DÖNEM: 23                                                     CİLT: 8                                               YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

33’üncü Birleşim

8 Aralık 2007 Cumartesi

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

 

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı: 57)

 

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58)

 

 

A) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim    Bütçesi

2.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim     Kesin Hesabı

E) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

H) SAĞLIK BAKANLIĞI

 

1.- Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

2.- Sağlık Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

I) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

 

1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) İÇİŞLERİ  BAKANLIĞI

 

1.- İçişleri Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

2.- İçişleri Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

J) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

 

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

 

K) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

 

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin   Hesabı

 

L) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

 

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

 

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin     Hesabı

 

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER

1.- 2007 yılı Haziran ayında yapılan 96’ncı Uluslararası Çalışma Konferansı’nda kabul edilen 188 sayılı Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Sözleşme ile 199 sayılı Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/243)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Ge­nel Ku­ru­lu sa­at 11.04’te açı­la­rak al­tı otu­rum yap­tı.

 

Ar­na­vut­luk Mec­lis Baş­ka­nı Jo­ze­fi­na To­pal­lı Ço­ba ve be­ra­be­rin­de­ki he­ye­tin ül­ke­mi­zi zi­ya­ret et­me­si­nin uy­gun bu­lun­du­ğu­na,

Slo­ven­ya Mec­li­si Dış İliş­ki­ler Ko­mis­yo­nu­nun va­ki da­ve­ti­ne is­ti­na­den, 11-14 Ara­lık 2007 ta­rih­le­ri ara­sın­da bu ül­ke­ye resmî zi­ya­ret­te bu­lu­na­cak olan TBMM Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu üye­le­rin­den olu­şan he­ye­ti be­lir­le­mek üze­re, si­ya­si par­ti grup­la­rın­ca bil­di­ri­len isim­le­re,

İliş­kin Baş­kan­lık tez­ke­re­le­ri Ge­nel Ku­ru­lun bil­gi­si­ne su­nul­du.

 

2008 Yı­lı Mer­ke­zi Yö­ne­tim Büt­çe Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/426) (S. Sayısı: 57),

 2006 Yı­lı Mer­ke­zi Yö­ne­tim Ke­sin He­sap Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı ile Mer­ke­zi Yö­ne­tim Büt­çe­si Kap­sa­mın­da­ki İda­re ve Ku­rum­la­rın 2006 Büt­çe Yı­lı Ke­sin He­sap Ta­sa­rı­sı­na Ait Ge­nel Uy­gun­luk Bil­di­ri­mi ve Eki Ra­por­la­rı­nın Su­nul­du­ğu­na Da­ir Sa­yış­tay Baş­kan­lı­ğı Tez­ke­re­si­ ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/267, 3/191) (S. Sa­yı­sı: 58) ,

Görüşmelerine devam edilerek;

Genç­lik ve Spor Ge­nel Mü­dür­lü­ğü,

Dev­let Per­so­nel Baş­kan­lı­ğı,

Baş­ba­kan­lık Yük­sek De­net­le­me Ku­ru­lu,

Tü­tün, Tü­tün Mamûlle­ri ve Al­kol­lü İçki­ler Pi­ya­sa­sı Dü­zen­le­me Ku­ru­mu,

Tür­ki­ye ve Or­ta-Do­ğu Am­me İda­re­si Ens­ti­tü­sü,

Ha­zi­ne Müs­te­şar­lı­ğı,

Ba­sın-Ya­yın ve En­for­mas­yon Ge­nel Mü­dür­lü­ğü,

Tür­ki­ye Bi­lim­sel ve Tek­no­lo­jik Araş­tır­ma Ku­ru­mu Baş­kan­lı­ğı,

Tür­ki­ye Bi­lim­ler Aka­de­mi­si Baş­kan­lı­ğı,

Ata­türk Kül­tür, Dil ve Ta­rih Yük­sek Ku­ru­mu Baş­kan­lı­ğı,

2008 Yı­lı Mer­ke­zi Yö­ne­tim Büt­çe­le­ri ve 2006 Yı­lı Mer­ke­zi Yö­ne­tim Ke­sin He­sap­la­rı ka­bul edil­di.

 

Tun­ce­li Mil­let­ve­ki­li Ka­mer Genç, Dev­let Ba­ka­nı ve Baş­ba­kan Yar­dım­cı­sı Ce­mil Çi­çe­k’­in,

Uşak Mil­let­ve­ki­li Os­man Coş­ku­noğ­lu, Dev­let Ba­ka­nı Meh­met Ay­dı­n’­ın,

Ko­nuş­ma­la­rın­da şahıs­la­rı­na sa­taş­tık­la­rı id­di­a­sıy­la bi­rer ko­nuş­ma yap­tı­lar.

 

Alı­nan ka­rar ge­re­ğin­ce, 8 Ara­lık 2007 Cu­mar­te­si gü­nü sa­at 11.00’de top­lan­mak üze­re, bir­le­şi­me 21.41’de son ve­ril­di.

Şük­ran Gül­dal MUM­CU

 

 

Baş­kan Ve­ki­li

 

 

 

Ha­run TÜ­FEK­Cİ

Ca­nan CAN­DE­MİR ÇE­LİK

 

Kon­ya

Bur­sa

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

No.: 48

II.- GELEN KÂĞITLAR

8 Aralık 2007 Cumartesi

Ra­por­

1.- Ka­lı­cı Or­ga­nik Kir­le­ti­ci­le­re İliş­kin Stok­holm Söz­leş­me­si­nin Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı ile Çev­re ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı Ra­por­la­rı (1/412) (S. Sa­yı­sı: 76) (Da­ğıt­ma ta­ri­hi: 8.12.2007) (GÜN­DE­ME)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

8 Aralık 2007 Cumartesi

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün iki tur görüşme yapacağız. Yedinci turda Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı, Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı bütçeleri yer almaktadır.

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı: 57) (x)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (x)

A) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

                                        

(x) 57, 58 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 04/12/2008 tarihli 29’uncu Birleşim Tutanağına eklidir.

F) SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

BAŞKAN – Komisyon yerinde.

Hükûmet yerinde.

Sayın milletvekilleri, 27/11/2007 tarihli 25’inci Birleşimde, bütçe görüşmelerinde soruların gerekçesiz olarak yerinden sorulması ve her tur için soru-cevap işleminin on beş dakikayla sınırlandırılması kararlaştırılmıştır. Buna göre, turda yer alan bütçelerle ilgili olarak soru sormak isteyen milletvekillerinin görüşmelerin bitimine kadar şifrelerini yazıp parmak izlerini tanıttıktan sonra ekrandaki söz isteme butonuna basmaları gerekmektedir. Mikrofonlarındaki kırmızı ışıklar yanıp sönmeye başlayan milletvekillerinin söz talepleri kabul edilmiş ve sıraya girmiş olacaktır.

Tur üzerindeki görüşmeler bittikten sonra, soru sahipleri ekrandaki sıraya göre sorularını yerlerinden soracaklardır. Soru sorma işlemi yedi buçuk dakika içinde tamamlanacaktır. Cevap işlemi için de yedi buçuk dakika süre verilecektir. Cevap işlemi yedi buçuk dakikadan önce bitirildiği takdirde geri kalan süre için sıradaki soru sahiplerine söz verilecektir.

Bilgilerinize sunulur.

Saygıdeğer arkadaşlarım, grupları adına veya şahısları adına konuşacak olan -hatip olan- milletvekili arkadaşlara, bütün arkadaşlarımızın yaptığı gibi, sadece bir dakika ek süre verilecektir. Bunun haricinde arkadaşlarımızın lütfen ek süre istememelerini istirham ediyorum. Eğer soru soracak olan arkadaşlar 7 kişi ve fazla olurlarsa, arkadaşlara, otomatik olarak cihazı ayarlayacağım, sadece bir dakika soru sorma fırsatı verilecektir bütün arkadaşlarımızın soru sorması için.

Yedinci turda grupları ve şahısları adına söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum:

Gruplar:

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu: Mehmet Ekici, Yozgat Milletvekili, on dört dakika; Süleyman Latif Yunusoğlu, Trabzon Milletvekili, on dakika; Şenol Bal, İzmir Milletvekili, on bir dakika.

AK Parti: İdris Güllüce, İstanbul Milletvekili; Cafer Tatlıbal, Kahramanmaraş Milletvekili; Gülşen Orhan, Van Milletvekili; Dilek Yüksel, Tokat Milletvekili; Eyüp Ayar, Kocaeli Milletvekili; Agâh Kafkas, Çorum Milletvekili; Fazilet Dağcı Çığlık, Erzurum Milletvekili. Beşer dakika.

Demokratik Toplum Partisi: Sevahir Bayındır, Şırnak Milletvekili, yirmi dakika; Gültan Kışanak, Diyarbakır Milletvekili, on beş dakika.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu: Sacid Yıldız, İstanbul Milletvekili, on bir dakika; Nevin Gaye Erbatur, Adana Milletvekili, on bir dakika; Cevdet Selvi, Kocaeli Milletvekili, on üç dakika.

Şahısları adına, lehinde, Ayşe Jale Ağırbaş, İstanbul Milletvekili; Orhan Erdem, Konya Milletvekili. Aleyhinde, Muharrem Varlı, Adana Milletvekili.

Sayın milletvekilleri, ilk söz, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Sayın Mehmet Ekici’ye aittir.

Sayın Ekici, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle, Genel Kurulu en derin saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Bakan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Bütçe ve Plan Komisyonunda yaptığı sunuş konuşmasında “Türkiye, 2003’ten bu yana, etkileyici bir büyüme gerçekleştirmiştir, ortalama yüzde 6-7 seviyelerinde bir ekonomik büyüme yakalamıştır.” diyerek ve devamla “İşsizlik sorununu  aşmak için, Hükûmetimiz, ekonomi politikasının temeline ekonomik büyümenin yanı sıra büyümenin istihdama yansımasını sağlayacak, istihdam odaklı büyümeyi koydu.” demektedir.

Tabii, Türkiye, muz cumhuriyeti değildir. Seksen yılı aşkın cumhuriyet, çok önemli sosyal ve ekonomik kazanımlar sağlamıştır. Bu gelişmelerde emeği geçen herkesi minnetle, ölenleri rahmetle anmadan geçemeyeceğim. Bugün, Türkiye, geldiği nokta itibarıyla, krizde iken bile büyüme sağlamayı becerebilen büyük bir ekonomik yapıya ve potansiyele sahiptir, ancak beş yıllık AKP iktidarları döneminde meydana gelen büyüme, sıcak parayla finanse edilen, ithalata ve tüketime dayalı sanal bir büyümedir. Büyüme parametreleri dikkatle incelenirse bu gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya çıkar. Dolayısıyla, iktidarınızda sağlanan büyüme, üretken istihdam meydana getiremez. Bu konuda, Maliye Bakanlığının bütçe sunuşunda yayımladığı ekonomik raporu incelemeniz, oradaki parametreleri görmeniz, yeterli fikir vermek bakımından önemlidir. Bu nedenle, mevcut bütçe yapısı ve Hükûmet performansını dikkate alırsanız yukarıda sözünü ettiğiniz istihdam odaklı büyüme, hayalcilikten başka bir anlam taşımaz.

2008 bütçemizde, hem reel hem de cari olarak yatırımların azaldığı gerçeği ortada iken “üretken istihdam” -bu kelimeyi özellikle seçiyorum- nasıl meydana getirilebilir! 2008 toplam kamu yatırım hedefi negatif ise, kamu altyapı yatırımını azaltırsanız, özel sektöre de yatırım ortamı hazırlanamamış ve istihdam sağlanamamış olur. Keza, bazı illerde uygulanan teşvik politikalarının, bazı illerimizi sıkıntıya soktuğu gerçeğini de göz önüne almanız gerekir. İthalat cazip olduğunda -ki “TL çok değerli, dikkat edin.” dediğimizde bozuluyorsunuz- ara malı ithalatı, içerideki fabrikaların kapanmasına ve istihdam kaybına neden olmaktadır.

Şimdi, muhterem Genel Kurula soruyorum: Nasıl, istihdam odaklı büyüme sağlayacaksınız? Bugün, yukarıda arz ettiğimiz nedenlerle, mevcut ekonomi yönetim anlayışı ile istihdam yaratıcı bir performans yakalanamaz. Anlamlı bir büyümeden ancak üretken istihdam sağladığı ölçüde söz edilebilir.

Sayın milletvekilleri, bir başka işsizlik türü de özelleştirmeyle gelen işsizliktir. Bu işsizlik türü, AKP dönemine özgü bir işsizlik türüdür. Bir yandan AKP Hükûmetleri istihdam yaratıcı büyümeden bahsederken, diğer yandan,  yaptıkları özelleştirme uygulamalarıyla işsizliği körüklemektedir. Bütün dünyada özelleştirmenin tek gayesi vardır: Özelleştirme bütçe açıklarını kapatmak için yapılmaz bütün dünyada; bütün dünyadaki gayesi, yüksek verimlilik ve tam istihdamı yakalamaktır. Ancak, Hükûmetiniz zamanında hem kamudan özel sektöre devrettikleri işyerlerinde işsizlik doğmasına neden olunmakta ve bu meydana getirdikleri yeni işsizlik durumundan da asla vicdan azabı duymamaktadırlar.

Rakamlara boğulan uzun sunumlarla 2002-2007 arasında ne kadar istihdam meydana getirildiği anlatılıyor bu kürsülerden. Ama, hangi söze inanacağımızı şaşırdık. Kabinenin en renkli üyelerinden Maliye Bakanı 25 Ekim Bütçe Plan sunum konuşmasında “Tarım dışı sektörlerde 2003 yılından itibaren 2 milyon 300 bin kişilik istihdam sağladık.” derken, aynı Bakan, 4 Aralık 2002, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bütçe sunuşunda -kitapçığın 13’üncü sayfasına bakın- “Hepinizin bildiği gibi de…” diyerek -neyi biliyorsak- 3 milyon kişinin istihdam edildiğinden bahsediyor. Yani, otuz dokuz günde, hokus pokus, 700 bin yeni istihdam! Böyle, rakamlara boğarak, rakamları dans ettirerek bir istihdam varlığı söz konusu bile edilemez.

Ama, sayın milletvekilleri, bu özelleştirme sonucu işlerinden olanların seslerine de artık kulak vermenin zamanı gelmiştir. Maalesef, Hükûmet bu konuda duyarsızdır. Bu duyarsızlıkla Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2, 5 ve 49’uncu maddeleri açıkça ihlal edilmektedir. 59’uncu Hükûmet tarafından çıkarılan 657’nin 4/C maddesiyle özelleştirilen iş yerlerindeki işçileri işe yerleştirerek bir çözüm aranmıştır, fakat bütün uygulamalarda karakteristik hâline gelen düşünmeden ve alelacele tavrınızla, Anayasa ve hukuka aykırılıklarla dolu bir kanunla işten çıkarılanlara ölümü gösterip sıtmaya razı ettiniz.

İşte, bu kanunla mağdur edilen insanları, bir mali yılda on ayı geçmeden istihdam edilmeye, on aylık maaşları tahsil derecelerine göre 460; 525; 575 YTL ödeyerek on iki aya böldüğünüzde asgari ücretin altında bir ücrete, bundan sonraki çalışma hayatlarında emeklilik tazminatı alamayacakları bir çalışma zeminine, statüleri belli olmadan idari yönden 657, sosyal güvenlik yönünden 506 sayılı Kanun’a tabi, ancak bunların haklarından faydalanamayan bir çalışma grubuna, çalışan herkesin örgütlenme hakkı Anayasa teminatı altında olmasına rağmen, sendikalara üye olmayan çağdaş esirler hâline getirdiniz.

Bu arada, en büyük aşkınız hâline gelen Avrupa Birliğinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne, Avrupa Sosyal Şartı’na, Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ne, ILO ve Avrupa Konseyi sözleşmeleriyle Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na toptan aykırı bir tutum içerisindesiniz.

Bu çarpık durum derhâl düzeltilmelidir ve bu konuda yapacağınız ve yukarıda saydığım aksaklıkları giderecek her türlü yapıcı çalışmalarda Milliyetçi Hareket Partisi olarak her zaman destek ve katkı vermeye hazır olduğumuzu beyan etmek isterim. Ancak, bütün iyi niyetimize rağmen çarpık özelleştirme mantığınızın devam edeceği de görülmektedir.

Çok yakında Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi gündemdedir, Tekel fabrikalarının özelleştirilmesi gündemdedir, limanlar gibi özelleştirmeler sıradadır. Korkarım Yozgat Bira Fabrikası işçilerinin uğradığı akıbet, Şeker ve Tekel işçilerini de beklemektedir. Yozgat Bira Fabrikası, kanununda, sözleşmesinde beş yıl çalıştırmak mecburiyeti olduğu hâlde, özelleştirme sonucu kapatılmış bir fabrikadır. Aynı akıbeti, sosyal amaçlı kurulan Şeker Fabrikaları beklemektedir. Bugün Tekel işçileri elleri yüreğinde özelleştirme sonucunu beklemektedirler.

Sayın Bakan, değerli AKP milletvekilleri; amacımız sadece muhalefet yapmaktan ibaret değildir. Gelin, hep birlikte bu çarpık istihdam politikasına son verelim. İşsizliği, yoksulluk yaratarak çözme yaklaşımı doğru bir yaklaşım da değildir. Gelin, hep birlikte “Askerliğimi bitirdikten sonra yirmi iki yaşımda devletimize güvenerek, devlet kapısına işe girdik. Ama, bu güvendiğimiz devletimiz, kırk yaşında bizi kapı önüne koydu. Bu yaştan sonra özel sektörde de iş bulamıyorum.” diyen Elazığlı özelleştirme mağdurlarının sesine hep birlikte kulak verelim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir başka sıkıntılı iş de Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığıdır. Acelecilik ve “ben yaptım, oldu” mantığı bu kuruluşun meydana getirilmesinde de ortaya çıkmıştır. 16/5/2006 tarih ve 5502 sayılı Yasa’yla SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı birleştirilmiştir ve Sosyal Güvenlik Kurumu 24/11/2006 tarihinde Birinci Olağan Genel Kuruluyla fiilen çalışmaya başlamıştır.

Geçmişi çok eskilere dayanan, kendilerine göre kültürleri oluşan bu kurumları tek çatı altında sıkıntısız toplamak, “ben yaptım, oldu” mantığıyla elbette mümkün değildir. Oysa, böyle alelacele birleştirme yerine, yasa çıkaranlar önlerini görebilme adına en azından pilot bir uygulama yapabilseydi, ihtiyaçları, aksamaları, sunulacak hizmetlerin kalitesini, hizmet sunumunu gerçekleştiren kurum çalışanlarının performanslarını pilot uygulamayla izleyebilir, buna göre birleşme daha sağlıklı gerçekleşebilirdi. Yasa’nın çıkışından bir yıl sekiz ay geçmesine rağmen, bırakın taşrayı, Ankara’da genel müdürlükler bazında bile birleşme sağlanamadı, ki bu gidişle personel ve altyapı eksiklikleri de dikkate alınırsa fiilen birleşmenin daha uzun zaman alacağı aşikârdır.

Sayın milletvekilleri, Sosyal Güvenlik Kurumuna başkan ve başkan yardımcısı her nedense dayanmamaktadır. Önce görev veriliyor, biraz deneyim ve tecrübe kazanıyorlar, tam işe başlamak üzereyken  görevden alınıyorlar. Sosyal güvenliğin içinden gelen, Kurumun yapısını bilen, bu konuda tecrübe sahibi olan, kurumların aktüer hesaplarına vâkıf olanları değerlendirmek yerine sosyal güvenlikle hiç alakası olmayan ve tecrübesi bulunmayan Hazine, DPT, Maliye gibi alakasız kurumlardan muhtemelen AKP yandaşı insanları kurum yöneticiliğine atıyorsunuz. Polis Akademisi mezunu bir dostumuzu başkan yardımcısı olarak atamanız Kurum çevrelerinde "AKP iç güvenlik işleriyle sosyal güvenlik işlerini birbirine karıştırmış" esprisine neden oluyor. (MHP sıralarından alkışlar) Yine, Artvin Yusufelili olmanın avantajları konuşuluyor, AKP milletvekili adaylarını atama yapılıyor.

Şimdi burada Sayın Bakanımı Genel Kurul huzurunda ikaz ediyorum. Kurumun satın almış olduğu sağlık bedelleri ödemesinde sıkıntı vardır, daha doğrusu şaibe vardır, lütfen dikkatli olun. Devredilen SSK Diyarbakır Sağlık İşleri İl Müdürlüğü ödemelerinde şaibe vardır. Antalya Sağlık İşleri İl Müdürlüğünde aynı konuda  sıkıntılar vardır. Sağlık hizmeti sunucuları ile siyasetçi, bürokrat işbirliği ayyuka çıkmıştır. Bu konuda kararlılık gösteren hekim ve eczacılar cezalandırılıp sürgün edilmiştir. Mesela, bir ünitedeki hekimlerin tamamı Ankara'ya alınmıştır ve hâlen yerlerine iade edilmemiştir. Bir yerlerden destek alan bazı yöneticiler soruşturmayla suçlulukları çıkınca istifa ediyorlar. Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Yönetmeliği Kurumda büyük huzursuzluğa neden oluyor. Yönetmelik'in 25'inci maddesinin (b) fıkrasıyla sınava tabi olmadan diğer kuruluşlardan Kuruma geçişlerin önü açılmaktadır. Bu bir kadro çalışması izlenimi vermektedir.

Şimdi, Sayın Bakana soruyorum: 2007 yılında şef olmuş, ismi bizce malum bir şahsı ASKİ’ye gönderdikten sonra tekrar Kuruma alacak mısınız? Bu şekilde gönderilen şahısları tekrar Kuruma alacak mısınız? Emin olun, bu şahısları takip ediyoruz.

Yine, yöneticilerin siyasal ayrımcılık ve sendikal ayrımcılık yapmamaları konusunda ve İstanbul iline tanınan ek ödemelerin Ankara, İzmir gibi büyük şehirlere tanınmasında yarar görüyoruz.

Sayın milletvekilleri, vaktim tamamlanmak üzere, son önerilerimi yapıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ekici, bir dakikalık süre içinde konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET EKİCİ (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sosyal güvenliğin temeli olan sistemlerden sosyal hizmetler ve sosyal yardımlar mutlaka AKP kriterleriyle değil, bilimin ışığında, ülke gerçekleri dikkate alınarak yapılandırılmalıdır. Sosyal sigorta sistemi, primli sistem olarak devam etmelidir. Primli sistem içerisinde nimet-külfet dengesinde çok önemli yeri olan yaşama süresini belirlemek maksadıyla ülkemize ait yaşam tabloları oluşturulmalıdır. Uzun vadeli sigorta branşları ile kısa vadeli sigorta branşları mutlaka ayrı olarak ele alınmalı ve bunların finansmanı ayrı sağlanmalıdır. Enflasyon ve kalkınma hızı, prim ve aylıkların tespitinde belirleyici olmalıdır ve siyaset elbette kurumları yönetecektir ama siyaset kurumların içinden elini çekmelidir.

Bütçemizin milletimize hayırlara vesile olması dileğiyle, Sayın Genel Kurulu en yüksek duygularımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ekici.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu.

Sayın Yunusoğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika Sayın Yunusoğlu.

MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile Özürlüler İdaresi Başkanlığı bütçeleri üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Yurtlarımızda korunmaya muhtaç kimsesiz çocuklarımız kalmaktadır. Devlet, devletin kurumu olan Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bu çocuklarımızın hamisidir. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı yurtlarda ve özel yurtlarda kalan çocuklarımızla ilgili son dönemlerde gündeme gelen haberler, okuduklarımız, gördüklerimiz yüreğimizi sızlatmaktadır. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bağlı çocuk yuvalarında, Malatya’da, Erzincan’da, İstanbul’da ve Adana’da yaşanan olayları, hepimiz, acı içerisinde, gazetelerden okuduk, televizyonlardan gördük. Medyanın ortaya çıkardığı bu hadiselerden sonra, umarım, Sayın Bakan, bir daha bu vahşet görüntülerin yaşanmaması için gerekli tedbirleri almıştır.

Bu yurtlarımızda kalan çocuklara ”öteki çocuk” muamelesi yapmak ne cumhuriyete ne de sosyal devlete yakışmaz. Bu sebeple, yurtlarımızda barındırdığımız çocuklarımızı, kendi evlatlarımız gibi görüp, ailelerinden kopuk olmalarının eksikliğini hissetmemelerini sağlamalıyız. Ancak bu şekilde, çocuklarımızın psikolojik tahribatının önüne geçebilir, topluma kazandırabiliriz.

Bunu başarabilmek için, bu kurumlar kadrolaşma alanı olarak görülmemeli, çocuklarımıza aile ortamını hazırlayabilecek, çocuk psikolojisinden, çocuk gelişiminden anlayan, kendi çocuğuna gösterdiği ilgiyi, şefkati yuvalardaki çocuklarımızdan esirgemeyecek kişiler yönetici olarak atanmalıdır. Çocuklara sevgi göstermeyen, onlardan şefkati esirgeyen kamu yöneticilerinin yüreğinde çocuk sevgisi olmadıktan sonra ne çıkarılan kanunlar işe yarar ne de açılan sevgi evleri.

Bakanlığımız, çocukları korumak, çocukları şiddetten uzak tutmak yönünde tutarlı, ciddi ve gerçekçi bir politika oluşturmalıdır.

Sayın Bakanımız, “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.” sözünün idraki içinde, çocuklarımıza karşı devletin şefkatli kollarını temsil eden bir konumda olmalıdır. Özellikle sosyal hizmet kuruluşlarında çalışan idarecilerin siyasi ihtiraslara kurban edilmemesi, “hizmet alımı” adı altında yapılan personel alımlarının siyasi tercihler doğrultusunda değil, kuruluş idarecilerinin tespit edeceği vasıflar ve eğitim düzeyleri doğrultusunda alınması sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, çocuklarımızın suça, sokağa itilmeleri, madde bağımlılığına yönelmeleri de önlenmelidir. Bu görev, bugün bütçelerini görüştüğümüz kurumlarımızındır. Ancak üzülerek söylemeliyim ki, bırakın sokaktaki çocuğu, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun yurtlarında, yuvalarında kalan çocuklarımızı bile koruyamıyoruz. Sayın Bakanımızın da beyanlarında belirttiği gibi, yurtlardan kaçan çocukların bazı art niyetli kişiler tarafından onların tesiri altında kalarak gayrimeşru işlerde kullanılması kesinlikle önlenmelidir.

Çocuklarda ve gençlerde artan şiddet eğilimi ile okullarda meydana gelen olayların araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla 14/12/2006 tarihinde kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun Raporu “Ülkemizde çocuk ve gençler arasında şiddetin bir toplumsal sorun hâline geldiği görülmektedir.” tespitini yapmıştır. Bakanlık olarak Komisyonun bu tespitine karşı hangi tedbirlerin alındığını merak ediyorum.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesindeki aksaklıkların giderilmesi için, hem personele hem de çocuklara yönelik önerilerimizi dikkatlerine sunmak istiyorum: Farklı ücret politikaları, sözleşmeli ve ayrıcalıklı personelin istihdam edilmesi iş barışını olumsuz etkilemekte ve sosyal hizmetlerden kaçışı ya da rehabilitasyon merkezlerine yoğunlaşmayı teşvik etmektedir. Gerek kuruluşlar arasında gerekse kuruluşlar bünyesindeki tüm farklı ücret ödemelerinin kaldırılarak sosyal hizmetlerde çalışan personelin iş güçlüğü, yıpranma payı dikkate alınarak makul bir sosyal hizmet tazminatı, sınıf gözetmeksizin, tüm personele derecesi dikkate alınarak ödenmeli ve mutlaka katsayıya bağlanmalıdır. Sosyal hizmet çalışanlarının iş güçlüğü dikkate alınarak emeklilik süreleri tekrar gözden geçirilmelidir. Dinî bayram günlerinde personelin motivasyonunu ve performansını artırmak için yılda iki defa “sosyal hizmet ikramiyesi” adı altında bir ücret verilmeli ve her yıl bu oran enflasyon oranında artırılmalıdır. Sosyal hizmet çalışanlarının yıllık izinlerinde, sosyal hizmet        bünyesindeki iş güçlüğü ve yıpranmaları göz önüne alınarak, Genel Müdürlüğün anlaşmaya varacağı turizm merkezlerindeki sosyal tesislerde ücretsiz tatil yapmalarına zemin hazırlanmalıdır.

Sosyal hizmetler bünyesinde bakılıp topluma kazandırılmaya çalışılan çocuklarımız aile ortamında olduğu gibi millî ve manevi değerlerle yetiştirilemedikleri, her öğretmene göre farklı eğitim ve farklı kişilik karakteriyle hazırlandıkları, değişen öğretmenlere göre farklı karakterler ve eğitim anlayışları arasında sıkışan çocuk ve gençlerin, maalesef, kişilik bozukluklarıyla yüz yüze geldikleri sonucunu doğurmaktadır. Ayrıca, evlat edindirme hizmetleri yanlış uygulamalar sebebiyle amacından saptığı ya da amacına ulaşamadığı gözlenmektedir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğünde bir eğitim ve araştırma şubesi kurularak çocuk ve gençlerin millî ve manevi değerler çerçevesinde yetiştirilip topluma sağlıklı bireyler olarak kazandırılmasına yönelik programlar hazırlanarak uygulattırılması, dolayısıyla, çocukların vatanına ve milletine karşı sağlıklı birey olarak yetiştirilmesi, kültürel mirasımızı tanımak,  tarihî olaylara tanıklık yapmak ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurulmasına kadar geçen aşamaları öğrenmek amacıyla tüm kuruluşlara yönelik programlar hazırlanarak millî ve dinî mekânların gruplar hâlinde ziyaret edilmesi sağlanmalıdır.

İşçi çocuklarla okul çocuklarının mutlaka ayrı ayrı kuruluşlarda istihdam edilmesi, dolayısıyla, okula giden çocukların işçi grubu çocukların aldıkları maaşlara özenerek okulu bırakmaları engellenmelidir.

Evlat edindirme hizmetlerinin bazı illerde beş altı yıla kadar sürdüğü ve bu bekleyiş ailelerin konsantrasyonunu ve motivasyonunu olumsuz etkilediği göz önüne alınarak bu işlemlere aciliyet kazandırılması sağlanmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de özürlülerle ilgili çalışmalar 1889 yılında başlamıştır. O tarihte İstanbul’da açılan Sağırlar İlkokulu bu alanda ülkemizde yapılan ilktir. O günden bugüne tam yüz on sekiz yıl geçmiş. Özürlülerin sorunlarının çözümünde bir türlü istenilen düzeye ulaşamadık. Elbette ki bu zaman diliminde birçok şey yapıldı, yasalar çıkarıldı, yönetmelikler yayınlandı, ama yapılanlar sorunu ortadan kaldırmaya yönelik olmadı, sorunu çözmeye yetmedi. Günü kurtarma üzerine kurulan politikalar, geçici çözümlerle içinden çıkılmayan sorunlarla karşı karşıya kaldık. Kısacası, özürlüler karşısında özürlü bir kamu yönetimi olmayı başardık.

Bir defa biz, ülkemizde kaç özürlü yurttaşımız var, onu bile tespit edebilmiş değiliz. Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayınlanan raporda, Türkiye’de özürlü sayısı 7,5 milyon, ancak Hükûmet tarafından Meclise sunulan kanun gerekçesinde 8,5 milyon özürlümüzün olduğu söylenmektedir. 2005 yılında çıkarılan 5378 sayılı Özürlüler Kanunu Hükûmet tarafından bir devrim olarak takdim edilmektedir. Ancak, bu Kanun’un 3’üncü maddesi “Büyükşehir belediyeleri ve belediyeler şehir içinde kendilerince sunulan ya da denetiminde olan toplu taşıma hizmetlerinin özürlülerin erişilebilirliğine uygun olması için gereken tedbirleri alır, mevcut özel ve kamu toplu taşıma araçları bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren yedi yıl içinde özürlüler için erişilebilir duruma getirir.” demektedir. Devrim olarak sunulan bu Kanun, özürlülerimize “yedi yıl bekleyin” diyecek kadar özürlüdür. (MHP sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Devamla) – Özürlüler için son on yılda ülkemizde yapılan en önemli işler, yasalardaki bazı olumlu düzenlemelerdir. Günlük hayatta ise özürlüler için pek bir şeyin değiştiğini söyleyemeyiz. Ülkemizde özürlü yurttaşlarımız fiziki, mimari engellerle evlerine âdeta hapsolunmaktadır. Sadece özürlü çalıştırma kotasıyla sınırlı olarak çalıştırılabilmektedirler. Esasen, özürleri sebebiyle asgari bir eğitim seviyesinin ötesine ulaşamadıkları için bir iş bulmaları da güçleşmektedir.

Çağdaş devlet, yurttaşlarının bugününü ve yarınını güvenceye almakla sorumludur. Ülkemizde her insan risk altındadır. Türkiye, özürlü olmanın sebeplerini ortadan kaldırmayı ya da en aza indirmeyi maalesef başaramamıştır. Özellikle trafik kazalarında her yıl binlerce özürlü insan bulunmakta, 17 Ağustos depremi ise 100 binden fazla insanımızın özürlü olarak hayatlarını sürdürmelerine sebep olmaktadır.

Sayın milletvekilleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Devamla) – …özürlülerle ilgili dile getirilmesi gereken diğer bir husus da vergi indirimidir. Bu konuda da Bakanlığımızın yapması gereken birçok işlerin bulunduğuna inanıyorum.

Bütçenin kimsesiz çocuklarımıza ve özürlülerimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yunusoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına üçüncü konuşmacı İzmir Milletvekili Şenol Bal.

Sayın Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ile Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Gurubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisi ve sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, kadınlara iç hukuk düzenlemeleri, dini, tarihî ve uluslararası referanslarla ne kadar hak tanınırsa tanınsın sorun daha çok kültürel dejenerasyon sonucu oluşan alışkanlıklar ve ezberlerle alakalıdır. Evet, günümüzde siyasette, sanatta, çalışma hayatının her alanında başarılı olmuş kadınlarımız vardır. Ancak, değişen toplumsal yapıda kadının layık olduğu konuma ulaşması için gerekli imkân, bilgi, beceri ve fırsat eşitliğini büyük bir kesim kadınımız elde edememiştir. Kadınlara yasal çerçevede tanınan haklar sosyal, ekonomik ve kültürel hayatta kendini gerçekleştirme fırsatıyla desteklenmedikçe anlamlı olmamaktadır.

Türk kadınının layık olduğu konuma ve haklara kavuşma isteğinin en büyük dayanağı tarihî miras olan kadın değerlerimizdir. Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk kadınına o günkü ortam ve şartlarda verdiği hakları, şuuru ve ilkeleri maalesef toplumca iyi değerlendiremedik ve ilerletemedik. Atatürk’ümüzün vasiyetine rağmen, ülkemizde büyük bir kesim kadın, sosyal, ekonomik ve siyasi hayatın dışına itilmiştir. Böylece, ülkenin geleceğine pranga vurulmuştur ve gelecek nesillere de haksızlık yapılmıştır.

Bugün, kadın hakları konusunda uluslararası kuruluşların, Avrupa Birliğinin, Birleşmiş Milletlerin ve ABD’nin yaptırımları ve söylemlerinden medet umar hâle geldik. Uluslararası platformlarda sunulan ve kadınlarımızın çözülemeyen sorunlarını ifade eden raporların Türkiye’yi geri kalmış ülkeler pozisyonuna düşürmesi, Atatürk Türkiyesi için hepimizi düşündürmelidir. Altına imza attığımız Birleşmiş Milletlerin Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) için bugünlerde hazırlanmakta olan ülke raporunda taahhütlerimizi yerine getirip getirmediğimizi anlatmak için çırpınışlarımız gerçekten çok üzücü.

Sayın milletvekilleri, ülkemizde bilhassa AKP İktidarları döneminde millî ve manevi değerlerimiz istismar edilip siyasete alet edilmiştir. Başta siyaset kurumu olmak üzere, toplumun ekonomik, kültürel, sosyal, ilmî ve idarî birçok alanında yozlaşma kültürünün artarak devam ettiği günleri yaşıyoruz. Bu durum, işsizlik ve gelir dağılımı adaletsizliği gibi sosyoekonomik sorunlarla birlikte toplumda güven bunalımına, kaygı, korku ve umutsuzluğa yol açıyor. Eğitim sistemindeki çarpıklıklar, hukuk sistemimizdeki belirsizlik ve boşluklar ile demokrasi kültürünün yeterince yerleşmemiş olması da bozulma için uygun ortamı hazırlıyor. Millî kaynaklarımızın fütursuzca talan edildiği, iç ve dış borç yekûnunun her geçen gün arttığı, yolsuzluklardan ve yozlaşmalardan bir türlü kurtulamayan 22 milyondan fazla insanın yoksulluk sınırı altında yaşadığı, güvenlik sorununun giderek arttığı ülkemizde sanayideki, tarımdaki sıkıntılardan, işsizlikten ve gelir dağılımındaki adaletsizlikten tabii ki en fazla etkilenen kesim kadınlar ve çocuklardır. Her konuda olduğu gibi kadınlar ile ilgili ulusal veya uluslararası birçok belgenin imzalanmış olması veya girmek için çırpındığınız, taviz üzerine taviz verdiğiniz ama giremediğimiz ve hatta asla giremeyeceğimiz Avrupa Birliği için anlaşma hükümlerine yasalarda yer vermiş olmanız kadın problemlerini çözmüyor. En iyimser bakışla, 5 kadından 1’nin okuryazar olmadığı, okuryazar olanlardan her 5 kadından 1’inin diplomasız olduğu, hâlen okullaşma oranının tüm taahhütlere rağmen yüzde 100’e ulaşmadığı, kadınların istihdama katılım oranlarının her yıl düşerek yüzde 22’lere gerilediği, tarımda çalışan her 100 kadından 99’unun sosyal güvenceden yoksun bırakıldığı, ülke ölçeğinde yüzde 52’lere varan kayıt dışılığın yüzde 70’ini kadınların teşkil ettiği bu sosyal ve ekonomik yapıda kadının konumunu nasıl değerlendireceğiz?

Ülkemizin temel problemlerini çözmeden, topluma yeniden millî bir ruh vermeden, sırça köşklerde ve lüks otel salonlarında toplantılar düzenleyerek, bir kısım dış bağlantılı kadın kuruluşunun sözde durum raporlarıyla kadınlarımızın sorunlarına çare bulamazsınız, kadınımızın statüsünü yükseltemezsiniz.

Sayın milletvekilleri, kadının sorunları azmış gibi, üstüne üstlük bu sorunlar siyasete de alet edilip içinden çıkılmaz bir hâle dönüşmektedir. Kadın sorunları masumane bir şekilde ortaya konulup, ustaca, etnik ve ideolojik bölücülük adına kullanılmaktadır. Zaman zaman uluslararası platformlarda bir kısım kadın kuruluşumuz da bu etnik ve ideolojik bölücülüğe farkında olmadan alet olmaktadır.

Yeri gelmişken, Sayın Başbakan da olur olmaz zaman ve mekânlarda, yerli yersiz, toplumumuzun otuz altı etnik gruptan müteşekkil olduğunu söyleyerek bu etnik ayrımcılığa ortam hazırlamakta, âdeta destek ve prim vermektedir. (MHP sıralarından alkışlar)

Şimdi soruyorum: Sayın Başbakan, bunu bilerek mi yapıyorsunuz, yoksa ne yaptığınızın farkında mı değilsiniz? Buradan ilan ediyorum: Bu düşüncelerinizi şiddetle reddediyoruz ve kınıyoruz. Bir şeyin bilinmesini istiyoruz: Bu milletin adı “Türk milleti”dir. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü kadınımızın statüsünü yükseltebilecek kadın sivil toplum kuruluşlarına destek olmalıdır. Ulusal kaynakları harekete geçirmeli, fon yaratmalıdır. Aynı zamanda, ülkenin sosyal yapısının çökmesini istemiyorsa özel sektör de elini taşın altına koymalıdır. Yine, Genel Müdürlüğün, gönüllü kadın kuruluşlarının doğru ve uygun görülen uluslararası kaynakları kullanabilmesini sağlayıcı etkin bir aracılık mekanizmasını oluşturması gerekir, yoksa gönüllü kadın kuruluşlarını, neye hizmet ettiği bizce malum uluslararası kuruluşların,   Soros’un, NDI’ların, yabancı ülke büyükelçiliklerinin fonlarıyla onların kontrollerine bırakır ve istenilen doğrultudaki projelerle bu ülkenin geleceğine ipotek konulmasına yardımcı olursunuz, tabii sizin için önemliyse.

Sayın milletvekilleri, AKP, iktidar olduğu günlerden beri, aile merkezli politikalara öncelik vereceğini ifade etmektedir, ama aile kurumu en fazla bu dönemde yıpranmış ve işlevlerini yerine getiremez hâle gelmiştir. Kültürel ve sosyoekonomik hatta siyasal sorunların doğrudan etkilediği kurumların başında, toplumun temelini oluşturan ve insani değerlerin en sağlam yaşatıcısı olan aile kurumu gelmektedir ve bu bütçe rakamlarınız, Hükûmetin aile ve kadın sorununu ne kadar sahiplendiğini ve ne kadar ciddiye aldığını somut bir şekilde ifade ediyor. Ülkemizin içinde bulunduğu bu durumda sosyal patlama yaşanmıyorsa, bunun nedeni toplumsal ve kültürel yapımızdır. Şükretme geleneği ve özellikle aile dayanışması, sosyal patlamayı engellemektedir, ancak bu, toplumsal yapımızın her zaman sosyal riskleri ve tehlikeyi frenleyeceği anlamına gelmez.

Aile içi şiddetin ve boşanma oranlarının her yıl giderek artmasının en önemli nedeni ekonomik sıkıntılar ve yoksulluktur. İktidar olarak şöyle diyebilirsiniz: Biz, yoksul ailelere öncelikle yardım ediyoruz. Peki, kaç kişiye ulaşabiliyorsunuz ki? Ulaşsanız da çalışma ve üretme kültürüyle beslenmeyen insanların, sürekli iyi niyet ya da oya tahvili istenen maksatlı yardım almalarının sosyolojik yeni sorunları ortaya çıkaracağını bilmiyor musunuz? Aile içi şiddet, ülkemizin önemli sorunlarından biri. Kadına ve çocuklara yönelik fiziksel ve sözlü şiddet, medyadan takip ettiğimiz kadarıyla, giderek artıyor. Dikkatimizi çeken bir konu da resmî kaynakların bu konuda kapsamlı bir araştırmasının olmamasıdır. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün 2007 yayınlarında resmî veriler 1994 yılı araştırmalarından alıntıdır.

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, toplumda yaşanan sosyal sorunların tespiti ve çözüm önerileri geliştirmek gibi bir misyona sahiptir ama bu misyonu yerine getirebilecek bir donanım ve yetkiyle kurulmamıştır. Sosyal sorunların giderek çığ gibi büyüdüğü, yazılı ve görsel basından her geçen gün dramatik aile haberlerinin duyulduğu, sosyal çözülmeye ilişkin onlarca olayın yaşandığı, boşanmaların hızla artış göstermesine karşılık evlenmelerin azaldığı, tek ebeveynli aile sayısının fazlalaştığı, suç türlerinin ve işlenen suç sayısının sürekli arttığı, gençlerde ciddi kimlik ve psikolojik sorunların boy gösterdiği bir ortamda Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü kendisinden beklenen sorumlulukları yerine getirememektedir. Bu kuruluşumuz tarafından yeterli olmasa da geliştirmeye çalıştığı çözüm önerilerinin ne kamu kurumları ne yerel yönetimler için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ŞENOL BAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

…ne medya ne de gönüllü kuruluşlar için bağlayıcı yaptırımı ve denetimi bulunmamaktadır. ASAGEM’in aile yapısı ve aile değerleri konusunda oldukça kontrolsüz ve sorunsuz yayın yapmakta olan medya kuruluşlarının denetlenmesinde ve zararlı yayınların önlenmesinde devletin diğer kurumlarıyla ortaklaşa yetkisi olmalıdır. Üniversiteler ile iş birliğini ve uzman kadro sayısını arttırmalıdır ve aile danışma merkezleri her alanda uzmanlaşmış kadrolarıyla hizmet birimlerine dönüşmelidir. Türkiye, anne-baba eğitimindeki açıkları, çocuklarımızın eğitimindeki eksik ve yanlış uygulamaları, eşler arasındaki iletişim sorunlarını süratle ortadan kaldırmak için önlemler almak zorundadır. Yoksa, övünç duyduğumuz aile kurumu kan kaybetmeye devam ediyor.

Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

AK Parti Grubu adına ilk konuşmacı, İstanbul Milletvekili İdris Güllüce.

Sayın Güllüce, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Güllüce, süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA İDRİS GÜLLÜCE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu hakkında söz almış bulunuyorum.

Milletimiz, tarihi boyunca, paylaşma, dayanışma örneğini hep göstermiştir. Çocuk, yetim, öksüz, genç, yaşlı, sahipsiz, yolcu, engelli ve muhtaçlara tarih boyu her zaman ve her yerde sahip çıkmıştır. Bunu, bir insanlık görevi olarak yapmış, fert olarak yapmıştır, vakıf olarak yapmıştır, devleti aracılığıyla yapmıştır. Paylaşmayı, dayanışmayı, sevmeyi hiçbir beklentiye girmeden hayatının amacı yapmış, insanlığa mükemmel bir örnek olmuştur. Gelişmiş ülkelerin bugün geldiği noktaya baktığımızda, bunların hepsinin Türkiye’den, Türk milletinden kopya edildiğini görüyoruz. Sosyal yardımı alanın bu yardımı almasının onun hakkı olduğu anlayışı dünyada ilk defa bizde gerçekleşmiştir. “Yardım değil, hakkını alıyor.” anlayışının bizde asırlar önce gerçekleştiği bir gerçektir.

Kurumlaşma ihtiyacını fark eden Osmanlı Devleti, 1913’te Darülhayr-ı Aliyi, meşrutiyet döneminde Darüleytamı, 1917’de de savaşlar dolayısıyla yetimlerin çoğalması sebebiyle Himaye-i Etfal Cemiyetini kurmuştur. 30 Haziran 1921’de Ankara Hükûmeti, Kurtuluş Savaşı vermekte ve bir hayli yetimle muhatap olmakta. Yeni bir Himaye-i Etfal Cemiyeti kuruyor. 1935’te Mustafa Kemal     Atatürk’ün de büyük destekleriyle bu Kurum “Çocuk Esirgeme Kurumu” adını alıyor ve bütün ülke genelinde teşkilatlanıyor. Nihayet 1983’te Kurumun adı “Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme       Kurumu” olmuştur.

Bu Kurum, sadece çocuklara değil, muhtaç olan her yaşta insana tam gün hizmet vermektedir. Huzurevi, evlat edinme, koruyucu aile, sokak çocuklarına yönelik hizmetler, engellilere bakım hizmeti de verilmektedir. Sosyal devlet, sosyal hizmetleri bir hak olarak kabul etmek zorundadır. Türkiye Cumhuriyeti bunu kabul etmiştir. Kurum da bu kabulden yola çıkarak hizmetlerini, hizmet çeşitlerini, hizmet kalitesini her yıl artırarak devam ettirmektedir.

Değerli milletvekilleri, her ne kadar teknolojik gelişme tüm hızıyla devam ediyorsa da insanoğlunun gönül ışığı, sevgi ışığı, paylaşım duygusu her geçen gün azalmaktadır. Küreselleşme, asırlardır oluşan bu yüce değerlerimizi törpülemektedir. Bu durum, Kurumun ne denli önemli olduğunu bir daha ortaya koymaktadır.

Dünyaya baktığımızda savunmasızlar için hoş olmayan bir durum olduğunu görürüz. Açlıktan, ilaçsızlıktan, doktorsuzluktan, savaşlardan her yıl çok sayıda insan hayatını kaybetmektedir. Sevinelim ki Türkiye’mizde kimsesizlerin kimi olmak isteyen insanların, sivil kuruluşların sayısı her gün artmaktadır. Birçok vakıf, dernek, belediye bu “kimsesizlerin kimi olma” şerefli hizmetini yapmaktadır. Bu konuda eğitim, bilgilendirme kampanyası yapılmalıdır. Eğitim ve bilgilendirme yapıldıkça gönüllü insanların sayısı da artacaktır. Belediyeler, mimarlar bu eğitimi özellikle almalıdır ve herkesin de bir gün kendisini yirmi dört saat, engelliymişcesine, hayatın nasıl olduğunu fark etmesi için yirmi dört saat bir engelli gibi yaşamak suretiyle kendini test etmelidir.

Tabii ki bu bilgilendirme medyaya da düşmektedir. Yardımlaşma noktasında İstanbul’u örnek  verecek olursak, İstanbul Büyükşehir Belediyesi her yıl binlerce yetim ve öksüze, özürlüye, yaşlıya, muhtaca bakmakta, ilçe- belde belediyeleri yetimler yardımlaşma ve dayanışma derneği gibi kurullar çok etkin bir şekilde sosyal hizmetlerde bulunmaktadır. 

Bu yüce hizmetleri yerine getiren başta Çocuk Esirgeme Kurumunun bütün çalışanlarına, bütün vakıf, dernek, belediye mensuplarına, yardımsever insanlara çocuklar adına, kimsesizler adına, sokak çocukları adına, yaşlılar adına, muhtaçlar adına, engelliler adına teşekkür ediyorum.

Burada bir çağrıda, bir de temennide bulunmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güllüce, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

İDRİS GÜLLÜCE (Devamla) – Çağrım şu: Her yaşta, her ekonomide, her konumda olan herkes ama herkes bir engelliye, bir sahipsize, bir sokak çocuğuna, bir yetime, bir yaşlıya dost olsun, arkadaş olsun, ağabey olsun, abla olsun, kardeş olsun, oğul olsun, kız olsun.

Temennim de şu: Yüce Allah’ım bu milleti öyle güçlü kılsın, öyle güçlü kılsın, öyle güçlü kılsın ki Türkiye’de değil bütün dünyada el uzatmadığımız, hizmet etmediğimiz, derdiyle dertlenmediğimiz, sevgi köprüsü kurmadığımız tek bir tane çocuk, yetim, öksüz, kimsesiz, aç, engelli, bakıma muhtaç insan kalmasın.

Bütçemizin ülkemize ve insanlığa hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güllüce.

AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı Kahramanmaraş Milletvekili Cafer Tatlıbal.

Sayın Tatlıbal, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA CAFER TATLIBAL (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; Özürlüler İdaresi Başkanlığının bütçesi üzerinde AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Dünya ölçeğinde özürlülere yönelik yapılan her türlü çalışmanın ana hedefi, özürlülerin toplumsal yaşama tam ve eşit katılımının sağlanması ve güçlendirilmesidir. İnsan hakları, temel özgürlüklerin tam olarak hayata geçirilmesi, özürlülerin eşit fırsatlara sahip olmaları ve güçlendirilmeleri esastır. Özürlü olmakla hiç kimsenin bağımsız yaşama hakkı, yaşamdan haz duyma hakkı, kendi tercihlerini kullanma hakkı, topluma katkıda bulunma hakkı, bir meslek sahibi olma hakkı; ekonomik, siyasi, sosyal, kültürel ve eğitsel alanlardan yararlanma hakkı, fırsat eşitliği, tam katılım, istihdam, iyi bir yaşam standardına ulaşma ve kendine yeterli olma hakkı, kendi sorunlarının çözümüyle ilgili konularda söz ve karar sahibi olma hakkı kısıtlanamaz ve engellenemez. Özürlülerin, kendine yeterli, toplumla kaynaşabilen, üretici bireyler olarak yetişmelerini sağlamak için eğitsel, kültürel, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Bütün hizmetler, olanaklar, avantajlar, özürlülerin toplumla kaynaşmalarını engellemeyecek biçimde ve onların durumlarına ve ihtiyaçlarına uygun koşullarda düzenlenmelidir. Özürlüler için asıl problem, sadece özrün kendisi değil, toplumun özürlülere ilişkin yanlış anlayış ve ön yargılarıyla, sağlanan olanakların yetersizliğidir.

Her alanda yeterli olanaklar ve fırsat eşitliği sağlandığı, ayrımcı uygulamalar ortadan kaldırıldığı takdirde özürlüler de diğer insanlarla aynı düzeyde başarılı olabilirler ve özürlü olmak o insanlar için basit bir fiziksel problem düzeyine inebilir. Bir kişi yaşamın her alanında engellerle ne kadar az karşılaşırsa özürlülüğünü de o kadar az hisseder.

Türkiye özürlüler araştırmasına göre ülkemizde 8,5 milyon özürlü vatandaşımız bulunmaktadır. 8,5 milyon özürlü vatandaş demek 8,5 milyon aile demektir ve her ailenin de psikolojik yönden hasta olduğunu burada belirtmekte yarar var diye düşünüyorum.

Devlet ve millet olarak bize düşen görev ise, bu vatandaşlarımızın hayatlarını mümkün olduğunca yaşanabilir kılmaktır. Özürlülerin toplumsal yaşamın her alanında onurlu ve üretken bir birey olarak yer almaları için özellikle AK Parti hükûmetleri dönemlerinde pek çok ilerleme kaydedilmiştir. Örneğin, son 2008 yılı bütçesinde özürlüler için 696 milyon YTL ödenek ayrılmıştır. Özürlüler İdaresi Başkanlığının hazırladığı ve cumhuriyet tarihimizde bir ilk olan Özürlüler Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle sağlık, eğitim, istihdam, sosyal yardım, bakım ve ulaşabilirlik alanlarındaki tüm hizmetler iyileştirilmiş, bazıları da yeniden düzenlenmiştir. Bu Kanun’la, temelde özürlülerin hayatını zorlaştıran etkenlerin başında gelen fiziki çevre düzenlemeleri, binaların ve toplu taşım araçlarının özürlülerin kullanımına uygun olmaması sorunlarına çözüm getirilmiştir. Bu doğrultuda, büyükşehir ve belediyeleri ve diğer belediyelerin şehir içinde kendilerince sunulan ya da denetimlerinde olan toplu taşıma hizmetlerinin yedi yıl içerisinde özürlülerin erişebilirliğine uygunlaştırılması zorunlu kılınmıştır. Ayrıca, özürlülere karşı ayrımcı uygulamaların yapılamayacağı teminat altına alınmış ve buna aksi davrananlar için Türk Ceza Kanunu’na cezai hükümler konulmuştur. Toplumumuzun kanayan yaralarından biri olan ve yükün büyük kısmının ailelerin omzunda olduğu ağır özürlülerin bakımı konusunda köklü düzenlemeler yapılmıştır. Böylelikle, ağır özürlülerimize özel bakım merkezlerinde veya evlerinde bakılmakta ve buna ilişkin giderler devletimizce karşılanmaktadır. Özürlüsüne kendisi bakan ebeveynlere de bakım ödemesi yapılarak bütçeleri desteklenmektedir. Ekonomik ve sosyal yoksulluk içinde bulunan ve bakıma muhtaç özürlülerimizin bakım ihtiyacının karşılanması, sosyal devlet ilkesinin gereğidir. Ülkemizde, çok yetersiz olan bakım hizmeti kapasitesinin artırılması kaçınılmaz olarak değerlendirilmiş ve bunun için, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından hizmet satın alınmasının yolu açılmıştır. Bu kapsamda, bakıma muhtaç özürlülere, evde ve Kurumda bakım hizmeti verilmekte olup bu hizmetlerin iki asgari ücret tutarına kadar olan kısmı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından ödenmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tatlıbal, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

CAFER TATLIBAL (Devamla) – Bütün bunlar Özürlüler Kanunu’nun çerçevesinde oluşturulan hizmetlerden sadece burada sayabildiklerimizdir. Kanun’un yürürlük tarihinin 2005 yılının Temmuz ayı olduğu göz önüne alınırsa kısa zamanda ne kadar büyük işlerin geçekleştirildiği daha iyi anlaşılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8,5 milyon insanımızın sorunlarının çözümü için çalışan Özürlüler İdaresi Başkanlığının, kurumsal ve beşeri kapasitesinin artırılması, yetkilerinin genişletilmesi, çalışanlarının özlük haklarının iyileştirilmesinin yapılması gibi önemli konularda desteklenmesi gereklidir.

Değerli milletvekilleri, Başkanlığın görev ve yetkisinin özürlülere sunulan hizmetlerin koordinasyonuyla sınırlı tutulmasıdır. Planlanan ve mevzuatları oluşturularak sunulan hizmetler konusunda, Başkanlığın takip ve denetleme yetkisi bulunmamaktadır. Bu da hizmetlerin umulan nitelikte gerçekleşmesini engellemektedir. Bu eksiklerin de bir an önce tamamlanarak Özürlüler İdaresi Başkanlığının güçlendirilmesiyle, özürlülük alanında yapılacaklara yeni bir ivme kazandıracağına olan inancımla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tatlıbal.

AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Van Milletvekili Gülşen Orhan.

Sayın Orhan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA GÜLŞEN ORHAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 mali yılı Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde, AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

1989 yılında, Başbakanlığa bağlı olarak kurulan Aile Araştırma Kurumu Başkanlığı, 2004 yılında, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü biçiminde yeniden yapılandırılmıştır. Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün kuruluş amacı, ülkemizdeki sosyal sorunların tespitini yapmak, ailenin bütünlüğünü korumak, güçlendirmek ve sosyal refahının artırılmasına yönelik ulusal ve uluslararası bilimsel araştırmalar yapmak, projeler geliştirmek, desteklemek ve bunların uygulamaya konulmasını sağlamaktır.

Değerli milletvekilleri, şimdi, aile kurumu neden önemlidir, biraz bunun üzerinde durmak istiyorum. Bir ülkenin refahı, o toplumda var olan bireylerin mutluluğu, sorumluluğu, refahıyla yakından ilgilidir. Mutlu, sorumlu bireyler, aileleri ve sosyal çevreleriyle birlikte, onların etkilerinde gelişir ve şekillenirler. Ülkelerin en küçük kolektif birimleri olan aileler, tek tek, bulundukları ülkenin değerlerini ve kalkınmışlığını mikro düzeyde temsil ederler. Kişi, bir vatandaş olarak ailede ne kadar mutluysa ülkenin bir vatandaşı olarak kalkınmışlıktan ve refahtan o derece nasiplenir. Toplumun kültürünü, değerlerini, inançlarını ve ülke vatandaşlarını birbirine kenetleyen diğer bütün mefhumlarını, aileler barındırdığı bireylere kazandırır ve bireyler, aileden aldıkları bu değer yargılarıyla yoğrulurlar, şekillenirler.

Sayın milletvekilleri, günümüz dünyası, bilgi ve bilişim çağına, aynı zamanda, küreselleşmenin yörüngesine girmiş bir dünyadır. Küreselleşmeden kaçış, onu reddetmek imkânımız yoktur. Bilişim hamleleriyle sıçramalar yaşayan küremiz, küreselleşmenin birçok müspet taraflarıyla bir refah dünyası vaat ettiği gibi, belli sakıncaları da ister istemez beraberinde getirmektedir. Bunların en önemlisi, bizce, aile mefhumunun dejenere olması tehlikesidir. Kendi değerlerini koruyup yüceltmiş olan toplumlar tarihte en uzun yaşamış devletleri inşa eden toplumlardır. Kendi değerleriyle barışamayan toplumlarsa tarih sahnesinden silinip gitmişlerdir. Bu, bozulmayan bir kuraldır. İşte bu noktada aile kurumunun önemi bir kez daha hissedilmektedir.

Biz kendimize has değerlerimizi, hasletlerimizi devrettiğimiz ölçüde güçlü bir toplum olabiliriz. Nedir bu değerlerimiz? Bu değerlerimiz, bize Mevlânâ’nın öğütlediği sevgi, hoşgörü, insanlık ve kardeşliktir. Bu değerlerimiz, kendinden sonrakilere adanmış hayatların tarihidir. Bu değerlerimiz, geniş bir aile içerisinde yaşlısıyla genciyle fiziki olarak olmasa da manevi olarak yaşamak, bayramlarda bir araya gelmektir. Büyüklerimizin deneyimlerine değer verip onlara yaslanmaktır. Onlara hayatlarının sonbaharında hak ettikleri sevgi ve saygıyı gösterip onların tecrübe hazinelerinden yararlanmaktır. Bayramlaşmaya gelen çocuklarımızı apartman kapılarında kapıcılarla karşılamak değil, onları kendi ellerimizle, tebessümlerimizle sevindirmektir. O değerlerimiz, kendi refahından komşularını da hissedar etmektir. Bencilce tüketip paylaşma duygusundan yoksun olarak etrafını mahrum bırakmak bizim değerlerimiz olamaz. Kendi köşesine çekilip, bireysel duvarlar örüp kendini oraya hapsetmek bizim değerlerimiz olamaz. Bizim değerlerimiz, sonsuz sevgi ve hoşgörü anlayışıyla tesis edeceğimiz yurtta sulhun cihana taşmasına gönülden çaba sarf etmektir.

