun için bir kanun tasarısı taslağı hazırlandı ve şu anda bu Başbakanlıkta görüşe açıldı.  Aynı şekilde, bu yeni yapı, Avrupa Birliği ile entegrasyon sürecini de dikkate alacak bir yapıdır.

Bizim dönemizde Tarım Bakanlığı teknik personel yönünden takviye edilmiştir. Bakın, 1990 ile 2002 yılları arasında Tarım Bakanlığına hiç toplu teknik eleman alımı yapılmamıştı. Bizim dönemimizde 6.617 tane teknik personel, ziraat mühendisi ve veteriner hekim alındı ve bunlar göreve başladı. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunların hepsi de ÖSYM’yle, sıralamaya göre, puanlama sırasına göre alındı.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk tarımının temel problemlerinden bir tanesi tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesidir ve giderek işletmelerin küçülmesidir. Biz, bu sorunda da, geçtiğimiz dönemde çıkardığımız bir kanun ve mevzuatla asgari parsel büyüklüğünü 10 dekardan 20 dekara çıkarmak suretiyle bir nebze iyileşme sağladık. Ancak, esas büyük adım miras hukukunda yapılacak bir düzenlemedir. Bununla ilgili çalışmamız yapıldı, bu dönem inşallah hayata geçecek.

Tarımsal desteklemeler yapısal dönüşüme hizmet edecek şekilde yeniden düzenlenip sadeleştirilecektir. Çünkü, bu çerçevede bizim düşündüğümüz şu: Özellikle havza, yani belirli bir üretim bölgesini dikkate alacak şekilde desteklemeleri yönlendirmeyi düşünüyoruz. Böylece, verime ve üretime dönük bir gerçek planlama yapılma imkânı doğacak, devletin verdiği destekler de verimlilik ve planlama için kullanılmış olacaktır.

Yine, prim desteklemelerinde, sertifikalı tohum kullanımı, makineli hasat, birlik, kooperatif üyeliği, sözleşmeli üretim, borsa tescili gibi kriterler de göz önünde bulundurulacaktır, ki, bunlar da son derecede önemli.

Gıda güvencesi ve güvenliği sağlanacaktır. Bu konuyla ilgili hazırladığımız bir taslak var, bir yeni mevzuat. Bunun dışında, Türkiye’de bir ulusal referans laboratuvarı kuruyoruz, çalışmaları başladı geçen dönem, 2008 yılı içerisinde bu faaliyete girecek.

Kırsal kalkınmaya yönelik olarak başlattığımız faaliyetler -biraz önce arz ettim bunları- geliştirilerek devam ettirilecektir. 2008 yılı içerisinde, 2008 yılı sonunda, Avrupa Birliğinin -geçen sene bizim kurduğumuz, burada geçirdiğimiz bir kanun vardı, Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu diye, onun vasıtasıyla- fonları da dağıtılmaya başlanacaktır.

Küresel ısınma ve kuraklık tehlikesine karşı yapmakta olduğumuz çalışmalar etkin bir şekilde sürdürülecektir. Kuraklık Eylem Planı hazırladık ve buna dönük olarak aldığımız tedbirler uygulanacak. Modern sulama yatırımlarının finansmanı konusunda verdiğimiz destekler devam edecek. Biliyorsunuz, üç aşamalı bu konuda bizim projemiz var, üç ayrı safhada başlayan. En son 1 Mayısta sıfır faizle, beş yıl vadeyle, beş taksitte, damla sulama, modern sulama sistemlerini kuracaklara biz kredi veriyoruz. Bu proje kapsamında bugüne kadar, mayıs ayından bu yana, 100 milyon YTL’nin üzerinde de kredi dağıtıldı. Onu da burada ifade etmek istiyorum.

Yine, tarımsal kuraklık açısından, kuraklığa dayanıklı bitki çeşitlerinin tohumlarının geliştirilmesi ve araştırılmasıyla ilgili olarak çalışmalarımız var, bunlar daha detay kazanacak.

Toprak-su ilişkileri ve sulama sistemleri geliştirilecek. Dönemimizde mutlaka bu yapıdaki boşluk giderilecektir, önümüzdeki dönemi kastediyorum. Çünkü, mülga Köy Hizmetlerinin ve Toprak Su Genel Müdürlüğünün vilayetlere devredilen, il özel idarelerine devredilen bazı hizmetleri var, ama özellikle sulama göletleri vesaireyle ilgili hizmetler, bir de tarla içi geliştirme hizmetlerinde şu anda bir sorun var, onu gidermeye dönük olarak biz düzenleme yapıyoruz.

Tarımsal araştırma ve yayın faaliyetleri etkinleştirilerek devam edecek. Bu çerçevede bizim, bildiğiniz gibi, 2007 başında başlattığımız, köylerde istihdam edilmek üzere sözleşmeli tarım danışmanı 2.500 kişi aldık, köylerde çalıştırıyoruz şu anda. Bunları, önümüzdeki dönemde, her sene sayıyı belli bir miktar artırmak suretiyle, dönem sonunda bunu 10 bine çıkarıyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Lisanslı depoculuk faaliyetleri başlatılacak ve yaygınlaştırılacaktır. Bu, özellikle tarım ürünlerinin pazarlanması açısından son derecede önemlidir. Bu konuyla ilgili şirket kuruldu, protokoller yapıldı, çalışma devam ediyor.

Yine, üretici, sanayici ve tüketici açısından önemli avantajları olan sözleşmeli tarım modeli yaygınlaştırılacak, hayata geçirilecek. Bununla ilgili birtakım desteklemeler ve teşvikler…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, süreniz doldu.

Ek süre veriyorum bir dakika.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bitiriyorum efendim, birkaç cümle müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Estağfurullah.

Buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Ürün konseyleri oluşturulacak. Zeytin, zeytinyağı, pamuk ve fındıkta üç tane konsey kurduk. Turunçgil konseyiyle ilgili çalışmalar tamamlanmak üzere. Çayla ilgili konsey de son noktaya geldi. Bunlar bir şemsiye oluşumdur. Üretici, tüketici, pazarlamacı, kamu, herkesin içinde yer aldığı, etkili görev yapabilecek ürün konseyleridir.

Enerji tarımı dünyanın gündemindedir, bizim de gündemimizde olmak zorunda. Artık, tarım, sadece karın doyurmak, sadece istihdam yaratmak, ihracat ve sanayiye ham madde sağlamak için değildir. Artık, insanlar arabalarının depolarındaki yakıtı da tarımdan karşılıyorlar, karşılayacaklar. Dünya bu yöne gidiyor. Bizim de buna dönük tedbirlerimiz var. Bunları bu dönem içerisinde hayata geçireceğiz; detaylarını anlatamıyorum. Önümüzdeki dönem içerisinde bizim, tarımsal ihracatı 35 milyar dolara çıkarma, temel tarım ürünlerinde rekabet gücüne sahip olduğumuz yirmi temel üründe dünya liderliği için iddia sahibi olmaya  ve sektörün verimliliği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakanım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Bitiriyorum efendim. Bir cümle…

BAŞKAN – Süre veremem efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Projelerimizle ilgili olarak çalışmalarımız devam edecek ve bütün bu çalışmalarda sizlerin desteğini elbette hissedeceğiz arkamızda. Gerek muhalefet partilerinin gerekse iktidar partisinin desteğiyle iyi şeyler yapacağız, hiç endişe etmeyin.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

Söz sırası, Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Bakan, süreniz on yedi buçuk dakika.  

 ÇEVRE VE ORMAN  BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çevre Orman Bakanlığının 2008 yılı bütçe tasarısını sunmak üzere huzurlarınızda bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Çevre Orman Bakanlığı, soluduğumuz havasından içtiğimiz suyuna, ayağımızı  bastığımız toprağına kadar ülkemizin her noktasını ilgilendiren bir bakanlıktır. Biz Bakanlık olarak, bütün Bakanlık mensupları olarak, bunun şuurundayız ve ülkemiz için elimizden geldiği kadar çalışıyoruz, gayret ediyoruz.

Bakanlık olarak hedefimiz, çevre, orman, doğa koruma ve su konularında sürdürülebilir bir yönetimi; akılcı, katılımcı, şeffaf, korumacı ve rasyonel bir anlayışı uygulamaya, hâkim kılmaya çalışıyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle, çevre yönetimiyle alakalı kısa bir bilgi arz etmek istiyorum. Çevreyle ilgili hususların Avrupa Birliği üyelik sürecindeki müzakerelerin en önemli bir ayağını teşkil edeceği malumlarınızdır. Üç yüz adet direktiften oluşan Avrupa Birliği çevre müktesebatının önemli bir bölümü ulusal mevzuatımıza uyarlanmış olup, bu kapsamda otuz yönetmeliğin yayımı ve revizyonu gerçekleşmiştir. Şu ana kadar Avrupa mevzuatının yüzde 40’ıyla bizim mevzuatımız uyumlu hâle getirilmiştir. Hedefimiz, 2010 yılına kadar yüzde 90, yüzde 100’üne yakın bir uyum sağlamaktır.

Hava kalitesinin iyileştirilmesi ve izlenmesi için çok büyük bir hamle gerçekleştirilmiştir. Nitekim, 2003 yılı sonunda sadece 3 ilimizin hava kalitesi izlenebilmekte iken, bugün itibarıyla 81 ilimizin hava kalitesi Bakanlığımızın web sitesinden, adresinden rahatlıkla izlenebilmektedir.

İklim değişikliği konusunda, bilindiği üzere, ülkemiz, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne Mayıs 2004’te taraf olmuştur. İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirimi’ni Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sekreteryasına Ocak 2007’de sunduk. Kyoto Protokolü’ne ülkemiz henüz taraf değil. Bu Protokol kapsamında da bilindiği üzere, Bakanlığımız koordinasyonlarında çeşitli bakanlıklarla birlikte müşterek çalışmalar yapılmaktadır.

İnsan sağlığını ve psikolojisini en çok etkileyen önemli konulardan birisi de gürültü kirlenmesidir. Türkiye’yi temsil edecek şekilde seçilen pilot alanlarda kara yolu, havaalanı, sanayi bölgesi ve demir yolu olarak seçilen bazı gürültü kaynakları için özellikle bölgesel gürültü haritaları hazırlanmaktadır. 2003 yılı itibarıyla sadece 15 merkezde düzenli katı atık depolama tesisleri mevcuttu, yani katı atıkların sadece yüzde 35’i düzenli olarak toplanıp bertaraf ediliyordu, yüzde 65’i ise tamamen “vahşi depolama” dediğimiz vahşi usullerle araziye atılıyordu. Ancak, yapılan çalışmalarla şu ana kadar 1.300 belediyenin katılımı ile ortak tesisler oluşturmak için 108 adet birlik oluşturulmuştur. Bunlardan 14 tesis işletmeye alınarak 2007 itibarıyla düzenli depolama tesisi 15’ten 29’a çıkarılmıştır. Ancak, şu anda tam 51 adet müşterek tesisin de çalışmaları devam etmektedir, kimisi inşa safhasında kimisi projelendirme safhasındadır. Yani, biz, özellikle 2008 yılı sonunda, bu tesislerin de tamamlanmasıyla, yaklaşık olarak 50 milyon 700 bin kişinin katı atıklarını düzenli olarak bertaraf eder hâle geleceğiz ki, gerçekten, bu, katı atıklar konusunda, bu katı atıkların düzenli toplanıp bertaraf edilmesi, tıbbi atıkların keza toplanması konusunda yapılacak en büyük hamlelerden birisidir.

Tabii, ülkemiz, su kaynaklarının korunması yönündeki hukuki düzenlemelerin en önemlilerinden birisi olarak Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’ni görmektedir. Bu konuda da gerekli çalışmalar yapılmış, bildiğiniz gibi Yönetmelik tadil edilmiş ve Başbakanlığa gönderilmek üzere düzenledik Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliği’ni.

Yalnız, bu arada bir hususu belirtmemde fayda var. Bazı milletvekillerimiz ülkeler arasında çevreyle ilgili sıralamalar yaptılar. Ancak, bu konuda en sağlıklı veriler, OECD tarafından yayınlanan çevreyle ilgili kriterlerdir. Şimdi, özellikle çevre konusunda ülke sıralaması olarak, OECD çevre göstergelerine göre -bakın, rakam veriyorum- 2003 yılında Türkiye 98’inci sırada iken 2006 yılına gelindiğinde 45’inci sıraya yükselmiştir. Bu, gerçekten takdire şayan bir husustur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz daha ben çevresel etki değerlendirmesi ve çevre düzeni planları, faaliyetleri hakkında çok kısa bir bilgi vermek istiyorum. Aslında sadece Bakanlığımızla alakalı bir konunun dahi saatlerce anlatılmasıyla ancak açıklanabilir. Ama, ben çok kısaltarak sizlere özetlemek istiyorum.

Ülke genelinde 51 ilin 1/100.000’lik çevre düzeni planlarının 2007 yılı sonunda hazırlanması hedeflenmiştir. Bu noktada da aşağı yukarı hazırlıklarımız bitti, hedefimize ulaştık. Ancak, kalan illerle ilgili çalışmalar devam ediyor. Özellikle, 2008, 2009 yıllarında hazırlanması hedeflenen diğer çevre düzen planlarıyla biz ülkenin hemen hemen yaklaşık yüzde 65-70’ine yakınının çevre düzen planlarını tamamlamış olacağız ki, bu gerçekten çok önemli. Bilhassa, bu çevre düzeni planlarının tamamlanmasına ben çok büyük ehemmiyet veriyorum. Çünkü, bunları tamamlamadığımız zaman maalesef arazi kullanımında yanlışlar olabiliyor. Mümbit araziler birtakım sanayi tesisleri tarafından işgal edilebiliyor. Bunu önlemek için mutlaka çevre düzeni planlarının kısa zamanda tamamlanması şarttır. Hedefimiz, 2010 yılına kadar bütün ülkemizin çevre düzeni planlarını hazırlamaktır. Özellikle, bu maksatla…

Bir de şunu belirteyim: Biz, şu anda coğrafi bilgi sistemini Bakanlıkta geliştirmek için büyük bir yarış içine girdik. Özellikle, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğümüz, Orman Genel Müdürlüğümüz ve Ağaçlandırma Erozyon Kontrolü Genel Müdürlüklerimiz şu anda coğrafi bilgi sisteminin bütün tabakaları dediğimiz, katmanları dediğimiz katmanlar, başta harita katmanı, akarsular, göller, sulama sistemleri, arazi, ormanların dağılımı, bütün bunları en güzel şekilde, bilgisayar ortamında olacak şekilde, görecek şekilde düğmeye basınca, böyle bir teknolojiyi bir an önce tamamlamak için talimat verildi. Bu konuda da 2008 yılı bizim için hedef yıldır.

Özel Çevre Kurumu ile ilgili de kısa bir bilgi arz etmek istiyorum: Özellikle Türkiye’de 14 adet özel çevre koruma bölgesi bulunuyor. Bunlarla ilgili -her birisinin ismini vermeyeyim ama- katı atık tesislerinin bertaraf tesisleri yanında atık su arıtma tesisleri, özellikle pek çok özel çevre koruma bölgesinde bunlar yapıldı ve bunlar Kurum’umuz tarafından izlenmektedir, onu da özellikle belirteyim.

Meteorolojik gözlem ve teknoloji geliştirme faaliyetlerinde de gerçekten önemli adımlar atılıyor. Gözlem sistemlerinin modernizasyonu, tahmin ve erken uyarı sistemlerinin geliştirilmesi, bilişim altyapısının geliştirilmesi ve meteorolojik rasatlarda ar-ge projelerine ağırlık verilmesi, ayrıca, uluslararası alanda meteorolojik görünürlüğün artırılması ana hedefler olarak seçilmiştir.

2007 yılı içinde gözlem sistemlerinin modernizasyonu için havaalanlarına kurulacak olan -bir milletvekilimiz belirtmişti- 24 adet otomatik meteoroloji ölçüm ve raporlama istasyonunun alım projesinde ihale tamamlandı. İstasyonların kurulmasına en kısa sürede başlanacak. Yalnız, daha önceki ihalenin iptal edilmesinin sebebi Sayın Bakanımız tarafından yeterli… Daha önceki Bakanımız Sayın Osman Pepe tarafından, ihalede yeteri kadar katılım olmadığı, rekabetçi şartların sağlanmadığı cihetiyle iptal edilmiştir, yeniden ihale edildi.

