DÖNEM: 23 CİLT:
8 YASAMA
YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 33’üncü
Birleşim 8 Aralık 2007 Cumartesi İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426)
(S. Sayısı: 57) 2.- 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) A)
SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı B)
ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.- Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Özürlüler
İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C)
AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı D)
KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Kadının
Statüsü Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI 1.- Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı F)
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI 1.- Sosyal
Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı G)
MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI 1.- Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçesi H)
SAĞLIK BAKANLIĞI 1.- Sağlık
Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Sağlık
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı I)
HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Hudut ve
Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ)
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI 1.- İçişleri
Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçesi 2.- İçişleri
Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı J)
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Emniyet Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K)
JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI 1.- Jandarma
Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Jandarma
Genel Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı L)
SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI 1.- Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.- Sahil
Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
TEZKERELER 1.- 2007 yılı
Haziran ayında yapılan 96’ncı Uluslararası Çalışma Konferansı’nda kabul edilen
188 sayılı Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Sözleşme ile 199 sayılı
Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük
Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/243) V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle
konuşması 2.- İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz’ın,
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 11.04’te açılarak altı oturum yaptı. Arnavutluk Meclis
Başkanı Jozefina Topallı Çoba
ve beraberindeki heyetin ülkemizi ziyaret etmesinin uygun bulunduğuna, Slovenya Meclisi Dış
İlişkiler Komisyonunun vaki davetine istinaden, 11-14 Aralık 2007
tarihleri arasında bu ülkeye resmî ziyarette bulunacak olan TBMM
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan heyeti belirlemek üzere,
siyasi parti gruplarınca bildirilen isimlere, İlişkin Başkanlık
tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu. 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun
(1/426) (S. Sayısı: 57), 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare
ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/267, 3/191) (S. Sayısı:
58) , Görüşmelerine
devam edilerek; Gençlik ve Spor
Genel Müdürlüğü, Devlet Personel
Başkanlığı, Başbakanlık
Yüksek Denetleme Kurulu, Tütün, Tütün
Mamûlleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Kurumu, Türkiye ve Orta-Doğu
Amme İdaresi Enstitüsü, Hazine Müsteşarlığı, Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğü, Türkiye Bilimsel
ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı, Türkiye Bilimler
Akademisi Başkanlığı, Atatürk Kültür,
Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı, 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçeleri ve 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesapları kabul
edildi. Tunceli Milletvekili
Kamer Genç, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in, Uşak Milletvekili
Osman Coşkunoğlu, Devlet Bakanı Mehmet Aydın’ın,
Konuşmalarında
şahıslarına sataştıkları iddiasıyla birer konuşma yaptılar. Alınan karar gereğince,
8 Aralık 2007 Cumartesi günü saat 11.00’de toplanmak üzere, birleşime
21.41’de son verildi.
No.: 48 II.- GELEN KÂĞITLAR 8 Aralık 2007 Cumartesi Rapor 1.- Kalıcı Organik
Kirleticilere İlişkin Stokholm Sözleşmesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Çevre
ve Dışişleri Komisyonları Raporları (1/412) (S. Sayısı: 76) (Dağıtma
tarihi: 8.12.2007) (GÜNDEME) 8
Aralık 2007 Cumartesi BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 11.00 BAŞKAN
: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP
ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Fatoş GÜRKAN
(Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşimini açıyorum. Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Saygıdeğer
milletvekilleri, 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam
edeceğiz. Program uyarınca
bugün iki tur görüşme yapacağız. Yedinci turda Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı, Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır. III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/426) (S. Sayısı: 57) (x) 2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (x) A)
SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.-
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı B)
ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.-
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C)
AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.-
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı D)
KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI 1.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı (x)
57, 58 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri
04/12/2008 tarihli 29’uncu Birleşim Tutanağına eklidir. F)
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI 1.-
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı G)
MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI 1.-
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi BAŞKAN – Komisyon
yerinde. Hükûmet yerinde. Sayın
milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25’inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde
soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin
on beş dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer
alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin
görüşmelerin bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra
ekrandaki söz isteme butonuna basmaları
gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan
milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş ve sıraya girmiş olacaktır. Tur üzerindeki
görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını
yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi yedi buçuk dakika içinde
tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de yedi buçuk dakika süre verilecektir.
Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre
için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir. Bilgilerinize
sunulur. Saygıdeğer
arkadaşlarım, grupları adına veya şahısları adına konuşacak olan -hatip olan-
milletvekili arkadaşlara, bütün arkadaşlarımızın yaptığı gibi, sadece bir
dakika ek süre verilecektir. Bunun haricinde arkadaşlarımızın lütfen ek süre
istememelerini istirham ediyorum. Eğer soru soracak olan arkadaşlar 7 kişi ve
fazla olurlarsa, arkadaşlara, otomatik olarak cihazı ayarlayacağım, sadece bir
dakika soru sorma fırsatı verilecektir bütün arkadaşlarımızın soru sorması için.
Yedinci turda
grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Gruplar: Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu: Mehmet Ekici, Yozgat Milletvekili, on dört dakika;
Süleyman Latif Yunusoğlu, Trabzon Milletvekili, on
dakika; Şenol Bal, İzmir Milletvekili, on bir dakika. AK Parti: İdris Güllüce, İstanbul Milletvekili; Cafer Tatlıbal, Kahramanmaraş Milletvekili; Gülşen
Orhan, Van Milletvekili; Dilek Yüksel, Tokat Milletvekili; Eyüp Ayar, Kocaeli
Milletvekili; Agâh Kafkas, Çorum Milletvekili; Fazilet Dağcı Çığlık, Erzurum
Milletvekili. Beşer dakika. Demokratik Toplum
Partisi: Sevahir Bayındır, Şırnak
Milletvekili, yirmi dakika; Gültan Kışanak, Diyarbakır Milletvekili, on beş dakika. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu: Sacid Yıldız, İstanbul Milletvekili,
on bir dakika; Nevin Gaye Erbatur, Adana
Milletvekili, on bir dakika; Cevdet Selvi, Kocaeli
Milletvekili, on üç dakika. Şahısları adına,
lehinde, Ayşe Jale Ağırbaş, İstanbul Milletvekili;
Orhan Erdem, Konya Milletvekili. Aleyhinde, Muharrem Varlı, Adana Milletvekili. Sayın
milletvekilleri, ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Yozgat
Milletvekili Sayın Mehmet Ekici’ye aittir. Sayın Ekici,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle,
Genel Kurulu en derin saygılarımla selamlıyorum. Sayın Bakan,
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Bütçe ve Plan Komisyonunda yaptığı sunuş konuşmasında
“Türkiye, 2003’ten bu yana, etkileyici bir büyüme gerçekleştirmiştir, ortalama
yüzde 6-7 seviyelerinde bir ekonomik büyüme yakalamıştır.” diyerek ve devamla
“İşsizlik sorununu aşmak için, Hükûmetimiz, ekonomi politikasının temeline ekonomik büyümenin
yanı sıra büyümenin istihdama yansımasını sağlayacak, istihdam odaklı büyümeyi
koydu.” demektedir. Tabii, Türkiye,
muz cumhuriyeti değildir. Seksen yılı aşkın cumhuriyet, çok önemli sosyal ve
ekonomik kazanımlar sağlamıştır. Bu gelişmelerde emeği geçen herkesi minnetle,
ölenleri rahmetle anmadan geçemeyeceğim. Bugün,
Türkiye, geldiği nokta itibarıyla, krizde iken bile büyüme sağlamayı
becerebilen büyük bir ekonomik yapıya ve potansiyele sahiptir, ancak beş yıllık
AKP iktidarları döneminde meydana gelen büyüme, sıcak parayla finanse edilen,
ithalata ve tüketime dayalı sanal bir büyümedir. Büyüme parametreleri dikkatle
incelenirse bu gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya çıkar. Dolayısıyla,
iktidarınızda sağlanan büyüme, üretken istihdam meydana getiremez. Bu konuda,
Maliye Bakanlığının bütçe sunuşunda yayımladığı ekonomik raporu incelemeniz,
oradaki parametreleri görmeniz, yeterli fikir vermek bakımından önemlidir. Bu
nedenle, mevcut bütçe yapısı ve Hükûmet performansını
dikkate alırsanız yukarıda sözünü ettiğiniz istihdam odaklı büyüme,
hayalcilikten başka bir anlam taşımaz. 2008 bütçemizde,
hem reel hem de cari olarak yatırımların azaldığı
gerçeği ortada iken “üretken istihdam” -bu kelimeyi özellikle seçiyorum- nasıl
meydana getirilebilir! 2008 toplam kamu yatırım hedefi negatif ise, kamu
altyapı yatırımını azaltırsanız, özel sektöre de yatırım ortamı hazırlanamamış
ve istihdam sağlanamamış olur. Keza, bazı illerde uygulanan teşvik
politikalarının, bazı illerimizi sıkıntıya soktuğu gerçeğini de göz önüne
almanız gerekir. İthalat cazip olduğunda -ki “TL çok değerli, dikkat edin.”
dediğimizde bozuluyorsunuz- ara malı ithalatı, içerideki fabrikaların
kapanmasına ve istihdam kaybına neden olmaktadır. Şimdi, muhterem
Genel Kurula soruyorum: Nasıl, istihdam odaklı büyüme sağlayacaksınız? Bugün,
yukarıda arz ettiğimiz nedenlerle, mevcut ekonomi yönetim anlayışı ile istihdam
yaratıcı bir performans yakalanamaz. Anlamlı bir büyümeden ancak üretken
istihdam sağladığı ölçüde söz edilebilir. Sayın
milletvekilleri, bir başka işsizlik türü de özelleştirmeyle gelen işsizliktir.
Bu işsizlik türü, AKP dönemine özgü bir işsizlik türüdür. Bir yandan AKP Hükûmetleri istihdam yaratıcı büyümeden bahsederken, diğer
yandan, yaptıkları özelleştirme
uygulamalarıyla işsizliği körüklemektedir. Bütün dünyada özelleştirmenin tek
gayesi vardır: Özelleştirme bütçe açıklarını kapatmak için yapılmaz bütün
dünyada; bütün dünyadaki gayesi, yüksek verimlilik ve tam istihdamı
yakalamaktır. Ancak, Hükûmetiniz zamanında hem
kamudan özel sektöre devrettikleri işyerlerinde işsizlik doğmasına neden
olunmakta ve bu meydana getirdikleri yeni işsizlik durumundan da asla vicdan
azabı duymamaktadırlar. Rakamlara boğulan
uzun sunumlarla 2002-2007 arasında ne kadar istihdam meydana getirildiği
anlatılıyor bu kürsülerden. Ama, hangi söze inanacağımızı şaşırdık. Kabinenin
en renkli üyelerinden Maliye Bakanı 25 Ekim Bütçe Plan sunum konuşmasında
“Tarım dışı sektörlerde 2003 yılından itibaren 2 milyon 300 bin kişilik
istihdam sağladık.” derken, aynı Bakan, 4 Aralık 2002, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde bütçe sunuşunda -kitapçığın 13’üncü sayfasına bakın- “Hepinizin
bildiği gibi de…” diyerek -neyi biliyorsak- 3 milyon kişinin istihdam
edildiğinden bahsediyor. Yani, otuz dokuz günde, hokus pokus, 700 bin yeni istihdam!
Böyle, rakamlara boğarak, rakamları dans ettirerek bir istihdam varlığı söz
konusu bile edilemez. Ama, sayın
milletvekilleri, bu özelleştirme sonucu işlerinden olanların seslerine de artık
kulak vermenin zamanı gelmiştir. Maalesef, Hükûmet bu
konuda duyarsızdır. Bu duyarsızlıkla Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2, 5 ve
49’uncu maddeleri açıkça ihlal edilmektedir. 59’uncu Hükûmet
tarafından çıkarılan 657’nin 4/C maddesiyle özelleştirilen iş yerlerindeki
işçileri işe yerleştirerek bir çözüm aranmıştır, fakat bütün uygulamalarda
karakteristik hâline gelen düşünmeden ve alelacele tavrınızla, Anayasa ve
hukuka aykırılıklarla dolu bir kanunla işten çıkarılanlara ölümü gösterip
sıtmaya razı ettiniz. İşte, bu kanunla
mağdur edilen insanları, bir mali yılda on ayı geçmeden
istihdam edilmeye, on aylık maaşları tahsil derecelerine göre 460; 525; 575 YTL
ödeyerek on iki aya böldüğünüzde asgari ücretin altında bir ücrete, bundan
sonraki çalışma hayatlarında emeklilik tazminatı alamayacakları bir çalışma
zeminine, statüleri belli olmadan idari yönden 657, sosyal güvenlik yönünden
506 sayılı Kanun’a tabi, ancak bunların haklarından faydalanamayan bir çalışma
grubuna, çalışan herkesin örgütlenme hakkı Anayasa teminatı altında olmasına
rağmen, sendikalara üye olmayan çağdaş esirler hâline getirdiniz. Bu arada, en
büyük aşkınız hâline gelen Avrupa Birliğinin Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’ne, Avrupa Sosyal Şartı’na, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası
Sözleşmesi’ne, ILO ve Avrupa Konseyi sözleşmeleriyle Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’na toptan aykırı bir tutum içerisindesiniz. Bu çarpık durum
derhâl düzeltilmelidir ve bu konuda yapacağınız ve yukarıda saydığım
aksaklıkları giderecek her türlü yapıcı çalışmalarda Milliyetçi Hareket Partisi
olarak her zaman destek ve katkı vermeye hazır olduğumuzu beyan etmek isterim.
Ancak, bütün iyi niyetimize rağmen çarpık özelleştirme mantığınızın devam
edeceği de görülmektedir. Çok yakında Şeker
Fabrikalarının özelleştirilmesi gündemdedir, Tekel fabrikalarının
özelleştirilmesi gündemdedir, limanlar gibi özelleştirmeler sıradadır. Korkarım
Yozgat Bira Fabrikası işçilerinin uğradığı akıbet, Şeker ve Tekel işçilerini de
beklemektedir. Yozgat Bira Fabrikası, kanununda, sözleşmesinde beş yıl
çalıştırmak mecburiyeti olduğu hâlde, özelleştirme sonucu kapatılmış bir
fabrikadır. Aynı akıbeti, sosyal amaçlı kurulan Şeker Fabrikaları
beklemektedir. Bugün Tekel işçileri elleri yüreğinde özelleştirme sonucunu
beklemektedirler. Sayın Bakan,
değerli AKP milletvekilleri; amacımız sadece muhalefet yapmaktan ibaret
değildir. Gelin, hep birlikte bu çarpık istihdam politikasına son verelim.
İşsizliği, yoksulluk yaratarak çözme yaklaşımı doğru bir yaklaşım da değildir.
Gelin, hep birlikte “Askerliğimi bitirdikten sonra yirmi iki yaşımda
devletimize güvenerek, devlet kapısına işe girdik. Ama, bu güvendiğimiz
devletimiz, kırk yaşında bizi kapı önüne koydu. Bu yaştan sonra özel sektörde
de iş bulamıyorum.” diyen Elazığlı özelleştirme mağdurlarının sesine hep
birlikte kulak verelim. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bir başka sıkıntılı iş de Sosyal Güvenlik Kurumu
Başkanlığıdır. Acelecilik ve “ben yaptım, oldu” mantığı bu kuruluşun meydana
getirilmesinde de ortaya çıkmıştır. 16/5/2006 tarih ve 5502 sayılı Yasa’yla
SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı birleştirilmiştir ve Sosyal Güvenlik Kurumu
24/11/2006 tarihinde Birinci Olağan Genel Kuruluyla fiilen çalışmaya
başlamıştır. Geçmişi çok
eskilere dayanan, kendilerine göre kültürleri oluşan bu kurumları tek çatı
altında sıkıntısız toplamak, “ben yaptım, oldu” mantığıyla elbette mümkün
değildir. Oysa, böyle alelacele birleştirme yerine, yasa çıkaranlar önlerini
görebilme adına en azından pilot bir uygulama yapabilseydi, ihtiyaçları,
aksamaları, sunulacak hizmetlerin kalitesini, hizmet sunumunu gerçekleştiren kurum
çalışanlarının performanslarını pilot uygulamayla izleyebilir, buna göre
birleşme daha sağlıklı gerçekleşebilirdi. Yasa’nın çıkışından bir yıl sekiz ay geçmesine rağmen, bırakın taşrayı, Ankara’da genel
müdürlükler bazında bile birleşme sağlanamadı, ki bu gidişle personel ve
altyapı eksiklikleri de dikkate alınırsa fiilen birleşmenin daha uzun zaman
alacağı aşikârdır. Sayın
milletvekilleri, Sosyal Güvenlik Kurumuna başkan ve başkan yardımcısı her
nedense dayanmamaktadır. Önce görev veriliyor, biraz deneyim ve tecrübe
kazanıyorlar, tam işe başlamak üzereyken
görevden alınıyorlar. Sosyal güvenliğin içinden gelen, Kurumun yapısını
bilen, bu konuda tecrübe sahibi olan, kurumların aktüer
hesaplarına vâkıf olanları değerlendirmek yerine sosyal güvenlikle hiç alakası
olmayan ve tecrübesi bulunmayan Hazine, DPT, Maliye gibi alakasız kurumlardan
muhtemelen AKP yandaşı insanları kurum yöneticiliğine atıyorsunuz. Polis
Akademisi mezunu bir dostumuzu başkan yardımcısı olarak atamanız Kurum
çevrelerinde "AKP iç güvenlik işleriyle sosyal güvenlik işlerini birbirine
karıştırmış" esprisine neden oluyor. (MHP sıralarından alkışlar) Yine,
Artvin Yusufelili olmanın avantajları konuşuluyor, AKP milletvekili adaylarını
atama yapılıyor. Şimdi burada
Sayın Bakanımı Genel Kurul huzurunda ikaz ediyorum. Kurumun satın almış olduğu
sağlık bedelleri ödemesinde sıkıntı vardır, daha doğrusu şaibe vardır, lütfen
dikkatli olun. Devredilen SSK Diyarbakır Sağlık İşleri İl Müdürlüğü
ödemelerinde şaibe vardır. Antalya Sağlık İşleri İl Müdürlüğünde aynı
konuda sıkıntılar vardır. Sağlık hizmeti
sunucuları ile siyasetçi, bürokrat işbirliği ayyuka çıkmıştır. Bu konuda
kararlılık gösteren hekim ve eczacılar cezalandırılıp sürgün edilmiştir.
Mesela, bir ünitedeki hekimlerin tamamı Ankara'ya alınmıştır ve hâlen yerlerine
iade edilmemiştir. Bir yerlerden destek alan bazı yöneticiler soruşturmayla
suçlulukları çıkınca istifa ediyorlar. Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği
Yönetmeliği Kurumda büyük huzursuzluğa neden oluyor. Yönetmelik'in 25'inci maddesinin
(b) fıkrasıyla sınava tabi olmadan diğer kuruluşlardan Kuruma geçişlerin önü açılmaktadır. Bu bir kadro çalışması
izlenimi vermektedir. Şimdi, Sayın
Bakana soruyorum: 2007 yılında şef olmuş, ismi bizce malum bir şahsı ASKİ’ye gönderdikten sonra tekrar Kuruma alacak mısınız? Bu
şekilde gönderilen şahısları tekrar Kuruma alacak mısınız? Emin olun, bu
şahısları takip ediyoruz. Yine,
yöneticilerin siyasal ayrımcılık ve sendikal ayrımcılık yapmamaları konusunda
ve İstanbul iline tanınan ek ödemelerin Ankara, İzmir gibi büyük şehirlere
tanınmasında yarar görüyoruz. Sayın
milletvekilleri, vaktim tamamlanmak üzere, son önerilerimi yapıyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Ekici, bir dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. MEHMET EKİCİ
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sosyal güvenliğin
temeli olan sistemlerden sosyal hizmetler ve sosyal yardımlar mutlaka AKP
kriterleriyle değil, bilimin ışığında, ülke gerçekleri dikkate alınarak
yapılandırılmalıdır. Sosyal sigorta sistemi, primli sistem olarak devam
etmelidir. Primli sistem içerisinde nimet-külfet dengesinde çok önemli yeri
olan yaşama süresini belirlemek maksadıyla ülkemize ait yaşam tabloları
oluşturulmalıdır. Uzun vadeli sigorta branşları ile kısa vadeli sigorta
branşları mutlaka ayrı olarak ele alınmalı ve bunların finansmanı ayrı
sağlanmalıdır. Enflasyon ve kalkınma hızı, prim ve aylıkların tespitinde
belirleyici olmalıdır ve siyaset elbette kurumları yönetecektir ama siyaset
kurumların içinden elini çekmelidir. Bütçemizin
milletimize hayırlara vesile olması dileğiyle, Sayın Genel Kurulu en yüksek
duygularımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ekici. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Trabzon Milletvekili Süleyman
Latif Yunusoğlu. Sayın Yunusoğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika
Sayın Yunusoğlu. MHP GRUBU ADINA
SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile Özürlüler İdaresi Başkanlığı
bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Yurtlarımızda
korunmaya muhtaç kimsesiz çocuklarımız kalmaktadır. Devlet, devletin kurumu
olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bu çocuklarımızın hamisidir.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı yurtlarda ve özel yurtlarda
kalan çocuklarımızla ilgili son dönemlerde gündeme gelen haberler, okuduklarımız,
gördüklerimiz yüreğimizi sızlatmaktadır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumuna bağlı çocuk yuvalarında, Malatya’da, Erzincan’da, İstanbul’da ve
Adana’da yaşanan olayları, hepimiz, acı içerisinde, gazetelerden okuduk,
televizyonlardan gördük. Medyanın ortaya çıkardığı bu hadiselerden sonra,
umarım, Sayın Bakan, bir daha bu vahşet görüntülerin yaşanmaması için gerekli
tedbirleri almıştır. Bu yurtlarımızda
kalan çocuklara ”öteki çocuk” muamelesi yapmak ne cumhuriyete ne de sosyal
devlete yakışmaz. Bu sebeple, yurtlarımızda barındırdığımız çocuklarımızı,
kendi evlatlarımız gibi görüp, ailelerinden kopuk olmalarının eksikliğini
hissetmemelerini sağlamalıyız. Ancak bu şekilde, çocuklarımızın psikolojik
tahribatının önüne geçebilir, topluma kazandırabiliriz.
Bunu başarabilmek
için, bu kurumlar kadrolaşma alanı olarak görülmemeli, çocuklarımıza aile
ortamını hazırlayabilecek, çocuk psikolojisinden, çocuk gelişiminden anlayan,
kendi çocuğuna gösterdiği ilgiyi, şefkati yuvalardaki çocuklarımızdan esirgemeyecek
kişiler yönetici olarak atanmalıdır. Çocuklara sevgi göstermeyen, onlardan
şefkati esirgeyen kamu yöneticilerinin yüreğinde çocuk sevgisi olmadıktan sonra
ne çıkarılan kanunlar işe yarar ne de açılan sevgi evleri. Bakanlığımız,
çocukları korumak, çocukları şiddetten uzak tutmak yönünde tutarlı, ciddi ve
gerçekçi bir politika oluşturmalıdır. Sayın Bakanımız,
“Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.” sözünün idraki içinde,
çocuklarımıza karşı devletin şefkatli kollarını temsil eden bir konumda olmalıdır.
Özellikle sosyal hizmet kuruluşlarında çalışan idarecilerin siyasi ihtiraslara
kurban edilmemesi, “hizmet alımı” adı altında yapılan personel alımlarının
siyasi tercihler doğrultusunda değil, kuruluş idarecilerinin tespit edeceği
vasıflar ve eğitim düzeyleri doğrultusunda alınması sağlanmalıdır. Değerli
milletvekilleri, çocuklarımızın suça, sokağa itilmeleri, madde bağımlılığına
yönelmeleri de önlenmelidir. Bu görev, bugün bütçelerini görüştüğümüz
kurumlarımızındır. Ancak üzülerek söylemeliyim ki, bırakın sokaktaki çocuğu,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun yurtlarında, yuvalarında kalan
çocuklarımızı bile koruyamıyoruz. Sayın Bakanımızın da beyanlarında belirttiği
gibi, yurtlardan kaçan çocukların bazı art niyetli kişiler tarafından onların
tesiri altında kalarak gayrimeşru işlerde
kullanılması kesinlikle önlenmelidir. Çocuklarda ve
gençlerde artan şiddet eğilimi ile okullarda meydana gelen olayların
araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 14/12/2006
tarihinde kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun Raporu “Ülkemizde çocuk ve
gençler arasında şiddetin bir toplumsal sorun hâline geldiği görülmektedir.”
tespitini yapmıştır. Bakanlık olarak Komisyonun bu tespitine karşı hangi
tedbirlerin alındığını merak ediyorum. Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesindeki aksaklıkların giderilmesi için, hem
personele hem de çocuklara yönelik önerilerimizi dikkatlerine sunmak istiyorum:
Farklı ücret politikaları, sözleşmeli ve ayrıcalıklı personelin istihdam
edilmesi iş barışını olumsuz etkilemekte ve sosyal hizmetlerden kaçışı ya da rehabilitasyon merkezlerine yoğunlaşmayı teşvik
etmektedir. Gerek kuruluşlar arasında gerekse kuruluşlar bünyesindeki tüm
farklı ücret ödemelerinin kaldırılarak sosyal hizmetlerde çalışan personelin iş
güçlüğü, yıpranma payı dikkate alınarak makul bir sosyal hizmet tazminatı,
sınıf gözetmeksizin, tüm personele derecesi dikkate alınarak ödenmeli ve
mutlaka katsayıya bağlanmalıdır. Sosyal hizmet çalışanlarının iş güçlüğü
dikkate alınarak emeklilik süreleri tekrar gözden geçirilmelidir. Dinî bayram
günlerinde personelin motivasyonunu ve performansını artırmak için yılda iki
defa “sosyal hizmet ikramiyesi” adı altında bir ücret verilmeli ve her yıl bu
oran enflasyon oranında artırılmalıdır. Sosyal hizmet çalışanlarının yıllık
izinlerinde, sosyal hizmet
bünyesindeki iş güçlüğü ve yıpranmaları göz önüne alınarak, Genel
Müdürlüğün anlaşmaya varacağı turizm merkezlerindeki sosyal tesislerde ücretsiz
tatil yapmalarına zemin hazırlanmalıdır. Sosyal hizmetler
bünyesinde bakılıp topluma kazandırılmaya çalışılan çocuklarımız aile ortamında
olduğu gibi millî ve manevi değerlerle yetiştirilemedikleri, her öğretmene göre
farklı eğitim ve farklı kişilik karakteriyle hazırlandıkları, değişen
öğretmenlere göre farklı karakterler ve eğitim anlayışları arasında sıkışan
çocuk ve gençlerin, maalesef, kişilik bozukluklarıyla yüz yüze geldikleri
sonucunu doğurmaktadır. Ayrıca, evlat edindirme hizmetleri yanlış uygulamalar
sebebiyle amacından saptığı ya da amacına ulaşamadığı
gözlenmektedir. Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünde bir eğitim ve araştırma şubesi
kurularak çocuk ve gençlerin millî ve manevi değerler çerçevesinde yetiştirilip
topluma sağlıklı bireyler olarak kazandırılmasına yönelik programlar
hazırlanarak uygulattırılması, dolayısıyla, çocukların vatanına ve milletine
karşı sağlıklı birey olarak yetiştirilmesi, kültürel mirasımızı tanımak, tarihî olaylara tanıklık yapmak ve Türkiye
Cumhuriyeti devletinin kurulmasına kadar geçen aşamaları öğrenmek amacıyla tüm
kuruluşlara yönelik programlar hazırlanarak millî ve dinî mekânların gruplar
hâlinde ziyaret edilmesi sağlanmalıdır. İşçi çocuklarla
okul çocuklarının mutlaka ayrı ayrı kuruluşlarda
istihdam edilmesi, dolayısıyla, okula giden çocukların işçi grubu çocukların
aldıkları maaşlara özenerek okulu bırakmaları engellenmelidir. Evlat edindirme
hizmetlerinin bazı illerde beş altı yıla kadar sürdüğü ve bu bekleyiş ailelerin
konsantrasyonunu ve motivasyonunu olumsuz etkilediği göz önüne alınarak bu
işlemlere aciliyet kazandırılması sağlanmalıdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye’de özürlülerle ilgili çalışmalar 1889 yılında
başlamıştır. O tarihte İstanbul’da açılan Sağırlar İlkokulu bu alanda ülkemizde
yapılan ilktir. O günden bugüne tam yüz on sekiz yıl geçmiş. Özürlülerin
sorunlarının çözümünde bir türlü istenilen düzeye ulaşamadık. Elbette ki bu
zaman diliminde birçok şey yapıldı, yasalar çıkarıldı, yönetmelikler
yayınlandı, ama yapılanlar sorunu ortadan kaldırmaya yönelik olmadı, sorunu
çözmeye yetmedi. Günü kurtarma üzerine kurulan politikalar, geçici çözümlerle
içinden çıkılmayan sorunlarla karşı karşıya kaldık. Kısacası, özürlüler
karşısında özürlü bir kamu yönetimi olmayı başardık. Bir defa biz,
ülkemizde kaç özürlü yurttaşımız var, onu bile tespit edebilmiş değiliz. Dünya
Sağlık Örgütü tarafından yayınlanan raporda, Türkiye’de özürlü sayısı 7,5
milyon, ancak Hükûmet tarafından Meclise sunulan
kanun gerekçesinde 8,5 milyon özürlümüzün olduğu söylenmektedir. 2005 yılında
çıkarılan 5378 sayılı Özürlüler Kanunu Hükûmet
tarafından bir devrim olarak takdim edilmektedir. Ancak, bu Kanun’un 3’üncü
maddesi “Büyükşehir belediyeleri ve belediyeler şehir içinde kendilerince
sunulan ya da denetiminde olan toplu taşıma
hizmetlerinin özürlülerin erişilebilirliğine uygun olması için gereken
tedbirleri alır, mevcut özel ve kamu toplu taşıma araçları bu Kanun’un
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde özürlüler için erişilebilir
duruma getirir.” demektedir. Devrim olarak sunulan bu Kanun, özürlülerimize
“yedi yıl bekleyin” diyecek kadar özürlüdür. (MHP sıralarından alkışlar) (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. SÜLEYMAN LATİF
YUNUSOĞLU (Devamla) – Özürlüler için son on yılda ülkemizde yapılan en önemli
işler, yasalardaki bazı olumlu düzenlemelerdir. Günlük hayatta ise özürlüler
için pek bir şeyin değiştiğini söyleyemeyiz. Ülkemizde özürlü yurttaşlarımız
fiziki, mimari engellerle evlerine âdeta hapsolunmaktadır.
Sadece özürlü çalıştırma kotasıyla sınırlı olarak çalıştırılabilmektedirler.
Esasen, özürleri sebebiyle asgari bir eğitim seviyesinin ötesine ulaşamadıkları
için bir iş bulmaları da güçleşmektedir. Çağdaş devlet,
yurttaşlarının bugününü ve yarınını güvenceye almakla sorumludur. Ülkemizde her
insan risk altındadır. Türkiye, özürlü olmanın sebeplerini ortadan kaldırmayı ya da en aza indirmeyi maalesef başaramamıştır. Özellikle
trafik kazalarında her yıl binlerce özürlü insan bulunmakta, 17 Ağustos depremi
ise 100 binden fazla insanımızın özürlü olarak hayatlarını sürdürmelerine sebep
olmaktadır. Sayın
milletvekilleri… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) SÜLEYMAN LATİF
YUNUSOĞLU (Devamla) – …özürlülerle ilgili dile getirilmesi gereken diğer bir
husus da vergi indirimidir. Bu konuda da Bakanlığımızın yapması gereken birçok
işlerin bulunduğuna inanıyorum. Bütçenin kimsesiz
çocuklarımıza ve özürlülerimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisimizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yunusoğlu. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı İzmir Milletvekili Şenol Bal. Sayın Bal,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü ile Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Gurubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle,
yüce Meclisi ve sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Sayın milletvekilleri,
kadınlara iç hukuk düzenlemeleri, dini, tarihî ve uluslararası referanslarla ne
kadar hak tanınırsa tanınsın sorun daha çok kültürel dejenerasyon sonucu oluşan
alışkanlıklar ve ezberlerle alakalıdır. Evet, günümüzde siyasette, sanatta,
çalışma hayatının her alanında başarılı olmuş kadınlarımız vardır. Ancak,
değişen toplumsal yapıda kadının layık olduğu konuma ulaşması için gerekli
imkân, bilgi, beceri ve fırsat eşitliğini büyük bir kesim kadınımız elde
edememiştir. Kadınlara yasal çerçevede tanınan haklar sosyal, ekonomik ve
kültürel hayatta kendini gerçekleştirme fırsatıyla desteklenmedikçe anlamlı
olmamaktadır. Türk kadınının
layık olduğu konuma ve haklara kavuşma isteğinin en büyük dayanağı tarihî miras
olan kadın değerlerimizdir. Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk
kadınına o günkü ortam ve şartlarda verdiği hakları, şuuru ve ilkeleri maalesef
toplumca iyi değerlendiremedik ve ilerletemedik. Atatürk’ümüzün vasiyetine
rağmen, ülkemizde büyük bir kesim kadın, sosyal, ekonomik ve siyasi hayatın
dışına itilmiştir. Böylece, ülkenin geleceğine pranga vurulmuştur ve gelecek
nesillere de haksızlık yapılmıştır. Bugün, kadın
hakları konusunda uluslararası kuruluşların, Avrupa Birliğinin, Birleşmiş
Milletlerin ve ABD’nin yaptırımları ve söylemlerinden medet umar hâle geldik.
Uluslararası platformlarda sunulan ve kadınlarımızın çözülemeyen sorunlarını
ifade eden raporların Türkiye’yi geri kalmış ülkeler pozisyonuna düşürmesi,
Atatürk Türkiyesi için hepimizi düşündürmelidir.
Altına imza attığımız Birleşmiş Milletlerin Kadınlara Karşı Her Türlü
Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) için bugünlerde hazırlanmakta olan
ülke raporunda taahhütlerimizi yerine getirip getirmediğimizi anlatmak için
çırpınışlarımız gerçekten çok üzücü. Sayın milletvekilleri,
ülkemizde bilhassa AKP İktidarları döneminde millî ve manevi değerlerimiz
istismar edilip siyasete alet edilmiştir. Başta siyaset kurumu olmak üzere,
toplumun ekonomik, kültürel, sosyal, ilmî ve idarî birçok alanında yozlaşma
kültürünün artarak devam ettiği günleri yaşıyoruz. Bu durum, işsizlik ve gelir
dağılımı adaletsizliği gibi sosyoekonomik sorunlarla birlikte toplumda güven
bunalımına, kaygı, korku ve umutsuzluğa yol açıyor. Eğitim sistemindeki
çarpıklıklar, hukuk sistemimizdeki belirsizlik ve boşluklar ile demokrasi
kültürünün yeterince yerleşmemiş olması da bozulma için uygun ortamı
hazırlıyor. Millî kaynaklarımızın fütursuzca talan edildiği, iç ve dış borç
yekûnunun her geçen gün arttığı, yolsuzluklardan ve yozlaşmalardan bir türlü
kurtulamayan 22 milyondan fazla insanın yoksulluk sınırı altında yaşadığı,
güvenlik sorununun giderek arttığı ülkemizde sanayideki, tarımdaki
sıkıntılardan, işsizlikten ve gelir dağılımındaki adaletsizlikten tabii ki en
fazla etkilenen kesim kadınlar ve çocuklardır. Her konuda olduğu gibi kadınlar
ile ilgili ulusal veya uluslararası birçok belgenin imzalanmış olması veya
girmek için çırpındığınız, taviz üzerine taviz verdiğiniz ama giremediğimiz ve
hatta asla giremeyeceğimiz Avrupa Birliği için anlaşma hükümlerine yasalarda
yer vermiş olmanız kadın problemlerini çözmüyor. En iyimser bakışla, 5 kadından
1’nin okuryazar olmadığı, okuryazar olanlardan her 5 kadından 1’inin diplomasız
olduğu, hâlen okullaşma oranının tüm taahhütlere rağmen yüzde 100’e ulaşmadığı,
kadınların istihdama katılım oranlarının her yıl düşerek yüzde 22’lere
gerilediği, tarımda çalışan her 100 kadından 99’unun sosyal güvenceden yoksun
bırakıldığı, ülke ölçeğinde yüzde 52’lere varan kayıt dışılığın yüzde 70’ini
kadınların teşkil ettiği bu sosyal ve ekonomik yapıda kadının konumunu nasıl
değerlendireceğiz? Ülkemizin temel
problemlerini çözmeden, topluma yeniden millî bir ruh vermeden, sırça köşklerde
ve lüks otel salonlarında toplantılar düzenleyerek, bir kısım dış bağlantılı
kadın kuruluşunun sözde durum raporlarıyla kadınlarımızın sorunlarına çare
bulamazsınız, kadınımızın statüsünü yükseltemezsiniz. Sayın
milletvekilleri, kadının sorunları azmış gibi, üstüne üstlük bu sorunlar
siyasete de alet edilip içinden çıkılmaz bir hâle dönüşmektedir. Kadın sorunları
masumane bir şekilde ortaya konulup, ustaca, etnik ve ideolojik bölücülük adına
kullanılmaktadır. Zaman zaman uluslararası
platformlarda bir kısım kadın kuruluşumuz da bu etnik ve ideolojik bölücülüğe
farkında olmadan alet olmaktadır. Yeri gelmişken,
Sayın Başbakan da olur olmaz zaman ve mekânlarda, yerli yersiz, toplumumuzun
otuz altı etnik gruptan müteşekkil olduğunu söyleyerek bu etnik ayrımcılığa
ortam hazırlamakta, âdeta destek ve prim vermektedir. (MHP sıralarından
alkışlar) Şimdi soruyorum: Sayın
Başbakan, bunu bilerek mi yapıyorsunuz, yoksa ne yaptığınızın farkında mı
değilsiniz? Buradan ilan ediyorum: Bu düşüncelerinizi şiddetle reddediyoruz ve
kınıyoruz. Bir şeyin bilinmesini istiyoruz: Bu milletin adı “Türk milleti”dir.
(MHP sıralarından alkışlar) Sayın
milletvekilleri, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü kadınımızın statüsünü
yükseltebilecek kadın sivil toplum kuruluşlarına destek olmalıdır. Ulusal
kaynakları harekete geçirmeli, fon yaratmalıdır. Aynı zamanda, ülkenin sosyal
yapısının çökmesini istemiyorsa özel sektör de elini taşın altına koymalıdır.
Yine, Genel Müdürlüğün, gönüllü kadın kuruluşlarının doğru ve uygun görülen
uluslararası kaynakları kullanabilmesini sağlayıcı etkin bir aracılık
mekanizmasını oluşturması gerekir, yoksa gönüllü kadın kuruluşlarını, neye
hizmet ettiği bizce malum uluslararası kuruluşların, Soros’un, NDI’ların, yabancı ülke büyükelçiliklerinin fonlarıyla
onların kontrollerine bırakır ve istenilen doğrultudaki projelerle bu ülkenin
geleceğine ipotek konulmasına yardımcı olursunuz, tabii sizin için önemliyse. Sayın
milletvekilleri, AKP, iktidar olduğu günlerden beri, aile merkezli politikalara
öncelik vereceğini ifade etmektedir, ama aile kurumu en fazla bu dönemde
yıpranmış ve işlevlerini yerine getiremez hâle gelmiştir. Kültürel ve
sosyoekonomik hatta siyasal sorunların doğrudan etkilediği kurumların başında,
toplumun temelini oluşturan ve insani değerlerin en sağlam yaşatıcısı olan aile
kurumu gelmektedir ve bu bütçe rakamlarınız, Hükûmetin
aile ve kadın sorununu ne kadar sahiplendiğini ve ne kadar ciddiye aldığını
somut bir şekilde ifade ediyor. Ülkemizin içinde bulunduğu bu durumda sosyal
patlama yaşanmıyorsa, bunun nedeni toplumsal ve kültürel yapımızdır. Şükretme
geleneği ve özellikle aile dayanışması, sosyal patlamayı engellemektedir, ancak
bu, toplumsal yapımızın her zaman sosyal riskleri ve tehlikeyi frenleyeceği
anlamına gelmez. Aile içi şiddetin
ve boşanma oranlarının her yıl giderek artmasının en önemli nedeni ekonomik
sıkıntılar ve yoksulluktur. İktidar olarak şöyle diyebilirsiniz: Biz, yoksul
ailelere öncelikle yardım ediyoruz. Peki, kaç kişiye ulaşabiliyorsunuz ki?
Ulaşsanız da çalışma ve üretme kültürüyle beslenmeyen insanların, sürekli iyi
niyet ya da oya tahvili istenen maksatlı yardım
almalarının sosyolojik yeni sorunları ortaya çıkaracağını bilmiyor musunuz?
Aile içi şiddet, ülkemizin önemli sorunlarından biri. Kadına ve çocuklara
yönelik fiziksel ve sözlü şiddet, medyadan takip ettiğimiz kadarıyla, giderek
artıyor. Dikkatimizi çeken bir konu da resmî kaynakların bu konuda kapsamlı bir
araştırmasının olmamasıdır. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün 2007
yayınlarında resmî veriler 1994 yılı araştırmalarından alıntıdır. Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü, toplumda yaşanan sosyal sorunların tespiti ve
çözüm önerileri geliştirmek gibi bir misyona sahiptir ama bu misyonu yerine
getirebilecek bir donanım ve yetkiyle kurulmamıştır. Sosyal sorunların giderek
çığ gibi büyüdüğü, yazılı ve görsel basından her geçen gün dramatik aile
haberlerinin duyulduğu, sosyal çözülmeye ilişkin onlarca olayın yaşandığı,
boşanmaların hızla artış göstermesine karşılık evlenmelerin azaldığı, tek
ebeveynli aile sayısının fazlalaştığı, suç türlerinin ve işlenen suç sayısının
sürekli arttığı, gençlerde ciddi kimlik ve psikolojik sorunların boy gösterdiği
bir ortamda Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü kendisinden beklenen
sorumlulukları yerine getirememektedir. Bu kuruluşumuz tarafından yeterli
olmasa da geliştirmeye çalıştığı çözüm önerilerinin ne kamu kurumları ne yerel
yönetimler için… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bal, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. ŞENOL BAL
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. …ne medya ne de
gönüllü kuruluşlar için bağlayıcı yaptırımı ve denetimi bulunmamaktadır. ASAGEM’in aile yapısı ve aile değerleri konusunda oldukça
kontrolsüz ve sorunsuz yayın yapmakta olan medya kuruluşlarının denetlenmesinde
ve zararlı yayınların önlenmesinde devletin diğer kurumlarıyla ortaklaşa
yetkisi olmalıdır. Üniversiteler ile iş birliğini ve uzman kadro sayısını
arttırmalıdır ve aile danışma merkezleri her alanda uzmanlaşmış kadrolarıyla
hizmet birimlerine dönüşmelidir. Türkiye, anne-baba eğitimindeki açıkları,
çocuklarımızın eğitimindeki eksik ve yanlış uygulamaları, eşler arasındaki
iletişim sorunlarını süratle ortadan kaldırmak için önlemler almak zorundadır.
Yoksa, övünç duyduğumuz aile kurumu kan kaybetmeye devam ediyor. Yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bal. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır. AK Parti Grubu
adına ilk konuşmacı, İstanbul Milletvekili İdris
Güllüce. Sayın Güllüce,
buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Güllüce,
süreniz beş dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
hakkında söz almış bulunuyorum. Milletimiz,
tarihi boyunca, paylaşma, dayanışma örneğini hep göstermiştir. Çocuk, yetim,
öksüz, genç, yaşlı, sahipsiz, yolcu, engelli ve muhtaçlara tarih boyu her zaman
ve her yerde sahip çıkmıştır. Bunu, bir insanlık görevi olarak yapmış, fert
olarak yapmıştır, vakıf olarak yapmıştır, devleti aracılığıyla yapmıştır.
Paylaşmayı, dayanışmayı, sevmeyi hiçbir beklentiye girmeden hayatının amacı
yapmış, insanlığa mükemmel bir örnek olmuştur. Gelişmiş ülkelerin bugün geldiği
noktaya baktığımızda, bunların hepsinin Türkiye’den, Türk milletinden kopya
edildiğini görüyoruz. Sosyal yardımı alanın bu yardımı almasının onun hakkı
olduğu anlayışı dünyada ilk defa bizde gerçekleşmiştir. “Yardım değil, hakkını
alıyor.” anlayışının bizde asırlar önce gerçekleştiği bir gerçektir. Kurumlaşma
ihtiyacını fark eden Osmanlı Devleti, 1913’te Darülhayr-ı
Aliyi, meşrutiyet döneminde Darüleytamı, 1917’de de
savaşlar dolayısıyla yetimlerin çoğalması sebebiyle Himaye-i Etfal Cemiyetini kurmuştur. 30 Haziran 1921’de Ankara Hükûmeti, Kurtuluş Savaşı vermekte ve bir hayli yetimle
muhatap olmakta. Yeni bir Himaye-i Etfal Cemiyeti
kuruyor. 1935’te Mustafa Kemal
Atatürk’ün de büyük destekleriyle bu Kurum “Çocuk Esirgeme Kurumu” adını
alıyor ve bütün ülke genelinde teşkilatlanıyor. Nihayet 1983’te Kurumun adı
“Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu” olmuştur. Bu Kurum, sadece
çocuklara değil, muhtaç olan her yaşta insana tam gün hizmet vermektedir.
Huzurevi, evlat edinme, koruyucu aile, sokak çocuklarına yönelik hizmetler,
engellilere bakım hizmeti de verilmektedir. Sosyal devlet, sosyal hizmetleri bir
hak olarak kabul etmek zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti bunu kabul etmiştir.
Kurum da bu kabulden yola çıkarak hizmetlerini, hizmet çeşitlerini, hizmet
kalitesini her yıl artırarak devam ettirmektedir. Değerli
milletvekilleri, her ne kadar teknolojik gelişme tüm hızıyla devam ediyorsa da
insanoğlunun gönül ışığı, sevgi ışığı, paylaşım duygusu her geçen gün
azalmaktadır. Küreselleşme, asırlardır oluşan bu yüce değerlerimizi
törpülemektedir. Bu durum, Kurumun ne denli önemli olduğunu bir daha ortaya
koymaktadır. Dünyaya
baktığımızda savunmasızlar için hoş olmayan bir durum olduğunu görürüz.
Açlıktan, ilaçsızlıktan, doktorsuzluktan, savaşlardan her yıl çok sayıda insan
hayatını kaybetmektedir. Sevinelim ki Türkiye’mizde kimsesizlerin kimi olmak
isteyen insanların, sivil kuruluşların sayısı her gün artmaktadır. Birçok
vakıf, dernek, belediye bu “kimsesizlerin kimi olma” şerefli hizmetini
yapmaktadır. Bu konuda eğitim, bilgilendirme kampanyası yapılmalıdır. Eğitim ve
bilgilendirme yapıldıkça gönüllü insanların sayısı da artacaktır. Belediyeler,
mimarlar bu eğitimi özellikle almalıdır ve herkesin de bir gün kendisini yirmi
dört saat, engelliymişcesine, hayatın nasıl olduğunu
fark etmesi için yirmi dört saat bir engelli gibi yaşamak suretiyle kendini
test etmelidir. Tabii ki bu
bilgilendirme medyaya da düşmektedir. Yardımlaşma noktasında İstanbul’u
örnek verecek olursak, İstanbul
Büyükşehir Belediyesi her yıl binlerce yetim ve öksüze, özürlüye, yaşlıya,
muhtaca bakmakta, ilçe- belde belediyeleri yetimler yardımlaşma ve dayanışma
derneği gibi kurullar çok etkin bir şekilde sosyal hizmetlerde
bulunmaktadır. Bu yüce
hizmetleri yerine getiren başta Çocuk Esirgeme Kurumunun bütün çalışanlarına,
bütün vakıf, dernek, belediye mensuplarına, yardımsever insanlara çocuklar
adına, kimsesizler adına, sokak çocukları adına, yaşlılar adına, muhtaçlar
adına, engelliler adına teşekkür ediyorum. Burada bir
çağrıda, bir de temennide bulunmak istiyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Güllüce, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. İDRİS GÜLLÜCE
(Devamla) – Çağrım şu: Her yaşta, her ekonomide, her konumda olan herkes ama
herkes bir engelliye, bir sahipsize, bir sokak çocuğuna, bir yetime, bir
yaşlıya dost olsun, arkadaş olsun, ağabey olsun, abla olsun, kardeş olsun, oğul
olsun, kız olsun. Temennim de şu:
Yüce Allah’ım bu milleti öyle güçlü kılsın, öyle güçlü kılsın, öyle güçlü
kılsın ki Türkiye’de değil bütün dünyada el uzatmadığımız, hizmet etmediğimiz,
derdiyle dertlenmediğimiz, sevgi köprüsü kurmadığımız tek bir tane çocuk,
yetim, öksüz, kimsesiz, aç, engelli, bakıma muhtaç insan kalmasın. Bütçemizin
ülkemize ve insanlığa hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Güllüce. AK Parti Grubu
adına ikinci konuşmacı Kahramanmaraş Milletvekili Cafer Tatlıbal.
Sayın Tatlıbal, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA CAFER TATLIBAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; Özürlüler İdaresi Başkanlığının bütçesi
üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Dünya ölçeğinde
özürlülere yönelik yapılan her türlü çalışmanın ana hedefi, özürlülerin
toplumsal yaşama tam ve eşit katılımının sağlanması ve güçlendirilmesidir.
İnsan hakları, temel özgürlüklerin tam olarak hayata geçirilmesi, özürlülerin
eşit fırsatlara sahip olmaları ve güçlendirilmeleri esastır. Özürlü olmakla hiç
kimsenin bağımsız yaşama hakkı, yaşamdan haz duyma hakkı, kendi tercihlerini
kullanma hakkı, topluma katkıda bulunma hakkı, bir meslek sahibi olma hakkı;
ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ve eğitsel alanlardan yararlanma hakkı,
fırsat eşitliği, tam katılım, istihdam, iyi bir yaşam standardına ulaşma ve
kendine yeterli olma hakkı, kendi sorunlarının çözümüyle ilgili konularda söz
ve karar sahibi olma hakkı kısıtlanamaz ve engellenemez. Özürlülerin, kendine
yeterli, toplumla kaynaşabilen, üretici bireyler olarak yetişmelerini sağlamak
için eğitsel, kültürel, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması gerekir.
Bütün hizmetler, olanaklar, avantajlar, özürlülerin toplumla kaynaşmalarını
engellemeyecek biçimde ve onların durumlarına ve ihtiyaçlarına uygun koşullarda
düzenlenmelidir. Özürlüler için asıl problem, sadece özrün kendisi değil,
toplumun özürlülere ilişkin yanlış anlayış ve ön yargılarıyla, sağlanan
olanakların yetersizliğidir. Her alanda
yeterli olanaklar ve fırsat eşitliği sağlandığı, ayrımcı uygulamalar ortadan
kaldırıldığı takdirde özürlüler de diğer insanlarla aynı düzeyde başarılı
olabilirler ve özürlü olmak o insanlar için basit bir fiziksel problem düzeyine
inebilir. Bir kişi yaşamın her alanında engellerle ne kadar az karşılaşırsa
özürlülüğünü de o kadar az hisseder. Türkiye özürlüler
araştırmasına göre ülkemizde 8,5 milyon özürlü vatandaşımız bulunmaktadır. 8,5
milyon özürlü vatandaş demek 8,5 milyon aile demektir ve her ailenin de
psikolojik yönden hasta olduğunu burada belirtmekte yarar var diye düşünüyorum.
Devlet ve millet
olarak bize düşen görev ise, bu vatandaşlarımızın hayatlarını mümkün olduğunca yaşanabilir
kılmaktır. Özürlülerin toplumsal yaşamın her alanında onurlu ve üretken bir
birey olarak yer almaları için özellikle AK Parti hükûmetleri
dönemlerinde pek çok ilerleme kaydedilmiştir. Örneğin, son 2008 yılı bütçesinde
özürlüler için 696 milyon YTL ödenek ayrılmıştır. Özürlüler İdaresi
Başkanlığının hazırladığı ve cumhuriyet tarihimizde bir ilk olan Özürlüler
Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle sağlık, eğitim, istihdam, sosyal yardım, bakım
ve ulaşabilirlik alanlarındaki tüm hizmetler iyileştirilmiş, bazıları da
yeniden düzenlenmiştir. Bu Kanun’la, temelde özürlülerin hayatını zorlaştıran
etkenlerin başında gelen fiziki çevre düzenlemeleri, binaların ve toplu taşım
araçlarının özürlülerin kullanımına uygun olmaması sorunlarına çözüm
getirilmiştir. Bu doğrultuda, büyükşehir ve
belediyeleri ve diğer belediyelerin şehir içinde kendilerince sunulan ya da denetimlerinde olan toplu taşıma hizmetlerinin yedi
yıl içerisinde özürlülerin erişebilirliğine uygunlaştırılması zorunlu
kılınmıştır. Ayrıca, özürlülere karşı ayrımcı uygulamaların yapılamayacağı
teminat altına alınmış ve buna aksi davrananlar için Türk Ceza Kanunu’na cezai
hükümler konulmuştur. Toplumumuzun kanayan yaralarından biri olan ve yükün
büyük kısmının ailelerin omzunda olduğu ağır özürlülerin bakımı konusunda köklü
düzenlemeler yapılmıştır. Böylelikle, ağır özürlülerimize özel bakım
merkezlerinde veya evlerinde bakılmakta ve buna ilişkin giderler devletimizce
karşılanmaktadır. Özürlüsüne kendisi bakan ebeveynlere de bakım ödemesi
yapılarak bütçeleri desteklenmektedir. Ekonomik ve sosyal yoksulluk içinde
bulunan ve bakıma muhtaç özürlülerimizin bakım ihtiyacının karşılanması, sosyal
devlet ilkesinin gereğidir. Ülkemizde, çok yetersiz olan bakım hizmeti
kapasitesinin artırılması kaçınılmaz olarak değerlendirilmiş ve bunun için,
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından hizmet satın alınmasının
yolu açılmıştır. Bu kapsamda, bakıma muhtaç özürlülere, evde ve Kurumda bakım
hizmeti verilmekte olup bu hizmetlerin iki asgari ücret tutarına kadar olan
kısmı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından ödenmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Tatlıbal, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. CAFER TATLIBAL
(Devamla) – Bütün bunlar Özürlüler Kanunu’nun çerçevesinde oluşturulan
hizmetlerden sadece burada sayabildiklerimizdir. Kanun’un yürürlük tarihinin
2005 yılının Temmuz ayı olduğu göz önüne alınırsa kısa zamanda ne kadar büyük
işlerin geçekleştirildiği daha iyi anlaşılacaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 8,5 milyon insanımızın sorunlarının çözümü için
çalışan Özürlüler İdaresi Başkanlığının, kurumsal ve beşeri kapasitesinin
artırılması, yetkilerinin genişletilmesi, çalışanlarının özlük haklarının
iyileştirilmesinin yapılması gibi önemli konularda desteklenmesi gereklidir. Değerli
milletvekilleri, Başkanlığın görev ve yetkisinin özürlülere sunulan hizmetlerin
koordinasyonuyla sınırlı tutulmasıdır. Planlanan ve mevzuatları oluşturularak
sunulan hizmetler konusunda, Başkanlığın takip ve denetleme yetkisi
bulunmamaktadır. Bu da hizmetlerin umulan nitelikte gerçekleşmesini
engellemektedir. Bu eksiklerin de bir an önce tamamlanarak Özürlüler İdaresi
Başkanlığının güçlendirilmesiyle, özürlülük alanında yapılacaklara yeni bir
ivme kazandıracağına olan inancımla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tatlıbal. AK Parti Grubu
adına üçüncü konuşmacı, Van Milletvekili Gülşen
Orhan. Sayın Orhan,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA GÜLŞEN ORHAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 mali
yılı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, AK Parti
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. 1989 yılında,
Başbakanlığa bağlı olarak kurulan Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı, 2004
yılında, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü biçiminde yeniden
yapılandırılmıştır. Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün kuruluş
amacı, ülkemizdeki sosyal sorunların tespitini yapmak, ailenin bütünlüğünü
korumak, güçlendirmek ve sosyal refahının artırılmasına yönelik ulusal ve
uluslararası bilimsel araştırmalar yapmak, projeler geliştirmek, desteklemek ve
bunların uygulamaya konulmasını sağlamaktır. Değerli
milletvekilleri, şimdi, aile kurumu neden önemlidir, biraz bunun üzerinde
durmak istiyorum. Bir ülkenin refahı, o toplumda var olan bireylerin mutluluğu,
sorumluluğu, refahıyla yakından ilgilidir. Mutlu, sorumlu bireyler, aileleri ve
sosyal çevreleriyle birlikte, onların etkilerinde gelişir ve şekillenirler.
Ülkelerin en küçük kolektif birimleri olan aileler, tek tek,
bulundukları ülkenin değerlerini ve kalkınmışlığını mikro düzeyde temsil
ederler. Kişi, bir vatandaş olarak ailede ne kadar mutluysa ülkenin bir
vatandaşı olarak kalkınmışlıktan ve refahtan o derece nasiplenir. Toplumun
kültürünü, değerlerini, inançlarını ve ülke vatandaşlarını birbirine kenetleyen
diğer bütün mefhumlarını, aileler barındırdığı bireylere kazandırır ve
bireyler, aileden aldıkları bu değer yargılarıyla yoğrulurlar, şekillenirler. Sayın
milletvekilleri, günümüz dünyası, bilgi ve bilişim çağına, aynı zamanda,
küreselleşmenin yörüngesine girmiş bir dünyadır. Küreselleşmeden kaçış, onu
reddetmek imkânımız yoktur. Bilişim hamleleriyle sıçramalar yaşayan küremiz,
küreselleşmenin birçok müspet taraflarıyla bir refah dünyası vaat ettiği gibi,
belli sakıncaları da ister istemez beraberinde getirmektedir. Bunların en
önemlisi, bizce, aile mefhumunun dejenere olması tehlikesidir. Kendi
değerlerini koruyup yüceltmiş olan toplumlar tarihte en uzun yaşamış devletleri
inşa eden toplumlardır. Kendi değerleriyle barışamayan toplumlarsa tarih
sahnesinden silinip gitmişlerdir. Bu, bozulmayan bir kuraldır. İşte bu noktada
aile kurumunun önemi bir kez daha hissedilmektedir. Biz kendimize has
değerlerimizi, hasletlerimizi devrettiğimiz ölçüde güçlü bir toplum olabiliriz.
Nedir bu değerlerimiz? Bu değerlerimiz, bize Mevlânâ’nın öğütlediği sevgi,
hoşgörü, insanlık ve kardeşliktir. Bu değerlerimiz, kendinden sonrakilere
adanmış hayatların tarihidir. Bu değerlerimiz, geniş bir aile içerisinde
yaşlısıyla genciyle fiziki olarak olmasa da manevi olarak yaşamak, bayramlarda
bir araya gelmektir. Büyüklerimizin deneyimlerine değer verip onlara
yaslanmaktır. Onlara hayatlarının sonbaharında hak ettikleri sevgi ve saygıyı
gösterip onların tecrübe hazinelerinden yararlanmaktır. Bayramlaşmaya gelen
çocuklarımızı apartman kapılarında kapıcılarla karşılamak değil, onları kendi
ellerimizle, tebessümlerimizle sevindirmektir. O değerlerimiz, kendi refahından
komşularını da hissedar etmektir. Bencilce tüketip paylaşma duygusundan yoksun
olarak etrafını mahrum bırakmak bizim değerlerimiz olamaz. Kendi köşesine
çekilip, bireysel duvarlar örüp kendini oraya hapsetmek bizim değerlerimiz
olamaz. Bizim değerlerimiz, sonsuz sevgi ve hoşgörü anlayışıyla tesis
edeceğimiz yurtta sulhun cihana taşmasına gönülden çaba sarf etmektir. Sayın
milletvekilleri, aile binanın en hayati sütununu teşkil eder. Ailede
yabancılaşma diğer bütün kurumları ve yapıları içeriden çürütür. Kuşaktan
kuşağa aktarılan değerlerin ve algıların dejenere olmadan çağa uydurulması,
toplumun bir bütün olarak dönüşüm ve gelişiminin anahtarı da yine aileden
geçer. Her birimizin mensubu olduğumuz aile kurumunun bizden sonraki kuşağa
bizim millî ve toplumsal değerlerimizi aktarması süreci içerisinde
yaşanabilecek hasarların minimum düzeyde gerçekleşmesi, dolayısıyla, sosyal ve
psikolojik anlamda sağlıklı kuşakların yetişebilmesi için sosyal devletin bu
alanda müdahalesi kaçınılmazdır. Bize göre, devletin aileye yönelik
faaliyetleri, devletin en önde gelen faaliyet alanlarından biridir. Aileye
yönelik çalışmalar yapan tek kurum olan Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğünün 2008 mali yılı bütçesi 4 milyon 720 bin YTL’dir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Orhan, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. GÜLŞEN ORHAN
(Devamla) – 2007 yılına göre yaklaşık yüzde 12 artış göstermiş olan bu rakam,
tabii ki, yeterli değildir, ancak oranın bu derece artmış olması AK Parti Hükûmetinin bu konudaki duyarlılığını ortaya koymaktadır. Konuşmama son
verirken, tek tek ailelerimizin ve bir bütün olarak
Türkiye ailesinin değerleriyle birlikte yarına sağlam adımlarla yürümesini
temenni eder, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti ve DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Orhan. AK Parti Grubu
adına dördüncü konuşmacı, Tokat Milletvekili Dilek Yüksel. Sayın Yüksel,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA DİLEK YÜKSEL (Tokat) – Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü, kadınlara eşitlik içinde sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi
alanlarda hak ettikleri statüyü kazanmaları amacıyla çalışmalar yapmak üzere
1990 yılında kurulmuştur. Genel Müdürlüğün öncelikli görevi, kadınlara karşı
ayrımcılığın önlenmesi, kadın-erkek eşitliği anlayışının kamu plan ve
politikalarına yerleştirilmesidir. Öncelikle şunu
belirtmek istiyorum: AK Parti İktidarı döneminde kadınlarımızla ilgili en
önemli gelişme, kadın milletvekillerimizin Mecliste
hem sayısal hem de oransal olarak artmasıdır. 5 Aralık günü kadınlara seçme ve
seçilme hakkının veriliş yıl dönümünü kutladık. 1935 yılında kabul edilen
Kanun’un çıktığı yıl yapılan genel seçim sonucunda TBMM’ye 18 kadın
milletvekili seçildi. Kadın milletvekilinin toplam milletvekiline oranı 1935
yılında yüzde 4,6’dır. Bu oran daha sonraki yıllarda sürekli olarak düşmüştür.
