DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 2

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 3

10’uncu Birleşim

23 Ekim 2007 Salı

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I.  GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II.  GELEN KÂĞITLAR

III.  OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in, Başkan Vekili seçilmesi dolayısıyla teşekkür konuşması

 

IV. GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1. Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam’ın, son günlerde yaşanan terör olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

2. Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, son günlerde yaşanan terör olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

3. Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, son günlerde yaşanan terör olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

V. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1. Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, Kırklareli ili Vize ilçesindeki bir araziyle ilgili iddiaların ve bu arazi üzerinde kurulması planlanan çimento fabrikasının çevre üzerindeki muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/12)

2. İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 milletvekilinin, İzmir ili başta olmak üzere Ege Bölgesi’nde su kaynakları yönetiminde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/13)

3. Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 milletvekilinin, İznik Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14)

4. İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 milletvekilinin, Gediz Nehri’ndeki kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15)

5. Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 milletvekilinin, Uluabat Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16)

6. Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, Mavi Tünel Projesi’nin Silifke Ovası ve Göksu Deltası’na muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/17)

B) Tezkereler

1. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in İran’a yaptığı resmî ziyarete Ankara Milletvekili Faruk Koca’nın da iştirak etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/201)

2. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/200)

 

VI. ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1. (10/1), (10/4), (10/5), (10/7), (10/9), (10/10) ve (10/11) esas numaralı Meclis araştırması önergeleri ile aynı konudaki (10/13), (10/14), (10/15), (10/16) ve (10/17) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin birlikte görüşülmesine ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

VII. MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön görüşmeler

1. Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 milletvekilinin, Trakya’daki su kaynaklarının korunması ve su kıtlığına karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1)

2. Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin, küresel ısınmanın ülkemize etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/4)

3. Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin, Çıldır Gölü’nde meydana gelen kirliliğin sebepleri ve çözümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/5)

4. Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, su kaynaklarının kullanımı ve korunması ile Ankara’da yaşanan su sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7)

5. Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 milletvekilinin, Beyşehir Gölü’nün su seviyesi ve ekolojik dengesiyle ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/9)

6. Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 20 milletvekilinin, küresel ısınma ve iklim değişikliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10)

7. Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 milletvekilinin, küresel ısınma ve küresel ısınmanın neden olduğu su sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/11)

8. İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 milletvekilinin, İzmir ili başta olmak üzere Ege Bölgesi’nde su kaynakları yönetiminde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/13)

9. Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 milletvekilinin, İznik Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14)

10. İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 milletvekilinin, Gediz Nehri’ndeki kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15)

11. Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 milletvekilinin, Uluabat Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16)

12. Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, Mavi Tünel Projesi’nin Silifke Ovası ve Göksu Deltası’na muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/17)

VIII. SORULAR VE CEVAPLAR

A) Yazılı Sorular ve Cevapları

1. Aydın Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Çine Barajı inşaatına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16)

2. Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, AntalyaGazipaşa Devlet Hastanesinin bahçesine atılan tıbbi atıklara ve personel ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/45)

3. Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Türk Bayrağını resmeden bir tabloya ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/84)

4. Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Millî Eğitim Bakanlığına bağlanan turizm eğitim merkezlerinin personeline ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/88)

5. Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis’in, Tunceli’de İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi açılıp açılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/91)

6. Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, geri ödenmesinde sorun yaşanan konut kredilerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/104)

7. Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, işsiz sayısına ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/111)

8. Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur’un fen lisesi ihtiyacına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/119)

9. Adana Milletvekili N. Gaye Erbatur’un, Tuzla tersaneler bölgesinde işçi güvenliğine yönelik tedbirlere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/126)

10. Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, İstanbul’un su ihtiyacına ve İSKİ’nin Istranca Dereleri projelerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/128)

11. Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, ÇanakkaleGökçeada’daki özel paralı avlak alanı ihalesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/130)

12. İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, idari kadrolarda görev yapan din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/159)

13. Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak, Tunceli, Van, Yozgat, Bursa, Ağrı, Hakkari, Karabük, Karaman, Kars, Iğdır, Kastamonu, Kırıkkale, Kırşehir, Kilis, Kütahya, Mardin, Muş, Nevşehir, Niğde, Osmaniye, Rize, Sakarya, Aksaray, Batman, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Bolu, Çankırı, Diyarbakır, Düzce, Elâzığ, Erzurum ve Gümüşhane illerindeki taşımalı eğitime ve kapatılan okullara ilişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 175, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197)

14. İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, öğretmen atamalarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/198)

15. İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Bergama Cumhuriyet Lisesi öğrenci yurduna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/201)

16. Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Gönen ilçesinde onarımı süren bir ilköğretim okuluna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/203)

17. Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, İsrail’in Türk hava sahasını ihlal ettiği iddialarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı (7/231)

18. İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, personel alımlarına ve uygulanan projelere ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/232)

19. İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Erzurum’daki öğretmen ihtiyacına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/233)

20. İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Talim Terbiye Kurulundaki kadrolaşma iddialarına ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/234)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

I.  GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı.

 

Yapılan yoklamalarda toplantı yeter sayısı sağlanamadığından, 23 Ekim 2007 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 15.14’te son verildi.

 

Şükran Güldal MUMCU

Başkan Vekili

     Fatma SALMAN KOTAN                                                            Yusuf COŞKUN

                      Ağrı                                                                                    Bingöl

                 Kâtip Üye                                                                             Kâtip Üye

                                                            II.   GELEN KÂĞITLAR                                     No.: 14

19 Ekim 2007 Cuma

Süresi İçinde Cevaplandırılmayan Yazılı Soru Önergeleri

 

1. Adana Milletvekili Nevin Gaye ERBATUR’un, 17 Ağustos 1999 depremi sonrasında alınan önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17)

2. Hatay Milletvekili Süleyman Turan ÇİRKİN’in, Dünya Bankası tarafından hazırlanan “Enerjide Türkiye” başlıklı rapora ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/20)

3. Aydın Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU’nun, Aydın’daki kuraklık sorununa ve yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararnamesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/26)

4. Bilecik Milletvekili Yaşar TÜZÜN’ün, geçmiş yıllara ait çiftçi alacaklarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/27)

 

                                                            22 Ekim 2007 Pazartesi                                          No.: 15

Tasarılar

 

1. Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti ile Irak Cum­hu­ri­ye­ti Ara­sın­da Kon­so­los­luk Söz­leş­me­si­nin Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/427) (Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yo­nu­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10.10.2007)

2. Tel­siz Ka­nu­nu­nun Ba­zı Mad­de­le­ri­nin De­ğiş­ti­ril­me­si Hak­kın­da Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/428) (Ada­let; Ba­yın­dır­lık, İmar, Ulaş­tır­ma ve Tu­rizm ile İçiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10.10.2007)

3. Rad­yo ve Te­le­viz­yon­la­rın Ku­ru­luş ve Ya­yın­la­rı Hak­kın­da Ka­nu­nun Bir Mad­de­sin­de De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na İliş­kin Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/429) (Mil­lî Sa­vun­ma ve Ana­ya­sa Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10.10.2007)

4. Ye­dek Su­bay­lar ve Ye­dek As­ke­ri Me­mur­lar Ka­nu­nu ile Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Emek­li San­dı­ğı Ka­nu­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/430) (Plan ve Büt­çe ile Mil­lî Sa­vun­ma Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10.10.2007)

5. Türk Si­lah­lı Kuv­vet­le­ri Has­ta Bes­len­me Ka­nu­nu Ta­sa­rı­sı (1/431) (Sağ­lık, Ai­le, Ça­lış­ma ve Sos­yal İş­ler ile Mil­lî Sa­vun­ma Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10.10.2007)

6. Ye­dek Su­bay­lar ve Ye­dek As­ke­ri Me­mur­lar Ka­nu­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na İliş­kin Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/432) (Mil­lî Sa­vun­ma Ko­mis­yo­nu­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10.10.2007)

7. Mil­lî Mü­da­fa­a Mül­ki­ye­ti Ka­nu­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na İliş­kin Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/433) (Plan ve Büt­çe ile Mil­lî Sa­vun­ma Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10.10.2007)

8. Ge­çi­ci İt­ha­lat Söz­leş­me­si­nin Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı Hak­kın­da Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/434) (Sa­na­yi, Ti­ca­ret, Ener­ji, Ta­biî Kay­nak­lar, Bil­gi ve Tek­no­lo­ji ile Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10.10.2007)

9. Art­vin İli Yu­su­fe­li İl­çe­si­nin Mer­ke­zi­nin De­ğiş­ti­ril­me­si Hak­kın­da Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/435) (İçiş­le­ri Ko­mis­yo­nu­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10.10.2007)

10. As­ker­lik Ka­nu­nu ile Ye­dek Su­bay­lar ve Ye­dek As­ke­ri Me­mur­lar Ka­nu­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/436) (Ada­let ve Mil­lî Sa­vun­ma Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10.10.2007)

11. Ses ve Gaz Fi­şe­ği Ata­bi­len Si­lah­lar Hak­kın­da Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/437) (Ada­let; Sa­na­yi, Ti­ca­ret, Ener­ji, Ta­biî Kay­nak­lar, Bil­gi ve Tek­no­lo­ji ile İçiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10.10.2007)

12. Gül­ha­ne As­ke­rî Tıp Aka­de­mi­si Ka­nu­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/438) (Mil­lî Eği­tim, Kül­tür, Genç­lik ve Spor ile Mil­lî Sa­vun­ma Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10.10.2007)

13. Ka­mu Has­ta­ne Bir­lik­le­ri Pi­lot Uy­gu­la­ma­sı Hak­kın­da Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/439) (Sağ­lık, Ai­le, Ça­lış­ma ve Sos­yal İş­ler ile Plan ve Büt­çe Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10.10.2007)

14. Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Baş­ba­kan­lık Av­ru­pa Bir­li­ği Ge­nel Sek­re­ter­li­ği ile Ar­na­vut­luk Cum­hu­ri­ye­ti Av­ru­pa En­teg­ras­yon Ba­kan­lı­ğı Ara­sın­da Av­ru­pa En­teg­ras­yo­nu Sü­re­ci Çer­çe­ve­sin­de İş­bir­li­ği Pro­to­ko­lü­nün Onay­lan­ma­sı­nın Uy­gun Bu­lun­du­ğu­na Da­ir Ka­nun Ta­sa­rı­sı (1/440) (Av­ru­pa Bir­li­ği Uyum ve Dı­şiş­le­ri Ko­mis­yon­la­rı­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10.10.2007)

Tek­lif

1. Kas­ta­mo­nu Mil­let­ve­ki­li Hak­kı Köy­lü­’nün; Türk Pa­ra­sı­nın Kıy­me­ti­ni Ko­ru­ma Hak­kın­da Ka­nun­da De­ği­şik­lik Ya­pıl­ma­sı­na Da­ir Ka­nun Tek­li­fi (2/21) (Ada­let Ko­mis­yo­nu­na) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10.10.2007)

Söz­lü So­ru Öner­ge­le­ri

1. Ga­zi­an­tep Mil­let­ve­ki­li Akif EKİ­Cİ­’nin, ye­şil kart ve­ri­len ki­şi­le­re iliş­kin Sağ­lık Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/154) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 4/10/2007)

2. Art­vin Mil­let­ve­ki­li Me­tin ARİ­FA­ĞA­OĞ­LU­’nun, Borç­ka bağ­lan­tı­lı yol­lar­da­ki tü­nel­le­rin ay­dın­la­tıl­ma­sı­na iliş­kin Ulaş­tır­ma Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/155) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

3. Art­vin Mil­let­ve­ki­li Me­tin ARİ­FA­ĞA­OĞ­LU­’nun, Ar­da­nu­çAr­da­han yo­lu­na iliş­kin Ulaş­tır­ma Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/156) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

4. Art­vin Mil­let­ve­ki­li Me­tin ARİ­FA­ĞA­OĞ­LU­’nun, Borç­kaCa­mi­li yo­lu­na iliş­kin Ulaş­tır­ma Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/157) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

5. Art­vin Mil­let­ve­ki­li Me­tin ARİ­FA­ĞA­OĞ­LU­’nun, An­ka­ra­Ba­tum uçak se­fer­le­ri­ne iliş­kin Ulaş­tır­ma Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/158) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

6. Mer­sin Mil­let­ve­ki­li İsa GÖ­K’­ün, Ana­ya­sa de­ği­şik­lik tas­la­ğı hak­kın­da­ki bir top­lan­tı­ya iliş­kin Dev­let Ba­ka­nı ve Baş­ba­kan Yar­dım­cı­sın­dan (Ce­mil Çİ­ÇEK) söz­lü so­ru öner­ge­si (6/159) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

7. Ya­lo­va Mil­let­ve­ki­li Mu­har­rem İN­CE­’nin, bir müs­te­şar yar­dım­cı­sı­na tah­sis edi­len oda­ya iliş­kin Mil­lî Eği­tim Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/160) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 9/10/2007)

8. Edir­ne Mil­let­ve­ki­li Ce­ma­led­din US­LU­’nun, ku­rak­lık­tan et­ki­le­nen ay­çi­çe­ği üre­ti­ci­le­ri­nin des­tek­len­me­si­ne iliş­kin Ta­rım ve Kö­yiş­le­ri Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/161) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10/10/2007)

9. Ka­ra­man Mil­let­ve­ki­li Ha­san ÇA­LI­Ş’­ın, ku­rak­lık­tan et­ki­le­nen seb­ze ve mey­ve ye­tiş­ti­ri­ci­le­ri­nin des­tek­len­me­si­ne iliş­kin Ta­rım ve Kö­yiş­le­ri Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/162) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10/10/2007)

10. Or­du Mil­let­ve­ki­li Rıd­van YAL­ÇI­N’­ın, TO­Kİ ko­nut­la­rı ve top­lu açı­lış tö­ren­le­ri­ne iliş­kin Baş­ba­kan­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/163) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10/10/2007)

11. Or­du Mil­let­ve­ki­li Rıd­van YAL­ÇI­N’­ın, TMO’­nun fın­dık alı­mı­na iliş­kin Ta­rım ve Kö­yiş­le­ri Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/164) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10/10/2007)

12. Mer­sin Mil­let­ve­ki­li Ka­dir URA­L’­ın, Mer­si­n’­de­ki ba­zı ba­raj ve su­la­ma su­yu pro­je­le­ri­ne iliş­kin Çev­re ve Or­man Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/165) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10/10/2007)

13. To­kat Mil­let­ve­ki­li Re­şat DOĞ­RU­’nun, es­naf ve sa­nat­kar­la­rın kre­di kul­la­nı­mın­da ya­şa­dı­ğı bir so­ru­na iliş­kin Sa­na­yi ve Ti­ca­ret Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/166) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 11/10/2007)

14. Ma­ni­sa Mil­let­ve­ki­li Mus­ta­fa ENÖ­Z’­ün, ku­rak­lık­tan et­ki­le­nen çift­çi­le­rin des­tek­len­me­si­ne iliş­kin Ta­rım ve Kö­yiş­le­ri Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/167) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 11/10/2007)

15. Or­du Mil­let­ve­ki­li Rıd­van YAL­ÇI­N’­ın, fın­dık üre­ti­ci­le­ri­nin ala­cak­la­rı­nın öden­me­si­ne iliş­kin Baş­ba­kan­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/168) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 11/10/2007)

16. Or­du Mil­let­ve­ki­li Rıd­van YAL­ÇI­N’­ın, Or­du­’ya Tıp Fa­kül­te­si ku­rul­ma­sı­na iliş­kin Sağ­lık Ba­ka­nın­dan söz­lü so­ru öner­ge­si (6/169) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 11/10/2007)

Ya­zı­lı So­ru Öner­ge­le­ri

1. An­ka­ra Mil­let­ve­ki­li Ze­ke­ri­ya AKIN­CI­’nın, An­ka­ra­’ya ve­ri­len su­yun sağ­lık so­run­la­rı­na yol aç­tı­ğı id­di­ası­na ve su so­ru­nu­na iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/351) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 4/10/2007)

2. An­tal­ya Mil­let­ve­ki­li Hüs­nü ÇÖL­LÜ­’nün, ulus­lar ara­sı tah­kim da­va­la­rı­na iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/352) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 4/10/2007)

3. An­tal­ya Mil­let­ve­ki­li Hüs­nü ÇÖL­LÜ­’nün, Cum­hur­baş­kan­lı­ğı­na gön­de­ri­len ata­ma ka­rar­na­me­le­ri­ne iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/353) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 4/10/2007)

4. De­niz­li Mil­let­ve­ki­li Ha­san ER­ÇE­LE­Bİ­’nin, Ox­ford Üni­ver­si­te­si­nin bir ya­yı­nı­na iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/354) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

5. Si­nop Mil­let­ve­ki­li En­gin AL­TA­Y’­ın, ku­rak­lık­la il­gi­li ka­rar­na­me­nin Kas­ta­mo­nu­’da­ki uy­gu­la­ma­sı­na iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/355) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

6. Si­nop Mil­let­ve­ki­li En­gin AL­TA­Y’­ın, ku­rak­lık­la il­gi­li ka­rar­na­me­nin uy­gu­la­ma­sı­na iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/356) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

7. Si­nop Mil­let­ve­ki­li En­gin AL­TA­Y’­ın, ku­rak­lık­la il­gi­li ka­rar­na­me­nin kap­sa­mı­na alın­ma­yan ürün­le­re iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/357) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

8. Si­nop Mil­let­ve­ki­li En­gin AL­TA­Y’­ın, ku­rak­lık­la il­gi­li ka­rar­na­me­nin Si­no­p’­ta­ki uy­gu­la­ma­sı­na iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/358) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

9. İs­tan­bul Mil­let­ve­ki­li Bih­lun TA­MAY­LI­Gİ­L’­in, ge­zi­le­re ka­tı­lan med­ya he­yet­le­ri­nin se­çi­min­de­ki kri­ter­le­re iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/359) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

10. Ada­na Mil­let­ve­ki­li Ta­ci­dar SEY­HA­N’­ın, ba­zı il­le­rin nü­fus­la­rı­na ve ye­şil kart­lı sa­yı­sı­na iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/360) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

11. İz­mir Mil­let­ve­ki­li Ca­nan ARIT­MA­N’­ın, if­tar saa­tin­de ka­mu hiz­met­le­ri­nin ak­sa­dı­ğı id­di­ası­na iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/361) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

12. An­ka­ra Mil­let­ve­ki­li Yıl­maz ATE­Ş’­in, IMF ile iliş­ki­le­re iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/362) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 8/10/2007)

13. İz­mir Mil­let­ve­ki­li Ah­met ER­Sİ­N’­in, bir sö­zü­ne ve ba­zı der­nek­le­rin fa­ali­yet­le­ri­ne iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/363) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 8/10/2007)

14. İs­tan­bul Mil­let­ve­ki­li Mus­ta­fa ÖZ­YÜ­RE­K’­in, TMSF bün­ye­sin­de­ki bir te­le­viz­yon ka­na­lı­nın bir prog­ra­mı­na iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/364) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 8/10/2007)

15. İz­mir Mil­let­ve­ki­li Ah­met ER­Sİ­N’­in, Dev­let Ba­ka­nı Meh­met ŞİM­ŞE­K’­in İn­gil­te­re va­tan­da­şı ol­du­ğu id­di­ası­na iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/365) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 8/10/2007)

16. Ha­tay Mil­let­ve­ki­li Sü­ley­man Tu­ran ÇİR­Kİ­N’­in, Ku­zey Ira­k’­ta te­rö­re kar­şı ope­ras­yon ya­pıl­ma­sı­na iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/366) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 9/10/2007)

17. Ba­lı­ke­sir Mil­let­ve­ki­li Er­gün AY­DO­ĞA­N’­ın, Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti İn­kı­lap Ta­ri­hi ve Ata­türk­çü­lük ders ki­ta­bın­da 10. Yıl Nut­ku­’nun yer al­ma­ma­sı­na iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/367) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 21/9/2007)

18. Ha­tay Mil­let­ve­ki­li Sü­ley­man Tu­ran ÇİR­Kİ­N’­in, 11. Cum­hur­baş­ka­nın­ca ka­rar­na­me­le­ri im­za­la­na­rak asa­le­ten ata­nan bü­rok­rat­la­ra iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/368) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 9/10/2007)

19. Ha­tay Mil­let­ve­ki­li Sü­ley­man Tu­ran ÇİR­Kİ­N’­in, TÜ­İK’­in iş­siz­lik ve­ri­le­ri­ne iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/369) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 9/10/2007)

20. Ha­tay Mil­let­ve­ki­li Sü­ley­man Tu­ran ÇİR­Kİ­N’­in, za­yıf­la­ma ve ki­lo al­ma amaç­lı kul­la­nı­lan kap­sül ve ener­ji içe­cek­le­ri­ne iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/370) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 9/10/2007)

21. Ha­tay Mil­let­ve­ki­li Sü­ley­man Tu­ran ÇİR­Kİ­N’­in, ye­şil kart­lı­la­ra iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/371) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 9/10/2007)

22. Kah­ra­man­ma­raş Mil­let­ve­ki­li Dur­du ÖZ­BO­LA­T’­ın, Kah­ra­man­ma­raş çöp de­po­la­ma ala­nı­nın yer se­çi­mi­ne iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/372) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10/10/2007)

23. Kas­ta­mo­nu Mil­let­ve­ki­li Meh­met SER­DA­ROĞ­LU­’nun, özür­lü­le­rin güm­rük­süz oto­mo­bil edin­me­de ya­şa­dı­ğı so­run­la­ra iliş­kin Baş­ba­kan­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/373) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 11/10/2007)

24. Kas­ta­mo­nu Mil­let­ve­ki­li Meh­met SER­DA­ROĞ­LU­’nun, akar­su ve göl­le­rin kir­li­lik öl­çüm­le­ri­ne iliş­kin Çev­re ve Or­man Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/374) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

25. Es­ki­şe­hir Mil­let­ve­ki­li Feh­mi Mu­rat SÖN­ME­Z’­in, Por­suk Ça­yın­da­ki kir­li­li­ğe iliş­kin Çev­re ve Or­man Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/375) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

26. Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Ab­dul­lah ÖZE­R’­in, Ulu­da­ğ’­da çöp ve mo­loz dö­kü­len bir ala­na iliş­kin Çev­re ve Or­man Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/376) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

27. Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Os­man KAP­TA­N’­ın, An­tal­ya­’nın su ih­ti­ya­cı­na yö­ne­lik ça­lış­ma­la­ra iliş­kin Çev­re ve Or­man Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/377) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 9/10/2007)

28. Amas­ya Mil­let­ve­ki­li Hü­se­yin ÜN­SA­L’­ın, sos­yal yar­dım­laş­ma ve da­ya­nış­ma va­kıf­la­rı­na iliş­kin Dev­let Ba­ka­nı ve Baş­ba­kan Yar­dım­cı­sın­dan (Ha­ya­ti YA­ZI­CI) ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/378) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

29. Ay­dın Mil­let­ve­ki­li Meh­met Fa­tih ATA­Y’­ın, ku­rak­lık­tan et­ki­le­nen va­kıf zey­tin­lik­le­ri­ne iliş­kin Dev­let Ba­ka­nı ve Baş­ba­kan Yar­dım­cı­sın­dan (Ha­ya­ti YA­ZI­CI) ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/379) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 8/10/2007)

30. Mer­sin Mil­let­ve­ki­li Meh­met ŞAN­DI­R’­ın, Ha­bur Sı­nır Ka­pı­sın­da ba­zı nak­li­ye araç­la­rı­na ay­rım­cı­lık ya­pıl­dı­ğı id­di­ası­na iliş­kin Dev­let Ba­ka­nı ve Baş­ba­kan Yar­dım­cı­sın­dan (Ha­ya­ti YA­ZI­CI) ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/380) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 11/10/2007)

31. Ay­dın Mil­let­ve­ki­li Meh­met Fa­tih ATA­Y’­ın, Ku­zey Af­ri­ka ül­ke­le­rin­den ham zey­tin it­ha­li ile il­gi­li id­di­ala­ra iliş­kin Dev­let Ba­ka­nın­dan (Kür­şad TÜZ­MEN) ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/381) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 8/10/2007)

32. İs­tan­bul Mil­let­ve­ki­li Ha­san MA­Cİ­T’­in, da­hil­de iş­le­me bel­ge­si ve­ri­len fir­ma­la­ra iliş­kin Dev­let Ba­ka­nın­dan (Kür­şad TÜZ­MEN) ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/382) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 11/10/2007)

33. Kas­ta­mo­nu Mil­let­ve­ki­li Meh­met SER­DA­ROĞ­LU­’nun, Çi­n’­den it­hal edi­len oyun­cak­la­rın de­ne­ti­mi­ne iliş­kin Dev­let Ba­ka­nın­dan (Kür­şad TÜZ­MEN) ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/383) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 11/10/2007)

34. İz­mir Mil­let­ve­ki­li Ok­tay VU­RA­L’­ın, Roj Tv ya­yın­la­rı­na ka­tı­lan mil­let­ve­kil­le­ri­ne iliş­kin Dev­let Ba­ka­nın­dan (Meh­met AY­DIN) ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/384) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

35. İz­mir Mil­let­ve­ki­li Ah­met ER­Sİ­N’­in, ba­lık çift­lik­le­ri ko­nu­sun­da gi­ri­şim­ler­de bu­lun­du­ğu id­di­ası­na iliş­kin Dev­let Ba­ka­nın­dan (Meh­met AY­DIN) ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/385) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10/10/2007)

36. Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Onur ÖY­ME­N’­in, Al­man­ya ile im­za­la­nan İs­tis­na Ak­di An­laş­ma­sı­nın uy­gu­la­ma­sı­na iliş­kin Dı­şiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/386) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 2/10/2007)

37. Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Onur ÖY­ME­N’­in, ba­zı AB ül­ke­le­rin­de ka­bul edi­len göç ya­sa­la­rı­na iliş­kin Dı­şiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/387) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 8/10/2007)

38. Sam­sun Mil­let­ve­ki­li Os­man ÇA­KI­R’­ın, Sam­sun­Cey­han pet­rol bo­ru hat­tı­nın baş­lan­gıç ter­mi­na­li­ne iliş­kin Ener­ji ve Ta­biî Kay­nak­lar Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/388) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 4/10/2007)

39. Bur­dur Mil­let­ve­ki­li Ra­ma­zan Ke­rim ÖZ­KA­N’­ın, Bur­dur İlin­de­ki do­ğal­gaz ça­lış­ma­la­rı­na iliş­kin Ener­ji ve Ta­biî Kay­nak­lar Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/389) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

40. Ay­dın Mil­let­ve­ki­li Ali UZU­NIR­MA­K’­ın, Ay­dın şe­hir içi do­ğal­gaz da­ğı­tım iha­le­si­ne iliş­kin Ener­ji ve Ta­biî Kay­nak­lar Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/390) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10/10/2007)

41. Ga­zi­an­tep Mil­let­ve­ki­li Ya­şar AĞ­YÜ­Z’­ün, Ga­zi­an­te­p’­te kent içi ula­şım ile il­gi­li ba­zı id­di­ala­ra iliş­kin İçiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/391) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 4/10/2007)

42. Ha­tay Mil­let­ve­ki­li Gök­han DUR­GU­N’­un, An­tak­ya­’da po­li­sin aç­tı­ğı ateş so­nu­cu ölen bir ki­şi­ye iliş­kin İçiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/392) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 4/10/2007)

43. Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Ke­mal DE­Mİ­RE­L’­in, Bur­sa­Yıl­dı­rı­m’­da­ki bir kav­şa­ğın tra­fik gü­ven­li­ği­ne iliş­kin İçiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/393) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

44. İz­mir Mil­let­ve­ki­li Bü­lent BA­RA­TA­LI­’nın, ül­ke­mi­ze ka­çak yol­lar­dan gi­ren ya­ban­cı­la­ra iliş­kin İçiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/394) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 8/10/2007)

45. Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Onur ÖY­ME­N’­in, Bal­kan­lar­dan Tür­ki­ye­’ye yer­le­şen soy­daş­la­rı­mı­za va­tan­daş­lık hak­kı ve­ril­me­si­ne iliş­kin İçiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/395) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 8/10/2007)

46. Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Ke­mal DE­Mİ­RE­L’­in, Bur­sa­Mus­ta­fa­ke­mal­pa­şa­’da ta­şı­ma­lı eği­tim­den ya­rar­la­nan öğ­ren­ci­le­rin ya­tı­lı böl­ge oku­lu­na na­kil­le­ri­ne iliş­kin Mil­lî Eği­tim Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/396) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

47. İz­mir Mil­let­ve­ki­li Bü­lent BA­RA­TA­LI­’nın, Pra­tik İn­gi­liz­ce Ko­nuş­ma ve Yön­tem­le­ri Kur­su­na iliş­kin Mil­lî Eği­tim Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/397) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 8/10/2007)

48. İz­mir Mil­let­ve­ki­li Bü­lent BA­RA­TA­LI­’nın, yar­dım­cı ki­tap­la­ra iliş­kin Mil­lî Eği­tim Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/398) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 8/10/2007)

49. Ada­na Mil­let­ve­ki­li Yıl­maz TAN­KU­T’­un, eği­tim ku­rum­la­rın­da ya­pı­lan yö­ne­ti­ci ata­ma­la­rı­na iliş­kin Mil­lî Eği­tim Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/399) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 9/10/2007)

50. Ya­lo­va Mil­let­ve­ki­li Mu­har­rem İN­CE­’nin, bir müs­te­şar yar­dım­cı­sı ve­ki­li­ne iliş­kin Mil­lî Eği­tim Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/400) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 9/10/2007)

51. An­ka­ra Mil­let­ve­ki­li Mü­ca­hit PEH­Lİ­VA­N’­ın, do­ğal bes­len­me ürün­le­ri­nin de­ne­ti­mi­ne iliş­kin Sağ­lık Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/401) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 4/10/2007)

52. İs­tan­bul Mil­let­ve­ki­li Sa­cid YIL­DI­Z’­ın, ya­ta­rak te­da­vi olan has­ta­ya ilaç ve mal­ze­me­nin has­ta­ne ta­ra­fın­dan kar­şı­lan­ma­sıy­la il­gi­li teb­li­ğe iliş­kin Sağ­lık Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/402) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

53. İs­tan­bul Mil­let­ve­ki­li Bih­lun TA­MAY­LI­Gİ­L’­in, ye­şil kart­ta oto­ma­tik vi­ze sis­te­mi uy­gu­la­ma­sı­na iliş­kin Sağ­lık Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/403) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

54. Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Ke­mal DE­Mİ­RE­L’­in, Bur­sa Ye­ni­şe­hir Dev­let Has­ta­ne­si­nin per­so­nel ih­ti­ya­cı­na iliş­kin Sağ­lık Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/404) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 8/10/2007)

55. An­ka­ra Mil­let­ve­ki­li Mü­ca­hit PEH­Lİ­VA­N’­ın, do­ğal bes­len­me ürün­le­ri­ne it­ha­lat iz­ni ve­ril­me­si­ne iliş­kin Ta­rım ve Kö­yiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/405) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 4/10/2007)

56. Ga­zi­an­tep Mil­let­ve­ki­li Ya­şar AĞ­YÜ­Z’­ün, Ga­zi­an­te­p’­te ku­rak­lık­la il­gi­li ka­rar­na­me­nin uy­gu­la­ma­sı­na iliş­kin Ta­rım ve Kö­yiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/406) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 8/10/2007)

57. Ha­tay Mil­let­ve­ki­li Sü­ley­man Tu­ran ÇİR­Kİ­N’­in, ta­rım ke­si­mi­nin çe­şit­li yön­ler­den ge­liş­ti­ril­me­si­ne iliş­kin Ta­rım ve Kö­yiş­le­ri Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/407) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 9/10/2007)

58. Bur­sa Mil­let­ve­ki­li Ke­mal DE­Mİ­RE­L’­in, Bi­le­ci­kOs­ma­ne­li­Bur­sa­Ban­dır­ma de­mir­yo­lu ya­pı­mı­na iliş­kin Ulaş­tır­ma Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/408) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 8/10/2007)

59. Kas­ta­mo­nu Mil­let­ve­ki­li Meh­met SER­DA­ROĞ­LU­’nun, SSK emek­li ma­aş­la­rın­da­ki fark­lı­lı­ğa iliş­kin Ça­lış­ma ve Sos­yal Gü­ven­lik Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/409) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 5/10/2007)

60. Ya­lo­va Mil­let­ve­ki­li Mu­har­rem İN­CE­’nin, İn­gil­te­re va­tan­da­şı olup ol­ma­dı­ğı­na iliş­kin Dev­let Ba­ka­nın­dan (Meh­met ŞİM­ŞEK) ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/410) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 8/10/2007)

61. Ha­tay Mil­let­ve­ki­li Sü­ley­man Tu­ran ÇİR­Kİ­N’­in, Ab­dul­lah Öca­la­n’­ın avu­kat­la­rıy­la yap­tı­ğı gö­rüş­me­le­re iliş­kin Ada­let Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/411) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 9/10/2007)

62. İz­mir Mil­let­ve­ki­li Ah­met ER­Sİ­N’­in, ba­lık çift­lik­le­ri ko­nu­sun­da gi­ri­şim­ler­de bu­lun­du­ğu id­di­ası­na iliş­kin Mil­lî Sa­vun­ma Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/412) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 10/10/2007)

63. İs­tan­bul Mil­let­ve­ki­li Ha­san MA­Cİ­T’­in, TE­KE­L’­in al­kol­lü iç­ki­ler bö­lü­mü­nün sa­tı­şı­na iliş­kin Ma­li­ye Ba­ka­nın­dan ya­zı­lı so­ru öner­ge­si (7/413) (Baş­kan­lı­ğa ge­liş ta­ri­hi: 11/10/2007)

 

                                                                 23 Ekim 2007 Salı                                                     No.: 16

Meclis Araştırması Önergeleri

1. Kırklareli Milletvekili Tansel BARIŞ ve 23 Milletvekilinin, Kırklareli İli Vize İlçesindeki bir arazi ile ilgili iddiaların ve bu arazi üzerinde kurulması planlanan çimento fabrikasının çevre üzerindeki muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/12) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/10/2007)

2. İzmir Milletvekili Oktay VURAL ve 19 Milletvekilinin, İzmir İli başta olmak üzere Ege Bölgesinde su kaynakları yönetiminde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/13) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/10/2007)

3. Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL ve 33 Milletvekilinin, İznik Gölündeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/10/2007)

4. İzmir Milletvekili Ahmet ERSİN ve 32 Milletvekilinin, Gediz Nehrindeki kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/10/2007)

5. Bursa Milletvekili Kemal DEMİREL ve 26 Milletvekilinin, Uluabat Gölündeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/10/2007)

6. Mersin Milletvekili Ali Rıza ÖZTÜRK ve 24 Milletvekilinin, Mavi Tünel Projesinin Silifke Ovası ve Göksu Deltasına muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/17) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/10/2007)

23 Ekim 2007 Salı

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşimini açıyorum. (Alkışlar)

Toplantı yeter sayısı vardır.

III.  OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI

1. TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in, Başkan Vekili seçilmesi dolayısıyla teşekkür konuşması

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yüce heyetinizin şahsıma gösterdiği teveccühle Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekilliğine seçildikten sonra bugün, ilk kez Genel Kurula Başkanlık ediyorum. Büyük Türk milletinin yüksek iradesinin tecelligâhı olan, Mustafa Kemal Atatürk’ün “En büyük eserim.” dediği bu yüce kuruma Başkan Vekili olarak hizmet vermek, benim şahsımda Türk kadınının aktif siyasi hayatın her sahasında öne çıkmasının yeni bir göstergesi niteliğindedir. Bu onurlu görevi, Anayasa ve İç Tüzük hükümlerinin gerektirdiği dikkatle ve tarafsızlık içerisinde, azami titizlikle yapacağımdan emin olmanızı isterim.

Değerli arkadaşlar, en son 12 Mehmetçiğimizin şehit edildiği hain saldırılar vesilesiyle, kahraman şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Türk milletinin, hepimizin başı sağ olsun.

 Vatanımızın bölünmez bütünlüğünü hedef alan kirli emellerin iç ve dış uzantılarının, Türk milletinin ve kahraman ordusunun sarsılmaz iradesi ve kararlılığı karşısında sonuca ulaşması mümkün değildir. Şanlı tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Türk tarihinde kara lekelerle dolu sömürgecilik geçmişi hiç olmamıştır. Tam aksine, sömürge altındaki ulusların kurtuluş mücadelelerine model oluşturmuş kahramanlıklar ve yiğitlikler vardır.

Her zaman, zor ve tarihî başarılara imza atmış bu gazi Meclisimizin, evlatlarımıza silah çeken, vatanımızı bölmeye kasteden hainlerle baş edecek azim ve kararlılıkta olduğunu, buradan, bir kez daha ilan etmek istiyorum. (Alkışlar)

Görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı birinci söz, terör konusunda söz isteyen, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam’a aittir.

Buyurun Sayın Sarıçam. (AK Parti sıralarından alkışlar)

IV.  GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A)     Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1. Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam’ın, son günlerde yaşanan terör olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Kırklareli) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle, hepinizi, sözlerime başlamadan önce saygıyla selamlıyorum.

Yine, pazar günü hain ve kalleş terör örgütünün askerlerimize yapmış olduğu saldırı sonucunda kaybettiğimiz 12 kardeşimize rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum, milletçe başımız sağ olsun.

Gönül isterdi ki, bugünkü gündem dışı konuşma daha basit, çözümü daha kolay olan, yüreğimize bu kadar büyük acı vermeyen bir konunun çözümünü dile getirmek üzerine olsun. Ama, maalesef, böyle bir olayı hep birlikte yaşadık ve bunun acısını hâlâ yüreklerimizde hissediyoruz ve böyle bir konuyu da konuşmak zorunda kaldık.

Bu konu defaatle bu Parlamentoda konuşuldu. Bu konunun çözümü noktasında birçok hükûmet ve o hükûmetle beraber hareket eden kurumlar, değişik boyutlarda hareketlerde ve sonuç getirecek eylemlerde bulundular. Fakat, terör, maalesef, bizim gibi devlet kültürü olan, güçlü askerî gelenekleri olan, güçlü yapısı olan devletlerin karşısında, milletlerin karşısında çözümü o kadar da kolay olmayan bir yapıya sahip çünkü işin içinde kalleşlik var, çünkü işin içinde hainlik var.

Bunların çözümü noktasında, büyük bir kararlılıkla, büyük bir gayret içinde, hep birlikte olduğumuzu göstermek için bir tezkere çıkardık. 508 milletvekilimiz, terörün karşısında Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün kurum ve kuruluşlarıyla gerekli adımları attığı takdirde arkasında olacağını ve bu yetkiyi Hükûmetimize verdiğini açıkça belirtti ve bunun üzerinden çok kısa bir zaman geçmeden bu meşum saldırıyla karşı karşıya kalındı ve tekrar yüreklerimiz dağlandı.

Bu sorunların çözümü için teröristlerin ve terör örgütünün üzerine sadece askerî birtakım tedbirlerle değil, bunun ötesinde, birçok siyasi, sosyal, ekonomik önlemleri de alıp ilerlemek ve bu işi artık geçici pansuman tedbirlerin ötesinde kökünden çözmek için birtakım adımların atılmasının zamanı geldi ve bu kararlılık Hükûmetimiz tarafından özellikle gösterilmekte. (CHP sıralarından “Ne zaman?” sesleri)

İşin dış boyutunu, dış uzantılarını hiçe sayarak, sadece belli bir örgütün elemanları tarafından yapılmış hareketler olarak olayı algılayıp bu konuda adımlar atmak 70 milyonluk büyük Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışmaz. Onun için, şu anda devletin tepesinde sağlanan mutabakat çerçevesinde güvenlik kuvvetlerimizin, silahlı kuvvetlerimizin, Dışişleri diplomatlarımızın Hükûmet koordinasyonunda çalışmasıyla gerekli tedbirlerin alındığını bilmek ve bu konuda Sayın Başbakanımızın kararlı açıklamalarını dinlemek bizleri gerçekten rahatlatıyor, kamuoyumuzda da aynı rahatlığı görüyoruz.

RECAİ YILDIRIM (Adana)  Başbakan kamuoyunu rahatlatan hangi açıklamayı yaptı?

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – İçimize düşen acının bizlere etkisiyle ve bizlerde uyandırdığı kin ve öfkeyle kamuoyundan da birtakım sesler yükseliyor. Bunlar gayet normal, bunların olması lazım; bu kinin ve öfkenin, bu tepkinin bir şekilde belirtilmesi lazım. Fakat, bunun toplumsal barışımızı bozmayacak şekilde olması da bizim için çok önem arz ediyor. Çünkü, terörün hedefi, düşük oranda güç kullanarak kamuoyunun dengesini bozmak, kamuoyunda korku oluşturmak, bunun üzerinden de kamusal otoritede bir zayıflık oluşturmak. Bunun üstesinden gelebilmek için, öncelikle, terör hareketleri karşısında millî birlik duruşumuzu net bir şekilde ortaya koymamız, hiçbir ayrım içinde olmadan, 780 bin kilometrekare, 70 milyonu aşkın insanımız olarak tek yapı ve tek anlayışla bu işin karşısında dikildiğimizi göstermemiz lazım.

