DÖNEM: 23 CİLT: 4 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 20’nci
Birleşim 14 Kasım 2007 Çarşamba İ Ç İ N D E K İ L
E R I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III. -YOKLAMA IV. -GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın,
Sulukule’de uygulanması düşünülen Kentsel
Dönüşüm Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman
Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı 2.- İstanbul Milletvekili
Hasan Macit’in, Ulu Önder Atatürk ve Bülent
Ecevit’in ölüm yıl dönümlerine ilişkin gündem dışı konuşması 3.- İzmir Milletvekili
Mehmet Ali Susam’ın, esnaf ve sanatkârların içinde bulunduğu sorunlara
ve alınması gereken tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması ve
Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in cevabı V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
TEZKERELER 1.- (10/1, 4, 5,
7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu
Geçici Başkanlığının, Komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve
kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi (3/218) B)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Konya Milletvekili
Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin, Akşehir ve Eber
Göllerindeki kirlilik ve diğer çevre sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/42) 2.- Samsun Milletvekili
Suat Kılıç ve 25 milletvekilinin, Türkçedeki
yozlaşma ve yabancılaşmanın araştırılarak Türk dilinin korunması
için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/43) 3.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 30 milletvekilinin, Tekelin sigara
fabrikalarının özelleştirilmesinin etkilerinin araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/44) VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Kat Mülkiyeti
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/332) (S. Sayısı: 35) 2.- Ceza İnfaz
Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/268) (S. Sayısı: 46) VII.-
SORULAR VE CEVAPLAR A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş’in, sokak çocuklarına yönelik alınacak tedbirlere
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun
cevabı (7/255) 2.- Aydın Milletvekili
Mehmet Fatih Atay’ın, kuraklıktan etkilenen
vakıf zeytinliklerine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/379) 3.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, Habur Sınır Kapısının durumuna
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı’nın cevabı
(7/513) 4.- İzmir Milletvekili
Canan Arıtman’ın, evlat edinmeye ilişkin sorusu
ve Devlet Bakanı Nimet Çubukçu’nun cevabı
(7/519) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı. Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Türk Telekom’da
devam eden greve ilişkin gündem dışı konuşmasına, Ulaştırma Bakanı
Binali Yıldırım; Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt’ün, kaçak hayvancılığa, Şanlıurfa Milletvekili
Ramazan Başak’ın, GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığının kuruluş
yıl dönümüne, İlişkin gündem
dışı konuşmalarına, Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker; Cevap verdiler.
Genel Kurulu
teşrif eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres ve Filistin Ulusal
Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’a
Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi. Genel Kurula
hitaben konuşma yapma istekleri 8 Kasım 2007 tarihli 28’inci Birleşimde
kabul edilen İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres ve Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas birer konuşma
yaptılar. Adana Milletvekili
Hulusi Güvel’in, Dilekçe, İstanbul Milletvekili
Mehmet Ali Özpolat’ın, İçişleri, Ankara Milletvekili
Hakkı Suha Okay’ın, Anayasa, Komisyonu üyeliklerinden
çekildiklerine ilişkin önergeleri, Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Adana Milletvekili
Necdet Ünüvar ve 23 milletvekilinin, madde bağımlılığının
nedenlerinin, boyutlarının ve etkilerinin araştırılarak mücadele
edilmesi için (10/39), Balıkesir Milletvekili
A. Edip Uğur ve 23 milletvekilinin, bitkisel yağlar, zeytin ve zeytinyağı
sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak (10/40), İstanbul Milletvekili
Halide İncekara ve 22 milletvekilinin, uyuşturucu
bağımlılığının toplum üzerindeki etkilerinin araştırılarak
(10/41), Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin sırası geldiğinde
yapılacağı açıklandı. Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmının 15, 22, 28, 26, 25 ve 27’nci sıralarında yer alan 35, 46, 52,
50, 49 ve 51 sıra sayılı Kanun Tasarıları ve Teklifi’nin sırasıyla
bu kısmın 1, 2, 3, 4, 5 ve 6’ncı sıralarına alınmasına ve diğer kanun
tasarı ve tekliflerinin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine;
Genel Kurulun 13/11/2007 Salı günü 15.00-24.00, 14/11/2007 Çarşamba günü
14.00-24.00 ve 15/11/2007 Perşembe günü 14.00-19.00 saatleri arasında
çalışmasına; 13/11/2007 Salı günkü birleşimde sözlü sorulardan sonra,
diğer denetim konularının görüşülmeyerek, kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşülmesine ve 14/11/2007 Çarşamba günü sözlü soruların görüşülmemesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi, yapılan görüşmelerden sonra, kabul
edildi. Anayasa Komisyonunda
açık bulunan üyeliğe, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca aday gösterilen
İstanbul Milletvekili Mehmet Ali Özpolat, İçişleri Komisyonunda
açık bulunan üyeliğe, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca aday gösterilen
Adana Milletvekili Hulusi Güvel, Seçildiler. Küresel ısınmanın
etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda
Genel Kurulun 23/10/2007 tarihli 10’uncu Birleşiminde kurulan
(10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15,
16, 17) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu üyeliklerine,
siyasi parti gruplarınca gösterilen adaylar seçildiler. Başkanlıkça,
komisyonun başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimi yapmak
üzere toplanacağı gün, saat ve yere ilişkin duyuruda bulunuldu. Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının: 1’inci sırasında
bulunan, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün
(6/10), 6’ncı sırasında
bulunan, Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in
(6/19), 24’üncü sırasında
bulunan, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün
(6/147), 38’inci sırasında
bulunan, Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun
(6/161), 39 ve 47’nci sıralarında
bulunan, Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın
(6/162), (6/170), 41 ve 45’inci sıralarında
bulunan, Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın (6/164), (6/168), 44’üncü sırasında
bulunan, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün
(6/167), Esas numaralı
sorularına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker cevap verdi; Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün, Manisa Milletvekili Mustafa Enöz, Karaman Milletvekili Hasan Çalış, Edirne Milletvekili
Cemaleddin Uslu, Ordu Milletvekili Rıdvan
Yalçın ve Antalya Milletvekili Tayfur Süner
cevaplara karşı görüşlerini açıkladılar. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasına
alınan, Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı’nın (1/332) (S. Sayısı: 35) tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanarak, 9’uncu maddesine kadar kabul edildi. 14 Kasım 2007
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere,
birleşime 00.10’da son verildi.
No.: 30 II.- GELEN KÂĞITLAR 14 Kasım 2007 Çarşamba Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Konya Milletvekili
Orhan Erdem ve 28 Milletvekilinin, Akşehir ve Eber
Göllerindeki kirlilik ve diğer çevre sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/42) (Başkanlığa geliş tarihi:
6/11/2007) 2.- Samsun Milletvekili
Suat Kılıç ve 25 Milletvekilinin, Türkçe’deki yozlaşma ve yabancılaşmanın
araştırılarak Türk dilinin korunması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/43) (Başkanlığa geliş tarihi: 6/11/2007) 3.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 30 Milletvekilinin, TEKEL’in
sigara fabrikalarının özelleştirilmesinin etkilerinin araştırılması
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/44)
(Başkanlığa geliş tarihi: 6/11/2007) 14 Kasım 2007 Çarşamba BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 14.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Canan CANDEMİR
ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşimini açıyorum. III.- YOKLAMA BAŞKAN - Elektronik
cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre vereceğim. (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Sayın milletvekilleri,
gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline
gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, Sulukule’deki kentsel dönüşüm projesi
ve Şehir Tiyatrolarıyla ilgili söz isteyen, İstanbul Milletvekili
Çetin Soysal’a aittir. Buyurun Sayın
Soysal. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır. IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Sulukule’de uygulanması düşünülen Kentsel Dönüşüm
Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; iki yıldır Sulukule’de yaşananları sizlerle paylaşmak istiyorum. Sulukule’de kentsel dönüşüm
projesi adı altında İstanbul’un en önemli bir rengi yok edilmeye çalışılıyor.
Bu durum, içinde bulunduğumuz Meclis Genel Kurulunda yankılanmıyor
ama Avrupa Birliğinde konuşuluyor. Ankara’ya seslerini duyuramayan
5 bin yurttaşımız sesini Strasbourg’da, Brüksel’de
duyuruyor. Lütfen, oradaki çığlığı biz de duyalım. Sulukule, İstanbul’da
bir renktir. Folklorik, tarihsel, sanatsal özellikler taşır. Turistik
yanı vardır, ticari yanı vardır ama her şeyden önemlisi Sulukule’de bir yaşam vardır. Şimdi ne deniyor
oradakilere? Buradan gidin, buradan ayrılın. Bu olmaz. Bu insanlarla
bir arada karar vermeden olmaz. Oranın silüetini
bozarak olmaz. Türkiye’nin insan hakları imajını bozarak da olmaz.
Roman vatandaşların
oturdukları yer yetersiz ve kötüdür mutlaka. Kuşkusuz oradaki yaşam
standartları iyileşmelidir. Ancak bunları ortadan kaldırıp, vatandaşlarımızı
farklı yerlere taşıyarak bir uyumsuzluğun içerisine itemezsiniz.
Bunu yaparsak Sulukule’nin özelliği de, rengi
de kaybolur. Bu bölgeye mutlaka farklı bir proje uygulanmalıdır
çünkü burası zaten sit alanıdır ve bu sit alanı içerisinde yüzlerce yıldır yaşayan yurttaşlarımız,
orada bir eğlence kültürünü geliştirmişlerdir. Hem Türk sinemasına
hem Türk müziğine nice insanların yetişmiş olduğunu hep beraber
görüyoruz, biliyoruz. Onun için, bin yıllık tarihî mekânın yok oluşuna
seyirci kalamayız. Sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamak herkesin
hakkıdır ancak kentlerin fiziksel çevre kalitesini yükseltmeyi
amaçlayan kentsel dönüşüm projesi Sulukule’de
yanlış uygulanmaktadır. Kentsel dönüşüm değil, sanki kentsel bölüşüm
yaşanıyor Sulukule’de. Elbette ki, Sulukule’de yaşayan insanlar bu çalışmalardan
memnun değildirler. Buna da sadece fiziki olanaklar ya da ekonomik olanaklar
nedeniyle karşı çıkmıyorlar, ki buna hakları var, tapulu malları.
Burayla ilgili bir karar verilecekse buradaki insanların katılımı
mutlaka olmalıdır, onlarla paylaşarak olmalıdır ve gelirleri ölçüsünde
buralarda yeni yerleşim bölgeleri göz önüne alınarak gönderilmelidir.
Ama ne yazık ki, çevre koşulları ne olursa olsun, insan, doğduğu yeri,
yaşadığı mekânı bırakmak istemez, komşularıyla, onlarla birlikte
oluşturduğu yaşamını, kültürünü bırakmak istemez. Geçmiş yüzyıllara
dayanan bir kültür, o kültürü oluşturan insanlar, işte böylesine
acımasız bir süreçte savaş vermek durumunda kalıyorlar. Kaygılılar,
çünkü belirsizlik içindeler, endişe içindeler, çünkü doğdukları
evler sorgu sual olmadan maalesef yıkılıyor. Değerli arkadaşlarım,
üzüntülüler, çünkü yaşam onlar için “Hadi taşının buradan.” diyenler
kadar kolay değil. Neden kolay olmadığını size birkaç rakamla açıklayayım:
Dörtte 1’inin aylık geliri 300 YTL’den daha az,
evlerin yaklaşık üçte 1’i 70 metrekarenin altında, dörtte 1’lik kısım
iki odalı evlerde yaşıyor, yüzde 30’u kırk ya
da daha fazla yıldır mahallede yaşıyor. Gördükleri muamele, elbette
ki hak ettikleri muamele değil. Bugün İnsan Hakları
Komisyonuna 50’ye yakın dilekçe verdiler, hepsi de inanın dokunaklı.
Orada bir insan hakkı ihlali söz konusu, orada bir asimile
politikası söz konusu. Roman vatandaşlarımızın orada yaşam hakları
maalesef ellerinden alınıyor. Değerli milletvekilleri,
eğlence ve müzik kültürüyle İstanbul’a ayrı bir renk katan bu bölge
mutlaka korunmalıdır. Dünya miras listesinde Suriçi
bölgesi Sulukule’yi de kapsamaktadır. UNESCO
normlarına göre, sadece fiziksel yapısıyla değil, sosyokültürel
yapısıyla da korunması ve yaşatılması gereken bir yerdir. Yani,
kentsel dönüşüm, kültürde, insanlarda değil, fiziki koşullarda iyileştirme
şeklinde uygulanmalıdır. Maalesef, Fatih ve Büyükşehir Belediyeleri,
görevinin sadece çevreyi düzeltmek olmadığını, bunu insanlar
için yaptığını hatırlamalıdır. Değerli arkadaşlarım,
belediye sorun yaratmaz, sorunları çözer; insanları mağdur etmez,
mağduriyeti ortadan kaldırır. Ama ne yazık ki, belediyeler kendi
bölgelerinde bulunan insanlara hizmet sunması gerekirken… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Soysal, lütfen sözlerinizi tamamlayınız. ÇETİN SOYSAL
(Devamla) - …oradaki yaşamı kolaylaştırması gerekirken, maalesef
oradaki yaşam yok edilmeye çalışılıyor. Orada insanlar onlarca
yıldır sürdürmüş oldukları kültürlerine devam etmelidirler. 2010 İstanbul
Kültür Başkenti olacaksa, bu anlamda Sayın Başbakanımıza da Sayın
Kültür Bakanına da buradan seslenmek istiyorum: Buradaki insanlara
daha fazla acı çektirmeden, oradaki yaşam standartlarını iyileştirerek,
oradaki insanların kendi gelir düzeyleri içerisinde, kendilerine
de gelir getirecek şekilde, eğlence kültürünü de yaşatacak şekilde
yaşamlarını idame etmelerini sağlamamız gerekiyor. Onlar da insan,
onlar da seçmen, onlar da yurttaştır. Roman olabilirler, ama gerçekten
orada evi yıkılan bir insanın çekmiş olduğu acıya, ıstıraba rağmen
o yaşama verme mücadelesi son derece saygıdeğerdir. Hepinizi duyarlı
olmaya davet ediyorum, saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Soysal. Hükûmet adına cevap,
Sayın Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu. Buyurunuz efendim. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Değerli
Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; ben özellikle Sulukule’deki yenileme projesi hakkında kısa
bir bilgi vereceğim ve birtakım hususları açıklığa kavuşturacağım.
Şöyle ki, burada sanki Sulukule’deki insanlar
mağdur ediliyormuş gibi bir intiba verildi. Öyle değil. Fatih Belediye
Başkanlığımız, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığımız, bu konuda,
kentsel dönüşüm projesi çerçevesinde çok ciddi çalışmalar yapmıştır.
Bir kere, bölgede yaşayan herkesle haftada iki gün olmak kaydıyla
ada bazında toplantılar yapılmıştır. Toplantılar iki ay sürmüştür.
Toplantıda insanlara ne tür proje istedikleri, bu konuda belediyeden
neler bekledikleri, projeye katılım süreçleriyle ilgili dilek
ve temennilerin neler olduğu detaylı bir şekilde ortaya konulmuş
ve tartışılmıştır. Tartışmalar sonucunda bölge halkının ekonomik,
sosyal ve kültürel durumları itibarıyla projenin sosyal bir proje
olarak tasarlanması gerektiği ortaya çıkmıştır. Biz, bir kere o insanlara
gerçekten değer veriyoruz. Dolayısıyla, mevcut sosyal durumlarını
gayemiz iyileştirmektir; onların, hayat standartlarını, yaşadıkları
çevreyi daha düzenli hâle getirmekten ibarettir. Alanda bulunan
tüm taşınmazların bedelleri ortaklaşa oluşturulan bir komisyon
tarafından belirlenmiş, bu bedeller İTO ve İstanbul Emlakçılar Odası bedelleri mukayese edilerek en
yüksekte olan değer tespiti olarak
belirlenmiştir. Ayrıca, projenin dönüşümünün sağlanması ve sosyal
bir proje olarak hayata geçebilmesi ancak kamu
desteğiyle mümkün olabileceğinden bu konuda yatırım yapan ve bir
kamu kuruluşu olan TOKİ ile temasa geçilmiş
ve TOKİ bu konutları maliyetine yapmaya karar vermiştir. Bu durum,
13 Temmuz 2006 tarihinde karşılıklı imzalanan protokolde -belediye
ile TOKİ arasında- karar altına alınmıştır. Protokol ile burada yasal
olarak müstakil mülkü olan, yani konut ve iş yeri bulunan herkese buradan
–bakın, çok önemli- modern, sosyal donatıları hazır bir konut, bir
müstakil mülk veriliyor. Kiracı durumunda olan herkese de –bakın,
kiracı olanları da mağdur etmiyoruz- TOKİ’nin
İstanbul’un başka bir bölgesinde, Gaziosmanpaşa Taşoluk’ta
yapmış olduğu sosyal konutlardan birer konut verilmesi, bu konutlardan
hiçbir peşinat alınmaması, konut tesliminden sonra başlamak kaydıyla
yüz seksen ayda, yani on beş yılda konut bedellerinin ödenmesi kararlaştırılmıştır.
Yani, böyle bir imkân herkese sağlanmıyor. Bakın, ne kadar koruduğumuz
ortada. ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Onlar istemiyorlar. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bu anlamda, 620 adet konut, 45 adet
iş yeri olan hak sahibi bulunmaktadır. Bu, kiracılar için sadece. AHMET ERSİN
(İzmir) – Sayın Bakan, onları yerinden ederseniz istediğiniz kadar
konut verin fayda etmez. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Müsaade edin… Ayrıca, burada
ikamet eden mülk sahipleri ve kiracılara proje uygulama süresince,
yani, kendilerine yeni konutlar verilene kadar kira yardımı yapılması
kararlaştırılmış ve kira ödemelerine başlanmıştır. Kiralar mülk
sahipleri için ayda 400 YTL, kiracılar için ise ayda 300 YTL olarak belirlenmiştir;
yani, kira, mülklerin inşaatı yapılana kadar onları dahi düşündük.
Mutazarrır etmiyoruz, onları bir şekilde mağdur etmiyoruz, özellikle
bunu belirtelim. Peki ne olacak?
Bir kere, bu konuda, kentsel dönüşüm projesinin oluşturulması konusunda
yıkılacak konutların yerine nasıl bir proje uygulanacak diye soru
soruluyor. Bakın, yenileme alanı içinde kalan bölgede bölge halkının
hayat tarzı, gelenek ve kültür yapısına uygun, iç avlu sistemli,
iki ve üç ve çok az miktarda dört katlı, net 60 metrekare ile 95 metrekare,
brüt 75 metrekare ile 125 metrekareden oluşan toplam 32.913 metrekarelik
konut alanı; 3.174 metrekare ilköğretim tesis alanı, 3.374 metrekare
turizm tesis alanı; 15.600 metrekare park ve çocuk oyun alanı, yeşil
alan; 1.604 metrekare –bakın, çok önemli- Sulukule
eğitim kültür ve ticaret merkezi, 9.700 metrekare dinî tesis alanı,
36.154 metrekare yollardan oluşan bir avan proje
uygulanacaktır. Yani, onların –özellikle vurguluyorum- kültürlerine,
onların hayat tarzlarına uygun bir modern tesis oluşturuluyor. AHMET ERSİN
(İzmir) – Onlar bulundukları yerde mutlular, Sayın Bakan. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Lütfen, şimdiki hâlini fotoğraflayalım,
bir de kentsel dönüşüm projesi gerçekleştikten sonra durumunu, oradaki
insanların rahatını, huzurunu, hayat seviyesinin ne derece arttığını
birlikte tespit edelim. Bir de, bu projenin
oluşumu esnasında uzmanlardan görüş ve tavsiye alınmış mıdır?
Evet, bu proje oluşturulurken uzmanlardan, özellikle İstanbul Şehir
Plancıları Odasından -TAÇ Vakfı adıyla anılan, bu konuda uzman bir
vakıf var- TAÇ Vakfı’ndan, ayrıca konuyla ilgili birtakım uzmanlardan
sürekli görüş alınmış, proje İTÜ’de öğretim üyeliği yapan, alanlarında
ulusal ve uluslararası projeler yapmış, ödüller almış bir grup mimar
ve şehir plancısı tarafından hazırlanmıştır. Bir de, “Bölge
halkına bilgi verildi mi?” deniliyor. Bir kere, proje tamamen bölge
halkının katkıları, temennileri ve talepleri doğrultusunda yapılmıştır. ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Bölge halkı burada, yapmayın Sayın Bakan. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Bu talep ve temenniler projenin on
dokuz defa, bakın on dokuz defa tadil edilerek sonuçlanmasını sağlamıştır.
Yani, bir proje üzerine on dokuz defa görüş belirtilmiş, revize
edilmiş ve neticelendirilmiştir. Bununla ilgili toplantı tutanakları,
resimler, videolar ilgili belediyesinde mevcuttur. Değerli milletvekillerimiz talep ederse, her an için bu toplantılarla
ilgili zabıtlar temin edilebilir. Peki, uygulanacak
proje bölgenin siluetini, görünüşünü bozacak mı? Efendim, uygulanacak
avan proje bölgenin siluetine uygun olarak
hazırlanmıştır. Proje hazırlanırken, UNESCO ve ICOMOS kararları
dikkate alınmış ve bu kuruluşların İstanbul temsilcilerinin uygun
görüşleri de dikkate alınarak proje oluşturulmuştur. Bu proje tarih,
kültür ve orada yaşayan vatandaşlarımızın sosyoekonomik yapısı
dikkate alınarak hazırlanmıştır. Proje gayelerinden
birisi de, İstanbul’un -biliyorsunuz, kanunda geçti- 2010 yılındaki
kültür başkentine bir katkı sağlamak, bu konuda önemli bir, gerçekten,
güzel bir alan, güzel bir mekân oluşturmak maksadıyla yapıldığını da
ayrıca ifade etmek isterim. Bir de, “Yıkım
esnasında ve inşaat esnasında yöre halkının barınma ve yerleşim
olanakları nasıl sağlanacaktır?” diye bir soru soruldu. Bu süreç
içerisinde, yani, yöre halkına yeni konutların anahtarları verilinceye
kadar geçecek olan inşaat süresi içinde mülk
sahiplerine ve kiracılara, ayrı ayrı miktarlarda
olmak üzere –miktarları az önce belirtmiştim- kira desteğinde bulunulacaktır.
Hatta bunlarla ilgili, taşınanlar için de kira ödemeye ilgili belediye
tarafından başlandığını da burada ifade etmek isterim. Şimdi, bir de yenileme
alanları içerisinde tarihî bir sur sarnıcı yoktur. Avan
proje içeriğinde de böyle bir spor kompleksi, herhangi bir spor kompleksi
de yer almamaktadır. Netice olarak
şunu ifade edeyim: Biz, Sulukule’deki bu vatandaşlarımıza,
Hükûmet olarak, belediyeler olarak değer veriyoruz.
Dolayısıyla, asla, onları mağdur edecek bir proje içinde değiliz.
Projenin tamamı, oradaki vatandaşlarımızın görüşü alınarak hazırlanmıştır.
Gerçekten, kentsel dönüşüm misyonuna ve halkımızın refah ve mutluluğunun
artmasına vesile olacak, orada, özellikle güzel bir çevreyi oluşturacak
bir mekân hazırlamak için yapılan, gerçekten muhteşem bir projedir.
Bu konunun da, takdir edileceğini umuyoruz efendim. Saygılar sunarım
hepinize, sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar) ÇETİN SOYSAL
(İstanbul) – Sayın Bakan, bölgeyi bilmiyorsunuz, orada yaşayanları
bilmiyorsunuz. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan. Gündem dışı
ikinci söz, Ulu Önder Atatürk ve Bülent Ecevit’in ölüm yıldönümleri
münasebetiyle söz isteyen, İstanbul Milletvekili Hasan Macit’e aittir. Buyurun Sayın Macit. Süreniz beş dakikadır. 2.- İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in
Ulu Önder Atatürk ve Bülent Ecevit’in ölüm yıl dönümlerine ilişkin
gündem dışı konuşması HASAN MACİT
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi,
şahsım ve Demokratik Sol Parti adına saygılarımla selamlıyorum. Dün terörle mücadelede,
vatan savunmasında şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet diler,
yakınlarına güç ve sabır diliyorum. Tanrı bir daha böyle acılar yaşatmasın,
artık bu son olsun diyorum. Sayın milletvekilleri
“Bağımsızlık benim karakterimdir.” diyerek her türlü modern silahlarla
donatılmış emperyalist ordulara karşılık kurtuluş mücadelesi
veren, döneminde verdiği kurtuluş mücadelesi dünyadaki mazlum
uluslara rehber olan, meşale olup yollarını aydınlatan, onların bağımsızlıklarını
kazanmalarında önder olan Mustafa Kemal Atatürk, verdiği ulusal
kurtuluş mücadelesi sonucu yepyeni, çağdaş, laik Türkiye Cumhuriyetini
kurmuştur. Atatürk’ün izinde, yüreği insan sevgisiyle dolu, hümanist,
barışçı bir güvercin, Türk halkının çıkarları söz konusu olduğunda
kararlı olan, her zaman halkının yanında olup gücünü halkından alan
ve Kıbrıs çıkartmasında “Kıbrıs’a çıkmayın, çıkarsanız karşınızda
6’ncı Filo’yu bulursunuz.” diyenlere, düşünür, Anadolulu büyük
filozof Diyojen’in söylemiyle “Gölge etmeyin,
başka ihsan istemem.” diyerek tehditleri dinlemeden Kıbrıs’a barış
harekâtını gerçekleştirerek, Kıbrıs Türk halkının yok olmasını önleyerek
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağlayan Başbakanımız
Bülent Ecevit’i ve Ulu Önder Atatürk’ü ölüm yıl dönümlerinde geçen
hafta andık. Evet, yokluk,
yoksulluk içinde genç Türkiye Cumhuriyeti kurulur kurulmaz sayısız
devrimler yaparak muasır medeniyet seviyesine ulaştırmak için gecesini
gündüzüne katan, on beş yılda yepyeni, çağdaş, onurlu, dış ülke devlet
adamlarının başkent Ankara’yı kendisi gitmediği hâlde uğrak yerine
getiren, saygın bir Türkiye yaratan ve hastalığının ilerlemiş döneminde
Hatay’ı vatan topraklarına katmak için hasta hâlinde saatlerce askeri
ayakta selamlayarak kararlılığını dünyaya gösterip Hatay’ın vatan
topraklarına katılmasını sağlayan Ulu Önderimiz Atatürk rahat
uyusun. Demokratik Sol Partinin kurucusu, kuramcısı, devrimci insan
Bülent Ecevit “Esas sorun işsizliktir, topraksızlıktır, gelir dağılımındaki
adaletsizliğin giderilememesidir. Sorun altyapı reformlarıyla
çözülecektir. Atatürk devrimciliği süreklidir. Sorunları Atatürk
devrimciliğini sürdürerek çözebiliriz.” diyerek sorunları yok
etmek için Atatürk ilke ve devrimlerini rehber olarak göstermiştir.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak’a müdahalesini Ocak 2002
Washington ziyaretinde önlemeye çalışan ve Amerika Birleşik Devletleri'nin
Irak’a müdahalesine destek olmadığı için iç ve dış güç odaklarının
hedefi olmayı “en büyük eserim” dediği Demokratik Sol Partinin Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki grubunun bölünmesi pahasına ilkeli
davranarak kararlılığını sürdüren yürekli insan rahat uyu. En büyük
eserin Demokratik Sol Parti, bugün kuruluşunun 22’inci yıl dönümünü
kutlamaktadır. Demokratik Sol Parti, ilkelerin doğrultusunda sonsuza
dek yaşayacaktır. İç ve dış sorunlar
karşısında güçlerini dış ülke başkentlerinde, dış odaklarda değil,
halkından ve Hak’tan alarak mücadelelerini sürdüren iki yürekli
insan, siz, fiziken aramızdan ayrılmış olsanız
da eserlerinizle ve ilkelerinizle yüreğimizde yaşayacaksınız.
Yoksulluk, işsizlik, açlık gibi sorunları tarihe gömmek, tüm halkımızın
yaşam düzeyini yükseltmek, bu güzel ülkenin gençlerine kaliteli
bir eğitim sunmak için, sömürülen, baskı altına alınanların, horlananların,
dışlanan ve susturulanların sesi olmak için… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözünüzü tamamlayınız Sayın Macit. HASAN MACİT (Devamla)
– …Mevlânâların, Yunusların, Hacı Bektaş Velilerin
yaşadığı bu topraklarda inançların, din ve mezhep ayrımcılığının
siyasete alet edilmemesi için, inançlara saygılı laiklik için, zenginlikte
sosyal adalet ilkemizle çokça üretip hakça bölüşümün sağlanması
için, dış politikada boynumuzun bükülmediği, ulusal, onurlu bir duruş
gösterebilmek için Atatürk’ün yolunda, Ecevit’in ışığında, demokratik
solda, devrimci ve halkçı bir mücadeleye olan gereksinim, bugün her
zamankinden daha fazladır. Bu inançla ve kararlılıkla iki devrimci,
iki halkçı insan, saygı ve rahmetle anmayı bir borç biliyorum.
Mekânları cennet olsun. Saygılarımla.
(DSP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Macit. Gündem dışı
üçüncü söz, esnaf ve sanatkârların içinde bulunduğu koşullar hakkında
söz isteyen, İzmir Milletvekili Sayın Mehmet Ali Susam’a aittir. Buyurun Sayın
Susam. (CHP sıralarından alkışlar) 3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın esnaf
ve sanatkârların içinde bulunduğu sorunlara ve alınması gereken
tedbirlere ilişkin gündem dışı konuşması ve Adalet Bakanı Mehmet
Ali Şahin’in cevabı MEHMET ALİ SUSAM
(İzmir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekillerim;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün gündem dışı
beş dakika esnaf ve sanatkârların sorunlarına değinmek, tabi ki süre
olarak yeterli değil, ama esnaf ve sanatkârların sorunlarını bu Meclis
kürsüsünden ivedilikle dile getirmek ve çözüm bulmak da hepimizin
görevi. Sayın Sanayi ve Ticaret Bakanı da, bugün basında “Küçük esnafın
işleri durgun, çünkü Türkiye gerçek gündemine dönemedi.” diyor.
Esnaf ve sanatkârın işlerinin durgun olduğu konusundaki tespite
yürekten katılıyorum. Ama bu durgunluğun nedenini Türkiye’nin
gündeme dönememesi olarak tespit etmesi ve buna göre çare araması,
sanıyorum, esnaf ve sanatkâr için yeterli bir konu değildir. Esnaf ve sanatkâr,
tabii ki tüm ülke gündemini değiştiren terör olayına karşı çok duyarlıdır.
Ben de, terörde kaybettiğimiz değerli şehitlerimizin huzurunda
saygıyla eğiliyorum, esnaf ve sanatkâr da eğiliyor. Tüm işlerin durgunluğuna
rağmen esnaf ve sanatkâr, bir günlük çalışmasının cirolarını şehit
ailelerine hibe ederek, bağışlayarak onlara duymuş olduğu saygıyı
da çok net bir şekilde ifade etmiştir. Değerli arkadaşlarım,
esnaf ve sanatkâr, Türkiye’de doğru tespit edilmesi gereken kesimlerden
bir tanesidir. Esnaf ve sanatkâr tanımı ile KOBİ tanımı iç içe geçmiştir
ve geçmelidir. KOBİ’ler,
bir kişiyle başlayan çalışmayı
ifade etmektedir. Bu anlamıyla Türkiye’deki KOBİ politikaları,
esnaf sanatkâr politikalarıyla çakışmalıdır. Esnaf sanatkârın sorunlarının
temelinde en önemli konu finansman, istihdamın üzerindeki yükler
ve haksız rekabet başta olmak üzere, çok önemli eksiklikler vardır. Haksız rekabet
konusunda, zamanımın sınırlı olması nedeniyle, özellikle hipermarketler yasasına değinmek istiyorum. Sayın
Bakan da değinmiş, demiş ki: “Hipermarketler
yasası üzerinde -tüm taraflar- bir kez daha konuşacağız ve herkesin
ortak noktasını bulacağız, ona göre bu yasayı çıkartacağız.” Değerli arkadaşlarım,
hipermarketler yasası, bu Meclis gündemine
57’nci Hükûmet döneminden beri geliyor. Hatta
gündeme geldi ve bu Parlamentoya indi ama geri çekildi. Şimdi tekrar
bu yasa için tarafları toplayacağız, tartışacağız, ortak noktayı
bulacağız demek, bugün haksız rekabetle karşı karşıya kalan, bu büyük
marketler karşısında ezilen küçük işletmelerin ve Türk sanayisinin
sorunlarını erteleyeceğiz demekten başka bir anlam ifade etmez. Hipermarketler yasası aslında
sadece bakkalın sorunu değildir. Hipermarketler
yasası, Türk sanayisini çok yakından ilgilendiren bir yasadır. Bugün
e-mailime gelen bir notu söyleyeyim size. Diş macunu üreten Türkiye’deki
firmalar, diş macunu fabrikaları burada olmasına rağmen, Mısır
ve Kazakistan’da diş macunu üretiyorlar. Neden biliyor musunuz?
Türkiye’deki istihdamın yükleri, başka yükler, istihdamın üzerindeki
yükler ve enerjinin üzerindeki yükler hariç, fiyat baskısı. Hipermarketlerin raflarına koymak için, onlara
dayattığı fiyatı yakalayabilmek için Kazakistan’da, Mısır’da
mal üretiyorlar. Değerli arkadaşlarım,
Türk sanayisi, zaten uygulanan ekonomik politikadan dolayı ithalat
cennetine dönen ülkede ciddi bir baskı altındadır, ama aynı zamanda,
Türkiye’de hiçbir yatırım yapmadan Türk pazarını ele geçirmeye
çalışan bu büyük yabancı sermayelerin alışveriş merkezleri, Türkiye’de
küçük işletmeleri ciddi bir şekilde yok etmektedir. Hepiniz bunların
bir parçasısınız, hepinizin birer tane akrabası, kardeşi, eşi,
dostu esnaf ve sanatkâr, onların ıstırabını hepiniz memleketlerinize
gittiğinizde görüyorsunuz. AKP’den bir arkadaşımız
yasa tasarısı verdi. Geçen dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı bakanlık
dönemi dolduğunda şunu söyledi. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Susam, lütfen sözünüzü tamamlayınız. MEHMET ALİ SUSAM
(Devamla) – Dedi ki: “Bir hipermarketler yasasını
çıkartamadım, özür diliyorum esnaf ve sanatkârdan.” Geçen dönemin
Meclis Başkanı Bülent Arınç, yaptığı toplantıda
“haklısınız, bu yasayı çıkarmalıyız” dedi. Milliyetçi Hareket
Partisi istiyor, Cumhuriyet Halk Partisi yürekten destekliyor, AKP’liler önerge veriyor, Bakan özür diliyor, Meclis
Başkanı “haklısınız” diyor, bu yasa
Meclise gelemiyor. Hangi güç, hangi lobi bu yasayı engelliyor, bunu
çok merak ediyorum. Onun için, bu yasanın,
bu Parlamento döneminde acilen komisyonlara gelip, çıkması gerekmektedir.
Bu, iki şey için gereklidir: Bir, küçük işletmelerin uygulandığı
haksız rekabet için; ikincisi, Türkiye’deki sanayinin ciddi şekilde
pazarını kaybedip, büyük mağazaların insafına terk edildiği
için. Değerli arkadaşlarım,
onun için, bugün esnaf ve sanatkâr çok zorda, ticaret yapamaz durumdadır.
Bu Meclis, bu kesimlere sahip çıkmalıdır, çünkü, KOBİ’leriyle
bir ülke geleceğe uzanacaktır. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Susam. Sayın Bakan, cevap
vereceksiniz… ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Yerimden konuşmak istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Buyurunuz. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ederim. Biraz önce esnaf
ve sanatkârlarımızın sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz alan milletvekili
arkadaşıma teşekkür ederim. Bugün Antalya’nın
Alanya ilçesi Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı ve yöneticileri ziyaretime
geldiğinde Sanayi ve Ticaret Bakanımızı aramıştım, bu konuyu gündeme
getirmişlerdi onlar da. Dün gece saat 02.00’ye kadar büyük marketlerin
statüsüyle ilgili daha önce hazırlanmış olan ancak bir türlü yasalaşma
imkânı bulamayan kanun tasarısı taslağı üzerinde özellikle esnaf
temsilcilerimizle ve bürokrat arkadaşlarıyla çalıştığını ve
ocak ayı içerisinde tarafların da katılımıyla, onların da önerilerini
içinde değerlendirecek bir kanun tasarısını Meclisin gündemine
getireceğini Sayın Bakanımız bana ifade etti. Biraz önce, bir saat
önce bu konuşma aramızda geçmişti. Ben değerli milletvekili
arkadaşımızın bu konudaki duyarlılığını anlıyorum, birçok değerlendirmesine
de kişisel olarak katıldığımı ifade etmek istiyorum. Gerçekten gecikmiş
olan bir yasal düzenlemedir ama Sayın Çağlayan, Sanayi ve Ticaret
Bakanımız bu konunun, sanıyorum, en geç ocak ayının içerisinde Meclise
getirileceğini bana ifade etti. Ben de kendilerinin bu beyanını
sizin gündem dışı konuşmanız üzerine hem sizinle hem milletvekili
arkadaşlarımla hem de kamuoyuyla paylaşma imkânı buldum. Çok teşekkür
ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan. Gündeme geçiyoruz. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Küresel ısınmanın
etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda
kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun başkan, başkan vekili,
sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize
sunacağım. V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) TEZKERELER 1.- (10/1, 4, 5, 7, 9, 10, 11, 13, 14, 15, 16, 17) esas numaralı
Meclis Araştırması Komisyonu Geçici Başkanlığının, Komisyonun
başkan, başkan vekili, sözcü ve kâtip üye seçimine ilişkin tezkeresi
(3/218) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Komisyonumuz,
Başkan, Başkanvekili, Sözcü ve Kâtip üyelerini
seçmek üzere 13.11.2007 günü saat 18:30’da B Blok 2. Kat 4. Banko’daki
Araştırma Komisyonu Toplantı Salonunda 12 Üye ile toplanmış ve aşağıda
isimleri yazılı sayın üyeler belirtilen görevlere seçilmişlerdir. Tayfur
Süner Antalya Komisyon
Geçici Başkanı Adı
ve Soyadı Seçim Bölgesi Aldığı Oy
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur. Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır. Okutuyorum: B) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Konya Milletvekili Orhan Erdem ve 28 milletvekilinin,
Akşehir ve Eber Göllerindeki kirlilik ve diğer
çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/42) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Hızla gelişen
ülkemizde, dünyada olduğu gibi artık kendi doğal varlıklarını ve
zenginliklerini istediği gibi kullanma, israf etmek lüksüne sahip
değildir. Ülkemiz bir tarım ülkesidir. Ancak son yıllarda gerek
erozyona gerekse bilinçsizce atıklarımızın göle, nehre ve denize
akıtmalarımız, gerekse vahşi sulama yöntemleri sonucu çölleşme
ile karşı karşıyayız. Yapılan araştırmalar sonucu yakın bir zamanda
çöl hâline gelecek bir dünyada topraklarımızın kıymetini bilmeli,
bugünden gereken önlemi almalıyız. Bugün ülkemizde de hızlı gelişme
nedeni ile doğal kaynakların israfı söz konusudur. Doğal çevrenin
önemli bir parçası olan göllerin korunması ve yararlı hâle getirilmesi
lüzumu artık tartışılmayan bir konudur. Ancak bu lüzumu gereklerini
yapma tüm çevre konularında olduğu gibi kolay değildir. Özellikle
Türkiye gibi gelişme aşamasındaki ülkeler için çevre sorunları
zaman zaman lüks bile görülmekte, iş ekseri
gönüllü kuruluşların gayretine terk edilmektedir. Türkiye'nin 12.
Büyük Gölü olan Eber Gölü Afyonkarahisar
ili çay ve Bolvadin ilçesi sınırları içerisinde 150 km2 yüzölçümüne
sahip Eber Gölü, Akarçay
ve Sultandağlarından gelen kaynak suları ile
beslenmektedir. Derinliği 3.98 m., denizden yüksekliği ise 966.98
m.dir. Göl eski zamanlarda Akşehir Gölü ile birlikte büyük bir göl halindeydi.
Fakat zamanla su kaynaklarının azalması ile Eber
Gölü Akşehir Gölünden ayrılarak ayrı bir göl oluştu. Eber Gölünden bir kanal vasıtasıyla Akşehir Gölüne
su akmaktadır. Günümüzde küresel ısınmanın etkisiyle, özellikle
su kaynaklarının bilinçsiz kullanımıyla göl küçülmeye başlamış.
Bu nedenle Akşehir Gölüne su akıtılamamış ve Akşehir Gölünün sularının
çekilmesine sebep olmuştur. Akşehir Gölü,
Akşehir Ovasının Kuzeyinde Sultan Dağlarının kuzeydoğu kenarı
ile Emir dağları arasında yer alır. Akşehir Gölünün alanı 35.300 hektardır.
Maksimum derinlik 7 m'dir. Ancak son yıllarda
2-3 m'ye kadar düşmüş, şimdi ise tamamen kurumuştur.
Akşehir Gölü Akarçay Kapalı Havzasında yer
alan Eber Gölü ile bağlantısı olan bir göldür. Sular tatlı organik
maddelerce zengin ötrofik bir göldür. Kuzey
kıyıları dışında gölün tüm kıyıları 1-2 km genişliğinde çok sık kamış
ve sazla, göl içindeki aynalar ise nilüferlerle kaplı tektonik bir
göl görünümünden bugün çöl görünümüne dönmüştür. Göl havzasının
güneyinde ise geniş meyve bahçeleri bulunur. Batı ve doğu kısımları
ise tarım alanları ile çevrilidir. Akşehir ilçesi
kendine has bir iklim yapısına sahiptir. Bunun sebebi de Akşehir
Gölüdür. İç Anadolu karasal bir iklime sahip iken, Akşehir gölü sayesinde
oluşan mikro klima sayesinde bir çok ürün yetiştirilmektedir. Bu
bölgeye özgü şekil, lezzet ve kaliteye sahip Akşehir kirazı meşhurdur.
Akşehir kirazı, Akşehir napolyonu veya 0900
Ziraat olarak bilinir, Türk Patent Enstitüsünce Akşehir Kirazı
adıyla tescil edilmiştir. Ayrıca balıkçılık ve kamış üretimi bölge
halkının diğer geçim kaynaklarıdır. Gölde sazlık alanların bulunması
özellikle su kuşları açısından son derece uygun üreme, beslenme, sığınma
ve konaklama ortamı oluşturmaktadır. 200’den fazla kuş türü tespit
edilmiştir. Akşehir gölü
sınırları ve etkilediği mikro klima iklimi sayesinde, Akşehir-Tuzlukçu
ve Afyonkarahisar-Sultandağı,
Çay ilçeleri ile 10 belde ve çok sayıda köylerin geçimini sağlayan
meyvecilik, balıkçılık, kamış üretimi ve tarıma dayalı sanayi
ürünlerinin yetiştirilmesi gerçekleştirilmektedir. Eber Gölü, bir zamanlar
kuş cenneti görünümünde ve yüzeyinde su çiçekleriyle bezenmiş
bir bahçe iken, bugün yanına yaklaşılmayacak kadar kirletilmiştir.
Yüzlerce kuş türüne ev sahipliği yapan ve kuş cenneti olarak adlandırılan,
derinliği 21 metreye kadar ulaşan Eber Gölü'nde
su seviyesi 1-2 metreye kadar düştü. Önlem alınmadığı takdirde daha
da düşeceği bir gerçektir. Eber Gölü'nü tehdit
eden en büyük unsurlar, Afyonkarahisar şehrinin
atıkları, süt endüstrisi, Şeker ve Alkoloid
Fabrikalarının atıklarıdır. Diğer bir tehdit unsuru da, atıkların
Eber Gölü'nde biriktikten sonra gölün arıtma
vazifesi görmesi ve bu nedenle de süzülen temiz suyun Akşehir Gölü'ne
akıtılmasıdır. Gölde ekonomik
değeri en yüksek olan kamış üretimi yapılmakta ve sazan, turna ve aynalı
sazan balığı bulunmaktadır. Sazlıkların kuruduğu gölde sular çekildikçe
balık ölümleri de başladı. Artık bölgede balıkçılık yapılmıyor.
Bölgede bulunan kağıt fabrikası da işlenecek hammadde kalmadığı
için çalışmıyor. Bölge insanının
geçimini ve geleceğini etkileyecek, bir havza içerisinde yer
alan Akşehir Gölü ve Eber Gölünün Kirliliğinin
Önlenmesi ve Korunması ile ilgili tedbirlerin alınması ve yasal
düzenlemelerin oluşturulması amacıyla Anayasanın 98, Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımızIa
arz ederiz. 1- Orhan Erdem (Konya) 2- Ahmet Koca (Afyonkarahisar) 3- Kerim Özkul (Konya) 4- Muharrem Candan (Konya)
5- Agâh Kafkas (Çorum) 6- Hüsnü Tuna (Konya)
7- Ali Öztürk (Konya) 8- Ayşe Türkmenoğlu (Konya)
9- Sami Güçlü (Konya) 10- Harun Tüfekci (Konya) 11- Abdullah Çetinkaya (Konya) 12- Abdülkadir Aksu (İstanbul) 13- Murat Yıldırım (Çorum) 14- Ayhan Sefer Üstün (Sakarya) 15- Selma Aliye Kavaf (Denizli)
16- Mithat Ekici (Denizli) 17- Mehmet Daniş (Çanakkale) 18- Cahit Bağcı (Çorum) 19- Fatma Salman Kotan (Ağrı) 20- Zekeriya Aslan (Afyonkarahisar) 21- Hasan Ali Çelik (Sakarya) 22- Hamza Yerlikaya
(Sivas) 23- Alev Dedegil (İstanbul) 24- Ali Küçükaydın (Adana) 25- Mustafa Ataş (İstanbul) 26- Rüstem Zeydan
(Hakkâri) 27- İsmail Bilen (Manisa) 28- Hüsnü Ordu (Kütahya) 29- Polat Türkmen (Zonguldak) 2.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve 25 milletvekilinin,
Türkçedeki yozlaşma ve yabancılaşmanın araştırılarak
Türk dilinin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/43) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Milli kültürün
en önemli unsuru dildir. Milletleri millet yapan dil, milli birliğin
de temel taşıdır. Bugün Dil'ini geliştiremeyen, zenginleştiremeyen
ve yabancı diller karşısında dillerini koruyamayan milletlerin
milli kültürlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu
açıktır. Dilin yozlaşması ve yabancılaşması, zamanla değerlerin
yok olmasına ve milli birliğin zarar görmesine neden olmaktadır.
Gençlerin, Türk dilinin güzelliklerinden uzaklaşması, dildeki yozlaşmanın
bilim, eğitim ve sanatta da görülmesi milli kültürümüze zarar vermektedir.
Dilimizde özellikle son yıllarda artan ve hala devam eden yozlaşma
ve yabancılaşmanın nedenlerinin araştırılarak toplumumuz, özellikle
milli birlik ve beraberliğimiz üzerindeki etkilerinin tespit
edilmesi ve alınması gerekli tedbirlerin alınması amacıyla, Anayasamızın
98 ve içtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması
açılmasını arz ederiz. 1- Suat Kılıç (Samsun)
2- Cahit Bağcı (Çorum) 3- Ahmet Gökhan Sarıçam (Kırklareli) 4- Fahrettin Poyraz (Bilecik)
5- Mehmet Müezzinoğlu (İstanbul) 6- Ayhan Sefer Üstün (Sakarya)
7- Mithat Ekici (Denizli) 8- Selma Aliye Kavaf (Denizli) 9- Agâh Kafkas (Çorum) 10- Murat Yıldırım (Çorum)
11- Ahmet Koca (Afyonkarahisar) 12- Fatma Salman
Kotan (Ağrı) 13- Hasan Ali Çelik (Sakarya)
14- Hamza Yerlikaya (Sivas)
15- Abdülkadir Aksu (İstanbul)
16- Ayşe Türkmenoğlu (Konya)
17- Alev Dedegil (İstanbul)
18- Mustafa Ataş (İstanbul) 19- Ali Öztürk (Konya) 20- Rüstem Zeydan (Hakkâri)
21- İsmail Bilen (Manisa) 22- Hüsnü Ordu (Kütahya)
23- Polat Türkmen (Zonguldak)
24- Mehmet Daniş (Çanakkale)
25- Zekeriya Aslan (Afyonkarahisar)
26- Ali Küçükaydın (Adana) Genel Gerekçe:
İnsanlar iletişim
için dili bulmuşlardır. Dil, insanın bireysel ve toplumsal olarak gelişmesinde
büyük önem taşımaktadır. Yeryüzünde varolan altı bin kadar dilden
her 14 günde bir biri kaybolmaktadır. Dilimiz Türkçe, asırlardır varlığını
sürdürmekte olan saygın bir dildir. Milli birliğimiz
ve bütünlüğümüzün temel taşı olan dilimiz, milli kültürümüzün de
en önemli unsurudur. Milli kültürümüzü gelecek nesillere dilimiz
vasıtasıyla anlatır, milli mirasımızı dilimiz aracılığıyla bırakırız.
Eğer dilimizi geliştirip zenginleştiremezsek ve yabancı dillere
karşı koruyamazsak milli kültürümüz yok olma tehdidi altına girer.
Günümüzde maalesef
dilimiz iyi konuşulup yazılamamaktadır. Dilimiz bozulmaktadır.
Bugün toplumumuzda, özellikle günlük konuşmalarda cümle bozukluklarına
ve yabancı kelimelere sık sık rastlanmaktadır.
En önemli eğitim hedefimiz olmasına rağmen okullarımızda, dilimizin
doğru yazılması ve konuşulması öğretilememektedir. Konuşma dili
ile yazı dili arasında, zamanla fark doğabilmektedir. Bunun neticesinde
halk ve aydınların birbirini anlayamaması, aydınların halktan
kopması gerçekleşebilmektedir. Nitekim Osmanlılarda bu durum
gerçekleşmiş, konuşma dili ile yazı dili arasında büyük farklılıklar
doğmuştur. Bu durumu ortadan kaldırmak amacıyla çeşitli çalışmalar
yapılmış ve Atatürk'ün Türkçe'yi yabancı dillerin tesirinden kurtarmak;
çağdaş medeniyet seviyesine ulaştırmak, konuşma dili ile yazı dilini
birleştirmek amacıyla başlattığı mücadele onun sağlığında büyük
ölçüde hedefine ulaşmıştır. Ancak, dilimize
gereken özeni gösterememiş durumdayız. Bu nedenle dilimiz bir tehdit
altına girmiştir. Dilimiz bir yabancı kelime istilasına uğramaktadır.
Yabancı kelimelerin günlük yaşantımızda sıkça kullanılmaya başlanılması,
en önemli milli değerlerimizden biri olan dilimize büyük zarar vermektedir.
İşin acı tarafı, günlük hayatımızda kullandığımız bu yabancı kelimelerin
hepsinin bir Türkçe karşılığının olmasıdır. Bugün günlük konuşmalarımızda
"başlamak" yerine "start", "uyum" yerine
"adapte", "eğilim" yerine "trend", "çaba"
yerine "efor" gibi pek çok kelimenin Türkçe karşılığı olmasına
rağmen, yabancı karşılığını kullanmaktayız. Artık bir sözü onaylarken
"evet" yerine "yes" i, vedalaşırken
"bye bye" ları kullanmaya başladık. Günümüzde bir
başka üzüntü verici dil kullanım sorunu da ticari hayatımızda görülmektedir.
Dilimizin yozlaşması ve yabancılaşması bu alanda da kendini göstermektedir.
Üretilen mallarda ve ürünlerde, ticaret unvanlarında, markalarda,
mağaza isimlerinde artık sık sık yabancı kavramları
görmekteyiz. Yine kavramlar
ve terimler üzerindeki anlayış birliğinin sağlanamamış olması
dilimizle ilgili başka bir sorundur. Anlayış birliğinin sağlanamaması
milli birliğimize zarar verecek boyutta kamplaşma ve krizlere neden
olabilmektedir. Türk dili, şerefli,
saygın, zengin ve güzel bir dildir. Milli kültürümüzü, gelecek nesillere
aktarma aracımızdır. Bu nedenle dilimizi korumalı, zenginleşmesini
sağlamalı ve yeni nesillere öğretmeliyiz. Bugün dilimizle ilgili
bütün sorunlar, onun iyi öğretilememesi ve insanlarımızın yeteri
kadar bilinçlendirilememesinden kaynaklanmaktadır. İnsanlarımız,
özellikle gençlerimiz kelimeleri ve kavramları yerinde kullanamamaktadır.
Sanat eserlerimiz dahi gittikçe dilimizden uzaklaşmaktadır. Yeni
yetişen nesillerin, dilinin sanat eserlerini anlamasını sağlamalıyız.
Bütün bu nedenlerden
ötürü, dilimizde özellikle son yıllarda artan ve hala devam eden yozlaşma
ve yabancılaşmanın nedenlerinin araştırılarak toplumumuz, özellikle
milli birlik ve beraberliğimiz üzerindeki etkilerinin tespit
edilmesi ve alınması gerekli tedbirlerin alınması amacıyla, Meclis
Araştırması açılmasının gerekli olduğunu düşünüyoruz. BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur. Diğer önergeyi
okutuyorum: 3.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 30 milletvekilinin,
Tekelin sigara fabrikalarının özelleştirilmesinin etkilerinin
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/44) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Tekel'in sigara
fabrikalarının özelleştirilmesinin ülkemizdeki etkilerinin
araştırılması amacıyla, Anayasanın 98'inci, T.B.M.M. İçtüzüğünün
104 ve 105' inci maddeleri uyarınca "Meclis Araştırması"
açılmasını saygılarımızIa arz ederiz. 1- Şevket Köse (Adıyaman) 2- Şahin Mengü (Manisa) 3- Yaşar Ağyüz (Gaziantep) 4- Gökhan Durgun (Hatay)
5- Ensar Öğüt (Ardahan) 6- Osman Kaptan (Antalya)
7- Malik Ecder Özdemir (Sivas) 8- Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
9- Tansel Barış (Kırklareli) 10- Eşref Karaibrahim (Giresun) 11- Ali Rıza Öztürk (Mersin) 12- Muharrem İnce (Yalova)
13- Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri) 14- Ali Oksal (Mersin)
15- Atila Emek (Antalya) 16- Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
17- Ali Koçal (Zonguldak) 18- Abdullah Özer (Bursa)
19- Muhammet Rıza Yalçınkaya (Bartın) 20- Suat Binici (Samsun)
21- Hüseyin Ünsal (Amasya) 22- Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 23- Vahap Seçer (Mersin) 24- Mevlüt Coşkuner (Isparta) 25- Bayram Ali Meral (İstanbul)
26- Orhan Ziya Diren (Tokat)
27- Hulusi Güvel (Adana) 28- Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 29- Erol Tınastepe (Erzincan) 30- Atilla Kart (Konya)
31- Ali Arslan (Muğla) Gerekçe: Türkiye’de 1
milyona yakın aile tütün üretiminden geçimini sağladığından ekonomimiz
için yeri çok önemlidir. Tekel'in tütün mamulleri pazarında payı,
2001 yılında % 68,80 iken aynı yıl özelleştirme kapsam ve programına
alındıktan sonra düşmeye başlamış ve 2006 yılı sonunda % 37,50 'ye
düşmüştür. Tekel, Türkiye'nin
ilk 500 firması listesinde 1993 yılından 1998'e kadar devamlı ön sıralarda
yer almıştır. İstanbul Sanayi Odasının "Türkiye'nin 500 Büyük Sanayi
Kuruluşu 2006" isimli araştırmasında üretimden net satışlar sıralamasında
34’üncü (yaklaşık 891 milyon YTL ) sıradadır. Tekel Sigara Sanayi
İşletmeleri ve Ticareti A.Ş. 2006 yılı Kurumlar vergisi Türkiye
sıralamasında 51'inci sırada yer almıştır. Tekele ait sigara
fabrikaları, kâr eden devlete yük olmayan kuruluşlardır. Bu kuruluşun
özelleştirilmesi, ekonomiye ayrıca bir katkı sağlamayacaktır.
Özelleştirmeden doğacak en önemli mali sonuç, özelleştirelecek
fabrikalarda üretilecek sigaraların satışında sağlanacak kârın
tamamının yurtiçinde kalması yerine, hisseleri oranındaki bölümünün
çokuluslu ortak tarafından yurtdışına transfer edilecek olmasıdır.
Ayrıca özelleştirilmesi sonunda tütün üreticisinden tütün mamulleri
tüketicisine kadar toplumun geniş bir kesiminin olumsuz olarak etkileneceği
kesindir. Tekel sigara
fabrikalarının özelleştirilmesi sonunda bu fabrikaları ele geçirecek
olan çokuluslu şirketler, ağırlıklı olarak Türk tütünü ile üretilen
sigaraları değil, Amerikan harmanlı (blend)
olarak bilinen, Virginia ve Burley tütünlerinin
harmanlamasından meydana getirilerek hazırlanan sigaraların
üretimine ağırlık verecekler ve bu sigaralar piyasaya hâkim olacaklardır.
Sonuçta Türk tütünü üretimi minimum seviyelere düşecek ve 1 milyon
tütün üreticisi aile üretimden alıkonacaktır.
Dahası, tütünden başka hiçbir tarım ürünün yetişmediği kıraç topraklarda
üretim yapan bu aileler, büyük kentlerin varoşlarını doldurarak
çok boyutlu başka sosyal sıkıntılara yol açacaklardır. Yıllardır 100
milyon kilogramın üzerinde gerçekleşen ihracatımız dikkate alındığında
Türkiye, Şark tipi tütün ihracatında Dünya birinciliğini tartışmasız
sürdürmektedir. 2006 yılı rakamlarıyla 500 milyon doları bulan tütün
ihracatımızda Tekel'in ve tütün üreticilerimizin önemli bir katkısı
vardır.Tekel'in özelleştirilmesi sonucunda yurtiçi tüketimi asgari
miktarlara düşecek Türk tütününe karşılık, Virginia ve Burley tütünlerinin ithalatı giderek artacaktır.
2006 yolu sonu itibarıyla, 70 milyon kilogram tütün karşılığında
250 milyon dolarlık tütün ithalatı yapan Türkiye, bu gelişmelerin
sonucunda, dış ticarette maalesef net ithalatçı durumuna düşecektir.