Günümüzde bu sayı 50 milletvekilidir ve ve yüzde 10
rakamı yakalanmıştır. Aslında, Türk
toplumunda kadın her zaman hak ettiği konumdaydı. Sözlü ve geleneksel hukuka
dayalı olan bu haklar cumhuriyetle birlikte yazılı hukuka da geçmiştir. Türk
kadını gerektiğinde eşiyle birlikte çalışmış, gerektiğinde savaşmış,
gerektiğinde ise örgütler kurmuştur. Türk kadını
kahramandır dedik: Kahraman Türk kadınının simgelerinden olan Nene Hatun, iki
çocuğunu evde bırakarak, düşmana karşı çarpışmış ve bir kahramanlık destanı
yazmıştır. Türk kadını
örgütçü dedik: Anadolu’nun Moğollar tarafından talan edildiği yıllarda Baciyani Rum Örgütünü görüyoruz. Günümüz Türkçesiyle “Anadolu Bacıları” anlamına gelen bu örgüt,
Anadolu kadınını örgütlemiş, zor zamanlarda birlik ve beraberlik sağlamış,
toplum mühendisliği görevi yapmıştır. Bu örgütün başındaki Fatma Bacı, Anadolu
esnafını örgütleyen Ahi Evran’ın eşidir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, hayatın her
aşamasında eşine destek olan, çocuklarına kol kanat geren kadınlarımızı hak
ettiği konuma getirmek için mücadele vermektedir. Ülkemizde kadın istihdamı her
geçen gün artmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumunun hane halkı iş gücü
araştırmasına göre, 73 milyonluk nüfusun 26,3 milyonunu on beş yaş ve
üzerindeki kadınlar oluşturuyor. Kadınlarımızın iş gücüne katılım oranı yüzde
23’e yükselmiştir. Bu rakamlar önümüzdeki yıllarda yükselmeye devam edecektir. Kadınlarımız
sadece çalışan olarak kalmamaktadır. İstihdam alanları oluşturan yatırımlar da
yapmaktadır. Genel Müdürlüğümüz bu hususta sivil toplum örgütleriyle ortak
çalışmalar yapmakta, projeler yürütmektedir. Bunlardan birisi de mikro kredi
uygulamalarıdır. Genel Müdürlüğümüz, mikro kredilerin tüm illere
yaygınlaştırılması hususunda yoğun çaba içerisindedir. Yine, ekonomik
değer oluşturan kadın girişimci sayısını artırmaya yönelik eğitim çalışmaları
da devam etmektedir. Bu eğitimlerde, var olan kadın girişimcileri güçlendirmek,
Türk kadın girişimcilerin dünyayla bütünleşmesini sağlamak ve Türkiye’nin
sosyal ve ekonomik gelişimine katkıda bulunmak başlıkları da yer almaktadır. Genel
Müdürlüğümüz çalışmaları yaparken sivil toplum örgütleriyle birlikte hareket
etmektedir. Eğer siz bu süreçte sivil toplum örgütlerini bir yana bırakırsanız,
başarıya ulaşamazsınız. Genel Müdürlüğümüz bundan sonraki çalışmalarını da
sivil toplum örgütleriyle iş birliği içinde yürütecektir. Eğitimin önemi her
geçen gün artmaktadır. Bu konuda, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü akademik iş
birliği ve araştırmalar neticesinde elde edilen bilgi birikimini halka sunma
noktasında uluslararası kuruluşlardan da kaynaklar kullanmaktadır. Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü koordinatörlüğünde Kadınlara Yönelik Şiddet İzleme Komitesi kurulmuştur. Bu Komitenin
yılda iki kez toplanması planlanmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Devlet Bakanlığımız koordinasyonunda yürütülen,
üniversiteler, kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri, özel sektör
ve yerel yönetimleri de kapsayacak şekilde 2006-2010 yılları arasında Kadına
Yönelik Şiddetin Önlenmesi Eylem Planı hazırlanmıştır ve uygulamaya
konulmuştur. Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü, yaptığı faaliyetleri kamuoyuna duyurabilmek için, Güney Doğu
Anadolu Bölgesi'ne yapılan çalışmaların bölgeye kazandırdığı değerlerin
anlatılması ve yöre halkının bilgilendirilmesi için altı bölümden oluşan bir
belgesel film hazırlamıştır. Konuyla ilgili olarak TRT'yle imzalanan protokol
yürürlüğe girmiştir. 2007 yılında düzenlenen Görme Engelli Kadınlar
Kurultayı'nın 2'ncisi 2008 yılında gerçekleştirilecektir. Engelli kadınlarımıza
yönelik çalışmalar sadece görme engellilerle sınırlı kalmayacaktır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Yüksel, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. DİLEK YÜKSEL
(Devamla) – Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, tüm çalışmalarında sevgiyi ve
saygıyı ön plana çıkarmaktadır. Ne kadar çalışırsanız çalışın eğer sevginiz
yoksa başarıyı yakalama şanısınız yoktur. Mevzuatın soğuk duvarları
kadınlarımıza hizmet vermekten uzaktır, biz bunun bilincindeyiz. Sonuç olarak,
yapılanlar yeterli midir? Tabii ki değildir. Biz, kıt kaynaklarla daha güzel ne
yapılır, nasıl yapılır, bunların planlamasını yapacağız. Türk kadını her zaman
ailesinin, ülkesinin kalkınması için olması gereken yerde olmuştur, bundan
sonra da olacaktır. Türk kadını çalışkandır, vefakârdır, azimlidir. Bir
atasözümüz vardır "Yuvayı diş kuşu yapar." diye. Evet, yuvamızı da
yapacağız, ülkemizi de her açıdan gelişmiş ülkeler seviyesine getireceğiz. Bütçemiz
hayırlara vesile olsun. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –Teşekkür
ederim Sayın Yüksel. AK Parti Grubu
adına beşinci konuşmacı, Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar. Sayın Ayar,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA EYÜP AYAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2008 mali yılı bütçesi hakkında söz almış
bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı deyince, çalışanıyla çalışmayanıyla, emeklisiyle, toplumun
büyük kesimlerine hizmet eden önemli bir Bakanlığımız. Türkiye, Avrupa
içerisinde en genç nüfusa sahip olmasına rağmen, maalesef geçmiş yıllardaki
popülist politikalar yüzünden sistem âdeta çökmüş, aktüeryal
dengeler bozulmuş ve genç yaşta emeklilikler, otuz sekiz-kırk yaşlarında, doğru
dürüst prim ödemeden, geçmişe yönelik borçlanmalarla beraber sistem tıkanma
noktasına gelmiştir. İktidara
geldiğimizde, Bağ-Kur, SSK, İŞKUR gibi devasa kuruluşların kanunu yoktu; israf,
yolsuzluk, keyfilik had safhaya ulaşmıştı ve Bakanlık, çalışanların maaşını
ödemekte ve sağlık hizmetlerini vermekte gerçekten güçlük çekiyordu. İktidara
geldiğimizde, Türkiye’ye bir baktığımız zaman, o günleri anlatırken bazıları
rahatsızlık duyuyorlar. Kusura bakmasınlar, o günü, 2000 yılını ortaya koymadan
bugünü daha rahat anlatamıyoruz. BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Anlat anlat, rahatlarsınız! EYÜP AYAR
(Devamla) – Yani, 2002 yılındaki millî gelirin 181 milyar dolar olduğunu
söylememiz gerekir ki, bugün millî gelirin 490 milyara geldiğinin ne demek
olduğu daha iyi anlaşılabilsin. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Borç ne kadar, borç, borç? EYÜP AYAR
(Devamla) - Bugün, asgari ücret net 419 YTL. Gerçekten az, ama bunun 2002
yılında 190 YTL olduğunu söylemeliyiz ki aradaki farkı ortaya koyabilelim.
Keşke, 2002 yılında bu rakam 400 YTL olsaydı da biz de bunu bugün bin YTL’lere çıkarmış olsaydık. ŞENOL BAL (İzmir)
– Borçları söyle, borçları. EYÜP AYAR
(Devamla) – AK Parti döneminde her şey iyiye gidiyor ve bunu milletimiz yakinen görüyor. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Maşallah! Maşallah! EYÜP AYAR
(Devamla) – Daha önceki hükûmetin yaptıklarını, o
günleri çok iyi hatırlıyoruz. AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Yakında toplanıp gelecekler Meclise doğru. EYÜP AYAR
(Devamla) – Bütçenin tamamına yakını, vergilerin tamamına yakını faiz
giderlerine neredeyse gidiyordu, bütçenin üçte 1’i açıktı. Her gün hangi
yolsuzlukla uyanacağımızı bekliyorduk. Türkiye, o kara günleri inşallah bir
daha görmez. BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Olacakları söyle, olacakları. EYÜP AYAR
(Devamla) - Zaten, işler iyi gitmediğinden dolayı üç buçuk yıl içerisinde bir
erken seçim kararıyla beraber o günkü parlamento gitti, gidiş o gidiş. Şimdi, bugüne
bakacak olursak… MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Yolsuzlukta bir eksiklik yok, aynen devam ediyor. EYÜP AYAR
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, işsizlik, Türkiye’nin en önemli
sorunlarının başında geliyor. Bu sorun, bugünkü bütün dünya ülkelerinin de
sorunudur. Biz iktidara geldiğimizde yüzde 10,3 olan işsizlik oranını, bütün
gayretlerimize rağmen, Ağustos 2007 tarihi itibarıyla yüzde 9,2’ye
düşürebildik. Türkiye çok genç bir nüfusa sahip. Yüz binlerce yeni gencimiz
istihdam alanına giriyor. Tarımdan, kırsaldan kentlere yoğun bir göç var. BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Göçün sebeplerini söyle. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Varoştan makarna toplamaya geliyorlar. EYÜP AYAR
(Devamla) – Bütün bunlara rağmen işsizlikte de AK Parti İktidarı bir başarı
sağlamıştır. Teşvikler verdik,
kırk dokuz ile teşvik verdik. Bu dönem sektörel ve
bölgesel bazda teşvikler verilecek. Asgari ücretin… SÜLEYMAN LATİF
YUNUSOĞLU (Trabzon) – Ne fayda gördünüz? EYÜP AYAR (Devamla)
– Ne fayda mı gördük? 230 bin insanımız bu bölgelerde yeniden işe başlamış
oldu. (AK Parti sıralarından alkışlar) OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kaç milyon kişiye makarna verdiniz? EYÜP AYAR
(Devamla) – İstihdamın üzerindeki yeni yükleri kaldırıyoruz, ağır yükleri
kaldırıyoruz. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Makarna paketini kaç milyon kişiye verdiniz? EYÜP AYAR
(Devamla) - Bakınız, sanal bir asgari ücret vardı. Ben o işleri iyi bilirim.
Yirmi sene serbest muhasebecilik yapmışım, ben araziden geliyorum. BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Belli, belli! EYÜP AYAR
(Devamla) Sanal asgari ücret vardı. Biz bunu gerçek asgari ücretle
denkleştirdik ve bu 7 puan bir prim almamak demektir. AKİF AKKUŞ
(Mersin) - Sanal fatura da hazırladınız mı? OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Naylon, naylon! EYÜP AYAR
(Devamla) – Beş yıl, dönem içerisinde yapmış olduğumuz bu teşviklerde, kurum
14,4 milyar YTL prim almamıştır. Bu da büyük bir katkıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Ayar, konuşmanızı tamamlayınız lütfen. Buyurun. EYÜP AYAR
(Devamla) – Kayıt dışı mücadele gerçekten önemli bir sorundur. Kurum, KADİM Projesi’yle beraber bu konuda ciddi
çalışmalar yapmaktadır ve yüzde 52 olan kayıt dışı istihdamı yüzde 48’lere
indirdik. Ama, tabii ki, bu yeterli değil. Türkiye’de maalesef çalışanların
yüzde 27’si prim ödeyebiliyor ve sosyal güvenlik açıkları bütçe üzerinde büyük
yükler oluşturmaktadır. Bu yıl 26,4 milyar YTL, önümüzdeki yıl 28,8 YTL sosyal
güvenlik açıklarından dolayı bütçeye bir yük geliyor. Bu, tabii ki sürdürülebilir
bir tablo değildir. Çalışma ve sosyal güvenlik hayatında reformlar yapıyoruz.
Yapacak olduğumuz köklü değişikliklerdir. Mali yönden sürdürülebilirlilik,
genel sağlık sigortasının hayata geçmesi ve tek
emeklilik, tek çatı altında bir norm ve standart birliğini oluşturmak için
Bakanlığımız ve Hükûmetimiz çalışmalarına devam
ediyor. Ben, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesinin, hem Bakanlık mensuplarına hem ülkemize
hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce Meclisi bir kez daha saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ayar. AK Parti Grubu
adına altıncı konuşmacı Çorum Milletvekili Agâh Kafkas. Sayın Kafkas,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal
Güvenlik Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerine AK Parti Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Üzerinde
konuştuğumuz kurum 20 Mayıs 2006’da kurulmuş genç bir kurum. Ama, sosyal
güvenlik sistemimizin tarihine bakarsanız 1936’da ilk defa İş Kanunu’yla Türk
hukuk mevzuatına girmiş, 1946’da İşçi Sigortaları Kurumu olarak ilk defa
kurumsal yapıya kavuşmuş altmış yıllık bir kurumun mazisini konuşuyoruz. Ancak,
beş tane temel kanun sosyal güvenlik sistemimizde ortaya konulmuş; bu, iki yüzü
aşkın değişikliğe uğramış ve artık, gelinen noktada özünü ve temel hedeflerini
neredeyse yitirecek hâle geldiği bir sistemden, AK Parti İktidarıyla, bugüne
kadar siyaset adına konuşan herkesin “Artık, sosyal güvenlik sistemimiz
sürdürülebilir olma şansını kaybetmiştir. Çağdaş normlarla, eşit, adil,
sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi, norm ve standart birliği içerisinde
tek çatı altında kurulsun.” iddiasını AK Parti İktidarı, geçen dönem, birinci
AK Parti İktidarında uzun bir uğraşla ve olabildiğince sosyal tarafların
katılımını sağlayarak bir sosyal güvenlik reformunu hayata geçirmiştik. Hayata
geçirilen sosyal güvenlik reformu niye hayata geçirildi? Biraz önce söylediğim gibi, artık, sürdürülebilme
şansını kaybetmiş, aktüeryal dengesini tamamen
yitirmiş. Bugün fotoğrafa
baktığınız zaman, Emekli Sandığında, SSK’da ve Bağ-Kur’daki çalışan aktif
sigortalıları toplarsanız yaklaşık 15 milyondur; emeklilerin sayısını bu üç
kurumda toplarsanız 7,5 milyon kişiyi kapsamaktadır, kabaca söylediğiniz
takdirde. Bütün çağdaş dünyada, yaşlı nüfusun olduğu Avrupa’da bile 4 kişiye 1
kişinin düştüğü aktüeryal denge hesabında bizde
neredeyse -2 kişiye 1 kişiden daha az- 1,99’a düşmüştür. Böylesine
sürdürülebilme şansının olmadığı bir yapının içerisinde sosyal güvenlik
reformunu hayata geçirdik, ama, maalesef, hukuksal bir iş kazası yaşadı. Ana
muhalefet partimizin ve Sayın Cumhurbaşkanımızın Anayasa Mahkemesine götürerek
kanunun bazı maddelerini iptal
etmesi, ki, burada eşitsizlikte eşitliği bulma gayreti gibi yorumlanabilecek
bir hukuk kazası yaşanmıştır, çünkü, bugüne kadar Anayasa’nın temel ilkesi
eşitlik ilkesi çerçevesindeyken, bugün baktığınız zaman, memurlara daha farklı,
daha bir eşitlik, başka bir eşitlik çerçevesinde bakacaksınız gibi bir durumun
ortaya çıkması, sosyal güvenlik sistemimizin bu dönem, yılbaşında yürürlüğe
girecek sistem ve şu anda mesafe kaydedeceğimiz yapıyı yeniden başa döndürmüş
ve şu anda bu konuda değişiklikler üzerine Hükûmetimiz
gerekli hazırlıkları yapmıştır. Çalışma, Aile, Sağlık ve Sosyal İşler
Komisyonumuz bütünü üzerinde görüşerek Plan Bütçe Komisyonuna bu yasayı intikal
ettirmiştir. Tarihin önemli
bir kavşağındayız sosyal güvenlik açısından. Burada, iktidarıyla muhalefetiyle,
bütün toplum kesimleri gereken desteği verip sağlıklı bir sosyal güvenlik
yapılandırmasını hayata geçirmek mecburiyetindeyiz, çünkü, bu ülkenin olmazsa
olmazıdır. 70 milyon insanın doğumundan ölümüne kadar ve ondan sonraki
nesillerinin hayattaki yaşam standardını belirleyecek en önemli düzenlemedir ve
ilk defa, cumhuriyet tarihinde bir yasayı hazırlarken, önümüzdeki elli yıllık
bir perspektifte, bir vizyonda elli yılı Türkiye’nin yarınına yönelik bir
hazırlık ve bir çalışma ortaya konulmuştur. Bunun hayata geçmesinde
herkes gereken desteği vermelidir diyorum. Şu anda
Türk-İş’in Genel Kurulu devam ediyor. Sayın Genel Başkanımız Türk-İş’in Genel
Kurulunda söylediği gibi, sosyal güvenlik sistemimizin de sağlıklı işlemesinin
yolu, çalışanların sağlıklı bir şekilde örgütlenmesi, örgütlenmenin önündeki
engellerin ortadan kaldırılarak sağlıklı bir yapı içerisinde örgütlemelerini
sağlayarak kayıt dışının önlenmesine katkı vermelerini ortaya koymak
durumundayız. Bu nedenle de, Çalışma Bakanlığımız bir an önce 2821 sayılı
Sendikalar Kanunu, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –Sayın
Kafkas, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. AGÂH KAFKAS
(Devamla) – … Grev ve Lokavt Kanunu’nu bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisine
getirmelidir. Sosyal tarafların mutabakatıyla, çağdaş normlarla çalışma
hayatını, İş Kanunu’nu nasıl düzenlemişsek çalışma hayatını da çağdaş normlarla
düzenleyerek, kayıt dışıyla mücadelede daha somut adımlar atmalıyız ve sosyal
güvenlik sistemimizin daha iyi işlemesine katkı vermeliyiz diye düşünüyorum ve
bu nedenle, emeği geçen herkese saygılarımı sunuyorum. Kısa süre
içerisinde Kurumumuz yeni bir yapıya kavuşmuştur ve Kurumumuzun yeni
teknolojiler de kullanarak kayıt dışıyla mücadele konusunda da bundan sonraki
süreçte gerekli katkıyı vereceğine inanıyorum. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kafkas. AK Parti Grubu
adına son konuşmacı Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık. Buyurun Sayın
Çığlık. (AK Parti sıralarından alkışlar) AKP GRUBU ADINA
FAZİLET DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008
yılı bütçe görüşmelerinde, Mesleki Yeterlilik Kurumu hakkında konuşmak üzere,
grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Parlamentomuzu ve aziz
milletimizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin en büyük zenginliklerinden biri olan
gençlerimiz ve genç nüfusumuz, gelecekte bilim ve teknoloji yarışında ülkemizi
en önde taşıyacak büyük değerlerdir. Bu değerlerin her alanda gelişmesi ve
küresel rekabette yerini alabilmesi, dünya ülkeleriyle bilim, teknoloji ve
bilişim alanında mesafeyi kapatması, ancak eğitime yapılan yatırımla mümkündür.
Bu bakış
açısıyla, teknolojinin baş döndürücü bir biçimde geliştiği dünyada insanımızın
bu yarışta var olması, iyi donanımlı yetişmesiyle doğru orantılıdır. Modern
dünyada iktisadi kalkınmışlığın güç kaynağı, iyi yetişmiş, mesleki branşlarda
yeterli eğitimi almış insan olduğu hususunda otoritelerin düşünceleri olduğu da
kesindir. Bu açıdan, ülkeler sadece petrol, kömür, altın vesaire gibi maddelere
sahip olduklarından dolayı değil, iyi eğitimli, çalışkan ve dinamik yurttaşlara
sahip oldukları için zenginleşip güçlenirler. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugüne kadar farklı iktidarların kısa vadeli eğitim
politikalarıyla bu ülke büyük bir zaman kaybı yaşamıştır. Özellikle mesleki
yeterlilik alanında uygulanmamış projeler ve neticesinde, birikmiş problemler
bugüne yönelik işleri ağırlaştırmıştır. Bu kaybedilmiş yılların ağır yükünü
bugün Hükûmet olarak kaldırmak için var gücümüzle
çalışıyoruz. Özellikle yeniden yapılanma çerçevesinde, ülkemizin sosyopolitik ve jeopolitik imkânları ve genç nüfusu bu
anlamda ele alınarak Mesleki Yeterlilik Kurumunun güçlendirilmesi en büyük
hedeflerimiz arasındadır. Özellikle bu alanda yapılmakta olan eğitim ve
istihdam arasında doğru ilişkinin kurulması, potansiyeli değerlendirme
açısından önemli bir çalışmadır. Bu çalışmalar neticesinde içinde bulunduğumuz
şartlar değerlendirildiğinde iş gücü piyasasının ihtiyaç duyduğu niteliklerin
sürekli değiştiğini görüyoruz. Mesleki
yeterliliğin güncel ihtiyaçlara göre temininin sağlanması artık kaçınılmaz
olmuştur. Bu da insanımızda, yeni mesleklerde iş bulma, özellikle değişen
teknolojiye uyum sağlama, yeni beceriler edinme ve sürekli kendini geliştirme
adına önemli bir kazanımdır. Bu noktadan bakıldığında, mesleki yeterlilik
eğitimini kamuoyuna tanıtmak, ilgi ve isteği artırmak, ülke için çok önemli
eğitim kollarından biri olduğunu bilmek ve desteklemek herkesin ortak düşüncesi
olmalıdır. Bu destek verildiğinde kalitenin üretime yansıtılması görülecektir.
Her türlü üretimin standartlara ulaştırılması ortaya çıkacaktır. Piyasanın
uluslararası firmalarla rekabet edebilecek şekilde gelişmesi sağlanacaktır ve
teknik ara insan gücü kaynaklarının toplumun hizmetine sunulması var olacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde ulusal yeterlilik sisteminin kurulmasına
yönelik çalışmalar 1980’li yılların sonunda başlatılmış ise de geçtiğimiz yıla kadar bu alanda yasal düzenleme yapmak
mümkün olmamıştır. Mesleki Yeterlilik Kurumu, Avrupa Birliği müktesebatıyla
uyumlu ulusal yeterlilik sistemini kurmak üzere 21 Eylül 2006 tarihinde yüce
Meclisimizde kabul edilen 5544 Sayılı Kanun’la çalışma hayatımıza
kazandırılmıştır. Mesleki
Yeterlilik Kurumunun ana görevleri şunlardır: Ulusal mesleki
yeterlilik sisteminin esaslarını belirlemek, ulusal meslek standartlarının
hazırlanmasını sağlamak, meslek standartlarına göre eğitim verilmesi için Millî
Eğitim Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kuruluyla iş birliği yapmak, mesleki
yeterlilik alanında sınav ve belgelendirme sistemini kurmak ve işletmek, hayat
boyu öğrenmeyi desteklemek, edinilmiş meslek becerilerinin belgelendirilmesini
sağlamak, bireylerin aldıkları yeterlilik belgelerinin başta Avrupa Birliği
olmak üzere yurt dışında tanınırlığını sağlamak ve Türkiye’de çalışacak
yabancıların mesleki yeterlilik belgesini doğrulamaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özetlemem gerekirse, meslek alanında eğitim veren
kurumlar, maalesef dünya pazarlarında rekabet edebilecek nitelikli ara
elemanların yetiştirilmesini gerçekleştirememiştir. Nitelikli mal ve hizmet
üretimi hedefleyen iş piyasası vasıfsız olarak mezun olan bu kesime gerekli ilgiyi
gösterememiştir. Bunun neticesi, mezunlar genellikle branş dışı alanlarda
asgari ücret karşılığında istihdam edilmişlerdir. Türkiye, artık teknik eğitime
yönelik bu sistemiyle yükünü kaldıramaz hâle gelmiştir ve neticesinde, eğitimin
uzun bir süreç olduğunu bilerek, geçmiş dönemlerde uygulanan meslek liselerini
diploma fabrikası statüsünden çıkarmak ve üniversite kapılarındaki yığılmayı önlemek için Hükûmet olarak “Mesleki Eğitim Reformu”yla tüm bunları
sağlayacak, bu yarayı saracak, ülke için yeni ufuklar açmaya vesile olacaktır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Çığlık, konuşmanızı tamamlayınız. FAZİLET DAĞCI
ÇIĞLIK (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Gerekli destek
verilip sabırlı olunduğunda Mesleki Yeterlilik Kurumunun kanunla verilen
görevlerini başarıyla yerine getireceğine inanıyorum. Bu duygu ve
düşüncelerle tüm kamu kurum ve kuruluşlarımızın bütçelerinin ülkemiz,
milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum. Yüce Meclisimize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çığlık. Sayın
milletvekilleri, AK Parti Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır. Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına ilk konuşmacı, Şırnak
Milletvekili Sevahir Bayındır. Buyurun Sayın
Bayındır. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. DTP GRUBU ADINA
SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 2008 bütçe görüşmelerinin yapıldığı bugün kadın, çocuk,
engelli vatandaşlarımıza ayrılan bütçeyle ilgili DTP Grubu adına konuşma yapmak
üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Doğumdan ölüme
kadar, savaş zamanında olduğu kadar barış zamanında da kadınlar, devlet, toplum
ve ailelerinin ellerinde şiddet ve ayrımcılığa maruz kalmaktadır. Kadınlara
yönelik şiddet, evrensel olmakla birlikte birçok kadın, etnik kökeni, sınıfı,
kültürü, cinsel kimliği nedeniyle de ayrıca hedef seçilmektedir. Kadınlar
militarizme, devlet şiddetine, aile içi şiddete, namus adı altında işlenen
cinayetlere, tacize, tecavüze, cinsiyetçiliğe, emeklerinin sömürülmesine,
cinsel kimliklere karşı ayrımcılığa, zorla evlendirilmeye; kısacası kadına
yönelik fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddete karşı mücadele
etmektedirler. Ancak, bu yeterli değildir. Kadına yönelik şiddetle mücadele
başta devlet olmak üzere en üst düzey yetkililerden bağımsız kişilere kadar
herkesin sorumluluğundadır. Çünkü, toplumsal cinsiyet eşitliği olmadan, gerçek
anlamda eşitlikçi, çoğulcu, demokratik bir sistemden söz edilemez. Türkiye geneline
baktığımızda, istatistiklerin korkunç boyutlara ulaştığını görmekteyiz.
Bağımsız bir kadın kuruluşu olan KA-DER, yaptığı bir çalışmada belirttiği
üzere, her 4 kadından 1’i dövülmekte, cinsel ilişkiye zorlanmakta ya da taciz edilmektedir. Cinayet sonucu ölen kadınların
yüzde 40 ila 70’i partnerleri tarafından öldürülmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şiddet, bireye
zarar vermek veya sindirmek için yapılan tüm fiziksel, psikolojik, ekonomik ve
sosyal davranışların bütünüdür. Bu bağlamda, kadının iş ve eğitim hayatından koparılıp
eve mahkûm edilmesi en büyük şiddettir. İstatistiklere göre, günümüzde okuma
yazma bilmeyen vatandaşlarımızın yüzde 75’i kadın iken, yüzde 25’i erkektir.
Ülkemizde on beş yaş üstü kadınların yalnızca yüzde 24,8’i iş gücüne
katılırken, erkeklerde bu oran yüzde 72,2’dir. Parlamentoda temsil oranı,
henüz, ne yazık ki, sadece yüzde 10’lara ulaşmaktadır. Bu, bugüne kadarki en
yüksek temsil oranıdır. Türkiye’de, bugüne kadar, hiçbir hükûmette
2’den fazla kadın bakan olmamıştır. Anayasa ve siyasi parti yasalarında
yapılacak değişikliklerle, kadın kotası anayasal bir zorunluluk hâline
getirilmelidir. Kota uygulamaları sadece siyasal alanla sınırlı tutulmamalı,
tüm çalışma yaşamında da hayata geçirilmelidir. Ülkemizin 1986
yılında imzalamış olduğu bir Birleşmiş Milletler sözleşmesi olan CEDAW’a göre devletler, kadınların eşitlik, yaşam, eğitim,
çalışma, özgürlük ve güvenlik haklarını, ayrımcılık, işkence ve zalimane,
insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye maruz
kalmama hakkını güvence altına almak için gereken önlemleri almak zorundadır.
Kadın-erkek eşitsizliğini giderebilmek ve kadına karşı şiddeti önleyebilmek
için, öncelikle yasal düzenlemeler tamamlanmalı ve bir an önce hayata
geçirilmelidir. Acilen hayata geçirilmesini öngördüğümüz önlemlerin bazıları
şunlardır: 2006/H7 sayılı
Başbakanlık Genelgesi olumlu bir gelişmelidir. Ancak genelgelerin hayata
geçirilmesi ve izlenmesi önemlidir. Genelgelerle sorumluluk vermek uygulamaya
ilişkin olabilir, ancak, öncelikle yasaların bu doğrultuda düzeltilmesi gerekmektedir.
Hayata geçirme ise ancak yasal düzenlemelerle olur. Erkek egemen
zihniyetin tasfiyesini sağlamak üzere, toplumsal cinsiyet eşitliği komitesi bir
an önce kurulmalı ve bu komiteye uygulamaları denetleme yetkisi verilmelidir.
Toplumumuzun yarısını oluşturan ve pek çok sorunla mücadele etmek zorunda kalan
kadınlar ve yaşadıkları zorlukların Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde,
Aile, Sağlık, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda ele alınması yeterli
değildir. Bir an önce, yalnızca kadın sorunlarıyla ilgilenen, 17’nci komisyon
olan kadın komisyonu oluşturulmalıdır. Kadın-erkek
eşitliğinin ana politikalara yerleştirilebilmesi için üç ana unsur mutlaka göz
önünde bulundurulmalı ve hayata geçirmek için kadın-erkek eşitliği sağlanana
dek geçici özel önlemler alınmalıdır. Bu unsurlar: Kaynak dağılımı, hak
dağılımı ve sorumluluk paylaşımıdır… Kadın sorunu sizi ilgilendirmiyor galiba…
Bunların hayatın her alanında dengeli bir biçimde uygulanabilirliği için, her
bakanlık kendi bünyesinde kadın çalışmalarına ilişkin fon ayırmalı
ve yapılan çalışmalar her yıl Başbakanlığa aktarılmalıdır. Başbakanın bizzat
kamuoyuna da açıklayacağı sonuçlar bağımsız kadın örgütleri tarafından
değerlendirilmelidir. Karar
mekanizmalarında kadının rolünün eşitliği ve iyileştirilmesi için uygulamaları
ve bu konuda engellerin kaldırılmasına ilişkin çalışmalar yapılmalıdır. Bu
çalışmalardan bazıları; çocuk, hasta, yaşlı ve engelli hizmetleri
yaygınlaştırılmalıdır. CEDAW ve bu
raporun 5’inci maddelerinde yer alan geleneksel cinsiyet rolleri ve kalıplaşmış
değer yargılarının dönüştürülmesi için ebeveyn izinleri yasası çıkarılmalıdır. CEDAW “her alanda
geçici önlem alınır” ifadeli 4’üncü maddesine dayanarak kanun önünde ve
toplumsal yaşamda fiilî eşitlik sağlanıncaya kadar, başta Anayasa olmak üzere
yaşamı düzenleyen tüm yasalarda geçici özel önlem politikası olan kotanın yer
alması ve uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir. Kadın
istatistiklerinin bulunmayışı ve var olanlara ulaşma zorluğu henüz
halledilmemiş temel bir sorun olarak görülmüştür. Siyasi Partiler
ve Seçim Yasası’nın cinsiyet eşitliği sağlayıcı düzenlemeler içermesi
gerekmektedir. Ülkemizde 5393 sayılı Belediyeler Yasası 14’üncü maddesinde
“Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50 bini geçen belediyeler, kadınlar ve
çocuklar için korumaevleri açar.” hükmüne rağmen, bu
yaygın olarak uygulanmamaktadır. Yerel yönetimlere bağlı kadın müdürlükleri
vardır. Ancak, yetkilerini ve sorumluluklarını belirleyen yönetmelikler
çıkarılmadığı için işlevsiz durumdadırlar. İçişleri Bakanlığının gerekli
yönetmelikleri bir an önce çıkarması şarttır. Bu nedenle, belediyelerin ve SHÇEK’in açtığı sığınaklar yetersiz kalmakta ve pek çok
kadının can güvenliği sağlanamamaktadır. Toplam otuz üç adet kadın sığınma
evinin sayılarının artırılması çalışmaları devam etmektedir. Ancak, bütçeden
ayrılan kısıtlı miktarla bunu başarılı kılmak çok da mümkün olmayacaktır.
Hazine yükünü azaltılabilmek için, SHÇEK veya bağımsız kadın kuruluşlarına
bağlı kadın sığınma evlerine mali destek veren firmalara verdikleri destek
ölçüsünde vergi indirimi sağlanmalıdır. Ev kadınlarının
emeklerinin görünür kılınması için gerekli çalışmalar yapılmalı, sosyal güvence
ve emeklilik hakkına kavuşturulmaları için bir ödenek ayrılmalıdır. Avrupa Birliği
2007 İlerleme Raporu’nda da belirtildiği gibi, özellikle kırsal kesimde
ilköğretim seviyesindeki kız çocukları okul bırakma durumunda kalmaktadır. Her
ne kadar kız çocuklarının ilköğretim düzeyinde okullaşma oranı arttıysa da kız
ve erkek çocukları arasında ortaöğretim düzeyindeki büyük fark devam
etmektedir. Ayrıca, yetişkin
kadın eğitimlerine de gereken önem verilmeli, hayat boyu eğitim anlayışı
çerçevesinde çalışmalar yapılmalı, meslek eğitimleri verilmeli ve istihdam
olanakları yaratılmalıdır. Şiddete uğrayan kadınlar iş ve beceri eğitimlerinden
ücretsiz yararlanmalı ve işe yerleştirmede bu kadınlara pozitif ayrımcılık
uygulanmalıdır. Bu arada, kadın
ve çocukların geçim giderleri için İŞKUR’da gerekli
düzenlemeler yapılmalı, bunun için bir fon ayrılmalıdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kadına yönelik şiddet ataerkil zihniyetten kaynağını
almaktadır. Avrupa Birliği müktesebatı gereği de olarak kadın-erkek eşitliği
çerçeve yasası bir an önce çıkarılmalıdır. Oysa, 2007 yılında başlamış olan
Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi kapsamında 2008 yılı için
öngörülen çalışma, toplumsal cinsiyet eşitliği kurumu taslak modelinin
oluşturulmasıdır. Bu durumda, projenin hayata geçmesi
en az iki yıl daha sürecektir. Çalışmalar oldukça yavaş yürümektedir. Yapılması gerekenlerin
bunlarla kısıtlı olmadığı, ancak, sadece yukarıda saydığımız önlemleri bile
gerçekleştirebilmek için SHÇEK ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü için
öngörülen bütçe payının ne kadar az olduğu ortadadır. Hem uluslararası
çalışmalar yapması hem de kadın sorunlarına ilişkin politikalar üretmesi
beklenen Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün toplam bütçeden aldığı pay sadece 3
milyon 592 bin YTL’dir. Yukarıda da
belirttiğimiz gibi her bakanlık içinde oluşturulacak olan kadın-erkek eşitliği
birimleri kurulur ve kaynak, yani bütçe dağılımında da eşitlik sağlanırsa tüm
kadın çalışmalarının bu ufak bütçenin içine sığdırılmaya çalışılmasına gerek
kalmayacaktır. Devletler, gerçek
anlamda ileriyi gören, eşitlikçi ve yaratıcı politikalar üretip bu politikaları
ilgili yasa ve yönetmeliklerle desteklemek zorundadırlar. Yoksa, bugün
yapıldığı gibi kısa bir süre içinde sona eren ve uluslararası kuruluşlara ihale
edilen kampanyalar politika yaratmak anlamına gelmeyecektir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ele almak istediğimiz bir diğer konu da engelli
vatandaşlarımızla ilgili yapılan çalışmalar ve bütçeden ayrılan paydır.
Hatırlayacak olursak, AKP Hükûmeti seçim öncesi,
Seçim Beyannamesi’nde engellilere geniş yer ayırmış
ve engelli vatandaşlarımıza evlerinde bakılmaları hâlinde yaklaşık 403 YTL,
özel bakım merkezlerinde bakılmaları hâlinde ise aylık 806 YTL ödenmesi
uygulaması başlatmıştır. 2007 yılı için 65 bin engellimizin bu imkândan
yararlanması programlanmıştı. Bugün AKP Hükûmeti
engelli çocuklara eğitim veren özel eğitim ve rehabilitasyon kurumlarına
verdiği ödeneği, eğitim masraflarının çok arttığı ve uygulamanın istismara
uğradığı gerekçesiyle büyük bir ölçüde geri çekmektedir. İstismarları önlemek
için politika üretmek yerine verilen hakları geri almak, engelli
vatandaşlarımızı olduğu kadar sektöre yatırım yapan pek çok insanı, eğitmenleri
ve diğer çalışanları da mağdur etmekten başka bir işe yaramaz. Böylesine önemli
bir sorunu özel sektörün insafına bırakmak yerine, sosyal devlet sorumluluğu
kapsamında gerekli hizmetler verilmelidir. 2006 yılında yapılan
değişikliklerle, engellilerin özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinden
eğitim alması hâlinde eğitim giderlerinin karşılanması ve engelli çocuk başına
388,8 YTL ödeme yapılmasına karar verilmişti. Bu değişiklikle beraber, eğitim
gören çocuk sayısı 67 binden 161 bine ulaşmıştır. Ancak, 20 Kasımda yayımlanan
ve 1 Ocakta yürürlüğe girecek olan bu düzenlemeyle ödemeleri geri çekilecek,
engelli öğrenciler normal okullara yönlendirilerek onların okula gidebilmeleri
için her türlü tedbirin okul bünyesinde alınması sağlanmaya çalışılacaktır. Ayrıca, 5378
sayılı Kanun’un geçici 2’nci maddesinde de belirtildiği üzere, özürlü
yurttaşlarımız için tüm fiziki engellerin en geç yedi yıl içinde kaldırılacağı
belirtilmişken, bu konuda yapılan çalışmaların oldukça yetersiz olduğu
ortadadır. Eski kamu binalarını, yolları, kaldırımları yenilemek bir yana
dursun, yeni yapılan binaların çoğunda da engelli vatandaşlarımız göz ardı
edilmiştir. “Önümüzdeki yıl için
öngörülen engelsiz kentler için ulaşılabilirlik kılavuzu oluşturulması projesi
isimli çalışma için 4 milyon 255 YTL’lik kısıtlı
bütçeden ne kadar pay ayrılmıştır?” sorusu da yanıtını henüz bulamamıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yetersiz devlet politikaları ve uygulamalarıyla
engellenmiş olan engelli vatandaşlarımızın da tüm diğer insanlarla birlikte
eşit yaşam hakkına sahip oldukları göz ardı edilmemeli ve insanca yaşamaları
için gerekli düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır. Bu bağlamda, engellilere bağlanan
153 YTL’den 230 YTL’ye
çıkarılan aylık en azından asgari ücret seviyesine çekilmelidir. 8,5 milyon
engelli vatandaşımızın yaşadığı ülkemizde aylık alabilenlerin sayısı oldukça
azdır. Aylık alma şansına sahip olanların da yaklaşık bir yıl kadar bekletildikleri
göz önünde bulundurulursa, yasaları uygulama zaafının bu alana da sıçradığı
ortadadır. Ayrıca, herhangi bir sosyal güvenlik şemsiyesi altında bulunan
engellilere de bu maaş verilmemektedir. Şu anda sosyal güvenliği olan ve aynı
zamanda maaş alan engelli vatandaşlarımızdan devlet paraları geri
istenmektedir. Oldukça mağdur olan yaklaşık 7 bin engelliye icra davası açılmış
ve Maliye Bakanlığına yapılan bir kereye mahsus af çağrısı da reddedilmiştir. Yeni çıkacak
sosyal güvenlik yasasıyla birlikte engelli vatandaşlarımızdan da prim kesintisi
yapılacak, kullanmak zorunda kaldıkları protezlerden de katkı payı alınacaktır.
Birleşmiş
Milletler Özürlü Kişilerin Hakları Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülkelerden biri
olan Türkiye -ki, bu sözleşme hâlâ Meclis gündemine getirilmemiştir- sağlık
alanında yapacağı bu uygulamaları, onayladığı bu anlaşmayla nasıl
bağdaştıracaktır? Anayasal
haklarını kullanmak isteyen engelli vatandaşlarımıza onurlu, eşit koşullarda iş
imkânları sağlanmalıdır. Bu bir sadaka değil, insan olmalarından dolayı sahip
oldukları bir haktır. İş yerlerindeki kota uygulamaları başarısız olmuş, bunun
üzerine teşvik amacıyla bütün engelli çalışanların sosyal sigorta primlerinin
hazinece karşılanacağı belirtilmiştir. Özel sektörden beklenti içine girmeden,
önce devlet, kamu kuruluşlarında yasalarla öngördüğü engelli vatandaşlarımızı
istihdam etmelidir. Kamu kuruluşlarında yaklaşık 48 bin engelli kontenjanı hâlâ
açıktır. Ele alınması
gereken bir diğer sorun da, bakım hizmetlerine ayrılan ödenektir. Sadece 65 bin
engelli vatandaşımızın yararlanabildiği bu hizmet için de yetkili kurumlar
oldukça büyük zorluklar çıkarmaktadır. Bakım hizmetleri için para talebinde
bulunan ailelerin evleri kontrol edilmekte, televizyon sahibi olmak bile ödeme
yapmamak için bir bahane hâline getirilmektedir. Tüm bu sorunların
gölgesinde engelli vatandaşlarımız dört duvar arasına kapatılmadan, sağlık, iş
ve eğitim vesaire sorunlarıyla boğuşmadan yaşamak için mücadele etmektedir.
Umuyoruz ki bütün bu çabalar sonuç verir ve Parlamento da üzerine düşen görevi
yaparak, ülkemizde hayat, onlar için de yaşanabilir hâle getirilir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son olarak çocuklar konusunda yapılan çalışmalarla
ilgili fikirlerimizi sunmak istiyorum. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları
Komitesinin 2003 yılı 34 no’lu oturumunda
yayınladığı, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin uygulanmasına ilişkin genel
tedbirlerde geçen şu cümle dikkat çekicidir: "Devletlerin, sosyal sektöre
ve bunun içerisinde çocuklara doğrudan ya da dolaylı
tahsis ettiği ulusal ve diğer bütçeyi belirleyebilmesi gerekir. Bunu yapmadığı
sürece, hiçbir devlet, çocukların ekonomik, sosyal, kültürel haklarını,
Sözleşme'nin 4’üncü maddesi altındaki ‘eldeki kaynakları olabildiğince geniş
tutarak’ yerine getirme yükümlülüğüne göre gerçekleştirdiğini söyleyemez."
Bu çerçevede,
çocuklara ayrılan kaynakların yeterli ve görünür olmadığı bir ülkede, çocuk
haklarının gelişiminden bahsetmek olası değildir. Bu bağlamda, ülkemizdeki bazı
verileri hatırlamak yerinde olacaktır. Kamu eğitim
harcamaları, istikrar programları uygulaması boyunca sürekli düşmekte, öğrenci
başına harcamalar yetersiz kalmakta ve bölgesel düzeyde önemli farklılıklar
göstermektedir. OECD 2005 verilerine göre, kişi başına koruyucu nitelikte halk
sağlığına yönelik yapılan harcamalar düzeyinin en düşük olduğu ülke
Türkiye'dir. 1999 yılında kişi başına 5 dolar düzeyinde olan koruyucu sağlık
harcaması, 2003 yılında 4,8 dolara düşmüştür. Bu gerilemeden en çok etkilenen
çocuklardır. Çocuklara yönelik
sosyal harcamaları yapan temel kurumlar, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, SHÇEK ve yerel yönetimlerdir. Bu kurumların 2004 ve 2005 yıllarında
yapmış olduğu, çocuklara ilişkin sosyal koruma harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı, ortalama olarak on binde
4 oranında hesaplanmıştır. AB ülkelerinde, bu fonksiyona yönelik olarak -özel
sektör dâhil- toplam ayrılan kaynağın gayrisafi yurt
içi hasılanın yüzde 2,2'sine ulaşması, Türkiye'deki harcama düzeyinin ne kadar
düşük olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Sosyal koruma
harcamaları açısından üstünde durulması gereken bir diğer nokta da 2004 ve 2005
yıllarında, başta SHÇEK olmak üzere, bu kurumlara ayrılan ödeneklerin, yıl
sonunda tamamının kullanılamamasıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bayındır, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. Bir dakikalık
süre veriyorum size. SEVAHİR BAYINDIR
(Devamla) - Özellikle yoksulluk sınırı altında yaşayan çocuklara yönelik
politikalar, kaynak tahsis sürecinde biriken sorunların da etkisiyle gereken
önceliği almamaktadır. Çocuklara yönelik olarak yapılmaktan vazgeçilen,
ertelenen her harcama, 20 milyonun üstünde çocuğun olduğu, hızlı bir iç göç
sürecini yaşayan toplumda geleceğe yönelik önemli bir risk taşınması anlamına
gelmektedir. Sosyal harcamaların artması, istikrar programının yedinci yılını
doldurduğu bu dönemde, toplumsal ve ekonomik dengelerin korunması açısından çok
daha önem arz etmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Kürtçede kadın “jin” yani yaşam demektir. Yaşamın adı olan kadının
gelişmişlik düzeyi, toplumun gelişmişlik düzeyini göstermektedir. Toplumsal
gelişmişlik göstergesi, başta kadınlar olmak üzere toplumun dışlanmış,
ayrımcılığa maruz kalmış tüm dillerin, dinlerin, tüm kültürlerin ve cinslere
yapılan bu ayrımcılığın tasfiyesiyle ancak eşit ve özgür düzeyi yakalayabilir. Bu anlamda,
özgürlük ve eşitlik mücadelesi veren tüm özgürlük arayışçılarını saygıyla
anıyor, 2008 bütçesinin, pozitif ayrımcılık ilkesi temelinde uygulanması
dileğiyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bayındır. Demokratik Toplum
Partisi adına, ikinci konuşmacı, Diyarbakır Milletvekili Gültan
Kışanak. Buyurun Sayın Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on beş
dakika. Sayın Kışanak, birkaç saniye… Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, milletvekili arkadaşımız on beş dakika konuşacak.
Süremizin normalde 13.00’te bitmesi gerekir. Onun için, Sayın Kışanak’ın konuşmasını tamamlamasına kadar sürenin
uzatılmasını oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Sayın Kışanak, buyurun efendim. DTP GRUBU ADINA
GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Toplum Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı, işçisi, kamu emekçisi, esnafı, emeklisi, işvereniyle tüm
halkımızın kaderinde çok önemli bir yer tutan önemli bir bakanlıktır ve bugün
AK Parti Hükûmetinin çıkarmaya çalıştığı 5510 sayılı
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’yla tüm halkımızın geleceği
IMF politikalarına kurban edilmek istenmektedir. Sayın Bakan “Bu
yasayla, açık veren bir sistemden huzur veren bir sisteme geçiş
sağlanacaktır.” diyor. Peki, kimin huzuru? Bu yasa çıkarsa kim huzura erecek?
İşçiler mi, emekçiler mi, emekliler mi? Hayır. Bu yasa çıkarsa, Türkiye’yi borç
faizi ödemeye mahkûm eden IMF huzura erecek. Bu yasa çıkarsa, IMF’nin direktiflerini yerine getiren ve tenkit almaktan
kurtulan AK Parti Hükûmeti huzura erecek. Bütün bir
halkın huzursuzluğuna karşılık IMF ve Hükûmet huzura
ersin diye bu kadar antidemokratik, bu kadar hak gasbı
içeren bir yasa çıkarılabilir mi? Bu yasanın bu
ülkenin insanlarının huzurunu sağlamakla hiçbir ilgisi yoktur. Hükûmet, bu yasayı, sosyal güvenlik sisteminin verdiği
açığın sürdürülemez olduğu gerekçesiyle savunuyor. Oysa, biz biliyoruz ki,
işçisine, emekçisine, emeklisine önem veren çağdaş her ülkede, üye olmayı hedeflediğimiz
Avrupa Birliğine üye bütün ülkelerde sosyal güvenlik sistemi kamu desteğiyle
sürdürülmektedir. Daha da önemlisi, bugün açık verdiği öne sürülen sosyal
güvenlik sisteminde harcama kalemlerinin yükselmesinin nedeni de geçmiş hükûmetler ve son olarak da AK Parti Hükûmetinin
yaptığı uygulamalardır. Bugün sistemde
aktif-pasif oranının 2’ye kadar düştüğü ve bu yüzden de emeklilik ödentilerinin
sürdürülemez olduğu ileri sürülüyor. Oysa, harcamalardaki artışa bakıldığında,
emekli aylık ödentilerinin son üç yıllık artışı sadece yüzde 10. AK Parti Hükûmeti döneminde yapılan uygulamalarla ise, son üç yılda
özelleştirilen sağlık hizmetlerinin harcamaları yüzde 300 artmıştır. Yani bugün
sürdürülemez denen, kara deliğe dönüşen sosyal güvenlik açığı, esas olarak
emeklilik ödentilerinden değil, özelleştirilen sağlık harcamalarından
kaynaklanan ve bu Hükûmetin sorumlu olduğu bir
durumdur. Sağlık harcamalarının yüksekliği bahanesiyle bütün sistemi yeniden
düzenlemeye kalkan Hükûmetin, sağlık sektörünün 2005
yılından bu yana uyguladığı öngörüsüz piyasacı politikalar, harcamaların bu
denli kontrolsüz artmasıyla artmıştır. Sağlık
harcamaları sayesinde bu denli büyüyen açığın faili AKP Hükûmetidir.
Şimdi de bir taraftan sosyal güvenlik haklarını kısarak, bir taraftan da sağlık
harcamalarına katkı payı getirerek bu faturayı halkın sırtına yüklemeye
çalışıyorsunuz. Bu yasayla, emekçilere “mezarda emeklilik”, tüm halkımıza da
“ne kadar para, o kadar sağlık” diyorsunuz. Üstelik bu kadar önemli bir yasayı
tarafların mutabakatını almadan çıkarmaya çalışıyorsunuz. “İlgili
kuruluşların görüşünü aldık.” diyorsunuz. Tabii, biliyoruz, alıyorsunuz
görüşlerini, ama bu görüşleri alıp bir kenara bırakıp, sanki suya yazılmış
sözlermiş gibi hiçe sayıp bildiğinizi okuyorsunuz. Durum böyle olduğu için de,
bu yasanın tarafı olan on dört meslek örgütü, sendika ve sivil toplum örgütü
meydanlara çıkmaya hazırlanıyor. Bizler de Demokratik Toplum Partisi olarak, bu
kürsüden sesimizi emekçilerin sesine katıyoruz ve AK Parti Hükûmetini
bu yasayı derhâl geri çekmeye çağırıyoruz. (DTP sıralarından alkışlar) 5510 sayılı
Yasa’yla AK Parti Hükûmetinin amacı, halkın geçimini,
geleceğini ve sağlığını iyileştirmek değildir. Amaç, sosyal güvenlik hakkını
kısıtlamak, emekli aylıklarını düşürmek, sağlık hakkını uzun vadede tümüyle
paralı hâle dönüştürmektir. Hükûmet ülkeyi ucuz iş
gücü cennetine dönüştürerek, halkı ucuz iş gücü olarak uluslararası sermayeye
pazarlayarak, sağlık hizmetlerini de bir ticaret konusuna dönüştürerek,
halkımızın beklentilerine ve umutlarına tamamen, taban tabana zıt bir uygulama
içerisindedir. Bu yaklaşımdan bir an evvel geri dönülmeli ve süreç yeniden
başlatılarak, tüm tarafların şeffaf ve açık katılımıyla yasa, halk yararını
gözetecek şekilde yeniden düzenlenmelidir. Bugün Türkiye’de
çalışanların neredeyse yarısı sosyal güvenlik sisteminin dışındadır. Hükûmet bu kesimi nasıl kayıt altına alacağına kafa
yormuyor, tam tersine, kayıt altındaki daha küçük bir kesimin sosyal haklarına
göz dikiyor. Sosyal güvenlik açığı kapatılmak isteniyorsa, öncelikle kayıt dışı
istihdamla mücadele edilmesi ve bu soruna bir çözüm bulunması gerekir. Oysa,
kayıt dışıyla mücadele etmek bir yana, son çıkarılmak istenen 5510 sayılı Yasa
kayıt dışı çalışmayı da teşvik edecektir. Bu yasayla birlikte kayıt altına
alınıp, öngöremediği bir tarihte emekli olmayı beklemektense, insanlar kayıt
dışı çalışmayı tercih edecektir. Zaten resmî
rakamlara bakıldığında da, AKP Hükûmeti döneminde
kayıt dışıyla hiçbir şekilde mücadele edilmediği ortaya çıkıyor. Tarım dışı
sektörde 2002 yılında 4 milyon 409 bin kişi kayıtsız çalışırken, 2006 yılında
bu sayı 1 milyon 99 bin kişi artarak, 5 milyon 508 bin kişiye ulaşmıştır. Yani, AK Parti Hükûmeti
döneminde her 2 kişiden 1’i kayıt dışı çalışmaya razı olmuştur. Peki, tablo bu kadar
kötüyken Hükûmet ne yapıyor? “Kayıt dışı istihdamı
önlemeye çalışırsak işsizlik artar” bahanesinin arkasına sığınarak kayıt dışı
istihdama göz yumuyor. Kayıt dışı istihdama göz yumarak, aynı zamanda kayıt
dışı ekonomiye göz yumuyor. Kayıt dışı istihdama göz yuman Hükûmet,
aynı zamanda asgari ücreti de düşük tutmaya bir gerekçe buluyor: "Asgari
ücreti yükseltirsek istihdam kayıt dışına kayar." diye söylüyor. Oysa
Türkiye, kayıt dışı ekonominin ve kayıt dışı çalışanların oranını her yıl 2
puan aşağıya çekmeyi başarırsa on yıl içerisinde vergi ve sigorta primi olarak
toplam 232 milyar YTL kâr sağlayacaktır, bir kaynak ortaya çıkacaktır. Bu
kaynak da sosyal güvenlik sisteminin açığını
kapatmaya yetecektir ama Hükûmet bu yolu denemek yerine emekçilerin haklarını
gasbetmek yolunu tercih ediyor. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; çalışma hayatına ilişkin en önemli problemlerden biri
de kadın istihdamının giderek azalmasıdır. 2001 krizinin özellikle kadın
istihdamının en yoğun olduğu bankacılık sektörünü vurmasıyla kadın istihdamında
ciddi bir gerileme görülmüştür. Bu yılı takip eden diğer yıllarda da sürekli
bir azalma ivmesi göstererek 2004 yılı itibarıyla Türkiye, OECD ülkeleri
içerisinde kadın istihdamı en düşük ülke durumuna gelmiştir. Resmî verilere göre
Türkiye'de çalışabilen kadın nüfusunun sadece yüzde 24'ü istihdam
edilebilmektedir ve kadınlar genellikle düşük statülü, az gelir getiren işlerde
çalışmaktadır. Kadınların eğitim düzeyi arttıkça iş gücüne katılım oranlarının
yükseldiği bir gerçektir. Ancak, kadın istihdam sorununa sadece eğitim sorunu
olarak bakmak doğru değildir. Eğitimli ve genç kadın nüfusta da işsizlik oranı
oldukça yüksektir. En az lise mezunu genç kadın nüfustaki işsizlik oranı aynı
durumdaki erkeklere oranlara 2 kat daha fazladır. Sayın Çalışma
Bakanımız, kadın istihdamının giderek azalmasını bir sorun olarak dahi
görmemiş, bütçe sunuş konuşmasında bu konuya bir satırla bile olsa yer ayırmamıştır. Bu durumu eleştiriyor ve Bakanlığımızı kadın
istihdamını artırıcı önlemler üzerinde çalışmaya, bu konuda da kadın
örgütleriyle iş birliği yapmaya çağırıyoruz. Kadın
istihdamının artırılması için, öncelikle, geleneksel erkek işi-kadın işi
ayrımını ortadan kaldıracak çalışmalar yürütülmelidir. Ayrıca, çocuk, yaşlı ve
hasta bakımının yükü kadının sırtından alınmalı, devlet bu konuda sorumluluk
üstlenmelidir. Geçici ve yevmiyeli olarak ev hizmetinde çalışan kadınlar,
sosyal güvenlik şemsiyesine alınmalıdır. Kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı
tarım sektöründe bir an önce Tarım İş Yasası çalıştırılarak sosyal güvenlik
şemsiyesi geliştirilmelidir. Değerli
milletvekilleri, bu kadar kısıtlı bir sürede emekçilerin dertlerini anlatmak
gerçekten pek de mümkün değil. Bu nedenle, geri kalan süremi Bakanlığımıza
birkaç soru yönelterek kullanmak istiyorum. ILO’nun örgütlenme ve grev hakkını düzenleyen 87 sayılı Sözleşme’si ile
toplu pazarlık hakkını düzenleyen 98 sayılı Sözleşme’si, Türkiye tarafından da
onaylanmıştır. Bu iki sözleşme, tüm çalışanlara ayrımsız bir şekilde hak
doğurmaktadır ve grevli toplu sözleşme hakkı öngörmektedir. Sayın Bakanımıza
soruyoruz: Yıllardır çok yoğun bir mücadele veren kamu emekçilerine grevli,
toplu sözleşmeli sendika hakkı veren yasal bir düzenleme yapmayı düşünüyor
musunuz? Tarım sektöründe
hızlı bir şekilde ücretsiz aile işçiliğinden ücretli işçiliğe doğru bir kayma
vardır ancak, tüm tarım işçilerini kapsayacak bir yasal düzenleme henüz mevcut
değildir. Var olan yasal düzenleme, sadece 50’den fazla tarım işçisi çalıştıran
büyük işletmeleri kapsamaktadır. Milyonlarca tarım işçisi sosyal güvenlikten
yoksun bir şekilde kölelik koşullarında çalışmaktadır. Her yıl, neredeyse yedi
sekiz ay il il dolaşarak, insanlık dışı koşullarda,
geçici, mevsimlik işçi olarak çalışan, mevsimlik tarım işçilerinin koşulları da
ortadadır. Bu koşulları düzeltmek üzere bir yasal düzenleme, bir çalışma
yapmayı düşünüyor musunuz? Ülkemizde
ekonomik faaliyetlerde çalışan çocuk sayısının giderek azaldığı ileri
sürülüyor. Ancak, resmî verilerin bile ayrıntılarına bakıldığında, kırdan kente
yoğun göç nedeniyle tarım sektöründe çalışan çocuk sayısının kısmen azaldığı,
buna karşılık küçük ve orta ölçekli işletmelerde çalışan çocuk işçilerin
sayısının arttığı görülmektedir. Sokakta çalışan çocukların sayısına ilişkin
ise sağlıklı bir veri bile bulunmamaktadır. 2002 yılında
Çalışma Bakanlığı tarafından “Zamana Bağlı Politika ve Program Çerçevesi” adı
altında bir program geliştirilmişti ve bu programa göre on yıl içerisinde
Türkiye’de çocuk işçiliği sona erecekti. Bu programın üzerinden beş yıl geçti.
Bakana soruyoruz: Çocuk işçiliğinin önlenmesi konusunda ne kadar yol alındı? Bir başka şey,
yasalarımızın ne kadar uygulandığıyla ilgili. Diyarbakır’da bir yıldan beri
grevde olan Akyıl işçilerinin öyküsünü kısaca
anlatmak istiyorum. Gözde Tekstilde çalışan 500 işçiden 305’inin üye kaydını
yapan Tekstil-İş Sendikası, Bakanlığa başvurarak iş yerinde yetki almıştır.
İşveren bu yetki üzerine derhal işletmenin adını “Gevran
Tekstil” olarak değiştirmiş ve mahkemeye de başvurarak yetki belgesinin
iptalini istemiştir… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Kışanak, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. GÜLTAN KIŞANAK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım. Mahkeme işvereni
haksız bulmuştur. İşçiler, bir kez daha Çalışma Bakanlığına başvurarak, yine,
yetkilerinin geçerli olup olmadığını sormuştur, bir kez daha yetki belgesi
almışlardır. Daha sonra, Bakanlıktan ara
bulucu tayin etmesini talep etmişlerdir, ara bulucu da tayin edilmiştir. Ara
buluculuk sürecinden de bir sonuç alınamadığı için işçiler greve çıkmıştır. Bir
yıldır bu işçiler grevde, fakat söz konusu işveren grevdeki işçilerin yerine
yasa dışı bir şekilde işçi alarak üretimine devam etmektedir ve ne yazık ki, bu
durum, Çalışma Bakanlığının müfettişleri tarafından da tespit edilmiştir. Hatta,
Çalışma Bakanlığının müfettişleri bu iş yerinde greve aykırı olarak grevdeki
işçiler yerine yeni işçiler alındığının tespitinin yanı sıra, kayıt dışı işçi
çalıştırıldığını da tespit etmiştirler. Gece vardiyasında çocuk
çalıştırıldığını da tespit etmiştirler. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) GÜLTAN KIŞANAK
(Devamla) - Ama, bu işletme bugün çalışmasına devam etmekte, grevdeki işçiler
ise perişan bir şekildedir. Bakanımıza
soruyorum -komisyonda da bu konuyu
gündeme getirdik- acaba grevdeki işçilerin bir gün bıkıp, usanıp, açlıktan pes
edeceği günü mü bekliyoruz? BAŞKAN – Sayın Kışanak, teşekkür ediyorum sizlere. GÜLTAN KIŞANAK
(Devamla) - Neden bu soruna müdahale etmiyoruz? Hepinize teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Demokratik Toplum Partisi adına konuşmalar tamamlanmıştır. Birleşime bir
saat ara veriyorum. Kapanma Saati: 13.12 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 14.13 BAŞKAN
: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP
ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN
(Ağrı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Şimdi söz sırası
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız’a aittir. Sayın Yıldız,
buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on bir
dakika. CHP GRUBU ADINA
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile Özürlüler İdaresi Başkanlığının
bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşünü açıklamak üzere
söz almış bulunuyorum. Heyetinizi grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Sağlıklı bir
toplum ve mutlu yarınlar için en değerli varlıklarımız çocuklarımızdır. Değerli
milletvekilleri, Çocuk Esirgeme Kurumunun öncelikli hedefi, korunmaya muhtaç
çocuklardır. Bu çocukların yanında, gene, korunmaya muhtaç, bazen de bakıma
muhtaç olan gençler, yaşlılar, kadınlar ve özürlüler bulunmaktadır. Çocuk
Esirgeme Kurumu, bu varlıklarımızı koruma altına almak, sorunlarına çözüm
getirebilmek amacıyla, Atatürk ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bazı
üyelerinin de girişimiyle, 1921’de, ülkemiz ulusal Kurtuluş Savaşını yaparken
cephede şehit düşen ailelerin çocukları için kurulmuştur. Bu kutsal kurum, AKP Hükûmetinin girişimleriyle amacından uzaklaşmıştır.