Ülke çapında pazar günü, pazartesi günü ve bugün yapılan gösteriler, eylemler, söylemler de bu noktada, gerçekten, milletimizin büyük bir duyarlılık içinde tepkisini ortaya koymasını göstermesi bakımından büyük bir anlam ifade ediyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ESFENDER KORKMAZ (İstanbul) – Hükûmet de duyarlı olursa olur.

AHMET GÖKHAN SARIÇAM (Devamla) – Bu millet mayası sağlam bir millet ve ondan dolayı, terör örgütünün yapmış olduğu hain saldırılar karşısında, yüreğine ateş düştüğü hâlde, teröre karşı dik durmayı bilip kendi tepkisini ortaya koyarken de bunun sınırlarını gayet güzel çizmekte ve böylece, terörü hedefine ulaşmaktan alıkoymakta. Bu çok önemli ve bunun altını çizmek istiyorum. Terörün bizi getirmek istediği noktaya hem Hükûmet olarak hem de millet olarak gelmememiz lazım; kullanılan gücün orantısız bir şekilde toplumda bir kaos, bir kargaşa ve bir güvensizlik ortamını oluşturmasına, hep birlikte, fırsat vermememiz lazım.

Ben bu konudaki hassasiyetinden dolayı bütün milletimize en kalbî duygularımla teşekkür ediyor, teröre karşı gösterdiğimiz dünden bugüne, bugünden yarına kararlı, azimli, dik duruşun ve mücadelenin bundan sonra da bütün gayretimizle ve en üst seviyede devam edeceğine olan inancımı bütün halkımızla ve sizlerle paylaşıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sarıçam.

Gündem dışı ikinci söz, aynı konuda söz isteyen Bursa Milletvekili Onur Öymen’e aittir.

Buyurun Sayın Öymen. (CHP sıralarından alkışlar)

2. Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, son günlerde yaşanan terör olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz son aylarda giderek şiddetlenen PKK terör örgütünün saldırılarıyla karşı karşıya bulunmaktadır. Çok sayıda askerimiz, polisimiz ve sivil vatandaşımızın hayatına mal olan veya yaralanmasına yol açan bu saldırıları şiddetle ve nefretle kınıyoruz. Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, terör olaylarında, terörist saldırılarda ve bunun sonucunda verdiğimiz kayıplarda büyük bir artış var. 2002 yılında bir yılda verdiğimiz şehit sayısı 6’dan ibarettir, güvenlik mensubu şehidi 6’dan ibarettir. 2007 yılında, 2007 yılının ilk yedi ayında 91 güvenlik görevlimizi şehit verdik. Sadece son bir ayda, buna ilaveten, 42 şehit daha verdik. Sivil vatandaşlarımızı da düşünecek olursak, 2002 yılında sivil vatandaşlarımızdan kayıplarımız 45 kişiydi, 45 şehit ve yaralı vermiştik. 2007 yılının ilk yedi ayında 472 kaybımız var.

Değerli arkadaşlarımız, çok süratle bir artış oluyor. Size şunu söyleyeyim: Dört yılda Irak’taki savaşa fiilen katılan İngiltere’nin verdiği kayıplar kaza sonucunda ölenler dâhil 171 askerden ibarettir. Yani, bu, Türkiye’nin uğradığı kaybın büyüklüğünü göstermektedir. Türkiye’nin son yirmi yılda teröre verdiği zayiat, New York’ta İkiz kulelere yapılan saldırı sonucunda ölenlerin tam 10 katıdır.

Değerli arkadaşlar, bu niçin böyle oldu? Ülkemize yönelik terör nasıl başladı, niçin başladı ve biz zamanında gerekli tedbirleri alabildik mi? Şimdi, bu soruları sormanın ve serinkanlılıkla düşünmenin zamanıdır.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’ye yönelik, ülkemize yönelik örgütlü terör faaliyetleri 1975 yılının başında başlamıştır. Daha önce bütün dünyayı kasıp kavururken terörizm, Türkiye’ye yönelik tek bir eylem yoktu. Niçin 75’te başladı? Neyin sonucudur bu? Kıbrıs Harekâtı’nın sonucudur. Türkiye’nin Kıbrıs Harekâtı sırasında EOKA terör örgütü açıklama yaptı “Dünyanın her yerindeki Türk hedeflerini vuracağız.” dedi ve ASALA Ermeni terörü o zaman başladı; 40’tan fazla diplomatımızı şehit verdik, pek çoğu yaralandı, Değerli Arkadaşımız Deniz Bölükbaşı da bu saldırılar sonucunda yaralanan arkadaşlarımızdan biridir.

ASALA terörü biter bitmez PKK terörü başladı. Bu bir tesadüf müdür? Bu bir tesadüf müdür? Biz, bu ülkemize yönelik terörün dış boyutunu düşünmezsek, ülkemizde olup bitenleri, diğer terörist faaliyetleri hiç anlayamayız. Onu mutlaka değerlendirmemiz lazım, düşünmemiz lazım ve bunun gerektirdiği tedbirleri mutlaka almamız lazım.

Size şunu da hatırlatayım: Atina’da 1970’li yılların ortasında Rum, Ermeni ve Kürt teröristlerden oluşan Küçük Asya Halkları Kurtuluş Derneği kuruldu. Türkiye’ye yönelik bütün terörist faaliyetlerin beyni orasıdır. Bundan haberiniz olsun.

Değerli arkadaşlar, şu anda İmralı’da olan teröristbaşı nerede yakalandı? Bir NATO ülkesinin Nairobi Büyükelçiliğinde, Yunanistan’ın Nairobi Büyükelçiliğinde. Cebinde ne pasaportu taşıyordu? Kıbrıs Rum pasaportu. Bu bile birçok şeyi bize izah etmeye yeterlidir. Bizim, Hükûmetten ricamız, bütün bu bilgileri toplayınız, devlet arşivlerinde vardır. Öcalan’ı Şam’da ziyaret eden Yunan Parlamento heyetinin fotoğrafı da vardır. Bunları getiriniz Mecliste gösteriniz, herkes anlasın Türkiye’ye yönelik terörün kaynağı neresidir. Yalnız Yunanistan değil, Yalnız Kıbrıslı Rumlar değil, başka ülkeler de var.

Sayın Başbakan diyor ki, ”PKK’nın elinde tanklar var, toplar var.” Demek ki birileri PKK’yı kullanarak Türkiye’ye karşı örtülü savaş yürütüyor. Bunun farkında mıyız biz? İşte, bütün bunların üzerine gitmek zorundayız.

Değerli arkadaşlarım, bazıları, PKK’nın ülkemizin güneydoğusundaki açlıktan yoksulluktan, vaktiyle yapılan baskılardan eziyetlerden kaynaklandığına inanıyor. Bu, aslında terör örgütüne katılanların sayısının yüksekliğini bir ölçüde izah edebilir ama terörü izah edemez tek başına. Çünkü başka ülkelere de bakıyoruz, dünyanın en zengin ülkelerinde terörist faaliyetler olduğunu görüyoruz. İspanya’daki ETA terörü ülkenin en zengin bölgesinde  çıkmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öymen, üç dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Diğer, Almanya, Fransa, Japonya, İngiltere gibi ülkeler de fakir ülkeler değildir.

Şimdi, işin özü şudur: Başka ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de terör, belli siyasi amaçları olan, bu amaçları gerçekleştirmek için örgütlenen, iç ve dış destek alan bir örgütlenme biçimidir. Bunların amacı, Türkiye’yi bölüp parçalamaktır, Türkiye’den bir bölümünü topraklarıyla ve halkıyla birlikte Türkiye’den kopartmaktır. İşte, biz, bu bilinçle, bu bilgilerle, bu anlayışla mücadele edersek başarılı oluruz.

Değerli arkadaşlarım, ne yazık ki, PKK’yla yaptığımız mücadelede son yıllarda büyük zaaf gösterdik. Bundan önceki başarılı politikalar bir tarafa itildi, Kuzey Irak’a, bizim bütün uyarılarımıza rağmen, Hükûmet, asker göndermemeyi tercih etti; 2 defa bu konuda Meclisten yetki aldı 2003 yılında ve uygulayamadı; Eve Dönüş Yasası çıkarttı, dağdan kimse inmedi, hapisteki teröristler dağa çıktı; Terörle Mücadele Yasası getirdi –açın 6’ncı maddesini okuyun terör örgütünün kurucusuna Pişmanlık Yasası’ndan yararlanma hakkı verdi. Bunlar büyük hatalar. 21 Eylül 2003’te Dubai’de Amerikan Hazine Bakanı ile bugünkü Sayın Dışişleri Bakanımız anlaşma imzaladı, 1 milyar dolarlık hibe karşılığında Kuzey Irak’a asker göndermemeyi kabul ettik. Bunlar olacak şeyler değil!

Sayın Başbakan dedi ki: “Efendim, NATO, nasıl Afganistan’da savaşıyorsa teröristlerle, gelsin Kuzey Irak’ta savaşsın.” Kuzey Irak’ta, Amerika’nın, bütün Irak’ta 150 bin askeri var. En büyük NATO müttefikinizin yapmadığı işi Portekiz mi yapacak, Belçika mı yapacak, Estonya mı yapacak, kim yapacak? Ondan sonra, siz, bunun için, mademki böyle bir düşünceniz var, bir kere bu konuyu NATO’ya getirdiniz mi, bir kere NATO’dan destek istediniz mi? Yani, bunlar, insanın böyle her aklına geleni söyleyeceği konular değil. Bir millî politika gerekir diyoruz. Sayın Genel Başkanımız defalarca açıkladı. Millî politikalar, böyle her gün aklımıza gelen düşünceleri söylememizi değil, iyi düşünülmüş, iyi tasarlanmış politikaları yapmamız içindir.

Sayın Devlet Bakanımız Cemil Çiçek diyor ki: “Tezkere, dolapta tutmak için değildir.” Doğrudur, ama kendisine soruyoruz: Niçin 2003 yılında çıkarttığınız tezkereleri hâlâ dolapta tutuyorsunuz? Bunlar hâlâ dolaptadır. (CHP sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlarım, Hükûmetin izlediği politika, maalesef, teröristleri teskin etmek, alttan alma politikasıdır. Bu yanlış bir politikadır, bu politikayla hiçbir yere gidemeyiz. Bugün, sınır ötesi harekât oluyor mu? Oluyor ama bunu teröristler yapıyor. Niçin biz yapmıyoruz? Hukuk mu karşı? Hukuk bizden yana. Gücümüz mü yok? Avrupa’nın en güçlü ordusu biziz. Nedir eksik? Eksik olan siyasi iradedir.

Değerli arkadaşlarım, Meclis tezkereyle yetki verdi Hükûmete. Hükûmet ne yaptı? Silahlı kuvvetlere siyasi direktif verdi mi? Verdiğini duymadık. İşte bu son olaylar bütün bunları düşünüp...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öymen.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım, müsaadenizle.

Evet bütün bu son olaylar, bizim…

BAŞKAN – Çok teşekkür ederiz Sayın Öymen. (AK Parti sıralarından “Süre bitti” sesleri)

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Bitti de cümlemi tamamlayayım müsaade ederseniz.

BAŞKAN – Buyurun.

ONUR ÖYMEN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, cümlemi tamamlıyorum müsaade ederseniz. Yüce Meclise saygılar sunacaktım. Herhâlde bu sizi rahatsız etmez.

Ben şunu son cümle olarak söylüyorum: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, millî bir anlayış içinde, bu terörle mücadelede üzerimize düşen her türlü görevi yapmaya hazırız ve Sayın Başbakanın böyle bir birlik ve bütünlüğün gerektirdiği günde muhalefeti eleştirmesini büyük bir üzüntüyle karşılıyoruz, bunu yadırgıyoruz.

Çok teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündem dışı üçüncü söz, yine aynı konuda söz isteyen Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’a aittir.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

3. Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, son günlerde yaşanan terör olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Değerli Başkan Vekilimizi sizler adına, grubumuz adına yürekten kutluyorum, başarılar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, son günlerde yaşadığımız acı terör olayları üzerine gündem dışı söz almış bulunuyorum. Doğrusu, Sayın Hükûmetin gelip burada söz verip, bilgi verip gruplara daha uzun konuşma hakkı verilmesiydi. Bu konu gündem dışının konusu değil, bu konu Türkiye’nin temel gündem maddesi. Dolayısıyla, bu konuyu beş dakikalık gündem dışına hapsetmek, bana göre bu konuda Hükûmetin, maalesef bu konuya verdiği önemin ifadesidir, üzülerek ifade ediyorum.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye tarihî bir kavşak noktasındadır. Hayati bir yol ayrımındayız. Karşımızdaki sorunun adını doğru koymak zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir. Farkındaysanız, özellikle Sayın Hükûmetimiz farkındaysa, son günlerde, son bir ayda 50’ye yakın insanımız hayatını kaybetti. Bölücü terör örgütü, dünden farklı olarak artık, Türkiye Cumhuriyeti devletine, Türk milletine savaş açtı, bir taarruz mahiyetinde kitlevi ölümlerle sonuçlanan saldırılarda bulunmaktadır. Niye yapmaktadır bunu? Amacını çok net ortaya koymak lazım. Bölücü terör örgütü 1984’te Eruh baskınıyla başlayan süreçte Türkiye’yi milletiyle, toprağıyla parçalayıp bu topraklarda bir ayrı devlet kurmak için yola çıktığını ifade etti ve sürekli ifade ediyor. Bunu bir başka anlamda, kültürel haklar, özgürlükler, barış arayışları falan diye değerlendirmek, gerçekten bölücü terörü cesaretlendirmiştir ve bugünkü boyutlara ulaştırmıştır.

Geliniz, gelinen noktada gerçekleri birlikte telaffuz edelim. Bu alçak saldırılar Irak’ın kuzeyinden kaynaklanmaktadır. Birinci gerçek bu. Terör örgütünü yöneten kadrolar Irak’ın kuzeyinde yaşamaktadır. Terör unsurları artık, Kandil Dağı’ndan da inmiş, Türkiye’de, Irak’ın kuzeyinde mevziler tutmuş, saldırılar, taarruzlar planlamaktadır. Tüm bu teröristleri ve terör örgütünün bu saldırılarını maalesef maalesef diyorum çünkü bu gerçeği de kabul etmemiz lazım Barzani korumaktadır, sahiplenmektedir. Denilebilir ki, artık, PKK’yı İmralı canisi değil, Barzani bizatihi yönetmektedir.

Muhatap kim? Bu soruyu da doğru cevaplandırmamız lazım. Değerli Hükûmete soruyorum: Türkiye’yi Türk milleti adına yönetmek sorumlusu kim, terörle mücadelenin sorumlusu kim? Her defasında temennilerde bulunmak, her defasında tribüne çıkıp terörü kınamak hakkına öncelikle Hükûmet ve onun arkasındaki AKP Meclis Grubu böyle bir hakka sahip değil. Terörün muhatabı, teröre karşı Türkiye’yi, insanımızın can güvenliğini koruma sorumluluğu Hükûmete aittir.

 Ne olmuştur? Gelinen noktada, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk Milleti adına, Hükûmete sınır ötesi operasyon yapıp bu bölücü terörü durdurmasını, kökünü kazıması yetkisini vermiştir. Bu bir görev emridir. Hükûmetimiz ne yapmıştır? Beyanatları yan yana getirdiğimiz takdirde göreceksiniz ki, Hükûmetin hiç sınır ötesi operasyon yapmak gibi bir niyeti bulunmamaktadır. Hükûmetimizin yetkililerine, AKP Grubuna soruyorum: Bugün şehitlerimizi kaldırıyoruz. Başbakan nerede? Sayın Dışişleri Bakanı Bağdat’ta ne aramaktadır?

RECAİ YILDIRIM (Adana) – Bush’u bekliyor, Bush’u.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Hangi stratejik anlaşma, bugüne kadar yapılan hangi stratejik anlaşma terörü caydırdı, terörün niyetini caydırdı, eylemini azalttı?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Üç dakika ek süre verdim Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – İngiltere’yle yapılacak stratejik anlaşmayla veya Amerika Devlet Başkanı George Bush’la yapılacak görüşmeye umut bağlamak, terörle mücadeleyi bu görüşmelere bağlamak hakkına sahip misiniz? Size, millet, Türkiye Büyük Millet Meclisi vasıtasıyla bir görev emri verdi böyle bakmak lazım. Boşuna mı getirdiniz bu tezkereyi? Bu tezkere nerede?

SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Dolapta.

MEHMET ŞANDIR (Devamla)  Bu tezkereyi uygulayacak mısınız, kullanacak mısınız yoksa her gün şehit vermeye devam mı edeceğiz? Dikkatlerinize ve vicdanlarınıza soruyorum. Biz bu tezkereyi geçen hafta çarşamba günü oyladık, kabul ettik. Eğer bu tezkerenin gereği yerine konulmuş olsaydı, bugün, toprağa düşmüş 12 şehidimiz olmayacaktı, bu kadar yaralımız olmayacaktı. Bu 8 askerimiz…(AK Parti sıralarından gürültüler)

Bir zillettir! Hiç yerinizden konuşmaya hakkınız yok. Türk Silahlı Kuvvetleri ilk defa teröre karşı esir vermektedir. Bu, sizin iktidar döneminizde oldu. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Hadi oradan be! Hadi oradan!

MEHMET ŞANDIR (Devamla)  Sayın milletvekilleri…

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – Siz kendi döneminize bakın.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın milletvekilleri, ortada bir olay var. (AK Parti sıralarından gürültüler)

RECAİ YILDIRIM (Adana) – Rahatsız mı oldunuz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

MEHMET ŞANDIR (Devamla)  Ortada bir olay var. Bölücü terör örgütü Irak’ın kuzeyinden geliyor, Türk Silahlı Kuvvetlerine saldırıyor, 12 tane şehit veriyoruz. Halkımıza saldırıyor. Sonuç ne olacak? Nereye varacak bu gidiş? Ne zaman harekete geçeceksiniz? Milletimiz sokaklarda. Milletimiz tepkisini, millî hassasiyetini ortaya koyuyor. Hükûmetimiz ne yapıyor? Irak’ta strateji, İngiltere’de stratejik anlaşmalar peşinde.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin)  – Şehitler üzerinden siyaset yapmayın.

SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Rahatsız oluyor, rahatsız!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Dışişleri Bakanı Bağdat’ta uzlaşma ve diyalog arıyor. Buna bir hakkınız var mı? Beş yıldır bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz. Milletimizin önünde konuşuyoruz, gerçekleri olduğu gibi konuşmak mecburiyetindeyiz.

Sayın Bakan burada.

ALİ TEMÜR (Giresun) – Cevap verecek size Sayın Bakan.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Sayın Bakan burada. Hükûmet adına gelip toplantılar yapıyor, zirve toplantıları düzenleniyor. Ne oluyor? Hangi sonuç alınıyor? Ne zaman? Biz emir vermek durumunda değiliz? Akan kanın sorumlusu sizlersiniz, bu Hükûmettir. (MHP sıralarından alkışlar) Bu ülkeyi Türk milleti adına siz yönetiyorsunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Kan üzerinden siyaset yapıyorsunuz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla)  Sayın milletvekilleri, kan üzerinden siyaset yapmıyoruz ama size sorumluluğunuzu hatırlatıyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) – Kan üzerinden siyaset yapıyorsunuz. (AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Size sorumluluğunuzu hatırlatıyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) – Kan üzerinden…

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu millet, sizi can güvenliğini temin etsin diye seçti. Bugün, laf üreterek, basını azarlayarak… (AK Parti sıralarından “Sözlerinize dikkat edin.” sesi)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Hükûmet birazdan cevap verecek, sakin dinleyin lütfen.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Niye asmadınız? Assaydınız ya!

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen Sayın Şandır.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Niye asmadınız? Niye asmadınız, niye?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bugün Hükûmet olarak laf üreterek, basını azarlayarak, RTÜK’e yasaklar koyarak terörle mücadele edemezsiniz. Akan kanı durdurma sorumluluğu size ait. Milletimiz sokaklardadır.

AHMET YENİ (Samsun) – Hep kan üzerinden siyaset… Şehitler üzerinden siyaset yapıyorsun.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Şundan endişeleniyoruz: Eğer terörle mücadelede bu millet sizden umudunu keserse, esas tehlike o zamandır. İşte, milletimize bu noktada…(AK Parti sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Şandır, tamamlayın lütfen.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Milletimize bu noktada sağduyu tavsiye ediyoruz, suhulet ve sükûnet ve sabır tavsiye ediyoruz. Bu sebepten dolayı…

AHMET YENİ (Samsun) – İşiniz gücünüz tahrik.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Tahrik etmiyoruz.

ERTEKİN ÇOLAK (Artvin) – İç Tüzük’ü niye uygulamıyorsunuz Sayın Başkan?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu sebepten dolayı, Hükûmetimizin, milletin kendisine verdiği bu desteğin de idrakinde, gücünü kullanarak, bu bölücü terörü neredeyse…

BAŞKAN – Sayın Şandır, tamamlayın lütfen.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – …sınır ötesinde, sınır içerisinde bitirmesini talep ediyoruz.

Muhterem heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı konuşmalara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek cevap verecektir.

Buyurun Sayın Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında, şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize minnet ve şükranlarımı sunuyorum.

Bir önemli konuyu konuştuğumuzun hepimiz farkındayız ve farkında olmalıyız. Bu müzakereleri sadece burada bulunan değerli milletvekilleri değil, Türkiye’nin her tarafından ve buradan çıkacak sonuçlara, burada yapılacak değerlendirmelere göre başkaları da takip etmektedir. O sorumluluk duygusu içerisinde ve siz değerli heyetinizi bilgilendirmek maksadıyla söz aldım .

Değerli milletvekilleri, iktidarların görevi doğruyu yapmaktır, muhalefetin görevi de yanlışı yaptırmamaktır.

Burada dile getirilen hususları, bunların bir kısmı gerçeklerle örtüşmese bile, bir kısmı belki iç polemik olarak da kullanılabilecek ifadeler olarak değerlendirilse dahi, ben, iyi niyetle, içinden geçtiğimiz süreç ve duyduğumuz acının çerçevesinde meseleyi böyle değerlendirmeye çalışıyorum.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz hafta çarşamba günü, biz, burada, birlikte terör meselesini konuştuk, terörle mücadeleyi konuştuk. O tezkereye destek veren, teker teker milletvekillerimiz ve partilerimizle birlikte ki bundan dolayı Hükûmet adına teşekkürlerimi kamuoyu önünde ifade ettim, bir defa daha bu desteğinizden dolayı teşekkürlerimi ve şükranlarımı ifade etmek istiyorum o gün yaptığımız müzakerede mutabık kaldığımız ben zabıtlara tekrar baktım hem Cumhuriyet Halk Partisi adına hem Milliyetçi Hareket Partisi adına hem de teker teker bazı parti genel başkanlarımızın beyanlarına tekrar baktım, mutabık kaldığımız husus şu: Evvela, bir millî meseleyi konuşuyoruz. Üslubumuz ona göre oluyor, olmalı. İkincisi, bir devlet sorununu konuşuyoruz.

Bu belayla bugün karşılaşmış değiliz. Hepimiz o konuşmalara başlarken, çeyrek yüzyıllık bir meseleyi konuştuğumuzu ifade ettik. Demek ki, en az yirmi beş yıllık geçmişi olan bir konuyu konuşuyoruz ve bu süre içerisinde, bu tezkereye destek veren partilerimizin önemli bir kısmı bu sorumluluğun içerisinde bulundular, devletimizin imkân ve kabiliyetleri içerisinde milletimizden aldığı güç ve destekle bu belayı ülkemizden defetmek noktasında bir çaba sarf ettiler. Her hükûmet…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Bakan…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Müsaade ederseniz, bakınız, laf atmak, bugün, burada olmaz. Laf atma noktasında değiliz Sayın Arıtman, rica edeceğim. Benim de yüreğim yanıyor. Ben, hem ASALA tarafından yakınları şehit edilmiş hem PKK tarafından yakınları şehit edilmiş olan birisiyim. Ben, bu acıyı her gün yaşayanlardan birisiyim, yüreğim yanarak konuşuyorum. Bu kürsüye yüzlerce defa çıktım, keşke çıkmasaydım, keşke böyle bir talihsizliği, böyle bir acıyı yaşamasaydık. Onun için, lütfen, sözlerimi, heyecanımı bu çerçevede değerlendirin.

Aslında, ben şunu söylemek istiyorum: Bizi eksik bulabilirsiniz, bizi yanlış bulabilirsiniz ama o tezkereye destek veren partilerle hepimiz aynı saftayız, ülkemizin birliğinden ve bütünlüğünden yanayız. Gelin, meseleye böyle bakalım, meseleyi böyle anlayalım. (AK Parti sıralarından alkışlar)

RASİM ÇAKIR (Edirne) – İcraat nerede? İcraatı görelim. Aynı safta mıyız, değil miyiz?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİCEK (Devamla)  Onun için, çözümü de bulacaksak, birbirimizin cümlelerinden boşluk arayarak veya mefhumu muhalifinden mana çıkararak veya işin aslını, esasını öğrenmeden birbirimizi suçlarsak varmak istediğimiz noktaya varamayız. Tam tersi, başkalarının istediği zeminde bu konuyu tartışmış oluruz.

Diyorum ki: Bakınız, bu bir millî mesele, bu bir devlet meselesi. Geçen hafta da ifade ettim, bugüne kadar yeryüzünün gördüğü en kanlı terör örgütü, arkasında en çok dış destek olan bir örgütten bahsediyoruz. Onun için,  yirmi beş yıl bitmedi, her hükûmet mücadele verdi, devletin bütün birimleri mücadele verdi, veriyor. Bugün, hükûmette biz olmasak da bir başka parti olsa, onlar da verecek, verir. Bundan en ufak bir tereddüdüm ve şüphem yok. O nedenle, bizim, bugüne kadar bu mücadelede çok başarılı olduğumuz noktalar oldu ama tümüyle terör meselesi, ne ülkemizden ne bölgemizden ne de dünyanın gündeminden kalkmadı. Onun için, birçok anlaşmalar yapılıyor, birçok kuruluşta bu konu gündeme geliyor. Ama, en çok samimiyetsizliğin olduğu bir konuyu da konuşuyoruz. En çok alçaklığın ve ikiyüzlülüğün olduğu bir konuyu da konuşuyoruz, yalnız burada değil, her mekânda, her zeminde Türkiye’nin çektiği acıları, sıkıntıları… Varsa bu manada ikiyüzlü davrananlar, onlara da uygun üslup içerisinde bunların hepsi söylenmiştir, söylenmeye devam ediyor. Bir devlet mücadelesi olarak konu gündemimizde olduğuna göre, devletin ilgili birimleriyle bu iş götürülüyor.

Elbette, siyasi sorumluluk bizdedir, bunda hiç tereddüt yok. Anayasa’daki ölçüler, sınırlar çerçevesinde Türkiye’de yapılan her icraatın sorumlusu hükûmettir. Biz, bu sorumluluğun gereğini yapmaya, gerekli bilgiyi vermeye hazırız. Ancak bazı konularda kamuoyunun doğru bilgi sahibi olması lazım. Hepimiz bu menfur cinayetler karşısında, alçakça saldırılar karşısında bir infial içerisindeyiz. Milletimizin tepkisi haklıdır, infiali haklıdır ve asildir. Bizim arzumuz, sadece bu infialin bu sınırlar içerisinde kalması, başkalarını sevindirecek provokasyonlara vesairelere itibar edilmemesidir. O noktada daha soğukkanlı, daha sağduyulu davranalım. Çünkü, terörün varmak istediği şey bu ülkede ayrıştırma meydana getirmek, toplumun kesimlerini biri diğeriyle karşı karşıya getirmek, kamu düzenini bozmak, ülkemizin birliğine, dirliğine zarar vermek. O nedenle, hepimiz tabiatıyla, bugüne kadar alınan tedbirleri bu manada değerlendirmemiz lazım.

Şimdi, burada zaman zaman gündeme gelen bir konu oldu, geçen dönem de geldi. Gelin, bu tartışmalara bir son vermek, doğru bilgi vermek adına size bir teklifte bulunacağım. İç Tüzük’ümüzün 70’inci maddesine göre kapalı oturum imkânı var. Mesela, şu pişmanlık yasaları nasıl çıkmış? Nereden çıkmış? Çünkü biz bunları kamuoyu önünde bütün açıklığıyla konuşamıyoruz. Konuştuğumuz konu yaptığımız mücadelenin özüne zarar veriyor. Ama bu işten sorumlu hükûmet olduğu için de her defasında da benim Hükûmetim veya benden evvelki hükûmetler.. Çünkü sekiz defa pişmanlık yasası çıkmış. “Eve dönüş” demişiz, “pişmanlık” demişiz. Her hükûmet zaman zaman bu türlü tasarıları gündeme getirmiş. Ama ben baktım, hiçbir hükûmetin seçim beyannamesinde ve hükûmet programında pişmanlık yasası çıkarmak diye bir vaadi yok. Ne zaman ki hükûmet olmuş, devlet sorumluluğunu üstlenmiş, bir devlet ihtiyacı olarak o hükûmetin ya da o partilerin gündemine gelmiş. En zor çıkarılacak yasalardan bir tanesidir.

Şimdi söylemesi kolay. Ama neden böyle bir yasayı o hükûmetler, bizden evvelki hükûmetler de çıkarmak lüzumunu duymuş? Açık olarak bir şey söylüyorum, diyorum ki, devlet ihtiyacı olarak gündeme gelmiş. Sayın Öymen de buna temas ettiği için söylüyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sonucunu sordu, sonucunu.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sonucunu soracağız, bir dakika…

CANAN ARITMAN (İzmir) – Sayın Bakan, Öcalan’ı affetmek de mi devlet sorumluluğudur?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Kimse Öcalan’ı affetmedi, affedemez.

CANAN ARITMAN (İzmir) – Öcalan’ı affetmediniz mi?.. Yapmayın! Yapmayın!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) –  Sayın Arıtman, yani, bu noktada, bakınız, ben böyle bir sorumsuzluk içerisinde olmam. Deminden beri ifade etmeye çalışıyorum.

 BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ben devlet sorumluluğunu taşıdığım süre içerisinde ne bu kürsüden ne başka bir kürsüden aksi bir şey söylemedim, yalan bir şey söylemedim. Devletimin, milletimin hilafına hiçbir kelime söylemedim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Hiç kimse de söyletemez. Hiç kimse de bu terörist başının affına imza atamaz ama yanlış bilgiler…

CANAN ARITMAN (İzmir) – 6’ncı maddeyi biz koymadık, siz koydunuz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sayın Başkan, eğer Sayın Arıtman konuşacaksa ne âlâ!..

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bakın bu türlü, gayriciddi tavrınız, konuştuğumuz meselenin ciddiyetine zarar veriyor. Bir hanımefendi olarak saygı duyuyorum yalnız bakınız size diyorum ki, ikide bir, ikide bir…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Çiçek, Hükûmet sorumluluğunuzdan bahsettim. Hükûmet sorumluluğunuzu sorguluyoruz biz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sorguluyoruz… Sorgulamanın yolu bu şekilde değil Sayın Şandır, siz beni tanırsınız ben sizi tanırım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Onu konuşuyoruz, ben de sizi tanırım ama Hükûmet sorumluluğunuzu hatırlatıyoruz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bakınız, siz konuşurken böyle bir sataşmayı siz de doğru bulmadınız, ben de bulmadım.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tamam…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ben bir açıklık getiriyorum. Gelin, şu konuyu bir iç tüketim malzemesi olmaktan kurtarmak istiyorsak şu pişmanlık yasası zaman zaman konuşuluyor bakınız, 70’inci madde imkân veriyor, bir kapalı oturum yapalım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Siz isterseniz olur Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ee siz de isteyin canım, siz gündeme getirdiniz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır efendim, tek başına…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sizin de yetkiniz var, sizin de yetkiniz var.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tek başına siz isterseniz olur.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bu sorumluluğu, niye siz üzerinize almak istemiyorsunuz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tek başına siz isteyeceksiniz. Yetkiniz var.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bakın ben size teklif ediyorum çünkü ben bu işin nasıl olduğunu biliyorum. Bilmek isteyen sizsiniz, o zaman getirin, 70’inci maddeyi kullanın, size bu bilgiyi verelim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Siz isteyebilirsiniz, yetkiniz var.

BAŞKAN – Sayın Anadol…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ama siz niye getirmiyorsunuz? Sayınız mı yetmiyor? (AK Parti sıralarından alkışlar) Mademki…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yetkiniz var, yetkiniz…

BAŞKAN – Sayın Anadol…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ama sayınız yetmiyorsa destek verelim. Hâlbuki, orada 20 milletvekili yeter.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yetkiniz var tek başına…

BAŞKAN – Sayın Anadol…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tek başına yetkiniz var. 70’inci madde burada. Yapmayın size yakışmıyor. Sizin ciddiyetinize yakışmıyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bakınız, her defasında gündeme getiren sizsiniz, ben Hükûmet üyesi olarak, benden evvelki tasarıların da nasıl gündeme geldiğini biliyorum; bunu bilme ihtiyacım yok. Bilme ihtiyacı olan sizsiniz, bunu siz gündeme getiriyorsunuz. Ben de diyorum ki, bu bilgiyi size verelim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ciddiyetinize yakışmıyor. Tek başınıza isteme yetkiniz var.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Kapalı oturum isteyin, ne var bunda? Niye istemiyorsunuz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yapmayın…

BAŞKAN – Sayın Anadol…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Kapalı oturum isteyin verelim bu bilgiyi, bu bilgiyi verelim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, Genel Kurula hitap edin lütfen.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bu ihtiyacın nereden geldiğini, kimin istediğini, neden istediğini açıkça ortaya koyalım.

ATİLA EMEK (Antalya) – Hiçbir şeyi gizleyemezsiniz. Bildiğiniz bir şey varsa söyleyin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ondan sonra diyelim ki, evet, siyasi sorumluluk bana ait olsa bile benden evvelki hükûmetlere ait olsa bile konunun nasıl gündeme geldiğini çok açık olarak ortaya koyalım. Aksi hâlde biz bunları böyle tartışmaya devam ederiz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İsteyin efendim…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Çünkü taşıdığım sorumluluk, bu kürsüden, bu formatta, bu şekliyle bazı gerçekleri açıkça söylemeye imkân vermez; çünkü yürüttüğümüz davanın özüne zarar veriyor. Devlet açısından verebileceği bir kısım sıkıntılar var, bir zorluklar var, bunları paylaşmak adına eğer paylaşacaksak ben bu bilgileri vereceğim, ben saklamıyorum. Onun için, demek istiyoruz ki, böylesine acılı bir günde, eğer bu konular, konuştuğumuz konunun sonuçlarına tesir icra edecekse, daha köklü tedbirlerin alınmasına imkân verecekse, birbirimizi anlamaya imkân verecekse, birliğimizin, beraberliğimizin daha kuvvetlenmesine imkân verecekse, gelin, bu konuyu konuşuruz. Sonuçta da ne var ne yok biz anlarız ki kamuoyunda tartışılan, bir türlü mahiyeti anlaşılamayan bu meselelerin ne anlama geldiğini, nereden kaynaklandığını açıkça ortaya koymamız lazım gelir.

Şimdi bakınız, bir şey daha ifade etmek istiyorum: Terörle mücadele meselesi bir devlet meselesidir dedik. Bugüne kadar uygulanan politikalar da bir devlet politikasıdır. Geçen hafta da böyle ifade edildi, ben de buna aynen katılıyorum; devlet politikasıdır. Bir başka hükûmet gelse, bu politikalara yenilerini ekleyecektir, güncelleştirecektir ama ana istikameti, ana aksları değişmeyecek. Onun için, biz de her olay vuku bulduğunda, devletin, ister Genelkurmay ister Millî İstihbarat ister Jandarma ister Emniyet veya başkaca birimlerden, Dışişlerinden, konuyla alakası olan birimlerle bir araya geliyoruz. Eldeki bilgi ne, olayın mahiyeti ne, varmak istediği nokta ne, alınan tedbirlerde nerede eksiklik var, nerede sıkıntımız var, nerede zafiyetimiz var, bundan sonra alınması gereken tedbirler ne? Dün aldığınız tedbir bugün yetmiyor, bugün aldığınız da yarın yetmeyecek.

Onun için, yeri gelmişken buradan bir şey ifade ediyorum bütün samimiyetimle değerlendirmesi size ait: Bakınız, pazar günü biz dört toplantı yaptık. En son, Sayın Cumhurbaşkanının başkanlığında yapılan toplantı; Sayın Başbakan, ilgili bakanlar, Genelkurmay Başkanımız, kuvvet komutanlarımız, MİT Müsteşarı. Olaylar bütün ayrıntılarıyla burada konuşulmuştur. Verdiğiniz tezkerenin kullanımı dâhil, verdiğiniz tezkerenin kullanımı dâhil, hududu, şümulü, zamanı, dün alınmış, geçtiğimiz günlerde alınmış, dün, evvelsi gün aldığımız, yarın, öbürsü gün ve daha sonraki alacağımız tedbirler konusunda devletin kurumları arasında tam bir mutabakat vardır. Şimdi, tezkereyi verdiğiniz doğrudur ama bu tezkereyi kullanacak devletin güvenlik birimleridir; bunun zamanını, şümulünü, hududunu, elbette siyasi hedef olarak biz koyacağız, zamanlaması kendilerine ait. Bunların hepsinde bir mutabakatımız var, ama şimdi, bunu, her yerde, aleni, açık söyleme imkânımız yok. Söylediğiniz takdirde bu bir tedbir olmaktan çıkar, caydırıcı olmaktan çıkar ama devletin sorumluluk taşıyan, canını ortaya koyarak ister Kuzey Irak’ta ister Doğu, Güneydoğu Anadolu’da veya Türkiye’nin herhangi bir yerinde mücadele veren güvenlik birimlerimiz bana “Şu gün, şu tarih, şu saatte bu işi yapmam gerekir.” diyor ise, bize düşen, işin icabı neyi gerektiriyorsa o noktadaki kararı vermektir. Bu noktada ne benim Hükûmetimin kararsızlığı olur ne de geçmişte ne de bundan sonraki hükûmetlerin. (AK Parti sıralarından alkışlar)

        Tekraren ifade ediyorum değerli arkadaşlarım: Bakınız, verdiğiniz tezkere dâhil, yetki dâhil alınan ve alınacak olan tedbirler konusunda yarın da Millî Güvenlik Kurulu var, başkaca tedbirler de oradan çıkacaktır devletin kurumları arasında zerre kadar fikir ayrılığı, düşünce ayrılığı yoktur. Geri kalanın zamanlaması bu sorumluluğu en üst düzeyde hayatını ortaya koyarak sürdürecek olan kurumlarımızın “şu tarih, şu zaman, şu büyüklükte” demesine bağlı. Bunu ifade etmek istiyorum, bu özellikle önemli.

Bir başka şeyi daha bugün burada ifade etmem lazım. Şimdi, Sayın Başbakan bugün İngiltere’de, bazı arkadaşlarınız Kuveyt’te ve Irak’ta. Şimdi biz bunları bu Kurulda pazar günü konuştuk değerli arkadaşlarım, pazar günü konuştuk Sayın Cumhurbaşkanının başkanlığında. Sayın Başbakan, gidip gitmemeyi…İç politikada bu yanlış değerlendirmelere konu olabilir, gidelim mi, gitmeyelim mi. Ama orada yapılan değerlendirmelerin sonucudur ki, Sayın Başbakan bugün İngiltere’dedir.

GÖKHAN DURGUN (Hatay) – İngiltere’ye gideceğine buraya gelsin, hesap versin!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bir arkadaşımız Kuveyt’te Irak’a komşu ülkeler toplantısında Türkiye’nin davasını anlatmak, bu konuyu anlatmak üzeredir. Sayın Ali Babacan da, bir süreden beri, Irak’a komşu, en başta İslam ülkeleri, Arap ülkelerini ziyaret etmektedir.

Değerli arkadaşlarım, konunun çarpıtmaya müsait yanları vardır. Biz haklıyız ama en haklı davalarımızda gerekli altyapı zaman zaman hazırlanmadığı için, başta Kıbrıs olmak üzere… Kıbrıs’tan daha haklı dış politika davamız oldu mu geçmişte? Ama geriye dönüp baktığımızda Birleşmiş Milletlerde her defasında kaybettik, başka tarafta kaybettik. Onun için, şimdi, Irak bir Arap ülkesidir, Birleşmiş Milletlerin üyesi bir ülkedir. Elbette sizin yaptığınız bir tasarrufun yarın fitne, fesadı bol bir coğrafyada “Bu, Araplara karşıdır, vesairedir.” deyip sizin tarihî geçmişinizle birleştirerek şu veya bu istikamette istismar imkânları vardır. Biz bunları devletin bilgisi içerisinde oturup konuştuktan sonra vardığımız karar şudur ki: Sayın Başbakanın bugün İngiltere’ye günübirlik gidip gelmesi… (CHP sıralarından gürültüler)

CANAN ARITMAN (İzmir) – 1 Mart tezkeresi…

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Dinleyin!

GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Ne diyorsun?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – …arkadaşlarımızın Kuveyt’teki toplantıya katılması ve Sayın Dışişleri Bakanımızın…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

CANAN ARITMAN (İzmir) – 1 Martta…

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Bir dinle, bağırma!

GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Otur yerine!

BAŞKAN – Sayın Arıtman…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – …Arap ülkelerine, İslam ülkelerine gidip Türkiye'nin en haklı davasını anlayıp, yarın konu bir başka zeminde gündeme geldiğinde destek istemesi, şimdiden bilgilendirmesi, bunların hiçbirisi, hiçbirisi verilmiş olan karardan vazgeçmek anlamına değildir. Bunun altını özellikle çiziyorum. Verdiğimiz, vardığımız kararın, devletin ilgili birimleriyle varmış olduğumuz mutabakattan vazgeçme anlamında değildir. Ancak, bilgilendirmek ve mümkünse en haklı olduğumuz bir davada olabildiğince geniş bir devletler topluluğunu bu politikanın arkasına almak, terörle mücadelede önemli bir adımdır, önemli bir unsurdur. Şimdi, ben olsaydım konuyu şöyle sorardım: “Başbakan ne arıyor orada?” Ee, ben sebebini söyledim. Bu, bir soru tarzında sorulmak vardır, bir eksiklik, bir noksanlık olarak kamuoyunun gündemine getirilmek vardır. Dolayısıyla, Hükûmet, insan aklının alabileceği, devletin envanterinde bulunan imkân, kabiliyet, bilgileri değerlendirmek suretiyle en doğru olanı yapmaya çalışıyor. Size de her vesileyle bilgi vermeye hazırız.

GÖKHAN DURGUN (Hatay) – Nerede bilgi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – İster bu şekliyle, ister kapalı oturum, isterseniz zaten onu planladık Sayın Elekdağ’ın geçtiğimiz çarşamba günü yaptığı toplantıda bir platform oluşturulması noktasında bir teklifi oldu, biz buna olumlu baktığımızı söyledik. Tezkereye destek veren partilerimizle bu konuyu görüşmeye her zaman hazırız. Hiçbir zaman şöyle bir bencillik içerisinde de olmadık, egoizm içerisinde de olmadık: “En iyi biz biliyoruz, diğer bilgilerin hepsi yanlıştır.” da değil. Akıl akıldan üstündür, sizin de katkınız olacaksa, ki olur, olmalıdır, biz bunları almaya da hazırız. Çünkü söylediğim gibi, konuşmalarımız birbirimiz açısından yeteri kadar anlaşılsa da anlaşılmasa da tezkereye “evet” diyenler hep aynı taraftayız; bunu unutmayın. Hepimiz aynı taraftayız, hepimiz ülkemizin birliğinden ve dirliğinden yanayız. (AK Parti sıralarından alkışlar) Bugün bu saat itibarıyla alınması gereken ne tedbir varsa bunlar alınıyor, alınmaktadır. Lütfen, devletimize güvenin. Devletimizin bu noktadaki azmini, kararlılığını, lütfen, hepimiz sonuna kadar destekleyelim, bugüne kadar olduğu gibi. (MHP sıralarından “Devlete güveniyoruz, Hükûmete güvenmiyoruz.” sesleri)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla)  Milletimiz her zaman bu noktadaki azim ve kararlılığını göstermiştir.

Bu duygular içerisinde hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çiçek.

Gündeme geçiyoruz.

ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

ONUR ÖYMEN (Bursa) – Sayın Başkan, Sayın Bakan biraz önce söylediğimiz sözleri çarpıttı. Müsaade ederseniz, bir dakika sözlerimize açıklık getirmek istiyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, herhangi bir sataşma söz konusu değil.

ONUR ÖYMEN (Bursa) – Bir dakika müsaade ediniz.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Tamam tamam, gündeme geçti.

ONUR ÖYMEN (Bursa) – Bize bir dakika müsaade edin, sözlerimizin çarpıtıldığını açıklayacağım.

BAŞKAN – Tutanakları getirtip bakalım Sayın Öymen, eğer öyle bir çarpıtma varsa size bir dakikalık söz veririm.

Şimdi gündeme geçiyoruz.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan, Hükûmete bir sorumuz var.

BAŞKAN  Meclis araştırması açılmasına ilişkin altı önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

V.  BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1. Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, Kırklareli ili Vize ilçesindeki bir araziyle ilgili iddiaların ve bu arazi üzerinde kurulması planlanan çimento fabrikasının çevre üzerindeki muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/12)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Bir tarafta, Kırklareli ili Pınarhisar İlçesinde halen faal olan Çimento Fabrikası mevcutken, diğer tarafta Vize Evrencik Köyü civarında 200 dönüm arazi üzerinde yeni bir çimento fabrikası inşaatı hızla devam ederken Vize Çakıllı Beldesinde bir başka çimento fabrikasının fizibilite çalışmalarının yapıldığı duyumları alınmaktadır.

Bu bölgede yeni bir çimento fabrikasına hiç de ihtiyaç yokken, durup dururken Vize ilçesine bağlı Çakıllı beldesinde, daha önce Askeri taburun bulunduğu 583 dönümlük hazine arazisi, Milli Emlak Genel Müdürlüğü tarafından 2 trilyon liraya, (başbakana yakınlığı ve hemşerisi olarak medyamızda tanıtılan) Emrullah Turanlı’ya ait Avrupa Çimento Sanayi Anonim Şirketi’ne çimento fabrikasının kurulması ve iki yılda bitirilmesi planlanarak satıldığı söylenmektedir.

Bahse konu olan kamuya ait bu arazide, Ecevit Hükümeti döneminde cezaevi yapımı girişiminde bulunulmuş, yöre halkının karşı çıkması ile bu işten vazgeçilmiş. Duyumlarımıza göre geçtiğimiz yıl ise AKP’li bazı kişilerin hayvancılık yapmak üzere kiralamaya kalktıkları, “ALİ DİBO” olaylarının patlak vermesi üzerine, halkın tepkisinden çekinerek bu girişimden vazgeçilmiş.

Daha önce askeri alan olarak kullanılan 538 dönümlük kamu arazisinin, yapılan Emlak Vergi Değerlendirilmesi sonucu 13 trilyon lira olduğu, buna karşın başbakana yakınlığı ile tanınan Emrullah Turanlı’ya ait Avrupa Çimento Sanayi Anonim Şirketine 2 trilyon liraya satıldığı, bu satışın duyulması ile başta Vize halkı olmak üzere, kamuoyunda çok büyük endişe, rahatsızlık ve huzursuzluk yaratmıştır.

Vize Malmüdürlüğü tarafından emlak vergi değerine yönelik yapılan çalışma sonucu 13 trilyon lira değer biçilmesine karşın, Milli Emlak Genel Müdürlüğünce Emrullah Turanlı’ya 2 trilyon liraya satılması ile daha işin başında Emrullah Turanlı’ya 11 trilyon lira kâr sağlandığı görülmektedir.

Yöre halkımız, yeni iş alanlarının açılmasına, fabrikanın kurulmasına karşı değildir. Vize ilçesinin çevresinin çimento fabrikaları ile kuşatılmasına tepkilidir. Çimento fabrikasının kurulacağı bölge aynı zamanda Ergene Nehrinin de doğduğu yerdir. Bu bile bu bölgede çimento fabrikasının kurulmasına engel iken, bir de çevreye vereceği zararların boyutlarını düşündüğümüzde yer seçimi olarak da doğru olmadığı ortaya çıkmaktadır.

Bir taraftan çimento fabrikası için yer seçimi ile yöre halkımız üzerinde endişe, korku ve telaş yaratılırken, diğer taraftan yetkili merciler tarafından emlak vergi değerinin 13 trilyon lira değer biçtiği arazinin 2 trilyon liraya satılması karşısında, araziyi alan firmanın kayrıldığı, peşkeş çekildiği düşünülerek, daha işin başında araziyi alan firmanın 11 trilyon lira kâra geçirildiği, bir de araziyi alan firmanın başbakana yakınlığı ve hemşehrisi olarak son zamanlarda hızlı bir yükselişe geçen işadamı Emrullah Turanlı olduğu iddiaları yer alınca, bu satış üzerindeki kuşkuları, şüpheleri, huzursuzlukları artırmıştır.

İşte tüm bu endişe, kuşku, şüphe spekülasyon, kayırmacılık, peşkeş çekme gibi duyum ve iddiaların araştırılması ile bu iddiaların ortaya çıkmasına neden olan sorumluların kusurları, kasıtları varsa ortaya çıkarılması ve çevreye vereceği zararların tespit edilmesi ile alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacı ile Anayasamızın 98, İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurularak araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

  1) Tansel Barış                             (Kırklareli)

  2) Enis Tütüncü                            (Tekirdağ)

  3) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

  4) Ahmet Ersin                             (İzmir)

  5) Malik Ecder Özdemir               (Sivas)

  6) Faik Öztrak                              (Tekirdağ)

  7) Cevdet Selvi                             (Kocaeli)

  8) Hikmet Erenkaya                      (Kocaeli)

  9) Ali Arslan                                (Muğla)   

10) Muharrem İnce                         (Yalova)

11) Çetin Soysal                             (İstanbul)

12) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

13) Gökhan Durgun                       (Hatay)

14) Zekeriya Akıncı                        (Ankara)

15) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

16) Ali İhsan Köktürk                    (Zonguldak)

17) Orhan Ziya Diren                     (Tokat)

18) Hulusi Güvel                            ((Adana)

19) Osman Kaptan                         (Antalya)

20) Ali Oksal                                  (Mersin)

21) Bülent Baratalı                          (İzmir)

22) Şevket Köse                             (Adıyaman)

23) Bilgin Paçarız                           (Edirne)   

24) Mehmet Sevigen                      (İstanbul)

2. İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 milletvekilinin, İzmir ili başta olmak üzere Ege Bölgesi’nde su kaynakları yönetiminde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/13)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemiz, sahip olduğu farklı iklim ve toprak özelliklerine bağlı olarak çok geniş ve yüksek olan tarımsal üretim potansiyelini değerlendirememektedir. Bunun başlıca nedenleri; teknolojide süregelen çok hızlı değişimin yakalanamaması, siyasi çıkarların öne alınması, plansızlık ve vizyon eksikliği sonucunda doğru ve sürdürülebilir bir tarım politikası oluşturulamaması ve uygulanamamasıdır.

Aynı durum ülkemizin tarımsal üretim değerinin % 21,4'ünü oluşturan ve tarımsal üretim değerinde ülkemizin yedi bölgesi içinde 1.sırada yer alan Ege bölgesi için de söz konusudur. Ege bölgesi ve İzmir'in tarımsal üretimi açısından büyük önem taşıyan sulama projelerinin bir türlü tamamlanamaması bunun en tipik örneğini oluşturmaktadır.

Örneğin; Beydağ barajı (KüçükmenderesBeydağ Projesi) inşaatına 1993 yılında başlanmış, 2006 yılı sonuna kadar baraj inşaatında ancak % 36 oranında fiziki gerçekleşme sağlanabilmiştir. işin bu hızda sürdürülmesi halinde proje 2027 yılında tamamlanabilecektir. Baraj inşaatının bitirilmesi için ise sadece 25 Milyon YTL ödeneğe (Sayın Başbakan için satın alınan ATA uçağının yarısı kadar), baraj inşaatı ile birlikte sulama inşaatının da paralel yürütülmesi için ise 22 Milyon YTL ödeneğe ihtiyaç vardır.

Yapılan çalışmalarda projeden beklenen faydalar arasında, üretilen ürünlerde mevcut durumda verim artışı (Pamukta % 25, Patateste % 30, sebzede % 40, Yem bitkilerinde % 50 ve buğdayda % 80) sağlanması yanı sıra yüksek gelir getiren ürünlerin yetiştirilme imkanının artırılması da yer almaktadır. Mevcut durumda % 13 oranında olan II. Ürün tarımının, projenin gerçekleşmesi ile % 40 oranına ulaşacağı öngörülmektedir. Projenin, ürün desenindeki değişim ile birlikte % 60'lık ek istihdam yaratacağı kabul edilmektedir.

Yine 1986 yılında yapımına başlanan Bakırçay Havzasında yer alan BakırçayKınık Projesi kapsamında bulunan Çaltıkoru ve Yortanlı Barajları ile Kınık Sol ve Sağ Sahil Sulama Projeleri bir türlü tamamlanamamaktadır. Proje kapsamındaki Yortanlı Barajının fiziki gerçekleşmesi % 100 olmasına rağmen İzmir II No'lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu, barajda su tutulmasının ertelenmesi kararı almıştır. Söz konusu Allianoi antik kent problemi giderilerek baraj hizmete sokulmalıdır. Proje kapsamındaki Çaltıkoru Barajı fiziki gerçekleşme oranı ise % 44 seviyesindedir. Yortanlı ve Çaltıkoru barajlarından yapılacak Kınık Sağ Sahil Sulaması ve Kınık Sol Sahil Sulaması için kurulacak sulama şebekesi için 43 Milyon YTL ödeneğe ihtiyaç vardır.

Türkiye'de mevcut sanayi domatesi üretiminin % 40'ı Kınık ovasındaki tarım alanlarında yapılmaktadır. Bakırçay Kınık Projesinin gerçekleşmesiyle sanayi domatesi üretiminde % 30'a varan bir verim artışı ve % 119 oranında ekim alanları artışı gerçekleşecektir. Bu ürün artışları bölgede yeni tarıma dayalı sanayi tesislerinin gelişmesine neden olacak, doğrudan dış satıma yönelik bu sanayi ile ülkemize önemli döviz girişleri sağlanacaktır. Sadece Kınık sağ sahil sulamasının 6.000 kişilik ek istihdam yaratacağı hesaplanmaktadır.

Türkiye'de yer alan 26 büyük akarsu havzasının 5'i Ege bölgesinde yer almakla birlikte, bölge, potansiyel su itibariyle ülkenin ancak % 9'una sahiptir. Küresel ısınma ve buna bağlı olarak su kıtlığı tehdidi ile karşı karşıya bulunduğumuz bir dönemde Ege bölgemizin kurak bir bölge durumundan çok kurak bir bölge durumuna geçiş sürecinde olduğu ifade edilmektedir. Bu nedenle sulama yatırımlarının artırılmasının yanı sıra, su havzalarının korunması ve tasarruflu su kullanımını sağlayan kapalı sistem sulama yatırımlarının teşvik edilmesinin hayati önemi bulunmaktadır.

İzmir ili ve Ege Bölgemiz tarımında ürün desenine yönelik dinamik değişimler olmaktadır. Yeni ürünlerin ürün deseni içindeki oranı hızla artmaktadır. Sulama gerektiren sanayi domatesi yanı sıra salçalık biber, kornişon salatalık, dış mekân ve kesme çiçekçilik, meyvecilik artış göstermektedir. İzmir'deki sebze ve meyve tarımı her geçen gün kuru tarım aleyhine gelişmektedir.

Son yıllarda yaşanan kuraklık nedeniyle yeraltı suyunun aşırı kullanımının yarattığı boşlukların meydana getirdiği yer katmanlarının yer değiştirmesi borularda büzülme ve eğrilmelere, bu da artezyenlerin devre dışı kalmasına, yeraltı sularının daha derinlere çekilmesi ve azalmasına neden olmakta ve sulama sezonundaki yoğun enerji kullanımı nedeniyle enerjide görülen ani düşmeler sonucu sık sık meydana gelen arızalar da sulama maliyetlerini yükseltmektedir. Bu durum ek sulama maliyetine neden olmakta işletmecileri zor durumda bırakmaktadır.

Yukarıda açıklanan bu hususlar nedeniyle;

Su kaynaklarının entegre yönetimi amacıyla eylem planı hazırlanması ve bu kapsamda, İzmir ili master planının hazırlanarak, su kaynakları ve kullanım miktarlarının tespit edilmesi,

Yanlış imar uygulamaları ile havzalar üzerinde oluşan nüfus ve sanayi baskısının azaltılarak havza'larda kirliliklerinin önlenmesi için alınacak acil önlemlerin belirlenmesi,

Kurumlar arası koordinasyonsuzluğun giderilmesi,

Bilinçsizce yapılan sulama ve ovalarda açılan sayısız sondajlar nedeniyle her geçen gün azalan yeraltı kaynakları ve yeraltı su seviyesinin artırılması ve taşkınlar ve erozyonun önlenmesi için akarsular üzerinde yapılacak bent, gölet ve barajlar ile boşa akan suların tutulması, bunun için on yıllardır süren sulama projelerinin tamamlanması,

Daha önceki yıllar yapılan küçük sulama tesislerinin rehabilitasyonu, Ege bölgesinde ve İzmir ilinde bu kapsamda değerlendirilecek sulama tesislerinin beklediği ödeneklerin gönderilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

  1) Oktay Vural                              (İzmir)

  2) Ahmet Kenan Tanrıkulu           (İzmir)

  3) Şenol Bal                                  (İzmir)

  4) Kamil Erdal Sipahi                    (İzmir)

  5) Ahmet Orhan                            (Manisa)

  6) Erkan Akçay                             (Manisa)

  7) Mustafa Enöz                            (Manisa)

  8) Ali Uzunırmak                          (Aydın)

  9) Ertuğrul Kumcuoğlu                 (Aydın)

10) Ahmet Duran Bulut                  (Balıkesir)

11) Recep Taner                              (Aydın)

12) Hamza Hamit Homriş               (Bursa)

13) Hasan Çalış                               (Karaman)

14) Reşat Doğru                              (Tokat)

15) Beytullah Asil                           (Eskişehir)

16) Behiç Çelik                               (Mersin)

17) Ümit Şafak                                (İstanbul)

18) Emin Haluk Ayhan                   (Denizli)

19) 0sman Çakır                              (Samsun)

20) Faruk Bal                                  (Konya)

 

3. Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 milletvekilinin, İznik Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İznik Gölü'nün karşı karşıya kaldığı kirlenmenin gündeme taşınarak; göldeki doğal hayatın sürdürülebilir hale getirilmesi, sahip olunan doğal kaynakların korunması ve İznik gölünün turizmi geliştirmesi yönünün öne çıkarılması ile bölge halkının, sulama ve geçim kaynakları arasında bulunan su ürünlerine yeniden kavuşabilmesi ve İznik Gölü'nün, yeniden hayata döndürülmesi için, gerekli araştırmaların yapılarak, çözüm önerilerinin belirlenmesi ve uygulanması konularında Yüce meclisimizin ve halkımızın bilgilendirilmesi amacıyla, Anayasanın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün l04'üncü ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

  1) Kemal Demirel                         (Bursa)

  2) Ensar Öğüt                               (Ardahan)

  3) Hulusi Güvel                            (Adana)

  4) Şevket Köse                             (Adıyaman)

  5) Tayfur Süner                            (Antalya)

  6) İsa Gök                                     (Mersin)

  7) Abdulaziz Yazar                       (Hatay)

  8) Yaşar Tüzün                             (Bilecik)

  9) Halil Ünlütepe                          (Afyonkarahisar)

10) Bülent Baratalı                          (İzmir)

11) Ramazan Kerim Özkan             (Burdur)

12) Mevlüt Coşkuner                      (Isparta)

13) Ali Rıza Öztürk                        (Mersin)

14) Mehmet Şevki Kulkuloğlu       (Kayseri)

15) Çetin Soysal                             (İstanbul)

16) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

17) Tekin Bingöl                             (Ankara)

18) Erol Tınastepe                           (Erzincan)

19) Bihlun Tamaylıgil                     (İstanbul)

20) Fuat Çay                                   (Hatay)

21) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

22) Bilgin Paçarız                           (Edirne)

23) Ali İhsan Köktürk                    (Zonguldak)

24) Ali Koçal                                  (Zonguldak)

25) Nevin Gaye Erbatur                  (Adana)

26) Vahap Seçer                             (Mersin)

27) Durdu Özbolat                          (Kahramanmaraş)

28) Nesrin Baytok                          (Ankara)

29) Fehmi Murat Sönmez               (Eskişehir)

30) Gürol Ergin                              (Muğla)

31) Fevzi Topuz                              (Muğla)

32) Ali Oksal                                  (Mersin)

33) Abdurrezzak Erten                    (İzmir)

34) Mehmet Ali Susam                   (İzmir)

Gerekçe

İznik Gölü; 298 km2’lik yüzölçümü ile Marmara Bölgesinin en büyük gölüdür. Uzunluğu doğubatı doğrultusunda 32 km, en geniş yeri 11,5 km'dir. Derin göllerden olan İznik gölünün büyük kesiminde derinlik 30 m'yi aşar. Gölün güney kıyısının açığında kıyıya koşut olarak 13 km boyunca uzanan bir çukur vardır. Yaklaşık 60 km genişliğindeki bu çukurun en derin yeri 65 m'yi bulur. Gölün su yüzeyi ise deniz yüzeyinden 85 m daha yüksektir.

Gölün su toplama alanı 1.246 km2'dir. Yağış havzası çok küçük olduğundan besleyici su kaynakları da o derece küçük ve sayıca azdır. En önemli akarsuları güneyde Sölöz'de Kocadere, kuzeybatıda Nadır kaynağı diye bilinen kaynağın beslediği Olukdere, kuzeyde Kurudere, kuzeydoğuda Karadere ve doğuda İznik ilçesi güneyinde Kırandere'dir. Göl bundan başka dipteki karstik kaynaklar ve yağmur suları ile de beslenir.

Havza içindeki ekonomik faaliyetlerin en önemlisi tarımdır. İznik gölünün güney sahili göl kotundan orman sınırına kadar zeytin bahçeleri ile kaplanmış durumdadır. Gölün güney batısında Bursaİznik karayolundan, batısında ise BursaYalova karayolundan orman sınırlarına kadar zeytin bahçeleri devam etmektedir. Bu arazide zeytin bahçelerinin yanı sıra, çeltik ekim sahaları, meyve bahçeleri , bağlar ve sebze bahçeleri yer almaktadır.

Bölge özellikle turizm açısından büyük önem taşımaktadır. Sahip olduğu doğal yapı ve zenginlikler insanlarda hayranlık bırakmaktadır. Geçtiğimiz yıllara kadar bir çok kuş türünün yaşadığı alanlar, birkaç yıldır bu özelliğini de yitirmeye başlamıştır. Çevre halkının gölden faydalanışı su ürünleri, sulama suyu ve sanayi suyu temini şeklindedir.

Göle kıyısı olan yerlerdeki sanayi tesislerinden, çevredeki yerleşim birimlerinden ve küçük zeytinyağı fabrikalarından göle arıtılmamış atıklar karışmaktadır.

Ayrıca son zamanlarda gölde aşırı yosunlaşma ve toplu balık ölümlerinin görülmesi konuya verilmesi gereken önem ve aciliyeti ortaya koymaktadır. Buradan hareketle;

1) İznik gölündeki kirliliğin günden güne arttığı gözle görülür hâle gelmiştir. Bu kirlenmenin ana nedenlerinin ortaya koyulması ve bu konularda en kısa zamanda olumlu sonuca gidebilecek çözüm yollarının geliştirilmesi gerekmektedir.

2) İznik gölüne kıyısı bulunan yerleşim yerleri ve tarım alanları son derece zengin topraklara sahip yerlerdir. Bölgede tarım ve özellikle de zeytinciliğin son derece gelişmiş olduğu ortadadır. Tarım ve zeytincilikte ağırlıklı olarak kimyasal ilaçlama yapıldığı bilinmektedir. Doğanın korunması ve kaynakların yok edilmemesi adına bu bölgede gerek göle, gerekse çevreye zarar vermeyecek bir ilaçlama yöntemi bulunması konusunda araştırmalar yapılmalı ve bölgede yaşayanlar bu konuda eğitilerek bilinçli hâle getirilmelidir.

3) Son zamanlarda küresel ısınma ve bunun getirdiği olumsuzluklarla ilgili konular gündeme getirilirken, İznik gölünün içme suyu olarak da kullanılabileceği bilinmektedir. Ancak gerekli önlemler yerinde ve zamanında alındığı takdirde. Bu konuda geç kalınmaması için en kısa zamanda çalışmaların başlaması gerekmektedir.

4) Gölde balıkçılık ve su ürünlerinin korunması ve geliştirilmesi için çalışmalar başlatılmalı ve bu konularda gerekli önlemler alınmalıdır.

4. İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 milletvekilinin, Gediz Nehri’ndeki kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

İzmir; körfezinin kötü kokusu, kirliliği ve görüntüsü ile akıllarda yer etmiş iken, 1960’lı yıllarda yapımına başlanan ve 40 yılı aşan sabır, emek ve 800 milyon dolara yakın kaynak harcanarak tamamlanabilen Büyük Kanal Projesi, kenti bu çirkinlikten kurtarmaya başlamıştır. Projenin tamamlanması ile birlikte, kent içindeki evsel ve endüstriyel atıkların körfezi kirletmeleri durdurulmuştur.

Ancak, Kütahya’dan doğup Uşak, Manisa ve İzmir’in bazı ilçe, belde ve köylerinden geçerek körfeze dökülen Gediz Nehri’nin, çevresindeki yerleşim birimleri ile sanayi bölgelerinin evsel ve endüstriyel atıkları, arıtılmadan Gediz’e ve oradan da körfeze boşaltılmaktadır. Zira bu bölgelerdeki yerleşim birimleri ile sanayi bölgelerindeki fabrika ve işletmelerin bazılarında arıtma tesisi olmaması olanların da denetimsizlik ve umursamazlık sonucu çalıştırılmaması nedeniyle yaratılan kirlilik, hem insanlar dahil her türlü canlıları tehdit etmekte ve hem de körfezi aşırı şekilde kirletmektedir.

Böyle giderse, körfezi kurtarmak ve İzmir’in makus talihini yenmek için harcanan emekler ve paralar boşa gidecek, insan sağlığı daha ağır tehlikenin içine girecektir. Ayrıca, EXPO 2015 için hazırlanan ve bir dünya kenti olmaya aday olan İzmir’e ne Gediz’in ve ne de körfezin bugünkü hâli ve görüntüsü hiç yakışmamaktadır.

Gerek çevre ve insan sağlığı ve gerekse İzmir Körfezi’nin temizliği için, Gediz Nehri’nin doğduğu yerden, denize döküldüğü yere kadar, ıslah edilmesi ve evsel ve endüstriyel atıkların, arıtılmadan nehre boşaltılması önlenmelidir.

Gediz Nehri’nin bu hâliyle yarattığı sorunlar, yalnızca bölgenin değil, ülkenin sorunudur ve geciktirilmeksizin giderilmesi gerekir. Yerel bazda, ilgili Valiler ve Belediye Başkanları, yıllardan beri süren bazı çalışmalar yapmakta iseler de, sorun yerel yönetimleri aşan boyuttadır.

Konu ile ilgili, 11.12.2003 tarihinde verdiğim Araştırma Önergesi, TBMM’de 22. Dönem boyunca ele alınamamış ancak Gediz’in insan ve çevre sağlığı için yarattığı tehdit ve tehlike artarak devam etmiştir.

Sunulan nedenlerle Gediz Nehri’nin kolları dahil, doğduğu yerden denize döküldüğü yere kadar, yarattığı kirliliğin nedenleri ile bu kirliliğin oluşmasında ihmalin olup olmadığı ve Gediz’in bu haliyle insan ve çevre sağlığı ve körfez temizliğine olan olumsuz etkilerinin ve bu sorunların giderilmesi için alınması gereken önlemlerin tespiti için, Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. maddeleri gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını arz ederim.

  1) Ahmet Ersin                                                              (İzmir)

  2) Ensar Öğüt                                                                (Ardahan)

  3) Şevket Köse                                                              (Adıyaman)

  4) Tayfur Süner                                                             (Antalya)

  5) İsa Gök                                                                     (Mersin)

  6) Abdulaziz Yazar                                                        (Hatay)

  7) Yaşar Tüzün                                                              (Bilecik)

  8) Tekin Bingöl                                             (Ankara)

  9) Kemal Demirel                                          (Bursa)

10) Halil Ünlütepe                                           (Afyonkarahisar)

11) Bülent Baratalı                                           (İzmir)

12) Ramazan Kerim Özkan                             (Burdur)

13) Mevlüt Coşkuner                                      (Isparta)

14) Erol Tınastepe                                           (Erzincan)

15) Ali Rıza Öztürk                                         (Mersin)

16) Mehmet Şevki Kulkuloğlu                        (Kayseri)

17) Çetin Soysal                                              (İstanbul)

18) Fuat Çay                                                    (Hatay)

19) Hulusi Güvel                                             (Adana)

20) Ali Arslan                                                 (Muğla)

21) Bilgin Paçarız                                            (Edirne)

22) Ali İhsan Köktürk                                     (Zonguldak)

23) Ali Koçal                                                   (Zonguldak)

24) Nevin Gaye Erbatur                                  (Adana)

25) Vahap Seçer                                              (Mersin)

26) Durdu Özbolat                                          (Kahramanmaraş)

27) Nesrin Baytok                                           (Ankara)

28) Fehmi Murat Sönmez                                (Eskişehir)

29) Gürol Ergin                                               (Muğla)

30) Fevzi Topuz                                              (Muğla)

31) Ali Oksal                                                   (Mersin)

32) Necla Arat                                                 (İstanbul)

33) Abdurrezzak Erten                                    (İzmir)

 

5. Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 milletvekilinin, Uluabat Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Uluabat Gölü'nün karşı karşıya kaldığı kirlenmenin gündeme taşınarak; göldeki doğal hayatın sürdürülebilir hale getirilmesi, sahip olunan doğal kaynakların korunması ve Uluabat gölündeki kuş türlerinin devamlılığı ve korunmasının sağlanması yönünün de öne çıkarılarak, bölge halkının, sulama ve geçim kaynakları arasında bulunan su ürünlerine yeniden kavuşabilmesi ve Uluabat Gölü'nün, yeniden hayata döndürülmesi için, gerekli araştırmaların yapılarak, çözüm önerilerinin belirlenmesi ve uygulanması konularında Yüce meclisimizin ve halkımızın bilgilendirilmesi amacıyla, Anayasanın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün l04'üncü ve l05'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

  1) Kemal Demirel                         (Bursa)

  2) Tekin Bingöl                            (Ankara)

  3) Erol Tınastepe                          (Erzincan)

  4) Mehmet Şevki Kulkuloğlu       (Kayseri)

  5) Fuat Çay                                   (Hatay)

  6) Ali Arslan                                (Muğla)

  7) Bilgin Paçarız                           (Edirne)

  8) Şevket Köse                             (Adıyaman)

  9) Ali İhsan Köktürk                    (Zonguldak)

10) Ali Koçal                                  (Zonguldak)

11) Nevin Gaye Erbatur                 (Adana)

12) Vahap Seçer                             (Mersin)

13) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

14) Nesrin Baytok                          (Ankara)

15) Fehmi Murat Sönmez               (Eskişehir)

16) Ahmet Ersin                             (İzmir)

17) Fevzi Topuz                             (Muğla)

18) Gürol Ergin                              (Muğla)

19) Onur Öymen                            (Bursa)

20) Hulusi Güvel                            (Adana)

21) Ensar Öğüt                               (Ardahan)

22) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

23) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

24) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

25) Ali Oksal                                  (Mersin)

26) Abdurrezzak Erten                   (İzmir)

27) Mehmet Ali Susam                  (İzmir)

28) Rasim Çakır                             (Edirne)

GEREKÇE

Uluabat Gölü, 15/04/1998 tarih ve 23314 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak Ramsar (Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması) Sözleşmesi Listesine dahil ettirilmiş ve RAMSAR ALANI olarak ilan edilmiştir.

Dolayısıyla, alanın doğal yapısı ile ekolojik karakterinin korunması uluslararası düzeyde taahhüt edilmiştir. Ancak şu anda halen; Mustafakemalpaşa Çayı, Güney Marmara ve Kuzey Ege'nin büyük bir bölümünü drene etmesinden dolayı göle yüklü miktarda evsel ve endüstriyel atık taşımaktadır.

Çevredeki tarım alanlarından dönen sular da göle girmektedir. Bu kirlilik gölü ötrafikasyon tehlikesi ile karşı karşıya bırakmaktadır. Artan kirlilik yüzünden gölün ilerleyen zamanla birlikte özelliklerini kaybedeceği ve çevreye zarar vermeye başlayacağı düşünülmektedir.

Uluabat gölü, küresel ölçekte nesli tehlike altındaki küçük karabatak, tepeli pelikan, bıyıklı sumru ve su samuruna da ev sahipliği yapıyor, Türkiye'nin en geniş nilüfer yatakları bu gölde bulunuyor.

Sucul bitkiler açısından Türkiye'deki en önemli göllerden biri olan Uluabat'ta, ticari öneme sahip turna ve sazan başta olmak üzere 21 değişik balık türü ve kerevit (tatlı su ıstakozu) bulunuyor. Göl çevresi ve havzasında birçok tarihî ve arkeolojik alan yer alıyor.

Birçok açıdan büyük bir öneme sahip olan gölün her geçen gün kirlenmesi ve karşı karşıya olduğu sorunlar en kısa sürede ele alınmalıdır. Bu bağlamda;

1. Bursa Uluabat gölünün mevcut durumunun belirlenmesi,

2. Uluabat gölündeki kirlilik sebeplerine yönelik olarak ne gibi çalışmalar başlatılabileceğinin ortaya konulması,

3. Uluabat'ın hak ettiği şekilde dikkatle ve geleceği göz önünde tutularak incelenmesi ve durumunun değerlendirilmesi yönünde önceden planlanan çalışmalarda hangi aşamaya gelindiği,

4. Bölgenin gelir kaynakları olan su ürünleri ve turizm için yapılacak çalışmaları eş güdüm içinde yapılması gerektiği ve hizmetlerin birbirini öldürecek faaliyetleri ve düzenlemeleri içermemesi gerektiği yönünde acilen neler yapılması gerektiğinin saptanması,

5. Uluabat Gölü'nün doğal ve ekolojik yapısını tahrip edecek düzenlemelerden kaçınılması için alınacak tedbirlerin ortaya konulması,

6. Susuzlukla karşı karşıya kalındığı göz önünde bulundurularak, su havzasının korunması için alınacak önlemlerin hızlandırılması yönünde acilen yapılacakların saptanması

Ayrıca bunlar dışında ülkemizin doğal ve ekolojik yapısının korunması ve gelecek nesillerimize aktarılarak doğal mirasımıza gösterilmesi gereken özenin ortaya konulması adına Uluabat Gölü ile ilgili çalışmaların başlatılması gerekmektedir.

6. Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, Mavi Tünel Projesi’nin Silifke  Ovası ve Göksu Deltası’na muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/17)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Konya Ovası Projesine göre Bağbaşı mevkiinde Göksu ırmağı üzerine yapılacak barajdan Mavi tünel ile Göksu Irmağından yılda 417 milyon metreküp suyun Konya Ovasına akıtılması planlanmıştır. Konya Ovası sulanacak, Silifke Ovası kurutulacaktır. Projenin faturasını özellikle Silifke halkı ödeyecektir. Göksu Irmağı, Silifke'de delta oluşturarak Akdenize dökülür. Göksu Irmağı, Silifke Ovasına can vermektedir. Göksu Irmağının debisi 118 m3/sn ile 30 m3/sn arasında değişmektedir. Yılda 3 milyar metreküp su taşmaktadır. Göksu Deltası, taşınan tortular tarafından oluşturulmuş olup süreç sürmektedir.

Göksu Deltası Sulak Alanı, temel olarak Göksu Irmağının getirdiği sular ve bu suların taşıdığı yılda 6.85 milyon sediment ile beslenmektedir.Göksu Deltası; ekolojik olarak eutropic (bol gıdalı) bir sulak alandır. Göksu Deltası; toprak, su, bitki ve hayvan türleri ile besinler gibi fiziksel, kimyasal, biyolojik elemanlardan oluşan sulak alanlar bölge ülke ekonomisine olduğu kadar yaban hayatı için de büyük önem taşırlar. Akdeniz bölgesinde doğal yapısını koruyabilmiş ender alanlardan biri olan Göksu Deltası; uygun iklim koşulları yanında farklı habitatları barındırması nedeniyle çok sayıdaki su kuşuna üreme, beslenme, kışlama ve konaklama olanağı sağlamaktadır. Özellikle kış aylarında İç Anadolu bölgesinde sulak alanların donması sonucu pek çok su kuşu kışı geçirmek için deltaya gelmektedir. Sayıları gittikçe azalan Saz horozu, Deltanın simgesidir. 332 kuş türü tespit edilmiştir. Deltalar, balıkların yumurta döktüğü, yavru balıkların beslendiği ve korunduğu alanlardır. Deltadaki göller balıklar için üreme ve barınma alanıdır. Göksu deltası sulak alan ekosistemi, Akdeniz ile deltanın iç kesimlerinde yer alan tarım alanları arasında bir tampon oluşturmakta ve denizden tuzlu su girişini engelleyerek bölgenin su dengesini düzenlemektedir. Bölgede çok sayıda hayvan vardır. 34 sürüngen ve anfimi türü tespit edilmiştir. Deniz kaplumbağalarının yuvalama alanları, Deltadaki kumsallardır. Nesli tükenmekte olan Nil kaplumbağası yaşamaktadır. Hayati öneme haiz olduğu içindir ki Özel Çevre Koruma alanı içine alınmıştır. Göksu Deltası, 17 Mayıs 1994’te yürürlüğe giren Sulak Alanların Korunmasına ilişkin RAMSAR Sözleşmesi ile korunmaktadır. Mavi tünel gerçekleştiğinde ilk acı sonuçlarını Silifke ovasında doğuracaktır. İlk etapta Göksu'nun taşıdığı suyun % 25’i Konya Ovasına akacak gibi gözükse de proje ile saniyede 36 metreküp suyun akıtılması düşünüldüğünde yaz aylarında Göksu Nehri; Göksu deresi haline gelecektir.

Mavi Tünel projesinin faaliyete geçmesi sonunda, Silifke'nin yeraltı su kaynakları kuruyacak, koskoca Silifke ovasının ekolojik dengesi bozulacaktır. Silifke ovası tuzlanacaktır. Tarım ölecektir. Zaten son yıllarda gerek Gezende Barajı ve gerekse yağışların azlığı nedeni ile Silifke ovasındaki yeraltı su seviyesi düşmüş, Silifke ovasını ciddi bir tuzlanma tehlikesi ile karşı karşıya bırakmıştır. Sadece Konya Ovası düşünülmüş, Silifke ovaları düşünülmemiştir. ÇED raporu sürecinde Silifke halkının görüşleri alınmamıştır. Nehrin suyunun azalması ve yaz aylarında tamamen kuruması halinde Silifke Ovası tuzlanacak, topraklar çoraklaşacaktır. Tarım ve kıyı balıkçılığı bitecektir.

RAMSAR Sözleşmesine göre Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ülkemiz sınırları içindeki sözleşme kapsamına giren sulak alanların (Göksu Deltası bu tip alandır) kaybedilmeleri halinde bir daha geri gelmeyeceklerine inanarak kayıpları engellemeyi taraf olarak kabul etmiştir.Açıklanan nedenlerle Mavi Tünel Projesinin Silifke'de yaşamı, tarımı ve ekonomisini tamamen yok etme projesine dönüşmemesi için bu projenin Silifke ovasına vereceği zararların ve bu zararlara karşı alınması gerekli önlemlerin objektif olarak araştırılıp saptanması ve önlemlerin derhal uygulamaya konulması için Anayasamızın 98. İçtüzüğümüzün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırma Komisyonu kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz.

  1) Ali Rıza Öztürk                                         (Mersin)

  2) Tekin Bingöl                                             (Ankara)

  3) Kemal Demirel                                          (Bursa)

  4) Erol Tınastepe                                           (Erzincan)

  5) Fuat Çay                                                    (Hatay)

  6) Turgut Dibek                                             (Kırklareli)

  7) Ali Arslan                                                 (Muğla)

  8) Bilgin Paçarız                                            (Edirne)

  9) Ali İhsan Köktürk                                     (Zonguldak)

10) Ali Koçal                                                   (Zonguldak)

11) Nevin Gaye Erbatur                                  (Adana)

12) Vahap Seçer                                              (Mersin)

13) Durdu Özbolat                                          (Kahramanmaraş)

14) Fehmi Murat Sönmez                                (Eskişehir)

15) Gürol Ergin                                               (Muğla)

16) Fevzi Topuz                                              (Muğla)

17) Ali Oksal                                                   (Mersin)

18) Necla Arat                                                 (İstanbul)

19) Ensar Öğüt                                                (Ardahan)

20) Mehmet Ali Özpolat                                  (İstanbul)

21) Abdurrezzak Erten                                    (İzmir)

22) Mehmet Ali Susam                                   (İzmir)

23) Şevket Köse                                              (Adıyaman)

24) Hulusi Güvel                                             (Adana)

25) Mevlüt Coşkuner                                      (Isparta)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemde yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Başbakanlığın, Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup oylarınıza sunacağım:

B) Tezkereler

1. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in İran’a yaptığı resmî ziyarete Ankara Milletvekili Faruk Koca’nın da iştirak  etmesinin uygun görüldüğüne ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/201)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 1820 Ağustos 2007 tarihlerinde İran’a yaptığı resmi ziyarete, Ankara Milletvekili Faruk Koca’nın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                    Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                               Başbakan

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2. Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/200)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Birleşmiş Milletler 62. Genel Kurul Toplantılarına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle birlikte 2029 Eylül 2007 tarihleri arasında Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığım resmi ziyarete ekli listede adları yazılı milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir.