BİHLUN TAMAYLIGİL (İstanbul) – ATV ihalesini de örnek gösterseniz ya, yeterince katılım olmadığı…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ülkemizin doğu bölgelerini kapsayacak 150 adet AVOS otomatik meteoroloji istasyonunun kurulması projesinde de ihale tamamlandı, onu da özellikle belirtmek istiyorum.

Bir de, değerli bir milletvekilimiz sormuştu, “Sadece, Meteoroloji Genel Müdürlüğü hava tahminlerinde mi bulunuyor, yoksa, diğer kurum ve kuruluşlarla, misal olarak, kuraklık, tarım faaliyetleri veya turizm, spor faaliyetleri, enerji gibi konularda da bilgi veriyor mu?” diye. Hakikaten, şu anda, Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü bütün bu kurumlarla, Sağlık Bakanlığından Devlet Su İşleri, Tarım Bakanlığımıza kadar bütün kurumlarla ortak çalışmalar yapılıyor. Misal olarak, 2006-2007 yılındaki kuraklıkla alakalı bütün kurumlar olarak toplantı yaptık ve çiftçilerimizin tamamı kuraklık olacak bölgelerde ikaz edildi; kuraklığa karşı dayanaklı, az su isteyen birtakım ürünlerin ekilmesi sağlandı.

Devlet Su İşleri, tabii, ülkemizin en büyük kurumlarından birisi.

Burada tabii, kısaca Devlet Su İşlerinin faaliyetlerinden de bahsetmek istiyorum. Özellikle şu ana kadar, biliyorsunuz, ülkemizde 8,5 milyon hektar ekonomik sulanabilir bir alan var; bunun ancak 5,1 milyon hektarı sulanabildi, geri kalanı da sulanacak.

Özellikle şunu belirtmek istiyorum: GAP’tan bahsedildi, GAP’taki faaliyetlerin durduğundan. GAP’taki faaliyetler durmadı, bilakis arttı. Bakın, GAP konusu olduğundan, yirmi yıl öncesinden 2003 yılına kadar GAP’ta sulanan alan miktarı -bakın, rakamı tam olarak veriyorum- sadece 175 bin hektar. Hâlbuki biz ise özellikle sulama sistemlerini de tamamen modernize ederek, iptidai sulama sistemlerini terk ederek, Yaylak ve Bozova’da olduğu gibi, kapalı, otomatik, modern sulama sistemleri olmak üzere, bunları tamamen işletmeye açtık ve 2003 yılından 2006 yılı sonuna kadar sulamaya açılan miktar 90 bin hektardır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şu anda, sayın milletvekillerimiz iyi biliyor, yaklaşık olarak 100 bin hektarlık alan da inşa hâlindedir. Bunu da en kısa zamanda bitireceğiz. Bakın, GAP’ta göreceksiniz, yeni metotlarla, özel sektörü de devreye sokmak suretiyle, çok hızlı bir şekilde sulama tesislerini bitirmek istiyoruz.

Sadece GAP’ta değil, şu anda KOP olarak bilinen ve ismi âdeta unutulan -KOP dedikleri, Konya Ovası Projesi- bir projeyi hayata geçirdik, kısmen geçirdik. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bakın, sayın milletvekillerimiz biliyor. Derebucak Profesör Doktor Yılmaz Muslu Barajı’nı -kırk bir yılda bitecekti- yıldırım hızıyla açmadık mı 6 Temmuz 2007 tarihinde değerli milletvekilleri?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Seçime yetişmesi gerekiyordu!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ayrıca, Suğla Depolaması’nı bitirmedik mi? Beyşehir’e 135 milyon ton su verecek Gembos Derivasyonu’nu tamamlamadık mı? Mavi Tünel’in temeli atılmadı mı?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Bizim Karaçal Barajı ne oldu?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bütün bunlar yapıldı. İnşallah, süratli bir şekilde tamamlayacağız.

Bir de, çok değerli bir milletvekilimiz şundan bahsetmişti, denildi ki: “DSİ’nin bütçesi azalıyor yıllara göre.” Evet, 2007 yılı bütçesine göre, baktığımız zaman, 2008 yılı bütçesinde bir miktar azalma var, ama bu azalma, dikkat edin, enerji sektöründe, yüzde 18,49 enerji sektöründe bir azalma var. Ancak, lütfen, şu anda 1,37 milyar YTL’lik enerji sektörüne, 2 milyar da bizim akıl edip de ortaya koyduğumuz bir çalışmanın neticesinde, özel sektörün inşaatlarını da devreye sokarsanız, yatırımların çok daha arttığı anlaşılır.

Bakın, daha önce, 2003 yılında, ben Devlet Su İşlerine geldiğim zaman hidroelektrik potansiyelinin sadece üçte 1’i kullanılıyordu, hatta bana göre dörtte 1’i. Ama, bu boşa akan suları değerlendirmek maksadıyla bir yönetmelik çıkardık. Yönetmeliğin adı Su Kullanım Hakkı Anlaşması Yönetmeliği. Bu Yönetmelik sayesinde, bakın değerli milletvekillerim, şu ana kadar 1.766 adet hidroelektrik santrali ilan ettik. Bunun 1.149 adedine müracaat edildi. Yani, bu da yaklaşık 16 bin megavat, yani yaklaşık 40 milyar kilovat saatlik bir enerji üretimini özel sektör devreye girecek. Bir başka ifadeyle, yaklaşık 22 milyar dolarlık, devletin yapacağı yatırımı özel sektöre yüklemiş olduk. Bunlar şöyle, bunlar rekabet şartlarında oluyor. Hatta birden fazla olursa katılım payı alıyoruz.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Özel sektör yabancı sermayeyle yapar onu.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Katılım paylarımız da şu ana kadar 500-600 milyon dolara da yaklaştı, hazineye gidiyor ve bunlar en fazla kırk dokuz yıla kadar kullanacaklar, bilabedel devlete teslim edecekler. Zaten biz kırk dokuz yıla kadar yapamıyorduk, çünkü, şimdiye kadar yapılan üçte 1. Elli yılda üçte 1 yapılırsa geri kalan üçte 2’si kaç yılda yapılır? Yüz yılda. Biz, kırk dokuz yılda yapılacak işi bilabedel olarak işletiyoruz ve devredecek. Bu da altı yedi yıl içinde tamamlanacak, en geç altı yıl içinde tamamlanacak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Tabii, söylenecek çok şey var. Özellikle, “Niye bu bütçe az?” Bütçenin az olması önemli değil, acaba verilen bütçeyle ne kadar iş yapıyoruz, ona bakmak lazım diye düşünüyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bakın, Başbakanlık da inanmadı, bir rapor istedi kuruşu kuruşuna, 2003-2005 yılları arasında en çok tasarruf yapan kurumlar arasında Devlet Su İşleri ödül aldı. Nasıl aldı? 3,2 katrilyon Türk lirası tasarruf ettik. İşte, o yatırımları… Yani biz olmasaydık o paralar gidecekti, biz onu aldık, milletimize hizmet olarak sunduk. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Ve 366 tesis açtık. 111’i baraj ve gölet. Hatta, bütün milletvekillerimizi davet ediyorum, 16 Aralıkta Sayın Başbakanımız 19 adet büyük tesis açacak Ödemiş’te. Ödemiş’e bütün milletvekillerimizi bekliyoruz.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – 3 büyük şehir susuzluktan kırılıyor, onlardan bahset biraz da!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hatta, bir barajda da su tutulacak -sayın milletvekilimiz sormuştu, o milletvekilimiz de Çanakkale milletvekilimizdi bildiğim kadarıyla- o barajda da su tutacağız. Dolayısıyla, 19 tane büyük tesis, takriben 1 katrilyon, yani 1 milyar YTL’lik tesis açacak, hepinizi davet ediyoruz efendim.

Ormancılık faaliyetleriyle ilgili, sürem kalmadı, sadece şunu belirteyim. Ormancılık faaliyetlerinde sadece şunu belirtmemde fayda var…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Hemen özetleyeceğim.

Şu anda, 2 milyon 300 bin hektarlık alanı ağaçlandırmak üzere bütün kurum, kuruluşlar, yediden yetmişe kadar bütün milletimizin evlatları seferber oldu ve 2012 yılı sonuna kadar tam 2,5 milyar ağaç yetiştireceğiz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Zaten bütün milletvekillerimize de Atatürk Orman Çiftliği’nde bir alan ayrıldı, hepinizin adına ağaç var. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Evet, şimdi, efendim, tabii, burada daha anlatılacak çok şey var. Bazı suallere arada cevap vereceğim.

Son olarak, biz büyük hedefler koyduk. Bu hedefleri başaracağımıza inanıyorum. Tabii, bütün milletvekillerimizden destek istiyoruz. Su, orman, çevre gibi konular özellikle partiler üstü konulardır. Dolayısıyla bütün vekillerimizin desteğini talep ediyorum.

Saygılar sunuyorum, hayırlı olmasını diliyorum.

Sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Bakan.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Bakan, Mavi Tünel Projesi’ni iptal edin, Göksu Deltası yok olacak.

BAŞKAN – Söz sırası, aleyhinde, Niğde Milletvekili Sayın Mümin İnan’a ait.

Buyurun Sayın İnan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın İnan.

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; Çevre ve Orman Bakanlığının bütçesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

2008 merkezi yönetim bütçesinde hedeflenen 171,2 milyar YTL vergi gelirinin yüzde 33’ü gelir ve kurumlar vergisi gibi doğrudan ödenen vergilerden, yüzde 67’si ise KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerden hedeflenmektedir. AB ülkelerinde bu oran yüzde 30’un biraz üzerindeyken, ülkemizde yüzde 70’lere dayanmaktadır. Bu gibi dolaylı vergiler, sonunda tüketiciye yansımaktadır. Yani, kısaca, bu vergiler kazanç sağlayanlar tarafından değil tüketiciler tarafından ödenecektir.

Ayrıca, 2008 bütçesinde 33,3 milyar YTL vergi dışı gelir tahmin edilmektedir. Bu tahmin de çok yüksektir. Çünkü, büyük işletmelerin önemli bir kısmı geçen dönemde özelleştirilmiştir. Sonuçta 17,8 milyar YTL tahmin edilen 2008 yılı bütçe açığı… Ya da öngörülenden daha yüksek olacaktır. Varlıklı ve yoksulun aynı oranda ödediği KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerden bu açık kapatılmaya çalışılacaktır. Ülkemizdeki gelir dağılımı ve vergi ödeme adaletsizliğinin devam edeceği görülmektedir.

Bütçede öngörülen giderlerin ise yaklaşık yarısını iki gider kalemi oluşturmaktadır. Bunlar, personel giderleri ve faiz giderleridir. Devletten maaş ve ücret alan, sayıları 2 milyon 600 bine ulaşan memur ve kamu işçisi sayısına karşılık bütçeden faiz geliri alanların sayısı bunların yüzde 1’i kadar bile değildir. 2008 bütçesinde personel için 48,7 milyar YTL, buna karşılık faiz ödemeleri için 56 milyar YTL ayrılmıştır. Bütçeden ayrılan kaynağa bakıldığında, bu yüzde 1’den daha az olan kesimin bütçeden aldığı pay çok daha fazladır. Açıkça görülüyor ki, 2008 bütçesi önemli oranda faizden rant sağlayan iç ve dış sermaye sahiplerine gidecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bakanlık bütçesi geçen yıla oranla yaklaşık 5,5 artırılarak 1 milyar 21 milyon 925 bin YTL olarak tahmin edilmektedir. Kasım 2007 sonu itibarıyla yıllık enflasyonun yüzde 8,4 olduğu göz önüne alınırsa, bütçenin reel olarak yüzde 3 oranında küçüldüğü görülecektir.

Orman Genel Müdürlüğünün toplam 614 milyon 625 bin YTL olan bütçesinin ise üçte 2’sinden fazlası personel ve diğer cari giderlere gitmekte, Orman Koruma ve Yangınla Mücadele Daire Başkanlığı ile orman bölge müdürlüklerine ancak hizmet için sarf edebileceği 191 milyon YTL kalmaktadır.

Anayasa’mızın 56’ncı maddesinde “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir.” denilmektedir.

4856 sayılı Kanun’un amacına bakıldığında, çevrenin korunması ve iyileştirilmesi, doğal kaynakların en uygun ve verimli şekilde kullanılması ve korunması, ormanların korunması, geliştirilmesi ve orman alanlarının genişletilmesi amaçlanmış, aynı Kanun’un 2’nci maddesiyle bu görev, amaçların gerçekleştirilmesi görevi Çevre ve Orman Bakanlığına verilmiştir.

Bu bütçeyle devletin bu ödevleri yerine getirmesi mümkün görülmemektedir. Son yıllarda küresel ısınmanın da etkileriyle giderek artan çevre sorunlarına bu bütçeyle nasıl çözüm bulunacağı büyük bir soru işaretidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; geçtiğimiz kasım ayı başlarında ağaçlandırma seferberliği başlatılmıştır. Gerekliliğine inandığımız ve gerçekleşmesi için her türlü desteği vermeye hazır olduğumuz bu projenin yerel yönetimler ve vatandaşlarımızdan gelecek yardımlarla beraber, bu faaliyetin önemine binaen ana maliyetin Çevre ve Orman Bakanlığı bütçesine ödenek konulmak suretiyle merkezî Hükûmet tarafından karşılanması gerekmektedir. Yerel yönetimlere projede gerçekleştirecekleri çalışma için kaynak aktarılması gerekmektedir.

Ülkemizde zaman zaman başlatılan ağaçlandırma seferberliklerinden istenilen başarı elde edilememiştir. Bunun sebebi de ağaç dikiminden sonraki bakım döneminde gerekli itinanın gösterilememesidir. Ağaç dikmek önemlidir, ama onu yaşatmak ondan çok daha önemlidir. Ağaçlandırma seferberliği başlatılmışken gündeme gelmesi muhtemel 2/B’nin de yeniden gözden geçirilmesi bu anlamda daha uygun olacaktır.

Ayrıca, yeni anayasa taslağında ormanların özelleştirilmesi konusu ülkemiz için de oldukça tehlikeli bir konudur. Çevreyle ilgili hususların AB’ye üyelik sürecindeki müzakerelerin en önemli bir ayağını teşkil edeceği bellidir. Özellikle mevzuat uyarlama çalışmalarımızın yanında uygulamaya yönelik çalışmalarımız da artarak sürdürülmelidir.

İllerin katı atık ve sulama suyu arıtma tesislerinin bir an önce hayata geçirilmesi için merkezî Hükûmetin desteğine ihtiyaç vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İnan, lütfen konuşmanızı tamamlar mısınız efendim.

MÜMİN İNAN (Devamla) – Peki, efendim.

İllerde Bakanlıkça hazırlatılan çevre düzenleme imar planlarının yerel yönetimlerin uyarıları dikkate alınmadan yapıldığı ve bunlara itirazların konu edildiği bilinmektedir. Bu konuda yerel yönetimlerin talep ve uyarılarının dikkate alınması gerekmektedir.

Niğde Üniversitesi, arıtma tesisi olmadığı için atık sularını Akkaya Barajı’na bırakmaktadır. Üniversitemize arıtma tesisi için mutlaka bir ödenek verilmelidir.

Ülkemizde yaz aylarında karşılaşılan ve herkesin içini sızlatan en önemli çevre felaketi, dikkatsizlik sonucu, terör örgütünün sabotajları veya rant peşinde koşanların sebep olduğu orman yangınlarıdır. Özellikle birinci hedef olarak, orman yangınlarının başlangıç anında tespit edilmesi ve süratle müdahale edebilmek için havadan yangın söndürme imkânlarının artırılması gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli  milletvekilleri; ekonomik kalkınmamızı sürdürmeye çalışırken, çevre dostu projelerin geliştirilmesini teşvik etmeliyiz. Unutmayalım ki bugün yaşadığımız çevrede gelecek nesillerin hakkı vardır. 2008 yılı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın İnan.

MÜMİN İNAN (Devamla) – Ben teşekkür ederim efendim.