Yönetmeliklerde yapılan değişiklikler ve yöntem yanlışlıkları ve uygun olmayan
atamalar nedeniyle hedefinden sapmış bir kurum olmanın ötesine geçememiştir. Koruma altına
alınan çocuklara yeterli hizmet verilememektedir. Ayrıca, bu çocuklar değerli
devlet büyüklerinin karşılama törenlerinde, Başbakanın ve bakanların karşılama
törenlerinde de değerlendirilip siyasallaştırılmaktadır. Çocuklar uzman
personel yerine niteliksiz, ehliyetsiz, hatta onlar için tehlike teşkil eden
kişilere emanet edilmiştir. Kurumların başındaki kişiler yetersiz, deneyimsiz
ve çocuk eğitimi hakkında bilgi sahibi olmayan kişilerdir. Bu yanlış
kadrolaşmanın kötü sonuçları, çok değil, birkaç yıl önce çocuk yuvaları ve
yaşlı bakımevlerinde uygulanan şiddet olaylarıyla gündemimizdeydi. Bu,
Malatya’da, Erzincan’da, Adana’da oldu. Bunlar üzerine Sayın Bakan herkesi
duygulandıran bir söz etmişti: “Bir tek çocuğun gözyaşı için gerekirse makamımı
bırakırım.” demişti. Bu, herkesin kalbini kazandığı güzel bir söz, bir anne
olarak da iyi bir söz fakat arkasından, İstanbul Bahçelievler Atatürk Kız
Yurdunda gece çocukların yerinde olmayıp fuhuş çeteleri tarafından alındığını,
gene AKP Milletvekili Sayın Turhan Çömez belgeledi, destekledi. Gene, Turhan
Çömez -o sırada söylediği- Türkiye’deki yurtlarda 1.400 çocuğun yerinde
olmadığını da belirtti. Bunun üzerine Sayın Başbakan, Turhan Çömez’e teşekkür
edip bu araştırması için onu belki ödüllendirip onurlandıracağına, işte “O
saatte orada işin neydi? Nimet Hanım’la niye bu kadar uğraşıyorsun.” diye ifade
etti. Bunlar, gazete sayfalarında, haberlerde yer aldı. Yani, Turhan Çömez bir
hekim, Başbakanın yakınında bulunmuş bir kimse ve milletvekili olarak
denetlemeye gidiyor, görevini
yapıyor, ama sonunda azar işitiyor. Bunun üzerine de Bakan, herhâlde o
çocukların gözyaşlarını gözyaşı saymadı veya gözyaşı dökmediklerini farz etti.
AKP Hükûmeti her şeyin üzerini o kadar güzel
kapatmasını biliyor ki kısa süre sonra bu haberler basında yer almaz oldu,
basının kontrolü sonucunda. Bir diğer sorun
da: Burada yetişen çocuklarımızın Kurumdan çıktıktan sonra sokaklara terk
edilmesidir. Sizce de bu çocuklara daha Kurum çatısı altındayken bir iş
güvencesi sağlanması daha uygun değil midir? Türkiye’nin diğer
büyük sorunu da sokakta yaşayan çocuklardır. Gün geçtikçe
sayısı artmakta olan bu çocuklar için yeterli çalışmalar yapılmamaktadır.
Bunlar, genellikle göç etmiş, maddi sıkıntılar çeken, AKP’nin
ekonomi politikaları nedeniyle daha da yoksullaşmış ailelerin çocuklarıdır.
Kimi aileleri tarafından kimi ise çeteler tarafından suça teşvik
edilmektedirler. Bu çocukların çoğu okul çağındadır ve olmaları gereken yer
kesinlikle sokaklar değildir. Sokaklarda onları bekleyen tehlikeleri kimse göz
ardı etmemelidir. Bir süre sonra kötü emelli insanların maşası hâline gelen
sokakta yaşayan çocukları topluma kazandırmak adına yapılan çalışmalar yetersiz
kalmaktadır. Sosyal hizmetler,
bir ülkenin sosyal devlet olduğunun ana göstergesidir. Devlet, sosyal
kurumların sorunlarına çözüm getiremiyorsa, yaşlılarına gereken özeni
gösteremiyorsa, ülkesinin geleceği olan çocukların ve gençlerin güvenliğini
sağlayamıyorsa, o devlet görevlerini yerine getiremiyor, yetkilerini başka
yönde kullanıyor demektir. Değerli
milletvekilleri, konuşmamın bu kısmında özürlülerin sorunlarına değinmek
istiyorum: Özürlülük, -belki buna Özürlüler İdaresi Başkanlığı deniyor ama
engelli demek daha doğru deyim olacaktır sanıyorum- günlük yaşama katılmayı
engelleyen fiziksel işlevlerdeki bir sınırlılık hâlidir. Doğuştan, doğum
sırasında ve sonradan oluşabilmektedir. Bizim, bunların hepsinin oluşmasını
önleyen çalışmalar yapmamız gerekmektedir. 30 Mart 2007
tarihinde Birleşmiş Milletler Özürlü Kişilerin Hakları Sözleşmesi’ni imzalamış
olmaktan özürlüler ve ülkemiz adına mutluluk duyuyorum. Ayrıca, Özürlüler
İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanan Engelsiz Türkiye Projesi’ni de
önemsiyorum. Bu vesileyle, Ampute Millî Takımımızın
başarılarını da buradan kutluyorum. Daha beş gün önce
3 Aralık Dünya Özürlüler Günü’ydü. Bu günde özürlü ailelerinin ve özürlülerin
feryatlarını televizyon ekranlarında işittiniz, gazete sayfalarından okudunuz.
Bunlar neydi? Biraz evvel DTP Milletvekili Sayın Bayındır ifade etti
ayrıntısıyla. Özürlülerin eğitimi için özel okullara verilen destek ortadan
kaldırılmıştır. Haziran 2006’da verilen bu destekle 161 bin kişi bundan
yararlanıyordu. Ama, 20 Kasım 2007’de bu destek geri çekildi. Arkasından, 29
Kasımda bir genelgeyle biraz düzeltildi ama gene de epeyce özürlü kimse mağdur
oldu. Yönetmelikte, Dünya Sağlık Örgütünün gösterdiği Baltazar
Cetveli’ne göre özürlülük derecesi değerlendirildi, daha evvel özürlü
sayılanlar özürlü olmaktan çıkarıldı. Mesela, bir kolu, bir bacağı yoksa, bu
özürlü olmadı, bunlara destek verilmez oldu. Değerli
milletvekilleri, hukukta “kazanılmış hak” diye bir kavram vardır. Yeni
yönetmelik değişikliği çağdaş dünyayla uyum için gerekli olabilir. Bunun
geçmişe dönük değil, bundan sonraki uygulamalarda göz önüne alınması gerekir. Özürlüler için
eğitim çok önemlidir. Bunların eğitiminin desteklenmesi gerekir. Çünkü,
özürlülerin en önemli sorunu eğitimsizlik, yoksulluk, işsizlik, istihdam
edilememe, üretken olamama durumlarıdır. Zaten, burada da eğer özürlü bir
kimse, engelli bir kimse eğitilmemişse iş de bulamamaktadır, iş bulamayınca
yoksullaşmaktadır. Bunlar, aynı zamanda rehabilitasyon merkezlerine de
gidememektedir maddi sıkıntıları olduğu için. Bunların hepsi birbiriyle
bağlantı şeyler. Bunları eğer
eğitirsek… Kimse, eğitilmemiş, belli bir becerisi olmayan özürlüyü işe almak
istemez. Onun için, bunların eğitim sorunu, beraberinde yoksulluğu ve işsizliği
de önleyeceği için çok önemlidir. Bunların toplumla
bütünleşmesi için de rehabilitasyon eksikliklerinin, fiziksel çevrenin, ulaşım
araçlarının, iş yerlerinin ve konutların elverişsizliği giderilmelidir. Bunlar
giderilmelidir ki bunlar toplumla bütünleşsinler, normal vatandaşlar gibi her
yere rahat gidebilsinler, her aktiviteye katılabilsinler. Bu planlamaları
gerçekleştirmek için, Avrupa standartlarına ulaşmak için Özürlüler İdaresi
Başkanlığının 2008 mali yılı bütçesindeki 4 milyon 255 bin YTL ödeneğin yeterli
olmadığı kanaatindeyim. Niye yeterli değil? Çünkü, geçen yıl bu ödenek 4 milyon
322 bin. Bu sene özürlü sayısı mı azaldı? Türkiye’nin nüfusu mu azaldı? Geçen
seneki rakama göre daha aşağıya inmiştir. Bu, yetersizdir bunların desteği
için. Özürlülerin
eğitimi, bakımı, istihdamı kadar özürlülükten korunmanın önemini vurgulamak
istiyorum. Bu cümleden olmak üzere, terör ve silahlanmanın önüne geçilmesini -bu şekilde çok özürlü olmaktadır- depreme
dayanıklı konutlar yapılmasını -yine özürlü sayısını artırmaktadır bu- trafik
kazalarının önlenmesi için tedbirler alınmasını, akraba evliliklerinden
kaçınılmasını, eğer akraba evliliği gerçekleştirilmişse daha gebelik döneminde
tıbbi genetik araştırmaların yapılması ve sakıncalı gebeliklerin
sonlandırılmasını uygun buluyorum. Amaç, özürlülere
acımak, farklı davranmak değil, onları engelsiz vatandaşlar gibi toplumla
bütünleştirmek, eğitmektir, istihdamda değerlendirmektir, üretken kılmaktır.
Bunun için de sosyal devletin, gereğini yerine getirmesini beklemektedirler.
Dünya Özürlüler Günü’nde bunlar, diğer vatandaşlarla bir olduklarını, hemfikir
olduklarını, aynı duygu ve düşüncede olduklarını göstermek için, Dünya
Özürlüler Günü’nde engelliler Mersin’de organ bağışında bulunarak bu toplumun
duyarlı ve sorumlu bireyleri olduklarını bizlere kanıtlamışlardır. Ama özürlüler
için -gene öğreniyorum basından- iki gün evvel İstanbul’da bir özürlüler
kongresi düzenlendi. Maalesef bu, Askerî Müzede düzenlendi, Askerî Müze ve
Kültür Evinde. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Harbiye’de. SACİD YILDIZ
(Devamla) – Harbiye’de evet. Orada düzenlendi ama buralara giriş çıkışlar da
çok sıkıntılıydı. Orayı ben biliyorum, birkaç kere orada ben de kongreye
katıldım. Buralara özürlüler girip çıkmakta çok sıkıntı çektiler. Bunları da
ekranlarda hepiniz gördünüz. Yani bu -hem onlar için, katılması için kongre
düzenleniyor ve o da yanlış bir yer seçiliyor- İstanbul’da daha başka yerlerde
olabilirdi. Bunu da buradan söylemek istiyorum. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Biz yapmadık onu. SACİD YILDIZ
(Devamla) – Unutmayın, herkes bir gün engelli olabilir. Yarın, kimsenin engelli
olmayacağının garantisi yoktur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle 2008 yılı bütçesinin hayırlı
olmasını diler, yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (CHP ve DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yıldız. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Adana Milletvekili Nevingaye
Erbatur. Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar) Sayın
milletvekilinin tamamlamadığı süreyi size ilave ediyorum Sayın Erbatur. Buyurun efendim. CHP GRUBU ADINA
NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü ile Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün
bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce
Meclisimizi saygıyla selamlarım. Çağdaş
cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleri, kadınlarımızın,
cumhuriyetin onurlu, eşit hak ve özgürlüklerle donanmış bireyleri olarak,
sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal yaşamda var olmasının önünü açmıştır.
Ancak, ülkemizde bugün, hâlâ kadınlarımız eşit hak mücadelesini sürdürmekte ve
sahip olduğu haklarının elinden alınacağı kaygısını yaşamaktadırlar. Dünya Ekonomik
Forumu tarafından açıklanan Küresel Cinsiyet Uçurumu 2007 Raporu’na göre
Türkiye, kadın-erkek eşitliğinde 128 ülke arasında 121’inci sırada yer
almaktadır. Bu durumun bir yansıması olarak, kadınların tamamına yakını hayatlarında
en az bir defa cinsiyet temelli ayrımcılığa uğramaktadır. Parlamentoda kadın
milletvekili oranı yüzde 9, çalışma yaşamına katılan kadın oranı yüzde 24 ve
kadınlar hâlâ namus cinayetlerine kurban gitmektedir. Üyesi olduğumuz
Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonu, 2008 yılındaki oturumunu,
toplumsal cinsiyet eşitliği için bütçelendirme ve
kadınların güçlendirilmesi üzerine gerçekleştirecektir. Bu oturumda Türkiye,
kadına duyarlı bütçeleme konusunda attığı adımları
anlatmak durumunda kalacaktır. Ancak ne yazık ki dünyanın gündeminde on beş
senedir yer etmiş olan kadına duyarlı bütçeleme
konusu, Türkiye'nin gündemine henüz gelememiştir. Kadına duyarlı bütçeleme, ulusal bütçenin her kaleminde, kadınların o
kalemden dolayı maruz kaldıkları etkilerin analiz edilmesi ve bu etkilere bağlı
olarak kadınlar için her bir kalemden bütçe ayrılması anlamına gelmektedir. Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğüne ayrılan 4 milyon 720 bin YTL’nin
toplam bütçeye oranı yüz milyonda 22’dir. KSGM’nin
bütçesine baktığımızda ise durum daha da vahimdir. KSGM’ye
ayrılan 3 milyon 592 bin YTL’nin genel bütçe
toplamına oranı ise sadece yüz milyonda 16’dır. Hükûmetin
hazırladığı 2008 yılı bütçesinde kadına ve aileye verilen önem ortadadır. Bu
rakamların çok büyük bir kısmı da ele alınan dönemde gayrisafi
millî hasılaya katkıda bulunan ancak o dönemde tüketilen, ileriye dönük olumlu
ve görünür katkı yaratmayan cari harcamalardan oluşmaktadır. Bütçenin
ayrıntılı incelemesine geçtiğimiz de ise ilk gözümüze
çarpan, KSGM’nin ve Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğünün kadrolarıdır. Ben, bu konuyu iki kurumun kanununun çıkarılması
aşamasında da dile getirmiş, KSGM ve Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğünün, ilgili alanlarda lisansüstü eğitim almış kadrolara sahip olması
gerektiğinde ısrar etmiştim ancak bu, maalesef gerçekleştirilememiştir. Aile ve
Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün son yaptığı uzman yardımcılığı
sınavının, yeterliliğe göre değil siyasi yakınlığa bakılarak gerçekleştirildiği
için yargıya intikal ettiği doğru mudur? Bu iki kuruma son yıllarda alınan
kişiler, başka kurumlara geçmek için bu kuruluşları
kullanmakta mıdırlar? Çünkü bunlar, konunun uzmanı değillerdir. Son yıllarda
giriş yapanlardan, muvafakat isteyerek ya da istifa
ederek başka kamu kurumlarına ya da özel sektöre geçiş yapan personel sayısı kaçtır? Şimdi sizlere,
kısıtlı bir süre içinde, kadın ve aile politikalarında Türkiye’nin eksik ve
geride olduğu konulara değinip, kısa kısa çözüm
önerilerinden bahsetmek istiyorum: Özellikle Anayasa’nın
amir 10’uncu ve 90’ıncı maddeleri çerçevesinde, kadın-erkek eşitliğinin
öncelikle ulusal mevzuatımıza yerleştirilmesi, devamı olarak da bu eşitliğin
yaşama geçirilmesi gerekmektedir. Bu eşitliğin hayata geçirilebilmesi için,
kadının ekonomik yaşamda görünür kılınması kadar kadının karar alma
mekanizmalarında ulusal ve yerel ölçekte yer alması da son derece önemlidir.
Ancak, siyasette kadın kotası konusunda ülkemiz sınıfta kalmaya devam
etmektedir. Bir an evvel, pozitif ayrımcılık, fırsat eşitliği, kota -ne
diyorsak- yasal olarak ülkemizde uygulanmaya konulmalıdır. Ayrıca, “şiddete
sıfır tolerans” ilkesi çerçevesinde, kadınlara uygulanan her türlü şiddete,
töreler gerekçe edilerek uygulanan vahşete karşı kararlılıkla mücadele
edilmeli; kadına karşı şiddetle mücadele ulusal eylem planı oluşturulup,
kararlılıkla uygulanmalıdır. Sığınma evleri
yaygınlaştırılmalı, ücretsiz danışmanlık, psikolojik destek ve yasal yardım
yapılması sağlanmalıdır. Dün, 10’uncu Sığınma Evleri Kurultayı
gerçekleştirildi. Kadına yönelik şiddeti önleme açısından büyük öneme sahip
kadın sığınma evlerinin sayısının otuz beş civarında olduğunu biliyoruz. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Otuz sekiz. NEVİNGAYE ERBATUR
(Devamla) – Otuz sekize yükselmiş, ne iyi. Bu evlerden her birinin,
aşağı yukarı, 20 kişilik kapasitesi olduğunu düşündüğümüzde, bu sayının
gereksinimleri karşılamaya yetmeyeceği açıktır. Genel olarak 7.500 kadına 1
sığınma evi olması gerekmektedir. Kadının ekonomik
yaşamda görünür kılınması için önümüzdeki her tür engel kaldırılmalıdır.
Örneğin, analık izni ödenekleri artırılmalıdır. Doğum sonrası işten çıkarmalar
detaylı olarak incelenip engellenmeli, kamu ve özel sektör bünyesinde her
kurum, kuruluş ve şirket yapısında, okul öncesi eğitim çerçevesinde, kreşler oluşturulmalıdır.
Şu anda bile, gerekli personel sayısına sahip olmasına rağmen, kreşi olmayan o
kadar çok kamu kurumu bulunmaktadır ki… Ebeveyn izni bir an önce
yasalaşmalıdır. Ülke geneli için
baktığımızda, istihdam zaten başlı başına bir sosyal sorunken kadınlar
istihdama katılım bakımından dezavantajlı konumlarını sürdürmektedirler.
Cumhuriyet atılımlarıyla birlikte kadının iş gücüne katılımı da artış
göstermiştir. Ancak, günümüzde kadın, hizmet sektöründe ve çoğunlukla da iş
güvencesi olmadan, iş güvencesi talep edemeden var olmaya çabalamaktadır.
Kadınların iş gücüne katılım oranı, 2000 yılı verilerine göre, yüzde 24’tür. Bu
oran, OECD ülkeleri içinde yüzde 50,7 ile en düşük kadın istihdam oranına sahip
olan İtalya’yla kıyaslandığında dahi, gelişmiş ülkelerin hâlen çok gerisinde
olduğumuzun bir göstergesi olmaktadır. Bu konuda Avrupa Birliğinin 2010 yılı
hedefi yüzde 60’tır. Bunu nasıl sağlayacağız? Kamu sektöründe kadınların
oranına baktığımızda ise bakanlıklar ve bağlı kuruluşlarda toplam çalışan içinde
kadın oranı, sadece yüzde 28, KİT’lerde ise bu oran sadece yüzde 7’dir, üst
yönetimde ise kadın neredeyse yoktur. Kadının toplum
genelinde görünür kılınması önündeki engellerden biri de kız çocukların nüfusa
kaydının yapılmaması ya da geç yapılmasıdır. Bu konu
da öncelikli olarak ele alınmalıdır. Kadınların nüfusa kayıt olmaları ve resmî
evlilikleri tüm toplumu kapsar şekilde yaygınlaştırılarak bütün kadınların
yurttaşlık haklarından eksiksiz yararlanmaları sağlanmalıdır. Bu uygulamaya
paralel biçimde, kız çocuklarının, özellikle kırsal bölgede okullaşması
üzerinde çalışılmalıdır. Ancak, bu konuda, genellikle yanıltıcı bir bilgi
olarak, okula başlama oranı üzerinde tartışılmaktadır; üzerinde konuşulması
gereken esas rakam ise okula devam oranıdır. Bu rakam, maalesef, ülkemizde
okula başlama oranına göre son derece düşüktür. Kız çocuklarımız çeşitli
sebeplerle eğitim hayatlarını tamamlayamamaktadır. Sosyal devlet, bu konuda
üzerine düşeni yapmalıdır. Buradan sormak istiyorum: Haydi Kızlar Okula
Kampanyası’yla okula başlayan kız çocuklarının ne kadarı okula devam
etmektedir? Kadının ekonomik
yaşamda görünür kılınması için kadınların mesleki eğitim olanaklarına erişimi
sağlanmalıdır. 1995 yılından beri GAP bölgesindeki dokuz ilde (Adıyaman,
Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis,
Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak) toplam
otuz dört adet çok amaçlı toplum merkezi (ÇATOM) açılmıştır. Bunlar başarılı
örneklerdir. ÇATOM’lar kadınlara ve genç kızlara
yönelik olarak, kadın hakları, okuma yazma, genel sağlık, ana çocuk sağlığı,
beslenme, gelir elde etmeye yönelik beceri kazanma konularında eğitim
programları uygulamaktadır ve topluma dayalı merkezler olarak kadının toplum
yaşamında söz sahibi olabilmesi ve görünür hâle gelebilmesi için uygun örnek
olarak yaygınlaştırılmalıdır. Ayrıca, halk eğitim merkezlerinin
yaygınlaştırılması ve her yaşta kadının eğitime devam edebilmesi de önemli bir
aşama olacaktır. Birleşmiş
Milletler Uluslararası Kalkınma Örgütünün Kasım 2007’de açıkladığı İnsani
Gelişme Raporu, Türkiye için karanlık bir tablo çizmektedir. Ülkelerin 2005
yılı istatistiklerine dayanan rapora göre, Türkiye, kişi başına düşen ulusal
gelir dışında eğitim, yaşam süresi gibi ölçütlerle oluşan insani gelişmişlik
endeksinde 84’üncü sırada, ekonomik gelişmişlik açısından ise 66’ncı
sıradadır. Burada bir çarpıklık vardır,
insani gelişmişlikte 84’üncü sırada olmanın ilk ve ortaöğretime kayıtlılık
açısından 108’inci sırada olmasıyla açıklanabileceğini düşünüyorum ben. Ayrıca,
Türkiye’de genel olarak her alanda kadın-erkek eşitsizliğinin daha yoksul
ülkelerden bile büyük olması ülkeyi insani gelişmişlikte gerilere çekmektedir.
Toplumsal Cinsiyet Gelişme Endeksi’nin İnsani Gelişme Endeksi’ne bölünerek
bulunan oranlamada ise Türkiye 112’nci sıradadır. Burada bir kez
daha durup düşünmenizi istediğim nokta şudur: Kadın sorunu kadınların sorunu
değil, bir insani gelişme kriteri ve kadın-erkek herkesin sorunudur. Raporun bize
göstermek istediği sonuç şudur ki: Kadın sorunu Türkiye'nin sorunudur.
Kadın-erkek eşitsizliği eğitimden politik temsile bu kadar büyük oldukça,
ekonomik büyüme ve başarı Türkiye'nin dünya gelişmişlik sıralamasında
yükselmesini sağlamaya yetmez. Kadın
sorunlarının çözümünde toplumsal cinsiyet bakış açısının ana politikalara
yerleştirilmesi sırasında KSGM’nin diğer kamu kurum
ve kuruluşları ile iş birliği içerisinde hareket etmesi son derece önemlidir.
Bu da ancak, Mecliste bir kadın-erkek eşitliği komisyonunun kurulmasıyla
sağlanabilir. Geçen yıldan bu yana bu konuda hangi çalışmalar yapılmıştır? Hükûmetin bir hazırlığı var mıdır? Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü yaptığı araştırmalarda Birleşmiş Milletler Çocuk
Haklarına Dair Sözleşme’yi dikkate almakta mıdır? Çünkü ülkemizde hâlen
çocuklar konusunda yapılan kimi çalışmalarda çocukların kendisine sorunlarının
çözümü için ne istediği sorulmamaktadır. Kadının ve
çocuğun ailede söz hakkı kazanabilmesi konusunda da önemli adımlar atılmalıdır.
Toplumun en temel demokratik ögesi olması gereken
aile kurumu bu niteliği hâlen kazanabilmiş değildir. Kadın, aile içinde görünür
kılınmadığı müddetçe toplum içinde de görünür hâle geçemez.
Aynı şey çocuk için de geçerlidir. Sosyoekonomik ve kültürel gelişmişlik
hedeflerimize paralel olarak, çocuklarımıza yaşlarının gerektirdiği
çocuklukları yaşama… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Erbatur, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. NEVİNGAYE ERBATUR
(Devamla) - … ve ileri ülkeler seviyesinde eğitim hakları ile bedensel ve
ruhsal yapılarına uygun ortam ve koşulları sağlamak görevimiz olmalıdır. Çünkü
bir toplumun geleceği, günümüzün çocuklarına sunabileceğimiz imkânlar
çerçevesinde şekillenecektir. Ancak, kadın ve çocuk toplumsal yapının
devamlılığı için son derece önemliyken, en fazla şiddete ve sömürüye maruz
kalan kesimler de gene çocuk ve kadın olmaktadır. Çocuklar sokakta
çalıştırılmakta ve enseste maruz kalmaktadır. Ensest konusunda yapılan araştırmalar var mıdır ülkemizde?
Çocuklarımızın haklarını öğrenmesi için araştırmalar yapılmakta mıdır? Sözlerime son
verirken, Cumhuriyet Halk Partisinin kadın hak ve özgürlüklerinin en güçlü
teminatı ve kadın devriminin güvencesi olduğunu, kadınlarımızı çağdaş
değerlerden uzaklaştıran ve toplumsal yaşamdan dışlayan hiçbir uygulamayı kabul
etmeyeceğimizi, üzerinde konuştuğumuz kurumların bütçelerinin kadının eşitlik
mücadelesi için yeterli olmadığını bir kez daha dile getirmek istiyorum. Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Erbatur. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına son konuşmacı, Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi. Sayın Selvi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
değerli üyeleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisinin görüş ve düşüncelerini sunmak üzere huzurunuzdayım.
Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım. Bu Çalışma
Bakanlığının bütçesine gelmeden önce, hepimizin dikkatle tekrar bir bakması ve
bu 2008 bütçesinin önemini kavraması ve dikkatle izlenmesi bakımından şu noktaların
altını çizmek istiyorum ilk önce: Bu bütçe, diğer bütçelerden farklı bir bütçe,
çünkü tek başına, üçte 2 Meclis
çoğunluğuyla, altı yıldan beri, beş yılı geçmiş süreden beri iktidar
olan tek parti iktidarının altıncı bütçesi. Bu bütçe çıkmadan önce defalarca
seçim bildirgesi, defalarca Hükûmet Programı,
uygulama planları, acil eylem planları çıkmıştır ve beş yılda her istediğini
yapma gücüne, çoğunluğuna sahip, her dediğini gerçekleştirme, politikalarını,
uygulamalarını yapma gücüne sahip, Meclis gücüne sahip bir iktidarın bütçesi
olması nedeniyle, yaşananlarla, gelişmelerle, rakamlarla bütçeyi
karşılaştırmanın daha gerçekçi ve daha doğru olacağı kanaatindeyim. Çalışma Bakanlığı
bütçesine gelince: Bütçelerin içerisinde en önemli bütçelerden bir tanesi.
Çünkü, çalışma hayatı, endüstriyel ilişkiler bir ülkenin ekonomik, sosyal ve
siyasal durumunun kesin, açık belirleyicisidir. Tüm halkı yakından ilgilendiren
geniş, dinamik bir alandır. Üretimi, verimi, kaliteyi, iş huzurunu, toplumsal
huzuru yakından ilgilendiren bir bakanlık bütçesidir. Bir ülkenin demokrasi
düzeyi, insan hakları ve özgürlükleri, hukuk ve adalet anlayışı, özetle,
ekonomik, sosyal ve siyasal durumun somut ve gerçek göstergesidir Çalışma
Bakanlığının bütçesi. Ülkemizin içinde
bulunduğu koşullardan uzaklaşmadan bu bütçeyi değerlendirirsek çok yararlı
olacağı kanaatindeyim. Beş yıldır uygulamaların yapıldığını söyledim. Ama, ne
yazık ki, verilen sözler, hâlâ bugün tekrarlanan vaatler maalesef gerçekleşmedi
ve tam tersine, çalışma hayatı, endüstriyel ilişkiler âdeta bir kaos, âdeta bir
karmaşa içerisine sürüklendi. Gelir gelmez işsizliğin yok edileceği söylenerek,
gelir gelmez “Özgürlükler, sendikalaşma, örgütlenme hakkı mutlak
gerçekleşecek.” denmesine rağmen, “Kayıt dışının önlenmesi zorunlu.” denmesine
rağmen hiçbiri gerçekleşmedi. Ülkemizde, şöyle
baktığımızda, geçen beş yıl rahat bir iktidar dönemi sonucunda sosyoekonomik
sorunu olan ve acil çözüm bekleyen işsizlik sorunu alabildiğine yükseldi, en
yüksek işsizlik de on sekiz-otuz yaş arasındaki kuşakta, grupta. Her ailede ve
yakınında, bir iki işsiz; âdeta, bir bunalım içinde. Yıllarca bütün bunların
düzeltilmesi, iyileştirilmesi söylenmesine rağmen, iktidarının dördüncü yılında
saygıdeğer bir Bakan, Kabine üyesi Sayın Ali Babacan, işsizlikte başaralı
olamadığını söyledi, dört yıl sonra. FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Yeterince başarılı… M. CEVDET SELVİ
(Devamla) - Doğrudur, yeterince başarılı olamadığını söylemiştir. Hâl böyle
olunca 2004 yılında, 59’uncu Hükûmet, işsizlikle
mücadele yılı olarak kampanyalar başlatmıştır. Bu kampanyalar da, ne yazık ki
göstermelik ve oyalamadan ileriye gidememiş, işsizliği önlemek mümkün olmamış,
azaltmaksa hiç mümkün olmamıştır. Bunu başaramayan o günkü, yani bugünkü Hükûmet, olayın kolayına gitmiştir. TÜİK marifetiyle de
işsizlik rakamları çarpıtılmış, işsizliğin hesaplanmasında da Avrupa şartları
gibi düşüncelerle hesaplamanın değiştirildiği açıkça ortaya çıkmıştır, resmen
de bu açıklanmıştır. Çünkü iş gücüne katılım oranı düşürülerek işsizlik
oranının da iyileştirilmesi gayreti gösterilmiştir. Son ve övünerek söylenen
8,8 oranındaki işsizlik, TÜİK’in rakamlarına ve
gerçek rakamlara bakıldığı zaman, en az yüzde 15,3 düzeyindedir. İşte,
söylenenler, vaat edilenler gerçekleşmeyince maalesef hesaplarda, maalesef rakamlarda
oynamak alışkanlığı devam etmektedir. Bunlar, resmî kurumların, devletin
rakamlarıdır; bunlar, çalışanların, o işin sorumlularının verdiği gerçek
rakamlardır. Tabii, çalışma
hayatının en önemli unsurlarından bir tanesi de emeklilerdir. Ne yazık ki,
hayatını, gençliğini, ömrünü, sağlığını, üretim araçları başında geçiren, günü
gününe, kuruşuna kadar en yüksek vergiyi ödeyen, dünyanın en fazla sosyal
güvenlik primini ödeyen işçiler, emekli olduktan sonra, ya
ikinci iş aramak zorunda ya torununa, çocuğuna muhtaç
duruma düşmektedir. Bu konuda, son derece, verilmiş, defalarca tekrarlanmış
sözlerine rağmen, intibak yasası denen, içinde, bünyesinde bir haksızlık
barındıran yasa değişikliği, verilen sözlere rağmen yapılmamış; TÜFE farkı,
yargı kararlarıyla emekliler tarafından kazanılmış olmasına rağmen ödenmemiş;
refah payında da hiç hesaplanmayacak şekilde düzenlemeler yapılmıştır. Sorunlar böyle
devam ederken, sanayicisinden çiftçisine, KOBİ’lerden
esnafa, işçisine ve memuruna, yani bu endüstriyel ilişkiler içerisinde önemli
yer tutan sosyal ve ekonomik grupların hepsi sıkıntı içinde kalmış, umutla
bekledikleri, yılları geçirdikleri, iyi niyetle destekledikleri hâlde,
beklenenin olmadığını, bu politikalarla bugün Türkiye’nin bu olumsuz noktaya
gelmesi bir tarafa, geleceğe dönük de umutları kalmamıştır. Şimdi,
gelindiğinde, vergi ve millî gelir dağılımındaki adaletsizlik uçurum boyutuna
dönüşmüştür ve bunu düzelteceğini söyleyen Hükûmet,
hiç oralı olmamış, bireyler arasında, bölgeler arasında, alabildiğine, millî
gelir dağılımındaki ve vergideki adaletsizlik devam etmiştir. Sosyal Sigortalar
primi, sosyal güvenlik primi ve vergiler, kayıt dışı önlenmek yerine, kayıt
dışı teşvik edildiği için uygulamalarla, istihdam vergisi, sermayesini de,
işçisini de güç durumda bırakmıştır. Değerli
arkadaşlarım, “özelleştirme” adı altında babalar gibi yapılan satışların
sonunda, orada ömrünü veren işçiler sokaklarda kalmış, 4/C ve benzeri gerçek
olmayan önlemlerse onların mağduriyetini giderememiştir. Seçim yaklaştığında
geçici işçiler kadroya alınırken, seçim dikkate alındığı için adaletsiz bir
uygulama yapılmış, bütün mücadelemize rağmen, Cumhuriyet Halk Partisinin
gayretine rağmen, ne yazık ki, on yıl, on beş yıl, yirmi yıl çalışanlar bir
tarafa itilmiş, 2006 yılında AKP’nin kendisinin işe
aldığı, sadece altı aylık emeği olanlar kadroya geçirilmiş, diğerleri ise
mağdur edilmiştir, şimdi hâlâ güç durumdadırlar. AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Sayın Selvi, birilerine haksızlık bu
söylediğiniz. M. CEVDET SELVİ
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, örgütlenme önünde var olan engellerin
kalkacağı, Avrupa Birliğine girmek, uluslararası sözleşmeleri uygulamak
sözlerinin yanında, ne yazık ki, örgütlenme ve sendikalaşma önündeki hiçbir
engel kaldırılmamış, tam tersine, daha fazla bu hakkı, bu demokratik hakkı
kullanmak isteyenler, ailesiyle on binlerce işçi, çalışan aç bırakılmıştır.
Neye rağmen aç bırakılmıştır? Anayasa’nın 51’inci ve 90’ıncı maddelerine göre
çalışanların özgürce sendikalaşabileceği ve kimsenin engel olamayacağı net,
açık söylenmiş olmasına rağmen bu uygulama yapılmıştır. Bu yeterli
değildir, 2821 sayılı Yasa’nın 22’nci ve 31’inci maddelerinde açık seçik bu
hakkın kullanılacağı belirtilmiş, düzenlenmiş olmasına rağmen, on binlerce
aile, bu hakkı kullanmak istediği için, bir ücretle çalışma koşullarında hiçbir
talebi olmadığı hâlde, önlenmiş ve aç bırakılmıştır. İşin ötesi, Türk Ceza
Yasası’nda bu özgürce temel hakkını kullanmak, örgütlenme hakkını kullanmak
isteyenlere, sendikalaşma hakkını kullanmak isteyenlere engel olanlar, Türk
Ceza Yasası’na göre suç işlemiş sayılacak ve hapis cezası da var olmasına
rağmen, bu geçen sürede binlerce, on binlerce işçi hakkından edilmiştir. AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Kim çıkardı bunu? M. CEVDET SELVİ
(Devamla) – Defalarca, kamu çalışanlarının sözleşmeli, toplu iş sözleşmeli ve
grev hakkı verilecektir denmesine rağmen, kesinlikle bu konuda adım atılmamış,
Avrupa Birliği Gözden Geçirilmiş Sosyal Şartı’nda da halka özgürlükten, insan
haklarından, demokrasiden bahsedenler, beş maddesini burada, Meclis çoğunluğu
nedeniyle kesinlikle kabul etmemiş, çekinceyle ortaya çıkarmıştır. Avrupa Birliği
2007 raporlarında, geçmişte olduğu gibi, işçi ve çalışanların haklarına riayet
edilmediği, kamu çalışanlarına grevli, toplu iş sözleşmeli hak verilmediği, ILO
sözleşmeleri burada onaylanmış -yani, Büyük Millet Meclisinde onaylanmış-
olmasına rağmen uygulanmadığı eleştirilerek devam etmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Selvi, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun efendim. M. CEVDET SELVİ
(Devamla) – Sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortası hakkında çıkarılamayan,
üzerinde çeşitli oyunlar oynanan, sosyal devlet ilkesi ve anlayışından uzaklaşılan, emekli olunması mümkün olmayan bir yasa, 5510
sayılı Yasa getirilmek istenmektedir. Sivil toplum örgütleri, Türk Tabipler
Birliği ve diğer demokratik kitle örgütleri her türlü eleştirerek bu tehlikeli
girişime engel olunmasını istemektedir. Eğer mümkünse, Türkiye’de çok çarpıcı
ve rahatsız edici bir sosyal patlamanın, bir sosyal huzursuzluğun, daha dönemin
başında istenmiyorsa sivil toplum örgütleriyle, meslek kuruluşlarıyla oturarak
yeniden düzenleme yapılmalıdır. Bu, ülkenin yararınadır, sosyal yaşamımızın
yararınadır, bunun gerçekleşmesi lazımdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Selvi, teşekkür ederim. M. CEVDET SELVİ
(Devamla) – Hemen bitiriyorum. Herkese her
konuda diyalog, iletişim, herkese soruldu denilmesine rağmen, bütün sivil
toplum örgütleri kendilerinin kullanıldığını, hiçbir taleplerinin
gerçekleştirilmediğini açık seçik söylemektedir. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Selvi. M.CEVDET SELVİ
(Devamla) – Ben teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim, sağ olun. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır. Şahısları adına
lehte ve aleyhte olmak üzere iki milletvekili arkadaşıma söz vereceğim. İlk konuşmacı,
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş, lehinde. Sayın Ağırbaş, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar) AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yedinci turda yer alan
kurumların bütçesi üzerine görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi Demokratik Sol Parti ve şahsım adına selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, nüfusumuzun yarısını teşkil eden kadınlarımız, ayrımcılık,
baskı ve şiddet içeren uygulamalarla karşı karşıya kalmakta, eğitim de dâhil
olmak üzere, kimi toplumsal hizmetlere ulaşmakta zorlanmaktadırlar. Bu
sorunlara son verecek düzenlemeleri Hükûmetin bir an
önce yapması gerekirken bütçeden kadınlarla ilgili kurumlara yeteri ödenek
ayrılmadığını görmekteyiz. Bir başka ifadeyle, Hükûmetin
kadınlarla ilgili çalışmaları şekilcilikten öteye gitmemektedir. Bu dönemde,
kadınları toplumsal hayatın dışına çıkaran, onların istihdamını caydıran pek çok
uygulama vardır. OECD’nin 2007 İstihdam Raporu verilerine göre Türkiye, kadın
işsizliğinin en yüksek olduğu ülkeler arasında 17'nci sıradan 6'ncı sıraya
yükselmiştir. Hükûmet, kadınların ekonomiye entegre
olması, istihdama katılması yönünde bugüne kadar ciddi bir destek vermemiştir. Bakın, Sosyal
Güvenlik Yasa Tasarısı'yla kadınlar eve mahkûm edilmek istenmektedir. Kadının
ekonomik hayata katılımının artırılması konusunda Hükûmetin
herhangi bir önceliği bulunmamaktadır. Sığınma evleri, danışma merkezleri kendi
imkânları ölçüsünde görevini yerine getirmeye çalışıyorlar. Kanunla
belediyelere, kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açma zorunluluğu
getirilmesine rağmen belediyeler bu konuda isteksiz davranmaktadır. Hükûmet de bu konuda
sessiz kalmayı tercih etmektedir. İBRAHİM YİĞİT
(İstanbul) – Lehte konuşun, lehte! AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(Devamla) – Avrupa fonları ile sekiz adet kadın sığınma evi yapılacaktı. O
projeye ne oldu, hangi aşamada, hiç kimse bilmiyor. Ülkemizin kanayan
yaralarından biri de özürlü vatandaşlarımızın durumudur. Bugüne kadar
özürlülerin sorunlarının çözümlenmesi, üretken bireyler hâline gelerek
başkalarına muhtaç olmadan kendi kendilerine yetebilmeleri ve sosyal hayata
eşit bir biçimde katılmalarının sağlanması için yeterli çalışmalar
yapılmamıştır. Bugün sosyal güvencesi olmayan ağır derecedeki özürlüye ortalama
220 YTL maaş verilmektedir. Bu tutarın özürlülerin rahatça yaşayabileceği bir
düzeye çekilmesi konusunda gerekenler yapılmalıdır. Diğer taraftan, özürlülük
meydana gelmeden önce önleyici tedbirlerin alınması, özürlülük durumu meydana
geldikten sonra da onların topluma kazandırılması ve istihdamlarının
artırılması konusunda yeni fikirlerin geliştirilmesi zaruridir. Özürlülere bakış
açımızı bu çerçevede belirlememiz gerekirken, bakıyoruz, Hükûmet
geçen dönemde özürlülere verilen hakları ellerinden alıyor. Destek eğitimi
almak için özel eğitim kurumlarına giden engelli öğrencilerin masraflarını
artık karşılamama kararı alınmıştır. Engelli vatandaşlarımızı mağdur eden
yanlış kararın bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir. Değerli
milletvekilleri, Çocuk Esirgeme Kurumu bütçesinin de yetersiz olduğu, bu
Kurumun asli görevlerini tam anlamıyla yerine getirmesine imkân vermeyeceği
aşikârdır. Hükûmet, Kurumun yürüttüğü hizmetlerin
yerel yönetimlere, özel ve tüzel kişilere devrini amaçlamaktadır. Bir başka
ifadeyle, bu hizmetlerin özelleştirilmesi tasarlanmaktadır. Âdeta toplumda “Bu
işi devlet yapamıyor, bu işi yerel yönetimlere, sivil toplum kuruluşlarına,
vakıflara devretmeliyiz” düşüncesi getirilmeye çalışılıyor. Buna şiddetle karşı
çıkmalıyız. Zaten bütçesinin dörtte 1’ini faiz ödemelerine ayırmak
zorunda kalan Hükûmetten daha fazlası da
beklenemezdi. Ortaya konulan bu rakamlarla, bu bütçelerle, bu sorunların
üstesinden gelinmesinin mümkün olmadığına inanıyorum. Değerli
milletvekilleri, Hükûmetin ekonomide pembe tablolar
çizen söyleminin tersine, vatandaş penceresinden olaya baktığımız zaman,
sorunlar yumağıyla karşılaşıyoruz. Halkımız, tüketim ihtiyaçlarını karşılamak
için bankalara, bakkallara, mağazalara borçlanmaktadır. 2002 yılından sonra
vatandaşların bankalara olan tüketici kredi borçları 26 kat, kredi kartları
borçları da 12 kat artmıştır. İşsizlik giderek
artmaktadır. Yılda 1 milyon, her dakika ise 2 kişi… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ağırbaş, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. İBRAHİM YİĞİT
(İstanbul) – Sayın Sözcü, bir dakika da lehte konuşun! AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(Devamla) – 2008 bütçesinin, sorunlarla yaşama mecburiyetini içine sindirmiş,
çözüm üretmekten uzak, işsizlikle, üretimsizlikle, yatırımsızlıkla Türkiye’yi
yönetme iddiasında olan, sosyal boyutu ihmal edilmiş bir bütçe olduğunu
düşünüyorum. Sözlerime son
verirken, bu bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Hükûmet adına ilk konuşmacı, Devlet Bakanı Sayın Nimet Çubukçu. Sayın Bakan,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on sekiz
dakika. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisimize, 2008 yılı mali bütçe görüşmeleri çerçevesinde, Bakanlığıma bağlı
kuruluşlar ve görev alanları, faaliyetleri konusunda bilgi vermeden önce
hepinizi saygıyla selamlamak istiyorum. Görev alanıma
giren Bakanlığıma bağlı kuruluşlar bütçesi üzerinde söz alan, konuşma ve
eleştirileriyle katkı veren tüm milletvekillerimize
öncelikle teşekkür etmek istiyorum. Bu değerli görüşlerinin uygulamalarımızda
da bize yol göstereceğini ifade etmek isterim. Ama, bir taraftan da söz alan milletvekillerimizin birçoğunun, belki bir kötü niyet yok
ise, bilgi eksikliğiyle hareket ettiğini düşünüyorum ve verilen rakamlar,
uygulanan hizmetlerle çoğunun doğru orantılı olmadığını ifade ederek kısaca
sizi bilgilendirmek istiyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; özellikle sosyal hizmetler alanında çağdaş dünyayla
entegre olacak şekilde bir hizmet anlayışını yürürlüğe koyduğumuzu ve 2002’den
bugüne kadar bütçemizin, 2002’de 121 milyon 589 bin YTL olan bütçenin, bugün
yüzde 700 artışla 853 milyon YTL’ye çıktığını,
Türkiye’nin var olan bütçe şartları içerisinde en olabilir ve en yüksek
düzeyde, korunmaya muhtaç çocuklara verdiğimiz önem nedeniyle hizmet
yelpazemize kattığımızı söylemek isterim. Değişen koşullar
çerçevesinde tüm dünyada sosyal hizmet anlayışı, özellikle aile odaklı, aileye
destek odaklı ve korunmaya muhtaç çocukların aile bakım modeli tercih edilirken
ülkemizde kurumsal bir şekilde bakım hizmetlerinin veriliyor olması gerçekten
gelişmişlikle doğru orantılı değildi. Bu sebeple, 2005 yılında başlattığımız
“Aileye Dönüş Projesi” çerçevesinde çocuklarımızın 5 bine yakını bugün Kurum
bakımı altından kendi ailelerinin yanına geldiler ve ayni, nakdî yardımla
desteklediğimiz bu çocuklarımız bugün kendi ailelerinin yanında bakılıyorlar.
Ve özellikle Hükûmetimiz döneminde, kuruluş bakımı
altındaki modelin en son tercih edilecek model olduğundan hareketle, ikinci
aşamada koruyucu aile modelini yaygınlaştırmaya çalışıyoruz ve bine yakın da
koruyucu ailemiz var şu anda. Hükûmetimiz döneminde hizmet önceliklerimizden birisi olan Kurum bakımı
altındaki çocuklarımızın sayısının azaltılması, aile yanında bakımının
hedeflenmesi doğrultusunda bugün yüzde 33 oranında Kurum bakımı altındaki
çocuklarımızın sayısı azalmışken çocuklarımıza bakan hizmet personelinin sayısı
son derece yüksek bir şekilde artırılmıştır. Hükûmetimiz sadece ulaşılana değil, hizmet hakkı olan ve ulaşılması gerekene
ulaşarak bir hizmet modelini tercih ediyor ve bu şekilde koruyucu ailelere de
verdiğimiz destek ortalaması aylık 550 milyon civarında yükseltilmiştir. Bugüne
kadar evlat edinme hizmetlerinden de kuruluş bakımı altına alınıp evlat
edindirilen çocukların sayısı 9.105 civarındadır. Dolayısıyla, evlat edinme
hizmetlerinin de son derece hızlı ve süratli bir şekilde sürdüğünü… Ama takdir
edersiniz ki, evlat edinme işlemi aynı zamanda yargısal bir süreçtir ve
hukuksal olarak yargısal sürecin de tamamlanması belli bir zamanı almaktadır.
Özellikle evde bakım modeline uygun hizmetin ve aile yanında bakımın
hedeflenmesine rağmen, her şeye rağmen kuruluş bakımı altında kalmak durumunda
olan çocuklarımız için de aile bakımına en yakın model olan sevgi evleri ve
çocuk evleri modelini hizmete geçirdik ki, bugün, şu anda Türkiye’nin her
yerinde süren sevgi evlerinin inşaatı hayırseverlerimiz, belediyelerimiz, il
özel idaresi ve genel bütçeden ayrılan kaynaklarla son derece süratli bir
şekilde sürmektedir. Fiziksel
mekânlarda yapılan bu değişikliklerin yanı sıra, çocuklarımızın kişiliklerinin,
maddi ve manevi varlıklarının en iyi şekilde geliştirilebileceği bir model de
onlara bakan personelin, hem sayısal olarak hem de nitelik olarak yetişmiş
insan gücü olarak çok arttığını söyleyebilirim. Bugün burada dile getirilen
görüşler içerisinde daha eğitimli olanların çocuklara hizmet vermesi gündeme
geldi ki, biz zaten geçen yıl ve 2006 yılında çocuklarımızın hizmet
personelinin bakım ve temizlik personeli olarak ihalelerini ayırdık.
Bakım personelimizin çocuk gelişimi bölümü mezunu olmasına ve çocuk gelişimi
bölümü alanında, en azından bu alanda sertifika programlarına dâhil olmuş
olanları tercih ediyoruz. Kimsesiz çocuklarımızın bakım personeli sayısı göreve
geldiğimizde 20-25 civarında 1 çocuğa 1 personel düşerken, bugün 2 ve 8 kişilik
odalarda en fazla 8 çocuğa 1 personelin düştüğü ve bu bakım personelinin de
çocuk gelişimi mezunlarından oluştuğunu ifade etmek isterim. Özellikle 2002
yılında kadrolu ve hizmet alımı personelinin toplamı 12.505, kuruluşlardaki
bakım altındaki çocukların sayısı 20 bin civarında. Bugün kuruluş bakımı
altındaki çocukların sayısı 12 bin civarında, bakım ve hizmet personeli toplamı
da 18.503. Burada rakamlar konuşuyor ve rakamlar bu personelin daha az sayıda
çocuğa çok daha nitelikli hizmet verdiğinin bir kanıtı. Nitekim, verdiğimiz bu
hizmetler neticesinde, gerçekten, çocuklarımıza gösterdiğimiz bu bire bir
ilginin… Ben, çocuk gelişimi bölümü
mezunlarıyla birlikte tüm fedakâr kuruluş personelimize de teşekkür etmek
istiyorum. Çocuklarımızın 2002 yılına göre üniversiteye girişte ve başarı
oranlarında son derece ciddi bir artış vardır ve üniversite sınavında bu yıl
yüzde 53 oranında çocuklarımız başarılı olmuştur. Dünyadaki spor
müsabakalarında, üniversiteye girişte ve birçok alanda çok önemli başarılar
elde etmelerine rağmen, maalesef, hâlâ kamuoyunda başarı hikâyeleriyle değil
kötü hikâyelerle anılıyor. Bugün burada bir milletvekilimizin daha kuruluş ismi
zikrederek andığı yerde genç kızlarımız yaşıyor. Ben geçen yıl bütçe
görüşmelerinde de rica ettim. Eğer, UNICEF’in medya etik ilkelerini ele alırsanız, bizim burada medya üzerinde
toplumsal bir baskı uygulamak, siyasal bir baskı uygulamak değil, ama, söz
konusu olan çocuklar, hele hele kamusal bakım
altındaki çocuklar söz konusu olduğunda, onlara hazırlamayı düşündüğümüz o
gelecek ve toplumla bütünleşmelerini sağlayacak sosyal imkânların tamamen bu
olumsuz haberlerle yerle bir edildiğini biliyoruz. Özellikle yetişme çağında,
ergenlik çağında, liseye giden, üniversiteye hazırlanan bu kız çocuklarımızın
yurtlarıyla ilgili çıkan haberlerden sonra en az 2-3 öğrencimizin intihara
kalkıştığını, haftalarca okullarına gidemediklerini, okulda sınıf
arkadaşlarından ve öğretmenlerinden, bugün burada ifade edemeyeceğim, ama,
yüzümüzü kızartan, onları da utandıran sorularla muhatap olduklarını söylemek
isterim. Lütfen, bir kuruluşla ilgili, özellikle isim zikrederek verdiğiniz
zaman, bu çocukların gittiği okullarda kendilerini son derece zor ve savunmasız
hissediyorlar. Kuruluş bakımı
altındaki çocukların belki de en önemli problemi, toplumsal hayata katılımında
toplumun kendilerine duymasını bekledikleri güven. Çocuklarımız üzerinde
yaptırdığımız araştırmada gördük ki, kendileri, hiçbir şekilde toplumun
kendilerine güvenmediğini düşünüyorlar ve bu oran çok yüksek. Yüzde 87’si
okullarını bitirene kadar hiçbir disiplin cezası almadıkları hâlde, okulda
cereyan eden her kötü hadiseden bu çocuklar sorumlu tutuluyor. İşte, bu
anlayış, bugün burada dile getirilen, kuruluş isimleri verilerek damgalanmaya
çalışılan bu çocukların hayatında son derece yıkıcı bir etki yaratıyor.
Amacımız, ülkemizin “kimsesiz ve sahipsiz” diye nitelendirilen bu çocuklarını,
bu ülkenin en şanslı çocukları yapmaya çalışıyoruz ve ortalama bir ailenin
eline geçecek imkânlardan daha fazla imkân sağlayarak,
onların başarılı birer genç ve ülke yararına çalışabilecek bireyler olmaları
için mücadele ediyoruz ve az önce söylediğim gibi de, nitekim, bu çocukların
üniversiteye giriş başarı oranındaki yüzde 53’e varan artış bu çabalarımızın
bir sonucudur. Aynı şekilde,
kuruluş bakımı altında olan özürlü çocuklarımız ve özürlü vatandaşlarımız için
de sevgi evlerine benzer engelsiz yaşam merkezleri kuruyoruz. En fazla 12
özürlüye hizmet verecek olan bu kuruluşların şu anda ülke genelinde 2.028
civarında özürlümüze hizmet sunacak 19 engelsiz yaşam merkezi bünyesinde, 169
yaşam evinin inşaatı sürmektedir ve bugün, aynı zamanda yaşlı hizmetlerinde de
hizmetlerimizi son derece başarılı bir şekilde sürdürüyoruz ve onların da
özellikle sevgi evleri inşa ettiğimiz yerlerde, çocuklarla birlikte, onlara
destek olacak şekilde karşılıklı toplumsal dayanışmayı sağlayacak şekilde inşa
ediyoruz ve ev tipi yaşam merkezleri inşa ediyoruz. Bugün burada yine
dile getirildiği üzere, toplum merkezleri çocuk ve gençlik merkezleri ve aile
danışma merkezleri kanalıyla da sosyal hizmetlerde önleyici hizmetleri
sunuyoruz. Önleyici sosyal hizmetler ne demek? Tüm dünyada olduğu gibi, sosyal
açıdan risk altında olan toplumun bu kesimlerine verilecek destekle onların
herhangi bir kurumsal bakıma ihtiyaç duymadan desteklenmesidir. Bugün 39 aile
danışma merkezimizde ve 22 tane Sosyal Hizmetlere bağlı olmak üzere, 38 sığınma
evinde kadınlara hizmet veriliyor. Bir taraftan da toplumda sosyal sorumluluk
bilincinin geliştirilmesiyle, bu Kurum bakımı altındaki çocuk ve gençlerimize
toplumun yardımını da, desteğini de almaya çalışıyoruz. Hükûmetimiz yoksul ve güç şartlarda olan vatandaşlarımıza yardım edilmesine
de büyük önem vermektedir. Nitekim, devlet himayesine muhtaç, sosyal güvenlik
şemsiyesi altında yer almayan vatandaşlarımıza ulaşabilmek için de bu bütçenin
artırılmasına önem verilmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bugün burada, yine, gündeme alınan en önemli
konulardan birisi Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve bütçesiyle ilgili
konuşmalardı. Öncelikle şunu
söylemek isterim ki, 6 Kasım 2004 tarihinde teşkilat yasası çıkarılarak
dönemimizde yasal bir statüye kavuşan bir kuruluştan bahsediyoruz. On yıla
yakın bir süre teşkilat yasası çıkarılmamış ve Kurum, legal olmayan bir şekilde
hizmet vermiştir. Bugün, dönemimizde ilk olarak teşkilat yasası çıkarılan bu
kuruluşun çalışmaları son derece hızlı bir şekilde sürmektedir. Dönemimizde
kadınlara yönelik olarak çıkarılan yasalar, Anayasa’nın 10’uncu maddesinden
başlayarak, Anayasa’nın 90’ıncı maddesi, Türk Ceza Kanunu, İş Kanunu gibi
değişiklikler, kadınların hayatında, cumhuriyetin ilk döneminden sonra ikinci
devrim niteliğinde yasal değişikliklere beşiklik etmiştir. Bu Parlamentoya bu
çalışmaları nedeniyle de teşekkür etmek istiyorum. Özellikle,
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün bütçesi konusunda alınan sözlerde, eleştiri
yapılan konuların en önemlisi de Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün bütçesi
doğrultusundaydı. Öncelikle şunu
söylemek isterim ki, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün kullandığı bütçenin çok
daha üstünü Avrupa Birliği fonları ve projeleri kullanmaktadır. Bakanlığımız
yaptığı Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Yaygınlaştırma Projesi çerçevesinde, 1
milyon 600 bin euro geliştirme projesine, kadına
yönelik şiddetle mücadelede 2 milyon 970 bin euro ve
şiddet alan araştırması için de 2,5 milyon euro bütçe
kullanmaktadır ki, bu, yaklaşık Kurum bütçesinin 3 katı kadar da Avrupa Birliği
fonlarından proje olarak yararlanmaktadır. Bir taraftan
Sayın Başbakanımızın 4 Temmuz tarihinde yayımlandığı Başbakanlık genelgesi
doğrultusunda kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin önlenmesi konusunda
kapsamlı bir genelgenin yaşama geçirilmesi yolunda eylem planı çalışmaları
tamamlanmıştır. Genel
Müdürlüğümüz, aynı zamanda, uygulamaya yönelik olarak son derece yaygın
çalışmalar yapıyor. Bunu, bütün basından da biliyorsunuz. Genelkurmay
Başkanlığımız başta olmak üzere, polisin eğitimi, sağlık personelinin eğitimi;
Diyanet İşleri Başkanlığımızla yaptığımız iş birliği sonucunda, kadına yönelik
şiddetin önlenmesi konusunda son derece kapsamlı çalışmalar yapıyoruz. Bir taraftan da
kadın istihdamının artırılması için, kadın yoksulluğunun azaltılması için mikro
kredi uygulamalarına bu dönem de ağırlık vereceğiz. Yine, aynı
şekilde, Aile Araştırma Kurumu tarafından da… Aile, toplumumuzun gerçekten
güven ve istikrar kaynağıdır. Şu ana kadar, belki de, dile getirilen bütün
sorunların çözümünde hiçbir devlet mekanizmasının yerine geçemeyeceği
kadar mükemmel bir kurumsal mekanizma olan aileyi korumak, aileye verdiğimiz
desteği artırmak son derece önemlidir. Ve ASAGEM, kuruluş itibarıyla bu yönde
araştırmalar yapan, bu çalışmaları ortaya koyan bir kuruluştur. Özellikle bazı
konular da gerçekten gündeme getirildiği için ben de cevap vermek istiyorum.
Boşanmaların bizim dönemimizde patladığına ilişkin bir konuşma yapıldı. Ben,
grafik de veriyorum. Gerçekten, Türkiye’de boşanma oranlarının çok ağır bir
sıçrama yaptığı bir dönem var. O dönem, tarih olarak 2000-2001 tarihleridir.
2002 tarihinde bir sıçrama daha yapmış. Ondan sonra da stabil
bir şekilde, var olan şekilde gidiyor. Rakamlar burada. Boşanma oranlarında
dönemimizde bir artış olmadığı gibi, boşanma oranlarında Türkiye’deki artışın
patladığı dönem, ekonomik krizlerin yaşandığı dönem olmuştur. Rakamlar burada.