Anayasanın 82 nci maddesine göre gereğini arz ederim.

                                                                                                Recep Tayyip Erdoğan

                                                                                                           Başbakan

Liste

Nazmi Haluk Özdalga                     Ankara Milletvekili

Mustafa Öztürk                               Hatay Milletvekili

Egemen Bağış                                  İstanbul Milletvekili

Prof. Dr. Edibe Sözen                     İstanbul Milletvekili

BAŞKAN – Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır. Okutup oylarınıza sunacağım:

VI.  ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1. (10/1), (10/4), (10/5), (10/7), (10/9), (10/10) ve (10/11) esas numaralı Meclis araştırması önergeleri ile aynı konudaki (10/13), (10/14), (10/15), (10/16) ve (10/17) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin birlikte görüşülmesine ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

        No: 12                                                                                     Tarihi: 23.10.2007

Genel Kurulun 9 Ekim 2007 tarihli 5 inci Birleşiminde 23 Ekim 2007 tarihinde, görüşülmesi kararlaştırılan küresel ısınma ve su kaynaklarına ilişkin 10/1, 10/4, 10/5, 10/7, 10/9,10/10 ve 10/11 esas nolu Meclis araştırması önergeleri ile aynı konudaki biraz önce okunan 10/13, 10/14, 10/15, 10/16 ve 10/17 esas nolu Meclis araştırması önergelerinin birlikte görüşülmesinin Genel Kurulun onayına sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                                                                                       Köksal Toptan

                                                                                           Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                            Başkanı

            Nurettin Canikli                                                                 Kemal Anadol

   Adalet ve Kalkınma Partisi                                                 Cumhuriyet Halk Partisi

        Grubu Başkan vekili                                                        Grubu Başkan vekili

            Mehmet Şandır                                                                   Ahmet Türk

     Milliyetçi Hareket Partisi                                                Demokratik Toplum Partisi

         Grubu Başkanvekili                                                             Grubu Başkanı

BAŞKAN – Danışma Kurulu önerisi hakkında söz talebi yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.

Alınan karar gereğince, bu kısmın 1’inci sırasında yer alan, Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 29 milletvekilinin, Trakya’daki su kaynaklarının korunması ve su kıtlığına karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; 5’inci sırasında yer alan, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin, küresel ısınmanın ülkemize etkilerinin araştırılması; 6’ncı sırasında yer alan, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin, Çıldır Gölünde meydana gelen kirliliğin sebepleri ve çözümlerinin araştırılması; 8’inci sırasında yer alan, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, su kaynaklarının kullanımı ve korunması ile Ankara’da yaşanan su sorununun araştırılması; 10’uncu sırasında yer alan, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 milletvekilinin, Beyşehir Gölü’nün su seviyesi ve ekolojik dengesiyle ilgili sorunların araştırılması; 11’inci sırasında yer alan, Uşak Milletvekili Nuri Uslu ve 20 milletvekilinin, küresel ısınma ve iklim değişikliği sorunlarının araştırılması; 12’nci sırasında yer alan, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 milletvekilinin, küresel ısınma ve küresel ısınmanın neden olduğu su sorununun araştırılması ile biraz evvel aldığımız karar uyarınca, bugün okunarak bilgiye sunulan, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 milletvekilinin, İzmir ili başta olmak üzere Ege Bölgesi’nde su kaynakları yönetiminde yaşanan sorunların araştırılması; Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 milletvekilinin, İznik Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılması; İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 milletvekilinin, Gediz Nehri’ndeki kirliliğin araştırılması; Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 milletvekilinin, Uluabat Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılması; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, Mavi Tünel Projesi’nin Silifke Ovası ve Göksu Deltası’na muhtemel etkilerinin araştırılması ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak ön görüşmesine başlıyoruz.

VII.  MECLİS ARAŞTIRMASI

A) Ön görüşmeler

1. Kırklareli Milletvekili Tansel BARIŞ ve 29 Milletvekilinin, Trakya’daki su kaynaklarının korunması ve su kıtlığına karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1)

2. Antalya Milletvekili Tayfur SÜNER ve 21 Milletvekilinin, küresel ısınmanın ülkemize etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/4)

3. Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT ve 21 Milletvekilinin, Çıldır Gölünde meydana gelen kirliliğin sebepleri ve çözümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/5)

4. Mersin Milletvekili Mehmet ŞANDIR ve 22 Milletvekilinin, su kaynaklarının kullanımı ve korunması ile Ankara’da yaşanan su sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7)

5. Konya Milletvekili Özkan ÖKSÜZ ve 21 Milletvekilinin, Beyşehir Gölünün su seviyesi ve ekolojik dengesiyle ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/9)

6. Uşak Milletvekili Nuri USLU ve 20 Milletvekilinin, küresel ısınma ve iklim değişikliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10)

7. Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan SARIÇAM ve 20 Milletvekilinin, küresel ısınma ve küresel ısınmanın neden olduğu su sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/11)

8. İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin, İzmir İli başta olmak üzere Ege Bölgesinde su kaynakları yönetiminde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/13)

9. Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin, İznik Gölündeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14)

10. İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 Milletvekilinin, Gediz Nehrindeki kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15)

11. Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin, Uluabat Gölündeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16)

12. Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 Milletvekilinin, Mavi Tünel Projesi’nin Silifke Ovası ve Göksu Deltasına muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/17)

BAŞKAN  Hükûmet? Burada

Meclis araştırması önergeleri sırasıyla Genel Kurulun 29/08/2007 tarihli 7’nci, 02/10/2007 tarihli 2’nci, 03/10/2007 tarihli 3’üncü, 04/10/2007 tarihli 4’üncü, 09/10/2007 tarihli 5’inci ve bugünkü birleşimlerinde okunduğundan tekrar okutmuyorum.

İç Tüzük’ümüze göre Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasi parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir.

Konuşma süreleri Hükûmet ve grupları için yirmişer dakika, önerge sahipleri için on dakikadır.

Şimdi söz alan sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu. Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hüsnü Çöllü, Antalya; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mümin İnan, Niğde. Önerge sahipleri, Tansel Barış, Kırklareli; Tayfur Süner, Antalya; Ensar Öğüt, Ardahan; Kemalettin Nalcı,Tekirdağ; Özkan Öksüz, Konya; Necdet Budak, Edirne; Ahmet Gökhan Sarıçam, Kırklareli; Şenol Bal, İzmir; Kemal Demirel, Bursa; Ahmet Ersin, İzmir; Rasim Çakır, Edirne; Ali Rıza Öztürk, Mersin.

İlk söz, Hükûmet adına Sayın Veysel Eroğlu’nda.(AK Parti sıralarından alkışlar)

Yirmi dakika zamanınız var Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, teröristlerce hain saldırı sonucu şehit olan Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyorum.

Bugün de Afyonkarahisar’da 2 şehidimizin cenaze törenine iştirak ederek buraya geldim. Bütün milletimizin başı sağ olsun. Terör belasının sona ermesi milletimizin en büyük arzusudur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınma ve iklim değişikliği için 22’nci Yasama Döneminde Kayseri Milletvekilimiz Sayın Prof. Dr. Adem Baştürk’ün başkanlığında bir araştırma komisyonu kurulmuştu.

Sayın Baştürk zamanında, ben o zaman Devlet Su İşleri Genel Müdürüydüm, takriben beş saat süren bir bilgi sunmuştum komisyona. Ancak, komisyon, raporunu hazırlayıp sunmasına rağmen, maalesef, Mecliste gündeme alınarak görüşülememişti, bu yüzden kadük kalmıştı. Aslında, bu komisyon raporunda çok faydalı bilgiler vardır. Yeni kurulacak komisyonun, tensip buyrulduğu takdirde bu rapordan istifade etmesi faydalı olur kanaatindeyim.

Bununla birlikte, gerek gruplarımız ve çok değerli milletvekillerimizin önergelerini dün gece bizzat okudum. Önergelerin gerekçeleri gerçekten güzel hazırlanmış ve bu nedenle önerge sahipleri sayın milletvekillerimizi gönülden kutluyorum, tebrik ediyorum.

Ben küresel ısınma ve iklim değişikliği hakkında çok kısa bir bilgi sunacağım: Bugün gelinen nokta itibarıyla iklim değişikliği, fiziksel ve doğal çevre, şehir hayatı, kalkınma ve ekonomi, teknoloji, insan hakları, tarım ve gıda, temiz su ve sağlık olmak üzere hayatımızın her safhasını etkilemektedir. Bu yüzden idarelerimiz bu konularda çözüm gayretlerini ve çalışmalarını hızlandırmak mecburiyetindedirler.

Türkiye, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında ve sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda –altını bilhassa çiziyorum– bir yandan kalkınmasını sürdürürken, diğer yandan iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin azaltılmasına yönelik yürütülen küresel mücadelede yerini almayı hedeflemiştir.

Esasen, küresel ısınma, bilindiği üzere, sera gazı salınımlarındaki artışlara bağlı olarak ortalama dünyadaki yüzey sıcaklıklarının artışlarını ve iklimlerin değişikliklerini ifade etmektedir.

Küresel ısınmanın en önemli sebebi, bildiğiniz üzere, atmosferde sera etkisi yapan karbondioksit ve metan gibi sera gazı emisyonlarındaki ve konsantrasyonlarındaki hızlı artışlardır. Özellikle fosil yakıtların yakılması, arazi kullanım değişiklikleri, ormanların tahribi ve çarpık sanayileşme gibi faaliyetler yüzünden atmosferdeki sera gazı birikimleri hızla artış göstermektedir.

Küresel sıcaklıklardaki artışlara bağlı olarak, hidrolojik çevrimin değişmesi, kuraklık, çölleşme, kara ve deniz buzullarının erimesi, deniz seviyelerinin yükselmesi, iklim kuşaklarının yer değiştirmesi ve yüksek sıcaklıklara bağlı salgın hastalıkların ve zararlıların artması gibi, dünya ölçeğinde sosyoekonomik sektörleri, ekolojik sistemleri ve insan hayatını doğrudan etkileyecek önemli değişikliklerin olabileceği tahmin edilmektedir.

Küresel bir sorun olan iklim değişikliğiyle mücadele için Birleşmiş Milletler tarafından 1992 yılında imzaya açılan ve 1994 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne ülkemiz, 2001 yılında Marakeş’de gerçekleştirilen Yedinci Taraflar Konferansı’nda, Sözleşme’nin Ek 1 listesinde yer alan, diğer taraflardan farklı bir konumda olan Türkiye’nin özel koşullar tanınarak, ortak, fakat farklı sorumluluk çerçevesinde isminin Ek 1’de kalarak, Ek 2’den silinmesi yönünde alınan karardan sonra, 24 Mayıs 2004 tarihinde Sözleşme’ye taraf olmuştur. Ancak, 1997 yılında imzaya açılan ve 2005 yılında yürürlüğe giren Kyoto Protokolü’ne ise ülkemiz henüz taraf olmamıştır. Kyoto Protokolü konusunda da, Bakanlığımız koordinasyonunda, ilgili kurum ve kuruluşlarla birlikte çalışmalar devam etmektedir.

Değerli Başkan ve saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye’nin, iklim değişikliği alanında izleyeceği politikaların, alacağı tedbirlerin ve yapacağı çalışmaların belirlenmesi gayesiyle Bakanlığımız başkanlığında Dışişleri Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin üst düzey yöneticilerinin yer aldığı İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu altında sekiz adet alt çalışma grubu teşkil edilmiştir.

Yapılan çalışmaları kısaca özetlemek istiyorum:

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamındaki en önemli taahhütlerimizden birini yerine getirmek gayesiyle, Bakanlığımız koordinasyonunda, ilgili bakanlıklar, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarının da katılımıyla İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirim Raporu hazırlanarak sözleşme sekreteryasına iletilmiştir.

Bildirimle, 1990 ile 2004 yılları arasındaki sera gazının emisyon envanteri, emisyon kaynakları ve bunlara bağlı olarak azatlım potansiyeli, alınacak tedbirler, projeksiyonlar, tahminler, iklim değişikliğinin ülkemizdeki etkileri, eğitim ve kamuoyunu bilgilendirme gibi konularda ülkemizin yol haritası ortaya konulmuştur.

Şubat 2007 tarihinde de Bakanlığımız, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığıyla “İklim Değişikliği, Kuraklık ve Su Yönetimi” konulu ortak bir basın toplantısında bir araya gelerek, su yönetimi, enerji tasarrufu ve küresel ısınma konusunda bireysel bazda alınabilecek tedbirler kamuoyuna açıklanmıştır.

Ayrıca, Mart 2007 tarihinde Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısı yapılmıştı. Bu toplantıda da özellikle Bakanlığımıza, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına koordinasyon görevi verilmiştir.

Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Sera gazı miktarlarında, ülkemizin, özellikle dünyadaki diğer ülkelere bakınca salım miktarları çok düşüktür. 1990 yılında yaklaşık 170 milyon ton olan sera gazı emisyon miktarı, 2004 yılında 297 milyon tona ulaşmıştır. Her ne kadar 1990 ile 2004 yılları arasında bir artış var ise de, ancak kişi başına düşen sera gazı emisyonlarını değerlendirdiğimiz zaman, ülkemizdeki 2004 yılı itibarıyla kişi başına düşen toplam sera gazı emisyonları 4,1 ton karbondioksit eş değeri olmasına rağmen bu değer, Avrupa Birliği ve ülkemizin de içinde yer aldığı OECD ülkeleri ile Ek1 listesi ülkelerinin ortalama değerinin yaklaşık üçte 1’ine karşılık gelmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde ise kişi başına düşen sera gazı emisyon miktarı yaklaşık 24 ton karbondioksit eş değeridir. Yani, bizim ülkemizde Amerika Birleşik Devletleri’nin altıda 1’i kadar bir salım olmaktadır. Halbuki Güney Kore’de bile bu değer kişi başına yılda 9 ton karbondioksit eş değeridir.

Burada şunu belirtmek isterim: Biz de ülke olarak sera gazı emisyonlarını kontrol altına almak için gerekli tedbirleri almak zorundayız.

Tabii, bu iklim değişikliğinin muhtemel etkileri var. Kısaca onlardan bahsedeceğim: Birincisi, özellikle, orman yangınlarının frekansı, tesir alanı ve süresi artmakta. Nitekim, bu sene bunu gördük.

Türkiye daha sıcak ve kurak iklim kuşağının etkisi altında kalabilecek.

Zirai üretim sistemleri, hastalık ve zararlıların artışlarından etkilenebilecek.

Türkiye’nin, kurak ve yarı kurak alanlardaki ve şehirlerdeki su kaynaklarıyla ilgili birtakım sıkıntıları olabilir.

Ayrıca, kuraklığın süresinde ve şiddetindeki artışlar, çölleşme süreçlerini, tuzlanma ve erozyonu destekleyebilecektir.

Sıcak devredeki gece sıcaklıkları belirgin bir derecede artacak, bu da havalandırma ve soğutma maksatlı enerji tüketiminin artmasına sebep olabilecektir.

Ayrıca, karla kaplı sürenin uzunluğu azalabilir; ani kar erimeleri, çığlar ve taşkınların sıklığında artış olabilir.

Peki, bunların potansiyel diğer etkileri nedir diye baktığımız zaman, bilindiği üzere, enerji üretimimizin etkisi olabilir. Eğer hidroelektrik enerji üretimindeki su miktarlarında azalma olursa, tabii ki, enerji üretiminde de bir azalma olacaktır.

Ekosisteme etkisi vardır, tarıma etkisi vardır. Bize göre en büyük etkisi tarıma olacaktır. Kuraklık sebebiyle verim düşmekte, sulama yapılamamakta, dolayısıyla ürün çeşitliliğinde ve ürün miktarında azalmaya sebep olmaktadır.

1933 yılında Türkiye’nin ortalama yağış miktarı yaklaşık 643 milimetredir. 1950 ile 2006 yılları arasında ülkemizdeki ortalama yağış miktarlarına bakıldığında, ülkemizdeki ortalama yağış miktarları yılda 647 milimetreyken, bu değer 1956, 1973 ve 1990 yıllarında yaklaşık 500 milimetre civarında olmuştur. Yani 647 milimetre yerine 500 milimetreye düşmüş bu yıllarda. Bu yıl ise, yani Ankara ve İstanbul’un yıllık ortalama yağış miktarı, ölçüm yapılan 1929 yılından bugüne kadarki en düşük değere sahiptir. Yani Ankara ve İstanbul için. Bu yaşanan kuraklığın, doğrudan iklim değişikliğiyle bire bir ilişkisinin kurulmasının doğru olmadığını ifade etmek isterim.

Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; özellikle alınması gereken tedbirleri kısaca arz edeceğim: Birincisi, sera gazını yutan orman, çayır, mera ve yeşil alanların genişletilmesi ve iyileştirilmesine hız verilmesi gerekmektedir.

İkincisi, karbondioksite göre 21 kat daha tesirli olan metan gazının azaltılması maksadıyla düzenli çöp depolama alanlarının oluşturulması şarttır.

Üçüncüsü, enerji tüketiminde tasarruf sağlanması suretiyle sera gazı emisyonlarının azaltılması gerekmektedir. Dört, ev ve iş yerlerindeki su ve enerji kullanımına ilişkin kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekmektedir.

Beşinci husus, su kaynaklarının korunması, kirlenmesinin önlenmesi, arıtma tesislerinin işletmeye alınması şarttır.

Altıncı husus, evsel ve sanayi atık sularının geri kazanılarak ziraatta, sanayide yeniden kullanılmasının teşvik edilmesi gerekmektedir.

Yedinci husus da, sıcaklık değişikliklerine uyum gösteren bitki çeşitliliğinin geliştirilmesi çalışmalarına ağırlık verilmesi gerekmektedir.

Özellikle, ülkemizde araçlarda kullanılan yakıt kalitesinin iyileştirilmesi ve biyoyakıtların kullanılması, yeni teknoloji ürünü motorlara sahip taşıtların kullanılması, eski araçların trafikten çekilmesi, büyük şehirlerde toplu taşımacılığın teşviki için metro ve hafif raylı sistemlerin kullanımının hızla yaygınlaştırılması, önemli miktarda sera gazı emisyonunu önleyecek olan, Asya ve Avrupa yakasını birbirine bağlayacak olan İstanbul Boğazı Marmaray Tüp Geçit Projesi’nin tamamlanması, hızlı tren hatlarını da ihtiva eden demir yolu ağının artırılması ve iyileştirilmesiyle ulaştırma sektöründe çeşitli uygulamalara geçilmektedir, bazılarında da tamamlanmıştır.

Sanayi sektöründe ise, başta çimento ve çelik tesisleri olmak üzere enerji verimliliğinin artırılması, daha kaliteli yakıtların kullanılması ve alternatif yakıtların kullanımı yönünde çalışmalar başlatılmıştır.

Atık sektörüne yönelik olarak, öncelikle atıkların kaynağında azaltılması, geri kazanılması, düzenli depolanması ve oluşan deponi gazının enerjiye dönüştürülmesi çalışmaları büyük önem arz etmektedir.

Özellikle, ülkemizde 2004 yılında yaklaşık olarak 74 milyon ton karbondioksit eş değeri sera gazı emisyonu yutak alan olan ormanlarımız tarafından karşılanmıştır. Ancak, bu yutulan miktarın, karbondioksiti yutan orman alanlarının daha da artırılması maksadıyla şu anda, 2008 yılı itibariyle büyük bir ağaçlandırma seferberliği başlamıştır. Özellikle, yaklaşık olarak beş yılda 2 milyon 300 bin hektarlık alan ağaçlandırılacaktır. Bu konuda bir eylem planı hazırlanmış olup, Sayın Başbakanımızın imzası alındıktan sonra bir genelge olarak seksen bir vilayetimize gönderilecek ve seksen bir vilayette tam bir ağaçlandırma seferberliği başlatılacaktır. Ayrıca, her şehirde mutlaka bir şehir ormanı, kent ormanı ve tabiat parkı tesis edilecektir. Gerçekten bu çok önemlidir. Bu yüzden, 2008 yılını, biz “Ağaçlandırma Seferberliği Yılı” olarak ilan ediyoruz.

Arge çalışmaları hızla devam ediyor değerli milletvekillerim.

Bu arada, bir miktar da su potansiyelimizden bahsetmek istiyorum. Özellikle, Türkiye’deki yağışlar, zamana, bölgelere ve mevsimlere göre büyük farklılıklar arz etmektedir. Bilhassa Karadeniz’de yıllık yağış miktarı 2 bin 500 milimetre iken İç Anadolu’da bu değer 250 milimetredir. Dolayısıyla, ülkemizdeki yağışlar mevsimlere ve bölgelere göre çok değişmektedir. Bu yüzden çok iyi bir su yönetimi şarttır.

Bilindiği üzere, ülkemizde 112 milyar metreküp kullanılabilir su mevcuttur, ekonomik olarak kullanabileceğimiz su miktarıdır. Bunun yaklaşık olarak 29,6 milyar metreküpü, yani yüzde 74’ü sulamada, 6,2 milyar metreküpü, yani yaklaşık yüzde 15’i içme suyu ve kullanma suyunda ve 4,3 milyar metreküpü de, yani bu da yüzde 11’e tekabül ediyor, sanayide kullanılmaktadır. O hâlde, toplam olarak, bunları topladığımız zaman, 2006 yılı sonu itibarıyla, ülkemizde toplam kullanılan su miktarı gerek sulamada gerek içme ve kullanma suyu gerek sanayide toplam 40,1 milyar metreküptür, ortalama 40 milyar metreküp.

Değerli Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; su kaynaklarımızı çok iyi bir şekilde yönetmek ve kuraklıktan etkilenmemesi için alınacak birtakım tabii tedbirler vardır. Özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Yatırımlar zamanında yapıldığı, tedbirler alındığı zaman ülkemiz kuraklıktan en asgari seviyede etkilenecektir. Bunun için baraj ve göletlerin tamamlanması şarttır. Daha önce belirttiğim üzere, yüce Meclise arz ettiğim üzere, biz, dört buçuk yılda 111 adet baraj ve göleti tamamladık. Şu anda, bu mevcut baraj ve göletlerin tamamlanması için büyük bir gayret içindeyiz.

Bunun dışında, bilindiği gibi, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve Su Kullanım Hakkı Anlaşması çerçevesinde, şu anda 15.230 megavat, yaklaşık 46 milyar kilovat saat yılda, toplam olarak 1.083 adet HES (hidroelektrik santrali) projesine özel sektör müracaat etmiştir. Bunun yatırım tutarı yaklaşık 22 milyar dolardır. Yani, şu anda boşa akan suları değerlendirmek maksadıyla, bugün itibarıyla tam 1.083 hidroelektrik santrale özel sektör müracaat etmiştir. Dolayısıyla, bunların da hayata geçmesiyle temiz enerji kaynaklarımız devreye girecektir.

Bir diğer husus da, tabii ki, görüldüğü gibi, az önce ifade ettiğim üzere, suyumuzun yüzde 74’ü şu anda, hâlihazırda sulamada kullanılmaktadır. Ancak, 2003 yılından itibaren, Devlet Su İşlerinde iptidai, açık sulama sistemleri terk edilmiş, mevcut projeler dahi kapalı dediğimiz basınçlı sulama sistemlerine dönüştürülmüştür. Onu özellikle vurgulamak istiyorum.

Bunun dışında, tabii ki, havzalar arasında su aktarma söz konusudur. Bilhassa, Beyşehir Gölü’yle ilgili Derebucak Prof. Dr. Yılmaz Muslu Barajı Gembos Derivasyonu tamamlanmış, Mavi Tünel Projesi’nin temeli atılmış, Zamantı Tüneli inşaatı inşallah yakın bir zamanda, bu yılın sonunda bitirilecek. Bu şekilde…

Ayrıca, bildiğiniz gibi, şehirlere su temininde önemli adımlar atılmıştır. Bilhassa şehirlerde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ilave ediyorum Sayın Bakan.

Sözlerinizi tamamlayın.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir dakika içinde tamamlayacağım Sayın Başkan.

Bildiğiniz gibi, İstanbul’un su meselesinin çözümü için, bir sıkıntı çekmemesi için, bu kuraklıktan etkilenmemesi için, Melen Projesi için, mart ayında, biteceği tarih ve saat ilan edilmiş ve 20 Ekim saat 16.59 olarak ilan ettiğimiz bu Büyük Melen Projesi tam zamanında İstanbul’a akıtılmıştır. Gerçekten, bu çok büyük, devasa bir projedir.

Ankara için de bildiğiniz gibi Kesikköprü’den su gelmektedir. Muhtemelen, kasım ayı sonunda Ankara’ya da Kesikköprü Barajı’ndan su gelecektir.

Şu anda, 21 tane proje vardır, bu projeler devam ediyor. Şehirler için entegre su yönetimini başlattık. Özellikle Düzce’den ta Edirne’ye kadar olan entegre su yönetimi ile biz, bu bölgeleri tamamen susuz bırakmayacak şekilde bir çözüm planladık. Özellikle şunu belirtmek istiyorum: Gerçekte, bu şekilde sunulan böyle bir araştırma komisyonunun kurulması çok faydalı olacaktır diye düşünüyorum çünkü ülkemizde su ve suyun yönetimi önemlidir. Milletvekillerimizin çok değerli katkılarından istifade etmek, kamu kurum ve kuruluşları arasında koordinasyonu sağlamak açısından önemlidir.

Bu duygularla hepinizi inşallah hayırlara vesile olması dileğiyle bu çalışmaların en derin saygılarımla selamlıyorum efendim.

Sağ olun, var olun. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Eroğlu.

Gruplar adına söz vereceğim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakikadır.

CHP GRUBU ADINA HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusundaki araştırma önergeleriyle ilgili olarak CHP Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, iki gün önceki saldırıda yaşamını yitiren askerlerimize rahmet, şehit yakınlarına ve kederli ailelerine sabır diliyorum. Saldırıda yaralanan askerlerimize de acil şifalar diliyorum.

Efendim, küresel ısınma, son dönemde üzerinde sıklıkla durulan bir konu ve yaşadığımız kuraklık, su kesintileri, Konya Ovası’nın durumu, kuruyan göller ve o bölgelerdeki doğal yaşamın bozulması gibi örneklerle de etkilerini çok yakından hissettiğimiz bir süreçtir. Verilen araştırma önergelerinin de bu etkinin Türkiye Büyük Millet Meclisine yansıması ve Meclisin duyarlılığının, sorumluluğunun bir göstergesi olduğunu düşünüyorum.

Önerge sahibi arkadaşlarımız, küresel ısınmanın nedenleri ve etkileri üzerinde ayrıntılarıyla duracaklardır. Ben, fazla detaylara girmeden, genel bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Son dönemlerde, bu alanda, pek çok ulusal ve uluslararası düzeyde toplantılar yapılıyor. Genel değerlendirme, sanayileşmeyle birlikte atmosfere salınan ve sera gazı adı verilen gazların etkisiyle küresel düzeyde bir ısınma ve iklim değişikliğinin yaşandığı yönünde. 1800’lü yıllardan bu yana, sıcaklığın 0,5 ile 0,8 derece arttığı ve 2100 yılına kadar da sıcaklığın 1,8 ile 4 derece yükselebileceği üzerinde durulmaktadır. Bu varsayımlara bağlı olarak birçok felaket senaryosunun da zaman zaman kamuoyuna yansıdığını görüyoruz. İklim koşullarındaki bu köklü değişiklikler, doğal ve kıt kaynaklara erişimi güçleştirecek, bu durum, ülkeler arası rekabete ve bölgesel savaşlara yol açabilecektir, şiddetli soğuk nedeniyle güneye doğru büyük göçler yaşanacaktır. Anlaşılacağı gibi, tam bir felaket durumu, yani insanlık kendi kendini yok etmeye doğru ilerliyor.

Değerli milletvekilleri, küresel ısınmaya ilişkin buna benzer pek çok felaket senaryosu var. İnsanlık, bu süreci durdurma gücü ve aklına sahip. Bunun için de uluslararası toplantılar, çalışmalar yapılmış ve ortaya, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü çıkmış durumdadır. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sözleşmesi, insanın iklim sistemi üzerindeki tehlikeli etkilerini önleyecek düzeyde durdurmayı hedefleyen uluslararası bir anlaşmadır. Kyoto Protokolü ise ülkelerin ortak fakat farklı sorumlulukları ve özel koşullarını dikkate alan, öncelikle gelişmiş ve sanayileşmiş, yani dünyayı daha çok kirleten ülkelerin sera gazı emisyonlarını azaltmaları yönünde yükümlülükler getiriyor. Türkiye, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin Ek1 listesinde bulunmakta, Kyoto Protokolü’nün ise EkB listesinde yer almamakta ve dolayısıyla, herhangi bir emisyon sınırlamasına tabi tutulmamaktadır.

Değerli arkadaşlar, Kyoto Protokolü’nün ilk yükümlülük dönemi 2008 yılı ile birlikte başlıyor. Bununla birlikte de yeni bir ticaret dönemi başlayacak: Emisyon ticareti. Kısmen uygulamaları 2005 yılından beri sürüyor emisyon ticaretinin ama asıl uygulama 2008 yılında başlayacaktır. Buna biraz dikkatinizi çekmek istiyorum.

Kyoto Protokolü, sera gazları olarak adlandırılan zehirli gazları, bu gazı üretenleri bir bedel ödemeye mahkûm kılarak azaltmayı hedefliyor. “Şirketler için belli kotalar konulacak, bu kotaları aşanlar bunun bedelini ödeyecek.” deniyor. Şirketler belirlenen kotayı aştıklarında ton başına ödeme yapacak. Yani “kirleten öder” çerçevesinde bir uygulama hedefleniyor. Bir de bu hedefin tutturulması için yeni bir sistem daha devreye giriyor: Kendi yükümlülüklerini yerine getirmekte zorlanan ülkelere, bu konuda daha başarılı olan ülkelerden kredi alma imkânı tanınıyor. Yani, her ülkenin bir emisyon payı, yani dünyayı kirletme payı var, hakkı var. Çok kirleten ülke diyecek ki: “Sen az kirletiyorsun, sana şu kadar para vereyim, geri kalan kirletme hakkını bana sat.”

Burada bir çarpıklık yok mu? Böylece dünyayı kirletmiş olmaktan mı kurtaracağız? Yani, ABD bir yandan kıyamet senaryoları yazacak, “Şöyle felaket olacak, böyle savaşlar çıkacak.” diyecek, bir yandan da “Ben kirletmeye devam edeceğim ama bakın, bunun parasını ödüyorum.” diyecek. Bu mantığı anlamak mümkün değil arkadaşlar. Böyle bir çözüm olur mu? Kirlenen dünyadır ve bunun geri dönüşü yoktur. Yaşanacak bir dünya kalmadığında verilen emisyon paralarının ne işe yarayacağını, doğrusu, ben anlamakta güçlük çekiyorum.

Tabii, dünya kirlendiğinde yine bundan en çok etkilenen bizim gibi gelişmekte olan ülkeler ve onların yoksul halkları olacaktır. Biz evrensel sorumluluğumuzu yerine getireceğiz, dünyayı kirletmemeye çabalayacağız. Bunu yaparken, aynı duyarlılığı ve sorumluluğu, dünyanın kaynaklarını kendi refahlarını sürdürebilmek için tüketen, bunu tüketirken de dünyayı kirletenlerden de beklemenin hakkımız olduğunu düşünüyorum.

Bir de burada şu noktayı gözden kaçırmamak gerekir: Şimdi Türkiye ve bizim gibi gelişmekte olan ülkeler yabancı yatırım bekliyor, bunun için de her türlü çaba gösteriliyor. Burada duyarlı olunmalı, çevreyi en çok kirleten yatırımların “yabancı yatırımlar” adı altında ülkemize sokulmasına izin verilmemelidir.

Hükûmet nükleer santral kurma yönünde inat ve ısrarını tüm uyarılarımıza rağmen sürdürmektedir. Bu inadın sonunda Türkiye’ye eski bir teknolojinin dayatılacağı yönünde ciddi endişelerimiz vardır.

Türkiye, küresel ısınma konusunda, acil değil, evrensel sorumluluğunu da dikkate alan akıllıca politikalar ve çözümler üretmeli, kendi topraklarının ve doğasının başka ülkelerin emisyon ticareti pazarına dönüşmesine izin vermemelidir. Türkiye Kyoto Protokolü’nü imzalayacaksa, sanayileşmiş ve gelişmiş ülkelerden başlanarak sera gazı emisyonlarını düşürmelerini isteyerek imzalamalıdır, daha ileri bir adımı gündeme getirmelidir.

Değerli milletvekilleri, peki ülkemiz bu alanda gerekli adımları atıyor mu? Göstergeler pek de öyle olmadığını gösteriyor. Dünyayı en fazla fosil yakıtlar kirletiyor. Biz ulaşım sistemimizi kara yolu üzerine oturtmuşuz. İthal ettiğimiz petrolü kara yollarında, hem de çevreyi kirleterek kullanmaya devam ediyoruz. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde kabotaj dâhilinde deniz taşımacılığını bir türlü geliştiremiyoruz. Demir yollarını ikinci plana atmışız. Şehir içi ulaşımda da toplu taşıma sistemlerini yeterince geliştiremiyoruz. Duble duble yollar yapmaya devam ediyoruz. Bu yollardaki sorunlar da ayrı bir tartışma konusu.

Peki, elektrik üretiminde durumumuz ne? Yenilenebilir yerli ve temiz kaynakları geliştirebilmiş miyiz? Hayır. Türkiye elektriğinin yüzde 45 gibi bir bölümünü, yani yüzde 97’sini dışarıdan aldığımız doğal gaz ile üretiyor. Türkiye bu konuda ciddi adımlar atmalı, yerli, temiz, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmelidir. Ama biz ne yapıyoruz? Kendi kaynaklarımızı bir tarafa bırakıp “al ya da öde” anlaşmalarıyla dışa bağımlı ve pahalı enerjiyi kullanmaya devam ediyoruz. Bu arada “Elektriğe yüzde 20 mi 25 mi zam yapalım?” tartışmalarını sürdürüyoruz.

Türkiye yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelirken de dikkatli olmalı, bu alanda gelişen teknolojinin pazarı ve çöplüğü hâline gelmemelidir. Bu alanda araştırma ve geliştirme için yeterli kaynak ayrılmalı ve kendi teknolojimizin gelişmesine öncelik verilmeli, kamu buna öncülük etmelidir.

Değerli milletvekilleri, küresel ısınmanın ülkemizdeki en önemli etkisi su kaynaklarımız üzerinde yaşanacaktır ve hatta yaşanmaya da başlanmıştır. Konya Ovası kuruyor. Birçok ilde ve yerleşim biriminde susuzluk yaşanıyor. Daha geçenlerde seçim bölgem Antalya’nın Finike ilçesinde kuyulardaki su seviyesinin çok azalması ve yeterli klorlamanın yapılmaması nedeniyle 500’e yakın vatandaşımız dizanteri oldu. Bu vesileyle, bir kez daha onlara geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Türkiye son dönemin en kurak kışını ve yazını yaşadı. Bu kuraklığa da kuraklık mı, yoksa, belediyecilik anlayışının iflası mı demek gerekir, bilmiyorum. Ankara ve Ankaralılar bunu yakından yaşadı. Ankara Büyükşehir Belediyesi “Suyumuz azalıyor.” diyerek Ankara’nın suyunu kesti, sonra borular patladı, halka ulaştırılamayan su yollara aktı, sonra bir mucize gerçekleşti ve Ankara’nın dört beş ay daha yetecek suyu olduğu ortaya çıktı ve o günden beri de sular kesilmiyor.

Ayrıca, Ankara’ya taşınacak Kızılırmak suyundaki kirlilik ile ilgili de pek çok tartışma sürüyor. Bence, bu konu da olumsuz bir örnek olarak dikkatle incelenmelidir.

Arkadaşlar, bu en basit bir örnek. Bugün çoğu ülkede olduğu gibi Türkiye’de de yaşanan su sorunlarının temelinde yönetim yanlışlıkları, politika yetersizlikleri yatmaktadır. Tabii ki, iklim değişikliğinin ve kuraklığın da etkisi vardır. buna ilişkin önlemler alınmalıdır; ancak, Türkiye su zengini bir ülke değil, ama su fakiri bir ülke de değildir.

Sayın Bakan geçen günlerde bu kürsüde anlattı. Türkiye’nin yıllık kullanılabilir su potansiyeli 110 milyar metre küp düzeyinde, bunun 40 milyar metre küpünü tarımsal sulama, sanayi ve konutlarda kullanıyoruz, yani, potansiyelimizin yaklaşık yüzde 3540’ını geliştirebilmiş durumdayız; yani, bu alanda yapılması gereken daha çok işimiz var, ama Hükûmetin aynı duyarlılığı gösterdiğini söylemek pek mümkün gözükmüyor.

DSİ’nin 2006 yılı faaliyet raporunda su potansiyelinin tam olarak geliştirilebilmesi için 78 milyar dolarlık ek yatırım gerektiği hesabı yer alıyor. Peki, Hükûmet bu alanda yatırımları önceleyen bir politika izliyor mu? Hayır, Hükûmet yatırımları kısarak borç ödemeyi temel alan maliye politikasını beş yıldır sürdürüyor. DSİ’nin de yatırım bütçesi 1 milyar dolar düzeyini çok geçemiyor. Umarım su potansiyelimizi geliştirmek için yetmiş sekiz yıl beklemek zorunda kalmayız.

Değerli arkadaşlar, suya yatırım yapamıyoruz. Peki, sularımızı koruyabiliyor muyuz? Trakya’da Ergene Havzası kirleniyor. Kızılırmak’taki kirlilik ciddi boyutlarda. Arkadaşlar, 1 litre atık su 8 litre temiz suyu kirletiyor. Peki biz ne yapıyoruz? Evsel ve sanayiden çıkan atıkların büyük bölümünü hiçbir arıtmaya tabi tutmadan akarsulara, denizlere deşarj ediyoruz. Evsel atık suyun yüzde 3540’ı, sanayide oluşan atık suyun ise yaklaşık yüzde 65’lik bölümü hiçbir arıtmaya tabi tutulmadan doğaya salınıyor.

İktidar ne yapıyor? Bir yasa çıkarıp belediyelere ve sanayi kuruluşlarına arıtma tesisi kurma zorunluluğu getiriyor. Güzel. Sonra baskılara dayanamayıp, arıtma tesisi kurma süresini on yıla çıkarıyorsunuz. Kaz Dağları’nda altın arayacağız diye süren tahribat şu an gündemde. Türkiye’nin her tarafı maden ocağı, taş ocağı hâline getiriliyor. Doğanın tahrip edilmesine seyirci kalınıyor.

Eski Çevre ve Orman Bakanı Sayın Pepe diyor ki: “Bu yasalarla doğayı korumak mümkün değil. Ben bu konuyu Sayın Başbakana iletmiştim.” diyor. Demek ki, sorumluluk Başbakana ait. Benim kurulacak komisyona tavsiyem, Sayın Pepe’yi dinlemesi, doğayı katleden uygulamalara nasıl izin verildiği, hangi referanslarla, hangi siyasi bağlantılarla izin verildiği konusunda bilgi almasıdır. Bu bilgiler, nelerin yapılmaması gerektiği konusunda bize net açıklamalar verecektir. Zaten AKP İktidarının da anlayışı bu, korumak ve geliştirmek değil ki. Beş yıllık icraatlar ortada. Yapmak yerine satmak tercih ediliyor. Sayın Maliye Bakanı babalar gibi satıyor sonuçta! Şimdi sıra akarsulara geldi.

Hürriyet gazetesinde bir haber… Sayın Yalçın Bayer yazmış. Başlığı: “Nehirlerimiz de ‘satılıyor’…” Yazıda “ ‘Bu iktidar, Türkiye'nin nehirlerini 3,1 milyar dolar karşılığında yirmi dokuz yıllığına satıyor; buna devralişlet demek gerekiyor. Yani en değerli varlığımız, sularımız da gidiyor.’… DSİ'de yapılan ön çalışmalara göre, Fırat'ın yirmi dokuz yıllık satış değerinin 950 milyon dolar, Dicle'nin 650 milyon dolar olacağı söyleniyor. 1213 nehrin akarsu gelirlerinden metreküp hesabıyla 3,1 milyar dolar bekleniyor. Yani Fırat ve Dicle bir fabrika gibi düşünülüyor.” Bu anlayışla küresel ısınmayla mücadele etmek mümkün değildir.

Arkadaşlar, küresel ısınma ve iklim değişiklikleri konusunda Türk ve yabancı pek çok bilim adamının, bu alanda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının, hatta kamu kuruluşlarının da elinde yeterli bilgi oluşmuş durumdadır. Yapılacaklar konusunda üç aşağı beş yukarı ne yapılacağı da bellidir. Ama asıl sorun, asıl mücadele edilmesi gereken, bu yönetim anlayışıdır. Doğayı ve su kaynaklarımızı korumak yerine satmayı önceleyen yönetim anlayışının değiştirilmesi gerekmektedir.

