DÖNEM: 23 CİLT: 3 YASAMA YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ 12’nci
Birleşim 25 Ekim 2007 Perşembe İ Ç İ N D E K İ L
E R I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. - GELEN KÂĞITLAR III.
- YOKLAMALAR IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Sivas Milletvekili
Muhsin Yazıcıoğlu’nun, Diyarbakır, Şırnak ve Mardin illerine yaptığı ziyaretle ilgili
izlenimlerine ilişkin gündem dışı konuşması ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı 2.- Mersin Milletvekili
Akif Akkuş’un, üniversitelerde okuyan öğrencilerin,
üniversitelerde görevli asistan ve öğretim elemanları ile üniversitelerden
ilişiği kesilen öğrencilerin problemleri ve çözümüne ilişkin gündem
dışı konuşması 3.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, 2007 yılı süt destekleme bedellerinin
ödenmemesine ilişkin gündem dışı konuşması V.-
GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR 1.- Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, 24/10/2007 tarihli 11’inci Birleşim tutanağında yer
alan bir beyanıyla ilgili konuşması VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A)
MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/20) 2.- Ankara Milletvekili
Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin, öğretmenlerin sorunlarının ve
okullardaki yetersizliklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/21) 3.- Bursa Milletvekili
Kemal Demirel ve 33 milletvekilinin, Uludağ’ın doğal zenginliklerinin
korunması, geliştirilmesi ve değerlendirilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/22) VII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A)
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Güvenlik,
Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle Mücadele
Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/308) (S. Sayısı:
12) 2.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Bosna-Hersek Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/313) (S. Sayısı: 13) 3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım
Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/314) (S. Sayısı: 14) 4.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Romanya Arasında Hukuki Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/329) (S. Sayısı: 15) 5.- İstanbul
2010 Avrupa Kültür Başkenti Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (1/350) (S. Sayısı: 16) 6.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm
Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/272) (S. Sayısı:
17) VIII.-
OYLAMALAR 1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Güvenlik,
Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle Mücadele
Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması 2.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Bosna-Hersek Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının
oylaması 3.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım
Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması 4.- Türkiye Cumhuriyeti
ile Romanya Arasında Hukuki Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının oylaması
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm
Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısının oylaması IX.-
SORULAR VE CEVAPLAR A)
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI 1.- Giresun Milletvekili
Murat Özkan’ın, fındık destekleme fiyatına, - Aydın Milletvekili
Özlem Çerçioğlu’nun, kuru incir üretimindeki
sorunlara, - Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Trakya illerinin kuraklık yardımı
kapsamına alınıp alınmayacağına, - Tekirdağ Milletvekili
Enis Tütüncü’nün, Tekirdağ’da kuraklıktan
etkilenen tarımsal ürünlere ve zarar gören çiftçilere, İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/46, 47, 48, 49) 2.- İstanbul Milletvekili
Hüseyin Mert’in, Diyanet İşleri Başkanlığından naklen atanan personele
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Mustafa Said Yazıcıoğlu’nun cevabı
(7/107) 3.- İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin’in, Diyanet İşleri Başkanlığından
naklen atanan personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
Mustafa Said
Yazıcıoğlu’nun cevabı (7/108) I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı. Tunceli Milletvekili Kamer
Genç, referandum ve sonuçlarına ilişkin gündem dışı bir konuşma yaptı. Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, 2008 yılının Vatikan
tarafından “Saint Paul Yılı” ilan edilmesinin Mersin turizmine etkilerine ilişkin
gündem dışı konuşmasına, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay
cevap verdi. Kırıkkale Milletvekili Osman
Durmuş’un, hekim ve sağlık personeli ihtiyacı, dağılımı ve özlük haklarına ilişkin
gündem dışı konuşmasına, Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap
verdi. Tunceli Milletvekili Kamer
Genç, Kırıkkale Milletvekili Osman
Durmuş, Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın, konuşmasında şahıslarına sataştığı iddiasıyla birer
açıklamada bulundular. Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve 35 milletvekilinin,
belediyelere sağlanan mali kaynaklar konusundaki farklı uygulamaların (10/18), Ankara Milletvekili Yılmaz
Ateş ve 35 milletvekilinin, okullardaki şiddet olaylarının ve madde bağımlılığı
sorununun (10/19), Araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, ABD Temsilciler Meclisindeki sözde
Ermeni soykırımıyla ilgili karar tasarısı ile Ermeni iddialarını inkârın suç sayılması
ve Avrupa’da faaliyet gösteren Türkler üzerinde baskı kurulma çabaları konusunda
genel görüşme (8/2); Açılmasına ilişkin önergeleri
Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön
görüşmelerinin sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Dışişleri Komisyonu Başkanı Murat Mercan’ın, Cezayir Parlamentosu Dışişleri, İşbirliği
ve Göç Komisyonu Başkanının davetine icabetle, Cezayir’e resmî ziyarette bulunmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi. Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının: 1’inci sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti Arasında Bitki Karantina ve Bitki
Koruma Alanında İşbirliği Anlaşmasının (1/305) (S. Sayısı: 10), 2’nci sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Fas Krallığı Hükümeti Arasında Sağlık Alanında İşbirliğine
Dair Anlaşmanın (1/307) (S. Sayısı: 11), Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarıları, görüşmelerini müteakiben yapılan açık oylamalardan sonra,
kabul edildi. 3’üncü sırasında bulunan, Türkiye
Cumhuriyeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında Güvenlik, Uyuşturucu
ve Psikotrop Maddelerle Mücadele Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının (1/308)
(S. Sayısı: 12) tümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı. 25 Ekim 2007 Perşembe günü saat
15.00’te toplanmak üzere, birleşime 19.04’te son verildi.
No.: 18 II.- GELEN KÂĞITLAR 25 Ekim 2007 Perşembe Tasarılar 1.- Askerlik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/441) (Milli Savunma
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2007) 2.- Türkiye Cumhuriyeti
Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Moldova Cumhuriyeti Tarım ve Gıda Endüstrisi Bakanlığı
Arasında Tarım Alanında Ekonomik, Bilimsel ve Teknik Konularda İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/442) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 19.10.2007) Teklifler 1.- Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt ve 16 Milletvekilinin; 08.05.2006 Tarihli
ve 3285 Sayılı Hayvan Sağlığı ve Zabıtası Kanununun Bir Maddesinde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/22) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.10.2007) 2.- Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
ve 34 Milletvekilinin; 78 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Öğretim
Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile
190 Sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye
Ekli Cetvellerde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi
(2/23) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.10.2007) 3.-Ardahan Milletvekili
Ensar Öğüt ve 29 Milletvekilinin; Yüksek Öğretim
Kurumları Teşkilatı Kanunu ile 78 ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/24) (Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18.10.2007) 4.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan ve Van Milletvekili Özdal Üçer’in; Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine Yargıç Üye Seçilmesi Hakkında Kanun Teklifi
(2/25) (Dışişleri; Avrupa Birliği Uyum ve Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.10.2007) 5.- İstanbul Milletvekili
Hasan Kemal Yardımcı’nın; Askerlik Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/26) (Millî Savunma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 23.10.2007) Rapor 1.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Haritacılık
Alanında Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliğine Dair Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/323) (S. Sayısı: 44) (Dağıtma tarihi:
25.10.2007) (GÜNDEME) Meclis Araştırması Önergeleri 1.- Ankara Milletvekili
Yılmaz ATEŞ ve 35 Milletvekilinin, üniversite öğrencilerinin barınma
sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/20)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/10/2007) 2.- Ankara Milletvekili
Yılmaz ATEŞ ve 35 Milletvekilinin, öğretmenlerin sorunlarının ve
okullardaki yetersizliklerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/21) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/10/2007) 3.- Bursa Milletvekili
Kemal DEMİREL ve 33 Milletvekilinin, Uludağ’ın doğal zenginliklerinin
korunması, geliştirilmesi ve değerlendirilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün
104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/22) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/10/2007) 25
Ekim 2007 Perşembe BİRİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 15.00 BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR
ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşimini açıyorum. III.-YOKLAMA BAŞKAN – Elektronik
cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine
basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde
elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır
bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme
giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını görevli personel
aracılığıyla üç dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını
rica ediyorum. Yoklamayı başlatıyorum. (Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı yoktur. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 15.06 İKİNCİ
OTURUM Açılma
Saati: 15.18 BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP
ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum. III.-YOKLAMA BAŞKAN - Biraz
önce yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi
tekrar elektronik cihazla yoklama yapacağız. Yoklama için üç
dakika süre veriyorum. Yoklamayı başlatıyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı) BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz. Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı
söz vereceğim. Gündem dışı ilk
söz, Diyarbakır, Şırnak ve Mardin illerinin
ekonomik ve sosyal sorunları ile terörle ilgili bilgi ve gözlemlerini
aktarmak amacıyla söz isteyen Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’na aittir. Buyurun Sayın Yazıcıoğlu. Süreniz beş dakikadır.
(AK Parti sıralarından alkışlar) IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI 1.- Sivas Milletvekili Muhsin Yazıcıoğlu’nun,
Diyarbakır, Şırnak ve Mardin illerine yaptığı
ziyaretle ilgili izlenimlerine ilişkin gündem dışı konuşması ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın
cevabı MUHSİN YAZICIOĞLU
(Sivas) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Diyarbakır, Mardin
ve Şırnak illerinde yapmış olduğum inceleme
gezileri ve Şırnak İl Başkanımızın yeğeninin
de şehit edilmesi dolayısıyla, başsağlığı münasebetiyle yapmış
olduğum temaslar hakkında değerli Meclisimizi bilgilendirmek
üzere söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. Çok kritik dönemlerden
geçtiğimiz malum. Bu ortam, yurdumuzun her köşesini, bu vatan toprağının
her karışını mübarek sayarak, üzerinde yaşayan her vatandaşımızı
mübarek görerek, tam bir birlik-beraberlik içerisinde hareket etme
dönemidir. Çünkü, emperyalizm, Türklüğü Anadolu’dan sürmek, Anadolu’yu
Türksüzleştirmek ve bu bölgede yeni haritalar çizmek suretiyle
kendi emperyalist amaçlarına ulaşmak istemektedir. Olayların arkasındaki
bu gerçeği doğru teşhis etmek, sonra bunun üzerinde tedavi çalışmasına
birlikte girişmek zorundayız. Bu suretle, öncelikle, gayet yalın
bir şekilde, bu gezimde karşılaştıklarımı ifade etmek istiyorum. Diyarbakır’da,
Mardin’de ve Şırnak’ta kamu görevlilerinin
yanı sıra sivil toplum örgütleriyle ve vatandaşlarımızla sokakta,
kahvehanelerde, gençlerle İnternet kafelerinde yüz yüze gelerek, onlarla oturarak
görüşmeler, konuşmalar yaptım. Şırnak’ta,
gece saat 22.30’da bir İnternet kahvesinin önünde
gençlerle bir araya geldik. Tamamen spontane olarak yapmış olduğumuz
bu görüşmede Şırnaklı gençler kendilerinin
fikirlerini, düşüncelerini hem Mecliste anlatmak hem de kamuoyuna
aksettirmek üzere benden söz istediler. Şırnaklı gençler diyor
ki: “Ulusal basınımızdan şikâyetçiyiz, bizi çok farklı gösteriyor
ve çok yanlış bir imajı üzerimize yerleştiriyorlar. Bir defa, işte,
gördüğünüz gibi, gecenin bu saatinde biz sizinle beraberiz, kucaklaştık,
fotoğraflar çektirdik, görüştük; her tarafta rahat bir ortamımız
var. Sanki, bu yörenin her insanı terörist gibi ve terör örgütüyle
beraber gibi gösteriliyor. Sokağa çıkılamaz gibi gösteriliyor.
Bundan şikâyetçiyiz. Bir an önce huzur istiyoruz, birlik-beraberlik
istiyoruz, iyi bir eğitim istiyoruz, eğitim müesseselerimizin daha
kaliteli hâle gelmesini istiyoruz. Şırnak’a
da bir üniversite istiyoruz. Biz, daha çok yatırım ve üretim yapılmasını
istiyoruz. Dolayısıyla, biz, Türkiye’nin her köşesiyle aynı ölçüler
içerisinde entegre olmak istiyoruz.” Normal, sokakta karşılaştığımız
vatandaşımız da bundan farklı bir şey düşünmüyor. Terör örgütü, her
geçen gün daha çok taban, kaybediyor, ancak vatandaşımız, içeride
huzur, birlik, beraberlik, kardeşlik, isterken, aynı zamanda, terör
örgütüne karşı daha kahredici, daha kararlı yaptırımlar uygulanmasını
da bekliyor. Şimdi, iktidardan
beklentimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisinden almış olduğu yetkiyi
zaman geçirmeden kullanarak, asla yabancı bir güçten medet ummadan,
dosdoğru milletimizin… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Yazıcıoğlu, bir dakika süreniz var. MUHSİN YAZICIOĞLU
(Devamla) – Yabancı bir güçten hiçbir zaman medet ummadan, kendi öz
gücümüzle, içeride, Kürt-Türkmen, Alevi-Sünni, bu toprakların insanlarını
kucaklaştıracak ekonomik, sosyal, kültürel tedbirler alırken, Özel
Harekâtın timleriyle, sınır ve sınır ötesinde, Türk Silahlı Kuvvetlerimizin
özel kuvvetleriyle oluşturulmuş olan vurucu, sonuç alacak mobil güçleriyle,
kahredici, etkin önlemler almak zorundayız. Sınırın berisi, ötesi
ve okyanusun ötesi demeden bu kararlılığı göstermek mecburiyetindeyiz. Amerika Birleşik
Devletleri’yle ortak karar alınacağı söyleniyor. Şunu ifade etmek
isterim ki, kediye ciğer teslim edilmez. Yöredeki sorunların arkasında
Amerika vardır. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Yazıcıoğlu, sözlerinizi tamamlayın lütfen. MUHSİN YAZICIOĞLU
(Devamla) – Bu gerçeği bilerek Türk devletinin, Türk milletinin bölgedeki
kararlılığını ortaya koymak zorundayız. Amerika Birleşik Devletleri’nin
himayesinde bu olaylar geçekleşmektedir, bu gerçeği gizlemenin
bir anlamı yoktur, gayet açıktır. Dolayısıyla, iktidarınız, mutlak
anlamda, Türk Silahlı Kuvvetlerimiz ve emniyet güçlerimiz de terörle
mücadele konseptini değiştirmeli ve yeni
şartlara, yeni ortama göre yeni bir mücadele konsepti
koyarak bu kahredici, kararlı tavrı, tutumu yaparak sınır ötesinde
operasyonu gerçekleştirmeli, nereye kadar gidiyorsa oraya kadar
gitmeli, lojistik kaynaklarını ve destek noktalarını keserek içeride
ve dışarıda yuvalarını dağıtacak ve terör örgütünün de elebaşlarını
ortadan kaldıracak bir kararlılığı ortaya koymalıyız diyorum. Bu duygular içerisinde,
milletimizin terör karşısında daha çok birlik beraberlik içerisinde
olması gereğini ifade ederek saygılar, sevgiler sunuyorum. (AK
Parti, CHP, MHP ve DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yazıcıoğlu. Gündem dışı konuşmaya,
Hükûmet adına, İçişleri Bakanı Sayın Beşir Atalay cevap verecek. Buyurun Sayın Atalay. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. İÇİŞLERİ BAKANI
BEŞİR ATALAY (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlayarak sözlerime
başlamak istiyorum. Sayın Muhsin Yazıcıoğlu’nun Diyarbakır, Şırnak
ve Mardin illerine yaptığı ziyaret ve bu ziyaretle ilgili tespitlerini
bizlerle paylaşmış olması dolayısıyla kendisine teşekkür ediyorum.
Esasen, bölgeden aldığı tespitler bizim de tespitlerimizdir, Şırnak’ta gençlerle konuşmasında iletilen konular
bizim de hassasiyet konularımızdır ve bunları burada ifade ettiği
için ben gerçekten çok teşekkür ediyorum. Büyük bir sorumluluk içinde
ve bizim zaten izlediğimiz, uyguladığımız politikalarımıza da
bu yaklaşımlar temel teşkil etmektedir. Bu vesileyle,
yine, gündemimizdeki bu konuyla ilgili birkaç hususu sizinle de
paylaşmak istiyorum. Bilindiği gibi,
ülkemiz, çeyrek asrı aşan bir süredir millî birlik ve bütünlüğümüze,
huzur ve güven ortamına, ekonomik ve sosyal gelişmesine olumsuz
yönde etki yapan yıkıcı ve bölücü terörle mücadele vermektedir.
Bu süreçte görev yapan bütün Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri
konuyla yakından ilgilenmiş, günün gereklerine uygun yöntemlerle,
terör belasıyla mücadeleye gereken önemi vermişlerdir. Bu mücadelenin
temelinde, tabii, başta Türk Silahlı Kuvvetlerimiz olmak üzere,
emniyet güçlerimizin büyük fedakârlığı, özverisi vardır. Son dönemde gerek
sivil vatandaşlarımıza ve gerekse güvenlik güçlerimize karşı girişilen
alçakça saldırılar millet olarak hepimizi derinden yaralamıştır.
Ben, tekrar, bu saldırılarda hayatını kaybeden vatandaşlarımızı,
şehitlerimizi, güvenlik güçlerimizin mensuplarını rahmetle anıyorum.
Ama, şunu da ifade ediyorum huzurunuzda: Geride bıraktıkları emanetlere
sonuna kadar sahip çıkacağız ve bunu her zaman ifade ettiğimiz gibi,
açık yüreklilikle, tekrar, burada ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii, terörle mücadelenin birinci
ayağı, teröristlerle ve terör örgütüyle mücadeledir. Silahlı ya da silahsız, açıkça devlete başkaldıran, yıkıcı
ve bölücü faaliyetlerde bulunan kişi ve oluşumlara karşı tavizsiz
bir mücadele verilmektedir ve sonuna kadar da verilecektir. Bu mücadele,
Türkiye Cumhuriyeti devletinin tüm kurum ve kurullarıyla birlikte
verilmektedir. Bu mücadele sırasında, özellikle kahraman güvenlik
güçlerimizin gayret ve çabaları her türlü takdirin üzerindedir. Terörle güvenlik
tedbirleri kapsamındaki mücadelemiz sırasında ihtiyaç duyulan
tüm yasal düzenlemeler geciktirilmeksizin yapılmıştır ve bundan
sonra da yapılacaktır. Yine bu kapsamda, ilgili kurum ve kuruluşların
ihtiyaç duyduğu idari düzenlemeler hemen yapılmakta, ihtiyaçlar
karşılanmaktadır ve ilgili birimler arasında çok sıkı bir iş birliği
ve dayanışma yürütülmektedir. Esasen, şu günlerde, bildiğiniz gibi,
Bakanlar Kurulumuz, Terörle Mücadele Yüksek Kurulu ve dün de Millî
Güvenlik Kurulumuz toplanmıştır ve uzun çalışmalar içinde, şu anda
yapılması gereken siyasi, askerî, ekonomik olarak ne varsa hepsini
yeniden değerlendirmiştir. Elimizdeki bütün veriler analiz edilerek
ve sonuç alıcı en etkili çalışma, tedbir neyse o yapılmaktadır. Burada, tabii,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin Hükûmetimize
verdiği büyük destek çok önemlidir ve güvenlik güçlerimizin, silahlı
kuvvetlerimizin istediği her yetki, her imkân verilmiştir, verilmektedir
ve verilecektir. Alanda çalışmayı yürüten, bu mücadeleyi yürüten
güvenlik güçlerimize, Meclisin de verdiği bu büyük yetki içinde,
ne gerekiyorsa o veriliyor, verilmektedir. Tabii, bu konuda
yüce Meclisimize şunu da arz etmek istiyorum: Çok konuşma zamanı
değil çok iş zamanı ve iş yapılıyor. Şu anda yapılması gerekenler
yapılıyor. Hepsinin her zaman ifade edilmesi gerekmiyor ama çok geniş
çaplı olarak, her alanda, gerek siyasi gerek askerî gerek ekonomik
anlamda yapılması gerekenler yapılıyor. Bunu da burada tekrar
ifade etmek istiyorum. Tabii, Sayın Yazıcıoğlu’nun ifade ettiği iki hususu çok önemsiyorum.
Birincisi, vatandaşlarımız arasındaki bağların, duyguların zedelenmemesi.
Teröre, terörizme karşı derin üzüntümüzü, tepkimizi, hassasiyetlerimizi
dile getirirken, vatandaşlarımız arasındaki birliği, bütünlüğü
zedeleyecek tutumlardan kaçınılması çok önemlidir; aksine, bizim
en önemli gücümüz terörle mücadelede, vatandaşlarımızın birliği
ve kardeşliğidir. Bu kardeşliğe de bugün daha fazla ihtiyacımız
vardır. Bu konuyu, tekrar,
bu vesileyle, vatandaşlarıma da iletmek istiyorum bu dileğimi.