Sayın milletvekilleri, aile binanın en hayati sütununu teşkil eder. Ailede yabancılaşma diğer bütün kurumları ve yapıları içeriden çürütür. Kuşaktan kuşağa aktarılan değerlerin ve algıların dejenere olmadan çağa uydurulması, toplumun bir bütün olarak dönüşüm ve gelişiminin anahtarı da yine aileden geçer. Her birimizin mensubu olduğumuz aile kurumunun bizden sonraki kuşağa bizim millî ve toplumsal değerlerimizi aktarması süreci içerisinde yaşanabilecek hasarların minimum düzeyde gerçekleşmesi, dolayısıyla, sosyal ve psikolojik anlamda sağlıklı kuşakların yetişebilmesi için sosyal devletin bu alanda müdahalesi kaçınılmazdır. Bize göre, devletin aileye yönelik faaliyetleri, devletin en önde gelen faaliyet alanlarından biridir. Aileye yönelik çalışmalar yapan tek kurum olan Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün 2008 mali yılı bütçesi 4 milyon 720 bin YTL’dir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Orhan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

GÜLŞEN ORHAN (Devamla) – 2007 yılına göre yaklaşık yüzde 12 artış göstermiş olan bu rakam, tabii ki, yeterli değildir, ancak oranın bu derece artmış olması AK Parti Hükûmetinin bu konudaki duyarlılığını ortaya koymaktadır.

Konuşmama son verirken, tek tek ailelerimizin ve bir bütün olarak Türkiye ailesinin değerleriyle birlikte yarına sağlam adımlarla yürümesini temenni eder, hepinize saygılarımı sunuyorum. (AK Parti ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Orhan.

AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, Tokat Milletvekili Dilek Yüksel.

Sayın Yüksel, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA DİLEK YÜKSEL (Tokat) – Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, kadınlara eşitlik içinde sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi alanlarda hak ettikleri statüyü kazanmaları amacıyla çalışmalar yapmak üzere 1990 yılında kurulmuştur. Genel Müdürlüğün öncelikli görevi, kadınlara karşı ayrımcılığın önlenmesi, kadın-erkek eşitliği anlayışının kamu plan ve politikalarına yerleştirilmesidir.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: AK Parti İktidarı döneminde kadınlarımızla ilgili en önemli gelişme, kadın milletvekillerimizin Mecliste hem sayısal hem de oransal olarak artmasıdır. 5 Aralık günü kadınlara seçme ve seçilme hakkının veriliş yıl dönümünü kutladık. 1935 yılında kabul edilen Kanun’un çıktığı yıl yapılan genel seçim sonucunda TBMM’ye 18 kadın milletvekili seçildi. Kadın milletvekilinin toplam milletvekiline oranı 1935 yılında yüzde 4,6’dır. Bu oran daha sonraki yıllarda sürekli olarak düşmüştür. Günümüzde bu sayı 50 milletvekilidir ve ve yüzde 10 rakamı yakalanmıştır.

Aslında, Türk toplumunda kadın her zaman hak ettiği konumdaydı. Sözlü ve geleneksel hukuka dayalı olan bu haklar cumhuriyetle birlikte yazılı hukuka da geçmiştir. Türk kadını gerektiğinde eşiyle birlikte çalışmış, gerektiğinde savaşmış, gerektiğinde ise örgütler kurmuştur.

Türk kadını kahramandır dedik: Kahraman Türk kadınının simgelerinden olan Nene Hatun, iki çocuğunu evde bırakarak, düşmana karşı çarpışmış ve bir kahramanlık destanı yazmıştır.

Türk kadını örgütçü dedik: Anadolu’nun Moğollar tarafından talan edildiği yıllarda Baciyani Rum Örgütünü görüyoruz. Günümüz Türkçesiyle “Anadolu Bacıları” anlamına gelen bu örgüt, Anadolu kadınını örgütlemiş, zor zamanlarda birlik ve beraberlik sağlamış, toplum mühendisliği görevi yapmıştır. Bu örgütün başındaki Fatma Bacı, Anadolu esnafını örgütleyen Ahi Evran’ın eşidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, hayatın her aşamasında eşine destek olan, çocuklarına kol kanat geren kadınlarımızı hak ettiği konuma getirmek için mücadele vermektedir. Ülkemizde kadın istihdamı her geçen gün artmaktadır. Türkiye İstatistik Kurumunun hane halkı iş gücü araştırmasına göre, 73 milyonluk nüfusun 26,3 milyonunu on beş yaş ve üzerindeki kadınlar oluşturuyor. Kadınlarımızın iş gücüne katılım oranı yüzde 23’e yükselmiştir. Bu rakamlar önümüzdeki yıllarda yükselmeye devam edecektir.

Kadınlarımız sadece çalışan olarak kalmamaktadır. İstihdam alanları oluşturan yatırımlar da yapmaktadır. Genel Müdürlüğümüz bu hususta sivil toplum örgütleriyle ortak çalışmalar yapmakta, projeler yürütmektedir. Bunlardan birisi de mikro kredi uygulamalarıdır. Genel Müdürlüğümüz, mikro kredilerin tüm illere yaygınlaştırılması hususunda yoğun çaba içerisindedir.

Yine, ekonomik değer oluşturan kadın girişimci sayısını artırmaya yönelik eğitim çalışmaları da devam etmektedir. Bu eğitimlerde, var olan kadın girişimcileri güçlendirmek, Türk kadın girişimcilerin dünyayla bütünleşmesini sağlamak ve Türkiye’nin sosyal ve ekonomik gelişimine katkıda bulunmak başlıkları da yer almaktadır.

Genel Müdürlüğümüz çalışmaları yaparken sivil toplum örgütleriyle birlikte hareket etmektedir. Eğer siz bu süreçte sivil toplum örgütlerini bir yana bırakırsanız, başarıya ulaşamazsınız. Genel Müdürlüğümüz bundan sonraki çalışmalarını da sivil toplum örgütleriyle iş birliği içinde yürütecektir. Eğitimin önemi her geçen gün artmaktadır. Bu konuda, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü akademik iş birliği ve araştırmalar neticesinde elde edilen bilgi birikimini halka sunma noktasında uluslararası kuruluşlardan da kaynaklar kullanmaktadır.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü koordinatörlüğünde Kadınlara Yönelik Şiddet İzleme          Komitesi kurulmuştur. Bu Komitenin yılda iki kez toplanması planlanmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Devlet Bakanlığımız koordinasyonunda yürütülen, üniversiteler, kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum örgütleri, özel sektör ve yerel yönetimleri de kapsayacak şekilde 2006-2010 yılları arasında Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Eylem Planı hazırlanmıştır ve uygulamaya konulmuştur.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, yaptığı faaliyetleri kamuoyuna duyurabilmek için, Güney Doğu Anadolu Bölgesi'ne yapılan çalışmaların bölgeye kazandırdığı değerlerin anlatılması ve yöre halkının bilgilendirilmesi için altı bölümden oluşan bir belgesel film hazırlamıştır. Konuyla ilgili olarak TRT'yle imzalanan protokol yürürlüğe girmiştir. 2007 yılında düzenlenen Görme Engelli Kadınlar Kurultayı'nın 2'ncisi 2008 yılında gerçekleştirilecektir. Engelli kadınlarımıza yönelik çalışmalar sadece görme engellilerle sınırlı kalmayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yüksel, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

DİLEK YÜKSEL (Devamla) – Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, tüm çalışmalarında sevgiyi ve saygıyı ön plana çıkarmaktadır. Ne kadar çalışırsanız çalışın eğer sevginiz yoksa başarıyı yakalama şanısınız yoktur. Mevzuatın soğuk duvarları kadınlarımıza hizmet vermekten uzaktır, biz bunun bilincindeyiz.

Sonuç olarak, yapılanlar yeterli midir? Tabii ki değildir. Biz, kıt kaynaklarla daha güzel ne yapılır, nasıl yapılır, bunların planlamasını yapacağız. Türk kadını her zaman ailesinin, ülkesinin kalkınması için olması gereken yerde olmuştur, bundan sonra da olacaktır. Türk kadını çalışkandır, vefakârdır, azimlidir. Bir atasözümüz vardır "Yuvayı diş kuşu yapar." diye. Evet, yuvamızı da yapacağız, ülkemizi de her açıdan gelişmiş ülkeler seviyesine getireceğiz.

Bütçemiz hayırlara vesile olsun. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ederim Sayın Yüksel.

AK Parti Grubu adına beşinci konuşmacı, Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar.

Sayın Ayar, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EYÜP AYAR (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2008 mali yılı bütçesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı deyince, çalışanıyla çalışmayanıyla, emeklisiyle, toplumun büyük kesimlerine hizmet eden önemli bir Bakanlığımız. Türkiye, Avrupa içerisinde en genç nüfusa sahip olmasına rağmen, maalesef geçmiş yıllardaki popülist politikalar yüzünden sistem âdeta çökmüş, aktüeryal dengeler bozulmuş ve genç yaşta emeklilikler, otuz sekiz-kırk yaşlarında, doğru dürüst prim ödemeden, geçmişe yönelik borçlanmalarla beraber sistem tıkanma noktasına gelmiştir.

İktidara geldiğimizde, Bağ-Kur, SSK, İŞKUR gibi devasa kuruluşların kanunu yoktu; israf, yolsuzluk, keyfilik had safhaya ulaşmıştı ve Bakanlık, çalışanların maaşını ödemekte ve sağlık hizmetlerini vermekte gerçekten güçlük çekiyordu.

İktidara geldiğimizde, Türkiye’ye bir baktığımız zaman, o günleri anlatırken bazıları rahatsızlık duyuyorlar. Kusura bakmasınlar, o günü, 2000 yılını ortaya koymadan bugünü daha rahat anlatamıyoruz.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Anlat anlat, rahatlarsınız!

EYÜP AYAR (Devamla) – Yani, 2002 yılındaki millî gelirin 181 milyar dolar olduğunu söylememiz gerekir ki, bugün millî gelirin 490 milyara geldiğinin ne demek olduğu daha iyi anlaşılabilsin.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Borç ne kadar, borç, borç?

EYÜP AYAR (Devamla) - Bugün, asgari ücret net 419 YTL. Gerçekten az, ama bunun 2002 yılında 190 YTL olduğunu söylemeliyiz ki aradaki farkı ortaya koyabilelim. Keşke, 2002 yılında bu rakam 400 YTL olsaydı da biz de bunu bugün bin YTL’lere çıkarmış olsaydık.

ŞENOL BAL (İzmir) – Borçları söyle, borçları.

EYÜP AYAR (Devamla) – AK Parti döneminde her şey iyiye gidiyor ve bunu milletimiz yakinen görüyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Maşallah! Maşallah!

EYÜP AYAR (Devamla) – Daha önceki hükûmetin yaptıklarını, o günleri çok iyi hatırlıyoruz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Yakında toplanıp gelecekler Meclise doğru.

EYÜP AYAR (Devamla) – Bütçenin tamamına yakını, vergilerin tamamına yakını faiz giderlerine neredeyse gidiyordu, bütçenin üçte 1’i açıktı. Her gün hangi yolsuzlukla uyanacağımızı bekliyorduk. Türkiye, o kara günleri inşallah bir daha görmez.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Olacakları söyle, olacakları.

EYÜP AYAR (Devamla) - Zaten, işler iyi gitmediğinden dolayı üç buçuk yıl içerisinde bir erken seçim kararıyla beraber o günkü parlamento gitti, gidiş o gidiş.

Şimdi, bugüne bakacak olursak…

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Yolsuzlukta bir eksiklik yok, aynen devam ediyor.

EYÜP AYAR (Devamla) – Değerli milletvekilleri, işsizlik, Türkiye’nin en önemli sorunlarının başında geliyor. Bu sorun, bugünkü bütün dünya ülkelerinin de sorunudur. Biz iktidara geldiğimizde yüzde 10,3 olan işsizlik oranını, bütün gayretlerimize rağmen, Ağustos 2007 tarihi itibarıyla yüzde 9,2’ye düşürebildik. Türkiye çok genç bir nüfusa sahip. Yüz binlerce yeni gencimiz istihdam alanına giriyor. Tarımdan, kırsaldan kentlere yoğun bir göç var.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Göçün sebeplerini söyle.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Varoştan makarna toplamaya geliyorlar.

EYÜP AYAR (Devamla) – Bütün bunlara rağmen işsizlikte de AK Parti İktidarı bir başarı sağlamıştır.

Teşvikler verdik, kırk dokuz ile teşvik verdik. Bu dönem sektörel ve bölgesel bazda teşvikler verilecek. Asgari ücretin…

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Ne fayda gördünüz?

EYÜP AYAR (Devamla) – Ne fayda mı gördük? 230 bin insanımız bu bölgelerde yeniden işe başlamış oldu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kaç milyon kişiye makarna verdiniz?

EYÜP AYAR (Devamla) – İstihdamın üzerindeki yeni yükleri kaldırıyoruz, ağır yükleri kaldırıyoruz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Makarna paketini kaç milyon kişiye verdiniz?

EYÜP AYAR (Devamla) - Bakınız, sanal bir asgari ücret vardı. Ben o işleri iyi bilirim. Yirmi sene serbest muhasebecilik yapmışım, ben araziden geliyorum.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Belli, belli!

EYÜP AYAR (Devamla) Sanal asgari ücret vardı. Biz bunu gerçek asgari ücretle denkleştirdik ve bu 7 puan bir prim almamak demektir.

AKİF AKKUŞ (Mersin) - Sanal fatura da hazırladınız mı?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Naylon, naylon!

EYÜP AYAR (Devamla) – Beş yıl, dönem içerisinde yapmış olduğumuz bu teşviklerde, kurum 14,4 milyar YTL prim almamıştır. Bu da büyük bir katkıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ayar, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

EYÜP AYAR (Devamla) – Kayıt dışı mücadele gerçekten önemli bir sorundur. Kurum,  KADİM Projesi’yle beraber bu konuda ciddi çalışmalar yapmaktadır ve yüzde 52 olan kayıt dışı istihdamı yüzde 48’lere indirdik. Ama, tabii ki, bu yeterli değil. Türkiye’de maalesef çalışanların yüzde 27’si prim ödeyebiliyor ve sosyal güvenlik açıkları bütçe üzerinde büyük yükler oluşturmaktadır. Bu yıl 26,4 milyar YTL, önümüzdeki yıl 28,8 YTL sosyal güvenlik açıklarından dolayı bütçeye bir yük geliyor. Bu, tabii ki sürdürülebilir bir tablo değildir. Çalışma ve sosyal güvenlik hayatında reformlar yapıyoruz. Yapacak olduğumuz köklü değişikliklerdir. Mali yönden sürdürülebilirlilik, genel sağlık sigortasının hayata geçmesi ve tek emeklilik, tek çatı altında bir norm ve standart birliğini oluşturmak için Bakanlığımız ve Hükûmetimiz çalışmalarına devam ediyor.

Ben, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının bütçesinin, hem Bakanlık mensuplarına hem ülkemize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce Meclisi bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayar.

AK Parti Grubu adına altıncı konuşmacı Çorum Milletvekili Agâh Kafkas.

Sayın Kafkas, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı bütçesi üzerine AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Üzerinde konuştuğumuz kurum 20 Mayıs 2006’da kurulmuş genç bir kurum. Ama, sosyal güvenlik sistemimizin tarihine bakarsanız 1936’da ilk defa İş Kanunu’yla Türk hukuk mevzuatına girmiş, 1946’da İşçi Sigortaları Kurumu olarak ilk defa kurumsal yapıya kavuşmuş altmış yıllık bir kurumun mazisini konuşuyoruz. Ancak, beş tane temel kanun sosyal güvenlik sistemimizde ortaya konulmuş; bu, iki yüzü aşkın değişikliğe uğramış ve artık, gelinen noktada özünü ve temel hedeflerini neredeyse yitirecek hâle geldiği bir sistemden, AK Parti İktidarıyla, bugüne kadar siyaset adına konuşan herkesin “Artık, sosyal güvenlik sistemimiz sürdürülebilir olma şansını kaybetmiştir. Çağdaş normlarla, eşit, adil, sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi, norm ve standart birliği içerisinde tek çatı altında kurulsun.” iddiasını AK Parti İktidarı, geçen dönem, birinci AK Parti İktidarında uzun bir uğraşla ve olabildiğince sosyal tarafların katılımını sağlayarak bir sosyal güvenlik reformunu hayata geçirmiştik. Hayata geçirilen sosyal güvenlik reformu niye hayata geçirildi? Biraz önce  söylediğim gibi, artık, sürdürülebilme şansını kaybetmiş, aktüeryal dengesini tamamen yitirmiş.

Bugün fotoğrafa baktığınız zaman, Emekli Sandığında, SSK’da ve Bağ-Kur’daki çalışan aktif sigortalıları toplarsanız yaklaşık 15 milyondur; emeklilerin sayısını bu üç kurumda toplarsanız 7,5 milyon kişiyi kapsamaktadır, kabaca söylediğiniz takdirde. Bütün çağdaş dünyada, yaşlı nüfusun olduğu Avrupa’da bile 4 kişiye 1 kişinin düştüğü aktüeryal denge hesabında bizde neredeyse -2 kişiye 1 kişiden daha az- 1,99’a düşmüştür. Böylesine sürdürülebilme şansının olmadığı bir yapının içerisinde sosyal güvenlik reformunu hayata geçirdik, ama, maalesef, hukuksal bir iş kazası yaşadı. Ana muhalefet partimizin ve Sayın Cumhurbaşkanımızın Anayasa Mahkemesine götürerek kanunun      bazı maddelerini iptal etmesi, ki, burada eşitsizlikte eşitliği bulma gayreti gibi yorumlanabilecek bir hukuk kazası yaşanmıştır, çünkü, bugüne kadar Anayasa’nın temel ilkesi eşitlik ilkesi çerçevesindeyken, bugün baktığınız zaman, memurlara daha farklı, daha bir eşitlik, başka bir eşitlik çerçevesinde bakacaksınız gibi bir durumun ortaya çıkması, sosyal güvenlik sistemimizin bu dönem, yılbaşında yürürlüğe girecek sistem ve şu anda mesafe kaydedeceğimiz yapıyı yeniden başa döndürmüş ve şu anda bu konuda değişiklikler üzerine Hükûmetimiz gerekli hazırlıkları yapmıştır. Çalışma, Aile, Sağlık ve Sosyal İşler Komisyonumuz bütünü üzerinde görüşerek Plan Bütçe Komisyonuna bu yasayı intikal ettirmiştir.

Tarihin önemli bir kavşağındayız sosyal güvenlik açısından. Burada, iktidarıyla muhalefetiyle, bütün toplum kesimleri gereken desteği verip sağlıklı bir sosyal güvenlik yapılandırmasını hayata geçirmek mecburiyetindeyiz, çünkü, bu ülkenin olmazsa olmazıdır. 70 milyon insanın doğumundan ölümüne kadar ve ondan sonraki nesillerinin hayattaki yaşam standardını belirleyecek en önemli düzenlemedir ve ilk defa, cumhuriyet tarihinde bir yasayı hazırlarken, önümüzdeki elli yıllık bir perspektifte, bir vizyonda elli yılı Türkiye’nin yarınına yönelik bir hazırlık ve bir çalışma ortaya konulmuştur. Bunun hayata geçmesinde herkes gereken desteği vermelidir diyorum.

Şu anda Türk-İş’in Genel Kurulu devam ediyor. Sayın Genel Başkanımız Türk-İş’in Genel Kurulunda söylediği gibi, sosyal güvenlik sistemimizin de sağlıklı işlemesinin yolu, çalışanların sağlıklı bir şekilde örgütlenmesi, örgütlenmenin önündeki engellerin ortadan kaldırılarak sağlıklı bir yapı içerisinde örgütlemelerini sağlayarak kayıt dışının önlenmesine katkı vermelerini ortaya koymak durumundayız. Bu nedenle de, Çalışma Bakanlığımız bir an önce 2821 sayılı Sendikalar Kanunu, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN –Sayın Kafkas, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

AGÂH KAFKAS (Devamla) – … Grev ve Lokavt Kanunu’nu bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmelidir. Sosyal tarafların mutabakatıyla, çağdaş normlarla çalışma hayatını, İş Kanunu’nu nasıl düzenlemişsek çalışma hayatını da çağdaş normlarla düzenleyerek, kayıt dışıyla mücadelede daha somut adımlar atmalıyız ve sosyal güvenlik sistemimizin daha iyi işlemesine katkı vermeliyiz diye düşünüyorum ve bu nedenle, emeği geçen herkese saygılarımı sunuyorum.

Kısa süre içerisinde Kurumumuz yeni bir yapıya kavuşmuştur ve Kurumumuzun yeni teknolojiler de kullanarak kayıt dışıyla mücadele konusunda da bundan sonraki süreçte gerekli katkıyı vereceğine inanıyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kafkas.

AK Parti Grubu adına son konuşmacı Erzurum Milletvekili Fazilet Dağcı Çığlık.

Buyurun Sayın Çığlık. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AKP GRUBU ADINA FAZİLET DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı bütçe görüşmelerinde, Mesleki Yeterlilik Kurumu hakkında konuşmak üzere, grubum adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Parlamentomuzu ve aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizin en büyük zenginliklerinden biri olan gençlerimiz ve genç nüfusumuz, gelecekte bilim ve teknoloji yarışında ülkemizi en önde taşıyacak büyük değerlerdir. Bu değerlerin her alanda gelişmesi ve küresel rekabette yerini alabilmesi, dünya ülkeleriyle bilim, teknoloji ve bilişim alanında mesafeyi kapatması, ancak eğitime yapılan yatırımla mümkündür.

Bu bakış açısıyla, teknolojinin baş döndürücü bir biçimde geliştiği dünyada insanımızın bu yarışta var olması, iyi donanımlı yetişmesiyle doğru orantılıdır. Modern dünyada iktisadi kalkınmışlığın güç kaynağı, iyi yetişmiş, mesleki branşlarda yeterli eğitimi almış insan olduğu hususunda otoritelerin düşünceleri olduğu da kesindir. Bu açıdan, ülkeler sadece petrol, kömür, altın vesaire gibi maddelere sahip olduklarından dolayı değil, iyi eğitimli, çalışkan ve dinamik yurttaşlara sahip oldukları için zenginleşip güçlenirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar farklı iktidarların kısa vadeli eğitim politikalarıyla bu ülke büyük bir zaman kaybı yaşamıştır. Özellikle mesleki yeterlilik alanında uygulanmamış projeler ve neticesinde, birikmiş problemler bugüne yönelik işleri ağırlaştırmıştır. Bu kaybedilmiş yılların ağır yükünü bugün Hükûmet olarak kaldırmak için var gücümüzle çalışıyoruz. Özellikle yeniden yapılanma çerçevesinde, ülkemizin sosyopolitik ve jeopolitik imkânları ve genç nüfusu bu anlamda ele alınarak Mesleki Yeterlilik Kurumunun güçlendirilmesi en büyük hedeflerimiz arasındadır. Özellikle bu alanda yapılmakta olan eğitim ve istihdam arasında doğru ilişkinin kurulması, potansiyeli değerlendirme açısından önemli bir çalışmadır. Bu çalışmalar neticesinde içinde bulunduğumuz şartlar değerlendirildiğinde iş gücü piyasasının ihtiyaç duyduğu niteliklerin sürekli değiştiğini görüyoruz.

Mesleki yeterliliğin güncel ihtiyaçlara göre temininin sağlanması artık kaçınılmaz olmuştur. Bu da insanımızda, yeni mesleklerde iş bulma, özellikle değişen teknolojiye uyum sağlama, yeni beceriler edinme ve sürekli kendini geliştirme adına önemli bir kazanımdır. Bu noktadan bakıldığında, mesleki yeterlilik eğitimini kamuoyuna tanıtmak, ilgi ve isteği artırmak, ülke için çok önemli eğitim kollarından biri olduğunu bilmek ve desteklemek herkesin ortak düşüncesi olmalıdır. Bu destek verildiğinde kalitenin üretime yansıtılması görülecektir. Her türlü üretimin standartlara ulaştırılması ortaya çıkacaktır. Piyasanın uluslararası firmalarla rekabet edebilecek şekilde gelişmesi sağlanacaktır ve teknik ara insan gücü kaynaklarının toplumun hizmetine sunulması var olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde ulusal yeterlilik sisteminin kurulmasına yönelik çalışmalar 1980’li yılların sonunda başlatılmış ise de geçtiğimiz yıla kadar bu alanda yasal düzenleme yapmak mümkün olmamıştır. Mesleki Yeterlilik Kurumu, Avrupa Birliği müktesebatıyla uyumlu ulusal yeterlilik sistemini kurmak üzere 21 Eylül 2006 tarihinde yüce Meclisimizde kabul edilen 5544 Sayılı Kanun’la çalışma hayatımıza kazandırılmıştır.

Mesleki Yeterlilik Kurumunun ana görevleri şunlardır:

Ulusal mesleki yeterlilik sisteminin esaslarını belirlemek, ulusal meslek standartlarının hazırlanmasını sağlamak, meslek standartlarına göre eğitim verilmesi için Millî Eğitim Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kuruluyla iş birliği yapmak, mesleki yeterlilik alanında sınav ve belgelendirme sistemini kurmak ve işletmek, hayat boyu öğrenmeyi desteklemek, edinilmiş meslek becerilerinin belgelendirilmesini sağlamak, bireylerin aldıkları yeterlilik belgelerinin başta Avrupa Birliği olmak üzere yurt dışında tanınırlığını sağlamak ve Türkiye’de çalışacak yabancıların mesleki yeterlilik belgesini doğrulamaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özetlemem gerekirse, meslek alanında eğitim veren kurumlar, maalesef dünya pazarlarında rekabet edebilecek nitelikli ara elemanların yetiştirilmesini gerçekleştirememiştir. Nitelikli mal ve hizmet üretimi hedefleyen iş piyasası vasıfsız olarak mezun olan bu kesime gerekli ilgiyi gösterememiştir. Bunun neticesi, mezunlar genellikle branş dışı alanlarda asgari ücret karşılığında istihdam edilmişlerdir. Türkiye, artık teknik eğitime yönelik bu sistemiyle yükünü kaldıramaz hâle gelmiştir ve neticesinde, eğitimin uzun bir süreç olduğunu bilerek, geçmiş dönemlerde uygulanan meslek liselerini diploma fabrikası statüsünden çıkarmak ve üniversite          kapılarındaki yığılmayı önlemek için Hükûmet olarak “Mesleki Eğitim Reformu”yla tüm bunları sağlayacak, bu yarayı saracak, ülke için yeni ufuklar açmaya vesile olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çığlık, konuşmanızı tamamlayınız.

FAZİLET DAĞCI ÇIĞLIK (Erzurum) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gerekli destek verilip sabırlı olunduğunda Mesleki Yeterlilik Kurumunun kanunla verilen görevlerini başarıyla yerine getireceğine inanıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle tüm kamu kurum ve kuruluşlarımızın bütçelerinin ülkemiz, milletimiz için hayırlı olmasını diliyorum. Yüce Meclisimize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çığlık.

Sayın milletvekilleri, AK Parti Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Demokratik Toplum Partisi Grubu adına ilk konuşmacı, Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır.

Buyurun Sayın Bayındır. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

DTP GRUBU ADINA SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 bütçe görüşmelerinin yapıldığı bugün kadın, çocuk, engelli vatandaşlarımıza ayrılan bütçeyle ilgili DTP Grubu adına konuşma yapmak üzere huzurlarınızdayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Doğumdan ölüme kadar, savaş zamanında olduğu kadar barış zamanında da kadınlar, devlet, toplum ve ailelerinin ellerinde şiddet ve ayrımcılığa maruz kalmaktadır. Kadınlara yönelik şiddet, evrensel olmakla birlikte birçok kadın, etnik kökeni, sınıfı, kültürü, cinsel kimliği nedeniyle de ayrıca hedef seçilmektedir. Kadınlar militarizme, devlet şiddetine, aile içi şiddete, namus adı altında işlenen cinayetlere, tacize, tecavüze, cinsiyetçiliğe, emeklerinin sömürülmesine, cinsel kimliklere karşı ayrımcılığa, zorla evlendirilmeye; kısacası kadına yönelik fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddete karşı mücadele etmektedirler. Ancak, bu yeterli değildir. Kadına yönelik şiddetle mücadele başta devlet olmak üzere en üst düzey yetkililerden bağımsız kişilere kadar herkesin sorumluluğundadır. Çünkü, toplumsal cinsiyet eşitliği olmadan, gerçek anlamda eşitlikçi, çoğulcu, demokratik bir sistemden söz edilemez.

Türkiye geneline baktığımızda, istatistiklerin korkunç boyutlara ulaştığını görmekteyiz. Bağımsız bir kadın kuruluşu olan KA-DER, yaptığı bir çalışmada belirttiği üzere, her 4 kadından 1’i dövülmekte, cinsel ilişkiye zorlanmakta ya da taciz edilmektedir. Cinayet sonucu ölen kadınların yüzde 40 ila 70’i partnerleri tarafından öldürülmektedir.

Sayın Başkan, değerli  milletvekilleri; şiddet, bireye zarar vermek veya sindirmek için yapılan tüm fiziksel, psikolojik, ekonomik ve sosyal davranışların bütünüdür. Bu bağlamda, kadının iş ve eğitim hayatından koparılıp eve mahkûm edilmesi en büyük şiddettir. İstatistiklere göre, günümüzde okuma yazma bilmeyen vatandaşlarımızın yüzde 75’i kadın iken, yüzde 25’i erkektir. Ülkemizde on beş yaş üstü kadınların yalnızca yüzde 24,8’i iş gücüne katılırken, erkeklerde bu oran yüzde 72,2’dir. Parlamentoda temsil oranı, henüz, ne yazık ki, sadece yüzde 10’lara ulaşmaktadır. Bu, bugüne kadarki en yüksek temsil oranıdır. Türkiye’de, bugüne kadar, hiçbir hükûmette 2’den fazla kadın bakan olmamıştır. Anayasa ve siyasi parti yasalarında yapılacak değişikliklerle, kadın kotası anayasal bir zorunluluk hâline getirilmelidir. Kota uygulamaları sadece siyasal alanla sınırlı tutulmamalı, tüm çalışma yaşamında da hayata geçirilmelidir.

Ülkemizin 1986 yılında imzalamış olduğu bir Birleşmiş Milletler sözleşmesi olan CEDAW’a göre devletler, kadınların eşitlik, yaşam, eğitim, çalışma, özgürlük ve güvenlik haklarını, ayrımcılık, işkence ve zalimane, insanlık dışı ya da onur kırıcı muameleye maruz kalmama hakkını güvence altına almak için gereken önlemleri almak zorundadır. Kadın-erkek eşitsizliğini giderebilmek ve kadına karşı şiddeti önleyebilmek için, öncelikle yasal düzenlemeler tamamlanmalı ve bir an önce hayata geçirilmelidir. Acilen hayata geçirilmesini öngördüğümüz önlemlerin bazıları şunlardır:

2006/H7 sayılı Başbakanlık Genelgesi olumlu bir gelişmelidir. Ancak genelgelerin hayata geçirilmesi ve izlenmesi önemlidir. Genelgelerle sorumluluk vermek uygulamaya ilişkin olabilir, ancak, öncelikle yasaların bu doğrultuda düzeltilmesi gerekmektedir. Hayata geçirme ise ancak yasal düzenlemelerle olur.

Erkek egemen zihniyetin tasfiyesini sağlamak üzere, toplumsal cinsiyet eşitliği komitesi bir an önce kurulmalı ve bu komiteye uygulamaları denetleme yetkisi verilmelidir. Toplumumuzun yarısını oluşturan ve pek çok sorunla mücadele etmek zorunda kalan kadınlar ve yaşadıkları zorlukların Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde, Aile, Sağlık, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda ele alınması yeterli değildir. Bir an önce, yalnızca kadın sorunlarıyla ilgilenen, 17’nci komisyon olan kadın komisyonu oluşturulmalıdır.

Kadın-erkek eşitliğinin ana politikalara yerleştirilebilmesi için üç ana unsur mutlaka göz önünde bulundurulmalı ve hayata geçirmek için kadın-erkek eşitliği sağlanana dek geçici özel önlemler alınmalıdır. Bu unsurlar: Kaynak dağılımı, hak dağılımı ve sorumluluk paylaşımıdır… Kadın sorunu sizi ilgilendirmiyor galiba… Bunların hayatın her alanında dengeli bir biçimde uygulanabilirliği için, her bakanlık kendi bünyesinde kadın çalışmalarına ilişkin fon ayırmalı ve yapılan çalışmalar her yıl Başbakanlığa aktarılmalıdır. Başbakanın bizzat kamuoyuna da açıklayacağı sonuçlar bağımsız kadın örgütleri tarafından değerlendirilmelidir.

Karar mekanizmalarında kadının rolünün eşitliği ve iyileştirilmesi için uygulamaları ve bu konuda engellerin kaldırılmasına ilişkin çalışmalar yapılmalıdır. Bu çalışmalardan bazıları; çocuk, hasta, yaşlı ve engelli hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır.

CEDAW ve bu raporun 5’inci maddelerinde yer alan geleneksel cinsiyet rolleri ve kalıplaşmış değer yargılarının dönüştürülmesi için ebeveyn izinleri yasası çıkarılmalıdır.

CEDAW “her alanda geçici önlem alınır” ifadeli 4’üncü maddesine dayanarak kanun önünde ve toplumsal yaşamda fiilî eşitlik sağlanıncaya kadar, başta Anayasa olmak üzere yaşamı düzenleyen tüm yasalarda geçici özel önlem politikası olan kotanın yer alması ve uygulamaya geçirilmesi gerekmektedir.

Kadın istatistiklerinin bulunmayışı ve var olanlara ulaşma zorluğu henüz halledilmemiş temel bir sorun olarak görülmüştür.

Siyasi Partiler ve Seçim Yasası’nın cinsiyet eşitliği sağlayıcı düzenlemeler içermesi gerekmektedir. Ülkemizde 5393 sayılı Belediyeler Yasası 14’üncü maddesinde “Büyükşehir belediyeleri ile nüfusu 50 bini geçen belediyeler, kadınlar ve çocuklar için korumaevleri açar.” hükmüne rağmen, bu yaygın olarak uygulanmamaktadır. Yerel yönetimlere bağlı kadın müdürlükleri vardır. Ancak, yetkilerini ve sorumluluklarını belirleyen yönetmelikler çıkarılmadığı için işlevsiz durumdadırlar. İçişleri Bakanlığının gerekli yönetmelikleri bir an önce çıkarması şarttır. Bu nedenle, belediyelerin ve SHÇEK’in açtığı sığınaklar yetersiz kalmakta ve pek çok kadının can güvenliği sağlanamamaktadır. Toplam otuz üç adet kadın sığınma evinin sayılarının artırılması çalışmaları devam etmektedir. Ancak, bütçeden ayrılan kısıtlı miktarla bunu başarılı kılmak çok da mümkün olmayacaktır. Hazine yükünü azaltılabilmek için, SHÇEK veya bağımsız kadın kuruluşlarına bağlı kadın sığınma evlerine mali destek veren firmalara verdikleri destek ölçüsünde vergi indirimi sağlanmalıdır.

Ev kadınlarının emeklerinin görünür kılınması için gerekli çalışmalar yapılmalı, sosyal güvence ve emeklilik hakkına kavuşturulmaları için bir ödenek ayrılmalıdır.

Avrupa Birliği 2007 İlerleme Raporu’nda da belirtildiği gibi, özellikle kırsal kesimde ilköğretim seviyesindeki kız çocukları okul bırakma durumunda kalmaktadır. Her ne kadar kız çocuklarının ilköğretim düzeyinde okullaşma oranı arttıysa da kız ve erkek çocukları arasında ortaöğretim düzeyindeki büyük fark devam etmektedir.

Ayrıca, yetişkin kadın eğitimlerine de gereken önem verilmeli, hayat boyu eğitim anlayışı çerçevesinde çalışmalar yapılmalı, meslek eğitimleri verilmeli ve istihdam olanakları yaratılmalıdır. Şiddete uğrayan kadınlar iş ve beceri eğitimlerinden ücretsiz yararlanmalı ve işe yerleştirmede bu kadınlara pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır.

Bu arada, kadın ve çocukların geçim giderleri için İŞKUR’da gerekli düzenlemeler yapılmalı, bunun için bir fon ayrılmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadına yönelik şiddet ataerkil zihniyetten kaynağını almaktadır. Avrupa Birliği müktesebatı gereği de olarak kadın-erkek eşitliği çerçeve yasası bir an önce çıkarılmalıdır. Oysa, 2007 yılında başlamış olan Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi kapsamında 2008 yılı için öngörülen çalışma, toplumsal cinsiyet eşitliği kurumu taslak modelinin oluşturulmasıdır. Bu durumda, projenin hayata geçmesi en az iki yıl daha sürecektir. Çalışmalar oldukça yavaş yürümektedir.

Yapılması gerekenlerin bunlarla kısıtlı olmadığı, ancak, sadece yukarıda saydığımız önlemleri bile gerçekleştirebilmek için SHÇEK ve Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü için öngörülen bütçe payının ne kadar az olduğu ortadadır. Hem uluslararası çalışmalar yapması hem de kadın sorunlarına ilişkin politikalar üretmesi beklenen Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün toplam bütçeden aldığı pay sadece 3 milyon 592 bin YTL’dir.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi her bakanlık içinde oluşturulacak olan kadın-erkek eşitliği birimleri kurulur ve kaynak, yani bütçe dağılımında da eşitlik sağlanırsa tüm kadın çalışmalarının bu ufak bütçenin içine sığdırılmaya çalışılmasına gerek kalmayacaktır.

Devletler, gerçek anlamda ileriyi gören, eşitlikçi ve yaratıcı politikalar üretip bu politikaları ilgili yasa ve yönetmeliklerle desteklemek zorundadırlar. Yoksa, bugün yapıldığı gibi kısa bir süre içinde sona eren ve uluslararası kuruluşlara ihale edilen kampanyalar politika yaratmak anlamına gelmeyecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ele almak istediğimiz bir diğer konu da engelli vatandaşlarımızla ilgili yapılan çalışmalar ve bütçeden ayrılan paydır. Hatırlayacak olursak, AKP Hükûmeti seçim öncesi, Seçim Beyannamesi’nde engellilere geniş yer ayırmış ve engelli vatandaşlarımıza evlerinde bakılmaları hâlinde yaklaşık 403 YTL, özel bakım merkezlerinde bakılmaları hâlinde ise aylık 806 YTL ödenmesi uygulaması başlatmıştır. 2007 yılı için 65 bin engellimizin bu imkândan yararlanması programlanmıştı. Bugün AKP Hükûmeti engelli çocuklara eğitim veren özel eğitim ve rehabilitasyon kurumlarına verdiği ödeneği, eğitim masraflarının çok arttığı ve uygulamanın istismara uğradığı gerekçesiyle büyük bir ölçüde geri çekmektedir. İstismarları önlemek için politika üretmek yerine verilen hakları geri almak, engelli vatandaşlarımızı olduğu kadar sektöre yatırım yapan pek çok insanı, eğitmenleri ve diğer çalışanları da mağdur etmekten başka bir işe yaramaz. Böylesine önemli bir sorunu özel sektörün insafına bırakmak yerine, sosyal devlet sorumluluğu kapsamında gerekli hizmetler verilmelidir. 2006 yılında yapılan değişikliklerle, engellilerin özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinden eğitim alması hâlinde eğitim giderlerinin karşılanması ve engelli çocuk başına 388,8 YTL ödeme yapılmasına karar verilmişti. Bu değişiklikle beraber, eğitim gören çocuk sayısı 67 binden 161 bine ulaşmıştır. Ancak, 20 Kasımda yayımlanan ve 1 Ocakta yürürlüğe girecek olan bu düzenlemeyle ödemeleri geri çekilecek, engelli öğrenciler normal okullara yönlendirilerek onların okula gidebilmeleri için her türlü tedbirin okul bünyesinde alınması sağlanmaya çalışılacaktır.

Ayrıca, 5378 sayılı Kanun’un geçici 2’nci maddesinde de belirtildiği üzere, özürlü yurttaşlarımız için tüm fiziki engellerin en geç yedi yıl içinde kaldırılacağı belirtilmişken, bu konuda yapılan çalışmaların oldukça yetersiz olduğu ortadadır. Eski kamu binalarını, yolları, kaldırımları yenilemek bir yana dursun, yeni yapılan binaların çoğunda da engelli vatandaşlarımız göz ardı edilmiştir.         “Önümüzdeki yıl için öngörülen engelsiz kentler için ulaşılabilirlik kılavuzu oluşturulması projesi isimli çalışma için 4 milyon 255 YTL’lik kısıtlı bütçeden ne kadar pay ayrılmıştır?” sorusu da yanıtını henüz bulamamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yetersiz devlet politikaları ve uygulamalarıyla engellenmiş olan engelli vatandaşlarımızın da tüm diğer insanlarla birlikte eşit yaşam hakkına sahip oldukları göz ardı edilmemeli ve insanca yaşamaları için gerekli düzenlemeler bir an önce yapılmalıdır. Bu bağlamda, engellilere bağlanan 153 YTL’den 230 YTL’ye çıkarılan aylık en azından asgari ücret seviyesine çekilmelidir. 8,5 milyon engelli vatandaşımızın yaşadığı ülkemizde aylık alabilenlerin sayısı oldukça azdır. Aylık alma şansına sahip olanların da yaklaşık bir yıl kadar bekletildikleri göz önünde bulundurulursa, yasaları uygulama zaafının bu alana da sıçradığı ortadadır. Ayrıca, herhangi bir sosyal güvenlik şemsiyesi altında bulunan engellilere de bu maaş verilmemektedir. Şu anda sosyal güvenliği olan ve aynı zamanda maaş alan engelli vatandaşlarımızdan devlet paraları geri istenmektedir. Oldukça mağdur olan yaklaşık 7 bin engelliye icra davası açılmış ve Maliye Bakanlığına yapılan bir kereye mahsus af çağrısı da reddedilmiştir.

Yeni çıkacak sosyal güvenlik yasasıyla birlikte engelli vatandaşlarımızdan da prim kesintisi yapılacak, kullanmak zorunda kaldıkları protezlerden de katkı payı alınacaktır.

Birleşmiş Milletler Özürlü Kişilerin Hakları Sözleşmesi’ni ilk imzalayan ülkelerden biri olan Türkiye -ki, bu sözleşme hâlâ Meclis gündemine getirilmemiştir- sağlık alanında yapacağı bu uygulamaları, onayladığı bu anlaşmayla nasıl bağdaştıracaktır?

Anayasal haklarını kullanmak isteyen engelli vatandaşlarımıza onurlu, eşit koşullarda iş imkânları sağlanmalıdır. Bu bir sadaka değil, insan olmalarından dolayı sahip oldukları bir haktır. İş yerlerindeki kota uygulamaları başarısız olmuş, bunun üzerine teşvik amacıyla bütün engelli çalışanların sosyal sigorta primlerinin hazinece karşılanacağı belirtilmiştir. Özel sektörden beklenti içine girmeden, önce devlet, kamu kuruluşlarında yasalarla öngördüğü engelli vatandaşlarımızı istihdam etmelidir. Kamu kuruluşlarında yaklaşık 48 bin engelli kontenjanı hâlâ açıktır.

Ele alınması gereken bir diğer sorun da, bakım hizmetlerine ayrılan ödenektir. Sadece 65 bin engelli vatandaşımızın yararlanabildiği bu hizmet için de yetkili kurumlar oldukça büyük zorluklar çıkarmaktadır. Bakım hizmetleri için para talebinde bulunan ailelerin evleri kontrol edilmekte, televizyon sahibi olmak bile ödeme yapmamak için bir bahane hâline getirilmektedir.

Tüm bu sorunların gölgesinde engelli vatandaşlarımız dört duvar arasına kapatılmadan, sağlık, iş ve eğitim vesaire sorunlarıyla boğuşmadan yaşamak için mücadele etmektedir. Umuyoruz ki bütün bu çabalar sonuç verir ve Parlamento da üzerine düşen görevi yaparak, ülkemizde hayat, onlar için de yaşanabilir hâle getirilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak çocuklar konusunda yapılan çalışmalarla ilgili fikirlerimizi sunmak istiyorum. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesinin 2003 yılı 34 no’lu oturumunda yayınladığı, Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin uygulanmasına ilişkin genel tedbirlerde geçen şu cümle dikkat çekicidir: "Devletlerin, sosyal sektöre ve bunun içerisinde çocuklara doğrudan ya da dolaylı tahsis ettiği ulusal ve diğer bütçeyi belirleyebilmesi gerekir. Bunu yapmadığı sürece, hiçbir devlet, çocukların ekonomik, sosyal, kültürel haklarını, Sözleşme'nin 4’üncü maddesi altındaki ‘eldeki kaynakları olabildiğince geniş tutarak’ yerine getirme yükümlülüğüne göre gerçekleştirdiğini söyleyemez."

Bu çerçevede, çocuklara ayrılan kaynakların yeterli ve görünür olmadığı bir ülkede, çocuk haklarının gelişiminden bahsetmek olası değildir. Bu bağlamda, ülkemizdeki bazı verileri hatırlamak yerinde olacaktır.

Kamu eğitim harcamaları, istikrar programları uygulaması boyunca sürekli düşmekte, öğrenci başına harcamalar yetersiz kalmakta ve bölgesel düzeyde önemli farklılıklar göstermektedir. OECD 2005 verilerine göre, kişi başına koruyucu nitelikte halk sağlığına yönelik yapılan harcamalar düzeyinin en düşük olduğu ülke Türkiye'dir. 1999 yılında kişi başına 5 dolar düzeyinde olan koruyucu sağlık harcaması, 2003 yılında 4,8 dolara düşmüştür. Bu gerilemeden en çok etkilenen çocuklardır.

Çocuklara yönelik sosyal harcamaları yapan temel kurumlar, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, SHÇEK ve yerel yönetimlerdir. Bu kurumların 2004 ve 2005 yıllarında yapmış olduğu, çocuklara ilişkin sosyal koruma harcamalarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı, ortalama olarak on binde 4 oranında hesaplanmıştır. AB ülkelerinde, bu fonksiyona yönelik olarak -özel sektör dâhil- toplam ayrılan kaynağın gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 2,2'sine ulaşması, Türkiye'deki harcama düzeyinin ne kadar düşük olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Sosyal koruma harcamaları açısından üstünde durulması gereken bir diğer nokta da 2004 ve 2005 yıllarında, başta SHÇEK olmak üzere, bu kurumlara ayrılan ödeneklerin, yıl sonunda tamamının kullanılamamasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bayındır, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

Bir dakikalık süre veriyorum size.

SEVAHİR BAYINDIR (Devamla) - Özellikle yoksulluk sınırı altında yaşayan çocuklara yönelik politikalar, kaynak tahsis sürecinde biriken sorunların da etkisiyle gereken önceliği almamaktadır. Çocuklara yönelik olarak yapılmaktan vazgeçilen, ertelenen her harcama, 20 milyonun üstünde çocuğun olduğu, hızlı bir iç göç sürecini yaşayan toplumda geleceğe yönelik önemli bir risk taşınması anlamına gelmektedir. Sosyal harcamaların artması, istikrar programının yedinci yılını doldurduğu bu dönemde, toplumsal ve ekonomik dengelerin korunması açısından çok daha önem arz etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kürtçede kadın “jin” yani yaşam demektir. Yaşamın adı olan kadının gelişmişlik düzeyi, toplumun gelişmişlik düzeyini göstermektedir. Toplumsal gelişmişlik göstergesi, başta kadınlar olmak üzere toplumun dışlanmış, ayrımcılığa maruz kalmış tüm dillerin, dinlerin, tüm kültürlerin ve cinslere yapılan bu ayrımcılığın tasfiyesiyle ancak eşit ve özgür düzeyi yakalayabilir.

Bu anlamda, özgürlük ve eşitlik mücadelesi veren tüm özgürlük arayışçılarını saygıyla anıyor, 2008 bütçesinin, pozitif ayrımcılık ilkesi temelinde uygulanması dileğiyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayındır.

Demokratik Toplum Partisi adına, ikinci konuşmacı, Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak.

Buyurun Sayın Kışanak. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakika.

Sayın Kışanak, birkaç saniye…

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, milletvekili arkadaşımız on beş dakika konuşacak. Süremizin normalde 13.00’te bitmesi gerekir. Onun için, Sayın Kışanak’ın konuşmasını tamamlamasına kadar sürenin uzatılmasını oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın Kışanak, buyurun efendim.

DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, işçisi, kamu emekçisi, esnafı, emeklisi, işvereniyle tüm halkımızın kaderinde çok önemli bir yer tutan önemli bir bakanlıktır ve bugün AK Parti Hükûmetinin çıkarmaya çalıştığı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası’yla tüm halkımızın geleceği IMF politikalarına kurban edilmek istenmektedir.

Sayın Bakan “Bu yasayla, açık veren bir sistemden huzur veren bir sisteme geçiş sağlanacaktır.” diyor. Peki, kimin huzuru? Bu yasa çıkarsa kim huzura erecek? İşçiler mi, emekçiler mi, emekliler mi? Hayır. Bu yasa çıkarsa, Türkiye’yi borç faizi ödemeye mahkûm eden IMF huzura erecek. Bu yasa çıkarsa, IMF’nin direktiflerini yerine getiren ve tenkit almaktan kurtulan AK Parti Hükûmeti huzura erecek. Bütün bir halkın huzursuzluğuna karşılık IMF ve Hükûmet huzura ersin diye bu kadar antidemokratik, bu kadar hak gasbı içeren bir yasa çıkarılabilir mi?

Bu yasanın bu ülkenin insanlarının huzurunu sağlamakla hiçbir ilgisi yoktur. Hükûmet, bu yasayı, sosyal güvenlik sisteminin verdiği açığın sürdürülemez olduğu gerekçesiyle savunuyor. Oysa, biz biliyoruz ki, işçisine, emekçisine, emeklisine önem veren çağdaş her ülkede, üye olmayı hedeflediğimiz Avrupa Birliğine üye bütün ülkelerde sosyal güvenlik sistemi kamu desteğiyle sürdürülmektedir. Daha da önemlisi, bugün açık verdiği öne sürülen sosyal güvenlik sisteminde harcama kalemlerinin yükselmesinin nedeni de geçmiş hükûmetler ve son olarak da AK Parti Hükûmetinin yaptığı uygulamalardır.

Bugün sistemde aktif-pasif oranının 2’ye kadar düştüğü ve bu yüzden de emeklilik ödentilerinin sürdürülemez olduğu ileri sürülüyor. Oysa, harcamalardaki artışa bakıldığında, emekli aylık ödentilerinin son üç yıllık artışı sadece yüzde 10. AK Parti Hükûmeti döneminde yapılan uygulamalarla ise, son üç yılda özelleştirilen sağlık hizmetlerinin harcamaları yüzde 300 artmıştır. Yani bugün sürdürülemez denen, kara deliğe dönüşen sosyal güvenlik açığı, esas olarak emeklilik ödentilerinden değil, özelleştirilen sağlık harcamalarından kaynaklanan ve bu Hükûmetin sorumlu olduğu bir durumdur. Sağlık harcamalarının yüksekliği bahanesiyle bütün sistemi yeniden düzenlemeye kalkan Hükûmetin, sağlık sektörünün 2005 yılından bu yana uyguladığı öngörüsüz piyasacı politikalar, harcamaların bu denli kontrolsüz artmasıyla artmıştır.

Sağlık harcamaları sayesinde bu denli büyüyen açığın faili AKP Hükûmetidir. Şimdi de bir taraftan sosyal güvenlik haklarını kısarak, bir taraftan da sağlık harcamalarına katkı payı getirerek bu faturayı halkın sırtına yüklemeye çalışıyorsunuz. Bu yasayla, emekçilere “mezarda emeklilik”, tüm halkımıza da “ne kadar para, o kadar sağlık” diyorsunuz. Üstelik bu kadar önemli bir yasayı tarafların mutabakatını almadan çıkarmaya çalışıyorsunuz.

“İlgili kuruluşların görüşünü aldık.” diyorsunuz. Tabii, biliyoruz, alıyorsunuz görüşlerini, ama bu görüşleri alıp bir kenara bırakıp, sanki suya yazılmış sözlermiş gibi hiçe sayıp bildiğinizi okuyorsunuz. Durum böyle olduğu için de, bu yasanın tarafı olan on dört meslek örgütü, sendika ve sivil toplum örgütü meydanlara çıkmaya hazırlanıyor. Bizler de Demokratik Toplum Partisi olarak, bu kürsüden sesimizi emekçilerin sesine katıyoruz ve AK Parti Hükûmetini bu yasayı derhâl geri çekmeye çağırıyoruz. (DTP sıralarından alkışlar)

5510 sayılı Yasa’yla AK Parti Hükûmetinin amacı, halkın geçimini, geleceğini ve sağlığını iyileştirmek değildir. Amaç, sosyal güvenlik hakkını kısıtlamak, emekli aylıklarını düşürmek, sağlık hakkını uzun vadede tümüyle paralı hâle dönüştürmektir. Hükûmet ülkeyi ucuz iş gücü cennetine dönüştürerek, halkı ucuz iş gücü olarak uluslararası sermayeye pazarlayarak, sağlık hizmetlerini de bir ticaret konusuna dönüştürerek, halkımızın beklentilerine ve umutlarına tamamen, taban tabana zıt bir uygulama içerisindedir. Bu yaklaşımdan bir an evvel geri dönülmeli ve süreç yeniden başlatılarak, tüm tarafların şeffaf ve açık katılımıyla yasa, halk yararını gözetecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.

Bugün Türkiye’de çalışanların neredeyse yarısı sosyal güvenlik sisteminin dışındadır. Hükûmet bu kesimi nasıl kayıt altına alacağına kafa yormuyor, tam tersine, kayıt altındaki daha küçük bir kesimin sosyal haklarına göz dikiyor. Sosyal güvenlik açığı kapatılmak isteniyorsa, öncelikle kayıt dışı istihdamla mücadele edilmesi ve bu soruna bir çözüm bulunması gerekir. Oysa, kayıt dışıyla mücadele etmek bir yana, son çıkarılmak istenen 5510 sayılı Yasa kayıt dışı çalışmayı da teşvik edecektir. Bu yasayla birlikte kayıt altına alınıp, öngöremediği bir tarihte emekli olmayı beklemektense, insanlar kayıt dışı çalışmayı tercih edecektir.

Zaten resmî rakamlara bakıldığında da, AKP Hükûmeti döneminde kayıt dışıyla hiçbir şekilde mücadele edilmediği ortaya çıkıyor. Tarım dışı sektörde 2002 yılında 4 milyon 409 bin kişi kayıtsız çalışırken, 2006 yılında bu sayı 1 milyon 99 bin kişi artarak, 5 milyon 508 bin kişiye ulaşmıştır.      Yani, AK Parti Hükûmeti döneminde her 2 kişiden 1’i kayıt dışı çalışmaya razı olmuştur.

Peki, tablo bu kadar kötüyken Hükûmet ne yapıyor? “Kayıt dışı istihdamı önlemeye çalışırsak işsizlik artar” bahanesinin arkasına sığınarak kayıt dışı istihdama göz yumuyor. Kayıt dışı istihdama göz yumarak, aynı zamanda kayıt dışı ekonomiye göz yumuyor. Kayıt dışı istihdama göz yuman Hükûmet, aynı zamanda asgari ücreti de düşük tutmaya bir gerekçe buluyor: "Asgari ücreti yükseltirsek istihdam kayıt dışına kayar." diye söylüyor. Oysa Türkiye, kayıt dışı ekonominin ve kayıt dışı çalışanların oranını her yıl 2 puan aşağıya çekmeyi başarırsa on yıl içerisinde vergi ve sigorta primi olarak toplam 232 milyar YTL kâr sağlayacaktır, bir kaynak ortaya çıkacaktır. Bu kaynak da sosyal güvenlik sisteminin açığını  kapatmaya yetecektir ama Hükûmet  bu yolu denemek yerine emekçilerin haklarını gasbetmek yolunu tercih ediyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; çalışma hayatına ilişkin en önemli problemlerden biri de kadın istihdamının giderek azalmasıdır. 2001 krizinin özellikle kadın istihdamının en yoğun olduğu bankacılık sektörünü vurmasıyla kadın istihdamında ciddi bir gerileme görülmüştür. Bu yılı takip eden diğer yıllarda da sürekli bir azalma ivmesi göstererek 2004 yılı itibarıyla Türkiye, OECD ülkeleri içerisinde kadın istihdamı en düşük ülke durumuna gelmiştir. Resmî verilere göre Türkiye'de çalışabilen kadın nüfusunun sadece yüzde 24'ü istihdam edilebilmektedir ve kadınlar genellikle düşük statülü, az gelir getiren işlerde çalışmaktadır. Kadınların eğitim düzeyi arttıkça iş gücüne katılım oranlarının yükseldiği bir gerçektir. Ancak, kadın istihdam sorununa sadece eğitim sorunu olarak bakmak doğru değildir. Eğitimli ve genç kadın nüfusta da işsizlik oranı oldukça yüksektir. En az lise mezunu genç kadın nüfustaki işsizlik oranı aynı durumdaki erkeklere oranlara 2 kat daha fazladır.

Sayın Çalışma Bakanımız, kadın istihdamının giderek azalmasını bir sorun olarak dahi görmemiş, bütçe sunuş konuşmasında bu konuya bir satırla bile olsa yer ayırmamıştır. Bu durumu eleştiriyor ve Bakanlığımızı kadın istihdamını artırıcı önlemler üzerinde çalışmaya, bu konuda da kadın örgütleriyle iş birliği yapmaya çağırıyoruz.

Kadın istihdamının artırılması için, öncelikle, geleneksel erkek işi-kadın işi ayrımını ortadan kaldıracak çalışmalar yürütülmelidir. Ayrıca, çocuk, yaşlı ve hasta bakımının yükü kadının sırtından alınmalı, devlet bu konuda sorumluluk üstlenmelidir. Geçici ve yevmiyeli olarak ev hizmetinde çalışan kadınlar, sosyal güvenlik şemsiyesine alınmalıdır. Kadınların ağırlıklı olarak çalıştığı tarım sektöründe bir an önce Tarım İş Yasası çalıştırılarak sosyal güvenlik şemsiyesi geliştirilmelidir.

Değerli milletvekilleri, bu kadar kısıtlı bir sürede emekçilerin dertlerini anlatmak gerçekten pek de mümkün değil. Bu nedenle, geri kalan süremi Bakanlığımıza birkaç soru yönelterek kullanmak istiyorum.

ILO’nun örgütlenme ve grev hakkını düzenleyen 87 sayılı Sözleşme’si ile toplu pazarlık hakkını düzenleyen 98 sayılı Sözleşme’si, Türkiye tarafından da onaylanmıştır. Bu iki sözleşme, tüm çalışanlara ayrımsız bir şekilde hak doğurmaktadır ve grevli toplu sözleşme hakkı öngörmektedir.

Sayın Bakanımıza soruyoruz: Yıllardır çok yoğun bir mücadele veren kamu emekçilerine grevli, toplu sözleşmeli sendika hakkı veren yasal bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Tarım sektöründe hızlı bir şekilde ücretsiz aile işçiliğinden ücretli işçiliğe doğru bir kayma vardır ancak, tüm tarım işçilerini kapsayacak bir yasal düzenleme henüz mevcut değildir. Var olan yasal düzenleme, sadece 50’den fazla tarım işçisi çalıştıran büyük işletmeleri kapsamaktadır. Milyonlarca tarım işçisi sosyal güvenlikten yoksun bir şekilde kölelik koşullarında çalışmaktadır. Her yıl, neredeyse yedi sekiz ay il il dolaşarak, insanlık dışı koşullarda, geçici, mevsimlik işçi olarak çalışan, mevsimlik tarım işçilerinin koşulları da ortadadır. Bu koşulları düzeltmek üzere bir yasal düzenleme, bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Ülkemizde ekonomik faaliyetlerde çalışan çocuk sayısının giderek azaldığı ileri sürülüyor. Ancak, resmî verilerin bile ayrıntılarına bakıldığında, kırdan kente yoğun göç nedeniyle tarım sektöründe çalışan çocuk sayısının kısmen azaldığı, buna karşılık küçük ve orta ölçekli işletmelerde çalışan çocuk işçilerin sayısının arttığı görülmektedir. Sokakta çalışan çocukların sayısına ilişkin ise sağlıklı bir veri bile bulunmamaktadır.

2002 yılında Çalışma Bakanlığı tarafından “Zamana Bağlı Politika ve Program Çerçevesi” adı altında bir program geliştirilmişti ve bu programa göre on yıl içerisinde Türkiye’de çocuk işçiliği sona erecekti. Bu programın üzerinden beş yıl geçti. Bakana soruyoruz: Çocuk işçiliğinin önlenmesi konusunda ne kadar yol alındı?