Değerli arkadaşlar, su konusunda bir başka konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum. Geçmiş yıllarda petrol savaş sebebi oluyordu, hatta bugün için de geçerli bir durum. ABD’nin Irak’ta ne yaptığı, ne yapmaya çalıştığı da ortada.

Şimdi su ile ilgili savaş senaryoları üretiliyor. Bu senaryoların önemli bir bölümünde Türkiye’nin de adı geçiyor. Çünkü Orta Doğu gibi stratejik bir bölgede en önemli su potansiyeline sahip ülkelerden biri ülkemiz. Türkiye’nin pek çok, sınır oluşturan ve sınır aşan suları var. Bu sularımız nedeniyle, Irak, Sureyi, İran, Bulgaristan, Ermenistan, Azerbaycan gibi ülkelerle ileride sorunlar yaşayacağımız ihtimal dâhilinde.

Türkiye’nin toplam su potansiyelinin yaklaşık yüzde 25’ini oluşturan Fırat ve Dicle’nin suları Avrupa Birliğinin bile gündeminde. AB’nin su çerçeve direktifinde “bütünleşik havza yönetimi” diye bir kavram var. Türkiye’nin AB’ye üyeliği onon beş yıl sürecek, ama AB, Türkiye’den, Fırat ve Dicle’nin sularının İsrail’i de kapsayacak şekilde komşularıyla ortak yönetimi konusunda çaba göstermesini istiyor, hatta 2006 yılı ilerleme raporunda Türkiye’nin bu konuda hiçbir adım atmadığı eleştirisini de yapıyor. Ayrıca, ABD’nin Irak işgali ve ABD’nin Orta Doğu’da İsrail’i önceleyen bir şekilde yürüttüğü Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında Dicle ve Fırat sularının da masaya getirilebileceği dikkatlerden kaçırılmamalıdır. Bugün yaşadığımız terörü de bu kapsama almak bile mümkün aslında. Bu noktada Türkiye su geleceğini güvence altına almak istiyorsa, ulusal güvenliğini de dikkate alan bir strateji geliştirmeli ve bunu tavizsiz uygulamalıdır.

Değerli arkadaşlar, dünya su konusunda bir başka konu da, bu alandaki özelleştirme uygulamalarıdır. Dünya Bankasının bir raporuna göre, su pazarı 1 trilyon dolarlık bir büyüklüğe doğru gidiyor. Bizim Hükûmetimiz de satmaya ve özelleştirmeye yatkın olduğundan, kısa bir süre sonra, halkımızın sağlıklı içme suyuna erişme olanağı kalamayabilir.

Bugün, dünyada suyun yönetimi arz yönlü yapılmakta. Düşük maliyetle sübvanse edilerek, ödeme gücüne bakılmaksızın, toplumsal ihtiyaçların karşılanmasına yönelik hizmet sunulmaktadır. Ancak, uluslararası su tekelleri ise, arz yönlü model yerine talep yönlü yönetim modeline geçilmesi için baskılarını sürdürüyor. Kaynak yetersizliği ve bu alandaki yatırımların yapılamaması nedeniyle su kaynaklarının özelleştirilmesi baskıları artıyor. Bu alanda Türkiye’nin ekonomik sorunları gerçekçe gösterilerek gündeme getirilecek özelleştirme uygulamalarına geçit verilmemelidir. Su ve halkın geleceği, serbest piyasa ekonomisinin insafına ve uluslararası tekellerin kâr hırsına terk edilmemelidir. Aksi takdirde, özelleştirme uygulamalarıyla, üzerine kâr payı eklenerek belirlenecek bir fiyat, gelir dağılımının adaletsiz olduğu da dikkate alındığında, açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan vatandaşlarımızın temiz ve sağlıklı suya kavuşma olanaklarına imkân bırakmayacaktır.

Su kamusal bir anlayışla planlanmalı, yoksul halkın suya erişimini engelleyecek özelleştirme politikalarına geçit verilmemelidir. Tercih, şirket çıkarları yerine, kamunun hakkını korumak olmalıdır. Türkiye’nin su geleceği, Dünya Bankası ve uluslararası tekellerin değil, halkın temel talepleri doğrultusunda planlanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, su güvenliğimiz konusunda, hızlı nüfus artışı, çarpık kentleşme ve çevreye duyarsız sanayileşme, çevre politikalarının ve yaptırımlarının uygulanmasındaki kararsızlık, uluslararası gelişmeler, dikkatle değerlendirilmesi gereken konulardır. Bu alanda, su potansiyelinin geliştirilmesi, yer altı sularının stratejik kaynak olarak saklanması, özellikle tarımda vahşi sulamaya son verilmesi, suyun verimli kullanımını sağlayan teknolojinin zorunlu tutulması gibi birçok öneri gündeme gelebilir, ama önemli olan, bu önerileri bir politika hâline getirip tavizsiz uygulama iradesi gösterebilmektir. Önemli olan budur.

Suyun temel bir ihtiyaç olduğu gözden kaçırılmamalıdır. İçecek su ve yiyecek gıda bulunmadığında diğer sosyoekonomik kaygıların hiçbir anlamı olmayacaktır. Bu bilinç toplumun tüm kesimlerine kazandırılmalı, siyasal iktidar sorumluluktan kaçmamalıdır. Çünkü, söz konusu olan burada geleceğimizdir.

“Babalar gibi satarım”, “sat kurtul, ver kurtul”, “kaynak yok, özelleştirelim” anlayışıyla bir çözüme ulaştırılamayacağı dikkatlerden kaçırılmamalıdır.

Benim önerim, bu alanda tüm kesimlerin deneyim, birikim ve önerileri değerlendirilmeli, tüm kesimlerin üzerinde uzlaşabileceği “su anayasası” niteliğinde bir metin ortaya çıkarılmalıdır. Bu çerçeve belirlenirken ulusal çıkarlar ön planda tutulmalı; tüm insanlığın sorunu olduğu gerçeğinden hareketle de, oluşacak bir krizden en fazla dünyanın diğer kesimlerindeki yoksul insanların etkileneceği unutulmayarak tüm insanlık için sorumluluğumuzun gereğini içeren hedefler belirlenmelidir.

Bir dönem Türkiye’de “enerji krizi tehdidi” ve “karanlıkta kalacağız” söylemiyle birlikte gündeme getirilen doğal gaza dayalı elektrik üretiminde olduğu gibi, ülkemiz aleyhine olabilecek geçici çözümlerden uzak durulmalıdır. Acil değil, akılcı çözümler geliştirilmelidir. Suya yapılacak yatırımlarda, susuzluğun başta tarım ve enerji sektörü olmak üzere yaratacağı sıkıntılar ve ekonomik kayıpların oluşturacağı maliyetler gözden kaçırılmamalıdır. Suya yapılacak yatırımın maliyetinin  susuzluğun maliyetinden daha fazla olmayacağı unutulmamalıdır. Küresel ısınma…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen tamamlayın sözlerinizi.

HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Devamla) – Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin dünya üzerinde yaratabileceği tehditler dikkate alınarak, Orta Doğu bölgesinin en temiz su kaynaklarına sahip olan ülkemiz için oluşabilecek tehditler de değerlendirilerek, ulusal güvenliğimizi güvence altına alacak stratejiler geliştirilmelidir.

Toplumun da doğanın ve suyun sınırlı ve kamusal bir kaynak olduğunu anlaması ve geleceğe sahip çıkması gerekir. Çevreyle ilgili her konuda sorumluluklarımızı yerine getirmek ve gelecek kuşaklara, çocuklarımıza, tüm dünya çocuklarına yaşanabilir, güzel ve temiz bir dünya bırakmak için çaba göstermek bizlerin temel görevidir.

Bu anlayışla, küresel ısınma ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda çalışacak komisyonumuza başarılar diliyor, Cumhuriyet Halk Partisi olarak araştırma komisyonunun oluşturacağı çözüm önerilerinin yaşama geçirilmesi için kararlılıkla çaba göstereceğimizi bildiriyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çöllü.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Niğde Milletvekili Mümin İnan.

Buyurun Sayın İnan. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz yirmi dakika.

MHP GRUBU ADINA MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarlarının sürdürülebilir yönetimi konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma önergelerinin birlikte yapılacak olan ön görüşmesi için Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisine Başkan Vekili seçilen Sayın Meral Akşener ve Sayın Güldal Mumcu Hanımefendileri de tebrik ediyor, onlara başarılar diliyorum.

Yıllardan beri yüreklerimizi yakmaya devam eden terör olaylarını, ayrıca teröristleri, bunlara cesaret veren, destekleyen, hoşgörüyle bakan ve onları lanetlemekten çekinenleri de kınıyorum. Şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet, yakınlarına ve aziz milletimize başsağlığı temenni ederken, bu konuda artık sözlerin bitmesi ve eylemin şimdi zamanı olduğunu ifade etmek istiyorum.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; kâinatın bütün dengeleri ve sistemi tamamen insan hayatı üzerine kurulmuştur. Evrende yaşadığımız dünyadan başka canlı hayatı barındıran herhangi bir gezegenin olup olmadığını şimdilik bilmiyoruz, olma ya da olmama ihtimalinin yüzde 50 olduğunu söyleyebiliriz belki. Bu gezegen yaratıldığı günden itibaren kurulan dengesi ve sistemi üzerinde iyi ve alışılagelen bir yörüngede giderken, sanayi devrimiyle beraber, artık, dünya hayatı iyi gitmemeye başlamıştır.

İnsanoğlunun daha iyi ve lüks yaşama düşüncesinden kaynaklanan faaliyetleri dünyanın alışılagelmiş ezberini bozmaya başladı ve dünyamız hastalandı. Kısacası, dünyamızın düzeni bozuldu. Bu düzen öyle bir ince hesaba dayanmaktadır ki, dengeyi sağlayan elemanlardan biri değişime uğradığında ya da ortadan kaldırıldığında canlı hayatı birbiri ardınca zora girmeye başlıyor. İnsanoğlu sadece kendisi için kurulmuş bu sisteme kendi elleriyle hastalık bulaştırıyor ve dünya hastalanıyor. Kısacası dünyanın ateşi yükseliyor. “Küresel ısınma” dediğimiz dünyanın normal iklim ısısını yükselmesi, insanoğlunun bugüne kadar karşı karşıya kaldığı en büyük imtihandır.

Endüstri devrimine kadar atmosferimizin içermiş olduğu karbondioksit miktarı, tahminlere göre milyonda 280 parçacıktı ve bu, yaşam için normaldi. Moleküler yapısı gereği karbon, dünya yüzeyinde uzaya geri dönecek ısıyı emmekte, bu da dünya ısısını dengede tutmaktaydı. İnsanlık, sanayi devrimine bu yapıyla ulaştı. Yeni uygarlıkla, elektrik için, kömür, petrol, doğal gaz, kısacası fosil yakıtlara geçtiğimizde, atmosferdeki karbondioksit oranı 1950’lerde yapılan ölçümlerde 315 seviyelerine ulaşmıştı bile. Bugün ise değer 380 seviyelerindedir. Her yıl milyonda 2 parçacık artmaktadır. Bu, bize asla küçük gelmemelidir. Bu artış aynı oranda devam ettiği anda, otuz beş yıl sonra, bilim adamlarının tehlike sınırı olan 450 parçacığa ulaşması mümkün olur. Bundan sonraki artışlar hangi oranda olabilir, onları tahmin etmek de imkânsız. Fakat, şu anda bile, bu ısı, dünya üzerindeki kutuplarda donmuş en büyük su kaynaklarını eritmeye başladı bile.

Peki, şu anda küresel ısınmayı durdurabilir miyiz? Buna vereceğimiz cevap “Hayır.” Ne yaparsak yapalım, bugün bunun önüne geçme şansımız yok. Çünkü, ısı, atmosferde etkisini belli bir müddet sonra göstermektedir. Yapılmasını öngöreceğimiz tedbirler, zarar ve zararlıları kontrol altına almak olmalıdır. Tehlikenin bu kadar büyük olmasına rağmen, şu anda bile bu mümkün görünmemektedir. Yakın zamanlara kadar bu tehlikenin boyutları hakkında elimizde ciddi bilgiler yoktu. Araştırmacıların tehlikeli çizgi olarak gördükleri milyonda 450 parçacığa yavaş yavaş ulaşmak için insanlık hızlı bir biçimde adım atmaktadır.

Sera gazı emisyonları, atmosferin enerji emme durumunu artırmak suretiyle, gelen ve giden enerji arasındaki dengeyi bozmaktadır. Bilim adamları iklim sistemini kontrol eden sistemin motorunun değişmekte olduğunu ve bu imtihanın atlatılması için bazı şeylerin değişmesi gerektiğini öngörmektedirler. Çünkü, sanayi devrimiyle tabiat ve insan arasındaki dengenin olumsuz ve kalıcı bir biçimde canlıların aleyhine bozulduğunu söyleyebiliriz. Bunlara dayalı olarak 1992 tarihli Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi son, dönemde gerçekleştirilen ve ülkelerin bu büyük sorunla baş edebilmek için bir araya gelmiş oldukları önemli bir düzenlemedir.

Küresel iklim son derece karmaşık bir sistem olduğundan, bunun bizi ne oranda ve nasıl etkileyeceğini net olarak bilmek son derece güçtür. Milyonlarca insanın hayatlarını bağladıkları iklimin belirli belirsiz birçok sorunu beraberinde getirmesi, zaten dünyada var olan sorunlarla beraber doğrudan artan kıtlık, açlık ve felaketlere yol açabilecektir.

Sözleşme üzerinde anlaşmaya varan ülke sayısı bugün 175 civarındadır. Burada önemli olan, bu ülkelerin bu sözleşmeyle ortada ciddi bir sorunun varlığını kabul etmeleridir. Bu sözleşme 21 Mart 1994 tarihinden itibaren yürürlüktedir. Sözleşme, atmosferdeki sera gazı birikimlerini, iklim sistemine tehlikeli insan kaynaklı müdahaleleri önleyerek belirli bir düzeyde tutmak gibi nihai bir hedef koymaktadır. Ayrıca, söz konusu düzeyin ekosistemlerin iklim değişimine doğal olarak uyum sağlamasına, gıda üretiminin herhangi bir tehdide uğramamasına ve ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir bir biçimde devam etmesine imkân tanıyacak bir zaman süresi içinde tutulması gerektiğini de belirtmektedir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; iklim değişikliği insanlık için bir tehlikedir ve bunun gelecekteki olumsuz etkilerini net olarak kimse bilememektedir. Mesela, bölgesel yağış sistemleri değişebilir, daha çok yağmur yağsa bile zamansız ve dengesiz yağışlar, daha çabuk buharlaşma ve kuraklıklara yol açabilir. Özellikle yoksul ve gelişmekte olan ülkeler, tatlı su kaynağı sıkıntıları ve halk sağlığıyla ilgili sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Şimdiden küresel ekonomi, küresel su kaynakları üzerinde ciddi tehditler oluşturmaya başlamıştır bile. İklim ve tarım kuşakları kutuplara doğru kayabilir, orta enlemdeki ovalar kuraklıkla karşı karşıya kaldığı için gıda üretiminde ciddi düşüşler görülebilir. Eriyen buzullar deniz suyunun yükselmesine yol açtığından, nüfusu yoğun olan sahil bölgelerinden içlere doğru göçler oluşabilir.

Sözleşme, daha sonraki somut girişimler için bir nirengi noktası oluşturmaktadır. Sözleşme, bugün için anlamlı oldukları tartışılmaz ön adımlar atmaktadır. Buna bağlı olarak ülkeler, iklim değişikliğini yavaşlatacak millî politikalar ve programlar hazırlama konusunda da anlaşmaya varmışlardır.

Sözleşme, iklim değişikliğine ilişkin bilimsel araştırmaları da düzenlemektedir. İklim değişikliği sorunu, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında var olan birçok sorunu daha da gerginleştiren ortamı oluşturmaktadır. Bugün iklim değişikliğinin en büyük sorumluları gelişmiş ülkelerdir. Sözleşme, zengin ülkelere bu konuda daha çok sorumluluk yüklemektedir. Yoksul ülkelerin ekonomik kalkınma haklarını tanıyan sözleşme, bu ülkelerin iklim değişikliğine açık olduğunu kabul etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; dünya nüfusu arttıkça insanın çevreye yönelik talepleri de artmaktadır ve insanlar daha iyi bir yaşam talep etmektedirler: Daha çok ve daha iyi yiyecek, daha çok içecek, daha temiz su, daha fazla elektrik, daha çok konut istekleri vardır. Milyarlarca insanın tatlı su temininde zaten giderek artan ciddi sorunları varken, göllerden ve nehirlerden tarım için daha çok su çekilmekte ve tüketilmektedir. Bu doğal su depoları tüketildiğinde tarımda da büyük sorunlar yaşanacaktır ve dünyanın birçok yöresinde insanlar açlıkla karşı karşıya gelecektir. İnsanlık, bir yolunu bulup da doğal çevreyi tahrip etmeden sürdürülebilir kalkınmayı başarmak mecburiyetindedir. Sağlıklı teknoloji ve bilgi birikiminin geliştirilmesini sağlayabilirsek, mesela güneş enerjisi gibi temiz enerjinin daha pratik yollarını bulabilirsek, kömür ve petrol gibi fosil yakıtların tüketimini azaltabiliriz. Bunun için bütün insanlığın iklim değişikliği konusunda eğitilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1992 yılında imzalanan İklim Sözleşmesi’nden sonra hükûmetler kamuoyu baskısına dayanamayarak, 1997 yılında Kyoto Protokolü’nü de imza etmişlerdir, ancak bu protokol daha karmaşık ve farklı, ayrıntılı hükümler getirmektedir. Bu, sera gazı emisyonlarını kontrol altına alma gibi çok güç bir işin ortaya çıkmasıdır. Farklı ekonomik ve siyasi çıkarları olan ülkeleri aynı ortamda buluşturmak da son derece güçtür. Bundan dolayıdır ki, dünyayı en çok kirleten, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, Protokol’e henüz imza koymamışlardır.

Kyoto Protokolü ekonomik hayatın başlıca sektörlerini etkileyeceğinden, çevre ile sürdürülebilir kalkınma alanında bugüne kadar kabul edilen en kapsamlı anlaşmadır.

Protokol, belli başlı 6 sera gazını ele almaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki emisyonların azaltılmasına yönelik bağlayıcı hedefler ve zaman süreleri belirlenmektedir. Ayrıca, bu azalmaların inandırıcı ve doğrulanabilir olmasını da öngörmektedir. Ekonomileri geçiş sürecinde olan ülkelere ise ek esneklikler getirmektedir.

Kyoto Protokolü nihai bir sonuç durumunda değildir, ancak zamanla güçlendirilecek, üzerine yeni şeyler konacak bir belgedir. Ortak uygulama projeleri, diğer gelişmiş ülkelerdeki projelerin finansmanlarında da yararlanılacak emisyon birimlerini öngörmektedir. Oluşturulacak temiz kalkınma mekanizması, gelişmekte olan ülkelerde emisyon azaltıcı, önleyici projelerin finansmanı için kredi sağlayacaktır.

Küresel ısınma sonucunda, dünyanın birçok yerinde su kaynakları ile insanların su talepleri arasındaki açı giderek büyümektedir. Yüzey ve taban suyu seviyesi düşüyor, ırmaklar kuruyor ve giderek azalan su kaynakları için rekabet alabildiğine büyüyor. Kuraklığa karşı en büyük güvencemiz olan su desteğini de bu şekliyle kaybediyoruz. İnsanın yaşadığı dünyada emniyette olması için gıda üretimine, su ortamının sağlığına ve sosyopolitik istikrara ihtiyaç vardır. İnsanlığı tehdit eden bu konuya karşı bilim adamlarının uyarılar yapmasına rağmen, devletler bu konudaki tedbirleri almakta çoğu zaman ayak sürümektedirler.

Su olmazsa hayat ve büyüme son bulur. Dünya nüfusunun hızla artması, buna bağlı olarak daha çok gıda tüketimi isteği ve bunu üretebilmek için çiftçilere daha çok su.

Dünyada göl, ırmak ve su kaynaklarından insan faaliyetleri için çekilen suyun yüzde 10’u evlerde ve belediyelerde, yüzde 10’u endüstride ve yüzde 65’i tarımda kullanılmaktadır. Tarımın genel itibarıyla su ağırlıklı bir sektör olduğunu ele alırsak, geleneksel yöntemlerle 1 ton tahıl üretmek için bin ton su kullanmamız gerekmektedir.

Topraktan sızan ve buharlaşan su miktarı, etkin olmayan yöntemlerden dolayı çok fazladır. Bu sebepten dolayı, sulanabilir tarım alanları küresel gıda üretimi açısından son derece büyük önem taşımaktadır. Bugün, tüm dünyada sulanan alanlar dünyanın yüzde 16’sını oluşturmasına rağmen, bu alanlarda üretilen gıda miktarı da yüzde 40’ları bulmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; yirmi yıl sonra tahmin edilen dünya nüfusunun tahıl ihtiyacını karşılamak için 780 ila 800 milyar metreküp ek suya ihtiyacımız vardır, ama, dünya, şu anda bu suyu nereden bulacağını da bilmemektedir.

Gelecekte gıda ihtiyacını karşılamak için ekinlere daha çok su bulmak zorundayız. Bu konuda ciddi sıkıntılar vardır. Irmak akışlarının azalması, taban suyunun düşmesi, yani tedarik projeleri için ekonomik ve çevresel açıdan sağlıklı alanların olmaması, ayrıca kentsel su kullanım miktarının artması, tarım için su miktarının kısıtlanmasına neden olmaktadır.

Yer altı sularının aşırı çekimi ve su yataklarının hızla boşalması, dünyanın sulama bölgelerinin tamamında olduğu gibi, ülkemizin birçok bölgesinde de mevcuttur. Mesela, Konya Ovası’nda ve Niğde’mizde buna bağlı olarak toprak çöküntülerini çıplak gözle bile görmek artık mümkündür. Yer altından çekilen suyun aynı oranda doğal sistemle oralara eşit miktarda dolmamasından dolayı, taban suyu derinlere inmekte, tuzlu su ve deniz suyunun tatlı su kaynaklarına karışmasına neden olmaktadır. Ayrıca, suyun boşalması, su yatağının jeolojik malzemelerinin sıkışmasına neden olarak, suyu tutacak gözenek ve delikleri yok edip, yer altı depolama kapasitesini de düşürmektedir. Bunun da telafisi mümkün değildir ve bunun bedeli ileride çok ağır olabilir.

Ayrıca, aşırı su kullanımı neticesinde dünyadaki sulanabilir arazilerin yüzde 10’unu aşkın bir bölümünün aşırı tuzlanmadan dolayı devre dışı kaldığını biliyoruz. Bu oranın Türkiye’mizde çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir.

1950’den bu yana dünyadaki su kullanma ihtiyacı 34 kat artmıştır. Buna bağlı olarak, büyük baraj projeleri ve ırmak saptırmalarıyla sudan azami yararlanma hayata geçirilmeye çalışılırken, doğal hayatın dengesinin korunmasına aynı oranda özen gösterilmemiştir. Bu başarısızlık sonucunda temel ekolojik denge bozulurken, birçok kuş, bitki, balık ve canlı türünün yok olduğuna, göllerin yok olduğuna, sazlıkların kuruduğuna, sulak alanların ortadan kalktığına şahit oluyoruz. Son dönemde büyük şehirlerimize ırmak saptırmalarıyla getirilecek suların yaratacağı çevresel etkiler çok iyi hesap edilmelidir.

Su kaynaklarının giderek ihtiyaçların altında kalması, ülke içinde ve ülkeler arasında su rekabetinin artmasına neden olmaktadır. Eşit olmayan su dağılımları ve zengin ülkelerin kaynakları ele geçirme imkânlarını elinde bulundurması, yeni ve büyük su projeleri, yeni gerilim kaynakları oluşturmaktadır. Devletler arasında kaynak savaşına yol açması en muhtemel kaynağın önümüzdeki dönemlerde su olduğunu söyleyebiliriz. Suyun alt tarafındaki ülkelerin suyu kontrol eden ülkelerden güçsüz olması durumunda çatışma olma ihtimali azdır. Fakat, tersi durumlarda çatışmalar ve politik istikrarsızlıklar ortaya çıkabilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; günümüzün su konusunda çatışma yaşanması potansiyelini taşıyan sıcak bölgelerin hiçbirinde tüm tarafları içeren uluslararası anlaşmalar yoktur. Uluslararası resmî yaptırım hukuku olmadığı için, ilgili ülkeler arasında yapılacak anlaşmalara, bunlara bağlı kalınabilir.

Dicle ve Fırat, bizim açımızdan bakıldığında bize önemli avantajlar getirmektedir. Zaman zaman Dicle ve Fırat’ın uluslararası bir yönetime bırakılması gibi Batı’dan gelecek isteklere de millet olarak sağlam bir biçimde ayakta durmalıyız. Ayrıca son zamanlarda suların, nehirlerin, barajların özelleştirilmesi gibi konularda hata yapmamalı ve bunlar devletin mutlak kontrolünde olmalıdır diye düşünüyoruz.

Ülkeler kendi içinde ve dünya için yeni su stratejisi oluşturmalıdır. Kaynak bolluğunun yaşandığı bir dünyada aşırı su tüketimi insanlığa hizmet etmiştir, ancak su kaynaklarının kıt olduğu bir dünyada su tüketimi, bizi felaketlere götürebilir. İyi bir planlama, ekonomik gelişmişlikle beraber ekosistemlerin korunması arasındaki bağın doğru kurulması ve insanın buna katılımının mutlaka sağlanması gerekmektedir. Suyun ekonomik yarar olarak görülmesi şarttır.

Tüm dünya su kullanımının üçte 2’sini tarımda kullanmaktadır. Tarımda yapılacak küçük tasarruflar ile şehirlere ve çevreye büyük oranlarda su aktarılabilir. Bunun için, tarımda kullanılan suyun mutlaka damlama sulama yöntemiyle yapılması kaçınılmaz bir zorunluluktur. Damlama suyuna geçen çiftçilerimizin su kullanımını yüzde 30 ila yüzde 60 arasında azalttıklarını ve verimlerini artırdıklarını görüyoruz. Damlama ve yağmurlama su sistemlerini tercih eden çiftçilerimizin mümkün olduğu kadar desteklenmesi de şarttır.

Tarımsal üretimde verimliliğin ve kalitenin arttırılması, üretim giderlerinin düşürülerek kârlılığın sağlanması ve su kaynaklarının verimli olarak kullanılması ancak bu metotlarla mümkün görülmektedir.

Bugün ülkemizin birçok yöresinde olduğu gibi Niğde’mizde de taban suyunun derinlere inmesi sonucunda, bu suyun elektrikle çıkartılması çiftçilerimize önemli elektrik maliyetleri yüklemektedir.

Anadolu çiftçisi kuraklığın da etkisiyle sıkıntılı günler geçirmektedir. Buna bağlı olarak üst üste gelen tarımsal sulama elektrik borçları ödenmesi artık imkânsız hâle gelmiştir. Bu borçların çiftçinin ödeyebileceği düzeyde yeniden yapılandırılması hem devletimizin hem de çiftçilerimizin lehine olacaktır diye ifade etmek istiyorum.

Diğer taraftan, şehir içme suyu şebekelerinde kaçak ve kayıpların önüne geçebilmek amacıyla yeni isale hatları için belediyelere özel destekler de verilmesi gerekmektedir.

Ayrıca, evlerdeki israfın önlenmesi için de bir bilinçlendirme kampanyası yapılmalıdır. Bütün belediyelerde ve sanayi tesislerinde atık su arıtmalarının kurulmasına destek olunmalı ve atık suyun tarımda kullanılabilir hâle getirilmesi sağlanmalıdır. Ayrıca, sanayi tesislerine takılacak filtrelerle, sera gazı etkisi yapan gazların salınımının kontrol edilmesi ve yine, karbondioksit emen ormanlarımızın korunması ve yeni orman alanlarının oluşturulması için, acilen gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir.

Su için en önemli tasarruf faydalı kullanımdır. İnsanın faydasına olmadan bir damla suyun bile denize gitmesi kabul edilebilir bir şey değildir. Özellikle ülkemizin su kaynakları göz önüne alındığında, bunun, daha da dikkate alınması gerekmektedir. Ancak, su kaynaklarının planlanması ve yönetimine dair yaşanan sorunlar, sanayileşme ve kentleşme sürecinin plansız seyri, yenilenebilir su miktarlarında olumsuz değişmelere yol açmış durumdadır. Gelecekte büyük sorunlar doğuracak su kıtlığının önüne geçilebilmesi için, acil olarak, dünya çapında, su kaynaklarının kullanımında olumlu sonuçlar verecek alternatif çözümler gerekmektedir. Yoksa, karmaşa dolu bir geleceğe doğru hızlı bir biçimde gitmekteyiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge sahibi arkadaşlarımızın, Türkiye’nin farklı bölgelerinden aynı konuyu dile getirmelerinden anlaşılan, sorunların ortak olmasıdır. Önerge sahibi arkadaşlarıma, duyarlıkları için, grubumuz adına çok teşekkür ediyorum. Dünyanın gelecekteki iklimini koruma gerekliliğine ilişkin süreçte, bütün devletlerin ve insanların, çözüme yönelik kararlara katkı sağlaması gerekmektedir. İklim değişikliği insanın denetimi dışına çıkmadan hemen şimdi, işe başlama zamanıdır diye düşünüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜMİN İNAN (Devamla)  Bu sebeple, 21’inci Dönem ve 22’nci Dönem Parlamento çalışmalarının içerisinde, küresel ısınmanın neden olduğu sorunların oluşturduğu riskin araştırılarak gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla hazırlanan Meclis araştırma komisyonu raporlarından da faydalanmak suretiyle, daha uzun süreli, yeni tespitler ve güncel önerilerde bulunması için, araştırma komisyonu kurulmasının yanı, sıra toprak ve su için ayrı, hava ve küresel ısınma için de ayrı olmak üzere iki alt komisyonun kurulmasını da öneriyoruz, faydalı olacağı inancındayız. Bu önerilerin arasına Niğde ilinin su kaynaklarının ve Akkaya Barajı’nın da inceleme kapsamına alınmasını istirham ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak da komisyonların kurulmasını destekliyor, kurulacak komisyonlara başarılar temenni ediyorum, bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.(MHP sıralarından Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Nazmi Haluk Özdalga söz alacaktır.

Buyurun Sayın Özdalga.(AK Parti sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA NAZMİ HALUK ÖZDALGA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Anayasa ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’ne göre küresel ısınma ve su konusunda bir Meclis araştırması başlatılması ve o amaçla özel bir komisyon kurulması konusunda AK Parti Grubunun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunuyorum.

Konuşmamın başında, pazar günü terör örgütünün saldırısı sonucu şehit düşen 12 evladımızın Asteğmen Mehmet Bozkuş’un, Astsubay Soner Özübek’in, Çavuş Mustafa Uysal’ın, Çavuş Selçuk Gürdal’ın ve sevgili erlerimiz Mehmet Cücük’ün, Yavuz Öztürk’ün, Zekeriya Yatı’nın, Abdurrahman Doğan’ın, Tarık Emeket’in, Vedat Kutluca’nın, Samet Saraç’ın, Lokman Eker’in aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. 12 evladımıza ve bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum.Milletçe acımız derindir.

 Bu vesileyle iki hususa işaret etmek istiyorum: Birinci olarak, Türkiye, hiçbir koşul altında komşu bir ülke toprağının kendisine dönük saldırılar için bir askerî mevzi olarak, geri üs olarak kullanılmasına izin veremez ve vermeyecektir. Komşu bir ülke toprağının kendisine yönelik saldırılar için lojistik ve ikmal sahası olarak kullanılmasına izin vermesi asla söz konusu olmayacaktır. Soğukkanlılığını kaybetmeden, fevri davranışlara kapılmadan, ülkenin karşı karşıya olduğu bu millî meseleyi, kısa süre önce yapılan demokratik seçimlerde arzu ettikleri sonuç çıkmadığı için bir iç siyasi hesaplaşma vesilesi görüp tahrik ve provokasyon peşinde olanlara aldırmadan, diplomatik ve askerî hesaplarını en iyi bir şekilde yaparak, gerekirse bir değil birkaç ve defalarca operasyon yaparak meşru savunma hakkını kullanacak ve o saldırı üslerini behemehâl bertaraf edecektir.

İşaret etmek istediğim ikinci husus şudur: Son dönemde yaşadığımız gelişmelerin, özellikle Kuzey Irak’taki yerel liderliğin tutum ve davranışlarının önemli sonuçlar doğuracağı muhakkaktır. Kuzey Irak yönetimi, Türkiye'nin dostluğunu aramak yerine, açıkça hasmane bir tutum içine girmiştir. Daha şimdiden ve mevcut koşullarda yürütülen bu hasmane siyasetin, önümüzdeki dönemde bölgede ortaya çıkabilecek yeni oluşumlara karşı Türkiye'nin iradesini daha yüksek bir düzeye taşımak ihtiyacını ortaya çıkardığı aşikârdır. O bakımdan, Kuzey Irak’taki yerel liderlerin hayati bir yanılgı içinde bulunduklarını vurgulamak istiyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınma, iklim değişikliği ve su konusuyla ilgili olarak, öncelikle, bu konuda Meclis araştırması önergesi veren bütün arkadaşlarıma, Kırklareli Milletvekili Sayın Tansel Barış ve 29 arkadaşına, Antalya Milletvekili Sayın Tayfur Süner ve 21 arkadaşına, Uşak Milletvekili Sayın Nuri Uslu ve 21 arkadaşına, Kırklareli Milletvekili Sayın Ahmet Gökhan Sarıçam ve 19 arkadaşına ve ayrıca bugün yeni önergeler veren bütün milletvekili arkadaşlarıma içten teşekkürlerimi sunuyorum.

İklim değişikliği, küresel ısınma ve onlarla yakından bağlantılı su konusu, bugün insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük çevre tehdidini oluşturmaktadır. Denilebilir ki, iklim değişikliği bugün uluslararası diplomaside ve uluslararası iş birliği platformlarında, güvenlik ve terör konusundan sonra gündemde bulunan ikinci önemli konudur.

İklim değişikliği ve küresel ısınmaya yol açan şeyin karbondioksit, metan, ozon gibi “sera gazları” olarak adlandırılan gazlar olduğu konusunda bilim adamları arasında geniş bir mutabakat vardır.

Dünyanın iklim sisteminin temelini 150 milyon kilometre uzakta bulunan ve ışınlarıyla enerji sağlayan güneş oluşturuyor. Güneşin enerji yayan ışınları, yani radyasyonu çok kısa dalga boyuna sahiptir ve o nedenle, geçtiği atmosfer ortamını ısıtmadan dünyaya ulaşır ve yerküre tarafından emilir. Atmosferin ısınması, dünyamızın atmosferinin ısınması, güneş ışınlarıyla ısınan dünyanın tıpkı güneş gibi yaydığı radyasyon ile olur. Ama, dünyanın saldığı radyasyon uzun dalga boyuna sahiptir ve o nedenle atmosferi ısıtır.

En basit şekliyle anlattığım bu işleyiş, milyonlarca yıl sonunda dünyanın mevcut iklim sistemini oluşturmuştur. Dünyanın iklim sistemi çok hassas fiziki, kimyasal ve biyolojik süreçler üzerine kuruludur. İnsan faaliyetleri sonunda salınan sera gazları atmosferde birikmektedir ve bu gazların özelliği, dünya tarafından yayılan radyasyonun bir kısmını emerek tekrar geriye vermeleri ve o şekilde atmosfer sıcaklığının yükselmesine yol açmalarıdır.

İklim değişikliği konusunda çalışmalar pek çok on yıllar önce başlamış ve başlangıç döneminde bu çalışmalar sadece bilim insanları ve küçük bir uzman grubu ile sınırlı kalmıştır. Ama zamanla yavaş yavaş daha geniş kamuoyunun ve siyasetçilerin dikkatini çekmeye başlamış ve nihayet ilk önemli sonuç 1992’de Rio de Janeiro’da Dünya Zirvesinde alınmıştır, burada benden önce konuşan arkadaşlarımızın da belirttiği, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin kabul edilmesiyle. Bu Sözleşme 1994 yılında yürürlüğe girmiştir ve Türkiye tarafından, on yıl gecikmeyle, 2004 yılında onaylanmış ve öylelikle Türkiye bu Sözleşme’ye taraf olmuştur.

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, söz konusu sera gazlarının emisyonunun azaltılmasını öngörmektedir, ama bu konuda ülkeler için zorunlu sınırlar getirmemiştir; o nedenle hukuki bir bağlayıcılığı yoktur. Ancak, o sözleşmeyi imzalayan taraflar, her yıl bir konferans, “taraflar konferansı” adı verilen bir konferans düzenlemekte ve ek protokoller oluşturmaktadır. Bu ek protokollerden en ünlüsü, en çok bilineni, şöhreti ana sözleşmeyi de aşmış bulunan Kyoto Protokolü’dür, Japonya’nın Kyoto şehrinde 97’de imzalanan ve 2005’te yürürlüğe giren protokol.

Burada amaç, sanayileşmiş ve büyük çoğunluğu geçiş döneminde bulunan Avrupa ülkelerinin emisyonlarının ortalama yüzde 56 civarında azaltılmasıdır ve o doğrultuda bağlayıcı mükellefiyetler getirilmiştir. Uygulamada ise, söz konusu indirim 20082012 yılları arasında gerçekleştirilecektir. 2012 sonrası dönem için yeni katılım ve işleyiş mekanizmaları üzerinde çalışılmaktadır. Ancak, Türkiye, Kyoto Protokolü’ne taraf olmadığı için 2012 sonrasına dönük bu çalışmalar içinde de etkili bir şekilde yer alamamaktadır.

Yüz yetmiş civarında ülke Kyoto Protokolü’nü imzalamış ve onaylamıştır. Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya iki ülke bu Protokolü imzalamış, fakat daha sonra kendi millî meclislerinde onay işlemini yerine getirmeyeceklerini beyan etmişlerdir.

Türkiye ise henüz Kyoto Protokolü’nü onaylamamıştır. Ancak, bilindiği gibi, Sayın Başbakanımız, birkaç hafta önce, eylül sonunda Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yaptığı konuşmada, özel durumu ve özel koşulları dikkate alınmak kaydıyla, Türkiye’nin Kyoto Protokolü’nü onaylamaya sıcak bakabileceğini, bu olasılığı ciddi bir şekilde değerlendirebileceğini açıklamıştır.

İklim değişikliği bugün insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük çevre tehdididir ve hızlı, kararlı hareket edilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, en fazla sera gazı üreten sanayileşmiş ülkelerin, iklim değişikliğinin en büyük sorumlusu olduğu ortadadır. İşin en adaletsiz yönlerinden biri, iklim değişikliğinden en çok zarar gören ve görecek olan ülkelerin en az sera gazı üreten ülkeler olmasıdır. En çok kuraklık, susuzluk ve yoksulluk çeken ülkeler, mesela Sahra altı ülkeleri iklim değişikliğinin bedelini en çok ödeyecekler arasındadır. O nedenle, iklim değişikliğiyle mücadele edilirken, emisyonlar azaltılırken, yoksulluk içinde yaşayan insanların ihtiyaçlarını görmezlikten gelmemeliyiz. Bütün bu nedenlerle makul ve adaletli ilkeler etrafında mutabık kalınması önem taşımaktadır. En fazla emisyon yapan ülkeler, hemen ve hızlı bir indirime gitmelidir. Gelişmekte olan ülkeler, makul bir süre içinde emisyonlarını sabitleştirip sonra düşürmeye başlamalıdır. En az emisyon yapan, en az gelişmiş ülkeler ise, durumları iyileşene kadar bir süre daha artırmayı sürdürebilmeli, ondan sonra emisyonlarını düşürmelidir. Bütün ülkelerin sera gazı emisyonları arasında ise nihai olarak bir yakınsama, birbirine yaklaşma, adaletli bir yaklaşma sağlanmalıdır.

Yukarıda özetlenen türden adil bir emisyon azaltma süreci üzerinde mutabık kalınması gerekmektedir, ama dünyanın toplam emisyon miktarı tekrar vurgulayarak söylüyorum hemen azalmaya başlamalıdır. Bu, siyasi açıdan çok zor ve karmaşık bir görevdir, çünkü çok farklı koşullara sahip çok sayıda ülke arasında kapsamlı bir konsensüs, mutabakat zemininin yaratılması gerekmektedir. Şuna işaret etmek istiyorum ki, bilim ve teknolojinin gücünün sağduyuyla kullanılmasıyla, dünyanın giderek artan enerji ihtiyacının giderek daha temiz ve daha ucuz bir şekilde karşılanması mümkündür.

