DÖNEM: 23 CİLT: 6 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 28’inci
Birleşim 30 Kasım 2007 Cuma İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMA IV.
- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 23 milletvekilinin, Van Gölü’ndeki kirlenmenin
önlenmesi ve Van ilinde turizmin geliştirilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/65) 2.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal ve 25 milletvekilinin, İstanbul’daki trafik sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/66) 3.- Zonguldak
Milletvekili Ali Koçal ve 26 milletvekilinin, taş
kömürü üretimindeki sorunların ve Türkiye Taşkömürü Kurumunun durumunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/67) V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Tanık Koruma
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 34) 2.- Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (2/63) (S.
Sayısı: 65) VI.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE AÇIKLAMALAR 1.- Adalet Bakanı
Mehmet Ali Şahin’in, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in konuşmasında şahsına
sataşması nedeniyle konuşması 2.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Zonguldak Milletvekili
Ali İhsan Köktürk’ün, konuşmasında şahsına ve
partisine sataşması nedeniyle konuşması VII.-
OYLAMALAR 1.- Bartın
Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesinin oylaması I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 14.06’da açılarak dört oturum yaptı. İstanbul
Milletvekili Güldal Akşit,
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’ne ilişkin
gündem dışı bir konuşma yaptı. Kars Milletvekili
Gürcan Dağdaş’ın, Kars Şeker Fabrikasının
özelleştirme programına alınmasına ilişkin gündem dışı konuşmasına, Sağlık
Bakanı Recep Akdağ, Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, 4 Aralık Dünya
Madenciler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşmasına, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Mehmet Hilmi Güler, Cevap verdi. Afyonkarahisar Milletvekili
Halil Ünlütepe ve 23 milletvekilinin, Eber Gölü’ndeki çevre kirliliğinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi (10/62), Antalya
Milletvekili Tayfur Süner ve 26 milletvekilinin,
deprem riskinin ve alınması gereken önlemlerin araştırılması (10/63), İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 29 milletvekilinin, altın arama
faaliyetlerinin hukuki durumu ile çevreye etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi (10/64), Amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu;
önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı. Makedonya’ya
resmî ziyarette bulunan Sağlık Bakanı Recep Akdağ’a, 3-6 Kasım 2007
tarihlerinde Amerika Birleşik Devletleri’ne resmî ziyarette bulunan Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan’a, Refakat eden
heyetlere katılmaları uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık
tezkereleri kabul edildi. 29/11/2007
tarihli gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan ve bastırılarak dağıtılan 65 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmının 3’üncü sırasına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 29/11/2007 Perşembe günkü birleşiminde 64
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarına
devam etmesine; ayrıca 30/11/2007 Cuma günü Genel Kurulun saat 14.00’te
toplanmasına ve bu birleşimde kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülerek 65 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmaların
sürdürülmesine; aynı birleşimde çalışmaların tamamlanamaması hâlinde 1/12/2007
Cumartesi günü de Genel Kurulun saat 14.00’te toplanmasına ve bu birleşimde de
kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülerek 65 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine ilişkin AK
Parti Grubu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul edildi. Muhalefet şerhi
eklenmeksizin bastırılan ve gelen kâğıtlarda yer alan 65 sıra sayılı Rapor’un
gündeme alınmasına ilişkin Grup önerisinin oylanamayacağına ilişkin usul görüşmesinden
sonra, Oturum Başkanı ve TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil,
Başkanlığın tutumunda değişiklik olmayacağını açıkladı. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kararlaştırılmış olan Tanık Koruma Kanunu
Tasarısı (1/346) (S. Sayısı: 34) komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadıklarından ertelendi. 2’nci sırasında bulunan,
Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/452) (S. Sayısı: 64) görüşmeleri
tamamlanarak kabul edildi. Alınan karar
gereğince 30 Kasım 2007 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere, birleşime
19.26’da son verildi.
No.: 42 II.- GELEN KÂĞITLAR 30 Kasım 2007 Cuma Teklifler 1.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş ve 3 Milletvekilinin; Yükseköğretim Kurumları
Teşkilatı Kanunu ve Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı
Kanun Hükmünde Kararnamelere Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanun Teklifi (2/74) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.11.2007) 2.- Bursa Milletvekili Mehmet
Altan Karapaşaoğlu’nun;
Organize Sanayi Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/75) (Plan ve Bütçe; Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar,
Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.11.2007) Raporlar 1.- 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/426) (S. Sayısı:
57) (Dağıtma tarihi: 30.11.2007) (GÜNDEME) 2.- 2006 Yılı Merkezi Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezi Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2006 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/267, 3/191) (S. Sayısı: 58) (Dağıtma tarihi:
30.11.2007) (GÜNDEME) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse ve 23 Milletvekilinin, Van Gölündeki kirlenmenin önlenmesi ve Van
ilinde turizmin geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/65) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23/11/2007) 2.- İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal ve 25 Milletvekilinin, İstanbul’daki trafik sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/66) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2007) 3.- Zonguldak Milletvekili
Ali Koçal ve 26 Milletvekilinin, taşkömürü
üretimindeki sorunların ve Türkiye Taşkömürü Kurumunun durumunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/67) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/11/2007) 30 Kasım 2007 Cuma BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.03 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Canan
CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşimini
açıyorum. III.- Y O K L A M A BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama
için üç dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum. (Elektronik
cihazla yoklama yapıldı) BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz. Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır. Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, okutuyorum: IV.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 23
milletvekilinin, Van Gölü’ndeki kirlenmenin önlenmesi ve Van ilinde turizmin
geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/65) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye'nin
en büyük gölü olan Van Gölünün kirlilik nedenlerinin araştırılması ve Van Gölü
havzası turizminin geliştirilmesi için çözüm yollarının bulunması amacıyla,
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis
araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 1) Şevket
Köse (Adıyaman) 2) Turgut
Dibek (Kırklareli) 3) Ali Arslan (Muğla)
4) Enis
Tütüncü (Tekirdağ) 5) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
6) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 7) Hulusi
Güvel (Adana)
8) Ensar Öğüt (Ardahan)
9) Tekin
Bingöl (Ankara)
10) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
11) Akif
Ekici (Gaziantep)
12) Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar) 13) Fehmi
Murat Sönmez (Eskişehir) 14)
Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın) 15) Birgen Keleş (İstanbul) 16)
Nesrin Baytok (Ankara)
17)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 18) Suat
Binici (Samsun)
19) Canan
Arıtman (İzmir) 20) Gürol
Ergin (Muğla
) 21)
Gökhan Durgun (Hatay) 22) Fevzi
Topuz (Muğla) 23)
Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri) 24) Vahap Seçer (Mersin) Gerekçe: Ekonomik,
sosyal, kültürel ve doğal çevreyle sürekli etkileşim içerisinde çok yönlü bir
faaliyet alanı olan turizm; ulaşım, konaklama, yeme -içme, eğlence, alışveriş
ve seyahat organizasyonu gibi, tümünü içeren ve dünyanın en hızlı gelişen
sektörüdür. Turizm,
döviz ve istihdam yaratıcı özellikleriyle global, bölgesel ve ulusal
ekonomilere çok önemli katkılar sağlamakta, doğrudan ve dolaylı olarak yüzde
30'un üzerinde millî gelir, istihdam, sermaye yatırımı ve vergi geliri
yaratmaktadır. 2000'Ii
yıllarda Türk turizmi yüzde 39,3, turizm geliri de yüzde 46,8 oranında büyümüş
ve dünyada en çok turist kabul eden 20 ülke arasına girebilmiştir. Türkiye'deki
turizmin gelişimi, bütün bölgelerde aynı oranda olmamıştır. Turizm Bakanlığının
"Turizmin Tüm Yıla Ülke Sathına Yaygınlaştırılması" politikası
çerçevesinde, özel proje çalışmaları başlatılmış bulunmaktadır. Yayla
turizmi, İnanç
turizmi, İpek yolu
turizmi, Dağ ve
doğa yürüyüşü, Akarsu
turizmi, Mağara
turizmi. Projelerle
turizmin tüm yurda yayılması hedeflenmiş ve bu kapsamda iller bazında
çalışmalara başlanmıştır. Tüm illerin turizm envanterleri ve turizmi geliştirme
planları çıkartılmıştır. Van Turizm Envanteri de, 1994 yılında hazırlatılmış ve
Van İlindeki kültür ve turizm değerleri tespit edilmiştir; ancak, bu değerlerin
turizm amaçlı değerlendirilmesi, gerek kaynak yetersizliği gerekse ilgili
mercilerin duyarsızlığı nedeniyle gerçekleştirilememiştir. Bilindiği
üzere, ana geçim kaynağı hayvancılık ve tarım olan ilimizde, 22 yıl gibi uzun
bir süre uygulanan OHAL yönetimi, sıcak çatışma ortamı ve yayla yasağıyla,
hayvancılık ve tarım bitme noktasına gelmiş, sınır ticaretinin de yasaklanması
sonucunda bölgenin geçim kaynakları tamamen tükenmiş, işsizlik ve yoksulluk had
safhaya ulaşmıştır. Ancak,
kaleler diyarı olarak da bilinen Van şehrimiz, Türkiye'nin en büyük gölü, 3
adet adası, 8 adet tarihî camii, 6 adet medresesi, 11 adet anıtmezarı ve kümbetleriyle,
5 adet kilisesi, 5 adet köprüsü, Muradiye Şelalesi, volkanik Tendürek, Nemrut, Süphan, Erek ve
Manda Dağlarıyla çevrili bulunduğu tarihî ve doğal zenginlikleriyle dolu olan
ilimiz, yayla, inanç, İpek Yolu, dağ ve doğa yürüyüşü, akarsu ve mağara
turizmine tamamen uygundur. Turizm Bakanlığınca, Van'da turizmin geliştirilmesi
konusunda ortaya projeler konulmuş; ancak, bugüne kadar
gerçekleştirilememiştir. Van
Gölündeki kirliliğin önlenmesi ise, Van merkez kanalizasyon projesine bağlıdır.
İlimiz kanalizasyon şebekesinin yapımına 1973 yılında İller Bankası kanalıyla
başlamış ve 28 yıllık zaman zarfında 270 kilometrelik kısmını tamamlamıştır.
Ayrılan bu ödeneklerle bakıldığında, bu kısmın İller Bankası eliyle yapımında
tamamlanması ancak 74 yıl sürecektir. Bu ise, dünyaca önemi olan Van Gölünün,
geriye dönüşü olmayacak şekilde kirlenmesi demektir. Van Gölü havzasının bir
bütün olarak ele alınarak, bir paket program çerçevesinde değerlendirilmesi
gerekmektedir. BAŞKAN –
Diğer önergeyi okutuyorum: 2.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal ve 25
milletvekilinin, İstanbul’daki trafik sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/66) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İstanbul'da
uzun zamandır ulaşımla ilgili olarak çeşitli sıkıntılar yaşanmaktadır. Ancak
son yıllarda trafik içinden çıkılmaz bir hal almış olup İstanbul'da yaşayan
vatandaşlarımız için ciddi sıkıntı haline gelmiştir. 45
dakikalık trafik tıkanıklığının, İstanbul'a maliyeti yıllık 2 milyar doların
üzerindedir. Plansız ve rantçı anlayışların kenti her geçen gün yoğunlaştırdığı
görülmektedir. İstanbul'da yaşanan trafik yoğunluğunun nedeni ilgili kurum ve
kuruluşların olumsuz görüş bildirmelerine rağmen yapılan plan tadilleridir. Bu
plan tadilleriyle İstanbul katledilmektedir. Rant elde etme politikaları devam
ettiği sürece ulaşım bir sorun olarak karşımıza çıkacaktır. Yeşil alanları
imara açan, İstanbul genelinde çok katlı binalara imar izni veren, kentin her
yerine devasa alışveriş merkezleri diken anlayış trafikte yaşanan sorunları
çözemez. Çünkü trafikte yaşanan sorunların kaynağı bu anlayışın kendisidir. Ayrıca,
kentin olur olmaz her yerine yapılan kavşaklar trafiği azaltmak yerine
sıkışıklık yaratmakta üstelik şehrin silüetini
bozmaktadır. Bu kavşaklar için harcanan para 2,1 katrilyonun üzerindedir. Bu
açıkça kaynak israfıdır. Trafikte
yaşanan sıkıntıları çözmek için bugüne kadar çeşitli çözüm önerileri
sunulmuştur. Bunlar vize uygulaması, tek-çift plaka, Taksim'e paralı geçiş gibi önerilerdir. Ancak bunların hiçbirisi trafikte
yaşanan yoğunluğu azaltacak önlemler değildir. Gelişmiş
kentler meydanlarıyla bilinir. İstanbul'da ise varolan meydanlar rant uğruna
feda edilmektedir. İstanbul'da
trafikte yaşanmakta olan sorunların ve alınacak tedbirlerin tespiti amacıyla,
Anayasa'nın 98. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 104. ve 105.
maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 1) Çetin Soysal (İstanbul) 2) Ensar
Öğüt (Ardahan)
3) Turgut Dibek (Kırklareli) 4) Enis Tütüncü (Tekirdağ) 5) Ali Arslan (Muğla) 6) Suat Binici (Samsun) 7) Mevlüt
Coşkuner (Isparta)
8) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
9) Hulusi Güvel
(Adana) 10) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
11) Halil Ünlütepe
(Afyonkarahisar) 12) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir) 13) Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın) 14) Akif Ekici (Gaziantep) 15) Birgen
Keleş (İstanbul) 16) Nesrin Baytok (Ankara)
17) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 18) Ahmet Ersin (İzmir) 19) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
20) Tekin Bingöl (Ankara) 21) Canan Arıtman (İzmir) 22) Gürol Ergin (Muğla) 23) Gökhan Durgun (Hatay) 24) Fevzi Topuz (Muğla) 25) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
26) Vahap
Seçer (Mersin) BAŞKAN –
Diğer önergeyi okutuyorum: 3.- Zonguldak Milletvekili Ali Koçal ve 26 milletvekilinin, taş kömürü üretimindeki
sorunların ve Türkiye Taşkömürü Kurumunun durumunun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/67) Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Türkiye
Taşkömürleri Kurumu Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ülke sanayinin
kurulması ve gelişmesine büyük katkı vermiş; bunun sonucu olarak da iki
demir-çelik fabrikası bu bölgeye kurulmuştur. Uzun
yıllar tek başına, başta demir-çelik sektörü olmak üzere ülkemiz sanayisinin
koklaşabilir kömür ihtiyacını karşılayan havza; günümüzde ise enerji ve
demir-çelik sektörü kömür ihtiyacının çok az kısmını karşılayabilmektedir. Son
yıllarda tamamen ihmal edilen TTK'nın kendi ayakları
üzerinde durabilmesi; üretimin ve verimliliğin artırılarak maliyetlerin
düşürülmesine bağlıdır. Taşkömürü,
ülkemizin enerji ve demir-çelik sektörü için stratejik bir öneme sahiptir. İşçi
sayısı 1990 yılında 34.349 iken, 2006 yılında 1.120 işçi alınmasına karşın
Kasım 2007'de 10.438'e kadar gerilemiştir. Sadece 2006 yılında 1.130 işçi
emekli olmuş ve olmaya da devam etmektedir. Geçmiş yıllardan günümüze üretimin
de giderek azaldığı 10 milyon ton/yıl ihtiyaca karşılık 1 milyon 350 bin
ton/yıl'a düştüğü bir gerçektir. Kurumda ciddi anlamda işçi açığı vardır. İşçi
sayısındaki azalma ciddi üretim düşüklüğüne neden olmuştur. 2004
yılına kadar havzaya özgü yasal düzenlemeler ile; 3213 sayılı Maden Kanunu'na
tabi olmadan faaliyette bulunan kurum, 05.06.2004 gün ve 25483 sayılı Resmi
Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren 5177 sayılı "Maden Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun" hükümleri çerçevesinde
"Maden Kanunu" kapsamına alınmıştır. Taşkömürü havzasının Maden Kanunu'na
tabi olmasıyla; hukuki kurum uhdesinde kalmak şartıyla "işlettirme"
yetkisinin tanınmasıyla, özellikle rödövans
uygulamalarında ortaya çıkan yasal problemlerin çözülmesinde kuruma kolaylıklar
sağlaması; ayrıca günümüze kadar havzada devletçe yapılan taşkömürü üretim ve yatırımlarının
yanı sıra özel girişimciler tarafından da yatırım yapılabilmesinin önünün
açılması öngörülmüştür. TTK'nın Maden Kanunu Kapsamına alınmasıyla önemli
rezerve sahip Bağlık-İnağzı, Amasra-B, Gelik Dik Kanat ve Alacaağzı
kömür üretim sahaları ihaleye açılmış ve ihaleleri özel sektöre verilmiştir.
Ancak ihaleyi alan firmalar ya teminatını yakmış ya da (ihaleyi iki yıl önce almasına rağmen) henüz tam
olarak üretime geçememiş olduğu veya sorunlar
yaşandığı gözlenmektedir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Hilmi Güler’in "Kendi ayağımızın dibindeki kömürü
çıkaramıyoruz. Türkiye'nin kendi kaynaklarını harekete geçirmek için yapılan
çalışmalarla taşkömürü üretimini 10 milyon tona çıkaracağız. Bunun 5 milyon
tonunu TTK, 5 milyon tonunu ise özel sektör üretecek. Hesaplamalarımıza göre 8
bin özel, 2 bini kamuda olmak üzere 10 bin ek istihdam sağlanacak. Özel sektöre
açılacak sahaların ihaleleri için şartnameler hazırlandı. Birkaç aylık süre
içinde bu ihaleler gerçekleştirilecek" şeklindeki söylemi, Maden Yasası
kapsamına giren TTK ve Zonguldak halkını umutlandırmıştı. Ancak,
gelinen noktada Türkiye Taşkömürü Kurumu yönetiminin, firmalara tüm
kolaylıkları sağlamasına rağmen, bugüne değin hizmet alımı ile yapılan işlerden
beklenen verim alınamamıştır. Bunun yanı sıra rödövans
sahalarında yaşanan olumsuzluklar olduğu da Yüksek Denetleme Kurulu
raporlarında tespit edilmiştir. Bu
nedenlerle; TTK'nın 2004 yılında Maden Kanunu kapsamına
alınmasıyla başlayan Hizmet alımları, rödövans
sahaları ve ihalelerinin, Yüksek Denetleme Kurulu raporları doğrultusunda
incelenerek amacına ve yasalara uygun olup olmadığı; TTK'nın
üretime dönük personel açığının saptanması ve çözüm önerilerinin belirlenmesi
konularında gerekli araştırmaların yapılarak Yüce Meclisimizin ve halkımızın
bilgilendirilmesi amacıyla, Anayasanın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz
ederiz. 1) Ali Koçal (Zonguldak)
2) Ensar Öğüt (Ardahan) 3) Şevket
Köse (Adıyaman)
4) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
5) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
6)
Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın) 7) Hulusi Güvel (Adana) 8) Fevzi Topuz (Muğla) 9) Akif Ekici (Gaziantep)
10) Birgen
Keleş (İstanbul)
11) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 12) Nesrin Baytok (Ankara)
13) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 14) Suat Binici (Samsun) 15) Ahmet Ersin (İzmir) 16) Turgut Dibek (Kırklareli) 17) Ali Arslan
(Muğla) 18) Mevlüt
Coşkuner (Isparta) 19) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir) 20) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 21) Tekin Bingöl (Ankara) 22) Enis Tütüncü (Tekirdağ) 23) Canan Arıtman (İzmir) 24) Gürol Ergin (Muğla) 25) Gökhan Durgun (Hatay) 26) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri) 27) Vahap
Seçer (Mersin) BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır. Sayın
Milletvekilleri, alınan karar gereğince gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci
sırada yer alan, Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Tanık Koruma Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/346) (S. Sayısı: 34) BAŞKAN -
Komisyon? Yok. Ertelenmiştir. Saygıdeğer
milletvekilleri, 2’nci sırada yer alan, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un;
2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 2.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 2802
Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ve Adalet Komisyonu Raporu (2/63) (S. Sayısı: 65) (x) BAŞKAN -
Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon
raporu 65 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Teklifin
tümü üzerinde Başkanlığa intikal eden konuşma taleplerini arz ediyorum:
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe, Demokratik Toplum
Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan; şahısları adına, Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam, Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk ve Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in söz
talepleri vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe’ye aittir. Sayın Ünlütepe, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz
yirmi dakika. CHP GRUBU
ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
saygıdeğer üyeler; Bartın Milletvekilimiz Sayın Yılmaz Tunç’un 2802 sayılı
Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Şahsım ve
grubumuz adına tümünüzü saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, bugün müessif bir kaza oldu. Bir uçak kazasında, İstanbul’dan
Isparta’ya hareket hâlindeyken uçağın düşmesi sonucu, 56 yurttaşımızı yitirmiş
durumdayız. Öncelikle, ölen yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına
başsağlığı diliyorum. Şu anda Cumhuriyet Halk Partisinden 3 milletvekilimiz,
olay yerinde, olayla ilgili çalışmaları yürütmektedirler. Dileğim, bu tür
kazaların son olmasıdır. Sevgili
arkadaşlar, bugün, Yargıçlar ve Savcılar Kanunu’nda değişiklik yapan bir yasa
tasarısını görüşmeye başlıyoruz. Olağan bir görüşme şeklinin dışında bir
yöntemle çalışma burada yürütüldü. Şimdi, Değerli Arkadaşımız, 14 Kasım günü AK
Parti Grup Başkanlığına yasa önerisini vermiş, 15’inde Meclis Başkanlığımıza
geliyor ve Adalet Komisyonu Başkanlığına kanun teklifi 19 Kasım günü geliyor.
Onlarca kanun teklifi ve kanun tasarısı Adalet Komisyonunun önünde dururken
-Sayın Komisyon Başkanı- alelacele, gelen teklif, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin gündemine getirilme şekli demokratik geleneklere ve Türkiye Büyük
Millet Meclisi çalışma yöntemlerine uymayacak bir şekilde gündeme getirildi.
Kanun teklifinin üzerinde çalışma yapmaya başladığımızda, üniversitelerden,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan, Yargıtaydan, Danıştaydan ve daha doğrusu, sivil toplum örgütlerinden, YARSAV’dan bu kanun teklifine karşı düşüncelerinin ne
olduğunu sorduğumuzda, hiçbir anayasal kuruluş ve sivil toplum örgütü,
üniversitelerimiz, bizim bundan haberimiz yok dediler. 22 Kasım günü komisyon
toplantısına katılacağız, saat gece on buçukta komisyonun İnternet’ine
giriyoruz hâlâ kanun teklifi yok. Bura şeffaflığın, bura Türk demokrasisinin
kalbidir. Bir komisyon, çalışma şekillerini ve yöntemini kurallarla yapar.
Bizi, İç Tüzük’ümüz bağlar. İç Tüzük hükümlerinin dışına çıkarak, demokratik
geleneklerin dışına çıkarak bir kanun teklifini görüşmeye çalışırsanız, o bizde
hiç beklenmeyecek sıkıntıların doğmasına sebep olur. Elbette
şu düşünüldü: Belki bilemediğimiz bir şeyler vardır, biz gidelim,
düşüncelerimizi komisyonda paylaşalım. Komisyonda düşüncelerimizi paylaştık. O
gün orada gördüğümüz şey şu: Hâkimlerin ve savcıların uygulama kanununda
değişiklik yapıyoruz, ama kendi alanında uzman olan Yargıtay üyeleri
çağrılmamış, kendi alanında uzman olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
üyeleri çağrılmamış, YARSAV üyeleri çağrılmamış. Hâlbuki, bizler her ne kadar
hukukçu kimliğimizle Adalet Komisyonunda yer alıyorsak da bu yasa belirli bir
kesimin hakkında uygulayıcı bir yasa. Peki, bunların düşüncesini niçin alma ihtiyacı
duymuyoruz? Bunu şifahen söylediğimizde Sayın Başbakan Yardımcısı Çiçek,
“Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ben aynı anda başkanıyım.” dedi. Peki,
doğrudur, ama Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bir yazı yazılıp oradan bir
temsilci istenseydi, acaba, Kurul Sayın Bakana mı yetki verecekti? Acaba, o
gün, Bakan “Ben Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanıyım.” derken Hükûmeti kim temsil ediyordu o komisyonda? Yani, değişik
bir uygulama, hukuk kurallarının biraz daha dışlandığı, acelece yapılan
birtakım şeyler. Şimdi,
Sayın Başbakanın, en son, işte, Kızılcahamam’daki sözleri: Sivilleşme, sivil
toplum örgütlerinin düşüncelerine saygı duyma, onları dinleme, onları yönetime
katma, düşüncelerinden faydalanma istekleri… Ya
Başbakan bunu birilerine takiye olarak söylüyor veya
sayın bakanlar, daha doğrusu sayın komisyon Sayın Başbakanın düşüncelerine
itibar etmiyor. Şimdi, bu
kişilerin, yani bu kurumların, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri,
Yargıtay üyeleri ve Danıştay üyelerinden ve Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesinden, düşüncelerin alınması için yazılı talepte bulunduk, komisyonumuz
reddetti. Bugün, işte, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinin raporu elimde.
Yasa Türkiye’nin gündemine daha iki gün oldu düşeli. İki gündür, yargıçlar, savcılar,
hukukçular, sivil toplum örgütleri, yangından mal kaçırılır gibi görülen bir
önerinin bugün daha farkına varabiliyor. Gerçi şunu da söylemeden edemeyeceğim:
İlk defa, Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanımız, Adana’da, 24’ünde,
bunu duyunca, Adana’da bir basın toplantısıyla Türkiye’nin kamuoyuna duyurmaya,
ertesi gün Kocaeli ilinde yapılan bir basın toplantısıyla ve grup toplantısında
Türkiye’nin bu konuya dikkatini ve özenini çekmeye çalıştı. Niçin, niye bu
kadar bir duyarlılık gösterdi Sayın Genel Başkan? Olay şuydu: Geçen dönem,
22’nci Dönemde gördük, yürütme yasamayı tahakkümü altına almıştı. Bu dönemde
bunun aynısını görüyoruz, şu uygulamada görüyoruz. Tek tahakkümü altına
alınamayan yargı bağımsızlığı kalmıştı. Halbuki bizde kuvvetler ayrılığı
sistemi Anayasa’mızca benimsenmiş, hatta hatta,
Anayasa’nın dibacesinde, başlangıcında dördüncü fıkrasında, kuvvetler ayrımı
devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmiyor. Başlangıca
kuvvetler ayrılığı sistemi konmuş. Şimdi,
yani, öyle bir şey oldu ki, bu kanundan etkilenecek olan kişileri dinleme
ihtiyacı duymadık. Meclis çalışma teamüllerinin dışında çalışma koşullarının
altında çalıştı komisyon. Mecliste çalışma saati saat dokuz buçukta başlar.
Dokuzda toplantıya çağrıldık, dokuzda katıldık, aralıksız akşam altıya kadar
çalıştık, yasaya katkı vermeye çalıştık, yasa üzerinde endişelerimizi
belirttik. Toplantı bitti ve Komisyon Başkanımızdan, ben, kalkarak “Sayın
Başkan, bu kapsamlı bir yasa, pazartesi gününe kadar muhalefet şerhini verebilmek
için gün verebilir misiniz?” dediğimde, “İki saat.” demiş. Ben önce şaşırdım.
Yani, bir Komisyon Başkanı… İki günlük, üzerinde çalışıyoruz, o konuda bir
muhalefet şerhine iki saat bir süre… Ben öncelikle bunu “iki gün” diye gene
algıladım, tekrar sorduğumda “İki saat.” dedi. Bunu, Grup Başkan Vekilimizle
paylaşma ihtiyacı duydum. Çünkü, Parlamento tarihinde böyle bir şey yoktur, iki
saat! Akşam altıda bitmiş, aralıksız dokuz saat bu komisyon üyeleri çalışmış;
bunlar insandır, akşam yemek yiyecektir, dinlenecektir. Bir muhalefet şerhi
yazacaksınız, muhalefet şerhine koyacağımız gerekçelerin zinde kafayla
düşünülmesi gerekiyor. Biz bir parlamento görevi yapıyoruz, yasama görevi
yapıyoruz, baştan savma bir işi yapamazsınız. O bir vicdan muhasebesidir. Sayın
Grup Başkan Vekilimiz Anadol, Komisyon Başkanımızı
aradı, görüştü, “Arkadaşlar, akşam da çalışmanıza devam edin ama yarın saat
13.00’e kadar bu raporu verin.” Biz gece biraz çalıştık ve ayrıldık. Sabahleyin
geldiğimizde, muhalefetin şerhinin olmadığı 65 sıra sayı Komisyon Raporu’nun
basıldığını gördük! Muhalefetin düşüncelerinin dahi komisyon raporuna dercedilmesini içine sindiremeyen bir komisyon, acaba -daha
doğrusu Başkanı- bu davranışıyla kime mesaj vermeye çalışıyor? Evet,
Sayın Başkan, Komisyon Başkanı, size Cumhuriyet Halk Partisi olarak güven
duymuyoruz. Bize 13.00’e kadar müsaade edeceksiniz fakat rapor basılacak.
Sizin, zaten, siyasi dününüz ve bugününüz toplumca iyi bilinmektedir. Bu
konudaki düşüncelerimi de bu raporun basıldığı gün, dün sabahleyin, odanıza
gelerek bizzat size söyledim. Konumunuzu, Sayın Meclis Başkanına, Grup Başkan
Vekilimiz ulaştırdı. Ne mutlu ki, Sayın Meclis Başkanı, bu tür hukuksuzluğa
alet olmadı. Bakın
arkadaşlar, İç Tüzük’ün 42’nci maddesi… Yani, bir yargıçlar yasasını
düzenlerken İç Tüzük’ün nasıl çiğnendiğini görüyoruz. Engin bir hukukçu Sayın İyimaya. Ama, engin hukukçuluğunu iyi yönde kullanmıyor.
42’nin son fıkrası, uygun süre içinde kullanmaları ve rapor vermelerini
belirtir. Sayın
Başkan, deneyimli bir hukukçusunuz. Ama -çünkü, önce komisyonun meselesini
bitirmek zorundayız- iki saatlik bir süreyle, siz eğer bu komisyon raporuna bu
süreyi verebilip içinize sindirebiliyorsanız, size hayırlı olsun. Fakat Meclis
Başkanı bu konuya alet olmadı. Biz güven duymadık Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
olarak, Sayın Meclis Başkanı da güven duymadı. Bu raporu geçersiz saydı ve yeni
raporu bugün sizlere ulaştırdı. Sayın Başkan, yapacağınız tek şey vardır.
Meclis Başkanının da güven duymadığı bir ortamda, sizin de o Komisyon
Başkanlığından istifa etmeniz gerekir. Sevgili
arkadaşlar, yani, muhalefetin düşüncelerinin dahi… Dün akşam bir televizyon
programındaydım. MHP’li bir arkadaşınız dedi ki: “Ben de muhalefet şerhi verdim
ama inanmadım böyle bir şeye. Fakat, sabahleyin geldiğimde bir baktım, tasarı
basılmış.” Tabii, biz bunu biliyorduk arkadaşlarım. Siz bu dönem geldiniz.
Geçen dönem de bizler burada, Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli
milletvekillerinin, Parlamentoda olmadığı hâlde varmış gibi buralarda oy
kullandıklarını gördük, biliyorduk ama bu kadar da bu işin böyle olacağını hiç
aklımıza getirmemiştik. Parlamentonun
bir ananesi, gelişimi vardır. Biz milletin temsilcisiyiz. Milletin
temsilcilerinin düşüncelerinin, bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin matbaasını
alet ederek, o düşüncelerin buraya dercedilmemesinden
ne ümit edeceksiniz, ne elde edeceksiniz? Hâlbuki biz o düşüncelerimizi işte
bugün verdik. O düşüncelerimize katılırsınız, katılmazsınız ama bir oluşumu
birlikte sağlarız. Sevgili
arkadaşlar, bu kanun teklifi, bir kanun teklifi mi kanun tasarısı mı o da uzun
bir dönem tartışılacaktır. Ama sizinle paylaşmak istediğim bir konu var, o da
şudur: Bu kanun teklifi geçen dönem Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetince Meclise getirilmiş, 2802 sayılı Kanun’da ciddi
değişiklikler yapılmış ve bu değişikliklerin sonunda avukatlıktan yargıçlığa geçişle ilgili madde, o dönemki Sayın Cumhurbaşkanımız
Sezer tarafından veto edilmiştir. Veto
gerekçesinin açıklanmasından sonra Adalet Komisyonu toplanmıştır. O
Komisyondaki iade gerekçesi şudur: “İster adaylıktan ister avukatlıktan geçiş yoluyla olsun, yargıçlık ve savcılık mesleğine girmek
isteyenlerin sınavlarının, yürütmenin etkili olamayacağı Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunca belirlenecek bir sınav kurulunca, objektif ölçme ve
değerlendirme esaslarına göre yapılması zorunludur.” Bu iade gerekçesinden
sonra, Adalet Komisyonumuz, şimdiki Sayın Meclis Başkanımız Köksal Toptan’ın
başkanlığında toplandı 29 Haziran 2005 günü. O gün Sayın Adalet Bakanımız Cemil
Çiçek o toplantıda var, şimdi aramızda gördüğüm Sayın Hakkı Köylü o gün bu
toplantıda var, Sayın Grup Başkan Vekilimiz Bekir Bozdağ
o toplantıda var. Adalet
Komisyonu Raporu’nu aynen sizlerle paylaşıyorum arkadaşlar: “Uzun süren
görüşmeler sonucunda -demek ki Komisyon çok uzun görüşmeler yapmış-
Cumhurbaşkanlığınca kanunun geri gönderilmesine sebep teşkil eden 5375 sayılı
Kanun’un 1’inci maddesiyle, avukatlık mesleğinden hâkimlik ve savcılık
mesleğine geçişi düzenleyen (k) bendinin madde
metninden çıkarılarak 1’inci maddenin bu doğrultuda değiştirilmesi.” Sayın
Bakan geri çekiyor. Şimdiki Sayın Grup Başkan Vekiliniz Bekir Bey bunu
imzalıyor ve diyor ki, uzun süren tartışmalar sonucunda bunun sağlıklı bir şey
olduğu konusunda karar veriyor. Ne oldu? Sayın Hakkı Köylü de burada var, diğer
arkadaşlarım da var. Ne oldu? Ne değişti? Bakanlık düşüncesini değiştirmedi.
Bir üye arkadaşımız bir kanun teklifi veriyor. Sayın Bakana soruyoruz
“Doğrudur, Bakanlık bürokratlarının bu kanun teklifinin hazırlanmasına katkısı
olmuştur.” Bakanlık bürokratları, eğer bir kanun teklifinin hazırlanmasında
müdahaleci olur, yardımcı olursa, o, Sayın Bakanım, yürütmenin yasamaya direkt
müdahalesidir. Kuvvetler ayrılığının fiilen ortadan kaldırılmasının bir
başlangıcıdır. Asıl, buna siz engel olmak zorundasınız. Peki,
niçin tasarı olarak getirilmedi? Tasarı olarak getirildiğinde, Hükûmette tüm bakanlıklarda bu konuda çalışma yapılacak. Yargıtaydan düşünceler alınacak. Bürokratların çalışma
şekli o. Danıştayın, diğer sivil toplum örgütlerinin
düşünceleri alınacaktı. O zaman, toplum, bu yasanın konusu üzerinde ciddi bir
çalışma olduğunun farkına varacak, eleştirilerini ortaya çıkaracaktı. Şimdi,
biz, yangından mal kaçırır gibi bunu öteleyerek bir kanun teklifiyle, maalesef,
Meclis gündemine getirmiş bulunuyoruz. Peki, çok
uzun bir dönemdir ve hele hele gene eski Bakanımız
Sayın Cemil Çiçek’in bir gün burada konuşmasında, Avrupa Birliği Meclis Başkanı
bu Mecliste konuşurken “Avrupa Birliğine girebilmek için şu şu
şu yasaları çıkarırsanız iyi gidiyorsunuz, başarılı
gidiyorsunuz, biz size Avrupa Birliğine girişte kolaylık sağlarız.” sözünden
sonra Sayın Bakan buradan gelerek, onların en kısa sürede yerine getirileceğini
belirtmişti. Halbuki, bu Meclis gazi bir Meclisti, kimseden talimat almazdı.
Eğer, hakikaten o Yasa’nın değiştirilmesine ihtiyaç varsa, o bizim insanımız
için ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin özgür iradesiyle vereceği bir
çabaydı. Sayın
Bakan o kadar duyarlı olmasına rağmen, örneğin Avrupa Birliği İlerleme Raporu,
en son rapor: “Mesleğe giriş: Adalet Bakanlığının hâkim adaylarını seçme
sürecindeki rolünün kaldırılmasını tavsiye ederiz. Bu konunun Adalet Akademisi ya da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu uhdesine
bırakılmasını teklif ederiz.” Şimdi, mülakatın, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunca
oluşturulacak olan bir kurulca yapılması. Peki, bunda niye duyarlılık
göstermiyoruz? Duyarlılık göstermiyoruz, Yargıtay Başkanlar Kurulu bir açıklama
yapıyor ondan sonra. Adalet Bakanlığı tarafından aday hâkimlerin alınmasının,
politik isteğin etkisi nedeniyle, yargının siyasallaşmasına neden olacağını
söylüyor. Efendim, yargıçlara güvenmiyor musunuz, o genel müdürlere? Zaman zaman bu çıkıyor. Elbette güveniyoruz ama o genel müdürü
kim atıyor arkadaşlar? O genel müdürü kim atıyor? O kişi genel müdür olmak için
kaç kişiyi aracı kullanıyor Sayın Bakana? Bu da hayatın doğal bir akışı. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Siz böyle mi yaptınız? HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) – Şimdi, hâkim ve savcı adaylarının… Bir de şu söyleniyor:
Hâkim ve savcı adayları genel idare hizmetleri sınıfına tabiyseler
de, staj döneminin ardından yapılacak yeterlilik sınavından sonra hâkim ve
savcı olarak atanacakları hususu gözetildiğinde, adayların seçimi için
yapılacak sınavın, ileride atanacakları görevin özellikleri de dikkate
alınarak, nesnel, yansız ve sadece liyakati ölçmeyi amaçlayan bir yöntemin
uygulanması gerekiyor. Bu yöntemin bulunabilmesi için Cumhuriyet Halk Partili
komisyon üyeleri olarak ciddi katkı vermeye çalıştık. O konuda çok açık olduk.
Ama “Hayır bu, bu şekilde yürütülecektir.” ibaresinin getirdiği sıkıntı içinde
bu yasa Genel Kurula inmiştir. Sevgili
arkadaşlar, mülakatta başarısız sayılma işleminin yargısal denetimini
sağlayacak alt yapının tüm unsurlarının oluşturulmasını sağlamak hukuka bağlı
idarelerin temel unsurlarından birisidir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN
–Sayın Ünlütepe, bir dakikalık süre veriyorum,
konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun
efendim. HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) – Sayın Başkan, tamamlayacağım. …Ama, şu
bilinen bir gerçektir ki, yazılıda çok başarılı olan kişilerin mülakatta çok
başarısız olduklarını görüyoruz. Uygulama:
Güven duygumuz azdır arkadaşlar. Bu nedenle, bu yasa üzerinde ısrarla
duruyoruz. Niçin dersiniz? Ödüllendirme ve cezalandırmaları geçen dönem gördük.
İktidarın başının ilgili olduğu davalarda belirli kararları veren kişiler,
bugün, Yargıtay üyesidirler; aleyhe karar veren kişilerin akıbeti, mal varlığı
davasında o davayı açan başsavcı vekilinin durumuyla bellidir. “Eğer bizim
lehimize karar verilirse, yarın, Yargıtay üyeliğin olabilir, karşı bir davranış
içinde olursan sonun budur.” Bu düzenleme, başarısız olanı başarılı kılabilecek
bir ortamı doğurur. Daha açıkçası, kendi kadrolaşmanızı tamamlarsınız. Parti
devletine doğru gidişat var. Yürütmenin yargıya müdahalesi güçlü bir şekilde
devam ediyor. Son
cümlemle bağlıyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) – Son cümlemi bağlıyorum Sayın Başkanım eğer izin
verirseniz. BAŞKAN –
Sayın Ünlütepe, son cümlenizi alayım. Buyurun. HALİL
ÜNLÜTEPE (Devamla) – Evet, son cümlemi bağlıyorum. Hoşgörünüze de teşekkür
ediyorum. Dünyada
ilk defa, davasını kazanan bir davalının üzüldüğünü gördük. Türkiye
Cumhuriyeti’nin kazandığı bir davadan dolayı üzüntülerini beyan eden ve
“Doğrudan doğruya bu işin çaresini bulacağım”ı da
buna ekleyen ve ulemadan fikir alınmadığı için Yüksek Mahkemeyi suçlayan bir
görüş, hiç kuşkunuz olmasın, çok yakın bir süreç içinde Anayasa Mahkemesinin
yapısını da değiştirecektir ve Anayasa Mahkemesinin yapısında da siyasallaşmaya
götürebilecektir, Danıştayın da yapısını
değiştirecektir. Bu
nedenle… Bunda başarı sağlanır mı? Bunda, bütün kamuoyunun karşı koymasıyla,
sesini çıkarmasıyla, direnmesiyle ancak sonuç alamayabilir diye düşünüyorum. Bu
duygularla, yüce Parlamentonun değerli üyelerini saygılarımla selamlıyorum. Sayın
Başkan, hoşgörünüze de teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Gruplar
adına ikinci konuşmacı, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan. Sayın
Kaplan, buyurun efendim. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz
yirmi dakika. DTP GRUBU
ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
üyeler; bugünkü müessif kaza nedeniyle acımız büyük. Yaşamını yitirenlere
Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyoruz. Bugün
2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi hakkında Demokratik Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Sözüme
başlamadan önce, yüce Mecliste hepimizin bağımsız yargıya, hukukun üstünlüğüne,
hukuk devletine ihtiyacı olduğunu hatırlatarak başlamak istiyorum. Neden
diyeceksiniz? Şöyle başlamak istiyorum, AK Partiden: Yakın zamanda, avukat
olarak ben, şu anki Başbakan Yardımcısı ve bir belediye başkanımız Başbakanın
yasaklı olduğu dönemi, düşüncesinden aldığı cezalar sürecini gördük, tartıştık.
Dönüyorum
CHP’ye, 12 Eylülde Grup Başkan Vekilinin, Sayın Anadol’un
avukatıydım, o tür yargılamalar sürecini yaşadı. MHP’ye
geliyorum, o dönemde, yine, o MHP’nin yargılandığı davada avukattım,
hukuksuzluğu orada yaşadık. DTP’ye geliyorum. Zaten, maşallah, hukuk ve yargıyla
en çok başı ağrıyan bir grubuz. Yani, şunun şurasında son yirmi, otuz seneye
baktığımız zaman hepimizin hukuka, bağımsız yargıya ve adalete ihtiyacı var,
herkesin var. Bu noktada şunu ifade etmek istiyorum ki, eğer bu konuda biz
dikkatli davranmazsak, kendi ellerimizle yargıyı siyasallaştırmaya kalkarsak,
bunun sonuçları çok ağır olur. Şöyle bir iki rakamdan yola çıkmak istiyorum:
10.632 yargıcımız, şu anda savcı, yargıç görevi yapıyor, yani 4.062 yargıç
kadrosu açık. Türkiye’de 100 bin kişiye 8 hâkim, 4 savcı düşüyor. Almanya’da bu
rakam 254 kişiye 6 savcı, Hollanda’da 12 yargıç, 4 savcı; Portekiz’de 17 hâkim,
12 savcı düşüyorsa, bağımsız yargı konusunda, ciddi ciddi
düşünmemiz gerekiyor. Bu veriler Adalet Bakanlığının verileridir. Tarihte
en yüksek oyla iktidar olmuş 59’uncu Hükûmet son beş
yılını boşa mı geçirdi ki, bu dört bin küsur kadroyu bekletip, bugüne, son
dakikada 2802 sayılı Yasa ile ilgili teklifini Meclise getiriyor? Getiriliş
usulünü dün tartıştık, gerçekten demokratik yaşamı, demokrasiyi, katılımcılığı
son derece olumsuz etkileyen bir gelişmeyle… 36’yı aşkın hukuk fakültemiz var,
eğitim kalitesi bir yana, binlerce hukukçumuz boşta geziyor, işsiz. Yeni CMK
ile istinaf mahkemeleri kurulacak. 4 bin küsur kadronun üstüne en az 2-3 bin
civarında şu an ihtiyaç var. Evet, bağımsız yargı ve yargıç teminatına önem
veriyorsak eğer, bu açıkların olmaması gerekirdi. Şimdi
alelacele gelen bu yasa teklifi karşısında bir hukukçu olarak şunu beklerdim:
Hiç olmazsa, bunu, adalet alanına, bağımsız yargıya taşımada daha özenli ve etik bir yaklaşım sergilenebilirdi. Dört parti grubu
bulunan yüce Mecliste, Başkanlık Danışma Kurulunda yalnız kaldığında AK Parti
“Ben çoğunluğum, bildiğimi yaparım.” derse bundan demokrasimiz büyük yara alır.
Gerekçede
“100 yargıcın durumu nedeniyle bunu 4 Aralık tarihine yetiştirmek zorundayız.”
deniliyor. Tabii, saydığım 4 bin küsur yargıcı -açıkları 6 bin küsur- mevcut
yargıç kadrosunu dikkate aldığımızda 60’ıncı AK Parti Hükûmetinin
yargıda yüzde yüz siyasallaşma ve yargı kadrolarını muhafazakâr bir şekilde
doldurma niyeti açığa çıkıyor. Bu, çok tehlikeli bir yaklaşımdır. Sayın
Grup Başkan Vekili burada konuşurken diyor ki, “100 çocuğumuz mağdur olacak.”
Türkiye’nin onurlu, bağımsız yargıçları ne zamandan beri AK Partinin çocukları
oldu diye sormak geçiyor içimden. Bu konuda çok çok özenli düşünmek ve konuşmak zorundayız. Hiç kimse sizin
çocuğunuz değildir, yeni alınacaklar dahil. Türkiye’nin
yargıçları bağımsızdır. Yargıçlığı zaten öteki mesleklerden ayıran
nitelik ve özellikler vardır. Gerek adalet dağıtırken gerek özel yaşam ve
kamusal alanda örnek ve saygın bir yerleri vardır toplumda. Bu, bağımsız
yargının sav-savunma-karar üçlü sacayağının sonucudur. Bu nedenle, yargıçları,
bir kere, savcılardan ayırmak gerekiyor. Neden?
Bağımsız yargıda siyasi gücün etkisine en yakın duran, idareye en yakın olan,
özellikle savcıların -altını çiziyorum- yargıçları etkilemesi hedeflendiği için
aynı yasa teklifi içinde, hem savcılar hem de yargıçlar yara almıştır. Adil
yargılanma hakkı, son anayasa düzenlemeleri ışığında, iddia ve savunmanın,
yani, silahların eşitliği ilkesi gereği, savcıların yasası ayrı olmak
zorundadır. Nasıl ki bir Avukatlık Yasası vardır, savunmanın ayrı yasası
vardır, silahların eşitliği gereği, savcıların da yasası ayrı olmak zorundadır.
Bu nedenledir ki, iddia ve savunmanın karşısında karar mercisinde olan
yargıçların konumunu iddia ve savunmadan ayırmak,
özgünlüğünü ve bağımsızlığını güçlendirmek gerekir. Son Anayasa değişikliği
bunu emrediyor; 36’ncı madde adil yargılama içeriyor, 90’ıncı madde
sözleşmelerin içeriğini. Bugün 30
Kasım. Farz edelim ki, gayret ettiniz ve bu yasayı çıkardınız ve yarın da 1
Aralık, bu yasa Resmî Gazetede yayımlandı. 4 Aralıkta da çıkması gerekir diyor
arkadaşlarımız, Hükûmet. İki gün kalıyor
Cumhurbaşkanının incelemesine. Yani şurada sormak istiyorum: Yüce
Cumhurbaşkanlığı makamının bir inceleme, araştırmasına da mı imkân
tanımayacaksınız? Orası tasdik mercisi mi? Sayın Cumhurbaşkanı AK Parti Hükûmetinin noteri mi oldu orada acaba? Bu çok tehlikeli
bir yaklaşım. Meclisi yok saydınız, bizleri yok saydınız çalıştırmadan. Peki,
Cumhurbaşkanlığı makamını da, Mustafa Kemal Atatürk’ün oturduğu makamı da öyle
mi değiştireceksiniz? Bu çok tehlikeli bir yaklaşımdır. Dikkatinizi çekmek
istiyorum. MEHMET
NİL HIDIR (Muğla) – 48 saat. HASİP
KAPLAN (Devamla) – Sayın üyeler, geçmişin muhasebesini yapmak da son derece
yanlıştır. 2000 yılının öncesi burada tartışıldı dün, taa
Seyfi Oktay, Sayın Moğultay
dönemi, Şevket Kazan dönemi. Bugünü konuşmamız gerekiyor. 2002’den bu yana,
Avrupa Birliğiyle süreciyle birlikte yargı alanında yapılan ciddi reformları,
anayasal düzenlemeleri, yasal düzenlemeleri ve onun zorunlu gereklerini yerine
getirme yükümlülüğüyle karşı karşıyayız. 81 madde değişikliğini yok sayamayız.
36’ncı maddede yer alan adil yargılanmayı da yok sayamayız. Avrupa
Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesinin birinci fıkrasında yazılan bağımsız yargıda
yargıç tarafsızlığını yok sayamayız ve yok sayamayacağımız yeni bir sözleşme
imzaladık, dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Birleşmiş Milletler Medeni ve
Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin adil yargılanmayla ilgili hükümleri, aynen Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hükümleri gibi emredici ve Anayasa’nın 90’ıncı
maddesi uyarınca da bağlayıcıdır. Neden diyeceksiniz? Ben, size… Türkiye, ki
daha o yolu denemedi, ulusal üstü yargı alanında Strasbourg’u
denedik ama bugüne kadar Birleşmiş Milletlerde Lahey’i
denedik, ama Birleşmiş Milletlerde İnsan Hakları Komitesine daha Türkiye’den
hiçbir başvuru olmadı. Jamaika’da
mahkemenin verdiği ölüm cezası sonrası Rodriguez’in
başvurusunu değerlendiren İnsan Hakları Komitesi, oradaki yargıçların seçilme
tarzına ve niteliğine dikkat çektikten sonra adil yargılanma yapılmamıştır
kararına vardı. Benzer, Avrupa Mahkemesi yargıçlarla ilgili kararları da var ve
içtihat hâline gelmiş. Jabardo davasında, bağımsız
yargıda subjektif ve objektif faktörler sayılırken
yargıcın bağımsızlığı üzerinde duruluyor. Biz, DGM’leri kaldırmak zorunda
kaldık, unutmayın. Neden? Asker üyenin seçilme tarzı nedeniyleydi, “Tayin,
terfi, hiyerarşideki konumu nedeniyle DGM’ler bağımsız mahkeme değildir.”
denildiği için kaldırdık. Peki, bunların hepsi doğru da Anayasa Mahkemesinin
son verdiği kararı anlamakta bir hukukçu olarak güçlük çektim. “Albaylar değil,
yargıçlar bağımsız.” Böyle şey olur mu? Hukuk fakültesi okumuş, gelmiş bu
sınava talip olmuş bir kişi, sınavı kazanınca bağımsız yargıç olacak. Böyle bir
mantık, böyle acele bir karara, 2005 İlerleme Raporu’nda, AB sürecinde, mülakat
sınavını Adalet Bakanlığının yapması yargıç, savcı istihdamında hatırı sayılır
derecede etkili olmasına yol açmaktadır denilerek siyasallaşmanın altı
çiziliyor. Yürütmenin yargıya müdahalesi güçler ayrılığına aykırı olduğu gibi,
yargının siyasallaştırılması hukukun üstünlüğünü de ayaklar altına alıyor. Üst
yargı kurumlarımız, bağımsız yargıyı zedeleyecek bu tür yaklaşımlar konusunda
kaygılarını dile getirmişlerdir. Yargıç ve savcı adayları, ÖSYM sınavından sonra
mülakat kurulunda başarılı olursa iki yıl staj yapacaklardır. Avrupa Birliği
organları bu konudaki kaygılarını dile getirirken öneride de bulundular.
Denildi ki; “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Adalet Akademisi
üyelerinden oluşacak bir kurul tarafından inceleme yapılmasını öneriyoruz.”
Yani, bunun içinde, dikkatinizi çekiyorum, hukukçular var, yargıçlar var.
Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyinin kriterleri de buna zorluyor. 1985
tarihli yargı bağımsızlığı temel şartında, yargıç seçerken siyasi fikirlere
göre ayrım yapılmaması gerektiği belirtiliyor. 1994 tarihli Avrupa Konseyi
Bakanlar Komitesinin kararında “Yargıçları seçen merci hükûmetten
bağımsız olmalıdır.” deniliyor. Şimdi,
“Yargıçları seçen merci hükûmetten bağımsız
olmalıdır.” denildikten sonra, bu yasa teklifindeki 7 üyeli Mülakat Kuruluna
bakalım. Sayın Adalet Bakanının Müsteşarı, olmadığı zaman yardımcısı ve devam
ediyorum, Teftiş Kurulu Başkanı, Ceza İşleri, Hukuk İşleri, Personel Genel
Müdürü ve Adalet Akademisinden 2 üye. Bunların hepsi yürütme mensubu. Yürütmede
hiyerarşi, terfi, görev, atama… Hepsi Bakanlığın personeli. Şimdi,
yürütmeye bağlı böyle bir kurulun adı, yargıç atamalarında Mülakat Kurulu
olmaz, olsa olsa Bakanlık bürokratlar kurulu olur.
Bunun altını açıkça çizelim: Bunun adı, yargıda kadrolaşmadır, yargıda
siyasallaşmadır, yargıda partizanlığa kapı açmadır, yargıda atama ve tayinlerde
tartışma kapısını aralamadır. Şimdi,
böylesi bir yanlıştan AK Partinin hâlâ dönme şansı var. Hâlâ önünüzde birkaç
saat var ve biz uyarıyoruz, vaktimiz ölçüsünde şunu diyoruz Grubumuz olarak: Bu
çok tehlikeli yaklaşımdan dönülmek istenirse, yargıdan görüş alınarak,
muhalefet dikkate alınarak, yapılandırılan bu Mülakat Kurulunda en başta
Akademi, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu, üst yargı kurumları ve baro
üyelerinin de yer alacağı genişletilmiş bir kurul, bağımsız bir hukukçular
kurulu mülakatı yaptığı takdirde, yürütmenin yargıya müdahalesi de önlenir ve
hatırı sayılır, 10 bin küsur yargıç kadrosundan boş olan 4 bin küsur yargıç
atamasında, Hükûmet de zan altında kalmaktan
kurtulur. Sayın
Başkan, değerli üyeler; evet, bugün, şu yasa teklifini sabah alabildik. Dün,
önerge verildiği zaman, sadece teklif vardı, gerekçesi yoktu. Burada, geçmişte,
Anayasa Mahkemesinin, Danıştay Daireler Kurulunun, yargının tartıştığı, karar
verdiği bir konuda, yine, bile bile, bir yanlışı
tekrar ederek bu yasa teklifini getirdik. 100 tane yargıcın hukuki durumu
vardır diye, Türkiye’nin adaletini, bağımsız yargıyı, yargıç teminatını bunca
rizikoya atma hakkına hiç kimse sahip değildir, Hükûmet
de sahip değildir, AK Parti de sahip değildir diye düşünüyoruz. Bu konuda
aceleye gerek yok. Mademki, 15 Aralıkta yeni bir Anayasa iddianız var,
Türkiye’yi demokratikleştireceğiz iddianız var; mutlaka, Hâkimler Savcılar Kurulu
konusunda da görüşleriniz vardır; mutlaka, bu, yargıçların seçiminde de
görüşleriniz vardır; mutlaka, bu konuda, iddia, savunma ve yargılamanın yeni
düzenlenmesi konusunda da… Peki, kendi hazırladığınız Anayasayı niye
beklemiyorsunuz? Eğer, kendi anlayışınız bu teklif ise Anayasanızı boşuna
çıkarıyorsunuz. Bunu, buradan ifade edeyim. O Anayasa’yı –burada sınavınız-
eğer bu yasayı geçirirseniz o Anayasa tartışmasını, Grubumuz olarak
görüşmeyeceğiz, kale almayacağız, ciddiye almayacağız çünkü burada, bağımsız
yargıyı ayaklar altına aldıktan sonra, gerisi, reformlar, hepsi teferruattır,
gerisi teferruattır, onu ifade ediyorum ve buradan… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) HASİP
KAPLAN (Devamla) – Son söz, cümlemi bağlıyorum. BAŞKAN –
Sayın Kaplan, buyurun, konuşmanızı tamamlayınız. HASİP
KAPLAN (Devamla) – Evet Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Son
sözümü, Grubum adına söylüyorum: Hâlâ, önünüzde bir fırsat var. Lütfen,
teklifinizi geri alın. Eğer almazsanız, sizi, halka, Hakk’a
ve tarihe karşı vicdani sorumluluğunuzla baş başa bırakıyorum. Teşekkür
ederim. (DTP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Gruplar
adına üçüncü konuşmacı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, Konya
Milletvekili Faruk Bal. Sayın
Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU
ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 65 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında, Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini yüce heyete sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bugün, İstanbul’dan kalkıp Isparta’ya gitmekte olan, özel bir
havayollarına ait uçağımız düşmüştür, çok sayıda vatandaşımız hayatını
kaybetmiştir. Yüce milletimizin yüreğinde, bu, derin bir acı yaratmıştır.
Hayatını kaybedenlere Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum, milletimizin başı sağ
olsun diyorum. Değerli
milletvekilleri, görüştüğümüz yasa, adalet ve adliyeyle ilgili ve adalet
hizmetlerini sunacak olan hâkim ve savcıların mesleğe kabulleri, adaylık süreci
içerisinde tabi olacakları hükümlerle ilgilidir. Dolayısıyla, yargının önemli
ve özellikli bir konusunu birlikte değerlendirmeye çalışıyoruz. Bu yasa
teklifinin yüce Meclisin önüne getirilmesindeki şekil, hız ve usul bizim
dikkatimizi çekmiş bulunmaktadır. Hakikaten, beş yıllık AKP çoğunluğunun görev
yaptığı Türkiye Büyük Millet Meclisinde milletvekillerinin teklifleri çok kale
alınmaz iken, yasalar ağırlıklı olarak kanun tasarıları biçiminde, Hükûmetin siyasi sorumluluğuyla birlikte yüce Meclisin
huzuruna gelmekte iken, bu defa, çok acil ve aceleci bir tarzda, bu tasarı,
önce Komisyona ve Komisyonda da büyük bir hızla yolları katederek
şimdi de huzurunuza gelmiş bulunmaktadır. Teklif 14
Kasım günü Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulmuş, 19 Kasım günü
Komisyonda görüşülmeye başlanmış, 22 Kasım günü görüşmeler tamamlanmış ve 28
Kasım günü de Komisyon raporunu hazırlamış ve bu kadar hızlı bir süreç
içerisinde kanun teklifi Genel Kurula indirilmiştir. Ancak,
tabii ki, bunun olgunlaştırılması için Komisyonda bulunan milletvekilleri
görüşlerini açıklamışlar ve Komisyonca kabul edilmeyen görüşlerini de, doğal
olarak, milletvekilliğinin gerektirdiği sorumluluk düşüncesiyle muhalefet şerhi
olarak yazmak istemişlerdir. Adalet Komisyonunda Sayın Başkanın iki saatlik bir
süreyle muhalefet şerhi yazılmasına imkân vermesi, eğer bu bir imkân ise,
şükrana değer olarak karşılanacaktır. Tabii ki, iki saatlik bir zaman dilimi,
böyle önemli bir kanunun yazılmasında ve buna karşı oluşacak muhalefet
şerhlerinin oluşturulmasında ciddiye alınabilecek bir davranış olarak
görülmemektedir. Nitekim, yanlışlık, Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanının olgun tavrıyla düzeltilmiş, daha sonra muhalefet şerhleri basılmış
bir vaziyette üyelere dağıtılmıştır. Değerli
arkadaşlarım, bu kadar acele etmenin ne anlamı vardır ve Türkiye’nin en önemli
konularından birisi olan yargıyla ilgili, yargıya ilk adımını atacak olan
kişilerin durumlarını düzenleyen bu konunun bu derece de aceleye getirilmesinin
ne anlamı vardır? Bizce, görülen bir anlamı bulunmamaktadır. Çünkü bu tasarı,
olgunlaşmış bir vaziyette Genel Kurulun önüne gelmiş olsaydı, bu tartışmalar
makul bir şekilde ve sürede cereyan ederdi ve o süreç içerisinde de kimsenin
rahatsız olmadığı, gerginliğin yaratılmadığı bir ortamda kanunlaşır ve ülkeye
de, yargıya da faydalı bir hizmet yapmış olurduk. Bu kadar
acele edilir iken, Adalet Bakanlığının çok değerli bürokratlarının kanun
tasarısı hazırlama imkânının elinden alınmış olması, bizi ciddi şüphelere sevk
etmektedir. Acaba Sayın Bakanlığın orada görev yapan değerli bürokratlara bir
güvensizliği mi vardır yoksa… Komisyonda ifade edildiği şekilde, bürokratların
görev yapacağı yer Adalet Bakanlığıdır, oradaki kanun tasarısıyla ilgili usul
ve esaslar da bellidir, en azından teamülü vardır, bunun dışında bir yol ve
yöntemle teklifi hazırlayan milletvekiline gayriresmî
hizmet sunması Adalet Bakanlığı bürokrasisinde görülen ilk ve tek örnektir
benim bildiğim. Değerli
arkadaşlarım, işte, bu ve burada ısrar edilen bazı konular bizi gerilim
dediğimiz bir noktaya götürmektedir. Gerilim, Türkiye’nin son beş yıllık çok
ciddi sorunudur. Bu gerilimi aşabilmemiz için makulde birleşmemiz, ortak akılda
birleşmemiz ve üzerinde hepimizin hassasiyetle durduğu, hukukun üstünlüğü,
hâkim teminatı, hâkim bağımsızlığı gibi konuları tekrar tekrar
tartışma noktasına götürmememiz gerekmektedir. Gerilim, sanal olarak
yaratıldığı zaman gerçek sorunların üzerini örtmektedir. Değerli
arkadaşlarım, bu kadar hızlı ve acil bir şekilde gündeme bir yasa teklifi getirilmek
isteniyor ise, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz beklerdik ki,
hâkimlerin, kâtiplerin, infaz koruma memurlarının, mübaşirlerin, adli hizmet
gören diğer personelin acil çözüm bekleyen sorunları gündeme getirilirdi. Yani,
onların bütün sorunları bitmiş de, Türkiye’yi hukukun üstünlüğü, parlamenter
demokrasideki kuvvetler ayrılığı ilkesinin tartışma alanına sokulması, kurumlar
arasındaki tartışmanın yeniden ısıtılması gibi bir konuyu gündeme taşımanın ne
anlamı vardır? İşte, bu
sanal gündemin bizi götüreceği yer neresidir? İzninizle oraya değinmek
istiyorum: Değerli
arkadaşlarım, Türkiye parlamenter demokratik bir rejimle idare edilmektedir ve
seksen küsur yıllık tatbikatımızda bu rejimi biz olgunlaştırmaya çalıştık,
mükemmelleştirmeye çalıştık. Mükemmelleştirebildik mi? Hayır. Eksiğimiz var,
yanlışımız var. Hep birlikte, iktidarıyla muhalefetiyle düzeltmemiz lazım ama
üzerinde anlaşmamız gereken en önemli husus, parlamenter demokrasideki
kuvvetler ayrılığı, başlı başına kuvvetlerin tek başına iktidarı anlamına
gelmemektedir. Parlamenter
demokrasi ve hatta geniş manada demokrasi, yüzlerce yıllık gelişim süreci
içerisinde, çoğunluğun haklı ve hâkim olduğu düşüncesinden vazgeçmiştir.
Çoğunluğun hata yapabileceği, çoğunluğun yanılabileceği, çoğunluğun devletin
kuruluş felsefesine aykırı icraatta bulunabileceği, çoğunluğun devletin
anayasasına aykırı davranabileceği, çoğunluğun mevcut mevzuata aykırı
davranabileceği düşüncesinden hareketle bir denge ve denetim mekanizması
kurmuştur. İşte,
kuvvetler arasındaki denge ve denetim bizim anayasal parlamenter sistemimize şu
şekilde girmiştir: Meclis, millî iradeyi temsilen,
çoğunluğun oyu ile kanunları yapar. Yapılan kanunların bir de denetim mercisi
vardır, bu denetim mercisi Anayasa Mahkemesidir. İşte Anayasa'mız parlamenter
demokraside yasama gücü ile yargı gücünü birbirini dengeleyecek şekilde bir
konuma oturtmuştur ve bu konumdan ortaya çıkan sonuç, hukukun üstünlüğü
dediğimiz kavrama ulaşıyoruz. Hukukun üstünlüğü içi boş bir kavram değildir.
Anayasa hukukunun Meclisin iradesinin değerlendirilmesinde nazara alınması,
hukukun üstünlüğü dediğimiz kavrama önem izafe edilmesinin sebebidir. Diğer
taraftan, Meclisin çoğunluğunun yaratmış olduğu iktidarın yapacağı eylem ve
işlemler, hükûmet ederken yapacağı eylem ve işlemler
yine yargı denetimine tabidir. Hiçbir iş ve işlemi yargı denetimi dışında
değildir. Burayı da denetleyecek olan Danıştay ve alt kademedeki idari yargı
mercileridir. İşte hukukun üstünlüğü dediğimiz kavram burada kendisini ortaya
koymaktadır. Yürütme ile yargı arasındaki dengeyi oluşturmaktadır. Bu denge ve
denetim mekanizması eğer bozulur ise bu denge ve denetim mekanizmasına eğer
çoğunluğun parmak sayısı dikkate alınmak suretiyle müdahale edilir ise gerilim
ortaya çıkar. Anayasa tartışmalarında bu gerilimi, en ciddi bir şekilde
görmekteyiz ve hayretler içerisinde, dehşet içerisinde bu dengenin nasıl tahrip
edilmeye çalışıldığını Anayasa tasarı taslağı dediğimiz taslakta görmekteyiz. Değerli
arkadaşlarım, bu taslak, bilim heyeti diye tanımlanan bir öğretim üyeleri grubu
tarafından hazırlanmıştır. Bu öğretim üyelerine bu görevi AKP vermiştir.
Dolayısıyla bu öğretim üyeleri, sıfat olarak bilim heyeti unvanından sıyrılmış AKP'nin hizmet satın aldığı veya hizmet aldığı -çünkü para
karşılığı yapmadıklarını ifade etmektedirler, doğru olabilir- bir öğretim
üyeleri grubu olarak karşımıza çıkmaktadır. AKP bunları değişik toplantılarda
incelemiştir, henüz resmen benimsediklerini açıklamamışlardır ancak zımnen bu
heyetin ortaya koyduğu Anayasa tasarı taslağını benimsemiş görünmektedirler.