Bir başka şey, yasalarımızın ne kadar uygulandığıyla ilgili. Diyarbakır’da bir yıldan beri grevde olan Akyıl işçilerinin öyküsünü kısaca anlatmak istiyorum. Gözde Tekstilde çalışan 500 işçiden 305’inin üye kaydını yapan Tekstil-İş Sendikası, Bakanlığa başvurarak iş yerinde yetki almıştır. İşveren bu yetki üzerine derhal işletmenin adını “Gevran Tekstil” olarak değiştirmiş ve mahkemeye de başvurarak yetki belgesinin iptalini istemiştir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kışanak, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Mahkeme işvereni haksız bulmuştur. İşçiler, bir kez daha Çalışma Bakanlığına başvurarak, yine, yetkilerinin geçerli olup olmadığını sormuştur, bir kez daha yetki belgesi almışlardır.  Daha sonra, Bakanlıktan ara bulucu tayin etmesini talep etmişlerdir, ara bulucu da tayin edilmiştir. Ara buluculuk sürecinden de bir sonuç alınamadığı için işçiler greve çıkmıştır. Bir yıldır bu işçiler grevde, fakat söz konusu işveren grevdeki işçilerin yerine yasa dışı bir şekilde işçi alarak üretimine devam etmektedir ve ne yazık ki, bu durum, Çalışma Bakanlığının müfettişleri tarafından da tespit edilmiştir. Hatta, Çalışma Bakanlığının müfettişleri bu iş yerinde greve aykırı olarak grevdeki işçiler yerine yeni işçiler alındığının tespitinin yanı sıra, kayıt dışı işçi çalıştırıldığını da tespit etmiştirler. Gece vardiyasında çocuk çalıştırıldığını da tespit etmiştirler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) - Ama, bu işletme bugün çalışmasına devam etmekte, grevdeki işçiler ise perişan bir şekildedir.

Bakanımıza soruyorum -komisyonda da  bu konuyu gündeme getirdik- acaba grevdeki işçilerin bir gün bıkıp, usanıp, açlıktan pes edeceği günü mü bekliyoruz?

BAŞKAN – Sayın Kışanak, teşekkür ediyorum sizlere.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) - Neden bu soruna müdahale etmiyoruz?

Hepinize teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Demokratik Toplum Partisi adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Birleşime bir saat ara veriyorum.

 

                Kapanma Saati: 13.12

 

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.13

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatoş GÜRKAN (Adana), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubunda.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’a aittir.

Sayın Yıldız, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on bir dakika.

CHP GRUBU ADINA SACİD YILDIZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile Özürlüler İdaresi Başkanlığının bütçeleri hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşünü açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Heyetinizi grubum ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Sağlıklı bir toplum ve mutlu yarınlar için en değerli varlıklarımız çocuklarımızdır. Değerli milletvekilleri, Çocuk Esirgeme Kurumunun öncelikli hedefi, korunmaya muhtaç çocuklardır. Bu çocukların yanında, gene, korunmaya muhtaç, bazen de bakıma muhtaç olan gençler, yaşlılar, kadınlar ve özürlüler bulunmaktadır. Çocuk Esirgeme Kurumu, bu varlıklarımızı koruma altına almak, sorunlarına çözüm getirebilmek amacıyla, Atatürk ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bazı üyelerinin de girişimiyle, 1921’de, ülkemiz ulusal Kurtuluş Savaşını yaparken cephede şehit düşen ailelerin çocukları için kurulmuştur. Bu kutsal kurum, AKP Hükûmetinin girişimleriyle amacından uzaklaşmıştır. Yönetmeliklerde yapılan değişiklikler ve yöntem yanlışlıkları ve uygun olmayan atamalar nedeniyle hedefinden sapmış bir kurum olmanın ötesine geçememiştir.

Koruma altına alınan çocuklara yeterli hizmet verilememektedir. Ayrıca, bu çocuklar değerli devlet büyüklerinin karşılama törenlerinde, Başbakanın ve bakanların karşılama törenlerinde de değerlendirilip siyasallaştırılmaktadır. Çocuklar uzman personel yerine niteliksiz, ehliyetsiz, hatta onlar için tehlike teşkil eden kişilere emanet edilmiştir. Kurumların başındaki kişiler yetersiz, deneyimsiz ve çocuk eğitimi hakkında bilgi sahibi olmayan kişilerdir. Bu yanlış kadrolaşmanın kötü sonuçları, çok değil, birkaç yıl önce çocuk yuvaları ve yaşlı bakımevlerinde uygulanan şiddet olaylarıyla gündemimizdeydi. Bu, Malatya’da, Erzincan’da, Adana’da oldu. Bunlar üzerine Sayın Bakan herkesi duygulandıran bir söz etmişti: “Bir tek çocuğun gözyaşı için gerekirse makamımı bırakırım.” demişti. Bu, herkesin kalbini kazandığı güzel bir söz, bir anne olarak da iyi bir söz fakat arkasından, İstanbul Bahçelievler Atatürk Kız Yurdunda gece çocukların yerinde olmayıp fuhuş çeteleri tarafından alındığını, gene AKP Milletvekili Sayın Turhan Çömez belgeledi, destekledi. Gene, Turhan Çömez -o sırada söylediği- Türkiye’deki yurtlarda 1.400 çocuğun yerinde olmadığını da belirtti. Bunun üzerine Sayın Başbakan, Turhan Çömez’e teşekkür edip bu araştırması için onu belki ödüllendirip onurlandıracağına, işte “O saatte orada işin neydi? Nimet Hanım’la niye bu kadar uğraşıyorsun.” diye ifade etti. Bunlar, gazete sayfalarında, haberlerde yer aldı. Yani, Turhan Çömez bir hekim, Başbakanın yakınında bulunmuş bir kimse ve milletvekili olarak denetlemeye gidiyor,         görevini yapıyor, ama sonunda azar işitiyor. Bunun üzerine de Bakan, herhâlde o çocukların gözyaşlarını gözyaşı saymadı veya gözyaşı dökmediklerini farz etti. AKP Hükûmeti her şeyin üzerini o kadar güzel kapatmasını biliyor ki kısa süre sonra bu haberler basında yer almaz oldu, basının kontrolü sonucunda.

Bir diğer sorun da: Burada yetişen çocuklarımızın Kurumdan çıktıktan sonra sokaklara terk edilmesidir. Sizce de bu çocuklara daha Kurum çatısı altındayken bir iş güvencesi sağlanması daha uygun değil midir?

Türkiye’nin diğer büyük sorunu da sokakta yaşayan çocuklardır. Gün geçtikçe sayısı artmakta olan bu çocuklar için yeterli çalışmalar yapılmamaktadır. Bunlar, genellikle göç etmiş, maddi sıkıntılar çeken, AKP’nin ekonomi politikaları nedeniyle daha da yoksullaşmış ailelerin çocuklarıdır. Kimi aileleri tarafından kimi ise çeteler tarafından suça teşvik edilmektedirler. Bu çocukların çoğu okul çağındadır ve olmaları gereken yer kesinlikle sokaklar değildir. Sokaklarda onları bekleyen tehlikeleri kimse göz ardı etmemelidir. Bir süre sonra kötü emelli insanların maşası hâline gelen sokakta yaşayan çocukları topluma kazandırmak adına yapılan çalışmalar yetersiz kalmaktadır.

Sosyal hizmetler, bir ülkenin sosyal devlet olduğunun ana göstergesidir. Devlet, sosyal kurumların sorunlarına çözüm getiremiyorsa, yaşlılarına gereken özeni gösteremiyorsa, ülkesinin geleceği olan çocukların ve gençlerin güvenliğini sağlayamıyorsa, o devlet görevlerini yerine getiremiyor, yetkilerini başka yönde kullanıyor demektir.

Değerli milletvekilleri, konuşmamın bu kısmında özürlülerin sorunlarına değinmek istiyorum: Özürlülük, -belki buna Özürlüler İdaresi Başkanlığı deniyor ama engelli demek daha doğru deyim olacaktır sanıyorum- günlük yaşama katılmayı engelleyen fiziksel işlevlerdeki bir sınırlılık hâlidir. Doğuştan, doğum sırasında ve sonradan oluşabilmektedir. Bizim, bunların hepsinin oluşmasını önleyen çalışmalar yapmamız gerekmektedir.

30 Mart 2007 tarihinde Birleşmiş Milletler Özürlü Kişilerin Hakları Sözleşmesi’ni imzalamış olmaktan özürlüler ve ülkemiz adına mutluluk duyuyorum. Ayrıca, Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanan Engelsiz Türkiye Projesi’ni de önemsiyorum. Bu vesileyle, Ampute Millî Takımımızın başarılarını da buradan kutluyorum.

Daha beş gün önce 3 Aralık Dünya Özürlüler Günü’ydü. Bu günde özürlü ailelerinin ve özürlülerin feryatlarını televizyon ekranlarında işittiniz, gazete sayfalarından okudunuz. Bunlar neydi? Biraz evvel DTP Milletvekili Sayın Bayındır ifade etti ayrıntısıyla. Özürlülerin eğitimi için özel okullara verilen destek ortadan kaldırılmıştır. Haziran 2006’da verilen bu destekle 161 bin kişi bundan yararlanıyordu. Ama, 20 Kasım 2007’de bu destek geri çekildi. Arkasından, 29 Kasımda bir genelgeyle biraz düzeltildi ama gene de epeyce özürlü kimse mağdur oldu. Yönetmelikte, Dünya Sağlık Örgütünün gösterdiği Baltazar Cetveli’ne göre özürlülük derecesi değerlendirildi, daha evvel özürlü sayılanlar özürlü olmaktan çıkarıldı. Mesela, bir kolu, bir bacağı yoksa, bu özürlü olmadı, bunlara destek verilmez oldu.

Değerli milletvekilleri, hukukta “kazanılmış hak” diye bir kavram vardır. Yeni yönetmelik değişikliği çağdaş dünyayla uyum için gerekli olabilir. Bunun geçmişe dönük değil, bundan sonraki uygulamalarda göz önüne alınması gerekir.

Özürlüler için eğitim çok önemlidir. Bunların eğitiminin desteklenmesi gerekir. Çünkü, özürlülerin en önemli sorunu eğitimsizlik, yoksulluk, işsizlik, istihdam edilememe, üretken olamama durumlarıdır. Zaten, burada da eğer özürlü bir kimse, engelli bir kimse eğitilmemişse iş de bulamamaktadır, iş bulamayınca yoksullaşmaktadır. Bunlar, aynı zamanda rehabilitasyon merkezlerine de gidememektedir maddi sıkıntıları olduğu için. Bunların hepsi birbiriyle bağlantı şeyler.      Bunları eğer eğitirsek… Kimse, eğitilmemiş, belli bir becerisi olmayan özürlüyü işe almak istemez. Onun için, bunların eğitim sorunu, beraberinde yoksulluğu ve işsizliği de önleyeceği için çok önemlidir.

Bunların toplumla bütünleşmesi için de rehabilitasyon eksikliklerinin, fiziksel çevrenin, ulaşım araçlarının, iş yerlerinin ve konutların elverişsizliği giderilmelidir. Bunlar giderilmelidir ki bunlar toplumla bütünleşsinler, normal vatandaşlar gibi her yere rahat gidebilsinler, her aktiviteye katılabilsinler.

Bu planlamaları gerçekleştirmek için, Avrupa standartlarına ulaşmak için Özürlüler İdaresi Başkanlığının 2008 mali yılı bütçesindeki 4 milyon 255 bin YTL ödeneğin yeterli olmadığı kanaatindeyim. Niye yeterli değil? Çünkü, geçen yıl bu ödenek 4 milyon 322 bin. Bu sene özürlü sayısı mı azaldı? Türkiye’nin nüfusu mu azaldı? Geçen seneki rakama göre daha aşağıya inmiştir. Bu, yetersizdir bunların desteği için.

Özürlülerin eğitimi, bakımı, istihdamı kadar özürlülükten korunmanın önemini vurgulamak istiyorum. Bu cümleden olmak üzere, terör ve silahlanmanın önüne geçilmesini -bu şekilde çok özürlü olmaktadır- depreme dayanıklı konutlar yapılmasını -yine özürlü sayısını artırmaktadır bu- trafik kazalarının önlenmesi için tedbirler alınmasını, akraba evliliklerinden kaçınılmasını, eğer akraba evliliği gerçekleştirilmişse daha gebelik döneminde tıbbi genetik araştırmaların yapılması ve sakıncalı gebeliklerin sonlandırılmasını uygun buluyorum.

Amaç, özürlülere acımak, farklı davranmak değil, onları engelsiz vatandaşlar gibi toplumla bütünleştirmek, eğitmektir, istihdamda değerlendirmektir, üretken kılmaktır. Bunun için de sosyal devletin, gereğini yerine getirmesini beklemektedirler. Dünya Özürlüler Günü’nde bunlar, diğer vatandaşlarla bir olduklarını, hemfikir olduklarını, aynı duygu ve düşüncede olduklarını göstermek için, Dünya Özürlüler Günü’nde engelliler Mersin’de organ bağışında bulunarak bu toplumun duyarlı ve sorumlu bireyleri olduklarını bizlere kanıtlamışlardır.

Ama özürlüler için -gene öğreniyorum basından- iki gün evvel İstanbul’da bir özürlüler kongresi düzenlendi. Maalesef bu, Askerî Müzede düzenlendi, Askerî Müze ve Kültür Evinde.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Harbiye’de.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Harbiye’de evet. Orada düzenlendi ama buralara giriş çıkışlar da çok sıkıntılıydı. Orayı ben biliyorum, birkaç kere orada ben de kongreye katıldım. Buralara özürlüler girip çıkmakta çok sıkıntı çektiler. Bunları da ekranlarda hepiniz gördünüz. Yani bu -hem onlar için, katılması için kongre düzenleniyor ve o da yanlış bir yer seçiliyor- İstanbul’da daha başka yerlerde olabilirdi. Bunu da buradan söylemek istiyorum.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Biz yapmadık onu.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Unutmayın, herkes bir gün engelli olabilir. Yarın, kimsenin engelli olmayacağının garantisi yoktur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle 2008 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diler, yüce Heyetinizi saygıyla selamlarım. (CHP ve DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı, Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilinin tamamlamadığı süreyi size ilave ediyorum Sayın Erbatur.

Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü ile Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisimizi saygıyla selamlarım.

Çağdaş cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleri, kadınlarımızın, cumhuriyetin onurlu, eşit hak ve özgürlüklerle donanmış bireyleri olarak, sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasal yaşamda var olmasının önünü açmıştır. Ancak, ülkemizde bugün, hâlâ kadınlarımız eşit hak mücadelesini sürdürmekte ve sahip olduğu haklarının elinden alınacağı kaygısını yaşamaktadırlar.

Dünya Ekonomik Forumu tarafından açıklanan Küresel Cinsiyet Uçurumu 2007 Raporu’na göre Türkiye, kadın-erkek eşitliğinde 128 ülke arasında 121’inci sırada yer almaktadır. Bu durumun bir yansıması olarak, kadınların tamamına yakını hayatlarında en az bir defa cinsiyet temelli ayrımcılığa uğramaktadır. Parlamentoda kadın milletvekili oranı yüzde 9, çalışma yaşamına katılan kadın oranı yüzde 24 ve kadınlar hâlâ namus cinayetlerine kurban gitmektedir.

Üyesi olduğumuz Birleşmiş Milletler Kadının Statüsü Komisyonu, 2008 yılındaki oturumunu, toplumsal cinsiyet eşitliği için bütçelendirme ve kadınların güçlendirilmesi üzerine gerçekleştirecektir. Bu oturumda Türkiye, kadına duyarlı bütçeleme konusunda attığı adımları anlatmak durumunda kalacaktır. Ancak ne yazık ki dünyanın gündeminde on beş senedir yer etmiş olan kadına duyarlı bütçeleme konusu, Türkiye'nin gündemine henüz gelememiştir.

Kadına duyarlı bütçeleme, ulusal bütçenin her kaleminde, kadınların o kalemden dolayı maruz kaldıkları etkilerin analiz edilmesi ve bu etkilere bağlı olarak kadınlar için her bir kalemden bütçe ayrılması anlamına gelmektedir.

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğüne ayrılan 4 milyon 720 bin YTL’nin toplam bütçeye oranı yüz milyonda 22’dir. KSGM’nin bütçesine baktığımızda ise durum daha da vahimdir. KSGM’ye ayrılan 3 milyon 592 bin YTL’nin genel bütçe toplamına oranı ise sadece yüz milyonda 16’dır. Hükûmetin hazırladığı 2008 yılı bütçesinde kadına ve aileye verilen önem ortadadır. Bu rakamların çok büyük bir kısmı da ele alınan dönemde gayrisafi millî hasılaya katkıda bulunan ancak o dönemde tüketilen, ileriye dönük olumlu ve görünür katkı yaratmayan cari harcamalardan oluşmaktadır.

Bütçenin ayrıntılı incelemesine geçtiğimiz de ise ilk gözümüze çarpan, KSGM’nin ve Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün kadrolarıdır. Ben, bu konuyu iki kurumun kanununun çıkarılması aşamasında da dile getirmiş, KSGM ve Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün, ilgili alanlarda lisansüstü eğitim almış kadrolara sahip olması gerektiğinde ısrar etmiştim ancak bu, maalesef gerçekleştirilememiştir. Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğünün son yaptığı uzman yardımcılığı sınavının, yeterliliğe göre değil siyasi yakınlığa bakılarak gerçekleştirildiği için yargıya intikal ettiği doğru mudur? Bu iki kuruma son yıllarda alınan kişiler, başka kurumlara geçmek için bu kuruluşları kullanmakta mıdırlar? Çünkü bunlar, konunun uzmanı değillerdir. Son yıllarda giriş yapanlardan, muvafakat isteyerek ya da istifa ederek başka kamu kurumlarına ya da özel sektöre geçiş yapan personel sayısı kaçtır?

Şimdi sizlere, kısıtlı bir süre içinde, kadın ve aile politikalarında Türkiye’nin eksik ve geride olduğu konulara değinip, kısa kısa çözüm önerilerinden bahsetmek istiyorum:

Özellikle Anayasa’nın amir 10’uncu ve 90’ıncı maddeleri çerçevesinde, kadın-erkek eşitliğinin öncelikle ulusal mevzuatımıza yerleştirilmesi, devamı olarak da bu eşitliğin yaşama geçirilmesi gerekmektedir. Bu eşitliğin hayata geçirilebilmesi için, kadının ekonomik yaşamda görünür kılınması kadar kadının karar alma mekanizmalarında ulusal ve yerel ölçekte yer alması da son derece önemlidir. Ancak, siyasette kadın kotası konusunda ülkemiz sınıfta kalmaya devam etmektedir. Bir an evvel, pozitif ayrımcılık, fırsat eşitliği, kota -ne diyorsak- yasal olarak ülkemizde uygulanmaya konulmalıdır.

Ayrıca, “şiddete sıfır tolerans” ilkesi çerçevesinde, kadınlara uygulanan her türlü şiddete, töreler gerekçe edilerek uygulanan vahşete karşı kararlılıkla mücadele edilmeli; kadına karşı şiddetle mücadele ulusal eylem planı oluşturulup, kararlılıkla uygulanmalıdır.

Sığınma evleri yaygınlaştırılmalı, ücretsiz danışmanlık, psikolojik destek ve yasal yardım yapılması sağlanmalıdır. Dün, 10’uncu Sığınma Evleri Kurultayı gerçekleştirildi. Kadına yönelik şiddeti önleme açısından büyük öneme sahip kadın sığınma evlerinin sayısının otuz beş civarında olduğunu biliyoruz.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Otuz sekiz.

NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) – Otuz sekize yükselmiş, ne iyi.

Bu evlerden her birinin, aşağı yukarı, 20 kişilik kapasitesi olduğunu düşündüğümüzde, bu sayının gereksinimleri karşılamaya yetmeyeceği açıktır. Genel olarak 7.500 kadına 1 sığınma evi olması gerekmektedir.

Kadının ekonomik yaşamda görünür kılınması için önümüzdeki her tür engel kaldırılmalıdır. Örneğin, analık izni ödenekleri artırılmalıdır. Doğum sonrası işten çıkarmalar detaylı olarak incelenip engellenmeli, kamu ve özel sektör bünyesinde her kurum, kuruluş ve şirket yapısında, okul öncesi eğitim çerçevesinde, kreşler oluşturulmalıdır. Şu anda bile, gerekli personel sayısına sahip olmasına rağmen, kreşi olmayan o kadar çok kamu kurumu bulunmaktadır ki… Ebeveyn izni bir an önce yasalaşmalıdır.

Ülke geneli için baktığımızda, istihdam zaten başlı başına bir sosyal sorunken kadınlar istihdama katılım bakımından dezavantajlı konumlarını sürdürmektedirler. Cumhuriyet atılımlarıyla birlikte kadının iş gücüne katılımı da artış göstermiştir. Ancak, günümüzde kadın, hizmet sektöründe ve çoğunlukla da iş güvencesi olmadan, iş güvencesi talep edemeden var olmaya çabalamaktadır. Kadınların iş gücüne katılım oranı, 2000 yılı verilerine göre, yüzde 24’tür. Bu oran, OECD ülkeleri içinde yüzde 50,7 ile en düşük kadın istihdam oranına sahip olan İtalya’yla kıyaslandığında dahi, gelişmiş ülkelerin hâlen çok gerisinde olduğumuzun bir göstergesi olmaktadır. Bu konuda Avrupa Birliğinin 2010 yılı hedefi yüzde 60’tır. Bunu nasıl sağlayacağız? Kamu sektöründe kadınların oranına baktığımızda ise bakanlıklar ve bağlı kuruluşlarda toplam çalışan içinde kadın oranı, sadece yüzde 28, KİT’lerde ise bu oran sadece yüzde 7’dir, üst yönetimde ise kadın neredeyse yoktur.

Kadının toplum genelinde görünür kılınması önündeki engellerden biri de kız çocukların nüfusa kaydının yapılmaması ya da geç yapılmasıdır. Bu konu da öncelikli olarak ele alınmalıdır. Kadınların nüfusa kayıt olmaları ve resmî evlilikleri tüm toplumu kapsar şekilde yaygınlaştırılarak bütün kadınların yurttaşlık haklarından eksiksiz yararlanmaları sağlanmalıdır. Bu uygulamaya paralel biçimde, kız çocuklarının, özellikle kırsal bölgede okullaşması üzerinde çalışılmalıdır. Ancak, bu konuda, genellikle yanıltıcı bir bilgi olarak, okula başlama oranı üzerinde tartışılmaktadır; üzerinde konuşulması gereken esas rakam ise okula devam oranıdır. Bu rakam, maalesef, ülkemizde okula başlama oranına göre son derece düşüktür. Kız çocuklarımız çeşitli sebeplerle eğitim hayatlarını tamamlayamamaktadır. Sosyal devlet, bu konuda üzerine düşeni yapmalıdır. Buradan sormak istiyorum: Haydi Kızlar Okula Kampanyası’yla okula başlayan kız çocuklarının ne kadarı okula devam etmektedir?

Kadının ekonomik yaşamda görünür kılınması için kadınların mesleki eğitim olanaklarına erişimi sağlanmalıdır. 1995 yılından beri GAP bölgesindeki dokuz ilde (Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis,  Mardin, Siirt, Şanlıurfa ve Şırnak) toplam otuz dört adet çok amaçlı toplum merkezi (ÇATOM) açılmıştır. Bunlar başarılı örneklerdir. ÇATOM’lar kadınlara ve genç kızlara yönelik olarak, kadın hakları, okuma yazma, genel sağlık, ana çocuk sağlığı, beslenme, gelir elde etmeye yönelik beceri kazanma konularında eğitim programları uygulamaktadır ve topluma dayalı merkezler olarak kadının toplum yaşamında söz sahibi olabilmesi ve görünür hâle gelebilmesi için uygun örnek olarak yaygınlaştırılmalıdır. Ayrıca, halk eğitim merkezlerinin yaygınlaştırılması ve her yaşta kadının eğitime devam edebilmesi de önemli bir aşama olacaktır.

Birleşmiş Milletler Uluslararası Kalkınma Örgütünün Kasım 2007’de açıkladığı İnsani Gelişme Raporu, Türkiye için karanlık bir tablo çizmektedir. Ülkelerin 2005 yılı istatistiklerine dayanan rapora göre, Türkiye, kişi başına düşen ulusal gelir dışında eğitim, yaşam süresi gibi ölçütlerle oluşan insani gelişmişlik endeksinde 84’üncü sırada, ekonomik gelişmişlik açısından ise 66’ncı sıradadır.  Burada bir çarpıklık vardır, insani gelişmişlikte 84’üncü sırada olmanın ilk ve ortaöğretime kayıtlılık açısından 108’inci sırada olmasıyla açıklanabileceğini düşünüyorum ben. Ayrıca, Türkiye’de genel olarak her alanda kadın-erkek eşitsizliğinin daha yoksul ülkelerden bile büyük olması ülkeyi insani gelişmişlikte gerilere çekmektedir. Toplumsal Cinsiyet Gelişme Endeksi’nin İnsani Gelişme Endeksi’ne bölünerek bulunan oranlamada ise Türkiye 112’nci sıradadır.

Burada bir kez daha durup düşünmenizi istediğim nokta şudur: Kadın sorunu kadınların sorunu değil, bir insani gelişme kriteri ve kadın-erkek herkesin sorunudur.

Raporun bize göstermek istediği sonuç şudur ki: Kadın sorunu Türkiye'nin sorunudur. Kadın-erkek eşitsizliği eğitimden politik temsile bu kadar büyük oldukça, ekonomik büyüme ve başarı Türkiye'nin dünya gelişmişlik sıralamasında yükselmesini sağlamaya yetmez.

Kadın sorunlarının çözümünde toplumsal cinsiyet bakış açısının ana politikalara yerleştirilmesi sırasında KSGM’nin diğer kamu kurum ve kuruluşları ile iş birliği içerisinde hareket etmesi son derece önemlidir. Bu da ancak, Mecliste bir kadın-erkek eşitliği komisyonunun kurulmasıyla sağlanabilir. Geçen yıldan bu yana bu konuda hangi çalışmalar yapılmıştır? Hükûmetin bir hazırlığı var mıdır?

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü yaptığı araştırmalarda Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’yi dikkate almakta mıdır? Çünkü ülkemizde hâlen çocuklar konusunda yapılan kimi çalışmalarda çocukların kendisine sorunlarının çözümü için ne istediği sorulmamaktadır.

Kadının ve çocuğun ailede söz hakkı kazanabilmesi konusunda da önemli adımlar atılmalıdır. Toplumun en temel demokratik ögesi olması gereken aile kurumu bu niteliği hâlen kazanabilmiş değildir. Kadın, aile içinde görünür kılınmadığı müddetçe toplum içinde de görünür hâle geçemez. Aynı şey çocuk için de geçerlidir. Sosyoekonomik ve kültürel gelişmişlik hedeflerimize paralel olarak, çocuklarımıza yaşlarının gerektirdiği çocuklukları yaşama…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erbatur, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) - … ve ileri ülkeler seviyesinde eğitim hakları ile bedensel ve ruhsal yapılarına uygun ortam ve koşulları sağlamak görevimiz olmalıdır. Çünkü bir toplumun geleceği, günümüzün çocuklarına sunabileceğimiz imkânlar çerçevesinde şekillenecektir. Ancak, kadın ve çocuk toplumsal yapının devamlılığı için son derece önemliyken, en fazla şiddete ve sömürüye maruz kalan kesimler de gene çocuk ve kadın olmaktadır. Çocuklar sokakta çalıştırılmakta ve enseste maruz kalmaktadır. Ensest konusunda yapılan araştırmalar var mıdır ülkemizde? Çocuklarımızın haklarını öğrenmesi için araştırmalar yapılmakta mıdır?

Sözlerime son verirken, Cumhuriyet Halk Partisinin kadın hak ve özgürlüklerinin en güçlü teminatı ve kadın devriminin güvencesi olduğunu, kadınlarımızı çağdaş değerlerden uzaklaştıran ve toplumsal yaşamdan dışlayan hiçbir uygulamayı kabul etmeyeceğimizi, üzerinde konuştuğumuz kurumların bütçelerinin kadının eşitlik mücadelesi için yeterli olmadığını bir kez daha dile getirmek istiyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erbatur.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı, Kocaeli Milletvekili Cevdet Selvi.

Sayın Selvi, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA M. CEVDET SELVİ (Kocaeli) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisinin görüş ve düşüncelerini sunmak üzere huzurunuzdayım. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlarım.

Bu Çalışma Bakanlığının bütçesine gelmeden önce, hepimizin dikkatle tekrar bir bakması ve bu 2008 bütçesinin önemini kavraması ve dikkatle izlenmesi bakımından şu noktaların altını çizmek istiyorum ilk önce: Bu bütçe, diğer bütçelerden farklı bir bütçe, çünkü tek başına, üçte 2 Meclis       çoğunluğuyla, altı yıldan beri, beş yılı geçmiş süreden beri iktidar olan tek parti iktidarının altıncı bütçesi. Bu bütçe çıkmadan önce defalarca seçim bildirgesi, defalarca Hükûmet Programı, uygulama planları, acil eylem planları çıkmıştır ve beş yılda her istediğini yapma gücüne, çoğunluğuna sahip, her dediğini gerçekleştirme, politikalarını, uygulamalarını yapma gücüne sahip, Meclis gücüne sahip bir iktidarın bütçesi olması nedeniyle, yaşananlarla, gelişmelerle, rakamlarla bütçeyi karşılaştırmanın daha gerçekçi ve daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Çalışma Bakanlığı bütçesine gelince: Bütçelerin içerisinde en önemli bütçelerden bir tanesi. Çünkü, çalışma hayatı, endüstriyel ilişkiler bir ülkenin ekonomik, sosyal ve siyasal durumunun kesin, açık belirleyicisidir. Tüm halkı yakından ilgilendiren geniş, dinamik bir alandır. Üretimi, verimi, kaliteyi, iş huzurunu, toplumsal huzuru yakından ilgilendiren bir bakanlık bütçesidir. Bir ülkenin demokrasi düzeyi, insan hakları ve özgürlükleri, hukuk ve adalet anlayışı, özetle, ekonomik, sosyal ve siyasal durumun somut ve gerçek göstergesidir Çalışma Bakanlığının bütçesi.

Ülkemizin içinde bulunduğu koşullardan uzaklaşmadan bu bütçeyi değerlendirirsek çok yararlı olacağı kanaatindeyim. Beş yıldır uygulamaların yapıldığını söyledim. Ama, ne yazık ki, verilen sözler, hâlâ bugün tekrarlanan vaatler maalesef gerçekleşmedi ve tam tersine, çalışma hayatı, endüstriyel ilişkiler âdeta bir kaos, âdeta bir karmaşa içerisine sürüklendi. Gelir gelmez işsizliğin yok edileceği söylenerek, gelir gelmez “Özgürlükler, sendikalaşma, örgütlenme hakkı mutlak gerçekleşecek.” denmesine rağmen, “Kayıt dışının önlenmesi zorunlu.” denmesine rağmen hiçbiri gerçekleşmedi.

Ülkemizde, şöyle baktığımızda, geçen beş yıl rahat bir iktidar dönemi sonucunda sosyoekonomik sorunu olan ve acil çözüm bekleyen işsizlik sorunu alabildiğine yükseldi, en yüksek işsizlik de on sekiz-otuz yaş arasındaki kuşakta, grupta. Her ailede ve yakınında, bir iki işsiz; âdeta, bir bunalım içinde. Yıllarca bütün bunların düzeltilmesi, iyileştirilmesi söylenmesine rağmen, iktidarının dördüncü yılında saygıdeğer bir Bakan, Kabine üyesi Sayın Ali Babacan, işsizlikte başaralı olamadığını söyledi, dört yıl sonra.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Yeterince başarılı…

M. CEVDET SELVİ (Devamla) - Doğrudur, yeterince başarılı olamadığını söylemiştir. Hâl böyle olunca 2004 yılında, 59’uncu Hükûmet, işsizlikle mücadele yılı olarak kampanyalar başlatmıştır. Bu kampanyalar da, ne yazık ki göstermelik ve oyalamadan ileriye gidememiş, işsizliği önlemek mümkün olmamış, azaltmaksa hiç mümkün olmamıştır. Bunu başaramayan o günkü, yani bugünkü Hükûmet, olayın kolayına gitmiştir. TÜİK marifetiyle de işsizlik rakamları çarpıtılmış, işsizliğin hesaplanmasında da Avrupa şartları gibi düşüncelerle hesaplamanın değiştirildiği açıkça ortaya çıkmıştır, resmen de bu açıklanmıştır. Çünkü iş gücüne katılım oranı düşürülerek işsizlik oranının da iyileştirilmesi gayreti gösterilmiştir. Son ve övünerek söylenen 8,8 oranındaki işsizlik, TÜİK’in rakamlarına ve gerçek rakamlara bakıldığı zaman, en az yüzde 15,3 düzeyindedir. İşte, söylenenler, vaat edilenler gerçekleşmeyince maalesef hesaplarda, maalesef rakamlarda oynamak alışkanlığı devam etmektedir. Bunlar, resmî kurumların, devletin rakamlarıdır; bunlar, çalışanların, o işin sorumlularının verdiği gerçek rakamlardır.

Tabii, çalışma hayatının en önemli unsurlarından bir tanesi de emeklilerdir. Ne yazık ki, hayatını, gençliğini, ömrünü, sağlığını, üretim araçları başında geçiren, günü gününe, kuruşuna kadar en yüksek vergiyi ödeyen, dünyanın en fazla sosyal güvenlik primini ödeyen işçiler, emekli olduktan sonra, ya ikinci iş aramak zorunda ya torununa, çocuğuna muhtaç duruma düşmektedir. Bu konuda, son derece, verilmiş, defalarca tekrarlanmış sözlerine rağmen, intibak yasası denen, içinde, bünyesinde bir haksızlık barındıran yasa değişikliği, verilen sözlere rağmen yapılmamış; TÜFE farkı, yargı kararlarıyla emekliler tarafından kazanılmış olmasına rağmen ödenmemiş; refah payında da hiç hesaplanmayacak şekilde düzenlemeler yapılmıştır.

Sorunlar böyle devam ederken, sanayicisinden çiftçisine, KOBİ’lerden esnafa, işçisine ve memuruna, yani bu endüstriyel ilişkiler içerisinde önemli yer tutan sosyal ve ekonomik grupların hepsi sıkıntı içinde kalmış, umutla bekledikleri, yılları geçirdikleri, iyi niyetle destekledikleri hâlde, beklenenin olmadığını, bu politikalarla bugün Türkiye’nin bu olumsuz noktaya gelmesi bir tarafa, geleceğe dönük de umutları kalmamıştır.

Şimdi, gelindiğinde, vergi ve millî gelir dağılımındaki adaletsizlik uçurum boyutuna dönüşmüştür ve bunu düzelteceğini söyleyen Hükûmet, hiç oralı olmamış, bireyler arasında, bölgeler arasında, alabildiğine, millî gelir dağılımındaki ve vergideki adaletsizlik devam etmiştir. Sosyal Sigortalar primi, sosyal güvenlik primi ve vergiler, kayıt dışı önlenmek yerine, kayıt dışı teşvik edildiği için uygulamalarla, istihdam vergisi, sermayesini de, işçisini de güç durumda bırakmıştır.

Değerli arkadaşlarım, “özelleştirme” adı altında babalar gibi yapılan satışların sonunda, orada ömrünü veren işçiler sokaklarda kalmış, 4/C ve benzeri gerçek olmayan önlemlerse onların mağduriyetini giderememiştir. Seçim yaklaştığında geçici işçiler kadroya alınırken, seçim dikkate alındığı için adaletsiz bir uygulama yapılmış, bütün mücadelemize rağmen, Cumhuriyet Halk Partisinin gayretine rağmen, ne yazık ki, on yıl, on beş yıl, yirmi yıl çalışanlar bir tarafa itilmiş, 2006 yılında AKP’nin kendisinin işe aldığı, sadece altı aylık emeği olanlar kadroya geçirilmiş, diğerleri ise mağdur edilmiştir, şimdi hâlâ güç durumdadırlar.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Sayın Selvi, birilerine haksızlık bu söylediğiniz.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, örgütlenme önünde var olan engellerin kalkacağı, Avrupa Birliğine girmek, uluslararası sözleşmeleri uygulamak sözlerinin yanında, ne yazık ki, örgütlenme ve sendikalaşma önündeki hiçbir engel kaldırılmamış, tam tersine, daha fazla bu hakkı, bu demokratik hakkı kullanmak isteyenler, ailesiyle on binlerce işçi, çalışan aç bırakılmıştır. Neye rağmen aç bırakılmıştır? Anayasa’nın 51’inci ve 90’ıncı maddelerine göre çalışanların özgürce sendikalaşabileceği ve kimsenin engel olamayacağı net, açık söylenmiş olmasına rağmen bu uygulama yapılmıştır.

Bu yeterli değildir, 2821 sayılı Yasa’nın 22’nci ve 31’inci maddelerinde açık seçik bu hakkın kullanılacağı belirtilmiş, düzenlenmiş olmasına rağmen, on binlerce aile, bu hakkı kullanmak istediği için, bir ücretle çalışma koşullarında hiçbir talebi olmadığı hâlde, önlenmiş ve aç bırakılmıştır. İşin ötesi, Türk Ceza Yasası’nda bu özgürce temel hakkını kullanmak, örgütlenme hakkını kullanmak isteyenlere, sendikalaşma hakkını kullanmak isteyenlere engel olanlar, Türk Ceza Yasası’na göre suç işlemiş sayılacak ve hapis cezası da var olmasına rağmen, bu geçen sürede binlerce, on binlerce işçi hakkından edilmiştir.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Kim çıkardı bunu?

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Defalarca, kamu çalışanlarının sözleşmeli, toplu iş sözleşmeli ve grev hakkı verilecektir denmesine rağmen, kesinlikle bu konuda adım atılmamış, Avrupa Birliği Gözden Geçirilmiş Sosyal Şartı’nda da halka özgürlükten, insan haklarından, demokrasiden bahsedenler, beş maddesini burada, Meclis çoğunluğu nedeniyle kesinlikle kabul etmemiş, çekinceyle ortaya çıkarmıştır.

Avrupa Birliği 2007 raporlarında, geçmişte olduğu gibi, işçi ve çalışanların haklarına riayet edilmediği, kamu çalışanlarına grevli, toplu iş sözleşmeli hak verilmediği, ILO sözleşmeleri burada onaylanmış -yani, Büyük Millet Meclisinde onaylanmış- olmasına rağmen uygulanmadığı eleştirilerek devam etmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Selvi, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Sosyal güvenlik ve genel sağlık sigortası hakkında çıkarılamayan, üzerinde çeşitli oyunlar oynanan, sosyal devlet ilkesi ve anlayışından uzaklaşılan, emekli olunması mümkün olmayan bir yasa, 5510 sayılı Yasa getirilmek istenmektedir. Sivil toplum örgütleri, Türk Tabipler Birliği ve diğer demokratik kitle örgütleri her türlü eleştirerek bu tehlikeli girişime engel olunmasını istemektedir. Eğer mümkünse, Türkiye’de çok çarpıcı ve rahatsız edici bir sosyal patlamanın, bir sosyal huzursuzluğun, daha dönemin başında istenmiyorsa sivil toplum örgütleriyle, meslek kuruluşlarıyla oturarak yeniden düzenleme yapılmalıdır. Bu, ülkenin yararınadır, sosyal yaşamımızın yararınadır, bunun gerçekleşmesi lazımdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Selvi, teşekkür ederim.

M. CEVDET SELVİ (Devamla) – Hemen bitiriyorum.

Herkese her konuda diyalog, iletişim, herkese soruldu denilmesine rağmen, bütün sivil toplum örgütleri kendilerinin kullanıldığını, hiçbir taleplerinin gerçekleştirilmediğini açık seçik söylemektedir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Selvi.

M.CEVDET SELVİ (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum, sağ olun. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şahısları adına lehte ve aleyhte olmak üzere iki milletvekili arkadaşıma söz vereceğim.

İlk konuşmacı, İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş, lehinde.

Sayın Ağırbaş, buyurun. (DSP sıralarından alkışlar)

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yedinci turda yer alan kurumların bütçesi üzerine görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi Demokratik Sol Parti ve şahsım adına selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, nüfusumuzun yarısını teşkil eden kadınlarımız, ayrımcılık, baskı ve şiddet içeren uygulamalarla karşı karşıya kalmakta, eğitim de dâhil olmak üzere, kimi toplumsal hizmetlere ulaşmakta zorlanmaktadırlar. Bu sorunlara son verecek düzenlemeleri Hükûmetin bir an önce yapması gerekirken bütçeden kadınlarla ilgili kurumlara yeteri ödenek ayrılmadığını görmekteyiz. Bir başka ifadeyle, Hükûmetin kadınlarla ilgili çalışmaları şekilcilikten öteye gitmemektedir.

Bu dönemde, kadınları toplumsal hayatın dışına çıkaran, onların istihdamını caydıran pek çok uygulama vardır. OECD’nin 2007 İstihdam Raporu verilerine göre Türkiye, kadın işsizliğinin en yüksek olduğu ülkeler arasında 17'nci sıradan 6'ncı sıraya yükselmiştir. Hükûmet, kadınların ekonomiye entegre olması, istihdama katılması yönünde bugüne kadar ciddi bir destek vermemiştir.

Bakın, Sosyal Güvenlik Yasa Tasarısı'yla kadınlar eve mahkûm edilmek istenmektedir. Kadının ekonomik hayata katılımının artırılması konusunda Hükûmetin herhangi bir önceliği bulunmamaktadır. Sığınma evleri, danışma merkezleri kendi imkânları ölçüsünde görevini yerine getirmeye çalışıyorlar. Kanunla belediyelere, kadınlar ve çocuklar için koruma evleri açma zorunluluğu getirilmesine rağmen belediyeler bu konuda isteksiz davranmaktadır. Hükûmet  de bu konuda sessiz kalmayı tercih etmektedir.

İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Lehte konuşun, lehte!

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (Devamla) – Avrupa fonları ile sekiz adet kadın sığınma evi yapılacaktı. O projeye ne oldu, hangi aşamada, hiç kimse bilmiyor.

Ülkemizin kanayan yaralarından biri de özürlü vatandaşlarımızın durumudur. Bugüne kadar özürlülerin sorunlarının çözümlenmesi, üretken bireyler hâline gelerek başkalarına muhtaç olmadan kendi kendilerine yetebilmeleri ve sosyal hayata eşit bir biçimde katılmalarının sağlanması için yeterli çalışmalar yapılmamıştır. Bugün sosyal güvencesi olmayan ağır derecedeki özürlüye ortalama 220 YTL maaş verilmektedir. Bu tutarın özürlülerin rahatça yaşayabileceği bir düzeye çekilmesi konusunda gerekenler yapılmalıdır. Diğer taraftan, özürlülük meydana gelmeden önce önleyici tedbirlerin alınması, özürlülük durumu meydana geldikten sonra da onların topluma kazandırılması ve istihdamlarının artırılması konusunda yeni fikirlerin geliştirilmesi zaruridir.

Özürlülere bakış açımızı bu çerçevede belirlememiz gerekirken, bakıyoruz, Hükûmet geçen dönemde özürlülere verilen hakları ellerinden alıyor. Destek eğitimi almak için özel eğitim kurumlarına giden engelli öğrencilerin masraflarını artık karşılamama kararı alınmıştır. Engelli vatandaşlarımızı mağdur eden yanlış kararın bir an önce düzeltilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, Çocuk Esirgeme Kurumu bütçesinin de yetersiz olduğu, bu Kurumun asli görevlerini tam anlamıyla yerine getirmesine imkân vermeyeceği aşikârdır. Hükûmet, Kurumun yürüttüğü hizmetlerin yerel yönetimlere, özel ve tüzel kişilere devrini amaçlamaktadır. Bir başka ifadeyle, bu hizmetlerin özelleştirilmesi tasarlanmaktadır. Âdeta toplumda “Bu işi devlet yapamıyor, bu işi yerel yönetimlere, sivil toplum kuruluşlarına, vakıflara devretmeliyiz” düşüncesi getirilmeye çalışılıyor. Buna şiddetle karşı çıkmalıyız. Zaten bütçesinin dörtte 1’ini faiz ödemelerine ayırmak zorunda kalan Hükûmetten daha fazlası da beklenemezdi. Ortaya konulan bu rakamlarla, bu bütçelerle, bu sorunların üstesinden gelinmesinin mümkün olmadığına inanıyorum.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin ekonomide pembe tablolar çizen söyleminin tersine, vatandaş penceresinden olaya baktığımız zaman, sorunlar yumağıyla karşılaşıyoruz. Halkımız, tüketim ihtiyaçlarını karşılamak için bankalara, bakkallara, mağazalara borçlanmaktadır. 2002 yılından sonra vatandaşların bankalara olan tüketici kredi borçları 26 kat, kredi kartları borçları da 12 kat artmıştır.

İşsizlik giderek artmaktadır. Yılda 1 milyon, her dakika ise 2 kişi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ağırbaş, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Sözcü, bir dakika da lehte konuşun!

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (Devamla) – 2008 bütçesinin, sorunlarla yaşama mecburiyetini içine sindirmiş, çözüm üretmekten uzak, işsizlikle, üretimsizlikle, yatırımsızlıkla Türkiye’yi yönetme iddiasında olan, sosyal boyutu ihmal edilmiş bir bütçe olduğunu düşünüyorum.

Sözlerime son verirken, bu bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Hükûmet adına ilk konuşmacı, Devlet Bakanı Sayın Nimet Çubukçu.

Sayın Bakan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on sekiz dakika.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimize, 2008 yılı mali bütçe görüşmeleri çerçevesinde, Bakanlığıma bağlı kuruluşlar ve görev alanları, faaliyetleri konusunda bilgi vermeden önce hepinizi saygıyla selamlamak istiyorum.

Görev alanıma giren Bakanlığıma bağlı kuruluşlar bütçesi üzerinde söz alan, konuşma ve eleştirileriyle katkı veren tüm milletvekillerimize öncelikle teşekkür etmek istiyorum. Bu değerli görüşlerinin uygulamalarımızda da bize yol göstereceğini ifade etmek isterim. Ama, bir taraftan da söz alan milletvekillerimizin birçoğunun, belki bir kötü niyet yok ise, bilgi eksikliğiyle hareket ettiğini düşünüyorum ve verilen rakamlar, uygulanan hizmetlerle çoğunun doğru orantılı olmadığını ifade ederek kısaca sizi bilgilendirmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özellikle sosyal hizmetler alanında çağdaş dünyayla entegre olacak şekilde bir hizmet anlayışını yürürlüğe koyduğumuzu ve 2002’den bugüne kadar bütçemizin, 2002’de 121 milyon 589 bin YTL olan bütçenin, bugün yüzde 700 artışla 853 milyon YTL’ye çıktığını, Türkiye’nin var olan bütçe şartları içerisinde en olabilir ve en yüksek düzeyde, korunmaya muhtaç çocuklara verdiğimiz önem nedeniyle hizmet yelpazemize kattığımızı söylemek isterim.

Değişen koşullar çerçevesinde tüm dünyada sosyal hizmet anlayışı, özellikle aile odaklı, aileye destek odaklı ve korunmaya muhtaç çocukların aile bakım modeli tercih edilirken ülkemizde kurumsal bir şekilde bakım hizmetlerinin veriliyor olması gerçekten gelişmişlikle doğru orantılı değildi. Bu sebeple, 2005 yılında başlattığımız “Aileye Dönüş Projesi” çerçevesinde çocuklarımızın 5 bine yakını bugün Kurum bakımı altından kendi ailelerinin yanına geldiler ve ayni, nakdî yardımla desteklediğimiz bu çocuklarımız bugün kendi ailelerinin yanında bakılıyorlar. Ve özellikle Hükûmetimiz döneminde, kuruluş bakımı altındaki modelin en son tercih edilecek model olduğundan hareketle, ikinci aşamada koruyucu aile modelini yaygınlaştırmaya çalışıyoruz ve bine yakın da koruyucu         ailemiz var şu anda.

Hükûmetimiz döneminde hizmet önceliklerimizden birisi olan Kurum bakımı altındaki çocuklarımızın sayısının azaltılması, aile yanında bakımının hedeflenmesi doğrultusunda bugün yüzde 33 oranında Kurum bakımı altındaki çocuklarımızın sayısı azalmışken çocuklarımıza bakan hizmet personelinin sayısı son derece yüksek bir şekilde artırılmıştır.

Hükûmetimiz sadece ulaşılana değil, hizmet hakkı olan ve ulaşılması gerekene ulaşarak bir hizmet modelini tercih ediyor ve bu şekilde koruyucu ailelere de verdiğimiz destek ortalaması aylık 550 milyon civarında yükseltilmiştir. Bugüne kadar evlat edinme hizmetlerinden de kuruluş bakımı altına alınıp evlat edindirilen çocukların sayısı 9.105 civarındadır. Dolayısıyla, evlat edinme hizmetlerinin de son derece hızlı ve süratli bir şekilde sürdüğünü… Ama takdir edersiniz ki, evlat edinme işlemi aynı zamanda yargısal bir süreçtir ve hukuksal olarak yargısal sürecin de tamamlanması belli bir zamanı almaktadır. Özellikle evde bakım modeline uygun hizmetin ve aile yanında bakımın hedeflenmesine rağmen, her şeye rağmen kuruluş bakımı altında kalmak durumunda olan çocuklarımız için de aile bakımına en yakın model olan sevgi evleri ve çocuk evleri modelini hizmete geçirdik ki, bugün, şu anda Türkiye’nin her yerinde süren sevgi evlerinin inşaatı hayırseverlerimiz, belediyelerimiz, il özel idaresi ve genel bütçeden ayrılan kaynaklarla son derece süratli bir şekilde sürmektedir.

Fiziksel mekânlarda yapılan bu değişikliklerin yanı sıra, çocuklarımızın kişiliklerinin, maddi ve manevi varlıklarının en iyi şekilde geliştirilebileceği bir model de onlara bakan personelin, hem sayısal olarak hem de nitelik olarak yetişmiş insan gücü olarak çok arttığını söyleyebilirim. Bugün burada dile getirilen görüşler içerisinde daha eğitimli olanların çocuklara hizmet vermesi gündeme geldi ki, biz zaten geçen yıl ve 2006 yılında çocuklarımızın hizmet personelinin bakım ve temizlik personeli olarak ihalelerini ayırdık. Bakım personelimizin çocuk gelişimi bölümü mezunu olmasına ve çocuk gelişimi bölümü alanında, en azından bu alanda sertifika programlarına dâhil olmuş olanları tercih ediyoruz. Kimsesiz çocuklarımızın bakım personeli sayısı göreve geldiğimizde 20-25 civarında 1 çocuğa 1 personel düşerken, bugün 2 ve 8 kişilik odalarda en fazla 8 çocuğa 1 personelin düştüğü ve bu bakım personelinin de çocuk gelişimi mezunlarından oluştuğunu ifade etmek isterim. Özellikle 2002 yılında kadrolu ve hizmet alımı personelinin toplamı 12.505, kuruluşlardaki bakım altındaki çocukların sayısı 20 bin civarında. Bugün kuruluş bakımı altındaki çocukların sayısı 12 bin civarında, bakım ve hizmet personeli toplamı da 18.503. Burada rakamlar konuşuyor ve rakamlar bu personelin daha az sayıda çocuğa çok daha nitelikli hizmet verdiğinin bir kanıtı. Nitekim, verdiğimiz bu hizmetler neticesinde, gerçekten, çocuklarımıza gösterdiğimiz bu bire bir ilginin… Ben, çocuk   gelişimi bölümü mezunlarıyla birlikte tüm fedakâr kuruluş personelimize de teşekkür etmek istiyorum. Çocuklarımızın 2002 yılına göre üniversiteye girişte ve başarı oranlarında son derece ciddi bir artış vardır ve üniversite sınavında bu yıl yüzde 53 oranında çocuklarımız başarılı olmuştur.

Dünyadaki spor müsabakalarında, üniversiteye girişte ve birçok alanda çok önemli başarılar elde etmelerine rağmen, maalesef, hâlâ kamuoyunda başarı hikâyeleriyle değil kötü hikâyelerle anılıyor. Bugün burada bir milletvekilimizin daha kuruluş ismi zikrederek andığı yerde genç kızlarımız yaşıyor. Ben geçen yıl bütçe görüşmelerinde de rica ettim. Eğer, UNICEF’in medya etik ilkelerini ele alırsanız, bizim burada medya üzerinde toplumsal bir baskı uygulamak, siyasal bir baskı uygulamak değil, ama, söz konusu olan çocuklar, hele hele kamusal bakım altındaki çocuklar söz konusu olduğunda, onlara hazırlamayı düşündüğümüz o gelecek ve toplumla bütünleşmelerini sağlayacak sosyal imkânların tamamen bu olumsuz haberlerle yerle bir edildiğini biliyoruz. Özellikle yetişme çağında, ergenlik çağında, liseye giden, üniversiteye hazırlanan bu kız çocuklarımızın yurtlarıyla ilgili çıkan haberlerden sonra en az 2-3 öğrencimizin intihara kalkıştığını, haftalarca okullarına gidemediklerini, okulda sınıf arkadaşlarından ve öğretmenlerinden, bugün burada ifade edemeyeceğim, ama, yüzümüzü kızartan, onları da utandıran sorularla muhatap olduklarını söylemek isterim. Lütfen, bir kuruluşla ilgili, özellikle isim zikrederek verdiğiniz zaman, bu çocukların gittiği okullarda kendilerini son derece zor ve savunmasız hissediyorlar.

Kuruluş bakımı altındaki çocukların belki de en önemli problemi, toplumsal hayata katılımında toplumun kendilerine duymasını bekledikleri güven. Çocuklarımız üzerinde yaptırdığımız araştırmada gördük ki, kendileri, hiçbir şekilde toplumun kendilerine güvenmediğini düşünüyorlar ve bu oran çok yüksek. Yüzde 87’si okullarını bitirene kadar hiçbir disiplin cezası almadıkları hâlde, okulda cereyan eden her kötü hadiseden bu çocuklar sorumlu tutuluyor. İşte, bu anlayış, bugün burada dile getirilen, kuruluş isimleri verilerek damgalanmaya çalışılan bu çocukların hayatında son derece yıkıcı bir etki yaratıyor. Amacımız, ülkemizin “kimsesiz ve sahipsiz” diye nitelendirilen bu çocuklarını, bu ülkenin en şanslı çocukları yapmaya çalışıyoruz ve ortalama bir ailenin eline geçecek imkânlardan daha fazla imkân sağlayarak, onların başarılı birer genç ve ülke yararına çalışabilecek bireyler olmaları için mücadele ediyoruz ve az önce söylediğim gibi de, nitekim, bu çocukların üniversiteye giriş başarı oranındaki yüzde 53’e varan artış bu çabalarımızın bir sonucudur.

Aynı şekilde, kuruluş bakımı altında olan özürlü çocuklarımız ve özürlü vatandaşlarımız için de sevgi evlerine benzer engelsiz yaşam merkezleri kuruyoruz. En fazla 12 özürlüye hizmet verecek olan bu kuruluşların şu anda ülke genelinde 2.028 civarında özürlümüze hizmet sunacak 19 engelsiz yaşam merkezi bünyesinde, 169 yaşam evinin inşaatı sürmektedir ve bugün, aynı zamanda yaşlı hizmetlerinde de hizmetlerimizi son derece başarılı bir şekilde sürdürüyoruz ve onların da özellikle sevgi evleri inşa ettiğimiz yerlerde, çocuklarla birlikte, onlara destek olacak şekilde karşılıklı toplumsal dayanışmayı sağlayacak şekilde inşa ediyoruz ve ev tipi yaşam merkezleri inşa ediyoruz.

Bugün burada yine dile getirildiği üzere, toplum merkezleri çocuk ve gençlik merkezleri ve aile danışma merkezleri kanalıyla da sosyal hizmetlerde önleyici hizmetleri sunuyoruz. Önleyici sosyal hizmetler ne demek? Tüm dünyada olduğu gibi, sosyal açıdan risk altında olan toplumun bu kesimlerine verilecek destekle onların herhangi bir kurumsal bakıma ihtiyaç duymadan desteklenmesidir. Bugün 39 aile danışma merkezimizde ve 22 tane Sosyal Hizmetlere bağlı olmak üzere, 38 sığınma evinde kadınlara hizmet veriliyor. Bir taraftan da toplumda sosyal sorumluluk bilincinin geliştirilmesiyle, bu Kurum bakımı altındaki çocuk ve gençlerimize toplumun yardımını da, desteğini de almaya çalışıyoruz.

Hükûmetimiz yoksul ve güç şartlarda olan vatandaşlarımıza yardım edilmesine de büyük önem vermektedir. Nitekim, devlet himayesine muhtaç, sosyal güvenlik şemsiyesi altında yer almayan vatandaşlarımıza ulaşabilmek için de bu bütçenin artırılmasına önem verilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada, yine, gündeme alınan en önemli konulardan birisi Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ve bütçesiyle ilgili konuşmalardı.

Öncelikle şunu söylemek isterim ki, 6 Kasım 2004 tarihinde teşkilat yasası çıkarılarak dönemimizde yasal bir statüye kavuşan bir kuruluştan bahsediyoruz. On yıla yakın bir süre teşkilat yasası çıkarılmamış ve Kurum, legal olmayan bir şekilde hizmet vermiştir. Bugün, dönemimizde ilk olarak teşkilat yasası çıkarılan bu kuruluşun çalışmaları son derece hızlı bir şekilde sürmektedir.

Dönemimizde kadınlara yönelik olarak çıkarılan yasalar, Anayasa’nın 10’uncu maddesinden başlayarak, Anayasa’nın 90’ıncı maddesi, Türk Ceza Kanunu, İş Kanunu gibi değişiklikler, kadınların hayatında, cumhuriyetin ilk döneminden sonra ikinci devrim niteliğinde yasal değişikliklere beşiklik etmiştir. Bu Parlamentoya bu çalışmaları nedeniyle de teşekkür etmek istiyorum.

Özellikle, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün bütçesi konusunda alınan sözlerde, eleştiri yapılan konuların en önemlisi de Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün bütçesi doğrultusundaydı.

Öncelikle şunu söylemek isterim ki, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğünün kullandığı bütçenin çok daha üstünü Avrupa Birliği fonları ve projeleri kullanmaktadır. Bakanlığımız yaptığı Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini Yaygınlaştırma Projesi çerçevesinde, 1 milyon 600 bin euro geliştirme projesine, kadına yönelik şiddetle mücadelede 2 milyon 970 bin euro ve şiddet alan araştırması için de 2,5 milyon euro bütçe kullanmaktadır ki, bu, yaklaşık Kurum bütçesinin 3 katı kadar da Avrupa Birliği fonlarından proje olarak yararlanmaktadır.

Bir taraftan Sayın Başbakanımızın 4 Temmuz tarihinde yayımlandığı Başbakanlık genelgesi doğrultusunda kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin önlenmesi konusunda kapsamlı bir genelgenin yaşama geçirilmesi yolunda eylem planı çalışmaları tamamlanmıştır.

Genel Müdürlüğümüz, aynı zamanda, uygulamaya yönelik olarak son derece yaygın çalışmalar yapıyor. Bunu, bütün basından da biliyorsunuz. Genelkurmay Başkanlığımız başta olmak üzere, polisin eğitimi, sağlık personelinin eğitimi; Diyanet İşleri Başkanlığımızla yaptığımız iş birliği sonucunda, kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda son derece kapsamlı çalışmalar yapıyoruz.

Bir taraftan da kadın istihdamının artırılması için, kadın yoksulluğunun azaltılması için mikro kredi uygulamalarına bu dönem de ağırlık vereceğiz.

Yine, aynı şekilde, Aile Araştırma Kurumu tarafından da… Aile, toplumumuzun gerçekten güven ve istikrar kaynağıdır. Şu ana kadar, belki de, dile getirilen bütün sorunların çözümünde hiçbir devlet mekanizmasının yerine geçemeyeceği kadar mükemmel bir kurumsal mekanizma olan aileyi korumak, aileye verdiğimiz desteği artırmak son derece önemlidir. Ve ASAGEM, kuruluş itibarıyla bu yönde araştırmalar yapan, bu çalışmaları ortaya koyan bir kuruluştur.

Özellikle bazı konular da gerçekten gündeme getirildiği için ben de cevap vermek istiyorum. Boşanmaların bizim dönemimizde patladığına ilişkin bir konuşma yapıldı. Ben, grafik de veriyorum. Gerçekten, Türkiye’de boşanma oranlarının çok ağır bir sıçrama yaptığı bir dönem var. O dönem, tarih olarak 2000-2001 tarihleridir. 2002 tarihinde bir sıçrama daha yapmış. Ondan sonra da stabil bir şekilde, var olan şekilde gidiyor. Rakamlar burada. Boşanma oranlarında dönemimizde bir artış olmadığı gibi, boşanma oranlarında Türkiye’deki artışın patladığı dönem, ekonomik krizlerin yaşandığı dönem olmuştur. Rakamlar burada. Dolayısıyla, bu grafikleri, özellikle bu konuda ayrıntılı olarak bilgi sahibi olmak isteyen arkadaşlara memnuniyetle verebilirim.

Bunun dışında, özürlüler konusunda, gerçekten burada dile getirilenlerin birçoğunun, ben, milletvekillerimiz tarafından bilinmediği ve bu nedenle böyle dile getirildiğini düşünüyorum. Zira bu dönemde özürlülere yönelik olarak Hükûmetimiz döneminde yapılan çalışmalar gerçekten kıyaslanamayacak ölçüde, diğer dönemlerle kıyaslanamayacak ölçüde önemli çalışmalar. 2005 yılında çıkardığımız Özürlüler Yasası’ndan sonra, bütçeye yaklaşık -ortalama olarak söylüyorum genelde- 1 katrilyon civarında yük eklemesine rağmen, biz bu hizmetleri toplumumuzun dezavantajlı kesimlerine toplumsal hayata tam ve eşit, engelsiz olarak katılmalarını sağlamak üzere yaptık. Bugün bir özürlü vatandaşın aldığı maaşlardaki artış yüzde 200 ile 300 civarında değişmekte, ilk kez on sekiz yaş altında çocuklara özürlü maaşı bağlanmakta, özürlü çocuklarımızın eğitim giderlerinin tamamı devlet tarafından karşılanmakta ve karşılanmaya devam ediliyor. Burada az önce söz alan arkadaşlar, verilen desteklerin kesildiğini söylediler. Bunlar tamamen, hiçbir dayanağı olmayan, gerçek dışı ve bir bütçe konuşmasının, doğrusu, sadece basından okuyarak burada dile getirilmesini çok büyük bir haksızlık olarak görüyorum.