Tahrikler var, bazı provokasyonlar var bu tepkilerin içinde, bu gösterilerin
içinde. Bunları biliyoruz, yakından takip ediyoruz. Tepkilerimiz
haklıdır, hassasiyetlerimiz derindir, üzüntümüz derindir, ama, bu
konuya da büyük özen gösterilmesi gerekmektedir. Bunu, bir defa daha,
huzurunuzda ifade etmek istiyorum. Tabii, Sayın Yazıcıoğlu’nun belirttiği ikinci husus, Şırnaklı gençlerin dileği olarak, terörist ve halkın
birbirinden ayırılması. Esasen, biz, bunu,
ilk günden beri çok önemli bir husus olarak ifade ediyoruz. Buna çok
büyük önem vermemiz gerekiyor. Hükûmetimizin
beş yıldır uyguladığı politikanın özünde de bu vardır. Esasen terör
örgütünün, teröristlerin şu andaki telaşlarının en önemli sebeplerinden
birisi, zeminlerinin toplumsal temeli kayboluyor, zeminleri kayboluyor
ve onun için, vatandaşlarımıza hiç ayırım yapmaksızın bölge insanımıza
daha fazla sahip çıkmamız gereken günleri de yaşıyoruz. O konu, teröristle
vatandaşın ayırılması konusu gerçekten çok
önemli, çok hassas bir konu. Tabii, eğitim,
sağlık, sosyal destekler, yatırımlar, bölgeyle ilgili, yine, değerli
konuşmacının dile getirdiği hususlar, Hükûmetimizin
en önemli çalışma alanlarıdır ve esasen genel seçim sonuçlarının
göstergeleri de bu yöndedir. Gerçekten, ben, burada o ayrıntılara
inmek istemiyorum, ama, sadece sağlık alanında, daha kısa süre önce
ziyaret ettiğim Şırnak ilimiz ve ilçelerinde
yapılan yeni hastaneleri, sağlık personeli ve özellikle uzman doktor
konusundaki artışları, dört yıl, beş yıl öncesine göre biliyorum
ne kadar fark var. Mukayese edilemeyecek farklar var, onları biliyorum.
Bütün bölge için bu geçerli. Bu konuda hiçbir kaynaktan kaçınmıyoruz
ve bölgeye ekonomik ve sosyal yatırımlara büyük ağırlık veriyoruz,
vereceğiz. KÖYDES Projesi
bütün hızıyla devam edecek. Köylerimizde esasen şu anda yol ve su sıkıntısı
kalmamıştır. Önümüzdeki yıl, inşallah 2008’de, elektrik altyapısı
önemli bir çalışma alanımızı olacak. Hükûmet
olarak bölgedeki yatırımlara, bölgedeki sosyal politikalara büyük
ağırlık veriyoruz, buna devam edeceğiz. Bir de Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii, Türkiye büyük bir devlet, Türkiye
güçlü bir devlet. Hiçbir şey Türkiye’nin moralini bozamaz. Hiçbir
şey yürüdüğümüz sağlam yoldan hemen sapmalar yaptıramaz. Türkiye
demokratik bir ülke, Türkiye bir hukuk devleti ve biz demokratik süreçleri
de önemli görüyoruz ve aynı zamanda Türkiye uluslararası bir toplumun
seçkin bir üyesidir, önemli bir devletidir. Uluslararası
platformları da daima önemli görüyoruz. Daha dün değil öbürkü gün,
ben, Irak’a Komşu Ülkeler İçişleri Bakanları Toplantısındaydım.
Orada, aynen bu Mecliste olduğu gibi, hassasiyetlerimizi, kararlılığımızı
ifade ettik, hepsi bunu daha yakından biliyor. Dışişleri Bakanımız
aynı şekilde yıllardır gidilemeyen Bağdat’a kadar bizzat gitti ve
bu şeyleri, hassasiyetlerimizi, kararlılığımızı bir defa daha
gündeme getirdi. Bunlara da devam edeceğiz. Yalnız, Sayın Yazıcıoğlu’nun ifade ettiği bir hususu da son
cümle olarak burada anmak istiyorum. Bizim kararımız ve uygulamalarımız
hiçbir devletin, kimsenin iznine falan tabi değildir. Sadece, bugünün
dünyasında bütün hassasiyetleri de gözeterek uluslararası ilişkileri
de yürütmek durumundayız, onu özenle ifade etmek istiyorum. Çok teşekkür
ediyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından
alkışlar) BAŞKAN –Teşekkür
ederim Sayın Bakan. Gündem dışı
ikinci söz, yükseköğretim kurumlarının 2007-2008 eğitim öğretim yılına
başlaması ve üniversitelerden ilişiği kesilen öğrencilerle ilgili
olarak söz isteyen, Mersin Milletvekili Akif Akkuş’a
aittir. Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika.
2.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un,
üniversitelerde okuyan öğrencilerin, üniversitelerde görevli
asistan ve öğretim elemanları ile üniversitelerden ilişiği kesilen
öğrencilerin problemleri ve çözümüne ilişkin gündem dışı konuşması AKİF AKKUŞ (Mersin)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; pazar gününden beri, terörist
saldırılarla hayatını kaybeden şehitlerimizle ilgili üzüntülerimiz
bütün ülkeyi sarmışken başka bir şey düşünmek mümkün olmamakla beraber
hayat devam ediyor. Şehitlerimize
Allah’tan rahmet, yakınlarına ve bütün Türk milletine başsağlığı
diliyorum. Şehitlerimizin kanının yerde kalmaması arzusuyla
acil tedbirlerin mutlaka alınması ve bugünlerde yapılan konuşmaların
sözde kalmayıp fiiliyata geçmesinin en büyük
arzum olduğunu belirtiyorum. Değerli milletvekilleri,
üniversitelerde okuyan öğrencilerimiz ve üniversitelerimizdeki
asistan, öğretim elemanlarının problemleri ve çözümü konusunda
gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Ulu Önder Atatürk:
“Millî eğitim işlerinde mutlaka muzaffer olmak lazımdır. Bir milletin
hakiki kurtuluşu ancak böyle olur.” diyerek millî eğitimin önemine
işaret etmiştir. Değerli milletvekilleri,
elbette ki beş dakikalık bir zamanda millî eğitimin bütün meselelerinin
görüşülmesi, konuşulması söz konusu değildir. Bu yüzden, ben, konuşmamda
sadece, yükseköğrenim gören öğrencilerin barınma ve beslenme konuları
ile hâlen öğrencilikleri sona ermiş olmasına rağmen öğrenciliği
tekrar elde etmek isteyen kaydı silinmiş öğrenciler ile onların en
yakını olan araştırma görevlisi öğretim elemanlarının sıkıntıları
üzerinde kısaca durmak istiyorum. Şunu da belirtmek istiyorum tabii:
Eleştirmenin çok kolay olduğunu ancak yapmanın, yani yeni projeler
geliştirmenin çok zor olduğunun bilincindeyim. Bugün yükseköğretimde
kayıtlı bulunan öğrencilerin sayısı 1 milyon 969 bin 86’dır. Tabii,
bugünkü fiziki imkânları dikkate aldığımızda, bu sayı bir hayli
fazla görülüyor. Ancak şu da bir gerçek ki, AB ülkelerinde ortaöğretimi
bitirenlerin yüzde 50’si üniversitelerde okurken, bizde bu oran yüzde
25’tir. Elbette, bütün mezunlarımız üniversiteye girsin demek, yani
ortaöğretimden mezun çocuklarımızın hepsinin üniversiteye girmesi
doğru değildir diyebiliriz. Burada esas mesele
kapasite yaratılmasıdır, ancak bugün ülkemizde kapasite bir kararla
artırılmaktadır, yani “şu merkezlerde üniversite kurulsun yahut
şu ilçede yüksekokul açılsın” gibi bir kararla bunlar açılabilmekte.
Halbuki, kapasite, fiziki altyapı ve öğretim üyesi yetiştirme
programlarıyla uyumlu olmalı. Bu da bir iki yılda gerçekleşecek bir
durum değildir, en az beşer onar yıllık periyotlar hâlinde üniversite
ve yüksekokullar açmak gerekir. Hâl böyle olunca, üniversitelerde
eğitim öğretimin başladığı eylül-ekim aylarında öğrenciler, veliler,
üniversite yöneticileri ve öğretim elemanları ile diğer yükseköğretimle
ilgili kurum ve kuruluşlarda sıkıntılı bir döneme girilir.
2007-2008 eğitim öğretim yılının başlaması da bir önceki öğretim yılının
başlamasından pek farklı olmamıştır. Değerli milletvekilleri,
bunu önlemenin yolunun plan ve programlı çalışmaktan geçtiğini hepiniz biliyorsunuz. Bu plansız ve
programsız yapılanma birçok sorunu da beraberinde getirmektedir.
Hemen hemen her yıl üniversitelerimize 120
bin civarında öğrenci girmektedir, tabii burada açık öğretim fakültesi
ve vakıf üniversiteleri bu sayıya dâhil değil. Üniversitelerimizdeki
öğrencilerin barındığı Kredi Yurtlar Kurumu yurt yatak kapasitesi
dikkate alındığında, ne kadar yetersiz olduğu görülecektir. Öğrenci
sayısını belirttik, 2 milyona yakın öğrenci… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın Akkuş, bir dakika süre veriyorum, tamamlayın lütfen. AKİF AKKUŞ (Devamla)
– …2 milyona yakın, ama 200 bin öğrenci bu yurtlarda kalabilmektedir. Değerli milletvekilleri,
üniversitelerimize her yıl 1,5 milyon genç müracaat edip yarışa girerken,
üniversiteden çeşitli nedenlerle kaydı silinmiş olanlar da önemli
bir sayıya ulaşmış bulunmaktadır. Bu öğrencilerin birçoğu barınma
ve beslenme şartlarının yetersiz olmasından dolayı başarısızlığa
uğramıştır, ancak küçük bir kısmında sadece öğrenci olma hakkı elde
etmek isteği söz konusu olabilir. Bunların birçoğu, harcını ödeyemediği
için kaydının silindiğini belirtmektedirler. Bu çocuklarımız çaresizlik
içinde kendini değersiz hissetme, işe yaramama psikolojisine kaptırmışlar
ve âdeta hayata küsmüşlerdir. Bu bakımdan, üniversite açarken, af
çıkartırken mutlaka… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akkuş. AKİF AKKUŞ (Devamla)
- … bunların kendi çocuklarımız olabileceğini düşünerek bu kararları
almalıyız. Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akkuş. Gündem dışı
üçüncü söz, 2007 yılı süt desteklemelerinin ödenmemesi konusunda
söz isteyen Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’e aittir. Buyurun Sayın
Dibek. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz beş dakika. 3.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in,
2007 yılı süt destekleme bedellerinin ödenmemesine ilişkin gündem
dışı konuşması TURGUT DİBEK
(Kırklareli) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Değerli milletvekili
arkadaşlarım, Sayın Başkanımızın da belirttiği gibi, 2007 yılına
ait süt üreticilerimizin desteklerinin henüz ödenmemesi nedeniyle
ben gündem dışı söz aldım. O nedenle, öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Ben, sözlerime
başlamadan önce bir konuyu belirtmek istiyorum. Değerli arkadaşlar,
yaşadığımız süreçte Türkiye’nin her yerinde, hemen hemen benim ilimden, Kırklareli’nden başlamak üzere
Kars’a kadar tüm Türkiye’de yaşadığımız bu kötü günlerle ilgili
halkımızın gösterdiği ulusal birliğe yönelik bir tepki var. Şimdi,
bu tepki ortadayken birkaç gün önce, maalesef -bence üzülerek hep
beraber onu gördük- Hükûmet kalktı, halkımızın
haber alma özgürlüğünü engelleyen bir karar aldı ve bir anlamda
sansür koydu. Tabii, aslında, bu –belirtmek istiyorum bunu- bir
şeyi de ortaya koydu, gösterdi bizlere. Maalesef, gerek bu kürsüden
gerekse değişik platformlarda AKP sözcülerinin ve Hükûmet sözcülerinin çıkıp da daha fazla özgürlük,
daha fazla demokrasi, daha fazla çağdaşlaşma nutuklarının ne kadar
boş olduğu da bir anlamda bu şekilde görüşülmüş oldu. Gerçi bugün de
Danıştay da bu konuyu karara bağladı. Yani, bu konuyu kayıtlara geçmesi açısından belirtmek istedim değerli arkadaşlar. Değerli arkadaşlar,
şimdi, 2007 yılının onuncu ayındayız, hemen hemen
yıl sona eriyor. Bu yıl on aylık süre içerisinde süt üreticilerinin
desteklemeleri henüz ödenmiş değil. Niye ödenmiş değil? Baktığımızda,
işte, Tarım Bakanlığından, Maliye Bakanlığından birtakım açıklamalar
geliyor: İşte “Bütçede para kalmadı, yanlış hesaplandı.” gibi açıklamalar.
Yani, bütçe mi yanlış yapıldı, hesaplar mı yanlış yapıldı, onu da pek
bilemiyoruz ama… Yani, şimdi, hayvancılıkta kilit üretim süt üretimi.
Ona verilen bu destekler ödenmeyince çok büyük bir mağduriyet yaşıyor.
Yani, mağduriyeti yaşayan üreticimiz, hayvan üreticimiz, süt üreticimiz.
Şimdi, bu mağduriyet nasıl giderilecek? Yeni bütçe var. Ek bütçe yapıldığı
söyleniyor. Ama, on aydan bu yana aylık periyotlarla ödenmesi gereken
bu paralar ödenmiş değil. Bunun yanında,
yine 2007 yılının nisan ayında yürürlüğe giren hayvancılık ekipmanlarının
alımlarında da yüzde 50’lik bir hibe desteği söz konusuydu, o da ödenmiş
değil, bu da ödenmiyor. Tabii, Türkiye’nin çok önemli sorunları var,
ama, bu da çok önemli bir sorun. Milyonlarca, belki de, üreticimiz
var. Bu insanlar şu anda mağdur durumdalar. Değerli arkadaşlar,
bizim Türkiye’de tarımsal üretimimizin yüzde 65-70’i bitkisel üretime
dayanıyor, yüzde 30-35’i de hayvan ürünlerine dayanıyor. Aslında
bu oran gelişmiş ülkelerde tam tersi, sizler de takip ediyorsanız.
Çünkü, gelir durumuna göre bu oran daha farklı. Orada hayvansal üretim,
tarımsal üretimden daha farklı, daha üst seviyede. Bizim de ülkemizde,
bunu, o noktaya çıkarmamız gerekir diye düşünüyoruz, ama, bu uygulamalarla
da, maalesef, nasıl olacak diye düşünüyoruz. Şimdi, hayvancılıkta
kilit üretimin süt inekçiliği olduğunu söyledim. Tabii, süt inekçiliğini
geliştirmeden, et üretimini de geliştiremiyoruz. Bu konuda desteklemeler
verilmeyince, maalesef, ithalat ortaya çıkıyor, ithalatı artırıyoruz.
Bir tespitimi de yapmak istiyorum: AKP Hükûmeti
2002’den bu yana maalesef, bu konuda, ısrarla, yerli ırkların geliştirilmesi
yerine, ithal damızlık sığır alımına yöneliyor. Burada da bir ithalat
bağımlılığı ortaya çıkmış durumda. Bunu da bilgilerinize sunmak
istiyorum. Tabii, gelişmiş
ülkeler gerek üreticiyi gerek tüketiciyi koruma mekanizmalarını
ortaya koyduklarından, maliyetlerdeki artış üreticiyi çok fazla
etkilemiyor, ama, Türkiye’de süt üreticimiz tamamen serbest piyasa
ekonomisinde ve sanayinin belirlediği fiyatlarla üretim yaptığı
için, üreticimiz çok mağdur durumda. Bu desteklemeler onlar için gerçekten
çok önemli noktadaydı. Yani, sütün insan beslenmesinde ne kadar
önemli bir protein kaynağı olduğunu da belirtmeye gerek yok. Ki,
Türkiye’mizde tüketim az olmakla beraber, bizim hayvansal protein
tüketimimizin yüzde 40’ını süt karşılıyor. Bunu da dikkatinize
sunmak istiyorum. Diğer taraftan,
arkadaşlar, süt üreticilerinin kurmuş olduğu birlikler var, Damızlık
Sığır Yetiştiricileri Birliği. Ben biliyorum ki, AKP milletvekili
arkadaşlarımızın içinden de o birliklerde görev yapmış olan arkadaşlarımız
var. Hatta, merkez birliğinde, yönetimde görev yapmış olan arkadaşlarımız
var. O birlikler üreticilere hizmet veriyorlar. Ne hizmeti veriyor?
Tohumlama veriyor, soy kütüğü hizmetleri veriyor, veterinerlik
hizmetleri veriyor ve bunu piyasa koşullarının çok altında veriyor.
Yani, üreticimizi koruyan bir tarzla yapmaya çalışıyor. Birlikler
bu yapmış olduğu hizmetin bedellerini de bir anlamda bu teşviklerden
kesiyorlar, oradan alıyorlar, üreticimiz doğrudan bir para ödemiyor
kendilerine. Şimdi, damızlık birlikleri… (Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Dibek, bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen tamamlayın. TURGUT DİBEK
(Devamla) – Bu üretici birlikleri de çok büyük sıkıntı içerisinde.
Çok sayıda, yaklaşık 500’e yakın ziraat mühendisi ve veteriner hekim
istihdam ediyor bu birlikler. Şimdi, yapmış olduğu hizmetin karşılığını
alamıyor, üreticiye yapmış olduğu, üyesi olduğu üreticiye. Yani,
bu sefer de maaş ödeyemez duruma geliyor, maaşını ödeyemeyince…
Ya da işten eleman çıkarmak durumuna geliyor.
Bu, sıkıntılı olayın zincir olarak diğer noktası. Sonuç olarak
şunu söylemek istiyorum: Üreticimize ödenmeyen bu desteklemelerden
dolayı girdi temininde çok zora düştüğünü belirtmek isterim. Yine,
birliğinden almış olduğu hizmetin bedelini ödeyemediği için, oradan
hizmet alamayacağı için serbest piyasaya yöneleceğini, serbest
piyasada da bu hizmeti çok daha pahalı, çok daha yüksek fiyatla alacağını,
bu hizmeti alamayan üreticinin de belki de üretimini düşüreceğini…
Ne yapacak? İşte, hayvanların sayısını azaltacak. Bu şekilde de, sonuç
olarak zaten bunun da bizim süt üretimimizi aşağıya çekeceğini,
artı, tüketiciyi de bir anlamda zora sokacağını belirtmek istiyorum.
Bu konunun ilgili
bakanlıklarca, gerek Maliye Bakanlığınca gerek de Tarım Bakanlığınca
bir an evvel, acilen dikkate alınmasını talep ediyorum ve hepinize
saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Dibek. Şimdi, gündeme
geçiyoruz. Tunceli Milletvekili
Sayın Kamer Genç, dünkü birleşim tutanağında yer alan bir beyanının
düzeltilmesi için söz istemiştir. Sayın Genç, size,
beyanınızın düzeltilmesi için üç dakikalık söz veriyorum, buyurun.
KAMER GENÇ (Tunceli)
– Efendim, İç Tüzük’te beş dakika Sayın Başkanım. BAŞKAN – En fazla
beş dakika Sayın Genç. Ben, size üç dakikalık söz veriyorum. Kürsüye
geldiğinizde başlatıyorum. Buyurun lütfen.
V.- GEÇEN TUTANAK HAKKINDA KONUŞMALAR 1.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, 24/10/2007
tarihli 11’inci Birleşim tutanağında yer alan bir beyanıyla ilgili
konuşması KAMER GENÇ (Tunceli)
– Peki, teşekkür ediyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dün gündem dışı konuşma yaptıktan sonra,
tabii, ben farkına varmadan Sayın Başkanımız beni şöyle uyarıyor:
“Türk milleti, devletiyle tarihin en güçlü bir ülkesidir. Herhâlde dünya
devletleri arasında Türkiye'nin burnunu sürtecek bir kimse olmaması
gerekir.” Türkiye Cumhuriyeti
devletinin çok yüce bir devlet olduğunu, hayatımız, namusumuz,
her şeyimiz olduğunu, ben her vesileyle bunu ifade ediyorum. Benim
beyanatım, hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti devletini küçük düşürmek
değil, sadece Hükûmeti kastediyorum. Bu arada, benden
sonra kürsüye gelen Turizm Bakanı Günay da
şöyle diyor: “Efendim ‘filan devletle mücadele edemezsiniz’ sözü,
bu çatı altında, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi olmanın idrakini
taşıyan hiçbir üyeye yakışmaz. Bu çatı altında bunun söylenmesini
bir bahtsızlık olarak alıyorum. Ulusal duyarlılıklarının yüksek olduğuna
inandığım bazı arkadaşların da (beni) alkışlamasını yadırgıyorum.”