Dolayısıyla, bu grafikleri, özellikle bu konuda ayrıntılı olarak bilgi sahibi
olmak isteyen arkadaşlara memnuniyetle verebilirim. Bunun dışında,
özürlüler konusunda, gerçekten burada dile getirilenlerin birçoğunun, ben, milletvekillerimiz tarafından bilinmediği ve bu nedenle
böyle dile getirildiğini düşünüyorum. Zira bu dönemde özürlülere yönelik olarak
Hükûmetimiz döneminde yapılan çalışmalar gerçekten
kıyaslanamayacak ölçüde, diğer dönemlerle kıyaslanamayacak ölçüde önemli
çalışmalar. 2005 yılında çıkardığımız Özürlüler Yasası’ndan sonra, bütçeye
yaklaşık -ortalama olarak söylüyorum genelde- 1 katrilyon civarında yük
eklemesine rağmen, biz bu hizmetleri toplumumuzun dezavantajlı kesimlerine
toplumsal hayata tam ve eşit, engelsiz olarak katılmalarını sağlamak üzere
yaptık. Bugün bir özürlü vatandaşın aldığı maaşlardaki artış yüzde 200 ile 300
civarında değişmekte, ilk kez on sekiz yaş altında çocuklara özürlü maaşı
bağlanmakta, özürlü çocuklarımızın eğitim giderlerinin tamamı devlet tarafından
karşılanmakta ve karşılanmaya devam ediliyor. Burada az önce söz alan
arkadaşlar, verilen desteklerin kesildiğini söylediler. Bunlar tamamen, hiçbir
dayanağı olmayan, gerçek dışı ve bir bütçe konuşmasının, doğrusu, sadece
basından okuyarak burada dile getirilmesini çok büyük bir haksızlık olarak
görüyorum. SEVAHİR BAYINDIR
(Şırnak) – Basından değil. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Bize sorsaydınız biz bunların size ne olduğunu çok
rahatlıkla açıklardık. Özürlü çocukların
eğitim giderlerinin karşılanmasına devam edileceği gibi, dönemimizde yaklaşık
200 bine yakın özürlü çocuk eğitimine devam ediyor. Bir taraftan da
çocuklarımızın eğitim giderlerini karşılamakla beraber okullara erişim
ücretlerini de devlet olarak biz karşılıyoruz. Bunun yanı sıra,
evde bakım hizmetlerine değinildi. Bir milletvekilimiz “Evde televizyon var mı
yok mu, bu kontrol ediliyor. Evde inceleme yapılıyor.” dedi. Bir özürlünün evde
bakımı için devletin ödeyeceği ücret asgari ücret tutarındadır. Özel bir bakım
evine ailenin yatırması durumunda iki asgari ücret tutarındadır. Elbette ki,
takdir edersiniz ki, ailenin bu çocuğa bakma koşullarının olup olmadığı için
evde bir sosyal inceleme yapılması son derece doğaldır. Bırakın televizyon olup olmadığını, ilk kez
biz, herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olanların yararlanamaması
durumunda aileler mağdur olur diye ilk kez “sosyal yoksunluk” tanımını getirdik
ve yasal değişiklik yaptık geçen dönemde. Dolayısıyla eğer bir evde yaşayan
bireylerin kişi başına düşen ücreti bir asgari ücretin üçte 2’sinden daha az
ise -yani 286 milyon civarında olması lazım- bu hizmetten yararlanıyor. 4
kişilik bir ailede bu oran 1 milyar 111 milyon civarında, yani bundan daha
fazla geçiyorsa ödemiyoruz. Dolayısıyla elimizdeki bu
imkânlar doğrultusunda ailelere verdiğimiz bu destek, özürlü ailelerine
verdiğimiz bu destekle, şöyle bir sorunu, yıllarca dile getirilen “Ben öldüğüm
zaman benim çocuğuma ne olacak” kaygısını toplumun, ailelerin, annelerin,
babaların omuzlarından aldık biz ve biz biliyoruz ki, özürlüler bütün bu
hizmetlerimizden son derce memnun ve biz biliyoruz ki, özürlüler bu
hizmetlerimiz için bize her gün teşekkür ediyorlar. Ülkemizde mevcut
bulunan 8,5 milyon özürlü… Bu rakamlar üzerinde de anlaşamadığımız söylendi… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakanım, bir dakikalık ek sürenizi başlatıyorum, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – …ama Türkiye'de, kendi dönemimizde ilk kez bu yönde
bir araştırma yapıldı, bundan önce herhangi bir araştırma yoktu. Kalp pili
takılan, çok küçük diye tanımlanan, halk arasında belki özür olarak kabul
edilmeyen, ama kanunen özür olarak kabul edilen, rakam 8,5 milyon civarındadır,
ama fiziki engelli dediğimiz, belki de halkın anladığı anlamdaki özürlülerin
oranı 2 milyon civarındadır. Erişilebilirlik
konusunda itirazlar var. Erişilebilirlik konusunda belediyelere tanınan süre
yedi yıl. Dolayısıyla, bir toplumun, yapılaşmış kentlerin dönüşümü için de bu
gerçekten önemli bir dönem. Özellikle,
belediyelerimizin, sığınma evleri konusunda da aynı hassasiyetle adım
atmalarını ben bekliyorum sorumlu ve ilgili Bakan olarak. Burada özellikle buna
değinen milletvekillerimizin mensup oldukları
partilerin de belediyelerinden aynı hassasiyeti beklediğimi vurgulamak
istiyorum, çünkü bu konuda, bu kadar çok dile getirdiğimiz konular ve sorun
olarak gördüğümüz alanlarda hep birlikte aynı duyarlılıkla hareket etmeliyiz
diye düşünüyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakanım, konuşma tamamlandı. Teşekkür ederim. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. Sayın
milletvekilleri, şimdi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza söz vereceğim.
Ancak, Sayın Bakana söz vermeden önce okutacağımız bir Başbakanlık tezkeresi
vardır. Bu tezkere,
ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Anayasası’nın
19’uncu maddesinin 5/b ve 6/b bentleri gereğince hükûmetlerin uluslararası çalışma konferanslarında kabul
edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında yasama organına bilgi sunmasına
dairdir. Başbakanlık
tezkeresini okutuyorum: IV.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
TEZKERELER 1.-
2007 yılı Haziran ayında yapılan 96’ncı Uluslararası Çalışma Konferansı’nda
kabul edilen 188 sayılı Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Sözleşme ile
199 sayılı Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Tavsiye Kararı hakkında
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında
Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi
(3/243) Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına İlgi : 9/11/2007
tarihli ve B.13.0.YİH.0.11.00.00-730.02.ILO/6372-050114 sayılı yazı. 2007 yılı Haziran
ayında yapılan 96. Uluslararası Çalışma Konferansı’nda kabul edilen, 188 sayılı
“Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Sözleşme” ile 199 sayılı “Balıkçılık
Sektöründe Çalışmaya İlişkin Tavsiye Kararı” hakkında Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet
Meclisi’ne bilgi sunulmasına ilişkin ilgi yazı ve ekinin suretleri ilişikte
gönderilmiştir. Gereğini arz
ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Buyurun Sayın
Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Bakanım,
tezkereyle ilgili bilgiyi verdikten sonra, sürenizi tekrar başlatacağım. Buyurun. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Ana Sözleşmesi’nin 19’uncu maddesi uyarınca
ILO Genel Konferansları tarafından kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları
hakkında üye ülkelerin kendi yetkili makamlarına bilgi verme yükümlülüğü
bulunmaktadır. Bu itibarla, 2007 yılında yapılan 96’ncı ILO Genel Konferansı’nda
kabul edilen 188 sayılı Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Sözleşme ile
199 sayılı Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Tavsiye Kararı hakkında
aşağıdaki bilgileri yüce Meclisimize sunuyorum. 188 sayılı
Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Sözleşme’nin “Tanımlar ve Kapsam”
başlıklı bölümünde, Sözleşme’de geçen “ticari balıkçılık”, “yetkili makam”,
“danışma”, “balıkçı teknesi sahibi”, “balıkçı”, “balıkçının iş sözleşmesi”,
“balıkçı gemisi”, “gros tonilato”, “öngörülen gemi
uzunluğu”, “işe alma ve yerleştirme hizmeti”,
“balıkçı gemisi kaptanı” terimlerinin tanımı yapılmakta, Sözleşme kapsamında
sözleşmenin uygulanacağı kişilerle sözleşmenin uygulanacağı gemiler konusunda
tereddütlerin nasıl çözüleceği gibi hususlar yer almaktadır. Sözleşme’nin
uygulanmasına yönelik hükümlerde, üye ülkelerin Sözleşme ile yüklendikleri
taahhütleri yerine getirebilmeleri için gerekli kanun, yönetmelik ve diğer
tedbirleri yürürlüğe koymaları gereği vurgulanmaktadır. Ayrıca üye ülkelerden,
yetkili otoritenin kim olacağını belirlemeleri ve balıkçılık sektörü ile ilgili
kuruluşlar arasında eşgüdümü sağlamak için gerekli mekanizmaları kurmaları
istenmekte, balıkçı gemisi sahibi, kaptan ve balıkçıların sorumlulukları ana
hatları ile belirtilmektedir. Sözleşme’de
balıkçı gemilerinde çalışmak için asgari yaş on altı olarak kabul edilmekte, on
beş yaşında olanların çalışabilmeleri için gerekli şartlar ayrıntılı olarak
düzenlenmektedir. Yine balıkçı gemilerinde çalışabilmek için tıbbi muayenenin
zorunluluğuna dikkat çekilerek yetkili otoritenin bu zorunluluğa istisna
getirebilme yetkisine değinilmektedir. Ülkelerin tıbbi muayene ile ilgili kanun
ve yönetmelikleri çıkarma yükümlülüğü belirtilerek bu tür düzenlemelerde yer
alması gereken hususlar ayrıntılı şekilde açıklanmaktadır. Sözleşme’de,
gemiye tayfa alma ve dinlenme saatleri ile ilgili düzenlemeler de yer
almaktadır. Yine gemide çalışan balıkçılarla Sözleşme hükümlerine uygun iş
sözleşmesi yapılması ve ayrıca gemide çalışan balıkçıların bir listesinin
gemide bulundurulması zorunlu tutulmaktadır. Uluslararası
sefere çıkan balıkçı gemilerinde çalışan balıkçılara yurda iade koşulları, işe
alma ve yerleştirme hizmetleri bakımından denizcilere sağlanan haklardan daha
azının tanınmaması gerektiği belirtilmekte, balıkçılara aylık ya da düzenli bir ücret ödemesinin yapılması gereği
vurgulanmaktadır. Sözleşme’nin
“Sağlığın Korunması, Tıbbi Bakım ve Sosyal Güvenlik” başlıklı bölümünde,
balıkçı gemilerinde, balıkçıların sayısını, faaliyet alanını ve seferin
süresini dikkate alarak uygun tıbbi ekipman ve malzeme bulundurulmasının yanı
sıra balıkçıların ilk yardım ve tıbbi bakım konularında eğitim almış olmalarına
ya da bu konularda yeterli donanıma sahip en az bir
kişinin gemide çalıştırılmasına dikkat çekilmekte, ayrıca balıkçı gemilerinin
radyo ya da uydu iletişimini sağlayacak ekipmanla
donatılmasının gereği vurgulanmaktadır. Sosyal
güvenlikleri bakımından balıkçılara da diğer işçilere uygulanan sosyal güvenlik
korumasından daha düşük olmayan bir korumanın sağlanması öngörülmekte, ikili,
çok taraflı anlaşmalar ve diğer düzenlemelerle söz konusu sosyal güvenlik
kapsamının eşit muamele ilkesi gereğince balıkçıları da kapsayacak şekilde
genişletilmesi ve kazanılmış sosyal güvenlik haklarının korunması için üye
ülkelerin gerekli tedbirleri alması öngörülmektedir. Ayrıca “İşten
Kaynaklanan Hastalık, Yaralanma ve Ölümlerden Koruma” başlıklı maddelerinde,
üye ülkelere bu konularda uygun tedbirler alma yükümlülüğü getirilirken, iş
kazası ya da hastalık sebebiyle yaralanmalarda, balıkçının
tıbbi bakım görme ve uygun tazminat alma hakkının olması gerektiği
vurgulanmakta ve bu korumanın, balıkçı gemisi sahiplerinin sorumluluğuna
dayanan bir sistem ile veya zorunlu sigorta ve işçilerin tazmini gibi
yöntemlerle ya da diğer şekillerde yerine getirilmesi
gerektiğine değinilmektedir. Sözleşme’de, üye
ülkelerin Sözleşme hükümlerine uyulmasını sağlamak için ulusal mevzuat ve
yönetmeliklere göre denetim, rapor verme, izleme, uygun cezalar verme ve
düzeltici tedbirler koymayı içeren bir sistem kurmaları gerektiği
belirtilmekte, balıkçı gemisindeki yaşam ve çalışma koşullarının denetimleri
için yetkili makamın yeterli sayıda müfettiş tayin etmesi, bu konuda alınan
şikâyet ve bulguları değerlendirmesi istenilmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi de 199 sayılı Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya
İlişkin Tavsiye Kararı hakkında bilgi arz etmek istiyorum. Tavsiye
Kararı’nın “Gençlerin Korunması” başlıklı bölümünde, üye ülkelerden balıkçı
gemilerinde çalışacak on altı-on sekiz yaşları arasındaki gençler için denize açılmadan önce uluslararası
belgelerde öngörülen gece çalışması, zararlı görevler, tehlikeli makinelerle
çalışma, elle yük kaldırma ve ağır yüklerin taşınması, fazla mesai ve benzeri
iş sağlığı ve güvenliğini ilgilendiren konularda mesleki eğitim görmelerini
sağlayacak koşulların oluşturulması, on altı-on sekiz yaş arası mesleki eğitim
gören gençlerin yetkili makamların kontrolünde genel eğitimlerinin dışında
çıraklık eğitimine veya onaylanmış diğer mesleki eğitim programlarına katılmalarının
sağlanması istenmektedir. Aynı bölümde
balıkçı gemilerinde çalışanların uluslararası belge ve talimatlara uygun
şekilde tıbbi muayeneye tabi tutulup, muayene sonrası işe uygun olup
olmadıklarının tespiti öngörülmektedir. Balıkçı
gemilerinde çalışacak kaptanların, dümencilerin, mühendislerin ve diğer
kişilerin yeterlilikleri ve balıkçıların mesleki eğitimleri konusunda
uluslararası standartların dikkate alınması, bu konuda herhangi bir ayrım
yapılmaması istenmektedir. Söz konusu
Tavsiye Kararı’nda her iş akdi sonrası ilgili kimsenin hizmet kayıtlarının
tutulması; yetkili makam tarafından, Sözleşme’nin kapsamı dışında bırakılan
balıkçıların çalışma şartları ve ortaya çıkacak iş uyuşmazlıklarının çözümü
konularında tedbirler alınması, balıkçılara iş akitlerine göre belirlenen
şartlarda peşin ödemeler yapılması, 24 metre ve üzeri balıkçı gemilerinde
balıkçılar için ulusal mevzuata veya toplu sözleşmelere göre asgari ödemenin
yapılması öngörülmektedir. Tavsiye
Kararı’nın “Barınma” başlıklı bölümünde balıkçı gemilerinde yaşayan ya da çalışan kimselerin barınma, yiyecek, sağlık ve hijyen
koşulları ile ilgili düzenlemeler yer almaktadır. “Tıbbi Bakım,
Sağlığın Korunması ve Sosyal Güvenlik” adını taşıyan bölümde ise kadınların
sıhhi bakım araçları da dâhil balıkçı gemilerindeki risklerle ilgili uygun
tıbbi donanım listesinin oluşturulması, 100’den fazla kişinin görev yaptığı
uluslararası sularda faaliyet gösteren balıkçı gemilerinde bir tıp doktoru
bulundurulması, balıkçılara ilk yardım eğitimi sağlanması ve yetkili makam
tarafından balıkçı gemilerinde bulundurulması öngörülen tıbbi malzeme ve
ekipmanın bir listesi hazırlanarak; ILO, Uluslararası
Denizcilik Örgütü ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen “Gemilerde
Çalışanlar İçin Uluslararası Tıbbi Bakım Kılavuzu” ile “Gerekli İlaçlar
Listesi” gibi uluslararası belgeleri dikkate alarak gerekli tıbbi ekipman ve
malzemenin gemilerde taşınmasının sağlanması, Tıbbi ekipman ve
malzemelerin teftişinin yapılması, ilaçların son kullanma tarihlerinin kontrol
edilmesi, söz konusu malzemelerin isimlendirilmesi, depolama ve saklama
koşullarının tetkik ve denetiminin yapılması, Gemide hastalanan
ya da yaralanan kimseler için doktorun dışında
yapılabilecek müdahalelerde kullanılacak tıbbi malzeme ve ekipmanın açıklanması,
bu konuda uluslararası ilk yardım kılavuzunun dikkate alınması, Önerilmektedir. Aynı bölümün iş
sağlığı ve güvenliğiyle ilgili hükümlerinde, ulusal ve uluslararası ve diğer
gelişmeleri dikkate alarak gerekli önlemlerin alınması, gemi sahipleri,
dümenciler, balıkçılar ve diğer ilgili kimseler için uygun ve yeterli mesleki
eğitim araç ve gereçleri hakkında bilgi sağlanması, tehlikeli atıklarla ilgili
bilgilerin talimatname, kılavuz ve benzeri araçlarla balıkçıların dikkatine
getirilmesi, kıyıda ve balıkçı gemilerinde sosyal taraflara danışmak suretiyle
ortak komitelerin kurulması tavsiye edilmektedir. Üye ülkelerin
dikkate alması gereken sağlık ve güvenlik konuları ayrıntılı olarak sayılmakta
ve ayrıca balıkçılar ve temsilcilerinin katılımıyla balıkçılıkla ilgili risk
değerlendirmesinin yapılması gerekliliği vurgulanmakta, balıkçılık sektöründe
uygulanabilecek koşullarla ilgili teknik özelliklerin belirlenmesi
öngörülmektedir. “Sosyal Güvenlik”
başlığını taşıyan maddelerde ise bütün balıkçılara artan şekilde sosyal koruma
sağlanmasının önemine dikkat çekilmekte, üye ülkelerin yabancı uyruklu
balıkçılara da koruma sağlamak üzere gerekli adımları atmaları istenmektedir. Anılan Tavsiye
Kararı’nın son bölümünde kıyı devleti olarak bir üye ülkenin kendi ekonomik
bölgesinde balıkçılık lisansı verdiği balıkçı gemisinden bu sözleşme
hükümlerine uyması istenebileceği belirtilmekte, belge ve sertifikaların
geçerliliklerinin o ülke yetkili makamı tarafından teftiş edilmesi
öngörülmektedir. Saygılarımla yüce
Meclise arz ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. Bütçe
görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam) A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam) 1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (Devam) 2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58)
(Devam) A)
SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.-
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı B)
ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam) 1.-
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı C)
AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.-
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı D)
KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı E)
ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam) 1.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı F)
SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam) 1.-
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı G)
MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam) 1.-
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi Bütçe üzerindeki
görüşmenizi yapabilirsiniz. Buyurun Sayın
Bakanım. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2008 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmeleri dolayısıyla Bakanlığımın bütçesiyle
ilgili olarak değerlendirmeler yapan bütün milletvekili arkadaşlarıma çok
teşekkür ediyorum. Değerli
milletvekilleri, çalışma hayatı, toplumun büyük kesiminin ekonomik ve sosyal
yaşamını, bildiğiniz gibi, yakından ilgilendirmektedir. Çalışma hayatına
ilişkin mevzuatımız, değişen ve gelişen standartları yakalamak amacıyla, sosyal
tarafların da görüş ve önerileri dikkate alınarak sürekli olarak
yenilenmektedir. Çalışma hayatına
ilişkin en önemli göstergelerden biri, bildiğiniz gibi, sendikal
faaliyetlerdir. Bu çerçevede, değişen şartlar, Avrupa Birliği İlerleme Raporu
ve ILO normları göz önünde bulundurularak Bakanlığımızca 2821 sayılı Sendikalar
Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nda
değişiklik öngören tasarı taslakları hazırlanmış ve bu taslaklar üzerinde sosyal
taraflarla birlikte üçlü danışma kurulu çerçevesinde çalışmalarımızı
sürdürmekteyiz. Öyle inanıyorum ki yeni yılla birlikte sendikalarla ilgili
düzenlemeler yüce Meclisin huzuruna gelecektir. Değerli
milletvekilleri, Aralık 2002 döneminde brüt 250 YTL olan asgari ücret, bugün
itibarıyla 585 YTL’ye yükselmiş, beş yıllık dönem
içerisindeki artış oranı yüzde 134 olmuştur. Aynı dönemde toplam enflasyon ise
bildiğiniz gibi yüzde 59,3 olarak gerçekleşmiştir. 2008 yılı için uygulanacak
asgari ücret çalışmalarına başlanılmış ve komisyon, ilk toplantısını 3 Aralık
2007 tarihinde yapmış olup görüşmeler sürdürülmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; günümüz teknolojisi ve çalışma koşullarında iş sağlığı
ve güvenliğini sağlayacak çalışmaların, hayat seviyesini yükseltecek, istihdamı
ve verimli çalışmayı geliştirecek tedbirleri almak ve çalışma barışını korumak
Bakanlığımızın öncelikli görevleri arasında yer almaktadır. Ülkemizin temel
sektörleri arasında önemli bir yer teşkil eden inşaat ve maden gibi özel
riskler taşıyan sektörlerimizle ilgili, sosyal taraflarla birlikte iş sağlığı
ve güvenliği kampanyaları düzenlenmektedir. Bu kapsamda, Bakanlığımız ile Maden
Mühendisleri Odası arasında, madencilik sektöründe iş sağlığı ve güvenliği
koşullarının iyileştirilmesiyle ilgili bir protokol gerçekleştirilmiştir. İş
sağlığı ve güvenliği kampanyamızın tanıtım basın toplantısını, madencilikte
önemli ilimiz olan Zonguldak ilinde gerçekleştirdik. Kozlu Müessesine bağlı
kömür ocağımızda, yerin 560 metre altına inilerek işçilerin çalışma şartları ve
iş sağlığı ve güvenliği konusundaki tedbirleri, bizzat yerinde görme ve
müşahede etme imkânı buldum. Diğer yandan, meydana gelen iş kazaları ile ilgili
yerinde incelemelerde bulunmak amacıyla, Tuzla özel tersaneler bölgesini
ziyaret ettim. Bakanlık olarak sosyal ortaklarımızla beraber, sorunları bulunan
sektörlerimizde benzer çalışmaları sürdürmek kararlılığındayız. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, ülkemiz ekonomisinin en önemli
problemlerinden biri, yüksek oranda seyreden kayıt dışı istihdamdır. Kayıt dışı
istihdamın önlenmesi amacıyla, Bakanlığımızca, Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele
(KADİM) Projesi hazırlanmıştır. Proje çerçevesinde önemli çalışmalar 2006-2007
yıllarında gerçekleştirilmiş ve toplam 680.036 çalışan bilgilendirilmiş,
yapılan ziyaret ve denetimler sonucu 40 bin kişinin kayıt dışı çalıştığı tespit
edilmiştir. Proje kapsamında, şu ana kadar 79.400 kişiye, sigortalılık
bilincinin artırılması konularında eğitim verilmiş. Ayrıca, istihdam üzerindeki
yükleri azaltmaya yönelik tedbirler içeren ve 2008 yılında yürürlüğe koymayı
planladığımız istihdam paketimizle de kayıt dışı istihdamı azaltmayı
amaçlamaktayız. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik sistemi, hepimiz takdir ediyoruz ki
son derece, ülkemiz için de dünya için de insanlık için de önem arz eden bir
sistemdir. Bu konuyla ilgili, Hükûmet olarak çok
önemli çalışmaları gerçekleştirdik. Bunların birincisi, bildiğiniz gibi, Sosyal
Güvenlik Kurumu Kanunu idi, 2006 yılında Parlamentodan geçti ve yürürlüğe
girdi. “Tek çatı” diye tabir edilen, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığını tek
çatıda toplama yasası şu anda yürürlükte. Bunun devamı olarak Sosyal Sigortalar
ve genel sağlık sigortasıyla ilgili yasal düzenlemenin süreçlerini hepiniz
takip ettiniz, hepiniz biliyorsunuz. Bu süreç, üç dört yıllık bir süreç. Yani,
22’nci Dönemin tamamında enine
boyuna tartışılan bir konudur sosyal güvenlik sistemi ve bu çerçevede önemli
düzenlemeler yapıldı, Parlamentoya geldi, 5510 sayılı Yasa buradan geçti. Daha
sonra, bildiğiniz gibi, Anayasa Mahkemesi tarafından bazı maddeleri iptal
edildi ve bu konuyla ilgili de yeni dönemde, 23’üncü Dönemde, bu Yasa, tekrar,
Bakanlığımız tarafından ele alınarak bir taslak üzerinde, sosyal taraflarla çok
ciddi çalışmalar gerçekleştirildi, tüm tarafların görüş ve önerileri alındı ve
Yasa, tasarı olarak Parlamentoya gönderildi. Bu hafta içerisinde, tali
komisyonda bu Yasa’yı değerlendirdik, görüştük ve önümüzdeki hafta içerisinde
de umuyorum ki esas komisyon olan Plan Bütçe Komisyonunda tasarıyı ele alıp
neticelendirmiş olacağız. Değerli
arkadaşlar, burada, tabii, sosyal güvenlikle ilgili, sistemle ilgili çok şeyler
söylendi. Fakat, ben bunun çok teferruatına dalmadan birkaç şey ifade etmek
istiyorum. Şimdi, olay
yalnız finansman mı? Tabii ki olaya yalnız finansman boyutuyla bakmak doğru
değil. Sosyal güvenlik açıkları zaten olacak, tabii ki olacak. Sosyal güvenlik
açıkları konusunda, efendim, sıfırlansın, hiç olmayıversin arzusu olabilir, ama
sosyal devlet ilkesi çerçevesinde bunun olması çok da mümkün değil. Ama, sosyal
devlet olacak isek, sosyal devlette sosyal güvenlik açıklarının hangi seviyede
olması son derece önemlidir. Bizim iddiamız, bizim söylemimiz şudur: Sosyal
güvenlik açıkları sürdürülebilir açıklar olmalıdır. Şimdi, konuya bu
açıdan, bu cepheden baktığımız zaman, Türkiye’de süreci şöyle rakamsal olarak
ele aldığımızda, 1991 yılında 300 milyar açık veren sosyal güvenlik sistemimiz,
1994 yılında 39 trilyon, 1995 yılında 108
trilyon, 1996’da 335 trilyon, 1997’de 740 trilyon, 1998’de 1,5 katrilyon,
1999’da 3 katrilyon, 2000’de 3,2 katrilyon, 2001’de 5,5 katrilyon, 2002’de 9,5
katrilyon, 2003’te 15 katrilyon, 2004’te
18 katrilyon, 2005’te 23 katrilyon, 2006’da 22,8 katrilyon ve 2007’de de
tahminî olarak 33 katrilyon liralık bir açık. “Buna kara delik
demeyelim, bu açıkları sosyal devletin normal, finanse edilebilir açıkları
olarak görelim.” diye ifade eden arkadaşlarımız var, “Bu doğru değildir.” diyen
arkadaşlarımız… Nominal olarak bunun değeri 138 katrilyondur. Kümülatif olarak baktığımız zaman bunun Türkiye’ye
maliyeti, 1994’le 97’nin maliyeti 851 katrilyondur. Bizim gayrisafi
millî hasılamız 2007 sonu itibarıyla 640 katrilyon, ama sosyal güvenliğin kümülatif açıkları 851 katrilyon. Şimdi, bu
meseleyle ilgili olarak, bu konuyla ilgili olarak, bu kadar önemli bir konuyla
ilgili olarak siyasetçilerin bir devlet adamlığı sorumluluğu içerisinde, siyasi
partilerin büyük bir sorumluluk içerisinde hareket etmesinin yerinde olacağını
söylüyoruz. Burada, tabii ki
politik anlamda söylenecek şeyler de olabilir, buna saygı duyarız, fakat bu
kadar önemli, yıllar itibarıyla hangi iktidarlar, hangi hükûmetler
diye bu olaya bakmayı da ben doğru bulmuyorum. Hangi iktidar olursa olsun,
netice itibarıyla, 91’den, 94’ten bugüne birçok parti de iktidarda olmuştur,
ama bunun her yıl ikiye katlanması da maalesef önlenememiştir,
engellenememiştir. O hâlde, bu gidişat böyle geldi böyle gitsin deme lüksüne
sahip değiliz. Gelecek nesillerin mirasını rastgele
kullanma hakkına sahip olmadığımız düşüncesindeyim. Bugün bu ülke
bize gelecek nesillerin emanetidir. Bu emaneti gelecek nesillere sağlıklı
devretme sorumluluğumuz vardır ve yaptığımız düzenleme, yaptığımız çalışmalar,
şunu net bir şekilde ifade etmek istiyorum ki, siyasi iktidar olarak bizim bugünden
yarına beklediğimiz rantlar içeren, siyasi rant içeren bir düzenleme değildir.
Geleceği düzenleyen, gelecek nesillere, çocuklarımıza ve torunlarımıza dönük
bir düzenlemeyi ve bu sürdürülebilirliği mutlaka gerçekleştirmemiz gerekiyor. Eğer bu çerçevede
bakarsak, tabii ki bunun -alan açısından söylüyorum, sokaklar açısından
söylüyorum- alanlara taşınması, sokaklara taşınması gereken bir konu
olmadığını, ama yetkili kurullarda, ilgili kurullarda, komisyonlarda sonuna
kadar, bu tasarının a’sından z’sine
kadar her konuyu tartışmaya açık olduğumuzu da her platformda ben ifade ettim.
Buyurun katkılarınızı alalım, ne tür katkılarınız varsa. Hatta, çıkış noktası
olan, bu tasarının düzenlemesinde çıkış noktalarımız var, ana parametrelerimiz
var, ana kriterlerimiz var, bunları bile tartışmaya açığız, buyurun; ama
geleceği karartmayalım, geleceği bunaltmayalım, Türkiye’nin geleceğini aydınlık
kılalım anlamında net şeyler ifade ediyorum ve sosyal taraflar ciddi katkılar
sağladılar, bu katkıları aldık ve biz bunun önemli bölümünü de tasarıya
işledik. Hâlen de siyasi partilerimizden ve diğer sivil toplum kuruluşlarından
bu katkıları bekliyoruz. Önümüzdeki
pazartesi günü tüm sosyal tarafları tekrar Bakanlığa davet ettik. Orada da
konuşacağız. İlave edilmesi gereken şeyler varsa, katkı sağlanması gereken
şeyler varsa bunları da katkı olarak alıp, Komisyonda, Plan Bütçede büyük
ihtimalle -umarım alt komisyon kurulur, kurulursa orada- bu konular enine
boyuna değerlendirilip tüm katkılar alınmaya çalışılacaktır. Eğer bu kadar
önemli, büyük açıklara ve birçok alanda Türkiye’nin önünü karartan, elini
kolunu bağlayan bu ve benzeri birkaç kalemdeki açıklara birlikte bir çözüm
üretebilirsek şunu da açıkça ifade ediyorum, bu kürsülerden çıkıp çok medeni
bir şekilde bu katkı sağlayanları da ifade etmemiz, onları takdir etmemiz,
onlara teşekkür etmemiz hepimizin görevidir, çünkü bu hepimizin meselesidir.
Olaya böyle bakılmasını bir kez daha ben istirham ediyorum. Değerli
milletvekili arkadaşlarım, burada, görüşmelerde önemli konulara da temas
edildi. Şimdi, IMF ile ilgili, işte “IMF bu talimatı verdi, dolayısıyla siz de
yapıyorsunuz…” Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanıyım. Böyle bir şey olsa, böyle
bir durum olsa, inanın burada açıkça söylerim. Ama bu rakamları gördükten
sonra, eğer birisi, ana muhalefet partisi, muhalefet partilerimiz veya bir
bilim çevreleri veya sivil toplum örgütleri diyorsa ki “bu gidişat gidişat değil” ve bunların içerisinde IMF de diyorsa ki “bu
gidişat gidişat değil,” kim derse doğru söylüyor.
Yani, bunu kimin söylediği çok önemli değil. Doğru söylüyor mu, söylemiyor mu
ona bakmak gerekiyor. Yani, bu doğru mudur yapılan? Bu yapılması gereken
doğrudur. Bu reform mutlaka yapılmalı, bu dönüşüm mutlaka gerçekleştirilmeli. O
hâlde, bunun başka taraflara çekilip buna başka yorumlar getirmeyi ben şahsen
doğru bulmuyorum. “Sosyal
tarafların mutabakatı alınmadı.” deniyor. Hayır. Yasa çıkıncaya kadar, Genel
Kurul safhasında da dâhil, yeter ki Türkiye’nin geleceğine bir tuğla koysun. O
katkıyı alma samimiyeti içerisinde olduğumuzu bir kez daha ifade etmek
istiyorum. Değerli
milletvekilleri, burada işsizlikle ilgili veya “Efendim sosyal güvenlik
açıkları, aslında emekli aylıklarıyla bir ilgisi yok. Başka sebeplerden
kaynaklanıyor." şeklinde görüşler serdedildi.
Birçok sebebi var tabii. Kayıt dışılık da bu sebeplerden bir tanesi, doğru, ama şu rakamı da vermek
istiyorum: Sosyal güvenliğin toplam gelirleri 56 katrilyon, giderleri 82
katrilyon -küsuratını söylemiyorum- emekli aylık giderleri 52 katrilyon, prim
gelirleri 44 katrilyon. Yani, burada aylıklar da faktör. Neden faktör? Aktüeryal denge bozuk. 2'ye 1 emekli. 2 çalışan 1 emekli
oranı olduğu sürece bu sıkıntılar yaşanacaktır. Bunlar -tekrar söylüyorum-
bugünün sorunları değil. Bunlar ta 1969 yılından gelen yanlış politikaların,
popülist politikaların, mevsimlik politikaların günü kurtarma, seçimi kurtarma
politikalarının neticeleridir, ama onları da çokça konuşmamızın bir faydası
olacağı kanaatinde değilim. Çünkü o iktidarlar da ülkeye bir katkı sağlama, bir
taş üzerine taş koyma amacıyla gelmişlerdir, ama netice itibarıyla siyasi
istikrarsızlıklar Türkiye'ye ağır bedeller, ağır faturalar ödetmiştir. Bu
çerçevede, bugün oluşan siyasi istikrar çerçevesinde bu avantajlı durumu,
Parlamentodaki bu avantajlı durumu iktidar partisi açısından bir risk oluştursa
da ülkenin geleceği açısından kullanmamızın doğru olacağı düşüncesindeyim. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Değerli
arkadaşlar, bir başka konu: İş gücündeki kadın çalışan oranının düşüklüğünden
bahsedildi, doğrudur. Bu çerçevede, bildiğiniz gibi, 2004 yılında Sayın
Başbakanlığın bir genelgesi vardı, kurum ve kuruluşların personel temininde
eşitlik ilkesine uyulmasıyla ilgili bir genelge. Daha sonra İŞKUR'un
bir tebliği yayınlandı ve aynen şunu diyor: " Kamu iş yerlerine işçi
statüsünde personel talebinde cinsiyet ayrımcılığı yapılan talepler kabul
edilmeyecek, dikkate alınmayacak." Arkasından bu konularla ilgili Avrupa
Birliğinden elde edilen hibeler, yani istihdamla ilgili elde edilen hibelerde
de çok ciddi mesafeler katedildi. Son 32 milyon avroluk kullanılan hibe krediden 19.900 kadın bu kredilerin
projelerine katılmıştır ve bu çerçevede istihdam edilen 7.500 kişi içerisinde
4.023’ünü hanım kardeşlerimiz, bayanlar oluşturmaktadır. Yine, İŞKUR
bünyesinde 2008 yılında uygulayacağımız toplam 20 milyon avroluk
projede hedef kitlemiz, işte az önce ifade edilen on sekiz-otuz yaş arası genç
nüfus ve kadınlar olacaktır. Bu konudaki duyarlılıklara çok teşekkür ediyoruz.
Aynı hassasiyeti Bakanlık olarak bizim de gösterdiğimizi ve göstereceğimizi
değerli milletvekili arkadaşlarımızın bilmesini istirham ediyorum. Başka sorular da
vardı, fakat bu soruları yazılı olarak cevaplandırmam gerekiyor zaman
darlığından dolayı. Şunu söylemem gerekiyor: İşsizlikle ilgili yine burada
birçok şey söylendi. Değerli
arkadaşlar, 2002 yılında toplam istihdam 21 milyon 354 bin kişi, 2007 yılında
23 milyon 548 bin kişi… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakanım, bir dakikalık ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …fark, 2 milyon 194 bin kişi. Yani bu
süreçte, bu beş yıllık dönem içerisinde 2 milyon 198 bin kişi istihdam edilmiş.
Bir başka ifadeyle, yeni iş gücüne katılan ortalama 600 bin kişi her yıl
istihdam edilmiş. Değerli
arkadaşlar, Türkiye, yüzde 5 veya 5,5 her yıl ortalama büyürse, yeni iş gücüne
katılan genç nüfusa istihdam imkânı ancak açabiliyor. Demek ki, yüzde 5’in
üzerinde büyümemiz gerekiyor ki bu depodaki işsizlik oranını halledelim. Son
dönemlerde Türkiye’nin bu büyümesi, yüzde 7’lere varan büyümesiyle bu 2 milyon
kişi istihdam edilebilmiştir. Bu büyümeyi, bu gelişmeyi devam ettirmemiz
gerektiğinin de açık bir göstergesidir. Özelleştirmeyle
ilgili Allah aşkına söylemeyelim. Özelleştirme, bütün iktidarların uyguladığı
ve hiçbirisinin özelleştirmenin kapısına kilit vurmadığı bir kurum. Bundan
sonra da özelleştirme kurumu devam edecek. Bu süre içerisinde bizim dönemimizde
çok güzel şeyler yapıldı, çok ciddi atılımlar gerçekleştirildi. Dolayısıyla bu
konuda… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, süremiz tamamlandı; teşekkür ediyorum. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Müsaade ederseniz son cümlemi… BAŞKAN – Bir
cümlenizi alalım. KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Saygılarını sunsun Sayın Başkan, saygılarını sunsun. BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, başladığımız zaman adaletli muameleyi herkese yapmamız
lazım, yoksa işin içerisinden çıkamayız. Sayın Göktaş, lütfen. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şunu ifade ediyorum: 4/C kapsamıyla
ilgili söylendi. Özelleştirme içerisinde, bakınız, iktidara geldiğimizde -ben
de çok iyi hatırlıyorum, grup başkan vekili olarak bu arkadaşlarla çok
görüşmeler yaptım- 4/C kapsamı diye bir şey yoktu, “özelleştirme mağdurları”
diye bir şeyler vardı. Bu arkadaşlarımızı aldık, 4/C kapsamında yine istihdam
ettik, şu anda çalışmalarını sürdürüyorlar. Yeterli mi? On ay değil, on iki ay
çalışsınlar. Bu taleplerine saygı duyuyoruz. Bununla ilgili de
değerlendirmemizi yapacağız diyorum. Bütçenin hayırlı
olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım. Bu turda son
konuşma, Adana Milletvekili Muharrem Varlı’ya aittir,
şahsı adına. Buyurun Sayın
Varlı. (MHP sıralarından alkışlar) MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk
Esirgeme Kurumu 2008 bütçesi hakkında aleyhte kişisel görüşlerimi belirtmek
üzere, MHP milletvekili olarak söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlarım. Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Türkiye genelinde, 2007 Eylül ayı itibarıyla, toplam
545 birimde 22.037’si yatılı, 55.376’sı da gündüzlü olmak üzere, çocuk,
kimsesiz ve yaşlılardan oluşan yaklaşık 80 bin kişiye hizmet vermektedir. Bu
sayı ülke nüfusunun yaklaşık binde
1’idir. Ayrıca, 0-12 yaş arası 46 çocuk evi, 13-18 yaş arası da 15 çocuk
evinde 300’e yakın çocuğumuzu da barındırmaktadır. Yardım ve sevgiye
muhtaç, ailesinden ayrı, korunma ve bakım ihtiyacı bulunan vatandaşlarımızın
hizmet alması gereken, sosyal devlet anlayışının bir ürünü olan çok önemli bir
kurumun bütçesinin de oldukça önemli olduğu bir gerçektir. Az önce Sayın Bakan
konuşmasında 2002 ile 2008 yılı arasındaki bütçedeki artışı belirtti. Ama,
bizim aldığımız rakamlara göre geçen yılla bu yıl arasındaki artışı
değerlendirmenin daha doğru olacağı kanaatindeyiz. 2007 yılında 791 milyon 595
bin YTL olan bütçesi 2008 yılında sadece yüzde 7,8 oranında artırılarak 853
milyon 152 bin YTL’ye çıkartılmıştır. Yani, 2002 ile
2007 arasında koskoca yedi yıl, sekiz yıl geçmiş, ama orana baktığımız zaman,
artış her yıl yüzde 7 oranını geçmemiş. Emniyet Genel Müdürlüğü
2005 yılı verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 9 milyon çocuğumuzun yoksulluk
sınırı altında yaşadığı ve yaklaşık 500 bin çocuğumuzun sokakta çalıştığı
bildirilmiştir. Sokakta çalışanların büyük çoğunluğu ekonomik nedenlerle veya
istemedikleri için okullarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu çocukların
annelerinin yüzde 92’si, babalarının ise sadece yüzde 21’i çalışmaktadır. Yine,
ebeveynlerinin de sadece yüzde 74’ünün sosyal güvencesi bulunmaktadır. Bu
çocuklar, ne yazık ki zoraki olarak dilenciliğe, fuhşa, uyuşturucu
bağımlılığına ve suç işlemeye müsait hâle getirilmişlerdir. Bu istatistikler de
göstermektedir ki annesi çalışan ve babalarının çoğu işsiz olan çocuklarımız
sokakta, çalışmak mecburiyetinde kalmıştır. Günümüzde bu durumun daha da kötüleştiği
bir gerçektir. Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün geleceğimizi
emanet ettiği çocuklarımızın ve gençlerimizin bugünkü durumu ne yazık ki içler
acısıdır. Sosyal devlet
anlayışı gereğince kimsesiz çocuklarımızı ve kadınlarımızı, yardıma muhtaç
yaşlılarımızı, engellilerimizi koruyup kollama görevinin verildiği Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bütçesi geçen yıla göre –az önce de
söyledik- sadece yüzde 7,8 oranında artırılırken, geçmiş yıllarda titizlikle
bakılan, fiziki donanımları yenilenen bazı makamların bütçesinin aynı dönemde
yüzde 60’lar oranında artırılmasını yüce Meclisimizin ve milletimizin takdirine
sunuyorum. Burada şunu da
belirtmek isterim ki, bizleri bakıp büyüten anne ve babalarımız, gerek
evlatları olarak gerekse inancımız gereği ömürlerinin sonuna kadar bakmakla
yükümlü olduğumuz elleri öpülesi büyüklerimizdir. Cennetin ayaklarının altında
olduğu müjdelenen analarımız ve her şeyini bizler için feda eden babalarımızın
sokağa terk edilerek açıkta bırakılmaları ve incitilmeleri ne kulları ne de
kullarını yaratan Cenabı Allah tarafından hoş karşılanmayacaktır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Varlı, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun. MUHARREM VARLI
(Devamla) – Bu, vebalsiz de kalmayacaktır. Bu vebal de başta yürütmeden sorumlu
Hükûmet olmak üzere hepimizindir. Tabii, Sayın
Bakanın anlattıklarına göre yapılan çok güzel şeyler de var, ama bunlar yeterli
mi? Yeterli değil, çünkü bu çocuklar, bu gençler bizim çiçeklerimiz, ülkemizin
geleceği. Bunları en iyi şekilde koruyup kollamak, gözetmek hem devlet olarak
hem milletvekilleri olarak hepimizin görevidir. Bu manadaki duygu
ve düşüncelerimi aktardım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Varlı. Sayın
milletvekilleri, yedinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır. Şimdi sorulara geçiyoruz. Ekranda benim
gördüğüm, on beşten fazla arkadaşımızın söz talebi vardı, ama, soru-cevabı
ikiye taksim edersek, yarımları da tama iblağ edersek, sekiz arkadaşıma birer
dakikalık süre içinde söz vereceğim. Eğer onlardan artakalan vakit olursa diğer
arkadaşlarıma da söz vermeye, soru sormalarına imkân tanımaya çalışacağım. Sayın Korkmaz,
buyurun efendim. ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Teşekkür ederim. Saygılar sunuyorum. Efendim, sorum
Sayın Bakan Çubukçuya. Millî Eğitim
Bakanlığı zihinsel engellilerin eğitimini aksatacak bir genelge çıkardı. Bu
genelgeye göre, devlet hastanelerinden zihinsel engelli raporu alanların bu
raporları geçersiz sayılıyor. Rehabilitasyon merkezlerinin yerine okul
yapılması öngörülüyor, ancak, bu geçiş döneminde
zihinsel engellilerin eğitiminde aksama kaçınılmaz oluyor. Siz, gerek zihinsel
engelli olanları ve gerekse yatırımcıları zora sokacak bu genelgeyle ilgili bir
önlem aldınız mı? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Korkmaz. Sayın Çalış... HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Çalışma Bakanımıza sorum olacak. Sayın Bakanım,
işçilerimizde özel sektörde çalışanlarda sendikalaşma oranının sizin sunuş
notunuzda yüzde 58,40 olduğu, kamuda yüzde 52,88 olduğu görülüyor. Bu oranı
yükseltmek için bir projeniz var mı? İkinci sorum:
Memur sendikalarımızın grevli sözleşme hakkı elde etmesiyle ilgili bir
çalışmanız olacak mı? Üçüncü sorum:
Avrupa Birliğinin söz verip de yerine getirmediği, işçilerimizin serbest
dolaşımıyla ilgili bir taahhüdünüz olacak mı? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çalış. Sayın Asil… BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
“SSK’ya fahiş fiyatla ilaç alınmasıyla ilgili davada yargılanan, iki aydan
fazla sürede tutuklu kalan Kurum daire başkanlarından H.Ö. terfi etti. H.Ö.
devletin 10 milyar doları bulan ilaç ödemelerine karar verecek kritik öneme
sahip üst komisyonda üye, alt komisyonda da başkan oldu. H.Ö’nün
davası ise hâlen ağır cezada devam ediyor.” Hürriyet gazetesi, 5 Aralık 2007. Az sonra kabulünü
yapıp Başkanlığınıza teslim edeceğiniz bütçenin içerisinde tüyü bitmedik
yetimin hakkının olduğunu biliyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Asil. Sayın Güvel... HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın Bakan,
Antalya’da özel bir hastanede bir sefer kullanılması gereken tıbbi malzemelerin
birden fazla sigortalıda kullanıldığı doktor raporlarıyla kesinleşmiştir. Ancak,
bu özel hastaneyle ilgili sözleşme devam etmektedir, yani olay bilinçli olarak,
görülmemektedir. Nedenini öğrenebilir miyiz? Devlet Bakanı
Sayın Mehmet Şimşek dün konuşmasında, Türkiye’deki ücretlerin yüksek olduğunu
söyledi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak, siz de Türkiye’de ücretlerin
yüksek olduğuna inanıyor musunuz? Sayın Nimet Çubukçu’ya bir sorum olacak efendim. Sayın Bakan,
Türkiye’deki sokak çocuklarının sayısı ne kadardır? Bu çocukların ne kadarı
devletçe koruma altına alınmıştır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Güvel. Sayın Özensoy… NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Bakanımız
Faruk Çelik Bey, istihdam rakamlarını verirken özellikle iş gücü artışında 2
milyon civarından bahsetti. Ben, 28 Ekim tarihli Bakanlar Kurulu Kararı Resmî
Gazete’den, 13’üncü sayfadan rakamlar söyleyeceğim: Çalışma çağındaki
nüfusta artış 3 milyon 627, ancak buna karşılık iş gücüne katılım 958 bin
olmuş, -dört yıl, 2002-2006 arasındaki rakamları söylüyorum- iş gücüne katılım
oranı bu dönem içerisinde yüzde 25. İş gücüne katılım oranı aşağıdaki bütün
tablolarda yüzde 49-48’ler civarında olmasına rağmen, bu rakamdaki çelişkiler…
Yani, gerçek rakamları yansıtmayan birtakım değişkenler üzerinde oynayarak
işsizlik oranının düşürüldüğü burada açık ve net bir şekilde görülmektedir. Ben, Bursa İŞKUR’un resmî rakamlarından da sizlere söz etmek
istiyorum. 2006 yılında 32 bin kişi işten çıkarılmış, yaklaşık 8 bin kişi işe
başlamış. 2007 yılı on bir aylık dönemde 38.615 kişi işten çıkarılmış, 7.908
kişi işe alınmış. Bu çelişkileri neye bağlıyoruz? Ne yapmak gerekir diye
soruyorum. Bir de Bağ-Kur
çalışanları, prim borçlarından dolayı sağlık hizmetlerinden, bir aylık prim
borcu dahi olsa, yararlanamıyorlar. İnsanların sağlıklarını önlerine koyup prim
borçlarını tahsil etmede tehdit gibi göstermenin doğru olmadığını düşünüyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Özensoy, teşekkür ediyorum. Soru sormanın
öbür tarafında, tabii bilgi aktarımına da katkıya da girdiniz. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Tedbir nedir, diyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakanım ona cevap verir. Sayın Işık… ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanımıza sormak istiyorum. Yaklaşık 600 adet
demir yolu işçisi 2006 yılında öngörülen yeterli sürede çalışmış olmalarına
rağmen, vizesiz oldukları ve afet kapsamında çalıştırıldıkları için 59’uncu Hükûmet tarafından 22 Temmuz 2007 seçimleri öncesinde
verilen daimî kadrolara atanamayarak mağdur edilmişlerdir. Ayrıca, bu işçiler
yılda yüz yetmiş dokuz günden fazla da çalışamamaktadırlar. Bu durumdakilerin
mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda nasıl bir çözüm düşünmektesiniz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık. Sayın Akkuş… AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Çubukçu’ya soruyorum: Televizyonların
özellikle sabah programları, yaygın söylemle “kadın programları” adı altında
Türk aile yapısı ve gelenekleriyle uyuşmayan söylem ve uygulamalar
içerisindedir. Özellikle “medyum” adı altında çıkarılan bir kısım zevatın âdeta
reklamı yapılmaktadır. Bu konuda yalan, yanlış ve uyduruk bilgilerden
televizyonlar ne zaman temizlenecek? Böyle bir çalışma var mı? Bir ikinci soru:
Sizin Bakanlık döneminizde Çocuk Esirgeme Kurumu yurtlarında birçok olay
cereyan etti. Bu olaylar veya normal tayin, atama ile bu yurtların
yöneticilerinden kaç tanesi başka yerlere gönderildi? Yeni atananların yurt
yönetimine yönelik bir eğitimleri bulunmakta mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akkuş. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi Bağ-Kur emeklileri herhangi bir iş
yeri açması durumunda, hâlen yaklaşık 60 YTL, 2008 yılı başından itibaren de
yaklaşık 1/3 emekli maaşı oranında kesintiye uğratılacaklardır. Sosyal
Sigortalar ve Emekli Sandığı emeklilerinde ise böyle bir kesinti
yapılmamaktadır. Bu, adaletsiz bir uygulama değil midir? Bu kesintinin
kaldırılması için bir çalışmanız var mıdır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özdemir. Evet, süremiz
tamamlandı. Sayın
Bakanlarımıza söz vereceğim. Buyurun. DEVLET BAKANI
NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan. Öncelikle, Sayın Korkmaz’ın sorusuyla başlamak istiyorum. Sayın Korkmaz
“Millî Eğitim Bakanlığı genelgesiyle devlet hastanelerinden alınan raporun
geçerli olmadığını ve zihinsel engellilerin eğitimini engelleyeceğini” söyledi.
Millî Eğitim
Bakanlığının genelgesinin gerçekten kamuoyunda ben yanlış anlaşıldığını
düşünüyorum. Haberler yoluyla da bu biraz böyle oldu ama daha sonra gerçi
düzeltildi. Özellikle zihinsel engellilerin eğitimi, rehabilitasyonu ve
raporuna yönelik bir düzenleme yok zaten bu genelgede. Hiçbir kısıtlama
olmaksızın, zihinsel engellilerin yaş kısıtlaması da olmaksızın eğitimlerine
devam ediyorlar. Sayın Güvel’in öne sürdüğü sokak çocuklarına ilişkin soru,
gerçekten konuşmamda, sunuş konuşmamda çok değinemediğim ama son derece
önemsediğim, göreve geldiğimiz günden bugüne, bu alanda da hizmet olarak son
derece önemli bir aşama kaydettiğimiz bir alan. Bugün, Türkiye genelinde sokak
çocuklarını il il, tek tek
tespit ederek, Sayın Başbakanın genelgesi doğrultusunda oluşturulan 5 kişilik
bakan grubuyla hemen hemen her şehirdeki çocuklarımız
hizmet modeli olarak, sokakta çalışan çocuklar, sokakta yaşayan çocuklar ve madde
bağımlısı çocuklar olmak üzere üçe ayrılmış ve uzmanlık alanlarına göre
çalışmalar sürdürülmüştür. Özellikle,
sokakta çalışan çocuklar üzerinde uyguladığımız projede başarı oranımız
neredeyse 100’e yüze yakın olmuş ve nitekim ILO, çocuk işçiliğinin azaltılması
konusunda Türkiye'yi de örnek ülke olarak göstermiştir raporunda. Bunun yanı sıra,
sokakta olmasına rağmen bir şekilde eğitime kazandırılan çocuk sayısı 8.172
civarında olmuştur. Gerçekten, sokakta çalışan çocukların, yaşayan çocuklara
oranla mesleki eğitime yönlendirilmeleri durumunda çok daha hızlı bir şekilde
eğitimlerine kazandırıldığını biz biliyoruz ve bugün büyük kentlerimizde
özellikle mobil ekiplerle, gece barınaklarıyla ve rehabilitasyon merkezleriyle
ulaştığımız çocuk sayısı 16 binin üzerindedir. Şu anda tüm Türkiye'de,
özellikle sokakta yaşayan çocuk sayısı 1.200 civarındadır. En azından,
Türkiye'de, sokakta yaşayan, sokakta çalışan çocuklar sorununu… Ben çok iddialı
bir şekilde çıkıp “Bu meselenin kökünü kazıyacağız.” gibi bir cümle sarf
etmiyorum ilgili Bakan olarak. Çünkü sosyal bir yaranın çözümü bir anda olmaz,
ama onu besleyen sebepler sürdüğü sürece sorun sürebilir, ama bugün 1.200
civarına düşürdüğümüz, kontrol altına aldığımız ve çok önemli başarı elde
ettiğimiz bir alandır, toplumsal bir sorun olmaktan çıkardık, toplumun
gündeminden düşürdük. Nitekim, bugün medyada da artık bu mesele çok ele
alınmıyor. Saat ondan sonra özellikle çocuklarımızı risk altında bırakmayıp
gece barınaklarına alıyoruz. Çok kapsamlı bir çalışma. Ben bu anlamdaki
çalışmalarımızı ayrıntılı olarak milletvekillerimize
de göndermeyi düşünüyorum. En azından çok daha, bu konuda bilgilenme ve bizim
çalışmalarımıza destek olma konusunda önemli görevleri olur diye düşünüyorum. Bugün, her türlü
hizmete ve çabamıza rağmen, sokakta yaşamayı bir yaşam biçimi olarak seçen
çocuklarımızla ilgili çalışmalarımız da sürüyor ve özellikle risk altında
bulduğumuz ve sokağa çıkma ihtimali olduğunu düşündüğümüz çocuklara yerelde çok
hizmet götürüyoruz. Bu, çok önemli bir çalışma. Yaklaşık 16 bin civarında
aileyi bu şekilde destekliyoruz. Çocuklarımızı, öncelikle ailelerinin yanında,
evlerinde tutmayı başarmaya çalışıyoruz; olmadığı takdirde mahallelerinde,
sokaklarında; olmadığı takdirde ilçelerinde, şehirlerinde. En azından bir başka
şehirden bir başka şehre geçerken, istismar edilme ihtimallerinin de son derece
yüksek olduğunu biliyoruz. Bu şekilde, çocuklara yönelik çalışmaları, zaman
sınırı nedeniyle kısaca söylemiş olayım. Sayın Akkuş’un kadın programları konusundaki itirazları...
Gerçekten, çocuklar ve kadınlar, aile üzerindeki etkilerini ölçmek amacıyla,
Radyo ve Televizyon Üst Kuruluyla sürekli temasta ve ortak çalışmalar yürüten
bir Bakanlığız. Ve sonuç olarak, Genel Müdürlüğümüz ve Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu, iş birliği hâlinde çalışma kararı almış ve bu konuda tavsiye yazıları
almıştır. Bize ulaşan şikâyetler veya bizim gördüğümüz şikâyetler konusunda da
genellikle biz, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna direkt yazılar yazıyoruz, ama,
daha… Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçesi görüşülürken de tesadüfen ben
buradaydım, benzer sorular geldi. Takdir edersiniz ki, Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu, yürürlükteki yasalara göre denetim görevini görüyor. Şu anda, önceden
önleme ve kapatma gibi yetkileri yok; dolayısıyla, bu yetkilerin kendilerine
yasal olarak verilmesi durumunda görevlerini çok daha iyi şekilde onlar da icra
edeceklerdir diye düşünüyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Bakanım,
buyurun. ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Öncelikle, Devlet
Demiryollarında çalışan işçilerimizle, vizesiz çalışan işçilerimizle ilgili bir
soru var. Bununla ilgili, Bakanlar Kurulu kararıyla bir değişiklik öngörülüyor.
Bununla ilgili bir çalışmayı şu anda başlatmış bulunuyoruz. Bakanlar Kurulunda
da bu konuyu görüşeceğimizi ifade etmek istiyorum. İkincisi,
“Bağ-Kur emeklilerinin emekli aylıklarından yüzde 10, şu anda, uygulamada
kesiliyor, Sosyal Sigortaların emeklilerinden bir kesinti yapılmıyor.” diye bir
soru tevcih edildi. Bununla ilgili de, SSK emeklileri, emekli olduktan sonra
yeni bir işte çalışırlarsa yüzde 30 destek primi kesiliyor, çalıştıkları işten,
şu andaki uygulama böyle. “SSK’lılardan kesilmiyor, Bağ-Kur’lulardan kesiliyor”
gibi bir yaklaşım çok doğru değil, o anlamda söylüyorum. Necati Özensoy Bey’in sorusunda ise, belki de ben kürsüde ifade
ederken istihdam edilenlerin rakamı diye belki söylemedim, orada bir ifade
yanlışlığından kaynaklanan şey olabilir. Ama ben rakamlarıyla size vermek
istiyorum: İstihdam edilenlerin sayısı 2002’de 21 milyon 354 bin, 2007’de 23
milyon 545 bin, fark, çalışan, yani bu süreç içerisinde istihdam edilen 2
milyon 194 bin, işsizlik oranı yüzde 9,2; işsiz sayısı 2 milyon 383 bin… NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – 2007’de 1 milyon kişi mi istihdam edildi Sayın Bakanım? ÇALIŞMA VE SOSYAL
GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Bu rakamlarla ilgili teferruatlı yazılı
olarak da bilgi verebiliriz. Bu H.Ö’yle ilgili bir soru soruldu. Doğrusu, bu kurulan teknik
bir alt komisyon, teknik amaçlı bir alt komisyon, bu komisyona bir daire
başkanı atanacak, atanınca bu süreç kapanmış olacak, onu ifade etmek istiyorum.
Biz de bu konuda medya vasıtasıyla bilgi aldıktan sonra gerekli çalışmayı
başlatmış bulunuyoruz. Bir diğer konu
sendikalarla ilgili. Bu oranlar, bildiğiniz gibi, Bakanlığımızdaki kayıtlar
çerçevesinde yapılan oranlar, yani genel nüfusa yapılan oranlar değil, o
çerçeveden düşük bulunabilir, doğrudur. Örgütlü toplumun önündeki engelleri
kaldırmadan yanayız. Bu 2821, 2822 sayılı Yasalarda sosyal taraflarla bu
görüşmeleri yapıyoruz. İnanıyorum ki, bu düzenlemeler yapılınca örgütlü toplum
olma konusunda çok daha güzel rakamlara ulaşmış olacağız. Kamu
görevlileriyle ilgili ise, bunun, bildiğiniz gibi, kamu reformu ve personel
reformuyla ilgili değerlendirilmesi gerekiyor, bu konu üzerinde
çalışmalarımızın olduğunu bilmenizi istiyorum. Diğer soruları da
yazılı olarak cevaplandıracağım. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, soru cevap-işlemi tamamlanmıştır. Katkıda bulunan milletvekillerimize ve cevap veren sayın bakanlarımıza
teşekkür ediyorum. Şimdi sırasıyla,
yedinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi
hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza
sunacağım. Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 07.93
- SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.–
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 10.751.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 5.040.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 837.361.000 BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 853.152.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim bütçesinin
bölümleri kabul edilmiştir. Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme
Kurumu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Kesin Hesabı A
– C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 464.427.419,73 - Toplam Harcama : 441.152.535,06 - Ödenek Dışı Harcama : 4.697,95 - İptal Edilen Ödenek : 23.148.118,50 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 131.464,12 BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 07.87
- ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI 1.–
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 1.031.490 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 46.160 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 110.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 3.067.350 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 4.255.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Özürlüler İdaresi
Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı
Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin
Hesabı A
– C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 3.638.100,00 - Toplam Harcama : 3.305.262,74 - İptal Edilen Ödenek : 332.837,26 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Özürlüller İdaresi Başkanlığı 2006
Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 07.88
- AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.–
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 4.680.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 40.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 4.720.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel
Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A
– C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 3.450.000,00 - Toplam Harcama : 2.742.054,78 - İptal Edilen Ödenek : 707.945,22 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Aile ve Sosyal
Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 07.89
- KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.–
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 3.592.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 3.592.000 BAŞKAN– Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A
– C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 2.644.703,00 - Toplam Harcama : 2.047.838,98 - İptal Edilen Ödenek : 596.864,02 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Kadının Statüsü
Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 18
- ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI 1.–
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 20.530.300 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 1.022.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 426.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 141.458.700 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 28.804.000.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 28.967.437.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A
– C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 78.045.712,00 - Toplam Harcama : 76.308.932,64 - İptal Edilen Ödenek : 1.736.779,36 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Sosyal Güvenlik
Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Etmeyenler... Kabul edilmiştir. SOSYAL
GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI 1.-
Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum: Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006
Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A
– C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 12.930.481.250,00 - Toplam Harcama : 12.914.461.666,07 - İptal Edilen Ödenek : 16.019.583,93 BAŞKAN– (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sosyal Güvenlik
Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlğı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin
bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri
okutuyorum: 40.50-MESLEKİ
YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI 1.–
Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ
Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 3.040.500 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 04 Ekonomik
İşler ve Hizmetler 2.214.500 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 5.255.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B – C E T V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 500.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 4.755.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 5.255.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Mesleki
Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri
kabul edilmiştir. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, böylece, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu
Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar
Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı ve Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığının 2008 yılı bütçeleri ile
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi
Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel
Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu
Başkanlığının 2006 yılı Kesin Hesapları kabul edilmiştir. Bakanlıklarımız ve
milletimiz için hayırlı olmalarını temenni ediyorum. Sayın
milletvekilleri, yedinci tur görüşmeler tamamlanmıştır. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma
Saati: 16.30 ÜÇÜNCÜ
OTURUM Açılma
Saati: 16.44 BAŞKAN
: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP
ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Fatoş GÜRKAN
(Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum. 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam) A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam) 1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (Devam) 2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (Devam) H)
SAĞLIK BAKANLIĞI 1.-
Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı I)
HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.-
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ)
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI 1.-
İçişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.-
İçişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı J)
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.-
Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K)
JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI 1.-
Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Jandarma Genel Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı L)
SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI 1.-
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde. Şimdi, sekizinci
tur görüşmelere başlıyoruz. Sekizinci turda,
Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı,
Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı
bütçelerini görüşeceğiz. Gruplar adına söz
alan milletvekili arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum: AK Parti Grubu
adına: Necdet Ünüvar, Adana Milletvekili; Feyzi İşbaşaran, Elâzığ Milletvekili; Mehmet Çerçi, Manisa
Milletvekili; Özlem Piltanoğlu Türköne,
İstanbul Milletvekili; Emin Nedim Öztürk, Eskişehir
Milletvekili; Nurettin Akman, Çankırı Milletvekili; İsmail Göksel, Niğde
Milletvekili. Bütün milletvekillerinin süreleri beşer dakikadır. Demokratik Toplum
Partisi adına: Osman Özçelik, Siirt Milletvekili, on
beş dakika; Nuri Yaman, Muş Milletvekili, yirmi dakika. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Ali Arslan, Muğla Milletvekili,
on iki dakika; Yaşar Tüzün, Bilecik Milletvekili, on iki dakika; Rasim Çakır, Edirne Milletvekili, on bir dakika. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Osman Durmuş, Kırıkkale Milletvekili, on üç
dakika; Bekir Aksoy, Ankara Milletvekili, on üç dakika; Hamza
Hamit Homriş, Bursa
Milletvekili; dokuz dakika. Şahıslar adına:
Lehinde, Abdülhadi Kahya, Hatay Milletvekili; Öznur Çalık, Malatya Milletvekili; Muzaffer Gülyurt, Erzurum Milletvekili; Rüstem
Zeydan, Hakkâri Milletvekili; Abdurrahman
Arıcı, Antalya Milletvekili; aleyhinde, Hasan Özdemir,
Gaziantep Milletvekili; Recai Birgün, İzmir
Milletvekili. Sayın
milletvekilleri, ilk söz, AK Parti Grubu adına, Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’a aittir. Sayın Ünüvar, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika Sayın Ünüvar. AK PARTİ GRUBU
ADINA NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık
Bakanlığı bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Saygıdeğer
milletvekilleri, sağlığın önemini hepimiz çok yakından biliyoruz, herkes için
her zaman öncelik taşır; yapılanlar da bu yüzden çok önemli. Bir iktidar
yaptıklarını önceki dönemlerde yapılanlarla mukayese ederek anlatır. Ancak
-bazen Plan Bütçede de görüyoruz- 2002 ile mukayese ettiğimiz zaman bazı
arkadaşlarımız tepki gösteriyorlar. O yüzden ben konuşmamda mukayese yapmamaya
çalışacağım ve ilk defa AK Parti Hükûmeti döneminde
yürürlüğe konulan ilklerden bahsedeceğim. Değerli
arkadaşlar, etkili ve kaliteli bir sağlık hizmeti için fiziki yapı, donanım ve
insan gücü çok önemli; ama, kabul etmek lazım ki, bunların içinde en önemlisi
insan gücü. Ülkemizde sağlık insan gücü hem sayı olarak az hem de dağılımda bir
dengesizlik söz konusu. Bu yüzden AK Parti olarak ilk yaptığımız şeylerden
birisi, atama ve tayinlerde objektif esaslara dayalı bir hizmet puanı kuralını
getirmekti. Bununla Sağlık Bakanlığı çalışanlarını objektif esaslara dayalı
olarak, dengeli bir şekilde dağıtmaya çalıştık ve bununla Sağlık Bakanlığı
atamaları için herkesten hep duyduğumuz renkli anekdotlar ortadan kalktı.