SEVAHİR BAYINDIR (Şırnak) – Basından değil.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) - Bize sorsaydınız biz bunların size ne olduğunu çok rahatlıkla açıklardık.

Özürlü çocukların eğitim giderlerinin karşılanmasına devam edileceği gibi, dönemimizde yaklaşık 200 bine yakın özürlü çocuk eğitimine devam ediyor. Bir taraftan da çocuklarımızın eğitim giderlerini karşılamakla beraber okullara erişim ücretlerini de devlet olarak biz karşılıyoruz.

Bunun yanı sıra, evde bakım hizmetlerine değinildi. Bir milletvekilimiz “Evde televizyon var mı yok mu, bu kontrol ediliyor. Evde inceleme yapılıyor.” dedi. Bir özürlünün evde bakımı için devletin ödeyeceği ücret asgari ücret tutarındadır. Özel bir bakım evine ailenin yatırması durumunda iki asgari ücret tutarındadır. Elbette ki, takdir edersiniz ki, ailenin bu çocuğa bakma koşullarının olup olmadığı için evde bir sosyal inceleme yapılması son derece doğaldır.  Bırakın televizyon olup olmadığını, ilk kez biz, herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olanların yararlanamaması durumunda aileler mağdur olur diye ilk kez “sosyal yoksunluk” tanımını getirdik ve yasal değişiklik yaptık geçen dönemde. Dolayısıyla eğer bir evde yaşayan bireylerin kişi başına düşen ücreti bir asgari ücretin üçte 2’sinden daha az ise -yani 286 milyon civarında olması lazım- bu hizmetten yararlanıyor. 4 kişilik bir ailede bu oran 1 milyar 111 milyon civarında, yani bundan daha fazla geçiyorsa ödemiyoruz. Dolayısıyla elimizdeki bu imkânlar doğrultusunda ailelere verdiğimiz bu destek, özürlü ailelerine verdiğimiz bu destekle, şöyle bir sorunu, yıllarca dile getirilen “Ben öldüğüm zaman benim çocuğuma ne olacak” kaygısını toplumun, ailelerin, annelerin, babaların omuzlarından aldık biz ve biz biliyoruz ki, özürlüler bütün bu hizmetlerimizden son derce memnun ve biz biliyoruz ki, özürlüler bu hizmetlerimiz için bize her gün teşekkür ediyorlar.

Ülkemizde mevcut bulunan 8,5 milyon özürlü… Bu rakamlar üzerinde de anlaşamadığımız   söylendi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, bir dakikalık ek sürenizi başlatıyorum, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – …ama Türkiye'de, kendi dönemimizde ilk kez bu yönde bir araştırma yapıldı, bundan önce herhangi bir araştırma yoktu. Kalp pili takılan, çok küçük diye tanımlanan, halk arasında belki özür olarak kabul edilmeyen, ama kanunen özür olarak kabul edilen, rakam 8,5 milyon civarındadır, ama fiziki engelli dediğimiz, belki de halkın anladığı anlamdaki özürlülerin oranı 2 milyon civarındadır.

Erişilebilirlik konusunda itirazlar var. Erişilebilirlik konusunda belediyelere tanınan süre yedi yıl. Dolayısıyla, bir toplumun, yapılaşmış kentlerin dönüşümü için de bu gerçekten önemli bir dönem.

Özellikle, belediyelerimizin, sığınma evleri konusunda da aynı hassasiyetle adım atmalarını ben bekliyorum sorumlu ve ilgili Bakan olarak. Burada özellikle buna değinen milletvekillerimizin mensup oldukları partilerin de belediyelerinden aynı hassasiyeti beklediğimi vurgulamak istiyorum, çünkü bu konuda, bu kadar çok dile getirdiğimiz konular ve sorun olarak gördüğümüz alanlarda hep birlikte aynı duyarlılıkla hareket etmeliyiz diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşma tamamlandı. Teşekkür ederim.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (Devamla) – Teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Sayın milletvekilleri, şimdi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza söz vereceğim. Ancak, Sayın Bakana söz vermeden önce okutacağımız bir Başbakanlık tezkeresi vardır.

Bu tezkere, ülkemizin de üyesi bulunduğu Uluslararası Çalışma Teşkilatı (ILO) Anayasası’nın 19’uncu maddesinin 5/b ve 6/b bentleri gereğince hükûmetlerin  uluslararası çalışma konferanslarında kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında yasama organına bilgi sunmasına dairdir.

Başbakanlık tezkeresini okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER

1.- 2007 yılı Haziran ayında yapılan 96’ncı Uluslararası Çalışma Konferansı’nda kabul edilen 188 sayılı Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Sözleşme ile 199 sayılı Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Tavsiye Kararı hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisine bilgi sunulmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/243)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İlgi : 9/11/2007 tarihli ve B.13.0.YİH.0.11.00.00-730.02.ILO/6372-050114 sayılı yazı.

2007 yılı Haziran ayında yapılan 96. Uluslararası Çalışma Konferansı’nda kabul edilen, 188 sayılı “Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Sözleşme” ile 199 sayılı “Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Tavsiye Kararı” hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı tarafından bütçe müzakereleri sırasında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bilgi sunulmasına ilişkin ilgi yazı ve ekinin suretleri ilişikte gönderilmiştir.

Gereğini arz ederim.

                                                                                                    Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                              Başbakan

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Bakanım, tezkereyle ilgili bilgiyi verdikten sonra, sürenizi tekrar başlatacağım.

Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Ana Sözleşmesi’nin 19’uncu maddesi uyarınca ILO Genel Konferansları tarafından kabul edilen sözleşme ve tavsiye kararları hakkında üye ülkelerin kendi yetkili makamlarına bilgi verme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu itibarla, 2007 yılında yapılan 96’ncı ILO Genel Konferansı’nda kabul edilen 188 sayılı Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Sözleşme ile 199 sayılı Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Tavsiye Kararı hakkında aşağıdaki bilgileri yüce Meclisimize sunuyorum.

188 sayılı Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Sözleşme’nin “Tanımlar ve Kapsam” başlıklı bölümünde, Sözleşme’de geçen “ticari balıkçılık”, “yetkili makam”, “danışma”, “balıkçı teknesi sahibi”, “balıkçı”, “balıkçının iş sözleşmesi”, “balıkçı gemisi”, “gros tonilato”, “öngörülen gemi uzunluğu”,         “işe alma ve yerleştirme hizmeti”, “balıkçı gemisi kaptanı” terimlerinin tanımı yapılmakta, Sözleşme kapsamında sözleşmenin uygulanacağı kişilerle sözleşmenin uygulanacağı gemiler konusunda tereddütlerin nasıl çözüleceği gibi hususlar yer almaktadır.

Sözleşme’nin uygulanmasına yönelik hükümlerde, üye ülkelerin Sözleşme ile yüklendikleri taahhütleri yerine getirebilmeleri için gerekli kanun, yönetmelik ve diğer tedbirleri yürürlüğe koymaları gereği vurgulanmaktadır. Ayrıca üye ülkelerden, yetkili otoritenin kim olacağını belirlemeleri ve balıkçılık sektörü ile ilgili kuruluşlar arasında eşgüdümü sağlamak için gerekli mekanizmaları kurmaları istenmekte, balıkçı gemisi sahibi, kaptan ve balıkçıların sorumlulukları ana hatları ile belirtilmektedir.

Sözleşme’de balıkçı gemilerinde çalışmak için asgari yaş on altı olarak kabul edilmekte, on beş yaşında olanların çalışabilmeleri için gerekli şartlar ayrıntılı olarak düzenlenmektedir. Yine balıkçı gemilerinde çalışabilmek için tıbbi muayenenin zorunluluğuna dikkat çekilerek yetkili otoritenin bu zorunluluğa istisna getirebilme yetkisine değinilmektedir. Ülkelerin tıbbi muayene ile ilgili kanun ve yönetmelikleri çıkarma yükümlülüğü belirtilerek bu tür düzenlemelerde yer alması gereken hususlar ayrıntılı şekilde açıklanmaktadır.

Sözleşme’de, gemiye tayfa alma ve dinlenme saatleri ile ilgili düzenlemeler de yer almaktadır. Yine gemide çalışan balıkçılarla Sözleşme hükümlerine uygun iş sözleşmesi yapılması ve ayrıca gemide çalışan balıkçıların bir listesinin gemide bulundurulması zorunlu tutulmaktadır.

Uluslararası sefere çıkan balıkçı gemilerinde çalışan balıkçılara yurda iade koşulları, işe alma ve yerleştirme hizmetleri bakımından denizcilere sağlanan haklardan daha azının tanınmaması gerektiği belirtilmekte, balıkçılara aylık ya da düzenli bir ücret ödemesinin yapılması gereği vurgulanmaktadır.

Sözleşme’nin “Sağlığın Korunması, Tıbbi Bakım ve Sosyal Güvenlik” başlıklı bölümünde, balıkçı gemilerinde, balıkçıların sayısını, faaliyet alanını ve seferin süresini dikkate alarak uygun tıbbi ekipman ve malzeme bulundurulmasının yanı sıra balıkçıların ilk yardım ve tıbbi bakım konularında eğitim almış olmalarına ya da bu konularda yeterli donanıma sahip en az bir kişinin gemide çalıştırılmasına dikkat çekilmekte, ayrıca balıkçı gemilerinin radyo ya da uydu iletişimini sağlayacak ekipmanla donatılmasının gereği vurgulanmaktadır.

Sosyal güvenlikleri bakımından balıkçılara da diğer işçilere uygulanan sosyal güvenlik korumasından daha düşük olmayan bir korumanın sağlanması öngörülmekte, ikili, çok taraflı anlaşmalar ve diğer düzenlemelerle söz konusu sosyal güvenlik kapsamının eşit muamele ilkesi gereğince balıkçıları da kapsayacak şekilde genişletilmesi ve kazanılmış sosyal güvenlik haklarının korunması için üye ülkelerin gerekli tedbirleri alması öngörülmektedir.

Ayrıca “İşten Kaynaklanan Hastalık, Yaralanma ve Ölümlerden Koruma” başlıklı maddelerinde, üye ülkelere bu konularda uygun tedbirler alma yükümlülüğü getirilirken, iş kazası ya da hastalık sebebiyle yaralanmalarda, balıkçının tıbbi bakım görme ve uygun tazminat alma hakkının olması gerektiği vurgulanmakta ve bu korumanın, balıkçı gemisi sahiplerinin sorumluluğuna dayanan bir sistem ile veya zorunlu sigorta ve işçilerin tazmini gibi yöntemlerle ya da diğer şekillerde yerine getirilmesi gerektiğine değinilmektedir.

Sözleşme’de, üye ülkelerin Sözleşme hükümlerine uyulmasını sağlamak için ulusal mevzuat ve yönetmeliklere göre denetim, rapor verme, izleme, uygun cezalar verme ve düzeltici tedbirler koymayı içeren bir sistem kurmaları gerektiği belirtilmekte, balıkçı gemisindeki yaşam ve çalışma koşullarının denetimleri için yetkili makamın yeterli sayıda müfettiş tayin etmesi, bu konuda alınan şikâyet ve bulguları değerlendirmesi istenilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi de 199 sayılı Balıkçılık Sektöründe Çalışmaya İlişkin Tavsiye Kararı hakkında bilgi arz etmek istiyorum.

Tavsiye Kararı’nın “Gençlerin Korunması” başlıklı bölümünde, üye ülkelerden balıkçı gemilerinde çalışacak on altı-on sekiz yaşları arasındaki gençler  için denize açılmadan önce uluslararası belgelerde öngörülen gece çalışması, zararlı görevler, tehlikeli makinelerle çalışma, elle yük kaldırma ve ağır yüklerin taşınması, fazla mesai ve benzeri iş sağlığı ve güvenliğini ilgilendiren konularda mesleki eğitim görmelerini sağlayacak koşulların oluşturulması, on altı-on sekiz yaş arası mesleki eğitim gören gençlerin yetkili makamların kontrolünde genel eğitimlerinin dışında çıraklık eğitimine veya onaylanmış diğer mesleki eğitim programlarına katılmalarının sağlanması istenmektedir.

Aynı bölümde balıkçı gemilerinde çalışanların uluslararası belge ve talimatlara uygun şekilde tıbbi muayeneye tabi tutulup, muayene sonrası işe uygun olup olmadıklarının tespiti öngörülmektedir.

Balıkçı gemilerinde çalışacak kaptanların, dümencilerin, mühendislerin ve diğer kişilerin yeterlilikleri ve balıkçıların mesleki eğitimleri konusunda uluslararası standartların dikkate alınması, bu konuda herhangi bir ayrım yapılmaması istenmektedir.

Söz konusu Tavsiye Kararı’nda her iş akdi sonrası ilgili kimsenin hizmet kayıtlarının tutulması; yetkili makam tarafından, Sözleşme’nin kapsamı dışında bırakılan balıkçıların çalışma şartları ve ortaya çıkacak iş uyuşmazlıklarının çözümü konularında tedbirler alınması, balıkçılara iş akitlerine göre belirlenen şartlarda peşin ödemeler yapılması, 24 metre ve üzeri balıkçı gemilerinde balıkçılar için ulusal mevzuata veya toplu sözleşmelere göre asgari ödemenin yapılması öngörülmektedir.

Tavsiye Kararı’nın “Barınma” başlıklı bölümünde balıkçı gemilerinde yaşayan ya da çalışan kimselerin barınma, yiyecek, sağlık ve hijyen koşulları ile ilgili düzenlemeler yer almaktadır.

“Tıbbi Bakım, Sağlığın Korunması ve Sosyal Güvenlik” adını taşıyan bölümde ise kadınların sıhhi bakım araçları da dâhil balıkçı gemilerindeki risklerle ilgili uygun tıbbi donanım listesinin oluşturulması, 100’den fazla kişinin görev yaptığı uluslararası sularda faaliyet gösteren balıkçı gemilerinde bir tıp doktoru bulundurulması, balıkçılara ilk yardım eğitimi sağlanması ve yetkili makam tarafından balıkçı gemilerinde bulundurulması öngörülen tıbbi malzeme ve ekipmanın bir listesi hazırlanarak;

ILO, Uluslararası Denizcilik Örgütü ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen “Gemilerde Çalışanlar İçin Uluslararası Tıbbi Bakım Kılavuzu” ile “Gerekli İlaçlar Listesi” gibi uluslararası belgeleri dikkate alarak gerekli tıbbi ekipman ve malzemenin gemilerde taşınmasının sağlanması,

Tıbbi ekipman ve malzemelerin teftişinin yapılması, ilaçların son kullanma tarihlerinin kontrol edilmesi, söz konusu malzemelerin isimlendirilmesi, depolama ve saklama koşullarının tetkik ve denetiminin yapılması,

Gemide hastalanan ya da yaralanan kimseler için doktorun dışında yapılabilecek müdahalelerde kullanılacak tıbbi malzeme ve ekipmanın açıklanması, bu konuda uluslararası ilk yardım kılavuzunun dikkate alınması,

Önerilmektedir.

Aynı bölümün iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili hükümlerinde, ulusal ve uluslararası ve diğer gelişmeleri dikkate alarak gerekli önlemlerin alınması, gemi sahipleri, dümenciler, balıkçılar ve diğer ilgili kimseler için uygun ve yeterli mesleki eğitim araç ve gereçleri hakkında bilgi sağlanması, tehlikeli atıklarla ilgili bilgilerin talimatname, kılavuz ve benzeri araçlarla balıkçıların dikkatine getirilmesi, kıyıda ve balıkçı gemilerinde sosyal taraflara danışmak suretiyle ortak komitelerin kurulması tavsiye edilmektedir.

Üye ülkelerin dikkate alması gereken sağlık ve güvenlik konuları ayrıntılı olarak sayılmakta ve ayrıca balıkçılar ve temsilcilerinin katılımıyla balıkçılıkla ilgili risk değerlendirmesinin yapılması gerekliliği vurgulanmakta, balıkçılık sektöründe uygulanabilecek koşullarla ilgili teknik özelliklerin belirlenmesi öngörülmektedir.

“Sosyal Güvenlik” başlığını taşıyan maddelerde ise bütün balıkçılara artan şekilde sosyal koruma sağlanmasının önemine dikkat çekilmekte, üye ülkelerin yabancı uyruklu balıkçılara da koruma sağlamak üzere gerekli adımları atmaları istenmektedir.

Anılan Tavsiye Kararı’nın son bölümünde kıyı devleti olarak bir üye ülkenin kendi ekonomik bölgesinde balıkçılık lisansı verdiği balıkçı gemisinden bu sözleşme hükümlerine uyması istenebileceği belirtilmekte, belge ve sertifikaların geçerliliklerinin o ülke yetkili makamı tarafından teftiş edilmesi öngörülmektedir.

Saygılarımla yüce Meclise arz ederim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Bütçe görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz.

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (Devam)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (Devam)

A) SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

B) ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

C) AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

D) KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

E) ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI (Devam)

1.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

F) SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

G) MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

Bütçe üzerindeki görüşmenizi yapabilirsiniz.

Buyurun Sayın Bakanım.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmeleri dolayısıyla Bakanlığımın bütçesiyle ilgili olarak değerlendirmeler yapan bütün milletvekili arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekilleri, çalışma hayatı, toplumun büyük kesiminin ekonomik ve sosyal yaşamını, bildiğiniz gibi, yakından ilgilendirmektedir. Çalışma hayatına ilişkin mevzuatımız, değişen ve gelişen standartları yakalamak amacıyla, sosyal tarafların da görüş ve önerileri dikkate alınarak sürekli olarak yenilenmektedir.

Çalışma hayatına ilişkin en önemli göstergelerden biri, bildiğiniz gibi, sendikal faaliyetlerdir. Bu çerçevede, değişen şartlar, Avrupa Birliği İlerleme Raporu ve ILO normları göz önünde bulundurularak Bakanlığımızca 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ile 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu’nda değişiklik öngören tasarı taslakları hazırlanmış ve bu taslaklar üzerinde sosyal taraflarla birlikte üçlü danışma kurulu çerçevesinde çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Öyle inanıyorum ki yeni yılla birlikte sendikalarla ilgili düzenlemeler yüce Meclisin huzuruna gelecektir.

Değerli milletvekilleri, Aralık 2002 döneminde brüt 250 YTL olan asgari ücret, bugün itibarıyla 585 YTL’ye yükselmiş, beş yıllık dönem içerisindeki artış oranı yüzde 134 olmuştur. Aynı dönemde toplam enflasyon ise bildiğiniz gibi yüzde 59,3 olarak gerçekleşmiştir. 2008 yılı için uygulanacak asgari ücret çalışmalarına başlanılmış ve komisyon, ilk toplantısını 3 Aralık 2007 tarihinde yapmış olup görüşmeler sürdürülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; günümüz teknolojisi ve çalışma koşullarında iş sağlığı ve güvenliğini sağlayacak çalışmaların, hayat seviyesini yükseltecek, istihdamı ve verimli çalışmayı geliştirecek tedbirleri almak ve çalışma barışını korumak Bakanlığımızın öncelikli görevleri arasında yer almaktadır.

Ülkemizin temel sektörleri arasında önemli bir yer teşkil eden inşaat ve maden gibi özel riskler taşıyan sektörlerimizle ilgili, sosyal taraflarla birlikte iş sağlığı ve güvenliği kampanyaları düzenlenmektedir. Bu kapsamda, Bakanlığımız ile Maden Mühendisleri Odası arasında, madencilik sektöründe iş sağlığı ve güvenliği koşullarının iyileştirilmesiyle ilgili bir protokol gerçekleştirilmiştir. İş sağlığı ve güvenliği kampanyamızın tanıtım basın toplantısını, madencilikte önemli ilimiz olan Zonguldak ilinde gerçekleştirdik. Kozlu Müessesine bağlı kömür ocağımızda, yerin 560 metre altına inilerek işçilerin çalışma şartları ve iş sağlığı ve güvenliği konusundaki tedbirleri, bizzat yerinde görme ve müşahede etme imkânı buldum. Diğer yandan, meydana gelen iş kazaları ile ilgili yerinde incelemelerde bulunmak amacıyla, Tuzla özel tersaneler bölgesini ziyaret ettim. Bakanlık olarak sosyal ortaklarımızla beraber, sorunları bulunan sektörlerimizde benzer çalışmaları sürdürmek kararlılığındayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi, ülkemiz ekonomisinin en önemli problemlerinden biri, yüksek oranda seyreden kayıt dışı istihdamdır. Kayıt dışı istihdamın önlenmesi amacıyla, Bakanlığımızca, Kayıt Dışı İstihdamla Mücadele (KADİM) Projesi hazırlanmıştır. Proje çerçevesinde önemli çalışmalar 2006-2007 yıllarında gerçekleştirilmiş ve toplam 680.036 çalışan bilgilendirilmiş, yapılan ziyaret ve denetimler sonucu 40 bin kişinin kayıt dışı çalıştığı tespit edilmiştir. Proje kapsamında, şu ana kadar 79.400 kişiye, sigortalılık bilincinin artırılması konularında eğitim verilmiş. Ayrıca, istihdam üzerindeki yükleri azaltmaya yönelik tedbirler içeren ve 2008 yılında yürürlüğe koymayı planladığımız istihdam paketimizle de kayıt dışı istihdamı azaltmayı amaçlamaktayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sosyal güvenlik sistemi, hepimiz takdir ediyoruz ki son derece, ülkemiz için de dünya için de insanlık için de önem arz eden bir sistemdir. Bu konuyla ilgili, Hükûmet olarak çok önemli çalışmaları gerçekleştirdik. Bunların birincisi, bildiğiniz gibi, Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu idi, 2006 yılında Parlamentodan geçti ve yürürlüğe girdi. “Tek çatı” diye tabir edilen, SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığını tek çatıda toplama yasası şu anda yürürlükte. Bunun devamı olarak Sosyal Sigortalar ve genel sağlık sigortasıyla ilgili yasal düzenlemenin süreçlerini hepiniz takip ettiniz, hepiniz biliyorsunuz. Bu süreç, üç dört yıllık bir süreç. Yani, 22’nci Dönemin          tamamında enine boyuna tartışılan bir konudur sosyal güvenlik sistemi ve bu çerçevede önemli düzenlemeler yapıldı, Parlamentoya geldi, 5510 sayılı Yasa buradan geçti. Daha sonra, bildiğiniz gibi, Anayasa Mahkemesi tarafından bazı maddeleri iptal edildi ve bu konuyla ilgili de yeni dönemde, 23’üncü Dönemde, bu Yasa, tekrar, Bakanlığımız tarafından ele alınarak bir taslak üzerinde, sosyal taraflarla çok ciddi çalışmalar gerçekleştirildi, tüm tarafların görüş ve önerileri alındı ve Yasa, tasarı olarak Parlamentoya gönderildi. Bu hafta içerisinde, tali komisyonda bu Yasa’yı değerlendirdik, görüştük ve önümüzdeki hafta içerisinde de umuyorum ki esas komisyon olan Plan Bütçe Komisyonunda tasarıyı ele alıp neticelendirmiş olacağız.

Değerli arkadaşlar, burada, tabii, sosyal güvenlikle ilgili, sistemle ilgili çok şeyler söylendi. Fakat, ben bunun çok teferruatına dalmadan birkaç şey ifade etmek istiyorum.

Şimdi, olay yalnız finansman mı? Tabii ki olaya yalnız finansman boyutuyla bakmak doğru değil. Sosyal güvenlik açıkları zaten olacak, tabii ki olacak. Sosyal güvenlik açıkları konusunda, efendim, sıfırlansın, hiç olmayıversin arzusu olabilir, ama sosyal devlet ilkesi çerçevesinde bunun olması çok da mümkün değil. Ama, sosyal devlet olacak isek, sosyal devlette sosyal güvenlik açıklarının hangi seviyede olması son derece önemlidir. Bizim iddiamız, bizim söylemimiz şudur: Sosyal güvenlik açıkları sürdürülebilir açıklar olmalıdır.

Şimdi, konuya bu açıdan, bu cepheden baktığımız zaman, Türkiye’de süreci şöyle rakamsal olarak ele aldığımızda, 1991 yılında 300 milyar açık veren sosyal güvenlik sistemimiz, 1994 yılında   39 trilyon, 1995 yılında 108 trilyon, 1996’da 335 trilyon, 1997’de 740 trilyon, 1998’de 1,5 katrilyon, 1999’da 3 katrilyon, 2000’de 3,2 katrilyon, 2001’de 5,5 katrilyon, 2002’de 9,5 katrilyon, 2003’te  15 katrilyon, 2004’te 18 katrilyon, 2005’te 23 katrilyon, 2006’da 22,8 katrilyon ve 2007’de de tahminî olarak 33 katrilyon liralık bir açık.

“Buna kara delik demeyelim, bu açıkları sosyal devletin normal, finanse edilebilir açıkları olarak görelim.” diye ifade eden arkadaşlarımız var, “Bu doğru değildir.” diyen arkadaşlarımız… Nominal olarak bunun değeri 138 katrilyondur. Kümülatif olarak baktığımız zaman bunun Türkiye’ye maliyeti, 1994’le 97’nin maliyeti 851 katrilyondur. Bizim gayrisafi millî hasılamız 2007 sonu itibarıyla 640 katrilyon, ama sosyal güvenliğin kümülatif açıkları 851 katrilyon.

Şimdi, bu meseleyle ilgili olarak, bu konuyla ilgili olarak, bu kadar önemli bir konuyla ilgili olarak siyasetçilerin bir devlet adamlığı sorumluluğu içerisinde, siyasi partilerin büyük bir sorumluluk içerisinde hareket etmesinin yerinde olacağını söylüyoruz.

Burada, tabii ki politik anlamda söylenecek şeyler de olabilir, buna saygı duyarız, fakat bu kadar önemli, yıllar itibarıyla hangi iktidarlar, hangi hükûmetler diye bu olaya bakmayı da ben doğru bulmuyorum. Hangi iktidar olursa olsun, netice itibarıyla, 91’den, 94’ten bugüne birçok parti de iktidarda olmuştur, ama bunun her yıl ikiye katlanması da maalesef önlenememiştir, engellenememiştir. O hâlde, bu gidişat böyle geldi böyle gitsin deme lüksüne sahip değiliz. Gelecek nesillerin mirasını rastgele kullanma hakkına sahip olmadığımız düşüncesindeyim.

Bugün bu ülke bize gelecek nesillerin emanetidir. Bu emaneti gelecek nesillere sağlıklı devretme sorumluluğumuz vardır ve yaptığımız düzenleme, yaptığımız çalışmalar, şunu net bir şekilde ifade etmek istiyorum ki, siyasi iktidar olarak bizim bugünden yarına beklediğimiz rantlar içeren, siyasi rant içeren bir düzenleme değildir. Geleceği düzenleyen, gelecek nesillere, çocuklarımıza ve torunlarımıza dönük bir düzenlemeyi ve bu sürdürülebilirliği mutlaka gerçekleştirmemiz gerekiyor.

Eğer bu çerçevede bakarsak, tabii ki bunun -alan açısından söylüyorum, sokaklar açısından söylüyorum- alanlara taşınması, sokaklara taşınması gereken bir konu olmadığını, ama yetkili kurullarda, ilgili kurullarda, komisyonlarda sonuna kadar, bu tasarının a’sından z’sine kadar her konuyu tartışmaya açık olduğumuzu da her platformda ben ifade ettim. Buyurun katkılarınızı alalım, ne tür katkılarınız varsa. Hatta, çıkış noktası olan, bu tasarının düzenlemesinde çıkış noktalarımız var, ana parametrelerimiz var, ana kriterlerimiz var, bunları bile tartışmaya açığız, buyurun; ama geleceği karartmayalım, geleceği bunaltmayalım, Türkiye’nin geleceğini aydınlık kılalım anlamında net şeyler ifade ediyorum ve sosyal taraflar ciddi katkılar sağladılar, bu katkıları aldık ve biz bunun önemli bölümünü de tasarıya işledik. Hâlen de siyasi partilerimizden ve diğer sivil toplum kuruluşlarından bu katkıları bekliyoruz.

Önümüzdeki pazartesi günü tüm sosyal tarafları tekrar Bakanlığa davet ettik. Orada da konuşacağız. İlave edilmesi gereken şeyler varsa, katkı sağlanması gereken şeyler varsa bunları da katkı olarak alıp, Komisyonda, Plan Bütçede büyük ihtimalle -umarım alt komisyon kurulur, kurulursa orada- bu konular enine boyuna değerlendirilip tüm katkılar alınmaya çalışılacaktır.

Eğer bu kadar önemli, büyük açıklara ve birçok alanda Türkiye’nin önünü karartan, elini kolunu bağlayan bu ve benzeri birkaç kalemdeki açıklara birlikte bir çözüm üretebilirsek şunu da açıkça ifade ediyorum, bu kürsülerden çıkıp çok medeni bir şekilde bu katkı sağlayanları da ifade etmemiz, onları takdir etmemiz, onlara teşekkür etmemiz hepimizin görevidir, çünkü bu hepimizin meselesidir. Olaya böyle bakılmasını bir kez daha ben istirham ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, burada, görüşmelerde önemli konulara da temas edildi. Şimdi, IMF ile ilgili, işte “IMF bu talimatı verdi, dolayısıyla siz de yapıyorsunuz…” Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin Bakanıyım. Böyle bir şey olsa, böyle bir durum olsa, inanın burada açıkça söylerim. Ama bu rakamları gördükten sonra, eğer birisi, ana muhalefet partisi, muhalefet partilerimiz veya bir bilim çevreleri veya sivil toplum örgütleri diyorsa ki “bu gidişat gidişat değil” ve bunların içerisinde IMF de diyorsa ki “bu gidişat gidişat değil,” kim derse doğru söylüyor. Yani, bunu kimin söylediği çok önemli değil. Doğru söylüyor mu, söylemiyor mu ona bakmak gerekiyor. Yani, bu doğru mudur yapılan? Bu yapılması gereken doğrudur. Bu reform mutlaka yapılmalı, bu dönüşüm mutlaka gerçekleştirilmeli. O hâlde, bunun başka taraflara çekilip buna başka yorumlar getirmeyi ben şahsen doğru bulmuyorum.

“Sosyal tarafların mutabakatı alınmadı.” deniyor. Hayır. Yasa çıkıncaya kadar, Genel Kurul safhasında da dâhil, yeter ki Türkiye’nin geleceğine bir tuğla koysun. O katkıyı alma samimiyeti içerisinde olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, burada işsizlikle ilgili veya “Efendim sosyal güvenlik açıkları, aslında emekli aylıklarıyla bir ilgisi yok. Başka sebeplerden kaynaklanıyor." şeklinde görüşler serdedildi. Birçok sebebi var tabii. Kayıt dışılık da bu sebeplerden  bir tanesi, doğru, ama şu rakamı da vermek istiyorum: Sosyal güvenliğin toplam gelirleri 56 katrilyon, giderleri 82 katrilyon -küsuratını söylemiyorum- emekli aylık giderleri 52 katrilyon, prim gelirleri 44 katrilyon. Yani, burada aylıklar da faktör. Neden faktör? Aktüeryal denge bozuk. 2'ye 1 emekli. 2 çalışan 1 emekli oranı olduğu sürece bu sıkıntılar yaşanacaktır. Bunlar -tekrar söylüyorum- bugünün sorunları değil. Bunlar ta 1969 yılından gelen yanlış politikaların, popülist politikaların, mevsimlik politikaların günü kurtarma, seçimi kurtarma politikalarının neticeleridir, ama onları da çokça konuşmamızın bir faydası olacağı kanaatinde değilim. Çünkü o iktidarlar da ülkeye bir katkı sağlama, bir taş üzerine taş koyma amacıyla gelmişlerdir, ama netice itibarıyla siyasi istikrarsızlıklar Türkiye'ye ağır bedeller, ağır faturalar ödetmiştir. Bu çerçevede, bugün oluşan siyasi istikrar çerçevesinde bu avantajlı durumu, Parlamentodaki bu avantajlı durumu iktidar partisi açısından bir risk oluştursa da ülkenin geleceği açısından kullanmamızın doğru olacağı düşüncesindeyim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, bir başka konu: İş gücündeki kadın çalışan oranının düşüklüğünden bahsedildi, doğrudur. Bu çerçevede, bildiğiniz gibi, 2004 yılında Sayın Başbakanlığın bir genelgesi vardı, kurum ve kuruluşların personel temininde eşitlik ilkesine uyulmasıyla ilgili bir genelge. Daha sonra İŞKUR'un bir tebliği yayınlandı ve aynen şunu diyor: " Kamu iş yerlerine işçi statüsünde personel talebinde cinsiyet ayrımcılığı yapılan talepler kabul edilmeyecek, dikkate alınmayacak." Arkasından bu konularla ilgili Avrupa Birliğinden elde edilen hibeler, yani istihdamla ilgili elde edilen hibelerde de çok ciddi mesafeler katedildi. Son 32 milyon avroluk kullanılan hibe krediden 19.900 kadın bu kredilerin projelerine katılmıştır ve bu çerçevede istihdam edilen 7.500 kişi içerisinde 4.023’ünü hanım kardeşlerimiz, bayanlar oluşturmaktadır.

Yine, İŞKUR bünyesinde 2008 yılında uygulayacağımız toplam 20 milyon avroluk projede hedef kitlemiz, işte az önce ifade edilen on sekiz-otuz yaş arası genç nüfus ve kadınlar olacaktır. Bu konudaki duyarlılıklara çok teşekkür ediyoruz. Aynı hassasiyeti Bakanlık olarak bizim de gösterdiğimizi ve göstereceğimizi değerli milletvekili arkadaşlarımızın bilmesini istirham ediyorum.

Başka sorular da vardı, fakat bu soruları yazılı olarak cevaplandırmam gerekiyor zaman darlığından dolayı. Şunu söylemem gerekiyor: İşsizlikle ilgili yine burada birçok şey söylendi.

Değerli arkadaşlar, 2002 yılında toplam istihdam 21 milyon 354 bin kişi, 2007 yılında 23 milyon 548 bin kişi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, bir dakikalık ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız. 

Buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – …fark, 2 milyon 194 bin kişi. Yani bu süreçte, bu beş yıllık dönem içerisinde 2 milyon 198 bin kişi istihdam edilmiş. Bir başka ifadeyle, yeni iş gücüne katılan ortalama 600 bin kişi her yıl istihdam edilmiş.

Değerli arkadaşlar, Türkiye, yüzde 5 veya 5,5 her yıl ortalama büyürse, yeni iş gücüne katılan genç nüfusa istihdam imkânı ancak açabiliyor. Demek ki, yüzde 5’in üzerinde büyümemiz gerekiyor ki bu depodaki işsizlik oranını halledelim. Son dönemlerde Türkiye’nin bu büyümesi, yüzde 7’lere varan büyümesiyle bu 2 milyon kişi istihdam edilebilmiştir. Bu büyümeyi, bu gelişmeyi devam ettirmemiz gerektiğinin de açık bir göstergesidir.

Özelleştirmeyle ilgili Allah aşkına söylemeyelim. Özelleştirme, bütün iktidarların uyguladığı ve hiçbirisinin özelleştirmenin kapısına kilit vurmadığı bir kurum. Bundan sonra da özelleştirme kurumu devam edecek. Bu süre içerisinde bizim dönemimizde çok güzel şeyler yapıldı, çok ciddi atılımlar gerçekleştirildi. Dolayısıyla bu konuda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süremiz tamamlandı; teşekkür ediyorum.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Müsaade ederseniz son cümlemi…

BAŞKAN – Bir cümlenizi alalım.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Saygılarını sunsun Sayın Başkan, saygılarını sunsun.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, başladığımız zaman adaletli muameleyi herkese yapmamız lazım, yoksa işin içerisinden çıkamayız.

Sayın Göktaş, lütfen.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Devamla) – Şunu ifade ediyorum: 4/C kapsamıyla ilgili söylendi. Özelleştirme içerisinde, bakınız, iktidara geldiğimizde -ben de çok iyi hatırlıyorum, grup başkan vekili olarak bu arkadaşlarla çok görüşmeler yaptım- 4/C kapsamı diye bir şey yoktu, “özelleştirme mağdurları” diye bir şeyler vardı. Bu arkadaşlarımızı aldık, 4/C kapsamında yine istihdam ettik, şu anda çalışmalarını sürdürüyorlar. Yeterli mi? On ay değil, on iki ay çalışsınlar. Bu taleplerine saygı duyuyoruz. Bununla ilgili de değerlendirmemizi yapacağız diyorum.

Bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Bu turda son konuşma, Adana Milletvekili Muharrem Varlı’ya aittir, şahsı adına.

Buyurun Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu 2008 bütçesi hakkında aleyhte kişisel görüşlerimi belirtmek üzere, MHP milletvekili olarak söz aldım. Hepinizi saygılarımla selamlarım.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Türkiye genelinde, 2007 Eylül ayı itibarıyla, toplam 545 birimde 22.037’si yatılı, 55.376’sı da gündüzlü olmak üzere, çocuk, kimsesiz ve yaşlılardan oluşan yaklaşık 80 bin kişiye hizmet vermektedir. Bu sayı ülke nüfusunun yaklaşık binde     1’idir. Ayrıca, 0-12 yaş arası 46 çocuk evi, 13-18 yaş arası da 15 çocuk evinde 300’e yakın çocuğumuzu da barındırmaktadır.

Yardım ve sevgiye muhtaç, ailesinden ayrı, korunma ve bakım ihtiyacı bulunan vatandaşlarımızın hizmet alması gereken, sosyal devlet anlayışının bir ürünü olan çok önemli bir kurumun bütçesinin de oldukça önemli olduğu bir gerçektir. Az önce Sayın Bakan konuşmasında 2002 ile 2008 yılı arasındaki bütçedeki artışı belirtti. Ama, bizim aldığımız rakamlara göre geçen yılla bu yıl arasındaki artışı değerlendirmenin daha doğru olacağı kanaatindeyiz. 2007 yılında 791 milyon 595 bin YTL olan bütçesi 2008 yılında sadece yüzde 7,8 oranında artırılarak 853 milyon 152 bin YTL’ye çıkartılmıştır. Yani, 2002 ile 2007 arasında koskoca yedi yıl, sekiz yıl geçmiş, ama orana baktığımız zaman, artış her yıl yüzde 7 oranını geçmemiş.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2005 yılı verilerine göre Türkiye’de yaklaşık 9 milyon çocuğumuzun yoksulluk sınırı altında yaşadığı ve yaklaşık 500 bin çocuğumuzun sokakta çalıştığı bildirilmiştir. Sokakta çalışanların büyük çoğunluğu ekonomik nedenlerle veya istemedikleri için okullarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu çocukların annelerinin yüzde 92’si, babalarının ise sadece yüzde 21’i çalışmaktadır. Yine, ebeveynlerinin de sadece yüzde 74’ünün sosyal güvencesi bulunmaktadır. Bu çocuklar, ne yazık ki zoraki olarak dilenciliğe, fuhşa, uyuşturucu bağımlılığına ve suç işlemeye müsait hâle getirilmişlerdir. Bu istatistikler de göstermektedir ki annesi çalışan ve babalarının çoğu işsiz olan çocuklarımız sokakta, çalışmak mecburiyetinde kalmıştır. Günümüzde bu durumun daha da kötüleştiği bir gerçektir. Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün geleceğimizi emanet ettiği çocuklarımızın ve gençlerimizin bugünkü durumu ne yazık ki içler acısıdır.

Sosyal devlet anlayışı gereğince kimsesiz çocuklarımızı ve kadınlarımızı, yardıma muhtaç yaşlılarımızı, engellilerimizi koruyup kollama görevinin verildiği Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bütçesi geçen yıla göre –az önce de söyledik- sadece yüzde 7,8 oranında artırılırken, geçmiş yıllarda titizlikle bakılan, fiziki donanımları yenilenen bazı makamların bütçesinin aynı dönemde yüzde 60’lar oranında artırılmasını yüce Meclisimizin ve milletimizin takdirine sunuyorum.

Burada şunu da belirtmek isterim ki, bizleri bakıp büyüten anne ve babalarımız, gerek evlatları olarak gerekse inancımız gereği ömürlerinin sonuna kadar bakmakla yükümlü olduğumuz elleri öpülesi büyüklerimizdir. Cennetin ayaklarının altında olduğu müjdelenen analarımız ve her şeyini bizler için feda eden babalarımızın sokağa terk edilerek açıkta bırakılmaları ve incitilmeleri ne kulları ne de kullarını yaratan Cenabı Allah tarafından hoş karşılanmayacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Varlı, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.

MUHARREM VARLI (Devamla) – Bu, vebalsiz de kalmayacaktır. Bu vebal de başta yürütmeden sorumlu Hükûmet olmak üzere hepimizindir. Tabii, Sayın Bakanın anlattıklarına göre yapılan çok güzel şeyler de var, ama bunlar yeterli mi? Yeterli değil, çünkü bu çocuklar, bu gençler bizim çiçeklerimiz, ülkemizin geleceği. Bunları en iyi şekilde koruyup kollamak, gözetmek hem devlet olarak hem milletvekilleri olarak hepimizin görevidir.

Bu manadaki duygu ve düşüncelerimi aktardım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Varlı.

Sayın milletvekilleri, yedinci turdaki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi sorulara geçiyoruz.

Ekranda benim gördüğüm, on beşten fazla arkadaşımızın söz talebi vardı, ama, soru-cevabı ikiye taksim edersek, yarımları da tama iblağ edersek, sekiz arkadaşıma birer dakikalık süre içinde söz vereceğim. Eğer onlardan artakalan vakit olursa diğer arkadaşlarıma da söz vermeye, soru sormalarına imkân tanımaya çalışacağım.

Sayın Korkmaz, buyurun efendim.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Teşekkür ederim. Saygılar sunuyorum.

Efendim, sorum Sayın Bakan Çubukçuya.

Millî Eğitim Bakanlığı zihinsel engellilerin eğitimini aksatacak bir genelge çıkardı. Bu genelgeye göre, devlet hastanelerinden zihinsel engelli raporu alanların bu raporları geçersiz sayılıyor. Rehabilitasyon merkezlerinin yerine okul yapılması öngörülüyor, ancak, bu geçiş döneminde zihinsel engellilerin eğitiminde aksama kaçınılmaz oluyor. Siz, gerek zihinsel engelli olanları ve gerekse yatırımcıları zora sokacak bu genelgeyle ilgili bir önlem aldınız mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Korkmaz.

Sayın Çalış...

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, aracılığınızla Çalışma Bakanımıza sorum olacak.

Sayın Bakanım, işçilerimizde özel sektörde çalışanlarda sendikalaşma oranının sizin sunuş notunuzda yüzde 58,40 olduğu, kamuda yüzde 52,88 olduğu görülüyor. Bu oranı yükseltmek için bir projeniz var mı?

İkinci sorum: Memur sendikalarımızın grevli sözleşme hakkı elde etmesiyle ilgili bir çalışmanız olacak mı?

Üçüncü sorum: Avrupa Birliğinin söz verip de yerine getirmediği, işçilerimizin serbest dolaşımıyla ilgili bir taahhüdünüz olacak mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, “SSK’ya fahiş fiyatla ilaç alınmasıyla ilgili davada yargılanan, iki aydan fazla sürede tutuklu kalan Kurum daire başkanlarından H.Ö. terfi etti. H.Ö. devletin 10 milyar doları bulan ilaç ödemelerine karar verecek kritik öneme sahip üst komisyonda üye, alt komisyonda da başkan oldu. H.Ö’nün davası ise hâlen ağır cezada devam ediyor.” Hürriyet gazetesi, 5 Aralık 2007.

Az sonra kabulünü yapıp Başkanlığınıza teslim edeceğiniz bütçenin içerisinde tüyü bitmedik yetimin hakkının olduğunu biliyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Asil.

Sayın Güvel...

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Antalya’da özel bir hastanede bir sefer kullanılması gereken tıbbi malzemelerin birden fazla sigortalıda kullanıldığı doktor raporlarıyla kesinleşmiştir. Ancak, bu özel hastaneyle ilgili sözleşme devam etmektedir, yani olay bilinçli olarak, görülmemektedir. Nedenini öğrenebilir miyiz?

Devlet Bakanı Sayın Mehmet Şimşek dün konuşmasında, Türkiye’deki ücretlerin yüksek olduğunu söyledi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak, siz de Türkiye’de ücretlerin yüksek olduğuna inanıyor musunuz?

Sayın Nimet Çubukçu’ya bir sorum olacak efendim.

Sayın Bakan, Türkiye’deki sokak çocuklarının sayısı ne kadardır? Bu çocukların ne kadarı devletçe koruma altına alınmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Güvel.

Sayın Özensoy

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanımız Faruk Çelik Bey, istihdam rakamlarını verirken özellikle iş gücü artışında 2 milyon civarından bahsetti. Ben, 28 Ekim tarihli Bakanlar Kurulu Kararı Resmî Gazete’den, 13’üncü sayfadan rakamlar söyleyeceğim:

Çalışma çağındaki nüfusta artış 3 milyon 627, ancak buna karşılık iş gücüne katılım 958 bin olmuş, -dört yıl, 2002-2006 arasındaki rakamları söylüyorum- iş gücüne katılım oranı bu dönem içerisinde yüzde 25. İş gücüne katılım oranı aşağıdaki bütün tablolarda yüzde 49-48’ler civarında olmasına rağmen, bu rakamdaki çelişkiler… Yani, gerçek rakamları yansıtmayan birtakım değişkenler üzerinde oynayarak işsizlik oranının düşürüldüğü burada açık ve net bir şekilde görülmektedir.

Ben, Bursa İŞKUR’un resmî rakamlarından da sizlere söz etmek istiyorum. 2006 yılında 32 bin kişi işten çıkarılmış, yaklaşık 8 bin kişi işe başlamış. 2007 yılı on bir aylık dönemde 38.615 kişi işten çıkarılmış, 7.908 kişi işe alınmış. Bu çelişkileri neye bağlıyoruz? Ne yapmak gerekir diye soruyorum.

Bir de Bağ-Kur çalışanları, prim borçlarından dolayı sağlık hizmetlerinden, bir aylık prim borcu dahi olsa, yararlanamıyorlar. İnsanların sağlıklarını önlerine koyup prim borçlarını tahsil etmede tehdit gibi göstermenin doğru olmadığını düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özensoy, teşekkür ediyorum.

Soru sormanın öbür tarafında, tabii bilgi aktarımına da katkıya da girdiniz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Tedbir nedir, diyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım ona cevap verir.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkanım, aracılığınızla, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza sormak istiyorum.

Yaklaşık 600 adet demir yolu işçisi 2006 yılında öngörülen yeterli sürede çalışmış olmalarına rağmen, vizesiz oldukları ve afet kapsamında çalıştırıldıkları için 59’uncu Hükûmet tarafından 22 Temmuz 2007 seçimleri öncesinde verilen daimî kadrolara atanamayarak mağdur edilmişlerdir. Ayrıca, bu işçiler yılda yüz yetmiş dokuz günden fazla da çalışamamaktadırlar. Bu durumdakilerin mağduriyetlerinin giderilmesi konusunda nasıl bir çözüm düşünmektesiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Akkuş

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Çubukçu’ya soruyorum:

Televizyonların özellikle sabah programları, yaygın söylemle “kadın programları” adı altında Türk aile yapısı ve gelenekleriyle uyuşmayan söylem ve uygulamalar içerisindedir. Özellikle “medyum” adı altında çıkarılan bir kısım zevatın âdeta reklamı yapılmaktadır. Bu konuda yalan, yanlış ve uyduruk bilgilerden televizyonlar ne zaman temizlenecek? Böyle bir çalışma var mı?

Bir ikinci soru: Sizin Bakanlık döneminizde Çocuk Esirgeme Kurumu yurtlarında birçok olay cereyan etti. Bu olaylar veya normal tayin, atama ile bu yurtların yöneticilerinden kaç tanesi başka yerlere gönderildi? Yeni atananların yurt yönetimine yönelik bir eğitimleri bulunmakta mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.

Sayın Özdemir

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Bakanım, bildiğiniz gibi Bağ-Kur emeklileri herhangi bir iş yeri açması durumunda, hâlen yaklaşık 60 YTL, 2008 yılı başından itibaren de yaklaşık 1/3 emekli maaşı oranında kesintiye uğratılacaklardır. Sosyal Sigortalar ve Emekli Sandığı emeklilerinde ise böyle bir kesinti yapılmamaktadır. Bu, adaletsiz bir uygulama değil midir? Bu kesintinin kaldırılması için bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Evet, süremiz tamamlandı.

Sayın Bakanlarımıza söz vereceğim.

Buyurun.

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Öncelikle, Sayın Korkmaz’ın sorusuyla başlamak istiyorum. Sayın Korkmaz “Millî Eğitim Bakanlığı genelgesiyle devlet hastanelerinden alınan raporun geçerli olmadığını ve zihinsel engellilerin eğitimini engelleyeceğini” söyledi.

Millî Eğitim Bakanlığının genelgesinin gerçekten kamuoyunda ben yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Haberler yoluyla da bu biraz böyle oldu ama daha sonra gerçi düzeltildi. Özellikle zihinsel engellilerin eğitimi, rehabilitasyonu ve raporuna yönelik bir düzenleme yok zaten bu genelgede. Hiçbir kısıtlama olmaksızın, zihinsel engellilerin yaş kısıtlaması da olmaksızın eğitimlerine devam ediyorlar.

Sayın Güvel’in öne sürdüğü sokak çocuklarına ilişkin soru, gerçekten konuşmamda, sunuş konuşmamda çok değinemediğim ama son derece önemsediğim, göreve geldiğimiz günden bugüne, bu alanda da hizmet olarak son derece önemli bir aşama kaydettiğimiz bir alan. Bugün, Türkiye genelinde sokak çocuklarını il il, tek tek tespit ederek, Sayın Başbakanın genelgesi doğrultusunda oluşturulan 5 kişilik bakan grubuyla hemen hemen her şehirdeki çocuklarımız hizmet modeli olarak, sokakta çalışan çocuklar, sokakta yaşayan çocuklar ve madde bağımlısı çocuklar olmak üzere üçe ayrılmış ve uzmanlık alanlarına göre çalışmalar sürdürülmüştür.

Özellikle, sokakta çalışan çocuklar üzerinde uyguladığımız projede başarı oranımız neredeyse 100’e yüze yakın olmuş ve nitekim ILO, çocuk işçiliğinin azaltılması konusunda Türkiye'yi de örnek ülke olarak göstermiştir raporunda.

Bunun yanı sıra, sokakta olmasına rağmen bir şekilde eğitime kazandırılan çocuk sayısı 8.172 civarında olmuştur. Gerçekten, sokakta çalışan çocukların, yaşayan çocuklara oranla mesleki eğitime yönlendirilmeleri durumunda çok daha hızlı bir şekilde eğitimlerine kazandırıldığını biz biliyoruz ve bugün büyük kentlerimizde özellikle mobil ekiplerle, gece barınaklarıyla ve rehabilitasyon merkezleriyle ulaştığımız çocuk sayısı 16 binin üzerindedir. Şu anda tüm Türkiye'de, özellikle sokakta yaşayan çocuk sayısı 1.200 civarındadır. En azından, Türkiye'de, sokakta yaşayan, sokakta çalışan çocuklar sorununu… Ben çok iddialı bir şekilde çıkıp “Bu meselenin kökünü kazıyacağız.” gibi bir cümle sarf etmiyorum ilgili Bakan olarak. Çünkü sosyal bir yaranın çözümü bir anda olmaz, ama onu besleyen sebepler sürdüğü sürece sorun sürebilir, ama bugün 1.200 civarına düşürdüğümüz, kontrol altına aldığımız ve çok önemli başarı elde ettiğimiz bir alandır, toplumsal bir sorun olmaktan çıkardık, toplumun gündeminden düşürdük. Nitekim, bugün medyada da artık bu mesele çok ele alınmıyor. Saat ondan sonra özellikle çocuklarımızı risk altında bırakmayıp gece barınaklarına alıyoruz. Çok kapsamlı bir çalışma.

Ben bu anlamdaki çalışmalarımızı ayrıntılı olarak milletvekillerimize de göndermeyi düşünüyorum. En azından çok daha, bu konuda bilgilenme ve bizim çalışmalarımıza destek olma konusunda önemli görevleri olur diye düşünüyorum.

Bugün, her türlü hizmete ve çabamıza rağmen, sokakta yaşamayı bir yaşam biçimi olarak seçen çocuklarımızla ilgili çalışmalarımız da sürüyor ve özellikle risk altında bulduğumuz ve sokağa çıkma ihtimali olduğunu düşündüğümüz çocuklara yerelde çok hizmet götürüyoruz. Bu, çok önemli bir çalışma. Yaklaşık 16 bin civarında aileyi bu şekilde destekliyoruz. Çocuklarımızı, öncelikle ailelerinin yanında, evlerinde tutmayı başarmaya çalışıyoruz; olmadığı takdirde mahallelerinde, sokaklarında; olmadığı takdirde ilçelerinde, şehirlerinde. En azından bir başka şehirden bir başka şehre geçerken, istismar edilme ihtimallerinin de son derece yüksek olduğunu biliyoruz. Bu şekilde, çocuklara yönelik çalışmaları, zaman sınırı nedeniyle kısaca söylemiş olayım.

Sayın Akkuş’un kadın programları konusundaki itirazları... Gerçekten, çocuklar ve kadınlar, aile üzerindeki etkilerini ölçmek amacıyla, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluyla sürekli temasta ve ortak çalışmalar yürüten bir Bakanlığız. Ve sonuç olarak, Genel Müdürlüğümüz ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, iş birliği hâlinde çalışma kararı almış ve bu konuda tavsiye yazıları almıştır. Bize ulaşan şikâyetler veya bizim gördüğümüz şikâyetler konusunda da genellikle biz, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna direkt yazılar yazıyoruz, ama, daha… Radyo ve Televizyon Üst Kurulu bütçesi görüşülürken de tesadüfen ben buradaydım, benzer sorular geldi. Takdir edersiniz ki, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, yürürlükteki yasalara göre denetim görevini görüyor. Şu anda, önceden önleme ve kapatma gibi yetkileri yok; dolayısıyla, bu yetkilerin kendilerine yasal olarak verilmesi durumunda görevlerini çok daha iyi şekilde onlar da icra edeceklerdir diye düşünüyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Öncelikle, Devlet Demiryollarında çalışan işçilerimizle, vizesiz çalışan işçilerimizle ilgili bir soru var. Bununla ilgili, Bakanlar Kurulu kararıyla bir değişiklik öngörülüyor. Bununla ilgili bir çalışmayı şu anda başlatmış bulunuyoruz. Bakanlar Kurulunda da bu konuyu görüşeceğimizi ifade etmek istiyorum.

İkincisi, “Bağ-Kur emeklilerinin emekli aylıklarından yüzde 10, şu anda, uygulamada kesiliyor, Sosyal Sigortaların emeklilerinden bir kesinti yapılmıyor.” diye bir soru tevcih edildi. Bununla ilgili de, SSK emeklileri, emekli olduktan sonra yeni bir işte çalışırlarsa yüzde 30 destek primi kesiliyor, çalıştıkları işten, şu andaki uygulama böyle. “SSK’lılardan kesilmiyor, Bağ-Kur’lulardan kesiliyor” gibi bir yaklaşım çok doğru değil, o anlamda söylüyorum.

Necati Özensoy Bey’in sorusunda ise, belki de ben kürsüde ifade ederken istihdam edilenlerin rakamı diye belki söylemedim, orada bir ifade yanlışlığından kaynaklanan şey olabilir. Ama ben rakamlarıyla size vermek istiyorum: İstihdam edilenlerin sayısı 2002’de 21 milyon 354 bin, 2007’de 23 milyon 545 bin, fark, çalışan, yani bu süreç içerisinde istihdam edilen 2 milyon 194 bin, işsizlik oranı yüzde 9,2; işsiz sayısı 2 milyon 383 bin…

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – 2007’de 1 milyon kişi mi istihdam edildi Sayın Bakanım?

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Bursa) - Bu rakamlarla ilgili teferruatlı yazılı olarak da bilgi verebiliriz.

Bu H.Ö’yle ilgili bir soru soruldu. Doğrusu, bu kurulan teknik bir alt komisyon, teknik amaçlı bir alt komisyon, bu komisyona bir daire başkanı atanacak, atanınca bu süreç kapanmış olacak, onu ifade etmek istiyorum. Biz de bu konuda medya vasıtasıyla bilgi aldıktan sonra gerekli çalışmayı başlatmış bulunuyoruz.

Bir diğer konu sendikalarla ilgili. Bu oranlar, bildiğiniz gibi, Bakanlığımızdaki kayıtlar çerçevesinde yapılan oranlar, yani genel nüfusa yapılan oranlar değil, o çerçeveden düşük bulunabilir, doğrudur. Örgütlü toplumun önündeki engelleri kaldırmadan yanayız. Bu 2821, 2822 sayılı Yasalarda sosyal taraflarla bu görüşmeleri yapıyoruz. İnanıyorum ki, bu düzenlemeler yapılınca örgütlü toplum olma konusunda çok daha güzel rakamlara ulaşmış olacağız.

Kamu görevlileriyle ilgili ise, bunun, bildiğiniz gibi, kamu reformu ve personel reformuyla ilgili değerlendirilmesi gerekiyor, bu konu üzerinde çalışmalarımızın olduğunu bilmenizi istiyorum.

Diğer soruları da yazılı olarak cevaplandıracağım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru cevap-işlemi tamamlanmıştır.

Katkıda bulunan milletvekillerimize ve cevap veren sayın bakanlarımıza teşekkür ediyorum.

Şimdi sırasıyla, yedinci turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.93 - SOSYAL HİZMETLER VE ÇOCUK ESİRGEME KURUMU GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                            Açıklama                                            (YTL)

01                              Genel Kamu Hizmetleri                                                  10.751.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                              Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                             5.040.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                              Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri            837.361.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                  TOPLAM                                                                    853.152.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi  Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                        (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                                         :                         464.427.419,73

- Toplam Harcama                                                   :                         441.152.535,06

- Ödenek Dışı Harcama                                           :                                    4.697,95

- İptal Edilen Ödenek                                              :                           23.148.118,50

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                               :                                131.464,12

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.87 - ÖZÜRLÜLER İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.– Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                            Açıklama                                            (YTL)

01                          Genel Kamu Hizmetleri                                                      1.031.490

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                          Savunma Hizmetleri                                                                46.160

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                          Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                  110.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                          Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri                  3.067.350

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                              TOPLAM                                                                          4.255.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Özürlüler İdaresi Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Özürlüler İdaresi  Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Özürlüler İdaresi   Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                        (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                                          3.638.100,00

- Toplam Harcama                                      :                                          3.305.262,74

- İptal Edilen Ödenek                                 :                                             332.837,26

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Özürlüller İdaresi   Başkanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.88 - AİLE VE SOSYAL ARAŞTIRMALAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                            Açıklama                                            (YTL)

01                                      Genel Kamu Hizmetleri                                          4.680.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                      Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                         40.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                          TOPLAM                                                               4.720.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü

2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                        (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                                        3.450.000,00

- Toplam Harcama                                      :                                        2.742.054,78

- İptal Edilen Ödenek                                  :                                           707.945,22

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

07.89 - KADININ STATÜSÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                            Açıklama                                            (YTL)

01                                               Genel Kamu Hizmetleri                                 3.592.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                   TOPLAM                                                     3.592.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                        (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                                         2.644.703,00

- Toplam Harcama                                      :                                         2.047.838,98

- İptal Edilen Ödenek                                  :                                            596.864,02

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

18 - ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANLIĞI

1.– Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                            Açıklama                                            (YTL)

01                          Genel Kamu Hizmetleri                                                   20.530.300

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                          Savunma Hizmetleri                                                          1.022.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                          Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                  426.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                          Ekonomik İşler ve Hizmetler                                         141.458.700

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10                          Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri        28.804.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                              TOPLAM                                                                 28.967.437.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                        (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                             :                                       78.045.712,00

- Toplam Harcama                                      :                                       76.308.932,64

- İptal Edilen Ödenek                                  :                                         1.736.779,36

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

SOSYAL GÜVENLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.- Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                        (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                             :                                12.930.481.250,00

- Toplam Harcama                                      :                                12.914.461.666,07

- İptal Edilen Ödenek                                  :                                       16.019.583,93

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlğı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.50-MESLEKİ YETERLİLİK KURUMU BAŞKANLIĞI

1.– Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                            Açıklama                                            (YTL)

01                                      Genel Kamu Hizmetleri                                          3.040.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                                      Ekonomik İşler ve Hizmetler                                  2.214.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                          TOPLAM                                                              5.255.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

Kodu                                                            Açıklama                                            (YTL)

03                                      Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                 500.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                      Diğer Gelirler                                                         4.755.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                          TOPLAM                                                              5.255.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, böylece, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Mesleki Yeterlilik Kurumu Başkanlığının 2008 yılı bütçeleri ile Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Özürlüler İdaresi Başkanlığı, Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 2006 yılı Kesin Hesapları kabul edilmiştir. Bakanlıklarımız ve milletimiz için hayırlı olmalarını temenni ediyorum.