Türkiye, iklim değişikliği tehdidi karşısında üzerine düşenleri, Sayın Başbakanımızın son Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yaptığı konuşmada belirttiği çerçevede, Sözleşme’nin, İklim Değişikliği Sözleşmesi’nin “ortak ve farklılaşmış sorumluluklar” prensibi doğrultusunda yerine getirmeye hazırdır. Diğer taraftan, Türkiye’nin iklim değişikliği konusunda yeni ve güçlü bir kurumsal yapılanma içinde olmasında büyük bir fayda vardır. Türkiye, emisyonlarla ilgili tüm bilgileri şeffaf bir şekilde açıklamaktadır ve açıklamaya devam edecektir.

Bu çerçevede şu istatistiklere de dikkatinizi çekmek isterim: 2005 verilerine göre yaratılan 1.000 dolarlık gayrisafi hasılaya karşı atmosfere salınan karbondioksit gazı için dünya ortalaması 1,83 tondur. Aynı değer, Avrupa Birliğinde, ortalama olarak, dünya ortalamasının 2 katı kadardır, 3,78 tondur. Türkiye için bu değer, dünya ve Avrupa Birliği ortalamasının altındadır ve sadece 1,63 tondur. Bu rakamlar, aslında, Türkiye’nin, küresel iklim değişikliğinin sorumlusu ülkelerinden biri değil, küresel ısınma mücadelesine olumlu katkı yapan bir ülke olduğunu göstermektedir.

Türkiye’nin, önümüzdeki dönemde, küresel emisyon azaltma ve iklim değişikliğiyle ilgili mücadelede, o doğrultudaki çabalarda giderek daha etkili bir şekilde yer alması uygun olacaktır. Bu çerçevede önemli gördüğüm iki hususa daha işaret etmek istiyorum:

Bilindiği gibi, Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde rotasyona tabi geçici üyeliklerden birini almayı hedeflemektedir. Birleşmiş Milletlerin en önemli çevre sözleşmesi karşısında kararsız bir duruşa sahip olması, söz konusu hedef açısından avantaj sağlayan bir durum değildir. Buna karşılık, olumlu ve güçlendirilmiş bir pozisyon değişikliği, Güvenlik Konseyinde geçici üyelik elde etme şansını da artıracaktır.

İkinci husus ise şudur: Kyoto Protokolü’nü müktesebatının bir parçası kabul eden Avrupa Birliği, esasen şu anda dünyada emisyon azaltılması çabalarının ve Kyoto Protokolü’nün en güçlü savunucusu durumundadır. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği daha kuvvetli bir ihtimal hâline gelmesi durumunda, Kyoto Protokolü koşullarının Avrupa BirliğiTürkiye müzakerelerinin bir parçası olarak önümüze gelmesi beklenmelidir. Nitekim, 2004’te Avrupa Birliğine katılan on ülkeye o doğrultuda benzer taleplerle gitmiştir Brüksel.

Diğer taraftan, Türkiye, bir Doğu Akdeniz ve Güneydoğu Avrupa ülkesi olarak, dünyanın iklim değişikliğinden en olumsuz etkilenecek bölgelerinden birinde yer almaktadır. Günümüzün en önemli küresel diplomatik iş birliği zeminlerinden birini oluşturan iklim değişikliği tartışmalarından uzak durmak, sorumluluk almaktan kaçıyormuş ve sadece olup bitenleri seyrediyormuş izlenimi vermek, önemli bir küresel oyuncu ve bölgesel güç olmak isteyen Türkiye’ye yakışan bir tercih olarak da kabul edilemez. Türkiye bir taraftan kendi çıkarlarını ve iktisadi kalkınma hedeflerini gözetirken, küresel iklim değişikliği tartışmalarına ve çabalarına önümüzdeki dönemde daha aktif bir şekilde katılmalı ve katkıda bulunan bir ülke olmalıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yukarıda anlatmaya çalıştığım nedenlerle AK Parti Grubu, küresel ısınma ve su konusunda bir Meclis araştırması başlatılmasını ve o amaçla bir özel komisyon kurulmasını öngören teklife olumlu oy verecektir.

Son olarak, geride bıraktığımız 22’nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmaları sırasında ”Küresel Isınmanın Neden Olduğu Sorunların ve Oluşturduğu Riskin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi” başlığını taşıyan bir komisyon kurulmuş olduğunu ve bu komisyonun çalışmalarını tamamlayarak raporunu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğunu belirtmek isterim. Söz konusu komisyon raporu dikkate değer bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkmıştır ve pek çok kıymetli bilgiyi, tahlili ve öneriyi içermektedir. Huzurunuzda geçtiğimiz dönemde bu değerli çalışmayı yürüten milletvekili arkadaşlarıma ve katkısı bulunan diğer herkese teşekkür ediyorum.

Eğer yüce Meclisiniz öyle karar verir ve yeni bir komisyon kurulmasını uygun bulursa, geçtiğimiz dönemde yapılmış çalışmanın önemli bir temel teşkil edeceğine inandığımı belirtmek isterim.

Eğer yüce Meclisimizin iradesi o şekilde tecelli eder ve küresel ısınma, su konusunda yeni bir araştırma komisyonu kurulması karara bağlanırsa, o komisyonun çalışmalarına katılacak milletvekili arkadaşlarımın hepsini yoğun, önemli ve gerçekten özverili bir çalışmanın beklediğini de vurgulamak istiyorum.

Kendilerini bekleyen bu özverili çalışmanın sadece bir boyutunu belirtmek için, geçtiğimiz dönemde aynı komisyonda görev yapan milletvekili arkadaşlarımızdan büyük çoğunluğunun, benim yaptığım hesaba göre, yüzde 72’sinin, yani yaklaşık dörtte 3’ünün tekrar milletvekili seçilme şansı bulamadığını bilgilerinize sunmak istiyorum.

Çok teşekkür ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdalga.

Şimdi birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.56

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.14

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER :Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Şimdi, ilk söz, önerge sahipleri adına, Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’a aittir.

Buyurun Sayın Barış.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Hükûmet yok, kaçmış. Hükûmet kaçtığına göre müzakere yapamazsınız.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Ne demek kaçmış ya! Hayret bir şey ya!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hani nerede?

BAŞKAN – Şimdi geliyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Tecrübeli adamsın be! Ağzından çıkanı duy.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hani nerede?

Ara vermek zorundasınız Sayın Başkan.

AHMET YENİ (Samsun) – Meclis Başkan Vekilliği yapmış birisisin.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Hükûmet de gelsin otursun. Bağırıyorsunuz da, Hükûmet nerede? Onu söyleyin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Biz size doğruları söylüyoruz, anlamıyorsunuz ya!

Sayın Başkan, Hükûmetin orada olması lazım.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Barış, süreniz on dakika.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Trakya Bölgemizin, küresel ısınma, çarpık sanayileşme ve hızlı nüfus artışı da göz önüne alınarak su kaynaklarımızın potansiyelinin tespit edilerek, korunması, bilinçli kullanılması ve ileride karşılaşılacak su kıtlığına karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla, arkadaşlarımla beraber vermiş olduğumuz araştırma önergesi için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygılarımla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, geçtiğimiz günlerde teröristler tarafından şehit edilen askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine sabırlar diliyorum, kayıp 8 askerimizin de bir an önce aramıza kavuşmasını diliyorum. Türk milletinin başı sağ olsun. Değerli milletvekilleri, davul zurna ile askere gönderdiğimiz Mehmetçiklerimizi cenaze marşıyla karşılamak istemiyoruz. Artık, buna “Yeter” diyoruz ve Hükûmetin, tezkerenin gereğini yerine getirmesini istiyoruz.

Sayın Başkanım, sizi kutluyorum ve görevinizde başarılar diliyorum.

Değerli milletvekilleri, küresel ısınma her yerde olduğu gibi Trakya’da da kuraklık ve susuzluk olarak etkilerini göstermeye başlamıştır. Büyük oranda, sanayileşmiş ülkelerin atmosfere saldıkları gazlar dünyamız üzerinde sera etkisi yaratmakta, bunun sonucu olarak da dünyamızın doğal dengesi bozulmakta, sıcaklık hızla artarak “Küresel ısınma” dediğimiz olay meydana gelmektedir. Küresel ısınma, kısaca, dünya ısısının artması. Bu denge bozulmakta arkadaşlarım. Geçtiğimiz yüzyılda 0,8 derecelik bir artış yaşadık. Önümüzdeki yüzyılda ise 24 derecelik artış beklenmekte. Bilim adamları böyle diyor. Acaba 45 derecelik bir artış dünyanın sonu olur mu bilemiyorum ama büyük bir felaket olduğuna inanıyorum.

Değerli arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; küresel ısınma sonucunda neler olabileceğini Sayın Bakanımız da anlattı, grup adına konuşanlar da izah etmişlerdir. Kısa dönemde, on beşyirmi yıl içerisinde, iklim değişiklikleri, kuraklık, seller, orman yangınları, bunun yanında, değişik türde hastalıklar muhakkak ortaya çıkacaktır. İlerleyen zamanlarda, 2050’lerden sonra ise, artık, deniz suyu yükselmeleri, kıyı kentlerin çökmesi, adaların kaybolması, inanılmaz göçler, salgın hastalıklar, tüm bunlar dünyayı tehdit edecektir. Tabii ki, bitki türleri, hayvan türleri, nesilleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır; insanların hayatları tehlikeye girecektir. Yani, bu tehdit büyük bir tehdit. Hep beraber, tüm ülkeler, bu konu üzerinde iyice çalışmalı ve en az zararla dünyayı ve dolayısıyla ülkemizi kurtarmaya çalışmalıyız.

Atmosfere gazlarını salan gelişmiş ülkeler, sanayi ülkeleri, bunun yanında, kendi halklarının bu olaydan en az zararla çıkması için bilinçlendirme çalışmalarına da başlamışlardır. Ama bizim ülkemizde konunun ciddiyeti yeni yeni anlaşılmaya ve tartışılmaya başlanmıştır.

Ülkemiz çok kurak bir yıl geçiriyor. Tarım ürünlerinde yüzde 4050’ye varan rekolte kayıpları yaşanıyor. Çoğu il ve ilçelerimizde mevcut susuzluk, kuraklığın da etkisiyle artarak devam ediyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü kayıtlarında Kırklareli benim bölgem bu yıl Türkiye’nin en kurak ili seçilmiştir, daha doğrusu görülmüştür. Kırklareli Istıranca Dağları’nın eteklerinde bir orman kenti sayılabilir. Kuzeybatı, yani güneyde olmayan bir kent bu yıl 45 derece sıcaklığa kadar ulaşmıştır arkadaşlar. Yani bu ısınmanın, küresel ısınmanın, hangi boyutlarda olduğunu buradan görebiliyoruz. Benim bahsettiğim yer Antalya değil, Kırklareli; 45 derece ısı...

Zaten, çarpık bir kentleşme yaşıyoruz, çarpık bir sanayileşme yaşıyoruz, bunun yanında kentlere hızlı bir nüfus akımı var. Bütün bunların da yarattığı su yetersizliği, susuzluk gibi sorunlarla baş başayız. Benim bölgem böyle, Kırklareli, Lüleburgaz… Daha düne kadar, on beş yirmi yıl öncesine kadar, 5 metreden Trakya’da su fışkırıyordu arkadaşlar, ama bugün gelinen noktada 50 metrede bir damla su bulamıyoruz. Yirmi yıl önce içme suyumuzu 150 metreden çıkarıyorduk, ama şimdi 300 metreyi aşmış. Bu kuraklıkla ileride su sorununun ne hâle gelebileceğinin hesabını yapmak lazım.

Bu arada, benim Ergenem var. Trakya’nın gözbebeği Ergene, şu anda içinde bir damla su yok, tamamen zehir akıyor. 22’nci Dönemde, burada, bu konuyla ilgili bir komisyon kuruldu, araştırma komisyonu. Arkadaşlarım çok iyi çalışmış, onlara teşekkür ediyorum, Ergene’nin kurtulması için çok iyi çalışmışlar, güzel çözüm önerileri hazırlamışlar, burada Türkiye Büyük Millet Meclisi bu önerileri kabul etmiş, bu raporu kabul etmiş, ama Hükûmet “Para yok” dedi. Umarım, Hükûmet, Ergene için daha hassas davranacaktır ve bu konuda, Ergene’nin kurtulması için parayı bulabilecektir.

Ülkemizin iki büyük kenti İstanbul, Ankara; su sorunu o kadar ciddi boyutlarda ki, yaşadığımız günler hepinizin hatırında. Başkenti zor günler bekliyor. Barajlar boşalmış. Küresel ısınma yıllardır tehlike sinyallerini vermesine rağmen maalesef gerekli tedbirler alınmamış ve şu anda baraj seviyesinin ne olduğunu hepimiz izliyoruz.

Değerli arkadaşlarım “Vermedi Mabut ne yapsın Mahmut” diyemez sayın yetkililerimiz. Sayın yerel yöneticiler “Allah yağmur vermedi biz ne yapalım” deme noktasında değiller. Çünkü, Allah akıl verdi, ihsan verdi, herkes de bu aklı, ihsanı kullanacak, teknolojiyi kullanacak proje üretecek ve Ankaramızı, Türkiye’nin vitrinini, Başkentimizi susuz bırakmayacaktır.

İstanbul için durum farklı değil. “Üç, dört aylık bir suyumuz kaldı” deniyor. Tabii ki, burada, yöneticiler hassas davranmalı, İstanbul’u susuz bırakmamalı ve de artık, suyu nereden getireceklerse, deniz suyu mu arıtılacak, Büyük Melen Projesi hayata mı geçirilecek bir an önce, artık bu konuları İstanbul için duymak istemiyoruz. (AK Parti sıralarından “akmaya başladı” sesleri)

Teşekkür ediyorum arkadaşlar, mutlu oldum.

Değerli arkadaşlarım, ben bunları söylerken İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanları AKP’li olduğu için söylemiyorum…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika süre ekledim Sayın Barış; sözlerinizi tamamlayın lütfen.

TANSEL BARIŞ (Devamla) – …o belediyelerde bugün Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım olsa bu eleştiriler yine yapılacaktı. Çünkü, küresel ısınmanın siyaseti olmaz, susuzluğun ve kuraklığın siyaseti olmaz. Bu nedenle, bu eleştirilerim yapıcı eleştirilerdir ve şu anda, buradan tüm belediye başkanlarıma sesleniyorum: Yarınlarda bugünü aramak istemiyorsanız, hemen işe koyulun.

Değerli arkadaşlarım, sürem azaldığı için konuşmamı kısaltıyorum. Gün, konuşma günü değildir diyorum; gün, tedbirlerin alınması gereken gündür; gün, dünyayı hızla kasıp kavuran susuzluk ve kuraklıkla mücadele günüdür; gün, içilebilir suyun tasarruflu kullanılması günüdür diyorum ve bu önergemizi hepinizin destekleyeceğine inanıyorum. Çünkü, bu önergeyi yarınlarımız için, çocuklarımız için ve tüm ulusumuz için verdik.

Hepinize saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Barış.

İkinci konuşma, önerge sahipleri adına Antalya Milletvekili Tayfur Süner; buyurun Sayın Süner. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm yerkürenin yakın gelecekteki en büyük tehdidi olan küresel ısınmanın ülkemize etkilerinin araştırılması amacıyla vermiş olduğumuz araştırma önergesinin gündeme alınması konusunda söz almış bulunmaktayım. Ancak, sözlerime başlamadan önce, başta, tüm şehitlerimizin aileleri olmak üzere bütün ülkemizin başı sağ olsun.

Hükûmet, terör konusunda vurdumduymaz bir politika uygulamaktadır. Her seferinde “Hiç merak etmeyin, kanları yerde kalmayacaktır.” veya “Değerlendirme yapıyoruz.” şeklindeki açıklamaları duymak istemiyoruz.

AHMET YENİ (Samsun) – Konuya gel.

TAYFUR SÜNER (Devamla)  Yeter artık susun ve eylemde bulunun! ABD’den icazet beklemeyin. ABD bize hiçbir şey yapmaz, yapamaz. Çünkü, siz, tüm cumhuriyet hükûmetlerinin kazanımlarını birer birer sattınız. Yabancı güçler kendi mülklerini mi bombalayacaklar? Yeter artık! Milletin sesini dinleyin!

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Ne alakası var?

FATİH ÖZTÜRK (Samsun) – Hangi kitapta yazıyor?

TAYFUR SÜNER (Devamla)  Habur Sınır Kapısı’nı Genelkurmaya teslim edin. Kuzey Irak’taki müteahhitlerimizi ve tüm sivil vatandaşlarımızı geri çağırın. Artık yeni bir millî politikaya ihtiyaç vardır. İktidarı, muhalefeti ve askeriyle, hepimiz tek yürek olmalıyız. En son Türk ölene kadar bu memleketi parçalatmayız.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkan… Tahrikten başka bir şey yok.

BAŞKAN – Sayın Süner… Sayın Süner…

TAYFUR SÜNER (Devamla) – İçimiz yanıyor, milletin sesine kulak verin!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, konuya gelmesini söyler misiniz.

BAŞKAN – Konunuza dönün Sayın Süner.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Niye?.. Haluk Özdalga beş dakika konuştu bunları. 5 dakika konuştu…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Haluk Özdalga’ya siz izin verdiniz, beş dakika bunları konuştu.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… 

GÜROL ERGİN (Muğla)  Tabii zor geliyor şimdi dinlemek değil mi? Doğruları söyleyince zor geliyor. (CHP sıralarından alkışlar, AK Parti sıralarından gürültüler)

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Size de gelecek, size de gelecek…

BAŞKAN – Sayın Ergin… Sayın milletvekilleri…

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Mandacılığa alışmışsınız.

Küresel ısınma, sera gazlarından biri olan karbondioksidin küresel düzeyde artışı, fosil yakıt türlerinden petrol, petrol türevleri ve kömür kullanımından ormanların yok edilmesinden ve yanlış tarım uygulamalarından kaynaklanmaktadır. Küresel ısınmanın son elli yılda yüzde 90 insan eliyle arttığı ve asırlarca süreceği resmen ilan edilmiştir.

Ülkemizin Birleşmiş Milletlere sunduğu Birinci Ulusal İklim Değişikliği Raporu’nda Türkiye’deki toplam sera gazı emisyonu, 1990’da 170 milyon ton iken, 2004’te 297 milyon ton olmuştur. Son on dört yıl içinde yüzde 72’lik bir artışla, atmosferi kirletme konusunda dünyada en hızlı artış kaydeden ülke olmamız endişe verici bir durumdur.

Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli Raporu’nda denizlerin 18 ile 59 santim arasında yükseleceği söylenmektedir. Antarktika’daki buzulların erimesiyle oluşacak yükselmelerle birlikte bu oranın daha da artacağı tahmin edilmektedir.

NASA Goddard Enstitüsüne göre, iklim değişikliği konusunda, en fazla on yıl içerisinde gerekli önlemleri almaya başlamazsak iklimin bir daha geri dönülemez şekilde çığırından çıkacağı net bir biçimde ifade edilmektedir.

Kuşkusuz, bu konuda öncelikle Meclisimizin hızla harekete geçmesi ve yaşadığımız dünyanın yeni durumuna uygun bir politikanın üretilmesi gereklidir. Küresel ısınmayı önlemek için bütün sektörlerde bugüne kadar uygulanan yanlış politikaların köklü bir biçimde değiştirilmesi zorunlu bir hâl almaktadır. Yani sanayi, tarım, ulaşım, enerji ve su politikalarının, hiç zaman kaybetmeden, yeniden üretilmesi ve uygulanması gerekmektedir.

Küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası tek anlaşma Kyoto Protokolü’dür. Bu Protokol’ü imzalayan ülkeler, karbondioksit ve sera etkisine neden olan diğer gazların salınımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa salınım ticareti yoluyla haklarını arttırmaya söz vermişlerdir. Birleşmiş Milletlerin 1997’de gündeme getirdiği Kyoto Protokolü, küresel ısınmayı önlemek için her ülkenin sera gazı seviyesini 1990’dakinden yüzde 5 aşağıya çekmesini öngörmektedir.

Bu önemli anlaşmayı ülkemiz henüz imzalamamıştır. AKP Seçim Beyannamesi’nde ve Hükûmet Programı’nda da iklim değişikliği ve küresel ısınmanın önlenmesinde araç olacak ve hemen hemen bütün ülkelerin kabul ettiği bu Protokol’den hiç söz edilmemektedir. Bu çok büyük bir eksikliktir, acilen bu Protokol’ü gündeme almak ve imzalamak gereklidir.

Bunun yanında, küresel ısınma konusunda uluslararası bilimsel çalışmalara bilim adamlarımız ve her kademede etkin katılımı mutlaka sağlamalıyız.

Değerli milletvekilleri, küresel ısınmanın ülkemizdeki sıcaklık değerlerinde de önemli bir biçimde değişime yol açacağı gerçek olarak önümüzdedir. Türkiye’de yıllık ortalama sıcaklık artışı 2,54 derece arasında gerçekleşecektir.

Bu değişimin asıl nedeni, yaz aylarında Avrupa kaynaklı sıcak hava dalgasının ülkemizi etkilemesidir. Ortalama sıcaklıktaki bu düzeyde bir yükselmenin, orman yangınlarından hayvan ve bitki çeşitliliğine ve insan sağlığına kadar çok çeşitli alanlarda etkilerinin olacağı da açıktır.

Sıcaklık artışı ayrıca mevsim geçişlerini de etkileyecektir. Yaz mevsimi, ilkbahar ve sonbahar aylarını da kapsayacak şekilde genişleyecektir. Bununla birlikte, rüzgâr sistemindeki değişim güney bölgelerine nem girişini yavaşlatacak ve yağışın azalmasına neden olacaktır. Bu yüzden ülkemizin güneyi ciddi kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Özellikle Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’yu da kapsayan bölgelerde önlem alınmadığı takdirde, yağışta yüzde 20 ila 50 arasında önemli bir azalma görülecektir.

Söz konusu bölgelerdeki su havzaları da ciddi tehlike altındadır. Karadeniz Bölgesi ise önemli ölçüde yağış artışlarıyla ve sellerle karşı karşıya kalacaktır. Birbirine ters bu durum, küresel ısınma değişiminin bir sonucudur ve bölgesel ölçekte yansımasıdır. Doğu Anadolu’da ise sonbahar aylarında yüzde 50’yi aşan artışlar beklenmektedir.

Ülkemizle ile ilgili açıkladığım bütün bu olası iklim değişimlerine karşı uyum çalışmaları yapılmazsa, gelecekte meydana gelmesi kuvvetle olası bu yeni durum daha tehlikeli sonuçlar ortaya çıkaracaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınmanın atmosferdeki sera gazlarının çok büyük miktarda artmasının sonucunda gerçekleşeceğini biliyoruz. Bu durumu engellemek için, mevcut enerji kullanımımızdan yavaş yavaş vazgeçerek, yeni enerji kaynaklarının kullanımına yönelmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Dünyadaki enerji ihtiyacının yaklaşık yüzde 65’i petrol, kömür ve doğal gazla karşılanmaktadır. Bu fosil yakıtlar toprağın altında yüzbinlerce yılda oluşmaktadır. Tüketimleri ise bu yüzbinlerce yıl ile kıyaslanmayacak denli kısa bir zamanda gerçekleşmektedir. Bu dönem itibarıyla dünya petrol rezervinin yarısı tükenmiş durumdadır. Bu orantısızlık, sonsuz olmayan fosil yakıtlarının karşısına yeni enerji kaynakları arayışını bir alternatif değil, gereklilik olarak ortaya koymaktadır.

Ülkemizde yenilenebilir enerji kaynakları mevcuttur. Bunların en önemlisi güneş enerjisidir. Güneş enerjisi yaygın biçimde kullanılarak tarımsal ve endüstriyel ürünlerin kurutulması, seraların ısıtılması, sıcak su ve buhar elde edilmesinde, klima işlemlerinde ve güneş pilleriyle elektrik enerjisi üretilebilmektedir.

Yenilenebilir enerji kaynaklarının bir diğeri biyolojik yakıtlardır. Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan bir araştırmaya göre, 2050 yılına kadar bugünkü enerji gereksiniminin yüzde 55’inin biyokütle enerjisine yönelik yetiştirilmiş bitkiler tarafından karşılanabileceği öngörülmektedir. Bitki ve hayvan atıklarıyla birlikte orman ve ağaç ürünleri atıkları kullanılarak elde edilen enerji “enerji ormancılığı” ve “enerji tarımı” olarak adlandırılmaktadır. Bu enerji biçimi, ülkemizde yakın zamanda çok önemli yer alacaktır. Şu anda, bu atıkların yüzde 15’i bu amaçla değerlendirilmektedir. Kalan yüzde 85’in de bir an önce bu uygulama içine sokulması ülkemizdeki sera gazının etkisini ciddi oranda azaltacaktır.

Bir diğer çok önemli enerji kaynağı da rüzgârdır. Rüzgâr türbinleri fosil yakıt santralleriyle karşılaştırıldığında daha ekonomik üretim yapılabilmektedir. Bozcaada’daki rüzgâr türbinlerinde 1 kilovat saat kapasite maliyeti bin dolardır. Bu rakam, hidroelektrik santrallerinde 2 bin ila 4 bin dolara çıkmaktadır. İşletme maliyetinin de sıfır olduğunu hesaba katarsak, rüzgâr çok ekonomik bir enerji kaynağı olarak karşımıza çıkmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ekliyorum, lütfen tamamlayın.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Üstelik, ülkemiz de rüzgâr enerjisi açısından yüksek potansiyele sahip bir coğrafyada yer almaktadır. Rüzgârı doğru bir biçimde kullanabilirsek fosil yakıtların oranını azaltabiliriz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerek devasa mali yatırımlar gerekse kaybedilen sosyal ve kültürel değerlerle büyük bedeller ödeyerek elde ettiğimiz bu kıymetli sularımızın yüzde 15’i yerleşim yerlerimizde içme ve kullanma suyu, yüzde 10’u sanayimizde, kalan yüzde 75’i de tarlalarımızda sulama amaçlı kullanılmaktadır. Ancak, su dağıtımındaki açık kanallarla taşıma yöntemi yüzünden yaşanan sızıntılar, kaçaklar ve buharlaşma yüzünden, barajlarda tutulan suyun yarısı daha tarlaya ulaşmadan yok olmaktadır. Tarlaya ulaşabilen suyun tasarruflu kullanımı ve uygun ürünler üzerinde de, ne yazık ki, yeterince durulamamaktadır. Ülkemizde bütüncül bir su politikamız ve suyun yönetimiyle ilgili temel ilke ve yöntemlerin çerçevesini belirleyen bir su çerçeve yasamız bulunmamaktadır. Böyle bir yasanın hazırlanarak acil olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alınması gereklidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada yapmış olduğumuz önerilerin acilen uygulamasına geçilip, kapımıza dayanan küresel ısınma tehdidine karşı ciddi önlemler almamız gerektiği açıktır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Süner.

Üçüncü söz, Ensar Öğüt, Ardahan Milletvekili.

Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Çıldır Gölü’nde meydana gelen kirliliğin araştırılarak gerekli önlemlerin alınmasıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, ben de tüm Mehmetçiklerimize, şehit olan Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, Doğu Anadolu’da Van Gölü’nden sonra en büyük göl olan Çıldır Gölü’nün 1959 metre denizden yüksekliği var, 1516 metre derinliği var, 124 kilometre alanı var. Bu Göl’de on çeşit balık yetişir. Ayrıca, tatlı su kereviti yetişir. O bölgedeki insanların geçim kaynağı olan Göl’deki kerevitlerin tamamı ihraç olunur, ama ne yazık ki, Göl, beş yıldan beri korkunç derecede kirlenmeye yüz tutmuş ve terk edilmiş bir durumdadır. Ben geçen dönem de çok sayıda soru önergesi verdim, çok sayıda konuşma yaptım ama bir türlü tedbir alınmadı. Sayın Bakanımla şifahen daha önce de konuştum. Sağ olsun, bu defa ciddi bir şekilde araştırma altına alıp Çıldır Gölü’nü kurtaracağını söylediler.

Yazın Çıldır Gölü’ne yurt içi ve yurt dışından çok sayıda turist gelir. Çıldır Gölü’nün Akçakale adası var. O adada yer altı şehri var, tarihî bir şehirdir, 6 bin yıl önceden. Bir de bir kazı yapıldı. O kazıyı İstanbul Milletvekilimiz Sayın Profesör Esfender Korkmaz başkanlığında benim de bulunduğum zaman yaptık. Çok güzel, tarihî kalıntılar da çıktı.

Böyle tarihî bir Göl’de, Göl’ü besleyen bir kanal var. Aşağıcanbaz, Yukarıcanbaz, Damlıca köyünden gelen bir kanal Göl’ü beslemek için yapılmış. Ama, bu kanaldan köydeki çöpler üstü açık olduğu için dağdan gelen pislikler, hayvan gübreleri, kanal üzerinden atlamak isterken Göl’e düşüp ölen hayvan leşleri olduğu gibi Göl’e akmaktadır. Bu da, Göl’ü korkunç derecede, hızlı bir şekilde kirletiyor. Balık türü sayısı azalmaya başladı. Önceden içilmekte olan Çıldır Gölü’nün suyu, bugün, artık, 240 kolibasili mikrop taşıyor. Küreselleşen bir dünyada Çıldır Gölü, yani 1959 metre yükseklikte olan Çıldır Gölü çok önem taşıyor.

Şimdi, Çıldır Gölü’nün özelliği, kışın buz tutar. Buz 6070 santim olur. Balıkçılar, eskimolar gibi belki televizyonda da görmüşsünüzdür o buzu kırar, balık tutar. Orada da ayrı bir kış turizmi gelişmiş oluyor.

Şimdi, böyle doğa güzelliği olan bölgelerimiz varken, küresel ısınmadan dolayı etkilenen bir dünyada Çıldır Gölü’ne sahip çıkmamak gibi bir hata olamaz. Ben o bölgenin milletvekili olarak Sayın Hükûmetten ve Bakandan istirham ediyorum: Acilen Çıldır Gölü’nü kurtaracak şekilde bir entegre proje yapılsın ve bunu kurtaralım.

Şimdi, Çıldır Gölü sadece kanaldan kirlenmiyor değerli arkadaşlar. Çıldır Gölü’nün etrafında köyler var. Bu köylerde hayvancılık yapılıyor. Hayvancılık yapıldığı için hayvan gübreleri dışarı atılıyor. Yağmur yağınca yağmur sularıyla beraber hayvan gübreleri olduğu gibi göle akıyor. O da bir kirlilik oluşturuyor tabii. Bu nedenle, o Çıldır Gölü’nün etrafında çok güzel bir şekilde ağaçlandırma yapıp, arıtma tesisleri yapıp ve entegre tesislerle gölü kurtarabiliriz.

Burada, tabii, Çıldır Gölü’nün ötesinde, bir de akarsularımız var. Meşhur Kura Nehri’miz var. Kura Nehri Ardahan’dan doğar Hazar Denizi’ne dökülür. Bu Kura Nehri’ne Ardahan Belediyesi ve çevredeki diğer kuruluşlar kanalizasyonlarını akıtırlar ve korkunç derecede, orada, hakikaten bir kirlilik var yani öyle bir kirlilik var ki, o sudan içen hayvanlar hastalanıyor ve ölüyor. Kura Nehri’nin ötesinde Göle Deresi var. Göle Deresi’nden kalkan su, Dereboyu köyünden diğer köylere gidiyor ve köylülerin yüzde 100’ü hayvancılıkla geçindiği için, o sudan içen hayvanlar da ölüyor ve Göle Belediyesi de maalesef çok duyarsız kaldı bu konuda. Ben kendilerini buradan da ikaz ediyorum, Sayın Bakanımızdan da istirham ediyorum, Göle Belediyesine ya arıtma yapın ya da bunu önleyin. Çünkü, orada hayvanlar ölüyor, yani resmen hayvanlar ölüyor ve bende köylülerden çok şikâyet dilekçesi var.

Böyle bir konumda… Bir de Yeniköy var bizim, Göle’nin Yeniköyünde, Kura Nehri’nin bir kolu vardır. Bu kol da hem kirleniyor hem de köye giden yola olduğu gibi taşmış, yolu almış ve yolu öyle bir duruma sokmuş ki, artık, köye giriş çıkışlar… Köye girilemez bir durumda. Yol gitmiş, su götürmüş. Yolu su götürmüş. Ben DSİ’yi aradım, bölge müdürünü aradım, genel müdürünü aradım, soru önergesi verdim, halen yapılacak Sayın Bakanım. Bunu sizden rica ediyorum yani buna bir talimat verin, Göle’nin Yeniköy’ündeki yol sorunu ve su sorunu bitsin.

Onun dışında, bizim güzellikler içerisinde Damal ve Posof ilçelerimiz var. Posof ilçemizde çok sayıda gölet var, çok sayıda akarsu var arkadaşlar. Bu gölette devamlı piknikler yapılır, mesire yeridir. Bu gölet ve akarsularda “Kafkas alası” dediğimiz alabalık yetişir. Bu alabalığın da bu göletler ve akarsular kirlendiği için nesli tükenmeye başladı. Aynı derecede Damal Dderesi var. Damal Deresi’nde, cumhuriyet kurulduğundan bu yana, DSİ gidip Damal Belediyesinde ne oluyor diye bakmamış. Şimdi, Damal Belediyesi ile askeriyenin lağımını vermişler; olduğu gibi, alabalıkların hepsi ölmüş ve kalmamış.

Şimdi, buradan, sizden istirham ediyorum: Bu güzel akarsularımızı, göletlerimizi burada mutlak surette, küreselleşen bir dünyada, yani denizden 1.800, 1.900, 2.000 metre yüksek olan bir bölgeyi korumamız lazım. Hakikaten Türkiye’deki araştırmalara göre de Ardahan ortalaması denizden 2.000 metre yüksek olduğu için küresel ısınmadan etkilenmiyor. Göreceksiniz inşallah, geleceksiniz Ardahan’da görev yapanlar da var burada, Sabahattin Çakmakoğlu, Sayın Kaymakamım da Çıldır Kaymakamlığı yaptı, çok iyi bilir o bölge çok cennet gibi bir bölge, tabiatı çok güzel. Balı çok güzel, bitki örtüsü çok güzel arkadaşlar. Her şey organik orada. Şimdi, böyle bir bölgeye Büyük Millet Meclisi olarak, Hükûmet olarak, Türkiye olarak sahip çıkmalıyız diye düşünüyorum.

Bu nedenle, ben Sayın Bakanımdan, bu soruları, benim konuştuğum tutanakları alıp, buna göre talimatlar vererek, oradaki çalışmaları hızlandıracağını umuyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Şimdi, söz sırası Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’da. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Nalcı.

KEMALETTİN NALCI (Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum ve bu arada, iki gün önce hain saldırıda hayatlarını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve aziz Türk milletine başsağlığı diliyorum.

Türkiye, son kırk yılda mevcut su kaynaklarının yarısını kaybetmiş durumdadır. Bunun nedeni sadece küresel ısınmayla bağlantılı değildir. Bizler burada olayı sadece küresel ısınmaya bağlarsak bir yanılgıya düşmüş olacağız. Türkiye, Sayın Bakanımızın da, diğer milletvekili arkadaşlarımızın da bahsettiği gibi, kesinlikle su zengini bir ülke değiliz. Su zengini sayılabilmemiz için kişi başına düşen suyun 8 bin metreküp olması gerekiyor. Bu ise bizim ülkemizde 1.600 metreküp civarındadır.

Sayın milletvekilleri, Değerli Başkan; zaten dünyamız kaynakları olarak da sudan fazlasıyla, kullanabileceğimiz, yenilenebilir dediğimiz sudan fazlasıyla nasibimizi alamamaktayız. Dünya üzerinde bulunan tüm suyun yüzde 96’sı zaten denizlerde, tuzlu su. Diğer kalan suyun yaklaşık olarak yüzde 2’yi geçen kısmı kutuplarda saklı. Diğer yüzde 1’i mertebesindeki yer altı suları. Ancak bizim kullanımımızda bulunan kısmı yüzde 1’i geçmemektedir.

Tabii, bunlara bakıldığı zaman, 2050 yıllarına geldiğimiz zaman elli dört ülke su sıkıntısı çekecek ülkeler arasında. Maalesef, bu ülkeler içinde bizim Türkiye’miz de var.

Şimdi burada ben bazı veriler vermek istiyorum. Sayın Bakanım ve diğer milletvekili arkadaşlar da buna değindi. Şimdi Türkiye’nin kullanılabilir su miktarı 110 milyar metreküp. Bunun 95 milyar metrekübünü kendi sınırlarımız içinde doğan akarsulardan ve göletlerden sağlıyoruz, yüzde 3’ünü yurt dışından gelen nehirlerden sağlıyoruz ve diğer kalan yüzde 12’sini de yer altı sularından sağlıyoruz. Bu da şunu gösteriyor ki, kişi başına düşen su miktarımız 1.600 metreküp olduğu için su zengini bir ülke değiliz ama su potansiyelimiz 3 bin 400 metreküptür.

 Şimdi, size bazı veriler vermek istiyorum: Bu oran Gürcistan’da 12 bin, Yunanistan’da 6 bin 900, Afrika’da bile 7 bin metreküp civarında. Bunun için yapılması gereken en önemli konu, suyu tasarruflu kullanmamız. Yani, biz, küresel ısınmayı şu saatten sonra durduramayacağımıza göre, küresel ısınmanın etkilerini kısa sürede bertaraf edemeyeceğimize göre, suyu havzalarda tutup şehirlerde ve sanayide kullanmış olduğumuz suları arıtarak geri çevrimlerini sağlamamız lazım. Çünkü, biz, suyu yerin altından çıkartıyoruz; aynı suyu tarlada kullanıyoruz, aynı suyu caddede kullanıyoruz, aynı suyu kendi evimizde kullanıyoruz. Bunların kesinlikle geri dönüşüm projelerinin, metropollerde, şehirlerde gerçekleşmesi lazım.

Burada, daha önceki birleşimlerde ve daha önceki dönemde, 21 ve 22’nci, özellikle 22’nci Dönemin almış olduğu kararlarda Sayın Bakanım da buna değindi ama belediyeler, şu dört yıl içinde arıtmalarını ve çöp tesislerini yapmak zorunluluğunda. Ben soruyorum: Hangi belediye, imkânsızlıklar içinde, bu arıtmalara… Büyük belediyelerin yapma şansı var çünkü bizim en büyük sıkıntımız, kirletmiş olduğumuz suyun… İşte Ergene veya demin burada bahsedildi, Ege’deki bir suyu kirletip temiz suya veriyoruz, o da gidiyor diğer havzaları kirletiyor. Bizim, bunun önüne geçmemiz lazım. Bunun önüne de geçebilmemiz için, çok ciddi bir su politikası yani havza politikası olması lazım. Burada hep söyleniyor, İstanbul, Ankara… Güzel. İstanbul Melen Projesi’nden suyu götürüyor ve buradan, ben Sayın Bakanımdan özellikle rica ediyorum Tekirdağ olarak. Şimdi, yeniden Rezve Projesi gündemde. Rezve Projesi Trakya’dan alındığı zaman bari, şu an için değil ama ileride su ihtiyacı olduğu zaman Tekirdağ’a oradan, Trakya’dan su hakkı sağlanmak zorunda. Eğer havza politikanız yoksa, suyu bir yerden alıp bir yere götürüyorsanız, aldığınız yeri bu sefer mağdur durumda bırakıyorsunuz.

Şimdi, bundan altı yıl önce, yani 2001 yılında, bu Mecliste, Meclis araştırma komisyonu bir rapor düzenlemiş ben bugün İnternet’ten indirttim ve bu araştırma komisyonunun vermiş olduğu rapora göre, eğer o günlerden tedbir alınmış olsaydı, bugün, biz bu sıkıntıların en azından yarısını çekmemiş olacaktık. Çünkü, bizim sıkıntımız sadece küresel ısınma değil bunun altını özellikle çizmek istiyorum bizim sıkıntımız, su rezervlerimiz de yeteri kadar değil. Su rezervlerimizi dikkatli kullanmadığımız zaman, buraya çıkan tüm arkadaşların da bahsettiği gibi, 2050 yılına geldiğimiz zaman ülkede su bulmakta zorlanacağız.