Tabii, ben diyorum
ki, Galata Kulesi’ne Türk bayrağı yerine kızıl bayrak asanların
ulusal duyarlılık duygusu taşımaları ve buna dönüş yapmaları bizi
sevindirir. (MHP sıralarından alkışlar) Başka, bunda,
benim… Yani ulusal duyarlılık kadar, onların taşıdığı ulusal duyarlılıktan
daha büyük duyarlılık taşıdığımı da belirtmek isterim. Değerli milletvekilleri,
ilkokuldaki yurttaşlık bilgisini okursanız, devlet nedir, hükûmet nedir, devletin kurumları nedir, devlet kimlerden
oluşur, bunlar anlaşılabilir. Benim, dün, burada
konuştuğum husus şu: Tayyip Erdoğan, zamanında
Amerika Birleşik Devletleri’ne yerine getiremediği sözler verdi.
(AK Parti sıralarından “Başbakan” sesleri) Bu sözler, Türk Hükûmetini, Türkiye'yi zor duruma düşürdü. Böyle
şeyler yapmamak lazım. Türkiye Cumhuriyeti
elbette ki büyük bir devlettir. Türkiye Cumhuriyeti ordusuyla büyük
bir devlettir, yargısıyla büyük bir devlettir, milletiyle büyük bir
devlettir. Bu devlet, sağlıklı kişiler, aklı başında kişiler, Türk
ulusunun menfaatini düşünen kişiler tarafından yönetildiği takdirde,
dünyada bu devletle mücadele edecek hiçbir devlet olmaz. Onları
iyi bir anlayalım ve burada Hükûmet büyük bir
zaaf içindedir. Hükûmeti idare edenler, burada,
sağlıklı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin şanına, şöhretine, birliğine,
bütünlüğüne uygun bir yönetim gösterselerdi, bugün bizim hiçbir
surette gidip de bilmem Amerika’ya, bilmem İngiltere’ye, şuraya
buraya gitmemize gerek yoktur. Gücümüzü de kullanır, kendi haklarımızı
savunurduk. Ben, burada, Tayyip Erdoğan ve Hükûmetin yaptığı basiretsizlikleri dile getirdim.
İşte… ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başbakan… KAMER GENÇ (Devamla)
– Ben, şimdi kendime göre konuşurum. Siz… Neyse… ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başbakan… KAMER GENÇ (Devamla)
- Ama, müdahale ediyorsunuz. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Sayın Başbakan… KAMER GENÇ (Devamla)
– Sayın Başkan, bakın, işte müdahale ettiler. Bir dakika daha rica
ediyorum. Zaten beş dakika efendim. Bir dakika daha rica ediyorum
Sayın Başkan. BAŞKAN – Konuşurken
vaktinizi kaybediyorsunuz Sayın Hatip. Lütfen, Genel
Kurula hitap edin. KAMER GENÇ (Devamla)
– Efendim, tam meramımı anlatmadım. Bakın, sözümü de kestiler. BAŞKAN – Meramınız
anlaşılmıştır. KAMER GENÇ (Devamla)
– Neyse… Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç. Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır. Meclis araştırması
açılmasına ilişkin üç önerge vardır; okutuyorum: VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ 1.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin,
üniversite öğrencilerinin barınma sorununun araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/20) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Bulunduğu ilin
dışında bir yüksek öğretim kurumunu kazanan öğrencilerimizin yaşadığı
temel sorunlardan biri de yurt sorunudur. Sağlıklı, güvenilir ve
ucuz barınma, ailelerin bütçelerini olduğu kadar öğrencilerin
eğitimdeki başarısını da yakından etkilemektedir. Büyük Atatürk’ün
ilkelerini özümsemiş ve kendine rehber edinmiş, Cumhuriyetimizi
bir modernleşme projesi olarak gören ve algılayan, Aydınlanma Devriminin
sürekliliğine inanan gençlerin yetişmesi için, üniversiteler kadar
üniversite dışındaki yaşam alanları da etkilidir. Devlet yurtlarının
yetersizliği, ev kiralarının yüksekliği, pek çok öğrenciyi denetimden
yoksun ve daha ucuz barınma imkânı sağlayan, bazı cemaatlerin etkisindeki
özel yurtlara yöneltilmektedir. Bu yurtların ve yurt adı altındaki
cemaat evlerinin, Cumhuriyet ve Laiklik karşıtı fikirleri gençlerimize
aşıladığı aşikârdır. Bu tehlikenin
boyutları her geçen gün artmaktadır. Bunda mevcut iktidarın görmezden
gelir tavrı işin boyutunu daha da vahim kılmaktadır. İşte bu noktada;
üniversite öğrencilerinin barınma sorunlarının ele alınması,
üniversite ve devlet yurtlarının kapasitesinin artırılması,
özel yurtların daha etkin bir şekilde denetlenmesinin yolunun açılması
amacıyla, Anayasa’nın 98. TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri
uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla.
1- Yılmaz Ateş (Ankara) 2- Ensar Öğüt (Ardahan) 3- Şevket Köse (Adıyaman) 4- Kemal Demirel (Bursa) 5- Hulusi Güvel (Adana) 6- Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 7 - Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 8 - Yaşar Tüzün (Bilecik) 9 - Tayfur Süner (Antalya) 10 - İsa Gök (Mersin) 11 - Bülent Baratalı (İzmir) 12 – Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 13 – Abdulaziz Yazar (Hatay) 14 – Mevlüt Coşkuner (Isparta) 15 – Tekin Bingöl (Ankara) 16 – Erol Tınastepe (Erzincan) 17 – Ali Rıza Öztürk (Mersin) 18 – Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri) 19 – Bihlun Tamaylıgil (İstanbul) 20 – Çetin Soysal (İstanbul) 21 – Fuat Çay (Hatay) 22 – Turgut Dibek (Kırklareli) 23 – Ali Arslan (Muğla) 24 – Bilgin Paçarız (Edirne) 25 – Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 26 – Ali Koçal (Zonguldak) 27 – Nevin Gaye Erbatur (Adana) 28 – Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 29 – Nesrin Baytok (Ankara) 30 – Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir) 31 – Gürol Ergin (Muğla) 32 – Fevzi Topuz (Muğla) 33 – Ali Oksal (Mersin) 34 – Necla Arat (İstanbul) 35 – Abdurrezzak Erten (İzmir) 36 – Mehmet Ali Susam (İzmir) Gerekçe: Türkiye’de
85’i devlet, 30’u vakıf olmak üzere toplam 115 üniversite bulunmaktadır.
2006-2007 öğretim yılında bu üniversitelerde 1,5 milyon civarında
öğrenci örgün öğrenim görmüştür. Bu öğrencilerin barınma ve diğer
sosyal ihtiyaçları ise Yurt-Kur’a bağlı 219 yurt ve bu yurtların sahip
olduğu 200 bin öğrenci kapasitesi ile karşılanmaya çalışılmıştır.
2006-2007 öğretim yılında örgün öğretimde yaklaşık 1,5 milyon öğrenci
varken 2007-2008 öğretim yılında bu sayı daha artacaktır. Dolayısıyla
öğrencilerin yurt sorunu da büyüyecektir. Yurtlarda yer
bulamayan ya da maddi durumu kötü olan öğrenciler,
bir anlamda tarikatların ve cemaat yurtlarının kucağına itilmektedir. Bu yurtlarda
gençlerimiz, cumhuriyetin temel ilkelerine inanmayan, din ve vicdan
özgürlüğüne saygı duymayan bireyler olarak yetiştirilmektedir.
Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı bireyler haline getirilmeye çalışılan
bu gençlerimiz ne yazık ki düştükleri bu bataktan çıkamamaktadırlar.
Bu yurtların sayılarının giderek artması, ayrılan kaynakların büyüklüğü
dikkat çekicidir. Öğrencilere piyasa koşullarının çok çok altında sunulan barınma ve yemek hizmeti, söz
konusu yurtların faaliyet ve gerçek amaçları konusunda ciddi endişeleri
akla getirmektedir. Türkiye Cumhuriyeti
Devleti, geleceği olan gençlerini, çağdaş, demokratik, özgür bireyler
olarak yetişmelerini sağlayacak koşulları yaratma olanaklarına
sahiptir. Devletimizin yetersizmiş gibi gösterilmesi kabul edilemez.
Devletin olanaklarının yetersiz kaldığı bir alanda, demokratik ve
laik cumhuriyete inanmayan kişi ve kuruluşların ikame ettirilmeye
çalışılması çok düşündürücüdür. Cumhuriyet hükümetlerinin bu
duruma seyirci kalmaması gerekir. Çocuklarımız
ve gençlerimizin barınmalarını sağlayacak sağlıklı ve modern
yurtların yapımına hız verilmelidir. Böylece çocuklarımız ve
gençlerimizin cumhuriyetle ve Atatürk’le sorunu olan tarikat ve
cemaat yurtlarında karanlık ideolojilerin etkilerine maruz kalmaları
mutlaka önlenmelidir. FAHRETTİN POYRAZ
(Bilecik) – Başka iş bitti de sıra buna mı geldi? 2.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş ve 35 milletvekilinin,
öğretmenlerin sorunlarının ve okullardaki yetersizliklerin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/21) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Öğretmenler
eğitim sistemimizin en temel ögesidir. Okullarımızda
büyük bir öğretmen açığı olmasına rağmen, çok sayıda öğretmen adayımızın
da işsiz dolaştığı bilinmektedir. Göreve başlayan öğretmenlerimizde
insanca yaşamlarını sürdürebilecek ekonomik ve sosyal haklardan
mahrumdur. Öğretmenlerimizin sözleşmeli ve kadrolu ayrımına tabi
tutularak, aynı göreve farklı ücret ödenmesi de apayrı adaletsizlik
yaratmıştır. Öğretmen açığı konusunda dahi bakanlık doğru bir rakamlar
verememektedir. Milli eğitimimizde
yaşanan kargaşanın giderilmesi, okullarımızda var olan fiziki sorunların
çözülmesi, öğretmenlerimizin içinde bulundukları sosyal ve ekonomik
sorunların iyileştirilmesi amacıyla, Anayasa’nın 98’inci, TBMM
İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz. Saygılarımızla,
1- Yılmaz Ateş (Ankara) 2- Ensar
Öğüt (Ardahan) 3- Şevket Köse (Adıyaman) 4- Kemal Demirel (Bursa) 5- Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 6- Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 7- Ali Rıza Öztürk (Mersin) 8- Tayfur Süner (Antalya) 9- İsa Gök (Mersin) 10- Bülent Baratalı (İzmir) 11- Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 12- Abdulaziz
Yazar (Hatay) 13- Mevlüt
Coşkuner (Isparta) 14- Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri) 15- Bihlun
Tamaylıgil (İstanbul) 16- Çetin Soysal (İstanbul) 17- Tekin Bingöl (Ankara) 18- Erol Tınastepe
(Erzincan) 19- Fuat Çay (Hatay) 20- Hulusi Güvel (Adana) 21- Turgut Dibek (Kırklareli) 22- Ali Arslan
(Muğla) 23- Bilgin Paçarız (Edirne) 24- Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 25- Ali Koçal
(Zonguldak) 26- Nevin Gaye Erbatur (Adana) 27- Vahap
Seçer (Mersin) 28- Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 29- Nesrin Baytok (Ankara) 30- Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir) 31- Gürol Ergin (Muğla) 32- Fevzi Topuz (Muğla) 33- Ali Oksal (Mersin) 34- Necla Arat (İstanbul) 35- Abdurrezzak
Erten (İzmir) 36- Mehmet Ali Susam (İzmir) Gerekçe: Ülkemizde orta
ve uzun vadeli eğitim politikalarının olmayışı, yeni öğretim yılına
ciddi sorunlar, kavram ve sayı tartışmalarının gölgesinde girilmesine
neden olmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığınca,
en iyi bilinmesi gereken konularda bile, net ve doyurucu açıklamalar
yapılamamaktadır. Milli Eğitim Bakanı tarafından öğretmen açığı
hakkında, ayrı tarihlerde farklı rakamlar verilmesi bunun en çarpıcı
örneklerinden biridir. Bu konuda bakanlık ve eğitimle ilgili sivil
toplum örgütlerinin verdiği rakamlar arasındaki büyük fark olması
dikkat çekicidir. Okullarımızın
fiziki şartlarının yetersizliğinin yanı sıra öğretmenlerimizin
içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal sıkıntılar eğitim sistemimizi
ve eğitim kalitemizi olumsuz yönde etkilemektedir. Yapılan araştırmalara
göre; okullarımızın yüzde 46’sının bahçesi dar, yüzde 49’u kalabalık,
yüzde 52’si derslik sıkıntısı çekiyor, yüzde 50’sinin sıra, masa,
tahta türü donanımlarında, yüzde 65’i ise ders araç gereçlerinde eksiklikler
var, yüzde 70’inin günümüz koşullarına uygun laboratuar ve atölyesi
bulunmuyor. Derslik başına
düşen öğrenci sayısı; ilköğretimde 60, liselerde ise 53’tür. Spor
salonu başına ilköğretimde 5 bin 412, normal liselerde 3 bin 334 kişi
düşüyor. Okulların yüzde 66’sının tuvaletleri bakımsız ve yüzde
72’si hijyen sorunları yaşıyor. Bir tuvaleti ilköğretimde 117, liselerde
145 öğrencinin ortak olarak kullanıyor. İlköğretim okullarının yüzde
82’sinde okula yeni başlayan çocuklarla ikili kademe öğrencileri
aynı binada ders görüyor. İlköğretimlerin yüzde 70’i, normal liselerin
yüzde 68’i ikili öğretim yapıyor. Ayrıca, her dört okuldan 3’ü (yüzde
74) ödenek sıkıntısı çekiyor, okullar dönem başlarında veli ve öğrencilerden
toplanan yardımlarla (harçlarla, katkı paylarıyla) ayakta durabiliyor. Okullarımızın
yarısında öğretmen açığı bulunmasına rağmen, bu kadrolara atama
yapılmaması, mezunların uzunca bir süre atama beklemesi, öğretmenlik
mesleğinin saygınlığı ve mesleğin geleceği açısından ciddi sorunlar
teşkil etmektedir. Öğretmenlerimizin
sözleşmeli ve kadrolu ayrımına tabi tutularak, aynı göreve farklı
ücretler ödenmesi, çalışma barışı ve verimliliğini olumsuz yönde
etkilemektedir. Ne yazık ki, Milli
eğitim politikamız, AKP iktidarı döneminde yaşanan belirsizlikler
nedeniyle âdeta yaz boz tahtası haline getirilmiştir. Bu dönemde
Milli eğitim politikamız, Cumhuriyet tarihinde hiç görülmemiş
bir şekilde kadrolaşma hırsına kurban edilmiştir. Bu konuda verilebilecek
en çarpıcı örneklerden biri de Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığında
yaşanan kadrolaşmadır; bu kurulda görev yapan tecrübeli 145 kadrolu
inceleme uzmanı bulunmakta iken, bu uzmanlara komisyonlarda görev
verilmeyerek, bu uzmanların yerine tecrübesi olmayan öğretmenlerin
çalıştırılmasıdır. Ülkemizin geleceği
ve günümüz dünyasının koşullarına uygun, sağlıklı nesillerin yetiştirilmesi
için, milli eğitim politikalarımızın gözden geçirilmesi ve eğitim
sisteminde varolan eksikliklerin giderilmesini bir zorunluluktur. 18.10.2007 3.-Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 milletvekilinin,
Uludağ’ın doğal zenginliklerinin korunması, geliştirilmesi ve
değerlendirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/22) Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Bursa ilinde bulunan
Uludağ’ın sahip olduğu doğal zenginliklerin yeniden değerlendirilerek,
ileriye yönelik olarak ortaya çıkabilecek aksaklıkların ve sorunların
erken zamanda fark edilmesi ve doğal yapısının korumaya alınarak,
sorunlarının araştırılması amacıyla, Anayasanın 98. TBMM İç Tüzüğünün
104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz. 1- Kemal Demirel (Bursa) 2- Hulusi Güvel (Adana) 3- Ensar Öğüt (Ardahan) 4- Şevket Köse (Adıyaman) 5- Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 6- Yaşar Tüzün (Bilecik) 7- Tayfur Süner (Antalya) 8- İsa Gök (Mersin) 9- Çetin Soysal (İstanbul) 10- Bülent Baratalı (İzmir) 11- Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 12- Abdulaziz Yazar (Hatay) 13- Mevlüt Coşkuner (Isparta) 14- Ali Rıza Öztürk (Mersin) 15- Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri) 16- Fuat Çay (Hatay) 17- Bihlun Tamaylıgil (İstanbul) 18- Tekin Bingöl (Ankara) 19- Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 20- Erol Tınastepe (Erzincan) 21- Turgut Dibek (Kırklareli) 22- Bilgin Paçarız (Edirne) 23- Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 24- Ali Koçal (Zonguldak) 25- Nevin Gaye Erbatur (Adana) 26- Vahap Seçer (Mersin) 27- Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 28- Nesrin Baytok (Ankara) 29- Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir) 30- Gürol Ergin (Muğla) 31- Fevzi Topuz (Muğla) 32- Ali Oksal (Mersin) 33- Abdurrezzak Erten (İzmir) 34-Mehmet Ali Susam (İzmir) Gerekçe: Bursa ilimizin
tacı kabul edilen Uludağ, bir dönem Bizanslı Keşişlerce sığınak olarak
kullanıldığı için Osmanlılar tarafından “Keşiş dağı” olarak adlandırılmıştır.
Uludağ yüksekliği 2.543 metre olan volkanik bir dağdır. Bursa’nın 36
km güneyinde bulunmaktadır. Kış sporlarını
sevenler için burası, sadece birkaç ziyaretten sonra bile tam bir
tutkuya dönüşmektedir. Yazın ise doğal zenginlikleriyle ayrı bir
güzeldir. Dağın 12.732 hektarlık
bölümü, 1961 yılında Milli Park olarak ayrılmıştır. Milli park statüsü
uygulamalı Uludağ’da ziyaretçiler, yıl boyu konaklama tesislerinden
ve Kirazlıyayla, Sarıalan,
Çobankaya’da düzenlenmiş olan günübirlik
alanlardan da yararlanabilmektedirler. Uludağ’da resmi
kurumlara ve özel sektöre ait bir çok tesis yanında, Kayak Federasyonuna
ait tesisler de bulunmaktadır. Kayak tesisleri
ve konaklama imkânları, yaz aylarında kampçılık, trekking ve günübirlik
piknik alanı olarak yararlanılması Uludağ’ı her mevsim çekici kılmaktadır.
Teleferik ve kara yolu ile ulaşım sağlanabilmektedir. Uludağ’da İlkbaharda
yemyeşil uzanan orman, sonbaharda sarı, turuncu, kahverengi, koyu
yeşil gibi renklere bürünürken, sert kayalar anıtsal güzellikler
sergilemektedir. Uludağ Milli Parkı’nda 250 değişik gruptan yaklaşık
700 türde otsu ve gövdeli bitkiler bulunmaktadır. Mayıs ile Ağustos
ayları arasında yüzlerce değişik çiçek türü Uludağ’da görülebilmektedir.
Uludağ’ın zirvelerinde bir kısmı yazın kuruyan 9 adet buzul gölü
mevcuttur. Bursa’nın su
kaynağı havzasını oluşturan, havasının ve doğasının kaynağı olan
Uludağ’ın, sahip olduğu doğal zenginliklerin belirlenmesi ve bunların
korunması amacıyla; Yerleşim ve yapılanma
ile ilgili sorunlarının ortaya koyulması. Her geçen gün
azalan orman dokusunun korunması ile ilgili yapılabileceklerin
saptanması. Uludağ’daki
bitkisel doku ve çiçeklerdeki çeşitliliğin belirlenmesi (örneğin:
Obrizya, Dönbaba, Sığırkuyruğu, Kardelen
vb.) için çalışma yapılması ve bitkilerdeki çeşitliliğin korunması. Sahip olduğu
maden yataklarının durumunun belirlenerek, bu maden yataklarından
azami düzeyde yararlanılması ve bu kaynakların ülke ekonomisine
aktarılma yollarının belirlenmesi. Özellikle Volfram
madeninin işler hale getirilerek ülke ekonomisine katkı sağlar
hale getirilmesi. Uludağ’ın turizm
potansiyelinin belirlenmesi ve bu potansiyelin en iyi şekilde kullanılarak,
ülke ekonomisine en üst düzeyde katkısının sağlanması. Uludağ’ın sahip
olduğu tarihi yapılın korunması için Uludağ’da önceki yüzyıllarda
inşa edilmiş olan, tarih eser kalıntılarının (örneğin, bazilikalar)
uygun biçimde restore edilerek, turizme açılmasının sağlanması. Yapılanma adı
altında ortaya çıkabilecek orman tahribatının ve çevre kirliğinin
önüne geçilmesi. Düzensiz kentleşmeden
Uludağ’ın eteklerinin de etkilenmesini önleyici tedbirler alınması. Gerek Bursa, gerekse
Marmara bölgesinin ikliminin oluşumunda büyük etkisi olan Uludağ’ın,
sahip olduğu doğal yapının korunması ve bu kaynaklardan gelecekte
de yararlanılabilmesi için, acil eylem planlarının oluşturulması. Konularının
araştırılarak, önlenebilir sebepler yüzünden Uludağ’da meydana
gelebilecek sorunlarla ilgili zamanında önlem alınması ve geri
dönülemeyecek zararların önceden fark edilmesi gerekmektedir. BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur. Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
ön görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır. Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına
geçiyoruz. 1’inci sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı
Hükümeti Arasında Güvenlik, Uyuşturucu ve Psikotrop
Maddelerle Mücadele Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz. VII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ 1- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan
Krallığı Hükümeti Arasında Güvenlik, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle Mücadele Alanında İşbirliği
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/308) (S. Sayısı: 12) (x) BAŞKAN – Komisyon?