Sayın Başbakanın bu öğretim üyelerinin tanıtım toplantılarını açış
konuşmalarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisinin eski Başkanının bu
toplantılarda başkanlık etmek suretiyle zımnen kabul ettiklerini ortaya
koymuşlardır. Şimdi, bu
parlamenter demokratik sistemdeki denge ve denetime, yasama, yürütme ve yargı
arasındaki ilişkiye nasıl bir çomak sokulduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum,
ki bunun ilişkisini görüştüğümüz kanunla da getirip onunla da bağlantısını
kuracağız. Değerli
arkadaşlarım, denge ve denetim mekanizması diye anlattığım Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çıkarmış olduğu, vazetmiş olduğu kanunların Anayasa’ya uygunluğunu
Anayasa Mahkemesi denetler demiştik. Bu bir denetim mekanizmasıdır. Anayasa
Mahkemesinin denetleyeceği husus, yani davalı olan husus, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ortaya çıkarmış olduğu kanundur. Şimdi,
kendi yapacağı kanunu denetleyecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisine Anayasa
Mahkemesinin üyelerinin sayısı artırılmak suretiyle çoğunluğu teşkil edebilecek
şekilde hâkim tayin etme yetkisi verirseniz, bunun adı davalı olarak mahkemeye
hâkim tayin etmek demektir. Hangi ülkede, hangi demokraside hukukun üstünlüğü
diye tanımladığımız hangi disiplinde davalının hâkim tayin etmek gibi bir hakkı
vardır ve böyle bir hak nasıl bir hukukun üstünlüğü prensibini ortaya
koyabilmektedir? Bu şekilde tayin edilmiş olan hâkimler, nasıl bağımsız
olabileceklerdir, nasıl teminat altında görevlerini ifa edebileceklerdir? Diğer
taraftan, yürütme ile yargı arasındaki denge değerlendirilirken, idarenin tüm
eylem ve işlemlerinin idari yargı denetimine tabi olduğunu ifade etmiştik. İşte
o Anayasa tasarı taslağında, bu defa Danıştaya tayin
edilecek olan hâkimlerin, belirli bir oranda, Bakanlar Kurulu tarafından tayin edileceği
hükme bağlanmaktadır. Değerli
arkadaşlarım, bütün idari davalarda davalı olan taraf idaredir, yani
iktidardır, yani yürütmedir. Yürütmenin, kendi davasının, kendi iradesinin
değerlendirileceği bir mahkemeye hâkim tayin etmek gibi bir ölçüsü, hangi
hukuki ve hukukun üstünlüğü düşüncesiyle anlaşılabilir, açıklanabilir? Bundan
biraz daha vahimi ise: Hâkimlerin özlük haklarını değerlendiren, inceleyen,
derecelerini, terfilerini ve disiplin işlemlerini yürüten Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kuruluna da Türkiye Büyük Millet Meclisinin üye tayin etme yetkisi
verilmektedir. Demek ki
arkadaşlar, AKP’nin hazırlatmış olduğu Anayasa tasarı
taslağında, zımnen benimsediği bu Anayasa tasarı taslağında, parlamenter
demokrasinin özüne dokunulmaktadır. Parlamenter demokrasinin kuvvetler ayrılığı
prensibindeki denge ve denetim mekanizması bozulmaktadır ve buradan doğan
hassasiyet de işte görüştüğümüz bu kanun teklifi ile birlikte
değerlendirildiğinde “Acaba AKP ne yapmak istemektedir?” şeklindeki soruyu
zihnimize getirmektedir. Değerli
arkadaşlarım, kanunun bu kadar süratle, bu kadar hızlı, bu kadar çabuk bir
şekilde yüce Meclisin huzuruna getirilmesi; üstelik yargının binlerce çözüm
bekleyen acil sorunları dururken hâkimlik mesleğine girişle ilgili, mülakatla
ilgili bir konunun bu aciliyetle gündeme getirilmesi
gerilimin bir parçası olmaktadır. Nitekim bu gerilim politikası, iki gündür
Türkiye’de ciddi bir şekilde tartışılmakta ve vatandaşlarımızın dikkatini
çekmektedir. Buradan,
gerilimden hiçbir kimseye fayda çıkmayacaktır değerli arkadaşlarım. Gerilimden
sadece ülkenin vatandaşları ve kurum ve kuruluşları ile parlamenter
demokrasinin kuralları zarar görecektir. Ortak
akla gelelim, aklıselime gelelim ve bu konuyu birlikte düşünelim. Bu konu,
yargı sürecinden geçmiş bir konudur. Bu konu, AKP’nin
referans aldığı Avrupa Birliği makamları tarafından da değerlendirilmiş bir
konudur ve bu konu, yargının siyasallaştırılması -altını kalın bir şekilde
çizerek ifade ediyorum- olarak AKP döneminde tartışılan en önemli hâkimlik bağımsızlığını,
hâkimlik teminatını zedeleyen davranışlarının da içine monte edilebileceği bir
konudur. Dolayısıyla
değerli arkadaşlarım, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu yasa tasarısının
olgunlaştırılması şeklinde önergeler vereceğiz. Bu önergelerin ortak aklı
yaratma düşüncesine hizmet amacıyla verildiğinin bilinmesini istirham etmek
istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisinin bu önergeleri hukukun üstünlüğü
prensibinin zedelenmesini engellemek amacına hizmet ettiğinin bilinmesini
istiyorum. Bu önergelerin hâkim bağımsızlığını ve hâkim teminatını daha güçlü
bir şekilde ortaya koyma amacına hizmet etmek için verildiğini bilmenizi
istirham ediyorum. Değerli
arkadaşlarım, diğer taraftan, bu önergeler değerlendirildiğinde, iki kutup
hâlinde, sürekli tartışılan adli iş ve işlemleri artık bir uzlaşma noktasına
getirebilecek çözümler üretilmiştir. Bu çözümlere kulak verilmesini ve bu
çözümlerin ortak akıl içerisinde değerlendirilmesini istirham ediyorum. İşte,
bu şekilde yapılacak katkıyla, artık yönetmelikle yürütülmesinin mümkün
olmayacağı anlaşılan hâkimlik ve savcılık mesleğine intisap edecek olan hukuk
fakültesi mezunlarının mesleğe ilk girişlerinde çatallı bir iktidar ile yani
bir tarafta Adalet Bakanlığı, bir tarafta Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu şeklinde
tartışılan bir iki boyutlu iktidar şeklinde değil ama ikisinin de en iyiyi, en
güzeli, en makulü, hâkimlik ve savcılık mesleğine en layık olanını arama ve
bulma hedefine yönelmiş iki kurum hâline getirmeyi düşünmekteyiz. Değerli
arkadaşlarım, sözlerimin sonuna geldiğimiz süreç içerisinde, bu tasarının bu
kadar acele edilmesi yerine, bu tasarı yerine şu anda biz Mecliste şunları
görüşüyor olmalıydık diye içimden geçen bir serzenişi de sizlerle paylaşmak
istiyorum: Bugün,
bin davanın üzerinde iş yükü altında eriyen, ezilen ağır ceza mahkemeleri
bulunmaktadır. Türkiye’de bugün, 2 binin üzerinde hazırlık soruşturması yürüten
cumhuriyet savcıları iş yükü altında ezilmektedir. Türkiye’de bugün, “gene
tehir etme üç ay öteye” sözünü yüreğinde
hisseden ve davasına sıra gelmek için ayları, günleri, belki onlu yılları
tüketen insanların derdine çözüm arayabileceğimiz bir konuyu görüşmek isterdik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. FARUK BAL
(Devamla) - Türkiye’de bugün, hâkimlerin, savcıların lojman ve diğer özlük
haklarının daha iyileştirilmesi, “setresi uzun, eteği çamur” diye Osmanlı
şarkılarına konu olmuş olan kâtip sınıfındaki meslektaşlarımızın,
mensuplarımızın durumlarının daha iyileştirilmesi; yine şarkılara, türkülere
girmiş olan yeni adıyla infaz koruma memurlarımızın çalışma düzenlerinin, iş
yerinde bozulan psikolojik davranışlarının iyileştirilmesi için gündeme
getirilmiş bir tasarıyı görüşmek isterdik. Yine, değerli arkadaşlarım, davudi
sesiyle adliye koridorlarını inleten mübaşirlerin, artık, sesi çıkmaz oldu,
onların derdine bir çare olmak isterdik. Hepinizi
bu duygu ve düşüncelerle saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bal. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ. Buyurun
Sayın Bozdağ. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ
GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç’un verdiği, şu anda görüşmekte olduğumuz
65 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde AK Parti Grubunun görüşlerini açıklamak
üzere söz aldım. Bu vesileyle, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Tabii, bu
kanun teklifinin görüşmeleri, dünden Danışma Kurulundaki tartışmalar ve bugünkü
görüşmeler sırasında da dile getirilenlerle beraber bir usul tartışmasını da
beraberinde getirdi. Dün de biz ifade ettik, bugün de aynı şeyi söylüyoruz. İç
Tüzük’ün 42’nci maddesi çok açık, çok net. Diyor ki İç Tüzük: “Komisyon
üyelerinin aykırılık görüşlerini yazma hakkı vardır, bunları rapora ekletme
hakkı vardır, ama bu hakkı kullanmaları komisyon başkanının öngöreceği süre
içerisinde muhalefet şerhlerini veya farklı görüşlerini komisyona iletmeleriyle
beraber buraya eklenir.” İç Tüzük gayet açık. Dün bunun tartışması yapıldı.
Arkasından, bu konu Danışma Kurulunda konuşuldu; arkasından, bu konu, Meclis
Başkanlığına da Cumhuriyet Halk Partisi tarafından bir müracaatla, 3 tane
değerli Sayın Grup Başkan Vekilimizin imzasıyla, bu dağıtılan 65 sıra sayılı raporun
yok sayılıp yeniden bastırılıp raporunun dağıtılmasıyla ilgili bir talep
gidiyor ve Meclis Başkanlığı da bu konuda bir inceleme yaptıktan sonra diyor
ki: “Sıra sayısı olarak bastırılıp -hepsini okumuyorum- bu nedenle dağıtımı
yapılan metnin yok hükmünde olduğu bildirilerek, bu tasarrufun batıl olduğunun
saptanması ve usulüne uygun yeni bir sıra sayısıyla yayımlanması istenmektedir.
İç Tüzük’ün 42’nci maddesinin son fıkrası hükmü, bugüne kadar, muhalefet
şerhlerini de kapsayacak biçimde uygulanagelmiştir.
Komisyon Başkanı da buna dayanarak muhalefet şerhleri için bir süre vermiştir.
Bu sürenin bitiminden sonra da rapor 65 sıra sayısı olarak basılmış ve
dağıtılmıştır. Ancak, 29
Kasım 2007 Perşembe günü Danışma Kurulu toplantısında, konuyla ilgili görüşmeler
sırasında yapılan itirazlar ve yapmış olduğunuz yazılı başvuru
değerlendirilerek sıra sayısı basılmış olmasına rağmen, sayın üyelerin
bilgilendirilmesini sağlamak amacıyla sonradan Başkanlığımıza gelmiş olan
muhalefet şerhlerini de içeren sıra sayısı, yeniden bastırılarak dağıtılmıştır. Genel
Kurulun 29 kasım 2007 Perşembe günkü 27’nci Birleşiminde söz konusu teklif,
gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
kısmının 3’üncü sırasına alınmış olduğundan, bu nedenle, bu karar karşısında
isteminizle ilgili olarak Başkanlığımızda başka bir işlem bulunmamaktadır.”
diye Meclis Başkanı bunu cevaplıyor. Dağıtılan
dünkü rapora bakıyorsunuz sıra sayısı nedir diye -ben merak ettim, Sayın Ünlütepe de burada derken “yeni bir sıra sayısı” dedi-
burada, yeni bir sıra sayısı yok. Sıra sayısı 65. Dünkünün de sıra sayısı aynı,
bugünkünün de sıra sayısı aynı. Dünden Sayın Meclis Başkanımızın da “Biz, bu
raporu yok hükmünde sayarız.” diye bir açıklaması da olmadı. Nezaket gösterip
13.00’te getirilen, efendim, muhalefet şerhinin rapora eklenmesi konusunda
yardımcı oldular. Olay bundan ibarettir ve eğer yok hükmünde bir şey olsaydı
veya batıl bir iş olsaydı rapor, bununla ilgili, Meclis Başkanı “Ben bu raporu
işleme koymam.” diyebilirdi ve ona göre işlem yapılırdı, böyle bir işlem söz
konusu değil. Dolayısıyla,
rapor geçerli, İç Tüzük’e uygun, batıl veya yok hükmünde bir rapor söz konusu
değil. Ama, CHP muhalefet şerhini de elektronik ortamda vereceğini söylemişti,
elektronik ortamda da verilmedi. Daha sonra sabahlara kadar da bu rapor
basıldı, bugün sizlere dağıtıldı. Ben şimdi merak ettim, tam 163 sayfa rapor
var, ya, 163 sayfa neler yazmışlar diye merak ettim.
Şöyle bir bakıyorum, raporu okuyorum. Şimdi,
9’uncu sayfasında “Karşı Oy Yazısı” diye başlıyor, 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8 tane
paragraf var, yani sayfanın -şöyle göstereyim- neredeyse üçte 2’si kadar
kısmını kaplıyor. Burası muhalefet şerhinin yazılmış kısmı. Peki, 163
sayfanın bakiyesi ne Bekir Bey derseniz, bakıyorum: “T.C. Cumhurbaşkanlığı”
diyor, Sayın Cumhurbaşkanımızın, bu Kanun’un daha önceki görüşmeleri sırasında,
Kanun’u Meclise iadesindeki veto gerekçesi. Peki,
öbür kısmı ne? Anayasa Mahkemesinin 95/19 esas, 95/64 sayılı Kararı. Şimdi,
arkasından bakıyorum -hepsini isterseniz okumayayım- yani… ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Oku oku, faydası olur! Bak, inceleme
nasıl olur, öğrenirsin! BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – …kopyalama, yapıştırma bir şeydir. Ben, buna
bir şey demiyorum ama -bir rapordur, muhalefet şerhidir- bunu da ben sizin
takdirlerinize sunuyorum, takdir yüce heyetinizindir. Burada, iyi niyetli ve
komisyonun çalışmaları, şekil, usul, esas hakkında durum nedir, bu Meclisimizin
takdirindedir. Değerli
arkadaşlar, peki, usul tartışmasını bir kenara koyduğumuzda, görüşmekte
olduğumuz kanun teklifi neden huzura geldi, hâkim ve savcıların atamasıyla
ilgili usul ve esas neydi, yeni olan ne oldu, bugüne kadar neler değişti?
İsterseniz, ben, size bu işin hikâyesini anlatayım. AK Partiyle değişen ne
oldu, farklılaşan ne oldu, bunu beraber hepimiz değerlendirelim. Şimdi,
kararlara da baktığınızda, bazı kararlarda, Danıştay kararlarında da var, işte
“Adalet Bakanlığının hâkim ve savcı alma yetkisi yok, kanunlardan da böyle bir
yetki kaynaklanmaz.” diye kararlara geçen ifadeler var. Şimdi,
ben bakıyorum, var mı böyle bir yetki? 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Kanunu’na bakıyorum. “Adaylık” diyor, 7’nci madde. “Adayların nitelikleri”
diyor, 8’inci madde. “Adaylığa atama” diyor, 9’uncu madde. Ve “Adayların
yarışma sınavı ve mülakatı ile 8’inci maddenin (g) bendinin uygulanmasına
ilişkin hususlar da yönetmelikle düzenlenir.” diyor. Maddeler hâlinde Kanun’da
yer alıyor. Bu işin ansiklopedik boyutu, çok ayrıntılı detayları, Kanun’da yer
almayacak kısımları, onlar da yönetmelikle düzenlensin diye yönetmelik çıkarma
yetkisini de ne veriyor? Kanun veriyor. 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu
veriyor. Bu Kanun -biz çıkarmadık- 1981’den beri yürürlükte olan bir kanun.
Peki, atamayla ilgili kısma bakıyorsunuz, orada da öyle. Şimdi,
Türkiye’nin uygulamasına bir bakalım. Nasıl gelmiş uygulama? İlk defa bu
konudaki mevzuata bakıyoruz. 4/7/1934 tarihinde kabul edilen Hâkimler
Kanunu’nun 4’üncü maddesi, hâkim ve savcıların nasıl alınacağını düzenliyor.
Aynen okuyorum: “Namzetler adliye müsteşarı ile teftiş heyeti reisinden ve
hukuk, ceza ve zat işleri umum müdürlerinden teşekkül edecek heyetin mütalaası
alındıktan sonra, Adliye Vekili tarafından tayin olunurlar.” Yazılı sınav yok.
Bir heyet sayıyor, “Bunların mütalaasını Adalet Bakanı alır.” diyor. Daha ne yapar?
Ondan sonra da atar. Peki, bu uygulanmış. Ne zamana kadar uygulanmış biliyor
musunuz? 1972 yılına kadar böyle uygulanmış. Peki, 1972 yılına kadar Adalet
Bakanı alıyor, yazılı yok, sadece komisyon mütalaa veriyor, alıyor. Yargı
bağımsızlığı zedelendi mi? Hukuk devleti yok mu oldu? Yargıya siyaset mi
bulaştı? Ne oldu, ne olmadı? O dönemi, şöyle bir kesitini gözünüzün önüne
koyun. Peki,
1972 yılında yine bir değişiklik yapılıyor ve o değişiklikte de 2556 Sayılı
Kanun’la, orada da, 4’üncü maddesinde
deniyor ki: “Her yıl alınacak aday miktarı kadro ve ihtiyaç durumuna
göre Bakanlıkça tespit edilir. Taleplilerden yazılı sınav ve mülakatta başarı
gösterenler başarı derecelerine göre sıraya konulup boş olan adaylık
kadrolarına bu sıra gereğince Adalet Bakanı tarafından atanırlar.” Ataması da
Adalet Bakanı tarafından yapılır. Sınav yapılıyor, bu da devam ediyor. Ne
zamana kadar? 1981 yılındaki değişikliğe kadar. Peki, 81 yılındaki değişiklikte
ne yapılıyor? Oradaki değişiklik çerçevesinde daha sonra yönetmelikler
çıkarılıyor ve şu anda bizim de uyguladığımız bir düzenleme, 91’den sonraki
süreçte de bu devam edip gelen bir düzenleme. Orada kim var? Adalet
Bakanlığında, işte kanunda sayılan nitelikleri haiz kişilerden oluşan bir kurul
yazılı ve mülakatı yapıyor. Bunların adaylık eğitimleri Adalet Bakanlığı
tarafından yapılıyor, mesleğe kabulleri de kim tarafından yapılıyor? Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından. Ne zamana kadar? Biz gelene kadar düzen
böyle devam ediyor. Peki, AK
Parti iktidar olduktan sonra ne oluyor? Aynı şey devam ediyor mu? Aynı şey
devam ediyor. Peki, bu
konuda daha önce yargı kararları var mı? Konu defalarca yargıya gitmiş. Yargı
bu konuda değişik kararlar vermiş ve bu kararlar üzerinde de bu konu
içtihatlarla da geliştirilmiş. Peki,
2003’ten sonra bu konu yargıya taşınmış mı? Bir bakıyoruz şimdi: Konu, bizim
iktidar olduğumuz dönemde de Danıştayın gündemine
gelmiş. Örneğin, Danıştay 12. Dairesi 2003 yılında bir karar veriyor ve
kararında olumlu buluyor. Yani, “Mülakatın ve yazılının Adalet Bakanlığı
tarafından yapılması doğrudur” diyor. Peki,
aynı Danıştayın bir başka kararı, daha başka kararı,
daha başka kararı -Hepsini okumayacağım, çünkü vaktinizi çok alır diye
düşünüyorum- 2005’te de, 2006’da da müteaddit kararları var “Mülakatın ve
yazılının Adalet Bakanlığı tarafından yapılmasında üst yasalara aykırılık
yoktur” diyor, kanuna aykırılık yoktur. Anayasa’ya aykırı görse, Anayasa’ya
aykırılık kanaatini ciddi bulup, onu Anayasa Mahkemesine göndermesi lazım.
Böyle bir aykırılığı da görmüyor. Ama 2006 yılının sonuna doğru, 2006 yılında
Anayasa Mahkemesine konu taşınıyor. Mahkemeye, Danıştaya
geliyor, karar veriliyor. Önce diyor ki Mahkeme: “Adalet Bakanlığının böyle bir
yetkisi yoktur.” kanunda falan yoktur. Danıştay İdari Dava Daireleri Genel
Kurulu diyor ki: “Hayır, böyle bir yetkisi vardır, sen nasıl görmezsin işte,
kanunun falan falan maddesinde yetkisi var.” Ama ne
hikmetse, açık açık yazan yetkiler -demin detayını
okumadım- görülmemiş, Anayasa Mahkemesinin 2005’teki kararı görülmemiş, başka
kararlar var görülmemiş; ama 95’te bir kararı var, o karar ne hikmetse
görülmüş. Anayasa
Mahkemesi daha sonra bu konuda iki tane karar vermiş. Bir mahkeme, 95’te
verdiği kararı görmemezlikten gelebilir mi? İçtihat
değiştirmiş, ama o kararı görmemiş. Böyle bir şey denebilir mi Anayasa
Mahkemesine? Denemez. Şimdi,
birdenbire orada da şu kanaat gelişiyor: Ama, bu böyle olmasa da, yargıçlık
teminatı, yargı bağımsızlığı, falan filan nedenlerle adaylık süresi de Hâkimler
Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yapılması gereken bir iş olduğundan, bunun da
onun için yapılması lazım. Bu, Anayasa’nın şu şu şu şu maddelerine aykırı kanaati
ciddi bulunduğundan konu Anayasa Mahkemesine intikal ediyor. Anayasa Mahkemesi
bu konuyu tartışıyor, inceliyor, kararını 7/2/2007’de açıklıyor. Ne diyor? Çok
net, okuyorum, hepsini değil, ilgili kısımları sizlerle paylaşmak istiyorum. “2802 sayılı Yasa’nın 7’nci maddesine göre
hâkim ve savcı adayları, Devlet Memurları Kanunu’ndaki genel idare hizmetleri
sınıfında bulunup, hâkimlik ve savcılığın sınıf ve derecelerine dâhil
değildirler ve haklarında, Devlet Memurları Kanunu’nun bu Kanun’a aykırı
olmayan hükümleri uygulanır. Yasa’nın 9’uncu maddesinde, aynı Yasa’nın 8’inci
maddesinde belirtilen niteliklere sahip olup, yazılı yarışma sınavı ile
mülakatta başarı gösterenlerin Adalet Bakanlığınca adaylığa atanacakları,
10’uncu maddesinde… Uzun uzun okumuyorum, dolayısıyla
böyle bir durum söz konusu değil. “…Aynı Yasa’nın 13’üncü maddesinde de,
stajını tamamlayan ve mâni hâli görülmeyen adayların mesleğe kabullerine,
Anayasa’nın 159’uncu maddesine koşut olarak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunca karar verileceği belirtilmiştir. Ayrıca mesleğe kabul, 2461 sayılı
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nun 4’üncü maddesinde de Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun görevleri arasında sayılmıştır” Ben şimdi okumuyorum.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun görevleri Anayasa’da sayılıyor, orada çok
net, sadece “mesleğe kabul, atama, nakil” diyor. Kendi özel kanununda
sayılıyor; aynı şey. Şimdi, Anayasa Mahkemesi diyor ki: “Bunlar, hâkim veya
savcı değil, hâkim ve savcı adayı, Devlet Memurları Kanunu’na tabi, onların
statüleri ayrı, yargıçlara tanınan yargı bağımsızlığıyla ilgili, yargıç
teminatıyla ilgili konuları burayla siz karıştıramazsınız, karıştırmışsınız,
yapamazsınız bunu.” Peki,
Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun görevleri de belli, Anayasa’da yazıyor,
Anayasa’da böyle bir görev yok. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu’nda
yazıyor, orada da böyle bir görev yok. Nereden çıkarıyorsun böyle bir görevi?
Eğer, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna ayrıca bir görev verilecekse bu
görevi verme görevi bir mahkemeye ait olamaz. Hukuk devletinde bu görevi yasama
meclisleri verir, bu Meclis verir. (AK Parti sıralarından alkışlar) Eğer bir görev
ihdası gerekiyorsa burası yapar, oraya koyduğu zaman da Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu bunun uygulamasını yapar. Anayasa
Mahkemesi, kararının devamında bunu biraz daha açıyor, çok net, bakın:
“Anayasa’da yer alan mahkemelerin bağımsızlığı, hâkimlik ve savcılık teminatı
ve hâkimlik savcılık mesleğine ilişkin ilkeler, hâkimlik ve savcılık mesleğine
kabul edilen ve fiilen bu görevi yapan hâkim ve savcılar için öngörülmüştür.
Hâkimlik ve savcılık ise ancak, Anayasa uyarınca mahkemelerin bağımsızlığı ve
hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulup görev yapan Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunca mesleğe kabul etme işlemiyle mümkündür. Mevcut düzenlemeler
göz önünde bulundurulduğunda adayların mesleğe kabulden önceki dönemde adaylığa
atama sürecinde Kurul tarafından hâkimlik ve savcılık mesleğine kabullerinin
yapılmamış olması ve adaylık döneminde yargılama faaliyetinde de bulunmamaları
nedeniyle, hâkim ve savcı statüsünde sayılmaları mümkün değil.” diyor. Bunlar
hâkim, savcı değil ki siz hâkim ve savcılara tanınan anayasal teminatları
bunlara tanıyasınız. Yok, Danıştay diyor ki: “Ben tanıyorum.” Ee, Anayasa Mahkemesi diyor: “Yapamazsın.” Peki, mülakat?
“Yapamazsınız mülakat.” diyor. Peki, bugüne kadar bu mülakatı yapmamışlar mı?
Yapmışlar ve mütalaa alıp Adalet Bakanı atamış. 72’ye kadar atayan Adalet
Bakanları, siyasi partilerin içinden çıkmış bakanlar değil miydi? Bunlar millet
tarafından seçilmiyor muydu? O zaman siyasallaşma yok mu? Öyle bir iddiaya
muhatap olamaz mı? Ama yapılmamış. Neden? Çünkü, bu konuları konuşanlar
yargıyla siyaseti yan yana getirmekten özenle kaçınmışlardır ki siyasetin
gölgesi oraya düşmesin. Yargının üzerinden siyaset üretmeye, siyaset devşirmeye
de gitmemişler. Mülakatla
ilgili kısma bakıyorum. Ne diyor mülakatla ilgili kısım? O da ilginç:
“Mülakatta başarı göstermek, adaylığa alınabilmek için yasayla aranılan
koşullar arasında sayılmıştır. Hâkimlik ve savcılık mesleğinin kendine özgü
niteliği ve özelliği göz önünde bulundurularak yasayla kimi niteliklerin,
koşulların aranması zorunludur. Yazılı sınavdan geçerek
yeterli hukuk bilgisine sahip olduğu kabul edilen aday adaylarının meslek için
gerekli olan genel ve fiziki görünüm, intikal ve kavrama yeteneği gibi
özelliklerinin karşılıklı görüşme sonucu saptanabileceği açıktır. Bu nedenle,
yazılı yarışma sınavında başarı gösteren aday adayları arasından en uygun
koşulları taşıyanları seçme olanağı veren mülakatın hâkim ve savcı adaylığına
atanabilmek için gerekli görülmesi yasa koyucunun takdir hakkı içindedir.
Mülakatta başarı göstermenin mesleğe kabul aşaması öncesinde adaylık için bir
koşul olarak aranmasının Anayasa’ya aykırılığından söz edilemez.” Ben demiyorum
bunu, Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa Mahkemesi diyor, 1 üye hariç diğerlerinin
oy birliğiyle. Bunu
takdir edecek, mülakat mı olacak? Olmayacak. Yazılı mı olacak? Olmayacak. “Bunu
takdir edecek de yasama organıdır, sen buna karışamazsın” diyor. Belli bir
üslup nezaketi içerisinde söylüyor. Ama, buna rağmen başka bir karar veriyor,
birdenbire 2007’de değişiyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Bozdağ, konuşmanızı tamamlayınız iki dakikalık
süre içinde. Buyurun. BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Sözümü bitiriyorum. Yine
Anayasa Mahkemesi “Bu işler yönetmelikte düzenlenmiş, düzenlenemez…” Ama,
şimdiye kadar -bize gelene kadar- yönetmelikle düzenlenmiş. Yönetmelikteki
çerçevede, bir kısım uygulamalar -Anayasa ve Yasa’ya aykırı olmamak kaydıyla-
orada düzenlenmiş, orada da yapılmış. Şimdi “Sen yönetmelikle bu işi
yapamazsın…” Yargı
kararlarıyla Meclisin karar alması zorlanıyor. Bir buçuk seneye yakın, bir
seneyi geçkindir, Danıştayın verdiği kararlar
nedeniyle hâkim ve savcılık imtihanları ilan edildiği hâlde yapılamamış. Kimisi
yazılıyı kazanmış, mülakata çağrılmaları iptal nedeniyle durmuş, mülakata
gireceği gün, ertesi gün; mülakata girmiş, kazanmış, bu sefer bir başka
kararla… Olmaz böyle şey. Hukuk bu kadar çiğnenmez. Yargının bağımsızlığına,
milletin hukuka olan güvenine benden daha fazla hukukun uygulayıcıları özen
göstermelidir. Aksi takdirde milletin yargıya olan güveni sarsılır. Bakın,
diyor ki Anayasa Mahkemesi… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Bozdağ, konuşmanız tamamlandı. Teşekkür
için mikrofonunuzu açayım, buyurun. BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Komisyon
adına, Komisyon Başkanı Ankara Milletvekili Ahmet İyimaya.
Sayın İyimaya, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, yüce Meclisin
muhterem üyeleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyor ve uçak
kazasında hayatını yitiren vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır
ve milletimize başsağlığı diliyorum. Değerli
arkadaşlar, Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Teklif
üzerinde, Adalet Komisyonu Başkanı olarak yüksek heyetle görüşlerimi paylaşmak
istiyorum. Değerli
arkadaşlar, konuşmamı iki safhaya ayırıyorum.
Birincisi komisyon işlemleri, ikincisi yasanın getirdiği model. Muhalefet partili
değerli arkadaşlarımın veya diğer bilim adamlarının ortaya koyduğu modelin
mukayesesi. Konuşmam tamamen konuyla sınırlı olacaktır. Tabii,
yürütme gücüyle, bağımsız ve tarafsız olan yargı egemenliğinin ortak
sınırlarında, iz düşümlerinde olan bir yasayı görüşüyoruz. Böyle bir yasanın
görüşülmesinde, böyle bir yasanın tabiatında elbette ki doğal bir gerilim
vardır, bunu makul karşılamamız gerekir. Ancak, dünden bu yana gerilimin kişi
veya özne unsuru olarak Komisyon Başkanı Ahmet İyimaya
seçilmiştir. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Taraflı hareket ediyorsunuz.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) – Taraflısınız Başkan, taraflısınız. ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Tabii. Kabul ediyorum, beyanınızı
kabul… Arz
ediyorum. Değerli
arkadaşlarım… ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) – İki saatte yazılan başka bir karar gördünüz mü? Bir de
hukukçusunuz! ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Çok değerli arkadaşlarım, Komisyon
Başkanı olarak, hukukçu insan olarak yaptığım her işlemde hukuka, ahlaka ve
vicdana saygı gösterdim. Komisyon işlemlerimde de bu ilkeden ayrılmadım.
Şahsen, Komisyon işlemleri noktasındaki varsayılan aykırılıklar yok diyorum.
Aykırılıkların siyasi sorumluluğunu, ahlaki sorumluluğunu, parlamento
hukukundan kaynaklanan hukuki mesuliyetimi açık yüreklilikle kabul ediyorum. Burada
kısaca meseleyi ortaya koymak istiyorum. Bir kanun teklifi verilmiş, gündeme
alınmış, davetiye çıkarılmış, değerli muhalefet partili arkadaşlarım, diğer
üyeler toplantı yapılmış. Sanıyorum 21 veya 22… ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) – 22’sinde. ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Bir evvelki çarşamba günü. Geneli
üzerindeki görüşmeler tamamlanmış, muhalefet partili arkadaşlar süre istemiş,
bir hafta süre verdim. İzleyen
toplantıda muhalefet partili arkadaşlarım erteleme istemişler, üç tane önerge
vermişler, önergeleri birleştirdim, usuli tartışma
açtım iki, iki; 63’e göre -İç Tüzük- söz alanlar oldu ve önergeler reddedildi,
esasa girdik. Öğleden sonra, aşağı yukarı, sanıyorum dokuz saati aşan
müzakereyle Komisyon toplantılarını tamamladı. Burada,
Komisyon, aziz milletvekilleri, iki noktada eleştiriliyor. Birinci eleştiri noktası, bu denli hayati,
yargı bağımsızlığı bakımından bu denli yaşamsal olan bir yasada ilgili kuruluş
ve kişilere haber verilmemiş, davetiye çıkarılmamış. Sorun da şu: “Modeli kim
yönetsin? Sınavı kim yapsın?” Tartışma bu. Tabii, ben Komisyon Başkanı olarak
Parlamentonun müktesebatından yararlanmak zorundayım. 2005 yılında hâkimlik ve
savcılık adaylığı sınavlarının kimin tarafından yapılması gerektiği sorunu
Yüksek Hâkimler Kurulu, Yargıtay, Danıştay temsilcileriyle tartışılmış
Parlamentonun müktesebatında. Bunu ben ifade ettim, muhalefet partili
arkadaşlar da zaten okudular. İnceledim
yine zabıtları, Barolar Birliği çağrılmış, ama iştirak imkânı olmamış. Barolar
Birliğini derhâl çağırdım. Ben, şimdi, somut sorunda, kurumların görüşü
belliyken, niye onları mesailerinden yok edeyim? Görüşleri belli. Gerekçem bu;
bir. (Gürültüler) Dinleyin arkadaşlar. İkinci
sorun, makul süre. Arkadaşlar, “Gerekçe için, muhalefet şerhi için makul süre
verilmedi.” deniyor. İlk bakışta doğru,
iki saat… (Gürültüler) Arkadaşlar, dinler misiniz. Şimdi,
makul süre nedir? Ben hukukçuyum, üstelik Parlamento hukukunda pek zayıf
değilim. Makul süre, iki saat, yerine göre iki yıldan uzun, yerine göre iki
saniyeden kısa. O zaman, ihtiyacın niteliğine göre bunu takdir edeceksiniz. Bir:
Yargıç ve savcı adaylarının alımında bir karmaşa var bir yıldan beri, kaos var.
Bu, yargı kararlarının hukuksuzluğu anlamında değil, Anayasa Mahkemesi ile
Danıştay arasındaki tartışma, yasama organının ve idarenin bu noktada
duraksaması. İki:
Yürütmeyi durdurma kararının uygulanmasının tavanı 4 Aralıkta veya 5 Aralıkta. Üç:
Yürütmeyi durdurma kararını uygulamamız hâlinde, Bakanın bunların statülerine
son verme durumu olacak veya aksi durumda tazminatlarını, vesairelerini…
Ben, bunu zaruret teorisi içerisinde, sosyal demokrasi felsefesine gayet uygun
olan sosyal zorunluluk ve zaruret sebebi olarak saydım ve iki saat verdim.
Makul denmeyebilir, benim gerekçem bu. Benim gerekçeme karşı çıkılabilir. Ben,
ezbere bir gerekçe üretmem, fenomenolojik verilere
dayanmadan, sosyal verilere dayanmadan gerekçe üretmem. Ondan
sonraki gelişmeler: Ben, iki saat süre verdikten sonra komisyonun dosyasına
artık el atamam. Benim görevim orada bitmiştir. Bu raporun basımı benim
yetkimde değil parlamento hukukuna göre. Muhalefet şerhinin geç getirilmesi…
Benim yetkimde değil. Ha, Grup Başkan Vekili arkadaşımız, Saygıdeğer
Milletvekilimiz Kemal Anadol telefon açtı. Benim Grup
Başkan Vekilim de, benim Komisyon Başkan Vekilim de yanımdaydı. “Kemal Bey, ben
iki saat süre verdim -yani zabıtlarda, tutanaklarda- veremem...” Ha peki,
bu sürenin niteliği ne? Kimse durmuyor üzerinde. Arkadaşlar, bu süre,
parlamento hukukuna özgü bir düzen süresidir. Nasıl ki soruşturmalarda dört ay
geçse bile soruşturma komisyonunun rapor vermesi bakan hakkında soruşturmanın
sürdürülmesini engellemiyorsa, bu süre de basımdan önce bir muhalefet şerhinin
getirilmesi hâlinde basımı engellemez. Onun için, muhalefet partili
milletvekili arkadaşlarımın Meclis Başkanıyla toplantıdayken getirmesi hâlinde
bunu, ben talimat verdim Komisyonuma, düzen süresi felsefesi içerisinde,
Başkana gönderdim ve basıldı. Ha, bu
bir tarafsızlıksa, kabul ediyorum; bu bir talimatsa, kabul ediyorum. Ama ben
talimatı Allah’tan, talimatı hukuktan, talimatı vicdandan alırım. (AK Parti
sıralarından alkışlar) KAMER
GENÇ (Tunceli) – Uygulamalarınız öyle değil. ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar… HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Sayın İyimaya… ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, modele gelelim.
ATİLA
EMEK (Antalya) – Tüm geçmişin gitti! ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, modele gelelim.
(CHP sıralarından gürültüler) Başkanım… BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, sükûneti sağlayalım. Sayın İyimaya, Genel Kurula hitap ediniz. Buyurun. ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Değerli arkadaşlar, modele gelelim.
HALİL ÜNLÜTEPE
(Afyonkarahisar) – Benim odama geldin, ben AK Partili
değilim dedin. ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Bu model, şu andaki model neyi
getiriyor? HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Biraz dik dur, dik. Dik
ol. BAŞKAN –
Sayın Ünlütepe, lütfen… ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Şu anda model neyi getiriyor? Yeni
model, Türkiye’de cumhuriyet hükûmetlerinin başından
beri uygulanan Adalet Bakanlığı modelinin geliştirilmiş şeklidir. HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hukukçu ol, hukukçu. BAŞKAN –
Sayın Ünlütepe, lütfen… ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Modelin birinci özelliği, hâkim ve
savcı adayları sınavında Adalet Bakanlığı yazılı sınav yetkisinden vazgeçiyor.
Yazılı sınav yetkisini Anayasa Mahkemesinin kararına rağmen, yetkisinin
olmasına rağmen delege ediyor. Kime? Ölçme ve değerlendirme sorununda
Türkiye’de yegâne yetkili olan ÖSYM kurumuna delege ediyor. Ve burada yasama
organı da talimat veriyor. Bir: Soru oranları belirleniyor. İki: Protokol prensipleri
yerinde belirleniyor ve bütün tartışma, arkadaşlar, biliyorum mülakatta,
mülakatta. Mülakatı kim yapsın? Objektif olalım. ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Haa, mülakatı kim yapsın? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) - Burada mülakatta… Mülakatı kim
yapsın? Bu model -karakterlerini söylüyorum- bir: Yetmiş yıldır devam eden
modelin geliştirilmiş şekli, Adalet Bakanlığı bürokratları artı Adalet
Akademisinden 2 üye. Tartışırız
onu Şahin Bey, tartışırız. İki:
Mülakat alanları belli, nesnellik bakımından. Alanların puan ağırlıkları belli
-bu düşürülebilir, artırılabilir, konuşulabilir- ve bu modelde en büyük ölçüt
yargısal denetim. Mülakata girenlerden birisinin mülakat işlemine muhalefet
şerhi koyması, mülakat puanlarında farklılık olması hâlinde Danıştayın
bu işlemi iptal etmemesi mümkün değil. ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Ama o kadar zor ki… İyimaya, o kadar
zor ki olay, onu yargıya götürmek çok zor. ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Peki. Peki arkadaşlar… Değerli
arkadaşlarım, getirilmek istenen model ne? Bugün, Ankara Üniversitesi Hukuk
Fakültesi Yönetim Kurulu, Komisyonuma bir Yönetim Kurulu Kararı gönderdi.
Modeller… Bir: Diyor ki Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımız -görüşleridir-
Adalet Akademisi yapsın diyor, Yüksek Hâkimler Kurulu yapsın diyor veya başka
karma modeller benimsensin diyor. ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Doğrudur, doğrudur. ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Tamam, ama Yüksek Hâkimler Kurulu
modeli üzerinde özellikle durmak istiyorum, çünkü Hukuk Fakültesinin önerdiği
model de bu, değerli Cumhuriyet Halk Partili Komisyon üyesi arkadaşlarımın
önerdiği model de bu. Değerli
arkadaşlar, bu model, kurulu hukuk düzenimizin yapısı içinde kabul edilebilir
değildir. 1)
Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarımızın yazdığı muhalefet şerhinde detaylı
olarak yer alan 2005 tarihli Danıştay Başkanlar Kurulunun bildirisinde, aynen
Anayasa Mahkemesinde ve Anayasa’nın 2’nci maddesinde tarif edildiği gibi hukuk
devletinin tarifi var, diyor ki: “Hukuk devletinin kriterlerinden birisi,
vazgeçilmez ölçütlerinden birisi, işlemlerin yargısal denetime tabi olmasıdır.”
Aynı yerde, aşağıda, diyor ki, tam bir paradoks: “Hâkimler ve savcıların
adaylığa alımı Yüksek Hâkimler Kurulunca yapılmalıdır.” Değerli
arkadaşlar, yazılı sınavı Yüksek Hâkimler Kurulu yaptı veya ÖSYM’ye yaptırdı,
mülakatı Yüksek Hâkimler Kurulu yaptı; yargı yoluna gidemiyor, yargı yoluna
gidemiyor. Nasıl olacak bu? Yargı yoluna gidemiyor. Nasıl olacak? Kapalı.
Anayasa’nın 159’uncu maddesini değiştirmeden bu modeli benimseyebilir miyiz? Bu
modelin tartışılabilme yeteneği var mı? 2) Bir
başka model bu versiyonda... ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Sevgili İyimaya, Anayasa
değişikliğini, Anayasa yargıya… ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devamla) – Şahin Bey, konuşacaksın. Bu modelde
bir de diyor ki: “Efendim, Hâkimler ve Savcılar Kurulundan bir üye alalım karma
kurula.” Değerli
arkadaşlar, bu sıfat birleşmesidir. Hakem işlemlerde sıfatları
birleştirirseniz, objektifliği baştan öldürürsünüz. Şimdi, hem alımda o olacak
hem kabulde o olacak. Adaylığa alımda kendi istememesine rağmen bir aday
kazanmışsa sınavı, kabulde o üyenin subjektif
davranmasını önleyecek ahlaki veya nesnel model ne olabilir? Ayrıca bürokratik
yoğunlaşmaya da yol açar. Değerli
arkadaşlar, mülakat sorunu tartışmalı. Ancak, bir başka husus da şu arkadaşlar:
Yasama gücünün genellikle farkına varmadığı veya farkına varmazlıktan geldiği
bir husus da şu, çok önemlidir, yasama egemenliğinin kullanımı bakımından
önemlidir, o da şu değerli arkadaşlar: Bir Danıştay kararı var, biz nasıl kanun
çıkaracağız? Anayasa Mahkemesi kararı var. ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Müsteşarda sıfat birleşmesi yok mu? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Devam) - Model tartışılabilir. Anayasa
Mahkemesi kararı var, biz nasıl kanun çıkaracağız? Arkadaşlar, Anayasa
Mahkemesi kararı da Anayasa Mahkememiz de Danıştayımız
da diğer yüksek mahkemeler de kurulu hukuka göre karar veren organlardır, meri
mevzuata göre karar verirler. Yasama organı ise kurulmuş hukuku değiştirir,
kurulmuş hukuku dönüştürür, Anayasa Mahkemesinin gerekçeleriyle de bağlı
değildir, Danıştayın gerekçeleriyle de bağlı
değildir. Nitekim Anayasa Mahkemesi son kararında, daha yeni yazdığı, şubatta
verdiği kararda, yasama organının bu otonomik
yetkisini net şekilde kullanmıştır. Değerli
arkadaşlar, Adalet Komisyonu Başkanı olarak sabah en erken sekizde, en geç
dokuzda mesaimin başındayım. Hukukumu seviyorum. Milletin bana verdiği vekâlete
sonsuz derecede saygılıyım ve ben şahsen vicdanımı tırmalayan, ahlakımı rencide
eden ve başkalarını üzecek bir tavrın içerisinde dün olmadım, bugün olmam,
yarın da olmayacağım. (AK Parti sıralarından alkışlar) Eğer arkadaşlarımı
üzmüşsem, yüksek huzurunuzda gönülden ve kalben özür diliyorum. Yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Şahısları
adına ilk konuşmacı Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı Köylü. Sayın
Köylü buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar)
HAKKI
KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; konuşmama başlamadan
önce hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ben de çok üzücü bir kaza sonucu hayatlarını
kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum, geride kalanlara sabır ve
başsağlığı diliyorum. Epeyce
bir zamandan beri, temeli bir madde olan, iki madde dahi deseniz değil, bir
madde olan bir teklif tartışıldı. Zaten günlerdir tartışılıyor ve o kadar çok
gürültü çıktı ki, bu bir madde yüzünden yargının siyasallaştığı, ideolojiye
kapıldığı, yargının yürütmenin emrine girdiği vesair
şeklinde görüşler ileri sürüldü. Sonunda anlaşıldı ki, ben, diğer arkadaşlarım
uzun uzun bahsettiler, Anayasa Mahkemesinin
kararlarından, Danıştayın kararlarından, mevcut
Hâkimler ve Savcılar Kanunu’ndan ve bu Kanun’un maddelerinden ve bunların
hepsini bir araya getirdiğimiz takdirde yapılan işlemin hiçbir hukuka aykırı
tarafı olmadığından ve ne Anayasa’ya, ne yasaya, ne başka bir kanuna, ne
ahlaka, hiçbir yere mugayir olmadığından artık söz etmeyeceğim. Bunlar
anlaşıldı. Ben de aynı şeyleri söylersem hepinizin kafası karışacak, vatandaşlar
da bizim ne söylediğimizi anlayamaz duruma düşecek. Sayın
Komisyon Başkanımız kısaca değindi. Eğer, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
tarafından alınması uygun görülürse hâkim adaylarının, bu bir öneriydi,
bahsedildiği gibi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararlarına karşı
yargı yolu kapalı olduğuna göre bunlar hakkında idari yargı yoluna
başvurulamayacaktır. Genel idare hizmetleri sınıfına tabi olan hâkim adayları
hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu nasıl karar verecek? Bu adaylar
staj süresi içerisinde, genel idare hizmetleri sınıfına tabi, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun 125’inci maddesinde belirtilen disiplin cezalarına maruz
kalmaktadırlar. Hâlbuki, Hâkimler Kanunu’ndaki disiplin cezaları başkadır,
soruşturma şekilleri başkadır. Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nda hüküm olmadığına
göre, Anayasa’nın 159’uncu maddesi zaten buna cevaz vermediğine göre, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu üyeleri bunlar hakkında disiplin soruşturması
yapamaz, bunlar hakkında özlük işleriyle ilgili hiçbir işlem yapamaz, nasıl ki,
bir icra müdürü, bir adliye yazı işleri müdürü, bir idari ve mali işler müdürü,
bir gardiyan, bir zabıt kâtibi hakkında hiçbir işlem yapmaya yetkisi olmadığı
gibi. Değerli
arkadaşlarım, bir sayın konuşmacı yasa üzerinde, teklif üzerinde çok fazla
durmadı, genel bazı şeyler söyledi. Kendisi daha önce Adalet Bakanlığında genel
müdürlük yapmıştı, sınavların nasıl yapıldığını, nasıl alındığını biliyordu ve
siyasallaşmadan fazla bahsetmedi. Evet,
diyoruz ki, “yargı siyasallaşıyor.” Nasıl oluyor? “İşte, Adalet Bakanı bu işin
içine girdi, Adalet Bakanının bürokratları işin içine girdi.” Bir gerçeği kabul
etmemiz lazım. Şimdi düşünün, bir futbol sahasında maç başlayacak, seyircilerin
ve taraftarların tamamı sahaya dalmış, sahanın ortasında küçük bir yuvarlak
var, orayı boş bırakmışlar, futbolculara da diyorlar ki: “Biz destek oluruz,
siz merak etmeyin, siz burada top oynayın.” “E, saha nerede?” “Gerisine
karışmayın.” Siyasete
geliyoruz; siyaseti yapan o kadar çok kişi var ki bu memlekette. Bu, sadece
bizde değildir, başka ülkelerde de böyledir, insanın yapısıyla doğrudan
ilgilidir. Herkes uzaktan yakından siyasetle ilgilenir, kendi görevine göre,
işine göre, davranışına göre, düşüncesine göre siyaset yapar ve siyaseti asıl
yapması gereken ve yaptığı söylenen milletvekillerine de neresi kalır biliyor
musunuz, Meclis kampüsü değil, sadece Genel Kurul
salonu kalır. Genel Kurul salonunun dışındaki siyaseti başkaları yapar, Genel
Kurul salonundaki siyaseti de bizler yaparız. Birincisi bu. İkincisi,
neden siyasetçiden bu kadar çok korkuyoruz? Siyasetçiye, niye az güvenmeye,
hatta hiç güvenmemeye çalışıyoruz? Ben, bütün kalbimle, bütün samimiyetimle
söylüyorum: Yapılan atamaların, seçimlerin hepsini şu gördüğümüz Türkiye Büyük
Millet Meclisi üyeleri yapsa, dışarıda yapılan, başkaları tarafından yapılan
atamalardan, seçimlerden çok daha iyi, çok daha güzel sonuçlar alacağını
düşünüyorum. Biz niye kendimize bu kadar kötülük ediyoruz ki, niye kendimizi
küçümsüyoruz? Burada çok değerli arkadaşlarımız var. Siyaset yapıyorsak,
siyaset yapan insanın, bu kadar kaliteli siyaset yapan bu kadar münevver
insanın atamış olduğu, seçmiş olduğu kişiler üzerinde bir baskı kuracağını
düşünmek bence hiç doğru değildir. AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Partizanlık yapıyorsunuz Sayın Konuşmacı! HAKKI
KÖYLÜ (Devamla) – Zaten, bu atandığı söylenen, atanacağı söylenen kişiler
ileride hâkim olacaklardır. Hiç kimse hâkimler üzerinde baskı kurmaz. Hiçbir
siyaset adamı, özellikle hiçbir Adalet Bakanı yargıya talimat vermemiştir, vermez,
veremez, o kişi de dinlemez. Ben, yıllarca savcı ve başsavcı olarak çalıştım,
yedi sekiz tane hükûmetle çalıştım. Yedi sekiz tane,
en az sekiz tane Adalet Bakanıyla çalıştım. Hiçbir Adalet Bakanı bana bir
davayla ilgili olarak bir şey söylemedi. Eğer, Adalet Bakanı birisine söylerse,
zaten başsavcıya söyler, başkalarıyla konuşmaz, başkasına söylemez. Ama, hiçbir
Adalet Bakanı bana söylemedi, başkasına da söylememiştir. Dün de söylenmedi,
önceki gün de söylenmedi, bugün de söylemez, yarın da söylemeyecektir. İşi bu
kadar çok abartmayalım. Eğer düşünüyorsak, bundan sonra Anayasa değişikliği
yapacağız, Anayasa değişikliği sırasında oturalım tartışalım, sonuna kadar
tartışalım. Ama, bu tartışmaların içerisinde siyasetçiye de gereği kadar yer
verelim diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, bir şey söyleyebilir miyim yerimden? BAŞKAN –
Evet. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Efendim, Sayın Köylü Komisyon üyesidir, Komisyon Başkan
Vekilidir. Düşünceleri Komisyon Raporu’nda yer almıştır. Dolayısıyla, çıkıp da
Komisyon üyesi bir milletvekilinin söz alması, burada konuşması bana göre
hatalıdır. BAŞKAN –
Efendim, komisyon üyeleri eğer muhalefet şerhi vermişlerse, onun aykırı durumunda
konuşamazlar. Hüküm açık, İç Tüzük’e uygundur yapılan konuşma. Başka birisi
konuşabilir mi? Konuşabilir, o ayrı. Ama arkadaşlarımızın konuşmasını
engelleyici bir husus yoktur. İkinci
konuşmacı, Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç. Buyurun
Sayın Tunç. (AK Parti sıralarından alkışlar) YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Ben de
öncelikle, Isparta’da elim bir uçak kazasında hayatını kaybeden
vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, geride kalanlarına, yakınlarına
başsağlığı diliyorum. Allah milletimize böyle kazalar bir daha göstermesin diye
temenni etmek istiyorum. 2802
Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle
şunu ifade etmek istiyorum: Bu teklifin sahibi benim, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin bir üyesiyim, bir milletvekiliyim. Teklifin verildiği günden
itibaren, Ana Muhalefet Partisi Lideri Sayın Baykal ve Cumhuriyet Halk Partisi
sözcülerinin teklif hakkındaki söylediklerine son derece üzüldüğümü ifade etmek
istiyorum. Efendim, bu bir teklif değilmiş, gizli bir tasarıymış, bürokratlarla
birlikte hazırlanmış… ATİLLA
KART (Konya) – Sayın Bakan söyledi. YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - …yargıda kadrolaşmayı sağlamak amacıyla hazırlanmış.
Öncelikle, bu ifadeleri kabul etmediğimi belirtmek istiyorum. Bu tavır doğru
bir tavır değildir. Bu tavır klasik CHP tavrıdır demiyorum. Milletvekiline
karşı doğru bir tavır değildir, Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı doğru bir
tavır değildir, milletimize karşı doğru bir tavır değildir. Ne demek, bir
milletvekili teklif veremez mi? Bu Meclisin her bir üyesi, milletten aldığı
yetkiyi kullanamaz mı? Bir milletvekili ülke meseleleriyle kafa yorup, bu
meselelerin çözümü için teklif veremez mi? “Genç bir milletvekili çıkmış, bir
teklif vermiş” diyor televizyonlarda, konuşuyorlar parti sözcüleri. Genç bir
milletvekili olması buna engel mi? Artık Türkiye’nin gençleri, Türkiye’yi
dünyanın ilk on güçlü ülkesi arasına sokmak için çalışıyorlar. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Uzun
yıllardır bu Meclis çatısı altında görev yapmış siyasetçilerimizden, bir
milletvekilinin teklifini küçümsemek yerine, milletvekillerini ülke
meseleleriyle ilgilenmeye ve bu meselelerle ilgili olarak teklifler vermeye
teşvik etmesini ben şahsen beklerdim. Teklifi
hazırlarken, elbette ki Adalet Bakanlığımızdan da, milletvekili
arkadaşlarımızdan da, akademisyenlerimizden de, yargı çevrelerimizden de, yargı
kararlarımızdan, Anayasa Mahkemesi kararlarımızdan, geçmişte verilen Danıştay
kararlarımızdan da, ulusalüstü belgelerimizden de
faydalandım. Bunların hepsinden topyekûn
faydalanmamda ne mahzur olabilir? Aksi düşünüldüğünde mahzurlu değil midir?
Hukukçu ve avukat bir milletvekili olarak, kendi alanımda ve ülkenin önemli bir
sorunu olarak gördüğüm bu konuda teklif veremez miyim? Biz de AK Parti
milletvekilleriyiz, bizler bu ülkenin tıkanan damarlarını açmak için milletten
yetki aldık ve burada milleti temsil ediyoruz. AK Parti geçmişteki kötü
uygulamaları ortadan kaldırmak için peş peşe iki kez iktidar oldu. İşte, bu
kötü uygulamaları -buradan Moğultayvari uygulamalar
demek istemiyorum- ortadan kaldırmak için tekrar iktidar oldu. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklif neleri getiriyor? Biraz önce,
Komisyon Başkanımız, Grup Başkan Vekilimiz ve Sayın Köylü belirttiler. Ben de
kamuoyunu doğru bilgilendirme açısından birkaç hususa değinmek istiyorum. Özet
olarak teklif önceden neydi, şimdi neyi getiriyor, bu konuda özetle sizleri ve
kamuoyunu bilgilendirmek istiyorum. Geçmişte,
avukatlıktan hâkimlik ve savcılık mesleğine sınavsız alıyordunuz. Biz bu
teklifle avukatlıktan hâkimliğe geçerken hem yazılı hem sözlü sınav olsun
diyoruz. Bunun hangisi yargıda kadrolaşma? Geçmişte
idari yargı hâkimliği için hukuk fakültesi dışından istediğiniz kadar
alıyordunuz. Açık öğretim fakültelerini tenzih ediyorum, onlardan bile
yüzlerce, binlerce aldınız idari yargıda. Biz bu teklifle hukuk fakültesi
dışından alınacaklar için -Komisyonun önerisi yüzde 10 sınırlaması getirdi-
ihtiyaç oranında sınırlandırma getiriyoruz. Bunun hangisi yargıda kadrolaşma? Geçmişte
yazılı sınavı Adalet Bakanlığı yapıyordu. Biz bu teklifle yazılıyı ÖSYM yapsın
diyoruz, tarafsız bir kurum, uzman bir kurumumuz yapsın diyoruz. Bunun hangisi
yargıda kadrolaşma? Geçmişte
yazılı sınavda 70 puan alan herkesi mülakata çağırıyordunuz, içinden
istediğinizi alıyordunuz. Biz bu teklifle, en az 70 puan almak kaydıyla, sınav
ilanında belirtilen kadro sayısının yüzde 50 fazlasının mülakata çağrılmasını
istiyoruz. 500 hâkim alınacaksa 750 hâkim adayı mülakata çağrılıyor. Bu
sınırlandırmayı getiriyoruz. Sınavın bir yarışma sınavı hâline getirilmesini
öneriyoruz. Bu, yargıda kadrolaşma mıdır? Geçmişte
mülakat kurulunda Türkiye Adalet Akademisinin yönetim kurulu üyeleri, Danıştay
ve Yargıtay üyeleri yoktu. Biz bu teklifle Danıştay ve Yargıtay üyelerini de
komisyona dâhil ediyoruz. Bunun hangisi yargıda kadrolaşma? Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir.
Anayasa’mızın 6’ncı maddesinde bu belirtilmiştir. Hiçbir organ kaynağını
Anayasa’dan almayan bir yetkiyi kullanamaz. Anayasa’mızda ve kanunlarımızda
kurumlarımızın görevleri ayrı ayrı sayılmıştır.
“Mülakat sınavını Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yapsın.” diyorsunuz. Bu
konuda uzun uzun açıklamalar yapıldı. Anayasa’da ve
Kurulun Kanunu’nda Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yetki ve görevi
bellidir. Anayasa’nın 159’uncu maddesine ve 2461 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu’nun 4’üncü maddesine göre, adli ve idari yargı hâkim
adaylarının mesleğe kabul edilme yetkisi Kurula verilmiştir. Hâkim ve savcı
adaylığı ise, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu’muzun
7’nci maddesinden 12’nci maddesine kadar olan bölümde düzenlenmiştir. Adaylığa
atama, adaylık ile ilgili işlemler, adaylığa son verme gibi hususlarda yetkinin
Adalet Bakanlığına ait olduğu açıktır. Hâkim ve savcı adaylığı 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu’na tabi bir statüdür. Hâkim ve savcılık mesleği ise
adaylıktan sonraki bir statü ve artık, Devlet Memurları Kanunu’na tabi olmayan,
hâkimlik ve savcılık sınıfına tabi bir statüdür. Her iki statü birbirine
karıştırılarak, yanlış değerlendirmelerde bulunulmaktadır. Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu konuda Anayasa Mahkememiz çok önemli bir
karar vermiştir. Hâkim ve savcıların adaylığa atanmasıyla ilgili olarak,
Anayasa’ya aykırılık iddiası yönünden, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel
Kurulu Anayasa Mahkemesine başvurmuş ve Anayasa Mahkememiz 7 Şubat 2007 tarihli
ve 2007/14 no.lu kararıyla bir karar vermiştir. Bu
karar bütün tartışmaları aslında sona erdirmektedir. Hâkim ve savcı adaylığına
atama ve mülakat yapma yetkisinin Adalet Bakanlığına ait olduğuna karar
vermiştir Anayasa Mahkememiz. Adaylık statüsü ile mesleğe kabulün birbirine
karıştırılmaması gerektiğine karar vermiştir. Mülakatın Anayasa’ya aykırı
olmadığına karar vermiştir ve bu konudaki takdir yetkisinin Türkiye Büyük
Millet Meclisine, yasa koyucuya ait olduğuna karar vermiştir. Anayasa
Mahkememizin son kararı bu şekildeyken, 1995 tarihli Anayasa Mahkemesinin
kararına dayanılması son derece hatalıdır. Bu karar da burada. Bu karar,
avukatlıktan doğrudan hâkimlik ve savcılık mesleğine geçiş
ile ilgilidir, adaylığa geçiş ile ilgili değildir. Anayasa’mız
ve kanunlarımızla adaylığa atamayla ilgili hükümler, mülakat kurulu ve
mülakatla ilgili hususlar bu derece net olduğu hâlde, Anayasa Mahkemesinin
kararları da bu yöndeyken… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Tunç, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun,
bir dakikalık süre veriyorum. YILMAZ
TUNÇ (Devamla) - …sanki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yetkileri alınıp
Adalet Bakanlığına veriliyormuş gibi bir değerlendirmede bulunmak ve sadece
mülakatla hâkim alınacak, AK Parti sadece mülakatla hâkim alıyor şeklinde
kamuoyunu yanlış yönlendirmek son derece haksız bir değerlendirmedir. Kamuoyunu
bu şekilde yanlış bilgilendirmenin ne yargı kurumlarımıza ne milletimize ne de
bu iddiaları ortaya atanlara bir faydası vardır. Teklif, hâkim ve savcı adaylarımızın
adaylığa alınmasıyla ilgili olarak tarafsız ve objektif bir sistem
getirmektedir. Yargı bağımsızlığı ilkesine, hâkim ve savcı teminatı ilkesine
uygun bir tekliftir. Geçmişteki
kötü örneklere fırsat verilmemesini sağlayacak olan bu teklifin yargı
dünyamıza, milletimize hayırlı olmasını diliyorum. Adalet Komisyonunda
önerileriyle katkı sağlayan Değerli Komisyon Başkanımız ve üyelerine de
huzurlarınıza teşekkür ediyor, sizlere de teşekkür ediyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
milletvekilleri, tasarının maddelerine geçilmesinden
önce tümü üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Şu ana
kadar üç milletvekili arkadaşımızın söz talebi vardır. Onun için şu anda bir
kısıtlama yapmayacağım, arkadaşlarıma soru sorma hakkını vereceğim. Buyurun
Sayın Genç. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Aracılığınızla evvela Komisyon
ve Hükûmete bir iki soru sormak istiyorum. Şimdi,
Sayın Komisyon raporunda deniyor ki: “Danıştayın, Yargıtayın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun daha önce
5435 Sayılı Kanun’un müzakeresi sırasında görüşlerini aldık, artık, bir daha
almaya gerek yok.” Bu kadar mantıksız bir görüş olur mu Sayın Başkan? Yani,
2005 yılında bir kanun gelmiş, aradan üç sene geçmiş, oradaki yöneticiler
değişmiş, olabilir ki uygulamalar değişmiş, yani “Üç sene önce o kurumun
yetkilileri bana bu konuda bilgi verdi, efendim ben artık o düşüncede olanları
bir daha çağırıp, konuşmam.” demek kadar tutarsız bir görüş olamaz. Komisyonun,
bir daha, bu tür kuralsız ve hukuk tanımaz bir görüşü raporlarına dercetmemeleri gerektiği konusunda benimle hemfikirler mi? İkincisi:
Komisyon Başkanı biraz önce burada konuşmasında diyor ki: “Efendim, mülâkata
karşı dava açılır.” Sayın Başkan, şimdiye kadar… Sözlüye, yani yapılan mülâkata
karşı bir dava açsanız da bir sonuç alamazsınız, çünkü sözlü… Orada ben çok
biliyorum… AKP’li Grup Başkan Vekili “Niye itiraz
ettiniz. Bundan önceki uygulama böyleydi.” diyor, 1940’ları, 1970’leri misal
verdi. Bu Anayasa değişiklikleri 1961 Anayasası ile geldi, yani yargının
bağımsız olması, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun bağımsız olarak,
hâkimlik ve savcılık müessesesine bağımsız aday alınması hususu, Anayasa’ya
hâkim teminatı getirildikten sonra geldi, daha önce bunlar yoktu. 1940’lı
yıllara gidiyorlar, yani 1940’lardan bu tarafa gelsinler. O 1940’lar çok geride
kaldı. Onun için… Ve ben çok gördüm; hâkim ve savcı adaylarında, özellikle AKP
İktidarı zamanında imtihanda en yüksek puanı alan birçok insan, gerek
düşüncelerinden gerek doğum yerlerine bağlı olarak… BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, soru değil ki bu! BAŞKAN –
Sayın Genç, ekrana giren arkadaşların sayısı arttı, onlara da söz vermem lazım. Buyurun,
tamamlayın. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Peki efendim. O
nedenle, yani yazılıda en yüksek puan alanlar, elendikleri için, işte Danıştaya çok şikâyetler gidince, Danıştay da Anayasa
Mahkemesine gitmiş, ama bence orada Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 7’nci
maddesinin de -Anayasa’ya- iptalinin istenmesi gerekirdi, istenmemiş. Peki,
diğer bölgelerde de… Tabii, biz konuşunca arkadaşlarımız hemen belki de tahrik
olmuşlardır, soru sormaya gene şey edeceklerdir. Maddeler üzerinde ayrıca
soracağım efendim. Peki, sağ
olun. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum sizlere, sağ olun. Sayın
Kart, buyurun. ATİLLA
KART (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Yargıda
sivil ve serbest örgütlenme tüm uluslararası düzenlemelerle korunmasına rağmen,
İçişleri ve Adalet Bakanlıkları YARSAV’ın
faaliyetlerini ve tüzel kişiliğini sürdürmesini engellemek için neden özel bir
çalışma içine girmişlerdir? 12
Haziran 2006 tarihinde Adalet Bakanlığı, Avrupa Birliğine bağımsız bir yargıç
birliğinin kurulabileceğini bildirdiği hâlde, Adalet Bakanlığı Müsteşarı yasal
bir engelin olmadığını bildirdiği hâlde Hükûmet neden
sözünde durmamıştır? Hükûmet, hangi gerekçeyle ve
yasal yetkiyle meşru ve yasal bir derneğin faaliyetlerini engellemeye
çalışmaktadır? Danıştay
10. Dairesinde Ulusal Yargı Ağı Projesi’yle ilgili olarak görülen davada Adalet
Bakanlığının, YARSAV’ı hedef alarak Ankara Sincan
Cumhuriyet Savcılığının sürdürdüğü soruşturmadan söz ederek “…yetkili asliye
hukuk mahkemesinde fesih davası açılabilecektir.” ifadesi yerine kendinden emin
bir şekilde “…asliye hukuk mahkemesinde fesih davası açılacaktır.” ifadelerini
kullanmasının anlam ve dayanağı nedir? Son
sorumu soruyorum: Böyle bir değerlendirme, Adalet Bakanlığının, Cumhuriyet
Savcılığı tarafından sürdürülen soruşturmaya doğrudan müdahale ettiği ve
soruşturmanın Bakanlığın bilgi ve talimatları doğrultusunda geliştiği yolunda
kamuoyunda doğmuş olan endişe ve değerlendirmelere haklılık kazandırmaz mı? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
Orhan, buyurun. AHMET
ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ben
Bakanımıza teknik bir soru yöneltmeyi tercih ediyorum. Bilindiği gibi, ülkemiz
ciddi göç hareketlerini yaşamaya devam etmekte, bunun sonucunda da mutlaka
diğer kurumlarda olduğu gibi, özellikle adli kurumlarda ihtiyaca cevap verme
noktasında eksiklikler ortaya çıkmaktadır. Özellikle de büyük şehirlerimizde
adaletin geç işlemesi sebebiyle yargıya güvensizlik artmaya devam etmektedir.
