DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 2 TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ TUTANAK DERGİSİ CİLT : 3 10’uncu Birleşim 23 Ekim 2007 Salı İ Ç İ N D E K İ L E R I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ II. GELEN KÂĞITLAR III.
OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1. TBMM Başkan
Vekili Meral Akşener’in, Başkan Vekili seçilmesi dolayısıyla teşekkür konuşması
IV.
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları 1. Kırklareli
Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam’ın, son günlerde yaşanan terör olaylarına
ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek’in cevabı 2. Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, son günlerde yaşanan terör olaylarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı 3. Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, son günlerde yaşanan terör olaylarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı V.
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1. Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış ve 23 milletvekilinin, Kırklareli ili Vize
ilçesindeki bir araziyle ilgili iddiaların ve bu arazi üzerinde kurulması
planlanan çimento fabrikasının çevre üzerindeki muhtemel etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/12) 2. İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 19 milletvekilinin, İzmir ili başta olmak üzere Ege
Bölgesi’nde su kaynakları yönetiminde yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/13) 3. Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 33 milletvekilinin, İznik Gölü’ndeki çevre
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14) 4. İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 milletvekilinin, Gediz Nehri’ndeki kirliliğin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15) 5. Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 27 milletvekilinin, Uluabat Gölü’ndeki çevre
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16) 6. Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, Mavi Tünel Projesi’nin
Silifke Ovası ve Göksu Deltası’na muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/17) B) Tezkereler 1. Enerji ve
Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in İran’a yaptığı resmî ziyarete
Ankara Milletvekili Faruk Koca’nın da iştirak etmesinin uygun görüldüğüne
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/201) 2. Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’ın Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı resmî ziyarete iştirak
etmesi uygun görülen milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/200) VI.
ÖNERİLER A) Danışma Kurulu Önerileri 1. (10/1),
(10/4), (10/5), (10/7), (10/9), (10/10) ve (10/11) esas numaralı Meclis
araştırması önergeleri ile aynı konudaki (10/13), (10/14), (10/15), (10/16) ve
(10/17) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin birlikte görüşülmesine
ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi VII.
MECLİS ARAŞTIRMASI A) Ön görüşmeler 1. Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış ve 29 milletvekilinin, Trakya’daki su kaynaklarının
korunması ve su kıtlığına karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1) 2. Antalya
Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin, küresel ısınmanın ülkemize
etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/4) 3. Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin, Çıldır Gölü’nde meydana gelen
kirliliğin sebepleri ve çözümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/5) 4. Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, su kaynaklarının kullanımı ve
korunması ile Ankara’da yaşanan su sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/7) 5. Konya
Milletvekili Özkan Öksüz ve 21 milletvekilinin, Beyşehir Gölü’nün su seviyesi
ve ekolojik dengesiyle ilgili sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/9) 6. Uşak
Milletvekili Nuri Uslu ve 20 milletvekilinin, küresel ısınma ve iklim
değişikliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/10) 7. Kırklareli
Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam ve 20 milletvekilinin, küresel ısınma ve
küresel ısınmanın neden olduğu su sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/11) 8. İzmir
Milletvekili Oktay Vural ve 19 milletvekilinin, İzmir ili başta olmak üzere Ege
Bölgesi’nde su kaynakları yönetiminde yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/13) 9. Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 33 milletvekilinin, İznik Gölü’ndeki çevre
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14) 10. İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 milletvekilinin, Gediz Nehri’ndeki kirliliğin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15) 11. Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve 27 milletvekilinin, Uluabat Gölü’ndeki çevre sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16) 12. Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24 milletvekilinin, Mavi Tünel Projesi’nin
Silifke Ovası ve Göksu Deltası’na muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/17) VIII.
SORULAR VE CEVAPLAR A) Yazılı Sorular ve Cevapları 1. Aydın
Milletvekili Özlem Çerçioğlu’nun, Çine Barajı inşaatına ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16) 2. Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, AntalyaGazipaşa Devlet Hastanesinin bahçesine
atılan tıbbi atıklara ve personel ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı (7/45) 3. Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, Türk Bayrağını resmeden bir tabloya ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/84) 4. Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Millî Eğitim Bakanlığına bağlanan turizm
eğitim merkezlerinin personeline ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/88) 5. Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis’in, Tunceli’de İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi açılıp açılmayacağına ilişkin Başbakandan sorusu ve Millî Eğitim
Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/91) 6. Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, geri ödenmesinde sorun yaşanan konut kredilerine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek’in cevabı (7/104) 7. Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, işsiz sayısına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/111) 8. Burdur Milletvekili
Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur’un fen lisesi ihtiyacına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/119) 9. Adana
Milletvekili N. Gaye Erbatur’un, Tuzla tersaneler bölgesinde işçi güvenliğine
yönelik tedbirlere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk
Çelik’in cevabı (7/126) 10. Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, İstanbul’un su ihtiyacına ve İSKİ’nin Istranca
Dereleri projelerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/128) 11. Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün, ÇanakkaleGökçeada’daki özel paralı avlak alanı
ihalesine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/130) 12. İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, idari kadrolarda görev yapan din kültürü ve ahlak
bilgisi öğretmenlerine ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in
cevabı (7/159) 13. Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak, Tunceli, Van, Yozgat,
Bursa, Ağrı, Hakkari, Karabük, Karaman, Kars, Iğdır, Kastamonu, Kırıkkale,
Kırşehir, Kilis, Kütahya, Mardin, Muş, Nevşehir, Niğde, Osmaniye, Rize,
Sakarya, Aksaray, Batman, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Bolu, Çankırı, Diyarbakır,
Düzce, Elâzığ, Erzurum ve Gümüşhane illerindeki taşımalı eğitime ve kapatılan
okullara ilişkin soruları ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı
(7/161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 175,
176, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191,
192, 193, 194, 195, 196, 197) 14. İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, öğretmen atamalarına ilişkin sorusu ve Millî
Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/198) 15. İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Bergama Cumhuriyet Lisesi öğrenci yurduna ilişkin
sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/201) 16. Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Gönen ilçesinde onarımı süren bir ilköğretim
okuluna ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/203) 17. Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, İsrail’in Türk hava sahasını ihlal ettiği
iddialarına ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı M. Vecdi Gönül’ün cevabı
(7/231) 18. İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, personel alımlarına ve uygulanan projelere
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/232) 19. İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Erzurum’daki öğretmen ihtiyacına ilişkin sorusu
ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/233) 20. İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, Talim Terbiye Kurulundaki kadrolaşma iddialarına
ilişkin sorusu ve Millî Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in cevabı (7/234) I. GEÇEN TUTANAK ÖZETİ TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak iki oturum yaptı. Yapılan
yoklamalarda toplantı yeter sayısı sağlanamadığından, 23 Ekim 2007 Salı günü
saat 15.00’te toplanmak üzere, birleşime 15.14’te son verildi. Şükran
Güldal MUMCU Başkan Vekili Fatma
SALMAN KOTAN Yusuf
COŞKUN Ağrı Bingöl Kâtip Üye Kâtip
Üye
II. GELEN KÂĞITLAR No.: 14 19 Ekim 2007 Cuma Süresi İçinde Cevaplandırılmayan
Yazılı Soru Önergeleri 1. Adana
Milletvekili Nevin Gaye ERBATUR’un, 17 Ağustos 1999 depremi sonrasında alınan
önlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17) 2. Hatay
Milletvekili Süleyman Turan ÇİRKİN’in, Dünya Bankası tarafından hazırlanan
“Enerjide Türkiye” başlıklı rapora ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/20) 3. Aydın
Milletvekili Özlem ÇERÇİOĞLU’nun, Aydın’daki kuraklık sorununa ve yayımlanan
Bakanlar Kurulu Kararnamesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/26) 4. Bilecik Milletvekili
Yaşar TÜZÜN’ün, geçmiş yıllara ait çiftçi alacaklarına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/27)
22 Ekim 2007 Pazartesi No.:
15 Tasarılar 1. Türkiye
Cumhuriyeti ile Irak Cumhuriyeti Arasında Konsolosluk
Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/427) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.10.2007) 2. Telsiz
Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Tasarısı (1/428) (Adalet; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile
İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2007) 3. Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunun Bir
Maddesinde Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı (1/429)
(Millî Savunma ve Anayasa Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.10.2007) 4. Yedek
Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti
Emekli Sandığı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı (1/430) (Plan ve Bütçe ile Millî Savunma Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2007) 5. Türk Silahlı
Kuvvetleri Hasta Beslenme Kanunu Tasarısı (1/431) (Sağlık, Aile,
Çalışma ve Sosyal İşler ile Millî Savunma Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2007) 6. Yedek Subaylar
ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı (1/432) (Millî Savunma Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2007) 7. Millî
Müdafaa Mülkiyeti Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanun Tasarısı (1/433) (Plan ve Bütçe ile Millî Savunma
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2007) 8. Geçici
İthalat Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı (1/434)
(Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile
Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2007) 9. Artvin İli
Yusufeli İlçesinin Merkezinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun
Tasarısı (1/435) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10.10.2007) 10. Askerlik
Kanunu ile Yedek Subaylar ve Yedek Askeri Memurlar Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/436) (Adalet ve
Millî Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.10.2007) 11. Ses ve Gaz
Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun Tasarısı (1/437) (Adalet;
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabiî Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile
İçişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2007) 12. Gülhane
Askerî Tıp Akademisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı (1/438) (Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile
Millî Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
10.10.2007) 13. Kamu
Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı
(1/439) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2007) 14. Türkiye
Cumhuriyeti Başbakanlık Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ile
Arnavutluk Cumhuriyeti Avrupa Entegrasyon Bakanlığı Arasında
Avrupa Entegrasyonu Süreci Çerçevesinde İşbirliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/440) (Avrupa Birliği Uyum ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2007) Teklif 1. Kastamonu
Milletvekili Hakkı Köylü’nün; Türk Parasının Kıymetini Koruma
Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/21) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.10.2007) Sözlü Soru Önergeleri 1. Gaziantep
Milletvekili Akif EKİCİ’nin, yeşil kart verilen kişilere ilişkin
Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/154) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4/10/2007) 2. Artvin
Milletvekili Metin ARİFAĞAOĞLU’nun, Borçka bağlantılı
yollardaki tünellerin aydınlatılmasına ilişkin Ulaştırma
Bakanından sözlü soru önergesi (6/155) (Başkanlığa geliş tarihi:
5/10/2007) 3. Artvin
Milletvekili Metin ARİFAĞAOĞLU’nun, ArdanuçArdahan yoluna
ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/156)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 4. Artvin
Milletvekili Metin ARİFAĞAOĞLU’nun, BorçkaCamili yoluna ilişkin
Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/157) (Başkanlığa geliş
tarihi: 5/10/2007) 5. Artvin
Milletvekili Metin ARİFAĞAOĞLU’nun, AnkaraBatum uçak
seferlerine ilişkin Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi
(6/158) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 6. Mersin
Milletvekili İsa GÖK’ün, Anayasa değişiklik taslağı hakkındaki
bir toplantıya ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Cemil ÇİÇEK) sözlü soru önergesi (6/159) (Başkanlığa geliş tarihi:
5/10/2007) 7. Yalova
Milletvekili Muharrem İNCE’nin, bir müsteşar yardımcısına tahsis
edilen odaya ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi
(6/160) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/10/2007) 8. Edirne
Milletvekili Cemaleddin USLU’nun, kuraklıktan etkilenen
ayçiçeği üreticilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/161) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10/10/2007) 9. Karaman
Milletvekili Hasan ÇALIŞ’ın, kuraklıktan etkilenen sebze ve
meyve yetiştiricilerinin desteklenmesine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/162) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10/10/2007) 10. Ordu
Milletvekili Rıdvan YALÇIN’ın, TOKİ konutları ve toplu açılış
törenlerine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi (6/163)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/10/2007) 11. Ordu
Milletvekili Rıdvan YALÇIN’ın, TMO’nun fındık alımına ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/164)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/10/2007) 12. Mersin
Milletvekili Kadir URAL’ın, Mersin’deki bazı baraj ve sulama
suyu projelerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru
önergesi (6/165) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/10/2007) 13. Tokat
Milletvekili Reşat DOĞRU’nun, esnaf ve sanatkarların kredi
kullanımında yaşadığı bir soruna ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından sözlü soru önergesi (6/166) (Başkanlığa geliş tarihi:
11/10/2007) 14. Manisa
Milletvekili Mustafa ENÖZ’ün, kuraklıktan etkilenen
çiftçilerin desteklenmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/167) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/10/2007) 15. Ordu
Milletvekili Rıdvan YALÇIN’ın, fındık üreticilerinin
alacaklarının ödenmesine ilişkin Başbakandan sözlü soru önergesi
(6/168) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/10/2007) 16. Ordu
Milletvekili Rıdvan YALÇIN’ın, Ordu’ya Tıp Fakültesi
kurulmasına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru önergesi (6/169)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/10/2007) Yazılı Soru Önergeleri 1. Ankara
Milletvekili Zekeriya AKINCI’nın, Ankara’ya verilen suyun
sağlık sorunlarına yol açtığı iddiasına ve su sorununa ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/351) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4/10/2007) 2. Antalya
Milletvekili Hüsnü ÇÖLLÜ’nün, uluslar arası tahkim davalarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/352) (Başkanlığa geliş
tarihi: 4/10/2007) 3. Antalya
Milletvekili Hüsnü ÇÖLLÜ’nün, Cumhurbaşkanlığına gönderilen
atama kararnamelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/353) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/10/2007) 4. Denizli
Milletvekili Hasan ERÇELEBİ’nin, Oxford Üniversitesinin bir
yayınına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/354)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 5. Sinop
Milletvekili Engin ALTAY’ın, kuraklıkla ilgili kararnamenin
Kastamonu’daki uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/355) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 6. Sinop
Milletvekili Engin ALTAY’ın, kuraklıkla ilgili kararnamenin
uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/356)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 7. Sinop
Milletvekili Engin ALTAY’ın, kuraklıkla ilgili kararnamenin
kapsamına alınmayan ürünlere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/357) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 8. Sinop
Milletvekili Engin ALTAY’ın, kuraklıkla ilgili kararnamenin
Sinop’taki uygulamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/358) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 9. İstanbul
Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL’in, gezilere katılan medya
heyetlerinin seçimindeki kriterlere ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/359) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 10. Adana
Milletvekili Tacidar SEYHAN’ın, bazı illerin nüfuslarına ve
yeşil kartlı sayısına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/360) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 11. İzmir
Milletvekili Canan ARITMAN’ın, iftar saatinde kamu
hizmetlerinin aksadığı iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/361) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 12. Ankara
Milletvekili Yılmaz ATEŞ’in, IMF ile ilişkilere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/362) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/10/2007) 13. İzmir
Milletvekili Ahmet ERSİN’in, bir sözüne ve bazı derneklerin
faaliyetlerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/363)
(Başkanlığa geliş tarihi: 8/10/2007) 14. İstanbul
Milletvekili Mustafa ÖZYÜREK’in, TMSF bünyesindeki bir
televizyon kanalının bir programına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/364) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/10/2007) 15. İzmir
Milletvekili Ahmet ERSİN’in, Devlet Bakanı Mehmet ŞİMŞEK’in
İngiltere vatandaşı olduğu iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/365) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/10/2007) 16. Hatay
Milletvekili Süleyman Turan ÇİRKİN’in, Kuzey Irak’ta teröre
karşı operasyon yapılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/366) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/10/2007) 17. Balıkesir
Milletvekili Ergün AYDOĞAN’ın, Türkiye Cumhuriyeti İnkılap
Tarihi ve Atatürkçülük ders kitabında 10. Yıl Nutku’nun yer
almamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/367)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21/9/2007) 18. Hatay
Milletvekili Süleyman Turan ÇİRKİN’in, 11. Cumhurbaşkanınca
kararnameleri imzalanarak asaleten atanan bürokratlara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/368) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/10/2007) 19. Hatay
Milletvekili Süleyman Turan ÇİRKİN’in, TÜİK’in işsizlik
verilerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/369)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9/10/2007) 20. Hatay
Milletvekili Süleyman Turan ÇİRKİN’in, zayıflama ve kilo alma
amaçlı kullanılan kapsül ve enerji içeceklerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/370) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/10/2007) 21. Hatay
Milletvekili Süleyman Turan ÇİRKİN’in, yeşil kartlılara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/371) (Başkanlığa geliş
tarihi: 9/10/2007) 22.
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu ÖZBOLAT’ın, Kahramanmaraş çöp
depolama alanının yer seçimine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/372) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/10/2007) 23. Kastamonu
Milletvekili Mehmet SERDAROĞLU’nun, özürlülerin gümrüksüz
otomobil edinmede yaşadığı sorunlara ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/373) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/10/2007) 24. Kastamonu
Milletvekili Mehmet SERDAROĞLU’nun, akarsu ve göllerin kirlilik
ölçümlerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/374) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 25. Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat SÖNMEZ’in, Porsuk Çayındaki kirliliğe
ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/375)
(Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 26. Bursa
Milletvekili Abdullah ÖZER’in, Uludağ’da çöp ve moloz dökülen bir
alana ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/376) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 27. Bursa
Milletvekili Osman KAPTAN’ın, Antalya’nın su ihtiyacına
yönelik çalışmalara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı
soru önergesi (7/377) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/10/2007) 28. Amasya
Milletvekili Hüseyin ÜNSAL’ın, sosyal yardımlaşma ve dayanışma
vakıflarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Hayati YAZICI) yazılı soru önergesi (7/378) (Başkanlığa geliş
tarihi: 5/10/2007) 29. Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih ATAY’ın, kuraklıktan etkilenen vakıf
zeytinliklerine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Hayati YAZICI) yazılı soru önergesi (7/379) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/10/2007) 30. Mersin
Milletvekili Mehmet ŞANDIR’ın, Habur Sınır Kapısında bazı
nakliye araçlarına ayrımcılık yapıldığı iddiasına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Hayati YAZICI) yazılı
soru önergesi (7/380) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/10/2007) 31. Aydın
Milletvekili Mehmet Fatih ATAY’ın, Kuzey Afrika ülkelerinden ham
zeytin ithali ile ilgili iddialara ilişkin Devlet Bakanından
(Kürşad TÜZMEN) yazılı soru önergesi (7/381) (Başkanlığa geliş
tarihi: 8/10/2007) 32. İstanbul
Milletvekili Hasan MACİT’in, dahilde işleme belgesi verilen
firmalara ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN) yazılı soru
önergesi (7/382) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/10/2007) 33. Kastamonu
Milletvekili Mehmet SERDAROĞLU’nun, Çin’den ithal edilen
oyuncakların denetimine ilişkin Devlet Bakanından (Kürşad TÜZMEN)
yazılı soru önergesi (7/383) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/10/2007) 34. İzmir
Milletvekili Oktay VURAL’ın, Roj Tv yayınlarına katılan
milletvekillerine ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet AYDIN)
yazılı soru önergesi (7/384) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 35. İzmir
Milletvekili Ahmet ERSİN’in, balık çiftlikleri konusunda
girişimlerde bulunduğu iddiasına ilişkin Devlet Bakanından
(Mehmet AYDIN) yazılı soru önergesi (7/385) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/10/2007) 36. Bursa
Milletvekili Onur ÖYMEN’in, Almanya ile imzalanan İstisna Akdi
Anlaşmasının uygulamasına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/386) (Başkanlığa geliş tarihi: 2/10/2007) 37. Bursa
Milletvekili Onur ÖYMEN’in, bazı AB ülkelerinde kabul edilen göç
yasalarına ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/387) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/10/2007) 38. Samsun
Milletvekili Osman ÇAKIR’ın, SamsunCeyhan petrol boru hattının
başlangıç terminaline ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanından yazılı soru önergesi (7/388) (Başkanlığa geliş tarihi:
4/10/2007) 39. Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim ÖZKAN’ın, Burdur İlindeki doğalgaz
çalışmalarına ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/389) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 40. Aydın
Milletvekili Ali UZUNIRMAK’ın, Aydın şehir içi doğalgaz dağıtım
ihalesine ilişkin Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/390) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/10/2007) 41. Gaziantep
Milletvekili Yaşar AĞYÜZ’ün, Gaziantep’te kent içi ulaşım ile
ilgili bazı iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/391) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/10/2007) 42. Hatay
Milletvekili Gökhan DURGUN’un, Antakya’da polisin açtığı ateş
sonucu ölen bir kişiye ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/392) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/10/2007) 43. Bursa
Milletvekili Kemal DEMİREL’in, BursaYıldırım’daki bir
kavşağın trafik güvenliğine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/393) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 44. İzmir
Milletvekili Bülent BARATALI’nın, ülkemize kaçak yollardan
giren yabancılara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/394) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/10/2007) 45. Bursa
Milletvekili Onur ÖYMEN’in, Balkanlardan Türkiye’ye yerleşen
soydaşlarımıza vatandaşlık hakkı verilmesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/395) (Başkanlığa geliş tarihi:
8/10/2007) 46. Bursa
Milletvekili Kemal DEMİREL’in, BursaMustafakemalpaşa’da
taşımalı eğitimden yararlanan öğrencilerin yatılı bölge
okuluna nakillerine ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/396) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 47. İzmir
Milletvekili Bülent BARATALI’nın, Pratik İngilizce Konuşma ve
Yöntemleri Kursuna ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/397) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/10/2007) 48. İzmir
Milletvekili Bülent BARATALI’nın, yardımcı kitaplara ilişkin
Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/398) (Başkanlığa
geliş tarihi: 8/10/2007) 49. Adana
Milletvekili Yılmaz TANKUT’un, eğitim kurumlarında yapılan
yönetici atamalarına ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/399) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/10/2007) 50. Yalova
Milletvekili Muharrem İNCE’nin, bir müsteşar yardımcısı
vekiline ilişkin Millî Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/400) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/10/2007) 51. Ankara
Milletvekili Mücahit PEHLİVAN’ın, doğal beslenme ürünlerinin
denetimine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/401)
(Başkanlığa geliş tarihi: 4/10/2007) 52. İstanbul
Milletvekili Sacid YILDIZ’ın, yatarak tedavi olan hastaya ilaç ve
malzemenin hastane tarafından karşılanmasıyla ilgili tebliğe
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/402) (Başkanlığa
geliş tarihi: 5/10/2007) 53. İstanbul
Milletvekili Bihlun TAMAYLIGİL’in, yeşil kartta otomatik vize
sistemi uygulamasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/403) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 54. Bursa
Milletvekili Kemal DEMİREL’in, Bursa Yenişehir Devlet
Hastanesinin personel ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/404) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/10/2007) 55. Ankara
Milletvekili Mücahit PEHLİVAN’ın, doğal beslenme ürünlerine
ithalat izni verilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/405) (Başkanlığa geliş tarihi: 4/10/2007) 56. Gaziantep
Milletvekili Yaşar AĞYÜZ’ün, Gaziantep’te kuraklıkla ilgili
kararnamenin uygulamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/406) (Başkanlığa geliş tarihi:
8/10/2007) 57. Hatay
Milletvekili Süleyman Turan ÇİRKİN’in, tarım kesiminin çeşitli
yönlerden geliştirilmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/407) (Başkanlığa geliş tarihi:
9/10/2007) 58. Bursa
Milletvekili Kemal DEMİREL’in, BilecikOsmaneliBursaBandırma
demiryolu yapımına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/408) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/10/2007) 59. Kastamonu
Milletvekili Mehmet SERDAROĞLU’nun, SSK emekli maaşlarındaki
farklılığa ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/409) (Başkanlığa geliş tarihi: 5/10/2007) 60. Yalova
Milletvekili Muharrem İNCE’nin, İngiltere vatandaşı olup
olmadığına ilişkin Devlet Bakanından (Mehmet ŞİMŞEK) yazılı soru
önergesi (7/410) (Başkanlığa geliş tarihi: 8/10/2007) 61. Hatay
Milletvekili Süleyman Turan ÇİRKİN’in, Abdullah Öcalan’ın
avukatlarıyla yaptığı görüşmelere ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/411) (Başkanlığa geliş tarihi: 9/10/2007) 62. İzmir
Milletvekili Ahmet ERSİN’in, balık çiftlikleri konusunda
girişimlerde bulunduğu iddiasına ilişkin Millî Savunma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/412) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/10/2007) 63. İstanbul
Milletvekili Hasan MACİT’in, TEKEL’in alkollü içkiler
bölümünün satışına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/413) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/10/2007)
23 Ekim 2007 Salı No.: 16 Meclis Araştırması Önergeleri 1. Kırklareli
Milletvekili Tansel BARIŞ ve 23 Milletvekilinin, Kırklareli İli Vize
İlçesindeki bir arazi ile ilgili iddiaların ve bu arazi üzerinde kurulması
planlanan çimento fabrikasının çevre üzerindeki muhtemel etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/12) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/10/2007) 2. İzmir
Milletvekili Oktay VURAL ve 19 Milletvekilinin, İzmir İli başta olmak üzere Ege
Bölgesinde su kaynakları yönetiminde yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/13) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/10/2007) 3. Bursa
Milletvekili Kemal DEMİREL ve 33 Milletvekilinin, İznik Gölündeki çevre
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14) (Başkanlığa geliş tarihi:
18/10/2007) 4. İzmir
Milletvekili Ahmet ERSİN ve 32 Milletvekilinin, Gediz Nehrindeki kirliliğin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98
inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/15) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/10/2007) 5. Bursa
Milletvekili Kemal DEMİREL ve 26 Milletvekilinin, Uluabat Gölündeki çevre
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16) (Başkanlığa geliş tarihi:
18/10/2007) 6. Mersin
Milletvekili Ali Rıza ÖZTÜRK ve 24 Milletvekilinin, Mavi Tünel Projesinin
Silifke Ovası ve Göksu Deltasına muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci, İçtüzüğün 104 ve
105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/17) (Başkanlığa geliş tarihi: 19/10/2007) 23 Ekim 2007 Salı BİRİNCİ OTURUM Açılma Saati: 15.00 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER: Canan CANDEMİR ÇELİK (Bursa), Harun TÜFEKCİ
(Konya) BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşimini açıyorum. (Alkışlar) Toplantı yeter
sayısı vardır. III. OTURUM BAŞKANLARININ KONUŞMALARI 1. TBMM Başkan Vekili Meral Akşener’in, Başkan Vekili
seçilmesi dolayısıyla teşekkür konuşması BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, yüce heyetinizin şahsıma gösterdiği teveccühle Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkan Vekilliğine seçildikten sonra bugün, ilk kez Genel Kurula
Başkanlık ediyorum. Büyük Türk milletinin yüksek iradesinin tecelligâhı olan,
Mustafa Kemal Atatürk’ün “En büyük eserim.” dediği bu yüce kuruma Başkan Vekili
olarak hizmet vermek, benim şahsımda Türk kadınının aktif siyasi hayatın her
sahasında öne çıkmasının yeni bir göstergesi niteliğindedir. Bu onurlu görevi,
Anayasa ve İç Tüzük hükümlerinin gerektirdiği dikkatle ve tarafsızlık
içerisinde, azami titizlikle yapacağımdan emin olmanızı isterim. Değerli
arkadaşlar, en son 12 Mehmetçiğimizin şehit edildiği hain saldırılar
vesilesiyle, kahraman şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar
diliyorum. Türk milletinin, hepimizin başı sağ olsun. Vatanımızın bölünmez bütünlüğünü hedef alan
kirli emellerin iç ve dış uzantılarının, Türk milletinin ve kahraman ordusunun
sarsılmaz iradesi ve kararlılığı karşısında sonuca ulaşması mümkün değildir.