Bütçenin hayırlı olmasını temenni ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, on birinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi sorulara geçiyoruz.

İlk soru sahibi, Sayın Paksoy.

Buyurun Sayın Paksoy.

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Tarım Bakanımıza sormak istiyorum birinci sorumu: Bakanlığınızca desteklere ayrılan para 2008 yılı desteklerine yetmeyecektir. İlaveten 2007 yılında ödenemeyen miktar da devredecek, bu durumda 2008 yılından 2009 yılına devredecek destek miktarı artarak devam edecektir. Bu konuda bir açıklama yapar mısınız.

Sayın Çevre ve Orman Bakanıma sormak istiyorum: Kahramanmaraş’ta Devlet Su İşlerince 1998 yılında programa alınan Kılavuzlu sulamasının fiziki gerçekleşmesi yüzde 9, yine Adatepe Barajı inşaatı 1995 yılında programa alınmış, fiziki gerçekleşmesi yüzde 55’tir. 2007 ile 2008 yılları arasındaki yatırım bütçesi yüzde 10,5 azalmıştır. Bu, Devlet Su İşlerinin bütçe talebinin yüzde 24’üne tekabül etmektedir. Bu tabloya göre her iki tesisi kaç yılda bitirmeyi düşünüyorsunuz?

Üçüncü sorum: Yatırımcı kuruluşlarda teknik personel arasında ücret dengesi giderek bozulmaktadır. Örneğin, DSİ’de çalışan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Paksoy.

Sayın Korkmaz, buyurun.

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, sorum her iki Sayın Bakana da olacak: Isparta merkezi ile Deregümü köyü sınırı arasında kalan yaklaşık 2.500 dönümlük tarımsal alan organize tarım bölgesi olarak planlanıyor. Bu alanda kesme çiçek, sera domatesi ve tonlarca üzüm ve gül üretiliyor. 2008 Martında proje kapsamında damlama sulama suyu hedefleniyor iken AKP’li Isparta Belediyesinin Ağustos 2007’de aldığı bir kararla, 2.500 dönüm arazi üzerindeki “tarımsal karakterliği” statüsü kaldırılarak yapılaşmanın önü açılmıştır. Tarım arazilerinin korunacağı iddiasını sıkça dile getiren Bakanlığınızın bu konudaki tutumu ne olacaktır? Deregümü köyünde yapılan mini referandumda yüzde 90 oranında “imara hayır” oyu çıkmıştır. “Milletimiz referandumlara alışsın artık.” diyen bir Hükûmetin Bakanı olarak, referandum neticesi olan köylünün rızasına uymayı düşünüyor musunuz?

Artvin Yusufeli’ndeki baraj yapımı nedeniyle, zaten küçük arazilere sahip köylülere, gerek kamulaştırmada gerekse zirai desteklerde pozitif bir ayrımcılık düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkürler.

Buyurun Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Tarım Bakanım:

1) Bakanlığınızda müdür, müdür yardımcısı ve şube müdürü olarak görev yapan teknik personelin ücreti, aynı diplomaya sahip diğerlerine göre yaklaşık 200 YTL daha düşüktür. Gerek bunların gerekse Bakanlığınız çalışanlarının ücretlerinin iyileştirilmesi için bir girişiminiz olmuş mudur?

2) Bakanlığınız üst düzey yöneticisi olarak ziraat mühendisi ve veteriner hekim dışında hangi görevlerde, kaç kişi çalışmaktadır?

3) Kamuoyuna tarım ve gıda bakanlığı tasarısı olarak sunulan yeni tasarıda tarım uzmanı statüsünde ziraat mühendisi ve veteriner hekimler dışında diğer meslek gruplarının da yer almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

4) Sulu tarım yapılan bölgelerimizde yanlış ve aşırı sulama nedeniyle çoraklaşmaya başlayan tarım arazilerinin ıslahı konusunda hangi biriminiz nasıl bir çalışma yürütmektedir, bu konuda hangi tedbirler alınmıştır?

5) Tarımsal üretimin önemli bir girdisi olan traktör ve tarım iş makinelerinin daha verimli kullanılması amacıyla makine birlikleri oluşturulmasını düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Işık.

Buyurun Sayın Asil.

MEHMET ŞANDIR (Mersin)– Sayın Başkanım, sıralamada Hakan Coşkun Bey’in ismi var.

BAŞKAN – Sayın Asil var evvela, ondan sonra Sayın Coşkun’u alacağız.

Sayın Asil, konuşacak mısınız, soru soracak mısınız?

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Coşkun’a geçin efendim.

BAŞKAN – Peki, o zaman.

Buyurun Sayın Coşkun.

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakanıma sormak istiyorum: Gelişmiş ülkelerde destekleme politikaları dedikleri zaman, tarımsal ürünlerinde çiftçiyi korumak için taban fiyatının belirlenmesinde de bir önlem alırlar. Ben iyi biliyorum ki, AKP İktidarı zamanında, 2002-2006 yılları arasında, sırf buğday üreticisine verdikleri zarar 4,5 milyar YTL, yani bir yandan verirken bir yandan almışız. Bundan sonraki dönemde buna bir tedbir almayı düşünüyor musunuz?

Bir de, Tarım Bakanlığının yeniden yapılandırılması kanun tasarısında, ziraat mühendisleri, veterinerlerin yanında dört yıllık fakülte mezunlarına da tarım uzmanı kadrosu verilmesi düşünülüyor. Yani, bir ziraat mühendisi olarak benim biraz zoruma gidiyor bu. Daha önce yapıldığı gibi, APK uzmanlığı vardı bizde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çalış.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, aracılığınızla birinci sorum Tarım Bakanımıza, diğer sorularım da her iki Bakanımızla ilgili.

Soru 1) Türkiye’de tarım kredi kooperatifleri borçları nedeniyle ve sulama suyu elektrik borçları nedeniyle hacizlik olan çiftçilerimizin sayısı nedir? Bu borçlarla ilgili çözümünüz nedir?

Soru 2) Hükûmetimizin uyguladığı politikalar nedeniyle küçükbaş hayvan yetiştiriciliği sekteye uğramıştır. Örnek: Karaman Ayrancı Berendi köyünde beş yıl önce 40 binin üzerinde koyun varken, bugün 10 binin altındadır. Merkez Kızılca’da 10 binin üzerinde kıl keçisi varken, bugün binin altındadır. Gerçi, kıl keçiciliğinde ormancılarımızın kestiği cezalar da etkilidir. Türkiye genelinde böyle yerlerdeki çiftçilerimizin geçimini sağlaması için alternatif çözümünüz nedir?

Soru 3) Türkiye’nin pek çok yerinde olduğu gibi Karaman merkezin pek çok köyünde, Ermenek, Başyayla, Sarıveliler ve köylerinde çiftçilerimizin yıllardır tarım yaptığı araziler tapulamaya geçerken orman arazisi kaydedilmiştir. Bu köylülerimizin karınlarını nasıl doyuracağını açıklar mısınız?

BAŞKAN – Teşekkürler.

Buyurun Sayın Ertuğrul.

OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Sayın Tarım Bakanına sorum:

Aksaray merkez ve Eskil ilçelerinin civarında, hayvancılıkta her aileye 50 koyun projesi neticesinde 300 liradan koyun verdiniz, şimdi koyun 150 milyon civarında. Vatandaş bunu ödeyemedi, 15 milyar olan ödeyecekleri, faizleriyle 30-35 milyara çıktı, icralık oldular. Çoğu mal bildirimini bilemediğinden ve mal bildirimi vermediğinden hapis cezası alıyor. Bunları nasıl çözeceksiniz, ne çare düşünüyorsunuz?

Bir de sulama sularıyla ilgili enerji alacaklarından dolayı köylüler şu anda haciz işlemleriyle karşı karşıya. Aksaray, Niğde, Nevşehir yöresinde bu vatandaşlara da şu anda haciz işlemleri başlatılmış durumda. Acaba bunları nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz?

Sayın Orman Bakanımıza…Gerçi Orman Bakanımız…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler efendim.

Soru sorma süresi bitmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, hep MHP’li arkadaşlarımız sordular. Hiç olmazsa bir tane de ben sorayım.

BAŞKAN – Sayın Genç, sesinizi özlemiştim. İyi ki kalktınız.

Sayın Bakan, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, 2008 yılı bütçesinde tarımsal desteklemeler için öngörülen miktar 5 milyar 376 milyon YTL. Biz 5 milyar 376 milyon YTL’lik desteği çiftçilerimize projeler… Bunların bir kısmı tabii, proje karşılığında, bir kısmı üretim karşılığında ödeniyor. Esasen, biz doğrudan gelir desteği sistemini -biraz önce konuşmamda da söyledim- adil bulmadığımız için ve Türkiye'de tarımsal sisteme üretim açısından katkısı olan değil zarar veren bir sistem olduğu için zaten değiştirdik. Yani, desteklerimizin büyük bir kısmını prim şeklinde ve üretim ve verimliliğe dönük olarak ödüyoruz. Dolayısıyla, şu anda bizim 2008 bütçesinin yetmeyeceği ve 2009’a bunların aktarılacağı yönünde kesin bir hükümle hareket etmemiz, peşin bir hükümle hareket etmemiz doğru değildir. Biz, zaten -biraz önce konuşmamda da söyledim- desteklerimizde, destekleme politikamızda verimliliği esas alan, üretimi destekleyen, arz açığına sahip olduğumuz ürünlere daha öncelik vermek suretiyle, birtakım projelere öncelik vermek suretiyle 5 milyar 400 milyon YTL’lik kısmı kullanacağız ve eğer yetmezse ilave kaynak arayışlarına gideceğiz.

Sayın Nevzat Bey’in, Isparta Milletvekilimizin, Isparta’da 2.500 dekar araziyle ilgili olarak söylediği, belediye tarafından bunun amaç dışına çıkarıldığı veya konu dışına çıkarıldığı yönünde bir beyanı oldu. Tabii, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu bu konulardaki düzenlemeleri belirlemiştir. İllerde toprak koruma kurulları var. Bunlar yetkilidir hangi arazinin, ne şekilde… Eğer, bir tarımsal amaç dışında kullanılacaksa onlar bunu incelerler, kamu yararı o şekilde görülürse mahallindeki kurul -ki bu kurulda hem sivil toplum kuruluşlarının hem ilgili bütün kamu kuruluşlarının temsilcileri var- oturur, kararını verir, değerlendirmesini yapar.

Unutmayın ki AK Parti Hükûmeti Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nu çıkarmıştır ve bu Kanun’u da tarım topraklarını korumak, sınıflandırmak, arazi kabiliyet sınıflarına göre, verim kabiliyetlerine göre bunları değerlendirmek maksadıyla çıkaran biziz ve bunun uygulanmasının da en iyi şekilde takipçisi yine AK Parti Hükûmetidir.

Sayın Işık’ın sorusu: “Teknik personelin maaşı daha düşüktür. Bu konuda herhangi bir çalışmanız var mı?” Evet, var. Bizim, Maliye nezdinde, Hazine nezdinde, Hükûmet nezdinde Türkiye’deki tüm teknik elemanların, “eşit işe eşit ücret” prensibi çerçevesinde benzer işleri yapanların aynı ücreti alması yönünde çabalarımız var.

“Üst düzey mühendis ve veteriner dışında kaç kişi var?” Neyi kastetti bilmiyorum, tabii çok kapalı bir soru. Fakat, burada kanunların öngördüğü, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na…

BAŞKAN – Sayın Bakanım üç dakika kaldı Sayın Eroğlu’na. Devam ediyor musunuz?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Diğer sorulara ben yazılı olarak cevap veririm.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Kılavuzlu sulaması ve Adatepe Barajı’yla alakalı sorusu vardı Sayın Milletvekilimiz Paksoy’un.

Şimdi, efendim, Kılavuzlu sulaması aslında 1998 yılında ihale edilmiş olup 2007 yılında 5 milyon YTL ödenek ayrıldı. Ayrıca -bu hakikaten çok önemli, Kılavuzlu sulamasının çok önemli olduğunu ben de kabul ediyorum- bu sene 5 milyon YTL de ilave ödenek verildi, 10 milyon YTL’ye ulaştı. İnşallah, önümüzdeki yıllarda bu Kılavuzlu’ya büyük önem vereceğiz. 2010-2011 yıllarında bitirmeyi planlıyoruz.

Adatepe Barajı’na gelince: Adatepe Barajı’nda fiziki gerçekleşme yüzde 45. Ancak, bildiğiniz gibi, gerçekleşmesi yüzde 50’den düşük olan bazı yatırım projeleri, ilerlemiş olan projelerin önü açılsın, bir an önce bitsin diye 2003 yılında iz ödenek hâlinde bırakılmıştı. Ancak, biz bu sene, Devlet Planlama Teşkilatına iz ödenekten Adatepe’nin çıkarılması için teklif ettik.

Sayın Milletvekili Mümin İnan Beyefendi, özel bütçeden ormancılık yatırımlarına ayrılan payın düşük olduğunu belirtmişti. Bir kere, Orman Genel Müdürlüğü ormancılık yatırımlarının tamamını döner sermaye bütçesinden yapmakta. Bu bütçe de 2008’de 1 milyar 340 milyon YTL’dir. Önemli bir miktar ayrılıyor. Tabii, döner sermaye bütçesi burada gözükmediği için, ciddi bir rakam.

Sayın Işık, Artvin’deki Yusufeli Barajı ve diğer barajlarla ilgili pozitif ayrımcılık yapılacağından bahsetti. Tabii, pozitif ayrımcılıktan ziyade adalet noktainazarından oradaki toprak çok kıymetli. Hatta, biliyorsunuz, bir tarihte birisi mahkemelik olmuş komşusuyla “Benim arsam çalındı.” demiş. Hâkim de şaşırmış, nasıl çalınıyor arsa? Çünkü, orada toprak sırtlarla taşınarak, dar bir vadide alan teşkil edildiği için önemli. Dolayısıyla bunu dikkate alıyoruz zaten. Onları mağdur etmeyeceğiz.

Bunun dışında, Sayın Milletvekilimiz Ahmet Küçük “Taşoluk Barajı’nda ne zaman su tutulacak?” dedi. Su tutulacak tarihi söyledim. Önümüzdeki Pazar günü, 16 Aralık’ta su tutulacak, sizi de davet ediyoruz.

Umurbey sulamasına önem veriyoruz. 2008 yılı için 3 milyon YTL ödenek ayrıldı. Umurbey gerçekten önemli.