Bu noktada mahkeme ve bu ihtiyaca cevap verecek yargı altyapısının kurulması
için Bakanlığınızca herhangi bir çalışma yürütülmekte midir? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Orhan. Sayın
Ekmen, buyurun. MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla
Sayın Bakana iki soru yöneltmek istiyorum. Birincisi,
söz konusu teklifin oldukça aceleye getirildiği yönünde muhalefet tarafından
sürekli tekrarlanan eleştiriler bulunmaktadır. Türkiye’nin şu anda adli ve
idari yargıda hâkim ve savcı açığı ne kadardır ve Bakanlığınız ne kadar bir
süredir yönetmelik iptaline ilişkin açılan davalar nedeniyle hâkim ve savcı
alamamaktadır? Bu alımın yapılamaması nedeniyle gerek istinaf mahkemelerinin
kuruluşu gerekse de mahallî yargıda ne gibi sıkıntılar yaşanmaktadır? İkinci
olarak, teklif metninde bulunan avukatların mesleğe geçişine
ilişkin olarak birtakım değerlendirmeler yapıldı. Bakanlığınız, partiniz
iktidarı döneminde son beş yılda avukatlık mesleğinden hâkimliğe geçişe ilişkin elimizde bir rakam bulunmakta mıdır? Ve
geçmiş dönemlerde, özellikle 1990-2000 yılları arasında yine avukatlıktan
mesleğe geçişe ilişkin olarak kısa süreli üç yıllık
mesleki tecrübe şartının getirildiği dönemler yaşandığını biliyoruz. Söz konusu
dönemlerdeki geçiş oranı nedir? Hükûmetleriniz
döneminde hangi rakamlarda geçiş yapılmıştır? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Saygıdeğer
arkadaşlarım, ilk başta ekrana soru sormak için giren milletvekili sayısı azdı,
şu anda çoğaldı. Onun için, diğer arkadaşlara söz vermem için arkadaşlarımızın
sorularını daha seri sormalarını, yorum yapmamalarını istirham ediyorum. Buyurun
Sayın Bulut. AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, adliyelerde arşivleme, dosyalama
şeklinde yapılmaktadır. Kimi evraklara ulaşılmak istendiğinde, yağmur yağdı,
sel bastı, nemden dosyalar bulunamıyor ve elde edilemiyor. Bu arşivleme
sistemini, bu nemli mahzenlerden, karanlık ortamlarda bulunamama durumundan
kurtararak bilgisayar ortamına geçirmeyi düşünüyor musunuz? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bulut. Sayın Bukan. AHMET
BUKAN (Çankırı) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Yeni
Anayasa taslak tasarısında var olan, yüksek mahkemenin çoğunluk üyelerinin
Parlamento tarafından seçilmesinin, bir de Hükûmeti
denetlemekle görevli Danıştayda, Bakanlar Kurulunun
üye seçmesinin yargının siyasallaşmasına neden olacağını düşünüyor musunuz? BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bukan. Sayın
Barış. TANSEL
BARIŞ (Kırklareli) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın
Bakanım, Bakanlığınıza bağlı adliye binalarında, fiziki şartlar ve personel
yetersizliği sonucunda yetersiz koşullarda ve çok uzun süre davalar
görülmektedir. İki sorum
var: Bünyenizdeki savcı ve hâkim sayısı ne kadardır? Normal koşullarda bu
sayının ne olması gerekiyor? İki: Bazı
ilçe adliyelerimizde özellikle personel yetersizliği nedeniyle -örnek olarak
Lüleburgaz’ı verebilirim- işlerin yürütülebilmesinde sorunlar yaşanmaktadır.
Acaba, bünyenizdeki hâkim ve savcı haricindeki personel sayısı nedir ve bu
şartların düzeltilmesi için Bakanlığınız ne gibi önlemler almaktadır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Arkadaşlarım
bundan sonra sisteme girmesinler, çünkü ben burada kayıt altına aldım, ama
mevcut olan arkadaşlara söz haklarını vereceğim. Sayın
Çalış. HASAN
ÇALIŞ (Karaman) – Teşekkürler Sayın Başkanım. Sayın
Bakanıma aracılığınızla sormak istiyorum: Yeni Ceza Kanunu’nun yürürlüğe
girmesinden sonra adliyelerin iş yükü nasıl değişmiştir? Bir oransal istatistik
vermek mümkün ise, bu değişimin sebeplerinin neler olduğunu düşünüyorsunuz? BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Çalış. Sayın Uzunırmak. ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın
Bakanımıza sormak istediğim şu: Bir mülakatta fiziki birtakım eksiklikleri veya
eşitsizlikleri görebilirsiniz ama muhataplara aynı soru aynı derecede
yönlendirilmediği zaman bu eşitler arasındaki farklılık nasıl görülebilecek? Bu
mülakattaki soruları kimler tespit ediyor ve herkese aynı soru sorularak mı
acaba aralarındaki fark ortaya çıkacak? Yoksa, değişik kişilere değişik sorular
sorulduğunda bu sorular bir haksızlığı ortaya getirecek. Çünkü insanlar
arasındaki bilgi veya beceri, kabiliyet ortaya çıkmayacaktır. Bunda bir
eşitsizlik meydana geliyor, dolayısıyla bu imtihanın bir anlamı olacağı
kanaatini taşımıyorum. Bu soruların bir formatı var mı? Bu soruları kim tespit
edecek? Herkese aynı sorular sorularak aralarındaki bilgi farklılığı ortaya
çıkartılabilecek mi? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın Akçay, son olarak, buyurun efendim. ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın
Bakan, ülkemizde yargının iş yükünü artıran sebeplerin başında, idarenin hukuka
aykırı işlem ve davranışları nedeniyle devlet ve vatandaşlarımız arasında doğan
davalar olduğu bilinmektedir. İhtilafları ve davaları azaltmak, idarenin eylem
ve işlemlerinde hukuka uygun davranmasını sağlamak için herhangi bir çalışmanız
var mıdır? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Akçay. Sayın
Kahya, yeni girdiniz. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım… BAŞKAN –
Efendim? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, benim süremden almıyor
musunuz? BAŞKAN –
Yok, size süre vereceğim. Bir kanunu görüşüyoruz. Sizin sürenizi
kısıtlamayacağım Sayın Bakanım, size vereceğim. Sayın
Kahya, girmeyin demiştim ama bir milletvekili arkadaşımızın sözünü kesmeyelim.
Soracağınız önemli bir soru olabilir. Buyurun,
size de vereyim. ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) – Efendim, ben yasanın birçok noktadan gerçekten çok önemli
olduğunu ve yansız bir uygulama getireceğini düşünüyorum. Yalnız, benim aklıma
takılan bir soru oldu, onu yöneltmeyi arzu ettim. O da şudur: Bu yasayla idari
mahkemelerdeki yargıçların Siyasallı ve iktisat mezunlarından alınacak olan
kısmının yüzde 10’la sınırlandırılması acaba fırsat eşitliği açısından uygun
olur mu? Bu konuda bir bilgi alabilirsem… Bunu dile getirmek istedim. BAŞKAN –
Bir Siyasal mezunu olarak bu soruyu soruyorum diyorsunuz. Peki, teşekkür
ederim. Sayın
Bakanım, buyurun. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, soru yönelten tüm
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. İlk soru
Komisyon Başkanımıza yöneltildi. O nedenle, Sayın Komisyon Başkanımız ilk
soruya cevap versin, ben diğer arkadaşlarımızın sorularına sırasıyla, sürem
içerisinde cevap vermeye çalışacağım. BAŞKAN –
Buyurun Sayın Başkan. ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, görüşülmekte
olan işin niteliğine göre, Komisyon İç Tüzük’ümüzün 30’uncu maddesinin son
fıkrasına göre uzmanların görüşünden yararlanabilir. Buna genel bir cevap
veremem, ilke değildir. Rasyonel çalışma prensibi ve aydınlanma ihtiyacı ne
ölçüde gerekli kılıyorsa, Adalet Komisyonu da o ölçüde bir katılımı sağlayacaktır.
Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın
Bakanım, buyurun efendim. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Genç “Mülakata karşı
dava açıldı mı Danıştayda, açılıyor mu?” diye böyle
bir soru yönelttiler. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Hayır, sonuç alınıyor mu? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – 2006 yılına kadar, Danıştay ve idare
mahkemeleri davanın esasına girmeden, bu konuda açılmış olan davaları
reddediyorlardı. Ancak, 2006 yılından itibaren davanın esasına girmeye
başladılar ve son geçici 1’inci maddenin yürürlüğünün durdurulması da böyle bir
davanın sonucudur. Sayın
Kart “Sivil ve serbest örgütlenmenin önünü kesen uygulamalar yapıyor Adalet
Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı.” dediler. “Hükûmet,
Avrupa Birliği ilerleme raporlarına geçecek şekilde
yargı birliğinin kurulacağıyla ilgili bir vaatte bulunmuştu.” ifadesini
kullandılar. Sayın Hikmet Sami Türk Adalet Bakanı iken bu konuda hazırlanmış
olan bir birlik kanun tasarısı şu anda Adalet Komisyonunun gündemindedir.
Sanıyorum, önümüzdeki süreçte, kısa bir süre sonra bu görüşülecek ve bu alanda,
gerçekten, uluslararası camiada da ihtiyaç duyulan bir yasal düzenlemeyi
gerçekleştirmiş olacağız. O nedenle, Hükûmetimizin,
sivil ve serbest örgütlenmeye yönelik bir olumsuz tavrı söz konusu değildir. ATİLLA
KART (Konya) – Soruma cevap alamadım Sayın Bakan, somut şeyler sordum, cevap
alamadım. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) - Sayın Orhan “Adaletin geç işlemesi bir
güvensizlik oluşturuyor, altyapı ve personel sorunu da bu güvensizliği bir
noktada pekiştiriyor.” anlamında bir değerlendirme yaptılar. Gerçekten,
adaletin geç işlemesi ve davaların uzun sürmesi, maalesef, öteden beri,
yargımızın temel sorunlarından bir tanesi. Bunu ortadan kaldırmanın birinci
koşulu, kuşkusuz ki hâkim ve savcı açığımızı bir an önce kapatabilmektir ve
tabii istinaf mahkemeleri, yani bölge adliye mahkemeleri de aslında Yargıtayda uzun süre bekleyen o dava dosyalarının kısa
sürede neticelenmesi amaçlıdır. Bu konuda, dokuz ilimizde bölge adliye
mahkemeleri kuruldu, ancak faaliyete geçmesiyle
ilgili, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, personel eksikliğini ve fiziki
mekân eksikliğini tamamlayalım ondan sonra açalım diye bir görüş belirtti. Burada, geçtiğimiz günlerde, bir kanun tasarısını görüşürken
sanıyorum yine Milliyetçi Hareket Partisi mensubu bir arkadaşımız –ismini
hatırlayamadım- şöyle bir soru yöneltmişti bana, demişti ki: “Tahliye hakkı
doğduğu hâlde, Yargıtayda dosyası beklediği ve geri
gelmediği için, cezaevlerinde hâlâ yatmakta olan kaç kişi var?” Doğrusu,
elimde, böyle bir istatistiki bilgi yoktu. Hatta,
şöyle bir vaatte bulunmuştum: Bunun bir çalışmasını yaptıracağım. Eksik
olmasınlar, ilgili genel müdürlük böyle bir çalışma yaptı, tüm Türkiye’deki
mahkemelerden ve savcılardan bilgileri toparladı, geçen gün rapor geldi bana.
Şu anda, tahliye edilme hakkı doğduğu hâlde almış olduğu cezaya göre dosyası Yargıtayda beklemekte olduğu için, 327 tane vatandaşımız
boşu boşuna cezaevlerinde yatmaya devam ediyor. Bu beni son derece üzdü. Bu
soruyu yönelten arkadaşıma gerçekten teşekkür ediyorum. Göreve
geldikten sonra en çok cezaevlerinden mektubu bu konuda almıştım. Geçen gün,
Yargıtay Genel Sekreterimize bundan bahsettim. Bu dava dosyalarını, hiç
olmazsa, tutuklu ve gerçekten de bihakkın tahliye hakkı da doğmuş bu kişinin,
onların, öncelikle, ilgili dairelerde dosyalarını bir görüşelim. Yargıtay
Başkanımızla, önümüzdeki hafta da bu konuyu bizzat görüşeceğim, kendisiyle bir
görüşmemiz var. Yani, ne
demek istiyorum? Yargıtayın iş yükünün fazlalığı,
bölge adliye mahkemelerini henüz kuramamış olmamız, gördüğünüz gibi,
sıkıntılara yol açıyor. Hâkim ve savcı açığımızın fazlalığı da sıkıntıya yol
açıyor. O nedenle, biz, bir an önce, hâkim ve savcı açığını kapatmak istiyoruz.
Sanıyorum, 4.500 civarında adli ve idari, 3.313 adli yargıda, 707 de idari
yargı da boş kadromuz var. Bunları birdenbire dolduramaz mısınız Sayın Bakan
dediğinizde, dolduramıyoruz, çünkü Adalet Akademimizin kapasitesi bellidir.
600-650 civarında ancak orada adayımızı eğitebiliyoruz ve kaldı ki sınavdan
kura çekim anına kadar iki buçuk yıl geçiyor bir
hâkim ve savcı adayımızın görevine başlaması için. Ben, bu yasa teklifinin, bu
konuda bize bir hız kazandıracağını… Özellikle, avukatlıktan hâkimliğe geçmeyle ilgili de bir imkân getiriyoruz. Şu anda bir yasal
boşluk var. O da belki bu süreçte bize ciddi katkı sağlayacak. Ben,
Sayın Orhan’a teşekkür ediyorum. Tabii,
altyapı konusunda, Adalet Bakanlığının, son beş yıl içerisinde, özellikle, yeni
adliye saraylarının inşaatı bakımından önemli bir başarı gösterdiğini herhâlde
sizler de takdir edeceksiniz. Biz bu çalışmalarımıza yeni dönemde de büyük bir
hızla devam edeceğiz. Tabii,
hâkim ve savcının dışında, adli personel açısından da eksiğimiz var. Her yıl,
boş kadrolara ne kadar atama yapılacağı bütçe kanunlarıyla öngörülüyor. Açıktan
atama izinlerinden Adalet Bakanlığına ne kadar verilirse o kadar -işte, zabıt
kâtibidir, işte, yazı işleri müdürüdür, mübaşirdir veya ceza infaz kurumlarında
görev yapacak infaz koruma memurları- alabiliyoruz. 2008 yılı içerisinde daha
fazla almak suretiyle bu açığı mümkün olduğu kadar kapatmayı hedeflediğimizi
ifade etmek istiyorum. Sayın Ekmen’in bir sorusu olmuştu. Tabii, hızlı konuştuğunuz için
ben de hızlı yazmışım. Yani, “Hâkim ve savcı açığının kapatılması konusunda
yönetmelik iptali bu süreci olumsuz etkiledi mi?” diye soruyorsunuz. Evet,
tabii ki etkiledi. Biraz önce ilgili arkadaşlarımız da kürsüde ifade ettiler.
Yönetmelik iptali -zaman zaman yazılının, zaman zaman
mülakatının- buraları kazandığı hâlde gerekli işlemleri yapamamaktan dolayı bir
zaman kaybına kuşkusuz ki yol açtı. Bu yasa teklifi kanunlaştığı takdirde bu
sorun da ortadan kalkmış olacaktır. O nedenle, ben Sayın Tunç’a bu yasa teklifi
nedeniyle, Adalet Bakanı olarak, gerçekten teşekkür ediyorum. Bizim önemli bir
sorunumuzu bu yasa teklifi -kanunlaştığı takdirde- çözecektir. “Son beş
yılda avukatlıktan hâkimliğe ne kadar kişi geçti?” diye bir soru yönelttiniz.
Son beş yılda, yani 58, 59 ve 60’ıncı Hükûmet
dönemlerinde avukatlıktan hâkim ve savcılığa geçen hiç kimse yok. “Daha önceki
dönemlerde ne kadar olmuştu?” diye de herhâlde sordunuz. 1980’le 1995 arası
yanılmıyorsam -o sürede alındı değil mi? 1995 arasıdır- 254 avukat, hâkim ve
savcı olmuş, 1980’le 1995 arası. 1995’ten sonra da -yanlış hatırlamıyorsam- hiç
alınmamış. Anayasa Mahkemesinin bir iptali… ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Başvuru mu yok, alınma mı yok Sayın Bakan? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Efendim? ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Başvuru mu olmamış? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Hayır, bir yasal boşluk var. Bir de
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, sanıyorum, bu konuyla ilgili bir kararı
da var. Tabii, ilgili bürokrat arkadaşlarımız bana bu konuyla ilgili not
verdiler, zaman darlığı nedeniyle onları tetkik edemedim, ama mutlaka, bunlara
daha teferruatlı, yazılı olarak cevap vermeye gayret edeceğim. Sayın
Başkanım, sürem de herhâlde dolmak üzere. BAŞKAN –
Soruları cevaplandıracaksanız ben size inisiyatif tanıyacağım. Buyurun. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Bulut “Arşivlere ulaşmada güçlük
çekiliyor, karanlık ortamlarda dosyalar muhafaza edilmeye çalışılıyor…”
Haklısınız. Demin ifade ettim: Yeni, modern adliye bina ve saraylarımız zaten
bu sorunları çözmek içindir. Bir de “UYAP” dediğimiz Ulusal Yargı Ağı Projemiz,
büyük ölçüde, şu anda, adalet saraylarımızda, mahkemelerimizde kullanılmaya
başlandı. Tabii,
bilim ve teknolojiden yararlandığımızda artık o bilgiler o dijital ortamda
muhafaza edilmekte ve dolayısıyla, ileride, belki, gün gelecek, artık o
dosyalarla, o kâğıtlarla meşgul olmayacağız, bilgisayarın tuşuna bastığımızda o
bilgilere ulaşma imkânına sahip olacağız. UYAP
projesi sanıyorum yedi yıl önce başlamıştı, önemli bir mesafe aldı. Ufak tefek
eksikleri var, ama bu yeni dönemde de UYAP’ın
gerçekten hedefine ulaşabilmesi için biz de elimizden geldiği kadar orada
çalışan arkadaşlarımıza destek vermeye çalışacağız. Sayın Bukan, Çankırı Milletvekili, hemşehrim,
bir soru yöneltti. “Anayasa değişikliğinde yüksek yargı organlarının seçimiyle
ilgili birtakım düzenlemeler var. Bu, yargının siyasallaşması olmayacak mı?”
dediniz. Henüz kamuoyuyla paylaşılan, Parlamentonun gündemine gelen böyle bir
Anayasa değişikliği yok. Geldiğinde, o zaman konuşuruz bunları. Diğer
arkadaşlarımızın sorularına, izin verirseniz Sayın Başkanım, yazılı cevap
vereyim. Çok
teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bakanım. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü üzerindeki soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır. VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – Teklif Sayın Başkan. BAŞKAN –
Affedersiniz, teklif. K. KEMAL
ANADOL (İzmir) – Aslında tasarı ya, işte… BAŞKAN –
Sürekli olarak söylendiği için bizim de dilimiz sürçtü, özür diliyorum. ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Siz aslında doğrusunu söylüyorsunuz ya
Sayın Başkan. K. KEMAL
ANADOL (İzmir) – Sürçülisan sayılmaz Sayın Başkan. BAŞKAN –
Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Teklifin
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Teklifin maddelerine geçilmesi
kabul edilmiştir. Birleşime
on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 16.52 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 17.09 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik) BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum. 65 sıra
sayılı Kanun Teklifi üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon
ve Hükûmet yerinde. 1’inci
maddeyi okutuyorum: HÂKİMLER VE SAVCILAR KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ MADDE 1-
24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununun 8 inci
maddesinin (c) bendinin ikinci paragrafında yer alan “her dönemde ihtiyaç
oranında,” ibaresi “her dönemde alınacak aday sayısının yüzde onunu geçmemek üzere ihtiyaç oranında,” şeklinde değiştirilmiş ve
maddeye (j) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki (k) bendi eklenmiştir. “k)
Avukatlık mesleğinden adaylığa geçmek isteyenler
için; yukarıdaki (ı) bendi hariç diğer şartları taşımakla birlikte, mesleklerinde
fiilen en az beş yıl çalışmış, giriş sınavının yapıldığı yılın Ocak ayının son
günü itibariyle otuzbeş yaşını doldurmamış ve kendi
aralarında yapılacak olan yazılı yarışma sınavında ve mülâkatta başarılı
olmak,” BAŞKAN –
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Konya Milletvekilli Sayın
Atilla Kart. Sayın
Kart, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU
ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte
olan teklifin 1’inci maddesi üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış
bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, özü ve hazırlanış yöntemi itibarıyla tasarı niteliğinde olan bu
teklif ile avukatlıktan yargıçlığa geçiş, mülakat
kurulu yapılanması ve idari yargıda hukukçu olmayan yargıç düzenlemesine dair
hükümler getirilmektedir. Önemle
ifade ediyoruz, objektif ve adil ölçüler içerisinde avukatlık mesleğinden
yargıçlığa geçişin yararlı bir düzenleme olduğunu ve
yargı için bir zenginlik olduğunu kabul ediyoruz. Bu uygulamanın da bu
ihtiyaçtan kaynaklandığı açıktır. Tasarıyı bu yönüyle olumlu görüyoruz değerli
arkadaşlarım. Sorun şu:
Sorun, bu yapılanma ve geçiş yapılırken, mülakat
kurulu aracılığıyla partizan ve kurumsal bir yapılanmanın gerçekleştirileceği
endişesinden kaynaklanmaktadır. Hâl böyleyken, Sayın Bakanın sanki avukatlık
mesleğini inciten ve hedef alan bir muhalefet anlayışı söz konusu imiş gibi
komisyonda değerlendirme yapmasının inandırıcı bir yönünün olmadığı açıktır.
Hedef saptırarak ve polemik yapılarak tasarının gerçek amacının ortaya çıkması
gizlenilmek istenilmektedir. Keza, bir
diğer taraftan olgun bir görüntüyle geçmiş dönemler bakanları ve siyasilerine
sahip çıkılırken, diğer taraftan ise temel savunma olarak dönüp dönüp 1990'lı yıllardaki farklı birtakım atamaların gerçeğe
aykırı bir şekilde gerekçe olarak gösterilmesinin ciddi ve tutarlı beyanlar
olmadığını da yine ifade etmek istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, demokratik olma iddiasındaki bir ülkede, bir hukuk devletinde
bağımsız bir yargı ülkenin ve toplumun güvencesidir. Bir insanlık onuru olan
hak aramanın en son ve en etkili yeri yargıdır. Ünlü bir düşünürün ifade ettiği
gibi: "Bağımsız bir mahkemenin varlığı ve orada adaletin mutlaka
gerçekleşeceği inancı kişiye en büyük güven duygusunu verir. Birey özgürlüğü ve
toplumsal yarardaki en önemli güvence yargı güvencesidir." Yargı gerçekten
bağımsız olduğu takdirde ve nitelikli bir yapılanmaya sahip olduğu takdirde
orada 301'inci maddeden doğan tartışmalar asgari düzeye inecek demektir. Yargı
gerçekten bağımsız ise ve bu duygu topluma egemen hâle gelmiş ise orada
ihtilaflar kaosa dönüşmeden çözüme bağlanacak demektir. Birey ve topluma
yapılabilecek en güzel hizmet herhâlde bunları gerçekleştirmek olmalıdır. Bu
anlayış ve uygulamaya sahip olmamız gerektiği açıktır. Yargıç,
değerli arkadaşlarım, birey ve toplum adına karar vermekte ve bu sebeple hiçbir
kamu görevlisinde olmayan bir sorumluluğu taşımaktadır. Meslekler arasında
tasnif duygusuyla söylemiyoruz ancak yargıcı sıradan bir meslek memuru, herhangi
bir devlet memuru olarak görmemek gerektiğini ifade ediyoruz. Bu anlamda yargıç
ile diğer meslek mensupları arasında özlük ve teminat bakımından denge kurma arayışına, bir
kıyaslama yapma arayışına girmemek gerektiğini ifade ediyoruz. Bu anlayışla yargıyı
güçlendirmek gerektiğini ifade ediyoruz. Yargıyı güçlendirerek adaleti etkin
kılmak gereğinden söz ediyoruz. Topluma bunu anlatmamız gerekiyor. Peki,
değerli arkadaşlarım, Türkiye’deki tablo ve uygulama nedir? Türkiye gerçeği
nedir? Değerli arkadaşlarım, 12 Eylül ihtilalinin ve 1982 Anayasası’nın
tamamlayamadığı süreci sonuçlandırma misyonunu üstlenen bir yönetim anlayışı ve
kadroyla karşı karşıya olduğumuzu üzülerek ifade ediyorum. Türkiye’nin
1946’lardan başlayan demokrasi sürecinden ders almayan ve toplumu kaosa
sürükleyen bir yapıdan söz ediyorum. Siyaseten dürüst
olmayan, çoğunluk diktasını demokrasi diye sunmaya çalışan bir yönetim anlayışı
maalesef şu andaki Türkiye gerçeğidir. Hâl böyle
olmasına rağmen, Goebbels propagandası ve Machiavelli yöntemleriyle demokrasi oyununu tuluat yaparak,
tiyatro yaparak sürdüren bu siyasi kadronun geç de olsa gerçek kimliğinin
kaçınılmaz olarak ortaya çıkacağını inanarak ifade ediyorum. Türkiye bu gerçeği
görmeye başlamıştır. Tuluat ve tiyatro sanatını icra edenlere elbette saygı
duyuyorum. Kastım, siyasetçi olup da tuluat ve tiyatro yapanlara yöneliktir.
Bugün bu tuluatı yapan, bunu yine üzülerek ifade ettiğimi belirtmek istiyorum,
Sayın Bakan ve Sayın Komisyon Başkanının 21’inci Yasama Döneminde Anayasa Mahkemesine
verdikleri olağanüstü hukuki değere sahip dava dilekçesindeki görüşlerine sahip
çıkmalarını beklerdim. Ancak, geldiğimiz aşamada, bu dilekçelerdeki ifadelerin,
görüşlerin değerinin ve inandırıcılığının da kalmadığını yine ifade etmek
istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin 7 Şubat 2007 tarihli kararı –ki, iktidar
sözcüleri, bu kararın gerekçesini, bu teklifin, bu gizli tasarının gerekçesi
olarak, dayanağı olarak sunma gayreti içindeler- adaylığa kabulün mevcut
mülakat kurulu tarafından yapılmasının hukuki nitelikte olduğunu tespit eden
bir karar değildir. Bu karar, mevcut mevzuata göre mülakat yapılmasında yasaya
aykırılık olmadığını tespit eden bir karardır. Bu iki kavram arasında çok fark
olduğunu, inanıyorum ki, hukukçu arkadaşlarım gayet iyi değerlendireceklerdir. Anayasa
Mahkemesinin bu nitelikteki kararına sığınmaya çalışan siyasi iktidarın, Avrupa
Birliği İlerleme Raporu’ndaki eleştirileri, Avrupa Konseyinin tavsiye
kararlarını ve Birleşmiş Milletler temel ilkelerini göz ardı etmesi ve bu
düzenlemede ısrar etmesinin hiçbir haklı dayanağının olmadığı açıktır. Değerli
arkadaşlarım, bu anlatımlarımı doğrulayan, Hükûmetin
gerçek kimliğini ve karakteristiğini gösteren bir resmî belgeyi bilgilerinize
sunacağım, birazdan onu ifade edeceğim. Bu belge, uyarı ve endişelerimizin ne
kadar haklı ve yerinde olduğunu gösteriyor. Bakın, on üç-on beş yıl öncesinden
söz etmiyorum, iki üç yıl öncesinden söz ediyorum değerli arkadaşlarım. 17 Ekim
2004 ve 24 Ekim 2004 tarihinde yapılan İdari ve Adli Yargı Hâkim Adaylığı
Sınavı’na ilişkin listeyi ve uygulamayı, mülakata ilişkin uygulamayı sizlerle
paylaşmak istiyorum. Bakın,
değerli arkadaşlarım, idari yargıda, bakıyorsunuz… Liste önümde, isteyen
arkadaşlarıma örneklerini verebilirim. 1’inci sayfadaki sıralamayı sadece size
söyleyeceğim, 1’inci sayfadaki, yani o 1’inci sayfadaki 48-50 kişiye ilişkin
sıralamayı size söyleyeceğim. İdari yargıda yazılıda 6, 7, 9, 10, 13, 14, 19,
20, 21, 23, 24, 26, 29, 30, 35, 41, 43, 46, 47’nci sıralarda olan 20 kişi –bu liste
daha da uzatılabilir- mülakat sonucunda, değerli arkadaşlarım, 158 ve daha
sonraki sıralara kaydırılıyorlar ve sınavı kazanamıyorlar. Peki,
adli yargıda ne yapılıyor? Bakıyoruz, adli yargıda da 3, 5, 7, 8, 10, 14, 16,
21, 23, 24, 28, 31, 32, 33, 34, 37, 38, 40, 44, 45’inci sıralarda başarılı olan
20 kişi, ilk 48 içindeki 20 kişi mülakat sonucunda 330 ve daha sonraki sıralara
kaydırılarak sonuç olarak başarısız hâle getiriliyor değerli arkadaşlarım.
Yani, siz kalkacaksınız, 3, 5, 6, 7, 8, 9, 10’uncu sıradaki insanları, 500 kişi
arasında ilk 10’a giren insanları ne yapacaksınız? Mülakatta eleyeceksiniz.
Ondan sonra bu mülakatın faziletinden söz edeceksiniz. Değerli
arkadaşlarım, tiyatro yapmayalım derken, tuluat yapmayalım derken işte bunları
kastediyoruz. Sayın
Başkan, sayın milletvekilleri; bu nasıl bir hak duygusu, bu nasıl bir adalet
anlayışı, bu nasıl bir vicdan ve bu nasıl bir kadrolaşma kararlılığı? Şimdi, bu
ilk 100 kişiden 47, 48 kişiyi alıyorsunuz, 350’den, 400’den sonraki sıralara
kaydırıyorsunuz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Kart, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. ATİLLA
KART (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu çocuklar, bu gençler hepimizin
çocukları. Bu mağduriyeti yaşayan, bu haksızlığa uğrayan gençler belki de sizin
komşularınız, sizin hemşehrileriniz. Bu bir ibret
vesikası değil midir değerli arkadaşlarım? Bu bir suçüstü belgesi değil midir? BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Ne alakası var? ATİLLA
KART (Devamla) – Bu hukuksuzluğu yapanlar hâlen görevde, hem bürokrasi olarak
hem siyasi irade olarak. “Efendim, bu kurulda bulunanlar yüksek yargıç, yirmi
yıllık yargıç.” mealindeki gerekçelerin de doğru ve yerinde olmadığı açık. Biz,
bu bürokratların kimliklerine, kişiliklerine bir şey demiyoruz. Bir sistemden
söz ediyoruz. Siyasi otoritenin hukuk tanımazlığından, bu yöndeki diktacı
anlayışından söz ediyoruz. Bu yöndeki talimat verme kararlılığından söz
ediyoruz. Bu
geldiğimiz süreç şudur: Bu siyasi irade büyük ölçüde bilerek, kısmen de
bilmeyerek, parti devletinin bir sonucu olan sivil kleptokrasiyi
yaratmak yolunda ciddi bir adım atmış durumdadır. Parti devleti yapılanmasının
da en önemli ayaklarından birisini teşkil eden bu gizli tasarıyı… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Kart. ATİLLA
KART (Devamla) – Bir cümleyle
bitiriyorum Sayın Başkan. BAŞKAN –
Efendim, bu saatten sonra… ATİLLA
KART (Devamla) – Teşekkür edeceğim Sayın
Başkan. BAŞKAN –
Efendim, teşekkür edeceksiniz de baştan onu ayarlayacaksınız. Açayım. Buyurun. ATİLLA
KART (Devamla) – Bu anlatımlarımız çerçevesinde bu gizli tasarıyı dikkat,
takdir ve muhakemenize sunuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, biraz önce geneli üzerindeki görüşmelerde söyledim.
İstirham ediyorum ve bu kararımı da uygulayacağım. Hiçbir arkadaşım ek bir
dakikadan sonra, teşekkür cümlesi dahi olsa söz talebinde bulunmasın.
Birbirimizi üzmeyelim. Saygılar sunarım sizlere. Milliyetçi
Hareket Partisi adına, Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın. Sayın
Yalçın, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU
ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 65 sıra sayılı 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Yasa Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Elim bir
uçak kazasında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza rahmet, aileleri ve
milletimize başsağlığı dileyerek yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Efendim,
öncelikle, bu yasa teklifinin tartışılmayan bir boyutunu gündeme getirmek
istiyorum. Bu teklife neden ihtiyaç duyulmuştur? Bakanlık geçtiğimiz
günlerde bir sınav yapıyor. Sınav, Danıştayda,
dayanağı Yönetmelik üzerinden yargı konusu oluyor ve Danıştay bazı maddeleri
bakımından Yönetmeliğin yürütmesini durduruyor. Alınan bu 100 aday arkadaşımız
ise, tabiri caizse, ortada kalıyor. Şimdi, öncelikle, bu yasayla, ortada kalan
100 arkadaşımızın durumu düzeltilmek isteniyor. Zannediyorum bu konuda bir geçici
madde teklifi gelirse, bu beyanımın daha da ciddi olduğu anlaşılacaktır. Tabii,
bu 100 arkadaşımızın durumu bizleri de üzüyor. Bu insanlar hâkim, savcı
adaylığı sınavına girmiş, kazanmış, mülakatı geçmiş, aileleri tarafında, toplum
tarafında yeni bir statüye kavuşmuş olmalarının mutluluğunu yaşarken, bu tam
bir hayal kırıklığına dönüşüyor. Fakat, bu bahsettiğim hususu AKP sözcüleri
Mecliste de ifade ettiler. Fakat, bu üzüntümüz, bu romantik durum, bir hukuki
engelle de karşı karşıya aslında. Biliyorsunuz, bizim meri kanunlarımıza göre,
bir şahsa, bir gruba özel kanun yapılamayacağı öngörülüyor. Oysa, burada
yapılan şey, bir anlamıyla da böyle bir nitelik taşıyor. Burada, Hükûmetin bir arkadaşımız eliyle gündeme getirdiği
teklifle, aslında, iptal edilen Yönetmelik’in hukuki gereğini yerine getirmek
yerine, bu Yönetmelik’in benzeri bir durumu bir yasa teklifiyle aşmaya
çalıştığını görüyoruz. Değerli
arkadaşlarım, ikinci önemli husus ise bu teklifin izlediği seyirle ilgili.
Tabii, düne göre gerilimin biraz daha düşmüş olduğunu ben de görüyorum. Onun
için, belki biraz tekrar olacak ama, müsamahanıza sığınarak, bir Komisyon üyesi
olarak ifade etmek istiyorum. Bu teklif 14 Kasımda veriliyor, 19 Kasımda
komisyona geliyor, 22 Kasımda görüşmeler başlıyor, 28 Kasımdaysa komisyondan geçiyor ve Sayın Komisyon Başkanı, hepimizin hukuk
bilgisine itibar edip saygı gösterdiği Komisyon Başkanı, iki saat içerisinde
muhalefet şerhlerimizi yazıp getirmemiz gerektiğini söylüyor. Dikkat
ederseniz, benim muhalefet şerhimin olmadığını göreceksiniz. Daha doğrusu,
muhalefet şerhim var, metnin olmadığını göreceksiniz. Ben, Sayın Komisyon
Başkanımızın iki saatlik süre beyanını -biraz önce Sayın Halil Bey de ifade
etti- bir şaka, bir espri zannetmiştim ve bir gün sonra muhalefet şerhimi
vereceğimi düşünürken, geldiğimde apar topar bu yasanın Genel Kurula indirilmiş
olduğunu gördüm. Komisyonda da Sayın Bakan, bu teklif için Bakanlık
bürokratlarının da arkadaşımıza yardım ettiğini ifade etti. Bütün bu durum
aslında ortada bir teklif değil, bir hükûmet
tasarısının olduğunu söylüyor. Değerli
arkadaşlarım, bakın, bir şeyi net olarak ortaya koymak lazım. Sizlerin bugün
gündeme getirdiği bu teklif, aslında bu konuda uzun yıllardır uygulanan bir
uygulamanın bir ileri adımı. Daha önce, mülakat kurulunda olmayan 2 akademi
üyesini getiriyorsunuz, ÖSYM’yle sınav öngörüyorsunuz. Bir ileri adım olmasına
rağmen, böyle takdimi mümkün olmasına rağmen, sırf alelacele ilgili
kurumlardan, diğer bakanlıklardan görüş almamak adına, yargı kararını yerine
getirmemek adına seçtiğiniz bu yöntem, bu konunun tarafı olan bütün insanlarda
bir kuşku doğmasına sebep oluyor. Oysa, bu
konuda sayın bakanlık bürokratları da, bir hükûmet
tasarısı şeklinde hazırlanmış olsaydı, bilgilerini katarlar, diğer gruplar,
diğer bakanlıklar, ilgili diğer kurumlar bilgilerini katar, belki çok da
tartışmaya yer açmayacak şekilde bu teklif ya da
tasarı kanunlaşmış olurdu. Şimdi,
değerli arkadaşlarım, bu teklif ile getirilmek istenen önemli hususlar var: Bir
tanesi, otuz beş yaşını aşmamış, beş yıl fiilen avukatlık yapanları kendi
içinde bir sınava tabi tutup hâkimliğe geçirmek öngörülüyor. Aslında, birçok
modern memlekette hâkimlik mesleğine geçiş için belli
süre avukatlığın mecburiyet olduğunu da biliyoruz, fakat bu düzenlemeyi
yaparken ülkemizin kendine özel şartlarını da gözetmek zorundayız. Her ne kadar
hâkim, savcılık bir kariyer mesleği diye ifade ediliyor olsa da, bugün yeni
başlayan bir arkadaşımızın 2 milyar gibi bir maaş aldığını biliyoruz. Şimdi,
otuzlu yaşları geçmiş ve muhtemelen daha önce hâkimlik sınavına girmiş,
kazanamamış, baroya kayıt yaptırmak dışında belki fiilen ne ölçüde avukatlık
yaptığı tartışılır ve gidip Anadolu’nun zor coğrafyalarında hâkimlik yapmak
adına avukatlıktaki düzenini bozmayacak bir konum elde edememiş insanları,
üstelik kendi içinde bir sınav mantığıyla bir ayrımcılığa tabi tutarak bu
mesleğe kabul etmek, Batı’daki uygulamalarıyla hiç de örtüşmüyor. Ayrıca, bu
uygulamanın, Anayasa’da ifadesini bulan eşitlik ilkesine de aykırı olduğunu
düşünmekteyim. Bu konu
farklı açılardan da değerlendirilebilir. Belki yeni mezun olan arkadaşlarımız,
avukatlıktan geçenleri kendileri için bir haksız rekabet görüyor olabilirler.
Benim endişem ise, avukatlıkta bir konuma gelememiş insanların kendi içlerinde
belki daha basit bir sınavla mesleğe kabul edilecek olmasıdır; ki,
biliyorsunuz, daha önce öngörülen avukatlık için de bir sınav vardı, bu sınav
kaldırıldığı için avukatlığın bir ölçüsü de bulunmuyor. Bu sebeple, biz, bir
olumlu katkı sunmak adına, mesleğe katılacak avukat arkadaşlarımızın da diğer
adaylarla aynı sınavdan geçmesini, aynı kriterlerle
mesleğe kabulünün gerekli olduğunu düşünüyoruz. Değerli
arkadaşlarım, daha sonraki maddede düzenlenen mülakat meselesi, tartışmaların
ana eksenine oturdu. Biliyorsunuz, bu maddede, evvelden de öngörülen 5 Adalet
Bakanlığı yüksek personeli yanında 2 akademi üyesi öngörülüyor. Aslında, bu
konu birçok açıdan tartışılabilir. Anayasa’da Hâkim ve Savcılar Yüksek Kuruluna
verilen görevlerin mesleğe kabulle başladığı şeklinde bir uygulama var, uzun
yıllardır devam eden. Bu uygulamanın adaylığı kapsamadığı ifade ediliyor. Bunun
için de hâkim, savcı adaylarının, adaylık dönemi içerisinde genel hizmetler
sınıfından memur kabul edildiğini görüyoruz. Arkadaşlar,
bu durumun yargı bağımsızlığıyla, hâkim güvencesiyle bağdaşıp bağdaşmadığı çok
ciddi tartışmalar gerektiren bir konudur. Kurula verilen, mesleğe alınmadan
sonraki yetkilerin içerisinde adaylığa kabulün bulunup bulunmayacağı uzun uzun tartışılması gereken bir konudur. Mülakat meselesinin
kararları yargı denetimine tabi olmayan bir kurula verilmesinin de ciddi
sakıncalarının doğabileceğini biliyorum. Türkiye’yi kurullara idare ettirmeye
kalkarsak, siyasetin sorumluluğunu nasıl değerlendirmiş olacağız? Bunları
şunun için ifade ediyorum: Demek ki, hâkim ve savcı adaylığı ya da böyle geniş düzenleme gerektiren konular… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Yalçın, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. RIDVAN
YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. …günübirlik
uğraşla alelacele yapılması gereken değil, konunun bütün taraflarının ortaklaşa
katıldığı, bir diğerini yok saymayan, diğerini itmeyen, bir empati
yöntemiyle birbirine katkı sağlama anlayışı içerisinde yapılması gerektiğini
düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Yalçın. Madde
üzerinde, AK Parti Grubu adına Konya Milletvekili Ali Öztürk.
Sayın Öztürk, buyurun. AK PARTİ
GRUBU ADINA ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Değerli Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 65 sıra
sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Teklifi
üzerine söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken de önce Isparta civarında
meydana gelen uçak kazasında hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan
rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum. Bugün
görüşülmekte olan Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesiyle ilgili söz aldığıma göre, 1’inci maddesinin
ne getirdiğini bir izah etmem gerekiyor. Teklifin
1’inci maddesinde, adli yargıya alınacak hâkim adaylarının hukuk fakültesi
mezunlarından, idari yargı bölümüne alınacak hâkim adaylarının da, teklife göre
yüzde 90’ı hukuk fakültesi, yüzde 10’u hukuk dersleri almış, ancak hukuk
fakültesi dışındaki işletme, siyasal bilgiler, iktisat fakülteleri gibi
fakültelerden öğrenci alınacağı, aday alınacağı belirtiliyor. Diğer
taraftan da, meslekte beş yılını tamamlamış ve teklife göre, otuz beş yaşını geçmemiş avukatlardan yine sınavla hâkim adayı alınacağı
belirtiliyor ve bu maddedeki esas değişiklik bu. Ben
konuşmalardan çıkarılan sonuçlar üzerinde fazla durmak istemiyorum. Aslında
Yüksek Hâkimler Kurulunun bu sınavı yapması yönünde görüşler belirtildi. Ancak
bugüne kadar, hem 2556 sayılı Yasa hem de 2802 sayılı Hâkimler Kanunu’na göre
hep mülakatı Adalet Bakanlığı ve Adalet Bakanlığının personeli, bürokrasisi
sınavı yapmıştır. Dün de böyleydi, bugün de böyle. Bu durumda eğer yargının
bağımsızlığı tehlikeye girdiği ve hâkim teminatı olmadığı söyleniyorsa, ben de
otuz yıllık hâkimlik yaptım, o zaman benim kendi durumumu sorgulamam ve bugüne
kadar verdiğim kararları da belki de sorgulamam gerekir. Bu bir hatadır,
yanlıştır ve bugüne kadar karar veren değerli hâkim arkadaşlarımızı zan altına
bırakmak anlamına gelir. Ben buradan, gerçekten yoğun iş yükü altında, fiziki
imkânsızlıklar içerisinde, cansiparane, fedakâr,
cefakâr bir şekilde çalışan değerli hâkim ve savcı meslektaşlarımızı da
saygıyla anıyorum. Hâkimler
Kanunu’nun 7’nci maddesinde, hâkim adaylarının devlet memuru olduğu ve bu
Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı belirtilmektedir. Diğer
taraftan, hâkim, savcı adayları Adalet Akademisi Kanunu’na göre meslek öncesi
eğitime tabi tutulmaktadırlar. Bunun staj süresi de iki yıl. Bu staj dönemini
Adalet Akademisi yürütmektedir. Bu stajın sonunda, iki yılın sonunda yapılan
sınavda başarılı olanlar Yüksek Hâkimler Kuruluna sunuluyor ve Yüksek Hâkimler
Kurulu, ancak bundan sonrası için hâkimliğe, mesleğe kabul kararı veriyor ve bu
zamana kadar hâkim adayları bir devlet memuru, 657 sayılı Kanun’a tabi bir
devlet memuru statüsünde iken, mesleğe kabul kararına dair Yüksek Hâkimler
Kurulunun kararından sonra da hâkimlik sınıfına geçmektedirler
ve hâkimlik sınıfına geçtikten sonra da bütün atama,
nakil ve özlük haklarıyla ilgili gelişmeler Yüksek Hâkimler Kurulunun
tasarrufundadır. Anayasa’mızın
159’uncu maddesinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun adli ve idari yargı
hâkim ve savcılarını mesleğe kabul etme, atama, nakletme gibi görevlerinin
olduğu, yine, belirtilmektedir. 2802
sayılı Yasa’nın 13’üncü maddesinde de yazılı sınavda başarılı olanların mesleğe
kabullerine yine Hâkimler ve Savcılar Kurulunun karar vereceği belirtilmekte,
bu şekilde, hâkim adayı ile hâkim ve savcı sınıfına ayrılmışlar arasındaki
farkı ortaya koymaktayız. Genelde
itirazlar yargı bağımsızlığı üzerinde olduğuna göre, yargı bağımsızlığını
sadece Adalet Bakanlığının mülakat kurulunun sınavı yapmış olmasıyla değil,
aynı zamanda, hâkimin kendisi üzerindeki, kendi vicdanındaki bağımsızlığı
anlamına da görmek gerekir. Diğer taraftan, Adalet Bakanlığının yapısı
itibarıyla, çalışan bürokratların hepsi hâkim sınıfından ve onların yaptığı
işlemler de yine tarafsızlık ilkesine uygun olarak yapılmaktadır. Değerli
arkadaşlar, hâkim, savcı da bir insan. Belli bir sosyal, kültürel çevresi,
kendine göre bir hayat anlayışı var, onlar da hata yapabilir. Ancak, onların
kararlarına karşı, yine, kanun yolları da mevcut. Burada asıl, yargı
bağımsızlığında hâkim teminatının ne kadar korunduğudur. Anayasa’nın 138’inci
maddesinde hâkim teminatından bahsederken, görevlerinde bağımsız oldukları,
hiçbir organ, makam, merci veya kişinin, mahkemelere, hâkimlere emir ve talimat
veremeyeceği, tavsiye ve telkinlerde bulunmayacağı belirtilmektedir. Hâkimliğin
en kötü yanı, taraflardan birinin mutlaka karardan tatmin olmamasıdır. O
takdirde sık sık şikâyet yolunu seçmektedirler. İşte
bu tür şikâyetlerden hâkimlerin korunması da bir tür teminattır. Yargı
bağımsızlığını en çok isteyen AK Partidir. Zira, partimiz demokrasiyi en çok
savunan, demokrasinin kurum ve kurallarıyla işletilmesine çalışan, imkânlar
sağlayan bir partidir. Kimin ne düşündüğüne, ne düşüneceğine bakmadan, ama sırf
demokrasiyi bütün kurumlarda yerleştirmeye en çok gayret gösteren, iradesini
açıkça ortaya koyan bir partidir. Bu konuda herkesin samimiyetle AK Partiye
inanması gerekir. Yargı bağımsızlığını konuşurken hâkimlerimizin de bu prensibi
mutlak korumaları, uymaları gerekir. “Peygamber postu” olarak değerlendirilen
adalet kurumundakilerin de adaletli olmaları beklenir. Hâkim dosyanın dışına
bakmadan, dosyanın içine göre karar vermelidir. Hiçbir zaman kendi arzu ve
düşüncelerinin esiri olmamalıdır. Toplumda zaman zaman
yüzeysel çalkantılar olabilir. İşte hâkim, bu yüzeysel çalkantılara kapılmadan,
ama vicdanına göre karar vermelidir. Hâkim, monoton kural uygulayan değil,
fikir üreten, hızla gelişen hayatımızdaki sosyal, ekonomik ve teknolojik
gelişmeler karşısında kendisini geliştirebilmelidir. Bu anlamda hâkimlere
teknik ve fiziki çalışma ortamları sağlanmalıdır. Zaten, Hükûmetimiz
döneminde de yeni adliye binaları, dizüstü
bilgisayarlar verilmek suretiyle teknik imkânlar sağlanmıştır. Avukatlıktan
geçen arkadaşlarımız belli bir sınavdan sonra mesleğe kabul edileceklerine göre
ve… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurum,
efendim. ALİ
ÖZTÜRK (Devamla) – …zaten, yargının da savunma bölümünü teşkil ettiğine göre,
bence tecrübeli arkadaşlarımızı zan altında bırakmamak kaydıyla, onların da bu
hâkimlik mesleğini rahatlıkla yürütebileceği kanaatindeyim. Ben,
gerçi grup adına söz aldım, ancak Komisyonda diğer fakülte mezunu kişilerin de
idari yargı hâkimi adaylığına katılabilmelerini düşünmüştüm. Bugün bir gazetede
yer almış, ancak orada bir yanlışlık var, hâkim ve savcı olabilecekleri
şeklinde. O yanlışlık gazetenin bir yanlışlığıdır, ben o şekilde söylemedim.
Ancak, tabii grubumuzun böyle bir düşüncesi var. Hiç olmazsa bu yüzde 10’luk
barajın daha da artırılmasıyla fırsat eşitliği ve rekabet ortamının sağlanması
gerektiği kanaatindeyim. Yasanın
hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum. Teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Öztürk. Şahsı
adına Konya Milletvekili Sayın Hüsnü Tuna. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın
Tuna, buyurun. Süreniz
beş dakika. HÜSNÜ
TUNA (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize
saygılarımı sunuyorum. 2802
Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
1’inci maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. 1’inci
maddede, anılan Kanun’un 8’inci maddesinde idari yargı hâkimliği için alınacak
adayların yüzdeleriyle, yani hukuk mezunu olmayan kişilerle ilgili, ihtiyaç
oranındaki kısımla ilgili bir metin var ve 8’inci maddeye, avukatlık
mesleğinden yargıçlığa veya savcılığa geçmek isteyen
meslektaşlarla ilgili bir ek söz konusu. Bu her iki bendin ne kadar gerekli
olduğu hususunu çok fazla izah etmeye gerek olmadığını düşünüyorum. Esasen,
burada, bu değişikliğin Türkiye’deki yargı üzerinde oluşturulacak baskı ve
dayatmaların veya kadrolaşmaların bir nedeni olarak kabul edilebileceğine
ilişkin görüşler üzerinde durmak istiyorum. AK Parti
döneminde, yani 2002 yılından bu tarafa hâkim ve savcı alımlarında sınavlar
ÖSYM tarafından yapılmış, mülakatlar Adalet Bakanlığı bünyesinde oluşturulan
kurul tarafından yapılmıştır, belirli bir süreçte. Tabii, YARSAV’ın
açtığı davadan sonra bu sistem de durmuştur. Burada AK
Partiye suçlama yöneltirken, biraz elimizi vicdanımıza koymamızın gerekliliğine
işaret etmek istiyorum. Bakınız, bugüne kadar hâkim ve savcı alımlarını
incelediğimiz takdirde, 91-94 arası Sayın Seyfi
Oktay, yine 94 yılında Mehmet Moğultay, 96 yılında
Şevket Kazan, 98 yılında Mahmut Oltan Sungurlu, 2000-2002 yılları arasında
Hikmet Sami Türk Bey aynı yöntemle hâkim ve savcı alımını
gerçekleştirmişlerdir. Dolayısıyla, eğer burada tarafsızlığı ve bağımsızlığı
zedeleyen bir husus varsa, geçmişten bu tarafa devam eden bir sürecin olduğunu
gözden ırak tutmamamız gerekir. Bu
çerçevede düşündüğümüz takdirde, geçmişteki uygulamalara ses çıkarmayanların,
bugün AK Partinin uygulamalarına karşı çıkmalarını, açıkçası, anlamak mümkün
değil. Hukuk açısından biraz ikiyüzlülük gibi değerlendirmek gerektiğini
düşünüyorum. Esasen, bu değişikliğin de Türkiye'deki yargı sistemindeki
bozukluğun düzeltilmesi için yeterli olmadığını düşünüyorum. Sayın
milletvekilleri, geçmiş günlerde hepiniz basından rastlamışsınızdır. Davasına
baktığı bir davacı ile rüşvet pazarlığı yapan hâkimlere gazetelerde rastladık.
Yine bir hâkimin, hâkimlik mesleğini, yurt dışından gelen… Çok özür dileyerek
heyetinizden söylemek zorundayım, yapacağı fuhuşta indirim yapması düşüncesiyle
yurt dışından getirilen kadınlara devlet hava meydanında geçiş
sağlayan hâkimlerin olduğu basına yansıdı. Çetelerle
sofralarda birlikte görünen cumhuriyet savcılarına ve yine meslektaşı
avukatların bürolarında kendilerinin fuhuş yaptıklarına ilişkin kasetleri olan
savcılar kamuoyuna yansıdı. Yukarıda
açıklamaya çalıştığımız, yargının… OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, bir camiayı, hâkimlik camiasını münferit
olaylarıyla suçlamanın bir manası yoktur. Lütfen! Yani böyle bir şey olabilir
mi? HÜSNÜ
TUNA (Devamla) – Efendim, Türkiye’deki tüm yargı mensuplarını tenzih ederek
söylüyorum. Bu hususlara karışanlar… OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, bunlar şahsa müteallik hususlardır. Hâkimlerimizin,
savcılarımızın tamamını töhmet altında bırakamazsınız! HÜSNÜ
TUNA (Devamla) – Lütfen süremi almayın. OKTAY
VURAL (İzmir) – Bakın, burada… HÜSNÜ
TUNA (Devamla) – Bu söylediklerimin yerine ulaşacağını düşünüyorum. Dolayısıyla
burada, Türk yargısındaki hâkimleri, savcıları suçlamıyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Tuna, bir dakikalık ek süreyi size de veriyorum, konuşmanızı
tamamlayınız. Buyurun. OKTAY
VURAL (İzmir) – Böyle konuşmaya ne gerek var. Sayın Bakanın boynunu bile bükük
hâle düşürdünüz. HÜSNÜ
TUNA (Devamla) – Şimdi, bu dava, YARSAV’ın açtığı
davalar sonucunda gündeme gelmiştir. Biliyorsunuz, Danıştayda
verilen kararda 4 YARSAV üyesinin imzası var. Burada YARSAV, hem davacı hem
hâkim, bunu dikkatlerinize sunuyorum. 98 yılında yargıda türban sürgünü
–buyurun- bir kısım idari hâkimlerin sürgün edilmesi ve -İstanbul idare
mahkemesi hâkimleriyle ilgili- odalarında dinî yayınlar dinlediklerine ilişkin
disiplin soruşturmaları açılan dönemler henüz zihinlerde tazeliğini
korumaktadır. Dolayısıyla, geçmişte yargıya baskı yaparak karar istihsal
edenlerin, bugün yargıda kadrolaşma iddialarında bulunmaları hiç inandırıcı
gelmiyor. Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Madde
üzerinde, şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi
Kaynak. Sayın
Kaynak, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın
Kaynak, süreniz beş dakika. VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Bartın
Milletvekilimiz Sayın Yılmaz Tunç’un; 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Saygıdeğer
milletvekilleri, söz aldığım bu madde iki hususu düzenlemektedir. Bunlardan
biri, 2802 sayılı Yasa’nın 8/c maddesinde düzenlenen, idari yargı adayları
için, hukuk fakültesinden mezun olanlar dışından alınacak adaylar bakımından,
her dönemde, ihtiyaç oranında, hukuk ve hukuk bilgisine programlarında
yeterince yer veren siyasal bilgiler, idari bilimler iktisat ve maliye
alanlarında en az dört yıllık yükseköğrenim yapmış veya bunlara denkliği kabul
edilmiş yabancı öğretim kurumlarından
mezun olanlar, yasadaki diğer şartları da taşımaları hâlinde, idari yargı
adaylığına atanabilmektedirler. İşte,
teklifin 1’inci maddesinin Komisyondan geçen şekliyle ilk bölümü, Kanun’daki bu
ihtiyaç oranına da bir açıklık ve sınır getirmektedir. Teklifin yine 1’inci
maddesinin ikinci bölümü ise, 2802 sayılı Yasa’ya (k) bendi eklenmesini
düzenlemektedir. Bu bende göre, avukatlık mesleğinden adaylığa geçmek isteyenler için, diğer şartlarla birlikte,
mesleklerinde en az beş yıl çalışmış, giriş sınavının yapıldığı yılın ocak
ayının son günü itibarıyla otuz beş yaşını doldurmamış ve kendi aralarında
yapılacak olan yazılı yarışma sınavında ve mülakatta başarılı olmak şartları getirilmektedir.
Çok
değerli milletvekilleri, teklif ile getirilen bu madde, Anayasa Mahkememizce
iptal edilen bir düzenlemeyi, mahkemenin iptal gerekçelerini de göz önüne
alarak, avukatların hâkimlik, savcılık adaylığına geçişini
düzenlemektedir. Yasa’nın
yürürlükte olan 9’uncu maddesi “Avukatlık mesleğinden alınacaklarla birlikte.”
ibaresini de taşıdığından, mahkeme kararı çerçevesinde 2802 sayılı Yasa’da bir
boşluk doğmuştur. İşte, teklif gereğince avukatlıktan meslek adaylığına geçiş düzenlenirken hem bu boşluk doldurulmakta ve hem de
Anayasa’mızın eşitlik ilkelerine aykırı olarak, bu mesleğe mensup avukatlara
diğer yeni başlayanlara göre ek bir imkân verilmemektedir. Geçmişteki
iptal gerekçeleri incelendiğinde yüksek mahkemenin, avukatlıktan hâkim, savcı
adaylığına geçmeyi değil, onlara getirilen imkânları
Anayasa’nın eşitlik ilkelerine aykırı bulduğu görülecektir. Halbuki bu
düzenlemede getirilen esaslar, Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki eşitlik
ilkesine aykırı olmayıp, aynı hukuksal durumda olan kişilerin aynı, farklı
hukuksal durumda olanların ise değişik kurallara bağlı tutulmasını
düzenlemektedir. Bu ise, tekrar ediyorum, Anayasa’nın 10’uncu maddesindeki
eşitlik kurallarına aykırı olmayıp avukatlara bir ayrıcalık getirmemektedir. Bu
sebeple, adaylığa başvuranlardan henüz hukuk fakültesini yeni bitirmiş biri ile
en az beş yıldan beri uygulamanın içinde olan avukatların aynı sınava tabi
tutulması asıl eşitsizliktir, asıl haksızlık da budur. Saygıdeğer
milletvekilleri, ülkemizin ihtiyaç duyduğu hâkim ve savcıların adaylığa
alınarak Adalet Akademisince mesleğe hazırlanmaları, yetiştirilmeleri ve
kabulünden sonra başarılı olanların atamalarının yapılması, hâkim, savcı
yetersizliğinden dolayı gecikebilen adaletin bir an önce tesisini
sağlayacaktır. Yasanın
bu maddesinin şimdiden avukat meslektaşlarıma, hukuk fakültesinden ya da şartları tutan diğer fakültelerden mezun olup hâkim,
savcı adaylığına müracaat edeceklere hayırlı olmasını diler, hepinize saygılar
sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Kaynak. Evet,
madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Arkadaşlarıma
bu defa sınırlı süre vereceğim. Sayın
Genç, buyurun efendim. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Efendim,
geçmiş dönemde, Avrupa’da çalışan birçok vatandaşın dinî duygularını istismar
ederek, büyük, 30 milyar dolar civarında birtakım kişiler tarafından para
toplandığı ve bu paralar toplanırken, Türkiye’de ve dışarıda yapılan
yatırımlarda, bazı bu Hükûmetin bakanlarının da
beraber açılışlar yaptığı bazı kişiler bu sahtekârlıklarından dolayı hapis
cezaları aldılar. Fakat, bir türlü bunlar hapishaneye atılmıyor. Zaman zaman da gidip rapor alıyorlar ve hapishaneye
sokulmuyorlar. Acaba, Sayın Bakan, bunlar ne zamana kadar bu raporları
alacaklar? Bir de,
bu raporları daha da ciddi hastanelerde kontrol etme durumu var mıdır? Bunu
öğrenmek istiyorum efendim. Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
Çalış, buyurun. HASAN
ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum: 1’inci maddenin ikinci paragrafında, yani (k)
bendi olarak maddeye eklenen kısımda, avukatlık mesleğini beş yıl süreyle icra
edenlerin arasından otuz beş yaşını geçmemiş
olanlardan kendi aralarında yapılacak sınavla hâkim adayı, savcı adayı
alınacağı hükme bağlanıyor. Bu, pozitif bir ayrımcılık değil midir? Birinci
sorum bu. Bir diğer
husus: Bu şekilde avukatlık mesleğinden alınacak hâkim adayları için belli bir
kontenjan var mı? Bir diğer
sorum: Niçin artık profesyonel anlamda bağımsız kurumlara sınavları yaptırmak
varken, niye bu sınavı Adalet Bakanlığı nezdinde
oluşturulacak bir heyete yaptırıyorsunuz? Bugün Sağlık Bakanlığında da yıllarca
benzer sınavlar yapılıyordu, değişik tartışmalar olduğu için ÖSYM yapıyor ve
tartışma bitti. Yani, böyle bağımsız bir kuruma yaptırmak varken niye böyle
yapıyorsunuz? BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Çalış. Sayın
Kart, buyurun. ATİLLA
KART (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın
Bakanın soruya cevap vereceğini, bir önceki aşamada yeterince cevap vermediğini
hatırlattığım zaman, birinci soru aşamasına cevap vereceğini ifade ettiği için
sorumu tekrarlamıyorum. Konu hakkında zaten Sayın Bakan bilgi sahibi, o sorumun
cevabını bekliyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. Sayın Taner… RECEP
TANER (Aydın) – Sayın Başkanım, aracılığınızda Sayın Bakana sormak istiyorum:
Şu anda kaç tane hâkim ve savcımız var? Bütçe de geldiğine göre önümüzdeki bu
düzenlemeden sonra kaç hâkim ve savcı adayı almayı düşünüyorsunuz? BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Taner. Sayın
Yalçın… RIDVAN
YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın
Bakana, cezası bittiği hâlde yatanlar için gösterdiği hassasiyet bakımından
teşekkür ediyorum. Yalnız Sayın Bakanım çok da önemli bir problem var, açık
hakkı geldiği hâlde yargılamaları devam eden insanlar var ve sadece
zannediyorum 1. Cezada 3 bine yakın insan bu şekilde bekliyor. Çok daha ciddi
bir mağduriyet, çok daha geniş bir kitleyi ilgilendiriyor. Bu konuda da bir
düzenleme, çalışma yaparsanız çok memnun olacağım efendim. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Yalçın. Sayın
İçli… HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Aracılığınızla
Sayın Bakanıma iki soru yöneltmek isterim. Birincisi, Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesinin 13/10/1994 tarihinde ve 518’inci toplantısında aldığı bir karar
var. Bu kararda diyor ki: “Yargıçların mesleki kariyerlerine ilişkin tüm
kararlar objektif kriterlere dayanmalı, yargıçların seçimi ve kariyerleri
eğitimsel özelliklerini, dürüstlük, yetenek ve etkinliklerini de gözeten
liyakat esasına göre olmalıdır.” Bundan sonrası bence çok önemli. “Yargıçların
seçimi ve kariyerleri konusunda karar veren merci, hükûmet
ve idareden bağımsız olmalıdır.” şeklindedir. Hâkimler
Savcılar Yüksek Kurulunda Sayın Bakan ve Müsteşarı temsil ediliyor. Sayın Bakan
bu teklife olumlu görüş bildiriyor. Şimdi, bu kurulda mülakatta bulunan kurul
üyelerinin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesindeki… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın İçli, özür dilerim. Sayın Bakan ümit ederim anlamıştır. Evet,
süremiz de dolmuş. Sayın
Bakanım, buyurun. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Genç, özetle, hakkında hüküm verilmiş
olan kişinin bir an önce cezasını çekmek için cezaevine girmesi gerekirken,
bunun aksi örnekleri olduğu anlamına gelen bir açıklama yaptılar. Kuşkusuz ki,
bir kişi hakkında suç işlediği iddiasıyla hüküm verilmiş ve bu kesinleşmişse,
tabii ki cezasını çekecektir. Ancak bununla ilgili, Ceza Usul Yasamızda,
mazereti veya sağlık koşulları nedeniyle, yanılmıyorsam, bir defa erteleme
hakkı vardır. Eğer bunun dışında başka bir erteleme nedeni göstererek cezaevine
girmeyi geciktirmiş ise, böyle bir örnek hatırlamıyorum, varsa Sayın Genç bana
bunu bildirsin, hemen olayı tetkik edeyim. Bir defa hakkı vardır, ikinci defa
böyle bir hakkı olmadığı kanaatindeyim. Mutlaka o kişi cezasını çekmek için
ceza infaz kurumlarına ilgili savcılıklarca gönderilmelidir. Bir isim
verirlerse, bana bildirirlerse, nerede olduğu konusunda da eğer malumat sahibi
iseler, mutlaka konuyu Adalet Bakanı olarak takip ederim. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Dursun Uyar… Siz benden daha iyi biliyorsunuz. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Peki, teşekkür ederim. Sayın
Çalış, kendi aralarında avukatların yazılı sınava tabi olacağını, bunun, acaba,
bir pozitif ayrımcılık sayılıp sayılmayacağını bana sordular. Şimdi, hukuk
fakültelerimizden yeni mezun olan arkadaşlarımızla, uzun bir süre önce hukuk
fakültesini bitirmiş, işte en az beş yıllık da avukatlık yapmış olan kişileri
aynı şartlar altında yazılı sınava tabi tutmanın pek isabetli olmayacağı
kanaatiyle böyle bir düzenleme yapıldı. Hemen şunu ifade edeyim: Bu yasa
teklifine kadar avukatlarla ilgili böyle bir yazılı sınav yoktu, şimdi yazılı
sınav koşulu geliyor. Bu yazılı sınavı ÖSYM yapacak. Daha sonra mülakat var.
Mülakattan sonra altı ay süreyle Adalet Akademisinde eğitimi var -avukatlar
için söylüyorum- ayrıca, bir de Adalet Akademisi sınav yapacak bu eğitimin
sonunda, ondan sonra Hâkimler Savcılar Kurulu bunları hâkim ve savcı olarak
-şartları eğer uygunsa- atayacak. Demek ki, avukatlıktan hâkim ve savcılığa geçiş öyle kolay bir şey değil, demin söylediğim bütün bu
badireleri atlatmanız gerekiyor. Sayın
Kart, biraz önce, YARSAV’ın açmış olduğu bir davayla
ilgili, Adalet Bakanlığının “YARSAV kapatılacaktır.” diye ilgili mahkemeye bir
yazı gönderdiğini, bunun örgütlenme özgürlüğüyle bağdaşmadığını ifade etti. Bu
konuyla ilgili, Danıştay 10. Dairesinin kararının ikinci sayfasında da bu
müracaatın bir özeti var. Adalet Bakanlığı, sadece Dernekler Yasası’ndaki
mevcut durumu hatırlatan bir cevap yazmış, yoksa “Bu Dernek kapatılacaktır,
mutlaka kapatılmalıdır.” diye bir beyanda bulunmamış. Hatta, şöyle diyor:
“Kuruluş bildiriminde, tüzükte ve kurucuların hukuki durumlarında kanuna aykırılık
veya noksanlık tespit edildiği takdirde bunların giderilmesi veya tamamlanması
derhal kuruculardan istenir. Bu istemin tebliğinden başlayarak otuz gün içinde
belirtilen noksanlık tamamlanmaz ve kanuna aykırılık giderilmezse, en büyük
mülki amir, yetkili asliye hukuk mahkemesinde derneğin feshi konusunda dava
açması için durumu cumhuriyet savcılığına bildirir. Cumhuriyet savcısı
mahkemeden derneğin faaliyetinin durdurulmasına karar verilmesini de
isteyebilir.” Şimdi, siz, bunu, Adalet Bakanlığının “Bu derneği kapatın”
şeklinde bir düşünceyle yazıldığını ifade ettiniz. Bu, sadece, yasanın ilgili
maddesinin belirtilmesinden ibarettir, Bakanlığımızın yazmış olduğu o
dilekçedeki üslup bu anlamda değildir. Sorunuza cevaben bunu ifade etme
ihtiyacını duydum. “Kaç
hâkim ve savcımız var?” dedi Sayın Taner. Şu anda adli yargıda görev yapan
hâkim ve savcı sayımız 8.691, idari yargıda hâlen görevde bulunan hâkim ve
savcı sayımız da 893 oluyor. Bir de
ayrıca “Ne kadar hâkim ve savcı kadromuz boştur?” denildi. O da adli yargıda
3.313, idari yargıda da 707’dir. Önümüzdeki süreçte, demin ifade ettiğim
koşullarla, özellikle bu kanun tasarısı yasalaştıktan sonra, bunları da, bu
kadroları da doldurmaya ve hâkim ve savcı açığını süratle, belirli koşullar
içerisinde tamamlamaya çalışacağız. Sürem
doldu değil mi Sayın Başkanım? BAŞKAN –
Evet. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Ben Sayın Yalçın’a teşekkür ediyorum. Bu
noktada da bir araştırma yapacağım. Hatta söylemiştim, belki arkadaşlar
çalışıyorlardır. Bu konuda da bana çokça müracaat geldi. Çok teşekkür ediyorum.