Artık, insanlar objektif olarak ve kurallara uygun olarak atanıyorlar. Yine bir başka
yenilik, ihtiyaç duyulan bölgelerde çakılı statüde ve sözleşmeli sağlık
personeli atamasıydı. Bununla pek çok Doğu ve Güneydoğu ilimiz ilk defa bazı
uzmanlık alanlarıyla tanıştı. Hakkâri beyin cerrahı ve nöroloji uzmanıyla, Ağrı
plastik cerrahi uzmanıyla, Muş patoloji ve mikrobiyoloji uzmanıyla; Siirt,
Tunceli, Bitlis, birçok ilimiz pek çok yeni uzmanlık alanlarıyla tanıştı. Yine bir başka
ilk uygulama, sağlıkta performans uygulaması. Bununla sağlık çalışanlarımız hem
daha çok çalışıyorlar hem de daha çok kazanıyorlar. Bu uygulamayla pek çok
doktorumuz muayenehanelerini kapattı. Tam zamanlı kamuda çalışma yüzde
11’lerden yüzde 64’lere çıktı. Yine bir başka
yenilik, sağlık hizmetlerinde hizmet alımı yöntemi. Bu yöntemle, artık MR,
tomografi randevuları aylarla değil günlerle ifade edilen günlerde
veriliyor. Yine koruyucu
sağlık hizmetlerinde aşı takvimimiz değişti. Daha önce aşı takviminde olmayan
kızamıkçık, kabakulak, menenjit aşıları artık aşı takviminde var. İngiltere'de,
Almanya'da, Fransa'da hangi aşılar uygulanıyorsa bizim yavrularımız da aynı
aşılarla korunuyor. Cumhuriyet
tarihinin en büyük kızamık aşı kampanyasını yaptık ve bunun sonucunu da aldık.
2001'de yaklaşık 31 bin olan kızamık vaka sayısı bugün itibarıyla, bu yıl
içinde sadece 3. Yine,
bebeklerimize ücretsiz D vitamini, bebek ve gebelerimize ücretsiz demir
veriyoruz. Bununla daha sağlıklı bir nesil yetiştireceğiz. Ambulans
sayısında şüphesiz çok ciddi artışlar oldu. Ama yüzde 20'lerde olan kırsaldan
112'yi arama bugün itibarıyla yüzde 97'ye ulaştı. Şehirlerimizde de insanlar
112'yi çevirdiği zaman, yüzde 92, on dakikanın altında ambulansla karşılaşıyor
ve hastaneye çok rahat bir şekilde gidiyor. Bir başka
uygulama -doğu illerimizin milletvekilleri çok iyi bilecektir- artık kızakla
hastalarımızı taşımıyoruz. Kar paletli ambulanslarımız var. Altı tane hasta
kabinli kar aracımız var. Yine denizde dört tane deniz ambulansımız var.
2008'de inşallah hava ambulansını da koyacağız. Yani, havada, karada ve denizde
artık hastalarımıza, acil hastalarımıza çok rahat ulaşabileceğiz. Diyaliz
hastalarımızı evinden alıp diyaliz hizmeti verildikten sonra yine evine
bırakıyoruz ve bu yine ücretsiz olarak yapılıyor. Bir başka
yenilik, seksen bir ilde 2.500 kişiden oluşan ulusal medikal kurtarma ekibi.
Bunlar, sadece ülkemizdeki afetlerde değil, İran'da, Pakistan'da, Endonezya'da
bayrağımızı dalgalandırarak bizim göğsümüzü kabartan başarılar getirdiler. 2005 yılında bir
başka yenilik, yaklaşık yirmi yıl konuşulduktan sonra aile hekimliğiyle tanıştı
Türkiye. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ünüvar, konuşmanızı tamamlayınız. NECDET ÜNÜVAR
(Devamla) – On üç ilde 10 milyon vatandaşımızın artık aile fotoğraflarında
hekimleri de yer alıyor. İlaç fiyatları
pazarlık usulüyle değil, objektif esaslarla, beş yıl önce hayal dahi
edilemeyecek indirimlere kavuştu vatandaşlarımız. SSK ve yeşil kartlı
vatandaşlarımız, yine ilaçlarını sizler gibi eczanelerden gidip alıyorlar,
dilediği hastaneden hizmet alıyorlar. Yine önümüzdeki
birkaç yıl içinde bütün Türkiye aile hekimine kavuşacak. İstanbul, Ankara,
İzmir ve tabii ki Adana gibi büyük illerimizde başlamak üzere, önünde helikopter
pisti, içinde her türlü ileri teknoloji barındıran sağlık kampüsleri
yapılacak. Hastane yönetimi, birlikler şeklinde modern bir yönetim tarzına
kavuşacak. Bu vesileyle,
Bakanlık bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, Bakanımız başta olmak üzere,
bütün Bakanlık çalışanlarımıza üstün başarılarının devamını dileyerek hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ünüvar. AK Parti Grubu
adına ikinci konuşmacı, Elâzığ Milletvekili Feyzi İşbaşaran.
Buyurun Sayın İşbaşaran. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA FEYZİ İŞBAŞARAN (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK
Parti Grubu adına Sağlık Bakanlığının bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. 58’inci ve
59’uncu AK Parti Hükûmetleri döneminde Sağlıkta
Dönüşüm Programı’nın ve Türkiye'nin arzuladığı değişimin sağlanması konusunda
Sağlık Bakanlığımız ve Hükûmetimiz önemli mesafeler katetmiştir. Hükûmetimiz, son beş
yılda ciddi bir dönüşüm ve değişim programı başlatmış ve bu programı
hazırlarken kavramsal anlamda Dünya Sağlık Örgütünün sağlığı
tanımlamasından yola çıkmıştır. Sağlık, bedenen,
ruhen ve sosyal açıdan tam bir iyilik hâli olarak tanımlanıyor. Hükûmetimizin ve Sağlık Bakanlığımızın çalışmalarıyla
birlikte, vatandaşlarımızın kendi sağlıklarıyla ilgilenmeleri bilinci
artmıştır. Hükûmetimizin "İnsanı yaşat ki devlet
yaşasın." mantığıyla yola çıkarak sürdürmekte olduğu değişim ve dönüşüm
programının başarıyla yürütülmesinden memnuniyet duyuyoruz. Bu programın
temel mantığı, fikri, ana teması, insan odaklı değişikliği
gerçekleştirmeyi amaçlamasıdır. Beş yıl öncesine
dönüp baktığımızda; kamu hastaneleri, devletin sağlık kuruluşları hizmet
noktasında imkânsızlıklar içindeydi. Vatandaşın, çözümü çoğunlukla dışarıda
aradığı bir sistem mevcuttu. Koruyucu sağlık hizmetlerinin verilmesinde ciddi
sorunlar yaşanmakta idi. Tedavi edici sağlık hizmetlerini de cebinden
karşılamakta, kamunun hastaneleri dışında başka adreslere gitmekte, maalesef
neredeyse hizmet alamaz hâle gelmişti. Özellikle ciddi hastalıklar için bu
böyleydi. Sonuç itibarıyla, içimizden herkes, hatta sağlıkla ilgilenen insanlar
bile kendi yakınları için bu söylediğimi belki defalarca yaşamışlardır. Değişim ve
dönüşüm programı, bütün bu aksaklıklar göz önüne alınarak hazırlanmıştır.
Eminim ki Hükûmetimiz ve Sağlık Bakanlığımız geçen
beş yıllık tecrübe ışığında bu değişim ve dönüşüm programını önümüzdeki dönemde
de genişleterek başarıyla uygulayacaktır. Daha iyi bir
gelecek, sağlığın geliştirilmesi ve sağlıklı hayat programı kapsamında
vatandaşın bilgilendirmesi, eğitilmesi, sağlık farkındalığının
arttırılması ile mümkün olacaktır. Bu konularla birlikte vatandaşlarımızın
kendi sağlıklarıyla ilgili davranışlarda gösterdiği gelişme, bu değişim ve dönüşüm programının ana hedefidir. Bu tür köklü
değişim ve dönüşüm içeren programların neticelerini kısa zamanda almak mümkün
olmayabiliyor. Ancak, uzun vadede istenen netice alınacaktır. Sağlık
Bakanlığımızın, programın sürdürülebilirliği için bir daire başkanlığı kurması
bu programın uygulanmasında büyük bir hız kazandıracaktır. Sağlık
Bakanlığımızın 2008 yılı içerisinde çok planlı ve ciddi bir eylem planını geniş
bir çerçeve ile, takvimi ile, bütün iş planlarıyla hedeflemesi memnuniyet
vericidir. Sağlığın değişim
ve dönüşümündeki en önemli konu, bireyin sağlıkla ilgili becerilerini
geliştirmede ve bilinçlendirmede uygulanan programın eğitimle koordineli olması
gerekliliğidir. Bu kapsamda insanımızı bilinçlendirmek için yazılı ve görsel
medyadan ve okullarımızdan azami ölçüde faydalanmamız gerekiyor. Ülkemizde bebek
ölüm hızının geçen beş yıl içinde binde 30’lardan binde 20’lerin altına düşmesi
memnuniyet vericidir. Bakanlığımızın, 2008 yılı içinde, bebek ölüm hızının
binde 15’lerin altına çekme ve anne ölüm hızının da yüz binde 15’in altına
düşürülmesi hedefini sevindirici buluyoruz. Türkiye'de
Bakanlığımızın yapmış olduğu araştırmalarda çocuklarımızın yüzde 30'undan daha
fazlasında demir eksikliği olduğu görülmüştür. Bu eksiklik maalesef yavrularımızın
zekâ potansiyelini olumsuz etkileyen bir faktördür. Bakanlığımızın geçen beş
yıllık çalışmalarında çocuklarımıza ücretsiz demir damlası dağıtması sonucu bu
oranın yüzde 30’lardan yüzde 7’lere çekilmiş olmasını çok büyük bir başarı
olarak görüyoruz. Sağlık
Bakanlığımızın geçen beş yıl içinde 112 hizmetlerinde çok ciddi gelişme
sağladığını hepimiz seçim bölgelerimizde hissediyoruz. Hükûmetimizin
2002'de 481 olarak devraldığı 112 hizmet merkezlerinin sayısını 1.221'e, yani
2,5 katına çıkarması çok büyük başarıdır. Geçen yıllarda
bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaşanan kuş gribi vakaları ile ilgili
Bakanlığımızın zamanında ve uygun müdahalesi bütün dünyanın takdirini
toplamıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz döneminde Emekli
Sandığı, SSK, Bağ-Kur, yeşil kartlı vatandaşlarımızın tamamı kamu, üniversite
ve özel hastanelerden istifade edebilmektedirler. İlaçlarını eczaneden
rahatlıkla alabilmektedirler. Vatandaşlarımızın bu memnuniyetini hepimiz seçim
bölgelerimizde görmekteyiz. Bu bakımdan, Hükûmetimize,
Sayın Bakanımıza ve mesai arkadaşlarına teşekkürlerimizi sunuyoruz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütçe görüşmelerinden sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığımızın Meclise getireceği… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın İşbaşaran, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. FEYZİ İŞBAŞARAN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. …yasa ile Türkiye
genel sağlık sigortası sistemine adım atmış olacaktır. Sağlık Bakanlığımızın da
bu yasaya katkılarıyla Türkiye’de sağlıkta köklü bir değişim ve dönüşüm
yaşanacaktır. Bütçenin tüm
sağlık çalışanlarına ve Türkiye’ye hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İşbaşaran. AK Parti Grubu
adına üçüncü konuşmacı, Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi. Sayın Çerçi,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008
Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi üzerine AK Parti Grubu adına huzurlarınızdayım.
Hepinize bu vesileyle saygılarımı sunuyorum. Değerli
arkadaşlar, bildiğiniz gibi, son beş yılda sağlıkta önemli bir değişim süreci
yaşıyoruz. Burada temel çıkış noktası, temel bakış açısı, insanlarımızın,
halkımızın hizmete daha kolay erişebilmesi ve bu meyanda
hizmeti veren meslektaşlarımızın ve sağlık çalışanlarının da memnuniyetini
sağlamak ve Türkiye’deki sağlık sisteminde fiziki altyapıyı yeterli hâle
getirmek şeklinde özetlenebilirdi. Gerçekten bu konularda son beş yılda çok
ciddi bir mesafe alındı. Önceki yıllarla kıyaslandığında, meslektaşlarımız,
gerçekten, eski yıllara göre ekonomik olarak çok büyük bir rahatlama içerisinde
oldular. Özellikle döner sermaye performans yönetimi ile onlara ciddi kaynaklar
aktarıldı. Yine, Sağlık
Bakanlığının 2002 yılında toplam giren hasta sayısına baktığımızda, bu yılda
hemen hemen yüzde 100’ün üzerinde Sağlık Bakanlığı
hastalarında bir artış mevcut. Özellikle SSK hastanelerinin de sistemin
içerisine dâhil edilmesiyle, gerçekten, insanlarımız bugün çok daha kolay
hizmete ulaşabiliyorlar. Yine sistemin bir başka noktası, özellikle Bağ-Kur’lu,
yeşil kartlı, SSK’lı hastalarımızın eczanelerden daha kolay hizmet alabilmesi
onlara ayrı bir rahatlık getirdi ve ilaç fiyatlarında son birkaç yılda yapılan
indirimler, gelişmeler ve ilaç fiyatlarının daha iyi yönetilmesi, ilaç artışı
olmasına rağmen, ilaç tüketiminin artmasına rağmen ilaç fiyatlarında ciddi bir
indirimin olduğunu gözler önüne seriyor ve bu konuda da çok ciddi bir başarı
sağlandı. Keza, yine, Bakanlığımızın özellikle koruyucu hekimlik uygulamaları,
aile hekimliği ve koruyucu hekimlik, aşı uygulamalarına yönelik uygulamaları
çok ciddi gelişmeler içeriyor. Aşılama oranları yüzde 93’lere vardı. Aile
hekimliği pilot uygulaması aşağı yukarı yılbaşında 30 ili geçecek.
Yavaş yavaş Türkiye’de kabul görüyor ve yaygınlaşıyor
ve insanlarımızın bire bir hekime ulaşması noktasında büyük bir devrim
niteliğinde. Sağlık sistemi içerisinde, çağdaş, modern sağlık sisteminin
insanlarımıza verilmesi noktasında Türkiye’ye yeni bir bakış açısı getiriyor. Yine, zaman zaman eleştirilen bir konu var, Türkiye’de yılların
problemi. Hekim dağılımı noktasında, uzman ve pratisyen hekim dağılımı problemi
yaşanıyor bu ülkede. Bu konuda da yine Bakanlığımızın rakamlarına bakıldığı
zaman, dosyalar incelendiği zaman, özellikle doğu, güneydoğu gibi illerimizde
bilhassa uzman hekim noktasında ciddi bir artış ve başarının olduğu ve hastanelerde
hekim başına düşen poliklinik sayısı, hasta sayısı noktasında büyük bir
başarının olduğu gözlenmekte. Bütün bunları ele
aldığımız zaman, özellikle özel sektörün de devreye alınmasıyla, Türkiye’de
sağlık sisteminde son üç dört yılda, beş yılda müthiş bir enerjinin, müthiş bir
devinimin, dönüşümün yaşandığını, eğer ideolojik bir önyargıya sahip
değilseniz, bağımsız bir gözle bakabiliyorsanız gözlemlemek mümkün. Bu başarı
bu ülkenin başarısı, bu milletin başarısı, bu Hükûmetin
başarısı, Türkiye’nin başarısıdır. İnsanlarımızın sağlık sisteminden daha kolay
hizmet alabilmesi, hizmete daha rahat erişebilmesinin önündeki engellerin
kaldırılması, daha çağdaş bir sağlık hizmeti alabilmesi elbette hepimizi memnun
etmeli, mutlu etmelidir diye düşünüyorum ve tabii ki, sistemin sorunları
vardır, sistemin çözülmesi gereken problemleri var. Bunların da yavaş yavaş, bu dönemde, 23’üncü Parlamento Döneminde
çözüleceğini düşünüyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Çerçi, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun. MEHMET ÇERÇİ
(Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan. Hudut ve sahiller
meselesine gelirsek, özellikle global bir dünyada hudut ve sahillerin sağlık
açısından denetlemesi, gümrüklerin, giriş istasyonlarının, çıkış
istasyonlarının uluslararası hastalıkların ve bulaşıcı hastalıkların giriş
çıkışı konusunda iyi kontrol edilmesi, tabii ki çok önem arz ediyor. Sağlık
Bakanlığımızın bu konuda da yine çok önemli çalışmaları ve gayretleri olduğunu
biliyoruz. Önümüzdeki
süreçte, bu Genel Müdürlüğümüzün bazı yasal talepleriyle ilgili çalışmalar
olacak veya bunların teşkilat kanununun da yasalaşması için yüce Meclisimizin
gayret edeceğini biliyoruz ve kendilerine elimizden gelen desteği vereceğimizi
söylüyoruz. Bu bütçenin,
tekrar, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AKP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. AK Parti Grubu
adına dördüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili Özlem Piltanoğlu
Türköne. Sayın Türköne, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; İçişleri Bakanlığının 2008 yılı mali bütçesiyle ilgili olarak,
AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisi
huzurlarınızda tekrar saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, son yıllarda, kamu yönetiminde ortaya çıkan çağdaş gelişmeler
ışığında stratejik yönetim, yönetişim, sonuca odaklı yönetim gibi anlayışlar
gündeme gelmiştir. Bu yenilikler yönünde ülkemizde yeniden yapılanmaya ilişkin
ciddi yasal ve idari düzenlemeler de yapılmıştır. Nedir bu yasal düzenlemeler?
Örneğin 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu, 5393 sayılı Belediye Kanunu,
5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve en son olarak da Mahalli İdare Birlikleri
Kanunu gibi kanunlar iktidarımız döneminde yasalaşmıştır. Ayrıca, 2003
yılından bu yana kentsel dönüşüm projeleriyle, hem şehirlerimize daha modern ve
sağlıklı bir yapı kazandırılmakta hem de oluşturulan yeni yerleşim çevresi suça
karışan kişilere ve ailelere düzgün
bir hayata kavuşabilme fırsatını da vermektedir. Diğer bir husus,
1972 yılında bir fikir olarak ortaya çıkan ve kimi nedenlerden dolayı tam otuz bir yıl boyunca
uygulanması gerçekten bir türlü gerçekleşemeyen MERNİS Projesi’dir ve 2003
tarihi itibariyle, yine bizim iktidarımız döneminde uygulanmaya başlanmıştır. Nedir MERNİS? Tüm
vatandaşların aile ve nüfus bilgilerinin kayıt altına alındığı, her türlü mali,
güvenlik, sosyal güvenlik, vergi, hatta taşınır taşınmaz mallarının listesinin
yer aldığı, trafik cezalarına kadar belki bir gün ortak bir bilgi bankasında
toplanmasının hedeflendiği ve halkımıza tek bir “tık”la
müthiş bir hizmet ayrıcalığı yaşatmayı vaat eden bir projedir. Eskiden günler
süren bir nüfus cüzdanını alma işlemi bugün bir dakika elli iki saniyeye
inmiştir. Değerli
milletvekilleri, trafik meselesinin can kaybı yönünden terörden bile sayıca
önde olduğu ülkemizde sizlere gayet sıcak bir gelişmeyi de açıklamak isterim.
En son Sayın Bakanımız Beşir Atalay’ın
5 Aralık günü bir basın toplantısıyla tanıtılan trafik güvenliğinde yeni
açılımlar, hedefler ve çözüm projelerinin yasal prosedürünün tamamlanması
durumunda, maddi hasarlı trafik kazalarının değerlendirilmesi ve tespiti
sigorta şirketleri tarafından yapılacak; hatta, altmış yaşına kadar on yılda
bir, altmış yaşından sonra ise beş yılda bir, her sürücü, sağlık kontrolünden
de geçirilecektir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; fiiliyata dökülen her söz, AK Parti olarak bizlere
tarifsiz bir anlatma keyfi vermektedir. Bu sebeple, sürem dolmadan, ben kişisel
olarak da faydalarını çok yakından gözlemlediğim ve AK Partinin projesi olarak
adlandırdığım ve cumhuriyet tarihi boyunca Atatürk’ün “Milletin efendisidir.”
dediği kırsal kesime uygulanan en büyük projeden, KÖYDES’ten
de bahsetmek istiyorum. Nedir KÖYDES?
Köylerin altyapılarını inşa etme projesidir. Peki, kim tarafından yürütülüyor?
Köylere hizmet götürme birlikleri tarafından. Bu birliklerin yapısına
baktığımızda şunu görüyoruz: Bir kaymakamın koordinatörlüğünde muhtar ve il
genel meclisi üyelerinden oluşan bir birlik. Yani, diğer bir ifadeyle, hangi
köye, nasıl, ne zaman, ne şekilde proje yapılacağına ve ne kadar para
aktarılacağına o yerin seçilmiş temsilcileri kaymakamın önderliğinde birlikte
karar veriyor. Son üç senede yapılan yollara bir bakalım. RASİM ÇAKIR
(Edirne) – İhale yapıyorlar mı, ihale? ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (Devamla) – 39.405 kilometre stabilize, 47.882 kilometre asfalt. RASİM ÇAKIR
(Edirne) – İhale yapıyorlar mı, yoksa ihalesiz mi veriyorlar? ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (Devamla) - Ne kadar içme suyu götürülmüş köylere biliyor musunuz?
2.699 köye ve bağlısına içme suyu götürülmüş. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, matematiği
bir kenara bırakırsak eğer, bu ne demek biliyor musunuz? Temiz içme suyu tüketen
bebekler demek, sağlıklı bebekler demek. Köylerinden ilçe merkezine taşımalı
sistemle gelen çocukların yol güvenliği demek. Şimdi, kimileri
“Efendim, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü lağvedildi. Siz de bunun yerine KÖYDES’i oluşturdunuz; işte, sağa sola, yandaşlarınıza da
ihale ediyorsunuz.” diyor. Bakın, acaba rakamlar öyle mi söylüyor? OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kendiniz söyler kendiniz cevap verirsiniz… ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (Devamla) - Köy Hizmetleri lağvedilirken, bakın, lağvedilmeden önce,
Türkiye’de ortalama bir ilde 50 kilometre ancak yol yapılıyordu. Bugün bir
ilçede ortalama 30 kilometre asfalt dökülüyor. Yani birinin bir ilde yaptığını
bugün KÖYDES bir ilçede yapıyor. Evet, birlikler
İhale Kanunu’na tabi değil. Bakın, ama kendi harcama yönetmelikleri var, hatta
daha ötesi bugün Devlet Malzeme Ofisi de… RASİM ÇAKIR
(Edirne) – 2008 bütçesinde KÖYDES’e ne kadar para
ayrıldı acaba? ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (Devamla) – Bakın, Devlet Malzeme Ofisi de İhale Kanunu’na tabi değil.
Millî Savunma Bakanlığının silah, mühimmat, helikopter, uçak alımı da İhale
Kanunu’na tabi değil. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) RASİM ÇAKIR
(Edirne) – 2008 bütçesinde KÖYDES’e ne kadar para
ayrıldı acaba? BAŞKAN – Sayın Türköne, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (Devamla) – Ne yani! Saydığım ihaleler, saydığım ihaleler İhale
Kanunu’na tabi değil diye yandaşlara mı peşkeş çekilmiş oluyor? (AK Parti
sıralarından alkışlar) RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Aynen öyle oluyor. ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (Devamla) - Öyle mi? RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Aynen öyle oluyor. ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (Devamla) - Bakın, KÖYDES’i uygulayan ve milletin önünde bir kez daha onore olan ve yüreklenen bu kaymakam, vali yardımcısı ve
valilerimizi töhmet altında bırakmayın. Lütfen, bırakmayın. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Kanıtlıyoruz hanımefendi, kanıtlıyoruz. ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, onun için, nerede köy varsa biz oraya gitmekten, yalnızca
gitmekten değil orada kalmaktan bahsediyoruz ve bu sebeple diyoruz ki, orayla
biz barışmaktan bahsediyoruz. Biz, terörle mücadelede bu işin siyasi, ekonomik
ve sosyal yönlerini de görüyoruz. KÖYDES bizim için bu demek. Değerli
milletvekilleri, bunun için, demokrasinin yanında terörle de mücadele ederken,
işkence ve kötü muameleye karşı da sıfır toleranstan yanayız. Bunların hepsini
görüyoruz, izliyoruz ve birlikte değerlendiriyoruz. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yarın da genel af çıkarırsınız! ÖZLEM PİLTANOĞLU
TÜRKÖNE (Devamla) – Ben, 2008 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını
diliyorum. Hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. AK Parti Grubu
adına Eskişehir Milletvekili Emin Nedim Öztürk. Sayın Öztürk, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Emniyet Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçesi hakkında, AK Parti Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, devletin en önemli ödevlerinden biri vatandaşların huzur ve
güvenini sağlamaktır. İnsan hak ve özgürlüklerinin kullanılabilmesi için temel
koşullardan birisi, güvenliğin olmasıdır. Güvenliğin olmadığı bir yerde hak ve
özgürlüklerin kullanılması mümkün değildir. İşte bu amaçla
güvenlik güçlerimiz büyük bir fedakârlıkla kamu düzenini sağlamak için
çalışmaktadırlar. Suç işlenmesini önlemek, suçluları takip etmek ve her türlü
terörle, kaçakçılık ve organize suçlarla mücadelesini sürdürmektedirler. Polisimizin son
dönemde yaptığı özverili ve gayretli çalışmalar sonucu başta hırsızlık, gasp,
kapkaç, yan kesicilik ve dolandırıcılık gibi, şehirlerde vatandaşımızı rahatsız
eden asayişe müessir olaylarda önemli ölçüde azalmalar meydana gelmiştir.
Gerçekleştirilen büyük operasyonlar ile terör ve organize suçlarla mücadele
alanında önemli başarılar elde edilmiştir. Değerli
milletvekilleri, devlet memurları günde sekiz saat, haftada kırk saat ve ayda
yüz altmış saat mesai yapmaktadırlar; ama emniyet teşkilatı mensupları bir
devlet memuru olmalarına rağmen günde on iki saat, haftada yetmiş iki saat ve
ayda iki yüz seksen sekiz saat mesai yapmaktadırlar. Toplumsal olayları,
sportif faaliyetleri ve benzeri etkinliklerde tatil ve bayram günlerinde de
geceleri dahi görev yapan polisler, diğer memurlarımıza göre ortalama yüzde 60
daha fazla mesai yapmaktadırlar. Fedakârca çalışarak, bu gece ve gündüz çalışma
sistemi içinde, görevin niteliğinden kaynaklanan bu fazla mesailer, hiç
şüphesiz, polisimizin, eş ve çocukları ile sosyal yaşantısına yeteri kadar
zaman ayıramamasına neden olmaktadır. Diğer yandan,
yüzde 60 fazla mesai yapan emniyet teşkilatı mensuplarının, görevleri gereği
üstlendiği risklerin karşılığında adil bir ücret alması, onların da bir hakkı
olduğu gerçeğidir. Bu konunun öneminin Hükûmetimizce
bilindiğini ve takdir edildiğini, gerekli önlemlerin alınması üzerinde
hassasiyetle durulduğunu görmekten duyduğum memnuniyeti belirtmek istiyorum. Değerli
milletvekilleri, yine belirtilmesi gereken önemli hususlardan birisi de AB
süreci dâhilinde emniyet teşkilatımızda hâlihazırda yapılmaya çalışılan
reformların hız kesmeden devam ettiğidir. Bu bağlamda birçok proje devam
etmekte ve emniyet teşkilatımızın reorganizasyonu
adına yapılan çalışmalar sürmektedir. Yaklaşık olarak 200 bin personeli olan bu
teşkilatımız, kendi içinde de önemli organizasyonlar yaparak teşkilatını
güçlendirmeye çalışmaktadır. Bununla birlikte,
suç ve suçlulukla mücadelede etkinliğin artırılması amacıyla, kişi hak ve
özgürlüklerini ön planda tutarak, vatandaşa en hızlı ve en iyi hizmeti sunmak
amacıyla “MOBESE” dediğimiz projeyi hayata geçirmiştir. Ayrıca, Güvenli Okul,
Güvenli Eğitim Projesi, Yıldırım Ekipler Projesi gibi başarılı çalışmalarından
ötürü Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatını kutluyorum. Suçla mücadele
önceliğimiz, suçun işlenmesini önleyecek mekanizmaları geliştirmektir. Şu çok
iyi bilinmelidir ki, suçu önlemek, suçu soruşturmaktan daha önemli ve daha az
maliyetlidir. Bu yaklaşım doğrultusunda, suç önleme ve istihbarat odaklı
polislik anlayışını asayiş alanına uyarlayan ve teknoloji destekli bilgi
sistemi altyapısına dayandıran yeni bir model oluşturmak ve bunu geliştirmek
amacındayız. Sayın Bakanımız, geçenlerde yaptığı bir toplantıda, bu konuda
önemli gelişmeler olacağının müjdesini vermiştir. Bu anlamda, Sayın Bakanıma da
teşekkür ediyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ne yazık ki, bazı basın yayın organlarında farklı
kaygılarla polisi değil, teşkilatı suçlu gösteren yaklaşımlar gözlenmektedir.
Asıl vahim olanı ise milletin kürsüsünden, yani bu kürsüden, bir olaydan dolayı
bütün teşkilatı zan altında bırakan bir tavrın sergilenmesini kabul etmek
mümkün değildir. Bunun hangi amaçla yapıldığı bir yana, emniyet teşkilatını
yıpratmakla kimin elin ne geçeceğini ya da ne sağlanacağını gerçekten çok merak ediyorum.
Elbette her kurumda olduğu gibi, polisin içinde de disiplinsiz davranışlarda
bulunan ya da suç sayılan hususları gerçekleştiren
polisler mevcuttur. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız. EMİN NEDİM ÖZTÜRK
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ancak, bunlar
kurum tarafından süratle ayıklanmaktadır. Yapılan münferit olaylarla bir kurumu
olduğu gibi suçlu göstermek kimseye yarar sağlamaz. Güvenlik güçlerimizin
moralini bozacak ifadelerde bulunmanın ancak suç ve suçlulara yarayacağı
unutulmamalıdır. Değerli
milletvekilleri, bu vesileyle, görevi başında şehit olan güvenlik güçlerimizi
rahmetle anıyorum. Bu bütçenin görevde olan yönetim tarafından çok iyi
kullanılacağına inancım tamdır. Sayın Bakanımızın emir ve direktifleriyle,
takdir ettiğim ve başarılı çalışmalarıyla kendini ispatlamış dönem arkadaşım
Sayın Genel Müdürümüzün disiplinli ve tecrübeli yönetimiyle bu kurumun
önümüzdeki dönemlerde başarılarını arttıracağı kanaatindeyim. Bu duygu ve
düşüncelerle bütçemizin milletimize ve devletimize hayırlara vesile olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk. AK Parti Grubu
adına, Çankırı Milletvekili Nurettin Akman. Sayın Akman,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 2008 yılı bütçe kanunu tasarısıyla ilgili olarak Jandarma
Genel Komutanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere grubum adına söz
almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Dünya
milletleriyle mukayese edildiği zaman, daima muntazam ve uzun ömürlü devletler
kurma kudret ve kabiliyetini göstermiş olan ecdadımız, tarih sahnesinde
göründükleri 2005 yıl öncesinden bu yana düzenli devlet anlayışları yanı sıra,
yurtlarında iç güvenlik ve esenliğin sağlanması yolunda koydukları yasalar ve
töreler ile tarihin en ilgi çekici kavimlerinden biri olmuşlardır. Türkler
İslamiyet’i kabul ettikten sonra da Türk töresi ile İslam ahlakını en güzel
şekliyle birleştirmiş, dünya kuruldu kurulalı emsali görülmemiş en kusursuz
adaleti, en ideal devlet otoritesini, huzur ve güvenliğin en güzelini üç kıtaya
götürmüşlerdir. Bu yüzden, tarihin hiçbir döneminde egemenliklerini,
saygınlıklarını yitirmemişlerdir. İster Orhun Anıtları’nda olduğu gibi
“yargan”, ister Selçuklularda olduğu gibi “surta”
veya “şahna” denilsin, ister Osmanlı İmparatorluğu
döneminde olduğu gibi “subaşı”, “karakullukçu”, “zabıta” denilsin, güvenlik
kuvvetlerinin, jandarmanın varoluşu Türk ulusunun şeceresiyle birlikte başlar;
değişen sadece ismidir, zamanın akışına uydurulan vazife özelliği ve
anlayışıdır. Ülkemiz açısından
toplumun huzuru öylesine önemlidir ki, Anayasa’mızın 1’inci maddesinde Türkiye
Cumhuriyeti’nin en önemli ilkesi olarak toplumun huzuru esas alınmıştır, 5’inci
maddesinde ise toplumun refahı, huzur ve mutluluğunu sağlamak devletin temel
amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Ülkenin huzur ve güvenliği ne kadar iyi
seviyede ise, halkın huzur ve refahı ne kadar emin ve güvence altında ise
devletin ekonomide, dış siyasette başarısı da o derece güçlüdür. Yakın
tarihimizde yaşanan olaylar bunun en güzel göstergeleridir. Ülkemiz sınırları
içerisinde emniyet ve asayişi sağlama görevi, İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun ile Emniyet Teşkilatı Kanunu’na göre İçişleri
Bakanımıza verilmiştir. İçişleri Bakanımız yürütme araçları olarak, şehir
merkezlerinde bu görev polis, kırsal kesimde ise jandarma marifetiyle
yürütülmektedir. Jandarma Genel
Komutanlığının görev, yetki ve sorumlulukları, bağlılık ve ilişkileri, teşkilat
ve korunuşuna ait esas ve usuller, 3 Ekim 1983 tarihinde kabul edilen 2803
sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu’yla düzenlenmiştir. Türkiye
Cumhuriyeti Jandarması, emniyet ve asayiş ile kamu düzeninin korunmasını
sağlayan diğer kanun ve yönetmeliklerin verdiği görevleri yerine getiren
silahlı, askerî bir güvenlik ve kolluk kuvvetidir. Jandarma Genel Komutanlığı,
Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir parçası olup silahlı kuvvetlerle ilgili
görevleri ile eğitim ve öğretim bakımından Genelkurmay Başkanlığına, emniyet ve
asayiş işleri ile diğer görev ve hizmetlerin icrası yönünden İçişleri Bakanlığına
bağlıdır; ancak, Jandarma Genel Komutanı Bakana karşı sorumludur. Jandarma
Genel Komutanlığı barış döneminde İçişleri Bakanlığına bağlı olarak görev
yaparken sefer durumunda Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesine dâhil olur. Jandarmanın genel
olarak görev ve sorumluluk alanı polis görev sahası dışı olup bu alanlar il ve
ilçe belediye hudutları haricinde kalan
ve polis teşkilatı bulunmayan yerlerdir. Jandarmanın
sorumluluk alanı Türkiye yüzölçümünün yüzde 92’sini kapsamaktadır. Hâlen kırsal
alanda yaşayan nüfus 23 milyon olup bu rakam ülke toplam nüfusunun yüzde 34’ünü
oluşturmaktadır. Jandarma,
sorumluluk alanında, mülki, adli ve askerî görevleri ile yasaların kendisine
verdiği görevleri yerine getirmektedir. Jandarma
birlikleri, Genelkurmay Başkanlığınca lüzum görülen hâllerde, sıkıyönetim,
seferberlik ve savaş hâllerinde gerekli olan bölümüyle kuvvet komutanlıkları
emrine girer, kalan bölümüyle Jandarma Genel Komutanlığı emrinde normal
görevlerine devam ederler. Teşkilat yapısı
itibarıyla Jandarma, karargâh ve bağlı birlikleri, iç güvenlik birlikleri,
sınır eğitim birlikleri, okulları, idari lojistik destek birliklerinden
oluşmaktadır. Emniyet ve asayiş görevlerini hiyerarşik
bir yapı içerisinde kendisine bağlı bölge, alay, ilçe ve belde jandarma
komutanlıklarıyla köylere kadar uzayan bir organik yapı içerisinde
yürütmektedir. Personel yapısı:
Subay, astsubay, uzman çavuş, uzman jandarma, er ve sivil memur ile işçilerden
oluşmaktadır. Jandarma subay ve astsubaylarının eğitim ve yetiştirilmeleri, terfi
ve izin işlemleri 926 sayılı Personel Kanunu hükümlerine göre yapılmaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Akman, konuşmanızı tamamlayınız. NURETTİN AKMAN
(Devamla) – Bugün 300 bin civarında Jandarma personeli bulunmaktadır. Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgelerimizde meydana gelen bölücü terör hareketinin başlangıcından bu
yana, jandarmamız fedakârane görevler icra etmiş,
şehitler vermiştir. Devletimiz bu mücadelede her türlü imkânı Jandarmamızın
emrine vermek suretiyle ihtiyaç duyulan teknik donanıma kavuşmasını
sağlamıştır. Bu bütçemizle ayrılan miktar 3 milyar 128 milyon 378 liradır.
Sağlanacak bu ödeneklerle, ülke güvenliğinin sağlanmasında özel harekât timleri
ve jandarma komando personelinin profesyonel hâle getirilmesi, araç gereç
yönünden takviyesi, kırsal kesimde jandarma entegre muhabere sisteminin
kurulması gibi konularda etkin görevlerin yürütülmesini sağlayacak esaslar
hayata geçecektir. Değerli
milletvekilleri, vermiş olduğunuz katkıdan dolayı şükranlarımı sunuyor, bu
vesileyle, memleketimizin en ücra köşesinde çok zor şartlar altında görev ifa
eden jandarma personelimize şükranlarımızı sunuyor, şehitlerimizi rahmetle,
gazilerimizi minnetle anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akman. AK Parti Grubu
adına son konuşmacı Niğde Milletvekili İsmail Göksel. Sayın Göksel,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA İSMAİL GÖKSEL (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri
Bakanlığımızın içerisinde bulunan ve o bütçe içinde yer alan Sahil Güvenlik
Komutanlığı bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve
şahsım adına hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Yüzyılımızda
emniyet, güvenlik, savunma kavramları arasında güvenlik ön plana çıkmaktadır.
Denizlerimizde güvenliği sağlayan, doğal zenginliklerimizi koruyan, denizde her
zaman yardıma hazır olan ve bu yıl yirmi beşinci yılını kutladığımız Sahil
Güvenlik Komutanlığının önemi her geçen gün daha da artmaktadır. Vizyonu
denizlerimizde korkulan değil, sevilen, sayılan, güven veren, etkin ve dünyada
örnek alınan bir komutanlık olmak olan Sahil Güvenlik Komutanlığı, 2003 yılında
yapılan yasal düzenlemeyle Jandarma Genel Komutanlığıyla aynı statüde fakat bağımsız
bir personel yapısına sahip olmuştur. Deniz yetki
alanlarımızda ulusal ve uluslararası hukuku, etkin olarak can ve mal
güvenliğini sağlamayı misyon edinen Sahil Güvenlik Komutanlığı, Gürcistan
sınırındaki Hopa’dan Bulgaristan sınırındaki İğneada’ya,
Yunanistan sınırındaki Enez’den Suriye sınırındaki Çevlik’e
kadar 65 üs, liman ve yerleşim yerinde konuşlanmış muhtelif büyüklükte sahil
güvenlik botu, mobil radar, helikopter ve uçaklara sahiptir. Bu alan Türkiye
yüz ölçümünün yarısı kadardır. Kısaca “Denizdeki jandarmamız.” diyebiliriz
kendilerine. Silahlı kuvvetlerimizin ve deniz kuvvetlerimizin ayrılmaz bir
parçası olan ve aynı disiplinde yetişen Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli bu
görevini “Mavi Vatan” denilen sularımızda yapmaktadır. Sahil Güvenlik
Komutanlığımızca yılbaşından bu yana bu görevleri çerçevesinde yapılan
etkinlikleri bazı rakamlarla size açıklamak istiyorum: 403 adet arama ve
kurtarma olayında 3.076 vatandaşımızın hayatı kurtarılmış ve yine 70 teknenin
zayiatı önlenmiştir. 34.769 adet gemi kontrol edilerek, bunlardan yasa dışı
olaylara karışan 4.265 gemi savcılıklara sevk edilmiştir. Deniz temizliği ve
çevre koruma görevi kapsamında, deniz kirliliğine sahip olan 44 adet deniz
aracına 250.614 YTL idari para cezası uygulanmış ve tespit edilen 130 adet
deniz kirliliği yasal işlem yapılmak üzere yetkili mercilere sevk edilmiştir.
Keza, yasa dışı su ürünleri avcılığı yapan 936 tekne ve kişiye yaklaşık 1
milyon 259 bin 132 YTL idari para cezası uygulanmıştır. 4.669 yasa dışı göçmen,
259 ton motorin, 200 ton fuel oil,
8 kilogram 250 gram kokain, çok miktarda gümrüksüz malzeme yakalanmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Sahil Güvenlik Komutanlığımızın, genç bir komutanlık
olması sebebiyle ihtiyaçları da çoktur. Zira, altyapısı tamamlanmak üzere
ödeneklerin çoğu harcanmaktadır. En başta sayılacak uzmanlığın yanı sıra,
profesyonel bir anlayışla çalışılması gereken çevre, su ürünleri, hukuk,
bilgisayar gibi alanlardaki sivil memur ihtiyacı olmak üzere, modern gemi,
helikopter, keşif ve gözetleme, istihbarat sistemlerinin yanı sıra, personel
için -bu kadar geniş sahada- özellikle, her gün görevleri icabı, kaçakçıyla,
tekneciyle, balıkçıyla mücadelede, bu personelin, onlardan bağımsız olarak
yaşayabilecekleri lojmanlara sahip olması gerekir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Göksel, konuşmanızı tamamlayınız. İSMAİL GÖKSEL
(Devamla) – Hükûmetimiz ve Başbakanımız, İçişleri
Bakanımız, gerekli desteği sağlamaktadır. Yüksek derecede bir mesuliyeti, böyle
bir sorumluluğu üstlenen, güzel vatanımıza, yüce milletimize hizmet etmeyi
kendisine şiar edinen, denizlerimizi koruyan, sorumluluğunu layıkıyla yerine
getiren tüm görevlilerimizi kutluyor ve tebrik ediyorum. Bu uğurda şehit olan
ve rahmete kavuşan tüm şehitlerimizin ailelerine başsağlığı diliyorum. 2008 yılı
bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Sağ olun, var
olun. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Göksel. AK Parti Grubu
adına konuşmalar tamamlanmıştır. Demokratik Toplum
Partisi adına ilk konuşmacı, Siirt Milletvekili Osman Özçelik. Sayın Özçelik, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on beş
dakika. DTP GRUBU ADINA
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı
bütçesi üzerinde, Demokratik Toplum Partisi Grubunun görüşlerini sizlerle
paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyor, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum. Sayın
milletvekilleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi: “Herkesin, kendisinin ve
ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı
vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve kendi iradesi
dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına
sahiptir.” der. Anayasa’nın 56’ncı maddesi: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir
çevrede yaşama hakkına sahiptir.” der. Anayasa’nın 60’ıncı maddesi ise “Herkes,
sosyal güvenlik hakkına sahiptir.”
demektedir. İnsanların
sağlıklı ve sosyal güvence içinde yaşaması, temel insan haklarından biridir ve
bunu sağlamak devletin görevleri arasında gösterilmektedir. Sağlık denilince
ilk akla gelen, genellikle bedensel sağlıktır. Oysa, Dünya Sağlık Teşkilatı,
sağlığı, fiziksel, zihinsel ve sosyal tam bir iyilik hâli olarak
tanımlamaktadır. Türkiye gibi, bir yanı kalkınmakta bir yanı da geri kalmış
ülkelerde, sağlık politikaları ağırlıklı olarak fiziksel sağlık sorunlarının
çözümüne yönelmekte, sağlık bütçelerini bu anlayışla düzenlemektedirler.
Fiziksel sağlık sorunlarının çözümünde de tedavi edici sağlık hizmetleri öne
çıkmakta, çok daha ekonomik ancak süreç içerisinde etkileri görülebilen
koruyucu sağlık hizmetleri göz ardı edilmektedir. Hükûmetler,
daha ziyade, kısa vadeli, popülist tercihlerden yana tavır almakta ve
politikalar geliştirmekte, kendilerini bundan alıkoyamamaktadırlar. Her ne kadar AK
Parti Hükûmeti
“Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında sağlık sisteminde yeni
yaklaşımlar arayışı içindeyse de, gerek Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın henüz
tamamlanmış olması gerekse de uygulamada ortaya çıkan sorunlar ve bu sorunların
çözümlenmemiş olması, geçmiş dönemlerde yaşanan sorunların tümüyle
aşılabileceği umudu vermemektedir. Sağlık konusunun
çok kapsamlı, zor bir alan olduğu bir gerçektir. Sağlık alanı, ekip çalışması
gerektiren, hemşiresinden hekime kadar ekip yardımlaşması ve dayanışması, iş
birliği gerektiren bir sistemdir. Birey ve toplum sağlığının korunmasında
benimsenen politika, organizasyon ve mali kaynaklar, çok doğal olarak,
belirleyici bir rol oynamaktadır. Peki, bu alanda
hizmet veren sağlık meslek mensuplarının rolü yadsınabilir mi? Konuya ilişkin
kararlar alınırken, politika oluştururken, demokratik, katılımcı anlayıştan
uzaklaşarak, meslek mensuplarının önerileri, talepleri, öngörüleri dikkate
alınmadan, vatandaşın memnuniyeti esas alınmadan, sadece Maliye Bakanının kuru
rakamlarıyla soruna sağlıklı çözüm üretebilir misiniz? Sağlık meslek
mensupları, hekimler, eczacılar, diş hekimleri, hemşireler, ebeler ve sağlık
memurları ile diğer yardımcı personel ile idari personelin çalışma koşulları,
özlük hakları dikkate alınmadan başarılı bir sağlık politikası, başarılı bir
sağlık programı yürütülebilir mi? Değerli
milletvekilleri, AK Parti Hükûmetleri yoğun bir
özelleştirme programı uygulamaktadır. Sayın Maliye Bakanı, bütçe sunuş
konuşmasında, 2003 yılından 2007 Kasım ayı sonuna kadar toplam 40 milyar doları
aşan düzeyde bir özelleştirme gerçekleştirildiğini ifade etmiş ve özelleştirme
programına devam edeceğini söylemiştir. Ülke emekçileri yemediler, içmediler,
kemer sıkarak yoksulluğa rıza gösterdiler, ülkenin selameti ve aydınlık günleri
umuduyla seksen yılda kamusal değerler yarattılar. Şimdi, tüm bu değerler haraç
mezat satılıyor. Özelleştirmeden elde edilen kaynakların yoksul halk
kesimlerinin yaşam standartlarında herhangi olumlu bir katkı sağladığını
göremedik; gördüğümüz, yeni yetme dolar milyarderleridir. Ülke, mahdumlar,
damatlar, bir kısım tarikat müritleri için gerçekten cennete dönmüştür. AK Parti,
özelleştirmede hızını alamamış, eğitim, sağlık gibi devletin temel hizmet
alanlarına da el atmış, ne bulursa ve ne fiyat biçilirse satan bir mirasyedi
savurganlığıyla davranmakta. Her denizin bittiği bir yer var. Bu deniz de
bitecek ve sizler, bu yoksul halklı karaya oturttuktan sonra, eminim hesap
gününde adil yargılama, demokrasi talep edeceksiniz. İnanın, o gün, halk yine
de size adil davranacak ve haksızlığa uğramanız hâlinde haklarınızı yine biz
savunacağız. (DTP sıralarından alkışlar) Devlet, sadece
çok parası olana değil, gelir durumu ne olursa olsun, her yurttaşın, doğumdan
ölümüne kadar gerek koruyucu sağlık gerek tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerine
anında ulaşabilmeleri ve eşit olarak yararlanabilmelerini sağlayıcı önlemleri
almak zorundadır. Sağlık, yani
yaşam, alınıp satılabilen bir ticari
meta olarak algılanamaz. Sağlık hizmetlerinin ticari anlayışla ve kâr amaçlı
sağlık işletmeleri aracılığıyla yürütülmesi son derece tehlikeli ve istismara,
kötü kullanıma açık bir alandır. Sağlık hizmetlerinin tümünün devlet eliyle
yürütülmesi, sağlıkta özel sektörün dışlanması gibi bir görüş sahibi değiliz.
Burada vurgulamak istediğimiz konu, dar gelirli ve yoksul insanların güvencesiz
kalmamasıdır. Sosyal Güvenlik Kurumu Yasa Tasarısı son hâliyle yakın bir
zamanda Meclis gündemine getirildiğinde tasarı hakkındaki görüşlerimizi
sizlerle paylaşacağız. Ancak, yasa tasarısıyla dar gelirli ve yoksulların
yaşamını kolaylaştırmaktan uzak, neredeyse herkesi prime bağlayan, vatandaşın
parası kadar sağlık hizmeti alabildiği bir piyasa kuralı getiriliyor. Sosyal
güvenlik harcamalarını bütçenin kara deliği olarak gören anlayışla, devletin
vatandaşa karşı olan yükümlülüğü vatandaşın sırtına yükleniyor. Böyle bir
sistem geliştiriliyor. Vatandaşın ilaçta katıldığı katkı payına ek olarak
muayene, tahlil, tetkik, ayakta tedavi gibi giderlerine de katkı payı alınacak,
bu katkı payları yüzde 50’lere varacaktır. Değerli
milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, hizmet üretmek
yerine sağlık hizmetlerinde organizasyon görevi üstlenme ve hizmeti özel sağlık
alanından satın alma yoluna gidiyor, kamu sağlık alanını da işletmeler hâline
getiriyor. İşletmelerde kâr esas olduğundan, hizmeti alan vatandaş müşteri
durumuna düşürülüyor. Kamu sağlık
alanında çalışanlara performansa dayalı döner sermaye ödüllendirme sistemi
getiriliyor. Döner sermaye uygulaması kamuda çalışan hekimlere göreceli bir
şekilde ekonomik katkı sağlıyorsa da, bakın, Diyarbakır Tabip Odası,
uygulamanın bilimsel, etik, deontolojik, mesleki ve
insani olumsuzluklara neden olduğuna işaret etmektedir. Türk Tabipler Birliği
feryat etmektedir, “Mesleğimiz, meslek onurumuz, sağlık hakkımız, kamu sağlık
kurumlarımız için meşru savunma hakkımızı kullanacağız.” demekteler. Bu bir
feryattır ve kimse bu feryada kulağını tıkayamaz. Türk Tabipler
Birliği “Herkesin eşit ve ücretsiz sağlık hizmeti almaya hakkı vardır. Sağlık
hizmeti devletin vazgeçemeyeceği görevlerin başındadır. Ülkemizin sağlık
alanındaki temel ihtiyacı, genel vergiler yoluyla finanse edilen kamusal bir
sağlık sisteminin kurulması ve ulusal gelirden sağlık için yeterli payın ayrılmasıdır.
Sağlık hizmetlerini kolay ulaşılabilir hâle getirmek için kademeli sağlık
hizmeti ve sevk zinciri uygulanmalıdır." demektedir. Sağlık alanında
bir diğer feryat da diğer sağlık emekçilerinden yükselmektedir. Sağlık
emekçileri, yıllardır, örgütlendikleri sendikaları yoluyla insanca
yaşayabilecekleri bir ücret için grevli-toplu sözleşmeli sendikal hakları için
kamu emekçileri konfederasyonlarında örgütlenmektedirler, hak arama mücadelesi
vermektedirler. Ancak bugüne kadar alabildikleri tek şey, Kızılay Meydanı’nda
polis copu ve bir kentten bir başka kente sürgün olmaktır. Değerli
milletvekilleri, otuz yılı aşkın bir süredir
serbest eczacılık yapmaktayım. Yıllarca, İstanbul Eczacı Odası, Türkiye
Eczacılar Cemiyeti yönetimlerinde bulundum. Mesleğe başladığım ilk gün
mesleğimizin sorunları ne ise neredeyse bugün aynı sorunları yaşıyoruz;
herhangi bir iyileşme görülmedi, bir arpa boyu yol alınmadı. Burada
meslektaşlarımın sorunlarına değinmek istiyorum. Türkiye'de her yıl eczacılık fakülteleri 900 bin
civarında eczacı mezun etmekte. İlaç sanayisi ucuz iş gücü tercih ettiğinden
eczacıları sadece zorunlu oldukları ünitelerde istihdam etmekte, geriye kalan
eczacılar başka bir çalışma alanı da
bulamadıklarından serbest eczane eczacılığına yönelmektedirler. Hâlen, şu anda
Türkiye'de yaklaşık 23 bin serbest eczane vardır. Avrupa Birliği ülkelerinin
ilerisinde olduğumuz tek konu bu. Bakın,
Hollanda 17 milyon nüfusuyla 1.600 eczaneye sahip. İstanbul'un daha az nüfusu
var, -12 milyon civarında deniliyor- İstanbul’da 5 bin eczane var. Eczacılık
fakültelerine öğrenci alımı düşürülmeli veya ilaç sanayisinde eczacı istihdamı
zorunlu hâle getirilmeli, eczane açmada nüfus veya mesafe tahdidi konulmalıdır.
Eczane açma ruhsatlarının sağlık müdürlüklerinden eczacı odalarına devredilerek
muvazaalı eczane açılmasının önüne geçilebilir.