Yukarıda belirtilen
gerekçelerle, ülkemiz için çok önemli bir yere sahip olan Tekel'in sigara
fabrikalarının özelleştirilmesinin etkilerinin Yüce Meclisimizce
tespiti amacıyla bir Meclis Araştırması açılması yerinde olacaktır.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur. Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır. Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz. 1’inci sırada
yer alan, Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz. VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/332) (S. Sayısı:
35) (x) BAŞKAN – Komisyon?
Burada. Hükûmet? Burada. 9’uncu maddeden
görüşmelere başlıyoruz. 9’uncu maddeyi
okutuyorum: MADDE 9- 634 sayılı
Kanunun 20 nci maddesinin birinci fıkrasının
(b) bendinde yer alan "koruma" ibaresinden sonra gelmek üzere
",güçlendirme" ibaresi eklenmiş ve ikinci fıkrasında yer
alan "yüzde on" ibaresi "yüzde beş" olarak değiştirilmiştir. BAŞKAN - 9’uncu
madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Amasya Milletvekili
Sayın Hüseyin Ünsal söz almak istemiştir. Buyurun Sayın Ünsal. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın
9’uncu maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlıyorum. (x) 35 S. Sayılı Basmayazı 13/11/2007 tarihli 19’uncu Birleşim Tutanağı’na
eklidir. Konuya geçmeden önce, dün şehit olan 4 tane silahlı kuvvetler
mensubumuza Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabır diliyorum,
yüce milletimizin başı sağ olsun diyorum. Değerli milletvekilleri,
634 sayılı Kanun’un 20’nci maddesi “Anagayrimenkulün
genel giderlerine katılma” başlığını taşıyor. Yani, kat mülkiyetine
yapılan harcamalara arsa payı oranında katılma zorunluluğu getiriliyor.
(b) bendi ise, aynı konuda, bakım, onarım ve koruma konusunda yapılacak
harcamalara katılmayı zorunlu kılıyor. Şimdi (b) bendinde bir de
güçlendirme kalemi eklenmiş. Ben, bu gerekçesini bir okuyayım izin
verirseniz: “Madde ile, muhtemel afetler ve özellikle depremlerde
can kaybı ve ekonomik kayıpların önlenmesi bakımından, yapının
güçlendirilmesi için yapılacak harcamalar anagayrimenkulün
genel giderleri arasına ilave edilmiştir. “ Gerekçe çok doğru. Bu
maddeye biz özünde karşı değiliz. Kanun tasarısı doğru bir şekilde
Meclis gündemine getirilmiş. Bu konuda hiçbir tereddüdümüz yok, yapılması
gereken, olması gereken bir konu. İlgili olduğu için diyorum, eski
bir belediye başkanı olarak konuşuyorum. Hafif de olsa deprem geçirmiş
bir ilçenin de bu sorunları yaşayan içinden gelen birisi olarak konuşuyorum.
Bu konuda hiçbir problemimiz, endişemiz hiç yok. Bu gerekçe doğru.
Ama, güçlendirme ve muhtemel afetlere karşı can kaybı için ekonomik
önlemler konusunda konulan bu maddeyle, deprem gerçeğini de göz ardı
etmemiz mümkün mü? Değil tabii ki. Şimdi, bir gerçek var ki, güçlendirme
sadece bir kanun maddesine sığınarak, oraya bir kelime koyularak
olacak iş değil. Dolayısıyla, bunu güçlendirmenin gereğini, deprem
riskinin sonuçlarının gereğini şimdiden bizim yerine getirmemiz
gerekiyor. Şimdi, bu konuda
Sayın Başbakanın 60’ıncı Hükûmet Programı’nda
okuduğu bir bölümü sizlere tekrar hatırlatmak istiyorum: “Hükûmetimiz bu dönemde doğal afetlere karşı risk yönetimi
yaklaşımıyla köklü bir dönüşüm programı uygulayacaktır. Şehirlerimiz
başta olmak üzere tüm yerleşim yerlerimizin afete duyarlı bir yaklaşımla
oluşması ve genişlemesinin afet için alınabilecek en önemli önlem
olduğuna inanıyoruz. Bu amaçla, ülke genelinde doğal afet riski taşıyan
yerleşim yerlerimiz risk düzeyine göre önceliklendirilecek,
bunlardan yeniden yerleşim gerekenlere TOKİ tarafından uygun koşullarda
konut ve iş yerleri yapılacak.” Şimdi, bu 60’ıncı Hükûmet
Programı’nda yazılan çok doğru bir yaklaşım. Ama bu yazı, sizin beş
yıllık iktidarınızdan sonra 60’ıncı Hükûmette
geliyor. Bu, 59’uncu Hükûmet Programı’nda yazılması
gereken… Çünkü siz iktidar olduğunuzdan üç yıl önce bu ülkede çok
ciddi depremler geçmişti. Bugüne kadar
neler yaptınız, bir de bunlara bakmak lazım, ama bugüne kadar neler
yaptığınız konusunda da benim ciddi endişelerim var. Şehirlerimiz
başta olmak üzere tüm yerleşim yerlerimizin afete duyarlı hâle gelmesi
için yapılacak en önemli işlerden bir tanesi yapı denetimlerini
çok sıkı hâle getirmek. Güçlendirmenin amacı da bu zaten. Bu konuyla
ilgili bir tedbir alındı mı? Alınmadı. 3194 sayılı
İmar Kanunu çok açık, net, ortada. Bu işlerle ilgili yapılacak konular
da ortada ve uygulamayı izin verirseniz size bir kısaca anlatmak
isterim. Eğer yapı denetim şirketi kapsamında olan bir yer değilse
yapılacak iş şu: İnşaatını yaptırmak isteyen, konutlarını yaptırmak
isteyen –ister özel şahıs ister devlet
isterse kooperatif olsun- gelir belediyeye, projelerini hazırlar,
inşaat projesini, statiğini, mimarisini, teknik, mekanik, elektriğini,
her şeyini hazırlar, bir jeolog marifetiyle, bir harita mühendisi
marifetiyle yerini belirleyen aplikasyon planlarını, gelir, belediyeye
teslim eder. Belediye, bunun üzerine bakar projelere, İnşaat Mühendisleri
Odasının tasdiki var mı yok mu, onları inceler, Mimarlar Odasının
tasdiki var mı yok mu, onu inceler ve sonuçta da mührü basar, inşaat
ruhsatını verir. Fakat, işin acı tarafı burada başlar. Ben, bütün katıldığım
panellerde, İnşaat Mühendisleri Odasının özellikle çok üst düzeyindeki
arkadaşlarımızın panellerde yaptığı konuşmalar olduğu için çok
rahatça onların meslek duygularını incitmemek anlamında söylüyorum:
“Bizi denetleyin.” diye devlet kurumlarına bas bas
bağırıyorlar. Ama, inşaat mühendisleri, mimarlar o projeleri verirler
ve o inşaatların bir daha etrafında dolaşılmaz -Bu konuyla ilgili
bir tedbir alındı mı? Hiçbir tedbir alınmadı. Bu beş yıllık süre içerisinde,
bu güçlendirme maddesi konulurken bu tedbirin alınmaması en kötü
yanı- ve o inşaat biteceği zaman, tekrar o inşaat mühendisi belediyeye
uğrar, iskân müsaadesiyle ilgili imzalarını atar, biter. Değerli arkadaşlarım,
İmar Kanunu çok açık. Bunun, temelinden başlamak üzere, inşaatın bütün
her safhasında, inşaat sahibi bir, ikincisi o projenin müellifi
olan inşaat mühendisi, mimar ve üçüncüsü belediyenin fen adamı, yani
fen memuruyla fennî mesuliyeti deruhte eden insan ve mal sahibi,
üçü, temelinden başlamak üzere her katta yan yana gelerek atılan betondan,
yapılan demirden, kalıpların hepsinin incelenmesi gerekir. Maalesef,
Türkiye’de bu yapılmadı. Bu denetimlerin
yapılmasıyla ilgili -tabii ki, baktım, Bayındırlık Bakanımız yok,
bu konuyla ilgili mutlaka onun da söyleyecekleri vardır.- bir çalışmanın
yapılmadığını ve eski Belediye Başkanı, ama çok yakın zamana kadar
da bu işlerle ilgili bir insan olarak açıkça söylemek istiyorum: Yapı
denetim şirketleri zaten ayrı bir şekil. O şirket yetkililerine telefon
açtım bu konuşmayı yapmadan önce. Dedim ki: “Nedir?” “Bizim işimiz
de cılkından çıktı.” dediler, aynen söyledikleri laf bu. Değerli arkadaşlarım,
inşaatlarla ilgili, güçlendirmeyle ilgili bu tedbirleri almadıktan
sonra, 59’uncu Hükûmetin de yaptığı gibi, 60’ıncı
Hükûmet de, Allah göstermesin, olası bir doğal
afette ve depremde sadece ve sadece yaraları sarma görevinin memuriyetini
yerine getirecek. Başka bir iş yapma şansınız yok. Ama, anlaşılan o
ki, 59’uncu Hükûmet sadece yara sarma konusunda
mücadele etmiş, ama bunun önlemleri nedir, bir daha bir deprem olursa,
önemli kayıplar olursa bunların önüne nasıl geçerizin
hesabı maalesef yapılamamış. Bunu çok önemli bir detay olarak söylemek
istiyorum. Şimdi, tabii,
o Hükûmet Programı’nda çok önemli bir konu daha
var. Sayın Bakanımız da dün söyledi. Tabii ki yaptıklarını hepten
başarısız gibi göstermek anlamında söylemiyorum, ama TOKİ’yle ilgili söylenen laf, işte güçlendirilmiş
yapılara örnek yapılar oluşturduklarını ve Türkiye’ye deprem
fayları üzerinde yeni yerleşim bölgeleriyle ilgili çalışmalar
yapıldığını Hükûmet Programı’ndan öğrenmiş
bulunuyoruz. Ben, şimdi, tabii TOKİ bizlere birer yazı gönderdi, o
yazısında da bir baktım… TOKİ’nin gönderdiği
yazıda öyle deprem, bölge ayrımı hiçbir şey yapılmamış. Maşallah,
her yere gidip, seksen bir ilde sizler bu konutları yapmışsınız, bir
kısmını da satamamışsınız. Zaten, yaklaşık, bildiğim kadarıyla,
şu anda 26 bin konutu satamama noktasındasınız. Her yere bir konut
yapılmış. AHMET ERDAL FERALAN
(Nevşehir) – Satılır, satılır, merak etme. HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) – Satarsınız inşallah. Yani neticede,
bir deprem önceliği tanınan bir çalışma TOKİ tarafından planlanmamış.
Zaten TOKİ’yle ilgili sadece bununla da kalınmamış.
Değerli arkadaşlarım,
TOKİ’yle ilgili dün burada konuşmacı arkadaşımız
çok kısa değindi, ben bunu biraz açmak istiyorum. Bakın, güçlendirmeyle
ilgili yapmış olduğunuz arızalar neler, geçmiş dönemde yapmış olduğunuz
arızalar neler, onları bir okumak istiyorum. Devletin önemli kurumlarından
birisi, Devlet Denetleme Kurumu, TOKİ’yle
ilgili saptamalar yapmış. Değerli arkadaşlarım
“Kurumun uzun dönemli hedeflerinin, önceliklerinin, politikalarının
belirlenmesi, örgüt yapısının bu hedefleri sağlayacak biçime kavuşturulması,
bu kapsamda kurumda bir karar organının oluşturulması gerekiyor.”
diyor. Bir organ yok. “Yönetmeliklerin günün koşullarına uygun
hâle getirilmesi, konut yapılacak yerlerin, bölgenin ekonomik durumu,
konut gereksinimi ve nüfus yapısı gibi nesnel ölçülere göre belirlenmesi…”
Her yere yapılmış, bunu söylüyor. Esas önemli bir
detayı söylüyorum Sayın Bakanım. Bakın, Devlet Denetleme Kurulu
TOKİ için ne diyor. Bu, çok önemli ve acı bir şey: “Yapı ruhsatı olmadan
başlanan inşaatlarda ruhsatların bir an önce alınması, inşaatların
sigorta süresinin işe başlama tarihinden kesin kabul tarihine kadar
olmasının sağlanması…” (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ünsal, lütfen sözünüzü tamamlayınız. HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) – Yani, TOKİ konutları ruhsatsız yapmaya başlamış. Sadece
bununla da kalmamış, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu özel inceleme
raporunda sermayesinin yüzde 99,9’u TOKİ tarafından idare edilen
ve 2003-2004 yıllarında hasılat paylaşımı modeliyle ihale edilen
projelerde usulsüzlük olduğunu, bu yolsuzluğun giderilmesinin
inceleme ve soruşturmaya tabi bir konu olduğunu ifade etmiş. Onunla
da yetinilmemiş, Danıştay sizin bu konuyla
ilgili ihalelerinizin hepsini, 2006 yılında yönetmeliklerinizi
iptal etmiş. Bu mu sizin güçlendirme anlayışınız? Dolayısıyla,
“İnşaat ruhsatları sonradan gelsin canım, konutlar çıksın.” anlayışıyla
giderseniz bu, güçlendirme çabası değil, depremi önleme çabası
değil, tamamen bir siyasi çabadan öteye gidemeyecektir. Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, deprem riskiyle ilgili vatandaşa ek yük getirilirken
kamunun bu konuda tedbirini çoktan almış olması gerekir. Bu, çok
önemli ayrıntı. Bu, sadece depremle ilgili değil, kendini hukuk
devleti, sosyal devlet olarak ilan eden uygar ülkeler bu şekilde davranırlar.
Eğer, sizler depremle ilgili riskleri ön plana almadan, yalap çalap “Önceden inşaatlar yapılsın, sonradan ruhsatlar
gelsin.” anlayışıyla giderseniz bu, ne bir uygarlık ölçeği ne de
bir sosyal devlet ölçeği oluyor. BAŞKAN – Sayın Ünsal, lütfen sözünüzü tamamlayınız. HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) – Tamamlıyorum. Sözlerime son
verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum. Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ünsal. 9’uncu madde
üzerinde şahsı adına Trabzon Milletvekili Sayın Asım Aykan söz istemiştir. Buyurun Sayın Aykan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Söz süreniz beş
dakikadır. ASIM AYKAN (Trabzon)
– Sayın Başkan, hepinizi saygıyla selamlıyorum. 634 Sayılı Kat Mülkiyeti
Yasa’sının, 20’nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde yer
alan “koruma” ibaresinden sonra gelmek üzere “güçlendirme” ibaresi
eklenmiştir. İkinci fıkrası şöyledir: “Gider veya avans payını ödemeyen
kat maliki hakkında, diğer kat maliklerinden her biri veya yönetici
tarafından, yönetim planına, bu Kanuna ve genel hükümlere göre dava
açılabilir, icra takibi yapılabilir. Gider ve avans payının tamamını
ödemeyen kat maliki ödemede geciktiği günler için aylık yüzde on hesabıyla
gecikme tazminatı ödemekle yükümlüdür.” Bu ibarede yer alan yüzde
10 oranı, bu yapılan değişiklikle beraber yüzde 5’e düşürülmüştür.
Maddeyle, muhtemel
afetler ve özellikle depremlerde can kaybı ve ekonomik kayıpların
önlenmesi bakımından yapının güçlendirilmesi için yapılacak harcamalar,
ana gayrimenkulün genel giderleri arasına
ilave edilmiştir. Buradaki kritik mesele budur. Güçlendirme ana gayrimenkulün genel giderleri arasına ilave edilince,
bugüne kadar ortaya çıkan problemler, kat malikleri arasında çıkan
problemler böylece çözüme kavuşmuş olmaktadır. Malumunuz, ülkemiz
ciddi anlamda bir deprem kuşağındadır. Geçmiş dönemlerde çok fazla
belki gündeme taşınmayan bu konu, son zamanlarda üst üste gelen depremlerle
ve dünyamızın geldiği son nokta itibarıyla bu konudaki çalışmaların
ortaya çıkarttığı bir ihtiyaç olarak “güçlendirme” de bu ana gayrimenkulün genel giderleri arasına ilave edilince,
kat malikleri arasındaki ihtilaf böylece ortadan kaldırılacak
ve deprem konusundaki, kentsel dönüşüm konusundaki çalışmalarımıza
bir açıklık daha getirilecektir. Ayrıca, bu aidatların
ödenmesiyle ilgili şimdiye kadar yüzde 10 seviyesinde olan gecikme
oranı da enflasyon ve faiz oranlarındaki düşüşten sonra yüzde 5’e
çekilmiştir. Kanunun hayırlı
olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aykan. 9’uncu madde
üzerinde şahsı adına İstanbul Milletvekili Sayın Nusret
Bayraktar söz istemiştir. Buyurun Bayraktar.
(AK Parti sıralarından alkışlar) NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyor, tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Söz konusu kanunun
9’uncu maddesi, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 20’nci maddesinin
(b) bendine bir ilave. Bu ilavenin detayını arkadaşlarımız anlattılar.
Koruma mantığı var. Korumanın nasıl olacağı tartışılıyor. Koruma,
önce kullanmakla olur, yasaklamakla değil. Artı, koruma, gelecekteki
muhtemel tabii afetler ve yıpranmışlıkların karşısında güçlendirmeyle
olur. O hâlde “güçlendirme” ifadesi gündeme alındı. Sayın arkadaşlarımız,
“Bugüne kadar depreme karşı hangi tedbirleri aldınız?” diye soruyorlar.
Artı, bir de İstanbul Sulukule’deki değişim,
dönüşüm ve kullanıma yönelik eleştirilerde bulunuyorlar. Ben,
bunlarla ilgili birkaç cümleyle cevap vermek istiyorum. Niçin? Bu
uygulamanın en önemli muhatabı ve sorunlu olan bölgesi İstanbul’dur.
Çünkü, “15 bine yakın bina var, yüzde 68’i kaçak” diyoruz, yani 7 binin
üstündeki kaçak binaları yıkamadığınıza göre bunları korumak
mı lazım, yoksa dönüşüm projesine almak suretiyle ıslah etmek mi lazım?
İşte, dönüşüm kanunu, bunun için önemli, İmar Kanunu’ndaki değişiklikler
bunun için önemli. Kat mülkiyetine geçişte yasal
binalarla ilgili uygulamalar mümkündür. Yani, yüzde 88’i iskânsız
binaların yüzde 20’si aslında imara aykırı değildir, planı vardır,
projesi vardır, kullanma izni vardır, kat mülkiyetine geçmemişlerdir. Onun için, korumaya yönelik Türk
Ceza Kanunu’nun 184’üncü maddesinde imar kirliliğine yönelik bir
hükümde düzenleme yapılmış, yeni dönemde kaçak inşaatların su
bağlantısı, gaz bağlantısı uygulamasıyla ilgili. Yapı denetimlerinde
aksaklıkların varlığını ben de aynen kabul ediyorum. İşte, gelecekte
bunlarla ilgili düzenlemeler yapılmalı. Yine de faydalı aslında.
Denetimler yapılıyor, ama denetimleri uygun şekilde yapılamayanlarının
üst denetiminde aksaklıklar vardır. Sulukule’ye geçerek bu korumayla bağlantı yapmak istiyorum:
İstanbul gibi öncelikli tarihî ve kültürel miraslarla dolu, özellikle tarihî yarımada
içindeki Fatih, Eminönü ve Beyoğlu’ndaki uygulamaları da göz önüne
alarak bütün Türkiye’ye yönelik 5366 sayılı Sit
Alanları İçerisindeki Eskiyen Kent Dokularının Korunması ve Kullanılması
Kanunu’na yönelik belediyelere bir yetki ve göreve verilmiştir.
Koruma kurullarının iznine tabi olmak kaydıyla, Bakanlar Kurulunun
kararıyla o alanlarda uygulanacak proje ki 19 kez tadilata uğrayarak… Bu bölgede bir
kültür imhası veya o bölge insanlarının bölgeden taşınmasına yönelik
bir uygulama yok. Tam tersi, modern çağımıza uygun şekilde. Suriçi’nde, o kadar güzel bir bölgede çadırlarda
yaşıyorlarsa bu insanların… Yahut çadır türü kaçak binalar bir
deprem veyahut herhangi bir afet esnasında yıkılacak ise, “O bölgedeki
belediyeler ne yapıyor?” diye hesap soruyorsunuz, soruyoruz. Doğrudur.
Fatih Belediyesi ile Büyükşehir Belediye Başkanlığı başta olmak
üzere, kamunun da desteğine ihtiyaç duyulduğu için Toplu Konut İdaresi
ile müşterek… Sulukule, Türk Mahallesi, Fener
ve Balat da bulunuyor. Artı sahilde bir mahalle var, artı Zeyrek.
UNESCO’nun desteğine rağmen bugüne kadar ihya edilemeyen o Zeyrek’in
onarılması gündemde, Süleymaniye’nin onarılması,
yeniden korunması, kullanılması gündemde. Ayasofya
ve çevresi, Galata Kulesi ve çevresi, Tarlabaşı
ve çevresi… Bunları sadece İstanbul için söylüyorum, Türkiye’ye
yaygılaştırabilirsiniz. İşte Fatih Belediyesi, bu bölgeyle ilgili
hem depreme hem 2010 İstanbul Kültür Başkenti olmasına hem de modern
ve çağdaş yaşam standartlarına uygun, silüeti
bozmayan, yine kurulun onayıyla gündeme gelen bir projeyi tatbik
ediyor. Dolayısıyla, bu maddede de aslında kat mülkiyetine dönüşen,
eksiklik temin eden hususları temin ediyor ve korumayı, kullanmayı
aynı anda değerlendirirken güçlendirmenin gereğine ve artı, bölge
halkının parasal gücü yok ise, halkımızın parasal gücü yok ise ki
ödemelerin büyük bir bölümü, iskâna geçişin
büyük bir bölümüne engel teşkil eden ödeme konularına da kolaylık
getirmek suretiyle yüzde 10 olan ödemelerin yüzde 5’e düşürülmesi,
ama sosyal konutların üretildiği bu tip bölgelerde de vatandaşa
yirmi yıla kadar faizsiz, uzun vadede katkı sağlayarak, “Anayasa
ve yasalara aykırı, siz kaçak binalara af mı getiriyorsunuz?” derken,
o bölgede de yasal olmayan yaşayan insanları yasal hâle getirme çalışmalarını
farklı şekilde değerlendirmenin de ben yanlış olduğunu düşünüyorum.
Nitekim, ben
tekrar ediyorum dünkü konuşmamın ilavesine. Bu Kat Mülkiyeti Kanunu
aslında önemli bir ihtiyaca cevap veren bir altyapıdır. Bundan sonra
eksikliklerin giderilmesinin anahtarı olacak roldedir. Türk Ceza
Kanunu’nun 184’üncü maddesindeki düzenleme, 5366 sayılı Kanun’daki
sit alanları içerisindeki düzenleme ve Belediye
Kanunu’nun 73’üncü maddesindeki düzenleme ilk ayakları olmuştur.
Bu da devam eden ayakları olacak. Bundan sonra dönüşüm kanunu… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
Sayın Bayraktar, sözünüzü tamamlayınız. NUSRET BAYRAKTAR
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan. İşte, ne yapıyorsunuz,
ne yapacaksınız ifadelerine cevap olsun diye söylüyorum. Hemen,
gündemde olan ve önümüzdeki dönem sizlerle beraber tekrar burada
yasalaştırmaya çalışacağımız, birlikte, oy birliğiyle yasalaştırmaya
çalışacağımız dönüşüm kanunu ve artı, bundan sonra İmar Kanunu...
Mevcutları koruyamıyorsanız, yıkamıyorsanız. bir şey yapmalısınız.
Türkiye’de yüzde 50 kaçak yapı varsa, 20 milyon stokun 10 milyonu
kaçak ise bu kaçak hâlde mi yaşasınlar, yasal hâle mi gelsin? Toplu olarak
yıkma imkânı olmadığına göre, sponsorlar vasıtasıyla, kat karşılığı
ile veya merkezî yönetimin desteğiyle veyahut UNESCO veya Avrupa
Birliğinin desteğiyle, çağdaş ve modern yaşama uygun proje üretmenin
hepimizin görevi olması gerektiğini düşünüyorum. Bu vesileyle,
bu kanunun hayırlı olması temennisiyle tekrar hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bayraktar. Soru-cevap işlemine
geçiyoruz. Sayın Genç söz
istemiştir. Buyurunuz Sayın
Genç. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan. Yine, AKP eski
hastalığına devam ediyor, grupları çıkıp madde üzerinde konuşmuyor,
milletvekilleri çıkıyor şahısları adına konuşuyor. Tabii, biz de
burada çıkıp konuştuğumuz zaman bu defa da huzursuz oluyorlar gecenin
saat on ikisinde. Peki niye kendi grupları konuşmuyor da kendileri
çıkıp kişisel konuşuyor? Lütfen bu huylarını terk etsinler. Eğer bu
huylarını terk etmezlerse, bizim burada maddeler üzerinde konuşma
hakkımızı kısıtlarlarsa, ben bundan sonra 5 tane milletvekili arkadaşı
göreceğim, buradaki çalışmaları tamamen tıkayacağım. Bunu da
kendilerine ikaz ediyorum. Sayın Başkan,
aslında, bu maddede gider ve avans paylarını ödemeyenlerin ödeyecekleri
faiz eskiden yüzde 10’du, yüzde 5’e indirmişler. Şimdi, yüzde 5 yerine,
bunu Merkez Bankasının reeskont oranına tabi olsa veya banka faizine
bağlasalar da böyle ikide bir… Yarın bakarsınız bir şey olur, faiz
haddeleri artar veyahut da çok daha düşük olur. Ben, böyle, bunu, daha,
kira artışlarında olduğu gibi, işte TÜFE’ye
bağlanması şeklinde acaba Komisyon veya Hükûmet
istemiyor mu, yani bunu bu yola çevirmek istemiyor mu? Bir de efendim,
biraz önce arkadaşımız konuştu, TOKİ’nin
ruhsat almadan inşaat yaptığından bahsetti. Bu doğru ise şimdi ruhsat
almadan TOKİ’nin inşaata başlaması, ihale
yapması uygun mudur? Hükûmet kaçakçılığı teşvik
mi ediyor? Yasalara aykırılığı teşvik mi ediyor? Bu şekilde ruhsat
almadan inşaata başlamış TOKİ’nin kaç tane
inşaatı var? Bu, İmar Kanunu’na göre suç değil midir? Suçsa bunun
hakkında herhangi bir tedbir almayı düşünüyor mu Hükûmet?
Sorularım bundan
ibaret efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Genç. Buyurun. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, buradaki faiz oranıyla ilgili
Komisyon Başkanımız Sayın İyimaya bir açıklama
yapacaklar, ancak Sayın Genç’in sorduğu “TOKİ ruhsat almadan inşaat
yapıyor iddiası var. Bu doğru mudur?” diye bir soru yönelttiler. TOKİ’nin ruhsat almadan inşaat yaptığını ileri
süren arkadaşımız, hangi yerleşim yerinde TOKİ’nin
ruhsat almadan inşaat yaptığı konusunda bizi bilgilendirirlerse
tabii ki bu soruya cevap vermem mümkün olur, ama, benim bildiğim kadarıyla
TOKİ ciddi bir kamu kuruluşudur, kurallar ne ise o kurallar çerçevesi
içerisinde faaliyette bulunmaktadır. Devlet Denetleme Kurulunun
raporu üzerine -ki, Devlet Denetleme Kurulu sadece bir tespit yapar.
Bu tespit üzerine- görevli ve yetkili teftiş kurulları TOKİ’yle ilgili bir inceleme ve araştırma yapmış,
bu tespitlerin doğru olmadığı kanaatine varmıştır. Sadece, baştaki
tespite dayanarak burada fikir beyan ederseniz ve bunun sonucunda
yapılan inceleme ve soruşturmada hangi sonuçlara ulaşıldığını
eğer araştırmazsanız, tabii eksik bilgi vermiş olursunuz. Bu konuda
beyanda bulunan arkadaşlarımın daha sonra neler olduğunu da araştırmalarını
önemle istirham ediyorum. Şimdi, faizlerle
ilgili, faiz oranıyla ilgili, Komisyon Başkanımız bir açıklama yapacak
Sayın Başkanım. BAŞKAN – Buyurunuz
Sayın İyimaya. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, bir defa, yasada
öngörülen yüzde 5’lik oran faiz değil, tazminattır. Tazminatta belirlilik
önemlidir. Değişken, reeskont, iskonto gibi
değişken oran tazminat da mümkün değil. Ayrıca, aylık yüzde 5’tir. Aylık
yüzde 5, senelik yüzde 60’a tekabül etmektedir. Gerçekten, borçlular
lehine, nihai olarak da apartman topluluğu menfaatine bir iyileştirmedir.
Yüzde 5 makuldür efendim. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Biz onu anladık Sayın İyimaya… BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz efendim. 9’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Karar
yeter sayısını arıyorum. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir, karar yeter sayısı vardır. 10’uncu maddeyi
okutuyorum: MADDE 10- 634 sayılı
Kanunun 22 nci maddesinin ikinci fıkrasının
son cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "4721 sayılı
Türk Medenî Kanununun 893 üncü maddesinin son fıkrası hükmü burada
da uygulanır." BAŞKAN - 10’uncu
madde üzerinde gruplar adına söz isteyen? Yok. Şahıslar adına,
Kayseri Milletvekili Sayın Yaşar Karayel söz istemiştir. Buyurunuz Karayel.
Süreniz beş dakikadır. YAŞAR KARAYEL
(Kayseri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; görüşülmekte
olan kanunun 10’uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Maddede, Kat
Mülkiyeti Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihte var olan, 1926 yılı,
743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’nin, 2001 yılında, 4721 sayılı
Türk Medeni Kanunu’nun değiştirilmesiyle birlikte, maddeler arasında
bir değişiklik olmuştur. Yürürlükten kaldırılan Türk Medeni Kanunu’nun
807’nci maddesi, 4721 sayılı Medeni Kanun’un 893’üncü maddesi olarak
yer değiştirilmiştir. Bu madde ile Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 22’nci
maddesinin ikinci fıkrasında düzenleme yapılmaktadır. Kat maliklerinin
borcu nedeniyle yönetici veya diğer kat malikleri lehinde tesis
edilecek kanuni ipoteklerle ilgili olan maddede, atıf yapılan Türk
Medeni Kanunu’nun numarası ve maddesi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
ile değişmiş bulunduğundan, yeni kanuna uyarlama amacıyla maddede
değişiklik yapılması önerilmiştir. “…20 nci
madde uyarınca payına düşecek gider ve avans borcundan ve gecikme
tazminatından, bağımsız bölümlerin birinde kira akdine, oturma
hakkına veya başka bir sebebe dayanarak devamlı bir şekilde faydalananlar
da müştereken ve müteselsilen sorumludur.
Ancak, kiracının sorumluluğu ödemekle yükümlü olduğu kira miktarı
ile sınırlı olup, yaptığı ödeme kira borcundan düşülür. Kat malikinin
borcu bu yolla da alınamazsa, mahkemece tespit edilen borcunu ödemeyen
kat malikinin bağımsız bölümü üzerine, varsa yöneticinin yoksa
kat maliklerinden birinin yazılı istemiyle bu borç tutarı için, diğer
kat malikleri lehine kanuni ipotek hakkı tescil edilir. Medeni Kanun'un
807’nci maddesinin son fıkrası hükmü burada da uygulanır.” Eski Medeni Kanun’daki,
yeni 807’nci maddedeki “Kanunun bu suretle kendilerine ipotek hakkı
tanıdığı kimselerin evvelce yapılmış bir mukavele ile işbu haklarından
feragatleri, muteber değildir.” cümlesi, yeni Medeni Kanun’daki,
893’üncü maddedeki “Alacaklıların, bu kanunî ipotek hakkından önceden
feragat etmeleri geçerli değildir.” şeklinde olmak üzere değiştirilmiştir. Kanunun hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Karayel. 10’uncu madde
üzerine şahsı adına söz isteyen, Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet
Aydın. Buyurun Sayın
Aydın. AHMET AYDIN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 35 sıra sayılı
Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
10’uncu maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Dün akşamdan beri
tartıştığımız kanunda herkes tarafından hemfikir olduğumuz belirtiliyor,
görüyoruz ve bu kanun tasarısıyla birlikte toplu yapılar için özel
hükümler getirilmekle birlikte, bunun yanında hem mevcut yapıların
güçlendirilmesi, doğal afetlere dayanıklı olması hem de hızlı nüfus
artışıyla birlikte yapılaşmanın artarak, artık tek parsel üzerinde
birden fazla yapının ortaya çıkardığı sorunlar ve bu haksızlıkların
giderilmesi amacıyla ilgili Kat Mülkiyeti Kanunu’nun bazı maddeleri
değiştiriliyor, bazı maddelere ilaveler yapılıyor ve bazı maddeler
de yürürlükten kaldırılıyor. Söz konusu bu
10’uncu maddeyle de Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 22’nci maddesinde ifadesini
bulan ve yürürlükten kaldırılan Türk Kanunu Medenisi’nin 807’nci
maddesinin yerini 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 893’üncü maddesi
almış olduğundan, bu husus 10’uncu maddeyle düzeltilmiş ve bu gerekçelerle,
söz konusu maddenin ve ilgili tasarının kanunlaşacağı inancıyla
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aydın. 10’uncu maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir 10’uncu madde. 11’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 11- 634 sayılı
Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasına, “tesislerin yeniden
yapılması” ibaresinden sonra gelmek üzere “ile yapı güvenliğiyle
ilgili olarak yapılması gerekli görülen teknik incelemeler” ibaresi
eklenmiştir. BAŞKAN – 11’inci madde üzerine Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Sayın Turgut Dibek
görüşmek istiyor. Lütfen buyurunuz
Sayın Dibek. CHP GRUBU ADINA
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Kat Mülkiyeti Kanun’unda Değişiklik Yapan yasanın 11’inci maddesiyle ilgili
olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Öncelikle saygıyla
selamlıyorum hepinizi. Değerli arkadaşlar,
az önce bir manzara izledik. Bu konuda birkaç şey söyleme ihtiyacı
duydum. 10’uncu maddeyle ilgili herhâlde bir karar yeter sayısı istenseydi
karar yeter sayısının olmadığı ortaya çıkacaktı. Şimdi, yasa dünden
bu yana görüşülüyor. Arkadaşlarımız, gerek iktidar partisi sözcüleri,
diğer arkadaşlarımız, bizler de belli bir yaklaşım içerisindeyiz
ama bir şey söyleniyor: “Bu yasa çok önemli, halkımız bunu bekliyor, sabırsızlıkla bekliyor. İşte uzun süreden
bu yana birtakım ihtiyaçlar, bu yasayla giderilecek.” deniliyor
ama bir gayriciddilik var. Dışarıdaki arkadaşlarımız,
buradaki oturumları izlemeye, buradaki konuşmaları dinlemeye,
katkı vermeye, çay içmeyi, sohbet
etmeyi tercih ediyorlar. Bu konudaki üzüntümü belirtmek istiyorum.
Kimse de Kamer Genç’e, sevgili, değerli milletvekili arkadaşımıza
kızmasın. Onun az önceki veya daha önceki bu talepleri gayet yerindedir.
Önce bizler üzerimize düşeni yapacağız. Önce bu konuda biz… KAMER GENÇ (Tunceli)
– Hükûmet yok!
Hükûmet yok!
Bakanlar nerede? TURGUT DİBEK
(Devamla) – Onlar da yok da… Buradan arkadaşlarımız…
Bunu ama Türkiye izliyor arkadaşlar yani bu tabloyu Türkiye izliyor,
vatandaşlarımız şu anda bizi izliyorlar. Az önce, Sayın Başkanımız…
Yani, karar yeter sayısı olmadığını varsayalım. Ne olacak? Zaman
kaybedeceğiz. Dakikasının ne kadar olduğuna dair maliyetler sizler
tarafından sunulmuyor mu arkadaşlar buradaki çalışmamızın, grubun?
Burada Meclis çalışmaları zaman olarak ne kadar maliyet içeriyor
diye birtakım rakamlar da getiriyorsunuz. Yani, birkaç madde karar
yeter sayısı olmadığı nedeniyle reddedildi diyelim, daha doğrusu,
karar yeter sayısı olmadığından kabul edilemedi, ne olacak? Çalışmalar
uzayacak, yeni görüşmeler, birtakım sıkıntılar. Lütfen, arkadaşlarımız
bu ciddiyet içerisinde olsunlar diye düşünüyorum. Değerli arkadaşlar,
ben, maddeyle ilgili düşüncelerimizi açıklamadan önce, bir iki konuyu,
madde dışında bir iki konuyu birkaç cümleyle belirtmek istiyorum.
Dün tabii Şırnak’ta, maalesef o acıları hep
yaşıyoruz, yine 1 üsteğmen ve 3 askerimiz şehit oldu. O acıyı yaşadık
dün yine. Arkadaşlarımız burada üzüntülerini dile getiriyorlar,
bizler de üzüntümüzü dile getiriyoruz, ama nereye kadar, nereye
kadar? Yani, ben, dün, Adalet Bakanımız… Pardon… Adalet Bakanımız
derken, 22’nci Dönemdeki, 59’uncu Hükûmetteki
Adalet Bakanımız Cemil Çiçek, şu an Başbakan Yardımcımız Cemil Çiçek
buradaydı. Öncelikle o söylemişti, Başbakanımız da söylemişti,
yani bundan ne kadar geçti, sanıyorum iki hafta ya
da üç hafta kadar önce, işte “Sözün bittiği yerdeyiz artık, mutlaka
bir şeyler yapacağız, yapılması gerekiyor.” denmişti. Ama aradan
geçen süre içerisinde maalesef biz hiçbir şey yapmıyor gözüküyoruz,
bu acıları yaşamaya devam ediyoruz. Değerli arkadaşlar,
farkındaysanız, dün Mecliste partiler grup toplantılarını yaptılar.
Tüm grup toplantılarında hemen hemen terör konuşuldu,
diğer konulara girilmedi. Yani burada biz çok önemli şeyler konuşuyoruz,
tartışıyoruz Mecliste. Tabii ki bu yasa da çok önemli, bunun yanında
bir sonraki yasa da çok önemli. Ama, arkadaşlar, ülkenin gündeminde
bir terör var. Bunun bizler de farkındayız, bunu bizler de hissediyoruz
ki, Mecliste dün saatlerce her grupta terör konuşuldu. Biz konuşuyoruz,
muhalefet olarak görevimizi yapacağız, uyarılarımızı dile getireceğiz,
ama AKP Grubunda da Sayın Başbakan gündemin hemen hemen
tamamını teröre ayırmıştı. Buradan şu çıkıyor:
Halkın gündeminin bu olduğunu demek ki bizler farkındayız, biliyoruz.
O yüzden, bu konuya daha ciddi eğilmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Yani, eğer “Sözün bittiği yerdeyiz.” denmesinden yaklaşık on beş-yirmi
gün, bir ay geçmişse ve bu acılar maalesef yaşanmaya devam ediyorsa,
ne zaman eyleme geçeceğiz diye insanlar bekliyorlar.
Bu uyarıyı yapmak istedim öncelikle, Cumhuriyet Halk Partisi adına. Hoşgörünüze
sığınarak bir şeyi daha belirteceğim değerli arkadaşlar. Bir cümle
okuyacağım: “Bu ülkede yaşayanlar sıradan bir topluluk değildir.”
Bu cümleyi dün Sayın Başbakan AKP’nin grup toplantısında
söyledi. Bunu niçin söyleyeceğim? Bizim Genel Başkanımız -gerek
grup başkan vekillerimiz- değişik ortamlarda, Suudi Arabistan Kralının
ziyaretiyle ilgili olan o gündemi dile getirdiler. Ama, Meclis gündeminde
de bunun ben belirtilmesi gerektiğine inanıyorum. O nedenle bununla
ilgili de bir iki şey söyleme ihtiyacı duydum. Değerli arkadaşlar,
tabii ki bu ülkede yaşayanlar sıradan bir topluluk değildir. Bizler
bunun farkındayız. Ama, yaşadığımız o birkaç gün önceki tablo, bizleri
acaba bu söylemin dışında farklı bir noktaya mı getirdi ya da hissettirdi diye düşünmeden edemiyorum. Değerli arkadaşlar,
bu ülkede belki sizlerin dedeleri, hepimizin dedeleri bundan seksen,
doksan yıl önce onurları adına, bağımsızlıkları adına yokluk içerisinde
-bugünkü koşulların hiçbiri yoktu o zaman, yani tabiri caizse
“ayağı çıplak, başı kabak” diyeceğimiz bir noktadaydılar, sanayimiz
gelişmemişti, işte tarım toplumuyduk- ama inançlarıyla, onurlarına
ve bağımsızlıklarına olan inançlarıyla bu ülkeyi savundular. Kime
karşı savundular? İşte emperyalizme karşı savundular, düşmana
karşı savundular, bölünmesine, parçalanmasına izin vermediler
ve bu toprakları bizlere emanet ettiler. Zaten sıradan bir topluluk
olmadığımızı o günlerde de biz ispatlamıştık. Ama, değerli arkadaşlarım,
yani yaşadığımız o tablo, ben inanıyorum ki AKP Grubundaki milletvekillerimiz sizler de, AKP’ye
oy veren belki milyonlarca insan da çok rencide olmuşlardır. Gerek
Sayın Başbakanımız gerek Sayın Cumhurbaşkanımızın o yapılan açıklamalarla
bence izah edilmesi mümkün olmayan bu davranışı, yani “biz yaptık
böyle oldu” ya da “her yiğidin bir yoğurt yiyişi
var, bizim yoğurt yiyişimiz de bu” tarzı açıklamayla bunun izah edilmesi
mümkün değil. Halkımız rencide oldu. Ben dört beş gün kendi bölgemdeydim.
Bizim Trakya’nın kurtuluş günleri var. O nedenle, bayramlara katıldık.
O tablo karşısında kendi bölgemdeki insanların yaşadığı sıkıntıyı,
o üzüntüyü, duydukları o üzüntüyü bire bir hissettim ve onlar adına
da zaten bu konuşmayı yapma ihtiyacı duydum. Değerli arkadaşlar,
bu konuyu daha fazla uzatmadan bu hassasiyetimizin de zapta geçmesi için konuyu burada dile getirmek istedim.
İnanıyorum ve inanmak istiyorum, bir daha böyle bir tabloyla karşılaşmayacağız. Değerli arkadaşlar,
Yasa’nın 23’üncü maddesi mevcut. Yani, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun
23’üncü maddesi ilk kabul edildiği günden bu yana mevcut hâliyle kendisini
koruyor. Orada kat maliklerinin, bağımsız bölüm maliklerinin birbirlerine
karşı yükümlülüklerini içeren bir madde var, “Müsaade mecburiyeti”
başlığı altında düzenlenmiş. İşte, kat maliklerinin herhangi birinin
bağımsız bölümde herhangi bir arıza, bakım, işte, içindeki su tesisatı,
elektrik tesisatı veya diğer bölümlerinde bir arıza olduğunda bunun
yapımıyla ilgili olarak diğer bağımsız bölümlerden de girilerek
o arızanın giderilmesi gerekiyorsa buna izin verilmesine yönelik
bir mecburiyet var. Tabii, buna bir ilave yapılıyor mevcut yasal değişiklikle.
Bunun içerisine, mevcut yapılardaki yapı güvenliğiyle ilgili
olan teknik incelemelerin de yapılması durumunda bir bağımsız bölümünde,
diğer bağımsız bölüm maliklerinin de bu incelemelere izin verme
mecburiyeti getiriliyor. Doğru bir mecburiyet, doğru bir hüküm.
Benden önce 9’uncu maddede konuşan Amasya Milletvekilimiz bu konuda
deprem gerçeğini dile getirirken denetimle ilgili maalesef eksikleri
de açıkladı. Yani, Türkiye’de bir deprem gerçeği var. Bu ne kadar
dikkate alınıyor, ne kadar bu konu üzerinde eğiliyoruz, o tartışılıyor
zaten sürekli. Uzmanlar bir anlamda çığlık atıyorlar, deprem uzmanları.
İşte “Türkiye’nin deprem gerçeğini yeterince kavrayabilmiş değilsiniz,
önlem alınmıyor.” deniyor. Mevcut yapılardaki, yani, şu an mevcut
olan -yeni yapılan yapıların zaten depreme göre mutlaka dayanıklı
bir şekilde yapılması, o koşullarda yapılması gerekiyor da- yapılardaki
durumun tespiti açısından getirilen bir madde bu, ona yardımcı olmasını
sağlayan bir madde. Şimdi, az önce arkadaşımız belirtti.
Yeni yapılan yapılar yapılırken denetlenmiyorsa mevcut yapılarda
bu konu ne kadar ciddiye alınarak uygulamaya konuldu diye ben merak
ediyorum. İstanbul’da, özellikle deprem bölgesinde -Kocaeli olabilir-
o bölgede binlerce konut var değerli arkadaşlar. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Dibek, lütfen sözünüzü tamamlayınız. TURGUT DİBEK
(Devamla) – Bu konutların, bir şekilde, yeterli koşulları taşıyıp taşımadıklarının
tespiti gerekiyor. Acaba, bugüne kadar ne kadarı sayı olarak bu incelemeden
geçti, ki geçmesi gerekiyor. Bu konuda, tabii
ki, yeterince incelemenin yapıldığını ben de düşünmüyorum. Ama,
bu yasal değişiklikle en azından bir adım atılmış oluyor. Bundan sonraki
süreçte de, sanıyorum, ilgililer, yetkililer, özellikle belediye
yetkilileri bu konuda mutlaka üzerlerine düşeni yapacaklardır
diye düşünüyorum ve hepinizi saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlarım.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Dibek. 11’inci madde
üzerine, şahsı adına, Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez
söz istemiştir. Sayın Sönmez,
buyurunuz. FEHMİ MURAT SÖNMEZ
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 11’inci maddesi üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Çalışmalarımızın
amacı, mümkün olduğunca hukuksuzluğun önüne geçmek,
işlemlerin kolaylaşmasını sağlamak. Çıkardığımız kanunla da birtakım
iyileştirmelerin olacağını düşünüyoruz. Bu amaçla bu çalışmaları
yaparken bazı iyileştirmelerin yapılmasının yanında bir iki düzeltilmesi
gereken konuyu da bu vesileyle dile getirmek istiyorum. Bunlardan birincisi,
tapu dairelerinde işlem yapılırken, genelde vatandaşımız orada
sadece bağımsız bölüm numarasıyla işlemini yaptırmakta, fakat,
işlem yaptırdığı sırada, daha evvel gördüğü bağımsız bölüm, yani
yerindeki bağımsız bölümle tapudaki o numaranın aynı olup olmadığının
belki farkında bile değil. Çünkü, işlem sırasında tapuda hiçbir zaman
proje çıkarılıp da, sizin aldığınız yer bununla aynı mı diye gösterilmemekte.
Eğer daha evvel de bir kişi talep ederse, genelde tapu dairelerinde
projeyi göstermekten çekinilip belediyelere
yönlendirilmekte, fakat belediyedeki projelerin bağımsız bölüm
numaraları yazılmamaktadır. Yani, insanlar, aldıkları yerin büyüklüğünün
ya da yerinin burası mı olduğunu kesin olarak
bilememekte. Ben eksper hizmetleri yaptığım zaman, çoğu zaman, gittiğim
zaman, dairelerde, karşılıklı komşuların birbirlerinin dairesinde
oturduklarına şahit oldum. Belki on beş-yirmi yıldır apartmanda oturuyorlar,
fakat karşı komşusunun mülkü şahsa ait, birbirlerinin dairelerinde
oturuyorlar. Kimisi kaçak, çatı arasına yapı yapmış, dairesini
bağımsız bölüm olarak satıyor, fakat inceleme şansına sahip olmadığı
için, alan şahıs 90 metrekarelik daireyi 180 metrekare daire diye
fahiş fiyatla satın alabiliyor. Bunun için, bu konuda tapu dairelerinde
kolaylık gösterilmesi gerektiğine inanıyorum. İkinci bir konu
da yapı denetimleriyle ilgili. Ülkemizde yapı denetimleri, bir
yapı denetim firmaları vasıtasıyla yapılıyor, başka illerde de
fenni mesuliyet uygulamasıyla. Yapı denetim uygulaması niye diğer
illere de yaygınlaştırılamıyor acaba? Yani, bizim iki il arasındaki
insanlarımızın canlarının değerleri birbirlerinden farklı mıdır?
Yapı denetim
sisteminde göze çarpan ilginç bir durum daha var. Müteahhit firma,
yapı denetim firmasını kendi seçiyor. Yani, benim yapımı sen denetle
diyor, ücretini pazarlık yapıyor, böyle bir sistemden uygun bir denetleme
sonucu bulmamız imkânı var mıdır? Yapı denetim firması da bir daha
iş alabilme kaygısıyla, tabii ki bazı hataları görmemezlikten
gelebilir. Bunun muhakkak önüne geçilebilmeli.
Dünyanın hiçbir yerinde, insan ya da firma, denetleyicisinin
patronu olamaz. Ben patron olacağım, benim elemanım beni denetleyecek.
Böyle bir uygulama olma imkânı yok. Bunun da bir an evvel düzeltilmesi
gerektiğine inanıyorum. Kanun tasarısının
ülkemize hayırlı olmasını diliyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Sönmez. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Ben söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – 11’inci
madde üzerinde, şahsı adına, Düzce Milletvekili Sayın Celal Erbay söz istemiştir. Buyurunuz Sayın
Erbay… Yok. Sayın Genç, buyurunuz. Beş dakika süreniz
vardır. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 23’üncü maddesinde yapılan değişiklikle
ilgili madde üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu 634 sayılı Kat Mülkiyeti
Kanunu’nun 23’üncü maddesi de, kat maliklerinin mecburiyetini
kurala bağlayan bir madde. Getirilen değişiklik, aslında uygun da
bir değişiklik. Bu vesileyle
tabii deprem meseleleri burada dile getirildiği için, kendi ilimde
de çok önemli bir deprem meseleleri var. Biliyorsunuz, deprem kuşağının
geçtiği en önemli bölgelerden birisi Tunceli-Bingöl
bölümü. Daha önce de bu kürsüde dile getirmiştim, 1991 yılında Pülümür
ve Erzincan depremi meydana geldiği zaman, Pülümür’ün Meydanlar
Mahallesi’nde yüz yetmiş yedi tane deprem konutu yapılmıştı. Sonradan,
2003 yılında, burada ciddi bir deprem daha meydana geldi ve o depremde,
o 1992 tarihinde yapılan evlerin yüzde 100’ü kullanılamaz hâle geldi
ve o depremden, yani 2003’den bugüne kadar onların üzerinde en ufak
bir iyileştirme yapılmadı, o evler öyle metruk durumda kalıyor. Ayrıca, Pülümür
Hükûmet Konağı o tarihte tahrip oldu -ben burada
söyledim, bana inanılmadı- ama, herhâlde Hükûmet
bu konunun da üzerinde durmuş, Pülümür Hükûmet
Konağı da aynen metruk durumda kaldı ve bugün, kaymakamlık, devletin
bütün memurları böyle kuş yuvaları gibi bir yerlerde kalmaktadır.
İnşallah, bu önümüzdeki dönemde bu yerler yapılacak. Ayrıca, bölge
yatılı okulu diye Pülümür’de çok büyük bir bölge yatılı okulu yapıldı.
Bu bölge yatılı okulu da tamamen harap oldu, bin kişilik bir öğrenci
kapasitesine cevap verecek bir kapasitedeydi, o da harap hâle geldi
kısmen, onunla ilgili de bir şey yapılmadı. İşte emniyet lojmanları
yıkık, emniyet binası yıkık ve maalesef o civarlar da işte tabii
gözden ırak olduğu için kimse de o taraflara gitmedi. Yani, 2003 tarihinde
orada deprem meydana geldi, bir tek herhâlde Sayın Zeki Ergezen bir defa gitti, ondan başka da hiçbir devlet
bakanı bölgeye gitmedi ve o hâlde onlar bekliyorlar. İnşallah, bu Hükûmetin de aklı başına gelir, Tunceli de aklına
gelir. Ondan sonra da oradaki o depremde böyle yıkılan, oturulamaz
hâle gelen, mesela o Meydanlar Mahallesi’ndeki yüz yetmiş yedi binanın
düzeltmesi yapılır ve tekrar onlar yeniden iskâna müsait hâle getirilebilir. Şimdi değerli
milletvekilleri, yine ben bir vesileyle de söylemiştim, bakın Tunceli’de
bir tek yüksekokul var, 1992’de galiba, iktisadi ve idari bilimler
fakültesi kurulması için kanun çıkardık, kanun da var. Bugüne kadar
o iktisadi ve idari bilimler fakültesi hâlâ açılmadı, ama o açılsa
da orada, maalesef, yurt hâlledilmedi. İşte 500 bin tane öğrenci
var, defalarca burada dile getirdim, Tunceli’de o yurt sorunu
hâlledilmedi. Şimdi bu yurt sorunu nasıl hâlledilecek? Bu yurt sorunu
hâlledilmeyince öğrenciler gidip orada kayıtlarını donduruyorlar
ve dolayısıyla, orada bir tek yüksekokul var, bu yüksekokul da, maalesef,
eğitime elverişli hâle gelmeyince… Yani, amaç, orada eğitimi yapamamak
durumuna getirmek. İşte, maalesef, Hükûmetin
oraya bakış açısı burada böyle. Şimdi, sizler benim bölgemdeki bir
ile bu gözle bakarsanız, ben de size bu gözle bakarım, yani sizin baktığınız
gözle bakarım. Şimdi, biraz önce
Sayın Bakan diyor ki: “Devlet Denetleme Kurulu yanlış bilgi veriyor.”
Enteresan bir şey. Devlet Denetleme Kurulu, Cumhurbaşkanlığı adına
denetleme yapan bir kurum. Bu Devlet Denetleme Kurulu hangi raporunda
gerçek dışı bir düzenleme yapmışsa çıksın Sayın Bakan burada söylesin.
Yani, Devlet Denetleme Kurulu üyeleri, Cumhurbaşkanının atadığı,
benim bildiğim kadarıyla, çok seçkin, devletin yönetiminde çok belirli
bilgisi, görgüsü ve tarafsızlığı herkes tarafından kabul edilen
kişiler. Eğer, bu kişiler, bu Hükûmetin kanun
dinlemez, yasa dinlemez, hukuk dinlemez kendi icraatlarını ve bürokratlarının
icraatlarını bir rapor hâlinde tespit etmişse “Efendim, bunlar gerçek
değildir.” demek için gelip burada onları ortaya koymak lazım, denmek
lazım ki: “Devlet Denetleme Kurulunun düzenlediği şu rapor gerçeklere
aykırıdır.” (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen sözünüzü tamamlayınız. KAMER GENÇ (Devamla)
– Gerçeklere aykırı rapor düzenlemek aynı zamanda bir suçtur. Yani,
koskoca devletin Denetleme Kurulu üyeleri gidecek TOKİ’nin hesaplarını inceleyecek, bakacak ki
TOKİ inşaat ruhsatı alınmadan inşaatları ihale etmiş, inşaatlara
başlamış. Mesela, ben, Tunceli’de gördüm, bazı yerlerde o kadar
çok eksik TOKİ inşaatları var ki vatandaşlar içinde oturmuyor. Bana
o zaman getirmişlerdi, bırakmışlardı. Mesela benim ilçemde TOKİ’ye bir ihale verilmiş, müteahhit yok ortada.
Yani, şimdi, bunlar ileride geldiği zaman incelemesini yaparız,
ama bizim gördüğümüz kadarıyla da geçmişte Bulgaristan’dan göçmenler
geldiği zaman, havaalanı yolunda o zaman inşaat ruhsatı alınmadan
bir ihale yapılmıştı. Bildiğim kadarıyla, o zamanki bakan hakkında
biz gensoru önergesi vermiştik, hatta Meclis soruşturması önergesi
vermiştik ve Meclis soruşturması açılmıştı, ama bu Hükûmet
zamanında denetim kalktığı için, maalesef, birçok şeylerden habersiziz.
Maddede bunları
belirtmek üzere söz aldım, hepinize saygılar sunuyorum efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Genç. 11’inci maddeyi
oylamaya geçiyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
11’inci madde kabul edilmiştir. 12’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 12. - 634
sayılı Kanunun 25 inci maddesinin ikinci ve dördüncü fıkraları
aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Bu gibi
bir kat maliki hakkında, bağımsız bölümün mülkiyetinin dava tarihindeki
değeri o kat malikine ödenerek bu mülkiyetin diğer kat maliklerine,
arsa payları oranında devredilmesi için davanın açılması, aksi kararlaştırılmış
olmadıkça, diğer kat maliklerinin sayı ve arsa payı çoğunluğuyla
karar vermesine bağlıdır. Bu karara
rağmen kat maliklerinden bir kısmı bu davayı açmak istemezse, davayı
öteki kat malikleri açar ve hâkim hüküm vermeden önce devir bedelinin
ileride hak sahibine ödenmek üzere bankada üçer aylık vadeli hesaba
yatırılması ve makbuzunun ibrazı için davacılara resen belirleyeceği
uygun bir süre verir. Devir bedelinin süresi içinde yatırıldığına
ilişkin belge ibraz edildiğinde ve davanın kabulü halinde hâkim, davalının
bağımsız bölümünün mülkiyetinin davayı açmış olan kat maliklerine
arsa payları oranında devredilmesine ve devir bedelinin işlemiş
faiziyle birlikte davalıya ödenmesine karar verir." "Bu maddedeki
dava hakkı, devir konusunda kat maliklerince alınan dava açma kararının
öğrenilmesi tarihinden başlayarak altı ay ve her halde dava hakkının
doğumundan başlayarak beş yıl içinde kullanılmazsa veya dava sebebi
ortadan kalkmışsa düşer." BAŞKAN – 12’nci
madde üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ardahan Milletvekili
Sayın Ensar Öğüt söz istemiştir. Buyurunuz efendim.
(CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 35 sıra sayılı
Kat Mülkiyeti Kanunu hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygılarımla selamlarım. Değerli arkadaşlar,
Kat Mülkiyeti Kanunu’nun tabii ki haklılıkları var. Ben, o konuya
gireceğim ama, ondan önce Doğu Anadolu kırsalında inşaattan bahsedeceğim.
Doğu ve Güneydoğu, yani iklim şartları ağır olan, yazı kısa, kışı
uzun olup inşaat sezonunun olmadığı bir bölgede inşaat yapmaktan
bahsedeceğim. Evet, inşaat sezonunun olmadığı benim bölgem Ardahan
var, Kars var, buna benzer yüksek yerlerde beş aylık bir inşaat sezonu
var. Bu beş aylık inşaat sezonu olan yerlerde, maalesef devlet,
millî bir harcama yapıyor, millî bir harcama da boşa gidiyor. Niye?