Sayın
İçli, sorunuza biraz sonraki maddede cevap vereyim. Zaten sorunuz daha çok
3’üncü maddeyle ilgili. Çünkü sürem doldu. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Bakanım, ben de aslında sorumu pekiştirmeyi
istiyordum. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sorunuza cevap vereceğim ama, biraz sonra.
Çünkü… HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – İsterseniz, yazılı cevap verin. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yazılı da cevap verebilirim ama sözlü cevap
vermeyi düşünüyorum ama biraz sonraki maddede inşallah. Sağ olun. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Ama benim sorum bitmemişti… Sayın
Başkan, izin verir misiniz bana? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biraz sonraki maddede tekrar edebilirsiniz.
BAŞKAN –
Evet. Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır. Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde beş adet önerge vardır. Önergeleri geliş
sıralarına göre okutup aykırılık durumlarına göre işleme alacağım. Dördüncü
ve beşinci önergeler Anayasa’ya aykırılıkla ilgilidir. Onların ikisini birlikte
değerlendireceğim ama önerge sahipleri isterlerse ayrı ayrı
söz haklarını kullanabilirler. Buyurun. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer
alan “yüzde onunu” ibaresinin “yüzde yirmisini” şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan ; 65 S. Sayılı 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin çerçeve 1. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini ve (k) bendinde yer alan "kendi aralarında"
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Madde -
1: 24.02.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 8.
maddesinin (c) bendinin 2 fıkrasındaki "hukuk fakültesinden mezun olanlar
dışından alınacak adaylar bakımından her dönemde ihtiyaç oranında" ibaresi
"hukuk fakültesinden mezun olanlar dışında alınacak adaylar bakımından
yüzde onu geçmemek üzere her dönemde ihtiyaç
oranında" ibaresi ile değiştirilmiştir ve aynı maddeye (j) bendinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki ( k ) bendi eklenmiştir. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 1. Maddesi ile eklenen (k) bendinin "(k)
Avukatlık mesleğinden adaylığa geçmek isteyenler
için; yukarıdaki şartları taşımakla birlikte, mesleklerinde fiilen en az beş
yıl çalışmış, yazılı giriş sınavının yapılacağı tarih itibariyle 35 yaşını
doldurmamış ve yazılı yarışma sınavında ve mülakatında başarılı olmak" şeklinde
düzeltilmesini saygıyla arz ederim.
BAŞKAN –
Evet, en aykırı iki önergeyi okutup, birlikte işleme alacağım. Buyurun: TBMM
Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 sıra sayılı yasa teklifinin 1. maddesi Anayasaya aykırıdır. Teklif
metninden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli TBMM
Başkanlığına 2802
sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 1. maddesi Anayasaya aykırıdır. Anayasaya aykırı bu maddenin teklif
metninden çıkarılmasını arz ederiz.
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Önerge sahiplerinden Sayın Genç, buyurun. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bizim önergemiz belli.
Bu kanun teklifinin 1’inci maddesi Anayasa’ya aykırıdır. Neden aykırıdır?
Çünkü, hâkimlik ve savcılık müessesesi, Anayasa’da, atamaları, meslekte
ilerlemeleri, maaşları hâkimlik teminatı esasına göre kanunla belirlenir.
Getirilen bu 1’inci maddeyle, bir defa, bu, idari yargıda görev yapanların
sayısının böyle yüzde 10’la sınırlandırılması bence hata, yani, kişilere, bu
göreve girmeyi engelleyen bir madde. İkincisi, avukatların da ayrı bir sınava
tabi tutulması değil de öteki hâkim ve savcıların alınış biçimindeki bir
imtihana tabi tutulmasının daha uygun olacağı gerektiğine inanıyorum. Tabii,
AKP İktidarının yargıya bakış açılarını çok iyi biliyoruz. KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) – “AKP” değil “AK Parti.” KAMER
GENÇ (Devamla) – İnsanlar kendilerine “Ak” demekle ak olunmuyor tamam mı? Onun
için… (AK Parti sıralarından gürültüler) Neyse… Şimdi,
gidip de Anayasa Mahkemesi, efendim, bir karar verdiği zaman “Bu demokrasiye
kurşun sıkılmıştır.” diyen zihniyet yargıya saygı duyar mı? “Senin işin değil
arkadaş, bu ulemanın işidir.” diyen zihniyet yargıya saygı duyar mı? Burada
biraz önce ben sordum: “Mülakatlara karşı dava açılır mı dedim?” Sayın Bakan
dedi ki: “Açılmış.” Mülakata karşı dava açan arkadaşın kararı burada. Burada,
mülakatta verilen nota itiraz etmiyor, sadece yönetmeliğe, idari yargı hâkim
adaylığı mülakat sınavı hakkındaki duyuru ile Sınav Mülakat ve Atama
Yönetmeliği’nin geçici 1’inci maddesinin iptalini istemiş, yoksa ki… Şimdi
getirilen sistemle mülakat ne oluyor? Tamamen kişisel bir tercih. Yani, işte,
çok görüyoruz, imtihan, mülakat heyetine, birinci normal, işte, ÖSYM’nin
yaptığı sınavda en yüksek notu alan birçok kişiler -biraz önce bir arkadaşımız
okudu burada- imtihanına girdiği zaman mülakat heyeti soruyor: “Nerelisin
kardeşim?” “Tunceliliyim.” dedi mi, “Tamam yahu, sen çık.” diyor. Bunların
binlerce örneği var, yani, binlerce örneği var. KEMALETTİN
GÖKTAŞ (Trabzon) – Sen nasıl geldin buralara? KAMER
GENÇ (Devamla) – Ben kendi emeğimle geldim de. Şimdi,
neyse… Yani, deniliyor ki: “Efendim, bugüne kadar bu sistemde imtihan
yapılıyordu.” Evet, yapılıyordu ama sizin zamanınızda o kadar keyfîliklere
gidildi ki, artık, insanlar baktılar ki… Yani, geçmişe baktığınız zaman, bu
hâkimlik ve savcılık sınavında böyle keyfîlikler, böyle, 1’inci, 2’nci, 3’üncü,
4’üncü sırada kazanan kişiler, bilmem, 300’üncü, 400’üncü sıraya sözlüde
atanmadı, daha o durumlara götürülmedi. Götürülmediği için, o zaman, tabii ki
yine kişilerin aklına da dava açma gelmedi. Dava açıldı ve hakikaten, iktidarın
denetiminde olan bir bürokrat kesim kanalıyla sözlü sınavların yapılması,
hâkimlik ve savcılık sınavındaki teminat ilkelerine aykırıdır. Şimdi,
aslında tabii, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu Anayasa Mahkemesine
giderken, bana göre, 2802 sayılı Kanun’un 7’nci maddesinin de iptalini istemesi
lazımdı. Orada bir hüküm var, diyor ki: “Bu hükme göre adaylar memur
statüsündedir.” Hâlbuki, şimdi öyle bir şey ki, Adalet Bakanlığı kendi teşkilatı
içinde sözlü sınavı yapacak, ondan sonra Hâkimler Savcılar Kurulu neyi atayacak
ki zaten? Yani, zaten o sınavı kazandı mı, mülakat sınavını kazandı mı atama
zaten oradan bitmiş oluyor. O ötekisi, sadece formalite bir karardır. Şimdi,
siz şunu kabul ediyor musunuz: Hâkimler ve savcılar, tarafsız, hiç şüphe
götürülmeyecek derecede bir kurul tarafından imtihan edilsin, sözlü imtihan
edilsin. Bunu yapalım. Şimdi, iktidarlar geçicidir. Bugün siz iktidardasınız,
yarın öbür gün başkaları iktidarda. Şimdi, bu sistemi buna göre koysak da,
ondan sonra da bu sistem yürüse ve hiç kimse de imtihana girdiği zaman “yahu,
kardeşim, bu falanca siyasi iktidarın adamı değildir” dese ve en azından
kendisinde bir kanaat belirir. Ya, ben gittim,
tarafsız insanlardı, ben bilemedim yahut öteki arkadaşa göre daha düşük bilgim
vardı, bu nedenle ben kazanmadım düşüncesiyle başarısızlığa uğrasa, o konuda
kendisinde bir… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) KAMER
GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan herhalde bitti. BAŞKAN –
Sayın Genç, buyurun konuşmanızı tamamlayınız. KAMER
GENÇ (Devamla) – …içinde bir şüphe belirmez. Ama, yani çok defa şey ediyoruz.
Yani, arkadaşlar, bize, (A) dairesinde, (B) dairesinde birtakım imtihanlar
geldiği zaman, bize diyorlar ki… Telefon ediyoruz, ya
şu arkadaşın durumu nasıl? “Ya, hiç gelip de imtihana
girmeyin kardeşim, parti başkanları, milletvekilleri listeleri verdi” diyorlar.
VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – İspat et, ispat et! KAMER
GENÇ (Devamla) – Efendim, ispatı çok, ispatı çok. Ha, yani, ben geçen gün
burada dedim. VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – KPS’yi biz mi yaptık? KAMER
GENÇ (Devamla) – Efendim, bakın, Tunceli’nin Ovacık ilçesinde tek cami var, 9
tane imam göndermişsiniz. Sonradan Sayın Bakan oraya acaba doğru mudur yanlış
mıdır diye açmış. Doğru olduğu söylenmiş. Yani, hakikaten, sizin zamanınızda o
kadar keyfî uygulamalar yapılıyor ki. Bir de
Sayın Başkanın bir uygulamasını belirtmek istiyorum. Dün burada, 52’nci maddeye
göre dağıtılmamış bir rapor için müzakere kararını aldı. Hâlbuki şöyle
yapacaktınız: Siz dün çalışma kararını alacaktınız. O rapor bugün dağıldığı
için, bugün o raporu gündeme alsaydınız İç Tüzük’e uygun hareket etmiş
olurdunuz. Ama, hep bu keyfî hareketler olunca, hakikaten İç Tüzük rafa
kaldırılıyor. Saygılar
sunuyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Madde
üzerinde, önerge sahiplerinden Sayın Tayfun İçli. Sayın
İçli, buyurun efendim. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Tabii,
öncelikle, konuşmama, Komisyonda Sayın Komisyon Başkanının tutumuyla başlamak
istiyorum. Üyesi olmadığım hâlde Adalet Komisyonuna iştirak ettim, fakat Sayın
Başkan İç Tüzük’ün 63’üncü maddesini uygulamak suretiyle bizlerin söz hakkı
olmadığını söyledi. Komisyonlarda her şey konuşulur. Komisyon üyesi olmayan
milletvekili konuşur, önerge veremez, oy kullanamaz. Keşke Komisyonda bu
görüşlerimizi ifade etseydik, bugün görüşülmekte olan yasanın, birazdan
açıklayacağım, Anayasa’ya aykırı hükümleri oluşmasaydı. Öncelikle bu düşüncemi
ifade etmek istiyorum. Tabii,
grubumuz olmadığı için AKP’li arkadaşlar gibi uzun
uzadıya kendimizi ifade etme fırsatını bulamıyoruz. Burada Sayın Bakan
konuşuyor, AKP’li; Komisyon Başkanı konuşuyor, AKP’li; milletvekilleri adına konuşan da AKP’li ama ne yazık ki bizler konuşamıyoruz. (AK Parti
sıralarından “Vatandaş öyle istedi.” sesleri) BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, lütfen… HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, sizler zaten konuşuyorsunuz,
müdahale ederek benim dikkatimi dağıtmayın lütfen, bekleyin. Ben burada siyasi
birtakım eleştirilerde bulunmayacağım. Değerli
arkadaşlarım, bir söz vardır: Şeytan ayrıntıda gizlidir. Böylesi önemli bir
yasayı yangından mal kaçırır gibi getirmeyi, her şeyden önce çok değerli
yargıçlarımıza, hâkimlerimize bir saygısızlık olarak kabul ediyorum. Çok
önemli bir yasa, gerekli bir yasa ama, çok önemli hususlar gözden kaçırılıyor.
Anayasa’mızın 153’üncü maddesi Anayasa Mahkemesi kararlarına ilişkin. Der ki
Anayasa’mızın 153’üncü maddesinin birinci fıkrası: “Anayasa Mahkemesinin
kararları kesindir.” der, devam eder. Son fıkrasında ise Anayasa Mahkemesi
kararları Resmî Gazete’de yayımlandıktan sonra idareyi, herkesi bağlayacağına
dair hüküm taşır. Şimdi,
1995 senesinde, Hâkimler Savcılar Yasası’nda bir değişiklik yapılmak istenir,
aynı bugün konuştuğumuz 1’inci madde gibi. Tek ayrılığı, orada “üç yıldan beri”
iken, yani, fiili olarak avukatlık yapma bu yasa teklifinde “beş yıl” olarak
konulmuş. Orada “kırk yaşı” ibaresi varken, burada “otuz beş yaşı” ibaresi
konulmuş. Tabii, orada farklı bir olay var. Yazılı sınavı Bakanlık yapacak,
Adalet Bakanlığı, mülakatı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yapacak. Bu konu
Anayasa Mahkemesine götürülmüş ve Anayasa Mahkemesi, bakın, arz edeceğim
hususlarda örnek bir karar vermiş. Demiş ki: “Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu kurularak, adli ve idari yargı, yargıç ve savcıların mesleğe kabulü,
atanması, geçici yetki verilmesi, yükselme ve birinci sınıfa ayrılması, kadro
dağıtılması, disiplin cezasına ve meslekte kalmaları uygun görülmeyenlere
ilişkin gerekli kararların verilmesi Kurulun görevleri arasında yer alır.” Ama, asıl
önemli olan -Anayasa Mahkemesi çok detaylı bir karar vermiş, bakın, birazdan
aktaracağım size- “Mensubu olduğu partinin siyasal görüşünü gerçekleştirmek
zorunda olan bir bakana, hiyerarşik olarak bağlı olan
bakanlık yöneticilerinin yaptıkları yeterlilik sınavı sonucu mesleğe alınacak
avukatların, kendilerine her türlü maddi, manevi etkilerden uzak ve özgür
hissetmeleri zorlaşacaktır. Onlar, yargıçlığın gerektirdiği her türlü yüksek
nitelikleri taşısalar da, kamu vicdanında daima tarafsızlıkları konusunda kuşku
duyulacaktır. Bu durum ise mahkemelerin bağımsızlığı ve yargıçlık güvencesinin
düzenlendiği Anayasa’nın 138, 139, 140 ve 159’uncu maddelerin aykırıdır.”
demiş, iptal etmiş. VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – 2007 kararına gel. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Aynı bu olayı, bu teklifteki olayı Anayasa Mahkemesi
tartışmış, gerekçelerini ortaya koymuş. Onu bırakın, bırakın onu, tamam,
Anayasa Mahkemesi orada. Bakın, biraz evvel Sayın Bakana soru sordum. Avrupa
Konseyi Bakanlar Komitesinin kararı… BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – En son içtihat kararı önemli, en son. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sayın Grup Başkan Vekilim, siz konuşuyorsunuz, yirmi
dakika konuşuyorsunuz, benim burada beş dakika konuşmama tahammül
gösteremiyorsunuz. BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Anayasa Mahkemesinin yeni kararı var burada. 1995 yılının
kararını… HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Komisyonda konuşturmuyorsunuz, burada Meclis kürsüsünde
konuşturmuyorsunuz. Lütfen sabır gösterin. Bakın, üslubumda olabildiğince
nezaket sınırlarına uygun davranmaya çalışıyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın İçli, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun
efendim. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Biraz evvel soru sordum, diyor ki Avrupa Konseyi… Ona
da gelin, daha yakın tarih istiyorsunuz değil mi? Avrupa Birliği 2007 İlerleme
Raporu’nda bu tür, hâkim, savcılar konusunda belirli kurallara riayet edilmesi
konusunda Türkiye’yi uyarıyor Avrupa Birliği. “Avrupa Birliği, Avrupa Birliği”
diyorsunuz değil mi? Kızılay’da havai fişekler atıyorsunuz değil mi? Peki, niye
uymuyorsunuz? BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Peki, Avrupa’da nasıl bu işler? HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Uyacaksınız. O zaman, tabi olduğunuz kurallara
uyacaksınız. Ben burada bir arkadaşınız olarak, bakın, hâkim ve savcılarımıza
haksızlık etmemek için söylüyorum, gerekli bir yasa. Peki, neden Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunu devreden çıkartmak istiyorsunuz? BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Devrede miydi? Devrede miydi ki çıksın. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sebebini ben söyleyeyim mi? Altı ay önce Yargıtayda ve Danıştayda boş
bulunan üyelikler konusunda Adalet Bakanlığı Müsteşarının tutumundan dolayı,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Müsteşar hakkında suç duyurusunda
bulunmasından dolayı. Onlar yargıç değil mi? Siz burada yargıç arkadaşlarımızı
tartışma konusu yapıyorsunuz. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundaki
arkadaşlarımız yüksek yargıç değil mi? Niye devre dışı bırakıyorsunuz? BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Ne zaman devredeydi ki? HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Devrede değildi ki. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, burada Anayasa Mahkemesinin kararında dahi
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun mutlaka dikkate alınması gerektiği ifade
ediliyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın İçli teşekkür ediyorum. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Sayın Başkanım, tabii, konuşmama arkadaşlarımız pek
izin vermediler, ama uygulamanızın dışına çıkmanızı arzu etmediğim için,
teşekkür ediyorum. (DSP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim nezaketinize. Birlikte
ele aldığımız bu iki önergeyi, yani Anayasa’ya aykırılık önergelerini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önergeler kabul
edilmemiştir. Diğer
önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 1. Maddesi ile eklenen (k) bendinin “(k)
Avukatlık mesleğinden adaylığa geçmek isteyenler
için; yukarıdaki şartları taşımakla birlikte, mesleklerinde fiilen en az beş
yıl çalışmış, yazılı giriş sınavının yapılacağı tarih itibariyle 35 yaşını
doldurmamış ve yazılı yarışma sınavında ve mülakatında başarılı olmak” şeklinde
düzeltilmesini saygıyla arz ederim. Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Muhterem Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Sayın Bal, konuşacaksınız. Buyurun. FARUK BAL
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Değerli
arkadaşlarım, bu madde hâkimlik mesleğine farklı bir kaynaktan istihdam alanı
yaratmaya yöneliktir. Yani, avukatlık mesleğinden hâkimlik mesleğine geçişi düzenlemektedir. Aslında, yüce Meclisin bunca sarf
etmiş olduğu zaman şimdiye kadar heder oldu. Niçin? Çünkü, 1983-1995 tarihleri
arasında toplam 250 adet avukat, avukatlıktan hâkimlik mesleğine geçmiştir.
Bunu ortalamaya vuracak olursak, yılda aşağı yukarı 20 kişi veya 21 kişi
avukatlıktan hâkimlik mesleğine geçmektedir.
Dolayısıyla, 20 kişi yargının iş yükü sorununu çözebilecek bir cesamette ve
kudrette değildir. Başka alanlar aramamız lazım. Aramamız gereken alan ise,
Anayasa emri olmasına rağmen, bugüne kadar çıkarılamamış olan hâkimler ve
savcılarla ilgili özlük haklarını düzenleyen özel kanunu buraya getirmek lazım.
Hükûmete düşen birinci görev budur. Bu kanun ile
hâkimlik ve savcılık mesleği cazip hâle getirilirse, farklı kanallardan cılız
destek ile iş yükünü hafifletmek gibi bir garabete soyunmamış olacağız. Diğer
taraftan, asıl olan, yoğunlaşmış olan iş yükünün niçin yoğunlaştığını
araştırmaktır. Burada, varılacak sonuç itibarıyla, suç ve uyuşmazlık ortamını
ortadan kaldırıcı tedbirler almak lazım. İdari, siyasi, hukuki tedbirler ile
suç üreten ortamı izale etmek gerekmektedir, hukuki ihtilaf üreten ortamı izale
etmek gerekmektedir. Bir
üçüncü konu ise, doğmuş olan hukuki ve cezai ihtilaflarda yargıya gitmeden
önce, yargının üzerine bunların her birini dava olarak yüklemeden önce, yani
dava açılmadan önce, bunları idari tedbirlerle veya meslek teşekküllerinin
kararlarıyla ortadan kaldırabilecek bir yargı öncesi mekanizmayı geliştirmek
lazım. Bir diğer
yargının yükünü hafifletebilecek iş ise, açılmış davalarda sulhu ve uzlaşmayı
teşvik edecek usul hükümlerinin düzenlenmesi gerekmektedir. Şimdi,
mesele bu olduğu hâlde, yılda 20 tane avukatın hâkimlik mesleğine ilişkin olmak
üzere, yargının yükünü hafifleteceğiz gerekçesiyle önümüze getirilen kanunda
yüce Meclisin demek ki harcadığı emek ve mesai çok fazla sorunu hâlledebilecek
durumda değildir. Biz, bu
çerçeve içerisinde, Milliyetçi Hareket Partisi olarak millî yargı projesiyle
bütün bunlara çözüm üretebilecek bir yapıyı oluşturduğumuz gibi, yargının
sorunu insani hatalardan sıyırarak, insani hatalardan ayrıştırarak,
teknolojinin desteğinde yargı hizmetinin kaliteli hâle getirilebilmesi için bir
proje de geliştirmiş bulunmaktayız. Bu projenin özünde yargıdaki verileri “data
mining” metodu ile yargının hizmetine sunabilecek bir
bilgisayar programıdır. Diğer yönden de bu veriler ile oluşabilecek yargısal
sürecin üzerine “yapay zekâ” adını verdiğimiz, bilgisayar terminolojisinde “artificial intelligence” diye
tabir edilen bir teknolojiyle hâkimlerin veya adli personelin sıfıra yakın usul
hatasıyla adli hizmete katkıda bulunmasıdır. O hâlde,
avukatlık mesleğinden hâkimlik mesleğine geçişin bir
çare olmadığını bu şekilde izah ettikten sonra, sadece yasada yanlış bir hüküm
yer almasın diye verdiğimiz değişiklik önergesi birinci olarak yaşla ilgilidir.
Çünkü, yaş, teklifte ifade edildiği gibi imtihana girilen yılın ocak ayı olarak
kabul edilir ise, imtihan tarihi göz ardı edilir ise bu bir yanlışlığa
sebebiyet verebilir. Bunun imtihan tarihi olarak düzeltilmesini talep
etmekteyiz. Diğer
taraftan, avukatların kendi aralarında yapılacak bir sınava girmeleri,
avukatlar lehine pozitif bir ayrımcılığı gerektirmektedir. Oysa, pozitif
ayrımcılık, daha fazla himayeye mazhar olan toplum
kesimleri için tanınmış bir imtiyazdır. Bu haliyle kabul edilirse, korkarım ki,
avukatlık mesleği de daha fazla himayeye mazhar bir
meslek grubuna itilmiş olacaktır. Bunun da düzeltilmesi gerekmektedir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız. FARUK BAL
(Devamla) – Teşekkür ederim. Diğer
taraftan değerli arkadaşlarım, beş yıl fiilen avukatlık yapmış bir arkadaş,
genellikle ekonomik sorunlarını beş yıllık avukatlık süreci içerisinde
halletmiştir, sosyal yaşamını da oluşturmuş bir kişidir. Beş yılın sonunda
hâkimlik mesleğine geçerek Patnos’a, İpsala’ya,
yurdun en ücra köşelerindeki beşinci bölge hâkimliğine talip olabilecek iki tür
saik olabilir. Bunlardan bir tanesi ya çok
idealisttir, bunlara diyeceğimiz yok, ama ikinci grup vardır ki, bu yasa eğer
kanunlaşırsa -burada bulunan adalet personelinin buna dikkat etmesi
gerekmektedir- yargıya sızmak isteyen avukatlık görüntüsü altındaki örgüt
mensupları olabilir. Bu
hassasiyetin mülakatta dikkate alınacağı ümit ve dileğiyle, Meclis zaptına geçmesi için bu önerge verilmiştir. Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – Biz idealizmi düşünüyoruz. FARUK BAL
(Devamla) – Siz öyle düşünürsünüz, ama öbürleri öyle düşünmez. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer
önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan; 65 S. Sayılı 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin çerçeve 1. maddesi ile eklenen (k) bendinde
yer alan “kendi aralarında” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz. Ayla
Akat Ata (Batman) ve arkadaşları Madde -
1: 24.02.1983 tarihli ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nun 8.
maddesinin (c) bendinin 2 fıkrasındaki "hukuk fakültesinden mezun olanlar
dışında alınacak adaylar bakımından her dönemde ihtiyaç oranında" ibaresi
"hukuk fakültesinden mezun olanlar dışında alınacak adaylar bakımından
yüzde onu geçmemek üzere her dönemde ihtiyaç
oranında" ibaresi ile değiştirilmiştir ve aynı maddeye (j) bendinden sonra
gelmek üzere aşağıdaki (k) bendi eklenmiştir. BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Değerli Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutalım, konuşacak mısınız Sayın Akat? AYLA AKAT
ATA (Batman) – Konuşacağım. BAŞKAN –
Buyurun. AYLA AKAT
ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
yasa, Komisyon gündemine geldiğinde de Türkiye’de çoğunlukla tartışılmakta olan
yargı güvencesi açısından ele alındı. Hep bir kuşkuyla bakıldığını bir kez
daha, Komisyon toplantısı ortamında da gözlemledik. Şimdi,
1’inci maddesi itibarıyla da hukuk fakültesinden mezun olanların dışında idari
yargı hâkimliği görevine alınacaklar -görev alacaklar- için yüzde 10’luk bir
sınır konulması gibi bir talebimiz söz konusu. Şöyle ki… Ki, yasa geçmişte de
Meclis gündemine geldiğinde yasanın düzenlenme şeklinde “ihtiyaç oranında”
ibaresi konulmuş olmakla birlikte, bunun altı doldurulamamıştır. “İhtiyaç
oranı” zaman zaman değişmiş, “ihtiyaç oranı” zaman zaman açık olan hâkim ve savcı kadrosuna göre değişik
fakülte mezunları tarafından doldurulmuştur. Ama, Türkiye’nin altına imza atmış
olduğu uluslararası sözleşmeler ve
Türkiye’nin hedef olarak önüne koymuş olduğu ve imzalamayı, onaylamayı
düşündüğü ulusal üstü sözleşmeler vardır ve bu sözleşmeler der ki, “Hâkimlik
mesleği mutlaka yeterli koşullara sahip bireyler tarafından icra edilmelidir.”
ve hiç kuşku yoktur ki, bu meslek, en doğru bir şekilde hukuk fakültesi
mezunları tarafından icra edilecektir. Şimdi
hukuk fakültesi mezunlarından çoğunun dışarıda olduğu, çoğunun da, istemeyerek
de olsa avukatlık mesleğini icra etmekte olduğu bir dönemde diğer fakülte
mezunlarının idari yargı hâkimliği görevini icra etmeleri ve bu göreve
alınmaları ve çok daha vahim olanı, yüzde 70 oranında hukuk fakültesi mezunları
dışında idari yargı hâkim görevinin icra edilmesi, bizim açımızdan üzerinde
düşünülmesi gereken bir sonuçtur. O nedenle, mutlaka idari yargı hâkimliği
görevi için bir sınır konulmalı ve bu sınır da yüzde 10 olarak… Bizim
görebileceğimiz… Ki, bu da, verilen Danıştay kararından yola çıkarak yüzde
10’luk bir sınır koyuyoruz ki, olmasa, bizim kanaatimiz, tamamının hukuk
fakültesi mezunları tarafından alınmasıdır. Şöyle ki:
Hukuk fakültesi mezunu olan herkes -Komisyon toplantımızda da ifade ettik-
adliye koridorlarına girdiğinde kendini sudan çıkmış balık gibi hisseder. Ki,
çoğu zaman iki yıllık hâkimlik, savcılık stajı görmüş hâkim, savcı adayları da
yine adliye koridorlarına geldiklerinde ve önlerine bir vaka geldiğinde aynı
psikoloji içerisindedirler. Hukuk bilgisinin hukuk fakültelerinde verildiği
ancak bunun formasyonunun adliyede pratik içerisinde kazanıldığının altını
çizmek gerekiyor. Bu durumda, beş yılını icra etmiş avukatların değil de, belki
sınır olarak -belki sınır olarak değerlendirilebilir demiştik- Avrupa ülkelerindeki
uygulamalara uygun olarak hâkimlik görevini icra ederken… Yani, hâkimlik görevi
Avrupa ülkeleri için en yüksek statü devlet organları içerisinde. Çünkü,
hürriyeti bağlama cezası vermeye tek muktedir organ hâkimlik organı. O yüzden
de hâkim olabilmenin belli ön koşulları var ve bu koşullar içerisinde de belli
bir oranda avukatlık mesleğini icra etmek gibi bir koşul da söz konusu. Şimdi, bu
durumda, esasında otuz beş yaş bir üst sınır değil bir alt sınır olarak ele
alınabilmeliydi ki belli bir yıl, belli bir oranda adliyede hizmet vermiş,
avukatlık mesleğini icra etmiş, hâkimlik mesleğinin, savcılık mesleğinin
ayrıntılarını bilmiş, vaka önüne geldiğinde hangi yasa maddelerini uygulaması
konusunda belli bir deneyim sahibi olmuş, bir deneyim elde etmiş kesimler
hâkimlik sınavına girip daha sonrasında kendilerini bu mesleğin bir parçası
olarak görebilsinler. Ancak uygulamada bu olmadığı gibi, bir de avukatlık
mesleğinden idare hâkimliğine ya da hâkimlik ve
savcılığa alınacaklar için kendi aralarında bir sınav öngörülüyor ki bu da
yasaya aykırı. Şöyle ki: Bu ülkede hâkimlik ve savcılık için bir koşul konulmuş
ve ister fakülte mezunu olsunlar ister avukatlıktan gelsinler aynı sınava tabi
tutulmaları gerekirken Anayasa’nın eşitlik ilkesi gereği, farklı sınavlarla ele
alınması ve bu mesleği icranın önünün açılması yasaya aykırı. Şöyle ele almak
lazım: Eşitlik ilkesine aykırı. Türkiye’de yürütmenin yargı üzerindeki
denetimi, gölgesi tartışılıyorken, şimdi -bir bütün- sadece yazılı yoklamanın
ÖSYM’ye bırakılması, ama daha sonrasında avukatlık mesleğinden geçişler için yetkinin Adalet Bakanlığına ve Adalet
Bakanlığı bürokratlarından oluşan heyete verilmesi çok da iç açıcı bir tablo
değildir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun Sayın Ata, konuşmanızı tamamlayınız. AYLA AKAT
ATA (Devamla) – Bunun önemle altının çizilmesi gerekiyor. O yüzden, kendi
aralarında yapılacak sınav yerine, tüm hâkim ve savcı adaylarının aynı sınava
tabi tutulmaları Anayasa’nın eşitlik ilkesi gereğidir ve bunun gereği olarak
ilgili düzenlemelerin de yapılması gerekir. Gönül
ister ki o koridorlarda hâkimlik görevini icra edenler içinde, en güçlü
deneyime sahip, vaka önüne geldiğinde hangi maddeyi uygulayabileceğini bilen ve
bunun formasyonunu elde etmiş bireyler tarafından bu makam icra edilebilsin, bu
mevki icra edilebilsin. Teşekkürler.
(DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer
önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 sıra sayılı Kanun Teklifinin 1 inci maddesinin birinci fıkrasında yer
alan “yüzde onunu” ibaresinin “yüzde yirmisini” şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz. Öznur Çalık (Malatya) ve arkadaşları BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN –
Sayın Çalık? BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN -
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe:
Maddede yer alan, ihtiyaç için öngörülen yüzde onluk oran yetersiz
kalabileceğinden işbu önerge verilmiştir. BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Kabul edilen
önerge istikametinde 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci
maddeyi okutuyorum: MADDE 2-
2802 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır. BAŞKAN –
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk. Sayın Öztürk, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU
ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 2802 sayılı Hâkim ve Savcılar Kanununda değişiklik
yapılmasına dair Kanun Teklifi, aç parantez tasarısı kapat parantez, hakkında,
2’nci maddeyle ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlarım. Öncelikle,
bugün, Isparta’da düşen uçakta ölen yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum,
yakınlarına ve Türk ulusuna başsağlığı diliyorum. Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu teklif, aç parantez tasarı kapat parantez,
neden tasarıdır, onu söylemek istiyorum: Öncelikle bu teklifin gündeme gelişi,
gündeme geliş sürecinde Adalet Komisyonu Başkanının takındığı tutum ve
davranışlar, hatta, teklif sahibi arkadaşımızdan daha aceleci bir tutum ve
davranış sergilemiş olması, olağan dışı emek vermesi, Hükûmetimizin,
bürokratlarımızın bunu Hükûmet tasarısından daha
fazla sahiplenmesi, bunun teklif değil bir tasarı olduğunun açık göstergesidir.
Zaten, bu, sözle inkâr edilmiş olmasına rağmen, fiilen kabul edilmiştir. Sayın
Bakanımız da Adalet Komisyonunda bu teklifin Adalet Bakanlığı bürokratlarınca
verildiğini söylemiştir. Bunu anlayışla karşılayabiliriz. Anlayışla
karşılamadığımız bir husus, benim özellikle bir hukukçu olarak kabul etmediğim
ve Sayın Komisyon Başkanının da kabul etmeyeceğini düşündüğüm bir husus,
Komisyon Başkanının bu yasa görüşülürken gösterdiği gayretlerin bugüne kadar
gösterilmiş olan gayretlerden çok fazla olmasıdır. Değerli
arkadaşlarım, Sayın Başkanımızın konuşmasını Türkiye’de, sanıyorum tüm
yargıçlar, hukukçular, savcılar, hâkimler de dinlemiştir, tüm halkımız da
dinlemiştir. Başkanımız Meclis Genel Kuruluna bazı konularda yanlış bilgiler
vermiştir, onları düzeltme ihtiyacındayım. Şöyle ki: Bakın, bugüne kadar
-içimizde eski milletvekili arkadaşlarımız var- hangi teklif bir hafta
içerisinde komisyona geldi? Komisyonda bu kadar, yığınla Hükûmet
tasarısı beklerken, bunların hepsi bir çırpıda bir kenara bırakıldı. Teklif 14
Kasımda Meclis Başkanlığına veriliyor, 22 Kasımda Komisyonumuza geldi. 22 Kasım
Perşembe günü Komisyonumuz toplandı. Ben, bunu tüm kamuoyunun bilmesi açısından
söylüyorum, bu Komisyon Başkanımızın tutum ve davranışını kamuoyunun bilmesi
açısından söylüyorum. Halkımız bize ”Siz oraya yasamaya gittiniz, Mecliste hiç
yoksunuz.” diyor. Milletvekillerinin
asli görevi yasama yapmaktır. Komisyonlar Genel Kurulun toplantı saatleri
dışında toplanır. Biz, perşembe günü öğleye kadar görüşmelerimizi tamamladık.
Öğleden sonra, Meclis Genel Kurulu açıldıktan sonra, bu Genel Kurulda kendi
Adalet Komisyonumuzun bir tasarısı vardı; milletlerarası özel hukuk… Şimdi,
biz , Adalet Komisyonunun üyeleri olarak Komisyonumuzdan geçen bir tasarının
Genel Kurul görüşmeleri sırasında Genel Kurulda olmayacağız da ne zaman Genel
Kurulda olacağız sevgili milletvekilleri? Biz, Sayın Başkana bunu anlattık,
geneli üzerinde görüşmeler bitti, biz de dedik ki… Hatta, o, milletlerarası
özel hukukta, ben, burada konuşmacıydım, benim dışımda, diğer Adalet Komisyonu
üyesi arkadaşlarımız da Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşmacıydı. İşte, o
nedenle onun ertelenmesini istedik, öğleden sonraya ertelenmesini istedik,
çarşamba günü saat dokuza ertelendi, mesai dokuz buçukta başlamasına rağmen.
Şimdi, Sayın Komisyon Başkanımız “Muhalefet partilerinin isteğiyle ben bunu
erteledim.” derken sanki, bizim için, biz, keyfî olarak bunun ertelenmesini
istemişiz gibi bunu anlattı, bu kısmı anlatmadı. İkinci
mesele, şimdi, Sayın Komisyon Başkanımız, kendisinin, otuz yıllık hukukçu
olmasıyla övünür, kendisinin, iyi bir hukukçu olmasıyla övünür, buna saygı
duyarım. ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Övünmem! ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) - Parlamento hukukuyla övünür ve konuşurken de benim
anlamadığım, çok yabancı kelimeler kullanır ama şimdi, ben, tüm Türk halkına
soruyorum, hukukçularımıza soruyorum, bunca yıl avukatlık yapmış
arkadaşlarımıza soruyorum, Komisyon Başkanının kendisine soruyorum: Hiçbir
zaman, bırakın bir saatte, iki saatte, bir günde, iki günde, üç günde, beş
günde, bir ayda yazılan, gerekçeli mahkeme kararı görmüş müdür Sayın
Başkanımız? Şimdi, 70
milyon Türk ulusunu ilgilendiren Hâkimler ve Savcılar Yasası’yla ilgili, Sayın
Başkan, bize iki saatlik bir süre verdi. Şimdi, bu iki saatlik sürenin
verildiği başlangıç zamanı da önemlidir. Sabahın dokuzundan akşamın saat
yedisine kadar, Komisyon üyeleri tartışmıştır, işin gereği olarak zaman zaman gerilime girmişlerdir; yedide, Komisyonumuz
toplantısını bitirmiştir, teklif, aç parantez tasarı kapat parantez,
Komisyondan geçmiştir. O saatte, Sayın Başkanımız, bize iki saatlik süre verdi.
Bu belki, sabah saatlerinde olsaydı iki saatte yetiştirilebilirdi. Şimdi, ben,
şuna inanıyorum, Sayın Başkanımız, bize iki saatlik verdiği sürenin makul bir
süre olmadığını ve bizim muhalefet şerhimizin, dağıtılan teklifte, aç parantez
tasarıda kapat parantez, bulunmayışının üzüntüsünü duyduğunu biliyorum. Bu
teklifte, aç parantez tasarıda kapat parantez, gösterdiği tarafgirliği, bundan
sonraki görüşmelerimizde göstermeyeceğini umuyorum, diliyorum. Kendisi de
alınmasın, bunu, böylelikle düzeltiyoruz. Sayın
milletvekilleri, Sayın Başkanım; görüşülmekte olan bu teklif, aç parantez
tasarı kapat parantez, sadece hâkimlerimizi, savcılarımızı ilgilendirmiyor, bu,
70 milyon Türk ulusunu ilgilendiriyor çünkü bu, insanların hak arama
özgürlükleriyle doğrudan ilgilidir. Yargıç güvencesi, hâkim bağımsızlığı, yargı
bağımsızlığı, hâkimlere, savcılara, kişiliklerine verilmiş bir güvence,
bağımsızlık değildir. Bu müessese, adalet koridorlarında hak arayan
insanlarımızın hakkına kavuşmaları için verilmiştir çünkü yargıç güvencesi,
mahkemelerin bağımsızlığını, tarafsızlığını sağlar. Tarafsız hâkim, ulusun
güvencesidir, ülkemizin güvencesidir. O nedenle, yapılmak istenilen şey, yargıç
güvencesi, hâkim bağımsızlığıdır. Şimdi,
burada tartıştığımız meselenin özü şudur: Bugün, hâkim ve savcılarımızın
mesleğe alınmasında hangi yöntemi uygulayacağız? Öteden beri uygulanmakta olan
yöntemi mi uygulayacağız yoksa yeni bir yöntem, yeni bir anlayış mı
getireceğiz? Şimdi,
biz, diyoruz ki öteden beri uygulanmakta olan yöntem yanlıştır yani hâkimlik ve
savcılık mesleğine alınacak kişilerin, Adalet Bakanlığı bürokratlarınca
belirlenmesi yanlıştır. Dün, evvelsi gün, bundan önceki günler, bu yöntemin
uygulanmış olması, bunun doğru olduğu anlamına gelmez. Eğer bu yöntem doğru
olmuş olsaydı, bugün, bu ülkede, hâkim ve yargıçların tarafsız olup olmadıkları
tartışılmazdı. Bugün,
zaten, yargı, halatlarla, ip halatlarla yürütmenin arkasına bağlanmıştır.
Şimdi, bizim görevimiz içinde bulunduğumuz 21’inci yüzyılda demokratik hukuk
devleti anlayışına uygun olarak bu halatı kesmek iken, biz, bu ip halatın
yanına, bir de çelik halatla yargıyı yasamaya bağlamaya çalışıyoruz. Bizim bu
konudaki -sadece bizim değil, girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği ülkelerinin,
yargı çevrelerinin- talebimiz, bu mesleğe alınacak kişilerde belirlenmesi
gereken yöntemin, Adalet Bakanlığı bürokratlarınca yapılacak mülakat değil, tam
aksine, Yüksek Yargı ve Savcılar Kurulunca belirlenmesidir. Çünkü, Adalet
Bakanı siyasi bir kişiliktir. Elbette ki mensup olduğu partinin siyasal
anlayışını gerçekleştirmek isteyecektir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Öztürk, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) – Bakana hiyerarşik yönden bağlı
olan bürokratların Bakanın dışında hareket etmeleri mümkün değildir. O nedenle,
değerli arkadaşlarım, hâkimlik ve savcılık mesleğini, daha adaylık süresinden
itibaren, bu işle ilgilenen Hâkimler ve Savcılar Kuruluna bırakmak en doğru
yöntemdir. Dün bu yöntemin uygulanıyor olması, bugün uygulanmasını gerektirmez.
Adalet
Bakanımız da adliyelerimizin sorunlarıyla uğraşsın, adliye personelinin
sorunlarıyla uğraşsın. Bugün hâkim ve savcılarımız dar odalarda, kalemdeki
insanlar da sık sık yan yana gelmişler, bir koltukta
2 kişi oturuyor ve tetkik hâkimlerimiz 4 kişi bir odada. Adalet Bakanlığımız
adalet sisteminin temel yatırımlarıyla uğraşsın, personelle uğraşsın. O
nedenle… BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Adalet saraylarını biz yaptık. ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) – Tabii, tabii… Yapılacak tabii. BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Biz yaptık. ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ediyorum, teşekkür ediyorum. Tabii… Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan Vekilim. BAŞKAN –
Karşılıklı konuşmayalım sayın milletvekilleri. ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bağımsız bir yargı oluşturmak
hepimizin görevi… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Öztürk, teşekkür ediyorum. ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) – …sadece Cumhuriyet Halk Partisinin değil. Hepinize
saygı ve sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
milletvekilleri, saat 20.00’de toplanmak üzere birleşime ara veriyorum. Kapanma Saati: 18.55 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 20.05 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Fatma SALMAN KOTAN (Ağrı), Yaşar
TÜZÜN (Bilecik) BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum. 65 sıra
sayılı Kanun Teklifi üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon
ve Hükûmet yerinde. 2’nci
madde üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Sayın
Rıdvan Yalçın. Buyurun
Sayın Yalçın. MHP GRUBU
ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın
Başkan, çok değerli arkadaşlarım; 2'nci madde üzerinde söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Efendim,
maddeyle ilgili görüşlerimi açıklamadan önce, biraz önce AKP Grubundan,
zannediyorum şahsı adına söz almış bir arkadaşımızın, hâkim savcı
arkadaşlarımızla ilgili çok da şık olmayan örneklemeleri oldu. En azından bunun
bir genelleme taşımadığını, Parlamentoda genel kabul gören bir yaklaşım tarzı
olmadığını özellikle ifade etmek istiyorum. Uzun yıllar avukatlık yapmış birisi
olarak adliye mensuplarının, hâkim savcı kadrosunda çalışan arkadaşlarımızın
çok ciddi teftişlerden geçtiğini biliyorum ve adliye
kendi içindeki çürük elmaları, emin olun, siyasetten çok daha başarılı olarak
ayıklamayı başarıyor diye de arkadaşımıza belirtmek istiyorum. Değerli
arkadaşlarım, söz istememin esas gayesi bir önceki maddedeki avukatlarla ilgili
düzenlemeydi. En azından -önergemiz kabul görmedi ama- Sayın Bakandan bir şeyin
sözünü almak istiyorum. Bu konu Meclis kayıtlarına geçerse, belki ileride
sizleri de bir töhmetten kurtarır. Biz, avukatların da diğer adaylar gibi bir
genel sınava katılmasını önermiştik, önergemiz reddedildi. Şimdi,
kafamızda şöyle bir endişe var: Bu avukatlar için ayrı bir sınav öngördüğünüze
göre ve 5 bin hâkim savcı açığını kademeli olarak kapatmayı düşündüğünüze göre,
Sayın Bakanım, acaba, alınacak kadro içerisinde yüzde kaçını avukatlardan
doldurmayı düşünüyorsunuz? Bu konuda Genel Kurula bilgi vermenizi özellikle
istirham ediyorum. Değerli
arkadaşlarım, gönül isterdi ki, daha düzgün bir sistem bulabilelim. Şimdi
göreceksiniz, açılacak ilk sınavdan sonra en büyük sıkıntıyı iktidar partisi
olarak sizler yaşayacaksınız. Yazılı sınavı kazanmış birçok adayın ailesi,
annesi babası, il başkanlarınız, ilçe başkanlarınız vasıtasıyla Meclis
koridorlarında torpil arayışına düşecekler, gelecekler. Burada
esas üzüntü verici olan şey şu: Mülakat kurulu ne kadar ciddi de olsa ne kadar
objektif ölçülere göre değerlendirme yapacak da olsa, bu usul, sınavı
kazananların da kazanamayanların da siyaseten kazanıp
kazanmadığı, kazandırılmadığı gibi bir kanaate ulaşmalarına yol açacak ki, ben,
bunun adalet duygusuna zarar vereceğine inanıyorum. İnşallah,
önümüzdeki günlerde insanların bu tür şaibeli sonuçlar doğuyormuş gibi
düşünmelerini önleyecek bir sistemi, yöntemi hep birlikte buluruz ümidiyle,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Yalçın. Şahsı
adına, madde üzerinde, Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu.
Sayın Sıvacıoğlu, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz
beş dakika Sayın Sıvacıoğlu. MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım, alacağım da vardı sizden. Bilemiyorum,
onu da ilave edersiniz herhâlde. BAŞKAN –
Başka bir zaman, bugün alacak yok. MUSA
SIVACIOĞLU (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşülmekte olan 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 2’nci maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, yirmi beş yıllık hâkimlik ve savcılık mesleğimin on iki yılı, yani
aşağı yukarı yarıya yakın bir kısmı Adalet Bakanlığında geçti, dört tane genel
müdürlükte çalıştım. Faruk Bey yerlerinde yoklar, o personel genel müdürü
olduğu tarihte ben de Avrupa Koordinasyon Dairesi Başkanlığında tetkik hâkimi,
daha sonra da genel müdür yardımcılığı yaptım. A’sından
Z’sine Adalet Bakanlığını, yargı camiasını, hâkim ve
savcı arkadaşlarımızın hangi şartlar altında çalıştıklarını çok yakından
biliyorum. Yani, eğer tabir doğru ise, çatıdan düşmüş biri mi diyelim, yoksa bu
camianın dertlerini en iyi bilen birisi olarak da tavsif etmek mümkün. Ben, 1979
yılında hem yazılı sınava –Adalet Bakanlığı bizzat yazılı sınavı kendisi
yapıyordu, bu şekilde ÖSYM’ye falan da sınav yaptırılmıyordu- daha sonra da
mülakata giriyorduk. O tarihlerde de aynı genel müdürler vardı, 1979 yılında.
Ayrıca, 12 Eylül öncesi ben girdiğim için, Hâkimler Yüksek Kurulu da vardı,
Başkanı da Mazhar Budak’tı. Adalet Bakanlığı, aynı
şekilde, hem yazılı hem sözlü sınavını yapıyordu, savcı olacak olanları Adalet
Bakanlığı bünyesine alıyor, hâkim olanları da Hâkimler Savcılar Kuruluna
gönderiyordu. Kurayı da onlar çekiyorlardı. Bugün gibi hatırlıyorum, hâkim
arkadaşlarımızın kurasına da iştirak ettik. Ben,
medeni hukuk dalında da master yaptım. Adalet
Bakanlığına dilekçe de verdim, dedim ki, medeni hukuk dalında benim de masterım var, beni hâkim olarak tayin edin. Hâkim olarak da
tayin edilmedim. 1934 yılından bu yana, Değerli Grup Başkan Vekilimiz burada
ilgili maddeyi de söyledi, “İhtiyaç nispetindeki namzet adaylarını valilik
belirler.” diyor ve o tarihlerde hukuk fakültesinden mezun olanlar için imtihan
da yok. Diploma derecesine göre, pekiyi, iyi, o sıralamaya göre Adalet
Bakanlığı tarafından da bütün bu atamalar yapılıyormuş. Şimdi,
aynı sistem devam ederken ne oldu da şimdi, durup dururken bu derece bir
şiddetli tepki gösteriliyor. Doğrusu, ben inanıyorum ki, Cumhuriyet Halk
Partisi bu uygulamayı çok çok iyi biliyor. Milliyetçi
Hareket Partili değerli genel müdürümüz bu işin içindeydi, kaç tane mülakata
girdiler, onu tabii ki bilemiyorum. Ama, uygulama ta 1934 yılından bu yana bu
şekildedir ve bunun altında, üstünde, önünde, arkasında, herhangi bir şeytan meytan da yoktur. İnanın, her tarafında da melek vardır. YILMAZ
ATEŞ (Ankara) – Peki niye değiştiriyorsunuz? MUSA
SIVACIOĞLU (Devamla) – Niye değiştiriliyor? Bakınız, niye değiştiriliyor: Danıştayda bir dava açılmış. “Yönetmelikle sen bunu
düzenleyemezsin.” denilmiş, yürütmeyi durdurma kararı almış. Bunu, ayrı ayrı inceleyin, okuyun, bakın. Yani, sizlerle, biz -şuna
inanıyorum- şu kürsüde değil de, karşılıklı herhangi bir salonda otursak,
hepinizle, inanın aynı noktada birleşiriz. Anayasa’nın ilgili hükümlerini
açarız, Hâkimler Savcılar Kanunu’na bakarız, diğer mevzuata bakarız,
uygulamalara bakarız. Göreceksiniz ki, 1934 yılından bu yana uygulanan bunda
hiçbir değişiklik de yok. Peki, ben
size sorayım: Peki, İçişleri Bakanlığında imtihanları kim yapıyor? Oraya da
kaymakam alıyoruz ve neticede o insanlar vali oluyor. Bürokratları mı? Evet.
Peki, gelin, Dışişleri Bakanlığına gelin. Dışişleri Bakanlığında da siyasi ve
hukuk işlerinden sorumlu genel müdür, bilmem Avrupa Birliğinden sorumlu genel
müdür, Uzak Doğu, Orta Doğu bilmem ne genel müdürü, orada da aynı şekilde
imtihanlar yapılıyor. Peki, o zaman Adalet Bakanlığı bürokratlarına, bakanına,
müsteşarına, onlara da güvenmeyeceğiz, inanmayacağız… Peki, İçişleri
Bakanlığındakine nasıl inanıp güveniyorsunuz? Dışişleri Bakanlığındakilere
nasıl inanıp güveniyorsunuz? Diğer bakanlıklarda olan, Maliye Bakanlığında
olanlara… Arkadaşlar, yani, oradaki başka iktidar, Adalet Bakanlığındaki
iktidar başka iktidar değil ki! Bakınız,
bu Hâkimler Savcılar Kurulu… HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Kurumla alakası yok.
Sistem bu, sistem! MUSA
SIVACIOĞLU (Devamla) – Sistem de öyle, bakınız, sistem, objektif bir kriter,
objektif esaslara bağlanıyor. Bunun şeytanı meytanı
da yok, her tarafı melek, ifade ettiğim gibi. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Sıvacıoğlu, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. MUSA
SIVACIOĞLU (Devamla) – Ben şuna inanıyorum: Gönül rahatlığıyla, iktidar, gönlü
rahat olsun; muhalefet, Cumhuriyet Halk Partisi, içiniz rahat olsun arkadaşlar. AHMET
ERSİN (İzmir) – Olmuyor, ne yapalım, olamıyor. MUSA
SIVACIOĞLU (Devamla) – Milliyetçi Hareket Partisi, içiniz rahat olsun; hiçbir
yerinde şeytan yok bunun, her tarafında melek var. Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Şahsı
adına, Bursa Milletvekili Mehmet Tunçak. Buyurun
Sayın Tunçak. (AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET
TUNÇAK (Bursa) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 65 sıra sayılı
Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
2’nci maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. Öncelikle
2’nci madde içerisinde kısaca bilgi vermek isterim. Kanun teklifinde, doktora
yapan kişilerin sadece mülakata tabi tutulmaları usulünden vazgeçilerek, hem
yazılıya hem mülakata girmesi öngörülmüştü. Komisyon içerisinde yapılan
görüşmeler neticesi, verilen önergenin kabulüyle, doktora yapan kişilerin
sadece mülakatla bu sınavdan neticesini alması gereği hasıl oldu. Buna da sebep
olarak, gerekçe olarak, doktora yapan akademik kariyere sahip kişilerin hâkim
ve savcı olarak görev yapmasına özendirilmesi isteği gösterilmektedir. Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; gerek bugün gerekse geçtiğimiz
süreç içerisinde kamuoyunun bilgilendirilmesi noktasında fevkalade hatalı bir
yaklaşımın oluştuğunu gözlemliyorum ve bu konuyu sizlerle paylaşmak isteriz.
Yargı bağımsızlığı, hâkim teminatı, işte, bu kavramların esas özü vatandaşların
yargıya olan, hâkime olan, savcıya olan güveninin oluşturulmasıdır. Bu güvenin
oluşturulması, işte, hukuk devleti dediğimiz genel anlayışın esas gayesidir. Bu
güvenle alakalı herhangi bir zedelenmeye sebebiyet vermek ve bu güvenle alakalı
zedelenmeye sebebiyet verecek cümleleri sarf etmek, hukuk devleti anlayışına
sahip, önceliği hukuk devletine veren, hukukçu olsun olmasın, tüm
vatandaşlarımızın en çok dikkat etmesi gereken husustur. Bununla
beraber, bu kanun niye geldi? Az önce değerli milletvekilimiz ifade ettiler:
4.600’ün üzerinde hâkim ve savcıya Türkiye Cumhuriyeti’nin ihtiyacı var.
Kimlerden yapılacak bu hâkim ve savcı? Hukuk fakültesi mezunu olmuş, avukatlık
mesleğini icra eden kişilerden, sınava tabi tutularak hâkim ve savcı yapılacak.
Nasıl yapılacak? Belli bir sınav var. Bugün mü ortaya çıkmış? Hayır. Yetmiş
küsur yıldır yapılan sınavın gelişmiş -birçok milletvekilimiz bunu burada da
ifade ettiler- bir şekliyle yapılan bir sınav, yazılısıyla mülakatıyla.
Mülakatta kimler bulunacak? Daha önceki dönemlerde olanlardan daha gelişmiş bir
kurul. Hukuk devletine daha yakın bir sistem mülakatı yapacak. Daha iyisi mi
olsun? Hakikaten, olması gereken, hukuk manasında, her geçen gün kademe
ilerlemesiyle, kademeyi ilerleterek, kaliteyi yükselterek, bu taleplerin de
önümüzdeki süreç içerisinde daha da gelişeceğine ben de şahsım adına
inanıyorum. Ama bununla birlikte -ki, az önce sözümüze başlarken onu ifade
etmeye gayret gösterdik- biz, bu yapılacak seçimle göreve gelecek hâkimlere
güvenmiyoruz dersek; biz, bu yapılacak seçimle gelecek hâkimler
siyasallaşmıştır dersek, bir kere, hem hukuk devletine büyük bir yara vermiş
oluruz, ikinci anlamda da siyaseten, bunu diyenler
kendilerine ciddi bir yara vermiş olurlar. Bunu, geçtiğimiz
süreçlerde oluşan sistemin aynısını devam ettiren bu yasaya ithafen
söylüyorsanız, o süreçlerdeki adalet bakanlarına ve o süreçlerdeki hâkimlere
bunu mu söylüyorsunuz? Biz bunu kabul etmeyiz. Hiç kimse bunu kabul etmez. Şu
anda görev yapan hâkim ve savcılarımıza, yetmiş yıldır görev yapan hâkim ve
savcılarımıza, sizler siyasal iktidarın iradesiyle o görevleri yaptınız ve
verdiğiniz kararlar da bu sebeple siyasaldır denmesine biz müsaade etmeyiz. Ama
bu güveni tesis edecek olan hepimizin, tüm siyasi partilerin ortak bir söyleme
gelmesi gerekirken, küçük siyasal çıkarlarla, küçük siyasi rant arzularıyla
yargıya verilecek böyle bir zararın hiç kimse hesabını önümüzdeki süreçte
veremeyecektir, vermeyecektir. Şu denemez: “O genel müdürleri kim atıyor,
kimler araya giriyor.” Bundan önceki genel müdürleri kimler atıyorsa, hangi
kıstaslarla atanıyorsa, yirmi yıllık birinci sınıf hâkimlik yapan bir genel
müdüre böyle bir ithamı kimse reva göremez. Bu, siyasi bir yaklaşım değildir,
kamuoyunu bu şekliyle bilgilendirerek vatandaşlarımızın… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Tunçak, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. MEHMET
TUNÇAK (Bursa) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım. Vatandaşlarımızın
aklında soru işaretleri oluşturmayı kimse kendisinde hak görmesin diyorum ve
son olarak da şunu söylüyorum: Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan tüm vatandaşlar
yargı sistemine güvenir, hâkimlerine güvenir, savcılarına güvenir. Ha, bir yere
güvenmez, o güvenmediğini de seçim geldiği zaman en güzel şekliyle ifade eder. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Madde
üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Evet,
ekranda bulunan arkadaşlarıma bir dakikalık süre vereceğim. Buyurun
Sayın İçli. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Evet, değerli başkanım, bir önceki maddede sorum
yarım kalmıştı, onu tamamlamak suretiyle Sayın Bakandan bu sorumun
yanıtlanmasını talep ediyorum. Biraz
evvel de ifade ettiğim gibi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin aldığı bir
karar var. Son cümlesini okuyorum: “Yargıçların seçimi ve kariyerleri konusunda
karar veren merci, hükûmet ve idareden bağımsız
olmalıdır. Bu mercinin bağımsızlığını teminat altına
almak için getirilecek kurallar ile mercinin üyeleri
yargı tarafından seçilmeli ve bu merci kendi usul kurallarını kendisi
koymalıdır.” şeklinde bir kararı var. Bu kararı dikkate aldınız mı bu yasa
teklifi konusunda? Birincisi bu. İkincisi,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu mülakatta niye devre dışı bırakıyorsunuz? Geçtiğimiz aylarda, Yargıtayda ve
Danıştayda boş bulunan üyelikler konusunda, Adalet
Bakanı Müsteşarının… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın İçli, ümit ederim Sayın Bakan konuyu anlamıştır. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Anlamadı, çünkü cümlemi bitiremedim Sayın Başkan. BAŞKAN –
Efendim, şöyle: Otomatik sistem, bir dakikalık süre herkese veriyorum,
kendiliğinden kesilir. Sayın
Yalçın… Yok. Sayın
İçli, süre kalırsa size tekrar vereceğim efendim. Sayın Akgün, buyurun. MEVLÜT
AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkanım, geçtiğimiz günlerde
TESEV tarafından bir araştırmada, hâkim ve savcılarımızın büyük çoğunluğu; 1) İnsan
hakları devlet açısından tehdit oluşturabilir. 2)
Devlete karşı işlenen suç ile devlet görevlisi tarafından işlenmiş suç arasında
fark vardır, davada bu fark gözetilmelidir. 3) Temel
hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası anlaşmaları fazla gözetmedikleri
intibasını vermişlerdir ve bu sonuca varılmıştır araştırmada. Sayın
Bakanımız, size göre yargıda bir zihniyet değişimine gerek var mıdır? BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
Çalış… HASAN
ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın
Bakanıma bir önceki maddeyle ilgili sorduğum soruların bir kısmına cevap
alamadım, onu tekrar edeceğim. “Avukatlık
mesleğinden savcı ve hâkim adaylığına alınacak avukatların yüzde oranı nedir?”
diye sormuştum, cevap alamadım, o açıklanmamış. Bir diğer
husus da, ÖSYM gibi bağımsız bir kuruluşa yaptırılan bir sınav varken, niçin
mülakatta ısrar ediyoruz? Sonuçları tartışılacak bir sınavda niye ısrar
ediyoruz? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
Kahya… Yok. Sayın
İçli, buyurun efendim. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Kaldığı
yerden devam ediyorum soruma, ama aslında Sayın Başkanım, böyle bir yöntemi
gerçekten yadırgıyorum, yani milletvekili olarak biz muhalefette kaldık diye
kendi ifadelerimizi Genel Kurula sunamayacak mıyız? Neden hoşgörü
göstermiyorsunuz Sayın Başkanım? Bir milletvekilinin sözü kesilir mi? Zaten biz
gerekli olan konularda, farkındaysanız, konuşuyoruz; gerekli gereksiz konularda
söz alıp konuşmuyoruz. BAŞKAN –
Sayın İçli, bunların hepsi sürenizden gidiyor efendim. Arz
ederim. Buyurun. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Gitsin Sayın Başkanım. Bunu kamuoyu duysun, benim
süremden gitsin. Sayın Bakan, zaten anladı. Müsteşar
hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu suç duyurusunda bulundu diye mi
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu mülakat dışı bırakılıyor? Bu soruyu
yanıtlamasını istiyorum efendim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. HASAN
FEHMİ KİNAY (Kütahya) – Burada herkes süreyle konuşur. ZEYİD
ASLAN (Tokat) - Niye siz geçen dönem yapmadınız? HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, müdahale ediyorlar. BAŞKAN –
Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım. Sayın
Ekmen, buyurun. MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Sayın
Başkanım, mevcut 2802 sayılı Yasa’da doktora yapan meslektaşlarımızın hâkimlik
mesleğine sadece mülakatla geçişleri düzenlenmiş idi.
Bu teklifte de komisyon aşamasında yapılan değişiklikle bu düzenleme devam
ediyor. Ben şimdi Sayın Bakanıma şunu sormak istiyorum: Acaba, mevcut hâkim,
savcılık mesleğini yürüten arkadaşlarımız arasında doktora yapma oranı kaçtır
ve hâkim ve savcıların doktora, yüksek lisans gibi akademik çalışmalarını
teşvik eden bir düzenlememiz bulunmakta mıdır? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. Saygıdeğer
arkadaşlarım, bir hususu açıklamam lazım Sayın İçli’nin
ifadesi üzerine. Burada
maddeler üzerinde on dakika, tamamı üzerinde yirmi dakika soru-cevap işlemi
gerçekleştiriyoruz; on dakikası soru sorma, on dakikası cevap veya beş dakikası
soru beş dakikası cevaptır. İki gün önce veya dünkü görüşmelerde de baktığınız
zaman, yaklaşık on dakika içerisinde 15 tane arkadaş soru sordu. Benim kimsenin
üslubuna falan karışma haddim değil, böyle bir isteğim, arzum falan da yoktur.
Ama, ekranda görünen arkadaşları -ki, büyük çoğunluğu muhalefete aittir- burada
sistemli sınırlıyoruz. Bir dakika içerisinde istenirse çok soru sorulabilir,
ama yorum yapılırsa tabii ki soru sorma hakkı ortadan kalkıyor. Daha çok
arkadaşımızın soru sorması için bu yöntemi geçen dönem uyguladık, bu dönem de
uygulamaya devam edilecektir. Kürsüdeki durum ayrı. Ama geçen dönem şunu gördük
ki, bazen bir arkadaşımız beş dakikada bir tek soru sordu veya birkaç tane soru
sordu. O bakımdan, soru sorma işinde bu yöntemin adil olduğu kanaatindeyim ve
bu yöntemi uygulamaya devam edeceğiz. Bilgilerinize
arz ederim. Sayın
Bakanım, buyurun. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, kötü örnek örnek
değildir. Ben bir dakikada konuşuyorum. Benim konuşmama kürsüdeyken müdahale
ediliyor, siz müdahalelere müdahale etmiyorsunuz. BAŞKAN –
Efendim, burada herkes herkesin… HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Adalet Bakanımız beş dakikadan fazla konuştu.
Saate bakıyorum hiç müdahale etmiyorsunuz. BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, Sayın İçli, Sayın Bakanın beş dakikadan fazla
süresini kullanmasındaki husus şu idi: Soru soran arkadaşlarımıza cevap vermesi
için, milletvekillerine saygı babında o imkânı ben verdim. Sayın Bakan da çoğu
zaman “yazılı cevap vereceğim” diye kullanmadı. Bunları tekrar tekrar tartışmayalım. Siz deneyimli bir parlamentersiniz. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, milletvekiline saygıysa milletvekilinin
sözü kesilmez. BAŞKAN –
Ha, burada söz atma işine gelince, herkes görüyor nasıl söz atıldığını
muhalefetten veya iktidardan birbirlerine. Ona bir şey demiyorum. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) - Sayın Başkanım, ben gerekli gereksiz konuşmuyorum. BAŞKAN –
Estağfurullah. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Benim bakın konuştuğum o tutanaklara, mikrofon
kesildiğinde ben bir dakikada… Efendim, çok önemli bir konuyu arz ediyorum,
konuştuğumuz konu önemsiz bir konu değil.
Ben konu dışında da konuşmuyorum. BAŞKAN –
Sayın İçli, Sayın İçli… HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Ama kürsüde konuşurken… BAŞKAN –
Sayın İçli, bakınız, karşılıklı konuşmayalım. Bu, İç Tüzük hükümlerine uygun
değil. Biraz
önce, sadece 2-3 tane arkadaşımız girdiği zaman, dikkat ederseniz, onları bir
dakikayla sınırlamadım. Söz haklarını, soru haklarını uzattım. Ama burada 10
tane arkadaş soru sormak için sisteme girmişse, ben 1 arkadaşa bu beş dakikanın
üç dakikasını verirsem, bu adalet olmaz, bu başka bir şey olur. Sayın
Bakanım, buyurun. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, milletvekili arkadaşlarımızın
bana yönelttiği sorulara kısa kısa cevaplar vermeye
çalışacağım. Sayın
İçli, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin bir kararından bahsederek, hâkim ve
savcı adaylarının yargı tarafından seçilmesiyle ilgili bir karar aldığından
bahsettiler. Bilindiği
gibi Türkiye, Avrupa Birliği müzakere tarihi almış bir ülkedir ve Avrupa
Birliği müktesebatını Türkiye’ye taşıma ve Avrupa Birliğine üye olma konusunda
otuz beş fasılda müzakere yapmaktadır. Bu fasıllardan bir tanesi de yirmi
üçüncü fasıl, yani “yargı ve temel haklar” faslıdır. Bu yıl yayımlanan İlerleme
Raporu’nda yirmi üçüncü fasıl olan yargı ve temel haklarla ilgili şu ifadeler
vardır: “Genel olarak, yargı alanında bir miktar ilerlemeden bahsetmek
mümkündür. 2007 Mart ayında Danıştay, yazılı sınavın Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme Merkezince düzenlenmesi, sınavların bir bütün olarak tarafsız ve
objektif bir anlayışla yapılması gerektiği, mülakat kurulunun Danıştay ve Yargıtayı temsilen Adalet
Akademisi üyelerini de içermesi gerektiği yönünde karar vermiştir. Haziran
ayında, Adalet Bakanlığı ilgili yönetmeliği Danıştayın
belirlediği şartları karşılar görünen bir şekilde değiştirmiş ve sınavları
Kasım 2007’nin başı için planlamıştır. Bununla birlikte 2007 Ağustos ayında
YARSAV yeni yönetmeliğin de yürürlükten kaldırılması için Danıştaya
başvuruda bulunmuştur. Dava hâlen Danıştayın
önündedir.” Avrupa
Birliği İlerleme Raporu’yla ilgili yargı alanında bu ifadeler vardır. Buradan
ne sonuç çıkarıyoruz? Şunu söylüyor: Mülakat komisyonuna Yargıtay ve Danıştayı temsilen birer de üye
alın. Biz de onu yapıyoruz. Burada yapılanı eleştirmek yerine takdir etmek
herhâlde bu konuyu çok daha yakinen izleyen
arkadaşlarımızın, bana göre, yapacakları en doğru tavırdır diye düşünüyorum. Ve
ayrıca, bakın, Avrupa Birliği ülkelerinde sadece yargı mensuplarından oluşan
mülakat komisyonları üç ülkede var: Avusturya, Letonya,
İsveç’te. Sadece yargı dışından, yani Adalet Bakanlığı bürokratlarının mülakat
komisyonunda olduğu altı yedi ülke var: Makedonya, Gürcistan, Malta, İsviçre,
Türkiye, Ukrayna. Ama yirmi iki ülke yargı dışından ve yargı mensuplarından
oluşuyor. Şimdi, Türkiye buraya giriyor işte, yirmi iki ülkenin arasına
giriyor. Yani olumlu bir şey yapıyoruz. Avrupa Birliği sürecinde, Avrupa
Birliği ülkelerinin büyük bir çoğunluğunda uygulanan mülakat komisyonuna benzer
bir komisyon oluşturuyoruz. O bakımdan, arkadaşlarımızın bu konuda getirdikleri
eleştiriler son derece haksızdır. Yapılan işlem, bu sürece katkı yapan bir
çalışmadır. Sayın Akgün bir araştırmadan bahsetti. “Yargıda bir zihniyet
değişikliğine ihtiyaç var mı?” dedi. Zaten günümüzde dünya sürekli bir değişim
ve dönüşüm içerisinde. Türkiye, uluslararası birçok anlaşmaya imza koymuş,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni imzalamış, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
yetkisini kabul etmiş. Bu bağlamda biz, hâkim ve savcılarımızı sürekli eğitime
tabi tutuyoruz. Tabii ki bu eğitim sonucunda da uluslararası insan hakları
standartlarını da hâkim ve savcılarımız, kuşkusuz ki, uyguluyorlar, uygulama
çabası içerisindeler ve bu kendiliğinden ortaya çıkan, zaten bir zihniyet
değişimidir. Hemen
-geçmiş oldum- Sayın İçli’nin bir sorusu vardı.