Sayın milletvekilleri, yedinci tur görüşmeler tamamlanmıştır.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.30

 

 

 

 

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.44

BAŞKAN : Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Fatoş GÜRKAN (Adana)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 33’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (Devam)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (Devam)

H) SAĞLIK BAKANLIĞI

1.- Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sağlık Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) İÇİŞLERİ  BAKANLIĞI

1.- İçişleri Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- İçişleri Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, sekizinci tur görüşmelere başlıyoruz.

Sekizinci turda, Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerini görüşeceğiz.

Gruplar adına söz alan milletvekili arkadaşlarımızın isimlerini okuyorum:

AK Parti Grubu adına: Necdet Ünüvar, Adana Milletvekili; Feyzi İşbaşaran, Elâzığ Milletvekili; Mehmet Çerçi, Manisa Milletvekili; Özlem Piltanoğlu Türköne, İstanbul Milletvekili; Emin Nedim Öztürk, Eskişehir Milletvekili; Nurettin Akman, Çankırı Milletvekili; İsmail Göksel, Niğde Milletvekili. Bütün milletvekillerinin süreleri beşer dakikadır.

Demokratik Toplum Partisi adına: Osman Özçelik, Siirt Milletvekili, on beş dakika; Nuri Yaman, Muş Milletvekili, yirmi dakika.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Ali Arslan, Muğla Milletvekili, on iki dakika; Yaşar       Tüzün, Bilecik Milletvekili, on iki dakika; Rasim Çakır, Edirne Milletvekili, on bir dakika.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Osman Durmuş, Kırıkkale Milletvekili, on üç dakika; Bekir Aksoy, Ankara Milletvekili, on üç dakika; Hamza Hamit Homriş, Bursa Milletvekili; dokuz dakika.

Şahıslar adına: Lehinde, Abdülhadi Kahya, Hatay Milletvekili; Öznur Çalık, Malatya Milletvekili; Muzaffer Gülyurt, Erzurum Milletvekili; Rüstem Zeydan, Hakkâri Milletvekili; Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili; aleyhinde, Hasan Özdemir, Gaziantep Milletvekili; Recai Birgün, İzmir Milletvekili.

Sayın milletvekilleri, ilk söz, AK Parti Grubu adına, Adana Milletvekili Necdet Ünüvar’a aittir.

Sayın Ünüvar, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Ünüvar.

AK PARTİ GRUBU ADINA NECDET ÜNÜVAR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı bütçesi hakkında AK Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, sağlığın önemini hepimiz çok yakından biliyoruz, herkes için her zaman öncelik taşır; yapılanlar da bu yüzden çok önemli. Bir iktidar yaptıklarını önceki dönemlerde yapılanlarla mukayese ederek anlatır. Ancak -bazen Plan Bütçede de görüyoruz- 2002 ile mukayese ettiğimiz zaman bazı arkadaşlarımız tepki gösteriyorlar. O yüzden ben konuşmamda mukayese yapmamaya çalışacağım ve ilk defa AK Parti Hükûmeti döneminde yürürlüğe konulan ilklerden bahsedeceğim.

Değerli arkadaşlar, etkili ve kaliteli bir sağlık hizmeti için fiziki yapı, donanım ve insan gücü çok önemli; ama, kabul etmek lazım ki, bunların içinde en önemlisi insan gücü. Ülkemizde sağlık insan gücü hem sayı olarak az hem de dağılımda bir dengesizlik söz konusu. Bu yüzden AK Parti olarak ilk yaptığımız şeylerden birisi, atama ve tayinlerde objektif esaslara dayalı bir hizmet puanı kuralını getirmekti. Bununla Sağlık Bakanlığı çalışanlarını objektif esaslara dayalı olarak, dengeli bir şekilde dağıtmaya çalıştık ve bununla Sağlık Bakanlığı atamaları için herkesten hep duyduğumuz renkli anekdotlar ortadan kalktı. Artık, insanlar objektif olarak ve kurallara uygun olarak atanıyorlar.

Yine bir başka yenilik, ihtiyaç duyulan bölgelerde çakılı statüde ve sözleşmeli sağlık personeli atamasıydı. Bununla pek çok Doğu ve Güneydoğu ilimiz ilk defa bazı uzmanlık alanlarıyla tanıştı. Hakkâri beyin cerrahı ve nöroloji uzmanıyla, Ağrı plastik cerrahi uzmanıyla, Muş patoloji ve mikrobiyoloji uzmanıyla; Siirt, Tunceli, Bitlis, birçok ilimiz pek çok yeni uzmanlık alanlarıyla tanıştı.

Yine bir başka ilk uygulama, sağlıkta performans uygulaması. Bununla sağlık çalışanlarımız hem daha çok çalışıyorlar hem de daha çok kazanıyorlar. Bu uygulamayla pek çok doktorumuz muayenehanelerini kapattı. Tam zamanlı kamuda çalışma yüzde 11’lerden yüzde 64’lere çıktı.

Yine bir başka yenilik, sağlık hizmetlerinde hizmet alımı yöntemi. Bu yöntemle, artık MR, tomografi randevuları aylarla değil günlerle ifade edilen günlerde veriliyor. 

Yine koruyucu sağlık hizmetlerinde aşı takvimimiz değişti. Daha önce aşı takviminde olmayan kızamıkçık, kabakulak, menenjit aşıları artık aşı takviminde var. İngiltere'de, Almanya'da, Fransa'da hangi aşılar uygulanıyorsa bizim yavrularımız da aynı aşılarla korunuyor.

Cumhuriyet tarihinin en büyük kızamık aşı kampanyasını yaptık ve bunun sonucunu da aldık. 2001'de yaklaşık 31 bin olan kızamık vaka sayısı bugün itibarıyla, bu yıl içinde sadece 3.

Yine, bebeklerimize ücretsiz D vitamini, bebek ve gebelerimize ücretsiz demir veriyoruz. Bununla daha sağlıklı bir nesil yetiştireceğiz.

Ambulans sayısında şüphesiz çok ciddi artışlar oldu. Ama yüzde 20'lerde olan kırsaldan 112'yi arama bugün itibarıyla yüzde 97'ye ulaştı. Şehirlerimizde de insanlar 112'yi çevirdiği zaman, yüzde 92, on dakikanın altında ambulansla karşılaşıyor ve hastaneye çok rahat bir şekilde gidiyor.

Bir başka uygulama -doğu illerimizin milletvekilleri çok iyi bilecektir- artık kızakla hastalarımızı taşımıyoruz. Kar paletli ambulanslarımız var. Altı tane hasta kabinli kar aracımız var. Yine denizde dört tane deniz ambulansımız var. 2008'de inşallah hava ambulansını da koyacağız. Yani, havada, karada ve denizde artık hastalarımıza, acil hastalarımıza çok rahat ulaşabileceğiz.

Diyaliz hastalarımızı evinden alıp diyaliz hizmeti verildikten sonra yine evine bırakıyoruz ve bu yine ücretsiz olarak yapılıyor.

Bir başka yenilik, seksen bir ilde 2.500 kişiden oluşan ulusal medikal kurtarma ekibi. Bunlar, sadece ülkemizdeki afetlerde değil, İran'da, Pakistan'da, Endonezya'da bayrağımızı dalgalandırarak bizim göğsümüzü kabartan başarılar getirdiler.

2005 yılında bir başka yenilik, yaklaşık yirmi yıl konuşulduktan sonra aile hekimliğiyle tanıştı Türkiye.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Ünüvar, konuşmanızı tamamlayınız.

NECDET ÜNÜVAR (Devamla) – On üç ilde 10 milyon vatandaşımızın artık aile fotoğraflarında hekimleri de yer alıyor.

İlaç fiyatları pazarlık usulüyle değil, objektif esaslarla, beş yıl önce hayal dahi edilemeyecek indirimlere kavuştu vatandaşlarımız. SSK ve yeşil kartlı vatandaşlarımız, yine ilaçlarını sizler gibi eczanelerden gidip alıyorlar, dilediği hastaneden hizmet alıyorlar.

Yine önümüzdeki birkaç yıl içinde bütün Türkiye aile hekimine kavuşacak.

İstanbul, Ankara, İzmir ve tabii ki Adana gibi büyük illerimizde başlamak üzere, önünde helikopter pisti, içinde her türlü ileri teknoloji barındıran sağlık kampüsleri yapılacak. Hastane yönetimi, birlikler şeklinde modern bir yönetim tarzına kavuşacak.

Bu vesileyle, Bakanlık bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, Bakanımız başta olmak üzere, bütün Bakanlık çalışanlarımıza üstün başarılarının devamını dileyerek hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ünüvar.

AK Parti Grubu adına ikinci konuşmacı, Elâzığ Milletvekili Feyzi İşbaşaran.

Buyurun Sayın İşbaşaran. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA FEYZİ İŞBAŞARAN (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK Parti Grubu adına Sağlık Bakanlığının bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

58’inci ve 59’uncu AK Parti Hükûmetleri döneminde Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın ve Türkiye'nin arzuladığı değişimin sağlanması konusunda Sağlık Bakanlığımız ve Hükûmetimiz önemli mesafeler katetmiştir. Hükûmetimiz, son beş yılda ciddi bir dönüşüm ve değişim programı başlatmış ve bu programı hazırlarken kavramsal anlamda Dünya Sağlık Örgütünün sağlığı tanımlamasından  yola çıkmıştır.

Sağlık, bedenen, ruhen ve sosyal açıdan tam bir iyilik hâli olarak tanımlanıyor. Hükûmetimizin ve Sağlık Bakanlığımızın çalışmalarıyla birlikte, vatandaşlarımızın kendi sağlıklarıyla ilgilenmeleri bilinci artmıştır. Hükûmetimizin "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." mantığıyla yola çıkarak sürdürmekte olduğu değişim ve dönüşüm programının başarıyla yürütülmesinden memnuniyet duyuyoruz.

Bu programın temel mantığı, fikri, ana teması, insan odaklı değişikliği gerçekleştirmeyi       amaçlamasıdır.

Beş yıl öncesine dönüp baktığımızda; kamu hastaneleri, devletin sağlık kuruluşları hizmet noktasında imkânsızlıklar içindeydi. Vatandaşın, çözümü çoğunlukla dışarıda aradığı bir sistem mevcuttu. Koruyucu sağlık hizmetlerinin verilmesinde ciddi sorunlar yaşanmakta idi. Tedavi edici sağlık hizmetlerini de cebinden karşılamakta, kamunun hastaneleri dışında başka adreslere gitmekte, maalesef neredeyse hizmet alamaz hâle gelmişti. Özellikle ciddi hastalıklar için bu böyleydi. Sonuç itibarıyla, içimizden herkes, hatta sağlıkla ilgilenen insanlar bile kendi yakınları için bu söylediğimi belki defalarca yaşamışlardır.

Değişim ve dönüşüm programı, bütün bu aksaklıklar göz önüne alınarak hazırlanmıştır. Eminim ki Hükûmetimiz ve Sağlık Bakanlığımız geçen beş yıllık tecrübe ışığında bu değişim ve dönüşüm programını önümüzdeki dönemde de genişleterek başarıyla uygulayacaktır.

Daha iyi bir gelecek, sağlığın geliştirilmesi ve sağlıklı hayat programı kapsamında vatandaşın bilgilendirmesi, eğitilmesi, sağlık farkındalığının arttırılması ile mümkün olacaktır. Bu konularla birlikte vatandaşlarımızın kendi sağlıklarıyla ilgili davranışlarda gösterdiği gelişme, bu değişim ve      dönüşüm programının ana hedefidir.

Bu tür köklü değişim ve dönüşüm içeren programların neticelerini kısa zamanda almak mümkün olmayabiliyor. Ancak, uzun vadede istenen netice alınacaktır. Sağlık Bakanlığımızın, programın sürdürülebilirliği için bir daire başkanlığı kurması bu programın uygulanmasında büyük bir hız kazandıracaktır.

Sağlık Bakanlığımızın 2008 yılı içerisinde çok planlı ve ciddi bir eylem planını geniş bir çerçeve ile, takvimi ile, bütün iş planlarıyla hedeflemesi memnuniyet vericidir.

Sağlığın değişim ve dönüşümündeki en önemli konu, bireyin sağlıkla ilgili becerilerini geliştirmede ve bilinçlendirmede uygulanan programın eğitimle koordineli olması gerekliliğidir. Bu kapsamda insanımızı bilinçlendirmek için yazılı ve görsel medyadan ve okullarımızdan azami ölçüde faydalanmamız gerekiyor.

Ülkemizde bebek ölüm hızının geçen beş yıl içinde binde 30’lardan binde 20’lerin altına düşmesi memnuniyet vericidir. Bakanlığımızın, 2008 yılı içinde, bebek ölüm hızının binde 15’lerin altına çekme ve anne ölüm hızının da yüz binde 15’in altına düşürülmesi hedefini sevindirici buluyoruz.

Türkiye'de Bakanlığımızın yapmış olduğu araştırmalarda çocuklarımızın yüzde 30'undan daha fazlasında demir eksikliği olduğu görülmüştür. Bu eksiklik maalesef yavrularımızın zekâ potansiyelini olumsuz etkileyen bir faktördür. Bakanlığımızın geçen beş yıllık çalışmalarında çocuklarımıza ücretsiz demir damlası dağıtması sonucu bu oranın yüzde 30’lardan yüzde 7’lere çekilmiş olmasını çok büyük bir başarı olarak görüyoruz.

Sağlık Bakanlığımızın geçen beş yıl içinde 112 hizmetlerinde çok ciddi gelişme sağladığını hepimiz seçim bölgelerimizde hissediyoruz. Hükûmetimizin 2002'de 481 olarak devraldığı 112 hizmet merkezlerinin sayısını 1.221'e, yani 2,5 katına çıkarması çok büyük başarıdır.

Geçen yıllarda bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de yaşanan kuş gribi vakaları ile ilgili Bakanlığımızın zamanında ve uygun müdahalesi bütün dünyanın takdirini toplamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hükûmetimiz döneminde Emekli Sandığı, SSK, Bağ-Kur, yeşil kartlı vatandaşlarımızın tamamı kamu, üniversite ve özel hastanelerden istifade edebilmektedirler. İlaçlarını eczaneden rahatlıkla alabilmektedirler. Vatandaşlarımızın bu memnuniyetini hepimiz seçim bölgelerimizde görmekteyiz. Bu bakımdan, Hükûmetimize, Sayın Bakanımıza ve mesai arkadaşlarına teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe görüşmelerinden sonra Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığımızın Meclise getireceği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İşbaşaran, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

FEYZİ İŞBAŞARAN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…yasa ile Türkiye genel sağlık sigortası sistemine adım atmış olacaktır. Sağlık Bakanlığımızın da bu yasaya katkılarıyla Türkiye’de sağlıkta köklü bir değişim ve dönüşüm yaşanacaktır.

Bütçenin tüm sağlık çalışanlarına ve Türkiye’ye hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İşbaşaran.

AK Parti Grubu adına üçüncü konuşmacı, Manisa Milletvekili Mehmet Çerçi.

Sayın Çerçi, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi üzerine AK Parti Grubu adına huzurlarınızdayım. Hepinize bu vesileyle saygılarımı sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, son beş yılda sağlıkta önemli bir değişim süreci yaşıyoruz. Burada temel çıkış noktası, temel bakış açısı, insanlarımızın, halkımızın hizmete daha kolay erişebilmesi ve bu meyanda hizmeti veren meslektaşlarımızın ve sağlık çalışanlarının da memnuniyetini sağlamak ve Türkiye’deki sağlık sisteminde fiziki altyapıyı yeterli hâle getirmek şeklinde özetlenebilirdi. Gerçekten bu konularda son beş yılda çok ciddi bir mesafe alındı. Önceki yıllarla kıyaslandığında, meslektaşlarımız, gerçekten, eski yıllara göre ekonomik olarak çok büyük bir rahatlama içerisinde oldular. Özellikle döner sermaye performans yönetimi ile onlara ciddi kaynaklar aktarıldı.

Yine, Sağlık Bakanlığının 2002 yılında toplam giren hasta sayısına baktığımızda, bu yılda hemen hemen yüzde 100’ün üzerinde Sağlık Bakanlığı hastalarında bir artış mevcut. Özellikle SSK hastanelerinin de sistemin içerisine dâhil edilmesiyle, gerçekten, insanlarımız bugün çok daha kolay hizmete ulaşabiliyorlar. Yine sistemin bir başka noktası, özellikle Bağ-Kur’lu, yeşil kartlı, SSK’lı hastalarımızın eczanelerden daha kolay hizmet alabilmesi onlara ayrı bir rahatlık getirdi ve ilaç fiyatlarında son birkaç yılda yapılan indirimler, gelişmeler ve ilaç fiyatlarının daha iyi yönetilmesi, ilaç artışı olmasına rağmen, ilaç tüketiminin artmasına rağmen ilaç fiyatlarında ciddi bir indirimin olduğunu gözler önüne seriyor ve bu konuda da çok ciddi bir başarı sağlandı. Keza, yine, Bakanlığımızın özellikle koruyucu hekimlik uygulamaları, aile hekimliği ve koruyucu hekimlik, aşı uygulamalarına yönelik uygulamaları çok ciddi gelişmeler içeriyor. Aşılama oranları yüzde 93’lere vardı. Aile hekimliği pilot uygulaması aşağı yukarı yılbaşında 30 ili geçecek. Yavaş yavaş Türkiye’de kabul görüyor ve yaygınlaşıyor ve insanlarımızın bire bir hekime ulaşması noktasında büyük bir devrim niteliğinde. Sağlık sistemi içerisinde, çağdaş, modern sağlık sisteminin insanlarımıza verilmesi noktasında Türkiye’ye yeni bir bakış açısı getiriyor.

Yine, zaman zaman eleştirilen bir konu var, Türkiye’de yılların problemi. Hekim dağılımı noktasında, uzman ve pratisyen hekim dağılımı problemi yaşanıyor bu ülkede. Bu konuda da yine Bakanlığımızın rakamlarına bakıldığı zaman, dosyalar incelendiği zaman, özellikle doğu, güneydoğu gibi illerimizde bilhassa uzman hekim noktasında ciddi bir artış ve başarının olduğu ve hastanelerde hekim başına düşen poliklinik sayısı, hasta sayısı noktasında büyük bir başarının olduğu gözlenmekte.

Bütün bunları ele aldığımız zaman, özellikle özel sektörün de devreye alınmasıyla, Türkiye’de sağlık sisteminde son üç dört yılda, beş yılda müthiş bir enerjinin, müthiş bir devinimin, dönüşümün yaşandığını, eğer ideolojik bir önyargıya sahip değilseniz, bağımsız bir gözle bakabiliyorsanız gözlemlemek mümkün. Bu başarı bu ülkenin başarısı, bu milletin başarısı, bu Hükûmetin başarısı, Türkiye’nin başarısıdır. İnsanlarımızın sağlık sisteminden daha kolay hizmet alabilmesi, hizmete daha rahat erişebilmesinin önündeki engellerin kaldırılması, daha çağdaş bir sağlık hizmeti alabilmesi elbette hepimizi memnun etmeli, mutlu etmelidir diye düşünüyorum ve tabii ki, sistemin sorunları vardır, sistemin çözülmesi gereken problemleri var. Bunların da yavaş yavaş, bu dönemde, 23’üncü Parlamento Döneminde çözüleceğini düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çerçi, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.

MEHMET ÇERÇİ (Devamla) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Hudut ve sahiller meselesine gelirsek, özellikle global bir dünyada hudut ve sahillerin sağlık açısından denetlemesi, gümrüklerin, giriş istasyonlarının, çıkış istasyonlarının uluslararası hastalıkların ve bulaşıcı hastalıkların giriş çıkışı konusunda iyi kontrol edilmesi, tabii ki çok önem arz ediyor. Sağlık Bakanlığımızın bu konuda da yine çok önemli çalışmaları ve gayretleri olduğunu biliyoruz.

Önümüzdeki süreçte, bu Genel Müdürlüğümüzün bazı yasal talepleriyle ilgili çalışmalar olacak veya bunların teşkilat kanununun da yasalaşması için yüce Meclisimizin gayret edeceğini biliyoruz ve kendilerine elimizden gelen desteği vereceğimizi söylüyoruz.

Bu bütçenin, tekrar, ülkemize, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AKP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AK Parti Grubu adına dördüncü konuşmacı, İstanbul Milletvekili Özlem Piltanoğlu Türköne.

Sayın Türköne, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığının 2008 yılı mali bütçesiyle ilgili olarak, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce Meclisi huzurlarınızda tekrar saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda, kamu yönetiminde ortaya çıkan çağdaş gelişmeler ışığında stratejik yönetim, yönetişim, sonuca odaklı yönetim gibi anlayışlar gündeme gelmiştir. Bu yenilikler yönünde ülkemizde yeniden yapılanmaya ilişkin ciddi yasal ve idari düzenlemeler de yapılmıştır. Nedir bu yasal düzenlemeler? Örneğin 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu, 5393 sayılı Belediye Kanunu, 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanunu ve en son olarak da Mahalli İdare Birlikleri Kanunu gibi kanunlar iktidarımız döneminde yasalaşmıştır.

Ayrıca, 2003 yılından bu yana kentsel dönüşüm projeleriyle, hem şehirlerimize daha modern ve sağlıklı bir yapı kazandırılmakta hem de oluşturulan yeni yerleşim çevresi suça karışan kişilere ve    ailelere düzgün bir hayata kavuşabilme fırsatını da vermektedir.

Diğer bir husus, 1972 yılında bir fikir olarak ortaya çıkan ve kimi  nedenlerden dolayı tam otuz bir yıl boyunca uygulanması gerçekten bir türlü gerçekleşemeyen MERNİS Projesi’dir ve 2003 tarihi itibariyle, yine bizim iktidarımız döneminde uygulanmaya başlanmıştır.

Nedir MERNİS? Tüm vatandaşların aile ve nüfus bilgilerinin kayıt altına alındığı, her türlü mali, güvenlik, sosyal güvenlik, vergi, hatta taşınır taşınmaz mallarının listesinin yer aldığı, trafik cezalarına kadar belki bir gün ortak bir bilgi bankasında toplanmasının hedeflendiği ve halkımıza tek bir “tık”la müthiş bir hizmet ayrıcalığı yaşatmayı vaat eden bir projedir. Eskiden günler süren bir nüfus cüzdanını alma işlemi bugün bir dakika elli iki saniyeye inmiştir.

Değerli milletvekilleri, trafik meselesinin can kaybı yönünden terörden bile sayıca önde olduğu ülkemizde sizlere gayet sıcak bir gelişmeyi de açıklamak isterim. En son Sayın Bakanımız Beşir Atalay’ın 5 Aralık günü bir basın toplantısıyla tanıtılan trafik güvenliğinde yeni açılımlar, hedefler ve çözüm projelerinin yasal prosedürünün tamamlanması durumunda, maddi hasarlı trafik kazalarının değerlendirilmesi ve tespiti sigorta şirketleri tarafından yapılacak; hatta, altmış yaşına kadar on yılda bir, altmış yaşından sonra ise beş yılda bir, her sürücü, sağlık kontrolünden de geçirilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; fiiliyata dökülen her söz, AK Parti olarak bizlere tarifsiz bir anlatma keyfi vermektedir. Bu sebeple, sürem dolmadan, ben kişisel olarak da faydalarını çok yakından gözlemlediğim ve AK Partinin projesi olarak adlandırdığım ve cumhuriyet tarihi boyunca Atatürk’ün “Milletin efendisidir.” dediği kırsal kesime uygulanan en büyük projeden, KÖYDES’ten de bahsetmek istiyorum.

Nedir KÖYDES? Köylerin altyapılarını inşa etme projesidir. Peki, kim tarafından yürütülüyor? Köylere hizmet götürme birlikleri tarafından. Bu birliklerin yapısına baktığımızda şunu görüyoruz: Bir kaymakamın koordinatörlüğünde muhtar ve il genel meclisi üyelerinden oluşan bir birlik. Yani, diğer bir ifadeyle, hangi köye, nasıl, ne zaman, ne şekilde proje yapılacağına ve ne kadar para aktarılacağına o yerin seçilmiş temsilcileri kaymakamın önderliğinde birlikte karar veriyor. Son üç senede yapılan yollara bir bakalım.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – İhale yapıyorlar mı, ihale?

ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) – 39.405 kilometre stabilize, 47.882 kilometre asfalt.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – İhale yapıyorlar mı, yoksa ihalesiz mi veriyorlar?

ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) - Ne kadar içme suyu götürülmüş köylere biliyor musunuz? 2.699 köye ve bağlısına içme suyu götürülmüş. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, matematiği bir kenara bırakırsak eğer, bu ne demek biliyor musunuz? Temiz içme suyu tüketen bebekler demek, sağlıklı bebekler demek. Köylerinden ilçe merkezine taşımalı sistemle gelen çocukların yol güvenliği demek.

Şimdi, kimileri “Efendim, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü lağvedildi. Siz de bunun yerine KÖYDES’i oluşturdunuz; işte, sağa sola, yandaşlarınıza da ihale ediyorsunuz.” diyor. Bakın, acaba rakamlar öyle mi söylüyor?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kendiniz söyler kendiniz cevap verirsiniz…

ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) - Köy Hizmetleri lağvedilirken, bakın, lağvedilmeden önce, Türkiye’de ortalama bir ilde 50 kilometre ancak yol yapılıyordu. Bugün bir ilçede ortalama 30 kilometre asfalt dökülüyor. Yani birinin bir ilde yaptığını bugün KÖYDES bir ilçede yapıyor.

Evet, birlikler İhale Kanunu’na tabi değil. Bakın, ama kendi harcama yönetmelikleri var, hatta daha ötesi bugün Devlet Malzeme Ofisi de…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – 2008 bütçesinde KÖYDES’e ne kadar para ayrıldı acaba?

ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) – Bakın, Devlet Malzeme Ofisi de İhale Kanunu’na tabi değil. Millî Savunma Bakanlığının silah, mühimmat, helikopter, uçak alımı da İhale Kanunu’na tabi değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RASİM ÇAKIR (Edirne) – 2008 bütçesinde KÖYDES’e ne kadar para ayrıldı acaba?

BAŞKAN – Sayın Türköne, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) – Ne yani! Saydığım ihaleler, saydığım ihaleler İhale Kanunu’na tabi değil diye yandaşlara mı peşkeş çekilmiş oluyor? (AK Parti sıralarından alkışlar)

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Aynen öyle oluyor.

ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) -  Öyle mi?

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Aynen öyle oluyor.

ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) -  Bakın, KÖYDES’i uygulayan ve milletin önünde bir kez daha onore olan ve yüreklenen bu kaymakam, vali yardımcısı ve valilerimizi töhmet altında bırakmayın. Lütfen, bırakmayın.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Kanıtlıyoruz hanımefendi, kanıtlıyoruz.

ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) -  Değerli milletvekilleri, onun için, nerede köy varsa biz oraya gitmekten, yalnızca gitmekten değil orada kalmaktan bahsediyoruz ve bu sebeple diyoruz ki, orayla biz barışmaktan bahsediyoruz. Biz, terörle mücadelede bu işin siyasi, ekonomik ve sosyal yönlerini de görüyoruz. KÖYDES bizim için bu demek.

Değerli milletvekilleri, bunun için, demokrasinin yanında terörle de mücadele ederken, işkence ve kötü muameleye karşı da sıfır toleranstan yanayız. Bunların hepsini görüyoruz, izliyoruz ve birlikte değerlendiriyoruz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yarın da genel af çıkarırsınız!

ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (Devamla) – Ben, 2008 yılı bütçesinin hayırlara vesile olmasını diliyorum. Hepinize teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AK Parti Grubu adına Eskişehir Milletvekili Emin Nedim Öztürk.

Sayın Öztürk, buyurun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Emniyet Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçesi hakkında, AK Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, devletin en önemli ödevlerinden biri vatandaşların huzur ve güvenini sağlamaktır. İnsan hak ve özgürlüklerinin kullanılabilmesi için temel koşullardan birisi, güvenliğin olmasıdır. Güvenliğin olmadığı bir yerde hak ve özgürlüklerin kullanılması mümkün değildir.

İşte bu amaçla güvenlik güçlerimiz büyük bir fedakârlıkla kamu düzenini sağlamak için çalışmaktadırlar. Suç işlenmesini önlemek, suçluları takip etmek ve her türlü terörle, kaçakçılık ve organize suçlarla mücadelesini sürdürmektedirler.

Polisimizin son dönemde yaptığı özverili ve gayretli çalışmalar sonucu başta hırsızlık, gasp, kapkaç, yan kesicilik ve dolandırıcılık gibi, şehirlerde vatandaşımızı rahatsız eden asayişe müessir olaylarda önemli ölçüde azalmalar meydana gelmiştir. Gerçekleştirilen büyük operasyonlar ile terör ve organize suçlarla mücadele alanında önemli başarılar elde edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, devlet memurları günde sekiz saat, haftada kırk saat ve ayda yüz altmış saat mesai yapmaktadırlar; ama emniyet teşkilatı mensupları bir devlet memuru olmalarına rağmen günde on iki saat, haftada yetmiş iki saat ve ayda iki yüz seksen sekiz saat mesai yapmaktadırlar. Toplumsal olayları, sportif faaliyetleri ve benzeri etkinliklerde tatil ve bayram günlerinde de geceleri dahi görev yapan polisler, diğer memurlarımıza göre ortalama yüzde 60 daha fazla mesai yapmaktadırlar. Fedakârca çalışarak, bu gece ve gündüz çalışma sistemi içinde, görevin niteliğinden kaynaklanan bu fazla mesailer, hiç şüphesiz, polisimizin, eş ve çocukları ile sosyal yaşantısına yeteri kadar zaman ayıramamasına neden olmaktadır. Diğer yandan, yüzde 60 fazla mesai yapan emniyet teşkilatı mensuplarının, görevleri gereği üstlendiği risklerin karşılığında adil bir ücret alması, onların da bir hakkı olduğu gerçeğidir. Bu konunun öneminin Hükûmetimizce bilindiğini ve takdir edildiğini, gerekli önlemlerin alınması üzerinde hassasiyetle durulduğunu görmekten duyduğum memnuniyeti belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, yine belirtilmesi gereken önemli hususlardan birisi de AB süreci dâhilinde emniyet teşkilatımızda hâlihazırda yapılmaya çalışılan reformların hız kesmeden devam ettiğidir. Bu bağlamda birçok proje devam etmekte ve emniyet teşkilatımızın reorganizasyonu adına yapılan çalışmalar sürmektedir. Yaklaşık olarak 200 bin personeli olan bu teşkilatımız, kendi içinde de önemli organizasyonlar yaparak teşkilatını güçlendirmeye çalışmaktadır.

Bununla birlikte, suç ve suçlulukla mücadelede etkinliğin artırılması amacıyla, kişi hak ve özgürlüklerini ön planda tutarak, vatandaşa en hızlı ve en iyi hizmeti sunmak amacıyla “MOBESE” dediğimiz projeyi hayata geçirmiştir. Ayrıca, Güvenli Okul, Güvenli Eğitim Projesi, Yıldırım Ekipler Projesi gibi başarılı çalışmalarından ötürü Emniyet Genel Müdürlüğü teşkilatını kutluyorum.

Suçla mücadele önceliğimiz, suçun işlenmesini önleyecek mekanizmaları geliştirmektir. Şu çok iyi bilinmelidir ki, suçu önlemek, suçu soruşturmaktan daha önemli ve daha az maliyetlidir. Bu yaklaşım doğrultusunda, suç önleme ve istihbarat odaklı polislik anlayışını asayiş alanına uyarlayan ve teknoloji destekli bilgi sistemi altyapısına dayandıran yeni bir model oluşturmak ve bunu geliştirmek amacındayız. Sayın Bakanımız, geçenlerde yaptığı bir toplantıda, bu konuda önemli gelişmeler olacağının müjdesini vermiştir. Bu anlamda, Sayın Bakanıma da teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ne yazık ki, bazı basın yayın organlarında farklı kaygılarla polisi değil, teşkilatı suçlu gösteren yaklaşımlar gözlenmektedir. Asıl vahim olanı ise milletin kürsüsünden, yani bu kürsüden, bir olaydan dolayı bütün teşkilatı zan altında bırakan bir tavrın sergilenmesini kabul etmek mümkün değildir. Bunun hangi amaçla yapıldığı bir yana, emniyet teşkilatını yıpratmakla kimin elin ne geçeceğini ya da ne sağlanacağını gerçekten çok merak ediyorum. Elbette her kurumda olduğu gibi, polisin içinde de disiplinsiz davranışlarda bulunan ya da suç sayılan hususları gerçekleştiren polisler mevcuttur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.

EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ancak, bunlar kurum tarafından süratle ayıklanmaktadır. Yapılan münferit olaylarla bir kurumu olduğu gibi suçlu göstermek kimseye yarar sağlamaz. Güvenlik güçlerimizin moralini bozacak ifadelerde bulunmanın ancak suç ve suçlulara yarayacağı unutulmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle, görevi başında şehit olan güvenlik güçlerimizi rahmetle anıyorum. Bu bütçenin görevde olan yönetim tarafından çok iyi kullanılacağına inancım tamdır. Sayın Bakanımızın emir ve direktifleriyle, takdir ettiğim ve başarılı çalışmalarıyla kendini ispatlamış dönem arkadaşım Sayın Genel Müdürümüzün disiplinli ve tecrübeli yönetimiyle bu kurumun önümüzdeki dönemlerde başarılarını arttıracağı kanaatindeyim.

Bu duygu ve düşüncelerle bütçemizin milletimize ve devletimize hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

AK Parti Grubu adına, Çankırı Milletvekili Nurettin Akman.

Sayın Akman, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2008 yılı bütçe kanunu tasarısıyla ilgili olarak Jandarma Genel Komutanlığı bütçesi üzerinde görüşlerimi açıklamak üzere grubum adına söz almış bulunuyorum, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Dünya milletleriyle mukayese edildiği zaman, daima muntazam ve uzun ömürlü devletler kurma kudret ve kabiliyetini göstermiş olan ecdadımız, tarih sahnesinde göründükleri 2005 yıl öncesinden bu yana düzenli devlet anlayışları yanı sıra, yurtlarında iç güvenlik ve esenliğin sağlanması yolunda koydukları yasalar ve töreler ile tarihin en ilgi çekici kavimlerinden biri olmuşlardır. Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra da Türk töresi ile İslam ahlakını en güzel şekliyle birleştirmiş, dünya kuruldu kurulalı emsali görülmemiş en kusursuz adaleti, en ideal devlet otoritesini, huzur ve güvenliğin en güzelini üç kıtaya götürmüşlerdir. Bu yüzden, tarihin hiçbir döneminde egemenliklerini, saygınlıklarını yitirmemişlerdir. İster Orhun Anıtları’nda olduğu gibi “yargan”, ister Selçuklularda olduğu gibi “surta” veya “şahna” denilsin, ister Osmanlı İmparatorluğu döneminde olduğu gibi “subaşı”, “karakullukçu”, “zabıta” denilsin, güvenlik kuvvetlerinin, jandarmanın varoluşu Türk ulusunun şeceresiyle birlikte başlar; değişen sadece ismidir, zamanın akışına uydurulan vazife özelliği ve anlayışıdır.

Ülkemiz açısından toplumun huzuru öylesine önemlidir ki, Anayasa’mızın 1’inci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli ilkesi olarak toplumun huzuru esas alınmıştır, 5’inci maddesinde ise toplumun refahı, huzur ve mutluluğunu sağlamak devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Ülkenin huzur ve güvenliği ne kadar iyi seviyede ise, halkın huzur ve refahı ne kadar emin ve güvence altında ise devletin ekonomide, dış siyasette başarısı da o derece güçlüdür. Yakın tarihimizde yaşanan olaylar bunun en güzel göstergeleridir.

Ülkemiz sınırları içerisinde emniyet ve asayişi sağlama görevi, İçişleri Bakanlığı Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Emniyet Teşkilatı Kanunu’na göre İçişleri Bakanımıza verilmiştir. İçişleri Bakanımız yürütme araçları olarak, şehir merkezlerinde bu görev polis, kırsal kesimde ise jandarma marifetiyle yürütülmektedir.

Jandarma Genel Komutanlığının görev, yetki ve sorumlulukları, bağlılık ve ilişkileri, teşkilat ve korunuşuna ait esas ve usuller, 3 Ekim 1983 tarihinde kabul edilen 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanunu’yla düzenlenmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Jandarması, emniyet ve asayiş ile kamu düzeninin korunmasını sağlayan diğer kanun ve yönetmeliklerin verdiği görevleri yerine getiren silahlı, askerî bir güvenlik ve kolluk kuvvetidir. Jandarma Genel Komutanlığı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir parçası olup silahlı kuvvetlerle ilgili görevleri ile eğitim ve öğretim bakımından Genelkurmay Başkanlığına, emniyet ve asayiş işleri ile diğer görev ve hizmetlerin icrası yönünden İçişleri Bakanlığına bağlıdır; ancak, Jandarma Genel Komutanı Bakana karşı sorumludur. Jandarma Genel Komutanlığı barış döneminde İçişleri Bakanlığına bağlı olarak görev yaparken sefer durumunda Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesine dâhil olur.

Jandarmanın genel olarak görev ve sorumluluk alanı polis görev sahası dışı olup bu alanlar il ve ilçe belediye hudutları haricinde  kalan ve polis teşkilatı bulunmayan yerlerdir.

Jandarmanın sorumluluk alanı Türkiye yüzölçümünün yüzde 92’sini kapsamaktadır. Hâlen kırsal alanda yaşayan nüfus 23 milyon olup bu rakam ülke toplam nüfusunun yüzde 34’ünü oluşturmaktadır.

Jandarma, sorumluluk alanında, mülki, adli ve askerî görevleri ile yasaların kendisine verdiği görevleri yerine getirmektedir.

Jandarma birlikleri, Genelkurmay Başkanlığınca lüzum görülen hâllerde, sıkıyönetim, seferberlik ve savaş hâllerinde gerekli olan bölümüyle kuvvet komutanlıkları emrine girer, kalan bölümüyle Jandarma Genel Komutanlığı emrinde normal görevlerine devam ederler.

Teşkilat yapısı itibarıyla Jandarma, karargâh ve bağlı birlikleri, iç güvenlik birlikleri, sınır eğitim birlikleri, okulları, idari lojistik destek birliklerinden oluşmaktadır. Emniyet ve asayiş görevlerini hiyerarşik bir yapı içerisinde kendisine bağlı bölge, alay, ilçe ve belde jandarma komutanlıklarıyla köylere kadar uzayan bir organik yapı içerisinde yürütmektedir.

Personel yapısı: Subay, astsubay, uzman çavuş, uzman jandarma, er ve sivil memur ile işçilerden oluşmaktadır. Jandarma subay ve astsubaylarının eğitim ve yetiştirilmeleri, terfi ve izin işlemleri 926 sayılı Personel Kanunu hükümlerine göre yapılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Akman, konuşmanızı tamamlayınız.

NURETTİN AKMAN (Devamla) – Bugün 300 bin civarında Jandarma personeli bulunmaktadır.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizde meydana gelen bölücü terör hareketinin başlangıcından bu yana, jandarmamız fedakârane görevler icra etmiş, şehitler vermiştir. Devletimiz bu mücadelede her türlü imkânı Jandarmamızın emrine vermek suretiyle ihtiyaç duyulan teknik donanıma kavuşmasını sağlamıştır. Bu bütçemizle ayrılan miktar 3 milyar 128 milyon 378 liradır. Sağlanacak bu ödeneklerle, ülke güvenliğinin sağlanmasında özel harekât timleri ve jandarma komando personelinin profesyonel hâle getirilmesi, araç gereç yönünden takviyesi, kırsal kesimde jandarma entegre muhabere sisteminin kurulması gibi konularda etkin görevlerin yürütülmesini sağlayacak esaslar hayata geçecektir.

Değerli milletvekilleri, vermiş olduğunuz katkıdan dolayı şükranlarımı sunuyor, bu vesileyle, memleketimizin en ücra köşesinde çok zor şartlar altında görev ifa eden jandarma personelimize şükranlarımızı sunuyor, şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnetle anıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akman.

AK Parti Grubu adına son konuşmacı Niğde Milletvekili İsmail Göksel.

Sayın Göksel, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL GÖKSEL (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İçişleri Bakanlığımızın içerisinde bulunan ve o bütçe içinde yer alan Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçesi hakkında grubum adına söz almış bulunuyorum. Grubum ve şahsım adına hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Yüzyılımızda emniyet, güvenlik, savunma kavramları arasında güvenlik ön plana çıkmaktadır. Denizlerimizde güvenliği sağlayan, doğal zenginliklerimizi koruyan, denizde her zaman yardıma hazır olan ve bu yıl yirmi beşinci yılını kutladığımız Sahil Güvenlik Komutanlığının önemi her geçen gün daha da artmaktadır. Vizyonu denizlerimizde korkulan değil, sevilen, sayılan, güven veren, etkin ve dünyada örnek alınan bir komutanlık olmak olan Sahil Güvenlik Komutanlığı, 2003 yılında yapılan yasal düzenlemeyle Jandarma Genel Komutanlığıyla aynı statüde fakat bağımsız bir personel yapısına sahip olmuştur.

Deniz yetki alanlarımızda ulusal ve uluslararası hukuku, etkin olarak can ve mal güvenliğini sağlamayı misyon edinen Sahil Güvenlik Komutanlığı, Gürcistan sınırındaki Hopa’dan Bulgaristan sınırındaki İğneada’ya, Yunanistan sınırındaki Enez’den Suriye sınırındaki Çevlik’e kadar 65 üs, liman ve yerleşim yerinde konuşlanmış muhtelif büyüklükte sahil güvenlik botu, mobil radar, helikopter ve uçaklara sahiptir.

Bu alan Türkiye yüz ölçümünün yarısı kadardır. Kısaca “Denizdeki jandarmamız.” diyebiliriz kendilerine. Silahlı kuvvetlerimizin ve deniz kuvvetlerimizin ayrılmaz bir parçası olan ve aynı disiplinde yetişen Sahil Güvenlik Komutanlığı personeli bu görevini “Mavi Vatan” denilen sularımızda yapmaktadır.

Sahil Güvenlik Komutanlığımızca yılbaşından bu yana bu görevleri çerçevesinde yapılan etkinlikleri bazı rakamlarla size açıklamak istiyorum: 403 adet arama ve kurtarma olayında 3.076 vatandaşımızın hayatı kurtarılmış ve yine 70 teknenin zayiatı önlenmiştir. 34.769 adet gemi kontrol edilerek, bunlardan yasa dışı olaylara karışan 4.265 gemi savcılıklara sevk edilmiştir. Deniz temizliği ve çevre koruma görevi kapsamında, deniz kirliliğine sahip olan 44 adet deniz aracına 250.614 YTL idari para cezası uygulanmış ve tespit edilen 130 adet deniz kirliliği yasal işlem yapılmak üzere yetkili mercilere sevk edilmiştir. Keza, yasa dışı su ürünleri avcılığı yapan 936 tekne ve kişiye yaklaşık 1 milyon 259 bin 132 YTL idari para cezası uygulanmıştır. 4.669 yasa dışı göçmen, 259 ton motorin, 200 ton fuel oil, 8 kilogram 250 gram kokain, çok miktarda gümrüksüz malzeme yakalanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sahil Güvenlik Komutanlığımızın, genç bir komutanlık olması sebebiyle ihtiyaçları da çoktur. Zira, altyapısı tamamlanmak üzere ödeneklerin çoğu harcanmaktadır. En başta sayılacak uzmanlığın yanı sıra, profesyonel bir anlayışla çalışılması gereken çevre, su ürünleri, hukuk, bilgisayar gibi alanlardaki sivil memur ihtiyacı olmak üzere, modern gemi, helikopter, keşif ve gözetleme, istihbarat sistemlerinin yanı sıra, personel için -bu kadar geniş sahada- özellikle, her gün görevleri icabı, kaçakçıyla, tekneciyle, balıkçıyla mücadelede, bu personelin, onlardan bağımsız olarak yaşayabilecekleri lojmanlara sahip olması gerekir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Göksel, konuşmanızı tamamlayınız.

İSMAİL GÖKSEL (Devamla) – Hükûmetimiz ve Başbakanımız, İçişleri Bakanımız, gerekli desteği sağlamaktadır. Yüksek derecede bir mesuliyeti, böyle bir sorumluluğu üstlenen, güzel vatanımıza, yüce milletimize hizmet etmeyi kendisine şiar edinen, denizlerimizi koruyan, sorumluluğunu layıkıyla yerine getiren tüm görevlilerimizi kutluyor ve tebrik ediyorum. Bu uğurda şehit olan ve rahmete kavuşan tüm şehitlerimizin ailelerine başsağlığı diliyorum.

2008 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Sağ olun, var olun. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Göksel.

AK Parti Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Demokratik Toplum Partisi adına ilk konuşmacı, Siirt Milletvekili Osman Özçelik.

Sayın Özçelik, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz on beş dakika.

DTP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerinde, Demokratik Toplum Partisi Grubunun görüşlerini sizlerle paylaşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyor, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.

Sayın milletvekilleri, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi: “Herkesin, kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve kendi iradesi dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına sahiptir.” der. Anayasa’nın 56’ncı maddesi: “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.” der. Anayasa’nın 60’ıncı maddesi ise “Herkes, sosyal güvenlik hakkına    sahiptir.” demektedir.

İnsanların sağlıklı ve sosyal güvence içinde yaşaması, temel insan haklarından biridir ve bunu sağlamak devletin görevleri arasında gösterilmektedir. Sağlık denilince ilk akla gelen, genellikle bedensel sağlıktır. Oysa, Dünya Sağlık Teşkilatı, sağlığı, fiziksel, zihinsel ve sosyal tam bir iyilik hâli olarak tanımlamaktadır. Türkiye gibi, bir yanı kalkınmakta bir yanı da geri kalmış ülkelerde, sağlık politikaları ağırlıklı olarak fiziksel sağlık sorunlarının çözümüne yönelmekte, sağlık bütçelerini bu anlayışla düzenlemektedirler. Fiziksel sağlık sorunlarının çözümünde de tedavi edici sağlık hizmetleri öne çıkmakta, çok daha ekonomik ancak süreç içerisinde etkileri görülebilen koruyucu sağlık hizmetleri göz ardı edilmektedir. Hükûmetler, daha ziyade, kısa vadeli, popülist tercihlerden yana tavır almakta ve politikalar geliştirmekte, kendilerini bundan alıkoyamamaktadırlar.

Her ne kadar AK Parti Hükûmeti  “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında sağlık sisteminde yeni yaklaşımlar arayışı içindeyse de, gerek Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın henüz tamamlanmış olması gerekse de uygulamada ortaya çıkan sorunlar ve bu sorunların çözümlenmemiş olması, geçmiş dönemlerde yaşanan sorunların tümüyle aşılabileceği umudu vermemektedir.

Sağlık konusunun çok kapsamlı, zor bir alan olduğu bir gerçektir. Sağlık alanı, ekip çalışması gerektiren, hemşiresinden hekime kadar ekip yardımlaşması ve dayanışması, iş birliği gerektiren bir sistemdir. Birey ve toplum sağlığının korunmasında benimsenen politika, organizasyon ve mali kaynaklar, çok doğal olarak, belirleyici bir rol oynamaktadır.

Peki, bu alanda hizmet veren sağlık meslek mensuplarının rolü yadsınabilir mi? Konuya ilişkin kararlar alınırken, politika oluştururken, demokratik, katılımcı anlayıştan uzaklaşarak, meslek mensuplarının önerileri, talepleri, öngörüleri dikkate alınmadan, vatandaşın memnuniyeti esas alınmadan, sadece Maliye Bakanının kuru rakamlarıyla soruna sağlıklı çözüm üretebilir misiniz? Sağlık meslek mensupları, hekimler, eczacılar, diş hekimleri, hemşireler, ebeler ve sağlık memurları ile diğer yardımcı personel ile idari personelin çalışma koşulları, özlük hakları dikkate alınmadan başarılı bir sağlık politikası, başarılı bir sağlık programı yürütülebilir mi?

Değerli milletvekilleri, AK Parti Hükûmetleri yoğun bir özelleştirme programı uygulamaktadır. Sayın Maliye Bakanı, bütçe sunuş konuşmasında, 2003 yılından 2007 Kasım ayı sonuna kadar toplam 40 milyar doları aşan düzeyde bir özelleştirme gerçekleştirildiğini ifade etmiş ve özelleştirme programına devam edeceğini söylemiştir. Ülke emekçileri yemediler, içmediler, kemer sıkarak yoksulluğa rıza gösterdiler, ülkenin selameti ve aydınlık günleri umuduyla seksen yılda kamusal değerler yarattılar. Şimdi, tüm bu değerler haraç mezat satılıyor. Özelleştirmeden elde edilen kaynakların yoksul halk kesimlerinin yaşam standartlarında herhangi olumlu bir katkı sağladığını göremedik; gördüğümüz, yeni yetme dolar milyarderleridir. Ülke, mahdumlar, damatlar, bir kısım tarikat müritleri için gerçekten cennete dönmüştür.

AK Parti, özelleştirmede hızını alamamış, eğitim, sağlık gibi devletin temel hizmet alanlarına da el atmış, ne bulursa ve ne fiyat biçilirse satan bir mirasyedi savurganlığıyla davranmakta. Her denizin bittiği bir yer var. Bu deniz de bitecek ve sizler, bu yoksul halklı karaya oturttuktan sonra, eminim hesap gününde adil yargılama, demokrasi talep edeceksiniz. İnanın, o gün, halk yine de size adil davranacak ve haksızlığa uğramanız hâlinde haklarınızı yine biz savunacağız. (DTP sıralarından alkışlar)

Devlet, sadece çok parası olana değil, gelir durumu ne olursa olsun, her yurttaşın, doğumdan ölümüne kadar gerek koruyucu sağlık gerek tedavi ve rehabilitasyon hizmetlerine anında ulaşabilmeleri ve eşit olarak yararlanabilmelerini sağlayıcı önlemleri almak zorundadır.

Sağlık, yani yaşam, alınıp  satılabilen bir ticari meta olarak algılanamaz. Sağlık hizmetlerinin ticari anlayışla ve kâr amaçlı sağlık işletmeleri aracılığıyla yürütülmesi son derece tehlikeli ve istismara, kötü kullanıma açık bir alandır. Sağlık hizmetlerinin tümünün devlet eliyle yürütülmesi, sağlıkta özel sektörün dışlanması gibi bir görüş sahibi değiliz. Burada vurgulamak istediğimiz konu, dar gelirli ve yoksul insanların güvencesiz kalmamasıdır. Sosyal Güvenlik Kurumu Yasa Tasarısı son hâliyle yakın bir zamanda Meclis gündemine getirildiğinde tasarı hakkındaki görüşlerimizi sizlerle paylaşacağız. Ancak, yasa tasarısıyla dar gelirli ve yoksulların yaşamını kolaylaştırmaktan uzak, neredeyse herkesi prime bağlayan, vatandaşın parası kadar sağlık hizmeti alabildiği bir piyasa kuralı getiriliyor. Sosyal güvenlik harcamalarını bütçenin kara deliği olarak gören anlayışla, devletin vatandaşa karşı olan yükümlülüğü vatandaşın sırtına yükleniyor. Böyle bir sistem geliştiriliyor. Vatandaşın ilaçta katıldığı katkı payına ek olarak muayene, tahlil, tetkik, ayakta tedavi gibi giderlerine de katkı payı alınacak, bu katkı payları yüzde 50’lere varacaktır.

Değerli milletvekilleri, Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, hizmet üretmek yerine sağlık hizmetlerinde organizasyon görevi üstlenme ve hizmeti özel sağlık alanından satın alma yoluna gidiyor, kamu sağlık alanını da işletmeler hâline getiriyor. İşletmelerde kâr esas olduğundan, hizmeti alan vatandaş müşteri durumuna düşürülüyor.

Kamu sağlık alanında çalışanlara performansa dayalı döner sermaye ödüllendirme sistemi getiriliyor. Döner sermaye uygulaması kamuda çalışan hekimlere göreceli bir şekilde ekonomik katkı sağlıyorsa da, bakın, Diyarbakır Tabip Odası, uygulamanın bilimsel, etik, deontolojik, mesleki ve insani olumsuzluklara neden olduğuna işaret etmektedir. Türk Tabipler Birliği feryat etmektedir, “Mesleğimiz, meslek onurumuz, sağlık hakkımız, kamu sağlık kurumlarımız için meşru savunma hakkımızı kullanacağız.” demekteler. Bu bir feryattır ve kimse bu feryada kulağını tıkayamaz.

Türk Tabipler Birliği “Herkesin eşit ve ücretsiz sağlık hizmeti almaya hakkı vardır. Sağlık hizmeti devletin vazgeçemeyeceği görevlerin başındadır. Ülkemizin sağlık alanındaki temel ihtiyacı, genel vergiler yoluyla finanse edilen kamusal bir sağlık sisteminin kurulması ve ulusal gelirden sağlık için yeterli payın ayrılmasıdır. Sağlık hizmetlerini kolay ulaşılabilir hâle getirmek için kademeli sağlık hizmeti ve sevk zinciri uygulanmalıdır." demektedir.

Sağlık alanında bir diğer feryat da diğer sağlık emekçilerinden yükselmektedir. Sağlık emekçileri, yıllardır, örgütlendikleri sendikaları yoluyla insanca yaşayabilecekleri bir ücret için grevli-toplu sözleşmeli sendikal hakları için kamu emekçileri konfederasyonlarında örgütlenmektedirler, hak arama mücadelesi vermektedirler. Ancak bugüne kadar alabildikleri tek şey, Kızılay Meydanı’nda polis copu ve bir kentten bir başka kente sürgün olmaktır.

Değerli milletvekilleri, otuz yılı aşkın bir süredir  serbest eczacılık yapmaktayım. Yıllarca, İstanbul Eczacı Odası, Türkiye Eczacılar Cemiyeti yönetimlerinde bulundum. Mesleğe başladığım ilk gün mesleğimizin sorunları ne ise neredeyse bugün aynı sorunları yaşıyoruz; herhangi bir iyileşme görülmedi, bir arpa boyu yol alınmadı.

Burada meslektaşlarımın sorunlarına değinmek istiyorum.  Türkiye'de her yıl eczacılık fakülteleri 900 bin civarında eczacı mezun etmekte. İlaç sanayisi ucuz iş gücü tercih ettiğinden eczacıları sadece zorunlu oldukları ünitelerde istihdam etmekte, geriye kalan eczacılar  başka bir çalışma alanı da bulamadıklarından serbest eczane eczacılığına yönelmektedirler.

Hâlen, şu anda Türkiye'de yaklaşık 23 bin serbest eczane vardır. Avrupa Birliği ülkelerinin ilerisinde olduğumuz tek konu bu.  Bakın, Hollanda 17 milyon nüfusuyla 1.600 eczaneye sahip. İstanbul'un daha az nüfusu var, -12 milyon civarında deniliyor- İstanbul’da 5 bin eczane var. Eczacılık fakültelerine öğrenci alımı düşürülmeli veya ilaç sanayisinde eczacı istihdamı zorunlu hâle getirilmeli, eczane açmada nüfus veya mesafe tahdidi konulmalıdır. Eczane açma ruhsatlarının sağlık müdürlüklerinden eczacı odalarına devredilerek muvazaalı eczane açılmasının önüne geçilebilir. Muvazaalı eczaneler, bir taraftan halk sağlığını tehdit ederken, haksız rekabete yol açmakta, deontolojik kuralların aşınmasına neden olmaktadırlar.

Yeşil kart ve konsolide bütçeye tabi kurumlar, tip protokole göre, eczane ödemelerini kırk-kırk beş günde yapmaları konusunda zorunluluk var iken, ödemeler, kimi zaman dört ay, beş ay, hatta altı ayı aşan sürelerde yapılmaktadır. Devlet, kendi alacaklarına şahin, vereceklerine karga gibi davranıyor. Bir günlük gecikme hâlinde bile faiz uygulaması uygulayan devlet, eczacıların dört ay, beş ay, altı ay ilaç ödemelerini, fatura karşılıklarını ödemede gecikmede bir beis görmüyor. Ecza depoları, ilaç sanayicileri, ödemelerin gecikmesi hâlinde, eczacıların faturalarına ilave ettikleri faiz oranları veya iskonto düşümleri banka faiz oranlarının çok üstünde. Daha benzer birçok sorun yaşıyor serbest eczacılar. Hasta katılım paylarının eczane hesabına aktarımı çok geç yapılmakta, eczacı bunun takibini yapmakta zorluk çekmekte. Zaman darlığı nedeniyle diğer sorunlara değinemeyeceğim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumsal barışın temeli eşitliktir; bireyler arasında eşitlik, sınıflar arası eşitlik ve bölgeler arası eşitlik. Ne yazık ki bugüne kadar uygulanan resmî devlet politikaları, anayasal hüküm olmasına karşın, eşitlikçi yaklaşımlar yok. Bu sorun AK Parti ile sınırlandırılamaz tabii ki. Gelmiş geçmiş tüm hükûmetlerin bir devlet politikası olarak izlediği bir yoldur bu. Hatta, diğer hükûmetlere oranla AK Partinin daha az sorumlu tutulabileceği bir alan olduğunu söylemek mümkün. Son otuz yılın, hatta son kırk, elli yılın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özçelik konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Sürem bitiyor mu efendim?

BAŞKAN – Bir dakika ilave süre verdim size efendim.

Buyurun.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) –…hükûmet programlarına bakın, tümünde yaklaşık aynı ifadeleri bulursunuz: “Doğu ve Güneydoğu Bölgelerimiz ihmal edilmiştir.”, “Bu bölgeye kalkınmada öncelik tanıyacağız.” “Onlar da birinci sınıf vatandaş olacaktır.”, “Bölgeyi bir sürgün belgesi olmaktan çıkaracağız.”, “İstanbul’da ne varsa orada da onlar olacak.” Ama, bölgenin kaderi hiç değişmiyor. Her yeni gelen hükûmet aynı tespitleri yapıyor, aynı söylemi tekrar ediyor. Her hükûmetin bir sonraki hükûmete bıraktığı en değerli miras, bu tespit ve söylemler oluyor.

BAYRAM ÖZÇELİK (Burdur) – AK Parti hariç.

SELAHATTİN DEMİRTAŞ (Diyarbakır) – AK Parti dâhil.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) - Bölge insanı bunları görüyor. O kadar bariz ki bu durum, bölge insanı haklı olarak bunun nedenlerini sorguluyor. Sorgulamaya başlayan herkesi bekleyen tek şey, bölücülükle suçlanmak oluyor.

Sayın milletvekilleri, bir tek ölçüt, evet bir tek ölçüt durumun vahametini ortaya koymaya yetiyor: Yeşil kart dağılım dengesi. Yeşil kart, yani yoksulluk belgesi. Türkiye’de dağıtılan yeşil kart sayıları önemli bir gösterge. Bölge insanının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özçelik, teşekkür ederim.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Sürem bitti mi efendim?

BAŞKAN – Evet efendim, bütün sürenizi kullandınız.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – İki cümle daha Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayır, ek süre vermem gerekirse arkadaşınızın vaktinden size vermem lazım. Eğer Sayın Yaman…

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, arkadaşımızdan bir dakika verirsiniz.

BAŞKAN - Verebilir miyiz Sayın Yaman?

Sayın Yaman, “Ben kullanacağım” diyor.

Sayın Özçelik, teşekkür ediyorum sizlere.

SIRRI SAKIK (Muş) – Başkanım, iki dakika veriyor.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Sayın Başkan, iki cümle söylemek istiyorum.

BAŞKAN – Efendim, prensipleri ihlal ettirmeyiniz, lütfen. Teşekkür ederim, buyurun.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Diğer konuşmacılar kendi arkadaşlarının sürelerini aldılar. Ben de arkadaşımın süresini iki cümleyle kullanmak istiyorum, cümlemi tamamlamak istiyorum.

BAŞKAN – Yok, sadece bir Sayın Bakana yirmi saniyelik bir ek süre vermiştim, cümlesi yarım kalmıştı. Onun haricinde veremem.

Peki, teşekkür ediyorum Sayın Özçelik, buyurun efendim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, iki dakika veriyor Nuri Bey.

BAŞKAN – Veriyor mu?

SIRRI SAKIK (Muş) – Evet, veriyor.

BAŞKAN – Tamam o zaman, buyurun.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Arkadaşınız “vermiyorum” diye işaret etti.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Hayır, veriyor efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

OSMAN ÖZÇELİK (Devamla) – Peki.

Değerli milletvekilleri, bölge sorununu asayiş sorunu olarak görme yanlışlığından vazgeçmek durumundayız. Sorun, tarihsel, sosyolojik, kültürel, ekonomik boyutları olan siyasal bir iç sorundur. Sayın Başbakanın da ifade ettiği gibi, sorunun doğru adı Kürt sorunudur. Sorunun adını, tanısını doğru koymaktan kaçınırsak sorunu çözemeyiz. Çözüm demokraside, çözüm barışta, birbirimizi anlamada ve sevgiyle yaklaşımı bilmededir. Gelin, hep beraber, hoşgörüyü, sevgiyi, barışı ve demokrasiyi yüceltelim.

