DÖNEM: 23                             CİLT: 6                     YASAMA YILI: 2

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

28’inci Birleşim

30 Kasım 2007 Cuma

 

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki kirlenmenin önlenmesi ve Van ilinde turizmin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/65)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 25 milletvekilinin, İstanbul’daki trafik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/66)

3.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal ve 26 milletvekilinin, taş kömürü üretimindeki sorunların ve Türkiye Taşkömürü Kurumunun durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

 

1.- Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 34)

2.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/63) (S. Sayısı: 65)

 

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, konuşmasında şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması

 

VII.- OYLAMALAR

1.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin oylaması

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 14.06’da açılarak dört oturum yaptı.

 

İstanbul Milletvekili Güldal Akşit, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı.

 

Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş’ın, Kars Şeker Fabrikasının özelleştirme programına alınmasına ilişkin gündem dışı konuşmasına, Sağlık Bakanı Recep Akdağ,

Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, 4 Aralık Dünya Madenciler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşmasına, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler,

Cevap verdi.

 

Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, Eber Gölü’ndeki çevre kirliliğinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/62),

Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 26 milletvekilinin, deprem riskinin ve alınması gereken önlemlerin araştırılması (10/63),

İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, altın arama faaliyetlerinin hukuki durumu ile çevreye etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi (10/64),

Amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Makedonya’ya resmî ziyarette bulunan Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a,

3-6 Kasım 2007 tarihlerinde Amerika Birleşik Devletleri’ne resmî ziyarette bulunan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a,

Refakat eden heyetlere katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkereleri kabul edildi.

 

29/11/2007 tarihli gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 65 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 3’üncü sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 29/11/2007 Perşembe günkü birleşiminde 64 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesine; ayrıca 30/11/2007 Cuma günü Genel Kurulun saat 14.00’te toplanmasına ve bu birleşimde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülerek 65 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmaların sürdürülmesine; aynı birleşimde çalışmaların tamamlanamaması hâlinde 1/12/2007 Cumartesi günü de Genel Kurulun saat 14.00’te toplanmasına ve bu birleşimde de kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülerek 65 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin AK Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi.

Muhalefet şerhi eklenmeksizin bastırılan ve gelen kâğıtlarda yer alan 65 sıra sayılı Rapor’un gündeme alınmasına ilişkin Grup önerisinin oylanamayacağına ilişkin usul görüşmesinden sonra, Oturum Başkanı ve TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil, Başkanlığın tutumunda değişiklik olmayacağını açıkladı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış olan Tanık Koruma Kanunu Tasarısı (1/346) (S. Sayısı: 34) komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadıklarından ertelendi.

 

2’nci sırasında bulunan, Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/452) (S. Sayısı: 64) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi.

 

Alınan karar gereğince 30 Kasım 2007 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.26’da son verildi.

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Fatma SALMAN KOTAN

 

Yaşar TÜZÜN

 

Ağrı

 

Bilecik

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

                                                                                                                                                 No.:  42

 

II.- GELEN KÂĞITLAR

30 Kasım 2007 Cuma

Teklifler

1.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş ve 3 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ve Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelere Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/74) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik  ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.11.2007)

2.- Bursa Milletvekili Mehmet Altan Karapaşaoğlu’nun; Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/75) (Plan ve Bütçe; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile  Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2007) 

Raporlar

1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı: 57) (Dağıtma tarihi: 30.11.2007) (GÜNDEME)

2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (Dağıtma tarihi: 30.11.2007) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 Milletvekilinin, Van Gölündeki kirlenmenin önlenmesi ve Van ilinde turizmin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/65) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2007)

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 25 Milletvekilinin, İstanbul’daki trafik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/66) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2007)

3.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal ve 26 Milletvekilinin, taşkömürü üretimindeki sorunların ve Türkiye Taşkömürü Kurumunun durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2007)

 

30 Kasım 2007 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum:

IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki kirlenmenin önlenmesi ve Van ilinde turizmin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/65)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'nin en büyük gölü olan Van Gölünün kirlilik nedenlerinin araştırılması ve Van Gölü havzası turizminin geliştirilmesi için çözüm yollarının bulunması amacıyla, Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Şevket Köse                               (Adıyaman)

2) Turgut Dibek                              (Kırklareli)

3) Ali Arslan                                  (Muğla)

4) Enis Tütüncü                              (Tekirdağ)

5) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

6) Mevlüt Coşkuner                       (Isparta)

7) Hulusi Güvel                              (Adana)

8) Ensar Öğüt                                 (Ardahan)

9) Tekin Bingöl                              (Ankara)

10) Ali İhsan Köktürk                    (Zonguldak)

11) Akif Ekici                                 (Gaziantep)

12) Halil Ünlütepe                          (Afyonkarahisar)

13) Fehmi Murat Sönmez               (Eskişehir)

14) Muhammet Rıza Yalçınkaya    (Bartın)

15) Birgen Keleş                            (İstanbul)

16) Nesrin Baytok                          (Ankara)

17) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

18) Suat Binici                                (Samsun)

19) Canan Arıtman                         (İzmir)

20) Gürol Ergin                              (Muğla )

21) Gökhan Durgun                       (Hatay)

22) Fevzi Topuz                             (Muğla)

23) Mehmet Şevki Kulkuloğlu       (Kayseri)

24) Vahap Seçer                             (Mersin)

Gerekçe:

Ekonomik, sosyal, kültürel ve doğal çevreyle sürekli etkileşim içerisinde çok yönlü bir faaliyet alanı olan turizm; ulaşım, konaklama, yeme -içme, eğlence, alışveriş ve seyahat organizasyonu gibi, tümünü içeren ve dünyanın en hızlı gelişen sektörüdür.

Turizm, döviz ve istihdam yaratıcı özellikleriyle global, bölgesel ve ulusal ekonomilere çok önemli katkılar sağlamakta, doğrudan ve dolaylı olarak yüzde 30'un üzerinde millî gelir, istihdam, sermaye yatırımı ve vergi geliri yaratmaktadır.

2000'Ii yıllarda Türk turizmi yüzde 39,3, turizm geliri de yüzde 46,8 oranında büyümüş ve dünyada en çok turist kabul eden 20 ülke arasına girebilmiştir.

Türkiye'deki turizmin gelişimi, bütün bölgelerde aynı oranda olmamıştır. Turizm Bakanlığının "Turizmin Tüm Yıla Ülke Sathına Yaygınlaştırılması" politikası çerçevesinde, özel proje çalışmaları başlatılmış bulunmaktadır.

Yayla turizmi,

İnanç turizmi,

İpek yolu turizmi,

Dağ ve doğa yürüyüşü,

Akarsu turizmi,

Mağara turizmi.

Projelerle turizmin tüm yurda yayılması hedeflenmiş ve bu kapsamda iller bazında çalışmalara başlanmıştır. Tüm illerin turizm envanterleri ve turizmi geliştirme planları çıkartılmıştır. Van Turizm Envanteri de, 1994 yılında hazırlatılmış ve Van İlindeki kültür ve turizm değerleri tespit edilmiştir; ancak, bu değerlerin turizm amaçlı değerlendirilmesi, gerek kaynak yetersizliği gerekse ilgili mercilerin duyarsızlığı nedeniyle gerçekleştirilememiştir.

Bilindiği üzere, ana geçim kaynağı hayvancılık ve tarım olan ilimizde, 22 yıl gibi uzun bir süre uygulanan OHAL yönetimi, sıcak çatışma ortamı ve yayla yasağıyla, hayvancılık ve tarım bitme noktasına gelmiş, sınır ticaretinin de yasaklanması sonucunda bölgenin geçim kaynakları tamamen tükenmiş, işsizlik ve yoksulluk had safhaya ulaşmıştır.

Ancak, kaleler diyarı olarak da bilinen Van şehrimiz, Türkiye'nin en büyük gölü, 3 adet adası, 8 adet tarihî camii, 6 adet medresesi, 11 adet anıtmezarı ve kümbetleriyle, 5 adet kilisesi, 5 adet köprüsü, Muradiye Şelalesi, volkanik Tendürek, Nemrut, Süphan, Erek ve Manda Dağlarıyla çevrili bulunduğu tarihî ve doğal zenginlikleriyle dolu olan ilimiz, yayla, inanç, İpek Yolu, dağ ve doğa yürüyüşü, akarsu ve mağara turizmine tamamen uygundur. Turizm Bakanlığınca, Van'da turizmin geliştirilmesi konusunda ortaya projeler konulmuş; ancak, bugüne kadar gerçekleştirilememiştir.

Van Gölündeki kirliliğin önlenmesi ise, Van merkez kanalizasyon projesine bağlıdır. İlimiz kanalizasyon şebekesinin yapımına 1973 yılında İller Bankası kanalıyla başlamış ve 28 yıllık zaman zarfında 270 kilometrelik kısmını tamamlamıştır. Ayrılan bu ödeneklerle bakıldığında, bu kısmın İller Bankası eliyle yapımında tamamlanması ancak 74 yıl sürecektir. Bu ise, dünyaca önemi olan Van Gölünün, geriye dönüşü olmayacak şekilde kirlenmesi demektir. Van Gölü havzasının bir bütün olarak ele alınarak, bir paket program çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 25 milletvekilinin, İstanbul’daki trafik sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/66)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İstanbul'da uzun zamandır ulaşımla ilgili olarak çeşitli sıkıntılar yaşanmaktadır. Ancak son yıllarda trafik içinden çıkılmaz bir hal almış olup İstanbul'da yaşayan vatandaşlarımız için ciddi sıkıntı haline gelmiştir.

45 dakikalık trafik tıkanıklığının, İstanbul'a maliyeti yıllık 2 milyar doların üzerindedir. Plansız ve rantçı anlayışların kenti her geçen gün yoğunlaştırdığı görülmektedir. İstanbul'da yaşanan trafik yoğunluğunun nedeni ilgili kurum ve kuruluşların olumsuz görüş bildirmelerine rağmen yapılan plan tadilleridir. Bu plan tadilleriyle İstanbul katledilmektedir. Rant elde etme politikaları devam ettiği sürece ulaşım bir sorun olarak karşımıza çıkacaktır. Yeşil alanları imara açan, İstanbul genelinde çok katlı binalara imar izni veren, kentin her yerine devasa alışveriş merkezleri diken anlayış trafikte yaşanan sorunları çözemez. Çünkü trafikte yaşanan sorunların kaynağı bu anlayışın kendisidir.

Ayrıca, kentin olur olmaz her yerine yapılan kavşaklar trafiği azaltmak yerine sıkışıklık yaratmakta üstelik şehrin silüetini bozmaktadır. Bu kavşaklar için harcanan para 2,1 katrilyonun üzerindedir. Bu açıkça kaynak israfıdır.

Trafikte yaşanan sıkıntıları çözmek için bugüne kadar çeşitli çözüm önerileri sunulmuştur. Bunlar vize uygulaması, tek-çift plaka, Taksim'e paralı geçiş gibi önerilerdir. Ancak bunların hiçbirisi trafikte yaşanan yoğunluğu azaltacak önlemler değildir.

Gelişmiş kentler meydanlarıyla bilinir. İstanbul'da ise varolan meydanlar rant uğruna feda edilmektedir.

İstanbul'da trafikte yaşanmakta olan sorunların ve alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla, Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Çetin Soysal                             (İstanbul)

2) Ensar Öğüt                               (Ardahan)

3) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

4) Enis Tütüncü                            (Tekirdağ)

5) Ali Arslan                                (Muğla)

6) Suat Binici                                (Samsun)

7) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

8) Ali Rıza Öztürk                        (Mersin)

9) Hulusi Güvel                            (Adana)

10) Ali İhsan Köktürk                  (Zonguldak)

11) Halil Ünlütepe                        (Afyonkarahisar)

12) Fehmi Murat Sönmez             (Eskişehir)

13) Muhammet Rıza Yalçınkaya  (Bartın)

14) Akif Ekici                               (Gaziantep)

15) Birgen Keleş                          (İstanbul)

16) Nesrin Baytok                        (Ankara)

17) Ramazan Kerim Özkan          (Burdur)

18) Ahmet Ersin                           (İzmir)

19) Mehmet Ali Özpolat               (İstanbul)

20) Tekin Bingöl                          (Ankara)

21) Canan Arıtman                       (İzmir)

22) Gürol Ergin                            (Muğla)

23) Gökhan Durgun                     (Hatay)

24) Fevzi Topuz                           (Muğla)

25) Mehmet Şevki Kulkuloğlu     (Kayseri)

26) Vahap Seçer                           (Mersin)

BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:

3.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal ve 26 milletvekilinin, taş kömürü üretimindeki sorunların ve Türkiye Taşkömürü Kurumunun durumunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye Taşkömürleri Kurumu Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ülke sanayinin kurulması ve gelişmesine büyük katkı vermiş; bunun sonucu olarak da iki demir-çelik fabrikası bu bölgeye kurulmuştur.

Uzun yıllar tek başına, başta demir-çelik sektörü olmak üzere ülkemiz sanayisinin koklaşabilir kömür ihtiyacını karşılayan havza; günümüzde ise enerji ve demir-çelik sektörü kömür ihtiyacının çok az kısmını karşılayabilmektedir. Son yıllarda tamamen ihmal edilen TTK'nın kendi ayakları üzerinde durabilmesi; üretimin ve verimliliğin artırılarak maliyetlerin düşürülmesine bağlıdır.

Taşkömürü, ülkemizin enerji ve demir-çelik sektörü için stratejik bir öneme sahiptir. İşçi sayısı 1990 yılında 34.349 iken, 2006 yılında 1.120 işçi alınmasına karşın Kasım 2007'de 10.438'e kadar gerilemiştir. Sadece 2006 yılında 1.130 işçi emekli olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Geçmiş yıllardan günümüze üretimin de giderek azaldığı 10 milyon ton/yıl ihtiyaca karşılık 1 milyon 350 bin ton/yıl'a düştüğü bir gerçektir. Kurumda ciddi anlamda işçi açığı vardır. İşçi sayısındaki azalma ciddi üretim düşüklüğüne neden olmuştur.

2004 yılına kadar havzaya özgü yasal düzenlemeler ile; 3213 sayılı Maden Kanunu'na tabi olmadan faaliyette bulunan kurum, 05.06.2004 gün ve 25483 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 5177 sayılı "Maden Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun" hükümleri çerçevesinde "Maden Kanunu" kapsamına alınmıştır. Taşkömürü havzasının Maden Kanunu'na tabi olmasıyla; hukuki kurum uhdesinde kalmak şartıyla "işlettirme" yetkisinin tanınmasıyla, özellikle rödövans uygulamalarında ortaya çıkan yasal problemlerin çözülmesinde kuruma kolaylıklar sağlaması; ayrıca günümüze kadar havzada devletçe yapılan taşkömürü üretim ve yatırımlarının yanı sıra özel girişimciler tarafından da yatırım yapılabilmesinin önünün açılması öngörülmüştür.

TTK'nın Maden Kanunu Kapsamına alınmasıyla önemli rezerve sahip Bağlık-İnağzı, Amasra-B, Gelik Dik Kanat ve Alacaağzı kömür üretim sahaları ihaleye açılmış ve ihaleleri özel sektöre verilmiştir. Ancak ihaleyi alan firmalar ya teminatını yakmış ya da (ihaleyi iki yıl önce almasına rağmen) henüz tam olarak üretime geçememiş olduğu veya sorunlar yaşandığı gözlenmektedir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler’in "Kendi ayağımızın dibindeki kömürü çıkaramıyoruz. Türkiye'nin kendi kaynaklarını harekete geçirmek için yapılan çalışmalarla taşkömürü üretimini 10 milyon tona çıkaracağız. Bunun 5 milyon tonunu TTK, 5 milyon tonunu ise özel sektör üretecek. Hesaplamalarımıza göre 8 bin özel, 2 bini kamuda olmak üzere 10 bin ek istihdam sağlanacak. Özel sektöre açılacak sahaların ihaleleri için şartnameler hazırlandı. Birkaç aylık süre içinde bu ihaleler gerçekleştirilecek" şeklindeki söylemi, Maden Yasası kapsamına giren TTK ve Zonguldak halkını umutlandırmıştı.

Ancak, gelinen noktada Türkiye Taşkömürü Kurumu yönetiminin, firmalara tüm kolaylıkları sağlamasına rağmen, bugüne değin hizmet alımı ile yapılan işlerden beklenen verim alınamamıştır. Bunun yanı sıra rödövans sahalarında yaşanan olumsuzluklar olduğu da Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında tespit edilmiştir.

Bu nedenlerle;

TTK'nın 2004 yılında Maden Kanunu kapsamına alınmasıyla başlayan Hizmet alımları, rödövans sahaları ve ihalelerinin, Yüksek Denetleme Kurulu raporları doğrultusunda incelenerek amacına ve yasalara uygun olup olmadığı; TTK'nın üretime dönük personel açığının saptanması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi konularında gerekli araştırmaların yapılarak Yüce Meclisimizin ve halkımızın bilgilendirilmesi amacıyla, Anayasanın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Ali Koçal                                        (Zonguldak)

2) Ensar Öğüt                                     (Ardahan)

3) Şevket Köse                                   (Adıyaman)

4) Ali İhsan Köktürk                          (Zonguldak)

5) Ali Rıza Öztürk                              (Mersin)

6) Muhammet Rıza Yalçınkaya           (Bartın)

7) Hulusi Güvel                                  (Adana)

8) Fevzi Topuz                                    (Muğla)

9) Akif Ekici                                       (Gaziantep)

10) Birgen Keleş                                 (İstanbul)

11) Halil Ünlütepe                              (Afyonkarahisar)

12) Nesrin Baytok                              (Ankara)

13) Ramazan Kerim Özkan                 (Burdur)

14) Suat Binici                                    (Samsun)

15) Ahmet Ersin                                 (İzmir)

16) Turgut Dibek                                (Kırklareli)

17) Ali Arslan                                     (Muğla)

18) Mevlüt Coşkuner                          (Isparta)

19) Fehmi Murat Sönmez                   (Eskişehir)

20) Mehmet Ali Özpolat                     (İstanbul)

21) Tekin Bingöl                                 (Ankara)

22) Enis Tütüncü                                (Tekirdağ)

23) Canan Arıtman                             (İzmir)

24) Gürol Ergin                                  (Muğla)

25) Gökhan Durgun                           (Hatay)

26) Mehmet Şevki Kulkuloğlu           (Kayseri)

27) Vahap Seçer                                 (Mersin)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın Milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 34)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2’nci sırada yer alan, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/63) (S. Sayısı: 65)  (x)

BAŞKAN - Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 65 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde Başkanlığa intikal eden konuşma taleplerini arz ediyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan; şahısları adına, Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in söz talepleri vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’ye aittir.

Sayın Ünlütepe, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, saygıdeğer üyeler; Bartın Milletvekilimiz Sayın Yılmaz Tunç’un 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve grubumuz adına tümünüzü saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bugün müessif bir kaza oldu. Bir uçak kazasında, İstanbul’dan Isparta’ya hareket hâlindeyken uçağın düşmesi sonucu, 56 yurttaşımızı yitirmiş durumdayız. Öncelikle, ölen yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Şu anda Cumhuriyet Halk Partisinden 3 milletvekilimiz, olay yerinde, olayla ilgili çalışmaları yürütmektedirler. Dileğim, bu tür kazaların son olmasıdır.

Sevgili arkadaşlar, bugün, Yargıçlar ve Savcılar Kanunu’nda değişiklik yapan bir yasa tasarısını görüşmeye başlıyoruz. Olağan bir görüşme şeklinin dışında bir yöntemle çalışma burada yürütüldü. Şimdi, Değerli Arkadaşımız, 14 Kasım günü AK Parti Grup Başkanlığına yasa önerisini vermiş, 15’inde Meclis Başkanlığımıza geliyor ve Adalet Komisyonu Başkanlığına kanun teklifi 19 Kasım günü geliyor. Onlarca kanun teklifi ve kanun tasarısı Adalet Komisyonunun önünde dururken -Sayın Komisyon Başkanı- alelacele, gelen teklif, Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilme şekli demokratik geleneklere ve Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışma yöntemlerine uymayacak bir şekilde gündeme getirildi. Kanun teklifinin üzerinde çalışma yapmaya başladığımızda, üniversitelerden, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan, Yargıtaydan, Danıştaydan ve daha doğrusu, sivil toplum örgütlerinden, YARSAV’dan bu kanun teklifine karşı düşüncelerinin ne olduğunu sorduğumuzda, hiçbir anayasal kuruluş ve sivil toplum örgütü, üniversitelerimiz, bizim bundan haberimiz yok dediler. 22 Kasım günü komisyon toplantısına katılacağız, saat gece on buçukta komisyonun İnternet’ine giriyoruz hâlâ kanun teklifi yok. Bura şeffaflığın, bura Türk demokrasisinin kalbidir. Bir komisyon, çalışma şekillerini ve yöntemini kurallarla yapar. Bizi, İç Tüzük’ümüz bağlar. İç Tüzük hükümlerinin dışına çıkarak, demokratik geleneklerin dışına çıkarak bir kanun teklifini görüşmeye çalışırsanız, o bizde hiç beklenmeyecek sıkıntıların doğmasına sebep olur.

Elbette şu düşünüldü: Belki bilemediğimiz bir şeyler vardır, biz gidelim, düşüncelerimizi komisyonda paylaşalım. Komisyonda düşüncelerimizi paylaştık. O gün orada gördüğümüz şey şu: Hâkimlerin ve savcıların uygulama kanununda değişiklik yapıyoruz, ama kendi alanında uzman olan Yargıtay üyeleri çağrılmamış, kendi alanında uzman olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri çağrılmamış, YARSAV üyeleri çağrılmamış. Hâlbuki, bizler her ne kadar hukukçu kimliğimizle Adalet Komisyonunda yer alıyorsak da bu yasa belirli bir kesimin hakkında uygulayıcı bir yasa. Peki, bunların düşüncesini niçin alma ihtiyacı duymuyoruz? Bunu şifahen söylediğimizde Sayın Başbakan Yardımcısı Çiçek, “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ben aynı anda başkanıyım.” dedi. Peki, doğrudur, ama Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bir yazı yazılıp oradan bir temsilci istenseydi, acaba, Kurul Sayın Bakana mı yetki verecekti? Acaba, o gün, Bakan “Ben Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanıyım.” derken Hükûmeti kim temsil ediyordu o komisyonda? Yani, değişik bir uygulama, hukuk kurallarının biraz daha dışlandığı, acelece yapılan birtakım şeyler.

Şimdi, Sayın Başbakanın, en son, işte, Kızılcahamam’daki sözleri: Sivilleşme, sivil toplum örgütlerinin düşüncelerine saygı duyma, onları dinleme, onları yönetime katma, düşüncelerinden faydalanma istekleri… Ya Başbakan bunu birilerine takiye olarak söylüyor veya sayın bakanlar, daha doğrusu sayın komisyon Sayın Başbakanın düşüncelerine itibar etmiyor.

Şimdi, bu kişilerin, yani bu kurumların, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri, Yargıtay üyeleri ve Danıştay üyelerinden ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden, düşüncelerin alınması için yazılı talepte bulunduk, komisyonumuz reddetti. Bugün, işte, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinin raporu elimde. Yasa Türkiye’nin gündemine daha iki gün oldu düşeli. İki gündür, yargıçlar, savcılar, hukukçular, sivil toplum örgütleri, yangından mal kaçırılır gibi görülen bir önerinin bugün daha farkına varabiliyor. Gerçi şunu da söylemeden edemeyeceğim: İlk defa, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanımız, Adana’da, 24’ünde, bunu duyunca, Adana’da bir basın toplantısıyla Türkiye’nin kamuoyuna duyurmaya, ertesi gün Kocaeli ilinde yapılan bir basın toplantısıyla ve grup toplantısında Türkiye’nin bu konuya dikkatini ve özenini çekmeye çalıştı. Niçin, niye bu kadar bir duyarlılık gösterdi Sayın Genel Başkan? Olay şuydu: Geçen dönem, 22’nci Dönemde gördük, yürütme yasamayı tahakkümü altına almıştı. Bu dönemde bunun aynısını görüyoruz, şu uygulamada görüyoruz. Tek tahakkümü altına alınamayan yargı bağımsızlığı kalmıştı. Halbuki bizde kuvvetler ayrılığı sistemi Anayasa’mızca benimsenmiş, hatta hatta, Anayasa’nın dibacesinde, başlangıcında dördüncü fıkrasında, kuvvetler ayrımı devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmiyor. Başlangıca kuvvetler ayrılığı sistemi konmuş.

Şimdi, yani, öyle bir şey oldu ki, bu kanundan etkilenecek olan kişileri dinleme ihtiyacı duymadık. Meclis çalışma teamüllerinin dışında çalışma koşullarının altında çalıştı komisyon. Mecliste çalışma saati saat dokuz buçukta başlar. Dokuzda toplantıya çağrıldık, dokuzda katıldık, aralıksız akşam altıya kadar çalıştık, yasaya katkı vermeye çalıştık, yasa üzerinde endişelerimizi belirttik. Toplantı bitti ve Komisyon Başkanımızdan, ben, kalkarak “Sayın Başkan, bu kapsamlı bir yasa, pazartesi gününe kadar muhalefet şerhini verebilmek için gün verebilir misiniz?” dediğimde, “İki saat.” demiş. Ben önce şaşırdım. Yani, bir Komisyon Başkanı… İki günlük, üzerinde çalışıyoruz, o konuda bir muhalefet şerhine iki saat bir süre… Ben öncelikle bunu “iki gün” diye gene algıladım, tekrar sorduğumda “İki saat.” dedi. Bunu, Grup Başkan Vekilimizle paylaşma ihtiyacı duydum. Çünkü, Parlamento tarihinde böyle bir şey yoktur, iki saat! Akşam altıda bitmiş, aralıksız dokuz saat bu komisyon üyeleri çalışmış; bunlar insandır, akşam yemek yiyecektir, dinlenecektir. Bir muhalefet şerhi yazacaksınız, muhalefet şerhine koyacağımız gerekçelerin zinde kafayla düşünülmesi gerekiyor. Biz bir parlamento görevi yapıyoruz, yasama görevi yapıyoruz, baştan savma bir işi yapamazsınız. O bir vicdan muhasebesidir.

Sayın Grup Başkan Vekilimiz Anadol, Komisyon Başkanımızı aradı, görüştü, “Arkadaşlar, akşam da çalışmanıza devam edin ama yarın saat 13.00’e kadar bu raporu verin.” Biz gece biraz çalıştık ve ayrıldık. Sabahleyin geldiğimizde, muhalefetin şerhinin olmadığı 65 sıra sayı Komisyon Raporu’nun basıldığını gördük! Muhalefetin düşüncelerinin dahi komisyon raporuna dercedilmesini içine sindiremeyen bir komisyon, acaba -daha doğrusu Başkanı- bu davranışıyla kime mesaj vermeye çalışıyor?

Evet, Sayın Başkan, Komisyon Başkanı, size Cumhuriyet Halk Partisi olarak güven duymuyoruz. Bize 13.00’e kadar müsaade edeceksiniz fakat rapor basılacak. Sizin, zaten, siyasi dününüz ve bugününüz toplumca iyi bilinmektedir. Bu konudaki düşüncelerimi de bu raporun basıldığı gün, dün sabahleyin, odanıza gelerek bizzat size söyledim. Konumunuzu, Sayın Meclis Başkanına, Grup Başkan Vekilimiz ulaştırdı. Ne mutlu ki, Sayın Meclis Başkanı, bu tür hukuksuzluğa alet olmadı.

Bakın arkadaşlar, İç Tüzük’ün 42’nci maddesi… Yani, bir yargıçlar yasasını düzenlerken İç Tüzük’ün nasıl çiğnendiğini görüyoruz. Engin bir hukukçu Sayın İyimaya. Ama, engin hukukçuluğunu iyi yönde kullanmıyor. 42’nin son fıkrası, uygun süre içinde kullanmaları ve rapor vermelerini belirtir.

Sayın Başkan, deneyimli bir hukukçusunuz. Ama -çünkü, önce komisyonun meselesini bitirmek zorundayız- iki saatlik bir süreyle, siz eğer bu komisyon raporuna bu süreyi verebilip içinize sindirebiliyorsanız, size hayırlı olsun. Fakat Meclis Başkanı bu konuya alet olmadı. Biz güven duymadık Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak, Sayın Meclis Başkanı da güven duymadı. Bu raporu geçersiz saydı ve yeni raporu bugün sizlere ulaştırdı. Sayın Başkan, yapacağınız tek şey vardır. Meclis Başkanının da güven duymadığı bir ortamda, sizin de o Komisyon Başkanlığından istifa etmeniz gerekir.

Sevgili arkadaşlar, yani, muhalefetin düşüncelerinin dahi… Dün akşam bir televizyon programındaydım. MHP’li bir arkadaşınız dedi ki: “Ben de muhalefet şerhi verdim ama inanmadım böyle bir şeye. Fakat, sabahleyin geldiğimde bir baktım, tasarı basılmış.” Tabii, biz bunu biliyorduk arkadaşlarım. Siz bu dönem geldiniz. Geçen dönem de bizler burada, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli milletvekillerinin, Parlamentoda olmadığı hâlde varmış gibi buralarda oy kullandıklarını gördük, biliyorduk ama bu kadar da bu işin böyle olacağını hiç aklımıza getirmemiştik.

Parlamentonun bir ananesi, gelişimi vardır. Biz milletin temsilcisiyiz. Milletin temsilcilerinin düşüncelerinin, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin matbaasını alet ederek, o düşüncelerin buraya dercedilmemesinden ne ümit edeceksiniz, ne elde edeceksiniz? Hâlbuki biz o düşüncelerimizi işte bugün verdik. O düşüncelerimize katılırsınız, katılmazsınız ama bir oluşumu birlikte sağlarız.

Sevgili arkadaşlar, bu kanun teklifi, bir kanun teklifi mi kanun tasarısı mı o da uzun bir dönem tartışılacaktır. Ama sizinle paylaşmak istediğim bir konu var, o da şudur: Bu kanun teklifi geçen dönem Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetince Meclise getirilmiş, 2802 sayılı Kanun’da ciddi değişiklikler yapılmış ve bu değişikliklerin sonunda avukatlıktan yargıçlığa geçişle ilgili madde, o dönemki Sayın Cumhurbaşkanımız Sezer tarafından veto edilmiştir.

Veto gerekçesinin açıklanmasından sonra Adalet Komisyonu toplanmıştır. O Komisyondaki iade gerekçesi şudur: “İster adaylıktan ister avukatlıktan geçiş yoluyla olsun, yargıçlık ve savcılık mesleğine girmek isteyenlerin sınavlarının, yürütmenin etkili olamayacağı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenecek bir sınav kurulunca, objektif ölçme ve değerlendirme esaslarına göre yapılması zorunludur.” Bu iade gerekçesinden sonra, Adalet Komisyonumuz, şimdiki Sayın Meclis Başkanımız Köksal Toptan’ın başkanlığında toplandı 29 Haziran 2005 günü. O gün Sayın Adalet Bakanımız Cemil Çiçek o toplantıda var, şimdi aramızda gördüğüm Sayın Hakkı Köylü o gün bu toplantıda var, Sayın Grup Başkan Vekilimiz Bekir Bozdağ o toplantıda var.

Adalet Komisyonu Raporu’nu aynen sizlerle paylaşıyorum arkadaşlar: “Uzun süren görüşmeler sonucunda -demek ki Komisyon çok uzun görüşmeler yapmış- Cumhurbaşkanlığınca kanunun geri gönderilmesine sebep teşkil eden 5375 sayılı Kanun’un 1’inci maddesiyle, avukatlık mesleğinden hâkimlik ve savcılık mesleğine geçişi düzenleyen (k) bendinin madde metninden çıkarılarak 1’inci maddenin bu doğrultuda değiştirilmesi.”

Sayın Bakan geri çekiyor. Şimdiki Sayın Grup Başkan Vekiliniz Bekir Bey bunu imzalıyor ve diyor ki, uzun süren tartışmalar sonucunda bunun sağlıklı bir şey olduğu konusunda karar veriyor. Ne oldu? Sayın Hakkı Köylü de burada var, diğer arkadaşlarım da var. Ne oldu? Ne değişti? Bakanlık düşüncesini değiştirmedi. Bir üye arkadaşımız bir kanun teklifi veriyor. Sayın Bakana soruyoruz “Doğrudur, Bakanlık bürokratlarının bu kanun teklifinin hazırlanmasına katkısı olmuştur.” Bakanlık bürokratları, eğer bir kanun teklifinin hazırlanmasında müdahaleci olur, yardımcı olursa, o, Sayın Bakanım, yürütmenin yasamaya direkt müdahalesidir. Kuvvetler ayrılığının fiilen ortadan kaldırılmasının bir başlangıcıdır. Asıl, buna siz engel olmak zorundasınız.

Peki, niçin tasarı olarak getirilmedi? Tasarı olarak getirildiğinde, Hükûmette tüm bakanlıklarda bu konuda çalışma yapılacak. Yargıtaydan düşünceler alınacak. Bürokratların çalışma şekli o. Danıştayın, diğer sivil toplum örgütlerinin düşünceleri alınacaktı. O zaman, toplum, bu yasanın konusu üzerinde ciddi bir çalışma olduğunun farkına varacak, eleştirilerini ortaya çıkaracaktı. Şimdi, biz, yangından mal kaçırır gibi bunu öteleyerek bir kanun teklifiyle, maalesef, Meclis gündemine getirmiş bulunuyoruz.

Peki, çok uzun bir dönemdir ve hele hele gene eski Bakanımız Sayın Cemil Çiçek’in bir gün burada konuşmasında, Avrupa Birliği Meclis Başkanı bu Mecliste konuşurken “Avrupa Birliğine girebilmek için şu şu şu yasaları çıkarırsanız iyi gidiyorsunuz, başarılı gidiyorsunuz, biz size Avrupa Birliğine girişte kolaylık sağlarız.” sözünden sonra Sayın Bakan buradan gelerek, onların en kısa sürede yerine getirileceğini belirtmişti. Halbuki, bu Meclis gazi bir Meclisti, kimseden talimat almazdı. Eğer, hakikaten o Yasa’nın değiştirilmesine ihtiyaç varsa, o bizim insanımız için ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin özgür iradesiyle vereceği bir çabaydı.

Sayın Bakan o kadar duyarlı olmasına rağmen, örneğin Avrupa Birliği İlerleme Raporu, en son rapor: “Mesleğe giriş: Adalet Bakanlığının hâkim adaylarını seçme sürecindeki rolünün kaldırılmasını tavsiye ederiz. Bu konunun Adalet Akademisi ya da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu uhdesine bırakılmasını teklif ederiz.” Şimdi, mülakatın, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunca oluşturulacak olan bir kurulca yapılması. Peki, bunda niye duyarlılık göstermiyoruz? Duyarlılık göstermiyoruz, Yargıtay Başkanlar Kurulu bir açıklama yapıyor ondan sonra. Adalet Bakanlığı tarafından aday hâkimlerin alınmasının, politik isteğin etkisi nedeniyle, yargının siyasallaşmasına neden olacağını söylüyor. Efendim, yargıçlara güvenmiyor musunuz, o genel müdürlere? Zaman zaman bu çıkıyor. Elbette güveniyoruz ama o genel müdürü kim atıyor arkadaşlar? O genel müdürü kim atıyor? O kişi genel müdür olmak için kaç kişiyi aracı kullanıyor Sayın Bakana? Bu da hayatın doğal bir akışı.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Siz böyle mi yaptınız?

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Şimdi, hâkim ve savcı adaylarının… Bir de şu söyleniyor: Hâkim ve savcı adayları genel idare hizmetleri sınıfına tabiyseler de, staj döneminin ardından yapılacak yeterlilik sınavından sonra hâkim ve savcı olarak atanacakları hususu gözetildiğinde, adayların seçimi için yapılacak sınavın, ileride atanacakları görevin özellikleri de dikkate alınarak, nesnel, yansız ve sadece liyakati ölçmeyi amaçlayan bir yöntemin uygulanması gerekiyor. Bu yöntemin bulunabilmesi için Cumhuriyet Halk Partili komisyon üyeleri olarak ciddi katkı vermeye çalıştık. O konuda çok açık olduk. Ama “Hayır bu, bu şekilde yürütülecektir.” ibaresinin getirdiği sıkıntı içinde bu yasa Genel Kurula inmiştir.

Sevgili arkadaşlar, mülakatta başarısız sayılma işleminin yargısal denetimini sağlayacak alt yapının tüm unsurlarının oluşturulmasını sağlamak hukuka bağlı idarelerin temel unsurlarından birisidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN –Sayın Ünlütepe, bir dakikalık süre veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan, tamamlayacağım.

…Ama, şu bilinen bir gerçektir ki, yazılıda çok başarılı olan kişilerin mülakatta çok başarısız olduklarını görüyoruz.

Uygulama: Güven duygumuz azdır arkadaşlar. Bu nedenle, bu yasa üzerinde ısrarla duruyoruz. Niçin dersiniz? Ödüllendirme ve cezalandırmaları geçen dönem gördük. İktidarın başının ilgili olduğu davalarda belirli kararları veren kişiler, bugün, Yargıtay üyesidirler; aleyhe karar veren kişilerin akıbeti, mal varlığı davasında o davayı açan başsavcı vekilinin durumuyla bellidir. “Eğer bizim lehimize karar verilirse, yarın, Yargıtay üyeliğin olabilir, karşı bir davranış içinde olursan sonun budur.” Bu düzenleme, başarısız olanı başarılı kılabilecek bir ortamı doğurur. Daha açıkçası, kendi kadrolaşmanızı tamamlarsınız. Parti devletine doğru gidişat var. Yürütmenin yargıya müdahalesi güçlü bir şekilde devam ediyor.

Son cümlemle bağlıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Son cümlemi bağlıyorum Sayın Başkanım eğer izin verirseniz.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, son cümlenizi alayım.

Buyurun.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Evet, son cümlemi bağlıyorum. Hoşgörünüze de teşekkür ediyorum.

Dünyada ilk defa, davasını kazanan bir davalının üzüldüğünü gördük. Türkiye Cumhuriyeti’nin kazandığı bir davadan dolayı üzüntülerini beyan eden ve “Doğrudan doğruya bu işin çaresini bulacağım”ı da buna ekleyen ve ulemadan fikir alınmadığı için Yüksek Mahkemeyi suçlayan bir görüş, hiç kuşkunuz olmasın, çok yakın bir süreç içinde Anayasa Mahkemesinin yapısını da değiştirecektir ve Anayasa Mahkemesinin yapısında da siyasallaşmaya götürebilecektir, Danıştayın da yapısını değiştirecektir.

Bu nedenle… Bunda başarı sağlanır mı? Bunda, bütün kamuoyunun karşı koymasıyla, sesini çıkarmasıyla, direnmesiyle ancak sonuç alamayabilir diye düşünüyorum.

Bu duygularla, yüce Parlamentonun değerli üyelerini saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, hoşgörünüze de teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gruplar adına ikinci konuşmacı, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Sayın Kaplan, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

DTP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli üyeler; bugünkü müessif kaza nedeniyle acımız büyük. Yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyoruz.

Bugün 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi hakkında Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.

Sözüme başlamadan önce, yüce Mecliste hepimizin bağımsız yargıya, hukukun üstünlüğüne, hukuk devletine ihtiyacı olduğunu hatırlatarak başlamak istiyorum. Neden diyeceksiniz? Şöyle başlamak istiyorum, AK Partiden: Yakın zamanda, avukat olarak ben, şu anki Başbakan Yardımcısı ve bir belediye başkanımız Başbakanın yasaklı olduğu dönemi, düşüncesinden aldığı cezalar sürecini gördük, tartıştık.

Dönüyorum CHP’ye, 12 Eylülde Grup Başkan Vekilinin, Sayın Anadol’un avukatıydım, o tür yargılamalar sürecini yaşadı.

MHP’ye geliyorum, o dönemde, yine, o MHP’nin yargılandığı davada avukattım, hukuksuzluğu orada yaşadık.

DTP’ye geliyorum. Zaten, maşallah, hukuk ve yargıyla en çok başı ağrıyan bir grubuz. Yani, şunun şurasında son yirmi, otuz seneye baktığımız zaman hepimizin hukuka, bağımsız yargıya ve adalete ihtiyacı var, herkesin var. Bu noktada şunu ifade etmek istiyorum ki, eğer bu konuda biz dikkatli davranmazsak, kendi ellerimizle yargıyı siyasallaştırmaya kalkarsak, bunun sonuçları çok ağır olur. Şöyle bir iki rakamdan yola çıkmak istiyorum: 10.632 yargıcımız, şu anda savcı, yargıç görevi yapıyor, yani 4.062 yargıç kadrosu açık. Türkiye’de 100 bin kişiye 8 hâkim, 4 savcı düşüyor. Almanya’da bu rakam 254 kişiye 6 savcı, Hollanda’da 12 yargıç, 4 savcı; Portekiz’de 17 hâkim, 12 savcı düşüyorsa, bağımsız yargı konusunda, ciddi ciddi düşünmemiz gerekiyor. Bu veriler Adalet Bakanlığının verileridir.

Tarihte en yüksek oyla iktidar olmuş 59’uncu Hükûmet son beş yılını boşa mı geçirdi ki, bu dört bin küsur kadroyu bekletip, bugüne, son dakikada 2802 sayılı Yasa ile ilgili teklifini Meclise getiriyor? Getiriliş usulünü dün tartıştık, gerçekten demokratik yaşamı, demokrasiyi, katılımcılığı son derece olumsuz etkileyen bir gelişmeyle… 36’yı aşkın hukuk fakültemiz var, eğitim kalitesi bir yana, binlerce hukukçumuz boşta geziyor, işsiz. Yeni CMK ile istinaf mahkemeleri kurulacak. 4 bin küsur kadronun üstüne en az 2-3 bin civarında şu an ihtiyaç var. Evet, bağımsız yargı ve yargıç teminatına önem veriyorsak eğer, bu açıkların olmaması gerekirdi.

Şimdi alelacele gelen bu yasa teklifi karşısında bir hukukçu olarak şunu beklerdim: Hiç olmazsa, bunu, adalet alanına, bağımsız yargıya taşımada daha özenli ve etik bir yaklaşım sergilenebilirdi. Dört parti grubu bulunan yüce Mecliste, Başkanlık Danışma Kurulunda yalnız kaldığında AK Parti “Ben çoğunluğum, bildiğimi yaparım.” derse bundan demokrasimiz büyük yara alır.

Gerekçede “100 yargıcın durumu nedeniyle bunu 4 Aralık tarihine yetiştirmek zorundayız.” deniliyor. Tabii, saydığım 4 bin küsur yargıcı -açıkları 6 bin küsur- mevcut yargıç kadrosunu dikkate aldığımızda 60’ıncı AK Parti Hükûmetinin yargıda yüzde yüz siyasallaşma ve yargı kadrolarını muhafazakâr bir şekilde doldurma niyeti açığa çıkıyor. Bu, çok tehlikeli bir yaklaşımdır.

Sayın Grup Başkan Vekili burada konuşurken diyor ki, “100 çocuğumuz mağdur olacak.” Türkiye’nin onurlu, bağımsız yargıçları ne zamandan beri AK Partinin çocukları oldu diye sormak geçiyor içimden. Bu konuda çok çok özenli düşünmek ve konuşmak zorundayız. Hiç kimse sizin çocuğunuz değildir, yeni alınacaklar dahil.

Türkiye’nin yargıçları bağımsızdır. Yargıçlığı zaten öteki mesleklerden ayıran nitelik ve özellikler vardır. Gerek adalet dağıtırken gerek özel yaşam ve kamusal alanda örnek ve saygın bir yerleri vardır toplumda. Bu, bağımsız yargının sav-savunma-karar üçlü sacayağının sonucudur. Bu nedenle, yargıçları, bir kere, savcılardan ayırmak gerekiyor. Neden? Bağımsız yargıda siyasi gücün etkisine en yakın duran, idareye en yakın olan, özellikle savcıların -altını çiziyorum- yargıçları etkilemesi hedeflendiği için aynı yasa teklifi içinde, hem savcılar hem de yargıçlar yara almıştır.

Adil yargılanma hakkı, son anayasa düzenlemeleri ışığında, iddia ve savunmanın, yani, silahların eşitliği ilkesi gereği, savcıların yasası ayrı olmak zorundadır. Nasıl ki bir Avukatlık Yasası vardır, savunmanın ayrı yasası vardır, silahların eşitliği gereği, savcıların da yasası ayrı olmak zorundadır. Bu nedenledir ki, iddia ve savunmanın karşısında karar mercisinde olan yargıçların konumunu iddia ve savunmadan ayırmak, özgünlüğünü ve bağımsızlığını güçlendirmek gerekir. Son Anayasa değişikliği bunu emrediyor; 36’ncı madde adil yargılama içeriyor, 90’ıncı madde sözleşmelerin içeriğini.

Bugün 30 Kasım. Farz edelim ki, gayret ettiniz ve bu yasayı çıkardınız ve yarın da 1 Aralık, bu yasa Resmî Gazetede yayımlandı. 4 Aralıkta da çıkması gerekir diyor arkadaşlarımız, Hükûmet. İki gün kalıyor Cumhurbaşkanının incelemesine. Yani şurada sormak istiyorum: Yüce Cumhurbaşkanlığı makamının bir inceleme, araştırmasına da mı imkân tanımayacaksınız? Orası tasdik mercisi mi? Sayın Cumhurbaşkanı AK Parti Hükûmetinin noteri mi oldu orada acaba? Bu çok tehlikeli bir yaklaşım. Meclisi yok saydınız, bizleri yok saydınız çalıştırmadan. Peki, Cumhurbaşkanlığı makamını da, Mustafa Kemal Atatürk’ün oturduğu makamı da öyle mi değiştireceksiniz? Bu çok tehlikeli bir yaklaşımdır. Dikkatinizi çekmek istiyorum.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – 48 saat.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Sayın üyeler, geçmişin muhasebesini yapmak da son derece yanlıştır. 2000 yılının öncesi burada tartışıldı dün, taa Seyfi Oktay, Sayın Moğultay dönemi, Şevket Kazan dönemi. Bugünü konuşmamız gerekiyor. 2002’den bu yana, Avrupa Birliğiyle süreciyle birlikte yargı alanında yapılan ciddi reformları, anayasal düzenlemeleri, yasal düzenlemeleri ve onun zorunlu gereklerini yerine getirme yükümlülüğüyle karşı karşıyayız. 81 madde değişikliğini yok sayamayız. 36’ncı maddede yer alan adil yargılanmayı da yok sayamayız. Avrupa Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinin birinci fıkrasında yazılan bağımsız yargıda yargıç tarafsızlığını yok sayamayız ve yok sayamayacağımız yeni bir sözleşme imzaladık, dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin adil yargılanmayla ilgili hükümleri, aynen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hükümleri gibi emredici ve Anayasa’nın 90’ıncı maddesi uyarınca da bağlayıcıdır. Neden diyeceksiniz? Ben, size… Türkiye, ki daha o yolu denemedi, ulusal üstü yargı alanında Strasbourg’u denedik ama bugüne kadar Birleşmiş Milletlerde Lahey’i denedik, ama Birleşmiş Milletlerde İnsan Hakları Komitesine daha Türkiye’den hiçbir başvuru olmadı.

Jamaika’da mahkemenin verdiği ölüm cezası sonrası Rodriguez’in başvurusunu değerlendiren İnsan Hakları Komitesi, oradaki yargıçların seçilme tarzına ve niteliğine dikkat çektikten sonra adil yargılanma yapılmamıştır kararına vardı. Benzer, Avrupa Mahkemesi yargıçlarla ilgili kararları da var ve içtihat hâline gelmiş. Jabardo davasında, bağımsız yargıda subjektif ve objektif faktörler sayılırken yargıcın bağımsızlığı üzerinde duruluyor. Biz, DGM’leri kaldırmak zorunda kaldık, unutmayın. Neden? Asker üyenin seçilme tarzı nedeniyleydi, “Tayin, terfi, hiyerarşideki konumu nedeniyle DGM’ler bağımsız mahkeme değildir.” denildiği için kaldırdık. Peki, bunların hepsi doğru da Anayasa Mahkemesinin son verdiği kararı anlamakta bir hukukçu olarak güçlük çektim. “Albaylar değil, yargıçlar bağımsız.” Böyle şey olur mu? Hukuk fakültesi okumuş, gelmiş bu sınava talip olmuş bir kişi, sınavı kazanınca bağımsız yargıç olacak. Böyle bir mantık, böyle acele bir karara, 2005 İlerleme Raporu’nda, AB sürecinde, mülakat sınavını Adalet Bakanlığının yapması yargıç, savcı istihdamında hatırı sayılır derecede etkili olmasına yol açmaktadır denilerek siyasallaşmanın altı çiziliyor. Yürütmenin yargıya müdahalesi güçler ayrılığına aykırı olduğu gibi, yargının siyasallaştırılması hukukun üstünlüğünü de ayaklar altına alıyor. Üst yargı kurumlarımız, bağımsız yargıyı zedeleyecek bu tür yaklaşımlar konusunda kaygılarını dile getirmişlerdir. Yargıç ve savcı adayları, ÖSYM sınavından sonra mülakat kurulunda başarılı olursa iki yıl staj yapacaklardır. Avrupa Birliği organları bu konudaki kaygılarını dile getirirken öneride de bulundular. Denildi ki; “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Adalet Akademisi üyelerinden oluşacak bir kurul tarafından inceleme yapılmasını öneriyoruz.” Yani, bunun içinde, dikkatinizi çekiyorum, hukukçular var, yargıçlar var. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyinin kriterleri de buna zorluyor. 1985 tarihli yargı bağımsızlığı temel şartında, yargıç seçerken siyasi fikirlere göre ayrım yapılmaması gerektiği belirtiliyor. 1994 tarihli Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin kararında “Yargıçları seçen merci hükûmetten bağımsız olmalıdır.” deniliyor.

Şimdi, “Yargıçları seçen merci hükûmetten bağımsız olmalıdır.” denildikten sonra, bu yasa teklifindeki 7 üyeli Mülakat Kuruluna bakalım. Sayın Adalet Bakanının Müsteşarı, olmadığı zaman yardımcısı ve devam ediyorum, Teftiş Kurulu Başkanı, Ceza İşleri, Hukuk İşleri, Personel Genel Müdürü ve Adalet Akademisinden 2 üye. Bunların hepsi yürütme mensubu. Yürütmede hiyerarşi, terfi, görev, atama… Hepsi Bakanlığın personeli.

Şimdi, yürütmeye bağlı böyle bir kurulun adı, yargıç atamalarında Mülakat Kurulu olmaz, olsa olsa Bakanlık bürokratlar kurulu olur. Bunun altını açıkça çizelim: Bunun adı, yargıda kadrolaşmadır, yargıda siyasallaşmadır, yargıda partizanlığa kapı açmadır, yargıda atama ve tayinlerde tartışma kapısını aralamadır.

Şimdi, böylesi bir yanlıştan AK Partinin hâlâ dönme şansı var. Hâlâ önünüzde birkaç saat var ve biz uyarıyoruz, vaktimiz ölçüsünde şunu diyoruz Grubumuz olarak: Bu çok tehlikeli yaklaşımdan dönülmek istenirse, yargıdan görüş alınarak, muhalefet dikkate alınarak, yapılandırılan bu Mülakat Kurulunda en başta Akademi, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu, üst yargı kurumları ve baro üyelerinin de yer alacağı genişletilmiş bir kurul, bağımsız bir hukukçular kurulu mülakatı yaptığı takdirde, yürütmenin yargıya müdahalesi de önlenir ve hatırı sayılır, 10 bin küsur yargıç kadrosundan boş olan 4 bin küsur yargıç atamasında, Hükûmet de zan altında kalmaktan kurtulur.

Sayın Başkan, değerli üyeler; evet, bugün, şu yasa teklifini sabah alabildik. Dün, önerge verildiği zaman, sadece teklif vardı, gerekçesi yoktu. Burada, geçmişte, Anayasa Mahkemesinin, Danıştay Daireler Kurulunun, yargının tartıştığı, karar verdiği bir konuda, yine, bile bile, bir yanlışı tekrar ederek bu yasa teklifini getirdik. 100 tane yargıcın hukuki durumu vardır diye, Türkiye’nin adaletini, bağımsız yargıyı, yargıç teminatını bunca rizikoya atma hakkına hiç kimse sahip değildir, Hükûmet de sahip değildir, AK Parti de sahip değildir diye düşünüyoruz.

Bu konuda aceleye gerek yok. Mademki, 15 Aralıkta yeni bir Anayasa iddianız var, Türkiye’yi demokratikleştireceğiz iddianız var; mutlaka, Hâkimler Savcılar Kurulu konusunda da görüşleriniz vardır; mutlaka, bu, yargıçların seçiminde de görüşleriniz vardır; mutlaka, bu konuda, iddia, savunma ve yargılamanın yeni düzenlenmesi konusunda da… Peki, kendi hazırladığınız Anayasayı niye beklemiyorsunuz? Eğer, kendi anlayışınız bu teklif ise Anayasanızı boşuna çıkarıyorsunuz. Bunu, buradan ifade edeyim. O Anayasa’yı –burada sınavınız- eğer bu yasayı geçirirseniz o Anayasa tartışmasını, Grubumuz olarak görüşmeyeceğiz, kale almayacağız, ciddiye almayacağız çünkü burada, bağımsız yargıyı ayaklar altına aldıktan sonra, gerisi, reformlar, hepsi teferruattır, gerisi teferruattır, onu ifade ediyorum ve buradan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASİP KAPLAN (Devamla) – Son söz, cümlemi bağlıyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Evet Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Son sözümü, Grubum adına söylüyorum: Hâlâ, önünüzde bir fırsat var. Lütfen, teklifinizi geri alın. Eğer almazsanız, sizi, halka, Hakk’a ve tarihe karşı vicdani sorumluluğunuzla baş başa bırakıyorum.

Teşekkür ederim. (DTP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gruplar adına üçüncü konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Konya Milletvekili Faruk Bal.

Sayın Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 65 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında, Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini yüce heyete sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün, İstanbul’dan kalkıp Isparta’ya gitmekte olan, özel bir havayollarına ait uçağımız düşmüştür, çok sayıda vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Yüce milletimizin yüreğinde, bu, derin bir acı yaratmıştır. Hayatını kaybedenlere Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum, milletimizin başı sağ olsun diyorum.

Değerli milletvekilleri, görüştüğümüz yasa, adalet ve adliyeyle ilgili ve adalet hizmetlerini sunacak olan hâkim ve savcıların mesleğe kabulleri, adaylık süreci içerisinde tabi olacakları hükümlerle ilgilidir. Dolayısıyla, yargının önemli ve özellikli bir konusunu birlikte değerlendirmeye çalışıyoruz.

Bu yasa teklifinin yüce Meclisin önüne getirilmesindeki şekil, hız ve usul bizim dikkatimizi çekmiş bulunmaktadır. Hakikaten, beş yıllık AKP çoğunluğunun görev yaptığı Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekillerinin teklifleri çok kale alınmaz iken, yasalar ağırlıklı olarak kanun tasarıları biçiminde, Hükûmetin siyasi sorumluluğuyla birlikte yüce Meclisin huzuruna gelmekte iken, bu defa, çok acil ve aceleci bir tarzda, bu tasarı, önce Komisyona ve Komisyonda da büyük bir hızla yolları katederek şimdi de huzurunuza gelmiş bulunmaktadır.

Teklif 14 Kasım günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş, 19 Kasım günü Komisyonda görüşülmeye başlanmış, 22 Kasım günü görüşmeler tamamlanmış ve 28 Kasım günü de Komisyon raporunu hazırlamış ve bu kadar hızlı bir süreç içerisinde kanun teklifi Genel Kurula indirilmiştir.

Ancak, tabii ki, bunun olgunlaştırılması için Komisyonda bulunan milletvekilleri görüşlerini açıklamışlar ve Komisyonca kabul edilmeyen görüşlerini de, doğal olarak, milletvekilliğinin gerektirdiği sorumluluk düşüncesiyle muhalefet şerhi olarak yazmak istemişlerdir. Adalet Komisyonunda Sayın Başkanın iki saatlik bir süreyle muhalefet şerhi yazılmasına imkân vermesi, eğer bu bir imkân ise, şükrana değer olarak karşılanacaktır. Tabii ki, iki saatlik bir zaman dilimi, böyle önemli bir kanunun yazılmasında ve buna karşı oluşacak muhalefet şerhlerinin oluşturulmasında ciddiye alınabilecek bir davranış olarak görülmemektedir. Nitekim, yanlışlık, Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanının olgun tavrıyla düzeltilmiş, daha sonra muhalefet şerhleri basılmış bir vaziyette üyelere dağıtılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, bu kadar acele etmenin ne anlamı vardır ve Türkiye’nin en önemli konularından birisi olan yargıyla ilgili, yargıya ilk adımını atacak olan kişilerin durumlarını düzenleyen bu konunun bu derece de aceleye getirilmesinin ne anlamı vardır? Bizce, görülen bir anlamı bulunmamaktadır. Çünkü bu tasarı, olgunlaşmış bir vaziyette Genel Kurulun önüne gelmiş olsaydı, bu tartışmalar makul bir şekilde ve sürede cereyan ederdi ve o süreç içerisinde de kimsenin rahatsız olmadığı, gerginliğin yaratılmadığı bir ortamda kanunlaşır ve ülkeye de, yargıya da faydalı bir hizmet yapmış olurduk.

Bu kadar acele edilir iken, Adalet Bakanlığının çok değerli bürokratlarının kanun tasarısı hazırlama imkânının elinden alınmış olması, bizi ciddi şüphelere sevk etmektedir. Acaba Sayın Bakanlığın orada görev yapan değerli bürokratlara bir güvensizliği mi vardır yoksa… Komisyonda ifade edildiği şekilde, bürokratların görev yapacağı yer Adalet Bakanlığıdır, oradaki kanun tasarısıyla ilgili usul ve esaslar da bellidir, en azından teamülü vardır, bunun dışında bir yol ve yöntemle teklifi hazırlayan milletvekiline gayriresmî hizmet sunması Adalet Bakanlığı bürokrasisinde görülen ilk ve tek örnektir benim bildiğim.

Değerli arkadaşlarım, işte, bu ve burada ısrar edilen bazı konular bizi gerilim dediğimiz bir noktaya götürmektedir. Gerilim, Türkiye’nin son beş yıllık çok ciddi sorunudur. Bu gerilimi aşabilmemiz için makulde birleşmemiz, ortak akılda birleşmemiz ve üzerinde hepimizin hassasiyetle durduğu, hukukun üstünlüğü, hâkim teminatı, hâkim bağımsızlığı gibi konuları tekrar tekrar tartışma noktasına götürmememiz gerekmektedir. Gerilim, sanal olarak yaratıldığı zaman gerçek sorunların üzerini örtmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu kadar hızlı ve acil bir şekilde gündeme bir yasa teklifi getirilmek isteniyor ise, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz beklerdik ki, hâkimlerin, kâtiplerin, infaz koruma memurlarının, mübaşirlerin, adli hizmet gören diğer personelin acil çözüm bekleyen sorunları gündeme getirilirdi. Yani, onların bütün sorunları bitmiş de, Türkiye’yi hukukun üstünlüğü, parlamenter demokrasideki kuvvetler ayrılığı ilkesinin tartışma alanına sokulması, kurumlar arasındaki tartışmanın yeniden ısıtılması gibi bir konuyu gündeme taşımanın ne anlamı vardır?

İşte, bu sanal gündemin bizi götüreceği yer neresidir? İzninizle oraya değinmek istiyorum:

Değerli arkadaşlarım, Türkiye parlamenter demokratik bir rejimle idare edilmektedir ve seksen küsur yıllık tatbikatımızda bu rejimi biz olgunlaştırmaya çalıştık, mükemmelleştirmeye çalıştık. Mükemmelleştirebildik mi? Hayır. Eksiğimiz var, yanlışımız var. Hep birlikte, iktidarıyla muhalefetiyle düzeltmemiz lazım ama üzerinde anlaşmamız gereken en önemli husus, parlamenter demokrasideki kuvvetler ayrılığı, başlı başına kuvvetlerin tek başına iktidarı anlamına gelmemektedir.

Parlamenter demokrasi ve hatta geniş manada demokrasi, yüzlerce yıllık gelişim süreci içerisinde, çoğunluğun haklı ve hâkim olduğu düşüncesinden vazgeçmiştir. Çoğunluğun hata yapabileceği, çoğunluğun yanılabileceği, çoğunluğun devletin kuruluş felsefesine aykırı icraatta bulunabileceği, çoğunluğun devletin anayasasına aykırı davranabileceği, çoğunluğun mevcut mevzuata aykırı davranabileceği düşüncesinden hareketle bir denge ve denetim mekanizması kurmuştur.

İşte, kuvvetler arasındaki denge ve denetim bizim anayasal parlamenter sistemimize şu şekilde girmiştir: Meclis, millî iradeyi temsilen, çoğunluğun oyu ile kanunları yapar. Yapılan kanunların bir de denetim mercisi vardır, bu denetim mercisi Anayasa Mahkemesidir. İşte Anayasa'mız parlamenter demokraside yasama gücü ile yargı gücünü birbirini dengeleyecek şekilde bir konuma oturtmuştur ve bu konumdan ortaya çıkan sonuç, hukukun üstünlüğü dediğimiz kavrama ulaşıyoruz. Hukukun üstünlüğü içi boş bir kavram değildir. Anayasa hukukunun Meclisin iradesinin değerlendirilmesinde nazara alınması, hukukun üstünlüğü dediğimiz kavrama önem izafe edilmesinin sebebidir.

Diğer taraftan, Meclisin çoğunluğunun yaratmış olduğu iktidarın yapacağı eylem ve işlemler, hükûmet ederken yapacağı eylem ve işlemler yine yargı denetimine tabidir. Hiçbir iş ve işlemi yargı denetimi dışında değildir. Burayı da denetleyecek olan Danıştay ve alt kademedeki idari yargı mercileridir. İşte hukukun üstünlüğü dediğimiz kavram burada kendisini ortaya koymaktadır. Yürütme ile yargı arasındaki dengeyi oluşturmaktadır. Bu denge ve denetim mekanizması eğer bozulur ise bu denge ve denetim mekanizmasına eğer çoğunluğun parmak sayısı dikkate alınmak suretiyle müdahale edilir ise gerilim ortaya çıkar. Anayasa tartışmalarında bu gerilimi, en ciddi bir şekilde görmekteyiz ve hayretler içerisinde, dehşet içerisinde bu dengenin nasıl tahrip edilmeye çalışıldığını Anayasa tasarı taslağı dediğimiz taslakta görmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, bu taslak, bilim heyeti diye tanımlanan bir öğretim üyeleri grubu tarafından hazırlanmıştır. Bu öğretim üyelerine bu görevi AKP vermiştir. Dolayısıyla bu öğretim üyeleri, sıfat olarak bilim heyeti unvanından sıyrılmış AKP'nin hizmet satın aldığı veya hizmet aldığı -çünkü para karşılığı yapmadıklarını ifade etmektedirler, doğru olabilir- bir öğretim üyeleri grubu olarak karşımıza çıkmaktadır. AKP bunları değişik toplantılarda incelemiştir, henüz resmen benimsediklerini açıklamamışlardır ancak zımnen bu heyetin ortaya koyduğu Anayasa tasarı taslağını benimsemiş görünmektedirler. Sayın Başbakanın bu öğretim üyelerinin tanıtım toplantılarını açış konuşmalarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin eski Başkanının bu toplantılarda başkanlık etmek suretiyle zımnen kabul ettiklerini ortaya koymuşlardır.

Şimdi, bu parlamenter demokratik sistemdeki denge ve denetime, yasama, yürütme ve yargı arasındaki ilişkiye nasıl bir çomak sokulduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum, ki bunun ilişkisini görüştüğümüz kanunla da getirip onunla da bağlantısını kuracağız.

Değerli arkadaşlarım, denge ve denetim mekanizması diye anlattığım Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkarmış olduğu, vazetmiş olduğu kanunların Anayasa’ya uygunluğunu Anayasa Mahkemesi denetler demiştik. Bu bir denetim mekanizmasıdır. Anayasa Mahkemesinin denetleyeceği husus, yani davalı olan husus, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortaya çıkarmış olduğu kanundur.