Suakacağı Barajı, Tunca projesiyle alakalı olarak Bulgar Hükûmetiyle bütün ortak görüşmeler yapıldı. Ancak, teknik görüşmeler ki gerçekleşme… Bunlarla ilgili iki protokolü, ben, bizzat Devlet Su İşleri Genel Müdürüyken imzaladım geçen yılın sonunda. Şu anda hükûmetler arası ikili iş birliği anlaşması imzalanması gerekiyor. Taslak olarak Bulgar Hükûmetine gönderildi. Başbakanımız da özel olarak bunu takip ediyor. İnşallah, önümüzdeki yıl da bunu gerçekleştirmek için elimizden gelen gayreti sarf edeceğiz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, süre tamamlandı.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ama, bu, sadece bize bağlı değil, Bulgar Hükûmetine de bağlı.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şimdi, sırasıyla, on birinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

17- TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANLIĞI

1.– Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                  Açıklama                                                           (YTL)   

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                          58.684.350

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02             Savunma Hizmetleri                                                                     494.160

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Ekonomik İşler ve Hizmetler                                             6.698.866.310

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05             Çevre Koruma Hizmetleri                                                            490.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07             Sağlık Hizmetleri                                                                    80.210.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09             Eğitim Hizmetleri                                                                    19.741.180

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10             Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                       30.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                     

                 TOPLAM                                                                          6.888.486.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığının 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

5.923.586.240,00

 

- Toplam Harcama

:

5.919.999.919,01

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

49.490.425,73

 

- İptal Edilen Ödenek

:

53.076.746,72

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

17.91-  TARIM REFORMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                  Açıklama                                                           (YTL)   

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                            3.307.900

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02             Savunma Hizmetleri                                                                     404.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                  38.506.100

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                      

                 TOPLAM                                                                               42.218.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

39.475.800,00

 

- Toplam Harcama

:

21.847.962,92

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

21.545,12

 

- İptal Edilen Ödenek

:

17.649.382,20

 

 

 

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tarım Reformu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

22 - ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI

1.– Çevre ve Orman Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                  Açıklama                                                           (YTL)   

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                        482.991.900

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02             Savunma Hizmetleri                                                                     291.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03             Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                      1.000.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                326.486.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05             Çevre Koruma Hizmetleri                                                     211.157.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                      

                 TOPLAM                                                                          1.021.925.900

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Çevre ve Orman Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Çevre ve Orman Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

449.413.246,94

 

- Toplam Harcama

:

445.080.116,11

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

9.029.785,19

 

- İptal Edilen Ödenek

:

13.362.916,02

 

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

1.139.128,08

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çevre ve Orman Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.17 - ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Orman Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                 Açıklama                                                           (YTL)   

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                            4.924.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02             Savunma Hizmetleri                                                                     112.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                609.589.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                       

                 TOPLAM                                                                             614.625.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD                                Açıklama                                                            (YTL)   

03             Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                             144.127.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                         442.047.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05             Diğer Gelirler                                                                          22.411.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06             Sermaye Gelirleri                                                                           40.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                      

                 TOPLAM                                                                             608.625.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

393.306.000,00

 

- Toplam Harcama

:

410.123.172,22

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

21.510.993,14

 

- İptal Edilen Ödenek

:

4.693.820,92

 

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Orman Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

20.91 - DEVLET SU İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                  Açıklama                                                           (YTL)   

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                          23.322.100

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02             Savunma Hizmetleri                                                                     677.700

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03             Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                    10.529.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Ekonomik İşler ve Hizmetler                                             3.491.020.100

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06             İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                                      266.713.800

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07             Sağlık Hizmetleri                                                                         293.300

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                     

                 TOPLAM                                                                          3.792.556.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

3.829.564.308,90

 

- Toplam Harcama

:

3.666.456.885,20

 

- Ödenek Dışı Harcama

:

18.274.076,92

 

- İptal Edilen Ödenek

:

175.305.493,94

 

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

94.453.211,35

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

22.81 - DEVLET METEOROLOJİ İŞLERİ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                  Açıklama                                                           (YTL)   

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                        107.574.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02             Savunma Hizmetleri                                                                     168.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03             Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                         720.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07             Sağlık Hizmetleri                                                                         191.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                     

                 TOPLAM                                                                             108.653.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

82.574.268,05

 

- Toplam Harcama

:

73.716.369,85

 

- İptal Edilen Ödenek

:

8.857.898,20

 

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek

:

3.708.945,19

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.33 - ÖZEL ÇEVRE KORUMA KURUMU BAŞKANLIĞI

1.– Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                  Açıklama                                                           (YTL)   

01             Genel Kamu Hizmetleri                                                            4.192.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05             Çevre Koruma Hizmetleri                                                       24.365.500

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06             İskan ve Toplum Refahı Hizmetleri                                          1.315.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                     

                 TOPLAM                                                                               29.873.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

KOD                                Açıklama                                                            (YTL)   

03             Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                 2.020.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04             Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler                           22.497.900

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05             Diğer Gelirler                                                                            1.355.100

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.                                     

                 TOPLAM                                                                               25.873.000

 

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Özel Çevre Koruma  Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Genel Ödenek Toplamı

:

28.244.000,00

 

- Toplam Harcama

:

18.466.460,04

 

- İptal Edilen Ödenek

:

9.777.539,96

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

 

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B    C E T V E L İ

                                                                                               (YTL)      

 

- Bütçe Tahmini

:

22.507.000,00

 

 

- Yılı Tahsilat

:

 

22.096.874,41

 

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece, on birinci turda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Tarım Reformu Genel Müdürlüğü, Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ve Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığının 2008 yılı bütçeleri ile 2006 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir. Hayırlı olmalarını temenni ederim.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 21.20

 

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.37

BAŞKAN: Başkan Vekili Eyyüp Cenap GÜLPINAR

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 35’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

3.- Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 34)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Hükûmet? Hükûmet de yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/348) (S. Sayısı: 63) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 63 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde grup adına söz isteyen? Yok.

Şahısları adına, Sayın Hamza Yerlikaya, Sivas Milletvekili.

Buyurun Sayın Yerlikaya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Yerlikaya, süreniz on dakika efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, grup adına söz talebimiz var.

BAŞKAN – Grup adına mı?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, grup adına söz talebimiz var.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Efendim, şimdi başladı şahıslar. Biraz sonra… Şahıslar ilan edildi efendim.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, milletvekilimiz bekliyor kürsüde.

BAŞKAN – Evet, buyurun Sayın Yerlikaya.

Süreniz on dakika.

HAMZA YERLİKAYA (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

                             

(x) 63 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Spor faaliyetleri, günümüzde geniş kitleleri etkileyen, uluslararası alanda ilişkileri geliştirerek dünya barışına katkıda bulunan evrensel bir faaliyettir. Sanayileşme, kentleşme süreci, sporun bir meslek olarak seçilmesini meydana getirmiştir. Bu gelişmeler sonucunda, spor bilimsel yöntemlerle incelemeye alınmış, uluslararası hukuk kuralları ile düzenlenmiştir.

Doping, Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) Tıp Komisyonuna göre, sportif performansı yapay olarak artırmak amacıyla yasaklı farmasötik  maddelerin alınması ve metotların uygulanması şeklinde tanımlanmıştır.

Dopingle mücadele 1956 yılında Fransa’da Doping Komisyonu kurulmasıyla başlamıştır. 1963 yılında, Avrupa Konseyinde, doping kontrolü yapılması kabul edilmiştir.

Doping kontrolü 1968 Meksika Olimpiyatlarında yapılmaya başlanmışsa da, ciddi anlamda ilk kez 1972 Münih Olimpiyatlarında yapılmıştır. Ülkemizde ise, 1993 yılında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Sportif Dopingle Mücadele Yönetmeliği ile olay yasalaşmıştır.

Dopingin istenmeyen yan etkileri ve daha önemlisi, kalıcı hastalıkları ortaya çıkardığı gibi, ani ölümlere bile sebep olduğu bilinmektedir. Doping kullanan sporcularda ortaya çıkan yan etkiler şöyle sıralanabilir: Kişilik bozuklukları, kalp ve karaciğerde kalıcı hasarlar, intihar etmeye eğilim ve teşebbüs etmek, bayan sporcularda ses kalınlaşması, üreme problemi, dikkat dalgınlığı, algılama, hafıza ve zihin gücünde ciddi kayıplar ve daha sayamadığım birçok yan etkileri bulunmaktadır.

Doping sebebiyle 1950 yılından bu yana 150’den fazla sporcunun ölümü gerçekleşmiştir. Bu sayı dopingin hız kazanmasıyla birlikte artışa geçmiştir.

1998’de Amerikalı 100 ve 200 metrede dünya rekortmeni -hâlâ rekorları kırılamamıştır- sporcu Florance Griffith Joyner’ın genç yaşta ölümü de performans sporcusu iken aldığı doping ilaçlarına bağlanmaktadır.

Son yıllarda doping kullanımındaki artıştan dolayı Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü olan UNESCO’nun himayesinde 2005 yılında hükûmet temsilcileri tarafından Dopingle Mücadele Sözleşmesi hazırlanmıştır. UNESCO Uluslararası Sözleşmesi’nin dopingle mücadele politikasının yürütülmesinde yasal dayanak oluşturduğu, dolayısıyla, tüm ülkelerin bu belgeyi kabul etme, onaylama ve uygulama yükümlülüğünde oldukları, gen dopinginin en önemli mesele olduğu, sıfır tolerans politikasından asla taviz verilmeyeceği ve titizlikle uygulanmaya devam edileceği ve amacın temiz spora devam edilmesi olduğu vurgulanmıştır.

Ayrıca, UNESCO Antlaşması’nın WADA Kodu’nun –kurallarının- uygulanmasının yasal dayanağı olduğu belirtilerek, bugüne kadar yetmiş ülkenin bu antlaşmayı kabul ettiği, bu sayının kısa sürede artmasının ülkeler açısından bir zorunluluk olduğu, 1 Ocak 2008 tarihine kadar bu sözleşmeyi kabul etmeyen ülkelere, olimpiyat, dünya şampiyonaları ve büyük spor organizasyonları düzenleyemeyecekleri, hatta olimpiyatlara talip dahi olamayacakları hatırlatılmıştır.

Cezalar konusunda, WADA Kodu’nda daha dikkat çekici değişiklikler yapılmıştır. Ulusal antidoping kurumlarına veya ceza vermeye yetkili yerel makamlara, cezaları hem artırabilme hem de azaltabilme inisiyatifi ve esnekliği verilmiştir. İki yıllık ceza dört yıla kadar uzatılabilecektir ya da tersine olarak, o suça verilen cezanın ¾’üne kadar azaltma yapılabilir. Ayrıca, ulusal antidoping kurumlarına, kendi kurallarına eklemek kaydıyla, doping suçlarına karşı spordan uzaklaştırmanın yanı sıra, para cezası da verebilme yetkisi tanınmıştır, ancak verilecek para cezası hiçbir şekilde spordan uzaklaştırma süresini kısaltmayacaktır.

Eğitim konusu zorunlu hâle getirilerek dopingle mücadelenin bir halk sağlığı sorunu olduğu, toplumların tüm kesimlerine yönelik eğitim ve öğretim programlarının geliştirilmesi, özellikle gençlerin eğitimi ve eğitim birlikteliğinin sağlanması amaçlanmaktadır.

Bu Antlaşma, UNESCO tarafından, her şeyden önce sporcuların sağlığını korumak olduğu ve ülkelerin antidoping konusunda yürüttükleri çalışmaları uyumlu bir hâle getirmek ve hukuki bir çerçeve oluşturmak amacıyla hazırlanmıştır.

Bu Sözleşme’nin evrensel bir niteliği olması nedeniyle tüm dünya ülkelerini bağlayıcı hükümleri vardır. Dopingle mücadele amacıyla ülkelerin kendi antidoping ajanslarını kurma imkânı tanıyan bu tasarının, başta spor camiası olmak üzere, ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yerlikaya.

Söz sırası, Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili.

Sayın Arıcı, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Arıcı.

ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunmaktayım.

Bu kanunun, bundan sonraki süreçte, yasalaşması sürecinde katkıda bulunan tüm milletvekili arkadaşlarıma teşekkür eder, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arıcı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir dakika beni dinler misiniz? Efendim, biraz önce Sayın Yerlikaya grup adına konuştu.

BAŞKAN – 1’inci maddeyi okutuyorum:

SPORDA DOPİNGE KARŞI ULUSLARARASI SÖZLEŞMEYE KATILMAMIZIN

UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 19 Ekim 2005 tarihinde Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünün bünyesinde kabul edilen “Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşme”ye katılmamız uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen, MHP Grubu adına Sayın Necati Özensoy, Bursa Milletvekili.

Buyurun Sayın Özensoy. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Özensoy.

MHP GRUBU ADINA NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı 1’inci madde hakkında Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Yarışmak ve kazanmak insanlık tarihi kadar eskidir. Yarışmacıların vücutlarını çok iyi çalışan makinelere çevirecek olan yiyecekleri ve bunların dozlarını bulmak için çabalamışlardır. İlaç ve besin ögeleri kullanarak performanslarını artırmaya çalışarak yarışma sırasında ilk dopingi gerçekleştiren sporcular 1860'lı yıllarda Amsterdam'daki yüzücülerdir. İlerleyen yıllarda doping kullanımı diğer spor dallarında da kullanılmış, ilaç, hatta kokain ve eroine kadar geniş bir yelpazeye yayılmıştır. 1988 yılında Kore Olimpiyatları'nda Kanadalı Sporcu Ben Johnson’un anabolik steroid kullandığının anlaşılması spor dünyasında şok etkisi yaratmıştır. Bu olay, yarışma ve karşılaşmalarda avantaj kazanmak isteyen dünya çapındaki sporcuların anabolik steroid kullanımına uluslararası dikkati çekmiştir. Sporcular hâlâ anabolik steroid grubu maddeleri almakta ısrar etmektedirler. Gençler ise bu maddeleri, sportif performanslarının çoğaltılmasının dışında fiziksel görünüşlerinin de daha iyi olması amacıyla kullanmaktadır. Ayrıca bu olay erişkinlerde de görülmektedir. Bu ilaçlar enjeksiyon yoluyla kullanıldığından AIDS vakalarına dahi rastlanmaktadır.

Bu ilaçların kullanımına karşı artan eğilim ve bu tip bazı ilaçların pahalı olması nedeniyle bazı kişi ve kuruluşlarca kanuni olmayan yollardan ilaçların imal edildiği bilinmektedir. Bu tip ilaç yapımı sonunda içerisinde ilaçtan daha tehlikeli bağımlılık yapan ilaçlar tespit edilmiştir.  Bu ilaçların kullanımının sağlığı tehdit etmesi kesinleştikçe buna karşı eğitim, kurallar ve tıbbi açıklamalar her geçen gün daha da artırılmalıdır.

On sekiz yaşında çok zayıf olan bedenini geliştirmeye çalışan bir kişi, on beş yaşında ergenlik çağındaki gelişmesini hızlandırmak isteyen bir genç veya kas gücünü gerektiren bir işte çalışan bir kişi bile bu ilaçları kullanabilmektedir. Bu ilaçları kullanan genç insanlar her türlü zorluğun kolaylıkla üstesinden geleceklerini zannederler. Bunların genellikle fakir aile çocukları olduğu tespitler arasındadır. Kullanmanın temel amacı, kendini iyi hissetmek, daha çabuk başarıya ulaşmak ve bu sayede dikkat çekmek olarak bilinmektedir. Bundan dolayı, ilacın sağlığa vereceği zararlar göz ardı edilmektedir. Türkiye’de bu konuda geniş bir araştırma yapılmamış olmakla birlikte, spor camiasındaki gözlemler ve insanların anlattıkları, tıbbi olmayan steroid kullanımının yaygınlaştığını ortaya çıkarmıştır. Sürekli ilaç kullanan erkek ve bayan sporcularda sağlık koşulları rahatsız edici durumla hayatı tehdit edici hâl arasında değişebilir. Bir çalışmada, ilaç alımı kesildiğinde şiddet, adam öldürme isteği ve çılgınlık nöbetlerinden depresyona değişen aşırı duygusal dalgalanmalar da görülmüştür.

Ulusal ve uluslararası büyük spor kuruluşları, bu ilaçların kullanımını periyodik analizlerle denetlerler. Bununla beraber, analiz işlemi daima tartışmalı olmuştur. Bu tartışmaların bir yansıması da ülkemizde başarılı atletimiz Süreyya Ayhan Kop ile gündeme gelmiştir. Ülkemizde bazı spor dallarında son yıllarda ilaç kullanımının artması nedeniyle bu konularda çalışmalar hızlanmalıdır. İlaç kullanımındaki artışı durdurmak için en iyi çözüm, sporcuları ve gençleri eğiterek bu ilaçları kullanmalarını önlemektir. Genç sporcular ilaç kullanıcısı olmadan önce eğitilmelidirler. Gençlerimiz, gerçekten iyi bir sporcu olmak istiyorlarsa, kısa yoldan olunamayacağını, gücün yanında yetenek, kıvrak zeka, diyet, dinlenme, sağlık ve genlerin etkili olacağını iyi anlamalıdırlar.

Görüştüğümüz Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı, bütün bahsettiklerimizin önünü açmaya vesile olacaktır. Böylece, gençlerimiz ve sporcularımızın daha sağlıklı olmaları ve kalıcı başarılara imza atmaları sağlanacaktır.

Bu tasarıyı olumlu bulduğumuzu ifade ediyor, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak bu tasarıyı desteklediğimizi ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özensoy.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Balıkesir Milletvekili Sayın Ergün Aydoğan.

Buyurun Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Aydoğan.

CHP GRUBU ADINA ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, bugün, insan haklarına verilen değer, çevreye gösterilen özen ve özürlülerin korunması için harcanan çabalarla birlikte sanat ve spor, toplumların aynası kabul edilmekte, uygarlığın ve gelişmişliğin bir ölçüsü olarak görülmektedir.