Burada. Hükûmet? Burada. Geçen birleşimde
tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı. Şimdi, maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE SUUDİ ARABİSTAN KRALLIĞI HÜKÜMETİ
ARASINDA GÜVENLİK, UYUŞTURUCU VE PSİKOTROP MADDELERLE
MÜCADELE ALANINDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1.- 12
Şubat 2005 tarihinde Riyad’da imzalanan “Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Suudi Arabistan Krallığı Hükümeti Arasında
Güvenlik, Uyuşturucu ve Psikotrop Maddelerle
Mücadele Alanında İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde söz isteyen? Yok. 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – 2’ nci madde üzerinde söz isteyen? Yok. 2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – 3’üncü
madde üzerinde söz isteyen? Yok. 3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama için üç
dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin
teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme
giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen üç dakikalık
süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Ayrıca, vekâleten
oy kullanacak sayın bakanlar var ise hangi bakana vekâleten oy kullandığını,
oyunun rengini ve kendisinin ad ve soyadı ile imzasını da taşıyan
oy pusulasını, yine, oylama için öngörülen üç dakikalık süre içerisinde
Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN - Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmeti ile Suudi Arabistan
Krallığı Hükûmeti Arasında Güvenlik, Uyuşturucu
ve Psikotrop Maddelerle Mücadele Alanında
İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu: Kullanılan oy sayısı : 266 Kabul : 266 (x) Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olsun.
(x) Açık oylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir. 2’nci sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Arasında Hukuki ve
Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Arasında
Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/313) (S. Sayısı: 13) (x) BAŞKAN – Komisyon?
Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu
13 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen, gruplar adına, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Ahmet Gökhan Sarıçam, Kırklareli Milletvekili; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Rıdvan Yalçın, Ordu Milletvekili; Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili. Birinci söz,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Ahmet Gökhan Sarıçam, Kırklareli
Milletvekili. Buyurun Sayın
Sarıçam. (AK Parti sıralarından alkışlar) Konuşma süreniz
20 dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Bosna-Hersek Arasında Hukuki ve
Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı hakkında AK Parti Grubu adına söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Türkiye Cumhuriyeti
ile Bosna-Hersek Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği
Anlaşması, 16 Şubat 2005 tarihinde Saraybosna’da
iki taraf tarafından imzalanmıştır. Anlaşma, Türkiye Cumhuriyeti
ile Bosna-Hersek arasında mevcut coğrafi, siyasi ve kültürel ilişkiler
doğrultusunda gelişme eğilimi gösteren sosyal ve ekonomik ilişkilerin
hukuki çerçevesini oluşturmak amacıyla hazırlanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti
ile Bosna-Hersek Arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği
Anlaşması, tebligat ve istinabe konularında adli yardımlaşmayı
kolaylaştırma amacına yöneliktir. Bunun yanında anlaşmada yer
alan tanıma ve tenfize ilişkin hükümlerle taraflardan
birinin mahkemelerince hukuki ve ticari konularda verilen kararlar
ile tazminat ile ilgili cezai konulardaki mahkeme kararlarının
belirli şartları taşıması halinde diğer ülkede tanınması ve tenfizi mümkün kılınmıştır. Anlaşma, dört
kısım ve 23 maddeden oluşmaktadır. Birinci kısımda yer alan 1 ila
5’inci maddeler genel hükümleri; ikinci kısımda yer alan 6 ila 15’inci
maddeler hukuki ve ticari konularda adli yardımlaşma, belgeler,
yargılama masrafları ve teminattan muafiyete ilişkin hükümleri;
üçüncü kısımda yer alan 16 ile 20’nci maddeler hukuki ve ticari konularda
verilen mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizine
ilişkin hükümleri, dördüncü kısımda yer alan 21 ile 23’üncü maddeler
ise nihai hükümleri ihtiva etmektedir. Anlaşma’da,
her iki devletin Adalet Bakanlıkları merkezi makam olarak tayin
edilmiştir. Anlaşma’da özellikle, her iki ülke vatandaşlarına eşit
muamele, adli mercilere başvuruda kolaylık, teminattan muafiyet,
adli müzaheretten yararlanma, tanık ve bilirkişilerin korunması,
yukarıda niteliği açıklanan mahkeme kararlarının tanınması ve tenfizi, adli yardım taleplerinin kaç nüsha olacağı,
tercümesinin hangi dilde yapılacağı gibi hususlar düzenlenmiştir.
(x) 13 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir. Anlaşma’da ayrıca,
adli yardım taleplerinde yer alması gereken hususlara, taleplerin
yerine getirilmesinde uygulanacak mevzuata ve taleplerin yerine
getirilemeyeceği durumlara ilişkin hükümlere de yer verilmiştir.
Bu Anlaşma 2005
yılında imzalanmıştır ama Bosna-Hersek’le
ilişkilerimiz çok derin tarihî günlere uzanmaktadır. Bildiğiniz
gibi, 1463 yılında Bosna-Hersek’te Osmanlının
himayesine girmesi, Boşnakların Müslüman olmasıyla beraber, Bosna-Hersek
bölgesinin Osmanlı tarihinde önemli bir yeri olmuş, Osmanlı Devleti’nin
Balkanlarda ve Avrupa’da dayanak noktalarından kabul gördüğü ve
en çok ilişkilerini derinleştirdiği ülkelerden ve milletler olmuşlardır.
O günlerden bugünlere uzanan derin ve köklü ilişkilerimiz uzun süre
kesintiye uğramadan devam etmiş, daha sonra Bosna-Hersek’te yeni yapılanan birtakım yönetimlerle
uzun süre de kesintiye uğramıştır. Daha sonra, Tito
yönetiminin devrilmesinden sonra, 1992 yılında özellikle başlayan
iç çatışmalar esnasında Bosna-Hersek’teki
Boşnak kardeşlerimiz derin acılara mustarip olmuşlardır. Türkiye
Cumhuriyeti ve Türk milleti Bosnalı kardeşlerini bu dönemde de
unutmamış, her zaman onların yanlarında olmuştur. Tabii, Bosna-Hersek’i ve Bosna-Hersek’te
yaşanan iç çatışmaları anıp da akil devlet adamı olarak anılan rahmetli
Aliya İzzetbegoviç’i
anmamak da mümkün değil. Aliya İzzetbegoviç, o kanlı iç çatışma günlerinde Boşnakların
ve o bölgedeki Hırvatların önderi olarak, o bölge üzerinde birtakım
hak ve iddialarda bulunan Sırpların saldırılarına karşı iki toplumu
organize etmiş ve bilge devlet adamlığı sayesinde daha büyük acılar
yaşanmadan Boşnakların ve Hırvatların özgürlüğe kavuşmasına önayak
olmuştur. Kendisini buradan rahmetle anıyoruz. 2005 yılında Mostar Köprüsü’nün iç savaş esnasında yıkılmasından
sonra, Birleşmiş Milletler nezdinde yapımına
başlanıldıktan sonra, bitirilmesi ve hizmete açılması esnasında
Saray Bosna’da bulundum. Bu esnada o bölgede Türk okullarının açılması
noktasında da bir gayretin olduğunu gördük. Bosna-Hersek devletiyle
girilen ikili ilişkilerin neticesinde Saray Bosna’da bir Türk koleji
açıldı. Bu kolejin temel atma töreninde bulunduk ve bu temelin atılmasının
şerefine biz de ortak olduk. O esnada orada bulunan bir Hırvat’ın
sözleri gerçekten çok anlamlıydı. “Siz bugün bu bölgeye yapmış olduğunuz
hizmetlerin birileri tarafından yıkıntılarını ortadan kaldırıp
tekrardan bu bölge insanına tarihteki gibi sunulmasına hizmet ettiniz
ve bugün yine bu bölge insanının dünyaya entegre olması noktasında
çok önemli yere sahip olacağına inandığımız bir okulun da temelinin
atılmasına ortak oluyorsunuz. Bu, Osmanlının torunlarının bizi
unutmadığının ve bizimle beraber olduğunun çok önemli bir göstergesidir.
Bu ilişkilerin devamı için, biz de, Bosna-Hersek’te
yaşayan toplumlar olarak, üzerimize düşeni yapacağız.” ifadelerini
kullanmıştır. Bu, beni, o coğrafyada yüzyıllarca hâkimiyet kurmuş,
ama kurmuş olduğu hâkimiyet esnasında, bölgede yaşayan insanlara
asla ve asla zulmetmemiş; aksine, onlara hizmet götürmüş, kendi içlerinde
birbirlerine zulmetmemeleri konusunda da en büyük teminat olmuş
bir milletin torunu olmak noktasında büyük bir onur vermiştir. Yine, bugün,
oralarda, Türk milletinin ve vatandaşlarımızın o insanları yalnız
bırakmadığının bir göstergesi olarak, eğitim noktasında, ticaret
noktasında gayretlerini görmek de beni yine ayrıca mutlu etmiştir. Biz, tarihten
gelen bu beraberliğimizin ve kardeşliğimizin ilelebet devam etmesini,
Balkanlarda ve Avrupa’nın değişik yerlerinde olan milletlerle
geçmişten gelen ilişkilerimizin bugün de hükûmetlerimiz
tarafından devam ettirilmesini, insanlarımızın geçmişte yapılanları
bugün de sahiplenmesini gıptayla ve onurla karşılıyor, bu ilişkilerin
en güzel şekilde devam etmesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Sarıçam. Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Rıdvan Yalçın, Ordu Milletvekili. Buyurun Sayın
Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. MHP GRUBU ADINA
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Arasında Hukuki ve Ticari Konularda
Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Meclis
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Bu vesileyle,
Başkanlık kürsüsünde modern Türk kadınını layıkıyla temsil eden Sayın
Akşener ve Sayın Mumcu’ya
da Grubum adına tebriklerimi iletiyor, her iki Sayın Başkan Vekiliyle
de gurur duyduğumuzu belirtiyorum. ASIM AYKAN (Trabzon)
– Diğer kadınlar gayrimodern mi? RIDVAN YALÇIN
(Devamla) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; aziz vatanımız ve milletimizin bölünmez bütünlüğü
ve devletimizin bekası için şehit olmuş evlatlarımızı, ben de rahmet,
minnet ve şükranla anıyorum. Ne yazık ki, salı
günü Ordu’nun Kumru ilçesinden, şehit olan Zekeriya
Yatı kardeşimizi on binlerce Ordulunun göz yaşları arasında ebedî
istirahatgâhına uğurlayarak aranıza katıldım.
Şehidimizin ailesi
ve göz göze geldiğimiz herkes “Artık bir şeyler yapın diyen gözlerle
bakıyordu bana ve diğer milletvekillerine. Üzüldüm, ezildim ama aynı
zamanda bir kez daha iftihar ettim böyle bir milletin evladı olmaktan.
Çünkü bu milletin tamamı, bugün “Hepimiz Mehmetiz”
diye haykırıyor. Genç, yaşlı on binlerce insanımız gönüllü askere
gitmek için askerlik şubelerine akın ediyor. Oğlu terhisine dört ay
kala şehit olan bir baba, şehit evladının kalan süresini tamamlamak
için dilekçe veriyor. Onun için, hainler iyi bilsin ki, arkalarında
kim ve hangi odak olursa olsun, bu milleti, bu vatanı asla bölemeyecekler.
Bu kürsüden zaman
zaman bütün gruplar milletimizin hissiyatına
uyup “Tek vatan, tek millet, tek bayrak.” dedi. Bunun için ise tek bilek
olmak gerekiyor, tek yürek olmak gerekiyor. (MHP sıralarından alkışlar) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; biliyorsunuz terör konusunda, Hükûmetin talebiyle, RTÜK bir yayın yasağı koydu.
Bu belki makul de karşılanabilir. “Milletimizin morali bozuldu”
deniyor, doğru. Moralimizin yükselmesi için yalnızca yayın yasağı
değil, hainlerin ve hamilerinin tepesine inmek de gerekiyor. Millet,
Hükûmetten de, Meclisten de bunu bekliyor. Milletimiz
bedel ödemenin yanında, bedel ödettirmeyi de bekliyor. (MHP sıralarından
alkışlar) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; önceki birleşimlerde, Bosna-Hersek ile yapılan
başka anlaşmaların uygun bulunmasına dair kanunların görüşmelerinde,
Bosna-Hersek’in ülkemiz bakımından önemi,
ilişkilerimizin tarihî gelişimi, ticaret hacmimiz uzun uzun anlatıldı. Bense tekrara kaçmadan, kısaca,
hukuki ve ticari konularda adli iş birliği anlaşmasının önemi ve
kapsamını yüce heyetinize arz etmek istiyorum. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; onayının uygun bulunmasına ilişkin görüşme
yaptığımız tasarının dayandığı Anlaşma, 16 Şubat 2005 tarihinde Saraybosna’da imzalanmıştır. Daha önce de birçok
konuda iş birliği anlaşması yaptığımız ve özellikle yaşadığı çatışmalar
nedeniyle çok sayıda masum vatandaşı katledilip, on binlerce vatandaşı
da göç etmek zorunda kalmış bu kardeş ülkeye, serbest ticaret anlaşmaları
ile de devletimiz destek olmaya çalışmıştır. Bu Anlaşma ile
iki ülke arasında, ticari ve özellikle hukuk alanında karşılıklı
yardımlaşma ve adli meselelerin kolaylaştırılması öngörülmektedir.
Yine bu Anlaşma
ile hukuki ve ticari konularda zaman ve hak kaybına neden olan tebligat
ve istinabe kolaylığı düzenlendiği gibi, Anlaşma’da yer alan tanıma
ve tenfize ilişkin hükümler de ayrı bir öneme
haizdir. Bu sayede, her iki ülke vatandaşları arasında sıkça karşılaşılan,
şahsın hukukunu ilgilendiren evlenme, boşanma, velayet gibi meselelerin
çözüme kavuşması kolaylaştığı gibi, her geçen gün artan ticari hayatın
da güven içerisinde sürdürülmesi mümkün olacaktır. Zira bir ülke
mahkemesinin verdiği belli şartları taşıyan kararlar için yeniden
yargılama yerine tenfiz veya tanıma kararlarıyla
adaletin tecellisi hızlanacaktır. Anlaşma’da,
her iki devletin Adalet Bakanlığı merkezî makam olarak tayin edilmiştir. Anlaşma’nın
bir diğer öneme haiz tarafıysa, her iki ülke vatandaşlarına eşit muamele,
adli mercilere başvuruda kolaylık ve teminattan muafiyet öngörüyor
olmasıdır. Bu Anlaşma’nın, ayrıca, imzasına müteakip, Bosna-Hersek
tarafından da uygunluğu kanunlaştırılmıştır. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 14’üncü asırdan bu yana ilişki içinde olduğumuz,
tarihî, coğrafi, dil, din ve kültürel bağlarımız itibarıyla, özellikle
Boşnak tebasıyla, âdeta aynı milletmişiz gibi
yakınlık taşıdığımız Bosna-Hersek’le yapılan
anlaşmayı, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, mutlulukla
desteklemekteyiz. Ticari, kültürel ve her alandaki ilişkilerimizin
daha da artmasını ümit ediyor, Anlaşma’nın her iki devlete hayırlı
olmasını diliyoruz. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak, “önce ülkem” ilkesi ışığında, her zaman sürdürdüğümüz
sorumlu muhalefet anlayışımızın bir tezahürü olarak, milletimizin
yararına olacak bu tasarıya evet oyu vereceğimizi ifade ediyor,
yüce heyetinizi saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yalçın. Şimdi söz, Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına, Şırnak Milletvekili
Hasip Kaplan’dadır. Buyurun Sayın
Kaplan. (DTP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakikadır. DTP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Arasında
Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair 13 Sıra Sayılı Kanun Tasarısı üzerinde Demokratik
Toplum Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bakanlar Kurulunca
25 Temmuz 2005 tarihinde kararlaştırılan bu Sözleşme, 16/5/2005 tarihinde
Saraybosna’da imzalandı. Bosna-Hersek kendi
iç mevzuatına göre Sözleşme’yi hemen onayladığını bize bildirmesine
rağmen, aradan iki buçuk yıl geçtikten sonra
biz Mecliste görüşebiliyoruz. Yani, Bosna-Hersek’i
bu kadar çok düşündüğümüzü göstermiş oluyoruz. Meclis gündeminde
buna benzer onlarca sözleşme de görüşme sırasını bekliyor. Bu hassasiyetimi
bildirirken şunu da ifade etmek istiyorum: Uluslararası hukuku ilgilendiren
teknik ve Dışişleri ve ilgili bakanlıklarımızın, Adalet Bakanlığımızın
uzman ve çalışanlarının, değerli bürokratlarının hazırladığı
bu sözleşmeler nedeniyle İç Tüzük hükümleri dışına çıkılarak,
gündem dışı konuşmalara dönüşen zaman kaybı sonucu imzalanan sözleşmelerin
onaylanması ne yazık ki bir hakkın, bir hukukun kötüye kullanılmasıyla
iki ve üç yıl sonra Meclis gündemine gelebilmektedir ve şu an Meclis
gündeminde tam otuz tane buna benzer sözleşme sıra beklemektedir.
Yüce Meclisin öncelikle bu konuda dikkatini çekmek istiyorum. Ülkemizin gündemi
şüphesiz oldukça yoğundur. Acil çözüm bekleyen sorunlarımız vardır.