Şimdi, kendi yapacağı kanunu denetleyecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisine Anayasa Mahkemesinin üyelerinin sayısı artırılmak suretiyle çoğunluğu teşkil edebilecek şekilde hâkim tayin etme yetkisi verirseniz, bunun adı davalı olarak mahkemeye hâkim tayin etmek demektir. Hangi ülkede, hangi demokraside hukukun üstünlüğü diye tanımladığımız hangi disiplinde davalının hâkim tayin etmek gibi bir hakkı vardır ve böyle bir hak nasıl bir hukukun üstünlüğü prensibini ortaya koyabilmektedir? Bu şekilde tayin edilmiş olan hâkimler, nasıl bağımsız olabileceklerdir, nasıl teminat altında görevlerini ifa edebileceklerdir?

Diğer taraftan, yürütme ile yargı arasındaki denge değerlendirilirken, idarenin tüm eylem ve işlemlerinin idari yargı denetimine tabi olduğunu ifade etmiştik. İşte o Anayasa tasarı taslağında, bu defa Danıştaya tayin edilecek olan hâkimlerin, belirli bir oranda, Bakanlar Kurulu tarafından tayin edileceği hükme bağlanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, bütün idari davalarda davalı olan taraf idaredir, yani iktidardır, yani yürütmedir. Yürütmenin, kendi davasının, kendi iradesinin değerlendirileceği bir mahkemeye hâkim tayin etmek gibi bir ölçüsü, hangi hukuki ve hukukun üstünlüğü düşüncesiyle anlaşılabilir, açıklanabilir? Bundan biraz daha vahimi ise: Hâkimlerin özlük haklarını değerlendiren, inceleyen, derecelerini, terfilerini ve disiplin işlemlerini yürüten Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna da Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye tayin etme yetkisi verilmektedir.

Demek ki arkadaşlar, AKP’nin hazırlatmış olduğu Anayasa tasarı taslağında, zımnen benimsediği bu Anayasa tasarı taslağında, parlamenter demokrasinin özüne dokunulmaktadır. Parlamenter demokrasinin kuvvetler ayrılığı prensibindeki denge ve denetim mekanizması bozulmaktadır ve buradan doğan hassasiyet de işte görüştüğümüz bu kanun teklifi ile birlikte değerlendirildiğinde “Acaba AKP ne yapmak istemektedir?” şeklindeki soruyu zihnimize getirmektedir.

Değerli arkadaşlarım, kanunun bu kadar süratle, bu kadar hızlı, bu kadar çabuk bir şekilde yüce Meclisin huzuruna getirilmesi; üstelik yargının binlerce çözüm bekleyen acil sorunları dururken hâkimlik mesleğine girişle ilgili, mülakatla ilgili bir konunun bu aciliyetle gündeme getirilmesi gerilimin bir parçası olmaktadır. Nitekim bu gerilim politikası, iki gündür Türkiye’de ciddi bir şekilde tartışılmakta ve vatandaşlarımızın dikkatini çekmektedir.

Buradan, gerilimden hiçbir kimseye fayda çıkmayacaktır değerli arkadaşlarım. Gerilimden sadece ülkenin vatandaşları ve kurum ve kuruluşları ile parlamenter demokrasinin kuralları zarar görecektir.

Ortak akla gelelim, aklıselime gelelim ve bu konuyu birlikte düşünelim. Bu konu, yargı sürecinden geçmiş bir konudur. Bu konu, AKP’nin referans aldığı Avrupa Birliği makamları tarafından da değerlendirilmiş bir konudur ve bu konu, yargının siyasallaştırılması -altını kalın bir şekilde çizerek ifade ediyorum- olarak AKP döneminde tartışılan en önemli hâkimlik bağımsızlığını, hâkimlik teminatını zedeleyen davranışlarının da içine monte edilebileceği bir konudur.

Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu yasa tasarısının olgunlaştırılması şeklinde önergeler vereceğiz. Bu önergelerin ortak aklı yaratma düşüncesine hizmet amacıyla verildiğinin bilinmesini istirham etmek istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin bu önergeleri hukukun üstünlüğü prensibinin zedelenmesini engellemek amacına hizmet ettiğinin bilinmesini istiyorum. Bu önergelerin hâkim bağımsızlığını ve hâkim teminatını daha güçlü bir şekilde ortaya koyma amacına hizmet etmek için verildiğini bilmenizi istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, diğer taraftan, bu önergeler değerlendirildiğinde, iki kutup hâlinde, sürekli tartışılan adli iş ve işlemleri artık bir uzlaşma noktasına getirebilecek çözümler üretilmiştir. Bu çözümlere kulak verilmesini ve bu çözümlerin ortak akıl içerisinde değerlendirilmesini istirham ediyorum. İşte, bu şekilde yapılacak katkıyla, artık yönetmelikle yürütülmesinin mümkün olmayacağı anlaşılan hâkimlik ve savcılık mesleğine intisap edecek olan hukuk fakültesi mezunlarının mesleğe ilk girişlerinde çatallı bir iktidar ile yani bir tarafta Adalet Bakanlığı, bir tarafta Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu şeklinde tartışılan bir iki boyutlu iktidar şeklinde değil ama ikisinin de en iyiyi, en güzeli, en makulü, hâkimlik ve savcılık mesleğine en layık olanını arama ve bulma hedefine yönelmiş iki kurum hâline getirmeyi düşünmekteyiz.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimin sonuna geldiğimiz süreç içerisinde, bu tasarının bu kadar acele edilmesi yerine, bu tasarı yerine şu anda biz Mecliste şunları görüşüyor olmalıydık diye içimden geçen bir serzenişi de sizlerle paylaşmak istiyorum:

Bugün, bin davanın üzerinde iş yükü altında eriyen, ezilen ağır ceza mahkemeleri bulunmaktadır. Türkiye’de bugün, 2 binin üzerinde hazırlık soruşturması yürüten cumhuriyet savcıları iş yükü altında ezilmektedir. Türkiye’de bugün, “gene tehir etme üç ay öteye” sözünü  yüreğinde hisseden ve davasına sıra gelmek için ayları, günleri, belki onlu yılları tüketen insanların derdine çözüm arayabileceğimiz bir konuyu görüşmek isterdik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

FARUK BAL (Devamla) - Türkiye’de bugün, hâkimlerin, savcıların lojman ve diğer özlük haklarının daha iyileştirilmesi, “setresi uzun, eteği çamur” diye Osmanlı şarkılarına konu olmuş olan kâtip sınıfındaki meslektaşlarımızın, mensuplarımızın durumlarının daha iyileştirilmesi; yine şarkılara, türkülere girmiş olan yeni adıyla infaz koruma memurlarımızın çalışma düzenlerinin, iş yerinde bozulan psikolojik davranışlarının iyileştirilmesi için gündeme getirilmiş bir tasarıyı görüşmek isterdik. Yine, değerli arkadaşlarım, davudi sesiyle adliye koridorlarını inleten mübaşirlerin, artık, sesi çıkmaz oldu, onların derdine bir çare olmak isterdik.

Hepinizi bu duygu ve düşüncelerle saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ.

Buyurun Sayın Bozdağ. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç’un verdiği, şu anda görüşmekte olduğumuz 65 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu kanun teklifinin görüşmeleri, dünden Danışma Kurulundaki tartışmalar ve bugünkü görüşmeler sırasında da dile getirilenlerle beraber bir usul tartışmasını da beraberinde getirdi. Dün de biz ifade ettik, bugün de aynı şeyi söylüyoruz. İç Tüzük’ün 42’nci maddesi çok açık, çok net. Diyor ki İç Tüzük: “Komisyon üyelerinin aykırılık görüşlerini yazma hakkı vardır, bunları rapora ekletme hakkı vardır, ama bu hakkı kullanmaları komisyon başkanının öngöreceği süre içerisinde muhalefet şerhlerini veya farklı görüşlerini komisyona iletmeleriyle beraber buraya eklenir.” İç Tüzük gayet açık. Dün bunun tartışması yapıldı. Arkasından, bu konu Danışma Kurulunda konuşuldu; arkasından, bu konu, Meclis Başkanlığına da Cumhuriyet Halk Partisi tarafından bir müracaatla, 3 tane değerli Sayın Grup Başkan Vekilimizin imzasıyla, bu dağıtılan 65 sıra sayılı raporun yok sayılıp yeniden bastırılıp raporunun dağıtılmasıyla ilgili bir talep gidiyor ve Meclis Başkanlığı da bu konuda bir inceleme yaptıktan sonra diyor ki: “Sıra sayısı olarak bastırılıp -hepsini okumuyorum- bu nedenle dağıtımı yapılan metnin yok hükmünde olduğu bildirilerek, bu tasarrufun batıl olduğunun saptanması ve usulüne uygun yeni bir sıra sayısıyla yayımlanması istenmektedir. İç Tüzük’ün 42’nci maddesinin son fıkrası hükmü, bugüne kadar, muhalefet şerhlerini de kapsayacak biçimde uygulanagelmiştir. Komisyon Başkanı da buna dayanarak muhalefet şerhleri için bir süre vermiştir. Bu sürenin bitiminden sonra da rapor 65 sıra sayısı olarak basılmış ve dağıtılmıştır.

Ancak, 29 Kasım 2007 Perşembe günü Danışma Kurulu toplantısında, konuyla ilgili görüşmeler sırasında yapılan itirazlar ve yapmış olduğunuz yazılı başvuru değerlendirilerek sıra sayısı basılmış olmasına rağmen, sayın üyelerin bilgilendirilmesini sağlamak amacıyla sonradan Başkanlığımıza gelmiş olan muhalefet şerhlerini de içeren sıra sayısı, yeniden bastırılarak dağıtılmıştır.

Genel Kurulun 29 kasım 2007 Perşembe günkü 27’nci Birleşiminde söz konusu teklif, gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler kısmının 3’üncü sırasına alınmış olduğundan, bu nedenle, bu karar karşısında isteminizle ilgili olarak Başkanlığımızda başka bir işlem bulunmamaktadır.” diye Meclis Başkanı bunu cevaplıyor.

Dağıtılan dünkü rapora bakıyorsunuz sıra sayısı nedir diye -ben merak ettim, Sayın Ünlütepe de burada derken “yeni bir sıra sayısı” dedi- burada, yeni bir sıra sayısı yok. Sıra sayısı 65. Dünkünün de sıra sayısı aynı, bugünkünün de sıra sayısı aynı. Dünden Sayın Meclis Başkanımızın da “Biz, bu raporu yok hükmünde sayarız.” diye bir açıklaması da olmadı. Nezaket gösterip 13.00’te getirilen, efendim, muhalefet şerhinin rapora eklenmesi konusunda yardımcı oldular. Olay bundan ibarettir ve eğer yok hükmünde bir şey olsaydı veya batıl bir iş olsaydı rapor, bununla ilgili, Meclis Başkanı “Ben bu raporu işleme koymam.” diyebilirdi ve ona göre işlem yapılırdı, böyle bir işlem söz konusu değil.

Dolayısıyla, rapor geçerli, İç Tüzük’e uygun, batıl veya yok hükmünde bir rapor söz konusu değil. Ama, CHP muhalefet şerhini de elektronik ortamda vereceğini söylemişti, elektronik ortamda da verilmedi. Daha sonra sabahlara kadar da bu rapor basıldı, bugün sizlere dağıtıldı. Ben şimdi merak ettim, tam 163 sayfa rapor var, ya, 163 sayfa neler yazmışlar diye merak ettim. Şöyle bir bakıyorum, raporu okuyorum.

Şimdi, 9’uncu sayfasında “Karşı Oy Yazısı” diye başlıyor, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8 tane paragraf var, yani sayfanın -şöyle göstereyim- neredeyse üçte 2’si kadar kısmını kaplıyor. Burası muhalefet şerhinin yazılmış kısmı.

Peki, 163 sayfanın bakiyesi ne Bekir Bey derseniz, bakıyorum: “T.C. Cumhurbaşkanlığı” diyor, Sayın Cumhurbaşkanımızın, bu Kanun’un daha önceki görüşmeleri sırasında, Kanun’u Meclise iadesindeki veto gerekçesi.

Peki, öbür kısmı ne? Anayasa Mahkemesinin 95/19 esas, 95/64 sayılı Kararı.

Şimdi, arkasından bakıyorum -hepsini isterseniz okumayayım- yani…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Oku oku, faydası olur! Bak, inceleme nasıl olur, öğrenirsin!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …kopyalama, yapıştırma bir şeydir.

Ben, buna bir şey demiyorum ama -bir rapordur, muhalefet şerhidir- bunu da ben sizin takdirlerinize sunuyorum, takdir yüce heyetinizindir. Burada, iyi niyetli ve komisyonun çalışmaları, şekil, usul, esas hakkında durum nedir, bu Meclisimizin takdirindedir.

Değerli arkadaşlar, peki, usul tartışmasını bir kenara koyduğumuzda, görüşmekte olduğumuz kanun teklifi neden huzura geldi, hâkim ve savcıların atamasıyla ilgili usul ve esas neydi, yeni olan ne oldu, bugüne kadar neler değişti? İsterseniz, ben, size bu işin hikâyesini anlatayım. AK Partiyle değişen ne oldu, farklılaşan ne oldu, bunu beraber hepimiz değerlendirelim.

Şimdi, kararlara da baktığınızda, bazı kararlarda, Danıştay kararlarında da var, işte “Adalet Bakanlığının hâkim ve savcı alma yetkisi yok, kanunlardan da böyle bir yetki kaynaklanmaz.” diye kararlara geçen ifadeler var.

Şimdi, ben bakıyorum, var mı böyle bir yetki? 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na bakıyorum. “Adaylık” diyor, 7’nci madde. “Adayların nitelikleri” diyor, 8’inci madde. “Adaylığa atama” diyor, 9’uncu madde. Ve “Adayların yarışma sınavı ve mülakatı ile 8’inci maddenin (g) bendinin uygulanmasına ilişkin hususlar da yönetmelikle düzenlenir.” diyor. Maddeler hâlinde Kanun’da yer alıyor. Bu işin ansiklopedik boyutu, çok ayrıntılı detayları, Kanun’da yer almayacak kısımları, onlar da yönetmelikle düzenlensin diye yönetmelik çıkarma yetkisini de ne veriyor? Kanun veriyor. 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu veriyor. Bu Kanun -biz çıkarmadık- 1981’den beri yürürlükte olan bir kanun. Peki, atamayla ilgili kısma bakıyorsunuz, orada da öyle.

Şimdi, Türkiye’nin uygulamasına bir bakalım. Nasıl gelmiş uygulama? İlk defa bu konudaki mevzuata bakıyoruz. 4/7/1934 tarihinde kabul edilen Hâkimler Kanunu’nun 4’üncü maddesi, hâkim ve savcıların nasıl alınacağını düzenliyor. Aynen okuyorum: “Namzetler adliye müsteşarı ile teftiş heyeti reisinden ve hukuk, ceza ve zat işleri umum müdürlerinden teşekkül edecek heyetin mütalaası alındıktan sonra, Adliye Vekili tarafından tayin olunurlar.” Yazılı sınav yok. Bir heyet sayıyor, “Bunların mütalaasını Adalet Bakanı alır.” diyor. Daha ne yapar? Ondan sonra da atar. Peki, bu uygulanmış. Ne zamana kadar uygulanmış biliyor musunuz? 1972 yılına kadar böyle uygulanmış. Peki, 1972 yılına kadar Adalet Bakanı alıyor, yazılı yok, sadece komisyon mütalaa veriyor, alıyor. Yargı bağımsızlığı zedelendi mi? Hukuk devleti yok mu oldu? Yargıya siyaset mi bulaştı? Ne oldu, ne olmadı? O dönemi, şöyle bir kesitini gözünüzün önüne koyun.

Peki, 1972 yılında yine bir değişiklik yapılıyor ve o değişiklikte de 2556 Sayılı Kanun’la, orada da, 4’üncü maddesinde  deniyor ki: “Her yıl alınacak aday miktarı kadro ve ihtiyaç durumuna göre Bakanlıkça tespit edilir. Taleplilerden yazılı sınav ve mülakatta başarı gösterenler başarı derecelerine göre sıraya konulup boş olan adaylık kadrolarına bu sıra gereğince Adalet Bakanı tarafından atanırlar.” Ataması da Adalet Bakanı tarafından yapılır. Sınav yapılıyor, bu da devam ediyor. Ne zamana kadar? 1981 yılındaki değişikliğe kadar. Peki, 81 yılındaki değişiklikte ne yapılıyor? Oradaki değişiklik çerçevesinde daha sonra yönetmelikler çıkarılıyor ve şu anda bizim de uyguladığımız bir düzenleme, 91’den sonraki süreçte de bu devam edip gelen bir düzenleme. Orada kim var? Adalet Bakanlığında, işte kanunda sayılan nitelikleri haiz kişilerden oluşan bir kurul yazılı ve mülakatı yapıyor. Bunların adaylık eğitimleri Adalet Bakanlığı tarafından yapılıyor, mesleğe kabulleri de kim tarafından yapılıyor? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından. Ne zamana kadar? Biz gelene kadar düzen böyle devam ediyor.

Peki, AK Parti iktidar olduktan sonra ne oluyor? Aynı şey devam ediyor mu? Aynı şey devam ediyor.

Peki, bu konuda daha önce yargı kararları var mı? Konu defalarca yargıya gitmiş. Yargı bu konuda değişik kararlar vermiş ve bu kararlar üzerinde de bu konu içtihatlarla da geliştirilmiş.

Peki, 2003’ten sonra bu konu yargıya taşınmış mı? Bir bakıyoruz şimdi: Konu, bizim iktidar olduğumuz dönemde de Danıştayın gündemine gelmiş. Örneğin, Danıştay 12. Dairesi 2003 yılında bir karar veriyor ve kararında olumlu buluyor. Yani, “Mülakatın ve yazılının Adalet Bakanlığı tarafından yapılması doğrudur” diyor.

Peki, aynı Danıştayın bir başka kararı, daha başka kararı, daha başka kararı -Hepsini okumayacağım, çünkü vaktinizi çok alır diye düşünüyorum- 2005’te de, 2006’da da müteaddit kararları var “Mülakatın ve yazılının Adalet Bakanlığı tarafından yapılmasında üst yasalara aykırılık yoktur” diyor, kanuna aykırılık yoktur. Anayasa’ya aykırı görse, Anayasa’ya aykırılık kanaatini ciddi bulup, onu Anayasa Mahkemesine göndermesi lazım. Böyle bir aykırılığı da görmüyor. Ama 2006 yılının sonuna doğru, 2006 yılında Anayasa Mahkemesine konu taşınıyor. Mahkemeye, Danıştaya geliyor, karar veriliyor. Önce diyor ki Mahkeme: “Adalet Bakanlığının böyle bir yetkisi yoktur.” kanunda falan yoktur. Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu diyor ki: “Hayır, böyle bir yetkisi vardır, sen nasıl görmezsin işte, kanunun falan falan maddesinde yetkisi var.”

Ama ne hikmetse, açık açık yazan yetkiler -demin detayını okumadım- görülmemiş, Anayasa Mahkemesinin 2005’teki kararı görülmemiş, başka kararlar var görülmemiş; ama 95’te bir kararı var, o karar ne hikmetse görülmüş.

Anayasa Mahkemesi daha sonra bu konuda iki tane karar vermiş. Bir mahkeme, 95’te verdiği kararı görmemezlikten gelebilir mi? İçtihat değiştirmiş, ama o kararı görmemiş. Böyle bir şey denebilir mi Anayasa Mahkemesine? Denemez.

Şimdi, birdenbire orada da şu kanaat gelişiyor: Ama, bu böyle olmasa da, yargıçlık teminatı, yargı bağımsızlığı, falan filan nedenlerle adaylık süresi de Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yapılması gereken bir iş olduğundan, bunun da onun için yapılması lazım. Bu, Anayasa’nın şu şu şu şu maddelerine aykırı kanaati ciddi bulunduğundan konu Anayasa Mahkemesine intikal ediyor. Anayasa Mahkemesi bu konuyu tartışıyor, inceliyor, kararını 7/2/2007’de açıklıyor. Ne diyor? Çok net, okuyorum, hepsini değil, ilgili kısımları sizlerle paylaşmak istiyorum.

 “2802 sayılı Yasa’nın 7’nci maddesine göre hâkim ve savcı adayları, Devlet Memurları Kanunu’ndaki genel idare hizmetleri sınıfında bulunup, hâkimlik ve savcılığın sınıf ve derecelerine dâhil değildirler ve haklarında, Devlet Memurları Kanunu’nun bu Kanun’a aykırı olmayan hükümleri uygulanır. Yasa’nın 9’uncu maddesinde, aynı Yasa’nın 8’inci maddesinde belirtilen niteliklere sahip olup, yazılı yarışma sınavı ile mülakatta başarı gösterenlerin Adalet Bakanlığınca adaylığa atanacakları, 10’uncu maddesinde… Uzun uzun okumuyorum, dolayısıyla böyle bir durum söz konusu değil. “…Aynı Yasa’nın 13’üncü maddesinde de, stajını tamamlayan ve mâni hâli görülmeyen adayların mesleğe kabullerine, Anayasa’nın 159’uncu maddesine koşut olarak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca karar verileceği belirtilmiştir. Ayrıca mesleğe kabul, 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun 4’üncü maddesinde de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevleri arasında sayılmıştır” Ben şimdi okumuyorum. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevleri Anayasa’da sayılıyor, orada çok net, sadece “mesleğe kabul, atama, nakil” diyor. Kendi özel kanununda sayılıyor; aynı şey. Şimdi, Anayasa Mahkemesi diyor ki: “Bunlar, hâkim veya savcı değil, hâkim ve savcı adayı, Devlet Memurları Kanunu’na tabi, onların statüleri ayrı, yargıçlara tanınan yargı bağımsızlığıyla ilgili, yargıç teminatıyla ilgili konuları burayla siz karıştıramazsınız, karıştırmışsınız, yapamazsınız bunu.”

Peki, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun görevleri de belli, Anayasa’da yazıyor, Anayasa’da böyle bir görev yok. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nda yazıyor, orada da böyle bir görev yok. Nereden çıkarıyorsun böyle bir görevi? Eğer, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ayrıca bir görev verilecekse bu görevi verme görevi bir mahkemeye ait olamaz. Hukuk devletinde bu görevi yasama meclisleri verir, bu Meclis verir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Eğer bir görev ihdası gerekiyorsa burası yapar, oraya koyduğu zaman da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu bunun uygulamasını yapar.

Anayasa Mahkemesi, kararının devamında bunu biraz daha açıyor, çok net, bakın: “Anayasa’da yer alan mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik ve savcılık teminatı ve hâkimlik savcılık mesleğine ilişkin ilkeler, hâkimlik ve savcılık mesleğine kabul edilen ve fiilen bu görevi yapan hâkim ve savcılar için öngörülmüştür. Hâkimlik ve savcılık ise ancak, Anayasa uyarınca mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulup görev yapan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca mesleğe kabul etme işlemiyle mümkündür. Mevcut düzenlemeler göz önünde bulundurulduğunda adayların mesleğe kabulden önceki dönemde adaylığa atama sürecinde Kurul tarafından hâkimlik ve savcılık mesleğine kabullerinin yapılmamış olması ve adaylık döneminde yargılama faaliyetinde de bulunmamaları nedeniyle, hâkim ve savcı statüsünde sayılmaları mümkün değil.” diyor. Bunlar hâkim, savcı değil ki siz hâkim ve savcılara tanınan anayasal teminatları bunlara tanıyasınız. Yok, Danıştay diyor ki: “Ben tanıyorum.” Ee, Anayasa Mahkemesi diyor: “Yapamazsın.” Peki, mülakat? “Yapamazsınız mülakat.” diyor. Peki, bugüne kadar bu mülakatı yapmamışlar mı? Yapmışlar ve mütalaa alıp Adalet Bakanı atamış. 72’ye kadar atayan Adalet Bakanları, siyasi partilerin içinden çıkmış bakanlar değil miydi? Bunlar millet tarafından seçilmiyor muydu? O zaman siyasallaşma yok mu? Öyle bir iddiaya muhatap olamaz mı? Ama yapılmamış. Neden? Çünkü, bu konuları konuşanlar yargıyla siyaseti yan yana getirmekten özenle kaçınmışlardır ki siyasetin gölgesi oraya düşmesin. Yargının üzerinden siyaset üretmeye, siyaset devşirmeye de gitmemişler.

Mülakatla ilgili kısma bakıyorum. Ne diyor mülakatla ilgili kısım? O da ilginç: “Mülakatta başarı göstermek, adaylığa alınabilmek için yasayla aranılan koşullar arasında sayılmıştır. Hâkimlik ve savcılık mesleğinin kendine özgü niteliği ve özelliği göz önünde bulundurularak yasayla kimi niteliklerin, koşulların aranması zorunludur. Yazılı sınavdan geçerek yeterli hukuk bilgisine sahip olduğu kabul edilen aday adaylarının meslek için gerekli olan genel ve fiziki görünüm, intikal ve kavrama yeteneği gibi özelliklerinin karşılıklı görüşme sonucu saptanabileceği açıktır. Bu nedenle, yazılı yarışma sınavında başarı gösteren aday adayları arasından en uygun koşulları taşıyanları seçme olanağı veren mülakatın hâkim ve savcı adaylığına atanabilmek için gerekli görülmesi yasa koyucunun takdir hakkı içindedir. Mülakatta başarı göstermenin mesleğe kabul aşaması öncesinde adaylık için bir koşul olarak aranmasının Anayasa’ya aykırılığından söz edilemez.” Ben demiyorum bunu, Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa Mahkemesi diyor, 1 üye hariç diğerlerinin oy birliğiyle.

Bunu takdir edecek, mülakat mı olacak? Olmayacak. Yazılı mı olacak? Olmayacak. “Bunu takdir edecek de yasama organıdır, sen buna karışamazsın” diyor. Belli bir üslup nezaketi içerisinde söylüyor. Ama, buna rağmen başka bir karar veriyor, birdenbire 2007’de değişiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, konuşmanızı tamamlayınız iki dakikalık süre içinde.

Buyurun.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Sözümü bitiriyorum.

Yine Anayasa Mahkemesi “Bu işler yönetmelikte düzenlenmiş, düzenlenemez…” Ama, şimdiye kadar -bize gelene kadar- yönetmelikle düzenlenmiş. Yönetmelikteki çerçevede, bir kısım uygulamalar -Anayasa ve Yasa’ya aykırı olmamak kaydıyla- orada düzenlenmiş, orada da yapılmış. Şimdi “Sen yönetmelikle bu işi yapamazsın…”

Yargı kararlarıyla Meclisin karar alması zorlanıyor. Bir buçuk seneye yakın, bir seneyi geçkindir, Danıştayın verdiği kararlar nedeniyle hâkim ve savcılık imtihanları ilan edildiği hâlde yapılamamış. Kimisi yazılıyı kazanmış, mülakata çağrılmaları iptal nedeniyle durmuş, mülakata gireceği gün, ertesi gün; mülakata girmiş, kazanmış, bu sefer bir başka kararla… Olmaz böyle şey. Hukuk bu kadar çiğnenmez. Yargının bağımsızlığına, milletin hukuka olan güvenine benden daha fazla hukukun uygulayıcıları özen göstermelidir. Aksi takdirde milletin yargıya olan güveni sarsılır.

Bakın, diyor ki Anayasa Mahkemesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, konuşmanız tamamlandı.

Teşekkür için mikrofonunuzu açayım, buyurun.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Komisyon adına, Komisyon Başkanı Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya.

Sayın İyimaya, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, yüce Meclisin muhterem üyeleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyor ve uçak kazasında hayatını yitiren vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Teklif üzerinde, Adalet Komisyonu Başkanı olarak yüksek heyetle görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, konuşmamı iki safhaya ayırıyorum. Birincisi komisyon işlemleri, ikincisi yasanın getirdiği model. Muhalefet partili değerli arkadaşlarımın veya diğer bilim adamlarının ortaya koyduğu modelin mukayesesi. Konuşmam tamamen konuyla sınırlı olacaktır.

Tabii, yürütme gücüyle, bağımsız ve tarafsız olan yargı egemenliğinin ortak sınırlarında, iz düşümlerinde olan bir yasayı görüşüyoruz. Böyle bir yasanın görüşülmesinde, böyle bir yasanın tabiatında elbette ki doğal bir gerilim vardır, bunu makul karşılamamız gerekir. Ancak, dünden bu yana gerilimin kişi veya özne unsuru olarak Komisyon Başkanı Ahmet İyimaya seçilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Taraflı hareket ediyorsunuz. 

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Taraflısınız Başkan, taraflısınız.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Tabii. Kabul ediyorum, beyanınızı kabul…

Arz ediyorum.

Değerli arkadaşlarım…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – İki saatte yazılan başka bir karar gördünüz mü? Bir de hukukçusunuz!

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Çok değerli arkadaşlarım, Komisyon Başkanı olarak, hukukçu insan olarak yaptığım her işlemde hukuka, ahlaka ve vicdana saygı gösterdim. Komisyon işlemlerimde de bu ilkeden ayrılmadım. Şahsen, Komisyon işlemleri noktasındaki varsayılan aykırılıklar yok diyorum. Aykırılıkların siyasi sorumluluğunu, ahlaki sorumluluğunu, parlamento hukukundan kaynaklanan hukuki mesuliyetimi açık yüreklilikle kabul ediyorum.

Burada kısaca meseleyi ortaya koymak istiyorum. Bir kanun teklifi verilmiş, gündeme alınmış, davetiye çıkarılmış, değerli muhalefet partili arkadaşlarım, diğer üyeler toplantı yapılmış. Sanıyorum 21 veya 22…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – 22’sinde.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Bir evvelki çarşamba günü. Geneli üzerindeki görüşmeler tamamlanmış, muhalefet partili arkadaşlar süre istemiş, bir hafta süre verdim.

İzleyen toplantıda muhalefet partili arkadaşlarım erteleme istemişler, üç tane önerge vermişler, önergeleri birleştirdim, usuli tartışma açtım iki, iki; 63’e göre -İç Tüzük- söz alanlar oldu ve önergeler reddedildi, esasa girdik. Öğleden sonra, aşağı yukarı, sanıyorum dokuz saati aşan müzakereyle Komisyon toplantılarını tamamladı.

Burada, Komisyon, aziz milletvekilleri, iki noktada eleştiriliyor.  Birinci eleştiri noktası, bu denli hayati, yargı bağımsızlığı bakımından bu denli yaşamsal olan bir yasada ilgili kuruluş ve kişilere haber verilmemiş, davetiye çıkarılmamış. Sorun da şu: “Modeli kim yönetsin? Sınavı kim yapsın?” Tartışma bu. Tabii, ben Komisyon Başkanı olarak Parlamentonun müktesebatından yararlanmak zorundayım. 2005 yılında hâkimlik ve savcılık adaylığı sınavlarının kimin tarafından yapılması gerektiği sorunu Yüksek Hâkimler Kurulu, Yargıtay, Danıştay temsilcileriyle tartışılmış Parlamentonun müktesebatında. Bunu ben ifade ettim, muhalefet partili arkadaşlar da zaten okudular.

İnceledim yine zabıtları, Barolar Birliği çağrılmış, ama iştirak imkânı olmamış. Barolar Birliğini derhâl çağırdım. Ben, şimdi, somut sorunda, kurumların görüşü belliyken, niye onları mesailerinden yok edeyim? Görüşleri belli. Gerekçem bu; bir. (Gürültüler) Dinleyin arkadaşlar.

İkinci sorun, makul süre. Arkadaşlar, “Gerekçe için, muhalefet şerhi için makul süre verilmedi.” deniyor. İlk  bakışta doğru, iki saat… (Gürültüler) Arkadaşlar, dinler misiniz.

Şimdi, makul süre nedir? Ben hukukçuyum, üstelik Parlamento hukukunda pek zayıf değilim. Makul süre, iki saat, yerine göre iki yıldan uzun, yerine göre iki saniyeden kısa. O zaman, ihtiyacın niteliğine göre bunu takdir edeceksiniz.

Bir: Yargıç ve savcı adaylarının alımında bir karmaşa var bir yıldan beri, kaos var. Bu, yargı kararlarının hukuksuzluğu anlamında değil, Anayasa Mahkemesi ile Danıştay arasındaki tartışma, yasama organının ve idarenin bu noktada duraksaması.

İki: Yürütmeyi durdurma kararının uygulanmasının tavanı 4 Aralıkta veya 5 Aralıkta.

Üç: Yürütmeyi durdurma kararını uygulamamız hâlinde, Bakanın bunların statülerine son verme durumu olacak veya aksi durumda tazminatlarını, vesairelerini… Ben, bunu zaruret teorisi içerisinde, sosyal demokrasi felsefesine gayet uygun olan sosyal zorunluluk ve zaruret sebebi olarak saydım ve iki saat verdim. Makul denmeyebilir, benim gerekçem bu. Benim gerekçeme karşı çıkılabilir. Ben, ezbere bir gerekçe üretmem, fenomenolojik verilere dayanmadan, sosyal verilere dayanmadan gerekçe üretmem.

Ondan sonraki gelişmeler: Ben, iki saat süre verdikten sonra komisyonun dosyasına artık el atamam. Benim görevim orada bitmiştir. Bu raporun basımı benim yetkimde değil parlamento hukukuna göre. Muhalefet şerhinin geç getirilmesi… Benim yetkimde değil. Ha, Grup Başkan Vekili arkadaşımız, Saygıdeğer Milletvekilimiz Kemal Anadol telefon açtı. Benim Grup Başkan Vekilim de, benim Komisyon Başkan Vekilim de yanımdaydı. “Kemal Bey, ben iki saat süre verdim -yani zabıtlarda, tutanaklarda- veremem...”

Ha peki, bu sürenin niteliği ne? Kimse durmuyor üzerinde. Arkadaşlar, bu süre, parlamento hukukuna özgü bir düzen süresidir. Nasıl ki soruşturmalarda dört ay geçse bile soruşturma komisyonunun rapor vermesi bakan hakkında soruşturmanın sürdürülmesini engellemiyorsa, bu süre de basımdan önce bir muhalefet şerhinin getirilmesi hâlinde basımı engellemez. Onun için, muhalefet partili milletvekili arkadaşlarımın Meclis Başkanıyla toplantıdayken getirmesi hâlinde bunu, ben talimat verdim Komisyonuma, düzen süresi felsefesi içerisinde, Başkana gönderdim ve basıldı.

Ha, bu bir tarafsızlıksa, kabul ediyorum; bu bir talimatsa, kabul ediyorum. Ama ben talimatı Allah’tan, talimatı hukuktan, talimatı vicdandan alırım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Uygulamalarınız öyle değil.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın İyimaya

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, modele gelelim.

ATİLA EMEK (Antalya) – Tüm geçmişin gitti!

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, modele gelelim. (CHP sıralarından gürültüler)

Başkanım…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, sükûneti sağlayalım.

Sayın İyimaya, Genel Kurula hitap ediniz.

Buyurun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, modele gelelim.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Benim odama geldin, ben AK Partili değilim dedin.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bu model, şu andaki model neyi getiriyor?

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Biraz dik dur, dik. Dik ol.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, lütfen…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Şu anda model neyi getiriyor? Yeni model, Türkiye’de cumhuriyet hükûmetlerinin başından beri uygulanan Adalet Bakanlığı modelinin geliştirilmiş şeklidir.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hukukçu ol, hukukçu.

BAŞKAN – Sayın Ünlütepe, lütfen…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Modelin birinci özelliği, hâkim ve savcı adayları sınavında Adalet Bakanlığı yazılı sınav yetkisinden vazgeçiyor. Yazılı sınav yetkisini Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen, yetkisinin olmasına rağmen delege ediyor. Kime? Ölçme ve değerlendirme sorununda Türkiye’de yegâne yetkili olan ÖSYM kurumuna delege ediyor. Ve burada yasama organı da talimat veriyor. Bir: Soru oranları belirleniyor. İki: Protokol prensipleri yerinde belirleniyor ve bütün tartışma, arkadaşlar, biliyorum mülakatta, mülakatta. Mülakatı kim yapsın? Objektif olalım.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Haa, mülakatı kim yapsın?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Burada mülakatta… Mülakatı kim yapsın? Bu model -karakterlerini söylüyorum- bir: Yetmiş yıldır devam eden modelin geliştirilmiş şekli, Adalet Bakanlığı bürokratları artı Adalet Akademisinden 2 üye.

Tartışırız onu Şahin Bey, tartışırız.

İki: Mülakat alanları belli, nesnellik bakımından. Alanların puan ağırlıkları belli -bu düşürülebilir, artırılabilir, konuşulabilir- ve bu modelde en büyük ölçüt yargısal denetim. Mülakata girenlerden birisinin mülakat işlemine muhalefet şerhi koyması, mülakat puanlarında farklılık olması hâlinde Danıştayın bu işlemi iptal etmemesi mümkün değil.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Ama o kadar zor ki… İyimaya, o kadar zor ki olay, onu yargıya götürmek çok zor.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Peki. Peki arkadaşlar… Değerli arkadaşlarım, getirilmek istenen model ne? Bugün, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yönetim Kurulu, Komisyonuma bir Yönetim Kurulu Kararı gönderdi. Modeller… Bir: Diyor ki Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız -görüşleridir- Adalet Akademisi yapsın diyor, Yüksek Hâkimler Kurulu yapsın diyor veya başka karma modeller benimsensin diyor.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Doğrudur, doğrudur.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Tamam, ama Yüksek Hâkimler Kurulu modeli üzerinde özellikle durmak istiyorum, çünkü Hukuk Fakültesinin önerdiği model de bu, değerli Cumhuriyet Halk Partili Komisyon üyesi arkadaşlarımın önerdiği model de bu.

Değerli arkadaşlar, bu model, kurulu hukuk düzenimizin yapısı içinde kabul edilebilir değildir.

1) Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın yazdığı muhalefet şerhinde detaylı olarak yer alan 2005 tarihli Danıştay Başkanlar Kurulunun bildirisinde, aynen Anayasa Mahkemesinde ve Anayasa’nın 2’nci maddesinde tarif edildiği gibi hukuk devletinin tarifi var, diyor ki: “Hukuk devletinin kriterlerinden birisi, vazgeçilmez ölçütlerinden birisi, işlemlerin yargısal denetime tabi olmasıdır.” Aynı yerde, aşağıda, diyor ki, tam bir paradoks: “Hâkimler ve savcıların adaylığa alımı Yüksek Hâkimler Kurulunca yapılmalıdır.”

Değerli arkadaşlar, yazılı sınavı Yüksek Hâkimler Kurulu yaptı veya ÖSYM’ye yaptırdı, mülakatı Yüksek Hâkimler Kurulu yaptı; yargı yoluna gidemiyor, yargı yoluna gidemiyor. Nasıl olacak bu? Yargı yoluna gidemiyor. Nasıl olacak? Kapalı. Anayasa’nın 159’uncu maddesini değiştirmeden bu modeli benimseyebilir miyiz? Bu modelin tartışılabilme yeteneği var mı?

2) Bir başka model bu versiyonda...

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sevgili İyimaya, Anayasa değişikliğini, Anayasa yargıya…

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Şahin Bey, konuşacaksın.

Bu modelde bir de diyor ki: “Efendim, Hâkimler ve Savcılar Kurulundan bir üye alalım karma kurula.”

Değerli arkadaşlar, bu sıfat birleşmesidir. Hakem işlemlerde sıfatları birleştirirseniz, objektifliği baştan öldürürsünüz. Şimdi, hem alımda o olacak hem kabulde o olacak. Adaylığa alımda kendi istememesine rağmen bir aday kazanmışsa sınavı, kabulde o üyenin subjektif davranmasını önleyecek ahlaki veya nesnel model ne olabilir? Ayrıca bürokratik yoğunlaşmaya da yol açar.

Değerli arkadaşlar, mülakat sorunu tartışmalı. Ancak, bir başka husus da şu arkadaşlar: Yasama gücünün genellikle farkına varmadığı veya farkına varmazlıktan geldiği bir husus da şu, çok önemlidir, yasama egemenliğinin kullanımı bakımından önemlidir, o da şu değerli arkadaşlar: Bir Danıştay kararı var, biz nasıl kanun çıkaracağız? Anayasa Mahkemesi kararı var.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Müsteşarda sıfat birleşmesi yok mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devam) - Model tartışılabilir. Anayasa Mahkemesi kararı var, biz nasıl kanun çıkaracağız? Arkadaşlar, Anayasa Mahkemesi kararı da Anayasa Mahkememiz de Danıştayımız da diğer yüksek mahkemeler de kurulu hukuka göre karar veren organlardır, meri mevzuata göre karar verirler. Yasama organı ise kurulmuş hukuku değiştirir, kurulmuş hukuku dönüştürür, Anayasa Mahkemesinin gerekçeleriyle de bağlı değildir, Danıştayın gerekçeleriyle de bağlı değildir. Nitekim Anayasa Mahkemesi son kararında, daha yeni yazdığı, şubatta verdiği kararda, yasama organının bu otonomik yetkisini net şekilde kullanmıştır.

Değerli arkadaşlar, Adalet Komisyonu Başkanı olarak sabah en erken sekizde, en geç dokuzda mesaimin başındayım. Hukukumu seviyorum. Milletin bana verdiği vekâlete sonsuz derecede saygılıyım ve ben şahsen vicdanımı tırmalayan, ahlakımı rencide eden ve başkalarını üzecek bir tavrın içerisinde dün olmadım, bugün olmam, yarın da olmayacağım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Eğer arkadaşlarımı üzmüşsem, yüksek huzurunuzda gönülden ve kalben özür diliyorum.

Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şahısları adına ilk konuşmacı Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı Köylü.

Sayın Köylü buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) 

HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.

 Ben de çok üzücü bir kaza sonucu hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum, geride kalanlara sabır ve başsağlığı diliyorum.

Epeyce bir zamandan beri, temeli bir madde olan, iki madde dahi deseniz değil, bir madde olan bir teklif tartışıldı. Zaten günlerdir tartışılıyor ve o kadar çok gürültü çıktı ki, bu bir madde yüzünden yargının siyasallaştığı, ideolojiye kapıldığı, yargının yürütmenin emrine girdiği vesair şeklinde görüşler ileri sürüldü. Sonunda anlaşıldı ki, ben, diğer arkadaşlarım uzun uzun bahsettiler, Anayasa Mahkemesinin kararlarından, Danıştayın kararlarından, mevcut Hâkimler ve Savcılar Kanunu’ndan ve bu Kanun’un maddelerinden ve bunların hepsini bir araya getirdiğimiz takdirde yapılan işlemin hiçbir hukuka aykırı tarafı olmadığından ve ne Anayasa’ya, ne yasaya, ne başka bir kanuna, ne ahlaka, hiçbir yere mugayir olmadığından artık söz etmeyeceğim. Bunlar anlaşıldı. Ben de aynı şeyleri söylersem hepinizin kafası karışacak, vatandaşlar da bizim ne söylediğimizi anlayamaz duruma düşecek.

Sayın Komisyon Başkanımız kısaca değindi. Eğer, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından alınması uygun görülürse hâkim adaylarının, bu bir öneriydi, bahsedildiği gibi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararlarına karşı yargı yolu kapalı olduğuna göre bunlar hakkında idari yargı yoluna başvurulamayacaktır. Genel idare hizmetleri sınıfına tabi olan hâkim adayları hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu nasıl karar verecek? Bu adaylar staj süresi içerisinde, genel idare hizmetleri sınıfına tabi, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125’inci maddesinde belirtilen disiplin cezalarına maruz kalmaktadırlar. Hâlbuki, Hâkimler Kanunu’ndaki disiplin cezaları başkadır, soruşturma şekilleri başkadır. Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda hüküm olmadığına göre, Anayasa’nın 159’uncu maddesi zaten buna cevaz vermediğine göre, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri bunlar hakkında disiplin soruşturması yapamaz, bunlar hakkında özlük işleriyle ilgili hiçbir işlem yapamaz, nasıl ki, bir icra müdürü, bir adliye yazı işleri müdürü, bir idari ve mali işler müdürü, bir gardiyan, bir zabıt kâtibi hakkında hiçbir işlem yapmaya yetkisi olmadığı gibi.

Değerli arkadaşlarım, bir sayın konuşmacı yasa üzerinde, teklif üzerinde çok fazla durmadı, genel bazı şeyler söyledi. Kendisi daha önce Adalet Bakanlığında genel müdürlük yapmıştı, sınavların nasıl yapıldığını, nasıl alındığını biliyordu ve siyasallaşmadan fazla bahsetmedi.

Evet, diyoruz ki, “yargı siyasallaşıyor.” Nasıl oluyor? “İşte, Adalet Bakanı bu işin içine girdi, Adalet Bakanının bürokratları işin içine girdi.” Bir gerçeği kabul etmemiz lazım. Şimdi düşünün, bir futbol sahasında maç başlayacak, seyircilerin ve taraftarların tamamı sahaya dalmış, sahanın ortasında küçük bir yuvarlak var, orayı boş bırakmışlar, futbolculara da diyorlar ki: “Biz destek oluruz, siz merak etmeyin, siz burada top oynayın.” “E, saha nerede?” “Gerisine karışmayın.”

Siyasete geliyoruz; siyaseti yapan o kadar çok kişi var ki bu memlekette. Bu, sadece bizde değildir, başka ülkelerde de böyledir, insanın yapısıyla doğrudan ilgilidir. Herkes uzaktan yakından siyasetle ilgilenir, kendi görevine göre, işine göre, davranışına göre, düşüncesine göre siyaset yapar ve siyaseti asıl yapması gereken ve yaptığı söylenen milletvekillerine de neresi kalır biliyor musunuz, Meclis kampüsü değil, sadece Genel Kurul salonu kalır. Genel Kurul salonunun dışındaki siyaseti başkaları yapar, Genel Kurul salonundaki siyaseti de bizler yaparız. Birincisi bu.

İkincisi, neden siyasetçiden bu kadar çok korkuyoruz? Siyasetçiye, niye az güvenmeye, hatta hiç güvenmemeye çalışıyoruz? Ben, bütün kalbimle, bütün samimiyetimle söylüyorum: Yapılan atamaların, seçimlerin hepsini şu gördüğümüz Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri yapsa, dışarıda yapılan, başkaları tarafından yapılan atamalardan, seçimlerden çok daha iyi, çok daha güzel sonuçlar alacağını düşünüyorum. Biz niye kendimize bu kadar kötülük ediyoruz ki, niye kendimizi küçümsüyoruz? Burada çok değerli arkadaşlarımız var. Siyaset yapıyorsak, siyaset yapan insanın, bu kadar kaliteli siyaset yapan bu kadar münevver insanın atamış olduğu, seçmiş olduğu kişiler üzerinde bir baskı kuracağını düşünmek bence hiç doğru değildir.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Partizanlık yapıyorsunuz Sayın Konuşmacı!

HAKKI KÖYLÜ (Devamla) – Zaten, bu atandığı söylenen, atanacağı söylenen kişiler ileride hâkim olacaklardır. Hiç kimse hâkimler üzerinde baskı kurmaz. Hiçbir siyaset adamı, özellikle hiçbir Adalet Bakanı yargıya talimat vermemiştir, vermez, veremez, o kişi de dinlemez. Ben, yıllarca savcı ve başsavcı olarak çalıştım, yedi sekiz tane hükûmetle çalıştım. Yedi sekiz tane, en az sekiz tane Adalet Bakanıyla çalıştım. Hiçbir Adalet Bakanı bana bir davayla ilgili olarak bir şey söylemedi. Eğer, Adalet Bakanı birisine söylerse, zaten başsavcıya söyler, başkalarıyla konuşmaz, başkasına söylemez. Ama, hiçbir Adalet Bakanı bana söylemedi, başkasına da söylememiştir. Dün de söylenmedi, önceki gün de söylenmedi, bugün de söylemez, yarın da söylemeyecektir. İşi bu kadar çok abartmayalım. Eğer düşünüyorsak, bundan sonra Anayasa değişikliği yapacağız, Anayasa değişikliği sırasında oturalım tartışalım, sonuna kadar tartışalım. Ama, bu tartışmaların içerisinde siyasetçiye de gereği kadar yer verelim diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir şey söyleyebilir miyim yerimden?

BAŞKAN – Evet.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, Sayın Köylü Komisyon üyesidir, Komisyon Başkan Vekilidir. Düşünceleri Komisyon Raporu’nda yer almıştır. Dolayısıyla, çıkıp da Komisyon üyesi bir milletvekilinin söz alması, burada konuşması bana göre hatalıdır.

BAŞKAN – Efendim, komisyon üyeleri eğer muhalefet şerhi vermişlerse, onun aykırı durumunda konuşamazlar. Hüküm açık, İç Tüzük’e uygundur yapılan konuşma. Başka birisi konuşabilir mi? Konuşabilir, o ayrı. Ama arkadaşlarımızın konuşmasını engelleyici bir husus yoktur.

İkinci konuşmacı, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç.

Buyurun Sayın Tunç. (AK Parti sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de öncelikle, Isparta’da elim bir uçak kazasında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, geride kalanlarına, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Allah milletimize böyle kazalar bir daha göstermesin diye temenni etmek istiyorum.

2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum: Bu teklifin sahibi benim, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir üyesiyim, bir milletvekiliyim. Teklifin verildiği günden itibaren, Ana Muhalefet Partisi Lideri Sayın Baykal ve Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerinin teklif hakkındaki söylediklerine son derece üzüldüğümü ifade etmek istiyorum. Efendim, bu bir teklif değilmiş, gizli bir tasarıymış, bürokratlarla birlikte hazırlanmış…

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Bakan söyledi.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - …yargıda kadrolaşmayı sağlamak amacıyla hazırlanmış. Öncelikle, bu ifadeleri kabul etmediğimi belirtmek istiyorum. Bu tavır doğru bir tavır değildir. Bu tavır klasik CHP tavrıdır demiyorum. Milletvekiline karşı doğru bir tavır değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı doğru bir tavır değildir, milletimize karşı doğru bir tavır değildir. Ne demek, bir milletvekili teklif veremez mi? Bu Meclisin her bir üyesi, milletten aldığı yetkiyi kullanamaz mı? Bir milletvekili ülke meseleleriyle kafa yorup, bu meselelerin çözümü için teklif veremez mi? “Genç bir milletvekili çıkmış, bir teklif vermiş” diyor televizyonlarda, konuşuyorlar parti sözcüleri. Genç bir milletvekili olması buna engel mi? Artık Türkiye’nin gençleri, Türkiye’yi dünyanın ilk on güçlü ülkesi arasına sokmak için çalışıyorlar. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Uzun yıllardır bu Meclis çatısı altında görev yapmış siyasetçilerimizden, bir milletvekilinin teklifini küçümsemek yerine, milletvekillerini ülke meseleleriyle ilgilenmeye ve bu meselelerle ilgili olarak teklifler vermeye teşvik etmesini ben şahsen beklerdim.

Teklifi hazırlarken, elbette ki Adalet Bakanlığımızdan da, milletvekili arkadaşlarımızdan da, akademisyenlerimizden de, yargı çevrelerimizden de, yargı kararlarımızdan, Anayasa Mahkemesi kararlarımızdan, geçmişte verilen Danıştay kararlarımızdan da, ulusalüstü belgelerimizden de faydalandım. Bunların hepsinden topyekûn faydalanmamda ne mahzur olabilir? Aksi düşünüldüğünde mahzurlu değil midir? Hukukçu ve avukat bir milletvekili olarak, kendi alanımda ve ülkenin önemli bir sorunu olarak gördüğüm bu konuda teklif veremez miyim? Biz de AK Parti milletvekilleriyiz, bizler bu ülkenin tıkanan damarlarını açmak için milletten yetki aldık ve burada milleti temsil ediyoruz. AK Parti geçmişteki kötü uygulamaları ortadan kaldırmak için peş peşe iki kez iktidar oldu. İşte, bu kötü uygulamaları -buradan Moğultayvari uygulamalar demek istemiyorum- ortadan kaldırmak için tekrar iktidar oldu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklif neleri getiriyor? Biraz önce, Komisyon Başkanımız, Grup Başkan Vekilimiz ve Sayın Köylü belirttiler. Ben de kamuoyunu doğru bilgilendirme açısından birkaç hususa değinmek istiyorum. Özet olarak teklif önceden neydi, şimdi neyi getiriyor, bu konuda özetle sizleri ve kamuoyunu bilgilendirmek istiyorum.

Geçmişte, avukatlıktan hâkimlik ve savcılık mesleğine sınavsız alıyordunuz. Biz bu teklifle avukatlıktan hâkimliğe geçerken hem yazılı hem sözlü sınav olsun diyoruz. Bunun hangisi yargıda kadrolaşma?

Geçmişte idari yargı hâkimliği için hukuk fakültesi dışından istediğiniz kadar alıyordunuz. Açık öğretim fakültelerini tenzih ediyorum, onlardan bile yüzlerce, binlerce aldınız idari yargıda. Biz bu teklifle hukuk fakültesi dışından alınacaklar için -Komisyonun önerisi yüzde 10 sınırlaması getirdi- ihtiyaç oranında sınırlandırma getiriyoruz. Bunun hangisi yargıda kadrolaşma?

Geçmişte yazılı sınavı Adalet Bakanlığı yapıyordu. Biz bu teklifle yazılıyı ÖSYM yapsın diyoruz, tarafsız bir kurum, uzman bir kurumumuz yapsın diyoruz. Bunun hangisi yargıda kadrolaşma?

Geçmişte yazılı sınavda 70 puan alan herkesi mülakata çağırıyordunuz, içinden istediğinizi alıyordunuz. Biz bu teklifle, en az 70 puan almak kaydıyla, sınav ilanında belirtilen kadro sayısının yüzde 50 fazlasının mülakata çağrılmasını istiyoruz. 500 hâkim alınacaksa 750 hâkim adayı mülakata çağrılıyor. Bu sınırlandırmayı getiriyoruz. Sınavın bir yarışma sınavı hâline getirilmesini öneriyoruz. Bu, yargıda kadrolaşma mıdır?

Geçmişte mülakat kurulunda Türkiye Adalet Akademisinin yönetim kurulu üyeleri, Danıştay ve Yargıtay üyeleri yoktu. Biz bu teklifle Danıştay ve Yargıtay üyelerini de komisyona dâhil ediyoruz. Bunun hangisi yargıda kadrolaşma?

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Anayasa’mızın 6’ncı maddesinde bu belirtilmiştir. Hiçbir organ kaynağını Anayasa’dan almayan bir yetkiyi kullanamaz. Anayasa’mızda ve kanunlarımızda kurumlarımızın görevleri ayrı ayrı sayılmıştır. “Mülakat sınavını Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yapsın.” diyorsunuz. Bu konuda uzun uzun açıklamalar yapıldı. Anayasa’da ve Kurulun Kanunu’nda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yetki ve görevi bellidir. Anayasa’nın 159’uncu maddesine ve 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun 4’üncü maddesine göre, adli ve idari yargı hâkim adaylarının mesleğe kabul edilme yetkisi Kurula verilmiştir. Hâkim ve savcı adaylığı ise, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’muzun 7’nci maddesinden 12’nci maddesine kadar olan bölümde düzenlenmiştir. Adaylığa atama, adaylık ile ilgili işlemler, adaylığa son verme gibi hususlarda yetkinin Adalet Bakanlığına ait olduğu açıktır. Hâkim ve savcı adaylığı 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi bir statüdür. Hâkim ve savcılık mesleği ise adaylıktan sonraki bir statü ve artık, Devlet Memurları Kanunu’na tabi olmayan, hâkimlik ve savcılık sınıfına tabi bir statüdür. Her iki statü birbirine karıştırılarak, yanlış değerlendirmelerde bulunulmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuda Anayasa Mahkememiz çok önemli bir karar vermiştir. Hâkim ve savcıların adaylığa atanmasıyla ilgili olarak, Anayasa’ya aykırılık iddiası yönünden, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu Anayasa Mahkemesine başvurmuş ve Anayasa Mahkememiz 7 Şubat 2007 tarihli ve 2007/14 no.lu kararıyla bir karar vermiştir. Bu karar bütün tartışmaları aslında sona erdirmektedir. Hâkim ve savcı adaylığına atama ve mülakat yapma yetkisinin Adalet Bakanlığına ait olduğuna karar vermiştir Anayasa Mahkememiz. Adaylık statüsü ile mesleğe kabulün birbirine karıştırılmaması gerektiğine karar vermiştir. Mülakatın Anayasa’ya aykırı olmadığına karar vermiştir ve bu konudaki takdir yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine, yasa koyucuya ait olduğuna karar vermiştir.

Anayasa Mahkememizin son kararı bu şekildeyken, 1995 tarihli Anayasa Mahkemesinin kararına dayanılması son derece hatalıdır. Bu karar da burada. Bu karar, avukatlıktan doğrudan hâkimlik ve savcılık mesleğine geçiş ile ilgilidir, adaylığa geçiş ile ilgili değildir.

Anayasa’mız ve kanunlarımızla adaylığa atamayla ilgili hükümler, mülakat kurulu ve mülakatla ilgili hususlar bu derece net olduğu hâlde, Anayasa Mahkemesinin kararları da bu yöndeyken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tunç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun, bir dakikalık süre veriyorum.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) - …sanki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yetkileri alınıp Adalet Bakanlığına veriliyormuş gibi bir değerlendirmede bulunmak ve sadece mülakatla hâkim alınacak, AK Parti sadece mülakatla hâkim alıyor şeklinde kamuoyunu yanlış yönlendirmek son derece haksız bir değerlendirmedir.

Kamuoyunu bu şekilde yanlış bilgilendirmenin ne yargı kurumlarımıza ne milletimize ne de bu iddiaları ortaya atanlara bir faydası vardır. Teklif, hâkim ve savcı adaylarımızın adaylığa alınmasıyla ilgili olarak tarafsız ve objektif bir sistem getirmektedir. Yargı bağımsızlığı ilkesine, hâkim ve savcı teminatı ilkesine uygun bir tekliftir.

Geçmişteki kötü örneklere fırsat verilmemesini sağlayacak olan bu teklifin yargı dünyamıza, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Adalet Komisyonunda önerileriyle katkı sağlayan Değerli Komisyon Başkanımız ve üyelerine de huzurlarınıza teşekkür ediyor, sizlere de teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, tasarının maddelerine geçilmesinden önce tümü üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Şu ana kadar üç milletvekili arkadaşımızın söz talebi vardır. Onun için şu anda bir kısıtlama yapmayacağım, arkadaşlarıma soru sorma hakkını vereceğim.

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla evvela Komisyon ve Hükûmete bir iki soru sormak istiyorum.

Şimdi, Sayın Komisyon raporunda deniyor ki: “Danıştayın, Yargıtayın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun daha önce 5435 Sayılı Kanun’un müzakeresi sırasında görüşlerini aldık, artık, bir daha almaya gerek yok.” Bu kadar mantıksız bir görüş olur mu Sayın Başkan? Yani, 2005 yılında bir kanun gelmiş, aradan üç sene geçmiş, oradaki yöneticiler değişmiş, olabilir ki uygulamalar değişmiş, yani “Üç sene önce o kurumun yetkilileri bana bu konuda bilgi verdi, efendim ben artık o düşüncede olanları bir daha çağırıp, konuşmam.” demek kadar tutarsız bir görüş olamaz. Komisyonun, bir daha, bu tür kuralsız ve hukuk tanımaz bir görüşü raporlarına dercetmemeleri gerektiği konusunda benimle hemfikirler mi?

İkincisi: Komisyon Başkanı biraz önce burada konuşmasında diyor ki: “Efendim, mülâkata karşı dava açılır.” Sayın Başkan, şimdiye kadar… Sözlüye, yani yapılan mülâkata karşı bir dava açsanız da bir sonuç alamazsınız, çünkü sözlü… Orada ben çok biliyorum… AKP’li Grup Başkan Vekili “Niye itiraz ettiniz. Bundan önceki uygulama böyleydi.” diyor, 1940’ları, 1970’leri misal verdi. Bu Anayasa değişiklikleri 1961 Anayasası ile geldi, yani yargının bağımsız olması, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bağımsız olarak, hâkimlik ve savcılık müessesesine bağımsız aday alınması hususu, Anayasa’ya hâkim teminatı getirildikten sonra geldi, daha önce bunlar yoktu. 1940’lı yıllara gidiyorlar, yani 1940’lardan bu tarafa gelsinler. O 1940’lar çok geride kaldı. Onun için… Ve ben çok gördüm; hâkim ve savcı adaylarında, özellikle AKP İktidarı zamanında imtihanda en yüksek puanı alan birçok insan, gerek düşüncelerinden gerek doğum yerlerine bağlı olarak…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, soru değil ki bu!

BAŞKAN – Sayın Genç, ekrana giren arkadaşların sayısı arttı, onlara da söz vermem lazım.

Buyurun, tamamlayın.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Peki efendim.

O nedenle, yani yazılıda en yüksek puan alanlar, elendikleri için, işte Danıştaya çok şikâyetler gidince, Danıştay da Anayasa Mahkemesine gitmiş, ama bence orada Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 7’nci maddesinin de -Anayasa’ya- iptalinin istenmesi gerekirdi, istenmemiş.

Peki, diğer bölgelerde de… Tabii, biz konuşunca arkadaşlarımız hemen belki de tahrik olmuşlardır, soru sormaya gene şey edeceklerdir. Maddeler üzerinde ayrıca soracağım efendim.

Peki, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum sizlere, sağ olun.

Sayın Kart, buyurun.

ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yargıda sivil ve serbest örgütlenme tüm uluslararası düzenlemelerle korunmasına rağmen, İçişleri ve Adalet Bakanlıkları YARSAV’ın faaliyetlerini ve tüzel kişiliğini sürdürmesini engellemek için neden özel bir çalışma içine girmişlerdir?

12 Haziran 2006 tarihinde Adalet Bakanlığı, Avrupa Birliğine bağımsız bir yargıç birliğinin kurulabileceğini bildirdiği hâlde, Adalet Bakanlığı Müsteşarı yasal bir engelin olmadığını bildirdiği hâlde Hükûmet neden sözünde durmamıştır? Hükûmet, hangi gerekçeyle ve yasal yetkiyle meşru ve yasal bir derneğin faaliyetlerini engellemeye çalışmaktadır?

Danıştay 10. Dairesinde Ulusal Yargı Ağı Projesi’yle ilgili olarak görülen davada Adalet Bakanlığının, YARSAV’ı hedef alarak Ankara Sincan Cumhuriyet Savcılığının sürdürdüğü soruşturmadan söz ederek “…yetkili asliye hukuk mahkemesinde fesih davası açılabilecektir.” ifadesi yerine kendinden emin bir şekilde “…asliye hukuk mahkemesinde fesih davası açılacaktır.” ifadelerini kullanmasının anlam ve dayanağı nedir?

Son sorumu soruyorum: Böyle bir değerlendirme, Adalet Bakanlığının, Cumhuriyet Savcılığı tarafından sürdürülen soruşturmaya doğrudan müdahale ettiği ve soruşturmanın Bakanlığın bilgi ve talimatları doğrultusunda geliştiği yolunda kamuoyunda doğmuş olan endişe ve değerlendirmelere haklılık kazandırmaz mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Orhan, buyurun.

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben Bakanımıza teknik bir soru yöneltmeyi tercih ediyorum. Bilindiği gibi, ülkemiz ciddi göç hareketlerini yaşamaya devam etmekte, bunun sonucunda da mutlaka diğer kurumlarda olduğu gibi, özellikle adli kurumlarda ihtiyaca cevap verme noktasında eksiklikler ortaya çıkmaktadır. Özellikle de büyük şehirlerimizde adaletin geç işlemesi sebebiyle yargıya güvensizlik artmaya devam etmektedir. Bu noktada mahkeme ve bu ihtiyaca cevap verecek yargı altyapısının kurulması için Bakanlığınızca herhangi bir çalışma yürütülmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Orhan.

Sayın Ekmen, buyurun.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakana iki soru yöneltmek istiyorum.