Muvazaalı eczaneler, bir taraftan halk sağlığını tehdit ederken, haksız
rekabete yol açmakta, deontolojik kuralların aşınmasına neden olmaktadırlar. Yeşil kart ve
konsolide bütçeye tabi kurumlar, tip protokole göre, eczane ödemelerini
kırk-kırk beş günde yapmaları konusunda zorunluluk var iken, ödemeler, kimi
zaman dört ay, beş ay, hatta altı ayı aşan sürelerde yapılmaktadır. Devlet,
kendi alacaklarına şahin, vereceklerine karga gibi davranıyor. Bir günlük
gecikme hâlinde bile faiz uygulaması uygulayan devlet, eczacıların dört ay, beş
ay, altı ay ilaç ödemelerini, fatura karşılıklarını ödemede gecikmede bir beis
görmüyor. Ecza depoları, ilaç sanayicileri, ödemelerin gecikmesi hâlinde, eczacıların
faturalarına ilave ettikleri faiz oranları veya iskonto
düşümleri banka faiz oranlarının çok üstünde. Daha benzer birçok sorun yaşıyor
serbest eczacılar. Hasta katılım paylarının eczane hesabına aktarımı çok geç
yapılmakta, eczacı bunun takibini yapmakta zorluk çekmekte. Zaman darlığı
nedeniyle diğer sorunlara değinemeyeceğim. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; toplumsal barışın temeli eşitliktir; bireyler arasında
eşitlik, sınıflar arası eşitlik ve bölgeler arası eşitlik. Ne yazık ki bugüne kadar
uygulanan resmî devlet politikaları, anayasal hüküm olmasına karşın, eşitlikçi
yaklaşımlar yok. Bu sorun AK Parti ile sınırlandırılamaz tabii ki. Gelmiş
geçmiş tüm hükûmetlerin bir devlet politikası olarak
izlediği bir yoldur bu. Hatta, diğer hükûmetlere
oranla AK Partinin daha az sorumlu tutulabileceği bir alan olduğunu söylemek
mümkün. Son otuz yılın, hatta son kırk, elli yılın… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Özçelik konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. OSMAN ÖZÇELİK
(Devamla) – Sürem bitiyor mu efendim? BAŞKAN – Bir
dakika ilave süre verdim size efendim. Buyurun. OSMAN ÖZÇELİK
(Devamla) –…hükûmet programlarına bakın, tümünde
yaklaşık aynı ifadeleri bulursunuz: “Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimiz ihmal
edilmiştir.”, “Bu bölgeye kalkınmada öncelik tanıyacağız.” “Onlar da birinci
sınıf vatandaş olacaktır.”, “Bölgeyi bir sürgün belgesi olmaktan çıkaracağız.”,
“İstanbul’da ne varsa orada da onlar olacak.” Ama, bölgenin kaderi hiç
değişmiyor. Her yeni gelen hükûmet aynı tespitleri yapıyor,
aynı söylemi tekrar ediyor. Her hükûmetin bir sonraki
hükûmete bıraktığı en değerli miras, bu tespit ve
söylemler oluyor. BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – AK Parti hariç. SELAHATTİN
DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – AK Parti dâhil. OSMAN ÖZÇELİK
(Devamla) - Bölge insanı bunları görüyor. O kadar bariz ki bu durum, bölge
insanı haklı olarak bunun nedenlerini sorguluyor. Sorgulamaya başlayan herkesi
bekleyen tek şey, bölücülükle suçlanmak oluyor. Sayın
milletvekilleri, bir tek ölçüt, evet bir tek ölçüt durumun vahametini ortaya
koymaya yetiyor: Yeşil kart dağılım dengesi. Yeşil kart, yani yoksulluk
belgesi. Türkiye’de dağıtılan yeşil kart sayıları önemli bir gösterge. Bölge
insanının… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Özçelik, teşekkür ederim. OSMAN ÖZÇELİK
(Devamla) – Sürem bitti mi efendim? BAŞKAN – Evet
efendim, bütün sürenizi kullandınız. OSMAN ÖZÇELİK
(Devamla) – İki cümle daha Sayın Başkan… BAŞKAN – Hayır,
ek süre vermem gerekirse arkadaşınızın vaktinden size vermem lazım. Eğer Sayın
Yaman… OSMAN ÖZÇELİK
(Devamla) – Sayın Başkan, arkadaşımızdan bir dakika verirsiniz. BAŞKAN -
Verebilir miyiz Sayın Yaman? Sayın Yaman, “Ben
kullanacağım” diyor. Sayın Özçelik, teşekkür ediyorum sizlere. SIRRI SAKIK (Muş)
– Başkanım, iki dakika veriyor. OSMAN ÖZÇELİK
(Devamla) – Sayın Başkan, iki cümle söylemek istiyorum. BAŞKAN – Efendim,
prensipleri ihlal ettirmeyiniz, lütfen. Teşekkür ederim, buyurun. OSMAN ÖZÇELİK
(Devamla) – Diğer konuşmacılar kendi arkadaşlarının sürelerini aldılar. Ben de
arkadaşımın süresini iki cümleyle kullanmak istiyorum, cümlemi tamamlamak
istiyorum. BAŞKAN – Yok,
sadece bir Sayın Bakana yirmi saniyelik bir ek süre vermiştim, cümlesi yarım
kalmıştı. Onun haricinde veremem. Peki, teşekkür
ediyorum Sayın Özçelik, buyurun efendim. HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, iki dakika veriyor Nuri Bey. BAŞKAN – Veriyor
mu? SIRRI SAKIK (Muş)
– Evet, veriyor. BAŞKAN – Tamam o
zaman, buyurun. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Arkadaşınız “vermiyorum” diye işaret etti. OSMAN ÖZÇELİK
(Devamla) – Hayır, veriyor efendim. BAŞKAN – Buyurun. OSMAN ÖZÇELİK
(Devamla) – Peki. Değerli
milletvekilleri, bölge sorununu asayiş sorunu olarak görme yanlışlığından
vazgeçmek durumundayız. Sorun, tarihsel, sosyolojik, kültürel, ekonomik
boyutları olan siyasal bir iç sorundur. Sayın Başbakanın da ifade ettiği gibi,
sorunun doğru adı Kürt sorunudur. Sorunun adını, tanısını doğru koymaktan
kaçınırsak sorunu çözemeyiz. Çözüm demokraside, çözüm barışta, birbirimizi
anlamada ve sevgiyle yaklaşımı bilmededir. Gelin, hep beraber, hoşgörüyü,
sevgiyi, barışı ve demokrasiyi yüceltelim. Saygılar
sunuyorum efendim. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Demokratik Toplum
Partisi adına ikinci konuşmacı, Muş Milletvekili Nuri Yaman. Sayın Yaman,
buyurun. (DTP sıralarından alkışlar) Arkadaşınız,
verdiğiniz bir dakikalık süreyi eksik kullandı. Ben onu size veriyorum. Buyurun efendim. Süreniz on dokuz
dakika. DTP GRUBU ADINA
M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemiz yönetiminde önemli bir yeri bulunan İçişleri
Bakanlığının 2008 yılı bütçesi üzerinde değerlendirmelerde bulunmak üzere
Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle, hepinizi en
içten duygularımla selamlıyorum. Önce, söz konusu
ve mensubu olduğum Bakanlığın Kuruluş Yasası’nda belirlenen önemli görevlerini
sadece satır başlarıyla geçtikten sonra diğer
değerlendirmeleri, zaman ölçüsü içinde, kısaca yapmış olacağım. İçişleri
Bakanlığı 3152 sayılı Kuruluş Kanunu’na göre temel görevlerinin başında, yurdun
iç güvenliği ve asayişinin sağlanması, kamu düzeni ve genel ahlakın korunması,
sınır, kıyı ve kara sularının korunması ve emniyetinin sağlanması, kara
yollarındaki trafik düzeni ve denetimi, suç işlenmesinin önlenmesi, suçluların
takip ve yakalanması, her türlü kaçakçılığın men ve takibi, ülke düzeyindeki
sivil savunma hizmetlerinin yürütülmesi ile koordinesi, mahallî idarelerin
yönlendirilmesi ve anayasal vesayet yetkisi kapsamında da bunların iç
denetiminin yapılanması ve yapılması
sıralanmıştır. Yine, Anayasamızda da hak ve özgürlüklerin ülke genelinde
korunmasından sorumlu bir bakanlık olarak görevlendirilmiştir. Bakanlığımız bu
hizmetleri 81 il, 850 ilçe, 81 il özel idaresi, 3.225 belediye, 35.145 köy,
1.549 mahalli idare birliğinin bulunduğu bir alanda yürütmektedir. Ülkemiz
yönetiminin içinde önemli görevlerini vurguladığım Bakanlığın bu hizmetleri
yürütmekle görevli mülki idare amirleri ile merkez ve taşra teşkilatında görev
yapan personelin konumunun değerlendirilmesinden sonra bu hizmetlerdeki
gördüğüm eksiklik ve yetmezlikleri sizlerle paylaşacağım. Bilindiği gibi,
cumhuriyetin ilanından sonra modern devletin yönetim sistemi belirlenirken,
1949 yılında çıkartılıp yürürlüğe giren 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu ile
merkezî hükûmetin taşradaki tüm yetkileri il
valilerinde toplanmış, bu suretle de tüm bakanlıkların il düzeyindeki birimleri
üzerinde -adli ve askerî kurumlarda
sınırlı olmak üzere- gözetim, yönlendirme, eşgüdüm ve izleme görevlerinin
tamamı buradaki mülki idare amirleri tarafından yerine getirilmesi
benimsenmiştir. Bu nedenle,
cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar, ülkenin çağdaş uygarlık düzeyine
ulaşması ve hızla kalkınması çabalarında mülki idare amirleri bu öncü rollerini
bugüne kadar devam ettirmişlerdir. Bu birimlerde görev yapan mülki idare
amirleri, genel huzur ve asayişin sağlanması yanında, bu yerlerdeki yol, su,
elektrik, okul, kültür, sağlık, imar gibi hizmetlerin de yerine getirilmesinde,
ülkenin sanayileşmesiyle tarımsal potansiyelinin değerlendirilmesinde de önemli
görevler üstlenmişlerdir. Bu bağlamda, hâlen ülkenin her köşesinde çağdaş
devletin temel amacı olan ekonomik ve toplumsal kalkınmanın gerçekleştirilmesi
kapsamında birçok başarılı çalışma örneklerini görmek mümkündür. Sizlerin de
hayatınızı sürdüğünüz birçok illerde bu değerli mülki idare amirlerinin adıyla
anılan çok sayıda eğitim, sağlık, kültür kurumu ile sanayi tesisi ve benzeri
eserlerin örneklerine, her yerde rastlamak olanak dâhilindedir. Tüm bu
çalışmalarda görev üstlenen mülki idare amirlerinin kişisel başarılarının
yanında, Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatındaki personelinin de çok büyük
katkısı olduğu muhakkaktır. Ancak günümüze
gelindiğinde, Bakanlığımız merkez ve taşra teşkilatında sözü edilen bu başarılı
mülki idare amirleriyle birlikte hizmet veren personelin ekonomik ve sosyal
sorunlarının bugün hâlen çözülmediği ve artık çözülemez bir hal aldığını da
belirtmek isterim. Her ne kadar mülki idare amirlerinin maaş ve ücret
yetersizlikleri 2006 Haziran ayında çıkarılan Birinci Sınıf Mülki İdare
Amirliği Kanunu’yla bir bakıma ortadan kaldırılmışsa da ancak merkez ve
taşradaki personelin bu sorunları halen devam etmektedir. Bu arada, Birinci
Sınıf Mülki İdare Amirliği Kanunu’nun geçen yıl çıkarılmasında katkısı bulunan
zamanın İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu ile bu
konuda önemli görevleri ve gayretleri bulunan hâlihazırdaki Bursa Valisi,
zamanın Müsteşarına, yine bu yüce Meclisin İçişleri Komisyonunun bu gayretli
çalışmalarını sağlayan değerli Komisyon Başkanına, bu meslektaşlarım adına
teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ancak, Bakanlığın merkez
birimleri ile valilik ve kaymakamlık bürolarında çalışan mevcut personel ile bu
Bakanlığın bünyesi içinde bulunan Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü, Sivil Savunma
Müdürlüğü ve İl Özel İdare Müdürlüğü personelinin yetersiz maaş ve ücret
adaletsizliğinin de vakit geçirilmeden giderilmesini beklerken, bu ücret
adaletsizliğini belirtmek bakımından, taşradaki benzer hizmetleri yapan diğer
bakanlıkların aynı konum ve statüdeki görevlileriyle ilgili, aldıkları maaşlar
hakkında bir örnek de size sunmakta yarar görüyorum: Örneğin, İçişleri
Bakanlığında çalışan bir il müdürü, şu anda 1.350 YTL maaş alırken, aynı ildeki
Sosyal Sigortalar Kurumu il müdürünün 1.963 YTL, vergi dairesi müdürü 1.929
YTL, Bağ-Kur il müdürü 1.960 YTL, İŞ-KUR müdürününse yine 1.960 YTL maaş
almakta olduğu, bu maaş farkının, alt birimlerde, şef ve yardımcı hizmetlerde
had safhada olduğunu vurgulamak isterim. Bu nedenle de bu
kadrolarda yetişen ve taşradaki valilik ve kaymakamlık bürolarında çalışan o
değerli personel, bu yakınmadan dolayı da erozyona uğramakta ve başka kadrolara
geçmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle de bu birimlerde
görev yapan Bakanlık personeli etkin ve verimli hizmet üretememekte ve
buralarda kaliteli personel bulma imkânı da kalmamıştır. Sayın
Bakanımızdan, bu yetersiz maaş ve ücret adaletsizliğini, aynı hizmeti gören
personel arasındaki özel hizmet ve ek gösterge farkları ile fazla mesai, döner
sermayeden yararlanma ve benzeri konularda gerekli düzenlemelerin bir an önce
yapılıp hayata geçirilmesini bu değerli İçişleri Bakanlığı personeli adına
isterken, bu huzursuzluklarının da en kısa sürede giderileceğini belirtmek
istiyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yukarıda değinilen yetersiz maaş ve ücret sorunu
Bakanlığımızın bir başka kurumu olan Emniyet Genel Müdürlüğü için de söz
konusudur. Bu birimdeki müdür ve polis memurlarının da benzer sorunlarının en
kısa süre içinde düzeltilmesini beklerken, Sayın Başbakanın, 22 Temmuz seçimlerinden
önce, 181 bin personeli bulunan emniyet mensupları için vermiş olduğu bu sözün
hayata geçirilmesini ve bu sözün üzerinden beş ay geçmesine
rağmen herhangi bir işlemin de yapılmamış olduğunu huzurlarınızda belirtmek
isterim. Bakanlığımızın
kırsal alanında emniyet ve asayiş hizmetleri ile mülki görevleri yürüten ve
Jandarma Genel Komutanlığına bağlı il ve ilçe jandarma komutanlıkları ile
emniyet ve asayiş ile kamu düzeniyle ilgili görevlerinde emniyet birimi ile
jandarma arasındaki görev ayrımını belirleyen protokolün iki kolluk kuvvetini
karşı karşıya getirmeyecek şekilde düzenlenmesi ve yetki çatışmasına
götürmeyecek bir sisteme kavuşturulması hususunun da muhakkak yerine
getirilmesini… Çünkü denetimlerde, bu konularda iki birim arasında neredeyse “senin
alanın, benim alanımdır.” diye çelişkilerin doğduğu zaman zaman
görüldüğünden, bu hususun da Bakanlığımızca değerlendirilmesi gerektiğini yine
belirtmek istiyorum. İçişleri
Bakanlığına bağlı diğer önemli bir kuruluş olan, kara sularımız ve Türk münhasır
ekonomik ve Türk arama kurtarma sahası kapsamında bulunan 377.714
kilometrekarelik sorumluluk sahasına sahip Sahil Güvenlik Komutanlığının da
gerçekten, biraz önce, bu kürsüde sayın hatibin, sayın bir milletvekilinin
değerlendirdiği ve belirttiği gibi çok önemli sorunları vardır. Bu sorunlarının
da Bakanlıkça üvey evlat muamelesine tabi tutulmadan, hem bütçe bakımından hem
de diğer malzeme ve ihtiyacı olan lojman ve benzeri personel sorunlarının
giderilmesi gerektiğini de huzurlarınızda belirtmek istiyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ilk kez 2007 yılı içinde uygulanan BELDES projesi ve
uygulanmakta olan KÖYDES projelerinde ülke genelinde çok önemli hizmetlerin
yürütüldüğünü belirtmeme rağmen, ancak BELDES projesiyle ilgili nüfusu 10 binin
altında bulunan beldelerimizin bu ödeneklerin harcanmasında büyük sıkıntılarla
karşı karşıya kaldığını, KÖYDES projesi kapsamında ise, bu projelerin
uygulanmasında her ne kadar taşradaki mülki idare amirlerinin mevcut kaynakları
en etkin biçimde kullanarak maliyetleri en aza indirmelerine rağmen, bilhassa
doğu bölgesinde köy yollarının asfalt kaplama çalışmalarında işlerin mevsimsiz
dönemlerde yapılmış olmasından kaynaklanan birinci kat ve ikinci kat
asfaltların teknik şartlarına uyulmadan yapıldığı ve üzerinden bir kış mevsimi geçtikten sonra da kullanılamaz duruma geldiğini de burada
vurgulamak isterim. Zaman darlığından
dolayı 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması
Yasası’nın uygulanmasındaki eksikliklere maalesef değinmeden geçeceğim. Bu konuda birçok dosyanın hâlen işleme
alınmadığı, şu ana kadar başvuruda bulunan, 275 bin başvurudan ancak 97 bininin
sonuçlandırıldığı, geriye kalan 170 binin üzerindeki dosyanın da en kısa sürede
keşifleri yaptırılarak teknik ve yerel bilirkişi marifetiyle rapora bağlanıp
tazmin komisyonlarınca sonuçlandırılmasının sağlanması ve halkımızın, bu
olaydan zarar gören insanların beklentisi olarak belirtmek isterim. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son günlerde
kamuoyunu fazlasıyla meşgul eden polis kaynaklı şiddet olaylarından hepimizin
haberi var. En son 24 Kasım 2007 tarihinde yirmi yaşındaki Baran Tursun’un başına gelen olaylar artık herkes tarafından
bilinmektedir. Bu olaylar, insan haklarına aykırı davranışlarda bulunulduğu
yönündeki kamuoyunda var olan anlayışları da güçlendirmiştir. Benzer olayların
daha iki gün önce de devam etmekte olması da olayın ele alınması gerektiğini
acil hâle getirmiştir. Özellikle 13
Haziran 2007 tarihinde onaylanarak yürürlüğe giren yeni Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’ndaki değişiklikler sonucu, son beş ayda
polis kaynaklı yaralanma ve ölümlerde ciddi bir artış olmuş, yukarıda değinilen söz konusu
Kanun’daki değişiklikten sonra da tutulan kayıtlarda 5’i ölümlü sonuçlanan 7
olayın gerçekleştiği tespiti yapılmıştır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Bakanlığın
vesayet denetimi kapsamında, belediyelerle ilgili birkaç konuyu da
bilgilerinize sunmak isterim. Son beş yıl içinde İçişleri Bakanlığı tarafından
Anayasa’nın ilgili maddesinin tanıdığı idari vesayet yetkisi taraflı olarak
kullanılmış, bu kapsamda, muhalefete ait belediyeler ile Demokratik Toplum
Partisine mensup belediye başkanları hakkında birçok soruşturma işlemlerinin
yürütüldüğü ve hatta birçok belediye başkanıyla ilgili birden çok soruşturmanın
açıldığı, bu yol ile de söz konusu belediyelerin çalışamaz konuma getirilmek
istendiği gözlemlenmektedir. Hâlen Demokratik Toplum Partisinden 2 belediye
başkanı uzun süreden beri açığa alınmış, 1 belediye başkanının da, yine
Anayasa’nın sözü edilen bu maddesi, hukuki düzenleme zorlanarak, görevine son
verilmiştir. Bunlardan, benzer nedenlerle açığa alınan belediye başkanlarının
sayısı bugün 15’e yaklaşmaktadır. Görevine son
verilen Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Suriçi ilk
kademe belediye başkanıyla ilgili işlemlerde, hukuk âdeta zorlanarak, göreve
son verilme işlemi Danıştay tarafından da yerine getirilmiştir. Aslında, söz
konusu belediye başkanının yapmak istediği iş, sadece Belediye Kanunu’nun
13’üncü maddesinde belirtilen hemşehri hukukunu ve
Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın metne dâhil “Başlangıç”
bölümü ile 3/1’inci maddesindeki düzenlemeyi hayata geçirmekten ibarettir. Bilindiği gibi,
Avrupa Konseyi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, bu idarelerin
özerkliklerinin sağlanması ve yerinden yönetime, demokrasinin bu birimlerde
yerleştirilmesi için özerklik şartını kabul etmiş ve ülkemiz de 1 Nisan 1993
tarihinden itibaren bu sözleşmeye uymaya başlamıştır. Bu sözleşmenin
“Başlangıç” bölümünde, vatandaşların kamu işlerinin sevk ve idaresine
katılmasının demokratik hak olduğu, bu hakkın doğrudan kullanım alanının ise
yerel yönetimler olduğu belirtilmiştir. Yine, aynı sözleşmenin 3/1’inci
maddesinde de, özerk yerel yönetim kavramının, kanunla belirlenen sınırlar
çerçevesinde, kamu işlerinin, yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda, hakkı ve
imkânı olduğu vurgulanmıştır. 13’üncü maddesinde de buna benzer düzenlemeler
yapılmıştır. Avrupa Konseyi
yerel yönetim, bölgesel yönetim konseyince çok kısa bir süre önce düzenlenen
raporunda… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Yaman, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun efendim. M. NURİ YAMAN
(Devamla) – …çok dilli belediyecilik kararı nedeniyle görevinden alınmanın
antidemokratik bir uygulama olarak değerlendirildiğini belirtmiştir. Aslında, Suriçi Belediyesi Başkanlığınca hayata geçirilmek istenen
çok dilli belediyecilik işlemi, iki gün önce bu kürsüden Bakanlığının
bütçesiyle ilgili konuşma yapan Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’ın da belirttiği, Türkiye’deki kültürlerin ve bunun
başında gelen farklı dillerin geliştirilmesiyle ilgili söylediği ve Meclisin
kayıtlarına da geçen “Türkçeyi, Kürtçeyi
ve bütün zenginliklerimizi, yani Türkiye’de var olan toprağımızdaki bir tek
çiçeği bile soldurmayacağız, bunları bir ahenk ve ebru güzelliği içinde
yerelden ulusala, ulusaldan uluslararasına taşıyacağız.” anlayışının, bir
bakıma Suriçi Belediyesince uygulanmasının ve hayata
geçirilmesinin bir örneği değil de nedir? Süremin kısalığı
nedeniyle değinemediğim konulardan dolayı sizlerden özür dilerken, 2008 mali
yılı bütçesinin Bakanlığımıza hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla
selamlarım. (DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yaman. Demokratik Toplum
Partisi adına konuşmalar tamamlanmıştır. Cumhuriyet Halk
Partisi adına üç konuşmacı vardır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk
konuşmacı, Muğla Milletvekili Ali Arslan. Sayın Arslan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on iki
dakika. CHP GRUBU ADINA
ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 2008 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, son beş yıldan beri Adalet ve Kalkınma Partisiyle sağlığı yan
yana getirince aklımıza ilk gelen Sağlıkta Dönüşüm Projesi. Ballandıra ballandıra Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri anlatıyor,
neler yapıldı, ne gibi dönüşümler var ve özellikle de bunun Türkiye'nin
ihtiyaçlarından kaynaklanan ulusal bir proje olduğu sözcüler tarafından ısrarla
söyleniyor. Değerli
arkadaşlarım, nedir Sağlıkta Dönüşüm Projesi? Sağlıkta Dönüşüm Projesi, aslında
sağlığın özelleşmesidir. Son yirmi beş yıldan beri, özellikle ilaç sanayisinde
ve teknolojide çok baş döndüren gelişmeler nedeniyle, sağlık alanı büyük bir
ekonomik pasta hâline gelmiştir. Uluslararası sermaye, sadece Türkiye’de değil
dünyanın her yerinde ulusların sağlık pastalarına göz dikmiş durumdadır. Bakın,
1995 yılında Dünya Ticaret Örgütüyle imzaladığımız bir anlaşma var, GATS
anlaşması. O Anlaşma’da, başka hizmetler gibi, eğitim gibi sağlığın da artık
anayasal bir hak olmaktan çıkarılıp, parayla alınıp satılır bir hizmet hâline
getirilmesi için ülkelerin yasal düzenlemeler yapması zorunlu kılınmaktadır.
Sağlıkta Dönüşüm Projesi de bu anlaşmaların devamıdır. Adalet ve Kalkınma
Partisinden önceki hükûmetler döneminde de bu yönde,
sağlığın özelleştirilmesi yönünde önemli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Ancak,
Adalet ve Kalkınma Partisinin bu konuda hakkını teslim etmek lazım, içlerinde
en hızlı çıkanı Adalet ve Kalkınma Partisidir. Sanıyorum, bu da tek parti
iktidarı olmasından kaynaklanan bir avantajdır. Değerli
arkadaşlarım, ancak Sağlıkta Dönüşüm Projesi Türk halkının bedenine
uymamaktadır. Zaman zaman bu konuda yasalar
çıkarıyoruz, sonradan vazgeçiyoruz. Geçtiğimiz
dönemde birlikte çalıştığımız arkadaşlar tanıktır; işte düğünle, bayramla
Mecburi Hizmet Yasası’nı kaldırdık, hatırlarsınız, iki yıl bile dolmadan
Mecburi Hizmet Yasası’nı yeniden getirmek zorunda kaldık. Başka? Bir terkin
yasası vardır meşhur, bilirsiniz, devlet hastanelerinin sosyal güvenlik
kurumundan alacaklarını sildik. Bir süre sonra bu devlet hastaneleri yatırım
yapamaz hâle geldi, davalı hâle geldiler, icralık hâle geldiler; tekrar,
sildiğimiz borçları ödemek üzere bir terkin yasası çıkardık. Bedene uymuyor,
çıkarıyoruz ezberden bir yasa, bakıyoruz sonra yanlış oldu, yapboz
oyunu gibi, yapıyoruz, bozuyoruz, tekrar yapıyoruz. Çünkü, bu proje, Türk
halkının ihtiyaçlarından kaynaklanan bir proje değil, Türk halkının bedenine
uyan bir gömlek değil değerli arkadaşlarım. Nedir Sağlıkta
Dönüşüm Projesi’nin bileşenleri? Hepinizin bildiği gibi, bir, aile hekimliği,
yani birinci basamağın özelleştirilmesi. İkincisi, ikinci ve üçüncü basamaktaki
hastanelerin işletme hâline getirilmesi. İlk “işletme”
dediğimizde utangaç bir şekilde herkes karşı çıkıyordu, Adalet ve Kalkınma
Partisi sözcüleri, ama artık, geçtiğimiz gün
Komisyonda Değerli arkadaşım Sağlık Komisyonu Başkanımız Sayın Cevdet Erdöl “Hayır, işletmedir bunlar.” dedi, ısrarla da işletme
olduğunu iddia etti. Arkadaşlar,
işletme nedir? Bakın, Türk Dil Kurumunun sözlüğünde işletmenin tanımı: “Tarım,
sanayi, ticaret, bankacılık vb. iş alanlarında, kâr amacıyla bir sermaye
yatırılarak kurulan kurum.” diyor. Yani, Anayasa’mızda, İnsan Hakları Evrensel
Beyannamesi’nde, birçok imzaladığımız anlaşmalarda anayasal bir hak olan,
yurttaşın doğduğu, doğmadan önce hatta, ölene kadar devletin sunmakla mecbur
olduğu hakkı, artık siz kâr amacı güdülen bir hizmet hâline getiriyorsunuz. Bu
konuda, bakın, Dünya Bankası, zaten bu Proje hazırlanırken size teknik destek
de verdi, ekonomik destek de verdi. Zaman zaman IMF’yle stand-by
anlaşmalarında sağlık hakkında yapılan değişiklikleri tartışıyorsunuz, karara
bağlıyorsunuz, anlaşmalara yazıyorsunuz. Yani, Sağlıkta Dönüşüm Projesi bir
özelleştirme projesi. İşte, finansmanını da genel sağlık sigortasından
karşılayacaksınız. Komisyonlarda görüşülmeye başladı. Sanıyorum, asıl gümbürtü
de zaten genel sağlık sigortası görüşülürken çıkacak. Değerli
arkadaşlarım, bu özelleştirmeyi biz iddia ettiğimizde Sayın Bakan şiddetle
karşı çıkıyor. Geçen gün gene Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı
görüşülürken Komisyonda, biliyor ne diyeceğini muhalefet sözcülerinin… Türk
Tabipler Birliği yıllardan beri dile getiriyor, biz bu kürsüden yıllardan beri
söyledik “Sağlıkta Dönüşüm Projesi özelleştirme projesidir.” diye. Bildiği için
bunu “Şimdi muhalefet sözcüleri, buna, efendim işte özelleştirmedir, falan
diyecek, oysa bu, özelleştirme değil özerkleştirmedir.” dedi. Muhalefetin önünü
kesmeye çalışıyor. Değerli
arkadaşlarım, bakın, Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı’ndan size bir madde
okuyacağım. Bu özelleşme midir, özerkleşme midir bir görelim. Ne diyor:
“Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslara göre –bu, kamu hastane birliklerinin
yönetim kurulunun görevleri, yetkileri- birliğin her türlü araç, gereç,
malzeme, taşınırları ve tapuda birlik adına kayıtlı taşınmazları -Nedir bunlar,
hastane midir? Hastanelerdir- üzerindeki yapı ve tesisleriyle birlikte satmak,
kiraya vermek, devir ve takas işlemlerini yürütmek, hazineye ait birliğe
tahsisli taşınmazlar üzerindeki yapı ve tesislerle birlikte tahsis amacı
doğrultusunda kiraya vermek, işletmek, işlettirmek.” Değerli
arkadaşlarım, bunun adı özelleşmedir. Sağlıkta Dönüşüm Projesi sağlığın
özelleşmesidir. Ha, olabilir, siz özelleşmeye inanıyorsunuz, bunu cesaretle
söylersiniz. Ama daha baştan “Yok efendim, özelleşme değil, nereden
çıkarıyorsunuz?” Demek ki, yaptığınız işin doğru olmadığını siz de
biliyorsunuz. Ben, bu Sağlıkta
Dönüşüm Projesi konusunda Sağlık Bakanlığının, Sağlık Bakanlığının bizzat
kendisinin, çalışanlarının yoğun emek harcadığını biliyorum. Hatta on gün kadar
önce Sayın Müsteşarı aradım telefonla, hâlâ telefonuma dönecek, o kadar çok ki
işleri. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bu, özelleşme. Ha, özelleşmeye
siz de karşıysanız hakikaten emeğinize yazık; ha, bu özelleşme de siz bunu
toplumdan saklamaya çalışıyorsanız, o zaman kendinize yazık Sayın Bakan. Değerli arkadaşlarım,
sağlıkta piyasalaşma olmaz, sağlık piyasaya terk edilemeyecek kadar önemli bir
alan. Özellikle Türkiye gibi doğusunda, batısında, kentinde, köyünde gelir
dağılımının bozuk olduğu ülkelerde sağlığın piyasalaşması kadar tehlikeli bir
şey yok. Elbette, özel hastanelerimiz bu ülkede yıllardan beri çok güzel
görevler yapıyorlar, hiçbir itirazımız yok. Ancak sağlık alanının sadece özele
terk edilmesi Türkiye gibi ülkelerde vahim sonuçlar doğurur. Şimdi, değerli
arkadaşlarım, bunu Türk halkının reddedeceğini siz de biliyorsunuz. Seçimler
yaklaşınca, olmadık yöntemlerle bu vahşeti, bu uygulanmaya çalışılan
özelleştirme vahşetini halkımızdan gizlemeye çalışıyorsunuz. Aldığınız,
yıllarca emek verdiğiniz, harcadığınız kararları kendiniz sonradan bozmak zorunda
kalıyorsunuz. Bakın, bir yeşil
kartlılar olayı var. Hepimizin gözü önünde oldu. Bende bir harita var,
gösteririm size. Yeşil karttan en çok yararlanan illerle, seçim sonuçlarını
karşılaştıran aynı haritayı karşılaştırdığınızda seçim sonucu neyse, harita o.
Yeşil kartlıların çok olduğu yerlerde Adalet ve Kalkınma Partisinin oyu çok
yüksek. MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Vatandaş hizmete oy veriyor. ALİ ARSLAN
(Devamla) - Bakın değerli arkadaşlarım, seçim öncesi siz yeşil kartlı sayısını
artırdınız, seçim geçti, ağustos ayında 5 milyon yeşil kartlının yeşil kartını
iptal ettiniz. Yazık! Yeşil kartlıyı bile kullandınız seçimlerde. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Bakın değerli
arkadaşlarım, sevk zinciri meselesi. Geçtiğimiz
dönem, hatırlarsınız, aile hekimliği çıkarken hararetle savunduğunuz aile
hekimliğinin bir avantajı vardı. Neydi? Hastalara kayıt tutacaksınız, her
hastanın kaydı olacak ve sevk zinciri işleterek birinci basamakta hastalıkların
büyük bir bölümünü çözeceksiniz, ikinci basamaktaki yığılmaları
engelleyeceksiniz. Değil miydi, amacınız o değil miydi? Siz ne yaptınız? Seçim
kararı alındıktan sonra 25 Mayıs günü… Değil mi? Seçim kararı alındıktan sonra
25 Mayıs günü bir tebliğ çıkardınız: “16 Hazirandan sonra sevk yok, sevke gerek
yok, isteyen istediği doktora gitsin.” Ya
inanacaksınız yaptığınıza ya da hiç yapmayacaksınız.
Ben inanıyorum ki, kısa bir süre sonra bu sevk zinciri olayı tekrar Türk
halkının önüne gelecek. (AK Parti sıralarından “Bekle!” sesi) Zaten işin
doğrusu da bu. Eğer siz aile hekimine kayıt tutturursanız, aile hekiminin
hastaları sevk etmesini sağlarsanız hem ekonomik hem de halkın sağlığı
açısından önemli bir iş yapmış olursunuz. Ancak, seçimde oy alabilmek için sevk
zinciri meselesinden vazgeçtiniz. Her şeyi gizliyorsunuz. Bakın başka bir
şey; hepinizin başına gelmiştir, yurttaşlarımızın başına geliyor, özel
hastanelerde katkı payı alınması. Sanki Sayın Bakanın bu konuda hiçbir günahı
yok! Diyor ki: “Yahu bunlar açarken bana söz veriyordu ‘Katkı payı almayacağız’
diye. Ama şakır şakır katkı payı alıyorlar. Biz bu
işe karşıyız.” Bakın arkadaşlar, elimde gene Sosyal Güvenlik Kurumunun bir
tebliği, sizin Hükûmetinizin. “Sağlık kurumu
kuruluşu, muayene, tetkik ve tedavi amacıyla yapılacak her işlem öncesinde
hasta ve hasta yakınının yazılı onayını alarak Kurumca ödenecek ücret dışında
ilave ücret ödemesi talebinde bulunabilir.” Sanki, Bakan, böyle bir tebliğ
yokmuş gibi millete caka satıyor. “Yaa bizden
habersiz alıyorlar. Açarlarken bize diyorlar ki ‘almayacağız’ açtıktan sonra
vazgeçiyorlar.” Böyle bir şey yok. Bu hakkı, siz, Hükûmet
olarak zaten vermişsiniz özel hastanelere. Değerli
arkadaşlarım, bakın, sağlıkta dönüşümün en çok eziyet çekenleri sağlık
çalışanları. Bildiğiniz gibi, bir mecburi hizmet sorunu çıkardınız geldiniz, sonra
çözüldü[!] Başlarına gelmedik yok. Şimdi, önümüzdeki günlerde, Sağlık
Bakanlığı, sözleşmeli diş hekimi ve eczacı alacak. Koşullar ne biliyor musunuz
arkadaşlar? Sağlık sorunu nedeniyle tayin istemeyeceksin! Yani annem, babam,
akrabam hasta oldu, yatalak, bakmak zorundayım diye tayin istemek yok. Ya olursa? Eğitim durumu nedeniyle tayin istemeyeceksin. Ee olabilir, belki, okumayıversin, ne yapalım yani, yeter o
kadar; zaten, eczacı olmuş, diş hekimi olmuş, bir daha okumasın. Başka? Eş
durumu nedeniyle de tayin isteyemeyeceksin. Ee yahu
kardeşim, hiç evlenmeyecek miyim? Eşim başka bir ilde olursa ne yapacağım yani?
Sağlık çalışanları, bu, Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin en çok eziyet
çekenleridir. Şimdi, vatandaş
memnun gibi görünüyor değerli arkadaşlarım. Niye? Doğru bir şekilde yaptınız,
Cumhuriyet Halk Partisinin de projesidir… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Arslan, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun efendim. ALİ ARSLAN
(Devamla) – Hastanelerin birleşme projesi, serbest eczanelerden ilaç alınması,
doğru şeyler. HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Siz karşı çıktınız. ALİ ARSLAN
(Devamla) – Ama bakın, yarın, genel sağlık sigortası çıktığında, katkı payları
ödenmeye başlandığında, teminat paketleri uygulanmaya başladığında, primini yatırmadıysa
sağlık hizmeti almamaya başladığında, asıl gümbürtü o zaman kopacaktır, o zaman
göreceğiz. ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) – Görürsün canım! ALİ ARSLAN
(Devamla) – Şimdi, memnun gibi görünüyor. Değerli
arkadaşlarım, bakın, Sayın Bakan diyor ki: “Az parayla çok işler yaptık.” Bize
dağıttığı şeylerde öyle. Biliyorsunuz, SSK, devlet hastaneleriyle
birleştirildi, SSK’nın kaynaklarını da kullanıyoruz. Şimdi, 2002 yılında
bütçeden kamu harcamaları içinde sağlığa ayrılan pay yüzde 15 civarında, bu, yüzde
10’a düşmüş, 2002 yılında yüzde 35 olan SSK’nın payı yüzde 35’e çıkmış. Siz, az
para harcamıyorsunuz, SSK’nın parasını da harcıyorsunuz. Başka? Yataklı tedavi
kurumlarındaki döner sermaye gelirleri, yüzde 6’dan yüzde 12’ye çıkmış. Döner
sermaye diye, hastanelerin kazandığı parayı da siz harcıyorsunuz, yani az
parayla yapmıyorsunuz işi. Hiç öyle, anlattığınız gibi de değil. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Arslan, teşekkür ederim. ALİ ARSLAN
(Devamla) – Bağlayacağım Başkanım. BAŞKAN - Sağ
olun. ALİ ARSLAN
(Devamla) – Teşekkür edeceğim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, AKP’lilere veriyorsunuz
yedi dakika fazla, bize de olmuyor! ALİ ARSLAN
(Devamla) – Bu bütçe, inşallah, Türk halkına sağlıklar getirir. Bu duygularla,
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ
(Tunceli) – AKP’liler yedi dakika fazla konuştu.
Zaten, bütçede konuşturmak istemiyorsunuz bizi! BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, konuşmacı olan bütün milletvekili arkadaşlarıma, bir
dakika fazla söz veriyorum, doğrudur. RAMAZAN KERİM
ÖZKAN (Burdur) – 5’e bölünce birer dakikadan… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Ama onlar 7 kişi konuşuyorlar Sayın Başkan. BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, 7’ye taksim ediyorlarsa o, onlarındır. Diğer gruplar 7
konuşmacı yaparsa onlar da konuşur. Hatta, Danışma Kurulu toplantısında,
arkadaşlarımız da burada, ben, kırk dakika arkadaşlar konuşsun, hiç kimsenin
sözünü uzatmayalım dedim; grup başkan vekili arkadaşlarımız, başka bir teklifte
bulundular, biz de onu kabul ettik, başka bir şey yok. CEVDET ERDÖL
(Trabzon) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın Erdöl, neyle ilgili açıklama yapacaksınız? CEVDET ERDÖL
(Trabzon) – Sayın Arslan, konuşmasında… BAŞKAN – Sizin
ifade ettiğinizin dışında bir görüş mü beyan etti? CEVDET ERDÖL
(Trabzon) – Evet. BAŞKAN – Buyurun,
size iki dakika süre vereceğim, iki dakika açıklayın. Buyurun… BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Hayır efendim, veremezsiniz! YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Sayın Başkan, grup konuşmasını bölmeyin. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Böyle bir uygulama yok! YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Grup konuşmasından sonra verin! BAŞKAN –
Arkadaşlar “Benim ifade ettiğimin dışında bir ifade kullanıldı” dedi. Dikkat
ederseniz, dünkü oturumu yöneten Sayın Başkan Vekili çağırarak yaptı… BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Efendim, böyle bir usul yok ki! BAŞKAN –
Arkadaşlar, benim yaptığımda bir hata yoktur, İç Tüzük’ü uyguluyorum. Evet, iki
dakika söz hakkı veriyorum arkadaşa açıklaması için. BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – CHP Grubunun konuşması bitsin, ondan sonra. BAŞKAN - Evet,
yaptığım uygulama yerindedir. Buyurun Sayın Erdöl. V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.-
Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması CEVDET ERDÖL
(Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşekkür ediyorum. Sayın Ali Arslan arkadaşım, konuşması sırasında, Kamu Hastane
Birlikleri Kanunu görüşmeleri sırasında, komisyonda, “Bu Kanun’un hastaneleri
işletmeye çevirdiğini ve kâr amacı güttüğünü söyledi.” Asla böyle bir şeyi ben
söylemedim. ALİ ARSLAN
(Muğla) – Tutanaklara bakarız Başkan. CEVDET ERDÖL
(Devamla) – Bunun, mantık olarak işletme mantığı olduğunu, işletme mantığıyla
hastanelerin yönetileceğini ama asla kâr amacı gütmeyeceğini ben söyledim,
tutanaklarda vardır. Özelleşme değil, özerkleşme olduğunu söyledim. Bu yanlış
anlaşılmaya mahal vermemek için düzeltme ihtiyacı hissettim. Bu vesileyle,
Sağlık Bakanlığımızın bütçesinin memleketimize, milletimize hayırlı olmasını
diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Onu o söyledi canım, kendisi söyledi. BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Sayın Başkan, farklı bir şey söylemedi ki. ALİ ARSLAN
(Muğla) – Tutanaklara bakın Başkan. BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kılıçdaroğlu. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Çok özür dileyerek, grubumuz adına konuşan Sayın Ali Arslan, Sayın Cevdet Erdöl’ün
söylediklerinden çok farklı bir şey söylememiştir. CEVDET ERDÖL
(Trabzon) – Bir daha izah edebilirim Sayın Başkanım, anlaşılamadı galiba. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim. Dolayısıyla,
işletme olayını zaten desteklemiştir, “İşletme hâline getiriyor.” demiştir.
Dolayısıyla, kendisine herhangi bir sataşma da söz konusu değildir. Yani, söz
hakkı vermeniz doğru bir uygulama değildi. BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, sözleriniz tutanaklara geçmiştir. Evet, iki
arkadaşımız da konuştu, takdir dinleyenlerin ve milletvekillerimizindir,
Genel Kurulundur. III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam) A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam) 1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (Devam) 2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (Devam) H)
SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam) 1.-
Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı I) HUDUT
VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.-
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ)
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam) 1.-
İçişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.-
İçişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı J)
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.-
Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K)
JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam) 1.-
Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Jandarma Genel Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı L)
SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam) 1.-
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşma, Bilecik Milletvekili Sayın
Yaşar Tüzün’e aittir. Sayın Tüzün, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on iki
dakika. CHP GRUBU ADINA
YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Evet,
arkadaşlarım, bugün, burada, kamu yönetiminden sorumlu son derece önemli bir
bakanlığın bütçesini görüşüyoruz. İçişleri Bakanlığı, Türk idare sisteminin en
önemli unsuru olmasına rağmen, özellikle AKP İktidarı döneminde yapılan
değişiklikler Türk idare sistemine büyük darbeler vurmuştur. Taşrada devletin
temsilcisi olan valilerimizin konumunu zayıflatarak, devlet zayıf duruma
düşürülmüştür. Valilerimiz ve yerel yöneticiler, devletin ve toplumun genel
yararları ile yerel toplumun çıkarları arasında bir denge unsurudur. Yapılan
değişikliklerle, maalesef, bu denge bozulmuştur. Oysa, Türkiye gibi kültürel
zenginliğe sahip bir ülkede ve bu ülke koşullarında devlet yararı-yerel yönetim
çıkarları dengesi son derece önem arz etmektedir. Son değişikliklerle,
valilerin bu dengeyi kurmaları ve geçmişte olduğu gibi korumaları maalesef
mümkün değildir. Bu durum, özellikle, arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti
devletini küçültmek isteyen, güçsüzleştirmek isteyen ve toplum ve devlet
aleyhine oyunlar sergilemek isteyenlerin işine gelmiştir. Bugün içinde
bulunduğumuz koşullar, devletin taşradaki temsilcileri, yani valilerin ve
kaymakamların belirlenmesinde aranacak nitelikleri de çok önemli kılmaktadır.
Bu görevlere atanacak kişiler, mutlaka ama mutlaka, Türkiye Cumhuriyeti’ni
benimsemiş, onun temel niteliklerini koruyacak, devleti temsil etme
özelliklerine sahip olan insanlar olmalıdır. Ama geride bıraktığımız beş yıllık
döneme baktığımızda, bunun aksi bir şekilde davranıldığını görüyoruz. Bunlar
tüm çarpıklığıyla ve çıplaklığıyla ortadadır değerli arkadaşlarım. Bakınız, devlet, AKP’ye mülk değildir. Bu devletin ismi Türkiye Cumhuriyeti
devletidir. Hiçbir zaman da parti devleti olmayacaktır. Bu konuda kafasında
tereddüt olan… (AK Parti sıralarından gürültüler) VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – Parti devleti CHP dönemindeydi. ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) – CHP Grubuna söyle… YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Bu konuda kafasında her kim tereddüt var ise, mutlaka ama bunu
mutlaka silsin, az sonra vereceğim örneklerle de bunları somutlaştıracağım. Değerli
arkadaşlarım, bakınız, yapılan değişikliklerle özel idarenin başında bulunan
valiyi alıyorsunuz, siyasi bir yönetime bırakıyorsunuz. MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Millete ve seçtiklerine güven. YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Şimdi, KÖYDES diye üç yıldır, dört yıldır övünerek anlattığınız bir
proje var. Elbette, biz köylerimize, beldelerimize bu hizmetlerin gitmesine
asla karşı değiliz. Ama, bu hizmetlerin kimler tarafından, nasıl ve ne şekilde
yapıldığını hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz. MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Millet de çok iyi biliyor! YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Dolayısıyla, valiyi bu görevden diskalifiye edip, Köye Hizmet
Götürme Birliği adı altında bu projeleri, sadece bu kaynakları valinin ve
kaymakamın emrine yaratmanız ve bunun emrine sunmanız son derece yanlış
olmuştur. RASİM ÇAKIR
(Edirne) – AKP’li il genel meclisi üyeleri de var. YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Bakınız değerli arkadaşlarım, bu proje, il genel meclisi başkanları
tasarrufunda olmadı. Direkt valiler ve kaymakamlar tasarrufunda oldu.
Dolayısıyla, sağ olsun sayın valilerimiz, kaymakamlarımız bu projeyi
uygularken, sanki Allah’ın günü bitmiş de, 20 Temmuz-21 Temmuz gününde bu
projeyi hayata geçirmek istemişlerdir; yani, seçime bir gün kala, iki gün kala…
(AK Parti sıralarından gürültüler) Arkadaşlarım, ben boşa konuşmuyorum, örneği
var. Bakınız… Bakınız… Lütfen… (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, müdahale etmeyelim. YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Sayın Başkanım, süre hakkımı istiyorum; bakın. BAŞKAN – Evet. YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Ben kendi seçim bölgemden söylüyorum. Bilecik ilinin merkezinde 20
ve 21 Temmuz günleri 17 tane köye asfalt götürüldü arkadaşlar. En somut örneği. VEYSİ KAYNAK
(Kahramanmaraş) – O gün mesai vardı. YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Yani, niye bu, 30 Haziranda değil de 20-21 Temmuzda? Bakınız, işte,
devletimizi temsil eden sayın valilerimizi ve kaymakamlarımızı ne kadar
istismar ettiğinizin en somut örneğidir. ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Hizmet var, hizmet… Hizmet veriyorlar. YAŞAR TÜZÜN (Devamla)
– Gerçi bu yapılan hizmetler, tabii, siyasi hizmet olduğu için… MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Hizmetin siyasisi olmaz. Hizmet, hizmettir! YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – 20 Temmuzda, 21 Temmuzda dökülen asfalt maalesef bugün kalkmış
durumda. İki ay süresi vardı. İki ay kullanıldı, maalesef kullanılmıyor. ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Hizmetten rahatsız oluyorsunuz. YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Şimdi, bir de bir BELDES gerçeğimiz var. AHMET ERTÜRK
(Aydın) – Yaşar, köylüler seni dinliyor. YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Bakınız, nüfusu 10 binin üzerinde olan belde belediyelerin sanki
ekonomik durumları çok iyi de, bunları bu projelerden faydalandırtmıyorsunuz. MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Faydalanınca siyasi oluyor! YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğümüz,
Bakanlığa bağlı bulunan bu Genel Müdürlüğe büyük görev düşmektedir. Özellikle geçtiğimiz dönem yine İçişleri Bakanlığının mali denetim
yetkisini Sayıştaya devrettiniz. Şimdi ben buradan
soruyorum Sayın Bakana: Mali olmayan konularda yapılan denetimlerin sonucunu
izliyor musunuz? Bu, çok önemli. Özellikle altını çizerek söylüyorum, imar
konusunda yapılan eleştiriler dikkate alınıp takip ediliyor mu, yoksa hakikaten
ihmal mi ediliyor? Başta büyük şehirlerimiz ve başta İstanbul olmak üzere yapılan
bu imar planı değişikliklerinin hangi amaçla yapıldığı ve kamuoyunda çıkan,
televizyonlarda ve gazetelerde çıkan bu haberler dikkate alınıyor mu? Bu çok
önemli, gerçekten çok önemli. En son somut örneğini verebilirim Sayın Bakanım.
İsmini bile ağzıma almaktan imtina
ettiğimiz İstanbul'daki bir arazinin satışını yaptınız, daha doğrusu belediye
yaptı. Şimdi, teminat yatırıldı, ihale
yapıldı, süresi belliydi. Bu süre içerisinde bu ilgili firma maalesef sorumluluklarını
yerine getirmedi. Bu konuda valiliğe suç duyurusunda bulunuldu, Bakanlığa suç
duyurusunda bulunuldu. Şimdi buradan
soruyorum: Bu, İstanbul'un en değerli arazisinin son durumu nedir Sayın
Bakanım? Yani, siz Mahalli İdareleri bu konuda gerekli soruşturma yapması
konusunda yetkili kıldınız mı? Özellikle illerimizde bulunan,
ilçelerimizde bulunan savcılarımıza, AKP'li belediye başkanlarının suç duyurularına maalesef
Mahalli İdareler Genel Müdürlüğümüz soruşturma izni vermemektedir. Bu konuda üç
aydır, bir yıldır, iki yıldır soruşturma izni beklenen birçok cumhuriyet
savcımız vardır. Mahalli İdareler Genel Müdürlüğümüzü bu konuda daha duyarlı
olmaya davet ediyorum değerli arkadaşlar. Mahalli İdareler
Genel Müdürlüğü tarafından ne kadar incelenen belediye var? Özellikle yine
Mahalli İdareler kontrolörleri, herhangi bir ek ödeme alamamaktadır.
Dolayısıyla, en düşük maaşı alan denetim elemanı grubunda yer almaktadır.
Mahalli İdareler kontrolörleri, mahalli idareler üzerinde mülkiye müfettişleri
gibi teftiş ve soruşturma yapmaktadır ancak bunların özlük hakları maalesef
yerine getirilememiştir. Değerli
arkadaşlarım, yine özellikle AKP İktidarı döneminde birtakım, Türkiye’deki
İçişleri Bakanlığına bağlı somut konulara da değinmek istiyorum. Mala karşı
işlenen suç oranında yüzde 60, şahsa karşı işlenen suçlarda ise yüzde 64
oranında bir artış söz konusudur. Şu anda ülkemizin en büyük problemlerinin
başında terör ve asayiş konusu gelmektedir. 2002 yılında terör olayları iyice
azaldı, bitti diye sevinirken, maalesef AKP İktidarı döneminde yeniden alevlenmeye
ve Türk halkının canını ve malını yakmaya tüm hızıyla devam etmekte.
Kentlerimizdeki terör olayları, kapkaç olayları, hepiniz tarafından çok iyi
bilinmektedir. Sadece, Bakanlık, Bakanlar Kurulu toplantılarında talimatlar
almış, birtakım direktifler almış, sadece bu direktifleri maalesef icraata
geçirememiştir. Özellikle terör
olaylarına kısaca değinmek istiyorum. Buradan Sayın Bakanımıza, ilgililere, Hükûmete sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Bakanlığınızın iç
güvenlik politikasının kurumsal yapısını nasıl oluşturuyorsunuz? Bakın, burası
çok önemli. Bu kurumsal yapı nasıl oluşturuluyor arkadaşlar? İç güvenlik
politikasının İçişleri Bakanlığı tarafından bir sivil organizasyon mu, emniyet
mi, yoksa bu organizasyon Başbakanlıkta mı oluşuyor? Bakanlık olarak bu
yetkinizi niye Başbakanlığa devrediyorsunuz? Maalesef, bu organizasyon şu anda
Başbakanlık tarafından yapılmaktadır. RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Başbakan İçişleri Bakanına güvenmiyor da onun için. YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, güneydoğuda yaşanan terör mücadelesinde
-yaklaşık- tezkerenin geçmesinden kırk beş gün gibi
bir süre geçti. Buna rağmen, kış kıyamet gününde askere verdiğiniz yetki
dışında ne tür politikanız var? Yürüttüğünüz güneydoğu anlayışının iflas
ettiğini öncelikle kabul ediyor musunuz? Değerli
arkadaşlarım, bakınız, Türkiye’de suç istatistiklerine baktığımızda, hakikaten
büyük artış var. Her otuz dokuz saniyede bir suç işleniyor. Tekrar söylüyorum:
Her otuz dokuz saniyede bir suç işleniyor. Geçtiğimiz
yıllara baktığımızda bu oranın çok daha düşük olduğunu söyleyebilirim. Evet, yine bu
konuda… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Tüzün, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. Sürenizi
veriyorum. YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Sonuç olarak, değerli arkadaşlarım, tüm bu olumsuzluklara rağmen
ülkemizde kurulmuş düzenin bozulmaması için gece gündüz demeden, var gücüyle
çalışan emniyet mensuplarımızı unutmamamız gerekiyor. Emniyet mensuplarımızın
özlük hakları, maaşları gerçekten çok yetersiz. Özellikle emekli olan
polislerimiz çok zor durumdalar. Görev yaptığı süre içerisindeki almış olduğu
maaşın emekli olduktan sonra yarısını bile alamamaktadırlar. Bu konuda, geçen
Parlamento döneminde, yine 10 Nisan Polis Haftası, polis teşkilatının kuruluş
yıldönümünde gerekli duyarlılığımızı söyledik. Maalesef, geçtiğimiz
beş yıl içerisinde bu konuda herhangi bir iyileştirme yapılmadı. Süremin kısıtlı
olması nedeniyle bu detaylara giremedim. Ama, Sayın Bakanımızın ve Bakanlık
personelimizin Emniyet Genel Müdürlüğüne ve başta çalışanlara gerekli
duyarlılığı göstereceğini tahmin ediyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tüzün. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına son konuşmacı Edirne Milletvekili Rasim
Çakır. Sayın Çakır,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU ADINA
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bütçe
görüşmelerinin sekizinci turunda, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik
Komutanlığı bütçeleriyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili bir deniz ülkesi. Kara
sularımızın emniyetini sağlamada da Sahil Güvenlik Komutanlığımız görevli.
Dünya konjonktüründeki hızlı değişim, yaşadığımız küreselleşme olgusu ve
teknolojideki baş döndürücü gelişmeler sonucu birçok yönden ulusal sınırların
önemi azalsa da, birçok nedenle de ulusal sınırlarımızı daha güçlü bir şekilde
korumayı vazgeçilmez bir zorunluluk hâline getirmektedir. Ülkeler arasındaki
gelişmişlik düzeyindeki farklılıklar yasa dışı göç olaylarını hızlandırmış,
sanayi ve ticaretteki gelişmeler dış kaynaklardan çevremizin ve denizlerimizin
kirlenmesini artırmış, ekonomik rant, yasa dışı balıkçılık avcılığını
körüklemiş ve hepsinden önemlisi de değerli arkadaşlarım, kaçakçılık
Türkiye’deki terör faaliyetlerine ekonomik kaynak sağlayan en önemli bir araca
dönüşmüştür. Uyuşturucu üretimi ve ticaretinin teröre önemli bir kaynak
sağladığı devletin rakamlarında bellidir. Bütün bunlar Sahil Güvenlik
Komutanlığımıza teknolojik donanım ve kapasitesinin geliştirilmesi için daha
fazla kaynak ayırmamız gerektiğini bize
göstermektedir. Değerli
arkadaşlarım, ülkemiz yaklaşık 780 bin kilometrekarelik yüz ölçümü ve 72 milyonluk
nüfusu ile asayişin sağlanmasında zorlukları olan çok geniş bir alandır. Yüz
ölçümünün yüzde 92’sinde asayişi sağlama görevi Jandarma Genel Komutanlığına
aittir. Ayrıca, yaşadığımız sosyal sorunlar, gelir dağılımındaki
dengesizlikler, işsizlik ve yoksulluğun artması, eğitim alanındaki
yetersizliğimiz de buna eklenince bu nüfus yapısıyla asayişi temin etmede
karşılaştığımız sorunlar her geçen gün artmaktadır. Bu da, bize, daha modern ve
etkili, güçlü bir jandarma yapısını oluşturmamızı zorunlu kılmaktadır. Jandarmadan söz
açılmışken 22’nci Dönem Parlamento çalışmaları döneminde jandarmada görev yapan
uzman çavuş, çavuş, astsubay ve emekli astsubayların, ayrıca, gazi, şehit
yakınlarının ekonomik düzeylerini artırmak, özlük haklarını genişletmeye yönelik
olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz kanun teklifleri maalesef
22’nci dönem AKP Grubunun engelleriyle karşılaşmış ve olumlu bir neticeye
ulaşmamıştır. Verdiğimiz yasa tekliflerinin gündeme alınmasına “Evet”
denilmesine rağmen, gündemde öncelikli görüşülmesi teklifimize “Hayır”
denilerek takiye yapılarak binlerce uzman çavuş,
astsubay, emekli, dul ve yetim umutları maalesef körelmiştir. Jandarma
gücümüzde çalışan personel yirmi dört saat esasına göre çalışmaktadır, mesai
mefhumu tanımamaktadır. Özellikle alt rütbedeki uzman çavuş ve astsubay görevi
yapanlar ekonomik ve özlük hakları açısından ciddi sıkıntılarla karşı
karşıyadırlar. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu dönemde de bu sorunların
çözülmesine yönelik kanun tekliflerimiz olacaktır. Diliyorum, bu dönem, geçen
dönem başaramadığımızı hep beraber başarırız. Değerli
arkadaşlarım, bütün bu kaynakları ayırsak bile, bütün
bu önlemleri alsak bile ülkemizde yaşanan asayiş sorunlarını çözebilmek için
öncelikle işsizliği, yoksullaşmayı, eğitim yetersizliğini çözmek zorunda
olduğumuzu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu da iktidar partisinin önünde duran en
temel görevlerden biridir. Suç ve suçlu oranındaki artışlara, AKP’nin yaratmış olduğu işsizlik, yoksullaşma ve gelir
dağılımındaki dengesizliğin yol açtığı ortadadır. Bir an önce, asayiş
sorunlarının azalıp artması, toplumun dinsel inançlarına olan bağlılığa
bağlayan değer yargınızı terk ederek, temel politika olarak yoksulluk, işsizlik
ve gelir dağılımındaki dengesizlik sorununun çözülmesine daha fazla enerji
harcamak zorunda olduğunuzu sizlere hatırlatırım. Değerli
arkadaşlarım, ulus olarak uzunca bir süredir terör diye bir belayla karşı
karşıyayız. Bugüne kadar bu sorunun nedenini anlamada maalesef yeteri kadar
kafa yorup çözüm üretemedik. Yani, hastalığı doğru teşhis edemedik.
Dolayısıyla, kullandığımız ilaçlar da hastanın iyileşmemesi ve hatta daha çok
hasta olmasına sebep olmuştur. Bütün dünyada terörün gerçek sebebi ekonomiktir.
Türkiye’de de sıkıntı, doğu ve güneydoğudaki feodal üretim ilişkilerinden
kapitalist üretim ilişkilerine sağlıklı bir şekilde geçiş
yapamayışımızdır. Son yıllarda tarıma ayrılan desteğin azalması, tarım ürünleri
ile sanayi ürünlerinin arasındaki korkunç fiyat farklılıkları temel sebeplerden
bir tanesidir. Terör ırk, din, ideoloji
gibi argümanları sadece amaca ulaşmak için bir araç olarak kullanır. Terörist
suda yaşayan bir balık gibidir. Su da halktır. Balığı sudan çıkarmayı
başaramadığımız müddetçe yok edemeyiz. Terörü yaşadığımız bölge halkının
tamamını maaşa bağlayıp cebine para doldursanız bile terörü önleyemezsiniz.
Önemli olan halkı üretime katmak ve sosyal yapıyla bütünleştirmektir. Örneğin,
doğu ve güneydoğuda pancar üreticileriyle ilgili yapılan bir anket
çalışmasında, pancar üreticilerinin teröre fazla itibar etmediği ortaya
çıkmıştır, ama, biz, son yıllarda ürettiğimiz şekeri dünya fiyatlarıyla
mukayese ederek şeker fabrikalarını özelleştirip pancar ekim alanlarını
daralttık. Halkın ekonomik ve sosyal sorunlarının çözülmediği bir noktada,
bütün silahlı gücünüzü de Cudi ve Gabar’a
toplasanız, terörle mücadelede kalıcı, uzun süreli bir netice elde edemezsiniz.
Silahlı mücadele, terörle mücadelenin sadece bir parçasıdır. Terörle
mücadelenin asıl sahibi silahlı güçler değil Başbakandır, Bakanlar Kuruludur.
Bugün yaşadığımız terörle mücadelenin şeklini ve kapsamını Amerikan Devlet
Başkanı Bush’un iznine ve kontrolüne bağlı bir biçime
dönüştürmüş olmanız bu ülkeye yaptığınız en büyük kötülüktür. Sadece askerî
tedbirlerle terörden sonuç alınabilmiş olsaydı, Amerika bugün terörle
uğraşmıyor olurdu. Bugün yaşadığımız, Amerika’nın izin verdiği ölçüde sınır
ötesi operasyon ve sınırlarımız içerisindeki Silahlı Kuvvetlerin yoğun
gayretinin -dileğimiz o değil ama- uzun dönemli, kalıcı bir çözüme ulaşmayacağı
apaçık ortadadır. Değerli
arkadaşlarım, ekonomik nedenlerle yaşadığımız iç göç ve insanların
metropollerde yoğunlaşması, orada karınlarını doyurmalarını sağlamak hem
maliyeti yüksek bir iştir hem de ileriki süreçlerde terörün biçim değiştirmesi
durumunda, yumuşak karnın metropollerde oluşmasına sebep olacak bir gelişmedir.
Doğru olan politika, insanların doğduğu yerlerde karınlarını doyurmayı
becerebilmektir. Bilimsel olarak terörle mücadelenin yumuşak karnı dağlar
değil, metropollerdir. Politikalarımızı gelecekte bu risk faktörüne göre
oluşturmak mecburiyetindeyiz. 22’nci Dönem
Parlamentosunda kabul edilen kırk iki ilimize yönelik Teşvik Yasası Cumhuriyet
Halk Partisinin bütün itirazlarına rağmen çıkarılmış, sektör bazında teşviki
öngörmeyen bu yasa bütün itirazlarımıza rağmen çıkarılmış ve yanlışlığını hep
beraber bugün yaşıyoruz. Bu yasanın ülkenin ihtiyaçlarına yönelik değil, AKP’nin oy alma hesaplarına yönelik çıkarıldığı ortadadır
ve bunun sonuçları hep beraber görülmektedir. Partide etkili olan
milletvekilleri bölgelerinin baskısıyla teşvik kapsamına sokabilmişlerdir. Bu
da esas olarak olumlu bir sonuç doğurmamıştır. Aslında, doğru
olan insanların doğduğu yerlerde karınlarını doyurabilmeleridir.
Düşününüz, Şırnak’ta
bir vatandaşımız İstanbul’a gidiyor, ayakkabı sektöründe çalışıyor, üretiyor ve
ürettiği ayakkabı İstanbul’dan Şırnak’a götürülüp
orada satılıyor. Teşvik Yasası’nın terörü önlemeye yönelik yeniden ele alınması
gerekmektedir. Özellikle terörün olduğu bölgelerde sektör bazında, hatta, özel
şirketlere yönelik muafiyet ve avantajlar sağlanmalı, bu bölgelerde stratejik
amacı olan, sadece kâr elde etme değil stratejik amacı da olan şirketleri
oluşturabilmeliyiz. Bu şirketleri sigorta muafiyeti, vergi muafiyeti ve ihracat
kolaylığı gibi tedbirlerle desteklemeliyiz. Ancak bu tedbirler, bize, balığın
sudan çıkması sonucunu doğurur ki, bu bölgelerde yaptığımız üretimle Çin’le
bile rekabet etme fırsatını da yakalayabiliriz. Değerli
arkadaşlarım, konu çok önemli ve geniş ve bu konuda söylenecek de çok sözümüz
var. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Çakır, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Eğer fırsat verirseniz, Cumhuriyet Halk Partisi bu birikimlerinden
sizleri her zaman yararlandırmaya hazırdır. Bu arada, son
günlerde medyayı yasaklayarak, medyaya sansür koyarak terörle mücadelenin
yöntemini bu noktalara kadar taşıma gayretiniz de dikkatlerimizden kaçmış
değildir. Bu şekilde başarılı olamazsınız. Bu şekilde, sadece sorunu biraz
ötelemiş olursunuz, ama, sorun daha büyük biçimde yarınlarda tekrar hepimizin
karşısına gelir dikilir. Bu vesileyle,
Sahil Güvenlik Komutanlığımızın ve Jandarma Genel Komutanlığımızın 2008 yılı
bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. Yüce heyetinizi,
hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çakır. Sayın
milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ilk
konuşmacı, Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş. Buyurun Sayın
Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Sağlık Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşlerimizi
belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Milliyetçi
Hareket Partisi, millî değerlerimize dayanan medeniyet anlayışımız
doğrultusunda, küresel ve toplumsal sorumluluk bilinciyle milletimizin
sağlığını, refahını ve hayat kalitesini yükseltmeyi arzu etmektedir. Bütün
vatandaşlarımıza insan onuruna yakışan, yüksek standartta bir sağlık hizmeti
sunulmasını da onların temel insan hakkı olarak görmektedir. Onun için, ödeme
gücü olmayan vatandaşımızın primini devletin ödediği bir genel sağlık sigortası
istiyoruz. SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı, işsiz her Türk vatandaşının sağlığının
güvence altına alınmasının devletin asli görevi olduğunu düşünüyoruz. Değerli
milletvekilleri, AKP İktidarında Sağlık Bakanlığı milletimiz için ortaya
konulan temel stratejilerden sapma göstermiştir. Hükûmet,
sağlığın korunmasından çok hastaların muayene ve tedavilerinde kullanılacak
paranın kimin cebine gireceğiyle ilgilidir. Büyümeyi olumlu etkileyen sağlık
sektörünün sadece piyasaya bırakılmayacak çok temel bir alan olduğu, artık
bilinen bir gerçektir. AKP’nin sağlık sektöründe
birçok yandaşı yer aldığı gibi, kamu kuruluşlarının da özel sektöre devri
programların nihai hedefidir. Kurumların kimlerin elinde olması gerektiği,
sağlık bütçesini kimler arasında pay etmesi gerekiyor gibi konularla ilgililer.
Bunun için, önce, Yerel Yönetimler Yasası’nda belediyelere devri
düşünüyorlardı. Tepkiler üzerine, özel idare; olmadı, şimdi hastane birlikleri
ile hastane yönetimini ele geçirerek kesin çözümü kaynağın başına geçmekte bulmaktadırlar. Hizmetin satın
alınması uygulaması özel sağlık kuruluşlarının sayısını artırmış, sağlık
personeli ihtiyacının ve sağlık harcamalarının daha fazla artmasına yol
açmıştır. Dün “Dağılım bozukluğu var” diyen Bakan, bu yanlışı düzelteceğine
“100 bin yeni doktora ihtiyaç var” diyor. YÖK’ten rica ediyorum, yeni tıp
fakülteleri açın, 100 bin yeni doktoru AKP’ye verin;
sağlık sistemini yürütebilecekler mi, birlikte görelim. Sağlık
harcamaları ve sosyal güvenlik açıkları bir artış eğilimindedir. Bakanlık,
Sağlık Bakanlığı sıfatından soyundurulmuş, âdeta bir hastalık bakanlığına
dönüştürülmüştür. Doğru ve elzem olan kesin teşhis ve tedaviyle hastayı
hastalıktan arındırma olduğu hâlde, ucuz halkçılık yaparak hasta memnuniyetini
birinci öncelik olarak sunmakta, onda da yüzde 55’lerin üzerine çıkamamaktadır. Sağlıkta doğru
hizmetin verildiğini en iyi kim denetler? Hekimler, müfettişler, denetçi. Bu
dönemde en çok sürgün ve kıyıma uğrayan meslek mensupları kimler? Denetçiler. Değerli
milletvekilleri, gerçekte halkımız üç kapıda perişan olmaktadır, çile çekiyor:
Birincisi hastane kapısı, ikincisi mahkeme kapısı, üçüncüsü de hapishane
kapısıdır. Hastanelerdeki
kuyruk çilesini 2000 yılında vardiyayla biz kaldırdık. Vardiyayı biz, yetmiş
altı hastane ve otuz altı ilde başlattık. Saat 24.00’e kadar çalışan uzman
doktorumuz vardı. Biz getirdik diye kaldırdılar. Şimdi, tam gün çalışmayı
getirmek için uğraşıyorlar. Hastanelerdeki rehin kalmayı biz kaldırdık. Sosyal
güvencesi olmayan yoksulun parasını Sosyal Yardımlaşma Fonu’na ödetiyorduk.