“Neden Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu devre dışı bırakıyorsunuz?”
dediler. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu devre dışı falan bıraktığımız
yok. Anayasa’nın 159’uncu maddesi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna mesleğe
kabul görevini vermiştir. Mesleğe kabulü zaten orası yapıyor, ama adaylığa
kabul gibi bir görevi yoktur, Anayasa böyle bir yetki vermemiş, onu da Adalet
Bakanlığı yapmaktadır. Burada, tamamen Anayasa’ya uygun bir düzenleme
yapılmaktadır. Sayın
Çalış “Alınacak avukatın yüzdesini verebilir misiniz?” dediler. Tabii, ne kadar
hâkim ve savcı alınacak hangi dönemde, avukatlardan ne kadar hâkim ve savcı
adayı alınacak? Efendim, bununla ilgili kararı, Adalet Bakanı olarak ben tek
başıma vermiyorum. Önce, Adalet Akademisinden görüş alıyoruz yasa gereği. Tabii
bu geldikten sonra, ihtiyaç durumuna göre, bu rakamı belirliyoruz. Ben şimdi
buradan bir rakam veremem size, verirsem yanlış olur. Ama, tabii bu yasa
çıktıktan sonra, avukat arkadaşlarımızdan da hâkim ve savcılığa mutlaka
alacağız. Bu rakam, demin söylediğim işler yapıldıktan sonra olacak. Sayın
Başkanım, sürem doldu. Diğer sorulara yazılı cevap vereceğim. Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Ben bir hatırlatma babında sorayım Sayın Bakanım. Sayın Çalış’ın
bu ÖSYM’yle ilgili bir sorusu vardı. İki defadır soruyor. Yani, Adalet
Bakanlığı mı yapıyor… ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Affedersiniz. Şimdi,
Sayın Çalış “Niye mülakatı da ÖSYM’ye yaptırmıyorsunuz?” dediler. ÖSYM zaten
yazılıyı yapıyor. OKTAY
VURAL (İzmir) – “Mülakat olmadan neden ÖSYM’den almıyorsunuz?” dedi. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN - (Antalya) – “Direkt olarak… Niye mülakatı yapmak
durumundasınız?” Hâkimlik ve savcılık mesleğinin özelliği gereği, mülakat yapma
ihtiyacını duyuyoruz. Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bakanım. Madde
üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutup işleme alacağım. Buyurun. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 sıra sayılı yasa teklifinin 2. maddesi Anayasaya aykırıdır. Teklifin
metinden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bizde katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Sayın Genç, buyurun. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ben,
doktora yapan kişilerin de normal hâkim adayları gibi yazılı imtihandan geçmesini, kaldırılmasının eşitlik ilkesine aykırı olduğunu
bildiğim için bunun Anayasa’ya aykırı olduğunu ileri sürüyorum. Şimdi,
değerli milletvekilleri, Türkiye’de tabii, doktoranın nasıl yapıldığı da
biliniyor. Önemli olan o makama gelecek insanların bilgili olması, tarafsız
olması, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği olgun, dolgun bilgilere sahip olması. Şimdi,
biraz önce, 2 tane AKP’li, hâkim mesleğinden gelen 2
tane AKP’li çıktı, burada konuştu, ben hayret ettim,
bunlar nasıl hâkimlik yapmış? Şimdi, efendim, diyor ki: “Yahu kaymakamı
İçişleri Bakanı Müsteşarı atıyor da niye hâkimi atamasın?” Yahu arkadaşım,
kaymakamla hâkim bir olur mu? AVNİ
ERDEMİR (Amasya) – Olmaz tabii! KAMER
GENÇ (Devamla) - Olmaz. Olmazsa, tabii hâkimlik… Anayasa’da hâkim teminatı
tanımış. Mesleğe kabul edilmenin -biz diyoruz ki- mülakatla başlaması lazım. E,
şimdi, siz seçiyorsunuz, seçiyorsunuz kendi düşüncenize uygun insanları, seç
seçebildiğin kadar, 100 tane adam getiriyorsunuz. Hâkimler ve Savcılar Kurulu
ne yapacak? Mecburen bunları atamak zorunda kalacak, mesleğe kabul etmek
zorunda kalacak. Biz diyoruz ki: “Mülakat safhasında insanlar haksızlığa
uğruyor.” Bütün mesele, işin kritik noktası bu. Şimdi,
bakın gazetelere intikal etti, etmesi bakımından bir olay anlatıyorum. Geçen
sene, Melih Aşık’ın köşesinde Sayın Bakanın bir mektubu yayınlandı: “Efendim,
benim bir akrabam benim adımı kullanarak rüşvet alıyor.” dedi. Bunun üzerine
olay mahkemelere intikal etti. MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) – İlgisi ne? KAMER
GENÇ (Devamla) – Bir dakika dinleyin. Sonra,
gazeteciler gittiler o beyin hanımını konuşturdular. Melih Aşık da dedi ki…
Sonradan Bakan tekzip etti mi etmedi mi bilmiyorum, hanımı dedi ki: “Efendim,
biz Mehmet Ali Şahin’le akrabayız, eşim, zaman zaman
Bolu Abant’a da gidiyoruz.” MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) – Ne alakası var? KAMER
GENÇ (Devamla) – Bir dakika efendim. Ama,
nasıl atama yapıldığını biliyorum. Ondan sonra “Benim kocam orada işsizdi,
orada büyük bir otelde genel müdür yaptı, devlete ait bir otele. Sonra, orada
genel müdür olduktan sonra İstanbul Millî Emlak Müdürlüğünde önemli bir göreve
getirildi.” dedi. MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) – Allah Allah! KAMER
GENÇ (Devamla) – Ve bu kişi, güya birisinden 70 milyar para almış. Ondan sonra,
hanımı dedi ki: “Bizim aramız başlangıçta çok iyiydi, Sayın Bakan kocama bu işi
buldu. Sonradan, o zaman Sayın Bakan bana ‘Başını ört.’ dedi, ben başımı
örttüm, ama sonradan başımın örtüsünü çıkarınca ondan sonra bu olay oldu.”
dedi. (AK Parti sıralarından gürültüler) MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) – Sonra hâkim mi yapmışlar? KAMER
GENÇ (Devamla) – Bir dakika kardeşim, bir dakika ya…
Cevap verir şimdi. VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – Her zırvaya cevap mı verecek? BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Önergeyle bunun bir ilgisi var mı? BAŞKAN –
Sayın Genç, bunun önergeyle bir ilgisi yok. KAMER
GENÇ (Devamla) – Melih Aşık da, o yazısını okudum, “Sütunlarımız Bakana
açıktır, buyursun cevap versin.” dedi. Ben görmedim cevap verdiğini. Kendisi
burada cevap verirse veyahut da vermişse benim dikkatimi çekmemişse özür
dilerim. BAŞKAN –
Sayın Genç, önergenin üzerinde konuşsak. KAMER
GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, işsiz bir adamı getiriyorsunuz imtihana tabi
tutmadan devletin en mutena bakanlığına atıyorsunuz. İşte bu zihniyet iktidara
gelirse… (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN –
Sayın Genç, önergenizin üzerinde konuşun lütfen. KAMER
GENÇ (Devamla) – …ve bu zihniyetin belirleyeceği makamlarda bulunan kişilerin,
bu zihniyette bulunan kişilerin böyle hâkim ve savcıları imtihan etme durumu
olursa işte orada tarafsızlık meselesi olmaz. Bizim korkumuz… VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – Hangi zihniyet? KAMER
GENÇ (Devamla) – Efendim, işte söylüyoruz, yani imtihansız, imtihan etmeden,
kendi yakınlarınızı devletin en üst makamlarına getirip atarsanız… İşte bu zihniyeti
kastediyorum. Yarın da hâkimler ve savcılara -öteki maddede de konuşacağım-
mülakatta neler sorduğunuz orada da yazılı, öyle mükemmel mülakat sorularını
bulmuşsunuz ki! (AK Parti sıralarından gürültüler) Şimdi,
Sayın Başkan, ben konuşuyorum, bunlar konuşuyor. Bunlar niye konuşuyor? Niye
sıkılıyorlar? Niye sıkılıyorlar? Eğer beni dinlemekten sıkılıyorsanız, gidin
dışarıya arkadaş. BAŞKAN –
Sayın Genç, önergenin dışına çıktığınız için itiraz ediyorlar. “Önergenin
üzerinde konuş.” diyorlar. Doğru, önergenin üzerinde konuşun lütfen. Buyurun. KAMER
GENÇ (Devamla) – Ben önergenin üzerinde konuşuyorum. Tamamen önergenin üzerinde
konuşuyorum. Diyorum ki: Böyle, taraflı, hak tanımayan, hukuk tanımayan, kanun
tanımayan, kendi yakınlarını devletin en üst makamlarına, en rant getiren
makamlarına imtihansız getiren… MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) – Sen hâkimlik yapmışsın, herkes yapar! KAMER
GENÇ (Devamla) - Ondan sonra, bakın, o arkadaş, hemen 70 milyonu da iade etti;
işsiz adamdı, iade etti. Şimdi,
böylesi zihniyetle, eğer hâkimliğe de müdahale ederseniz, Türkiye'de hâkimlik
müessesesi yürümez. Vatandaşın beklediği
tarafsız bir hâkim statüsünde hâkim bulamazsınız. O bakımdan… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MEHMET
NİL HIDIR (Muğla) – Seni kim seçti? Kimin torpiliyle geldin sen? BAŞKAN –
Arkadaşlar… Sayın
Genç, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun.
(AK Parti sıralarından gürültüler) KAMER
GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, bunlar hâlâ Mehmet Moğultay’a
takılmışlardır. Mehmet Moğultay, kardeşim, zamanında
hangi… VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – Oğlun… Oğlun… KAMER
GENÇ (Devamla) – Efendim, oğlumu alan Hüsamettin Cindoruk’tur,
başka bir yerden geldi. (AK Parti sıralarından gürültüler) Hayır,
bakalım şimdi. Bakın, sizin Meclis Başkanlığına getirdiğiniz kişi “Benim on
sekiz nesle kadar bir tane akrabam yok burada.” dedi. Hâlbuki buldular ki,
kendisi kardeşini ve yeğenini atamış. AVNİ
ERDEMİR (Amasya) – Kendinden bahset, boş ver onu. KAMER
GENÇ (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, bizim istediğimiz… Benim oğlumun buraya
atanmasında bir usulsüzlük varsa, buyurun, işte iktidarsınız… Yani bakın,
sıkışıyorsunuz, başka yere gidiyorsunuz. Kendi dürüstlüğünüze uygun, yani, siz
memleketi dürüst yönettiğinizi iddia edin… Siz bana bunları yaparsanız, ben
sizi burada pişman ettiririm. Bakın, elimde çok deliller var. Ben daha, bu
kadar, kendisine utanılacak şeyler söylenen bir toplumda bu kadar gülmeler
olduğunu da ilk defa sizde görüyorum. Böyle bir şey olur mu? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Genç, teşekkür ederim. KAMER
GENÇ (Devamla) – Ben burada ciddi şeylerden bahsediyorum, siz gülüyorsunuz.
Nasıl oluyor, ben anlamıyorum? Madde
Anayasa’ya aykırıdır… BAŞKAN –
Sayın Genç, teşekkür ediyorum, sağ olun. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum. BAŞKAN -
Oylama olduğu zaman isterseniz, buyurun. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Tamam, işte önergeyi oylayacaksınız. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN –
Sayın Bakanım, kürsüden konuşmak ister misiniz? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet. BAŞKAN -
Biraz önce Sayın Hatibin konuşması sırasında Sayın Bakan ismen zikredilmiştir,
Sayın Bakanın bir açıklama hakkı doğmuştur. Buyurun
Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar) VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE
AÇIKLAMALAR 1.- Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in, Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in konuşmasında şahsına sataşması nedeniyle konuşması ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Genç’in sözlerine cevap vermek için
çıkmadım huzurunuza, basına da konu olduğundan, bir konuyla ilgili sizleri
bilgilendirmek için çıktım. Çünkü böylesine değersiz iddia ve sözlere cevap
vermeye tenezzül etmem. (AK Parti sıralarından alkışlar) Yalnız,
hemen şunu söyleyeyim: Hâkimler ve Savcılar Kanunu ile ilgili böylesine bir
değişiklikte, benim teyzemin oğluyla ilgili bir konuyu buraya getirmiş
olmasının kuyruk acısı var. Kendisi, dört yıl önce bir televizyon programında
bana hakaret etti. Tazminat davası açtım. Dava bitti, kazandım. Şimdi, o paranın
ödenmesinin acısı düştü içine. Alacağım Kamer Bey, o parayı ödeyeceksiniz. (AK
Parti sıralarından alkışlar) O parayı ödeyeceksin, alacağım, hiç çaresi yok.
Şimdi, böylece bir hukuk davasında hasım olduk. ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) – Biz, sizin özel davanızı dinlemek zorunda değiliz Sayın
Bakan. BAŞKAN –
Sayın Bakanım, konuyla ilgili açıklama yapınız lütfen. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Kendisi, husumeti, kürsüye çıkarak, güya,
burada kendi kendini tatmin etmeye çalışıyor. O tazminatı ödeyeceksiniz. AHMET
ERSİN (İzmir) – Ne kadar? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Tabii miktarını henüz bilemiyorum, hesap
edilecek, icrada, Ahmet Bey. Bir kamu
kuruluşuna, benim sınavsız olarak bir yakınımı aldığımı iddia etti. Bir defa,
orası kamu kuruluşu değil. Taksim Otelcilik Anonim Şirketinin bir otelidir.
Ticaret Kanunu’na tabidir, orada çalışanlar da İş Kanunu’na tabidir ve benim
Bakanlığım oraya işe almaz, anonim şirketin yönetim kurulu vardır, şartlarını
taşıyanları işe alır. O nedenle, bizim, Hükûmet
olarak, elimize imkân geçtiğinde yakınlarımızı devlet
kadrolarına doldurduğu iddiasını ve bunu hâkimler ve savcılar için de
yapacağımız iddiasını reddediyorum. Çünkü, kamu kurum ve kuruluşlarına
yapılacak olan alımlar ÖSYM tarafından yapılmaktadır. Biz de bunu büyük bir
titizlikle takip ediyoruz. Biz Hükûmet olarak bu konuda bir farkı ortaya koyduk. Devlet
Memurları Kanunu’nun 4/B maddesine göre sözleşmeli personel alınması mümkündür.
Biliyorsunuz bunun için de ÖSYM’den filan sınava girme koşulu da aranmaz.
Ancak, biz bunu da getirdik Hükûmet olarak. Hatta,
bunu, kanunla… Dedik ki: “Sözleşmeli personel de ÖSYM’den gelecek ve ÖSYM’nin
gönderdiği kişileri, puanlarına göre, kamu kurum ve kuruluşlarına sözleşmeli
personel olarak alacak” dedik. Kadrolaşma niyetinde olan bir iktidar bunu yapar
mı? Mevcut yasa “İstediğinizi alabilirsiniz” diyor ama biz, bunu, partizanlık
olur, birtakım baskılar altında, birtakım kişiler girmek isterler, bu yolu
tamamen kapatalım düşüncesiyle, Hükûmet olarak bundan
birkaç ay önce böyle bir değişikliği de yapmış olan bir iktidarız. Şimdi,
demin ifade ettiğim yakınım, birinin bana ihbarı üzerine, bir yanlışlık yapmış.
Ben de, bu yakınımdır, ben bunu affedeyim, görmezlikten geleyim demedim. Suç
ortağıyla birlikte İstanbul Cumhuriyet Savcılığına ihbarda bulundum,
tutuklandılar, cezaevinde kaldılar altı ay, davaları bitti mi bitmedi mi
bilmiyorum. Bu, benim açımdan eleştirilecek bir şey değil. Herhâlde takdir
edilecek bir şeydir. Siz hiç böyle bir şey yaptınız mı? (AK Parti sıralarından
alkışlar) Sayın
Kamer Genç, hiç böyle bir özveride bulundunuz mu siz? KAMER
GENÇ (Tunceli) – Cevabını vereceğim biraz sonra. BAŞKAN –
Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlayınız lütfen. Buyurun. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Efendim, neymiş, hanımının efendim işte
başı kapalıymış da, açmış da, ondan sonra böyle yapmış. Hanımının ne zaman
başını örttüğünü, ne zaman kapandığını bilmem, görmem bile. KAMER
GENÇ (Tunceli) – İfadesi var. Gazete
okumuyorsun herhalde! ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Efendim, tabii, böyle bir hadise karşısında
öyle bir şey söylenmiş olabilir. Ben onu bile hatırlamıyorum, ama biz, ne
kimsenin giydiğine ne içtiğine ne yediğine ne nerede olduğuna karışmayız. Bu,
bizim mizacımızda yoktur. O
nedenle, biraz önce söylenen sözlerin hiçbir değer tarafı yoktur, sadece burada
mide bulandırmak, ortalığı karıştırmak, konuyla ilgili söyleyecek bir şeyi
olmayınca bu tür belden aşağı vurmayı kendisine alışkanlık hâline getirmiş bir
kişinin bu açıklamalarına cevap vermek için buraya geldim. Özür dilerim böyle
bir özel konuyu sizlerle paylaşma durumunda kaldığım için. Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… BAŞKAN –
Evet, Sayın Genç. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Efendim, bana sataştı, müsaade ederseniz iki dakikada
bitireceğim. BAŞKAN –
Efendim, Sayın Genç, bakınız, bir önergeyle ilgili olarak… Siz o hususta
açıklama yaptınız. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Davayla ilgili Sayın Başkanım, bir dakika beni dinler misiniz. BAŞKAN –
Evet, önergeyi oylarınıza sunuyorum… KAMER
GENÇ (Tunceli) – Efendim, bir dakika… Bana dedi ki, kuyruk acısı var, belden
aşağı… BAŞKAN –
Efendim, sizi dinledim. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, bakın, Bakan yanlış bilgi verdi. BAŞKAN -
Siz, bakınız Sayın Genç, hiç ilgisi yokken, önergenizle ilgisi yokken bir
konuyu getirdiniz Sayın Bakanı töhmet altında… Bunu açıklama yaptı, başka bir
şey yok. Efendim, bunu bu şekilde devam ettiremeyiz, böyle bir üslup olmaz. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Taksim Otelcilik Vakıflar Bankasının kuruluşudur, o da Bakana
bağlıdır. Niye bana sataşıyor! (AK Parti sıralarından “bağırma” sesleri) Bana
cevap hakkımı versin! V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam) 2.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 2802
Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ve Adalet Komisyonu Raporu (2/63) (S. Sayısı: 65) (Devam) BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir. KAMER
GENÇ (Tunceli) - Yahu, Taksim Otelcilik Vakıflar Bankasının kuruluşudur… BAŞKAN -
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Arkadaşlar,
yapmayın böyle lütfen. 3’üncü
maddeyi okutuyorum: MADDE 3-
2802 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinden sonra gelmek üzere aşağıdaki 9/A maddesi
eklenmiştir. “Yazılı
yarışma sınavı ve mülâkatın yapılış şekli MADDE
9/A- Yazılı yarışma sınavı, Adalet Bakanlığı ile imzalanacak protokole göre
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılır. Atama
yapılacak boş kadroların sayısı, derecesi, unvanı, sınıfı, atanacaklarda
aranacak şartlar ile başvuruya ve sınava ilişkin hususların yer aldığı duyuru,
müracaat süresinin bitiminden en az onbeş gün önce
Türkiye genelinde günlük yayımlanan tirajı en yüksek beş gazeteden birinde bir defa ve ayrıca Adalet Bakanlığı internet sitesinde ilân olunur. Yazılı
sınav; Türkçe, matematik, Türk kültür ve medeniyetleri, Atatürk ilkeleri ve inkılâp
tarihi ve temel yurttaşlık bilgisi
sorularından oluşan genel yetenek ve genel kültür konuları ile a) Adlî
yargıda; anayasa hukuku, medenî hukuk, borçlar hukuku, hukuk yargılama usulü,
ticaret hukuku, icra ve iflâs hukuku, ceza hukuku, ceza yargılama usulü, idarî
yargılama usulü ve idare hukuku, b) İdarî
yargıda; anayasa hukuku, idare hukuku, idarî yargılama usulü, hukuk yargılama usulü, borçlar hukuku (genel
hükümler), medenî hukuk, ceza hukuku (genel hükümler), vergi hukuku, vergi usul
hukuku ve maliye-ekonomi, konularını
kapsayan alan bilgisi sorularından yapılır. Yazılı
sınavda genel yetenek ve genel kültür soruları yirmi, alan bilgisi soruları
seksen puan ağırlığa sahip olacak şekilde değerlendirmeye tâbi tutulur. Bu
değerlendirme yapılırken genel yetenek ve genel kültür konuları ile alan
bilgisi konuları kendi aralarında eşit
olarak puanlanır. Yazılı
sınavda yüz tam puan üzerinden en az yetmiş puan almak kaydıyla en yüksek puan
alandan başlamak üzere, sınav ilânında belirtilen kadro sayısının yüzde elli
fazlası mülâkata çağrılır. Ancak başarı oranı, ilan edilen kadronun yüzde elli
fazlasının altında olursa, sadece başarılı olanlar mülâkata çağrılır. Bu
şekilde çağrılan en düşük puana sahip adayla aynı puanı alanlar da mülâkata
alınır. Mülâkat Kurulu;
Adalet Bakanlığı Müsteşarı veya görevlendireceği Müsteşar Yardımcısı
başkanlığında, Teftiş Kurulu Başkanı, Ceza İşleri, Hukuk İşleri ve Personel
Genel Müdürleri ile Türkiye Adalet Akademisi Yönetim Kurulunun her sınav için
kendi üyeleri arasından belirleyeceği iki üye olmak üzere toplam yedi üyeden
oluşur. Türkiye
Adalet Akademisi Yönetim Kurulunda Yargıtay ve Danıştay mensubu birer üye
bulunması halinde bu üyeler Mülâkat Kurulunda asıl üye olarak görevlendirilir. Türkiye
Adalet Akademisi Yönetim Kurulunda Yargıtay ve Danıştay mensubu üye sayısı
birden fazla ise, Yargıtay kontenjanı için Yargıtay mensupları arasından,
Danıştay kontenjanı için Danıştay mensupları arasından; Yargıtay veya Danıştay
mensubu üyelerden birinin ya da her ikisinin bulunmaması
halinde ise Yönetim Kurulunun diğer üyeleri arasından gizli oyla seçim yapılır.
Asıl
üyelerin hukukî veya fiilî sebeplerle katılamamaları halinde; Teftiş Kurulu
Başkanı, Ceza İşleri, Hukuk İşleri ve Personel Genel Müdürlerinin yerine
vekalet edenler, Türkiye Adalet Akademisi Yönetim Kurulundan katılacak üyelerin
yerine ise, Yönetim Kurulunun kendi üyeleri arasından her biri için ayrı ayrı gizli oyla belirleyeceği yedek üyeler Mülâkat Kuruluna
katılır. Mülâkat,
ilgilinin; a)
Muhakeme gücünün, b) Bir konuyu
kavrayıp özetleme ve ifade yeteneğinin, c) Genel
davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu ve liyakatinin, d) Dış
görünüşü itibarıyla yadırganacak bir halinin bulunup bulunmadığının, e)
Yetenek, kültür ve çağdaş yaşam anlayışının, puan
vermek suretiyle değerlendirilmesi yöntemidir. Mülâkat,
yukarıdaki bentlerde yazılı özellikler herbiri
yirmişer puan üzerinden değerlendirilerek yapılır. Mülâkat Kurulunun herbir üyesi tarafından verilen puanlar ayrı ayrı tutanağa geçirilir. Başarılı sayılmak için, üyelerin
yüz tam puan üzerinden verdikleri notların aritmetik ortalamasının en az yetmiş
olması şarttır. Mülâkat
sonucu en yüksek puan alandan başlamak üzere sıraya konularak mülâkat başarı
listesi hazırlanır ve bu listenin altı Mülâkat Kurulu tarafından imzalanarak
Personel Genel Müdürlüğüne teslim edilir. Yazılı
yarışma sınavına katılmayanların mazeretleri kabul edilmez. Mazereti sebebiyle
mülâkata katılamayanların müracaatı üzerine Mülâkat Kurulunca mazeretlerinin
kabulüne karar verildiği takdirde mülâkat yeri ile günü tespit edilir ve ilgili
mülâkata çağrılır. Mazeret bildirenlerin mazereti Mülâkat Kurulunca reddedilir
veya kabul edilmekle birlikte verilen süre içinde mülâkata katılmazsa başarısız
sayılır. Sınava
katılanların, yukarıda belirtilen yazılı yarışma sınavı ve mülâkat puanlarının
aritmetik ortalaması tespit edildikten sonra en yüksek puan alandan başlamak
üzere nihai başarı listesi hazırlanır. Bu sıralamaya tâbi tutulanların nihai
puanlarının eşit olması halinde, yazılı sınavda aldığı puana öncelik tanınır.
Yazılı puanlarının da eşit olması halinde kura çekilmek suretiyle sırası
belirlenir ve bu konuda yapılan işlemler düzenlenecek tutanakta gösterilir. Yazılı
yarışma sınavı ile mülâkatın sekretarya hizmetleri
Adalet Bakanlığı Personel Genel Müdürlüğü tarafından yerine getirilir. Sınav
kazananlardan gerçeğe aykırı beyanda bulunduğu tespit edilenlerin sınavları
geçersiz sayılarak atamaları yapılmaz. Ataması yapılmış olsa dahi iptal edilir.
Bunlar hiçbir hak talebinde bulunamazlar. Sınavı
kazananlardan ataması yapılıp da belge ile ispatı mümkün zorlayıcı sebepler
olmaksızın 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 62 nci
maddesinde belirlenen kanunî süre içerisinde göreve başlamayanların atamaları
iptal edilir. Tekrar atanmaları için başvurmaları halinde bunların atamaları
yapılmaz.” BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde söz alan arkadaşlarımın isimlerini
okuyorum: Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili İsa Gök,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu, Demokratik Toplum Partisi adına Batman
Milletvekili Bengi Yıldız, şahısları adına Ordu Milletvekili Mustafa Hamarat,
Bolu Milletvekili Fatih Metin, Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk
ve Tunceli Milletvekili Kamer Genç. İlk
konuşmacı Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili İsa Gök. Sayın
Gök, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar) CHP GRUBU
ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Öncelikle,
eğer yanlış öğrenmediysem Kastamonu Milletvekilimiz (AKP) Sayın Musa Sıvacıoğlu, buradalar, evet. MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) – AK Parti. İSA GÖK
(Devamla) – Her neyse, Türkçede AKP. Öncelikle,
arkadaşlar, bir şey söylemek istiyorum: Hukukçu olmaktan onur duyarım,
hukukçuluğu son derece önemserim, hayatımın şiarlarındandır. Arkadaşımız
Bakanlıkta tetkik hâkimlik görevini, bazı idari görevler yaptığını söyledi ve
hiç katılamayacağım, tüylerimi diken diken yapan
beyanlarda bulundu. Kaymakamı da Bakanlık alıyor, genel müdürü de sınav yapıyor
alıyor, hâkimi de, beni de Bakanlık sınav yaptı, atadı, hiçbir fark yok, gayet
güzel gidiyor, tebrik ediyorum, onur duyuyorum türü şeyler söyledi. Bu beyan
her şeyden önce hukukçuluk onuruna hiç gelmiyor. Anayasa’mızda Üçüncü Kısım
“Cumhuriyetin Temel Organları”, Birinci Bölüm “Yasama”, İkinci Bölüm “Yürütme”,
Üçüncü Bölüm “Yargı” olarak ayrılmıştır ve yargı “Mahkemelerin bağımsızlığı”,
“Hâkimlik ve savcılık teminatı” diye alt maddelere ayrılmıştır. Eğer ki, bir
hukukçu olduğunu beyan eden arkadaşımız, kaymakamlık sınavı ile hâkim-savcı
olmayı karıştırıyorsa, bir genel müdürlükle, hâkimlik-savcılığı karıştırıyorsa
son derece üzüntü duyarım. Bakanlığın hâkim-savcı adayları ve hâkim-savcı
aldığı dönemlerden kalan bir hâkimliği varsa -Allah’tan ki Bakanlığımızın o
dönemde aldığı hâkimlerin büyük çoğunluğu, çok büyük çoğunluğu, bu düşüncede
değiller- o hâkimlerdense… Herhâlde, işte, korktuğumuz şey bu, korktuğumuz şey
bu… Son derece üzüldüm, son derece üzüldüm. Hukukta öğretirler: “Valilik
idarenin ajanıdır.” Hâkimlikle valiliği karıştırıyorsak, hâkimlikle
kaymakamlığı karıştırıyorsak vay hâlimize, vay hâlimize. Cumhuriyetin temel
organlarını, hâkimliğin ne olduğunu, en azından yüz elli yıldır ne olduğunu
kavrayamamışız demektir ki bu son derece vahim. Bunu söylemek istiyorum, son
derece üzüldüm. Hâkim-savcı
alımının, eskiden beri Adalet Bakanlığında olduğu argümanından lütfen vazgeçin,
bu argümanı kullanmayın. “Toplumsal ilerleme” diye bir şey var. Eğer ki bu
argümandaysanız arkadaşlar, daha önce barolar vesayet altındaydı, baroları
tekrar vesayet altına koyun. Baro başkanlarını görevden alın, yönetimleri
valilik görevden alırdı; bunları, o zaman, yapın. E, kadılığa dönelim.
“Toplumsal ilerleme” denen bir şey vardır, diyalektiğin sonucudur bu. Toplumsal
ilerlemede her kurum gelişir, toplumlar gelişir; gelişme engellenemez.
Hâkimliğin bağımsızlığı, yargının o farklı yapısı toplumsal gelişmenin bir
sonucudur. Eğer ki 1940’larda, 1950’lerde kalıp otuz dört kanunu argüman olarak
alıyorsanız, vay hâlimize ki vay hâlimize. Toplumsal ilerlemeden nasip
alamadığımız anlamına gelir, üzülürüm. Türk toplumu gayet akıllıdır,
gelişmelere açıktır, tarihinden gelen o önemli nitelikleriyle çok büyük
devrimlere imza atmıştır. Biz toplumsal ilerlemeye kapalı bir toplum değiliz.
Bunu söylemek istiyorum arkadaşlar. Yönetmelikten biz yasaya, yetenek, kültür,
çağdaş yaşamı dahi zor aldırdık. Konuşuldu, sonra sizler aldınız. Arkadaşlar,
bu bir mantık, bu bir mantık. Az önce kürsüde konuşan mantığın devamını, bakın,
ben size söyleyeyim. Konuşma konumu birden değiştirdim. Bakın
arkadaşlar, daha yeni, dün, Futbol Federasyonu Kanunu geçti. O Federasyonun
delege yapısı, delege sistemi değiştirildi. Konu, Federasyonu da, ne yazık ki,
egemenlik altına alma maksatlı siyasal kadrolaşmaydı. FİFA ve UEFA’nın
uluslararası kararları aleyhine bir yasa geçti. Bakalım sonu ne olacak. Arkadaşlar,
aynı mantığın devamı, bakınız -belki farkında değilsiniz- sağlık alanında TUS
kalkıyor, TUS sınavı. Yerine ne geliyor arkadaşlar? Üç kişilik profesörler
kurulundan bir mülakat, asistan olmak için. Anahtar kelime: Mülakat. Anahtar
kelime: Mülakat. Dikkatinizi çekerim arkadaşlar. Türkiye
Hâkimler ve Savcılar Birliği Kanunu geliyor, komisyondan geçmiş. Türkiye
Hâkimler ve Savcılar Birliği Kanunu son derece önemli bir kanun. Bu kanunun bir
geçici maddesi var. YARSAV kapatılıyor ki tarihimizde bizim dernek kapatmak
için kanun çıkartmamıştık. Örgütlenme, düşünme özgürlüğüne bir darbe olacak. YARSAV’ı kapatmak için kanun getiriyoruz. Ben bu kanuna
dahi üzülüyorum. Niye biliyor musunuz? Çünkü, Hakimler ve Savcılar Birliği
Kanunu, Hâkimler ve Savcılar Birliğini kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu
olarak nitelendiriyor. Anayasamızda
-Zafer Hocam iyi bilir, Sayın Üskül- kamu kurumu
niteliğindeki meslek kuruluşları “Yürütme” bölümünde yer alır. Bu kuruluşların
idari ve mali denetimi bakanlıklara bağlıdır. Bu dahi yargıya bir müdahaledir,
bu dahi. Yargı konusunda bu kadar hassas olmak lazım, bu kadar hassas. Bunları
lütfen değerlendirin. Ha burada
hep şu dendi bana, hep dinliyorum arkadaşları: İşte, asla bakanlığın, şunun
bunun, siyasal iktidarın yargıya etkisi olmaz. Arkadaşlar, demeyin bunu.
Unutmadık daha, unutmadık. 27 tane Yargıtay üyesi, 23 Yargıtay, 9 Danıştay
üyesi açığı varken, Yargıtay Başkanı, Danıştay Başkanı sürekli “Açığımızı
kapayın.” diye yazılar gönderirken HSYK dediğimiz Savcılar Yüksek Kurulu
toplantı yapamadı. Çok saygı duyduğum Sayın Bakan toplantıya gelmedi. Sayın
Çiçek… Fahri Kasırga –ağabeyimizdir- müsteşar “Gitmeyeceksin.” talimatı aldı. Sayın
Kökçam toplantıya katılamadılar. Bakın, toplantı
yapılamadı arkadaşlar. Bu toplantıda ne yapılacaktı? Yargıtay üyeliği seçimi
yapılacaktı. Yargıtay Kanunu vardı, Meclise gelmişti, geçecekti,
sayı düşecekti… Bırakan bunları. Olay ne? Yargıtaya
seçilecek olan yüksek yargıçların belirlenmesi. Bu belirlenecek isimler
konusunda anlaşma sağlanamayınca siyasal olan kesim, Sayın Bakan kesimi ve
Bakanın… Hani diyoruz ya: Yüksek yargıç, birinci
sınıf yargıç, bunlar asla etkilenmez… Müsteşar kürsüden gelmedi mi, Sayın Kökçam kürsüden gelmedi mi? Bunlar ağır ceza başkanlığı,
başsavcılık yapmadılar mı, yüksek yargıç değiller mi? Bakanın talimatıyla
toplantıya gidemediler. Ha demek ki siyasi irade o birinci sınıf yargıca dahi
müdahalede bulunabiliyormuş. Bulunur, bu doğaldır. Dolayısıyla,
3’üncü maddedir en hassas noktası arkadaşlar, bu kanunun hassas olduğu yer
3’üncü madde. Bana bir saat verin, ben size ıcığına
cıcığına anlatayım bu maddeyi. “Mülakat.” Çok hassas. 3’üncü madde mülakatı,
protokolü, ÖSYM protokolünü, sınavın şeklini, her şeyi belirliyor. Bu maddede
“protokol” deniyor, ama özü yok, altı yok, protokol nitelikleri yok. ÖSYM’yle
yaptığınız protokolde sınavı kazanacak olan insanların profilini çizersiniz.
Bakanlığın ÖSYM’yle bir sürü yazışması var. Hocalar bilir, profesörler bilir.
ÖSYM protokollerinde arkadaşlar, öyle protokoller yaparsınız ki, protokol
sonucu oluşacak olan sınav sonucu şahsı belirlersiniz. Herkes bunu bilmek
durumunda. Protokol önemli. Oradan daha sonraya geçelim
arkadaşlar. Zamanım
çok az kaldı, direkt sonuca gideyim arkadaşlar. Sizlere, bakın, bu bir uyarı
falan değil, naçizane grup görüşümüzü anlatıyoruz. Mülâkat ile yazılı sınav
notlarının aritmetik ortalama oranını değiştirmek zorundasınız. Mülâkat ile
yazılı sınavın aritmetik ortalamasını aynı orandan alamazsınız. 100 ile gelen
çocuğu mülâkatta 0’da bırakırsınız. Mülâkatta asgari 70 oranı arıyorsunuz. İki
tane yüksek yargıç var mülâkatta Danıştay, Yargıtaydan.
Lütfen, mülâkat kurulunun içerisine mutlaka… Size Anayasa Mahkemesi “yedi” demiyor.
“Yargıtay, Danıştayı unutma ey siyasal irade” diyor.
O zaman, mülâkat kurulunun… Eğer ki HSYK’ya bu
yetkiyi verme niyetiniz çok kesinse, çok katıysanız o zaman mülâkat kurulundaki
iç yapıyı tekrar düşünün. Oraya 900 civarında bizim idari yargı hâkimimiz,
savcımız var, 1 Danıştay üyesi koyuyorsunuz. 9.000 bizim adli yargı hâkim,
savcımız var. O zaman, Yargıtaydan bari 3 tane, bari
4 tane yüksek yargıç koyun. Yani, bu kurul sayısını 9-10’a çıkartın, 11’e
çıkartın. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. İSA GÖK
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Mülâkat
kurulunun o sayısal durumunu ve hâkim, savcı, Danıştay, Yargıtay üye sayısını
mutlaka değerlendirin. Protokol
şartlarını netleştirmek zorundasınız. Gayri muayyen protokol olmaz. Gayri
muayyen olmaz arkadaşlar ve yüzde 50 fazlası yasaya geliyor. Yüzde 50 fazla
olacak olan, sınav sonrası mülâkata çağrılacak olan… Lütfen, mutlaka yüzde 50
olarak yorumlamayın, bunu bir yüzde 50 rezerv aday olarak düşünmeyin, bunu
rezerv olarak mantığınızdan çıkartın, “En fazla yüzde 50” deyin. Ağırlığı
mutlaka yazılı sınava vermek zorundasınız. Yargının geleceğini belirliyoruz,
yargının geleceğini belirliyorsunuz. Bu bir teklif değil, tasarı. Niye teklif
olarak geldi? Çünkü, yargının geleceğinde arkadaşlar, siyasal iktidar, hükûmet, ilerideki yıllarda bu tarih konuşulurken, bu
tarihin sorumluluğunu, bu kanunun sorumluluğunu üstüne almak… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Gök, süreniz tamamlandı. İSA GÖK
(Devamla) - Sayın Başkan, 8.59 yazılı
burada. BAŞKAN –
Bir dakika vermiştim, yanlışlıkla on dakika olmuş. İSA GÖK
(Devamla) – Efendim, o zaman teşekkür edeyim yalnızca. BAŞKAN -
Teşekkür ederim. İSA GÖK
(Devamla) – Hükûmet bu yasanın sorumluluğunu almak
istemediği için genç bir arkadaşa vebalini yüklüyor. Bu etik
değil, bu hiç etik değil. (AK Parti sıralarından
gürültüler) VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – Biz gurur duyuyoruz. BAŞKAN –
Sayın Gök, teşekkür ediyorum. İSA GÖK
(Devamla) – Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu. Sayın Çobanoğlu, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım… BAŞKAN –
Efendim? MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – İsmim zikredilerek yanlış beyanlarda bulundu, onu düzeltmem
gerekiyor. BAŞKAN –
Neyi ilgilendirerek, anlamadım Sayın Sıvacıoğlu. MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) – “İyi ki başka hâkimler bu zihniyette değiller,
savcılar bu zihniyette değillermiş, onlarla gurur duyuyorum, gurur duyuyoruz.”
dediler. (AK Parti sıralarından “Seninle gurur duyuyoruz.” sesleri) Bizimle
gurur duymuyor… ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) – Duyuyoruz, duyuyoruz, sizinle de gurur duyuyoruz, hepimiz bu
milletin evlatlarıyız. BAŞKAN –
Sayın Çobanoğlu, buyurun. MHP GRUBU
ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç tarafından hazırlanan 2802 Sayılı
Hâkimler ve Savcılar Yasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, sözlerimin başında, Isparta’da elim bir uçak kazasında
hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, Türk milletine başsağlığı
diliyorum. Allah böyle bir acıyı göstermesin. Değerli
milletvekilleri, iki gündür Genel Kurulda üzerinde tartıştığımız teklifle
ilgili olarak ciddi bir tartışma ortamı meydana gelmiştir. Zaman zaman, iktidar partisine mensup milletvekili
arkadaşlarımızdan söz alanlar, “Neden bu yasayla ilgili bu kadar fazla tartışma
yapılıyor, neden bu kadar itiraz ediliyor” diye serzenişte de bulunmuşlardır.
Tabii, bu yasa niye bu kadar tepki çekti, niye bu kadar itiraz edildi, bunun için
geliş biçimine bir bakmakta fayda olacağı kanaatindeyim. Bakın,
diğer yasalarda olduğu gibi, olağan süreç içerisinde, alışılagelmiş süreç
içerisinde bu yasa Komisyona gelse, Komisyonda yeterli bir sürede incelense
veya gerekirse alt komisyona havale edilerek ve orada da çok hassas bir
şekilde, dikkatli bir şekilde incelenerek, gerekirse Yargıtaydan,
efendim, Danıştaydan, barolardan bu konuyla ilgili
görüş istenerek ve bu konuda görüş bildirecekler Komisyona davet edilerek,
diğer yasalarda olduğu şekliyle, âdeta hepimiz tarafından hazmedilerek ve ortak
akıl noktasında buluşup bir noktada uzlaşarak gelmiş olsaydık, acaba iki gündür
yaşadığımız bu tartışmaları yaşar mıydık? Şimdi, bu
yasa, bu teklif bu şekliyle gelmiştir. Ama, hep söylüyoruz -bir sonrakiler için
dikkati çekmek üzere, kayıtlara geçmek üzere bunu bir
kere daha ifade ediyorum- bu teklifin bu şekliyle hem Komisyonda hem Genel
Kurulda görüşülmesini doğru bulmuyoruz. Bu teklifin yasalaşması halinde bile
tartışmalar bitmeyecektir. Kamuoyunda da belki gerektiğinden daha fazla ilgi
çekmiş. Zaman zaman bizi arayan arkadaşlarımız “Ya ne oluyor? Yangıdan mal mı kaçırılıyor? Bizim
bilmediğimiz bir şey mi var?” diye bize sorular yöneltmektedirler. Değerli
milletvekilleri, tabii, yapılan, bu getirilen teklif gerçekten ülkemiz için,
hepimiz için çok önemli hususları ihtiva etmektedir. Devletimizin en önemli
erkleri olan, yani üç temel erki olan yasama, yürütme ve yargı erkinin, yargı
mensuplarının nasıl alınacağına dair bir yasa teklifiyle karşı karşıyayız. Tabii,
böyle önemli bir konuda bu teklif karşımıza geldiğinde herkesin aklında şöyle
bir soru işareti var: “Neden bu kadar acele edildi, neden Mecliste ve
komisyonlarda yeteri kadar bu teklif tartışılmadı. Acaba bir art niyet mi var,
acaba farklı bir düşünce mi taşınıyor?” diye bir endişe söz konusu değerli
arkadaşlarım. Şimdi,
tabii, bu yapılacak imtihanlarda yazılı sınavlarla ilgili hiç kimsenin bir
endişesi yok. İşte, ÖSYM tarafından yapılıyor. Ama herkesin gelip kilitlendiği,
endişe duyduğu konu, bu 3’üncü maddede de görüşeceğimiz mülakat konusu. Değerli
arkadaşlarım, hangi mülakat olursa olsun bu konudaki düşüncelerin, endişelerin
tamamını bertaraf etmek asla mümkün değil. Sebebine gelince: Mülakatı yapanlar,
sonuç itibarıyla -görevleri ne olursa olsun- insanlar, çeşitli kamu
kurumlarında görev almış ve bu konuda görevlendirilmiş insanlar. İnsanların
sübjektif düşünmesini de önleyebilmek son derece zor. Ama
bakın, dünyada da bu konularla ilgili birtakım kavramlar ortaya atılmış,
birtakım görüşler ve kararlar alınmış. Ben bunların bir kısmını sizlerle
paylaşmak istiyorum. Yargı
bağımsızlığı vazgeçemeyeceğimiz, yargının meşruiyetinin temel prensibidir. Bu
konuda Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 15/12/1985 tarih 46/1946 sayılı
Yargı Bağımsızlığı Temel Şartı’nda şöyle denilmektedir: “Yargıçlık mesleğine
yeterli hukuk eğitimi görmüş, yetenekli ve kişilikli bireyler seçilecektir.
Seçim yönteminde amaca aykırı düşüncelerin rol oynamasını engelleyecek
tedbirler alınmalıdır. Yargıçların seçiminde, bir kişiye karşı ırk, renk,
cinsiyet, din, siyasi ve diğer fikirler, millî veya sosyal menşe ve mal varlığı
gibi düşüncelerle hiçbir ayrım yapılmayacak, ancak yargıç adayının ülke
vatandaşı olması şartı, ayrımcılık olarak nitelendirilmeyecektir.” Avrupa
Konseyi Bakanlar Komitesinin 1994 tarihli toplantısında aldığı kararda da
“Yargıçların mesleki kariyerlerine ilişkin tüm kararlar objektif kriterlere
dayanmalı, yargıçların seçimi ve kariyerleri, eğitimsel özelliklerini,
dürüstlük, yetenek ve etkinliklerini de gözeten liyakat esasına göre olmalıdır.
Yargıçların seçimi ve karar veren merci, hükûmet ve
idareden bağımsız olmalıdır. Bu mercinin
bağımsızlığını teminat altına almak için getirilecek kurallara, mercinin üyeleri yargı tarafından seçilmeli ve bu merci
kendi asıl kurallarını kendisi koymalıdır.” demiştir. Yine,
Birleşmiş Milletlerin 1990 tarihli, savcıların rolüne dair konuda ise şöyle bir
karar alınmıştır: “Savcıların göreve seçilmesinde ölçüler tarafgirliğe, ön
yargıya dayanan atamalara ve bir kimseye ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyaset
veya başka bir fikir, ulusal, toplumsal veya etnik köken, mülkiyet, doğum,
ekonomik veya başka bir statü gibi nedenlerle ayrımcılık yapılmasına karşı
güvenceler içerir." denilmektedir. Değerli
milletvekilleri, hem Birleşmiş Milletlerin hem Avrupa Konseyi Bakanlar
Komitesinin bu konuda diğer ülkelere de örnek olması açısından aldıkları birtakım kararlar, geliştirdikleri birtakım
şartlar söz konusudur. Tabii bu konuda mümkün olduğunca objektifliği yakalamak
durumundayız. Şu an karşı karşıya kaldığımız konu ise, Danıştaya
bu sınavla ilgili yönetmelik aleyhinde bir müracaatta bulunuluyor ve Danıştay
İdari Dava Daireleri Kurulu, Anayasa Mahkemesine de Anayasa'ya aykırılık
iddiasında bulunuyor. Anayasa Mahkemesinin kararında, alınacak hâkim ve savcı
adaylarının aday olduklarını, hâkim ve savcı sınıfından sayılmayacaklarını, bu
vesileyle Adalet Bakanlığının bu sınavı yapmasının Anayasa'ya aykırı olmadığına
dair de bir kararı var. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Çobanoğlu konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. METİN
ÇOBANOĞLU (Devamla) – Fakat, Danıştay da bu yönetmeliğin yürürlüğünü
durduruyor. Bu arada da 100 tane sınavı kazanmış hâkim arkadaşımızın şu anda ne
olacağı belli değil. Ayın 4'üne kadar da bu yasa iktidar partisi tarafından
çıkarılmak isteniyor. Değerli
arkadaşlarım, bunu, bir orta yolda uzlaşarak sonlandırmamız lazım. Bu konuda,
bu maddeyle ilgili diyorum ki: Bir kere, Adalet Bakanlığı mülakat komisyonunda
5 olan sayı, bu teklifte 7'ye çıkarılmıştır. Adalet Akademisinden 2 üyenin,
Yargıtay ve Danıştay menşeli 2 üyenin
gelmesi sağlanmıştır. Bunu biraz daha rahatlatmak açısından şunu da
yapabiliriz: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan yüksek hâkim sıfatını haiz
2 üye de bu Kurula dahil edilebilirse kamuoyundaki tartışmaların azalacağı
kanaatindeyim. Yine, mülakatla yazılı sınavın aritmetik ortalamasının alınması
hakkaniyete aykırıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Çobanoğlu, teşekkür ediyorum. METİN
ÇOBANOĞLU (Devamla) – Bitiriyorum. Özellikle
mülakatın bu konuda yüzde 50’den daha az bir oranda değerlendirilmesi adaleti
sağlayacağı kanaatindeyim. Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Madde
üzerinde, Demokratik Toplum Partisi adına, Batman Milletvekili Bengi Yıldız. Buyurun.
(DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU
ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2802
sayılı Yasa hakkında Demokratik Toplum Partisinin görüşlerini aktarmak için
huzurunuzda bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, iki üç gündür, doğrusunu isterseniz, yüce Meclisimizde ve
komisyonlarda yargıyla ilgili yasa teklifleri ve tasarıları âdeta uçuşmaktadır.
Bir önceki gün, Avrupa Birliği Komisyonunda “Hâkimler ve Savcılar Birliği” adı
altında bir tasarıyı tartışıyorduk, Genel Kurula geldiğimizde önümüzde 2802
sayılı Yasa teklifini gördük. “Yargı siyasallaşıyor mu acaba?” sorusunun,
aslında, bu iki üç günlük Hükûmet icraatlarında ve
tekliflerinde cevabını bulabiliriz. Öncelikle hâkimler ve savcıları tek çatı
altında toplayan sendikalaşma, dernekleşme çalışmasını tartıştığımız sırada,
Sayın Adalet Bakanlığı bürokratlarına sorduk, “Acaba, Avrupa Birliği
ülkelerinde benzer bir yapılanma var mıdır?” diye, bize “Avrupa ülkelerinde
yok, ama Rusya’da böyle bir yapılanma var, kanunla kuruluyor” diye söylediler.
Yani, Avrupa Birliği ülkelerinin hiçbirisinde bulunmayan bir sendikalaşma
çalışmasını, Avrupa Birliği süreci içerisindeki bir ülkede ve bu konuda epey de
yol almış bir Hükûmet olarak, nedense, bize reva
görülmektedir. Değerli
arkadaşlar, 2802 sayılı Yasa ile hâkimler ve savcıları bir çatı altında
birleştiren tasarı, esasında yargının bağımsızlığına vurulmak istenen bir
darbedir. Biliyorsunuz, parlamenter sistemde “kuvvetler birliği” yerine
“kuvvetler ayrılığı” müessesi getirilmiştir. Yüce Meclisimizde, AK Partinin ele
geçirdiği çoğunlukla birlikte yasama ve yürütme erki bir elde toplanmış, bunun
birbirini denetleme gibi bir misyonu ne yazık ki kalmamıştır. Geriye bu güç
karşısında bir yargı erki kalmıştır. Sayın Hükûmet
“Bu yasa teklifleriyle o gücü de kontrol altına almak arayışı
içerisindeyiz" diyor. Doğrusunu isterseniz, bu yasalar eğer Meclisten
geçerse biz bu yasaların ismini “Biz yaptık oldu yasaları” koyacağız. Çünkü,
Meclisten kaçırılan, bu yasalarla ilgili görüş belirtmesi gereken bütün
kurumlardan, sivil toplum örgütlerinden âdeta kaçırılan yasalarla karşı
karşıyayız. Dolayısıyla hiç kimsenin katkısı bulunmayan yasalara “Biz yaptık
oldu yasaları” demek lazım. Değerli
arkadaşlar, Hükûmet, gerek basında gerek yayın
organlarında ve daha önceki demeçlerinde esasen mülakat sistemi ve daha önceki
yargıda hâkim ve savcı alımlarının objektif ölçülere dayanmadığını ve bu
noktada ciddi eleştirileri yaptığını da görüyoruz. Ama “Bu dönemde biz Hükûmetken biz de bu süreci devam ettirelim.” arayışı
içerisindedir. Bu, eğer ülkemiz açısından bir problem teşkil ediyorsa, eğer
Avrupa Birliği sürecinde bizim karşımıza çıkacak bir problemse ve eğer
ülkemizde yargının bağımsızlığını zedeleyecek girişimlere neden olacaksa,
iktidarların el değiştirmesiyle de iktidardan iktidara geçecekse,
o zaman bu problemli hususları şimdi Mecliste hep birlikte çözelim, bir sonraki
döneme ertelemeyelim diyoruz. Anayasa’nın
138’inci maddesi ve 140’ıncı maddesi hâkimlik mesleğine ilişkin özel
düzenlemelere yer vermiştir. Bu kararlarda yargıçların maddi ve manevi
koşullardan ve her türlü etkiden uzak tutulup Anayasa’ya, yasalara ve hukuka
uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vermeleri sağlanmak istenmiştir.
Bakanlıkça yapılacak bir yeterlilik sınavı öncelikle hâkimlik ve savcılık
mesleğine alınacakların yürütme organına karşı bağımsızlığını gölgeleyecektir. Değerli
arkadaşlar, Avrupa Birliği tarafından Türkiye Cumhuriyeti’nde yargı sisteminin
işleyişine ilişkin 2004 ve 2005 yıllarında hazırlanan istişare raporlarında
hâlihazırda Adalet Bakanlığı tarafından idare edilen hâkim aday adaylarının
seçimine yönelik hususlarda Adalet Akademisine ya da
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna devredilmesi önerilmiştir. Hukuk
devletinde yasa koyucu, yasaların yalnızca Anayasa’da değil, Anayasa’nın da
evrensel hukuk ilkelerine göre düzenlenmesini öngörür. Bu nedenle, uluslararası
hukuk ilkelerine de uygun olarak hukuk alanında söz sahibi organların mülakat kurumlarında
yer alması gerekiyor. Yine, 2007 Avrupa İlerleme Raporu’nda yargı bağımsızlığı
konusunda ülkemiz ciddi eleştirilere tabi tutulmuştur. Değerli
arkadaşlar, öncelikle, 2802 sayılı Yasa’nın isminden başlayarak yargı
bağımsızlığını aslında irdelemek lazım. Hâkimler ile savcıları niye aynı
kanunlar düzenliyor? “Statülerinden dolayı” denilebilir. Ancak, yargılama
içerisinde ayrı unsurlar olan bu iki makamın aynılaşması, geçmişin otoriter
geleneğinin bir yansımasıdır, hâkim ile savcıyı aynılaştıran bir anlayışın
ürünüdür. Zaten, adliyedeki ilişkilenmelerde de ne yazık ki böyle bir
birliktelik sergileniyor gibi gözüküyor. Hâkim ve savcılar birlikte kalkar,
birlikte oturur, hatta bazen dosyalar konusunda bile görüşlerini
paylaşabilmektedirler. Ancak, bu mekanizma içerisinde savunma mekanizması
yoktur ve aslında olmaması da gerekir. Çünkü, nasıl yasama, yürütme ve yargı
erkleri birbirinden bağımsız olması gerekiyorsa hâkimlik, savcılık ve savunma
kurumlarının da birbirlerini etkilemekten uzak kurumlar olması gerekiyor. Hâkimler
ve savcıları kimler mülakata tabi tutmalıdır? Tabii ki öncelikle bu meslekten
gelen yüksek hâkimlerin, yargıçların onları seçmesi gerekiyor. Bunlar yüksek
yargı organlarının içerisinden gelen hâkimlerin oluşturacağı bağımsız, her açıdan
özerk bir yapılanmayla sağlanabileceği düşüncesindeyiz. Yargının
siyasallaşmasından çokça şikâyet ediyoruz. Bazen iktidarların, bazen iktidar
dışı odakların yargıyı etkilediğini söylüyoruz. O zaman, yargıyı bütün
etkilerden uzak tutacak maddi manevi, objektif ortamı sağlamamız gerekir. Yargı
bağımsızlığının, siyasetin yargı üzerindeki etkisini kaldırmanın yolları
bellidir. Uygar dünya bunun mekanizmalarını yaratmıştır. Hâkimler ve Savcılar
Kanunu’nun şurasından burasından değişiklik yapılarak sorunları çözemeyiz. Yasa
baştan aşağı yenilenmeye muhtaçtır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN -
Sayın Yıldız, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. BENGİ
YILDIZ (Devamla) – Yeni ve çağdaş bir yasa yapma konusunda imkânlarımız da
vardır. Bunu yapacağımıza, hem içte hem de Avrupa Birliği ülkelerinde yeni
tartışmalara yol açacak, yargıyı yıpratacak düzenlemelere gitmek doğru bir
yaklaşım değildir. Bu yasadan sonra yine önümüze gelecek diğer yasalarda da
benzer bir dayanışma içerisinde davranarak, ülkemize yaraşır, çağdaş ölçülere
uygun bir yasal düzenleme içerisine gitmemiz gerektiğine inanıyoruz. Bu duygu
ve düşüncelerle, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (DTP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Madde
üzerinde şahsı adına, Ordu Milletvekili Mustafa Hamarat. Sayın
Hamarat, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) MUSTAFA
HAMARAT (Ordu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
teklifinin 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. 3’üncü
madde üzerinde, zaten bütün konuşmalar 3’üncü maddeyle ilgili olduğu için, aynı
şeyleri tekrar etmeye gerek olmadığını düşünüyorum. 3’üncü
maddede, yazılı sınav ve mülakatın nasıl yapılacağı düzenlenmektedir
teferruatlı bir şekilde. Yazılı, zaten herkesin objektif olduğuna güvendiği
ÖSYM tarafından yapılmaktadır. Daha objektif bir kurul herhâlde şu anda yok
diyebiliyoruz. Mülakata gelince, mülakat da işin niteliği gereği subjektivite gerektiren kısmıyla ilgili yapılan bir uygulama.
Mülakatı da ilk defa AK Parti icat etmiş değil. Bütün görevlendirmelerde, işe
alımlarda uygulanan bir yöntem. Bu yöntemin de işin niteliği gereği elzem
olduğunu düşünüyoruz, çünkü adalet hizmeti insan eliyle yürütülen önemli bir
hizmet. Bu hizmetin nasıl nitelikler taşıyan bir kişi tarafından yürütüleceği
ancak mülakatla belirlenebilir. Bu konuda uygulayıcıların da art niyetli
olacağını peşin düşünmek haksızlık olur diye düşünüyorum. Kanunun hayırlı,
uğurlu olmasını diliyorum. Teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarında alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Şahsı
adına, Bolu Milletvekili Fatih Metin. Sayın
Metin, buyurun. (AK Parti sıralarında alkışlar) FATİH
METİN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bartın Milletvekilimiz
Sayın Yılmaz Tunç’un 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
arkadaşlar, sözlerime başlamadan önce, bugün uçak kazasında yaşamını yitiren
değerli vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum ve yakınlarına da
başsağlığı diliyorum. Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; hukuk devleti, insan haklarına saygı gösteren ve bu
hakları koruyucu bir adil hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini
zorunlu sayan ve bütün faaliyetlerinde hukuka ve Anayasa’ya uyan bir devlettir.
Adil bir hukuk düzeninin kurulması ise, yargının bağımsızlığının sağlanmasıyla
mümkündür. Ayrıca,
hepimizin bildiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti devletinin temel niteliklerinden
birisi de demokratik devlet olmasıdır. Bilindiği üzere, demokrasi, bir kişinin,
grubun ya da zümrenin değil, halkın egemen olduğu
yönetim şeklidir. Demokrasilerde, kamu görevlileri, halk adına ve halka hizmet
amacıyla görev yaparlar. Adalet hizmeti veya yargı yetkisi de bir kamu
hizmetidir. Anayasa’da
belirtildiği üzere, yasama ve yürütme yetkisi gibi yargı yetkisinin de kaynağı
halk egemenliğine dayanmaktadır. Yargı erki, halktan, yani milletten aldığı bu
yetkiyi yine millet adına kullanır. Saygıdeğer
Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde yargı organı ile yasama ve yürütme
organı arasında tartışmaya açık konuların var olduğu hepimizce
gözlemlenmektedir. Bu çerçevede, Adalet Bakanı ve Müsteşarının Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulundan çıkarılması, hâkim ve savcı alımlarında yürütme
organının söz sahibi olmaktan çıkarılması istenilmektedir. Buna
karşın, yargı adına yetki kullandığı millete karşı hesap verebilme
mekanizmasının sağlıklı işletilebilmesi, yargının belli bir zümrenin tahakkümü
altına girmesini önleyerek kamuoyu denetiminin demokratik hukuk devletinin
işleyiş tarzına uygun yapılmasının sağlanması gereğine ilişkin tartışmaların
olduğu hususu da kamuoyu tarafından çok yakından bilinmektedir. Bugünkü
teklifin konusu ise, Adalet Komisyonumuzda müzakerelerine bir hafta önce
başladığımız, yüce Meclisimiz ve kamuoyunun gündeminde olan 2802 sayılı
Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun birkaç maddesinde değişiklik öngören kanun
teklifidir. Peki, bu
kanun teklifi içerisinde neler vardır? Neyi düzenliyor? Muhalefet tarafından
üzerinde siyasi kavga ve çekişme ortamı oluşturulmaya çalışılan bu teklif,
gerçekten iddia edildiği gibi yargının siyasallaşması amacıyla mı çıkarılmaya
çalışılmaktadır, yoksa zaten Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu günden bugüne
kadar hâkim ve savcı adaylarının alımında var olan ve uygulanan kanun ve
yönetmelik hükümlerinin, Danıştay tarafından iptal edilen, ancak Anayasa
Mahkemesi tarafından Anayasa’ya ve kanunlara aykırı olmadığının açıkça tespiti
anlamına gelen, daha dün gerekçesi yayımlanan kararın dayanağı olan söz konusu
Yönetmelik hükümlerinin, mevcut kanuni boşluğun giderilerek yeniden
düzenlenmesi midir? Evet, bundan başka hiçbir amacının olmadığı, vicdan, insaf,
adalet, hakkaniyet, azıcık hak ve hukuk bilgisine sahip olan herkes tarafından
takdir ve teslim edilecektir. Değerli
arkadaşlar, burada ben, bu yasayla alakalı iki önemli hususun altını çizmek
istiyorum. Birincisi şudur: Muhalefet partisine mensup sayın vekillerimiz hem
komisyon toplantılarımızda hem burada hem de basına verdikleri demeçlerde,
özellikle, sanki biz yeni bir kural getiriyormuşuz gibi, Kanun’a yeni bir
düzenleme getiriyormuşuz gibi bir sinerji oluşturmuşlardır ve bunda belli
ölçüde de başarıya ulaşmışlar görünüyor, ki gazeteciler bile bunu anlayamamış
durumdalar. Size sordukları sorular da sanki Adalet Bakanlığının yazılı ve
sözlü mülakatının yeni bir düzenlemeyle yapılıyor olarak algılanmasıdır.
Buradan hem milletimize hem de bu konuyla ilgilenen bütün herkese şunu altını
çizerek hatırlatmakta fayda vardır: Söz konusu kanun maddesi ve üzerinde
konuştuğumuz kanun maddesiyle belirlenen yazılı mülakat ve sözlü mülakat,
değerli arkadaşlar, uzun yıllardan beri uygulanan bir yöntemdir. ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Yazılı mülakat olmaz. FATİH
METİN (Devamla) – Tabii ki, bunun yanında önemli bir hususun daha altını
çizmekte fayda var. Şu ana kadar… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Metin, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. FATİH
METİN (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım. Bir
önemli husus da şu değerli arkadaşlar: Hukuk devletinden bahsettim biraz önce.
Hukuk devletinin en temel ögelerinden bir tanesi de
idarenin eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi olmasıdır. Dolayısıyla,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun kararlarının yargı denetimine tabi
olmadığı da düşünüldüğü takdirde, böyle bir düzenlemenin yürütme tarafından
yapılması kadar hukuk devletine uygun başka bir husus da bulunmadığı
kanaatindeyim. Bu duygu
ve düşüncelerle, tabii, Anayasa Mahkemesinin iki önemli husustaki hem yazılı
sınavla alakalı hem mülakatla alakalı kararını okuyacaktım. Ancak tabii,
süremiz dolayısıyla buna imkân tanıyamadık. Bu iki önemli hususu belirtir,
kanunumuzun yargıya, milletimize, ülkemize hayırlara vesile olmasını temenni
eder, saygılar sunarım. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 21.39 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 21.50 BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Fatma
SALMAN KOTAN (Ağrı) BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 28’inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum. 65 sıra
sayılı Kanun Teklifi üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz. Komisyon
ve Hükûmet yerinde. 3’üncü
madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Okay, buyurun efendim. HAKKI
SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Bakan, görüşülmekte olan maddenin onuncu fıkrasında
Komisyonda bir ek yapıldı ve bu “Çağdaş yaşam anlayışının” ibaresi idi. Ancak
biraz evvel önüme gelen Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekilinin
imzalamış olduğu değişiklik önergesinde “Çağdaş yaşam anlayışı” çıkarılmış
“Çağdaş bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığının” ibaresi konulmuştur. Sorum şu:
Muhtemelen biraz sonra bu önergeye katılacaksınız. Hükûmetiniz
çağdaş yaşam anlayışından rahatsızlık mı duyuyor? BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Okay. Sayın
Uslu, buyurun. CEMALEDDİN
USLU (Edirne) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Doğrusu
benim sualim de Sayın Okay’ın suali gibi. Aynı sual
üzerine ben de söz aldım ama. Yani çağdaş yaşam anlayışının biraz açılmasını
Sayın Bakandan rica ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Uslu. Sayın Hıdır, buyurun. MEHMET
NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Bakanım, 29/3/2007 tarihinde Hâkim ve Savcı
Atamalarına İlişkin Yönetmelik’in Danıştay tarafından iptal edilmesiyle, sekiz
aylık gecikme sonucu hâkim ve savcı sayısındaki azalmaya bağlı olarak
mahkemelerde biriken dosya sayısı nedir? Biriken dosyalar sebebiyle geciken
adaletin sosyal yönleri araştırılmış mıdır? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Hıdır. Sayın
Yıldız… SACİD
YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bu
mülakatla ilgili sorum var. Burada beş tane madde var mülakatta. İşte,
“muhakeme gücü”, “bir konuyu kavrayıp kavramadığı” bunlar tamam, bir diyecek
yok, belki tartışılabilir, fakat (c), (d), (e)’de “genel davranış ve tepkilerin
mesleğe uygunluğu ve liyakat…” Neyin liyakati? Daha evvel görevi yok. “Dış
görünüş itibarıyla yadırganacak bir hâlinin bulunup bulunmadığı”, “yetenek,
kültür, çağdaş...” ve bunlara göre de bir baraj konuyor, yani değerlendirme subjektif bir değerlendirme, ölçme yok burada.