Birincisi, söz konusu teklifin oldukça aceleye getirildiği yönünde muhalefet tarafından sürekli tekrarlanan eleştiriler bulunmaktadır. Türkiye’nin şu anda adli ve idari yargıda hâkim ve savcı açığı ne kadardır ve Bakanlığınız ne kadar bir süredir yönetmelik iptaline ilişkin açılan davalar nedeniyle hâkim ve savcı alamamaktadır? Bu alımın yapılamaması nedeniyle gerek istinaf mahkemelerinin kuruluşu gerekse de mahallî yargıda ne gibi sıkıntılar yaşanmaktadır?

İkinci olarak, teklif metninde bulunan avukatların mesleğe geçişine ilişkin olarak birtakım değerlendirmeler yapıldı. Bakanlığınız, partiniz iktidarı döneminde son beş yılda avukatlık mesleğinden hâkimliğe geçişe ilişkin elimizde bir rakam bulunmakta mıdır? Ve geçmiş dönemlerde, özellikle 1990-2000 yılları arasında yine avukatlıktan mesleğe geçişe ilişkin olarak kısa süreli üç yıllık mesleki tecrübe şartının getirildiği dönemler yaşandığını biliyoruz. Söz konusu dönemlerdeki geçiş oranı nedir? Hükûmetleriniz döneminde hangi rakamlarda geçiş yapılmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer arkadaşlarım, ilk başta ekrana soru sormak için giren milletvekili sayısı azdı, şu anda çoğaldı. Onun için, diğer arkadaşlara söz vermem için arkadaşlarımızın sorularını daha seri sormalarını, yorum yapmamalarını istirham ediyorum.

Buyurun Sayın Bulut.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, adliyelerde arşivleme, dosyalama şeklinde yapılmaktadır. Kimi evraklara ulaşılmak istendiğinde, yağmur yağdı, sel bastı, nemden dosyalar bulunamıyor ve elde edilemiyor. Bu arşivleme sistemini, bu nemli mahzenlerden, karanlık ortamlarda bulunamama durumundan kurtararak bilgisayar ortamına geçirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bulut.

Sayın Bukan.

AHMET BUKAN (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Yeni Anayasa taslak tasarısında var olan, yüksek mahkemenin çoğunluk üyelerinin Parlamento tarafından seçilmesinin, bir de Hükûmeti denetlemekle görevli Danıştayda, Bakanlar Kurulunun üye seçmesinin yargının siyasallaşmasına neden olacağını düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bukan.

Sayın Barış.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Bakanlığınıza bağlı adliye binalarında, fiziki şartlar ve personel yetersizliği sonucunda yetersiz koşullarda ve çok uzun süre davalar görülmektedir.

İki sorum var: Bünyenizdeki savcı ve hâkim sayısı ne kadardır? Normal koşullarda bu sayının ne olması gerekiyor?

İki: Bazı ilçe adliyelerimizde özellikle personel yetersizliği nedeniyle -örnek olarak Lüleburgaz’ı verebilirim- işlerin yürütülebilmesinde sorunlar yaşanmaktadır. Acaba, bünyenizdeki hâkim ve savcı haricindeki personel sayısı nedir ve bu şartların düzeltilmesi için Bakanlığınız ne gibi önlemler almaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Arkadaşlarım bundan sonra sisteme girmesinler, çünkü ben burada kayıt altına aldım, ama mevcut olan arkadaşlara söz haklarını vereceğim.

Sayın Çalış.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Teşekkürler Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma aracılığınızla sormak istiyorum: Yeni Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra adliyelerin iş yükü nasıl değişmiştir? Bir oransal istatistik vermek mümkün ise, bu değişimin sebeplerinin neler olduğunu düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çalış.

Sayın Uzunırmak.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanımıza sormak istediğim şu: Bir mülakatta fiziki birtakım eksiklikleri veya eşitsizlikleri görebilirsiniz ama muhataplara aynı soru aynı derecede yönlendirilmediği zaman bu eşitler arasındaki farklılık nasıl görülebilecek? Bu mülakattaki soruları kimler tespit ediyor ve herkese aynı soru sorularak mı acaba aralarındaki fark ortaya çıkacak? Yoksa, değişik kişilere değişik sorular sorulduğunda bu sorular bir haksızlığı ortaya getirecek. Çünkü insanlar arasındaki bilgi veya beceri, kabiliyet ortaya çıkmayacaktır. Bunda bir eşitsizlik meydana geliyor, dolayısıyla bu imtihanın bir anlamı olacağı kanaatini taşımıyorum. Bu soruların bir formatı var mı? Bu soruları kim tespit edecek? Herkese aynı sorular sorularak aralarındaki bilgi farklılığı ortaya çıkartılabilecek mi?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Akçay, son olarak, buyurun efendim.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ülkemizde yargının iş yükünü artıran sebeplerin başında, idarenin hukuka aykırı işlem ve davranışları nedeniyle devlet ve vatandaşlarımız arasında doğan davalar olduğu bilinmektedir. İhtilafları ve davaları azaltmak, idarenin eylem ve işlemlerinde hukuka uygun davranmasını sağlamak için herhangi bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

Sayın Kahya, yeni girdiniz.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Efendim?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, benim süremden almıyor musunuz?

BAŞKAN – Yok, size süre vereceğim. Bir kanunu görüşüyoruz. Sizin sürenizi kısıtlamayacağım Sayın Bakanım, size vereceğim.

Sayın Kahya, girmeyin demiştim ama bir milletvekili arkadaşımızın sözünü kesmeyelim. Soracağınız önemli bir soru olabilir.

Buyurun, size de vereyim.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Efendim, ben yasanın birçok noktadan gerçekten çok önemli olduğunu ve yansız bir uygulama getireceğini düşünüyorum. Yalnız, benim aklıma takılan bir soru oldu, onu yöneltmeyi arzu ettim. O da şudur: Bu yasayla idari mahkemelerdeki yargıçların Siyasallı ve iktisat mezunlarından alınacak olan kısmının yüzde 10’la sınırlandırılması acaba fırsat eşitliği açısından uygun olur mu? Bu konuda bir bilgi alabilirsem… Bunu dile getirmek istedim.

BAŞKAN – Bir Siyasal mezunu olarak bu soruyu soruyorum diyorsunuz.

Peki, teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, soru yönelten tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum.

İlk soru Komisyon Başkanımıza yöneltildi. O nedenle, Sayın Komisyon Başkanımız ilk soruya cevap versin, ben diğer arkadaşlarımızın sorularına sırasıyla, sürem içerisinde cevap vermeye çalışacağım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, görüşülmekte olan işin niteliğine göre, Komisyon İç Tüzük’ümüzün 30’uncu maddesinin son fıkrasına göre uzmanların görüşünden yararlanabilir. Buna genel bir cevap veremem, ilke değildir. Rasyonel çalışma prensibi ve aydınlanma ihtiyacı ne ölçüde gerekli kılıyorsa, Adalet Komisyonu da o ölçüde bir katılımı sağlayacaktır.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Genç “Mülakata karşı dava açıldı mı Danıştayda, açılıyor mu?” diye böyle bir soru yönelttiler.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, sonuç alınıyor mu?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – 2006 yılına kadar, Danıştay ve idare mahkemeleri davanın esasına girmeden, bu konuda açılmış olan davaları reddediyorlardı. Ancak, 2006 yılından itibaren davanın esasına girmeye başladılar ve son geçici 1’inci maddenin yürürlüğünün durdurulması da böyle bir davanın sonucudur.

Sayın Kart “Sivil ve serbest örgütlenmenin önünü kesen uygulamalar yapıyor Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı.” dediler. “Hükûmet, Avrupa Birliği ilerleme raporlarına geçecek şekilde yargı birliğinin kurulacağıyla ilgili bir vaatte bulunmuştu.” ifadesini kullandılar. Sayın Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı iken bu konuda hazırlanmış olan bir birlik kanun tasarısı şu anda Adalet Komisyonunun gündemindedir. Sanıyorum, önümüzdeki süreçte, kısa bir süre sonra bu görüşülecek ve bu alanda, gerçekten, uluslararası camiada da ihtiyaç duyulan bir yasal düzenlemeyi gerçekleştirmiş olacağız. O nedenle, Hükûmetimizin, sivil ve serbest örgütlenmeye yönelik bir olumsuz tavrı söz konusu değildir.

ATİLLA KART (Konya) – Soruma cevap alamadım Sayın Bakan, somut şeyler sordum, cevap alamadım.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) - Sayın Orhan “Adaletin geç işlemesi bir güvensizlik oluşturuyor, altyapı ve personel sorunu da bu güvensizliği bir noktada pekiştiriyor.” anlamında bir değerlendirme yaptılar. Gerçekten, adaletin geç işlemesi ve davaların uzun sürmesi, maalesef, öteden beri, yargımızın temel sorunlarından bir tanesi. Bunu ortadan kaldırmanın birinci koşulu, kuşkusuz ki hâkim ve savcı açığımızı bir an önce kapatabilmektir ve tabii istinaf mahkemeleri, yani bölge adliye mahkemeleri de aslında Yargıtayda uzun süre bekleyen o dava dosyalarının kısa sürede neticelenmesi amaçlıdır. Bu konuda, dokuz ilimizde bölge adliye mahkemeleri kuruldu, ancak faaliyete geçmesiyle ilgili, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, personel eksikliğini ve fiziki mekân eksikliğini tamamlayalım ondan sonra açalım diye bir görüş belirtti.

Burada, geçtiğimiz günlerde, bir kanun tasarısını görüşürken sanıyorum yine Milliyetçi Hareket Partisi mensubu bir arkadaşımız –ismini hatırlayamadım- şöyle bir soru yöneltmişti bana, demişti ki: “Tahliye hakkı doğduğu hâlde, Yargıtayda dosyası beklediği ve geri gelmediği için, cezaevlerinde hâlâ yatmakta olan kaç kişi var?” Doğrusu, elimde, böyle bir istatistiki bilgi yoktu. Hatta, şöyle bir vaatte bulunmuştum: Bunun bir çalışmasını yaptıracağım. Eksik olmasınlar, ilgili genel müdürlük böyle bir çalışma yaptı, tüm Türkiye’deki mahkemelerden ve savcılardan bilgileri toparladı, geçen gün rapor geldi bana. Şu anda, tahliye edilme hakkı doğduğu hâlde almış olduğu cezaya göre dosyası Yargıtayda beklemekte olduğu için, 327 tane vatandaşımız boşu boşuna cezaevlerinde yatmaya devam ediyor. Bu beni son derece üzdü. Bu soruyu yönelten arkadaşıma gerçekten teşekkür ediyorum.

Göreve geldikten sonra en çok cezaevlerinden mektubu bu konuda almıştım. Geçen gün, Yargıtay Genel Sekreterimize bundan bahsettim. Bu dava dosyalarını, hiç olmazsa, tutuklu ve gerçekten de bihakkın tahliye hakkı da doğmuş bu kişinin, onların, öncelikle, ilgili dairelerde dosyalarını bir görüşelim. Yargıtay Başkanımızla, önümüzdeki hafta da bu konuyu bizzat görüşeceğim, kendisiyle bir görüşmemiz var.

Yani, ne demek istiyorum? Yargıtayın iş yükünün fazlalığı, bölge adliye mahkemelerini henüz kuramamış olmamız, gördüğünüz gibi, sıkıntılara yol açıyor. Hâkim ve savcı açığımızın fazlalığı da sıkıntıya yol açıyor. O nedenle, biz, bir an önce, hâkim ve savcı açığını kapatmak istiyoruz. Sanıyorum, 4.500 civarında adli ve idari, 3.313 adli yargıda, 707 de idari yargı da boş kadromuz var. Bunları birdenbire dolduramaz mısınız Sayın Bakan dediğinizde, dolduramıyoruz, çünkü Adalet Akademimizin kapasitesi bellidir. 600-650 civarında ancak orada adayımızı eğitebiliyoruz ve kaldı ki sınavdan kura çekim anına kadar iki buçuk yıl geçiyor bir hâkim ve savcı adayımızın görevine başlaması için. Ben, bu yasa teklifinin, bu konuda bize bir hız kazandıracağını… Özellikle, avukatlıktan hâkimliğe geçmeyle ilgili de bir imkân getiriyoruz. Şu anda bir yasal boşluk var. O da belki bu süreçte bize ciddi katkı sağlayacak.

Ben, Sayın Orhan’a teşekkür ediyorum.

Tabii, altyapı konusunda, Adalet Bakanlığının, son beş yıl içerisinde, özellikle, yeni adliye saraylarının inşaatı bakımından önemli bir başarı gösterdiğini herhâlde sizler de takdir edeceksiniz. Biz bu çalışmalarımıza yeni dönemde de büyük bir hızla devam edeceğiz.

Tabii, hâkim ve savcının dışında, adli personel açısından da eksiğimiz var. Her yıl, boş kadrolara ne kadar atama yapılacağı bütçe kanunlarıyla öngörülüyor. Açıktan atama izinlerinden Adalet Bakanlığına ne kadar verilirse o kadar -işte, zabıt kâtibidir, işte, yazı işleri müdürüdür, mübaşirdir veya ceza infaz kurumlarında görev yapacak infaz koruma memurları- alabiliyoruz. 2008 yılı içerisinde daha fazla almak suretiyle bu açığı mümkün olduğu kadar kapatmayı hedeflediğimizi ifade etmek istiyorum.

Sayın Ekmen’in bir sorusu olmuştu. Tabii, hızlı konuştuğunuz için ben de hızlı yazmışım. Yani, “Hâkim ve savcı açığının kapatılması konusunda yönetmelik iptali bu süreci olumsuz etkiledi mi?” diye soruyorsunuz. Evet, tabii ki etkiledi. Biraz önce ilgili arkadaşlarımız da kürsüde ifade ettiler. Yönetmelik iptali -zaman zaman yazılının, zaman zaman mülakatının- buraları kazandığı hâlde gerekli işlemleri yapamamaktan dolayı bir zaman kaybına kuşkusuz ki yol açtı. Bu yasa teklifi kanunlaştığı takdirde bu sorun da ortadan kalkmış olacaktır. O nedenle, ben Sayın Tunç’a bu yasa teklifi nedeniyle, Adalet Bakanı olarak, gerçekten teşekkür ediyorum. Bizim önemli bir sorunumuzu bu yasa teklifi -kanunlaştığı takdirde- çözecektir.

“Son beş yılda avukatlıktan hâkimliğe ne kadar kişi geçti?” diye bir soru yönelttiniz. Son beş yılda, yani 58, 59 ve 60’ıncı Hükûmet dönemlerinde avukatlıktan hâkim ve savcılığa geçen hiç kimse yok. “Daha önceki dönemlerde ne kadar olmuştu?” diye de herhâlde sordunuz. 1980’le 1995 arası yanılmıyorsam -o sürede alındı değil mi? 1995 arasıdır- 254 avukat, hâkim ve savcı olmuş, 1980’le 1995 arası. 1995’ten sonra da -yanlış hatırlamıyorsam- hiç alınmamış. Anayasa Mahkemesinin bir iptali…

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Başvuru mu yok, alınma mı yok Sayın Bakan?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Efendim?

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Başvuru mu olmamış?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Hayır, bir yasal boşluk var. Bir de Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, sanıyorum, bu konuyla ilgili bir kararı da var. Tabii, ilgili bürokrat arkadaşlarımız bana bu konuyla ilgili not verdiler, zaman darlığı nedeniyle onları tetkik edemedim, ama mutlaka, bunlara daha teferruatlı, yazılı olarak cevap vermeye gayret edeceğim.

Sayın Başkanım, sürem de herhâlde dolmak üzere.

BAŞKAN – Soruları cevaplandıracaksanız ben size inisiyatif tanıyacağım.

Buyurun.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Bulut “Arşivlere ulaşmada güçlük çekiliyor, karanlık ortamlarda dosyalar muhafaza edilmeye çalışılıyor…” Haklısınız. Demin ifade ettim: Yeni, modern adliye bina ve saraylarımız zaten bu sorunları çözmek içindir. Bir de “UYAP” dediğimiz Ulusal Yargı Ağı Projemiz, büyük ölçüde, şu anda, adalet saraylarımızda, mahkemelerimizde kullanılmaya başlandı.

Tabii, bilim ve teknolojiden yararlandığımızda artık o bilgiler o dijital ortamda muhafaza edilmekte ve dolayısıyla, ileride, belki, gün gelecek, artık o dosyalarla, o kâğıtlarla meşgul olmayacağız, bilgisayarın tuşuna bastığımızda o bilgilere ulaşma imkânına sahip olacağız.

UYAP projesi sanıyorum yedi yıl önce başlamıştı, önemli bir mesafe aldı. Ufak tefek eksikleri var, ama bu yeni dönemde de UYAP’ın gerçekten hedefine ulaşabilmesi için biz de elimizden geldiği kadar orada çalışan arkadaşlarımıza destek vermeye çalışacağız.

Sayın Bukan, Çankırı Milletvekili, hemşehrim, bir soru yöneltti. “Anayasa değişikliğinde yüksek yargı organlarının seçimiyle ilgili birtakım düzenlemeler var. Bu, yargının siyasallaşması olmayacak mı?” dediniz. Henüz kamuoyuyla paylaşılan, Parlamentonun gündemine gelen böyle bir Anayasa değişikliği yok. Geldiğinde, o zaman konuşuruz bunları.

Diğer arkadaşlarımızın sorularına, izin verirseniz Sayın Başkanım, yazılı cevap vereyim.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü üzerindeki soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Teklif Sayın Başkan.

BAŞKAN – Affedersiniz, teklif.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Aslında tasarı ya, işte…

BAŞKAN – Sürekli olarak söylendiği için bizim de dilimiz sürçtü, özür diliyorum.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Siz aslında doğrusunu söylüyorsunuz ya Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sürçülisan sayılmaz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklifin maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.52

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.09

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

65 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci maddeyi okutuyorum:

HÂKİMLER VE SAVCILAR KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR

KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 8 inci maddesinin (c) bendinin ikinci paragrafında yer alan “her dönemde ihtiyaç oranında,” ibaresi “her dönemde alınacak aday sayısının yüzde onunu geçmemek üzere ihtiyaç oranında,” şeklinde değiştirilmiş ve maddeye (j) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (k) bendi eklenmiştir.

“k) Avukatlık mesleğinden adaylığa geçmek isteyenler için; yukarıdaki (ı) bendi hariç diğer şartları taşımakla birlikte, mesleklerinde fiilen en az beş yıl çalışmış, giriş sınavının yapıldığı yılın Ocak ayının son günü itibariyle otuzbeş yaşını doldurmamış ve kendi aralarında yapılacak olan yazılı yarışma sınavında ve mülâkatta başarılı olmak,”

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekilli Sayın Atilla Kart.

Sayın Kart, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan teklifin 1’inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, özü ve hazırlanış yöntemi itibarıyla tasarı niteliğinde olan bu teklif ile avukatlıktan yargıçlığa geçiş, mülakat kurulu yapılanması ve idari yargıda hukukçu olmayan yargıç düzenlemesine dair hükümler getirilmektedir.

Önemle ifade ediyoruz, objektif ve adil ölçüler içerisinde avukatlık mesleğinden yargıçlığa geçişin yararlı bir düzenleme olduğunu ve yargı için bir zenginlik olduğunu kabul ediyoruz. Bu uygulamanın da bu ihtiyaçtan kaynaklandığı açıktır. Tasarıyı bu yönüyle olumlu görüyoruz değerli arkadaşlarım.

Sorun şu: Sorun, bu yapılanma ve geçiş yapılırken, mülakat kurulu aracılığıyla partizan ve kurumsal bir yapılanmanın gerçekleştirileceği endişesinden kaynaklanmaktadır. Hâl böyleyken, Sayın Bakanın sanki avukatlık mesleğini inciten ve hedef alan bir muhalefet anlayışı söz konusu imiş gibi komisyonda değerlendirme yapmasının inandırıcı bir yönünün olmadığı açıktır. Hedef saptırarak ve polemik yapılarak tasarının gerçek amacının ortaya çıkması gizlenilmek istenilmektedir.

Keza, bir diğer taraftan olgun bir görüntüyle geçmiş dönemler bakanları ve siyasilerine sahip çıkılırken, diğer taraftan ise temel savunma olarak dönüp dönüp 1990'lı yıllardaki farklı birtakım atamaların gerçeğe aykırı bir şekilde gerekçe olarak gösterilmesinin ciddi ve tutarlı beyanlar olmadığını da yine ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, demokratik olma iddiasındaki bir ülkede, bir hukuk devletinde bağımsız bir yargı ülkenin ve toplumun güvencesidir. Bir insanlık onuru olan hak aramanın en son ve en etkili yeri yargıdır. Ünlü bir düşünürün ifade ettiği gibi: "Bağımsız bir mahkemenin varlığı ve orada adaletin mutlaka gerçekleşeceği inancı kişiye en büyük güven duygusunu verir. Birey özgürlüğü ve toplumsal yarardaki en önemli güvence yargı güvencesidir." Yargı gerçekten bağımsız olduğu takdirde ve nitelikli bir yapılanmaya sahip olduğu takdirde orada 301'inci maddeden doğan tartışmalar asgari düzeye inecek demektir. Yargı gerçekten bağımsız ise ve bu duygu topluma egemen hâle gelmiş ise orada ihtilaflar kaosa dönüşmeden çözüme bağlanacak demektir. Birey ve topluma yapılabilecek en güzel hizmet herhâlde bunları gerçekleştirmek olmalıdır. Bu anlayış ve uygulamaya sahip olmamız gerektiği açıktır.

Yargıç, değerli arkadaşlarım, birey ve toplum adına karar vermekte ve bu sebeple hiçbir kamu görevlisinde olmayan bir sorumluluğu taşımaktadır. Meslekler arasında tasnif duygusuyla söylemiyoruz ancak yargıcı sıradan bir meslek memuru, herhangi bir devlet memuru olarak görmemek gerektiğini ifade ediyoruz. Bu anlamda yargıç ile diğer meslek mensupları arasında özlük ve teminat  bakımından denge kurma arayışına, bir kıyaslama yapma arayışına girmemek gerektiğini ifade ediyoruz. Bu anlayışla yargıyı güçlendirmek gerektiğini ifade ediyoruz. Yargıyı güçlendirerek adaleti etkin kılmak gereğinden söz ediyoruz. Topluma bunu anlatmamız gerekiyor.

Peki, değerli arkadaşlarım, Türkiye’deki tablo ve uygulama nedir? Türkiye gerçeği nedir? Değerli arkadaşlarım, 12 Eylül ihtilalinin ve 1982 Anayasası’nın tamamlayamadığı süreci sonuçlandırma misyonunu üstlenen bir yönetim anlayışı ve kadroyla karşı karşıya olduğumuzu üzülerek ifade ediyorum. Türkiye’nin 1946’lardan başlayan demokrasi sürecinden ders almayan ve toplumu kaosa sürükleyen bir yapıdan söz ediyorum. Siyaseten dürüst olmayan, çoğunluk diktasını demokrasi diye sunmaya çalışan bir yönetim anlayışı maalesef şu andaki Türkiye gerçeğidir.

Hâl böyle olmasına rağmen, Goebbels propagandası ve Machiavelli yöntemleriyle demokrasi oyununu tuluat yaparak, tiyatro yaparak sürdüren bu siyasi kadronun geç de olsa gerçek kimliğinin kaçınılmaz olarak ortaya çıkacağını inanarak ifade ediyorum. Türkiye bu gerçeği görmeye başlamıştır. Tuluat ve tiyatro sanatını icra edenlere elbette saygı duyuyorum. Kastım, siyasetçi olup da tuluat ve tiyatro yapanlara yöneliktir. Bugün bu tuluatı yapan, bunu yine üzülerek ifade ettiğimi belirtmek istiyorum, Sayın Bakan ve Sayın Komisyon Başkanının 21’inci Yasama Döneminde Anayasa Mahkemesine verdikleri olağanüstü hukuki değere sahip dava dilekçesindeki görüşlerine sahip çıkmalarını beklerdim. Ancak, geldiğimiz aşamada, bu dilekçelerdeki ifadelerin, görüşlerin değerinin ve inandırıcılığının da kalmadığını yine ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin 7 Şubat 2007 tarihli kararı –ki, iktidar sözcüleri, bu kararın gerekçesini, bu teklifin, bu gizli tasarının gerekçesi olarak, dayanağı olarak sunma gayreti içindeler- adaylığa kabulün mevcut mülakat kurulu tarafından yapılmasının hukuki nitelikte olduğunu tespit eden bir karar değildir. Bu karar, mevcut mevzuata göre mülakat yapılmasında yasaya aykırılık olmadığını tespit eden bir karardır. Bu iki kavram arasında çok fark olduğunu, inanıyorum ki, hukukçu arkadaşlarım gayet iyi değerlendireceklerdir.

Anayasa Mahkemesinin bu nitelikteki kararına sığınmaya çalışan siyasi iktidarın, Avrupa Birliği İlerleme Raporu’ndaki eleştirileri, Avrupa Konseyinin tavsiye kararlarını ve Birleşmiş Milletler temel ilkelerini göz ardı etmesi ve bu düzenlemede ısrar etmesinin hiçbir haklı dayanağının olmadığı açıktır.

Değerli arkadaşlarım, bu anlatımlarımı doğrulayan, Hükûmetin gerçek kimliğini ve karakteristiğini gösteren bir resmî belgeyi bilgilerinize sunacağım, birazdan onu ifade edeceğim. Bu belge, uyarı ve endişelerimizin ne kadar haklı ve yerinde olduğunu gösteriyor. Bakın, on üç-on beş yıl öncesinden söz etmiyorum, iki üç yıl öncesinden söz ediyorum değerli arkadaşlarım. 17 Ekim 2004 ve 24 Ekim 2004 tarihinde yapılan İdari ve Adli Yargı Hâkim Adaylığı Sınavı’na ilişkin listeyi ve uygulamayı, mülakata ilişkin uygulamayı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bakın, değerli arkadaşlarım, idari yargıda, bakıyorsunuz… Liste önümde, isteyen arkadaşlarıma örneklerini verebilirim. 1’inci sayfadaki sıralamayı sadece size söyleyeceğim, 1’inci sayfadaki, yani o 1’inci sayfadaki 48-50 kişiye ilişkin sıralamayı size söyleyeceğim. İdari yargıda yazılıda 6, 7, 9, 10, 13, 14, 19, 20, 21, 23, 24, 26, 29, 30, 35, 41, 43, 46, 47’nci sıralarda olan 20 kişi –bu liste daha da uzatılabilir- mülakat sonucunda, değerli arkadaşlarım, 158 ve daha sonraki sıralara kaydırılıyorlar ve sınavı kazanamıyorlar.

Peki, adli yargıda ne yapılıyor? Bakıyoruz, adli yargıda da 3, 5, 7, 8, 10, 14, 16, 21, 23, 24, 28, 31, 32, 33, 34, 37, 38, 40, 44, 45’inci sıralarda başarılı olan 20 kişi, ilk 48 içindeki 20 kişi mülakat sonucunda 330 ve daha sonraki sıralara kaydırılarak sonuç olarak başarısız hâle getiriliyor değerli arkadaşlarım. Yani, siz kalkacaksınız, 3, 5, 6, 7, 8, 9, 10’uncu sıradaki insanları, 500 kişi arasında ilk 10’a giren insanları ne yapacaksınız? Mülakatta eleyeceksiniz. Ondan sonra bu mülakatın faziletinden söz edeceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, tiyatro yapmayalım derken, tuluat yapmayalım derken işte bunları kastediyoruz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bu nasıl bir hak duygusu, bu nasıl bir adalet anlayışı, bu nasıl bir vicdan ve bu nasıl bir kadrolaşma kararlılığı?

Şimdi, bu ilk 100 kişiden 47, 48 kişiyi alıyorsunuz, 350’den, 400’den sonraki sıralara kaydırıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Kart, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ATİLLA KART (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu çocuklar, bu gençler hepimizin çocukları. Bu mağduriyeti yaşayan, bu haksızlığa uğrayan gençler belki de sizin komşularınız, sizin hemşehrileriniz. Bu bir ibret vesikası değil midir değerli arkadaşlarım? Bu bir suçüstü belgesi değil midir?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ne alakası var?

ATİLLA KART (Devamla) – Bu hukuksuzluğu yapanlar hâlen görevde, hem bürokrasi olarak hem siyasi irade olarak. “Efendim, bu kurulda bulunanlar yüksek yargıç, yirmi yıllık yargıç.” mealindeki gerekçelerin de doğru ve yerinde olmadığı açık. Biz, bu bürokratların kimliklerine, kişiliklerine bir şey demiyoruz. Bir sistemden söz ediyoruz. Siyasi otoritenin hukuk tanımazlığından, bu yöndeki diktacı anlayışından söz ediyoruz. Bu yöndeki talimat verme kararlılığından söz ediyoruz.

Bu geldiğimiz süreç şudur: Bu siyasi irade büyük ölçüde bilerek, kısmen de bilmeyerek, parti devletinin bir sonucu olan sivil kleptokrasiyi yaratmak yolunda ciddi bir adım atmış durumdadır. Parti devleti yapılanmasının da en önemli ayaklarından birisini teşkil eden bu gizli tasarıyı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

ATİLLA KART (Devamla) –  Bir cümleyle bitiriyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, bu saatten sonra…

ATİLLA KART (Devamla) –  Teşekkür edeceğim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, teşekkür edeceksiniz de baştan onu ayarlayacaksınız. Açayım.

Buyurun.

ATİLLA KART (Devamla) – Bu anlatımlarımız çerçevesinde bu gizli tasarıyı dikkat, takdir ve muhakemenize sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, biraz önce geneli üzerindeki görüşmelerde söyledim. İstirham ediyorum ve bu kararımı da uygulayacağım. Hiçbir arkadaşım ek bir dakikadan sonra, teşekkür cümlesi dahi olsa söz talebinde bulunmasın. Birbirimizi üzmeyelim. Saygılar sunarım sizlere.

Milliyetçi Hareket Partisi adına, Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın.

Sayın Yalçın, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 65 sıra sayılı 2802 Sayılı Hâkimler ve  Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Elim bir uçak kazasında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, aileleri ve milletimize başsağlığı dileyerek yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, öncelikle, bu yasa teklifinin tartışılmayan bir boyutunu gündeme getirmek istiyorum. Bu teklife neden ihtiyaç duyulmuştur? Bakanlık geçtiğimiz günlerde bir sınav yapıyor. Sınav, Danıştayda, dayanağı Yönetmelik üzerinden yargı konusu oluyor ve Danıştay bazı maddeleri bakımından Yönetmeliğin yürütmesini durduruyor. Alınan bu 100 aday arkadaşımız ise, tabiri caizse, ortada kalıyor. Şimdi, öncelikle, bu yasayla, ortada kalan 100 arkadaşımızın durumu düzeltilmek isteniyor. Zannediyorum bu konuda bir geçici madde teklifi gelirse, bu beyanımın daha da ciddi olduğu anlaşılacaktır. Tabii, bu 100 arkadaşımızın durumu bizleri de üzüyor. Bu insanlar hâkim, savcı adaylığı sınavına girmiş, kazanmış, mülakatı geçmiş, aileleri tarafında, toplum tarafında yeni bir statüye kavuşmuş olmalarının mutluluğunu yaşarken, bu tam bir hayal kırıklığına dönüşüyor. Fakat, bu bahsettiğim hususu AKP sözcüleri Mecliste de ifade ettiler. Fakat, bu üzüntümüz, bu romantik durum, bir hukuki engelle de karşı karşıya aslında. Biliyorsunuz, bizim meri kanunlarımıza göre, bir şahsa, bir gruba özel kanun yapılamayacağı öngörülüyor. Oysa, burada yapılan şey, bir anlamıyla da böyle bir nitelik taşıyor. Burada, Hükûmetin bir arkadaşımız eliyle gündeme getirdiği teklifle, aslında, iptal edilen Yönetmelik’in hukuki gereğini yerine getirmek yerine, bu Yönetmelik’in benzeri bir durumu bir yasa teklifiyle aşmaya çalıştığını görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, ikinci önemli husus ise bu teklifin izlediği seyirle ilgili. Tabii, düne göre gerilimin biraz daha düşmüş olduğunu ben de görüyorum. Onun için, belki biraz tekrar olacak ama, müsamahanıza sığınarak, bir Komisyon üyesi olarak ifade etmek istiyorum. Bu teklif 14 Kasımda veriliyor, 19 Kasımda komisyona geliyor, 22 Kasımda görüşmeler başlıyor, 28 Kasımdaysa komisyondan geçiyor ve Sayın Komisyon Başkanı, hepimizin hukuk bilgisine itibar edip saygı gösterdiği Komisyon Başkanı, iki saat içerisinde muhalefet şerhlerimizi yazıp getirmemiz gerektiğini söylüyor.

Dikkat ederseniz, benim muhalefet şerhimin olmadığını göreceksiniz. Daha doğrusu, muhalefet şerhim var, metnin olmadığını göreceksiniz. Ben, Sayın Komisyon Başkanımızın iki saatlik süre beyanını -biraz önce Sayın Halil Bey de ifade etti- bir şaka, bir espri zannetmiştim ve bir gün sonra muhalefet şerhimi vereceğimi düşünürken, geldiğimde apar topar bu yasanın Genel Kurula indirilmiş olduğunu gördüm. Komisyonda da Sayın Bakan, bu teklif için Bakanlık bürokratlarının da arkadaşımıza yardım ettiğini ifade etti. Bütün bu durum aslında ortada bir teklif değil, bir hükûmet tasarısının olduğunu söylüyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bir şeyi net olarak ortaya koymak lazım. Sizlerin bugün gündeme getirdiği bu teklif, aslında bu konuda uzun yıllardır uygulanan bir uygulamanın bir ileri adımı. Daha önce, mülakat kurulunda olmayan 2 akademi üyesini getiriyorsunuz, ÖSYM’yle sınav öngörüyorsunuz. Bir ileri adım olmasına rağmen, böyle takdimi mümkün olmasına rağmen, sırf alelacele ilgili kurumlardan, diğer bakanlıklardan görüş almamak adına, yargı kararını yerine getirmemek adına seçtiğiniz bu yöntem, bu konunun tarafı olan bütün insanlarda bir kuşku doğmasına sebep oluyor.

Oysa, bu konuda sayın bakanlık bürokratları da, bir hükûmet tasarısı şeklinde hazırlanmış olsaydı, bilgilerini katarlar, diğer gruplar, diğer bakanlıklar, ilgili diğer kurumlar bilgilerini katar, belki çok da tartışmaya yer açmayacak şekilde bu teklif ya da tasarı kanunlaşmış olurdu.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu teklif ile getirilmek istenen önemli hususlar var: Bir tanesi, otuz beş yaşını aşmamış, beş yıl fiilen avukatlık yapanları kendi içinde bir sınava tabi tutup hâkimliğe geçirmek öngörülüyor. Aslında, birçok modern memlekette hâkimlik mesleğine geçiş için belli süre avukatlığın mecburiyet olduğunu da biliyoruz, fakat bu düzenlemeyi yaparken ülkemizin kendine özel şartlarını da gözetmek zorundayız. Her ne kadar hâkim, savcılık bir kariyer mesleği diye ifade ediliyor olsa da, bugün yeni başlayan bir arkadaşımızın 2 milyar gibi bir maaş aldığını biliyoruz.

Şimdi, otuzlu yaşları geçmiş ve muhtemelen daha önce hâkimlik sınavına girmiş, kazanamamış, baroya kayıt yaptırmak dışında belki fiilen ne ölçüde avukatlık yaptığı tartışılır ve gidip Anadolu’nun zor coğrafyalarında hâkimlik yapmak adına avukatlıktaki düzenini bozmayacak bir konum elde edememiş insanları, üstelik kendi içinde bir sınav mantığıyla bir ayrımcılığa tabi tutarak bu mesleğe kabul etmek, Batı’daki uygulamalarıyla hiç de örtüşmüyor. Ayrıca, bu uygulamanın, Anayasa’da ifadesini bulan eşitlik ilkesine de aykırı olduğunu düşünmekteyim.

Bu konu farklı açılardan da değerlendirilebilir. Belki yeni mezun olan arkadaşlarımız, avukatlıktan geçenleri kendileri için bir haksız rekabet görüyor olabilirler. Benim endişem ise, avukatlıkta bir konuma gelememiş insanların kendi içlerinde belki daha basit bir sınavla mesleğe kabul edilecek olmasıdır; ki, biliyorsunuz, daha önce öngörülen avukatlık için de bir sınav vardı, bu sınav kaldırıldığı için avukatlığın bir ölçüsü de bulunmuyor. Bu sebeple, biz, bir olumlu katkı sunmak adına, mesleğe katılacak avukat arkadaşlarımızın da diğer adaylarla aynı sınavdan geçmesini, aynı kriterlerle mesleğe kabulünün gerekli olduğunu düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, daha sonraki maddede düzenlenen mülakat meselesi, tartışmaların ana eksenine oturdu. Biliyorsunuz, bu maddede, evvelden de öngörülen 5 Adalet Bakanlığı yüksek personeli yanında 2 akademi üyesi öngörülüyor. Aslında, bu konu birçok açıdan tartışılabilir. Anayasa’da Hâkim ve Savcılar Yüksek Kuruluna verilen görevlerin mesleğe kabulle başladığı şeklinde bir uygulama var, uzun yıllardır devam eden. Bu uygulamanın adaylığı kapsamadığı ifade ediliyor. Bunun için de hâkim, savcı adaylarının, adaylık dönemi içerisinde genel hizmetler sınıfından memur kabul edildiğini görüyoruz.

Arkadaşlar, bu durumun yargı bağımsızlığıyla, hâkim güvencesiyle bağdaşıp bağdaşmadığı çok ciddi tartışmalar gerektiren bir konudur. Kurula verilen, mesleğe alınmadan sonraki yetkilerin içerisinde adaylığa kabulün bulunup bulunmayacağı uzun uzun tartışılması gereken bir konudur. Mülakat meselesinin kararları yargı denetimine tabi olmayan bir kurula verilmesinin de ciddi sakıncalarının doğabileceğini biliyorum. Türkiye’yi kurullara idare ettirmeye kalkarsak, siyasetin sorumluluğunu nasıl değerlendirmiş olacağız?

Bunları şunun için ifade ediyorum: Demek ki, hâkim ve savcı adaylığı ya da böyle geniş düzenleme gerektiren konular…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Yalçın, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

…günübirlik uğraşla alelacele yapılması gereken değil, konunun bütün taraflarının ortaklaşa katıldığı, bir diğerini yok saymayan, diğerini itmeyen, bir empati yöntemiyle birbirine katkı sağlama anlayışı içerisinde yapılması gerektiğini düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın.

Madde üzerinde, AK Parti Grubu adına Konya Milletvekili Ali Öztürk.

Sayın Öztürk, buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Değerli Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

65 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Teklifi üzerine söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken de önce Isparta civarında meydana gelen uçak kazasında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum.

Bugün görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili söz aldığıma göre, 1’inci maddesinin ne getirdiğini bir izah etmem gerekiyor.

Teklifin 1’inci maddesinde, adli yargıya alınacak hâkim adaylarının hukuk fakültesi mezunlarından, idari yargı bölümüne alınacak hâkim adaylarının da, teklife göre yüzde 90’ı hukuk fakültesi, yüzde 10’u hukuk dersleri almış, ancak hukuk fakültesi dışındaki işletme, siyasal bilgiler, iktisat fakülteleri gibi fakültelerden öğrenci alınacağı, aday alınacağı belirtiliyor.

Diğer taraftan da, meslekte beş yılını tamamlamış ve teklife göre, otuz beş yaşını geçmemiş avukatlardan yine sınavla hâkim adayı alınacağı belirtiliyor ve bu maddedeki esas değişiklik bu.

Ben konuşmalardan çıkarılan sonuçlar üzerinde fazla durmak istemiyorum. Aslında Yüksek Hâkimler Kurulunun bu sınavı yapması yönünde görüşler belirtildi. Ancak bugüne kadar, hem 2556 sayılı Yasa hem de 2802 sayılı Hâkimler Kanunu’na göre hep mülakatı Adalet Bakanlığı ve Adalet Bakanlığının personeli, bürokrasisi sınavı yapmıştır. Dün de böyleydi, bugün de böyle. Bu durumda eğer yargının bağımsızlığı tehlikeye girdiği ve hâkim teminatı olmadığı söyleniyorsa, ben de otuz yıllık hâkimlik yaptım, o zaman benim kendi durumumu sorgulamam ve bugüne kadar verdiğim kararları da belki de sorgulamam gerekir. Bu bir hatadır, yanlıştır ve bugüne kadar karar veren değerli hâkim arkadaşlarımızı zan altına bırakmak anlamına gelir. Ben buradan, gerçekten yoğun iş yükü altında, fiziki imkânsızlıklar içerisinde, cansiparane, fedakâr, cefakâr bir şekilde çalışan değerli hâkim ve savcı meslektaşlarımızı da saygıyla anıyorum.

Hâkimler Kanunu’nun 7’nci maddesinde, hâkim adaylarının devlet memuru olduğu ve bu Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir.

Diğer taraftan, hâkim, savcı adayları Adalet Akademisi Kanunu’na göre meslek öncesi eğitime tabi tutulmaktadırlar. Bunun staj süresi de iki yıl. Bu staj dönemini Adalet Akademisi yürütmektedir. Bu stajın sonunda, iki yılın sonunda yapılan sınavda başarılı olanlar Yüksek Hâkimler Kuruluna sunuluyor ve Yüksek Hâkimler Kurulu, ancak bundan sonrası için hâkimliğe, mesleğe kabul kararı veriyor ve bu zamana kadar hâkim adayları bir devlet memuru, 657 sayılı Kanun’a tabi bir devlet memuru statüsünde iken, mesleğe kabul kararına dair Yüksek Hâkimler Kurulunun kararından sonra da hâkimlik sınıfına geçmektedirler ve hâkimlik sınıfına geçtikten sonra da bütün atama, nakil ve özlük haklarıyla ilgili gelişmeler Yüksek Hâkimler Kurulunun tasarrufundadır.

Anayasa’mızın 159’uncu maddesinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun adli ve idari yargı hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama, nakletme gibi görevlerinin olduğu, yine, belirtilmektedir.

2802 sayılı Yasa’nın 13’üncü maddesinde de yazılı sınavda başarılı olanların mesleğe kabullerine yine Hâkimler ve Savcılar Kurulunun karar vereceği belirtilmekte, bu şekilde, hâkim adayı ile hâkim ve savcı sınıfına ayrılmışlar arasındaki farkı ortaya koymaktayız.

Genelde itirazlar yargı bağımsızlığı üzerinde olduğuna göre, yargı bağımsızlığını sadece Adalet Bakanlığının mülakat kurulunun sınavı yapmış olmasıyla değil, aynı zamanda, hâkimin kendisi üzerindeki, kendi vicdanındaki bağımsızlığı anlamına da görmek gerekir. Diğer taraftan, Adalet Bakanlığının yapısı itibarıyla, çalışan bürokratların hepsi hâkim sınıfından ve onların yaptığı işlemler de yine tarafsızlık ilkesine uygun olarak yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlar, hâkim, savcı da bir insan. Belli bir sosyal, kültürel çevresi, kendine göre bir hayat anlayışı var, onlar da hata yapabilir. Ancak, onların kararlarına karşı, yine, kanun yolları da mevcut. Burada asıl, yargı bağımsızlığında hâkim teminatının ne kadar korunduğudur. Anayasa’nın 138’inci maddesinde hâkim teminatından bahsederken, görevlerinde bağımsız oldukları, hiçbir organ, makam, merci veya kişinin, mahkemelere, hâkimlere emir ve talimat veremeyeceği, tavsiye ve telkinlerde bulunmayacağı belirtilmektedir. Hâkimliğin en kötü yanı, taraflardan birinin mutlaka karardan tatmin olmamasıdır. O takdirde sık sık şikâyet yolunu seçmektedirler. İşte bu tür şikâyetlerden hâkimlerin korunması da bir tür teminattır.

Yargı bağımsızlığını en çok isteyen AK Partidir. Zira, partimiz demokrasiyi en çok savunan, demokrasinin kurum ve kurallarıyla işletilmesine çalışan, imkânlar sağlayan bir partidir. Kimin ne düşündüğüne, ne düşüneceğine bakmadan, ama sırf demokrasiyi bütün kurumlarda yerleştirmeye en çok gayret gösteren, iradesini açıkça ortaya koyan bir partidir. Bu konuda herkesin samimiyetle AK Partiye inanması gerekir. Yargı bağımsızlığını konuşurken hâkimlerimizin de bu prensibi mutlak korumaları, uymaları gerekir. “Peygamber postu” olarak değerlendirilen adalet kurumundakilerin de adaletli olmaları beklenir. Hâkim dosyanın dışına bakmadan, dosyanın içine göre karar vermelidir. Hiçbir zaman kendi arzu ve düşüncelerinin esiri olmamalıdır. Toplumda zaman zaman yüzeysel çalkantılar olabilir. İşte hâkim, bu yüzeysel çalkantılara kapılmadan, ama vicdanına göre karar vermelidir. Hâkim, monoton kural uygulayan değil, fikir üreten, hızla gelişen hayatımızdaki sosyal, ekonomik ve teknolojik gelişmeler karşısında kendisini geliştirebilmelidir. Bu anlamda hâkimlere teknik ve fiziki çalışma ortamları sağlanmalıdır. Zaten, Hükûmetimiz döneminde de yeni adliye binaları, dizüstü bilgisayarlar verilmek suretiyle teknik imkânlar sağlanmıştır.

Avukatlıktan geçen arkadaşlarımız belli bir sınavdan sonra mesleğe kabul edileceklerine göre ve…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurum, efendim.

ALİ ÖZTÜRK (Devamla) – …zaten, yargının da savunma bölümünü teşkil ettiğine göre, bence tecrübeli arkadaşlarımızı zan altında bırakmamak kaydıyla, onların da bu hâkimlik mesleğini rahatlıkla yürütebileceği kanaatindeyim.

Ben, gerçi grup adına söz aldım, ancak Komisyonda diğer fakülte mezunu kişilerin de idari yargı hâkimi adaylığına katılabilmelerini düşünmüştüm. Bugün bir gazetede yer almış, ancak orada bir yanlışlık var, hâkim ve savcı olabilecekleri şeklinde. O yanlışlık gazetenin bir yanlışlığıdır, ben o şekilde söylemedim. Ancak, tabii grubumuzun böyle bir düşüncesi var. Hiç olmazsa bu yüzde 10’luk barajın daha da artırılmasıyla fırsat eşitliği ve rekabet ortamının sağlanması gerektiği kanaatindeyim.

Yasanın hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Şahsı adına Konya Milletvekili Sayın Hüsnü Tuna. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Tuna, buyurun.

Süreniz beş dakika.

HÜSNÜ TUNA (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılarımı sunuyorum.

2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum.

1’inci maddede, anılan Kanun’un 8’inci maddesinde idari yargı hâkimliği için alınacak adayların yüzdeleriyle, yani hukuk mezunu olmayan kişilerle ilgili, ihtiyaç oranındaki kısımla ilgili bir metin var ve 8’inci maddeye, avukatlık mesleğinden yargıçlığa veya savcılığa geçmek isteyen meslektaşlarla ilgili bir ek söz konusu. Bu her iki bendin ne kadar gerekli olduğu hususunu çok fazla izah etmeye gerek olmadığını düşünüyorum.

Esasen, burada, bu değişikliğin Türkiye’deki yargı üzerinde oluşturulacak baskı ve dayatmaların veya kadrolaşmaların bir nedeni olarak kabul edilebileceğine ilişkin görüşler üzerinde durmak istiyorum.

AK Parti döneminde, yani 2002 yılından bu tarafa hâkim ve savcı alımlarında sınavlar ÖSYM tarafından yapılmış, mülakatlar Adalet Bakanlığı bünyesinde oluşturulan kurul tarafından yapılmıştır, belirli bir süreçte. Tabii, YARSAV’ın açtığı davadan sonra bu sistem de durmuştur.

Burada AK Partiye suçlama yöneltirken, biraz elimizi vicdanımıza koymamızın gerekliliğine işaret etmek istiyorum. Bakınız, bugüne kadar hâkim ve savcı alımlarını incelediğimiz takdirde, 91-94 arası Sayın Seyfi Oktay, yine 94 yılında Mehmet Moğultay, 96 yılında Şevket Kazan, 98 yılında Mahmut Oltan Sungurlu, 2000-2002 yılları arasında Hikmet Sami Türk Bey aynı yöntemle hâkim ve savcı alımını gerçekleştirmişlerdir. Dolayısıyla, eğer burada tarafsızlığı ve bağımsızlığı zedeleyen bir husus varsa, geçmişten bu tarafa devam eden bir sürecin olduğunu gözden ırak tutmamamız gerekir.

Bu çerçevede düşündüğümüz takdirde, geçmişteki uygulamalara ses çıkarmayanların, bugün AK Partinin uygulamalarına karşı çıkmalarını, açıkçası, anlamak mümkün değil. Hukuk açısından biraz ikiyüzlülük gibi değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Esasen, bu değişikliğin de Türkiye'deki yargı sistemindeki bozukluğun düzeltilmesi için yeterli olmadığını düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, geçmiş günlerde hepiniz basından rastlamışsınızdır. Davasına baktığı bir davacı ile rüşvet pazarlığı yapan hâkimlere gazetelerde rastladık. Yine bir hâkimin, hâkimlik mesleğini, yurt dışından gelen… Çok özür dileyerek heyetinizden söylemek zorundayım, yapacağı fuhuşta indirim yapması düşüncesiyle yurt dışından getirilen kadınlara devlet hava meydanında geçiş sağlayan hâkimlerin olduğu basına yansıdı.

Çetelerle sofralarda birlikte görünen cumhuriyet savcılarına ve yine meslektaşı avukatların bürolarında kendilerinin fuhuş yaptıklarına ilişkin kasetleri olan savcılar kamuoyuna yansıdı.

Yukarıda açıklamaya çalıştığımız, yargının…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir camiayı, hâkimlik camiasını münferit olaylarıyla suçlamanın bir manası yoktur. Lütfen! Yani böyle bir şey olabilir mi?

HÜSNÜ TUNA (Devamla) – Efendim, Türkiye’deki tüm yargı mensuplarını tenzih ederek söylüyorum. Bu hususlara karışanlar…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bunlar şahsa müteallik hususlardır. Hâkimlerimizin, savcılarımızın tamamını töhmet altında bırakamazsınız!

HÜSNÜ TUNA (Devamla) – Lütfen süremi almayın.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bakın, burada…

HÜSNÜ TUNA (Devamla) – Bu söylediklerimin yerine ulaşacağını düşünüyorum. Dolayısıyla burada, Türk yargısındaki hâkimleri, savcıları suçlamıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tuna, bir dakikalık ek süreyi size de veriyorum, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle konuşmaya ne gerek var. Sayın Bakanın boynunu bile bükük hâle düşürdünüz.

HÜSNÜ TUNA (Devamla) – Şimdi, bu dava, YARSAV’ın açtığı davalar sonucunda gündeme gelmiştir. Biliyorsunuz, Danıştayda verilen kararda 4 YARSAV üyesinin imzası var. Burada YARSAV, hem davacı hem hâkim, bunu dikkatlerinize sunuyorum. 98 yılında yargıda türban sürgünü –buyurun- bir kısım idari hâkimlerin sürgün edilmesi ve -İstanbul idare mahkemesi hâkimleriyle ilgili- odalarında dinî yayınlar dinlediklerine ilişkin disiplin soruşturmaları açılan dönemler henüz zihinlerde tazeliğini korumaktadır. Dolayısıyla, geçmişte yargıya baskı yaparak karar istihsal edenlerin, bugün yargıda kadrolaşma iddialarında bulunmaları hiç inandırıcı gelmiyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim. 

Madde üzerinde, şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak.

Sayın Kaynak, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Kaynak, süreniz beş dakika.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Bartın Milletvekilimiz Sayın Yılmaz Tunç’un; 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, söz aldığım bu madde iki hususu düzenlemektedir. Bunlardan biri, 2802 sayılı Yasa’nın 8/c maddesinde düzenlenen, idari yargı adayları için, hukuk fakültesinden mezun olanlar dışından alınacak adaylar bakımından, her dönemde, ihtiyaç oranında, hukuk ve hukuk bilgisine programlarında yeterince yer veren siyasal bilgiler, idari bilimler iktisat ve maliye alanlarında en az dört yıllık yükseköğrenim yapmış veya bunlara denkliği kabul edilmiş  yabancı öğretim kurumlarından mezun olanlar, yasadaki diğer şartları da taşımaları hâlinde, idari yargı adaylığına atanabilmektedirler.

İşte, teklifin 1’inci maddesinin Komisyondan geçen şekliyle ilk bölümü, Kanun’daki bu ihtiyaç oranına da bir açıklık ve sınır getirmektedir. Teklifin yine 1’inci maddesinin ikinci bölümü ise, 2802 sayılı Yasa’ya (k) bendi eklenmesini düzenlemektedir. Bu bende göre, avukatlık mesleğinden adaylığa geçmek isteyenler için, diğer şartlarla birlikte, mesleklerinde en az beş yıl çalışmış, giriş sınavının yapıldığı yılın ocak ayının son günü itibarıyla otuz beş yaşını doldurmamış ve kendi aralarında yapılacak olan yazılı yarışma sınavında ve mülakatta başarılı olmak şartları getirilmektedir.

Çok değerli milletvekilleri, teklif ile getirilen bu madde, Anayasa Mahkememizce iptal edilen bir düzenlemeyi, mahkemenin iptal gerekçelerini de göz önüne alarak, avukatların hâkimlik, savcılık adaylığına geçişini düzenlemektedir.

Yasa’nın yürürlükte olan 9’uncu maddesi “Avukatlık mesleğinden alınacaklarla birlikte.” ibaresini de taşıdığından, mahkeme kararı çerçevesinde 2802 sayılı Yasa’da bir boşluk doğmuştur. İşte, teklif gereğince avukatlıktan meslek adaylığına geçiş düzenlenirken hem bu boşluk doldurulmakta ve hem de Anayasa’mızın eşitlik ilkelerine aykırı olarak, bu mesleğe mensup avukatlara diğer yeni başlayanlara göre ek bir imkân verilmemektedir.

Geçmişteki iptal gerekçeleri incelendiğinde yüksek mahkemenin, avukatlıktan hâkim, savcı adaylığına geçmeyi değil, onlara getirilen imkânları Anayasa’nın eşitlik ilkelerine aykırı bulduğu görülecektir. Halbuki bu düzenlemede getirilen esaslar, Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik ilkesine aykırı olmayıp, aynı hukuksal durumda olan kişilerin aynı, farklı hukuksal durumda olanların ise değişik kurallara bağlı tutulmasını düzenlemektedir. Bu ise, tekrar ediyorum, Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik kurallarına aykırı olmayıp avukatlara bir ayrıcalık getirmemektedir. Bu sebeple, adaylığa başvuranlardan henüz hukuk fakültesini yeni bitirmiş biri ile en az beş yıldan beri uygulamanın içinde olan avukatların aynı sınava tabi tutulması asıl eşitsizliktir, asıl haksızlık da budur.

Saygıdeğer milletvekilleri, ülkemizin ihtiyaç duyduğu hâkim ve savcıların adaylığa alınarak Adalet Akademisince mesleğe hazırlanmaları, yetiştirilmeleri ve kabulünden sonra başarılı olanların atamalarının yapılması, hâkim, savcı yetersizliğinden dolayı gecikebilen adaletin bir an önce tesisini sağlayacaktır.

Yasanın bu maddesinin şimdiden avukat meslektaşlarıma, hukuk fakültesinden ya da şartları tutan diğer fakültelerden mezun olup hâkim, savcı adaylığına müracaat edeceklere hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaynak.

Evet, madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Arkadaşlarıma bu defa sınırlı süre vereceğim.

Sayın Genç, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, geçmiş dönemde, Avrupa’da çalışan birçok vatandaşın dinî duygularını istismar ederek, büyük, 30 milyar dolar civarında birtakım kişiler tarafından para toplandığı ve bu paralar toplanırken, Türkiye’de ve dışarıda yapılan yatırımlarda, bazı bu Hükûmetin bakanlarının da beraber açılışlar yaptığı bazı kişiler bu sahtekârlıklarından dolayı hapis cezaları aldılar. Fakat, bir türlü bunlar hapishaneye atılmıyor. Zaman zaman da gidip rapor alıyorlar ve hapishaneye sokulmuyorlar. Acaba, Sayın Bakan, bunlar ne zamana kadar bu raporları alacaklar?

Bir de, bu raporları daha da ciddi hastanelerde kontrol etme durumu var mıdır? Bunu öğrenmek istiyorum efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çalış, buyurun.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: 1’inci maddenin ikinci paragrafında, yani (k) bendi olarak maddeye eklenen kısımda, avukatlık mesleğini beş yıl süreyle icra edenlerin arasından otuz beş yaşını geçmemiş olanlardan kendi aralarında yapılacak sınavla hâkim adayı, savcı adayı alınacağı hükme bağlanıyor. Bu, pozitif bir ayrımcılık değil midir? Birinci sorum bu.

Bir diğer husus: Bu şekilde avukatlık mesleğinden alınacak hâkim adayları için belli bir kontenjan var mı?

Bir diğer sorum: Niçin artık profesyonel anlamda bağımsız kurumlara sınavları yaptırmak varken, niye bu sınavı Adalet Bakanlığı nezdinde oluşturulacak bir heyete yaptırıyorsunuz? Bugün Sağlık Bakanlığında da yıllarca benzer sınavlar yapılıyordu, değişik tartışmalar olduğu için ÖSYM yapıyor ve tartışma bitti. Yani, böyle bağımsız bir kuruma yaptırmak varken niye böyle yapıyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.

Sayın Kart, buyurun.

ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanın soruya cevap vereceğini, bir önceki aşamada yeterince cevap vermediğini hatırlattığım zaman, birinci soru aşamasına cevap vereceğini ifade ettiği için sorumu tekrarlamıyorum. Konu hakkında zaten Sayın Bakan bilgi sahibi, o sorumun cevabını bekliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkanım, aracılığınızda Sayın Bakana sormak istiyorum: Şu anda kaç tane hâkim ve savcımız var? Bütçe de geldiğine göre önümüzdeki bu düzenlemeden sonra kaç hâkim ve savcı adayı almayı düşünüyorsunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Taner.

Sayın Yalçın…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakana, cezası bittiği hâlde yatanlar için gösterdiği hassasiyet bakımından teşekkür ediyorum. Yalnız Sayın Bakanım çok da önemli bir problem var, açık hakkı geldiği hâlde yargılamaları devam eden insanlar var ve sadece zannediyorum 1. Cezada 3 bine yakın insan bu şekilde bekliyor. Çok daha ciddi bir mağduriyet, çok daha geniş bir kitleyi ilgilendiriyor. Bu konuda da bir düzenleme, çalışma yaparsanız çok memnun olacağım efendim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın.

Sayın İçli…

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Aracılığınızla Sayın Bakanıma iki soru yöneltmek isterim. Birincisi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 13/10/1994 tarihinde ve 518’inci toplantısında aldığı bir karar var. Bu kararda diyor ki: “Yargıçların mesleki kariyerlerine ilişkin tüm kararlar objektif kriterlere dayanmalı, yargıçların seçimi ve kariyerleri eğitimsel özelliklerini, dürüstlük, yetenek ve etkinliklerini de gözeten liyakat esasına göre olmalıdır.” Bundan sonrası bence çok önemli. “Yargıçların seçimi ve kariyerleri konusunda karar veren merci, hükûmet ve idareden bağımsız olmalıdır.” şeklindedir.

Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunda Sayın Bakan ve Müsteşarı temsil ediliyor. Sayın Bakan bu teklife olumlu görüş bildiriyor. Şimdi, bu kurulda mülakatta bulunan kurul üyelerinin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesindeki…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İçli, özür dilerim. Sayın Bakan ümit ederim anlamıştır.

Evet, süremiz de dolmuş.

Sayın Bakanım, buyurun.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Genç, özetle, hakkında hüküm verilmiş olan kişinin bir an önce cezasını çekmek için cezaevine girmesi gerekirken, bunun aksi örnekleri olduğu anlamına gelen bir açıklama yaptılar. Kuşkusuz ki, bir kişi hakkında suç işlediği iddiasıyla hüküm verilmiş ve bu kesinleşmişse, tabii ki cezasını çekecektir. Ancak bununla ilgili, Ceza Usul Yasamızda, mazereti veya sağlık koşulları nedeniyle, yanılmıyorsam, bir defa erteleme hakkı vardır. Eğer bunun dışında başka bir erteleme nedeni göstererek cezaevine girmeyi geciktirmiş ise, böyle bir örnek hatırlamıyorum, varsa Sayın Genç bana bunu bildirsin, hemen olayı tetkik edeyim. Bir defa hakkı vardır, ikinci defa böyle bir hakkı olmadığı kanaatindeyim. Mutlaka o kişi cezasını çekmek için ceza infaz kurumlarına ilgili savcılıklarca gönderilmelidir. Bir isim verirlerse, bana bildirirlerse, nerede olduğu konusunda da eğer malumat sahibi iseler, mutlaka konuyu Adalet Bakanı olarak takip ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Dursun Uyar… Siz benden daha iyi biliyorsunuz.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Peki, teşekkür ederim.

Sayın Çalış, kendi aralarında avukatların yazılı sınava tabi olacağını, bunun, acaba, bir pozitif ayrımcılık sayılıp sayılmayacağını bana sordular. Şimdi, hukuk fakültelerimizden yeni mezun olan arkadaşlarımızla, uzun bir süre önce hukuk fakültesini bitirmiş, işte en az beş yıllık da avukatlık yapmış olan kişileri aynı şartlar altında yazılı sınava tabi tutmanın pek isabetli olmayacağı kanaatiyle böyle bir düzenleme yapıldı. Hemen şunu ifade edeyim: Bu yasa teklifine kadar avukatlarla ilgili böyle bir yazılı sınav yoktu, şimdi yazılı sınav koşulu geliyor. Bu yazılı sınavı ÖSYM yapacak. Daha sonra mülakat var. Mülakattan sonra altı ay süreyle Adalet Akademisinde eğitimi var -avukatlar için söylüyorum- ayrıca, bir de Adalet Akademisi sınav yapacak bu eğitimin sonunda, ondan sonra Hâkimler Savcılar Kurulu bunları hâkim ve savcı olarak -şartları eğer uygunsa- atayacak. Demek ki, avukatlıktan hâkim ve savcılığa geçiş öyle kolay bir şey değil, demin söylediğim bütün bu badireleri atlatmanız gerekiyor.

Sayın Kart, biraz önce, YARSAV’ın açmış olduğu bir davayla ilgili, Adalet Bakanlığının “YARSAV kapatılacaktır.” diye ilgili mahkemeye bir yazı gönderdiğini, bunun örgütlenme özgürlüğüyle bağdaşmadığını ifade etti. Bu konuyla ilgili, Danıştay 10. Dairesinin kararının ikinci sayfasında da bu müracaatın bir özeti var. Adalet Bakanlığı, sadece Dernekler Yasası’ndaki mevcut durumu hatırlatan bir cevap yazmış, yoksa “Bu Dernek kapatılacaktır, mutlaka kapatılmalıdır.” diye bir beyanda bulunmamış. Hatta, şöyle diyor: “Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukuki durumlarında kanuna aykırılık veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması derhal kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse, en büyük mülki amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava açması için durumu cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de isteyebilir.” Şimdi, siz, bunu, Adalet Bakanlığının “Bu derneği kapatın” şeklinde bir düşünceyle yazıldığını ifade ettiniz. Bu, sadece, yasanın ilgili maddesinin belirtilmesinden ibarettir, Bakanlığımızın yazmış olduğu o dilekçedeki üslup bu anlamda değildir. Sorunuza cevaben bunu ifade etme ihtiyacını duydum.

“Kaç hâkim ve savcımız var?” dedi Sayın Taner. Şu anda adli yargıda görev yapan hâkim ve savcı sayımız 8.691, idari yargıda hâlen görevde bulunan hâkim ve savcı sayımız da 893 oluyor.