Şüphesiz bu sözleşmelerin Mecliste görüşülmesi de gereklidir. Ancak
zaman ekonomisi ve sözleşmelerin imzalanmasından sonra yıllarca
beklememek için tüm siyasi partilerin ortaklaşması gerektiğini
düşünüyorum. Meclis Başkanlık Divanının ve grubu bulunan siyasi
partilerin bu konuda bir araya gelerek çabuklaştırma yönünde bir
çözüm mutabakatını mutlaka geliştirmesi ve öncelikle imzaladığı
sözleşmelere sahip çıkması için iktidar partisinin ve Hükûmetin de bu konuda önayak olması gerektiğini
düşünüyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tarihe baktığımızda, 1463 Fatih Sultan
Mehmet dönemi, Osmanlının Balkanlarda güçlü olduğu yıllar ve Bosna-Hersek
aynı zamanda Osmanlı idaresine geçerken Boşnak etnik kimliğine
rağmen Müslümanlığı da beraberinde kabul ediyor ve 1878 yılına kadar
sürecek Osmanlı idaresinin inşa ettiği mimari, kültür, yapılar,
camiler, köprüler, medreseler ile iz bırakmakla kalmıyor, aynı zamanda
Osmanlı idaresinin yönetiminde birçok Boşnak devlet yöneticisinin
olduğunu görüyoruz. Bu gerçeğin de altını çizmek istiyorum. Yugoslavya’da
(1918-1941) yaşanan iç çalkantıların Birinci Dünya Harbine neden
olan olaylar hepimizin belleklerindedir. Bırakın onu, biraz daha
yakın bir tarihe, bir sürece sizleri çekmek istiyorum. 1941-1945 yılları
arası İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler, yine Bosna-Hersek ve
onun civarındaki idareleri işgal ediyor ve bu işgal sonrası buraların
yönetimini Bulgaristan’a bağlarken, Yahudi ve Çingenelere etnik
temizlik uyguluyordu. Birçok ülkenin
yaşadığı bu acı günlerden sonra,
(1945-1990) otuz beş yıllık soğuk savaş dönemini Tito yönetiminde geçiren bir Bosna-Hersek’ten söz ediyoruz. Ancak, yakın tarih
1986-1992 yılları arasında yaşanan kanlı iç savaşlarda ki, Yugoslavya örneğine özellikle dikkat
çekmek istiyorum- etnik, dinsel ve mezhepsel çatışmanın odağında,
Avrupa’nın göbeğinde, ortasında, parçalanan ve soykırım yaşanan
bir ülke örneğine dikkat çekmek istiyorum. İşte, 86 yıllarında
Krayine bölgesinde başlayan kıvılcımlar, paramiliter güçlerin, milislerin ve ırkçı milliyetçiliğin
vahşete varan saldırılarıyla bir anda bölgeye yayılırken, aşırı
milliyetçi Slobodan Miloseviç
ve onu destekleyen güçlerin büyük Sırbistan’ı kurma hayalleriyle
sistematik soykırım uygulamasına geçilmesi
sonucu, on binlerce Boşnak yaşamını yitirdi. Sırpların, başta
Saraybosna olmak üzere kuşatma altında tuttuğu
şehirleri bombalaması, sniper ateşiyle masum
sivilleri öldürmesi, aydınları, seçkinleri, seçilmişleri toplama
kamplarına götürmesi, öldürmesi, etnik temizlik hareketi, ne yazık
ki, çok yakın bir tarihte, çağdaş, uygar Avrupa’nın tam da ortasında
gerçekleşmiştir. 1992 yılı Şubat
ayında Bosna-Hersek bağımsızlığını ilan etmişti. 7 Nisan 1992: ABD
ve Batılı ülkelerce bu kabul gördü. 22 Mayıs 1992’de Birleşmiş Milletlere
üyelik başvurusu kabul edildi, bu camiaya katıldı Bosna-Hersek. Ne yazık ki, bundan sonrası
Bosna’da başlayan vahşet ve savaş, Boşnak ve Hırvatları yerinden
zorla etme girişimleri, 93’te Birleşmiş Milletlerin altı yerleşim
birimini güvenli bölge ilan etmesi, Srebrenisca’nın
da bunlardan biri olması, sınırların korunması ve barış görüşmelerinin
yapılabilir kılınması çabaları boşa çıkarıldı. Birleşmiş Milletlerin
Hollandalı barış güçlerinin gözü önünde Sırp saldırıları sonucu
yaşanan katliama seyirci kalınması, 8 bini aşkın sivil yurttaşın
yaşamını yitirmesi, 25 bini aşkın Boşnak’ın Sırp tehdidi karşısında
zorunlu yerinden edilme göç dalgasına kapılması, İkinci Dünya Savaşı
sonrası en büyük temizlik, etnik temizlik hareketi olarak tarih
sayfalarımızda, üstelik yakın tarihte Birleşmiş Milletler kararıyla
ilk soykırım belgelemesi olarak da dünyaya geçmesine
rağmen, ne yazık ki ne Birleşmiş Milletler ve ne de Avrupa Birliği ve
ne de Avrupa Konseyi ve ne de hiçbir ülke, bu konuda, bu kararın müeyyidesi
konusunda hiçbir şey yapamamıştır. Evet, Birleşmiş
Milletlerin ender kabul ettiği bu gerçek, 1948 sonrası, biliyorsunuz,
Cenevre Sözleşmesi’yle tanımını bulan soykırım tartışmaları
dikkate alındığında, bir şeye daha, yüce mahkemenin, yüce Meclisimizin
değerli üyelerinin dikkatini çekmek istiyorum: “Yugoslavya trajedisinden
insanlığın ders çıkarması gerekiyor” derken, Birleşmiş Milletlerin
ve NATO’nun askerî müdahalesini, çekilen hatları, yaşanan acıları
ve sonrasında Yugoslavya’da “Ad hoca” olarak ve Nürnberg
Mahkemelerinde ilk tanımını bulan,
ancak yıllar sonra, 21’inci yüzyılın son çeyreğinde Birleşmiş Milletler
kararıyla “Ad hoca” olarak kurulan Bosna-Hersek İnsan Hakları Mahkemesine,
yüce Meclisin değerli üyelerinin dikkatini çekmek istiyorum. Böylesi bir sözleşme
imzalanırken, sayın Dışişleri Bakanlığımızın ve değerli uzmanlarının
gözünden kaçtığını düşündüğüm Bosna-Hersek İnsan Hakları Mahkemesinin,
Avrupa’nın yüz karası, kara lekesi kaçırmaların, mal ve can kayıplarının,
masum insanların, tecavüze uğramış kadınların ve bu konuda verilen
kararların, Türkiye’de de Avrupa’da da ve bütün dünyada da uygulanabilir
bu uluslararası mahkeme kararlarının da bu Sözleşme’nin içinde geçmesini, yer edinmesini isterdim. Ama umarım bu
eksikliği, bu rutin adli sözleşmeler çerçevesi dışında, bir gün uzmanlarımız
dikkate alır ve bunu da, bu tür durumları da dikkate alırlar. Biliyorsunuz,
Türkiye’den değerli hukukçumuz Profesör Doktor Sayın Rona Aybay -ki bugün de Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin akil 9 üyesinden birisidir- bu Mahkeme’de
görev yaptığı zamanlar etnik milliyetçiliğin, aşırı kışkırtıcılığın,
dinler arası ayrılığın, mezhepler arası çatışmanın ne denli bir felaket,
ne denli bir insanlığa karşı suç, ne denli bir soykırımın altyapısını
oluşturduğunu çok güzel -o kararların altında imzasıyla- bizlere
göstermiş, bizler de hukukçu olarak okumuştuk. Türkiye’de de
çok kültürlü ve tarihinden gelen zenginliğini dikkate aldığımız
zaman, koskoca Osmanlı cumhuriyetinin mirası cumhuriyetimizin,
böylesi tarih bağları olan bir ülkeyle sözleşmelerini imzalarken
çok daha dikkatli olması gerektiğinin altını ifade ederken bir eksikliğe
daha dikkat çekeceğim; sayın Dışişleri Bakanlığımız, Adalet Bakanlığımız
ve değerli uzmanları beni mazur görsünler. Söyler misiniz, hangi
yakın tarihte savaş suçlarını işledi diye, Lahey’de,
Adalet Divanında, Savaş Suçları Mahkemesinde bir lider yargılandı
en son? Miloseviç yargılandı. Miloseviç, yakın zamanda Savaş Suçları Mahkemesinde
yargılanarak tutuklanan ve yargısı sürerken ölen bir savaş suçlusudur.
Türkiye, elbette ki Uluslararası Ceza Mahkemesinin tarafı olmadı,
imzalamadı. Avrupa Birliği müzakere sürecine ve Avrupa Konseyi
üyesi olmasına, bütün Avrupa Konseyi üyesi ülkeler bu sözleşmeyi
imzalamasına rağmen buna taraf olmadı. Ama Bosna-Hersek’te
katliam uygulayan Sırp milliyetçi lider Miloseviç,
yine bu katliamlar nedeniyle bu Savaş Suçları Mahkemesinde yargılanırken,
bazı suç ortaklarının da hâlâ aranıyor olduğunu dikkate aldığımız
zaman, bu aranıyor olanları, Türkiye Cumhuriyeti hükûmetinin
yasalarının ulusal sınırları içinde ve İnterpolü
kanalıyla her ülkede yakalayabilme güç ve kudretinin olduğunu,
böyle bir ülke olduğumuzu, böyle bir kararlılık da gösterebileceğimizi
bilmek isterdim. Ve böyle bir Sözleşme’de, Bosna-Hersek’e
suç işleyen, insanlık suçu işleyen, Birleşmiş Milletler kararıyla
soykırım suçu işleyen bu savaş kaçaklarını bizim İnterpol
polisimizin enselerinden tutmasını isterdim Avrupa’nın göbeğinde.
Bu kararlılık, bu dirayet böyle sağlanır diye düşünüyorum. Yüce Meclisimiz,
gerçekten, Bosna-Hersek’le ilgili bu Sözleşme’yi
incelerken… Yüzde 44’ü Boşnak, 31’i Sırp, 17’si Hırvatlardan oluşan;
yüzde 40’ı Müslüman, yüzde 31’i Romen, yüzde 15’i Katolik, yüzde 15’i
Protestan olan Bosna-Hersek bir yönetim
biçimi olarak cumhuriyetini kurarken… Üç üyeli bir cumhurbaşkanlığı
sistemine sahip olan Bosna-Hersek’te (Boşnak,
Hırvat, Sırp) üç cumhurbaşkanının dönüşümlü olarak bu ülkede cumhurbaşkanlığı
yapma uzlaşısına vardıklarını gördüğüm zaman,
bu gelinen noktada gerçekten sorunların ne kadar yoğun olduğunun
da farkında olmamız gerektiğini düşündüm. Evet, Bosna-Hersek
95’te kabul edilen ikili bir yönetim tarzını benimsedi. Bosna-Hersek
Federasyonu, Bosna-Hersekli Sırplardan oluşan
Bosna Cumhuriyeti ve kuzeydoğu’da özerk bir yönetim olan Brcko Bosna-Hersek Devleti egemenliği söz konusu.
Bu üç ayrı yerde, üç ayrı dilde, üç ayrı dinde, böylesi bir ülkede adli
yardım sözleşmeleri imzalanırken, bizim klasik rutin bir sözleşmeyi
alıp, matbu olarak doldurup, kira kontratı gibi bu yüce Meclise getirmemiz
ve üstelik 2005 yılından iki buçuk yıl sonra, imzalama ve yürütmeyi
bugün gündeme getirmemizin Bosna-Hersek halkına hiç de sahip çıktığımız
anlamına gelmediğini burada ifade etmek istiyorum. Evet, bir başka
ilginç noktaya bu Sözleşme’yle dikkati çekmek istiyorum: Anayasa
Mahkemesine, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından 3 üye seçilen
tek Anayasa Mahkemesi örneği de Bosna Hersek Anayasa Mahkemesidir.
Hiçbir ülke ulusal egemenliğini kullanırken, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin -ki bugün 47 tane Avrupa Konseyi üyesi yargıçtan oluşuyor-
bu tür bir yargıç seçimi yaptığını görmemişsinizdir. Kartopu uçurmayın,
korkarım yarın bize de yönelir böyle bir durum. Onun için, ben buraya
dikkati çekerken, bu ülkede hâlâ Dayton Anlaşmasıyla
-kıymetli diplomatlarımız var, tabi aralarında konuşurken dikkatli
olmaya çalışıyorum- Yüksek Temsilcilik Ofisinin komiser düzeyinde
kalmaması için, AGİK görevlilerinin Barış Gücü gibi seyirci kalmaması
için, iletişim düzenleme odasının aldığı karmaşık görev yapılanmasında
görevini yapması için yaşanan savaşların, insanlığa karşı suçların
saldırısı sonucu yerinden edilen, göç eden, Avrupa’ya ve büyük çoğunluğu
Türkiye’ye yerleşen, Türkiye’de yaşayan, akrabaları orada kendileri
burada, özel hukukları ve milletlerarası özel hukuktan kaynaklanan
ticari ilişkileri, aile yaşamları, mülk, miras hukukları, özel hukukla
ilgili -boşanmadan tutun da velayete kadar olan- sorunları bu karmaşada,
Türkiye’nin, böylesi, tarihten bağı olan ülkelerle ilişkilerinde
bir daha dirayetli ağabey, bir daha dirayetli dost görevini yerine
getirmesi gerektiğinin de altını çizmek istiyorum. Evet, bu sözleşmeler,
yine yüce Meclise ifade edeyim ki, Türkçe, Boşnakça, Hırvatça, Sırpça
dillerinde hazırlandı ve aynı derecede geçerlidir. Yani, kültürler
birbirini yaşatır, kültürler tarihten kaynaklanır, sonradan var
edilmezler. Birisinin dediği gibi, bir şey doğuştan kazanılır veya
büyük, bin yıllar boyunca tarihten kazanılır; bir dil öyledir, bir kültür öyledir, bir kimlik
öyledir. Biz istesek de, etnik kökeni Boşnak, dini Müslüman olan Bosnalı
kardeşlerimizin de, onlarla birlikte yaşamı paylaşan Hırvatların
da, Sırpların da bu çağdaş, 21’inci yüzyılda barış içinde birlikte yaşamalarını
sağlamak, hepsine de eşit mesafede bir ülke olmanın, çağdaş bir hukuk
devleti olmanın ölçütlerini de yaşama geçirmek gibi bir olgunluğu
da gösterme yükümlülüğümüz vardır. Ben, son olarak
buradan şu çağrıda bulunuyorum: İnsanlığa karşı işlenen suçlar,
soykırım suçlarının yargılanması için kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesine… Umarım ki, Türkiye
hiçbir kaygı ve korkusu olmadan, hemen bu Sözleşme’yi bu Meclise getirir
ve imzalar ki, bir daha Bosna-Hersekler, oradaki
soykırımlar yaşanmasın. İç savaşın vurduğu
Bosna-Hersek ekonomisi, sanayisi, madenciliği ve tarım alanındaki
gerileme ve yeniden inşa süreci dikkate alındığında, bu Sözleşme’nin
ticari boyutunun ne denli önemli olduğuna, ama bu kadar önemli olan
bir Sözleşme’yi iki buçuk yıl sonra
geç imzalamamızın da bir kayıp olduğuna dikkat çekmek istiyorum. (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir dakika
süre veriyorum Sayın Kaplan, tamamlayın lütfen. HASİP KAPLAN
(Devamla) – Burada, yine de bütün bu eksikliklerine rağmen Hükûmetin bu konuda yerinde olan çalışmasına destek
sunarken, aynı zamanda, bu Sözleşme’nin mutfağında çalışan ve ismi
geçmeyen herkese, Dışişleri Bakanlığı ve
Adalet Bakanlığının değerli uzman ve bürokratlarına, tüm çalışanlarına
huzurunuzda teşekkür etmek istiyorum. Bu duygu ve düşüncelerle
konuşmama son verirken, yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla
selamlıyor ve DTP Grubu olarak şüphesiz olumlu oy kullanacağımızı
ifade etmek istiyorum. Teşekkür ediyorum.
(DTP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kaplan. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE BOSNA-HERSEK ARASINDA HUKUKİ
VE TİCARİ KONULARDA ADLİ İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1.-
16/2/2005 tarihinde Saraybosna’da imzalanan
“Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Arasında Hukuki ve Ticari
Konularda Adli İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde söz isteyen? Yok. 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – 2’nci
madde üzerinde söz isteyen? Yok. 2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – 3’üncü
madde üzerinde söz isteyen? Yok. 3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. BAŞKAN – Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için üç
dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek Arasında
Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısının açık oylama sonucunu
açıklıyorum: (x)
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Birleşime on
dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.08 (x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir. ÜÇÜNCÜ OTURUM Açılma Saati: 17.24 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR
ÇELİK (Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 12’nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum. Şimdi, 3’üncü
sırada yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve
Ekonomik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız. 3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel
ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/314) (S. Sayısı:
14) (x) BAŞKAN – Komisyon?
Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu
14 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen, gruplar adına: Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu
adına Canan Kalsın, İstanbul Milletvekili; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu adına Alim Işık, Kütahya Milletvekili; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına Enis Tütüncü, Tekirdağ Milletvekili; şahsı adına Hüseyin
Pazarcı, Balıkesir Milletvekili. İlk söz, Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Canan Kalsın’da. Sayın Kalsın buyurun.
(AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. AK PARTİ GRUBU
ADINA CANAN KALSIN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle 21 Ekim 2007 Pazar günü Hakkâri’de meydana gelen terör
olaylarını kınıyor, milletimize ve şehit ailelerine başsağlığı diliyorum.
Umuyoruz ki, dünyanın geleceğini tehdit eden bu terör yangınını
tüm ülkeler el birliğiyle söndürme bilinç ve gayretine sahip olurlar. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel
ve Ekonomik İşbirliği Protokolü üzerinde şahsım ve grubum adına
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Pakistan’la
ilişkilerimiz, Pakistan’ın bağımsız bir devlet olarak kurulduğu
14 Ağustos 1947 tarihinden itibaren yakın dostluk ilişkileri temelinde
şekillenmiştir. Türkiye ve Pakistan arasında örnek teşkil eden yakın
dostluk ilişkileri sadece iki ülke halklarının değil, aynı zamanda
bölgesel barış ve istikrarını da yararınadır. Ülkemizin Pakistan’la
ekonomik ilişkileri siyasi ilişkilerinin düzeyini yansıtmaktan
uzaktır. Bu bağlamda, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Pakistan
İslam Cumhuriyeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik
İşbirliği Protokolü 24 Temmuz 2004 tarihinde Ankara’da imzalanarak,
bilimsel ve teknik, bilgi ve dokümantasyon mübadelesi yapılması,
ilgili kuruluşlar bünyesinde yayımlanan araştırma sonuçlarının
mübadele edilmesi; bitki ve hayvanlardan genetik ve biyolojik materyal
değişimi yapılması; tarafların ihtiyaç duydukları alanlarda karşılıklı
uzman değişimi yapılması; her iki tarafta da eğitim, seminer, konferans
ve toplantılar düzenlenmesi; çiftlik su yönetimi konusunda bilgi
değişimi yapılması, ilgili kuruluşlar arasında doğrudan ortak
faaliyetler oluşturulması; iki tarafın hem kendi ülkesinde hem de
üçüncü ülkelerde tarımsal pazarlama amacıyla özel sektörleri arasında
ortak iş birliği yatırımlarının teşvik edilmesini kapsamakta ve
bu anılan konularda kapsamlı şekilde iş birliği yapmak mümkün olabilecektir.
Küresel ısınmaya da bağlı olarak, tarım alanında teknik, bilimsel
ve ekonomik çalışmaların önemi artarak devam etmektedir. AK Parti Hükûmetleri döneminde, ülkemizde makroekonomik
göstergeler olumlu bir seyir izlemektedir; enflasyonun tek haneli
rakamlara düşürülmesi, daha büyük ve istikrarlı ekonomik programın
sağlanması ve yapısal reformlarla Türkiye dünyanın en büyük 20 ekonomisi
arasında yer almaktadır. Hükûmetlerimiz döneminde
gerçekleştirdiğimiz bu makroekonomik performans Türkiye’nin
bölgedeki dinamizmini ve Türk ekonomisindeki yükselen ivmeyi
yansıtmaktadır. Bölge ülkeleri
ve çevresindeki ülkelerle yakın tarihî, kültürel ve ekonomik ilişkileri
bulunan ülkemiz, salt ticari çıkarların ötesinde, bu ülkelerin
sosyal ve ekonomik kalkınmalarına destek olmanın verdiği sorumlulukla
da hareket etmektedir. Bu anlamda, Pakistan ve Türkiye arasındaki
ekonomik ilişkilerin artırılarak karşılıklı ticaret hacminin
dengeli olarak genişletilmesinin önünde engel bulunmamaktadır.
Türkiye-Pakistan arasındaki siyasi ilişkiler seviyesine çıkarılacak
olan ekonomik ilişkilerin güçlendirilmesi, iki ülke arasındaki
dostluk bağlarının en üst düzeye çıkmasını sağlayacaktır. Türkiye ve Pakistan
İslam Cumhuriyeti arasında imzalanan bu Anlaşma’nın ülkemize hayırlı
olmasını temenni eder, yüce Meclise saygılarımı sunarım. (AK Parti
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kalsın. İkinci söz, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık’ta. Buyurun Sayın
Işık. (MHP sıralarından alkışlar) Söz süreniz yirmi
dakidadır. MHP GRUBU ADINA
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; öncelikle
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Türkiye Cumhuriyeti
Hükûmeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükûmeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel
ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Tarım, Orman ve Köyişleriyle,
Dışişleri Komisyonları raporları hakkında Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerimin başında,
23’üncü Dönemin yüce Meclisimize ve milletimize hayırlara vesile
olmasını diliyorum. Ayrıca, geçen hafta, yüce Meclisimizden onay
alan, Kuzey Irak’ta PKK terörüyle mücadeleyi amaçlayan Başbakanlık
tezkeresinin ülkemiz ve milletimiz için hayırlara vesile olmasını
dilerken ülkemizin bölünmez bütünlüğü ve milletimizin birlik ve
beraberliği adına, son bir ayda 40’ı aşkın, canını veren yüce Meclisimizin
ve milletimizin değerli evlatlarını rahmetle anıyor, Allah’tan
bunlara rahmet dilerken yakınlarına ve milletimize başsağlığı,
yaralılara da acil şifalar diliyorum. Söz konusu protokol
-benden önceki konuşmacının da belirttiği gibi- 29 Temmuz 2004 tarihinde
Türkiye Cumhuriyet Hükûmeti adına Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Sami Güçlü ile Pakistan
İslam Cumhuriyeti Hükûmeti adına Tarım, Gıda
ve Hayvancılık Bakanı Sardar Yar Muhammad Rind tarafından Ankara’da
imzalanmış, Bakanlar Kurulunca 3 Ağustos 2005 tarihinde üç maddelik
kanun tasarısı hâline getirilerek 13 Ekim 2005 tarihinde Tarım, Orman
ve Köyişleri Komisyonu, 5 Mayıs 2006 tarihinde
de Dışişleri Komisyonu tarafından kabul edilmiştir. İki ülke arasında
iş birliği protokolünün yürürlüğe girmesiyle, bilimsel ve teknik
bilgi ve dokümantasyon mübadelesi, her iki tarafta da eğitim, seminer,
konferans ve toplantıların düzenlenmesi ve benzeri gibi konularda
kapsamlı şekilde iş birliği yapılması hedeflenmiştir. Protokolün
beş yıl geçerli olması ve sona erme tarihinden altı ay önce bildirilerek
taraflardan birince feshedilmediği sürece bir sonraki beş yıl
için otomatik olarak yenilenmesi ve tarafların karşılıklı rızasıyla
protokol üzerinde değişikliklerin yapılabileceği kabul edilmiştir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bilindiği gibi, Pakistan İslam Cumhuriyeti
veya kısaca Pakistan, Güney Asya’da Türkiye dostu bir ülkedir ve
Umman Denizi’ne 1.046 kilometre kıyısı vardır. Batısında Afganistan
ve İran, kuzeyinde Çin, doğusunda ise Hindistan bulunmaktadır. 1947
yılında, İngiliz sömürgesindeki Hindistan’dan, yaşanan kanlı bir
mücadele sonrası ayrılarak 14 Ağustos 1947’de kurulmuştur. Daha
sonrasında, yine bir bölünme yaşayıp batısı bugünkü Pakistan, doğusu
da Bangladeş olmuştur. Pencap, Sind, Kuzeybatı Cephesi ve Belucistan
gibi dört eyaleti bulunmaktadır. Federal başkenti ise İslamabat’tır.