Ölçemediğiniz şeylere barajı nasıl koyarsınız? Yazılı sınavda baraj olabilir,
ama burada birisi bir maddeye sıfır verir, öbürü 20 verir. Subjektif
değerlendirmelerde ölçme olmadığı için, bu tamamen keyfî değerlendirme
olabilir. Sorum budur. Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Yıldız. Sayın Sıvacıoğlu… MUSA
SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Söz
isteme hakkımı mahfuz tutarak hemen soruma geçiyorum
Sayın Bakanımızdan. Hâkim ve savcıların daha önceki uygulamalarda torbaya el
atmak suretiyle hâkim ve savcı olmaları belirleniyordu. Yeni bir düzenleme
yapılmıyor. Yani hâkim ve savcı ayrımı hangi aşamada yapılıyor? Bunu öğrenmek
istiyorum. Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Sıvacıoğlu. Sayın
Genç… KAMER
GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Komisyondan
sormak istiyorum. Şimdi, efendim, yazılıda 100 puan almış, mülakatta 69 aldı,
70 almadı. Bu hâkim adayı burada kaybediyor gibi görünüyor yani, fıkranın
yazılmasına göre. Bu, hakka, adalete sığar mı? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum. Sayın
Çakır… OSMAN
ÇAKIR (Samsun) – Sayın Başkan, bu mülakatla ilgili, (e) şıkkında “yetenek,
kültür ve çağdaş yaşam anlayışı” diyor. Bu kültürden kastedilen nedir? Genel
kültür mü? İkincisi:
“Mülakat sınavında aritmetik ortalamanın en az 70 olması şarttır başarılı
sayılmak için.” deniyor. Yazılı sınavda 100 alıp mülakat sınavında 69 alan aday
bu yarışmadan, bundan elenecek midir? Hâlbuki 100 aldığı bir yazılı sınavda,
puanının değerlendirilmesinde faydalı olurdu. Üçüncüsü:
Verilen önergeye göre, doktora yapmış olanlara müracaat hakkı tanınıyor. Yurt
dışında doktora yapmış olanların YÖK’ten (Yüksek Öğretim Kurulundan) denkliği
aranacak mıdır? BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Son
olarak, Sayın Ekici… MEHMET
EKİCİ (Yozgat) – Teşekkürler Sayın Başkan. Bu (e)
maddesiyle ilgili, ben de sorumu yöneltiyorum: Mülakat sınavında, bir insanın
çağdaş yaşama uygun olup olmadığını nasıl anlayacaksınız? İkincisi:
Çağdaşlık sosyal bir kavram olarak kabul edilebilir ama hukuki ve objektif bir
kavram mıdır? Bir ölçme değerlendirme kavramı mıdır? Üçüncü
olarak: Adalet Bakanlığında, belirlenmiş bir çağdaş yaşam standartları
külliyatı var mıdır? [AK Parti sıralarından alkışlar (!)] BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
Bakanım, buyurun efendim. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; 3’üncü
maddede yer alan mülakatla ilgili, mülakata katılan veya katılacak olan
kişilerin hangi yönleri itibarıyla mülakat komisyonu tarafından
değerlendirileceğiyle ilgili bir soru yöneltildi. Sayın Okay…
“Çağdaş yaşam anlayışından vaz mı geçildi?”
dendi. Şimdi,
önümüze bir önerge geldi. Bu önergeyle ilgili, zannediyorum biraz sonra, Sayın
Başkan işlem yapacak. Bununla ilgili, (e) bendinde bir değişiklik öngörülüyor. Ya önerge sahipleri önergelerini kürsüye çıkıp izah
edecekler veyahut da gerekçelerini okutacaklar. Önerge benim değil. Ancak “çağdaşlık”
aynı çağda yaşamak demektir. Bu bakımdan hepimiz de aynı çağda yaşadığımıza
göre çağdaşız. Çağdaş yaşam, içinde yaşadığımız çağın kurallarına,
birikimlerine göre yaşayabilmek anlamına gelir, benim değerlendirmem. Bunun
yerine önergeyle, çağdaş bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığının puan
vermek suretiyle değerlendirilmesi… Yanlış ifade etmedim değil mi? ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Laptop’la mı mülakata girecek Sayın
Bakanım? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) - İkisi arasında mahiyet itibarıyla fazla bir
fark olmadığı görüşündeyim. Hemen
şunu ifade edeyim: Yapmış olduğumuz inceleme ve araştırmada, bu ibarenin uzun
süredir yönetmeliklerimizde olmadığı, sanıyorum bu sene veya bir önceki sene,
bu yıl Haziran 2007’de yönetmeliğe girdiği anlaşılıyor. Bunun yönetmeliğe
girmesinin de nedeni: Bir Danıştay kararı sonucu Adalet Bakanlığının böyle bir
düzenlemeyi yaptığını biliyoruz. Ama, önergeyle getirilen düzenlemeyle
teklifteki düzenleme arasında anlam itibarıyla fazla bir fark görmediğimi ifade
etmek istiyorum. Sayın Hıdır “sekiz aylık gecikme” dediniz herhâlde? Yani “Danıştayın ilgili dairelerinin iptal veya yürütmenin
durdurulma isteği talebiyle vermiş olduğu gecikmeden dolayı, acaba
mahkemelerimizde ne kadar dosya birikmiştir?” diye bir soru tercih ettiler. E,
tabii, bunun bir incelemesini, bunun bir hesabını yapmış değiliz veya böyle bir
hesap yapılmışsa bile benim önümde böyle bir sonuç yok. Ancak, tabii, hâkim ve
savcı açığının varlığı, bizatihi, birtakım zamanında bitmesi gereken dosyaların
gecikerek bitmesi sonucunu doğuracağı için, tabii ki bir birikmeye de neden
olacaktır. Sayın
Başkanım, bunun dışındaki sorulara, izin verirseniz, yazılı cevap vereceğim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bakanım. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, madde üzerinde on sekiz adet önerge vardır. Ancak,
her madde üzerinde milletvekillerince sadece yedi önerge verilebildiğinden, bu
önergeleri biraz önce arkadaşlarımızla birlikte değerlendirdik -çünkü, siyasi
parti gruplarının vermiş olduğu önergeler dikkate alınır hükmü var-
gerekçesini, vesairesini, diğer şeyleri de okuduk. NESRİN
BAYTOK (Ankara) – Duyulmuyor Sayın Başkan. BAŞKAN –
Şimdi, önergelerin değerlendirmesini arkadaşlarımızla tekrar yaptık, bir
ihtilafa düşmeyelim, bir yanlış, eksik karar almayalım diye. Şimdi,
önergelerden yedi tanesini okutacağım, sonra bu önergeleri aykırılık
derecelerine göre işleme alacağım. İlk
önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 3 üncü maddesi ile düzenlene 9/A maddesinin ondördüncü
fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın onbeşinci
fıkra olarak eklenmesini ve diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini
arz ve teklif ederiz.
“Hukuk
alanlarında doktora yapmış olanlar ilan edilen boş kadrolara başvurabilir.
Bunlar sadece mülakata tabi tutulur. Bu durumda olanlar için mülakat puanı esas
alınarak ayrı bir nihai başarı listesi düzenlenir.” Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi ile 2802 sayılı Kanuna
eklenmesi öngörülen 9/A maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “yüzde elli”
ibaresinin “bir katı” olarak, ondördüncü fıkrasının
ise aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Sınava
katılanların, yukarıda belirtilen yazılı yarışma sınavı notunun yüzde yetmişi
ile mülakat notunun yüzde otuzunun ortalaması tespit edildikten sonra en yüksek
puan alandan başlamak üzere nihai başarı listesi hazırlanır. Bu sıralamaya tabi
tutulanların nihai puanlarının eşit olması halinde, yazılı sınavda aldığı puana
öncelik tanınır. Yazılı puanlarının da eşit olması halinde, kura çekilmek
suretiyle sırası belirlenir ve bu konuda yapılan işlemler düzenlenecek tutanakta
gösterilir. “ Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve üçüncü maddesiyle düzenlenen 2802
sayılı kanunun 9. maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 9/A maddesinin onuncu
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Mülakat
İlgilinin; a-
Muhakeme gücünün, b- Bir konuyu kavrayıp özetleme ve ifade
yeteneğinin, c- Genel
ve fiziki görünümünün, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğunun ve liyakatının, d-
Yetenek ve kültürünün, e- Çağdaş
bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığının, puan
vermek suretiyle değerlendirilmesi yöntemidir.” Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 sıra sayılı “Hakim ve Savcılar Kanununda değişiklik” yapılmasına dair
kanun tasarısının 3. maddesinin onuncu fıkrasının “(e) bendinin” metinden
kaldırılmasını, ayrıca 11. fıkrada geçen 20’şer ibaresinin 25’er olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Muhsin
Yazıcıoğlu Sivas Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 3 üncü maddesiyle düzenlenen 9/A
maddesinin 6 ncı fıkrasında geçen “ile” ibaresinden
sonra gelen “Türkiye Adalet Akademisi Yönetim Kurulunun” ibaresinin “Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun” şeklinde değiştirilmesini, bu fıkrada bulunan
“için” ibaresinden sonra “Yargıtay ve Danıştayda
seçilmiş” ibaresinin eklenmesini; 9 uncu fıkrasında geçen “Türkiye Adalet
Akademisi Yönetim Kurulundan” ibaresinin “Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulundan” şeklinde değiştirilmesini; “ise” ibaresinden sonra gelen “Yönetim
Kurulu” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını, birinci fıkranın sonuna
“Protokolün hazırlanmasında Hakimler ve Savcılar Kurulunun görüşü alınır”
cümlesinin eklenmesini saygıyla arz ederiz.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 Sıra Sayılı 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3 üncü maddesinin 6 ncı
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve 7, 8 ve 9 uncu fıkrasının
madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. “Mülakat,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ya da Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenecek bir sınav kurulu tarafından yapılır.”
BAŞKAN –
En aykırı önergeyi okutup işleme alacağım. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan; 65 S. Sayılı 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”nin 3. Maddesinin 6. fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini, 7, 8, 9 ve son fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, ben, orada Anayasa’ya aykırılık önergesini
vermiştim. Ben önerge verdiğim zaman Komisyonda hiç kimse önerge vermemişti.
Lütfen, dürüst çalışırsanız çalışın. Bakın,
gerçekten, ben önergemi, daha kanun oraya iner inmez vermiştim. Anayasa’ya
aykırılık önergesini vermiştim. Ama, siz, beni milletvekili yerine koymuyorsunuz.
Lütfen, ben önergemi oraya hangi saatte vermişim, bakar mısınız. BAŞKAN –
Sayın Genç… KAMER
GENÇ (Tunceli) – Oraya bakın, hangi saatte verilmiş. Lütfen… BAŞKAN –
Sayın Genç, bakınız… KAMER
GENÇ (Tunceli) – Efendim, bakın, orada, kanun Komisyondan gelir gelmez verdim
önergemi. BAŞKAN –
Sayın Genç, anlaşmalar karşılıklı olur. Müsaade ederseniz… Ben sizi dinledim,
izah edeyim. Bakınız,
biraz önce arkadaşları toplamaktaki, görüşmekteki maksat aynıydı. Bu İç
Tüzük’ün şu anki o maddesi, 87’nci maddesi… Bakınız
arkadaşlar, bunu okuduk. Ben deminki denilen şeylerin hepsini ifade ettim.
Evet, iki tane önergeniz var, doğrudur. Arkadaşlarla bunun hepsini müzakere
ettik. İç Tüzük’ün… KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… BAŞKAN -
Efendim, müsaade ederseniz konuşalım Sayın Genç. Buyurun oturun siz, ben de
konuşayım, izah edeyim. Ben onu izah ediyorum. Bu İç
Tüzük’ün ilgili maddesinin gerekçesi yazılırken… Yani, şöyle böyle bir görüş
ifade etmeyeyim ben, farklı olabilir. Biraz önce arkadaşlarımla konuştuğum
konular da farklı. Dedim ki, bu hususlarda geçmiş değişiklikten sonra yapılan
uygulamalar nedir? Arkadaşlar burada. Benim kanaatlerim de kendilerinde saklı,
ifadelerim. Dedikleri husus şu: “Başkanım, eğer gruplar sonradan bu şekilde
önerge vermişlerse, sondan başlamak üzere yedi, altı, neyse, o şekilde
önergeleri çıkarıyoruz” dediler. Doğrudur, önergeler bu şekilde gelmiştir.
Sonrasında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ve Demokratik Toplum Partisi Grubu
adına iki tane önerge gelince yedinci ve altıncı sıradaki önergeler çıkarıldı.
Ha, ben, bunları, deminden beri arkadaşlarla onu izah ettim, onu görüştüm,
değerlendirdim, dedim ki: Uygulamayı bu şekilde mi yaptık geçmiş dönemde?
“Evet” dediler ve yapılan işlem budur. Ha, bunun doğruluğu, yanlışlığı, diğer
şeyleri söylerseniz, ben, şu andaki lafzi olarak
yapılan uygulamalardan bahsediyorum ve o gerekçelerin yapılış, yazılış
hususundaki görüşlerim saklı, şu anda bunu ifade etmeyeyim. Yapılan işlem
bundan ibarettir. Önergenizin geldiği doğrudur, kayıtlara girdiği doğrudur, ama
arkadaşların yaptığı geçmiş dönemdeki uygulama budur. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim önergemin veriliş tarih ve saatine
baktınız mı? BAŞKAN –
Hayır, var, ben bir şey demiyorum. Ben sizin sözlerinize bir itiraz etmiyorum,
vardır, doğrudur, ama uygulamayı bu şekilde yapmışlar. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Efendim, geliş sırasına göre işleme koyacaksınız… BAŞKAN –
Evet. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Efendim, önergeyi geliş sırasına göre işleme koymak
zorundasınız. Ben kanun teklifi komisyondan gelir gelmez verdim. Daha hiç kimse
önerge vermemişti. BAŞKAN –
Sayın Genç, ben geçen dönemdeki uygulamalardan, İç Tüzük’ün uygulanışından
bahsediyorum; ben, verdiğiniz önerge girmemiştir demiyorum. Doğrudur, bu
şekilde, dediğiniz şekilde olmuştur, uygulama bu şekildedir. Ara vermekteki
maksadım budur. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, geliş sırasına göre koymuyor musunuz önergeyi? OKTAY
VURAL (İzmir) – Geliş sırasına göre olması lazım, doğru Sayın Başkanım. BAŞKAN –
Sayın Genç, bakınız, burada saatleri falan belli. Ben ifade ediyorum, ifademde
bir eksiklik olduğunu zannetmiyorum. Siz karşılıklı konuşurken ben sizi
dinliyorum, dinlerseniz… Altıncı, yedinci sırada gelmiştir diyorum. Geçen
dönemde İç Tüzük’ün o günkü şartlarda yazılmış olan bu maddelerinin uygulamasını,
Anayasa Mahkemesinden gelen ifadelerle yorumlanmasını bu şekilde arkadaşlar
yapmışlar, “Geçen dönem de bu şekilde uyguladık.” dediler. Onun için, grupların
önerge hakkının saklı olmasına dair Anayasa Mahkemesinin hükmü gereğince
altıncı, yedinci sıradakileri düşürdük, doğrudur bu. Yapılan uygulama budur. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, önergeleri geliş sırasına göre… (AK Parti
sıralarından gürültüler) BAŞKAN –
Evet, önergeyi tekrar okutup işleme alacağım. Buyurun. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, yani böyle bir şey olmaz, bilerek yapıyorsunuz! Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan; 65 S. Sayılı 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3. Maddesinin 6. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, 7, 8, 9 ve son fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz
ve teklif ederiz. Mülakat
kurulu, Adalet Bakanlığı’nca görevlendirilecek bir üye, Yargıtay ve Danıştay
Genel Kurullarıyla seçilecek birer üye ile Anayasa Mahkemesi asil ve yedek
üyelerinin belirleyeceği bir üye, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun
seçilmiş iki üyesi, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu’nun belirleyeceği
bir üye olmak üzere yedi üyeden oluşur. Mülakat Kurulu’nun görevi iki yıldır.
Salt çoğunlukla toplanır. Salt çoğunlukla karar alır. Ayla
Akat Ata (Batman) ve arkadaşları HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım… BAŞKAN –
Sayın İçli, bakınız, el kaldırdığınızı görüyorum. Ben şunu ifade etmek
istiyorum: Burada geçen dönemden beraber çalıştığımız arkadaşlar vardır. Ben,
şahsi olarak bunu söylemem belki yersiz, kul hakkına inanan bir insanım.
Buradaki ifadelerin hepsi doğrudur. Hiç kimsenin sözünü ne fazla uzattım ne
kestim, ne iktidara ne diğerine fazlalık vermedim. Meclis uygulamaları bu
şekildedir, ama diyorum ki, İç Tüzük’teki uygulama geçen dönem böyle olmuştur
diyorum. Bir sonraki maddede mesela diyelim ki önergeler yok, verilirse, ben bu
hakkı veririm. Arkadaşlarımla biraz önce ara verince konuştuğumuz hususlar
budur. Ben bunun temini için çalıştım. Arkadaşlar dediler ki: Direkt uygulama,
Başkanım, bu şekildedir, yedi önerge bu şekilde uygulanır dediler. Benim
yaptığım işlem budur. Deminden beri yaptığımız işlemler de bundan ibarettir.
Yoksa kimsenin sözünü kesmek, başka bir şekilde yapmak durumu kesinlikle söz
konusu değildir. Bunu ifade ediyorum. Evet… HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, ben kendimi ifade etmedim ki siz
konuşuyorsunuz. BAŞKAN –
Buyurun, şimdi de sizi dinleyeyim. Buyurun. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Ben kendimi ifade edeyim. BAŞKAN –
Evet, buyurun Sayın İçli, buyurun efendim. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – İç Tüzük’ün 84’üncü maddesine göre verilmiş bir
önerge. Bir değişiklik önergesi değil. İç Tüzük’ün 84’üncü maddesi gereği bu
konuda Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesiyle verilen önergeler diğer
önergelerden önce oylanır. Ben bir değişiklik önergesi vermedim. O maddenin
çıkması için, İç Tüzük’ün 84’üncü maddesi gereğince verdim. Onun için, benim
önergemle ilgili, bir değişiklik önergesi mahiyetinde işlemde bulunamazsınız.
Usul hatası yapıyorsunuz. Benim ifade etmek istediğim o. Bakın İç Tüzük’ün
84’üncü maddesine, gayet açık. 3’üncü maddenin çıkarılmasını istiyoruz biz. Bu
84’üncü maddeye göre verilen önergeler… BAŞKAN –
Sayın İçli, bakınız, hukuki yorumunuza kendinizin saygı duyuyorum. Ama oradaki
ifade şu: “Anayasaya aykırılık dâhil en fazla yedi tane önerge verilebilir.”
diyor. Bunu tartışmanın fazla gereği yoktur. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Öyle bir ifade yok 84’te. BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum katkılarınızdan dolayı. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – 84’üncü maddeye bir bakar mısınız, yedi önerge
kısıtlaması yok, 87’de var. 84’te bir maddenin çıkarılması… BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu efendim? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız efendim? GÜLTAN
KIŞANAK (Diyarbakır) – Konuşacağım efendim. BAŞKAN -
Buyurun. GÜLTAN KIŞANAK
(Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün çok önemli bir
konuyu görüşüyoruz. Ancak ben konuşmama başlamadan önce Isparta’daki elim
kazada yaşamını yitiren yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına
başsağlığı ve metanet diliyorum. Ülkemizde
en çok tartışılan konuların başında gelmektedir yargının bağımsızlığı. Bu
konuda hepimiz eksiklerimiz bulunduğunu da biliyoruz. Ancak bugün bu Mecliste
görüşülen yasa teklifinin yasalaşmasıyla birlikte bu tartışmaların daha da
katmerleşeceği, yargının bağımsızlığına bir parça daha fazla gölge düşeceği kaygısındayız. Bu
nedenle bu kaygılarımızı sizlerle paylaşmak ve bu sorunu ortadan kaldırmak
üzere söz almış bulunuyoruz ve söz konusu teklifin en kritik, en önemli hükmü
tartıştığımız 3’üncü maddedir. Çünkü bu maddede yapılan düzenlemeler,
yürütmenin bir organı olan Adalet Bakanlığı bürokratlarından oluşan bir
kurulun, yargının en önemli kademelerinden olan yargıçlık ve savcılık makamına
herhangi bir kamu kurumuna memur atar gibi bir sınav silsilesi içerisinde bir
atamayı öngörmektedir. Bu oldukça yanlış bir durumdur. Yazılı
sınavdan sonra yapılması öngörülen mülakatta neler ölçülecektir? Muhakeme
gücü: Şimdi, yazılı sınavda zaten biz Türkçe soruları soruyoruz. Türkçe sorular
-hepimiz sınavlara girdik- biliyoruz ki, aslında, insanların kavrama ve
muhakeme gücünü test etmeye yönelik sorulardır. Bunlar yazılı sınavla da tespit
edilebilecek durumdur. Bir
konuyu kavrayıp özetleme ve ifade yeteneği: Belki ifade yeteneği mülakatla
gerçekten tespit edilmesi gereken bir durumdur, ancak muhakeme gücü de yazılı
sınavlarla tespit edilebilecek bir durumdur. Çünkü, hepimiz yine sınavlarda
gördük, Türkçeyle ilgili sorularda, genel yetenekle
ilgili sorularda muhakeme gücünü ölçmeye ve değerlendirmeye yönelik sorular
tasnif edilmektedir. Yetenek,
kültür ve çağdaş yaşam anlayışı: Ki, son verilen bir önergeyle çağdaş yaşam
anlayışının da bir parça değiştirilmek ve bu hükümden çıkartılmak istendiğini
görüyoruz. Yetenek de yetenek sorularıyla yazılı sınavda tespit edilebilecek
bir durumdur. Geriye
kalan, “genel davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğu ve liyakatı”,
diğeri ise, “dış görünüşü itibarıyla yadırganacak bir hâlinin bulunup
bulunmadığı” hükümleridir. Özellikle
bu son okuduğum madde üzerinde durmak istiyorum. Ne demektir bir insanın dış
görünüşüyle yadırganacak bir hâlinin bulunup bulunmadığı! Yüzünde bir yanık
lekesi varsa biz o insana yadırganacak insan muamelesi mi yapacağız? Bu,
ayrımcılığa yol açabilecek bir yaklaşım değil midir? Bunun, çağdaş ölçme-değerlendirme
kriterleriyle ne alakası vardır? Bunun, kesinlikle bu maddenin buradan
çıkartılması, bu yüce milletin Meclisinin değerlendirmeleri içerisinde böyle
bir kriterin bulunmaması gerektiğini düşünüyorum. Eğer, bu kriterlerle
yapılacak bir mülakata yazılı sınavdaki başarıyla eşit hak tanıyorsanız, bu en
büyük hukuksuzluktur. Bir insanın yazılı sınavda yeteneğini ölçmüşsünüz,
muhakeme kabiliyetini ölçmüşsünüz, Türkçe sorular sormuşsunuz, genel kültür
sormuşsunuz, mesleki yeterliliğini tespit etmeye dair büyük ağırlıkta sorular
sormuşsunuz, bunu büyük bir başarıyla geçmiş; ancak, sizin “Yadırganacak bir
dış görünüşü var mı, yok mu?” kriterinizle aynı seviyede bir değerlendirmeye
tabi tutup, yüzde 50 oranında bir aritmetik ortalama bulmaya çalışıyorsunuz. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun
efendim. GÜLTAN
KIŞANAK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Bunun
hakkaniyetle bir alakası yoktur. Hepimiz bu ülkede yapılan mülakat sınavlarında
nasıl kayırmacılıklar yapıldığına dair sayısız örnekler görmüşüzdür, sayısız
-hatta fıkralara dönüşmüş- örnekler yaşamışızdır. Bu, adalet mekanizmasını
gerçekten yaralayacak bir düzenlemedir. Bundan vazgeçilmesini umuyoruz ve
diliyoruz. Ancak,
sözlerimi bir de bu Meclisin bir başka boyutuna dikkat çekerek bitirmek
istiyorum. Her ne kadar burada 50 kadın milletvekiliysek de bu milletin yarısı
kadınlardan oluşmaktadır ve bu Meclis bir erkek meclisi değildir, milletin
meclisidir. Bu nedenle, burada yapılacak konuşmalarda dile, üsluba dikkat
edilmesi gerektiğini ve bu Meclise yakışmayacak, erkek meclisinde, erkek
cemaatinde söylenecek üsluplarla konuşulmamasını diliyorum. Hepinize
saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım… BAŞKAN –
Efendim, ben şu önerge işlemini bir tamamlayım. Sayın İçli, müsaade ederseniz… HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – İç Tüzük’ün 63’üncü maddesi gereğince usul hakkında
söz istiyorum. Önemli efendim. BAŞKAN –
Efendim, önerge işlemini bir tamamlayım Sayın İçli. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Çünkü, Sayın Başkanım, Meclisin çalışma usulleri… BAŞKAN –
Sayın İçli, bir işleme başladık şu anda… HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – İzin verir misiniz efendim… Sayın Başkanım… BAŞKAN –
Bakınız, siz deneyimli bir parlamentersiniz, önerge işlemini tamamlamam lazım. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Hayır, onu tamamlarsanız olmuyor Sayın Başkanım. BAŞKAN –
Niye olmasın? HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Çünkü reddettiniz. Benim önergem Anayasa’ya aykırılık
önergesi. BAŞKAN –
Evet. HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Okutturduğunuz önergelerden hiçbiri Anayasa’ya
aykırılık önergesi değil, değişiklik önergesi. İç Tüzük’ün 84’üncü maddesi
gereğince, Anayasa’ya aykırılık önergeleri diğer önergelerden önce okutturulur
ve oylanır. Okutturduğunuz hiçbir önergede Anayasa’ya aykırılık iddiası yok,
değişiklik önergesi. Onun için, uygulamanız, Başkanlığınızın uygulaması İç
Tüzük’e aykırı Sayın Başkanım. BAŞKAN –
Bakınız şimdi Sayın İçli… HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Onun için konuşmak istiyorum, izin verirseniz. BAŞKAN –
…önergeniz işleme girmiş olsa, dediğiniz doğrudur. Biraz önceki işlemlerde
yaptığımız husus şudur: “Anayasa’ya aykırı” ifadesi taşıyan önergeleri en önce
oylattım, doğrudur. Yedi önergenin içerisinde olsanız, bu ifadeniz doğru. Ama
şu anda sizin verdiğiniz önerge yedi önergenin kapsamında değil. Yedi önergenin
içinde de herhangi bir şekilde Anayasa’ya aykırılık önergesi yoktur. Burada,
sizin dediğiniz, eğer girseydi doğruydu, ama şu anda yedi önerge kapsamında
olmadığı için burada doğru değil. Burada, yani, “Anayasa’ya aykırılık önergesi
verilen önergelerin hepsinin önüne geçer, bir an önce olur.” demiyor,
“Anayasa’ya aykırılık dâhil yedi tane önerge verilebilir.” diyor. Yorum bu şekilde.
HÜSEYİN
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Ama okutulanların hiçbirinde Anayasa’ya aykırılık
ibaresi var mı? BAŞKAN –
Evet, durum böyledir. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer
önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 Sıra Sayılı 2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 3 üncü maddesinin 6 ncı
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesi ve 7, 8 ve 9 uncu fıkrasının madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Atila Emek (Antalya) ve arkadaşları “Mülakat,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ya da Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu tarafından belirlenecek bir sınav kurulu tarafından
yapılır.” BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Buyurun Sayın Köktürk, önerge sahipleri adına. ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de öncelikle
sizleri saygıyla selamlıyorum. Uçak
kazasında yitirdiklerimizi rahmetle anıyor, ailelerine başsağlığı diliyorum. Ben de
2802 Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin 3’üncü maddesinin 6’ncı fıkrasının değiştirilmesi ve 7, 8, 9’uncu
fıkralarının madde metninden çıkartılması için söz almış bulunuyorum. Maddenin
özü, açıkçası önergemizin özü, mülakatın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
veya bu Kurulun belirleyeceği bir sınav kurulu tarafından yapılmasına yönelik.
Sanıyorum, gerek komisyondaki tartışmaların gerekse bugün Meclis Genel
Kurulunun gündeminin özünü de bu madde oluşturuyor. Değerli
arkadaşlar, ben, burada bu maddenin aslında yasal dayanaklarını anlatmak
istemiyorum. İşte, Anayasa’mızın 9’uncu maddesinde yargı yetkisinin milletin
iradesini temsil eden bağımsız mahkemelerce temsil edildiğini, yine Anayasa’nın
138, 139 ve 140’ıncı maddelerinde düzenlenen yargı bağımsızlığını ve hâkimlik
teminatını, yine Anayasa’nın 159’uncu maddesinde tanzim edilmiş yargı
bağımsızlığının ve hâkimlik teminatının güvencesi olarak oluşturulmuş Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun Anayasa’daki düzenlemelerini ve yine Anayasa
Mahkemesinin 1995 yılında vermiş olduğu kararın, yine Hükûmetinizin
çok önemsediği ve muhalefetin sürekli eleştirdiği Avrupa Birliği uyum
sürecindeki Avrupa Birliği Komisyonu İlerleme Raporlarındaki içeriklerini size
burada uzun uzun anlatmak istemiyorum, çünkü bunları
hepiniz biliyorsunuz. Gerek Anayasa Mahkemesinin 1995 yılına yönelik kararında
gerekse Avrupa Birliği Komisyonunun İlerleme Raporlarında açık açık Adalet Bakanının ve Adalet Bakanının hiyerarşisi
içerisinde bulunan bürokratların yeterlilik sınavları yapmasının yargı
bağımsızlığını ortadan kaldırdığına yönelik eleştirilerini ve kararlarını
hepiniz biliyorsunuz. Bunları biliyorsunuz, bunlar son derece açık ve net olan
hukuki olgular. Ancak net olan bir şey daha var arkadaşlar. Şimdi,
ben buradaki bütün milletvekili arkadaşlarıma saygı duyuyorum. Adalet ve
Kalkınma Partisi içerisinde de en az kendi partim içindeki arkadaşlarım kadar
saygı duyduğum, merhabalaştığım, selamlaştığım değerli arkadaşlarım var. Ancak,
maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisinin bir anlayışı, bu çok değer verdiğim
arkadaşlarımın da kendi özgür ve kendi hukuki değerlendirmelerini ortaya
koymasına engel oluyor. Bir gerçek var ki, Adalet ve Kalkınma Partisi,
ülkemizdeki tüm kurumlarda olduğu gibi, yargıda da kadrolaşmak ve yargıyı
yürütmenin egemenliği altına almak istiyor. Değerli
arkadaşlar, Parlamentonun açıldığı günden bu yana sürekli olarak yüzde 46
çoğunlukla iktidara gelindiğinin methiyelerini burada dinliyoruz. ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Yüzde 47. ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Devamla) - Evet, burada defalarca dinliyoruz, izliyoruz bunları hep. ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Bir puanımızı şey yapma. BAŞKAN –
Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım. Sayın Köktürk, Genel Kurula hitap edin. Buyurun. ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Devamla) – Evet, Adalet ve Kalkınma Partisi yüzde 46 çoğunluğa
dayanarak, Parlamentodaki; maalesef, yürütme, bu çoğunluğa dayanarak yasamayı
tamamen kontrol altına almış ve istediği yasaları Parlamentodan çıkartır hale
gelmiş ve yine bu Parlamentodaki çoğunluğa dayanarak Cumhurbaşkanlığına kendi
misyonunu taşımış ve Cumhurbaşkanlığını bir tevsik makamı haline dönüştürmüş.
Ancak, bu yetmiyor. Adalet ve Kalkınma Partisi denetleyemediği hiçbir gücün
bulunmasına tahammül edemiyor. Diğer güçleri kontrol altına aldığı gibi yargıyı
da kontrol altına almak Adalet ve Kalkınma Partisinin önleyemez bir isteği
haline dönüşmüş. Bu nedenle, Adalet ve Kalkınma Partisi içerisindeki
arkadaşlarıma şunu söylemek istiyorum, saygı duyduğum arkadaşlarıma:
Arkadaşlar, mesele yargının sorunlarının çözülmesiyse eğer, kadroların doldurulmasıysa
eğer, biz buna varız. Buyurun, hep beraber, buradan, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu gibi bir bağımsız kurulun üzerinde anlaşalım, yargıdaki eksik
kadroları dolduralım, bu Parlamentoda, gerçekten bu gece çok rahat
uyuyabileceğimiz, cumhuriyetimizin temeli olan yasama, yürütme, yargı ayrılığı,
yani kuvvetler ayrılığının yasama organında somutlaştığını, benimsendiğini
gösteren bir huzur içerisinde evlerimize gidelim ve yatalım. Ben bunu
istiyorum. Burada amacım hiçbir arkadaşımı kırmak değil. Bakın, az
önce Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ’ın bir esprisine, bir konuşmasına tanık oldum. O
nedenle iki soru sorarak huzurunuzdan ayrılmak istiyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Köktürk, sorularınızı sorunuz, sataşmaya bir
mahal vermeyelim. Buyurun. ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Devamla) – Sataşma yapmayacağım, bir olguyu söyleyeceğim Sayın
Başkanım. Mersin
Milletvekilimiz Ali Rıza Öztürk, Adalet Bakanımıza
“Bunlarla uğraşmayalım Sayın Bakanım, biz adliyelerimizin sorunlarını çözelim,
mahkemelerimizin sorunlarını çözelim, bina yapalım, 4 hâkim bir odada
oturuyor.” dediğinde, Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan Vekili “Biz
adliye sarayları yaptık.” dedi. Yani, Adalet Bakanının yerine geçti, Müsteşarın
yerine geçti, efendim, Teknik İşler Daire Başkanının yerine geçti... (AK Parti
sıralarından gürültüler) MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Söyleyeceğin bu muydu? AHMET
YENİ (Samsun) – Moğultay’ı unutmadı bu millet. BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen… ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Devamla) - …adalet sarayını, Adalet ve Kalkınma Partisinin yaptığını
ifade etti. Ben
buradan o zaman şunu soruyorum: Yarın bir gün mütalaayla, mülakat kuruluyla
aldığınız hâkim ve savcıları, Sayın Adalet ve Kalkınma Partisinin Grup Başkan
Vekili “Biz mi aldık?” diyecek. AHMET
YENİ (Samsun) – Moğultay’ı unutmadık. ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Devamla) - Burada, kendini Adalet Bakanının yerine koyuyor, Müsteşarın
yerine koyuyor, orada mülakat kurulunun yerine mi koyacak? Arkadaşlar,
ben şunu da sormak istiyorum: Hamilikartlar var, hamilikartlar… Evet, bakın, Genel Başkanınız bu konuda ihtarat verdi. Adalet Bakanının hiyerarşisi olan
bürokratlara hamilikartlar yazacak mıyız? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Köktürk, teşekkür ediyorum. ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Devamla) - Sayın Bakana da yalnız bir tek soru sormak istiyorum:
Sınavda 100 alan bir aday mülakatta 69 aldığında eleniyor mu elenmiyor mu
efendim? O sorunun yanıtı rica ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan… BAŞKAN –
Buyurun Sayın Bozdağ. BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, Hatip ismimi zikretmek suretiyle şahsıma ve
şahsımda AK Parti Grubuna dönük ithamlarda bulunmuştur, söz istiyorum. BAŞKAN –
Yani dedi ki, adalet saraylarını… BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, başka şeyler de söyledi, sadece bu değil. BAŞKAN –
Hayır, bir açıklama babında buyurabilirsiniz. Başka söylediği bir husus da
“Yarın hâkim adayları alınırsa biz mi aldık diyeceksiniz?” falan dedi. Siz de çıkıp
diyeceksiniz ki: “Biz almadık.” Buyurun. BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, ne diyeceğimi ben takdir edeyim. BAŞKAN –
Buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sayın Bozdağ, lütfen çok kısa. VI.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR VE
AÇIKLAMALAR (Devam) 2.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün konuşmasında şahsına ve partisine sataşması
nedeniyle konuşması BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; biraz önce burada
önerge üzerinde konuşan Sayın Hatip, benim söylediğim bir lafı, oradan getirdi,
burada konuştu. Sayın Hatip -daha önce konuşan hatip- burada “hâkimlerin
savcıların durumlarını düzeltin, şunları yapın, bunları yapın” diye Sayın
Bakana, Hükûmete, AK Partiye hitaben konuşmalar yaptı.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Meclise… BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Ben de, oradan “doğrudur, biz saraylar yaptık” dedim. Ben
avukatım, yıllarca bu meslekte çalıştım. Hükûmet
konaklarının altında, evden bozma yerlerde, kahvehaneden bozma yerlerde,
hâkimlerin masa kuramadığı, mahkeme oluşturamadığı yerlerde, belediye
başkanlarının ve yöre halkının ianesiyle ayakta duran mahkemeler var mıydı bu
ülkede? (AK Parti sıralarından “vardı, vardı” sesleri) Vardı. Siz, kiminiz
avukat olarak, kiminiz davalı, kiminiz davacı, kiminiz tanık olarak bu adliye
saraylarında bulundunuz mu? (AK Parti sıralarından “bulunduk” sesleri) VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – Çok… BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Bulundunuz… Şimdi, bakın, AK Parti iktidara geldi. Burada,
eminim konuşan pek çok arkadaşımın ilinde saraylar yapıldı. Doğru mu?
Türkiye’nin dört bir yanında, hâkimlerimiz, savcılarımız, şimdi izbe yerlerde, hükûmet konaklarının altında değil, saraylarda adalet
hizmeti veriyorlar. Bunu ben söyleyebilirim, normal. Neden şimdi itiraz ediyor…
Çoğunluk var burada efendim, AK Parti idare… Bu, parlamenter sistem.
Parlamenter sistemde hükûmet nereden çıkar?
Çoğunluktan çıkar. Çoğunluğun güven oyuna dayanır ve orada AK Parti olduğu için
hükûmet orada duruyor. Biz burada olmazsak, hükûmet orada olmazdı, sizin dediğiniz Hükûmet
olurdu. Bunu ben demiyorum, parlamenter sistem diyor. Siz de diyorsunuz ki
böyle bir şey olmaz. VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – Anayasa diyor Anayasa. BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – O zaman parlamenter sistemi değiştirmek lazım. Belki CHP’nin
dediği şey olur. Peki, daha ne oldu? Bakın saraylar oldu. Yargıtay
Başkanımız bir adli yıl açılış konuşmasında… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Maksat hasıl oldu mu Sayın Bozdağ? MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, bir cümleye daha cevap vermesi lazım. BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – …hâkimler ve savcılar… BAŞKAN –
Sayın Bozdağ… Sayın Bozdağ…
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - …vicdanları ile cüzdanları arasına sıkışmışlar” dedi. BAŞKAN –
Sayın Başkan, size bir tek cümleyle ifadede bulunmuştu Sayın Köktürk. Siz de cevap verdiniz. Evet, bu icraatları, tamam
anlaşıldı, AK Parti Hükûmeti yapmıştır. Siz de Hükûmetin bir üyesisiniz. Tamam, problem yok. (AK Parti
sıralarından alkışlar) V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam) A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam) 2.- Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç’un; 2802
Sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
ve Adalet Komisyonu Raporu (2/63) (S. Sayısı: 65) (Devam) BAŞKAN -
Evet, biraz önce Sayın Köktürk’ün üzerinde konuşma
yaptığı önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
kabul edilmemiştir. Diğer
önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin çerçeve 3 üncü maddesiyle düzenlenen 9/A
maddesinin 6 ncı fıkrasında geçen “ile” ibaresinden
sonra gelen “Türkiye Adalet Akademisi Yönetim Kurulunun” ibaresinin “Hakimler
ve Savcılar Yüksek Kurulunun” şeklinde değiştirilmesini, bu fıkrada bulunan “için”
ibaresinden sonra “Yargıtay ve Danıştayda seçilmiş”
ibaresinin eklenmesini; 9 uncu fıkrasında geçen “Türkiye Adalet Akademisi
Yönetim Kurulundan” ibaresinin “Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulundan”
şeklinde değiştirilmesini, “ise” ibaresinden sonra gelen “Yönetim Kurulu”
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını, birinci fıkranın sonuna “Protokolün
hazırlanmasında Hakimler ve Savcılar Kurulunun görüşü alınır” cümlesinin
eklenmesini saygıyla arz ederiz. Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları BAŞKAN –
Evet, Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Sayın Bal, konuşacaksınız. Buyurun. FARUK BAL
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; tabii, biraz önce
AKP Grup Başkan Vekilinin ifadelerini değerlendirerek sözlerime başlamak
istiyorum. Sorun buradan kaynaklanıyor. AKP
geldi, daha önce izbelerde görev yapan hâkim ve savcıların durumlarını
saraylara taşıdı, böyle bir mantık olabilir mi? Böyle bir reddiyeci anlayış
olabilir mi? Bunların hepsi külliyen yanlıştır. Evet, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde, adalet hizmetlerinin sunulduğu yerler içerisinde, adalet hizmetinin
mehabetine yakışmayacak yerlerde bu hizmetin sunulduğu doğrudur. Geçmişte
böyleydi, şimdi de vardır bu, AKP İktidarında da var. Geçmişteki hükûmetler bunlara çare bulmaya çalışmışlardır,
başarabildiklerini başarmışlardır, gerisi bundan sonraki hükûmetlere
kalmıştır. AKP’nin de başaramadıkları vardır. Ankara Adliyesini
siz mi yaptınız, Bursa Adliyesini siz mi yaptınız, İstanbul Adliyesini siz mi
yaptınız? Konya Adliyesini biz başladık. BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Konya Adliyesini kim yaptı? (AK Parti sıralarından
gürültüler) FARUK BAL
(Devamla) – Bu, külliyen… BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen sükûneti sağlayalım. FARUK BAL
(Devamla) – Beni dinleyin… (AK Parti sıralarından gürültüler) BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri… FARUK BAL
(Devamla) – Peki, biz diyelim ki, bunların hepsini AKP yaptı. Bu ilçelerde, bu
illerde yaşayan vatandaşlarımız gerçeği bilmiyor mu? (AK Parti sıralarından
“Biliyorlar.” sesleri) ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Onun için takdir ediyorlar zaten. FARUK BAL
(Devamla) – O zaman mesele yok. Konuya
gelelim. Değerli
arkadaşlar, polemik yaratmak istemiyorum. Geçmişte yapılan hizmete herkesin
saygı duyması lazım, şimdi yapılana da saygı duymak lazım, bundan sonra
yapılana da saygı duymak lazım. Benim
anlatmak istediğim konu ve bağlamak istediğim konu, böyle bir reddiyeci
anlayıştan başlarsanız, gerilim politikasına gidersiniz. Bugün Mecliste yaşanan
ve herkesin ittifakla kabul edebileceği, herkesin sıkıntı duymadan, gönül
rahatlığıyla gerek duyulduğunda sığınabileceğimiz güvenli bir liman olarak
adalet hizmetlerinin sunulduğu yere gidebileceğimiz bir ortamı hazırlayacak bir
kanun teklifi üzerinde konuşuyoruz. Burada sorunun başlangıcı, adalet hizmeti
sunacak hâkimlik ve savcılık mesleğine girişle ilgili sınavda düğüm çözümsüz
hâle gelmiştir. İşte, düğümün çözümsüz hâle gelmesinin sebebi gerilim
politikasından kaynaklanmaktadır. Kanunun
geneli üzerinde yaptığım konuşmada, bu gerilimin sebeplerini ve çözüm yollarını
anlattım. Çözüm yolu ortak akılda birleşmektir, çözüm yolu uzlaşmadır, çözüm
yolu demokratik katılımcılıktır. İşte Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz…
Adalet Bakanlığının görev ve yetkileri
ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun görev ve yetkileri bazı alanlarda çatışma, bazı alanlarda
sürtüşme ve bazı alanlarda da gerilim konusu olarak karşımıza çıkmaktadır,
burada çıktığı gibi. Bunu çözebilecek imkân elimizde mevcuttur. Bu imkânı bugün
değerlendirebiliriz. Değerlendirmek üzere de bizim önerdiğimiz husus şudur:
Hâkimlik ve savcılık mesleğine kabul edilecek aday adaylarının mülakat sınavı
eğer bir kuşkuyla, bir endişeyle karşılanıyor ise o kuşku ve endişe kaynağını
ortadan kaldırmak lazım. Kaldırabilmek için de Yüksek Hâkimler Kurulunun
seçilmiş üyelerinden, Yargıtaydan ve Danıştaydan gelen üyelerinden 1'er tanesinin bu Kurula üye sıfatıyla kabul
edilmesi kanun haline getirilirse, o zaman bu endişe kaynağı olmaktan
çıkacaktır, çünkü herkes orada ne yapıldığını görmektedir. Böylece, Adalet
Bakanlığının değerli üst düzey bürokratlarının rencide edilebilecek şekilde
tartışılması da ortadan kalkmış olacaktır. Eğer, meseleye makul ve mantıklı bir
açıdan bakacak olursak, bu çözüme hiç kimsenin itiraz etmemesi gerekir. Diğer bir
taraftan değerli arkadaşlarım, bu kanun teklifinde mülakat heyetine Türkiye
Adalet Akademisinden 2 tane yüksek yargıç davet edilmektedir; 2 tane yüksek
yargıç, 1'i Danıştaydan, 1'i Yargıtaydan
olmak üzere üye olarak kabul edilmektedir. Şimdi
size soruyorum, Danıştaydan ve Yargıtaydan
gelecek olan üyelerin… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Bal, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun
efendim. FARUK BAL
(Devamla) – …Danıştay ve Yargıtay üyeliği devam edecek midir? Evet. Oradaki iş
yükü çok yoğun bu şekilde bu hâkimlerimizin, yüksek hâkimlerimizin omuzlarında
mıdır? Evet. Bu yükle birlikte Adalet Akademisindeki görevini de ek yük olarak
taşıyacak mıdır bu üye? Evet. Buna ilaveten bir de mülakat heyetine gelirse,
demek ki orada herhangi bir iş yapmama, sadece bir temsiliyet
anlamında bulunma gibi bir sonuç doğurur ki, bu doğru değildir. Oysa, Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kurulu, kariyer mesleği olan hâkimliğin özlük haklarını ve
kariyer özelliklerini en iyi bilen, en iyi değerlendiren kurulumuzdur. Bu
kuruldan birer tane üye girer ve aynı zamanda Adalet Bakanlığının ÖSYM’yle
yapacağı protokol için bu kurulun görüşü alınır ise, sanıyorum, mesele
halledilir diye düşünüyorum. Bu duygu
ve düşüncelerle, önerimizi yüce kurulun takdirine sunuyorum. Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bal. Evet,
önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Arkadaşlar,
tabii, çok kalabalık olarak Genel Kuruldayız. Bütün arkadaşlarımız da takip
ediyorlar. Çok hafif konuşmalar dahi bir araya gelince büyük uğultuya sebebiyet
veriyor. Hatipler konuşurken biraz daha itinalı olursak, güzel olur diye
düşünüyorum. Takdirlerinize
arz ederim. Diğer
önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 sıra sayılı “Hakim ve Savcılar Kanununda Değişiklik” yapılmasına dair
kanun tasarısının 3. maddesinin onuncu fıkrasının “(e) bendinin” metinden
kaldırılmasını, ayrıca 11. fıkrada geçen 20’şer ibaresinin 25’er olarak
değiştirilmesini arz ve teklif ederim. Muhsin
Yazıcıoğlu Sivas BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılamıyoruz Başkanım. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Sayın Yazıcıoğlu, konuşacak mısınız? MUHSİN
YAZICIOĞLU (Sivas) – Evet. BAŞKAN –
Buyurun Sayın Yazıcıoğlu. MUHSİN
YAZICIOĞLU (Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
65 sıra sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin 3’üncü maddesinin onuncu fıkrasının (e) bendinin metinden
kaldırılmasını, ayrıca kanunun bütünlüğü için on birinci fıkrada geçen
“yirmişer” ibaresinin “yirmi beşer” olarak değiştirilmesini teklif ediyorum. Teklif
gerekçem şudur: Biliyorsunuz, kanun metinlerinde subjektif
kriterler yerine objektif kriterlerin konulması gerekir. Burada, metinde, yetenek,
kültür ve çağdaş yaşam anlayışının bir kriter olarak konulmuş olduğunu
görüyoruz. Yetenek ve kültür, yazılı sınavda zaten yer almış bulunmaktadır,
burada ölçülmüştür. Ayrıca buraya konulmasının gerekli olmadığını düşünüyorum. Çağdaş
yaşam konusuna gelince, bu subjektif bir kavram.
Çeşitli anlayışlara göre farklı yorumlanabilecek ve dolayısıyla istismara açık
olarak kullanılabilecek bir kavramdır. Burada “çağdaş yaşam anlayışı”ndan ne
kastedildiğini doğrusu anlamış değilim. Bu, son derece subjektif
ve muğlak bir bakış açısıdır, ölçülebilir ve değerlendirilebilir bir objektif
kriter değildir. Mesela, bir dine inanmak ve onun gereklerini aile hayatında ve
şahsen yaşıyor olmak çağdaşlığa uygun mudur, değil midir? Bunu, kim ne şekilde
ifade edebilecektir? Bir ideolojik yaklaşım bir başkasına göre çok rahatlıkla
çağdaşlık olarak kabul edilebilir ama bir başkasına göre farklı
değerlendirilebilir. Böyle bir kriter kanunun metninde konduğunda, bu kriter
bütün meslek sınavlarında ve memuriyete almalarda kişilerin karşılarına engel
olarak çıkartılacaktır ve bu kriter istismara açıktır. Ayrıca,
yine bu maddede belirtilen “çağdaşlık” konusu, kişilerin inanç, mezhep, meşrep
ve siyasi görüşlerine göre farklı şekilde algılanabilecektir. Bunun da
istismara açık olduğunu düşünüyorum. Yetenek
ve kültür, zaten biraz evvel ifade ettiğim gibi vardı. Tanımı yapılamayan,
kapsamı açıklanamayan, niyeti müphem olan bu türlü şart ve kavramlar
kullanıcısının elinde her türlü istismara açık olacaktır. 28 Şubat sürecini
hatırlıyorum. Bir giyotin gibi, bu kavram üzerinde, kamu çalışanları
kullanılmıştı. Kamu çalışanlarının üzerinde bir giyotin gibi kullanılmıştı.
Şimdi, tam tersine, bir de o zaman elde kanun yoktu. Şimdi de bir kanun metni
olarak buraya konularak daha büyük bir fırsat verilecektir. Buna meydan
verilmemesi gerekir. Yani, bu, bugün bir partinin elinde kullanılabileceği
gibi, başka bir zamanda başka bir siyasi düşünceyle aynı kavram tersinden
kullanılabilecektir diye düşünüyorum. Şimdi,
Marksist bir düşünce… Marksizm birileri açısından çağ dışı olarak kabul
edilebilir. O da istismar edebilir. Diğer taraftan, bir inanç ve düşünce de bir
başkası tarafından çağ dışı olarak değerlendirilebilir. Bu bakımdan, subjektif bir anlayıştır. Bu şekilde bu metinde yer alması
istismara açıktır. Bunun tamamen metinden çıkartılmasını teklif ediyorum. (e)
maddesinin üzerinde birtakım değişiklik yapılmak suretiyle bu metni düzeltme
gayretlerini de yeterli bulmuyorum. Tamamen metinden çıkarılmasının yine kanun
metnindeki bütünlük açısından daha doğru olacağını düşünüyor, yüce heyetinize
arz ediyorum, saygılarımı sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Diğer
önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 sıra sayılı kanun teklifinin çerçeve üçüncü maddesiyle düzenlenen 2802
sayılı kanun’un 9. maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 9/A maddesinin onuncu
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mustafa
Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları “Mülakatla
İlgilinin; a)
Muhakeme gücünün, b) Bir konuyu kavrayıp özetleme ve ifade
yeteneğinin, c) Genel
ve fiziki görünümünün, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğunun ve liyakatının, d) Yetenek
ve kültürünün, e)
Çağdaş, bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığının, puan vermek suretiyle
değerlendirilmesi yöntemidir.” BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Anayasa
Mahkemesinin 29.11.2007 günlü ve 26715 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan
7.2.2007 tarih ve E:2005/47, K:2007/14
ve aynı günlü E:2006/162, K:2007/15 sayılı kararları ve yargının
modernizasyonu, Ulusal Yargı Ağı Projesi gibi projelerin hayata geçirilmiş
olması dikkate alınarak fıkranın yeniden düzenlenmesi gerekmiştir. BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Diğer
önergeyi okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 sıra sayılı Kanun Teklifinin 3 üncü maddesi ile 2802 sayılı Kanuna
eklenmesi öngörülen 9/A maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “yüzde elli” ibarelerinin
“bir katı” olarak, ondördüncü fıkrasının ise
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Mustafa
Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları “Sınava
katılanların, yukarıda belirtilen yazılı yarışma sınavı notunun yüzde yetmişi
ile mülakat notunun yüzde otuzunun toplamı tespit edildikten sonra en yüksek
puanı alandan başlamak üzere nihai başarı listesi hazırlanır. Bu sıralamaya
tabi tutulanların nihai puanlarının eşit olması halinde, yazılı sınavda aldığı
puana öncelik tanınır. Yazılı puanlarının da eşit olması halinde, kura çekilmek
suretiyle sırası belirlenir ve bu konuda yapılan işlemler düzenlenecek tutanakta gösterilir.” BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Başkanım. BAŞKAN –
Hükümet? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Yazılı
sınavda öncelikle yüz tam puan üzerinden yetmiş puan alma şartı getirilmiş,
bununla birlikte yetmiş puanı geçen herkesin çağrılması yerine, ilânda
belirtilen kadro sayısının bir katı fazlası mülâkata çağrılarak, yazılı sınavın
yarışma sınavı niteliğine dönüşmesi beşinci fıkrayla sağlanmıştır. Ayrıca ondördüncü fıkranın değiştirilmesi suretiyle yazılı sınav
sonucunda adayların almış oldukları puanın yüzde yetmişi ve mülakat sonucunda
alınan puanın yüzde otuzunun ortalamasının tespiti sırasında yazılı sınav
notuna daha üstün değer verilmesi amaçlanmıştır. BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir. Bir
önerge daha var; okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin 3 üncü maddesiyle düzenlenen 9/A maddesinin ondördüncü
fıkrasından sonra gelmek üzere aşağıdaki fıkranın onbeşinci
fıkra olarak eklenmesini ve diğer fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini
arz ve teklif ederiz. Mustafa
Elitaş (Kayseri) ve arkadaşları “Hukuk
alanında doktora yapmış olanlar ilan edilen boş kadrolara başvurabilir. Bunlar
sadece mülakata tabi tutulur. Bu durumda olanlar için mülakat puanı esas
alınarak ayrı bir nihai başarı listesi düzenlenir.” BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz efendim. BAŞKAN –
Hükümet? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe:
Mevcut duruma göre doktora yapanlar, Kanunda öngörülen fakültelerden mezun
olmuşlarsa hangi alanlarda doktora yapıldığına bakılmaksızın mülakata tabi
tutulmaktadır. Yapılan bu düzenleme ile, hakimlik ve savcılık mesleğinin önemi
ve kariyer meslek oluşu dikkate alınarak bu hususta sınırlama getirilmiştir.
Buna göre sadece hukuk alanında doktora yapanlar yazılı yarışma sınavına girmeden
doğrudan mülakata tabii tutulacaklardır. Ayrıca bu kişiler ilan edilen boş
kadrolar için başvuruda bulunabileceklerdir bunlar için mülakat puanı esas
alınarak ayrı bir nihai başarı listesi düzenleneceği düzenlemeyle hüküm altına
alınmaktadır. BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir. Kabul
edilen üç önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 4’üncü
maddeyi okutuyorum: MADDE 4-
2802 sayılı Kanunun 69 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “MADDE
69- Meslekten çıkarma: Bir daha mesleğe alınmamak üzere göreve son
verilmesidir. 68 inci
maddenin (e) bendinde yazılı hallerden dolayı hangi sınıf ve derecede olursa
olsun iki defa diğer hallerden dolayı bir derecede iki veya derece ve sınıf
kaydı aranmaksızın üç defa yer değiştirme veya derece yükselmesinin
durdurulması cezası almış olmak veya taksirli suçlar hariç olmak üzere, altı
aydan fazla hapis veya affa uğramış olsa bile 8 inci maddenin (h) bendinde
yazılı suçlardan biri ile kesin hüküm giymek meslekten çıkarılmayı gerektirir.
Ancak, verilen cezanın 8 inci maddenin (h) bendinde yazılı suçlardan dolayı
verilmemiş olması ve cezanın ertelenmiş, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 50 nci maddesindeki tedbirlerden birine çevrilmiş veya yüzseksen günden fazla adlî para cezası olması halinde
meslekten çıkarma cezası yerine, yer değiştirme cezası verilir. Birinci
fıkra dışında kalan ceza mahkûmiyetlerinin ertelenmiş veya 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununun 50 nci maddesindeki ceza veya
tedbirlere çevrilmiş olup olmadığına bakılmaksızın suçun niteliğine göre 64,
65, 66, 67 veya 68 inci maddelerde sayılan disiplin cezalarından biri verilir. Hükümlülüğü
gerektiren suç, mesleğin şeref ve onurunu bozan veya mesleğe olan genel saygı
ve güveni gideren nitelikte görülürse, Kanunda daha alt derecede bir disiplin
cezası öngörülmemiş olmak kaydıyla, cezanın miktarına ve ertelenmiş veya 5237
sayılı Türk Ceza Kanununun 50 nci maddesindeki ceza
veya tedbirlerden birine çevrilmiş olup olmadığına bakılmaksızın, meslekten
çıkarma cezası verilir. Disiplin
cezasının uygulanmasını gerektiren fiil suç teşkil etmezse ve hükümlülüğü
gerektirmese bile mesleğin şeref ve onurunu ve memuriyet nüfuz ve itibarını
bozacak nitelikte görüldüğü takdirde de meslekten çıkarma cezası verilir.” BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek, Demokratik Toplum Partisi adına Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata, şahısları adına Malatya
Milletvekili İhsan Koca, Denizli Milletvekili Salih Erdoğan, Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in söz talepleri vardır. İlk söz,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’e
aittir. Sayın
Dibek, buyurun efendim. CHP GRUBU
ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Değerli
arkadaşlar, ben de sözlerime başlamadan önce, bugün, gerçekten üzücü bir kaza
neticesinde sanıyorum 50’den fazla vatandaşımız hayatını kaybetmiştir,
kendilerine Allah’tan rahmet, ailelerine sabır diliyorum, bu üzücü olayın bir
daha ülkemizde yaşanmamasını da diliyorum arkadaşlar. Değerli
arkadaşlar, ben, kanunun 69’uncu maddesini değiştiren 4’üncü maddesi üzerine
söz aldım. Yasa
teklifinin Hükûmet tarafından buraya nasıl
getirildiğini, sürecini hep beraber zaten takip ettik, onu arkadaşlarımız da
uzun uzun anlattılar. Aslında, bunun bir teklif
olmadığını da… Ben, tekrara mahal vermek istemiyorum, bunu yeniden konuşmak
istemiyorum, ama Meclis Başkanımız da buradayken, belki atlanmış olan bir
konuyu da bilgilerinize sunmak istiyorum. Değerli
arkadaşlar, bu yasa teklifi veya Hükûmetin de
benimsediği ve tasarı hâline gelmiş olan bu teklif alelacele geldi,
biliyorsunuz. Türkiye'nin gündemini gerçekten çok önemli bir şekilde belirleyen
bir teklif, yani insanlarımız, bunu, belki sonuçlarını, toplumumuz, basınımız,
medyamız, bir süre sonra tartışmaya başlayacak, çünkü farkında değiller, yeni yeni öğrenmeye başlıyorlar. Zaten, bu arada da bu akşam
geçmiş oluyor, bitmiş oluyor. Atı alan Üsküdar’ı geçiyor
arkadaşlar. Şimdi,
böyle bir yasa yeterince konuşulmadı Türkiye’de, alelacele geldi. Değerli
arkadaşlar, farkında mısınız, bundan sanıyorum on gün ya
da on beş gün önce Mecliste bir panel yapıldı. Sayın Meclis Başkanımız Köksal
Toptan da o panelde konuşmuştu. Panel de iktidar partisinin grup toplantı
salonunda yapılmıştı. O panelin konusu neydi? O panelde, yasa sürecine sivil
toplumun, sivil örgütlerin katılımının sağlanması, bunun çok önemli olduğu,
bunun çok önemsendiği söyleniyordu. Tabii, orada Bakanımız da konuşmuştu,
Meclis Başkanımız da konuştu. Çok sayıda sivil
toplum örgütünden temsilciler çağrılmıştı. O insanlar da konuştular,
onların da düşünceleri alındı. Ama, arkadaşlar, bu yasa için kim dinlendi? Bu
değişiklik için kim dinlendi? Kimin görüşü alındı? Bir tek, Komisyonda Barolar
Birliğinden bir temsilci vardı. Hangi üniversitenin görüşü alındı? Hangi yargı
organından temsilcilerin görüşü alındı? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
üyeleri yurt dışındalar. Böyle bir süreç yaşadık. Değerli
arkadaşlarım, tabii, bunun, söylemle eylem arasındaki farkın da en azından
toplumumuz da, halkımız da farkında olsun diye -belki tekrara kaçtık ama- bunu
belirtmek istedim değerli arkadaşlar. Değerli
arkadaşlar, ben şimdi bir soru sorsam burada, “Hukuk devletinin olmazsa olmaz
ön koşulu nedir?” diye sorsam, arkadaşlarımızın birçoğu hemen hemen aynı yanıtı vereceklerdir bizlere “Yargının
bağımsızlığı ve yargıç güvencesi, hâkimlerin güvence altında olmasıdır.”
diyecekler. Yine “Bir
ülkede halkın, vatandaşlarımızın, insanların adil yargılanmasının güvencesi,
adil yargılanma hakkının ön koşulu nedir?” desem, yine, belki hemen hemen arkadaşlarımızın çoğunun vereceği yanıt “Yargı
bağımsızlığı ve hâkimlerin güvencesidir.” olacaktır. Yani, buradan şu çıkabilir
ki -ki, öyle çıkacaktır mutlaka- bir ülkede hem yargı bağımsızlığı, hukuk
devletinin oluşabilmesi için, hukuk devletinin var olduğunun söylenebilmesi
için hem de vatandaşlarımızın adil yargılanma hakkının -gerçekten ama- var
olduğunu söyleyebilmesi için yargı bağımsızlığının ve hâkim teminatının, yargıç
güvencesinin var olduğunun da gerçek anlamda olması gerekiyor. Şimdi,
yani bu yasa değişikliği bunu ne kadar sağlıyor? Biraz bunu ben sizlerle konuşmak
istiyorum veya irdelemek istiyorum değerli arkadaşlar. Yasayı
teklif eden arkadaşımız Yılmaz Tunç, Bartın Milletvekili arkadaşımız bugün
konuşmasında ve tümü üzerinde kişisel söz alırken dedi ki: “Bu yasa hâkim ve
savcının alımında objektif ölçütler getirecek.” Yani “Çok fazla tedirgin
oluyorsunuz, buna gerek yok” dedi. “Daha önce mevcut olan bir yönetmelik
hükümleriyle düzenlenmiş olan hususları, belki de idarenin tasarrufundan
alarak, yasamanın tasarrufuna getiriyoruz” dedi. Değerli
arkadaşlar, hâkim ve savcılarımız bu yönetmelik hükümlerine göre nasıl
alınıyorlardı? Bir yazılı sınav yapılıyor. Bu yazılı sınavdan da yasa gereği 70
puanı almış olan, en az 70 puanı almış olan adaylar -daha önce bir sınır yoktu-
sınırsız bir şekilde mülakata çağırıyorlardı. Mülakatta da yine, aynı şekilde
bir 70 puan almak koşulu vardı. Yani bunu az önce arkadaşlarımız söylediler
burada, belirtiler. Yani bu 70, mülakattaki 70 puan alma olayı aslında işin özü
bence. Yani bu konu irdelendi ama çok fazla irdelenmedi. Ben bunu, dün
Komisyonda -Anayasa Komisyonu üyesi olmama rağmen, oradaki, Komisyondaki
görüşmelere katılmıştım- orada da belirtmeye çalıştım değerli arkadaşlar.
(Gürültüler) BAŞKAN –
Arkadaşlar, lütfen biraz sükûneti sağlayalım. Buyurun
Sayın Dibek. TURGUT
DİBEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar -şimdi 70 puanı- mülakatta dört kriterdi,
bir değişiklik yapıldı, beş kriter olarak şu anda düzenlendi. Onun üzerinde de
dün Komisyonda mutabık kalınan değişikliklerin burada da tekrar
değiştirildiğini görüyorum önergelerle. Ama beş tane kriter 20’şer puan
üzerinden değerlendirilecek ve 70 puan alabilen adaylar ancak başarılı olacak.
Hem yazılı sınavda 70 hem mülakatta 70. Şimdi, işin özü bu derken şunu söylemek
istiyorum: Yani, mülakatta ne kadar objektif ölçütlerle değerlendirme
yapılacak? Burada, az önce konuşuldu. Birtakım kriterler var, bunlardan bir
tanesi nedir? İşte, dış görünüşü itibarıyla da bir değerlendirme yapılacak, o
kişinin yadırganacak bir hâli var mı yok mu? Ona göre de bir 20 puan verilecek
değerli arkadaşlarım. Şimdi
“dış görünüşü” deyince ne anlayacağız? Bir insanın dış görünüşüne bakarak nasıl
puan verirsiniz? 20 puan alacak. Normalde, bir erkek adaysa takım elbiseyle
gelmiş olacak, kravatıyla gelmiş olacak, tıraşlı bir şekilde gelmiş olacak ve
mülakat heyetinin karşısına geçecek. Dış görünüşüne
baktığımızda gayet makul. Yani, şimdi, bu arkadaşımız gelirken, yahu, onlar
benim dış görünüşüme bakacaklar, bir değerlendirme yapılacak ve 20 puanlık bir
değerlendirme var. Yani, ben acaba şu üzerime sıkacağım parfümü değiştirsem mi,
bir gül yağı, bir hacı yağı mı sürsem, diyecek mi acaba değerli arkadaşlar veya
şu elimdeki yüzük altın, acaba yadırganır mı, şunu gümüş yapsam, mı diyecek
değerli arkadaşlar? NİHAT
ERGÜN (Kocaeli) – Demesin işte, onun için çıkardık. TURGUT
DİBEK (Devamla) – Evet, değerli arkadaşlar yani, şimdi, bu arkadaşımız 70 puanı
alamadığı takdirde “Sen başarısızsın.” denecek. Şimdi, az önce arkadaşlarımız
da söylediler, yani 100 puanla yazılı sınavdan geçmiş, 80 puanla geçmiş bir
arkadaş 65 almıştır, senin yapabileceğin bir şey yok. Yani, bunun örnekleri
var. Burada gerçi bunu Atilla Bey, Atilla Kart belirtmişti, ama en son idari
yargı, 2006’nın Ekim ayının 15’inde yapılan -sanıyorum- idari yargı sınavıyla
ilgili ne yapıldı arkadaşlar? İşte, 100 tane idari yargı hâkimi alınacaktı,
aday alınacaktı. 482 kişi çağırıldı mülakata. Zaten süreç de ondan sonra bu
noktaya geldi, yani Danıştayla bu konu uzlaşılamaz hâle geldi. 482 aday çağırıldı 100 kişi için.
150 idi yasada, şimdi yine değiştirildi, gönlünüz ona da el vermedi yani yüzde
50 fazlasının davet edilmesi de… Herhâlde dediniz ki: “Ya,
bu yüzde 50 bizi kurtarmaz, yani bu yüzde 50’nin içerisine bizim arkadaşlarımız
fazla girmez. Şunu yüzde 100 yapalım, 1 kat yapalım.” Sayın Elitaş
ve arkadaşlar önerge verdiler, 1 kat daha artırdılar. Yani şu anda, 500 kişi
alınacaksa 1.000 kişi çağrılacak. Ama burada, 100 kişi alınacaktı, 482 kişi
çağırıldı. Bu 100 kişinin 55’i ilk 100 arasından alındı arkadaşlar, kalan 45’i
de diğer 382 kişinin arasından alındı. Yani uygulama sizin uygulamanız, yani bu
dönemin uygulaması, baktığımız zaman. Yani, niyet üzüm yemekse, niyet bağcıyı
dövmek değilse yani böyle bir sonucun mu çıkması gerekir arkadaşlar? Şimdi,
süreme de bakıyorum, aslında söyleyecek çok şeyim var ama süre de yavaş yavaş sona eriyor. Değerli arkadaşlar, bu mülakatta çocuk
veya adayımız başarılı olamadı, 65 puan aldı ama sınavda çok yüksek puan aldı.