Şanlı tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Türk tarihinde kara lekelerle dolu
sömürgecilik geçmişi hiç olmamıştır. Tam aksine, sömürge altındaki ulusların
kurtuluş mücadelelerine model oluşturmuş kahramanlıklar ve yiğitlikler vardır. Her zaman, zor ve
tarihî başarılara imza atmış bu gazi Meclisimizin, evlatlarımıza silah çeken,
vatanımızı bölmeye kasteden hainlerle baş edecek azim ve kararlılıkta olduğunu,
buradan, bir kez daha ilan etmek istiyorum. (Alkışlar) Görüşmelere
başlıyoruz. Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim. Gündem dışı
birinci söz, terör konusunda söz isteyen, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan
Sarıçam’a aittir. Buyurun Sayın
Sarıçam. (AK Parti sıralarından alkışlar) IV. GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR A) Milletvekillerinin
Gündem Dışı Konuşmaları 1. Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan Sarıçam’ın, son
günlerde yaşanan terör olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı AHMET GÖKHAN
SARIÇAM (Kırklareli) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle,
hepinizi, sözlerime başlamadan önce saygıyla selamlıyorum. Yine, pazar günü
hain ve kalleş terör örgütünün askerlerimize yapmış olduğu saldırı sonucunda
kaybettiğimiz 12 kardeşimize rahmet diliyorum, ailelerine başsağlığı diliyorum,
milletçe başımız sağ olsun. Gönül isterdi ki,
bugünkü gündem dışı konuşma daha basit, çözümü daha kolay olan, yüreğimize bu
kadar büyük acı vermeyen bir konunun çözümünü dile getirmek üzerine olsun. Ama,
maalesef, böyle bir olayı hep birlikte yaşadık ve bunun acısını hâlâ
yüreklerimizde hissediyoruz ve böyle bir konuyu da konuşmak zorunda kaldık. Bu konu defaatle
bu Parlamentoda konuşuldu. Bu konunun çözümü noktasında birçok hükûmet ve o
hükûmetle beraber hareket eden kurumlar, değişik boyutlarda hareketlerde ve
sonuç getirecek eylemlerde bulundular. Fakat, terör, maalesef, bizim gibi
devlet kültürü olan, güçlü askerî gelenekleri olan, güçlü yapısı olan
devletlerin karşısında, milletlerin karşısında çözümü o kadar da kolay olmayan
bir yapıya sahip çünkü işin içinde kalleşlik var, çünkü işin içinde hainlik
var. Bunların çözümü
noktasında, büyük bir kararlılıkla, büyük bir gayret içinde, hep birlikte
olduğumuzu göstermek için bir tezkere çıkardık. 508 milletvekilimiz, terörün karşısında
Türkiye Cumhuriyeti devletinin bütün kurum ve kuruluşlarıyla gerekli adımları
attığı takdirde arkasında olacağını ve bu yetkiyi Hükûmetimize verdiğini açıkça
belirtti ve bunun üzerinden çok kısa bir zaman geçmeden bu meşum saldırıyla
karşı karşıya kalındı ve tekrar yüreklerimiz dağlandı. Bu sorunların
çözümü için teröristlerin ve terör örgütünün üzerine sadece askerî birtakım
tedbirlerle değil, bunun ötesinde, birçok siyasi, sosyal, ekonomik önlemleri de
alıp ilerlemek ve bu işi artık geçici pansuman tedbirlerin ötesinde kökünden
çözmek için birtakım adımların atılmasının zamanı geldi ve bu kararlılık
Hükûmetimiz tarafından özellikle gösterilmekte. (CHP sıralarından “Ne zaman?”
sesleri) İşin dış
boyutunu, dış uzantılarını hiçe sayarak, sadece belli bir örgütün elemanları
tarafından yapılmış hareketler olarak olayı algılayıp bu konuda adımlar atmak
70 milyonluk büyük Türkiye Cumhuriyeti’ne yakışmaz. Onun için, şu anda devletin
tepesinde sağlanan mutabakat çerçevesinde güvenlik kuvvetlerimizin, silahlı
kuvvetlerimizin, Dışişleri diplomatlarımızın Hükûmet koordinasyonunda
çalışmasıyla gerekli tedbirlerin alındığını bilmek ve bu konuda Sayın
Başbakanımızın kararlı açıklamalarını dinlemek bizleri gerçekten rahatlatıyor,
kamuoyumuzda da aynı rahatlığı görüyoruz. RECAİ YILDIRIM
(Adana) Başbakan kamuoyunu rahatlatan
hangi açıklamayı yaptı? AHMET GÖKHAN
SARIÇAM (Devamla) – İçimize düşen acının bizlere etkisiyle ve bizlerde
uyandırdığı kin ve öfkeyle kamuoyundan da birtakım sesler yükseliyor. Bunlar
gayet normal, bunların olması lazım; bu kinin ve öfkenin, bu tepkinin bir
şekilde belirtilmesi lazım. Fakat, bunun toplumsal barışımızı bozmayacak
şekilde olması da bizim için çok önem arz ediyor. Çünkü, terörün hedefi, düşük
oranda güç kullanarak kamuoyunun dengesini bozmak, kamuoyunda korku oluşturmak,
bunun üzerinden de kamusal otoritede bir zayıflık oluşturmak. Bunun üstesinden
gelebilmek için, öncelikle, terör hareketleri karşısında millî birlik
duruşumuzu net bir şekilde ortaya koymamız, hiçbir ayrım içinde olmadan, 780
bin kilometrekare, 70 milyonu aşkın insanımız olarak tek yapı ve tek anlayışla
bu işin karşısında dikildiğimizi göstermemiz lazım. Ülke çapında
pazar günü, pazartesi günü ve bugün yapılan gösteriler, eylemler, söylemler de
bu noktada, gerçekten, milletimizin büyük bir duyarlılık içinde tepkisini
ortaya koymasını göstermesi bakımından büyük bir anlam ifade ediyor. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) ESFENDER KORKMAZ
(İstanbul) – Hükûmet de duyarlı olursa olur. AHMET GÖKHAN
SARIÇAM (Devamla) – Bu millet mayası sağlam bir millet ve ondan dolayı, terör
örgütünün yapmış olduğu hain saldırılar karşısında, yüreğine ateş düştüğü
hâlde, teröre karşı dik durmayı bilip kendi tepkisini ortaya koyarken de bunun
sınırlarını gayet güzel çizmekte ve böylece, terörü hedefine ulaşmaktan
alıkoymakta. Bu çok önemli ve bunun altını çizmek istiyorum. Terörün bizi
getirmek istediği noktaya hem Hükûmet olarak hem de millet olarak gelmememiz
lazım; kullanılan gücün orantısız bir şekilde toplumda bir kaos, bir kargaşa ve
bir güvensizlik ortamını oluşturmasına, hep birlikte, fırsat vermememiz lazım. Ben bu konudaki
hassasiyetinden dolayı bütün milletimize en kalbî duygularımla teşekkür ediyor,
teröre karşı gösterdiğimiz dünden bugüne, bugünden yarına kararlı, azimli, dik
duruşun ve mücadelenin bundan sonra da bütün gayretimizle ve en üst seviyede
devam edeceğine olan inancımı bütün halkımızla ve sizlerle paylaşıyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Sarıçam. Gündem dışı
ikinci söz, aynı konuda söz isteyen Bursa Milletvekili Onur Öymen’e aittir. Buyurun Sayın
Öymen. (CHP sıralarından alkışlar) 2. Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, son günlerde yaşanan
terör olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı ONUR ÖYMEN
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz son aylarda giderek
şiddetlenen PKK terör örgütünün saldırılarıyla karşı karşıya bulunmaktadır. Çok
sayıda askerimiz, polisimiz ve sivil vatandaşımızın hayatına mal olan veya
yaralanmasına yol açan bu saldırıları şiddetle ve nefretle kınıyoruz.
Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve milletimize başsağlığı
diliyoruz. Değerli
arkadaşlarım, terör olaylarında, terörist saldırılarda ve bunun sonucunda
verdiğimiz kayıplarda büyük bir artış var. 2002 yılında bir yılda verdiğimiz
şehit sayısı 6’dan ibarettir, güvenlik mensubu şehidi 6’dan ibarettir. 2007
yılında, 2007 yılının ilk yedi ayında 91 güvenlik görevlimizi şehit verdik.
Sadece son bir ayda, buna ilaveten, 42 şehit daha verdik. Sivil
vatandaşlarımızı da düşünecek olursak, 2002 yılında sivil vatandaşlarımızdan
kayıplarımız 45 kişiydi, 45 şehit ve yaralı vermiştik. 2007 yılının ilk yedi
ayında 472 kaybımız var. Değerli
arkadaşlarımız, çok süratle bir artış oluyor. Size şunu söyleyeyim: Dört yılda
Irak’taki savaşa fiilen katılan İngiltere’nin verdiği kayıplar kaza sonucunda
ölenler dâhil 171 askerden ibarettir. Yani, bu, Türkiye’nin uğradığı kaybın
büyüklüğünü göstermektedir. Türkiye’nin son yirmi yılda teröre verdiği zayiat,
New York’ta İkiz kulelere yapılan saldırı sonucunda ölenlerin tam 10 katıdır. Değerli
arkadaşlar, bu niçin böyle oldu? Ülkemize yönelik terör nasıl başladı, niçin
başladı ve biz zamanında gerekli tedbirleri alabildik mi? Şimdi, bu soruları
sormanın ve serinkanlılıkla düşünmenin zamanıdır. Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’ye yönelik, ülkemize yönelik örgütlü terör faaliyetleri
1975 yılının başında başlamıştır. Daha önce bütün dünyayı kasıp kavururken
terörizm, Türkiye’ye yönelik tek bir eylem yoktu. Niçin 75’te başladı? Neyin
sonucudur bu? Kıbrıs Harekâtı’nın sonucudur. Türkiye’nin Kıbrıs Harekâtı
sırasında EOKA terör örgütü açıklama yaptı “Dünyanın her yerindeki Türk
hedeflerini vuracağız.” dedi ve ASALA Ermeni terörü o zaman başladı; 40’tan
fazla diplomatımızı şehit verdik, pek çoğu yaralandı, Değerli Arkadaşımız Deniz
Bölükbaşı da bu saldırılar sonucunda yaralanan arkadaşlarımızdan biridir. ASALA terörü
biter bitmez PKK terörü başladı. Bu bir tesadüf müdür? Bu bir tesadüf müdür?
Biz, bu ülkemize yönelik terörün dış boyutunu düşünmezsek, ülkemizde olup
bitenleri, diğer terörist faaliyetleri hiç anlayamayız. Onu mutlaka
değerlendirmemiz lazım, düşünmemiz lazım ve bunun gerektirdiği tedbirleri
mutlaka almamız lazım. Size şunu da
hatırlatayım: Atina’da 1970’li yılların ortasında Rum, Ermeni ve Kürt
teröristlerden oluşan Küçük Asya Halkları Kurtuluş Derneği kuruldu. Türkiye’ye
yönelik bütün terörist faaliyetlerin beyni orasıdır. Bundan haberiniz olsun. Değerli
arkadaşlar, şu anda İmralı’da olan teröristbaşı nerede yakalandı? Bir NATO
ülkesinin Nairobi Büyükelçiliğinde, Yunanistan’ın Nairobi Büyükelçiliğinde.
Cebinde ne pasaportu taşıyordu? Kıbrıs Rum pasaportu. Bu bile birçok şeyi bize
izah etmeye yeterlidir. Bizim, Hükûmetten ricamız, bütün bu bilgileri
toplayınız, devlet arşivlerinde vardır. Öcalan’ı Şam’da ziyaret eden Yunan
Parlamento heyetinin fotoğrafı da vardır. Bunları getiriniz Mecliste
gösteriniz, herkes anlasın Türkiye’ye yönelik terörün kaynağı neresidir. Yalnız
Yunanistan değil, Yalnız Kıbrıslı Rumlar değil, başka ülkeler de var. Sayın Başbakan
diyor ki, ”PKK’nın elinde tanklar var, toplar var.” Demek ki birileri PKK’yı
kullanarak Türkiye’ye karşı örtülü savaş yürütüyor. Bunun farkında mıyız biz?
İşte, bütün bunların üzerine gitmek zorundayız. Değerli
arkadaşlarım, bazıları, PKK’nın ülkemizin güneydoğusundaki açlıktan
yoksulluktan, vaktiyle yapılan baskılardan eziyetlerden kaynaklandığına
inanıyor. Bu, aslında terör örgütüne katılanların sayısının yüksekliğini bir
ölçüde izah edebilir ama terörü izah edemez tek başına. Çünkü başka ülkelere de
bakıyoruz, dünyanın en zengin ülkelerinde terörist faaliyetler olduğunu
görüyoruz. İspanya’daki ETA terörü ülkenin en zengin bölgesinde çıkmıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Öymen, üç dakika ek süre veriyorum, tamamlayın lütfen. ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum. Diğer, Almanya,
Fransa, Japonya, İngiltere gibi ülkeler de fakir ülkeler değildir. Şimdi, işin özü
şudur: Başka ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’de de terör, belli siyasi amaçları
olan, bu amaçları gerçekleştirmek için örgütlenen, iç ve dış destek alan bir
örgütlenme biçimidir. Bunların amacı, Türkiye’yi bölüp parçalamaktır,
Türkiye’den bir bölümünü topraklarıyla ve halkıyla birlikte Türkiye’den
kopartmaktır. İşte, biz, bu bilinçle, bu bilgilerle, bu anlayışla mücadele
edersek başarılı oluruz. Değerli
arkadaşlarım, ne yazık ki, PKK’yla yaptığımız mücadelede son yıllarda büyük
zaaf gösterdik. Bundan önceki başarılı politikalar bir tarafa itildi, Kuzey
Irak’a, bizim bütün uyarılarımıza rağmen, Hükûmet, asker göndermemeyi tercih
etti; 2 defa bu konuda Meclisten yetki aldı 2003 yılında ve uygulayamadı; Eve
Dönüş Yasası çıkarttı, dağdan kimse inmedi, hapisteki teröristler dağa çıktı;
Terörle Mücadele Yasası getirdi –açın 6’ncı maddesini okuyun terör örgütünün
kurucusuna Pişmanlık Yasası’ndan yararlanma hakkı verdi. Bunlar büyük hatalar.
21 Eylül 2003’te Dubai’de Amerikan Hazine Bakanı ile bugünkü Sayın Dışişleri
Bakanımız anlaşma imzaladı, 1 milyar dolarlık hibe karşılığında Kuzey Irak’a
asker göndermemeyi kabul ettik. Bunlar olacak şeyler değil! Sayın Başbakan
dedi ki: “Efendim, NATO, nasıl Afganistan’da savaşıyorsa teröristlerle, gelsin
Kuzey Irak’ta savaşsın.” Kuzey Irak’ta, Amerika’nın, bütün Irak’ta 150 bin
askeri var. En büyük NATO müttefikinizin yapmadığı işi Portekiz mi yapacak,
Belçika mı yapacak, Estonya mı yapacak, kim yapacak? Ondan sonra, siz, bunun
için, mademki böyle bir düşünceniz var, bir kere bu konuyu NATO’ya getirdiniz
mi, bir kere NATO’dan destek istediniz mi? Yani, bunlar, insanın böyle her
aklına geleni söyleyeceği konular değil. Bir millî politika gerekir diyoruz.
Sayın Genel Başkanımız defalarca açıkladı. Millî politikalar, böyle her gün
aklımıza gelen düşünceleri söylememizi değil, iyi düşünülmüş, iyi tasarlanmış
politikaları yapmamız içindir. Sayın Devlet
Bakanımız Cemil Çiçek diyor ki: “Tezkere, dolapta tutmak için değildir.”
Doğrudur, ama kendisine soruyoruz: Niçin 2003 yılında çıkarttığınız tezkereleri
hâlâ dolapta tutuyorsunuz? Bunlar hâlâ dolaptadır. (CHP sıralarından alkışlar) Değerli
arkadaşlarım, Hükûmetin izlediği politika, maalesef, teröristleri teskin etmek,
alttan alma politikasıdır. Bu yanlış bir politikadır, bu politikayla hiçbir
yere gidemeyiz. Bugün, sınır ötesi harekât oluyor mu? Oluyor ama bunu
teröristler yapıyor. Niçin biz yapmıyoruz? Hukuk mu karşı? Hukuk bizden yana.
Gücümüz mü yok? Avrupa’nın en güçlü ordusu biziz. Nedir eksik? Eksik olan
siyasi iradedir. Değerli
arkadaşlarım, Meclis tezkereyle yetki verdi Hükûmete. Hükûmet ne yaptı? Silahlı
kuvvetlere siyasi direktif verdi mi? Verdiğini duymadık. İşte bu son olaylar
bütün bunları düşünüp... (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öymen. ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım, müsaadenizle. Evet bütün bu son
olaylar, bizim… BAŞKAN – Çok
teşekkür ederiz Sayın Öymen. (AK Parti sıralarından “Süre bitti” sesleri) ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Bitti de cümlemi tamamlayayım müsaade ederseniz. BAŞKAN – Buyurun. ONUR ÖYMEN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, cümlemi tamamlıyorum müsaade ederseniz. Yüce
Meclise saygılar sunacaktım. Herhâlde bu sizi rahatsız etmez. Ben şunu son
cümle olarak söylüyorum: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, millî bir anlayış
içinde, bu terörle mücadelede üzerimize düşen her türlü görevi yapmaya hazırız
ve Sayın Başbakanın böyle bir birlik ve bütünlüğün gerektirdiği günde
muhalefeti eleştirmesini büyük bir üzüntüyle karşılıyoruz, bunu yadırgıyoruz. Çok teşekkür
ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim. Gündem dışı
üçüncü söz, yine aynı konuda söz isteyen Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’a
aittir. Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar) 3. Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, son günlerde
yaşanan terör olaylarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle Değerli Başkan
Vekilimizi sizler adına, grubumuz adına yürekten kutluyorum, başarılar
diliyorum. Değerli
milletvekilleri, son günlerde yaşadığımız acı terör olayları üzerine gündem
dışı söz almış bulunuyorum. Doğrusu, Sayın Hükûmetin gelip burada söz verip,
bilgi verip gruplara daha uzun konuşma hakkı verilmesiydi. Bu konu gündem
dışının konusu değil, bu konu Türkiye’nin temel gündem maddesi. Dolayısıyla, bu
konuyu beş dakikalık gündem dışına hapsetmek, bana göre bu konuda Hükûmetin,
maalesef bu konuya verdiği önemin ifadesidir, üzülerek ifade ediyorum. Değerli Başkan,
değerli milletvekilleri; Türkiye tarihî bir kavşak noktasındadır. Hayati bir
yol ayrımındayız. Karşımızdaki sorunun adını doğru koymak zamanı çoktan gelmiş
ve geçmektedir. Farkındaysanız, özellikle Sayın Hükûmetimiz farkındaysa, son
günlerde, son bir ayda 50’ye yakın insanımız hayatını kaybetti. Bölücü terör
örgütü, dünden farklı olarak artık, Türkiye Cumhuriyeti devletine, Türk
milletine savaş açtı, bir taarruz mahiyetinde kitlevi ölümlerle sonuçlanan
saldırılarda bulunmaktadır. Niye yapmaktadır bunu? Amacını çok net ortaya
koymak lazım. Bölücü terör örgütü 1984’te Eruh baskınıyla başlayan süreçte
Türkiye’yi milletiyle, toprağıyla parçalayıp bu topraklarda bir ayrı devlet
kurmak için yola çıktığını ifade etti ve sürekli ifade ediyor. Bunu bir başka
anlamda, kültürel haklar, özgürlükler, barış arayışları falan diye
değerlendirmek, gerçekten bölücü terörü cesaretlendirmiştir ve bugünkü
boyutlara ulaştırmıştır. Geliniz, gelinen
noktada gerçekleri birlikte telaffuz edelim. Bu alçak saldırılar Irak’ın
kuzeyinden kaynaklanmaktadır. Birinci gerçek bu. Terör örgütünü yöneten
kadrolar Irak’ın kuzeyinde yaşamaktadır. Terör unsurları artık, Kandil
Dağı’ndan da inmiş, Türkiye’de, Irak’ın kuzeyinde mevziler tutmuş, saldırılar,
taarruzlar planlamaktadır. Tüm bu teröristleri ve terör örgütünün bu
saldırılarını maalesef maalesef diyorum çünkü bu gerçeği de kabul etmemiz lazım
Barzani korumaktadır, sahiplenmektedir. Denilebilir ki, artık, PKK’yı İmralı
canisi değil, Barzani bizatihi yönetmektedir. Muhatap kim? Bu
soruyu da doğru cevaplandırmamız lazım. Değerli Hükûmete soruyorum: Türkiye’yi
Türk milleti adına yönetmek sorumlusu kim, terörle mücadelenin sorumlusu kim?
Her defasında temennilerde bulunmak, her defasında tribüne çıkıp terörü kınamak
hakkına öncelikle Hükûmet ve onun arkasındaki AKP Meclis Grubu böyle bir hakka
sahip değil. Terörün muhatabı, teröre karşı Türkiye’yi, insanımızın can
güvenliğini koruma sorumluluğu Hükûmete aittir. Ne olmuştur? Gelinen noktada, Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Türk Milleti adına, Hükûmete sınır ötesi operasyon yapıp bu
bölücü terörü durdurmasını, kökünü kazıması yetkisini vermiştir. Bu bir görev
emridir. Hükûmetimiz ne yapmıştır? Beyanatları yan yana getirdiğimiz takdirde
göreceksiniz ki, Hükûmetin hiç sınır ötesi operasyon yapmak gibi bir niyeti
bulunmamaktadır. Hükûmetimizin yetkililerine, AKP Grubuna soruyorum: Bugün
şehitlerimizi kaldırıyoruz. Başbakan nerede? Sayın Dışişleri Bakanı Bağdat’ta
ne aramaktadır? RECAİ YILDIRIM
(Adana) – Bush’u bekliyor, Bush’u. MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Hangi stratejik anlaşma, bugüne kadar yapılan hangi stratejik
anlaşma terörü caydırdı, terörün niyetini caydırdı, eylemini azalttı? (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Üç
dakika ek süre verdim Sayın Şandır. MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – İngiltere’yle yapılacak stratejik anlaşmayla veya Amerika Devlet
Başkanı George Bush’la yapılacak görüşmeye umut bağlamak, terörle mücadeleyi bu
görüşmelere bağlamak hakkına sahip misiniz? Size, millet, Türkiye Büyük Millet
Meclisi vasıtasıyla bir görev emri verdi böyle bakmak lazım. Boşuna mı
getirdiniz bu tezkereyi? Bu tezkere nerede? SÜLEYMAN TURAN
ÇİRKİN (Hatay) – Dolapta. MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Bu tezkereyi uygulayacak
mısınız, kullanacak mısınız yoksa her gün şehit vermeye devam mı edeceğiz?
Dikkatlerinize ve vicdanlarınıza soruyorum. Biz bu tezkereyi geçen hafta
çarşamba günü oyladık, kabul ettik. Eğer bu tezkerenin gereği yerine konulmuş
olsaydı, bugün, toprağa düşmüş 12 şehidimiz olmayacaktı, bu kadar yaralımız
olmayacaktı. Bu 8 askerimiz…(AK Parti sıralarından gürültüler) Bir zillettir!