Ben şuna da değinmek istiyorum: Sayın Bakanımız DSİ Genel Müdürüyken zannedersem, Ankara Belediyesiyle bir protokol yapılmak isteniyor. Burada, kendisi de bilir. Çünkü, kendi konusunda uzman birisidir ben Bakanımı tanırım alınacak önlemler, göletler, havza yönetimi konusunda. Ne yazık ki, Ankara Belediyesi bu sözleşmeyi imzalamaktan kaçmıştır. Neden olarak da mevcut su kaynaklarının yeterli olduğunu… Bakın, bugün Kızılırmak’tan gelen… Bu bir suçlama değil, yanlış anlamayın, geç kalınmaması lazım. Bugün, biz, sadece Ankara, İstanbul’u konuşuyoruz. Yarın, bu sorun Tekirdağ’da olacak. Yarın, bu sorun İzmir’de olacak. Yarın, bu sorun Türkiye’nin her tarafında olacak. Onun için, buna, burada, Meclis olarak, sayın milletvekilleri, çok önem vermemiz lazım. Eğer, 2004 yılındaki… Çünkü, proje olarak Gerede’den getirilecek su 30 kilometrelik bir tünelle gelmesi lazım ve Çamlıdere Barajı’na, bir yılda, 1,2 milyar metreküp su bırakıyor. Ben, size, şöyle bunu özetleyim: İstanbul’un tüm su ihtiyacından daha fazla bir su, ki bugünkü Kızılırmak’tan getirilen su 2020 yılından sonra planlanan bir olay ama tabii, bunun yapılabilmesi için üç sene geçmesi gerektiği için, tünelle gelecek bir proje… Bugün, Ankara’nın, veya büyük kentlerin çekmiş olduğu su konularının başında gelen konu, bu küresel ısınmayla birlikte su probleminin ciddiye alınmamasıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, ben, azıcık, dünyadaki bu küresel ısınmayla ilgili, burada çıkan tüm milletvekili arkadaşlarımız ve Bakanımız, küresel ısınmayı, Meclisimize ve artık, Türkiye’ye… Bilmeyen kalmadı yani karbondioksitten kaynaklanan… Fakat bunun bir şeyi var bakın, şimdi, Türkiye’de –demin de şey oldu Kaz Dağları… Hiç kimse altın çıkartılmasına karşı değil ama bugün dünyada 550 milyon binek otomobilin doğaya bırakmış olduğu ve kömürle işletilen elektrik santrallerinin bıraktığı 6 milyar tonken ormansızlaşmanın getirmiş olduğu, doğaya bırakılan karbondioksit de 1,5 milyar tondur. Onun için ki bizim… Ben, demin burada dinlerken, tüm arkadaşları dinlerken konuları herkes çok iyi biliyor ama Sayın Bakanım da söyledi, 22’nci Dönem zamanında da komisyonların kurulduğunu, bu komisyonların çalıştığını ve Meclise getirildiğini, bunların çok doğru şeyler olduğunu fakat uygulamaya geçilmediği söylendi. Bizim, burada, Milliyetçi Hareket Partisi olarak tek ricamız şu: AKP Hükûmetinden ve bakanlardan, gerçekten, geleceğimiz olan çocuklarımıza bırakabileceğimiz, bırakın çocukları…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Nalcı, bir dakika süre ekliyorum, sözlerinizi bitirin lütfen.

KEMALETTİN NALCI (Devamla) – Peki.

…kendi yaşlılığımıza, çocuklarımıza, torunlarımıza bırakabileceğimiz bir Türkiye, dünya istiyorsak ciddi bir devlet politikası olması lazım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu su konusunun yerel yönetimlere bırakılmaması şart. Su konusunun burada hemfikir olduğumuz tek bir şey tek elden yönetilmesi ve havza yönetimi şeklinde olması şart.

Geri dönüşüm projelerinin, bir an önce, ki bunu yerel yönetimlerin yapması imkânsız, bunlara Hükûmet olarak kaynak bulunup… Bu geri dönüşümlerin tarıma veya sanayiye veya park bahçe sulamalarında, büyük şehirlerde kullanılmasının şart olduğu, zaten burada konuşmacılar ve Sayın Bakanımız tarafından belirtildi.

Ben, bu duygu ve düşüncelerle, kurulacak komisyonun alacağı kararların, inşallah, Hükûmet tarafından ve bizler tarafından uygulanması dileğiyle, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Nalcı.

Şimdi söz, Konya Milletvekili Özkan Öksüz’de.

Buyurun Sayın Öksüz. (AK Parti sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

ÖZKAN ÖKSÜZ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Beyşehir Gölü’nün sorunlarının araştırılması ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla milletvekili arkadaşlarımla birlikte vermiş olduğum araştırma önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinize saygılarımı sunuyorum.

Bu ara, şehit olan şehitlerimizin ailelerine başsağlığı diliyor ve kaybolan erlerimizin de bir an önce bulunmasını temenni ediyor, ailelerine sabırlar diliyorum.

Konya Havzası’nda meydana gelen iklimsel değişiklikler: Tarımsal sulama ve planlama hataları nedeniyle su kaynakları azalmakta, yüzey suları tükenmekte ve yer altı suları can çekişmektedir. Bunlara ilave olarak yer altı sularındaki kirlenme ve ani seviye değişimi ve aşırı su kullanımı nedeniyle topraklarda çoraklaşma yaşanmaktadır. Mevcut durum sürdüğü takdirde, Türkiye’nin tahıl ambarı durumundaki Konya Ovası’nı su kaynakları bakımından yok oluş ve çölleşme beklemektedir. Bunun bilincinde olarak, 18 ve 20 Ekim tarihleri arasında Büyükşehir Belediyemiz “Uluslararası Küresel İklim Değişikliği ve Çevresel Etkinlikler” adı altında, geçen hafta bir konferans düzenlemişti ve bu konferans üç gün sürdü. Konferansa Rusya, Amerika, Azerbaycan, Danimarka, Türkiye’deki çeşitli üniversitelerimiz ve kurumlarımızdan 46 kuruluş katılmış olup 116 bilim adamı katıldı ve 66 bildiri sunuldu. Burada yedi tane başlık altında küresel ısınmayla ilgili bildiriler yayımlandı. İnşallah bunları en kısa zamanda kitaplaştırıp sizlere de ulaştıracağız.

Şimdi, Türkiye’de aşırı bir derecede vahşi sulamayla karşı karşıyayız. Bugün, vahşi sulamada 1 dekar araziye sarf edilen su 90 ton civarındadır. Fıskiyeli sulamayla yaptığımız sulamada 1 dekara giden su 45 metreküp dolayında, ama damlama sulama sistemiyle yapmış olduğumuz sulamada ise bu birkaç tona inmektedir ve bunu gören 59’uncu Hükûmetimiz bu konuyu çiftçilerimize anlatarak şu anda hızlı bir şekilde damlama sisteminin uygulanması için bir çalışma başlatmıştır. Çiftçimizin bununla ilgili yapmış olduğu harcamanın yüzde 50’sini devlet karşılıyor, geri kalan yüzde 50’sini Ziraat Bankasının vermiş olduğu beş yıllık sıfır faizli krediyle şu anda çiftçilerimiz bu şeyden yararlanmaktadır ve inşallah en kısa zamanda bu ülke, vahşi sulamadan kurtulup damlama sistemine geçildiği anda belki kuraklıktan ve… Daha doğrusu, şu anda Konya’mızda beş altı tane gölümüz kurumayla karşı karşıyadır. Hatta, Beyşehir Gölü’müz, Meke Gölü’müz, Kulu’daki 187 cins kuşu barındıran Düden Gölü’müz de kuraklıkla karşı karşıyadır. Bugün burada dile getireceğim Beyşehir Gölü’müz Türkiye’mizin en büyük göllerinden biridir. Şu anda bu gölümüzü de kaybetmekle karşı karşıyayız.

Bunun için bunu bugün Meclis gündemine getirdik. İnşallah bir komisyon kurulur. Daha önce de biz Tuz Gölü’yle ilgili araştırma önergesi vermiştik, Meclisimizde kabul edilmişti ve şu anda şunu iddia ediyorum: Tuz Gölü’müzü kurtarmaya azmettik ve bir sürü arıtma sistemleri kurarak inşallah Tuz Gölü’müzü en kısa zamanda da ki, bunlar başladı bu şeyden kurtarıyoruz.

Beyşehir Gölü’nün su seviyesinin düşmesi, göl tabanında yaşanan otlanma, yosunlanma, göl çanağının dolması, kirlilik, aşırı ve bilinçsiz avlanma, kontrol ve denetim hizmetlerindeki yetersizlik ile idari ve yönetimdeki çok başlılık gibi sorunlar her geçen gün yeni sorunları da beraberinde getirmektedir. Gölü besleyen su kaynaklarının azalması, küresel ısınmaya bağlı yaşanan kuraklık, erozyon ve tarım alanlarının sulanması için çekilen su miktarında ölçünün kaçması problemlerin ilk ayağını oluşturmaktadır. Gölün su seviyesinin düşmesiyle göl tabanına ulaşan güneş ışınları otlanmaya, çürüyen otlar kirliliğe ve yosunlanmaya neden olmaktadır. Ayrıca, avcıların göle bıraktıkları eskiyen av malzemeleri ve erozyonla taşınan maddeler de göl çanağını doldurmaktadır.

Bu olumsuzluklar göldeki ekosistemi etkileyerek su ürünleri sorunlarını tetiklemektedir. Balıkların çoğalması dönemlerinde gölden sulama amaçlı çekilen aşırı su nedeniyle gölün kenarındaki sığ sulara yumurtasını bırakan balık türleri yok olmuşlardır. Buna bir de aşırı avlanma ve yasak dönemlerde kaçak avlanmayı da ekleyince, balık türleri yok olmaktadır.

Bu nedenle, gölden balıkçılıkla geçimini sağlayan yaklaşık 1.500 balıkçımız ve ailesi açlıkla karşı karşıya gelmiştir. Göl kenarındaki sazlıklar kuruduğu için, göl kenarındaki sazlıktan hasır örerek geçimlerini sağlayan insanlarımızın gelir kaynakları yok olmuştur.

Göl içindeki kuş popülasyonunda ciddi bir azalma görülmektedir. Milyonlarca kuş yaşamaktaydı burada.

Göl sularının çekilmesiyle geniş bir saha karalaşmış, çevrede yaşanan erozyona bağlı olarak göl tabanı dolmakta ve göl sığlaşmaktadır.

Beyşehir Gölü havzasından direkt ya da dolaylı olarak 12 bin ailede 60 bin kişinin nafakasını temin ettiği sanılmaktadır. Beyşehir’den Çumra’ya, Konya Ovası’na kadar on binlerce ailede yüz binlerce insanımızın tarım alanlarını sulayarak hayat veren, yine, Isparta bölgesiyle Kıreli sulama alanlarının hayat pınarı olan Beyşehir Gölü yok olma durumuyla karşı karşıyadır.

Mevcut uygulama ve sorunların devam etmesi durumunda Beyşehir Gölü bataklık hâline gelecek, istenmeyen bir çevre felaketiyle karşı karşıya kalacağız. Bunun sonucu olarak Beyşehir ilçesi ve civarı yerleşim bölgelerinden, merkezlerinden zorunlu göçler başlayacaktır.

Bu nedenle, Beyşehir Gölü’nün su seviyesinin korunması, gölde ve çevresindeki ekolojik dengelerin yeniden sağlanması, gölün yeniden yöre halkının ekonomik kaynağı hâline dönüştürülmesi için teknik bilgi birikimine sahip uzmanlardan kurulu, tam yetkili bir göl yönetim birimi oluşturulmalıdır.

Gölü besleyen derelerin ve kaynakların ıslahları sağlanmalıdır.

Göl çevresinde erozyonu önleme çalışmaları için bitki deseni ve ağaçlandırma çalışmalarına hız verilmelidir.

Göl su girişiyle su çekimi dengeleriyle ayarlanmalı, kod seviyeleri dengelenmelidir.

Gölde aşırı avlanma önlenmeli, planlı ve verimli avlanma yapılmalı, balıkçılar bu amaçla eğitimden geçirilmelidir.

Göle kıyısı bulunan köy ya da yerleşim alanlarının köy şeridine balıkçı barınakları yapılmalı, göldeki teknelerin bakım ve onarımı, yağ, benzin ve motor atıklarını gölden tecrit edecek altyapı kurulmalıdır ve uymak zorunluluğu getirilmelidir.

Av malzemelerinin eskiyenleri mutlaka gölden uzaklaştırılmalıdır. Avcı malzemelerinin korunması sağlanmalı ve yasak dönemde kurallara uymayanlar anında cezalandırılmalı ve çok caydırıcı yasa ve yönetmelikler geliştirilmelidir.

Göldeki balık kapasitesini artıracak tedbirler ve araştırmalar yapılmalıdır. Bir dönem salgın hastalıklarla yok olan kerevit ile azalan ya da yok olan balık türleri için araştırma ve geliştirme çalışmaları yapılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, yeni göllerin kurumaması için akılcı ve sürdürülebilir su kullanımına geçişte, kararlılık ve siyasi iradeyle ülkemizin geleceğinden sorumlu olan bizler, küresel düşünmek ve bölgesel gerçeklere göre sürdürülebilir yeni bir yaşam tarzı uygulamak ve gerekli önlemleri almak zorundayız. Bu alanda hepimize görev düşmektedir.

Beyşehir Gölü’yle ilgili araştırma önergemizin kabulünü talep ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öksüz.

Şimdi, söz sırası Necdet Budak, Edirne Milletvekili.

Buyurun Sayın Budak. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınmayla ilgili araştırma önergesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce hain terör saldırıları sonucunda hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Milletimizin ve tüm şehit ailelerimizin başı sağ olsun.

Şunu özellikle vurgulamak isterim ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti bugüne kadar hiçbir iç ve dış kaynaklı hain saldırılara ve ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik perde arkası oyunlara boyun eğmemiştir, bundan sonra da eğmeyecektir. Biz dün olduğu gibi bugün, bugün olduğu gibi yarın da dostluk ve kardeşlik içerisinde birbirimize kenetlenerek yaşayacak, devleti, milleti ve bütün kurumlarıyla birlikte terörü ve terör faaliyetlerini bitirecek ve ülkemizi aydınlık yarınlara hep birlikte kavuşturacağız. Bizler, bunun için bu Parlamentodayız.

Küresel ısınmayla, araştırma önergesiyle ilgili, tabii ki, buradaki konuşmacılara ve önerge sahiplerine, gerçekten çok teşekkür ediyorum. Su savaşları milattan önce 3000 yıllarında ortaya çıkmış ve su tarih boyunca kutsal bir kaynak olarak görülmüş, hürmete ve saygıya layık olarak değerlendirilmiş ve su tüm yaşam kaynağıdır. Çok fazla su ya da çok az su, yaradılışı yok edebilir. İnsanın vücudunun yüzde 80’i su, dünyadaki su miktarı yine toplam kıtanın ¾’ünü oluşturuyor.

Suyun önemini burada konuşan arkadaşlarımızın hepsi dile getirdiler. Yerkürenin ısındığını dile getirdik ve bu konuyla ilgili, aslında, son yirmi yılda tüm dünyada tartışmalar hızla ortaya çıktı, özellikle Birleşmiş Milletler nezdinde 88 yılında İklim Değişikliği Paneli ile dünya gündemine oturdu. Geçtiğimiz haziran ayında farklı ülkelerden 2.500 bilim adamı bu konuyu tartıştılar. Yine İngiliz iktisatçı Nicholas Stern, dünya çapında kapsamlı bir iklim değişikliği raporu ortaya koydu. Bütün bunların ortak noktası, dünyanın önümüzdeki süreçte doğal afetlerle yüz yüze kalabileceğini göstermektedir.

Küresel ısınmanın nedenlerini yine arkadaşlarımız dile getirdiler. Kömür kullanımı, petrol kullanımı, karbondioksit miktarının havada artması gibi bütün bunlar sayıldı, ki bunlar gerçekten doğru. Bu felaketlerin sonucunda deniz seviyesinin 60 metreye kadar yükseleceği söyleniyor.

Tabii Amerika’nın nüfusu dünya nüfusunun yüzde 4’ü. Amerika’nın dünyada kullandığı enerji toplam enerjinin yüzde 42’si, dünyada kirlenme oranı bakımından da yüzde 26 paya sahip. Kyoto Protokolü’ne tam anlamda uymuş değil ve bütün bunlara baktığımızda, gelişmekte ve gelişmemiş olan ülkeler, küresel ısınmadan, gelişmiş ülkelere göre, özellikle ekonomik durumları nedeniyle çok daha fazla zarar görecekler.

Tabii, dünyadaki bu gelişmeleri Türkiye olarak bizler de takip ediyoruz. Hükûmetimiz, geçtiğimiz dönemde de bu dönemde de takip ediyor. Bütün bunlara bizim duyarsız kalmamız mümkün değil ve bu Parlamento döneminde de bütün siyasi partiler bu araştırma önergesine destek veriyorlar. Geçen dönemde, maalesef, seçim sırasına denk geldi. Rapor da tamamlanmıştı ama bu dönem bunun tamamlanması söz konusu. Bu konuya gerçekten millî bir mesele olarak bakıyoruz.

Dünyadaki bu gelişmelerin yanı sıra, Türkiye olarak bizim yapmamız gerekenler var. Bu konuda da gerçekten ben… Geçtiğimiz dönemde DSİ Genel Müdürümüzdü şu anki Sayın Bakanımız. Cumhuriyet tarihinde 2,8 milyon hektar sulanabilir alan açılmış ama sadece ben şunu biliyorum, geçtiğimiz dört beş yıl içerisinde biz 550 bin hektarı sulanabilir hâle getirdik.

Bunun yanı sıra, yine, Tarım Bakanlığımız nezdinde ve de Çevre ve Orman Bakanlığımız nezdinde “Kuraklıkla mücadele” adı altında tarımsal kuraklık yönetimi çalışmaları bir ekip hâlinde ele alındı geçtiğimiz yıl içerisinde; bunu da takip etmemiz gerekiyor. Ben, buradan, Bakanımıza gerçekten teşekkür etmek istiyorum. Özellikle Trakya, GAP gibi projelere el atıp bu projelerin hayata geçirilmesi, yer altı ve yer üstü su kaynaklarına küresel ısınmadan Türkiye’yi korumak adına, Türk tarımını korumak adına… Çünkü en fazla etkisi olduğu alan tarım olacak, Türkiye’nin gıda üretimi olacak.

Bu konuda, Trakya’da ben 64 doğumluyum 64 yılında planlanan baraj projeleri var. Bunlar yıllardır sürüncemede, orada makineler çürümüş vesaire. Biz, 2009 yılında inşallah Hamzadere Barajı’mızı bitireceğiz. Yine, bu kasım ayı içerisinde Türkiye’nin bir GAP’ı olan Trakya’da Çakmak Barajı 550 bin dönüm arazi sulanacak. Burada da bir baraj söz konusu ve kasım ayında da ihalesi yapılacak.

Yine, Ergene Nehri kirliliğiyle ilgili geçen Parlamento döneminde kurduğumuz komisyon gereğince çok yoğun çalışmalarımız var.

Ergene’den Meriç Nehri yıllarca aktı ama biz, oradan suyun kendi cazibesiyle akacağı 12 kilometrelik kanalı bir sürü hükûmetler gelip geçti yapamadık, bu Parlamento yapamadı, ama geçtiğimiz dönemde biz bunun proje ihalesini yaptık, bu kasım ayında da, önümüzdeki ayda da yine bunun yapım ihalesi yapılacak. Bunu örnek vermemin nedeni, Ergene Nehri kirliliği havzası gibi Türkiye’de farklı bölgelerde nehir kirliliği havzaları var. Bunları tek tek ele almamız gerekiyor, ki bu yönde yoğun çalışmalar var. Ben inanıyorum ki, bu dönemde, hep birlikte, Türkiye’nin sigortası olabilecek, yüzde 90 Güneydoğu ve Doğu Anadolu’daki şehirlerin içme suyu teminini de sağlayan GAP projesinin, yapişletdevret modeliyle, Bakanlığımız da çalışmalarını yapıyor. Bunları da takip ediyoruz.Bunları hep birlikte takip etmemiz gerekiyor.

 Ben şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Bizim, suyun kıymetini bilmemiz, bu damlama sulamadaki hibe çalışmalarına çiftçilerimizi bilinçlendirmemiz ve Türkiye’nin meteorolojik iklim haritasını, bitki örtüsü haritasını çıkartıp… Dünyada şu anda, kuraklık nedeniyle, İsrail gibi ülkeler, kuraklığa dayanıklı bitki ve hayvan gen kaynaklarını, biyoteknolojiyi, hatta daha üst düzeyde nanoteknolojiyi kullanarak yeni çeşitler ortaya koyuyorlar. Biz de bu anlamda TÜBİTAK ve DPT’ye ki geçtiğimiz dönemde tarihinde en yüksek bütçeleri ayırdığımız kurumlar bunlar aracılığıyla, bu kurumlar aracılığıyla, üniversitelerimizde küresel ısınmayı dikkate alarak, Türkiye’nin bu yönde araştırma yapmasını ve sonuçlar üretmesini sağlamak yönünde politikaları teşvik etmemiz gerekir. Bunun da yapılması gerektiğini düşünüyorum.

Tabii, tarım ve su politikaları kesinlikle paralellik arz ediyor. Tarım ve hayvancılık, aynı zamanda ülkenin su politikalarıyla paralellik arz eder. Eğer siz fenni yemle hayvanlarınızı besliyorsanız ve yemle ilgili, suya dayalı yem üretimini sağlayamıyorsanız hayvancılıkta rantabl olmanız mümkün değil. Yine bitkisel üretimde, özellikle yağlı tohumlarda petrolden sonra en fazla döviz ödediğimiz bu kaynakta sulama alanlarını genişletip bu alanlarda yağlı tohumlar ve Türkiye’nin ihtiyacı olan yağlı tohum açığını kapatma imkânımız yine bu su kaynaklarının teminiyle söz konusu. Türkiye’de şu anda 27 milyon hektarlık tarımsal alan var, 8,5 milyon hektarı sulanabilir. Biz, şu anda bunun 5 milyon hektarını kullanabiliyoruz. Su kaynağı bakımından da 110 milyar metreküpe sahibiz. Biz, şu anda bu suyun yüzde 27’sini kullanabiliyoruz. Bu suyu, biz… İnanıyorum ki, tüm dünyada, bu protokoller, yapılan çalışmalarda bütçenin yüzde 1’i bu su politikalarına ayrılırsa tarım ve hayvancılık politikalarında olduğu gibi, DSİ çalışmalarında da, orman çalışmalarına kadar, ülkenin ekolojisi, bitki florası bakımından da çok olumlu katkılar olacağını düşünüyorum.

Biz, genellikle, uçağa bindiğimizde, milletvekilleri olarak Türkiye’yi şöyle bir gezdiğimizde, helikopterle baktığımızda, gerçekten insan üzülüyor.

Biz, burada, geçtiğimiz dönemde, orman vasfını kaybetmiş arazilerin köylülere bedava tahsis edilmesi ve köylülerin bunları kendi adlarına, üretim yapmak adına meyve olabilir, normal çam fıstığı olabilir, farklı alanlara, ekolojik duruma göre ağaçları yetiştirmesinin ülke ekonomisine çok büyük katkıları olacağını düşünüyorum.

Bu tür politikaları, ben inanıyorum ki, buradaki tüm siyasiler el birliğiyle birlikte geliştirebiliriz. Terör konusunda olduğu gibi, iklimsel değişiklikte de, su politikalarında da, özellikle tarım ve hayvancılık politikalarında bunlara makro bakıp, bunları geliştirirsek, diğer ayrıntı konularda çok daha kolay anlaşabileceğimizi düşünüyorum.

Ben, bu araştırma önergesine destek veren tüm arkadaşlara buradan teşekkür ediyorum ve ülkemizin, özellikle, Ege, Akdeniz, İç ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde küresel ısınmayla birlikte tarım ürünlerindeki ürün deseninin değişeceğini ve ülkemizin yağ açığı nedeniyle ayçiçeğinden sonra, kışlık kanola gibi ürünlerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NECDET BUDAK (Devamla) – Bitiriyorum.

BAŞKAN – Buyurun.

NECDET BUDAK (Devamla)  …bu iklimsel değişikliğe dayalı olarak genetik, çevre ve stabilite analizleri yapılarak bölgemize ve ülkemize kazandırılması sayesinde ülke ekonomisine büyük katkısı olacağını düşünüyorum.

Ben, tekrar, bu önergeye Parlamentonun sahip çıkması dolayısıyla, herkesin el birliği içerisinde sahip çıkması nedeniyle, şahsım adına, bir tarımcı olarak teşekkür ediyor, hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Budak.

Şimdi söz sırası Uşak Milletvekili Nuri Uslu’da.

Buyurun Sayın Uslu. (AK Parti sıralarından alkışlar)

NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 21 milletvekili arkadaşımla birlikte vermiş olduğumuz küresel ısınma ve iklim değişikliği sorunlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılması konusunda söz almış bulunuyorum.

Konuşmama başlamadan önce, artan terör saldırılarıyla şehit düşen kardeşlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize de başsağlığı diliyorum. Bugün cenaze törenine Uşak Milletvekili arkadaşım Sayın Mustafa Çetin’le birlikte katıldığımız Uşaklı Asteğmen Mehmet Bozkuş da yapılan hain saldırı sonucunda hayatını kaybetmiş ve şehit olmuştur. Bugün binlerce Uşaklı hemşehrimin vakur duruşu ve duaları arasında ebedi makamına uğurladığımız kardeşimize de Allah’tan rahmet ve merhamet diliyorum. Ayrıca, onunla birlikte olup da yaralanan tüm vatan evlatlarımıza da Allah’tan acil şifalar diliyorum.

Sayın milletvekilleri, küresel ısınma ve buna bağlı olarak oluşan iklim değişikliği insanlığın en önemli sorunlarından biri hâline gelmiştir. Küresel ısınmanın sebep olduğu iklim değişikliğine bağlı sıkıntılar insanlık için her geçen gün daha ağır bir şekilde hissedilmeye başlanmıştır. Küresel ısınma, sıcaklık, yağış, nem, rüzgâr gibi iklim etmenlerinde bölgesel ve küresel bazda değişimlere neden olmaktadır. Fosil yakıtların yakılması, sanayinin plansız ve düzensiz gelişmesi, arazi kullanımındaki değişimler, ormansızlaşma, orman yangınları ve benzeri etkenler sera gazlarının atmosferdeki miktarının hızla artmasına ve son yüzyılda yeryüzündeki ortalama sıcağın 0,74 °C yükselmesine neden olmuştur. İklim değişikliği ve küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının atmosfere en fazla enerji sektörü tarafından verildiği bilinmektedir.

Ülkemizde 1990 yılından bu yana toplam sera gazı salınımı, on beş yılda yaklaşık 2 kat artış göstererek, 2004 yılında 286 milyon tona çıkmıştır. Bu salınımın yüzde 76’sı enerji kaynaklıdır. Yutak alanlarıyla net salınım 230 milyon tona inecektir.

Küresel sıcaklıktaki artışlara bağlı olarak hidrolojik döngünün düzensizleşmesi, kara ve deniz buzullarının erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, sıcak hava dalgalarının şiddet ve seviyesinin artması bazı bölgelerde ekstrem yağışların ve taşkınların artmasına, bazı bölgelerde ise kuraklıkların daha şiddetli ve sık olmasına, dolayısıyla ekolojik sistemleri ve insan yaşamını doğrudan etkileyecek önemli değişikliklerin oluşmasına neden olmaktadır.

İklim değişiklikleri hayvan ve bitkilerin doğal yaşam alanlarında da değişikliklere yol açacak, yaşam alanları daralacak ve büyük göçler yaşanabilecektir. Yeni koşullara uyum sağlayamayan çok sayıdaki bitki, böcek ve kuş türünün ortadan kalkacağı bilim otoritelerince söylenmektedir.

İklimdeki bu değişiklikler tarım bitkilerinin bir kısmında da değişime neden olacak, bitkilerin ekim ve dikim tarihleri ile çeşit ve türlerinde önemli değişiklikleri beraberinde getirecektir.

Artan sıcaklıkla beraber buharlaşma da artacağından, özellikle sulanan alanlarda tuzlanma ve çoraklaşma daha da artacaktır.

Sıcaklık artışıyla birlikte tarım alanlarında sulama ihtiyacı artacağından, şu anda su tüketiminin büyük bir kısmını oluşturan tarımsal sulamada kullanılan su ile ev ve sanayide kullanılan su rekabeti büyüyecek, özellikle büyük kentlerde su kaynaklarındaki sorunlara yenileri eklenecektir.

İçme amaçlı su ihtiyacı daha da artacaktır. Yer altı su seviyelerinde de önemli ölçüde azalmalar görülecektir. Su kaynaklarına olan ihtiyacın artması, ulusal ve uluslararası su ihtilaflarının artmasına neden olabilecektir.

Günümüzde ve gelecekte, su en çok ihtiyaç duyacağımız maddelerin başında gelmektedir. Bu nedenle, su kaynaklarının temiz olarak muhafaza edilmesi, dağıtımının, dağıtım sistemindeki kayıpların önlenmesi, tasarruflu kullanılması ve kullanıldıktan sonra toplanıp temizlenmesi ve tekrar kullanıma verilmesi çok büyük önem arz etmektedir.

Türkiye, küresel ısınmanın etkileri açısından yüksek risk grubu ülkeler arasında yer almaktadır. Yapılan araştırmalarda küresel ısınmadan dolayı oluşacak iklim değişikliğinden, özellikle su kaynaklarının azalması, orman yangınları, kuraklık ve çölleşmeyle, bunlara bağlı ekolojik bozulmalardan ülkemiz olumsuzca etkilenecektir.

İklim değişikliği sonucu iklim kuşaklarının Ekvator’dan kutuplara doğru yüzlerce kilometre kayabileceği, bunun sonucunda da, Türkiye, bugün, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da hâkim olan sıcak ve kurak iklim kuşağının etkisine girebileceği, özellikle çölleşme tehlikesi bulunan İç Anadolu, Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri gibi yarı kurak ve yarı nemli bölgelerde, tarım, ormancılık ve su kaynakları açısından olumsuz etkilere yol açabileceği düşünülmektedir.

Sayın milletvekilleri, özellikle Ege, Akdeniz, İç ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde aşırı sıcaklık, gece,gündüz ortalama sıcaklık farkları, yağmur ve kar yağışlarında azalmalar, iklimdeki mevsimsel değişiklikler, ekstrem sıcaklık ve soğukluk artışları söz konusu olabilecektir. İklim kuşaklarındaki bu değişime uyum gösteremeyen flora ve faunanın belli oranda mutasyona uğrayacağı veya kaybolacağı bilim otoritelerince kabul edilmektedir.

Tarım, iklim değişikliği ve kuraklık karşısında en fazla etkilenecek sektörlerin başında gelmektedir. Yağış miktarında ve rejimindeki değişmeler, su kaynaklarının kullanım stratejilerinin yeniden belirlenmesini zorunlu kılmaktadır.

7 Ağustos 2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Tarımsal Kuraklık Yönetimi çalışmaları titizlikle takip edilmelidir. Doğa, su, toprak ve ormanlar koruma kullanma dengesi altında kullanılmalıdır.

Ülkemizde, kısa, orta ve uzun vadede iklim değişikliği sonucu etkilenecek sektör ve alanlar tespit edilerek plan ve projeleri yapılarak, zamanla etkisini daha da artırması beklenen iklim değişikliği sorunlarına hazırlıklı olmalıyız.

Yapılacak bu çalışmalarla, bu konuda ilgili tüm kurum ve kuruluş ve kişilerin alacakları tedbirlere ışık tutacak bilgilerin ortaya konulması gerekmektedir. Küresel ısınmanın, ülkemiz ve bölgemiz doğal kaynaklarına, ormanlarına ve su kaynaklarına olan olumsuz etkilerine karşın, ulusal, bölgesel ve bireysel bazda çözümler üretmek mecburiyetindeyiz.

Sera gazlarındaki artışların olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi ve atmosferdeki sera gazlarının dengesinin yeniden kurulabilmesi için, bir yandan sera gazı salınımının azaltılması bir yandan da karbon yutaklarının artırılması gerekmektedir. En önemli karbon yutaklarını ise sulak eko sistemler ile karasal eko sistemler içindeki ormanlar ve meralar teşkil etmektedir. Bu nedenle, orman varlığının artırılması, bozuk orman alanlarının rehabilite edilmesi, meraların ıslahı çok büyük önem arz etmektedir. Ülkemizdeki karbon yutakları olan orman, mera, tarım ve sulak alan eko sistemleri toplam emisyonun ancak yüzde 25’ini tutabilmektedir.

Bu nedenle, iklim değişikliği ile mücadele kapsamında birinci öncelik, temiz enerji kaynaklarının kullanımı olmalıdır. Temiz enerji kaynağı olarak hidroelektrik santrallerini, rüzgâr, güneş ve nükleer enerji santrallerini sayabiliriz.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; özet olarak, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin azaltılması için yapılması gerekenleri de şöyle sıralayabiliriz: Küresel ısınma ve etkileri konusunda kamuoyu bilgilendirilmeli ve halkın duyarlılığı artırılmalıdır, bunun için eğitim çalışmalarına hız verilmelidir. Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin tüm süreçlerinde Türkiye’nin aktif katılımı sağlanmalıdır. Bozkırlar ağaçlandırılmalı, bozuk orman alanları süratle rehabilite edilmelidir. Su sıkıntısı yaşanması muhtemel bölgelerdeki gölet ve baraj projeleri ile havzalar arası su aktarma projelerine öncelik verilmelidir. Su yönetimi tek elden ve etkince yürütülmelidir. Yeni sulama projelerinden, su tasarrufu sağlayan kapalı sistemler yapılmalı, geçmişte yapılan tesisler gözden geçirilerek yenilenmeli, damlama ve yağmurlama sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması için verilen destekler artırılmalıdır. Sera gazlarını yutan, orman, çayır, mera ve yeşil alanların genişletilmesi ve iyileştirilmesine hız verilmelidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika süre tanıdım. Lütfen sözlerinizi tamamlayın.

NURİ USLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ülkemizde yaygın olarak mevcut bulunan vahşi çöp depolama alanlarına son verilmeli, düzenli çöp depolama bertaraf tesisleri kurulmalıdır. Enerji üretiminde yenilenebilir enerji kaynakları kullanılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Su kaynaklarının korunması, kirlenmenin önlenmesi, arıtma tesislerinin faaliyete alınması, endüstriyel ve evsel atık suların geri kazanılarak, tarımda, sanayide yeniden kullanılmasının teşvik edilmesi sağlanmalıdır. Organik tarım ve hayvancılık desteklenmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. Ev ve iş yerlerinde suyun tasarruflu kullanımına ilişkin hazırlanacak belgeseller ve fragmanlar ile görsel ve yazılı medya aracılığıyla kamuoyu bilinçlendirilmelidir. Küresel ısınmayla ilgili alınacak tedbirler ve uyum projeleri Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu gündemine alınarak desteklenmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.

Sayın milletvekilleri, bu amaçlarla Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma komisyonu kurularak konu tüm boyutlarıyla incelenmeli, ulusal ve bölgesel bazda alınması gereken tedbirler zamanında, eksiksiz alınmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURİ USLU (Devamla) – Bu duygularla hepinizi selamlıyor, önergenin kabulünü saygılarımla arz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Şimdi söz sırası İzmir Milletvekili Şenol Bal’da.

Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

Süreniz on dakika.

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, acımı ve duygularımı anlatmakta kelimelerin kifayetsiz kaldığı, şehadet mertebesine erişmiş tüm vatan evlatlarımıza yüce Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve aziz milletimize sabır ve metanet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum.

Yine, bugün, Meclisi yönetme görevini layıkıyla yürüten Sayın Akşener’i kutluyor, Türk kadınını temsilen, hem Sayın Akşener hem de Sayın Mumcu Hanımefendilerin o makama çok yakıştıklarını huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; ülkemizde su sorunu, günlük, politik veya duygusal yaklaşımların dışında, bir idrak ve bilgi çerçevesinde değerlendirilmesi ve üzerine gidilmesi gereken bir konudur. Bilimsel olarak bir strateji, yönetim ve eylem planı ortaya konmalıdır. Su meselesi, yerel ve merkezî yönetimlerin iç çekişme alanı olmaktan mutlaka kurtarılmalıdır. Ülkemizin su kaynakları, bölgede önemli bir potansiyel olarak görülmesine rağmen, Sayın Nalcı’nın da dediği gibi, su zengini sayılabilecek bir ülke değiliz. Akarsular, barajlar ve göllerimiz, evsel ve endüstriyel atık sularıyla kirlenmekte, buralardan da tarımsal amaçla sulamalar sonucunda insanlarımıza ve çevre sağlığına önemli zararlar vermekte, toprakta telafi edilmeyecek bozulmalar görülmekte, su havzaları kirlenmekte ve su kaynakları kurumaktadır.

Son yirmi yıl içinde artan nüfus, kontrolsüz kentleşme, bunun sonucu artan su talebi ve küresel ısınma dünyada küresel bir su krizini gündeme getirmiştir. Buna bağlı olarak, bugün, ekonomik, politik ve çevresel konulardaki mücadeleler ve çekişmeler çok daha yaygın ve ciddi boyutlara ulaşmıştır. Böyle giderse artık savaşlar petrol için olmayacak, su için yapılacaktır.

Bu sorunlarla baş etmek için, ülkemizin yer altı kaynaklarının ve su havzalarının ne durumda olduğunu tespit etmek için, öncelikle güvenilir bir envanter çıkarılmalıdır. Su kaynakları ciddi bir şekilde koruma altına alınmalı ve çevre kirliliğinin önüne geçilmelidir.

Sayın milletvekilleri, su kıtlığı tehdidiyle karşı karşıya bulunduğumuz bu dönemde İzmir’in kurak bir bölge durumundan çok kurak bir bölge durumuna geçiş sürecinde olduğu görülmektedir. Ülkemizin önemli tarımsal üretim merkezlerinden biri olan İzmir’in tarımsal üretimi açısından büyük önem taşıyan sulama projelerinin bir türlü tamamlanamaması düşündürücüdür.

Yine, su havzalarının korunması ve tasarruflu su kullanımını sağlayan kapalı sistem sulama yatırımlarının teşviki ve hayata geçirilmesi gecikmektedir. Ayrıca, su havzalarının kontrollü olarak organik tarıma açılması sadece sözde kalmaktadır.

İzmir açısından su meselesini ilk önce içme ve kullanma suyu açısından değerlendirmek isterim. Bugün için, yetkililer içme suyu sıkıntısı olmadığını ifade etmektedirler. İzmir’in şu andaki su ihtiyacının yüzde 38’i Tahtalı ve Balçova Barajlarından, yüzde 62’si ise Sarıkız, Göksu, Menemen, Halkapınar ve Pınarbaşı’ndaki yer altı su kaynaklarından sağlanmaktadır.

Barajlardaki su seviyesinin giderek azalması ve yer altı sularının seviyesinin giderek düşmesi tehlike alarmı vermektedir. Bir an önce Gördes Barajı’nın tamamlanması ve sadece söylemde kalan Çamlı, Değirmendere, Bostanlı ve Yiğitler Barajları projelerinin hayata geçirilmesi için çalışmalara başlanması en büyük temennimizdir.

İzmir için çok önemli olan Çamlı Barajı Projesi, Çamlı Barajı havzasının su toplama havzası içinde yer alan Menderes ilçesi Efemçukur yöresinde Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı tarafından altın işletme ruhsatı bir şirkete verildiğinden bir kördüğüme dönüşmüştür. Bu konunun ülke menfaatine uygun olarak acilen çözülmesi gerekmektedir.

İzmir’de içme suyu sıkıntısı yok dense de birçok köy ki, gezdik bu köyleri örneğin, Ulaşlar, Ulamış, Düzce gibi köyler mahalle olarak belediyelere bağlandığından aylardır susuzluk çekmektedir.

Seferihisar’da içme suyu amaçlı Gelinalan Çayı Barajı’nın, Orhanlı köyü içme ve sulama amaçlı göletinin proje ve etüt çalışmaları bile bitirilmemiştir. Kiraz’da 13 köyde, Karaburun ve Dikili’de içme suyu yok denilecek kadar yetersizdir. Bilinçsiz endüstrileşme nedeniyle İzmir’in çevresindeki su kaynakları hızla kirlenmektedir. Uşak ve Manisa il hudutları içinde sanayi ve çevre atıklarını alarak İzmir il hudutlarına giren Gediz Nehri, Menemen ilçesi köyleri başta olmak üzere, denize dökülünceye kadarki yatak çevresi ve havzanın genelinde önemli bir çevre ve sağlık tehdidi hâline dönüşmüştür. Torbalı’da Fetret ve Çevlik Çayı kirlenmesi ve arıtma tesislerinin olmaması büyük problemdir. Kemalpaşa’da yakın bir gelecekte su sorunu ciddi boyutlarda olacaktır. Tarımsal sulamalar yer altı sularıyla yapılmaktadır. İlçedeki altı belde, otuz iki köy yerleşim birimlerine ait evsel atık, doğrudan Nif Çayı’na ya da ona ulaşan dereciklere verilmektedir.

Sayılan birçok ilçede ve bilhassa Menderes havza içinde köylerde, Karaburun’da kanalizasyon sistemleri eski ve yetersizdir. Yine, yeterli su olmadığından çok önemli tarım bölgelerinden Selçuk ilçesinde tarım alanlarının büyük bir bölümü sulanamamaktadır.

Balçova’da yer altı sularının giderek tuzlanması ve azalması, tarımsal üretime ket vurmaktadır. 93 yılında başlatılan Beydağ Barajı’nın, yani Küçük MenderesBeydağ Projesi inşaatının daha yüzde 36’sı tamamlanmıştır. Bayındır, Ödemiş, Beydağ Ovalarının yararlanacağı bu projenin bir türlü tamamlanamaması hem İzmir’in hem de Türkiye’nin ekonomisi açısından büyük bir kayıptır.