Saygılar sunuyorum efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Demokratik Toplum Partisi adına ikinci konuşmacı, Muş Milletvekili Nuri Yaman.

Sayın Yaman, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

Arkadaşınız, verdiğiniz bir dakikalık süreyi eksik kullandı. Ben onu size veriyorum.

Buyurun efendim.

Süreniz on dokuz dakika.

DTP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz yönetiminde önemli bir yeri bulunan İçişleri Bakanlığının 2008 yılı bütçesi üzerinde değerlendirmelerde bulunmak üzere Demokratik Toplum Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu nedenle, hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.

Önce, söz konusu ve mensubu olduğum Bakanlığın Kuruluş Yasası’nda belirlenen önemli görevlerini sadece satır başlarıyla geçtikten sonra diğer değerlendirmeleri, zaman ölçüsü içinde, kısaca yapmış olacağım.

İçişleri Bakanlığı 3152 sayılı Kuruluş Kanunu’na göre temel görevlerinin başında, yurdun iç güvenliği ve asayişinin sağlanması, kamu düzeni ve genel ahlakın korunması, sınır, kıyı ve kara sularının korunması ve emniyetinin sağlanması, kara yollarındaki trafik düzeni ve denetimi, suç işlenmesinin önlenmesi, suçluların takip ve yakalanması, her türlü kaçakçılığın men ve takibi, ülke düzeyindeki sivil savunma hizmetlerinin yürütülmesi ile koordinesi, mahallî idarelerin yönlendirilmesi ve anayasal vesayet yetkisi kapsamında da bunların iç denetiminin yapılanması ve yapılması    sıralanmıştır. Yine, Anayasamızda da hak ve özgürlüklerin ülke genelinde korunmasından sorumlu bir bakanlık olarak görevlendirilmiştir. Bakanlığımız bu hizmetleri 81 il, 850 ilçe, 81 il özel idaresi, 3.225 belediye, 35.145 köy, 1.549 mahalli idare birliğinin bulunduğu bir alanda yürütmektedir.

Ülkemiz yönetiminin içinde önemli görevlerini vurguladığım Bakanlığın bu hizmetleri yürütmekle görevli mülki idare amirleri ile merkez ve taşra teşkilatında görev yapan personelin konumunun değerlendirilmesinden sonra bu hizmetlerdeki gördüğüm eksiklik ve yetmezlikleri sizlerle paylaşacağım.

Bilindiği gibi, cumhuriyetin ilanından sonra modern devletin yönetim sistemi belirlenirken, 1949 yılında çıkartılıp yürürlüğe giren 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu ile merkezî hükûmetin taşradaki tüm yetkileri il valilerinde toplanmış, bu suretle de tüm bakanlıkların il düzeyindeki birimleri üzerinde  -adli ve askerî kurumlarda sınırlı olmak üzere- gözetim, yönlendirme, eşgüdüm ve izleme görevlerinin tamamı buradaki mülki idare amirleri tarafından yerine getirilmesi benimsenmiştir.

Bu nedenle, cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar, ülkenin çağdaş uygarlık düzeyine ulaşması ve hızla kalkınması çabalarında mülki idare amirleri bu öncü rollerini bugüne kadar devam ettirmişlerdir. Bu birimlerde görev yapan mülki idare amirleri, genel huzur ve asayişin sağlanması yanında, bu yerlerdeki yol, su, elektrik, okul, kültür, sağlık, imar gibi hizmetlerin de yerine getirilmesinde, ülkenin sanayileşmesiyle tarımsal potansiyelinin değerlendirilmesinde de önemli görevler üstlenmişlerdir. Bu bağlamda, hâlen ülkenin her köşesinde çağdaş devletin temel amacı olan ekonomik ve toplumsal kalkınmanın gerçekleştirilmesi kapsamında birçok başarılı çalışma örneklerini görmek mümkündür. Sizlerin de hayatınızı sürdüğünüz birçok illerde bu değerli mülki idare amirlerinin adıyla anılan çok sayıda eğitim, sağlık, kültür kurumu ile sanayi tesisi ve benzeri eserlerin örneklerine, her yerde rastlamak olanak dâhilindedir.

Tüm bu çalışmalarda görev üstlenen mülki idare amirlerinin kişisel başarılarının yanında, Bakanlığın merkez ve taşra teşkilatındaki personelinin de çok büyük katkısı olduğu muhakkaktır.

Ancak günümüze gelindiğinde, Bakanlığımız merkez ve taşra teşkilatında sözü edilen bu başarılı mülki idare amirleriyle birlikte hizmet veren personelin ekonomik ve sosyal sorunlarının bugün hâlen çözülmediği ve artık çözülemez bir hal aldığını da belirtmek isterim. Her ne kadar mülki idare amirlerinin maaş ve ücret yetersizlikleri 2006 Haziran ayında çıkarılan Birinci Sınıf Mülki İdare Amirliği Kanunu’yla bir bakıma ortadan kaldırılmışsa da ancak merkez ve taşradaki personelin bu sorunları halen devam etmektedir. Bu arada, Birinci Sınıf Mülki İdare Amirliği Kanunu’nun geçen yıl çıkarılmasında katkısı bulunan zamanın İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu ile bu konuda önemli görevleri ve gayretleri bulunan hâlihazırdaki Bursa Valisi, zamanın Müsteşarına, yine bu yüce Meclisin İçişleri Komisyonunun bu gayretli çalışmalarını sağlayan değerli Komisyon Başkanına, bu meslektaşlarım adına teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ancak, Bakanlığın merkez birimleri ile valilik ve kaymakamlık bürolarında çalışan mevcut personel ile bu Bakanlığın bünyesi içinde bulunan Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğü, Sivil Savunma Müdürlüğü ve İl Özel İdare Müdürlüğü personelinin yetersiz maaş ve ücret adaletsizliğinin de vakit geçirilmeden giderilmesini beklerken, bu ücret adaletsizliğini belirtmek bakımından, taşradaki benzer hizmetleri yapan diğer bakanlıkların aynı konum ve statüdeki görevlileriyle ilgili, aldıkları maaşlar hakkında bir örnek de size sunmakta yarar görüyorum:

Örneğin, İçişleri Bakanlığında çalışan bir il müdürü, şu anda 1.350 YTL maaş alırken, aynı ildeki Sosyal Sigortalar Kurumu il müdürünün 1.963 YTL, vergi dairesi müdürü 1.929 YTL, Bağ-Kur il müdürü 1.960 YTL, İŞ-KUR müdürününse yine 1.960 YTL maaş almakta olduğu, bu maaş farkının, alt birimlerde, şef ve yardımcı hizmetlerde had safhada olduğunu vurgulamak isterim.

Bu nedenle de bu kadrolarda yetişen ve taşradaki valilik ve kaymakamlık bürolarında çalışan o değerli personel, bu yakınmadan dolayı da erozyona uğramakta ve başka kadrolara geçmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle de bu birimlerde görev yapan Bakanlık personeli etkin ve verimli hizmet üretememekte ve buralarda kaliteli personel bulma imkânı da kalmamıştır.

Sayın Bakanımızdan, bu yetersiz maaş ve ücret adaletsizliğini, aynı hizmeti gören personel arasındaki özel hizmet ve ek gösterge farkları ile fazla mesai, döner sermayeden yararlanma ve benzeri konularda gerekli düzenlemelerin bir an önce yapılıp hayata geçirilmesini bu değerli İçişleri Bakanlığı personeli adına isterken, bu huzursuzluklarının da en kısa sürede giderileceğini belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda değinilen yetersiz maaş ve ücret sorunu Bakanlığımızın bir başka kurumu olan Emniyet Genel Müdürlüğü için de söz konusudur. Bu birimdeki müdür ve polis memurlarının da benzer sorunlarının en kısa süre içinde düzeltilmesini beklerken, Sayın Başbakanın, 22 Temmuz seçimlerinden önce, 181 bin personeli bulunan emniyet mensupları için vermiş olduğu bu sözün hayata geçirilmesini ve bu sözün üzerinden beş ay geçmesine rağmen herhangi bir işlemin de yapılmamış olduğunu huzurlarınızda belirtmek isterim.

Bakanlığımızın kırsal alanında emniyet ve asayiş hizmetleri ile mülki görevleri yürüten ve Jandarma Genel Komutanlığına bağlı il ve ilçe jandarma komutanlıkları ile emniyet ve asayiş ile kamu düzeniyle ilgili görevlerinde emniyet birimi ile jandarma arasındaki görev ayrımını belirleyen protokolün iki kolluk kuvvetini karşı karşıya getirmeyecek şekilde düzenlenmesi ve yetki çatışmasına götürmeyecek bir sisteme kavuşturulması hususunun da muhakkak yerine getirilmesini… Çünkü denetimlerde, bu konularda iki birim arasında neredeyse “senin alanın, benim alanımdır.” diye çelişkilerin doğduğu zaman zaman görüldüğünden, bu hususun da Bakanlığımızca değerlendirilmesi gerektiğini yine belirtmek istiyorum.

İçişleri Bakanlığına bağlı diğer önemli bir kuruluş olan, kara sularımız ve Türk münhasır ekonomik ve Türk arama kurtarma sahası kapsamında bulunan 377.714 kilometrekarelik sorumluluk sahasına sahip Sahil Güvenlik Komutanlığının da gerçekten, biraz önce, bu kürsüde sayın hatibin, sayın bir milletvekilinin değerlendirdiği ve belirttiği gibi çok önemli sorunları vardır. Bu sorunlarının da Bakanlıkça üvey evlat muamelesine tabi tutulmadan, hem bütçe bakımından hem de diğer malzeme ve ihtiyacı olan lojman ve benzeri personel sorunlarının giderilmesi gerektiğini de huzurlarınızda belirtmek istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilk kez 2007 yılı içinde uygulanan BELDES projesi ve uygulanmakta olan KÖYDES projelerinde ülke genelinde çok önemli hizmetlerin yürütüldüğünü belirtmeme rağmen, ancak BELDES projesiyle ilgili nüfusu 10 binin altında bulunan beldelerimizin bu ödeneklerin harcanmasında büyük sıkıntılarla karşı karşıya kaldığını, KÖYDES projesi kapsamında ise, bu projelerin uygulanmasında her ne kadar taşradaki mülki idare amirlerinin mevcut kaynakları en etkin biçimde kullanarak maliyetleri en aza indirmelerine rağmen, bilhassa doğu bölgesinde köy yollarının asfalt kaplama çalışmalarında işlerin mevsimsiz dönemlerde yapılmış olmasından kaynaklanan birinci kat ve ikinci kat asfaltların teknik şartlarına uyulmadan yapıldığı ve üzerinden bir kış mevsimi geçtikten sonra da kullanılamaz duruma geldiğini de burada vurgulamak isterim.

Zaman darlığından dolayı 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Yasası’nın uygulanmasındaki eksikliklere maalesef değinmeden geçeceğim. Bu konuda birçok dosyanın hâlen işleme alınmadığı, şu ana kadar başvuruda bulunan, 275 bin başvurudan ancak 97 bininin sonuçlandırıldığı, geriye kalan 170 binin üzerindeki dosyanın da en kısa sürede keşifleri yaptırılarak teknik ve yerel bilirkişi marifetiyle rapora bağlanıp tazmin komisyonlarınca sonuçlandırılmasının sağlanması ve halkımızın, bu olaydan zarar gören insanların beklentisi olarak belirtmek isterim.

Sayın Başkan, değerli  milletvekilleri; son günlerde kamuoyunu fazlasıyla meşgul eden polis kaynaklı şiddet olaylarından hepimizin haberi var. En son 24 Kasım 2007 tarihinde yirmi yaşındaki Baran Tursun’un başına gelen olaylar artık herkes tarafından bilinmektedir. Bu olaylar, insan haklarına aykırı davranışlarda bulunulduğu yönündeki kamuoyunda var olan anlayışları da güçlendirmiştir. Benzer olayların daha iki gün önce de devam etmekte olması da olayın ele alınması gerektiğini acil hâle getirmiştir.

Özellikle 13 Haziran 2007 tarihinde onaylanarak yürürlüğe giren yeni Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’ndaki değişiklikler sonucu, son beş ayda polis kaynaklı yaralanma ve ölümlerde ciddi bir    artış olmuş, yukarıda değinilen söz konusu Kanun’daki değişiklikten sonra da tutulan kayıtlarda 5’i ölümlü sonuçlanan 7 olayın gerçekleştiği tespiti yapılmıştır.

Sayın Başkan, değerli  milletvekilleri; Bakanlığın vesayet denetimi kapsamında, belediyelerle ilgili birkaç konuyu da bilgilerinize sunmak isterim. Son beş yıl içinde İçişleri Bakanlığı tarafından Anayasa’nın ilgili maddesinin tanıdığı idari vesayet yetkisi taraflı olarak kullanılmış, bu kapsamda, muhalefete ait belediyeler ile Demokratik Toplum Partisine mensup belediye başkanları hakkında birçok soruşturma işlemlerinin yürütüldüğü ve hatta birçok belediye başkanıyla ilgili birden çok soruşturmanın açıldığı, bu yol ile de söz konusu belediyelerin çalışamaz konuma getirilmek istendiği gözlemlenmektedir. Hâlen Demokratik Toplum Partisinden 2 belediye başkanı uzun süreden beri açığa alınmış, 1 belediye başkanının da, yine Anayasa’nın sözü edilen bu maddesi, hukuki düzenleme zorlanarak, görevine son verilmiştir. Bunlardan, benzer nedenlerle açığa alınan belediye başkanlarının sayısı bugün 15’e yaklaşmaktadır.

Görevine son verilen Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Suriçi ilk kademe belediye başkanıyla ilgili işlemlerde, hukuk âdeta zorlanarak, göreve son verilme işlemi Danıştay tarafından da yerine getirilmiştir. Aslında, söz konusu belediye başkanının yapmak istediği iş, sadece Belediye Kanunu’nun 13’üncü maddesinde belirtilen hemşehri hukukunu ve Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın metne dâhil “Başlangıç” bölümü ile 3/1’inci maddesindeki düzenlemeyi hayata geçirmekten ibarettir.

Bilindiği gibi, Avrupa Konseyi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, bu idarelerin özerkliklerinin sağlanması ve yerinden yönetime, demokrasinin bu birimlerde yerleştirilmesi için özerklik şartını kabul etmiş ve ülkemiz de 1 Nisan 1993 tarihinden itibaren bu sözleşmeye uymaya başlamıştır. Bu sözleşmenin “Başlangıç” bölümünde, vatandaşların kamu işlerinin sevk ve idaresine katılmasının demokratik hak olduğu, bu hakkın doğrudan kullanım alanının ise yerel yönetimler olduğu belirtilmiştir. Yine, aynı sözleşmenin 3/1’inci maddesinde de, özerk yerel yönetim kavramının, kanunla belirlenen sınırlar çerçevesinde, kamu işlerinin, yerel nüfusun çıkarları doğrultusunda, hakkı ve imkânı olduğu vurgulanmıştır. 13’üncü maddesinde de buna benzer düzenlemeler yapılmıştır.

Avrupa Konseyi yerel yönetim, bölgesel yönetim konseyince çok kısa bir süre önce düzenlenen raporunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yaman, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – …çok dilli belediyecilik kararı nedeniyle görevinden alınmanın antidemokratik bir uygulama olarak değerlendirildiğini belirtmiştir. Aslında, Suriçi Belediyesi Başkanlığınca hayata geçirilmek istenen çok dilli belediyecilik işlemi, iki gün önce bu kürsüden Bakanlığının bütçesiyle ilgili konuşma yapan Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’ın da belirttiği, Türkiye’deki kültürlerin ve bunun başında gelen farklı dillerin geliştirilmesiyle ilgili söylediği ve Meclisin kayıtlarına da geçen “Türkçeyi, Kürtçeyi ve bütün zenginliklerimizi, yani Türkiye’de var olan toprağımızdaki bir tek çiçeği bile soldurmayacağız, bunları bir ahenk ve ebru güzelliği içinde yerelden ulusala, ulusaldan uluslararasına taşıyacağız.” anlayışının, bir bakıma Suriçi Belediyesince uygulanmasının ve hayata geçirilmesinin bir örneği değil de nedir?

Süremin kısalığı nedeniyle değinemediğim konulardan dolayı sizlerden özür dilerken, 2008 mali yılı bütçesinin Bakanlığımıza hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yaman.

Demokratik Toplum Partisi adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi adına üç konuşmacı vardır. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ilk konuşmacı, Muğla Milletvekili Ali Arslan.

Sayın Arslan, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on iki dakika.

CHP GRUBU ADINA ALİ ARSLAN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 2008 yılı Sağlık Bakanlığı bütçesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, son beş yıldan beri Adalet ve Kalkınma Partisiyle sağlığı yan yana getirince aklımıza ilk gelen Sağlıkta Dönüşüm Projesi. Ballandıra ballandıra Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri anlatıyor, neler yapıldı, ne gibi dönüşümler var ve özellikle de bunun Türkiye'nin ihtiyaçlarından kaynaklanan ulusal bir proje olduğu sözcüler tarafından ısrarla söyleniyor.

Değerli arkadaşlarım, nedir Sağlıkta Dönüşüm Projesi? Sağlıkta Dönüşüm Projesi, aslında sağlığın özelleşmesidir. Son yirmi beş yıldan beri, özellikle ilaç sanayisinde ve teknolojide çok baş döndüren gelişmeler nedeniyle, sağlık alanı büyük bir ekonomik pasta hâline gelmiştir. Uluslararası sermaye, sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde ulusların sağlık pastalarına göz dikmiş durumdadır. Bakın, 1995 yılında Dünya Ticaret Örgütüyle imzaladığımız bir anlaşma var, GATS anlaşması. O Anlaşma’da, başka hizmetler gibi, eğitim gibi sağlığın da artık anayasal bir hak olmaktan çıkarılıp, parayla alınıp satılır bir hizmet hâline getirilmesi için ülkelerin yasal düzenlemeler yapması zorunlu kılınmaktadır. Sağlıkta Dönüşüm Projesi de bu anlaşmaların devamıdır. Adalet ve Kalkınma Partisinden önceki hükûmetler döneminde de bu yönde, sağlığın özelleştirilmesi yönünde önemli yasal düzenlemeler yapılmıştır. Ancak, Adalet ve Kalkınma Partisinin bu konuda hakkını teslim etmek lazım, içlerinde en hızlı çıkanı Adalet ve Kalkınma Partisidir. Sanıyorum, bu da tek parti iktidarı olmasından kaynaklanan bir avantajdır.

Değerli arkadaşlarım, ancak Sağlıkta Dönüşüm Projesi Türk halkının bedenine uymamaktadır. Zaman zaman bu konuda yasalar çıkarıyoruz, sonradan vazgeçiyoruz. Geçtiğimiz dönemde birlikte çalıştığımız arkadaşlar tanıktır; işte düğünle, bayramla Mecburi Hizmet Yasası’nı kaldırdık, hatırlarsınız, iki yıl bile dolmadan Mecburi Hizmet Yasası’nı yeniden getirmek zorunda kaldık. Başka? Bir terkin yasası vardır meşhur, bilirsiniz, devlet hastanelerinin sosyal güvenlik kurumundan alacaklarını sildik. Bir süre sonra bu devlet hastaneleri yatırım yapamaz hâle geldi, davalı hâle geldiler, icralık hâle geldiler; tekrar, sildiğimiz borçları ödemek üzere bir terkin yasası çıkardık. Bedene uymuyor, çıkarıyoruz ezberden bir yasa, bakıyoruz sonra yanlış oldu, yapboz oyunu gibi, yapıyoruz, bozuyoruz, tekrar yapıyoruz. Çünkü, bu proje, Türk halkının ihtiyaçlarından kaynaklanan bir proje değil, Türk halkının bedenine uyan bir gömlek değil değerli arkadaşlarım.

Nedir Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin bileşenleri? Hepinizin bildiği gibi, bir, aile hekimliği, yani birinci basamağın özelleştirilmesi. İkincisi, ikinci ve üçüncü basamaktaki hastanelerin işletme hâline getirilmesi.

İlk “işletme” dediğimizde utangaç bir şekilde herkes karşı çıkıyordu, Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüleri, ama artık, geçtiğimiz gün Komisyonda Değerli arkadaşım Sağlık Komisyonu Başkanımız Sayın Cevdet Erdöl “Hayır, işletmedir bunlar.” dedi, ısrarla da işletme olduğunu iddia etti.

Arkadaşlar, işletme nedir? Bakın, Türk Dil Kurumunun sözlüğünde işletmenin tanımı: “Tarım, sanayi, ticaret, bankacılık vb. iş alanlarında, kâr amacıyla bir sermaye yatırılarak kurulan kurum.” diyor. Yani, Anayasa’mızda, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde, birçok imzaladığımız anlaşmalarda anayasal bir hak olan, yurttaşın doğduğu, doğmadan önce hatta, ölene kadar devletin sunmakla mecbur olduğu hakkı, artık siz kâr amacı güdülen bir hizmet hâline getiriyorsunuz. Bu konuda, bakın, Dünya Bankası, zaten bu Proje hazırlanırken size teknik destek de verdi, ekonomik destek de verdi. Zaman zaman IMF’yle stand-by anlaşmalarında sağlık hakkında yapılan değişiklikleri tartışıyorsunuz, karara bağlıyorsunuz, anlaşmalara yazıyorsunuz. Yani, Sağlıkta Dönüşüm Projesi bir özelleştirme projesi. İşte, finansmanını da genel sağlık sigortasından karşılayacaksınız. Komisyonlarda görüşülmeye başladı. Sanıyorum, asıl gümbürtü de zaten genel sağlık sigortası görüşülürken çıkacak.

Değerli arkadaşlarım, bu özelleştirmeyi biz iddia ettiğimizde Sayın Bakan şiddetle karşı çıkıyor. Geçen gün gene Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı görüşülürken Komisyonda, biliyor ne diyeceğini muhalefet sözcülerinin… Türk Tabipler Birliği yıllardan beri dile getiriyor, biz bu kürsüden yıllardan beri söyledik “Sağlıkta Dönüşüm Projesi özelleştirme projesidir.” diye. Bildiği için bunu “Şimdi muhalefet sözcüleri, buna, efendim işte özelleştirmedir, falan diyecek, oysa bu, özelleştirme değil özerkleştirmedir.” dedi. Muhalefetin önünü kesmeye çalışıyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı’ndan size bir madde okuyacağım. Bu özelleşme midir, özerkleşme midir bir görelim. Ne diyor: “Bakanlıkça belirlenen usul ve esaslara göre –bu, kamu hastane birliklerinin yönetim kurulunun görevleri, yetkileri- birliğin her türlü araç, gereç, malzeme, taşınırları ve tapuda birlik adına kayıtlı taşınmazları -Nedir bunlar, hastane midir? Hastanelerdir- üzerindeki yapı ve tesisleriyle birlikte satmak, kiraya vermek, devir ve takas işlemlerini yürütmek, hazineye ait birliğe tahsisli taşınmazlar üzerindeki yapı ve tesislerle birlikte tahsis amacı doğrultusunda kiraya vermek, işletmek, işlettirmek.”

Değerli arkadaşlarım, bunun adı özelleşmedir. Sağlıkta Dönüşüm Projesi sağlığın özelleşmesidir. Ha, olabilir, siz özelleşmeye inanıyorsunuz, bunu cesaretle söylersiniz. Ama daha baştan “Yok efendim, özelleşme değil, nereden çıkarıyorsunuz?” Demek ki, yaptığınız işin doğru olmadığını siz de biliyorsunuz.

Ben, bu Sağlıkta Dönüşüm Projesi konusunda Sağlık Bakanlığının, Sağlık Bakanlığının bizzat kendisinin, çalışanlarının yoğun emek harcadığını biliyorum. Hatta on gün kadar önce Sayın Müsteşarı aradım telefonla, hâlâ telefonuma dönecek, o kadar çok ki işleri.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu, özelleşme.

Ha, özelleşmeye siz de karşıysanız hakikaten emeğinize yazık; ha, bu özelleşme de siz bunu toplumdan saklamaya çalışıyorsanız, o zaman kendinize yazık Sayın Bakan.

Değerli arkadaşlarım, sağlıkta piyasalaşma olmaz, sağlık piyasaya terk edilemeyecek kadar önemli bir alan. Özellikle Türkiye gibi doğusunda, batısında, kentinde, köyünde gelir dağılımının bozuk olduğu ülkelerde sağlığın piyasalaşması kadar tehlikeli bir şey yok. Elbette, özel hastanelerimiz bu ülkede yıllardan beri çok güzel görevler yapıyorlar, hiçbir itirazımız yok. Ancak sağlık alanının sadece özele terk edilmesi Türkiye gibi ülkelerde vahim sonuçlar doğurur.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bunu Türk halkının reddedeceğini siz de biliyorsunuz. Seçimler yaklaşınca, olmadık yöntemlerle bu vahşeti, bu uygulanmaya çalışılan özelleştirme vahşetini halkımızdan gizlemeye çalışıyorsunuz. Aldığınız, yıllarca emek verdiğiniz, harcadığınız kararları kendiniz sonradan bozmak zorunda kalıyorsunuz.

Bakın, bir yeşil kartlılar olayı var. Hepimizin gözü önünde oldu. Bende bir harita var, gösteririm size. Yeşil karttan en çok yararlanan illerle, seçim sonuçlarını karşılaştıran aynı haritayı karşılaştırdığınızda seçim sonucu neyse, harita o. Yeşil kartlıların çok olduğu yerlerde Adalet ve Kalkınma Partisinin oyu çok yüksek.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Vatandaş hizmete oy veriyor.

ALİ ARSLAN (Devamla) - Bakın değerli arkadaşlarım, seçim öncesi siz yeşil kartlı sayısını artırdınız, seçim geçti, ağustos ayında 5 milyon yeşil kartlının yeşil kartını iptal ettiniz. Yazık! Yeşil kartlıyı bile kullandınız seçimlerde. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Bakın değerli arkadaşlarım, sevk zinciri meselesi. Geçtiğimiz dönem, hatırlarsınız, aile hekimliği çıkarken hararetle savunduğunuz aile hekimliğinin bir avantajı vardı. Neydi? Hastalara kayıt tutacaksınız, her hastanın kaydı olacak ve sevk zinciri işleterek birinci basamakta hastalıkların büyük bir bölümünü çözeceksiniz, ikinci basamaktaki yığılmaları engelleyeceksiniz. Değil miydi, amacınız o değil miydi? Siz ne yaptınız? Seçim kararı alındıktan sonra 25 Mayıs günü… Değil mi? Seçim kararı alındıktan sonra 25 Mayıs günü bir tebliğ çıkardınız: “16 Hazirandan sonra sevk yok, sevke gerek yok, isteyen istediği doktora gitsin.” Ya inanacaksınız yaptığınıza ya da hiç yapmayacaksınız. Ben inanıyorum ki, kısa bir süre sonra bu sevk zinciri olayı tekrar Türk halkının önüne gelecek. (AK Parti sıralarından “Bekle!” sesi) Zaten işin doğrusu da bu. Eğer siz aile hekimine kayıt tutturursanız, aile hekiminin hastaları sevk etmesini sağlarsanız hem ekonomik hem de halkın sağlığı açısından önemli bir iş yapmış olursunuz. Ancak, seçimde oy alabilmek için sevk zinciri meselesinden vazgeçtiniz. Her şeyi gizliyorsunuz.

Bakın başka bir şey; hepinizin başına gelmiştir, yurttaşlarımızın başına geliyor, özel hastanelerde katkı payı alınması. Sanki Sayın Bakanın bu konuda hiçbir günahı yok! Diyor ki: “Yahu bunlar açarken bana söz veriyordu ‘Katkı payı almayacağız’ diye. Ama şakır şakır katkı payı alıyorlar. Biz bu işe karşıyız.” Bakın arkadaşlar, elimde gene Sosyal Güvenlik Kurumunun bir tebliği, sizin Hükûmetinizin. “Sağlık kurumu kuruluşu, muayene, tetkik ve tedavi amacıyla yapılacak her işlem öncesinde hasta ve hasta yakınının yazılı onayını alarak Kurumca ödenecek ücret dışında ilave ücret ödemesi talebinde bulunabilir.” Sanki, Bakan, böyle bir tebliğ yokmuş gibi millete caka satıyor. “Yaa bizden habersiz alıyorlar. Açarlarken bize diyorlar ki ‘almayacağız’ açtıktan sonra vazgeçiyorlar.” Böyle bir şey yok. Bu hakkı, siz, Hükûmet olarak zaten vermişsiniz özel hastanelere.

Değerli arkadaşlarım, bakın, sağlıkta dönüşümün en çok eziyet çekenleri sağlık çalışanları. Bildiğiniz gibi, bir mecburi hizmet sorunu çıkardınız geldiniz, sonra çözüldü[!] Başlarına gelmedik yok. Şimdi, önümüzdeki günlerde, Sağlık Bakanlığı, sözleşmeli diş hekimi ve eczacı alacak. Koşullar ne biliyor musunuz arkadaşlar? Sağlık sorunu nedeniyle tayin istemeyeceksin! Yani annem, babam, akrabam hasta oldu, yatalak, bakmak zorundayım diye tayin istemek yok. Ya olursa? Eğitim durumu nedeniyle tayin istemeyeceksin. Ee olabilir, belki, okumayıversin, ne yapalım yani, yeter o kadar; zaten, eczacı olmuş, diş hekimi olmuş, bir daha okumasın. Başka? Eş durumu nedeniyle de tayin isteyemeyeceksin. Ee yahu kardeşim, hiç evlenmeyecek miyim? Eşim başka bir ilde olursa ne yapacağım yani? Sağlık çalışanları, bu, Sağlıkta Dönüşüm Projesi’nin en çok eziyet çekenleridir.

Şimdi, vatandaş memnun gibi görünüyor değerli arkadaşlarım. Niye? Doğru bir şekilde yaptınız, Cumhuriyet Halk Partisinin de projesidir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arslan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Hastanelerin birleşme projesi, serbest eczanelerden ilaç alınması, doğru şeyler.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Siz karşı çıktınız.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Ama bakın, yarın, genel sağlık sigortası çıktığında, katkı payları ödenmeye başlandığında, teminat paketleri uygulanmaya başladığında, primini yatırmadıysa sağlık hizmeti almamaya başladığında, asıl gümbürtü o zaman kopacaktır, o zaman göreceğiz.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – Görürsün canım!

ALİ ARSLAN (Devamla) – Şimdi, memnun gibi görünüyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Sayın Bakan diyor ki: “Az parayla çok işler yaptık.” Bize dağıttığı şeylerde öyle. Biliyorsunuz, SSK, devlet hastaneleriyle birleştirildi, SSK’nın kaynaklarını da kullanıyoruz. Şimdi, 2002 yılında bütçeden kamu harcamaları içinde sağlığa ayrılan pay yüzde 15 civarında, bu, yüzde 10’a düşmüş, 2002 yılında yüzde 35 olan SSK’nın payı yüzde 35’e çıkmış. Siz, az para harcamıyorsunuz, SSK’nın parasını da harcıyorsunuz. Başka? Yataklı tedavi kurumlarındaki döner sermaye gelirleri, yüzde 6’dan yüzde 12’ye çıkmış. Döner sermaye diye, hastanelerin kazandığı parayı da siz harcıyorsunuz, yani az parayla yapmıyorsunuz işi. Hiç öyle, anlattığınız gibi de değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Arslan, teşekkür ederim.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Bağlayacağım Başkanım.

BAŞKAN - Sağ olun.

ALİ ARSLAN (Devamla) – Teşekkür edeceğim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, AKP’lilere veriyorsunuz yedi dakika fazla, bize de olmuyor!

ALİ ARSLAN (Devamla) – Bu bütçe, inşallah, Türk halkına sağlıklar getirir.

Bu duygularla, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – AKP’liler yedi dakika fazla konuştu. Zaten, bütçede konuşturmak istemiyorsunuz bizi!

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, konuşmacı olan bütün milletvekili arkadaşlarıma, bir dakika fazla söz veriyorum, doğrudur.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – 5’e bölünce birer dakikadan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama onlar 7 kişi konuşuyorlar Sayın Başkan.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, 7’ye taksim ediyorlarsa o, onlarındır. Diğer gruplar 7 konuşmacı yaparsa onlar da konuşur. Hatta, Danışma Kurulu toplantısında, arkadaşlarımız da burada, ben, kırk dakika arkadaşlar konuşsun, hiç kimsenin sözünü uzatmayalım dedim; grup başkan vekili arkadaşlarımız, başka bir teklifte bulundular, biz de onu kabul ettik, başka bir şey yok.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Erdöl, neyle ilgili açıklama yapacaksınız?

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Sayın Arslan, konuşmasında…

BAŞKAN – Sizin ifade ettiğinizin dışında bir görüş mü beyan etti?

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun, size iki dakika süre vereceğim, iki dakika açıklayın.

Buyurun…

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Hayır efendim, veremezsiniz!

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, grup konuşmasını bölmeyin.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Böyle bir uygulama yok!

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Grup konuşmasından sonra verin!

BAŞKAN – Arkadaşlar “Benim ifade ettiğimin dışında bir ifade kullanıldı” dedi. Dikkat ederseniz, dünkü oturumu yöneten Sayın Başkan Vekili çağırarak yaptı…

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Efendim, böyle bir usul yok ki!

BAŞKAN – Arkadaşlar, benim yaptığımda bir hata yoktur, İç Tüzük’ü uyguluyorum. Evet, iki dakika söz hakkı veriyorum arkadaşa açıklaması için.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – CHP Grubunun konuşması bitsin, ondan sonra.

BAŞKAN - Evet, yaptığım uygulama yerindedir.

Buyurun Sayın Erdöl.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teşekkür ediyorum.

Sayın Ali Arslan arkadaşım, konuşması sırasında, Kamu Hastane Birlikleri Kanunu görüşmeleri sırasında, komisyonda, “Bu Kanun’un hastaneleri işletmeye çevirdiğini ve kâr amacı güttüğünü söyledi.” Asla böyle bir şeyi ben söylemedim.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Tutanaklara bakarız Başkan.

CEVDET ERDÖL (Devamla) – Bunun, mantık olarak işletme mantığı olduğunu, işletme mantığıyla hastanelerin yönetileceğini ama asla kâr amacı gütmeyeceğini ben söyledim, tutanaklarda vardır. Özelleşme değil, özerkleşme olduğunu söyledim.

Bu yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için düzeltme ihtiyacı hissettim. Bu vesileyle, Sağlık Bakanlığımızın bütçesinin memleketimize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Onu o söyledi canım, kendisi söyledi.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Başkan, farklı bir şey söylemedi ki.

ALİ ARSLAN (Muğla) – Tutanaklara bakın Başkan.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kılıçdaroğlu.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Çok özür dileyerek, grubumuz adına konuşan Sayın Ali Arslan, Sayın Cevdet Erdöl’ün söylediklerinden çok farklı bir şey söylememiştir.

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Bir daha izah edebilirim Sayın Başkanım, anlaşılamadı galiba.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim.

Dolayısıyla, işletme olayını zaten desteklemiştir, “İşletme hâline getiriyor.” demiştir. Dolayısıyla, kendisine herhangi bir sataşma da söz konusu değildir. Yani, söz hakkı vermeniz doğru bir uygulama değildi.

BAŞKAN – Sayın Kılıçdaroğlu, sözleriniz tutanaklara geçmiştir.

Evet, iki arkadaşımız da konuştu, takdir dinleyenlerin ve milletvekillerimizindir, Genel Kurulundur.

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (Devam)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (Devam)

H) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)

1.- Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sağlık Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) İÇİŞLERİ  BAKANLIĞI (Devam)

1.- İçişleri Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- İçişleri Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına ikinci konuşma, Bilecik Milletvekili Sayın Yaşar Tüzün’e aittir.

Sayın Tüzün, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on iki dakika.

CHP GRUBU ADINA YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Evet, arkadaşlarım, bugün, burada, kamu yönetiminden sorumlu son derece önemli bir bakanlığın bütçesini görüşüyoruz. İçişleri Bakanlığı, Türk idare sisteminin en önemli unsuru olmasına rağmen, özellikle AKP İktidarı döneminde yapılan değişiklikler Türk idare sistemine büyük darbeler vurmuştur. Taşrada devletin temsilcisi olan valilerimizin konumunu zayıflatarak, devlet zayıf duruma düşürülmüştür. Valilerimiz ve yerel yöneticiler, devletin ve toplumun genel yararları ile yerel toplumun çıkarları arasında bir denge unsurudur. Yapılan değişikliklerle, maalesef, bu denge bozulmuştur. Oysa, Türkiye gibi kültürel zenginliğe sahip bir ülkede ve bu ülke koşullarında devlet yararı-yerel yönetim çıkarları dengesi son derece önem arz etmektedir. Son değişikliklerle, valilerin bu dengeyi kurmaları ve geçmişte olduğu gibi korumaları maalesef mümkün değildir. Bu durum, özellikle, arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti devletini küçültmek isteyen, güçsüzleştirmek isteyen ve toplum ve devlet aleyhine oyunlar sergilemek isteyenlerin işine gelmiştir.

Bugün içinde bulunduğumuz koşullar, devletin taşradaki temsilcileri, yani valilerin ve kaymakamların belirlenmesinde aranacak nitelikleri de çok önemli kılmaktadır. Bu görevlere atanacak kişiler, mutlaka ama mutlaka, Türkiye Cumhuriyeti’ni benimsemiş, onun temel niteliklerini koruyacak, devleti temsil etme özelliklerine sahip olan insanlar olmalıdır. Ama geride bıraktığımız beş yıllık döneme baktığımızda, bunun aksi bir şekilde davranıldığını görüyoruz. Bunlar tüm çarpıklığıyla ve çıplaklığıyla ortadadır değerli arkadaşlarım.

Bakınız, devlet, AKP’ye mülk değildir. Bu devletin ismi Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Hiçbir zaman da parti devleti olmayacaktır. Bu konuda kafasında tereddüt olan… (AK Parti sıralarından gürültüler)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Parti devleti CHP dönemindeydi.

ABDURRAHMAN DODURGALI (Sinop) – CHP Grubuna söyle…

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Bu konuda kafasında her kim tereddüt var ise, mutlaka ama bunu mutlaka silsin, az sonra vereceğim örneklerle de bunları somutlaştıracağım.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, yapılan değişikliklerle özel idarenin başında bulunan valiyi alıyorsunuz, siyasi bir yönetime bırakıyorsunuz.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Millete ve seçtiklerine güven.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Şimdi, KÖYDES diye üç yıldır, dört yıldır övünerek anlattığınız bir proje var. Elbette, biz köylerimize, beldelerimize bu hizmetlerin gitmesine asla karşı değiliz. Ama, bu hizmetlerin kimler tarafından, nasıl ve ne şekilde yapıldığını hepiniz benden daha iyi biliyorsunuz.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Millet de çok iyi biliyor!

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Dolayısıyla, valiyi bu görevden diskalifiye edip, Köye Hizmet Götürme Birliği adı altında bu projeleri, sadece bu kaynakları valinin ve kaymakamın emrine yaratmanız ve bunun emrine sunmanız son derece yanlış olmuştur.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – AKP’li il genel meclisi üyeleri de var.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Bakınız değerli arkadaşlarım, bu proje, il genel meclisi başkanları tasarrufunda olmadı. Direkt valiler ve kaymakamlar tasarrufunda oldu. Dolayısıyla, sağ olsun sayın valilerimiz, kaymakamlarımız bu projeyi uygularken, sanki Allah’ın günü bitmiş de, 20 Temmuz-21 Temmuz gününde bu projeyi hayata geçirmek istemişlerdir; yani, seçime bir gün kala, iki gün kala… (AK Parti sıralarından gürültüler) Arkadaşlarım, ben boşa konuşmuyorum, örneği var. Bakınız… Bakınız… Lütfen… (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, müdahale etmeyelim.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Sayın Başkanım, süre hakkımı istiyorum; bakın.

BAŞKAN – Evet.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Ben kendi seçim bölgemden söylüyorum. Bilecik ilinin merkezinde 20 ve 21 Temmuz günleri 17 tane köye asfalt götürüldü arkadaşlar. En somut örneği.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – O gün mesai vardı.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Yani, niye bu, 30 Haziranda değil de 20-21 Temmuzda?

Bakınız, işte, devletimizi temsil eden sayın valilerimizi ve kaymakamlarımızı ne kadar istismar ettiğinizin en somut örneğidir.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Hizmet var, hizmet… Hizmet veriyorlar.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Gerçi bu yapılan hizmetler, tabii, siyasi hizmet olduğu için…

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Hizmetin siyasisi olmaz. Hizmet, hizmettir!

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – 20 Temmuzda, 21 Temmuzda dökülen asfalt maalesef bugün kalkmış durumda. İki ay süresi vardı. İki ay kullanıldı, maalesef kullanılmıyor.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Hizmetten rahatsız oluyorsunuz.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Şimdi, bir de bir BELDES gerçeğimiz var.

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Yaşar, köylüler seni dinliyor.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Bakınız, nüfusu 10 binin üzerinde olan belde belediyelerin sanki ekonomik durumları çok iyi de, bunları bu projelerden faydalandırtmıyorsunuz.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Faydalanınca siyasi oluyor!

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Mahalli İdareler Genel Müdürlüğümüz, Bakanlığa bağlı bulunan bu Genel Müdürlüğe büyük görev düşmektedir. Özellikle geçtiğimiz dönem yine İçişleri Bakanlığının mali denetim yetkisini Sayıştaya devrettiniz.

Şimdi ben buradan soruyorum Sayın Bakana: Mali olmayan konularda yapılan denetimlerin sonucunu izliyor musunuz? Bu, çok önemli. Özellikle altını çizerek söylüyorum, imar konusunda yapılan eleştiriler dikkate alınıp takip ediliyor mu, yoksa hakikaten ihmal mi ediliyor? Başta büyük şehirlerimiz ve başta İstanbul olmak üzere yapılan bu imar planı değişikliklerinin hangi amaçla yapıldığı ve kamuoyunda çıkan, televizyonlarda ve gazetelerde çıkan bu haberler dikkate alınıyor mu? Bu çok önemli, gerçekten çok önemli. En son somut örneğini verebilirim Sayın Bakanım. İsmini   bile ağzıma almaktan imtina ettiğimiz İstanbul'daki bir arazinin satışını yaptınız, daha doğrusu belediye yaptı. Şimdi, teminat  yatırıldı, ihale yapıldı, süresi belliydi. Bu süre içerisinde bu ilgili firma maalesef sorumluluklarını yerine getirmedi. Bu konuda valiliğe suç duyurusunda bulunuldu, Bakanlığa suç duyurusunda bulunuldu.

Şimdi buradan soruyorum: Bu, İstanbul'un en değerli arazisinin son durumu nedir Sayın Bakanım? Yani, siz Mahalli İdareleri bu konuda gerekli soruşturma yapması konusunda yetkili kıldınız mı? Özellikle illerimizde bulunan, ilçelerimizde  bulunan savcılarımıza, AKP'li belediye başkanlarının suç duyurularına maalesef Mahalli İdareler Genel Müdürlüğümüz soruşturma izni vermemektedir. Bu konuda üç aydır, bir yıldır, iki yıldır soruşturma izni beklenen birçok cumhuriyet savcımız vardır. Mahalli İdareler Genel Müdürlüğümüzü bu konuda daha duyarlı olmaya davet ediyorum değerli arkadaşlar.

Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü tarafından ne kadar incelenen belediye var? Özellikle yine Mahalli İdareler kontrolörleri, herhangi bir ek ödeme alamamaktadır. Dolayısıyla, en düşük maaşı alan denetim elemanı grubunda yer almaktadır. Mahalli İdareler kontrolörleri, mahalli idareler üzerinde mülkiye müfettişleri gibi teftiş ve soruşturma yapmaktadır ancak bunların özlük hakları maalesef yerine getirilememiştir.

Değerli arkadaşlarım, yine özellikle AKP İktidarı döneminde birtakım, Türkiye’deki İçişleri Bakanlığına bağlı somut konulara da değinmek istiyorum. Mala karşı işlenen suç oranında yüzde 60, şahsa karşı işlenen suçlarda ise yüzde 64 oranında bir artış söz konusudur. Şu anda ülkemizin en büyük problemlerinin başında terör ve asayiş konusu gelmektedir. 2002 yılında terör olayları iyice azaldı, bitti diye sevinirken, maalesef AKP İktidarı döneminde yeniden alevlenmeye ve Türk halkının canını ve malını yakmaya tüm hızıyla devam etmekte. Kentlerimizdeki terör olayları, kapkaç olayları, hepiniz tarafından çok iyi bilinmektedir. Sadece, Bakanlık, Bakanlar Kurulu toplantılarında talimatlar almış, birtakım direktifler almış, sadece bu direktifleri maalesef icraata geçirememiştir.

Özellikle terör olaylarına kısaca değinmek istiyorum. Buradan Sayın Bakanımıza, ilgililere, Hükûmete sormak istiyorum: Sayın Bakanım, Bakanlığınızın iç güvenlik politikasının kurumsal yapısını nasıl oluşturuyorsunuz? Bakın, burası çok önemli. Bu kurumsal yapı nasıl oluşturuluyor arkadaşlar? İç güvenlik politikasının İçişleri Bakanlığı tarafından bir sivil organizasyon mu, emniyet mi, yoksa bu organizasyon Başbakanlıkta mı oluşuyor? Bakanlık olarak bu yetkinizi niye Başbakanlığa devrediyorsunuz? Maalesef, bu organizasyon şu anda Başbakanlık tarafından yapılmaktadır.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Başbakan İçişleri Bakanına güvenmiyor da onun için.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, güneydoğuda yaşanan terör mücadelesinde -yaklaşık- tezkerenin geçmesinden kırk beş gün gibi bir süre geçti. Buna rağmen, kış kıyamet gününde askere verdiğiniz yetki dışında ne tür politikanız var? Yürüttüğünüz güneydoğu anlayışının iflas ettiğini öncelikle kabul ediyor musunuz?

Değerli arkadaşlarım, bakınız, Türkiye’de suç istatistiklerine baktığımızda, hakikaten büyük artış var. Her otuz dokuz saniyede bir suç işleniyor. Tekrar söylüyorum: Her otuz dokuz saniyede bir suç işleniyor. Geçtiğimiz yıllara baktığımızda bu oranın çok daha düşük olduğunu söyleyebilirim.

Evet, yine bu konuda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tüzün, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

Sürenizi veriyorum.

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Sonuç olarak, değerli arkadaşlarım, tüm bu olumsuzluklara rağmen ülkemizde kurulmuş düzenin bozulmaması için gece gündüz demeden, var gücüyle çalışan emniyet mensuplarımızı unutmamamız gerekiyor. Emniyet mensuplarımızın özlük hakları, maaşları gerçekten çok yetersiz. Özellikle emekli olan polislerimiz çok zor durumdalar. Görev yaptığı süre içerisindeki almış olduğu maaşın emekli olduktan sonra yarısını bile alamamaktadırlar. Bu konuda, geçen Parlamento döneminde, yine 10 Nisan Polis Haftası, polis teşkilatının kuruluş yıldönümünde gerekli duyarlılığımızı söyledik. Maalesef, geçtiğimiz beş yıl içerisinde bu konuda herhangi bir iyileştirme yapılmadı.

Süremin kısıtlı olması nedeniyle bu detaylara giremedim. Ama, Sayın Bakanımızın ve Bakanlık personelimizin Emniyet Genel Müdürlüğüne ve başta çalışanlara gerekli duyarlılığı göstereceğini tahmin ediyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tüzün.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına son konuşmacı Edirne Milletvekili Rasim Çakır.

Sayın Çakır, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bütçe görüşmelerinin sekizinci turunda, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçeleriyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.  Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye üç tarafı denizlerle çevrili bir deniz ülkesi. Kara sularımızın emniyetini sağlamada da Sahil Güvenlik Komutanlığımız görevli. Dünya konjonktüründeki hızlı değişim, yaşadığımız küreselleşme olgusu ve teknolojideki baş döndürücü gelişmeler sonucu birçok yönden ulusal sınırların önemi azalsa da, birçok nedenle de ulusal sınırlarımızı daha güçlü bir şekilde korumayı vazgeçilmez bir zorunluluk hâline getirmektedir. Ülkeler arasındaki gelişmişlik düzeyindeki farklılıklar yasa dışı göç olaylarını hızlandırmış, sanayi ve ticaretteki gelişmeler dış kaynaklardan çevremizin ve denizlerimizin kirlenmesini artırmış, ekonomik rant, yasa dışı balıkçılık avcılığını körüklemiş ve hepsinden önemlisi de değerli arkadaşlarım, kaçakçılık Türkiye’deki terör faaliyetlerine ekonomik kaynak sağlayan en önemli bir araca dönüşmüştür. Uyuşturucu üretimi ve ticaretinin teröre önemli bir kaynak sağladığı devletin rakamlarında bellidir. Bütün bunlar Sahil Güvenlik Komutanlığımıza teknolojik donanım ve kapasitesinin geliştirilmesi için daha fazla kaynak ayırmamız gerektiğini bize göstermektedir.

Değerli arkadaşlarım, ülkemiz yaklaşık 780 bin kilometrekarelik yüz ölçümü ve 72 milyonluk nüfusu ile asayişin sağlanmasında zorlukları olan çok geniş bir alandır. Yüz ölçümünün yüzde 92’sinde asayişi sağlama görevi Jandarma Genel Komutanlığına aittir. Ayrıca, yaşadığımız sosyal sorunlar, gelir dağılımındaki dengesizlikler, işsizlik ve yoksulluğun artması, eğitim alanındaki yetersizliğimiz de buna eklenince bu nüfus yapısıyla asayişi temin etmede karşılaştığımız sorunlar her geçen gün artmaktadır. Bu da, bize, daha modern ve etkili, güçlü bir jandarma yapısını oluşturmamızı zorunlu kılmaktadır.

Jandarmadan söz açılmışken 22’nci Dönem Parlamento çalışmaları döneminde jandarmada görev yapan uzman çavuş, çavuş, astsubay ve emekli astsubayların, ayrıca, gazi, şehit yakınlarının ekonomik düzeylerini artırmak, özlük haklarını genişletmeye yönelik olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz kanun teklifleri maalesef 22’nci dönem AKP Grubunun engelleriyle karşılaşmış ve olumlu bir neticeye ulaşmamıştır. Verdiğimiz yasa tekliflerinin gündeme alınmasına “Evet” denilmesine rağmen, gündemde öncelikli görüşülmesi teklifimize “Hayır” denilerek takiye yapılarak binlerce uzman çavuş, astsubay, emekli, dul ve yetim umutları maalesef körelmiştir.

Jandarma gücümüzde çalışan personel yirmi dört saat esasına göre çalışmaktadır, mesai mefhumu tanımamaktadır. Özellikle alt rütbedeki uzman çavuş ve astsubay görevi yapanlar ekonomik ve özlük hakları açısından ciddi sıkıntılarla karşı karşıyadırlar. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu dönemde de bu sorunların çözülmesine yönelik kanun tekliflerimiz olacaktır. Diliyorum, bu dönem, geçen dönem başaramadığımızı hep beraber başarırız.

Değerli arkadaşlarım, bütün bu kaynakları ayırsak bile, bütün bu önlemleri alsak bile ülkemizde yaşanan asayiş sorunlarını çözebilmek için öncelikle işsizliği, yoksullaşmayı, eğitim yetersizliğini çözmek zorunda olduğumuzu hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu da iktidar partisinin önünde duran en temel görevlerden biridir. Suç ve suçlu oranındaki artışlara, AKP’nin yaratmış olduğu işsizlik, yoksullaşma ve gelir dağılımındaki dengesizliğin yol açtığı ortadadır. Bir an önce, asayiş sorunlarının azalıp artması, toplumun dinsel inançlarına olan bağlılığa bağlayan değer yargınızı terk ederek, temel politika olarak yoksulluk, işsizlik ve gelir dağılımındaki dengesizlik sorununun çözülmesine daha fazla enerji harcamak zorunda olduğunuzu sizlere hatırlatırım.

Değerli arkadaşlarım, ulus olarak uzunca bir süredir terör diye bir belayla karşı karşıyayız. Bugüne kadar bu sorunun nedenini anlamada maalesef yeteri kadar kafa yorup çözüm üretemedik. Yani, hastalığı doğru teşhis edemedik. Dolayısıyla, kullandığımız ilaçlar da hastanın iyileşmemesi ve hatta daha çok hasta olmasına sebep olmuştur. Bütün dünyada terörün gerçek sebebi ekonomiktir. Türkiye’de de sıkıntı, doğu ve güneydoğudaki feodal üretim ilişkilerinden kapitalist üretim ilişkilerine sağlıklı bir şekilde geçiş yapamayışımızdır. Son yıllarda tarıma ayrılan desteğin azalması, tarım ürünleri ile sanayi ürünlerinin arasındaki korkunç fiyat farklılıkları temel sebeplerden bir tanesidir.

Terör ırk, din, ideoloji gibi argümanları sadece amaca ulaşmak için bir araç olarak kullanır. Terörist suda yaşayan bir balık gibidir. Su da halktır. Balığı sudan çıkarmayı başaramadığımız müddetçe yok edemeyiz. Terörü yaşadığımız bölge halkının tamamını maaşa bağlayıp cebine para doldursanız bile terörü önleyemezsiniz. Önemli olan halkı üretime katmak ve sosyal yapıyla bütünleştirmektir. Örneğin, doğu ve güneydoğuda pancar üreticileriyle ilgili yapılan bir anket çalışmasında, pancar üreticilerinin teröre fazla itibar etmediği ortaya çıkmıştır, ama, biz, son yıllarda ürettiğimiz şekeri dünya fiyatlarıyla mukayese ederek şeker fabrikalarını özelleştirip pancar ekim alanlarını daralttık. Halkın ekonomik ve sosyal sorunlarının çözülmediği bir noktada, bütün silahlı gücünüzü de Cudi ve Gabar’a toplasanız, terörle mücadelede kalıcı, uzun süreli bir netice elde edemezsiniz. Silahlı mücadele, terörle mücadelenin sadece bir parçasıdır. Terörle mücadelenin asıl sahibi silahlı güçler değil Başbakandır, Bakanlar Kuruludur. Bugün yaşadığımız terörle mücadelenin şeklini ve kapsamını Amerikan Devlet Başkanı Bush’un iznine ve kontrolüne bağlı bir biçime dönüştürmüş olmanız bu ülkeye yaptığınız en büyük kötülüktür. Sadece askerî tedbirlerle terörden sonuç alınabilmiş olsaydı, Amerika bugün terörle uğraşmıyor olurdu. Bugün yaşadığımız, Amerika’nın izin verdiği ölçüde sınır ötesi operasyon ve sınırlarımız içerisindeki Silahlı Kuvvetlerin yoğun gayretinin -dileğimiz o değil ama- uzun dönemli, kalıcı bir çözüme ulaşmayacağı apaçık ortadadır.

Değerli arkadaşlarım, ekonomik nedenlerle yaşadığımız iç göç ve insanların metropollerde yoğunlaşması, orada karınlarını doyurmalarını sağlamak hem maliyeti yüksek bir iştir hem de ileriki süreçlerde terörün biçim değiştirmesi durumunda, yumuşak karnın metropollerde oluşmasına sebep olacak bir gelişmedir. Doğru olan politika, insanların doğduğu yerlerde karınlarını doyurmayı becerebilmektir. Bilimsel olarak terörle mücadelenin yumuşak karnı dağlar değil, metropollerdir. Politikalarımızı gelecekte bu risk faktörüne göre oluşturmak mecburiyetindeyiz.

22’nci Dönem Parlamentosunda kabul edilen kırk iki ilimize yönelik Teşvik Yasası Cumhuriyet Halk Partisinin bütün itirazlarına rağmen çıkarılmış, sektör bazında teşviki öngörmeyen bu yasa bütün itirazlarımıza rağmen çıkarılmış ve yanlışlığını hep beraber bugün yaşıyoruz. Bu yasanın ülkenin ihtiyaçlarına yönelik değil, AKP’nin oy alma hesaplarına yönelik çıkarıldığı ortadadır ve bunun sonuçları hep beraber görülmektedir. Partide etkili olan milletvekilleri bölgelerinin baskısıyla teşvik kapsamına sokabilmişlerdir. Bu da esas olarak olumlu bir sonuç doğurmamıştır.

Aslında, doğru olan insanların doğduğu yerlerde karınlarını doyurabilmeleridir. Düşününüz,  Şırnak’ta bir vatandaşımız İstanbul’a gidiyor, ayakkabı sektöründe çalışıyor, üretiyor ve ürettiği ayakkabı İstanbul’dan Şırnak’a götürülüp orada satılıyor. Teşvik Yasası’nın terörü önlemeye yönelik yeniden ele alınması gerekmektedir. Özellikle terörün olduğu bölgelerde sektör bazında, hatta, özel şirketlere yönelik muafiyet ve avantajlar sağlanmalı, bu bölgelerde stratejik amacı olan, sadece kâr elde etme değil stratejik amacı da olan şirketleri oluşturabilmeliyiz. Bu şirketleri sigorta muafiyeti, vergi muafiyeti ve ihracat kolaylığı gibi tedbirlerle desteklemeliyiz. Ancak bu tedbirler, bize, balığın sudan çıkması sonucunu doğurur ki, bu bölgelerde yaptığımız üretimle Çin’le bile rekabet etme fırsatını da yakalayabiliriz.

Değerli arkadaşlarım, konu çok önemli ve geniş ve bu konuda söylenecek de çok sözümüz var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çakır, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Eğer fırsat verirseniz, Cumhuriyet Halk Partisi bu birikimlerinden sizleri her zaman yararlandırmaya hazırdır.

Bu arada, son günlerde medyayı yasaklayarak, medyaya sansür koyarak terörle mücadelenin yöntemini bu noktalara kadar taşıma gayretiniz de dikkatlerimizden kaçmış değildir. Bu şekilde başarılı olamazsınız. Bu şekilde, sadece sorunu biraz ötelemiş olursunuz, ama, sorun daha büyük biçimde yarınlarda tekrar hepimizin karşısına gelir dikilir.

Bu vesileyle, Sahil Güvenlik Komutanlığımızın ve Jandarma Genel Komutanlığımızın 2008 yılı bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum.

Yüce heyetinizi, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.

Sayın milletvekilleri, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ilk  konuşmacı, Kırıkkale Milletvekili Sayın Osman Durmuş.

Buyurun Sayın Durmuş. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Sağlık Bakanlığı bütçesiyle ilgili görüşlerimizi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi, millî değerlerimize dayanan medeniyet anlayışımız doğrultusunda, küresel ve toplumsal sorumluluk bilinciyle milletimizin sağlığını, refahını ve hayat kalitesini yükseltmeyi arzu etmektedir. Bütün vatandaşlarımıza insan onuruna yakışan, yüksek standartta bir sağlık hizmeti sunulmasını da onların temel insan hakkı olarak görmektedir. Onun için, ödeme gücü olmayan vatandaşımızın primini devletin ödediği bir genel sağlık sigortası istiyoruz. SSK, Bağ-Kur, Emekli Sandığı, işsiz her Türk vatandaşının sağlığının güvence altına alınmasının devletin asli görevi olduğunu düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarında Sağlık Bakanlığı milletimiz için ortaya konulan temel stratejilerden sapma göstermiştir. Hükûmet, sağlığın korunmasından çok hastaların muayene ve tedavilerinde kullanılacak paranın kimin cebine gireceğiyle ilgilidir. Büyümeyi olumlu etkileyen sağlık sektörünün sadece piyasaya bırakılmayacak çok temel bir alan olduğu, artık bilinen bir gerçektir. AKP’nin sağlık sektöründe birçok yandaşı yer aldığı gibi, kamu kuruluşlarının da özel sektöre devri programların nihai hedefidir. Kurumların kimlerin elinde olması gerektiği, sağlık bütçesini kimler arasında pay etmesi gerekiyor gibi konularla ilgililer. Bunun için, önce, Yerel Yönetimler Yasası’nda belediyelere devri düşünüyorlardı. Tepkiler üzerine, özel idare; olmadı, şimdi hastane birlikleri ile hastane yönetimini ele geçirerek kesin çözümü kaynağın başına geçmekte bulmaktadırlar.

Hizmetin satın alınması uygulaması özel sağlık kuruluşlarının sayısını artırmış, sağlık personeli ihtiyacının ve sağlık harcamalarının daha fazla artmasına yol açmıştır. Dün “Dağılım bozukluğu var” diyen Bakan, bu yanlışı düzelteceğine “100 bin yeni doktora ihtiyaç var” diyor. YÖK’ten rica ediyorum, yeni tıp fakülteleri açın, 100 bin yeni doktoru AKP’ye verin; sağlık sistemini yürütebilecekler mi, birlikte görelim.

Sağlık harcamaları ve sosyal güvenlik açıkları bir artış eğilimindedir. Bakanlık, Sağlık Bakanlığı sıfatından soyundurulmuş, âdeta bir hastalık bakanlığına dönüştürülmüştür. Doğru ve elzem olan kesin teşhis ve tedaviyle hastayı hastalıktan arındırma olduğu hâlde, ucuz halkçılık yaparak hasta memnuniyetini birinci öncelik olarak sunmakta, onda da yüzde 55’lerin üzerine çıkamamaktadır.