Hiç yerinizden konuşmaya hakkınız yok. Türk Silahlı Kuvvetleri ilk defa teröre
karşı esir vermektedir. Bu, sizin iktidar döneminizde oldu. (MHP sıralarından
alkışlar) AHMET YENİ
(Samsun) – Hadi oradan be! Hadi oradan! MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Sayın milletvekilleri… ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Siz kendi döneminize bakın. MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Sayın milletvekilleri, ortada bir olay var. (AK Parti sıralarından
gürültüler) RECAİ YILDIRIM
(Adana) – Rahatsız mı oldunuz? BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri… MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Ortada bir olay var. Bölücü
terör örgütü Irak’ın kuzeyinden geliyor, Türk Silahlı Kuvvetlerine saldırıyor,
12 tane şehit veriyoruz. Halkımıza saldırıyor. Sonuç ne olacak? Nereye varacak
bu gidiş? Ne zaman harekete geçeceksiniz? Milletimiz sokaklarda. Milletimiz
tepkisini, millî hassasiyetini ortaya koyuyor. Hükûmetimiz ne yapıyor? Irak’ta
strateji, İngiltere’de stratejik anlaşmalar peşinde. ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – Şehitler üzerinden siyaset
yapmayın. SÜLEYMAN TURAN
ÇİRKİN (Hatay) – Rahatsız oluyor, rahatsız! MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Dışişleri Bakanı Bağdat’ta uzlaşma ve diyalog arıyor. Buna bir
hakkınız var mı? Beş yıldır bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz. Milletimizin önünde
konuşuyoruz, gerçekleri olduğu gibi konuşmak mecburiyetindeyiz. Sayın Bakan
burada. ALİ TEMÜR
(Giresun) – Cevap verecek size Sayın Bakan. MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Sayın Bakan burada. Hükûmet adına gelip toplantılar yapıyor, zirve
toplantıları düzenleniyor. Ne oluyor? Hangi sonuç alınıyor? Ne zaman? Biz emir
vermek durumunda değiliz? Akan kanın sorumlusu sizlersiniz, bu Hükûmettir. (MHP
sıralarından alkışlar) Bu ülkeyi Türk milleti adına siz yönetiyorsunuz. (AK
Parti sıralarından gürültüler) AHMET YENİ
(Samsun) – Kan üzerinden siyaset yapıyorsunuz. MEHMET ŞANDIR
(Devamla) Sayın milletvekilleri, kan
üzerinden siyaset yapmıyoruz ama size sorumluluğunuzu hatırlatıyoruz. AHMET YENİ
(Samsun) – Kan üzerinden siyaset yapıyorsunuz. (AK Parti sıralarından
gürültüler) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri… MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Size sorumluluğunuzu hatırlatıyoruz. AHMET YENİ
(Samsun) – Kan üzerinden… MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Bu millet, sizi can güvenliğini temin etsin diye seçti. Bugün, laf
üreterek, basını azarlayarak… (AK Parti sıralarından “Sözlerinize dikkat edin.”
sesi) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Hükûmet birazdan cevap verecek, sakin dinleyin lütfen. SUAT KILIÇ
(Samsun) – Niye asmadınız? Assaydınız ya! BAŞKAN –
Tamamlayın lütfen Sayın Şandır. SUAT KILIÇ
(Samsun) – Niye asmadınız? Niye asmadınız, niye? MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Bugün Hükûmet olarak laf üreterek, basını azarlayarak, RTÜK’e
yasaklar koyarak terörle mücadele edemezsiniz. Akan kanı durdurma sorumluluğu
size ait. Milletimiz sokaklardadır. AHMET YENİ
(Samsun) – Hep kan üzerinden siyaset… Şehitler üzerinden siyaset yapıyorsun. MEHMET ŞANDIR (Devamla)
– Şundan endişeleniyoruz: Eğer terörle mücadelede bu millet sizden umudunu
keserse, esas tehlike o zamandır. İşte, milletimize bu noktada…(AK Parti
sıralarından gürültüler) BAŞKAN – Sayın
Şandır, tamamlayın lütfen. MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Milletimize bu noktada sağduyu tavsiye ediyoruz, suhulet ve sükûnet
ve sabır tavsiye ediyoruz. Bu sebepten dolayı… AHMET YENİ
(Samsun) – İşiniz gücünüz tahrik. MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Tahrik etmiyoruz. ERTEKİN ÇOLAK
(Artvin) – İç Tüzük’ü niye uygulamıyorsunuz Sayın Başkan? MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Bu sebepten dolayı, Hükûmetimizin, milletin kendisine verdiği bu
desteğin de idrakinde, gücünü kullanarak, bu bölücü terörü neredeyse… BAŞKAN – Sayın
Şandır, tamamlayın lütfen. MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – …sınır ötesinde, sınır içerisinde bitirmesini talep ediyoruz. Muhterem
heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Gündem
dışı konuşmalara Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek cevap
verecektir. Buyurun Sayın
Bakan. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakikadır. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim. Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sözlerimin başında,
şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize minnet ve şükranlarımı sunuyorum. Bir önemli konuyu
konuştuğumuzun hepimiz farkındayız ve farkında olmalıyız. Bu müzakereleri
sadece burada bulunan değerli milletvekilleri değil, Türkiye’nin her tarafından
ve buradan çıkacak sonuçlara, burada yapılacak değerlendirmelere göre başkaları
da takip etmektedir. O sorumluluk duygusu içerisinde ve siz değerli heyetinizi
bilgilendirmek maksadıyla söz aldım . Değerli
milletvekilleri, iktidarların görevi doğruyu yapmaktır, muhalefetin görevi de
yanlışı yaptırmamaktır. Burada dile
getirilen hususları, bunların bir kısmı gerçeklerle örtüşmese bile, bir kısmı
belki iç polemik olarak da kullanılabilecek ifadeler olarak değerlendirilse
dahi, ben, iyi niyetle, içinden geçtiğimiz süreç ve duyduğumuz acının çerçevesinde
meseleyi böyle değerlendirmeye çalışıyorum. Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz hafta çarşamba günü, biz, burada, birlikte terör
meselesini konuştuk, terörle mücadeleyi konuştuk. O tezkereye destek veren,
teker teker milletvekillerimiz ve partilerimizle birlikte ki bundan dolayı
Hükûmet adına teşekkürlerimi kamuoyu önünde ifade ettim, bir defa daha bu
desteğinizden dolayı teşekkürlerimi ve şükranlarımı ifade etmek istiyorum o gün
yaptığımız müzakerede mutabık kaldığımız ben zabıtlara tekrar baktım hem
Cumhuriyet Halk Partisi adına hem Milliyetçi Hareket Partisi adına hem de teker
teker bazı parti genel başkanlarımızın beyanlarına tekrar baktım, mutabık
kaldığımız husus şu: Evvela, bir millî meseleyi konuşuyoruz. Üslubumuz ona göre
oluyor, olmalı. İkincisi, bir devlet sorununu konuşuyoruz. Bu belayla bugün
karşılaşmış değiliz. Hepimiz o konuşmalara başlarken, çeyrek yüzyıllık bir
meseleyi konuştuğumuzu ifade ettik. Demek ki, en az yirmi beş yıllık geçmişi
olan bir konuyu konuşuyoruz ve bu süre içerisinde, bu tezkereye destek veren
partilerimizin önemli bir kısmı bu sorumluluğun içerisinde bulundular,
devletimizin imkân ve kabiliyetleri içerisinde milletimizden aldığı güç ve
destekle bu belayı ülkemizden defetmek noktasında bir çaba sarf ettiler. Her
hükûmet… CANAN ARITMAN
(İzmir) – Sayın Bakan… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Müsaade ederseniz, bakınız, laf
atmak, bugün, burada olmaz. Laf atma noktasında değiliz Sayın Arıtman, rica
edeceğim. Benim de yüreğim yanıyor. Ben, hem ASALA tarafından yakınları şehit
edilmiş hem PKK tarafından yakınları şehit edilmiş olan birisiyim. Ben, bu
acıyı her gün yaşayanlardan birisiyim, yüreğim yanarak konuşuyorum. Bu kürsüye
yüzlerce defa çıktım, keşke çıkmasaydım, keşke böyle bir talihsizliği, böyle
bir acıyı yaşamasaydık. Onun için, lütfen, sözlerimi, heyecanımı bu çerçevede
değerlendirin. Aslında, ben şunu
söylemek istiyorum: Bizi eksik bulabilirsiniz, bizi yanlış bulabilirsiniz ama o
tezkereye destek veren partilerle hepimiz aynı saftayız, ülkemizin birliğinden
ve bütünlüğünden yanayız. Gelin, meseleye böyle bakalım, meseleyi böyle
anlayalım. (AK Parti sıralarından alkışlar) RASİM ÇAKIR
(Edirne) – İcraat nerede? İcraatı görelim. Aynı safta mıyız, değil miyiz? DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİCEK (Devamla) Onun
için, çözümü de bulacaksak, birbirimizin cümlelerinden boşluk arayarak veya
mefhumu muhalifinden mana çıkararak veya işin aslını, esasını öğrenmeden
birbirimizi suçlarsak varmak istediğimiz noktaya varamayız. Tam tersi,
başkalarının istediği zeminde bu konuyu tartışmış oluruz. Diyorum ki:
Bakınız, bu bir millî mesele, bu bir devlet meselesi. Geçen hafta da ifade
ettim, bugüne kadar yeryüzünün gördüğü en kanlı terör örgütü, arkasında en çok
dış destek olan bir örgütten bahsediyoruz. Onun için, yirmi beş yıl bitmedi, her hükûmet mücadele
verdi, devletin bütün birimleri mücadele verdi, veriyor. Bugün, hükûmette biz
olmasak da bir başka parti olsa, onlar da verecek, verir. Bundan en ufak bir
tereddüdüm ve şüphem yok. O nedenle, bizim, bugüne kadar bu mücadelede çok
başarılı olduğumuz noktalar oldu ama tümüyle terör meselesi, ne ülkemizden ne
bölgemizden ne de dünyanın gündeminden kalkmadı. Onun için, birçok anlaşmalar
yapılıyor, birçok kuruluşta bu konu gündeme geliyor. Ama, en çok
samimiyetsizliğin olduğu bir konuyu da konuşuyoruz. En çok alçaklığın ve
ikiyüzlülüğün olduğu bir konuyu da konuşuyoruz, yalnız burada değil, her
mekânda, her zeminde Türkiye’nin çektiği acıları, sıkıntıları… Varsa bu manada
ikiyüzlü davrananlar, onlara da uygun üslup içerisinde bunların hepsi
söylenmiştir, söylenmeye devam ediyor. Bir devlet mücadelesi olarak konu
gündemimizde olduğuna göre, devletin ilgili birimleriyle bu iş götürülüyor. Elbette, siyasi
sorumluluk bizdedir, bunda hiç tereddüt yok. Anayasa’daki ölçüler, sınırlar
çerçevesinde Türkiye’de yapılan her icraatın sorumlusu hükûmettir. Biz, bu
sorumluluğun gereğini yapmaya, gerekli bilgiyi vermeye hazırız. Ancak bazı
konularda kamuoyunun doğru bilgi sahibi olması lazım. Hepimiz bu menfur
cinayetler karşısında, alçakça saldırılar karşısında bir infial içerisindeyiz.
Milletimizin tepkisi haklıdır, infiali haklıdır ve asildir. Bizim arzumuz,
sadece bu infialin bu sınırlar içerisinde kalması, başkalarını sevindirecek
provokasyonlara vesairelere itibar edilmemesidir. O noktada daha soğukkanlı,
daha sağduyulu davranalım. Çünkü, terörün varmak istediği şey bu ülkede
ayrıştırma meydana getirmek, toplumun kesimlerini biri diğeriyle karşı karşıya
getirmek, kamu düzenini bozmak, ülkemizin birliğine, dirliğine zarar vermek. O
nedenle, hepimiz tabiatıyla, bugüne kadar alınan tedbirleri bu manada
değerlendirmemiz lazım. Şimdi, burada
zaman zaman gündeme gelen bir konu oldu, geçen dönem de geldi. Gelin, bu
tartışmalara bir son vermek, doğru bilgi vermek adına size bir teklifte
bulunacağım. İç Tüzük’ümüzün 70’inci maddesine göre kapalı oturum imkânı var.
Mesela, şu pişmanlık yasaları nasıl çıkmış? Nereden çıkmış? Çünkü biz bunları
kamuoyu önünde bütün açıklığıyla konuşamıyoruz. Konuştuğumuz konu yaptığımız
mücadelenin özüne zarar veriyor. Ama bu işten sorumlu hükûmet olduğu için de
her defasında da benim Hükûmetim veya benden evvelki hükûmetler.. Çünkü sekiz
defa pişmanlık yasası çıkmış. “Eve dönüş” demişiz, “pişmanlık” demişiz. Her
hükûmet zaman zaman bu türlü tasarıları gündeme getirmiş. Ama ben baktım,
hiçbir hükûmetin seçim beyannamesinde ve hükûmet programında pişmanlık yasası
çıkarmak diye bir vaadi yok. Ne zaman ki hükûmet olmuş, devlet sorumluluğunu
üstlenmiş, bir devlet ihtiyacı olarak o hükûmetin ya da o partilerin gündemine
gelmiş. En zor çıkarılacak yasalardan bir tanesidir. Şimdi söylemesi
kolay. Ama neden böyle bir yasayı o hükûmetler, bizden evvelki hükûmetler de
çıkarmak lüzumunu duymuş? Açık olarak bir şey söylüyorum, diyorum ki, devlet
ihtiyacı olarak gündeme gelmiş. Sayın Öymen de buna temas ettiği için
söylüyorum. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sonucunu sordu, sonucunu. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sonucunu soracağız, bir dakika… CANAN ARITMAN
(İzmir) – Sayın Bakan, Öcalan’ı affetmek de mi devlet sorumluluğudur? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Kimse Öcalan’ı affetmedi,
affedemez. CANAN ARITMAN
(İzmir) – Öcalan’ı affetmediniz mi?.. Yapmayın! Yapmayın! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) –
Sayın Arıtman, yani, bu noktada, bakınız, ben böyle bir sorumsuzluk
içerisinde olmam. Deminden beri ifade etmeye çalışıyorum. BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ben devlet sorumluluğunu taşıdığım
süre içerisinde ne bu kürsüden ne başka bir kürsüden aksi bir şey söylemedim,
yalan bir şey söylemedim. Devletimin, milletimin hilafına hiçbir kelime
söylemedim. (AK Parti sıralarından alkışlar) Hiç kimse de söyletemez. Hiç kimse
de bu terörist başının affına imza atamaz ama yanlış bilgiler… CANAN ARITMAN
(İzmir) – 6’ncı maddeyi biz koymadık, siz koydunuz. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sayın Başkan, eğer Sayın Arıtman
konuşacaksa ne âlâ!.. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bakın bu türlü, gayriciddi
tavrınız, konuştuğumuz meselenin ciddiyetine zarar veriyor. Bir hanımefendi
olarak saygı duyuyorum yalnız bakınız size diyorum ki, ikide bir, ikide bir… MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Çiçek, Hükûmet sorumluluğunuzdan bahsettim. Hükûmet
sorumluluğunuzu sorguluyoruz biz. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sorguluyoruz… Sorgulamanın yolu bu şekilde
değil Sayın Şandır, siz beni tanırsınız ben sizi tanırım. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Onu konuşuyoruz, ben de sizi tanırım ama Hükûmet sorumluluğunuzu
hatırlatıyoruz. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bakınız, siz konuşurken böyle bir
sataşmayı siz de doğru bulmadınız, ben de bulmadım. MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Tamam… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ben bir açıklık getiriyorum. Gelin,
şu konuyu bir iç tüketim malzemesi olmaktan kurtarmak istiyorsak şu pişmanlık
yasası zaman zaman konuşuluyor bakınız, 70’inci madde imkân veriyor, bir kapalı
oturum yapalım. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Siz isterseniz olur Sayın Bakan. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ee siz de isteyin canım, siz
gündeme getirdiniz. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hayır efendim, tek başına… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sizin de yetkiniz var, sizin de
yetkiniz var. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Tek başına siz isterseniz olur. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bu sorumluluğu, niye siz üzerinize
almak istemiyorsunuz? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Tek başına siz isteyeceksiniz. Yetkiniz var. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bakın ben size teklif ediyorum
çünkü ben bu işin nasıl olduğunu biliyorum. Bilmek isteyen sizsiniz, o zaman
getirin, 70’inci maddeyi kullanın, size bu bilgiyi verelim. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Siz isteyebilirsiniz, yetkiniz var. BAŞKAN – Sayın
Anadol… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ama siz niye getirmiyorsunuz?
Sayınız mı yetmiyor? (AK Parti sıralarından alkışlar) Mademki… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yetkiniz var, yetkiniz… BAŞKAN – Sayın
Anadol… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ama sayınız yetmiyorsa destek
verelim. Hâlbuki, orada 20 milletvekili yeter. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yetkiniz var tek başına… BAŞKAN – Sayın
Anadol… K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Tek başına yetkiniz var. 70’inci madde burada. Yapmayın size
yakışmıyor. Sizin ciddiyetinize yakışmıyor. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bakınız, her defasında gündeme
getiren sizsiniz, ben Hükûmet üyesi olarak, benden evvelki tasarıların da nasıl
gündeme geldiğini biliyorum; bunu bilme ihtiyacım yok. Bilme ihtiyacı olan
sizsiniz, bunu siz gündeme getiriyorsunuz. Ben de diyorum ki, bu bilgiyi size
verelim. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ciddiyetinize yakışmıyor. Tek başınıza isteme yetkiniz var. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Kapalı oturum isteyin, ne var
bunda? Niye istemiyorsunuz? K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Yapmayın… BAŞKAN – Sayın
Anadol… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Kapalı oturum isteyin verelim bu
bilgiyi, bu bilgiyi verelim. BAŞKAN – Sayın
Bakan, Genel Kurula hitap edin lütfen. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bu ihtiyacın nereden geldiğini,
kimin istediğini, neden istediğini açıkça ortaya koyalım. ATİLA EMEK
(Antalya) – Hiçbir şeyi gizleyemezsiniz. Bildiğiniz bir şey varsa söyleyin. DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Ondan sonra diyelim ki, evet,
siyasi sorumluluk bana ait olsa bile benden evvelki hükûmetlere ait olsa bile
konunun nasıl gündeme geldiğini çok açık olarak ortaya koyalım. Aksi hâlde biz
bunları böyle tartışmaya devam ederiz. K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – İsteyin efendim… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Çünkü taşıdığım sorumluluk, bu
kürsüden, bu formatta, bu şekliyle bazı gerçekleri açıkça söylemeye imkân
vermez; çünkü yürüttüğümüz davanın özüne zarar veriyor. Devlet açısından
verebileceği bir kısım sıkıntılar var, bir zorluklar var, bunları paylaşmak
adına eğer paylaşacaksak ben bu bilgileri vereceğim, ben saklamıyorum. Onun
için, demek istiyoruz ki, böylesine acılı bir günde, eğer bu konular,
konuştuğumuz konunun sonuçlarına tesir icra edecekse, daha köklü tedbirlerin
alınmasına imkân verecekse, birbirimizi anlamaya imkân verecekse, birliğimizin,
beraberliğimizin daha kuvvetlenmesine imkân verecekse, gelin, bu konuyu
konuşuruz. Sonuçta da ne var ne yok biz anlarız ki kamuoyunda tartışılan, bir
türlü mahiyeti anlaşılamayan bu meselelerin ne anlama geldiğini, nereden
kaynaklandığını açıkça ortaya koymamız lazım gelir. Şimdi bakınız,
bir şey daha ifade etmek istiyorum: Terörle mücadele meselesi bir devlet
meselesidir dedik. Bugüne kadar uygulanan politikalar da bir devlet
politikasıdır. Geçen hafta da böyle ifade edildi, ben de buna aynen
katılıyorum; devlet politikasıdır. Bir başka hükûmet gelse, bu politikalara
yenilerini ekleyecektir, güncelleştirecektir ama ana istikameti, ana aksları
değişmeyecek. Onun için, biz de her olay vuku bulduğunda, devletin, ister
Genelkurmay ister Millî İstihbarat ister Jandarma ister Emniyet veya başkaca
birimlerden, Dışişlerinden, konuyla alakası olan birimlerle bir araya
geliyoruz. Eldeki bilgi ne, olayın mahiyeti ne, varmak istediği nokta ne,
alınan tedbirlerde nerede eksiklik var, nerede sıkıntımız var, nerede
zafiyetimiz var, bundan sonra alınması gereken tedbirler ne? Dün aldığınız
tedbir bugün yetmiyor, bugün aldığınız da yarın yetmeyecek. Onun için, yeri
gelmişken buradan bir şey ifade ediyorum bütün samimiyetimle değerlendirmesi
size ait: Bakınız, pazar günü biz dört toplantı yaptık. En son, Sayın
Cumhurbaşkanının başkanlığında yapılan toplantı; Sayın Başbakan, ilgili
bakanlar, Genelkurmay Başkanımız, kuvvet komutanlarımız, MİT Müsteşarı. Olaylar
bütün ayrıntılarıyla burada konuşulmuştur. Verdiğiniz tezkerenin kullanımı
dâhil, verdiğiniz tezkerenin kullanımı dâhil, hududu, şümulü, zamanı, dün
alınmış, geçtiğimiz günlerde alınmış, dün, evvelsi gün aldığımız, yarın, öbürsü
gün ve daha sonraki alacağımız tedbirler konusunda devletin kurumları arasında
tam bir mutabakat vardır. Şimdi, tezkereyi verdiğiniz doğrudur ama bu tezkereyi
kullanacak devletin güvenlik birimleridir; bunun zamanını, şümulünü, hududunu,
elbette siyasi hedef olarak biz koyacağız, zamanlaması kendilerine ait.
Bunların hepsinde bir mutabakatımız var, ama şimdi, bunu, her yerde, aleni,
açık söyleme imkânımız yok. Söylediğiniz takdirde bu bir tedbir olmaktan çıkar,
caydırıcı olmaktan çıkar ama devletin sorumluluk taşıyan, canını ortaya koyarak
ister Kuzey Irak’ta ister Doğu, Güneydoğu Anadolu’da veya Türkiye’nin herhangi
bir yerinde mücadele veren güvenlik birimlerimiz bana “Şu gün, şu tarih, şu
saatte bu işi yapmam gerekir.” diyor ise, bize düşen, işin icabı neyi
gerektiriyorsa o noktadaki kararı vermektir. Bu noktada ne benim Hükûmetimin
kararsızlığı olur ne de geçmişte ne de bundan sonraki hükûmetlerin. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Tekraren ifade ediyorum değerli
arkadaşlarım: Bakınız, verdiğiniz tezkere dâhil, yetki dâhil alınan ve alınacak
olan tedbirler konusunda yarın da Millî Güvenlik Kurulu var, başkaca tedbirler
de oradan çıkacaktır devletin kurumları arasında zerre kadar fikir ayrılığı,
düşünce ayrılığı yoktur. Geri kalanın zamanlaması bu sorumluluğu en üst düzeyde
hayatını ortaya koyarak sürdürecek olan kurumlarımızın “şu tarih, şu zaman, şu
büyüklükte” demesine bağlı. Bunu ifade etmek istiyorum, bu özellikle önemli. Bir başka şeyi
daha bugün burada ifade etmem lazım. Şimdi, Sayın Başbakan bugün İngiltere’de,
bazı arkadaşlarınız Kuveyt’te ve Irak’ta. Şimdi biz bunları bu Kurulda pazar
günü konuştuk değerli arkadaşlarım, pazar günü konuştuk Sayın Cumhurbaşkanının
başkanlığında. Sayın Başbakan, gidip gitmemeyi…İç politikada bu yanlış değerlendirmelere
konu olabilir, gidelim mi, gitmeyelim mi. Ama orada yapılan değerlendirmelerin
sonucudur ki, Sayın Başbakan bugün İngiltere’dedir. GÖKHAN DURGUN
(Hatay) – İngiltere’ye gideceğine buraya gelsin, hesap versin! DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bir arkadaşımız Kuveyt’te Irak’a
komşu ülkeler toplantısında Türkiye’nin davasını anlatmak, bu konuyu anlatmak
üzeredir. Sayın Ali Babacan da, bir süreden beri, Irak’a komşu, en başta İslam
ülkeleri, Arap ülkelerini ziyaret etmektedir. Değerli
arkadaşlarım, konunun çarpıtmaya müsait yanları vardır. Biz haklıyız ama en
haklı davalarımızda gerekli altyapı zaman zaman hazırlanmadığı için, başta
Kıbrıs olmak üzere… Kıbrıs’tan daha haklı dış politika davamız oldu mu
geçmişte? Ama geriye dönüp baktığımızda Birleşmiş Milletlerde her defasında
kaybettik, başka tarafta kaybettik. Onun için, şimdi, Irak bir Arap ülkesidir,
Birleşmiş Milletlerin üyesi bir ülkedir. Elbette sizin yaptığınız bir
tasarrufun yarın fitne, fesadı bol bir coğrafyada “Bu, Araplara karşıdır,
vesairedir.” deyip sizin tarihî geçmişinizle birleştirerek şu veya bu
istikamette istismar imkânları vardır. Biz bunları devletin bilgisi içerisinde
oturup konuştuktan sonra vardığımız karar şudur ki: Sayın Başbakanın bugün
İngiltere’ye günübirlik gidip gelmesi… (CHP sıralarından gürültüler) CANAN ARITMAN
(İzmir) – 1 Mart tezkeresi… MEHMET DANİŞ
(Çanakkale) – Dinleyin! GÖKHAN DURGUN
(Hatay) – Ne diyorsun? BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – …arkadaşlarımızın Kuveyt’teki
toplantıya katılması ve Sayın Dışişleri Bakanımızın… BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… CANAN ARITMAN
(İzmir) – 1 Martta… MEHMET DANİŞ
(Çanakkale) – Bir dinle, bağırma! GÖKHAN DURGUN
(Hatay) – Otur yerine! BAŞKAN – Sayın
Arıtman… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – …Arap ülkelerine, İslam ülkelerine
gidip Türkiye'nin en haklı davasını anlayıp, yarın konu bir başka zeminde
gündeme geldiğinde destek istemesi, şimdiden bilgilendirmesi, bunların hiçbirisi,
hiçbirisi verilmiş olan karardan vazgeçmek anlamına değildir. Bunun altını
özellikle çiziyorum. Verdiğimiz, vardığımız kararın, devletin ilgili
birimleriyle varmış olduğumuz mutabakattan vazgeçme anlamında değildir. Ancak,
bilgilendirmek ve mümkünse en haklı olduğumuz bir davada olabildiğince geniş
bir devletler topluluğunu bu politikanın arkasına almak, terörle mücadelede
önemli bir adımdır, önemli bir unsurdur. Şimdi, ben olsaydım konuyu şöyle
sorardım: “Başbakan ne arıyor orada?” Ee, ben sebebini söyledim. Bu, bir soru
tarzında sorulmak vardır, bir eksiklik, bir noksanlık olarak kamuoyunun
gündemine getirilmek vardır. Dolayısıyla, Hükûmet, insan aklının alabileceği,
devletin envanterinde bulunan imkân, kabiliyet, bilgileri değerlendirmek
suretiyle en doğru olanı yapmaya çalışıyor. Size de her vesileyle bilgi vermeye
hazırız. GÖKHAN DURGUN
(Hatay) – Nerede bilgi? DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – İster bu şekliyle, ister kapalı
oturum, isterseniz zaten onu planladık Sayın Elekdağ’ın geçtiğimiz çarşamba
günü yaptığı toplantıda bir platform oluşturulması noktasında bir teklifi oldu,
biz buna olumlu baktığımızı söyledik. Tezkereye destek veren partilerimizle bu
konuyu görüşmeye her zaman hazırız. Hiçbir zaman şöyle bir bencillik içerisinde
de olmadık, egoizm içerisinde de olmadık: “En iyi biz biliyoruz, diğer
bilgilerin hepsi yanlıştır.” da değil. Akıl akıldan üstündür, sizin de katkınız
olacaksa, ki olur, olmalıdır, biz bunları almaya da hazırız. Çünkü söylediğim
gibi, konuşmalarımız birbirimiz açısından yeteri kadar anlaşılsa da anlaşılmasa
da tezkereye “evet” diyenler hep aynı taraftayız; bunu unutmayın. Hepimiz aynı
taraftayız, hepimiz ülkemizin birliğinden ve dirliğinden yanayız. (AK Parti
sıralarından alkışlar) Bugün bu saat itibarıyla alınması gereken ne tedbir
varsa bunlar alınıyor, alınmaktadır. Lütfen, devletimize güvenin. Devletimizin
bu noktadaki azmini, kararlılığını, lütfen, hepimiz sonuna kadar destekleyelim,
bugüne kadar olduğu gibi. (MHP sıralarından “Devlete güveniyoruz, Hükûmete
güvenmiyoruz.” sesleri) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) Milletimiz her zaman bu noktadaki azim ve
kararlılığını göstermiştir. Bu duygular
içerisinde hepinize saygılar sunuyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çiçek. Gündeme
geçiyoruz. ONUR ÖYMEN
(Bursa) – Sayın Başkan… BAŞKAN –
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır. ONUR ÖYMEN
(Bursa) – Sayın Başkan, Sayın Bakan biraz önce söylediğimiz sözleri çarpıttı.