Sporda, demokratikleşmenin gereği olarak, 21’inci yüzyılın başında bize yaraşan bir tarzda ve kendi ülke modelimizi oluşturarak bir çalışma başlatmak zorundayız. Toplumun en büyük ve en dinamik kesimini oluşturan gençliğin sorunlarını gidermek, kalkınma sürecine katkı ve katılımlarını artırarak onları üretken insanlar olarak yetiştirebilmek, devletin en başta gelen görevlerinden biridir. Gençlerimizi, sigara, içki, uyuşturucu ve kumar gibi kötü alışkanlıklardan korumak ve bölücü terörün tuzağına düşmesini engelleyerek spora ve sosyal aktivitelere yönelmelerini sağlamak; sporu, ülkemizin her köşesinde toplumumuzun vazgeçilmez tutkusu ve yaşam biçimi hâline getirmek temel amacımızdır.

Cumhuriyetimizin ve geleceğimizin umudu ve güvencesi olan gençlerimizin toplumla bütünleşmelerini, görev ve sorumluluk duygularını geliştirmelerini, çeşitli sportif, sanatsal ve kültürel faaliyetlere aktif olarak katılmalarını önemli görmekteyiz.

Çağımızda ülkelerin kalkınması, sağlıklı ve eğitilmiş insan kaynağına bağlıdır. Ayrıca, spor faaliyetleri, yıllardır insanların eğitimleri yanında uluslar tarafından çok etkili bir tanıtım ve propaganda aracı olarak da kullanılmaktadır. Burada amaç, ulusun ve ülkenin kendini ve kültürünü spor vasıtasıyla diğer ülkelere tanıtmasıdır. Bu nedenle, sporda birinci hedef, her yaştaki Türk vatandaşının beden ve ruh sağlığı ile yeteneklerini geliştirmek için onlara spor yaptırmak; ikinci hedef ise, uluslararası spor müsabakalarında dünya devletleri arasında ön sıralarda yer almaktır.

Değerli milletvekilleri, sporda bu hedeflere ulaşmak için her şeyden önce sporun önemini iyi bilmek ve onu benimsemek gerekir. Spor, bugün bir bilim ve endüstri dalıdır. Bir sosyal olay olarak ülke insanlarının kaynaşmasını sağladığı gibi, ülkeler arasında da yakınlaşmayı sağlayabilmektedir. Spor, güçlü bir istihdam, reklam, propaganda aracıdır. İnsanın her yönüyle gelişmesini, güçlü ve sağlıklı olmasını sağlayan, modern çağın hastalıklarına karşı direnci artıran etkili bir vasıtadır. Spor, gençlerin enerjilerini olumlu yönde kanalize ederek onları zararlı faaliyetlerden koruyan, ferdi sosyalleştirici, bütünleştirici, kültürel yabancılaşmayı önleyici güçlü bir eğitim aracıdır.

Pek çok konuda olduğu gibi spor alanında da yeniden yapılanmanın şart olduğu daha çağdaş bir teşkilat yapısına gerek olduğu düşüncesindeyiz. Ülkemizin yeni şampiyonlar yetiştirmesi için desteğe ve ilgiye, daha da önemlisi kontrol ve denetime ihtiyacı vardır. Büyük Önder Atatürk’ün de dediği gibi “Sporcunun zeki, çevik, aynı zamanda ahlaklısını severiz.” Bu meziyette sporcular yetiştirmek de profesyonel kadrolar ve mali imkânlarla sağlanabilir.

Bütün dünyada olduğu gibi, ülkemizde de ne yazık ki, sporcularımız zaman zaman doping illetine kurban edilmektedir. Doping, spor ve fiziksel mücadele kadar eski, spor etiği ve insan sağlığını tehdit eden bir olgudur. Modern sporların amatörlükten profesyonelliğe geçtiği ve sporun çok ciddi maddi kazançları beraberinde getirdiği 20’nci yüzyılda doping gittikçe büyüyen bir sorun hâlini almıştır. Dopingle mücadele çalışmaları sorunun öneminin kavrandığı 1920’lerden itibaren başlamış, ancak, somut gelişmelerin de elde edilmesi 80’li yılların sonlarını bulmuştur. Dopingle mücadele edenler, yıllardır, doping yapanların bir adım gerisinde kalmışlar, fakat, artan bir gayretle sorunun peşini hiç bırakmamışlardır. Bugün, bazı istisnalar hariç tutulmak üzere, sporu yöneten ulusal ve uluslararası kuruluşların hemen hemen tümü dopingle mücadelenin önemini kavramış biçimde davranmaktadırlar. Bu kurumlar arasında ilk başlardan beri olagelen çeşitli uyum sorunları son yıllarda artan bir hızla azaltılmaya çalışılmaktadır.

Başlıca bu uyum sorununu ve diğerlerini çözmek amacıyla 1999 yılında Uluslararası Olimpiyat Komitesinin inisiyatifiyle kurulan WADA, dopingle mücadeleye yeni bir soluk getirmiş, dünyada bu savaşın liderlik ve koordinasyonunu üstlenmiştir. Tamamen bağımsızdır. Dünyada doping kontrollerinin bütün kaidelerini, hukuki düzenlemesini oluşturmuştur. Bu bağlamda bulunan bütün ülkelerin doping kontrollerini de gözetler. Tespit edilmiş bütün dopingler bu kurula bildirilmek zorundadır. Bu kurulların mensupları yüzde yüz bilim adamlarıdır, hekimlerdir ve bağımsızdırlar. Futbol ile ilgili olarak FIFA ve UEFA’nın içinde de özerk doping mücadele kuruluşları vardır. WADA, üyesi olan bütün ülkelere doping ile mücadele etmelerini, bunun için gerekli kurullar oluşturmalarını önermiştir. Avrupa ülkelerinin Avrupa Konseyi vasıtasıyla WADA’yı kurmalarının nedeni, daha önce demirperde ülkelerinin ve ABD sporcularının yapmış oldukları doping ile ilgilidir.

Değerli arkadaşlar, Avrupa ülkelerinde “nasyonal” kelimesinden gelerek ve NADA olarak geçen, doping ile savaş kuruluşları oluşturulmuştur. Ama, hiçbiri, bu kanun teklifinde olduğu gibi, gelecek hükûmetlerin elinde bulunan kuruluşlar değillerdir. Bunlar özerk kuruluşlardır. Çünkü, doping kontrollerinin ana ögesi gizliliktir ve özerkliktir. Bu kontrollerin de doping konusunu iyi bilen hekimler tarafından, kimyacılar tarafından yürütülmesi gerekir. Bir anlamda, özellikle hekimlerin Hipokrat yemininde kabul ettikleri gizlilik bu şekilde sağlanmış olmaktadır.

Dopingle mücadelenin önemli bir ögesi de eğitimdir. Eğitim de bu işi bilen bilim adamları ve hocalar tarafından yapılır. Teknik olarak bu konuları bilmeyen insanlar, yani başka bir deyişle idari bilimciler, hukukçular bu konuda eğitim veremezler. Tasarıda oluşturulan kurul… Hukukçu kısmı pozitif doping sonuçlarında verilecek cezalarla ilgili uluslararası hukuk birikimini oluşturabilir. Gerisiyle uzak yakın ilgisi yoktur.

UEFA’da ve FIFA’da bütün doping kontrolleri hekimler tarafından yapılır, çünkü, maç sırasında oyuncunun gerçekten sakatlanıp sakatlanmadığını ancak hekimler anlayıp o oyuncuya doping kontrolü yapılıp yapılmamasına karar verme hakkına sahiptir. Türkiye Futbol Federasyonunda da Doping Kurulu ve kontrolörler tamamen hekimlerden oluşmuştur. On beş yıl içinde yapılan kontrollerde hiçbir olumsuz olay meydana gelmemiştir.

5’inci madde özerk federasyonları da içine alarak, hiç alakası olmayan kişilerden oluşturulan bir kurulla özerklik dışı bir sahnenin oluşumuna neden olmaktadır.

Futbol Federasyonunun kurulları, on beş senedir, tıpkı federasyon üyeleri gibi, hiçbir maddi fayda elde etmeyerek görevlerini yapmışlardır. Hâlbuki, bu maddedeki kişilere hatırı sayılır bir para verilmektedir. Bu kurul dışında, doktorlardan oluşmayan birçok kontrol kurulları oluşturulacağı anlaşılmaktadır. Kanımızca Türkiye’nin alışkanlıkları çerçevesinde, taraflarına yeni fayda alanları geliştirilmektedir. Bunların hiçbirinin bilim adamı veya hekim olacağı düşünülemez. Mevcut doping kontrol komiserlerinin çoğu bürokratlardan veya bu kişilerden oluşmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Tabii.

Burada kastedilen spor federasyonları hangileridir? Kendi yasası olan Futbol Federasyonu dâhil midir?

Bir diğer nokta, bu hükme tabi olan spor federasyonlarının bir yıl önceki bütçelerinin toplamı nedir? Bu tasarıya “evet” demeden önce Sayın Bakan bunu açıklamalıdır diye düşünüyoruz.

Kaldı ki, kendi kuruluş kanunu olan Futbol Federasyonunun bu kanuna dâhil olması ve tasarının bu maddesiyle Futbol Federasyonunun bütçesinin yüzde 1’ine bu yolla el koyulması Futbol Federasyonunun özerkliğine müdahale anlamına gelir, Hükûmet ile Futbol Federasyonu arasındaki tartışmayı derinleştirir.

O nedenle, bu maddenin (a) bendinde geçen “spor federasyonları” ibaresi daha açık yazılmalıdır. Federasyonları gençlik spor federasyonlarına bağlı federasyonlar ise yasada açıkça yazılmalıdır. Bu uluslararası sözleşmenin 11’inci maddesinin tüm spor branşlarına…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Aydoğan.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde konuşmalar tamamlanmıştır.

Sayın Hıdır, soru sormak için buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Soru var mı? Soru bölümüne geçiyoruz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, kişisel konuşma var mı diye sormadınız. Ben, kişisel söz istiyorum.

BAŞKAN – Bir dakika oturur musunuz.

Soruya geçiyoruz. Soru yok herhâlde. Sanıyorum yanlışlıkla girilmiş.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum.

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde, şahsı adına Sayın Hamza Yerlikaya, Sivas Milletvekili.

Buyurun Sayın Yerlikaya.

HAMZA YERLİKAYA (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sayın Milletvekilimize bir konuyu açıklayıp hemen, sabrınızı fazla zorlamayacağım.

Tabii ki, buradaki çıkacak olan TADA’nın bütçesinin yüzde 1’ini, yani Futbol Federasyonunun bütçesinin yüzde 1’ini alması çok doğaldır, çünkü bunlar çok maliyetli. Devletin sırtına bu kadar yükü yüklememek gerektiği kanaatindeyim. O konuda Genel Müdürlüğümüzün yapmış olduğu çalışma, haklı bir çalışmadır, doğru bir çalışmadır. Türkiye'de sadece futbol yoktur, 57 branş vardır; bütün branşların yükünü devletimize yıkarsak, bunun altından kalkmak da zordur.

Onun için, bu tasarının hayırlı olmasını temenni ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Yerlikaya.

Madde üzerinde ikinci söz, Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili.

Buyurun Sayın Arıcı. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her iki partimizin sözcülerinin söylediği gibi, kanun tasarısı yasalaştığı takdirde, Türkiye'de de bu konuda bir boşluğu doldurmuş olacağız.

Bu konuda verdiğiniz desteğe tekrar teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arıcı.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 63 sıra sayılı yasa tasarısının 2. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Kamer Genç

                                                                                                                  Tunceli

KAMER GENÇ (Tunceli) – Önergeyi geri alıyorum Sayın Başkan. Tasarının üzerinde, sonunda, kişisel, aleyhinde söz istiyorum, oyumun rengini belirtmek üzere.

BAŞKAN – Önerge geri alınmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde, CHP Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan.

Buyurun Sayın Aydoğan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce de ifade ettiğim gibi, bu bütçenin yüzde 1’inin Futbol Federasyonu tarafından kesildiğini söylemiştim. Bu uluslararası sözleşmenin Meclisimiz tarafından onaylanması… Bütçenin üzerindeki Anti-doping Ajansının kurulmasına ilişkin Doping ile Mücadele Kanun Tasarısı’nı bu Sözleşme hükümleri gereği uyumlu hâle getirmek gerekir.

2003 yılından beri WADA’ya üyelik parası ödüyoruz. Anayasa’nın 90’ıncı maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.” hükmüne göre, bu ödemeyi anayasal dayanaktan yoksun yapıyoruz. UNESCO tarafından kabul edilen bu uluslararası sözleşme Türk sporu ve sporcusu için ihtiyaçtır, gereklidir. İmzalanmasının üzerine, geç de olsa bu Sözleşme spor ahlakına katkı yapacaktır.

Meclisimizin bu Sözleşmeyi uygun bulmasına ilişkin kanun tasarısının hayırlı olmasını diliyoruz.

Tabii, bu konuda ülkemizin de zaman zaman uluslararası yarışmalarda sıkıntıya düştüğünü hep beraber gördük geçtiğimiz dönemlerde.

Değerli milletvekilleri, sporda dopingle ilgili konuşuyoruz. Tabii, bu arada da bütçe görüşmeleri devam ediyor. Biraz önce de Tarım Bakanımızın burada söylemiş olduğu gibi, 2006 yılında verilmeye başlanan ve küçükbaş hayvan yetiştiricilerinin üretim girdilerine destek olma noktasında katkı sağlayacağı düşünülen primler 2007 yılında, her nedense sadece Kayseriliye verilmiştir. Küçükbaş hayvancılık alanında önemli yetiştirici illerden birisi olan Balıkesir iline de...

AHMET YENİ (Samsun) – Maddeye gel, maddeye.

BAŞKAN – Konuyla ilgili konuşur musunuz Sayın Aydoğan.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – …Balıkesir iline de ödenmemesi, hem birliklerin hem de umudunu bu prime bağlayan…

BAŞKAN - Hayvanla ne alakası var sporun şimdi?

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Efendim Sayın Başkan?

BAŞKAN – Konunun dışına çıkıyorsunuz.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Konunun dışına çıkmıyorum Sayın Başkan, konuyu tamamlıyorum.

BAŞKAN – Ben hiç duymadım, sporla ilgili bir şey duymadım sizden.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Doping konuları da var Sayın Başkan.

BAŞKAN - Devam edin, buyurun.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Devam ediyorum Sayın Başkan.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sonunu bekleyin, ifade ediyor.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Evet Sayın Başkan, devam ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Evet, küçükbaş hayvancılık alanında önemli yetiştirici illerden birisi olan Balıkesir iline de ödenmemesi hem birliklerin hem de umudunu bu prime bağlayan üreticinin yaşama hakkını elinden almaktadır.

SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Dopinge gel!

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, burada, sabahtan beri Sayın Bakanımızı dinliyoruz. Siz konuşmacıları da dinliyoruz. Bir tek cennette yaşamadığımızı zannettik sizleri dinlerken. Ama biraz önce, bu konu Balıkesir bölgesinde yaşayan süt üreticileri ve küçükbaş hayvan üreticileri tarafından dile getirilmek üzere bize bildirilmiştir. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bakın, burada ödenmemesi gereken…

HAMZA YERLİKAYA (Sivas) – Konuyla ne alakası var?

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Efendim?

HAMZA YERLİKAYA (Sivas) – Ne alakası var?

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Evet, konuyla alakası var, doğrudan alakası var. Doğrudan alakası var.

Değerli arkadaşlar, evet, burada sizin… (AK Parti sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlarım, yani burada yasa dışı bir şey söylemiyoruz. Yanlış bir şey de söylemiyoruz. Sadece, bu ülkede yaşayan insanların sorunlarını gündeme taşıyoruz, sizlerle paylaşıyoruz. Ama maddenin içinde veya dışında, sonuçta Balıkesir bölgesinde yaşayan bu insanlarımızın sorunu ülkenin sorunu demektir. Sayın Bakan sabahtan beri tarım ve hayvancılıkta çok ciddi…

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Biz sabahtan beri buradayız. Yeni geldin galiba, bunlar konuşuldu.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Biz de duruyoruz efendim, sabahtan beri biz de duruyoruz.

O nedenle, biz, burada son dönemde ödenmeyen desteklerin ödenmesini istiyoruz.