Şimdi, normalde devlet, yaptırdığı binaların hak edişlerini batıdaki
hak edişlere göre aydan aya gönderiyor. Ama, oradaki sezon beş ay sonra
kapandığı için, martta gelmeyen para, hiçbir şekilde orada hiçbir
işe yaramıyor. Bu nedenle, şimdi örnek vereceğim: Ardahan Hükûmet Binası, on dört yıldır bitirilemiyor. Bir
devlet, kendi hükûmet binasını on dört yılda yapamaz
mı? Yapamıyor. Bu sene, işte –inşallah- belki açacağız. Bakın, Ardahan-Ardanuç
yolu sekiz yıldır yapılmıyor ve dünya kadar para gitti. O parayla,
batıda, belki ondan daha çok iş yapılabilirdi. Niye? Zamanında
gitmiyor. Kar yağdığı zaman don yapıyor, inşaat duruyor. Örnek, bir
yurt yapılması için, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği –sağ olsun-
aynı yurttan birini Osmaniye’de, bir diğerini de Ardahan’da yaptı.
Osmaniye’deki yurt bitti, Ardahan’daki yurt hâlen bitmedi ve müteahhidin
parasını iş adamlarından topladık, verdik -müteahhit bıraktı- yeniden
ihale yapıldı, ne zaman biteceği de belli değil. Şimdi bunları
niye söylüyorum arkadaşlar? Emniyet müdürlüğü binası hâlen bitmedi.
Yani, bu, sadece Ardahan’da değil; Kars’ta da, Van’da da, Ağrı’da
da, Erzurum’da da, Bitlis’te de böyle. Çünkü, oranın iklim şartları
çok ağır, beş aylık inşaat sezonu var. Şimdi oranın inşaat sezonu
ile Düzce’nin veya Osmaniye’nin veya İstanbul’un inşaat sezonunu
bir tutuyor, Planlamadan ona göre para çıkıyor, Maliyeden ona göre
para çıkıyor. Ona göre para çıktığı zaman kardeşim, işte Doğu Anadolu,
güneydoğu onun için kalkınmıyor. Adam diyor ki: “Ya,
devlet işte bir bina yapacak, okul yapacak, sekiz yılda bitirmiyor
veya yurt yapacak, sekiz yılda bitirmiyor. Hükûmet
binası yapacak, devleti temsilen bir hükûmet binası yapacak, on dört yılda bitmiyor. Niye
bu devlet böyle yapıyor? Yani, bize şeyi ne, bizdeki sıkıntısı ne?”
Oradaki vatandaş da öyle söylüyor. O zaman çare nedir? Büyük Millet
Meclisidir, bizler, halkın seçtiği insanlar. Şimdi sayın bakanlarım
burada, Bayındırlık Bakanı da burada. Ben istirham ediyorum, bu konuları
lütfen göz önünde tutalım, coğrafi ve iklim şartları ağır olan, inşaat
sezonu kısa olan bölgelere lütfen ödenekleri farklı yapalım. Yani,
oraların yıllık ödemesini şubat ayında, mart ayında yapalım. Ekime
kadar çalıştı çalıştı, çalışmazsa zaten ekimden
sonra kar yağıyor, duruyor. Bu nedenle, ben sayın bakanlarımdan istirham
ediyorum bu konuyu, bir. İkincisi, değerli
arkadaşlar, yapı denetleme şirketleri var. Bu yapı denetleme şirketlerinin
bir kısmı -bazılarını tenzih ediyorum- dört dörtlük yapı denetimi
yapamıyorlar. Bakın, ben, yurt dışında, Libya’da inşaat yaptım.
Orada, inanın, yapı denetleyicisi firmalar gelir betonu alırlardı,
betonu laboratuvarda test ederlerdi, demirin
St-37’ye uygun olup olmadığını, yani yumuşaklığını
ölçerlerdi, demirin bağlanış şeklini de görürlerdi, ona göre betonu
dökmeye izin verirlerdi. Türkiye’de hak getire, böyle bir şey yok.
17 Ağustos 1999’daki İzmit depreminde ben Gebze’de inşaat yapıyordum.
Biz, almış olduğumuz kültüre göre, tecrübeye göre bina yaptık. İnanın,
yemin ediyorum, o Gebze’de, Kocaeli’de,
Gölcük’te yıkılan binaların çoğu bilinçsiz binalar. Yani doğru
dürüst betonun dozajı yok, demirin kalınlığı yok, hatta -bakın çok
önemli, burada, sayın bakanlar not alsınlar- Türkiye’deki demir
haddehanelerinin çoğu hurda demirden inşaat demiri çekiyorlar. Hurda demirden çekilen inşaat
demiri sert oluyor, deprem vurduğu zaman da, bir de tam manasıyla kaynamadığı
için, kırıp binayı yıkıyor. Halbuki Karabük’ün çekmiş olduğu veya
bazı haddehanelerin çekmiş olduğu demirlerin yumuşaklığı ve St 37’ye uygun olması, yumuşak olduğu için, deprem
ne kadar vurursa vursun sallanır, ama bina yıkılmaz. İşte bu çok önemli,
bu çok hassas duruyor ve uluslararası bütün inşaat firmaları bunun
üzerinde duruyorlar. Bu çok önemli. Sayın Bakanım, sizden istirham
ediyorum, haddehaneler derhâl kontrol altına alınsın, St 37’ye uygun demir çekimi yapsınlar. Şimdi, her gün
“Marmara Bölgesi etrafında deprem olacak, binlerce bina yıkılacak,
şu kadar millî servet gidecek, insanlarımız ölecek.” diyorlar. Tedbir
alan yok. Bakın, ben bir öneri sunuyorum: Marmara Bölgesi’nin 500
metre derinliğinde ne kadar bina varsa, bu binalara ikişer kat,
üçer kat kat ilavesi verilsin belediyeler tarafından.
İkişer kat veya üçer kat kat ilavesi verilirse
herkes binasını yıkar yeniden yapar. O zaman ne olur? Sağlam, depreme
dayanıklı bina olur. Ha, bu, aksi takdirde “Efendim, biz mantolama sistemi yapalım -yani güçlendirme diğer
adıyla- bilmem ne yapalım…” Güçlendirme, inanın binayı daha çok hasarlı
yapıyor. Şimdi, bir kolonun güçlendirmesini düşünün. Kompresörü
götürüyorsunuz, taban betonunu kıracaksınız, zaten o sarsıntıdan
bina iyice sallanıyor, o kolon; sallandığı zaman, ona mantolama yapsanız da o eski hâlini almıyor. Bunu,
çok iyi, teknik arkadaşlar bilir. Bu bakımdan, en iyisi, yani, örneğin,
on dairelik binaya iki kat daha verilirse, o iki katın getirisiyle
bina yeniden yapılır ve böylece Marmara Bölgesi kurtulur. Diğer
türlü, o binaların hepsini yıkacağız, yeniden yapacağız; mümkün
değil. Vatandaş yıkmak istemiyor. Ben, hasarlı binada otururum ama
yıkamam, çünkü yapamam, param yok diyor. Ama, iki kat veya üç kat ilave
verilirse, o iki kat veya üç katın gelirine biraz da kendisi katkı
sunarsa, yıkar, yeniden bina yapar. Bu da, bütün vatandaşlar arasında
yaygın bir şekilde kabul görmüştür. Ben, bunu araştırarak burada konuşuyorum
arkadaşlar. Bu nedenle, Marmara Bölgesi’ni de böyle kurtarabiliriz.
Değerli arkadaşlar,
bir kere, inşaat denetleme şirketleri inşaatları doğru dürüst
kontrol etmediği için, ahbap çavuş ilişkileri yapıldığı için, yapılan
şu andaki binaların çoğu hasarlı olacak, göreceksiniz, Allah göstermesin,
bir depremde. Bakın, vibratör
nedir, kimse bilmiyor. Vibratör nedir, daha kimse bilmiyor. Hâlen daha
betonu döküyor kalıba… Vibratör uzun bir şeydir, elektriklidir
-bilmeyenler için söylüyorum- soktuğunuz zaman betonun içine, titreşim
yapar ve beton oturur. Hâlen demir çubukla onu oturtmaya çalışıyor.
Halbuki, vibratörü soktuğunuz zaman titrer ve beton oturur, oturduğu
zaman da sağlam olur. Ha, onu niye kullanmıyor betona, çünkü, kalıbı
zayıf tutuyor; vibratörü titretirse bu defa kalıp patlar, kalıp
patlarsa, o zaman daha kötü olur. O zaman ne oluyor? Fazla kalıp harcamış
oluyor. Buna bir standart getirmek lazım. Sayın bakanlarımız burada…
Bu nedenle… Ben, sizin fazla zamanınızı almak istemiyorum ama,
umarım, bu konuşmalarımı tutanaklardan sayın bakanlarımız tekrar
alarak, kontrol ederek, Türkiye’nin bir daha kötü bir deprem olayıyla
karşı karşıya gelmemesi için bir çalışma yapacaklarını umuyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Öğüt. 12’nci madde üzerinde,
şahsı adına Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt
Akgün söz istemiştir. Buyurun Sayın Akgün. (AK Parti sıralarından alkışlar) MEVLÜT AKGÜN
(Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kat Mülkiyeti
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın
12’nci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Kıymetli arkadaşlarım,
nüfusun hızla çoğalması, kırsal alanlardan şehirlere doğru göçün
hızlanması, şehirleşmenin artması gibi nedenlerden dolayı insanların
ortak yaşama alanları hızla artmaktadır. Bu artış, aynı zamanda
bir ortak yaşama kültürü meydana getirmektedir. İşte bu ilişkileri
düzenleyen kat mülkiyeti konusu aslında hukukun en sorunlu ve aynı
zamanda en dinamik alanlarından birisidir. Denilebilir ki, zaten
hukuk, başlı başına herkesin ortak hürriyet sahasını belirleyen
ve karşılıklı tecavüzleri engelleyen ortak yaşama kültürüdür. Ortak yaşama
alanlarında birlikte yaşamaktan doğan haklar bulunduğu gibi sorumluluklar
da mevcuttur. Örneğin, bir apartmanda kat malikinin çatı, bodrum katı,
merdiven boşluğu, otopark gibi ortak yerlerden hissesi oranında yararlanma
hakkı varsa, aynı kişinin ortak giderlerden dolayı, örneğin yakıt
parası, elektrik, binanın tamiratı gibi giderlere de hissesi oranında
katılması zorunluluğu vardır. Bir kat malikinin, işte ortak olan
bu yükümlülüğünü yerine getirmemesi bazen diğer kat malikleri
için çekilmez bir hâle gelebilir. Mesela bir kat maliki aylarca, senelerce
yakıt giderini ödemediği zaman, müteaddit defalar icra takibine
konu olduğu zaman diğer kat malikleri haklarını nasıl elde edeceklerdir?
İşte aslında 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 25’inci maddesi
bu hususu düzenlemekteydi. İşte bu madde, görüşmekte olduğumuz
12’nci maddeyle değiştirilmektedir. Bu madde, hem Kat Mülkiyeti Kanunu’nun
en önemli maddelerinden birisidir hem de yeni düzenleme uygulamada
büyük bir rahatlığı meydana getirmektedir. Çünkü maddenin eski
hâlinde, dava açmak için, kat malikleri kurulunca, yani bütün kat maliklerinin
katıldığı kat malikleri kurulunca karar verilmesi esası benimsenmişi.
Yeni düzenlemeyle, dava açma hakkı kolaylaştırılmak istenilmiş
ve aksi kararlaştırılmadıkça, diğer kat maliklerinin sayı ve arsa
payı çoğunluğu yeterli kabul edilmiştir, yani çoğunluk esasına geçilmiştir. Yine aynı maddeyle,
davaların uzun sürmesi ve kararların kesinleşmesinin zaman alması
düşünülerek, hem uygulamayı kolaylaştırmak hem de devir esnasında
devir bedelini, yani davalının haklarını korumak için, gayrimenkulün değerini korumak amacıyla, devir
bedelinin bankaya üçer aylık vadeli hesaba yatırılması ve bedelin
faiziyle birlikte davalıya ödenmesi esası getirilmiştir. Yine yeni düzenlemeyle,
eski düzenlemede zaman aşımı süresinin başlangıcının sürekli tereddüde
yol açması düşünülerek, dava açma hakkı, kat maliklerince alınan
dava açma kararının öğrenilmesi tarihinden başlayarak altı ay
ve her hâlde hakkın doğumundan itibaren beş yıl olarak zaman aşımı müddeti
düzenlenmiştir. Bu düzenleme, belirttiğim gibi, uygulamada meydana
gelen belirsizlik ve tereddütleri ortadan kaldırmak amacıyla meydana
getirilmiştir. Yapılan düzenlemeler,
gerçekten uygulamayı rahatlatacak düzenlemelerdir. Ben, bu düzenlemelerin
ortak yaşama alanlarında daimi dostluklar ve kardeşlikler kurması
dileğimle, tasarının hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce
heyetinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Akgün. 12’nci madde üzerinde
şahsı adına Kocaeli Milletvekili Sayın Azize Sibel Gönül söz istemiştir. Buyurun Sayın
Gönül. (AK Parti sıralarından alkışlar) AZİZE SİBEL GÖNÜL
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kat Mülkiyeti
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın
12’nci maddesi hakkında söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan
önce yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Kapsamlı denilebilecek
bir kanun değişikliği olan bu yasa tasarısının amacı, yapılaşmadaki
bazı boşlukları gidermek ve uygulamada ortaya çıkan problemleri
gidermektir. Nitekim, yürürlükteki Kanun gereğince, kat maliklerinden
birini, Kat Mülkiyeti Kanunu’na göre kendi üstüne düşen borçları
ve hükümleri yerine getirmemek suretiyle diğer kat maliklerinin
haklarını onlar için çekilmez hâle gelecek derecede ihlal ettiği
durumlarda, diğer kat maliklerinin kendi arsa payları oranında,
ihlalde bulunan kat malikinin o bağımsız bölüm üzerinde mülkiyet
hakkının kendilerine devrini sağlamaları için kat malikleri kurulunun
basit çoğunlukla kararı gereklidir. Bu çoğunluk sağlanamazsa, davayı,
devri isteyen diğer kat malikleri açabiliyordu. Tasarı da özü itibarıyla
aynı düzenlemeyi öngörmüştür, ancak, tüm kat malikleri adına dava
açılması için aranan basit çoğunluk değişecek, maliklerin sayı ve
arsa payı çoğunluğuyla karar almaları gerekecektir. Diğer bir değişiklik
de, kurulda gerekli çoğunluğun sağlanamaması durumunda, mahkemenin,
devri isteyen diğer maliklerin talepleri yönünde karar verebilmeleri
için mahkemede bu kat maliklerinin, devir bedelini üçer aylık vadeli
hesaba yatırmalarını ve makbuzu ibraz etmelerini arayacaktır.
Bu manada Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun’un çok yönlü sorunları çözümleyerek, zor ve telafisi mümkün
olmayan neticeleri ortadan kaldıracağı kanaatiyle yasanın hayırlı
ve uğurlu olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Gönül. Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının çerçeve 12 nci maddesi
ile değiştirilmesi öngörülen 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat
Mülkiyeti Kanununun 25 inci maddesinin ikinci fıkrasında geçen
“dava tarihindeki değeri” ibaresinin “hükme en yakın tarihteki
değeri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İsabetlidir, nisabımız yok; takdire
bırakıyorum efendim. BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Konuşmak
isteyen? NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
– Gerekçe okunsun. BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe: Dava tarihi
ile hüküm tarihi arasında genellikle uzun bir zaman dilimi bulunmaktadır.
Bu süreçte taşınmazın değerinde oluşacak artışlar, malik aleyhine
bir zarara ve devralanlar lehine sebepsiz zenginleşmeye yol açmaktadır.
Yasa koyucu, böylesi bir haksız sonucu hukukileştiremez. Bunu önlemenin
yolu, eşya zararlarında da insan zararları doğrultusunda hüküm
tarihine yakın veya en yakın değer esasının benimsenmesidir; hatta
ifa tarihine kadar endeksleme metodunu tercih etmektir. Teklifin
amacı taşınmazın devir ve intikal tarihindeki reel
değerine yaklaşan bir değeri temine yönelik adalet ilkesini sağlamaktır.
Bu gibi davaların uzaması halinde, hüküm zamanında bir değer keşfinin
yapılması gerekebilir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
kabul edilmiştir. Kabul edilen
önergeyle birlikte 12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 12’nci madde önergeyle birlikte kabul
edilmiştir. 13’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 13- 634 sayılı
Kanunun 26 ncı maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir. "Kat irtifakı
sahiplerinden biri kendine düşen borçları, noter aracılığıyla yapılan ihtara rağmen, bu ihtar tarihinden
başlayarak iki ay içinde yerine getirmezse diğerlerinin yazılı
istemi üzerine hâkim, onun arsa payının ve kat irtifakının dava tarihindeki
değeri karşılığında, öteki paydaşlara, arsa payları oranında devrine
karar verir." BAŞKAN – 13’üncü
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili
Sayın Hüseyin Ünsal söz istemiştir. Buyurun Sayın Ünsal. Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kat
Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın
13’üncü maddesiyle ilgili olarak, Cumhuriyet Halk Partisi adına
söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım,
bu maddeyle ilgili bir ortak –sanırım- önerge gelecek. Bu önergeye
de katılıyoruz. Dava tarihindeki…
Ben bu metni bir okuyayım: “Kat irtifakı sahiplerinden biri kendine
düşen borçları, noter aracılığıyla yapılan ihtara rağmen, bu ihtar
tarihinden başlayarak iki ay içinde yerine getirmezse diğerlerinin
yazılı istemi üzerine hâkim, onun arsa payının ve kat irtifakının
dava tarihindeki değeri karşılığında, öteki paydaşlara, arsa
payları oranında devrine karar verir.” hükmü yerine, “dava tarihindeki”
ibaresinin yerine “hükme en yakın tarihteki değeri” olarak konulursa,
sanırım, o mahkemenin o günlerde vereceği bilirkişi raporuyla
ve tespitleriyle bu konu çözülmüş olacak. Bu önerge değişikliğiyle,
bu maddenin lehinde oy kullanacağımı da ifade etmek isterim. Bu arada, tabii
ki, biraz önceki 9’uncu maddedeki konuşmamda, yanlış anlaşılma olmamak
üzere, bir konuyu tekrar etmek istiyorum. Ben Sayın Bakana bu konuyu
izah ederken, Toplu Konut İdaresiyle ilgili kuruluşların Devlet Denetleme
Kurulunun 2004 yılıyla ilgili icraatlarınızdan dolayı “yapı ruhsatı
olmadan başlanan inşaatlarda ruhsatın bir an önce alınması” ibaresinin
Devlet Denetleme Kurulu raporunda yer aldığını söyledim. Dolayısıyla,
böyle bir raporun yazılmasında, sanırım, Cumhurbaşkanlığı makamı
gibi makamın altında görev yapan Devlet Denetleme Kurulunun olumsuz
bir şekilde, yoktan icat ederek böyle bir ibareyi kullanmasını beklememiz
zaten mümkün değildir. Kaldı ki, bu konu Yüksek Denetleme Kurulunun
da gündemine gelmiş. Yüksek Denetleme Kurulunun da bu konuyla ilgili,
sadece bununla alakalı değil, TOKİ tarafından idare edilen Emlak
Gayrimenkul Ortaklığı Anonim Şirketi tarafından hasılat paylaşım
modeliyle ihale edilen projelerde gerçekleştirilen mevzuata aykırı
usulsüz işlem ve ihmal sonucunda, şirketin kamusal varlıklarının
emsallerine göre bariz şekilde düşük fiyatlar uygulanmak suretiyle
elden çıkarıldığı, bu şekilde Sermaye Piyasası Kanunu’nun 15’inci
maddesi kapsamında şirketin mal varlığında ve kârında azalmaya yol
açtığı tespit edilmiş, Başbakanlık Teftiş Kurulu ile Sermaye Piyasası
Kurulunun birlikte yürüteceği bir inceleme ve soruşturma talebinde
bulunulmuştur. Dolayısıyla, böyle bir soruşturmaya yol açacak da
bir tespit Yüksek Denetleme Kurulunun denetim elemanları tarafından
ve Yüksek Denetleme Kurulu üyeleri tarafından da ortaya konmuştur.
Bununla da yetinilmemiş, bu konuyla ilgili
olarak, Danıştay, zaten “hasılat paylaşım” modeliyle yapılan ihalelerin
yönetmeliklerinin usulsüzlüğüne karar vererek bu yönetmeliklerin
değiştirilmesini istemiş. Zaten Hükûmetiniz
de hemen Şubat 2007 tarihinde bu yönetmelik
hükümlerini değiştirerek, o güne kadar hasılat paylaşım modeli
işlerini de bir an önce halletmiş oldunuz. Bizim burada
depremle ilgili söylediklerimiz, bu konuyla ilgili söylediklerimizin
altında çok ciddi bir gerçek var ki, bu olayı siyaseten
çok göz önüne almak istemiyoruz. Deprem hepimizin sorunu. Yani deprem, Adalet ve Kalkınma Partisinin, Cumhuriyet
Halk Partisinin sorunu değil, hepimizin sorunu. Dolayısıyla bununla
ilgili önerilerimizi, sunuşlarımızı yaparken de biraz bunu siyasetten
uzak bir anlayış içerisinde yapmaya da mümkün olduğunca gayret ediyoruz.
O zaman ben size
daha ciddi önerilerle geliyorum. Bu depremle ilgili bugüne kadar
tedbir almadınız. Yaptığınız işler var. Yaptığınız işler, doğru işler
şunlar: Yaraları sardınız. Bu konuda çok haklı gerekçeleriniz
var. Bu konuda hiçbir itirazımız yok, ama uygar devletler, demin de
söylediğim gibi, sosyal devlet anlayışı içerisinde sadece yaraları
sarmakla kalmaz, olası doğal afetlerle, deprem riskleriyle ilgili
de tedbirlerini önceden alır. Bu konuyla ilgili, ben… Sayın Başbakan
Yardımcısı da buradaydı, şu anda Sayın Bakanımız da burada, gerçi
kendisi şu anda Adalet Bakanı, ama bu konuyla ilgili Bakanlar Kuruluna
götüreceği öneride, ben önerilerimi şunlar olarak söylemek istiyorum:
Özellikle muhalefetin
de içinde bulunduğu bir konsey oluşturun. Zaten bu konsey var. Bu konseyin
içine muhalefeti de katarak devletin deprem konseyini ulusal bir
konsey haline getirmeye lütfen çalışın. Yerel yönetimler, Bayındırlık
ve İskân Bakanlığı ve TOKİ arasında yetki kargaşasını ortadan kaldırın. Değerli arkadaşlarım,
TOKİ istediği gibi plan yapma yetkisine sahip. Bir de sanırım Özelleştirme
İdaresi var, böyle istediği gibi plan… Ve belediyeler… Şimdi, TOKİ
gidiyor, planını yapıyor, belediyeye de bir süre veriyor, “bu kadar
gün içerisinde bu planı kabul edersen edersin, etmezsen ben bu planı
uygularım” diyor, ondan sonra da başlıyor işte orada hasılat paylaşım
modelleri. Biz, bu anlayışı da bu kargaşayı da ortadan kaldıracak,
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı nezdinde yapılacak
bir çalışmaya, burada kanun mu var, yönetmelikle ilgili her türlü
çalışmaya gönülden destek vereceğimizi ifade ediyoruz. Bu yetki
kargaşasını lütfen kaldırın. Bu, depremi çok ilgilendiren, güçlendirme
konusunu çok ilgilendiren bir konu. Dolayısıyla, o konsey nedeniyle
bunları yapabilirsiniz. Mutlaka bir başbakan
yardımcısı tüm çalışmaların koordinasyonundan sorumlu olsun.
Halk, kimden, neden sorumlu olduğunu, kimden hesap soracağını bilsin
ve seksen bir ilin -yaptınız, hayırlı olsun- fay hatları göz önüne alınarak
“ileride dönüşebilecek kentsel dönüşüm projeleri” diye de adlandırdığınız
projelerin hepsini yeni kent parçalarından oluşturmaya dikkat
edin, bu konuyla ilgili hemen planları hayata koyun. Topluma ait kamu
yapılarını kısa zamanda depreme dayanıklı kılın. Hastane, okul,
kamu binaları, köprüler, viyadükler ve tüneller olmak üzere bir
program dahilinde depreme dayanıklı hale getirilmesini sağlayın.
Bu konuyla ilgili uygulama programını hemen topluma açın, hatta
buraya getirin muhalefetle paylaşın, hep beraber bu konunun üzerine,
bir deprem politikası olarak, hep beraber gidelim. Bunlar önemli
tespitler. Değerli arkadaşlarım,
buraya gelen her arkadaşımızın çok övünerek konuştuğu bir konuya
da değinmek istiyorum: Şu kentsel dönüşüm projeleri. Bunlar, dönüşüm
projeleri hakikaten önemsenecek, fakat bunlar sadece lafıyla kalınıp
avunulacak işler değil. Kentsel dönüşüm projelerinin dünyadaki
uygulamalarını çok iyi takip etmek lazım. Sanırım, ya Küçükçekmece Belediyesi
yahut da Büyükçekmece Belediyesi -şimdi aklımdan
çıktı- kentsel… ASIM AYKAN (Trabzon)
– Küçükçekmece. HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) – Küçükçekmece… Küçükçekmece Belediyesi,
bu konuyla ilgili çok uygar, ciddi, uluslararası bir çalışmayı yerine
getirdi. Bilmiyorum, değerli arkadaşlarımızın haberi var mı. Doğru
bir çalışma yaptı. Bu çalışma, bir özel çalışmaydı, bir belediye bünyesinde
yapılan bir uluslararası çalışmaydı. Şimdi, bu çalışmayı daha ulusal
düzeye çıkaralım. Kentsel dönüşüm
projelerini, öyle, reklam yapılarak, yeni bir beş yıllık dönemde
bir icraat programı gibi hayata sunmanın anlamı yok. Kentsel dönüşüm
projelerinde -demin de paylaştık, buraya geldi o insanlar, örneğin,
Sulukule örneğinde- insanlarla bunu paylaşmadan
başarı elde etmek mümkün değil. Kentsel dönüşüm projelerinde, o mahallenin
muhtarından, halkından başlayarak, o bölgede bulunan sivil toplum
örgütlerinden başlayarak, eğer bir sanayi sitesini ortadan kaldırıyorsanız,
o sanayi sitesinin yöneticilerini, o sanayi bölgesinin yöneticilerini
veya sanayi, ticaret odalarını, sivil toplum örgütlerini işin içine
katmazsanız veya sadece devlet erkiyle değil, yerel yönetim erkiyle
değil, sivil erki de ortak bir paylaşım içine katmazsanız, dünyada
bunun hiçbir başarısı gözükmemiş. Bakın, Ankara’da da bir şeye girişmeye
başlanıldı, İstanbul’da da böyle bir “kentsel dönüşüm projesi” adı
altında çalışmalar yapılıyor ve toplumun zaman zaman
tepkisini alıyorsunuz. Dolayısıyla,
kentsel dönüşüm projelerinde yapılacak çok temel bir anlayış, ilk
önce o sivil toplumun sesine kulak vermekten geçiyor.
Eğer o sivil toplumun sesine kulak vermeden “Bu işleri yapar geçeriz
biz bu işi dozer mahiyetinde.” diyorsanız, bu yapılır ama onun adı
“kentsel dönüşüm projesi” olmaz, “kentsel dayatma projesi” olur,
onun arkasından da başka şeyler çıkar. O zaman biz yine çıkarız, bakın
“Kuzey Ankara Projesinde kentsel dönüşüm projesi yapacağınıza
rantsal bölüşüm projesi yapmışsınız.” deriz, burada gelir, siyaseten konuşmaya başlarız. Bu hakkı eğer
ciddi bir şekilde götürmeye çalışıyorsanız -bize vermemek için bu
konuşma hakkını- kentsel dönüşüm projelerinde de bir platform oluşturun.
Bakın, bu ülkede, gerçekten çok saygın kent plancıları var, mimarlar
var ve dünyada adları sayılı insanlar var. Bunların hepsini toplayalım,
bizler de gelelim, o platformda bir tartışalım, konuşalım, var olan
eldeki büyükşehir projeleri dâhil olmak üzere
onları bir masaya yatıralım, geleceğine bir bakalım. Kentsel dönüşüm
projelerinde böyle bir anlayıştan sonra ancak o projeyi hayata geçirmek
konusunda bir ciddi çalışmaya hep beraber girelim. Eğer bunu yapmazsanız,
biz bu kürsülerden, bir sene sonra, iki sene sonra “siz şu konuda rant
yaptınız, şu konuda bölüşüm yaptınız” diye hasılat paylaşım modelleri
gibi yapılan haksızlıkları buraya gelir tekrar konuşmaya başlarız.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ünsal, lütfen sözünüzü tamamlayınız. HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) – Tamam efendim. Deprem konusundaki
görüşümüzün ve kentsel dönüşüm projeleri konusundaki görüşümüzün
en ortak nedeni, bunu bir ulusal sorun, ulusal mesele hâline getirerek
hep beraber paylaşalım. Deprem olduğunda hepimize oluyor, parti
ayrımı, etnik ayrım, mezhep ayrımı, hiçbir ayrım yapmıyor. Dolayısıyla,
bu konuyla ilgili hep beraber paylaşacağımız çok şey olduğunu düşünüyorum.
Bu konuda 60’ıncı Hükûmet eğer duyarlı davranacak
ise, bizlerin de bu konuyla ilgili katkılarıyla, bizlerle birlikte
sivil toplum örgütlerinin ve özellikle üniversitelerin değerli
bilim adamlarıyla -“o değerli bilim adamları da işine baksın” mantığıyla
bakmayın ve gelsinler konuşsunlar- hep beraber bu konunun çözümüyle
ilgili bir çalışmayı yürütelim. Saygılarımla.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ünsal. 13’üncü madde
üzerinde, şahsı adına Çanakkale Milletvekili Sayın Müjdat Kuşku
söz istemiştir. Buyurun Sayın
Kuşku. (AK Parti sıralarından alkışlar) MÜJDAT KUŞKU
(Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. 13’üncü maddeyle
ilgili de, diğer maddelerde olduğu gibi çok iyi hazırlanmış ve hiçbir
sıkıntı olmayan bir maddedir. Dolayısıyla, bu maddeyle ilgili söylenecek fazla
bir şey yok. Yalnız, bütün
konuşmacı arkadaşlar depremle ilgili hassasiyetler üzerinde duruyorlar,
haklıdırlar. Ama, esasında, yapı denetimi sadece şantiyenin denetimi
olarak algılanmamalıdır. Mutlaka yapı denetiminin en önemli ayağı
malzeme standardının sağlanması yolunda olmalıdır ve Bakanlığın
da bu konuda ciddi bir çalışması olduğunu ben biliyorum. Önümüzdeki
dönemde malzeme standardını sağladığımızda, daha güvenli yapılar,
daha kaliteli binalar yapma imkânını bulacağız inşallah. Bu maddenin milletimize
hayırlı olmasını diliyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (AK
Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kuşku. 13’üncü madde
üzerinde, şahsı adına söz isteyen Kastamonu Milletvekili Hakkı Köylü. Buyurunuz Sayın
Köylü. HAKKI KÖYLÜ
(Kastamonu) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; konuşmama başlamadan önce hepinizi saygıyla
selamlıyorum. 13’üncü maddede
ne diyor? 13’üncü madde, 26’ncı maddenin ikinci fıkrasında bir değişiklik
yapıyor ve bu değişikliğe göre “Kat irtifakı sahiplerinden biri
kendine düşen borçları, noter aracılığıyla yapılan ihtara rağmen
ödemezse…” şeklinde devam ederek, sonunda mahkeme tarafından, bunu
almak isteyen diğer malikler, dava tarihine en yakın tarihteki değeri
üzerinden satın alıyorlar, mahkeme buna karar veriyor. Bu borçlar nedir?
Kısaca -belki kanuna bakmamış olan arkadaşlarımız vardır- onu izah
etmek istiyorum. Burada bahsedilen borç, kat irtifakı sahipleri,
bu hakka konu olan gayrimenkulün ileride müşterek
mülkiyete çevrilmek üzere tamamlanması, yapılması ve ruhsat alıncaya
kadar geçen dönem içerisinde harcanan paralar, herkesin katılması
gereken paralar ne ise bunları ödemek zorundadırlar. Bu yapım için
gerekli olan masraflara katlanmayanlar, bu masrafları ödemeyenler
-yani burada bahsedildiği şekilde, bu kişilerin borçlarıdır- işte
bu borcu ödemeyenler noter tarafından kendilerine gönderilen ihtar
üzerine gene ödemezler ise –ki, bu ihtarı herkes çekebilir, burada
alacağı olan, hakkı olan herkes çekebilir, orada bir sorun yoktur- ihtar
üzerine açılacak davada, dava tarihine en yakın süre içerisindeki
değeri ne ise o değer üzerinden kendilerine verilir. İşin esası bu.
Bu arada bir
şeye değinmek istiyorum: Sayın Ensar Öğüt bahsetti
demin, yapı denetim elemanlarının sorumluluğunu gereği gibi yerine
getirmediklerini, hatta bazılarının ahbap çavuş ilişkisi içerisinde
olduklarını söyledi. Evet, böyle bir endişe bizde de var. Ama biz bu
endişeyi gidermek için, Meclis gündemine gelen, birkaç gün önce komisyonumuzdan
geçen, temel ceza yasalarına uyum maksadıyla, yüz yetmiş tane kanunda
değişiklik yapan bir tasarıyı Adalet Komisyonunda kabul ettik. Bunun
içerisinde, işte, yapı denetim elemanlarının sorumluluğuyla ilgili
düzenlemeler var. Bu düzenlemelere
göre yapı denetim elemanları, şayet, kendi denetimlerinde olduğu,
sorumluluğunda olduğu binada gerekli denetimleri başına gidip
yapmaz ise ve yapmış gibi gösterirse, denetim sonucunda şartnameye,
plana, projeye ve standartlara aykırı gördüğü hususları, standartlara
ve projeye aykırı değilmiş gibi değerlendirirse ve buna ilişkin
bu şekilde rapor tutarsa, bu takdirde Türk Ceza Kanunu’nun kamu görevlileriyle
ilgili olan 257’nci maddesinin birinci fıkrasındaki “görevi kötüye
kullanma” suçuyla cezalandırılacaklardır. Ayrıca, bunun yanında,
düzenlemiş oldukları rapor da sahte kabul edilerek “belgede sahtecilik”
suçuna göre cezalandırılacaktır. Bundan sonra, inşallah, en kısa
zamanda o yasayı da çıkaracağız. Bundan sonra,
ümit ediyorum ki, yapı denetim elemanları kendilerine verilen sorumluluğu
gereği gibi yerine getireceklerdir. Bunu da açıklamak istedim. Hepinize saygılar
sunuyorum.(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Köylü. 13’üncü madde
üzerinde iki önerge vardır. Önergeleri önce
geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre
işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının çerçeve 13 üncü maddesi ile değiştirilmesi
öngörülen 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun
26 ncı maddesinin ikinci fıkrasında geçen “dava
tarihindeki değeri” ibaresinin “hükme en yakın tarihteki değeri”
olarak değiştirilmesini adına arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup işleme alacağım. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Öteki önergeyi okutmadınız Sayın Başkan. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı yasa tasarısının 13. maddesinin (noter aracılığı
ile) ifadesinin (kat maliklerinden birinin veya yöneticinin noter
aracılığı ile) biçiminde değiştirilmesini saygılarımızla arz
ederiz.
BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım tekrar. Komisyon önergeye
katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hangisine efendim? BAŞKAN – En aykırı
olana. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Hangisi aykırı işte? BAŞKAN – En aykırı
olana, en son okutulana. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz efendim en sona. BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Önerge
hakkında konuşmak isteyen? KAMER GENÇ (Tunceli)
– Konuşacağım efendim. BAŞKAN – Buyurunuz
Sayın Genç. Süreniz beş dakikadır. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; benim önergemde zaten…
Madde, kat irtifak sahiplerinin borçlarının yerine getirilmemesi
konusunda bir düzenleme getirmiş. Şimdi, maddede diyor ki: “Kat irtifakı
sahiplerinden biri kendine düşen borçları, noter aracılığıyla yapılan
ihtara rağmen”. Şimdi, noter aracılığıyla kim ihtar yapacak? Yani,
apartmanın kat maliki, sahipleri mi yapacak veya onların yakınları
mı yapacak, yönetici mi yapacak? Bunu belirtmek lazım. Yani, ben
önergemde diyorum ki, kat maliklerinden birisi veya apartmanın yöneticisi
marifetiyle noter kanalıyla kendisine ihtar yapılması lazım.
“Yerine getirmezse, diğerlerinin yazılı istemi üzerine” diyor,
bu diğerleri kim? Yani, tabii, Komisyon Başkanı bu kanunun başında,
müzakere edilirken burada, hakikaten hiç tasvip edilmeyen öyle
acayip bir düşünce tarzını dile getirdi ki ve komisyon raporlarında
da belirtiyorlar: “Efendim, biz geçmiş komisyonların maddelerini
görüşmeyiz, eğer şey ederse Genel Kurulda, o söylenen düşünceler
maddelere dercedilebilir.” O zaman sizin Komisyon
olarak göreviniz ne kardeşim? Yani Komisyon olarak göreviniz ne?
İç Tüzük size görev vermiş. İç Tüzük’ün komisyonlara verdiği görevlerin
hepsini yok edeceksiniz, 77’nci maddede neden dahi ilave edildiği
belli olmayan, tamamen İç Tüzük’ün öteki hükümlerini yok eden bir
anlayışla “Efendim, ilk komisyonlarca benimsenen tasarının maddelerine
geçmeden önce tümünü benimsersiniz, ondan sonra getirip,
tamam, ben daha kafa yormam, getiririm, Genel Kurulda, eğer bu düşünceler
hakikaten tasarıya dercedilmesi gereken
fikirler ise, düşünceler ise dercederim.” diyorsunuz.
Burada ne kadar haklı da bir önerge versek, maalesef, iktidar partisi,
peşin hükümle, bizim önergelerimizi kabul etmiyor. Bakın, ben on
dört sene Danıştayda tetkik hâkimliği ve savcılık
yaptım sayın milletvekilleri. Hâkimler bir kanunu incelediği zaman…
Bakın, bu kanunların her kelimesi başlı başına uyuşmazlığın çözümünde
çok önemli bir rol oynuyor ve dolayısıyla, sağlıklı bir kanun yapılmadığı
zaman, kanunlar yerli yerine, birbirleriyle bağlantılı olarak ve
uyuşmazlığın çözümünde çok sağlıklı bir mantığa oturmadığı zaman,
hâkimler de tutuyor her birisi bir karar veriyor. İşte, bir bakıyorsunuz,
aynı dairede, bırakın değişik hâkimleri, aynı dairede değişik değişik kararlar veriliyor. Onun için, bu kanunların
burada yapılması sırasında enine boyuna tartışılıp ve hangi kelimenin
nasıl yorumlanması gerektiği, hangi konunun nasıl yorumlanması
gerektiği burada enine boyuna müzakere edilirse, bunlarla ilgili
çıkan uyuşmazlığın yargı mercilerinde çözümlenmesi sırasında
bunlar çok önemli birer done oluyorlar ve dolayısıyla, bu donelere
dayalı olarak da, orada yargı mercilerinde görev yapan hâkimler de
doğru dürüst karar verirler. Şimdi, siz komisyonlara
gideceksiniz, komisyonlar da “Efendim, bir komisyon böyle bir karar
vermiş, ben maddelerini incelemeyeyim.” diyeceksiniz. Böyle bir
mantık olmaz. Böyle bir mantıkla hareket eden kimseler komisyonda
da görev yapmış sayılmazlar. Ben önergemde
diyorum ki, işe açıklık getirelim. İşte, diyoruz ki, noter aracılığıyla
kim ihtar edecek? Kat malikleri mi edecek? Peki, oradaki kapıcının
da burada menfaati var icabında. Kapıcı da icabında ihtarda bulunacak
mı? Onun için, böyle, bunların, uyuşmazlıkların çözümünde… Yani, burada
bir menfaat ilişkisi var mı, yok mu? Nitekim, burada, tuttular, dava
tarihindeki değeri sonradan fark ettiler. Ya
sonradan fark edilmeseydi ne olacaktı? Burada, yine, hakkında işlem
yapılan kat maliki zarara uğrayacaktı. Ben, onun için,
önergemin kabulünü istiyorum. Bundan sonra da, lütfen, Komisyon bu
huyundan da vazgeçsin. Geçmiş komisyonların kabul ettiği metinleri
tümü üzerinde görüştükten sonra muhakkak maddelerine geçsin ve maddeleri
tek tek incelesinler. Eğer incelemiyorlarsa,
o zaman Komisyon olarak kendilerini emekliye sevk etsinler, yeni
komisyonlar kurulsun bu konuda. Saygılar sunuyorum
efendim. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan söz alabilir miyim? BAŞKAN – Usulden
değildir ama biliyorsunuz. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Usul değil efendim. Komisyonla ilgili
itham olduğu için genel bir açıklama rica ediyorum. BAŞKAN – Daha
önceden açıklamıştınız bu konuda. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - O değil, bu konu açıklanmadı efendim.
Lütfederseniz… Komisyonun her
zaman söz alma hakkı var efendim. BAŞKAN – Bir dakika
söz veriyorum. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok değerli Genel Kurul, bir defa,
bu kanunun taslak metni, bu kanunun uygulamasının başında olan Yargıtay
18. Hukuk Dairesinin başkanlığını yaptığı bir uzman kurul tarafından
hazırlanmıştır, yürütme organı değerlendirmiştir ve tasarıya dönüştürmüştür.
Komisyon herhangi bir rehavet veya ihmale mahal vermeksizin, bütün
maddeleri müzakereden önce tetkik etmektedir. Değerli Sözcünün
bilgi noksanlığının aksine, şu andaki fıkrada herhangi bir noksanlık
yoktur. İşlem ehliyeti yasada özel olarak düzenlenmiştir. İhtarın
kimlerin tarafından yapılması hususu kanunda kapalı değildir,
her maddede yapılmaz. Bu, çok önemli. Burada “Efendim,
diğerleri kim?” denildi. İptal davasını veya devir talebini kim dermeyan edebilecekse, o. Sayın Sözcünün diğer
maddelerle bağ kurmadan hukukun ve kanunun sadece sınırlarını bu
fıkradan ibaret sayarak Komisyonu itham etmek yerine, bu fıkranın
uzantısı olan diğer hükümlere bakması daha önemlidir. Bugün, arkadaşlar,
belki farkında değiliz, Türk yargı tarihinde, dava tarihindeki değerden
-eşya zararlarında- hüküm tarihine en yakın değere geçirilmekle
ciddi bir reform yapıyoruz, Yargıtay’ın yüz yıllık yanlışından dönüyoruz… BAŞKAN – Sayın İyimaya… ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Anayasa’mızın 35’inci maddesinin
teminatında olan mülkiyet hakkını ikâme durumlarında da işlevine
uygun korumaya alıyoruz. Bu reform ruhunu ortaya koymak yerine
-ki, Yargıtay Başkanıyla müzakereler, iknalar yapıldı ve reform
hareketidir, dava tarihi değerinden hüküm tarihine yakın, en yakın
tarihteki değer- bunları değerlendirmek yerine, ithamcı değerlendirmelerle
varabileceğimiz yer neresidir bilemiyorum. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, iptal davasından bahsetti. Burada iptal davası
yok. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının çerçeve 13 üncü maddesi ile değiştirilmesi
öngörülen 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun
26 ncı maddesinin ikinci fıkrasında geçen “dava
tarihindeki değeri” ibaresinin “hükme en yakın tarihteki değeri”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – İsabetlidir, nisabımız olmadığı
için takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. NİHAT ERGÜN (Kocaeli)
– Gerekçeyi okuyalım efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe: Dava tarihi
ile hüküm tarihi arasında genellikle uzun bir zaman dilimi bulunmaktadır.
Bu süreçte taşınmazın değerinde oluşacak artışlar, malik aleyhine
bir zarara veya devralanlar lehine sebepsiz zenginleşmeye yol açmaktadır.
Yasa koyucu, böylesi bir haksız sonucu hukukileştiremez. Bunu önlemenin
yolu, eşya zararlarında da insan zararları doğrultusunda hüküm
tarihine yakın veya en yakın değer esasının benimsenmesidir; hatta
ifa tarihine kadar endekslenme metodunu tercih edecektir. Teklifin
amacı taşınmazın devir ve intikal tarihindeki reel
değerine yaklaşan bir değeri temine yönelik adalet ilkesini sağlamaktır.
Bu gibi davaların uzaması halinde, hüküm zamanında bir değer keşfinin
yapılması gerekebilir. BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmetin katıldığı önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, maddenin oylanmasında karar yeter sayısının aranmasını
istiyorum. BAŞKAN – Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir. 13’üncü maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum, karar yeter
sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 13’üncü madde
önerge doğrultusunda kabul edilmiştir. On dakika ara
veriyorum. Kapanma Saati: 16.45 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 16.59 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Fatoş GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum. 35 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada. Tasarının
14’üncü maddesini okutuyorum: MADDE 14- 634 sayılı
Kanunun 29 uncu maddesinin üçüncü fıkrasının sonuna aşağıdaki
cümle eklenmiştir. "İlk toplantı
ile ikinci toplantı arasında bırakılacak zaman yedi günden az olamaz." BAŞKAN – 14’üncü
madde üzerinde gruplar adına söz yoktur. Şahsı adına, Kırıkkale
Milletvekili Sayın Turan Kıratlı söz istemiştir. Sayın Kıratlı,
buyurunuz. Söz süreniz beş
dakikadır. TURAN KIRATLI
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Kat Mülkiyeti
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın
14’üncü maddesiyle ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Bu maddeyle yapılmak
istenen, kat malikleri kurulunun yıllık toplantı şekliyle alakalıdır.
Dolayısıyla, bununla alakalı çok fazla söylenecek bir şey yoktur. Malumualiniz, Kat Mülkiyeti Kanunu 1966 yılında
çıkarılmış kırk bir yıllık bir kanundur. Eskiden tek parselde tek katlı
yapı tipi vardı, şimdi tek parselde birden çok konut oluştu, bu sebeple
de birçok sorun ortaya çıktı. Bunları çözmek üzere, Hükûmetimiz bu tasarıyı Meclisimize getirdi. Gördüğüm
o ki, iktidar ve muhalefetiyle bütün partilerimizin tasarı üzerinde
büyük ölçüde uzlaşmış olduklarını görüyorum. Bundan duyduğum memnuniyeti
de ifade ediyorum. Benden önce söz alan çok değerli milletvekillerimiz,
tasarı hakkında söylenmesi gereken birçok şeyleri ifade ettiler.
Ben, burada, tekrara düşmemek için sözü fazla uzatmak istemiyorum.
Tasarının kanunlaşmasını
umuyor, milletimiz için, özellikle kat malikleri ve bizi heyecanla
bekleyen kiracılar için hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kıratlı. 14’üncü madde
üzerinde söz isteyen, Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Veysi Kaynak… Madde üzerinde
iki önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım,
sonra aykırılık sırasına göre işleme alacağım. İlk önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının çerçeve 14 üncü maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
MADDE 14- 634 sayılı
Kanunun 29 uncu maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarına aşağıdaki
cümleler eklenmiştir. “Toplu yapılarda
ise kurullar, en geç iki yılda bir defadan az olmamak üzere yönetim
plânlarında gösterilen zamanlarda, böyle bir zaman gösterilmemişse,
ikinci takvim yılının ilk ayı içinde toplanır.” “İlk toplantı
ile ikinci toplantı arasında bırakılacak zaman yedi günden az olamaz.” BAŞKAN – Şimdi,
maddeye en aykırı önergeyi okutup, işleme alacağım. Önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı yasa tasarısının 14. maddesinin tasarı metninden
çıkarılmasını saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Önerge
sahibi önerge için söz istiyor mu? Burada yok. Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Bu tür
süre tayini bazen kat malikleri için sakınca yaratabilir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının çerçeve 14 üncü maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz. Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları MADDE 14- 634 sayılı
Kanunun 29 uncu maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarına aşağıdaki
cümleler eklenmiştir. “Toplu yapılarda
ise kurullar, en geç iki yılda bir defadan az olmamak üzere yönetim
plânlarında gösterilen zamanlarda, böyle bir zaman gösterilmemişse,
ikinci takvim yılının ilk ayı içinde toplanır.” “İlk toplantı
ile ikinci toplantı arasında bırakılacak zaman yedi günden az olamaz.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Nisabımız yok, o sebeple takdire
bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe: Değişiklikte,
toplu yapılar yönünden toplantı dönemleri düzenlenmektedir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
kabul edilmiştir. Kabul edilen
önerge doğrultusunda 14’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 14’üncü madde kabul edilmiştir. 15’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 15- 634 sayılı
Kanunun 30 uncu maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Yeter sayı
sağlanamadığı için ilk toplantı yapılamazsa, kararlar en geç onbeş gün içerisinde yapılacak ikinci toplantıya
katılanların oy çokluğuyla verilir." BAŞKAN – 15’inci
madde üzerinde, gruplar adına söz isteği? Yok. Şahsı adına söze
isteyen, Trabzon Milletvekili Asım Aykan. Sayın Asım Aykan, buyurunuz efendim. (AK Parti sıralarından
alkışlar) ASIM AYKAN (Trabzon)
– Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 634 sayılı Kanun’un 30’uncu
maddesinin ikinci fıkrasının hâlihazır şekli şöyledir: “Yeter sayı
sağlanamadığı için ilk toplantı yapılamazsa kararlar en geç bir
hafta içerisinde yapılacak ikinci toplantıya katılanların, oy çoğunluğuyla
verilir.” Yeni değişiklikle: “Yeter sayı sağlanamadığı için ilk
toplantı yapılamazsa, kararlar en geç on beş gün içerisinde yapılacak
ikinci toplantıya katılanların oy çokluğuyla verilir.” Yani, bir
haftalık süreyi, hafta olarak değil de tanımlanmış biçimde on beş
güne çıkartıyoruz. Değerli arkadaşlar,
bu vesileyle, biraz önce konuşan arkadaşlarımızın ifade etmiş olduğu
bir konu hakkında kısaca bir görüş bildirmek istiyorum. Yapı denetimi
konusu, doğrudur, Türkiye’de, ciddi anlamda problem olan ve uygulamada
önümüze birçok problemin çıktığı bir alandır. Bununla ilgili, kendim
de görev alanım içerisinde, bir sekiz yıllık zaman dilimi içerisinde,
çok sıkıntılı bir süreçten geçtiğimi burada
ifade etmek istiyorum çünkü bu işin, netice itibarıyla, arkasında
can ve mal güvenliği var. İster deprem olsun ister olmasın, bina yaparken
sağlam yapmamız gerekir, ecdadımızın yaptığı binalara da uygun
bina yapmamız gerekir. Bu son dönemlerde, müteahhitlik sektörünün
gelişmesiyle kontrolsüz bir yapılaşmanın ortaya çıkması ve arkasındaki
uygulamaların getirdiği sonuçları da hep beraber, üzülerek ve
kendimiz, tabiri caizse, kahrolarak görüyoruz. Bakanlığımız,
daha doğrusu Bayındırlık Bakanlığı, Komisyonumuzu bir toplantıya
çağırmak suretiyle, konu etrafında bir çalışmayı başlatmış durumdadır.
Gerek yapı denetim firmaları gerekse dörtlü TUS uygulaması dediğimiz
-ki yaklaşık altmış üç vilayette bunlar şu anda geçerlidir- hem ruhsat
alınmış binalardaki uygulamaların takip edilmesi hem de malzeme
noktasından konunun takip edilmesi için ciddi bir çalışma var. Zannediyorum,
önümüzdeki günlerde, Meclisimize bu yapı denetimi konusu gelecektir. Ayrıca, dünyadaki
uygulamalar itibarıyla, yapı denetiminin sigortalar marifetiyle
götürüldüğünü de burada, bir kez daha vurgulamak istiyorum. Bunun
da üzerinde Bakanlığımız çalışıyor, Komisyonumuza gelince inşallah,
buraya gelecektir. Son olarak şunu
vurgulamak istiyorum: Hep biz, yapı denetimi ve mühendislerin yapmış
olduğu denetimi daha çok göz önüne getiriyoruz ama inşaatlarda
çalışan, ellerinde sertifika olmayan, tam anlamıyla layüsel diyebileceğimiz şartlarda hizmet veren
insanlarımızın da eğitilmesi ve kendilerine, mutlaka, o konularıyla
ilgili, meslekleriyle ilgili bir sertifika verilmesi gerektiğini
de bir kez daha burada vurgulamak istiyorum çünkü asıl işin can damarı,
uygulamayı yapan, fiilen inşaatta çalışan insanların, bu işe layık
olup olmadığıdır. O, hep gözden kaçıyor, sadece TUS uygulaması veya
yapı denetimiyle bu işin çözülebileceği zannediliyor. Hem malzeme
hem de bu uygulama esnasındaki usta dediğimiz arkadaşlarımızın
o meslekte iyi eğitilmiş olması, bu konuda, biraz önce arkadaşlarımızın
ifade etmiş olduğu endişeleri ortadan kaldırmaya yönelik önemli
bir adım olacaktır diyorum. Maddenin hayırlı
olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aykan. 15’inci madde
üzerinde, şahsı adına söz isteyen Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Tunçak. Buyurunuz Sayın
Tunçak. MEHMET TUNÇAK
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kat Mülkiyeti Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesi
üzerinde, şahsım adına söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlarım. 634 sayılı Kanun’un
30’uncu maddesinin ikinci fıkrasında yapılan değişiklikle, 29’uncu
maddeye paralel bir düzenleme yapılmış, kat malikleri kurulunun
ilk toplantısında yeter sayı sağlanmazsa ikinci toplantının yapılma
süresi, en geç bir haftadan, en geç on beş güne çıkarılmıştır. Buradaki
“en geç” ibaresi, 29’uncu madde çerçevesinde düşünülerek ilk toplantı
gününün ertesi gününden başlayarak hesap edilecek olan yedi ile on
beş gün arasındaki süreci kapsamaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu maddeyle, kat malikleri kuruluna katılımın
artırılması, önceki maddelerle uyumun sağlanması gerçekleşmiş
olacaktır. Ayrıca, madde metninde, birinci ve ikinci fıkralarda
yer alan “oy çokluğu” ve “oy çoğunluğu” ibareleri, kavram kargaşasına
yol açmaması amacıyla “oy çokluğu” olarak betimlenmiş, kelime ve
anlam bütünlüğü, terminoloji birliği sağlanmıştır. Bu yeni şekliyle
maddenin hayırlı olması dileğiyle yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tunçak. 15’inci madde
üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının çerçeve 15 inci maddesi ile değiştirilmesi
öngörülen 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun
30 uncu maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
“Yeter sayının
sağlanamaması nedeniyle ilk toplantının yapılamaması hâlinde,
ikinci toplantı, en geç on beş gün sonra yapılır. Bu toplantıda karar
yeter sayısı, katılanların salt çoğunluğudur.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yeter sayı engeli sebebiyle takdire
bırakıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum. Gerekçe: Önergemizde, korporatif hukuk düzeninin gerekleri içinde yazım
ilkesi gözetilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
kabul edilmiştir. Kabul edilen
önerge doğrultusunda, 15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 15’inci madde kabul edilmiştir. 16’ncı maddeyi
okutuyorum: MADDE 16- 634 sayılı
Kanunun 31 inci maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Kat maliklerinden
biri, oyunu yetkili vekil eliyle kullanabilir. Bir kişi, oy sayısının
yüzde beşinden fazlasını kullanmak üzere vekil tayin edilemez. Ancak,
kırk ve daha az sayıdaki kat mülkiyetine tâbi taşınmazlarda bir kişi,
en fazla iki kişiye vekâlet edebilir." BAŞKAN – 16’ncı
maddede gruplar adına söz talebi yoktur. Şahsı adına,
Kayseri Milletvekili Sayın Yaşar Karayel söz istemiştir. Sayın Karayel…
Yok. Bartın Milletvekili
Sayın Yılmaz Tunç… Buyurunuz Sayın
Tunç. YILMAZ TUNÇ (Bartın)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 634 sayılı Kat Mülkiyeti
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın
16’ncı maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. Hükûmetin teklif ettiği
metinde bulunmayan 16’ncı madde Adalet Komisyonunda 15’inci maddeden
sonra tasarıya eklenmiş ve tasarının diğer maddeleri buna göre
teselsül ettirilmiştir. Tasarının 16’ncı maddesi 634 sayılı Kat
Mülkiyeti Kanunu’nun 31’inci maddesinin son fıkrasını değiştirmektedir.
31’inci maddenin son fıkrası, kat maliklerinden birinin oyunu yetkili
vekil eliyle kullanabileceğini, ancak aynı kişinin oy sayısının
üçte 1’inden fazlasını kullanmak üzere vekil tayin edilemeyeceğini
öngörmektedir. Bu hüküm, uygulamada, bir kişinin yüksek oranda
vekâletle oy kullanabilmesine yol açmakta ve dolayısıyla suistimallere neden olmaktadır. Apartman yöneticiliğini
âdeta bir meslek hâline getirerek suistimallere
yol açan kişilere fırsat verilmemesi açısından, üçte 1 gibi yüksek
orandaki vekâletin daha aşağıya düşürülmesi gerekmektedir. Görüşmekte olduğumuz
tasarının 16’ncı maddesiyle, kat maliklerinden birinin oyunu yetkili
vekil eliyle kullanabileceği ancak bir kişinin oy sayısının yüzde
5’inden fazlasını kullanmak üzere vekil tayin edilemeyeceği, kırk
ve daha az sayıdaki kat mülkiyetine tabi taşınmazlarda 1 kişinin
en fazla 2 kişiye vekâlet edebileceği hükmü getirilmektedir. Getirilen
bu düzenleme, kat mülkiyeti yönetimine katılımın daha demokratik
olması, kararların daha fazla kat malikinin iştirakiyle alınması
açısından olumlu ve gerekli bir düzenlemedir. Değerli milletvekilleri,
ekonomideki iyileşmeyle birlikte inşaat sektöründe meydana gelen
canlanma ve gelişme, insanlarımızın düşük faizli krediyle konut
sahibi olabilmesi, Toplu Konut İdaremizin dar gelirli ve yoksul vatandaşlarımız
için konut üretmesi, ülkemiz genelinde toplu yapıların sayısında
büyük bir artışa neden olmuş, deprem tehlikesinin ortaya çıkardığı
sorunlar nedeniyle de eski kanun artık ihtiyaca cevap veremez
hâle gelmiştir. Bu nedenle, tasarının bir an önce yasalaşmasında
fayda vardır. 16’ncı maddenin
ve tasarının tümünün hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tunç. 16’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 16’ncı
madde kabul edilmiştir. 17’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 17- 634 sayılı
Kanunun 33 üncü maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir. "Kat malikleri
kurulunca verilen kararlar aleyhine, kurul toplantısına katılan
ancak 32 nci madde hükmü gereğince aykırı oy
kullanan her kat maliki karar tarihinden başlayarak bir ay içinde,
toplantıya katılmayan her kat maliki kararı öğrenmesinden başlayarak
bir ay içinde ve her halde karar tarihinden başlayarak altı ay içinde
anagayrimenkulün bulunduğu yerdeki sulh mahkemesine
iptal davası açabilir; kat malikleri kurulu kararlarının yok veya
mutlak butlanla hükümsüz sayıldığı durumlarda süre koşulu aranmaz.