Yeni doğan, yeşil kartlının bebeğinin de yeşil kartlı işlemi görmesi için
ilgili bakanla protokol imzaladık. Hasan Gemici ölmedi, hâlâ yaşıyor. Sağlık
Bakanı şimdi bunu kendisinin yaptığını söylüyor. AKP döneminde,
borcunu ödeyemeyen anne ya pencereden kaçarken düşüp
bacağını kırıyor veya borcunu ödeyemeyenleri karı koca hapse atıyorlar. Rehin
dönemi hapis dönemine dönüştü. Anneler ölmesin, bebekler… AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Allah Allah! OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Belgeleri burada, veririm size. Sabırlı olun. NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Size yakışmadı. OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – “Anneler ölmesin, bebekler yaşasın” diye üreme sağlığı
kampanyalarıyla “Her anne ölmek istemiyorsa ya da
bebeği yaşasın istiyorsa en erken üç yılda bir doğursun ve hastanede doğursun.”
diyorduk, AKP’li Bakan “Herkes dilediği kadar
doğursun” kampanyası başlattı. Anne ölümleri… Rakamlarınız da
enteresan. Şu, Bakanlığın 2003’te yayımladığı istatistik bilgileri… Bakan,
yukarıda, 52 bin tifolu olduğunu söylüyor, burada bu rakam hiç 25 bini geçmiyor. Sizin istatistik verileriniz size özel galiba,
Türkiye’yi temsil etmiyor. Değerli
milletvekilleri, 2002’de Ankara’da anne ölümleri yüz binde 11, 2006’nın ilk
dokuz ayında yüz binde 25. Şimdi, Ankara’da böyleyse Türkiye’de ne hâlde? Kuvözlerde
toplu bebek ölümleri bu dönemin özelliği. Bakan, olağan hadiseler olarak
görüyor bunu, kuvözde toplu bebek ölümlerini. Şimdi soruyorum: “Nereden nereye”
diye slogan atanlar, kuvözlerden rögarlara uzanan
bebek ve çocuk ölümlerini görerek belediyecilikte ve medeniyette hangi düzeyde
olduklarını unutmayacaklar. AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Bağlantısı ne? OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Bağlantıyı söylerim. Gecekondu
hastanelerden akıllı hastaneler dönemine geçişi biz
sağladık. Atatürk Hastanesini, beş yüz yataklı, 32 trilyona, on iki ayda biz
bitirdik. Bağcılar, beş yüz yataklı hastane, 34 trilyona ihale ettik,
“Yolsuzluk var.” diye iki yıl ertelediler, 9 trilyon ceza verdiler ve 43
trilyona çıkardılar. Kamuyu 9 trilyon zarara uğratan bu Bakan için Yargıtay başsavcısına
-soruşturma açabileceği için- buradan bilgi veriyorum. Adana Seyhan Hastanesi,
üç yüz yataklı, 17 trilyona ihale edildi, on iki ayda bitti, üç yıl oldu, hâlâ
tam manasıyla faal değil. Erzurum’da bir onkoloji hastanesi yapılması istendi,
başlandı. 87 trilyona ihale ettiler. Biz üsteleyince iptale kalkıştılar, sonra
78 trilyona bağladılar. Antalya Devlet Hastanesi 60 trilyon. Elinizdeki Atatürk
Hastanesinin mahal listeleri ve birim fiyatları varken ülkeyi 2 kat, 3 kat
fiyatlarla neden soyduruyorsunuz? On yılda değil, on ayda üçte 1 maliyete
hastaneleri biz yaptık. İhaleler İnternet’ten yayınlanıyordu, herkese ve her kuruma açık ve
şeffaf yapılıyordu. Cihaz ve aletlerin, ambulansların teknik şartnameleri,
ihale ilanları ve sonuçları İnternet’te yayınlanıyordu,
Sağlık Bakanlığında yayınlanıyordu. Bütün bunlar yok sayıldı. Gizli kapaklı,
yandaş kayırmalar dönemi başlatıldı. Kamu, devlet eliyle soyduruluyor. Şimdi
soruyorum: 4,6 milyar dolar YTL’ye ulaşan mal ve
hizmet alımlarında 4-5 defa iptal edilen ihaleler niçin kapalı kapılar ardında
yapılıyor ve ihale yenilenmeden ilk alana devam ettiriliyor? Hastane temizlik
firmaları, hastane yemek firmaları, birçoğu… Sadece Kırıkkale Yüksek İhtisas
Hastanesinin aylık bu gideri, hizmet alım gideri, 250 milyar. İki buçuk ayda
yüz elli yataklı Çankırı Hastanesi 7,2 trilyon, o fiyata geliyor, ama Çankırı
Hastanesi, biz başlattık diye bitirilmiyor. Cumhuriyet
döneminde emsali görülmemiş yolsuzluk rekorları kırılmıştır. 160 trilyonluk
ihale yolsuzluk davaları, dosyaları havada uçuşuyor, birileri örtbas etmek için
canhıraş çalışıyor. Yolsuzluğa bulaşan daire başkanlarına mükâfat olarak teftiş
kurulu başkan yardımcılığı veriliyor. Hasan… Sayın Mezarcı bu şekilde.
Yolsuzluğu örtbas edene… (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Sizin döneminizle karıştırıyorsunuz! ZEKİ KARABAYIR
(Kars) – Sizin Bakanlığınız döneminde… OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Başkanlık bu dönemin özelliğidir. Sağlık
ocaklarında başlayan döner sermaye uygulamasıyla, pratisyen hekimlerin
hastanelere bir akışı vardı. O döner sermaye uygulamasıyla hastaneye tayin
istekleri azaldı. Sağlık çalışanlarının Türkiye'nin her yerinde görev yapmasını
biz sağladık. Hâlen sağlık ocaklarının ve sağlıkevlerinin
donanım ve hekim yönünden ciddi eksikleri var. Gidin Kırıkkale’nin Hüseyinbeyobası’ndaki sağlık ocağına, harabe hâlinde. Bizim
dönemimizde yapılmış yeni sağlık ocağı Faraşlı’da
harabe hâlinde. Niye? Bakanlık bakmıyor da ondan. Sağlık ocaklarını
kapatıyorlar, ”Aile hekimliğine geçtik.” diyorlar, dört yıllık aile hekimliği
ihtisasını yok sayıp pratisyen hekimlere baskı yaparak “Siz aile hekimisiniz.”
diyorlar. Aile hekiminin koruyucu hizmetteki açığını kapatmak için ise “toplum
sağlığı merkezi” diye bir şeyler açıyorlar, oralara da doktor vermiyorlar. Önce
Eskişehir’de dört tane açtılar, sonra üçe düşürdüler. Ülkenin beşinci, altıncı
kalkınma düzeyindeki bölgelerine hekim göndermek için mecburi hizmeti biz
tekrar başlattık. Demirci, Selendi, Gülnar, Mut, Yüksekova, Pülümür, Taşlıçay, Kürtün, Yağlıdere, Yusufeli ve benzeri ilçeler
ilk defa doktora kavuşmuştu. Hekim hastanın ayağına gönderildi, büyük şehirlere
hasta göçü önlenilmeye çalışıldı. MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – 22 Temmuz’da anlatacaktınız bunları! OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Mecburi hizmete “çağ dışı” dediniz, uygulamadan kaldırdınız. Peki,
yirmi üç ay sonra hangi yüzle getirdiniz? İl ve ilçeleri iki yıl hekimsiz
bıraktınız, aşılama oranlarını düşürdünüz. Sonra, AKP’li
milletvekillerinin baskısına dayanılamadı, onların teklifiyle, Bakanlığın
teklifiyle değil, Mecburi Hizmet Yasası yeniden başlatıldı. 2002 yılında her
ilimizde heyet kuruluyordu. Sağlık müdürlerine, atama, nakilde planlama yetkisi
verilmişti. İstemediği doktoru başka ile göndermiyordu, “İhtiyacım var, tek nöroloğum var, göndermiyorum.” diyordu. Bu Bakanımızın
uygulamasıyla hekimler taşradan büyük merkezlere taşındılar. Taşrada heyet
kurulamayınca heyet raporu yerine tek hekim raporu veriyoruz. “İşleri
kolaylaştırdık.” diye övünüyorsunuz. Eksikliklerini kolaylık diye takdim
ediyorlar. Bugün, saralı, renk körü, işitme engelli insanlara tek hekimle
ehliyet raporu vererek trafikte ölümcül kazalara kapı araladınız. Çocuk felcini
Türkiye’de biz yok ettik, kızamığı yok etme programını da biz başlattık. Önce
kızamık programında, biz başlattığımız için “Yolsuzluk var.” dediler. Dünya
Bankasıyla birlikte başlattığımız bu program, 2007 yılında çocuk felci gibi
kızamığı Türkiye’de yok edecekti. Mecburi hizmeti kaldırdıkları için iki yıl
içinde aşılama programı yarı yarıya düştü, şimdi “Kızamık eradikasyon
programı 2010’da bitecek.” diyorlar, “Biz kızamığı azalttık.” diye de
övünüyorlar. Yok etmeliydiniz. O programın amacı 2007’de yok etmekti, azaltmak
değildi. Değerli
milletvekilleri, biz, aşı programımızda tüm aşılara, 2003 programına 22 trilyon
bütçe koyduk. Onlar 156 trilyona çıkarıp, “Biz daha çok koruyucu hizmete önem
veriyoruz.” diyorlar. Ülkemizde aşılanacak çocuk sayısı 6 kat mı arttı da 22
trilyon yerine 156 trilyon veriyorsunuz? Tabii ki artmadı. Ülkeyi
soyduruyorsunuz. Çok para harcayarak iyi sağlık hizmeti verildiği düşüncesi de
bugün dünyada kabul görmemektedir. Eğer kabul görseydi, dünya zengini Amerika
46 milyon sağlık hizmeti bakımından mahrum insanlara sahip olmazdı. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Durmuş, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım. Ülkede koruyucu
hekimlik, aşılama ihmal edildi. Ankara’da ve İstanbul’da bugün hâlâ bazı
hastaneler acil hastaları kabul etmiyor. Can havliyle hasta ulaştığında, acilde
muhatap bulamıyor. İki yıl yüzde 50’lerin altına aşı düştü. Salgınlar,
Ankara’da, Malatya’da, Şırnak’ta, Yatağan’da can
almaya başladı. Yüzlerce, binlerce insan -7.800 kişi sadece Malatya’da-
salgından yattı. Değerli
milletvekilleri, konuşmamı biraz atlayarak gidiyorum. Biz hastanelerde
rehin kalmayı kaldırdık, AKP hapis dönemini başlattı dedim. Doğumdan on bir ay
sonra Keskin’in Cabatobası’nda anne-baba hastane
alacağını ödemedi diye bebeğinden ayrılıp içeri atılmıştır. Amasya’da,
Antalya’da bu örnekleri çoğaltabiliriz. Sayın Başbakan
diyor ki, devlet hastanelerine sert uyarı yapıyor: “Hastaları rehin almaya,
kapıdan çevirmeye hakkınız yok. Yataklarınız doluysa yere kilim serip öyle
tedavi edin.” (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, hastanelerin acil servislerinde “Bu gece
hastanemizde şu kadar boş yatak vardır.” diye mecburi ilan vardı, kaldırdılar.
Yere kilim serecekler. Tedavi anlayışları bu! (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Sayın
Durmuş, süremiz doldu. Teşekkür ederim. OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Şimdi, asıl dikkatinize sunmak istediğim: İlaca verilen para 5 milyar dolar bizim zamanımızda, tüm
Türkiye'deki ilaç pazarı 5 milyar dolar. Bugün 10 milyar dolar, 10’u da aşmış.
(AK Parti sıralarından “Sizin döneminizi de gördük.” sesleri) AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sizin Bakanlığınızı da gördük. BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Bakan diyor ki: “Biz ilacı ucuzlattık.” AHMET YENİ (Samsun)
– Niye barajın altında kaldınız? BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - 5 milyar dolar mı çok, 10 milyar dolar mı çok? BAŞKAN - Sayın
Durmuş, süremiz doldu efendim, teşekkür ederim. Ek süremiz de tamamlandı. OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Bitirdiniz mi Başkanım? Ben de bitiriyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Evet, ek
süreyi de vermiştim. Teşekkür ederim
efendim. AHMET YENİ
(Samsun) – Niye barajın altında kaldınız? BAŞKAN – Sayın
Yeni, lütfen… OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Emeviler de çok başarılıydı, ama
Abbasiler geldi ondan sonra. Merak etmeyin. AHMET YENİ
(Samsun) – Niye barajın altında kaldınız? OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Siz Muaviye düşüncesindesiniz. BAŞKAN – Sayın
Durmuş, teşekkür ederim. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Bekir
Aksoy. Sayın Aksoy,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın Aksoy,
süreniz on üç dakika efendim. MHP GRUBU ADINA
BEKİR AKSOY (Ankara) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı
ve Emniyet Genel Müdürlüğü bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına konuşmak üzere söz aldım. Sizleri selamlıyorum. İçişleri
Bakanlığı, kamu düzeni, kamu güvenliği ve kamu esenliğini sağlamakla görevli
bir bakanlıktır. Bu görevlerin yanında, sivil savunma hizmetleri, mahallî idare
hizmetleri, nüfus hizmetleri, sevk ve ilhakları yöneten İller İdaresi Genel
Müdürlüğü hizmetlerini yürütmekle de görevlidir. Bu genel
müdürlüklerle alakalı, vaktin darlığı nedeniyle, fazla bir şey söyleyemeyeceğim.
Ancak bu konuda Sayın Bakandan bir ricam var: Bu genel müdürlüklerde çalışan
personelin, İçişleri Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatında çalışan genel
idare hizmetlerindeki personelin durumu gerçekten kötü durumdadır. Diğer
bakanlıklarda çeşitli nam altında ödemeler yapılırken, bu arkadaşlarımız mevcut
maaşlarından başka hiçbir şey alamamakta ve zorluk içerisinde çalışmaktadır.
İnşallah, bu konuda bir düzenleme yapmalarını umuyor ve bekliyorum. Mahallî
idarelerle ilgili olarak 60’ıncı Hükûmetin programında,
“Belediye ve il özel idarelerini Anayasa’mızda belirtilen yerinden yönetim
ilkesine uygun olarak yeniden ele aldık ve çok temel sorunları çözüme
kavuşturduk.” denilmektedir. Bize göre, bu temel sorunlar çözüme kavuşmak
yerine temel sorunlar çıkardı. Nedir bunlar? Özellikle mali denetimin İçişleri
Bakanlığından ayrılmasından sonra pek çok belediyede ayyuka çıkan yolsuzluklar
bu sayede daha da, daha da rahat yapılmaya başlandı. Daha da önemlisi,
özellikle doğu ve güneydoğudaki pek çok belediyede âdeta yerel iktidarlar
oluştu. Pek çok belediye başkanı örgüt sözcülüğüne soyundu. Bunlarla ilgili son
beş yılda İçişleri Bakanlığı,
Anayasa’nın 127’nci maddesinin verdiği yetkiyi özellikle kullanmaktan kaçındı.
Sayın Bakan, idarenin bütünlüğü ilkesine aykırı davranan, hizmet yerine örgüt
sözcülüğüne soyunan, vazifelerinin icabını takdir ve ifada müsamaha gösteren,
hata yapan, suç işleyenlere karşı Anayasa’nın size vermiş olduğu yetkiyi
kullanmanızı mutlaka bekliyoruz. Diğer taraftan,
belediyelerdeki yolsuzlukların kaynağı da… Belediye şirketlerinin, bunların
kontrol altına alınmasıyla mümkündür. Belediye şirketleri iyice kontrolsüz hâle
gelmiştir. İçişleri
Bakanlığının en önemli görevi, kamu düzenini sağlamak, kamu otoritesini
tarafsızlık içinde hâkim kılmaktır, yani güvenlik görevidir. Güvenlik görevi
görevlerin anasıdır. Çünkü, bir ülkede her ileri hamlenin özünde güvenlik
yatar. Bu çerçevede durumu asayişi muhil suçlar ve terörle mücadele açısından
inceleyelim. Asayişi muhil
suçlar açısından baktığımızda, henüz elimizde 2006 suç istatistikleri verileri
var. Buna göre, şahsa karşı işlenen suçlar 2006’da 322 bin, mala karşı işlenen
suçlar 2006’da 464 bin, trafik kazaları 666 bin. Bu korkunç bir tablo. Bu tablo
karşısında özellikle büyük şehirlerde vatandaşın huzur ve güveni tehdit
altındadır. Vatandaş her an bir olayla karşılaşma endişesi içerisindedir. Niye
bu hâle geldik diye sorarsak, iki şekilde açıklıyoruz. Biri ekonomik nedenler,
ikincisi de polisin durumu. Ekonomik nedenlerde, bir türlü tabana yayamadığınız
o refah, ikincisi işsizlik, yolsuzluk, yoksulluk. İkincisi, polisin
durumu. Avrupa Birliği uyum yasaları bağlamında çıkarılan yasalar âdeta polisin
elini kolunu bağlamıştır. Polis olaylara müdahalede, haklı olarak, acaba başıma
bir şey gelecek mi endişesini taşımaktadır. Asayişi muhil
suçlarda daha etkin mücadele için gerekli yasal düzenlemeler derhâl
çıkartılmalı. İkincisi, polis,
özlük hakları yönünden çok mağdurdur, mesai mefhumu tanımadan çalışmaktadır.
Günlük, her bir polis on iki saat çalışmaktadır. Bunları rahatlatacak, motive
edecek tedbirler acilen alınmalıdır. Silahlı güç olan polisin bu alandaki
durumunu 657 sayılı Kanun çerçevesinde çözmek mümkün değildir. Onun için, 50-60
maddelik -bunun bir hazırlığı da vardır Sayın Bakan- emniyet teşkilatı personel
kanunu mutlaka çıkartılmalıdır. Polisin, özellikle amir sınıfındaki
yığılmaların önlenmesi için, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na benzer,
kadrosuzluktan emekli olanlara dair uygulanan sistem poliste de derhâl
uygulamaya geçirilmeli, bunun için yasal düzenleme yapılmalıdır. Güvenlik konusu
çerçevesinde, bölücü terörle mücadeleye bir bakalım. Muhterem
arkadaşlarım, terörle mücadelede, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasının, üniter devlet yapısının, bölünmez bütünlüğünün temininin ve
ilelebet devamının zaruri ve meşru kıldığı hâllerin icabı ne ise o
yapılmalıdır. Şimdi, hâl nedir,
icap nedir, onu bir inceleyelim. Türkiye Cumhuriyeti, bölücü terör tehdidiyle
karşı karşıyadır. Bölücü terörün stratejik hedefleri nedir, unsurları nedir,
destekleri nedir, bunları bilmek lazım. Bölücü terörün stratejik hedefleri dört
kademedir. Birincisi, “kültürel haklar” adı altında, etnik bağlamda kolektif
kimlik oluşturmak. İkincisi, özerklik. Üçüncüsü, federasyon. Dördüncüsü,
bağımsızlık. Bu bölücü örgütün unsurları da üç ana unsurdan oluşuyor. Bir,
dağdaki silahlı militan. İki, şehirdeki, kasabadaki, köydeki yardım, yataklık
yapanlar. Bunlar, zaman zaman karşımıza iş adamı
olarak çıkar, zaman zaman kaçakçı olarak çıkar, zaman
zaman yerel yönetici olarak çıkar. Üçüncüsü de
bunları fikrî zeminde destekleyen, kendini aydın olarak ilan eden numaralı
cumhuriyetçilerdir. Peki, bölücü
terörü destekleyen iç ve dış unsurlar, bunlara mevzi kazandıran söylemler var
mı? Dış unsurlardan
Avrupa Birliği: Bize dayattıkları siyasi kriterler, PKK’nın stratejik
hedeflerine hizmet ediyor. Güya, PKK’yı yasa dışı ilan ediyorlar, kırmızı
bültenle aranan kişiyi Avrupa Parlamentosunda konuşturuyorlar. Amerika Birleşik
Devletleri: Karşıymış gibi görünüyor, elinde tutuyor. Kuzey Irak’taki
aşiret ağaları: Bunlar bize ne diyor? “Çözüm siyasidir.” diyor. Peki, bölücü
örgüte mevzi kazandıran söylemler nedir? Zamanında birileri çıktı “Federasyon”
dedi, mevzi kazandırdı. Zamanında birileri çıktı “Realitesini tanıyoruz.” dedi,
mevzi kazandırdı. Zamanında birileri çıktı “Avrupa Birliğinin yolu
Diyarbakır’dan geçer.” dedi, mevzi kazandırdı ve nihayet, zamanında birileri çıktı
“Türkiyelilik” diye ucube bir kavram çıkarttı, kimlik arayışına kalktı, terör
örgütüne mevzi kazandırdı. Hâl bu, bölücü
terörle varlığımızı tehdit ediyor. Bu hâle karşı iki yol var: Ya müzakere, ya mücadele.
Mücadele yerine müzakere tercih edildiğinde önümüze PKK’nın stratejik
hedeflerini koyacağız, bir tarafa da bizim ortak paydamız olan tek devlet, tek
millet, tek bayrak, tek vatan, tek dil ve Anayasa’mızın 3’üncü maddesinde
sayılan esasları müzakere etmemiz gerekiyor. Bunu yapmak mümkün değil. Zinhar,
kimse de böyle bir hevese kapılmasın. Bu tehdide karşı
ikinci yol da, yani hâlin icabı da mücadeledir, başka da çare yoktur. Bu
mücadele yapılırken işte sadece dağdaki terörist değil, terörün unsurlarına
karşı devletin bütün kurumlarıyla, devletin bütün imkân ve kabiliyetleriyle
gitmek gerekiyor. Bunun için hangi yasa gerekiyor ise o derhâl çıkartılmalıdır.
Bize “siyasi
çözüm” diyenler, terörle mücadele adına Afganistan’ı ve Irak’ı kan gölüne
döndürenlere bakmamak, onları dinlememek gerekiyor; bize demokrasi dersi
vermeye kalkan Avrupa Birliği ülkelerinden İspanya’da, İngiltere’de, Fransa’da
ne yaptıklarını sormak gerekiyor ve nihayet, devleti yönetenlerin, bölücü
teröre mevzi kazandıracak ve mücadeleyi zaafa uğratacak söylemlerden özenle
kaçınmaları gerekiyor. Bu mücadele
yapılırken psikolojik harekâta çok önem verilmelidir. Maalesef, bu işi
layıkıyla yapacak bir teşkilatlanma da yoktur. Bunun üzerinde Bakanlığın
ciddiyetle durması lazımdır. Yine bu mücadele yapılırken bölge için ciddi
ekonomik ve sosyal paket de beraberinde yürütülmelidir. Bu arada, Irak’ın
kuzeyinde meydana gelen yapılanma dikkatle takip edilmeli, Irak’ı işgal
edenlerin iş birlikçisi aşiret ağalarına meşruiyet kazandıracak söylem ve
eylemlerden kaçınılmalı, orada bir devletin oluşumunun, bize sirayetinin
getireceği tehlikeleri görerek hareket edilmelidir. Amerika Birleşik
Devletleri Büyükelçisinin, müstemleke valisi gibi davranıp, birilerini yemeğe
davet edip, malum konuda Türkiye adına çözüm araması bizi yaralamıştır. Hükûmetin buna bir tepki koyması gerekir. Türk Büyükelçisi
Amerika Birleşik Devletleri’ne bunu yapsaydı, oradaki Hispanikleri
çağırıp “Sizin hakkınızı koruyacağım, çözüm arıyorum.” deseydi, o gün derhal
Türkiye Büyükelçisi istenmeyen adam ilan edilir, Türkiye’ye geri gönderilirdi.
Şu ana kadar bu konuda herhangi bir tepki görmedik. Diğer taraftan, bu davete
icabet edenler de bana mütareke döneminde İngiliz Muhipler Cemiyetinin
üyelerini hatırlatıyor. (MHP sıralarından alkışlar) Muhterem
arkadaşlarım, vatanın birliği, dirliği, bölünmez bütünlüğü için şehit olan
Mehmetçiklerimin, polislerimin, korucularımın, öğretmenlerimin hepsinin ruhu
şad olsun diyorum, hepsine Allah rahmet eylesin. Onlar vatan için öldüler,
vatan toprağına gömüldüler. Ayrıca, hâlen devam eden terörle mücadelede görev
alan polislerimize, askerimize, jandarmamıza, korucularımıza ve diğer
görevlilere başarılar diliyorum, Allah işlerinde yardım etsin diyorum. Muhterem
arkadaşlarım, bu vesileyle, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü
bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Aksoy. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı, Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş. Buyurun Sayın Homriş. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın Aksoy’dan
artan süreyi de ilave ediyorum size. MHP GRUBU ADINA
H. HAMİT HOMRİŞ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçeleriyle ilgili Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini sunacağım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime
başlarken, vatanımızın bölünmez bütünlüğü için bu kış şartlarında mücadele eden
jandarma ve diğer kahramanları saygıyla ve şükranla selamlıyorum. Kuruluşu 1846’ya
dayanan kahraman Türk jandarmasının sorumluluk alanı, ülkemiz yüz ölçümünün
yüzde 92’sini kapsamakta, il ve ilçe belediye sınırları dışında kalan yerler
yanında, polis teşkilatı kurulamayan ilçe merkezlerini de kapsamaktadır. Mülki,
adli ve askerî görevleriyle asgari üç bakanlığın yetki alanında görev alan Türk
jandarması, bir yandan bu görev ve yetki kargaşası içindeyken diğer yandan 1988
yılında 3497 sayılı Yasa’yla kara sınırları ile ilgili sorumluluğu Kara
Kuvvetleri Komutanlığına devretmesi gerekirken, kara sınırımızın en zor ve
sorunlu olan Irak sınırının tamamı ile İran sınırının bir bölümünde görev
yapmaya devam etmekte, terörle mücadelede ise önemli bir kısmıyla Kara
Kuvvetleri Komutanlığı harekât kontrolünde uzun yıllardır yer almaktadır. Jandarma
personeli, diğer kuvvetlerdeki arkadaşları bir iki defa şark ve terörle
mücadele görevi alırken, asgari dört beş defa benzeri görevlerde bulunmakta,
kalan sürelerinin çoğunu da küçük yerleşim birimlerinde benzer güçlükler
içinde, aileleri de meslek boyu aynı kaderi paylaşarak, ülkemizin en fedakâr,
en cefakâr, buna karşılık en vefakâr kahramanlarını oluşturmaktadır. Bu yetki ve görev
kargaşası içindeki ülkenin en zor görevlerini yürüten jandarma subaylarının
önemli bir bölümü, kahraman jandarma astsubayları ve uzmanların tamamı fakirlik
sınırı altında ücret almakta olup, acilen ve öncelikle, maddi sorunlarına
fazlasıyla layık oldukları çözümler bulunmalıdır. Bu arada,
jandarma uzman personelinin terfi ve sosyal haklardan istifade konusundaki
sorunları mutlaka çözümlenmeli, yine jandarma teşkilatı sorumluluğunda bulunan
ve şimdiyedek bölücü teröre karşı 1.300 şehit veren
geçici köy korucularının durumları da düzeltilmelidir. Gerek terörle
mücadele gerekse diğer zabıta görevlerinde kısıtlanmış yetkiler, Avrupa
Birliğine kurban edilmiş, yabancı isteklerine peşkeş çekilmiş, yasal mevzuatla
âdeta eli kolu bağlanmış olarak mücadeleye zorlanırken, hukuk, demokrasi ve
insan hakları gibi kutsal kavramları yabancı iş birlikçiliği, ihanet iş
birlikçiliği hâline getirmiş olanlarca zaman zaman
haksız, insafsız, hayâsız suçlama ve saldırılara maruz kalmaktadırlar ve AKP
İktidarı bu suçlama ve saldırılara seyirci kalmakta, kahramanlarla hainler
arasında anlaşılmaz bir tarafsızlık komedisi oynamakta, Türkiye coğrafyası
üzerinde senaryolar kuran dış güçlerle, içerdeki hıyanet şebekelerine de
cesaret vermektedir. Diğer yandan,
1992 yılında 2682 sayılı Yasa ile kıyı ve kara sularının korunması görevi Sahil
Güvenlik Komutanlığına devredilmiş olmasına rağmen, kıyı ve kara suların
korunması Jandarma, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve şehirlerde polisimizin de
ilavesiyle, yer yer Deniz Kuvvetlerinin kontrol, kontribüsyon kavramı içinde kargaşa yumağı oluşturmaktadır.
Benzer olarak, kara sınırlarında Kara Kuvvetleri, Jandarma Sınır Birlikleriyle
Mülki Jandarma Teşkilatı arasında başka bir kargaşa alanı yaratılmaktadır. Adli görevi,
suçların işlenmesini müteakip suç ve suçluların ortaya çıkarılması, yakalanması
ve suç delilleriyle birlikte adli makamlara intikal ettirmekten ibaret olan
jandarma, adli zabıta kurulamadığı için
belediye sınırı içi olsun veya olmasın, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin
de dış korumasını da Türkiye'nin her
yerinde sağlamaktadır. Jandarma
personeli, bildiğiniz gibi Türk Silahlı Kuvvetleri mensubudur, askerdir. Yer yer emir komuta, yer yer garnizon
komutanlığı bağlamında askerî komutana bağlıdır. Mülki anlamda valiye,
kaymakama bağlıdır. Adli görevler yönüyle ise cumhuriyet savcısına bağlıdır.
Tabii bir de kendi doğal emir komuta yapısı mevcuttur. Ya
bu kargaşa ortamı kaldırılmalı, en azından azaltılmalı ya
da bunlar sağlanana kadar bu kahraman ve cefakâr insanlara benzerlerinden
farklı ve fazla imkânlar sunulmalıdır. Bu arada, aynı kahramanlara sahip çıkma,
arkasında yer alma cesaret ve basireti gösterilmeli, ihanet şebekelerine şirin
görünme politikasından vazgeçilmelidir. 1984'te başlayan
bölücü terörle 1986 yılına kadar sıkıyönetim kapsamı içinde mücadele edilmiş,
bu tarihte ilan edilen olağanüstü hâl uygulaması kapsamında jandarma asayiş
komutanlığı kurulmuş ve bu komutanlık 1996 yılına kadar Jandarma Genel
Komutanlığına bağlı olarak mücadeleyi yürütmüştür. Yani, 1986-1996 arasındaki
terörle mücadele Jandarma Genel Komutanlığı sorumluluğunda olmuştur. 1996'dan
itibaren jandarma asayiş komutanlığı dâhil bölgedeki jandarma birlikleri Kara
Kuvvetleri Komutanlığı harekât kontrolünde terörle mücadeleye devam etmektedir.
Jandarma birlikleri,
1984'ten günümüze kadar geçen sürede başta bölücü teröre karşı özellikle Doğu,
Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ve ülke sathında terörle mücadelenin en önemli
unsuru olmuştur. Bu uğurda pek çok şehit ve gazi veren kahraman Türk
jandarmasının bütün şehitlerini rahmetle
ve saygıyla bu kürsüden anıyorum, gazilerini selamlıyorum. Bu çabalar ve
kayıplar sonucu 2002’de bitmeye yüz tutmuş bir terör olgusu devralan AKP
İktidarı, dışarıda acz, korkaklık ve basiretsizlik
politikalarıyla, içeride ise etnik ayrımcılıkları kaşıyarak ve terörün insafa
gelmesini bekleyerek, bölücü terörü hem siyasi anlamda hem terör boyutunda
ülkenin tekrar ana gündemi hâline getirme gafletini gösterebilmiştir. Türkiye’nin
bölünmez bütünlüğü AKP’nin sadık dost ve
müttefiklerinin Anadolu coğrafyasında yeni haritalar ve bölme planlarına peşkeş
çekilmiş, Peşmerge bozuntularının Türkiye’yi tehdit
ve hatta alay etme cüretine bigâne kalınmış, şehirlerdeki bölücü isyan ve
kalkışma provalarına AB ve ABD tavsiyeleri doğrultusunda demokrasi ve insan
hakları kılıfı giydirilmeye çalışılmış, PKK’nın tükenme noktasına gelmiş dağ
kadroları ise çıkarılan aflarla takviye edilmiş ve tamamlanmıştır. Cumhuriyet
tarihinin bugünkü en vahim tablosunun yaratıcısı ve sorumlusu bu manada AKP’dir. 507 milletvekilinin desteklediği sınır ötesi
operasyon yetkisi ise, 8 askerin rezil teslim senaryosu akabinde başı önde
gidilen Amerika Birleşik Devletleri gezisinde Başkan Bush’un
insaf, müsaade ve inisiyatifine bırakılmıştır. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Başı her zaman diktir Türk Milleti’nin, başı her zaman dik. AHMET YENİ
(Samsun) – Apo’yu ne yaptınız? H. HAMİT HOMRİŞ
(Devamla) – Apo’yu biz teslim almadık. AHMET YENİ
(Samsun) – Onu söyleyin onu! H. HAMİT HOMRİŞ
(Devamla) – Onu söylüyorum işte! BAŞKAN – Sayın
Yeni, lütfen… H. HAMİT HOMRİŞ
(Devamla) – Apo’yu biz teslim almadık. BAŞKAN - Sayın Homriş, Genel Kurula hitap edin. H. HAMİT HOMRİŞ
(Devamla) - Tarihe bak, anlarsın! ZEKİ KARABAYIR
(Kars) – Almadınız zaten, onlar verdiler! BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… H. HAMİT HOMRİŞ
(Devamla) - Önce geçmişi öğren! AHMET YENİ
(Samsun) – Onu anlat, onu! H. HAMİT HOMRİŞ
(Devamla) – Yahu, anlatacak bir şey yok, biz teslim almadık Apo’yu.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Teslim ettiler! H. HAMİT HOMRİŞ
(Devamla) – Söylüyorum… CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Akılları yetmiyor! H. HAMİT HOMRİŞ
(Devamla) – Sadece terör boyutuyla gösterilen PKK, gerçekte, özellikle büyük
şehirlerde kapkaçtan uyuşturucu kaçakçılığına, insan ticaretinden kadın
ticaretine her türlü zabıta olayının içinde yer alan bir etnik mafya
şebekesidir. Terör yanında bu etnik mafyanın önemli bölümüyle mücadele de
Jandarma Genel Komutanlığının sorumluluğu içindedir. Konu bu boyutuyla da
değerlendirilmelidir. Sahil Güvenlik
Komutanlığı ile ilgili de, bir deniz coğrafyasında yer alan ülkemiz
çevresindeki bütün denizlerimizde, boğazlarımızda güvenliği sağlamak,
hükümranlık haklarına sahip olduğumuz denizlerde bu hak ve yetkilerin Deniz
Kuvvetleri Komutanlığının genel sorumluluğu dışında kalanları kullanmak, deniz
yoluyla yapılan her türlü kaçakçılığı önlemek ve izlemek amacıyla, 1982 yılında
2682 sayılı Yasa ile kurulmuştur. Bu Yasa ile 8.333 kilometre uzunluğundaki
kıyı ve kara sularımızın korunması… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Homriş, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. H. HAMİT HOMRİŞ
(Devamla) – …Jandarma Genel Komutanlığından Sahil Güvenlik Komutanlığına
devredilmiştir. Son yıllarda,
başta denizlerdeki akaryakıt kaçakçılığı olmak üzere ülke ekonomisi milyar
dolarlarla ifade edilen zarara uğramakta, yabancı gemilerin Türk kara sularını
kirletmesi, özellikle Ege sahillerinde, turizm de dahil, çevre ve insan
sağlığını ciddi olarak tehdit etmektedir. Mücadele edenlerden devlet imkânları
esirgenirken bu maliyetin yüzlerce katı ekonomik kayıp yaşanmaktadır. İçişleri
Bakanlığının, bu çarpıklıklara çözüm getirecek proje ve planı ise ortada
görünmemektedir. Zaman
yetersizliğe nedeniyle bu iki güzide kuruluşumuzun sorunlarına ancak bu kadar
yer verebildim. Sözlerime son
verirken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Homriş. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar
tamamlanmıştır. Bu turda şahsı
adına, lehte, Hatay Milletvekili Abdülhadi Kahya. Konuşacak
mısınız? ABDÜLHADİ KAHYA
(Hatay) – Evet. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Kahya. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş
dakika. ABDÜLHADİ KAHYA
(Hatay) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri;
İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın
milletvekilleri, İçişleri Bakanlığımız, iç güvenliğin ve asayişin
sağlanmasında, kamu düzeninin ve genel ahlakın korunmasında, vatandaşımızın
huzur ve güveni, sağlığı, refahı ve çağdaş dünya içerisinde yerini alabilmesi
için fevkalade önemli bir bakanlığımızdır. Bir yandan iç güvenlik kuruluşlarını
idare etmek suretiyle yurtta huzur ve emniyeti temin etmek, kamu düzenini ve
genel ahlakı sağlamak, Anayasa’da yazılı olan hak ve hürriyetleri korumak,
İçişleri Bakanlığının önemli görevleri ve hedefleri arasındadır. İçişleri
Bakanlığının tarih boyunca ülkemizin devlet yönetiminde fevkalade önemli yeri
olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Bu itibarla, özellikle ve öncelikle bu
Bakanlıkta görev yapmakta olan vali ve kaymakamlar başta olmak üzere,
güvenlikten sorumlu olan Jandarma, Emniyet ve Sahil Güvenlik Komutanlığı
mensuplarına, özetle tüm İçişleri Bakanlığı mensuplarına gayretlerinden dolayı
tebrik ve başarı dileklerimi ifade etmek istiyorum. Ayrıca, bu
ülkenin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğü konusundaki gösterdikleri
hassasiyet sırasında, emniyet ve asayişin temini sırasında görevlerini
yaparken, özellikle bir kısım vazifelerini ve sorumluluklarını yerine
getirirken şehit olanları da rahmet ve minnetle anıyorum. Gazilerimizi, yine
şükranla yâd ediyor ve şehit ailelerimizi de saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, artık “yönetim” kavramından “yönetişim” kavramına geçilmiştir. İnsanları idare etme zihniyeti yerine,
problemi ortaklaşa tanımlama ve çözme yaklaşımı günümüzde hâkimdir. Toplumun
taleplerine duyarlı ve katılımcılığa önem veren bir yönetim anlayışı günümüzde
hâkimdir. Küreselleşmiş dünyamızda yönetimlerin temel özelliği, şeffaf, demokratik,
katılımcı, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, kısacası insan merkezli
olmalarıdır. Soğuk savaşın
1990’lı yıllarda son bulmasıyla dünyaya yayılan dördüncü demokrasi dalgası
neticesinde, bugün öyle veya böyle demokratik sayılan ülke sayısı tarihte olmadığı
kadar çoğalmıştır. Artık demokrasi sıfatı tek başına yeterli gelmemekte, nasıl
bir demokrasi olduğu önem kazanmaktadır. Demokrasiyi içi boş bir kavram
olmaktan çıkarıp bütün kurum ve kurallarıyla yerleştiği, insan hak ve
özgürlüklerinin garanti altına alındığı katılımcı yönetimin aracı hâline
getirmeliyiz. Bizim demokrasimizde yaşayan insanlar mutlu ve kendinden emin
olmalı ve bu sayede ülkemizi bütün bölgede, hatta dünyada yaşanmak istenen bir
yer hâline getirmeliyiz. Bu vesileyle, bir
hususu da şurada ifade etmek istiyorum. Demokrasisini tesis edemeyenlerin,
parti içi demokrasisini tesis edemeyenlerin, Meclisin iradesine gölge
düşürenlerin de bu milletin kürsüsünden demokrasiden bahsedip ahkâm kesmelerini
aziz milletimiz de ibretle izlemektedir. Değerli
milletvekilleri, özellikle terör meselesinden dolayı, ülkemiz, son otuz yılda
çok ciddi sıkıntılar yaşamış ve çekmiştir. Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen
terör olayları, maalesef, ülkemizin en önemli gündem maddesi hâline gelmiştir.
Ancak, AK Parti döneminde görüyoruz ki, son olayları istisna tuttuğumuzda,
artık, Türkiye, huzur ve güvenlik açısından dünyanın en huzurlu ve en güvenli
ülkelerinin başında gelmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bilim ve teknolojinin hızla geliştiği, birçok alanda
değişimin yaşandığı içinde bulunduğumuz süreçte ülkemizin ve kurumlarımızın bu
değişim sürecinin olumsuzluklarına karşı koyabilmesi ve olumlu yönlerinden
yararlanabilmesi, demokratik bir toplum bilincinin oluşturulmasıyla mümkündür.
Bu nedenle, bütün toplum kesimlerinin özlem ve taleplerini dikkate alarak temel
hak ve hürriyetleri esas alan, demokratik, nitelikli hizmet üreten, sosyal
adaleti ve gelişmeyi gözeten bir yönetim yapısını ve işleyişini gerçekleştirmek
durumundayız. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Kahya, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun. ABDÜLHADİ KAHYA
(Devamla) - Bu çerçevede, Bakanlığımız görev alanlarını ilgilendiren konularda
AK Parti döneminde hukuk devleti ve insan haklarını esas alan çok önemli reform
ve çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; devlet ve vatandaş arasındaki güven bağını zedeleyen
organize suç örgütleriyle ve her türlü kaçakçılık suçlarıyla amansız mücadeleye
kararlılık içerisinde devam edilmektedir. Toplumsal huzuru derinden etkileyerek
bozan suç örgütleri etkisiz hâle getirilmiş, vatandaşın devlete güveni bu geçen
süreç içerisinde artmıştır. Değerli
milletvekilleri, İçişleri Bakanlığımız bugüne kadar birçok hizmetleri zaten
yerine getirmiştir. O konuları Sayın Bakanımız muhakkak ki burada dile
getirecek, ancak, ben bu vesileyle, bu duygu ve düşünceler içerisinde, 2008
Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın ve İçişleri Bakanlığımızın bütçesinin Hükûmetimize ve milletimize hayırlı uğurlu olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kahya. Hükûmet adına ilk konuşmacı, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ. Sayın Akdağ, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Saygıdeğer
Başkanım, yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Sağlık Bakanlığımızın 2008 yılı malî bütçesi üzerindeki
görüşlerimi ifade etmek üzere huzurunuzdayım. Değerli
milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, sağlıkta önemli bir dönüşüm programı
yürütüyoruz. Bu program, 58 ve 59’uncu Cumhuriyet Hükûmetleri
döneminde çerçevesi belirlenen ve geliştirilen bir program olarak temelde bir
zihniyet dönüşümünü ortaya koydu. Bu zihniyet dönüşümü, bizim atalarımızdan miras
aldığımız “insanı yaşat ki devlet yaşasın, insanı yücelt ki devlet yücelsin”
mantığıyla ortaya konmuş, insan odaklı bir programdır. Öncelikle bunu sizlere
ifade etmek isterim. Koruyucu ve
tedavi edici hizmetlerin layıkıyla sunulamadığı bir dönemde görevi devraldık.
Bu layıkıyla sunulamama durumu, sadece o günkü hükûmetlerin
bir başarısızlığı değil, aynı zamanda sağlık sisteminin öteden beri günümüze
taşıdığı olumsuzluklar sebebiyleydi. Adil,
hakkaniyetli, güler yüzlü bir sisteme geçiş, kuşkusuz
ki kolay değildi. Yılların kötü alışkanlıklarını değiştirmek gerekiyordu.
Çıkarlarını korumak isteyen çevrelerin buna direneceğini biliyorduk. Ayrıca
bilgisizlik ve bazen de ideolojik saplantılarla karşımıza çıkacaklardan da
haberdardık. Kararlı olmak
gerekiyordu, cesur olmak gerekiyordu. Bu kararlılığı ve cesareti başta yüce
Meclisimizin desteğiyle, Sayın Başbakanımızın ve Hükûmetin
desteğiyle ortaya koyduk ve Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri,
gerçekten kapsamlı bir dönüşüm programını geçtiğimiz
beş yıllık dönemde gerçekleştirebildi. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şüphesiz, en
önde, milletimizin desteği gerekiyordu. Milletimizin desteğini aslında, tıpkı
2002 Kasımında aldığımız gibi, 22 Temmuz 2007’de de aldığımız için bu programın
doğru yürüdüğüne dair inancımız daha da pekişti. Şimdi, programın ikinci
dönemini, ikinci beş yıllık eylem planlarımızı yapıyoruz. Bu süreç
içerisinde, ikinci dönemde, özellikle sağlıklı yaşamanın teşviki üzerinde
önemli programlar yürüteceğiz. Kuşkusuz hükûmetlerin,
sağlık bakanlıklarının koruyucu sağlık ve tedavi edici sağlık hizmetleri
anlamında yapacağı çok iş var, ama vatandaşın da mutlaka bilinçlenmesinin
artması gerekiyor, vatandaşın farkındalığının artması
gerekiyor ve vatandaşın kendi davranış biçimini de değiştirmesi gerekiyor. Bu programları
önümüzdeki dönemde yürüteceğiz. Koruyucu sağlık hizmetlerimizi geliştirmeye
devam edeceğiz. Aile hekimliğimizi yaygınlaştıracağız. Hastane binalarının
yenilenmesi, çağdaş hastane kampüslerinin
oluşturulması konusundaki hamlelerimiz de devam edecek. Aynı zamanda, hastane
yönetiminin daha çağdaş bir hâle getirilmesi için çabalarımız da devam edecek. Bugün, artık
hamilelerimizi ve bebeklerimizi çok daha yakından takip ediyoruz. Hedefimiz,
bütün hamilelerin düzenli takibi ve doğumlarının hastanede yapıldığı bir döneme
ulaşmaktır. 2007 ve 2013 dönemini böyle bir dönem olarak düşünüyoruz. Böylece,
anne ölümlerini daha da azaltarak yüz binde 15’lerin altına… Bu hedefleri yüce
Meclisimize, yüce milletin huzurunda ifade etmek istiyorum. Bunları kendi
önümüze, belki başarılması çok kolay olmasa bile, hedefler olarak koymak
zorundayız. Anne ölümlerini yüz binde 15’in, bebek ölümlerini de binde 15’in
altına indirmek, önümüzdeki dönemdeki hedeflerimiz arasındadır. Şu anda, her
ikisi için de 20 rakamları civarındayız; yüz binde 20’ler ve binde 20’ler
civarındayız. Bebeklerimizin
doğumunu uygun şartlarda yaptırmak, müdahaleleri gerektiğinde uygun biçimde
yapmak, onların tarama testlerini uygun biçimde yaptırmak, anne sütünü teşvik
etmek, D vitamini ve demir destekleri yaparak beslenmelerini desteklemek
konusundaki programlarımızı devam ettireceğiz. Kırsala gezici
hizmete büyük önem veriyoruz. Dönemimizde, bir önceki dönemden devraldığımız
yüzde 20’lik oranı yüzde 90’lara, yüzde 95’lere ulaştırmış durumdayız. Bütün
kırsalımıza gezici hizmet vererek, hem hamilelerimize hem bebeklerimize hem
aşılama çalışmalarımıza hem de yatalak hastalarımıza destek vermeye devam
edeceğiz. Sudan bulaşan
hastalıklarla mücadeleye devam edeceğiz. Benden önce konuşan bir değerli
konuşmacı, Türkiye’de 2002’li yıllarda tifo sayısının 25 bin olduğundan
bahsetti, bizim de 50 binli rakamlardan bahsettiğimizi söyledi. Doğru, 50 bin
rakamı da doğru, 25 bin de doğru. Çünkü, bizim bahsettiğimiz rakamlar, tifo ve
dizanteri ortak rakamlarıdır. Değerli konuşmacı sadece tifo rakamlarından
bahsetti. İşte, bu 50 binlerin üzerinde olan rakamlar bugün 7 binlere indi.
Ama, çağdaş ve gelişmiş bir Türkiye Cumhuriyeti için biz bu 7 bin rakamlarını
da çok uygun görmüyoruz. Önümüzdeki yıllarda bu rakamları mutlaka 3 binlerin
altına çekmiş olacağız. Değerli
milletvekilleri, sıtma, ülkemizde 10 binli rakamlardan 200’lü, 300’lü rakamlara
indirildi dönemimizde. Kızamık, 10
binli, 20 binli salgın rakamlarından, bugün 10’un altında ifade ettiğimiz rakamlarda
tespit edebildiğimiz vaka sayısı bu sene 3’tür, 2007’de. Bu rakamlara kadar
indirilmiş oldu. 112 Acil Servis
kapasitemizi 3 katına çıkarmış olduk. Önümüzdeki yıl alacağımız araçlarla,
Türkiye’de hizmet veren 60 tane kar paletli aracımız olacak, 10 tane deniz
aracımız olacak ve önümüzdeki yıl hava ambulans sistemimizi de başlatmış
olacağız. İki üç yıl
içerisinde Avrupa’nın en büyük medikal kurtarma ekibini kurduk. Bugün
gönüllülerden oluşan ve 11 bölgede organize olmuş olan bu ekipler, önümüzdeki
yıllardan itibaren 3.500 sayısına çıkarılmak suretiyle, Allah korusun, herhangi
bir afet durumunda, çok donanımlı bir sağlık personeli hizmetini
vatandaşlarımıza sunabilmiş olacağız. Değerli
milletvekilleri, aslında buradaki konuşmaları, benden önce konuşan muhalefet
partilerinin değerli sözcülerinin konuşmalarını ümit ediyorum aziz milletimiz
takip etmiştir. Çünkü, birileri “Bizim dönemimizde kuyrukları kaldırmıştık.”
dediler. Efendim “Bizim dönemimizde rehin kalma olayları bitmiş.” dediler.
Herhâlde milletin hafızasını kaybettiğini zannediyorlar. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Millet, hafızasını kaybetmediğini, tekrarlıyorum, hem 2002 Kasım
seçimlerinde hem de 2007 Temmuz seçimlerinde pekâlâ gösterdi ve herkese notunu
verdi. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Yeşil karta gelelim, yeşil karta! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, notunu milletten alanların böyle ağızlarını
doldurarak, burada gelip olur olmadık ifadelerle, yapılan hizmetleri
küçümsemeye çalışmasını, yani en azından çok garipsiyorum doğrusu. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – 22 Temmuzdan önce yeşil kartı niye iptal ettiniz? SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Dolayısıyla,
milletin verdiği not, hem en adil nottur hem de en değerli nottur. Lafla peynir
gemisi yürümüyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – 22 Temmuzdan önce yeşil kartı niye iptal ettiniz, niye?.. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli
milletvekilleri, birinci basamak sağlık hizmeti kuruluşlarımızda 5 binlerde
aldığımız aktif sağlık ocağı sayısını 6.600’lere ulaştırmış durumdayız; sağlık
ocağı, aile hekimliği merkezleri ve toplum sağlığı merkezleri. Dahası, bu
odalarda hasta muayene edilebilecek oda sayısı 6 binlerden 15 binlere çıkarıldı
ve birinci basamakta yapılan muayene sayıları 2002 ile kıyaslandığında 75
milyonlardan 140 milyona çıktı, ikiye katladı yani. Vatandaşımız o zaman
muayene olamadığında ne yapıyordu? Tabii ki, ya
sağlık ocağının kapısında ya hastanenin kapısında
bekleşmekten başka yapabileceği bir şey yoktu. Ha, cebinde para varsa belki
gidip bir muayenehaneden bu hizmeti almaya çalışıyordu. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Gece on ikide hastanede muayene oluyordu. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Yine, değerli konuşmacılar bu gerçekleri göz ardı etmek
suretiyle piyasalaşmadan falan bahsediyorlar, bizim işte, sağlığı
özelleştireceğimizden, piyasalaştıracağımızdan. Değerli milletvekilleri, beş
senedir bunları konuşuyorlar. Bir tane sağlık kuruluşunun özelleştirildiğini
delikanlıysa gelsin bu kürsüde söylesinler. (AK Parti sıralarından alkışlar) Beş
sene geçti. Aynı teraneleri, aynı hikâyeleri dinleyip duruyoruz. Biz ısrarla
diyoruz ki: Biz kamudaki sağlık kuruluşlarını kuvvetlendiriyoruz,
kuvvetlendirmeye devam edeceğiz. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Uzman doktor kalmadı, uzman doktor! SAĞLIK BAKANI RECEP
AKDAĞ (Devamla) – Üstüne üstlük özel sağlık kuruluşlarının millete hizmet
etmesinin önünü açtık. Bunu da devam ettireceğiz. Ha, şunu da
söylüyoruz: Özel sağlık kuruluşları millete hizmet ederken, ilave ücret alma
konusunda gerçekten –bir kısmı için en azından söylüyorum- ölçüyü kaçırma
eğilimine girdiler. Ne yapıyoruz şimdi? Yeni Sosyal Güvenlik Yasamızda buna bir
tavan getiriyoruz, Sosyal Güvenlik Kurumunun ödeyeceği miktarlardan yalnızca
yüzde 20’lik bir fark üzerine koyarak alabilecekler. Gelen tasarı, şu anda Plan
Bütçe Komisyonunun önündeki tasarı bu şekildedir. Böylece bu iş de tamamen
düzenlenmiş bir biçimde yolumuza devam edeceğiz. Değerli
milletvekilleri, sağlık ocaklarından hastanelere sevk oranını yüzde 20’lerden
3’lere düşürmüşüz. Kırsaldaki şefkat
eli sağlıkevlerine geldiğimiz zaman: 1.500 tane sağlıkevi bu ülkede faaldi, çalışır durumdaydı. Bugün 4.500
sağlıkevi faal durumdadır. 2008 hedefimiz 6 bin
rakamıdır. 5.950 rakamına bunu ulaştıracağız ki, ülkenin ihtiyacı olan da
budur. Daha fazlasına ihtiyacı olmadığını da biliyoruz. Şimdi, zaman zaman bu kürsüden de söylendi, daha önce başka yerlerde de
söylendi “Siz ne kadar yatırım yaptınız, ne yaptınız? Biz çok yatırım yaptık.”
falan diyorlar. Değerli milletvekilleri, rakamlarla konuşmak her zaman daha
garantili bir iştir, değil mi? Onun için, ben size rakamlardan bahsedeceğim.
Bakınız, 57’nci Hükûmet döneminde toplam 4.680 tane
hasta yatağı kazandırılmış ülkeye. 57’nci Hükûmet
döneminde ülkeye kazandırılan hasta yatağı sayısı 4.680’dir. Bunlardan, 57’nci Hükûmet döneminde başlanan ve -bitirilen yatırımlar
açısından söylüyorum- bitirilen, hizmete sokulan hasta yatağı sayısı da
1.050’dir. Yani, bazen şöyle söyleniyor: “Siz rakamları ifade ediyorsunuz ama
eski-yeni rakamları birlikte söylüyorsunuz, kendi döneminizden önce başlayan
hastaneleri de söylüyorsunuz.” Sanki söylemeyeceğiz. 90’lı yıllarda temelleri
atılmış da bu ülkede yüzlerce bitirilmemiş durumda olan hastane iskeleti vardı
geldiğimizde, sanki bunları hizmete sokmak küçük bir işmiş gibi söylüyorlar
ama, olsun, biz yine de bu ayrımı yaparak konuşalım. Yani, 4.680 yatak yapılmış
üç buçuk senede, bunların sadece 1.050 tanesi de 57’nci Hükûmet
döneminde başlanmış ve bitirilmiş. Şimdi dönemimize
geliyorum. 18.104 yatak bitirmişiz değerli arkadaşlarım beş yılda. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Milletimizin hizmetine sokmuşuz ve bu 18.104 yatağın
7.049’u kendi dönemimizde başlanmış ve bitirilmiş hastanelerden kaynaklanıyor.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Dahası var. Bir önceki hükûmet
döneminde vatandaşın hizmetine sunulan hasta yataklarının sadece yüzde 12’sinde
bu yataklar bir odada banyo ve tuvaletten istifade edebiliyorlar; sunulan, o
gün yapılan, tamamlanan hasta
yataklarında. Dönemimizde yapılan, tamamlanan ve vatandaşın hizmetine sunulan
yatakların yüzde 66’sı bu imkâna sahip. (AK Parti sıralarından alkışlar) “Niçin
yüzde 100’ü böyle değil?” diyebilirsiniz, çünkü, yüzde 100’ünün böyle olması
gerekiyor eğer çağdaş bir ülkenin hastanelerinden bahsediyorsanız; çünkü
projelerin bir kısmına, maalesef, onları revize edebilecek bir seviyede
yetişemedik, onları değiştiremedik, ama, önümüzdeki dönemde yapacağımız bütün
hastanelerde vatandaşlarımız bu imkânlara sahip olacaklardır. Bir önemli iddia da –buna, her üç muhalefet
partisinden milletvekillerimiz de temas ettiler- “Siz
hastane birlikleri kanunu yapıyorsunuz, siz hastaneleri özelleştireceksiniz,
bunlar bunun hazırlığıdır.” falan. Değerli
arkadaşlarım, bu niyet okuma alışkanlıklarından birileri vazgeçmeli. Biz beş
sene iktidar olduk, biz iktidarımızın beşinci haftasında ve beşinci ayında
değiliz ki. Bakın, biraz önce de söyledim, hangi hastaneyi özelleştirmişiz? ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Hizmeti özelleştirdiniz. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Biz hastaneleri abad etmişiz,
biz hastaneleri abad etmişiz. ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Sayın Bakan, hizmeti, sağlık hizmetini özelleştirdiniz, yönetimi
özelleştirdiniz. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Hoca, burası senin kürsün değil. BAŞKAN –
Karşılıklı konuşmayın Sayın Korkmaz. ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Sayın Bakan, yapacaklarınızı söyleyin. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bak, senin üniversitedeki kürsün değil, burası milletin
kürsüsü, dinlemeyi bileceksin. Burası milletin kürsüsü. (AK Parti sıralarından
alkışlar) KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bir dakika… Bir dakika… Bir dakika Sayın Bakan… Sayın
Bakan…Bu Parlamentoda görev yapan herkes konuşabilir. MEHMET ÇERÇİ
(Manisa) – Dinle, dinle! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakınız kamu hastane
birlikleri yasa tasarımız… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz Hitler mantığıyla konuşamazsınız burada! Siz
Hitler misiniz? SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Sayın Kılıçdaroğlu, siz de
dinlemeyi öğreneceksiniz! KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet, dinlemeyi öğreneceksiniz! Hakaret
etmeyeceksiniz kimseye! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bu kürsüde konuşan konuşmacıyı dinlemeyi bir partinin
Grup Başkan Vekili olarak siz de öğreneceksiniz. Lütfen yerinize oturun ve beni
dinleyin. (AK Parti sıralarından alkışlar) Lütfen yerinize oturun ve beni
dinleyin! KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz de AKP’nin Bakanı
olarak öğreneceksiniz! Bakansınız, akademik kimliğiniz var! MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yakışmıyor Sayın Bakan, yakışmıyor! BAŞKAN – Sayın
Bakan, Sayın Başkan, karşılıklı konuşmayalım. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ağzınızdan çıkanı kulağınızın duyması lazım. Olur mu
öyle şey? BAŞKAN – Sayın
Bakanım… Sayın Bakanım, Sayın Kılıçdaroğu, lütfen
karşılıklı konuşmayalım… SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen bunları da konuşma süreme
eklemenizi istirham edeceğim. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim. Hayır efendim. Milletin kürsüsü size
ipotek edilmedi! BAŞKAN – Sayın
Bakanım, lütfen Genel Kurula hitap edin. MEHMET ÇERÇİ (Manisa)
– Sayın Başkan, müdahale edin! Konuşturmuyorlar Sayın Bakanı. BAŞKAN – Sayın
Çerçi, otur! Sayın Bakanım,
Genel Kurula hitap edin. Buyurun. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – O koltuklar babasının koltuğu değil, milletin koltuğu! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, evet, bu kürsü milletin
kürsüsüdür, tekrarlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet, milletin kürsüsüdür! OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Babanızın koltuğu değil! KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – O milletin kürsüsünde 550 kişi de konuşabilir, size
tahsis edilmiş değil! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Kamu hastane birlikleri yasa tasarısı bir özelleştirme
yasa tasarısı değildir. Değerli
milletvekilleri, kamu hastane birlikleri yasa tasarısıyla, biz şunu yapıyoruz…
(CHP ve MHP sıralarından gürültüler) BAŞKAN –
Arkadaşlar, Sayın Bakanın konuşmasını engellemeyin lütfen. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Yerinden yönetilen kamu hastaneleri oluşturuyoruz. Siz
değil misiniz yıllardır kadrolaşmadan bahseden? Biz kadrolaşmadık ama bundan
sonra gelecek bütün iktidarlar için de kadrolaşma ihtimalinin bile önünü kesen
çağdaş bir yönetim anlayışı getiriyoruz hastanelere. Ne yapıyoruz? Hastanelerin
yönetimini, yerinde oluşturulan, il genel meclislerinin oraya üye vereceği,
Sağlık Bakanlığının da üye vereceği özel yönetim kurullarınca yönetilecek olan
kamu hastane birliklerine, yerinden yönetime dönüştürüyoruz. Bakın, biz Sağlık
Bakanlığı olarak, Hükûmet olarak kendi elimizdeki
yönetici atama yetkisini yerele bırakıyoruz, yerinden yönetime bırakıyoruz daha
doğrusu. Tabii ki, bu işi bilen herkes kamu yönetimini bilen herkes bu tarz
yönetimlerin Batı’da çoktan yapılmaya başlanmış, çağdaş, modern dönemin yönetim
tarzı olduğunu, yönetim anlayışı olduğunu bilir. Peki, bu şekilde
yapmak, acaba bunları satıp savmak anlamına mı geliyor? Elbette değil. Bakınız,
birlik taşınır ve taşınmazlarına tasarruf etme yetkisinin yönetim kuruluna
devri, hukuken özerk kurum olmanın bir gereğidir. Bütün özerk kurumlarda
benzeri özelliklerin olduğunu hepimiz biliyoruz. Yönetim kurulları veya benzeri
kurullar bu özerk kuruluşları yönetirler. Üstelik, Maliye Bakanlığı, Millî
Emlak’in üzerinde olan bu malları bugün Sağlık Bakanlığına tahsis etmiş, yarın
bu özerk birliklere tahsisi edecek. Onların satabileceği mallar değil ki
bunlar. Ama, kendileri bir mal edinmişlerse sonradan, kendi döner sermaye
çalışmalarıyla bir mal edinmişlerse, kuşkusuz ki, bunu da alıp satabilmeleri,
kiralayabilmeleri lazım ki özerk bir yönetimin ne anlama geldiği şeklindeki
uygulamalar yerini bulmuş olsun. Değerli
milletvekilleri, aslında şunu özellikle söylemem icap ediyor: Milletin,
gerçekten milletin not verdiği yerde başkalarının not vermesinin çok kıymeti
yok, ben hep böyle değerlendiriyorum meseleyi. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Özal’a da vermişti o notu, Demirel’e de vermişti! Sıra size de
gelecek. SUAT KILIÇ
(Samsun) – Size vermedi, size vermedi ama! OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Size de gelecek sıra… Gelecek, gelecek… BAŞKAN – Sayın
Bakan, bir dakikalık ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız efendim. Buyurun. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – “Ülkeyi soydurdunuz.” laflarını söyleyenlere şimdi şunu
söylemek istiyorum: Değerli milletvekilleri, siz değil miydiniz 2001 krizine
yol açan Hükûmet? Siz değil miydiniz milletin bir
günde parasını, bir gecede yarıya düşüren Hükûmet?