Müsaade ederseniz, bir dakika sözlerimize açıklık getirmek istiyoruz. NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, herhangi bir sataşma söz konusu değil. ONUR ÖYMEN
(Bursa) – Bir dakika müsaade ediniz. SUAT KILIÇ
(Samsun) – Tamam tamam, gündeme geçti. ONUR ÖYMEN
(Bursa) – Bize bir dakika müsaade edin, sözlerimizin çarpıtıldığını açıklayacağım.
BAŞKAN –
Tutanakları getirtip bakalım Sayın Öymen, eğer öyle bir çarpıtma varsa size bir
dakikalık söz veririm. Şimdi gündeme
geçiyoruz. ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Sayın Başkan, Hükûmete bir sorumuz var. BAŞKAN Meclis araştırması açılmasına ilişkin altı
önerge vardır. Önergeleri
okutuyorum: V. BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI A) Meclis Araştırması Önergeleri 1. Kırklareli Milletvekili Tansel Barış ve 23
milletvekilinin, Kırklareli ili Vize ilçesindeki bir araziyle ilgili iddiaların
ve bu arazi üzerinde kurulması planlanan çimento fabrikasının çevre üzerindeki
muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/12) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Bir tarafta,
Kırklareli ili Pınarhisar İlçesinde halen faal olan Çimento Fabrikası
mevcutken, diğer tarafta Vize Evrencik Köyü civarında 200 dönüm arazi üzerinde
yeni bir çimento fabrikası inşaatı hızla devam ederken Vize Çakıllı Beldesinde
bir başka çimento fabrikasının fizibilite çalışmalarının yapıldığı duyumları
alınmaktadır. Bu bölgede yeni
bir çimento fabrikasına hiç de ihtiyaç yokken, durup dururken Vize ilçesine
bağlı Çakıllı beldesinde, daha önce Askeri taburun bulunduğu 583 dönümlük
hazine arazisi, Milli Emlak Genel Müdürlüğü tarafından 2 trilyon liraya,
(başbakana yakınlığı ve hemşerisi olarak medyamızda tanıtılan) Emrullah
Turanlı’ya ait Avrupa Çimento Sanayi Anonim Şirketi’ne çimento fabrikasının
kurulması ve iki yılda bitirilmesi planlanarak satıldığı söylenmektedir. Bahse konu olan
kamuya ait bu arazide, Ecevit Hükümeti döneminde cezaevi yapımı girişiminde
bulunulmuş, yöre halkının karşı çıkması ile bu işten vazgeçilmiş. Duyumlarımıza
göre geçtiğimiz yıl ise AKP’li bazı kişilerin hayvancılık yapmak üzere
kiralamaya kalktıkları, “ALİ DİBO” olaylarının patlak vermesi üzerine, halkın
tepkisinden çekinerek bu girişimden vazgeçilmiş. Daha önce askeri
alan olarak kullanılan 538 dönümlük kamu arazisinin, yapılan Emlak Vergi
Değerlendirilmesi sonucu 13 trilyon lira olduğu, buna karşın başbakana yakınlığı
ile tanınan Emrullah Turanlı’ya ait Avrupa Çimento Sanayi Anonim Şirketine 2
trilyon liraya satıldığı, bu satışın duyulması ile başta Vize halkı olmak
üzere, kamuoyunda çok büyük endişe, rahatsızlık ve huzursuzluk yaratmıştır. Vize Malmüdürlüğü
tarafından emlak vergi değerine yönelik yapılan çalışma sonucu 13 trilyon lira
değer biçilmesine karşın, Milli Emlak Genel Müdürlüğünce Emrullah Turanlı’ya 2
trilyon liraya satılması ile daha işin başında Emrullah Turanlı’ya 11 trilyon
lira kâr sağlandığı görülmektedir. Yöre halkımız,
yeni iş alanlarının açılmasına, fabrikanın kurulmasına karşı değildir. Vize
ilçesinin çevresinin çimento fabrikaları ile kuşatılmasına tepkilidir. Çimento
fabrikasının kurulacağı bölge aynı zamanda Ergene Nehrinin de doğduğu yerdir.
Bu bile bu bölgede çimento fabrikasının kurulmasına engel iken, bir de çevreye
vereceği zararların boyutlarını düşündüğümüzde yer seçimi olarak da doğru
olmadığı ortaya çıkmaktadır. Bir taraftan
çimento fabrikası için yer seçimi ile yöre halkımız üzerinde endişe, korku ve
telaş yaratılırken, diğer taraftan yetkili merciler tarafından emlak vergi
değerinin 13 trilyon lira değer biçtiği arazinin 2 trilyon liraya satılması
karşısında, araziyi alan firmanın kayrıldığı, peşkeş çekildiği düşünülerek,
daha işin başında araziyi alan firmanın 11 trilyon lira kâra geçirildiği, bir
de araziyi alan firmanın başbakana yakınlığı ve hemşehrisi olarak son
zamanlarda hızlı bir yükselişe geçen işadamı Emrullah Turanlı olduğu iddiaları
yer alınca, bu satış üzerindeki kuşkuları, şüpheleri, huzursuzlukları
artırmıştır. İşte tüm bu
endişe, kuşku, şüphe spekülasyon, kayırmacılık, peşkeş çekme gibi duyum ve
iddiaların araştırılması ile bu iddiaların ortaya çıkmasına neden olan
sorumluların kusurları, kasıtları varsa ortaya çıkarılması ve çevreye vereceği
zararların tespit edilmesi ile alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacı
ile Anayasamızın 98, İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince Araştırma
Komisyonu kurularak araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz. 1) Tansel Barış (Kırklareli) 2) Enis Tütüncü (Tekirdağ) 3) Turgut Dibek (Kırklareli) 4) Ahmet Ersin (İzmir) 5) Malik Ecder Özdemir (Sivas) 6) Faik Öztrak (Tekirdağ) 7) Cevdet Selvi (Kocaeli) 8) Hikmet Erenkaya (Kocaeli) 9) Ali Arslan (Muğla) 10) Muharrem İnce (Yalova) 11) Çetin Soysal (İstanbul) 12) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 13) Gökhan Durgun (Hatay) 14) Zekeriya Akıncı (Ankara) 15) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 16) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 17) Orhan Ziya Diren (Tokat) 18) Hulusi Güvel ((Adana) 19) Osman Kaptan (Antalya) 20) Ali Oksal (Mersin) 21) Bülent Baratalı (İzmir) 22) Şevket Köse (Adıyaman) 23) Bilgin Paçarız (Edirne) 24) Mehmet Sevigen (İstanbul) 2. İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 milletvekilinin,
İzmir ili başta olmak üzere Ege Bölgesi’nde su kaynakları yönetiminde yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/13) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Ülkemiz, sahip
olduğu farklı iklim ve toprak özelliklerine bağlı olarak çok geniş ve yüksek
olan tarımsal üretim potansiyelini değerlendirememektedir. Bunun başlıca
nedenleri; teknolojide süregelen çok hızlı değişimin yakalanamaması, siyasi
çıkarların öne alınması, plansızlık ve vizyon eksikliği sonucunda doğru ve
sürdürülebilir bir tarım politikası oluşturulamaması ve uygulanamamasıdır. Aynı durum
ülkemizin tarımsal üretim değerinin % 21,4'ünü oluşturan ve tarımsal üretim
değerinde ülkemizin yedi bölgesi içinde 1.sırada yer alan Ege bölgesi için de
söz konusudur. Ege bölgesi ve İzmir'in tarımsal üretimi açısından büyük önem
taşıyan sulama projelerinin bir türlü tamamlanamaması bunun en tipik örneğini
oluşturmaktadır. Örneğin; Beydağ
barajı (KüçükmenderesBeydağ Projesi) inşaatına 1993 yılında başlanmış, 2006
yılı sonuna kadar baraj inşaatında ancak % 36 oranında fiziki gerçekleşme
sağlanabilmiştir. işin bu hızda sürdürülmesi halinde proje 2027 yılında
tamamlanabilecektir. Baraj inşaatının bitirilmesi için ise sadece 25 Milyon YTL
ödeneğe (Sayın Başbakan için satın alınan ATA uçağının yarısı kadar), baraj
inşaatı ile birlikte sulama inşaatının da paralel yürütülmesi için ise 22
Milyon YTL ödeneğe ihtiyaç vardır. Yapılan
çalışmalarda projeden beklenen faydalar arasında, üretilen ürünlerde mevcut
durumda verim artışı (Pamukta % 25, Patateste % 30, sebzede % 40, Yem
bitkilerinde % 50 ve buğdayda % 80) sağlanması yanı sıra yüksek gelir getiren
ürünlerin yetiştirilme imkanının artırılması da yer almaktadır. Mevcut durumda
% 13 oranında olan II. Ürün tarımının, projenin gerçekleşmesi ile % 40 oranına
ulaşacağı öngörülmektedir. Projenin, ürün desenindeki değişim ile birlikte %
60'lık ek istihdam yaratacağı kabul edilmektedir. Yine 1986 yılında
yapımına başlanan Bakırçay Havzasında yer alan BakırçayKınık Projesi kapsamında
bulunan Çaltıkoru ve Yortanlı Barajları ile Kınık Sol ve Sağ Sahil Sulama
Projeleri bir türlü tamamlanamamaktadır. Proje kapsamındaki Yortanlı Barajının
fiziki gerçekleşmesi % 100 olmasına rağmen İzmir II No'lu Kültür ve Tabiat
Varlıklarını Koruma Kurulu, barajda su tutulmasının ertelenmesi kararı
almıştır. Söz konusu Allianoi antik kent problemi giderilerek baraj hizmete
sokulmalıdır. Proje kapsamındaki Çaltıkoru Barajı fiziki gerçekleşme oranı ise
% 44 seviyesindedir. Yortanlı ve Çaltıkoru barajlarından yapılacak Kınık Sağ
Sahil Sulaması ve Kınık Sol Sahil Sulaması için kurulacak sulama şebekesi için
43 Milyon YTL ödeneğe ihtiyaç vardır. Türkiye'de mevcut
sanayi domatesi üretiminin % 40'ı Kınık ovasındaki tarım alanlarında
yapılmaktadır. Bakırçay Kınık Projesinin gerçekleşmesiyle sanayi domatesi
üretiminde % 30'a varan bir verim artışı ve % 119 oranında ekim alanları artışı
gerçekleşecektir. Bu ürün artışları bölgede yeni tarıma dayalı sanayi
tesislerinin gelişmesine neden olacak, doğrudan dış satıma yönelik bu sanayi
ile ülkemize önemli döviz girişleri sağlanacaktır. Sadece Kınık sağ sahil
sulamasının 6.000 kişilik ek istihdam yaratacağı hesaplanmaktadır. Türkiye'de yer
alan 26 büyük akarsu havzasının 5'i Ege bölgesinde yer almakla birlikte, bölge,
potansiyel su itibariyle ülkenin ancak % 9'una sahiptir. Küresel ısınma ve buna
bağlı olarak su kıtlığı tehdidi ile karşı karşıya bulunduğumuz bir dönemde Ege
bölgemizin kurak bir bölge durumundan çok kurak bir bölge durumuna geçiş
sürecinde olduğu ifade edilmektedir. Bu nedenle sulama yatırımlarının
artırılmasının yanı sıra, su havzalarının korunması ve tasarruflu su
kullanımını sağlayan kapalı sistem sulama yatırımlarının teşvik edilmesinin
hayati önemi bulunmaktadır. İzmir ili ve Ege
Bölgemiz tarımında ürün desenine yönelik dinamik değişimler olmaktadır. Yeni
ürünlerin ürün deseni içindeki oranı hızla artmaktadır. Sulama gerektiren
sanayi domatesi yanı sıra salçalık biber, kornişon salatalık, dış mekân ve
kesme çiçekçilik, meyvecilik artış göstermektedir. İzmir'deki sebze ve meyve
tarımı her geçen gün kuru tarım aleyhine gelişmektedir. Son yıllarda
yaşanan kuraklık nedeniyle yeraltı suyunun aşırı kullanımının yarattığı
boşlukların meydana getirdiği yer katmanlarının yer değiştirmesi borularda
büzülme ve eğrilmelere, bu da artezyenlerin devre dışı kalmasına, yeraltı
sularının daha derinlere çekilmesi ve azalmasına neden olmakta ve sulama
sezonundaki yoğun enerji kullanımı nedeniyle enerjide görülen ani düşmeler
sonucu sık sık meydana gelen arızalar da sulama maliyetlerini yükseltmektedir.
Bu durum ek sulama maliyetine neden olmakta işletmecileri zor durumda
bırakmaktadır. Yukarıda
açıklanan bu hususlar nedeniyle; Su kaynaklarının
entegre yönetimi amacıyla eylem planı hazırlanması ve bu kapsamda, İzmir ili
master planının hazırlanarak, su kaynakları ve kullanım miktarlarının tespit
edilmesi, Yanlış imar
uygulamaları ile havzalar üzerinde oluşan nüfus ve sanayi baskısının
azaltılarak havza'larda kirliliklerinin önlenmesi için alınacak acil önlemlerin
belirlenmesi, Kurumlar arası
koordinasyonsuzluğun giderilmesi, Bilinçsizce
yapılan sulama ve ovalarda açılan sayısız sondajlar nedeniyle her geçen gün
azalan yeraltı kaynakları ve yeraltı su seviyesinin artırılması ve taşkınlar ve
erozyonun önlenmesi için akarsular üzerinde yapılacak bent, gölet ve barajlar
ile boşa akan suların tutulması, bunun için on yıllardır süren sulama
projelerinin tamamlanması, Daha önceki
yıllar yapılan küçük sulama tesislerinin rehabilitasyonu, Ege bölgesinde ve
İzmir ilinde bu kapsamda değerlendirilecek sulama tesislerinin beklediği
ödeneklerin gönderilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz. 1) Oktay Vural (İzmir) 2) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir) 3) Şenol Bal (İzmir) 4) Kamil Erdal Sipahi (İzmir) 5) Ahmet Orhan (Manisa) 6) Erkan Akçay (Manisa) 7) Mustafa Enöz (Manisa) 8) Ali Uzunırmak (Aydın) 9) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın) 10) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir) 11) Recep Taner (Aydın) 12) Hamza Hamit Homriş (Bursa) 13) Hasan Çalış (Karaman) 14) Reşat Doğru (Tokat) 15) Beytullah Asil (Eskişehir) 16) Behiç Çelik (Mersin) 17) Ümit Şafak (İstanbul) 18) Emin Haluk Ayhan (Denizli) 19) 0sman Çakır (Samsun) 20) Faruk Bal (Konya) 3. Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 milletvekilinin,
İznik Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İznik Gölü'nün
karşı karşıya kaldığı kirlenmenin gündeme taşınarak; göldeki doğal hayatın
sürdürülebilir hale getirilmesi, sahip olunan doğal kaynakların korunması ve
İznik gölünün turizmi geliştirmesi yönünün öne çıkarılması ile bölge halkının,
sulama ve geçim kaynakları arasında bulunan su ürünlerine yeniden kavuşabilmesi
ve İznik Gölü'nün, yeniden hayata döndürülmesi için, gerekli araştırmaların
yapılarak, çözüm önerilerinin belirlenmesi ve uygulanması konularında Yüce
meclisimizin ve halkımızın bilgilendirilmesi amacıyla, Anayasanın 98'inci,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğünün l04'üncü ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ederiz. 1) Kemal Demirel (Bursa) 2) Ensar Öğüt (Ardahan) 3) Hulusi Güvel (Adana) 4) Şevket Köse (Adıyaman) 5) Tayfur Süner (Antalya) 6) İsa Gök (Mersin) 7) Abdulaziz Yazar (Hatay) 8) Yaşar Tüzün (Bilecik) 9) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 10) Bülent Baratalı (İzmir)
11) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
12) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
13) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
14) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
15) Çetin Soysal (İstanbul) 16) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 17) Tekin Bingöl (Ankara) 18) Erol Tınastepe (Erzincan) 19) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul) 20) Fuat Çay (Hatay)
21) Turgut Dibek (Kırklareli) 22) Bilgin Paçarız (Edirne)
23) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
24) Ali Koçal (Zonguldak)
25) Nevin Gaye Erbatur (Adana)
26) Vahap Seçer (Mersin)
27) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
28) Nesrin Baytok (Ankara)
29) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
30) Gürol Ergin (Muğla)
31) Fevzi Topuz (Muğla)
32) Ali Oksal (Mersin)
33) Abdurrezzak Erten (İzmir)
34) Mehmet Ali Susam (İzmir) Gerekçe İznik Gölü; 298
km2’lik yüzölçümü ile Marmara Bölgesinin en büyük gölüdür. Uzunluğu doğubatı
doğrultusunda 32 km, en geniş yeri 11,5 km'dir. Derin göllerden olan İznik
gölünün büyük kesiminde derinlik 30 m'yi aşar. Gölün güney kıyısının açığında
kıyıya koşut olarak 13 km boyunca uzanan bir çukur vardır. Yaklaşık 60 km
genişliğindeki bu çukurun en derin yeri 65 m'yi bulur. Gölün su yüzeyi ise
deniz yüzeyinden 85 m daha yüksektir. Gölün su toplama
alanı 1.246 km2'dir. Yağış havzası çok küçük olduğundan besleyici su kaynakları
da o derece küçük ve sayıca azdır. En önemli akarsuları güneyde Sölöz'de
Kocadere, kuzeybatıda Nadır kaynağı diye bilinen kaynağın beslediği Olukdere,
kuzeyde Kurudere, kuzeydoğuda Karadere ve doğuda İznik ilçesi güneyinde
Kırandere'dir. Göl bundan başka dipteki karstik kaynaklar ve yağmur suları ile
de beslenir. Havza içindeki
ekonomik faaliyetlerin en önemlisi tarımdır. İznik gölünün güney sahili göl
kotundan orman sınırına kadar zeytin bahçeleri ile kaplanmış durumdadır. Gölün
güney batısında Bursaİznik karayolundan, batısında ise BursaYalova karayolundan
orman sınırlarına kadar zeytin bahçeleri devam etmektedir. Bu arazide zeytin
bahçelerinin yanı sıra, çeltik ekim sahaları, meyve bahçeleri , bağlar ve sebze
bahçeleri yer almaktadır. Bölge özellikle
turizm açısından büyük önem taşımaktadır. Sahip olduğu doğal yapı ve
zenginlikler insanlarda hayranlık bırakmaktadır. Geçtiğimiz yıllara kadar bir
çok kuş türünün yaşadığı alanlar, birkaç yıldır bu özelliğini de yitirmeye
başlamıştır. Çevre halkının gölden faydalanışı su ürünleri, sulama suyu ve
sanayi suyu temini şeklindedir. Göle kıyısı olan
yerlerdeki sanayi tesislerinden, çevredeki yerleşim birimlerinden ve küçük
zeytinyağı fabrikalarından göle arıtılmamış atıklar karışmaktadır. Ayrıca son
zamanlarda gölde aşırı yosunlaşma ve toplu balık ölümlerinin görülmesi konuya
verilmesi gereken önem ve aciliyeti ortaya koymaktadır. Buradan hareketle; 1) İznik
gölündeki kirliliğin günden güne arttığı gözle görülür hâle gelmiştir. Bu
kirlenmenin ana nedenlerinin ortaya koyulması ve bu konularda en kısa zamanda
olumlu sonuca gidebilecek çözüm yollarının geliştirilmesi gerekmektedir. 2) İznik gölüne
kıyısı bulunan yerleşim yerleri ve tarım alanları son derece zengin topraklara
sahip yerlerdir. Bölgede tarım ve özellikle de zeytinciliğin son derece
gelişmiş olduğu ortadadır. Tarım ve zeytincilikte ağırlıklı olarak kimyasal
ilaçlama yapıldığı bilinmektedir. Doğanın korunması ve kaynakların yok
edilmemesi adına bu bölgede gerek göle, gerekse çevreye zarar vermeyecek bir
ilaçlama yöntemi bulunması konusunda araştırmalar yapılmalı ve bölgede
yaşayanlar bu konuda eğitilerek bilinçli hâle getirilmelidir. 3) Son zamanlarda
küresel ısınma ve bunun getirdiği olumsuzluklarla ilgili konular gündeme
getirilirken, İznik gölünün içme suyu olarak da kullanılabileceği
bilinmektedir. Ancak gerekli önlemler yerinde ve zamanında alındığı takdirde.
Bu konuda geç kalınmaması için en kısa zamanda çalışmaların başlaması
gerekmektedir. 4) Gölde
balıkçılık ve su ürünlerinin korunması ve geliştirilmesi için çalışmalar
başlatılmalı ve bu konularda gerekli önlemler alınmalıdır. 4. İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 milletvekilinin,
Gediz Nehri’ndeki kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İzmir; körfezinin
kötü kokusu, kirliliği ve görüntüsü ile akıllarda yer etmiş iken, 1960’lı
yıllarda yapımına başlanan ve 40 yılı aşan sabır, emek ve 800 milyon dolara
yakın kaynak harcanarak tamamlanabilen Büyük Kanal Projesi, kenti bu
çirkinlikten kurtarmaya başlamıştır. Projenin tamamlanması ile birlikte, kent
içindeki evsel ve endüstriyel atıkların körfezi kirletmeleri durdurulmuştur. Ancak,
Kütahya’dan doğup Uşak, Manisa ve İzmir’in bazı ilçe, belde ve köylerinden
geçerek körfeze dökülen Gediz Nehri’nin, çevresindeki yerleşim birimleri ile
sanayi bölgelerinin evsel ve endüstriyel atıkları, arıtılmadan Gediz’e ve
oradan da körfeze boşaltılmaktadır. Zira bu bölgelerdeki yerleşim birimleri ile
sanayi bölgelerindeki fabrika ve işletmelerin bazılarında arıtma tesisi
olmaması olanların da denetimsizlik ve umursamazlık sonucu çalıştırılmaması
nedeniyle yaratılan kirlilik, hem insanlar dahil her türlü canlıları tehdit
etmekte ve hem de körfezi aşırı şekilde kirletmektedir. Böyle giderse,
körfezi kurtarmak ve İzmir’in makus talihini yenmek için harcanan emekler ve
paralar boşa gidecek, insan sağlığı daha ağır tehlikenin içine girecektir.