Sağlıkta doğru hizmetin verildiğini en iyi kim denetler? Hekimler, müfettişler, denetçi. Bu dönemde en çok sürgün ve kıyıma uğrayan meslek mensupları kimler? Denetçiler.

Değerli milletvekilleri, gerçekte halkımız üç kapıda perişan olmaktadır, çile çekiyor: Birincisi hastane kapısı, ikincisi mahkeme kapısı, üçüncüsü de hapishane kapısıdır.

Hastanelerdeki kuyruk çilesini 2000 yılında vardiyayla biz kaldırdık. Vardiyayı biz, yetmiş altı hastane ve otuz altı ilde başlattık. Saat 24.00’e kadar çalışan uzman doktorumuz vardı. Biz getirdik diye kaldırdılar. Şimdi, tam gün çalışmayı getirmek için uğraşıyorlar. Hastanelerdeki rehin kalmayı biz kaldırdık. Sosyal güvencesi olmayan yoksulun parasını Sosyal Yardımlaşma Fonu’na ödetiyorduk. Yeni doğan, yeşil kartlının bebeğinin de yeşil kartlı işlemi görmesi için ilgili bakanla protokol imzaladık. Hasan Gemici ölmedi, hâlâ yaşıyor. Sağlık Bakanı şimdi bunu kendisinin yaptığını söylüyor.

AKP döneminde, borcunu ödeyemeyen anne ya pencereden kaçarken düşüp bacağını kırıyor veya borcunu ödeyemeyenleri karı koca hapse atıyorlar. Rehin dönemi hapis dönemine dönüştü. Anneler ölmesin, bebekler…

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Allah Allah!

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Belgeleri burada, veririm size. Sabırlı olun.

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Size yakışmadı.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – “Anneler ölmesin, bebekler yaşasın” diye üreme sağlığı kampanyalarıyla “Her anne ölmek istemiyorsa ya da bebeği yaşasın istiyorsa en erken üç yılda bir doğursun ve hastanede doğursun.” diyorduk, AKP’li Bakan “Herkes dilediği kadar doğursun” kampanyası başlattı. Anne ölümleri…

Rakamlarınız da enteresan. Şu, Bakanlığın 2003’te yayımladığı istatistik bilgileri… Bakan, yukarıda, 52 bin tifolu olduğunu söylüyor, burada bu rakam hiç 25 bini geçmiyor. Sizin istatistik verileriniz size özel galiba, Türkiye’yi temsil etmiyor.

Değerli milletvekilleri, 2002’de Ankara’da anne ölümleri yüz binde 11, 2006’nın ilk dokuz ayında yüz binde 25. Şimdi, Ankara’da böyleyse Türkiye’de ne hâlde? Kuvözlerde toplu bebek ölümleri bu dönemin özelliği. Bakan, olağan hadiseler olarak görüyor bunu, kuvözde toplu bebek ölümlerini. Şimdi soruyorum: “Nereden nereye” diye slogan atanlar, kuvözlerden rögarlara uzanan bebek ve çocuk ölümlerini görerek belediyecilikte ve medeniyette hangi düzeyde olduklarını unutmayacaklar.

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Bağlantısı ne?

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Bağlantıyı söylerim.

Gecekondu hastanelerden akıllı hastaneler dönemine geçişi biz sağladık. Atatürk Hastanesini, beş yüz yataklı, 32 trilyona, on iki ayda biz bitirdik. Bağcılar, beş yüz yataklı hastane, 34 trilyona ihale ettik, “Yolsuzluk var.” diye iki yıl ertelediler, 9 trilyon ceza verdiler ve 43 trilyona çıkardılar. Kamuyu 9 trilyon zarara uğratan bu Bakan için Yargıtay başsavcısına -soruşturma açabileceği için- buradan bilgi veriyorum. Adana Seyhan Hastanesi, üç yüz yataklı, 17 trilyona ihale edildi, on iki ayda bitti, üç yıl oldu, hâlâ tam manasıyla faal değil. Erzurum’da bir onkoloji hastanesi yapılması istendi, başlandı. 87 trilyona ihale ettiler. Biz üsteleyince iptale kalkıştılar, sonra 78 trilyona bağladılar. Antalya Devlet Hastanesi 60 trilyon. Elinizdeki Atatürk Hastanesinin mahal listeleri ve birim fiyatları varken ülkeyi 2 kat, 3 kat fiyatlarla neden soyduruyorsunuz? On yılda değil, on ayda üçte 1 maliyete hastaneleri biz yaptık.

İhaleler İnternet’ten yayınlanıyordu, herkese ve her kuruma açık ve şeffaf yapılıyordu. Cihaz ve aletlerin, ambulansların teknik şartnameleri, ihale ilanları ve sonuçları İnternet’te yayınlanıyordu, Sağlık Bakanlığında yayınlanıyordu. Bütün bunlar yok sayıldı. Gizli kapaklı, yandaş kayırmalar dönemi başlatıldı. Kamu, devlet eliyle soyduruluyor. Şimdi soruyorum: 4,6 milyar dolar YTL’ye ulaşan mal ve hizmet alımlarında 4-5 defa iptal edilen ihaleler niçin kapalı kapılar ardında yapılıyor ve ihale yenilenmeden ilk alana devam ettiriliyor? Hastane temizlik firmaları, hastane yemek firmaları, birçoğu… Sadece Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesinin aylık bu gideri, hizmet alım gideri, 250 milyar. İki buçuk ayda yüz elli yataklı Çankırı Hastanesi 7,2 trilyon, o fiyata geliyor, ama Çankırı Hastanesi, biz başlattık diye bitirilmiyor.

Cumhuriyet döneminde emsali görülmemiş yolsuzluk rekorları kırılmıştır. 160 trilyonluk ihale yolsuzluk davaları, dosyaları havada uçuşuyor, birileri örtbas etmek için canhıraş çalışıyor. Yolsuzluğa bulaşan daire başkanlarına mükâfat olarak teftiş kurulu başkan yardımcılığı veriliyor. Hasan… Sayın Mezarcı bu şekilde. Yolsuzluğu örtbas edene… (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Sizin döneminizle karıştırıyorsunuz!

ZEKİ KARABAYIR (Kars) – Sizin Bakanlığınız döneminde…

OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Başkanlık bu dönemin özelliğidir.

Sağlık ocaklarında başlayan döner sermaye uygulamasıyla, pratisyen hekimlerin hastanelere bir akışı vardı. O döner sermaye uygulamasıyla hastaneye tayin istekleri azaldı. Sağlık çalışanlarının Türkiye'nin her yerinde görev yapmasını biz sağladık. Hâlen sağlık ocaklarının ve sağlıkevlerinin donanım ve hekim yönünden ciddi eksikleri var. Gidin Kırıkkale’nin Hüseyinbeyobası’ndaki sağlık ocağına, harabe hâlinde. Bizim dönemimizde yapılmış yeni sağlık ocağı Faraşlı’da harabe hâlinde. Niye? Bakanlık bakmıyor da ondan. Sağlık ocaklarını kapatıyorlar, ”Aile hekimliğine geçtik.” diyorlar, dört yıllık aile hekimliği ihtisasını yok sayıp pratisyen hekimlere baskı yaparak “Siz aile hekimisiniz.” diyorlar. Aile hekiminin koruyucu hizmetteki açığını kapatmak için ise “toplum sağlığı merkezi” diye bir şeyler açıyorlar, oralara da doktor vermiyorlar. Önce Eskişehir’de dört tane açtılar, sonra üçe düşürdüler. Ülkenin beşinci, altıncı kalkınma düzeyindeki bölgelerine hekim göndermek için mecburi hizmeti biz tekrar başlattık. Demirci, Selendi, Gülnar, Mut, Yüksekova, Pülümür, Taşlıçay, Kürtün, Yağlıdere, Yusufeli ve benzeri ilçeler ilk defa doktora kavuşmuştu. Hekim hastanın ayağına gönderildi, büyük şehirlere hasta göçü önlenilmeye çalışıldı.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – 22 Temmuz’da anlatacaktınız bunları!

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Mecburi hizmete “çağ dışı” dediniz, uygulamadan kaldırdınız. Peki, yirmi üç ay sonra hangi yüzle getirdiniz? İl ve ilçeleri iki yıl hekimsiz bıraktınız, aşılama oranlarını düşürdünüz. Sonra, AKP’li milletvekillerinin baskısına dayanılamadı, onların teklifiyle, Bakanlığın teklifiyle değil, Mecburi Hizmet Yasası yeniden başlatıldı.

2002 yılında her ilimizde heyet kuruluyordu. Sağlık müdürlerine, atama, nakilde planlama yetkisi verilmişti. İstemediği doktoru başka ile göndermiyordu, “İhtiyacım var, tek nöroloğum var, göndermiyorum.” diyordu. Bu Bakanımızın uygulamasıyla hekimler taşradan büyük merkezlere taşındılar. Taşrada heyet kurulamayınca heyet raporu yerine tek hekim raporu veriyoruz. “İşleri kolaylaştırdık.” diye övünüyorsunuz. Eksikliklerini kolaylık diye takdim ediyorlar. Bugün, saralı, renk körü, işitme engelli insanlara tek hekimle ehliyet raporu vererek trafikte ölümcül kazalara kapı araladınız.

Çocuk felcini Türkiye’de biz yok ettik, kızamığı yok etme programını da biz başlattık. Önce kızamık programında, biz başlattığımız için “Yolsuzluk var.” dediler. Dünya Bankasıyla birlikte başlattığımız bu program, 2007 yılında çocuk felci gibi kızamığı Türkiye’de yok edecekti. Mecburi hizmeti kaldırdıkları için iki yıl içinde aşılama programı yarı yarıya düştü, şimdi “Kızamık eradikasyon programı 2010’da bitecek.” diyorlar, “Biz kızamığı azalttık.” diye de övünüyorlar. Yok etmeliydiniz. O programın amacı 2007’de yok etmekti, azaltmak değildi.

Değerli milletvekilleri, biz, aşı programımızda tüm aşılara, 2003 programına 22 trilyon bütçe koyduk. Onlar 156 trilyona çıkarıp, “Biz daha çok koruyucu hizmete önem veriyoruz.” diyorlar. Ülkemizde aşılanacak çocuk sayısı 6 kat mı arttı da 22 trilyon yerine 156 trilyon veriyorsunuz? Tabii ki artmadı. Ülkeyi soyduruyorsunuz. Çok para harcayarak iyi sağlık hizmeti verildiği düşüncesi de bugün dünyada kabul görmemektedir. Eğer kabul görseydi, dünya zengini Amerika 46 milyon sağlık hizmeti bakımından mahrum insanlara sahip olmazdı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Durmuş, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Teşekkür ederim Başkanım.

Ülkede koruyucu hekimlik, aşılama ihmal edildi. Ankara’da ve İstanbul’da bugün hâlâ bazı hastaneler acil hastaları kabul etmiyor. Can havliyle hasta ulaştığında, acilde muhatap bulamıyor. İki yıl yüzde 50’lerin altına aşı düştü. Salgınlar, Ankara’da, Malatya’da, Şırnak’ta, Yatağan’da can almaya başladı. Yüzlerce, binlerce insan -7.800 kişi sadece Malatya’da- salgından yattı.

Değerli milletvekilleri, konuşmamı biraz atlayarak gidiyorum.

Biz hastanelerde rehin kalmayı kaldırdık, AKP hapis dönemini başlattı dedim. Doğumdan on bir ay sonra Keskin’in Cabatobası’nda anne-baba hastane alacağını ödemedi diye bebeğinden ayrılıp içeri atılmıştır. Amasya’da, Antalya’da bu örnekleri çoğaltabiliriz.

Sayın Başbakan diyor ki, devlet hastanelerine sert uyarı yapıyor: “Hastaları rehin almaya, kapıdan çevirmeye hakkınız yok. Yataklarınız doluysa yere kilim serip öyle tedavi edin.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Değerli arkadaşlar, hastanelerin acil servislerinde “Bu gece hastanemizde şu kadar boş yatak vardır.” diye mecburi ilan vardı, kaldırdılar. Yere kilim serecekler. Tedavi anlayışları bu! (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Durmuş, süremiz doldu.

Teşekkür ederim.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Şimdi, asıl dikkatinize sunmak istediğim: İlaca verilen para      5 milyar dolar bizim zamanımızda, tüm Türkiye'deki ilaç pazarı 5 milyar dolar. Bugün 10 milyar dolar, 10’u da aşmış. (AK Parti sıralarından “Sizin döneminizi de gördük.” sesleri)

AHMET KOCA (Afyonkarahisar) – Sizin Bakanlığınızı da gördük.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

OSMAN DURMUŞ (Devamla) - Bakan diyor ki: “Biz ilacı ucuzlattık.”

AHMET YENİ (Samsun) – Niye barajın altında kaldınız?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

OSMAN DURMUŞ (Devamla) - 5 milyar dolar mı çok, 10 milyar dolar mı çok?

BAŞKAN - Sayın Durmuş, süremiz doldu efendim, teşekkür ederim. Ek süremiz de tamamlandı.

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Bitirdiniz mi Başkanım? Ben de bitiriyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Evet, ek süreyi de vermiştim.

Teşekkür ederim efendim.

AHMET YENİ (Samsun) – Niye barajın altında kaldınız?

BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen…

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Emeviler de çok başarılıydı, ama Abbasiler geldi ondan sonra. Merak etmeyin.

AHMET YENİ (Samsun) – Niye barajın altında kaldınız?

OSMAN DURMUŞ (Devamla) – Siz Muaviye düşüncesindesiniz.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ikinci konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Bekir Aksoy.

Sayın Aksoy, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Aksoy, süreniz on üç dakika efendim.

MHP GRUBU ADINA BEKİR AKSOY (Ankara) – Sayın Başkan, muhterem milletvekilleri; İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü bütçeleri hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmak üzere söz aldım. Sizleri selamlıyorum.

İçişleri Bakanlığı, kamu düzeni, kamu güvenliği ve kamu esenliğini sağlamakla görevli bir bakanlıktır. Bu görevlerin yanında, sivil savunma hizmetleri, mahallî idare hizmetleri, nüfus hizmetleri, sevk ve ilhakları yöneten İller İdaresi Genel Müdürlüğü hizmetlerini yürütmekle de görevlidir.

Bu genel müdürlüklerle alakalı, vaktin darlığı nedeniyle, fazla bir şey söyleyemeyeceğim. Ancak bu konuda Sayın Bakandan bir ricam var: Bu genel müdürlüklerde çalışan personelin, İçişleri Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatında çalışan genel idare hizmetlerindeki personelin durumu gerçekten kötü durumdadır. Diğer bakanlıklarda çeşitli nam altında ödemeler yapılırken, bu arkadaşlarımız mevcut maaşlarından başka hiçbir şey alamamakta ve zorluk içerisinde çalışmaktadır. İnşallah, bu konuda bir düzenleme yapmalarını umuyor ve bekliyorum.

Mahallî idarelerle ilgili olarak 60’ıncı Hükûmetin programında, “Belediye ve il özel idarelerini Anayasa’mızda belirtilen yerinden yönetim ilkesine uygun olarak yeniden ele aldık ve çok temel sorunları çözüme kavuşturduk.” denilmektedir. Bize göre, bu temel sorunlar çözüme kavuşmak yerine temel sorunlar çıkardı. Nedir bunlar? Özellikle mali denetimin İçişleri Bakanlığından ayrılmasından sonra pek çok belediyede ayyuka çıkan yolsuzluklar bu sayede daha da, daha da rahat yapılmaya başlandı. Daha da önemlisi, özellikle doğu ve güneydoğudaki pek çok belediyede âdeta yerel iktidarlar oluştu. Pek çok belediye başkanı örgüt sözcülüğüne soyundu. Bunlarla ilgili son beş yılda     İçişleri Bakanlığı, Anayasa’nın 127’nci maddesinin verdiği yetkiyi özellikle kullanmaktan kaçındı. Sayın Bakan, idarenin bütünlüğü ilkesine aykırı davranan, hizmet yerine örgüt sözcülüğüne soyunan, vazifelerinin icabını takdir ve ifada müsamaha gösteren, hata yapan, suç işleyenlere karşı Anayasa’nın size vermiş olduğu yetkiyi kullanmanızı mutlaka bekliyoruz.

Diğer taraftan, belediyelerdeki yolsuzlukların kaynağı da… Belediye şirketlerinin, bunların kontrol altına alınmasıyla mümkündür. Belediye şirketleri iyice kontrolsüz hâle gelmiştir.

İçişleri Bakanlığının en önemli görevi, kamu düzenini sağlamak, kamu otoritesini tarafsızlık içinde hâkim kılmaktır, yani güvenlik görevidir. Güvenlik görevi görevlerin anasıdır. Çünkü, bir ülkede her ileri hamlenin özünde güvenlik yatar. Bu çerçevede durumu asayişi muhil suçlar ve terörle mücadele açısından inceleyelim.

Asayişi muhil suçlar açısından baktığımızda, henüz elimizde 2006 suç istatistikleri verileri var. Buna göre, şahsa karşı işlenen suçlar 2006’da 322 bin, mala karşı işlenen suçlar 2006’da 464 bin, trafik kazaları 666 bin. Bu korkunç bir tablo. Bu tablo karşısında özellikle büyük şehirlerde vatandaşın huzur ve güveni tehdit altındadır. Vatandaş her an bir olayla karşılaşma endişesi içerisindedir. Niye bu hâle geldik diye sorarsak, iki şekilde açıklıyoruz. Biri ekonomik nedenler, ikincisi de polisin durumu. Ekonomik nedenlerde, bir türlü tabana yayamadığınız o refah, ikincisi işsizlik, yolsuzluk, yoksulluk.

İkincisi, polisin durumu. Avrupa Birliği uyum yasaları bağlamında çıkarılan yasalar âdeta polisin elini kolunu bağlamıştır. Polis olaylara müdahalede, haklı olarak, acaba başıma bir şey gelecek mi endişesini taşımaktadır.

Asayişi muhil suçlarda daha etkin mücadele için gerekli yasal düzenlemeler derhâl çıkartılmalı.

İkincisi, polis, özlük hakları yönünden çok mağdurdur, mesai mefhumu tanımadan çalışmaktadır. Günlük, her bir polis on iki saat çalışmaktadır. Bunları rahatlatacak, motive edecek tedbirler acilen alınmalıdır. Silahlı güç olan polisin bu alandaki durumunu 657 sayılı Kanun çerçevesinde çözmek mümkün değildir. Onun için, 50-60 maddelik -bunun bir hazırlığı da vardır Sayın Bakan- emniyet teşkilatı personel kanunu mutlaka çıkartılmalıdır. Polisin, özellikle amir sınıfındaki yığılmaların önlenmesi için, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’na benzer, kadrosuzluktan emekli olanlara dair uygulanan sistem poliste de derhâl uygulamaya geçirilmeli, bunun için yasal düzenleme yapılmalıdır.

Güvenlik konusu çerçevesinde, bölücü terörle mücadeleye bir bakalım.

Muhterem arkadaşlarım, terörle mücadelede, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasının, üniter devlet yapısının, bölünmez bütünlüğünün temininin ve ilelebet devamının zaruri ve meşru kıldığı hâllerin icabı ne ise o yapılmalıdır.

Şimdi, hâl nedir, icap nedir, onu bir inceleyelim. Türkiye Cumhuriyeti, bölücü terör tehdidiyle karşı karşıyadır. Bölücü terörün stratejik hedefleri nedir, unsurları nedir, destekleri nedir, bunları bilmek lazım. Bölücü terörün stratejik hedefleri dört kademedir. Birincisi, “kültürel haklar” adı altında, etnik bağlamda kolektif kimlik oluşturmak. İkincisi, özerklik. Üçüncüsü, federasyon. Dördüncüsü, bağımsızlık. Bu bölücü örgütün unsurları da üç ana unsurdan oluşuyor. Bir, dağdaki silahlı militan. İki, şehirdeki, kasabadaki, köydeki yardım, yataklık yapanlar. Bunlar, zaman zaman karşımıza iş adamı olarak çıkar, zaman zaman kaçakçı olarak çıkar, zaman zaman yerel yönetici olarak çıkar. Üçüncüsü de bunları fikrî zeminde destekleyen, kendini aydın olarak ilan eden numaralı cumhuriyetçilerdir.

Peki, bölücü terörü destekleyen iç ve dış unsurlar, bunlara mevzi kazandıran söylemler var mı?

Dış unsurlardan Avrupa Birliği: Bize dayattıkları siyasi kriterler, PKK’nın stratejik hedeflerine hizmet ediyor. Güya, PKK’yı yasa dışı ilan ediyorlar, kırmızı bültenle aranan kişiyi Avrupa Parlamentosunda konuşturuyorlar.

Amerika Birleşik Devletleri: Karşıymış gibi görünüyor, elinde tutuyor.

Kuzey Irak’taki aşiret ağaları: Bunlar bize ne diyor? “Çözüm siyasidir.” diyor.

Peki, bölücü örgüte mevzi kazandıran söylemler nedir? Zamanında birileri çıktı “Federasyon” dedi, mevzi kazandırdı. Zamanında birileri çıktı “Realitesini tanıyoruz.” dedi, mevzi kazandırdı. Zamanında birileri çıktı “Avrupa Birliğinin yolu Diyarbakır’dan geçer.” dedi, mevzi kazandırdı ve        nihayet, zamanında birileri çıktı “Türkiyelilik” diye ucube bir kavram çıkarttı, kimlik arayışına kalktı, terör örgütüne mevzi kazandırdı.

Hâl bu, bölücü terörle varlığımızı tehdit ediyor. Bu hâle karşı iki yol var: Ya müzakere, ya mücadele. Mücadele yerine müzakere tercih edildiğinde önümüze PKK’nın stratejik hedeflerini koyacağız, bir tarafa da bizim ortak paydamız olan tek devlet, tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek dil ve Anayasa’mızın 3’üncü maddesinde sayılan esasları müzakere etmemiz gerekiyor. Bunu yapmak mümkün değil. Zinhar, kimse de böyle bir hevese kapılmasın.

Bu tehdide karşı ikinci yol da, yani hâlin icabı da mücadeledir, başka da çare yoktur. Bu mücadele yapılırken işte sadece dağdaki terörist değil, terörün unsurlarına karşı devletin bütün kurumlarıyla, devletin bütün imkân ve kabiliyetleriyle gitmek gerekiyor. Bunun için hangi yasa gerekiyor ise o derhâl çıkartılmalıdır.

Bize “siyasi çözüm” diyenler, terörle mücadele adına Afganistan’ı ve Irak’ı kan gölüne döndürenlere bakmamak, onları dinlememek gerekiyor; bize demokrasi dersi vermeye kalkan Avrupa Birliği ülkelerinden İspanya’da, İngiltere’de, Fransa’da ne yaptıklarını sormak gerekiyor ve nihayet, devleti yönetenlerin, bölücü teröre mevzi kazandıracak ve mücadeleyi zaafa uğratacak söylemlerden özenle kaçınmaları gerekiyor.

Bu mücadele yapılırken psikolojik harekâta çok önem verilmelidir. Maalesef, bu işi layıkıyla yapacak bir teşkilatlanma da yoktur. Bunun üzerinde Bakanlığın ciddiyetle durması lazımdır. Yine bu mücadele yapılırken bölge için ciddi ekonomik ve sosyal paket de beraberinde yürütülmelidir. Bu arada, Irak’ın kuzeyinde meydana gelen yapılanma dikkatle takip edilmeli, Irak’ı işgal edenlerin iş birlikçisi aşiret ağalarına meşruiyet kazandıracak söylem ve eylemlerden kaçınılmalı, orada bir devletin oluşumunun, bize sirayetinin getireceği tehlikeleri görerek hareket edilmelidir.

Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisinin, müstemleke valisi gibi davranıp, birilerini yemeğe davet edip, malum konuda Türkiye adına çözüm araması bizi yaralamıştır. Hükûmetin buna bir tepki koyması gerekir. Türk Büyükelçisi Amerika Birleşik Devletleri’ne bunu yapsaydı, oradaki Hispanikleri çağırıp “Sizin hakkınızı koruyacağım, çözüm arıyorum.” deseydi, o gün derhal Türkiye Büyükelçisi istenmeyen adam ilan edilir, Türkiye’ye geri gönderilirdi. Şu ana kadar bu konuda herhangi bir tepki görmedik. Diğer taraftan, bu davete icabet edenler de bana mütareke döneminde İngiliz Muhipler Cemiyetinin üyelerini hatırlatıyor. (MHP sıralarından alkışlar)

Muhterem arkadaşlarım, vatanın birliği, dirliği, bölünmez bütünlüğü için şehit olan Mehmetçiklerimin, polislerimin, korucularımın, öğretmenlerimin hepsinin ruhu şad olsun diyorum, hepsine Allah rahmet eylesin. Onlar vatan için öldüler, vatan toprağına gömüldüler. Ayrıca, hâlen devam eden terörle mücadelede görev alan polislerimize, askerimize, jandarmamıza, korucularımıza ve diğer görevlilere başarılar diliyorum, Allah işlerinde yardım etsin diyorum.

Muhterem arkadaşlarım, bu vesileyle, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesinin hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aksoy.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına son konuşmacı, Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş.

Buyurun Sayın Homriş. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Aksoy’dan artan süreyi de ilave ediyorum size.

MHP GRUBU ADINA H. HAMİT HOMRİŞ (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçeleriyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini sunacağım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, vatanımızın bölünmez bütünlüğü için bu kış şartlarında mücadele eden jandarma ve diğer kahramanları saygıyla ve şükranla selamlıyorum.

Kuruluşu 1846’ya dayanan kahraman Türk jandarmasının sorumluluk alanı, ülkemiz yüz ölçümünün yüzde 92’sini kapsamakta, il ve ilçe belediye sınırları dışında kalan yerler yanında, polis teşkilatı kurulamayan ilçe merkezlerini de kapsamaktadır. Mülki, adli ve askerî görevleriyle asgari üç bakanlığın yetki alanında görev alan Türk jandarması, bir yandan bu görev ve yetki kargaşası içindeyken diğer yandan 1988 yılında 3497 sayılı Yasa’yla kara sınırları ile ilgili sorumluluğu Kara Kuvvetleri Komutanlığına devretmesi gerekirken, kara sınırımızın en zor ve sorunlu olan Irak sınırının tamamı ile İran sınırının bir bölümünde görev yapmaya devam etmekte, terörle mücadelede ise önemli bir kısmıyla Kara Kuvvetleri Komutanlığı harekât kontrolünde uzun yıllardır yer almaktadır.

Jandarma personeli, diğer kuvvetlerdeki arkadaşları bir iki defa şark ve terörle mücadele görevi alırken, asgari dört beş defa benzeri görevlerde bulunmakta, kalan sürelerinin çoğunu da küçük yerleşim birimlerinde benzer güçlükler içinde, aileleri de meslek boyu aynı kaderi paylaşarak, ülkemizin en fedakâr, en cefakâr, buna karşılık en vefakâr kahramanlarını oluşturmaktadır.

Bu yetki ve görev kargaşası içindeki ülkenin en zor görevlerini yürüten jandarma subaylarının önemli bir bölümü, kahraman jandarma astsubayları ve uzmanların tamamı fakirlik sınırı altında ücret almakta olup, acilen ve öncelikle, maddi sorunlarına fazlasıyla layık oldukları çözümler bulunmalıdır.

Bu arada, jandarma uzman personelinin terfi ve sosyal haklardan istifade konusundaki sorunları mutlaka çözümlenmeli, yine jandarma teşkilatı sorumluluğunda bulunan ve şimdiyedek bölücü teröre karşı 1.300 şehit veren geçici köy korucularının durumları da düzeltilmelidir.

Gerek terörle mücadele gerekse diğer zabıta görevlerinde kısıtlanmış yetkiler, Avrupa Birliğine kurban edilmiş, yabancı isteklerine peşkeş çekilmiş, yasal mevzuatla âdeta eli kolu bağlanmış olarak mücadeleye zorlanırken, hukuk, demokrasi ve insan hakları gibi kutsal kavramları yabancı iş birlikçiliği, ihanet iş birlikçiliği hâline getirmiş olanlarca zaman zaman haksız, insafsız, hayâsız suçlama ve saldırılara maruz kalmaktadırlar ve AKP İktidarı bu suçlama ve saldırılara seyirci kalmakta, kahramanlarla hainler arasında anlaşılmaz bir tarafsızlık komedisi oynamakta, Türkiye coğrafyası üzerinde senaryolar kuran dış güçlerle, içerdeki hıyanet şebekelerine de cesaret vermektedir.

Diğer yandan, 1992 yılında 2682 sayılı Yasa ile kıyı ve kara sularının korunması görevi Sahil Güvenlik Komutanlığına devredilmiş olmasına rağmen, kıyı ve kara suların korunması Jandarma, Sahil Güvenlik Komutanlığı ve şehirlerde polisimizin de ilavesiyle, yer yer Deniz Kuvvetlerinin kontrol, kontribüsyon kavramı içinde kargaşa yumağı oluşturmaktadır. Benzer olarak, kara sınırlarında Kara Kuvvetleri, Jandarma Sınır Birlikleriyle Mülki Jandarma Teşkilatı arasında başka bir kargaşa alanı yaratılmaktadır.

Adli görevi, suçların işlenmesini müteakip suç ve suçluların ortaya çıkarılması, yakalanması ve suç delilleriyle birlikte adli makamlara intikal ettirmekten ibaret olan jandarma, adli  zabıta kurulamadığı için belediye sınırı içi olsun veya olmasın, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin de  dış korumasını da Türkiye'nin her yerinde sağlamaktadır.

Jandarma personeli, bildiğiniz gibi Türk Silahlı Kuvvetleri mensubudur, askerdir. Yer yer emir komuta, yer yer garnizon komutanlığı bağlamında askerî komutana bağlıdır. Mülki anlamda valiye, kaymakama bağlıdır. Adli görevler yönüyle ise cumhuriyet savcısına bağlıdır. Tabii bir de kendi doğal emir komuta yapısı mevcuttur. Ya bu kargaşa ortamı kaldırılmalı, en azından azaltılmalı ya da bunlar sağlanana kadar bu kahraman ve cefakâr insanlara benzerlerinden farklı ve fazla imkânlar sunulmalıdır. Bu arada, aynı kahramanlara sahip çıkma, arkasında yer alma cesaret ve basireti gösterilmeli, ihanet şebekelerine şirin görünme politikasından vazgeçilmelidir.

1984'te başlayan bölücü terörle 1986 yılına kadar sıkıyönetim kapsamı içinde mücadele edilmiş, bu tarihte ilan edilen olağanüstü hâl uygulaması kapsamında jandarma asayiş komutanlığı kurulmuş ve bu komutanlık 1996 yılına kadar Jandarma Genel Komutanlığına bağlı olarak mücadeleyi yürütmüştür. Yani, 1986-1996 arasındaki terörle mücadele Jandarma Genel Komutanlığı sorumluluğunda olmuştur. 1996'dan itibaren jandarma asayiş komutanlığı dâhil bölgedeki jandarma birlikleri Kara Kuvvetleri Komutanlığı harekât kontrolünde terörle mücadeleye devam etmektedir.

Jandarma birlikleri, 1984'ten günümüze kadar geçen sürede başta bölücü teröre karşı özellikle Doğu, Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ve ülke sathında terörle mücadelenin en önemli unsuru olmuştur. Bu uğurda pek çok şehit ve gazi veren kahraman Türk jandarmasının  bütün şehitlerini rahmetle ve saygıyla bu kürsüden anıyorum, gazilerini selamlıyorum.

Bu çabalar ve kayıplar sonucu 2002’de bitmeye yüz tutmuş bir terör olgusu devralan AKP İktidarı, dışarıda acz, korkaklık ve basiretsizlik politikalarıyla, içeride ise etnik ayrımcılıkları kaşıyarak ve terörün insafa gelmesini bekleyerek, bölücü terörü hem siyasi anlamda hem terör boyutunda ülkenin tekrar ana gündemi hâline getirme gafletini gösterebilmiştir.

Türkiye’nin bölünmez bütünlüğü AKP’nin sadık dost ve müttefiklerinin Anadolu coğrafyasında yeni haritalar ve bölme planlarına peşkeş çekilmiş, Peşmerge bozuntularının Türkiye’yi tehdit ve hatta alay etme cüretine bigâne kalınmış, şehirlerdeki bölücü isyan ve kalkışma provalarına AB ve ABD tavsiyeleri doğrultusunda demokrasi ve insan hakları kılıfı giydirilmeye çalışılmış, PKK’nın tükenme noktasına gelmiş dağ kadroları ise çıkarılan aflarla takviye edilmiş ve tamamlanmıştır.

Cumhuriyet tarihinin bugünkü en vahim tablosunun yaratıcısı ve sorumlusu bu manada AKP’dir. 507 milletvekilinin desteklediği sınır ötesi operasyon yetkisi ise, 8 askerin rezil teslim senaryosu akabinde başı önde gidilen Amerika Birleşik Devletleri gezisinde Başkan Bush’un insaf, müsaade ve inisiyatifine bırakılmıştır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Başı her zaman diktir Türk Milleti’nin, başı her zaman dik.

AHMET YENİ (Samsun) – Apo’yu ne yaptınız?

H. HAMİT HOMRİŞ (Devamla) – Apo’yu biz teslim almadık.

AHMET YENİ (Samsun) – Onu söyleyin onu!

H. HAMİT HOMRİŞ (Devamla) – Onu söylüyorum işte!

BAŞKAN – Sayın Yeni, lütfen…

H. HAMİT HOMRİŞ (Devamla) – Apo’yu biz teslim almadık.

BAŞKAN - Sayın Homriş, Genel Kurula hitap edin.

H. HAMİT HOMRİŞ (Devamla) - Tarihe bak, anlarsın!

ZEKİ KARABAYIR (Kars) – Almadınız zaten, onlar verdiler!

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

H. HAMİT HOMRİŞ (Devamla) - Önce geçmişi öğren!

AHMET YENİ (Samsun) – Onu anlat, onu!

H. HAMİT HOMRİŞ (Devamla) – Yahu, anlatacak bir şey yok, biz teslim almadık Apo’yu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Teslim ettiler!

H. HAMİT HOMRİŞ (Devamla) – Söylüyorum… 

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Akılları yetmiyor!

H. HAMİT HOMRİŞ (Devamla) – Sadece terör boyutuyla gösterilen PKK, gerçekte, özellikle büyük şehirlerde kapkaçtan uyuşturucu kaçakçılığına, insan ticaretinden kadın ticaretine her türlü zabıta olayının içinde yer alan bir etnik mafya şebekesidir. Terör yanında bu etnik mafyanın önemli bölümüyle mücadele de Jandarma Genel Komutanlığının sorumluluğu içindedir. Konu bu boyutuyla da değerlendirilmelidir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı ile ilgili de, bir deniz coğrafyasında yer alan ülkemiz çevresindeki bütün denizlerimizde, boğazlarımızda güvenliği sağlamak, hükümranlık haklarına sahip olduğumuz denizlerde bu hak ve yetkilerin Deniz Kuvvetleri Komutanlığının genel sorumluluğu dışında kalanları kullanmak, deniz yoluyla yapılan her türlü kaçakçılığı önlemek ve izlemek amacıyla, 1982 yılında 2682 sayılı Yasa ile kurulmuştur. Bu Yasa ile 8.333 kilometre uzunluğundaki kıyı ve kara sularımızın korunması…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Homriş, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

H. HAMİT HOMRİŞ (Devamla) – …Jandarma Genel Komutanlığından Sahil Güvenlik Komutanlığına devredilmiştir.

Son yıllarda, başta denizlerdeki akaryakıt kaçakçılığı olmak üzere ülke ekonomisi milyar dolarlarla ifade edilen zarara uğramakta, yabancı gemilerin Türk kara sularını kirletmesi, özellikle Ege sahillerinde, turizm de dahil, çevre ve insan sağlığını ciddi olarak tehdit etmektedir. Mücadele edenlerden devlet imkânları esirgenirken bu maliyetin yüzlerce katı ekonomik kayıp yaşanmaktadır. İçişleri Bakanlığının, bu çarpıklıklara çözüm getirecek proje ve planı ise ortada görünmemektedir.

Zaman yetersizliğe nedeniyle bu iki güzide kuruluşumuzun sorunlarına ancak bu kadar yer       verebildim.

Sözlerime son verirken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Homriş.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Bu turda şahsı adına, lehte, Hatay Milletvekili Abdülhadi Kahya.

Konuşacak mısınız?

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Kahya. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Sayın Başkan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyeleri; İçişleri Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, İçişleri Bakanlığımız, iç güvenliğin ve asayişin sağlanmasında, kamu düzeninin ve genel ahlakın korunmasında, vatandaşımızın huzur ve güveni, sağlığı, refahı ve çağdaş dünya içerisinde yerini alabilmesi için fevkalade önemli bir bakanlığımızdır. Bir yandan iç güvenlik kuruluşlarını idare etmek suretiyle yurtta huzur ve emniyeti temin etmek, kamu düzenini ve genel ahlakı sağlamak, Anayasa’da yazılı olan hak ve hürriyetleri korumak, İçişleri Bakanlığının önemli görevleri ve hedefleri arasındadır.

İçişleri Bakanlığının tarih boyunca ülkemizin devlet yönetiminde fevkalade önemli yeri olmuştur ve olmaya da devam edecektir. Bu itibarla, özellikle ve öncelikle bu Bakanlıkta görev yapmakta olan vali ve kaymakamlar başta olmak üzere, güvenlikten sorumlu olan Jandarma, Emniyet ve Sahil Güvenlik Komutanlığı mensuplarına, özetle tüm İçişleri Bakanlığı mensuplarına gayretlerinden dolayı tebrik ve başarı dileklerimi ifade etmek istiyorum.

Ayrıca, bu ülkenin devleti ve milletiyle bölünmez bütünlüğü konusundaki gösterdikleri hassasiyet sırasında, emniyet ve asayişin temini sırasında görevlerini yaparken, özellikle bir kısım vazifelerini ve sorumluluklarını yerine getirirken şehit olanları da rahmet ve minnetle anıyorum. Gazilerimizi, yine şükranla yâd ediyor ve şehit ailelerimizi de saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, artık “yönetim” kavramından “yönetişim” kavramına geçilmiştir. İnsanları idare etme zihniyeti yerine, problemi ortaklaşa tanımlama ve çözme yaklaşımı günümüzde hâkimdir. Toplumun taleplerine duyarlı ve katılımcılığa önem veren bir yönetim anlayışı günümüzde hâkimdir. Küreselleşmiş dünyamızda yönetimlerin temel özelliği, şeffaf, demokratik, katılımcı, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, kısacası insan merkezli olmalarıdır.

Soğuk savaşın 1990’lı yıllarda son bulmasıyla dünyaya yayılan dördüncü demokrasi dalgası neticesinde, bugün öyle veya böyle demokratik sayılan ülke sayısı tarihte olmadığı kadar çoğalmıştır. Artık demokrasi sıfatı tek başına yeterli gelmemekte, nasıl bir demokrasi olduğu önem kazanmaktadır. Demokrasiyi içi boş bir kavram olmaktan çıkarıp bütün kurum ve kurallarıyla yerleştiği, insan hak ve özgürlüklerinin garanti altına alındığı katılımcı yönetimin aracı hâline getirmeliyiz. Bizim demokrasimizde yaşayan insanlar mutlu ve kendinden emin olmalı ve bu sayede ülkemizi bütün bölgede, hatta dünyada yaşanmak istenen bir yer hâline getirmeliyiz.

Bu vesileyle, bir hususu da şurada ifade etmek istiyorum. Demokrasisini tesis edemeyenlerin, parti içi demokrasisini tesis edemeyenlerin, Meclisin iradesine gölge düşürenlerin de bu milletin kürsüsünden demokrasiden bahsedip ahkâm kesmelerini aziz milletimiz de ibretle izlemektedir.

Değerli milletvekilleri, özellikle terör meselesinden dolayı, ülkemiz, son otuz yılda çok ciddi sıkıntılar yaşamış ve çekmiştir. Dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen terör olayları, maalesef, ülkemizin en önemli gündem maddesi hâline gelmiştir. Ancak, AK Parti döneminde görüyoruz ki, son olayları istisna tuttuğumuzda, artık, Türkiye, huzur ve güvenlik açısından dünyanın en huzurlu ve en güvenli ülkelerinin başında gelmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilim ve teknolojinin hızla geliştiği, birçok alanda değişimin yaşandığı içinde bulunduğumuz süreçte ülkemizin ve kurumlarımızın bu değişim sürecinin olumsuzluklarına karşı koyabilmesi ve olumlu yönlerinden yararlanabilmesi, demokratik bir toplum bilincinin oluşturulmasıyla mümkündür. Bu nedenle, bütün toplum kesimlerinin özlem ve taleplerini dikkate alarak temel hak ve hürriyetleri esas alan, demokratik, nitelikli hizmet üreten, sosyal adaleti ve gelişmeyi gözeten bir yönetim yapısını ve işleyişini gerçekleştirmek durumundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kahya, konuşmanızı tamamlayınız, buyurun.

ABDÜLHADİ KAHYA (Devamla) - Bu çerçevede, Bakanlığımız görev alanlarını ilgilendiren konularda AK Parti döneminde hukuk devleti ve insan haklarını esas alan çok önemli reform ve çalışmalar gerçekleştirilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; devlet ve vatandaş arasındaki güven bağını zedeleyen organize suç örgütleriyle ve her türlü kaçakçılık suçlarıyla amansız mücadeleye kararlılık içerisinde devam edilmektedir. Toplumsal huzuru derinden etkileyerek bozan suç örgütleri etkisiz hâle getirilmiş, vatandaşın devlete güveni bu geçen süreç içerisinde artmıştır.

Değerli milletvekilleri, İçişleri Bakanlığımız bugüne kadar birçok hizmetleri zaten yerine getirmiştir. O konuları Sayın Bakanımız muhakkak ki burada dile getirecek, ancak, ben bu vesileyle, bu duygu ve düşünceler içerisinde, 2008 Malî Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın ve İçişleri Bakanlığımızın bütçesinin Hükûmetimize ve milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kahya.

Hükûmet adına ilk konuşmacı, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ.

Sayın Akdağ, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum)  - Saygıdeğer Başkanım, yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağlık Bakanlığımızın 2008 yılı malî bütçesi üzerindeki görüşlerimi ifade etmek üzere huzurunuzdayım.

Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği gibi, sağlıkta önemli bir dönüşüm programı yürütüyoruz. Bu program, 58 ve 59’uncu Cumhuriyet Hükûmetleri döneminde çerçevesi belirlenen ve geliştirilen bir program olarak temelde bir zihniyet dönüşümünü ortaya koydu. Bu zihniyet dönüşümü, bizim atalarımızdan miras aldığımız “insanı yaşat ki devlet yaşasın, insanı yücelt ki devlet yücelsin” mantığıyla ortaya konmuş, insan odaklı bir programdır. Öncelikle bunu sizlere ifade etmek isterim.

Koruyucu ve tedavi edici hizmetlerin layıkıyla sunulamadığı bir dönemde görevi devraldık. Bu layıkıyla sunulamama durumu, sadece o günkü hükûmetlerin bir başarısızlığı değil, aynı zamanda sağlık sisteminin öteden beri günümüze taşıdığı olumsuzluklar sebebiyleydi.

Adil, hakkaniyetli, güler yüzlü bir sisteme geçiş, kuşkusuz ki kolay değildi. Yılların kötü alışkanlıklarını değiştirmek gerekiyordu. Çıkarlarını korumak isteyen çevrelerin buna direneceğini biliyorduk. Ayrıca bilgisizlik ve bazen de ideolojik saplantılarla karşımıza çıkacaklardan da haberdardık.

Kararlı olmak gerekiyordu, cesur olmak gerekiyordu. Bu kararlılığı ve cesareti başta yüce Meclisimizin desteğiyle, Sayın Başbakanımızın ve Hükûmetin desteğiyle ortaya koyduk ve Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri, gerçekten kapsamlı bir dönüşüm programını geçtiğimiz beş yıllık dönemde gerçekleştirebildi. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şüphesiz, en önde, milletimizin desteği gerekiyordu. Milletimizin desteğini aslında, tıpkı 2002 Kasımında aldığımız gibi, 22 Temmuz 2007’de de aldığımız için bu programın doğru yürüdüğüne dair inancımız daha da pekişti. Şimdi, programın ikinci dönemini, ikinci beş yıllık eylem planlarımızı yapıyoruz.

Bu süreç içerisinde, ikinci dönemde, özellikle sağlıklı yaşamanın teşviki üzerinde önemli programlar yürüteceğiz. Kuşkusuz hükûmetlerin, sağlık bakanlıklarının koruyucu sağlık ve tedavi edici sağlık hizmetleri anlamında yapacağı çok iş var, ama vatandaşın da mutlaka bilinçlenmesinin artması gerekiyor, vatandaşın farkındalığının artması gerekiyor ve vatandaşın kendi davranış biçimini de değiştirmesi gerekiyor.

Bu programları önümüzdeki dönemde yürüteceğiz. Koruyucu sağlık hizmetlerimizi geliştirmeye devam edeceğiz. Aile hekimliğimizi yaygınlaştıracağız. Hastane binalarının yenilenmesi, çağdaş hastane kampüslerinin oluşturulması konusundaki hamlelerimiz de devam edecek. Aynı zamanda, hastane yönetiminin daha çağdaş bir hâle getirilmesi için çabalarımız da devam edecek.

Bugün, artık hamilelerimizi ve bebeklerimizi çok daha yakından takip ediyoruz. Hedefimiz, bütün hamilelerin düzenli takibi ve doğumlarının hastanede yapıldığı bir döneme ulaşmaktır. 2007 ve 2013 dönemini böyle bir dönem olarak düşünüyoruz. Böylece, anne ölümlerini daha da azaltarak yüz binde 15’lerin altına… Bu hedefleri yüce Meclisimize, yüce milletin huzurunda ifade etmek istiyorum. Bunları kendi önümüze, belki başarılması çok kolay olmasa bile, hedefler olarak koymak zorundayız. Anne ölümlerini yüz binde 15’in, bebek ölümlerini de binde 15’in altına indirmek, önümüzdeki dönemdeki hedeflerimiz arasındadır. Şu anda, her ikisi için de 20 rakamları civarındayız; yüz binde 20’ler ve binde 20’ler civarındayız.

Bebeklerimizin doğumunu uygun şartlarda yaptırmak, müdahaleleri gerektiğinde uygun biçimde yapmak, onların tarama testlerini uygun biçimde yaptırmak, anne sütünü teşvik etmek, D vitamini ve demir destekleri yaparak beslenmelerini desteklemek konusundaki programlarımızı devam ettireceğiz.

Kırsala gezici hizmete büyük önem veriyoruz. Dönemimizde, bir önceki dönemden devraldığımız yüzde 20’lik oranı yüzde 90’lara, yüzde 95’lere ulaştırmış durumdayız. Bütün kırsalımıza gezici hizmet vererek, hem hamilelerimize hem bebeklerimize hem aşılama çalışmalarımıza hem de yatalak hastalarımıza destek vermeye devam edeceğiz.

Sudan bulaşan hastalıklarla mücadeleye devam edeceğiz. Benden önce konuşan bir değerli konuşmacı, Türkiye’de 2002’li yıllarda tifo sayısının 25 bin olduğundan bahsetti, bizim de 50 binli rakamlardan bahsettiğimizi söyledi. Doğru, 50 bin rakamı da doğru, 25 bin de doğru. Çünkü, bizim bahsettiğimiz rakamlar, tifo ve dizanteri ortak rakamlarıdır. Değerli konuşmacı sadece tifo rakamlarından bahsetti. İşte, bu 50 binlerin üzerinde olan rakamlar bugün 7 binlere indi. Ama, çağdaş ve gelişmiş bir Türkiye Cumhuriyeti için biz bu 7 bin rakamlarını da çok uygun görmüyoruz. Önümüzdeki yıllarda bu rakamları mutlaka 3 binlerin altına çekmiş olacağız.

Değerli milletvekilleri, sıtma, ülkemizde 10 binli rakamlardan 200’lü, 300’lü rakamlara indirildi dönemimizde.

Kızamık, 10 binli, 20 binli salgın rakamlarından, bugün 10’un altında ifade ettiğimiz rakamlarda tespit edebildiğimiz vaka sayısı bu sene 3’tür, 2007’de. Bu rakamlara kadar indirilmiş oldu.

112 Acil Servis kapasitemizi 3 katına çıkarmış olduk. Önümüzdeki yıl alacağımız araçlarla, Türkiye’de hizmet veren 60 tane kar paletli aracımız olacak, 10 tane deniz aracımız olacak ve önümüzdeki yıl hava ambulans sistemimizi de başlatmış olacağız.

İki üç yıl içerisinde Avrupa’nın en büyük medikal kurtarma ekibini kurduk. Bugün gönüllülerden oluşan ve 11 bölgede organize olmuş olan bu ekipler, önümüzdeki yıllardan itibaren 3.500 sayısına çıkarılmak suretiyle, Allah korusun, herhangi bir afet durumunda, çok donanımlı bir sağlık personeli hizmetini vatandaşlarımıza sunabilmiş olacağız.

Değerli milletvekilleri, aslında buradaki konuşmaları, benden önce konuşan muhalefet partilerinin değerli sözcülerinin konuşmalarını ümit ediyorum aziz milletimiz takip etmiştir. Çünkü, birileri “Bizim dönemimizde kuyrukları kaldırmıştık.” dediler. Efendim “Bizim dönemimizde rehin kalma olayları bitmiş.” dediler. Herhâlde milletin hafızasını kaybettiğini zannediyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar) Millet, hafızasını kaybetmediğini, tekrarlıyorum, hem 2002 Kasım seçimlerinde hem de 2007 Temmuz seçimlerinde pekâlâ gösterdi ve herkese notunu verdi.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yeşil karta gelelim, yeşil karta!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi, notunu milletten alanların böyle ağızlarını doldurarak, burada gelip olur olmadık ifadelerle, yapılan hizmetleri küçümsemeye çalışmasını, yani en azından çok garipsiyorum doğrusu.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – 22 Temmuzdan önce yeşil kartı niye iptal ettiniz?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) –  Dolayısıyla, milletin verdiği not, hem en adil nottur hem de en değerli nottur. Lafla peynir gemisi yürümüyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – 22 Temmuzdan önce yeşil kartı niye iptal ettiniz, niye?..

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) –  Değerli milletvekilleri, birinci basamak sağlık hizmeti kuruluşlarımızda 5 binlerde aldığımız aktif sağlık ocağı sayısını 6.600’lere ulaştırmış durumdayız; sağlık ocağı, aile hekimliği merkezleri ve toplum sağlığı merkezleri. Dahası, bu odalarda hasta muayene edilebilecek oda sayısı 6 binlerden 15 binlere çıkarıldı ve birinci basamakta yapılan muayene sayıları 2002 ile kıyaslandığında 75 milyonlardan 140 milyona çıktı, ikiye katladı yani. Vatandaşımız o zaman muayene olamadığında ne yapıyordu? Tabii ki, ya sağlık ocağının kapısında ya hastanenin kapısında bekleşmekten başka yapabileceği bir şey yoktu. Ha, cebinde para varsa belki gidip bir muayenehaneden bu hizmeti almaya çalışıyordu.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Gece on ikide hastanede muayene oluyordu.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Yine, değerli konuşmacılar bu gerçekleri göz ardı etmek suretiyle piyasalaşmadan falan bahsediyorlar, bizim işte, sağlığı özelleştireceğimizden, piyasalaştıracağımızdan. Değerli milletvekilleri, beş senedir bunları konuşuyorlar. Bir tane sağlık kuruluşunun özelleştirildiğini delikanlıysa gelsin bu kürsüde söylesinler. (AK Parti sıralarından alkışlar) Beş sene geçti. Aynı teraneleri, aynı hikâyeleri dinleyip duruyoruz.

Biz ısrarla diyoruz ki: Biz kamudaki sağlık kuruluşlarını kuvvetlendiriyoruz, kuvvetlendirmeye devam edeceğiz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Uzman doktor kalmadı, uzman doktor!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Üstüne üstlük özel sağlık kuruluşlarının millete hizmet etmesinin önünü açtık. Bunu da devam ettireceğiz.

Ha, şunu da söylüyoruz: Özel sağlık kuruluşları millete hizmet ederken, ilave ücret alma konusunda gerçekten –bir kısmı için en azından söylüyorum- ölçüyü kaçırma eğilimine girdiler. Ne yapıyoruz şimdi? Yeni Sosyal Güvenlik Yasamızda buna bir tavan getiriyoruz, Sosyal Güvenlik Kurumunun ödeyeceği miktarlardan yalnızca yüzde 20’lik bir fark üzerine koyarak alabilecekler. Gelen tasarı, şu anda Plan Bütçe Komisyonunun önündeki tasarı bu şekildedir. Böylece bu iş de tamamen düzenlenmiş bir biçimde yolumuza devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, sağlık ocaklarından hastanelere sevk oranını yüzde 20’lerden 3’lere düşürmüşüz.

Kırsaldaki şefkat eli sağlıkevlerine geldiğimiz zaman: 1.500 tane sağlıkevi bu ülkede faaldi, çalışır durumdaydı. Bugün 4.500 sağlıkevi faal durumdadır. 2008 hedefimiz 6 bin rakamıdır. 5.950 rakamına bunu ulaştıracağız ki, ülkenin ihtiyacı olan da budur. Daha fazlasına ihtiyacı olmadığını da biliyoruz.

Şimdi, zaman zaman bu kürsüden de söylendi, daha önce başka yerlerde de söylendi “Siz ne kadar yatırım yaptınız, ne yaptınız? Biz çok yatırım yaptık.” falan diyorlar. Değerli milletvekilleri, rakamlarla konuşmak her zaman daha garantili bir iştir, değil mi? Onun için, ben size rakamlardan bahsedeceğim. Bakınız, 57’nci Hükûmet döneminde toplam 4.680 tane hasta yatağı kazandırılmış ülkeye. 57’nci Hükûmet döneminde ülkeye kazandırılan hasta yatağı sayısı 4.680’dir. Bunlardan, 57’nci Hükûmet döneminde başlanan ve -bitirilen yatırımlar açısından söylüyorum- bitirilen, hizmete sokulan hasta yatağı sayısı da 1.050’dir. Yani, bazen şöyle söyleniyor: “Siz rakamları ifade ediyorsunuz ama eski-yeni rakamları birlikte söylüyorsunuz, kendi döneminizden önce başlayan hastaneleri de söylüyorsunuz.” Sanki söylemeyeceğiz. 90’lı yıllarda temelleri atılmış da bu ülkede yüzlerce bitirilmemiş durumda olan hastane iskeleti vardı geldiğimizde, sanki bunları hizmete sokmak küçük bir işmiş gibi söylüyorlar ama, olsun, biz yine de bu ayrımı yaparak konuşalım. Yani, 4.680 yatak yapılmış üç buçuk senede, bunların sadece 1.050 tanesi de 57’nci Hükûmet döneminde başlanmış ve bitirilmiş.

Şimdi dönemimize geliyorum. 18.104 yatak bitirmişiz değerli arkadaşlarım beş yılda. (AK Parti sıralarından alkışlar) Milletimizin hizmetine sokmuşuz ve bu 18.104 yatağın 7.049’u kendi dönemimizde başlanmış ve bitirilmiş hastanelerden kaynaklanıyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Dahası var. Bir önceki hükûmet döneminde vatandaşın hizmetine sunulan hasta yataklarının sadece yüzde 12’sinde bu yataklar bir odada banyo ve tuvaletten istifade edebiliyorlar; sunulan, o gün yapılan,    tamamlanan hasta yataklarında. Dönemimizde yapılan, tamamlanan ve vatandaşın hizmetine sunulan yatakların yüzde 66’sı bu imkâna sahip. (AK Parti sıralarından alkışlar) “Niçin yüzde 100’ü böyle değil?” diyebilirsiniz, çünkü, yüzde 100’ünün böyle olması gerekiyor eğer çağdaş bir ülkenin hastanelerinden bahsediyorsanız; çünkü projelerin bir kısmına, maalesef, onları revize edebilecek bir seviyede yetişemedik, onları değiştiremedik, ama, önümüzdeki dönemde yapacağımız bütün hastanelerde vatandaşlarımız bu imkânlara sahip olacaklardır.

 Bir önemli iddia da –buna, her üç muhalefet partisinden milletvekillerimiz de temas ettiler- “Siz hastane birlikleri kanunu yapıyorsunuz, siz hastaneleri özelleştireceksiniz, bunlar bunun hazırlığıdır.” falan.

Değerli arkadaşlarım, bu niyet okuma alışkanlıklarından birileri vazgeçmeli. Biz beş sene iktidar olduk, biz iktidarımızın beşinci haftasında ve beşinci ayında değiliz ki. Bakın, biraz önce de söyledim, hangi hastaneyi özelleştirmişiz?

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Hizmeti özelleştirdiniz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Biz hastaneleri abad etmişiz, biz hastaneleri abad etmişiz.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Bakan, hizmeti, sağlık hizmetini özelleştirdiniz, yönetimi özelleştirdiniz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Hoca, burası senin kürsün değil.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayın Sayın Korkmaz.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Bakan, yapacaklarınızı söyleyin.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bak, senin üniversitedeki kürsün değil, burası milletin kürsüsü, dinlemeyi bileceksin. Burası milletin kürsüsü. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Bir dakika… Bir dakika… Bir dakika Sayın Bakan… Sayın Bakan…Bu Parlamentoda görev yapan herkes konuşabilir.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Dinle, dinle!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bakınız kamu hastane birlikleri yasa tasarımız…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz Hitler mantığıyla konuşamazsınız burada! Siz Hitler misiniz?

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Sayın Kılıçdaroğlu, siz de dinlemeyi öğreneceksiniz!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet, dinlemeyi öğreneceksiniz! Hakaret etmeyeceksiniz kimseye!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bu kürsüde konuşan konuşmacıyı dinlemeyi bir partinin Grup Başkan Vekili olarak siz de öğreneceksiniz. Lütfen yerinize oturun ve beni dinleyin. (AK Parti sıralarından alkışlar) Lütfen yerinize oturun ve beni dinleyin!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Siz de AKP’nin Bakanı olarak öğreneceksiniz! Bakansınız, akademik kimliğiniz var!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yakışmıyor Sayın Bakan, yakışmıyor!

BAŞKAN – Sayın Bakan, Sayın Başkan, karşılıklı konuşmayalım.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Ağzınızdan çıkanı kulağınızın duyması lazım. Olur mu öyle şey?

BAŞKAN – Sayın Bakanım… Sayın Bakanım, Sayın Kılıçdaroğu, lütfen karşılıklı konuşmayalım…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen bunları da konuşma süreme eklemenizi istirham edeceğim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır efendim. Hayır efendim. Milletin kürsüsü size ipotek edilmedi!

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen Genel Kurula hitap edin.

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – Sayın Başkan, müdahale edin! Konuşturmuyorlar Sayın Bakanı.

BAŞKAN – Sayın Çerçi, otur!

Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap edin. Buyurun.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – O koltuklar babasının koltuğu değil, milletin koltuğu!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, evet, bu kürsü milletin kürsüsüdür, tekrarlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet, milletin kürsüsüdür!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Babanızın koltuğu değil!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – O milletin kürsüsünde 550 kişi de konuşabilir, size tahsis edilmiş değil!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Kamu hastane birlikleri yasa tasarısı bir özelleştirme yasa tasarısı değildir.

Değerli milletvekilleri, kamu hastane birlikleri yasa tasarısıyla, biz şunu yapıyoruz… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, Sayın Bakanın konuşmasını engellemeyin lütfen.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Yerinden yönetilen kamu hastaneleri oluşturuyoruz. Siz değil misiniz yıllardır kadrolaşmadan bahseden? Biz kadrolaşmadık ama bundan sonra gelecek bütün iktidarlar için de kadrolaşma ihtimalinin bile önünü kesen çağdaş bir yönetim anlayışı getiriyoruz hastanelere. Ne yapıyoruz? Hastanelerin yönetimini, yerinde oluşturulan, il genel meclislerinin oraya üye vereceği, Sağlık Bakanlığının da üye vereceği özel yönetim kurullarınca yönetilecek olan kamu hastane birliklerine, yerinden yönetime dönüştürüyoruz. Bakın, biz Sağlık Bakanlığı olarak, Hükûmet olarak kendi elimizdeki yönetici atama yetkisini yerele bırakıyoruz, yerinden yönetime bırakıyoruz daha doğrusu. Tabii ki, bu işi bilen herkes kamu yönetimini bilen herkes bu tarz yönetimlerin Batı’da çoktan yapılmaya başlanmış, çağdaş, modern dönemin yönetim tarzı olduğunu, yönetim anlayışı olduğunu bilir.

Peki, bu şekilde yapmak, acaba bunları satıp savmak anlamına mı geliyor? Elbette değil. Bakınız, birlik taşınır ve taşınmazlarına tasarruf etme yetkisinin yönetim kuruluna devri, hukuken özerk kurum olmanın bir gereğidir. Bütün özerk kurumlarda benzeri özelliklerin olduğunu hepimiz biliyoruz. Yönetim kurulları veya benzeri kurullar bu özerk kuruluşları yönetirler. Üstelik, Maliye Bakanlığı, Millî Emlak’in üzerinde olan bu malları bugün Sağlık Bakanlığına tahsis etmiş, yarın bu özerk birliklere tahsisi edecek. Onların satabileceği mallar değil ki bunlar. Ama, kendileri bir mal edinmişlerse sonradan, kendi döner sermaye çalışmalarıyla bir mal edinmişlerse, kuşkusuz ki, bunu da alıp satabilmeleri, kiralayabilmeleri lazım ki özerk bir yönetimin ne anlama geldiği şeklindeki uygulamalar yerini bulmuş olsun.