Kat maliklerinden birinin yahut onun katından kira akdine, oturma
hakkına veya başka bir sebebe dayanarak devamlı surette faydalanan
kimsenin, borç ve yükümlerini yerine getirmemesi yüzünden zarar
gören kat maliki veya kat malikleri, anagayrimenkulün
bulunduğu yerin sulh mahkemesine başvurarak hâkimin müdahalesini
isteyebilir." "Tespit edilen
süre içinde hâkimin kararını yerine getirmeyenlere, aynı mahkemece,
ikiyüz elli Türk Lirasından ikibin
Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir." BAŞKAN – 17’nci
madde üzerinde gruplar adına söz yoktur. Şahsı adına, Bolu
Milletvekili Sayın Fatih Metin. Buyurunuz Sayın
Metin. (AK Parti sıralarından alkışlar) FATİH METİN (Bolu)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kat Mülkiyeti Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’yla ilgili olarak
17’nci madde üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar,
iki gündür devam eden müzakere süreci içerisinde, bu kanunumuzla
alakalı gerekli görüşmeler hem partimize, iktidar partisine mensup
arkadaşlarımız tarafından hem de muhalefet partisi milletvekilleri
tarafından gerekli şekilde izah edildi. Benim, uygulamadan
gelen bir arkadaşınız olarak üzerinde duracağım önemli husus şu:
Söz konusu Kanun’la ilgili yapılan değişikliklerin tamamı, uygulamada
uygulama içerisinde bulunan herkes tarafından karşılaşılan büyük
sıkıntılardır. Bu sıkıntıların çözümünde söz konusu kanunla getirilen
önemli değişikliklerden bir tanesi, özellikle mevcut yapılarda ortak
kullanım alanlarındaki bir bozukluğun ana yapıya veya bağımsız
bir bölüme zarar verdiğinin ve ivedi olarak onarılması gerektiğinin
veya ana yapının güçlendirilmesinin zorunlu olduğu durumlarda
kat maliklerinin rızasının aranmaması, sadece bu durumun mahkemece
tespit edilmiş olması ve onarım ve güçlendirmenin projesine ve tekniğine
uygun biçimde yapılması hususunda bir düzenleme yapılmasının
çok önemli neticeleri olduğu bir gerçektir. Değerli arkadaşlar,
söz konusu maddelerle alakalı bugüne kadar yapılmış müzakereler
neticesinde söz konusu kanunun hepimiz açısından ve kat mülkiyeti
uygulamasının neticeleri açısından fayda sağlayacağı kanaatiyle,
hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Metin. Şahsı adına,
Düzce Milletvekili Sayın Celal Erbay… Yok. 17’nci madde üzerinde
bir önerge vardır. Önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Tasarının çerçeve 17 nci
maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun
33 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
“25 inci madde
hükmü saklıdır.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yeter sayı nedeniyle takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe: Kat maliklerinden
birinin kendisine düşen borçları ve yükümlülükleri getirmemek
suretiyle diğer kat maliklerinin haklarını onlar için çekilmez hale
gelecek derecede ihlal etmesi halinde hâkimin müdahalesini düzenleyen
25 inci madde hükmünün uygulanmasına imkân sağlamak amacıyla iş bu
değişiklik önergesi verilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
kabul edilmiştir. Kabul edilen
önerge doğrultusunda 17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 17’nci madde kabul edilmiştir. 18’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 18- 634 sayýlý Kanunun 34 üncü maddesinin son fýkrasý aþaðýdaki
þekilde deðiþtirilmiþtir. "Yöneticinin
ad ve soyadý ile iþ
ve ev adresinin anagayrimenkulün kapýsý yanýna
veya giriþte görülecek bir yere çerçeve
içinde asýlmasý mecburîdir. Bu yapýlmazsa, yöneticiden veya yönetim kurulu
üyelerinin her birine, ilgilinin baþvurmasý
üzerine ayný mahkemece, elli Türk Lirasýndan ikiyüz elli
Türk Lirasýna kadar idarî para cezasý verilir." BAŞKAN – 18’inci
madde üzerinde gruplar adına söz isteği yok. Şahısları adına,
Batman Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen… Yok. Kocaeli Milletvekili
Azize Sibel Gönül… Yok. 18’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… 18’inci madde kabul edilmiştir. 19’uncu maddeyi
okutuyorum: MADDE 19- 634 sayýlý Kanunun 38 inci maddesine aþaðýdaki fýkra
eklenmiþtir. "Kat malikleri
kurulu, ada temsilciler kurulu veya toplu yapý
temsilciler kurulu kararlarýnýn
iptaline iliþkin davalar, kat maliklerini
temsilen yöneticiye, toplu yapýlarda
ise ada temsilciler kurulu veya toplu yapý
temsilciler kurulunca seçilen yöneticiye husumet yöneltilmesi
suretiyle açýlabilir. Yönetici, açýlan davayý bütün
kat maliklerine ve ada veya toplu yapý
temsilciler kuruluna duyurur. Kurul kararýnýn
iptali halinde bu konudaki yargýlama
giderleri ortak giderlerden karþýlanýr." BAŞKAN – 19’uncu
madde üzerinde gruplar adına söz isteği yok. Şahsı adına, Sakarya
Milletvekili Sayın Recep Yıldırım… Sayın Yıldırım,
buyurunuz. (AK Parti sıralarından alkışlar) RECEP YILDIRIM
(Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kat Mülkiyeti
Kanunu üzerindeki yapılan değişikliğin 19’uncu maddesi üzerine
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
bu kat mülkiyeti, kat malikleri, ada temsilcileri ve toplu temsilciler
kurullarında ve yöneticiler arasındaki davalarla ilgili hukuki
bir fıkra, düzenleme ilave edilmektedir. Kat Mülkiyeti Kanunu’nun
bugüne kadar gecikmesi hakikaten bir noksanlık olmuştur ama iktidar
ve muhalefet milletvekillerinin ve gruplarının bu kanun üzerinde
birlikte hareket etmesine özellikle teşekkür ediyorum. Yönetim itibarıyla
da üç dönem belediye başkanlığı yapmış ve Marmara depreminde de Sakarya’da
belediye başkanlığı yaptığımız dönemlerde bunun sıkıntısını
çekmiş bir arkadaşınız olarak diyorum ki, bu kanun çok yerinde, ama
diğer arkadaşlarımın da ifade ettiği gibi, bundan sonra İmar Kanunu,
yapı denetim kanunları ve dönüşüm kanunlarının da mutlaka arkadan
gelerek desteklenmesi ve bunların da birlikte, beraberce çıkması
üzerinde ittifak edilmesini yüce heyetinizden umuyor, bu kanunun
hayırlı ve uğurlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Yıldırım. Şahsı adına söz
isteyen Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı Köylü… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Konuşmayacak Sayın Başkan. BAŞKAN - Konuşmuyor.
Önerge yok. 19’uncu maddeyi
oyluyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
20’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 20- 634 sayılı
Kanunun 47 nci maddesinin dördüncü fıkrasının
son cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. "Bildirmeyenlerin
yeniden yaptırmak istemedikleri kabul olunur ve onların arsa payları,
değeri karşılığında bölümlerini yeniden yaptırmak isteyenlere
öncelikle devredilir." BAŞKAN – 20’nci
madde üzerinde, gruplar adına söz isteği yoktur. Şahsı adına Kırıkkale
Milletvekili Sayın Turan Kıratlı… TURAN KIRATLI
(Kırıkkale) – Konuşmayacağım Sayın Başkan. BAŞKAN – Kahramanmaraş
Milletvekili Sayın Veysi Kaynak... MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Konuşmayacak Sayın Başkan. BAŞKAN – 20’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
20’nci madde kabul edilmiştir. 21’inci maddeyi
okutuyorum: MADDE 21- 634 sayılı
Kanunun 54 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir. "İmar Kanunu
hükümlerine göre ortaklaştırma halinde, ortaklaştırılan gayrimenkuller arasında kat mülkiyetine tâbi gayrimenkul
varsa ve ortaklaştırma, 9/11/1985 tarihinden önce ise 6785 sayılı
İmar Kanununun 46 ncı maddesi, bu tarihten sonra
ise 3194 sayılı İmar Kanununun 16 ncı maddesi
gereğince ortaklığın giderilmesi hususunda bütün malikler anlaştıkları
takdirde, ortaklığın giderilmesi bu anlaşma hükümlerine göre yapılır. Böyle bir anlaşmaya
varılamazsa, her gayrimenkulün ortaklaştırmadan
önceki geçer değerleri, birinci fıkrada sözü geçen madde hükümlerine
göre ortaklığı gidermekle görevli sulh mahkemesince ayrı ayrı takdir edilerek, bunlara Türkiye İstatistik
Kurumunca yayımlanan üretici fiyat endeksi uygulanmak suretiyle
her bir gayrimenkulün dava tarihi itibarıyla
ulaştığı değerleri tespit edildikten sonra, bunlardan değeri en
fazla olan gayrimenkulün malikine, öteki gayrimenkulleri bu değerle satın almasını teklife
karar verilir ve bu teklif kabul edilip bedel ödenince ortaklık giderilmiş
olur." BAŞKAN – 21’inci
madde üzerinde, gruplar adına söz isteği yok. Şahsı adına
İstanbul Milletvekili Sayın Lokman Ayva. Buyurunuz Sayın
Ayva. Süreniz beş dakikadır. LOKMAN AYVA
(İstanbul) – Aziz milletimin kıymetli vekilleri, hepinizi yüreğimden
gelerek sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Benim şu anda
konuşma ihtiyacımın tek nedeni, yegâne nedeni ve esas nedeni adaletin
tesisi ihtiyacıdır. Konuşma saikim, adaletin
mülkün temeli olduğuna dair inancım. Yani, bizim birinci vazifemizin,
kanunları yaparken adaleti tesis etmek şeklinde olduğunu düşünüyorum.
O yüzden de bu adaletin tesisiyle ilgili bir sorun mevcut kanunda
gördüm, bundan sonraki madde için de bir önerge verdim. Bu adaletin tesisi
noktasında sizlerden milletimizin mutluluğu, huzuru ve refahı
noktasında hayırlı olacağını düşünerek gündeme getirmeyi arzu
ettim. Buradaki adalet tesisindeki gördüğümüz sorun nedir, onu kısaca
arz etmek istiyorum. Adaletin tesisindeki
temel sorun şu değerli arkadaşlar: Şu anda biz Kat Mülkiyeti Kanunu’nu
görüşüyoruz ve kat mülkiyeti, malum, herkesin, birçok dairenin
bir arada bulunarak ortak şekilde yaşaması, fakat bunun masraflarının
da nasıl paylaşılacağı, nasıl bölüşüleceği, bu giderlerin nasıl
karşılanacağına dair bir çalışma. Şimdi, bununla
ilgili olarak değişik görüşler var. Deniyor ki: “Efendim, giderlere
eşit katılım olmalı.” Şu anda kanunun vazettiği hüküm bu; benim anladığım
bu en azından, aksini söyleyen olursa mutlu olacağım. Yani, giderler
eşit şekilde paylaşılmalı, ama faydalanma farklı olabilir. Yani,
şunu diyebilir misiniz sevgili milletvekilleri: Ben Ankara’dan
İstanbul’a gideceğim, ama Ankara’dan Kırıkkale’ye gidenle aynı
parayı ödeyeceğim. Buna adalet diyebilir miyiz? Yani, giderleri
ortak karşılayacağız, ama faydalanma farklı olacak. Yani, bizim bu
adaletin tesisi noktasında elimizi tutabilecek ne olabilir ki?
Burada adalet, maalesef, ekonomik anlamda zayıf olan, fakir olan
kitlelerin üstüne bir haksız şekilde teşkil ediliyor. O yüzden de,
bunun değiştirilmesi bence “Adalet mülkün temelidir.” felsefesinin
tamamen gereğidir. Biz burada ne
öneriyoruz? Diyoruz ki, halkımızın tabiriyle, ne kadar ekmek, o kadar
köfte. Yani, biz ne kadar faydalanıyorsak o kadar masraf ödeyelim.
Ne kadar giderden bedel ödememiz gerektiğini faydalanma oranımız
belirlesin. Bunun dışında,
peki, bunun karşısında bir görüş var, diyor ki: “Efendim, bu, karmaşık
olabilir.” Arkadaşlar, karmaşık olacak diye adaleti tesis etmeyelim
mi? O zaman, yargı masraflı diye mahkemeleri kapatalım, karmaşık
diyelim. Biz şimdi kaç yüz maddelik ticaret hukukunu görüşüyoruz,
o zaman onu görüşmeyelim mi daha detaylı olarak? Neden? Bu kadar ince
ayrıntılara girmemizin ne mahzuru olabilir ki şu anda? O bakımdan,
adaletin tesisi noktasında karmaşıklıkmış, şuymuş buymuş bence insanların
tatmin edilmesi noktasında ikna edici değil. Bir başka husus:
Efendim, Bakanlar Kuruluna hakkaniyet esaslarının tespit edilmesi
noktasında yetki verilmemeli; bu olabilir. Ama bunun da olabilmesi
için şöyle bir yolun izlenmesinin ne mahzuru olabilir: Mesela, diyoruz
ki, bu önergeyi kabul edelim, daha sonra Komisyonumuz tekriri müzakereyle…
O, Bakanlar Kurulunun değil de Meclisin yetkisiyse eğer, bu -o da
tartışmalı bir konu- eğer Meclisin yetkisindeyse o zaman ne yapalım?
Mecliste tekriri müzakereyle Komisyonumuz onu belirlesin. Yani,
adaletin tesisi noktasında neden biz tarafgir davranmayalım? Yani,
adaletin tesisi noktasında niye hassas olmayalım? Bunu kendime
açıklamakta zorluk çekiyorum. İnşallah, sizlerin desteğiyle bu adaletin
tesisi, adalet mülkün temelidir noktasında hemfikir olarak güzel
bir hizmete vesile olabiliriz diyorum. Şimdilik teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ayva. 21’inci madde
üzerinde bir önerge vardır, önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısının çerçeve 21 inci maddesi ile değiştirilmesi
öngörülen 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun
54 üncü maddesinin ikinci fıkrasında geçen “dava tarihi itibarıyla
ulaştığı değerleri” ibaresinin “hükme en yakın tarih itibarıyla
ulaştığı değerleri” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yeter sayı sebebiyle takdire bırakıyoruz
efendim. BAŞKAN – Hükûmet önergeye katılıyor mu? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum. Gerekçe: Dava
tarihi ile hükme en yakın olan bir tarih arasındaki endeks artışlarının
devirle yükümlü malike ait olması gerçeği, bu tür bir düzenlemeyi
zorunlu kılmaktadır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
kabul edilmiştir. Kabul edilen
önerge doğrultusunda 21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 21’inci madde kabul edilmiştir. 22’nci maddeyi
ve bu maddeyle 634 sayılı Kanun’a eklenen 66’ncı maddeyi okutuyorum: MADDE 22- 634 sayılı
Kanuna 65 inci maddeden sonra gelmek üzere "Toplu Yapılara İlişkin
Özel Hükümler" başlıklı "Dokuzuncu Bölüm" altında aşağıdaki
maddeler eklenmiş, mevcut 66 ve 67 nci maddeler,
75 ve 76 ncı
maddeler olarak teselsül ettirilmiştir. "DOKUZUNCU BÖLÜM Toplu Yapılara İlişkin Özel Hükümler Kapsam MADDE 66- Toplu
yapı, bir veya birden çok imar parseli üzerinde, belli bir onaylı yerleşim
plânına göre yapılmış veya yapılacak, alt yapı tesisleri, ortak
kullanım yerleri, sosyal tesis ve hizmetler ile bunların yönetimi
bakımından birbirleriyle bağlantılı birden çok yapıyı ifade eder. Toplu yapı kapsamındaki
imar parsellerinin bitişik veya komşu olmaları şarttır. Ancak bu
parseller arasında kalan ve imar plânına göre yol, meydan, yeşil alan,
park, otopark gibi kamuya ayrılan yerler için bu şart aranmaz. Toplu
yapı kapsamındaki her imar parseli, kat irtifakının veya kat mülkiyetinin
tesisinde ayrı ayrı dikkate alınır. Ancak,
toplu yapı birden fazla imar parselini içeriyorsa, münferit parseller
üzerinde toplu yapı hükümlerine tâbi olacak şekilde kat mülkiyeti
ilişkisi kurulamaz. Yapılar tamamlandıkça,
tamamlanan yapılara ilişkin kat irtifakları kat mülkiyetine çevrilebilir. BAŞKAN – Madde
üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili
Sayın Hakkı Suha Okay
söz istemiştir. Buyurun Sayın Okay. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakika.
CHP GRUBU ADINA
HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli üyeler; 634 sayılı
Kat Mülkiyeti Yasasında Değişiklik Yapılmasına İlişkin ve 35 sıra
sayıdaki tasarıyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
görüşlerimizi açıklıyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
bu maddeye gelinceye kadar görüşmekte olduğumuz maddelere ilişkin
değişiklikler, mevcut Kat Mülkiyeti Yasası’ndaki kimi maddeleri,
gelişen ve değişen şartlara göre değişimini içeriyor idi, ancak,
bu madde ve bundan sonra devam eden on madde yeni bir düzenleme ve gerçekten
toplumun ihtiyacı olan bir düzenleme. Nitekim, kimi yasal düzenlemeler,
süresi içerisinde toplumsal ihtiyaçlar göz önüne alınarak yapılır.
634 sayılı Kat
Mülkiyeti Yasası’na daha önce de bir “Sekizinci Bölüm” eklenmişti.
O “Sekizinci Bölüm” de devre mülk hakkıyla ilgiliydi; yıl 1985’ti.
Türkiye'de daha sonraki süreçte toplu yapımlar başladı ve bugün
“Toplu Yapılara İlişkin Özel Hükümler” diye bir bölüm ekleniyor yasaya.
Aslında, bu bölüm,
gecikmiş, toplumsal ihtiyaçların gerisinde kalmış bir bölüm, çünkü,
Türkiye'de, 85’ten bu yana böylesine adalar ve parseller birleştirilerek
binalar yapılıyordu, fakat maalesef, bu toplu yapılar, Kat Mülkiyeti
Yasası’nın tek parsel, tek bina anlayışındaki yönetimine teslim
ediliyordu ve çok ciddi sıkıntıları da beraberinde getiriyordu.
Açıkçası, öylesine toplu yapılar ki bunlar; bunlar bir beldeden,
bir ilçeden, hatta bir ilden daha büyük toplu yapılar. Örneğin, Ankara’nın
Etimesgut’undaki Eryaman toplu konutları.
Bunların etaplarında beş bin sekiz yüz konut var, bir etabında; üç
bin, üç bini aşkın konutlar var ve çok doğal ki, bu yapımlarda yeni düzenlemeler
ve bu düzenlemeleri içeren de bir çalışmayı yapmamız gerekiyordu.
Onun için, bu bölümde söz aldım. Bu yasalar görüşülüyor,
kimi değişiklik önergeleri geliyor. Ama çok doğal ki, Parlamentoda
görev yapan arkadaşlarım ellerindeki yasa değişikliğini okuduklarından
veya düzenlemeyi okuduklarından bilgi sahibi, ama, bizi izleyen
vatandaşlarımız da var. Bu bağlamda, tartışılmakta olan bu yasanın
önemini bir de onlara ifade etmek istedim. Değerli arkadaşlarım,
tabii çağdaş yaşam, birlikte yaşam koşulları öylesine değişti ki,
bu toplu konut inşaatları başladı. Fakat bu toplu konut inşaatları
Kat Mülkiyet Yasası’nın dar kalıpları içerisinde kalınca, birlikte
yaşam özelliğini kimi yerlerde kaybetti veyahut da bu yaşam alanları
terk edilmeye başlandı. Çünkü, yönetimde sorun oldu, mülkiyetlerde
sorun oldu ve bunun bir an evvel aşılması gerekiyordu. Şimdi, düşünebiliyor
musunuz ki, böylesine bir toplu konut alanının -beş bin sekiz yüz, üç bin, üç bin beş
yüz- tüzel kişiliği yok yönetimde. Yani, bir belediye kuruyoruz,
Belediye Başkanı oluyor, şubeleri oluyor, müdürleri oluyor, ama burada,
kat mülkiyetinin dar kalıpları içerisinde yöneteceksin burayı
deniliyor ve etaplar birleşiyor ve üst birim oluşuyor. Ama, hukuksal
kimliği yok. Bir lokal açma hakları yok. Bu konut alanlarının
yönetimindeki sorun bir başka şeyi daha getiriyor. O ne? Trilyonlara
ulaşan bütçeleri oluyor ve diyoruz ki bunlara: “Her sene sen seçimle
yeniden yönetim belirle.” Biraz evvel geçti 29’uncu maddede. Aslında,
bu bölüm görüşülmeden, yasada, biraz evvel, değişiklik önergesiyle
bir 29’uncu maddede toplu yapı geçti ve “İki yılda bir seçim yapılsın”
denildi. Doğruydu, isabetliydi. Yani, seçim süreci gelecek diye,
yönetici, hele hevesliyse iki üç ayını ona verecek, icraat dönemi
olmayacak. O bakımdan, bu yasaya bu madde gelmeden önceki yapılan
değişiklik de doğru. Bu maddenin devamında bir değişiklik var; o da
çok doğru. Bir intikal maddesi geliyor, geçici 3’üncü madde ve o geçici
3’üncü maddede, mevcut site yönetimlerinin bundan sonraki süreçte
yeni yönetime nasıl entegre olacağına dair bir geçiş
maddesi var. Nitekim, o geçiş maddeleri bir
defa, o geçici madde bir defa kullanılmakla veya süresini tamamlamakla
misyonunu tamamlayacak. Şimdi, bunlar
çok önemli bir değişiklik, çok önemli bir düzenleme. Tabii, bu düzenlemeyi
yaparken, açıkçası, kimi bu site sakinlerinin bazı ihtiyaçları
karşılanamıyor. Bu da, bu işin bir başka gerçeği. Onlar, ortak alanlara
ilişkin de farklı düzenlemeler istiyorlardı. Ancak bu ortak alanlara
ilişkin düzenlemeler zaman içerisinde kendi mecrasında çözülebilir.
Ama bir başka husus daha var, o da şu: Bu site projelerinde, bu toplu
yapılarda yönetim planını başlangıçta ya TOKİ
yapıyor ya arsa sahibi yapıyor ve bunu tapuya
veriyor, böyle tescil ediliyor. Sonra bu yönetim planının değişikliğinde
çok ciddi sorunlar oluşuyor. Düşünün ki, 3-5 bin kişilik sitelerde
yönetim planını değiştireceksiniz. Daireyi almış, yurt dışına
gitmiş, daireyi almış vefat etmiş, başka adrese taşınmış tebligat
adresi yok, bir araya getiremiyorsunuz, ama başlangıcında oluşan
yönetim planının dayatmasıyla o dar kalıp içerisinde siz yönetemiyorsunuz.
Yönetim sorunu sürekliliğini devam ettiriyor. O zaman, bu anlamda
kimi değişiklik yaptık ki, bunu beşte 4’e indirdik, bu da isabetli
bir değişimdir. Tabii, bu arada
bir şey daha ifade etmek istiyorum. Dünden bu yana İç Tüzük 77 tartışılıyor.
Değerli arkadaşlarım,
bu yasa bir konsensüsle, bir anlayışla, bir uzlaşmayla taşınıyor.
Ama bu uzlaşmanın içerisinde, biraz evvel de ifade ettiğim, iki yılda
bir seçim yapılması veyahut da “intikal maddesi” dediğim geçici
süredeki yönetimin nasıl aktarılacağı veyahut da beşte 4’ün oy
çokluğuyla yönetim planının değişikliği veyahut da birkaç maddede
geçen: Dava tarihinde değil de hükme en yakın tarihteki değer esas
alınır… Bunlar çok önemli değişiklikler, hele “hükme en yakın tarihteki
değer esas alınır” Türk hukuk tarihinde devrim gibi değişiklik. Ama
şimdi bunları, biz burada saygıdeğer grup başkan vekilleriyle, Adalet
Komisyonu Başkanımızla, Sayın Bakanımızla görüşerek çözdük. Oysa
bunların Komisyonda ele alınarak çözümü çok daha kolaydı. Bu bir uzlaşma
yasası olduğundan doğruları birlikte bulduk. Bu nedenle kimi yasalarda
böylesine, hemen oldubitti, biz bunu bir an evvel şuraya indirelim
değil, hep birlikte doğruyu yapalım. Doğruyu yaptıkça paylaşmamız
çok daha kolay olur, çünkü bunlar halkımız için yaptığımız yasalar. NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Burada yapılabiliyormuş demek ki bazı şeyler. HAKKI SUHA OKAY
(Devamla) – Burada yapılabiliyormuş, ama ya
yapılamazsa ya birbirimizi ikna edemezsek ya doğruyu kaçırırsak? Gerçi, bundan sonra o 77’nci
madde uygulanır mı uygulanmaz mı onu da bilmiyorum. Geçen 22’nci Dönemden
kalan yasa var mı? Yeniden önümüze gelecek mi? Onları bilmiyorum,
ama dilerim, birlikte doğruyu ve yanlışsız bir şeyi yapmaya çalışalım.
Mutlaka hatamız olacaktır, ama hiç olmazsa bilinçli yanlışımız olmasın
diyorum. Saygılar sunuyorum
yüce heyetinize. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Okay. Madde üzerinde,
şahsı adına söz isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Lokman Ayva. Buyurunuz efendim. Süreniz beş dakikadır. LOKMAN AYVA
(İstanbul) – Aziz milletimin değerli vekilleri, tekrar huzurunuzdayım.
Bu bahsettiğim adaletsizliğin giderilerek adaletin tesis edilmesi
noktasında gayretlerimi sürdürmeye çalışıyorum. Buradaki mantığı
şöyle bir düşündüm, çocuklarla ilgili, “Çocuklarımıza bu mantığı
versek ne olur acaba?” dedim. Yani, bir toplumda adaletin oluşabilmesi
anlamında temellerin iyi oluşturulması gerektiğini, aksi hâlde
toplumun hüsrana uğrayabileceğini düşünüyorum. Nedir buradaki
temel kaygımız? Şimdi, burada bir yaşlı teyzeyi düşünün, yetmiş yaşında,
çocukları uzakta, eşi vefat etmiş, eşinden kalan emekli maaşıyla geçinmeye
çalışıyor, 60 metrekare bir dairesi var, bir sitede oturuyor. Bir
başka aile var, 5 çocuklu, ekonomik durumu gayet iyi -Allah daha çok
versin- 180 metrekare bir dairede oturuyor. Şimdi, diyoruz ki biz
yaşlı teyzeye: “Yaşlı teyze, siz, bu sitenin lokallerine, spor tesislerine
bu 5 kişilik aileyle ve ekonomik durumu iyi olan, yani 180 metrekare
dairede oturan, o tür giderleri karşılayabilen insanlarla aynı
parayı ödeyeceksiniz.” Ben bu uygulamayı on yaşındaki çocuğa nasıl
anlatacağım? Adalet budur diye nasıl söyleyeceğim acaba? Ve yarın
bir gün “Efendim, buradan New York’a gidenle buradan Ardahan’a gidenin
uçak parasını aynı isterim.” derse bu çocuk, bu mantığı yürütürse
ne olacak? İşte, adalet böyle böyle zayıflar
veya böyle böyle güçlenir. Bizlerin bu adalet
konusunda, mutlak adalete elbette şu anda erişmemiz mümkün değil,
ama bunun yolunda olmamız lazım. Yeri gelip, Hazreti Ömer’in adaletini
övüp, iltifat edip, insanlara anlatıp, ama biz de bunu yapmak için gayret
edersek bu gerçekten çok takdire şayan bir şey olur. O anlamda, bu tür
adalet kavramını geliştirecek, toplumun daha iyiye gitmesinin,
daha adil, daha doğru değerler üzerine kurulmuş davranışlardan oluşan
değerler kültürüyle yaşayan bir hâle gelmesinin kime ne mahzuru
olabilir? Onun için, benim sizlere arz ettiğim husus, tamamen bir adalet
saikiyle, bu adaletin gerçekleştirilmesi…
Dikkat ederseniz, bunun dışında ne ideolojik bir kaygım var ne siyasi
bir kaygım var ne bilmem filan grup, filan kesimi öne çıkaran bir durum
var. Tamamen, tek kullandığım kelime adalet ve hakkaniyet. Hakkaniyet,
hepimizin mayasında olan… Sayın Komisyon Başkanımızın da iyi bir
mayası olduğunu düşünüyorum. Onun da, hep beraber, güzel bir şekilde
tesis edilmesi gerektiği bir kavram üzerinde duruyoruz. Aksi
hâlde, adaletin olmadığı yerde Adalet Bakanlığı olsa, adaletin olmadığı
yerde Adalet Komisyonu olsa ne işimize yarar? Ha, şu anda Türkiye'de
yüzde yüz adalet yoktur filan demiyorum, yanlış anlaşılmasın. Diyorum
ki, daha çok adalet olsun. Yüzde yüz adaletin olduğunu da söyleyemeyiz.
Eğer karmaşıklık varsa onu da düzeltiriz. Kolaycılığı adaletsizliğe
nasıl tercih edebilirim ben? Bunu, vicdanıma, kendime nasıl anlatabilirim
bilemiyorum. Çok teşekkür
ediyorum, hürmetler sunuyorum efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ayva. 66’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: KAMER GENÇ (Tunceli)
– Söz istiyorum Sayın Başkan. BAŞKAN – Buyurunuz
Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Çok teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkanım,
hakikaten, Meclisi çok adaletli yönetiyorsunuz. Tabii, siz de istiyorsunuz
ki bir an önce bu kanun geçsin. Ama önemli olan tabii, bu kanun geçerken,
bu kanunun, ülke yararına çok uygun bir şekilde geçmesi
gerekir. Şimdi, ben, Komisyon
Başkanına soruyorum: Yani, sizin getirdiğiniz rapor burada bu kadar
değişikliğe uğruyorsa siz bundan zevk alıyor musunuz Sayın Komisyon
Başkanı? Yani, Komisyonda olayları enine boyuna tartışmayacaksınız,
maddeleri incelemeyeceksiniz, ondan sonra 77’nci maddenin gölgesine
sığınacaksınız, diyeceksiniz ki: “Efendim, yani ne olacak, burada
söylenen fikirler Genel Kurulda dile gelecek, Genel Kurulda da biz
bu maddeleri değiştiririz.” Böyle bir anlayış olur mu? Sayın Komisyon
Başkanı, biraz önce bir şeyler konuştunuz, ama ben, size cevap vermek
istemedim. Yani bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi içinde yer alan
her kurumun kendine göre bir görevi vardır. Her kurum kendi görevini
sağlıklı, adaletli, tarafsız yaparsa buradan çıkan her eser mükemmel
olur. Ama birileri, böyle felsefi konuşmalar yaparak, nutuklar çekerek,
efendim, bilmem “yasama ekonomisinden zarar etmeyelim” gibi böyle
ne olduğu belirsiz ifadeler kullanırsa böyle olur. Böyle bir şey olmaz.
Bakın, şimdi bu
toplu yapılara ilişkin bir yapılanma sistemi son zamanlarda gelişmiştir.
Düşünebiliyor musunuz, biraz önce CHP Sözcüsü arkadaşımız söyledi,
3 bin, 5 bin üyeli kooperatifler kuruluyor. Bir yandan işte, tek villalar
var, bir yandan yüz konutun bir arada olduğu toplu konut var, kooperatifler
var; bunlar, o kadar bir girift hâle geldi ki. Onlar, ilk aşamada tapuya
bir yönetim planı veriyorlar, hemen tapuya tescil ediliyor. O tapuya
verilen o yönetim planını değiştirmek mümkün değil. Aslında bu,
toplu yönetimde bir de Kooperatifler Kanunu bölümü var. Tesadüfen,
hasbelkader o kooperatifin başına gelen insanlar, bir bakıyorsunuz,
her türlü keyfîlikler içinde hareket ediyorlar. Adam, süper lüks arabalara
biniyor, cep telefonunu, ev telefonunu, bilmem makam arabasını,
sekreterini, hatta siyasetle uğraşıyorsa, siyasi masraflarını
da buraya yüklemek suretiyle orada görev yapıyor, yani bir nevi arpalıklar
hâline getirilen bir durum oluyor. Bunların karşısında ciddi durmak
için ciddi düzenleme yapmak lazım sayın milletvekilleri. Bakın, bu kanun
vesilesiyle çok ciddi şeyler yapmak lazım. Biraz önce İstanbul’dan
bir vatandaş bana telefon ediyor, diyor ki: “Kamer Bey, biz bodrum katında
oturuyoruz veyahut da giriş katında oturuyoruz. Kardeşim, ben evime
ekmek alamıyorum, yani çok kıt kanaat geçiniyorum, hele evime hiç
et de girmiyor, ama asansörün parasını benden alıyorlar.” Tabii,
ben, şu anda tam incelemedim, bu vatandaşın şeyine de şey etmek istemiyorum.
“Hiç olmazsa giriş katındaki vatandaşlardan asansör parası alınmasın.”
diyor. İşte, bir kanunu müzakere
ediyoruz. Yani, hakikaten, mesela, birinci katta oturuyorsa asansör…
Yani, bu kanunları yaparken enine boyuna, yani, Türkiye’de yaşayan
insanların yaşantılarını sıkıntıya sokmayacak… Biraz önce konuşan
AKP’li arkadaşımızın partisinin ismi “Adalet”
ama herhâlde hiç uygulamadıkları, ismini “Adalet” olarak anıyorlar
ama uygulamalarda hiç rastlanmayan adalet ilkeleri var kendilerinde.
Güzel konuştu o aslında, kendisini tebrik ediyorum, ama adalet ilkelerine
uygun, adaleti sağlayacak bir düzenleme yapmamız lazım. Mesela, soruyorum
ben Hükûmete de Komisyona da: Hakikaten, bu ortak
giderlerde, mesela giriş katında oturan vatandaşlar asansör parası
ödüyor mu ödemiyor mu? Ben incelemedim, kusura bakmayın. Kendilerine
söylüyorum, vatandaşın da derdini şey etmek için. Yoksa tekriri müzakere
yapalım. Mesela, giriş katında, hatta birinci katta, vatandaş oturuyorsa
asansör giderlerine iştirak etmesin. Bu maddeler çok
önemli. Bunları enine boyuna tartışıp, hatta gerekirse ilgili kooperatif
kanunlarıyla, diğer kanunlarla irtibatlarını sağlayıp… Mademki
yeni bir kanun yapıyoruz, hatta Komisyon, Hükûmet
ve muhalefet partileriyle iktidar partisi anlaşmışsa, ülkeyi rahatlatacak,
bir daha bu konularla ilgilenmeyecek kanunlar yapmak istiyoruz. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) KAMER GENÇ (Devamla)
– Sayın Başkanım, bir dakika daha verirseniz… BAŞKAN – Evet,
sözünüzü tamamlayınız lütfen. Buyurunuz. KAMER GENÇ (Devamla)
– Özellikle bu toplu yapı Türkiye’de yaşayan insanların yaşamına
yeni girdiği için ve bunlar kooperatifler şeyiyle girdiği için çok
büyük keyfîlikler yapılıyor, çok büyük rant kaynakları oluyor. O, işte,
kentsel dönüşüm projeleri falan uygulanırken buralarda da çok büyük
rantlar dönüyor. Bizim dileğimiz, bunların enine boyuna tartışılması
ve en iyi şekilde bir hukuk düzenlenmesi yapılmasıdır. Yoksa, bizim
kimseyle özel bir şeyimiz yok. Zaman zaman kanunda karar yeter sayısını istiyorsam,
tabii ki, siz iktidar partisisiniz, gelin, bu Mecliste bulunun, çünkü
daha yeni Meclis, dört aylık Meclis. Dört aylık Mecliste bir bıkkınlık
olmaz, hele Hükûmette böyle hiç Meclisten kaçma
olmaz. Onun için, bunları sağlamak için, hiç olmazsa halka çok sağlıklı
bir görüntü vermek için burada bulunalım, yasa müzakerelerine
katkıda bulunalım. Saygılar sunuyorum
efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç. ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara)
– Sayın Başkan, bir açıklama yapmak istiyorum. BAŞKAN - Komisyon
adına, Komisyon Başkanı Ankara Milletvekili Sayın Ahmet İyimaya söz istemiştir, kısa bir açıklamada bulunacak. Buyurunuz Sayın
İyimaya. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli arkadaşlar, tabii, zorluğumuz
hâlen yürürlükte olan kat mülkiyeti hukuk düzenine değişiklik getirmek.
Değiştirilmekte olan maddeleri müzakere ediyoruz ve değiştirilmeyen
maddeler hakkında doğal olarak sorunlarımız yoksa bilgimiz de olması
mümkün değil. Sayın Ayva, bilhassa,
adalet temeli üzerinde iki defa söz aldı, bu kat mülkiyetinde giderlere
katılım… Bir defa, şu anda düzenlediğimiz bölüm, Sayın Okay’ın ifade ettiği gibi, reform mahiyetinde yatay
ve dikey toplu yapılarla ilgili yeni bir düzenleme, yeni bir hüküm,
daha evvel kısmen yapılmıştı. Burada giderlerle ilgili bir düzenleme
yapılmamaktadır. Burada, 74’üncü maddede kat mülkiyeti genel düzeninin
kıyas yoluyla uygulanması esası görülmüş. Bizim kat mülkiyetinde
maliklerin, bağımsız bölüm maliklerinin giderlere katılmasında
iki kademeli esas, kademeli yöntem öngörülmüştür. Birinci yönteme
göre, kat malikleri giderler paylaşımında anlaşma yapabilirler.
Buna biz yönetim planı diyoruz, kat maliklerinin veya bağımsız bölümler
kurulunun anayasasıdır, istedikleri gibi bunu paylaştırabilirler,
ki bu yönetim planlarında genellikle zemin katta olanlara asansör
giderlerinde katılmama seçeneği tanınmaktadır. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Kanun’da tanıyalım. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Kanun’da var, 20’nci madde. İkinci kademe,
eğer böyle bir düzenleme yoksa, Kanun doğrudan düzenlemiş, hizmetlilerin
giderlerine eşit şekilde katılma var. Diyelim ki, kapıcı, bahçıvan,
bekçi, herkes eşit şekilde faydalanıyor çünkü, öbürlerindeyse arsa
payı esasında katılma var. Ayrıca, toplu
yapılar alanında arsalar da, her ne şekilde, yapıya dönüşmemişse,
bağımsız bölüm gibi yapıya dönüşmemişse, onlara bir ortak gider
katılımı mümkün değil, çünkü rejimin içerisinde değil. Adaleti, yasanın
20’nci maddesi özgün şekilde tutmuştur. Şu andaki, komisyonun geliştirdiği
önergeler de, zaten arkadaşların bilgisi içerisinde geliştirilmiştir,
77’nci maddenin zorunluluğu içerisinde geliştirilmiştir. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın İyimaya. Maddeyi oylamaya
geçiyorum: 66’ncı maddeyi kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 66’ncı madde kabul edilmiştir. 22’nci maddeyle
634 sayılı Kanun’a eklenen 67’nci maddeyi okutuyorum: Ortak yerler MADDE 67- Toplu
yapý kapsamýnda
olup, bütünüyle bu kapsamdaki baðýmsýz
bölümlerin ortak kullanma ve faydalanmasýna
tahsis edilmiþ bulunan parsellerin malik
hanesine, tahsis edildikleri toplu yapý
kapsamýndaki diðer
parsellerin ada, parsel, blok ve baðýmsýz
bölüm numaralarý gösterilmek suretiyle
tapu siciline kaydedilir ve bu suretle tahsis edildikleri parsellerde
bulunan baðýmsýz bölümlerin ortak
yeri olur. Toplu yapý kapsamýnda bulunan
birden çok yapýnýn ortak sosyal ve
alt yapý tesisleri bulunduklarý
parsel veya yapýya bakýlmaksýzýn,
tahsis edildikleri baðýmsýz bölümlerin
ortak yeri sayýlýr. BAŞKAN – 67’nci
madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili
Sayın Turgut Dibek söz istemiştir. Buyurun Sayın
Dibek. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. CHP GRUBU ADINA
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Değerli arkadaşlar,
tasarının 21’inci maddesiyle, 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’na
yeni bir bölüm olarak dokuzuncu bölüm eklenmiştir. Bu bölüm altında,
toplu yapılara ilişkin özel hüküm olarak dokuz madde yer alıyor. Ben
de, bu maddelerden 67’nci maddeyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz aldım. Öncelikle hepinizi saygılarımla selamlıyorum
değerli arkadaşlar. Arkadaşlar,
60’ıncı maddede toplu yapılar içerisindeki ortak alanlar düzenlenmiş.
Bu ortak alanların içeriği, kavramı açıklanmış. Buna göre bu ortak
alanların mülkiyet sorunu çözümlenmiş. Yani ileriye dönük olarak
ihtilaflara neden olmayacak şekilde bir düzenleme yapılmış. Doğal
olarak toplu yapılarda kamuya bırakılmış olan yol, park yeri, okul,
sosyal tesisler ve bunun gibi ortak yerler söz konusu. Bunlar farklı
parseller üzerinde olabiliyor ama bunların tabii ki kullanım amacına
yönelik olarak bağımsız bölüm maliklerine tahsisi söz konusu oluyor.
Burada ihtilaflar çıkmasın diye bu ortak yerlerin parsellerine
bakılmaksızın tahsis edilmiş olduğu, bağımsız bölümlerin her birinin
ortak yer olduğu bu maddede belirtiliyor. Tabii ki zorunlu bir madde. Ben maddenin bu
teknik açılımından başka bu konuyla bağlantılı olacak olan değişik
bir konuda düşüncelerimi açıklamak istiyorum. Yine toplu yapılarla
ilgili olarak İstanbul’da ve değişik yerlerde toplu yapı yapan bir
şirketle ilgili ben bir süre önce burada gündem dışı söz almıştım.
Bu gündem dışı almış olduğum söz nedeniyle de Maliye Bakanlığı yine
birkaç gün önce gazetede bir yanıt yayınlamıştı. Değerli arkadaşlar,
bununla ilgili olarak sizleri ve kamuoyunu bilgilendirmek istiyorum.
Bir süre evvel almış olduğum gündem dışı sözle bizim, Kırklareli
ilimize bağlı Vize ilçemizin Çakıllı beldesinde hazine arazisi
olarak gözüken 538 dekarlık bir alanın İstanbul’da faaliyet gösteren,
sanıyorum diğer yerlerde de faaliyet gösteren, Taşyapı
AŞ isimli bir firmaya ihalesiz bir şekilde satıldığını buradan beyan
etmiştim. Yine o açıklamam içerisinde bu taşınmazın 4706 sayılı Kanun’a
göre, yani mülkiyeti hazineye ait olan arazilerin ekonomiye kazandırılmasına
yönelik olan Kanun’a göre satışının yapılması gerekirken, kıymet
takdirinin de Maliye Bakanlığı tarafından, Vize Kaymakamlığı,
Millî Emlak Müdürlüğü tarafından 13 trilyon gibi bir bedelle vergi
değeri üzerinden belirlenmesine rağmen, bu yerin 2 trilyonluk bir
bedelle Taşyapı İnşaat’a satıldığını buradan
açıklamıştım. Tabii Taşyapı’nın farklı bir durumu vardı. Son dört beş
yıllık süre içerisinde bu firmanın, bu şirketin çok yoğun bir iş hacmiyle
Türkiye’de çok büyük bir büyümeye, büyük bir sıçramaya kavuştuğunu
da hep beraber biliyoruz. Kamuoyunda bununla ilgili tartışmalar
da zaten yapılıyor. Niye Taşyapı’ya bu yer satılmıştı? Taşyapı’nın
sahibi olan Emrullah Turanlı’nın,
bir süre önce, yine ondan bir süre önce, gazetelerde bir beyanı vardı.
Kendisi diyor ki: “Biz, konut sektörünün dışında, aynı zamanda çimento
üretim tesisi kurmak üzere bir çimento fabrikası kuracağız. Bununla
ilgili olarak da Trakya’da, Edirne bölgesinde arazi arıyoruz.” Kendisinin
bu açıklaması da 9 Nisan 2007 tarihinde tüm genel basında ve medyada
yer almıştı. Tabii kendisine
arazi gerektiği için, bu, Vize’nin Çakıllı beldesindeki 538 dekarlık
alan kendisine 4706 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinin son fıkrası
gereğince satılmış. Bunu nereden anlıyoruz? Benim gündem dışı yapmış
olduğum konuşmadan sonra Maliye Bakanımızın vermiş olduğu yanıttan
alıyoruz. Maliye Bakanımızın yanıtı yine Milliyet gazetesinde
geniş bir şekilde yer aldı ve o yanıt okunduğunda, benim buradan açıklamış
olduğum tüm hususların aslında bir anlamda doğru olduğunu kendisi
de beyan etmiş, ikrar etmiş. Yalnız, açıklamada bir tek “13 trilyonluk”
ibare yok. Kendisi bu yerin 2 milyon 17 bin 33 yeni Türk lirası bedelle
bu firmaya satıldığını kabul ediyor. Satılırken de şunu diyor:
“Evet, biz bu araziyi sattık, 538 dekarlık araziyi sattık. Burada kendisi
bize başvurdu, ‘ben 140 milyon dolarlık bir yatırım yapacağım’ dedi
ve ‘bununla beraber 200 kişilik bir istihdam sağlayacağım’ dedi
ve ‘araziye ihtiyacım var’ dedi. Biz de bu yeri kendisine uygun gördük
ve sattık.” Ama devamında şunu da söylüyor… Bu yerle ilgili olarak
henüz imar planı çizilmiş değil, zaten imar planı içerisinde değil.
Bu yerin üzerine bir sanayi tesisi, yani, amacına uygun olarak, belirtildiği
gibi, bir sanayi tesisinin yapılması da söz konusu değil. Sayın Bakan
diyor ki: “Buna göre, anılan taşınmazların imar planı dışında kalması
nedeniyle –ki, bu taşınmaz öyle- adı geçen şirketten söz konusu taşınmazların
ilgili belediyece yapılacak 1/1.000 ölçekli uygulama imar planı
ile satış amacına uygun olarak ilgili tüzel kişilikçe yapılacak
yatırım türünün -sanayi tesisleri- niteliğini açık olarak ihtiva
edecek şekilde belirlenmemesi durumunda Avrupa Çimento Sanayi
ve Ticaret AŞ tarafından herhangi bir hak ve tazminat, faiz, vesaire
talebinde bulunulmayacağına dair taahhüt aldık.” Avrupa Çimento
AŞ de Taşyapı’nın diğer bir şirketi, yani, bu
amaca yönelik olarak kurmuş olduğu şirket. Değerli arkadaşlar,
Sayın Bakan burada diyor ki: “Biz bu yeri sattık. Bu yerde bu fabrikanın
kurulması şu anda mümkün değil.” Zaten, Trakya’daki bu bölgenin
planlamasını şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı olan
Metropolitan Proje Merkezi, BİMTAŞ’a ait olan proje merkezi çiziyor 1/25.000 ölçekli
haritaları. Bu 1/25.000 ölçekli haritalarda daha henüz bu netleşmiş
değil, onaylanmış değil. 1/100.000 ölçekli haritaları da, Ergene
Havzası Çevre Düzeni Planı olarak geçtiğimiz
yıllar içerisinde -ki 59’uncu Hükûmet dönemi
içerisindeydi- Trakya Üniversitesi çizmişti. Bu 1/100.000’lik plan
içerisinde, arkadaşlar, bu arazi, tarım arazisi olarak gözüküyor,
Ergene Havzası’nın doğmuş olduğu yer olarak gözüküyor, yani, altında
Ergene Havzası’nın doğum yeri var. Dolayısıyla, tarım arazisi
olarak bu yere sanayi tesisinin kurulması mümkün değil 1/100.000’liğe
göre. 1/25.000’likler henüz daha çizilmemiş, çizim aşamasında, daha
sonra onaylanacak, orada da henüz bu yerle ilgili bir sanayi tesisi,
çimento fabrikası kurulabilir diye bir düzenleme yok. Buna rağmen,
Sayın Bakan, Maliye Bakanımız diyor ki: “1/1.000’likler içerisinde
bu yerde sanayi tesisi olarak yer almazsa biz bunu geri alacağız.” Değerli arkadaşlar,
bunu niye anlatıyorum, biliyor musunuz? Yani, şimdi, bir yer satılırken,
4706 sayılı Kanun’a göre bunun satışı yapılırken, işte, ilgili o
Kanun’un son maddesinde bir hüküm var. O da, yine, 59’uncu Hükûmet döneminde -2003 yılında- getirilmiş. Orada
diyor ki: “İşte, 10 milyon dolarlık bir yatırımı ve 50 kişilik bir istihdam
sağlayacak olan yatırımı yapacak olan, taahhüt edecek olan firmaya
hazine -az önce belirttiğim arazileri- ihaleye çıkarmaksızın doğrudan
satabilir.” Böyle bir hüküm var ve “bu hükme göre biz sattık” diyor.
Yani, şimdi, buradan şunu düşünüyorum veya şunu soruyorum: Yani bu
satış yapılırken ileriye dönük olarak, varsayım içerisinde, yani,
şöyle olursa, şöyle olursa, işte, bu tesisi kurarsa, ama biz yine bunu
baştan satarız. Değerli arkadaşlar, böyle bir düzenleme bu Yasa’da
yok. Yani, bu 4706 sayılı Yasa’da bunu satacaksınız: Bir, bu yerin
üzerine bu tesisin kurulmasının yasal olarak mümkün olması lazım.
Yani, çimento fabrikasını yapmanın mümkün olması gerekiyor. Zaten, ben, sözlerimin
içerisinde de belirtmiştim, Vize’nin Çakıllı beldesi -Vize’ye
7-8 kilometre mesafede, Saray’a doğru, hemen Vize’nin girişinde-
Evrencik köyü var, orada bir çimento fabrikası şu anda inşa hâlinde
devam ediyor. Yani, “iki tane çimento fabrikasını yan yana inşa etmek
Türkiye’nin neresinde vardır, neresinde böyle bir durum var?” diye
sormuştum. Bir de buna Pınarhisar Çimento Fabrikasını
eklersek -o da 25-30 kilometrelik bir mesafedeydi- onu da düşünürsek,
yani 30 kilometrelik alanda 3 tane çimento fabrikası, 2 tanesi
yan yana arkadaşlar. Yani, böyle bir durum sanıyorum Türkiye’nin
hiçbir yerinde yok. Burada -bu kadar
uzatmaya da gerek yok- maalesef, şöyle bir durum olmuş: Yani, Taşyapı AŞ, işte, çimento sektörüne girerken arazi
talebinde bulunmuş, kendisi Edirne bölgesinde arazi aramış, fakat
oralarda bulamamışlar. Kırklareli’ndeki bu boş araziyi -hazineye
ait olan araziyi- her ne kadar yasal olarak üzerine şu anda böyle bir
fabrikanın yapılması mümkün olmasa da, ileriye dönük olarak … (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Dibek, lütfen tamamlayınız sözünüzü. TURGUT DİBEK
(Devamla) - …denmiş ki: “Biz size bu yeri verelim, ne olur, ne olmaz.
Bu arada sizler de biraz gayret gösterin, çalışın. 1/25.000’lik ölçekli
TRAKAP kapsamında, bu Trakya’nın planlanması içerisinde bu alanın
sanayi tesisi olarak gözükmesi için biraz gayret gösterin, oralara
gözüksün; ondan sonra bir de 1/1000’likler hazırlanırken orada da biraz
gayret gösterin, orada da bunlar, bu yer, bu alan sanayi tesisi kurulabilecek
niteliğe bürünsün; ondan sonra da fabrikanızı kurun.” denmiş gibi
gözüküyor. Bu konuyu, tabii, takip edeceğimizi, gündem dışı söz
aldığımda da, konuşmamı bitirirken de belirtmiştim değerli arkadaşlar.
Önemli bir konu. Her şeyin yasalara uygun, hakkaniyet çerçevesinde,
adalet çerçevesinde olması gerekir diye düşünüyoruz. Doğrusu budur.
Yani, yöneticilerimize ve iktidarımıza, Sayın Bakanımıza da
yakışan budur. Böyle olacağını da düşünüyorum. Hepinize saygılar,
sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Dibek. Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen var mı?.. Yok. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Karar yeter sayısı istiyorum. BAŞKAN – Karar
yeter sayısı… 67’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… 67’nci madde kabul edilmiştir, karar yeter sayısı
vardır. 68’inci maddeyi
okutuyorum: Vaziyet plân ve
projeleri MADDE 68- Toplu
yapýlarda; yapýlarýn
konumlarý, ortak nitelikteki yerler ve
tesisler, bunlarýn kullanýlýþ
amaç ve þekilleri, toplu yapý
kapsamýndaki parsel veya parsellerin tamamýný kapsayacak þekilde,
bir bütün olarak ilgili makamlarca onaylanmýþ
imar plâný hükümlerine uygun olarak hazýrlanmýþ vaziyet plânýnda ve projelerde belirtilir. Kamuya ayrýlan yerlerin düzenlenmesi, iþletilmesi ve bakýmý,
bu konuda yetkili kamu kurumu ile mutabakat saðlanmasý
hâlinde, kamunun kullanýmýný
kýsýtlamamak þartýyla
toplu yapý yönetimince üstlenilebilir. Toplu yapý uygulamasýnda,
kat mülkiyetinin ve kat irtifakýnýn
tesisine, aranacak belgelere, tapuda yapýlacak
iþlemlere iliþkin
hususlar, Bayýndýrlýk ve Ýskân Bakanlýðýnca
hazýrlanacak bir yönetmelikle düzenlenir. BAŞKAN – 68’inci
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili
Sayın Hüseyin Ünsal söz istemiştir. Buyurunuz efendim.
(CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. CHP GRUBU ADINA
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkan, değerli üyeler; Kat Mülkiyeti
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın
68’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri,
68’inci maddenin gerekçesi: “Toplu yapı niteliğindeki yapılaşmalarda,
yapıların konumlarının ortak nitelikteki yerlerin, tesislerin
ve bunların kullanılış, amaç ve
şekillerinin ilgili makamlarca onaylanmış imar planı hükümlerine
uygun olarak hazırlanmış vaziyet plan ve projeleri, toplu yapıya
ilişkin hükümlerin uygulanmasında hareket noktasını oluşturacaktır.
Kamuya ayrılan
yerlerin bakımı, işletilmesi ve düzenlenmesi, kamunun yararını
kısıtlamamak şartıyla ve yetkili kamu kurumuyla mutabakat sağlanması
hâlinde toplu yapı yönetimine bırakılabilecektir.” Şimdi, kanun
çok anlamlı bir şekilde kamu hakkı kısıtlamamaktan bahsetmekte. Dolayısıyla
bu haklılığı gerekçede koymuşlar. Biz de buna katılıyoruz, olumlu
oy vereceğimizi de peşinen ifade ediyorum. Değerli arkadaşlarım,
ilk önce, toplu yapı nedir, nasıl meydana gelmiştir, bunu bir incelememiz,
irdelememiz gerekiyor. Zaten bu, değişiklik yapılmasını gerektiren
kanunun toplu yapı anlamı da buradan çıktı. Bu kanun ilk çıktığında
bu kadar toplu yapım, toplu konut anlayışı gelişmediği için son günlerde
toplu konut geliştikçe bu anlayış da mecburen sergilenmeye başlandı
ve bu kanun yapılmaya başlandı. Toplu konut hepimizin bildiği gibi
ya özel sektör eliyle ya
devlet eliyle ya da kooperatifler eliyle yapılıyor.
59’uncu Hükûmet döneminde yapılan tüm yapıların hepsi TOKİ
tarafından yapılma gayretiyle, anlayışıyla ortaya çıkılmıştır.
Dolayısıyla, burada bir şeyin altını çizmek istiyorum. Burada kooperatiflerin
hakkı yerine getirilmemiştir, onlarla ilgili herhangi bir yatırım
yapılmamıştır. Toplu Konut İdaresi geçmişte yaptığı çalışmaları
kooperatifler üzerine yapması gerekirken bu gelinen noktada ise
kooperatiflere hiçbir kredi sağlamamış, hiçbir arsa üretiminde
bulunmamış. Dolayısıyla, kooperatifçilik, özellikle konut kooperatifçiliği
gün geçtikçe Türkiye’de gerilettirmek zorunda
kalmıştır. Aslında burada
çok derin bir konu var: 60’ıncı Hükûmet de “özelleştirme
özelleştirme” diyerek ortaya çıkarken tersine
bir durum yaratarak toplu konutta da devletin bu kadar müdahil olması için elinden gelen gayreti de göstermektedir.
Bu ters anlayış da anlaşılır bir anlayış değildir. Dolayısıyla, TOKİ’nin yapmış olduğu bu inşaatlarda da maalesef
bu 68’inci maddede “ortak alan” diye adlandırılan yeşil alanlar ve
çocuk oyun alanlarıyla ilgili, yine Sayın Bakanımız itiraz edebilir
ama TOKİ’nin yapmış olduğu bir uygulamayı
da sizlere okumak istiyorum. “Özellikle Emlak Bankasından devralınan
arsalar, imar planında park veya yeşil alan olarak ayrılan bazı yerlerin
belediyelere devredilmesi yerine satış konu edilmektedir. Bu arsaları
satın alan kişilerin satış işlemlerinin gerçekleşmesinden sonra
imar planı değişikliği yapmak için girişimde bulunmaları veya belediyelerce
bu arsaların yüksek bedellerle kamulaştırmaları ortaya çıkabilecek
risklerdendir.” Ve bu riskler ortaya çıktı bu rapordan sonra. Değerli arkadaşlarım,
maalesef, ülkemizde arsa rantiyeciliği üzerine, arsa spekülasyonu
üzerine çok ciddi gayretler var. Dolayısıyla, kamu arsaları da bu
şekilde, yeşil alanlarıyla, çocuk bahçeleriyle, oyun alanlarıyla
maalesef gün geçtikçe hunharca harcanmakta.