Yine, 1986 yılında yapımına başlanan Bakırçay havzasında yer alan BakırçayKınık Projesi kapsamında bulunan Çaltıkoru ve Yortanlı Barajları ile Kınık Sol ve Sağ Sahil Sulama Projeleri bir türlü bitirilememiştir.

Türkiye’de mevcut sanayi domatesi üretiminin yüzde 40’ını gerçekleştiren Kınık Ovası’nda bu proje tamamlanmış olsa, üretim yüzde 30 daha artacaktır. Buna bağlı olarak, bölgede tarıma dayalı sanayi tesisleri, dış satım ile döviz girdisi sağlanacak, aynı zamanda ek istihdam yaratma imkânı doğacaktır.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; açıklanan bu hususlar nedeniyle, su kaynaklarının entegre yönetimi amacıyla, eylem planı hazırlanması ve bu kapsamda İzmir ili master planının hazırlanarak su kaynakları ve kullanım miktarlarının tespit edilmesi, yanlış imar uygulamalarıyla havzalar üzerinde oluşan nüfus ve sanayi baskısının azaltılarak havzalarda kirliliklerin önlenmesi için alınacak acil önlemlerin belirlenmesi, kurumlar arası koordinasyonun sağlanması, bilinçsizce yapılan sulama ve ovalarda açılan sayısız sondajlar nedeniyle her geçen gün azalan yer altı kaynakları ve yer altı su seviyelerinin artırılması, taşkınlar ve erozyonun önlenmesi için akarsular üzerinde yapılacak bent, gölet ve barajlar ile boşa akan suların tutulması, bunun için on yıllardır süren sulama projelerinin tamamlanması ve daha önceki yıllarda yapılan küçük sulama tesislerinin rehabilitasyonu, Ege Bölgesi’nde ve İzmir ilinde bu kapsamda değerlendirilecek sulama tesislerimizin beklediği ödeneklerin gönderilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla önerge sahipleri adına Meclis araştırması açılmasını arz ediyorum.

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

Şimdi söz sırası Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in.

Buyurun Sayın Demirel. (CHP sıralarından alkışlar)

KEMAL DEMİREL (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten çok önemli bir gündem maddesiyle toplantımızı yapıyoruz.

Öncelikle, pazar günü, Hakkâri’de bu vatanı korumak için görev yapan ve şehit olan askerlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Bunlardan bir tanesi de bizim, Bursa’dan Samet Saraç. Yine, şu anda tedavisi devam etmek üzere olan Ufuk Çelik arkadaşımızın da kendisine acil şifalar diliyoruz. İnşallah, temennimiz terörün bir an evvel noktalanması, artık şehitlerimizin ve askerlerimizin hayatlarını kaybetmemesi ve ocakların sönmemesi. Türkiye’nin birinci gündem maddesi bu. İnanıyorum ki, birinci gündem maddesi konusunda, başta Hükûmet olmak üzere, herkes üzerine düşen görevi layıkıyla yapacak ve bu sorun kısa zaman içerisinde çözülecektir.

Değerli arkadaşlar, bugün birçok milletvekili arkadaşımızın vermiş olduğu araştırma önergeleri, işte, küresel ısınmayla ortaya çıkan son yıllardaki en önemli ve hepimiz açısından gelecekle ilgili kaygılar taşıyan, sulama kaynaklarımızın, nehirlerimizin, göllerimizin bu zaman zarfında tehlikeli boyutlarda yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalması.

Bu noktada verdiğimiz araştırma önergelerinden, Marmara Bölgesi için çok önemli olan İznik Gölü ve Uluabat’la ilgili görüşlerimi ortaya koymak ve bu çerçevede her iki gölün karşı karşıya kalmış olduğu kirlilik ve o kirlilikle ilgili olarak, o göllerin gelecek kuşaklara aktarılması noktasında büyük sıkıntılar yaşandığını ortaya koymak amacıyla söz almış bulunuyorum.

Gerçekten, İznik Gölü bugün Marmara Bölgesi’nin en büyük gölü. Bu Göl 298 kilometrekare yüz ölçümü içerisinde ve su toplama alanı da 1.246 kilometrekare. Genellikle yağışlarla beslenen, onun ötesinde yer altı su kaynaklarıyla da kendisini dolduran bir gölümüz. İznik Gölü’nün aynı zamanda çevresi meyve bahçeleriyle, zeytin ağaçlarıyla, bağlarla örülü. İznik, aynı zamanda tarihî özelliği olan bir göl ve yerleşim alanlarının içerisinde bulunan bir su kaynağı.

İznik geçmişte gerçekten çok önemli bir göl olduğu çerçevede, hem çevresindeki yaşayan insanlara sulama alanında destek olan hem de tertemiz suyuyla balıkçılıkla oradan hayatını, geçimini sağlayan binlerce ailemizin yaşam kaynağıydı.

Fakat, son yıllarda ne yazık ki İznik Gölü de bu kirlilikten nasibini almaya başladı. Çevresinde oluşan küçük fabrikaların atıklarının, evsel atıkların ve tarımda kullanılan ilaçların suya karışması, göle karışması, nehirlere karışması neticesinde, İznik Gölü de gerçekten kirlilik tehlikesi altında. Eskiden çok daha fazla balıkların çeşitlerinin bulunduğu bu göl, ne yazık ki, şu anda balık çeşitlerinin azaldığı ve topluca ölümlerin meydana geldiği bir göl. Şimdi, küresel ısınmadan bahsediyoruz, küresel ısınmanın tehlikelerinden bahsediyoruz, ama biz bundan bahsederken, küresel ısınma çerçevesinde, bu gölün yaşatılması, gelecek kuşaklara aktarılması, torunlarımız ve çocuklarımız açısından bu kadar önemli olan bir gölün kurtarılması ve kirlilikle ortaya çıkan tehlikeler karşısında bir an evvel tedbir alınması noktasında Türkiye Büyük Millet Meclisini göreve çağırıyoruz. Çünkü, kirliliğin önüne geçmek çok önemli. O kirlilik gerçekleştikten sonra, onu eski günlerine geri getirmek gerçekten çok daha zor.

Bu çerçevede, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler, bir an evvel, bu konuda, İznik Gölü’yle ilgili olsun, Uluabat’la ilgili olsun Parlamentoyu göreve çağırıyoruz. Çünkü, giden, çok zor şartlar altında bir daha geri gelecek. Aynı zamanda bu göl kuşların da geçiş noktası içerisinde. Kuşlarımızın da hayvanlarımızın da bu geçiş noktasında İznik Gölü’nden ve Uluabat Gölü’nden yeterince yararlanması çok önemli.

Bakın değerli arkadaşlarım, daha geçen gün Uluabat’a gittim. Uluabat Gölü’nde, oradaki köylülerle, çiftçilerle yapmış olduğum toplantıda şu gerçeği dile getirdiler: “Eskiden biz bu gölden içme suyu dâhil faydalanma noktasında yararlanabiliyorduk. Fakat, şu anda, ellerimizi bile yıkamak istemiyoruz.” dediler. Gölün geldiği noktayı söylemek istiyorlar. Ellerimizi dahi gölde yıkamak istemiyoruz, ama ne yazık ki, o gölden çıkan balık ürünlerini yiyebiliyoruz ve Uluabat Gölü’nde geçmişte 21 çeşit olan göl balığı, şu anda, 3 çeşide düştü. Bu da, kirliliğin getirdiği büyük bir boyut.

Onun ötesinde, yine Uluabat Gölü’nde geçmişte –bizim köylülerimizin, çiftçilerimizin, balıkçılarımızın verdiği bilgilerle ortaya çıkan bir tablo var– tatlı su ıstakozu önemli oranda yetiştiriliyordu. Fakat, şu anda, tatlı su ıstakozuyla ilgili verilen bilgiler gerçekten çok vahim. Geçmişte, günde 30 ton tatlı su ıstakozu çıkarılan ve ihracatta önemli bir kalem olan bu ürün, ne yazık ki, şu anda 1 kilo dahi çıkarılamıyor ve balıkçılarımız şunu söylüyor: “Biz şu anda Uluabat Gölü’nü kiralıyoruz 45 milyar liraya yıllık. Eğer tatlı su ıstakozu olmuş olsaydı 150 milyara kiralayabilecektik.” Bu da şu demektir: Hem devlet kazanacaktı hem balıkçımız kazanacaktı hem ülkemiz bundan yararlanacaktı.

Şimdi, tabii küresel ısınmayı kim yaratıyor? Doğa kendisi yaratmıyor, doğa kendi kendini yok etmiyor. Doğayı yok edecek olan insan. Demek ki insan faktörü her şeyin önünde. Bu noktada, çevreyi kirleten, doğayı yok eden insanın bu noktada sorumluluğu çok. Bu çerçevede, doğayı koruma noktasında, insanlarımız kendi bölgesindeki nehirlerin, göllerin ve çevrenin korunması noktasında ayrım yapmadan, yani bu konuda şu parti, bu parti ayrımı yapmadan, gerçekten hassasiyet noktasında herkes el birliğiyle bu konunun üzerine gitmeli. Yani, “Çünkü giden geri gelmiyor.” dedik. Bu göller kolay kolay oluşmadı. On binlerce, yüz binlerce yıldan beri gelen bu göllerimizin gelecek kuşaklara aktarılması noktasında sorumlu olduğumuzu vurgulamak istiyorum. Yani, bu gölleri gelecek kuşaklara bırakmak bizim görevimiz.

Bu noktada şunu söylemek istiyorum: Artık, millî bir politikaya ihtiyaç var. Yani, sulamayla olsun, göllerle olsun, barajlarla olsun, ülkemizin geleceğiyle ilgili, suyun önemini bölgeyi de iyi tanıdığımız için, çevremizdeki ülkeleri tanıdığımız için bu suyun ne kadar hayatiyet taşıyan bir noktada olduğunu, çünkü suyun olmadığı yerde hayatın olmadığını… Eğer bakarsanız geçmişteki göçlere, sular ortadan kalktıktan sonra, su kaynakları kuruduktan sonra göçlerin olduğu ortaya çıkıyor. Bu noktada da, bizim, Türkiye’deki bu su kaynaklarının korunması, gelecek kuşaklara aktarılması noktasında millî bir politikaya ihtiyacımız var. Artık, yani, hükûmetler gelir geçer, ama bu noktada, hükûmetler gelip geçse bile, suyla ilgili konuda, hiç kimse kendine dönük politikalarla değil, tam tersine, oluşan bir millî politikayla, millî su politikasıyla Türkiye bu sorunları aşmalı ve kaynakların, bu suların korunması noktasında da üzerine düşeni yapması lazım diyorum.

İşte, Uluabat’tan bahsettik, İznik’ten bahsettik. Bunlar yaşatıldığı zaman çevresinde yaşayan on binlerce insana fayda sağlayacaktır, Türkiye’ye fayda sağlayacaktır, dünyaya fayda sağlayacaktır.

Uluabat… Ünlü Ramsar Sözleşmesi var. Değerli arkadaşlarım, bakın, bunu özellikle vurgulamak istiyorum: 1971 yılında İran’da imzalanan bu Sözleşme’ye Türkiye kaç yılında taraf olmuş? 1993. 1971 nerede, 1993 nerede? Ne kadar geriden geldiğimizin ortaya konulması açısından vurgulamak istiyorum. Yönetmelik ne zaman hazırlanmış? 1994’te. Uygulamak için ne zaman tekrar gündeme getirilmiş? 2002’de. 2005’te bir daha revize edilmiş. Yani, tehlikenin boyutu 1971 yılında ortaya konuyor, biz 2005 yılında yönetmeliklerle bu işin üzerine gitmeye çalışıyoruz. Yani, biz o kadar geriden gidersek bunları ne kadar koruyabileceğiz? Gelecek kuşaklara, torunlarımıza, çocuklarımıza temiz bir dünyayı, temiz bir Türkiye’yi, temiz bir bölgeyi nasıl sağlayacağız? Bunu düşünmemiz lazım.

O yüzden, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu konuda, bu kadar çok arkadaşımız sulama ve kaynaklarımızla ilgili araştırma önergeleri vererek ,hassasiyetini ortaya koymuş. Ama, bu hassasiyet yetmez. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi çok ciddi anlamda girişimlerde bulunmalı ve bu kaynakların üzerine gidilmeli. Çocuklarımıza ve gelecek kuşaklara yaşanabilir bir Türkiye bırakmak istiyorsak bunu yapmalıyız diyorum. Hepinizin bu anlamda gerekli hassasiyeti göstereceğinize inanıyorum.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP, AK Parti ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirel.

Şimdi söz sırası İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’de.

Buyurun Sayın Ersin.

AHMET ERSİN (İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir için, Manisa, Uşak ve Kütahya için, daha doğrusu Ege Bölgesi için çok önemli bir su kaynağı olan Gediz’in aşırı biçimde kirletilmesi nedeniyle verdiğim araştırma önergesi hakkında açıklamalar yapmak üzere huzurunuzdayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Gediz Nehri Kütahya’nın Murat Dağı’ndan doğan ve 401 kilometre uzunluğu olan bir nehir. Murat Dağı’ndan doğduktan sonra Kütahya, Manisa, Uşak illerimizden geçerek, İzmir’in Menemen ilçesinin Maltepe beldesinden körfeze, denize akıyor. Çevresiyle birlikte ele alındığında Gediz’in kapsadığı havza, Gediz havzası, Türkiye yüzölçümünün yüzde 2’sinden daha fazla bir alan toprak kaynakları açısından, böylesine bir alanı kapsıyor. Tarıma elverişli 521 bin hektarlık bir alana sahip olan Gediz havzası, ayrıca, Gediz Nehri itibarıyla 2 milyar metreküpten fazla su potansiyeli olan bir doğal su kaynağımız. Gediz havzası 18 bin kilometrekarelik bir alana sahiptir ve havzadaki 478 yerleşim biriminde 4 il, 19 ilçe ve 70 belde belediyesi bulunmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, tarıma elverişli 521 bin hektarlık alanın 386 bin hektarlık alanı doğrudan sulanabiliyor ve 125 bin hektarlık alanı da sulama birlikleri vasıtasıyla sulanan Gediz havzası, Batı Anadolu’nun tarım merkezidir, Batı Anadolu’nun sebze ve meyve ambarıdır.

İşte, Türkiye tarımı için son derecede önemli olan Gediz havzası çevresindeki yerleşim birimleri, fabrika ve işletmeler tarafından aşırı biçimde kirletilen Gediz Nehri, bu alanı sulamaktadır.

Gediz bize doğanın bahşettiği en büyük zenginliktir. Eğer Gediz Nehri olmazsa, Türkiye’nin tarım ambarı olan havzası ve bu verimli topraklar çöl olur. Ancak, ne yazık ki, Gediz yıllardan beri hasta ve göz göre göre yavaş yavaş ölüyor.

Gediz Nehri Kütahya’nın Murat Dağı’ndan bir pınar suyu kalitesinde tertemiz doğuyor, suyu içilebiliyor. Ancak, 30 kilometre sonra adını alan Gediz ilçesinden itibaren kirlilikle tanışmaya başlıyor, zehirlenmeye ve etrafını zehirlemeye başlıyor.

Uşak’taki tekstil, iplik, seramik ve deri fabrikalarının çoğu, arıtma yapmadan atıklarını Gediz’e bırakıyorlar. Keza Manisa’da 9 ilçe, 23 belde ve 70 köyün kanalizasyonu denize akıtılıyor. Daha doğrusu, Gediz havzasında ve Gediz’in iki yanındaki yerleşim alanlarında bulunan belediyeler, Gediz Nehri’ni âdeta bir kanalizasyon olarak kullanıyorlar. Yine, İzmir’de 2 ilçe, 12 belde ve birçok köy kanalizasyonu Gediz’e boşaltılıyor ve böylece Gediz Nehri 401 kilometrelik uzun yolculuğunda hemen hemen her yerleşim birimi ve hemen hemen her fabrika ve işletme tarafından kirletiliyor. Doğduğu yerde pınar suyu kalitesinde olan nehir, tarım alanlarını, sebzemeyveyi ve dolayısıyla insanları zehirleyen özelliklere sahip oluyor.

Dolayısıyla bu nehirden sulanan tarım ürünleri, insanlar, diğer canlılar ve çevre için son derecede ciddi tehdit oluşturmaktadır. Nitekim, Gediz’den gelen sularla sulanan topraklardaki otları yiyen büyük ve küçük baş hayvanlarda çeşitli hastalıklar görülüyor. Yine, Gediz havzasında üretilen ve başta üzüm olmak üzere ihraç ettiğimiz bazı ürünler yabancı ülkelerden geri gönderiliyor.

Kirletilen ve zehir saçan Gediz, döküldüğü alandaki İzmir Körfezi’ni de son derecede olumsuz etkiliyor. Yine, Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsünün yaptığı ölçümlere göre, İzmir Körfezi’ne yılda ortalama 1.893 kilogram nikel, 379 kilogram bakır, 790 kilogram çinko ve 148 kilogram cıva getirerek toplu balık ölümlerine neden oluyor.

Değerli milletvekilleri, İzmir, birkaç yıl öncesine kadar körfezinin ağır kokusu ve kötü kokusu kuşkusuz kirliliği ve görüntüsüyle akıllarda yer etmiştir. İzmir denince akla önce körfezin neden olduğu bu olumsuzluklar gelmekteydi ve Türkiye’nin üçüncü büyük kentiyle bütünleşmiş hâldeydi bu çirkinlikler. Ancak, 1960’lı yıllarda yapımına başlanan ve kırk yılı aşan sabır, emek ve 800 milyardan fazla kaynak harcanarak geçtiğimiz yıllarda tamamlanabilen Büyük Kanal Projesi kenti bu olumsuzluklardan kurtarmaya ve körfeze bir canlılık getirmeye başlamıştır. Projenin tamamlanmasından sonra kent içindeki evsel ve endüstriyel atıkların körfezi kirletmeleri durdurulmuştur. Artık kent içindeki evsel ve endüstriyel atıklar büyük arıtma tesislerinde arıtılmaktadır. Fakat, üzüntüyle belirtmek gerekir ki, onca emek, kaynak harcanarak temizlenme yoluna giren körfez son yıllarda yine eski kokusuna, kirliliğine ve çirkin görüntüsüne doğru doludizgin yol almaktadır ve böyle giderse İzmirlilerin utanç duyduğu eski hâline dönecektir.

Değerli milletvekilleri, insan ve çevre sağlığı için büyük bir tehdit ve tehlike oluşturan Gediz’in kirliliğini önlemek için 1999 yılından itibaren yerel bazda bazı kurumlar oluşturuldu. Nitekim, bunlardan birisi, Gediz Havzası İlleri Çevre Koruma Hizmet Birliği, bölgedeki valiler, bazı belediye başkanları ve il özel idarelerinin öncülüğünde kurulan bir birlikti. 1999 yılından itibaren bu birlik kurulmuş olmasına karşın Gediz’in temizlenmesi ve kirlilikten arınması için herhangi bir olumlu gelişme sağlanamadı.

Değerli arkadaşlarım, küresel ısınma bütün dünyayı son derecede olumsuz etkilemektedir. Özellikle su kaynakları azalmaktadır. Dünyayı ve dolayısıyla Türkiye’yi bekleyen en büyük tehlike de budur. Doğduğu yerde pınar suyu kadar temiz ve içilebilen Gediz, küresel ısınma nedeniyle kuruyan su kaynakları dikkate alındığında bulunmaz bir nimettir ve bölgenin yaşam kaynağıdır. Dolayısıyla, bugün zehir saçan Gediz’in kirlilikten arındırılarak insanlığın ve çevrenin hizmetine sunulması gerekir. Ayrıca, İzmir, EXPO 2015 etkinliği için İtalya’nın Milano kentiyle yarışmaktadır. Konu ile ilgili yabancı konuklar ve delegeler, her iki kenti gezerek EXPO 2015’in hangisine verileceğine karar verecekler, bunun için bir kanaat sahibi olmaya çalışıyorlar. Büyük oranda Gediz’in neden olduğu körfez kirliliği, dünya kenti olma yolunda hızla ilerleyen İzmir’imize EXPO etkinliğinde zararlar verebilir, şansını olumsuz etkileyebilir. Bu yönüyle de değerlendirilse bile Gediz’in ıslahı gerekmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu Gediz Nehri’nin yarattığı kirlilik nedeniyle 2003 yılı Aralık ayında yine bir araştırma önergesi vermiştim. Ama, aradan geçen dört yıllık sürede, maalesef, bu araştırma önergesi görüşülemedi ve bir komisyon kurulamadı. Bunlar olmadı ama bu dört yıllık sürede Gediz Nehri daha da fazla kirlenmeye devam etti ve çevresini daha fazla rahatsız etmeye devam etti, çevresine daha fazla tehdit olmaya ve tehlike olmaya devam etti. Umuyorum, bugün kurulacak olan, bu Meclis’te kurulacak olan komisyon, küresel ısınmayla birlikte, küresel ısınmanın su kaynakları üzerindeki etkileriyle birlikte, Gediz’inde, Ege Bölgesi için çok önemli bir su kaynağı olan Gediz Nehri’nin de ıslahı için, Gediz Nehri’ndeki canlıların, etrafındaki yaşam birimlerinin, insanların daha rahat bir ortama kavuşabilmeleri ve doğanın bölgeye bahşettiği bu büyük kaynaktan, bu büyük nimetten herkesin daha sağlıklı bir şekilde yararlanabilmesi için, kurulacak olan bu araştırma komisyonu, umuyorum ki, bir yol haritası ortaya çıkaracaktır ve bu temizliği…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ersin.

AHMET ERSİN (Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Bir dakikanız var, sözlerinizi tamamlayın, lütfen.

AHMET ERSİN (Devamla) – Sözlerimin başında unuttum, affınıza sığınıyorum. Size de Sevgili Başkan, görevinizde başarılar diliyorum. İnanıyorum ki sağlıklı ve başarılı bir görev dönemi yapacaksınız, hazırlayacaksınız ve hepimize, Türkiye Büyük Millet Meclisine önemli hizmetler yapacaksınız.

Değerli arkadaşlarım, sözlerimin sonunda şunu belirtmek isterim: Gediz Nehri’nin gerçekten bölge için çok büyük bir önemi var, bölge tarımı için çok büyük önemi var. Gediz Nehri etrafında konuşlanmış olan fabrikaların, işletmelerin ve yerleşim birimlerinin artık evsel ve endüstriyel atıklarının bu Gediz Nehri’ne boşaltılmasına engel olmak lazım. Birçok işletmenin, işletmelerden birçoğunun arıtma tesisleri var ama çalıştırılmıyor. İşte bunlar çevre için yapılabilecek en büyük kötülüklerdir. Dolayısıyla, bundan sonraki süreçte umuyorum ki artık bu tür sorunlarla karşılaşmayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ersin.

AHMET ERSİN (Devamla) – Teşekkür etmeme izin verir misiniz Sayın Başkan. Sadece teşekkür…

BAŞKAN – Buyurun.

AHMET ERSİN (Devamla) – Umuyorum ki bu sorunların giderilmesinde, kurulacak olan araştırma komisyonu ciddi bir rapor ortaya çıkarır ve iyi bir yol haritası ortaya çıkarır.

Hepinize saygılar sunuyorum, başarılar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ersin.

Şimdi söz sırası Edirne Milletvekili Rasim Çakır’da.

Buyurun Sayın Çakır.

Süreniz on dakika.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkana seçilmiş olduğu yeni görevinde başarılar diliyorum.

Birkaç gündür, sözü her alan arkadaşım başsağlığı mesajıyla konuşmasına başladı, her çıkan en şahin konuşmayı ben nasıl yapabilirim gayreti içerisindeydi Ulusumuzun başı sağ olsun ama çözüme yönelik, doğru tespitleri yapmaya yönelik ne Sayın Bakandan ne diğer konuşmacılardan ciddi bir şey duyamadık.

AKP İktidarı 2002’de işbaşına geldiğinde Türkiye’de terörizm yok denecek noktadaydı ve o günden sonra, mayınla terörist faaliyetler yapma dönemi başladı. Bu bir dönemdir. iradi bir dönemdir. Yani mayını döşersiniz, askerî birliklerle sıcak temas sağlamazsınız, onu uygun bir zamanda patlatırsınız ve uzaktan askerlere zarar verirsiniz. Biz, bu durumu, şu kürsüde, defalarca, önlem alınmasıyla ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi olarak grubunuzu uyardık.

Şimdi geldiğimiz nokta yeni bir dönemdir. Yani teröristin bir silahlı birliğe belirli bir, uygun gördüğü zamanda saldırması, imha etmeye çalışması ve uygun bulabildiğini, yakalayabildiğini de alıp dağa götürmesi. Bu, dünyada gayrinizami harbin bir aşamasıdır. Bu, bilimsel bir olaydır, sır değildir.

Şimdi, bundan sonraki süreç, o birlikleri fiilen, belirli bir süre için işgal etme sürecidir. Bugün karşı karşıya olduğumuz durum ile ilgili Parlamentonun vermiş olduğu yetkiyi doğru bir biçimde kullanma cesaretini şu veya bu şekilde bulamazsak eğer, gayrinizami harbin bir aşaması olan bundan sonraki sürece gelindiğinde, bugünlere geri dönebilmek için karar almak takatimizi yitirmiş oluruz. Bunu, bugün, bu saatte, kayıtlara geçmesi bakımından söylüyorum. Yoksa, sorun tabiî ki hepimizin sorunu, sorun tabiî ki ülkenin sorunu, tabiî ki siyasi partileri olmayan, bütün siyasi partilerin ortak olması gerektiği bir sorun, ama bu noktada kan üzerinden siyaset yapma veya yapmama değil, sorunu gerçek anlamıyla tespit edip bugünden, hâlâ dinç, güçlü ve irademizin sağlam olduğu bugünlerde, belirli dış mihraklara bakmadan, ulusal irademize dayanarak, yani Türkiye Büyük Millet Meclisinin vermiş olduğu karara dayanarak kalıcı çözümü yaratmak mecburiyetindeyiz.

Geçtiğimiz hafta tezkere oylamasında parantez içerisinde söylemek istiyorum izinli olduğum için bulunamadım ama kayıtlara geçmesi bakımından söylüyorum katılabilmiş olsaydım oyum bir kere değil bin defa “evet” olacaktı.

Değerli arkadaşlarım, bu uyarıyı yaptıktan sonra, izin verirseniz küresel ısınmayla ilgili bilgilerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Geçtiğimiz dönem, 22’nci Dönem Parlamentosunda, yine, küresel ısınma, yer altı, yer üstü su kaynakları ile ilgili önergeler verildi ve bu önergeler kabul edilip bir araştırma komisyonu kuruldu. Ben de bu komisyonda görev almış, çalışmış bir arkadaşınızım, hasbelkader bu dönem de sizlerle beraber olma fırsatını bulmuş arkadaşınızım. Biz raporumuzu hazırladık, raporumuz bu, fakat komisyon çok ciddi çalışmalar yapmış olmasına rağmen, çok önemli bir rapor hazırlamış olmasına rağmen, maalesef, seçim gündeme geldiği için bu raporu Genel Kurula getirip onaylatma fırsatını bulamadık. Diliyorum, bugün bu yaptığımız çalışma neticesinde değerli oylarınızla kurulacak olan yeni komisyon, bu raporu da dikkate alarak soruna kalıcı çözümleri üretmeye yönelik Meclisimize yeni bir rapor hazırlayacaktır diye umut ediyorum.

Esasen, küresel ısınma… Dünyanın tek enerji kaynağı güneştir yani dünyanın başka enerji kaynağı yoktur. Dünyadaki diğer enerji kaynakları yani petrol gibi, kömür gibi, rüzgâr gibi, bunların hepsinin kaynağı yine güneştir, yani güneş enerjisinin bir türevidir bunlar. Dolayısıyla, bugün yine değerli Çevre Komisyonu Başkanımızın da ifade ettiği gibi, sorun, dünyaya gelen güneş enerjisinin geri dönerken, sera gazlarının atmosferde yarattığı yoğunluk nedeniyle bir kısmının atmosferde tutulmasından dolayı, güneşe, tekrar uzaya dönememesinden dolayı dünyanın atmosferinin ısısının bir miktar artıyor olması meselesidir. Yalnız, burada, Sadece karbondioksit gibi sera gazlarının yanında, atmosferde yoğunluğu artıran en önemli gaz da sera gazı da su buharıdır. Yani, küresel ısınmanın, atmosferin ısınmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi metropolleri oluşturmuş olmamızdır, yani İstanbul gibi, Ankara gibi, İzmir gibi metropol kentleri oluşturmuş olmamızdır. Çünkü, bu kentlerin, bu betonlaşmanın neticesinde atmosfer biraz daha fazla ısınma durumundadır. O bakımdan, insanları metropollere toplayıp o metropollere de havzalar aşarak, dağlar aşarak, tüneller delerek sular taşımak mantıklı bir çözüm yolu değildir.

Daha önceki, 22’nci Dönemde de konuşuldu, bugün de söylendi, Türkiye’de kişi başına atmosfere verilen sera gazı miktarı 4,1 ton, Amerika’da 25 ton. Türkiye’de kişi başına atmosfere verilen sera gazı salımı kesinlikle artmaz. Yani, bizim fabrikalarımız artar ama kişi başına düşen artmaz. Neden artmaz? Çünkü çok çocuk yapıyoruz da ondan. O bakımdan, sorun bütün dünyanın sorunudur, Türkiye’nin de bu sorunun çözümüne katkı yapmak gibi bir görevi vardır. PKK’yla mücadele ne kadar önemliyse, yer altı ve yer üstü su kaynaklarına sahip çıkmak, onları kirletmemek, onları doğru ve iyi kullanmak, atmosferi kirletmemek en az terörle mücadele kadar önemlidir. Çünkü başka bir dünya yok, gideceğimiz başka bir dünya yok, Çünkü bu dünya bize torunlarımızdan emanet. Eğer biz bu emaneti doğru kullanırsak, birtakım kâr dürtüsüyle, kapitalist dürtülerle bu dünyayı kirletmezsek, çocuklarımıza temiz bırakırsak, zannediyorum, onlara karşı en birinci vazifemizi yerine getirmiş olacağız.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlarımın vermiş olduğu önergeler neticesinde, inanıyorum ki, sizlerin de oylarıyla küresel ısınma ve yer altıyer üstü su kaynaklarının kirliliği ve bu kirliliğin önüne geçilmesine yönelik bir komisyonu oluşturacağız. Daha önce de böyle komisyonlar kurduk başta Ergene ile ilgili komisyon olmak üzere. Sayın Bakanın bu dönemde bakan olmasını, ben, kişisel olarak bir şans olarak görüyorum. Şu anlamda: Su konusuna çok yakın olan, yakinen bilen, Devlet Su İşlerinde ciddi görevler yapan bir insan olması bakımından. Daha önce Ergene Komisyonunda da Devlet Su İşleri Genel Müdürü iken hemen kanalın açılmasında çok değerli katkıları oldu. Ama, maalesef, nehir yatağını temizledikten sonra, millî iradenin öngörmesine rağmen, raporu kabul edip “evet” demesine rağmen, yürütme, Ergene Nehri Komisyonunun yazmış olduğu bu raporu dikkate alarak nehri temizlemeye yönelik ciddi bir şey yapmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Bir dakika ilave süreniz var.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Tam tersine, Suakacağı Barajı’nı planlamaya koyup Suakacağı Barajı’ndan İstanbul metropolüne nasıl su götürürüze yani, Trakya’nın suyunu çalmaya yönelik bir girişim, Trakya’nın planlarını, 1/25.000’lik planlarını İstanbul Büyükşehir Belediyesine vererek Trakya’nın nüfus yoğunluğunu artırmaya yönelik, daha fazla sanayileşmesine yönelik bir girişim oluşturuldu. Bunlar olumsuz girişimlerdir. Çünkü doğanın bir kapasitesi vardır, bu kapasiteyi aşabilmemiz mümkün değildir. Yanlıştan, bu anlamda, dönülmesi şarttır. Biz, ana muhalefet partisi olarak, sizlere uyarılarımızı önümüzdeki süreç içerisinde de yapmaya devam edeceğiz. Diliyorum bu komisyon ülkemize hayırlı olur.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çakır.

Şimdi söz sırası Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’te.

Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

Zamanınız on dakika.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle, Sayın Başkanın seçilmiş olduğu bu yeni görevi nedeniyle kendisini kutluyorum, görevini yansızlıkla, özen içinde yapacağına inanıyorum.

Ardından, son günlerde ülkemizde yaşanan terör olayları nedeniyle şehit düşen evlatlarımızın acısı tüm Türk ulusunun bireylerinin yüreğini yaktığı gibi benim de yüreğimi yakmıştır, canımı acıtmıştır. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, yakınlarına sabır diliyorum, Türk ulusunun başı sağ olsun diyorum. Ancak, her terör olayının ardından insanlarımızın şehitlerinin arkasından güzel sözler söylemek yerine, artık, bu konudaki, terör konusundaki kararlı, caydırıcı politikaların uygulanması gerektiğini düşünüyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, Türk milletinin kendisine verdiği mesajı almıştır, bu konuda siyasi iradesini ortaya koymuştur. Umut ediyorum ve diliyorum ki siyasi iktidar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortaya koyduğu bu siyasi iradeyi doğru algılar, başka yerlerin irade açıklamasını beklemeksizin terörü sona erdirir, bu ülkede kan akmasını durdurur. Bunu bekliyorum, bunu diliyorum.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanımızın 4 Temmuz günü Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptığı konuşmada 6 Temmuz 2007’de temelini attığını belirttiği Konya Ovası’yla ilgili Mavi Tünel Projesi’nin özellikle Silifke Ovası’na vereceği zararlarla ilgili araştırma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum.

Bu Proje, 6 Temmuz 2007 tarihinde temeli atıldığına göre, 22 Temmuz seçimlerinden onaltı gün önce temeli atılmış bir projedir. Buradan da anlaşılacağı üzere, bu projenin ekonomik, çevresel ve sosyal açıdan etkileri incelenmeden ve bunun sonuçları, doğuracağı sonuçlar bilimsel ve teknik olarak incelenmeden seçim yatırımı olarak, Konya seçmeninden oy almak üzere getirildiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği gibi bu projeyle planlanan şey, Göksu Irmağı üzerinde Bağbaşı mevki’sinde yapılan barajla yılda 417 milyon metreküp suyun Konya Ovası’na akıtılmasıdır.

Bu projenin en önemli acı sonuçları Silifke Ovası’nda meydana gelecektir. Bildiğiniz üzere, Göksu Irmağı Konya’nın Hadim ilçesi yakınlarından, Taşeli’den doğar bir kolu, bir kolu da Ermenek Çayı’yla gelir, Geyik Dağları’nın sularıyla beslenerek, kanyonların içinden akarak Silifke’den geçer, Akdeniz’e dökülür. Akdeniz’e dökülen Seyhan ve Ceyhan nehirlerinden sonra en büyük ırmaklarımızdan birisidir.

Göksu Nehri, Göksu Irmağı Akdeniz’deki hayatı besleyen, Silifke’deki hayatı besleyen, Silifke’ye can veren, Silifke Ovası’na can veren bir ırmaktır. Silifke’yi Göksu Irmağı olmadan düşünemezsiniz. Göksu’yu da Silifke’siz düşünemezsiniz. Böyle bir proje yapılırken bu projenin Silifke Ovası’na vereceği muhtemel zararların iyice hesaplanması gerekirdi. Göksu Irmağı, Silifke Ovası’nda Akdeniz’e dökülürken, bir delta oluşturarak denize dökülür. Bu delta oluşma süreci halen devam etmektedir.

Göksu Irmağı’nın taşıdığı sular ve bu sular içerisindeki 6,85 milyon sediment bu havzada taşınmaktadır. Göksu deltasında sulak araziler vardır, göller vardır. Burada sadece insanlar hayat bulmuyor. Bin bir çeşit yaban hayvanı, beslenmesi, üremesi, varlığı suya bağlı olan su kuşları ve diğer bin bir çeşit kuş vardır. 34 adet sürüngen tespit edilmiştir bu havzada. Saz horozları, âdeta bu Göksu deltasının simgesi durumuna gelmiştir. Bu Göksu deltası, aynı zamanda Akdeniz ile gerisindeki tarımsal ovaları birbirinden ayırarak tampon görevi görür, dolayısıyla denizin tuzlu sularının tarımsal alanları etkilemesini önlemektedir.

Şimdi, bu projeyle burada hayat sona erecektir. Çünkü, her ne kadar Göksu Irmağı’ndan yüzde 15 gibi bir suyun KonyaÇumra havzasına akıtılması öngörülmekteyse de bu ırmak düzensiz olduğu için, yaz aylarında debisi 20 metreküp saniyenin altına düşmektedir. 36 metreküp saniyelik bir suyu siz Konya Ovası’na akıttığınız zaman Silifke’nin içerisindeki köprüleri yazın kullanmaya hiç gerek yok, kuruyan ırmağın üzerinden karşıya geçebilirsiniz. 

Elbette ki Konya’nın ve Konya Ovası’nın sorunları çözülsün, buna karşı değiliz, ancak bir yandan yaparken bir yanı yıkmak doğru değildir. Bu proje, bu haliyle, Silifke’de tarımı perişan edecektir, hayatı öldürecektir ve Silifke’de 65 000 hektar tarım arazisi vardır. Bunun 12 000 hektarı ovadır. Burada Göksu deltasında yer alan başta Kurtuluş köyü, Çeltikçi, Sökün köyü, Gülümpaşalı köyleri buradan beslenmektedirler.

Şimdi, bir yandan “özel çevre koruma” adıyla bu köylerde inşaat yapmayı dahi yasaklarken ve Silifke’nin en önemli ihtiyacı olan Kayraktepe Barajı’nı Göksu deltasına zarar vereceği gerekçesiyle yatırım planından çıkarırken, öbür taraftan bir proje yapılıyor ve bu projenin Göksu deltasına vereceği zarar hiç düşünülmüyor. Yetkililer ikide bir söyledikleri laflardan en önemlisi “Biz Akdeniz’e boşuna akan suları Konya Ovası’na akıtıyoruz” diyorlar.

Sevgili milletvekilleri, saygıdeğer milletvekilleri; bu sözleri daha önce Mısır Devlet Başkanı Nasır da söylemişti, Assuan Barajı’nın başlangıcında Nil sularının boşuna aktığını ve barajla bunu önlediğini söylemişti. Ancak, Akdeniz’deki sardalya stokları birdenbire yüzde 80 oranında düşünce olayın ciddiyetini kavradılar. Irmaklar denize boşa akmaz. Denizdeki hayatı besleyen ırmaklardır, oradaki canlıları besleyen ırmaklardır. O nedenle, bu konuya da dikkat edilmesi gerekiyor.

Konya Ovası’nın sulanmasıyla ilgili olarak, öteden beri, cumhuriyet tarihinde çok ciddi projeler yapılmış. İlk Almanlar tarafından demin benden önce Konya Milletvekili arkadaşım da konuştu Beyşehir’in sulak alanlarına giden sular bu Çumra Ovası’na akıtılmış. Fakat, o zamanlar, sulamanın olduğu zamanlar, drenaj nedir bilinmediği için, sulamadan artan sular depolanacak yer bulunamadığından dolayı ki, drenaj sorunu 1950’lerde öğrenildi tüm arazi tuzlanmıştır. Çumra Ovası suyu görünce toprağın altındaki dev uyanmıştır, tuz uyanmıştır. Tuza karşı en önemli bitki örtüsü olarak pancar geliştirilmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, bir dakika ilave ediyorum, lütfen sözlerinizi toplayın.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Pancarda su doymak bilmemiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu önergeyle amacımız, Konya Ovası’nın sulanmasını engellemek değildir, Silifke’yi düşünmektir, bu projenin Silifke’yi yok etme projesine dönüşmemesi için gerekli tedbirlerin uygulamaya konulmasını sağlamaktır. Karakaya Barajı yıllardan beri yapılmamıştır, bunun yapılması gerekir. Sayın Bakanım yüz on bir tane gölet ve baraj yapıldığını söyledi, ancak Erdemli ve Silifke arasındaki Aksuvat projesi de bir türlü faaliyete geçirilememiş yıllardan beri ve iki ilçenin halkı su sıkıntısı nedeniyle karşı karşıya gelmişlerdir. Bu sorunların çözülmesi gerekir ve bu sorunların bir birliktelikle ele alınması gerekir, eş güdüm içinde çözümlenmesi gerekir. Bu projeyle ilgili ÇED raporu, Silifke halkının haberi olmadan yapılmıştır, tek yanlı bir rapordur, bilimsel değildir, hem çevre bakımından hem sosyal bakımdan yanlıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Önergemizin desteklenmesini istiyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN  Meclis araştırması önergeleri üzerindeki ön görüşme tamamlanmıştır.

Şimdi, Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Meclis araştırmasını yapacak komisyonun 16 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi tarihinden başlamak üzere, üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Komisyonun, gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Ekim 2007 Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.29

Türkiye Büyük Millet Meclisi Resmi internet Sitesi
© 2009 T.B.M.M.