“Ben bunu yargıya götüreceğim.” dedi. “Dava açacağım, hakkımı arayacağım.”
dedi. Ne yapacak? Gitti, davasını açtı. Dedi ki: “Mülakatta ben çok şıktım, dış
görünüş itibarıyla, diğer kriterlere göre de, muhakeme gücüm de çok iyiydi.
Bana sorulanları kavrayıp özetleme ve anlama yeteneğim de çok iyiydi.
Dolayısıyla, benim daha yüksek puan almam gerekiyordu ama bana az puan
vermişler. Ben, buna itiraz ediyorum.” dedi. Mahkeme ne yapacak arkadaşlar?
Bilirkişi incelemesi mi yapacak? Ne yapacak mahkeme? Yani, bir usuli inceleme yapacak. Kurulu oluşturanlar doğru insanlar
mıdır? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Dibek, bir dakikalık ek sürenizi veriyorum. Konuşmanızı tamamlayınız. TURGUT
DİBEK (Devamla) – İşte, puanlamada hata mı yapılmıştır, yanlış mı toplanmıştır
puanlar bakacaklar. Sorulan sorular, verilen yanıtlar, yani bunlarla ilgili,
yargı makamı, bu mülakatla ilgili nasıl bir denetim yapacak? Bu insanın hakkını
nasıl arayacak? Değerli
arkadaşlar, yani yok, objektif bir değerlendirme yok. Bir bilirkişi incelemesi
yapamazsınız. Niye kayda almıyorsunuz şeyi? Mülakatı yapan, mülakattaki heyet
ile öğrenci arasındaki, aday arasındaki görüşmeyi niye bir kayda almıyorsunuz?
O kaydı, en azından mahkeme dinlesin. Ondan niye çekiniyorsunuz? Böyle bir
değişiklik niye yok? Değerli
arkadaşlar, şimdi, aslında, tabii sürem kalmadığı için onu söylemiyorum ama şunu
gözlemliyorum: Çok yıllar evvel, bir televizyon programında bir kaset
yayınlanmıştı. Şu an Amerika’da yaşayan Fethullah
Gülen, o kasette, yanındaki gençlere birtakım öğütlerde bulunuyordu, öğütler
veriyordu ve diyordu ki: “A, sakın ha, erken öten horozun başı kesilir. Şimdi,
sizler dikkatli olacaksınız. Zamanı gelecek, belli yerlerde…” AHMET
YENİ (Samsun) – Öyle konuşmadı. TURGUT
DİBEK (Devamla) – Yani, ben, bu mealde konuştuğumu söylüyorum, bunları kelimesi
kelimesine söylemiyorum ama bütün bunları gördükten sonra, Sayın Yılmaz Tunç
Arkadaşımın… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) TURGUT
DİBEK (Devamla) - …verdiği teklifin yavaş yavaş
gerçekleştirilmeye çalışıldığını görüyoruz. Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Sayın Dibek, teşekkür ediyorum sizlere, sağ olun. Demokratik
Toplum Partisi grubu adına, Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata. Sayın
Ata, buyurun. (DTP sıralarından alkışlar) DTP GRUBU
ADINA AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu yasa
teklifi hakkında, sanırım, söylenmesi gereken her şey söylendi. Tüm gruplar
konuyu değişik yönlerden ama ortaklaştıkları bir bakış açısıyla ifade ettiler.
Yasanın, önümüzdeki dönemde, belki daha fazla tartışılacağını… Belki, bugün
için eksikliğini gördüğümüz, değişik kesimlerin görüşünün alınmadığı yönündeki
eleştirimiz de ileriki dönemde doldurulsa da, umarın geriye dönük telafisi
imkânsız sonuçlar doğmamış olur. Evet,
arkadaşlar, yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı sağlanmadan yapılan ve yapılacak
olan bütün reformlar etkili olamayacak, pratiğe yansımayacaktır. Görevini icra
ederken “ya başıma bir şey gelirse” kaygısını taşıyan
hâkim ve savcının vereceği karar tartışmalı olacağı gibi üst yargı makamlarının
iş yükünü artıracak, adalet ya geç tecelli edecek ya da hiç tecelli edemeyecektir. Yargı
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatını sağlamanın ilk şartı da bir darbe ürünü
olarak gördüğümüz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararlarının yargı
denetiminden muaf olmasıdır. 1961 Anayasası’yla yargı denetimine açıkken, 12
Mart sonrasında yapılan Anayasa değişikliğiyle, yargı denetiminden muaf
tutulmuş, daha sonrasında yapılan Anayasa Mahkemesinin kararıyla, tekrar yargı
denetimine açık kalmış ama 1982 Anayasası’ndan sonra yargı denetiminden tekrar
muaf tutulmuştur. Böyle bir
yasa teklifi, Meclis gündemine gelmişken ve bu kadar yoğun tartışılmışken
ortaya belki daha farklı bir sonuç da çıkabilirdi. Bir geçici maddeyle, bugün
eksikliğini gördüğümüz ve hemen hemen her kesim
tarafından da eleştirilen Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu kararlarından mağdur
olmuş savcı ve hâkimlere bir hak tanınabilir, bunların yargı yoluna başvurması
sağlanabilirdi. Sonuçta, bu Mecliste belki uzun zamandır, uzun yıllardır
yaşanmayan bir şey var: Dört partinin, dört siyasi partinin grubu var, iki tane
siyasi parti lideri var, bir siyasi partinin de temsilcileri var. Birçok konuyu
daha etraflıca tartışabilmenin, birçok konuya belki bugüne kadar değinilmeyen
yönleriyle değinebilmenin koşulları mevcuttur. Bunu da bu yasa teklifinde değerlendirirken
böyle ele alabilmeliydik. Bir Şemdinli davasının savcısı, uzun yıllar boyunca
bu ülkede yaşayan insanların hafızasından silinmeyecektir. İnsanlar
vicdanlarında “Acaba, acaba?” diyecekler, “Bu yargılama sırasında savcıya
meslekten men kararı verilirken acaba hukukun ilkeleri çiğnenmiş midir?” diye
bir soru soracaklardır. Belki, bu, vicdanlarda temizlenemeyecektir kısa vadede
ama, keşke bu yasa teklifi tartışılırken men cezaları için de böyle bir
düzenleme yapılabilseydi. Son
olarak, hani bu yasa teklifi hakkında konuşuyoruz, Sayın Grup Başkan Vekilimiz,
AKP Grup Başkan Vekilimiz… (AK Parti sıralarından “AK Parti” sesleri) Evet, AK
Partinin Grup Başkan Vekili, AKP’nin, yasa metninin
geneli hakkında görüşürken, işte yasa teklifinin Komisyondan çıkıp Genel Kurula
geldiği gün itibarıyla hemen gerekçesi yazılan bir kararı, Anayasa Mahkemesi
kararını oldukça iyi irdeledi. Biz de bu konu hakkında -daha öncesinde belki
yorumlamıştık ama- sonuç itibarıyla tekrar Genel Kurulda bilgilendik. Ama, bu metinde
Anayasa Mahkemesinin yapmış olduğu yine bir hukuk devleti tanımı var. Diyor ki:
“Hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir
hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini
gerçekleştiren, anayasa aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet
organlarına egemen kılan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde, Anayasa’nın
ve yasa koyucunun da uymak zorunda olduğu temel hukuk ilkeleri bulunduğu
bilincinde olan devlettir. Bu bağlamda, hukuk devletinde yasa koyucu yasaların
yalnız Anayasa’ya değil, Anayasa’nın da evrensel hukuk ilkelerine uygun
olmasını sağlamakla yükümlüdür. “ Yargı
bağımsızlığı ve hâkim teminatı yönünden bugün ülkemize yöneltilen eleştiriler
vardır ve bu eleştiriler 2004-2005 raporlarında ve yine 2007 İlerleme
Raporu’nda da belirtilmiştir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Buyurun. AYLA AKAT
ATA (Devamla) – Evet, bu metin itibarıyla, kararın Anayasa’ya uygunluğu
yönünden tam bir değerlendirme yapılmıştır. Ama evrensel hukuk normlarına
uyması gereken bizim de genel hükümlerimiz, Anayasa’mız ve yasalarımız vardır.
Bu da önümüzdeki bir sorumluluk ve ödevdir. Umuyorum ki bu Meclis, bu sorumluluk
ve ödevi yerine getirecektir. Saygılar
sunuyorum, teşekkürler. (DTP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Ata. Şahsı
adına, Malatya Milletvekili İhsan Koca. (AK Parti sıralarından alkışlar) İHSAN
KOCA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 4’üncü maddesi
hakkında şahsım adına söz almış bulunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’yla, yeni yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’yla ceza
sistemimizde köklü değişiklikler gerçekleştirilmiştir. Bazı suçların cezaları
artırılmış, suç karşılığında yaptırım olarak uygulanacak cezalar hapis ve adli
para cezasına dönüştürülmüştür. 765 sayılı eski Türk Ceza Kanunu’nda ise ağır
hapis, hapis, hafif hapis, ağır para cezası ve para cezası şeklinde
düzenlenmeler mevcuttu. Bu para cezalarının da, hafif hapis, hapis ve para
cezalarının da ertelenmesi söz konusuydu. Fakat yeni Türk Ceza Kanunu’nun
mantığı ve sistematiğine uymayan eski düzenleme, 2802 sayılı Kanun’daki
düzenleme, bu değişiklik teklifiyle yeni Türk Ceza Kanunu’na uygun hâle
getirilmeye çalışılmıştır. Böylece, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Kanunu’nda, suç yönünden hâkim ve savcılar hakkında uygulanan disiplin ve meslekten
çıkarma cezalarıyla ilgili hükümler yeniden düzenlenerek Türk Ceza Kanunu’nun
sistemiyle uyumlu hâle getirilmeye çalışılmıştır. Değerli
milletvekilleri, ben, sadece 4’üncü maddenin amacı hakkında konuşmak
istiyordum. Ancak biraz önce konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Milletvekilimiz,
kendisini yakından tanımamakla beraber, duruşu ve üslubuyla kendisine saygı
duyduğum Sayın Ali İhsan Köktürk Beyefendinin bir
beyanına cevap verme ihtiyacını hissettim. “AK Parti Grubunda sevdiği,
merhabalaştığı milletvekillerinin olduğunu” ifade ettiler. Bu nazik beyanından
dolayı kendilerine teşekkür ediyorum. Ancak “AK Parti milletvekillerinin kendi
iradeleriyle hareket etmediklerini” söylediler. Buna katılmamız mümkün değil.
Bir örnek vererek hangi gruba mensup milletvekillerinin kendi iradeleriyle
hareket etmediğini takdirlerinize sunmak istiyorum. BAŞKAN –
Sayın Koca, madde üzerinde konuşsanız, herhangi bir sataşmaya gecenin bu
saatinde sebebiyet vermeyin lütfen; suhuletle, sükûnetle yürütüyoruz. Buyurun. İHSAN
KOCA (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım. Komisyonda
uzlaşmaya varıldı fakat “Genel Başkanımızla görüşmedik, bu konuda uzlaşmaya
varamayız.” diye uzlaşmadan vazgeçildi, vazgeçen taraf Cumhuriyet Halk Partili
komisyon üyeleri idi. Hepinize
saygılar sunuyor, kanunun hayırlı olmasını diliyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Şahsı adına Denizli Milletvekili Salih Erdoğan. Sayın
Erdoğan, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET
SALİH ERDOĞAN (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz kanun teklifinin 4’üncü maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, bu teklif ile getirilen düzenleme, hiç şüpheniz olmasın ki,
Anayasa’mızda ifadesini bulan ve bağlayıcılığında asla şüphemiz olmayan,
bulunmayan yargının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü amacına yönelik olarak
yapılmaktadır. Hatta bu prensipleri daha da geliştirmek, Türk mahkemelerini,
Türk adaletini daha da yüceltmek amacı taşımaktadır. Bu teklifin yasalaşması
hâlinde, hâkimlik teminatında ve mahkemelerin bağımsızlığında asla ve asla geriye gitme söz konusu
olmayacaktır. Sabahtan
bu yana yapmakta olduğumuz görüşmelerde bu teklife değerli görüşleriyle katkı
sağlayan, zenginlik kazandıran arkadaşlarımız oldu. Ancak, bu teklifle ilgili
katılmamız mümkün olmayan görüşler de ileri sürüldü. Özellikle “Bu, teklif mi
tasarı mı? Teklif mi olması lazım idi, tasarı olarak mı gelmesi gerekirdi?”
Hatta suçlu bulmuş gibi “Bu gizli bir tasarıdır.” şeklindeki değerlendirmeleri
çok şık bulmadığımızı ifade etmek istiyorum. Tasarı veya teklif olmasının
ötesinde, şu an böyle bir düzenlemeye ihtiyacımız var mıdır yok mudur üzerinde
durulması gerekirken, böyle tartışmaların lüzumsuz olduğunu düşünüyorum. Ayrıca,
bu teklifin 2’nci maddesi üzerinde CHP Grubu adına söz alan değerli CHP
sözcüsünün şu değerlendirmesine katılmak asla mümkün değildir. Değerli sözcü
dedi ki: “Bugün Türkiye’de yargı halatlarla idarenin arkasına bağlanmıştır.
Şimdi de bu teklif ile çelik halatlarla bağlanmak isteniyor.” Değerli
arkadaşlar, bu görüş, öncelikle hâkimlerimize ve yargıya yapılabilecek en büyük
bühtandır. Değerli
arkadaşlar, yargının bağımsızlığı üzerinde kimsenin şüphe uyandırmaya hakkı
yoktur. Türk yargısı, dün bağımsızdı, bugün de bağımsızdır, yarın da bağımsız
olmaya devam edecektir. Hukuk devleti olmanın bir gereği olarak da en son sözü
her zaman hukuk söyleyecektir. Hâkim ve savcılığa atama biçimleri nasıl
yapılmış olursa olsun -bu konu tartışılabilir, tartışıyoruz- Türk yargısı
bağımsız olarak kararlarını vermeye devam edecektir ve devlet organları da bu
mahkeme kararlarına uymayı kendilerine bir görev bilecektir. Bu nedenle,
yargının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünü şüpheye düşürecek söz ve
davranışlardan kaçınmak hepimizin görevi olmalıdır, özellikle
milletvekillerinin. Hâkimlerimiz, vicdanlarıyla cüzdanları arasına sıkışıp
kaldık dedikleri zaman da, müsait olmayan mekânlarda yetersiz personelle bir
yığın dava dosyalarıyla boğuşarak çalışmak zorunda kaldıkları durumlarda da hep
bağımsız karar vermeye özen gösterdi. Sayın
milletvekilleri, yargıya güven, devlete güvendir. Biz her zaman yargıya güveni
devlete güven olarak algıladık. Yargının itibarını devletin itibarı olarak
gördüğümüz içindir ki AK Parti İktidarı, beş yıldan bu yana, başta adliye
binalarımız olmak üzere yargıda teknolojinin kullanılması, hâkim ve
savcılarımızın mali ve sosyal haklarının iyileştirilmesi, eskimiş pek çok
mevzuatın yenilenmesi gibi daha pek çok alanlarda büyük adımlar attı, yenilikler
yaptı, düzenlemeler yaptı. Elbette, bu yapılanların yeterli olduğunu iddia
etmek mümkün değildir, daha yapılması gereken pek çok işler vardır, atılması
gereken adımlar bulunmaktadır ve bunlar devam edecektir. Ancak, yargımızın 70
milyon adına karar verdiğini, millet adına karar verdiğini bilmek zorundayız.
Bu nedenle, yargıya güvenmek zorundayız, bazı yanlışlıklar olsa bile tüm
yargının eksikliği ve zafiyeti olarak bunların değerlendirilmemesi gerekir.
Başta hâkim ve savcılarımız olmak üzere, yardımcı personelin tamamı,
mübaşiriyle, kâtibiyle, müdürleriyle, tüm adliye çalışanları, yargıya güven
devlete güvendir anlayışına gölge düşürmemek için gece gündüz çalışmaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Erdoğan, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. MEHMET
SALİH ERDOĞAN (Devamla) - Ben, bu vesileyle, başta hâkim ve savcılarımız olmak
üzere tüm adliye çalışanlarına huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Yasanın
hayırlı olmasını temenni ediyorum. Tekrar yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Erdoğan. Saygıdeğer
milletvekilleri, madde üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın
Ekmen… MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) – Başkanım, bir önceki maddede giriş yapmıştım, o zaman unuttunuz. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
Seçer… VAHAP
SEÇER (Mersin) – Sayın Bakanım, az önce sayın milletvekili arkadaşımın sorduğu
soruyu yinelemek istiyorum. Bizim
endişelerimiz, mülakat sisteminde siyasi kadrolaşmaya yol açacak birtakım
endişelerimizin olması. Mülakattaki kriterler göreceli veya subjektif
değerlendirmeler olduğu için, özellikle mülakatta 70 puan barajının sıkıntılar
yaratacağını düşünüyoruz. Siz buna katılıyor musunuz Sayın Bakanım? BAŞKAN –
Sayın Öztürk… ALİ
ÖZTÜRK (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Biraz
önce Milliyetçi Hareket Partisi adına konuşan Sayın Faruk Bal, Konya
Adliyesinin kendi dönemlerinde yapıldığını söyledi. Ben, şimdi Sayın Bakanıma
soruyorum: Konya Adliyesi, ne zaman inşaatına başlandı ve ne zaman açılacak? Ereğli
Adliyesi, ne zaman temeli atıldı ve ne zaman açıldı? Hâlbuki,
ben, dört yıldır Konya’da ağır ceza reisi olarak çalıştım ve benim dönemimde,
şu andaki hâlen hizmet veren adliye binası devam etmektedir ve hâkim ve savcı
arkadaşlarımız bu binada ikişer kişi olarak oturmaktadırlar. Yeni yapılan
adliye binasının da ben 17 Aralıkta Sayın Başbakanımızın katılımıyla
açılacağını biliyorum. Çok güzel, gerçekten Selçuklu mimarisi, çinili mimariye
uygun bir saray yapılmaktadır. Ben burada Sayın Cemil Çiçek’e, Sayın Bakanımıza
da çok teşekkür ediyorum. Saygılar
sunuyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
Çakmak… HAYRETTİN
ÇAKMAK (Bursa) – Teşekkür ederim. Sayın
Bakanım, az önce burada üç tane siyasi partimizin kürsüye çıkan vekilleri
yapılan adliye sarayları konusunda farklı ifadeler kullandılar ama konu
açıklığa kavuşamadı. Benim
sorum şu: AK Parti İktidarı döneminde Türkiye’de yapılan adliye saraylarının ya da adliye binalarının sayısı nedir? BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
Çalık… ÖZNUR
ÇALIK (Malatya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Sayın
Bakanım, benim sorum size 2002 yılına kadar hâkim ve savcılarımızın özlük
haklarıyla ilgili durumları neydi? Bizim Hükûmetimiz,
iktidarımız döneminde, 2002 ile 2007 yılları arasında hâkimlerimize ve
savcılarımıza ne gibi iyileştirmeler getirdik ve özlük haklarımızda ne gibi
değişimler oldu? Bugün
görüşmüş olduğumuz bu teklifte de yeni alınacak hâkimlerimizin ve
savcılarımızın hangi özlük haklarına sahip olacaklarını… Bilgilendirmek adına
da sorumu size yöneltmiş bulunuyorum. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
Hamarat… MUSTAFA
HAMARAT (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın
Bakanım, Bakanlığınızın UYAP projesi uygulamaya geçti. Bu proje adalet
hizmetinde ne tür kolaylıklar getirdi? Halkımız bu kolaylıklardan
yararlanabiliyor mu uygulamada? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Sayın Ata, buyurun. AYLA AKAT
ATA (Batman) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakanıma bir soru sorayım. Sayın
Bakan, şu an Türkiye’de görev yapan hâkim ve savcılar arasında kaç tane kadın
olduğunu ve iktidarınız döneminde göreve başlayanlar arasında bir oranın
elinizde olup olmadığını öğrenebilir miyim? BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın Uzunırmak… ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın
Başbakanın, zaman zaman, gerek yüksek yargı
organlarıyla gerekse idari yargıyla ilgili çok uç noktada beyanları oluyor. Bir
Adalet Bakanı olarak Sayın Başbakanın adli mekanizmalara bu müdahalelerini
acaba nasıl karşılıyorsunuz? Başbakan haklı mıdır, yoksa netice nedir? Teşekkür
ediyorum, sağ olun. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın Köktürk, çok kısa bir zaman var ama sizin de sorunuzu
alayım. Buyurun. ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Ben de
Sayın Bakanıma, daha önceki arkadaşlarım ve benim kürsüden yönelttiğim soruyu
tekrar yinelemek istiyorum. Yazılı sınavda 100 alan bir hâkim ve savcı adayı
mülakattan 69 aldığında elenecek midir? Bu sorunun yanıtını rica ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
Bakanım, buyurun. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Sayın
Seçer “Mülakat siyasi kadrolaşmaya yol açar mı, böyle bir endişe ifade edildi
siz katılıyor musunuz?” dedi. Tabii, şu açıklamayı televizyonları başında
bizleri izleyen vatandaşlarımız için bir kez daha yapmak durumundayım: Hâkim ve
savcılarımızın adaylığa kabulünden önce yapılan mülakat sistemi sanki bu yasa
teklifiyle ilk defa getiriliyormuş gibi bir intiba yayılmaya çalışılıyor.
Çeşitli konuşmalarda da ifade edildiği gibi, mülakat sistemi taa 1934 yılından beri Adalet Bakanlığınca uygulanan bir
sistemdir ve şimdi biz bu mülakat sistemine daha önce olmadığı şekilde yeni bir
disiplin, yeni bir anlayış, yeni bir değerlendirme kriteri getiriyoruz ve bir
önergeyle de, biraz önce, alacağımız hâkim ve savcı sayısının 1 misli fazlasını
mülakata aday adayı çağırmak suretiyle, bir noktada yazılı sınavda başarılı
olan arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğunun mülakat sonucu aday olmasının da
yolunu açmak suretiyle, bu konuda birtakım özel inisiyatiflerin kullanılmasını
da en asgari düzeye indirdiğimizi ifade etmek isterim. Sayın Öztürk, Sayın Faruk Bal’ın biraz önce yapmış olduğu
konuşmaya atıfta bulunarak bir soru yöneltti. Evet, Sayın Faruk Bal
arkadaşımız, Grup Başkan Vekilimizin, Sayın Bozdağ’ın,
adliye saraylarıyla ilgili yapmış olduğu açıklamaya atıfta bulunarak “Bunlar
külliyen yalandır” ifadesini kullandı, buraya da yazmışım. Tabii, son derece
üzüldüm. Kendisi Adalet Bakanlığında üst düzey görevlerde bulunmuş ve Adalet
Bakanlığının yaptığı hizmetleri yakinen takip etmesi
gereken bir arkadaşımızdır. O nedenle, özellikle son beş yıl içerisinde adliye
binalarının ve saraylarının yenilenmesi konusunu takip ettiğini zannediyorum.
Biraz sonra bir soruya daha cevap verirken geleceğim oraya, ifade edilmişti, ne
kadar adliye sarayı sizin döneminizde yapıldı, ne kadarı yapılmaya devam
ediyor? Bunlarla birlikte her iki soruyu da birleştirerek cevap vermek
istiyorum: 77 tane adliye sarayı şu anda bitmiş ve faaliyete geçmiş durumdadır.
39 tanesinin inşaatı hızla devam etmektedir, bu inşaatlar da bittiğinde 116
tane adliye sarayını bitirmiş olacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar) 6
tanesinin ihalesi yapılmak üzeredir, 21 tanesinin de proje çizimleri devam
etmektedir. Konya’ya
gelecek olursam: Sayın Bal “Onu biz başlattık” dedi. Ben, tabii “Bunlar
külliyen yalandır” tabirini kendisi için kullanamam, bu biraz ağır bir ifade
olur, ama “Biz başlattık” sözünün doğru olmadığını ifade etmek istiyorum. Çünkü
2004 yılının sonunda yeri bulundu, 2005 yılında ihalesi yapıldı. Biraz önce
Sayın Öztürk’ün de ifade ettiği gibi, inşallah, 17
Aralıkta, yani Şebiarus’da Konya Adliye Sarayını
hizmete açmak istiyoruz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ve Selçuklu
mimarisiyle de özdeş bir mimari üslupla hazırlanan Konya Adliye Sarayı,
zannediyorum, Konya’mıza çok yakışacak. Ben, Sayın Bal’ı ve arkadaşlarını da
açılışımıza davet ediyorum. Ayrıca,
tabii, Ereğli ve Yunak adliye saraylarımız bitti, Karapınar devam ediyor ve
Konyalılara bir müjde daha vermek istiyorum: Ilgın’da da modern bir adliye
sarayı yapımını programımıza aldık, 2008 yılında onun da temelini atmış
olacağız. (AK Parti sıralarından alkışlar) Sürem
bitti mi efendim? BAŞKAN –
Evet. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – O zaman, izin verirseniz, diğerlerine
yazılı cevap vereyim Sayın Başkanım. BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bakanım. ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Yüzde 69’a hiç cevap vermiyorsunuz Sayın Bakan. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yazılı cevap vereceğiz efendim, yazılı
cevap vereceğiz. Sürem doldu. BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi
okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 sıra sayılı yasa tekfinin 4.maddesi Anayasa’ya aykırı olduğundan
metinden çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Sayın Genç, buyurun efendim. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Neyse ki
benim bu önergemi ortadan yok etmediniz, teşekkür ederim. Deminki, bir önceki
maddede benim önergemi ben götürdüm Kanunlara verdiğim zaman başka önerge
yoktu. Şimdi,
biraz önce, ben Adalet Bakanıyla ilgili bir konuyu dile getirirken bana dedi
ki: “Kuyruk acısı var.” Şimdi,
değerli milletvekilleri, benim dile getirdiğim olayın yanlış olduğunu
söylemiyor. Kendi akrabasını, Taksim Otelcilik diye bir ticaret şirketine
atadığını söylüyor, ama bu Taksim Otelcilik ne biliyor musunuz? Vakıflar
Bankasının bir kuruluşu ve Bakana bağlı. MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) - Önergeye gel önergeye! BAŞKAN –
Sayın Genç… Sayın Genç… KAMER
GENÇ (Devamla) – Önergeye de geleceğim, önergeye de geleceğim merak etme,
önergeye de geleceğim. Şimdi,
ondan sonra, daha başka şeyler de var da… Diyor ki tazminat tamam, aleyhime 20
milyar tazminat davasını açtı. BAŞKAN –
Sayın Genç, bu konu konuşuldu, siz söylediniz Sayın Bakan cevap verdi. KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, söyledi de… Ben burada konuşuyorum Sayın Başkan yani. BAŞKAN –
Önerge üzerinde, bu Anayasa’ya aykırılığı üzerinde konuşur musunuz! KAMER
GENÇ (Devamla) – Mahalli mahkeme 5 milyara hükmetti, ama bu dava daha Yargıtayda. Bir Adalet Bakanı olarak, ben bu parayı senden
alacağım demesi bence yargıya etki etmek demektir. Ben bunu kınadım. Ayrıca Tayyip Erdoğan’a da 4 küsur milyar tazminat ödedim. Yani ne
yapalım dilimize sahip olamıyoruz, zaman zaman onun
cezasını da çekeceğiz. Ne olur yani yardım edeceğiz. Biraz da sadaka vermiş
oluruz. Ne olacak yani, o şey değil. [AK Parti sıralarından alkışlar (!)] Şimdi
değerli milletvekilleri, bakın bu şeyde… Mesela Anayasa Mahkemesi de hemen bu
konudaki kararını dün yayımladı, ama -Anayasa Mahkemesine tabii, saygımız
sonsuz da- bazı uygulamalarda bu şeyi yapmıyor, mesela İç Tüzük’te yapılan
değişikliğin kararını aşağı yukarı bir buçuk iki sene sonra -iki üç sene
sonraya kadar- yayımladı. Bundan sonra bu yüce mahkemenin tabii, biraz daha
iktidar partisine böyle çok yakın bakmamasını diliyorum. Değerli
milletvekilleri, burada tabii, getirilen bu teklif… Başta da söyledim, önemli
olan Türkiye Cumhuriyeti devletindeki her kurumun adil ölçüler içinde,
hakkaniyet içinde ve herkesin, ya benim devletimde
işte, hile olmaz, adam kayırma olmaz, hak ve adalet ölçüleri içinde insanlar
göreve alınır, demesi lazım. Bakın mesela, gidin bazı bakanlarınızın özel kalem
müdürlüklerini bir araştırın. Şimdi, bakanların özel kalem müdürlüklerine atama
yetkisi hiçbir şarta tabi değil. Alıyorsunuz, sokaktaki bir adamı özel kalem
müdürü tayin ediyorsunuz -istisnai memuriyettir- kendisine en yüksek devlet
memuru maaşını veriyorsunuz. Bu bakanlıklarda yapılıyor. Ayrıca bakanlıkların
bir de basın müşavirleri var. Aynı yolla bunları da alıyorlar. Aynı, yine
1’inci derecenin 4’üncü kademesini veriyorlar. Bu haksızlık. Ama, yani, bakın,
keyfîlikler ne kadar oluyor: Ben, biraz önce… Yani, Adalet Bakanlığının
inhisarı altında olan, onun emir ve komutasında, daimi şeyinde olan bürokratlar
var. Bu 7 kişilik komisyonun 5 tanesi Adalet Bakanlığına bağlı bürokrat. Şimdi,
hangi bürokrat bakana karşı gelir, bakanların isteklerini çevirebilir? Bırakın
bürokratları, şimdi siz Genel Başkanınızın isteklerinin karşısında
direnebiliyor musunuz? (AK Parti sıralarından “Direniriz” sesi)
Direnemiyorsunuz. Ya, zaten, bak, bugün geldi diye
hepiniz buradasınız. Yoksa, yoktunuz burada. (Gülüşmeler) Şimdi göze girmek
için geldiniz buraya. NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Başbakanın geleceğini kimse bilmiyordu. KAMER
GENÇ (Devamla) – Maalesef, insanlarımızın yapısında bu var. Daha
özgürce hareket etmek için, biz diyoruz ki, daha adil bir sistemi getirmek
için, getirelim, hükûmetin kontrolü altında olmayan
bir sistemle bu mülâkatı yapalım. Hele mülâkat için getirdiğiniz şeyler o
çağdaş yaşama uygun yaşamı olacak. “Vücut görüntüsü iyi olacak.” diyor. Peki,
adam solaksa ne olacak? Yani, solaksa vücut ölçüsü uygun mudur, değil midir? Ya, vatandaşın birisinin gözünde bir ben var. Bu, kişinin
dış görüntüsü… Yani, mülâkata öyle kriterler getirdiniz ki tamamen keyfî.
Tamamen, orada mülâkatı yapacak kişinin, mülakatı yapacak o 5 bürokratın,
tamamen hükûmetin emri doğrultusunda, istediği
insanları oraya atamak için kurduğunuz bir tuzak. Böyle hâkimlik seçilmez.
Adalet esaslarına uygun olarak seçilmeyen bir hâkimin Türk adliyesinde hak ve
adalet ve nesafet kurallarına göre tarafsız karar
vermesi de çok zor. Ben hepsi için şey demiyorum tabii. Yani, bunlar bence çok
önemli şeyler. Siz başta, mülâkatta istediğiniz adamları eledikten sonra… 2
misline çıkardınız. 2 misline çıkarmak doğru mu yanlış mı? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Genç, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. KAMER
GENÇ (Devamla) – 2 misline çıkarmak demek, daha az puan alan kişileri getirip
mülâkatta bunları yine ön sıralara çıkarmak demektir. MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) – 70 tabanı var ama. KAMER
GENÇ (Devamla) – O bakımdan, önemli olan uygulayıcıdır. Uygulayıcının takdirini
mümkün olduğu kadar azaltmak lazım; uygulayıcının, uygulamacıların, daha ziyade
hak ve adalet duygularıyla hareket ettikleri izlenimini ortadan silecek
görüntüleri yok etmek lazım. Ama bizim söylediğimiz… Burada, tabii 340
milletvekili varsınız, size ne kadar doğruları söylesek de siz kendi
bildiğinizi okuyorsunuz. Benim
önergem budur, isterseniz kabul ederseniz, istemezseniz kabul etmezsiniz. MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) – Aynen öyle. KAMER
GENÇ (Devamla) - Saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
milletvekilleri, önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Saygıdeğer
milletvekilleri, kanun teklifine yeni geçici madde eklenmesine ilişkin önerge
vardır. Önergeyi
okutuyorum… OKTAY
VURAL (İzmir) - Sayın Başkanım, bir
madde eklenmesi için komisyonda salt çoğunluğun olması gerekiyor. BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Geçici madde efendim. OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, kalıcı hüküm var orada. Dolayısıyla, kalıcı hüküm
olduğu için… ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Gerek yok. OKTAY
VURAL (İzmir) - Geçici değil, kalıcı… MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) – Var, var, çoğunluk var. OKTAY
VURAL (İzmir) – Varsa oraya geçersiniz. BAŞKAN –
Geçici madde hususunda normal önergeler gibi işleme konuyor Sayın Vural. Bu hususta
bir şey yok. OKTAY
VURAL (İzmir) – Hayır efendim, geçici madde özelliğinin dışında kalıcı şeyi
var. Bir maddeye “geçici” demekle geçici olunmuyor. Bunu Başkanlık olarak
değerlendirin. Orada kalıcı hüküm var mı yok mu? BAŞKAN –
Buyurun. TBMM
Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 sıra sayılı yasa teklifine aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini
saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli Geçici
madde: 5435 Sayılı Yasanın 2. maddesi uyarınca çıkarılan yönetmelik uyarınca
sınavı yapılan yargıç adaylarının hakları saklıdır. BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, “Katılıyoruz, katılamıyoruz” diye, bu önerge
konulamaz. BAŞKAN –
Sayın Vural, bizim hangi önergeyi okuduğumuzu siz tam takip edemediniz galiba. ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Dedim, Kamer Genç’in önergesi. OKTAY
VURAL (İzmir) – Pardon! BAŞKAN -
Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Kamer Genç’in önergesine
katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Sayın Genç, konuşacak mısınız efendim? KAMER
GENÇ (Tunceli) – Konuşacağım. BAŞKAN –
Buyurun. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben bu önergeyi şunun için
verdim: Şimdi, biliyorsunuz, hâlihazırda, idari yargıda, Danıştay tarafından
iptal edilen sınav yönetmeliğine göre, daha önce sınavı kazanmış yargıda staj
yapan 100’e yakın idari yargı hâkimi arkadaşlarımız var. Şimdi, bu kanunun
-ben, tabii, ne zaman çıkacak- buradan çıktıktan sonra, normal olarak Çankaya
tarafından onanması lazım. Ee, Çankaya’nın da onama
süresi aşağı yukarı on beş gün. Yani, bir bakarsın, yolda giderken bir kaza maza da olabilir, bu da olabilir diyoruz veya olmayabilir.
Onun için, bu arkadaşlarımızın haklarını saklı tutmamız için… Çünkü, bunlar
stajlarını yapmış, stajlarının sonuna doğru gelmişlerdir ve kazanılmış bir
hakları vardır. Bu haklarının korunması için, bu geçici önergeyi onun için
verdim. Ama, Hükûmet ve Komisyonunun zaten benim
önergeme katılması mümkün değil. Ben bir haksızlığı gidermek için böyle bir
önerge verdim. Ama, eğer, bunun, bu önergenin neden kabul edilmediği gerekçeyle
açıklansaydı belki önergeyi ben de geri alırdım. Ama, ben, bunun bir boşluk
yaratacağı, hâlihazır yargıda stajını bitirmek üzere olan bu 100 idari yargı
hâkimi arkadaşlarımızın durumunun, kazandıkları müktesep haklarının devam
edebilmesi için bu önergeyi verdim. Hepinize
saygılar sunuyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir. Teklife
yeni geçici madde eklenmesine ilişkin önerge vardır. Önergeyi
okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 2802 Sayılı Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifine aşağıdaki geçici 1 inci maddenin eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
Geçici
Madde 1- 15/10/2006 tarihinde yapılan idarî yargı hâkim adaylığı yazılı yarışma
sınavında, bu Kanunun 9/A maddesinin beşinci fıkrasında belirtilen bir katı
fazla kadro içinde kalanlardan mülâkatta başarısız sayılanlar, bu Kanun
hükümlerine göre yeniden mülâkata alınırlar. Bu şekilde çağrılanlar bakımından
önceden kadro ilânı şartı aranmaz. Bunlar arasından başarılı olanların adaylığa
atamaları yapılır. Birinci
fıkrada belirtilen yazılı yarışma sınavı ve 25/06/2007-06/07/2007 tarihleri
arasında yapılan mülâkat sonucuna göre atamaları yapılanların hakları saklıdır.
Bu adayların meslek öncesi eğitimleri kaldığı yerden devam eder. BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN –
Sayın Bozdağ, gerekçeyi mi okutayım, konuşacak mısınız? BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe okunsun. BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Geçici
Madde 1- 15/10/2006 tarihinde yapılan idarî yargı hâkim adaylığı yazılı yarışma
sınavı sonrasında yapılan mülâkata ilişkin olarak bir aday tarafından açılan
davada, Danıştay 12 nci Dairesi 17/10/2007 tarihli ve
2007/3049 sayılı kararıyla, bu sınav için ilân edilen 100 idarî yargı hâkim
adayı kadrosunun yüzde elli fazlasının mülâkata çağrılması gerektiğinden
bahisle "... davacının 25/6/2007 tarihinde girdiği idarî yargı hâkim
adaylığı mülâkat sınavında başarısız sayılmasına ilişkin işlem ile, 25/6/2007-
6/7/2007 tarihleri arasında gerçekleştirilen mülâkat sınavının...
yürütülmesinin durdurulmasına..." karar vermiştir. Yazılı yarışma
sınavından sonra belirtilen tarihlerde yapılan mülâkat sonucunda kazanan yüz
adaydan talebinden vazgeçen birisi hariç olmak üzere doksandokuzunun
adaylığa atamaları yapılmış olup, meslek öncesi eğitimleri devam etmektedir. Maddenin
birinci fıkrasındaki düzenlemeyle Danıştay 12 nci
Dairesinin yukarıda değinilen kararına uygun olarak düzenleme yapılmış ve yüz
idarî yargı hâkim adayı kadrosunun bir katı fazlası kadro içinde kalanlardan
mülâkatta başarısız sayılanların, bu Kanun hükümlerine göre yeniden mülâkata
alınacakları, ilân edilen kadrolar doldurulmuş olduğundan bu şekilde
çağrılanlar bakımından adaylıkta yeterli boş kadro bulunması da göz önünde
tutularak, önceden kadro ilânı şartı aranmayacağı ve bunlar arasından başarılı
olanların adaylığa atamalarının yapılacağı hüküm altına alınmıştır. Danıştay
kararında 25/06/2007-06/07/2007 tarihleri arasında gerçekleştirilen mülâkatta
başarılı olarak adaylığa atanan kişiler yönünden Adlî ve İdarî Yargıda Hâkim ve
Savcı Adaylığı Yazılı Sınav, Mülâkat ve Atama Yönetmeliğinin Geçici 1 inci
maddesinde belirtildiğinin aksine kazanılmış hak kavramından bahsedilemeyeceği
ileri sürülmekle birlikte, yargısal kararlarda kazanılmış hak kavramı farklı
şekilde ele alınmaktadır. Şöyle ki; Anayasa Mahkemesi 4/4/1990 tarihli ve
E:1989/5, K:1990/1 sayılı kararında; "Yasa kurallarının konuldukları gün
ve gelecek için olduğu, böylece önceden yürürlükte bulunan yasa hükümlerine
göre gerçekleşmiş durumlar ile elde edilmiş haklara dokunulamayacağı"nı,
16/7/1999 tarihli ve E:1999/23, K:1999/18 sayılı kararında; "Geçici maddelerin
genellikle geçiş dönemlerine ilişkin işlemlerin
uygulama yöntemleri ve kapsamını gösteren ayrık hükümler içerdiği, bu durumun
yasaların yayımlanmalarından sonraki olaylara ve durumlara uygulanması
ilkesinin istisnai bir durum olduğu"nu belirtirken, Danıştay 12 nci Dairesi 1968/720, K.1968/1992 sayılı kararında,
kazanılmış hakların sonraki yönetmelikle ortadan kaldırılamayacağı, olayın geçtiği tarihte yürürlükte olan bir yönetmeliğe uygun
olarak kazanılmış hak sahibi olanların bu haklarının korunacağını, Danıştay 10.
Dairesi E.1989/1, K.1989/1337 sayılı kararında, eski yönetmelik hükümlerine
göre verilmiş olan faaliyet izninin, yeni yönetmeliğin yürürlüğe girmesi
sonrasında geçici madde uyarınca korunmasında kazanılmış hakkın varlığının
kabulü gerektiğini belirtmiş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da 6/10/1999 tarihli
ve E.1999/1-678 K.1999/808 sayılı kararında; Türk Anayasal sisteminde
benimsenen iptal kararının geriye yürümezliği kuralının getiriliş amacının,
devlet yaşamında kargaşaya neden olmamak ve toplumsal huzuru sağlamak olduğu,
bu nedenle bir hukuk kuralının yürürlüğü sırasında bu kurala uygun biçimde tüm
sonuçlarıyla birlikte elde edilmiş hakların korunması gerektiği, kazanılmış
hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumların Anayasa'nın 2
nci maddesinde açıklanan hukuk devleti ilkesine
aykırılık oluşturacağı gibi, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırarak belirsiz bir
ortamın doğmasına neden olacağı, bu nedenle Anayasa Mahkemesi'nce kazanılmış
hakkın vücut bulmasından sonra Yasa hükmünün yürürlüğünün durdurulması kararı
verilmesi nedeniyle bu kararın geriye etkili biçimde hukuksal sonuç
doğurmayacağını karar altına almıştır. Tüm bu
açıklamalar ışığında; 25/06/2007 - 06/07/2007 tarihleri arasında
gerçekleştirilen mülakata, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun yürütmenin
durdurulması kararını verdiği tarihten önce yazılı yarışma sınavını kazandığı
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından açıklanan adayların tamamının
çağrılmasının hak ve nesafet ilkelerine uygun olduğu,
kaldı ki sınav ilânında ve Adalet Bakanlığı ile Öğrenci Seçme ve Yerleştirme
Merkezi arasında yapılan protokollerde yetmiş ve daha yüksek alan adayların
sınavın bu bölümünde başarılı sayılarak mülâkata çağırılacaklarının
belirtilmesi karşısında, bu kişiler açısından oluşan müesses durumun, hukukî
güvenlik ilkesi ve idarî istikrar gereği korunması gerektiği düşüncesiyle
Kanunun Geçici 1 inci maddesinin ikinci fıkrası düzenlenmiş ve birinci fıkrada
belirtilen yazılı yarışma sınavı ve 25/06/2007 - 06/07/2007 tarihleri arasında
yapılan mülâkat sonucuna göre atamaları yapılanların hakları saklı kalacağı, bu
adayların meslek öncesi eğitimlerinin kaldığı yerden devam edeceği hüküm altına
alınarak ataması yapılan adayların statüsü açıklığa kavuşturulmuştur. BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… HAKKI
SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan… Sayın Başkan 63 uyarınca… BAŞKAN –
Efendim… ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Madde ise sorumuz var, geçici madde ihdas ediyorsunuz. BAŞKAN –
Hayır önerge bu, aynen… İSA
GÖK (Mersin) – Önerge olur mu, madde
hükmünde Sayın Başkan. BAŞKAN –
Arkadaşlar, geçici madde önerge hükmündedir ve oylamaya geçtim. İSA GÖK
(Mersin) – Olur mu canım! BAŞKAN -
Önergeyi kabul edenler… HAKKI
SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, 63 uyarınca söz talebim var. İSA GÖK
(Mersin) – Sayın Başkan… Sayın Başkan, lütfen… BAŞKAN -
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. İSA GÖK
(Mersin) – Sayın Başkan, yapmayın bunu ya! BAŞKAN –
5’inci maddeyi okutuyorum… ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Madde ihdas ediyoruz Sayın Başkan. KAMER
GENÇ (Tunceli) - Sayın Başkan, geçici madde… BAŞKAN –
Yeni geçici madde 1 eklenmesi Genel Kurulca kabul edilmiştir. İSA GÖK
(Mersin) – Bu madde ihdasına girer, Allah aşkına ya! KAMER
GENÇ (Tunceli) – Maddeyi müzakereye açacaksınız Sayın Başkan. BAŞKAN -
5’inci maddeyi okutuyorum. MADDE 5-
Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer. HAKKI
SUHA OKAY (Ankara) – CHP Grubu adına söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN –
Buyurun Sayın Okay. 5’inci
madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili ve
Grup Başkan Vekili Sayın Hakkı Suha Okay. Buyurun
efendim. CHP GRUBU
ADINA HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; aslında
İç Tüzük 63 uyarınca söz talebinde bulunmuştum ancak Sayın Başkan oylamaya geçtiğinden bu konuda söz vermedi. NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Duymadı. HAKKI
SUHA OKAY (Devamla) – Duymadı… Olabilir ama bu madde üzerinde söz talebimle
birlikte bu geçici maddeden de bahsedeceğim. Biz “gece
yarısı operasyonu” dediğimizde, bunu kastetmiştik. Bu madde zorunlu bir
maddeydi ama hatırlarsanız, dünkü görüşmelerde Sayın Bozdağ
“99 idari hâkim adayı için biz bu yasayı getirdik.” demişti ama o yasanın
içinde bunlar yoktu, bunlar yoktu. Şimdi, bu
geçici maddeyle o eksiklik giderilmeye çalışılıyor ve şunu anlatmak istiyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasalar görüşülürken ve bu yasaların bir
hukuksal temeli aranırken ve de değerli Meclis üyelerine niçin bu yasa geldiği
anlatılırken, aslında, birbirimize karşı daha içten, daha samimi ve gerçekleri
ifade edelim. Şimdi,
hazin bir tabloyla karşılaşıyoruz. Getirilen yasanın o 99 idari hâkim adayıyla
ilgisi olmadığını, ancak bu geçici maddeyle o 99 aday arkadaşımızın, hiç
olmazsa bundan sonraki süreçte hâkim adaylığı statüsünü devam ettirme amacına
matuf. Bir başka
şey daha var. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak biz, bu yasaya ilişkin
tepkilerimizi ifade ederken “yargı kararları baypas ediliyor, edilmek
isteniyor” dendi. Şimdi, bir taraftan yargıya saygıdan bahsedeceğiz, “Anayasa
Mahkemesinin kararının gereğini yerine getiriyoruz” diyeceğiz, bir taraftan da Danıştayın kararını yasayla aşacağız. Şunun için
anlatıyorum bunları ben, o 99 aday arkadaş için değil ama burası Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Parlamento. Parlamentoda kimi yasalar, kimi tartışmalar gelirken
herkesin neyle karşı karşıya kaldığını görsün. Komisyon raporunun basıldığında
biz “gece yarısı operasyonu” dediğimizde Sayın Komisyon Başkanımızı da üzdük
belki, ama şimdi bir gece yarısı operasyonuyla daha karşılaşıyoruz. Bununla bir
tek ben karşılaşmıyorum. Burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, yasama
görevini, yasama sorumluluğunu üstlenen tüm milletvekili arkadaşlarım
karşılıyor. Bu bir tek Cumhuriyet Halk Partisine, Milliyetçi Hareket Partisine
veya Demokratik Toplum Partisine karşı yapılmış bir haksızlık değil. Bunlar,
hepimize karşı yapılmış büyük bir haksızlık. Şimdi, bu madde “geçici madde”
diye geliyor. Ama neyi getiriyor? Neyi getiriyor? Görüştüğümüz kanun
teklifindeki “bir kat fazlasıyla…” Daha önce sınava girmiş olup sınavda elenen
ve kendine yeni bir yol çizen ve başarısız olan -yani sınavdan kastım mülakat-
şimdi o arkadaşları tekrar çağıracağız. Burada bir katına çıkarıyorsunuz yüzde
50’yi ve 2006 sınavının mülakatında elenen kimi arkadaşları tekrar
çağıracaksınız. Şimdi, gerçekten Türkiye Büyük Millet Meclisi hazin bir
tabloyla, uygulama anlamında hazin bir tabloyla karşı karşıya. Yoksa, sorun 99
idari hâkim adayının sorunu değil. O yasanın içerisine bunlar konulurdu,
görüşmekte olduğumuz yasa kapsamında değerlendirilirdi ve bu geçerdi. Şunları
söylemek istiyorum: Burada yasama yapan organın bu faaliyetini gösterirken
lütfen bu organa saygı gösterelim ve bu saygımızı da yasama yapma tekniğinin
ciddiyeti içerisinde sürdürelim diyorum. Sayın
Başkan, söz verdiğiniz için de size teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. Madde
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Oktay
Vural. Buyurun
Sayın Başkan. MHP GRUBU
ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Tabii,
herhâlde geçici maddeler de Meclis tarafından görüşülüyor değil mi? Görüşmesini
yapıyoruz geçici maddelerin. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Geçici maddeler görüşülmez! OKTAY
VURAL (Devamla) – Yani, şu anda bir geçici madde önergeyle konuldu, ama
görüşülmedi. BAŞKAN –
Sayın Başkan, geçici madde önerge hükmündedir. Normal önerge işlemi yapıyoruz.
O bakımdan. Buyurun. OKTAY
VURAL (Devamla) – Efendim, geçici maddeleri görüşüyor muyuz, görüşmüyor muyuz?
Görüşüyoruz. Önergeyle getirildiği zaman görüşme imkânını ortadan
kaldırıyorsunuz. Dolayısıyla, bu konuda görüşme açmanız gerekiyordu. Yanlış bir
uygulama olmuştur. O bakımdan, görüşülmeden bir maddeyi kabul etmiş olduk,
görüşülmeden. Üstelik, önerge de zaten eklenmesini ifade ediyor. Ek bir madde
olduğuna göre, bu maddenin muhakkak görüşülmesi gerekiyor. Tabii,
yani, Bakanlar Kurulu yürütecek bu kanunu. Epeyden
beri geldik, oldukça da dolambaçlı yollardan geldi. Danışma Kurulları yaptık,
üçer dörder tane oldu, saatler değiştirildi. Bu Türkiye Futbol Federasyonu
Kanunu’nu çıkardık. “FIFA istiyor.” dedik. Ondan sonra, FIFA’nın
istediği bu karardan, yani, “sinekten yağ çıkarma kanunu” diyorlardı, bir de
“Seçim çıkaralım.” denildi. Oradan geldik, alelacele gece yarısı Tanık Koruma
Yasası’nı konuştuk. Hatta, tümü üzerinde gruplar konuşması başladı. Gece yarısı
bir baktık ki bu kanunun geçmesi lazım. Neden?
Acelemiz var, 4 Aralığa kadar çıkması lazım ve bugün 1 Aralık. Bilemiyorum,
Sayın Cumhurbaşkanının on beş günlük inceleme süresi var. Eğer Sayın
Cumhurbaşkanı bu on beş günlük inceleme süresini kullanmazsa, 4 Aralık gibi bir
uygulama zorunluluğu gerçekten… Sayın Cumhurbaşkanını da çok zor durumda
bırakıyorsunuz. Ta 29 Mart 2007 tarihinden itibaren ortada bulunan bir sorun.
Bugünlere kadar geldik. 100 tane hâkimin içi yanıyor. Bu içi yanan hâkimlerin
sıkıntılarını çözmek için biz bugün burada bir yönetmeliği kanuna çevirdik. Bir
yönetmeliği kanuna çevirdik. Böyle bir şey olmaz. Yani yönetmelikler kanun
olacaksa yönetmeliklere gerek yok. Son derece yanlış. “Efendim, bu daha önce de
vardı, yönetmelik de vardı, aynen getirdik.” Burası kanun yapar, yönetmelik
yapmaz. Son derece yanlış bir gerekçe. “Efendim, biz, yönetmelikte
düzenleniyordu, kanuna çevirdik.” Değerli arkadaşlar, o zaman, yönetmelik
kanunun yerine geçecekse, gerçekten böyle yapacaksa o
zaman bütün yönetmelikleri de kanun şeklinde düzenlememiz gerekir gibi bir
sonuç çıkarıyoruz. Tabii,
böyle çok meşakkatlerden geçti, duble raporlar yayınlandı. Herhâlde ilk defa
oluyor. Duble yoldan sonra duble raporlar, birinci tedavül, ikinci tedavül;
bunların hangisi hangisine takaddüm ediyor onu da bilemiyoruz daha doğrusu.
Acaba hangisidir ek bilmiyoruz. Bu mudur, bu mudur, Sayın Başkan hangisi? Bir
hüküm de yok burada. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – İkisi birlikte… OKTAY
VURAL (Devamla) - Dolayısıyla, çifte olsun diyor, çifte kızarmış olsun diyor
Sayın Bakan, kadayıfın altı kızarmış olur gibi. Dolayısıyla… Ama bu doğru bir
şey değil. Şimdi, bu sıra sayısına göre dağıtıldıktan sonra önergeler
veriliyor, aynı sıra sayısıyla başka bir rapor önümüze geliyor. Böyle,
Parlamento hukukuna böyle sahip çıkamayız. Doğrusu, bu Parlamento hukukunu
yazan değerli bürokrat arkadaşlarım da zannederim bu uygulamaları gördüğü
zaman, bir hukukun nasıl katledildiğini de belki örneklerle buraya, kendi
kitaplarına yazabilirler. Değerli ana muhalefet partisinin 163 sayfalık bir
muhalefet şerhi… Yani, o kadar karmaşık, o kadar zorlamalar. Ne gerek var
bunlara? Ne gerek var? 163 sayfa, duble... “Efendim, basılmıyor.” Ne gerek var
bunlara? MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) – Doğru, hiç gerek yok. OKTAY
VURAL (Devamla) – Yani, bu Meclisi böyle bir sıkıştırma içerisinde, gerçekten,
kanun yapıyor hâle dönüştürmek, özellikle iktidar partisinin sorumluluğu
açısından gerçekten bir eksiklik teşkil ediyor. MEHMET
NİL HIDIR (Muğla) – Hızımıza yetişemezsiniz. OKTAY
VURAL (Devamla) – Vallahi, hızla giden, biliyorsunuz… BAŞKAN –
Arkadaşlar, karşılıklı konuşmayalım lütfen. OKTAY
VURAL (Devamla) – Efendim, merak etmeyin, endişe buyurmayın dediler bu
alımlarla ilgili. Doğrusu, hamili kart devri sona ermiştir diye, Sayın
Başbakanın bir grup toplantısında vardı. Sonra gördük ki, AKP Grubunda “Hamili
kart yakınımdır, bunun buraya atanması” diye kartlar dolaşmaya başladı.
Kadrolaşma deyince, bir taraftan siz Moğultay’ın
dönemine gidiyorsunuz, ondan sonra bu tarafa gidiyorsunuz. Bakıyoruz, AKP
döneminde nerede bir milliyetçi varsa oraya sürgün. Oradan al, buradan al,
oraya yap. Bakıyorsunuz, bütün bunlara baktığınız zaman, milliyetçi olan, MHP
döneminde bir yere gelmiş olan herkesi bir yerden bir yere al, sürgüne gönder,
teftiş raporu yap, oradan buraya, zulmet. Bunları gördüğümüz zaman, elbette,
bizim bu uygulamaları eleştirme hakkımız var elbette. VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – Memurun partisi mi olurmuş? OKTAY
VURAL (Devamla) – Ne günahları var? Mahkeme kararlarını bile uygulamayan genel
müdürlerin, bakanların olduğu bir dönemde Sayın Adalet Bakanımız, belki ilk
yapmamız gereken şey, yürütmenin bu mahkeme kararlarını ivedilikle uygulamasını
temin etmektir. O zaman hukukun üstünlüğü konusunda son derece kararlı
olduğunuzu gösterebilirsiniz. Şimdi bir
soru sorsam, acaba bugüne kadar mahkeme kararlarını uygulamamış kaç tane
yöneticiniz var diye, kaçı mahkemede var diye sorsam, yoktur diyebilir misiniz?
Diyemezsiniz. İşte, bütün bunlarla ilgili, bu hâkimler ve savcılarla ilgili
aslında, bu siyasi tartışmaların yapılmış olması gerçekten yargı erkini de çok
fazla siyasileştirmektedir. Bakın,
bir değerli milletvekili söyledi, dedi ki: “Geçmiş zamanda haksızlık ve
bağımsızlığı zedeleyen uygulamalar bugüne kadar devam etmiştir.” dedi. “Dün
seslerini çıkartmayanlar bugün niye ses çıkartıyor?” diyor, yani diyor ki: “Bu
konuda biz ayrımcılık yapıyoruz. Dün sesinizi çıkartmıyordunuz, bugün de çıkartmamanız
lazım.” Araya sıkışan kim oluyor? Yine milliyetçiler oluyor. NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – İsim var mı? İsim verin, yardımcı olalım. HÜSNÜ
TUNA (Konya) – Biz öyle demedik. OKTAY
VURAL (Devamla) – Şimdi… Öyle dediler. Tutanak orada var. Dolayısıyla,
böyle bakıldığı zaman gerçekten hâkim ve savcılarla ilgili bu siyasi
nitelendirmeler ve toptancı yaklaşımlar yargı erkimizi çalışmaz hâle getirir. O
bakımdan üslubumuzu toptancılıktan uzaklaştırmak gerekir. Mahkûm ettirmeyelim.
Hakkıyla girmiş olan insanlar olabilir. O bakımdan bu tür nitelendirmeler “O
dönemde yaptınız. E, bu dönemde de biz yapıyoruz. Ona ses çıkartmadınız, şimdi
niye ses çıkartıyorsunuz?” Böyle bir mantık, sakat bir mantık. Kanun
teklifi sahibi Sayın Milletvekiline çok teşekkür ediyorum gerçekten. “AKP
milletvekiliyiz, biz çıkartamaz mıyız?” diyor. Doğrusu, tabii, bir kanun
teklifinin kanunlaşması her milletvekiline nasip olmuyor. Çok şanslısınız siz
doğrusu, bugüne kadar çok nadir olmuş. Ama ben bilemiyorum, İç Tüzük’te bir
değişiklik yapmak lazım, hiç olmazsa Hükûmetin
yanında, teklif sahibinin de oturması gerekir, çünkü teklifi veren en iyi
bilmeli, yani teklifi veren en iyisini bilmeli. Bence, Hükûmetin
yanında bir de teklif sahibinin olması gerekiyor. Şimdi,
açıkçası sizi de tebrik ediyorum, bugüne kadar Hükûmetin
adım atamadığı, bu kadar sıkıntılar içerisinde bulunan bir kesimle ilgili bir
teklif verdiniz. Yani, Hükûmetin bu aymazlığı
karşısında sizin bu duyarlılığınız çok isabetli olmuştur, sorunu çözmüştür.
Yani, Hükûmetin, o zaman, bu kadar süre yan gelip
yatmasının doğrusu bir yasama organı tarafından fark edilmiş olması da bütün
yasama için gerçekten olumlu kaydedilmeli bence. İBRAHİM
YİĞİT (İstanbul) – Görevimiz Hükûmete yardımcı olmak,
Parlamento olarak. OKTAY
VURAL (Devamla) – O zaman eleştirileri de yapın. Şurada, soru sorarken “Ey Hükûmet, niye uyudunuz ya?” diye
söyleseniz, “Biz geldik, getirdik, bir daha duyarlı olun, aman ha, yanlış
yapmayın.” diye söyleseniz, diyeceğim ki hakikaten öyle. Yani, dolayısıyla
bundan da gurur duymalısınız. Bir şey de diyeceğimiz yok. MEHMET
DANİŞ (Çanakkale) – Siz Ecevit Hükûmetlerini
uyarabildiniz mi? BAŞKAN –
Sayın Daniş… OKTAY
VURAL (Devamla) – Dolayısıyla, gocunmayın. Yani, sizin teklifleriniz de
kanunlaşır, merak etmeyin. Kıskananlar çatlasın diyelim. Şimdi,
bir milletvekilimiz de kalkıyor, hâkimlerin alımıyla maliyedeki alım gibi
aynısını… Bu da yanlış bir değerlendirme. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN –
Sayın Vural, konuşmanızı tamamlayınız. Buyurun. OKTAY
VURAL (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu tartışmaların… Yine bir AKP
milletvekili, yargıya verilen zarardan bahsetti. Doğrudur, evet. “İşimize
geldiği zaman Anayasa Mahkemesini kapatırız.” diyenler, “Böyle mahkeme olmaz.”
diyenler, “Efendiler, ben sizin bu kararınızı tanımıyorum.” diyenler, “Böyle
mahkeme kararı olmaz.” diyenler. Zannederim, bir AKP’li
milletvekilinin, yürütmede de olsa, gerekli dersi çıkarmış olması gerekiyor.
Yargıya itina etmek, sadece yasamadaki bir milletvekiline değil, aynı zamanda
yürütmede, bu sıralarda oturan yürütme erkinin de saygı göstermesi gereken bir
husustur. İşte, o
bakımdan, bence, hep beraber, yargı hakkında bu yanlış nitelendirmeleri yapan,
başta Sayın Başbakan olmak üzere, varsa diğer yürütme organı üyelerini de bu
davranışlardan vazgeçmeye çağırmamız gerekir. Hepinize
saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Vural. Şahsı
adına Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü. Buyurun
Sayın Köylü. (AK Parti sıralarından alkışlar) HAKKI
KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; sizleri saygıyla
selamlıyorum. Evet,
artık teklifin sonuna geldik ve kanunlaşmak üzere. Memleketimiz için, yargımız
için hayırlı olmasını diliyorum. Bundan
sonra görev, yanında stajyer yetiştiren hâkimlerimize, cumhuriyet savcılarımıza
düşmektedir. Onlar bu stajyerleri en iyi şekilde yetiştirmek zorundadır, bunu
bir görev addetmelidirler. Ayrıca,
Adalet Akademisine burada çok önemli görevler düşmektedir. Akademinin
yöneticileri ve öğretim kadrosunun da bu stajyerleri hâkim olacak şekilde, bir
hâkimde olması gereken vasıflar nelerdir, bu vasıfları kendilerine aşılayacak
şekilde yetiştirmelerini bekliyoruz ve bundan ümitliyiz. Türkiye’de
yargının rahatlayabilmesi için şu andaki hâkim, savcı kadrosunun en az 2 katına
çıkarılması gerekmektedir. Bu bakımdan, Adalet Bakanlığının da süratle
kadroları tamamlamasını bekliyoruz. Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Köylü. Şahsı
adına Batman Milletvekili Emin Ekmen. Sayın
Ekmen buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) MEHMET
EMİN EKMEN (Batman)- Sayın Başkan, değerli üyeler; 2802 sayılı Yasa’da
değişiklik yapan teklifin 5’inci maddesinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yasaya
ilişkin gerek komisyon aşamasında gerekse de Genel Kurul aşamasında yapılan
tartışmaların temelini bir kadrolaşma esprisi oluşturdu ve bu tartışmalar
basına yansıdığı zaman, bir vatandaşımız, bir avukat arkadaşımız beni telefonla
arayarak şöyle bir ifadede bulundu: “Ben CHP İktidarı döneminde, Adalet
Bakanının CHP’li olduğu bir bakanlık döneminde tam dört kez yazılı imtihanı
kazandım…” BAŞKAN –
Sayın Ekmen… HAKKI
SUHA OKAY (Ankara) – Hangi dönem? İSA GÖK
(Mersin) – Hangi dönem? MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – “…ve tam dört kez mülakat sınavında elendim.” dedi. HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hangi dönem? MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – “Şimdi” dedi “bu CHP’li arkadaşlar hangi kadrolaşmadan
bahsediyorlar acaba?” HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hangi bakan? HAKKI
SUHA OKAY (Ankara) – Hangi bakan, hangi dönem? O dedikoducu kim? BAŞKAN –
Sayın Ekmen, SHP olacak herhâlde. HAKKI
SUHA OKAY (Ankara) – O dedikoducu kim? İsmini söyleyeceksin, şu arkadaş
diyeceksin. Böyle uluorta iftira etmek yok. MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Ben isim de verebilirim. İsim de verebilirim. ATİLA
EMEK (Antalya) – Söyle! HAKKI
SUHA OKAY (Ankara) – İsim ver, ortaya çıksın. HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hangi bakan? MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Ancak, şu anda kendisinden izin almadığım için o arkadaşımın
ismini açıklamayı uygun bulmuyorum. HALİL
ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Hangi bakan? HAKKI
SUHA OKAY (Ankara) – Al, al, isim al.
İsim al. Zan altında bırakma kimseyi. MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Ama o arkadaşımızın hangi sınava girdiğini… ATİLA EMEK
(Antalya) – Bakanın ismini söyle. MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – …hangi mülakat aşamasında elendiğini Sayın Grup Başkan
Vekiline bizzat kendi adıma arz edeceğim. HAKKI
SUHA OKAY (Ankara) – Bırak, bırak. Uzatma, uzatma. Şık olmuyor. Bunlar şık
olmuyor. MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Şimdi, bir kimse bir uygulama yaptığı zaman, arkasından,
aynı gücü, aynı yetkiyi elinde bulunduracak bir kimsenin de aynı uygulamayı
yapacağı endişesi içerisinde hareket eder. Kadrolaşma konusunun piri ve uzmanı
siz olduğunuz için, bu yasayla birlikte partimizin de bir kadrolaşmacı
mantığıyla kadroları dolduracağı endişesi içerisindesiniz ve bu sınav sistemine
ilişkin birtakım eleştiriler getirdiniz. Bir milletvekili arkadaşımız birkaç
kez “69 alan arkadaşların durumu ne olacak?” dedi. Şimdi, bu baraj 70 değil de
50 olacak olsa, bu durumda 49 puan alan arkadaşların durumu ne olur diye
sorabiliriz. SACİD
YILDIZ (İstanbul) – Baraj kalkacak baraj. MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Veyahut da siz aynı şekilde 1 oyla seçimi de
kaybedebilirdiniz. ATİLA
EMEK (Antalya) – Bırak, Sayın Bakan cevap versin. HAKKI
SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Bakan cevap versin. MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Bir dakikayla uçağı da kaçırabilirsiniz. Yani “1 puanla
ne olacak” diye sormak ancak mülakat sistemine yönelik şüphe doğurmak dışında
bir amaç içermez diye düşünüyorum. SACİD
YILDIZ (İstanbul) – Keyfî değerlendirmede baraj olmaz. MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Birtakım Avrupa Birliği belgelerine de atıfta bulunarak,
bu mülakatı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapması gerektiğine ilişkin
buradan defalarca birtakım fikirler geliştirildi. Peki,
arkadaşlar, aynı Avrupa Birliği belgelerinin, aynı Avrupa Komisyonu
raporlarının Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısına ilişkin eleştirileri
niye burada dile getirilmiyor? Biz şu anda bir sınav sistemini tartışıyoruz,
ama ümit ediyorum ve inanıyorum ki, dünyada kabul görmüş bir yargı sistemine
kavuşuruz; biz yine, bu Genel Kurulda bir yargı reformu tartışırız; 2802 sayılı
Yasa’yı sadece sınav boyutuyla değil, başından sonuna kadar gözden geçiririz,
elden geçiririz; Yargıtay Yasası’nı elden geçiririz; Danıştay Yasası’nı elden
geçiririz ve tüm dünyada kabul edilir bir üst mahkeme sistemi, tüm dünyada
kabul edilebilir bir Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu sistemi getiririz ve
ardından bu mülakatı yapma yetkisini de bu kurullara veririz. Hâkim ve
Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı tartışılıyor iken, tıpkı burada genel
müdürlerin siyasi erk tarafından atanmasına ilişkin… ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) – Tartışılan Adalet Bakanlığı, konu yargı reformu değil ki! MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) - …yapılan eleştiriler gibi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun yapısı da eleştiriliyor iken, mülakat yetkisinin bu Kurula verilecek
olması, âdeta sihirli bir değnek gibi tüm tartışmaların, tüm eleştirilerin
ortadan kaldırılacağı ve sağlıklı, mutlak adaleti içeren bir sınavın
yapılacağını ileri sürmek, sanırım hiç de makul bir eleştiri olmasa gerek diye
düşünüyorum. Sevgili
arkadaşlar, yasa tamamlanmak üzere ve yasalaşmış olacak. Başta da dile getirdim,
ümit ediyorum biz bu kürsüde, biz bu Genel Kurulda bir yargı reformunu da
tartışırız ve birçok konuda dile getirmiş olduğunuz, bazen haklı eleştirileri,
ama bu yasayla ilişkisi olmayan eleştirileri de acaba o zaman da aynı
açıklıkla, aynı samimiyetle burada dile getirip getirmeyeceğinizi, mevcut yargı
sistemindeki eleştirilerinizi tekrarlayıp tekrarlamayacağınızı da merakla
gözlüyor olacağız. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Madde
üzerinde soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Evet,
ekranda olan arkadaşlara sırasıyla söz vereceğim. Sayın Köktürk, buyurun. ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) – Şimdi, Sayın Bakanım, size iki soru yöneltmek istiyorum. Birinci
soru: Az önce konuşan -sanıyorum- Sayın Ekmen, Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun yapısının Avrupa Birliği Komisyonu ilerleme raporlarında
eleştirildiğini söyledi. Avrupa Birliği Komisyonu ilerleme raporlarında
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısında eleştirilen unsurlar nelerdir?