Ayrıca, EXPO 2015 için hazırlanan ve bir dünya kenti olmaya aday olan İzmir’e
ne Gediz’in ve ne de körfezin bugünkü hâli ve görüntüsü hiç yakışmamaktadır. Gerek çevre ve
insan sağlığı ve gerekse İzmir Körfezi’nin temizliği için, Gediz Nehri’nin
doğduğu yerden, denize döküldüğü yere kadar, ıslah edilmesi ve evsel ve
endüstriyel atıkların, arıtılmadan nehre boşaltılması önlenmelidir. Gediz Nehri’nin
bu hâliyle yarattığı sorunlar, yalnızca bölgenin değil, ülkenin sorunudur ve
geciktirilmeksizin giderilmesi gerekir. Yerel bazda, ilgili Valiler ve Belediye
Başkanları, yıllardan beri süren bazı çalışmalar yapmakta iseler de, sorun
yerel yönetimleri aşan boyuttadır. Konu ile ilgili,
11.12.2003 tarihinde verdiğim Araştırma Önergesi, TBMM’de 22. Dönem boyunca ele
alınamamış ancak Gediz’in insan ve çevre sağlığı için yarattığı tehdit ve
tehlike artarak devam etmiştir. Sunulan
nedenlerle Gediz Nehri’nin kolları dahil, doğduğu yerden denize döküldüğü yere
kadar, yarattığı kirliliğin nedenleri ile bu kirliliğin oluşmasında ihmalin
olup olmadığı ve Gediz’in bu haliyle insan ve çevre sağlığı ve körfez
temizliğine olan olumsuz etkilerinin ve bu sorunların giderilmesi için alınması
gereken önlemlerin tespiti için, Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. maddeleri
gereğince bir Meclis Araştırması açılmasını arz ederim. 1) Ahmet Ersin (İzmir) 2) Ensar Öğüt (Ardahan) 3) Şevket Köse (Adıyaman) 4) Tayfur Süner (Antalya) 5) İsa Gök (Mersin) 6) Abdulaziz Yazar (Hatay) 7) Yaşar Tüzün (Bilecik) 8) Tekin Bingöl (Ankara) 9) Kemal Demirel (Bursa) 10) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar) 11) Bülent Baratalı (İzmir) 12) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 13) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 14) Erol Tınastepe (Erzincan) 15) Ali Rıza Öztürk (Mersin) 16) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri) 17) Çetin Soysal (İstanbul) 18) Fuat Çay (Hatay) 19) Hulusi Güvel (Adana) 20) Ali Arslan (Muğla) 21) Bilgin Paçarız (Edirne) 22) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 23) Ali Koçal (Zonguldak) 24) Nevin Gaye Erbatur (Adana) 25) Vahap Seçer (Mersin) 26) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 27) Nesrin Baytok (Ankara) 28) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir) 29) Gürol Ergin (Muğla) 30) Fevzi Topuz (Muğla) 31) Ali Oksal (Mersin) 32) Necla Arat (İstanbul) 33) Abdurrezzak Erten (İzmir) 5. Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 milletvekilinin,
Uluabat Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Uluabat Gölü'nün
karşı karşıya kaldığı kirlenmenin gündeme taşınarak; göldeki doğal hayatın
sürdürülebilir hale getirilmesi, sahip olunan doğal kaynakların korunması ve
Uluabat gölündeki kuş türlerinin devamlılığı ve korunmasının sağlanması yönünün
de öne çıkarılarak, bölge halkının, sulama ve geçim kaynakları arasında bulunan
su ürünlerine yeniden kavuşabilmesi ve Uluabat Gölü'nün, yeniden hayata
döndürülmesi için, gerekli araştırmaların yapılarak, çözüm önerilerinin
belirlenmesi ve uygulanması konularında Yüce meclisimizin ve halkımızın
bilgilendirilmesi amacıyla, Anayasanın 98'inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğünün l04'üncü ve l05'inci maddeleri gereğince Meclis araştırması
açılmasını arz ederiz. 1) Kemal Demirel (Bursa) 2) Tekin Bingöl (Ankara) 3) Erol Tınastepe (Erzincan) 4) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri) 5) Fuat Çay (Hatay) 6) Ali Arslan (Muğla) 7) Bilgin Paçarız (Edirne) 8) Şevket Köse (Adıyaman) 9) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 10) Ali Koçal (Zonguldak) 11) Nevin Gaye Erbatur (Adana) 12) Vahap Seçer (Mersin) 13) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 14) Nesrin Baytok (Ankara) 15) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir) 16) Ahmet Ersin (İzmir) 17) Fevzi Topuz (Muğla) 18) Gürol Ergin (Muğla) 19) Onur Öymen (Bursa) 20) Hulusi Güvel (Adana) 21) Ensar Öğüt (Ardahan) 22) Ramazan Kerim Özkan (Burdur) 23) Mevlüt Coşkuner (Isparta) 24) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 25) Ali Oksal (Mersin) 26) Abdurrezzak Erten (İzmir) 27) Mehmet Ali Susam (İzmir) 28) Rasim Çakır (Edirne) GEREKÇE Uluabat Gölü,
15/04/1998 tarih ve 23314 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak Ramsar (Özellikle
Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların
Korunması) Sözleşmesi Listesine dahil ettirilmiş ve RAMSAR ALANI olarak ilan
edilmiştir. Dolayısıyla,
alanın doğal yapısı ile ekolojik karakterinin korunması uluslararası düzeyde
taahhüt edilmiştir. Ancak şu anda halen; Mustafakemalpaşa Çayı, Güney Marmara
ve Kuzey Ege'nin büyük bir bölümünü drene etmesinden dolayı göle yüklü miktarda
evsel ve endüstriyel atık taşımaktadır. Çevredeki tarım
alanlarından dönen sular da göle girmektedir. Bu kirlilik gölü ötrafikasyon
tehlikesi ile karşı karşıya bırakmaktadır. Artan kirlilik yüzünden gölün
ilerleyen zamanla birlikte özelliklerini kaybedeceği ve çevreye zarar vermeye
başlayacağı düşünülmektedir. Uluabat gölü,
küresel ölçekte nesli tehlike altındaki küçük karabatak, tepeli pelikan,
bıyıklı sumru ve su samuruna da ev sahipliği yapıyor, Türkiye'nin en geniş
nilüfer yatakları bu gölde bulunuyor. Sucul bitkiler
açısından Türkiye'deki en önemli göllerden biri olan Uluabat'ta, ticari öneme
sahip turna ve sazan başta olmak üzere 21 değişik balık türü ve kerevit (tatlı
su ıstakozu) bulunuyor. Göl çevresi ve havzasında birçok tarihî ve arkeolojik
alan yer alıyor. Birçok açıdan
büyük bir öneme sahip olan gölün her geçen gün kirlenmesi ve karşı karşıya
olduğu sorunlar en kısa sürede ele alınmalıdır. Bu bağlamda; 1. Bursa Uluabat
gölünün mevcut durumunun belirlenmesi, 2. Uluabat
gölündeki kirlilik sebeplerine yönelik olarak ne gibi çalışmalar
başlatılabileceğinin ortaya konulması, 3. Uluabat'ın hak
ettiği şekilde dikkatle ve geleceği göz önünde tutularak incelenmesi ve
durumunun değerlendirilmesi yönünde önceden planlanan çalışmalarda hangi
aşamaya gelindiği, 4. Bölgenin gelir
kaynakları olan su ürünleri ve turizm için yapılacak çalışmaları eş güdüm
içinde yapılması gerektiği ve hizmetlerin birbirini öldürecek faaliyetleri ve
düzenlemeleri içermemesi gerektiği yönünde acilen neler yapılması gerektiğinin
saptanması, 5. Uluabat
Gölü'nün doğal ve ekolojik yapısını tahrip edecek düzenlemelerden kaçınılması
için alınacak tedbirlerin ortaya konulması, 6. Susuzlukla
karşı karşıya kalındığı göz önünde bulundurularak, su havzasının korunması için
alınacak önlemlerin hızlandırılması yönünde acilen yapılacakların saptanması Ayrıca bunlar
dışında ülkemizin doğal ve ekolojik yapısının korunması ve gelecek
nesillerimize aktarılarak doğal mirasımıza gösterilmesi gereken özenin ortaya
konulması adına Uluabat Gölü ile ilgili çalışmaların başlatılması
gerekmektedir. 6. Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24
milletvekilinin, Mavi Tünel Projesi’nin Silifke
Ovası ve Göksu Deltası’na muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/17) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Konya Ovası
Projesine göre Bağbaşı mevkiinde Göksu ırmağı üzerine yapılacak barajdan Mavi
tünel ile Göksu Irmağından yılda 417 milyon metreküp suyun Konya Ovasına
akıtılması planlanmıştır. Konya Ovası sulanacak, Silifke Ovası kurutulacaktır.
Projenin faturasını özellikle Silifke halkı ödeyecektir. Göksu Irmağı,
Silifke'de delta oluşturarak Akdenize dökülür. Göksu Irmağı, Silifke Ovasına
can vermektedir. Göksu Irmağının debisi 118 m3/sn ile 30 m3/sn arasında değişmektedir.
Yılda 3 milyar metreküp su taşmaktadır. Göksu Deltası, taşınan tortular
tarafından oluşturulmuş olup süreç sürmektedir. Göksu Deltası
Sulak Alanı, temel olarak Göksu Irmağının getirdiği sular ve bu suların
taşıdığı yılda 6.85 milyon sediment ile beslenmektedir.Göksu Deltası; ekolojik
olarak eutropic (bol gıdalı) bir sulak alandır. Göksu Deltası; toprak, su,
bitki ve hayvan türleri ile besinler gibi fiziksel, kimyasal, biyolojik
elemanlardan oluşan sulak alanlar bölge ülke ekonomisine olduğu kadar yaban
hayatı için de büyük önem taşırlar. Akdeniz bölgesinde doğal yapısını
koruyabilmiş ender alanlardan biri olan Göksu Deltası; uygun iklim koşulları
yanında farklı habitatları barındırması nedeniyle çok sayıdaki su kuşuna üreme,
beslenme, kışlama ve konaklama olanağı sağlamaktadır. Özellikle kış aylarında
İç Anadolu bölgesinde sulak alanların donması sonucu pek çok su kuşu kışı
geçirmek için deltaya gelmektedir. Sayıları gittikçe azalan Saz horozu,
Deltanın simgesidir. 332 kuş türü tespit edilmiştir. Deltalar, balıkların
yumurta döktüğü, yavru balıkların beslendiği ve korunduğu alanlardır. Deltadaki
göller balıklar için üreme ve barınma alanıdır. Göksu deltası sulak alan
ekosistemi, Akdeniz ile deltanın iç kesimlerinde yer alan tarım alanları
arasında bir tampon oluşturmakta ve denizden tuzlu su girişini engelleyerek
bölgenin su dengesini düzenlemektedir. Bölgede çok sayıda hayvan vardır. 34
sürüngen ve anfimi türü tespit edilmiştir. Deniz kaplumbağalarının yuvalama
alanları, Deltadaki kumsallardır. Nesli tükenmekte olan Nil kaplumbağası
yaşamaktadır. Hayati öneme haiz olduğu içindir ki Özel Çevre Koruma alanı içine
alınmıştır. Göksu Deltası, 17 Mayıs 1994’te yürürlüğe giren Sulak Alanların
Korunmasına ilişkin RAMSAR Sözleşmesi ile korunmaktadır. Mavi tünel gerçekleştiğinde
ilk acı sonuçlarını Silifke ovasında doğuracaktır. İlk etapta Göksu'nun
taşıdığı suyun % 25’i Konya Ovasına akacak gibi gözükse de proje ile saniyede
36 metreküp suyun akıtılması düşünüldüğünde yaz aylarında Göksu Nehri; Göksu
deresi haline gelecektir. Mavi Tünel
projesinin faaliyete geçmesi sonunda, Silifke'nin yeraltı su kaynakları
kuruyacak, koskoca Silifke ovasının ekolojik dengesi bozulacaktır. Silifke
ovası tuzlanacaktır. Tarım ölecektir. Zaten son yıllarda gerek Gezende Barajı
ve gerekse yağışların azlığı nedeni ile Silifke ovasındaki yeraltı su seviyesi
düşmüş, Silifke ovasını ciddi bir tuzlanma tehlikesi ile karşı karşıya
bırakmıştır. Sadece Konya Ovası düşünülmüş, Silifke ovaları düşünülmemiştir.
ÇED raporu sürecinde Silifke halkının görüşleri alınmamıştır. Nehrin suyunun
azalması ve yaz aylarında tamamen kuruması halinde Silifke Ovası tuzlanacak,
topraklar çoraklaşacaktır. Tarım ve kıyı balıkçılığı bitecektir. RAMSAR
Sözleşmesine göre Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ülkemiz sınırları içindeki
sözleşme kapsamına giren sulak alanların (Göksu Deltası bu tip alandır)
kaybedilmeleri halinde bir daha geri gelmeyeceklerine inanarak kayıpları
engellemeyi taraf olarak kabul etmiştir.Açıklanan nedenlerle Mavi Tünel
Projesinin Silifke'de yaşamı, tarımı ve ekonomisini tamamen yok etme projesine
dönüşmemesi için bu projenin Silifke ovasına vereceği zararların ve bu
zararlara karşı alınması gerekli önlemlerin objektif olarak araştırılıp
saptanması ve önlemlerin derhal uygulamaya konulması için Anayasamızın 98.
İçtüzüğümüzün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırma Komisyonu
kurularak konunun tüm boyutlarıyla araştırılmasını saygılarımızla arz ederiz. 1) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
2) Tekin Bingöl (Ankara)
3) Kemal Demirel (Bursa)
4) Erol Tınastepe (Erzincan) 5) Fuat Çay (Hatay)
6) Turgut Dibek (Kırklareli)
7) Ali Arslan (Muğla) 8) Bilgin Paçarız (Edirne) 9) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) 10) Ali Koçal (Zonguldak) 11) Nevin Gaye Erbatur (Adana) 12) Vahap Seçer (Mersin) 13) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş) 14) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir) 15) Gürol Ergin (Muğla)
16) Fevzi Topuz (Muğla) 17) Ali Oksal (Mersin) 18) Necla Arat (İstanbul) 19) Ensar Öğüt (Ardahan) 20) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul) 21) Abdurrezzak Erten (İzmir) 22) Mehmet Ali Susam (İzmir) 23) Şevket Köse (Adıyaman) 24) Hulusi Güvel (Adana) 25) Mevlüt Coşkuner (Isparta) BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur. Önergeler gündemde yerini alacak ve Meclis
araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde
yapılacaktır. Başbakanlığın,
Anayasa’nın 82’nci maddesine göre verilmiş iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı
okutup oylarınıza sunacağım: B) Tezkereler 1. Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Mehmet Hilmi Güler’in
İran’a yaptığı resmî ziyarete Ankara Milletvekili Faruk Koca’nın da
iştirak etmesinin uygun görüldüğüne
ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/201) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı M. Hilmi Güler’in, görüşmelerde bulunmak üzere bir heyetle
birlikte 1820 Ağustos 2007 tarihlerinde İran’a yaptığı resmi ziyarete, Ankara
Milletvekili Faruk Koca’nın da iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki
Bakanlar Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan BAŞKAN – Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir. Diğer tezkereyi
okutuyorum: 2. Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın Amerika Birleşik
Devletleri’ne yaptığı resmî ziyarete iştirak etmesi uygun görülen
milletvekillerine ilişkin Başbakanlık tezkeresi (3/200) Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Birleşmiş
Milletler 62. Genel Kurul Toplantılarına katılmak ve görüşmelerde bulunmak üzere
bir heyetle birlikte 2029 Eylül 2007 tarihleri arasında Amerika Birleşik
Devletleri’ne yaptığım resmi ziyarete ekli listede adları yazılı
milletvekillerinin de iştirak etmesi uygun görülmüş ve bu konudaki Bakanlar
Kurulu Kararının sureti ilişikte gönderilmiştir. Anayasanın 82 nci
maddesine göre gereğini arz ederim. Recep
Tayyip Erdoğan Başbakan Liste Nazmi Haluk Özdalga Ankara
Milletvekili Mustafa Öztürk Hatay
Milletvekili Egemen Bağış İstanbul
Milletvekili Prof. Dr. Edibe Sözen İstanbul
Milletvekili BAŞKAN – Kabul
edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir. Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır. Okutup oylarınıza sunacağım: VI. ÖNERİLER A) Danışma Kurulu Önerileri 1.
(10/1), (10/4), (10/5), (10/7), (10/9), (10/10) ve (10/11) esas numaralı Meclis
araştırması önergeleri ile aynı konudaki (10/13), (10/14), (10/15), (10/16) ve
(10/17) esas numaralı Meclis araştırması önergelerinin birlikte görüşülmesine
ve görüşme gününe ilişkin Danışma Kurulu önerisi Danışma Kurulu Önerisi No: 12 Tarihi:
23.10.2007 Genel Kurulun 9
Ekim 2007 tarihli 5 inci Birleşiminde 23 Ekim 2007 tarihinde, görüşülmesi
kararlaştırılan küresel ısınma ve su kaynaklarına ilişkin 10/1, 10/4, 10/5,
10/7, 10/9,10/10 ve 10/11 esas nolu Meclis araştırması önergeleri ile aynı
konudaki biraz önce okunan 10/13, 10/14, 10/15, 10/16 ve 10/17 esas nolu Meclis
araştırması önergelerinin birlikte görüşülmesinin Genel Kurulun onayına
sunulması Danışma Kurulunca uygun görülmüştür. Köksal
Toptan Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı Nurettin Canikli Kemal
Anadol Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu Başkan vekili Grubu
Başkan vekili Mehmet Şandır Ahmet
Türk Milliyetçi Hareket
Partisi Demokratik
Toplum Partisi Grubu Başkanvekili Grubu
Başkanı BAŞKAN – Danışma
Kurulu önerisi hakkında söz talebi yoktur. Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edilmiştir. Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmına geçiyoruz.
Alınan karar
gereğince, bu kısmın 1’inci sırasında yer alan, Kırklareli Milletvekili Tansel
Barış ve 29 milletvekilinin, Trakya’daki su kaynaklarının korunması ve su
kıtlığına karşı alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; 5’inci sırasında yer
alan, Antalya Milletvekili Tayfur Süner ve 21 milletvekilinin, küresel
ısınmanın ülkemize etkilerinin araştırılması; 6’ncı sırasında yer alan, Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt ve 21 milletvekilinin, Çıldır Gölünde meydana gelen
kirliliğin sebepleri ve çözümlerinin araştırılması; 8’inci sırasında yer alan,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, su kaynaklarının
kullanımı ve korunması ile Ankara’da yaşanan su sorununun araştırılması;
10’uncu sırasında yer alan, Konya Milletvekili Özkan Öksüz ve 21
milletvekilinin, Beyşehir Gölü’nün su seviyesi ve ekolojik dengesiyle ilgili
sorunların araştırılması; 11’inci sırasında yer alan, Uşak Milletvekili Nuri
Uslu ve 20 milletvekilinin, küresel ısınma ve iklim değişikliği sorunlarının
araştırılması; 12’nci sırasında yer alan, Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan
Sarıçam ve 20 milletvekilinin, küresel ısınma ve küresel ısınmanın neden olduğu
su sorununun araştırılması ile biraz evvel aldığımız karar uyarınca, bugün
okunarak bilgiye sunulan, İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 milletvekilinin,
İzmir ili başta olmak üzere Ege Bölgesi’nde su kaynakları yönetiminde yaşanan
sorunların araştırılması; Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33
milletvekilinin, İznik Gölü’ndeki çevre sorunlarının araştırılması; İzmir Milletvekili
Ahmet Ersin ve 32 milletvekilinin, Gediz Nehri’ndeki kirliliğin araştırılması;
Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 milletvekilinin, Uluabat Gölü’ndeki
çevre sorunlarının araştırılması; Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24
milletvekilinin, Mavi Tünel Projesi’nin Silifke Ovası ve Göksu Deltası’na
muhtemel etkilerinin araştırılması ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasa’nın 98’inci, İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri uyarınca
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerinin birlikte yapılacak ön
görüşmesine başlıyoruz. VII. MECLİS ARAŞTIRMASI A) Ön görüşmeler 1. Kırklareli Milletvekili Tansel BARIŞ ve 29
Milletvekilinin, Trakya’daki su kaynaklarının korunması ve su kıtlığına karşı
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1) 2. Antalya Milletvekili Tayfur SÜNER ve 21 Milletvekilinin,
küresel ısınmanın ülkemize etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/4) 3. Ardahan Milletvekili Ensar ÖĞÜT ve 21 Milletvekilinin,
Çıldır Gölünde meydana gelen kirliliğin sebepleri ve çözümlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/5) 4. Mersin Milletvekili Mehmet ŞANDIR ve 22 Milletvekilinin,
su kaynaklarının kullanımı ve korunması ile Ankara’da yaşanan su sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/7) 5. Konya Milletvekili Özkan ÖKSÜZ ve 21 Milletvekilinin,
Beyşehir Gölünün su seviyesi ve ekolojik dengesiyle ilgili sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/9) 6. Uşak Milletvekili Nuri USLU ve 20 Milletvekilinin,
küresel ısınma ve iklim değişikliği sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/10) 7. Kırklareli Milletvekili Ahmet Gökhan SARIÇAM ve 20
Milletvekilinin, küresel ısınma ve küresel ısınmanın neden olduğu su sorununun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/11) 8. İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 19 Milletvekilinin,
İzmir İli başta olmak üzere Ege Bölgesinde su kaynakları yönetiminde yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/13) 9. Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 33 Milletvekilinin,
İznik Gölündeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/14) 10. İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ve 32 Milletvekilinin,
Gediz Nehrindeki kirliliğin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/15) 11. Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve 27 Milletvekilinin,
Uluabat Gölündeki çevre sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/16) 12. Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 24
Milletvekilinin, Mavi Tünel Projesi’nin Silifke Ovası ve Göksu Deltasına
muhtemel etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/17) BAŞKAN Hükûmet? Burada Meclis
araştırması önergeleri sırasıyla Genel Kurulun 29/08/2007 tarihli 7’nci,
02/10/2007 tarihli 2’nci, 03/10/2007 tarihli 3’üncü, 04/10/2007 tarihli 4’üncü,
09/10/2007 tarihli 5’inci ve bugünkü birleşimlerinde okunduğundan tekrar
okutmuyorum. İç Tüzük’ümüze
göre Meclis araştırması açılıp açılmaması hususunda sırasıyla Hükûmete, siyasi
parti gruplarına ve önergelerdeki birinci imza sahibine veya onların
göstereceği bir diğer imza sahibine söz verilecektir. Konuşma süreleri
Hükûmet ve grupları için yirmişer dakika, önerge sahipleri için on dakikadır. Şimdi söz alan
sayın üyelerin isimlerini okuyorum: Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu. Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Hüsnü Çöllü,
Antalya; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mümin İnan, Niğde. Önerge
sahipleri, Tansel Barış, Kırklareli; Tayfur Süner, Antalya; Ensar Öğüt,
Ardahan; Kemalettin Nalcı,Tekirdağ; Özkan Öksüz, Konya; Necdet Budak, Edirne;
Ahmet Gökhan Sarıçam, Kırklareli; Şenol Bal, İzmir; Kemal Demirel, Bursa; Ahmet
Ersin, İzmir; Rasim Çakır, Edirne; Ali Rıza Öztürk, Mersin. İlk söz, Hükûmet
adına Sayın Veysel Eroğlu’nda.(AK Parti sıralarından alkışlar) Yirmi dakika
zamanınız var Sayın Bakan. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Değerli Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, teröristlerce hain saldırı sonucu
şehit olan Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına baş sağlığı
diliyorum. Bugün de
Afyonkarahisar’da 2 şehidimizin cenaze törenine iştirak ederek buraya geldim.