Dolayısıyla, TOKİ bu konudaki eylemlerinde yanlış hareket etmiştir
bugüne kadar. Bu arada, kamuya
ait alanlarla ilgili TOKİ’nin yapmış olduğu
bir çalışmalar da var, onlardan da bahsetmek istiyorum: TOKİ konutların
yanı sıra okul yapmıştır, TOKİ konutların yanı sıra cami yapmıştır,
TOKİ spor salonu yapmış, hastane yapmıştır; TOKİ’nin
yapmadığı tek iş kamusal bir alanda, yurt yapmayı hiçbir zaman aklına
getirmemiştir. Bu anlayışı biz anlaşılır bulamıyoruz, bunun altında
da başka şeyler arıyoruz. Bakın, yakın zamanda,
milletvekili arkadaşlarımız, üniversite sınavını kazanan çocuklarımızın
hepsine, Kredi ve Yurtlar Kurumuna telefon açmışlardır. Bu gerçek,
hepimiz biliyoruz. O telefonlarda
da çocukların yurtlara yerleştirilmesi için bir kısmına gayret
edilmiştir, bir kısmı yurda yerleştirilmemiştir. Türkiye’de
üniversitede okuyan çocuklarımızın ve maalesef, anne ve babalarından
üniversite harçlıkları az gelen çocuklarımızın, yurtlarda kalmak,
çok ciddi ihtiyacıdır. Bu konuyla ilgili, geçmiş beş yıllık döneminizde
devlet yurdu yapma konusunda veya bu devlet yurtlarını TOKİ’ye yaptırma konusunda hiçbir gayretiniz olmamıştır.
Ne oldu o çocuklar? O çocuklar mecburen özel yurtlara ve vakıf yurtlarına
gittiler. Ne oldu o vakıf yurtlarında? O vakıf yurtlarında girdikleri
etütlerde, girdikleri çalışmalarda, laik ve çağdaş cumhuriyet hilafına
her türlü eğitimi aldılar. Bu konuya önayak oldunuz. İşte “ortak kullanım
alanı” diye söz edilen alanlardan bir tanesi de bu. Okul yapıldı, cami
yapıldı ama yurt yapılmadı. Bu anlayışınızdan da vazgeçilmesi, TOKİ’nin bundan sonraki çalışmalarında “bin konuta
çıkacak” diyorsunuz, inşallah, çıkar ama o çıkacak alanlar içerisinde
kamusal alan olarak devlet yurdu yaparak Kredi Yurtlar Kurumuna devredilmesi
çok önemli bir gerçektir. Bu gerçeği göz ardı ederseniz, Türkiye yakında
bir sürü şeylere de gebe kalacaktır, hep beraber de gebe kalacağız. Değerli arkadaşlarım,
belediyelerde de aynı sıkıntılar yer almaktadır. Şimdi, kamunun
ihtiyacı olan yeşil alanların düzenlenmesi ve yeşil alanların kullanılması
yerel idarelerin görevleridir. Tabii ki burada, toplu konut yapımcılarına,
oranın idarecilerine, kooperatif yöneticilerine buraların bırakılması,
idare edilmesi, özellikle o evlerde oturanların o yeşil alanları
sahiplenmesi duygusu gayet güzel bir duygudur. Ama, o duygu, bir ileriki
zamanda, bir sene sonra onun köşesine büfe açtırarak, o büfeden
sonra da yanına iki tane sandalye, ondan sonra da bir camekânlı, demonte bir malzemeyle, kışın da burada insanlar
otursun diyerek yeşil alanları yavaş yavaş büfelere,
kafelere ve kafeteryalara dönüştürmeniz
de burada mümkün olabilir bu kanunla. Dolayısıyla, bu kanunla hassas
olmalıyız. Sayın Bayındırlık
Bakanımız buradayken de, geçmişteki deneyimlerinden de faydalanarak
bu öneriyi getiriyorum. Bayındırlık Bakanlığı, Türkiye’deki
tüm yeşil alanların, ada, parsel numaralarıyla ve alanlarıyla birlikte
bir kütüğünü tutmalıdır. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Var o. HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) - Varsa yeşil alanlarda bir ihlal, o ihlalin giderilmesiyle
ilgili, belediyelerde, yeni bir yönetmelikle bir çalışma başlatılmalıdır.
Yoksa, Türkiye’de, yakında, çocuklarımızın oynayacağı, insanlarımızın
gezeceği parkları da zor bulacağız bu şekilde. Değerli arkadaşlarım,
tabii ki alelacele çıkan bu kanun nedeniyle, bazı maddelerle ilgili
değişiklikleri göz önüne getiremedik. Bunlardan bir tanesi de
-toplu yapım olarak söylediğimiz için diyorum- artık 200 konutluk,
300 maliklik toplu yapımlar var. Bunların karar almaları ve karar
defterlerine imza atmaları, düşünebiliyor musunuz -şimdi karar
nasıl çıktı tam bilemedim ama- 200 tane imzayı, karar defterine imza
atmak gibi bir zorunluluğun içine girilecek bu kanunla birlikte.
Dolayısıyla, bu zorunluluktan da kurtulmanın bir gereğini, bir yolunu
bulmamız gerekiyor. Özellikle, toplu konut kooperatifleri bu konuda
büyük sıkıntıdalar. Zaten, kooperatiflerin, bu dönemde kredi alamamaktan,
kooperatiflerin, yeterli arsa, üretilmiş arsa, altyapısı tamamlanmış
arsa desteği alamamaktan doğan çok ciddi sıkıntıları varken, bu sıkıntılar
da bunların üzerine bir dert olarak daha gelecektir. Ayrıca, belediyelerin
daha önce konut alanı ilan edip, daha sonra ticari sahalara geçirdiği
yerlerde, özellikle birinci katlar, zemin katlardaki konutların
artık ticari alana dönüşmesiyle birlikte yeni bir anlayış da ortaya
çıktı. Burada da bir sıkıntı ortaya çıktı, ruhsat alamamaktalar.
Bu ruhsat “yasak işler” bölümünde -yani 634 sayılı Kanun’un 24’üncü
maddesi- yasak işlerde tadat edildiği için, maalesef insanlarımız
sıkıntıda kalmaktalar. Bu konuyla ilgili de Meclisimizin derhal
bir çözüm alması konusunda bir öneri olarak bunları getirmek istiyorum. Değerli milletvekilleri… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Ünsal, lütfen sözünüzü tamamlar mısınız. HÜSEYİN ÜNSAL
(Devamla) – Tamam efendim, bitiriyorum. Çıkarmakta olduğumuz
kanun tasarısı bir yaraya merhem olmaya çalışmakta, ama eksikleriyle
merhem olmaya çalışmakta. Bu konuyla ilgili tekrar bir çalışmaya
ihtiyacımız var. Yeterli bir kanun olarak çıkmadı, İç Tüzük gereği,
mecburen bu buraya geldi ve tartışmadan buraya getirildi ve bu konuyu
paylaşamıyoruz. Paylaştığımız konularda daha başka konular da
var. Sizler… Bu konuyla ilgili, bu konunun düzeltilmesiyle ilgili,
hem Bakanlık düzeyinde hem de partilerimizin grup başkanlıkları
düzeyinde yeterli girişimler yapılmalı ve tekrar, bu bahsetmiş olduğumuz
değişiklikler mutlaka hayata geçirilmelidir. diyorum. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ünsal. Madde üzerinde
şahısları adına söz isteyen? KAMER GENÇ (Tunceli)
– Var efendim, ben istiyorum. BAŞKAN – Buyurunuz
Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu, vaziyet planı ve projeleriyle
ilgili, toplu konutta getirilen bu sistem, imar hukukuna getirilen
en büyük suistimal. Bakın şimdi, ne
diyor: “Kamuya ayrılan yerler” İşte, okul, hastane, yeşil alanlar
bunlar; düşünün, 100 binlerce dönümlük bir alanda ve 100 binlerce insanların
iskân edileceği bir sahada kamuya bir yerler ayırmışsınız.
Toplu yönetimi var. Şimdi diyor ki bu ikinci fıkrayla: “Efendim, toplu
yönetim isterse, kamuya ait yerlerin kullanılmasında idareyle anlaşabilir.”
Yani, o zaman, eğer toplu yönetimi kamuya ayrılan yerleri tasarruf
ederse, o zaman, niye yani kamuya ayrılmış yer diye kabul edeceksiniz?
Adam okula ayrılan yere getirir küçük bir okul yapar, gerisini… Zaten,
bu toplu yönetim yöneticilerini oradan atmak da mümkün değil. Yani,
bunun, tabii, uygulamalarını bilen bir kişi olarak -biraz da bulunduğumuz
yerlerde- mümkün değil yani… Zaten, şey değil. Adam, yeşil alan ayrılmış
bir yerde, getirecek ufak bir büfe yapacak, kamuyu da…. Orada kamu
dediğiniz kim ki, işte bir genel müdür, bir bakan… Türkiye’de, tabii,
hele iktidar partisinde oldunuz mu, iktidar partisinin başındaki
adamla iş birliği içinde oldunuz mu ve onunla bir arkadaşlık içinde
oldunuz mu, zaten bir günde sizin bütün meseleleriniz halledilmiş
oluyor. KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Sen öyle mi yaptın Sayın Genç? KAMER GENÇ (Devamla)
- Ondan sonra da devletin en kıymetli mülkleri sizin çiftliğiniz
hâline geliyor. Dolayısıyla, şimdi, burada bence bu ikinci fıkrayı
kaldırmak lazım. Bu ikinci fıkrayı
kaldırmadığınız takdirde, kamuya ayrılan yerler, toplu yönetim
kurulundaki yöneticilerin tamamen özel tasarruf amaçlarına uygun
kullanım alanları hâline dönüşür. Bakın, beyler, yani imar hukukunu
bilenler, belediyeciler, onlar bilir. Belediyecilerin, zaten,
zaman zaman bunların hesabına da geliyor da,
yeşil alanları, okulları, hastaneye ayrılan yerleri -çok görülmüştür
yani- getirip de işte böyle kendilerine ticaret alanları hâline
dönüştürdüğü, hatta, kendi yakınlarına vererek, işte, ufak, kulübe
gibi bir yer yapıp da kalan yerleri de büyük bir kazanç alanları hâline
dönüştürdükleri görülmektedir. Hatta, bugün şey ederseniz, gidelim
İstanbul’da, Ankara’da bunların çok güzel örneklerini görebiliriz.
Zaten, nerede bu ana kent belediye başkanlığına gelenlerin büyük
bir kısmı, bir bakıyorsunuz, trilyonları, katrilyonları oluyor,
“Allah Allah” diyorsunuz, “Bu servetler nereden
gelmiş ya!” diyorsunuz. KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Kim? KAMER GENÇ (Devamla)
- Bir bakıyorsunuz, ana kentlerde -hepsi için demiyorum tabii- bazı
belediye başkanları, bir bakıyorsunuz, efendim, katrilyoner
olmuş. Ya, nereden geldi bu para kardeşim? Yani,
bunun bir kaynağını ver. Şimdi… KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – Kimler, hangisi? Söyle, söyle. KAMER GENÇ (Devamla)
– Sen benden daha iyi bilirsin hangisi olduğunu. Neyse, işte bunlar
beyler, bu rantlar buralardan sağlanıyor. KEMALETTİN GÖKTAŞ
(Trabzon) – İftira atma. KAMER GENÇ (Devamla)
– Bugün, Türkiye’de imar hukukunun uygulanmasında en büyük kazançlar
sağlanıyor, çünkü hiçbir sorumluluk yok. Aslında, en büyük şey, bana
göre, bu imar yetkisinin belediyelere devredilmesidir. Çünkü, belediyeler,
maalesef, burada, imar hukukunun gerektirdiği şehircilik ilkelerini
bir tarafa itiyorlar. Ondan sonra belediyelerde -hepsi için demiyorum
ama- çok büyük belediyelerde, bir
bakıyorsunuz, belediye meclis üyelerine ufak tefek birtakım menfaatler
karşılığı, o kent içindeki imar hukuku altüst ediliyor, ne yeşil
alanlar kalıyor… Şimdi, burada denildi ki, bu kanunun müzakeresinde
“Efendim, Ankara’da, İstanbul’da yeşil alanlar fert başına 7 metrekare.”
Yok öyle bir şey. Yani, siz, Ankara’nın mücavir alanını 50 kilometre,
60 kilometre ileriye getirmişseniz, mücavir alan sahasını 70-80
kilometrelik bir alana götürmüşseniz -tabii arkanızda iktidar gücü
olduğu için böyle genişletmişsiniz- e orada zaten nüfus yaşamıyor.
Senin Kızılay’daki, senin Çankaya’daki, senin Yenimahalle’deki,
senin Batıkent’teki nüfus yoğunluğuna göre
fert başına düşen yeşil alan miktarını arasanıza! Beyoğlu’ndaki,
Taksim’deki, Bakırköy’deki… Bunları saymaya da tabii gerek yok.
Yani, demek istediğim beyler, bu maddenin ikinci fıkrasını, eğer bu
Hükûmet ve sizler kabul ederseniz buradan kaldıralım.
Bu toplu yapı alanları içinde kalan kamuya ayrılmış yerleri siz toplu
yapı yöneticilerine terk ederseniz, o tamamen kamu alanına ayrılan
saha vasfını kaybeder. Sonra, burada
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı… Yani, hiç olmazsa bu toplu alanın
kullanım biçimlerini de… Bakın, son fıkrada “Toplu yapı uygulamasında
kat mülkiyetinin ve kat irtifakının tesisine, aranacak belgelere,
tapuda…” Yani, burada Bayındırlık ve İskân Bakanlığına bir yönetmelik
çıkarma yetkisi verilmiş, ama hiç olmazsa bu ikinci fıkrayla da ilgili
bir yetki verelim. Aksi takdirde, beyler, hepimiz biliyoruz, Türkiye’deki
uygulamaları biliyoruz, burada böyle bir yetkiyi verdiğiniz zaman
idareye, bunlar tamamen ortadan kalkacak ve o toplu konut alanları
içindeki yeşil alanlar, okul alanları, sağlık ocakları, kamu kurumlarına
ayrılan yerlerin hepsi sırasıyla, tek tek ortadan
kaybolacaktır. İşte, eğer mükemmel kanun yapıyorsanız bu ikazlarımızı
dikkate alın, çünkü biz yıllarca imar hukukuyla ilgili çalışmalarda
bulunduk. Yani, Danıştayın 6. Dairesinde de
çalıştım, bunları çok gördüm. Onun için, lütfen, bunu düzeltirseniz
memnun olurum. Saygılar sunarım
efendim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç. 68’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 68’inci
madde kabul edilmiştir. 69’uncu maddeyi
okutuyorum: Yönetim MADDE 69- Toplu
yapı kapsamında bulunan parsel ve parsellerdeki birden çok bağımsız
bölümü kapsayan ana yapıda ortak yerleri bulunan blok yapıların
her biri, kendi sorunlarına ve yalnız o bloğa ait ortak yerlere ilişkin
olarak, o blokta bulunan bağımsız bölüm maliklerinden oluşan blok kat
malikleri kurulunca yönetilir. Bir parselde blok niteliğinde olmayan
yapılar varsa veya bu nitelikteki yapılarla blok yapılar aynı parselde
yer alıyorsa, kendi sorunlarına ve o parsele ait ortak yerlere ilişkin
olarak, o parselde bulunan bağımsız bölüm maliklerinden oluşan kat
malikleri kurulunca yönetilir. Yönetim plânında blokların ve blok
niteliğinde olmayan yapıların idare tarzı ayrıca belirtilir. Bir adada birden
çok parsel yer alıyorsa, adayı oluşturan parsellere ait ortak yerler,
o adada bulunan bağımsız bölüm maliklerinden oluşan ada kat malikleri
kurulunca yönetilir ve yönetim tarzı, kanunların emredici hükümleri
saklı kalmak şartıyla, bu kurul tarafından kararlaştırılır. Bu yetki,
yönetim plânında ada temsilciler kuruluna verilebilir. Yönetim
plânında başka türlü düzenlenmemişse, ada temsilciler kurulu, blok
yapılarda her blokta bulunan bağımsız bölüm maliklerince seçilen
blok yöneticileri ve blok niteliğinde olmayan yapıların bağımsız
bölüm maliklerince seçilen temsilcilerden oluşur. Ada temsilciler
kurulu üyelerinin sayısı ve nasıl seçileceği toplu yapının özelliği
dikkate alınarak yönetim plânında belirtilir. Ada temsilciler kurulunda
bu yöneticiler ve temsilciler yönettikleri ve temsil ettikleri
bağımsız bölüm sayısı kadar oy hakkına sahiptirler. Toplu yapı kapsamındaki
ortak yapı, yer ve tesisler, bu kapsamda yer alan bağımsız bölüm maliklerinden
oluşan toplu yapı kat malikleri kurulunca yönetilir ve yönetim
tarzı, kanunların emredici hükümleri saklı kalmak şartıyla, bu kurul
tarafından kararlaştırılır. Bu yetki, yönetim plânında toplu yapı
temsilciler kuruluna verilebilir. Yönetim plânında başka türlü
düzenlenmemişse, toplu yapı temsilciler kurulu, blok yapılarda
her blokta bulunan bağımsız bölüm maliklerince seçilen blok yöneticileri
ve blok niteliğinde olmayan yapıların bağımsız bölüm maliklerince
seçilen temsilcilerden oluşur. Toplu yapı temsilciler kurulu üyelerinin
sayısı ve nasıl seçileceği toplu yapının özelliği dikkate alınarak
yönetim plânında belirtilir. Toplu yapı temsilciler kurulunda bu
yöneticiler ve temsilciler yönettikleri ve temsil ettikleri bağımsız
bölüm sayısı kadar oy hakkına sahiptirler. BAŞKAN – 69’uncu
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili
Sayın Rahmi Güner söz istemiştir. Buyurun Sayın Güner. (CHP sıralarından alkışlar) On dakika süreniz
vardır. CHP GRUBU ADINA
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tasarının
21’inci maddesiyle 634 sayılı Yasa’ya eklenen, toplu yapılara ilişkin
özel hükümleri kapsayan 69’uncu madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına görüşlerimizi arz ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım,
634 sayılı Yasa’ya, toplu yaşamanın, toplu yerleşimlerin gelişmesiyle
bu kanunun yetersiz kalması, kanunun kapsamının genişlemesi yönünde,
22’nci madde kapsamında, 67, 68, 69, 74’üncü maddeye kadar yeni maddeler
ihdas edilmiştir. Bu daha çok son zamanlarda, çağımızda kırsal kesimden
şehirlere büyük bir yerleşimin olması, büyük bir akımın olmasında
gereksinim halini almıştır toplu konutlar, toplu blok yapılar. Dikkat edilirse
eskiden köylerde yüzde 60, yüzde 70 civarında yerleşim birimleri
vardı, fakat çağımızda artık köylerde, kırsal kesimlerde yüzde
30-40 ve şehirlerde yüzde 60-70 yerleşim birimleri halini almış ve
dolayısıyla konut yapımları, konut da büyük bir ihtiyaç haline
gelmiştir. Değerli arkadaşlarım,
bu toplu konutların yapılmasında, eskiden daha dar bir çerçeve çiziliyordu.
Bir blok, bina üzerinde bu şeyler gelişmişti, fakat son zamanlarda
parsel ve parseller (ada) üzerinde yeni bir yapılaşma, toplu yapılar
meydana gelmiştir. O bakımdan, 69’uncu madde de, bu yapıların, toplu
yapıların yöneticilerinin nasıl seçileceği konusunda bir açıklık
getirmekte ve bu hususu düzenlemektedir. Birincisi:
“Toplu yapı kapsamında bulunan parsel ve parsellerdeki birden çok
bağımsız bölümü kapsayan ana yapıda ortak yerleri bulunan blok yapıların
her biri, kendi sorunlarına ve yalnız o bloğa ait yerlere ilişkin
olarak, o blokta bulunan bağımsız bölüm maliklerinden oluşan blok
kat malikleri kurulunca yönetilir.” şeklinde bir madde getirmiştir.
Yine, parsel üzerinde blok niteliğinde olmayan ve blok niteliğinde
olan -karışık bir şekilde- bir yapılaşmada da “…o parselde bulunan
bağımsız bölüm maliklerinden oluşan kat malikleri kurulunca yönetilir.”
şeklinde yine ikinci bir hususu belirtmiştir. Değerli arkadaşlarım,
yine bir ada üzerinde bulunan birden çok parsel üzerinde eğer büyük
bir yapılaşma varsa, o hususta “… adada bulunan bağımsız bölüm maliklerinden
oluşan ada kat malikleri kurulunca yönetilir.” şeklinde yine bir
madde getirmiştir. Ayrıca, bu ada üzerinde her blokta bulunan bağımsız
bölüm maliklerince seçilen blok yöneticileri ve ayrıca blok niteliğinde
olmayan yerler için de, yapıların bağımsız bölüm maliklerince seçilen
temsilcilerden oluşmaktadır ve bu temsilciler, ada üzerinde bulunan
bağımsız bölümlerin bütün yönetim şekillerinden sorumludur ve onlar
yönetirler, yasaya aykırı olmamak kaydıyla yetkileri vardır. Yine son zamanlarda
büyük bir gelişme olan “Toplu yapı kapsamındaki ortak yapı, yer ve
tesisler, bu kapsamda yer alan bağımsız bölüm maliklerinden oluşan
toplu yapı kat malikleri kurulunca yönetilir.” deniyor. Değerli
arkadaşlarım, bu, aynı zamanda bu toplu yapı içerisinde bulunan
konut yapı malikleri ve ayrıca bağımsız yapı malikleri kendi aralarından
seçmiş oldukları temsilciler vasıtasıyla yönetilirler. Ayrıca
yönetim planında da, eğer belirtilmişse, bu yetkilerini de yine
toplu yapı kapsamındaki ortak yer ve tesisler, yer alan bağımsız bölüm
maliklerinden oluşan toplu yapı kat malikleri kurulunca da yönetilmeye
yetki verirler. Değerli arkadaşlarım,
bu hususu gerçekten şehirleşmenin, bir yerleşmenin gereksinimi
şeklinde görüyoruz. Bu kanun maddesi gerçekten genişletilmiş ve
bu 634 sayılı Yasa’nın bir noksanlığı giderilmiştir. Bu konuda
biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu kanunun bu maddesinin
gerçekten büyük bir gereksinim olduğunu kabul ediyoruz. Bu yönde
tabii müspet oy vereceğiz. Çünkü, bu yerleşim birimlerinin, bilhassa
toplu yapı bakımından yerleşim birimlerinin kültürel, sosyal ve
diğer birçok konularda işletilmesi, geliştirilmesi o konutta
ikamet eden, duran kişiler için büyük bir gereksinim hâlini almıştır.
Bu yönden de bu yasanın bu maddesinin bayağı önemli bir madde, önemli
bir gelişme olduğunu kabul ediyoruz. Biz, Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bu maddeyi benimsiyoruz ve lehte oy vereceğiz. Hepinize saygılar
sunuyorum. Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Güner. 69’uncu madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Muğla Milletvekili Sayın Mehmet Nil Hıdır. Buyurunuz efendim.
MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 634 sayılı Kat
Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın
69’uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Ancak, sözlerime
başlamadan önce, dün ve evvelsi gün Fethiye ilçemizde meydana gelen
lodos fırtınasından ve akabinde sel felaketinden zarar gören 2 bin
aileye Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir ferdi olarak geçmiş olsun
dileklerimi iletmek istiyorum. Değerli arkadaşlar,
Hükûmetimiz, tarım sigorta kapsamında, bu tür
afetlerin önceden fonlandırılmak suretiyle
önlenmesini ya da tedbir alınmasını temin ettiği
gibi, Toplu Konut İdaremizin 250 bin konuta imza atmasıyla Türkiye’de
ortaya çıkan yasa boşluğunu 634 sayılı bu Yasa’yla doldurma girişiminde
bulundu. Bu Yasa’nın düzenlemesinde isabet gösteren Değerli Adalet
Bakanlığımıza ve Komisyon üyesi arkadaşlarımıza huzurlarınızda
teşekkür ediyorum. Ancak bir hususun altını çizmek için bugün konuşma
yapmayı arzu ettim. Milletimizin özlemle beklediği bu tür yasalarda,
Bakanlığımızın ve Hükûmetin gösterdiği hassasiyete
rağmen, yasanın uygulayıcısı olan yerel yönetimlerimizin, yerel
mahkemelerimizin, noterlerimizin, hatta teknik elemanların, binalardaki
yönetici ve yönetim kurullarının da aynı hassasiyeti göstermelerini
ümit ediyorum. Zira, zaman zaman bu önemli yasalardan
sonra, âdeta bir gelir elde etme mekanizması olarak görüp fırsatçılık
yapıldığını ve bu yasanın çıkmasıyla mağduriyetinin giderilmesini
bekleyen vatandaşlarımızı şu veya bu şekilde cezalarla bezdirme
gayretinde olan kurum ve kuruluşlarımızın olduğunu biliyorum.
Ümit ediyorum ki yerel yöneticilerimiz, bu yasanın uygulanmasındaki
gerekli kolaylığı ve fedakârlığı gösterirler. Toplu Konut İdarelerinin
okul, cami ve benzeri ortak alanların yapımında gösterdiği gayretten
dolayı da başta TOKİ Başkanımızı ve değerli çalışanlarını tebrik
ediyorum. Benden önceki
konuşmacı arkadaşımızın üzerinde hassasiyetle durduğu yurt yapımına
ilişkin teklifini de tabii ki takdirle karşılıyorum, ancak arkadaşımızın
eksik bildiği bir hususu tamamlamak adına ifade ediyorum: Toplu Konut
İdaresi, özellikle ortaöğretim öğrencilerimize yönelik, Muğla’mızın
Kavaklıdere ilçesinde söz verdi. Önümüzdeki aylarda, öyle zannediyorum
ki ortaöğretim öğrencilerimize ve yüksek tahsil öğrencilerimize
de yurt yapımına dair gerekli uygulamalar başlatılacak. Ben, konuşmamı
bitirirken, bir önceki arkadaşımızın burada yapmış olduğu bir
eleştiriyi de düzeltmek istiyorum. Sayın Kamer Genç, iktidarın başındaki
insanlarla diyaloğu olan insanların işini
bir günde hallettiğini ve yine, arkasına iktidarın gücünü alan insanların
arazilerini imara açtığını ya da yer değiştirttiğini
ifade ettiler. Değerli arkadaşlar,
Türkiye Cumhuriyeti sosyal hukuk devletidir. Hiç kimse, hukukun
dışında herhangi bir iş yaptığı zaman, bunun karşılığını görmez diyemeyiz.
Özellikle Sayın Başbakanımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin çok büyük
ekseriyetinin desteğini almak suretiyle yaptığı icraatları
tescil edilmiş Genel Başkanımız ve Başbakanımızdır. Sayın Başbakanımıza
yapılan bu tür padişahlık benzetmesini kabul etmemiz mümkün değil.
Onun için, ben, Değerli Milletvekili Arkadaşıma bu tür konuşmaları
yaparken daha dikkatli olmasını tavsiye ediyorum. Türkiye’mizde
çok değerli hâkimlerimiz, savcılarımız, mahkemelerimiz işbaşında.
Bu tür yolsuzlukları takip ediyorlar ve gerekli işlemleri yapıyorlar.
Bunların aksine eğer herhangi bir iddiamız varsa, değerli hukuk
adamlarımızı töhmet altında tutuyoruz demektir. Ben öyle olmadığı
kanaatini bir kez daha buradan ifade etmek suretiyle, bu yasanın
milletimize hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Hıdır. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, arkadaşımız bana sataştı, söz istiyorum. BAŞKAN – Tutanaklara
bakacağım Sayın Genç. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, zaten oturumun sonuna geliyoruz. 69’uncu maddeye
göre, sataşmadan dolayı ancak aynı oturumda söz verebilirsiz. Zaten,
şimdi 5 dakika var. 5 dakikadan sonra eğer ara verirseniz, benim sataşmadan
doğan söz alma hakkım kaybolur. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, ne yapalım, İç Tüzük bu şekilde. Tutanaklara
bakın. BAŞKAN – Sayın
Genç, şahsınız adına söz istiyorsanız, buyurunuz. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Peki, şahsım adına konuşayım. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Maddeyle ilgili konuşması lazım Sayın Başkan. ASIM AYKAN (Trabzon)
– Hatırlatıyorsunuz kendisine. Bıktık bu adamdan. BAŞKAN – Hatırlatmasam
da, burada 2 kişiye söz hakkı var. ASIM AYKAN (Trabzon)
– Tamam da, hatırlatıyorsunuz kendisine. Zaten her seferinde istismar
ediyor. KAMER GENÇ (Tunceli)
– Sayın Başkan, değerli üyeler; yıllarca bu Parlamentoda görev yapan
bir insan olarak, Türkiye’yi yöneten insanların nabızlarını çok
iyi bilen bir insanım. Şimdi, benden
önce konuşan kişi “Efendim, Başbakanımız çok objektiftir.” diyor.
Peki, soruyorum size: Başbakanın damadının Genel Müdürü olduğu
Çalık… (AK Parti sıralarından gürültüler) MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Ne alakası var ya! MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, sizin iyi niyetinizi istismar ediyor. KAMER GENÇ (Devamla)
- Efendim, ne demek? Bir dakika… Size şey veriyorum
sataşmadan. Çalık Holding… (AK Parti sıralarından “Maddeye gel”
sesleri) MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) - Başkanım, madde üzerinde konuşsun lütfen. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – İstismar ediyorsun. KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, Çalık Holding’in Samsun, Ankara ve Ceyhan boru hattını… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, konuyla hiç alakası olmayan bir şey konuşuyor,
üç aydır istismar ediyor. KAMER GENÇ (Devamla)
– …Bakanlar Kurulu kararıyla ve tercihle ihale ettiniz mi, etmediniz
mi? ASIM AYKAN (Trabzon)
– Yasaya aykırı mı bu? BAŞKAN – Sayın
Genç, sadece konu üzerinde konuşunuz lütfen. KAMER GENÇ (Devamla)
– Sayın Başkan, şimdi, bana ama bu nedenle sataştı, dedi ki: “Bizim
Başbakanımız çok objektif bir adam.” Ben de objektif olmadığını söyleyeceğim. Ben dedim ki: AKP’nin… Yani, ben aslında AKP ismini de zikretmedim.
Ben dedim ki… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, konuya davet eder misiniz? HALİL AYDOĞAN
(Afyonkarahisar) – Konuya gel, konuya! KAMER GENÇ (Devamla)
– Ben, gayet iyi konuya geliyorum. Ben konuyu getirirken dedim ki:
Bu ortak yerleri, yeşil alanları, hastaneleri, ondan sonra, buraları
eğer siz Toplu Konut yönetimine bırakırsanız, Toplu Konutun başında
bulunan kişiler siyasi iktidarla iç içe oluyorlar, yakın dostlukları
oluyor. Hele, ana kent belediye başkanlarıyla dostlukları oluyorsa
bir anda o yeşil alanları kullanılamaz hâle getirdiler. Bunu, ben,
kendine, onlara söylemedim ama adamların zikri o, istiyorlar, hep
oraya çekiyorlar. Zaten, davranış biçimleri bu olduğu için hep oraya
çekiyorlar ama ben genel konuştum. Dolayısıyla, kendi kendilerine
çekiyorlar. Bakın, ben şimdi
size… Eğer istiyorsanız, gelin, bir suistimallerle
mücadele komisyonu kuralım, bir tane de ben gireyim aranıza, bakın
ben sizin nelerinizi çıkaracağım ortaya. Hangi yerlerde, ne yerleri,
yeşil alanları, kendi yandaşlarınıza imara açtığınızı söyleyeceğim.
(AK Parti sıralarından sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) BAŞKAN – Sayın
Genç… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Sayın Başkan, konuşmacı, bütün konuşmalarında itham
ediyor. Lütfen, konuya davet edin Sayın Başkan. BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen, konu üzerinde konuşunuz. KAMER GENÇ (Devamla)
– Şimdi, bakın… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ü uygulamanızı istirham ediyorum. KAMER GENÇ (Devamla)
– Yani, bakın, bundan önce, ben… BAŞKAN – Lütfen,
masalara vurmayınız. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Sayın Başkan, İç Tüzük’ün 66’ncı maddesine göre, konuya
davet etmeniz gerekiyor, aksi hâlde konuşmayı kesmeniz gerekiyor. KAMER GENÇ (Devamla)
– Bu… Konuşurken birileri sıra kapaklarına vurdular da sıra kapaklarına
vuracağınıza başınıza vurun, aklınız başınıza gelsin dedim. Onun için, lütfen…
Ben bu Parlamentonun en deneyimli insanıyım. Ben burada doğruları
söylüyorum. Ben… Bu memlekette ben de kendi şahsi menfaatimi düşünsem,
giderim, evimde otururum. İktidar partisi milletvekili de değilim
ama burada, yasalar çıkarken ülkenin, milletin menfaatine uygun
yasa çıkması için gayret sarf ediyorum. Ha sizler peşin kararlısınız.
Efendime söyleyeyim, Hükûmetiniz de yok ortada,
işte yok, yok işte. Ondan sonra ve… BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla)
– Ben, şimdi, bugün… Zaten, yarına, Başbakana da bir sorular sordum,
dedim ki: Bu senin bakanların içinde kaç tanesi askerliğini yapmamış,
kaç tanesi paralı askerlik yapmış? ASIM AYKAN (Trabzon)
– Ne işin var bakanla senin? KAMER GENÇ (Devamla)
– Ya bakacağım, soracağım. Sen nereden biliyorsun? ASIM AYKAN (Trabzon)
– Allah’tan korkun! KAMER GENÇ (Devamla)
– Ya Allah’tan sen kork evvela. Ben zaten Allah’tan
korkuyorum, siz Allah’tan korkmuyorsunuz. Siz Allah’tan korksanız,
Allah’ın getirdiği kanun… Yani, Allah korkusuyla bu kanunları
yaparsınız. (Gülüşmeler) MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Konuş, konuş! BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ (Devamla)
– Neyse… Hayır, Allah’ın korkusu içinde olanlar… Bakın, hiç gülmeyin.
Allah’ın korkusu içinde olanlar kul hakkını yemezler. Bakın, yani,
Çankaya Köşküne gönderdiğiniz adam, 23 trilyon… (AK Parti sıralarından
gürültüler) ALİ KOYUNCU
(Bursa) – “Adam” değil, Cumhurbaşkanı o! KAMER GENÇ (Devamla)
– …23 trilyon, hemen masraf yapıyor. BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan… BAŞKAN - Sayın
Genç… KAMER GENÇ (Devamla)
– 19 trilyon liraya yapı yapıyor… BAŞKAN – Sayın
Genç… KAMER GENÇ (Devamla)
– …11 trilyon liraya da yeni mobilya alıyor. BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinize dikkat ediniz. KAMER GENÇ (Devamla)
– Yani, bizim size söylediğimiz… Bakın, şimdi, benimle siz atışamazsınız. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – İç Tüzük’ün 66’ncı maddesini uygulamanızı istirham
ediyorum. İki kere, konuşmacıyı konuya davet ettiniz, hâlâ konuya
gelmedi. KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, şimdi, değerli milletvekilleri, sizler, benim konuşmama
alışacaksınız iktidar mensubu olarak. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Lütfen, 66’ncı maddeye göre işlem yapın. KAMER GENÇ (Devamla)
– Ha, dürüst çalışırsa, sizin yöneticileriniz, iktidarınız dürüst
çalışırsa ben de gelir, sizi tebrik ederim, ama suistimallere
karışırsa ben bu suistimalleri burada dile
getireceğim ve siz de bunlara tahammül etmek zorundasınız. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan… KAMER GENÇ (Devamla)
– Hayır, sözü bana bırakmayın, o suistimallerin
üzerine siz gidin efendim, siz gidin! MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, hiç konuyla alakası olmayan şeyleri konuşuyor. BAŞKAN – Sayın
Genç, lütfen… MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – İki kere uyardınız konuşmacıyı, konuya gelmesi için
iki kere uyardınız. KAMER GENÇ (Devamla)
– Sayın Başkan, şimdi, o Grup Başkan Vekili bu konuları bilmez. BAŞKAN – Evet,
lütfen Sayın Genç, sözünüzü tamamlayınız, süreniz bitmek üzere. KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, ben sözlerimi tamamlıyorum da şimdi bu kişiler benim sözümü
tamamlamama fırsat vermiyorlar. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Burada konuşan konuşmacı İç Tüzük’ü bildiğini iddia
ediyor. Lütfen, uygulayın İç Tüzük’ü. BAŞKAN – Lütfen
Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla)
– Ben sataşmadan söz aldım. MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Sataşmadan değil! KAMER GENÇ (Devamla)
– Sayın Başkan, tümü üzerinde… MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Niye konuşuyorsun? KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, sizin arkadaşınız “Bana sataştı.” dedi. “Bizim Genel Başkanımız
zemzem suyuyla yıkanmış.” dedi. MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, lütfen, uygular mısınız… KAMER GENÇ (Devamla)
– Ben de dedim ki… Zemzem suyuyla yıkanmış bir kişi olmadığını burada
kanıtlamak için geldim, ama Sayın Başkan bana dedi ki: “Siz, sataşmadan…” BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç. KAMER GENÇ (Devamla)
– Peki Sayın Başkan, sizi zor duruma sokmak da istemiyorum. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN – 69’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum… KAMER GENÇ (Tunceli)
– Karar yeter sayısı istiyorum Sayın Başkan. ASIM AYKAN (Trabzon)
– Bir kişi karar yeter sayısı isteyemez! BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım. Kabul edenler…
ASIM AYKAN (Trabzon)
– Değiştirelim bu İç Tüzük’ü ya! Bir kişi karar
yeter sayısı istiyor. Değiştirelim efendim, gelin! BAŞKAN - Kabul
etmeyenler… 69’uncu madde kabul edilmiştir. 70’inci maddeyi
okutuyorum: Yönetim plânı
ve değiştirilmesi MADDE 70- Toplu
yapı kapsamındaki yapı ve yerler için tamamını kapsayan bir tek yönetim
plânı düzenlenir. Yönetim plânı, toplu yapı kapsamındaki bütün kat
maliklerini bağlar. Yönetim plânının değiştirilebilmesi için,
toplu yapı temsilciler kurulu üyelerinin temsil ettikleri bağımsız
bölümlerin tamsayısının beşte dördünün oyu şarttır. Geçici yönetimle
ilgili yönetim plânı hükümleri, toplu yapı alanındaki bağımsız bölüm
maliklerinin beşte dördünün oylarıyla değiştirilebilir. BAŞKAN – 70’inci
madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili
Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu
söz istemiştir. Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu yasanın 70’inci maddesi toplu yerleşim
alanlarından bahsediyor. Tabii, insanlarımızı çağdaş bir yaşamda
yaşatmak ve her türlü eğitim, sağlık gibi hizmetleri vermek bu toplu
yerleşim alanlarında, genelde hepimizin bir görevi. Fakat, bir konudan
bahsedeceğim. Tabii, toplu yerleşim alanları yaratmak için son günlerde
bir kentsel dönüşüme geçiliyor. Tabii, kentsel
dönüşüme geçildiğinde, o illerin belli merkezlerinde
yeni yerleşim alanları oluşturuluyor. Tabii, bu yeni yerleşim
alanları oluşturulurken hasbelkader altmış yıl önce, yetmiş yıl önce
buralarda yapılanma olmuş, yetmiş yıldır, altmış yıldır buralarda
oturan insanlar oluyor. Bunlara elektriği vermişsiniz, suyunu vermişsiniz,
hatta bir şekilde vergisini almışsınız. Tabii, yer hazine arazisi
olabilir, ama bir şekilde, Türkiye’de bugüne kadar geldiğimiz süreçte,
altmış yetmiş yıl önce buralarda bir ikamet oluşmuş, insanlar buralarda
konuşlanmış, artık oraların sahibi olmuş, artık orada mahalle kurulmuş,
muhtarlık kurulmuş ve muhtarlık adına hizmet verdiriyorsunuz bu
tür kentsel dönüşüme gidecek yerlerde. Tabii, şehri
modernleştirmek, insanları daha modern yaşatmak, daha çağdaş yaşatmak
her belediyenin görevidir. Ancak, tabii, bu kentsel dönüşüme dönüşürken
orada oturan insanları mağdur etmemek de bizim görevimizdir. Altmış
yıl, yetmiş yıl babadan oğula geçmiş, neredeyse
üçüncü nesle gelecek, kimi altmış yıl önce, kimi yirmi yıl önce yapılmış
ve bunlar yapılırken bir şekilde herkes göz yummuş. Elektriğini vermişsin,
suyunu vermişsin, vergisini almışsın, muhtarlık kurmuşsun. Ama,
şimdi kentsel dönüşüm alanına burayı alırken, buradaki insanların
hak ve hukukunu korumak da yine bizim görevimiz. Biz oradaki insanları
mağdur etmemeliyiz. Şimdi birkaç örnek
vereceğim. Diyorlar ki: “Tamam, size burayı toplu konut yapacağız,
size 10-15 milyon para vereceğiz, daha sonra, bize, kaç paraya çıktı
maliyeti, 70 milyon mu, 70 bin lira mı, 60 bin lira mı, bunu ödeyeceksiniz.”
Bir kere, bu insanlar bu mekânlarından çıkmak istemiyor. Bir kere,
devlet olarak veya belediye olarak, sevgiyle, konuşarak, insanları
ikna ederek bunu yapmalıyız. Zorla hiçbir şey yapılmaz. İnsanlara
çok iyi anlatmalıyız. “Ben burayı yaptım”la
olmuyor. Önce, o insanlara orada çağdaş bir yaşam tarzı sunulacağına,
çağdaş bir yaşam tarzında çocuklarının daha iyi bir okulda, daha iyi
bir mahallede yetişeceklerine, biz, bir kere, bu insanları ikna
etmeliyiz. Bunu uygulamalıyız. Herkes kulaktan bir şey söylüyor,
herkes kulaktan bir şey duyuyor, sonuçta dedikodu mekanizması o
insanları mağdur ediyor. Bir kere, bunlardan
para istemek hakkaniyet değildir. Hatta, burası yıkılıp yeniden
burada bir toplu konut yapılacaksa, kirasını da verirsiniz, belli
bir süre sonra onlara orada birer ev verir… Ama, bu şekilde açık ve
net konuşmak lazım. Ama, maalesef, halk rahatsız oluyor, mahalle sakinleri,
o mahallenin sakinleri son derece her gün akşam üzülüyorlar. İyi anlatmak
lazım. İyi anlatmıyoruz. Biz burada çok çağdaş bir merkez kuracağız,
çok çağdaş bir kent kuracağız ve siz bu kentte yaşayacaksınız… Oradan
başka yere gitmek istemiyor insanlar, oraya alışmışlar. “Ben altmış sene
ömrümü vermişim.” diyor. “Her türlü vergimi, her türlü… Bugüne kadar
çok da büyük bir belediye hizmeti gelmemiş. Buna rağmen biz burada
yaşadık.” diyor. “Şimdi, gelip bunları, arsalarımızı elimizden alacaksınız,
ama, bize bir şey vermiyorsunuz. Bu hakkaniyet değildir.” diyorlar.
Benim ricam,
bir kere… Örneğin, bir tane de Malatya’da var bundan. Beydağı diye bir semtimiz var. Burada belediyemiz
bir kentsel dönüşüm alanı oluşturuyor. Ama bu insanlara iyi anlatmamız
lazım ve herkes değişik şeyler duyuyor ve bir toplumsal sorun oluyor.
Yani, gidip iyi anlatıp, bunlardan belli bir süre kiralarını ödeyip
ve bunların hak sahibi olacağını, o mahallede yaşayacağını, o
çağdaş kentte yaşayacağını herkese söylememiz lazım. Ben… Tabii, bu
kentsel dönüşüm projeleri uygulanırken, örneğin Ankara’da yine
aynı şekilde oldu, yine uzun süre çok değişik dedikodular çıktı ve
çok değişik şeyler, ama, mahalleli ikna edilince, mahalleli ne alacağını
ne yapacağını bildiği zaman sorun yaşanmıyor. Yani topluma sorun
yaşatmayalım. O mahallede oturan insanlara sorun yaşatmayalım.
Ben bunu arz etmek istiyorum. Ben, tekrar, hepinizin bilgisine sunuyorum. Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aslanoğlu. Maddeyle ilgili
bir önerge vardır, okutuyorum: Sayın Başkanlığa, Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı yasa tasarısının 22. maddesiyle eklenen 70.
maddesinin birinci fıkrasındaki (beşte dördünün) ibaresinin (yarısının)
olarak değiştirilmesini saygılarımla arz ederim. Kamer
Genç Tunceli
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılmıyoruz efendim. BAŞKAN – Önerge
sahibi? Yok. Gerekçeyi okutuyorum. Gerekçe: Beşte
dört çok büyük ve sağlanması imkânsız olan çoğunluktur. Bunun kolaylaştırılması
sağlanmıştır. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
kabul edilmemiştir. 70’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 70’inci
madde kabul edilmiştir. Birleşime bir
saat ara veriyorum. Kapanma Saati: 19.06 ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 20.08 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum. 35 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam ediyoruz. Komisyon ve Hükûmet yerinde. Tasarının
22’nci maddesiyle ile 634 sayılı Kanun’a eklenen 71’inci maddeyi
okutuyorum: Yönetici ve denetçi
atama MADDE 71- Yönetim
plânında başka türlü düzenlenmedikçe, blok kat malikleri kurulu
blok için, blok niteliğinde olmayan yapıların yer aldığı parseldeki
kat malikleri kendilerine özgülenen ortak yer ve tesisler için,
toplu yapı temsilciler kurulu ise toplu yapı kapsamındaki bütün
ortak yapı, yer ve tesisler için yönetici ve denetçi atar. Blok yöneticisi
ve denetçisi, bloktaki kat maliklerinin; blok niteliğinde olmayan
yapıların ortak yer ve tesisleri için yönetici ve denetçi, bu yapılardaki
kat maliklerinin sayı ve arsa payı bakımından çoğunluğu tarafından
seçilir. Toplu yapı kapsamındaki bütün ortak yapı, yer ve tesisler
için yönetici ve denetçi ise, toplu yapı temsilciler kuruluna katılan
yönetici ve temsilcilerin, yönettikleri ve temsil ettikleri bağımsız
bölüm sayısının salt çoğunluğunun oyu ile atanır. BAŞKAN – 71’inci
madde üzerinde gruplar ve şahıslar adına söz isteyen yok. Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 71’inci madde kabul
edilmiştir. 72’nci maddeyi
okutuyorum: Ortak giderlere
katılma MADDE 72- Toplu
yapı kapsamındaki belli bir yapıya veya yapıların sadece birkaçındaki
kat maliklerinin ortak kullanım ve yararlanmasına tahsis edilmiş
ortak yer ve tesislere ilişkin ortak giderler, o yapılardaki kat malikleri
tarafından, bütün bağımsız bölümlerin ortak kullanım ve yararlanmasına
tahsis edilmiş tesis ve yerlere ilişkin ortak giderler ise bütün kat
malikleri tarafından karşılanır. Blok kat malikleri,
toplu yapı temsilcileri ve geçici yönetim kurulu kararları, 2004
sayılı İcra ve İflas Kanununun 68 inci maddesinin birinci fıkrasında
belirtilen belgelerden sayılır. Kat malikleri,
toplu yapı kapsamındaki ortak yapı, yer ve tesisler üzerindeki kullanma
hakkından vazgeçmek veya bunların başka bir parselde veya kamuya
ait alanlarda bulunduğunu veya bağımsız bölümlerinin veya kendilerinin
durumu dolayısıyla bunlardan faydalanmaya lüzum ve ihtiyaç bulunmadığını
ileri sürmek suretiyle toplu yapı ortak gider payını ve toplanacak
avansı ödemekten kaçınamazlar. BAŞKAN – 72’nci
madde için gruplar ve şahıslar adına söz talebi yok. Bir önerge var,
önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kanun Tasarısının 22 nci
maddesiyle 634 sayılı Kanuna eklenen 72 nci
maddede yer alan “bütün kat malikleri tarafından karşılanır.” ibaresinin
“hakkaniyet esasına göre bütün kat malikleri tarafından karşılanır.
Bu esaslar Bakanlar Kurulu tarafından belirlenir.” şeklinde değiştirilmesini
arz ve talep ederiz. Lokman
Ayva İstanbul BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Amasya) – Mevcut yasanın 20’nci maddesi sorunu
çözdüğünden böyle bir teklife katılamıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Biz de katılamıyoruz. BAŞKAN – Önerge
sahibi Sayın Lokman Ayva’nın söz isteği var. Buyurunuz Sayın
Ayva. LOKMAN AYVA
(İstanbul) – Sayın Başkan, aziz milletimin kıymetli vekilleri; üçüncü
defa bu hususla ilgili ve son defa huzurlarınızdayım. Öncelikle
şunu belirtmek istiyorum: Burada ne AK Partimi ne de başka muhalefet
partilerimi rencide etmek veya zora sokmak değil niyetim. Burada
ben inanıyorum ki, AK Partim olsun veya diğer partilerimiz, Türkiye’deki
bütün hukuk sistemi içerisinde çalışan bütün partilerimiz, bana
göre, adalet ve hakkaniyet konusunda benden daha hassaslar. Türkiye
Büyük Millet Meclisimiz de tabii ki doğal olarak benden daha hassas.
Peki, diyeceksiniz ki: “Bu kanun, bu teklif, önerge kabul edilmezse
tersi mi olur? Hayır, o zaman da tersi olmaz. Hassasiyetlerine hilaf
getirmez. Bu, ancak ve ancak benim meramımı doğru anlatamadığım,
kendimin eksikliğinden kaynaklandığını ancak gösterebilir. Bütün
kamuoyumuzun da böyle bilmesini özellikle arzu ederim. Şimdi, değerli
arkadaşlar, sizler de çok iyi bilirsiniz, esas zor işlerden birisi
akıntıya karşı kürek çekmek veya kulaç atmaktır. Su akıp giderken,
siz de onun üzerinde yüzerken “Ya, aman uçta bir
tehlike var, aman geri döneyim.” dediğinizde işte zorluk başlar. İşte,
bizim bu önergemizin arkasındaki motivasyonumuz da bu. Yani, bir
yanlışlık olmak üzere. Biz de istiyoruz ki, önergemizden de açık ve
net olarak görüldüğü gibi, kullandığım kelime şu: “Hakkaniyet esaslarına
göre…” Bunun ne zararı olabilir diye düşünüyorum ve Bakanlar Kurulumuzun
bunu belirlemesini arzu ediyorum. Çünkü, değişen şartlarda Mecliste
kanun çıkarmanın zor olduğunu düşünüyorum. O yüzden de Bakanlar
Kurulumuzun bu güvenimize layık olduğunu düşünüyorum. İşte,
hakkaniyet esaslarına göre bir şeyin istenmesinin çok doğal olduğunu,
en azından, zannediyorum. Peki, Adalet Bakanımız
ve Komisyon Başkanımız niye katılmamış olabilir? Bunu şöyle bir
fıkrayla anlatmak istiyorum: İstihbarat servisleri arasında bir
yarışma yapılmış dünyada. Bizden de Temel katılıyor. John var, İvan var, Simon var, filan…
Sizler kim olduğunu biliyorsunuz. Şimdi, yarışmanın sorusu şu:
Kim önce zürafa getirecek bu meydana? Hemen herkes gitmiş, getirmiş.
Bizim Temel’den ses seda yok. Bir bakmışlar ki, “Gidip arayalım bunu
filan.” derken Temel çıkagelmiş. Bir fil, kan revan içinde “Tamam, kabul
ettim, zürafayım.” diyor. Diyorum ki ben,
arkadaşlar, bu kanun zürafa değil, fil. Gelin, biz zürafayı çıkaralım.
Acele edip yanlış şeyi bulup tutup getirip de bir yarışmanın sonuna
katılacağımızı varsaymanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Acele
etmek bazen yanlış karar almak anlamına gelebilir. İnşallah, doğru
kararlar alıyoruzdur, ben yetersiz kalıyor veya ben bilmiyorumdur
diye düşünüyorum. Bilmediğimi de maalesef şu ana kadar göremedim.
Bu benim körlüğümden de kaynaklanıyor olabilir! Şimdi, temel sorun
şu değerli arkadaşlar: Mesela bir apartman var, on daireli bir apartman,
bunların beşinin dairesi 150 metrekare, beşininki 60 metrekare.
Bir ortak asansör yaptırdık. Hepimiz bu kanuna göre eşit para vereceğiz.
Sonra binayı sattık. Peki, o parayı nasıl paylaşacağız, eşit mi paylaşacağız?
Herkes metrekaresine göre paylaşacak. Peki, 60 metrekare dairesi
olanın suçu ne? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – O da öyle olacak, bilmiyorsun. LOKMAN AYVA (Devamla)
- Peki, şunu… Diyoruz ki bazen… Sayın Başkanımız, muhalefet olsun
veya farklı bir saikle anlatmıyorum, şundan
dolayı söylüyorum: Müsademei efkâr barikai hakikat doğurur diye. Mesela, diyor ki Sayın
Başkanımız: “Giriş katlardakinin asansöre katılıp katılmaması
oradakilerin kararına bağlıdır.” O zaman bütün şeyleri karara bıraksak
ve şimdi, şunu söyleyebilir miyiz? Mesela, kırk daireli bir yerde
veya on beş daireli bir yerde iki kişi “hayır” dedi, on üç kişi “evet”
dedi. O zaman o karar doğru mu olacak, onların oraya katılması mı gerekecek?
Haklarda oylama yapılabilir mi? (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Ayva, lütfen, son bir dakikanız. LOKMAN AYVA (Devamla)
– Ben, netice itibarıyla şunu söylemek istiyorum: Adalet ve hakkaniyet
saikı dışında yapmadığımız, bu, siyasi, ideolojik bir içerikte
olmayan… Benim arzum, toplumumun mutlak adalete erişme yolunda devam
etmesi; yarın bir gün toplumun uygulanabilir bir adalet sistemine
erişmesi; kolaylıktan, karmaşıklıktan kaçmaktan dolayı adaletsizliklere
razı olmamak. Yani, bu kat mülkiyeti sistemini, şu anki sistemini
günlük hayata uygulasak, ne olacak biliyor musunuz? Ankara-İstanbul
uçak parasıyla İstanbul-New York uçak parası aynı olur. İşte, ben, bunun
farklı olduğunu söylemek istiyorum. Şu ana kadar alıştığımız yanlış
adalet sistemleri paradigmasından uzaklaşalım diyorum. Ben, sabrınız
için çok teşekkür ediyorum. Kabulünü arz ediyorum. Hürmetler sunuyorum.
(Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ayva. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. 72’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 72’nci
madde kabul edilmiştir. 73’üncü maddeyi
okutuyorum: Geçici yönetim MADDE 73- Yönetim
plânında toplu yapı temsilciler kurulu oluşuncaya kadar, bu kurulun
görevlerini üstlenmek, yetkilerini kullanmak ve kurulun oluşması
için gerekli girişim ve çağrılarda bulunmak üzere, bir geçici yönetim
kurulması öngörülebilir. Bu takdirde yönetim plânında geçici yönetimin
nasıl oluşacağına ve ne zamana kadar devam edeceğine ilişkin hükümlere
yer verilir. Geçici yönetim en geç toplu yapının bitimini izleyen
bir yıl sonrasına kadar devam edebilir. Bu süre, herhalde toplu yapı
kapsamındaki ilk yapı ruhsatının alınmasından itibaren on yıl geçmekle sona erer. BAŞKAN – Madde
73 üzerinde söz ve önerge yok. Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 73’üncü madde kabul
edilmiştir. 74’üncü maddeyi
okutuyorum: Uygulanacak
diğer hükümler MADDE 74- Bu bölümde
öngörülen özel hükümler saklı kalmak kaydıyla, bu Kanunda yer alan
bütün hükümler, toplu yapılar hakkında da aynen veya kıyas yoluyla
tatbik edilir." BAŞKAN – 74’üncü
madde üstünde de söz ve önerge yok. Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 74’üncü madde kabul
edilmiştir. Şimdi, 66 ila
74’üncü maddelerin bağlı olduğu çerçeve 22’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir. 23’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 23- 634 sayılı
Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. "GEÇİCİ
MADDE 3- Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce kat irtifakı
kurulmuş ve üzerindeki yapılar tamamlanıp yapı kullanma belgesi
alınmış bulunan anagayrimenkullerde, Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten itibaren en geç iki yıl içinde kat mülkiyetine
geçilmesi zorunludur. Bu anagayrimenkullerde
yapı kullanma izninin alındığı tarihten itibaren tahakkuk eden vergi,
resim ve harçlar kat mülkiyetine geçiş işlemleri
sırasında cezasız olarak tahsil edilir. Belirtilen süre içinde kat
irtifak hakkı sahiplerinden birinin veya varsa yöneticinin, kat
mülkiyetinin kurulması için gerekli olan belgelerden eksik olanların
tamamlanması için diğer kat irtifak hakkı sahiplerinden her birine
yazılı bildirimde bulunmasına rağmen, gereğini yerine getirmeyen
kat irtifak hakkı sahiplerinden her birine, anagayrimenkul
belediye sınırları içinde ise belediye, belediye sınırları dışında
ise mülkî amir tarafından bin Türk Lirası idarî para cezası verilir." BAŞKAN – 23’üncü
madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Sayın Ali Rıza Öztürk söz istemiştir. Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır.