Adalet Bakanıyla, Adalet Bakanının müsteşarının olup olmaması mıdır, yoksa
oradaki yüksek yargıçların konumunu mu eleştiriyor Avrupa Birliği; ben, onu
öğrenmek istiyorum Sayın Bakanımızdan. Birinci sorum bu. İkinci
sorum da, az önce… Tekrarlıyorum sorumu: Yazılı sınavda 100 alan bir hâkim ve
savcı adayı, mülakatta 69 aldığı takdirde elenecek midir? BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Köktürk. Sayın Uzunırmak… ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Ben,
soruma cevap alamadığım için yineleyeceğim sorumu: Sayın Başbakanın, gerek
yüksek yargı organlarıyla gerekse idari yargıyla ilgili çok ama çok hazin bazı
beyanları oldu. Sayın Bakan, eğer Başbakan haklıysa, bu muhataplarıyla ilgili
ne gibi işlem yapmıştır; eğer, Sayın Başbakan hitabında haksız ise kurumunu
niçin korumamıştır? İkinci
sorum: Mülakat kriterlerinde, Sayın Başbakanı rahatsız etmeyecek sorusu,
hâkimlerin kararlarıyla ilgili olarak, sorulacak mıdır müracaat eden
vatandaşlarımıza, adaylarımıza? Teşekkür
ediyorum, sağ olun. BAŞKAN –
Siz de sağ olun. Sayın
Gök… İSA GÖK
(Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Efendim,
yasalaşması çalışması süren tasarının on dördüncü fıkrasına göre -mülakatın
önemini vurgulamak için söylüyorum ben- genel yetenek ve genel kültürden 20 tam
puan alan, alan bilgisinden 80 tam puan alan, yani 100 tam puan alan bir
öğrenci, mülakata girdiğinde, Danıştay ve Yargıtay temsilcilerinden tam puan
almasına karşın 5 tane Bakanlık bürokratından sıfır puan alarak veya az puan
alarak 69 puanda kalması durumunda, tekrar ediyorum, Danıştay ve Yargıtay
üyelerinden mülakatta tam puan alacak, yazılı sınavın hem alan bilgisinde hem
de genel kültür, genel yetenekte tam puan, 100 puan alan bir öğrenci, 69 puan
aldığında mülakattan elenecek mi? Yani, bir daha hâkimlik, savcılığa giremeyecek
mi? Mülakatın önemi burada işte. O yüzden mülakata dikkat, o yüzden… BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın Akçay… ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın
Bakan, konuşmalarınız sırasında, adliye hizmet binalarından ve inşaatlardan bahsederken
“adliye sarayı” ifadesini sık sık kullandınız. Adliye
hizmet binalarının içinde bulunduğu durumu hepimiz biliyoruz. Bu konuda ne
yapılsa azdır, yapılanları takdir ederiz, daha fazlasını ve daha iyisini
yapalım. Adliye mensupları ve milletimiz en iyi hizmet alanlarına layıktır.
Ancak, bu kamu hizmet binalarına “saray” demek doğru mudur? Zaten, bu yapılar
saraya da benzemiyor. “Saray” padişahların, devlet başkanlarının oturduğu
yapılara denir. Türkiye’de Cumhurbaşkanımız Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde, Sayın
Başbakan konutta, valiler konakta oturuyor, halkın önemli bir kısmı da
gecekonduda oturuyor. Bu durumu Plan ve Bütçe Komisyonunda eleştiri konusu
yapmıştım. Görüyorum ki, hizmet binalarına “saray” demekte ısrar ediyorsunuz,
bir saray merakı mı var, yoksa bir dil alışkanlığı mıdır? Sonuç
olarak, kamu kurumlarının, öncelikle… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ERKAN
AKÇAY (Manisa) - …kendilerine saraylar yaparak değil, milletin gönlünde
saraylar kurarak faaliyet yürütmesi gerekmez mi? BAŞKAN –
Teşekkür ederim, Sayın Akçay. Sayın Serdaroğlu… MEHMET
SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan ve Sayın Bakanım, tasarı tartışılırken
bazı arkadaşlarımız, AKP döneminde adliye saraylarının yapıldığını ifade
etmişlerdir. Yapılan ve yenilenen binalar, tabii ki vardır. Cumhuriyetin her
döneminde ülkenin imkânları ölçüsünde binalar yapılmıştır. Sorum
şudur: Adliye sarayının içinde görev yapacak hâkim ve savcılarımızın
bağımsızlığı saraydan daha önemli değil midir? Bir. İkinci
sorum: Saraylar yapılırken… AHMET
YENİ (Samsun) – Niye saray diyorsunuz? MEHMET
SERDAROĞLU (Kastamonu) – …ilçe hüviyeti kazanmış birçok ilçemizdeki adliyeler
kapatılmıştır. Kastamonu’da adliyesi kapanan ilçelerde AKP için “adliyeleri
kapatma partisi” deniyor. Adliyeleri kapanan ilçelerdeki vatandaşlarımızın
problemlerini ne şekilde çözeceksiniz? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın
Bakanım, buyurun. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, teklifin 5’inci maddesi
üzerinde arkadaşlarımız sorular yönelttiler. 5’inci madde “Bu Kanun yayımı
tarihinde yürürlüğe girer.” diyor. ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Bakan, her türlü soru yöneltilir. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – İç Tüzük’ün 81’inci maddesi tasarı ve
tekliflerin tümü üzerinde soru-cevap yapılabileceği gibi, maddeler üzerinde de
soru-cevap yapılabileceğini amirdir. ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, burası Meclis, her konuda soru yöneltilir
bakana. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Maddeler üzerinde soru-cevabın anlamı, bu
maddenin daha iyi anlaşılabilmesi için ilgili milletvekillerinin bakana veya
komisyon başkanına soru sormasıdır. OKTAY
VURAL (İzmir) – Yürürlük maddesi hepsini ilgilendirir. ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – “Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.” ile sorulan sorular arasında bir bağlantı kuramadığım için şimdi sözlü
cevap vermiyorum, arkadaşlarımıza yazılı cevap vereceğim. [AK Parti
sıralarından alkışlar, CHP ve MHP sıralarından alkışlar (!)] ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, burası Meclis. Bakana her konuda soru
sorulur, ama her konuda sorulur, sadece bu konuda değil. ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Sayın Bakan, sizin ifadeleriniz üzerine bu sorular size
yöneltilmiştir, sizin ifadeleriniz üzerine. BAŞKAN –
Sayın Uzunırmak, Sayın Bakan yazılı cevap verecek
efendim sizlere, öyle ifade ettiler. ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, Sayın Bakan her konuda soruya muhatap
olabilir. OKTAY
VURAL (İzmir) – Soruların cevabını bilmiyorsa bir diyeceğimiz yok. ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Sadece maddeyle ilgili değil, her şey sorulabilir Sayın
Bakana, burası Türkiye Büyük Millet Meclisidir, katlanacaksınız. Ne münasebet? OKTAY
VURAL (İzmir) – Soruya tahammül edeceksiniz! ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yazılı cevap vereceğim, sabahtan itibaren
veriyorum. ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – Bu, sizin adalet
anlayışınızı gösterir. BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi
okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 sıra sayılı yasa teklifinin 5. maddesinin aşağıdaki gibi
değiştirilmesini saygılarımla arz ederim.
“Madde
5.- Bu Kanun yayımından bir yıl sonra yürürlüğe girer.” BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu? ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET
BAKANI MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim. BAŞKAN –
Sayın Genç, buyurun. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP’liler
(AK Parti sıralarından “AK Parti” sesleri) bütün kanun maddeleri üzerinde
çıkıp, istedikleri gibi konuşuyorlar. İktidar partisi milletvekilinin taşıması
gereken sorumlulukların hiçbirisini taşımıyorlar. Sağa sola da sataşıyorlar;
kendilerine uygun bir Başkan Vekili de görmüşler… Tabii, istediğiniz gibi at
oynatıyorsunuz. AHMET
YENİ (Samsun) – Başkan tarafsız. KAMER
GENÇ (Devamla) – Ama, bu Meclis böyle olmaz sayın milletvekilleri. MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) – Nasıl olur? KAMER
GENÇ (Devamla) – Şimdi, biraz önce… Bakın, burada, o kürsüde ben sekiz sene
Başkan Vekilliği yaptım. HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Boşuna yapmışsın. KAMER
GENÇ (Devamla) – Neyse… Şimdi geçici madde… Arkadaşlar,
bakın, İç Tüzük'ün 87’nci maddesi diyor
ki: “Görüşülmekte olan tasarı ve teklife konu kanunun, komisyon metninde
bulunmayan, ancak tasarı ve teklif ile çok yakın ilgisi bulunan bir maddesinin
değiştirilmesini isteyen ve komisyonun salt çoğunluğunun olduğu…” Orada salt
çoğunluk oturacak beyler. YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Birinci paragrafa bak! KAMER
GENÇ (Devamla) - Ondan sonra komisyon salt çoğunlukla katılırsa o zaman o madde
görüşülür ve yeniden önerge oylanır, kabul edilir, önerge görüşmeye açılır.
Bakın “Madde görüşmeye açılır.” diyor. HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Önergeyle ilgili… KAMER
GENÇ (Devamla) – Yani şimdi, bakın, Sayın Başkan, 87’ye… Bakın, bunun binlerce
uygulamasını yaptık. YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – 87’ye 1 … KAMER
GENÇ (Devamla) – Efendim, 87’ye 1 değil.
Bakın “… önergeler üzerinde yeni bir madde olarak görüşme açılır.” NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Birinci fıkra… KAMER
GENÇ (Devamla) - Okuma yazması olanlara ben sesleniyorum, olmayanlara
seslenmiyorum. Şimdi,
ayrıca, 87’nci maddede “Her siyasi parti…” Bakın “…Anayasa’ya aykırılık
önergesi dâhil milletvekilleri yedi önerge verir.” Ayrıca “…Siyasi parti
gruplarının da birer önerge verme hakkı saklıdır.” diyor. Yani, beyler, okuma
yazması olan kişiler bunu şey eder. Şimdi,
tabii, Başkan bulmuş kendisine göre konuları, yani bir bürokratlar grubu
bulmuş… Ben şimdi doğrusunu söylersem, ben, bu Başkanın Başkanlığı altında bu
Meclis yönetimini çok dürüstçe yönettiğini de kabul etmiyorum ve orada bana söz
vermemesi için her türlü hilelere başvuruluyor ve yapılıyor. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Yahu, ben zaten konuşacağım, konuşacağım zaten,
konuşacağım. Siz çıkıp da… Bakın, siz konuşmayın. Şu Meclisin şu saate kadar
sarkmasının tek nedeni sizin konuşmanız. Sizler eğer konuşmasaydınız… Her madde
üzerinde, bir defa, beşerden on dakika milletvekilleriniz
konuşuyor, grup başkan vekilleriniz konuşuyor. İktidarsınız, zaten her şeyi
yapıyorsunuz. Bırakın da biraz da muhalefet milletvekilleri konuşsun. Ayrıca da
öyle bir sistem getirmişsiniz ki… Bakın, bu iş güven meselesi. Şimdi, mesela, ben bu Bakana güvenmiyorum. Bu
Bakanın Adalet Bakanlığında tarafsız görev yapacağına inanmıyorum. AHMET
YENİ (Samsun) – Millet güveniyor. KAMER
GENÇ (Devamla) – Bir bakan ki daha Yargıtay tarafından verilmemiş bir kararı,
burada “Ben senden bu parayı alacağım” diyorsa bu yargıyı zan altında bırakmak
demektir. (AK Parti sıralarından gürültüler) Bir bakan ki kendisi çıkıp da
yakınını hiç imtihana tabi tutmadan… “Efendim, özel şirket.” diyor, “Özel
şirkete atadım.” diyor. Halbuki kendisine bağlı bir kurumun memuriyetine atıyor
ve… BAŞKAN –
Sayın Genç, bir yıl sonra niçin uygulansın, o konuya gelir misiniz. KAMER
GENÇ (Devamla) - …oradan da İstanbul Defterdarlığı Millî Emlakin en yetkili
yerlerine atıyor ve ondan sonra da… Bakın, gerçek…(AK Parti sıralarından
gürültüler) BAŞKAN –
Sayın Genç… KAMER
GENÇ (Devamla) – Tamam efendim, madde üzerinde konuşuyorum, önergeyle… BAŞKAN –
Sayın Genç, bir yıl sonra niçin uygulanır, ona bir gelir misiniz, yani milletvekillerimiz bilgilensinler. KAMER
GENÇ (Devamla) – Sayın Başkan, şimdi, tabii ben tek bağımsız olduğum için bana
müdahale etmek çok rahat, ama sıkıysa şu grubu olan partilere bir müdahale et
bakalım, seni orada oturturlar mı. (Gülüşmeler) Yani
burada insanlar, biraz, bakın, her olayı vicdan ölçüsünden, vicdanın
terazisinden geçirmesi lazım. Ben size doğruları söylüyorum. Siz benden
sıkılıyorsanız, kulislerde boş yer var, gidin çay kahve için. Ben burada size
de konuşmuyorum, ben millete konuşuyorum, millete. MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) – Şov yapma. KAMER GENÇ
(Devamla) - Ben, niye diyorum bir sene sonra yürürlüğe girer? Çünkü yakında
mahalli seçimler var. Mahalli seçimlerde bu millet size tezkereyi verecek,
ondan sonra yeni bir iktidar gelecek, bu kanunu uygulamayacak. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Ben onun için diyorum, bir sene sonra yürürlüğe
girecek. AVNİ
ERDEMİR (Amasya) – Tunceli’den belediye başkanlığına adaylığını koy. KAMER
GENÇ (Devamla) – Bakın beyler, şimdi, sizin iktidarınız… Bakın, dört aydır
iktidara geldiniz, yahu ortada ne bir hükûmet var ne
bir program var, bugün ne gelen giden bakanlarınız var. Yani Başbakanınız,
bakanlarınız boyuna uçaklara biniyor, yurt dışına seyahat ediyor. Başbakan
Amerika’ya gitti, Fransa’ya gitti, Belçika’ya gitti, İtalya’ya gitti, bir gün
gelip de bu Meclise “Ey milletvekilleri, ben gittim gezdim de şu şu hususları tespit ettim, size bir bilgi vereyim.” dedi
mi? Sizi kale almıyor. Sizi kale almayan bir Başbakan, bir Hükûmet…
Sizin ne değeriniz olabilir? BAŞKAN
- Sayın Genç… KAMER
GENÇ (Devamla)- O bakımdan, benim önergemin anlamı odur… FEHMİ
HÜSREV KUTLU (Adıyaman) – Kamer Bey, sen burada Başbakana laf söyleyeceğine
çiçeklerini sulamaya devam et. BAŞKAN –
Sayın Genç… KAMER
GENÇ (Devamla) – Şimdi ben kimsenin çiçeğini sulamadım, ben kimsenin çiçeğini
sulamadım. Ama, yani, ihtiyaç duyan olursa o beni ilgilendiren bir şey değil.
Onun için… Bakın,
sayın milletvekilleri, yani, şimdi,
burada, Meclisin İdare Amiri çıkıp bana müdahale ediyor. Böyle şey olmaz
ki yahu. Yani, bir
defa, bir Mecliste oturmanın adabını bir öğrenelim arkadaşlar. Şimdi bana laf
atanlara ben altından kalkmayacak şekilde onun cevabını veririm, ama benim
terbiyem buna müsait değil tamam mı. (Gülüşmeler) Yani, mesela, şu arkadaşa çok
güzel bir cevap verebilirdim, ama gerek yok. Yani, ne gerek var. Benim zaten
bunlara… Geçmişte bana bu konuda takılanlara ne güzel cevaplar verdiğimi
biliyorsunuz. Hâlâ o aklınızda değilse de o zamanki tutanakları
okuyabilirsiniz. Önergem
bundan ibarettir. Hepinize saygılar sunuyorum. Önergem
oylanırken karar yeter sayısını istiyorum. BAŞKAN –
Sayın Genç, İçtüzük’ü falan biliyorsunuz, ama oylamaya geçeceğimi
söylediğim andan itibaren karar yeter sayısını istemeniz lazım. Yani, peşin peşin istiyorsunuz. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Şimdi geçeceksiniz. BAŞKAN –
Ben oylamaya geçince karar yeter sayısı istemeniz lazım. KAMER
GENÇ (Tunceli) – Tamam, şimdi geçeceksiniz. BAŞKAN –
Siz daha peşin davranıyorsunuz. Onu da arayacağım. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, vaktinizi almak istemiyorum. Sadece Sayın Genç
söylüyor. İç Tüzük’ün 87’nci maddesinin birinci paragrafını okursanız orada
-arkadaşlarımız okumuşlardır- açık olarak hüküm belli. Geçici maddenin nasıl
konulacağı da ifade ediliyor. Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar
yeter sayısını arayacağım. Karar
yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir. Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 6’ncı
maddeyi okutuyorum: MADDE 6-
Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN -
Madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili İsa
Gök. Sayın
Gök, buyurun. CHP GRUBU
ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. “Geçici
madde” diye bir madde geçti, bu kalıcı bir madde. Komisyonda ve Genel Kurulda
daha önce idari yargıda görevlendirilecek olan hâkim, savcıların hukuk
fakültesi mezunu olması konusunda yüzde 10’luk konuşmalar olmuştu, yüzde 20’ye
çıkartıldı Genel Kurulda. Daha sonra, yine bu geçici denen, ama kalıcı maddeyle
yeniden bir hâkim, savcı alımı olacak. Yani o idari yargıda hâkimlik yapacak
olan insanların hukuk fakültesi mezunu olması konusunda komisyonda konuşmalar
yapan o AKP’li arkadaşlar nerede? “Hukuk mezunlarında
hâkimlik formasyonu vardır.” diyen arkadaşlar nerede? Çok merak ediyorum o
arkadaşları. Tutanakta hepsinin beyanları var, burada da oyları var. Öte
yandan, hukuki ve siyasi literatürde, arkadaşlar, hukuk devleti vardır, kanun
devleti vardır, polis devleti vardır. İdealite
anlamında hukuka uygunluk ayrı şeydir, kanuna uygunluk ayrı şeydir. Kanunun
hukuka aykırılığı da olabilir. Hukuk vardır veya yoktur. Artık, hukuk
devletinin mücadelesinde o kadar yara aldık ki kanun devletine razı olmaya
başladık. Sayın
Meclis Başkan Vekilimiz her ne kadar bu maddeye geçici madde diyorsa da 87’ye bir değil, uygulanabilecek olan burada
fıkra üç veya dörttür. Bu farklı bir maddedir ve aynen İç Tüzük ne diyor:
“Görüşülmekte olan tasarı veya teklifin konusu olmayan sair kanunlarda ek ve
değişiklik getiren yeni bir kanun teklifi niteliğindeki değişiklik önergeleri
işleme konulmaz.” Diyebilirsiniz ki yok, sair kanun değil ki kanunun özüne bu
aykırı, alakalı diyebilirsiniz, saygı duyarım. Dördüncü fıkra var. Diyor ki
dördüncü fıkra, 87’ye dört: “Görüşülmekte olan tasarı veya teklife konu kanunun
komisyon metninde bulunmayan…” Metinde var mı? Yok. “…ancak tasarı veya teklif
ile çok yakın ilgisi bulunan –olabilir- bir maddesinin değiştirilmesini isteyen
ve komisyonun salt çoğunlukla katıldığı önergeler üzerinde yeni bir madde olarak
görüşme açılır.” İç Tüzük
var veya yok, hukuk var veya yok, İç Tüzük’e uygunluk var veya yok, takdirinize
bırakıyorum. Biz,
hukuk devletine inanan, hukuk devleti için mücadele eden, kendimizi hukukçu
görmekle onurlu sayan insanlarız. Bir
arkadaşımız konuşma yaptı az önce, isim zikretmeyeceğim. Seçimden bir ay önceye
kadar başka parti içinde siyaset yapıp da bir ay sonra başka partiden vekil
olduktan sonra, burada geçmişi inkâr edip geçmişe ilişkin olumsuz laflar
söylemek bizim siyasi terbiyemize sığmıyor. Tüm ailesini tanığımızdan dolayı
çok rahat söylüyorum: Bunlar etik değil. Nezaket,
nezaket, nezaket ve saygı, hem kendimize hem çevremize hem tarihimize hem
geleceğimize. Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Gök. OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan… BAŞKAN –
Madde üzerinde, Demokratik Toplum Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Gültan Kışanak. Buyurun. DTP GRUBU
ADINA GÜLTAN KIŞANAK (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
aslında böyle bir usul yarattık, ilgili maddeyle ilgili değil de madde
bahanesiyle söz alıp söylemek istediklerimizi söylüyoruz, biz de birazcık öyle
yapacağız. Sanırım, son söz hakkı bize gelmeyebilir düşüncesiyle böyle bir yola
gidildi. Şimdi, bu
yasa teklifi sonuçta yasalaştı ve çıkacak. Biraz sonra burada son oylarımızı da
kullanacağız lehte ve aleyhte ve artık yürürlüğe de girecek bir şey. Öncelikle
şunu belirtmek istiyorum: Umuyor ve diliyoruz ki buradaki kaygılarımızı boşa
çıkartacak bir uygulama süreci yaşayalım. Burada gerçekten muhalefetteki üç
parti de temel kaygılarında neredeyse ortaklaştı ve biz kendi oylarıyla bu
teklifi yasalaştırmak üzere olan AKP Hükûmetinin
uygulamada bu kaygılarımızı boşa çıkartacak bir icraat içerisinde olmasını
umuyor ve diliyoruz, temenni ediyoruz. Fakat
şunu da söylemek istiyoruz ki: Gerçekten bu yasanın bu kadar aceleye
getirilmesinin, bu kadar oldubittiye getirilmesinin, bu kadar el yordamıyla
yapılmasının hiçbir gerekçesi de yoktu. Hükûmet bunun
tedbirlerini alabilirdi, zamanında, daha sağlıklı, daha yeterli düzeyde bir
tartışma zemini yaratarak daha yararlı bir yasa çıkmasını, daha demokratik bir
yasa çıkmasını, yargı bağımsızlığını da koruyabilecek bir yasa çıkmasını
sağlayabilirdi. Son
önergelerle kaygıların bir kısmını gidermeye yönelik ufak tefek değişiklikler
oldu. İşte, mülakatın ağırlığı azaltıldı ama sonuçta şu sorunun cevabı
verilemedi: Mülakatta 69 alan elenecek mi? Çünkü bu sorunun cevabı “evet.” Bu
cevabı vermekten kaçındı Sayın Bakan. Çünkü bu gerçekten kaygılarımızın haklı
olduğunu ortaya koyabilecek bir soruydu ve yanıtı da bunu ortaya koyacaktı.
Eğer gerçekten bu kaygılarımız giderilmek isteniyorduysa mülakatta alınan yüzde
70 kriteri daha aşağıya çekilebilirdi, 50’ye indirgenebilirdi. ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Kalkmalı. SACİD
YILDIZ (İstanbul) – Kalkmalı. GÜLTAN
KIŞANAK (Devamla) – O zaman yüzde 30-yüzde 70 dengesinin bir anlamı olabilirdi.
Ama şu anda zaten mülakattan 70 almayan kişi elenmiş olacak, yüzde 30-yüzde 70
dengesinin bir anlamı kalmayacak. Bu
nedenle böyle son dakika ek maddeler verileceğine, gerçekten bu kaygıları
gidermeyi düşünüyorduysak, bunun ağırlığını da, mülakatın ağırlığını da gideren
başka düzenlemeler yapılabilirdi. Ben, bir
kez daha, önümüzde hiç değilse bir yeni anayasa yapma süreci olacağını umuyoruz
ve bu süreçte bütün bu kaygılarımızı giderecek, daha demokratik bir anayasa
yapmanın, yargı bağımsızlığını orada temin edecek hükümler geliştirmenin ve
bundan sonra burada Mecliste çıkartılacak yasaların da daha demokratik bir
anayasaya uygun olarak daha iyi uygulamalar getirecek yasalar çıkartmayı umut
ediyorum. Hepinize iyi akşamlar diliyor, saygılar sunuyorum. (DTP ve CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Kışanak. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın
Oktay Vural, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU
ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Öncelikle
bu kanunun hayırlı olmasını diliyorum. Tabii, böyle bir uygulamadan dolayı
zarara uğrayan, açıkçası ayları zehir olan kişilere de geçmiş olsun. İnşallah
yürürlüğe girer, Bakanlar Kurulu da bunu yürütürken adil olur. İnşallah
yürütür. Neden yürütür diyoruz? Sınır ötesi operasyon için 12 Ekimde karar
aldık, bir türlü bu konuyu yürütmediler. AVNİ
DOĞAN (Kahramanmaraş) – Talimat verildi. OKTAY
VURAL (Devamla) – Dolayısıyla kırk sekiz gün beklediler. Dolayısıyla demek ki
hazır değillermiş. İnşallah yürütürler diyoruz. Yani, onu yürütmediler, doğrusu
milletin gözyaşı devam etti. Bu kadar beklemenin, yürütmemenin bedelini kim
ödeyecek? Tarih bunu da yazacaktır elbette. Biz de o tarihin yazılmasına
açıkçası katkı sağlayacağız, bunun hesabı da elbette sorulacak. Tabii,
şimdi Sayın Bakan… Bir sayın milletvekilimizin, burada bir grup başkan
vekilinin Türkiye’deki bütün adliye binalarını kendilerinin yaptığına dair
ifadeleri, daha önce yokmuş bunlar gibi bir ifade karşısında, İstanbul’da mı,
Ankara’da mı yapıldı, işte Konya deyince, Konya’da bizim zamanımızda oldu
derken nedense İstanbul’a, Ankara’ya ya da başka
illere yapılan adliye binalarını, açıkçası, yapanları yâd etmeden bile, Allah
razı olsun yapanlardan demeden bile, doğrusu, bu ülkeye hizmet edenlerin
kadrini bilmemesinden dolayı Sayın Bakanı çok üzülerek izledim. Yapanlardan
Allah razı olsun. Taş üstüne taş koyanlardan Allah razı olsun. Devleti ebet
müddet böyle olur. Ama, her şeyi siz yaptınız. OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Seksen yıldır!.. OKTAY
VURAL (Devamla) – “Daha önce yoktu” diye gelip söylerseniz, bu ifadeye
“Külliyen yalandır” dersiniz. (AK Parti sıralarından gürültüler) Çünkü öyledir.
Hepsini yaptık derseniz, hepsini yaptık demenin, hepsi yapılmamışsa tamamı
yanlıştır der. NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Öyle bir şey demedi Sayın Vural. OKTAY
VURAL (Devamla) – Şimdi, Sayın Bakan kalkıp orada bir de “yalandır diyemem
ama…” diyor. Sayın Bakan, ifadelere dikkat etmek gerekir. Bu konuşma içerisinde
“yalandır diyemem ama…” bir milletvekilinin yalan söylediği ifadesi karşısında,
İstanbul’a, Ankara’ya yapılmış adliye saraylarına sahip çıkanlara da aynı
şeklide ben “yalandır diyemem ama…” deme hakkım vardır. Dolayısıyla, bir
taraftan “yalandır diyemem ama haksızlık olur” diyor, ondan sonra, güya çok
diplomatik bir dil kullanıyor. Aynen iade ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar) Aynen iade ediyorum. Böyle bir ifadeyi Sayın Bakana yakıştıramadım
doğrusu. Bu bakımdan, adliye binalarının yapılması konusunda katkı sağlayan,
çalışma yapan herkese teşekkür ediyoruz, ama herhâlde adliye binalarını
kapatanlar hakkında da milletin söyleyecek sözü var galiba. AHMET
YENİ (Samsun) – Millet karar verdi. OKTAY
VURAL (Devamla) – Kaç tane kapatıldı acaba? Kaç tane? Kim kapattı? İlçe adliye
binaları…(AK Parti sıralarından gürültüler) Helal olsun, bravo! Demek ki
kapattıklarınız da var. Demek ki daha önce adliye binası da varmış orada.
Kapattınız, doğrusu sahip çıkmadınız. Yani, demek ki kapatıyorsunuz. (AK Parti
sıralarından gürültüler) BAŞKAN –
Sayın Çerçi… MEHMET
ÇERÇİ (Manisa) – 22 Temmuzda millet söyledi söyleyeceğini. SUAT
KILIÇ (Samsun) – Millet bunu söyledi, duymak için kulak lazım. BAŞKAN –
Lütfen arkadaşlar, Sayın Bakan gerekirse cevap verir, lütfen. OKTAY
VURAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım,
bu Konya’yla ilgili, tabii, bu proje -Konya milletvekillerimiz
de biliyor, bir not olarak geldi- aslında, garaj bölgesine yapılması
projelendirilmiş. Fakat, daha sonra, “bu rant alanıdır” diye oraya, zannederim,
otuz altı katlı bir bina oluştuğu için bu bölgenin dışında bir yer bulma 2004
yılında olmuştur. Yoksa, o bölgeye bir adliye binası yapılması projesi
Bakanlıkta vardı. (AK parti sıralarından “Böyle bir şey yoktu!” sesleri,
gürültüler) Vardı. Dolayısıyla, eğer siz “Bugüne kadar hiç kimse Konya’ya
adliye binası yapılmasını düşünmemişti, hiçbir çalışma yapmamıştı.” derseniz,
doğrusu, bundan önceki… Ha, o da bizim dönemimizde değil, bizden önceki dönemde
olmuş. Sayın Bal’ın ifadesi, kendisinin genel müdürlük yaptığı dönemde oraya
bununla ilgili bir projenin gerçekleştirilmesi yönünde çalışma yapıldığı
yönündedir. Başlatanlardan da Allah razı olsun. İyileri yad etmekte herhangi bir
beis yok. “İyilikle analım.” diyor, değil mi? Dolayısıyla, bu kültürden
uzaklaşmış olduğunuzu da doğrusu üzülerek görüyorum. NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Düşündüğünüzü kabul ediyoruz. Sizin düşündüğünüzü yaptık. OKTAY
VURAL (Devamla) – Ben bir de bir maddeyle ilgili sayın milletvekillerimizin
sorduğu sorulara “Bu, bu maddeyle ilgili değildir.” diyen Sayın Bakan bir de
saati gösteriyor. Biz buraya çalışmaya geldik. Danışma Kurulu kararı da diyor
ki: “Bu birleşim bitinceye kadar çalışacağız.” Ne zamana kadar? Yarın sabaha
kadar da çalışacağız. Sayın
Bakanım, çok vaktiniz kıymetliyse, bir başka sayın bakanı buraya
getirebilirsiniz. Ama biz sizin saatinizin kısıtlı olduğuna göre Meclis
çalışmalarını kısıtlayamayız. O bakımdan, milletvekillerimizin
suallerine çok kıymetli beş dakikanızı daha ayırıp
cevaplandırsaydınız ya da Sayın Başkanın ifadesiyle
“Ben bunlara yazılı olarak cevap vermek istiyorum.” deseydiniz, doğrusu, Meclis
geleneğine uygun bir davranış olurdu. ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – Onu da vermiyorlar Sayın
Başkan. OKTAY
VURAL (Devamla) – Ben tekrar bu kanunun yargı camiasına gireceklere -çok önemli
açığımız var tabii- onlara hayırlı olmasını diliyorum. Bu mülakatların da
muhakkak surette adliye camiasında tecrübeli olanlarla birlikte… Hiçbir siyasi
tartışma olmaksızın, hangi dönemde girmiş olması önemli değildir, önemli olan
adil olup olmadıkları, yetenekli olup olmadıklarını tespit etmektir. Umarım,
Bakanlar Kurulu bunu yürütürken bu objektif esaslara dayalı olarak o yargıç
adaylarını, hâkim adaylarını, savcı adaylarını tespit eder ve böylelikle, artık
“Türkiye’de şunun döneminde şunlar alındı, bu o dönemin eseridir.” diye bugün
konuştuklarımızı yarın, öbür gün aynı şekilde “Bunlar da o dönemde girmiştir.”
diye, o giren insanları da bir dönemde topyekûn
karalamaktan vazgeçeriz. O bakımdan, objektif esaslara dayalı olarak bir sınav
yapılması konusundaki niyetimizi, Bakanlar Kurulunuzun bu şekilde yürütmesi
gerektiği niyetimizi ifade ederek, tekrar kanunun hayırlı olması dileğiyle
hepinize saygılarımı arz ediyorum. Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. AK Parti
Grubu adına Yozgat Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ. Sayın Bozdağ, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ
GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum. Yoğun bir
mesai geçirdik, önemli bir yasayı görüştük, üzerinde de ciddi tartışmalar
yapıldı. Ben katkı sunan, iktidar-muhalefet, bütün milletvekillerine AK Parti
Grubu adına ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum.
Tabii, burada usul tartışmaları da yapıldı, hem raporla ilgili yapıldı. Biz İç
Tüzük’ün 42’nci maddesini çok net açıkladık. Tüzük’ün bir kısmını okuyup bir
kısmını okumadılar. Şimdi tekrar, geçici bir madde eklenmesine ilişkin konu
görüşülürken yine Tüzük gündeme geldi. Esasında söz almayacaktım ama bu konu,
sanki burada vahamet derecesinde bir hata yapılıyor, İç Tüzük çiğneniyor gibi
bir şekilde takdim edildi. Gerçeğin tutanaklara geçmesi
ve bir kez daha konunun Meclisimiz tarafından düşünülmesi açısından, ben, İç
Tüzük’ün 87’nci maddesinin birinci fıkrasını bir okuyorum. Şimdi dördüncü
fıkrasını okuyorlar. İşte, böyle olursa komisyon oturacak, salt çoğunluğuyla
katılırsa önerge rapora eklenmiş olacak, burada da üzerinde görüşme açılacak.
Peki, birinci fıkrası ne diyor? “Oraya bakın.” dedik, bakmadılar. Peki, ben
okuyorum: “Kanunlarda veya İçtüzükte aksine bir hüküm yoksa, kanun tasarısı
veya teklifinde bir maddenin reddi, tümünün veya bir maddenin komisyona iadesi,
bir maddenin değiştirilmesi, madde ek veya geçici madde eklenmesi hakkında,
milletvekilleri, esas komisyon veya Hükümet değişiklik önergeleri verebilir.” Buyurun. İSA GÖK
(Mersin) – “Madde ek” değil “metne ek.” BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Efendim bakın “geçici madde…” Çok açık, çok açık. İSA GÖK
(Mersin) – Maddeyi okumamışsınız. BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi, burayı geçip işin devamını
işine geldiği noktadan takdim etmek, işin doğrusu şark kurnazlığıdır. Halbuki,
biz, kurnazlık yerine İç Tüzük ve Anayasa neyse onu yapmamız lazım. Bir başka
konu: Şimdi biz burada adalet saraylarıyla ilgili konuşunca, AK Parti döneminde
yapılanları anlatınca ne hikmetse birileri rahatsız oldu. OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Simit sarayları da var canım. BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Niye rahatsız oldu, ben onu anlamadım. OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Simit sarayları da sizlere mahsus. BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Türkiye’nin hükümet konaklarının altındaki yerlerden,
kahvehanelerden bozma yerlerden, belediyelerin yaptığı, belediyelerin
himayesinde olan yerlerden adaletin şanına yakışır, hâkimler ve savcılarımızın
onuruna yakışır saraylarla donatılması kötü mü olmuştur? İyi olmuştur. (AK
Parti sıralarından alkışlar) Bakın,
biz geldiğimizde… ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Mugalata yapıyorsun, mugalata yapmayın. BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Rahatsız olma, siz de iktidardaydınız, kaç tane yaptınız? ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Biz de takdir ettik, yapılanları teşvik ediyoruz dedik, daha
fazlasını, daha iyisini yapın dedik. Mugalata yapmayın. BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Şimdi bakın, biz geldik, beş senede doksan altı tane adalet
sarayını biz bitirdik. Rahatsızlık niye duyuyorsunuz? ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Rahatsızlık duymuyoruz, rahatsızlığı siz duyuyorsunuz. BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - İstanbul, Türkiye’nin en büyük şehirlerinden birisi. OKTAY
VURAL (İzmir) – Her şeyi siz yaptınız, doğrudur! BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Peki, Bakırköy Adliyesine gittiniz mi siz? Kim yaptı, kim
açtı? OKTAY
VURAL (İzmir) – Her şeyi siz yaptınız! BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Şu anda Kartal’da devam eden adliye inşaatını gördünüz mü?
Peki, Çağlayan’dakini gördünüz mü? Sayın
Vural, İzmir Milletvekilisiniz. İzmir’de adliye ne zaman açıldı? OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Başlayıp bitirdiğiniz bir hastane var mı? BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Efendim, bitiremediniz hiçbir şeyi, her şeyi ortada
bıraktınız, gittiniz. Doksan altı tanesini milletimize kazandırdık. Şimdi güzel
adliye saraylarıyla Türkiye’yi donatıyoruz. Bursa’yı
bahsettiler. Ben Bursa’daki adliye sarayını gördüm, saray mıdır han mıdır hamam
mıdır, neye benziyor anlamadım, emin olun anlamadım. (AK Parti sıralarından
alkışlar) ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Ama “saray” diyorsunuz. BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Sayın Köylü burada o zaman başsavcıdır. Bir de “Proje
birincisi” diye o zaman Adalet Bakanının açılışında konuşmuş. Adliyeye
girdiğinizde -ben gittim o adliyeye girdim- odanın biri nerde, neyi nerde?..
Bursa milletvekillerimiz burada, muhalefet de varsa
onlar da burada. Söylesinler bakayım,
Bursa Adalet Sarayı ile Bakırköy Adalet Sarayı arasındaki fark nedir? AK
Parti ile diğerleri arasındaki fark neyse öyle bir farktır bu. (AK Parti
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar) Peki,
Konya’yla ilgili burada konuşuldu, Sayın Bakan açıkladı, yer teslimini ben yakinen biliyorum; oraya gidildi, ihalesi yapıldı, ayın
17’sinde de açılışı yapılacak. Konya’dan vekilleriniz, bakanlarınız yok muydu?
Niye Konya Adalet Sarayı yapmadınız? AK Parti yaptı, zira bugüne kadar
yapamadığınız çok şeyi yaptığı gibi. Peki, bir
başka konu: Hâkimlerin, yargının bağımsızlığıyla ilgili konuştuk. Doğru, yargı
bağımsız olmalı. Ama, Yargıtay Başkanı açıkladı: “Vicdanlarıyla cüzdanları
arasına sıkışmış bir yargı ne kadar bağımsız olabilir?” Bunu siz dinlediniz,
bütün Türkiye, bütün dünya dinledi. Peki, biz ne yaptık? Bugüne kadar
verilemeyeni verdik. Hâkimlerimize, savcılarımıza, adliye personeline
sorarsınız “AK Parti gelmeden önce ne kadar maaş alıyorsunuz, AK Parti
iktidarından sonra ne kadar maaş alıyorsunuz?” Gidin, bakın. (AK Parti
sıralarından alkışlar) ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Şimdi çok başka şeyler açıklıyorlar, çok başka sözler
söylüyorlar. BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Onlara onurlu bir yaşamı sürdürmeleri için gerekli imkânı
biz verdik, alkış almamız lazım. ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Şimdi, devletin gerçekleriyle ilgili konuşuyorlar. BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Peki, UYAP’la ilgili bir projeyi
hayata geçirdik. OKTAY
VURAL (İzmir) – Gemi alamıyorlar ama, gemi alamıyorlar! BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Eskiden bir nüfus kaydı istemek için yazılıyordu… OKTAY
VURAL (İzmir) – Gemi sahibi olamadılar! BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – …yazı gidip gelene kadar aylar geçiyordu.
Şimdi, gidiyorsunuz, oradan alıyorsunuz. Kötü mü yaptık? OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Vekillere güvenmiyorsunuz, dokunulmazlığı kaldıramadınız
tabii… BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Alkışlanacak işleri yaptık. OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Güvenmiyorsunuz tabii. BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Alkışlanacak işleri yaptık. Peki, bir
başka şey: Bu kanun niye geldi? Yönetmelikle düzenlenen şey kanunla niye
düzenleniyor? Benim de anlamadığım bu. OKTAY
VURAL (İzmir) – Niye yapıyorsunuz? BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Emin olun, ben de anlamadım. OKTAY
VURAL (İzmir) – Niye yapıyorsunuz? BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Türkiye’de, yönetmelikle hâkim ve savcılık sınavının
ayrıntıları bugüne kadar düzenlenmiş, bugüne kadar uygulanmış, hiçbir sorun da
çıkmamış. Hatta, 72’ye kadar Adalet Bakanı, birtakım müdürlerin mütalaası
üzerine doğrudan atama yapıyor. AHMET
DURAN BULUT (Balıkesir) – O halde niye gelmiş buraya? BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Ondan sonra, bakın daha sonrasını anlattım, 91’e kadar bir
başka konu 91’den sonra bir başka konu. Biz geldik, bir değişiklik yapmadık;
Anayasa aynı, kanun aynı, yönetmelik aynı. Birden bire sınavlar Anayasaya
aykırı, kanuna aykırı, yönetmeliğe aykırı oldu ve konu Danıştaya
gitti, bizim dönemde de gitti. Danıştayın verdiği
kararlar var “Bu yönetmelik ve sınav, Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na Anayasa’ya
uygundur.” diye bir tane değil iki tane kararı var, 2004’te de kararı var.
Peki, konu Anayasa Mahkemesine gitti mi? Oraya da gitti. Anayasa Mahkemesinin
2006’da kararı var. 2007’de, daha işte geçen gün karar açıklandı. İki tane açık
ve net kararı var. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun böyle bir yetkisi yok.
Mesleğe kabul eder. Adaylıkla ilgili konu bundan ayrıdır. Ben demiyorum,
Anayasa Mahkemesi diyor. Biz eleştirince, vah eleştirdiniz. Şimdi, bir karar
tashih edilince bak şunu yaptınız, öyle böyle konuşuluyor. Buraya da gelip,
1995’te Anayasa Mahkemesinin verdiği bir kararı konuşarak milleti
aldatamazsınız. Yargı içtihat değiştirir mi? Değiştirir. O kararın muhtevası
avukatlarla ilgili. Bu sınavla ilgili konusu temenniden ibaret. Temenniyi karar
halinde burada takdim etmek ayıptır. Öte yandan Anayasa Mahkemesinin 2006’da
kararı var: Mülakat ve yazılı Anayasa’ya uygundur, aykırı değildir. 2007’de,
daha dün gerekçesi açıklanan kararı var. Ya, iki sene
içerisinde Anayasa Mahkemesi iki tane karar veriyor, kimseyi inandıramıyor.
“95’te karar var ya…” Peki, kardeşim, 2006’daki
kararı niye görmüyorsun? 2007’deki kararı niye görmüyorsun? Anayasa
Mahkemesinin kararları işinize geldiği zaman karar, işinize gelmediği zaman
“Siz de eleştiriyordunuz, biz de eleştiriyoruz.” deme hakkı yok. Öte
yandan Danıştay, Anayasa Mahkemesinin bu açık kararına rağmen, kanunun
açıklığına, netliğine rağmen… Yine bu konuda hem Anayasa’da hüküm yok, Danıştayın kararında Anayasa’da dayanak, en ufacık, ima
yollu bile hüküm yok. Yorumlarla, tevillerle, kıyaslarla hüküm ihdas edemez.
Peki, Anayasa Mahkemesinin kararlarına uyarlılık var mı? Kesinlikle yok, hiç kimse
uyarlı diyemez. Peki, Hâkimler ve Savcılar Kanunu’na, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu Kanunu’na uyarlılık var mı? Yok. Ne Hâkimler ve Savcılar
Kanunu’nda ne de diğerlerinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna böyle bir
yetki verilmemiş, açık. Şimdi ne
diyor Anayasa? Hâkimler karar verirken Anayasa’ya, hukuka ve vicdanlarına göre
karar verirler. Anayasa’da var mı? Yok. Hukukta var mı? Yok. Peki, Anayasa’da,
hukukta olmayan bir şeyi karar hâline nasıl getirirsiniz, Anayasa Mahkemesine
rağmen? Ondan daha üst mahkeme var mı? Şimdi biz
mecbur kaldık, yargıyı uygulayacağız. Niye şimdi geldi? 30 Ekimde çıktı karar.
Bir senedir hâkim, savcı alınamıyor, Danıştayın
kararlarıyla; Anayasa’ya, kanuna, her şeye rağmen alınan kararlarla. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Biraz daha bağır, az bağırdın! BAŞKAN –
Sayın Bozdağ, bir dakikalık sürenizi başlatıyorum. Konuşmanızı
tamamlayınız. BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Bu kanun, ben de, kanunla düzenlenmemesi gereken bir
konunun, maalesef yargı tarafından Meclisi böyle bir düzenlemeye mecbur
bırakmasının sonucudur diyorum ve kanunun hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Ülkemizde inşallah yargının daha iyi noktalara gitmesi için Meclisimizin el
birliğiyle katkı sunacağına inanıyorum. Yargı bağımsızlığı ve diğer konularda
Türkiye’nin büyük bir yargı reformuna ihtiyacı olduğunu ifade ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bozdağ. Madde
üzerinde şahsı adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak. Sayın
Kaynak, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 65 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Madde
üzerinde konuşmadan önce, kaymakamlık binalarının bodrum katlarında, küflü
odalarında hizmet verirken, şimdi modern, çağdaş adliye saraylarında hizmet
veren Kahramanmaraş’ın Pazarcık, Afşin ve Göksun
Adliye Sarayları ve yapımı başlatılan Kahramanmaraş Adliye Sarayı için bir
Kahramanmaraşlı olarak, Kahramanmaraşlı bir avukat olarak, bütün Türkiye’de
yapılan yeni saraylar için de bir hukukçu olarak, bu iradeyi ortaya koyan Sayın
Başbakanımıza, eski Adalet Bakanımız Sayın Cemil Çiçek Beyefendi’ye ve Sayın
Adalet Bakanımız Mehmet Ali Şahin Beyefendi’ye şükranlarımı sunuyorum. Değerli
milletvekilleri, maddelerini kabul ettiğimiz bu yasanın hâkim, savcı adayı genç
kardeşlerime, avukat meslektaşlarımıza ve ülkemizin adliye koridorlarında
gecikmemiş bir adalet bekleyen vatandaşlarımıza hayırlı olmasını temenni
ediyorum. Hukuki
durumları sorunlu hâle gelen 99 genç hukukçuya ve onların ailelerine de hayırlı
olsun diyorum. Başta
teklifi hazırlayan Bartın Milletvekilimiz Sayın Yılmaz Tunç Beyefendi olmak
üzere, emek ve katkı veren bütün herkese, siz değerli milletvekillerine
teşekkürlerimi sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Kaynak. Madde
üzerinde şahsı adına son söz Konya Milletvekili Ali Öztürk'e
aittir. Sayın Öztürk, buyurun. (AK Parti sıralarından alkışlar) ALİ
ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlar; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Tabii,
Konya Adliyesi gündeme gelince benim de bir şey söylemem lazım.
"Adliye yapacaktım, ama
yapacaktım." demekle "Yaptım." demek arasında çok fark var onu
belirtmek istiyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bu
kanunun çok acele çıkması lazım. Nedenlerinden bir tanesi bugüne kadar, bu
saate kadar zaten izah edildi. Ama ben ikinci bir sebebini söylüyorum,
gerçekten mesleğin içinden geldiğim için söylüyorum, arkadaşlar büyük bir yük
altındalar, büyük bir iş yükü var, artan iş yükü var. Hâkim, savcı
arkadaşlarımızı rahatlatmak adına, onlara bir destek adına, takviye güç adına
bu kanunun bir an önce çıkması lazım. Kadrolaşmadan
bahsedildi. 3 Kasım 2002 seçimlerinin hemen sonunda AK Partinin tek başına
güçlü bir şekilde iktidara geldiği görülünce, o anda iktidarda olan partiler
bir günde boş olan bütün kadroları doldurdular. Esas kadrolaşmayı onlar
yaptılar. Ha, sonunda da belki değişiklik olduğu zaman da yargı yoluyla tekrar
görevlerine gelmek suretiyle konumlarını yine de korudular. Oktay Bey'in bu konudaki itirazları hiç de yerinde değil. "Yargı
mensupları sarayda oturacaklarına ekonomik durumları düzeltilsin." diye
bir görüş ortaya atıldı. E arkadaşlar, bırakın yargı mensupları sarayda
otursun, bunu çok görmeyin yargı mensuplarına. Ha, ilave haklar verecekseniz
verin, gücünüz yetiyorsa verin, elinizden geliyorsa verin ama sarayda
oturmalarını da çok görmeyin yani. Ben, bu
yargı bağımsızlığıyla ilgili bir hukuk dergisinde okuduğum bir olayı naklen
anlatmak istiyorum. Atatürk’e suikasttan Ali Saip Bey
adında birisi yargılanıyor Ankara Ağır Ceza Mahkemesinde ve beraat ediyor. Zamanın
Adalet Bakanı Şükrü Saraçoğlu ve Ankara Başsavcısı Baha Arıkan
“Eyvah, biz bunu Atatürk’e nasıl izah edeceğiz, bu Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı
bu adama beraat verdi, ne yapacağız?” diye düşünüyorlar ve sonunda diyorlar ki:
“En iyisi biz gidelim bunu Atatürk’e anlatalım.” Beraber gidiyorlar, Atatürk’e
anlatıyorlar olayı. Atatürk bunları dinledikten sonra, olayın ve mahkemenin kararının
doğru olduğunu söyledikten sonra, Adalet Bakanına dönüp “Arkadaş, siz yargıyı
yürütmenin başına şikâyet ediyorsunuz, siz de bir yürütme mensubusunuz, bir daha
görmeyeyim.” diyor ve geri dönüyorlar. Herhâlde bu olaydan çokları, herkes kendine
göre bir ders çıkarması lazım. Zaten bu
yasanın, yani hâkim adayları konusunda Hâkimler Kanunu’nun 7’nci maddesini daha
önce de okudum: “Adaylar, Devlet Memurları Kanunundaki genel idare hizmetleri
sınıfına dahil olup, hâkimlik ve savcılığın sınıf ve derecelerine dahil değildir.”
Bu madde yeter. Bu saate kadar yapılan konuşmalar, hepsi, bu maddenin karşısında
boşa gitmektedir yani aleyhe olan konuşmalar boşa gitmektedir. Bunların cevabı
zaten içerisindedir. Bu konuda fazla söylemeye de, görüş belirtmeye de hiç gerek
yok bence. Gerekenler zaten söylenildi. Biz, bu
yasanın acele çıkmasını söyledik ve bağımsızlıkla bu işin alakasının olmadığını
söyledik. Biz, ne kadar yargı bağımsızlığını ne kadar demokrasiyi vurgulamaya,
anlatmaya çalışırsak çalışalım, öyle görüyorum ki arkadaşlarımız, karşı taraftakiler,
bizi ancak kendi anlayışı, anladıkları kadar anlayacaklar. O nedenle, biz doğruları
söyledik, gerekenleri söyledik. HAKKI SUHA
OKAY (Ankara) – Cümle kurmakta bir sıkıntımız var! ALİ ÖZTÜRK
(Devamla) – Teşekkür ederim. İnşallah,
bu kanun hayırlı uğurlu olur. Herkesi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Saygıdeğer
milletvekilleri, konuşmalar tamamlanmıştır. Madde üzerinde
soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz. Sayın Çalık,
buyurun. ÖZNUR ÇALIK
(Malatya) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Sayın Bakanım,
3’üncü maddede yer alan, mülakat kurulunda yer alan Türkiye Adalet Akademisi Yönetim
Kurulundan seçilecek olan Yargıtay ve Danıştay mensuplarımızın hangi yöntemle
belirleneceğini sizlere sormak istiyorum. İkincisi,
maddeyle alakalı olmamakla birlikte, bununla birlikte, bölge istinaf mahkemelerimizin
süreciyle ilgili bilgi alma imkânımız mümkün müdür? Malatya’da bölge istinaf
mahkemelerini kurmayı düşünüyor muyuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın Çakır... OSMAN ÇAKIR
(Samsun) – Sayın Bakan, bu sözü edilen adliye saraylarından Samsun’un ne zaman
nasibini alacağını öğrenmek istiyorum. Adliye binasının taşınması düşünülen Tekel
binalarının adli hizmetlere uygun olarak ne zaman düzenleneceği ve bu taşınmanın
ne zaman gerçekleşeceği konusunda bir planlama var mıdır? Samsun. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın Bulut... AHMET DURAN
BULUT (Balıkesir) – Sayın Bakanım, yargının bağımsızlığının kazanılması, korunması
adına bu konuda hassasiyeti olan gelişmiş ülkelerde hâkim ve savcıların hangi
metotlarla alındığı araştırıldı mı? Balıkesir
Balya Adliyesi 59’uncu Hükûmet döneminde kapatıldı.
Halk her gün elli kilometre ileride İvrindi ilçesine gidip adalet arıyor. Bu
mağduriyetin giderilmesi için 60’ıncı Hükûmetin bir
bakanı olarak sizin bakanlığınızda Balya Adliyesini açmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür
ederim. BAŞKAN –
Sayın Serdaroğlu… MEHMET
SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanım; öncelikle kanunun hayırlı
olmasını diliyorum ve hemen sorumu soruyorum. Kastamonu
ilinde Doğanyurt, Ağlı, Şenpazar
ve Hanönü ilçelerinde adliyeler kapatıldı mı? 2) Ülke
genelinde kapatılan adliye sayısı ne kadardır? 3) İlçesinden
otuz, kırk kilometre ileriye giderek başka bir ilçede problemini çözmeye çalışanlar
için ne düşünüyorsunuz? Teşekkür
ederim. BAŞKAN -
Teşekkür ederim. Sayın Akçay… ERKAN AKÇAY
(Manisa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakana
6’ncı maddeyle ilgili bir soru yöneltiyorum. 5’inci maddeyle ilgili sorulara cevap
vermezken Sayın Bakan saatinizi işaret ederek Sayın Başkana gösterdiniz “Saat
geç oldu, artık gidelim, muhalefeti de dinlemeyelim.” der gibisiniz. Sayın Komisyon
Başkanı da saatini işaret etti. Sabırsız ve telaşlısınız. Bu saati göstermeniz,
sorulara cevap vermemeniz, alelacele kanunu neredeyse yürütürcesine çıkarma gayretiniz,
acaba bu kanunu bir an önce yürütme gayretinden mi kaynaklanıyor, yoksa yaptığınız
işe ve muhalefete saygı noksanlığından mı kaynaklanıyor? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Sayın Uzunırmak… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Her şeyden
önce şunu ifade etmek istiyorum: Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Yürütmeye
her an, her zaman, her istediği soruyu sorabilir. Sayın Bakanın şahsıyla verdiği
birtakım cevapları çok nezaketli bulmadığımı ifade ediyorum, sorumu yineliyorum:
Sayın Başbakanın yüksek yargı organları ve idari yargıyla ilgili birtakım beyanları
oldu. Bu beyanlarla ilgili Başbakan haklı ise acaba kurumlarında ne yaptı? Eğer
Başbakan haksız ise kurumlarını niçin savunamıyor Sayın Bakan? Dolayısıyla, acaba,
Başbakanın bu değerlendirmelerini yargıya müdahale… Her arkadaş yargı bağımsızlığından
bahsediyor. Başbakanın beyanları bağımsız yargıya müdahale midir, değil midir;
Sayın Bakan nasıl değerlendiriyor? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Sayın Gök, son olarak, buyurun. İSA GÖK
(Mersin) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Tabii, Sayın
Başbakan Genel Kurulu teşrif edince Sayın Bekir Bozdağ’ın
konuşması bir anda hararetlendi, tansiyon yirmi civarında oldu. Allah’tan konuşma
on dakikalıktı, yirmi dakikaya sirayet etmedi. Yalnız, Anayasa Mahkemesi kararı
bahsettiğiniz gibi değil. Sayın Bakanım,
sorumu arz ediyorum. Sayın Bekir Bey dedi ki: “Bir temenni bölümü.” Şimdi, benim
bildiğim, mahkeme kararlarının iddia kısmı var, savunma var, tartışma ve hüküm
fıkrası var. Sayın Bekir Bey’in dediği “temenni” diye bir fıkra var mı mahkeme
kararlarında, temenni bölümü? Hakikaten merak ediyorum, cehaletime bağışlayın. Efendim,
diğer taraftan -çok övünülerek söylenildi- adliye ve ceza infaz kurumu çalışanlarının
çalışma şartlarının iyileştirilmesi hakkında özellikle fazla mesai, özellikle
fazla mesai, çünkü bu insanlar cumartesi, pazar, akşam nöbette çalışıyorlar ve
adliye çalışanlarının –hâkim, savcı için demiyorum- maaşları son derece komik,
fazla mesaileri hâlâ yok, hepsi perişanlar. Bir iyileşme düşünülüyor mu? Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim. Sayın Bakanım,
buyurun. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Çalık bölge adliye mahkemeleriyle
ilgili bir soru yönelttiler. Daha önce bir soru üzerine bu konuda bir açıklama
yapmıştım. Ama, çok kısa, özet hâlinde hatırlatmak istiyorum. Bölge adliye mahkemeleri
–ki, diğer bir ismiyle istinaf mahkemeleridir- Yargıtayın
yükünü önemli ölçüde azaltmak düşüncesiyle yasası çıktı. Dokuz ilimizde de bölge
adliye mahkemelerinin kuruluşuyla ilgili karar verildi. Ancak, fiilen bölge adliye
mahkemelerimizin açılışı büyük bir ihtimalle 2010 yılından itibaren olabilecek.
Çünkü, fiziki mekânlar henüz hazır değil, hâkim ve savcı eksiğimiz de var. Zaten
bu yasayı da çıkarmamızın en önemli nedenlerinden bir tanesi, hâkim ve savcı
açığımızı bir an önce kapatmak düşüncesiyledir. “Malatya’ya
bölge adliye mahkemesi açılacak mı?” diye bir soru yöneltti Sayın Çalık. Tabii,
dokuz ilimizde açacağımız bölge adliye mahkemeleriyle sorunu tamamen çözmemizin
mümkün olmadığını ifade etmek istiyorum. Yeni bölge adliye mahkemeleri de açılacak;
ancak, nerelerde açılacağı konusu daha sonra yapılacak bir çalışmayla belirlenecek.
Şu anda “Malatya’da olacak mı?” sorunuza cevap verebilecek durumda değilim. Sayın Çakır
Samsun’da gerçekten adliye sarayıyla ilgili bir sorun yaşandığını ifade ettiler.
Merkez Kılıçdede Mahallesi’nde bulunan Tekel binalarının
adalet sarayı yapımında kullanılmak üzere Adalet Bakanlığına devir işlemleri
sürdürülmektedir. Bu işlem bittikten sonra, orada değerlendirme yapılacaktır. Deminden
beri, kapatılmış olan adliye saraylarıyla ilgili eleştiriler geldi. Yanılmıyorsam
137 adliye sarayı kapatıldı. Çünkü, bunların yıllık iş yükü 100 civarında dosyadan
ibaretti. O bakımdan, bu adliye saraylarının ekonomik nedenlerle kapatılmaları
icap etti ve kapatıldı. En yakın adliyeye buradaki vatandaşlarımız adli hizmetler
için gidip bu hizmeti oradan alabiliyorlar. Hemen şunu söyleyeyim: Bu adliye binalarının
kapatılmasının Hazineye 116 trilyon liralık bir tasarrufu oldu ve kaldı ki, bu
binalar, kahvehane köşelerinde, adliye binası diyemeyeceğimiz yerlerdeydi, kapatıldı. Efendim,
“Yeniden Balya’nın açılması mümkün mü?” dedi Sayın Bulut. Tabii, bunları yeniden
açmayı düşünmediğimizi ifade etmek istiyorum. Serdaroğlu’nun da sorusu aynı şekildeydi.
Onun sorusuna da, Doğanyurt ve Ağlı’da
da tekrar açmamızın mümkün olmadığını ifade etmek istiyorum. Yargı kararları
eleştirilmez değildir, yargı kararları zaman zaman
eleştirilebilir, ama yargı kararlarına da uyulur. O nedenle, yargı kararlarını
eleştirdi diye kimseyi de eleştirmenin doğru olmadığı kanaatindeyim. O bakımdan,
Sayın Akçay’ın sorduğu soruya “Bu, yargıya bir müdahale
midir?” diye sorduğu soruya vereceğim cevap da, yargı kararlarının eleştirilmesinin
hukuk devletlerinde olduğunu ifade ederek cevaplandırmış oluyorum. Bunun dışındaki
diğer sorulara da yazılı olarak cevap vereceğim. Sayın Başkanım,
bir de Komisyon Başkanımız sanıyorum bir açıklama yapacak. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Bana da bir soru vardı, ama MHP’li arkadaşın. BAŞKAN
– Evet, Sayın Başkan, buyurun. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, Parlamentoda bir hata yapılıyor.
Parlamenterlerin bilgi edinme yolları Anayasa’mızın 96’ncı maddesinde denetim
yollarıyla birlikte tanzim edilmiş ve devamı maddelerde. Araştırma, gensoru, soru
vesaire. Yasa maddeleri üzerindeki görüşme sonrası açılacak sorular teklifin
kendisiyle, konusuyla sınırlıdır, madde de keza öyledir. Gerek Bakana gerek Komisyon
Başkanına sorulacak soruların amacı, yasanın genelinin ve madde ruhunun ortaya
çıkmasını sağlamaya yönelik sorulardır. Parlamento hukukunun sanıyorum ihlalinin
tipik bir yapısıdır bu. 81’inci maddenin, Anayasa’nın 96’ncı maddesiyle birlikte
yeniden gözden geçirilmesi lazım. Teşekkür
ediyorum. BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Başkan. OKTAY VURAL
(İzmir) – Daha da susturacaksınız galiba muhalefeti. OSMAN ÇAKIR
(Samsun) – Yaptığınız konuşmalar yasayla mı ilgili? BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 6’ncı madde üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, bu kanunla adliye sarayını yapmanın
hiç alakası olmadığı hâlde bahsedilebiliyorsa, Sayın İyimaya’nın
bu konuşmayı yapmaması gerekirdi. Sayın Bakan cevap verdi, ona ne oluyor? BAŞKAN –
Sayın Akcan, teşekkür ediyorum Saygıdeğer
arkadaşlarım, teklifin 6’ncı maddesinin oylamasından önce bir açık oylama teklifi
vardır. Yani, maddenin açık oylama şeklinde yapılması. Şimdi, bu arkadaşlarımızın,
teklifi veren arkadaşlarımızın burada olup olmadıklarını arayacağım, eğer arkadaşlarımız
buradaysa veya kendilerine takabbül eden arkadaşlarımız
varsa, maddeyi açık oylama şeklinde oylayacağım. “Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 65 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 6’ncı maddesinin oylamasının açık oylama
şeklinde yapılmasını arz ve teklif ederiz.” Nihat Ergün? Burada. Nurettin Canikli? Burada. Bekir Bozdağ? Burada. Mustafa Elitaş? Burada. Sadullah Ergin? Burada. Ünal Kacır? Burada. Öznur Çalık? Burada. OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, baş mümessil geldi, sınıfı mı yokluyorsunuz? BAŞKAN -
Hayrettin Çakmak? Burada. Ömer Faruk
Öz? Burada. Cahit Bağcı?
Burada. Ali Koyuncu?
Burada. Ramazan
Başak? Burada. Ayhan Yılmaz?
Burada. Ahmet Öksüzkaya? Burada. Yılmaz Helvacıoğlu? Burada. Nurettin
Akman? Burada. Turan Kıratlı?
Burada. Mehmet Tunçak? Burada. İlknur İnceöz? Burada. Özlem Müftüoğlu? Burada. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını
alacağım. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Alınan karar
gereğince açık oylama elektronik cihazla yapılacaktır. Oylama için üç dakika süre
veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik
cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 65 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 6’ncı
maddesinin açık oylama sonucunu arz ediyorum: Kullanılan
oy sayısı : 242 Kabul : 222 Ret : 16 Çekimser
: 4 (x) Böylece,
madde kabul edilmiştir. Evet, tasarının
tümünün oylamasından önce, İç Tüzük’ün 86’ncı maddesine göre oyunun rengini belirtmek
üzere talepler vardır. Aleyhte,
Kamer Genç… Yok. Lehte,
Kastamonu Milletvekili Musa Sıvacıoğlu. Buyurun
Sayın Sıvacıoğlu. (AK Parti sıralarından alkışlar) MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; on bir buçuk saattir teklif üzerinde uzun uzun
müzakerelerde bulunduk. Yargı camiasına, yararlanacak olan tüm adaylarımıza hayırlı
olsun diyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) Şu cümleyi
söylememe müsaade edin: Yirmi beş yıllık hâkimlik ve savcılık mesleğinde hassas
adalet terazisinin dengesini hiçbir zaman bozmadım. Burada ifade edilen o sözlere
karşılık olarak bunu söylemek istiyorum. (x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağa eklidir. Hayırlı
olsun, uğurlu olsun diyorum. Hepinize hayırlı geceler diliyorum. Saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Sıvacıoğlu. Saygıdeğer
milletvekilleri, teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Yargı camiasına
ve milletimize hayırlar getirmesini diliyorum. Sayın Bakanın
bir teşekkür konuşması olacaktır. Buyurun
Sayın Bakanım. (AK Parti sıralarından alkışlar) ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; on iki saate
yakın bir süre çalışarak altı maddelik bir kanun teklifini yasalaştırma imkânı
bulduk. Katkı veren tüm siyasi partilerimize ve milletvekili arkadaşlarıma şükranlarımı
sunuyorum. Bu teklif, kanunlaşan teklif yürürlüğe girdikten, Resmî Gazete’de yayınlandıktan
sonra, inanıyorum ki, Türkiye'deki hâkim ve savcı açığının kapatılmasına önemli
katkılar sağlayacaktır. Özellikle hâkim ve savcı açığının kapatılmasında, avukatlarımızın
potansiyelinden de yararlanma imkânı bulacağız ve ayrıca, 100 civarında, şu anda
aday olarak, dört aydır idari yargıda staj gören genç arkadaşlarımızın da sorununa
Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak sahip çıkıp, onu çözdüğümüz için de son derece
mutlu olduğumuzu ifade ediyorum. Onlar adına da sizlere katkılarınız nedeniyle
teşekkür ediyorum. Yasanın
ülkemize, adalet camiamıza ve yargı camiamıza hayırlı olmasını diliyor, hepinize
hayırlı geceler diliyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bakanım. Biz de hayırlı
olmasını diliyoruz. Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, alınan karar gereğince, 2008 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2006 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
tümü üzerinde görüşmeleri yapmak üzere, 4 Aralık 2007 Salı günü saat 11.00’de
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 01.33 |
|