Değerli milletvekilleri, aslında şunu özellikle söylemem icap ediyor: Milletin, gerçekten milletin not verdiği yerde başkalarının not vermesinin çok kıymeti yok, ben hep böyle değerlendiriyorum meseleyi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Özal’a da vermişti o notu, Demirel’e de vermişti! Sıra size de gelecek.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Size vermedi, size vermedi ama!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Size de gelecek sıra… Gelecek, gelecek…

BAŞKAN – Sayın Bakan, bir dakikalık ek süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız efendim.

Buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – “Ülkeyi soydurdunuz.” laflarını söyleyenlere şimdi şunu söylemek istiyorum: Değerli milletvekilleri, siz değil miydiniz 2001 krizine yol açan Hükûmet? Siz değil miydiniz milletin bir günde parasını, bir gecede yarıya düşüren Hükûmet? (AK Parti sıralarından alkışlar) Siz değil miydiniz 10’larla ifade edilen bankaların batmasına yol açan Hükûmet?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – 28 Şubat… Sizdiniz siz!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bu yolsuzluk iddialarını ve yolsuzluk laflarını, bunları ifade edenlere iade ediyorum ve bunları ispatlayamayacaklar ve ispatlayamadıkları sürece de…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Her yere banka açan sizdiniz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - … kendilerini milletin nezdinde “müfteri” olarak ilan ediyorum! (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Her yere banka yetkisi veren, soyduran sizdiniz!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -  En hassas olduğumuz konulardan birisi, Hükûmet olarak, yolsuzluktur…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Banka yetkilerini veren sizdiniz! Soyduran sizdiniz! Soyan da sizsiniz! Halen soyuyorsunuz!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - …ve kendi dönemlerinde kara tablolarla milleti uçurumun kenarına getirenler bugün yolsuzluktan bahsedemezler!

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bizim dokunulmazlığımız yoktu, niçin üzerimize gelmediniz?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Cumhurbaşkanı seçiminde bize dua edin, bize.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -  Değerli milletvekilleri, bu konuşmayı engellemek için arkadaşların nasıl gayret içinde oldukları açık. Bunu da tabii karşılıyorum. Çünkü, doğruların söylenmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Tahrik eden sizsiniz Sayın Bakan, kimseye çamur atmayın!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) - Bu kürsüye çıkıp her sözü söyleyip Hükûmet adına cevap verince de tahammül edemeyeceksiniz!

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süreniz doldu efendim.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -  Bu, demokrasi kültürüyle, demokrasi mantığıyla bağdaşmıyor.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, mikrofon kapalı, süreniz doldu.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) -  Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hükûmet adına ikinci konuşmacı, İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay.

Sayın Bakanım, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan, 69’uncu maddeye göre söz istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun efendim.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – İç Tüzük 69’uncu maddeye göre söz istiyorum, yerimden bir dakikalık söz istiyorum. Sayın Bakan sataşmada bulundu, cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, ben sizi dinleyeceğim.

Sayın Bakanı kürsüye davet ettim, konuşsun, sonra konunuzu değerlendirelim Sayın Kılıçdaroğlu. Sayın Bakanı çağırdım, konuşsun.

Buyurun.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bakanlığım ve bağlı kuruluşlarımın bütçesinin görüşülmesi sırasında burada söz alan, değerlendirmede bulunan, öneri getiren, eleştiri getiren bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum ve bunlardan bir kısmıyla ilgili, vaktimiz elverdiğince bazı açıklamalar getireceğim, bazılarını cevaplama imkânını bulacağım. Ama, şunu öncelikle ifade edeyim: Söylenen her şeyi dikkatle not aldık, önemsiyoruz, değerlendiriyoruz, değerlendireceğiz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Azarlamayacak mısınız Sayın Bakan siz de? Diğer arkadaşınız gibi sözle azarlamayacak mısınız efendim? Muhalefeti azarlamayacak mısınız siz de diğer Bakanınız gibi?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Sizlerin de yakından bildiğiniz gibi, İçişleri Bakanlığı, devlet ve toplum yaşamında çok önemli görevler üstlenmiş temel bakanlıklardan bir tanesidir. İçişleri Bakanlığı, iç güvenlik kuruluşları vasıtasıyla, güvenlik ve asayişi, kamu düzenini ve genel ahlakı, temel hak ve hürriyetleri korumak, suç işlenmesini önlemek, suçluları takip edip yakalamak, her türlü terörle, kaçakçılıkla ve organize suçlarla mücadele etmek, ayrıca, sivil savunma ile nüfus ve vatandaşlık hizmetlerini yürütmek, illerin genel idare alanındaki hizmet esaslarını belirlemek, mahallî idare hizmetlerinin yurt sathında ve idarenin bütünlüğü ilkesi çerçevesinde verimli ve etkin bir biçimde yürütülmesini sağlamak gibi devletin en temel, en yaygın görev ve sorumluluklarını üstlenmiş ve yerine getirme gayreti içerisindedir.

İçişleri Bakanlığı, kendisine verilen bu görevleri, Bakanlık merkez teşkilatındaki ana hizmet birimleri, yardımcı hizmet birimleri, danışma ve denetim birimleri, emniyet, jandarma ve sahil güvenlik teşkilatları, taşrada 81 il valiliği, 850 ilçe kaymakamlığıyla yurt sathında sunma çabası içindedir. Ayrıca, 3.225 belediye, 81 il özel idaresi, 1.612 mahallî idare birliği üzerinde merkezî Hükûmetin Anayasa’da tanımlanan vesayet yetkisini kullanmaktadır ve özellikle KÖYDES ve BELDES projelerinin koordinasyonu yine Bakanlığımdadır. Ayrıca, bütün sosyal yardımlaşma, dayanışma vakıflarının ülkemiz genelinde yürüttüğü çalışmalar, bilindiği gibi, valilerimiz, kaymakamlarımızın başkanlığındaki vakıflarca yerine getirilmektedir.

Şurada genel olarak ifade ettiğim gibi, Bakanlığımın böyle, çok geniş bir hizmet alanı vardır. Tabii, biz bunların bilincindeyiz, sorumluluklarımızı ve ne yapacağımızı biliyoruz, biz dersimizi iyi çalışırız, çalışıyoruz. Gerek merkez ve taşra teşkilatlarımız gerekse bağlı kuruluşlarımızla birlikte, yüklendiğimiz bu büyük ve mukaddes görevi yerine getirmeye çalışıyoruz. Bütün amacımız, tecrübemizi, birikimimizi devletimize ve milletimize hizmet için sunmaktır.

İçişleri Bakanlığı, bilindiği gibi, en eski bakanlıklarımızdan, en köklü bakanlıklarımızdan ve geleneği de en güçlü bakanlıklarımızdandır. Bu manada, çok ciddi bir, yetişmiş insan gücü birikimi de vardır. Ayrıca, üç güvenlik birimimiz -bağlı kuruluşlarımız- için de aynı şeyi ifade edebilirim.

Ayrıca, tabii, bir çabamız… Burada ana noktalar olarak birkaç hususa değinip sonra özellikle değerli konuşmacıların söylediklerine gelmek istiyorum.

Demokratik bir toplum bilincinin oluşturulması yönünde İçişleri Bakanlığına çok büyük iş düşmektedir ve biz de bunun bilincindeyiz, bu yönde çok ciddi bir çaba harcıyoruz bütün birimlerimizle. Özellikle sivil toplum örgütlerinin güçlendirilmesi, her aşamada halk katılımının sağlanması, işkencenin önlenmesi, nezarethane ve ifade alma odalarının Avrupa standartlarına kavuşturulması gibi çalışmalarla, toplumun huzuru ve bireylerin demokratik hak ve özgürlüklerinden gereği gibi yararlanmaları için her türlü tedbiri alıyoruz. Hükûmet olarak ve Bakanlık olarak kararlılıkla arkasında durduğumuz “işkence ve kötü muameleye sıfır tolerans” yaklaşımımız ulusal ve uluslararası kamuoyunca da gıptayla izlenmektedir ve bunu yakından takip eden herkes bilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, devletin öncelikli görevi, vatandaşların huzur ve güven içerisinde yaşamasını sağlamaktır. Bu, hem özgürlük tanımlamasında hem devlet tanımlama ve tasnifinde en başta gelen özelliktir. Güvenliğin olmadığı bir ortamda ne ekonomik kalkınma etkilerini gösterebilir ne de toplumda huzur sağlanabilir. İşte Bakanlığımız, merkez ve taşra teşkilatlarıyla bu yönde elinden gelen çabayı göstermektedir.

Burada bir ifade kullanıldı, onu bu vesileyle cevaplamak istiyorum, iç güvenlikle ilgili, Başbakanlığın görevlendirildiği veya Başbakanlığın bu görevi yürüttüğü gibi. İç güvenlik, bildiğiniz gibi, zaten, Anayasa’da, kuruluş kanununda İçişleri Bakanlığına verilmiştir değerli arkadaşlar. Başbakanlık bünyesinde, bir Terörle Mücadele Yüksek Kurulu vardır. Ülkemiz, burada, bugün çokça üzerinde durulan, maalesef, çeyrek asırdır bir terör belasıyla mücadele ediyor. 59’uncu Hükûmet döneminde, terörle daha etkili mücadele ve devletimizin bütün kurumlarını bir araya getirerek koordine etmek için, Başbakanlık bünyesinde, o zaman Başbakan Yardımcımız ve Dışişleri Bakanımızın başkanlığında -şimdiki Cumhurbaşkanımızın başkanlığında- böyle bir kurul oluşturulmuştur ve bu çok verimli çalışmıştır. Bunun içinde Dışişleri Bakanlığı da vardır, hatta, Maliye Bakanı bu kurulun üyesidir, mali boyutları vardır. Bu, çok önemli ve fonksiyonel bir kuruldur. Bunun faaliyet alanı da terörün bütün boyutlarıyla değerlendirilmesi ve gerekli tedbirlerin bütün kurumların koordinasyonuyla sağlanmasıdır. Yanlış bir değerlendirmeye meydan vermemek lazım.

Burada, tabii, çokça, terörle mücadeleye değinildi, konuşmacılar biraz da ileri ifadeler kullanarak. Ben, burada, tabii, süreci tekrar anlatmak istemiyorum.

Değerli arkadaşlar, terörle mücadele, şu anda, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün kurumlarıyla en öncelikli konusudur ve Hükûmetimizin de en öncelikli konusudur, bunda hiçbir tereddüt yoktur ve bu dönemdeki kadar kararlılık hiçbir zaman görülmemiştir, bunu açıkça ifade ederim ben ve ayrıca, bu dönemdeki kadar, devletin bütün kademeleriyle, bütün kurumlarıyla, tam bir ahenk içinde her şeyi tam paylaşarak ve bu tutarlılık ve kararlılık içinde terörle mücadele hiçbir dönemde yürütülmemiştir. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Burada, ana muhalefet partimiz, tabii, daha yeni yeni bazı şeyleri fark ediyor. Aslında, biz, AK Parti Hükûmetleri olarak bunu beş yıldır -altıncı yılımıza girdik- uyguluyoruz, terörle mücadeleye bir bütün olarak bakmak ve özellikle de bölgeye dönük ekonomik faaliyetler, yatırımlar, sosyal politikaların daha fazla götürülmesi, vatandaşlarımızın devlete bağlılığının artırılması, terörün zemininin zayıflatılması, yok edilmesi gibi politikalar, bizim tabii, bütüncül bakışımızın boyutlarıdır, esaslarıdır. Biz teröre hiçbir zaman tek boyutlu falan bakmadık, biz bu konuları ciddiye alıyoruz arkadaşlar, öyle, hamasetle ve dolduruşa gelerek falan da hareket etmiyoruz. Bütün boyutlarıyla, en ileri şekilde analiz ederek, hiçbir alanı eksik bırakmadan, ciddi, büyük bir devlete yakışır bir politika izliyoruz, uluslararası boyutuyla ve iç boyutuyla; öyle, rastgele falan da karar vermiyoruz. Tabii, bazıları, bunu anlamakta bile zorlanıyor.

Tabii, şunu özellikle ifade edeyim: Terörle, teröristle vatandaşlarımızı ayırmak en önemli konulardan arkadaşlar. Burada çok üzerinde durulduğu için, ben diğer konulara bunu öncelemiş oldum. Biz buna çok hassasiyet gösteriyoruz. Bakın, bizim bütünlüğümüz var ya, bölünmez bütünlüğümüz, vatandaşlar arasındaki bölünmez bütünlükten ve kardeşlikten geçer. Bunu sağlamak durumundayız. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bunu zedeleyen, bu yönde provokasyonlar yapan, tahrikler geliştirenler, bölünmez bütünlüğümüze en fazla zararı veriyorlar. Bakın, ekim ayında, ülkemiz genelinde, o acı kayıplarımızdan sonra, rahmetle andığımız, minnetle andığımız şehitlerimizin uğurlandığı günlerde ülkemiz genelinde, haklı olarak hepimizin paylaştığımız infialler meydana geldi. Biz de o infiali paylaştık. O hepimizin infialiydi. Ama, o süreçte bazı acı örnekler de yaşadık. Bazı illerimizde, kökenlerine bakarak vatandaşlarımıza karşı bazı olumsuz tavırlar oldu. Biz bunları biliyoruz. Yani, İçişleri Bakanlığı olarak, nerede, hangi dernek, hangi vakıf, hangi sivil ve resmî kişiler neleri yaptılar, hangi tahriklerde bulundular, bunların da kayıtları var elimizde, bilgileri de var. (AK Parti sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Açıklayın Sayın Bakanım, açıklayın…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Bakanım, açıklayın da herkes bilsin.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Ama, bunlar çok tehlikeli, bunlar çok tehlikeli. Biz bu konularda hassasiyetimizi sürdürüyoruz ve bu kardeşliği biz sağlıyoruz.

Bakın, daha iki hafta önce, bölgede, valilerimizle, bütün emniyet güçlerimizin yöneticileriyle toplantı yaptım. Hepsini dinledim, tek tek. Hepsi şunu diyor: “Bölgeye daha fazla hizmet, vatandaşımıza  daha fazla sevgi ve şefkat, daha fazla ekonomik yatırım, daha fazla sağlık yatırımı, daha fazla eğitim, çocukları mutlaka eğitmeliyiz…” Herkes bunu söylüyor. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ama, teröristle ve terör örgütüyle mücadeleye de, Türkiye Cumhuriyeti devleti, bütün imkânlarıyla, güvenlik güçlerimizin bütün fedakârlığıyla devam ediyor ve edecek ki, onda da hiçbir tereddüt yok. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Burada, tabii, çok ileri şeyler… Ben onları tekrarlamak bile istemiyorum ve yakıştıramıyorum da. Efendim, işte, Amerika’dan başını öne eğip dönmek, etnik ayrımcılığı kaşımak gibi falan…

Değerli arkadaşlar, bunların, bunların, var ya, Meclis ortamında Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanına, Hükûmetine karşı söylenmesini, gerçekten, ben esefle karşılıyorum! Daha ileri ifadeler de kullanmak istemiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK Parti ve AK Parti Hükûmetleri Türkiye’nin başını dik etmiştir. Biz Türkiye’nin onurunu yükselttik, Türkiye’yi büyük ülke yaptık. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ekonomisiyle, demokrasisiyle, insan haklarıyla, biz, Türkiye’yi, hepimizin yurt dışında gururla, onurla temsil edeceğimiz bir ülke hâline getirdik. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bundan hiç şüphemiz yok. Her yurt dışına giden bunu görüyor. Hepimiz uluslararası platformlarda, toplantılarda bulunuyoruz. Bunları, ne olur, söyleyelim. Sırf muhalefet yapmak için ülkemizi, Hükûmetimizi bu derece olumsuz şeylerle falan da suçlamayalım, yazıktır.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Türk askerinin başına çuval sizin döneminizde geçirildi.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Burada bir konuya daha, tabii, değinmek istiyorum. Vaktim çok sınırlı. Efendim…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Bakan, Türk askerinin başına çuval sizin döneminizde geçirildi.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Efendim, şuna da…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Başbakan PKK’ya af çıkaracak mı Sayın Bakan?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Burada… Burada, vakit kısa, bir konuya daha değineceğim.

Burada, değerli ana muhalefet partisinin sözcüsü, valilerimizin durumundan, efendim, illerimizdeki, işte, valilerimizin konumunun zayıflatılmasından bahsettiler.

Değerli arkadaşlar, bakın, burası Türkiye Cumhuriyeti’nin Parlamentosu. Seçilmiş arkadaşlarımız buradakiler ve demokrasinin beşiği burası, demokrasinin kalesi olması gerekiyor. Ne yaptık biz İl Özel İdaresi Kanunu’yla? Ne yaptık? Parlamento bu Kanun’u çıkardı geçen dönem. İl genel meclisinin başkanları dedik, seçilmiş kişilerden oluşsun; bugüne kadar valilerimizdi, seçilmiş kişilerden oluşsun ve o şekilde yürüyor. Cumhuriyetin ilk yılları böyleydi, Atatürk’ün dönemi. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şimdi, bizim CHP’miz -ben, tabii, onlar bizi eleştirdiler, müsaade etsinler biz de bu kadarını söyleyelim- 1930’larda kaldı, çok eskilerde kaldı. Yani, hâlen tek parti, devlet de tek parti falan, böyle bir şey. (AK Parti sıralarından alkışlar) O yıllar geçti, demokrasi sürekli… Artık, biliyorsunuz “yönetim” yerine “yönetişim” kullanılıyor, artık demokratik katılım, vatandaşın katılımı kullanılıyor ve bugün belki bazı sorunlar var, biliyoruz. Bakanlığımla irtibatlı olduğu için il özel idarelerini yakından da takip ediyorum, il genel meclislerini. Ama daha 2004’te başladı yeni seçilenler, ilk dönemini yaşıyoruz değerli arkadaşlar.

Demokrasiden korkmamak lazım. Bakın, bu geçiş sürecinin kendine has sorunları olacaktır. Ama, her yeni uygulama bazı sorunlar getirir. Valilerimizin otoritesine hiçbir şey olmamıştır. Valilerimiz il idaresinin başıdır ve bütün koordinasyon, bütün yetki onlardadır, ama, Meclisimizin de takdiriyle neyi kararlaştırdık o zaman? Aynen merkezde olduğu gibi ilde de yasama ile yürütme birazcık ayrılsın ve giderek bu kurumlaşsın. Yarın yeni seçilenlerle, yeni tecrübelerle hepimiz bununla övüneceğiz. Yani, demokrasiden öyle çok fazla korkmamak lazım. Ben onu tekrar burada ifade ediyorum. Bunlar ülkemiz için hayırlı gelişmelerdir.

Tabii, bir de son konu olarak, suçların arttığından söz edildi. Değerli arkadaşlar, elimizde istatistikler var. İsteyen varsa, biz İçişleri Bakanlığı olarak bunu veririz. Sadece 2005’ten 2006’ya geçişte suç tanımları ve tasnifleri değiştiği için istatistiklerde biraz fazla kabarma oldu. Bakın, kabarıklık görülür.

Suç tanımları değişmiştir. Yeni ifadelendirmeler olmuştur. Bunu biz açıklayabiliriz, ama, şunu da ifade edeyim: Şu anda şehirlerimizde, öyle, kapkaç falan artmıyor. Bunu vatandaş hissediyor. Aslında herkesin hissetmesi lazım. Kapkaç falan artık kayboluyor; yüzde 65 azaldı, 65 artmadı. 2006’ya göre bu sene yüzde 65 azaldı, azaldı… (AK Parti sıralarından alkışlar) Ve şunda kararlıyız…

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Özel güvenlik tutmak zorunda kalıyorlar.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Şunda kararlıyız…Trafiğiyle… Trafiği düzene koyacağız. Türkiye’de vatandaşımız evinde hırsızlık olmasından, sokakta kapkaç olmasından korkusuz yaşayacak. Bunu sağlayacağız. Bunun için hiçbir mazeretimiz yok. Sonuna kadar bunun peşindeyiz ve sağlayacağız.

Çeteler… Her ay birkaç çete yakalanıyor ve bu kapkaçın falan arkasında, her adi suçun bile arkasında Türkiye’de çete bulunuyor. Bireysel falan değil.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun, bir dakikalık süre veriyorum.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Öyle, dediğiniz gibi, sanıldığı gibi öyle yoksullukla falan da irtibatı yok büyük kısmının.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Emniyet Genel Müdürlüğünün İnternet sitesinde niye bu suçlarla ilgili rakamları yayınlamadınız?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Devamla) – Uyuşturucuyla mücadele ediyoruz. İki hafta sonra paketimizi açıklıyoruz. Aslında Türkiye uyuşturucu güzergâhı olmaktan çıkıyor ve çıkacak; bunları sağlayacağız. Biz, güvenlik alanında, iç güvenlik alanında vatandaşımızın gece yastığında başı rahat bir şekilde yatmasını sağlayacağız. Hiç kimse evimde hırsızlık olabilir korkusu taşımayacak. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu eğilim var. Şu anda yeni tedbirlerimiz var. İnşallah, gelecek yılın ilkbaharında falan çok farklı göstergeler olacak önümüzde, onu göreceğiz. Trafikte daha huzurlu olacağız, efendim, asayiş yönünden daha huzurlu olacağız.

Benim tabii, burada söylenen çok şey var, hepsine aslında vereceğim cevaplar da var, ama vaktim de bitti. Hepinize çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum, bütçemiz hayırlı olsun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, buyurun efendim.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Kürsüden…

BAŞKAN – Hayır, bir dakika… Sayın Korkmaz, bir dinleyeyim efendim. Bakınız, siz biraz önce… (AK Parti sıralarından gürültüler) Arkadaşlar, lütfen… Beyler… Saygıdeğer milletvekilleri, lütfen oturduğunuz yerden kürsüyü, Başkanlığı falan yönetmeye kalkışmayın lütfen.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – 69'a göre iki dakika kürsüden konuşmak istiyorum.

BAŞKAN – Şimdi, bakınız, Sayın Korkmaz, benim tespitlerimin dışında bir husus varsa onu söyleyin. Siz, Sayın Bakana bir izahta bulundunuz, "özelleştiriyorsunuz" falan ifadesi…

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Evet.

BAŞKAN –  Ben, tam tespit edemedim onu.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Teknik bir izah.

BAŞKAN –  Sayın Bakan da size: "Sayın Hocam, burası sizin kürsünüz değil, milletin kürsüsüdür." dedi.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Ona cevap vereceğim.

BAŞKAN –  Bunun dışında bir şey var mı?

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Hayır, ona cevap vereceğim. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Hayır, ne cevabı vereceksiniz?

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Kürsüde cevap veririm Sayın Başkan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – O zaman, yerinizden kısa bir açıklama için mikrofonunuzu açacağım.

Buyurun.

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – "Senin kürsün" derken, zımni olarak o kürsüyü kötülemiştir, o kürsüye hakaret etmiştir. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Yok… Yok…

AHMET YENİ (Samsun) – Yok ya!

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – O kürsüyle ilgili cevap vereceğim.

BAŞKAN – Şimdi, bakınız, Sayın Hocam…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın  Başkan… Sayın Başkan…

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Orası da benim kürsüm değil, orası da toplumun, halkın kürsüsü. Lütfen… Cevap vereceğim Sayın  Başkan.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayır, bakınız, biraz önce siz bana ifadenizde dediniz ki: "Yerimden kısa bir açıklama yapacağım."

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Yerimden yapayım tamam.

BAŞKAN – Mikrofonunuzu açtırdım, yerinizden kısa açıklamayı yapın lütfen.

Buyurun.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, madem ki orası halkın kürsüsü, bırakın milletvekilimiz de halkın kürsüsünden cevap versin. Ne sakıncası olabilir?

BAŞKAN – Hayır, bir şey demiyorum. Sayın Kılıçdaroğlu, bakınız, ilk ifadesinde Sayın Korkmaz -ben hocalarımızın arasına girmeyeyim- "Yerimden kısa bir açıklama yapacağım." dedi. O açıklamayı yapsın.

Buyurun Sayın Korkmaz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, bu konuda özellikle sizin duyarlı olmanız gerekiyor.

BAŞKAN –Tamam, doğrudur.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Neden? Çünkü, halkın kürsüsüdür.

BAŞKAN – Hayır… Mikrofonunu açtım, bakın, oradan açıklamasını yapacak.

Buyurun Sayın Korkmaz.

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz’ın, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Efendim, teşekkür ederim.

Efendim, milletin kürsüsü, iktidarın da kürsüsüdür. Muhalefetin de kürsüsüdür. Milletin kürsüsü, yalnız iktidarın kürsüsü değil. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar…

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Eğer siz oyları zımni baskı hâline getirirseniz, muhalefete baskı olarak kullanırsanız aldığınız oyları ikide bir, bu Hitler de aynı olayı yapmıştı ve dolayısıyla bu bir diktatörlüğe kadar gider. (AK Parti sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Arkadaşlar, milletin verdiği…

BAŞKAN – Hocam, teşekkür ederim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Sayın Milletvekili bir konuda düzeltme yaparken farklı konulara giriyor. Lütfen….

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, maksat hasıl olmuştur. Yalnız, o ifade ettiğiniz, yani geçmiş dönemdeki bir diktatörün -siz söylediğiniz için ben de söyleyeyim- Hitler’in yaklaşımını buraya taşımak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin iradesine yakışmıyor. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NUSRET BAYRAKTAR (İstanbul) – Geri alsın…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Milletin vekiline bu yakışmaz!

BAŞKAN - Onun için, bu hususta herhâlde kastı aşan bir cümleniz oldu. Ben onu da ifade etmek istiyorum.

III. - KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:57) (Devam)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının  Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve  Bütçe Komisyonu  Raporu ( 1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (Devam)

H) SAĞLIK BAKANLIĞI (Devam)

1.- Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sağlık Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

I) HUDUT VE SAHİLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

İ) İÇİŞLERİ  BAKANLIĞI (Devam)

1.- İçişleri Bakanlığı  2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- İçişleri Bakanlığı  2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

J) EMNİYET  GENEL MÜDÜRLÜĞÜ (Devam)

1.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

K) JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Jandarma Genel Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

L) SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI (Devam)

1.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

2.- Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – Evet, son konuşmacı, şahsı adına aleyhte, Gaziantep Milletvekili Sayın Hasan      Özdemir.

Sayın Özdemir, buyurun efendim.

Sayın Özdemir, süreniz beş dakika efendim.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2008 yılı Emniyet Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Emniyet teşkilatı, devletimizin en köklü kuruluşlarından birisi olup, 200 bine yakın personeliyle ülkemizde huzur ve güvenin sağlanmasında canları pahasına hizmet veren büyük bir teşkilattır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, tüm güvenlik güçlerimize şükranlarımızı sunuyoruz. İçinde bulunduğu zor koşullara ve yetersiz imkânlara rağmen, emniyet teşkilatı personelinin, suçun işlenmesinden önce yapmış olduğu önleyici zabıta hizmetlerindeki başarısı yanında, işlenmiş suçlarda, suçun aydınlatılması ve faillerinin yakalanmasındaki başarısının Avrupa ülkeleri düzeyinde olduğu, hatta çoğu ülke polis teşkilatından daha başarılı hizmet verdiği bilinen bir gerçektir. Buna rağmen, AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından itibaren, AB isteklerine göre, altyapıları oluşturulmadan çıkarılan kanunlarla suç oranlarında önemli artışlar dikkati çekmektedir. Beş yılda hırsızlık, yankesicilik, kapkaç, darp, yaralama ve mala zarar verme, en çok işlenen suçlar arasındadır. Bu beş yıl içerisinde mala zarar verme suçlarında yüzde 718,5, yankesicilik ve kapkaçta yüzde 215,7, yaralama suçlarında yüzde 99,2 artış yaşanmış, ruhsatsız silah taşıma ve meskûn mahalde havaya ateş etme suçlarında beş yılda artış yüzde 137,8 olmuştur. Emniyet Genel Müdürlüğünün açıkladığı istatistiklere göre, 2006 yılında suç oranlarında bir önceki yıla nazaran yüzde 60 civarında artış olduğu görülmektedir.

Büyük emek, para ve hepsinden önemlisi şehitler vererek 2000 yılında bitme noktasına gelen bölücü terör, maalesef, AKP iktidara geldiği günden beri artarak devam etmiş, atılan yanlış adımlar sonucu âdeta bölücü terör hortlatılmıştır. Türkiye, teröre 2005 yılında 92; 2006 yılında 87; 2007 yılının ilk on ayında 114 şehit vermiş ve şehit vermeye devam etmekteyiz. Maalesef, AKP döneminde, toplam, teröre 487 evladımızı şehit verdik. Ruhları şad olsun. Ancak, bunların hiçbirinin kanı yerde kalmayacaktır! (MHP sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – 30 bin şehidi ne zaman verdik?

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Emniyet Genel Müdürlüğü personelinin içinde bulunduğu zor koşullardan da bahsetmek istiyorum. Hızla artan nüfusa rağmen polisimizin sayısı yeteri kadar artmamıştır. Bu nedenle, İstanbul, İzmir, Adana, Bursa gibi büyük şehirlerde polisin sayısı yeterli olmadığından iş yoğunluğu alabildiğine artmıştır. Dünya standartlarına bakıldığında polisimizin yetersiz kadrolarla fedakârca hizmet verdiği görülmektedir. Örneğin, Roma’da 86 kişiye 1 polis düşerken, Ankara’da 297, İzmir’de 426, İstanbul’da 458 kişiye 1 polis düşmektedir.

Bütçe imkânlarının azlığı, araç, gereç, malzeme ve özellikle yakıt yetersizliği, emniyet teşkilatına, hizmetinde son derece olumsuz yansımaktadır. Uzmanlar, polis otolarının normalde üç yılda bir yenilenmesinin uygun olacağını belirtmektedir.

Değerli milletvekilleri, bırakın araç yenilemeyi, polisimiz mobil devriye hizmetleri için bile benzin bulamamaktadır. Buradan çıktıktan sonra, bakınız, hangi şehirde olursa olsun, trafik ekipleri, asayiş ekipleri, tamamen kaloriferi yoktur, en kötü arabalardır. Bu arabaların acilen değiştirilmesi gerekir. Polis bunlarla görev yapamaz. (MHP sıralarından alkışlar)

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Geçmişte de öyleydi, sizin döneminizde…

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Tebligat işlemleri, adres ve kimlik işlemleri, sosyal ve ekonomik durum araştırması, askerlik sevk işlemleri…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdemir, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun, sürenizi veriyorum.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Altmış kamu kurum ve kuruluşu tamamen polisin kendisi bunları takip etmektedir. Bunları takip ettiğinden dolayı asayiş hizmetlerine vakit ayıramamaktadır. 300 bini aşkın güvenlik çalışanı sektöre girmesine rağmen hâlâ 20 bin dolayında polis, bina, kişi ve belirli köprü korumaktadır. Bunların acilen kaldırılması gerekir.

Polisler 657 sayılı Devlet Memurlarına göre görev yaparlar. Devlet memurları sekiz saat, haftada kırk saat, ayda yüz altmış saat çalışır; emniyet teşkilatı ayda iki yüz seksen sekiz saat çalışır ve emniyet teşkilatı, baktığımız zaman, bunların özlük haklarında son derece iyileştirmeler gerekir ve bugün baktığımız zaman, bir polis memuru 1.400 YTL almaktadır ve emekli olduğunda 800 YTL almaktadır. Bir başkomiser 1.500 YTL almaktadır ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Özdemir, süreniz tamamlandı, teşekkür ediyorum ben sizlere.

HASAN ÖZDEMİR (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum efendim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şahıslar adına da konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Evet, zamanı yedi buçuk dakika yedi buçuk dakika böldüğümüz de yarımı tamama iblağ edeceğim ve sekiz dakika süreyle soru, sekiz dakika süreyle cevap gerçekleştireceğiz.

Evet, burada ekrana giren arkadaşlarımızı görüyorum ben.

Buyurun Sayın Özensoy.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Hükûmetin yapması gereken bir düzeltmeyle birlikte sorumu soruyorum: Geçtiğimiz günlerde bir konuşmacı JİTEM’den bahisle, Abdülkerim Kırca’nın Yeşil’le birlikte müebbet istemiyle yargılandığından bahsetti. Abdülkerim Kırca, 1997 yılında görevi başında PKK tarafından yaralanarak hayatını tekerlekli sandalyede, rehabilitasyon merkezlerinde idame ettiren değerli bir gazi jandarma komutanıdır ve samimi bir dostumun da ağabeyidir. 2004 yılında Cumhurbaşkanlığı tarafından üstün hizmet madalyası verilmesinden sonra, PKK itirafçısı olan Abdülkadir Aygan tarafından karısı ve çocukları kaçırılmak suretiyle yazdırılan “Bir JİTEM’cinin İtirafları” kitabı mesnet gösterilerek Diyarbakır Barosu tarafından suç duyurusunda bulunuldu. Bu kitabın nasıl mesnet kabul edildiğini merak ediyorum. Abdülkerim Kırca gibi on binlerce değerli vatan evladını sakat bırakan ve şehit eden kaç PKK’lı Eve Dönüş Yasası’ndan istifade etmiştir?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Birgün

RECAİ BİRGÜN (İzmir) – Sayın Bakanım, seçimden önce Sayın Başbakanımızın meydanlarda verdiği bir zam sözü vardı. Emniyet teşkilatının hemen hemen tamamı bizi bu konuda sıkıştırmakta. Bu zam verilecek mi, verilmeyecek mi diye bir cevap beklemektedir.

Ayrıca, normal kamu görevlilerine göre yüzde 60 fazla mesai yapan polis teşkilatının mesai ücretlerinde bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Yine, bir ilde emniyet müdürü olarak görev yapan ve aynı görevi yürüten diğer kamu görevlileri arasında bir il emniyet müdürünün bin YTL az maaş aldığını görüyoruz. Bu adaletsizliği gidermeyi düşünüyor muyuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Birgün.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla, Sayın İçişleri Bakanımıza soracağım iki sorum var.

1- İçişleri Bakanlığı genel idare hizmetleri sınıfında istihdam edilen personel ile diğer bakanlıklarda aynı seviyede çalışan personelin aldığı ücretler arasında ciddi farklar bulunmaktadır. Bu farkların ortadan kaldırılması konusunda kısa vadede netice verecek bir hazırlığınız var mıdır?

2- 1700 sayılı Dahiliye Memurları Kanunu’nda yapılan düzenlemeyle birinci sınıf mülki idare amirliği ihdas edilmiş ve vali atamalarında birinci sınıfa ayrılmış olmak bir şart olarak getirilmiştir. Yeni atanan valilerimizin bu atamalarında birinci sınıfa ayrılmada verilen notlar ve başarı ölçüleri ne derece dikkate alınmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık?

Sayın Ağyüz

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sağlıkta özelleştirmeyi özendiren, şimdi göz, kulak, burun ve boğaz doktoru bulamayan hastanelerinde ve bu toplantıya gelen Sağlık Bakanına istirahat ve tedavi öneriyorum. Ayrıca da yeşil kart sorularımıza niye cevap vermediğini bilmek istiyorum. Bunu da kendisine takdim edeceğim.

Ayrıca, Emniyet Genel Müdürlüğümüzün geçmiş yıllara ait suç istatistikleri İnternet sayfasında yayınlanıyordu, şimdi niye yayınlanmıyor?

Bu yıl yapılan polis okulu sınavlarında kamuoyuna karşı bir şüphe vardır. Bunun için ne yapılmıştır? Niye yapılmıyor?

Bölgemde Kilis Belediye Başkanı öldürüldü, Oğuzeli Belediye Başkanı öldürüldü. Oğuzeli Belediye Başkanının faili meçhul. Kilis Belediye Başkanını öldüren fail kırmızı bültenle aranmasına rağmen hâlen bulunamıyor. Bunun için özel bir çalışma, özel bir grup kurulamaz mı?

Ayrıca, 5510 sayılı Yasa’yla sağlık paralı hâle getirilirken, Sağlık Bakanımızın orada “sağlığı özelleştirmedim” demesini ben anlamış değilim.

Bunlara cevap bekliyorum. Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağyüz.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakanım, sağlık kurumlarında röntgen ünitelerinde çalışan personelin çalışma sürelerini uzatmanızla ilgili yakınmaları vardır. Bu personelin radyoaktif etkilenmelerden korunması için çalışma saatlerinin uluslararası normlara uygun hâle getirilmesi için bir düzenleme düşünüyor musunuz?

İkinci sorum: 4/B statüsünde sözleşmeli çalışan sağlık personelinin eş durumu tayin haklarının olmamasının yuvaların yıkılmasına neden olmaya başladığına şahit oluyoruz. Sosyal yaraya dönüşmeye başlayan bu durumu düzeltme adına bir tedbir düşünüyor musunuz?

Bir sorum da Sayın İçişleri Bakanıma var: Döneminizde 437 güvenlik görevlisi şehit edildi, 50 vatandaşımız katledildi. Sıfır terörle teslim aldığınız ülkeyi getirdiğiniz durumu ifade ettiğimizde de sinirleniyorsunuz. Bunları söylemeyelim mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Asil.

Sayın Paksoy...

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Her iki Bakanıma da birer soru sormak istiyorum. Önce Sağlık Bakanıma sormak istiyorum: Kamu Personel Sınavında, sıfır ile 35 puan alan sağlık çalışanı göreve atandı mı? 7 hekim kurayla atanmadan önce, noterden bir hafta önce o hekimlerin atandığı yazılı basında çıktı. Objektif kriterlere uyuyor mu bu tayin şekli diye soruyorum.

Bir de İçişleri Bakanımıza sormak istiyorum: Başta İstanbul olmak üzere, büyükşehirlerimizde kapkaç, hırsızlık, gasp, terör ve asayişsizlik tırmanarak devam etmektedir. Vatandaş canından, malından emin değil. Emniyet tedbirleri yeterli değil mi? Bu tedbirlerin yeterli olmaması CMUK yasalarına mı bağlı?

Ayrıca, zamanınızda özel güvenlik teşkilatı 300 bine çıktı. Bunun sebepleri, acaba, altyapısını oluşturmadan, Avrupa Birliğinin istediği ve bir gecede çıkarılan yasalar mıdır? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Öncelikle, İçişleri Bakanlığına ve mensuplarına Süryani rahip kaçırılması olayındaki başarılarından dolayı teşekkür etmek istiyorum. Ne yazık ki Hrant Dink, Malatya ve Trabzon’da bunu göremedik, ancak faillerin yargılanması konusunda bir çaba var mı onu merak ediyorum.

Bir de 5510 sayılı Yasa’yla sosyal güvenlik konusunda sağlık paralı hâle getiriliyor. Yeni prim, ilave ücret, katkı payı, bıçak parası getir.” diyor. Dağıtılan kitapçıkta, baktım, bir tek parasız konu var, o da sünnet olayı, sünnet bedelinden para alınmayacak. Devlet baba kirve mi olacak bundan sonra? On iki meslek örgütü, Türk Tabipler Birliği başta olmak üzere, buna şiddetle tepki gösteriyor. Bu konuda ne yapılıyor?

Bir de Şırnak İl Sağlık Müdürlüğünün istediği, açık bulunan uzman sayısı 54, pratisyen sayısı 58. Kapalı sağlık ocaklarını söylüyorum: Özellikle Uludere, Andaç, Ortabağ, Uzungeçit, Ortaköy, Hilal sağlık ocakları kapalı tamamen…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Birkaç ilçe daha vardı kapalı olan, onları da söyleyecektim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaptan.

Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum Başkan.

Ben de hemen Sayın Sağlık Bakanıma sormak istiyorum. Çok güllük gülistanlık bir tablo çizdiler. Oysa, her gün, mesela, seçim bölgemizden onlarca hasta Ankara’da. Eğer hastaneler bu kadar iyiyse, insanlar 1.000 kilometrelik yolu keyfî olarak mı geliyorlar?

İkinci sorum da, bölgede ambulanslarla nakil yapılan hastaların birçoğunun yaşamlarını yitirdiğini, özellikle Ağrı, Muş, Bitlis bölgesinde. En son örneği de Orhan Doğan, eski DEP milletvekili, Ağrı’da bir kalp krizi geçirmişti, ambulanslardaki cihazların yetersizliğinden dolayı yaşamını yitirmişti. Bu konuda ne yapılıyor?

İçişleri Bakanlığına da bir sorum olacak. Köye Dönüş Projesi’yle ilgili keyfî bir pazarlık var. O komisyonlar böyle keyfî davranıyor ve ödemelerle ilgili neden bu kadar gecikme var?

Son olarak da linç kültürüyle ilgili göstermiş olduğu duyarlılıktan dolayı Sayın Bakanıma teşekkür ediyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben kaçıncı sıradayım. Ben en başta geldim Recai Bey’le birlikte. Kendisi şahit burada. (AK Parti sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN – Arkadaşlar…

KAMER GENÇ (Tunceli) - Gülüyorsunuz utanacağınıza. Gülmeyin. Ne gülüyorsunuz!

Recai Bey’le beraber geldik. Böyle bir şey olmaz ya.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle güvenilmez bir insansın. Sana hiç güvenmiyorum.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, buyurun.

SÜLEYMAN NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Sağlık Bakanımıza şu soruyu yöneltmek istiyorum: Sağlık alanında çağ atlattığını söylediğiniz ülkemizin en batısında yer alan bir ilden bahsetmek istiyorum, Isparta’dan. Isparta ilinde uzman hekim sayısı 183, pratisyen hekim sayısı 204’tür. İlçelerimizden Sütçüler, Uluborlu, Senirkent, Keçiborlu, Atabey, Aksu ve Yenişarbademli’de uzman hekim bulunmamaktadır. Uzman hekim bulunmayan ve yaklaşık 120 bin kişinin yaşadığı bu ilçeleri ne zaman uzman hekim ya da hekimlerle tanıştırmayı düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, bir kısım arkadaşlarımız her şeye itiraz ederek söz hakkı falan alamazlar. Burada görevli arkadaşlarımız var. Sırasıyla devam edip, geliyoruz. Mesela, şu anda soru sorma sırası, bitti. İkinci sıradaydı itiraz eden sayın milletvekilimiz, Sayın Genç. Biraz önce, soru sorma başlamadan önce Sayın Sakık buraya gelip “Parmağının okumadığını” ifade ederek bizim kâtip üyelerimize ve görevli olan arkadaşlarımıza “Çok zor okuduğunu” ifade etti “Ben soru hakkımı başladığı zaman kullanmak istiyorum” demiş ve getirmiş vermiştir. Bu olmuştur. Yoksa kimsenin hakkının haleldar edildiği falan mümkün değildir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, baştan, arkadaşların isimlerini açıklayın.

BAŞKAN - Ha, şunu da ifade etmek istiyorum: Eğer arkadaşlarımız sadece bir tek soru veya iki tek soruyu yorum yapmadan sorsalar burada ekrana giren bütün arkadaşlarımızın soru sorma hakkı devam eder.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bundan sonra açıklayın onları. Açıklayın… Soru sorma sırasını açıklayın.

BAŞKAN – Açıklama istiyorsanız, buyurun: Sayın Necla Aras, Sayın Genç, Sayın Uslu, Sayın Özçelik, Sayın Erbatur, Sayın Yıldız, Sayın Köse, Sayın Öztrak.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Baştan, baştan, en baştan…

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, burada herkes vardır ve beş yıldır ben bu görevi yapıyorum ve adaletli uyguladığıma da inanıyorum ve bu hususta hiçbir arkadaşımıza da iltimas geçmem. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Böyle bir şey olmaz ya!

BAŞKAN - Biraz önce dikkat ederseniz, muhalefet partisine mensup olan arkadaşlarımız dâhil eğer bir önceki soru hakkını, konuşma hakkını kullanmamışsa diğerine ilave ettim hiçbir şey söylemeden.

Evet, teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Milletvekilleri eşittir. Niye benim konuşmam sizi o kadar çıldırtıyor?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, saygıdeğer arkadaşlarım; şimdi sayın bakanlarımıza cevap için mikrofonu açacağım, sayın bakanlarımız cevap verecekler.

Buyurun Sayın Bakanım.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Ağyüz, yeşil kart sorularına niçin cevap vermediğimi” sordular, hemen cevap vereyim; çünkü vakit yoktu kürsüde.

Başka söylediği hususları… Hani, ortamı germekten bahsetti. Ben germemek için onlara cevap vermeyeceğim.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Olmuyor!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yani, sorduğunuz soruya cevap verirken daha da gerilebilir ama...

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) –  Sayın Bakan, olmuyor; eğer özür dilerseniz, çok makbule geçecek.

BAŞKAN – Buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yeşil kartla ilgili olarak şunu ifade ediyorum…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sürekli kavga etmeye devam edin Sayın Bakanım!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Yeşil kartla ilgili olarak…

Değerli arkadaşlarım bakın, bir şeyin gerçeğini bilmeden sağda solda konuşulanlara veya bazılarının yazıp çizdiğine bakarak karar vermemek lazım.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sizin göreviniz ders vermek değil beyefendi!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) –  Türkiye'de iptal edilmiş, özel olarak iptal edilmiş yeşil kart falan yok. Bu yaz mevsimine kadar, ağustos ayına kadar yeşil kartlılarda güncellemeleri yapabilecek bir elektronik sistem yoktu. Bir defa sisteme giren yeşil kartlı görünüyordu. Şimdi ise…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Doğruyu söylemiyorsunuz Sayın Bakan, doğruyu söylemiyorsunuz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) –  Kılıçdaroğlu, ben doğruyu söylüyorum, ama senin…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Hayır, söylemiyorsun. Seçimlerden önce, elektronik sistemleri, gidip orada görecektiniz. Seçimlerden önce...

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) –  …senin demokrasi kültürün dinlemeyi maalesef mümkün kılmıyor.

BAŞKAN – Arkadaşlar…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Evet…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) –  Soru sordunuz, cevabını alın canım!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Eğer, siz, Bakan olarak görevi yapmazsanız, biz, milletvekili olarak yapacağız.

BAŞKAN – Arkadaşlar, Sayın Bakanı dinleyelim, cevap versin.

Buyurun Sayın Bakanım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan…

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) -  Çıkıp siz özür dileyeceksiniz!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – …soru da sormayacağız.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) –  Biz doğru söylemeyi de biliyoruz. Özür dileyecek birisi varsa sizsiniz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen Genel Kurula cevap veriniz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) –  Değerli Başkanım, yeşil kartla ilgili olarak mesele…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakanın bu azarlama üslubu devam ettiği sürece, muhalefet partisi olarak, ne konuşuruz ne soru sorarız. Böyle bir üslup olmaz!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) –  Değerli Başkanım, siz sormayabilirsiniz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bundan böyle de cevabınızı beklemiyoruz.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) - Siz azarlayacaksınız, siz hakaret edeceksiniz, biz cevap vermeyeceğiz; böyle şey olamaz, lütfen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Karşınızda çocuk yok!

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, size oy veren Türk milleti de oy vermeyenler Türk milleti değil mi? Size oy vermeyen…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın Şandır, Sayın Bakan cevap versin efendim.

Buyurun.

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) –  Sağlığın paralı hâle getirildiği ile ilgili iddialar tamamen yersizdir. Türkiye'de öteden beri ilaçta veya diğer bazı hizmetlerde…

MEHMET ŞANDIR (Mersin)  – Sizi protesto ediyoruz!

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) –  …vatandaşların katkıları alınmaktadır. Bundan sonra da tabii ki alınabilir. Herkes, AK Parti Hükûmetlerinin sağlıkta vatandaşın işini nasıl kolaylaştırdığını biliyor, vatandaşı nasıl muayenehane köşelerinden kurtardığını çok iyi biliyor. Yeni gelen yasa da bu mantık üzerine inşa edilmiştir.

Sayın Hasip röntgen personelinin çalışma saatlerinden bahsetti. Röntgen personelinin Avrupa normlarında çalışma saatleri, aldıkları şua dozlarıyla alakalıdır. Türkiye'de beş saat çalışmaktaydılar, bunu sekiz saat olarak belirlemeyi düşünüyoruz. Bu şekilde bir kanuni değişiklik de yaptık, ancak kuşkusuz ki, onların gereksiz ve fazla şua almasını, röntgen almasını önleyecek tedbirlerimiz de mevcut.

4/B’yle ilgili olarak, eş durumu hususunda yeni bir düzenleme yapmayı düşünmüyoruz. 4/B tayinleri, vatandaşımızın personele ihtiyaç duyduğu bölgede, bu ihtiyacı karşılamak üzere yapılmaktadır ve 4/B tayinlerine talip olan değerli meslektaşlar, değerli sağlık çalışanları da bu şartları bilerek bu kadrolara gelmektedirler. Dolayısıyla, o klasik, bildiğimiz 657’yle, vatandaşı, ülkenin ihtiyaç görülen bölgelerinde mahrum etme düşüncesinde değiliz biz. Bir şekilde, bir kapı bularak, devlete memur olup daha sonra da Doğu’dan, Güneydoğu’dan, Orta Anadolu’dan, kırsaldan büyük şehirlere, sahil kesimlerine memur transferi gibi bir uygulamayı sürdürmeye niyetimiz yok. Yani, 4/B’yle ilgili uygulamanın bir maksadı var, vatandaşa hizmet vermektir ve bu maksat bugün yerine getirilmektedir.

Sayın Paksoy’un sorduğu sorular çok eski konular ve defalarca kamuoyunun huzurunda bunlara cevap verdik. Zamanında, bundan dört beş sene önce yaptığımız bir yerleştirme sırasında, aslında düşük puanlı olup da yerleşenler, o kendi tercih noktalarına tercih yapılmadığı için yerleşenlerdir. Yani, o bölgelere daha yüksek puanlı birileri tercih yapmış da yerleştirilmemiş falan değildir.

Ayrıca, birtakım hekimler için “Noterden belge falan alındı nereye

gideceklerine dair.” deniyor, böyle bir şey de hiç bugüne kadar olmamıştır.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, isterseniz…

SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Ben Sayın Bakanıma bırakıyorum; geri kalan sorulara yazılı olarak cevap vereceğiz.

BAŞKAN – Yazılı cevap vereceksiniz, evet.

Buyurun Sayın Bakanım.

SIRRI SAKIK (Muş) – Önemli sorular sorduk Sayın Bakan, niye cevap vermiyorsunuz?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sorulara şöyle, mümkün olabilenlere kısa kısa, mümkün olmayanlara yazılı olarak cevap vereceğiz.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Soru soranlar dışarı çıktı.

BAŞKAN – Sayın Bakanı dinleyelim efendim.

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Önce, polisimizin özlük haklarıyla ilgili hususlar daha önce de dile getirildi, ben konuşmamda vakit kalmadığı için yer veremedim. Polisimizin fedakârlığını, özverisini en çok biz biliyoruz ve onların ne kadar büyük gayretle ve ne kadar yoğun bir mesaiyle çalıştığını biliyoruz. Geçen hükümet dönemimizde, 59’uncu Hükûmet döneminde belli bir iyileştirme yapıldı ama burada da ifade edildiği gibi, Başbakanımızın, Hükûmetimizin, hepimizin bu yönde tespiti var, kararımız var, niyetimiz var. Bu konuda Hükûmet olarak biz kararlıyız, farkındayız, sadece bunun zamanı ve süreci belirlenmemiş durumda, bunu tekrar burada ifade etmiş olayım. Ama, şunu kabul etmiyorum: Sayın Özdemir, mesleğin içinden geliyor, tabii, önceki konuşmasında ifade etti, işte “Arabalarım benzin parası bulamıyor” falan gibi ifadeler. Öyle bir şey söz konusu olamaz, çok eskilerde kaldı onlar. Emniyet güçlerimizin teknolojisi de yenileniyor. Bakın, dün ifade ettik trafikle ilgili; artık, tablet bilgisayarlarla falan çalışacak, şimdi, önümüzdeki yıl hepsini yeniliyoruz. İki yüz tane dijital yeni radar sistemi alıyoruz, tabii şu da demek bu: Daha çok denetim yapacağız. Artık, yürüyen aracı da hiçbir yerde beklemeden daha iyi denetleyeceğiz. Yani teknolojiyi de yeniliyoruz, imkânları da yeniliyoruz.

Diğer bir soru, bu mülki idare sınıfından gelenler için; doğrudur, yani birinci sınıf mülki idare grubundan olması lazım. Mülki idare amirliğiyle ilgili olarak bu doğrudur, ama valilerimizden bir tanesi -bu dönem atadığımız- mülki idarenin dışından, genel idarede bir üst yöneticilikten, genel müdürlükten geliyor, sadece onun için geçerli olmamıştı. İstatistik verilerimiz yıl sonunda yıllık olarak web sitemize de konacak, ama suç istatistikleriyle ilgili bilgi isteyen milletvekillerimize hemen gönderebiliriz.

KEMAL KILIÇDAROĞLU (İstanbul) – Sayın Bakan, erken olmasının bir sakıncası var mı?

İÇİŞLERİ BAKANI BEŞİR ATALAY (Ankara) – Ben, burada bir konu belki… Evet, Süryani rahiple ilgili -bizim vatandaşımızdır, hepsi bizim vatandaşımız- çok ciddi bir çalışma yaptık gece boyu ve zaten gece belirginleşmişti, hem jandarmamızla hem emniyetimizle birlikte bizzat Emniyet Genel Müdürümüz, Jandarma Genel Komutanımız, hepimiz, orada iyi bir çalışma yaptık.

Bizim bu konularda saklayacak hiçbir şeyimiz yok. Sorunun devamıydı. Benzeri her olayda İçişleri Bakanlığı olarak daha şeffaf olacağız, şeffaflığa önem vereceğiz.

Bakın, şu günlerde basında falan yer alan hususlar var. Hepsinin biz farkındayız, değerlendirdik; çoğu yanlış şeyler yazılıyor, polisimizin son günlerdeki tutumuyla ilgili haksız eleştiriler var. (AK Parti sıralarından alkışlar) Malatya’yla ilgili yanlış bilgiler… Çocuk oyuncağı tabancayla ilgili bugün gazetelerde bir haber… Çocuk oyuncağı tabanca bunlar. Yani, hepsi de şu anda savcılığın elinde.

Şundan emin olunuz: Bakanlık olarak şeffaflığı artıracağız, yıl başından itibaren, 1 Ocaktan itibaren basın sözcülüğü başlatıyoruz. Bütün güvenlik birimlerimizden gelen bilgiler anında basınla paylaşılacak, vatandaşımızla paylaşılacak. Çetelerle ilgili, uyuşturucuyla ilgili artık bütün rakamları vereceğiz, hiçbir gizli şey kalmayacak; nerede, ne kadar, ne yapıldı, ne yakalandı, mücadele nasıl sürüyor vatandaşımız bilsin.

Okul güvenliğiyle ilgili, eğitim güvenliğiyle ilgili… Bakın, okullar açıldı eylülün ortasında, bugüne kadar hiçbirimizi üzen bir olay olmamıştır. Çünkü, biz açıkça ilan ettik; sivil birim personelimizle, sivil unsurlarla çok yoğun denetleyeceğiz, okul çevresinde çocuklarımızı zararlı alışkanlıklara davet edenlere fırsat verilmeyecek ve başarıyoruz, çok da iyi gidiyor; sömestrde değerlendireceğiz.

Sorulan sorular herhâlde bu ama izin verirseniz, yarım dakika, terörden zarar görenlerin zararının ödenmesi… Biliyorsunuz 2004 yılında bunun yasasını çıkardık. Şu ana kadar 281 bin başvuru oldu, bunun 101 bini değerlendirildi, bunlar için 390 milyon 718 bin 783 lira şu ana kadar ödendi. Değerlendirmeler niçin yavaş gidiyor? Aslında takviye ettik o birimleri. Ben bölge toplantısına gittiğimde onu biraz daha vurguladım. Ama, bunlar on yıl, on beş yıl, yirmi yıl öncesine ait başvurular, çoğu belgelenemiyor; yıkılmış, arazilerin yapısı değişmiş, konutlar değişmiş; onun için de değerlendirmesi gecikiyor. Bütün mesele budur.

Hepinize tekrar teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şimdi sırasıyla sekizinci turda yer alan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum oylamada.

BAŞKAN - …bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım ve bu hususta bir karar yeter sayısı talebi vardır, onu da arayacağım.

Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Bölümleri okutuyorum:

15-  SAĞLIK BAKANLIĞI

1.– Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                        Açıklama                                           (YTL)

01                                    Genel Kamu Hizmetleri                                     32.810.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                    Savunma Hizmetleri                                                296.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                    Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                    685.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                    Sağlık Hizmetleri                                        10.794.279.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                        TOPLAM                                                   10.828.070.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                         (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                             :                                   7.966.724.272,09

- Toplam Harcama                                       :                                   8.535.953.434,09

- Ödenek Dışı Harcama                               :                                      843.786.672,24

- İptal Edilen Ödenek                                  :                                      274.540.366,70

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                   :                                      100.654.952,27

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sağlık Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.19 - HUDUT VE SAHiLLER SAĞLIK GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                        Açıklama                                           (YTL)

01                                       Genel Kamu Hizmetleri                                    5.033.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                       Savunma Hizmetleri                                               99.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                       Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri              1.025.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                       Sağlık Hizmetleri                                            90.780.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                           TOPLAM                                                       96.937.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelini okutuyorum:

B – C E T V E L İ

Kodu                                                        Açıklama                                           (YTL)

01                                       Vergi Gelirleri                                                 85.500.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                       Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                            721.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                                       Diğer Gelirler                                                       779.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                           TOPLAM                                                       87.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü

2006 Yılı Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                         (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                             :                                     137.500.536,94

- Toplam Harcama                                      :                                       92.897.738,36

- İptal Edilen Ödenek                                  :                                       44.602.798,58

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                   :                                         8.036.125,50

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B   C E T V E L İ

                                                                                                                             Lira

- Bütçe tahmini                                           :                                         60.000.000,00

- Yılı tahsilatı                                              :                                         84.837.971,63

BAŞKAN–  (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10- İÇİŞLERİ BAKANLIĞI

1.– İçişleri Bakanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                        Açıklama                                           (YTL)

01                                     Genel Kamu Hizmetleri                                1.138.094.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                     Savunma Hizmetleri                                          86.415.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                     Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                 2.436.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                                     İskan ve Toplum Refahı Hizmetleri                 120.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                                         TOPLAM                                                     1.346.945.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– İçişleri Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

İçişleri Bakanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesinhesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                         (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                             :                                 1.107.893.983,00

- Toplam Harcama                                      :                                 1.148.328.729,36

- Ödenek Dışı Harcama                              :                                      67.168.879,54

- İptal Edilen Ödenek                                  :                                      26.734.133,18

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

İçişleri Bakanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri  kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.82- EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ

1.– Emniyet Genel Müdürlüğü 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                        Açıklama                                           (YTL)

01                                      Genel Kamu Hizmetleri                                 153.382.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

02                                      Savunma Hizmetleri                                              260.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                                      Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri        6.237.264.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                                      Sağlık Hizmetleri                                               2.882.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

09                                      Eğitim Hizmetleri                                           202.674.500

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                          TOPLAM                                                   6.596.463.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                         (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                             :                                  4.875.778.103,65

- Toplam Harcama                                      :                                  5.161.780.833,70

- Ödenek Dışı Harcama                              :                                     366.731.682,33

- İptal Edilen Ödenek                                  :                                       80.695.955,02

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                                                           21.991.937,17

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Emniyet Genel Müdürlüğü 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.81- JANDARMA GENEL KOMUTANLIĞI

1.– Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                        Açıklama                                           (YTL)

03                                   Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri           3.128.378.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                       TOPLAM                                                      3.128.378.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Jandarma Genel Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Jandarma Genel Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                         (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                                   2.707.254.056,97

- Toplam Harcama                                      :                                   2.629.821.703,80

- Ödenek Dışı Harcama                              :                                        98.089.371,15

- İptal Edilen Ödenek                                  :                                      175.221.938,82

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                   :                                      159.911.901,24

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Jandarma Genel Komutanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

10.83- SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI

1.– Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçesi

A – C E T V E L İ

Kodu                                                        Açıklama                                           (YTL)

03                                 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                233.317.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                     TOPLAM                                                           233.317.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2008 Yılı Bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

BAŞKAN– (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Merkezi Yönetim  Kesin Hesabı

A    C E T V E L İ

                                                                                                                         (YTL)

- Genel Ödenek Toplamı                            :                                     155.337.326,10

- Toplam Harcama                                      :                                     116.533.528,82

- Ödenek Dışı Harcama                              :                                              20.362,81

- İptal Edilen Ödenek                                  :                                       38.824.160,09

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek                   :                                       33.170.993,39

BAŞKAN– (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sahil Güvenlik Komutanlığı 2006 Yılı Kesin Hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, böylece, sekizinci turda, Sağlık Bakanlığı, Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve  Sahil Güvenlik Komutanlığının 2008 yılı bütçeleri ile 2006 yılı kesin hesapları kabul edilmiştir.      Bakanlıklarımız için ve milletimiz için hayırlar getirmesini diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, programa göre kuruluşların bütçe ve kesin hesaplarını sırasıyla görüşmek için, 9 Aralık 2007 Pazar günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum ve sizlere hayırlı akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati: 21.06

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.