CHP GRUBU ADINA
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte
olan 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasasında Değişiklik Yapılmasına
Dair 35 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
23’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. Değerli milletvekilleri,
bundan önce görüştüğümüz 634 sayılı Kat Mülkiyeti Yasası’nın
14’üncü maddesinde değişiklik yapan 7’nci maddeye benzer bir düzenleme,
bu maddede, bu geçici 3’üncü maddede getirilmiştir. 7’nci madde, yapılar
tamamlanmış, kat irtifakı olmuş, yapı kullanma izni henüz alınmış
yapılar için geçerliydi. Orada, yapı kullanma izin belgesinin alındığı
tarihten itibaren bir yıl içinde kat mülkiyetine geçiş
öngörülüyor idi. Burada ise, yine kat irtifakı alınmış, kurulmuş,
yapı tamamlanmış, yapı kullanma izni alınmış, eski binalar, mevcut
yapılar açısından bir düzenleme getirilmiştir. Bu kanunun yürürlük
tarihinden itibaren iki yıl içerisinde kat mülkiyetine geçme yükümlülüğü öngörülmüştür. Bunu yerine getirmeyenler
için de bin YTL idari para cezası öngörülmüştür. Yalnız, ben bu maddede
ve geçmişte geçen, dün kabul edilen 7’nci maddede yanlış gördüğüm bir
eksikliği belirtmek istiyorum. Şimdi, kanun
maddesini aynen okuyorum: “Belirtilen süre içinde -yani, iki yıllık
süre içinde- kat irtifak hakkı sahiplerinden birinin veya varsa yöneticinin,
kat mülkiyetinin kurulması için gerekli olan belgelerden eksik
olanların tamamlanması için diğer kat irtifak hakkı sahiplerinden
her birine yazılı bildirimde bulunmasına rağmen, gereğini yerine
getirmeyen kat irtifak hakkı sahiplerinden her birine, … bin Türk
Lirası idarî para cezası verilir." hükmündedir. Şimdi, madde
metninden açıkça anlaşılacağı gibi, madde metninde belirtilen sürede
talepte bulunma yetkisi diğer kat irtifak sahiplerinden birine
veya yöneticiye getirilmiş. Soru 1- Diğer
kat irtifak sahipleri veya yönetici müracaat etmezse, yazılı
bildirimde bulunmazsa… Yani, yazılı bildirimde bulunma hakkı, bu
yasa maddesine göre diğer kat irtifak sahiplerine ve yöneticiye
getirilmiştir. Bunlar diğer kat irtifak sahiplerine yazılı bildirimde
bulunmazsa ne olacak? 2- “Bu süre içinde
diğer kat irtifak sahiplerine yazılı bildirimde bulunur.” diyor.
Peki, o iki yıllık süre geçtikten sonra yazılı
bildirimde bulunurlarsa ne olacak? 3- Yazılı bildirim
nasıl olacak? Bir ispat şartı mıdır bir şekil şartı mıdır? Şimdi, kat irtifak
sahiplerinden birisi diğerine bir mektup yazacak. Peki, bunu nasıl
ispatlayacak? Diyecek ki: “Bunlar eksiktir, bunları yerine getir.”
Peki, o yazılı bildirim yapan kişi kendi eksikliklerini yerine
getirmiş olacak mı? Burada bir karmaşa
var, burada bir eksiklik var. Aslında bunların giderilmesi gerekirdi.
Bunlar, sanıyorum, gözden kaçtı. Bu yazılı bildirim
noterden mi olacak? E, mektupla, iadeli taahhütlü mektupla gönderseniz,
içeriğinde neler olacak o belli değil. O zaman, pratikte noterden
gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bu belirsizliklerin, bu karışıklıkların
ortadan kaldırılması gerekiyor. Bir de, kabul
edilen bu kanunla ilgili, tabii ki, biz, dün de söyledik, benden önceki
konuşmacı arkadaşlarım da söyledi, bu, toplumun gelişmesi karşısında
beliren gereksinimleri karşılamaya çalışan iyi niyetle hazırlanmış
bir yasadır. Yarın, toplumun daha ileri gitmesi durumunda eksiklikler
ortaya çıkacaktır. Bu yasanın uygulanması sırasında eksiklikler
ortaya çıkacaktır. Tabii ki, toplum geliştikçe, eksiklikler ortaya
çıktıkça parlamentolar toplumun ihtiyaçlarına uygun yasaları
yapacaklardır. Bu, bazı yasalar gibi, çıktıktan sonra uygulanmayan
nitelikte olan yasalar değildir. Kat Mülkiyeti Yasası toplum tarafından
en fazla uygulanan ve en fazla uyuşmazlık çıkan yasalardan bir tanesidir.
O nedenle, bir konuyu da belirtmek istiyorum: Tabii ki, karar
tarihindeki değerler konuşuldu bazı maddelerde. Bunun bir devrim
niteliğinde olduğundan bahsedildi. Fakat, orada benim kafamı karıştıran
bir konuyu yüce heyetle paylaşmak istedim. O da şu: Mahkeme hâkimi
tespit yapacak. Kabul edilen, önergeyle kabul edilen duruma göre,
karar tarihindeki miktarı tespit edecek, onu bankaya depo edecek,
üç aylık faizler işleyecek. Peki, dava bir sene sürdü. Bir sene sonra
karar tarihindeki değere göre hükmetmesi lazım. Oysa, bankaya depo
edilen para faiziyle birlikte karar tarihindeki miktardan daha
fazla oldu. O durumda ne olacak? Yani, o yasa aslında düzenlenirken,
bir bütün içinde bakıldığında -ben hepsini inceledim- dava tarihine
göre belirlenmiş, ancak, biz orada “karar tarihi” kelimesini değiştirince,
böyle bir yanlışlık çıktı veya ben anlayamadım. Bu gibi karışıklıklar
sanıyorum uygulamada düzeltilecektir diye düşünüyorum. Değerli milletvekilleri,
bu Kat Mülkiyeti Yasası’nın sonuna geldik. Ben, bu Yasa’nın Türk
milletine, halkımıza, herkese hayırlı olmasını diliyorum. Bu Yasa’nın
yapılmasında katkı koyan herkese Cumhuriyet Halk Partisi adına teşekkür
ediyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Öztürk. Komisyonun bu
konuda bir sözü var mı? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Evet, hem soru sordu cevap vereyim,
çünkü uygulamaya… BAŞKAN – Lütfen,
kürsüye buyurursanız. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Peki. BAŞKAN – Komisyon
adına, Komisyon Başkanı Sayın Ahmet İyimaya,
Ankara Milletvekili, buyurunuz. On dakika süreniz
vardır. ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri;
sözlerimin başında hepinizi hürmetle selamlıyorum. Değerli Milletvekilimizin
ortaya koyduğu soru, özellikle uygulamada doğrunun bulunması veya
yanlış uygulamaya yol açmamak bakımından cevaplandırılmalıdır. Teklif ve komisyon
raporunda “dava tarihindeki değer” esası benimsenmiştir. Oysa
önergeyle kabul edilen metinde “hükme en yakın tarihteki değer” benimsenmiştir.
Şimdi, mahkeme hüküm tarihinde değil, hükme en yakın tarihteki değeri
belirleyecek, o paranın blokesini sağlayacak, o para üç aylık periyodik
vadelere bağlanacak, ifa tarihine kadar da o faiz onun olacaktır.
Yani, burada bir çatışma yoktur. Mesele, ifa tarihiyle hüküm tarihi
arasındaki durumun nazara alınmamasından kaynaklanıyor. Onun
için herhangi bir çelişki yok. Sistem kendi içinde bütündür. Dava değeri
sistemi de kendi içerisinde bir bütünlük gösteriyordu ama adil değildi,
çünkü, dava tarihindeki değer ile hüküm tarihindeki değer arasında,
özellikle davanın uzaması hâlinde, gayrimenkul malikine cebren
devredilmekle karşı karşıya kalan mülkiyet hakkı sahibine gerçekten
büyük bir zarar veriyordu, öbür tarafa da sebepsiz zenginleşmeye
yol açıyordu. Mülkiyet hakkını koruyucu bir maddedir. Benim beyanlarım
bundan ibaret. Kürsüden, gelerek
sizi meşgul etmek istemedim. Sayın Başkanımın bilhassa yorumu, Komisyon
Başkanının veya Komisyonun söz hakkı noktasındaki yorumu sebebiyle,
karşı da koymadan, usulen huzurunuzdayım. Saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın İyimaya. 23’üncü maddeyi,
Komisyonun yaptığı düzeltmeyle birlikte oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 23’üncü madde kabul edilmiştir. 24’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 24- 634 sayýlý Kanunun 18 inci maddesinin son fýkrasý ile ek 3 üncü maddesi yürürlükten
kaldýrýlmýþtýr. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi yok. Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 24’üncü madde kabul
edilmiştir. Geçici madde
1’i okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 1-
Bu Kanun gereðince hazýrlanmasý
gereken yönetmelik, Kanunun yürürlüðe girdiði tarihten itibaren altý
ay içinde hazýrlanýr. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi yok. Geçici madde
1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici
madde 1 kabul edilmiştir. Geçici madde
2’yi okutuyorum: GEÇİCİ MADDE 2-
13/04/1983 tarihli ve 2814 sayýlý Kanunun
yürürlüðe girdiði
tarihten önce kat irtifaký kurulmuþ binalarda yönetim plâný
olmasa dahi 12 nci madde hükümlerine göre
kat mülkiyeti kurulur. BAŞKAN – Geçici
madde 2 üzerinde söz talebi yok. Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici madde 2 kabul
edilmiştir. Tasarıya yeni
bir geçici madde eklenmesine ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 35 sıra sayılı Kat Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısına geçici 2 nci maddeden
sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici 3 üncü maddenin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
“Geçici Madde
3- Bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce kurulan toplu yapılara
ait yönetim planları, yürürlük tarihinden itibaren en geç altı ay
içinde bu kanun hükümlerine uyarlanır. Yönetim planında bu yönde
değişiklik yapılması için, mevcut kat malikleri kurulunun salt çoğunluğu
yeterlidir. Mevcut toplu yapı yönetimleri, yönetim planı değişip
buna göre yönetici seçilene kadar geçici yönetim olarak görevini
sürdürür. Toplu yapı yöneticisi seçimi, en geç, yönetim planının
değişimini takip eden üç ay içinde yapılır.” BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu? ADALET KOMİSYONU
BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Yeter sayı sebebiyle takdire bırakıyoruz. BAŞKAN – Hükûmet? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Katılıyoruz efendim. BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum: Gerekçe: Önerge ile mevcut
toplu yapıların bu yasa ile getirilen yeni düzenleme uyumu için gerekli
geçiş kuralı (intikal hükmü) öngörülmektedir. BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
kabul edilmiştir. Tasarıya geçici
madde 3 eklenmiştir. Madde 25’i okutuyorum: MADDE 25- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Söz isteği
yok. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde 25 kabul edilmiştir. Madde 26’yı okutuyorum: MADDE 26.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde 26 kabul edilmiştir. Oyunun rengini
belli etmek üzere Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır, buyurunuz
efendim. (MHP sıralarından alkışlar) MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten bu akşam
çok değerli bir iş yaptığımıza ben de inanıyorum. Meclisimizi kutlamak,
bu kanuna emeği geçen herkese grubum adına teşekkür etmek üzere söz
aldım. Öncelikle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. 2 Ocak 1966 tarihinden
bu yana gelişen ve değişen şartlara göre çok eskimiş olan Kat Mülkiyeti
Kanunu’nu değiştirmiş bulunuyoruz, geç kalsak da tamamlanmış oluyor.
Mutlaka uygulamada birçok yanlışlıklar, eksiklikler çıkacak. Birtakım
kurullar oluşturuluyor, birtakım kurallar geliştiriliyor. Bunların
uygulanmasında, anlaşılmasında mutlaka birtakım eksiklikler,
farklılıklar, farklı anlamalar, yeniden ihtilaflar gelişecektir,
oluşacaktır. Ama, bir başlangıç olması dolayısıyla, geç de kalsa,
özellikle insanlarımızın birlikte yaşamasını, huzur içerisinde
yaşamasını temin edecek bu mülkiyet meselesi böylelikle bir hukuki
zemine kavuşuyor. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak başlangıcından bu yana bu kanuna olumlu oy vereceğimizi
ifade ediyoruz. Tekrar, bu kanunun hazırlanmasında emeği geçen herkese
çok teşekkür ediyorum, katkı verenlere çok teşekkür ediyorum. Oyumun
rengi olarak da “evet” oyu vereceğimi ifade ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Şandır. Tasarının tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Sayın Bakanın
söz talebi var, kısa bir teşekkür konuşması. Buyurun Sayın
Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar) ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; dün
başlayan ve bu saatlerde biten otuz altı maddelik bir kanun tasarısını
yasalaştırdık. Bu yasama çalışmalarında her türlü katkıyı veren
tüm siyasi parti gruplarımıza, milletvekili arkadaşlarımıza yürekten
teşekkür ediyorum. Gerçekten, aynı
fiziki mekânlarda birlikte yaşayan vatandaşlarımızın bir nevi anayasası
mesabesindeki Kat Mülkiyeti Kanunu’nda bazı değişiklikler yaptık.
Bu, çok önemli bir beklentiydi. Bu beklentiyi büyük ölçüde karşıladığımızı
düşünüyorum ülkemiz için. Bu konuda sorunlar yaşayan ve bu sorunlarını
bize bazen telefonla, bazen faksla, değişik şekillerde ileten vatandaşlarımızın
da inanıyorum ki, sorunlarını çözmüş oluruz. Tabii, zaman
ilerliyor, şartlar değişiyor, belki yeniden, ileride bu kanunu değiştirmek,
bazı maddelerini yeniden gözden geçirmek icap edebilir. Ama, bugünkü
tarih itibarıyla, bugünkü şartlar içerisinde Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Kat Mülkiyeti Kanunu’yla ilgili yapabilecekleri,
yapması gerekenler bunlardı. Katkı veren, düşünceleriyle, önerileriyle,
gerçekten, daha mükemmel olması için katkılarını esirgemeyen tüm
milletvekili arkadaşlarımıza, gruplarımıza yürekten teşekkür
ediyorum. Ülkemize hayırlı
olsun efendim. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri,
şimdi, 2’nci sırada yer alan, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
2.-Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/268) (S. Sayısı: 46) (x) BAŞKAN – Komisyon?
Yerinde. Hükûmet? Yerinde. Komisyon Raporu
46 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili
Sayın Şahin Mengü söz istemiştir. Buyurun Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar) Yirmi dakika
süreniz vardır. CHP GRUBU ADINA
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza
İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
günümüzde ceza infazının amacı, hangi suçu işlemiş olursa olsun,
hükümlünün de insan olduğunu göz önünde bulundurarak, onu ıslah, tedavi
ve eğiterek topluma yeniden kazandırmaktır. İster hükümlü ister tutuklu
olsun, insan olmaktan gelen vazgeçilmez haklara sahiptirler. Şüphesiz,
cezaevleri hürriyeti bağlayıcı cezaların infaz edildiği yerler
olarak hükümlünün, tutuklunun hürriyetini, özgürlüğünü kısıtlayan
kurumlardır. Hükümlünün yeniden
topluma kazandırılabilecek şekilde ıslah, tedavi ve eğitilmesi
toplumun suçtan ve suçludan korunmasının gereğidir. Toplumu suçtan
ve suçludan korurken, cezaevi dediğimiz kurumlarda dört duvar arasında
yaşayan, hangi suçtan mahkûm olursa olsun, hükümlüler insan onuruna
uygun koşullar içinde yaşamalıdırlar. Tutukevinde tutuklular,
aynı şekilde, insan onuruna uygun koşullarda yaşamalıdırlar. Çünkü
amaç, onları topluma yeniden kazandırmak, onları toplum kurallarına
uymalarını kolaylaştıracak şekilde eğitmek, böylece o kuralları
yeniden çiğnemeden, başka bir deyişle,
yeniden suç işlemeden onurlu ve üretken bireyler olarak tekrar
toplumun içinde görmektir. Bu bakımdan, ceza
infazı başlı başına bir süreçtir. Bu süreç içinde hükümlünün ıslah
olarak toplumun onurlu, üretken bireyi olarak topluma dönebilmesi,
ceza infaz kurumundaki eğitim, meslek edinme, sportif faaliyette
bulunma, kültürel ve toplumsal etkinliklerde bulunma olanaklarının
olmasıyla sağlanır. Ülkemizde ceza
infaz kurumları, son yıllarda fiziki alanda yapısal bir değişiklikten
geçerek, bizatihi orada bir insanı yaşatmanın
bir insan hakkı ihlali olan, çok sayıda hükümlünün ve tutuklunun
çok sağlıksız, insanlık dışı koşullarda bir arada yaşadıkları koğuş
sisteminden oda sistemine geçilerek düzeltilmiştir.
Ancak, sadece fiziki koşulların insani bir hâle getirilmesi sorunu
çözmeye yetmemektedir. Her hükümlünün, tutuklunun özel ihtiyaçlarına
uygun olarak, manevi, ahlaki, eğitici ve tedavi edici etkileri
olan, günün belli saatlerini yararlı etkinliklerle geçirerek rehabilite edilmeleri büyük önem taşımaktadır.
İşte, ceza infaz kurumlarında bunu sağlayacak iş atölyeleri, çok
amaçlı kapalı ve açık spor alanları, kütüphaneler, okuma odaları,
hükümlü ve tutuklunun bir arada sohbet edebileceği alanların olması
gerekmektedir.
(x) 46 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; son yıllarda Türkiye’nin yaptığı en doğru
işlerden biri infaz hâkimliği kurumunu hayata geçirmektir. Bu kurumla
beraber ceza infaz kurumlarındaki bütün işlem ve etkinliklerin
yargı denetimi altına alınması İnfaz Hâkimliği Kanunu’yla gerçekleşmiştir.
Böylece, ceza infaz kurumları yönetimlerinin her türlü işlemi,
ceza infazı kurumlarındaki her türlü etkinlik, infaz hâkimliklerine
yapılacak şikâyetlerle yargı denetimine tabi tutulmuştur. Bu
şikâyetleri yapacak olanlar hükümlünün, tutuklunun kendisi, eşi,
ergin çocuğu, vekili ve müdafii, herkes şikâyette bulunabilir.
Böylelikle cezaevleri bir anda yargı denetimine tabi hâle gelmişlerdir.
Bu çok olumlu bir adımdır. Ancak, bunu tamamlayan
ikinci önemli adım -biraz sonra arz edeceğim gibi, bizim açımızdan bazı
eksiklikleri, yanlışlıkları olmakla beraber- Ceza İnfaz Kurumları
ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu’nun çıkartılmış olmasıdır.
Bu, ikinci ve doğru bir adımdır. Bizdeki sistem,
yani bu kurulun bizdeki sistemi İngiliz sisteminden alınmış, ziyaretçi
kurulları bizdeki sisteme ilham kaynağı olmuştur. Ancak, bizdeki
sistem İngiliz sisteminden biraz farklılık göstermektedir. Zira,
İngiltere’de bu ziyaretçi kurulların başkan ve üyelerini cezaevlerinin
bağlı olduğu devlet bakanları tayin ederler, gerekiyorsa görevden
alırlar. Bu nedenle, bizde -yargı çevresindeki adli yargı komisyon
başkanı- bu kişileri, yani kurulda görev alacak belli vasıflarda
olan insanları, işte, doktor, tıp mezunu, eczacı, sosyolog, hukukçunun
arasından bir anlamda bakarsanız adli yargı başkanı seçmektedir.
Fakat, bu, başlı başına bizdeki yargı sisteminin, hepimizin, özellikle
biz avukatlıktan gelenlerin büyük bir çoğunluğunun Türkiye’de
yargı bağımsızlığını… Atayan Adalet Bakanının ve müsteşarının
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda bulunması, işte, teftiş heyetinin
bakana doğrudan bağlı olması, personel müdürünün bağlı olması bizim
açımızdan yargı bağımsızlığını tartışılabilir hâle getirir. Ancak,
buna rağmen, İngiliz sistemine baktığınız zaman göreceli olarak
bizdeki sistem biraz daha güvencelidir. Bizim anladığımız
anlamda, bizim tespit edebildiğimiz kadarıyla bu yasanın en büyük
eksikliklerinden bir tanesi, yasa hükmü olarak bir kadının görevlendirilmemiş
olmasıdır. Şimdi, ne anlama
gelir denebilir? Cezaevlerine bir kadın gözüyle de bakılmasının,
bu kurulda görev yapanların o gözle de bakmasının, bir kadının bulunmasının
çok faydalı olacağı inancındayız. Bir diğer eksiklik
bizim açımızdan, kanuna bakarsanız “hukukçu” diyor. Bugüne kadar
da teamül… Hep avukatlardan seçildiği iddia ediliyor. Doğrudur
da, böyle olmuştur. Ancak, bir şeyi dikkatlerinize çok sunmak isterim:
Özellikle bizim gibi adliyeden, koridordan gelen, avukatlık yapan
arkadaşlar bilirler, hâkimlerle avukatlar… Otuz iki senelik meslek
hayatımda -çünkü, ben buraya gelmeden bir ay evvel cübbemi
çıkarttım, buraya geldim- hep gördüğüm, hâkimlerle avukatlar hiç uzlaşmazlar.
Prensip olarak o kürsüye çıkanlarla kürsünün altında hak arayan insanlar
daima bir çekişme halindedirler. Maalesef, sistemin gelişinden
midir, eğitimden midir nedir, hep bir çatışma halinde oluruz. Bu
hâkim arkadaşlarla… Onlar bizi meslekten saymazlar, biz onları çok
ciddi hukukçu bulmayız. Bu psikolojik kavga hep vardır. Şimdi, buradaki
Adalet Komisyonu Başkanına “Gel hukukçu üyeyi seç” dediğin zaman,
bakın arkadaşlar bir şeye çok dikkat edin: Dediğim gibi, savcısı,
hâkimi pek bu avukatlardan hoşlanmazlar ama emeklilik yaşını doldurdukları
gün de barolara dilekçeyi verip, avukat olurlar. Bu kurullarda incelemeyi
yapın, çoğu avukattır. Doğrudur seçilenler. Şimdi, biraz sonra Sayın
Bakan, muhakkak, bu arkadaşların hepsi avukat diyecek. Hepsi avukattır
da hep emekli olmuş ya savcıdır ya hâkimdir. Çünkü “Baroların görüşü alınır.” diye
bir hüküm de var yasada. Ancak, bu hüküm, sadece görüşün alınmasında
kalır. Görüş alırsınız, görüşünüzü verirsiniz, siz isimler önerirsiniz
Adalet Komisyonu Başkanına, beğenmez! Nitekim, bakın
bunun çok acı bir olayını Manisa’da yaşadık, bundan beş altı sene
evvel, belki yedi sekiz sene evvel. Bir işkence davası oldu. O işkence
davası bittikten sonra da bu kurullar kuruldu. Çok enteresandır o
yerin adli yargı başkanı, işkence davasına bakan hâkimdi. Kurula
kimleri atadı biliyor musunuz, baronun görüşüne rağmen işkenceci
polislerin avukatlığını yapan insanları atadı. Şimdi bu, toplumda,
o yöredeki hukukçular arasında çok büyük tepki yarattı. İşte, bunu
önlemek için, yasada bir değişiklik yapılarak, baronun önereceği
isimler arasından -bu üç isim olabilir, iki isim olabilir, beş isim olabilir-
gene adli yargı, Adalet Komisyonu Başkanı seçsin ama baro önersin. Şimdi, yargının
ayrılmaz bir parçası olan barolara güvenmezsek, bu ülkede yargının
tam işlediğini söyleyemeyiz. Savunmanın olmadığı bir yargı tam
yargı değildir, sağlıklı bir yargılama yapılamaz. O bakımdan hâkimlikten
gelen arkadaşlar barolara, meslek kuruluşlarına inanmak zorundadırlar.
Bu meslek kuruluşları hata yapmaz mı? Yapar. Nasıl Bakanlık hata yapıyorsa,
nasıl savcılar, hâkimler hata yapıyorsa, avukat da, barolar da hata
yapar ama, eğer bir denetim mekanizması getirilmek isteniyorsa,
baroların önerdiği hâkimler ve avukatlar arasından bir seçim yapmayı
komisyon başkanına bırakmak gerekir. Ayrıca, huzurunuzdaki
tasarı, kurulun toplanma sıklığını iki aydan üç aya çıkarmıştır.
Şimdi, arkadaşlar, bu Avrupa Birliği sürecinde bize karşı en çok
yapılan saldırılardan biri… Her ne kadar göreceli olarak bu işkence
iddiaları azalmışsa da, bu konunun
Türkiye’de üstünde çok tartışıldığı da bir gerçektir. Şimdi, Birleşmiş
Milletler İşkenceye ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı
Muamele veya Cezaya Karşı Uluslararası Sözleşme gereği Avrupa
İşkenceyi Önleme Komitesi ve -özellikle bunun raportörü- Uluslararası
Af Örgütü sık sık Türkiye’ye gelip gideceklerdir.
İşte, bunların haklı-haksız bu ülkedeki belli şeylere müdahale etmesini
önlemek için, bir anlamda cezaevlerinin üstündeki sivil bir denetim
olan bu kurulda bağımsız yargının bir örgütü olan baroların bir
şekilde temsil edilmesi gerekir. Bir kadının bulunması gerekir,
bir doktorun bulunması gerekir. Her ne kadar nitelikler sayılırken
bunlardan bahsediliyor, eczacı, tıp doktoru, işte sosyolog, eğitimci
falan deniyor, ama özellikle üç mesleğin, yani avukatın, bir kadının
ve bir doktorun seçiminin yasa hükmü haline getirilmesi gerekir.
Çünkü, dört beş meslek sayılmış, bu 5 tane asıl üyeyi seçerken, adalet
komisyonu başkanı isterse doktoru seçmez, çoğu yerde doktor seçiliyormuş,
ama bir eczacıyı da seçebilir. Hani eczacıların bu işi yapamayacağı
anlamında söylemiyorum, ama bir doktorun o komisyonda bulunması
çok elzem, çok şart. Baronun tayin ettiği bir avukatın veya gösterdiği
avukatlar arasından komisyonun seçtiği bir avukatın bulunması bu
yasayı çok işler bir hâle getirir. Çünkü, bu izleme kurulları insan
haklarının korunması bakımından bir sivil toplum denetimidir. Bu
denetimin sağlanabilmesi, hiç olmazsa, içindeki bazı kişilerin,
kamu kurum ve kuruluşlarından gelmeyen, bağımsız serbest meslek örgütlerinden
gelmesinde sayılmayacak kadar çok fayda var. Biz bu yasaya,
getirilen değişikliklere, önerdiğimiz bazı değişikliklerin dışında
genelde prensip olarak olumlu bakıyoruz. Ancak, yasayı uygulayacak
olan yine biz insanlarız. Bu nedenle, ne söylersek söyleyelim, durumu
en güzel anlatan Konfüçyüs’ün “Prens faziletliyse, kanunlara ihtiyaç
yoktur; faziletsizse, kanunların da hiçbir yararı yoktur.” sözünü
anımsatmak istiyorum. Bu nedenle -önerge de vereceğiz- hepinizden,
bir kadının, bir doktorun ve baronun tayin ettiği bir avukatın bulunması
yönünde önerimizi desteklemenizi istiyoruz. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Mengü. Sayın milletvekilleri,
konuşmacı kürsüde konuşurken lütfen daha sessiz dinlemenizi öneriyorum.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç
Çelik söz istemiştir. Buyurun Sayın
Çelik. (MHP sıralarından alkışlar) MHP GRUBU ADINA
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 46 sıra sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı hakkında
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 14/6/2001 tarihli
ve 4681 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları
Kanunu ülkemizde yaklaşık yedi yıldır uygulamadadır. Bu Kanun,
mevzuat ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle belirlenen
ilkeler çerçevesinde, izleme kurullarının, ceza infaz kurumları
ve tutukevlerinin yönetimi, işleyişi ve uygulamalarını yerinde
görmek, incelemek, bilgi almak ve tespitlerini rapor hâline getirmek
ve yetkili ve ilgili mercilere sunmak amacıyla düzenlenmektedir.
4681 sayılı Kanun’da değişiklik öngören kanun tasarısı Türkiye
Büyük Millet Meclisi Adalet Komisyonunca bir sözcük hariç aynen kabul
edilerek, Genel Kurula sevki sağlanmıştır. Hükûmet
tasarısında, 4681 sayılı Kanun’dan farklı olarak, 5 asıl üyeye ilaveten
3 yedek üye öngörülmüştür. İzleme kurullarının iki ayda bir rapor
düzenleme zorunluluğu dört ayda bir olarak düzenlenmiştir. Adalet
Bakanlığına yıllık raporu açıklama zorunluluğu getirilmiştir.
İki ayda bir yapılan olağan toplantıların üç ayda bir yapılması öngörülmüştür.
Tasarının getirdiği
değişiklikleri bizler olumlu olarak mütalaa etmekteyiz. Önemli
olan, izleme kurullarına seçilecek şahısların yörede saygın kişilikler
olması her şeyden daha önemlidir. Kişi hak ve özgürlükleri, temel,
ulusal ve uluslararası hukuki metinler bağlamında, ama millî güvenlik
ve iç ve dış tehdit odakları da dikkate alınarak bir denge oluşturmak
oldukça önem arz etmektedir. Bu anlamda Hükûmete
ve yargıya düşen sorumluluk çok fazladır. Kanun hükümlerinin dikkatli
ve adilane uygulanması hâlinde, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde
bulunan mahkûm ve tutukluların gayriinsani
muamelelerden kurtulması söz konusu olacaktır. Burada, adalet komisyonlarına
çok büyük sorumluluk düşmektedir. Gerek izleme kurullarının seçimi
ve gerekse kurulların çalışmalarındaki azami ciddiyet ve gayret
netice almada en başat unsurdur. İzleme kurulları -biraz önce de
konuşmada ifade edildi- farklı yapılarda oluşturulmuş, farklı meslek
gruplarından insanların izleme kurullarına seçildiği gözlemlenmiştir.
Bu anlamda, tıp, hukuk, eczacılık, kamu yönetimi, sosyoloji, psikoloji,
sosyal hizmetler, eğitim bilimleri ve benzeri alanlarda en az dört
yıllık yükseköğretim kurumlarından mezun olan ve bu mesleklerle ilgili
resmî ve özel kuruluşlarda en az on yıl çalışmış bulunan ve kişisel
nitelikleri ile çevresinde dürüst, güvenilir ve ahlaklı olarak tanınan
kişilerden oluşması öngörülmekte kanunda. Şimdi, biz, baktığımızda
bu kurullarda görev yapan 645 üyenin olduğunu görüyoruz. 112 değişik
meslek grubundan gelen insanlar var. Bunlar arasında, birinci sırada
128 avukat gözüküyor. 112 tıp doktoru, 69 öğretmen, 44 eczacı, 37 öğretim
görevlisi, 18 sosyal hizmet uzmanı, 16 psikolog, 11 mühendis, 6 emekli
hâkim, 5 emekli cumhuriyet savcısı, ama 199 kişinin de toplumun farklı
meslek gruplarından izleme kurullarına seçildiklerini görüyoruz.
Bunun yanında 54 sivil toplum örgütünden 55 üye ayrıca alınmış ve
bunlar da sırasıyla Türk Tabipleri Birliği, Türk Eczacıları Birliği,
ticaret ve sanayi odaları, Barolar Birliği, eğitim kültür dernekleri,
Hukukçular Derneği, Mimarlar Odası, TEMA Vakfı gibi sivil toplum
kuruluşlarının da buraya alındığını görüyoruz. Sayın milletvekilleri,
ceza infaz kurumları ve tutukevleri deyince, sadece mahkûm ve tutukluları
barındıran yapılar ve örgüt akla gelmemelidir. Bunlara ilaveten,
adalet komisyonu, cumhuriyet savcıları, tüm Adalet Bakanlığı Ceza
ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü personeli,
İzleme Kurulu üyeleri, Adalet Bakanlığı müfettişleri, Genel Müdürlük
kontrolörleri, infaz hâkimleri de akla gelmelidir. Ceza infaz kurumları
ve tutukevlerinin ülkemizde denetimi, idari denetim, yargı denetimi
ve sivil toplum denetimi olarak üç başlık altında ele alınabilir. İdari denetim,
biraz önce saymış olduğumuz adalet müfettişleri, kontrolörler ve
mahalli cumhuriyet savcıları tarafından yerine getirilmektedir.
Bu merciler ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin idari, mali,
hukuki tüm denetimlerini yaparak, alınması gereken tedbirleri
alır ya da aldırırlar. Yargı denetimi
ise tüm tutuklu ve hükümlülerin şikâyet ve müracaatlarının infaz
hâkimlerince değerlendirilmesi ve karara bağlanmasından ibarettir.
Sivil toplum denetimi
ise izleme kurullarına ilişkin bir denetim olup, izleme kurulları,
biraz önce ifade etmiş olduğum yedi yıla yakın süreçte, ceza infaz
kurumlarının infaz, iyileştirme, eğitim uygulamalarına ilişkin
faaliyetleri denetlemiş, tutuklu ve hükümlülerle özel görüşmelerde
bulunmuş, bunların sağlık, yaşam koşulları, güvenlik, sevk ve nakil
işlemleriyle ilgili olarak tespit ettikleri aksaklıkları Adalet
Bakanlığına, infaz hâkimliklerine ve cumhuriyet savcılıklarına
göndermişlerdir. Tespitimize
göre, izleme kurullarınca 2007 yılının ilk on ayında 909 adet rapor
tanzim edilmiştir. Bu raporlarda yer alan 1.249 öneriden 486 öneri haklı
görülmüş ve yerine getirilmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde mevcut 382 adet ceza infaz kurumu
ve tutukevinde ve denetimli serbestlik ve yardım merkezinde 26.788
kişi istihdam edilmektedir. Hâlihazırda, 8.357 kadro boştur. Kadroların
doldurulması, ceza ve tutukevlerinde oluşacak olumsuzlukların
izalesi açısından çok önemlidir. İnfaz Kurulunda yapılan değişiklikle,
önceden, mahkûmiyet süresinin yaklaşık beşte 2’sini fiilen yatan
bir mahkûm, değişiklikten sonra üçte 2’sini yatmak zorunda olduğundan,
doğal olarak, özellikle ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde yığılmalar
gözlenmektedir. Buna rağmen, hâlâ, 8.357 kadronun boş olması ve yeni
kadro ihdası yapılmaması, mevcut çalışanların iş yükünü olağanüstü
arttırmaktadır. Değişik infaz kanununa uygun olarak bu konunun değerlendirilmesi
de şarttır. Bunlardan, infaz koruma memuru ve baş memur sayısı -personel
içerisinde- 22.449’dur. Bu kadroyu işgal eden personel, oldukça ağır
şartlar altında ve stresli bir ortamda görev yapmaktadır. Geçmişte, ceza
infaz kurumları ve tutukevleri, acı ve gözyaşı dolu bir süreci yaşadı
ve geride bıraktı. Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışmakta
olan kurum müdürü, ikinci müdür, idare memuru, psikolog, sosyal hizmet
uzmanı, doktor, öğretmen, kâtip, infaz koruma baş memuru ve memuru,
aşçı, teknisyen, hizmetli kadrosunda, çok zor şartlar altında görev
ifa etmektedirler. Mevcut ceza infaz
kurumları içerisinde F tipine geçiş, cezaevlerine
hâkimiyetin sağlanması açısından çok önemlidir. Cezaevlerinde,
devletin zor günler yaşadığı, personelin rehin alındığı, her gün isyanların
yaşandığı bir süreç, yüksek güvenlikli ceza ve infaz kurumlarının
çoğalmasıyla sona ermiştir. Bu durumu, tekrar tersine çevirmeye
çalışan birtakım mihraklar, muayyen eylemlerle, “Demokrasi, insan
hakları, kirli savaşa son” gibi cazip sözcüklerin ardına saklanarak,
ölüm oruçları tutarak, maalesef, yandaş bulabilmektedirler. Bunlar,
zamanında, infaz koruma memurlarını esir alıp akıl almaz zulümler
yaparken malum çevrelerden çıt bile çıkmamıştır. Hâlâ, Terörle Mücadele
Kanunu’na terör suçlarına ilişkin hüküm maalesef konulmamıştır;
301’inci madde tartışmaları sürdürülmektedir; alt-üst kimlik gibi,
ülkemizi zafiyete sokan tartışmalar söz konusudur. Bunlar, malum,
tek bir odağa, sonuç itibarıyla hizmet edecektir. Cezaevi çalışanları
ve bilhassa, infaz koruma personeli için, hafta sonu, bayram ve yılbaşı
tatili söz konusu değildir. Hizmet süresi, yirmi dört saat esasına
göredir. Çalışma ortamı, kapalı ve streslidir. Dolayısıyla, meslekten
kaynaklanan hastalıklar yaygındır. Çalışırken veya emekli olduktan
sonra, bazı mahkûm ve tutuklular tarafından bunlar sürekli olarak
tehdit edilmektedir. Tehditler karşısında, personelin ve aile efradının
çok iyi korunması, tehdit unsurlarının bertaraf edilmesi gerekmektedir.
Ayrıca, söz konusu personelin, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu
Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’a tabi tutularak
her şikâyet karşısında korumasız ve güvencesiz olması önlenmelidir.
Dolayısıyla, ceza ve infaz kurumlarında fiilen çalışan personele,
emekliliklerine sayılmak üzere, yıpranma hakkı verilmesi gerekmektedir.
Özlük haklarının iyileştirilmesi, lojman hakkı, zor alım silahı
edinme hakkı gibi sorunların çözülmesi lazımdır. Örneğin, bir infaz
koruma memuru emekli olduktan sonra, harç yatırdığı takdirde silah
ruhsatı alabilmektedir; görevde olduğu gibi, harçsız silah taşıma
ruhsatı alabilmesine imkân sağlanmalıdır. Adalet Bakanlığı
ile ceza ve infaz kurumları ve tutukevleri çalışanları için özlük
haklarının iyileştirilmesi, personelin iş ve hizmet verimliliğini
artıracaktır. Bu cümleden olarak yapılması gereken düzenlemeleri
şu şekilde belirtmek istiyorum: Adalet hizmetleri
tazminatının yeniden düzenlenerek Bakanlık merkez ve taşra teşkilatında
da, yüksek yargı organlarında çalışan bütün personeli kapsayacak
şekilde, hâlen ödenmekte olan müktesep hakların korunarak, 4’üncü derecede
verilen adalet hizmetleri tazminat oranının 7’nci dereceden itibaren
başlatılarak bütün dereceler için tazminat oranları da en az 50 puan
artırılmalıdır. Diğer kamu görevlileri
denge tazminatından yararlandığı hâlde, Adalet Bakanlığı çalışanları
bu imkândan yararlandırılmamaktadır. 2802 sayılı Yasa’nın
54’üncü maddesinin son fıkrasının kaldırılmasından sonra, personelin
nöbet ücreti nedeniyle yaşadığı mağduriyetin giderilmesi yönünde
yapılacak bir yasal düzenleme gerekmektedir. 3717 sayılı Kanun’un
2/A maddesiyle uygulanan fazla çalışma oranının 3 kattan 6 kata çıkarılması
ve Adalet Bakanlığı merkez, taşra ve yüksek yargı organlarının bütün
çalışanlarının yararlanması sağlanmalıdır. Devlet güvenlik
mahkemelerinin yerine kurulan ve Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun
250’nci maddesine göre yetkili mahkemelerde çalışan personele
ödenmekte olan DGM tazminatının 100 YTL’ye çıkarılması. Hâkim ve savcıların
brüt maaşlarının yüzde 10’u oranında ödenen yargı ödeneğinin Adalet
Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatı ile yüksek yargı organlarının
tüm personeline brüt maaşının yüzde 10’u oranında yansıtılması. Adalet Bakanlığı
merkez ve taşra teşkilatı ile yüksek yargı organlarında fiilen bilgisayar
kullanan personele iş güçlüğü zammının verilmesi. Bakanlığın gelirlerinden
döner sermaye oluşturularak Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı
ile yüksek yargı organları çalışanlarına döner sermaye payı verilmesi. Saygıdeğer milletvekilleri,
Türkiye’de mevcut 382 ceza ve tutukevi başlıca yedi türden oluşmakta:
Birincisi, bizim bildiğimiz kapalı ceza ve infaz kurumları, bunlar
klasik ceza ve infaz kurumlarıdır; ikincisi, yüksek güvenlikli kapalı
ceza ve infaz kurumları, F ve E tipi diye bildiğimiz; kadın, çocuk,
gençlik kapalı ceza ve infaz kurumları, açık ceza infaz kurumları
ve nihayet, çocuk eğitim evleri, yani bildiğimiz ıslahevleri. Kapalı ceza ve
infaz kurumu olarak 21 adet inşaat şu anda Türkiye’de devam etmekte
ve bunların bir an önce tamamlanması gerekmektedir. İnfaz Kanunu’na
değinirken arz ettiğim gibi, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde
bulunan mahkûm sayısında aşırı artışlar yaşanmasına rağmen inşaatların
tamamlanmaması da dikkat çekicidir. Değerli milletvekilleri,
4616 sayılı Kanun yürürlüğe girdikten sonra 2002 yılında Türkiye’de
tüm ceza ve infaz kurumlarında yaklaşık 48 bin düzeyinde kişi tutuklu
ve hükümlü olarak bulunmaktaydı. 31/10/2007 tarihi itibarıyla, yani
bugün -bugün diyebiliriz- toplam tutuklu ve hükümlü sayısı 88.610
kişidir. Sadece son bir yıl içinde meydana gelen artış 20 bin kişidir.
Türkiye’de
suç işleme ve suç faillerinin bu artışının bu bağlamda ayrıca üzerinde
durmak gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizde son yıllarda bilhassa
önleyici zabıtanın yetki alanının daraltılması, devletin caydırıcılığının
zayıflatılması suç faillerinde ve asayişe müessir fiillerde ciddi
artışları da beraberinde getirmiştir. Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri
Kanunu cidden güvenliğimizi olumsuz etkilemiştir. Tekraren belirtmek gerekirse,
son bir yılda artış 20 bin kişi. Bu dikkatle tetkik edilerek suç ve suç
failleriyle mücadele ilkeleri belirlenmeli ve derhal uygulamaya
geçirilmelidir. Yıllardır terörle mücadele içinde olan ülkemizin
güvenlik güçlerinin moralinin artırılması ve teröre karşı psikolojik
üstünlük sağlayıcı yapılanmaların sağlanmasıyla, sadece terörde
değil, suç işleme eğilimlerinde de bu düşüşlerin sağlanacağı muhakkaktır. Cezaevleriyle
ilgili dış korumaya değinmek istiyorum. 2803 sayılı Jandarma Teşkilat
Görev ve Yetkileri Yasası’nın 7’nci maddesinde, jandarmanın mülki
görevleri olarak, cezaevlerinin dış koruma görevi ifade edilmektedir.
Jandarmanın vakur, disiplinli ve aynı zamanda, görevini ifa ederken
oldukça düşük maliyetli bu görevini ifa etmesi nedeniyle jandarmanın
bu görevde devamında yarar görmekteyiz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Ordu Milletvekilimiz Sayın Rıdvan Yalçın,
tasarı metni Adalet Komisyonunda görüşülürken Türkiye Büyük Millet
Meclisi İç Tüzüğü’nün 77’nci maddesini dile getirmiştir. 13 Kasım
2007 günlü 19’uncu Birleşimde 77’nci madde tartışıldığı için ben burada
değinmek istemiyorum ancak Sayın Yalçın’ın “komisyon üyelerinin
tekliflerinin tasarı metnine yansımasının engellenmemesi” uyarısının
dikkate alınmasını ifade etmek istiyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, bahse konu kanun
tasarısının 2’nci maddesinde geçen 4681 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesinin
birinci fıkrasının 3’üncü bendinde izleme kurulları raporlarının
gönderileceği merciler belirtilirken “…gerektiğinde ayrıca Türkiye
Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığına
göndermek.” ibaresinin cümle içeriğine, “Adalet Bakanlığına” deyiminden
sonra gelmek üzere, ”Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonu Başkanlığına” ibaresinin eklenmesini talep
etmektedir. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Çelik, lütfen… BEHİÇ ÇELİK (Devamla)
- Bitmek üzere… Bu mümkün olduğu
takdirde, izleme kurulları raporlarının Türkiye Büyük Millet Meclisinin
anılan komisyonuna gönderilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu düşüncelerle,
her şeye rağmen, Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı ile Adalet
Komisyonu Raporu’na olumlu baktığımızı beyan ediyorum. Saygılarımla.
(MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çelik. Demokratik Toplum
Partisi adına, Batman Milletvekili Sayın Ayla Akat
Ata söz istemiştir. Sayın Ata buyurunuz.
(DTP sıralarından alkışlar) Söz süreniz yirmi
dakikadır. DTP GRUBU ADINA
AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
14/6/2001 tarihli ve 4681 sayılı Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri
İzleme Kurulları Kanununda -Adalet Komisyonunca görüşülüp Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan- Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı hakkında Demokratik Toplum Partisi Grubunun
görüşlerini sunmak üzere huzurlarınızda bulunmaktayım. Başlarken,
Sayın Divanı ve siz değerli milletvekillerini saygıyla selamlıyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
ülkemizdeki ceza infaz sistemi ve adalet sorunları hepimiz için
aşikâr bir durumdur. Ceza ve tutukevlerimizde
yaşanan işkence, kötü muamele, onur kırıcı ve insanlık dışı davranışlar
ile cezalar, adalet sistemimizin adaleten malul
olduğu yapısal sorunlarımızın başında gelmektedir. 2007 yılı itibarıyla
artık geçmişte bırakmamız ve öz eleştirel anlamda tarihî reformlar
yapmamız gereken ceza infaz sistemimiz, maalesef, hâlâ sistemli
işkencenin görüldüğü ve önleyici mekanizmaların kurulamadığı
bir durumdadır. Daha iki gün önce, ülkemizin önde gelen insan hakları
örgütlerinin yaptığı basın açıklaması, ceza ve tutukevlerinde
yaşananları gözler önüne sermektedir. F tipleri uygulamasıyla
artan ve en üst seviyeye çıkarılan tecrit ve yalnızlaştırma politikaları,
cezaevlerinde baskı, işkence, aşağılayıcı ve onur kırıcı muameleler
ile devam etmektedir. Yaşam ve beden bütünlükleri devletin elinde
olan tutuklu ve hükümlülere yönelik saldırıların bireysel olaylar
olmayıp sistematik olarak ve dönem dönem ağırlaştırılarak
sürdüğü, elde edilen veriler bir araya getirildiğinde açıkça görülebilmektedir. Yine, son günlerde
ülkemizde hızla tırmandırılan şoven ve milliyetçi dalga, yaşamın
her alanında olduğu gibi cezaevlerinde de tutuklu ve hükümlülere yönelik saldırılar
şeklinde vuku bulmuştur. Örneğin, İnsan Hakları Derneği ve Türkiye
İnsan Hakları Vakfının birlikte yaptıkları basın açıklamasında Tekirdağ
F Tipi Cezaevinde tutuklu ve hükümlülerin rutin dışı aramalardan
geçirildiği ve işkence yapıldığına yönelik kendilerine gelen
bilgiler bulunmaktadır ve bunlar kamuoyuyla paylaşılmıştır. Saygıdeğer milletvekilleri,
özellikle 1980 askerî darbesinden sonra ceza ve tevkifevlerinde
yaşanan işkence olayları hâlâ hatırlardadır. Dönemin birçok mağduru,
unutulmaması gerektiğini düşünerek yaşadıkları vahşeti yazıya
dökmüş ve yayımlamışlardır. Hatta dönemin siyasi aktörleri zaman
zaman basına vermiş oldukları demeçlerde cezaevlerinde
yapılan yanlış uygulamalara dikkat çekmiş ve birtakım çarpıcı itiraflarda
bulunmuşlardır. Sürekli olarak
inkâr edilen ve hatta işkencenin varlığından söz edenler hakkında soruşturma
başlatıldığı ve dava açıldığı bir dönem, şimdilerde aktörleri tarafından
itiraf edilebilmektedir. Fakat daha trajik olanı ceza ve tutukevlerinde
uygulanan işkencenin yalnızca bir dönemle sınırlı kalmamasıdır.
Sıkıyönetim sonrasında demokrasiye geçildiği
dönemde de işkence uygulamaları kronikleşerek devam etmiş ve bütün
90’lı yıllar boyunca tanık olduğumuz bir uygulamaya dönüşmüştür.
Özellikle siyasi tutuklu ve hükümlülerin var olan işkence ve kötü
muamele uygulamalarına karşı yaptıkları protestolar, açlık
grevleri ve ölüm oruçları sistematik bir şekilde bastırılmış ve dönem
dönem korkunç acılar yaşanmıştır. Sayın milletvekilleri,
kamuoyunun hafızalarından silinmeyen iki olayı sizinle paylaşmak istiyorum: 24 Eylül 1996 tarihinde
Diyarbakır E Tipi Cezaevinde yaşanan acı olayda devletin denetimi
altında bulunan 10 tutuklu yaşamını yitirmiş, 24’ü de yaralanmıştır.
Olay sonrasında 29 polis memuru ve 36 asker hakkında dava açılmıştır.
On yıl süren yargılama sonrasında otuzdan fazla mahkeme heyeti değişmiştir.
Müdahil taraf vekillerinin sanıklara soru
dahi soramadığı bu yargılama sonucu, kamuoyu vicdanını rahatlatan
bir sonuç elde edilememiştir. Yine, 19 Aralık
2000 tarihinde yapılan cezaevi operasyonları, güvenliği devletin
sorumluluğu altında olan tutuklu ve hükümlülere karşı ölçüsüz
bir gücün kullanıldığı ve yaşam hakkı ihlallerinin yaşandığı acı
bir tabloyla sonuçlanmıştır. Devletin kolluk güçleri tarafından
yirmi ayrı cezaevine aynı anda yapılan ve “hayata dönüş operasyonu”
adı verilen müdahale sonucu, 28 tutuklu ve hükümlü yaşamını yitirmiş
ve 120’si de geri dönüşü olmayan ölüm orucu protestolarında hayata
gözlerini yummuştur. F tipi cezaevleri uygulamasıyla sonuçlanan
bu süreçte de devam etmekte olan işkence, kötü muamele, onur kırıcı
ve insanlık dışı davranışlar insan hakları örgütleri tarafından
rutin olarak kamuoyuna duyurulmaktadır. Değerli milletvekilleri,
Ceza Muhakemeleri Kanunu’ndaki otoriterleşme yaklaşımlarıyla,
işkence ve onur kırıcı muamelelerin daha rahat yapılır hâle gelmesinin
önü açılmıştır. Avrupa Birliğine üyelik müzakerelerinin tetiklediği
reformlar süreciyle, büyük karşıtlıklar teşkil eden düzenlemeler
yapılmaktadır. Küresel düzeyde sürekli işlenen güvenlik konsepti, maalesef hukukumuza da sirayet etmiş
bulunmaktadır. 22 Temmuz seçimlerinden önce Terörle Mücadele Kanunu
ve Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu’nda
yapılan değişikliklerden sonra işkence uygulamalarında büyük
oranda artış yaşanmıştır. Bu dönemde işkence sonucu ölüm olaylarına
ilişkin hâlâ devam etmekte olan ve soruşturma evreleri kamuoyu tarafından
dikkatle takip edilen davalar bulunmaktadır. Ayrıca, Hükümlü
ve Tutukluların Ziyaret Edilmeleri Hakkındaki Yönetmelik’te yapılan
değişikliklerle, biz milletvekillerini dahi kapsamına alan ziyaret
engelleri getirilmiştir. Bu değişiklik oldukça manidardır. Ceza
ve tutukevlerimizde olan biteni yerinde görmek,
incelemek ve değerlendirmek hakkının önemli oranda sınırlandırılması,
Hükûmetin ceza ve tutukevlerinde biz milletvekillerinden
bile sakladığı işkence, kötü muamele, onur kırıcı, insanlık dışı
uygulamalar ve cezalar olduğu anlamına gelmektedir. Bunun başka
türlü bir izahının olmayacağı kanaatindeyiz. Oysa, Ceza Kanunu’muzu içermiş olduğu antidemokratik ve
otoriter özelliklerden arındırıp çağdaş uygarlık değerlerine yakışır
özgürleştirici bir muhtevaya karıştırmak adına yapılması gereken
hukuki düzenlemeler en acil ihtiyaçlar olarak önümüzde durmaktadır.
Fakat, bu ihtiyaçlar ya sürekli ertelenmekte
ya da yapılanlar oldukça yapay ve içselleştirilmemiş
bir şekilde durmaktadır. Örneğin, Birleşmiş Milletler İşkence ve Diğer
Zalimane, Onur Kırıcı ve İnsanlık Dışı Muamele ve Cezaya Karşı Sözleşmesi,
kısa adıyla İşkenceye Karşı Sözleşme, ülkemiz tarafından 1988 yılında
onaylanmıştır. Bu sözleşmeye Ek Seçmeli Protokol 16 Eylül 2005 tarihinde
imzalanmıştır. Fakat, hâlâ aradan geçen iki yılı aşkın bir süreye
rağmen onaylanıp yürürlüğe sokulmamıştır. Bu yöndeki sorulara
ve taleplere yönelik, Adalet Bakanlığı, ya
görmezden gelme ya da geçiştirme yöntemini
uygulayarak cevap vermektedir. Ceza İnfaz Kurumları
ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu’nu yakından ilgilendiren
Seçmeli Protokol, özet olarak, içerdiği maddeler gereğince, insanların
özgürlüklerinden yoksul bırakıldıkları alanlarda işkence ve kötü
muamele olmasını bastırıcı değil, önleyici nitelikte önlemler
getiren yeni bir uluslararası sözleşmedir. Protokolün 1’inci maddesinde
amaç, özgürlüklerinden yoksul bırakılan kişilerin alıkonuldukları
yerlere bağımsız, uluslararası ve ulusal önleme mekanizmaları
tarafından gerçekleştirilecek düzenli ziyaretler sistemi kurmak
olarak tanımlanmaktadır. Avrupa Komisyonunun
geçen hafta yayınlamış olduğu 2007 Türkiye İlerleme Raporu’nda
da eleştirilen bu erteleme süreci hakkında, maalesef, Adalet Bakanlığı
tarafından şu ana kadar herhangi bir açıklama ve değerlendirme yapılmamıştır.
Bırakalım Seçmeli Protokol’ün şimdiye kadar onaylanması hakkında
bir değerlendirme yapmayı, İlerleme Raporu’nda geçen F tipi cezaevlerinde
katılan tutuklu ve hükümlülere yönelik ortak faaliyetlerle ilgili
kararnamelerin tutarlı şekilde uygulanmaması, yazışmaların kısıtlanması,
yeterli sağlık ve psikiyatri hizmetlerinin verilmemesi, çalışanların
uyguladığı kötü muamele ve askerî ceza ve tutukevlerinin denetim
dışı oluşu gibi somut sorunlar üzerine de hiçbir açıklama yapılmamıştır.
Kaldı ki, Avrupa Birliği Komisyonunun bu eleştirel değerlendirmeleri
insan hakları örgütlerimizin ve barolarımızın sürekli olarak panel,
sempozyum, duyuru ve açıklamalarında yaptıkları eleştiriler yanında
çok hafif kalmaktadır. 2001 yılında Ceza
İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu ve ilgili
yönetmelik ile ilk etapta yapılan hukuki düzenlemenin işlerliği
ve ortaya çıkardığı sonuçlar bağlamında değerlendirildiğinde,
reformlar sürecinde yapılmış, çıkarılma amacı içselleştirilmemiş
bir düzenleme olduğu ortaya çıkmaktadır. Zaten bu kanunun yapılış
süreci, gerek uluslararası toplumun ve gerek iç kamuoyunun 19 Aralık
2000 cezaevi operasyonlarına ve sonrasında uygulamaya geçirilen
F tipi cezaevlerinde yaşanan işkence, insanlık dışı muamelelere
karşı gösterdiği sert tepkiyle aynı
döneme denk düşmektedir. Kanaatimizce,
artık cezaevlerinin bağımsız izleme kurulları tarafından denetleneceği
ve işkenceyle kötü muamelenin önleneceği şeklinde bir yatıştırıcı
intiba edindirmek üzere çıkarılmış bir kanundur. Zira, denetimler
sonucu hazırlanan hemen hemen hiçbir raporun
içeriği bilinmemekle birlikte hangi ceza ve tutukevlerine gidildiği,
gidilmeyenlere hangi gerekçelerle gidilmediği, ne tür gözlem
ve eleştiriler yapıldığı hakkında
Adalet Bakanlığı tarafından kamuoyuna yapılan herhangi bir bilgilendirme
ve açıklama da bulunmamaktadır. Taraflar, bu konuda ilgili bakanlığın
yapmış olduğu açıklamadan bilgi edinememekte, kişisel çabalarıyla
bilgi edinmektedirler. Oysaki, ceza ve tutukevlerinde yaşananların
dönem dönem toplumsal gerginliğe yol açtığı
bilinmektedir. Bu durumda kanunun kendisini ortaya çıkaran toplumsal
ihtiyaçlara cevap vermediği açıktır. Bununla birlikte,
ceza infaz kurumları ve tutukevlerindeki işkence ve kötü muamele
vakaları, gerek Uluslararası Af Örgütü, Avrupa İşkenceyi Önleme
Komitesi ve Birleşmiş Milletler Özel İşkence Raportörü gibi uluslararası
dış denetim kurumlarının yaptığı denetimler ve gerekse de İnsan
Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı, MAZLUMDER ve yerel bağımsız
izleme kurulları gibi ulusal kurumların yaptığı denetimler sonucu
tek tek açığa çıkarılmaya çalışılmakta ve bu
konuda yayınlanan raporlar ile devlete ve Adalet Bakanlığına eleştiriler
ve tavsiyelerde bulunulmaktadır. Ne var ki, sivil toplum örgütlerinin
tüm uyarıları, eleştirileri ve önerilerine rağmen, Adalet Bakanlığı,
âdeta kulaklarını tıkamış olup gerekli düzenlemeleri ve önleyici
tedbirleri şu ana kadar almamıştır. Saygıdeğer milletvekilleri,
ceza ve tutukevleri, bir ülkenin adalet sisteminin aynasıdır.
Adil bir sistemin asgari ilkesi, tutuklu ve hükümlülerine göstermiş
olduğu yaklaşımla tespit edilir. Uygar dünyanın cezaevlerini herkesin
denetimine açık olması anlamında sembolik olarak şeffaf camlarla
kaplamaya başladığı bir dönemde, ülkemizdeki cezaevlerinin bağımsız
insan hakları derneklerinin ve baroların denetimine kapalı oluşu
hangi mantıkla izah edilebilir? Ülkemizde yaşanan
demokrasi ve özgürlük taleplerinin bir yansıması olarak değerlendirdiğimiz
siyasi tutuklu ve hükümlü sayısındaki devasa artış ile kötü yönetimin
uygulamış olduğu neoliberal siyasaların
toplumsal yansıması olarak değerlendirdiğimiz adli tutuklu ve hükümlü
sayısındaki artış cezaevlerimizi dolup
taşma seviyesine getirmiştir. Dolayısıyla, kamuoyunun yakından
takip ettiği ve oldukça hassas olduğu bu kurumların adil bir şekilde
yönetilmesi ve denetlenmesi, toplumsal sağlığımız ve huzurumuz
açısından kaçınılmaz bir durumdur. Şu anda görüşmekte
olduğumuz kanun değişikliği tasarısı, Adalet Bakanlığının ve Komisyonda
tasarıya kabul oyu veren değerli milletvekillerinin bu acil adalet
gerektiren konular açık seçik ortadayken ne kadar içlerine sinmiştir?