Ayrıca, burada konuyla alakası olmadığı söyleniyor. Bakın, bu konuda -lütfen dinler misiniz- 6/11/2007 tarihinde Sayın Tarım Bakanının yanıtlaması üzerine soru önergesi vermiş bulunmamıza rağmen henüz yanıt alamadık. Bölgemizde süt ve süt üreticilerinin desteğiyle ilgili…

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, bakın, ilk uyarımı yapıyorum size, lütfen.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Yani, burada bunu paylaşıyoruz, burada rahatsız olmayı gerektirecek herhangi bir şey olmadığını söylüyorum.

BAŞKAN – Lütfen, gündem üzerinde konuşun, ne üzerine söz aldıysanız onunla ilgili konuşun.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Evet, gündem üzerine konuşuyorum Değerli Başkan.

BAŞKAN – Dopingle ilgili hiçbir şey dinlemedik sizden. (Gülüşmeler)

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, doping sadece insanlar üzerinde değil, hayvanlar üzerinde de yapılmaktadır. (Alkışlar ve gülüşmeler)

BAŞKAN – Tamam, onun için de ayrı bir şey getirirsiniz, onu da görüşürsünüz.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – O nedenle, yani, bizde zaman zaman…

BAŞKAN – Şimdi, insanlar için konuşuyoruz Sayın Aydoğan, insanlar için konuşuyoruz.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Bravo!

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, zaman zaman süt ve etteki… Efendim, kimyasal maddelerin kullanıldığını, doping ilaçlarının kullanıldığını hep beraber biliyoruz. Sonuç olarak burada…

BAŞKAN – Gündem dışı bir söz alırsınız, bunu da izah edersiniz Genel Kurula, tamam.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, iki aydan beri gündem dışı söz talebim var, gelmedi. Ne yapayım yani? (Gülüşmeler)

BAŞKAN – Gelir.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Sonuç olarak bu sorunu buraya taşımak zorundayım. Lütfen…

BAŞKAN – Geç kalıyorsunuz herhâlde biraz müracaatta, erken davranın da ondan sonra. Müracaat edin hemen.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, evet biz…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, sağlıklı sporcu sütle etle ayakta durur.

BAŞKAN – Tamam da, konuyla ilgili mi şimdi? Dinlemek istiyor musunuz bunları?

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Bakın, Sayın Başkan, biz burada spordaki yaşanan olumsuzlukların giderilmesi ve dopingin önlenmesiyle ilgili buradayız.

BAŞKAN – Zamanınızı israf ettiniz. Buyurun, konuşun, tamam.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Evet, konuşuyorum.

Biz, birçok spor alanında -Değerli Arkadaşımız da biliyor- halterde ve birçok sporda ülkemizin bu konuda çok da parlak olmadığını hep beraber biliyoruz,  ama burada, yani neden rahatsız oluyoruz? (AK Parti sıralarından gürültüler)

HAMZA YERLİKAYA (Sivas) – Rahatsız olmuyoruz. Dopingle ne alakası var?

ABDÜLKERİM AYDEMİR (Ağrı) – Rahatsız olmuyoruz.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Biz madde dışına çıkarak, yani şunu söylüyoruz değerli arkadaşlar: Sporcunun sağlıklı beslenebilmesi ve başarılı olabilmesi temiz süt ve sağlıklı et yemesine bağlıdır. (Alkışlar)

Sayın Başkan, bilmiyorum, değerli arkadaşlar, konuyla bağlantısını kurabildiniz mi. (Alkışlar)

Evet, biz Türkiye'de sporcunun, Türkiye'nin her alanda başarılı olmasını istiyoruz. Bizim sporcularımız doping yapmamalı, doping kullanmamalı. O nedenle, sağlıklı süt, sağlıklı et… (AK Parti sıralarından gürültüler)

Tabii, yoğurt da var. [AK parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar(!)] O nedenle, sağlıklı süt ve sağlıklı et yetiştirebilmek için de Bakanlığın bir an önce Balıkesir bölgesinde ödenmeyen süt ve…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) - Tabii, bütün Türkiye’de, bütün Türkiye’de, sadece Kayseri’de değil, sadece Kayseri’de değil, bütün Türkiye’de hak edilen primleri ödemesini istiyor, bekliyoruz. Yine, biraz önce sayın…

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – Organik hayvancılık…

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Efendim? Evet, organik…

Değerli arkadaşlarım, bakın, şunu da lütfen sizlerle paylaşayım: Biraz önce Sayın Bakanımız dedi ki: “Az bütçeyle çok iş yapıyoruz.”

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Çok fazla…

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Yani, çok az bütçeyle, az kaynakla olağanüstü hizmetler yaptığını söylüyor. Buradan da şunu anlamamalıyız: Gençlerimizin daha iyi yetişebilmeleri, az imkân ve olanaklarla mümkün değildir, az maaşla mümkün değildir. O nedenle, işçiye, emekliye, kısacası… [AK Parti sıralarından alkışlar(!)]

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Bravo!

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) - Teşekkür ediyorum, teşekkür ediyorum.

Kısacası, Sayın Bakanın az bütçeyle yaptığı işleri, yurttaşlarımızın, vatandaşlarımızın az maaşla yapması, sporcularımızın az maaşla yetişmesi mümkün değildir. O nedenle, bu konuda Sayın Bakanımız gibi düşünmüyoruz.

Bir önemli konuyu sizlerle paylaşıyorum. Tabii, alkışlarınızı da bekliyorum, sağ olun, çok teşekkür ederim. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Çok teşekkür ediyorum, ama Sayın Çevre Bakanımız da bizim adımıza ağaç diktiğini söyledi. Tabii, bizim haberimiz…

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Sporcular temiz hava bulamıyor!

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) - Evet, temiz hava… Ama, ben size şunu sorabilirim “temiz hava” derken: Evet, doping… Yüzde yüz gerekli temiz hava. Temiz hava yüzde yüz gerekli. Kaz Dağlarında kestiğimiz ağaçların yerine neyi koymayı düşünüyoruz? Ve orada, dünyanın ikinci oksijen bölgesi olan Kaz Dağlarındaki ağaçların kesilmesi, acaba Atatürk Orman Çiftliğine bizim adımıza dikilen ağaçlar orayı karşılar mı diyorum. Ama, karşılamayacağını biliyor ve Kaz Dağlarının da ağaçlarına ve oksijenine sahip çıkıyoruz. Bu konuda da Kaz Dağları aynı zamanda Artvin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, süreniz tamamlandı. Ek süre istiyor musunuz? Bir dakika ek süre vereyim… Ek süre veriyorum. (AK Parti sıralarından gülüşmeler, alkışlar)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, bizim alkışlar doping tesiri yaptı.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, evet, aynen, şu anda sizlerin bu alkışları bize ve sporcularımıza doping yaptı. Ama, bu dopingin, biraz önce de söylediğim gibi, toplumun ihtiyaç sahibi bütün ezilenlerine yapmasını bekliyoruz.(AK Parti sıralarından “Teşekkür et.” sesleri)

Tabii, evet, teşekkür edeceğiz efendim. Tarım Bakanına, tabii, destekleri aldıktan sonra teşekkür edeceğiz; Çevre Bakanına Kaz Dağlarını koruduktan sonra teşekkür edeceğiz ve yüce Meclisinize de, az maaşla geçinmeyi değil çok maaşla insanca yaşamasını, sağlıklı beslenmesini sağladığınız zaman sizlere de teşekkür edeceğiz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyor, bu maddenin hayırlı olmasını diliyorum. Teşekkür ederim. (Alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, teşekkür ederim.

Şahsı adına, Sivas Milletvekili Sayın Hamza Yerlikaya.

Buyurun Sayın Yerlikaya.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yok.

BAŞKAN – Antalya Milletvekili Sayın Abdurrahman Arıcı.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Yok.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, tasarının tümünü oylamadan önce, oyunun rengini belirtmek isteyen Sayın Kamer Genç’e söz veriyorum.

Buyurun Sayın Genç. (Alkışlar)

Aleyhte değil mi Sayın Genç?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Lehte.

BAŞKAN - Sayın Genç, süreniz beş dakika.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın milletvekilleri, ağlayacak hâlimize gülüyoruz. Bakın, şurada tek milletvekiliyim ve söz istiyorum, Meclis Başkanı bana söz vermiyor, siz de alkışlıyorsunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ben, sizi yukarıdaki Allah’a havale etmişim. Bakın, eğer o Allah’ın adaleti varsa bize karşı keyfî…

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Vardır, vardır, hiç şüpheniz olmasın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse, “varsa” diyorum. Bize karşı bu keyfî işlemleri yapanların belasını verir. Ben başka bir şey demiyorum.  Şimdi, üç defa maddede söz istedim… Ya, ben milletvekiliyim burada, beni halk buraya göndermiş ki ben burada konuşayım.

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Biz neyiz burada?

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Biz neyiz?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama, şimdi, burada ben oradan söz istiyorum, görülmüyorum, milletvekili olarak hesaba katılmıyorum. Böyle olmaz sayın milletvekilleri! Bakın, hepimiz aynı haysiyetteyiz, aynı yetkilere sahibiz. Yani, bugün 340 kişi varsınız, ama yarın yerinizde yeller eser.

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Yarın 400 olacak!

KAMER GENÇ (Devamla) – Lütfen, rica ediyorum. Bakın, bu salon milletin salonudur, burada hak ve adaletin olması lazım. Hak ve adalet uygulamayan insanları Yüce Yaradan çarpar, soyunu kazır ya!

Şimdi, tabii, bağımsız milletvekiliyiz, bütçede soru soramıyoruz. Biraz önce arkadaşımız burada konuştu. Efendim Tarım Bakanı dedi ki: “Hayvan sayıları artmadığı hâlde süt miktarı arttı.” Ee, hayvanlara doping mi yaptık? (AK Parti sıralarından gülüşmeler) Yani, şimdi, ama işte açın bakın, kendisi öyle dedi. Şimdi dedi ki: ”Türk çiftçisi zengindir.”

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Evet, doğru dedi.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben dedim herhâlde bu, ayda yaşayan çiftçiden bahsediyor, Türkiye’de yaşayan çiftçiden bahsetmiyor.

Bakın, ben, bu haftanın başında Tunceli’deydim; üç sene önce 2 koyunun fiyatı 600 milyondu, şimdi 200 milyona düşmüş. Peynir, üç sene önce 3 milyondu, bugün yine 3 milyon.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Dopingle ne alakası var?

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani, bu hayvancılığı… Bakın, Çemişgezek’te, Pertek’te hayvancılık sayısı 1 milyonun üzerindeydi, şimdi 500 bine indi. Şimdi, beyler, burada bakanlarınız çıkıyor, her türlü palavrayı sıkıyor, ama çıksın burada bir de bize bir söz hakkı sunsun da şey edelim.

Bakın, bugün Dışişleri Bakanınız çıktı, burada çok hayati soruları sorduk. Bakın, Türkiye’nin çok ciddi terör sorunu var, Irak…

BAŞKAN – Sayın Genç, siz niçin söz aldınız?

KAMER GENÇ (Devamla ) – Tamam, söyleyeceğim efendim.

BAŞKAN – Hayır, ben unuttum herhâlde, niçin söz aldınız?

KAMER GENÇ (Devamla ) – Tamam, peki söyleyeceğim. Bir iki cümle söyleyip ineceğim.

Şimdi, bu Dışişleri Bakanına çok ciddi sorular soruldu. Türk halkı bunu dinliyor. Türkiye'nin dış politikası nasıl idare ediliyor? Türkiye dışarıda satılıyor mu, pazarlık mı ediliyor? Bunların birisine cevap vermedi. Ondan sonra “Yazılı cevap vereyim…” Niye yazılı cevap veriyor? Yiğitliği varsa halkın karşısında cevap versin de halk da bunu bilsin! Türk halkından neyi gizliyorlar, neyi? Neyi gizliyorlar?

Şimdi, değerli milletvekilleri, bakın, siz böyle yaparsanız, biz de tabii ki kendi gücümüzü kullanacağız. Ben şimdi bu salonda olmasaydım, bu kanun çıkmış gitmişti. Ben biliyorum, ben orada oturursam konuşuyorsunuz; hepsi de konuşuyor.

Ama, ben de milletvekiliyim. Benim bölgemde çok ciddi sorunlar var. İnsanlarımız aç.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Hep aynı şeyleri söylüyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın, hiçbir hizmet gitmiyor buraya. Gelin,  sizi davet ediyorum Tunceli’ye, gidelim, görelim orayı. Köy yollarımızın kaçı asfalt?

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Bir de Meclis Başkan Vekilliği yaptın!

KAMER GENÇ (Devamla) – Nahiye yollarımızda asfalt yok.

BAŞKAN – Lütfen… Sayın milletvekilleri, süresi bitiyor, biraz müsamaha edin.

KAMER GENÇ (Devamla) – Kara yollarımız dahi, kara yollarımızın büyük bir bölümü dahi hâlâ kumlanmamış. Bunları burada söylemek bizim hakkımız, bunları burada dile getirmek. İnsanlarımız aç, perişan. Ee, bunları burada söylersek, biz de çıkıp da… Yani, tabii ki ben de şu anda burada yaptığım konuşmanın metne bağlı olmadığını kabul ediyorum. Ama buna siz sebebiyet veriyorsunuz. Keşke vermeseniz de biz de bu duruma düşmeyelim.

Şimdi, tabii, sporda doping Türkiye'de çok önemli. Mesela, bir kızımız vardı, bir sürü şampiyonluklar kazandı. İftira da atılabilir. Bunları uluslararası arenada çok ciddi kurallara bağlamak lazım. Ama Hükûmetimiz, bakanlar her gün uçaklara atlıyor, keyiflerine bakıyorlar, Türkiye'nin meseleleriyle ilgilendikleri yok ki. Yani, bunlar Türkiye'nin meseleleriyle ilgilenseler, uluslararası arenada Türk sporcusunun, Türk halkının menfaatlerini korusalar bu duruma gelmez.

Ben, bu kanunun, tabii, bir an önce çıkması gerektiğine inanıyorum. Tasarıya da olumlu oy vereceğim.

Saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim. Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise, hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sporda Dopinge Karşı Uluslararası Sözleşmeye Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı:    261

Kabul:                          261(x)

Böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.

Şimdi, 3’üncü sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/466) (S. Sayısı: 75) (xx)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükümet? Burada.

Komisyon raporu 75 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Şahsı adına Kırşehir Milletvekili Sayın Abdullah Çalışkan.

Buyurun Sayın Çalışkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’yla ilgili şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Türkiye ile Japonya köklü ilişkileri olan dost iki ülkedir. 1925 yılında başlayan diplomatik ilişkilerimiz ekonomik ve kültürel iş birliğimizle birlikte devam etmektedir. Japonya Hükûmeti kültürel iş birliği kapsamında 1983 yılından itibaren ülkemize 826 milyon 900 bin yen ki, yaklaşık 8,5 milyon yeni Türk lirası hibe yardımı yapmıştır. Bu hibe yardımı, başta üniversitelerimiz olmak üzere spor federasyonlarının ve sivil toplum kuruluşlarının ihtiyaçları olan çeşitli ekipmanların tedarik edilmesinde kullanılmıştır.

Kırşehir’in Kaman ilçesinde Kalehöyük arkeoloji müzesi yapılmasına yönelik ilk hibe anlaşması, Türkiye ve Japonya arasında, 30 Eylül 2005 tarihinde imzalanmıştır. Bu Anlaşma, daha sonra, 25 Mayıs 2006 tarih ve 5506 sayılı Kanun ile Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanmıştır.

Bu Anlaşma’da Japonya Hükûmetinin arkeoloji müzesi yapımı için öngördüğü hibe tutarı 288 milyon yen idi. Ancak, bu tutarın arkeoloji müzesi yapımı için yeterli olmayacağı düşünülerek, daha sonra her iki ülkenin yetkilileri tarafından hibe tutarı 436 milyon yene, yani yaklaşık 4 milyon 500 bin yeni Türk lirası seviyesine yükseltilmiştir. Hibe Anlaşması yeni tutara göre yeniden düzenlenmiş ve 28 Haziran 2007 tarihinde her iki ülke tarafından imzalanmıştır. Bu Anlaşma’nın, bugün burada yüce Meclisimiz tarafından onaylanmasını müteakip, bu hibe tutarı, Türkiye Cumhuriyeti tarafından kullanılmaya başlanacaktır.