Bir de ayrıca “Ne kadar hâkim ve savcı kadromuz boştur?” denildi. O da adli yargıda 3.313, idari yargıda da 707’dir. Önümüzdeki süreçte, demin ifade ettiğim koşullarla, özellikle bu kanun tasarısı yasalaştıktan sonra, bunları da, bu kadroları da doldurmaya ve hâkim ve savcı açığını süratle, belirli koşullar içerisinde tamamlamaya çalışacağız.

Sürem doldu değil mi Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Evet.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Ben Sayın Yalçın’a teşekkür ediyorum. Bu noktada da bir araştırma yapacağım. Hatta söylemiştim, belki arkadaşlar çalışıyorlardır. Bu konuda da bana çokça müracaat geldi. Çok teşekkür ediyorum.

Sayın İçli, sorunuza biraz sonraki maddede cevap vereyim. Zaten sorunuz daha çok 3’üncü maddeyle ilgili. Çünkü sürem doldu.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Bakanım, ben de aslında sorumu pekiştirmeyi istiyordum.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sorunuza cevap vereceğim ama, biraz sonra. Çünkü…

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – İsterseniz, yazılı cevap verin.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yazılı da cevap verebilirim ama sözlü cevap vermeyi düşünüyorum ama biraz sonraki maddede inşallah. Sağ olun.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Ama benim sorum bitmemişti…

Sayın Başkan, izin verir misiniz bana?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biraz sonraki maddede tekrar edebilirsiniz.

BAŞKAN – Evet.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde beş adet önerge vardır. Önergeleri geliş sıralarına göre okutup aykırılık durumlarına göre işleme alacağım.

Dördüncü ve beşinci önergeler Anayasa’ya aykırılıkla ilgilidir. Onların ikisini birlikte değerlendireceğim ama önerge sahipleri isterlerse ayrı ayrı söz haklarını kullanabilirler.

Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “yüzde onunu” ibaresinin “yüzde yirmisini” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Öznur Çalık

Ahmet Yeni

Ayşe Türkmenoğlu

 

Malatya

Samsun

Konya

 

A. Sibel Gönül

Ertekin Çolak

 

 

Koceli

Artvin

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan ; 65 S. Sayılı 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin çerçeve 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve (k) bendinde yer alan "kendi aralarında" ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.       

 

Ayla Akat Ata

Gültan Kışanak

Hasip Kaplan

 

Batman

Diyarbakır

Şırnak

 

Sebahat Tuncel

Bengi Yıldız

Fatma Kurtulan

 

İstanbul

Batman

Van

Madde - 1: 24.02.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 8. maddesinin (c) bendinin 2 fıkrasındaki "hukuk fakültesinden mezun olanlar dışından alınacak adaylar bakımından her dönemde ihtiyaç oranında" ibaresi "hukuk fakültesinden mezun olanlar dışında alınacak adaylar bakımından yüzde onu geçmemek üzere her dönemde ihtiyaç oranında" ibaresi ile değiştirilmiştir ve aynı maddeye (j) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki ( k ) bendi eklenmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 1. Maddesi ile eklenen (k) bendinin

"(k) Avukatlık mesleğinden adaylığa geçmek isteyenler için; yukarıdaki şartları taşımakla birlikte, mesleklerinde fiilen en az beş yıl çalışmış, yazılı giriş sınavının yapılacağı tarih itibariyle 35 yaşını doldurmamış ve yazılı yarışma sınavında ve mülakatında başarılı olmak"

şeklinde düzeltilmesini saygıyla arz ederim.

 

Faruk Bal

Rıdvan Yalçın

Beytullah Asil

 

Konya

Ordu

Eskişehir

 

Ahmet Kenan Tanrıkulu

Recep Taner

 

 

İzmir

Aydın

 

BAŞKAN – Evet, en aykırı iki önergeyi okutup, birlikte işleme alacağım.

Buyurun:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 sıra sayılı yasa teklifinin 1. maddesi Anayasaya aykırıdır. Teklif metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                       Kamer Genç

                                                                                                                            Tunceli

TBMM Başkanlığına

2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 1. maddesi Anayasaya aykırıdır. Anayasaya aykırı bu maddenin teklif metninden çıkarılmasını arz ederiz.

 

Mücahit Pehlivan

H. Tayfun İçli

Ayşe Jale Ağırbaş

 

Ankara

Eskişehir

İstanbul

 

Hüseyin Pazarcı

Recai Birgün

 

 

Balıkesir

İzmir

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge sahiplerinden Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim önergemiz belli. Bu kanun teklifinin 1’inci maddesi Anayasa’ya aykırıdır. Neden aykırıdır? Çünkü, hâkimlik ve savcılık müessesesi, Anayasa’da, atamaları, meslekte ilerlemeleri, maaşları hâkimlik teminatı esasına göre kanunla belirlenir. Getirilen bu 1’inci maddeyle, bir defa, bu, idari yargıda görev yapanların sayısının böyle yüzde 10’la sınırlandırılması bence hata, yani, kişilere, bu göreve girmeyi engelleyen bir madde. İkincisi, avukatların da ayrı bir sınava tabi tutulması değil de öteki hâkim ve savcıların alınış biçimindeki bir imtihana tabi tutulmasının daha uygun olacağı gerektiğine inanıyorum.

Tabii, AKP İktidarının yargıya bakış açılarını çok iyi biliyoruz.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – “AKP” değil “AK Parti.”

KAMER GENÇ (Devamla) – İnsanlar kendilerine “Ak” demekle ak olunmuyor tamam mı? Onun için… (AK Parti sıralarından gürültüler) Neyse…

Şimdi, gidip de Anayasa Mahkemesi, efendim, bir karar verdiği zaman “Bu demokrasiye kurşun sıkılmıştır.” diyen zihniyet yargıya saygı duyar mı? “Senin işin değil arkadaş, bu ulemanın işidir.” diyen zihniyet yargıya saygı duyar mı?

Burada biraz önce ben sordum: “Mülakatlara karşı dava açılır mı dedim?” Sayın Bakan dedi ki: “Açılmış.” Mülakata karşı dava açan arkadaşın kararı burada. Burada, mülakatta verilen nota itiraz etmiyor, sadece yönetmeliğe, idari yargı hâkim adaylığı mülakat sınavı hakkındaki duyuru ile Sınav Mülakat ve Atama Yönetmeliği’nin geçici 1’inci maddesinin iptalini istemiş, yoksa ki… Şimdi getirilen sistemle mülakat ne oluyor? Tamamen kişisel bir tercih. Yani, işte, çok görüyoruz, imtihan, mülakat heyetine, birinci normal, işte, ÖSYM’nin yaptığı sınavda en yüksek notu alan birçok kişiler -biraz önce bir arkadaşımız okudu burada- imtihanına girdiği zaman mülakat heyeti soruyor: “Nerelisin kardeşim?” “Tunceliliyim.” dedi mi, “Tamam yahu, sen çık.” diyor. Bunların binlerce örneği var, yani, binlerce örneği var.

KEMALETTİN GÖKTAŞ (Trabzon) – Sen nasıl geldin buralara?

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben kendi emeğimle geldim de.

Şimdi, neyse… Yani, deniliyor ki: “Efendim, bugüne kadar bu sistemde imtihan yapılıyordu.” Evet, yapılıyordu ama sizin zamanınızda o kadar keyfîliklere gidildi ki, artık, insanlar baktılar ki… Yani, geçmişe baktığınız zaman, bu hâkimlik ve savcılık sınavında böyle keyfîlikler, böyle, 1’inci, 2’nci, 3’üncü, 4’üncü sırada kazanan kişiler, bilmem, 300’üncü, 400’üncü sıraya sözlüde atanmadı, daha o durumlara götürülmedi. Götürülmediği için, o zaman, tabii ki yine kişilerin aklına da dava açma gelmedi. Dava açıldı ve hakikaten, iktidarın denetiminde olan bir bürokrat kesim kanalıyla sözlü sınavların yapılması, hâkimlik ve savcılık sınavındaki teminat ilkelerine aykırıdır.

Şimdi, aslında tabii, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu Anayasa Mahkemesine giderken, bana göre, 2802 sayılı Kanun’un 7’nci maddesinin de iptalini istemesi lazımdı. Orada bir hüküm var, diyor ki: “Bu hükme göre adaylar memur statüsündedir.” Hâlbuki, şimdi öyle bir şey ki, Adalet Bakanlığı kendi teşkilatı içinde sözlü sınavı yapacak, ondan sonra Hâkimler Savcılar Kurulu neyi atayacak ki zaten? Yani, zaten o sınavı kazandı mı, mülakat sınavını kazandı mı atama zaten oradan bitmiş oluyor. O ötekisi, sadece formalite bir karardır. Şimdi, siz şunu kabul ediyor musunuz: Hâkimler ve savcılar, tarafsız, hiç şüphe götürülmeyecek derecede bir kurul tarafından imtihan edilsin, sözlü imtihan edilsin. Bunu yapalım. Şimdi, iktidarlar geçicidir. Bugün siz iktidardasınız, yarın öbür gün başkaları iktidarda. Şimdi, bu sistemi buna göre koysak da, ondan sonra da bu sistem yürüse ve hiç kimse de imtihana girdiği zaman “yahu, kardeşim, bu falanca siyasi iktidarın adamı değildir” dese ve en azından kendisinde bir kanaat belirir. Ya, ben gittim, tarafsız insanlardı, ben bilemedim yahut öteki arkadaşa göre daha düşük bilgim vardı, bu nedenle ben kazanmadım düşüncesiyle başarısızlığa uğrasa, o konuda kendisinde bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan herhalde bitti.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun konuşmanızı tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – …içinde bir şüphe belirmez. Ama, yani çok defa şey ediyoruz. Yani, arkadaşlar, bize, (A) dairesinde, (B) dairesinde birtakım imtihanlar geldiği zaman, bize diyorlar ki… Telefon ediyoruz, ya şu arkadaşın durumu nasıl? “Ya, hiç gelip de imtihana girmeyin kardeşim, parti başkanları, milletvekilleri listeleri verdi” diyorlar.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – İspat et, ispat et!

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, ispatı çok, ispatı çok. Ha, yani, ben geçen gün burada dedim.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – KPS’yi biz mi yaptık?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, bakın, Tunceli’nin Ovacık ilçesinde tek cami var, 9 tane imam göndermişsiniz. Sonradan Sayın Bakan oraya acaba doğru mudur yanlış mıdır diye açmış. Doğru olduğu söylenmiş. Yani, hakikaten, sizin zamanınızda o kadar keyfî uygulamalar yapılıyor ki.

Bir de Sayın Başkanın bir uygulamasını belirtmek istiyorum. Dün burada, 52’nci maddeye göre dağıtılmamış bir rapor için müzakere kararını aldı. Hâlbuki şöyle yapacaktınız: Siz dün çalışma kararını alacaktınız. O rapor bugün dağıldığı için, bugün o raporu gündeme alsaydınız İç Tüzük’e uygun hareket etmiş olurdunuz. Ama, hep bu keyfî hareketler olunca, hakikaten İç Tüzük rafa kaldırılıyor.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, önerge sahiplerinden Sayın Tayfun İçli.

Sayın İçli, buyurun efendim.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, öncelikle, konuşmama, Komisyonda Sayın Komisyon Başkanının tutumuyla başlamak istiyorum. Üyesi olmadığım hâlde Adalet Komisyonuna iştirak ettim, fakat Sayın Başkan İç Tüzük’ün 63’üncü maddesini uygulamak suretiyle bizlerin söz hakkı olmadığını söyledi. Komisyonlarda her şey konuşulur. Komisyon üyesi olmayan milletvekili konuşur, önerge veremez, oy kullanamaz. Keşke Komisyonda bu görüşlerimizi ifade etseydik, bugün görüşülmekte olan yasanın, birazdan açıklayacağım, Anayasa’ya aykırı hükümleri oluşmasaydı. Öncelikle bu düşüncemi ifade etmek istiyorum.

Tabii, grubumuz olmadığı için AKP’li arkadaşlar gibi uzun uzadıya kendimizi ifade etme fırsatını bulamıyoruz. Burada Sayın Bakan konuşuyor, AKP’li; Komisyon Başkanı konuşuyor, AKP’li; milletvekilleri adına konuşan da AKP’li ama ne yazık ki bizler konuşamıyoruz. (AK Parti sıralarından “Vatandaş öyle istedi.” sesleri)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sizler zaten konuşuyorsunuz, müdahale ederek benim dikkatimi dağıtmayın lütfen, bekleyin. Ben burada siyasi birtakım eleştirilerde bulunmayacağım.

Değerli arkadaşlarım, bir söz vardır: Şeytan ayrıntıda gizlidir. Böylesi önemli bir yasayı yangından mal kaçırır gibi getirmeyi, her şeyden önce çok değerli yargıçlarımıza, hâkimlerimize bir saygısızlık olarak kabul ediyorum.

Çok önemli bir yasa, gerekli bir yasa ama, çok önemli hususlar gözden kaçırılıyor. Anayasa’mızın 153’üncü maddesi Anayasa Mahkemesi kararlarına ilişkin. Der ki Anayasa’mızın 153’üncü maddesinin birinci fıkrası: “Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir.” der, devam eder. Son fıkrasında ise Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazete’de yayımlandıktan sonra idareyi, herkesi bağlayacağına dair hüküm taşır.

Şimdi, 1995 senesinde, Hâkimler Savcılar Yasası’nda bir değişiklik yapılmak istenir, aynı bugün konuştuğumuz 1’inci madde gibi. Tek ayrılığı, orada “üç yıldan beri” iken, yani, fiili olarak avukatlık yapma bu yasa teklifinde “beş yıl” olarak konulmuş. Orada “kırk yaşı” ibaresi varken, burada “otuz beş yaşı” ibaresi konulmuş. Tabii, orada farklı bir olay var. Yazılı sınavı Bakanlık yapacak, Adalet Bakanlığı, mülakatı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yapacak. Bu konu Anayasa Mahkemesine götürülmüş ve Anayasa Mahkemesi, bakın, arz edeceğim hususlarda örnek bir karar vermiş. Demiş ki: “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kurularak, adli ve idari yargı, yargıç ve savcıların mesleğe kabulü, atanması, geçici yetki verilmesi, yükselme ve birinci sınıfa ayrılması, kadro dağıtılması, disiplin cezasına ve meslekte kalmaları uygun görülmeyenlere ilişkin gerekli kararların verilmesi Kurulun görevleri arasında yer alır.”

Ama, asıl önemli olan -Anayasa Mahkemesi çok detaylı bir karar vermiş, bakın, birazdan aktaracağım size- “Mensubu olduğu partinin siyasal görüşünü gerçekleştirmek zorunda olan bir bakana, hiyerarşik olarak bağlı olan bakanlık yöneticilerinin yaptıkları yeterlilik sınavı sonucu mesleğe alınacak avukatların, kendilerine her türlü maddi, manevi etkilerden uzak ve özgür hissetmeleri zorlaşacaktır. Onlar, yargıçlığın gerektirdiği her türlü yüksek nitelikleri taşısalar da, kamu vicdanında daima tarafsızlıkları konusunda kuşku duyulacaktır. Bu durum ise mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesinin düzenlendiği Anayasa’nın 138, 139, 140 ve 159’uncu maddelerin aykırıdır.” demiş, iptal etmiş.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – 2007 kararına gel.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Aynı bu olayı, bu teklifteki olayı Anayasa Mahkemesi tartışmış, gerekçelerini ortaya koymuş. Onu bırakın, bırakın onu, tamam, Anayasa Mahkemesi orada. Bakın, biraz evvel Sayın Bakana soru sordum. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin kararı…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – En son içtihat kararı önemli, en son.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekilim, siz konuşuyorsunuz, yirmi dakika konuşuyorsunuz, benim burada beş dakika konuşmama tahammül gösteremiyorsunuz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Anayasa Mahkemesinin yeni kararı var burada. 1995 yılının kararını…

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Komisyonda konuşturmuyorsunuz, burada Meclis kürsüsünde konuşturmuyorsunuz. Lütfen sabır gösterin. Bakın, üslubumda olabildiğince nezaket sınırlarına uygun davranmaya çalışıyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İçli, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Biraz evvel soru sordum, diyor ki Avrupa Konseyi… Ona da gelin, daha yakın tarih istiyorsunuz değil mi? Avrupa Birliği 2007 İlerleme Raporu’nda bu tür, hâkim, savcılar konusunda belirli kurallara riayet edilmesi konusunda Türkiye’yi uyarıyor Avrupa Birliği. “Avrupa Birliği, Avrupa Birliği” diyorsunuz değil mi? Kızılay’da havai fişekler atıyorsunuz değil mi? Peki, niye uymuyorsunuz?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Peki, Avrupa’da nasıl bu işler?

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Uyacaksınız. O zaman, tabi olduğunuz kurallara uyacaksınız. Ben burada bir arkadaşınız olarak, bakın, hâkim ve savcılarımıza haksızlık etmemek için söylüyorum, gerekli bir yasa. Peki, neden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu devreden çıkartmak istiyorsunuz?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Devrede miydi? Devrede miydi ki çıksın.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sebebini ben söyleyeyim mi? Altı ay önce Yargıtayda ve Danıştayda boş bulunan üyelikler konusunda Adalet Bakanlığı Müsteşarının tutumundan dolayı, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Müsteşar hakkında suç duyurusunda bulunmasından dolayı. Onlar yargıç değil mi? Siz burada yargıç arkadaşlarımızı tartışma konusu yapıyorsunuz. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundaki arkadaşlarımız yüksek yargıç değil mi? Niye devre dışı bırakıyorsunuz?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ne zaman devredeydi ki?

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Devrede değildi ki.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, burada Anayasa Mahkemesinin kararında dahi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mutlaka dikkate alınması gerektiği ifade ediliyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İçli teşekkür ediyorum.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sayın Başkanım, tabii, konuşmama arkadaşlarımız pek izin vermediler, ama uygulamanızın dışına çıkmanızı arzu etmediğim için, teşekkür ediyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim nezaketinize.

Birlikte ele aldığımız bu iki önergeyi, yani Anayasa’ya aykırılık önergelerini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 1. Maddesi ile eklenen (k) bendinin

“(k) Avukatlık mesleğinden adaylığa geçmek isteyenler için; yukarıdaki şartları taşımakla birlikte, mesleklerinde fiilen en az beş yıl çalışmış, yazılı giriş sınavının yapılacağı tarih itibariyle 35 yaşını doldurmamış ve yazılı yarışma sınavında ve mülakatında başarılı olmak”

şeklinde düzeltilmesini saygıyla arz ederim.

                                                                                        Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Muhterem Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Bal, konuşacaksınız.

Buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu madde hâkimlik mesleğine farklı bir kaynaktan istihdam alanı yaratmaya yöneliktir. Yani, avukatlık mesleğinden hâkimlik mesleğine geçişi düzenlemektedir. Aslında, yüce Meclisin bunca sarf etmiş olduğu zaman şimdiye kadar heder oldu. Niçin? Çünkü, 1983-1995 tarihleri arasında toplam 250 adet avukat, avukatlıktan hâkimlik mesleğine geçmiştir. Bunu ortalamaya vuracak olursak, yılda aşağı yukarı 20 kişi veya 21 kişi avukatlıktan hâkimlik mesleğine geçmektedir. Dolayısıyla, 20 kişi yargının iş yükü sorununu çözebilecek bir cesamette ve kudrette değildir. Başka alanlar aramamız lazım. Aramamız gereken alan ise, Anayasa emri olmasına rağmen, bugüne kadar çıkarılamamış olan hâkimler ve savcılarla ilgili özlük haklarını düzenleyen özel kanunu buraya getirmek lazım. Hükûmete düşen birinci görev budur. Bu kanun ile hâkimlik ve savcılık mesleği cazip hâle getirilirse, farklı kanallardan cılız destek ile iş yükünü hafifletmek gibi bir garabete soyunmamış olacağız.

Diğer taraftan, asıl olan, yoğunlaşmış olan iş yükünün niçin yoğunlaştığını araştırmaktır. Burada, varılacak sonuç itibarıyla, suç ve uyuşmazlık ortamını ortadan kaldırıcı tedbirler almak lazım. İdari, siyasi, hukuki tedbirler ile suç üreten ortamı izale etmek gerekmektedir, hukuki ihtilaf üreten ortamı izale etmek gerekmektedir.

Bir üçüncü konu ise, doğmuş olan hukuki ve cezai ihtilaflarda yargıya gitmeden önce, yargının üzerine bunların her birini dava olarak yüklemeden önce, yani dava açılmadan önce, bunları idari tedbirlerle veya meslek teşekküllerinin kararlarıyla ortadan kaldırabilecek bir yargı öncesi mekanizmayı geliştirmek lazım.

Bir diğer yargının yükünü hafifletebilecek iş ise, açılmış davalarda sulhu ve uzlaşmayı teşvik edecek usul hükümlerinin düzenlenmesi gerekmektedir.

Şimdi, mesele bu olduğu hâlde, yılda 20 tane avukatın hâkimlik mesleğine ilişkin olmak üzere, yargının yükünü hafifleteceğiz gerekçesiyle önümüze getirilen kanunda yüce Meclisin demek ki harcadığı emek ve mesai çok fazla sorunu hâlledebilecek durumda değildir.

Biz, bu çerçeve içerisinde, Milliyetçi Hareket Partisi olarak millî yargı projesiyle bütün bunlara çözüm üretebilecek bir yapıyı oluşturduğumuz gibi, yargının sorunu insani hatalardan sıyırarak, insani hatalardan ayrıştırarak, teknolojinin desteğinde yargı hizmetinin kaliteli hâle getirilebilmesi için bir proje de geliştirmiş bulunmaktayız. Bu projenin özünde yargıdaki verileri “data mining” metodu ile yargının hizmetine sunabilecek bir bilgisayar programıdır. Diğer yönden de bu veriler ile oluşabilecek yargısal sürecin üzerine “yapay zekâ” adını verdiğimiz, bilgisayar terminolojisinde “artificial intelligence” diye tabir edilen bir teknolojiyle hâkimlerin veya adli personelin sıfıra yakın usul hatasıyla adli hizmete katkıda bulunmasıdır.

O hâlde, avukatlık mesleğinden hâkimlik mesleğine geçişin bir çare olmadığını bu şekilde izah ettikten sonra, sadece yasada yanlış bir hüküm yer almasın diye verdiğimiz değişiklik önergesi birinci olarak yaşla ilgilidir. Çünkü, yaş, teklifte ifade edildiği gibi imtihana girilen yılın ocak ayı olarak kabul edilir ise, imtihan tarihi göz ardı edilir ise bu bir yanlışlığa sebebiyet verebilir. Bunun imtihan tarihi olarak düzeltilmesini talep etmekteyiz.

Diğer taraftan, avukatların kendi aralarında yapılacak bir sınava girmeleri, avukatlar lehine pozitif bir ayrımcılığı gerektirmektedir. Oysa, pozitif ayrımcılık, daha fazla himayeye mazhar olan toplum kesimleri için tanınmış bir imtiyazdır. Bu haliyle kabul edilirse, korkarım ki, avukatlık mesleği de daha fazla himayeye mazhar bir meslek grubuna itilmiş olacaktır. Bunun da düzeltilmesi gerekmektedir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız.

FARUK BAL (Devamla) – Teşekkür ederim.

Diğer taraftan değerli arkadaşlarım, beş yıl fiilen avukatlık yapmış bir arkadaş, genellikle ekonomik sorunlarını beş yıllık avukatlık süreci içerisinde halletmiştir, sosyal yaşamını da oluşturmuş bir kişidir. Beş yılın sonunda hâkimlik mesleğine geçerek Patnos’a, İpsala’ya, yurdun en ücra köşelerindeki beşinci bölge hâkimliğine talip olabilecek iki tür saik olabilir. Bunlardan bir tanesi ya çok idealisttir, bunlara diyeceğimiz yok, ama ikinci grup vardır ki, bu yasa eğer kanunlaşırsa -burada bulunan adalet personelinin buna dikkat etmesi gerekmektedir- yargıya sızmak isteyen avukatlık görüntüsü altındaki örgüt mensupları olabilir.

Bu hassasiyetin mülakatta dikkate alınacağı ümit ve dileğiyle, Meclis zaptına geçmesi için bu önerge verilmiştir.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Biz idealizmi düşünüyoruz.

FARUK BAL (Devamla) – Siz öyle düşünürsünüz, ama öbürleri öyle düşünmez.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan; 65 S. Sayılı 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 1. maddesi ile eklenen (k) bendinde yer alan “kendi aralarında” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                   Ayla Akat Ata (Batman) ve arkadaşları

Madde - 1: 24.02.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 8. maddesinin (c) bendinin 2 fıkrasındaki "hukuk fakültesinden mezun olanlar dışında alınacak adaylar bakımından her dönemde ihtiyaç oranında" ibaresi "hukuk fakültesinden mezun olanlar dışında alınacak adaylar bakımından yüzde onu geçmemek üzere her dönemde ihtiyaç oranında" ibaresi ile değiştirilmiştir ve aynı maddeye (j) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (k) bendi eklenmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız Sayın Akat?

AYLA AKAT ATA (Batman) – Konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurun.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz yasa, Komisyon gündemine geldiğinde de Türkiye’de çoğunlukla tartışılmakta olan yargı güvencesi açısından ele alındı. Hep bir kuşkuyla bakıldığını bir kez daha, Komisyon toplantısı ortamında da gözlemledik.

Şimdi, 1’inci maddesi itibarıyla da hukuk fakültesinden mezun olanların dışında idari yargı hâkimliği görevine alınacaklar -görev alacaklar- için yüzde 10’luk bir sınır konulması gibi bir talebimiz söz konusu. Şöyle ki… Ki, yasa geçmişte de Meclis gündemine geldiğinde yasanın düzenlenme şeklinde “ihtiyaç oranında” ibaresi konulmuş olmakla birlikte, bunun altı doldurulamamıştır. “İhtiyaç oranı” zaman zaman değişmiş, “ihtiyaç oranı” zaman zaman açık olan hâkim ve savcı kadrosuna göre değişik fakülte mezunları tarafından doldurulmuştur. Ama, Türkiye’nin altına imza atmış olduğu uluslararası  sözleşmeler ve Türkiye’nin hedef olarak önüne koymuş olduğu ve imzalamayı, onaylamayı düşündüğü ulusal üstü sözleşmeler vardır ve bu sözleşmeler der ki, “Hâkimlik mesleği mutlaka yeterli koşullara sahip bireyler tarafından icra edilmelidir.” ve hiç kuşku yoktur ki, bu meslek, en doğru bir şekilde hukuk fakültesi mezunları tarafından icra edilecektir.

Şimdi hukuk fakültesi mezunlarından çoğunun dışarıda olduğu, çoğunun da, istemeyerek de olsa avukatlık mesleğini icra etmekte olduğu bir dönemde diğer fakülte mezunlarının idari yargı hâkimliği görevini icra etmeleri ve bu göreve alınmaları ve çok daha vahim olanı, yüzde 70 oranında hukuk fakültesi mezunları dışında idari yargı hâkim görevinin icra edilmesi, bizim açımızdan üzerinde düşünülmesi gereken bir sonuçtur. O nedenle, mutlaka idari yargı hâkimliği görevi için bir sınır konulmalı ve bu sınır da yüzde 10 olarak… Bizim görebileceğimiz… Ki, bu da, verilen Danıştay kararından yola çıkarak yüzde 10’luk bir sınır koyuyoruz ki, olmasa, bizim kanaatimiz, tamamının hukuk fakültesi mezunları tarafından alınmasıdır.

Şöyle ki: Hukuk fakültesi mezunu olan herkes -Komisyon toplantımızda da ifade ettik- adliye koridorlarına girdiğinde kendini sudan çıkmış balık gibi hisseder. Ki, çoğu zaman iki yıllık hâkimlik, savcılık stajı görmüş hâkim, savcı adayları da yine adliye koridorlarına geldiklerinde ve önlerine bir vaka geldiğinde aynı psikoloji içerisindedirler. Hukuk bilgisinin hukuk fakültelerinde verildiği ancak bunun formasyonunun adliyede pratik içerisinde kazanıldığının altını çizmek gerekiyor. Bu durumda, beş yılını icra etmiş avukatların değil de, belki sınır olarak -belki sınır olarak değerlendirilebilir demiştik- Avrupa ülkelerindeki uygulamalara uygun olarak hâkimlik görevini icra ederken… Yani, hâkimlik görevi Avrupa ülkeleri için en yüksek statü devlet organları içerisinde. Çünkü, hürriyeti bağlama cezası vermeye tek muktedir organ hâkimlik organı. O yüzden de hâkim olabilmenin belli ön koşulları var ve bu koşullar içerisinde de belli bir oranda avukatlık mesleğini icra etmek gibi bir koşul da söz konusu.

Şimdi, bu durumda, esasında otuz beş yaş bir üst sınır değil bir alt sınır olarak ele alınabilmeliydi ki belli bir yıl, belli bir oranda adliyede hizmet vermiş, avukatlık mesleğini icra etmiş, hâkimlik mesleğinin, savcılık mesleğinin ayrıntılarını bilmiş, vaka önüne geldiğinde hangi yasa maddelerini uygulaması konusunda belli bir deneyim sahibi olmuş, bir deneyim elde etmiş kesimler hâkimlik sınavına girip daha sonrasında kendilerini bu mesleğin bir parçası olarak görebilsinler. Ancak uygulamada bu olmadığı gibi, bir de avukatlık mesleğinden idare hâkimliğine ya da hâkimlik ve savcılığa alınacaklar için kendi aralarında bir sınav öngörülüyor ki bu da yasaya aykırı. Şöyle ki: Bu ülkede hâkimlik ve savcılık için bir koşul konulmuş ve ister fakülte mezunu olsunlar ister avukatlıktan gelsinler aynı sınava tabi tutulmaları gerekirken Anayasa’nın eşitlik ilkesi gereği, farklı sınavlarla ele alınması ve bu mesleği icranın önünün açılması yasaya aykırı. Şöyle ele almak lazım: Eşitlik ilkesine aykırı. Türkiye’de yürütmenin yargı üzerindeki denetimi, gölgesi tartışılıyorken, şimdi -bir bütün- sadece yazılı yoklamanın ÖSYM’ye bırakılması, ama daha sonrasında avukatlık mesleğinden geçişler için yetkinin Adalet Bakanlığına ve Adalet Bakanlığı bürokratlarından oluşan heyete verilmesi çok da iç açıcı bir tablo değildir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ata, konuşmanızı tamamlayınız.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Bunun önemle altının çizilmesi gerekiyor. O yüzden, kendi aralarında yapılacak sınav yerine, tüm hâkim ve savcı adaylarının aynı sınava tabi tutulmaları Anayasa’nın eşitlik ilkesi gereğidir ve bunun gereği olarak ilgili düzenlemelerin de yapılması gerekir.

Gönül ister ki o koridorlarda hâkimlik görevini icra edenler içinde, en güçlü deneyime sahip, vaka önüne geldiğinde hangi maddeyi uygulayabileceğini bilen ve bunun formasyonunu elde etmiş bireyler tarafından bu makam icra edilebilsin, bu mevki icra edilebilsin.

Teşekkürler. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan “yüzde onunu” ibaresinin “yüzde yirmisini” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Öznur Çalık (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Çalık?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Maddede yer alan, ihtiyaç için öngörülen yüzde onluk oran yetersiz kalabileceğinden işbu önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 2802 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk.

Sayın Öztürk, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 2802 sayılı Hâkim ve Savcılar Kanununda değişiklik yapılmasına dair Kanun Teklifi, aç parantez tasarısı kapat parantez, hakkında, 2’nci maddeyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım.

Öncelikle, bugün, Isparta’da düşen uçakta ölen yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına ve Türk ulusuna başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklif, aç parantez tasarı kapat parantez, neden tasarıdır, onu söylemek istiyorum: Öncelikle bu teklifin gündeme gelişi, gündeme geliş sürecinde Adalet Komisyonu Başkanının takındığı tutum ve davranışlar, hatta, teklif sahibi arkadaşımızdan daha aceleci bir tutum ve davranış sergilemiş olması, olağan dışı emek vermesi, Hükûmetimizin, bürokratlarımızın bunu Hükûmet tasarısından daha fazla sahiplenmesi, bunun teklif değil bir tasarı olduğunun açık göstergesidir. Zaten, bu, sözle inkâr edilmiş olmasına rağmen, fiilen kabul edilmiştir. Sayın Bakanımız da Adalet Komisyonunda bu teklifin Adalet Bakanlığı bürokratlarınca verildiğini söylemiştir. Bunu anlayışla karşılayabiliriz. Anlayışla karşılamadığımız bir husus, benim özellikle bir hukukçu olarak kabul etmediğim ve Sayın Komisyon Başkanının da kabul etmeyeceğini düşündüğüm bir husus, Komisyon Başkanının bu yasa görüşülürken gösterdiği gayretlerin bugüne kadar gösterilmiş olan gayretlerden çok fazla olmasıdır.

Değerli arkadaşlarım, Sayın Başkanımızın konuşmasını Türkiye’de, sanıyorum tüm yargıçlar, hukukçular, savcılar, hâkimler de dinlemiştir, tüm halkımız da dinlemiştir. Başkanımız Meclis Genel Kuruluna bazı konularda yanlış bilgiler vermiştir, onları düzeltme ihtiyacındayım. Şöyle ki: Bakın, bugüne kadar -içimizde eski milletvekili arkadaşlarımız var- hangi teklif bir hafta içerisinde komisyona geldi? Komisyonda bu kadar, yığınla Hükûmet tasarısı beklerken, bunların hepsi bir çırpıda bir kenara bırakıldı. Teklif 14 Kasımda Meclis Başkanlığına veriliyor, 22 Kasımda Komisyonumuza geldi. 22 Kasım Perşembe günü Komisyonumuz toplandı. Ben, bunu tüm kamuoyunun bilmesi açısından söylüyorum, bu Komisyon Başkanımızın tutum ve davranışını kamuoyunun bilmesi açısından söylüyorum. Halkımız bize ”Siz oraya yasamaya gittiniz, Mecliste hiç yoksunuz.” diyor.

Milletvekillerinin asli görevi yasama yapmaktır. Komisyonlar Genel Kurulun toplantı saatleri dışında toplanır. Biz, perşembe günü öğleye kadar görüşmelerimizi tamamladık. Öğleden sonra, Meclis Genel Kurulu açıldıktan sonra, bu Genel Kurulda kendi Adalet Komisyonumuzun bir tasarısı vardı; milletlerarası özel hukuk…

Şimdi, biz , Adalet Komisyonunun üyeleri olarak Komisyonumuzdan geçen bir tasarının Genel Kurul görüşmeleri sırasında Genel Kurulda olmayacağız da ne zaman Genel Kurulda olacağız sevgili milletvekilleri? Biz, Sayın Başkana bunu anlattık, geneli üzerinde görüşmeler bitti, biz de dedik ki… Hatta, o, milletlerarası özel hukukta, ben, burada konuşmacıydım, benim dışımda, diğer Adalet Komisyonu üyesi arkadaşlarımız da Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşmacıydı. İşte, o nedenle onun ertelenmesini istedik, öğleden sonraya ertelenmesini istedik, çarşamba günü saat dokuza ertelendi, mesai dokuz buçukta başlamasına rağmen. Şimdi, Sayın Komisyon Başkanımız “Muhalefet partilerinin isteğiyle ben bunu erteledim.” derken sanki, bizim için, biz, keyfî olarak bunun ertelenmesini istemişiz gibi bunu anlattı, bu kısmı anlatmadı.

İkinci mesele, şimdi, Sayın Komisyon Başkanımız, kendisinin, otuz yıllık hukukçu olmasıyla övünür, kendisinin, iyi bir hukukçu olmasıyla övünür, buna saygı duyarım.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Övünmem!

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Parlamento hukukuyla övünür ve konuşurken de benim anlamadığım, çok yabancı kelimeler kullanır ama şimdi, ben, tüm Türk halkına soruyorum, hukukçularımıza soruyorum, bunca yıl avukatlık yapmış arkadaşlarımıza soruyorum, Komisyon Başkanının kendisine soruyorum: Hiçbir zaman, bırakın bir saatte, iki saatte, bir günde, iki günde, üç günde, beş günde, bir ayda yazılan, gerekçeli mahkeme kararı görmüş müdür Sayın Başkanımız?

Şimdi, 70 milyon Türk ulusunu ilgilendiren Hâkimler ve Savcılar Yasası’yla ilgili, Sayın Başkan, bize iki saatlik bir süre verdi. Şimdi, bu iki saatlik sürenin verildiği başlangıç zamanı da önemlidir. Sabahın dokuzundan akşamın saat yedisine kadar, Komisyon üyeleri tartışmıştır, işin gereği olarak zaman zaman gerilime girmişlerdir; yedide, Komisyonumuz toplantısını bitirmiştir, teklif, aç parantez tasarı kapat parantez, Komisyondan geçmiştir. O saatte, Sayın Başkanımız, bize iki saatlik süre verdi. Bu belki, sabah saatlerinde olsaydı iki saatte yetiştirilebilirdi. Şimdi, ben, şuna inanıyorum, Sayın Başkanımız, bize iki saatlik verdiği sürenin makul bir süre olmadığını ve bizim muhalefet şerhimizin, dağıtılan teklifte, aç parantez tasarıda kapat parantez, bulunmayışının üzüntüsünü duyduğunu biliyorum. Bu teklifte, aç parantez tasarıda kapat parantez, gösterdiği tarafgirliği, bundan sonraki görüşmelerimizde göstermeyeceğini umuyorum, diliyorum. Kendisi de alınmasın, bunu, böylelikle düzeltiyoruz.

Sayın milletvekilleri, Sayın Başkanım; görüşülmekte olan bu teklif, aç parantez tasarı kapat parantez, sadece hâkimlerimizi, savcılarımızı ilgilendirmiyor, bu, 70 milyon Türk ulusunu ilgilendiriyor çünkü bu, insanların hak arama özgürlükleriyle doğrudan ilgilidir. Yargıç güvencesi, hâkim bağımsızlığı, yargı bağımsızlığı, hâkimlere, savcılara, kişiliklerine verilmiş bir güvence, bağımsızlık değildir. Bu müessese, adalet koridorlarında hak arayan insanlarımızın hakkına kavuşmaları için verilmiştir çünkü yargıç güvencesi, mahkemelerin bağımsızlığını, tarafsızlığını sağlar. Tarafsız hâkim, ulusun güvencesidir, ülkemizin güvencesidir. O nedenle, yapılmak istenilen şey, yargıç güvencesi, hâkim bağımsızlığıdır.

Şimdi, burada tartıştığımız meselenin özü şudur: Bugün, hâkim ve savcılarımızın mesleğe alınmasında hangi yöntemi uygulayacağız? Öteden beri uygulanmakta olan yöntemi mi uygulayacağız yoksa yeni bir yöntem, yeni bir anlayış mı getireceğiz?

Şimdi, biz, diyoruz ki öteden beri uygulanmakta olan yöntem yanlıştır yani hâkimlik ve savcılık mesleğine alınacak kişilerin, Adalet Bakanlığı bürokratlarınca belirlenmesi yanlıştır. Dün, evvelsi gün, bundan önceki günler, bu yöntemin uygulanmış olması, bunun doğru olduğu anlamına gelmez. Eğer bu yöntem doğru olmuş olsaydı, bugün, bu ülkede, hâkim ve yargıçların tarafsız olup olmadıkları tartışılmazdı.

Bugün, zaten, yargı, halatlarla, ip halatlarla yürütmenin arkasına bağlanmıştır. Şimdi, bizim görevimiz içinde bulunduğumuz 21’inci yüzyılda demokratik hukuk devleti anlayışına uygun olarak bu halatı kesmek iken, biz, bu ip halatın yanına, bir de çelik halatla yargıyı yasamaya bağlamaya çalışıyoruz. Bizim bu konudaki -sadece bizim değil, girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerinin, yargı çevrelerinin- talebimiz, bu mesleğe alınacak kişilerde belirlenmesi gereken yöntemin, Adalet Bakanlığı bürokratlarınca yapılacak mülakat değil, tam aksine, Yüksek Yargı ve Savcılar Kurulunca belirlenmesidir. Çünkü, Adalet Bakanı siyasi bir kişiliktir. Elbette ki mensup olduğu partinin siyasal anlayışını gerçekleştirmek isteyecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bakana hiyerarşik yönden bağlı olan bürokratların Bakanın dışında hareket etmeleri mümkün değildir. O nedenle, değerli arkadaşlarım, hâkimlik ve savcılık mesleğini, daha adaylık süresinden itibaren, bu işle ilgilenen Hâkimler ve Savcılar Kuruluna bırakmak en doğru yöntemdir. Dün bu yöntemin uygulanıyor olması, bugün uygulanmasını gerektirmez.

Adalet Bakanımız da adliyelerimizin sorunlarıyla uğraşsın, adliye personelinin sorunlarıyla uğraşsın. Bugün hâkim ve savcılarımız dar odalarda, kalemdeki insanlar da sık sık yan yana gelmişler, bir koltukta 2 kişi oturuyor ve tetkik hâkimlerimiz 4 kişi bir odada. Adalet Bakanlığımız adalet sisteminin temel yatırımlarıyla uğraşsın, personelle uğraşsın. O nedenle…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Adalet saraylarını biz yaptık.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Tabii, tabii… Yapılacak tabii.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Biz yaptık.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ediyorum, teşekkür ediyorum. Tabii… Teşekkür ediyorum Sayın Başkan Vekilim.

BAŞKAN – Karşılıklı konuşmayalım sayın milletvekilleri.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bağımsız bir yargı oluşturmak hepimizin görevi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …sadece Cumhuriyet Halk Partisinin değil.

Hepinize saygı ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, saat 20.00’de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.55

 

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.05

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

65 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

2’nci madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın Rıdvan Yalçın.

Buyurun Sayın Yalçın.

MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, çok değerli arkadaşlarım; 2'nci madde üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Efendim, maddeyle ilgili görüşlerimi açıklamadan önce, biraz önce AKP Grubundan, zannediyorum şahsı adına söz almış bir arkadaşımızın, hâkim savcı arkadaşlarımızla ilgili çok da şık olmayan örneklemeleri oldu. En azından bunun bir genelleme taşımadığını, Parlamentoda genel kabul gören bir yaklaşım tarzı olmadığını özellikle ifade etmek istiyorum. Uzun yıllar avukatlık yapmış birisi olarak adliye mensuplarının, hâkim savcı kadrosunda çalışan arkadaşlarımızın çok ciddi teftişlerden geçtiğini biliyorum ve adliye kendi içindeki çürük elmaları, emin olun, siyasetten çok daha başarılı olarak ayıklamayı başarıyor diye de arkadaşımıza belirtmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, söz istememin esas gayesi bir önceki maddedeki avukatlarla ilgili düzenlemeydi. En azından -önergemiz kabul görmedi ama- Sayın Bakandan bir şeyin sözünü almak istiyorum. Bu konu Meclis kayıtlarına geçerse, belki ileride sizleri de bir töhmetten kurtarır. Biz, avukatların da diğer adaylar gibi bir genel sınava katılmasını önermiştik, önergemiz reddedildi.

Şimdi, kafamızda şöyle bir endişe var: Bu avukatlar için ayrı bir sınav öngördüğünüze göre ve 5 bin hâkim savcı açığını kademeli olarak kapatmayı düşündüğünüze göre, Sayın Bakanım, acaba, alınacak kadro içerisinde yüzde kaçını avukatlardan doldurmayı düşünüyorsunuz? Bu konuda Genel Kurula bilgi vermenizi özellikle istirham ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, gönül isterdi ki, daha düzgün bir sistem bulabilelim. Şimdi göreceksiniz, açılacak ilk sınavdan sonra en büyük sıkıntıyı iktidar partisi olarak sizler yaşayacaksınız. Yazılı sınavı kazanmış birçok adayın ailesi, annesi babası, il başkanlarınız, ilçe başkanlarınız vasıtasıyla Meclis koridorlarında torpil arayışına düşecekler, gelecekler.

Burada esas üzüntü verici olan şey şu: Mülakat kurulu ne kadar ciddi de olsa ne kadar objektif ölçülere göre değerlendirme yapacak da olsa, bu usul, sınavı kazananların da kazanamayanların da siyaseten kazanıp kazanmadığı, kazandırılmadığı gibi bir kanaate ulaşmalarına yol açacak ki, ben, bunun adalet duygusuna zarar vereceğine inanıyorum.

İnşallah, önümüzdeki günlerde insanların bu tür şaibeli sonuçlar doğuyormuş gibi düşünmelerini önleyecek bir sistemi, yöntemi hep birlikte buluruz ümidiyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yalçın.

Şahsı adına, madde üzerinde, Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu.

Sayın Sıvacıoğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz beş dakika Sayın Sıvacıoğlu.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım, alacağım da vardı sizden. Bilemiyorum, onu da ilave edersiniz herhâlde.

BAŞKAN – Başka bir zaman, bugün alacak yok.

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, yirmi beş yıllık hâkimlik ve savcılık mesleğimin on iki yılı, yani aşağı yukarı yarıya yakın bir kısmı Adalet Bakanlığında geçti, dört tane genel müdürlükte çalıştım. Faruk Bey yerlerinde yoklar, o personel genel müdürü olduğu tarihte ben de Avrupa Koordinasyon Dairesi Başkanlığında tetkik hâkimi, daha sonra da genel müdür yardımcılığı yaptım. A’sından Z’sine Adalet Bakanlığını, yargı camiasını, hâkim ve savcı arkadaşlarımızın hangi şartlar altında çalıştıklarını çok yakından biliyorum. Yani, eğer tabir doğru ise, çatıdan düşmüş biri mi diyelim, yoksa bu camianın dertlerini en iyi bilen birisi olarak da tavsif etmek mümkün.

Ben, 1979 yılında hem yazılı sınava –Adalet Bakanlığı bizzat yazılı sınavı kendisi yapıyordu, bu şekilde ÖSYM’ye falan da sınav yaptırılmıyordu- daha sonra da mülakata giriyorduk. O tarihlerde de aynı genel müdürler vardı, 1979 yılında. Ayrıca, 12 Eylül öncesi ben girdiğim için, Hâkimler Yüksek Kurulu da vardı, Başkanı da Mazhar Budak’tı. Adalet Bakanlığı, aynı şekilde, hem yazılı hem sözlü sınavını yapıyordu, savcı olacak olanları Adalet Bakanlığı bünyesine alıyor, hâkim olanları da Hâkimler Savcılar Kuruluna gönderiyordu. Kurayı da onlar çekiyorlardı. Bugün gibi hatırlıyorum, hâkim arkadaşlarımızın kurasına da iştirak ettik.

Ben, medeni hukuk dalında da master yaptım. Adalet Bakanlığına dilekçe de verdim, dedim ki, medeni hukuk dalında benim de masterım var, beni hâkim olarak tayin edin. Hâkim olarak da tayin edilmedim. 1934 yılından bu yana, Değerli Grup Başkan Vekilimiz burada ilgili maddeyi de söyledi, “İhtiyaç nispetindeki namzet adaylarını valilik belirler.” diyor ve o tarihlerde hukuk fakültesinden mezun olanlar için imtihan da yok. Diploma derecesine göre, pekiyi, iyi, o sıralamaya göre Adalet Bakanlığı tarafından da bütün bu atamalar yapılıyormuş.

Şimdi, aynı sistem devam ederken ne oldu da şimdi, durup dururken bu derece bir şiddetli tepki gösteriliyor. Doğrusu, ben inanıyorum ki, Cumhuriyet Halk Partisi bu uygulamayı çok çok iyi biliyor. Milliyetçi Hareket Partili değerli genel müdürümüz bu işin içindeydi, kaç tane mülakata girdiler, onu tabii ki bilemiyorum. Ama, uygulama ta 1934 yılından bu yana bu şekildedir ve bunun altında, üstünde, önünde, arkasında, herhangi bir şeytan meytan da yoktur. İnanın, her tarafında da melek vardır.

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Peki niye değiştiriyorsunuz?

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) – Niye değiştiriliyor? Bakınız, niye değiştiriliyor: Danıştayda bir dava açılmış. “Yönetmelikle sen bunu düzenleyemezsin.” denilmiş, yürütmeyi durdurma kararı almış. Bunu, ayrı ayrı inceleyin, okuyun, bakın. Yani, sizlerle, biz -şuna inanıyorum- şu kürsüde değil de, karşılıklı herhangi bir salonda otursak, hepinizle, inanın aynı noktada birleşiriz. Anayasa’nın ilgili hükümlerini açarız, Hâkimler Savcılar Kanunu’na bakarız, diğer mevzuata bakarız, uygulamalara bakarız. Göreceksiniz ki, 1934 yılından bu yana uygulanan bunda hiçbir değişiklik de yok.

Peki, ben size sorayım: Peki, İçişleri Bakanlığında imtihanları kim yapıyor? Oraya da kaymakam alıyoruz ve neticede o insanlar vali oluyor. Bürokratları mı? Evet. Peki, gelin, Dışişleri Bakanlığına gelin. Dışişleri Bakanlığında da siyasi ve hukuk işlerinden sorumlu genel müdür, bilmem Avrupa Birliğinden sorumlu genel müdür, Uzak Doğu, Orta Doğu bilmem ne genel müdürü, orada da aynı şekilde imtihanlar yapılıyor. Peki, o zaman Adalet Bakanlığı bürokratlarına, bakanına, müsteşarına, onlara da güvenmeyeceğiz, inanmayacağız… Peki, İçişleri Bakanlığındakine nasıl inanıp güveniyorsunuz? Dışişleri Bakanlığındakilere nasıl inanıp güveniyorsunuz? Diğer bakanlıklarda olan, Maliye Bakanlığında olanlara… Arkadaşlar, yani, oradaki başka iktidar, Adalet Bakanlığındaki iktidar başka iktidar değil ki!

Bakınız, bu Hâkimler Savcılar Kurulu…

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Kurumla alakası yok. Sistem bu, sistem!

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) – Sistem de öyle, bakınız, sistem, objektif bir kriter, objektif esaslara bağlanıyor. Bunun şeytanı meytanı da yok, her tarafı melek, ifade ettiğim gibi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Sıvacıoğlu, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) – Ben şuna inanıyorum: Gönül rahatlığıyla, iktidar, gönlü rahat olsun; muhalefet, Cumhuriyet Halk Partisi, içiniz rahat olsun arkadaşlar.

AHMET ERSİN (İzmir) – Olmuyor, ne yapalım, olamıyor.

MUSA SIVACIOĞLU (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi, içiniz rahat olsun; hiçbir yerinde şeytan yok bunun, her tarafında melek var.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Bursa Milletvekili Mehmet Tunçak.

Buyurun Sayın Tunçak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 65 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Öncelikle 2’nci madde içerisinde kısaca bilgi vermek isterim. Kanun teklifinde, doktora yapan kişilerin sadece mülakata tabi tutulmaları usulünden vazgeçilerek, hem yazılıya hem mülakata girmesi öngörülmüştü. Komisyon içerisinde yapılan görüşmeler neticesi, verilen önergenin kabulüyle, doktora yapan kişilerin sadece mülakatla bu sınavdan neticesini alması gereği hasıl oldu. Buna da sebep olarak, gerekçe olarak, doktora yapan akademik kariyere sahip kişilerin hâkim ve savcı olarak görev yapmasına özendirilmesi isteği gösterilmektedir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; gerek bugün gerekse geçtiğimiz süreç içerisinde kamuoyunun bilgilendirilmesi noktasında fevkalade hatalı bir yaklaşımın oluştuğunu gözlemliyorum ve bu konuyu sizlerle paylaşmak isteriz. Yargı bağımsızlığı, hâkim teminatı, işte, bu kavramların esas özü vatandaşların yargıya olan, hâkime olan, savcıya olan güveninin oluşturulmasıdır. Bu güvenin oluşturulması, işte, hukuk devleti dediğimiz genel anlayışın esas gayesidir. Bu güvenle alakalı herhangi bir zedelenmeye sebebiyet vermek ve bu güvenle alakalı zedelenmeye sebebiyet verecek cümleleri sarf etmek, hukuk devleti anlayışına sahip, önceliği hukuk devletine veren, hukukçu olsun olmasın, tüm vatandaşlarımızın en çok dikkat etmesi gereken husustur.

Bununla beraber, bu kanun niye geldi? Az önce değerli milletvekilimiz ifade ettiler: 4.600’ün üzerinde hâkim ve savcıya Türkiye Cumhuriyeti’nin ihtiyacı var. Kimlerden yapılacak bu hâkim ve savcı? Hukuk fakültesi mezunu olmuş, avukatlık mesleğini icra eden kişilerden, sınava tabi tutularak hâkim ve savcı yapılacak. Nasıl yapılacak? Belli bir sınav var. Bugün mü ortaya çıkmış? Hayır. Yetmiş küsur yıldır yapılan sınavın gelişmiş -birçok milletvekilimiz bunu burada da ifade ettiler- bir şekliyle yapılan bir sınav, yazılısıyla mülakatıyla. Mülakatta kimler bulunacak? Daha önceki dönemlerde olanlardan daha gelişmiş bir kurul. Hukuk devletine daha yakın bir sistem mülakatı yapacak. Daha iyisi mi olsun? Hakikaten, olması gereken, hukuk manasında, her geçen gün kademe ilerlemesiyle, kademeyi ilerleterek, kaliteyi yükselterek, bu taleplerin de önümüzdeki süreç içerisinde daha da gelişeceğine ben de şahsım adına inanıyorum. Ama bununla birlikte -ki, az önce sözümüze başlarken onu ifade etmeye gayret gösterdik- biz, bu yapılacak seçimle göreve gelecek hâkimlere güvenmiyoruz dersek; biz, bu yapılacak seçimle gelecek hâkimler siyasallaşmıştır dersek, bir kere, hem hukuk devletine büyük bir yara vermiş oluruz, ikinci anlamda da siyaseten, bunu diyenler kendilerine ciddi bir yara vermiş olurlar. Bunu, geçtiğimiz süreçlerde oluşan sistemin aynısını devam ettiren bu yasaya ithafen söylüyorsanız, o süreçlerdeki adalet bakanlarına ve o süreçlerdeki hâkimlere bunu mu söylüyorsunuz? Biz bunu kabul etmeyiz. Hiç kimse bunu kabul etmez. Şu anda görev yapan hâkim ve savcılarımıza, yetmiş yıldır görev yapan hâkim ve savcılarımıza, sizler siyasal iktidarın iradesiyle o görevleri yaptınız ve verdiğiniz kararlar da bu sebeple siyasaldır denmesine biz müsaade etmeyiz. Ama bu güveni tesis edecek olan hepimizin, tüm siyasi partilerin ortak bir söyleme gelmesi gerekirken, küçük siyasal çıkarlarla, küçük siyasi rant arzularıyla yargıya verilecek böyle bir zararın hiç kimse hesabını önümüzdeki süreçte veremeyecektir, vermeyecektir. Şu denemez: “O genel müdürleri kim atıyor, kimler araya giriyor.” Bundan önceki genel müdürleri kimler atıyorsa, hangi kıstaslarla atanıyorsa, yirmi yıllık birinci sınıf hâkimlik yapan bir genel müdüre böyle bir ithamı kimse reva göremez. Bu, siyasi bir yaklaşım değildir, kamuoyunu bu şekliyle bilgilendirerek vatandaşlarımızın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Tunçak, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET TUNÇAK (Bursa) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Vatandaşlarımızın aklında soru işaretleri oluşturmayı kimse kendisinde hak görmesin diyorum ve son olarak da şunu söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan tüm vatandaşlar yargı sistemine güvenir, hâkimlerine güvenir, savcılarına güvenir. Ha, bir yere güvenmez, o güvenmediğini de seçim geldiği zaman en güzel şekliyle ifade eder.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Evet, ekranda bulunan arkadaşlarıma bir dakikalık süre vereceğim.

Buyurun Sayın İçli.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Evet, değerli başkanım, bir önceki maddede sorum yarım kalmıştı, onu tamamlamak suretiyle Sayın Bakandan bu sorumun yanıtlanmasını talep ediyorum.

Biraz evvel de ifade ettiğim gibi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin aldığı bir karar var. Son cümlesini okuyorum: “Yargıçların seçimi ve kariyerleri konusunda karar veren merci, hükûmet ve idareden bağımsız olmalıdır. Bu mercinin bağımsızlığını teminat altına almak için getirilecek kurallar ile mercinin üyeleri yargı tarafından seçilmeli ve bu merci kendi usul kurallarını kendisi koymalıdır.” şeklinde bir kararı var. Bu kararı dikkate aldınız mı bu yasa teklifi konusunda? Birincisi bu.

İkincisi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu mülakatta niye devre dışı bırakıyorsunuz? Geçtiğimiz aylarda, Yargıtayda ve Danıştayda boş bulunan üyelikler konusunda, Adalet Bakanı Müsteşarının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın İçli, ümit ederim Sayın Bakan konuyu anlamıştır.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Anlamadı, çünkü cümlemi bitiremedim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Efendim, şöyle: Otomatik sistem, bir dakikalık süre herkese veriyorum, kendiliğinden kesilir.

Sayın Yalçın… Yok.

Sayın İçli, süre kalırsa size tekrar vereceğim efendim.

Sayın Akgün, buyurun.

MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkanım, geçtiğimiz günlerde TESEV tarafından bir araştırmada, hâkim ve savcılarımızın büyük çoğunluğu;

1) İnsan hakları devlet açısından tehdit oluşturabilir.

2) Devlete karşı işlenen suç ile devlet görevlisi tarafından işlenmiş suç arasında fark vardır, davada bu fark gözetilmelidir.

3) Temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmaları fazla gözetmedikleri intibasını vermişlerdir ve bu sonuca varılmıştır araştırmada.

Sayın Bakanımız, size göre yargıda bir zihniyet değişimine gerek var mıdır?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanıma bir önceki maddeyle ilgili sorduğum soruların bir kısmına cevap alamadım, onu tekrar edeceğim.

“Avukatlık mesleğinden savcı ve hâkim adaylığına alınacak avukatların yüzde oranı nedir?” diye sormuştum, cevap alamadım, o açıklanmamış.

Bir diğer husus da, ÖSYM gibi bağımsız bir kuruluşa yaptırılan bir sınav varken, niçin mülakatta ısrar ediyoruz? Sonuçları tartışılacak bir sınavda niye ısrar ediyoruz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Kahya… Yok.

Sayın İçli, buyurun efendim.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Kaldığı yerden devam ediyorum soruma, ama aslında Sayın Başkanım, böyle bir yöntemi gerçekten yadırgıyorum, yani milletvekili olarak biz muhalefette kaldık diye kendi ifadelerimizi Genel Kurula sunamayacak mıyız? Neden hoşgörü göstermiyorsunuz Sayın Başkanım? Bir milletvekilinin sözü kesilir mi? Zaten biz gerekli olan konularda, farkındaysanız, konuşuyoruz; gerekli gereksiz konularda söz alıp konuşmuyoruz.

BAŞKAN – Sayın İçli, bunların hepsi sürenizden gidiyor efendim.

Arz ederim.

Buyurun.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Gitsin Sayın Başkanım. Bunu kamuoyu duysun, benim süremden gitsin. Sayın Bakan, zaten anladı.

Müsteşar hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu suç duyurusunda bulundu diye mi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu mülakat dışı bırakılıyor? Bu soruyu yanıtlamasını istiyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HASAN FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Burada herkes süreyle konuşur.

ZEYİD ASLAN (Tokat) - Niye siz geçen dönem yapmadınız?

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, müdahale ediyorlar.

BAŞKAN – Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Ekmen, buyurun.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Başkanım, mevcut 2802 sayılı Yasa’da doktora yapan meslektaşlarımızın hâkimlik mesleğine sadece mülakatla geçişleri düzenlenmiş idi. Bu teklifte de komisyon aşamasında yapılan değişiklikle bu düzenleme devam ediyor. Ben şimdi Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum: Acaba, mevcut hâkim, savcılık mesleğini yürüten arkadaşlarımız arasında doktora yapma oranı kaçtır ve hâkim ve savcıların doktora, yüksek lisans gibi akademik çalışmalarını teşvik eden bir düzenlememiz bulunmakta mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer arkadaşlarım, bir hususu açıklamam lazım Sayın İçli’nin ifadesi üzerine.

Burada maddeler üzerinde on dakika, tamamı üzerinde yirmi dakika soru-cevap işlemi gerçekleştiriyoruz; on dakikası soru sorma, on dakikası cevap veya beş dakikası soru beş dakikası cevaptır. İki gün önce veya dünkü görüşmelerde de baktığınız zaman, yaklaşık on dakika içerisinde 15 tane arkadaş soru sordu. Benim kimsenin üslubuna falan karışma haddim değil, böyle bir isteğim, arzum falan da yoktur. Ama, ekranda görünen arkadaşları -ki, büyük çoğunluğu muhalefete aittir- burada sistemli sınırlıyoruz. Bir dakika içerisinde istenirse çok soru sorulabilir, ama yorum yapılırsa tabii ki soru sorma hakkı ortadan kalkıyor. Daha çok arkadaşımızın soru sorması için bu yöntemi geçen dönem uyguladık, bu dönem de uygulamaya devam edilecektir. Kürsüdeki durum ayrı. Ama geçen dönem şunu gördük ki, bazen bir arkadaşımız beş dakikada bir tek soru sordu veya birkaç tane soru sordu. O bakımdan, soru sorma işinde bu yöntemin adil olduğu kanaatindeyim ve bu yöntemi uygulamaya devam edeceğiz.

Bilgilerinize arz ederim.

Sayın Bakanım, buyurun.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, kötü örnek örnek değildir. Ben bir dakikada konuşuyorum. Benim konuşmama kürsüdeyken müdahale ediliyor, siz müdahalelere müdahale etmiyorsunuz.

BAŞKAN – Efendim, burada herkes herkesin…

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Adalet Bakanımız beş dakikadan fazla konuştu. Saate bakıyorum hiç müdahale etmiyorsunuz.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, Sayın İçli, Sayın Bakanın beş dakikadan fazla süresini kullanmasındaki husus şu idi: Soru soran arkadaşlarımıza cevap vermesi için, milletvekillerine saygı babında o imkânı ben verdim. Sayın Bakan da çoğu zaman “yazılı cevap vereceğim” diye kullanmadı. Bunları tekrar tekrar tartışmayalım. Siz deneyimli bir parlamentersiniz.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, milletvekiline saygıysa milletvekilinin sözü kesilmez.

BAŞKAN – Ha, burada söz atma işine gelince, herkes görüyor nasıl söz atıldığını muhalefetten veya iktidardan birbirlerine. Ona bir şey demiyorum.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) - Sayın Başkanım, ben gerekli gereksiz konuşmuyorum.

BAŞKAN – Estağfurullah.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Benim bakın konuştuğum o tutanaklara, mikrofon kesildiğinde ben bir dakikada… Efendim, çok önemli bir konuyu arz ediyorum, konuştuğumuz konu önemsiz bir konu değil.  Ben konu dışında da konuşmuyorum.

BAŞKAN – Sayın İçli, Sayın İçli…

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Ama kürsüde konuşurken…

BAŞKAN – Sayın İçli, bakınız, karşılıklı konuşmayalım. Bu, İç Tüzük hükümlerine uygun değil.

Biraz önce, sadece 2-3 tane arkadaşımız girdiği zaman, dikkat ederseniz, onları bir dakikayla sınırlamadım. Söz haklarını, soru haklarını uzattım. Ama burada 10 tane arkadaş soru sormak için sisteme girmişse, ben 1 arkadaşa bu beş dakikanın üç dakikasını verirsem, bu adalet olmaz, bu başka bir şey olur.

Sayın Bakanım, buyurun.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, milletvekili arkadaşlarımızın bana yönelttiği sorulara kısa kısa cevaplar vermeye çalışacağım.

Sayın İçli, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin bir kararından bahsederek, hâkim ve savcı adaylarının yargı tarafından seçilmesiyle ilgili bir karar aldığından bahsettiler.