İzleme Kurulları Kanunu’nun bir bütün olarak yeniden ele alınması
ve seçmeli protokol uyarınca yeniden düzenlenmesi ihtiyacı orta
yerde dururken, bu değişiklikle sadece oldukça kısmi bir iki iyileştirmenin
yapılıp geri kalanının da Adalet Bakanlığı ve ilgili infaz hâkimlerini
rapor okuma derdinden kurtarmayı amaçlayan bir düzenleme öngörmesi,
tek kelimeyle, ancak trajikomik olarak adlandırılabilir. Bağımsız olmayan,
özerk olmayan, mali açıdan yeterliliği bulunmayan, üyelerinin nasıl
seçildiği açık olmayan, sivil toplum örgütlerine ve insan hakları
aktivistlerine kapalı olan, yazdıkları raporları
kamuoyuyla paylaşma yetkisi bulunmayan bir izleme kurulu hakkında,
oluşturulma amacına ne kadar hizmet ettiği hususunda düşünmek gerekir. Denetleme süreci
önceden bilinen, cezaevi güvenliği gibi muğlak bir gerekçeyle
birçok şeyi denetleyemeyen, devlet memurluğu ölçülerine göre seçilen
ve her davranışı bu şekilde değerlendirilen bir izleme kurulundan
söz ediyoruz sayın milletvekilleri. Bu izleme kurulları şimdiye
kadar işkence ve kötü muamele vakalarını ne düzeyde ifşa etmiştir?
Aynı şekilde, ne derecede, işkence ve kötü muamele uygulamalarını
önleyici nitelikte çalışma yapmıştır? Hatta, bu tür izleme kurullarının
varlığından bile, ilgili kurum ve meslek çevreleri dışında kamuoyunun
ne kadar haberi vardır? Doğrusu bu konu, Adalet Bakanlığı dışında
hiç kimse tarafından bilinmemektedir. İzleme kurullarının raporları
âdeta sır gibi saklanmaktadır. Bu hâliyle ceza infaz kurumları ve
tutukevleri izleme kurulları, izleyen, denetleyen, işkence ve
kötü muameleyi önleyen ve caydıran özelliklerinden ziyade, izlenen,
denetlenen, kısıtlanan, sınırlanan ve dolayısıyla çalışmasında
fayda görülmeyen bir bürokratik aygıt gibi durmaktadır. Sayın milletvekilleri,
bakınız, Kanun’da değişiklik yapılmasına ilişkin tasarıda öngörülen
düzenlemeyle, her adli yargı adalet komisyonuna bağlı 5 kişiden
oluşan izleme kurulu üye sayısının, 3 de yedek eklenmek suretiyle
8’e çıkarılması önerilmektedir. Gerekçe olarak da, bazı zamanlarda,
çeşitli durumlardan kaynaklanan toplantı çoğunluğunun sağlanamaması
sunulmaktadır. Öte yandan, kurulların
iki ay yerine üç ayda bir toplanması ve üç ay yerine dört ayda bir rapor
sunması önerilmektedir. Bu değişikliğe gerekçe de, Adalet Bakanlığı
ve ilgili infaz hâkimliklerinde biriken ve okunması sanki çok külfetli
olan rapor yığılması sunulmaktadır. Bir yandan izleme kurulu üye
sayısı artırılırken, öte yandan izleme kurulunun çalışma kapasitesi
sınırlandırılmaktadır ve nihayet kanuna eklenen bir bent ile Adalet
Bakanlığına, eğer takdir ederlerse yılda bir kez, gelen raporlar uyarınca
neler yapıldığını kamuoyuyla paylaşabilme hakkı tanınmaktadır. Komisyonun,
Adalet Bakanlığının ve Hükûmetin onayıyla gönderdiği
değişiklik tasarısında farklılık yaratacak şekilde değiştirdiği
tek bir kelime -ki, biz bunu önemsiyoruz- o da “açıklayabilir” şeklindeki
ibarenin “açıklar” olarak değiştirilmesidir. Hiç olmazsa, bu raporların
Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonuna
ve ilgili çevrelerdeki barolara gönderilmesi zorunlu hâle getirilmiş
olsaydı, en azından ne tür raporlar yazıldığı ve ne tür sorunlar olduğu
konusunda kamuoyu sınırlı da olsa fikir edinmiş ve bilgi sahibi
olmuş olurdu. Sayın Divan, değerli
milletvekilleri; işkenceye sıfır tolerans sözünü bir slogan olmaktan
öteye götürüp, kararlı bir dönüşüm sürecinin direktifi hâline getirecek
olan hukuki düzenlemeler hâlâ yeterince yapılmamış olmakla birlikte,
var olanlar da ciddi eksiklikler içermektedir. Tarafı olduğumuz
uluslararası sözleşmeler ve dünya deneyimlerinin gösterdiği temel
bir doğru vardır. İşkence ve kötü muamele, ancak ve ancak ulusal düzeyde
yeterli ve uygun hukuki düzenlemelerle koruma yollarının tesis
edilmesi, uygulanması ve demokratik kurumların oluşturulmasıyla
bertaraf edilebilir. Dolayısıyla,
Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu, bir
an önce Seçmeli Protokol’ün onaylanmasına paralel olarak yeniden
yapılandırılmak durumundadır. Mevcut devlet bürokrasisinden bağımsız
olup, bir sivil toplum kurulu hizmeti görecek şekilde düzenlenmelidir.
Kuruluşu, işleyişi, seçimi, görev ve yükümlülükleri, çalışma
esas ve usulleri ile mali hükümler kapsamında izleme kurulları,
özerk, bağımsız ve şeffaf olacak, hiyerarşik
denetime tabi olmayacak, uzman kişilerden oluşturulacak, koruyucu
garantiler kapsamında ayrıcalık ve bağışıklıklara sahip olacak,
hukuki ve mali özerkliği olacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır.
Ceza infaz kurumları
ve tutukevleri izleme kurullarına mutlaka habersiz ziyaret etme
yetkisi ve görüşme yapmak istediği kişileri seçme özgürlüğü verilmelidir.
Bu şekilde, ceza ve tutukevlerinde yaşanan hak ihlalleriyle mücadelenin
bir numaralı aracı olan şeffaflık sağlanmış olacaktır. İzleme kurulu
üyelerinin düzenli olarak eğitim çalışmalarına tabi tutulup, işkence
ve kötü muameleyi önleyici her türlü tedbiri geliştirebilmeleri
sağlanacaktır. İzleme kurulları
üyelerinin seçimi açısından toplumsal cinsiyet dengesine azami
düzeyde dikkat edilerek ve gerekli uzmanlık alanları esas alınarak
oluşturulmalıdır. Bir başka deyişle, Hükûmetin
neredeyse tüm kanun tasarılarında altını çize çize
vurguladığı bazı kavramlar ile tanımlamak gerekirse, izleme kurulları
etkililik, verimlilik ve performans ölçüleri baz alınarak düzenlenmelidir.
Belki böylece bu kavramların yalnızca iktisadi kâr döngüleri retoriğine
has kelimeler olmadığını, aynı zamanda demokrasi, eşitlik, temel
hak ve özgürlükler bağlamında da ne anlam ifade ettiğini gösterebilir
ve böylece altını doldurabiliriz. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Ata, lütfen sözlerinizi tamamlayınız. AYLA AKAT ATA
(Devamla) – Sonuç olarak, ceza ve tutukevleri toplum tarafından sürekli
izlenen mekânlar olduklarından dolayı, o duvarların ardında neler
olup bittiğini bilmek konuya duyarlı çevrelerin ve kamuoyunun en
tabii hakkıdır. Bu açıdan, izleme kurullarının insan hakları savunucuları
ve sivil toplum örgütlerinden üyeler içermek kaydıyla, bizzat yerinde
inceleme ve gözlemde bulunmasının sağlanması ve raporlarının kamuoyuyla
paylaşılması gerekmektedir. Bütün tutuklu
ve hükümlülerin temel insan hak ve özgürlüklerine saygı gösterilerek,
Birleşmiş Milletler asgari cezaevleri standartlarına uyulması
gerekmektedir. Her ne gerekçeyle
olursa olsun temel hak ve özgürlükleri kısıtlamaya yönelik her türlü
uygulamaya karşı duracağımızı, insanlığa karşı işlenen suçların
başında gelen işkence, kötü muamele, onur kırıcı ve insanlık dışı
uygulamalar gibi suçları işleyen sorumlular hakkında gerekli soruşturmaların
başlatılıp sonuçlandırılması ve önleyici mekanizmaların kurulmasına
kadar sürecin takipçisi olmaya devam edeceğimizi ifade ediyoruz.
Grubum adına Sayın
Divana ve siz değerli milletvekillerine saygılarımı sunuyorum.
Teşekkürler.
(DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ata. Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına, Kastamonu Milletvekili Sayın Hakkı Köylü söz
istemiştir. Buyurun Sayın
Köylü. (AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
tasarı üzerinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Benden önceki
konuşmaları dinledikten sonra, tasarıya başlamadan biraz geçmişten
bahsetmek istiyorum. Zira konuşmacılar, özellikle son konuşmacı
biraz bizi geçmişe götürmeye itti. Bundan yıllar
önce, cezaevlerinde, gerçekten çok olumsuz şeyler oldu, hiç tasvip
etmediğimiz şeyler oldu. İşkenceler de olmuştur, kötü muamele de
olmuştur; bunları ister istemez kabul etmek zorundayız. O tarihteki
cezaevleri insanların çok rahat yaşayabileceği, hükümlü ve tutukluların
insan gibi yaşayabileceği yerler olmaktan uzaktı. Ancak bir şeyi
daha söylemekte fayda görüyorum: Peki, cezaevinde bunların dışında
başka ne vardı? Cezaevinde şunlar vardı: Çıkar amaçlı suç örgütleri
ve terör örgütleri vardı. Çıkar amaçlı suç örgütleri elebaşıları ile terör örgütlerinin elebaşıları cezaevlerinin idaresini ele geçirmişlerdi.
Bırakın kendi koğuşlarında bulunan hükümlü ve tutuklular üzerindeki
baskıyı, cezaevi idaresinde görev alan infaz koruma memurlarını
dahi tehdit eder duruma gelmişlerdi. O zamanki cezaevleri yönetimi,
buna fırsat tanıyan yönetimle birlikte, cezaevlerinin fiziki yapısının
da kötü olması, koşullarının bu duruma elverişli olması bu sonucu
doğurmuştur. Çıkar amaçlı terör
örgütleri elebaşıları örgüt üyelerini birer
köle gibi kullanıyordu. Onlara her istediğini yaptırıyor, cezaevinde
tam bir diktatör gibi davranıyorlardı. İnsan hakları diye bir şey o
zaman zaten yoktu. Diğerleri, benden önceki Sayın Konuşmacının
“siyasi tutuklular ve hükümlüler” dediği, Terörle Mücadele Kanunu’nda
tarif edilen terör suçunu işleyen, terör suçluları idi. Burada bir noktayı
iyi tespit etmemiz lazım. Şu anda ve daha öncesinde de Türkiye Cumhuriyeti
cezaevlerinde sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek
kadar siyasi suçlu vardı, ama sayıları binleri geçen, 5 binleri bulan
terör suçluları vardı. Terör suçluları da terör örgütleri de cezaevlerini
ele geçirmişlerdi. Yirmi tane cezaevine de devlet zor kullanarak,
güç kullanarak girdi. Neden girdi? Ee, cezaevinin
idaresi terör örgütlerinin elindeydi de ondan girdi. Aksi takdirde
içeri girilemiyordu. Örgüt içeride tünel kazıyor, girip arama
imkânı yoktu. İçerideki, koğuştaki hükümlü ve tutuklular üzerinde,
örgüt üyeleri üzerinde her türlü baskıyı kuruyor, işkence yapıyor,
bu da önlenemiyordu. Ama örgüt neye
işkence diyordu? Sabahleyin erken kalkacaksınız, şu saatte öğlen
yemeği yenecek, şu saatte akşam yemeği yenecek, gece saat 11’de kapılar
kapanacak; bunlar birer işkenceydi örgüte göre. Eğer bunlar işkenceyse
bunlar yapılmıştır, hatta yapılamamıştır. Keşke yapılabilseydi,
o zaman o 2000 yılındaki sonuç belki de elde edilmeyecekti, o sonuca
varmayacaktık. Terör örgütünün
elebaşıları, örgüt mensuplarına gelen yiyecekleri
kendisi alır, istediği gibi dağıtır. Orada bir komün hayatı vardır.
Giyecekleri kendisi alır, işine gelenleri giyer, işine gelenleri
işine geldiği kişilere verir. Tabii, bunu yaparken de önce örgütün
yönetim kadrosunda bulunanlara öncelik verir. Daha sonra, örgüt
üyelerine gelen paraları ellerinden alır, kendi istediği gibi
harcar. İşte, cezaevlerinde bunlar vardı. Cezaevlerindeki bu vahim
durumun önüne geçmek için devlet bu cezaevlerine
zorla girmek zorunda kalmıştır. Hiç tasvip etmediğimiz bir şeydir,
ama buna mecbur kalınmıştır. İşkencenin cezasının
yetersiz olduğundan bahsedildi. Bugün Türkiye’de işkenceye verilen
ceza, dünyanın başka bir ülkesinde yoktur. F tipi cezaevleri,
aslında birer tecrit yuvası değildir. F tipi cezaevleri, bugün,
dünyanın en modern cezaevleridir. Avrupa’daki cezaevlerini de
gördük. Bu Mecliste olan birçok arkadaşımız da gördü, birlikte de
gittik, gördük; Fransa’da, Madrid’de, İsviçre’de, İspanya’nın değişik
yerlerinde. Oralarda, terör suçlusunun -koğuş demeyelim- bir hücresi
vardır. Hatta, terör suçlusuna da gerek yok, bizim kendi insanlarımızı
da gördük orada, bir hücresi vardır; hücrede yatak yoktur, hücrede
bir ranza vardır, açıkta bir tuvalet vardır, bir de musluk vardır, bunun
haricinde hiçbir şey yoktur, hiçbir şeye müsaade edilmez. Bizdeki
gibi, 20 tane, 30 tane örgüt suçlusu -ister çıkar amaçlı örgüt olsun
ister terör örgütü olsun- bir araya getirilip, bir yerde barındırılmaz,
böyle bir uygulama yoktur. 2 kişi bir araya getirilmez, böyle bir uygulama
yoktur. Ama F tipi cezaevlerinde, 3 kişi, 5 kişi bir araya gelir,
müşterek bahçeleri vardır, orada bir araya gelebilirler, her
imkânları vardır, hiçbir eksikleri yoktur, spor da yapabilirler, sosyal
etkinliklerden de istedikleri şekilde istifade edebilirler. Bir şey daha, tabii
söylemek istiyorum. Değerli arkadaşlar, İstanbul’da duruşması
devam eden, davası devam eden bir tutuklunun Kastamonu Cezaevinde
yatması, Çorum’da yahut Yozgat’ta veya Çankırı Cezaevinde yatması
sevinilecek bir şey değildir. Bu, insan hakları ihlalidir, ama yıllardan
beri vardır. Neden vardır? Türkiye’de yeterli cezaevi olamadığı
için vardır. Son yıllarda, son birkaç yıl içerisinde yapılan cezaevleriyle
bu durum bitmek üzeredir. Şu anda Trakya’da yirmi beş tane cezaevinin
büyük bir kısmı bitmiştir, bu yıl, önümüzdeki yıl tamamının açılacağını
tahmin ediyorum ve buna da son verilecektir. Ayrıca Ceza Muhakemesi
Kanunu’nda ve İnfaz Kanunu’nda yapmış olduğumuz düzenlemelerle
başka bir yerde, bir mahkemenin kararıyla uzak bir yerde tutuklanan
bir kişi, eskiden olduğu gibi aylarca orada yatıp bir gün gelip kendisinin
duruşmasının yapıldığı, davasının olduğu yere götürüleceği günü
beklemeyecek. En kısa zamanda ve en seri şekilde, tutuklandığının
hemen ertesi günü veya iki, üç gün içerisinde derhâl mahkemesinin
olduğu yere götürülecektir, bu da önemli bir ilerlemedir. Şimdi biraz da,
isterseniz, mevcut tasarıdan ve tasarının dayandığı Kanun’dan
bahsetmek istiyorum. Cezaevleri izleme kurulları, kısa adıyla
“cezaevleri izleme kurulları” bizde 2001 yılında kurulmuştur. O
zamana göre, belki bugüne göre de en iyi şekilde değerlendirilerek
kurulan ve en iyi çalışan sivil toplum örgütlerinden birisidir, en
faydalı sivil toplum örgütlerinden birisidir. İngiltere’de yüz
sene önce kurulmuştur, değişik şekillerde kurulmuştur, dönüşmüş,
dönüşmüş ve bugünkü hâline gelmiştir. Ama, biz de geç olmakla birlikte
2001 yılında kurulmuş. Kanun’da belirtildiği gibi 5 üyesi vardır,
bunlardan en az 1’i hukukçudur, tıp doktorudur, eczacıdır, öğretmendir
ve kamuda çalışmış, en az on sene tecrübesi olan veya özel sektörde
çalışmış en az on sene tecrübesi olan ve başarılı olan insan olarak
iyi karaktere sahip olan, güvenilir olan kişilerden seçilmektedir.
Ben de buraya gelmeden önce iki yıl bu kurulun başkanlığını yaptım.
Değerli arkadaşlarım,
bakın -Kanun’da bazı süreler var, onlardan bahsedeceğim- bu kurul
en az iki ayda bir cezaevlerini ziyaret eder, en az iki ayda bir toplantı
yaparken üç ayda bire çıkarılmıştır, üç ayda bir rapor düzenlemesi
gerekirken dört ayda bire çıkarılmıştır. Bunlar, tamamen kurul üyelerinin
kendi isteğiyle olmuştur, çünkü her iki ayda, üç ayda bir düzenlenen
raporların daha henüz sonuçları gelmeden, neticeler alınmadan aynı
şeyleri devamlı şekilde yazmanın bir faydası yoktur düşüncesiyle
böyle bir düzenlemeye gidilmiştir. Buradaki süreler, Kanun’un
maddesi açıktır, asgari sürelerdir. Bu kurul, isterse bir ayda bir
toplanır, isterse on beş günde bir toplanır, isterse bir buçuk ayda
bir toplanır; bunun hiç engeli yoktur, ama en az üç ayda bir toplanacaktır,
bu şart. Kurul, iki ayda bir cezaevlerini ziyaret edecektir, en az
iki ayda bir. Kanun’un 7’nci maddesinin beşinci fıkrasına göre, bu
kurul, cezaevini on beş günde bir de ziyaret edebilir, ayda bir de;
istediği zaman, her zaman ziyaret edebilir, haberli habersiz, hiçbir
engeli yoktur. İşin bu tarafını görmezden gelip de neden bu uzatılıyor
diye düşünmenin bence bir faydası yok, istediği zaman ziyaret edebilir.
Hiç kimseden emir ve talimat almaz, ne Adalet Bakanlığından ne Adalet
Komisyonundan. İstediği şekilde rapor düzenleyebilir. Bu kurulun
üyeleri, cezaevindeki koğuşlara yalnız girerler, cezaevi idaresinden
bu koğuşlara hiç kimseyi almazlar; hükümlülerle, tutuklularla
müstakil olarak görüşürler, onların bütün sorunlarını, gizli kapaklı
ne varsa, hepsini dinlerler, hepsini rapor ederler. Bu raporun sonunda
ortaya şu çıkar: Daha önce bunların hepsi infaz hâkimliğine veriliyordu,
ama birçoğu infaz hâkimini ilgilendirmiyor, bu tasarıyla “İlgilendirmeyenler
verilmesin.” deniyor. Meclis İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığına
hepsi gönderiliyordu. Burada dendi ki: “Komisyonla hiç uzaktan yakından
ilgisi olmayan şeylerin Komisyonda ne alakası var?” Dediğim gibi,
kurul bağımsız, istediklerini gönderebilir hiç engeli yok, “Ben
bunun komisyona gitmesini uygun görüyorum.” der gönderir, buna
hiçbir engel yok. Adalet Bakanlığına ve cumhuriyet başsavcılığına
gönderir. Cezaevi idaresiyle görüşür. Bu sivil toplum örgütü, cezaevleriyle
ilgili olarak ildeki veya ağır ceza merkezindeki bütün kamu kurum
ve kuruluşlarıyla görüşebilir. Cezaevleriyle ilgili herkesten
yardım ve destek isteyebilir. Cezaevlerinin sorunlarının çözülmesi
için herkesten bir yardım alabilir, isteyebilir, hiçbir engel yok.
Böyle olunca bunun neresinde bir eksiklik var, ben onu pek göremiyorum.
Dediğim gibi, kanundaki düzenlemeler tamamen asgari düzenlemelerdir,
“en az” diye yazar, hepsinin başında “en az” hükmü vardır. Bu bakımdan,
kurul istediği gibi çalışabilir. Burada yapılan
bir değişiklikle de Adalet Bakanlığı, kurullardan gelen raporları,
rapor üzerine yapılan işlemleri, neler yapıldığını, neler yapılamadığını,
yapılamayışının da gerekçelerini yılda 1 defa yayınlayacaktır;
bundan sonra yayınlamak zorundadır. Daha önce “yayınlayabilir”
vardı, “açıklayabilir” vardı, şimdi “açıklar” hükmü getirilmiştir,
açıklayacaktır. Bunları herkes istediği şekilde takip edebilecektir.
Ayrıca şunu da
samimi olarak sizlere söylüyorum: Adalet Bakanlığı, bu kurul raporları
üzerinde çok dikkatle durmaktadır. Çünkü, şuradan biliyorum: Biz
Adalet Bakanlığına raporları yazdıktan bir süre sonra ilgili cumhuriyet başsavcısı
bizi davet ederdi, bizden izahat alırdı “Şu şu şu konularda raporunuz olmuş, bunları bize biraz
daha detaylandırabilir misiniz, biraz daha açıklayabilir misiniz?
Burada ne var, bu konuda ne düşünüyorsunuz?” derdi ve biz de düşüncelerimizi
açıklardık. Cumhuriyet başsavcısı veya cezaevi savcısı, cezaevi
müdürü -sırasıyla- bunların yapılabilecek olanlarını yaparlar,
yapamadıklarını da gerekçeli olarak Adalet Bakanlığına bildirirler,
Adalet Bakanlığı da izleme kuruluna “Raporlarınızdaki şu şu şu hususlar yerine getirilmiş,
ama şunlar, şu sebepten dolayı yerine getirilememiştir.” der ve bu
şekilde devam eder. Değerli arkadaşlarım,
sözlerimi gecenin bu saatinde fazla uzatmak istemiyorum. İzleme
kurulları, baştan da söylediğim gibi, gerçekten çok önemli görevler
ifa etmektedirler. Bu memleketteki en iyi çalışan sivil toplum kuruluşlarından
birisidir. Bu yasayla da bazı teknik düzeltmeler yapılmıştır. Hepsi
bu kadardır. Yasaya desteklerinizi
bekliyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Köylü. Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına Çorum Milletvekili Sayın Cahit Bağcı söz istemiştir.
Sayın Bağcı, buyurunuz.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. CAHİT BAĞCI (Çorum)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 46 sıra sayılı Ceza İnfaz
Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı hakkında söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Değerli milletvekilleri,
eski bir izleme kurulu üyesi olarak, kanun tasarısı hakkında bazı
değerlendirmeler yapma ve söz söyleme hakkım olduğu düşüncesiyle
söz aldım. Değerli milletvekilleri,
4681 sayılı Yasa çerçevesinde oluşturulan ilk izleme kurulu üyesi
olarak yaklaşık iki yıl Van cezaevlerinde görev yaptım. Ceza infaz
kurumları ve tutukevlerinin yönetim, işleyiş ve uygulamalarını
yerinde izlemek ve yaşam koşullarını yerinde tespit etmek üzere
bir uzman doktor, bir eczacı, bir eğitimci, bir sosyal hizmet uzmanı
ve bir sosyolog olarak görev yapmış bulunuyoruz. Cezaevleri ve
tutukevlerinin sivil bir yapı tarafından izlenmesi ve tespit edilen
hususların adalet komisyonları ve infaz hâkimliğine raporlanması
uygulamasında keyfîliklerin önlenmesine ve yasaların öngördüğü
çerçevede hizmet sunulmasına olumlu katkı sağladığını düşünüyorum.
Görev yaptığımız
süre içerisinde, hiçbir ziyaretimizi haberli yapmamayı, yani habersiz
ziyaret; hiçbir ziyaretimizde cezaevi yönetiminden birisini,
müdür, müdür yardımcısı veyahut da infaz memurlarından herhangi
birisini yanımıza almamayı; telefonlarımızı dışarıda bırakmayı
-ki, bu zorunluluktu zaten- toplu ve ikili görüşmeler yapmayı ilkeler
olarak uyguladık. Tespit ettiğimiz hususları -ki, bunlar münferit
bazı kötü muamele veyahut da infaz memurları tarafından dışlanma-
raporlarımızda açıkça, çekinmeden ifade ettik. Tutukluların tutukluluk
sürelerini en kısaya indirmeye ve bir an önce mahkemeye çıkartılmasını
sağlamaya yönelik girişimlerde bulunduk. Hastane sevk işlemlerinin
en kısa sürede yapılmalarını sağladık. Özellikle -Van’da zaman zaman tutukluların arttığı dönemlerde yerde yatma
hadiseleri yaygındı- yerde yatma hadiselerinde, infaz süreleri
kısalan tutuklu ve özellikle hükümlülerin ilçe cezaevlerine nakledilerek
cezaevinde yer açılmasını sağlayıp, kesinlikle yerde yatılmamasına
yönelik işlemleri kolaylaştırdık ve sağladık. Değerli üyeler,
Sayın Köylü’nün de belirttiği gibi, iki yıl
boyunca son derece zevk alarak görev yaptığımı düşünüyorum. Bu kanunda
dile getirilen ve uygulamadan kaynaklanan rapor süresinin uzatılması
ve yedek üyeliklerin geliştirilmesi, uygulamadan kaynaklanan sorunlara
çözüm üretme olarak konulmuştur. Ancak, biz görev yaptığımız sürede,
kanunun öngördüğü sayının dışında, üç ay içerisinde bir cezaevine
birden fazla ziyaret gerçekleştirdik. Ziyaretlerimizin bir kısmını
kahvaltıya gitmek şeklinde, bir kısmını öğle yemeğini birlikte yemek
şeklinde uyguladık ve bunun son derece olumlu etki yaptığını hissettik
ve gördük. Zaman zaman ziyaretlerimizde karşılaştığımız
bireysel görüşme talepleri oldu ki, bunları, koğuşlar içerisinde,
yani tutuklu ve hükümlülerin kaldığı ortamlardaki psikolojik durumu
yansıtması açısından biz çok önemseyerek, münferit talepleri, teke
tek görüşme taleplerini uyguladık. Bu talepleri değerlendirerek,
farklı arkadaşlar uygulamalar yaparak buradan çıkan sonuçları
raporlarımıza yansıttık. Hiçbir raporumuzu
adalet komisyonu başkanının veyahut da cumhuriyet başsavcısının
onayını alarak Adalet Bakanlığına gönderme gibi bir zafiyet göstermedik.
Hazırlamış olduğumuz ve tamamımız tarafından imzalanan raporlarımızı,
aynı anda, cumhuriyet başsavcılığına verirken, adliye içerisindeki
postaneyi de kullanarak Adalet Bakanlığına gönderdik. Dolayısıyla,
Sayın Köylü’nün de belirttiği gibi, geçmişle
kıyaslandığında sivil bir yapı olarak cezaevleri izleme kurulları
cezaevi uygulamalarını, cezaevindeki yaşam koşullarını, yönetim
ve işleyişin denetlenmesi, izlenmesi ve aksaklıkların giderilmesi
açısından son derece sivil ve denetim açısından önemli bir yapıdır.
Uygulamadan kaynaklanan sıkıntıların yeni tasarıyla düzenlenmesi
cezaevlerimizin, izleme kurullarının çalışmasını
ve etkinliğini daha kolaylaştıracaktır diyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bağcı. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – İzninizle Hükûmet
adına söz almak istiyorum. BAŞKAN – Buyurunuz
efendim. Sayın Bakan, süreniz
yirmi dakikadır. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; hepinize
saygılar sunuyorum. Görüşmekte olduğumuz
kanun tasarısı, biraz önce gerek gruplar adına yapılan konuşmalarda
gerekse kişisel düşüncelerini bizlerle paylaşan arkadaşımızın
da konuşmasında ifade edildiği gibi, 2001 yılında çıkmış olan Ceza
İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu’nda değişiklik
öngören bir tasarıdır. Bu tasarı, daha doğrusu bu Kanun hangi amaçla
çıkmıştır, izleme kurulları ne iş yapar, kaç kişiden oluşur, kim seçer,
görevi nedir? Bunlarla ilgili, bizleri, arkadaşlarımız bilgilendirdiler.
Ben uzun süre huzurunuzu işgal edecek değilim, yani yirmi dakika
falan konuşmayacağım. Aynı şeyleri tekrar etmeyi düşünmüyorum. Tasarıda getirilen
yeni düzenlemeler bir ihtiyaçtan doğmuştur. Biraz önce, izleme kurulu
üyesi olarak görev yaptığını öğrendiğim Çorum Milletvekili arkadaşımız
Sayın Cahit Bağcı Bey, kurul üyesi olarak nasıl bir çalışma yaptıklarını,
hangi yetkilerle donatıldıklarını, ceza ve tutukevlerine yönelik
çalışmalarını nasıl rapora bağladıklarını, burada bizzat içinde
bulunan bir arkadaşımız olarak ifade ettiler. Bendeniz üç buçuk
aydır Adalet Bakanıyım. Ceza infaz kurumları ve tutukevleri Bakanlığıma
bağlıdır, benim sorumluluğum altındadır. Biraz önce burada yapılan
bir konuşmada şu ifadeler kullanıldı: “Cezaevlerinde işkence, kötü
muamele, onur kırıcı ve insanlık dışı muamele ve sistemli işkence
yapılıyor.” Bu cezaevleri nerededir, hangi ülkededir? Eğer, “Tutuklu
ve hükümlülere sistematik işkence yapılan cezaevleri Türkiye’dedir,
bu nedenle bunları söylüyorum.” derse, bunu külliyen reddediyorum.
2003 yılına kadar Türkiye, Avrupa Konseyinin işkence yapılan ülkeler
arasında takipte olan bir ülkeydi, ama 2003 yılından beri Avrupa Konseyi
Türkiye’yi bu listeden çıkarmıştır. Çünkü, Türkiye’de 2003 yılında
ve 2003 yılından sonra alınan tedbirlerle Türkiye’de artık kötü muamele
ve işkencenin yapılmadığı tespit edilerek Türkiye bu kara listeden
çıkmıştır. O bakımdan, deminki
o beyanları talihsiz beyanlar ve açıklamalar olarak değerlendiriyorum
ve soruyorum: Türkiye’de hangi ceza infaz kurumunda ve tutukevinde
kime, kim tarafından ve ne zaman işkence yapılmıştır, hâlâ yapılmaktadır
sistematik şekilde, lütfen, bu ülkenin Adalet Bakanı olarak bana hemen
bildiriniz. Gerekli tedbirleri almaz ve eğer gerçekten böyle bir muamele
varsa, böyle bir işlem yapılıyorsa üzerine gitmezsek, o zaman gelirsiniz
bunları söylersiniz. SAFFET KAYA (Ardahan)
– Yok ki! ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Devamla) – Bunlar bir kırık plak gibi yıllardır söylenen
sözlerdir. Geçmişte buna benzer olumsuz uygulamalar olmuştur, ama
Türkiye, artık o Türkiye değildir. Bunlar artık geride kalmıştır.
Söylüyorum: Bizim insanımız da hata yapabilir. Ceza infaz kurumlarında,
tutukevlerinde görevli olan personelimizin her birini yakinen takip edemiyoruz. Belki bunların içerisinde
de yanlış davrananlar hâlâ olabilir, ama bilmek istiyorum Adalet Bakanı
olarak. Tabii ki, Genel Müdürümüzden, Genel Müdür Yardımcılarımızdan,
taşra teşkilatımızdan, savcılıklarımızdan, başsavcılıklarımızdan
bu konularla ilgili kuşkusuz ki, bilgiler alıyoruz. İşte, şimdi kanununda
değişikliği görüşmekte olduğumuz izleme kurulları, acaba cezaevlerimizdeki kamu görevlileri bir yanlışlık
içerisinde mi? Bunları sivil bir anlayışla, halkımız adına denetlemek
için kurulmuş olan kuruluşlardır. Şu anda cezaevlerimiz
bu 5’er kişiden oluşan; kimi avukat, kimi doktor, kimi başka bir meslekte,
hepsi de yüksekokul mezunu, bu ülkenin yetiştirdiği gerçekten örnek
insanlar tarafından ceza infaz kurumlarımız sürekli, habersiz
bir şekilde denetlenmektedir ve bu raporlar infaz hâkimliğine, savcılıklarımıza
ve Adalet Bakanlığımıza geliyor. Şimdi yapacağımız değişiklikle
Adalet Bakanlığı olarak biz bu raporları her yıl kamuoyuyla paylaşacağız.
Bunu Türkiye Büyük Millet Meclisine de, İnsan Hakları Komisyonuna
da gönderme sorumluluğu var. Ama, bu mecburi değil. Sanıyorum arkadaşlarımız
önerge de verdiler. Vermedilerse, ya Komisyon
Başkanı ya Hükûmet adına
ben verebilirim. Bunu da zorunlu hâle getirelim. Yani, bu komisyon
raporları, Adalet Bakanlığının raporları da, millet adına burada
görev yapan Türkiye Büyük Millet Meclisinin İnsan Hakları Komisyonuna
da mutlaka gönderilmeli. Bunu da zorunlu hâle getirelim. Ve Türkiye açık
bir toplum. Türkiye, demokrasisi gittikçe güçlenen, sivil anlayışın
gittikçe mesafe aldığı bir ülkedir. O nedenle, Türkiye hakkında,
Türkiye’nin kurumları hakkında, elde hiçbir delil yokken ulu orta
konuşmak, hele şu çatı altında bunları, bu çatı altında bulunan
bir milletvekili olarak bunları delilsiz olarak konuşmak bu Parlamentoya
saygısızlıktır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Devletimiz öylesine
şefkatlidir ki, kendisine kurşun sıkanlara dahi o ceza infaz kurumlarında
insanca davranmaktadır. (AK Parti sıralarından alkışlar) Ben bugün, Parlamentoda
biraz önce görüşerek yasalaştırdığımız Kat Mülkiyeti Kanunu’nda
olduğu gibi, şu anda görüşmekte olduğumuz kanun tasarısında da
gruplarımızın gerçekten yapıcı önerilerini büyük bir memnuniyetle
karşılıyorum. Arkadaşlarımızın değişiklik önerileri oluyor, onlara
da yine, ben ve Komisyonumuz Başkanımız mümkün olduğu kadar yapıcı
olarak yaklaşıyoruz. İnşallah, bu gece, böylesine, beş altı yıl önce
kurulmuş ve Türkiye’de uygulaması yeni olan izleme kurullarıyla
ilgili, onları daha da güçlendirecek, uygulamadan kaynaklanan
sorunlarını çözebilecek olan bir yasa değişikliğini de bu gece
saat on ikiye kadar inşallah yasalaştırırız diye düşünüyorum. Katkılarınız
nedeniyle şimdiden hepinize en derin teşekkürlerimi ve saygılarımı
sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bakan. Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına söz isteyen Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz
Tunç. Sayın Tunç, buyurunuz.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. YILMAZ TUNÇ (Bartın)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları ve
Tutukevleri İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. Yürürlükteki
mevzuat ve ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle belirlenen
ilkeler çerçevesinde, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin yönetim,
işleyiş ve uygulamalarını yerinde görmek, incelemek, bilgi almak
ve tespitlerini rapor hâline getirerek yetkili ve ilgili mercilere
sunmak üzere, 4681 sayılı Yasa’yla ceza infaz kurumları ve tutukevleri
izleme kurulları kurulmuştur. İzleme kurulları, insan haklarının
korunması, hükümlülerin ve tutukluların haklarının korunması
açısından bir sivil toplum denetimidir. Böylece, ceza infaz kurumlarımızda
ve tutukevlerimizde, bir yandan yargı denetimi,
bir yandan sivil toplum denetimi yapılarak, bu kurumlarda, hükümlü
ve tutukluların insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamalarını,
infazın veya tutukluluk hâlinin amacına uygun hareket edilmesini
sağlamayı amaçlamaktadır. Bu amaçla, seçilen izleme kurulları, cezaevlerindeki
yaptıkları denetimlerin sonuçlarını rapor hâline getirerek, Adalet
Bakanlığımıza, infaz savcılıklarına, infaz hâkimliklerine ve gerektiğinde
de Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna
sunarak, cezaevlerinde görülen aksaklıkların giderilmesinde
önemli rol oynamışlardır. AK Parti İktidarında
yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu gibi önemli temel yasalar ve diğer düzenlemelerle ceza yargılaması
sistemimiz evrensel standartlara kavuşturulmaya çalışılmıştır.
Geçmişte isyanlarla gündeme getirilen cezaevlerinde, başta fiziki
şartların iyileştirilmesi olmak üzere çok önemli adımlar atılmış,
biraz önce, Sayın Bakanımızın da ifade ettiği gibi, bugün artık cezaevlerinde
gerçekleştirilen sivil denetimler ile tutuklu ve hükümlülerimizin
cezalarını çekerken insan haklarına uygun bir ortamın hazırlanması
sağlanmaya çalışılmıştır. Değerli milletvekilleri,
ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin amacı, suç işlemiş insanların,
tutuklu hâlinde iken yargılanmaları sırasında, insan onuruna uygun
şartlarda yargılanmaya hazırlanmalarını sağlamak, hükümlülerin
ise cezalarını yine insan onuruna uygun biçimde çekmelerini sağlamaktır.
Tutuklu ve hükümlüleri yeniden topluma kazandırabilmek, onları
kanun ve kurallara uymalarını sağlayacak şekilde eğitmek, yeniden
suç işlemeden onurlu, topluma saygılı ve faydalı bireyler olarak
görmek için cezaevlerimizdeki şartların daima
insan haklarına uygun olması ve bunun da sürekli denetimi bir zorunluluktur.
İşte, bu amaçla
oluşturulan izleme kurullarında adli yargı adalet komisyonumuzca
çok değerli başkan ve üyeler görevlendirilmiş, üyelerin bir kısmı
kamu görevlilerinden oluşturulduğu gibi, büyük bir kısmı da yargı
çevresindeki sivil şahıslardan oluşturulmuştur. Kurullara seçilenler,
tıp, eczacılık, hukuk, kamu yönetimi, eğitim bilimleri, sosyoloji,
psikoloji ve diğer sosyal bilimler gibi alanlarda eğitim görmüş,
toplumda saygınlıkları ile tanınmış insanlar arasından seçilmişlerdir.
İzleme kurulu üyelerinin bir kısmı kamu görevlilerinden oluşmaktadır.
Bu üyelerin kamu görevinden ayrılması, başka bir yere tayin edilmesi,
izne ayrılması veya raporlu olması durumunda kurulların toplantı
yapması zorlaşmakta ve izleme kurullarının faaliyetlerinin aksamasına
ve görevlerini yapmakta güçlüklerle karşılaşılmasına yol açmaktadır.
İzleme kurullarının
görevlerinin uygulamada kesintisiz olarak gerçekleştirilmesini
sağlamak amacıyla 4681 sayılı Yasa’da değişiklik yapmak zarureti
hasıl olmuş, bu nedenle, görüşmekte olduğumuz tasarıyla izleme
kurullarının 5 olan üye sayısının 5 asıl, 3 yedek üye olarak değiştirilmesi
öngörülmüştür. Kurulun toplantı
yeter sayısı salt çoğunluk olup, salt çoğunluğun sağlanamaması durumunda
kıdem sırasına göre yedek üyelerin davet edilerek toplantının yapılması
hükme bağlanarak, kurul toplantı ve çalışmalarının aksamasının
önüne geçilmiş olacaktır. İzleme kurullarının
ceza infaz kurumlarını ve tutukevlerini ziyaret etmeleri, bu ziyaretleriyle
ilgili olarak rapor düzenlemeleri ve bu raporları Adalet Bakanlığına
göndermeleri ve bu raporların Bakanlıkça değerlendirilmesi konusu
uzun bir zaman alabilmektedir. Bu nedenle, üç aylık rapor verme süresi
kısa olduğundan, bu sürenin dört aya çıkarılması durumunda uygulamadaki
güçlük ortadan kalkacaktır. İzleme kurullarının hazırladıkları
raporların sadece infaz hâkimliğinin görev alanına giren bir
şikâyet söz konusu olduğu zaman raporun ilgili infaz hâkimliğine
gönderilmesi yönündeki bir düzenleme gereksiz yazışmaların önlenmesi
açısından gereklidir. 4681 sayılı Yasa’nın
6’ncı maddesinin son fıkrasında yapılan önemli bir değişiklikle
“Adalet Bakanlığı cezaevi güvenliğine ilişkin hususlar müstesna
olmak üzere, her yıl bir önceki yıla ait izleme kurullarınca düzenlenen
raporların sayısını, konularını, yerine getirilen ve getirilmeyen
önerilerini ve gerekçelerini bir rapor ile kamuoyuna açıklar.”
hükmü getirilerek şeffaflığın sağlanması öngörülmüş, cezaevleri
üzerinden birtakım siyasi maksatlarla çıkarılmak istenen tartışmalarla
etkilenmek istenen kamuoyunun doğru bilgilendirilmesinin önü
açılmış olmaktadır. İzleme kurullarının
toplantı süresinin iki aydan üç aya çıkarılması uygulamadaki zorluktan
kaynaklanmaktadır. İzleme kurulları üyelerinin bir kısmının kamu
görevlisi olması nedeniyle, bulundukları kurumlardan izin almaları,
bu kurulların, cezaevlerini ziyaret etmeleri ve ziyaretlerle
ilgili rapor düzenleyerek Adalet Bakanlığına göndermeleri, Bakanlıkça,
rapordaki öneriler ile ilgili çalışma yapılması ve sonucun izlenme
kuruluna bildirilmesi için makul bir süreye ihtiyaç duyulmakta.
Bu nedenle, kanundaki iki aylık süre yeterli olmamakta, uygulamada
aksaklıklara sebep olmaktadır. Bu nedenle, kurulların, en az iki
ayda bir toplanması yerine, en az üç ayda bir toplanması daha uygun
olacaktır, kaldı ki öngörülen süre, en az üç ayda birdir. Sayın Köylü’nün de ifade ettiği gibi, kurullar, gerek
gördüklerinde her zaman toplantı yapabilecekler, ancak bu süre üç
ayı geçemeyecektir. Biraz önce ve
komisyonda bazı milletvekili arkadaşlarımız, izleme kurulunda
en az bir bayan üye bulunması zorunluluğu getirilmesi yönünde görüş
bildirmişlerdir, ancak uygulamada bu zaten gerçekleşmektedir.
İzleme kuruluna üye seçimi, bağımsız yargı tarafından, adli yargı
adalet komisyonunun oy birliği ile seçilmektedir. Seçim yapılırken
kurul üyelerinin meslekleri, tecrübeleri ve cinsiyetleri göz
önünde bulundurulmaktadır. Şu anda görev yapan, çok sayıda izleme
kurulunun başkan ve üyesi bayandır. Seçim bölgem olan Bartın’da da
izleme kurulunun başkanlığını, Bartın Barosu Başkanlığı da yapmış
olan Avukat Nilgün Saban arkadaşımız yapmakta
olup, bu şekilde, bayanların başkan ya da üye
olarak görev aldığı birçok adli yargı çevresi bulunmaktadır. Tasarıyla yapılmak
istenen değişiklikler, izleme kurullarının daha verimli çalışmasını
ve uygulamadan kaynaklanan sorunların giderilmesini sağlayacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle,
tasarının kanunlaşması ve ülkemize hayırlı olması dileğiyle,
yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tunç. Şimdi, İç Tüzük’ün
81’inci ve 60’ıncı maddelerine göre, yirmi dakika süreyle soru-cevap
işlemine geçiyoruz. Sayın Paksoy, Sayın Bayraktar, Sayın Asil, Sayın Taner ve
Sayın Özensoy söz istemişlerdir, sırayla veriyorum. Sayın Paksoy, buyurunuz. MEHMET AKİF PAKSOY
(Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, aracılığınızla, Sayın Bakana bir
soru sormak istiyorum. Bugün itibarıyla,
ülkemizde, ceza ve infaz kurumları ve tutukevlerinde, yaklaşık
89 bin mahkûm ve tutuklu bulunmaktadır. Son bir yıldaki mahkûm ve tutuklu
sayısı 20 bin kişidir. Bu hızlı artışın nedenleri araştırıldı mı?
Araştırılmışsa ne gibi önlemler almayı düşünüyorsunuz? Toplumda
suç oranının artışı hakkında idari, adli ve ekonomik ne gibi önlemler
almayı düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Buyurunuz
Sayın Bayraktar. NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Sayın Başkan, delaletinizle, Sayın Bakanımdan iki soruya
cevap almak istiyorum. Öncelikle, aslında,
ceza infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarıyla ilgili
bu değişiklik çalışmasının faydalı olduğu kanaatiyle, ben, bir
iki sorunun da açıklığa kavuşturulmasını arzu ediyorum. İzleme kurulu
üyelerini kim seçiyor? Şu an itibarıyla, kaç izleme kurulu mevcuttur?
İzleme kurulunu üyelerini, 5 asıl, 3 yedek olduğunu biliyoruz ama
kurul üyelerinin, eczacı, sosyolog, tıp mensupları gibi daha ziyade
bu kesimden seçildiğini ama teknik elemanlardan herhangi bir kişinin
seçilmediği gibi bir izlenim hissi var bende. İşin teknik ve fiziki
şartlarını kontrol edebilecek nitelikteki teknik elemanlardan da
seçilebilme imkânı var mı? İkinci sorum:
2007 yılında, şu ana kadar, şu tarihe kadar, Adalet Bakanlığında,
kaç izleme raporu tespit edilmiş, intikal etmiştir? Bunun sayısını
bildirirseniz memnun olurum. Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bayraktar. Sayın Asil… BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Başkanım, aracılığınızla aşağıdaki sorumu
Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakanım,
ülkemizde son yıllarda bölücü terördeki artışa benzer, iç güvenlikte
de zafiyet yaratan, özellikle büyük şehirlerde kapkaç, hırsızlık ve
gasp terörü örgütlü hâle gelmiştir. Neredeyse, kapkaç mağduru olmayan
kimse kalmamıştır. Bunda, 2005 yılında yapılan, tutuklamayı zorlaştıran,
adi suçlarla mücadelede güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlayan
5237 sayılı yeni Türk Ceza Kanunu ile 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri
Kanunu’nun payı var mıdır? Ki, var olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu
nedenle bu yasalarda değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Asil. Sayın Taner… RECEP TANER (Aydın)
– Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Cezaevi infaz
koruma personeli, aynı işi yapmalarına rağmen, diğer güvenlik görevlilerinin
1/3’ü oranında maaş almaktalar. Cezaevi infaz koruma personeline
maaş yönünden, mali yönden iyileştirme düşünüyor musunuz? Teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Taner. Sayın Özensoy… NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. Aracılığınızla Sayın Bakana
sormak istiyorum: Sayın Bakan, bölücübaşının İmralı’da hükümlü olmasına rağmen
her hafta avukatlarıyla görüştürülmesine izin verilmesinin sebebi
nedir? Yargılama kesinleşip sona erdiğine göre, avukatların nasıl
bir hukuki yardımı gerekiyor ki, her hafta görüşmelerine izin veriliyor?
Bu durum, son günlerde artan bölücü teröre yönelik tepkinin yansıması
olarak her hafta Gemlik’te arbedeye, infiale neden oluyor. Sıradan
hükümlü yakınları görüş için dinî, millî bayramları beklerken, hükümlü
avukatları görüşmekte zorluk çekerken, bölücübaşının
her hafta mutat olarak avukatlarıyla görüşmesine izin verilmesindeki
sebep nedir? Kamuoyunda bölücübaşının bu
görüşmeler yoluyla örgüte talimat verdiği inancı yaygın hâle gelmişken,
gazetelerde bu haberler çıkarken, bu konuda herhangi bir dava açılmış
mıdır? BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz. Sayın Gök… İSA GÖK (Mersin)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
bu kanunu esasen, asıl sorumlu kılan, malum, 3’üncü ve 5’inci maddeler,
yani izleme kurulu üyelerinin seçimi. Hazır bu kanun Genel Kurula
gelmişken ve 3 ve 5’inci maddeler üzerinde çok ciddi tartışmalar varken,
muhtelif önergelerle huzurunuza gelmişken, bu akşam şu 3 ve 5’inci
maddelerdeki izleme kurulu üyelerinin nitelikleri ve seçimi konusunda
bir değişiklik yapmaya, bu sorunu çözmeye var mısınız? Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Gök. Sayın Özdemir… HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istiyorum: Sayın Bakan,
İçişleri Bakanlığıyla koordinasyon yapılarak ülkenin yıllık suç
haritaları çıkarılıyor mu? Suçun işlenmeden önce önlenmesi amacıyla
suça iten nedenlerde araştırma yapılıyor mu? Bugüne kadar bu konularda
herhangi bir çalışma yapıldı mı? Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özdemir. Sayın Uras… MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Sayın Bakan, şahsa dayalı hukuk olmayacağına göre şahsa
dayalı cezaevinin de olmayacağını biliyoruz. Acaba şahsa dayalı
cezaevinin olması bir güvenlik zaafının itirafı mıdır? “İdareyi hükümlüler
ele geçirdi.” ifadesi oldu. Acaba bu idari zaaf konusunda bugüne
kadar sonuçlandırılmış bir hukuki süreç var mıdır? “İşkenceye en
ağır ceza bizde.” dendi. İşkence suçundan cezaevinde kaç resmî hükümlü
vardır? Erol Zavar lösemi hastası, son kritik eşikte. Acaba bu
konuda izleme kurullarından size hiç mi bilgi gelmedi? BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Uras. Sayın Zeydan… RÜSTEM ZEYDAN
(Hakkâri) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Delaletinizle Sayın
Bakanıma iki soruyu arz etmek isterim. Birincisi: Ceza
infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurullarında, tümünde daha
doğrusu, tıp doktoru var mıdır? İkinci sorum:
Cezaevlerinde, Adalet Bakanlığı standart kadrosunda görev alan hekimlerimizin
özlük haklarında ciddi problemler vardır. Geçmişe dönük olduğu gibi,
gene bu tıp doktorlarının, Sağlık Bakanlığı uhdesinde bulundurulup
görevlendirmeyle cezaevlerinde bu görevlerini ifa ettirmelerini
düşünürler mi? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Zeydan. Sayın Yalçın… RIDVAN YALÇIN
(Ordu) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Sayın Bakanım,
infaz kurumlarında görevlilerin özlük hakları problemleri daha
önce soruldu. Behiç Bey’in konuşmasında işaret
ettiği bir husus var, seçim çevremde de benim arkadaşlardan aldığım
bir sorudur bu. İnfaz koruma memurları görevdeyken silah taşımak
için silah harcı ödemiyor, fakat, emekli olduklarında normal insanlar
gibi harç ödeyerek silah ruhsatı alıyorlar. Bu da ciddi bir mağduriyete
sebebiyet veriyor. Bu konuda bir çalışma düşünüyor musunuz? Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Yalçın. Evet, Sayın Bakan… ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Soru yönelten
ve kanun tasarımızın daha iyi anlaşılmasına bu sorularla yardımcı
olan tüm arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Sayın Bayraktar’ın
yönelttiği iki soru var, onları cevaplandırmaya çalışarak başlayacağım
soru-cevap faslına. “İzleme kurulu
üyelerini kim seçiyor?” diye bir soru yöneltti Sayın Bayraktar. Adli
yargı adalet komisyonlarınca izleme kurulları seçilmektedir. “Kaç tane Türkiye
genelinde şu anda faaliyette bulunan izleme kurulu var?” dediniz.
Gerçi biraz önce gruplar adına yapılan konuşmalarda da arkadaşlarımız
buna değinmişlerdi, ama ben bir kez daha tekrar edeyim. Şu anda, 130
tane Türkiye genelinde izleme kurulu faaliyette bulunmaktadır.
645 civarında kurul üyesi, bu 130 tane izleme kurulunda görev yapmaktadır.
Yanlış söylemeyeyim, zabıtlara geçiyor çünkü,
yanlış bir ifade kullanmayalım. Bir de, Sayın
Bayraktar, kurul üyelerinin sanıyorum mesleki dağılımını sormuştunuz.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – Teknik eleman… ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet, bir de “Teknik eleman var mı fiziki
yapılarla ilgili değerlendirmede bulunacak?” dediniz. Kurul üyeleri
içerisindeki mesleki dağılım listesi şu anda elimde. Bu kurullarda
en çok görev yapan meslektaşlarım benim, avukatlar. 128 tane avukat
bu kurullarda görev yapıyor. Hemen arkasından da 112 kişiyle doktorlar
geliyor. ŞAHİN MENGÜ (Manisa)
– Savcılar filan da bu sayıya dâhil mi? ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Geleceğim, geleceğim oraya. 69 tane öğretmen
var, 44 tane eczacı var, 37 tane öğretim görevlisi var, 18 tane sosyal
hizmet uzmanı var, 16 tane psikolog, 11 tane mühendis var Sayın Bayraktar.
NUSRET BAYRAKTAR
(İstanbul) – En az… ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet. 11 tane mühendisi siz bir teknik eleman
olarak az buldunuz ve tabii “Emekli var mı?” diye soruldu bir meslektaşım,
milletvekili arkadaşım tarafından. 6 tane emekli hâkim var ve ayrıca
5 tane de emekli cumhuriyet savcımız var. 11 eder emekli ve diğer mesleklerden
de -onların dökümü yok- 169 ve dolayısıyla, şu anda 640 yapıyor. Bir de, yine Sayın
Bayraktar “2007 yılıyla ilgili kaç rapor geldi?” dediniz. 909 adet rapor
geldi. Behiç Bey de bunu biraz önce konuşmasında
ifade etmişti zaten. Aşağı yukarı aynı rakamları söylemişiz 909
adet rapor. Şu anda tam önümde rakam yok, ama 480 veya 480 küsur tane raporla
ilgili olumlu işlem yapıldı, yani bu raporların gereği ifa edildi.
Diğerlerinin önemli bir bölümü, biraz önce milletvekili arkadaşlarımızın
da sorduğu gibi özlük haklarıyla ilgili orada çalışanların ve fiziki
mekânlarla ilgili. Tabii bunlarla ilgili iyileştirme yapmak hemen
mümkün olmuyor takdir ederseniz. Biraz sonra milletvekili arkadaşlarımızın
sorularına cevap verirken bu özlük haklarıyla ilgili duruma da
temas edeceğim. Şimdi, “İç güvenlikte
de terörle mücadelenin dışında Türkiye’de sorunlar yaşanıyor.” Sayın Asil sordu
bu soruyu. “Acaba bunun nedeni 2005’li yıllarda yürürlüğe giren yeni
Türk Ceza Kanunu mudur, Ceza Muhakemeleri Kanunu mudur?” diye bir
soru yönelttiler. “Yeni getirilen hükümler mi acaba işte bu kapkaçtır ve buna benzer birtakım adi
suçların artmasının nedeni?” diye sordular. Bu soruya Sayın Köylü,
Adalet Komisyonumuzun Başkan Vekili olarak cevap vermeyi arzu etti.
Ben de bu sorunun cevabını kendisine bırakacağım, ama izin verirseniz
ben diğerlerine cevap vereyim. Süremiz var değil
mi efendim daha? BAŞKAN – Var
efendim. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Tamam. Şimdi, Sayın Taner,
ceza infaz koruma memurlarının -ki benim mesai arkadaşlarımdır- özlük haklarının,
yani maaş durumlarının, güvenlik alanında hizmet sunan diğer kurumlardaki
güvenlik elemanlarının aleyhlerine farklı olduğunu ifade etti.
“Bununla ilgili bir iyileştirme yapacak mısınız Adalet Bakanı olarak?”
dedi. Tabii ben Adalet Bakanı olarak bir iyileştirme yapmak isterim,
ama bu tabii hükûmetimizin personel rejimiyle
ilgili, personelin mali ve özlük haklarını iyileştirmesiyle ilgili
genel çalışması içerisinde değerlendirilecek olan bir husustur.
Yani, ben Adalet Bakanı olarak kendi personelimin maaşına zam yapamam,
böyle bir imkânım yok ama… AHMET ERSİN
(İzmir) – Bütçede yapabilirsiniz. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Tabii yok. Yani personelin maaşlarına
yılda hangi oranda zam yapılacağı, bilindiği gibi, her yıl ağustos
ayında, kamu çalışanları sendika ve konfederasyonları ile Kamu
İşveren Kurulu arasındaki toplu görüşmeler esnasında görüşülür,
bazen anlaşılır, bazen anlaşılmaz, ama en sonunda işte hükûmet… İlgili yasa gereği, 4688 sayılı Yasa gereği
hükûmete bırakmıştır inisiyatifi ve enflasyon
oranı göz önünde bulundurularak personel maaşlarında iyileştirme
olur. Tabii, Adalet
Bakanlığında çalışanlarla ilgili, hâkim ve savcılarımızla ilgili
geçtiğimiz Hükûmet döneminde
bir iyileştirme yapıldı. Tabii, bizim yargıda kendisinden hizmet
aldığımız yazı işleri müdüründen tutunuz da mübaşirine, zabıt
kâtibine kadar, tabii infaz koruma memurlarına kadar personelimiz
de var. Onlarla ilgili bir iyileştirme yapabilmiş değiliz. Ama Sayın
Taner’in bu beyanını, bu konuda çalışma yapılmalıdır şeklinde
bize yöneltilmiş bir görev olarak telakki ediyorum. O bakımdan, bu
duyarlılığı nedeniyle teşekkür ederim. Tabii, mevcut şartlar içerisinde
genel personelle ilgili maaş düzenlemeleri yapılırken bu konuyu
da onların en üst amiri olarak göz önünde bulunduracağım. Sayın Taner’in
sorusu muydu, ismi tespit edememişim. Soru aynen şöyleydi: “Bölücübaşının avukatlarıyla görüşmesi hangi yasal
düzenlemeye dayalıdır?” dediniz. Evet, cezaevlerinde tutuklu ve
hükümlü olarak bulunanlar, haftada bir kez avukatlarıyla görüşme
imkânına sahipler ve on beş günde bir de birinci derece yakınlarıyla
görüşme imkânına sahipler. Bahsi geçen şahsın Ankara’da devam etmekte
olan bir davası var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine cezaevi koşullarıyla
ilgili açmış olduğu bir dava var. Bu nedenle de ayrıca ilgili yasalar
gereği avukatlarıyla görüşme hakkı mevcut, o nedenle görüşüyor.