Toplam nüfusun yüzde 97’si Müslüman, geri kalanı ise Hristiyan, Hindu, Sih ve Budistler
oluşturmaktadır. Bazı verilerini
kısaca özetleyecek olursak: Bugünkü nüfusu yaklaşık 156 milyon, nüfus
artış hızı yüzde 2 civarında, yüzölçümü de hemen hemen
Türkiye’nin yüzölçümüne yakın, 796 bin kilometrekaredir. Bu özellikleriyle,
Türkiye’nin 2 katı nüfusuna sahip, ancak biraz sonra vereceğim
bazı ekonomik veriler de dikkate alındığında ekonomik açıdan biraz
daha sıkıntılı bir ülke konumundadır. Konuşulan diller,
resmî dili İngilizce, ulusal dili ise Urduca olup yaklaşık yüzde 50
dolayında Pencabi dili hâkimdir. Para birimi
Rupi olup 1 Amerikan Doları yaklaşık 60 Rubi
civarında bir değere sahiptir. Doğal kaynaklarının başında toprak,
doğal gaz, sınırlı petrol yatakları, kömür, demir, bakır, tuz ve kireç
taşı gelmektedir. Tarıma uygun topraklarının oranı yüzde 27 dolayındadır.
Bağımsızlık günü 14 Ağustos 1947, 23 Mart günü de cumhuriyet günü olarak
kutlanmaktadır ve her yıl Cumhuriyet Bayramı olarak kutlanmaktadır. Ekonomik göstergelerine
baktığımızda, gayrisafi millî hasılası, toplam
480 milyar dolar civarındadır ve bu değeriyle, nüfusta dünyanın
ilk 6’ncı kalabalık ülkesi olan bu ülke gayrisafi
millî hasıla açısından 25’inci sıradadır. Kişi başına düşen millî
hasıla değerine baktığımızdaysa 3.000 dolar civarındadır. Bu rakamlarla
da dünyanın 128’inci sırasında yer almaktadır. Yıllık yaklaşık 20
milyar dolar civarında ihracatı, 27 milyar dolar civarında da ithalatı
bulunmaktadır. Toplam dış borcu 2006 rakamlarıyla 42,3 milyar dolardır.
Gelişmişlik endeksine bakıldığında 134’üncü sırada yer almakta,
dolayısıyla dünyada orta derecede gelişmiş bir ülke konumundadır.
Gayrisafi yurt içi hasılanın
sektörel bileşimine baktığımızda, yaklaşık
yüzde 25 oranında tarım, yüzde 25 oranında endüstri, yüzde 50 oranında
da hizmet sektörü buradan pay almaktadır. Sektörlere göre iş gücü
dağılımı değerlendirildiğinde ise 2006 yılı rakamlarına göre tarım
yüzde 44, endüstri yüzde 17, hizmet de yaklaşık yüzde 40 dolayında
pay almaktadır. Enflasyon oranı yüzde 10’un altında, işsizlik oranı
da yüzde 6-7 dolayındadır. Başlıca endüstri
ürünleri: Tekstil, gıda ürünleri, meşrubat, yapı malzemeleri, giysi,
kâğıt ürünleri, karides. Tarım ürünleri:
Pamuk, buğday, pirinç, şeker kamışı, meyve, sebze, süt, et, yumurta. İhracat Ürünleri:
Tekstil, pirinç, diğer tarım ürünleri. İhracat ortaklarına
baktığımızda, Amerika Birleşik Devletleri, Hong Kong, İngiltere,
Almanya, Birleşik Arap Emirlikleri baş sıralarda yer almakta. Türkiye’nin
sırası oldukça altlarda. İthalat ürünleri
makine, petrol, petrol ürünleri, kimyasallar, taşıt araçları, hububat,
yağ, bakliyat, un gibi ürünler olup ithalat ortaklarına baktığımızda
da Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, ABD, Japonya, Malezya
gibi ülkeler başlarda yer almakta. Ülkemizle Pakistan
arasındaki ticaretin sektörel dağılımına
baktığımızda, 2006 yılı itibarıyla toplam 130 milyon dolarlık ihracat,
380 milyon dolarlık da ithalat rakamı söz konusudur. İhracatın yüzde
52’sini makineler ve ulaşım araçları, yüzde 17’sini diğer yarı mamuller,
yüzde 12’sini kimyasallar, yüzde 7’sini tarımsal ürünler, yüzde
12’sini de diğer ürünler oluştururken ithalatın yüzde 82’sini dokumacılık
ürünleri, yüzde 6’sını tarımsal ürünler, yüzde 9’unu diğer ürünler,
yüzde 3’ünü de kimyasallar oluşturmakta. Tarım ürünleri açısından
yaklaşık ithalat ve ihracat rakamları birbirini karşılamaktadır.
Pakistan’ın
başlıca sektörlerine baktığımızda, tekstil makineleri ve tekstil
sektörü, tarım, doğal kaynaklar, imalat sanayisi, inşaat ve inşaat
malzemeleri -özellikle çimento sektörü ve yol inşası burada hâkim-
enerji sektörü, bankacılık sektörü ve otomotiv sektörü olarak sıralanabilir.
Pakistan’la
Türkiye ilişkilerine bakıldığında, Pakistan’ın bağımsız bir devlet
olarak kurulduğu 14 Ağustos 1947’den itibaren yakın dostluk ilişkileri
temelinde şekillenmiştir. Pakistan’ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah Türkiye’yi model almış, Türkiye ile Pakistan
arasındaki örnek teşkil eden yakın dostluk ilişkileri, sadece iki
ülke halklarının değil, aynı zamanda bölgesel barış ve istikrarın
da yararına olmuştur. Nükleer güce
sahip olan tek Müslüman ülke Pakistan, nükleer teknolojisinin yanı
sıra, bunu taşıyabilecek platformlar elde etmeyi de başarmıştır.
Kısa ve uzun menzilli füzeler Pakistan’da vardır. Ayrıca, yeni geliştirmeye
başladığı söylenen 4 bin kilometre menzilli TIPU sistemi de dikkat
çekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti
ile Pakistan İslam Cumhuriyeti arasında bugüne kadar toplam 14 anlaşma
imzalanmış, 7 anlaşma da imzalanma aşamasında ve hazırlık aşamasında
olup Meclis gündemine zamanla herhâlde gelecektir. Askerî ilişkilerin
yanı sıra, uluslararası terörizmle, organize suç örgütleriyle
mücadele ve bankacılık ile sağlık konularında da iş birliği anlaşmaları
imzalanmıştır. Türkiye-Pakistan
ilişkilerini etkileyen önemli bir alan bu ülkedeki Türk firmalarının
faaliyetleridir. Özellikle 1990’larda Pakistan pazarına giren
Türk müteahhitlik firmaları bu konuda büyük önem taşımaktadır. Bayındır,
STFA ve Tekser gibi büyük firmalar bu ülkenin
fiziki altyapısının modernizasyonunda faaliyet göstermekte ve
bunların iş hacmi yaklaşık 1,5 milyara ulaşmış bulunmaktadır. Ancak, Pakistan
ile ekonomik ve ticari ilişkilerimizde bazı sıkıntılar, sorunlar
söz konusudur. Bunların da başlıklar hâlinde öne çıkanlarını yüce
Meclise duyurmak, en azından bilgilendirmek anlamına gelen bir sunumda.
Pazarlama ve tanıtım eksikliğinin başta yer aldığını görüyoruz.
Ulaştırmayla ilgili problemler var gerek deniz gerek kara gerekse
hava ulaştırmacılığı açısından, bankacılık sistemine ilişkin bazı
sorunlar var, firmalar arasında doğrudan yaşanan sorunlar söz konusu,
tekstil ve konfeksiyon ürünlerinde Pakistan’a uygulanan kota sorunu
var, tarife dışı engeller söz konusu ve yüksek gümrük vergileri gibi
sorunlar yaşanmakta. “Türkiye açısından
peki Pakistan ne tür fırsatlar sunuyor denir?” ise birkaç maddeyle
şunları söylemek mümkün: Türkiye tarım politikasını oluştururken
teknolojilerden yararlanmaktadır, uydu aracılığıyla tarımsal
ürünlerin takibi, rekolte tahmini ve hasat kontrolü sistemlerinde
Türkiye Pakistan’a yardımcı olabilir. Pakistan’da
yaklaşık 50 milyon yabani zeytin ağacı bulunmaktadır. Bu ağaçların
aşılanması ve verimli hâle getirilmesi Pakistan tarımına büyük
katkı sağlayacaktır. Türkiye, dünyanın sayılı zeytin ve zeytinyağı
üreticileri arasında yer alan bir ülkedir ve Pakistan’a bu konuda
önemli yardımlarda bulunabilir. Sulama kanallarının
açılması ve sulama ekipmanı temininde de Türk şirketleri Pakistan’a
davet edilebilir. Pakistan’da
traktör açığı 35 bin dolayındadır. Traktör ve diğer tarım makinelerinin
Türkiye’den temin edilmesi mümkündür. Pakistan’da mango, turunçgiller ve diğer meyve ve sebzelerin
yaklaşık yüzde 40’ının pazara ulaştığı, gerisinin değerlendirilemediği
bilinmektedir. Meyve, sebze ve bilumum gıda işleme, paketleme, dağıtım,
üçüncü ülkelere pazarlama gibi diğer alanlarda Türkiye uzmanlık
bilgisini ortak projelerle Pakistan’a sunabilir. Pakistan’ın
buğday ya da un gereksinimi de Türkiye’den
temin edilebilir. Tohum ıslahı
alanında da büyük fırsatlar söz konusudur. Mısır ve ayçiçeği tohumu
hibritlenmesi Türkiye’ye, Pakistan’a yönelik
ihraç kapısı açacaktır. Çin Halk Cumhuriyeti’nden
ithal edilen yaklaşık 2,5 milyon ABD doları değerindeki zirai mücadele
ilaçları kalitesiz olduğu için müstahsilin şikâyetine yol açmaktadır.
Bu alanda Türkiye’den ortak üretim dâhil, gereken katkı alınabilir.
Pakistan’da özellikle ofis mobilyaları sektöründe ihtiyaç olduğu
da dile getirilmektedir. Yine Türkiye bu konuda Pakistan’a katkı
sağlayabilir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizin başka ülkelerle yaptığı veya
bundan sonra yapacağı iş birliği anlaşmalarının başarıya ulaşması,
şüphesiz ki öncelikle Türk tarımının kendi problemlerinin çözümüne
bağlıdır. Aksi takdirde, yapılan anlaşmalar ve çıkarılan kanunlar
raflarda yerini almaktan öteye geçemeyecektir. Ülkemizde
hâlen en temel sektörlerden biri durumundaki tarım sektörü giderek
küçülmekte, tarımsal üretim artışının nüfus artışından az olması
nedeniyle ortaya çıkan tarımsal ürün açığı ithalatla karşılanmaktadır.
Türkiye İstatistik
Kurumu verilerine göre, Türkiye’de 2000 yılında 22 milyon 347 bin
çalışanın yaklaşık yüzde 37’si tarım sektöründe istihdam edilirken,
2006 yılında çalışan 22 milyon 860 bin kişinin yüzde 28’i tarımda istihdam
edilir hâle gelmiştir. Yani, altı yılda yaklaşık 1 milyon 800 bin çiftçi
toprağından kopmuştur. Yaklaşık 500 bin ek istihdam yaratılmış, dolayısıyla
bu tarımdan kopan istihdam bir başka yerde maalesef bu rakamlara
göre ikame edilememiştir. Mayıs 2006’da istihdam edilenlerin yüzde
28,4’ü tarım, yüzde 18,7’si sanayi, yüzde 5,8’i inşaat, yüzde 47,1’i de
hizmetler sektöründe yer almıştır. Türkiye’de
mevcut tarım politikaları sonunda, tarıma yönelik destekler son
beş yılda millî gelirin yaklaşık yüzde 3’ünden bugün binde 7’sine geriletilmiş,
tarımsal örgütlenme ve tarım satış kooperatifleri zayıflatılmış,
tarım özellikle son üç yılda net ithalatçı konuma getirilmiştir. Geçmiş dönemde
uygulanan tarımsal sübvansiyonların küçük aile işletmelerinin
ayakta kalmasına ve kent göçünün bir ölçüde hafifletilmesine önemli
katkıları olmuştur. Tarım sübvansiyonlarının kaldırılmasıyla
tarımdan çözülme ve kentlere göç ivme kazanmıştır. Türkiye’de köylü
nüfusunu azaltma yönünde yapılan telkinler neticesinde köyden
şehre akın olmuş, vasıfsız köylü nüfus kendi köyünde ekip biçtiğiyle
beslenip karnını doyurabilir iken büyük şehirlerde maalesef üretici
olmaktan çıkmış ve açlık ya da yoksulluk sınırında
yaşamaya başlamış durumdadır. Köyünde mutlu ve karnı tok bir yaşam
süren insanlar, şehirde yoksul, mutsuz, işsiz ve aç yığınlara dahil
olmuşlardır. Dokuzuncu Plan
dönemi sonunda, yani 2013 yılında tarımsal istihdamın payının yüzde
19’a düşürüleceği öngörülmektedir. Kırdan kopan milyonlarca insana
diğer sektörlerde iş bulunamaz ve işsizlik sorunu bugünkü boyutuyla
devam ederse ülkeyi hangi sosyal çalkantıların beklediğini bugünden
tahmin etmek çok zor olmayacaktır. Dünya tahıl ticaretinin yüzde
80’ini elinde bulunduran Amerika Birleşik Devletleri bugün dünyanın
büyük kısmının yediği ekmeği sağlayan ülke durumundadır ve maalesef
1970’li yıllardan sonra Türkiye kendine
yeter yedi ülkeden biri olma hüviyetini kaybetmiş durumdadır. Değerli milletvekilleri,
bugün, beş yıl öncesine kadar tarlasını yüzde 50 hisseyle ortağa
verebilen Anadolu çiftçisi, yüzde 25 hisseyle dahi tarlasını ekecek
ortak bulmakta zorlanmakta ve kendi traktörü ve tarım makinesi yoksa
tarlasını ekememektedir. Tarım ürünleri ve diğer nakliye işlerini
yapan kamyoncu esnafı, bugün mazot yerine 10 numara yağ yakarak nakliye yapabilmektedir. Bunlar Türkiye’nin
gerçekleri. Hayvancılıkla uğraşan köylülerimiz, neredeyse hayvancılığı
bırakma noktasına gelmiştir. Kısacası, tarımsal
üretim yapmak isteyen çiftçi ve köylülerimizin neredeyse tamamı
Ziraat Bankasına borçlanarak âdeta bankanın esiri haline getirilmiştir.
Nitekim, Hükûmet Programını yüce Meclisimize
sunan Sayın Başbakanımız, Ziraat Bankası aracılığıyla verilmiş
olan tarımsal kredi miktarının son beş yılda 228 milyon YTL’den 4,4 milyar YTL’ye yükselerek
19 kat arttığını belirtmiş ve bu durumu
tasdik etmiştir. Diğer yandan, Türkiye’de tarıma yapılan destekler
giderek azalırken ABD ve AB ülkelerinde tam tersi bir uygulama söz
konusudur. ABD, 1980 yılında 2,7 milyar dolar olan tarım desteğini
yirmi yılda yaklaşık 50 kat artırmış ve bugün 100 milyar doların üzerine
çıkarmıştır. Benzer şekilde Avrupa Birliği ülkeleri de 1980 yılında
6,2 milyar dolar olan tarım desteğini yirmi yılda yaklaşık 16 kat artırmış
ve 2000 yılında 100 milyar doların üzerine çıkarmıştır. Türkiye’de tarımın
gayrisafi millî hasıla içindeki payı yüzde
11’ler dolayındayken AB ülkelerinde bu rakam yüzde 2 civarındadır.
“Peki Türkiye’de
ne yapılmalıdır?” sorusu sorulur doğal olarak. Ben de bu konuya
ilişkin birkaç maddede özetlediğim önerilerimi yüce Meclisinize
arz ediyorum: 1) Türkiye ile
ABD arasında 12 Kasım 1956 ve 9 Ocak 1998 tarihlerinde yapılan tarım
ürünleri anlaşmalarında yer alan Türkiye’nin yetiştirdiği ve anlaşmada
adı geçen ya da benzeri ürünlerin Türkiye’den
yapılacak ihracatı ABD tarafından denetlenecektir. 2) Türk ve Amerikan
Hükûmetleri, Türkiye’de Amerikan mallarına
karşı talebi artırmak için birlikte hareket edeceklerdir. 3) Türkiye’de
et başta olmak üzere, ABD, sübvanse edilen tarım
ürünlerinin sıfır gümrükle ithal edilmesini kabul etmiştir ve benzeri
gibi maddelerin yeniden mutlaka gözden geçirilmesi gerekir. Yine, Dünya Ticaret
Örgütü anlaşmalarında müzakere edilen buna benzer maddeler var.
Bunların mutlaka yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Tarımsal üretimde
kullanılan mazot, gübre, tohum, traktör ve tarım makineleri gibi
girdilerden KDV ve ÖTV benzeri kesintiler kademeli olarak azaltılmak
zorundadır. Ziraat mühendisi
ve veteriner istihdamı mutlaka özendirilmek zorundadır. Tarıma dayalı
sanayi ürünleri üretimi ve ihracatı teşvik edilmelidir. Tarımsal üretim,
teknoloji ve ürün kalitesinin artırılmasına yönelik araştırma
geliştirme çalışmaları öncelikle desteklenmelidir ve özellikle
yükseköğretimde akademik yükseltmelerde âdeta baraj haline getirilen
yabancı dil zorunluluğu kaldırılarak Türk bilim adamlarının Türk
tarımına yoğunlaşması sağlanmalıdır. Sonuç olarak,
Milliyetçi Hareket Partisi adına, bu anlaşmaya olumlu oy vereceğimizi
belirtir, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık. Üçüncü söz, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’de. Buyurun Sayın
Tütüncü. Süreniz 20 dakika.
CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Değerli milletvekilleri,
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Pakistan
İslam Cumhuriyeti Hükûmeti arasında tarım alanında
teknik, bilimsel ve yine tarım alanında ekonomik işbirliği protokolünün
uygulanmasıyla ilgili kanun tasarısı üzerinde söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlarken hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Şimdi, konuşmamı,
bu kanun tasarısında öngörülen iş birliğinin hem Türkiye açısından
hem de Pakistan açısından nasıl daha verimli hâle getirilebilir konusuna
ışık tutarak yapmaya çalışacağım. Şimdi, öncelikle Pakistan’la
ilgili bazı bilgileri kısa da olsa sizlerle paylaşmak durumundayız.
Pakistan’da toplam nüfusun yüzde 66’sı kırsal alanda yaşıyor. Yani,
ekonomik açıdan doğrudan ya da dolaylı bir
şekilde tarıma bağlı. Tarımın, tarım sektörünün Pakistan millî geliri
içindeki oranı yüzde 22. Yani, Türkiye oranından bir kat daha fazla.
Tarım istihdamının toplam Pakistan istihdamı içindeki oranı ise
yüzde 45. Bizim -anımsayacaksınız- özellikle son dönemdeki yanlış
–kanımızca- tarım politikaları tarımdan tarım dışına çok hızlı
bir göçün yaşanmasına neden oldu ve özellikle 2006 yılında ilk defa
1 milyon 200 bin çiftçi topraklarını terk edip tarım dışına göç etmek
mecburiyetinde kaldı ve tarım istihdamının toplam istihdam içindeki
oranı yüzde 27’lere düşmüş durumda. Pakistan’da yüzde 45 ve Pakistan
kişi başına millî gelir düzeyi açısından gerçekten sıkıntılı bir
durumda. 2006 yılı rakamını veriyorum: 808 dolar. Yani, Pakistan’da
kişi başına millî gelir düzeyi 1.000 doların altında, 808 dolar. Pakistan tarımında
en büyük sıkıntı -birçok sıkıntılar var da- Pakistan tarımının ağırlıklı bir şekilde
pamuk üretimine yönelmiş olmasıdır. Pamuk üretimi Pakistan tarımında
çok önemli bir yer tutuyor ama ne yazık ki olumsuz hava koşullarından
ve hastalıklardan dolayı da bu pamuk üretimi, ürünü hemen hemen her yıl çok ciddi sorunlarla karşılaşıyor. Pakistan’da,
tarımda gübre ve kaliteli tohum kullanımı, üretimi artıracak ürün
çeşitlendirmeleri ve ürün teşvikleri yaygın bir şekilde kullanılıyor.