Bilindiği gibi Türkiye, Avrupa Birliği müzakere tarihi almış bir ülkedir ve Avrupa Birliği müktesebatını Türkiye’ye taşıma ve Avrupa Birliğine üye olma konusunda otuz beş fasılda müzakere yapmaktadır. Bu fasıllardan bir tanesi de yirmi üçüncü fasıl, yani “yargı ve temel haklar” faslıdır. Bu yıl yayımlanan İlerleme Raporu’nda yirmi üçüncü fasıl olan yargı ve temel haklarla ilgili şu ifadeler vardır: “Genel olarak, yargı alanında bir miktar ilerlemeden bahsetmek mümkündür. 2007 Mart ayında Danıştay, yazılı sınavın Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezince düzenlenmesi, sınavların bir bütün olarak tarafsız ve objektif bir anlayışla yapılması gerektiği, mülakat kurulunun Danıştay ve Yargıtayı temsilen Adalet Akademisi üyelerini de içermesi gerektiği yönünde karar vermiştir. Haziran ayında, Adalet Bakanlığı ilgili yönetmeliği Danıştayın belirlediği şartları karşılar görünen bir şekilde değiştirmiş ve sınavları Kasım 2007’nin başı için planlamıştır. Bununla birlikte 2007 Ağustos ayında YARSAV yeni yönetmeliğin de yürürlükten kaldırılması için Danıştaya başvuruda bulunmuştur. Dava hâlen Danıştayın önündedir.”

Avrupa Birliği İlerleme Raporu’yla ilgili yargı alanında bu ifadeler vardır. Buradan ne sonuç çıkarıyoruz? Şunu söylüyor: Mülakat komisyonuna Yargıtay ve Danıştayı temsilen birer de üye alın. Biz de onu yapıyoruz. Burada yapılanı eleştirmek yerine takdir etmek herhâlde bu konuyu çok daha yakinen izleyen arkadaşlarımızın, bana göre, yapacakları en doğru tavırdır diye düşünüyorum.

Ve ayrıca, bakın, Avrupa Birliği ülkelerinde sadece yargı mensuplarından oluşan mülakat komisyonları üç ülkede var: Avusturya, Letonya, İsveç’te. Sadece yargı dışından, yani Adalet Bakanlığı bürokratlarının mülakat komisyonunda olduğu altı yedi ülke var: Makedonya, Gürcistan, Malta, İsviçre, Türkiye, Ukrayna. Ama yirmi iki ülke yargı dışından ve yargı mensuplarından oluşuyor. Şimdi, Türkiye buraya giriyor işte, yirmi iki ülkenin arasına giriyor. Yani olumlu bir şey yapıyoruz. Avrupa Birliği sürecinde, Avrupa Birliği ülkelerinin büyük bir çoğunluğunda uygulanan mülakat komisyonuna benzer bir komisyon oluşturuyoruz. O bakımdan, arkadaşlarımızın bu konuda getirdikleri eleştiriler son derece haksızdır. Yapılan işlem, bu sürece katkı yapan bir çalışmadır.

Sayın Akgün bir araştırmadan bahsetti. “Yargıda bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var mı?” dedi. Zaten günümüzde dünya sürekli bir değişim ve dönüşüm içerisinde. Türkiye, uluslararası birçok anlaşmaya imza koymuş, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzalamış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yetkisini kabul etmiş. Bu bağlamda biz, hâkim ve savcılarımızı sürekli eğitime tabi tutuyoruz. Tabii ki bu eğitim sonucunda da uluslararası insan hakları standartlarını da hâkim ve savcılarımız, kuşkusuz ki, uyguluyorlar, uygulama çabası içerisindeler ve bu kendiliğinden ortaya çıkan, zaten bir zihniyet değişimidir.

Hemen -geçmiş oldum- Sayın İçli’nin bir sorusu vardı. “Neden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu devre dışı bırakıyorsunuz?” dediler. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu devre dışı falan bıraktığımız yok. Anayasa’nın 159’uncu maddesi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna mesleğe kabul görevini vermiştir. Mesleğe kabulü zaten orası yapıyor, ama adaylığa kabul gibi bir görevi yoktur, Anayasa böyle bir yetki vermemiş, onu da Adalet Bakanlığı yapmaktadır. Burada, tamamen Anayasa’ya uygun bir düzenleme yapılmaktadır.

Sayın Çalış “Alınacak avukatın yüzdesini verebilir misiniz?” dediler. Tabii, ne kadar hâkim ve savcı alınacak hangi dönemde, avukatlardan ne kadar hâkim ve savcı adayı alınacak? Efendim, bununla ilgili kararı, Adalet Bakanı olarak ben tek başıma vermiyorum. Önce, Adalet Akademisinden görüş alıyoruz yasa gereği. Tabii bu geldikten sonra, ihtiyaç durumuna göre, bu rakamı belirliyoruz. Ben şimdi buradan bir rakam veremem size, verirsem yanlış olur. Ama, tabii bu yasa çıktıktan sonra, avukat arkadaşlarımızdan da hâkim ve savcılığa mutlaka alacağız. Bu rakam, demin söylediğim işler yapıldıktan sonra olacak.

Sayın Başkanım, sürem doldu. Diğer sorulara yazılı cevap vereceğim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Ben bir hatırlatma babında sorayım Sayın Bakanım. Sayın Çalış’ın bu ÖSYM’yle ilgili bir sorusu vardı. İki defadır soruyor. Yani, Adalet Bakanlığı mı yapıyor…

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Affedersiniz.

Şimdi, Sayın Çalış “Niye mülakatı da ÖSYM’ye yaptırmıyorsunuz?” dediler. ÖSYM zaten yazılıyı yapıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – “Mülakat olmadan neden ÖSYM’den almıyorsunuz?” dedi.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN - (Antalya) – “Direkt olarak… Niye mülakatı yapmak durumundasınız?” Hâkimlik ve savcılık mesleğinin özelliği gereği, mülakat yapma ihtiyacını duyuyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım.

Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 sıra sayılı yasa teklifinin 2. maddesi Anayasaya aykırıdır. Teklifin metinden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                       Kamer Genç

                                                                                                                            Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bizde katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben, doktora yapan kişilerin de normal hâkim adayları gibi yazılı imtihandan geçmesini, kaldırılmasının eşitlik ilkesine aykırı olduğunu bildiğim için bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri sürüyorum.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye’de tabii, doktoranın nasıl yapıldığı da biliniyor. Önemli olan o makama gelecek insanların bilgili olması, tarafsız olması, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği olgun, dolgun bilgilere sahip olması.

Şimdi, biraz önce, 2 tane AKP’li, hâkim mesleğinden gelen 2 tane AKP’li çıktı, burada konuştu, ben hayret ettim, bunlar nasıl hâkimlik yapmış? Şimdi, efendim, diyor ki: “Yahu kaymakamı İçişleri Bakanı Müsteşarı atıyor da niye hâkimi atamasın?” Yahu arkadaşım, kaymakamla hâkim bir olur mu?

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Olmaz tabii!

KAMER GENÇ (Devamla) - Olmaz. Olmazsa, tabii hâkimlik… Anayasa’da hâkim teminatı tanımış. Mesleğe kabul edilmenin -biz diyoruz ki- mülakatla başlaması lazım. E, şimdi, siz seçiyorsunuz, seçiyorsunuz kendi düşüncenize uygun insanları, seç seçebildiğin kadar, 100 tane adam getiriyorsunuz. Hâkimler ve Savcılar Kurulu ne yapacak? Mecburen bunları atamak zorunda kalacak, mesleğe kabul etmek zorunda kalacak. Biz diyoruz ki: “Mülakat safhasında insanlar haksızlığa uğruyor.” Bütün mesele, işin kritik noktası bu.

Şimdi, bakın gazetelere intikal etti, etmesi bakımından bir olay anlatıyorum. Geçen sene, Melih Aşık’ın köşesinde Sayın Bakanın bir mektubu yayınlandı: “Efendim, benim bir akrabam benim adımı kullanarak rüşvet alıyor.” dedi. Bunun üzerine olay mahkemelere intikal etti.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – İlgisi ne?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika dinleyin.

Sonra, gazeteciler gittiler o beyin hanımını konuşturdular. Melih Aşık da dedi ki… Sonradan Bakan tekzip etti mi etmedi mi bilmiyorum, hanımı dedi ki: “Efendim, biz Mehmet Ali Şahin’le akrabayız, eşim, zaman zaman Bolu Abant’a da gidiyoruz.”

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Ne alakası var?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika efendim.

Ama, nasıl atama yapıldığını biliyorum. Ondan sonra “Benim kocam orada işsizdi, orada büyük bir otelde genel müdür yaptı, devlete ait bir otele. Sonra, orada genel müdür olduktan sonra İstanbul Millî Emlak Müdürlüğünde önemli bir göreve getirildi.” dedi.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Allah Allah!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ve bu kişi, güya birisinden 70 milyar para almış. Ondan sonra, hanımı dedi ki: “Bizim aramız başlangıçta çok iyiydi, Sayın Bakan kocama bu işi buldu. Sonradan, o zaman Sayın Bakan bana ‘Başını ört.’ dedi, ben başımı örttüm, ama sonradan başımın örtüsünü çıkarınca ondan sonra bu olay oldu.” dedi. (AK Parti sıralarından gürültüler)

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Sonra hâkim mi yapmışlar?

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir dakika kardeşim, bir dakika ya… Cevap verir şimdi.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Her zırvaya cevap mı verecek?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Önergeyle bunun bir ilgisi var mı?

BAŞKAN – Sayın Genç, bunun önergeyle bir ilgisi yok.

KAMER GENÇ (Devamla) – Melih Aşık da, o yazısını okudum, “Sütunlarımız Bakana açıktır, buyursun cevap versin.” dedi. Ben görmedim cevap verdiğini. Kendisi burada cevap verirse veyahut da vermişse benim dikkatimi çekmemişse özür dilerim.

BAŞKAN – Sayın Genç, önergenin üzerinde konuşsak.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, işsiz bir adamı getiriyorsunuz imtihana tabi tutmadan devletin en mutena bakanlığına atıyorsunuz. İşte bu zihniyet iktidara gelirse… (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Genç, önergenizin üzerinde konuşun lütfen.

KAMER GENÇ (Devamla) – …ve bu zihniyetin belirleyeceği makamlarda bulunan kişilerin, bu zihniyette bulunan kişilerin böyle hâkim ve savcıları imtihan etme durumu olursa işte orada tarafsızlık meselesi olmaz. Bizim korkumuz…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Hangi zihniyet?

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, işte söylüyoruz, yani imtihansız, imtihan etmeden, kendi yakınlarınızı devletin en üst makamlarına getirip atarsanız… İşte bu zihniyeti kastediyorum. Yarın da hâkimler ve savcılara -öteki maddede de konuşacağım- mülakatta neler sorduğunuz orada da yazılı, öyle mükemmel mülakat sorularını bulmuşsunuz ki! (AK Parti sıralarından gürültüler)

Şimdi, Sayın Başkan, ben konuşuyorum, bunlar konuşuyor. Bunlar niye konuşuyor? Niye sıkılıyorlar? Niye sıkılıyorlar? Eğer beni dinlemekten sıkılıyorsanız, gidin dışarıya arkadaş.

BAŞKAN – Sayın Genç, önergenin dışına çıktığınız için itiraz ediyorlar. “Önergenin üzerinde konuş.” diyorlar. Doğru, önergenin üzerinde konuşun lütfen.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben önergenin üzerinde konuşuyorum. Tamamen önergenin üzerinde konuşuyorum. Diyorum ki: Böyle, taraflı, hak tanımayan, hukuk tanımayan, kanun tanımayan, kendi yakınlarını devletin en üst makamlarına, en rant getiren makamlarına imtihansız getiren…

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Sen hâkimlik yapmışsın, herkes yapar!

KAMER GENÇ (Devamla) - Ondan sonra, bakın, o arkadaş, hemen 70 milyonu da iade etti; işsiz adamdı, iade etti.

Şimdi, böylesi zihniyetle, eğer hâkimliğe de müdahale ederseniz, Türkiye'de hâkimlik müessesesi yürümez.  Vatandaşın beklediği tarafsız bir hâkim statüsünde hâkim bulamazsınız. O bakımdan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Seni kim seçti? Kimin torpiliyle geldin sen?

BAŞKAN – Arkadaşlar…

Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun. (AK Parti sıralarından gürültüler)

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, bunlar hâlâ Mehmet Moğultay’a takılmışlardır. Mehmet Moğultay, kardeşim, zamanında hangi…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Oğlun… Oğlun…

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, oğlumu alan Hüsamettin Cindoruk’tur, başka bir yerden geldi. (AK Parti sıralarından gürültüler)

Hayır, bakalım şimdi. Bakın, sizin Meclis Başkanlığına getirdiğiniz kişi “Benim on sekiz nesle kadar bir tane akrabam yok burada.” dedi. Hâlbuki buldular ki, kendisi kardeşini ve yeğenini atamış.

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Kendinden bahset, boş ver onu.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, bizim istediğimiz… Benim oğlumun buraya atanmasında bir usulsüzlük varsa, buyurun, işte iktidarsınız… Yani bakın, sıkışıyorsunuz, başka yere gidiyorsunuz. Kendi dürüstlüğünüze uygun, yani, siz memleketi dürüst yönettiğinizi iddia edin… Siz bana bunları yaparsanız, ben sizi burada pişman ettiririm. Bakın, elimde çok deliller var. Ben daha, bu kadar, kendisine utanılacak şeyler söylenen bir toplumda bu kadar gülmeler olduğunu da ilk defa sizde görüyorum. Böyle bir şey olur mu?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben burada ciddi şeylerden bahsediyorum, siz gülüyorsunuz. Nasıl oluyor, ben anlamıyorum?

Madde Anayasa’ya aykırıdır…

BAŞKAN – Sayın Genç, teşekkür ediyorum, sağ olun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum.

BAŞKAN - Oylama olduğu zaman isterseniz, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, işte önergeyi oylayacaksınız.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, kürsüden konuşmak ister misiniz?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet.

BAŞKAN - Biraz önce Sayın Hatibin konuşması sırasında Sayın Bakan ismen zikredilmiştir, Sayın Bakanın bir açıklama hakkı doğmuştur.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR

1.- Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Genç’in sözlerine cevap vermek için çıkmadım huzurunuza, basına da konu olduğundan, bir konuyla ilgili sizleri bilgilendirmek için çıktım. Çünkü böylesine değersiz iddia ve sözlere cevap vermeye tenezzül etmem. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Yalnız, hemen şunu söyleyeyim: Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile ilgili böylesine bir değişiklikte, benim teyzemin oğluyla ilgili bir konuyu buraya getirmiş olmasının kuyruk acısı var. Kendisi, dört yıl önce bir televizyon programında bana hakaret etti. Tazminat davası açtım. Dava bitti, kazandım. Şimdi, o paranın ödenmesinin acısı düştü içine. Alacağım Kamer Bey, o parayı ödeyeceksiniz. (AK Parti sıralarından alkışlar) O parayı ödeyeceksin, alacağım, hiç çaresi yok. Şimdi, böylece bir hukuk davasında hasım olduk.

ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Biz, sizin özel davanızı dinlemek zorunda değiliz Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuyla ilgili açıklama yapınız lütfen.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Kendisi, husumeti, kürsüye çıkarak, güya, burada kendi kendini tatmin etmeye çalışıyor. O tazminatı ödeyeceksiniz.

AHMET ERSİN (İzmir) – Ne kadar?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Tabii miktarını henüz bilemiyorum, hesap edilecek, icrada, Ahmet Bey.

Bir kamu kuruluşuna, benim sınavsız olarak bir yakınımı aldığımı iddia etti. Bir defa, orası kamu kuruluşu değil. Taksim Otelcilik Anonim Şirketinin bir otelidir. Ticaret Kanunu’na tabidir, orada çalışanlar da İş Kanunu’na tabidir ve benim Bakanlığım oraya işe almaz, anonim şirketin yönetim kurulu vardır, şartlarını taşıyanları işe alır. O nedenle, bizim, Hükûmet olarak, elimize imkân geçtiğinde yakınlarımızı devlet kadrolarına doldurduğu iddiasını ve bunu hâkimler ve savcılar için de yapacağımız iddiasını reddediyorum. Çünkü, kamu kurum ve kuruluşlarına yapılacak olan alımlar ÖSYM tarafından yapılmaktadır. Biz de bunu büyük bir titizlikle takip ediyoruz.

Biz Hükûmet olarak bu konuda bir farkı ortaya koyduk. Devlet Memurları Kanunu’nun 4/B maddesine göre sözleşmeli personel alınması mümkündür. Biliyorsunuz bunun için de ÖSYM’den filan sınava girme koşulu da aranmaz. Ancak, biz bunu da getirdik Hükûmet olarak. Hatta, bunu, kanunla… Dedik ki: “Sözleşmeli personel de ÖSYM’den gelecek ve ÖSYM’nin gönderdiği kişileri, puanlarına göre, kamu kurum ve kuruluşlarına sözleşmeli personel olarak alacak” dedik. Kadrolaşma niyetinde olan bir iktidar bunu yapar mı? Mevcut yasa “İstediğinizi alabilirsiniz” diyor ama biz, bunu, partizanlık olur, birtakım baskılar altında, birtakım kişiler girmek isterler, bu yolu tamamen kapatalım düşüncesiyle, Hükûmet olarak bundan birkaç ay önce böyle bir değişikliği de yapmış olan bir iktidarız.

Şimdi, demin ifade ettiğim yakınım, birinin bana ihbarı üzerine, bir yanlışlık yapmış. Ben de, bu yakınımdır, ben bunu affedeyim, görmezlikten geleyim demedim. Suç ortağıyla birlikte İstanbul Cumhuriyet Savcılığına ihbarda bulundum, tutuklandılar, cezaevinde kaldılar altı ay, davaları bitti mi bitmedi mi bilmiyorum. Bu, benim açımdan eleştirilecek bir şey değil. Herhâlde takdir edilecek bir şeydir. Siz hiç böyle bir şey yaptınız mı? (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Kamer Genç, hiç böyle bir özveride bulundunuz mu siz?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Cevabını vereceğim biraz sonra.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız lütfen.

Buyurun.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Efendim, neymiş, hanımının efendim işte başı kapalıymış da, açmış da, ondan sonra böyle yapmış. Hanımının ne zaman başını örttüğünü, ne zaman kapandığını bilmem, görmem bile.

KAMER GENÇ (Tunceli) – İfadesi var.  Gazete okumuyorsun herhalde!

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Efendim, tabii, böyle bir hadise karşısında öyle bir şey söylenmiş olabilir. Ben onu bile hatırlamıyorum, ama biz, ne kimsenin giydiğine ne içtiğine ne yediğine ne nerede olduğuna karışmayız. Bu, bizim mizacımızda yoktur.

O nedenle, biraz önce söylenen sözlerin hiçbir değer tarafı yoktur, sadece burada mide bulandırmak, ortalığı karıştırmak, konuyla ilgili söyleyecek bir şeyi olmayınca bu tür belden aşağı vurmayı kendisine alışkanlık hâline getirmiş bir kişinin bu açıklamalarına cevap vermek için buraya geldim. Özür dilerim böyle bir özel konuyu sizlerle paylaşma durumunda kaldığım için.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Evet, Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bana sataştı, müsaade ederseniz iki dakikada bitireceğim.

BAŞKAN – Efendim, Sayın Genç, bakınız, bir önergeyle ilgili olarak… Siz o hususta açıklama yaptınız.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Davayla ilgili Sayın Başkanım, bir dakika beni dinler misiniz.

BAŞKAN – Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bir dakika… Bana dedi ki, kuyruk acısı var, belden aşağı…

BAŞKAN – Efendim, sizi dinledim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, bakın, Bakan yanlış bilgi verdi.

BAŞKAN - Siz, bakınız Sayın Genç, hiç ilgisi yokken, önergenizle ilgisi yokken bir konuyu getirdiniz Sayın Bakanı töhmet altında… Bunu açıklama yaptı, başka bir şey yok. Efendim, bunu bu şekilde devam ettiremeyiz, böyle bir üslup olmaz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Taksim Otelcilik Vakıflar Bankasının kuruluşudur, o da Bakana bağlıdır. Niye bana sataşıyor! (AK Parti sıralarından “bağırma” sesleri)

Bana cevap hakkımı versin!

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

2.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/63) (S. Sayısı: 65) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Yahu, Taksim Otelcilik Vakıflar Bankasının kuruluşudur…

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Arkadaşlar, yapmayın böyle lütfen.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- 2802 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 9/A maddesi eklenmiştir.

“Yazılı yarışma sınavı ve mülâkatın yapılış şekli

MADDE 9/A- Yazılı yarışma sınavı, Adalet Bakanlığı ile imzalanacak protokole göre Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılır.

Atama yapılacak boş kadroların sayısı, derecesi, unvanı, sınıfı, atanacaklarda aranacak şartlar ile başvuruya ve sınava ilişkin hususların yer aldığı duyuru, müracaat süresinin bitiminden en az onbeş gün önce Türkiye genelinde günlük yayımlanan tirajı en yüksek beş gazeteden  birinde bir defa ve ayrıca Adalet Bakanlığı internet sitesinde ilân olunur.

Yazılı sınav; Türkçe, matematik, Türk kültür ve medeniyetleri, Atatürk ilkeleri ve inkılâp tarihi ve temel yurttaşlık bilgisi  sorularından oluşan genel yetenek ve genel kültür konuları ile

a) Adlî yargıda; anayasa hukuku, medenî hukuk, borçlar hukuku, hukuk yargılama usulü, ticaret hukuku, icra ve iflâs hukuku, ceza hukuku, ceza yargılama usulü, idarî yargılama usulü ve idare hukuku,

b) İdarî yargıda; anayasa hukuku, idare hukuku, idarî yargılama usulü,  hukuk yargılama usulü, borçlar hukuku (genel hükümler), medenî hukuk, ceza hukuku (genel hükümler), vergi hukuku, vergi usul hukuku ve maliye-ekonomi,

konularını kapsayan alan bilgisi sorularından yapılır.

Yazılı sınavda genel yetenek ve genel kültür soruları yirmi, alan bilgisi soruları seksen puan ağırlığa sahip olacak şekilde değerlendirmeye tâbi tutulur. Bu değerlendirme yapılırken genel yetenek ve genel kültür konuları ile alan bilgisi konuları kendi aralarında  eşit olarak puanlanır.

Yazılı sınavda yüz tam puan üzerinden en az yetmiş puan almak kaydıyla en yüksek puan alandan başlamak üzere, sınav ilânında belirtilen kadro sayısının yüzde elli fazlası mülâkata çağrılır. Ancak başarı oranı, ilan edilen kadronun yüzde elli fazlasının altında olursa, sadece başarılı olanlar mülâkata çağrılır. Bu şekilde çağrılan en düşük puana sahip adayla aynı puanı alanlar da mülâkata alınır.

Mülâkat Kurulu; Adalet Bakanlığı Müsteşarı veya görevlendireceği Müsteşar Yardımcısı başkanlığında, Teftiş Kurulu Başkanı, Ceza İşleri, Hukuk İşleri ve Personel Genel Müdürleri ile Türkiye Adalet Akademisi Yönetim Kurulunun her sınav için kendi üyeleri arasından belirleyeceği iki üye olmak üzere toplam yedi üyeden oluşur.

Türkiye Adalet Akademisi Yönetim Kurulunda Yargıtay ve Danıştay mensubu birer üye bulunması halinde bu üyeler Mülâkat Kurulunda asıl üye olarak görevlendirilir.

Türkiye Adalet Akademisi Yönetim Kurulunda Yargıtay ve Danıştay mensubu üye sayısı birden fazla ise, Yargıtay kontenjanı için Yargıtay mensupları arasından, Danıştay kontenjanı için Danıştay mensupları arasından; Yargıtay veya Danıştay mensubu üyelerden birinin ya da her ikisinin bulunmaması halinde ise Yönetim Kurulunun diğer üyeleri arasından gizli oyla seçim yapılır.

Asıl üyelerin hukukî veya fiilî sebeplerle katılamamaları halinde; Teftiş Kurulu Başkanı, Ceza İşleri, Hukuk İşleri ve Personel Genel Müdürlerinin yerine vekalet edenler, Türkiye Adalet Akademisi Yönetim Kurulundan katılacak üyelerin yerine ise, Yönetim Kurulunun kendi üyeleri arasından her biri için ayrı ayrı gizli oyla belirleyeceği yedek üyeler Mülâkat Kuruluna katılır.

Mülâkat, ilgilinin;

a) Muhakeme gücünün,

b) Bir konuyu kavrayıp özetleme ve ifade yeteneğinin, 

c) Genel davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu ve liyakatinin,

d) Dış görünüşü itibarıyla yadırganacak bir halinin bulunup bulunmadığının,

e) Yetenek, kültür ve çağdaş yaşam anlayışının,

puan vermek suretiyle değerlendirilmesi yöntemidir.

Mülâkat, yukarıdaki bentlerde yazılı özellikler herbiri yirmişer puan üzerinden değerlendirilerek yapılır. Mülâkat Kurulunun herbir üyesi tarafından verilen puanlar ayrı ayrı tutanağa geçirilir. Başarılı sayılmak için, üyelerin yüz tam puan üzerinden verdikleri notların aritmetik ortalamasının en az yetmiş olması şarttır.

Mülâkat sonucu en yüksek puan alandan başlamak üzere sıraya konularak mülâkat başarı listesi hazırlanır ve bu listenin altı Mülâkat Kurulu tarafından imzalanarak Personel Genel Müdürlüğüne teslim edilir.

Yazılı yarışma sınavına katılmayanların mazeretleri kabul edilmez. Mazereti sebebiyle mülâkata katılamayanların müracaatı üzerine Mülâkat Kurulunca mazeretlerinin kabulüne karar verildiği takdirde mülâkat yeri ile günü tespit edilir ve ilgili mülâkata çağrılır. Mazeret bildirenlerin mazereti Mülâkat Kurulunca reddedilir veya kabul edilmekle birlikte verilen süre içinde mülâkata katılmazsa başarısız sayılır.

Sınava katılanların, yukarıda belirtilen yazılı yarışma sınavı ve mülâkat puanlarının aritmetik ortalaması tespit edildikten sonra en yüksek puan alandan başlamak üzere nihai başarı listesi hazırlanır. Bu sıralamaya tâbi tutulanların nihai puanlarının eşit olması halinde, yazılı sınavda aldığı puana öncelik tanınır. Yazılı puanlarının da eşit olması halinde kura çekilmek suretiyle sırası belirlenir ve bu konuda yapılan işlemler düzenlenecek tutanakta gösterilir.

Yazılı yarışma sınavı ile mülâkatın sekretarya hizmetleri Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirilir.

Sınav kazananlardan gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu tespit edilenlerin sınavları geçersiz sayılarak atamaları yapılmaz. Ataması yapılmış olsa dahi iptal edilir. Bunlar hiçbir hak talebinde bulunamazlar.

Sınavı kazananlardan ataması yapılıp da belge ile ispatı mümkün zorlayıcı sebepler olmaksızın 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 62 nci maddesinde belirlenen kanunî süre içerisinde göreve başlamayanların atamaları iptal edilir. Tekrar atanmaları için başvurmaları halinde bunların atamaları yapılmaz.”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz alan arkadaşlarımın isimlerini okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili İsa Gök, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu, Demokratik Toplum Partisi adına Batman Milletvekili Bengi Yıldız, şahısları adına Ordu Milletvekili Mustafa Hamarat, Bolu Milletvekili Fatih Metin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve Tunceli Milletvekili Kamer Genç.

İlk konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili İsa Gök.

Sayın Gök, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, eğer yanlış öğrenmediysem Kastamonu Milletvekilimiz (AKP) Sayın Musa Sıvacıoğlu, buradalar, evet.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – AK Parti.

İSA GÖK (Devamla) – Her neyse, Türkçede AKP.

Öncelikle, arkadaşlar, bir şey söylemek istiyorum: Hukukçu olmaktan onur duyarım, hukukçuluğu son derece önemserim, hayatımın şiarlarındandır. Arkadaşımız Bakanlıkta tetkik hâkimlik görevini, bazı idari görevler yaptığını söyledi ve hiç katılamayacağım, tüylerimi diken diken yapan beyanlarda bulundu. Kaymakamı da Bakanlık alıyor, genel müdürü de sınav yapıyor alıyor, hâkimi de, beni de Bakanlık sınav yaptı, atadı, hiçbir fark yok, gayet güzel gidiyor, tebrik ediyorum, onur duyuyorum türü şeyler söyledi.

Bu beyan her şeyden önce hukukçuluk onuruna hiç gelmiyor. Anayasa’mızda Üçüncü Kısım “Cumhuriyetin Temel Organları”, Birinci Bölüm “Yasama”, İkinci Bölüm “Yürütme”, Üçüncü Bölüm “Yargı” olarak ayrılmıştır ve yargı “Mahkemelerin bağımsızlığı”, “Hâkimlik ve savcılık teminatı” diye alt maddelere ayrılmıştır. Eğer ki, bir hukukçu olduğunu beyan eden arkadaşımız, kaymakamlık sınavı ile hâkim-savcı olmayı karıştırıyorsa, bir genel müdürlükle, hâkimlik-savcılığı karıştırıyorsa son derece üzüntü duyarım. Bakanlığın hâkim-savcı adayları ve hâkim-savcı aldığı dönemlerden kalan bir hâkimliği varsa -Allah’tan ki Bakanlığımızın o dönemde aldığı hâkimlerin büyük çoğunluğu, çok büyük çoğunluğu, bu düşüncede değiller- o hâkimlerdense… Herhâlde, işte, korktuğumuz şey bu, korktuğumuz şey bu… Son derece üzüldüm, son derece üzüldüm. Hukukta öğretirler: “Valilik idarenin ajanıdır.” Hâkimlikle valiliği karıştırıyorsak, hâkimlikle kaymakamlığı karıştırıyorsak vay hâlimize, vay hâlimize. Cumhuriyetin temel organlarını, hâkimliğin ne olduğunu, en azından yüz elli yıldır ne olduğunu kavrayamamışız demektir ki bu son derece vahim. Bunu söylemek istiyorum, son derece üzüldüm.

Hâkim-savcı alımının, eskiden beri Adalet Bakanlığında olduğu argümanından lütfen vazgeçin, bu argümanı kullanmayın. “Toplumsal ilerleme” diye bir şey var. Eğer ki bu argümandaysanız arkadaşlar, daha önce barolar vesayet altındaydı, baroları tekrar vesayet altına koyun. Baro başkanlarını görevden alın, yönetimleri valilik görevden alırdı; bunları, o zaman, yapın. E, kadılığa dönelim. “Toplumsal ilerleme” denen bir şey vardır, diyalektiğin sonucudur bu. Toplumsal ilerlemede her kurum gelişir, toplumlar gelişir; gelişme engellenemez. Hâkimliğin bağımsızlığı, yargının o farklı yapısı toplumsal gelişmenin bir sonucudur. Eğer ki 1940’larda, 1950’lerde kalıp otuz dört kanunu argüman olarak alıyorsanız, vay hâlimize ki vay hâlimize. Toplumsal ilerlemeden nasip alamadığımız anlamına gelir, üzülürüm. Türk toplumu gayet akıllıdır, gelişmelere açıktır, tarihinden gelen o önemli nitelikleriyle çok büyük devrimlere imza atmıştır. Biz toplumsal ilerlemeye kapalı bir toplum değiliz. Bunu söylemek istiyorum arkadaşlar. Yönetmelikten biz yasaya, yetenek, kültür, çağdaş yaşamı dahi zor aldırdık. Konuşuldu, sonra sizler aldınız.

Arkadaşlar, bu bir mantık, bu bir mantık. Az önce kürsüde konuşan mantığın devamını, bakın, ben size söyleyeyim. Konuşma konumu birden değiştirdim.

Bakın arkadaşlar, daha yeni, dün, Futbol Federasyonu Kanunu geçti. O Federasyonun delege yapısı, delege sistemi değiştirildi. Konu, Federasyonu da, ne yazık ki, egemenlik altına alma maksatlı siyasal kadrolaşmaydı. FİFA ve UEFA’nın uluslararası kararları aleyhine bir yasa geçti. Bakalım sonu ne olacak.

Arkadaşlar, aynı mantığın devamı, bakınız -belki farkında değilsiniz- sağlık alanında TUS kalkıyor, TUS sınavı. Yerine ne geliyor arkadaşlar? Üç kişilik profesörler kurulundan bir mülakat, asistan olmak için. Anahtar kelime: Mülakat. Anahtar kelime: Mülakat. Dikkatinizi çekerim arkadaşlar.

Türkiye Hâkimler ve Savcılar Birliği Kanunu geliyor, komisyondan geçmiş. Türkiye Hâkimler ve Savcılar Birliği Kanunu son derece önemli bir kanun. Bu kanunun bir geçici maddesi var. YARSAV kapatılıyor ki tarihimizde bizim dernek kapatmak için kanun çıkartmamıştık. Örgütlenme, düşünme özgürlüğüne bir darbe olacak. YARSAV’ı kapatmak için kanun getiriyoruz. Ben bu kanuna dahi üzülüyorum. Niye biliyor musunuz? Çünkü, Hakimler ve Savcılar Birliği Kanunu, Hâkimler ve Savcılar Birliğini kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak nitelendiriyor.

Anayasamızda -Zafer Hocam iyi bilir, Sayın Üskül- kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları “Yürütme” bölümünde yer alır. Bu kuruluşların idari ve mali denetimi bakanlıklara bağlıdır. Bu dahi yargıya bir müdahaledir, bu dahi. Yargı konusunda bu kadar hassas olmak lazım, bu kadar hassas. Bunları lütfen değerlendirin.

Ha burada hep şu dendi bana, hep dinliyorum arkadaşları: İşte, asla bakanlığın, şunun bunun, siyasal iktidarın yargıya etkisi olmaz. Arkadaşlar, demeyin bunu. Unutmadık daha, unutmadık. 27 tane Yargıtay üyesi, 23 Yargıtay, 9 Danıştay üyesi açığı varken, Yargıtay Başkanı, Danıştay Başkanı sürekli “Açığımızı kapayın.” diye yazılar gönderirken HSYK dediğimiz Savcılar Yüksek Kurulu toplantı yapamadı. Çok saygı duyduğum Sayın Bakan toplantıya gelmedi. Sayın Çiçek… Fahri Kasırga –ağabeyimizdir- müsteşar “Gitmeyeceksin.” talimatı aldı. Sayın Kökçam toplantıya katılamadılar. Bakın, toplantı yapılamadı arkadaşlar. Bu toplantıda ne yapılacaktı? Yargıtay üyeliği seçimi yapılacaktı. Yargıtay Kanunu vardı, Meclise gelmişti, geçecekti, sayı düşecekti… Bırakan bunları. Olay ne? Yargıtaya seçilecek olan yüksek yargıçların belirlenmesi. Bu belirlenecek isimler konusunda anlaşma sağlanamayınca siyasal olan kesim, Sayın Bakan kesimi ve Bakanın… Hani diyoruz ya: Yüksek yargıç, birinci sınıf yargıç, bunlar asla etkilenmez… Müsteşar kürsüden gelmedi mi, Sayın Kökçam kürsüden gelmedi mi? Bunlar ağır ceza başkanlığı, başsavcılık yapmadılar mı, yüksek yargıç değiller mi? Bakanın talimatıyla toplantıya gidemediler. Ha demek ki siyasi irade o birinci sınıf yargıca dahi müdahalede bulunabiliyormuş. Bulunur, bu doğaldır.

Dolayısıyla, 3’üncü maddedir en hassas noktası arkadaşlar, bu kanunun hassas olduğu yer 3’üncü madde. Bana bir saat verin, ben size ıcığına cıcığına anlatayım bu maddeyi. “Mülakat.” Çok hassas. 3’üncü madde mülakatı, protokolü, ÖSYM protokolünü, sınavın şeklini, her şeyi belirliyor. Bu maddede “protokol” deniyor, ama özü yok, altı yok, protokol nitelikleri yok. ÖSYM’yle yaptığınız protokolde sınavı kazanacak olan insanların profilini çizersiniz. Bakanlığın ÖSYM’yle bir sürü yazışması var. Hocalar bilir, profesörler bilir. ÖSYM protokollerinde arkadaşlar, öyle protokoller yaparsınız ki, protokol sonucu oluşacak olan sınav sonucu şahsı belirlersiniz. Herkes bunu bilmek durumunda. Protokol önemli. Oradan daha sonraya geçelim arkadaşlar.

Zamanım çok az kaldı, direkt sonuca gideyim arkadaşlar. Sizlere, bakın, bu bir uyarı falan değil, naçizane grup görüşümüzü anlatıyoruz. Mülâkat ile yazılı sınav notlarının aritmetik ortalama oranını değiştirmek zorundasınız. Mülâkat ile yazılı sınavın aritmetik ortalamasını aynı orandan alamazsınız. 100 ile gelen çocuğu mülâkatta 0’da bırakırsınız. Mülâkatta asgari 70 oranı arıyorsunuz. İki tane yüksek yargıç var mülâkatta Danıştay, Yargıtaydan. Lütfen, mülâkat kurulunun içerisine mutlaka… Size Anayasa Mahkemesi “yedi” demiyor. “Yargıtay, Danıştayı unutma ey siyasal irade” diyor. O zaman, mülâkat kurulunun… Eğer ki HSYK’ya bu yetkiyi verme niyetiniz çok kesinse, çok katıysanız o zaman mülâkat kurulundaki iç yapıyı tekrar düşünün. Oraya 900 civarında bizim idari yargı hâkimimiz, savcımız var, 1 Danıştay üyesi koyuyorsunuz. 9.000 bizim adli yargı hâkim, savcımız var. O zaman, Yargıtaydan bari 3 tane, bari 4 tane yüksek yargıç koyun. Yani, bu kurul sayısını 9-10’a çıkartın, 11’e çıkartın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

İSA GÖK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Mülâkat kurulunun o sayısal durumunu ve hâkim, savcı, Danıştay, Yargıtay üye sayısını mutlaka değerlendirin.

Protokol şartlarını netleştirmek zorundasınız. Gayri muayyen protokol olmaz. Gayri muayyen olmaz arkadaşlar ve yüzde 50 fazlası yasaya geliyor. Yüzde 50 fazla olacak olan, sınav sonrası mülâkata çağrılacak olan… Lütfen, mutlaka yüzde 50 olarak yorumlamayın, bunu bir yüzde 50 rezerv aday olarak düşünmeyin, bunu rezerv olarak mantığınızdan çıkartın, “En fazla yüzde 50” deyin. Ağırlığı mutlaka yazılı sınava vermek zorundasınız. Yargının geleceğini belirliyoruz, yargının geleceğini belirliyorsunuz. Bu bir teklif değil, tasarı. Niye teklif olarak geldi? Çünkü, yargının geleceğinde arkadaşlar, siyasal iktidar, hükûmet, ilerideki yıllarda bu tarih konuşulurken, bu tarihin sorumluluğunu, bu kanunun sorumluluğunu üstüne almak…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gök, süreniz tamamlandı.

İSA GÖK (Devamla) -  Sayın Başkan, 8.59 yazılı burada.

BAŞKAN – Bir dakika vermiştim, yanlışlıkla on dakika olmuş.

İSA GÖK (Devamla) – Efendim, o zaman teşekkür edeyim yalnızca.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

İSA GÖK (Devamla) – Hükûmet bu yasanın sorumluluğunu almak istemediği için genç bir arkadaşa vebalini yüklüyor. Bu etik değil, bu hiç etik değil. (AK Parti sıralarından gürültüler)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Biz gurur duyuyoruz.

BAŞKAN – Sayın Gök, teşekkür ediyorum.

İSA GÖK (Devamla) – Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu.

Sayın Çobanoğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Efendim?

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – İsmim zikredilerek yanlış beyanlarda bulundu, onu düzeltmem gerekiyor.

BAŞKAN – Neyi ilgilendirerek, anlamadım Sayın Sıvacıoğlu.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – “İyi ki başka hâkimler bu zihniyette değiller, savcılar bu zihniyette değillermiş, onlarla gurur duyuyorum, gurur duyuyoruz.” dediler. (AK Parti sıralarından “Seninle gurur duyuyoruz.” sesleri)

Bizimle gurur duymuyor…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Duyuyoruz, duyuyoruz, sizinle de gurur duyuyoruz, hepimiz bu milletin evlatlarıyız.

BAŞKAN – Sayın Çobanoğlu, buyurun.

MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç tarafından hazırlanan 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin başında, Isparta’da elim bir uçak kazasında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, Türk milletine başsağlığı diliyorum. Allah böyle bir acıyı göstermesin.

Değerli milletvekilleri, iki gündür Genel Kurulda üzerinde tartıştığımız teklifle ilgili olarak ciddi bir tartışma ortamı meydana gelmiştir. Zaman zaman, iktidar partisine mensup milletvekili arkadaşlarımızdan söz alanlar, “Neden bu yasayla ilgili bu kadar fazla tartışma yapılıyor, neden bu kadar itiraz ediliyor” diye serzenişte de bulunmuşlardır. Tabii, bu yasa niye bu kadar tepki çekti, niye bu kadar itiraz edildi, bunun için geliş biçimine bir bakmakta fayda olacağı kanaatindeyim.

Bakın, diğer yasalarda olduğu gibi, olağan süreç içerisinde, alışılagelmiş süreç içerisinde bu yasa Komisyona gelse, Komisyonda yeterli bir sürede incelense veya gerekirse alt komisyona havale edilerek ve orada da çok hassas bir şekilde, dikkatli bir şekilde incelenerek, gerekirse Yargıtaydan, efendim, Danıştaydan, barolardan bu konuyla ilgili görüş istenerek ve bu konuda görüş bildirecekler Komisyona davet edilerek, diğer yasalarda olduğu şekliyle, âdeta hepimiz tarafından hazmedilerek ve ortak akıl noktasında buluşup bir noktada uzlaşarak gelmiş olsaydık, acaba iki gündür yaşadığımız bu tartışmaları yaşar mıydık?

Şimdi, bu yasa, bu teklif bu şekliyle gelmiştir. Ama, hep söylüyoruz -bir sonrakiler için dikkati çekmek üzere, kayıtlara geçmek üzere bunu bir kere daha ifade ediyorum- bu teklifin bu şekliyle hem Komisyonda hem Genel Kurulda görüşülmesini doğru bulmuyoruz. Bu teklifin yasalaşması halinde bile tartışmalar bitmeyecektir. Kamuoyunda da belki gerektiğinden daha fazla ilgi çekmiş. Zaman zaman bizi arayan arkadaşlarımız “Ya ne oluyor? Yangıdan mal mı kaçırılıyor? Bizim bilmediğimiz bir şey mi var?” diye bize sorular yöneltmektedirler. 

Değerli milletvekilleri, tabii, yapılan, bu getirilen teklif gerçekten ülkemiz için, hepimiz için çok önemli hususları ihtiva etmektedir. Devletimizin en önemli erkleri olan, yani üç temel erki olan yasama, yürütme ve yargı erkinin, yargı mensuplarının nasıl alınacağına dair bir yasa teklifiyle karşı karşıyayız.

Tabii, böyle önemli bir konuda bu teklif karşımıza geldiğinde herkesin aklında şöyle bir soru işareti var: “Neden bu kadar acele edildi, neden Mecliste ve komisyonlarda yeteri kadar bu teklif tartışılmadı. Acaba bir art niyet mi var, acaba farklı bir düşünce mi taşınıyor?” diye bir endişe söz konusu değerli arkadaşlarım.

Şimdi, tabii, bu yapılacak imtihanlarda yazılı sınavlarla ilgili hiç kimsenin bir endişesi yok. İşte, ÖSYM tarafından yapılıyor. Ama herkesin gelip kilitlendiği, endişe duyduğu konu, bu 3’üncü maddede de görüşeceğimiz mülakat konusu.

Değerli arkadaşlarım, hangi mülakat olursa olsun bu konudaki düşüncelerin, endişelerin tamamını bertaraf etmek asla mümkün değil. Sebebine gelince: Mülakatı yapanlar, sonuç itibarıyla -görevleri ne olursa olsun- insanlar, çeşitli kamu kurumlarında görev almış ve bu konuda görevlendirilmiş insanlar. İnsanların sübjektif düşünmesini de önleyebilmek son derece zor.

Ama bakın, dünyada da bu konularla ilgili birtakım kavramlar ortaya atılmış, birtakım görüşler ve kararlar alınmış. Ben bunların bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yargı bağımsızlığı vazgeçemeyeceğimiz, yargının meşruiyetinin temel prensibidir. Bu konuda Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 15/12/1985 tarih 46/1946 sayılı Yargı Bağımsızlığı Temel Şartı’nda şöyle denilmektedir: “Yargıçlık mesleğine yeterli hukuk eğitimi görmüş, yetenekli ve kişilikli bireyler seçilecektir. Seçim yönteminde amaca aykırı düşüncelerin rol oynamasını engelleyecek tedbirler alınmalıdır. Yargıçların seçiminde, bir kişiye karşı ırk, renk, cinsiyet, din, siyasi ve diğer fikirler, millî veya sosyal menşe ve mal varlığı gibi düşüncelerle hiçbir ayrım yapılmayacak, ancak yargıç adayının ülke vatandaşı olması şartı, ayrımcılık olarak nitelendirilmeyecektir.”

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 1994 tarihli toplantısında aldığı kararda da “Yargıçların mesleki kariyerlerine ilişkin tüm kararlar objektif kriterlere dayanmalı, yargıçların seçimi ve kariyerleri, eğitimsel özelliklerini, dürüstlük, yetenek ve etkinliklerini de gözeten liyakat esasına göre olmalıdır. Yargıçların seçimi ve karar veren merci, hükûmet ve idareden bağımsız olmalıdır. Bu mercinin bağımsızlığını teminat altına almak için getirilecek kurallara, mercinin üyeleri yargı tarafından seçilmeli ve bu merci kendi asıl kurallarını kendisi koymalıdır.” demiştir.

Yine, Birleşmiş Milletlerin 1990 tarihli, savcıların rolüne dair konuda ise şöyle bir karar alınmıştır: “Savcıların göreve seçilmesinde ölçüler tarafgirliğe, ön yargıya dayanan atamalara ve bir kimseye ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyaset veya başka bir fikir, ulusal, toplumsal veya etnik köken, mülkiyet, doğum, ekonomik veya başka bir statü gibi nedenlerle ayrımcılık yapılmasına karşı güvenceler içerir." denilmektedir.

Değerli milletvekilleri, hem Birleşmiş Milletlerin hem Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin bu konuda diğer ülkelere de örnek olması açısından aldıkları  birtakım kararlar, geliştirdikleri birtakım şartlar söz konusudur. Tabii bu konuda mümkün olduğunca objektifliği yakalamak durumundayız. Şu an karşı karşıya kaldığımız konu ise, Danıştaya bu sınavla ilgili yönetmelik aleyhinde bir müracaatta bulunuluyor ve Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Anayasa Mahkemesine de Anayasa'ya aykırılık iddiasında bulunuyor. Anayasa Mahkemesinin kararında, alınacak hâkim ve savcı adaylarının aday olduklarını, hâkim ve savcı sınıfından sayılmayacaklarını, bu vesileyle Adalet Bakanlığının bu sınavı yapmasının Anayasa'ya aykırı olmadığına dair de bir kararı var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çobanoğlu konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Fakat, Danıştay da bu yönetmeliğin yürürlüğünü durduruyor. Bu arada da 100 tane sınavı kazanmış hâkim arkadaşımızın şu anda ne olacağı belli değil. Ayın 4'üne kadar da bu yasa iktidar partisi tarafından çıkarılmak isteniyor.

Değerli arkadaşlarım, bunu, bir orta yolda uzlaşarak sonlandırmamız lazım. Bu konuda, bu maddeyle ilgili diyorum ki: Bir kere, Adalet Bakanlığı mülakat komisyonunda 5 olan sayı, bu teklifte 7'ye çıkarılmıştır. Adalet Akademisinden 2 üyenin, Yargıtay ve Danıştay  menşeli 2 üyenin gelmesi sağlanmıştır. Bunu biraz daha rahatlatmak açısından şunu da yapabiliriz: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan yüksek hâkim sıfatını haiz 2 üye de bu Kurula dahil edilebilirse kamuoyundaki tartışmaların azalacağı kanaatindeyim. Yine, mülakatla yazılı sınavın aritmetik ortalamasının alınması hakkaniyete aykırıdır. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Çobanoğlu, teşekkür ediyorum.

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum.

Özellikle mülakatın bu konuda yüzde 50’den daha az bir oranda değerlendirilmesi adaleti sağlayacağı kanaatindeyim.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde, Demokratik Toplum Partisi adına, Batman Milletvekili Bengi Yıldız.

Buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2802 sayılı Yasa hakkında Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini aktarmak için huzurunuzda bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, iki üç gündür, doğrusunu isterseniz, yüce Meclisimizde ve komisyonlarda yargıyla ilgili yasa teklifleri ve tasarıları âdeta uçuşmaktadır. Bir önceki gün, Avrupa Birliği Komisyonunda “Hâkimler ve Savcılar Birliği” adı altında bir tasarıyı tartışıyorduk, Genel Kurula geldiğimizde önümüzde 2802 sayılı Yasa teklifini gördük. “Yargı siyasallaşıyor mu acaba?” sorusunun, aslında, bu iki üç günlük Hükûmet icraatlarında ve tekliflerinde cevabını bulabiliriz. Öncelikle hâkimler ve savcıları tek çatı altında toplayan sendikalaşma, dernekleşme çalışmasını tartıştığımız sırada, Sayın Adalet Bakanlığı bürokratlarına sorduk, “Acaba, Avrupa Birliği ülkelerinde benzer bir yapılanma var mıdır?” diye, bize “Avrupa ülkelerinde yok, ama Rusya’da böyle bir yapılanma var, kanunla kuruluyor” diye söylediler. Yani, Avrupa Birliği ülkelerinin hiçbirisinde bulunmayan bir sendikalaşma çalışmasını, Avrupa Birliği süreci içerisindeki bir ülkede ve bu konuda epey de yol almış bir Hükûmet olarak, nedense, bize reva görülmektedir.

Değerli arkadaşlar, 2802 sayılı Yasa ile hâkimler ve savcıları bir çatı altında birleştiren tasarı, esasında yargının bağımsızlığına vurulmak istenen bir darbedir. Biliyorsunuz, parlamenter sistemde “kuvvetler birliği” yerine “kuvvetler ayrılığı” müessesi getirilmiştir. Yüce Meclisimizde, AK Partinin ele geçirdiği çoğunlukla birlikte yasama ve yürütme erki bir elde toplanmış, bunun birbirini denetleme gibi bir misyonu ne yazık ki kalmamıştır. Geriye bu güç karşısında bir yargı erki kalmıştır. Sayın Hükûmet “Bu yasa teklifleriyle o gücü de kontrol altına almak arayışı içerisindeyiz" diyor. Doğrusunu isterseniz, bu yasalar eğer Meclisten geçerse biz bu yasaların ismini “Biz yaptık oldu yasaları” koyacağız. Çünkü, Meclisten kaçırılan, bu yasalarla ilgili görüş belirtmesi gereken bütün kurumlardan, sivil toplum örgütlerinden âdeta kaçırılan yasalarla karşı karşıyayız. Dolayısıyla hiç kimsenin katkısı bulunmayan yasalara “Biz yaptık oldu yasaları” demek lazım.

Değerli arkadaşlar, Hükûmet, gerek basında gerek yayın organlarında ve daha önceki demeçlerinde esasen mülakat sistemi ve daha önceki yargıda hâkim ve savcı alımlarının objektif ölçülere dayanmadığını ve bu noktada ciddi eleştirileri yaptığını da görüyoruz. Ama “Bu dönemde biz Hükûmetken biz de bu süreci devam ettirelim.” arayışı içerisindedir. Bu, eğer ülkemiz açısından bir problem teşkil ediyorsa, eğer Avrupa Birliği sürecinde bizim karşımıza çıkacak bir problemse ve eğer ülkemizde yargının bağımsızlığını zedeleyecek girişimlere neden olacaksa, iktidarların el değiştirmesiyle de iktidardan iktidara geçecekse, o zaman bu problemli hususları şimdi Mecliste hep birlikte çözelim, bir sonraki döneme ertelemeyelim diyoruz.

Anayasa’nın 138’inci maddesi ve 140’ıncı maddesi hâkimlik mesleğine ilişkin özel düzenlemelere yer vermiştir. Bu kararlarda yargıçların maddi ve manevi koşullardan ve her türlü etkiden uzak tutulup Anayasa’ya, yasalara ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vermeleri sağlanmak istenmiştir. Bakanlıkça yapılacak bir yeterlilik sınavı öncelikle hâkimlik ve savcılık mesleğine alınacakların yürütme organına karşı bağımsızlığını gölgeleyecektir.

Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nde yargı sisteminin işleyişine ilişkin 2004 ve 2005 yıllarında hazırlanan istişare raporlarında hâlihazırda Adalet Bakanlığı tarafından idare edilen hâkim aday adaylarının seçimine yönelik hususlarda Adalet Akademisine ya da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna devredilmesi önerilmiştir. Hukuk devletinde yasa koyucu, yasaların yalnızca Anayasa’da değil, Anayasa’nın da evrensel hukuk ilkelerine göre düzenlenmesini öngörür. Bu nedenle, uluslararası hukuk ilkelerine de uygun olarak hukuk alanında söz sahibi organların mülakat kurumlarında yer alması gerekiyor. Yine, 2007 Avrupa İlerleme Raporu’nda yargı bağımsızlığı konusunda ülkemiz ciddi eleştirilere tabi tutulmuştur.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, 2802 sayılı Yasa’nın isminden başlayarak yargı bağımsızlığını aslında irdelemek lazım. Hâkimler ile savcıları niye aynı kanunlar düzenliyor? “Statülerinden dolayı” denilebilir. Ancak, yargılama içerisinde ayrı unsurlar olan bu iki makamın aynılaşması, geçmişin otoriter geleneğinin bir yansımasıdır, hâkim ile savcıyı aynılaştıran bir anlayışın ürünüdür. Zaten, adliyedeki ilişkilenmelerde de ne yazık ki böyle bir birliktelik sergileniyor gibi gözüküyor. Hâkim ve savcılar birlikte kalkar, birlikte oturur, hatta bazen dosyalar konusunda bile görüşlerini paylaşabilmektedirler. Ancak, bu mekanizma içerisinde savunma mekanizması yoktur ve aslında olmaması da gerekir. Çünkü, nasıl yasama, yürütme ve yargı erkleri birbirinden bağımsız olması gerekiyorsa hâkimlik, savcılık ve savunma kurumlarının da birbirlerini etkilemekten uzak kurumlar olması gerekiyor.

Hâkimler ve savcıları kimler mülakata tabi tutmalıdır? Tabii ki öncelikle bu meslekten gelen yüksek hâkimlerin, yargıçların onları seçmesi gerekiyor. Bunlar yüksek yargı organlarının içerisinden gelen hâkimlerin oluşturacağı bağımsız, her açıdan özerk bir yapılanmayla sağlanabileceği düşüncesindeyiz.

Yargının siyasallaşmasından çokça şikâyet ediyoruz. Bazen iktidarların, bazen iktidar dışı odakların yargıyı etkilediğini söylüyoruz. O zaman, yargıyı bütün etkilerden uzak tutacak maddi manevi, objektif ortamı sağlamamız gerekir. Yargı bağımsızlığının, siyasetin yargı üzerindeki etkisini kaldırmanın yolları bellidir. Uygar dünya bunun mekanizmalarını yaratmıştır. Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun şurasından burasından değişiklik yapılarak sorunları çözemeyiz. Yasa baştan aşağı yenilenmeye muhtaçtır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Yıldız, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Yeni ve çağdaş bir yasa yapma konusunda imkânlarımız da vardır. Bunu yapacağımıza, hem içte hem de Avrupa Birliği ülkelerinde yeni tartışmalara yol açacak, yargıyı yıpratacak düzenlemelere gitmek doğru bir yaklaşım değildir. Bu yasadan sonra yine önümüze gelecek diğer yasalarda da benzer bir dayanışma içerisinde davranarak, ülkemize yaraşır, çağdaş ölçülere uygun bir yasal düzenleme içerisine gitmemiz gerektiğine inanıyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde şahsı adına, Ordu Milletvekili Mustafa Hamarat.

Sayın Hamarat, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSTAFA HAMARAT (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

3’üncü madde üzerinde, zaten bütün konuşmalar 3’üncü maddeyle ilgili olduğu için, aynı şeyleri tekrar etmeye gerek olmadığını düşünüyorum.

3’üncü maddede, yazılı sınav ve mülakatın nasıl yapılacağı düzenlenmektedir teferruatlı bir şekilde. Yazılı, zaten herkesin objektif olduğuna güvendiği ÖSYM tarafından yapılmaktadır. Daha objektif bir kurul herhâlde şu anda yok diyebiliyoruz. Mülakata gelince, mülakat da işin niteliği gereği subjektivite gerektiren kısmıyla ilgili yapılan bir uygulama. Mülakatı da ilk defa AK Parti icat etmiş değil. Bütün görevlendirmelerde, işe alımlarda uygulanan bir yöntem. Bu yöntemin de işin niteliği gereği elzem olduğunu düşünüyoruz, çünkü adalet hizmeti insan eliyle yürütülen önemli bir hizmet. Bu hizmetin nasıl nitelikler taşıyan bir kişi tarafından yürütüleceği ancak mülakatla belirlenebilir. Bu konuda uygulayıcıların da art niyetli olacağını peşin düşünmek haksızlık olur diye düşünüyorum. Kanunun hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarında alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Bolu Milletvekili Fatih Metin.

Sayın Metin, buyurun. (AK Parti sıralarında alkışlar)

FATİH METİN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bartın Milletvekilimiz Sayın Yılmaz Tunç’un 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, sözlerime başlamadan önce, bugün uçak kazasında yaşamını yitiren değerli vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum ve yakınlarına da başsağlığı diliyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren ve bu hakları koruyucu bir adil hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan bir devlettir. Adil bir hukuk düzeninin kurulması ise, yargının bağımsızlığının sağlanmasıyla mümkündür.

Ayrıca, hepimizin bildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel niteliklerinden birisi de demokratik devlet olmasıdır. Bilindiği üzere, demokrasi, bir kişinin, grubun ya da zümrenin değil, halkın egemen olduğu yönetim şeklidir. Demokrasilerde, kamu görevlileri, halk adına ve halka hizmet amacıyla görev yaparlar. Adalet hizmeti veya yargı yetkisi de bir kamu hizmetidir.

Anayasa’da belirtildiği üzere, yasama ve yürütme yetkisi gibi yargı yetkisinin de kaynağı halk egemenliğine dayanmaktadır. Yargı erki, halktan, yani milletten aldığı bu yetkiyi yine millet adına kullanır.

Saygıdeğer Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde yargı organı ile yasama ve yürütme organı arasında tartışmaya açık konuların var olduğu hepimizce gözlemlenmektedir. Bu çerçevede, Adalet Bakanı ve Müsteşarının Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan çıkarılması, hâkim ve savcı alımlarında yürütme organının söz sahibi olmaktan çıkarılması istenilmektedir.

Buna karşın, yargı adına yetki kullandığı millete karşı hesap verebilme mekanizmasının sağlıklı işletilebilmesi, yargının belli bir zümrenin tahakkümü altına girmesini önleyerek kamuoyu denetiminin demokratik hukuk devletinin işleyiş tarzına uygun yapılmasının sağlanması gereğine ilişkin tartışmaların olduğu hususu da kamuoyu tarafından çok yakından bilinmektedir.

Bugünkü teklifin konusu ise, Adalet Komisyonumuzda müzakerelerine bir hafta önce başladığımız, yüce Meclisimiz ve kamuoyunun gündeminde olan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun birkaç maddesinde değişiklik öngören kanun teklifidir.

Peki, bu kanun teklifi içerisinde neler vardır? Neyi düzenliyor? Muhalefet tarafından üzerinde siyasi kavga ve çekişme ortamı oluşturulmaya çalışılan bu teklif, gerçekten iddia edildiği gibi yargının siyasallaşması amacıyla mı çıkarılmaya çalışılmaktadır, yoksa zaten Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu günden bugüne kadar hâkim ve savcı adaylarının alımında var olan ve uygulanan kanun ve yönetmelik hükümlerinin, Danıştay tarafından iptal edilen, ancak Anayasa Mahkemesi tarafından Anayasa’ya ve kanunlara aykırı olmadığının açıkça tespiti anlamına gelen, daha dün gerekçesi yayımlanan kararın dayanağı olan söz konusu Yönetmelik hükümlerinin, mevcut kanuni boşluğun giderilerek yeniden düzenlenmesi midir? Evet, bundan başka hiçbir amacının olmadığı, vicdan, insaf, adalet, hakkaniyet, azıcık hak ve hukuk bilgisine sahip olan herkes tarafından takdir ve teslim edilecektir.

Değerli arkadaşlar, burada ben, bu yasayla alakalı iki önemli hususun altını çizmek istiyorum. Birincisi şudur: Muhalefet partisine mensup sayın vekillerimiz hem komisyon toplantılarımızda hem burada hem de basına verdikleri demeçlerde, özellikle, sanki biz yeni bir kural getiriyormuşuz gibi, Kanun’a yeni bir düzenleme getiriyormuşuz gibi bir sinerji oluşturmuşlardır ve bunda belli ölçüde de başarıya ulaşmışlar görünüyor, ki gazeteciler bile bunu anlayamamış durumdalar. Size sordukları sorular da sanki Adalet Bakanlığının yazılı ve sözlü mülakatının yeni bir düzenlemeyle yapılıyor olarak algılanmasıdır. Buradan hem milletimize hem de bu konuyla ilgilenen bütün herkese şunu altını çizerek hatırlatmakta fayda vardır: Söz konusu kanun maddesi ve üzerinde konuştuğumuz kanun maddesiyle belirlenen yazılı mülakat ve sözlü mülakat, değerli arkadaşlar, uzun yıllardan beri uygulanan bir yöntemdir.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Yazılı mülakat olmaz.

FATİH METİN (Devamla) – Tabii ki, bunun yanında önemli bir hususun daha altını çizmekte fayda var. Şu ana kadar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Metin, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

FATİH METİN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım.

Bir önemli husus da şu değerli arkadaşlar: Hukuk devletinden bahsettim biraz önce. Hukuk devletinin en temel ögelerinden bir tanesi de idarenin eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olmasıdır. Dolayısıyla, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararlarının yargı denetimine tabi olmadığı da düşünüldüğü takdirde, böyle bir düzenlemenin yürütme tarafından yapılması kadar hukuk devletine uygun başka bir husus da bulunmadığı kanaatindeyim.

Bu duygu ve düşüncelerle, tabii, Anayasa Mahkemesinin iki önemli husustaki hem yazılı sınavla alakalı hem mülakatla alakalı kararını okuyacaktım. Ancak tabii, süremiz dolayısıyla buna imkân tanıyamadık. Bu iki önemli hususu belirtir, kanunumuzun yargıya, milletimize, ülkemize hayırlara vesile olmasını temenni eder, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 21.39

 

 

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 21.50

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

65 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

3’üncü madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Okay, buyurun efendim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Bakan, görüşülmekte olan maddenin onuncu fıkrasında Komisyonda bir ek yapıldı ve bu “Çağdaş yaşam anlayışının” ibaresi idi. Ancak biraz evvel önüme gelen Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilinin imzalamış olduğu değişiklik önergesinde “Çağdaş yaşam anlayışı” çıkarılmış “Çağdaş bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığının” ibaresi konulmuştur.

Sorum şu: Muhtemelen biraz sonra bu önergeye katılacaksınız. Hükûmetiniz çağdaş yaşam anlayışından rahatsızlık mı duyuyor?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Okay.

Sayın Uslu, buyurun.

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Doğrusu benim sualim de Sayın Okay’ın suali gibi. Aynı sual üzerine ben de söz aldım ama. Yani çağdaş yaşam anlayışının biraz açılmasını Sayın Bakandan rica ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Sayın Hıdır, buyurun.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Bakanım, 29/3/2007 tarihinde Hâkim ve Savcı Atamalarına İlişkin Yönetmelik’in Danıştay tarafından iptal edilmesiyle, sekiz aylık gecikme sonucu hâkim ve savcı sayısındaki azalmaya bağlı olarak mahkemelerde biriken dosya sayısı nedir? Biriken dosyalar sebebiyle geciken adaletin sosyal yönleri araştırılmış mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hıdır.