                                  

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 75 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Kırşehir, turizm potansiyeli yüksek olan bir şehrimizdir, ancak, maalesef, bugüne kadar yerli ve yabancı turizm noktasında hak ettiği konumu elde edememiştir. Dünyanın ilk astronomi araştırmasının yapıldığı Cacabey Medresesi, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinden kalma camileri, türbeleri, tarihî köprüleri, kervansarayları, yer altı şehirleri, kiliseleri, höyükleri, kaleleri ve termal kaynakları ile Kırşehir, yakın bir zaman içinde turizm alanında büyük gelişmeler kaydedebilecek bir potansiyele sahiptir.

Kaman Arkeoloji Müzesinin kısa bir zaman içinde yapılmasıyla tüm bu değerlerin bir araya gelip, Kırşehir’i kültür ve turizm şehri yapacağına inancımız tamdır. Kaman Arkeoloji Müzesinin açılışının Japon İmparatoru tarafından yapılması yönünde çalışmalarımız devam etmektedir. Her yıl diğer ülkelere seyahat eden ve kültürel ve tarihî yerleri ziyaret etmeyi tercih eden yaklaşık 18 milyon Japon vatandaşından bugüne kıyasla daha çok Japon vatandaşının ülkemize gelmesi ve büyük ölçüde kendi hükûmetleri tarafından yapılan arkeolojik kazıları ve Japon Bahçesini yerinde ziyaret etmesinin Kırşehir’e canlılık kazandıracağını ümit ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime son verirken, huzurlarınızda Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul Günay’a da teşekkür etmek istiyorum. Göreve geldikten kısa bir süre sonra Kaman ilçemizde Japon uzmanlar tarafından yapılan arkeolojik kazılarla yakından ilgilenmiş ve bölgeye bir çalışma ziyareti yaparak, Kırşehir’in kültür ve turizm alanında gelişmesine vermiş olduğu önemi göstermiştir.

Yüce Meclisimiz tarafından kabul edileceğine inandığım bu tasarının, başta Kırşehir olmak üzere ülkemiz ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalışkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, söz istiyorum.

BAŞKAN – Tümü üzerinde ikinci söz, şahsı adına, Kırşehir Milletvekili Sayın Mikail Arslan.

Buyurun Sayın Arslan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Aslan.

MİKAİL ARSLAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce yüce heyetinizi öncelikle saygıyla selamlamak istiyorum.

Anadolu, arkeoloji bakımından dünyanın en zengin buluntularına sahiptir. Doğu ve batı arasında bir köprü olmasından dolayı Orta Doğu medeniyeti ile Avrupa medeniyetinin, Orta Asya medeniyeti ile Mısır medeniyetinin kesiştiği bir noktadadır. Bu yönü itibarıyla, Anadolu, gerçekten çok zengin buluntuları bağrında barındırmaktadır.

İşte bunlardan bir tanesi de Kırşehir Kaman Kalehöyük’ündeki kazı çalışmalarında ortaya çıkan buluntulardır. Kalehöyük, 1986 yılından bu yana Japon bilim adamları tarafından arkeolojik kazı çalışmalarına konu olmaktadır. Bu çalışmalar sonucunda Hititlerden Osmanlılara kadar beş bin yıllık bir dönemi kapsayan çok sayıda eser bulunmuştur. Anadolu tarihini ve onun dünyadaki yerini açıklayan önemli bilimsel verilere de bu sayede ulaşılmıştır. Önümüzdeki elli yıl süresince de devam edeceği düşünülen bu kazı çalışmalarında kalkolitik ve neolitik çağların da açığa  çıkması düşünülmektedir.

Kazı çalışmalarını yürüten ekip, 1993 yılında kazı kampının bulunduğu yerde Japonya dışındaki en büyük Japon bahçesini de burada inşa etmişlerdir. Bugün bu bahçe, hem orada yaşayanlar için bir rekreasyon alanı hem de diğer şehirlerden gelen turistler için bir ziyaretgâh, bir ziyaret yeridir ve bu da turizmin gelişmesi için önayak olmaktadır. Ayrıca, 1998 yılında kurulan Japon-Anadolu Arkeoloji Enstitüsü de arkeoloji ve arkeoloji bilimiyle ilgili alanlarda her sene düzenlediği kurslar ve seminerlerle dünyanın birçok ülkesinden gelen öğrenci ve bilim adamlarına burada hizmet vermektedir.

Bu çalışmaların daha uygun koşullarda yapılması için 2004 yılında inşaatına başlanan enstitü binası önümüzdeki yıl tamamlanacaktır. Bu enstitü binası içerisinde konferans salonu, kütüphane, laboratuvarlar, çalışma odaları, fotoğrafhane ve lojmanlar bulunmaktadır. Bu kapsamda bu denli çalışabilecek donanımlı başka bir merkez de ülkemizde bulunmamaktadır.

Yirmi yılı aşan arkeolojik kazı çalışmaları çok sayıda eseri de ortaya çıkarmıştır ve çıkarmaya da devam edecektir. Ayrıca, bölgede altmış civarında henüz kazılmamış höyük de bulunmaktadır.

Bu eserlerin dünya kamuoyuna ulaşması için enstitü ve Japon Bahçesi’nin hemen yanında bir müze ihtiyacı ortaya çıkmıştır. 2005 yılından bu yana Japon ve Türk Hükûmetleri arasında yapılan görüşmelerle teknik çalışmalar yürütülmüş ve müze projesi ortaya çıkmıştır. Tasarımda Kalehöyük temel alınmış ve höyük şeklinde bir müze inşası kabul edilmiştir. Müze, özgün bir tasarım içermektedir. Görünümü uzaktan bir höyüğü andırmaktadır ve kapalı sergileme alanının da 1.500 metrekare civarında olması düşünülmüştür. Yaklaşık 4,5 dönüm büyüklüğünde bir höyük görüntüsünde olacak bu müze modern bir müze olacaktır ve modern bir müzede olması gereken tüm unsurlar da yer alacaktır.

Müzeler, günümüzde sergileme, araştırma, tespit, envanter, yayın, konferans, seminer, sempozyum, depolama, koruma, restorasyon ve konservasyon içeren çok amaçlı kültür, sanat ve eğitim kurumları olarak da çalışmaktadırlar. Kaman Kalehöyük arkeoloji müzesi, hem bu amaçlara bağlı çalışacak hem de yöre halkının, özellikle çocukların kendi kültürleri ve tarihî geçmişleri hakkında bilgilenmesini ve bilgilendirilmesini sağlayacaktır.

Bu müzeyle birlikte Kırşehir Kaman, hem kültürel ve bilimsel bir merkez olacak hem de canlanacak turizmle ekonomik anlamda kalkınacaktır. Hem ulusal hem de uluslararası ortamda buradaki tarihin tanıtılması konusunda önemli bir adım da atılmış olacaktır.

Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi Projesi bu katkılarının yanı sıra, her zaman dostane ilişkilerin hüküm sürdüğü Türkiye ve Japonya arasında ilişkilerin daha da güçlenerek sürdürülmesine de uygun zemin sağlayacaktır.

Bu vesileyle, kanuna destek veren, hem grup yönetimlerine hem de şimdiden sayın milletvekillerine teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arslan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında

Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına

İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna

Dair Kanun Tasarısı

MADDE 1- (1) 28 Haziran 2007 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notalar”ın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Kırşehir Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu.

Süreniz on dakika Sayın Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Japonya Hükûmeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün üzerinde görüştüğümüz tasarı, yirmi yıldır Kırşehirin Kaman ilçesi Çağırgan kasabamızda devam eden, Japonların yaptığı arkeolojik bir kazı neticesinde buralardan çıkarılan tarihî eserleri sergilemek üzere, yine Japonların hibesiyle, burada bir müze kurularak, bu eserleri sergilemek üzere bir anlaşma yapılmış. Tabii anlaşmanın yapıldığı dönemde 288 milyon yenlik bu anlaşma fakat, projelerin bu parayla bitirilemeyeceği anlaşıldıktan sonra, tekrar, 436 milyon yene bu hibenin çıkarılması teklif edilmiş, Japon Hükûmeti tarafından da bu uygun görülmüş ve bugün, inşallah onaylanacak bu tasarıyla da bu müze, Çağırgan kasabamızda gerçekleştirilecek ve Anadolu’nun binlerce yıllık kültürüne ait tarihî eserler buralarda gün ışığına çıkarılacak.

Bu, gerçekten, Türkiye ile Japonya arasında kültürel iş birliğinin çok güzel bir sonucu. Öyle tahmin ediyorum, 250 milyon dolar civarında bir bütçesi var ve bu yıllara sâri artarak da devam edecek.

Tabii, biraz önceki çok değerli konuşmacı arkadaşlarımız, Kırşehir milletvekillerimiz de ifade ettiler. Bizim şehrimizde bunun gibi daha birçok höyük mevcut. Şehrimizin ortasında, Kırşehir’in merkezinde 150 dönümlük bir alanda 30 metre yüksekliğinde, üzerinde Selçuklu Döneminde yapılmış bir cami ve cumhuriyetin ilk yıllarında yapılmış bir okulumuz mevcut ve buralarda da bu tür araştırmaların, bu tür kazıların yapılması Anadolu kültürünü, Anadolu’nun geçmişini genç kuşaklara tanıtmak, gün yüzüne çıkarmak açısından çok önemli olacaktır.

Tabii, şehrimiz gerçekten binlerce yıllık bir tarihe sahip, birçok kültüre ev sahipliği yapmış, ama en yüksek kültür seviyesini de 13’üncü yüzyılda yakalamış; Ahiler, alperenler diyarı bir şehir. İsterseniz, kısaca, o yüzyılda yaşamış, o günden bugüne bize birçok konuda ışık tutmuş o büyük insanlara kısaca da değinmek istiyorum.

Bakın, 13’üncü yüzyılda Kırşehir’de “Sevelim, sevilelim, dünya kimseye kalmaz.” diyen ve adına UNESCO tarafından “Sevgi Yılı” ilan edilen Yunus Emre Hazretleri 13‘üncü yüzyılda Kırşehir’de yaşamış.

Yine “İncinsen de incitme.” diyen Hünkâr Hacı Bektaş Veli Hazretleri Kırşehir’de yaşamış.

Yine “Hak ile sabır dileyip, bize gelen bizdendir. Akıl ve ahlak ile çalışıp, bizi geçen bizdendir.” diyen Pirimiz Ahi Evranı Veli Hazretleri Kırşehir’de yaşamış, Ahilik prensiplerini, Ahilik çalışmalarını Kırşehir’den bütün Türk coğrafyasına yaymış ve bugün, Kırşehir Ahiliğin manevi merkezidir.

Yine, büyük şehirlerimize veya Anadolu’nun herhangi bir şehrinin bir caddesine girdiğimizde, acaba burası Türkiye mi dedirttiren yabancı tabelaları gördüğümüzde işte, 13’üncü yüzyılda Türkçe üzerinde doğu dillerinin etkisini görüp bundan rahatsız olan Karamanoğlu Mehmet Bey’in fermanından önce, Kırşehir’den Âşık Paşa Hazretleri şu dörtlükle bütün Türk coğrafyasına sesleniyor, diyor ki:

“Türk diline kimesne bakmaz idi,

Türklere her giz gönül akmaz idi.

Türk dahi bilmez idi bu dilleri,

İnce yolu ol ulu menzilleri.”

Değerli milletvekilleri, gerçekten, ülkemizin, işte Ankara’mızın, Başkent’imizin Kızılay’ına gittiğimizde, şöyle bir dükkân isimlerine baktığımızda, acaba, Türkiye mi, Türkiye dışında bir Avrupa ülkesinde miyiz diyoruz. Ama işte, Kırşehir’de yaşamış, eserlerini Kırşehir’de vermiş, bütün eserlerini Türkçe vermiş, Türkçe üzerinde Farsçanın, Arapçanın çok önemli bir baskısı olduğu, etkisi olduğu dönemlerde Garipname’yi Türkçe yazmış Âşık Paşa Hazretleri de Kırşehir’de yaşamış.

Yine 13’üncü yüzyılda uzayı inceleyen gök bilimleri medresemiz de Kırşehir Emiri Caca Bey tarafından yapılmış. Düşünebiliyor musunuz, 13’üncü yüzyılda, yedi yüz yıl önce, Anadolu’da, Anadolu’nun ortasında uzayı inceleyen gök bilimleri medresesi, bugün, bütün yapısıyla, bütün ihtişamıyla ayakta, âdeta, bize diyor ki uzay bilimlerini başlatan biziz ama ne yazık ki uzaya ilk gidenler başkaları oldu. Bundan da kendimiz açısından bize düşen dersi de çıkarmamız gerektiği kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, gerçekten, Kırşehir kültürü bir Türk kültürüdür, Türk-İslam kültürüdür. Bu kültürün tekrar, özellikle, Ahiliğin araştırılıp günümüze uyarlanmasında, esnafımız açısından, orta direk açısından çok ciddi zaruret vardı. Bu konuda, iftiharla söylüyorum, Kırşehir Ahi Evran Üniversitemiz kurulmuştur. Buradan da emeği geçen herkese teşekkür ediyorum ama işte bu üniversitemizde kurulacak enstitüler vasıtasıyla da Ahilik kültürünün araştırılıp günümüze uyarlanmasında, Türkiye açısından, Türk halkı açısından da ciddi faydalar getireceği kanaatindeyim.

Değerli milletvekilleri, bu, gerçekten, Kırşehir için önemli bir proje. Belki, 4 milyon dolarlık bir müze gibi geliyor ama bunun evveliyatı vardır ve daha sonrası da devam edecektir. Anadolu kültürünün gün ışığına çıkarılması için çok önemli bir hizmettir. Biz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, bu öneriye olumlu oy vereceğimizi söylüyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çobanoğlu.

Madde üzerinde, şahsı adına söz alan, Kırşehir Milletvekili Sayın Abdullah Çalışkan.

Buyurun Sayın Çalışkan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ABDULLAH ÇALIŞKAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinde, şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisinizi saygılarımla selamlarım.

Az önce de belirttiğim gibi, bu kanunun yüce Meclisimiz tarafından onaylanmasını müteakip, toplam 4 milyon 500 bin yeni Türk lirası tutarında hibe kullanılmaya başlanacaktır. Bu hibenin en son kullanılma tarihi 31 Mart 2008 tarihi olduğu için, yani acele, bu kanunun çıkarılması gerektiği için bugün gündeme alınmıştır, ancak, her iki ülkenin karşılıklı anlaşmasıyla bu sürenin uzatılması mümkün olabilecektir.

Ben, bu kanunun yüce Meclisimiz tarafından onaylanacağını ümit ediyor, hepinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Çalışkan.

İkinci söz, Kırşehir Milletvekili Sayın Mikail Arslan’a aittir.

Buyurun Sayın Arslan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MİKAİL ARSLAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tekrar, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sabırlarınızı zorlamayacağım, yalnız, bu Kaman Kalehöyük’teki kazıların başlamasına delalet eden, rahmetli Tahsin Özgüç’ü burada anmak istiyorum. Yine, rahmetlinin vefatından sonra, eşi bu projeye sahip çıkarak destek vermiştir. Kendilerine de huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum.

Ayrıca, Doktor Sachihiro Omura -kazı heyetinin başkanıdır- gerçekten Türkiye’yle özdeşleşmiş, bir Türk insanı gibi hareket eden değerli bir bilim adamıdır. Kendisi de son derece güzel Türkçe konuşmaktadır ve projelerde aynen bizim duyduğumuz heyecanları da duymaktadır. Kendisine de burada ayrıca teşekkür ediyoruz.

Prens Mikasa, bu projeye, yine, destek veren, hamilik yapan bir Japon prensidir. Sık sık bölgeye gelerek ziyaretlerde bulunmaktadır. Kaman’da da bir caddeye ismi verilmiştir. Yine, kendilerine teşekkür ediyoruz.