Ne var ki artık bu geleneksel, üretimi artıracak politikaların Pakistan’da
verimi artırma açısından sınırına gelinmiş durumda. Bu nedenle,
Pakistan tarımında bundan böyle verimin artırılması için, üretimin
artırılması için bazı konularda büyük kurumsal değişikliklere
ihtiyaç var, bazı kurumların yeniden yapılandırılmaları gerekiyor,
aynı zamanda bazı temel politikalarda ciddi değişiklikler ihtiyacı
duyuluyor. Bu bağlamda, örneğin,
buğday, pirinç ve mısır gibi daimi ürünlerde ortalama rekolte düzeyiyle
maksimum rekolte düzeyi arasında çok büyük farklar olduğu görülüyor.
Bu nedenle, sulama organizasyonlarının yeni baştan yenilenmesi
gerekiyor, ama burada Pakistan’ın şöyle bir sıkıntısı var: Verimli
toprakların yüzde 40’ı büyük, varlıklı toprak sahiplerinin elinde
ve sulama potansiyelinin ve sulama kaynaklarının da kontrolü bu
büyük, yüzde 40, verimli toprakları elinde tutan varlıklı toprak sahiplerinin
ve işin ilginç yönü, bu varlıklı toprak sahiplerinin elindeki verimli
topraklarda verim düzeyi, küçük topraklı işletmelerdeki verim düzeyinin
çok çok altında. Yani, küçük ve orta ölçekli
Pakistan çiftçisinin elindeki verimli topraklar çok daha etkin bir
şekilde kullanılıyor. Tabii ki bu, Pakistan’daki kurumsal düzenlemelerin
topraklarda, işletmelerde bir ölçek büyüklüğü açısından reform anlayışında
bir düzenlemenin yaşamsal önemde olduğunu bize gösteriyor. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, bu genel bilgi çerçevesinde Türk
tarımı acaba Pakistan’a dönük hangi konularda yeniden düzenlenebilir
ve bu işbirliği çerçevesinde acaba biz Pakistan’la nasıl, hangi
konularda işbirliği yapabiliriz? Bu konuya geçmeden
önce acı bir gerçeği sizlerle paylaşmak durumundayım. Bakınız, 2002
yılından bu yana, yani AKP’nin iktidara geldiğinden
şu ana kadar, ne yazık ki tarımda uygulanan politikalar çiftçiyi
üretimden caydırıcı, İMF destekli politikalar olmuştur ve çiftçimizin
büyük ölçüde üretim yapma gücü ve özellikle hayvancılıktaki önemli
çöküşle birlikte üretim yapma gücü büyük ölçüde tahribata uğramıştır.
Çiftçimiz, şu anda gerçekten ciddi bir borç batağı altında. Konumuzun
sınırlarını aşmamak için bu noktayı daha fazla burada irdelemek
istemiyorum. Bu kısa bilgilerden
sonra, acaba -bu iş birliği açısından konuya baktığımızda- Türkiye’nin
Pakistan’la dış ticaretindeki tablosu nedir? Pakistan’la Türkiye’nin
dış ticaretine baktığımızda, dış ticaret hacmimizin 507 milyon dolar
olduğu 2006 yılında ortaya çıkıyor. 507 milyon dolarlık bir dış ticaret
hacmimiz var Pakistan’la -2006 yılı- ve bu 507 milyon doları -ithalat
ve ihracat toplamı tabii- Pakistan’ın toplam dış ticaret hacmine
oranladığımızda yüzde 1 dolayında bir hacimde olduğu ortaya çıkıyor.
Yani, bu yasa tasarısının bu açıdan ne kadar önemli olabileceğine
işaret etmek istiyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Pakistan ile Türkiye’nin dış ticaret
hacmi son derece düşük. Bu 507 milyon dolarlık dış ticaret hacminde
bizim Pakistan’dan ithalatımız 377 milyon dolar, ihracatımız 130
milyon dolar. Pakistan’la bu dış ticaretimizdeki açık 247 milyon
dolar, yani Pakistan’a ihraç ettiğimizden çok daha fazlasını Pakistan’dan
ithal ediyoruz. Pakistan’dan ithalatımız ihracatımızın yaklaşık
2 katı, yüzde 190. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gelelim ihracat kalemlerine. Bu 130 milyon
dolarlık ihracatta acaba tarım ürünleri ne kadar? Bakıyoruz, tarım
ürünleri son derece az. Yani, biz -2006 yılı rakamlarıyla konuşuyorum-
Pakistan’a kuru nohut, kabuksuz nohut satmışız, ihraç etmişiz, pamuk
ihraç etmişiz, kuru mercimek ihraç etmişiz, peynir altı suyu ve tadil
edilmiş peynir altı suyu, 1,5 milyon dolarlık da pamuk ipliği ihraç
etmişiz. Toplam -tarım ürünleri açısından ve tarıma dayalı sanayi
açısından söz ediyorum, yani bu yasa tasarısının kapsamı çerçevesinde
-12 milyon dolarlık bir ihracatımız var. 12 milyon dolarlık. Devede
kulak bile değil. Yani, hiçbir şey satamıyoruz biz tarım açısından.
İthalatımıza
gelince, Pakistan… ASIM AYKAN (Trabzon)
– Pakistan zaten tarım ülkesi. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Efendim, gayet tabii, gayet tabii. Bunu söylemeye
gerek yok değerli arkadaşlarım. İşte, bu iş birliğini nasıl daha
sağlıklı bir aşamaya getirebiliriz, ihracat-ithalat farkını nasıl
kapatabiliriz, ona ışık tutma açısından bu bilgileri sizlerle paylaşıyorum.
Gayet tabii. Şimdi, gelelim
ithalatımıza. İthalatımız 377 milyon dolar -az önce ifade ettim-
ve bunun yüzde 57’si, yani 214 milyon doları pamuk ve dokuma, pamuğa
dayalı bez, ham bez ürünlerinden oluşuyor. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, bu çerçevede, acaba, biz Pakistan’a
ihracat açısından hangi konularda açılımlar yapabiliriz? Dış ticaret
hacmimizi nasıl geliştirebiliriz Pakistan’la? Pakistan İslam
Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti
arasında tarım alanında teknik ve bilimsel iş birliğini hangi noktalarda
zorlayabiliriz? İşte, konu bu. Bu çerçevede,
bakıyorum, ne yazık ki, Tarım Bakanımız yok. Yani, Tarım Bakanımızın
gelip bu konuda bizi bilgilendirmesi lazım. Bir muhalefet milletvekili
olarak bu açıklamaları yaparken, en azından Tarım Bakanının, bu Hükûmetin Tarım Bakanının bizim düşüncelerimizin
hangi noktada haklı ya da haksız olduğu konusunda
fikirlerini öğrenme ihtiyacı içindeyiz.(AK Parti sıralarından
“Pakistanlı bakanı da çağıralım!” sesi) Aksi hâlde, dostlar alışverişte
görsün kabilinden bir toplantı yapmanın ne kadar anlamlı olduğunu
sizin takdirlerinize bırakıyorum. Aynı şeyi dün yaşadık.
Fas Krallığı’yla ilgili bir anlaşma yaptık sağlık alanında. Açılımlarımızı
yaptık, katkılarımızı yaptık. Ama, iktidardan çıt yok. Çünkü, Bakan
yok. Havada kalıyor. Bu nedenle, Sayın
Başkan, izninizle, AKP’yi, Hükûmeti
uyarıyorum: Lütfen, bu kutsal çatı altındaki bu yasama çalışmalarını
ciddiye alalım. Eğer bir yasa tasarısı getiriyor isek, burada, en
azından, ilgili bakanları bulunduralım ve bizim buradaki düşüncelerimizin
ve yapmaya çalıştığımız açılımların da bir kıymeti harbiyesi olsun, yoksa havanda su dövmenin anlamı
var mı? ÜNAL KACIR
(İstanbul) – İçerikte bir değişiklik yapma ihtimalimiz, hakkımız
var mı bizim? ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; “Pakistan Tarım
Bakanını da çağıralım” diye bir arkadaşımız AKP sıralarından güzel
bir söz söyledi. Önce, biz, kendi Tarım Bakanımızı çağıralım da, Pakistan
daha sonra kalsın. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – İç Tüzük’ü değiştirelim, bakanlar burada bulunsunlar! ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konunun İç Tüzük
değişikliğiyle en ufak bir ilgisi yoktur. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Var mı böyle bir şey? Böyle bir usul yok ki. BAŞKAN – Lütfen,
hatibe müdahalede bulunmayın. ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Şimdi, Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bize göre
-ama Hükûmet bu konuda ne düşünüyor tabii onu
bilemeyeceğiz- benden önceki Milliyetçi Hareket Partili arkadaşımın
konuşmasında da bazı konular vurgulandı. Bizim Pakistan’a gerçekten
zeytin üretimi, zeytinyağı üretimi konusunda ciddi teknik yardımlarda
bulunacağımız anlaşılıyor. 1’inci madde konusunda biraz sonra
söz alacağım kısa da olsa… ASIM AYKAN (Trabzon)
– Tamam, konuştun ya! ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) - Yok burada; bak, burada yok. Şimdi, tohumculukta
ciddi ölçüde yardımda bulunacağımız anlaşılıyor. İhracat kalemleri
açısından düşünürsek, gerçekten, dış ticaret hacmimizin en azından
dengelenmesi, ihracat ve ithalat -ithalatımız ihracatımızdan 2
kat neredeyse daha fazla- en azından dengelenmesi açısından bu teknik
iş birliğinin bu çerçevede bilinçli bir şekilde götürülmesi gerekiyor.
Şimdi “Su kaynaklarının
kontrolü büyük toprak sahiplerinin elindedir.” dedik. Ama her
hâlükârda Türkiye, yeni sulama teknolojileri çerçevesinde Pakistan’la
teknik iş birliği çerçevesinde avantajlı durumdadır ve Pakistan’a
teknik iş birliği çerçevesinde ciddi açılımlar yapabiliriz ileri
sulama teknolojileri çerçevesinde. Ve bir de, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Pakistan’da toprak erozyonu çok
ama çok önemli noktalarda. Toprak erozyonu derken, tabii özellikle
sellerden kaynaklanan, rüzgârdan kaynaklanan toprak erozyonu. Türkiye’nin
erozyonla mücadelede çok iyi deneyimi var. Bu çerçevede biz, Pakistan’a
bir açılım yapabiliriz. Bu da yok burada. Öyle sanıyorum
ki, bu eksiklikler uygun bir zamanda, uygun bir platformda giderilecektir,
ama gönül arzu ediyordu ki, en azından sıcağı sıcağına, burada muhalefet
partilerinden sözcülerin konuşmaları üzerine sıcağı sıcağına Hükûmetin bu konudaki düşünceleri önem ve anlam kazanıyordu.
Bundan, bu sefer de yoksun kaldık. İnşallah, önümüzdeki oturumlarda
bu eksik kapatılır. Eğer İç Tüzük değişikliği de yaparsanız, Pakistan
Tarım Bakanını ya da başka ülkelerin ilgili
bakanlarını da buraya çağırır, onların da aydınlatıcı düşüncelerinden
yararlanırız. Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bu yasa tasarısına olumlu oy vereceğiz. Her
şeye rağmen, Hükûmetin böyle bir konuyu, tasarıyı,
teknik iş birliği anlaşması tasarısını, geç de olsa, buraya getirmesinden
dolayı teşekkür ediyoruz. Hayırlı uğurlu olsun. Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyoruz. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tütüncü. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Uluslararası sözleşmelerde bu kadar uzun konuşursak
çok geç gelir bunlar. Bu kadar uzun konuşursanız uluslararası sözleşmelerde,
geç gelir. ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Bakan gelmiş olsa konuşmayacağız. ÜNAL KACIR
(İstanbul) – İçeriğine tesir edemeyeceğiniz şeylerde bakanı niye
arıyorsunuz? BAŞKAN – Şimdi,
şahısları adına söz isteyen Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı. Buyurun Sayın
Pazarcı. Süreniz on dakika. HÜSEYİN PAZARCI
(Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime,
son günlerde meydana gelen menfur terör olaylarını kınayarak ve
milletimize başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum. Ele alacağım konu,
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti
Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’dır. Hepinizi
bu vesileyle, şahsım ve Demokratik Sol Parti milletvekilleri arkadaşlarım
adına saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkan,
Pakistan, ülkemizle çok iyi ilişkiler içinde bulunan, kardeş kabul
ettiğimiz, takdirle karşıladığımız, uluslararası düzeyde de birçok
alanda iş birliği yaptığımız bir devlettir. Dolayısıyla, Pakistan’la
yapılan antlaşmaların en iyi niyetle değerlendirilmesi yönünde,
biz de Hükûmetimizin ve Meclisimizin yaklaşımını
paylaşıyoruz, bunu memnuniyetle karşılıyoruz. Ancak, Sayın Başkan,
bu sözü edilen Protokol, bazı açılardan, çok önemli hukuksal sorunlara
yer verir nitelikte bulunuyor. Söz konusu Protokol’ün
4’üncü maddesi aynen şu hükmü içeriyor ilk paragrafında: “İşbu Protokol Tarafların yetkili temsilcilerinin
imzalarıyla yürürlüğe girecektir.” Şimdi, Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; eğer bu Protokol imzalandığı tarihte
-ki o tarih 29 Temmuz 2004 olarak belirtilmiş- yürürlüğe girmiş ise o
zaman mali hukuk açısından, mali mevzuatımız açısından bunu uygulamaya
başlayan yetkililer, kişisel sorumlulukları da dâhil, önemli bir
hukuki kusurla karşı karşıya bulunmaktadırlar. Çünkü, bu Protokol’ün
uluslararası düzeyde yürürlüğe girerek uygulanmaya başlaması
gerçekleşmişse -birtakım ortak komiteler, komisyonlar kurulmuş,
uzmanların gönderilmesi işlemlerine geçilmiş
bulunuyor- fakat bu Protokol’ün yürürlüğe girmesi ancak bugün
Mecliste uygun bulma kanununun kabulünden ve bunun daha sonra yayınlanmasından
sonra söz konusu olabilecek. Ki ayrıca Hükûmet
kararnamesi gerekecektir ikinci aşama olarak da Cumhurbaşkanımızın
onaylayabilmesi için. Yani, bu durumda 2’nci maddesi -uygun bulma
kanununun- şunu söylüyor: “Bu Kanun, yayımı tarihinde yürürlüğe
girer.” Dolayısıyla, söz konusu Protokol, eğer 29 Temmuz 2004’ten bugüne
uygulanıyorsa o zaman mali mevzuatımız tarafından açığa çıkan
bir konum söz konusudur. 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu 72’nci maddesinde -ki bu madde “Yetkisiz tahsil ve ödeme” başlığını
taşımaktadır- özet olarak, yetkisiz bir biçimde kamu adına harcama
yapılamayacağını, yapanların adına zimmet çıkarılacağını öngörmektedir
ve ayrıca, adli ve idari soruşturmaya da tabi olacaklarını düzenlemektedir.
Şimdi, mali mevzuatımız itibarıyla, bugün veya yarın veyahut da
işte kararname çıktıktan sonra kesin olarak bu Protokol yürürlüğe
girmiş olacaktır, uygulanması gerekecektir. 29 Temmuz 2004’ten beri
yapılan işlemlerin, yasal dayanağı olmayan işlem şeklinde değerlendirilmesi
söz konusudur, eğer başka bir hukuki dayanak bulunması yoluna gidilmiyorsa
ki, ama bunun hukuki dayanağı bu Protokol’dür normalinde. Şimdi,
birinci sorunumuz bu. İkinci ortaya
çıkan sorun daha önemli, daha ağırlıklı bir durumda. Bu Antlaşma, bu
Protokol, ilgili sayın bakanın imzasıyla yürürlüğe gireceğini
öngörmüş. Bizim sistemimizde, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesi çerçevesinde
ya Meclisimiz uygun bulma kanunu çıkarır, ondan
sonra Cumhurbaşkanı bunu kabul eder, onaylar ya
da Hükûmetimizin bir kararnamesi gerekmektedir.
Bunun 90’ıncı maddede koşulları da sayılmıştır, her konuda Hükûmete gitmesi söz konusu değildir. O zaman, işte,
Hükûmetin bunu kabulüyle onaylanması işlemini
Sayın Cumhurbaşkanı tamamlayacaktır. Dolayısıyla, bugünkü anayasal
mevzuatımız çerçevesinde bir antlaşmanın yürürlüğe imzayla girmesi,
kim olursa olsun ilgili kişi, sadece bir bakan değil, Sayın Cumhurbaşkanımız,
Sayın Başbakanımız da olsa, bunun gereği anayasal hükümler çerçevesinde
işleme konulmasını gerektirmektedir ve bu çerçevede uygulama
böyle olduğu gibi, Anayasa’mızın 90’ıncı maddesinin gerekçesi
de aynen şunu ifade etmektedir: Gerekçe kısmında 90’ıncı maddeyle
ilgili olarak, 1961 Anayasası’nın aynen kabul edilmesi uygun görülmüştür
-bu maddeyle ilgili- denmiştir. 61 Anayasası’nın madde gerekçesinde
de aynen şu sözler yer almaktadır:
Bu maddeyle, prensip itibarıyla 1924 Anayasası’nın sistemi
muhafaza olunmuştur. Şöyle ki: Bu maddenin vazettiği ana kaide,
milletlerarası antlaşmaların teşrii organın teşriki olmaksızın
yürürlüğe konamamasıdır. Yani, normalde 24 Anayasası’nda “Mutlaka
Meclisin onayı gerekir.” şeklinde idi yürürlüğe girebilmesi için
bir antlaşmanın, bunun Meclisçe onaylanması gerekiyordu. 61 Anayasası
ve onu izleyen 82 Anayasası, bu konuda Meclisin bu yetkisine bazı
istisnalar getirmiştir, hükûmete bu konuda
yetkiler vermiştir. Ama, bugün bu çerçevede, ya
Meclis ya Hükûmet gözüyle
bir geçişe sahip olmayan antlaşmaların ülkemizde
uygulanamayacağını ifade etmektedir. Şimdi, bu çerçevede,
bunu kanıksamamamız, bunu düzeltmemiz lazım. Bununla ilgili olumlu
yaklaşımımızı size göstermek için… Çünkü, siyasi hiçbir kötü, art
niyet taşımıyorum, arkadaşlarım, beni destekleyen Demokratik
Sol Partili arkadaşlarım da taşımıyorlar. O zaman, bu usulsüzlüklerin
düzenlenmesi için Hükûmetimize, Hükûmetimizin sayın temsilcisine bir çağrı yapıyorum:
Bu Antlaşma, uygun bulma kanunuyla birlikte geri çekilsin. Pakistan’la,
bunu, isterlerse, bir hafta içinde usulüne uygun, Anayasa’mıza uygun
hâle getirmek olanaklıdır ve ondan sonra önümüze gelsin, gururla,
şerefle, biz de, bunu onaylayalım, uygun bulma kanununu kabul edelim.
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Pazarcı, bir dakika süre veriyorum. HÜSEYİN PAZARCI
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Bu çerçevede,
eğer bu veriler hesaba katılmadan Anayasa’ya aykırı bir yolda devam
edersek –biraz kanıksamış görülüyor bazı uygulamalar bu çerçevede-
bunu düzeltme yoluna gitmezsek hata işlemiş oluruz. Milletimiz,
bize, yasama yetkisini, görevini vermiştir, bunu uygun olduğu
şekilde yerine getirmemiz görevimizdir. Denetleme yetkisini vermiştir,
bunu uygun bir şekilde yerine getirmemiz gerekmektedir. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (DSP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Pazarcı. Şahsı adına söz
isteyen İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci,
buyurun.(AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on dakikadır. TUĞRUL YEMİŞCİ
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel
ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı hakkında şahsım adına söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. Değerli arkadaşlar,
Pakistan ile Türkiye Cumhuriyeti arasında, tarım ürünlerinde en
büyük benzerlik, dünya tarım üretiminde tek bir ürünle oluşmaktadır.
O da, pamuk ürünüdür. Pakistan, bilindiği üzere, dünyada pamuk üretimi
yapan dördüncü büyük ülkedir. Ülkemiz ise, pamuk üretiminde dünyada
yedinci sırada gelmektedir. Bir başka benzerlik
Pakistan’ın ürettiği pamuk kendi ihtiyacına yetmemekte, ancak
yetmekte, çok ufak bir miktarda da açığı kalmaktadır. Ülkemizin de
pamuk alanında kendi kendine yeterli olmadığı söylense de -aslında
övünülecek bir durum- yıllarca, Türkiye’den yurt dışındaki ülkelere
balya olarak işlenmedik pamuğu gönderirken, ülkemiz son yıllarda,
ihracatı, tekstil ve konfeksiyon olarak yaparak, katma değerini
ülkemizde bırakarak, büyük miktarda tekstil ihracatı yapmaktadır.