Sayın Yıldız…

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu mülakatla ilgili sorum var. Burada beş tane madde var mülakatta. İşte, “muhakeme gücü”, “bir konuyu kavrayıp kavramadığı” bunlar tamam, bir diyecek yok, belki tartışılabilir, fakat (c), (d), (e)’de “genel davranış ve tepkilerin mesleğe uygunluğu ve liyakat…” Neyin liyakati? Daha evvel görevi yok. “Dış görünüş itibarıyla yadırganacak bir hâlinin bulunup bulunmadığı”, “yetenek, kültür, çağdaş...” ve bunlara göre de bir baraj konuyor, yani değerlendirme subjektif bir değerlendirme, ölçme yok burada. Ölçemediğiniz şeylere barajı nasıl koyarsınız? Yazılı sınavda baraj olabilir, ama burada birisi bir maddeye sıfır verir, öbürü 20 verir. Subjektif değerlendirmelerde ölçme olmadığı için, bu tamamen keyfî değerlendirme olabilir. Sorum budur.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Sayın Sıvacıoğlu

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Söz isteme hakkımı mahfuz tutarak hemen soruma geçiyorum Sayın Bakanımızdan. Hâkim ve savcıların daha önceki uygulamalarda torbaya el atmak suretiyle hâkim ve savcı olmaları belirleniyordu. Yeni bir düzenleme yapılmıyor. Yani hâkim ve savcı ayrımı hangi aşamada yapılıyor? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sıvacıoğlu.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Komisyondan sormak istiyorum. Şimdi, efendim, yazılıda 100 puan almış, mülakatta 69 aldı, 70 almadı. Bu hâkim adayı burada kaybediyor gibi görünüyor yani, fıkranın yazılmasına göre. Bu, hakka, adalete sığar mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çakır…

OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, bu mülakatla ilgili, (e) şıkkında “yetenek, kültür ve çağdaş yaşam anlayışı” diyor. Bu kültürden kastedilen nedir? Genel kültür mü?

İkincisi: “Mülakat sınavında aritmetik ortalamanın en az 70 olması şarttır başarılı sayılmak için.” deniyor. Yazılı sınavda 100 alıp mülakat sınavında 69 alan aday bu yarışmadan, bundan elenecek midir? Hâlbuki 100 aldığı bir yazılı sınavda, puanının değerlendirilmesinde faydalı olurdu.

Üçüncüsü: Verilen önergeye göre, doktora yapmış olanlara müracaat hakkı tanınıyor. Yurt dışında doktora yapmış olanların YÖK’ten (Yüksek Öğretim Kurulundan) denkliği aranacak mıdır?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Son olarak, Sayın Ekici…

MEHMET EKİCİ (Yozgat) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bu (e) maddesiyle ilgili, ben de sorumu yöneltiyorum: Mülakat sınavında, bir insanın çağdaş yaşama uygun olup olmadığını nasıl anlayacaksınız?

İkincisi: Çağdaşlık sosyal bir kavram olarak kabul edilebilir ama hukuki ve objektif bir kavram mıdır? Bir ölçme değerlendirme kavramı mıdır?

Üçüncü olarak: Adalet Bakanlığında, belirlenmiş bir çağdaş yaşam standartları külliyatı var mıdır? [AK Parti sıralarından alkışlar (!)]

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; 3’üncü maddede yer alan mülakatla ilgili, mülakata katılan veya katılacak olan kişilerin hangi yönleri itibarıyla mülakat komisyonu tarafından değerlendirileceğiyle ilgili bir soru yöneltildi. Sayın Okay… “Çağdaş yaşam anlayışından vazgeçildi?” dendi.

Şimdi, önümüze bir önerge geldi. Bu önergeyle ilgili, zannediyorum biraz sonra, Sayın Başkan işlem yapacak. Bununla ilgili, (e) bendinde bir değişiklik öngörülüyor. Ya önerge sahipleri önergelerini kürsüye çıkıp izah edecekler veyahut da gerekçelerini okutacaklar. Önerge benim değil. Ancak “çağdaşlık” aynı çağda yaşamak demektir. Bu bakımdan hepimiz de aynı çağda yaşadığımıza göre çağdaşız. Çağdaş yaşam, içinde yaşadığımız çağın kurallarına, birikimlerine göre yaşayabilmek anlamına gelir, benim değerlendirmem. Bunun yerine önergeyle, çağdaş bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığının puan vermek suretiyle değerlendirilmesi… Yanlış ifade etmedim değil mi?

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Laptop’la mı mülakata girecek Sayın Bakanım?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) - İkisi arasında mahiyet itibarıyla fazla bir fark olmadığı görüşündeyim.

Hemen şunu ifade edeyim: Yapmış olduğumuz inceleme ve araştırmada, bu ibarenin uzun süredir yönetmeliklerimizde olmadığı, sanıyorum bu sene veya bir önceki sene, bu yıl Haziran 2007’de yönetmeliğe girdiği anlaşılıyor. Bunun yönetmeliğe girmesinin de nedeni: Bir Danıştay kararı sonucu Adalet Bakanlığının böyle bir düzenlemeyi yaptığını biliyoruz. Ama, önergeyle getirilen düzenlemeyle teklifteki düzenleme arasında anlam itibarıyla fazla bir fark görmediğimi ifade etmek istiyorum.

Sayın Hıdır “sekiz aylık gecikme” dediniz herhâlde? Yani “Danıştayın ilgili dairelerinin iptal veya yürütmenin durdurulma isteği talebiyle vermiş olduğu gecikmeden dolayı, acaba mahkemelerimizde ne kadar dosya birikmiştir?” diye bir soru tercih ettiler. E, tabii, bunun bir incelemesini, bunun bir hesabını yapmış değiliz veya böyle bir hesap yapılmışsa bile benim önümde böyle bir sonuç yok. Ancak, tabii, hâkim ve savcı açığının varlığı, bizatihi, birtakım zamanında bitmesi gereken dosyaların gecikerek bitmesi sonucunu doğuracağı için, tabii ki bir birikmeye de neden olacaktır.

Sayın Başkanım, bunun dışındaki sorulara, izin verirseniz, yazılı cevap vereceğim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, madde üzerinde on sekiz adet önerge vardır. Ancak, her madde üzerinde milletvekillerince sadece yedi önerge verilebildiğinden, bu önergeleri biraz önce arkadaşlarımızla birlikte değerlendirdik -çünkü, siyasi parti gruplarının vermiş olduğu önergeler dikkate alınır hükmü var- gerekçesini, vesairesini, diğer şeyleri de okuduk.

NESRİN BAYTOK (Ankara) – Duyulmuyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Şimdi, önergelerin değerlendirmesini arkadaşlarımızla tekrar yaptık, bir ihtilafa düşmeyelim, bir yanlış, eksik karar almayalım diye.

Şimdi, önergelerden yedi tanesini okutacağım, sonra bu önergeleri aykırılık derecelerine göre işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi ile düzenlene 9/A maddesinin ondördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın onbeşinci fıkra olarak eklenmesini ve diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Ali Koyuncu

Özlem Müftüoğlu

 

Kayseri

Bursa

Gaziantep

 

Bayram Özçelik

Recep Yıldırım

Osman Kılıç

 

Burdur

Sakarya

Sivas

“Hukuk alanlarında doktora yapmış olanlar ilan edilen boş kadrolara başvurabilir. Bunlar sadece mülakata tabi tutulur. Bu durumda olanlar için mülakat puanı esas alınarak ayrı bir nihai başarı listesi düzenlenir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi ile 2802 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen 9/A maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “yüzde elli” ibaresinin “bir katı” olarak, ondördüncü fıkrasının ise aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Ali Koyuncu

Vahit Kirişci

 

Kayseri

Bursa

Adana

 

Özlem Müftüoğlu

Recep Yıldırım

Bayram Özçelik

 

Gaziantep

Sakarya

Burdur

 

 

Osman Kılıç

 

 

 

Sivas

 

“Sınava katılanların, yukarıda belirtilen yazılı yarışma sınavı notunun yüzde yetmişi ile mülakat notunun yüzde otuzunun ortalaması tespit edildikten sonra en yüksek puan alandan başlamak üzere nihai başarı listesi hazırlanır. Bu sıralamaya tabi tutulanların nihai puanlarının eşit olması halinde, yazılı sınavda aldığı puana öncelik tanınır. Yazılı puanlarının da eşit olması halinde, kura çekilmek suretiyle sırası belirlenir ve bu konuda yapılan işlemler düzenlenecek tutanakta gösterilir. “

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve üçüncü maddesiyle düzenlenen 2802 sayılı kanunun 9. maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 9/A maddesinin onuncu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mustafa Elitaş

Ali Rıza Alaboyun

Ali Güner

 

Kayseri

Aksaray

Iğdır

 

Özlem Müftüoğlu

Osman Demir

Yaşar Karayel

 

Gaziantep

Tokat

Kayseri

 

Cumhur Ünal

Cafer Tatlıbal

Ali Koyuncu

 

Karabük

Kahramanmaraş

Bursa

“Mülakat İlgilinin;

a- Muhakeme gücünün,

b- Bir konuyu kavrayıp özetleme ve ifade yeteneğinin,

c- Genel ve fiziki görünümünün, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğunun ve liyakatının,

d- Yetenek ve kültürünün,

e- Çağdaş bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığının,

puan vermek suretiyle değerlendirilmesi yöntemidir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 sıra sayılı “Hakim ve Savcılar Kanununda değişiklik” yapılmasına dair kanun tasarısının 3. maddesinin onuncu fıkrasının “(e) bendinin” metinden kaldırılmasını, ayrıca 11. fıkrada geçen 20’şer ibaresinin 25’er olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                  Muhsin Yazıcıoğlu

                                                                                                                             Sivas

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 3 üncü maddesiyle düzenlenen 9/A maddesinin 6 ncı fıkrasında geçen “ile” ibaresinden sonra gelen “Türkiye Adalet Akademisi Yönetim Kurulunun” ibaresinin “Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun” şeklinde değiştirilmesini, bu fıkrada bulunan “için” ibaresinden sonra “Yargıtay ve Danıştayda seçilmiş” ibaresinin eklenmesini; 9 uncu fıkrasında geçen “Türkiye Adalet Akademisi Yönetim Kurulundan” ibaresinin “Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan” şeklinde değiştirilmesini; “ise” ibaresinden sonra gelen “Yönetim Kurulu” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını, birinci fıkranın sonuna “Protokolün hazırlanmasında Hakimler ve Savcılar Kurulunun görüşü alınır” cümlesinin eklenmesini saygıyla arz ederiz.

 

Faruk Bal

Rıdvan Yalçın

Ahmet Kenan Tanrıkulu

 

Konya

Ordu

İzmir

 

Beytullah Asil

Recep Taner

 

 

Eskişehir

Aydın

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 Sıra Sayılı 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve 7, 8 ve 9 uncu fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

“Mülakat, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ya da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenecek bir sınav kurulu tarafından yapılır.”

 

Halil Ünlütepe

İsa Gök

Ali Rıza Öztürk

 

Afyon

Mersin

Mersin

 

Nesrin Baytok

Ali İhsan Köktürk

Yılmaz Ateş

 

Ankara

Zonguldak

Ankara

 

 

Atila Emek

 

 

 

Antalya

 

BAŞKAN – En aykırı önergeyi okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan; 65 S. Sayılı 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 3. Maddesinin 6. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, 7, 8, 9 ve son fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

 

Ayla Akat Ata

Gültan Kışanak

Hasip Kaplan

 

Batman

Diyarbakır

Şırnak

 

Sırrı Sakık

Sebahat Tuncel

Bengi Yıldız

 

Muş

İstanbul

Batman

 

 

Fatma Kurtulan

 

 

 

Van

 

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben, orada Anayasa’ya aykırılık önergesini vermiştim. Ben önerge verdiğim zaman Komisyonda hiç kimse önerge vermemişti. Lütfen, dürüst çalışırsanız çalışın.

Bakın, gerçekten, ben önergemi, daha kanun oraya iner inmez vermiştim. Anayasa’ya aykırılık önergesini vermiştim. Ama, siz, beni milletvekili yerine koymuyorsunuz. Lütfen, ben önergemi oraya hangi saatte vermişim, bakar mısınız.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Oraya bakın, hangi saatte verilmiş. Lütfen…

BAŞKAN – Sayın Genç, bakınız…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, bakın, orada, kanun Komisyondan gelir gelmez verdim önergemi.

BAŞKAN – Sayın Genç, anlaşmalar karşılıklı olur. Müsaade ederseniz… Ben sizi dinledim, izah edeyim.

Bakınız, biraz önce arkadaşları toplamaktaki, görüşmekteki maksat aynıydı. Bu İç Tüzük’ün şu anki o maddesi, 87’nci maddesi…

Bakınız arkadaşlar, bunu okuduk. Ben deminki denilen şeylerin hepsini ifade ettim. Evet, iki tane önergeniz var, doğrudur. Arkadaşlarla bunun hepsini müzakere ettik. İç Tüzük’ün…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN - Efendim, müsaade ederseniz konuşalım Sayın Genç. Buyurun oturun siz, ben de konuşayım, izah edeyim. Ben onu izah ediyorum.

Bu İç Tüzük’ün ilgili maddesinin gerekçesi yazılırken… Yani, şöyle böyle bir görüş ifade etmeyeyim ben, farklı olabilir. Biraz önce arkadaşlarımla konuştuğum konular da farklı. Dedim ki, bu hususlarda geçmiş değişiklikten sonra yapılan uygulamalar nedir? Arkadaşlar burada. Benim kanaatlerim de kendilerinde saklı, ifadelerim. Dedikleri husus şu: “Başkanım, eğer gruplar sonradan bu şekilde önerge vermişlerse, sondan başlamak üzere yedi, altı, neyse, o şekilde önergeleri çıkarıyoruz” dediler. Doğrudur, önergeler bu şekilde gelmiştir. Sonrasında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve Demokratik Toplum Partisi Grubu adına iki tane önerge gelince yedinci ve altıncı sıradaki önergeler çıkarıldı. Ha, ben, bunları, deminden beri arkadaşlarla onu izah ettim, onu görüştüm, değerlendirdim, dedim ki: Uygulamayı bu şekilde mi yaptık geçmiş dönemde? “Evet” dediler ve yapılan işlem budur. Ha, bunun doğruluğu, yanlışlığı, diğer şeyleri söylerseniz, ben, şu andaki lafzi olarak yapılan uygulamalardan bahsediyorum ve o gerekçelerin yapılış, yazılış hususundaki görüşlerim saklı, şu anda bunu ifade etmeyeyim. Yapılan işlem bundan ibarettir. Önergenizin geldiği doğrudur, kayıtlara girdiği doğrudur, ama arkadaşların yaptığı geçmiş dönemdeki uygulama budur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim önergemin veriliş tarih ve saatine baktınız mı?

BAŞKAN – Hayır, var, ben bir şey demiyorum. Ben sizin sözlerinize bir itiraz etmiyorum, vardır, doğrudur, ama uygulamayı bu şekilde yapmışlar.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, geliş sırasına göre işleme koyacaksınız…

BAŞKAN – Evet.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, önergeyi geliş sırasına göre işleme koymak zorundasınız. Ben kanun teklifi komisyondan gelir gelmez verdim. Daha hiç kimse önerge vermemişti.

BAŞKAN – Sayın Genç, ben geçen dönemdeki uygulamalardan, İç Tüzük’ün uygulanışından bahsediyorum; ben, verdiğiniz önerge girmemiştir demiyorum. Doğrudur, bu şekilde, dediğiniz şekilde olmuştur, uygulama bu şekildedir. Ara vermekteki maksadım budur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, geliş sırasına göre koymuyor musunuz önergeyi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Geliş sırasına göre olması lazım, doğru Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Genç, bakınız, burada saatleri falan belli. Ben ifade ediyorum, ifademde bir eksiklik olduğunu zannetmiyorum. Siz karşılıklı konuşurken ben sizi dinliyorum, dinlerseniz… Altıncı, yedinci sırada gelmiştir diyorum. Geçen dönemde İç Tüzük’ün o günkü şartlarda yazılmış olan bu maddelerinin uygulamasını, Anayasa Mahkemesinden gelen ifadelerle yorumlanmasını bu şekilde arkadaşlar yapmışlar, “Geçen dönem de bu şekilde uyguladık.” dediler. Onun için, grupların önerge hakkının saklı olmasına dair Anayasa Mahkemesinin hükmü gereğince altıncı, yedinci sıradakileri düşürdük, doğrudur bu. Yapılan uygulama budur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, önergeleri geliş sırasına göre… (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Evet, önergeyi tekrar okutup işleme alacağım.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, yani böyle bir şey olmaz, bilerek yapıyorsunuz!

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan; 65 S. Sayılı 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3. Maddesinin 6. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, 7, 8, 9 ve son fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Mülakat kurulu, Adalet Bakanlığı’nca görevlendirilecek bir üye, Yargıtay ve Danıştay Genel Kurullarıyla seçilecek birer üye ile Anayasa Mahkemesi asil ve yedek üyelerinin belirleyeceği bir üye, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun seçilmiş iki üyesi, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu’nun belirleyeceği bir üye olmak üzere yedi üyeden oluşur. Mülakat Kurulu’nun görevi iki yıldır. Salt çoğunlukla toplanır. Salt çoğunlukla karar alır.

                                                                                Ayla Akat Ata (Batman) ve arkadaşları

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın İçli, bakınız, el kaldırdığınızı görüyorum. Ben şunu ifade etmek istiyorum: Burada geçen dönemden beraber çalıştığımız arkadaşlar vardır. Ben, şahsi olarak bunu söylemem belki yersiz, kul hakkına inanan bir insanım. Buradaki ifadelerin hepsi doğrudur. Hiç kimsenin sözünü ne fazla uzattım ne kestim, ne iktidara ne diğerine fazlalık vermedim. Meclis uygulamaları bu şekildedir, ama diyorum ki, İç Tüzük’teki uygulama geçen dönem böyle olmuştur diyorum. Bir sonraki maddede mesela diyelim ki önergeler yok, verilirse, ben bu hakkı veririm. Arkadaşlarımla biraz önce ara verince konuştuğumuz hususlar budur. Ben bunun temini için çalıştım. Arkadaşlar dediler ki: Direkt uygulama, Başkanım, bu şekildedir, yedi önerge bu şekilde uygulanır dediler. Benim yaptığım işlem budur. Deminden beri yaptığımız işlemler de bundan ibarettir. Yoksa kimsenin sözünü kesmek, başka bir şekilde yapmak durumu kesinlikle söz konusu değildir. Bunu ifade ediyorum. Evet…

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, ben kendimi ifade etmedim ki siz konuşuyorsunuz.

BAŞKAN – Buyurun, şimdi de sizi dinleyeyim. Buyurun.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Ben kendimi ifade edeyim.

BAŞKAN – Evet, buyurun Sayın İçli, buyurun efendim.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – İç Tüzük’ün 84’üncü maddesine göre verilmiş bir önerge. Bir değişiklik önergesi değil. İç Tüzük’ün 84’üncü maddesi gereği bu konuda Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle verilen önergeler diğer önergelerden önce oylanır. Ben bir değişiklik önergesi vermedim. O maddenin çıkması için, İç Tüzük’ün 84’üncü maddesi gereğince verdim. Onun için, benim önergemle ilgili, bir değişiklik önergesi mahiyetinde işlemde bulunamazsınız. Usul hatası yapıyorsunuz. Benim ifade etmek istediğim o. Bakın İç Tüzük’ün 84’üncü maddesine, gayet açık. 3’üncü maddenin çıkarılmasını istiyoruz biz. Bu 84’üncü maddeye göre verilen önergeler…

BAŞKAN – Sayın İçli, bakınız, hukuki yorumunuza kendinizin saygı duyuyorum. Ama oradaki ifade şu: “Anayasaya aykırılık dâhil en fazla yedi tane önerge verilebilir.” diyor. Bunu tartışmanın fazla gereği yoktur.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Öyle bir ifade yok 84’te.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum katkılarınızdan dolayı.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – 84’üncü maddeye bir bakar mısınız, yedi önerge kısıtlaması yok, 87’de var. 84’te bir maddenin çıkarılması…

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu efendim?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız efendim?

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Konuşacağım efendim.

BAŞKAN - Buyurun.

GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün çok önemli bir konuyu görüşüyoruz. Ancak ben konuşmama başlamadan önce Isparta’daki elim kazada yaşamını yitiren yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve metanet diliyorum.

Ülkemizde en çok tartışılan konuların başında gelmektedir yargının bağımsızlığı. Bu konuda hepimiz eksiklerimiz bulunduğunu da biliyoruz. Ancak bugün bu Mecliste görüşülen yasa teklifinin yasalaşmasıyla birlikte bu tartışmaların daha da katmerleşeceği, yargının bağımsızlığına bir parça daha  fazla gölge düşeceği kaygısındayız. Bu nedenle bu kaygılarımızı sizlerle paylaşmak ve bu sorunu ortadan kaldırmak üzere söz almış bulunuyoruz ve söz konusu teklifin en kritik, en önemli hükmü tartıştığımız 3’üncü maddedir. Çünkü bu maddede yapılan düzenlemeler, yürütmenin bir organı olan Adalet Bakanlığı bürokratlarından oluşan bir kurulun, yargının en önemli kademelerinden olan yargıçlık ve savcılık makamına herhangi bir kamu kurumuna memur atar gibi bir sınav silsilesi içerisinde bir atamayı öngörmektedir. Bu oldukça yanlış bir durumdur.

Yazılı sınavdan sonra yapılması öngörülen mülakatta neler ölçülecektir?

Muhakeme gücü: Şimdi, yazılı sınavda zaten biz Türkçe soruları soruyoruz. Türkçe sorular -hepimiz sınavlara girdik- biliyoruz ki, aslında, insanların kavrama ve muhakeme gücünü test etmeye yönelik sorulardır. Bunlar yazılı sınavla da tespit edilebilecek durumdur.

Bir konuyu kavrayıp özetleme ve ifade yeteneği: Belki ifade yeteneği mülakatla gerçekten tespit edilmesi gereken bir durumdur, ancak muhakeme gücü de yazılı sınavlarla tespit edilebilecek bir durumdur. Çünkü, hepimiz yine sınavlarda gördük, Türkçeyle ilgili sorularda, genel yetenekle ilgili sorularda muhakeme gücünü ölçmeye ve değerlendirmeye yönelik sorular tasnif edilmektedir.

Yetenek, kültür ve çağdaş yaşam anlayışı: Ki, son verilen bir önergeyle çağdaş yaşam anlayışının da bir parça değiştirilmek ve bu hükümden çıkartılmak istendiğini görüyoruz. Yetenek de yetenek sorularıyla yazılı sınavda tespit edilebilecek bir durumdur.

Geriye kalan, “genel davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu ve liyakatı”, diğeri ise, “dış görünüşü itibarıyla yadırganacak bir hâlinin bulunup bulunmadığı” hükümleridir.

Özellikle bu son okuduğum madde üzerinde durmak istiyorum. Ne demektir bir insanın dış görünüşüyle yadırganacak bir hâlinin bulunup bulunmadığı! Yüzünde bir yanık lekesi varsa biz o insana yadırganacak insan muamelesi mi yapacağız? Bu, ayrımcılığa yol açabilecek bir yaklaşım değil midir? Bunun, çağdaş ölçme-değerlendirme kriterleriyle ne alakası vardır? Bunun, kesinlikle bu maddenin buradan çıkartılması, bu yüce milletin Meclisinin değerlendirmeleri içerisinde böyle bir kriterin bulunmaması gerektiğini düşünüyorum. Eğer, bu kriterlerle yapılacak bir mülakata yazılı sınavdaki başarıyla eşit hak tanıyorsanız, bu en büyük hukuksuzluktur. Bir insanın yazılı sınavda yeteneğini ölçmüşsünüz, muhakeme kabiliyetini ölçmüşsünüz, Türkçe sorular sormuşsunuz, genel kültür sormuşsunuz, mesleki yeterliliğini tespit etmeye dair büyük ağırlıkta sorular sormuşsunuz, bunu büyük bir başarıyla geçmiş; ancak, sizin “Yadırganacak bir dış görünüşü var mı, yok mu?” kriterinizle aynı seviyede bir değerlendirmeye tabi tutup, yüzde 50 oranında bir aritmetik ortalama bulmaya çalışıyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bunun hakkaniyetle bir alakası yoktur. Hepimiz bu ülkede yapılan mülakat sınavlarında nasıl kayırmacılıklar yapıldığına dair sayısız örnekler görmüşüzdür, sayısız -hatta fıkralara dönüşmüş- örnekler yaşamışızdır. Bu, adalet mekanizmasını gerçekten yaralayacak bir düzenlemedir. Bundan vazgeçilmesini umuyoruz ve diliyoruz.

Ancak, sözlerimi bir de bu Meclisin bir başka boyutuna dikkat çekerek bitirmek istiyorum. Her ne kadar burada 50 kadın milletvekiliysek de bu milletin yarısı kadınlardan oluşmaktadır ve bu Meclis bir erkek meclisi değildir, milletin meclisidir. Bu nedenle, burada yapılacak konuşmalarda dile, üsluba dikkat edilmesi gerektiğini ve bu Meclise yakışmayacak, erkek meclisinde, erkek cemaatinde söylenecek üsluplarla konuşulmamasını diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Efendim, ben şu önerge işlemini bir tamamlayım. Sayın İçli, müsaade ederseniz…

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – İç Tüzük’ün 63’üncü maddesi gereğince usul hakkında söz istiyorum. Önemli efendim.

BAŞKAN – Efendim, önerge işlemini bir tamamlayım Sayın İçli.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Çünkü, Sayın Başkanım, Meclisin çalışma usulleri…

BAŞKAN – Sayın İçli, bir işleme başladık şu anda…

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – İzin verir misiniz efendim… Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Bakınız, siz deneyimli bir parlamentersiniz, önerge işlemini tamamlamam lazım.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Hayır, onu tamamlarsanız olmuyor Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Niye olmasın?

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Çünkü reddettiniz. Benim önergem Anayasa’ya aykırılık önergesi.

BAŞKAN – Evet.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Okutturduğunuz önergelerden hiçbiri Anayasa’ya aykırılık önergesi değil, değişiklik önergesi. İç Tüzük’ün 84’üncü maddesi gereğince, Anayasa’ya aykırılık önergeleri diğer önergelerden önce okutturulur ve oylanır. Okutturduğunuz hiçbir önergede Anayasa’ya aykırılık iddiası yok, değişiklik önergesi. Onun için, uygulamanız, Başkanlığınızın uygulaması İç Tüzük’e aykırı Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Bakınız şimdi Sayın İçli…

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Onun için konuşmak istiyorum, izin verirseniz.

BAŞKAN – …önergeniz işleme girmiş olsa, dediğiniz doğrudur. Biraz önceki işlemlerde yaptığımız husus şudur: “Anayasa’ya aykırı” ifadesi taşıyan önergeleri en önce oylattım, doğrudur. Yedi önergenin içerisinde olsanız, bu ifadeniz doğru. Ama şu anda sizin verdiğiniz önerge yedi önergenin kapsamında değil. Yedi önergenin içinde de herhangi bir şekilde Anayasa’ya aykırılık önergesi yoktur. Burada, sizin dediğiniz, eğer girseydi doğruydu, ama şu anda yedi önerge kapsamında olmadığı için burada doğru değil. Burada, yani, “Anayasa’ya aykırılık önergesi verilen önergelerin hepsinin önüne geçer, bir an önce olur.” demiyor, “Anayasa’ya aykırılık dâhil yedi tane önerge verilebilir.” diyor. Yorum bu şekilde.

HÜSEYİN TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Ama okutulanların hiçbirinde Anayasa’ya aykırılık ibaresi var mı?

BAŞKAN – Evet, durum böyledir.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 Sıra Sayılı 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3 üncü maddesinin 6 ncı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesi ve 7, 8 ve 9 uncu fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Atila Emek (Antalya) ve arkadaşları

“Mülakat, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ya da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenecek bir sınav kurulu tarafından yapılır.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Köktürk, önerge sahipleri adına.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de öncelikle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Uçak kazasında yitirdiklerimizi rahmetle anıyor, ailelerine başsağlığı diliyorum.

Ben de 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin 6’ncı fıkrasının değiştirilmesi ve 7, 8, 9’uncu fıkralarının madde metninden çıkartılması için söz almış  bulunuyorum.

Maddenin özü, açıkçası önergemizin özü, mülakatın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu veya bu Kurulun belirleyeceği bir sınav kurulu tarafından yapılmasına yönelik. Sanıyorum, gerek komisyondaki tartışmaların gerekse bugün Meclis Genel Kurulunun gündeminin özünü de bu madde oluşturuyor.

Değerli arkadaşlar, ben, burada bu maddenin aslında yasal dayanaklarını anlatmak istemiyorum. İşte, Anayasa’mızın 9’uncu maddesinde yargı yetkisinin milletin iradesini temsil eden bağımsız mahkemelerce temsil edildiğini, yine Anayasa’nın 138, 139 ve 140’ıncı maddelerinde düzenlenen yargı bağımsızlığını ve hâkimlik teminatını, yine Anayasa’nın 159’uncu maddesinde tanzim edilmiş yargı bağımsızlığının ve hâkimlik teminatının güvencesi olarak oluşturulmuş Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Anayasa’daki düzenlemelerini ve yine Anayasa Mahkemesinin 1995 yılında vermiş olduğu kararın, yine Hükûmetinizin çok önemsediği ve muhalefetin sürekli eleştirdiği Avrupa Birliği uyum sürecindeki Avrupa Birliği Komisyonu İlerleme Raporlarındaki içeriklerini size burada uzun uzun anlatmak istemiyorum, çünkü bunları hepiniz biliyorsunuz. Gerek Anayasa Mahkemesinin 1995 yılına yönelik kararında gerekse Avrupa Birliği Komisyonunun İlerleme Raporlarında açık açık Adalet Bakanının ve Adalet Bakanının hiyerarşisi içerisinde bulunan bürokratların yeterlilik sınavları yapmasının yargı bağımsızlığını ortadan kaldırdığına yönelik eleştirilerini ve kararlarını hepiniz biliyorsunuz. Bunları biliyorsunuz, bunlar son derece açık ve net olan hukuki olgular. Ancak net olan bir şey daha var arkadaşlar.

Şimdi, ben buradaki bütün milletvekili arkadaşlarıma saygı duyuyorum. Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde de en az kendi partim içindeki arkadaşlarım kadar saygı duyduğum, merhabalaştığım, selamlaştığım değerli arkadaşlarım var. Ancak, maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir anlayışı, bu çok değer verdiğim arkadaşlarımın da kendi özgür ve kendi hukuki değerlendirmelerini ortaya koymasına engel oluyor. Bir gerçek var ki, Adalet ve Kalkınma Partisi, ülkemizdeki tüm kurumlarda olduğu gibi, yargıda da kadrolaşmak ve yargıyı yürütmenin egemenliği altına almak istiyor.

Değerli arkadaşlar, Parlamentonun açıldığı günden bu yana sürekli olarak yüzde 46 çoğunlukla iktidara gelindiğinin methiyelerini burada dinliyoruz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Yüzde 47.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - Evet, burada defalarca dinliyoruz, izliyoruz bunları hep.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bir puanımızı şey yapma.

BAŞKAN – Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım.

Sayın Köktürk, Genel Kurula hitap edin.

Buyurun.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Evet, Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 46 çoğunluğa dayanarak, Parlamentodaki; maalesef, yürütme, bu çoğunluğa dayanarak yasamayı tamamen kontrol altına almış ve istediği yasaları Parlamentodan çıkartır hale gelmiş ve yine bu Parlamentodaki çoğunluğa dayanarak Cumhurbaşkanlığına kendi misyonunu taşımış ve Cumhurbaşkanlığını bir tevsik makamı haline dönüştürmüş. Ancak, bu yetmiyor. Adalet ve Kalkınma Partisi denetleyemediği hiçbir gücün bulunmasına tahammül edemiyor. Diğer güçleri kontrol altına aldığı gibi yargıyı da kontrol altına almak Adalet ve Kalkınma Partisinin önleyemez bir isteği haline dönüşmüş. Bu nedenle, Adalet ve Kalkınma Partisi içerisindeki arkadaşlarıma şunu söylemek istiyorum, saygı duyduğum arkadaşlarıma: Arkadaşlar, mesele yargının sorunlarının çözülmesiyse eğer, kadroların doldurulmasıysa eğer, biz buna varız. Buyurun, hep beraber, buradan, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu gibi bir bağımsız kurulun üzerinde anlaşalım, yargıdaki eksik kadroları dolduralım, bu Parlamentoda, gerçekten bu gece çok rahat uyuyabileceğimiz, cumhuriyetimizin temeli olan yasama, yürütme, yargı ayrılığı, yani kuvvetler ayrılığının yasama organında somutlaştığını, benimsendiğini gösteren bir huzur içerisinde evlerimize gidelim ve yatalım. Ben bunu istiyorum. Burada amacım hiçbir arkadaşımı kırmak değil.

Bakın, az önce Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ’ın bir esprisine, bir konuşmasına tanık oldum. O nedenle iki soru sorarak huzurunuzdan ayrılmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köktürk, sorularınızı sorunuz, sataşmaya bir mahal vermeyelim.

Buyurun.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) – Sataşma yapmayacağım, bir olguyu söyleyeceğim Sayın Başkanım.

Mersin Milletvekilimiz Ali Rıza Öztürk, Adalet Bakanımıza “Bunlarla uğraşmayalım Sayın Bakanım, biz adliyelerimizin sorunlarını çözelim, mahkemelerimizin sorunlarını çözelim, bina yapalım, 4 hâkim bir odada oturuyor.” dediğinde, Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekili “Biz adliye sarayları yaptık.” dedi. Yani, Adalet Bakanının yerine geçti, Müsteşarın yerine geçti, efendim, Teknik İşler Daire Başkanının yerine geçti... (AK Parti sıralarından gürültüler)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Söyleyeceğin bu muydu?

AHMET YENİ (Samsun) – Moğultay’ı unutmadı bu millet.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - …adalet sarayını, Adalet ve Kalkınma Partisinin yaptığını ifade etti.

Ben buradan o zaman şunu soruyorum: Yarın bir gün mütalaayla, mülakat kuruluyla aldığınız hâkim ve savcıları, Sayın Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekili “Biz mi aldık?” diyecek.

AHMET YENİ (Samsun) – Moğultay’ı unutmadık.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - Burada, kendini Adalet Bakanının yerine koyuyor, Müsteşarın yerine koyuyor, orada mülakat kurulunun yerine mi koyacak?

Arkadaşlar, ben şunu da sormak istiyorum: Hamilikartlar var, hamilikartlar… Evet, bakın, Genel Başkanınız bu konuda ihtarat verdi. Adalet Bakanının hiyerarşisi olan bürokratlara hamilikartlar yazacak mıyız?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Köktürk, teşekkür ediyorum.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Devamla) - Sayın Bakana da yalnız bir tek soru sormak istiyorum: Sınavda 100 alan bir aday mülakatta 69 aldığında eleniyor mu elenmiyor mu efendim? O sorunun yanıtı rica ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bozdağ.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, Hatip ismimi zikretmek suretiyle şahsıma ve şahsımda AK Parti Grubuna dönük ithamlarda bulunmuştur, söz istiyorum.

BAŞKAN – Yani dedi ki, adalet saraylarını…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, başka şeyler de söyledi, sadece bu değil.

BAŞKAN – Hayır, bir açıklama babında buyurabilirsiniz. Başka söylediği bir husus da “Yarın hâkim adayları alınırsa biz mi aldık diyeceksiniz?” falan dedi. Siz de çıkıp diyeceksiniz ki: “Biz almadık.”

Buyurun.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, ne diyeceğimi ben takdir edeyim.

BAŞKAN – Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sayın Bozdağ, lütfen çok kısa.

VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün konuşmasında şahsına ve partisine sataşması nedeniyle konuşması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; biraz önce burada önerge üzerinde konuşan Sayın Hatip, benim söylediğim bir lafı, oradan getirdi, burada konuştu. Sayın Hatip -daha önce konuşan hatip- burada “hâkimlerin savcıların durumlarını düzeltin, şunları yapın, bunları yapın” diye Sayın Bakana, Hükûmete, AK Partiye hitaben konuşmalar yaptı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Meclise…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Ben de, oradan “doğrudur, biz saraylar yaptık” dedim.

Ben avukatım, yıllarca bu meslekte çalıştım. Hükûmet konaklarının altında, evden bozma yerlerde, kahvehaneden bozma yerlerde, hâkimlerin masa kuramadığı, mahkeme oluşturamadığı yerlerde, belediye başkanlarının ve yöre halkının ianesiyle ayakta duran mahkemeler var mıydı bu ülkede? (AK Parti sıralarından “vardı, vardı” sesleri) Vardı. Siz, kiminiz avukat olarak, kiminiz davalı, kiminiz davacı, kiminiz tanık olarak bu adliye saraylarında bulundunuz mu? (AK Parti sıralarından “bulunduk” sesleri)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Çok…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Bulundunuz… Şimdi, bakın, AK Parti iktidara geldi. Burada, eminim konuşan pek çok arkadaşımın ilinde saraylar yapıldı. Doğru mu? Türkiye’nin dört bir yanında, hâkimlerimiz, savcılarımız, şimdi izbe yerlerde, hükûmet konaklarının altında değil, saraylarda adalet hizmeti veriyorlar. Bunu ben söyleyebilirim, normal. Neden şimdi itiraz ediyor… Çoğunluk var burada efendim, AK Parti idare… Bu, parlamenter sistem. Parlamenter sistemde hükûmet nereden çıkar? Çoğunluktan çıkar. Çoğunluğun güven oyuna dayanır ve orada AK Parti olduğu için hükûmet orada duruyor. Biz burada olmazsak, hükûmet orada olmazdı, sizin dediğiniz Hükûmet olurdu. Bunu ben demiyorum, parlamenter sistem diyor. Siz de diyorsunuz ki böyle bir şey olmaz.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Anayasa diyor Anayasa.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – O zaman parlamenter sistemi değiştirmek lazım. Belki CHP’nin dediği şey olur. Peki, daha ne oldu? Bakın saraylar oldu.

Yargıtay Başkanımız bir adli yıl açılış konuşmasında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Maksat hasıl oldu mu Sayın Bozdağ?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir cümleye daha cevap vermesi lazım.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …hâkimler ve savcılar…

BAŞKAN – Sayın Bozdağ… Sayın Bozdağ

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - …vicdanları ile cüzdanları arasına sıkışmışlar” dedi.

BAŞKAN – Sayın Başkan, size bir tek cümleyle ifadede bulunmuştu Sayın Köktürk. Siz de cevap verdiniz. Evet, bu icraatları, tamam anlaşıldı, AK Parti Hükûmeti yapmıştır. Siz de Hükûmetin bir üyesisiniz. Tamam, problem yok. (AK Parti sıralarından alkışlar)

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

2.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/63) (S. Sayısı: 65) (Devam)

BAŞKAN - Evet, biraz önce Sayın Köktürk’ün üzerinde konuşma yaptığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 3 üncü maddesiyle düzenlenen 9/A maddesinin 6 ncı fıkrasında geçen “ile” ibaresinden sonra gelen “Türkiye Adalet Akademisi Yönetim Kurulunun” ibaresinin “Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun” şeklinde değiştirilmesini, bu fıkrada bulunan “için” ibaresinden sonra “Yargıtay ve Danıştayda seçilmiş” ibaresinin eklenmesini; 9 uncu fıkrasında geçen “Türkiye Adalet Akademisi Yönetim Kurulundan” ibaresinin “Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan” şeklinde değiştirilmesini, “ise” ibaresinden sonra gelen “Yönetim Kurulu” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını, birinci fıkranın sonuna “Protokolün hazırlanmasında Hakimler ve Savcılar Kurulunun görüşü alınır” cümlesinin eklenmesini saygıyla arz ederiz.

                                                                                      Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Evet, Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Bal, konuşacaksınız.

Buyurun.

FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii, biraz önce AKP Grup Başkan Vekilinin ifadelerini değerlendirerek sözlerime başlamak istiyorum. Sorun buradan kaynaklanıyor.

AKP geldi, daha önce izbelerde görev yapan hâkim ve savcıların durumlarını saraylara taşıdı, böyle bir mantık olabilir mi? Böyle bir reddiyeci anlayış olabilir mi? Bunların hepsi külliyen yanlıştır. Evet, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, adalet hizmetlerinin sunulduğu yerler içerisinde, adalet hizmetinin mehabetine yakışmayacak yerlerde bu hizmetin sunulduğu doğrudur. Geçmişte böyleydi, şimdi de vardır bu, AKP İktidarında da var. Geçmişteki hükûmetler bunlara çare bulmaya çalışmışlardır, başarabildiklerini başarmışlardır, gerisi bundan sonraki hükûmetlere kalmıştır.

AKP’nin de başaramadıkları vardır. Ankara Adliyesini siz mi yaptınız, Bursa Adliyesini siz mi yaptınız, İstanbul Adliyesini siz mi yaptınız? Konya Adliyesini biz başladık.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Konya Adliyesini kim yaptı? (AK Parti sıralarından gürültüler)

FARUK BAL (Devamla) – Bu, külliyen…

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen sükûneti sağlayalım.

FARUK BAL (Devamla) – Beni dinleyin… (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri…

FARUK BAL (Devamla) – Peki, biz diyelim ki, bunların hepsini AKP yaptı. Bu ilçelerde, bu illerde yaşayan vatandaşlarımız gerçeği bilmiyor mu? (AK Parti sıralarından “Biliyorlar.” sesleri)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Onun için takdir ediyorlar zaten.

FARUK BAL (Devamla) – O zaman mesele yok.

Konuya gelelim.

Değerli arkadaşlar, polemik yaratmak istemiyorum. Geçmişte yapılan hizmete herkesin saygı duyması lazım, şimdi yapılana da saygı duymak lazım, bundan sonra yapılana da saygı duymak lazım.

Benim anlatmak istediğim konu ve bağlamak istediğim konu, böyle bir reddiyeci anlayıştan başlarsanız, gerilim politikasına gidersiniz. Bugün Mecliste yaşanan ve herkesin ittifakla kabul edebileceği, herkesin sıkıntı duymadan, gönül rahatlığıyla gerek duyulduğunda sığınabileceğimiz güvenli bir liman olarak adalet hizmetlerinin sunulduğu yere gidebileceğimiz bir ortamı hazırlayacak bir kanun teklifi üzerinde konuşuyoruz. Burada sorunun başlangıcı, adalet hizmeti sunacak hâkimlik ve savcılık mesleğine girişle ilgili sınavda düğüm çözümsüz hâle gelmiştir. İşte, düğümün çözümsüz hâle gelmesinin sebebi gerilim politikasından kaynaklanmaktadır.

Kanunun geneli üzerinde yaptığım konuşmada, bu gerilimin sebeplerini ve çözüm yollarını anlattım. Çözüm yolu ortak akılda birleşmektir, çözüm yolu uzlaşmadır, çözüm yolu demokratik katılımcılıktır. İşte Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz… Adalet  Bakanlığının görev ve yetkileri ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek  Kurulunun görev ve yetkileri bazı alanlarda çatışma, bazı alanlarda sürtüşme ve bazı alanlarda da gerilim konusu olarak karşımıza çıkmaktadır, burada çıktığı gibi. Bunu çözebilecek imkân elimizde mevcuttur. Bu imkânı bugün değerlendirebiliriz. Değerlendirmek üzere de bizim önerdiğimiz husus şudur: Hâkimlik ve savcılık mesleğine kabul edilecek aday adaylarının mülakat sınavı eğer bir kuşkuyla, bir endişeyle karşılanıyor ise o kuşku ve endişe kaynağını ortadan kaldırmak lazım. Kaldırabilmek için de Yüksek Hâkimler Kurulunun seçilmiş üyelerinden, Yargıtaydan ve Danıştaydan gelen üyelerinden 1'er  tanesinin bu Kurula üye sıfatıyla kabul edilmesi kanun haline getirilirse, o zaman bu endişe kaynağı olmaktan çıkacaktır, çünkü herkes orada ne yapıldığını görmektedir. Böylece, Adalet Bakanlığının değerli üst düzey bürokratlarının rencide edilebilecek şekilde tartışılması da ortadan kalkmış olacaktır. Eğer, meseleye makul ve mantıklı bir açıdan bakacak olursak, bu çözüme hiç kimsenin itiraz etmemesi gerekir.

Diğer bir taraftan değerli arkadaşlarım, bu kanun teklifinde mülakat heyetine Türkiye Adalet Akademisinden 2 tane yüksek yargıç davet edilmektedir; 2 tane yüksek yargıç, 1'i Danıştaydan, 1'i Yargıtaydan olmak üzere üye olarak kabul edilmektedir.

Şimdi size soruyorum, Danıştaydan ve Yargıtaydan gelecek olan üyelerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun efendim.

FARUK BAL (Devamla) – …Danıştay ve Yargıtay üyeliği devam edecek midir? Evet. Oradaki iş yükü çok yoğun bu şekilde bu hâkimlerimizin, yüksek hâkimlerimizin omuzlarında mıdır? Evet. Bu yükle birlikte Adalet Akademisindeki görevini de ek yük olarak taşıyacak mıdır bu üye? Evet. Buna ilaveten bir de mülakat heyetine gelirse, demek ki orada herhangi bir iş yapmama, sadece bir temsiliyet anlamında bulunma gibi bir sonuç doğurur ki, bu doğru değildir. Oysa, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, kariyer mesleği olan hâkimliğin özlük haklarını ve kariyer özelliklerini en iyi bilen, en iyi değerlendiren kurulumuzdur. Bu kuruldan birer tane üye girer ve aynı zamanda Adalet Bakanlığının ÖSYM’yle yapacağı protokol için bu kurulun görüşü alınır ise, sanıyorum, mesele halledilir diye düşünüyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle, önerimizi yüce kurulun takdirine sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Arkadaşlar, tabii, çok kalabalık olarak Genel Kuruldayız. Bütün arkadaşlarımız da takip ediyorlar. Çok hafif konuşmalar dahi bir araya gelince büyük uğultuya sebebiyet veriyor. Hatipler konuşurken biraz daha itinalı olursak, güzel olur diye düşünüyorum.

Takdirlerinize arz ederim.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 sıra sayılı “Hakim ve Savcılar Kanununda Değişiklik” yapılmasına dair kanun tasarısının 3. maddesinin onuncu fıkrasının “(e) bendinin” metinden kaldırılmasını, ayrıca 11. fıkrada geçen 20’şer ibaresinin 25’er olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

                                                                                                                  Muhsin Yazıcıoğlu

                                                                                                                             Sivas

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılamıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Yazıcıoğlu, konuşacak mısınız?

MUHSİN YAZICIOĞLU (Sivas) – Evet.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Yazıcıoğlu.

MUHSİN YAZICIOĞLU (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 65 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesinin onuncu fıkrasının (e) bendinin metinden kaldırılmasını, ayrıca kanunun bütünlüğü için on birinci fıkrada geçen “yirmişer” ibaresinin “yirmi beşer” olarak değiştirilmesini teklif ediyorum.

Teklif gerekçem şudur: Biliyorsunuz, kanun metinlerinde subjektif kriterler yerine objektif kriterlerin konulması gerekir. Burada, metinde, yetenek, kültür ve çağdaş yaşam anlayışının bir kriter olarak konulmuş olduğunu görüyoruz. Yetenek ve kültür, yazılı sınavda zaten yer almış bulunmaktadır, burada ölçülmüştür. Ayrıca buraya konulmasının gerekli olmadığını düşünüyorum.

Çağdaş yaşam konusuna gelince, bu subjektif bir kavram. Çeşitli anlayışlara göre farklı yorumlanabilecek ve dolayısıyla istismara açık olarak kullanılabilecek bir kavramdır. Burada “çağdaş yaşam anlayışı”ndan ne kastedildiğini doğrusu anlamış değilim. Bu, son derece subjektif ve muğlak bir bakış açısıdır, ölçülebilir ve değerlendirilebilir bir objektif kriter değildir. Mesela, bir dine inanmak ve onun gereklerini aile hayatında ve şahsen yaşıyor olmak çağdaşlığa uygun mudur, değil midir? Bunu, kim ne şekilde ifade edebilecektir? Bir ideolojik yaklaşım bir başkasına göre çok rahatlıkla çağdaşlık olarak kabul edilebilir ama bir başkasına göre farklı değerlendirilebilir. Böyle bir kriter kanunun metninde konduğunda, bu kriter bütün meslek sınavlarında ve memuriyete almalarda kişilerin karşılarına engel olarak çıkartılacaktır ve bu kriter istismara açıktır.

Ayrıca, yine bu maddede belirtilen “çağdaşlık” konusu, kişilerin inanç, mezhep, meşrep ve siyasi görüşlerine göre farklı şekilde algılanabilecektir. Bunun da istismara açık olduğunu düşünüyorum.

Yetenek ve kültür, zaten biraz evvel ifade ettiğim gibi vardı. Tanımı yapılamayan, kapsamı açıklanamayan, niyeti müphem olan bu türlü şart ve kavramlar kullanıcısının elinde her türlü istismara açık olacaktır. 28 Şubat sürecini hatırlıyorum. Bir giyotin gibi, bu kavram üzerinde, kamu çalışanları kullanılmıştı. Kamu çalışanlarının üzerinde bir giyotin gibi kullanılmıştı. Şimdi, tam tersine, bir de o zaman elde kanun yoktu. Şimdi de bir kanun metni olarak buraya konularak daha büyük bir fırsat verilecektir. Buna meydan verilmemesi gerekir. Yani, bu, bugün bir partinin elinde kullanılabileceği gibi, başka bir zamanda başka bir siyasi düşünceyle aynı kavram tersinden kullanılabilecektir diye düşünüyorum.

Şimdi, Marksist bir düşünce… Marksizm birileri açısından çağ dışı olarak kabul edilebilir. O da istismar edebilir. Diğer taraftan, bir inanç ve düşünce de bir başkası tarafından çağ dışı olarak değerlendirilebilir. Bu bakımdan, subjektif bir anlayıştır. Bu şekilde bu metinde yer alması istismara açıktır. Bunun tamamen metinden çıkartılmasını teklif ediyorum.

(e) maddesinin üzerinde birtakım değişiklik yapılmak suretiyle bu metni düzeltme gayretlerini de yeterli bulmuyorum. Tamamen metinden çıkarılmasının yine kanun metnindeki bütünlük açısından daha doğru olacağını düşünüyor, yüce heyetinize arz ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve üçüncü maddesiyle düzenlenen 2802 sayılı kanun’un 9. maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 9/A maddesinin onuncu fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                  Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

“Mülakatla İlgilinin;

a) Muhakeme gücünün,

b) Bir konuyu kavrayıp özetleme ve ifade yeteneğinin,

c) Genel ve fiziki görünümünün, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğunun ve liyakatının,

d) Yetenek ve kültürünün,

e) Çağdaş, bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığının, puan vermek suretiyle değerlendirilmesi yöntemidir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anayasa Mahkemesinin 29.11.2007 günlü ve 26715 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 7.2.2007  tarih ve E:2005/47, K:2007/14 ve aynı günlü E:2006/162, K:2007/15 sayılı kararları ve yargının modernizasyonu, Ulusal Yargı Ağı Projesi gibi projelerin hayata geçirilmiş olması dikkate alınarak fıkranın yeniden düzenlenmesi gerekmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi ile 2802 sayılı Kanuna eklenmesi öngörülen 9/A maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “yüzde elli” ibarelerinin “bir katı” olarak, ondördüncü fıkrasının ise aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                  Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

“Sınava katılanların, yukarıda belirtilen yazılı yarışma sınavı notunun yüzde yetmişi ile mülakat notunun yüzde otuzunun toplamı tespit edildikten sonra en yüksek puanı alandan başlamak üzere nihai başarı listesi hazırlanır. Bu sıralamaya tabi tutulanların nihai puanlarının eşit olması halinde, yazılı sınavda aldığı puana öncelik tanınır. Yazılı puanlarının da eşit olması halinde, kura çekilmek suretiyle sırası belirlenir ve bu konuda yapılan işlemler  düzenlenecek tutanakta gösterilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükümet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yazılı sınavda öncelikle yüz tam puan üzerinden yetmiş puan alma şartı getirilmiş, bununla birlikte yetmiş puanı geçen herkesin çağrılması yerine, ilânda belirtilen kadro sayısının bir katı fazlası mülâkata çağrılarak, yazılı sınavın yarışma sınavı niteliğine dönüşmesi beşinci fıkrayla sağlanmıştır. Ayrıca ondördüncü fıkranın değiştirilmesi suretiyle yazılı sınav sonucunda adayların almış oldukları puanın yüzde yetmişi ve mülakat sonucunda alınan puanın yüzde otuzunun ortalamasının tespiti sırasında yazılı sınav notuna daha üstün değer verilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Bir önerge daha var; okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin 3 üncü maddesiyle düzenlenen 9/A maddesinin ondördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın onbeşinci fıkra olarak eklenmesini ve diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                  Mustafa Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları

“Hukuk alanında doktora yapmış olanlar ilan edilen boş kadrolara başvurabilir. Bunlar sadece mülakata tabi tutulur. Bu durumda olanlar için mülakat puanı esas alınarak ayrı bir nihai başarı listesi düzenlenir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükümet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Mevcut duruma göre doktora yapanlar, Kanunda öngörülen fakültelerden mezun olmuşlarsa hangi alanlarda doktora yapıldığına bakılmaksızın mülakata tabi tutulmaktadır. Yapılan bu düzenleme ile, hakimlik ve savcılık mesleğinin önemi ve kariyer meslek oluşu dikkate alınarak bu hususta sınırlama getirilmiştir. Buna göre sadece hukuk alanında doktora yapanlar yazılı yarışma sınavına girmeden doğrudan mülakata tabii tutulacaklardır. Ayrıca bu kişiler ilan edilen boş kadrolar için başvuruda bulunabileceklerdir bunlar için mülakat puanı esas alınarak ayrı bir nihai başarı listesi düzenleneceği düzenlemeyle hüküm altına alınmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen üç önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4- 2802 sayılı Kanunun 69 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 69- Meslekten çıkarma: Bir daha mesleğe alınmamak üzere göreve son verilmesidir.

68 inci maddenin (e) bendinde yazılı hallerden dolayı hangi sınıf ve derecede olursa olsun iki defa diğer hallerden dolayı bir derecede iki veya derece ve sınıf kaydı aranmaksızın üç defa yer değiştirme veya derece yükselmesinin durdurulması cezası almış olmak veya taksirli suçlar hariç olmak üzere, altı aydan fazla hapis veya affa uğramış olsa bile 8 inci maddenin (h) bendinde yazılı suçlardan biri ile kesin hüküm giymek meslekten çıkarılmayı gerektirir. Ancak, verilen cezanın 8 inci maddenin (h) bendinde yazılı suçlardan dolayı verilmemiş olması ve cezanın ertelenmiş, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 50 nci maddesindeki tedbirlerden birine çevrilmiş veya yüzseksen günden fazla adlî para cezası olması halinde meslekten çıkarma cezası yerine, yer değiştirme cezası verilir.

Birinci fıkra dışında kalan ceza mahkûmiyetlerinin ertelenmiş veya 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 50 nci maddesindeki ceza veya tedbirlere çevrilmiş olup olmadığına bakılmaksızın suçun niteliğine göre 64, 65, 66, 67 veya 68 inci maddelerde sayılan disiplin cezalarından biri verilir.

Hükümlülüğü gerektiren suç, mesleğin şeref ve onurunu bozan veya mesleğe olan genel saygı ve güveni gideren nitelikte görülürse, Kanunda daha alt derecede bir disiplin cezası öngörülmemiş olmak kaydıyla, cezanın miktarına ve ertelenmiş veya 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 50 nci maddesindeki ceza veya tedbirlerden birine çevrilmiş olup olmadığına bakılmaksızın, meslekten çıkarma cezası verilir.

Disiplin cezasının uygulanmasını gerektiren fiil suç teşkil etmezse ve hükümlülüğü gerektirmese bile mesleğin şeref ve onurunu ve memuriyet nüfuz ve itibarını bozacak nitelikte görüldüğü takdirde de meslekten çıkarma cezası verilir.”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek, Demokratik Toplum Partisi adına Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, şahısları adına Malatya Milletvekili İhsan Koca, Denizli Milletvekili Salih Erdoğan, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in söz talepleri vardır.

İlk söz, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’e aittir.

Sayın Dibek, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, ben de sözlerime başlamadan önce, bugün, gerçekten üzücü bir kaza neticesinde sanıyorum 50’den fazla vatandaşımız hayatını kaybetmiştir, kendilerine Allah’tan rahmet, ailelerine sabır diliyorum, bu üzücü olayın bir daha ülkemizde yaşanmamasını da diliyorum arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, ben, kanunun 69’uncu maddesini değiştiren 4’üncü maddesi üzerine söz aldım.

Yasa teklifinin Hükûmet tarafından buraya nasıl getirildiğini, sürecini hep beraber zaten takip ettik, onu arkadaşlarımız da uzun uzun anlattılar. Aslında, bunun bir teklif olmadığını da… Ben, tekrara mahal vermek istemiyorum, bunu yeniden konuşmak istemiyorum, ama Meclis Başkanımız da buradayken, belki atlanmış olan bir konuyu da bilgilerinize sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bu yasa teklifi veya Hükûmetin de benimsediği ve tasarı hâline gelmiş olan bu teklif alelacele geldi, biliyorsunuz. Türkiye'nin gündemini gerçekten çok önemli bir şekilde belirleyen bir teklif, yani insanlarımız, bunu, belki sonuçlarını, toplumumuz, basınımız, medyamız, bir süre sonra tartışmaya başlayacak, çünkü farkında değiller, yeni yeni öğrenmeye başlıyorlar. Zaten, bu arada da bu akşam geçmiş oluyor, bitmiş oluyor. Atı alan Üsküdar’ı geçiyor arkadaşlar.

Şimdi, böyle bir yasa yeterince konuşulmadı Türkiye’de, alelacele geldi.

Değerli arkadaşlar, farkında mısınız, bundan sanıyorum on gün ya da on beş gün önce Mecliste bir panel yapıldı. Sayın Meclis Başkanımız Köksal Toptan da o panelde konuşmuştu. Panel de iktidar partisinin grup toplantı salonunda yapılmıştı. O panelin konusu neydi? O panelde, yasa sürecine sivil toplumun, sivil örgütlerin katılımının sağlanması, bunun çok önemli olduğu, bunun çok önemsendiği söyleniyordu. Tabii, orada Bakanımız da konuşmuştu, Meclis Başkanımız da konuştu. Çok sayıda sivil  toplum örgütünden temsilciler çağrılmıştı. O insanlar da konuştular, onların da düşünceleri alındı. Ama, arkadaşlar, bu yasa için kim dinlendi? Bu değişiklik için kim dinlendi? Kimin görüşü alındı? Bir tek, Komisyonda Barolar Birliğinden bir temsilci vardı. Hangi üniversitenin görüşü alındı? Hangi yargı organından temsilcilerin görüşü alındı? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri yurt dışındalar. Böyle bir süreç yaşadık.

Değerli arkadaşlarım, tabii, bunun, söylemle eylem arasındaki farkın da en azından toplumumuz da, halkımız da farkında olsun diye -belki tekrara kaçtık ama- bunu belirtmek istedim değerli arkadaşlar.

Değerli arkadaşlar, ben şimdi bir soru sorsam burada, “Hukuk devletinin olmazsa olmaz ön koşulu nedir?” diye sorsam, arkadaşlarımızın birçoğu hemen hemen aynı yanıtı vereceklerdir bizlere “Yargının bağımsızlığı ve yargıç güvencesi, hâkimlerin güvence altında olmasıdır.” diyecekler.

Yine “Bir ülkede halkın, vatandaşlarımızın, insanların adil yargılanmasının güvencesi, adil yargılanma hakkının ön koşulu nedir?” desem, yine, belki hemen hemen arkadaşlarımızın çoğunun vereceği yanıt “Yargı bağımsızlığı ve hâkimlerin güvencesidir.” olacaktır. Yani, buradan şu çıkabilir ki -ki, öyle çıkacaktır mutlaka- bir ülkede hem yargı bağımsızlığı, hukuk devletinin oluşabilmesi için, hukuk devletinin var olduğunun söylenebilmesi için hem de vatandaşlarımızın adil yargılanma hakkının -gerçekten ama- var olduğunu söyleyebilmesi için yargı bağımsızlığının ve hâkim teminatının, yargıç güvencesinin var olduğunun da gerçek anlamda olması gerekiyor.

Şimdi, yani bu yasa değişikliği bunu ne kadar sağlıyor? Biraz bunu ben sizlerle konuşmak istiyorum veya irdelemek istiyorum değerli arkadaşlar.

Yasayı teklif eden arkadaşımız Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili arkadaşımız bugün konuşmasında ve tümü üzerinde kişisel söz alırken dedi ki: “Bu yasa hâkim ve savcının alımında objektif ölçütler getirecek.” Yani “Çok fazla tedirgin oluyorsunuz, buna gerek yok” dedi. “Daha önce mevcut olan bir yönetmelik hükümleriyle düzenlenmiş olan hususları, belki de idarenin tasarrufundan alarak, yasamanın tasarrufuna getiriyoruz” dedi.

Değerli arkadaşlar, hâkim ve savcılarımız bu yönetmelik hükümlerine göre nasıl alınıyorlardı? Bir yazılı sınav yapılıyor. Bu yazılı sınavdan da yasa gereği 70 puanı almış olan, en az 70 puanı almış olan adaylar -daha önce bir sınır yoktu- sınırsız bir şekilde mülakata çağırıyorlardı. Mülakatta da yine, aynı şekilde bir 70 puan almak koşulu vardı. Yani bunu az önce arkadaşlarımız söylediler burada, belirtiler. Yani bu 70, mülakattaki 70 puan alma olayı aslında işin özü bence. Yani bu konu irdelendi ama çok fazla irdelenmedi. Ben bunu, dün Komisyonda -Anayasa Komisyonu üyesi olmama rağmen, oradaki, Komisyondaki görüşmelere katılmıştım- orada da belirtmeye çalıştım değerli arkadaşlar. (Gürültüler)

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen biraz sükûneti sağlayalım.

Buyurun Sayın Dibek.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar -şimdi 70 puanı- mülakatta dört kriterdi, bir değişiklik yapıldı, beş kriter olarak şu anda düzenlendi. Onun üzerinde de dün Komisyonda mutabık kalınan değişikliklerin burada da tekrar değiştirildiğini görüyorum önergelerle. Ama beş tane kriter 20’şer puan üzerinden değerlendirilecek ve 70 puan alabilen adaylar ancak başarılı olacak. Hem yazılı sınavda 70 hem mülakatta 70. Şimdi, işin özü bu derken şunu söylemek istiyorum: Yani, mülakatta ne kadar objektif ölçütlerle değerlendirme yapılacak? Burada, az önce konuşuldu. Birtakım kriterler var, bunlardan bir tanesi nedir? İşte, dış görünüşü itibarıyla da bir değerlendirme yapılacak, o kişinin yadırganacak bir hâli var mı yok mu? Ona göre de bir 20 puan verilecek değerli arkadaşlarım.

Şimdi “dış görünüşü” deyince ne anlayacağız? Bir insanın dış görünüşüne bakarak nasıl puan verirsiniz? 20 puan alacak. Normalde, bir erkek adaysa takım elbiseyle gelmiş olacak, kravatıyla gelmiş olacak, tıraşlı bir şekilde gelmiş olacak ve mülakat heyetinin karşısına geçecek. Dış görünüşüne baktığımızda gayet makul. Yani, şimdi, bu arkadaşımız gelirken, yahu, onlar benim dış görünüşüme bakacaklar, bir değerlendirme yapılacak ve 20 puanlık bir değerlendirme var. Yani, ben acaba şu üzerime sıkacağım parfümü değiştirsem mi, bir gül yağı, bir hacı yağı mı sürsem, diyecek mi acaba değerli arkadaşlar veya şu elimdeki yüzük altın, acaba yadırganır mı, şunu gümüş yapsam, mı diyecek değerli arkadaşlar?

NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Demesin işte, onun için çıkardık.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar yani, şimdi, bu arkadaşımız 70 puanı alamadığı takdirde “Sen başarısızsın.” denecek. Şimdi, az önce arkadaşlarımız da söylediler, yani 100 puanla yazılı sınavdan geçmiş, 80 puanla geçmiş bir arkadaş 65 almıştır, senin yapabileceğin bir şey yok. Yani, bunun örnekleri var. Burada gerçi bunu Atilla Bey, Atilla Kart belirtmişti, ama en son idari yargı, 2006’nın Ekim ayının 15’inde yapılan -sanıyorum- idari yargı sınavıyla ilgili ne yapıldı arkadaşlar? İşte, 100 tane idari yargı hâkimi alınacaktı, aday alınacaktı. 482 kişi çağırıldı mülakata. Zaten süreç de ondan sonra bu noktaya geldi, yani Danıştayla bu konu uzlaşılamaz hâle geldi. 482 aday çağırıldı 100 kişi için. 150 idi yasada, şimdi yine değiştirildi, gönlünüz ona da el vermedi yani yüzde 50 fazlasının davet edilmesi de… Herhâlde dediniz ki: “Ya, bu yüzde 50 bizi kurtarmaz, yani bu yüzde 50’nin içerisine bizim arkadaşlarımız fazla girmez. Şunu yüzde 100 yapalım, 1 kat yapalım.” Sayın Elitaş ve arkadaşlar önerge verdiler, 1 kat daha artırdılar. Yani şu anda, 500 kişi alınacaksa 1.000 kişi çağrılacak. Ama burada, 100 kişi alınacaktı, 482 kişi çağırıldı. Bu 100 kişinin 55’i ilk 100 arasından alındı arkadaşlar, kalan 45’i de diğer 382 kişinin arasından alındı. Yani uygulama sizin uygulamanız, yani bu dönemin uygulaması, baktığımız zaman. Yani, niyet üzüm yemekse, niyet bağcıyı dövmek değilse yani böyle bir sonucun mu çıkması gerekir arkadaşlar?

Şimdi, süreme de bakıyorum, aslında söyleyecek çok şeyim var ama süre de yavaş yavaş sona eriyor. Değerli arkadaşlar, bu mülakatta çocuk veya adayımız başarılı olamadı, 65 puan aldı ama sınavda çok yüksek puan aldı. “Ben bunu yargıya götüreceğim.” dedi. “Dava açacağım, hakkımı arayacağım.” dedi. Ne yapacak? Gitti, davasını açtı. Dedi ki: “Mülakatta ben çok şıktım, dış görünüş itibarıyla, diğer kriterlere göre de, muhakeme gücüm de çok iyiydi. Bana sorulanları kavrayıp özetleme ve anlama yeteneğim de çok iyiydi. Dolayısıyla, benim daha yüksek puan almam gerekiyordu ama bana az puan vermişler. Ben, buna itiraz ediyorum.” dedi. Mahkeme ne yapacak arkadaşlar? Bilirkişi incelemesi mi yapacak? Ne yapacak mahkeme? Yani, bir usuli inceleme yapacak. Kurulu oluşturanlar doğru insanlar mıdır?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Dibek, bir dakikalık ek sürenizi veriyorum. Konuşmanızı tamamlayınız.

TURGUT DİBEK (Devamla) – İşte, puanlamada hata mı yapılmıştır, yanlış mı toplanmıştır puanlar bakacaklar. Sorulan sorular, verilen yanıtlar, yani bunlarla ilgili, yargı makamı, bu mülakatla ilgili nasıl bir denetim yapacak? Bu insanın hakkını nasıl arayacak?

Değerli arkadaşlar, yani yok, objektif bir değerlendirme yok. Bir bilirkişi incelemesi yapamazsınız. Niye kayda almıyorsunuz şeyi? Mülakatı yapan, mülakattaki heyet ile öğrenci arasındaki, aday arasındaki görüşmeyi niye bir kayda almıyorsunuz? O kaydı, en azından mahkeme dinlesin. Ondan niye çekiniyorsunuz? Böyle bir değişiklik niye yok?

Değerli arkadaşlar, şimdi, aslında, tabii sürem kalmadığı için onu söylemiyorum ama şunu gözlemliyorum: Çok yıllar evvel, bir televizyon programında bir kaset yayınlanmıştı. Şu an Amerika’da yaşayan Fethullah Gülen, o kasette, yanındaki gençlere birtakım öğütlerde bulunuyordu, öğütler veriyordu ve diyordu ki: “A, sakın ha, erken öten horozun başı kesilir. Şimdi, sizler dikkatli olacaksınız. Zamanı gelecek, belli yerlerde…”

AHMET YENİ (Samsun) – Öyle konuşmadı.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Yani, ben, bu mealde konuştuğumu söylüyorum, bunları kelimesi kelimesine söylemiyorum ama bütün bunları gördükten sonra, Sayın Yılmaz Tunç Arkadaşımın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TURGUT DİBEK (Devamla) - …verdiği teklifin yavaş yavaş gerçekleştirilmeye çalışıldığını görüyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Dibek, teşekkür ediyorum sizlere, sağ olun.

Demokratik Toplum Partisi grubu adına, Batman Milletvekili Ayla Akat Ata.

Sayın Ata, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar)

DTP GRUBU ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa teklifi hakkında, sanırım, söylenmesi gereken her şey söylendi. Tüm gruplar konuyu değişik yönlerden ama ortaklaştıkları bir bakış açısıyla ifade ettiler. Yasanın, önümüzdeki dönemde, belki daha fazla tartışılacağını… Belki, bugün için eksikliğini gördüğümüz, değişik kesimlerin görüşünün alınmadığı yönündeki eleştirimiz de ileriki dönemde doldurulsa da, umarın geriye dönük telafisi imkânsız sonuçlar doğmamış olur.

Evet, arkadaşlar, yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı sağlanmadan yapılan ve yapılacak olan bütün reformlar etkili olamayacak, pratiğe yansımayacaktır. Görevini icra ederken “ya başıma bir şey gelirse” kaygısını taşıyan hâkim ve savcının vereceği karar tartışmalı olacağı gibi üst yargı makamlarının iş yükünü artıracak, adalet ya geç tecelli edecek ya da hiç tecelli edemeyecektir.

Yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatını sağlamanın ilk şartı da bir darbe ürünü olarak gördüğümüz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararlarının yargı denetiminden muaf olmasıdır. 1961 Anayasası’yla yargı denetimine açıkken, 12 Mart sonrasında yapılan Anayasa değişikliğiyle, yargı denetiminden muaf tutulmuş, daha sonrasında yapılan Anayasa Mahkemesinin kararıyla, tekrar yargı denetimine açık kalmış ama 1982 Anayasası’ndan sonra yargı denetiminden tekrar muaf tutulmuştur.

Böyle bir yasa teklifi, Meclis gündemine gelmişken ve bu kadar yoğun tartışılmışken ortaya belki daha farklı bir sonuç da çıkabilirdi. Bir geçici maddeyle, bugün eksikliğini gördüğümüz ve hemen hemen her kesim tarafından da eleştirilen Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu kararlarından mağdur olmuş savcı ve hâkimlere bir hak tanınabilir, bunların yargı yoluna başvurması sağlanabilirdi. Sonuçta, bu Mecliste belki uzun zamandır, uzun yıllardır yaşanmayan bir şey var: Dört partinin, dört siyasi partinin grubu var, iki tane siyasi parti lideri var, bir siyasi partinin de temsilcileri var. Birçok konuyu daha etraflıca tartışabilmenin, birçok konuya belki bugüne kadar değinilmeyen yönleriyle değinebilmenin koşulları mevcuttur. Bunu da bu yasa teklifinde değerlendirirken böyle ele alabilmeliydik. Bir Şemdinli davasının savcısı, uzun yıllar boyunca bu ülkede yaşayan insanların hafızasından silinmeyecektir. İnsanlar vicdanlarında “Acaba, acaba?” diyecekler, “Bu yargılama sırasında savcıya meslekten men kararı verilirken acaba hukukun ilkeleri çiğnenmiş midir?” diye bir soru soracaklardır. Belki, bu, vicdanlarda temizlenemeyecektir kısa vadede ama, keşke bu yasa teklifi tartışılırken men cezaları için de böyle bir düzenleme yapılabilseydi.

Son olarak, hani bu yasa teklifi hakkında konuşuyoruz, Sayın Grup Başkan Vekilimiz, AKP Grup Başkan Vekilimiz… (AK Parti sıralarından “AK Parti” sesleri)

Evet, AK Partinin Grup Başkan Vekili, AKP’nin, yasa metninin geneli hakkında görüşürken, işte yasa teklifinin Komisyondan çıkıp Genel Kurula geldiği gün itibarıyla hemen gerekçesi yazılan bir kararı, Anayasa Mahkemesi kararını oldukça iyi irdeledi. Biz de bu konu hakkında -daha öncesinde belki yorumlamıştık ama- sonuç itibarıyla tekrar Genel Kurulda bilgilendik. Ama, bu metinde Anayasa Mahkemesinin yapmış olduğu yine bir hukuk devleti tanımı var. Diyor ki: “Hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini gerçekleştiren, anayasa aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde, Anayasa’nın ve yasa koyucunun da uymak zorunda olduğu temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir. Bu bağlamda, hukuk devletinde yasa koyucu yasaların yalnız Anayasa’ya değil, Anayasa’nın da evrensel hukuk ilkelerine uygun olmasını sağlamakla yükümlüdür. “

Yargı bağımsızlığı ve hâkim teminatı yönünden bugün ülkemize yöneltilen eleştiriler vardır ve bu eleştiriler 2004-2005 raporlarında ve yine 2007 İlerleme Raporu’nda da belirtilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun.

AYLA AKAT ATA (Devamla) – Evet, bu metin itibarıyla, kararın Anayasa’ya uygunluğu yönünden tam bir değerlendirme yapılmıştır. Ama evrensel hukuk normlarına uyması gereken bizim de genel hükümlerimiz, Anayasa’mız ve yasalarımız vardır. Bu da önümüzdeki bir sorumluluk ve ödevdir. Umuyorum ki bu Meclis, bu sorumluluk ve ödevi yerine getirecektir.

Saygılar sunuyorum, teşekkürler. (DTP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ata.

Şahsı adına, Malatya Milletvekili İhsan Koca. (AK Parti sıralarından alkışlar)

İHSAN KOCA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’yla, yeni yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’yla ceza sistemimizde köklü değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Bazı suçların cezaları artırılmış, suç karşılığında yaptırım olarak uygulanacak cezalar hapis ve adli para cezasına dönüştürülmüştür. 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu’nda ise ağır hapis, hapis, hafif hapis, ağır para cezası ve para cezası şeklinde düzenlenmeler mevcuttu. Bu para cezalarının da, hafif hapis, hapis ve para cezalarının da ertelenmesi söz konusuydu. Fakat yeni Türk Ceza Kanunu’nun mantığı ve sistematiğine uymayan eski düzenleme, 2802 sayılı Kanun’daki düzenleme, bu değişiklik teklifiyle yeni Türk Ceza Kanunu’na uygun hâle getirilmeye çalışılmıştır. Böylece, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda, suç yönünden hâkim ve savcılar hakkında uygulanan disiplin ve meslekten çıkarma cezalarıyla ilgili hükümler yeniden düzenlenerek Türk Ceza Kanunu’nun sistemiyle uyumlu hâle getirilmeye çalışılmıştır.

Değerli milletvekilleri, ben, sadece 4’üncü maddenin amacı hakkında konuşmak istiyordum. Ancak biraz önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilimiz, kendisini yakından tanımamakla beraber, duruşu ve üslubuyla kendisine saygı duyduğum Sayın Ali İhsan Köktürk Beyefendinin bir beyanına cevap verme ihtiyacını hissettim. “AK Parti Grubunda sevdiği, merhabalaştığı milletvekillerinin olduğunu” ifade ettiler. Bu nazik beyanından dolayı kendilerine teşekkür ediyorum. Ancak “AK Parti milletvekillerinin kendi iradeleriyle hareket etmediklerini” söylediler. Buna katılmamız mümkün değil. Bir örnek vererek hangi gruba mensup milletvekillerinin kendi iradeleriyle hareket etmediğini takdirlerinize sunmak istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Koca, madde üzerinde konuşsanız, herhangi bir sataşmaya gecenin bu saatinde sebebiyet vermeyin lütfen; suhuletle, sükûnetle yürütüyoruz.

Buyurun.

İHSAN KOCA (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Komisyonda uzlaşmaya varıldı fakat “Genel Başkanımızla görüşmedik, bu konuda uzlaşmaya varamayız.” diye uzlaşmadan vazgeçildi, vazgeçen taraf Cumhuriyet Halk Partili komisyon üyeleri idi.

Hepinize saygılar sunuyor, kanunun hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şahsı adına Denizli Milletvekili Salih Erdoğan.

Sayın Erdoğan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz kanun teklifinin 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu teklif ile getirilen düzenleme, hiç şüpheniz olmasın ki, Anayasa’mızda ifadesini bulan ve bağlayıcılığında asla şüphemiz olmayan, bulunmayan yargının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü amacına yönelik olarak yapılmaktadır. Hatta bu prensipleri daha da geliştirmek, Türk mahkemelerini, Türk adaletini daha da yüceltmek amacı taşımaktadır. Bu teklifin yasalaşması hâlinde, hâkimlik teminatında ve mahkemelerin bağımsızlığında  asla ve asla geriye gitme söz konusu olmayacaktır.

Sabahtan bu yana yapmakta olduğumuz görüşmelerde bu teklife değerli görüşleriyle katkı sağlayan, zenginlik kazandıran arkadaşlarımız oldu. Ancak, bu teklifle ilgili katılmamız mümkün olmayan görüşler de ileri sürüldü. Özellikle “Bu, teklif mi tasarı mı? Teklif mi olması lazım idi, tasarı olarak mı gelmesi gerekirdi?” Hatta suçlu bulmuş gibi “Bu gizli bir tasarıdır.” şeklindeki değerlendirmeleri çok şık bulmadığımızı ifade etmek istiyorum. Tasarı veya teklif olmasının ötesinde, şu an böyle bir düzenlemeye ihtiyacımız var mıdır yok mudur üzerinde durulması gerekirken, böyle tartışmaların lüzumsuz olduğunu düşünüyorum.

Ayrıca, bu teklifin 2’nci maddesi üzerinde CHP Grubu adına söz alan değerli CHP sözcüsünün şu değerlendirmesine katılmak asla mümkün değildir. Değerli sözcü dedi ki: “Bugün Türkiye’de yargı halatlarla idarenin arkasına bağlanmıştır. Şimdi de bu teklif ile çelik halatlarla bağlanmak isteniyor.” Değerli arkadaşlar, bu görüş, öncelikle hâkimlerimize ve yargıya yapılabilecek en büyük bühtandır.

Değerli arkadaşlar, yargının bağımsızlığı üzerinde kimsenin şüphe uyandırmaya hakkı yoktur. Türk yargısı, dün bağımsızdı, bugün de bağımsızdır, yarın da bağımsız olmaya devam edecektir. Hukuk devleti olmanın bir gereği olarak da en son sözü her zaman hukuk söyleyecektir. Hâkim ve savcılığa atama biçimleri nasıl yapılmış olursa olsun -bu konu tartışılabilir, tartışıyoruz- Türk yargısı bağımsız olarak kararlarını vermeye devam edecektir ve devlet organları da bu mahkeme kararlarına uymayı kendilerine bir görev bilecektir. Bu nedenle, yargının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünü şüpheye düşürecek söz ve davranışlardan kaçınmak hepimizin görevi olmalıdır, özellikle milletvekillerinin. Hâkimlerimiz, vicdanlarıyla cüzdanları arasına sıkışıp kaldık dedikleri zaman da, müsait olmayan mekânlarda yetersiz personelle bir yığın dava dosyalarıyla boğuşarak çalışmak zorunda kaldıkları durumlarda da hep bağımsız karar vermeye özen gösterdi.

Sayın milletvekilleri, yargıya güven, devlete güvendir. Biz her zaman yargıya güveni devlete güven olarak algıladık. Yargının itibarını devletin itibarı olarak gördüğümüz içindir ki AK Parti İktidarı, beş yıldan bu yana, başta adliye binalarımız olmak üzere yargıda teknolojinin kullanılması, hâkim ve savcılarımızın mali ve sosyal haklarının iyileştirilmesi, eskimiş pek çok mevzuatın yenilenmesi gibi daha pek çok alanlarda büyük adımlar attı, yenilikler yaptı, düzenlemeler yaptı. Elbette, bu yapılanların yeterli olduğunu iddia etmek mümkün değildir, daha yapılması gereken pek çok işler vardır, atılması gereken adımlar bulunmaktadır ve bunlar devam edecektir. Ancak, yargımızın 70 milyon adına karar verdiğini, millet adına karar verdiğini bilmek zorundayız. Bu nedenle, yargıya güvenmek zorundayız, bazı yanlışlıklar olsa bile tüm yargının eksikliği ve zafiyeti olarak bunların değerlendirilmemesi gerekir. Başta hâkim ve savcılarımız olmak üzere, yardımcı personelin tamamı, mübaşiriyle, kâtibiyle, müdürleriyle, tüm adliye çalışanları, yargıya güven devlete güvendir anlayışına gölge düşürmemek için gece gündüz çalışmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Devamla) - Ben, bu vesileyle, başta hâkim ve savcılarımız olmak üzere tüm adliye çalışanlarına huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum. Tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Erdoğan.

Saygıdeğer milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Ekmen…

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Başkanım, bir önceki maddede giriş yapmıştım, o zaman unuttunuz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Seçer…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Bakanım, az önce sayın milletvekili arkadaşımın sorduğu soruyu yinelemek istiyorum.

Bizim endişelerimiz, mülakat sisteminde siyasi kadrolaşmaya yol açacak birtakım endişelerimizin olması. Mülakattaki kriterler göreceli veya subjektif değerlendirmeler olduğu için, özellikle mülakatta 70 puan barajının sıkıntılar yaratacağını düşünüyoruz. Siz buna katılıyor musunuz Sayın Bakanım?

BAŞKAN – Sayın Öztürk

ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Biraz önce Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşan Sayın Faruk Bal, Konya Adliyesinin kendi dönemlerinde yapıldığını söyledi. Ben, şimdi Sayın Bakanıma soruyorum: Konya Adliyesi, ne zaman inşaatına başlandı ve ne zaman açılacak? Ereğli Adliyesi, ne zaman temeli atıldı ve ne zaman açıldı?

Hâlbuki, ben, dört yıldır Konya’da ağır ceza reisi olarak çalıştım ve benim dönemimde, şu andaki hâlen hizmet veren adliye binası devam etmektedir ve hâkim ve savcı arkadaşlarımız bu binada ikişer kişi olarak oturmaktadırlar. Yeni yapılan adliye binasının da ben 17 Aralıkta Sayın Başbakanımızın katılımıyla açılacağını biliyorum. Çok güzel, gerçekten Selçuklu mimarisi, çinili mimariye uygun bir saray yapılmaktadır. Ben burada Sayın Cemil Çiçek’e, Sayın Bakanımıza da çok teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çakmak…

HAYRETTİN ÇAKMAK (Bursa) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, az önce burada üç tane siyasi partimizin kürsüye çıkan vekilleri yapılan adliye sarayları konusunda farklı ifadeler kullandılar ama konu açıklığa kavuşamadı.

Benim sorum şu: AK Parti İktidarı döneminde Türkiye’de yapılan adliye saraylarının ya da adliye binalarının sayısı nedir?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çalık…

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, benim sorum size 2002 yılına kadar hâkim ve savcılarımızın özlük haklarıyla ilgili durumları neydi? Bizim Hükûmetimiz, iktidarımız döneminde, 2002 ile 2007 yılları arasında hâkimlerimize ve savcılarımıza ne gibi iyileştirmeler getirdik ve özlük haklarımızda ne gibi değişimler oldu?

Bugün görüşmüş olduğumuz bu teklifte de yeni alınacak hâkimlerimizin ve savcılarımızın hangi özlük haklarına sahip olacaklarını… Bilgilendirmek adına da sorumu size yöneltmiş bulunuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Hamarat…

MUSTAFA HAMARAT (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, Bakanlığınızın UYAP projesi uygulamaya geçti. Bu proje adalet hizmetinde ne tür kolaylıklar getirdi? Halkımız bu kolaylıklardan yararlanabiliyor mu uygulamada?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Ata, buyurun.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma bir soru sorayım.

Sayın Bakan, şu an Türkiye’de görev yapan hâkim ve savcılar arasında kaç tane kadın olduğunu ve iktidarınız döneminde göreve başlayanlar arasında bir oranın elinizde olup olmadığını öğrenebilir miyim?

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başbakanın, zaman zaman, gerek yüksek yargı organlarıyla gerekse idari yargıyla ilgili çok uç noktada beyanları oluyor. Bir Adalet Bakanı olarak Sayın Başbakanın adli mekanizmalara bu müdahalelerini acaba nasıl karşılıyorsunuz? Başbakan haklı mıdır, yoksa netice nedir?

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Köktürk, çok kısa bir zaman var ama sizin de sorunuzu alayım.

Buyurun.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben de Sayın Bakanıma, daha önceki arkadaşlarım ve benim kürsüden yönelttiğim soruyu tekrar yinelemek istiyorum. Yazılı sınavda 100 alan bir hâkim ve savcı adayı mülakattan 69 aldığında elenecek midir? Bu sorunun yanıtını rica ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Sayın Seçer “Mülakat siyasi kadrolaşmaya yol açar mı, böyle bir endişe ifade edildi siz katılıyor musunuz?” dedi. Tabii, şu açıklamayı televizyonları başında bizleri izleyen vatandaşlarımız için bir kez daha yapmak durumundayım: Hâkim ve savcılarımızın adaylığa kabulünden önce yapılan mülakat sistemi sanki bu yasa teklifiyle ilk defa getiriliyormuş gibi bir intiba yayılmaya çalışılıyor. Çeşitli konuşmalarda da ifade edildiği gibi, mülakat sistemi taa 1934 yılından beri Adalet Bakanlığınca uygulanan bir sistemdir ve şimdi biz bu mülakat sistemine daha önce olmadığı şekilde yeni bir disiplin, yeni bir anlayış, yeni bir değerlendirme kriteri getiriyoruz ve bir önergeyle de, biraz önce, alacağımız hâkim ve savcı sayısının 1 misli fazlasını mülakata aday adayı çağırmak suretiyle, bir noktada yazılı sınavda başarılı olan arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğunun mülakat sonucu aday olmasının da yolunu açmak suretiyle, bu konuda birtakım özel inisiyatiflerin kullanılmasını da en asgari düzeye indirdiğimizi ifade etmek isterim.

Sayın Öztürk, Sayın Faruk Bal’ın biraz önce yapmış olduğu konuşmaya atıfta bulunarak bir soru yöneltti. Evet, Sayın Faruk Bal arkadaşımız, Grup Başkan Vekilimizin, Sayın Bozdağ’ın, adliye saraylarıyla ilgili yapmış olduğu açıklamaya atıfta bulunarak “Bunlar külliyen yalandır” ifadesini kullandı, buraya da yazmışım. Tabii, son derece üzüldüm. Kendisi Adalet Bakanlığında üst düzey görevlerde bulunmuş ve Adalet Bakanlığının yaptığı hizmetleri yakinen takip etmesi gereken bir arkadaşımızdır. O nedenle, özellikle son beş yıl içerisinde adliye binalarının ve saraylarının yenilenmesi konusunu takip ettiğini zannediyorum. Biraz sonra bir soruya daha cevap verirken geleceğim oraya, ifade edilmişti, ne kadar adliye sarayı sizin döneminizde yapıldı, ne kadarı yapılmaya devam ediyor? Bunlarla birlikte her iki soruyu da birleştirerek cevap vermek istiyorum: 77 tane adliye sarayı şu anda bitmiş ve faaliyete geçmiş durumdadır. 39 tanesinin inşaatı hızla devam etmektedir, bu inşaatlar da bittiğinde 116 tane adliye sarayını bitirmiş olacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar) 6 tanesinin ihalesi yapılmak üzeredir, 21 tanesinin de proje çizimleri devam etmektedir.

Konya’ya gelecek olursam: Sayın Bal “Onu biz başlattık” dedi. Ben, tabii “Bunlar külliyen yalandır” tabirini kendisi için kullanamam, bu biraz ağır bir ifade olur, ama “Biz başlattık” sözünün doğru olmadığını ifade etmek istiyorum. Çünkü 2004 yılının sonunda yeri bulundu, 2005 yılında ihalesi yapıldı. Biraz önce Sayın Öztürk’ün de ifade ettiği gibi, inşallah, 17 Aralıkta, yani Şebiarus’da Konya Adliye Sarayını hizmete açmak istiyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ve Selçuklu mimarisiyle de özdeş bir mimari üslupla hazırlanan Konya Adliye Sarayı, zannediyorum, Konya’mıza çok yakışacak. Ben, Sayın Bal’ı ve arkadaşlarını da açılışımıza davet ediyorum.

Ayrıca, tabii, Ereğli ve Yunak adliye saraylarımız bitti, Karapınar devam ediyor ve Konyalılara bir müjde daha vermek istiyorum: Ilgın’da da modern bir adliye sarayı yapımını programımıza aldık, 2008 yılında onun da temelini atmış olacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Sürem bitti mi efendim?

BAŞKAN – Evet.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – O zaman, izin verirseniz, diğerlerine yazılı cevap vereyim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Yüzde 69’a hiç cevap vermiyorsunuz Sayın Bakan.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yazılı cevap vereceğiz efendim, yazılı cevap vereceğiz. Sürem doldu.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 sıra sayılı yasa tekfinin 4.maddesi Anayasa’ya aykırı olduğundan metinden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                       Kamer Genç

                                                                                                                            Tunceli

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Neyse ki benim bu önergemi ortadan yok etmediniz, teşekkür ederim. Deminki, bir önceki maddede benim önergemi ben götürdüm Kanunlara verdiğim zaman başka önerge yoktu.

Şimdi, biraz önce, ben Adalet Bakanıyla ilgili bir konuyu dile getirirken bana dedi ki: “Kuyruk acısı var.”

Şimdi, değerli milletvekilleri, benim dile getirdiğim olayın yanlış olduğunu söylemiyor. Kendi akrabasını, Taksim Otelcilik diye bir ticaret şirketine atadığını söylüyor, ama bu Taksim Otelcilik ne biliyor musunuz? Vakıflar Bankasının bir kuruluşu ve Bakana bağlı.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) - Önergeye gel önergeye!

BAŞKAN – Sayın Genç… Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Önergeye de geleceğim, önergeye de geleceğim merak etme, önergeye de geleceğim.

Şimdi, ondan sonra, daha başka şeyler de var da… Diyor ki tazminat tamam, aleyhime 20 milyar tazminat davasını açtı.

BAŞKAN – Sayın Genç, bu konu konuşuldu, siz söylediniz Sayın Bakan cevap verdi.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, söyledi de… Ben burada konuşuyorum Sayın Başkan yani.

BAŞKAN – Önerge üzerinde, bu Anayasa’ya aykırılığı üzerinde konuşur musunuz!

KAMER GENÇ (Devamla) – Mahalli mahkeme 5 milyara hükmetti, ama bu dava daha Yargıtayda. Bir Adalet Bakanı olarak, ben bu parayı senden alacağım demesi bence yargıya etki etmek demektir. Ben bunu kınadım. Ayrıca Tayyip Erdoğan’a da 4 küsur milyar tazminat ödedim. Yani ne yapalım dilimize sahip olamıyoruz, zaman zaman onun cezasını da çekeceğiz. Ne olur yani yardım edeceğiz. Biraz da sadaka vermiş oluruz. Ne olacak yani, o şey değil. [AK Parti sıralarından alkışlar (!)]

Şimdi değerli milletvekilleri, bakın bu şeyde… Mesela Anayasa Mahkemesi de hemen bu konudaki kararını dün yayımladı, ama -Anayasa Mahkemesine tabii, saygımız sonsuz da- bazı uygulamalarda bu şeyi yapmıyor, mesela İç Tüzük’te yapılan değişikliğin kararını aşağı yukarı bir buçuk iki sene sonra -iki üç sene sonraya kadar- yayımladı. Bundan sonra bu yüce mahkemenin tabii, biraz daha iktidar partisine böyle çok yakın bakmamasını diliyorum.

Değerli milletvekilleri, burada tabii, getirilen bu teklif… Başta da söyledim, önemli olan Türkiye Cumhuriyeti devletindeki her kurumun adil ölçüler içinde, hakkaniyet içinde ve herkesin, ya benim devletimde işte, hile olmaz, adam kayırma olmaz, hak ve adalet ölçüleri içinde insanlar göreve alınır, demesi lazım. Bakın mesela, gidin bazı bakanlarınızın özel kalem müdürlüklerini bir araştırın. Şimdi, bakanların özel kalem müdürlüklerine atama yetkisi hiçbir şarta tabi değil. Alıyorsunuz, sokaktaki bir adamı özel kalem müdürü tayin ediyorsunuz -istisnai memuriyettir- kendisine en yüksek devlet memuru maaşını veriyorsunuz. Bu bakanlıklarda yapılıyor. Ayrıca bakanlıkların bir de basın müşavirleri var. Aynı yolla bunları da alıyorlar. Aynı, yine 1’inci derecenin 4’üncü kademesini veriyorlar. Bu haksızlık. Ama, yani, bakın, keyfîlikler ne kadar oluyor: Ben, biraz önce… Yani, Adalet Bakanlığının inhisarı altında olan, onun emir ve komutasında, daimi şeyinde olan bürokratlar var. Bu 7 kişilik komisyonun 5 tanesi Adalet Bakanlığına bağlı bürokrat. Şimdi, hangi bürokrat bakana karşı gelir, bakanların isteklerini çevirebilir? Bırakın bürokratları, şimdi siz Genel Başkanınızın isteklerinin karşısında direnebiliyor musunuz? (AK Parti sıralarından “Direniriz” sesi) Direnemiyorsunuz. Ya, zaten, bak, bugün geldi diye hepiniz buradasınız. Yoksa, yoktunuz burada. (Gülüşmeler) Şimdi göze girmek için geldiniz buraya.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Başbakanın geleceğini kimse bilmiyordu.

KAMER GENÇ (Devamla) – Maalesef, insanlarımızın yapısında bu var.

Daha özgürce hareket etmek için, biz diyoruz ki, daha adil bir sistemi getirmek için, getirelim, hükûmetin kontrolü altında olmayan bir sistemle bu mülâkatı yapalım. Hele mülâkat için getirdiğiniz şeyler o çağdaş yaşama uygun yaşamı olacak. “Vücut görüntüsü iyi olacak.” diyor. Peki, adam solaksa ne olacak? Yani, solaksa vücut ölçüsü uygun mudur, değil midir? Ya, vatandaşın birisinin gözünde bir ben var. Bu, kişinin dış görüntüsü… Yani, mülâkata öyle kriterler getirdiniz ki tamamen keyfî. Tamamen, orada mülâkatı yapacak kişinin, mülakatı yapacak o 5 bürokratın, tamamen hükûmetin emri doğrultusunda, istediği insanları oraya atamak için kurduğunuz bir tuzak. Böyle hâkimlik seçilmez. Adalet esaslarına uygun olarak seçilmeyen bir hâkimin Türk adliyesinde hak ve adalet ve nesafet kurallarına göre tarafsız karar vermesi de çok zor. Ben hepsi için şey demiyorum tabii. Yani, bunlar bence çok önemli şeyler. Siz başta, mülâkatta istediğiniz adamları eledikten sonra… 2 misline çıkardınız. 2 misline çıkarmak doğru mu yanlış mı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Devamla) – 2 misline çıkarmak demek, daha az puan alan kişileri getirip mülâkatta bunları yine ön sıralara çıkarmak demektir.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – 70 tabanı var ama.

KAMER GENÇ (Devamla) – O bakımdan, önemli olan uygulayıcıdır. Uygulayıcının takdirini mümkün olduğu kadar azaltmak lazım; uygulayıcının, uygulamacıların, daha ziyade hak ve adalet duygularıyla hareket ettikleri izlenimini ortadan silecek görüntüleri yok etmek lazım. Ama bizim söylediğimiz… Burada, tabii 340 milletvekili varsınız, size ne kadar doğruları söylesek de siz kendi bildiğinizi okuyorsunuz.

Benim önergem budur, isterseniz kabul ederseniz, istemezseniz kabul etmezsiniz.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Aynen öyle.

KAMER GENÇ (Devamla) - Saygılar sunuyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, kanun teklifine yeni geçici madde eklenmesine ilişkin önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) -  Sayın Başkanım, bir madde eklenmesi için komisyonda salt çoğunluğun olması gerekiyor.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Geçici madde efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, kalıcı hüküm var orada. Dolayısıyla, kalıcı hüküm olduğu için…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Gerek yok.

OKTAY VURAL (İzmir) - Geçici değil, kalıcı…

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Var, var, çoğunluk var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Varsa oraya geçersiniz.

BAŞKAN – Geçici madde hususunda normal önergeler gibi işleme konuyor Sayın Vural. Bu hususta bir şey yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hayır efendim, geçici madde özelliğinin dışında kalıcı şeyi var. Bir maddeye “geçici” demekle geçici olunmuyor. Bunu Başkanlık olarak değerlendirin. Orada kalıcı hüküm var mı yok mu?

BAŞKAN – Buyurun.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 sıra sayılı yasa teklifine aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini saygılarımla arz ederim.

                                                                                                                       Kamer Genç

                                                                                                                            Tunceli

Geçici madde: 5435 Sayılı Yasanın 2. maddesi uyarınca çıkarılan yönetmelik uyarınca sınavı yapılan yargıç adaylarının hakları saklıdır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, “Katılıyoruz, katılamıyoruz” diye, bu önerge konulamaz.

BAŞKAN – Sayın Vural, bizim hangi önergeyi okuduğumuzu siz tam takip edemediniz galiba.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Dedim, Kamer Genç’in önergesi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Pardon!

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Kamer Genç’in önergesine katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşacak mısınız efendim?

KAMER GENÇ (Tunceli) – Konuşacağım.

BAŞKAN – Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben bu önergeyi şunun için verdim: Şimdi, biliyorsunuz, hâlihazırda, idari yargıda, Danıştay tarafından iptal edilen sınav yönetmeliğine göre, daha önce sınavı kazanmış yargıda staj yapan 100’e yakın idari yargı hâkimi arkadaşlarımız var. Şimdi, bu kanunun -ben, tabii, ne zaman çıkacak- buradan çıktıktan sonra, normal olarak Çankaya tarafından onanması lazım. Ee, Çankaya’nın da onama süresi aşağı yukarı on beş gün. Yani, bir bakarsın, yolda giderken bir kaza maza da olabilir, bu da olabilir diyoruz veya olmayabilir. Onun için, bu arkadaşlarımızın haklarını saklı tutmamız için… Çünkü, bunlar stajlarını yapmış, stajlarının sonuna doğru gelmişlerdir ve kazanılmış bir hakları vardır. Bu haklarının korunması için, bu geçici önergeyi onun için verdim. Ama, Hükûmet ve Komisyonunun zaten benim önergeme katılması mümkün değil. Ben bir haksızlığı gidermek için böyle bir önerge verdim. Ama, eğer, bunun, bu önergenin neden kabul edilmediği gerekçeyle açıklansaydı belki önergeyi ben de geri alırdım. Ama, ben, bunun bir boşluk yaratacağı, hâlihazır yargıda stajını bitirmek üzere olan bu 100 idari yargı hâkimi arkadaşlarımızın durumunun, kazandıkları müktesep haklarının devam edebilmesi için bu önergeyi verdim.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Teklife yeni geçici madde eklenmesine ilişkin önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifine aşağıdaki geçici 1 inci maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Ali Rıza Alaboyun

Ali Güner

 

Yozgat

Aksaray

Iğdır

 

Yaşar Karayel

Osman Demir

Özlem Müftüoğlu

 

Kayseri

Tokat

Gaziantep

 

Cafer Tatlıbal

Ali Koyuncu

 

 

Kahramanmaraş

Bursa

 

Geçici Madde 1- 15/10/2006 tarihinde yapılan idarî yargı hâkim adaylığı yazılı yarışma sınavında, bu Kanunun 9/A maddesinin beşinci fıkrasında belirtilen bir katı fazla kadro içinde kalanlardan mülâkatta başarısız sayılanlar, bu Kanun hükümlerine göre yeniden mülâkata alınırlar. Bu şekilde çağrılanlar bakımından önceden kadro ilânı şartı aranmaz. Bunlar arasından başarılı olanların adaylığa atamaları yapılır.

Birinci fıkrada belirtilen yazılı yarışma sınavı ve 25/06/2007-06/07/2007 tarihleri arasında yapılan mülâkat sonucuna göre atamaları yapılanların hakları saklıdır. Bu adayların meslek öncesi eğitimleri kaldığı yerden devam eder.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Geçici Madde 1- 15/10/2006 tarihinde yapılan idarî yargı hâkim adaylığı yazılı yarışma sınavı sonrasında yapılan mülâkata ilişkin olarak bir aday tarafından açılan davada, Danıştay 12 nci Dairesi 17/10/2007 tarihli ve 2007/3049 sayılı kararıyla, bu sınav için ilân edilen 100 idarî yargı hâkim adayı kadrosunun yüzde elli fazlasının mülâkata çağrılması gerektiğinden bahisle "... davacının 25/6/2007 tarihinde girdiği idarî yargı hâkim adaylığı mülâkat sınavında başarısız sayılmasına ilişkin işlem ile, 25/6/2007- 6/7/2007 tarihleri arasında gerçekleştirilen mülâkat sınavının... yürütülmesinin durdurulmasına..." karar vermiştir. Yazılı yarışma sınavından sonra belirtilen tarihlerde yapılan mülâkat sonucunda kazanan yüz adaydan talebinden vazgeçen birisi hariç olmak üzere doksandokuzunun adaylığa atamaları yapılmış olup, meslek öncesi eğitimleri devam etmektedir.

Maddenin birinci fıkrasındaki düzenlemeyle Danıştay 12 nci Dairesinin yukarıda değinilen kararına uygun olarak düzenleme yapılmış ve yüz idarî yargı hâkim adayı kadrosunun bir katı fazlası kadro içinde kalanlardan mülâkatta başarısız sayılanların, bu Kanun hükümlerine göre yeniden mülâkata alınacakları, ilân edilen kadrolar doldurulmuş olduğundan bu şekilde çağrılanlar bakımından adaylıkta yeterli boş kadro bulunması da göz önünde tutularak, önceden kadro ilânı şartı aranmayacağı ve bunlar arasından başarılı olanların adaylığa atamalarının yapılacağı hüküm altına alınmıştır.

Danıştay kararında 25/06/2007-06/07/2007 tarihleri arasında gerçekleştirilen mülâkatta başarılı olarak adaylığa atanan kişiler yönünden Adlî ve İdarî Yargıda Hâkim ve Savcı Adaylığı Yazılı Sınav, Mülâkat ve Atama Yönetmeliğinin Geçici 1 inci maddesinde belirtildiğinin aksine kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği ileri sürülmekle birlikte, yargısal kararlarda kazanılmış hak kavramı farklı şekilde ele alınmaktadır. Şöyle ki; Anayasa Mahkemesi 4/4/1990 tarihli ve E:1989/5, K:1990/1 sayılı kararında; "Yasa kurallarının konuldukları gün ve gelecek için olduğu, böylece önceden yürürlükte bulunan yasa hükümlerine göre gerçekleşmiş durumlar ile elde edilmiş haklara dokunulamayacağı"nı, 16/7/1999 tarihli ve E:1999/23, K:1999/18 sayılı kararında; "Geçici maddelerin genellikle geçiş dönemlerine ilişkin işlemlerin uygulama yöntemleri ve kapsamını gösteren ayrık hükümler içerdiği, bu durumun yasaların yayımlanmalarından sonraki olaylara ve durumlara uygulanması ilkesinin istisnai bir durum olduğu"nu belirtirken, Danıştay 12 nci Dairesi 1968/720, K.1968/1992 sayılı kararında, kazanılmış hakların sonraki yönetmelikle ortadan kaldırılamayacağı, olayın geçtiği tarihte yürürlükte olan bir yönetmeliğe uygun olarak kazanılmış hak sahibi olanların bu haklarının korunacağını, Danıştay 10. Dairesi E.1989/1, K.1989/1337 sayılı kararında, eski yönetmelik hükümlerine göre verilmiş olan faaliyet izninin, yeni yönetmeliğin yürürlüğe girmesi sonrasında geçici madde uyarınca korunmasında kazanılmış hakkın varlığının kabulü gerektiğini belirtmiş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da 6/10/1999 tarihli ve E.1999/1-678 K.1999/808 sayılı kararında; Türk Anayasal sisteminde benimsenen iptal kararının geriye yürümezliği kuralının getiriliş amacının, devlet yaşamında kargaşaya neden olmamak ve toplumsal huzuru sağlamak olduğu, bu nedenle bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında bu kurala uygun biçimde tüm sonuçlarıyla birlikte elde edilmiş hakların korunması gerektiği, kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumların Anayasa'nın 2 nci maddesinde açıklanan hukuk devleti ilkesine aykırılık oluşturacağı gibi, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırarak belirsiz bir ortamın doğmasına neden olacağı, bu nedenle Anayasa Mahkemesi'nce kazanılmış hakkın vücut bulmasından sonra Yasa hükmünün yürürlüğünün durdurulması kararı verilmesi nedeniyle bu kararın geriye etkili biçimde hukuksal sonuç doğurmayacağını karar altına almıştır.

Tüm bu açıklamalar ışığında; 25/06/2007 - 06/07/2007 tarihleri arasında gerçekleştirilen mülakata, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun yürütmenin durdurulması kararını verdiği tarihten önce yazılı yarışma sınavını kazandığı Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından açıklanan adayların tamamının çağrılmasının hak ve nesafet ilkelerine uygun olduğu, kaldı ki sınav ilânında ve Adalet Bakanlığı ile Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi arasında yapılan protokollerde yetmiş ve daha yüksek alan adayların sınavın bu bölümünde başarılı sayılarak mülâkata çağırılacaklarının belirtilmesi karşısında, bu kişiler açısından oluşan müesses durumun, hukukî güvenlik ilkesi ve idarî istikrar gereği korunması gerektiği düşüncesiyle Kanunun Geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrası düzenlenmiş ve birinci fıkrada belirtilen yazılı yarışma sınavı ve 25/06/2007 - 06/07/2007 tarihleri arasında yapılan mülâkat sonucuna göre atamaları yapılanların hakları saklı kalacağı, bu adayların meslek öncesi eğitimlerinin kaldığı yerden devam edeceği hüküm altına alınarak ataması yapılan adayların statüsü açıklığa kavuşturulmuştur.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan… Sayın Başkan 63 uyarınca…

BAŞKAN – Efendim…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Madde ise sorumuz var, geçici madde ihdas ediyorsunuz.

BAŞKAN – Hayır önerge bu, aynen…

İSA GÖK  (Mersin) – Önerge olur mu, madde hükmünde Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arkadaşlar, geçici madde önerge hükmündedir ve oylamaya geçtim.

İSA GÖK (Mersin) – Olur mu canım!

BAŞKAN - Önergeyi kabul edenler…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, 63 uyarınca söz talebim var. 

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, lütfen…

BAŞKAN - Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, yapmayın bunu ya!

BAŞKAN – 5’inci maddeyi okutuyorum…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Madde ihdas ediyoruz Sayın Başkan.

KAMER GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, geçici madde…

BAŞKAN – Yeni geçici madde 1 eklenmesi Genel Kurulca kabul edilmiştir.

İSA GÖK (Mersin) – Bu madde ihdasına girer, Allah aşkına ya!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Maddeyi müzakereye açacaksınız Sayın Başkan. 

BAŞKAN - 5’inci maddeyi okutuyorum.

MADDE 5- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – CHP Grubu adına söz istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Okay.

5’inci madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Hakkı Suha Okay.

Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında İç Tüzük 63 uyarınca söz talebinde bulunmuştum ancak Sayın Başkan oylamaya geçtiğinden bu konuda söz vermedi.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Duymadı.

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Duymadı… Olabilir ama bu madde üzerinde söz talebimle birlikte bu geçici maddeden de bahsedeceğim.

Biz “gece yarısı operasyonu” dediğimizde, bunu kastetmiştik. Bu madde zorunlu bir maddeydi ama hatırlarsanız, dünkü görüşmelerde Sayın Bozdağ “99 idari hâkim adayı için biz bu yasayı getirdik.” demişti ama o yasanın içinde bunlar yoktu, bunlar yoktu.

Şimdi, bu geçici maddeyle o eksiklik giderilmeye çalışılıyor ve şunu anlatmak istiyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasalar görüşülürken ve bu yasaların bir hukuksal temeli aranırken ve de değerli Meclis üyelerine niçin bu yasa geldiği anlatılırken, aslında, birbirimize karşı daha içten, daha samimi ve gerçekleri ifade edelim.

Şimdi, hazin bir tabloyla karşılaşıyoruz. Getirilen yasanın o 99 idari hâkim adayıyla ilgisi olmadığını, ancak bu geçici maddeyle o 99 aday arkadaşımızın, hiç olmazsa bundan sonraki süreçte hâkim adaylığı statüsünü devam ettirme amacına matuf.

Bir başka şey daha var. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz, bu yasaya ilişkin tepkilerimizi ifade ederken “yargı kararları baypas ediliyor, edilmek isteniyor” dendi. Şimdi, bir taraftan yargıya saygıdan bahsedeceğiz, “Anayasa Mahkemesinin kararının gereğini yerine getiriyoruz” diyeceğiz, bir taraftan da Danıştayın kararını yasayla aşacağız. Şunun için anlatıyorum bunları ben, o 99 aday arkadaş için değil ama burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, Parlamento. Parlamentoda kimi yasalar, kimi tartışmalar gelirken herkesin neyle karşı karşıya kaldığını görsün. Komisyon raporunun basıldığında biz “gece yarısı operasyonu” dediğimizde Sayın Komisyon Başkanımızı da üzdük belki, ama şimdi bir gece yarısı operasyonuyla daha karşılaşıyoruz. Bununla bir tek ben karşılaşmıyorum. Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, yasama görevini, yasama sorumluluğunu üstlenen tüm milletvekili arkadaşlarım karşılıyor. Bu bir tek Cumhuriyet Halk Partisine, Milliyetçi Hareket Partisine veya Demokratik Toplum Partisine karşı yapılmış bir haksızlık değil. Bunlar, hepimize karşı yapılmış büyük bir haksızlık. Şimdi, bu madde “geçici madde” diye geliyor. Ama neyi getiriyor? Neyi getiriyor? Görüştüğümüz kanun teklifindeki “bir kat fazlasıyla…” Daha önce sınava girmiş olup sınavda elenen ve kendine yeni bir yol çizen ve başarısız olan -yani sınavdan kastım mülakat- şimdi o arkadaşları tekrar çağıracağız. Burada bir katına çıkarıyorsunuz yüzde 50’yi ve 2006 sınavının mülakatında elenen kimi arkadaşları tekrar çağıracaksınız. Şimdi, gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisi hazin bir tabloyla, uygulama anlamında hazin bir tabloyla karşı karşıya. Yoksa, sorun 99 idari hâkim adayının sorunu değil. O yasanın içerisine bunlar konulurdu, görüşmekte olduğumuz yasa kapsamında değerlendirilirdi ve bu geçerdi.

Şunları söylemek istiyorum: Burada yasama yapan organın bu faaliyetini gösterirken lütfen bu organa saygı gösterelim ve bu saygımızı da yasama yapma tekniğinin ciddiyeti içerisinde  sürdürelim diyorum.

Sayın Başkan, söz verdiğiniz için de size teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oktay Vural.

Buyurun Sayın Başkan.

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Tabii, herhâlde geçici maddeler de Meclis tarafından görüşülüyor değil mi? Görüşmesini yapıyoruz geçici maddelerin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Geçici maddeler görüşülmez!

OKTAY VURAL (Devamla) – Yani, şu anda bir geçici madde önergeyle konuldu, ama görüşülmedi.

BAŞKAN – Sayın Başkan, geçici madde önerge hükmündedir. Normal önerge işlemi yapıyoruz. O bakımdan.

Buyurun.

OKTAY VURAL (Devamla) – Efendim, geçici maddeleri görüşüyor muyuz, görüşmüyor muyuz? Görüşüyoruz. Önergeyle getirildiği zaman görüşme imkânını ortadan kaldırıyorsunuz. Dolayısıyla, bu konuda görüşme açmanız gerekiyordu. Yanlış bir uygulama olmuştur. O bakımdan, görüşülmeden bir maddeyi kabul etmiş olduk, görüşülmeden. Üstelik, önerge de zaten eklenmesini ifade ediyor. Ek bir madde olduğuna göre, bu maddenin muhakkak görüşülmesi gerekiyor.

Tabii, yani, Bakanlar Kurulu yürütecek bu kanunu. Epeyden beri geldik, oldukça da dolambaçlı yollardan geldi. Danışma Kurulları yaptık, üçer dörder tane oldu, saatler değiştirildi. Bu Türkiye Futbol Federasyonu Kanunu’nu çıkardık. “FIFA istiyor.” dedik. Ondan sonra, FIFA’nın istediği bu karardan, yani, “sinekten yağ çıkarma kanunu” diyorlardı, bir de “Seçim çıkaralım.” denildi. Oradan geldik, alelacele gece yarısı Tanık Koruma Yasası’nı konuştuk. Hatta, tümü üzerinde gruplar konuşması başladı. Gece yarısı bir baktık ki bu kanunun geçmesi lazım. Neden? Acelemiz var, 4 Aralığa kadar çıkması lazım ve bugün 1 Aralık. Bilemiyorum, Sayın Cumhurbaşkanının on beş günlük inceleme süresi var. Eğer Sayın Cumhurbaşkanı bu on beş günlük inceleme süresini kullanmazsa, 4 Aralık gibi bir uygulama zorunluluğu gerçekten… Sayın Cumhurbaşkanını da çok zor durumda bırakıyorsunuz. Ta 29 Mart 2007 tarihinden itibaren ortada bulunan bir sorun. Bugünlere kadar geldik. 100 tane hâkimin içi yanıyor. Bu içi yanan hâkimlerin sıkıntılarını çözmek için biz bugün burada bir yönetmeliği kanuna çevirdik. Bir yönetmeliği kanuna çevirdik. Böyle bir şey olmaz. Yani yönetmelikler kanun olacaksa yönetmeliklere gerek yok. Son derece yanlış. “Efendim, bu daha önce de vardı, yönetmelik de vardı, aynen getirdik.” Burası kanun yapar, yönetmelik yapmaz. Son derece yanlış bir gerekçe. “Efendim, biz, yönetmelikte düzenleniyordu, kanuna çevirdik.” Değerli arkadaşlar, o zaman, yönetmelik kanunun yerine geçecekse, gerçekten böyle yapacaksa o zaman bütün yönetmelikleri de kanun şeklinde düzenlememiz gerekir gibi bir sonuç çıkarıyoruz.

Tabii, böyle çok meşakkatlerden geçti, duble raporlar yayınlandı. Herhâlde ilk defa oluyor. Duble yoldan sonra duble raporlar, birinci tedavül, ikinci tedavül; bunların hangisi hangisine takaddüm ediyor onu da bilemiyoruz daha doğrusu. Acaba hangisidir ek bilmiyoruz. Bu mudur, bu mudur, Sayın Başkan hangisi? Bir hüküm de yok burada.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – İkisi birlikte…

OKTAY VURAL (Devamla) - Dolayısıyla, çifte olsun diyor, çifte kızarmış olsun diyor Sayın Bakan, kadayıfın altı kızarmış olur gibi. Dolayısıyla… Ama bu doğru bir şey değil. Şimdi, bu sıra sayısına göre dağıtıldıktan sonra önergeler veriliyor, aynı sıra sayısıyla başka bir rapor önümüze geliyor. Böyle, Parlamento hukukuna böyle sahip çıkamayız. Doğrusu, bu Parlamento hukukunu yazan değerli bürokrat arkadaşlarım da zannederim bu uygulamaları gördüğü zaman, bir hukukun nasıl katledildiğini de belki örneklerle buraya, kendi kitaplarına yazabilirler. Değerli ana muhalefet partisinin 163 sayfalık bir muhalefet şerhi… Yani, o kadar karmaşık, o kadar zorlamalar. Ne gerek var bunlara? Ne gerek var? 163 sayfa, duble... “Efendim, basılmıyor.” Ne gerek var bunlara?

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Doğru, hiç gerek yok.

OKTAY VURAL (Devamla) – Yani, bu Meclisi böyle bir sıkıştırma içerisinde, gerçekten, kanun yapıyor hâle dönüştürmek, özellikle iktidar partisinin sorumluluğu açısından gerçekten bir eksiklik teşkil ediyor.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Hızımıza yetişemezsiniz.

OKTAY VURAL (Devamla) – Vallahi, hızla giden, biliyorsunuz…

BAŞKAN – Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım lütfen.

OKTAY VURAL (Devamla) – Efendim, merak etmeyin, endişe buyurmayın dediler bu alımlarla ilgili. Doğrusu, hamili kart devri sona ermiştir diye, Sayın Başbakanın bir grup toplantısında vardı. Sonra gördük ki, AKP Grubunda “Hamili kart yakınımdır, bunun buraya atanması” diye kartlar dolaşmaya başladı. Kadrolaşma deyince, bir taraftan siz Moğultay’ın dönemine gidiyorsunuz, ondan sonra bu tarafa gidiyorsunuz. Bakıyoruz, AKP döneminde nerede bir milliyetçi varsa oraya sürgün. Oradan al, buradan al, oraya yap. Bakıyorsunuz, bütün bunlara baktığınız zaman, milliyetçi olan, MHP döneminde bir yere gelmiş olan herkesi bir yerden bir yere al, sürgüne gönder, teftiş raporu yap, oradan buraya, zulmet. Bunları gördüğümüz zaman, elbette, bizim bu uygulamaları eleştirme hakkımız var elbette.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Memurun partisi mi olurmuş?

OKTAY VURAL (Devamla) – Ne günahları var? Mahkeme kararlarını bile uygulamayan genel müdürlerin, bakanların olduğu bir dönemde Sayın Adalet Bakanımız, belki ilk yapmamız gereken şey, yürütmenin bu mahkeme kararlarını ivedilikle uygulamasını temin etmektir. O zaman hukukun üstünlüğü konusunda son derece kararlı olduğunuzu gösterebilirsiniz.

Şimdi bir soru sorsam, acaba bugüne kadar mahkeme kararlarını uygulamamış kaç tane yöneticiniz var diye, kaçı mahkemede var diye sorsam, yoktur diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. İşte, bütün bunlarla ilgili, bu hâkimler ve savcılarla ilgili aslında, bu siyasi tartışmaların yapılmış olması gerçekten yargı erkini de çok fazla siyasileştirmektedir.

Bakın, bir değerli milletvekili söyledi, dedi ki: “Geçmiş zamanda haksızlık ve bağımsızlığı zedeleyen uygulamalar bugüne kadar devam etmiştir.” dedi. “Dün seslerini çıkartmayanlar bugün niye ses çıkartıyor?” diyor, yani diyor ki: “Bu konuda biz ayrımcılık yapıyoruz. Dün sesinizi çıkartmıyordunuz, bugün de çıkartmamanız lazım.” Araya sıkışan kim oluyor? Yine milliyetçiler oluyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İsim var mı? İsim verin, yardımcı olalım.

HÜSNÜ TUNA (Konya) – Biz öyle demedik.

OKTAY VURAL (Devamla) – Şimdi… Öyle dediler. Tutanak orada var.

Dolayısıyla, böyle bakıldığı zaman gerçekten hâkim ve savcılarla ilgili bu siyasi nitelendirmeler ve toptancı yaklaşımlar yargı erkimizi çalışmaz hâle getirir. O bakımdan üslubumuzu toptancılıktan uzaklaştırmak gerekir. Mahkûm ettirmeyelim. Hakkıyla girmiş olan insanlar olabilir. O bakımdan bu tür nitelendirmeler “O dönemde yaptınız. E, bu dönemde de biz yapıyoruz. Ona ses çıkartmadınız, şimdi niye ses çıkartıyorsunuz?” Böyle bir mantık, sakat bir mantık.

Kanun teklifi sahibi Sayın Milletvekiline çok teşekkür ediyorum gerçekten. “AKP milletvekiliyiz, biz çıkartamaz mıyız?” diyor. Doğrusu, tabii, bir kanun teklifinin kanunlaşması her milletvekiline nasip olmuyor. Çok şanslısınız siz doğrusu, bugüne kadar çok nadir olmuş. Ama ben bilemiyorum, İç Tüzük’te bir değişiklik yapmak lazım, hiç olmazsa Hükûmetin yanında, teklif sahibinin de oturması gerekir, çünkü teklifi veren en iyi bilmeli, yani teklifi veren en iyisini bilmeli. Bence, Hükûmetin yanında bir de teklif sahibinin olması gerekiyor.

Şimdi, açıkçası sizi de tebrik ediyorum, bugüne kadar Hükûmetin adım atamadığı, bu kadar sıkıntılar içerisinde bulunan bir kesimle ilgili bir teklif verdiniz. Yani, Hükûmetin bu aymazlığı karşısında sizin bu duyarlılığınız çok isabetli olmuştur, sorunu çözmüştür. Yani, Hükûmetin, o zaman, bu kadar süre yan gelip yatmasının doğrusu bir yasama organı tarafından fark edilmiş olması da bütün yasama için gerçekten olumlu kaydedilmeli bence.

İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Görevimiz Hükûmete yardımcı olmak, Parlamento olarak.

OKTAY VURAL (Devamla) – O zaman eleştirileri de yapın. Şurada, soru sorarken “Ey Hükûmet, niye uyudunuz ya?” diye söyleseniz, “Biz geldik, getirdik, bir daha duyarlı olun, aman ha, yanlış yapmayın.” diye söyleseniz, diyeceğim ki hakikaten öyle. Yani, dolayısıyla bundan da gurur duymalısınız. Bir şey de diyeceğimiz yok.

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Siz Ecevit Hükûmetlerini uyarabildiniz mi?

BAŞKAN – Sayın Daniş

OKTAY VURAL (Devamla) – Dolayısıyla, gocunmayın. Yani, sizin teklifleriniz de kanunlaşır, merak etmeyin. Kıskananlar çatlasın diyelim.

Şimdi, bir milletvekilimiz de kalkıyor, hâkimlerin alımıyla maliyedeki alım gibi aynısını… Bu da yanlış bir değerlendirme.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Vural, konuşmanızı tamamlayınız.

Buyurun.

OKTAY VURAL (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu tartışmaların… Yine bir AKP milletvekili, yargıya verilen zarardan bahsetti. Doğrudur, evet. “İşimize geldiği zaman Anayasa Mahkemesini kapatırız.” diyenler, “Böyle mahkeme olmaz.” diyenler, “Efendiler, ben sizin bu kararınızı tanımıyorum.” diyenler, “Böyle mahkeme kararı olmaz.” diyenler. Zannederim, bir AKP’li milletvekilinin, yürütmede de olsa, gerekli dersi çıkarmış olması gerekiyor. Yargıya itina etmek, sadece yasamadaki bir milletvekiline değil, aynı zamanda yürütmede, bu sıralarda oturan yürütme erkinin de saygı göstermesi gereken bir husustur.

İşte, o bakımdan, bence, hep beraber, yargı hakkında bu yanlış nitelendirmeleri yapan, başta Sayın Başbakan olmak üzere, varsa diğer yürütme organı üyelerini de bu davranışlardan vazgeçmeye çağırmamız gerekir.

Hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Şahsı adına Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü.

Buyurun Sayın Köylü. (AK Parti sıralarından alkışlar)

HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Evet, artık teklifin sonuna geldik ve kanunlaşmak üzere. Memleketimiz için, yargımız için hayırlı olmasını diliyorum.

Bundan sonra görev, yanında stajyer yetiştiren hâkimlerimize, cumhuriyet savcılarımıza düşmektedir. Onlar bu stajyerleri en iyi şekilde yetiştirmek zorundadır, bunu bir görev addetmelidirler.

Ayrıca, Adalet Akademisine burada çok önemli görevler düşmektedir. Akademinin yöneticileri ve öğretim kadrosunun da bu stajyerleri hâkim olacak şekilde, bir hâkimde olması gereken vasıflar nelerdir, bu vasıfları kendilerine aşılayacak şekilde yetiştirmelerini bekliyoruz ve bundan ümitliyiz.

Türkiye’de yargının rahatlayabilmesi için şu andaki hâkim, savcı kadrosunun en az 2 katına çıkarılması gerekmektedir. Bu bakımdan, Adalet Bakanlığının da süratle kadroları tamamlamasını bekliyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köylü.

Şahsı adına Batman Milletvekili Emin Ekmen.

Sayın Ekmen buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN EKMEN (Batman)- Sayın Başkan, değerli üyeler; 2802 sayılı Yasa’da değişiklik yapan teklifin 5’inci maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Yasaya ilişkin gerek komisyon aşamasında gerekse de Genel Kurul aşamasında yapılan tartışmaların temelini bir kadrolaşma esprisi oluşturdu ve bu tartışmalar basına yansıdığı zaman, bir vatandaşımız, bir avukat arkadaşımız beni telefonla arayarak şöyle bir ifadede bulundu: “Ben CHP İktidarı döneminde, Adalet Bakanının CHP’li olduğu bir bakanlık döneminde tam dört kez yazılı imtihanı kazandım…”

BAŞKAN – Sayın Ekmen…

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Hangi dönem?

İSA GÖK (Mersin) – Hangi dönem?

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – “…ve tam dört kez mülakat sınavında elendim.” dedi.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hangi dönem?

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – “Şimdi” dedi “bu CHP’li arkadaşlar hangi kadrolaşmadan bahsediyorlar acaba?”

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hangi bakan?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Hangi bakan, hangi dönem? O dedikoducu kim?

BAŞKAN – Sayın Ekmen, SHP olacak herhâlde.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – O dedikoducu kim? İsmini söyleyeceksin, şu arkadaş diyeceksin. Böyle uluorta iftira etmek yok.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Ben isim de verebilirim. İsim de verebilirim.

ATİLA EMEK (Antalya) – Söyle!

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – İsim ver, ortaya çıksın.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hangi bakan?

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Ancak, şu anda kendisinden izin almadığım için o arkadaşımın ismini açıklamayı uygun bulmuyorum.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hangi bakan?

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) –  Al, al, isim al. İsim al. Zan altında bırakma kimseyi.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Ama o arkadaşımızın hangi sınava girdiğini…

ATİLA EMEK (Antalya) – Bakanın ismini söyle.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – …hangi mülakat aşamasında elendiğini Sayın Grup Başkan Vekiline bizzat kendi adıma arz edeceğim.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Bırak, bırak. Uzatma, uzatma. Şık olmuyor. Bunlar şık olmuyor.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Şimdi, bir kimse bir uygulama yaptığı zaman, arkasından, aynı gücü, aynı yetkiyi elinde bulunduracak bir kimsenin de aynı uygulamayı yapacağı endişesi içerisinde hareket eder. Kadrolaşma konusunun piri ve uzmanı siz olduğunuz için, bu yasayla birlikte partimizin de bir kadrolaşmacı mantığıyla kadroları dolduracağı endişesi içerisindesiniz ve bu sınav sistemine ilişkin birtakım eleştiriler getirdiniz. Bir milletvekili arkadaşımız birkaç kez “69 alan arkadaşların durumu ne olacak?” dedi. Şimdi, bu baraj 70 değil de 50 olacak olsa, bu durumda 49 puan alan arkadaşların durumu ne olur diye sorabiliriz.

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Baraj kalkacak baraj.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Veyahut da siz aynı şekilde 1 oyla seçimi de kaybedebilirdiniz.