Ayrıca, Kültür Bakanımız ayağının tozuyla, göreve gelir gelmez Kaman-Kalehöyük’e gelerek gezide bulunmuş, destek vermiş, incelemelerde bulunmuştur ve bölgede Japon Bahçesi’nin karşılığında bir Türk bahçesi yapılması, Türk bahçesine uygun tarzda inşa edilecek bir Türk bahçesiyle buranın desteklenmesine dair çalışmaları başlatmıştır. Sayın Bakanımıza, hem ziyaretlerinden dolayı hem de bu projeye vermiş oldukları destekten dolayı, yine, ayrıca teşekkür ediyoruz.

Bu projenin yanı sıra, Kırıkkale-Kırşehir-Kayseri devlet kara yolu üzerinde bulunan büyük bir höyük daha bulunmaktadır, bu da Yassıhöyük diye bilinmektedir. Bu projeyle de ilgili, Bakanlığımız kazı çalışmalarına başlanılmasıyla ilgili girişimde bulunmuştur. Bu da Kaman-Kalehöyük kadar önemli bir höyüktür. Daha fazla ziyaretçi çekecek, daha fazla bilimsel çalışmalara konu olacak bir çalışmadır.

Kırşehir’de, biz, biraz önce, 60 tane höyükten bahsetmiş olmamıza rağmen, aslında 1.150 tane höyük vardır. Bundan sadece 1 tanesinin kazı çalışmaları yapılıyor. Ne kadar geride olduğumuzun ve bu konunun ne kadar önemli olduğunun da farkında olmamız gerekiyor. Ülkemizin her yanında buna benzer höyükler bulunmaktadır. Bunlar çok değerli eserlerdir, emanetlerdir. Bunların bir an önce kültür hizmetlerine kazandırılmasında büyük fayda var.

Ayrıca, biraz önce Sayın Milletvekilimiz de bahsetti -Metin Çobanoğlu Bey- Kırşehir’in merkezinde bulunan bir Kalehöyük’ümüz var. Maalesef höyüğün tepesine cami ve okul yapmışız, resmî binalar yapmışız; yetmemiş, ağaçlar dikmişiz sit alanına! Bu da Türkiye’nin geçmiş dönemlerde kültür noktasında ne kadar zafiyet içerisinde olduğunun da bir göstergesidir. Aslında, bunların buradan taşınarak, bu merkezde bulunan Kalehöyük’ün de kazı programına alınması kültür hizmetleri açısından çok önemli olacaktır diyor, tekrar, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Arslan.

Madde üzerinde soru ve önerge yok.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: 1’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde, şahsı adına, Sayın Abdullah Çalışkan, Kırşehir Milletvekili... (AK Parti sıralarından “Yok, yok” sesleri)

O zaman, Mikail Arslan da yok herhâlde.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben söz istiyorum.

BAŞKAN - Madde üzerinde bir önerge var.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN - Önergeyi okutuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, söz istiyorum Sayın Başkan. Şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN – O zaman önerge kalıyor mu?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Önergem de kalsın, söz de istiyorum canım.

BAŞKAN – Hayır, ikisi beraber olur mu şimdi? Önerge de mi kalacak yani?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, önerge de kalsın, şahsım adına söz istiyorum. Yani, hakkım yok mu Sayın Başkan?

BAŞKAN – Ama, bakın, bir şartla veririm: Gündem dışı konuşmayacaksınız. Yoksa İç Tüzük maddesini uygularım bakın, açık konuşayım.

Buyurun.

Süreniz beş dakika Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, siz beni oradan tehdit edemezsiniz. Burası bir kürsüdür.

BAŞKAN – Tehdit etmiyorum. Bakın, maddeyi okuyorum size. Okurum ve uygularım, hiç bunun ötesi yok.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, maddeyi okudunuz… Bakın, ben biraz önce bu kürsüde konuştuğum zaman…

BAŞKAN – Siz nasıl çiğniyorsanız ben de size çiğnetmiyorum. Bu kadar.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim?

BAŞKAN – Ben çiğnetmiyorum size İç Tüzük’ü. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Bakın, burada yazıyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, ben daha başlamadım. Nereden biliyorsunuz çiğneyeceğimi?

BAŞKAN – Sizin bu İç Tüzük’ü çok iyi bildiğinize de inanıyorum.

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, benim çiğneyeceğimi nereden biliyorsunuz?

BAŞKAN – Peki, niçin istismar ediyorsunuz İç Tüzük’ü?

Buyurun, konuşun, devam edin. Ben bekliyorum. Yani, gündem dışı konuşursanız keserim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın sayın milletvekilleri, o kadar hoşunuza gidiyor ki bu keyfîlikler.

Ben biraz önce burada yaptığım konuşmada “Allah varsa…” dedim. Allah’ın varlığına inanıyorum. O yüce yaratık, o yüce güç bu dünyada kim zulüm yaparsa, kim… (AK Parti sıralarından gürültüler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yaratık değil, Yaradan… Düzelt!

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, bakın, o yüce güç, daima adaleti sağlamıştır. Yani, Yüce Allah, en büyük zalimlerin cezasını da vermiştir, en büyük diktatörlerin günahını da vermiştir.

Ben, tabii, çok büyük haksızlıklara uğradığım için, böyle canhıraş bir istekte bulundum.

BAŞKAN – Bunu inanmayanlara söyleyin Sayın Genç. Burada herkes inanıyor zaten.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, kimin inanıp kimin inanmadığı…

BAŞKAN – Herkes inanıyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben çok kalbimden inanıyorum, gönülden inanıyorum ve onun için ona sığınıyorum.

BAŞKAN – Tamam, biz de inanıyoruz, herkes inanıyor. İnançsızların içinde konuşursunuz bunu.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, sayın milletvekilleri, öyle bir hükûmet ki kendisinden haberi yok.

Bakın, şimdi, Japon Hükûmetiyle, 30/5/2005 tarihinde bir anlaşma yapılıyor. Efendim, Kaman ilçemizde Kalehöyük’te bir arkeoloji müzesi yapılıyor ve öyle vurdumduymaz bir hükûmet ki, orada yapılacak müzenin doğru dürüst bir projesini hazırlamıyor, o Japon Hükûmetine doğru dürüst proje getirmiyor. İşte, böyle yandaş, layık olmayan, hakkı olmayan birtakım memurları bir yerlere getirirseniz, yandaşlarınızı atarsanız, işte, sizi böyle uluslararası düzeyde rezil ederler.

Getirmişler, Japon Hükûmetine bir proje vermişler, 288 milyon yen almışlar o zaman. Sonra bakmışlar ki, o 288 milyon yen müsait olmamış, bizim Dışişleri oraya bir nota göndermiş, “Evet, böyle güzel bir şey yaptınız, ama bu yetmiyor.” demişler. Ondan sonra da, tabii, burada 4 milyon dolarlık, Japon Hükûmeti ek bir ödenek vermiş.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Doğru…

KAMER GENÇ (Devamla) – Doğru, ama, bizi bu duruma düşüren, o projeyi yapan bu Hükûmet esas doğru yapmıyor. İşte, sizin burada alkışladığınız…

Bakın, var mı kimse burada? Var mı Bakanlar Kurulunda? (AK Parti sıralarından “Orada” sesleri)

Ya, Hükûmet bir kişi değil ki kardeşim. Bakın, bu kadar milletvekili var…

Bakın, size her zaman söylüyorum. Bu Hükûmet uyuşmuş artık, kanı uyuşmuş.

LÜTFİ ÇIRAKOĞLU (Rize) – Gece gündüz çalışıyorlar.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu memleketi yönetecek güç yok bunlarda. Burada bütçeyi müzakere ediyoruz, çıkıp da doğru dürüst bize cevap vermeyen bir hükûmet; yarına, uluslararası düzeyde nasıl bizi temsil ediyor?

İşte, bundan dolayı, Kırşehirli hemşehrilerimizi kutluyorum. Tabii, Yüce Pirimiz Hacı Bektaş Veli orada yatıyor, çok büyük saygı duyduğumuz büyük bir kişi. Her zaman da kendisini ziyarete gidiyorum.

Ayrıca, Kırşehir ilimiz gerçekten evliyalar diyarı, çok mükemmel bir ilimiz. Burada çok güzel şeylerin yapılması lazım. Hatta, yani, Türkiye’de en önemli iki evliyalar diyarı var: Birisi Tunceli, birisi Kırşehir. (AK Parti sıralarından gülüşmeler) Siz ne biliyorsunuz ya! Yani, gülen cahile bak!

Bu evliyalar diyarı olan illerimizde, hakikaten, o evliyaların zamanında bu ülkeye yaptığı hizmetlere uygun olarak oralarda yatırım yapılması, oraların tanıtılması ve turizme açılması ülkemiz için, dünya insanlığı için gerekli bir şeydir.

Gerçekten Kırşehirli hemşehrilerimizi kutluyorum. Bu güzel müzenin kendilerine hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.

İnanıyorum ki… Tabii, yani, Tunceli’de de öyle evliyalar yeri var ki, oralarda da bu tip şeyler yapılırsa, insanlar, çünkü…

KADİR TINGIROĞLU (Sinop) – Muhakkak var.

KAMER GENÇ (Devamla) – Arkadaşlar, adamlar inançlı. Mesela, bizim çok önemli ziyaretlerimiz var. İşte, Düzgün Baba var, Hızır Aleyhisselam’ın ziyaretgâhları var. Oralara da güzel birtakım… İnsanların orayı ziyaret etmesi için yol yapılsa, işte orada belirli, birtakım gidip gelenlere kolaylıklar sağlasak kötü mü olur?

Siz, tabii, Tunceli’yi bilmediğiniz için, böyle gülüyorsunuz gevrek gevrek ama, böyle gevrek gevrek gülmenin de bir anlamı yok. Hakikaten, bu, cehaletin ifadesidir.

AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp oluyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Keşke siz de gelip görseniz de oradaki o insanların ne şartlar altında yaşadığını.

Ben, tabii, ahengi de bozdurduğunuz için, doğru düzgün duygularımızı da şey etmiyoruz.

Evet, tekrar, Kırşehirli hemşehrilerimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. İnşallah, bu güzel eserler Türkiye’nin her tarafında çoğalacak ve Hükûmetinizi de lütfen ikaz edin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

Bir dakika veriyorum size.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bu Hükûmet, böyle, dış ülkelere karşı bizi küçük düşürücü davranışlar içinde olmamalı. Türkiye’yi, böyle, dış ülkelerde küçük düşürmeye kimsenin hakkı yoktur. Bunları yapanlardan da hesap sorunuz.

Burada, siz, şimdi biliyorsunuz. Bu sıralara kimler geldi? 1987’de ben buraya geldiğim zaman, Sayın Özal’ın da böyle 300’ün üzerinde milletvekilleri vardı. O zaman 550 değil de, 450’ydi; 280’in üzerinde milletvekilleri vardı, ama, şimdi yerlerinde yeller esiyor!

Bugünün değerini iyi bilin. Bu memleketten gelmişsiniz bu sıralara, bu memlekete iyi hizmetler verin. Bakın, Türkiye çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya. Bugün, her gün bu memlekette insanlarımız ölüyor, çok sıkıntılarımız var. Bunları aklınızla… Böyle, gülerek, dalga geçerek değil iyi hizmetler yaparak bu memlekete hizmet ederseniz millet sizi unutmaz. Yoksa, bakıyorsunuz dört sene geçmiş arkanızda hiçbir şey kalmamış.

Saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Genç.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Önergeyi geri alıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önerge geri alınmıştır, teşekkür ederiz.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3'üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde, gruplar adına söz istemi yok.

Şahısları adına Sayın Abdullah Çalışkan, Kırşehir Milletvekili… İstemiyor.

Sayın Mikail Arslan, konuşuyor musunuz?

MİKAİL ARSLAN (Kırşehir) – Konuşacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Arslan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

MİKAİL ARSLAN (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu projeyle ilgili kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

Bu müzenin projesi Japonya tarafından yapılmıştır, Japon Hükûmeti yapmıştır fakat zeminde yapılan incelemelerde çıkan buluntu sayısının fazla olması, bir arkeoloji merkezinin olması… Çünkü büyük bir enstitü binası yapıldı, yanında Kalehöyük kazısı var, yanında Japon Bahçesi var. Müzenin büyütülmesi ihtiyacı hasıl oldu ve Japon Hükûmeti bu projenin büyütülmesi kararını aldı ve tekrar projeyi yaptılar. Dolayısıyla Türk Hükûmetinin bunda bir kusuru kabahati yoktur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Var, var!

MİKAİL ARSLAN (Devamla) – Bu, Japonya Hükûmetinin ilave olarak yapmış olduğu bir ilavedir ve ayrıca daha önce yapılan bir sözleşme onaylanmıştı, bundan dolayı bu ikinci kez tekrar yüce heyetinizin huzuruna geldi.

Ben şimdiden müzenin hayırlı olmasını temenni ediyor ve yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Oyunun rengini açıklamak üzere, lehte Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.

Sayın Özkan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz 5 dakika Sayın Özkan.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti Arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesinin Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak değerlendiriyoruz ve oyumuzun rengi “evet” olacaktır.

Gerçekten, Kırşehir’imize örnek bir müze yapılacaktır. Japonya Hükûmetine de buradan takdirlerimi sunuyorum. “İyi müze, kapalı olan müzedir.” diye bir söylem var. Buna hiçbir zaman katılmıyoruz. Burdur Müzemiz de tarihî zenginlikler bakımından Türkiye’de örnek bir müzedir ancak turizmden payda almamaktadır. İnşallah, bu Kırşehir Müzemiz, turizmden payda alıp, istihdam anlamında insanlarımızı, yöre halkımızı orada çalıştırıp, ekonomimize katkı koyacaktır.

Burdur ili, turizmin başkentidir ancak Burdur ilindeki müzelerde Apollon Heykeli’nden tutun arkeolojik devirlere ait çok güzel eserler söz konusudur. Ancak Müzemizin donanımı Hükûmetiniz zamanında, Hükûmetinizin uygulamaları sayesinde Burdur’a kazandırılmıştır fakat turizmden payda alamamaktadır. Bu müzelerin transit yollar üzerinde, etrafında kafeteryaları, oyun bahçeleri, spor sahaları, otoparklarıyla donatılıp turizme açılması gerekiyor. Bu çalışmaların… Burada ayrılan ödenek 4 milyon dolar civarında. Bu ödeneklerin Kültür Bakanlığımıza verilip ülkemizin güzelliklerini turizme sunmamız gerekiyor.

Burdur: Örneğin Sagalassos, Türkiye’de Efes’ten, Bergama’dan büyük, bir tiyatrosuyla antik bir şehir Ağlasun ilçemizde ama bu konumu turizme açamıyoruz. Turizmin başkenti Antalya’ya en yakın iliz ama tur operatörleri ne yazık ki Pamukkale’ye milyonlarca insanı taşıyor, turizmle o paydayı, turizmle bu kültürümüzü birleştiremiyoruz. Bu çalışmaların da yapılması gerekiyor.

Yine Burdur Gölhisar’da Kübüra Antik Kenti: Tarihte 20 bin insana tiyatro seyri yapılmış, 20 binlik bir açık tiyatrosu var. Ama, bu da turizme açık değil. Bunların turizmle buluşturulması gerekiyor. Bunun için, gerçekten -tabii ki Kültür Bakanımız burada değil, Sayın Tarım Bakanımız burada. Tutanaklara geçirme babından- o turizmin başkenti Antalya’ya gelen 15 milyon insanın en azından 1 milyonunun, 500 bininin bu turizmle buluşması gerekiyor.

İnşallah, bunu Kırşehir ilimizin Kalehöyük ilçesi başarır, örnek bir yapı olur.

Ülkemizde bu güzellikleri turizmle buluştururuz dilekleriyle yüce heyetimizi saygıyla selamlıyorum. Kanunumuz hayırlı, uğurlu olsun. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Özkan.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre vereceğim.

Bu süre içinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Ayrıca, vekâleten oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını, oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Japonya Hükümeti arasında Kaman Kalehöyük Arkeoloji Müzesi Hibe Yoluyla Yapımına İlişkin Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu bildiriyorum:

Oy sayısı  : 258

Kabul       : 258 (x)

Tasarı böylece kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. (Alkışlar)

Sayın milletvekilleri, programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını ve alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 11 Aralık 2007 Salı günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 23.12

 

 

 

                       

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.