Dolayısıyla da, kendi ürettiği pamuk yetmemektedir. Dünyada da pamuk
ithalatı yapan Çin’den sonra ikinci bir ülkeyiz. Ama alınan tedbirlerle
pamuk üretiminin artırılması için de gayret sarf edildiğini görmekteyiz.
Son yıllarda ülkemizde
pamuk üretiminde bir değişiklik olmuş, batı bölgelerindeki pamuk
üretimi azalmış, ama GAP bölgesinde sulamanın artmasıyla pamuk üretimi
artmış, birinci pamuk üretim bölgesi olmuştur. Şimdi bunları
söylediğimin bir sebebi var: Pakistan ile Türkiye’nin tarımsal
alanda iş birliğiyle bu konuda da ortaklık yapması, dünya pazarlarında
her iki ülkenin de menfaatine olan durumdur. Bunun dışında
-konuşmacıları dinledik, söylediler.- tarım alanında bazı geri
kalmışlıklardan bahsedildi. Doğrudur, tarım sektörü yıllardan beri
ülkemizde gözardı edilmiş bir sektördür. Ama,
geçtiğimiz dönemde gördük ki, cumhuriyet tarihinde
çıkmamış 6 tane tarım yasası çıkarılmış. Bunların içerisinde, Tarım
Temel Yasası, Üretici Birlikleri Yasası, Tarım Sigortası Yasası
en önemlileri. Ayrıca Tohum Yasası, bu da son dönemde çıkarılan yasalardandır.
Ayrıca, yeni
yapılan bir gelişme, bu da tarım için önemli: Geçtiğimiz
yıl bütçesinde “Gayrisafi millî hasılanın
yüzde 1’inden az tarıma pay ayrılamaz.” diye yasa çıkmıştır. Bu da
tarımsal destekleri garanti altına alan bir yasadır. Bildiğiniz gibi,
geçen yılın bütçesinde 5,4 milyar YTL, yani 5,4 katrilyon tarıma destek
verilmiştir. Bu desteklerin de, bu seneki hava koşullarından dolayı
bütün çiftçilerin, çiftçi birliklerinin ve ilgili kurumların arzusuna
uyan Tarım Bakanlığı, ilk altı ayda -bu paranın- yüzde 80’ini dağıtmıştır.
Bizlere de, milletvekili olarak, kendi bölgelerimizde artakalan
yüzde 20’den son iki ayda dağıtılmasını talep etmekte olan çiftçilerin
müracaatları gelmektedir. Bunu da ilgili bakanlığa ilettik. Buradan
da bir kez söylemiş oluyorum. Önümüzdeki kasım ve aralık ayında bütçede
bu desteklerden kalan paranın dağıtılmasını çiftçiler zaten bekliyor.
Umarım ki bütçedeki bu kaynak zaten verilecektir. Geçtiğimiz yıl getirilen
bir önemli olay daha var, onu da burada bahsetmeden geçemeyeceğim.
Bakın, bu yıl kuraklıkla ilgili konuşmalar -hatta Meclisimizde
gündem içine alındı- yapıldı. İki yıl evvel Tarım Bakanlığının uygulamaya
başladığı bir proje var, bu da damla sulamayı teşvik, suyu iyi kullanma.
Suyun giderek kıtlaşması, azalması iyi kullanmayı gerektirdiği
için damla sulama yapana, modern sulama sistemi yapan çiftçiye yüzde
50’si bağış, diğer yüzde 50’si beş yıl faizsiz krediyle Tarım Bakanlığının
verdiği destek olumlu sonuçlar vermeye başlamıştır, bundan sonra
da verecektir. Geçtiğimiz yıl yine hep şu
söyleniyor; burada oraya dikkat çekmek istiyorum: Türkiye, eskiden
tarımda kendi kendine yeten yedi ülkeden biriydi, ama şimdi tarımda
kendi kendine yetmiyor, ithalatla kendini doyuruyor. Değerli arkadaşlar,
rakamlara bakarsak, en son yıl tarım ürünlerinin ihracatı, tarım
ürünlerinin işlenmişi ve bunlardan mamul gıda ihracatı –yuvarlatıyorum
rakamı- 10 milyar dolar ihracat, ithalatımız ise 7 milyar dolara
gelmiştir. Bu, olumlu bir gelişmedir. Bundan önceki yıllarda hakikaten
makas çok dar vaziyetteydi. Şimdi, tarım ürünlerindeki bu olumlu gelişmeden,
tabii ki, tamamen tarım ürünlerindeki üretenlerin, çiftçilerin ve
bu sektörün problemlerinin bittiğini söyleyemeyiz, daha sıkıntıların
devam ettiğini görüyoruz, bunlarla ilgili çalışmaların devam etmesi
lazım çiftçilerimizin lehine. Yüzde 28’e tarım
nüfusunun gelmesi bizce olumlu bir şey tarım kesiminin haklarını
savunanlarca. Çünkü, yıllardan beri Amerika Birleşik Devletleri
ve Avrupa Birliği ülkeleri örnek gösterilmiyor mu? Bu ileri ülkelerde
tarımdaki nüfusun Amerika’da yüzde 2’lerin altında olduğu, Avrupa
ülkelerindeyse yüzde 10’lardan başlayıp yüzde 2’lere kadar çeşitli
ülkelerde tarımda nüfusun olduğundan bahsediliyordu ve bu durumun
ülkenin ilerlemişliğine ve zenginliğine sebep olduğundan bahsediliyordu.
Ülkemizde uzun yıllardır yüzde 50’nin üstünde tarımda nüfus besledik,
şimdi yüzde 28’e gelmesi tabii ki sevinilecek bir husus, ama orada
da parantez açıyorum, tabii ki, bu, tarımdan çıkan nüfusun belli bir
yerde istihdamı şart. Tabii, ilk önce burada arzulanan, tarımdan
çıkan nüfusun, ilk önce, kendi çevresinde, tarımsal ürünlere dayalı
sanayinin gelişmesiyle burada değerlendirilmesi. Değerli arkadaşlar,
tarımla ilgili Pakistan’la yapılan anlaşmada, yalnız damla sulamada
değil, dünya pazarlarında, iplikte, dokumada ve pamuk ürünlerinin
ticaretinde de birliktelik olabileceğine inanıyoruz. Önümüzdeki
ayın, yani kasımın 8’iyle 12’si arasında İstanbul’da yapılacak olan
İSEDAK toplantısının çalışmalarına paralel olarak İslam Kalkınma
Bankasının pamuk üreten İslam ülkelerine dönük kredi çalışmaları
var. Ülkemiz iki yıldır bu toplantılara öncülük etmekte. Buradan
çıkarılacak sonuçla dünya pamuk üretiminin aşağı yukarı yüzde
40’ını üreten tüm -Pakistan dahil- İslam ülkelerinin birlikte hareket
etmesiyle dünya pazarlarında Amerika Birleşik Devletleri’nin
pazardaki üretim ve fiyat politikasına karşı başarılı bir politika
izlenebileceği bütün taraflarca görüşülmekte. Önümüzdeki hafta
yapılacak olan bu toplantıların sonucunun da Pakistan ve Türkiye
geleceği için, tarımın geleceği için hayırlı olmasını ben temenni
ediyorum. Sözlerime burada
son verirken, Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yemişci. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE PAKİSTAN İSLAM CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ
ARASINDA TARIM ALANINDA TEKNİK, BİLİMSEL VE EKONOMİK İŞBİRLİĞİ
PROTOKOLÜNÜN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN
TASARISI MADDE 1- 29 Temmuz
2004 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım Alanında
Teknik, Bilimsel ve Ekonomik İşbirliği Protokolü”nün onaylanması
uygun bulunmuştur. BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Sayın Enis Tütüncü,
Tekirdağ Milletvekili, söz istemiştir. Şahsı adına da Sayın Enis Tütüncü
söz istemiştir. Dolayısıyla iki söz süresini birleştirerek on beş
dakika süre veriyorum. Buyurun Sayın
Tütüncü. CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın başkan. Hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum. AKP Grup Başkan Vekili
Sayın Elitaş’ın ricasını kırmayarak kısa
bir konuşma yapmaya özen göstereceğim. O nedenle, hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum. Bu madde üzerindeki
konuşmamı istek üzerine kısaltarak, sadece ve sadece kuraklıkla
ilgili bazı gerçekleri sizlerle paylaşma üzerine inhisar ettireceğim
bu konuşmayı. Bakınız, Türkiye’de
2007 yılında yaşanan kuraklık gerçekten birçok ürünü vurmuştur. Hükûmet, 4 Temmuzda bu kuraklık kararnamesini çıkardı
ve kuraklık kararnamesiyle sadece dört ürün dikkate alındı: Buğday,
arpa, fiğ ve korunga. Oysa, Edirne’de buğday ve ayçiçeğinde yüzde
50… Tekirdağ’da ayçiçeği ve mısırda yüzde 40, Silivri’de ayçiçeği
ve hububatta yüzde 50, Sakarya’da mısırda yüzde 50, Zonguldak’ta
hububatta yüzde 50… Değerli milletvekilleri,
gerçekten, bu 4 Temmuzda çıkarılan kuraklık kararnamesinin, ürün
kapsamı itibarıyla yeniden ele alınması gerekiyor. 4 ürün değil,
birçok ürün -az önce burada saymaya çalıştım- üzüm, buğday, arpa, çavdar,
yulaf, ayçiçeği, mısır, incir, elma ve karpuz gibi ürünler, bu çerçevede
genişletilmesi gerekiyor. Bir de, kırk ili kapsamışlar idi. Örneğin,
Trakya’daki Edirne ve Tekirdağ illeri yok. İl bazında da bu kuraklık
kararnamesinin genişletilmesi gerekiyor. Değerli milletvekilleri,
bu arada, üzüm üreticileri çok büyük darbe yedi. Gerçekten Tekelin
apar topar özelleştirilmesi sonucunda, hepimiz biliyoruz ki, 2005
yılından itibaren kaliteli üzüm üreticileri çok büyük sıkıntılar
içine girmeye başlamışlardı ve 2007’deki kuraklık da üzüm rekoltesini
Türkiye çapında yüzde 40 ve 50 oranında düşürdü. Bakınız, Tekirdağ,
Şarköy ve beldelerinde şöyle bir manzarayla karşılaştık: 2005 yılında
Gamay cinsi üzüm 110 yeni kuruşa satılıyor idi,
2007’de 60 yeni kuruşa satılıyor. Hatta, alıcı bile bulamadı. Şenso 2005 yılında 60 yeni kuruşa satılıyor idi,
2007’de 25 ila 40 yeni kuruş arasında satılıyor. Buna karşılık bağcılığın
önemli girdilerine bakıyoruz, 18-46 gübrenin torbası son bir yılda
28 yeni Türk lirasından 40 yeni Türk lirasına yükselmiş, külleme
ilaçları ise yüzde 50 artmış. Böyle bir manzarada üzümde kuraklık nedeniyle
rekolte yüzde 50 düşmüş. Geçen dönemde
de burada bulunan arkadaşlar bileceklerdir, hatırlayacaklardır;
biz, bu konuda, üzüm üreticilerinin yeniden üretim gücüne kavuşturulması
açısından Hükûmetin bazı konularda adım atması
gerektiğini dile getirmiştik, komisyon da kurmuştuk bu konuda. Bu
komisyonla ilgili burada düşüncelerimizi ifade ettik geçen dönemde,
ama izin verirseniz bütün üzüm üreticileri bekliyor, üç konuda dikkatlerinizi
çekmek istiyorum. Şarap’ta olağanüstü
yüksek ÖTV var. Yani, sıra şarabı, sofra şarabının 1 litre fiyatı 1
YTL, bunun üzerinde 2,7 YTL’lik, yaklaşık 3 YTL’lik ÖTV var. Olur mu? Böyle bir şey olabilir mi? Ne
oluyor? Bunun faturası gariban üzüm üreticisine düşüyor. Bu nedenle,
bir an önce bu ÖTV’nin acilen indirilmesi gerekiyor.
Geçen dönem Maliye Bakanı üç kez söz vermişti; öyle sanıyorum, bu
sözünü şimdi tutma aşamasına gelmiştir. Üzüm üreticilerini
çok hızlı bir şekilde kooperatifleşmeye teşvik etmemiz lazım. Yeni
kurulan kooperatiflerinin de bütçesine ilk atımlık barut kabilinden
mutlaka bir kredi açılması gerekiyor. Bir de, bağcılıkta, fiyatı
daha yüksek olan kaliteli üzümcülüğe doğru ciddi bir yeni teşvik politikasının
yaşama geçirilmesi gerekiyor. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; düşündüğüm konuşmanın ötesinde bir konuşma
yaptığım için hepinizden özür diliyorum. Söz verdik. Bu duygu ve düşüncelerle
bu maddenin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. Oyumuz olumludur.
Hepinizi tekrar sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Tütüncü. 1’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler…Kabul
edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler…Kabul
edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde
üzerinde İzmir Milletvekili, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Sayın Oktay Vural söz istemiştir. Buyurun Sayın
Vural. MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Özellikle,
Meclis Başkan Vekili olarak bu hafta Meclisimizi yönetme konusunda
gösterdiğiniz dirayete, hoşgörüye çok teşekkür ediyorum grup adına.
Özellikle de,
Türkiye’nin en önemli meselesi olan terörü, sayın milletvekillerimize gündem dışı konuşma fırsatı
vermek suretiyle olsa bile, Hükûmetin millî
iradeye bilgi vermesini temin etmeniz de takdirlerimizin üzerinde
olmuştur. Ben, bu yönetim anlayışınıza grubumuz adına teşekkür etmek
için söz aldım. Saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural. Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler…Kabul edilmiştir. Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama için üç
dakika süre vereceğim. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Pakistan
İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Tarım Alanında Teknik, Bilimsel
ve Ekonomik İşbirliği Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu açıklıyorum:
Böylece, kanun
tasarısı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır; hayırlı olsun. 4’üncü sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti ile Romanya Arasında Hukuki Konularda
Adli Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlıyoruz. 4.- Türkiye Cumhuriyeti ile Romanya Arasında Hukuki
Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/329) (S. Sayısı:
15) (xx) BAŞKAN – Komisyon?
Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu
15 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili
Metin Çobanoğlu, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. MHP GRUBU ADINA
METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
Türkiye Cumhuriyeti ile Romanya arasında 28 Eylül 2005 tarihinde
imzalanan adli konularda hukuki yardım anlaşmasıyla ilgili olarak,
bu anlaşmanın uygun bulunduğuna dair tasarının görüşülmesi üzerine,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (x) Açık oylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir. (xx) 15. S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir. Türkiye ile Romanya
arasında siyasi, ekonomik, sosyal ilişkiler son yıllarda çok ciddi
bir artış göstermiştir ki; Romanya ile Türkiye arasında 25 Kasım
1968 tarihinde, o zamanki adı Romanya Sosyalist Cumhuriyeti olan
bu ülkeyle adli ve cezai konularda yine bir hukuki anlaşma imzalanmıştı.
Tabii, ilişkilerin gelişmesi üzerine bu anlaşma kâfi gelmeyince
bugün üzerinde konuştuğumuz anlaşmanın yapılması gündeme gelmiştir. Değerli milletvekilleri,
1989’dan sonra Romen-Türk ekonomik ve ticari ilişkileri sürekli bir
gelişme göstermiştir. Özellikle 1977’de Serbest Ticaret Anlaşması’nın
imzalanmasıyla ticari hacim kayda değer bir noktaya gelmiştir. Romen-Türk
ticari ilişkileri istikrarlı bir gelişim ve çeşitlendirme kaydetmişlerdir. 2003 yılında ticari
değişimlerin toplam hacmi 1,82 milyar dolar, 2004 yılında 3 milyar
dolar, 2005’te ise ticari hacmimizin 4,2 milyar doları aştığı kaydedilmektedir. Bu dinamizm,
2004 yazı itibarıyla, Romanya’nın ticari ortaklarının sıralamasında
Türkiye’yi, İtalya, Almanya ve Fransa’dan sonra 4’üncü sıraya yükseltmiştir.
Önceki sene, İtalya, Almanya, Fransa, İngiltere ve Rusya Federasyonu’ndan
sonra 6’ncı sırada idi. Şu anda ise, Romanya, Balkanlarda Türkiye’nin
1’inci ekonomik ortağıdır ve Karadeniz bölgesinde, Rusya Federasyonu’ndan
sonra 2’ncisidir. Türkiye ise, Karadeniz bölgesinde Romanya’nın
1’inci ekonomik ortağıdır. 2006 senesinin
sonunda ticari hacminin 5 milyar doları aşmasıyla beraber, Türkiye’nin,
Romanya’nın ticari partnerleri arasında 4’üncü ve ihracat piyasası
olarak da 3’üncü sırasını sağlamlaştırmış olmaktadır. Romanya ve Türkiye,
özellikle enerji alanında bazı stratejik projeleri gerçekleştirmek
üzere çalışmaları sürdürmektedirler. Örneğin, Köstence ve İstanbul
arasında enerji nakli için deniz altı kablosunun yapımı gösterilebilir.
Romanya’da
9.300 Romen-Türk karma şirketi kayıtlıdır. Toplam yatırım sermayesi
yaklaşık 600 milyon doları bulmaktadır ve her iki ülke de çok yakın
bir zamanda 1 milyar dolar seviyesine ulaşmayı hedeflemektedirler.
Sonuç itibarıyla,
ciddi sayılabilecek ticaret hacmine ulaştığımız Romanya’da, hatırı
sayılır Romen-Türk karma şirketi faaliyet göstermektedir. İlişkilerimizin
her konuda da artırılarak sürdürülmesi, her iki ülkenin de faydasına
olacağı muhakkaktır. Söz konusu tasarı da bu çerçevede tarafımızdan
değerlendirilmektedir. Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına bu tasarıya olumlu oy vereceğimizi beyan ediyor,
hepinize saygılarımı sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çobanoğlu. Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: TÜRKİYE
CUMHURİYETİ İLE ROMANYA ARASINDA HUKUKİ KONULARDA ADLİ
YARDIMLAŞMA ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA
DAİR KANUN TASARISI MADDE 1.-
28/09/2005 tarihinde Ankara'da imzalanan "Türkiye Cumhuriyeti
ile Romanya Arasında Hukuki Konularda Adli Yardımlaşma Anlaşması”nın
onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN – 1’inci
madde üzerinde söz talebi yoktur. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – 2’nci
madde üzerinde söz talebi yoktur. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi yoktur. Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için iki
dakika süre vereceğim. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN – Türkiye
Cumhuriyeti ile Romanya Arasındaki Hukuki Konularda Adli Yardımlaşma
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın
açık oylama sonucunu açıklıyorum: Kullanılan oy sayısı : 205 Kabul : 205(x) Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olsun. 5’inci sırada
yer alan, İstanbul 2010 Avrupa Kültür
Başkenti Hakkında Kanun Tasarısı ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik
ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 5.- İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Hakkında
Kanun Tasarısı ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (1/350) (S. Sayısı: 16) BAŞKAN – Komisyon?
Yok. Görüşme ertelenmiştir. 6’ncı sırada
yer alan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız. 6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Vietnam Sosyalist
Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/272) (S. Sayısı: 17) (xx) BAŞKAN - Komisyon?
Burada. Hükûmet? Burada. Komisyon raporu
17 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır. Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen yok.. (x) Açık oylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir. (xx) 17 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir. Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 1’inci maddeyi
okutuyorum: TÜRKİYE
CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE VİETNAM SOSYALİST CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ
ARASINDA TURİZM ALANINDA İŞBİRLİĞİ ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ
UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI MADDE 1.- 25 Aðustos
2004 tarihinde Ankara’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti
ile Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Turizm Alanında
İşbirliği Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi yok. Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 2’nci maddeyi
okutuyorum: MADDE 2.- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer. BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi yok. 2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. 3’üncü maddeyi
okutuyorum: MADDE 3.- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür. BAŞKAN – Madde
hakkında söz talebi yok. Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Oylama için iki
dakika süre vereceğim. Oylama işlemini
başlatıyorum. (Elektronik cihazla
oylama yapıldı) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Turizm Alanında İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu: Oy sayısı : 206 Kabul : 206 (x) Böylece, tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır. Hayırlı olsun. Alınan karar gereğince,
(9/1) esas numaralı Başbakan Recep Tayyip Erdoğan
hakkında Meclis soruşturması açılmasına ilişkin önergeyi görüşmek
için, 30 Ekim 2007 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum. Kapanma Saati: 19.01 (x) Açık oylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağın sonuna eklidir. |
|