Bütün milletimizin başı sağ olsun. Terör belasının sona ermesi milletimizin en
büyük arzusudur. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; küresel ısınma ve iklim değişikliği için 22’nci Yasama
Döneminde Kayseri Milletvekilimiz Sayın Prof. Dr. Adem Baştürk’ün başkanlığında
bir araştırma komisyonu kurulmuştu. Sayın Baştürk
zamanında, ben o zaman Devlet Su İşleri Genel Müdürüydüm, takriben beş saat
süren bir bilgi sunmuştum komisyona. Ancak, komisyon, raporunu hazırlayıp
sunmasına rağmen, maalesef, Mecliste gündeme alınarak görüşülememişti, bu
yüzden kadük kalmıştı. Aslında, bu komisyon raporunda çok faydalı bilgiler
vardır. Yeni kurulacak komisyonun, tensip buyrulduğu takdirde bu rapordan
istifade etmesi faydalı olur kanaatindeyim. Bununla birlikte,
gerek gruplarımız ve çok değerli milletvekillerimizin önergelerini dün gece
bizzat okudum. Önergelerin gerekçeleri gerçekten güzel hazırlanmış ve bu
nedenle önerge sahipleri sayın milletvekillerimizi gönülden kutluyorum, tebrik
ediyorum. Ben küresel
ısınma ve iklim değişikliği hakkında çok kısa bir bilgi sunacağım: Bugün
gelinen nokta itibarıyla iklim değişikliği, fiziksel ve doğal çevre, şehir
hayatı, kalkınma ve ekonomi, teknoloji, insan hakları, tarım ve gıda, temiz su
ve sağlık olmak üzere hayatımızın her safhasını etkilemektedir. Bu yüzden
idarelerimiz bu konularda çözüm gayretlerini ve çalışmalarını hızlandırmak
mecburiyetindedirler. Türkiye,
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamında ve
sürdürülebilir kalkınma ilkesi doğrultusunda –altını bilhassa çiziyorum– bir
yandan kalkınmasını sürdürürken, diğer yandan iklim değişikliğinin olumsuz
etkilerinin azaltılmasına yönelik yürütülen küresel mücadelede yerini almayı
hedeflemiştir. Esasen, küresel
ısınma, bilindiği üzere, sera gazı salınımlarındaki artışlara bağlı olarak
ortalama dünyadaki yüzey sıcaklıklarının artışlarını ve iklimlerin
değişikliklerini ifade etmektedir. Küresel ısınmanın
en önemli sebebi, bildiğiniz üzere, atmosferde sera etkisi yapan karbondioksit ve
metan gibi sera gazı emisyonlarındaki ve konsantrasyonlarındaki hızlı
artışlardır. Özellikle fosil yakıtların yakılması, arazi kullanım
değişiklikleri, ormanların tahribi ve çarpık sanayileşme gibi faaliyetler
yüzünden atmosferdeki sera gazı birikimleri hızla artış göstermektedir. Küresel
sıcaklıklardaki artışlara bağlı olarak, hidrolojik çevrimin değişmesi,
kuraklık, çölleşme, kara ve deniz buzullarının erimesi, deniz seviyelerinin
yükselmesi, iklim kuşaklarının yer değiştirmesi ve yüksek sıcaklıklara bağlı
salgın hastalıkların ve zararlıların artması gibi, dünya ölçeğinde
sosyoekonomik sektörleri, ekolojik sistemleri ve insan hayatını doğrudan
etkileyecek önemli değişikliklerin olabileceği tahmin edilmektedir. Küresel bir sorun
olan iklim değişikliğiyle mücadele için Birleşmiş Milletler tarafından 1992
yılında imzaya açılan ve 1994 yılında yürürlüğe giren Birleşmiş Milletler İklim
Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne ülkemiz, 2001 yılında Marakeş’de
gerçekleştirilen Yedinci Taraflar Konferansı’nda, Sözleşme’nin Ek 1 listesinde
yer alan, diğer taraflardan farklı bir konumda olan Türkiye’nin özel koşullar
tanınarak, ortak, fakat farklı sorumluluk çerçevesinde isminin Ek 1’de kalarak,
Ek 2’den silinmesi yönünde alınan karardan sonra, 24 Mayıs 2004 tarihinde
Sözleşme’ye taraf olmuştur. Ancak, 1997 yılında imzaya açılan ve 2005 yılında
yürürlüğe giren Kyoto Protokolü’ne ise ülkemiz henüz taraf olmamıştır. Kyoto
Protokolü konusunda da, Bakanlığımız koordinasyonunda, ilgili kurum ve
kuruluşlarla birlikte çalışmalar devam etmektedir. Değerli Başkan ve
saygıdeğer milletvekilleri; Türkiye’nin, iklim değişikliği alanında izleyeceği
politikaların, alacağı tedbirlerin ve yapacağı çalışmaların belirlenmesi
gayesiyle Bakanlığımız başkanlığında Dışişleri Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı ve
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin üst düzey yöneticilerinin yer aldığı İklim
Değişikliği Koordinasyon Kurulu oluşturulmuştur. İklim Değişikliği Koordinasyon
Kurulu altında sekiz adet alt çalışma grubu teşkil edilmiştir. Yapılan
çalışmaları kısaca özetlemek istiyorum: Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi kapsamındaki en önemli
taahhütlerimizden birini yerine getirmek gayesiyle, Bakanlığımız
koordinasyonunda, ilgili bakanlıklar, üniversiteler ve sivil toplum
kuruluşlarının da katılımıyla İklim Değişikliği Birinci Ulusal Bildirim Raporu
hazırlanarak sözleşme sekreteryasına iletilmiştir. Bildirimle, 1990
ile 2004 yılları arasındaki sera gazının emisyon envanteri, emisyon kaynakları
ve bunlara bağlı olarak azatlım potansiyeli, alınacak tedbirler,
projeksiyonlar, tahminler, iklim değişikliğinin ülkemizdeki etkileri, eğitim ve
kamuoyunu bilgilendirme gibi konularda ülkemizin yol haritası ortaya
konulmuştur. Şubat 2007
tarihinde de Bakanlığımız, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığıyla “İklim Değişikliği, Kuraklık ve Su Yönetimi” konulu
ortak bir basın toplantısında bir araya gelerek, su yönetimi, enerji tasarrufu
ve küresel ısınma konusunda bireysel bazda alınabilecek tedbirler kamuoyuna
açıklanmıştır. Ayrıca, Mart 2007
tarihinde Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu toplantısı yapılmıştı. Bu toplantıda
da özellikle Bakanlığımıza, Tarım ve Köyişleri Bakanlığına ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığına koordinasyon görevi verilmiştir. Değerli Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Sera gazı
miktarlarında, ülkemizin, özellikle dünyadaki diğer ülkelere bakınca salım
miktarları çok düşüktür. 1990 yılında yaklaşık 170 milyon ton olan sera gazı
emisyon miktarı, 2004 yılında 297 milyon tona ulaşmıştır. Her ne kadar 1990 ile
2004 yılları arasında bir artış var ise de, ancak kişi başına düşen sera gazı
emisyonlarını değerlendirdiğimiz zaman, ülkemizdeki 2004 yılı itibarıyla kişi
başına düşen toplam sera gazı emisyonları 4,1 ton karbondioksit eş değeri
olmasına rağmen bu değer, Avrupa Birliği ve ülkemizin de içinde yer aldığı OECD
ülkeleri ile Ek1 listesi ülkelerinin ortalama değerinin yaklaşık üçte 1’ine
karşılık gelmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde ise kişi başına düşen
sera gazı emisyon miktarı yaklaşık 24 ton karbondioksit eş değeridir. Yani,
bizim ülkemizde Amerika Birleşik Devletleri’nin altıda 1’i kadar bir salım
olmaktadır. Halbuki Güney Kore’de bile bu değer kişi başına yılda 9 ton
karbondioksit eş değeridir. Burada şunu
belirtmek isterim: Biz de ülke olarak sera gazı emisyonlarını kontrol altına
almak için gerekli tedbirleri almak zorundayız. Tabii, bu iklim
değişikliğinin muhtemel etkileri var. Kısaca onlardan bahsedeceğim: Birincisi,
özellikle, orman yangınlarının frekansı, tesir alanı ve süresi artmakta.
Nitekim, bu sene bunu gördük. Türkiye daha
sıcak ve kurak iklim kuşağının etkisi altında kalabilecek. Zirai üretim
sistemleri, hastalık ve zararlıların artışlarından etkilenebilecek. Türkiye’nin,
kurak ve yarı kurak alanlardaki ve şehirlerdeki su kaynaklarıyla ilgili
birtakım sıkıntıları olabilir. Ayrıca,
kuraklığın süresinde ve şiddetindeki artışlar, çölleşme süreçlerini, tuzlanma
ve erozyonu destekleyebilecektir. Sıcak devredeki
gece sıcaklıkları belirgin bir derecede artacak, bu da havalandırma ve soğutma
maksatlı enerji tüketiminin artmasına sebep olabilecektir. Ayrıca, karla
kaplı sürenin uzunluğu azalabilir; ani kar erimeleri, çığlar ve taşkınların
sıklığında artış olabilir. Peki, bunların
potansiyel diğer etkileri nedir diye baktığımız zaman, bilindiği üzere, enerji
üretimimizin etkisi olabilir. Eğer hidroelektrik enerji üretimindeki su
miktarlarında azalma olursa, tabii ki, enerji üretiminde de bir azalma
olacaktır. Ekosisteme etkisi
vardır, tarıma etkisi vardır. Bize göre en büyük etkisi tarıma olacaktır.
Kuraklık sebebiyle verim düşmekte, sulama yapılamamakta, dolayısıyla ürün
çeşitliliğinde ve ürün miktarında azalmaya sebep olmaktadır. 1933 yılında
Türkiye’nin ortalama yağış miktarı yaklaşık 643 milimetredir. 1950 ile 2006
yılları arasında ülkemizdeki ortalama yağış miktarlarına bakıldığında,
ülkemizdeki ortalama yağış miktarları yılda 647 milimetreyken, bu değer 1956,
1973 ve 1990 yıllarında yaklaşık 500 milimetre civarında olmuştur. Yani 647
milimetre yerine 500 milimetreye düşmüş bu yıllarda. Bu yıl ise, yani Ankara ve
İstanbul’un yıllık ortalama yağış miktarı, ölçüm yapılan 1929 yılından bugüne
kadarki en düşük değere sahiptir. Yani Ankara ve İstanbul için. Bu yaşanan
kuraklığın, doğrudan iklim değişikliğiyle bire bir ilişkisinin kurulmasının
doğru olmadığını ifade etmek isterim. Değerli Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; özellikle alınması gereken tedbirleri kısaca arz
edeceğim: Birincisi, sera gazını yutan orman, çayır, mera ve yeşil alanların
genişletilmesi ve iyileştirilmesine hız verilmesi gerekmektedir. İkincisi,
karbondioksite göre 21 kat daha tesirli olan metan gazının azaltılması
maksadıyla düzenli çöp depolama alanlarının oluşturulması şarttır. Üçüncüsü, enerji
tüketiminde tasarruf sağlanması suretiyle sera gazı emisyonlarının azaltılması
gerekmektedir. Dört, ev ve iş yerlerindeki su ve enerji kullanımına ilişkin
kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekmektedir. Beşinci husus, su
kaynaklarının korunması, kirlenmesinin önlenmesi, arıtma tesislerinin işletmeye
alınması şarttır. Altıncı husus,
evsel ve sanayi atık sularının geri kazanılarak ziraatta, sanayide yeniden
kullanılmasının teşvik edilmesi gerekmektedir. Yedinci husus da,
sıcaklık değişikliklerine uyum gösteren bitki çeşitliliğinin geliştirilmesi
çalışmalarına ağırlık verilmesi gerekmektedir. Özellikle,
ülkemizde araçlarda kullanılan yakıt kalitesinin iyileştirilmesi ve
biyoyakıtların kullanılması, yeni teknoloji ürünü motorlara sahip taşıtların
kullanılması, eski araçların trafikten çekilmesi, büyük şehirlerde toplu
taşımacılığın teşviki için metro ve hafif raylı sistemlerin kullanımının hızla
yaygınlaştırılması, önemli miktarda sera gazı emisyonunu önleyecek olan, Asya
ve Avrupa yakasını birbirine bağlayacak olan İstanbul Boğazı Marmaray Tüp Geçit
Projesi’nin tamamlanması, hızlı tren hatlarını da ihtiva eden demir yolu ağının
artırılması ve iyileştirilmesiyle ulaştırma sektöründe çeşitli uygulamalara
geçilmektedir, bazılarında da tamamlanmıştır. Sanayi sektöründe
ise, başta çimento ve çelik tesisleri olmak üzere enerji verimliliğinin
artırılması, daha kaliteli yakıtların kullanılması ve alternatif yakıtların
kullanımı yönünde çalışmalar başlatılmıştır. Atık sektörüne
yönelik olarak, öncelikle atıkların kaynağında azaltılması, geri kazanılması,
düzenli depolanması ve oluşan deponi gazının enerjiye dönüştürülmesi
çalışmaları büyük önem arz etmektedir. Özellikle,
ülkemizde 2004 yılında yaklaşık olarak 74 milyon ton karbondioksit eş değeri
sera gazı emisyonu yutak alan olan ormanlarımız tarafından karşılanmıştır.
Ancak, bu yutulan miktarın, karbondioksiti yutan orman alanlarının daha da
artırılması maksadıyla şu anda, 2008 yılı itibariyle büyük bir ağaçlandırma
seferberliği başlamıştır. Özellikle, yaklaşık olarak beş yılda 2 milyon 300 bin
hektarlık alan ağaçlandırılacaktır. Bu konuda bir eylem planı hazırlanmış olup,
Sayın Başbakanımızın imzası alındıktan sonra bir genelge olarak seksen bir
vilayetimize gönderilecek ve seksen bir vilayette tam bir ağaçlandırma
seferberliği başlatılacaktır. Ayrıca, her şehirde mutlaka bir şehir ormanı,
kent ormanı ve tabiat parkı tesis edilecektir. Gerçekten bu çok önemlidir. Bu
yüzden, 2008 yılını, biz “Ağaçlandırma Seferberliği Yılı” olarak ilan ediyoruz.
Arge çalışmaları
hızla devam ediyor değerli milletvekillerim. Bu arada, bir
miktar da su potansiyelimizden bahsetmek istiyorum. Özellikle, Türkiye’deki
yağışlar, zamana, bölgelere ve mevsimlere göre büyük farklılıklar arz
etmektedir. Bilhassa Karadeniz’de yıllık yağış miktarı 2 bin 500 milimetre iken
İç Anadolu’da bu değer 250 milimetredir. Dolayısıyla, ülkemizdeki yağışlar
mevsimlere ve bölgelere göre çok değişmektedir. Bu yüzden çok iyi bir su
yönetimi şarttır. Bilindiği üzere,
ülkemizde 112 milyar metreküp kullanılabilir su mevcuttur, ekonomik olarak
kullanabileceğimiz su miktarıdır. Bunun yaklaşık olarak 29,6 milyar metreküpü,
yani yüzde 74’ü sulamada, 6,2 milyar metreküpü, yani yaklaşık yüzde 15’i içme
suyu ve kullanma suyunda ve 4,3 milyar metreküpü de, yani bu da yüzde 11’e
tekabül ediyor, sanayide kullanılmaktadır. O hâlde, toplam olarak, bunları
topladığımız zaman, 2006 yılı sonu itibarıyla, ülkemizde toplam kullanılan su
miktarı gerek sulamada gerek içme ve kullanma suyu gerek sanayide toplam 40,1
milyar metreküptür, ortalama 40 milyar metreküp. Değerli Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; su kaynaklarımızı çok iyi bir şekilde yönetmek ve
kuraklıktan etkilenmemesi için alınacak birtakım tabii tedbirler vardır.
Özellikle şunu vurgulamak istiyorum: Yatırımlar zamanında yapıldığı, tedbirler
alındığı zaman ülkemiz kuraklıktan en asgari seviyede etkilenecektir. Bunun
için baraj ve göletlerin tamamlanması şarttır. Daha önce belirttiğim üzere,
yüce Meclise arz ettiğim üzere, biz, dört buçuk yılda 111 adet baraj ve göleti
tamamladık. Şu anda, bu mevcut baraj ve göletlerin tamamlanması için büyük bir
gayret içindeyiz. Bunun dışında,
bilindiği gibi, 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve Su Kullanım Hakkı
Anlaşması çerçevesinde, şu anda 15.230 megavat, yaklaşık 46 milyar kilovat saat
yılda, toplam olarak 1.083 adet HES (hidroelektrik santrali) projesine özel
sektör müracaat etmiştir. Bunun yatırım tutarı yaklaşık 22 milyar dolardır.
Yani, şu anda boşa akan suları değerlendirmek maksadıyla, bugün itibarıyla tam
1.083 hidroelektrik santrale özel sektör müracaat etmiştir. Dolayısıyla,
bunların da hayata geçmesiyle temiz enerji kaynaklarımız devreye girecektir. Bir diğer husus
da, tabii ki, görüldüğü gibi, az önce ifade ettiğim üzere, suyumuzun yüzde 74’ü
şu anda, hâlihazırda sulamada kullanılmaktadır. Ancak, 2003 yılından itibaren,
Devlet Su İşlerinde iptidai, açık sulama sistemleri terk edilmiş, mevcut
projeler dahi kapalı dediğimiz basınçlı sulama sistemlerine dönüştürülmüştür.
Onu özellikle vurgulamak istiyorum. Bunun dışında,
tabii ki, havzalar arasında su aktarma söz konusudur. Bilhassa, Beyşehir
Gölü’yle ilgili Derebucak Prof. Dr. Yılmaz Muslu Barajı Gembos Derivasyonu
tamamlanmış, Mavi Tünel Projesi’nin temeli atılmış, Zamantı Tüneli inşaatı
inşallah yakın bir zamanda, bu yılın sonunda bitirilecek. Bu şekilde… Ayrıca,
bildiğiniz gibi, şehirlere su temininde önemli adımlar atılmıştır. Bilhassa
şehirlerde… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ilave ediyorum Sayın Bakan. Sözlerinizi
tamamlayın. ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bir dakika içinde tamamlayacağım Sayın Başkan.
Bildiğiniz gibi,
İstanbul’un su meselesinin çözümü için, bir sıkıntı çekmemesi için, bu
kuraklıktan etkilenmemesi için, Melen Projesi için, mart ayında, biteceği tarih
ve saat ilan edilmiş ve 20 Ekim saat 16.59 olarak ilan ettiğimiz bu Büyük Melen
Projesi tam zamanında İstanbul’a akıtılmıştır. Gerçekten, bu çok büyük, devasa
bir projedir. Ankara için de
bildiğiniz gibi Kesikköprü’den su gelmektedir. Muhtemelen, kasım ayı sonunda
Ankara’ya da Kesikköprü Barajı’ndan su gelecektir. Şu anda, 21 tane
proje vardır, bu projeler devam ediyor. Şehirler için entegre su yönetimini
başlattık. Özellikle Düzce’den ta Edirne’ye kadar olan entegre su yönetimi ile
biz, bu bölgeleri tamamen susuz bırakmayacak şekilde bir çözüm planladık.
Özellikle şunu belirtmek istiyorum: Gerçekte, bu şekilde sunulan böyle bir
araştırma komisyonunun kurulması çok faydalı olacaktır diye düşünüyorum çünkü
ülkemizde su ve suyun yönetimi önemlidir. Milletvekillerimizin çok değerli katkılarından
istifade etmek, kamu kurum ve kuruluşları arasında koordinasyonu sağlamak
açısından önemlidir. Bu duygularla
hepinizi inşallah hayırlara vesile olması dileğiyle bu çalışmaların en derin
saygılarımla selamlıyorum efendim. Sağ olun, var
olun. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Eroğlu. Gruplar adına söz
vereceğim. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına, Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü. (CHP sıralarından
alkışlar) Süreniz yirmi
dakikadır. CHP GRUBU ADINA
HÜSNÜ ÇÖLLÜ (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel
ısınmanın etkileri ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusundaki
araştırma önergeleriyle ilgili olarak CHP Grubunun görüşlerini açıklamak üzere
söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Sözlerime
başlamadan önce, iki gün önceki saldırıda yaşamını yitiren askerlerimize
rahmet, şehit yakınlarına ve kederli ailelerine sabır diliyorum. Saldırıda
yaralanan askerlerimize de acil şifalar diliyorum. Efendim, küresel
ısınma, son dönemde üzerinde sıklıkla durulan bir konu ve yaşadığımız kuraklık,
su kesintileri, Konya Ovası’nın durumu, kuruyan göller ve o bölgelerdeki doğal
yaşamın bozulması gibi örneklerle de etkilerini çok yakından hissettiğimiz bir
süreçtir. Verilen araştırma önergelerinin de bu etkinin Türkiye Büyük Millet
Meclisine yansıması ve Meclisin duyarlılığının, sorumluluğunun bir göstergesi
olduğunu düşünüyorum. Önerge sahibi
arkadaşlarımız, küresel ısınmanın nedenleri ve etkileri üzerinde ayrıntılarıyla
duracaklardır. Ben, fazla detaylara girmeden, genel bir değerlendirme yapmak
istiyorum. Son dönemlerde,
bu alanda, pek çok ulusal ve uluslararası düzeyde toplantılar yapılıyor. Genel
değerlendirme, sanayileşmeyle birlikte atmosfere salınan ve sera gazı adı
verilen gazların etkisiyle küresel düzeyde bir ısınma ve iklim değişikliğinin
yaşandığı yönünde. 1800’lü yıllardan bu yana, sıcaklığın 0,5 ile 0,8 derece
arttığı ve 2100 yılına kadar da sıcaklığın 1,8 ile 4 derece yükselebileceği
üzerinde durulmaktadır. Bu varsayımlara bağlı olarak birçok felaket
senaryosunun da zaman zaman kamuoyuna yansıdığını görüyoruz. İklim
koşullarındaki bu köklü değişiklikler, doğal ve kıt kaynaklara erişimi
güçleştirecek, bu durum, ülkeler arası rekabete ve bölgesel savaşlara yol
açabilecektir, şiddetli soğuk nedeniyle güneye doğru büyük göçler yaşanacaktır.
Anlaşılacağı gibi, tam bir felaket durumu, yani insanlık kendi kendini yok
etmeye doğru ilerliyor. Değerli
milletvekilleri, küresel ısınmaya ilişkin buna benzer pek çok felaket senaryosu
var. İnsanlık, bu süreci durdurma gücü ve aklına sahip. Bunun için de
uluslararası toplantılar, çalışmalar yapılmış ve ortaya, Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü çıkmış durumdadır.
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Sözleşmesi, insanın iklim sistemi
üzerindeki tehlikeli etkilerini önleyecek düzeyde durdurmayı hedefleyen
uluslararası bir anlaşmadır. Kyoto Protokolü ise ülkelerin ortak fakat farklı
sorumlulukları ve özel koşullarını dikkate alan, öncelikle gelişmiş ve
sanayileşmiş, yani dünyayı daha çok kirleten ülkelerin sera gazı emisyonlarını
azaltmaları yönünde yükümlülükler getiriyor. Türkiye, Birleşmiş Milletler
Sözleşmesi’nin Ek1 listesinde bulunmakta, Kyoto Protokolü’nün ise EkB
listesinde yer almamakta ve dolayısıyla, herhangi bir emisyon sınırlamasına
tabi tutulmamaktadır. Değerli
arkadaşlar, Kyoto Protokolü’nün ilk yükümlülük dönemi 2008 yılı ile birlikte
başlıyor. Bununla birlikte de yeni bir ticaret dönemi başlayacak: Emisyon
ticareti. Kısmen uygulamaları 2005 yılından beri sürüyor emisyon ticaretinin
ama asıl uygulama 2008 yılında başlayacaktır. Buna biraz dikkatinizi çekmek
istiyorum. Kyoto Protokolü,
sera gazları olarak adlandırılan zehirli gazları, bu gazı üretenleri bir bedel
ödemeye mahkûm kılarak azaltmayı hedefliyor. “Şirketler için belli kotalar
konulacak, bu kotaları aşanlar bunun bedelini ödeyecek.” deniyor. Şirketler
belirlenen kotayı aştıklarında ton başına ödeme yapacak. Yani “kirleten öder”
çerçevesinde bir uygulama hedefleniyor. Bir de bu hedefin tutturulması için
yeni bir sistem daha devreye giriyor: Kendi yükümlülüklerini yerine getirmekte
zorlanan ülkelere, bu konuda daha başarılı olan ülkelerden kredi alma imkânı
tanınıyor. Yani, her ülkenin bir emisyon payı, yani dünyayı kirletme payı var,
hakkı var. Çok kirleten ülke diyecek ki: “Sen az kirletiyorsun, sana şu kadar
para vereyim, geri kalan kirletme hakkını bana sat.” Burada bir
çarpıklık yok mu? Böylece dünyayı kirletmiş olmaktan mı kurtaracağız? Yani, ABD
bir yandan kıyamet senaryoları yazacak, “Şöyle felaket olacak, böyle savaşlar
çıkacak.” diyecek, bir yandan da “Ben kirletmeye devam edeceğim ama bakın,
bunun parasını ödüyorum.” diyecek. Bu mantığı anlamak mümkün değil arkadaşlar.
Böyle bir çözüm olur mu? Kirlenen dünyadır ve bunun geri dönüşü yoktur. Yaşanacak
bir dünya kalmadığında verilen emisyon paralarının ne işe yarayacağını,
doğrusu, ben anlamakta güçlük çekiyorum. Tabii, dünya
kirlendiğinde yine bundan en çok etkilenen bizim gibi gelişmekte olan ülkeler
ve onların yoksul halkları olacaktır. Biz evrensel sorumluluğumuzu yerine
getireceğiz, dünyayı kirletmemeye çabalayacağız. Bunu yaparken, aynı
duyarlılığı ve sorumluluğu, dünyanın kaynaklarını kendi refahlarını
sürdürebilmek için tüketen, bunu tüketirken de dünyayı kirletenlerden de
beklemenin hakkımız olduğunu düşünüyorum. Bir de burada şu
noktayı gözden kaçırmamak gerekir: Şimdi Türkiye ve bizim gibi gelişmekte olan
ülkeler yabancı yatırım bekliyor, bunun için de her türlü çaba gösteriliyor.
Burada duyarlı olunmalı, çevreyi en çok kirleten yatırımların “yabancı
yatırımlar” adı altında ülkemize sokulmasına izin verilmemelidir. Hükûmet nükleer
santral kurma yönünde inat ve ısrarını tüm uyarılarımıza rağmen sürdürmektedir.
Bu inadın sonunda Türkiye’ye eski bir teknolojinin dayatılacağı yönünde ciddi
endişelerimiz vardır. Türkiye, küresel
ısınma konusunda, acil değil, evrensel sorumluluğunu da dikkate alan akıllıca
politikalar ve çözümler üretmeli, kendi topraklarının ve doğasının başka
ülkelerin emisyon ticareti pazarına dönüşmesine izin vermemelidir. Türkiye
Kyoto Protokolü’nü imzalayacaksa, sanayileşmiş ve gelişmiş ülkelerden
başlanarak sera gazı emisyonlarını düşürmelerini isteyerek imzalamalıdır, daha
ileri bir adımı gündeme getirmelidir. Değerli
milletvekilleri, peki ülkemiz bu alanda gerekli adımları atıyor mu? Göstergeler
pek de öyle olmadığını gösteriyor. Dünyayı en fazla fosil yakıtlar kirletiyor.