ATİLA EMEK (Antalya) – Bırak, Sayın Bakan cevap versin.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Bakan cevap versin.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Bir dakikayla uçağı da kaçırabilirsiniz. Yani “1 puanla ne olacak” diye sormak ancak mülakat sistemine yönelik şüphe doğurmak dışında bir amaç içermez diye düşünüyorum.

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Keyfî değerlendirmede baraj olmaz.

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) – Birtakım Avrupa Birliği belgelerine de atıfta bulunarak, bu mülakatı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapması gerektiğine ilişkin buradan defalarca birtakım fikirler geliştirildi.

Peki, arkadaşlar, aynı Avrupa Birliği belgelerinin, aynı Avrupa Komisyonu raporlarının Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına ilişkin eleştirileri niye burada dile getirilmiyor? Biz şu anda bir sınav sistemini tartışıyoruz, ama ümit ediyorum ve inanıyorum ki, dünyada kabul görmüş bir yargı sistemine kavuşuruz; biz yine, bu Genel Kurulda bir yargı reformu tartışırız; 2802 sayılı Yasa’yı sadece sınav boyutuyla değil, başından sonuna kadar gözden geçiririz, elden geçiririz; Yargıtay Yasası’nı elden geçiririz; Danıştay Yasası’nı elden geçiririz ve tüm dünyada kabul edilir bir üst mahkeme sistemi, tüm dünyada kabul edilebilir bir Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu sistemi getiririz ve ardından bu mülakatı yapma yetkisini de bu kurullara veririz.

Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı tartışılıyor iken, tıpkı burada genel müdürlerin siyasi erk tarafından atanmasına ilişkin…

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Tartışılan Adalet Bakanlığı, konu yargı reformu değil ki!

MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - …yapılan eleştiriler gibi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı da eleştiriliyor iken, mülakat yetkisinin bu Kurula verilecek olması, âdeta sihirli bir değnek gibi tüm tartışmaların, tüm eleştirilerin ortadan kaldırılacağı ve sağlıklı, mutlak adaleti içeren bir sınavın yapılacağını ileri sürmek, sanırım hiç de makul bir eleştiri olmasa gerek diye düşünüyorum.

Sevgili arkadaşlar, yasa tamamlanmak üzere ve yasalaşmış olacak. Başta da dile getirdim, ümit ediyorum biz bu kürsüde, biz bu Genel Kurulda bir yargı reformunu da tartışırız ve birçok konuda dile getirmiş olduğunuz, bazen haklı eleştirileri, ama bu yasayla ilişkisi olmayan eleştirileri de acaba o zaman da aynı açıklıkla, aynı samimiyetle burada dile getirip getirmeyeceğinizi, mevcut yargı sistemindeki eleştirilerinizi tekrarlayıp tekrarlamayacağınızı da merakla gözlüyor olacağız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Evet, ekranda olan arkadaşlara sırasıyla söz vereceğim.

Sayın Köktürk, buyurun.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Şimdi, Sayın Bakanım, size iki soru yöneltmek istiyorum.

Birinci soru: Az önce konuşan -sanıyorum- Sayın Ekmen, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısının Avrupa Birliği Komisyonu ilerleme raporlarında eleştirildiğini söyledi. Avrupa Birliği Komisyonu ilerleme raporlarında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında eleştirilen unsurlar nelerdir? Adalet Bakanıyla, Adalet Bakanının müsteşarının olup olmaması mıdır, yoksa oradaki yüksek yargıçların konumunu mu eleştiriyor Avrupa Birliği; ben, onu öğrenmek istiyorum Sayın Bakanımızdan. Birinci sorum bu.

İkinci sorum da, az önce… Tekrarlıyorum sorumu: Yazılı sınavda 100 alan bir hâkim ve savcı adayı, mülakatta 69 aldığı takdirde elenecek midir?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köktürk.

Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben, soruma cevap alamadığım için yineleyeceğim sorumu: Sayın Başbakanın, gerek yüksek yargı organlarıyla gerekse idari yargıyla ilgili çok ama çok hazin bazı beyanları oldu. Sayın Bakan, eğer Başbakan haklıysa, bu muhataplarıyla ilgili ne gibi işlem yapmıştır; eğer, Sayın Başbakan hitabında haksız ise kurumunu niçin korumamıştır?

İkinci sorum: Mülakat kriterlerinde, Sayın Başbakanı rahatsız etmeyecek sorusu, hâkimlerin kararlarıyla ilgili olarak, sorulacak mıdır müracaat eden vatandaşlarımıza, adaylarımıza?

Teşekkür ediyorum, sağ olun.

BAŞKAN – Siz de sağ olun.

Sayın Gök…

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Efendim, yasalaşması çalışması süren tasarının on dördüncü fıkrasına göre -mülakatın önemini vurgulamak için söylüyorum ben- genel yetenek ve genel kültürden 20 tam puan alan, alan bilgisinden 80 tam puan alan, yani 100 tam puan alan bir öğrenci, mülakata girdiğinde, Danıştay ve Yargıtay temsilcilerinden tam puan almasına karşın 5 tane Bakanlık bürokratından sıfır puan alarak veya az puan alarak 69 puanda kalması durumunda, tekrar ediyorum, Danıştay ve Yargıtay üyelerinden mülakatta tam puan alacak, yazılı sınavın hem alan bilgisinde hem de genel kültür, genel yetenekte tam puan, 100 puan alan bir öğrenci, 69 puan aldığında mülakattan elenecek mi? Yani, bir daha hâkimlik, savcılığa giremeyecek mi? Mülakatın önemi burada işte. O yüzden mülakata dikkat, o yüzden…

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Akçay

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, konuşmalarınız sırasında, adliye hizmet binalarından ve inşaatlardan bahsederken “adliye sarayı” ifadesini sık sık kullandınız. Adliye hizmet binalarının içinde bulunduğu durumu hepimiz biliyoruz. Bu konuda ne yapılsa azdır, yapılanları takdir ederiz, daha fazlasını ve daha iyisini yapalım. Adliye mensupları ve milletimiz en iyi hizmet alanlarına layıktır. Ancak, bu kamu hizmet binalarına “saray” demek doğru mudur? Zaten, bu yapılar saraya da benzemiyor. “Saray” padişahların, devlet başkanlarının oturduğu yapılara denir. Türkiye’de Cumhurbaşkanımız Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde, Sayın Başbakan konutta, valiler konakta oturuyor, halkın önemli bir kısmı da gecekonduda oturuyor. Bu durumu Plan ve Bütçe Komisyonunda eleştiri konusu yapmıştım. Görüyorum ki, hizmet binalarına “saray” demekte ısrar ediyorsunuz, bir saray merakı mı var, yoksa bir dil alışkanlığı mıdır?

Sonuç olarak, kamu kurumlarının, öncelikle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Manisa) - …kendilerine saraylar yaparak değil, milletin gönlünde saraylar kurarak faaliyet yürütmesi gerekmez mi?

BAŞKAN – Teşekkür ederim, Sayın Akçay.

Sayın Serdaroğlu

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan ve Sayın Bakanım, tasarı tartışılırken bazı arkadaşlarımız, AKP döneminde adliye saraylarının yapıldığını ifade etmişlerdir. Yapılan ve yenilenen binalar, tabii ki vardır. Cumhuriyetin her döneminde ülkenin imkânları ölçüsünde binalar yapılmıştır.

Sorum şudur: Adliye sarayının içinde görev yapacak hâkim ve savcılarımızın bağımsızlığı saraydan daha önemli değil midir? Bir.

İkinci sorum: Saraylar yapılırken…

AHMET YENİ (Samsun) – Niye saray diyorsunuz?

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – …ilçe hüviyeti kazanmış birçok ilçemizdeki adliyeler kapatılmıştır. Kastamonu’da adliyesi kapanan ilçelerde AKP için “adliyeleri kapatma partisi” deniyor. Adliyeleri kapanan ilçelerdeki vatandaşlarımızın problemlerini ne şekilde çözeceksiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, teklifin 5’inci maddesi üzerinde arkadaşlarımız sorular yönelttiler. 5’inci madde “Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.” diyor.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, her türlü soru yöneltilir.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – İç Tüzük’ün 81’inci maddesi tasarı ve tekliflerin tümü üzerinde soru-cevap yapılabileceği gibi, maddeler üzerinde de soru-cevap yapılabileceğini amirdir.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, burası Meclis, her konuda soru yöneltilir bakana.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Maddeler üzerinde soru-cevabın anlamı, bu maddenin daha iyi anlaşılabilmesi için ilgili milletvekillerinin bakana veya komisyon başkanına soru sormasıdır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yürürlük maddesi hepsini ilgilendirir.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – “Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.” ile sorulan sorular arasında bir bağlantı kuramadığım için şimdi sözlü cevap vermiyorum, arkadaşlarımıza yazılı cevap vereceğim. [AK Parti sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından alkışlar (!)]

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, burası Meclis. Bakana her konuda soru sorulur, ama her konuda sorulur, sadece bu konuda değil.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Bakan, sizin ifadeleriniz üzerine bu sorular size yöneltilmiştir, sizin ifadeleriniz üzerine.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, Sayın Bakan yazılı cevap verecek efendim sizlere, öyle ifade ettiler.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, Sayın Bakan her konuda soruya muhatap olabilir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Soruların cevabını bilmiyorsa bir diyeceğimiz yok.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sadece maddeyle ilgili değil, her şey sorulabilir Sayın Bakana, burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir, katlanacaksınız. Ne münasebet?

OKTAY VURAL (İzmir) – Soruya tahammül edeceksiniz!

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yazılı cevap vereceğim, sabahtan itibaren veriyorum. 

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Bu, sizin adalet anlayışınızı gösterir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 sıra sayılı yasa teklifinin 5. maddesinin aşağıdaki gibi değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.

 

Kamer Genç

Recai Birgün

Turgut Dibek

 

Tunceli

İzmir

Kırklareli

 

Vahap Seçer

Sacid Yıldız

 

 

Mersin

İstanbul

 

“Madde 5.- Bu Kanun yayımından bir yıl sonra yürürlüğe girer.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’liler (AK Parti sıralarından “AK Parti” sesleri) bütün kanun maddeleri üzerinde çıkıp, istedikleri gibi konuşuyorlar. İktidar partisi milletvekilinin taşıması gereken sorumlulukların hiçbirisini taşımıyorlar. Sağa sola da sataşıyorlar; kendilerine uygun bir Başkan Vekili de görmüşler… Tabii, istediğiniz gibi at oynatıyorsunuz.

AHMET YENİ (Samsun) – Başkan tarafsız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ama, bu Meclis böyle olmaz sayın milletvekilleri.

MEHMET EMİN  EKMEN (Batman) – Nasıl olur?

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, biraz önce… Bakın, burada, o kürsüde ben sekiz sene Başkan Vekilliği yaptım.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Boşuna yapmışsın.

KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse… Şimdi geçici madde…

Arkadaşlar, bakın, İç Tüzük'ün  87’nci maddesi diyor ki: “Görüşülmekte olan tasarı ve teklife konu kanunun, komisyon metninde bulunmayan, ancak tasarı ve teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunluğunun olduğu…” Orada salt çoğunluk oturacak beyler.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Birinci paragrafa bak!

KAMER GENÇ (Devamla) - Ondan sonra komisyon salt çoğunlukla katılırsa o zaman o madde görüşülür ve yeniden önerge oylanır, kabul edilir, önerge görüşmeye açılır. Bakın “Madde görüşmeye açılır.” diyor.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Önergeyle ilgili…

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani şimdi, bakın, Sayın Başkan, 87’ye… Bakın, bunun binlerce uygulamasını yaptık.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – 87’ye 1 …

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, 87’ye 1 değil.  Bakın “… önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılır.”

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Birinci fıkra…

KAMER GENÇ (Devamla) - Okuma yazması olanlara ben sesleniyorum, olmayanlara seslenmiyorum.

Şimdi, ayrıca, 87’nci maddede “Her siyasi parti…” Bakın “…Anayasa’ya aykırılık önergesi dâhil milletvekilleri yedi önerge verir.” Ayrıca “…Siyasi parti gruplarının da birer önerge verme hakkı saklıdır.” diyor. Yani, beyler, okuma yazması olan kişiler bunu şey eder.

Şimdi, tabii, Başkan bulmuş kendisine göre konuları, yani bir bürokratlar grubu bulmuş… Ben şimdi doğrusunu söylersem, ben, bu Başkanın Başkanlığı altında bu Meclis yönetimini çok dürüstçe yönettiğini de kabul etmiyorum ve orada bana söz vermemesi için her türlü hilelere başvuruluyor ve yapılıyor. (AK Parti sıralarından gürültüler) Yahu, ben zaten konuşacağım, konuşacağım zaten, konuşacağım. Siz çıkıp da… Bakın, siz konuşmayın. Şu Meclisin şu saate kadar sarkmasının tek nedeni sizin konuşmanız. Sizler eğer konuşmasaydınız… Her madde üzerinde, bir defa, beşerden on dakika milletvekilleriniz konuşuyor, grup başkan vekilleriniz konuşuyor. İktidarsınız, zaten her şeyi yapıyorsunuz. Bırakın da biraz da muhalefet milletvekilleri konuşsun.

Ayrıca da öyle bir sistem getirmişsiniz ki… Bakın, bu iş güven meselesi.  Şimdi, mesela, ben bu Bakana güvenmiyorum. Bu Bakanın Adalet Bakanlığında tarafsız görev yapacağına inanmıyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Millet güveniyor.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bir bakan ki daha Yargıtay tarafından verilmemiş bir kararı, burada “Ben senden bu parayı alacağım” diyorsa bu yargıyı zan altında bırakmak demektir. (AK Parti sıralarından gürültüler) Bir bakan ki kendisi çıkıp da yakınını hiç imtihana tabi tutmadan… “Efendim, özel şirket.” diyor, “Özel şirkete atadım.” diyor. Halbuki kendisine bağlı bir kurumun memuriyetine atıyor ve…

BAŞKAN – Sayın Genç, bir yıl sonra niçin uygulansın, o konuya gelir misiniz.

KAMER GENÇ (Devamla) - …oradan da İstanbul Defterdarlığı Millî Emlakin en yetkili yerlerine atıyor ve ondan sonra da… Bakın, gerçek…(AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Tamam efendim, madde üzerinde konuşuyorum, önergeyle…

BAŞKAN – Sayın Genç, bir yıl sonra niçin uygulanır, ona bir gelir misiniz, yani milletvekillerimiz bilgilensinler.

KAMER GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, şimdi, tabii ben tek bağımsız olduğum için bana müdahale etmek çok rahat, ama sıkıysa şu grubu olan partilere bir müdahale et bakalım, seni orada oturturlar mı. (Gülüşmeler)

Yani burada insanlar, biraz, bakın, her olayı vicdan ölçüsünden, vicdanın terazisinden geçirmesi lazım. Ben size doğruları söylüyorum. Siz benden sıkılıyorsanız, kulislerde boş yer var, gidin çay kahve için. Ben burada size de konuşmuyorum, ben millete konuşuyorum, millete.

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Şov yapma.

KAMER GENÇ (Devamla) - Ben, niye diyorum bir sene sonra yürürlüğe girer? Çünkü yakında mahalli seçimler var. Mahalli seçimlerde bu millet size tezkereyi verecek, ondan sonra yeni bir iktidar gelecek, bu kanunu uygulamayacak. (AK Parti sıralarından gürültüler) Ben onun için diyorum, bir sene sonra yürürlüğe girecek.

AVNİ ERDEMİR (Amasya) – Tunceli’den belediye başkanlığına adaylığını koy.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bakın beyler, şimdi, sizin iktidarınız… Bakın, dört aydır iktidara geldiniz, yahu ortada ne bir hükûmet var ne bir program var, bugün ne gelen giden bakanlarınız var. Yani Başbakanınız, bakanlarınız boyuna uçaklara biniyor, yurt dışına seyahat ediyor. Başbakan Amerika’ya gitti, Fransa’ya gitti, Belçika’ya gitti, İtalya’ya gitti, bir gün gelip de bu Meclise “Ey milletvekilleri, ben gittim gezdim de şu şu hususları tespit ettim, size bir bilgi vereyim.” dedi mi? Sizi kale almıyor. Sizi kale almayan bir Başbakan, bir Hükûmet… Sizin ne değeriniz olabilir?

BAŞKAN -  Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla)- O bakımdan, benim önergemin anlamı odur…

FEHMİ HÜSREV KUTLU (Adıyaman) – Kamer Bey, sen burada Başbakana laf söyleyeceğine çiçeklerini sulamaya devam et.

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi ben kimsenin çiçeğini sulamadım, ben kimsenin çiçeğini sulamadım. Ama, yani, ihtiyaç duyan olursa o beni ilgilendiren bir şey değil. Onun için…

Bakın, sayın milletvekilleri, yani, şimdi,  burada, Meclisin İdare Amiri çıkıp bana müdahale ediyor. Böyle şey olmaz ki yahu.

Yani, bir defa, bir Mecliste oturmanın adabını bir öğrenelim arkadaşlar. Şimdi bana laf atanlara ben altından kalkmayacak şekilde onun cevabını veririm, ama benim terbiyem buna müsait değil tamam mı. (Gülüşmeler) Yani, mesela, şu arkadaşa çok güzel bir cevap verebilirdim, ama gerek yok. Yani, ne gerek var. Benim zaten bunlara… Geçmişte bana bu konuda takılanlara ne güzel cevaplar verdiğimi biliyorsunuz. Hâlâ o aklınızda değilse de o zamanki tutanakları okuyabilirsiniz.

Önergem bundan ibarettir. Hepinize saygılar sunuyorum.

Önergem oylanırken karar yeter sayısını istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, İçtüzük’ü falan biliyorsunuz, ama oylamaya geçeceğimi söylediğim andan itibaren karar yeter sayısını istemeniz lazım. Yani, peşin peşin istiyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi geçeceksiniz.

BAŞKAN – Ben oylamaya geçince karar yeter sayısı istemeniz lazım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tamam, şimdi geçeceksiniz.

BAŞKAN – Siz daha peşin davranıyorsunuz. Onu da arayacağım.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, vaktinizi almak istemiyorum. Sadece Sayın Genç söylüyor. İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin birinci paragrafını okursanız orada -arkadaşlarımız okumuşlardır- açık olarak hüküm belli. Geçici maddenin nasıl konulacağı da ifade ediliyor.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Karar yeter sayısını arayacağım.

Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

MADDE 6- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN - Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili İsa Gök.

Sayın Gök, buyurun.

CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

“Geçici madde” diye bir madde geçti, bu kalıcı bir madde. Komisyonda ve Genel Kurulda daha önce idari yargıda görevlendirilecek olan hâkim, savcıların hukuk fakültesi mezunu olması konusunda yüzde 10’luk konuşmalar olmuştu, yüzde 20’ye çıkartıldı Genel Kurulda. Daha sonra, yine bu geçici denen, ama kalıcı maddeyle yeniden bir hâkim, savcı alımı olacak. Yani o idari yargıda hâkimlik yapacak olan insanların hukuk fakültesi mezunu olması konusunda komisyonda konuşmalar yapan o AKP’li arkadaşlar nerede? “Hukuk mezunlarında hâkimlik formasyonu vardır.” diyen arkadaşlar nerede? Çok merak ediyorum o arkadaşları. Tutanakta hepsinin beyanları var, burada da oyları var.

Öte yandan, hukuki ve siyasi literatürde, arkadaşlar, hukuk devleti vardır, kanun devleti vardır, polis devleti vardır. İdealite anlamında hukuka uygunluk ayrı şeydir, kanuna uygunluk ayrı şeydir. Kanunun hukuka aykırılığı da olabilir. Hukuk vardır veya yoktur. Artık, hukuk devletinin mücadelesinde o kadar yara aldık ki kanun devletine razı olmaya başladık.

Sayın Meclis Başkan Vekilimiz her ne kadar bu maddeye geçici madde diyorsa da  87’ye bir değil, uygulanabilecek olan burada fıkra üç veya dörttür. Bu farklı bir maddedir ve aynen İç Tüzük ne diyor: “Görüşülmekte olan tasarı veya teklifin konusu olmayan sair kanunlarda ek ve değişiklik getiren yeni bir kanun teklifi niteliğindeki değişiklik önergeleri işleme konulmaz.” Diyebilirsiniz ki yok, sair kanun değil ki kanunun özüne bu aykırı, alakalı diyebilirsiniz, saygı duyarım. Dördüncü fıkra var. Diyor ki dördüncü fıkra, 87’ye dört: “Görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun komisyon metninde bulunmayan…” Metinde var mı? Yok. “…ancak tasarı veya teklif ile çok yakın ilgisi bulunan –olabilir- bir maddesinin değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılır.”

İç Tüzük var veya yok, hukuk var veya yok, İç Tüzük’e uygunluk var veya yok, takdirinize bırakıyorum.

Biz, hukuk devletine inanan, hukuk devleti için mücadele eden, kendimizi hukukçu görmekle onurlu sayan insanlarız.

Bir arkadaşımız konuşma yaptı az önce, isim zikretmeyeceğim. Seçimden bir ay önceye kadar başka parti içinde siyaset yapıp da bir ay sonra başka partiden vekil olduktan sonra, burada geçmişi inkâr edip geçmişe ilişkin olumsuz laflar söylemek bizim siyasi terbiyemize sığmıyor. Tüm ailesini tanığımızdan dolayı çok rahat söylüyorum: Bunlar etik değil. Nezaket, nezaket, nezaket ve saygı, hem kendimize hem çevremize hem tarihimize hem geleceğimize.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Gök.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Madde üzerinde, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak.

Buyurun.

DTP GRUBU ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında böyle bir usul yarattık, ilgili maddeyle ilgili değil de madde bahanesiyle söz alıp söylemek istediklerimizi söylüyoruz, biz de birazcık öyle yapacağız. Sanırım, son söz hakkı bize gelmeyebilir düşüncesiyle böyle bir yola gidildi.

Şimdi, bu yasa teklifi sonuçta yasalaştı ve çıkacak. Biraz sonra burada son oylarımızı da kullanacağız lehte ve aleyhte ve artık yürürlüğe de girecek bir şey.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Umuyor ve diliyoruz ki buradaki kaygılarımızı boşa çıkartacak bir uygulama süreci yaşayalım. Burada gerçekten muhalefetteki üç parti de temel kaygılarında neredeyse ortaklaştı ve biz kendi oylarıyla bu teklifi yasalaştırmak üzere olan AKP Hükûmetinin uygulamada bu kaygılarımızı boşa çıkartacak bir icraat içerisinde olmasını umuyor ve diliyoruz, temenni ediyoruz.

Fakat şunu da söylemek istiyoruz ki: Gerçekten bu yasanın bu kadar aceleye getirilmesinin, bu kadar oldubittiye getirilmesinin, bu kadar el yordamıyla yapılmasının hiçbir gerekçesi de yoktu. Hükûmet bunun tedbirlerini alabilirdi, zamanında, daha sağlıklı, daha yeterli düzeyde bir tartışma zemini yaratarak daha yararlı bir yasa çıkmasını, daha demokratik bir yasa çıkmasını, yargı bağımsızlığını da koruyabilecek bir yasa çıkmasını sağlayabilirdi.

Son önergelerle kaygıların bir kısmını gidermeye yönelik ufak tefek değişiklikler oldu. İşte, mülakatın ağırlığı azaltıldı ama sonuçta şu sorunun cevabı verilemedi: Mülakatta 69 alan elenecek mi? Çünkü bu sorunun cevabı “evet.” Bu cevabı vermekten kaçındı Sayın Bakan. Çünkü bu gerçekten kaygılarımızın haklı olduğunu ortaya koyabilecek bir soruydu ve yanıtı da bunu ortaya koyacaktı. Eğer gerçekten bu kaygılarımız giderilmek isteniyorduysa mülakatta alınan yüzde 70 kriteri daha aşağıya çekilebilirdi, 50’ye indirgenebilirdi.

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Kalkmalı.

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Kalkmalı.

GÜLTAN KIŞANAK (Devamla) – O zaman yüzde 30-yüzde 70 dengesinin bir anlamı olabilirdi. Ama şu anda zaten mülakattan 70 almayan kişi elenmiş olacak, yüzde 30-yüzde 70 dengesinin bir anlamı kalmayacak.

Bu nedenle böyle son dakika ek maddeler verileceğine, gerçekten bu kaygıları gidermeyi düşünüyorduysak, bunun ağırlığını da, mülakatın ağırlığını da gideren başka düzenlemeler yapılabilirdi.

Ben, bir kez daha, önümüzde hiç değilse bir yeni anayasa yapma süreci olacağını umuyoruz ve bu süreçte bütün bu kaygılarımızı giderecek, daha demokratik bir anayasa yapmanın, yargı bağımsızlığını orada temin edecek hükümler geliştirmenin ve bundan sonra burada Mecliste çıkartılacak yasaların da daha demokratik bir anayasaya uygun olarak daha iyi uygulamalar getirecek yasalar çıkartmayı umut ediyorum. Hepinize iyi akşamlar diliyor, saygılar sunuyorum. (DTP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kışanak.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Oktay Vural, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle bu kanunun hayırlı olmasını diliyorum. Tabii, böyle bir uygulamadan dolayı zarara uğrayan, açıkçası ayları zehir olan kişilere de geçmiş olsun. İnşallah yürürlüğe girer, Bakanlar Kurulu da bunu yürütürken adil olur. İnşallah yürütür. Neden yürütür diyoruz? Sınır ötesi operasyon için 12 Ekimde karar aldık, bir türlü bu konuyu yürütmediler.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Talimat verildi.

OKTAY VURAL (Devamla) – Dolayısıyla kırk sekiz gün beklediler. Dolayısıyla demek ki hazır değillermiş. İnşallah yürütürler diyoruz. Yani, onu yürütmediler, doğrusu milletin gözyaşı devam etti. Bu kadar beklemenin, yürütmemenin bedelini kim ödeyecek? Tarih bunu da yazacaktır elbette. Biz de o tarihin yazılmasına açıkçası katkı sağlayacağız, bunun hesabı da elbette sorulacak.

Tabii, şimdi Sayın Bakan… Bir sayın milletvekilimizin, burada bir grup başkan vekilinin Türkiye’deki bütün adliye binalarını kendilerinin yaptığına dair ifadeleri, daha önce yokmuş bunlar gibi bir ifade karşısında, İstanbul’da mı, Ankara’da mı yapıldı, işte Konya deyince, Konya’da bizim zamanımızda oldu derken nedense İstanbul’a, Ankara’ya ya da başka illere yapılan adliye binalarını, açıkçası, yapanları yâd etmeden bile, Allah razı olsun yapanlardan demeden bile, doğrusu, bu ülkeye hizmet edenlerin kadrini bilmemesinden dolayı Sayın Bakanı çok üzülerek izledim. Yapanlardan Allah razı olsun. Taş üstüne taş koyanlardan Allah razı olsun. Devleti ebet müddet böyle olur. Ama, her şeyi siz yaptınız.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Seksen yıldır!..

OKTAY VURAL (Devamla) – “Daha önce yoktu” diye gelip söylerseniz, bu ifadeye “Külliyen yalandır” dersiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler) Çünkü öyledir. Hepsini yaptık derseniz, hepsini yaptık demenin, hepsi yapılmamışsa tamamı yanlıştır der.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir şey demedi Sayın Vural.

OKTAY VURAL (Devamla) – Şimdi, Sayın Bakan kalkıp orada bir de “yalandır diyemem ama…” diyor. Sayın Bakan, ifadelere dikkat etmek gerekir. Bu konuşma içerisinde “yalandır diyemem ama…” bir milletvekilinin yalan söylediği ifadesi karşısında, İstanbul’a, Ankara’ya yapılmış adliye saraylarına sahip çıkanlara da aynı şeklide ben “yalandır diyemem ama…” deme hakkım vardır. Dolayısıyla, bir taraftan “yalandır diyemem ama haksızlık olur” diyor, ondan sonra, güya çok diplomatik bir dil kullanıyor. Aynen iade ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) Aynen iade ediyorum. Böyle bir ifadeyi Sayın Bakana yakıştıramadım doğrusu. Bu bakımdan, adliye binalarının yapılması konusunda katkı sağlayan, çalışma yapan herkese teşekkür ediyoruz, ama herhâlde adliye binalarını kapatanlar hakkında da milletin söyleyecek sözü var galiba.

AHMET YENİ (Samsun) – Millet karar verdi.

OKTAY VURAL (Devamla) – Kaç tane kapatıldı acaba? Kaç tane? Kim kapattı? İlçe adliye binaları…(AK Parti sıralarından gürültüler) Helal olsun, bravo! Demek ki kapattıklarınız da var. Demek ki daha önce adliye binası da varmış orada. Kapattınız, doğrusu sahip çıkmadınız. Yani, demek ki kapatıyorsunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler) 

BAŞKAN – Sayın Çerçi…

MEHMET ÇERÇİ (Manisa) – 22 Temmuzda millet söyledi söyleyeceğini.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Millet bunu söyledi, duymak için kulak lazım.

BAŞKAN – Lütfen arkadaşlar, Sayın Bakan gerekirse cevap verir, lütfen.

OKTAY VURAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,  bu Konya’yla ilgili, tabii, bu proje -Konya milletvekillerimiz de biliyor, bir not olarak geldi- aslında, garaj bölgesine yapılması projelendirilmiş. Fakat, daha sonra, “bu rant alanıdır” diye oraya, zannederim, otuz altı katlı bir bina oluştuğu için bu bölgenin dışında bir yer bulma 2004 yılında olmuştur. Yoksa, o bölgeye bir adliye binası yapılması projesi Bakanlıkta vardı. (AK parti sıralarından “Böyle bir şey yoktu!” sesleri, gürültüler) Vardı. Dolayısıyla, eğer siz “Bugüne kadar hiç kimse Konya’ya adliye binası yapılmasını düşünmemişti, hiçbir çalışma yapmamıştı.” derseniz, doğrusu, bundan önceki… Ha, o da bizim dönemimizde değil, bizden önceki dönemde olmuş. Sayın Bal’ın ifadesi, kendisinin genel müdürlük yaptığı dönemde oraya bununla ilgili bir projenin gerçekleştirilmesi yönünde çalışma yapıldığı yönündedir. Başlatanlardan da Allah razı olsun. İyileri yad etmekte herhangi bir beis yok. “İyilikle analım.” diyor, değil mi? Dolayısıyla, bu kültürden uzaklaşmış olduğunuzu da doğrusu üzülerek görüyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Düşündüğünüzü kabul ediyoruz. Sizin düşündüğünüzü yaptık.

OKTAY VURAL (Devamla) – Ben bir de bir maddeyle ilgili sayın milletvekillerimizin sorduğu sorulara “Bu, bu maddeyle ilgili değildir.” diyen Sayın Bakan bir de saati gösteriyor. Biz buraya çalışmaya geldik. Danışma Kurulu kararı da diyor ki: “Bu birleşim bitinceye kadar çalışacağız.” Ne zamana kadar? Yarın sabaha kadar da çalışacağız.

Sayın Bakanım, çok vaktiniz kıymetliyse, bir başka sayın bakanı buraya getirebilirsiniz. Ama biz sizin saatinizin kısıtlı olduğuna göre Meclis çalışmalarını kısıtlayamayız. O bakımdan, milletvekillerimizin suallerine çok kıymetli beş dakikanızı daha ayırıp cevaplandırsaydınız ya da Sayın Başkanın ifadesiyle “Ben bunlara yazılı olarak cevap vermek istiyorum.” deseydiniz, doğrusu, Meclis geleneğine uygun bir davranış olurdu.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Onu da vermiyorlar Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (Devamla) – Ben tekrar bu kanunun yargı camiasına gireceklere -çok önemli açığımız var tabii- onlara hayırlı olmasını diliyorum. Bu mülakatların da muhakkak surette adliye camiasında tecrübeli olanlarla birlikte… Hiçbir siyasi tartışma olmaksızın, hangi dönemde girmiş olması önemli değildir, önemli olan adil olup olmadıkları, yetenekli olup olmadıklarını tespit etmektir. Umarım, Bakanlar Kurulu bunu yürütürken bu objektif esaslara dayalı olarak o yargıç adaylarını, hâkim adaylarını, savcı adaylarını tespit eder ve böylelikle, artık “Türkiye’de şunun döneminde şunlar alındı, bu o dönemin eseridir.” diye bugün konuştuklarımızı yarın, öbür gün aynı şekilde “Bunlar da o dönemde girmiştir.” diye, o giren insanları da bir dönemde topyekûn karalamaktan vazgeçeriz. O bakımdan, objektif esaslara dayalı olarak bir sınav yapılması konusundaki niyetimizi, Bakanlar Kurulunuzun bu şekilde yürütmesi gerektiği niyetimizi ifade ederek, tekrar kanunun hayırlı olması dileğiyle hepinize saygılarımı arz ediyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AK Parti Grubu adına Yozgat Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ.

Sayın Bozdağ, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yoğun bir mesai geçirdik, önemli bir yasayı görüştük, üzerinde de ciddi tartışmalar yapıldı. Ben katkı sunan, iktidar-muhalefet, bütün milletvekillerine AK Parti Grubu adına ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum. Tabii, burada usul tartışmaları da yapıldı, hem raporla ilgili yapıldı. Biz İç Tüzük’ün 42’nci maddesini çok net açıkladık. Tüzük’ün bir kısmını okuyup bir kısmını okumadılar. Şimdi tekrar, geçici bir madde eklenmesine ilişkin konu görüşülürken yine Tüzük gündeme geldi. Esasında söz almayacaktım ama bu konu, sanki burada vahamet derecesinde bir hata yapılıyor, İç Tüzük çiğneniyor gibi bir şekilde takdim edildi. Gerçeğin tutanaklara geçmesi ve bir kez daha konunun Meclisimiz tarafından düşünülmesi açısından, ben, İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin birinci fıkrasını bir okuyorum. Şimdi dördüncü fıkrasını okuyorlar. İşte, böyle olursa komisyon oturacak, salt çoğunluğuyla katılırsa önerge rapora eklenmiş olacak, burada da üzerinde görüşme açılacak. Peki, birinci fıkrası ne diyor? “Oraya bakın.” dedik, bakmadılar. Peki, ben okuyorum: “Kanunlarda veya İçtüzükte aksine bir hüküm yoksa, kanun tasarısı veya teklifinde bir maddenin reddi, tümünün veya bir maddenin komisyona iadesi, bir maddenin değiştirilmesi, madde ek veya geçici madde eklenmesi hakkında, milletvekilleri, esas komisyon veya Hükümet değişiklik önergeleri verebilir.”

Buyurun.

İSA GÖK (Mersin) – “Madde ek” değil “metne ek.”

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Efendim bakın “geçici madde…” Çok açık, çok açık.

İSA GÖK (Mersin) – Maddeyi okumamışsınız.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi, burayı geçip işin devamını işine geldiği noktadan takdim etmek, işin doğrusu şark kurnazlığıdır. Halbuki, biz, kurnazlık yerine İç Tüzük ve Anayasa neyse onu yapmamız lazım.

Bir başka konu: Şimdi biz burada adalet saraylarıyla ilgili konuşunca, AK Parti döneminde yapılanları anlatınca ne hikmetse birileri rahatsız oldu.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Simit sarayları da var canım.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Niye rahatsız oldu, ben onu anlamadım.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Simit sarayları da sizlere mahsus.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Türkiye’nin hükümet konaklarının altındaki yerlerden, kahvehanelerden bozma yerlerden, belediyelerin yaptığı, belediyelerin himayesinde olan yerlerden adaletin şanına yakışır, hâkimler ve savcılarımızın onuruna yakışır saraylarla donatılması kötü mü olmuştur? İyi olmuştur. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bakın, biz geldiğimizde…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Mugalata yapıyorsun, mugalata yapmayın.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Rahatsız olma, siz de iktidardaydınız, kaç tane yaptınız?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Biz de takdir ettik, yapılanları teşvik ediyoruz dedik, daha fazlasını, daha iyisini yapın dedik. Mugalata yapmayın.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi bakın, biz geldik, beş senede doksan altı tane adalet sarayını biz bitirdik. Rahatsızlık niye duyuyorsunuz?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Rahatsızlık duymuyoruz, rahatsızlığı siz duyuyorsunuz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - İstanbul, Türkiye’nin en büyük şehirlerinden birisi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Her şeyi siz yaptınız, doğrudur!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Peki, Bakırköy Adliyesine gittiniz mi siz? Kim yaptı, kim açtı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Her şeyi siz yaptınız!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Şu anda Kartal’da devam eden adliye inşaatını gördünüz mü? Peki, Çağlayan’dakini gördünüz mü?

Sayın Vural, İzmir Milletvekilisiniz. İzmir’de adliye ne zaman açıldı?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Başlayıp bitirdiğiniz bir hastane var mı?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Efendim, bitiremediniz hiçbir şeyi, her şeyi ortada bıraktınız, gittiniz. Doksan altı tanesini milletimize kazandırdık. Şimdi güzel adliye saraylarıyla Türkiye’yi donatıyoruz.

Bursa’yı bahsettiler. Ben Bursa’daki adliye sarayını gördüm, saray mıdır han mıdır hamam mıdır, neye benziyor anlamadım, emin olun anlamadım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Ama “saray” diyorsunuz.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) - Sayın Köylü burada o zaman başsavcıdır. Bir de “Proje birincisi” diye o zaman Adalet Bakanının açılışında konuşmuş. Adliyeye girdiğinizde -ben gittim o adliyeye girdim- odanın biri nerde, neyi nerde?.. Bursa milletvekillerimiz burada, muhalefet de varsa onlar da burada. Söylesinler bakayım,  Bursa Adalet Sarayı ile Bakırköy Adalet Sarayı arasındaki fark nedir? AK Parti ile diğerleri arasındaki fark neyse öyle bir farktır bu. (AK Parti sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

Peki, Konya’yla ilgili burada konuşuldu, Sayın Bakan açıkladı, yer teslimini ben yakinen biliyorum; oraya gidildi, ihalesi yapıldı, ayın 17’sinde de açılışı yapılacak. Konya’dan vekilleriniz, bakanlarınız yok muydu? Niye Konya Adalet Sarayı yapmadınız? AK Parti yaptı, zira bugüne kadar yapamadığınız çok şeyi yaptığı gibi.

Peki, bir başka konu: Hâkimlerin, yargının bağımsızlığıyla ilgili konuştuk. Doğru, yargı bağımsız olmalı. Ama, Yargıtay Başkanı açıkladı: “Vicdanlarıyla cüzdanları arasına sıkışmış bir yargı ne kadar bağımsız olabilir?” Bunu siz dinlediniz, bütün Türkiye, bütün dünya dinledi. Peki, biz ne yaptık? Bugüne kadar verilemeyeni verdik. Hâkimlerimize, savcılarımıza, adliye personeline sorarsınız “AK Parti gelmeden önce ne kadar maaş alıyorsunuz, AK Parti iktidarından sonra ne kadar maaş alıyorsunuz?” Gidin, bakın. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Şimdi çok başka şeyler açıklıyorlar, çok başka sözler söylüyorlar.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Onlara onurlu bir yaşamı sürdürmeleri için gerekli imkânı biz verdik, alkış almamız lazım.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Şimdi, devletin gerçekleriyle ilgili konuşuyorlar.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Peki, UYAP’la ilgili bir projeyi hayata geçirdik. 

OKTAY VURAL (İzmir) – Gemi alamıyorlar ama, gemi alamıyorlar!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Eskiden bir nüfus kaydı istemek için yazılıyordu…

OKTAY VURAL (İzmir) – Gemi sahibi olamadılar!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …yazı gidip gelene kadar aylar geçiyordu. Şimdi, gidiyorsunuz, oradan alıyorsunuz. Kötü mü yaptık?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Vekillere güvenmiyorsunuz, dokunulmazlığı kaldıramadınız tabii…

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Alkışlanacak işleri yaptık.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Güvenmiyorsunuz tabii.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Alkışlanacak işleri yaptık.

Peki, bir başka şey: Bu kanun niye geldi? Yönetmelikle düzenlenen şey kanunla niye düzenleniyor? Benim de anlamadığım bu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye yapıyorsunuz?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Emin olun, ben de anlamadım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye yapıyorsunuz?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Türkiye’de, yönetmelikle hâkim ve savcılık sınavının ayrıntıları bugüne kadar düzenlenmiş, bugüne kadar uygulanmış, hiçbir sorun da çıkmamış. Hatta, 72’ye kadar Adalet Bakanı, birtakım müdürlerin mütalaası üzerine doğrudan atama yapıyor.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – O halde niye gelmiş buraya?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ondan sonra, bakın daha sonrasını anlattım, 91’e kadar bir başka konu 91’den sonra bir başka konu. Biz geldik, bir değişiklik yapmadık; Anayasa aynı, kanun aynı, yönetmelik aynı. Birden bire sınavlar Anayasaya aykırı, kanuna aykırı, yönetmeliğe aykırı oldu ve konu Danıştaya gitti, bizim dönemde de gitti. Danıştayın verdiği kararlar var “Bu yönetmelik ve sınav, Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na Anayasa’ya uygundur.” diye bir tane değil iki tane kararı var, 2004’te de kararı var. Peki, konu Anayasa Mahkemesine gitti mi? Oraya da gitti. Anayasa Mahkemesinin 2006’da kararı var. 2007’de, daha işte geçen gün karar açıklandı. İki tane açık ve net kararı var. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun böyle bir yetkisi yok. Mesleğe kabul eder. Adaylıkla ilgili konu bundan ayrıdır. Ben demiyorum, Anayasa Mahkemesi diyor. Biz eleştirince, vah eleştirdiniz. Şimdi, bir karar tashih edilince bak şunu yaptınız, öyle böyle konuşuluyor. Buraya da gelip, 1995’te Anayasa Mahkemesinin verdiği bir kararı konuşarak milleti aldatamazsınız. Yargı içtihat değiştirir mi? Değiştirir. O kararın muhtevası avukatlarla ilgili. Bu sınavla ilgili konusu temenniden ibaret. Temenniyi karar halinde burada takdim etmek ayıptır. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin 2006’da kararı var: Mülakat ve yazılı Anayasa’ya uygundur, aykırı değildir. 2007’de, daha dün gerekçesi açıklanan kararı var. Ya, iki sene içerisinde Anayasa Mahkemesi iki tane karar veriyor, kimseyi inandıramıyor. “95’te karar var ya…” Peki, kardeşim, 2006’daki kararı niye görmüyorsun? 2007’deki kararı niye görmüyorsun? Anayasa Mahkemesinin kararları işinize geldiği zaman karar, işinize gelmediği zaman “Siz de eleştiriyordunuz, biz de eleştiriyoruz.” deme hakkı yok.

Öte yandan Danıştay, Anayasa Mahkemesinin bu açık kararına rağmen, kanunun açıklığına, netliğine rağmen… Yine bu konuda hem Anayasa’da hüküm yok, Danıştayın kararında Anayasa’da dayanak, en ufacık, ima yollu bile hüküm yok. Yorumlarla, tevillerle, kıyaslarla hüküm ihdas edemez. Peki, Anayasa Mahkemesinin kararlarına uyarlılık var mı? Kesinlikle yok, hiç kimse uyarlı diyemez. Peki, Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’na uyarlılık var mı? Yok. Ne Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda ne de diğerlerinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna böyle bir yetki verilmemiş, açık.

Şimdi ne diyor Anayasa? Hâkimler karar verirken Anayasa’ya, hukuka ve vicdanlarına göre karar verirler. Anayasa’da var mı? Yok. Hukukta var mı? Yok. Peki, Anayasa’da, hukukta olmayan bir şeyi karar hâline nasıl getirirsiniz, Anayasa Mahkemesine rağmen? Ondan daha üst mahkeme var mı?

Şimdi biz mecbur kaldık, yargıyı uygulayacağız. Niye şimdi geldi? 30 Ekimde çıktı karar. Bir senedir hâkim, savcı alınamıyor, Danıştayın kararlarıyla; Anayasa’ya, kanuna, her şeye rağmen alınan kararlarla.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Biraz daha bağır, az bağırdın!

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, bir dakikalık sürenizi başlatıyorum.

Konuşmanızı tamamlayınız.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bu kanun, ben de, kanunla düzenlenmemesi gereken bir konunun, maalesef yargı tarafından Meclisi böyle bir düzenlemeye mecbur bırakmasının sonucudur diyorum ve kanunun hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Ülkemizde inşallah yargının daha iyi noktalara gitmesi için Meclisimizin el birliğiyle katkı sunacağına inanıyorum. Yargı bağımsızlığı ve diğer konularda Türkiye’nin büyük bir yargı reformuna ihtiyacı olduğunu ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

Madde üzerinde şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak.

Sayın Kaynak, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 65 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Madde üzerinde konuşmadan önce, kaymakamlık binalarının bodrum katlarında, küflü odalarında hizmet verirken, şimdi modern, çağdaş adliye saraylarında hizmet veren Kahramanmaraş’ın Pazarcık, Afşin ve Göksun Adliye Sarayları ve yapımı başlatılan Kahramanmaraş Adliye Sarayı için bir Kahramanmaraşlı olarak, Kahramanmaraşlı bir avukat olarak, bütün Türkiye’de yapılan yeni saraylar için de bir hukukçu olarak, bu iradeyi ortaya koyan Sayın Başbakanımıza, eski Adalet Bakanımız Sayın Cemil Çiçek Beyefendi’ye ve Sayın Adalet Bakanımız Mehmet Ali Şahin Beyefendi’ye şükranlarımı sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, maddelerini kabul ettiğimiz bu yasanın hâkim, savcı adayı genç kardeşlerime, avukat meslektaşlarımıza ve ülkemizin adliye koridorlarında gecikmemiş bir adalet bekleyen vatandaşlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Hukuki durumları sorunlu hâle gelen 99 genç hukukçuya ve onların ailelerine de hayırlı olsun diyorum.

Başta teklifi hazırlayan Bartın Milletvekilimiz Sayın Yılmaz Tunç Beyefendi olmak üzere, emek ve katkı veren bütün herkese, siz değerli milletvekillerine teşekkürlerimi sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaynak.

Madde üzerinde şahsı adına son söz Konya Milletvekili Ali Öztürk'e aittir.

Sayın Öztürk, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Konya Adliyesi gündeme gelince benim de bir şey söylemem lazım. "Adliye  yapacaktım, ama yapacaktım." demekle "Yaptım." demek arasında çok fark var onu belirtmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Bu kanunun çok acele çıkması lazım. Nedenlerinden bir tanesi bugüne kadar, bu saate kadar zaten izah edildi. Ama ben ikinci bir sebebini söylüyorum, gerçekten mesleğin içinden geldiğim için söylüyorum, arkadaşlar büyük bir yük altındalar, büyük bir iş yükü var, artan iş yükü var. Hâkim, savcı arkadaşlarımızı rahatlatmak adına, onlara bir destek adına, takviye güç adına bu kanunun bir an önce çıkması lazım.

Kadrolaşmadan bahsedildi. 3 Kasım 2002 seçimlerinin hemen sonunda AK Partinin tek başına güçlü bir şekilde iktidara geldiği görülünce, o anda iktidarda olan partiler bir günde boş olan bütün kadroları doldurdular. Esas kadrolaşmayı onlar yaptılar. Ha, sonunda da belki değişiklik olduğu zaman da yargı yoluyla tekrar görevlerine gelmek suretiyle konumlarını yine de korudular. Oktay Bey'in  bu konudaki itirazları hiç de yerinde değil.

"Yargı mensupları sarayda oturacaklarına ekonomik durumları düzeltilsin." diye bir görüş ortaya atıldı. E arkadaşlar, bırakın yargı mensupları sarayda otursun, bunu çok görmeyin yargı mensuplarına. Ha, ilave haklar verecekseniz verin, gücünüz yetiyorsa verin, elinizden geliyorsa verin ama sarayda oturmalarını da çok görmeyin yani.

Ben, bu yargı bağımsızlığıyla ilgili bir hukuk dergisinde okuduğum bir olayı naklen anlatmak istiyorum. Atatürk’e suikasttan Ali Saip Bey adında birisi yargılanıyor Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde ve beraat ediyor. Zamanın Adalet Bakanı Şükrü Saraçoğlu ve Ankara Başsavcısı Baha Arıkan “Eyvah, biz bunu Atatürk’e nasıl izah edeceğiz, bu Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı bu adama beraat verdi, ne yapacağız?” diye düşünüyorlar ve sonunda diyorlar ki: “En iyisi biz gidelim bunu Atatürk’e anlatalım.” Beraber gidiyorlar, Atatürk’e anlatıyorlar olayı. Atatürk bunları dinledikten sonra, olayın ve mahkemenin kararının doğru olduğunu söyledikten sonra, Adalet Bakanına dönüp “Arkadaş, siz yargıyı yürütmenin başına şikâyet ediyorsunuz, siz de bir yürütme mensubusunuz, bir daha görmeyeyim.” diyor ve geri dönüyorlar. Herhâlde bu olaydan çokları, herkes kendine göre bir ders çıkarması lazım.

Zaten bu yasanın, yani hâkim adayları konusunda Hâkimler Kanunu’nun 7’nci maddesini daha önce de okudum: “Adaylar, Devlet Memurları Kanunundaki genel idare hizmetleri sınıfına dahil olup, hâkimlik ve savcılığın sınıf ve derecelerine dahil değildir.” Bu madde yeter. Bu saate kadar yapılan konuşmalar, hepsi, bu maddenin karşısında boşa gitmektedir yani aleyhe olan konuşmalar boşa gitmektedir. Bunların cevabı zaten içerisindedir. Bu konuda fazla söylemeye de, görüş belirtmeye de hiç gerek yok bence. Gerekenler zaten söylenildi.

Biz, bu yasanın acele çıkmasını söyledik ve bağımsızlıkla bu işin alakasının olmadığını söyledik. Biz, ne kadar yargı bağımsızlığını ne kadar demokrasiyi vurgulamaya, anlatmaya çalışırsak çalışalım, öyle görüyorum ki arkadaşlarımız, karşı taraftakiler, bizi ancak kendi anlayışı, anladıkları kadar anlayacaklar. O nedenle, biz doğruları söyledik, gerekenleri söyledik.

HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Cümle kurmakta bir sıkıntımız var!

ALİ ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ederim.

İnşallah, bu kanun hayırlı uğurlu olur. Herkesi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekilleri, konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Çalık, buyurun.

ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, 3’üncü maddede yer alan, mülakat kurulunda yer alan Türkiye Adalet Akademisi Yönetim Kurulundan seçilecek olan Yargıtay ve Danıştay mensuplarımızın hangi yöntemle belirleneceğini sizlere sormak istiyorum.

İkincisi, maddeyle alakalı olmamakla birlikte, bununla birlikte, bölge istinaf mahkemelerimizin süreciyle ilgili bilgi alma imkânımız mümkün müdür? Malatya’da bölge istinaf mahkemelerini kurmayı düşünüyor muyuz? Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Çakır...

OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Sayın Bakan, bu sözü edilen adliye saraylarından Samsun’un ne zaman nasibini alacağını öğrenmek istiyorum. Adliye binasının taşınması düşünülen Tekel binalarının adli hizmetlere uygun olarak ne zaman düzenleneceği ve bu taşınmanın ne zaman gerçekleşeceği konusunda bir planlama var mıdır? Samsun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bulut...

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, yargının bağımsızlığının kazanılması, korunması adına bu konuda hassasiyeti olan gelişmiş ülkelerde hâkim ve savcıların hangi metotlarla alındığı araştırıldı mı?

Balıkesir Balya Adliyesi 59’uncu Hükûmet döneminde kapatıldı. Halk her gün elli kilometre ileride İvrindi ilçesine gidip adalet arıyor. Bu mağduriyetin giderilmesi için 60’ıncı Hükûmetin bir bakanı olarak sizin bakanlığınızda Balya Adliyesini açmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Serdaroğlu

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanım; öncelikle kanunun hayırlı olmasını diliyorum ve hemen sorumu soruyorum.

Kastamonu ilinde Doğanyurt, Ağlı, Şenpazar ve Hanönü ilçelerinde adliyeler kapatıldı mı?

2) Ülke genelinde kapatılan adliye sayısı ne kadardır?

3) İlçesinden otuz, kırk kilometre ileriye giderek başka bir ilçede problemini çözmeye çalışanlar için ne düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Akçay

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana 6’ncı maddeyle ilgili bir soru yöneltiyorum. 5’inci maddeyle ilgili sorulara cevap vermezken Sayın Bakan saatinizi işaret ederek Sayın Başkana gösterdiniz “Saat geç oldu, artık gidelim, muhalefeti de dinlemeyelim.” der gibisiniz. Sayın Komisyon Başkanı da saatini işaret etti. Sabırsız ve telaşlısınız. Bu saati göstermeniz, sorulara cevap vermemeniz, alelacele kanunu neredeyse yürütürcesine çıkarma gayretiniz, acaba bu kanunu bir an önce yürütme gayretinden mi kaynaklanıyor, yoksa yaptığınız işe ve muhalefete saygı noksanlığından mı kaynaklanıyor?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Her şeyden önce şunu ifade etmek istiyorum: Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Yürütmeye her an, her zaman, her istediği soruyu sorabilir. Sayın Bakanın şahsıyla verdiği birtakım cevapları çok nezaketli bulmadığımı ifade ediyorum, sorumu yineliyorum: Sayın Başbakanın yüksek yargı organları ve idari yargıyla ilgili birtakım beyanları oldu. Bu beyanlarla ilgili Başbakan haklı ise acaba kurumlarında ne yaptı? Eğer Başbakan haksız ise kurumlarını niçin savunamıyor Sayın Bakan? Dolayısıyla, acaba, Başbakanın bu değerlendirmelerini yargıya müdahale… Her arkadaş yargı bağımsızlığından bahsediyor. Başbakanın beyanları bağımsız yargıya müdahale midir, değil midir; Sayın Bakan nasıl değerlendiriyor?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Gök, son olarak, buyurun.

İSA GÖK (Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, Sayın Başbakan Genel Kurulu teşrif edince Sayın Bekir Bozdağ’ın konuşması bir anda hararetlendi, tansiyon yirmi civarında oldu. Allah’tan konuşma on dakikalıktı, yirmi dakikaya sirayet etmedi. Yalnız, Anayasa Mahkemesi kararı bahsettiğiniz gibi değil.

Sayın Bakanım, sorumu arz ediyorum. Sayın Bekir Bey dedi ki: “Bir temenni bölümü.” Şimdi, benim bildiğim, mahkeme kararlarının iddia kısmı var, savunma var, tartışma ve hüküm fıkrası var. Sayın Bekir Bey’in dediği “temenni” diye bir fıkra var mı mahkeme kararlarında, temenni bölümü? Hakikaten merak ediyorum, cehaletime bağışlayın.

Efendim, diğer taraftan -çok övünülerek söylenildi- adliye ve ceza infaz kurumu çalışanlarının çalışma şartlarının iyileştirilmesi hakkında özellikle fazla mesai, özellikle fazla mesai, çünkü bu insanlar cumartesi, pazar, akşam nöbette çalışıyorlar ve adliye çalışanlarının –hâkim, savcı için demiyorum- maaşları son derece komik, fazla mesaileri hâlâ yok, hepsi perişanlar. Bir iyileşme düşünülüyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun.

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Çalık bölge adliye mahkemeleriyle ilgili bir soru yönelttiler. Daha önce bir soru üzerine bu konuda bir açıklama yapmıştım. Ama, çok kısa, özet hâlinde hatırlatmak istiyorum. Bölge adliye mahkemeleri –ki, diğer bir ismiyle istinaf mahkemeleridir- Yargıtayın yükünü önemli ölçüde azaltmak düşüncesiyle yasası çıktı. Dokuz ilimizde de bölge adliye mahkemelerinin kuruluşuyla ilgili karar verildi. Ancak, fiilen bölge adliye mahkemelerimizin açılışı büyük bir ihtimalle 2010 yılından itibaren olabilecek. Çünkü, fiziki mekânlar henüz hazır değil, hâkim ve savcı eksiğimiz de var. Zaten bu yasayı da çıkarmamızın en önemli nedenlerinden bir tanesi, hâkim ve savcı açığımızı bir an önce kapatmak düşüncesiyledir.

“Malatya’ya bölge adliye mahkemesi açılacak mı?” diye bir soru yöneltti Sayın Çalık. Tabii, dokuz ilimizde açacağımız bölge adliye mahkemeleriyle sorunu tamamen çözmemizin mümkün olmadığını ifade etmek istiyorum. Yeni bölge adliye mahkemeleri de açılacak; ancak, nerelerde açılacağı konusu daha sonra yapılacak bir çalışmayla belirlenecek. Şu anda “Malatya’da olacak mı?” sorunuza cevap verebilecek durumda değilim.

Sayın Çakır Samsun’da gerçekten adliye sarayıyla ilgili bir sorun yaşandığını ifade ettiler. Merkez Kılıçdede Mahallesi’nde bulunan Tekel binalarının adalet sarayı yapımında kullanılmak üzere Adalet Bakanlığına devir işlemleri sürdürülmektedir. Bu işlem bittikten sonra, orada değerlendirme yapılacaktır.

Deminden beri, kapatılmış olan adliye saraylarıyla ilgili eleştiriler geldi. Yanılmıyorsam 137 adliye sarayı kapatıldı. Çünkü, bunların yıllık iş yükü 100 civarında dosyadan ibaretti. O bakımdan, bu adliye saraylarının ekonomik nedenlerle kapatılmaları icap etti ve kapatıldı. En yakın adliyeye buradaki vatandaşlarımız adli hizmetler için gidip bu hizmeti oradan alabiliyorlar. Hemen şunu söyleyeyim: Bu adliye binalarının kapatılmasının Hazineye 116 trilyon liralık bir tasarrufu oldu ve kaldı ki, bu binalar, kahvehane köşelerinde, adliye binası diyemeyeceğimiz yerlerdeydi, kapatıldı.

Efendim, “Yeniden Balya’nın açılması mümkün mü?” dedi Sayın Bulut. Tabii, bunları yeniden açmayı düşünmediğimizi ifade etmek istiyorum.

Serdaroğlu’nun da sorusu aynı şekildeydi. Onun sorusuna da, Doğanyurt ve Ağlı’da da tekrar açmamızın mümkün olmadığını ifade etmek istiyorum.

Yargı kararları eleştirilmez değildir, yargı kararları zaman zaman eleştirilebilir, ama yargı kararlarına da uyulur. O nedenle, yargı kararlarını eleştirdi diye kimseyi de eleştirmenin doğru olmadığı kanaatindeyim. O bakımdan, Sayın Akçay’ın sorduğu soruya “Bu, yargıya bir müdahale midir?” diye sorduğu soruya vereceğim cevap da, yargı kararlarının eleştirilmesinin hukuk devletlerinde olduğunu ifade ederek cevaplandırmış oluyorum. Bunun dışındaki diğer sorulara da yazılı olarak cevap vereceğim.

Sayın Başkanım, bir de Komisyon Başkanımız sanıyorum bir açıklama yapacak.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bana da bir soru vardı, ama MHP’li arkadaşın.

BAŞKAN –  Evet, Sayın Başkan, buyurun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, Parlamentoda bir hata yapılıyor. Parlamenterlerin bilgi edinme yolları Anayasa’mızın 96’ncı maddesinde denetim yollarıyla birlikte tanzim edilmiş ve devamı maddelerde. Araştırma, gensoru, soru vesaire. Yasa maddeleri üzerindeki görüşme sonrası açılacak sorular teklifin kendisiyle, konusuyla sınırlıdır, madde de keza öyledir. Gerek Bakana gerek Komisyon Başkanına sorulacak soruların amacı, yasanın genelinin ve madde ruhunun ortaya çıkmasını sağlamaya yönelik sorulardır. Parlamento hukukunun sanıyorum ihlalinin tipik bir yapısıdır bu. 81’inci maddenin, Anayasa’nın 96’ncı maddesiyle birlikte yeniden gözden geçirilmesi lazım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Daha da susturacaksınız galiba muhalefeti.

OSMAN ÇAKIR (Samsun) – Yaptığınız konuşmalar yasayla mı ilgili?

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 6’ncı madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) –  Sayın Başkan, bu kanunla adliye sarayını yapmanın hiç alakası olmadığı hâlde bahsedilebiliyorsa, Sayın İyimaya’nın bu konuşmayı yapmaması gerekirdi. Sayın Bakan cevap verdi, ona ne oluyor?

BAŞKAN – Sayın Akcan, teşekkür ediyorum

Saygıdeğer arkadaşlarım, teklifin 6’ncı maddesinin oylamasından önce bir açık oylama teklifi vardır. Yani, maddenin açık oylama şeklinde yapılması. Şimdi, bu arkadaşlarımızın, teklifi veren arkadaşlarımızın burada olup olmadıklarını arayacağım, eğer arkadaşlarımız buradaysa veya kendilerine takabbül eden arkadaşlarımız varsa, maddeyi açık oylama şeklinde oylayacağım.

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 65 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 6’ncı maddesinin oylamasının açık oylama şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.”

Nihat Ergün? Burada.

Nurettin Canikli? Burada.

Bekir Bozdağ? Burada.

Mustafa Elitaş? Burada.

Sadullah Ergin? Burada.

Ünal Kacır? Burada.

Öznur Çalık? Burada.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, baş mümessil geldi, sınıfı mı yokluyorsunuz?

BAŞKAN - Hayrettin Çakmak? Burada.

Ömer Faruk Öz? Burada.

Cahit Bağcı? Burada.

Ali Koyuncu? Burada.

Ramazan Başak? Burada.

Ayhan Yılmaz? Burada.

Ahmet Öksüzkaya? Burada.

Yılmaz Helvacıoğlu? Burada.

Nurettin Akman? Burada.

Turan Kıratlı? Burada.

Mehmet Tunçak? Burada.

İlknur İnceöz? Burada.

Özlem Müftüoğlu? Burada.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır. Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 65 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin açık oylama sonucunu arz ediyorum:

Kullanılan oy sayısı :    242

Kabul :                          222

Ret :                                16

Çekimser :                          4 (x)

Böylece, madde kabul edilmiştir.

Evet, tasarının tümünün oylamasından önce, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre oyunun rengini belirtmek üzere talepler vardır.

Aleyhte, Kamer Genç… Yok.

Lehte, Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu.

Buyurun Sayın Sıvacıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sayın  Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; on bir buçuk saattir teklif üzerinde uzun uzun müzakerelerde bulunduk. Yargı camiasına, yararlanacak olan tüm adaylarımıza hayırlı olsun diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Şu cümleyi söylememe müsaade edin: Yirmi beş yıllık hâkimlik ve savcılık mesleğinde hassas adalet terazisinin dengesini hiçbir zaman bozmadım. Burada ifade edilen o sözlere karşılık olarak bunu söylemek istiyorum.

                                 

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

Hayırlı olsun, uğurlu olsun diyorum. Hepinize hayırlı geceler diliyorum. Saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sıvacıoğlu.

Saygıdeğer milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Yargı camiasına ve milletimize hayırlar getirmesini diliyorum.

Sayın Bakanın bir teşekkür konuşması olacaktır.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; on iki saate yakın bir süre çalışarak altı maddelik bir kanun teklifini yasalaştırma imkânı bulduk. Katkı veren tüm siyasi partilerimize ve milletvekili arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. Bu teklif, kanunlaşan teklif yürürlüğe girdikten, Resmî Gazete’de yayınlandıktan sonra, inanıyorum ki, Türkiye'deki hâkim ve savcı açığının kapatılmasına önemli katkılar sağlayacaktır. Özellikle hâkim ve savcı açığının kapatılmasında, avukatlarımızın potansiyelinden de yararlanma imkânı bulacağız ve ayrıca, 100 civarında, şu anda aday olarak, dört aydır idari yargıda staj gören genç arkadaşlarımızın da sorununa Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak sahip çıkıp, onu çözdüğümüz için de son derece mutlu olduğumuzu ifade ediyorum. Onlar adına da sizlere katkılarınız nedeniyle teşekkür ediyorum.

Yasanın ülkemize, adalet camiamıza ve yargı camiamıza hayırlı olmasını diliyor, hepinize hayırlı geceler diliyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Biz de hayırlı olmasını diliyoruz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince, 2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde görüşmeleri yapmak üzere, 4 Aralık 2007 Salı günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 01.33

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.