Türkiye’de tutuklu ve hükümlülerle ilgili, avukatlarıyla ve yakınlarıyla
görüşmeye hangi hükümler bağlanmışsa bundan herkes yararlanacaktır.
Ayrıca “Talimat
veriyor dışarıya. Bununla ilgili bir dava açıldı mı?” dendi. Bununla
ilgili de eğer böyle bir davranışı tespit edilmişse -ki yanlış hatırlamıyorsam
iki kez tespit edildi- yine ilgili yasalara göre bir ceza veriliyor.
Geçtiğimiz yıl böyle bir ceza uygulanmış idi.
Tabii, bu ceza, oradaki infazda bir şekil değişikliği, mesela hücre
cezası gibi diyebileceğimiz bir cezadır. Bu sadece bir kişiye
ait değil, tabii Türkiye’de tutuklu ve hükümlü olan, daha doğrusu
hükümlü olarak bulunan herkes için uygulanan bir müeyyidedir. Evet, Sayın Gök
“3’üncü, 5’inci maddelerde bir değişiklik yapmayı düşünüyor musunuz?”
dediniz. Birçok önergeler var. Bir bakalım, inceleyeceğiz sırası
gelince. İSA GÖK (Mersin)
– Bekliyoruz. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Özdemir “Ülkenin
yıllık suç haritası çıkarılıyor mu?” Kuşkusuz ki çıkarılıyor. Bununla
ilgili, özellikle İçişleri Bakanlığımız, zaten her yıl geleneksel
hâle gelmiş çalışmalar yapar ve bunları zaten değerlendirir. Zamanım çok daraldı.
Ben geri kalan sorulara yazılı cevap vereceğim. Sayın Köylü’ye geri kalan süreyi kullandırmak için çok
da… OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkanım, biz yürütme organına sorumuzu yönelttik.
Takdir edersiniz ki bu konuda yürütmenin getirdiği sonuçlarla ilgili
bir bağlantı var mı, yok mu? Sayın Komisyon Başkanı herhâlde yürütmenin
yerine cevap veremez. O bakımdan… ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Ben, tabii böyle bir soruya cevap vermekte
âciz olduğum için pası Sayın Köylü’ye atmadım.
Kendisi demin “Ben cevap vermek istiyorum.“ deyince kendisini kırmak
istemedim. OKTAY VURAL
(İzmir) – Ama, sizin görev alanınız. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Bakın, Türk Ceza Kanunu, ceza usul yasalarımızda
yapılan değişiklikler, tabii bunlara uyum sağlamak birdenbire mümkün
olmadı. Hatta, güvenlik güçlerimiz, bunların uygulanmasıyla ilgili
bazı tereddütler yaşadılar, ama bu tereddütler zamanla ortadan
kalktı. Hele şimdi gelmiş olduğumuz noktada bu yasalardan kaynaklanan
bir ciddi sorun yaşanmamaktadır. Nitekim, geçtiğimiz
yıllarla kıyaslandığında asayişle ilgili şu anda ciddi iyileştirmeler
olduğunu herhâlde siz de tespit ediyorsunuz. Ama, Sayın Köylü’ye zaman kalmadı. BAŞKAN – Evet,
teşekkür ediyoruz Sayın Bakan. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 22.41 DÖRDÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 22.57 BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatoş GÜRKAN (Adana) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 20’nci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum. 46 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada. Tasarının 1’inci
maddesini okutuyorum: CEZA ÝNFAZ KURUMLARI VE TUTUKEVLERÝ
ÝZLEME KURULLARI KANUNUNDA
DEÐÝÞÝKLÝK YAPILMASINA
ÝLÝÞKÝN KANUN TASARISI MADDE 1-
14/6/2001 tarihli ve 4681 sayýlý Ceza Ýnfaz Kurumlarý ve Tutukevleri Ýzleme
Kurullarý Kanununun 2 nci
maddesinin ikinci fýkrasý aþaðýdaki þekilde
deðiþtirilmiþtir. "Ýzleme kurulu, baþkanla
birlikte beþ asýl ve üç yedek üyeden oluþur.
Üyeler dört yýl için seçilir. Süresi dolan
üyeler yeniden seçilebilir." BAŞKAN - 1’inci
madde üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili
Sayın Ahmet Ersin söz istemiştir. Buyurun Sayın
Ersin. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. CHP GRUBU ADINA
AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza
İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurulları Kanunu, yani 4681
sayılı Yasa’da değişiklik içeren kanun tasarısının 1’inci maddesi
üzerinde Grubum adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım.
Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Değerli arkadaşlarım,
bu ceza ve tutukevleri izleme kurullarının oluşumu ve görevleri,
yaptığı görevler benden önceki konuşmacılar tarafından ortaya
atılan birtakım iddialarla tartışıldı. Değerli arkadaşlarım, ceza
infaz kurumları ve tutukevleri izleme kurulları, ceza ve tutukevlerini
ziyaret ederek, haberli veya habersiz ziyaret ederek buraların fizikî
koşulları, burada kalan hükümlü ve tutukluların yaşam koşullarını
inceleyip bu sorunlarla ilgili varsa eksiklikler, bunları rapor
hâline getirip ilgili mercilere ve bu arada, gerektiğinde Türkiye
Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna gönderilmesine
ilişkin bir görevleri var. Ancak, şunu söylemek isterim: Ben beş yıldan
beri Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda
görev yapıyorum ve bu beş yıllık süre içinde, bu ceza ve tutukevleri
izleme kurullarından gelen rapor görmedim. Yani, bu raporlar Bakanlığa
gidiyor mu gitmiyor mu bilmiyorum. Gerçi, Sayın Bakan bu konuyla ilgili
bazı açıklamalar yaptı. Ancak, bir defa şunu söylemek isterim: Bu yasa
değişikliği Adalet Komisyonunda görüşüldü, ama, bu yasayla ve bu
değişikliklerle doğrudan doğruya ilgili olan Meclis İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunda gündeme gelmedi, bu komisyona gelmedi. Oysa,
Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, ceza ve tutukevleriyle
çok yakından ilgili olan bir komisyon. Nitekim, benim bu beş yıllık
görev sürem içinde hemen hemen Türkiye’deki
bütün cezaevlerini gezdik. Oradaki tutuklularla, hükümlülerle
görüşmeler yaptık, sorunlarını dinledik, rapor haline getirdik
ve bu raporları da yine İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Kanunu
gereği ilgili bakanlıklara, örneğin, ceza ve tutukevleriyle ilgili
sorunları Adalet Bakanlığına ve Başbakanlığa, başka sorunlarla
ilgili konuları, raporları da ilgili bakanlıklara gönderdik,
ama, sözde gönderdik. Çünkü, geçen beş yıllık dönemde, yaptığım araştırmada,
geçtiğimiz mart ayına kadar bu raporların ilgili
bakanlıklara ve Başbakanlığa gönderilmediği, yani, İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunun çekmecelerinde biriktirildiğini öğrendim.
Nitekim, benim yaptığım girişimler ve verdiğim soru önergelerinden
sonra, topluca, hepsi birden, Meclis Başkanlığı aracılığıyla ilgili
bakanlıklara gönderildi ya da bana öyle bildirildi.
Değerli arkadaşlarım,
şimdi, 4681 sayılı Yasa’da yapılan değişiklikler neleri içeriyor?
Yasanın 2’nci
maddesinin ikinci fıkrasındaki değişiklikle, kurul üyelerinin
sayısı artırılmış, yani 5 asil üyeye 3 yedek üye ilave edilmiş. Keza 6’ncı maddesinin
üçüncü fıkrasında yapılan değişiklikle, kurulun rapor düzenleme
süresi üç ayda birden dört ayda bire yükseltilmiş ve keza, yine,
7’nci maddesinin ikinci fıkrasında yapılan değişiklikle de kurulların
toplanma süreleri belirtilmiş. Ancak, değerli
arkadaşlarım, biraz önce, benden önce yapılan konuşmalarda, ceza
ve tutukevlerinde sistemli işkencelerin sürdüğü, devam ettiğine
ilişkin iddialar ileri sürüldü. İtiraf etmeliyim ki, bu beş yıllık
süre içinde cezaevlerine yaptığımız ziyaretlerde, ceza ve tutukevlerinde
sistemli bir işkence olduğuna ilişkin bir tespitimiz olmadı, ancak,
bu iddialar, bu şikâyetler kurulun oluşumundan kaynaklanıyor, yani
kurul bu hâliyle güven vermiyor. Neden güven vermiyor? Değerli arkadaşlarım,
bakın, ceza ve tutukevlerini izleme kurulları, o yerin adli yargı
adalet komisyonu tarafından ve en büyük mülki amirin de yardımıyla
oluşturuluyor ve tabii ki ilgili kamu kurum ve kuruluşları, kamu
kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarından da görüş alınıyor,
ancak, benim tespitlerime göre, yani İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunda
yaptığım beş yıllık çalışma süresince, meslek kuruluşlarından herhangi
bir görüş alınmadığı, bu kurulların Adalet Komisyonu Başkanlığı
tarafından resen ya da çoğunlukla da mülki
idare amirinin yardımlarıyla oluşturulduğu, şahsen bu benim tespitimdir,
bunu belirtmek isterim. Dolayısıyla, böyle olduğu için, bu kurullar,
ceza ve tutukevleri izleme kurulları bir resmî otorite hüviyetinde
ve o nedenledir ki, güven uyandırmıyor; o nedenledir ki, şikâyetlere
neden oluyor. Hâlbuki, bu kurulların, değerli arkadaşlarım, sivilleştirilmesi
lazım. Yani, adli yargı, Adalet Komisyonu Başkanı resen değil ya da en büyük mülki amirin yardımıyla değil, bizzat
kamu kurum ve kuruluşu niteliğindeki meslek örgütlerinin önerileriyle
o kurullar oluşmalı. Eğer bir avukat gerekiyorsa, baro o kurulda kimin
görevlendirileceğini tespit etmeli, bir doktor gerekiyorsa -ki,
gerekiyor- o zaman onun kim olacağına tabip odası, o ilin, o yerin tabip
odası karar vermeli ya da eczacı lazımsa eczacılar
odası, hatta, şunu da söyleyebilirim, daha da genişletebiliriz: O
ilin basın kuruluşlarından da bir temsilci buraya dâhil edilebilir,
esnaf odasından da, ticaret odasından da üyeler dâhil edilebilir. Yani,
bu kurulların güven uyandırabilmesi için ve işlevini tam olarak yerine
getirebilmesi için, hazırladığı raporların inandırıcı olabilmesi
için bu resmî otorite ağırlığını ortadan kaldırmak lazım. Sayın Bakanın
emrinde çalışan bir kurul. Sayın
Bakan kendi söyledi “Bana bağlı bir kurul.” diyor. Doğrudur. Ceza ve
tutukevleri izleme kurulları, Adalet Bakanlığına bağlı olarak
görev yapar ve yaptığı görevde, sonuçta, hazırladığı raporları
Adalet Bakanlığına, cumhuriyet başsavcılığına veya infaz yargıçlığına
gönderir. Ama, işte kurulun oluşumu nedeniyle, oluşumundaki bu
resmî otorite görüntüsü nedeniyle, hazırladıkları raporlar çok
da inandırıcı olmuyor, iddiaları ve şüpheleri akla getiriyor. Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarım, bu kurulların çalışma sürelerinin ne kadar
olacağı, ne kadar zamanda bir toplanacağı çok önemli değil. Önemli
olan, ısrarla söylüyorum, kurulun yapısını değiştirmek ve ceza ve
tutukevleri izleme kurulları şimdiki görüntüsüyle görevini
tam olarak yapmaktan mazurdur, görevini tam olarak yapamıyor. Çünkü,
gittiğimiz yerlerde ceza ve tutukevleri izleme kurullarının cezaevlerini
ziyaret edip etmediğini, haberli ya da habersiz
ziyaret edip etmediklerini sorduğumuzda, kimse bize bu ceza ve tutukevleri
izleme kurullarının ne olduğunu bildiğine ilişkin bir görüş söylemedi.
Gerçekten, bu kurulların varlığı sadece Bakanlık tarafından biliniyor,
sadece Hükûmeti o ilde temsil eden kişi ya da kuruluşlar tarafından biliniyor, ama ne tutuklu
ve hükümlüler bu konuda bihaber ne de tutuklu ve hükümlü yakınları
böyle bir kurulun oluşumundan haberli değiller. Yani, bir yasa çıkarılmış
2001 yılında gerek Avrupa Birliğinin talepleri ile gerekse başka,
yurt dışındaki başka derneklerin, sivil toplum kuruluşlarının baskılarıyla
bir yasa çıkarılmış ama, göstermelik bir yasa, işlerliği olmayan
bir yasa. İşlerliği olmayan yasayla işlerliği olmayan kurullar
oluşturulmuş. O nedenle, yapılacak
en doğru şey, yasada bu tür ufak değişiklikler yapmak yerine, yasada
köklü değişiklikler yapmak gerekir. Bu değişikliklerin de anası,
kurulun yapısını değiştirmektir. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Ersin, lütfen sözünüzü tamamlayınız. AHMET ERSİN (Devamla)
– Aklıma gelmişken söyleyeyim. Biraz önce, Sayın Bakan, artık kurul
raporlarının Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna da zorunlu
olarak gönderileceğine ilişkin bir önerge gelirse destekleyeceğini
söyledi. Gerçekten bu olumlu bir yaklaşım. Meclis İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunu bu izleme kurullarının raporlarını denetleyen
bir komisyon olarak değerlendirip ve Meclis İnsan Haklarını İnceleme
Komisyonunu bu izleme kurullarıyla birlikte cezaevlerini denetleyen
bir kurum hâline getirmek gerekir. Hepinize teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP ve DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkürler
Sayın Ersin. 1’inci madde
üzerinde Demokratik Toplum Partisi Grubu adına, Diyarbakır Milletvekili
Sayın Akın Birdal söz istemiştir. Buyurunuz Sayın
Birdal. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. DTP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevlerini İzleme Kurulları Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’na ilişkin, Demokratik
Toplum Partisi adına söz almış bulunuyorum. Saygıyla selamlıyorum. Şimdi kuşkusuz,
bu izleme kurullarının ne olup olmaması gerektiğine ilişkin görüşlerimizi
ve biraz sonra önerilerimizi sunacağız, ancak önce şunu kabul etmek
gerekiyor: İnsan haklarının öznesi, herkes; kimsenin diline, dinine,
cinsiyetine, ulusal, sınıfsal ve etnik kimliğine bakmaksızın haklardan
ve özgürlüklerden eşit ve serbest yararlanması öngörülmektedir.
Bu da hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Örneğin, az önceki konuşmalarda
“İşte, şundan şundan ötürü mahkûm olanları biz
koruyoruz cezaevlerinde.” deniliyor. Ne yapacaktınız peki? Onların
yaşam hakkı sizin yükümlülüğünüzde ve sorumluluğunuz altında değil
mi? Öyle olduğu hâlde korunmadığına dair de çok örnekler var. Örneğin,
iki örneği bizim grubumuz adına konuşan Sayın Ayla Akat verdi, Diyarbakır… Ama 25 Eylül 1999’daki Ulucanlar Nokta
Katliamı da atlandı ve sonra da Bayrampaşa ve diğer örnekler. Eğer
Diyarbakır’daki katliamın failleri açığa çıkarılıp bugüne kadar
ipe un serilmemiş ve cezalandırılmış olsaydı o insanlığa karşı işlenmiş
suç, Ulucanlar’da ya da
Bayrampaşa’da ya da 19 Aralıktaki katliamlar
yaşanmamış olacaktı. Şimdi, demokratik
hukuk devleti, öldüren olamaz. Hukuk devletinin varlık nedeni, yaşatan
olmasıdır, haklara ve özgürlüklere bağlılığıdır ve saygı göstermesidir. Şimdi, Türkiye'nin
kabul ettiği iki önemli uluslararası ve bölgesel sözleşmeler var:
Birisi, Birleşmiş Milletler tutuklu ve hükümlülere uygulanması
gereken minimum standart kurallar; ikincisi de Avrupa Konseyince çıkarılmış
ve Türkiye tarafından yine onaylanmış olan, tutuklu ve hükümlülere
uygulanması gereken standart kurallardır. Şimdi bu kurallar Türkiye’de
uygulanmakta mıdır? Hayır. Örneğin… Gerçekten bu geç saatte hiç gerilim
falan yaratmak niyetimiz yok, ama, şunu söylemeden geçemeyeceğim.
Şimdi, Sayın Bakan diyor ki: “Burada, işkencenin sistematik olduğunu
söylemek ya da cezaevlerindeki koşulların
ağır ve kötü ve insanlık dışı olduğunu söylemek, bu yüce çatı altındaki
siz değerli kurula ve yüce Meclise saygısızlıktır.” diyor. (AK Parti
sıralarından “Evet, doğru” sesleri) AKIN BİRDAL (Devamla)
– Bakın, bakın… İzninizle… MEHMET CEYLAN
(Karabük) – Doğru söylüyor. AKIN BİRDAL (Devamla)
– Bakın, izninizle… Arkadaşlar, bir Sayın Bakan, galiba, bilgi eksikliğinden
olabilir… İzin verirsen dinle! Dinleyin! Ben şimdi örnek vereceğim size. Asıl
saygısızlık, gerçekleri örtbas etmektir. Bakın, ben size örnek veriyorum
şimdi. MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Hainler… Hainleri unutmayalım! AKIN BİRDAL (Devamla)
- Bir dakika… İzin verin... Şimdi bakın, izin verin, izin verin. Şimdi, Sayın Bakanın
belki bilgisine sunulmamış olabilir. Gerçekten, örneğin bilgi eksikliğiyle
Sayın Bakan bunu söylüyor olabilir. Şimdi, ben kendilerine, not alsınlar
lütfen ve araştırılsın… Bir hafta önce Tekirdağ Cezaevinde, Erdal
Özdoğan cezaevinde işkence görmüştür ve Esenyurt’ta üç ay önce gençler bir gösteri sonucunda
gözaltına alınmışlardır, işkence görmüşlerdir. Ha şunu da söylemek…
Bakın, biz söyleriz, merak etmeyin. Biz burada, gerçeği arayan ve
gerçeğin açığa çıkarılması için biz buradayız. Şimdi örneğin, daha
geçtiğimiz iki ay önce, Sincan Cezaevinden
Kırıkkale Cezaevine sevk olmuştur. Sevk olduğu gün, sevk edilenler
büyük darp görmüşlerdir, işkence görmüşlerdir ve bunu, aileleri ve
işkence görenlerin direnişi ve çabalarımız sonucu, bunların sorumluları
görevden uzaklaştırılmıştır. Bakın, bu da iyi bir durumdur. Şimdi Kırıkkale’de,
böyle örneğin, bir durum olmayacaktır, çünkü önlemi alınmıştır ve
caydırıcı olacaktır. Şimdi, tabii,
az önce Sevgili Ufak Uras, Erol Zavar’a ilişkin bir şey attı, ama Sayın Bakan, zaman
darlığından yanıt veremedi. Sincan Cezaevinde… Bu arkadaş kanser,
dokuz kez ameliyat olmuştur ve şimdi ölümün sınırındadır. Şimdi bu
arkadaşımız için her türlü çabayı göstermekteyiz ve ben bunu Sayın
Bakanlığın da dikkatine sunuyorum. E şimdi yaşam hakkına… Ki bu
bir derginin yazı işleri müdürüdür. Arkadaşlar,
biz önce kendi içimizdeki cezaevlerini bir öldürelim, yok edelim.
Yoksa, biz Türkiye'nin siyasi tarihinde, gün gelip Türkiye'nin cezaevlerine
dönüştürüldüğünü de biliyoruz, 12 Eylül ve sonrası öyle değil mi?
Örneğin aranızda birçok arkadaş oralardan geçmiştir ya da geçmeyenler geçenlere
sorarlarsa anlatırlar. Malum bir hikâye var: Düşmüş duvardan hemen
gelmiş, “Aranızda duvardan düşen var mı?” demiş, “Yok.” “O zaman düşen
gelsin.” demişler. O zaman biz düşmeyenlere anlatalım arkadaşlarımız
ki bir daha Türkiye’yi cezaevlerine dönüştürmeyelim. Zaten bir
ülkede eğer dilinden, kimliğinden, kültüründen ötürü kendisini özgür
hissetmiyorsa birileri, o ülkede hiç kimse özgür değildir. Bu nedenle
hepimizin çabası, gerçekten demokratikleşen, insan haklarına dayalı
anayasal ve yasal bir sistemi yaratmak olmalıdır. 23’üncü Dönemin
de görevi bu olmalıdır. Neden birbirimize sataşıyoruz, laf atıyoruz
ya da öfkeyle, ön yargıyla bakıyoruz? Biz Türkiye’de
herkesin bir arada yaşayabileceği bir kültürü yaratmaya çalışıyoruz
ve bu kültürün yaratılmasının belki kaynağı, beşiği de bu platform
olabilir, bu nedenle bu konuda çaba gösterelim. Bakın, şimdi örneğin,
yeni cezaevlerinin açılışından bir arkadaşımız, AKP’den değerli milletvekili söz ediyor. (AK Parti
sıralarından “AKP değil, AK Parti” sesleri) AK Partiden, peki, öyle
olsun, ne olacak. Efendim, yani bakın şimdi örneğin yıllarca, aylarca
tartışma oldu, AKP mi, AK Parti mi? Peki, AK Parti olsun, tamam, AK Parti
olsun. MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Öyle zaten! AKIN BİRDAL (Devamla)
– Ama, karartmayalım. AK Parti eğer gerçekten AK Parti olacaksa hayatı
karartmayalım, toplumu karartmayalım, Türkiye’yi karatmayalım. MEHMET CEYLAN
(Karabük) – Siz karartıyorsunuz, Türkiye’yi siz karartmayın. AKIN BİRDAL (Devamla)
– Yoksa adınızın ne olduğu, kapakta ne yazılı olduğu önemli değil,
kapağı açtıktan sonra ne yazdığı önemlidir. Değerli arkadaşlar,
bakın, şimdi, emin olun, çok sayıda aile başvuruyor. Türkiye Büyük
Millet Meclisi İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyesi olarak bana
şu anda dört beş dosya var ve ben de Komisyon üyesi olarak şu anda bütün
o mektupları okuyup Komisyonumuza sunacağım. Yarın İnsan Haklarını
İnceleme Komisyonunda bir öngörü var, daha önce arkadaşlarımızla
yapılan konuşmalardan ve Sayın Başkanın da yarın gündeme getireceği
bir konu: Cezaevleriyle ilgili bir alt komisyonun oluşturulması.
Böyle bir komisyonun oluşturulması gerekiyor. Gerçekten bir yerden
başvuru olduğu zaman, örneğin yarın, bakın birkaç gün önce TAYAD
geldi, önceki gün TUAD geldi ve dün de yine Sincan’dan bir anne geldi
ve yarın da yine Sincan’dan anneler gelecekler saat 12.00’de. Eğer
Sincan Cezaevinde ne yaşanılıyor, ne olup bittiğini öğrenmek isteyen
arkadaşlar varsa, zaman ayırırlarsa, o anneleri
alır kendilerine getiririm. Ama, örneğin, son bir örnek: Bir anne dokuz
aydır oğlunu göremiyor Sincan’da, Hatun Hanım, dün iki gözü iki çeşme,
ağlıyor. Şimdi örneğin, annelerin acısını ve duygularını niye
paylaşmıyoruz? SEBAHATTİN KARAKELLE
(Erzincan) – Şehitlerin anneleri ne olacak? ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Başka anneler de var! AKIN BİRDAL (Devamla)
– Eğer, annelerin, örneğin 8 askerin, alıkonulmuş olup da sonra bırakılan
8 askerin Türkiye’ye getirilişinden eğer çok sevinmeyecek biri
varsa, o da en son kişi olacaksa, bu ülkenin Adalet Bakanı olmalı.
(AK Parti sıralarından gürültüler) MEHMET CEYLAN
(Karabük) – Konuyu çarpıtmayın! AKIN BİRDAL (Devamla)
– Ama ne yazık ki Sayın Bakan çok sevinmediğini söylüyor. (AK Parti
sıralarından gürültüler) Hayır, bütün anneler… MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN
(Balıkesir) – Şehit annelerinin nesi var, benim annemin nesi var? AKIN BİRDAL (Devamla)
– Hayır, bakın, bütün anneler, bütün anneler… İzin verin… Bakın,
şimdi, ben burada bütün annelerden söz ediyorum, bu 8 askerin 6’sının
annesi Türk. Burada şimdi annelerin dilini, kimliğini niye burada…
Anne… Onların gözyaşlarının rengi yok. O nedenle. Sizin de anneleriniz
var. ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Şehit analarının nesi var? AKIN BİRDAL (Devamla)
– Hayır, bütün annelerin… Bakın, hiçbir anne ağlamasın ve acıları
artık yaşamasın. Bu da, gerçek bir demokrasiyle olur ve insan haklarına
dayalı bir yeni anayasa, demokratik, sivil bir anayasayla olur. BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Meclise kadar gelmişsin, işte gerçek demokrasi bu! AKIN BİRDAL (Devamla)
– Bakın, sizi buraya getiren irade neyse, bizi de getiren irade
odur. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Birdal, lütfen sözünüzü tamamlayınız. AKIN BİRDAL (Devamla)
– O nedenle, bu düzenleme gerçekten sivil olmalı… Örneğin, Adalet
Komisyonu belirliyor, Diyarbakır Barosunda 1 tane arkadaşımız
o kurulda yer almamaktadır ve Adalet Komisyonunca atanmaktadır. Şimdi, dilerseniz
şunu yapalım biz arkadaşlar, değerli milletvekilleri… MEHMET CEYLAN
(Karabük) – Tahrik etmeden, gece yarısı tahrik etmeden… AKIN BİRDAL (Devamla)
– 23’üncü Dönem, Türkiye'ye yeni bir sayfa açsın. Gelin, bu izleme kurullarının
da işlevini etkin kılabilmek ve de kolaylaştırabilmek için, gerçekten,
namus cinayetleri, taciz, tecavüzler ve yüz kızartıcı suçlar dışında
genel bir af çıkaralım, toplumsal barışın ilk adımını atalım. AHMET KÜÇÜK (Çanakkale)
– Terör… Terör… AKIN BİRDAL (Devamla)
– Ben, bunu umut ediyorum. Saygılar sunuyorum.
(DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Birdal. 1’inci madde
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırıkkale Milletvekili
Sayın Osman Durmuş söz istemiştir. Sayın Durmuş,
buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır.
MHP GRUBU ADINA
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Milliyetçi Hareket Partisi
adına, 1’inci madde üzerinde söz almış bulunuyorum. Değerli milletvekilleri,
ceza ve tutukevleri ve çocuk ıslah merkezleri, suç işleyen ve suça
eğilimi yüksek olan bireylerin cezalandırılması, ruhsal rehabilitasyondan
geçirilmesi ve topluma yeniden kazandırılması misyon ve görevini
yapmak üzere tasarlanmış kurumlardır. Saygıdeğer milletvekilleri,
1968, özellikle de 1984 yılından sonra bölücü terörün ortaya koyduğu
şiddet olaylarının Türkiye'de artması sonucu ceza ve tutukevlerindeki
işlev değişmiştir. Cezaevleri, uzun süre, suça bulaştırılan insanların
militanlaştırılması, suç eğilimlerinin artırılması ve ıslah olacak
kişiyi, mağdur ve haklı iken ceza görmüş kişi psikolojisine sevk etmiştir.
İdeolojik eğitim evlerinde yeterli eleman bulamayanlar, bir kısım
suç kuruluşları cezaevlerini, eğitim, şartlandırma ve ideolojik
yönlendirme yuvaları olarak kullanmışlardır. Cezaevi, uyuşturucunun,
şiddet ve baskının, mafyalaşmanın oluştuğu, neşvünema bulduğu
alanlara dönüşmüştür. İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı cezaevlerinin
iç güvenliğini sağlayamaz, denetleyemez hâle gelmiştir. Militanlar
birçok genci ölüm oruçlarına zorlamış, Alevi, Bektaşi analar ağlarken,
çocukları orada örgüt tarafından ölüme mahkûm edilmiş “Oruç tutacaksın,
öleceksin.” denmiştir. Bugün konuştuğumuz
cezaevlerini izleme komisyonları, 57’nci Hükûmetin
getirdiği, gerçekten çağdaş yeniliklerdir. Militanlar, devletin
kontrolünde olan cezaevine devlet girmeye kalkışınca silahla karşılık
vermişler, yangın çıkarmışlar ve oradaki masum ya
da suçunu çeken insanları, terör örgütünün baskı kurduğu ya da kader kurbanı olan insanları orada öldürmeye
yeltenmişlerdir. Güvenlik güçleri bir an önce girerek, bir kısım
mahkûmların mağdur olmaması için bir çabanın içine girmiştir. O gün
sorumlu bir kişi olarak, tüm cezaevlerinde hiçbir vatandaşımızın…
Unutmayalım, cezaevinde yatanların hepsi Türkiye Cumhuriyeti’nin
vatandaşıdır. Ancak bir kısmı, Türk vatandaşının canına kasteden
terör örgütlerinin yönlendirdiği katil ve canilerdir. (MHP ve AK
Parti sıralarından alkışlar) Cezaevlerimizde
keşke onlar da ıslah olabilse, keşke onlar da topluma kazandırılabilse,
analar ağlamasa. Değerli milletvekilleri,
burada ifade edildiği gibi birileri masum değil. Birileri ellerinin
kanıyla yönlendirdikleri… Bugün dağda mücadele veren genç insanların,
vatan savunması yapan insanların kanının onların elinde olduğunu
herkes biliyor. Burada gelip mağdur olanın hukukunu korumuyoruz,
burada şehit ailesinin hukukunu korumuyoruz, ölenin, öldürülenin,
kadının, çocuğun, yaşlının, köylünün, çiftçinin… Bu Ağrı’nın olabilir,
bu Van’ın olabilir, bu Şırnak’ın olabilir.
Türkiye Cumhuriyeti devleti tüm vatandaşlarını birinci sınıf vatandaş
olarak görmüş ve gözetmiştir. Nitekim, bu ceza ve tutukevlerini izleme
kurulu hiçbir vatandaşımızın burnunun kanamaması için alınmış
bir tedbirdir. Değerli milletvekilleri,
hekimin görevi insanı sağlığa kavuşturmaktır. Ölüm oruçlarına muhatap
olan gençlere zamanında müdahale etmezseniz, açlık süreci belli
bir süre devam ederse “Korsakoff sendromu” dediğimiz geriye dönüşümü olmayan sinirsel
beyin harabiyeti oluyor, felçler oluşuyor,
yürümesi güçleşiyor, oryantasyonu güçleşiyor.
Bir an önce onları topluma, sağlığına kavuşturmak… Asgarisinden
belki pişman olur, yaptığından döner, ailesinin, annesinin babasının
yanına gider diye sağaltmaya biz çalışırken, hekimlerimiz örgüt
tarafından tehdit ediliyordu ve çözüm olarak, üzülerek ifade edeyim,
tabip odası da, Madrid Sözleşmesi bilmem ne sözleşmesi diye ölümü
teşvik ediyordu o günün şartlarında. Biz bunun mücadelesini yapıyorduk.
Elbette suç işlemişlerdi, örgüt üyeleriydi, ama bize göre insandı
onlar. Cenevre Sözleşmesi’ne göre hekimin görevi de insana yardım
etmek, sağlığına kavuşturmaktır. Biz bunu yaptık. Edirne’de sağlık
müdürü istifa etmek zorunda kaldı. Numune hastanesinde birçok hekim
izne ayrılmak zorunda kaldı. Ama, rotasyonlarla o insanların bir
kısmını, biz, hayata ve topluma kazandırdık. Saygıdeğer milletvekilleri,
devletin toplumdan tecrit edip jandarma ve gardiyan denetimine aldığı
tutukluların can güvenliği sağlanamıyordu. 2001 yılında devlet
cezaevlerine girmeye kalktığında silahla karşılandı. Bu, demokrasimizin
ayıbıydı. Bugün (F) tipi
cezaevlerine karşı çıkanlar, bugün (E) tipi cezaevlerine karşı
çıkanlar, militan eğitimine yeterli mekân bulamadıkları içindir.
Çünkü orada, insanca dinlenebileceği, televizyon seyredebileceği,
gazete okuyabileceği, ortak spor yapabileceği alanlara sahip
mekânlar oluşturulmuştu. Zannediyorum sayıları on beşi geçti, o
gün sayıları daha azdı bu cezaevlerinin. Suç işleyen tabii
ki ıslah edilmek için bir yere yerleştirilecek, ama oradaki bu insana
ikinci bir ceza veremezsiniz. Cezayı hâkim vermiş, siz, ona, orada insanca
yaşayabileceği -ama bazı hürriyetlerinin kısıtlandığı bir kişiyi
konuşuyoruz- bazı imkânlar vereceksiniz. Ben Bakanımdan
istirham ediyorum, cezaevlerimizde her altı
ayda bir mahkûmlarımızın sağlık kontrolleri yapılabilmeli, asgarisinden
bir akciğer filmi çekilebilmeli. Çünkü, bunlar topluma geri döndüklerinde
veremli, kanserli ya da astımlı, psikolojisi
bozulmuş insanlar olarak döndürülemez. Onun için, ülke geleceğine
ve birliğine kasteden teröristleri bir an için bir tarafa bırakırsak,
diğerleri -kaza, kader, neyse- bir suç işlemişler, onun cezasını da
çekiyorlar. O hâlde, biz onları ne yapıp ne yapıp rehabilite
etmeliyiz, topluma kazandırmalıyız. Tabii, biraz
evvel bir kısım arkadaşlarım ifade ettiler, sadece bu yıl 20 bin insanımız
cezaevine girmiş. Kapkaç terörü İstanbul’u almış kaplamış. O
hâlde, yoksulluk, açlık, bu tür, insan hayatına kasteden, mala, cana
zarar veren eylemlere fırsat veriyor. O hâlde, ben buradan
bir defa daha istirham ediyorum: Türkiye’de istihdam alanları yaratılmalı.
Türkiye’de sokak çocuklarının, madde bağımlısı çocukların, o geçici
deprem konutlarında, bir mekânda meslek kazandırılması ve topluma
kazandırılması girişimlerinin sağlanması lazım. Biz, kader
mahkûmlarını kendimizden ayrı düşünemeyiz. Hapishaneden çıktıktan
sonra bunlar aramıza karışacak. Yeniden suç eğilimleri oluşmamalıdır.
Onun için de Türkiye Büyük Millet Meclisinin sorumluluğu büyüktür.
Biz değişik önergeler verdik. İzleme komisyonuna cezaevi doktoru
da yedek üye olarak girmelidir diyoruz. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Lütfen
sözünüzü tamamlayınız Sayın Durmuş. OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Burada söylediğimiz şey şudur: Gerçekten cezaevi şartlarında
görevini kötü kullanan, şiddet kullanan insanlar varsa, onların
cezaevi revirindeki hekimin defterinde protokol numarasıyla
kayıtlı olması lazım. Yaralamanın tipinin belirtilmesi lazım.
Eğer, cezaevi hekimi Hipokrat yeminine sadık, samimi, dürüst bir
hekim ise, bu izleme kurulunda, o hapishanedeki fizik şartları,
yönetim biçimini aktarabilmeli. Madem yedek üye arıyoruz, bu önergeye
destek verirseniz, o yedek üyenin birisi, eğer uygun kişi ise, cezaevi
hekimi olmalıdır diye düşünüyorum. Bize fizyoterapist lazım, bu
heyete nörolog lazım. İnsanların nörolojik arazları oluyor. Dolayısıyla,
burada çıkıp terör örgütünün ülkeyi kana boyadığı bu günde, çok
masum birilerini savunuyor pozlarına bürünerek, Türkiye Büyük
Millet Meclisini ve Türk devletini töhmet altında bırakmaya hiç
kimsenin hakkı yoktur! (MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar) (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – Ne alakası var! OSMAN DURMUŞ
(Devamla) - Ve benim Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hiçbirisine
işkence yapılmasına gönlüm razı değil. Milliyetçi Hareket Partisi
işkenceyi insanlık ayıbı ve yüz kızartıcı suç olarak görüyor. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Durmuş. OSMAN DURMUŞ
(Devamla) – Biz, burada önergelerimizle desteklemeye çalıştığımız
bu yasanın cezaevi şartlarını biraz daha iyi şartlara getireceğini
umuyoruz. Yüce Heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP ve AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde şahsı adına Batman Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen
söz istemiştir. Sayın Ekmen, buyurunuz.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakikadır. MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ceza İnfaz Kurumları
ve Tutuk Evleri İzleme Kurulları Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesine ilişkin olarak şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Saygıdeğer üyeler,
şüphesiz ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduğu günden bu yana
sürekli bir tekemmüliyet içerisinde hem demokratik
standartlar açısından hem insan hakları uygulamaları açısından
hem de sıradan bir vatandaşımızın yaşam kalitesi açısından bir
ilerleme içerisinde seyretmektedir ve mutlaka ki, her birimizin
sadece cezaevleri hususunda değil, sadece insan hakları alanında
değil, sadece demokrasi ve hukuk alanında değil, yaşamın birçok
alanında geçmişe ilişkin eleştirebileceğimiz birçok örnek bulunabilmektedir
ve her birimizin geçmişte birçok noktada farklı acılar yaşadığı da
bir gerçekliktir ve önümüze gelen tasarıyla düzenlenen cezaevlerine
ilişkin olarak da bu yüce Meclisin çatısı altında bugün milletin
temsilcisi olarak görev yapan bir kısım arkadaşlarımızın da insan
haklarına ve hukuka aykırı birtakım muamelelere maruz kaldığı
da bilinmektedir. Elbette ki geçmişimizden ders almalıyız ve geçmişimizi
eleştirmeliyiz. Ancak, sevgili arkadaşlar, geçmişten birtakım acı
olayları ortaya koyarken bugün içinde bulunduğumuz durumu da görmezden
gelmek sanırım insaf ve hakkaniyet duygularıyla örtüşebilir bir
durum olmayacaktır. Avrupa Birliği
uyum süreciyle birlikte çeşitli hükûmetlerin
atmış olduğu adımlar 2002’de AK Parti Hükûmetleriyle
birlikte hızlanarak devam etmiş ve bugün Avrupa Birliğinden müzakere
tarihi almış bir ülke konumundayız. Ve bu süre içerisinde demokratik
alanların iyileştirilmesinde, devlet-millet ilişkilerinin düzenlenmesinde,
insan haklarının öncelenmesinde, özgür bireyi esas alan bir refah
devletine ulaşmakta ciddi bir şekilde mesafe katettiğimiz
yadırganamaz bir tespit olarak önünüze konulabilir diye düşünmekteyim. Elbette ki geçmişi
eleştirmeliyiz. Ancak, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiserliğinin
ve Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesinin son iki üç yıldaki raporlarında
işkenceyi önleme ve cezaevlerinin durumu konusunda Türkiye’yi
örnek olarak göstermesini de görmezden gelemeyiz. Ve yine aynı
şekilde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurularda,
başta F tipleri olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti cezaevlerinde
mahkûm olarak bulunan vatandaşların tecride ilişkin başvurularının
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından reddedildiğini de görmezden
gelemeyiz. Yani, biz, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin işimize
gelen bir kısım kararlarını tabii ki burada dile getirerek yanlış
uygulamalara dikkat çekmeliyiz. Ama, anıldığı kadar sıkıntılı
bir durumun olmadığı da Avrupa Konseyinin ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin değişik raporlarıyla da tespit edilmiştir. Sevgili arkadaşlar,
Sayın Bakan buradan çok cesur ve çok net bir çıkış yaptı ve eğer Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içerisinde herhangi bir cezaevinde sistematik
bir işkence, bir kötü muamele veyahut da insan haklarına aykırı
bir durum var ise bu ülkenin Adalet Bakanı olarak bunları araştırmaya
ve soruşturmaya hazır olduğunu dile getirdi ve hemen ardından kürsüye
gelen bir başka sayın konuşmacı da, yakın zamanda yaşanan birtakım
olayların ardından Adalet Bakanlığının açmış olduğu soruşturmalarla
ilgililerin cezalandırıldığını ve bu durumun da olumlu bir tespit
olarak kayda geçmesi gerektiğini belirtti.
O hâlde, sevgili arkadaşlar, birtakım uygulamacıların, bürokrasinin
değişik kademelerinde yer alan görevlilerin yapmış olduğu hatalı
uygulamaları bugün siyasi iktidara teşmil ederek karamsar ve karanlık
tablolar çizmenin ülke gerçekleriyle örtüşmediğini düşünmekteyim.
Bugün, demokrasiye, insan haklarına, özgürlüğe ve bireye inanmış
bir Hükûmet işbaşındadır ve bu Hükûmet, gerek Meclisten gerek dışarıdan kendisine
bu hususlarda gelen bütün şikâyetleri dikkatle izlemekten ve gereken
tedbirleri almaktan da geri durmamaktadır. O hâlde, Hükûmetin bu duyarlılığının bir tespit olarak kayda
geçmesi gerekirken, alışılmış bir söylem ile,
sistematik işkenceden, sistematik uygulamalardan ve Avrupa Birliğinin
dahi tespit etmediği… BAŞKAN – Sayın
Ekmen, lütfen, sözünüzü tamamlayınız. MEHMET EMİN EKMEN
(Devamla) – Avrupa Birliğinin dahi olumlu bir tespit olarak Türkiye’yi
örnek ülke gösterdiği bir noktada, birtakım bireysel, birtakım yanlış
uygulamaları, Türkiye cezaevlerinin tamamında devam eden uygulamalar
gibi burada ortaya koymanın, mevcut Hükûmete
ve cezaevi yönetiminin bağlı olduğu Sayın Adalet Bakanımıza bir
haksızlık olduğu kanaatindeyim. Bu maddede yapılacak
değişiklik ile kurulların sürekli olarak asli işlevlerini yerine
getirmesi, asli üyelerin bulunmadığı durumlarda yedek üyelerle
desteklenmesi sağlanacaktır. Sayın Bakan da dile getirdi, kendim
de bir önergeyle bir teklifte bulundum. Elbette ki bu tasarı dört
dörtlük, mükemmel bir tasarı değildir, önergelerle desteklenecektir
ve ortaya, Meclisin ortak iradesiyle, kabul edilebilir, benimsenebilir
bir sonuç çıkacaktır. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ekmen. 1’inci madde
üzerinde şahsı adına Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Tunçak söz istemiştir. Sayın Tunçak… Şahsı adına söz
isteyen İstanbul Milletvekili Sayın Ufuk Uras,
buyurunuz. Beş dakika süreniz
vardır. UFUK URAS (İstanbul)
– Efendim, teşekkür ederim. Bizler hukukun
üstünlüğüne inanıyorsak, adalet mülkün temeliyse, adaletin “t”si düştüğü zaman “adale mülkün temeli” oluyor. O
yüzden her zeminde hukukun üstünlüğü bizim açımızdan çok önemli. Şimdi, bize cezaevinden
gelen bir dizi mektup var. Türkiye’de var olan iyileştirmelere karşın,
bu işkence vakaları konusunda deminden beri sözü edilen ”sistematik
işkence” sözü, lafı… Eşiği nedir, ben anlayabilmiş değilim. Sayın
Bakan, kaçıncı sayıdan sonra sistematik işkence olacak? 347, 348,
16,15? Mesela, 2007 yılında, Nesin Vakfının çocuklarının ne kadar
ağır bir işkenceden geçirildiğini gazetelerden okuduk. Küçücük çocuklar
bunlar. Bu, benim için yeterli. Dolayısıyla, ne yapıp edip sistemli
olan ya da olmayan, ama “sıfır işkence”yi gerçekleştirmemiz
açısından izleme komitelerinizin durumu izler hâle çıkarmak, onu
daha işlevsel duruma getirmek, yani, aslında uluslararası normlara
uygun bir zemini hep birlikte oluşturmalıyız. Örneğin, cezaevlerimizde angaryaya dayalı bir çalışma
yöntemi var mıdır, yok mudur? Bana gelen şikâyetlerde bunun olduğunu
görüyorum. Örneğin, Polis Vazife ve Selahiyet
Yasası’yla beraber şiddet olaylarının artması arasında bir ilişki
var mıdır, yok mudur? En son İHD’nin bir karakolumuza
ilişkin verdiği raporlara bakıyorum; işte, Afrikalı bir kişinin
de öldürülmesiyle sonuçlanan… Bu, kabul edilebilir bir şey değil.
İzmir’de bir avukat arkadaşımızın ve bazı avukat arkadaşlarımızın
karşılaştıkları durumlar da önemli. Bunların her biri bir rakamdır,
alt alta getirirseniz, sizin kriteriniz ne ise, o sistematiğin altında
kalabilir, ama bunlar kabul edilebilir vakalar değillerdir. O yüzden,
insanca bir yaşam için, cezaevi koşullarında da herkes için geçerli
olacak düzenlemelerin yapılması açısından, görüşmekte olduğumuz
taslak son derece önemlidir. Bu kurulların
işlevsel hâle getirilmesi çok önemli. Biraz önce bahsettiğimiz vakalara
baktığımızda, insanların hayatlarının düzelmesi konusunda verilen
eleştirilerin ve raporların yeterli olmadığını görüyoruz. Sonuçta,
hepimizin demokratik, çoğulcu, her türlü şiddet ve terörü reddettiğimiz,
Meclis zemininde siyaseten sorunları çözdüğümüz
bir irade oluşturmamız gerekiyor. Marx’ın
çok sevdiğim bir lafı var: “Koşullar insanı şekillendiriyorsa, koşulları
insanca şekillendirmek gerek.” Koşulları insanca şekillendirmemiz,
Birleşmiş Milletler İnsani Yaşam Endeksi’nde hâlâ 92’nci sırada olmamızdan
ne boyutta olduğumuzu gösteriyor. Birleşmiş Milletler İnsani Yaşam
Endeksi’nde 92’nci sıradaki Türkiye’yi ilk 50’ye getirirsek, yani
kaliteli bir eğitim, kamusal sağlık, sosyal güvenlik, insanca yaşam
koşullarını oluşturursak, ben bu izleme kurullarının işinin de
çok daha azalacağını düşünüyorum. Teşekkür ediyorum.
(DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Uras. Soru-cevap işlemine
geçiyorum. Bir soru var. Sayın Uzunırmak, buyurunuz efendim. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum.
Önce, konuşan,
katkıda bulunan bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum. Ama, ceza yürütmenin
en önemli gayesi, suçluyu tekrar suç işlemekten alıkoymak gibi bir
gaye edinmesidir. Dolayısıyla, acaba, istatistiklerimizde, Türkiye’de
bir suçlu kaç defa aynı suçtan veya aynı nitelikli suçtan cezaevinde
bulunmuş, bunların dokümanı var mı? Bunu şöyle izah
etmek isterim: Mesela, cezaevlerine defalarca girip çıkan insanlar
var. Bu, ortalama, Türkiye’de, şu anda cezaevindeki bulunan 80
bin kişi varsa, bunlardan kaç tanesi birinci defa cezaevinde bulunmaktadır,
kaç tanesi ikinci defa cezaevinde bulunmaktadır, kaç tanesi üçüncü
defa cezaevinde bulunmaktadır? Dolayısıyla, eğer, bu sayılar çoksa,
çok kere, kişiler tarafından tekrarlanıyorsa, cezaevlerimiz,
yürütmeyi doğru yerine getiremiyor, suçluyu topluma kazandıramıyor,
suçluyu suç işlemekten vazgeçiremiyor anlamında bir yürütme takip
etmektedir. Dolayısıyla hiç kimse, insan hakları adına, defalarca
suç işleme özgürlüğüne de sahip olmamalı. Teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Uzunırmak. Sayın Bakan… ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Başkanım, Sayın Uzunırmak’ın
gündeme getirdiği konu, “Acaba, bazı kişiler suç işlemeyi alışkanlık
hâline mi getirdiler? Acaba, Türkiye’de, bazı suçları işlemek bir
meslek hâline mi geldi? Böyle bir durum varsa bunun istatistiki
sonucu nedir?” diye bir soru yönelttiler. Doğrusu, şu anda, sizlerle
paylaşabileceğim, elimde, böyle bir istatistiki
bilgi yok ama bunun çok önemli bir konu olduğunu ben de takdir ediyorum.
Bütün, burada
yapılan konuşmaları… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Terörle mücadele de buna dâhil Sayın Bakanım. ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Tabii, tabii, haklısınız. Burada yapılan
tüm konuşmaları, gündeme getirilen konuları… Hatta, biraz önce,
burada, “Falan cezaevinde, falan gün, şöyle bir işkence olayı meydana
gelmiştir, bir nakil esnasında kötü muamele görülmüştür.” diye,
yer, zaman ve mekân isimleri verildi. Ben, bütün bunları ihbar kabul
ediyorum. Arkadaşlarımızın, burada, kürsüde ifade ettikleri bu
beyanları tabii ki zapta geçiriyoruz. Bunların dökümlerini alarak,
Adalet Bakanlığının ilgili birimlerinden, bu konuların üzerine
gitmelerini ve sonucu bana bildirmelerini isteyeceğim. Kürsüde de ifade
ettim, Türkiye, gerçekten, tam bir hukuk devleti olmalıdır, “işkenceye
sıfır tolerans” sözü lafta kalmamalıdır. Tabii ki her insan bir değildir.
Ben, adalet teşkilatında ve ceza tutukevlerimizde
çalışan herkesin, son derece titiz, hiç yanlış yapmayacak kişilerden
oluştuğunu iddia edemem, yanlış yapan insanlar da olabilir. Bunlarla
ilgili, bana ulaşabilecek her türlü ihbarı mutlaka değerlendireceğim.
Burada, bazı arkadaşlarımız, bu konularla ilgili açıklama yaptılar
ama Sayın Uzunırmak’ın gündeme getirdiği bu
konuyla ilgili istatistiki bir bilgi varsa
onu kendisine yazılı olarak takdim edeceğim. Eğer, böyle bir çalışma
yapılmamışsa bunun yapılmasını ilgili arkadaşlarımızdan isteyerek
kısa sürede bize bir rapor hâlinde takdim etmelerini de talep edeceğim.
Sayın Uzunırmak’a, sorusu nedeniyle çok teşekkür
ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan. Sayın Erdoğan… ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Bakanım, mesela, şu denebilir… BAŞKAN – Sayın Uzunırmak, şimdi, Sayın Erdoğan söz istemiştir,
ona veriyorum söz sırasını. Buyurunuz Sayın
Erdoğan. MEHMET ERDOĞAN
(Gaziantep) – Sayın Başkan, ben, sorumu, Adalet Bakanımıza yöneltiyorum. Sayın Bakanım,
geçmişte, cezaevleri, hain terör örgütleri ve ideolojik bölücü
gruplar tarafından birer eğitim üssü olarak kullanılmıştı. Ses burada Sayın
Bakanım, oraya bakıyorsunuz... (Gülüşmeler) Deminden beri oraya
bakılıyor... Ben, bir şey mi var diye özellikle bekliyorum. O zaman,
ben tanıtayım: Mehmet Erdoğan, Gaziantep Milletvekili… Sorum şu Sayın
Bakanım: Sayın Bakanım, geçmişte, cezaevlerimiz,
hain terör örgütleri ve ülkeyi bölmek isteyen dış mihraklara bağlı
ideolojik gruplar tarafından birer terörist yetiştirme, vatan haini
yetiştirme, bölücü insanlar yetiştirme, insanlarımızı Kürt-Türk,
Alevi-Sünni, sağcı-solcu, şu veya bu diye bölerek düşman nifakını
atan okullar hâline getirilmişti. Acaba bugün cezaevlerimiz
-bunlardan kurtarıldığını çok iyi biliyoruz da- yine bu örgütlere
mensup hainler tarafından kullanılmak istenirse bunlara karşı gerekli
tedbirler alınmış mıdır, bunlar tecrit edilebilmiş midir? Sorum budur Sayın
Bakanım. Saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Erdoğan. Sayın Bakan… ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Sayın Erdoğan’a ben de teşekkür ediyorum.
Tabii, sorular
hep benim böyle sağ cenahımdan gelince buralarda aradım, ama, tabii,
Sayın Erdoğan’ı geç fark ettim, özür dilerim. Tabii, özellikle
2000’li yıllardan itibaren Türkiye’de cezaevi koşullarını iyileştirmek
için ciddi bir çalışma başlatıldı. Özellikle son beş yıl içerisinde
hem adliye binalarının modern hâle gelmesi hem de cezaevlerinin
dünya standartlarına uygun şekilde yapımıyla ilgili ciddi mesafeler
alındı. Biraz önce Adalet Komisyonu Başkanımız Sayın İyimaya’ya da teklif ettim. Adalet Komisyonu üyesi
arkadaşlarımızı… İnsan Hakları Komisyonu üyesi arkadaşlarımız
mutlaka görevi gereği gidiyorlardır. Mesela, Ankara’da Sincan’da
Ankara Ceza İnfaz Kurumları Kompleksi var. Ben göreve geldiğimde
-sanıyorum ilk haftalardaydı- bu cezaevi kompleksini ziyaret etmiştim.
Arkadaşlarımızın vakti olanlarının bu yeni cezaevi kompleksini
gidip görmelerini, ziyaret etmelerini tavsiye ederim. Orada hükümlü
ve tutuklulara devletimizin nasıl yaklaştığını, nasıl muamele
ettiğini, onları hayata yeniden kazandırmak için hangi projeleri
uyguladığını göreceksiniz. Pek yakında, inşallah,
2008’in Ocak ayından itibaren, İstanbul’da, tabii, çok eski bir yapı
olan Bayrampaşa Cezaevi kapatılıyor. Buradaki hükümlü ve tutuklular,
Silivri’de dokuz ayrı cezaevinden oluşan büyük bir komplekse taşınacaklar.
Burası da son derece modern. Buradaki hükümlü ve tutukluları üstü
çizilmiş insanlar olarak görmeyen, onları topluma yeniden kazandırmak
için kültürel, mesleki birçok eğitime tabi tutucu etkinliklerin
düzenlendiğini, çalışmaların yapıldığını göreceksiniz. Ben Sincan’a
gittiğimde, orada, doktorlarımızın, sağlık personelimizin tutuklu
ve hükümlülerin her türlü problemiyle yakından ilgilendiklerini,
hatta orada geçici bir hastane bulunduğunu ve orada bazı tutuklu
ve hükümlülerin tedavi altında bulunduklarını bizzat gördüm. Dolayısıyla,
şu anda, devletimiz ve Hükûmetimiz, cezaevleri
koşullarını iyileştirme bakımından çok ciddi bir mesafe almıştır. Geçmişle kıyasladığımızda
önemli bir noktadayız. Bu konudaki çalışmalarımız, Adalet Bakanlığı
olarak, bundan sonra da büyük bir titizlikle devam edecektir. O nedenle,
bizim, orada bulunan tutuklu ve hükümlülerin hangi nedenle orada
bulunduklarından ziyade “Onları acaba topluma nasıl yeniden kazandırabiliriz?”
sorusunun cevabını aramak için çalıştığımızı ifade etmek istiyorum.
Sayın Erdoğan’a
sorusu, değerlendirmeleri için teşekkür ediyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan. Sayın Atılgan
soru sormak istemiştir. Buyurun Sayın
Atılgan. KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Sayın Bakana
iki soru soracağım: Birincisi, ülkemizin cezaevlerindeki şartları
zaman zaman uluslararası kuruluşlardan ve
bazı Batı ülkelerinden denetlemeye gelenler var. Acaba Adalet Bakanlığımızın
veya Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Batı’daki bazı ülkelerin
cezaevlerini denetlemek için bir mekanizması var mı, bazı heyetleri
var mı? Bunu ikinci sorumla bağlantılı olarak sormak istiyorum. Bazen ülkemizin
standartları açısından çok ciddi haksızlıklar yapılmaktadır. Acaba
Türkiye’nin cezaevlerinin uluslararası standartlar açısından,
insan haklarının ve demokrasinin çok daha geliştiğini söyleyen
bazı arkadaşların da iddialarına yanıt olması açısından bir değerlendirmeniz
ve bu standartlarımızın nerede olduğunu, dünya açısından; bir çalışmanız
var mıdır? Bunu öğrenmek istiyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Atılgan. Sayın Bakan, çalışma
süremiz dolmak üzeredir, kısa bir cevap verirseniz… Teşekkür ederim.
ADALET BAKANI
MEHMET ALİ ŞAHİN (Antalya) – Evet, o zaman bir iki cümleyle Sayın Atılgan’ın
sorusuna cevap vereyim. Demin ifade ettiğim
gibi, cezaevi koşullarını, cezaevi ve tutukevlerimizin
koşullarını iyileştiriyoruz. Şimdi, artık, Türkiye’mize resmî
ziyaret için gelen diğer ülkelerin adalet bakanlarını Ankara Kalesi’ne
götürdüğümüz gibi, şimdi, Ankara’daki modern cezaevine de götürüyoruz,
orayı da görmelerini kendilerine tavsiye ediyoruz ve intibalarını
da soruyoruz ve kendi ülkelerindeki ceza infaz kurumlarıyla kıyaslamalarını
da istiyoruz. Ben göreve geldikten sonra, iki tane diğer ülkenin
adalet bakanı geldi. Onları oralara da arkadaşlarımız götürdüler.
Almış olduğum intibalar, sizin bugün gördüğüm cezaevi koşulları,
bizim ülkemizdeki cezaevinin koşullarından daha üstündür sözlerini
bizzat kendilerinden dinledim. Tabii, o ülkelerin
cezaevi koşullarını incelemek için Adalet Bakanlığımızın yetkilileri
zaman zaman oralara da gidiyorlar, ama, oradaki
koşulların bizimkiyle mukayese edilmesinde, bizim cezaevi koşullarımızın
daha iyi noktada olduğunu arkadaşlarımız bizzat tespit etmiş olarak
dönüyorlar. Bu, Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları bakımından
almış olduğu mesafeyi de göstermektedir. Sayın Başkanım,
çok teşekkür ederim. BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan. Sayın milletvekilleri,
tasarının 1’inci maddesi üzerinde soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Çalışma süremiz
dolduğu için, kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek
için, 15 Kasım 2007 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat
14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Kapanma saati: 23.58 |
|