Biz ulaşım sistemimizi kara yolu üzerine oturtmuşuz. İthal ettiğimiz petrolü
kara yollarında, hem de çevreyi kirleterek kullanmaya devam ediyoruz. Üç tarafı
denizlerle çevrili ülkemizde kabotaj dâhilinde deniz taşımacılığını bir türlü
geliştiremiyoruz. Demir yollarını ikinci plana atmışız. Şehir içi ulaşımda da
toplu taşıma sistemlerini yeterince geliştiremiyoruz. Duble duble yollar
yapmaya devam ediyoruz. Bu yollardaki sorunlar da ayrı bir tartışma konusu. Peki, elektrik
üretiminde durumumuz ne? Yenilenebilir yerli ve temiz kaynakları
geliştirebilmiş miyiz? Hayır. Türkiye elektriğinin yüzde 45 gibi bir bölümünü,
yani yüzde 97’sini dışarıdan aldığımız doğal gaz ile üretiyor. Türkiye bu
konuda ciddi adımlar atmalı, yerli, temiz, yenilenebilir enerji kaynaklarına
yönelmelidir. Ama biz ne yapıyoruz? Kendi kaynaklarımızı bir tarafa bırakıp “al
ya da öde” anlaşmalarıyla dışa bağımlı ve pahalı enerjiyi kullanmaya devam
ediyoruz. Bu arada “Elektriğe yüzde 20 mi 25 mi zam yapalım?” tartışmalarını
sürdürüyoruz. Türkiye
yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelirken de dikkatli olmalı, bu alanda
gelişen teknolojinin pazarı ve çöplüğü hâline gelmemelidir. Bu alanda araştırma
ve geliştirme için yeterli kaynak ayrılmalı ve kendi teknolojimizin gelişmesine
öncelik verilmeli, kamu buna öncülük etmelidir. Değerli
milletvekilleri, küresel ısınmanın ülkemizdeki en önemli etkisi su
kaynaklarımız üzerinde yaşanacaktır ve hatta yaşanmaya da başlanmıştır. Konya
Ovası kuruyor. Birçok ilde ve yerleşim biriminde susuzluk yaşanıyor. Daha
geçenlerde seçim bölgem Antalya’nın Finike ilçesinde kuyulardaki su seviyesinin
çok azalması ve yeterli klorlamanın yapılmaması nedeniyle 500’e yakın
vatandaşımız dizanteri oldu. Bu vesileyle, bir kez daha onlara geçmiş olsun
dileklerimi iletiyorum. Türkiye son
dönemin en kurak kışını ve yazını yaşadı. Bu kuraklığa da kuraklık mı, yoksa,
belediyecilik anlayışının iflası mı demek gerekir, bilmiyorum. Ankara ve
Ankaralılar bunu yakından yaşadı. Ankara Büyükşehir Belediyesi “Suyumuz
azalıyor.” diyerek Ankara’nın suyunu kesti, sonra borular patladı, halka
ulaştırılamayan su yollara aktı, sonra bir mucize gerçekleşti ve Ankara’nın
dört beş ay daha yetecek suyu olduğu ortaya çıktı ve o günden beri de sular
kesilmiyor. Ayrıca, Ankara’ya
taşınacak Kızılırmak suyundaki kirlilik ile ilgili de pek çok tartışma sürüyor.
Bence, bu konu da olumsuz bir örnek olarak dikkatle incelenmelidir. Arkadaşlar, bu en
basit bir örnek. Bugün çoğu ülkede olduğu gibi Türkiye’de de yaşanan su
sorunlarının temelinde yönetim yanlışlıkları, politika yetersizlikleri yatmaktadır.
Tabii ki, iklim değişikliğinin ve kuraklığın da etkisi vardır. buna ilişkin
önlemler alınmalıdır; ancak, Türkiye su zengini bir ülke değil, ama su fakiri
bir ülke de değildir. Sayın Bakan geçen
günlerde bu kürsüde anlattı. Türkiye’nin yıllık kullanılabilir su potansiyeli
110 milyar metre küp düzeyinde, bunun 40 milyar metre küpünü tarımsal sulama,
sanayi ve konutlarda kullanıyoruz, yani, potansiyelimizin yaklaşık yüzde 3540’ını
geliştirebilmiş durumdayız; yani, bu alanda yapılması gereken daha çok işimiz
var, ama Hükûmetin aynı duyarlılığı gösterdiğini söylemek pek mümkün
gözükmüyor. DSİ’nin 2006 yılı
faaliyet raporunda su potansiyelinin tam olarak geliştirilebilmesi için 78
milyar dolarlık ek yatırım gerektiği hesabı yer alıyor. Peki, Hükûmet bu alanda
yatırımları önceleyen bir politika izliyor mu? Hayır, Hükûmet yatırımları
kısarak borç ödemeyi temel alan maliye politikasını beş yıldır sürdürüyor.
DSİ’nin de yatırım bütçesi 1 milyar dolar düzeyini çok geçemiyor. Umarım su
potansiyelimizi geliştirmek için yetmiş sekiz yıl beklemek zorunda kalmayız. Değerli
arkadaşlar, suya yatırım yapamıyoruz. Peki, sularımızı koruyabiliyor muyuz?
Trakya’da Ergene Havzası kirleniyor. Kızılırmak’taki kirlilik ciddi boyutlarda.
Arkadaşlar, 1 litre atık su 8 litre temiz suyu kirletiyor. Peki biz ne
yapıyoruz? Evsel ve sanayiden çıkan atıkların büyük bölümünü hiçbir arıtmaya
tabi tutmadan akarsulara, denizlere deşarj ediyoruz. Evsel atık suyun yüzde 3540’ı,
sanayide oluşan atık suyun ise yaklaşık yüzde 65’lik bölümü hiçbir arıtmaya
tabi tutulmadan doğaya salınıyor. İktidar ne
yapıyor? Bir yasa çıkarıp belediyelere ve sanayi kuruluşlarına arıtma tesisi
kurma zorunluluğu getiriyor. Güzel. Sonra baskılara dayanamayıp, arıtma tesisi
kurma süresini on yıla çıkarıyorsunuz. Kaz Dağları’nda altın arayacağız diye
süren tahribat şu an gündemde. Türkiye’nin her tarafı maden ocağı, taş ocağı
hâline getiriliyor. Doğanın tahrip edilmesine seyirci kalınıyor. Eski Çevre ve
Orman Bakanı Sayın Pepe diyor ki: “Bu yasalarla doğayı korumak mümkün değil.
Ben bu konuyu Sayın Başbakana iletmiştim.” diyor. Demek ki, sorumluluk
Başbakana ait. Benim kurulacak komisyona tavsiyem, Sayın Pepe’yi dinlemesi,
doğayı katleden uygulamalara nasıl izin verildiği, hangi referanslarla, hangi
siyasi bağlantılarla izin verildiği konusunda bilgi almasıdır. Bu bilgiler,
nelerin yapılmaması gerektiği konusunda bize net açıklamalar verecektir. Zaten
AKP İktidarının da anlayışı bu, korumak ve geliştirmek değil ki. Beş yıllık
icraatlar ortada. Yapmak yerine satmak tercih ediliyor. Sayın Maliye Bakanı
babalar gibi satıyor sonuçta! Şimdi sıra akarsulara geldi. Hürriyet
gazetesinde bir haber… Sayın Yalçın Bayer yazmış. Başlığı: “Nehirlerimiz de
‘satılıyor’…” Yazıda “ ‘Bu iktidar, Türkiye'nin nehirlerini 3,1 milyar dolar
karşılığında yirmi dokuz yıllığına satıyor; buna devralişlet demek gerekiyor.
Yani en değerli varlığımız, sularımız da gidiyor.’… DSİ'de yapılan ön
çalışmalara göre, Fırat'ın yirmi dokuz yıllık satış değerinin 950 milyon dolar,
Dicle'nin 650 milyon dolar olacağı söyleniyor. 1213 nehrin akarsu gelirlerinden
metreküp hesabıyla 3,1 milyar dolar bekleniyor. Yani Fırat ve Dicle bir fabrika
gibi düşünülüyor.” Bu anlayışla küresel ısınmayla mücadele etmek mümkün
değildir. Arkadaşlar,
küresel ısınma ve iklim değişiklikleri konusunda Türk ve yabancı pek çok bilim
adamının, bu alanda faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının, hatta kamu
kuruluşlarının da elinde yeterli bilgi oluşmuş durumdadır. Yapılacaklar
konusunda üç aşağı beş yukarı ne yapılacağı da bellidir. Ama asıl sorun, asıl
mücadele edilmesi gereken, bu yönetim anlayışıdır. Doğayı ve su kaynaklarımızı
korumak yerine satmayı önceleyen yönetim anlayışının değiştirilmesi
gerekmektedir. Değerli
arkadaşlar, su konusunda bir başka konuya da dikkatinizi çekmek istiyorum.
Geçmiş yıllarda petrol savaş sebebi oluyordu, hatta bugün için de geçerli bir
durum. ABD’nin Irak’ta ne yaptığı, ne yapmaya çalıştığı da ortada. Şimdi su ile
ilgili savaş senaryoları üretiliyor. Bu senaryoların önemli bir bölümünde
Türkiye’nin de adı geçiyor. Çünkü Orta Doğu gibi stratejik bir bölgede en
önemli su potansiyeline sahip ülkelerden biri ülkemiz. Türkiye’nin pek çok,
sınır oluşturan ve sınır aşan suları var. Bu sularımız nedeniyle, Irak, Sureyi,
İran, Bulgaristan, Ermenistan, Azerbaycan gibi ülkelerle ileride sorunlar
yaşayacağımız ihtimal dâhilinde. Türkiye’nin
toplam su potansiyelinin yaklaşık yüzde 25’ini oluşturan Fırat ve Dicle’nin
suları Avrupa Birliğinin bile gündeminde. AB’nin su çerçeve direktifinde
“bütünleşik havza yönetimi” diye bir kavram var. Türkiye’nin AB’ye üyeliği onon
beş yıl sürecek, ama AB, Türkiye’den, Fırat ve Dicle’nin sularının İsrail’i de
kapsayacak şekilde komşularıyla ortak yönetimi konusunda çaba göstermesini
istiyor, hatta 2006 yılı ilerleme raporunda Türkiye’nin bu konuda hiçbir adım
atmadığı eleştirisini de yapıyor. Ayrıca, ABD’nin Irak işgali ve ABD’nin Orta
Doğu’da İsrail’i önceleyen bir şekilde yürüttüğü Büyük Orta Doğu Projesi
kapsamında Dicle ve Fırat sularının da masaya getirilebileceği dikkatlerden
kaçırılmamalıdır. Bugün yaşadığımız terörü de bu kapsama almak bile mümkün
aslında. Bu noktada Türkiye su geleceğini güvence altına almak istiyorsa,
ulusal güvenliğini de dikkate alan bir strateji geliştirmeli ve bunu tavizsiz
uygulamalıdır. Değerli arkadaşlar,
dünya su konusunda bir başka konu da, bu alandaki özelleştirme uygulamalarıdır.
Dünya Bankasının bir raporuna göre, su pazarı 1 trilyon dolarlık bir büyüklüğe
doğru gidiyor. Bizim Hükûmetimiz de satmaya ve özelleştirmeye yatkın
olduğundan, kısa bir süre sonra, halkımızın sağlıklı içme suyuna erişme olanağı
kalamayabilir. Bugün, dünyada
suyun yönetimi arz yönlü yapılmakta. Düşük maliyetle sübvanse edilerek, ödeme
gücüne bakılmaksızın, toplumsal ihtiyaçların karşılanmasına yönelik hizmet
sunulmaktadır. Ancak, uluslararası su tekelleri ise, arz yönlü model yerine
talep yönlü yönetim modeline geçilmesi için baskılarını sürdürüyor. Kaynak
yetersizliği ve bu alandaki yatırımların yapılamaması nedeniyle su
kaynaklarının özelleştirilmesi baskıları artıyor. Bu alanda Türkiye’nin
ekonomik sorunları gerçekçe gösterilerek gündeme getirilecek özelleştirme
uygulamalarına geçit verilmemelidir. Su ve halkın geleceği, serbest piyasa
ekonomisinin insafına ve uluslararası tekellerin kâr hırsına terk
edilmemelidir. Aksi takdirde, özelleştirme uygulamalarıyla, üzerine kâr payı
eklenerek belirlenecek bir fiyat, gelir dağılımının adaletsiz olduğu da dikkate
alındığında, açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan vatandaşlarımızın temiz ve
sağlıklı suya kavuşma olanaklarına imkân bırakmayacaktır. Su kamusal bir
anlayışla planlanmalı, yoksul halkın suya erişimini engelleyecek özelleştirme
politikalarına geçit verilmemelidir. Tercih, şirket çıkarları yerine, kamunun
hakkını korumak olmalıdır. Türkiye’nin su geleceği, Dünya Bankası ve
uluslararası tekellerin değil, halkın temel talepleri doğrultusunda
planlanmalıdır. Değerli
arkadaşlar, su güvenliğimiz konusunda, hızlı nüfus artışı, çarpık kentleşme ve
çevreye duyarsız sanayileşme, çevre politikalarının ve yaptırımlarının uygulanmasındaki
kararsızlık, uluslararası gelişmeler, dikkatle değerlendirilmesi gereken
konulardır. Bu alanda, su potansiyelinin geliştirilmesi, yer altı sularının
stratejik kaynak olarak saklanması, özellikle tarımda vahşi sulamaya son
verilmesi, suyun verimli kullanımını sağlayan teknolojinin zorunlu tutulması
gibi birçok öneri gündeme gelebilir, ama önemli olan, bu önerileri bir politika
hâline getirip tavizsiz uygulama iradesi gösterebilmektir. Önemli olan budur. Suyun temel bir
ihtiyaç olduğu gözden kaçırılmamalıdır. İçecek su ve yiyecek gıda
bulunmadığında diğer sosyoekonomik kaygıların hiçbir anlamı olmayacaktır. Bu
bilinç toplumun tüm kesimlerine kazandırılmalı, siyasal iktidar sorumluluktan
kaçmamalıdır. Çünkü, söz konusu olan burada geleceğimizdir. “Babalar gibi
satarım”, “sat kurtul, ver kurtul”, “kaynak yok, özelleştirelim” anlayışıyla
bir çözüme ulaştırılamayacağı dikkatlerden kaçırılmamalıdır. Benim önerim, bu
alanda tüm kesimlerin deneyim, birikim ve önerileri değerlendirilmeli, tüm
kesimlerin üzerinde uzlaşabileceği “su anayasası” niteliğinde bir metin ortaya
çıkarılmalıdır. Bu çerçeve belirlenirken ulusal çıkarlar ön planda tutulmalı;
tüm insanlığın sorunu olduğu gerçeğinden hareketle de, oluşacak bir krizden en
fazla dünyanın diğer kesimlerindeki yoksul insanların etkileneceği
unutulmayarak tüm insanlık için sorumluluğumuzun gereğini içeren hedefler
belirlenmelidir. Bir dönem
Türkiye’de “enerji krizi tehdidi” ve “karanlıkta kalacağız” söylemiyle birlikte
gündeme getirilen doğal gaza dayalı elektrik üretiminde olduğu gibi, ülkemiz
aleyhine olabilecek geçici çözümlerden uzak durulmalıdır. Acil değil, akılcı
çözümler geliştirilmelidir. Suya yapılacak yatırımlarda, susuzluğun başta tarım
ve enerji sektörü olmak üzere yaratacağı sıkıntılar ve ekonomik kayıpların
oluşturacağı maliyetler gözden kaçırılmamalıdır. Suya yapılacak yatırımın
maliyetinin susuzluğun maliyetinden daha
fazla olmayacağı unutulmamalıdır. Küresel ısınma… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ek süre veriyorum. Lütfen tamamlayın sözlerinizi. HÜSNÜ ÇÖLLÜ
(Devamla) – Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin dünya üzerinde
yaratabileceği tehditler dikkate alınarak, Orta Doğu bölgesinin en temiz su
kaynaklarına sahip olan ülkemiz için oluşabilecek tehditler de
değerlendirilerek, ulusal güvenliğimizi güvence altına alacak stratejiler
geliştirilmelidir. Toplumun da
doğanın ve suyun sınırlı ve kamusal bir kaynak olduğunu anlaması ve geleceğe
sahip çıkması gerekir. Çevreyle ilgili her konuda sorumluluklarımızı yerine
getirmek ve gelecek kuşaklara, çocuklarımıza, tüm dünya çocuklarına
yaşanabilir, güzel ve temiz bir dünya bırakmak için çaba göstermek bizlerin
temel görevidir. Bu anlayışla,
küresel ısınma ve su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi konusunda çalışacak
komisyonumuza başarılar diliyor, Cumhuriyet Halk Partisi olarak araştırma
komisyonunun oluşturacağı çözüm önerilerinin yaşama geçirilmesi için
kararlılıkla çaba göstereceğimizi bildiriyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çöllü. Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Niğde Milletvekili Mümin İnan. Buyurun Sayın
İnan. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz yirmi
dakika. MHP GRUBU ADINA
MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım;
küresel ısınmanın etkileri ve su kaynaklarlarının sürdürülebilir yönetimi
konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi araştırma önergelerinin birlikte
yapılacak olan ön görüşmesi için Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisine Başkan Vekili seçilen Sayın Meral Akşener ve Sayın Güldal
Mumcu Hanımefendileri de tebrik ediyor, onlara başarılar diliyorum. Yıllardan beri
yüreklerimizi yakmaya devam eden terör olaylarını, ayrıca teröristleri, bunlara
cesaret veren, destekleyen, hoşgörüyle bakan ve onları lanetlemekten
çekinenleri de kınıyorum. Şehitlerimize Yüce Allah’tan rahmet, yakınlarına ve
aziz milletimize başsağlığı temenni ederken, bu konuda artık sözlerin bitmesi
ve eylemin şimdi zamanı olduğunu ifade etmek istiyorum. Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; kâinatın bütün dengeleri ve sistemi tamamen insan
hayatı üzerine kurulmuştur. Evrende yaşadığımız dünyadan başka canlı hayatı
barındıran herhangi bir gezegenin olup olmadığını şimdilik bilmiyoruz, olma ya
da olmama ihtimalinin yüzde 50 olduğunu söyleyebiliriz belki. Bu gezegen
yaratıldığı günden itibaren kurulan dengesi ve sistemi üzerinde iyi ve
alışılagelen bir yörüngede giderken, sanayi devrimiyle beraber, artık, dünya
hayatı iyi gitmemeye başlamıştır. İnsanoğlunun daha
iyi ve lüks yaşama düşüncesinden kaynaklanan faaliyetleri dünyanın
alışılagelmiş ezberini bozmaya başladı ve dünyamız hastalandı. Kısacası,
dünyamızın düzeni bozuldu. Bu düzen öyle bir ince hesaba dayanmaktadır ki,
dengeyi sağlayan elemanlardan biri değişime uğradığında ya da ortadan
kaldırıldığında canlı hayatı birbiri ardınca zora girmeye başlıyor. İnsanoğlu
sadece kendisi için kurulmuş bu sisteme kendi elleriyle hastalık bulaştırıyor
ve dünya hastalanıyor. Kısacası dünyanın ateşi yükseliyor. “Küresel ısınma”
dediğimiz dünyanın normal iklim ısısını yükselmesi, insanoğlunun bugüne kadar
karşı karşıya kaldığı en büyük imtihandır. Endüstri
devrimine kadar atmosferimizin içermiş olduğu karbondioksit miktarı, tahminlere
göre milyonda 280 parçacıktı ve bu, yaşam için normaldi. Moleküler yapısı
gereği karbon, dünya yüzeyinde uzaya geri dönecek ısıyı emmekte, bu da dünya
ısısını dengede tutmaktaydı. İnsanlık, sanayi devrimine bu yapıyla ulaştı. Yeni
uygarlıkla, elektrik için, kömür, petrol, doğal gaz, kısacası fosil yakıtlara
geçtiğimizde, atmosferdeki karbondioksit oranı 1950’lerde yapılan ölçümlerde
315 seviyelerine ulaşmıştı bile. Bugün ise değer 380 seviyelerindedir. Her yıl
milyonda 2 parçacık artmaktadır. Bu, bize asla küçük gelmemelidir. Bu artış
aynı oranda devam ettiği anda, otuz beş yıl sonra, bilim adamlarının tehlike
sınırı olan 450 parçacığa ulaşması mümkün olur. Bundan sonraki artışlar hangi
oranda olabilir, onları tahmin etmek de imkânsız. Fakat, şu anda bile, bu ısı,
dünya üzerindeki kutuplarda donmuş en büyük su kaynaklarını eritmeye başladı
bile. Peki, şu anda
küresel ısınmayı durdurabilir miyiz? Buna vereceğimiz cevap “Hayır.” Ne
yaparsak yapalım, bugün bunun önüne geçme şansımız yok. Çünkü, ısı, atmosferde
etkisini belli bir müddet sonra göstermektedir. Yapılmasını öngöreceğimiz
tedbirler, zarar ve zararlıları kontrol altına almak olmalıdır. Tehlikenin bu
kadar büyük olmasına rağmen, şu anda bile bu mümkün görünmemektedir. Yakın
zamanlara kadar bu tehlikenin boyutları hakkında elimizde ciddi bilgiler yoktu.
Araştırmacıların tehlikeli çizgi olarak gördükleri milyonda 450 parçacığa yavaş
yavaş ulaşmak için insanlık hızlı bir biçimde adım atmaktadır. Sera gazı
emisyonları, atmosferin enerji emme durumunu artırmak suretiyle, gelen ve giden
enerji arasındaki dengeyi bozmaktadır. Bilim adamları iklim sistemini kontrol
eden sistemin motorunun değişmekte olduğunu ve bu imtihanın atlatılması için
bazı şeylerin değişmesi gerektiğini öngörmektedirler. Çünkü, sanayi devrimiyle
tabiat ve insan arasındaki dengenin olumsuz ve kalıcı bir biçimde canlıların
aleyhine bozulduğunu söyleyebiliriz. Bunlara dayalı olarak 1992 tarihli
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi son, dönemde
gerçekleştirilen ve ülkelerin bu büyük sorunla baş edebilmek için bir araya
gelmiş oldukları önemli bir düzenlemedir. Küresel iklim son
derece karmaşık bir sistem olduğundan, bunun bizi ne oranda ve nasıl
etkileyeceğini net olarak bilmek son derece güçtür. Milyonlarca insanın
hayatlarını bağladıkları iklimin belirli belirsiz birçok sorunu beraberinde
getirmesi, zaten dünyada var olan sorunlarla beraber doğrudan artan kıtlık,
açlık ve felaketlere yol açabilecektir. Sözleşme üzerinde
anlaşmaya varan ülke sayısı bugün 175 civarındadır. Burada önemli olan, bu
ülkelerin bu sözleşmeyle ortada ciddi bir sorunun varlığını kabul etmeleridir.
Bu sözleşme 21 Mart 1994 tarihinden itibaren yürürlüktedir. Sözleşme,
atmosferdeki sera gazı birikimlerini, iklim sistemine tehlikeli insan kaynaklı
müdahaleleri önleyerek belirli bir düzeyde tutmak gibi nihai bir hedef
koymaktadır. Ayrıca, söz konusu düzeyin ekosistemlerin iklim değişimine doğal
olarak uyum sağlamasına, gıda üretiminin herhangi bir tehdide uğramamasına ve
ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir bir biçimde devam etmesine imkân tanıyacak
bir zaman süresi içinde tutulması gerektiğini de belirtmektedir. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; iklim değişikliği insanlık için bir tehlikedir ve bunun
gelecekteki olumsuz etkilerini net olarak kimse bilememektedir. Mesela,
bölgesel yağış sistemleri değişebilir, daha çok yağmur yağsa bile zamansız ve
dengesiz yağışlar, daha çabuk buharlaşma ve kuraklıklara yol açabilir.
Özellikle yoksul ve gelişmekte olan ülkeler, tatlı su kaynağı sıkıntıları ve
halk sağlığıyla ilgili sorunlarla karşı karşıya kalabilir. Şimdiden küresel
ekonomi, küresel su kaynakları üzerinde ciddi tehditler oluşturmaya başlamıştır
bile. İklim ve tarım kuşakları kutuplara doğru kayabilir, orta enlemdeki ovalar
kuraklıkla karşı karşıya kaldığı için gıda üretiminde ciddi düşüşler
görülebilir. Eriyen buzullar deniz suyunun yükselmesine yol açtığından, nüfusu
yoğun olan sahil bölgelerinden içlere doğru göçler oluşabilir. Sözleşme, daha
sonraki somut girişimler için bir nirengi noktası oluşturmaktadır. Sözleşme,
bugün için anlamlı oldukları tartışılmaz ön adımlar atmaktadır. Buna bağlı
olarak ülkeler, iklim değişikliğini yavaşlatacak millî politikalar ve
programlar hazırlama konusunda da anlaşmaya varmışlardır. Sözleşme, iklim
değişikliğine ilişkin bilimsel araştırmaları da düzenlemektedir. İklim
değişikliği sorunu, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında var olan
birçok sorunu daha da gerginleştiren ortamı oluşturmaktadır. Bugün iklim
değişikliğinin en büyük sorumluları gelişmiş ülkelerdir. Sözleşme, zengin
ülkelere bu konuda daha çok sorumluluk yüklemektedir. Yoksul ülkelerin ekonomik
kalkınma haklarını tanıyan sözleşme, bu ülkelerin iklim değişikliğine açık
olduğunu kabul etmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; dünya nüfusu arttıkça insanın çevreye
yönelik talepleri de artmaktadır ve insanlar daha iyi bir yaşam talep
etmektedirler: Daha çok ve daha iyi yiyecek, daha çok içecek, daha temiz su,
daha fazla elektrik, daha çok konut istekleri vardır. Milyarlarca insanın tatlı
su temininde zaten giderek artan ciddi sorunları varken, göllerden ve
nehirlerden tarım için daha çok su çekilmekte ve tüketilmektedir. Bu doğal su
depoları tüketildiğinde tarımda da büyük sorunlar yaşanacaktır ve dünyanın
birçok yöresinde insanlar açlıkla karşı karşıya gelecektir. İnsanlık, bir
yolunu bulup da doğal çevreyi tahrip etmeden sürdürülebilir kalkınmayı başarmak
mecburiyetindedir. Sağlıklı teknoloji ve bilgi birikiminin geliştirilmesini
sağlayabilirsek, mesela güneş enerjisi gibi temiz enerjinin daha pratik
yollarını bulabilirsek, kömür ve petrol gibi fosil yakıtların tüketimini
azaltabiliriz. Bunun için bütün insanlığın iklim değişikliği konusunda
eğitilmesi gerekmektedir. Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1992 yılında imzalanan İklim Sözleşmesi’nden
sonra hükûmetler kamuoyu baskısına dayanamayarak, 1997 yılında Kyoto
Protokolü’nü de imza etmişlerdir, ancak bu protokol daha karmaşık ve farklı,
ayrıntılı hükümler getirmektedir. Bu, sera gazı emisyonlarını kontrol altına
alma gibi çok güç bir işin ortaya çıkmasıdır. Farklı ekonomik ve siyasi
çıkarları olan ülkeleri aynı ortamda buluşturmak da son derece güçtür. Bundan
dolayıdır ki, dünyayı en çok kirleten, başta Amerika Birleşik Devletleri olmak
üzere, Protokol’e henüz imza koymamışlardır. Kyoto Protokolü
ekonomik hayatın başlıca sektörlerini etkileyeceğinden, çevre ile
sürdürülebilir kalkınma alanında bugüne kadar kabul edilen en kapsamlı
anlaşmadır. Protokol, belli
başlı 6 sera gazını ele almaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki emisyonların
azaltılmasına yönelik bağlayıcı hedefler ve zaman süreleri belirlenmektedir.