(AK Parti sıralarından alkışlar) Siz değil miydiniz 10’larla ifade edilen
bankaların batmasına yol açan Hükûmet? OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – 28 Şubat… Sizdiniz siz! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bu yolsuzluk iddialarını ve yolsuzluk laflarını,
bunları ifade edenlere iade ediyorum ve bunları ispatlayamayacaklar ve
ispatlayamadıkları sürece de… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Her yere banka açan sizdiniz. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) - … kendilerini milletin nezdinde
“müfteri” olarak ilan ediyorum! (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar) OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Her yere banka yetkisi veren, soyduran sizdiniz! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) - En hassas
olduğumuz konulardan birisi, Hükûmet olarak,
yolsuzluktur… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Banka yetkilerini veren sizdiniz! Soyduran sizdiniz! Soyan da
sizsiniz! Halen soyuyorsunuz! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) - …ve kendi dönemlerinde kara tablolarla milleti uçurumun
kenarına getirenler bugün yolsuzluktan bahsedemezler! OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Bizim dokunulmazlığımız yoktu, niçin üzerimize gelmediniz? NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Cumhurbaşkanı seçiminde bize dua edin, bize. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) - Değerli
milletvekilleri, bu konuşmayı engellemek için arkadaşların nasıl gayret içinde
oldukları açık. Bunu da tabii karşılıyorum. Çünkü, doğruların söylenmesi… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakanım, teşekkür ediyorum. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Tahrik eden sizsiniz Sayın Bakan, kimseye çamur atmayın! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bu kürsüye çıkıp her sözü söyleyip Hükûmet
adına cevap verince de tahammül edemeyeceksiniz! BAŞKAN – Sayın
Bakanım, süreniz doldu efendim. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bu, demokrasi
kültürüyle, demokrasi mantığıyla bağdaşmıyor. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, mikrofon kapalı, süreniz doldu. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Devamla) - Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Hükûmet adına ikinci konuşmacı, İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay. Sayın Bakanım,
buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Sayın Başkan, 69’uncu maddeye göre söz istiyorum. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, buyurun efendim. ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – İç Tüzük 69’uncu maddeye göre söz istiyorum, yerimden bir
dakikalık söz istiyorum. Sayın Bakan sataşmada bulundu, cevap vermek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, ben sizi dinleyeceğim. Sayın Bakanı
kürsüye davet ettim, konuşsun, sonra konunuzu değerlendirelim Sayın Kılıçdaroğlu. Sayın Bakanı çağırdım, konuşsun. Buyurun. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önce
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bakanlığım ve
bağlı kuruluşlarımın bütçesinin görüşülmesi sırasında burada söz alan,
değerlendirmede bulunan, öneri getiren, eleştiri getiren bütün arkadaşlarıma
teşekkür ediyorum ve bunlardan bir kısmıyla ilgili, vaktimiz elverdiğince bazı
açıklamalar getireceğim, bazılarını cevaplama imkânını bulacağım. Ama, şunu
öncelikle ifade edeyim: Söylenen her şeyi dikkatle not aldık, önemsiyoruz,
değerlendiriyoruz, değerlendireceğiz. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Azarlamayacak mısınız Sayın Bakan siz de? Diğer arkadaşınız gibi
sözle azarlamayacak mısınız efendim? Muhalefeti azarlamayacak mısınız siz de
diğer Bakanınız gibi? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sizlerin de yakından bildiğiniz gibi, İçişleri
Bakanlığı, devlet ve toplum yaşamında çok önemli görevler üstlenmiş temel
bakanlıklardan bir tanesidir. İçişleri Bakanlığı, iç güvenlik kuruluşları
vasıtasıyla, güvenlik ve asayişi, kamu düzenini ve genel ahlakı, temel hak ve
hürriyetleri korumak, suç işlenmesini önlemek, suçluları takip edip yakalamak,
her türlü terörle, kaçakçılıkla ve organize suçlarla mücadele etmek, ayrıca,
sivil savunma ile nüfus ve vatandaşlık hizmetlerini yürütmek, illerin genel
idare alanındaki hizmet esaslarını belirlemek, mahallî idare hizmetlerinin yurt
sathında ve idarenin bütünlüğü ilkesi çerçevesinde verimli ve etkin bir biçimde
yürütülmesini sağlamak gibi devletin en temel, en yaygın görev ve
sorumluluklarını üstlenmiş ve yerine getirme gayreti içerisindedir. İçişleri
Bakanlığı, kendisine verilen bu görevleri, Bakanlık merkez teşkilatındaki ana
hizmet birimleri, yardımcı hizmet birimleri, danışma ve denetim birimleri,
emniyet, jandarma ve sahil güvenlik teşkilatları, taşrada 81 il valiliği, 850
ilçe kaymakamlığıyla yurt sathında sunma çabası içindedir. Ayrıca, 3.225
belediye, 81 il özel idaresi, 1.612 mahallî idare birliği üzerinde merkezî Hükûmetin Anayasa’da tanımlanan vesayet yetkisini
kullanmaktadır ve özellikle KÖYDES ve BELDES projelerinin koordinasyonu yine
Bakanlığımdadır. Ayrıca, bütün sosyal yardımlaşma, dayanışma vakıflarının
ülkemiz genelinde yürüttüğü çalışmalar, bilindiği gibi, valilerimiz, kaymakamlarımızın
başkanlığındaki vakıflarca yerine getirilmektedir. Şurada genel
olarak ifade ettiğim gibi, Bakanlığımın böyle, çok geniş bir hizmet alanı
vardır. Tabii, biz bunların bilincindeyiz, sorumluluklarımızı ve ne
yapacağımızı biliyoruz, biz dersimizi iyi çalışırız, çalışıyoruz. Gerek merkez
ve taşra teşkilatlarımız gerekse bağlı kuruluşlarımızla birlikte, yüklendiğimiz
bu büyük ve mukaddes görevi yerine getirmeye çalışıyoruz. Bütün amacımız,
tecrübemizi, birikimimizi devletimize ve milletimize hizmet için sunmaktır. İçişleri
Bakanlığı, bilindiği gibi, en eski bakanlıklarımızdan, en köklü
bakanlıklarımızdan ve geleneği de en güçlü bakanlıklarımızdandır. Bu manada,
çok ciddi bir, yetişmiş insan gücü birikimi de vardır. Ayrıca, üç güvenlik
birimimiz -bağlı kuruluşlarımız- için de aynı şeyi ifade edebilirim. Ayrıca, tabii,
bir çabamız… Burada ana noktalar olarak birkaç hususa değinip sonra özellikle
değerli konuşmacıların söylediklerine gelmek istiyorum. Demokratik bir
toplum bilincinin oluşturulması yönünde İçişleri Bakanlığına çok büyük iş
düşmektedir ve biz de bunun bilincindeyiz, bu yönde çok ciddi bir çaba
harcıyoruz bütün birimlerimizle. Özellikle sivil toplum örgütlerinin
güçlendirilmesi, her aşamada halk katılımının sağlanması, işkencenin önlenmesi,
nezarethane ve ifade alma odalarının Avrupa standartlarına kavuşturulması gibi
çalışmalarla, toplumun huzuru ve bireylerin demokratik hak ve özgürlüklerinden
gereği gibi yararlanmaları için her türlü tedbiri alıyoruz. Hükûmet
olarak ve Bakanlık olarak kararlılıkla arkasında durduğumuz “işkence ve kötü
muameleye sıfır tolerans” yaklaşımımız ulusal ve uluslararası kamuoyunca da
gıptayla izlenmektedir ve bunu yakından takip eden herkes bilmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii, devletin öncelikli görevi, vatandaşların huzur
ve güven içerisinde yaşamasını sağlamaktır. Bu, hem özgürlük tanımlamasında hem
devlet tanımlama ve tasnifinde en başta gelen özelliktir. Güvenliğin olmadığı
bir ortamda ne ekonomik kalkınma etkilerini gösterebilir ne de toplumda huzur
sağlanabilir. İşte Bakanlığımız, merkez ve taşra teşkilatlarıyla bu yönde
elinden gelen çabayı göstermektedir. Burada bir ifade
kullanıldı, onu bu vesileyle cevaplamak istiyorum, iç güvenlikle ilgili,
Başbakanlığın görevlendirildiği veya Başbakanlığın bu görevi yürüttüğü gibi. İç
güvenlik, bildiğiniz gibi, zaten, Anayasa’da, kuruluş kanununda İçişleri
Bakanlığına verilmiştir değerli arkadaşlar. Başbakanlık bünyesinde, bir Terörle
Mücadele Yüksek Kurulu vardır. Ülkemiz, burada, bugün çokça üzerinde durulan,
maalesef, çeyrek asırdır bir terör belasıyla mücadele ediyor. 59’uncu Hükûmet döneminde, terörle daha etkili mücadele ve
devletimizin bütün kurumlarını bir araya getirerek koordine etmek için,
Başbakanlık bünyesinde, o zaman Başbakan Yardımcımız ve Dışişleri Bakanımızın
başkanlığında -şimdiki Cumhurbaşkanımızın başkanlığında- böyle bir kurul
oluşturulmuştur ve bu çok verimli çalışmıştır. Bunun içinde Dışişleri Bakanlığı
da vardır, hatta, Maliye Bakanı bu kurulun üyesidir, mali boyutları vardır. Bu,
çok önemli ve fonksiyonel bir kuruldur. Bunun faaliyet alanı da terörün bütün
boyutlarıyla değerlendirilmesi ve gerekli tedbirlerin bütün kurumların
koordinasyonuyla sağlanmasıdır. Yanlış bir değerlendirmeye meydan vermemek
lazım. Burada, tabii,
çokça, terörle mücadeleye değinildi, konuşmacılar biraz da ileri ifadeler
kullanarak. Ben, burada, tabii, süreci tekrar anlatmak istemiyorum. Değerli
arkadaşlar, terörle mücadele, şu anda, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün
kurumlarıyla en öncelikli konusudur ve Hükûmetimizin
de en öncelikli konusudur, bunda hiçbir tereddüt yoktur ve bu dönemdeki kadar
kararlılık hiçbir zaman görülmemiştir, bunu açıkça ifade ederim ben ve ayrıca,
bu dönemdeki kadar, devletin bütün kademeleriyle, bütün kurumlarıyla, tam bir
ahenk içinde her şeyi tam paylaşarak ve bu tutarlılık ve kararlılık içinde
terörle mücadele hiçbir dönemde yürütülmemiştir. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Burada, ana
muhalefet partimiz, tabii, daha yeni yeni bazı
şeyleri fark ediyor. Aslında, biz, AK Parti Hükûmetleri
olarak bunu beş yıldır -altıncı yılımıza girdik- uyguluyoruz, terörle
mücadeleye bir bütün olarak bakmak ve özellikle de bölgeye dönük ekonomik
faaliyetler, yatırımlar, sosyal politikaların daha fazla götürülmesi,
vatandaşlarımızın devlete bağlılığının artırılması, terörün zemininin
zayıflatılması, yok edilmesi gibi politikalar, bizim tabii, bütüncül
bakışımızın boyutlarıdır, esaslarıdır. Biz teröre hiçbir zaman tek boyutlu
falan bakmadık, biz bu konuları ciddiye alıyoruz arkadaşlar, öyle, hamasetle ve
dolduruşa gelerek falan da hareket etmiyoruz. Bütün boyutlarıyla, en ileri
şekilde analiz ederek, hiçbir alanı eksik bırakmadan, ciddi, büyük bir devlete
yakışır bir politika izliyoruz, uluslararası boyutuyla ve iç boyutuyla; öyle, rastgele falan da karar vermiyoruz. Tabii, bazıları, bunu
anlamakta bile zorlanıyor. Tabii, şunu
özellikle ifade edeyim: Terörle, teröristle vatandaşlarımızı ayırmak en önemli konulardan arkadaşlar. Burada çok
üzerinde durulduğu için, ben diğer konulara bunu öncelemiş oldum. Biz buna çok
hassasiyet gösteriyoruz. Bakın, bizim bütünlüğümüz var ya,
bölünmez bütünlüğümüz, vatandaşlar arasındaki bölünmez bütünlükten ve
kardeşlikten geçer. Bunu sağlamak durumundayız. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bunu zedeleyen, bu yönde provokasyonlar yapan, tahrikler
geliştirenler, bölünmez bütünlüğümüze en fazla zararı veriyorlar. Bakın, ekim
ayında, ülkemiz genelinde, o acı kayıplarımızdan sonra, rahmetle andığımız,
minnetle andığımız şehitlerimizin uğurlandığı günlerde ülkemiz genelinde, haklı
olarak hepimizin paylaştığımız infialler meydana geldi. Biz de o infiali
paylaştık. O hepimizin infialiydi. Ama, o süreçte bazı acı örnekler de yaşadık.
Bazı illerimizde, kökenlerine bakarak vatandaşlarımıza karşı bazı olumsuz
tavırlar oldu. Biz bunları biliyoruz. Yani, İçişleri Bakanlığı olarak, nerede,
hangi dernek, hangi vakıf, hangi sivil ve resmî kişiler neleri yaptılar, hangi
tahriklerde bulundular, bunların da kayıtları var elimizde, bilgileri de var.
(AK Parti sıralarından alkışlar) SIRRI SAKIK (Muş)
– Açıklayın Sayın Bakanım, açıklayın… HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakanım, açıklayın da herkes bilsin. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ama, bunlar çok tehlikeli, bunlar çok tehlikeli. Biz
bu konularda hassasiyetimizi sürdürüyoruz ve bu kardeşliği biz sağlıyoruz. Bakın, daha iki
hafta önce, bölgede, valilerimizle, bütün emniyet güçlerimizin yöneticileriyle
toplantı yaptım. Hepsini dinledim, tek tek. Hepsi
şunu diyor: “Bölgeye daha fazla hizmet, vatandaşımıza daha fazla sevgi ve şefkat, daha fazla
ekonomik yatırım, daha fazla sağlık yatırımı, daha fazla eğitim, çocukları
mutlaka eğitmeliyiz…” Herkes bunu söylüyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)
Ama, teröristle ve terör örgütüyle mücadeleye de, Türkiye Cumhuriyeti devleti,
bütün imkânlarıyla, güvenlik güçlerimizin bütün fedakârlığıyla devam ediyor ve
edecek ki, onda da hiçbir tereddüt yok. (AK Parti sıralarından alkışlar) Burada, tabii,
çok ileri şeyler… Ben onları tekrarlamak bile istemiyorum ve yakıştıramıyorum
da. Efendim, işte, Amerika’dan başını öne eğip dönmek, etnik ayrımcılığı
kaşımak gibi falan… Değerli
arkadaşlar, bunların, bunların, var ya, Meclis
ortamında Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanına, Hükûmetine
karşı söylenmesini, gerçekten, ben esefle karşılıyorum! Daha ileri ifadeler de
kullanmak istemiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK Parti ve AK Parti Hükûmetleri Türkiye’nin başını dik etmiştir. Biz
Türkiye’nin onurunu yükselttik, Türkiye’yi büyük ülke yaptık. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Ekonomisiyle, demokrasisiyle, insan haklarıyla, biz,
Türkiye’yi, hepimizin yurt dışında gururla, onurla temsil edeceğimiz bir ülke
hâline getirdik. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bundan hiç şüphemiz yok. Her
yurt dışına giden bunu görüyor. Hepimiz uluslararası platformlarda, toplantılarda
bulunuyoruz. Bunları, ne olur, söyleyelim. Sırf muhalefet yapmak için ülkemizi,
Hükûmetimizi bu derece olumsuz şeylerle falan da
suçlamayalım, yazıktır. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Türk askerinin başına çuval sizin döneminizde geçirildi. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Burada bir konuya daha, tabii, değinmek istiyorum.
Vaktim çok sınırlı. Efendim… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Bakan, Türk askerinin başına çuval sizin döneminizde
geçirildi. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Efendim, şuna da… OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Başbakan PKK’ya af çıkaracak mı Sayın Bakan? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Burada… Burada, vakit kısa, bir konuya daha
değineceğim. Burada, değerli
ana muhalefet partisinin sözcüsü, valilerimizin durumundan, efendim,
illerimizdeki, işte, valilerimizin konumunun zayıflatılmasından bahsettiler. Değerli
arkadaşlar, bakın, burası Türkiye Cumhuriyeti’nin Parlamentosu. Seçilmiş
arkadaşlarımız buradakiler ve demokrasinin beşiği burası, demokrasinin kalesi
olması gerekiyor. Ne yaptık biz İl Özel İdaresi Kanunu’yla? Ne yaptık?
Parlamento bu Kanun’u çıkardı geçen dönem. İl genel meclisinin başkanları
dedik, seçilmiş kişilerden oluşsun; bugüne kadar valilerimizdi, seçilmiş
kişilerden oluşsun ve o şekilde yürüyor. Cumhuriyetin ilk yılları böyleydi,
Atatürk’ün dönemi. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şimdi, bizim
CHP’miz -ben, tabii, onlar bizi eleştirdiler, müsaade etsinler biz de bu
kadarını söyleyelim- 1930’larda kaldı, çok eskilerde kaldı. Yani, hâlen tek
parti, devlet de tek parti falan, böyle bir şey. (AK Parti sıralarından
alkışlar) O yıllar geçti, demokrasi sürekli… Artık, biliyorsunuz “yönetim”
yerine “yönetişim” kullanılıyor, artık demokratik katılım, vatandaşın katılımı
kullanılıyor ve bugün belki bazı sorunlar var, biliyoruz. Bakanlığımla
irtibatlı olduğu için il özel idarelerini yakından da takip ediyorum, il genel
meclislerini. Ama daha 2004’te başladı yeni seçilenler, ilk dönemini yaşıyoruz
değerli arkadaşlar. Demokrasiden
korkmamak lazım. Bakın, bu geçiş sürecinin kendine
has sorunları olacaktır. Ama, her yeni uygulama bazı sorunlar getirir.
Valilerimizin otoritesine hiçbir şey olmamıştır. Valilerimiz il idaresinin
başıdır ve bütün koordinasyon, bütün yetki onlardadır, ama, Meclisimizin de
takdiriyle neyi kararlaştırdık o zaman? Aynen merkezde olduğu gibi ilde de
yasama ile yürütme birazcık ayrılsın ve giderek bu kurumlaşsın. Yarın yeni
seçilenlerle, yeni tecrübelerle hepimiz bununla övüneceğiz. Yani, demokrasiden
öyle çok fazla korkmamak lazım. Ben onu tekrar burada ifade ediyorum. Bunlar
ülkemiz için hayırlı gelişmelerdir. Tabii, bir de son
konu olarak, suçların arttığından söz edildi. Değerli arkadaşlar, elimizde
istatistikler var. İsteyen varsa, biz İçişleri Bakanlığı olarak bunu veririz.
Sadece 2005’ten 2006’ya geçişte suç tanımları ve
tasnifleri değiştiği için istatistiklerde biraz fazla kabarma oldu. Bakın,
kabarıklık görülür. Suç tanımları
değişmiştir. Yeni ifadelendirmeler olmuştur. Bunu biz açıklayabiliriz, ama,
şunu da ifade edeyim: Şu anda şehirlerimizde, öyle, kapkaç falan artmıyor. Bunu
vatandaş hissediyor. Aslında herkesin hissetmesi lazım. Kapkaç falan artık
kayboluyor; yüzde 65 azaldı, 65 artmadı. 2006’ya göre bu sene yüzde 65 azaldı,
azaldı… (AK Parti sıralarından alkışlar) Ve şunda kararlıyız… HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Özel güvenlik tutmak zorunda kalıyorlar. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şunda kararlıyız…Trafiğiyle… Trafiği düzene koyacağız.
Türkiye’de vatandaşımız evinde hırsızlık olmasından, sokakta kapkaç olmasından
korkusuz yaşayacak. Bunu sağlayacağız. Bunun için hiçbir mazeretimiz yok.
Sonuna kadar bunun peşindeyiz ve sağlayacağız. Çeteler… Her ay
birkaç çete yakalanıyor ve bu kapkaçın falan arkasında, her adi suçun bile
arkasında Türkiye’de çete bulunuyor. Bireysel falan değil. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun, bir
dakikalık süre veriyorum. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Öyle, dediğiniz gibi, sanıldığı gibi öyle yoksullukla
falan da irtibatı yok büyük kısmının. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Emniyet Genel Müdürlüğünün İnternet
sitesinde niye bu suçlarla ilgili rakamları yayınlamadınız? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Devamla) – Uyuşturucuyla mücadele ediyoruz. İki hafta sonra
paketimizi açıklıyoruz. Aslında Türkiye uyuşturucu güzergâhı olmaktan çıkıyor
ve çıkacak; bunları sağlayacağız. Biz, güvenlik alanında, iç güvenlik alanında
vatandaşımızın gece yastığında başı rahat bir şekilde yatmasını sağlayacağız.
Hiç kimse evimde hırsızlık olabilir korkusu taşımayacak. (AK Parti sıralarından
alkışlar) Bu eğilim var. Şu anda yeni tedbirlerimiz var. İnşallah, gelecek
yılın ilkbaharında falan çok farklı göstergeler olacak önümüzde, onu göreceğiz.
Trafikte daha huzurlu olacağız, efendim, asayiş yönünden daha huzurlu olacağız. Benim tabii,
burada söylenen çok şey var, hepsine aslında vereceğim cevaplar da var, ama
vaktim de bitti. Hepinize çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum, bütçemiz
hayırlı olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, buyurun efendim. ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Kürsüden… BAŞKAN – Hayır,
bir dakika… Sayın Korkmaz, bir dinleyeyim efendim. Bakınız, siz biraz önce… (AK
Parti sıralarından gürültüler) Arkadaşlar, lütfen… Beyler… Saygıdeğer
milletvekilleri, lütfen oturduğunuz yerden kürsüyü, Başkanlığı falan yönetmeye
kalkışmayın lütfen. ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – 69'a göre iki dakika kürsüden konuşmak istiyorum. BAŞKAN – Şimdi,
bakınız, Sayın Korkmaz, benim tespitlerimin dışında bir husus varsa onu
söyleyin. Siz, Sayın Bakana bir izahta bulundunuz,
"özelleştiriyorsunuz" falan ifadesi… ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Evet. BAŞKAN – Ben, tam tespit edemedim onu. ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Teknik bir izah. BAŞKAN – Sayın Bakan da size: "Sayın Hocam,
burası sizin kürsünüz değil, milletin kürsüsüdür." dedi. ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Ona cevap vereceğim. BAŞKAN – Bunun dışında bir şey var mı? ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Hayır, ona cevap vereceğim. (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Hayır,
ne cevabı vereceksiniz? ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Kürsüde cevap veririm Sayın Başkan. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… BAŞKAN – O zaman,
yerinizden kısa bir açıklama için mikrofonunuzu açacağım. Buyurun. ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – "Senin kürsün" derken, zımni olarak o kürsüyü
kötülemiştir, o kürsüye hakaret etmiştir. (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Yok…
Yok… AHMET YENİ
(Samsun) – Yok ya! ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – O kürsüyle ilgili cevap vereceğim. BAŞKAN – Şimdi,
bakınız, Sayın Hocam… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…
Sayın Başkan… ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Orası da benim kürsüm değil, orası da toplumun, halkın kürsüsü.
Lütfen… Cevap vereceğim Sayın Başkan. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Hayır,
bakınız, biraz önce siz bana ifadenizde dediniz ki: "Yerimden kısa bir
açıklama yapacağım." ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Yerimden yapayım tamam. BAŞKAN –
Mikrofonunuzu açtırdım, yerinizden kısa açıklamayı yapın lütfen. Buyurun. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, madem ki orası halkın kürsüsü, bırakın
milletvekilimiz de halkın kürsüsünden cevap versin. Ne sakıncası olabilir? BAŞKAN – Hayır,
bir şey demiyorum. Sayın Kılıçdaroğlu, bakınız, ilk
ifadesinde Sayın Korkmaz -ben hocalarımızın arasına girmeyeyim- "Yerimden
kısa bir açıklama yapacağım." dedi. O açıklamayı yapsın. Buyurun Sayın
Korkmaz. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bu konuda özellikle sizin duyarlı
olmanız gerekiyor. BAŞKAN –Tamam,
doğrudur. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Neden? Çünkü, halkın kürsüsüdür. BAŞKAN – Hayır…
Mikrofonunu açtım, bakın, oradan açıklamasını yapacak. Buyurun Sayın
Korkmaz. V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam) 2.-
İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın,
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Efendim, teşekkür ederim. Efendim, milletin
kürsüsü, iktidarın da kürsüsüdür. Muhalefetin de kürsüsüdür. Milletin kürsüsü,
yalnız iktidarın kürsüsü değil. (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN –
Arkadaşlar… ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Eğer siz oyları zımni baskı hâline getirirseniz, muhalefete baskı
olarak kullanırsanız aldığınız oyları ikide bir, bu Hitler de aynı olayı
yapmıştı ve dolayısıyla bu bir diktatörlüğe kadar gider. (AK Parti sıralarından
gürültüler) MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan… ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Arkadaşlar, milletin verdiği… BAŞKAN – Hocam,
teşekkür ederim. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Milletvekili bir konuda düzeltme yaparken
farklı konulara giriyor. Lütfen…. BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, maksat hasıl olmuştur. Yalnız, o ifade ettiğiniz, yani geçmiş
dönemdeki bir diktatörün -siz söylediğiniz için ben de söyleyeyim- Hitler’in
yaklaşımını buraya taşımak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine
yakışmıyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Geri alsın… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Milletin vekiline bu yakışmaz! BAŞKAN - Onun
için, bu hususta herhâlde kastı aşan bir cümleniz oldu. Ben onu da ifade etmek
istiyorum. III.
- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER (Devam) A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam) 1.-
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (Devam) 2.-
2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim
Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına
Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu ( 1/267, 3/191) (S.
Sayısı: 58) (Devam) H)
SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam) 1.-
Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı I)
HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.-
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı İ)
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI (Devam) 1.-
İçişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçesi 2.-
İçişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı J)
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam) 1.-
Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı K)
JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam) 1.-
Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Jandarma Genel Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı L)
SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam) 1.-
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi 2.-
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN – Evet,
son konuşmacı, şahsı adına aleyhte, Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan Özdemir. Sayın Özdemir, buyurun efendim. Sayın Özdemir, süreniz beş dakika efendim. HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı Emniyet Genel
Müdürlüğü bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Emniyet
teşkilatı, devletimizin en köklü kuruluşlarından birisi olup, 200 bine yakın
personeliyle ülkemizde huzur ve güvenin sağlanmasında canları pahasına hizmet
veren büyük bir teşkilattır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, tüm güvenlik
güçlerimize şükranlarımızı sunuyoruz. İçinde bulunduğu zor koşullara ve
yetersiz imkânlara rağmen, emniyet teşkilatı personelinin, suçun işlenmesinden
önce yapmış olduğu önleyici zabıta hizmetlerindeki başarısı yanında, işlenmiş
suçlarda, suçun aydınlatılması ve faillerinin yakalanmasındaki başarısının
Avrupa ülkeleri düzeyinde olduğu, hatta çoğu ülke polis teşkilatından daha
başarılı hizmet verdiği bilinen bir gerçektir. Buna rağmen, AKP’nin
iktidara geldiği 2002 yılından itibaren, AB isteklerine göre, altyapıları
oluşturulmadan çıkarılan kanunlarla suç oranlarında önemli artışlar dikkati
çekmektedir. Beş yılda hırsızlık, yankesicilik, kapkaç, darp, yaralama ve mala
zarar verme, en çok işlenen suçlar arasındadır. Bu beş yıl içerisinde mala
zarar verme suçlarında yüzde 718,5, yankesicilik ve kapkaçta yüzde 215,7,
yaralama suçlarında yüzde 99,2 artış yaşanmış, ruhsatsız silah taşıma ve meskûn
mahalde havaya ateş etme suçlarında beş yılda artış yüzde 137,8 olmuştur.
Emniyet Genel Müdürlüğünün açıkladığı istatistiklere göre, 2006 yılında suç
oranlarında bir önceki yıla nazaran yüzde 60 civarında artış olduğu
görülmektedir. Büyük emek, para
ve hepsinden önemlisi şehitler vererek 2000 yılında bitme noktasına gelen
bölücü terör, maalesef, AKP iktidara geldiği günden beri artarak devam etmiş,
atılan yanlış adımlar sonucu âdeta bölücü terör hortlatılmıştır. Türkiye,
teröre 2005 yılında 92; 2006 yılında 87; 2007 yılının ilk on ayında 114 şehit
vermiş ve şehit vermeye devam etmekteyiz. Maalesef, AKP döneminde, toplam,
teröre 487 evladımızı şehit verdik. Ruhları şad olsun. Ancak, bunların
hiçbirinin kanı yerde kalmayacaktır! (MHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar) ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – 30 bin şehidi ne zaman verdik? HASAN ÖZDEMİR (Devamla)
– Emniyet Genel Müdürlüğü personelinin içinde bulunduğu zor koşullardan da
bahsetmek istiyorum. Hızla artan nüfusa rağmen polisimizin sayısı yeteri kadar
artmamıştır. Bu nedenle, İstanbul, İzmir, Adana, Bursa gibi büyük şehirlerde
polisin sayısı yeterli olmadığından iş yoğunluğu alabildiğine artmıştır. Dünya
standartlarına bakıldığında polisimizin yetersiz kadrolarla fedakârca hizmet
verdiği görülmektedir. Örneğin, Roma’da 86 kişiye 1 polis düşerken, Ankara’da
297, İzmir’de 426, İstanbul’da 458 kişiye 1 polis düşmektedir. Bütçe
imkânlarının azlığı, araç, gereç, malzeme ve özellikle yakıt yetersizliği,
emniyet teşkilatına, hizmetinde son derece olumsuz yansımaktadır. Uzmanlar,
polis otolarının normalde üç yılda bir yenilenmesinin uygun olacağını belirtmektedir. Değerli
milletvekilleri, bırakın araç yenilemeyi, polisimiz mobil devriye hizmetleri
için bile benzin bulamamaktadır. Buradan çıktıktan sonra, bakınız, hangi
şehirde olursa olsun, trafik ekipleri, asayiş ekipleri, tamamen kaloriferi
yoktur, en kötü arabalardır. Bu arabaların acilen değiştirilmesi gerekir. Polis
bunlarla görev yapamaz. (MHP sıralarından alkışlar) ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Geçmişte de öyleydi, sizin döneminizde… HASAN ÖZDEMİR
(Devamla) – Tebligat işlemleri, adres ve kimlik işlemleri, sosyal ve ekonomik
durum araştırması, askerlik sevk işlemleri… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Özdemir, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun, sürenizi
veriyorum. HASAN ÖZDEMİR
(Devamla) – Altmış kamu kurum ve kuruluşu tamamen polisin kendisi bunları takip
etmektedir. Bunları takip ettiğinden dolayı asayiş hizmetlerine vakit ayıramamaktadır. 300 bini aşkın güvenlik çalışanı sektöre
girmesine rağmen hâlâ 20 bin dolayında polis, bina, kişi ve belirli köprü
korumaktadır. Bunların acilen kaldırılması gerekir. Polisler 657
sayılı Devlet Memurlarına göre görev yaparlar. Devlet memurları sekiz saat,
haftada kırk saat, ayda yüz altmış saat çalışır; emniyet teşkilatı ayda iki yüz
seksen sekiz saat çalışır ve emniyet teşkilatı, baktığımız zaman, bunların
özlük haklarında son derece iyileştirmeler gerekir ve bugün baktığımız zaman,
bir polis memuru 1.400 YTL almaktadır ve emekli olduğunda 800 YTL almaktadır.
Bir başkomiser 1.500 YTL almaktadır ve… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Özdemir, süreniz tamamlandı, teşekkür ediyorum ben sizlere. HASAN ÖZDEMİR
(Devamla) – Ben teşekkür ediyorum efendim. Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, şahıslar adına da konuşmalar tamamlanmıştır. Şimdi on beş
dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Evet, zamanı yedi
buçuk dakika yedi buçuk dakika böldüğümüz de yarımı tamama iblağ edeceğim ve
sekiz dakika süreyle soru, sekiz dakika süreyle cevap gerçekleştireceğiz. Evet, burada
ekrana giren arkadaşlarımızı görüyorum ben. Buyurun Sayın Özensoy. NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Hükûmetin yapması gereken bir düzeltmeyle birlikte sorumu soruyorum: Geçtiğimiz günlerde bir konuşmacı JİTEM’den
bahisle, Abdülkerim Kırca’nın Yeşil’le birlikte
müebbet istemiyle yargılandığından bahsetti. Abdülkerim Kırca, 1997 yılında
görevi başında PKK tarafından yaralanarak hayatını tekerlekli sandalyede,
rehabilitasyon merkezlerinde idame ettiren değerli bir gazi jandarma
komutanıdır ve samimi bir dostumun da ağabeyidir. 2004 yılında Cumhurbaşkanlığı
tarafından üstün hizmet madalyası verilmesinden sonra, PKK itirafçısı olan Abdülkadir Aygan tarafından
karısı ve çocukları kaçırılmak suretiyle yazdırılan “Bir JİTEM’cinin
İtirafları” kitabı mesnet gösterilerek Diyarbakır Barosu tarafından suç
duyurusunda bulunuldu. Bu kitabın nasıl mesnet kabul edildiğini merak ediyorum.
Abdülkerim Kırca gibi on binlerce değerli vatan evladını sakat bırakan ve şehit
eden kaç PKK’lı Eve Dönüş Yasası’ndan istifade etmiştir? BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Birgün… RECAİ BİRGÜN
(İzmir) – Sayın Bakanım, seçimden önce Sayın Başbakanımızın meydanlarda verdiği
bir zam sözü vardı. Emniyet teşkilatının hemen hemen
tamamı bizi bu konuda sıkıştırmakta. Bu zam verilecek mi, verilmeyecek mi diye
bir cevap beklemektedir. Ayrıca, normal
kamu görevlilerine göre yüzde 60 fazla mesai yapan polis teşkilatının mesai
ücretlerinde bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Yine, bir ilde emniyet
müdürü olarak görev yapan ve aynı görevi yürüten diğer kamu görevlileri
arasında bir il emniyet müdürünün bin YTL az maaş aldığını görüyoruz. Bu
adaletsizliği gidermeyi düşünüyor muyuz? BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Birgün. Sayın Işık… ALİM IŞIK (Kütahya)
– Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla,
Sayın İçişleri Bakanımıza soracağım iki sorum var. 1- İçişleri
Bakanlığı genel idare hizmetleri sınıfında istihdam edilen personel ile diğer
bakanlıklarda aynı seviyede çalışan personelin aldığı ücretler arasında ciddi
farklar bulunmaktadır. Bu farkların ortadan kaldırılması konusunda kısa vadede
netice verecek bir hazırlığınız var mıdır? 2- 1700 sayılı
Dahiliye Memurları Kanunu’nda yapılan düzenlemeyle birinci sınıf mülki idare
amirliği ihdas edilmiş ve vali atamalarında birinci sınıfa ayrılmış olmak bir
şart olarak getirilmiştir. Yeni atanan valilerimizin bu atamalarında birinci
sınıfa ayrılmada verilen notlar ve başarı ölçüleri ne derece dikkate
alınmıştır? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık? Sayın Ağyüz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sağlıkta özelleştirmeyi özendiren, şimdi göz, kulak, burun ve
boğaz doktoru bulamayan hastanelerinde ve bu toplantıya gelen Sağlık Bakanına
istirahat ve tedavi öneriyorum. Ayrıca da yeşil kart sorularımıza niye cevap
vermediğini bilmek istiyorum. Bunu da kendisine takdim edeceğim. Ayrıca, Emniyet
Genel Müdürlüğümüzün geçmiş yıllara ait suç istatistikleri İnternet
sayfasında yayınlanıyordu, şimdi niye yayınlanmıyor? Bu yıl yapılan
polis okulu sınavlarında kamuoyuna karşı bir şüphe vardır. Bunun için ne
yapılmıştır? Niye yapılmıyor? Bölgemde Kilis
Belediye Başkanı öldürüldü, Oğuzeli Belediye Başkanı öldürüldü. Oğuzeli
Belediye Başkanının faili meçhul. Kilis Belediye Başkanını öldüren fail kırmızı
bültenle aranmasına rağmen hâlen bulunamıyor. Bunun için özel bir çalışma, özel
bir grup kurulamaz mı? Ayrıca, 5510
sayılı Yasa’yla sağlık paralı hâle getirilirken, Sağlık Bakanımızın orada
“sağlığı özelleştirmedim” demesini ben anlamış değilim. Bunlara cevap
bekliyorum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ağyüz. Sayın Asil… BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Bakanım, sağlık kurumlarında röntgen ünitelerinde çalışan
personelin çalışma sürelerini uzatmanızla ilgili yakınmaları vardır. Bu
personelin radyoaktif etkilenmelerden korunması için çalışma saatlerinin
uluslararası normlara uygun hâle getirilmesi için bir düzenleme düşünüyor
musunuz? İkinci sorum: 4/B
statüsünde sözleşmeli çalışan sağlık personelinin eş durumu tayin haklarının
olmamasının yuvaların yıkılmasına neden olmaya başladığına şahit oluyoruz.
Sosyal yaraya dönüşmeye başlayan bu durumu düzeltme adına bir tedbir düşünüyor
musunuz? Bir sorum da
Sayın İçişleri Bakanıma var: Döneminizde 437 güvenlik görevlisi şehit edildi,
50 vatandaşımız katledildi. Sıfır terörle teslim aldığınız ülkeyi getirdiğiniz
durumu ifade ettiğimizde de sinirleniyorsunuz. Bunları söylemeyelim mi? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Asil. Sayın Paksoy... MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Her iki Bakanıma
da birer soru sormak istiyorum. Önce Sağlık Bakanıma sormak istiyorum: Kamu
Personel Sınavında, sıfır ile 35 puan alan sağlık çalışanı göreve atandı mı? 7
hekim kurayla atanmadan önce, noterden bir hafta önce o hekimlerin atandığı
yazılı basında çıktı. Objektif kriterlere uyuyor mu bu tayin şekli diye
soruyorum. Bir de İçişleri
Bakanımıza sormak istiyorum: Başta İstanbul olmak üzere, büyükşehirlerimizde
kapkaç, hırsızlık, gasp, terör ve asayişsizlik tırmanarak devam etmektedir.
Vatandaş canından, malından emin değil. Emniyet tedbirleri yeterli değil mi? Bu
tedbirlerin yeterli olmaması CMUK yasalarına mı bağlı? Ayrıca,
zamanınızda özel güvenlik teşkilatı 300 bine çıktı. Bunun sebepleri, acaba,
altyapısını oluşturmadan, Avrupa Birliğinin istediği ve bir gecede çıkarılan
yasalar mıdır? Bu konuda ne düşünüyorsunuz? BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Sayın Kaplan… HASİP KAPLAN (Şırnak) – Öncelikle, İçişleri Bakanlığına ve mensuplarına
Süryani rahip kaçırılması olayındaki başarılarından dolayı teşekkür etmek
istiyorum. Ne yazık ki Hrant Dink,
Malatya ve Trabzon’da bunu göremedik, ancak faillerin yargılanması konusunda
bir çaba var mı onu merak ediyorum. Bir de 5510
sayılı Yasa’yla sosyal güvenlik konusunda sağlık paralı hâle getiriliyor. Yeni
prim, ilave ücret, katkı payı, bıçak parası getir.” diyor. Dağıtılan
kitapçıkta, baktım, bir tek parasız konu var, o da sünnet olayı, sünnet
bedelinden para alınmayacak. Devlet baba kirve mi olacak bundan sonra? On iki
meslek örgütü, Türk Tabipler Birliği başta olmak üzere, buna şiddetle tepki
gösteriyor. Bu konuda ne yapılıyor? Bir de Şırnak İl Sağlık Müdürlüğünün istediği, açık bulunan uzman
sayısı 54, pratisyen sayısı 58. Kapalı sağlık ocaklarını söylüyorum: Özellikle Uludere, Andaç, Ortabağ, Uzungeçit, Ortaköy, Hilal sağlık
ocakları kapalı tamamen… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HASİP KAPLAN (Şırnak) – Birkaç ilçe daha vardı kapalı olan, onları da
söyleyecektim. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaptan. Sayın Sakık… SIRRI SAKIK (Muş)
– Teşekkür ediyorum Başkan. Ben de hemen
Sayın Sağlık Bakanıma sormak istiyorum. Çok güllük gülistanlık bir tablo
çizdiler. Oysa, her gün, mesela, seçim bölgemizden onlarca hasta Ankara’da.
Eğer hastaneler bu kadar iyiyse, insanlar 1.000 kilometrelik yolu keyfî olarak
mı geliyorlar? İkinci sorum da,
bölgede ambulanslarla nakil yapılan hastaların birçoğunun yaşamlarını
yitirdiğini, özellikle Ağrı, Muş, Bitlis bölgesinde. En son örneği de Orhan
Doğan, eski DEP milletvekili, Ağrı’da bir kalp krizi geçirmişti,
ambulanslardaki cihazların yetersizliğinden dolayı yaşamını yitirmişti. Bu
konuda ne yapılıyor? İçişleri
Bakanlığına da bir sorum olacak. Köye Dönüş Projesi’yle ilgili keyfî bir
pazarlık var. O komisyonlar böyle keyfî davranıyor ve ödemelerle ilgili neden
bu kadar gecikme var? Son olarak da
linç kültürüyle ilgili göstermiş olduğu duyarlılıktan dolayı Sayın Bakanıma
teşekkür ediyorum. Sağ olun. BAŞKAN – Teşekkür
ederim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, ben kaçıncı sıradayım. Ben en başta geldim Recai
Bey’le birlikte. Kendisi şahit burada. (AK Parti sıralarından gülüşmeler) BAŞKAN –
Arkadaşlar… KAMER GENÇ
(Tunceli) - Gülüyorsunuz utanacağınıza. Gülmeyin. Ne gülüyorsunuz! Recai Bey’le
beraber geldik. Böyle bir şey olmaz ya. BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ
(Tunceli) – Böyle güvenilmez bir insansın. Sana hiç güvenmiyorum. BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, buyurun. SÜLEYMAN NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sayın Sağlık Bakanımıza şu soruyu yöneltmek istiyorum:
Sağlık alanında çağ atlattığını söylediğiniz ülkemizin en batısında yer alan
bir ilden bahsetmek istiyorum, Isparta’dan. Isparta ilinde uzman hekim sayısı
183, pratisyen hekim sayısı 204’tür. İlçelerimizden Sütçüler, Uluborlu, Senirkent, Keçiborlu, Atabey,
Aksu ve Yenişarbademli’de uzman hekim
bulunmamaktadır. Uzman hekim bulunmayan ve yaklaşık 120 bin kişinin yaşadığı bu
ilçeleri ne zaman uzman hekim ya da hekimlerle
tanıştırmayı düşünüyorsunuz? BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Saygıdeğer
arkadaşlarım, bakınız, bir kısım arkadaşlarımız her şeye itiraz ederek söz hakkı
falan alamazlar. Burada görevli arkadaşlarımız var. Sırasıyla devam edip,
geliyoruz. Mesela, şu anda soru sorma sırası, bitti. İkinci sıradaydı itiraz
eden sayın milletvekilimiz, Sayın Genç. Biraz önce, soru sorma başlamadan önce
Sayın Sakık buraya gelip “Parmağının okumadığını”
ifade ederek bizim kâtip üyelerimize ve görevli olan arkadaşlarımıza “Çok zor
okuduğunu” ifade etti “Ben soru hakkımı başladığı zaman kullanmak istiyorum”
demiş ve getirmiş vermiştir. Bu olmuştur. Yoksa kimsenin hakkının haleldar edildiği
falan mümkün değildir. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, baştan, arkadaşların isimlerini açıklayın. BAŞKAN - Ha, şunu
da ifade etmek istiyorum: Eğer arkadaşlarımız sadece bir tek soru veya iki tek
soruyu yorum yapmadan sorsalar burada ekrana giren bütün arkadaşlarımızın soru
sorma hakkı devam eder. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bundan sonra açıklayın onları. Açıklayın… Soru sorma sırasını
açıklayın. BAŞKAN – Açıklama
istiyorsanız, buyurun: Sayın Necla Aras, Sayın Genç,
Sayın Uslu, Sayın Özçelik, Sayın Erbatur,
Sayın Yıldız, Sayın Köse, Sayın Öztrak. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Baştan, baştan, en baştan… BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, burada herkes vardır ve beş yıldır ben bu
görevi yapıyorum ve adaletli uyguladığıma da inanıyorum ve bu hususta hiçbir
arkadaşımıza da iltimas geçmem. (AK Parti
sıralarından alkışlar) KAMER GENÇ
(Tunceli) – Böyle bir şey olmaz ya! BAŞKAN - Biraz
önce dikkat ederseniz, muhalefet partisine mensup olan arkadaşlarımız dâhil
eğer bir önceki soru hakkını, konuşma hakkını kullanmamışsa diğerine ilave
ettim hiçbir şey söylemeden. Evet, teşekkür
ediyorum. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Milletvekilleri eşittir. Niye benim konuşmam sizi o kadar
çıldırtıyor? BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, saygıdeğer arkadaşlarım; şimdi sayın bakanlarımıza cevap için
mikrofonu açacağım, sayın bakanlarımız cevap verecekler. Buyurun Sayın
Bakanım. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Ağyüz, yeşil kart sorularına niçin cevap vermediğimi”
sordular, hemen cevap vereyim; çünkü vakit yoktu kürsüde. Başka söylediği
hususları… Hani, ortamı germekten bahsetti. Ben germemek için onlara cevap
vermeyeceğim. KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Olmuyor! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yani, sorduğunuz soruya cevap verirken daha da
gerilebilir ama... KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan,
olmuyor; eğer özür dilerseniz, çok makbule geçecek. BAŞKAN – Buyurun. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yeşil kartla ilgili olarak şunu ifade ediyorum… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sürekli kavga etmeye devam edin Sayın Bakanım! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yeşil kartla ilgili olarak… Değerli
arkadaşlarım bakın, bir şeyin gerçeğini bilmeden sağda solda konuşulanlara veya
bazılarının yazıp çizdiğine bakarak karar vermemek lazım. YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sizin göreviniz ders vermek değil beyefendi! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Türkiye'de iptal
edilmiş, özel olarak iptal edilmiş yeşil kart falan yok. Bu yaz mevsimine
kadar, ağustos ayına kadar yeşil kartlılarda güncellemeleri yapabilecek bir
elektronik sistem yoktu. Bir defa sisteme giren yeşil kartlı görünüyordu. Şimdi
ise… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Doğruyu söylemiyorsunuz Sayın Bakan, doğruyu
söylemiyorsunuz. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Kılıçdaroğlu, ben doğruyu söylüyorum, ama senin… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır, söylemiyorsun. Seçimlerden önce, elektronik
sistemleri, gidip orada görecektiniz. Seçimlerden önce... SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – …senin demokrasi
kültürün dinlemeyi maalesef mümkün kılmıyor. BAŞKAN –
Arkadaşlar… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet… SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Soru sordunuz,
cevabını alın canım! KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Eğer, siz, Bakan olarak görevi yapmazsanız, biz,
milletvekili olarak yapacağız. BAŞKAN –
Arkadaşlar, Sayın Bakanı dinleyelim, cevap versin. Buyurun Sayın
Bakanım. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakan… KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) - Çıkıp siz özür
dileyeceksiniz! MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – …soru da sormayacağız. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Biz doğru
söylemeyi de biliyoruz. Özür dileyecek birisi varsa sizsiniz. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, lütfen Genel Kurula cevap veriniz. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım,
yeşil kartla ilgili olarak mesele… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın bu azarlama üslubu devam ettiği sürece,
muhalefet partisi olarak, ne konuşuruz ne soru sorarız. Böyle bir üslup olmaz! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli
Başkanım, siz sormayabilirsiniz… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bundan böyle de cevabınızı beklemiyoruz. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Siz azarlayacaksınız, siz hakaret edeceksiniz, biz
cevap vermeyeceğiz; böyle şey olamaz, lütfen… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hayır… YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Karşınızda çocuk yok! KEMAL
KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, size oy veren Türk milleti de oy
vermeyenler Türk milleti değil mi? Size oy vermeyen… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan… BAŞKAN – Sayın
Şandır, Sayın Bakan cevap versin efendim. Buyurun. SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Sağlığın paralı
hâle getirildiği ile ilgili iddialar tamamen yersizdir. Türkiye'de öteden beri
ilaçta veya diğer bazı hizmetlerde… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sizi protesto ediyoruz! SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – …vatandaşların
katkıları alınmaktadır. Bundan sonra da tabii ki alınabilir. Herkes, AK Parti Hükûmetlerinin sağlıkta vatandaşın işini nasıl
kolaylaştırdığını biliyor, vatandaşı nasıl muayenehane köşelerinden kurtardığını
çok iyi biliyor. Yeni gelen yasa da bu mantık üzerine inşa edilmiştir. Sayın Hasip röntgen personelinin çalışma saatlerinden bahsetti.
Röntgen personelinin Avrupa normlarında çalışma saatleri, aldıkları şua
dozlarıyla alakalıdır. Türkiye'de beş saat çalışmaktaydılar, bunu sekiz saat
olarak belirlemeyi düşünüyoruz. Bu şekilde bir kanuni değişiklik de yaptık,
ancak kuşkusuz ki, onların gereksiz ve fazla şua almasını, röntgen almasını
önleyecek tedbirlerimiz de mevcut. 4/B’yle ilgili olarak, eş durumu hususunda yeni bir düzenleme
yapmayı düşünmüyoruz. 4/B tayinleri, vatandaşımızın personele ihtiyaç duyduğu
bölgede, bu ihtiyacı karşılamak üzere yapılmaktadır ve 4/B tayinlerine talip
olan değerli meslektaşlar, değerli sağlık çalışanları da bu şartları bilerek bu
kadrolara gelmektedirler. Dolayısıyla, o klasik, bildiğimiz 657’yle, vatandaşı,
ülkenin ihtiyaç görülen bölgelerinde mahrum etme düşüncesinde değiliz biz. Bir
şekilde, bir kapı bularak, devlete memur olup daha sonra da Doğu’dan,
Güneydoğu’dan, Orta Anadolu’dan, kırsaldan büyük şehirlere, sahil kesimlerine
memur transferi gibi bir uygulamayı sürdürmeye niyetimiz yok. Yani, 4/B’yle ilgili uygulamanın bir maksadı var, vatandaşa hizmet
vermektir ve bu maksat bugün yerine getirilmektedir. Sayın Paksoy’un sorduğu sorular çok eski konular ve defalarca
kamuoyunun huzurunda bunlara cevap verdik. Zamanında, bundan dört beş sene önce
yaptığımız bir yerleştirme sırasında, aslında düşük puanlı olup da yerleşenler,
o kendi tercih noktalarına tercih yapılmadığı için yerleşenlerdir. Yani, o
bölgelere daha yüksek puanlı birileri tercih yapmış da yerleştirilmemiş falan
değildir. Ayrıca, birtakım
hekimler için “Noterden belge falan alındı nereye gideceklerine
dair.” deniyor, böyle bir şey de hiç bugüne kadar olmamıştır. BAŞKAN – Sayın
Bakanım, isterseniz… SAĞLIK BAKANI
RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Ben Sayın Bakanıma bırakıyorum; geri kalan sorulara
yazılı olarak cevap vereceğiz. BAŞKAN – Yazılı
cevap vereceksiniz, evet. Buyurun Sayın
Bakanım. SIRRI SAKIK (Muş)
– Önemli sorular sorduk Sayın Bakan, niye cevap vermiyorsunuz? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sorulara şöyle,
mümkün olabilenlere kısa kısa, mümkün olmayanlara
yazılı olarak cevap vereceğiz. MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Soru soranlar dışarı çıktı. BAŞKAN – Sayın
Bakanı dinleyelim efendim. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Önce, polisimizin özlük haklarıyla ilgili hususlar daha
önce de dile getirildi, ben konuşmamda vakit kalmadığı için yer veremedim.
Polisimizin fedakârlığını, özverisini en çok biz biliyoruz ve onların ne kadar
büyük gayretle ve ne kadar yoğun bir mesaiyle çalıştığını biliyoruz. Geçen
hükümet dönemimizde, 59’uncu Hükûmet döneminde belli
bir iyileştirme yapıldı ama burada da ifade edildiği gibi, Başbakanımızın, Hükûmetimizin, hepimizin bu yönde tespiti var, kararımız
var, niyetimiz var. Bu konuda Hükûmet olarak biz
kararlıyız, farkındayız, sadece bunun zamanı ve süreci belirlenmemiş durumda,
bunu tekrar burada ifade etmiş olayım. Ama, şunu kabul etmiyorum: Sayın Özdemir, mesleğin içinden geliyor, tabii, önceki konuşmasında
ifade etti, işte “Arabalarım benzin parası bulamıyor” falan gibi ifadeler. Öyle
bir şey söz konusu olamaz, çok eskilerde kaldı onlar. Emniyet güçlerimizin teknolojisi
de yenileniyor. Bakın, dün ifade ettik trafikle ilgili; artık, tablet bilgisayarlarla
falan çalışacak, şimdi, önümüzdeki yıl hepsini yeniliyoruz. İki yüz tane dijital
yeni radar sistemi alıyoruz, tabii şu da demek bu: Daha çok denetim yapacağız.
Artık, yürüyen aracı da hiçbir yerde beklemeden daha iyi denetleyeceğiz. Yani
teknolojiyi de yeniliyoruz, imkânları da yeniliyoruz. Diğer bir soru,
bu mülki idare sınıfından gelenler için; doğrudur, yani birinci sınıf mülki idare
grubundan olması lazım. Mülki idare amirliğiyle ilgili olarak bu doğrudur, ama
valilerimizden bir tanesi -bu dönem atadığımız- mülki idarenin dışından, genel
idarede bir üst yöneticilikten, genel müdürlükten geliyor, sadece onun için geçerli
olmamıştı. İstatistik verilerimiz yıl sonunda yıllık olarak web sitemize de konacak,
ama suç istatistikleriyle ilgili bilgi isteyen milletvekillerimize
hemen gönderebiliriz. KEMAL KILIÇDAROĞLU
(İstanbul) – Sayın Bakan, erken olmasının bir sakıncası var mı? İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Ben, burada bir konu belki… Evet, Süryani rahiple ilgili
-bizim vatandaşımızdır, hepsi bizim vatandaşımız- çok ciddi bir çalışma yaptık
gece boyu ve zaten gece belirginleşmişti, hem jandarmamızla hem emniyetimizle
birlikte bizzat Emniyet Genel Müdürümüz, Jandarma Genel Komutanımız, hepimiz,
orada iyi bir çalışma yaptık. Bizim bu konularda
saklayacak hiçbir şeyimiz yok. Sorunun devamıydı. Benzeri her olayda İçişleri
Bakanlığı olarak daha şeffaf olacağız, şeffaflığa önem vereceğiz. Bakın, şu günlerde
basında falan yer alan hususlar var. Hepsinin biz farkındayız, değerlendirdik;
çoğu yanlış şeyler yazılıyor, polisimizin son günlerdeki tutumuyla ilgili haksız
eleştiriler var. (AK Parti sıralarından alkışlar) Malatya’yla ilgili yanlış bilgiler…
Çocuk oyuncağı tabancayla ilgili bugün gazetelerde bir haber… Çocuk oyuncağı tabanca
bunlar. Yani, hepsi de şu anda savcılığın elinde. Şundan emin olunuz:
Bakanlık olarak şeffaflığı artıracağız, yıl başından itibaren, 1 Ocaktan itibaren
basın sözcülüğü başlatıyoruz. Bütün güvenlik birimlerimizden gelen bilgiler
anında basınla paylaşılacak, vatandaşımızla paylaşılacak. Çetelerle ilgili,
uyuşturucuyla ilgili artık bütün rakamları vereceğiz, hiçbir gizli şey kalmayacak;
nerede, ne kadar, ne yapıldı, ne yakalandı, mücadele nasıl sürüyor vatandaşımız
bilsin. Okul güvenliğiyle
ilgili, eğitim güvenliğiyle ilgili… Bakın, okullar açıldı eylülün ortasında, bugüne
kadar hiçbirimizi üzen bir olay olmamıştır. Çünkü, biz açıkça ilan ettik; sivil
birim personelimizle, sivil unsurlarla çok yoğun denetleyeceğiz, okul çevresinde
çocuklarımızı zararlı alışkanlıklara davet edenlere fırsat verilmeyecek ve başarıyoruz,
çok da iyi gidiyor; sömestrde değerlendireceğiz. Sorulan sorular
herhâlde bu ama izin verirseniz, yarım dakika, terörden zarar görenlerin zararının
ödenmesi… Biliyorsunuz 2004 yılında bunun yasasını çıkardık. Şu ana kadar 281
bin başvuru oldu, bunun 101 bini değerlendirildi, bunlar için 390 milyon 718
bin 783 lira şu ana kadar ödendi. Değerlendirmeler niçin yavaş gidiyor? Aslında
takviye ettik o birimleri. Ben bölge toplantısına gittiğimde onu biraz daha vurguladım.
Ama, bunlar on yıl, on beş yıl, yirmi yıl öncesine ait başvurular, çoğu belgelenemiyor;
yıkılmış, arazilerin yapısı değişmiş, konutlar değişmiş; onun için de değerlendirmesi
gecikiyor. Bütün mesele budur. Hepinize tekrar
teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım. Saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım, şimdi sırasıyla sekizinci turda yer alan… KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum oylamada. BAŞKAN - …bütçelerin
bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım ve bu hususta bir karar yeter
sayısı talebi vardır, onu da arayacağım. Sağlık Bakanlığı
2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır. Bölümleri okutuyorum: 15- SAĞLIK BAKANLIĞI 1.–
Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 32.810.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 296.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 685.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 10.794.279.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 10.828.070.000 BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sağlık Bakanlığı
2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Sağlık Bakanlığı
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı A
– C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 7.966.724.272,09 - Toplam Harcama : 8.535.953.434,09 - Ödenek Dışı Harcama : 843.786.672,24 - İptal Edilen Ödenek : 274.540.366,70 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 100.654.952,27 BAŞKAN– (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sağlık Bakanlığı
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 40.19
- HUDUT VE SAHiLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.–
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 5.033.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 99.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.025.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 90.780.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 96.937.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelini okutuyorum: B – C E T V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Vergi
Gelirleri 85.500.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 721.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 05 Diğer
Gelirler 779.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 87.000.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 2.–
Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü
2006 Yılı Kesin Hesabı A
– C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 137.500.536,94 - Toplam Harcama : 92.897.738,36 - İptal Edilen Ödenek : 44.602.798,58 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 8.036.125,50 BAŞKAN– (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. (B) cetvelinin genel
toplamını okutuyorum: B
– C E T V E L İ Lira - Bütçe tahmini : 60.000.000,00 - Yılı tahsilatı : 84.837.971,63 BAŞKAN– (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler...
Kabul edilmiştir. Hudut ve Sahiller
Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. İçişleri Bakanlığı
2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 10-
İÇİŞLERİ BAKANLIĞI 1.–
İçişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 1.138.094.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 86.415.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 2.436.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 06 İskan
ve Toplum Refahı Hizmetleri 120.000.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir TOPLAM 1.346.945.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. İçişleri Bakanlığı
2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. İçişleri Bakanlığı
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
İçişleri Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: İçişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesabı A
– C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 1.107.893.983,00 - Toplam Harcama : 1.148.328.729,36 - Ödenek Dışı Harcama : 67.168.879,54 - İptal Edilen Ödenek : 26.734.133,18 BAŞKAN– (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. İçişleri Bakanlığı
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul
edilmiştir. Emniyet Genel Müdürlüğü
2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum:
10.82-
EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ 1.–
Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 01 Genel
Kamu Hizmetleri 153.382.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 02 Savunma
Hizmetleri 260.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 6.237.264.500 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 07 Sağlık
Hizmetleri 2.882.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir 09 Eğitim
Hizmetleri 202.674.500 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 6.596.463.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Emniyet Genel Müdürlüğü
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı A
– C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 4.875.778.103,65 - Toplam Harcama : 5.161.780.833,70 - Ödenek Dışı Harcama : 366.731.682,33 - İptal Edilen Ödenek : 80.695.955,02 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek 21.991.937,17 BAŞKAN– (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Emniyet Genel Müdürlüğü
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Jandarma Genel Komutanlığı
2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 10.81-
JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI 1.–
Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 3.128.378.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 3.128.378.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Jandarma Genel Komutanlığı
2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Jandarma Genel Komutanlığı
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
Jandarma Genel Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: Jandarma Genel Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı A
– C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 2.707.254.056,97 - Toplam Harcama : 2.629.821.703,80 - Ödenek Dışı Harcama : 98.089.371,15 - İptal Edilen Ödenek : 175.221.938,82 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 159.911.901,24 BAŞKAN– (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Jandarma Genel Komutanlığı
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Sahil Güvenlik Komutanlığı
2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Bölümleri okutuyorum: 10.83-
SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI 1.–
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi A – C E T V E L İ Kodu Açıklama (YTL) 03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 233.317.000 BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. TOPLAM 233.317.000 BAŞKAN– Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sahil Güvenlik Komutanlığı
2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir. Sahil Güvenlik Komutanlığı
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. 2.–
Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı BAŞKAN– (A) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum: Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi
Yönetim Kesin Hesabı A
– C E T V E L İ (YTL) - Genel Ödenek Toplamı : 155.337.326,10 - Toplam Harcama : 116.533.528,82 - Ödenek Dışı Harcama : 20.362,81 - İptal Edilen Ödenek : 38.824.160,09 - Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 33.170.993,39 BAŞKAN– (A) cetvelini
kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir. Sahil Güvenlik Komutanlığı
2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir. Saygıdeğer milletvekilleri,
böylece, sekizinci turda, Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü,
İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığının 2008 yılı bütçeleri
ile 2006 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir. Bakanlıklarımız için ve milletimiz için
hayırlar getirmesini diliyorum. Saygıdeğer milletvekilleri,
programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için, 9
Aralık 2007 Pazar günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum ve
sizlere hayırlı akşamlar diliyorum. Kapanma Saati: 21.06 |
|