Ayrıca, bu azalmaların inandırıcı ve doğrulanabilir olmasını da öngörmektedir.
Ekonomileri geçiş sürecinde olan ülkelere ise ek esneklikler getirmektedir. Kyoto Protokolü
nihai bir sonuç durumunda değildir, ancak zamanla güçlendirilecek, üzerine yeni
şeyler konacak bir belgedir. Ortak uygulama projeleri, diğer gelişmiş
ülkelerdeki projelerin finansmanlarında da yararlanılacak emisyon birimlerini
öngörmektedir. Oluşturulacak temiz kalkınma mekanizması, gelişmekte olan
ülkelerde emisyon azaltıcı, önleyici projelerin finansmanı için kredi
sağlayacaktır. Küresel ısınma
sonucunda, dünyanın birçok yerinde su kaynakları ile insanların su talepleri
arasındaki açı giderek büyümektedir. Yüzey ve taban suyu seviyesi düşüyor,
ırmaklar kuruyor ve giderek azalan su kaynakları için rekabet alabildiğine
büyüyor. Kuraklığa karşı en büyük güvencemiz olan su desteğini de bu şekliyle
kaybediyoruz. İnsanın yaşadığı dünyada emniyette olması için gıda üretimine, su
ortamının sağlığına ve sosyopolitik istikrara ihtiyaç vardır. İnsanlığı tehdit
eden bu konuya karşı bilim adamlarının uyarılar yapmasına rağmen, devletler bu
konudaki tedbirleri almakta çoğu zaman ayak sürümektedirler. Su olmazsa hayat
ve büyüme son bulur. Dünya nüfusunun hızla artması, buna bağlı olarak daha çok
gıda tüketimi isteği ve bunu üretebilmek için çiftçilere daha çok su. Dünyada göl,
ırmak ve su kaynaklarından insan faaliyetleri için çekilen suyun yüzde 10’u
evlerde ve belediyelerde, yüzde 10’u endüstride ve yüzde 65’i tarımda
kullanılmaktadır. Tarımın genel itibarıyla su ağırlıklı bir sektör olduğunu ele
alırsak, geleneksel yöntemlerle 1 ton tahıl üretmek için bin ton su kullanmamız
gerekmektedir. Topraktan sızan
ve buharlaşan su miktarı, etkin olmayan yöntemlerden dolayı çok fazladır. Bu
sebepten dolayı, sulanabilir tarım alanları küresel gıda üretimi açısından son
derece büyük önem taşımaktadır. Bugün, tüm dünyada sulanan alanlar dünyanın
yüzde 16’sını oluşturmasına rağmen, bu alanlarda üretilen gıda miktarı da yüzde
40’ları bulmaktadır. Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; yirmi yıl sonra tahmin edilen dünya
nüfusunun tahıl ihtiyacını karşılamak için 780 ila 800 milyar metreküp ek suya
ihtiyacımız vardır, ama, dünya, şu anda bu suyu nereden bulacağını da
bilmemektedir. Gelecekte gıda
ihtiyacını karşılamak için ekinlere daha çok su bulmak zorundayız. Bu konuda
ciddi sıkıntılar vardır. Irmak akışlarının azalması, taban suyunun düşmesi,
yani tedarik projeleri için ekonomik ve çevresel açıdan sağlıklı alanların
olmaması, ayrıca kentsel su kullanım miktarının artması, tarım için su
miktarının kısıtlanmasına neden olmaktadır. Yer altı
sularının aşırı çekimi ve su yataklarının hızla boşalması, dünyanın sulama
bölgelerinin tamamında olduğu gibi, ülkemizin birçok bölgesinde de mevcuttur.
Mesela, Konya Ovası’nda ve Niğde’mizde buna bağlı olarak toprak çöküntülerini
çıplak gözle bile görmek artık mümkündür. Yer altından çekilen suyun aynı
oranda doğal sistemle oralara eşit miktarda dolmamasından dolayı, taban suyu
derinlere inmekte, tuzlu su ve deniz suyunun tatlı su kaynaklarına karışmasına
neden olmaktadır. Ayrıca, suyun boşalması, su yatağının jeolojik malzemelerinin
sıkışmasına neden olarak, suyu tutacak gözenek ve delikleri yok edip, yer altı
depolama kapasitesini de düşürmektedir. Bunun da telafisi mümkün değildir ve
bunun bedeli ileride çok ağır olabilir. Ayrıca, aşırı su
kullanımı neticesinde dünyadaki sulanabilir arazilerin yüzde 10’unu aşkın bir
bölümünün aşırı tuzlanmadan dolayı devre dışı kaldığını biliyoruz. Bu oranın
Türkiye’mizde çok daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. 1950’den bu yana
dünyadaki su kullanma ihtiyacı 34 kat artmıştır. Buna bağlı olarak, büyük baraj
projeleri ve ırmak saptırmalarıyla sudan azami yararlanma hayata geçirilmeye
çalışılırken, doğal hayatın dengesinin korunmasına aynı oranda özen
gösterilmemiştir. Bu başarısızlık sonucunda temel ekolojik denge bozulurken,
birçok kuş, bitki, balık ve canlı türünün yok olduğuna, göllerin yok olduğuna,
sazlıkların kuruduğuna, sulak alanların ortadan kalktığına şahit oluyoruz. Son
dönemde büyük şehirlerimize ırmak saptırmalarıyla getirilecek suların
yaratacağı çevresel etkiler çok iyi hesap edilmelidir. Su kaynaklarının
giderek ihtiyaçların altında kalması, ülke içinde ve ülkeler arasında su
rekabetinin artmasına neden olmaktadır. Eşit olmayan su dağılımları ve zengin
ülkelerin kaynakları ele geçirme imkânlarını elinde bulundurması, yeni ve büyük
su projeleri, yeni gerilim kaynakları oluşturmaktadır. Devletler arasında
kaynak savaşına yol açması en muhtemel kaynağın önümüzdeki dönemlerde su
olduğunu söyleyebiliriz. Suyun alt tarafındaki ülkelerin suyu kontrol eden
ülkelerden güçsüz olması durumunda çatışma olma ihtimali azdır. Fakat, tersi
durumlarda çatışmalar ve politik istikrarsızlıklar ortaya çıkabilir. Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; günümüzün su konusunda çatışma yaşanması
potansiyelini taşıyan sıcak bölgelerin hiçbirinde tüm tarafları içeren
uluslararası anlaşmalar yoktur. Uluslararası resmî yaptırım hukuku olmadığı
için, ilgili ülkeler arasında yapılacak anlaşmalara, bunlara bağlı kalınabilir.
Dicle ve Fırat,
bizim açımızdan bakıldığında bize önemli avantajlar getirmektedir. Zaman zaman
Dicle ve Fırat’ın uluslararası bir yönetime bırakılması gibi Batı’dan gelecek
isteklere de millet olarak sağlam bir biçimde ayakta durmalıyız. Ayrıca son
zamanlarda suların, nehirlerin, barajların özelleştirilmesi gibi konularda hata
yapmamalı ve bunlar devletin mutlak kontrolünde olmalıdır diye düşünüyoruz. Ülkeler kendi
içinde ve dünya için yeni su stratejisi oluşturmalıdır. Kaynak bolluğunun
yaşandığı bir dünyada aşırı su tüketimi insanlığa hizmet etmiştir, ancak su
kaynaklarının kıt olduğu bir dünyada su tüketimi, bizi felaketlere götürebilir.
İyi bir planlama, ekonomik gelişmişlikle beraber ekosistemlerin korunması
arasındaki bağın doğru kurulması ve insanın buna katılımının mutlaka sağlanması
gerekmektedir. Suyun ekonomik yarar olarak görülmesi şarttır. Tüm dünya su
kullanımının üçte 2’sini tarımda kullanmaktadır. Tarımda yapılacak küçük
tasarruflar ile şehirlere ve çevreye büyük oranlarda su aktarılabilir. Bunun
için, tarımda kullanılan suyun mutlaka damlama sulama yöntemiyle yapılması
kaçınılmaz bir zorunluluktur. Damlama suyuna geçen çiftçilerimizin su
kullanımını yüzde 30 ila yüzde 60 arasında azalttıklarını ve verimlerini
artırdıklarını görüyoruz. Damlama ve yağmurlama su sistemlerini tercih eden
çiftçilerimizin mümkün olduğu kadar desteklenmesi de şarttır. Tarımsal üretimde
verimliliğin ve kalitenin arttırılması, üretim giderlerinin düşürülerek
kârlılığın sağlanması ve su kaynaklarının verimli olarak kullanılması ancak bu
metotlarla mümkün görülmektedir. Bugün ülkemizin
birçok yöresinde olduğu gibi Niğde’mizde de taban suyunun derinlere inmesi
sonucunda, bu suyun elektrikle çıkartılması çiftçilerimize önemli elektrik
maliyetleri yüklemektedir. Anadolu çiftçisi
kuraklığın da etkisiyle sıkıntılı günler geçirmektedir. Buna bağlı olarak üst
üste gelen tarımsal sulama elektrik borçları ödenmesi artık imkânsız hâle
gelmiştir. Bu borçların çiftçinin ödeyebileceği düzeyde yeniden
yapılandırılması hem devletimizin hem de çiftçilerimizin lehine olacaktır diye
ifade etmek istiyorum. Diğer taraftan,
şehir içme suyu şebekelerinde kaçak ve kayıpların önüne geçebilmek amacıyla
yeni isale hatları için belediyelere özel destekler de verilmesi gerekmektedir. Ayrıca, evlerdeki
israfın önlenmesi için de bir bilinçlendirme kampanyası yapılmalıdır. Bütün
belediyelerde ve sanayi tesislerinde atık su arıtmalarının kurulmasına destek
olunmalı ve atık suyun tarımda kullanılabilir hâle getirilmesi sağlanmalıdır.
Ayrıca, sanayi tesislerine takılacak filtrelerle, sera gazı etkisi yapan
gazların salınımının kontrol edilmesi ve yine, karbondioksit emen
ormanlarımızın korunması ve yeni orman alanlarının oluşturulması için, acilen
gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Su için en önemli
tasarruf faydalı kullanımdır. İnsanın faydasına olmadan bir damla suyun bile
denize gitmesi kabul edilebilir bir şey değildir. Özellikle ülkemizin su
kaynakları göz önüne alındığında, bunun, daha da dikkate alınması
gerekmektedir. Ancak, su kaynaklarının planlanması ve yönetimine dair yaşanan
sorunlar, sanayileşme ve kentleşme sürecinin plansız seyri, yenilenebilir su
miktarlarında olumsuz değişmelere yol açmış durumdadır. Gelecekte büyük
sorunlar doğuracak su kıtlığının önüne geçilebilmesi için, acil olarak, dünya
çapında, su kaynaklarının kullanımında olumlu sonuçlar verecek alternatif
çözümler gerekmektedir. Yoksa, karmaşa dolu bir geleceğe doğru hızlı bir
biçimde gitmekteyiz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; önerge sahibi arkadaşlarımızın, Türkiye’nin farklı
bölgelerinden aynı konuyu dile getirmelerinden anlaşılan, sorunların ortak
olmasıdır. Önerge sahibi arkadaşlarıma, duyarlıkları için, grubumuz adına çok
teşekkür ediyorum. Dünyanın gelecekteki iklimini koruma gerekliliğine ilişkin
süreçte, bütün devletlerin ve insanların, çözüme yönelik kararlara katkı
sağlaması gerekmektedir. İklim değişikliği insanın denetimi dışına çıkmadan
hemen şimdi, işe başlama zamanıdır diye düşünüyorum. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) MÜMİN İNAN
(Devamla) Bu sebeple, 21’inci Dönem ve
22’nci Dönem Parlamento çalışmalarının içerisinde, küresel ısınmanın neden
olduğu sorunların oluşturduğu riskin araştırılarak gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla hazırlanan Meclis araştırma komisyonu raporlarından da
faydalanmak suretiyle, daha uzun süreli, yeni tespitler ve güncel önerilerde
bulunması için, araştırma komisyonu kurulmasının yanı, sıra toprak ve su için
ayrı, hava ve küresel ısınma için de ayrı olmak üzere iki alt komisyonun
kurulmasını da öneriyoruz, faydalı olacağı inancındayız. Bu önerilerin arasına
Niğde ilinin su kaynaklarının ve Akkaya Barajı’nın da inceleme kapsamına
alınmasını istirham ediyorum. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak da komisyonların kurulmasını destekliyor, kurulacak komisyonlara
başarılar temenni ediyorum, bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygı ve
sevgiyle selamlıyorum.(MHP sıralarından Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın İnan. Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına, Ankara Milletvekili Nazmi Haluk Özdalga söz
alacaktır. Buyurun Sayın
Özdalga.(AK Parti sıralarından alkışlar) AK PARTİ GRUBU
ADINA NAZMİ HALUK ÖZDALGA (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Anayasa ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’ne göre küresel ısınma ve su konusunda
bir Meclis araştırması başlatılması ve o amaçla özel bir komisyon kurulması
konusunda AK Parti Grubunun görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunuyorum. Konuşmamın
başında, pazar günü terör örgütünün saldırısı sonucu şehit düşen 12 evladımızın
Asteğmen Mehmet Bozkuş’un, Astsubay Soner Özübek’in, Çavuş Mustafa Uysal’ın,
Çavuş Selçuk Gürdal’ın ve sevgili erlerimiz Mehmet Cücük’ün, Yavuz Öztürk’ün,
Zekeriya Yatı’nın, Abdurrahman Doğan’ın, Tarık Emeket’in, Vedat Kutluca’nın,
Samet Saraç’ın, Lokman Eker’in aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. 12
evladımıza ve bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet yakınlarına başsağlığı ve
sabır diliyorum.Milletçe acımız derindir. Bu vesileyle iki hususa işaret etmek
istiyorum: Birinci olarak, Türkiye, hiçbir koşul altında komşu bir ülke
toprağının kendisine dönük saldırılar için bir askerî mevzi olarak, geri üs
olarak kullanılmasına izin veremez ve vermeyecektir. Komşu bir ülke toprağının
kendisine yönelik saldırılar için lojistik ve ikmal sahası olarak
kullanılmasına izin vermesi asla söz konusu olmayacaktır. Soğukkanlılığını
kaybetmeden, fevri davranışlara kapılmadan, ülkenin karşı karşıya olduğu bu
millî meseleyi, kısa süre önce yapılan demokratik seçimlerde arzu ettikleri
sonuç çıkmadığı için bir iç siyasi hesaplaşma vesilesi görüp tahrik ve
provokasyon peşinde olanlara aldırmadan, diplomatik ve askerî hesaplarını en
iyi bir şekilde yaparak, gerekirse bir değil birkaç ve defalarca operasyon
yaparak meşru savunma hakkını kullanacak ve o saldırı üslerini behemehâl
bertaraf edecektir. İşaret etmek
istediğim ikinci husus şudur: Son dönemde yaşadığımız gelişmelerin, özellikle
Kuzey Irak’taki yerel liderliğin tutum ve davranışlarının önemli sonuçlar
doğuracağı muhakkaktır. Kuzey Irak yönetimi, Türkiye'nin dostluğunu aramak
yerine, açıkça hasmane bir tutum içine girmiştir. Daha şimdiden ve mevcut
koşullarda yürütülen bu hasmane siyasetin, önümüzdeki dönemde bölgede ortaya
çıkabilecek yeni oluşumlara karşı Türkiye'nin iradesini daha yüksek bir düzeye
taşımak ihtiyacını ortaya çıkardığı aşikârdır. O bakımdan, Kuzey Irak’taki
yerel liderlerin hayati bir yanılgı içinde bulunduklarını vurgulamak istiyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; küresel ısınma, iklim değişikliği ve su konusuyla
ilgili olarak, öncelikle, bu konuda Meclis araştırması önergesi veren bütün
arkadaşlarıma, Kırklareli Milletvekili Sayın Tansel Barış ve 29 arkadaşına,
Antalya Milletvekili Sayın Tayfur Süner ve 21 arkadaşına, Uşak Milletvekili
Sayın Nuri Uslu ve 21 arkadaşına, Kırklareli Milletvekili Sayın Ahmet Gökhan
Sarıçam ve 19 arkadaşına ve ayrıca bugün yeni önergeler veren bütün
milletvekili arkadaşlarıma içten teşekkürlerimi sunuyorum. İklim
değişikliği, küresel ısınma ve onlarla yakından bağlantılı su konusu, bugün
insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük çevre tehdidini oluşturmaktadır.
Denilebilir ki, iklim değişikliği bugün uluslararası diplomaside ve
uluslararası iş birliği platformlarında, güvenlik ve terör konusundan sonra
gündemde bulunan ikinci önemli konudur. İklim değişikliği
ve küresel ısınmaya yol açan şeyin karbondioksit, metan, ozon gibi “sera
gazları” olarak adlandırılan gazlar olduğu konusunda bilim adamları arasında
geniş bir mutabakat vardır. Dünyanın iklim
sisteminin temelini 150 milyon kilometre uzakta bulunan ve ışınlarıyla enerji
sağlayan güneş oluşturuyor. Güneşin enerji yayan ışınları, yani radyasyonu çok
kısa dalga boyuna sahiptir ve o nedenle, geçtiği atmosfer ortamını ısıtmadan
dünyaya ulaşır ve yerküre tarafından emilir. Atmosferin ısınması, dünyamızın
atmosferinin ısınması, güneş ışınlarıyla ısınan dünyanın tıpkı güneş gibi
yaydığı radyasyon ile olur. Ama, dünyanın saldığı radyasyon uzun dalga boyuna
sahiptir ve o nedenle atmosferi ısıtır. En basit şekliyle
anlattığım bu işleyiş, milyonlarca yıl sonunda dünyanın mevcut iklim sistemini
oluşturmuştur. Dünyanın iklim sistemi çok hassas fiziki, kimyasal ve biyolojik
süreçler üzerine kuruludur. İnsan faaliyetleri sonunda salınan sera gazları
atmosferde birikmektedir ve bu gazların özelliği, dünya tarafından yayılan
radyasyonun bir kısmını emerek tekrar geriye vermeleri ve o şekilde atmosfer
sıcaklığının yükselmesine yol açmalarıdır. İklim değişikliği
konusunda çalışmalar pek çok on yıllar önce başlamış ve başlangıç döneminde bu
çalışmalar sadece bilim insanları ve küçük bir uzman grubu ile sınırlı
kalmıştır. Ama zamanla yavaş yavaş daha geniş kamuoyunun ve siyasetçilerin
dikkatini çekmeye başlamış ve nihayet ilk önemli sonuç 1992’de Rio de
Janeiro’da Dünya Zirvesinde alınmıştır, burada benden önce konuşan
arkadaşlarımızın da belirttiği, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve
Sözleşmesi’nin kabul edilmesiyle. Bu Sözleşme 1994 yılında yürürlüğe girmiştir
ve Türkiye tarafından, on yıl gecikmeyle, 2004 yılında onaylanmış ve öylelikle
Türkiye bu Sözleşme’ye taraf olmuştur. Birleşmiş
Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, söz konusu sera gazlarının
emisyonunun azaltılmasını öngörmektedir, ama bu konuda ülkeler için zorunlu
sınırlar getirmemiştir; o nedenle hukuki bir bağlayıcılığı yoktur. Ancak, o
sözleşmeyi imzalayan taraflar, her yıl bir konferans, “taraflar konferansı” adı
verilen bir konferans düzenlemekte ve ek protokoller oluşturmaktadır. Bu ek
protokollerden en ünlüsü, en çok bilineni, şöhreti ana sözleşmeyi de aşmış
bulunan Kyoto Protokolü’dür, Japonya’nın Kyoto şehrinde 97’de imzalanan ve
2005’te yürürlüğe giren protokol. Burada amaç,
sanayileşmiş ve büyük çoğunluğu geçiş döneminde bulunan Avrupa ülkelerinin
emisyonlarının ortalama yüzde 56 civarında azaltılmasıdır ve o doğrultuda
bağlayıcı mükellefiyetler getirilmiştir. Uygulamada ise, söz konusu indirim
20082012 yılları arasında gerçekleştirilecektir. 2012 sonrası dönem için yeni
katılım ve işleyiş mekanizmaları üzerinde çalışılmaktadır. Ancak, Türkiye,
Kyoto Protokolü’ne taraf olmadığı için 2012 sonrasına dönük bu çalışmalar
içinde de etkili bir şekilde yer alamamaktadır. Yüz yetmiş
civarında ülke Kyoto Protokolü’nü imzalamış ve onaylamıştır. Amerika Birleşik
Devletleri ve Avustralya iki ülke bu Protokolü imzalamış, fakat daha sonra
kendi millî meclislerinde onay işlemini yerine getirmeyeceklerini beyan
etmişlerdir. Türkiye ise henüz
Kyoto Protokolü’nü onaylamamıştır. Ancak, bilindiği gibi, Sayın Başbakanımız,
birkaç hafta önce, eylül sonunda Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yaptığı
konuşmada, özel durumu ve özel koşulları dikkate alınmak kaydıyla, Türkiye’nin
Kyoto Protokolü’nü onaylamaya sıcak bakabileceğini, bu olasılığı ciddi bir şekilde
değerlendirebileceğini açıklamıştır. İklim değişikliği
bugün insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük çevre tehdididir ve hızlı,
kararlı hareket edilmesi gerekmektedir. Diğer taraftan, en fazla sera gazı
üreten sanayileşmiş ülkelerin, iklim değişikliğinin en büyük sorumlusu olduğu
ortadadır. İşin en adaletsiz yönlerinden biri, iklim değişikliğinden en çok
zarar gören ve görecek olan ülkelerin en az sera gazı üreten ülkeler olmasıdır.
En çok kuraklık, susuzluk ve yoksulluk çeken ülkeler, mesela Sahra altı
ülkeleri iklim değişikliğinin bedelini en çok ödeyecekler arasındadır. O
nedenle, iklim değişikliğiyle mücadele edilirken, emisyonlar azaltılırken,
yoksulluk içinde yaşayan insanların ihtiyaçlarını görmezlikten gelmemeliyiz.
Bütün bu nedenlerle makul ve adaletli ilkeler etrafında mutabık kalınması önem
taşımaktadır. En fazla emisyon yapan ülkeler, hemen ve hızlı bir indirime
gitmelidir. Gelişmekte olan ülkeler, makul bir süre içinde emisyonlarını
sabitleştirip sonra düşürmeye başlamalıdır. En az emisyon yapan, en az gelişmiş
ülkeler ise, durumları iyileşene kadar bir süre daha artırmayı sürdürebilmeli,
ondan sonra emisyonlarını düşürmelidir. Bütün ülkelerin sera gazı emisyonları
arasında ise nihai olarak bir yakınsama, birbirine yaklaşma, adaletli bir yaklaşma
sağlanmalıdır. Yukarıda
özetlenen türden adil bir emisyon azaltma süreci üzerinde mutabık kalınması
gerekmektedir, ama dünyanın toplam emisyon miktarı tekrar vurgulayarak
söylüyorum hemen azalmaya başlamalıdır. Bu, siyasi açıdan çok zor ve karmaşık bir
görevdir, çünkü çok farklı koşullara sahip çok sayıda ülke arasında kapsamlı
bir konsensüs, mutabakat zemininin yaratılması gerekmektedir. Şuna işaret etmek
istiyorum ki, bilim ve teknolojinin gücünün sağduyuyla kullanılmasıyla,
dünyanın giderek artan enerji ihtiyacının giderek daha temiz ve daha ucuz bir
şekilde karşılanması mümkündür. Türkiye, iklim
değişikliği tehdidi karşısında üzerine düşenleri, Sayın Başbakanımızın son
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yaptığı konuşmada belirttiği çerçevede, Sözleşme’nin,
İklim Değişikliği Sözleşmesi’nin “ortak ve farklılaşmış sorumluluklar” prensibi
doğrultusunda yerine getirmeye hazırdır. Diğer taraftan, Türkiye’nin iklim
değişikliği konusunda yeni ve güçlü bir kurumsal yapılanma içinde olmasında
büyük bir fayda vardır. Türkiye, emisyonlarla ilgili tüm bilgileri şeffaf bir
şekilde açıklamaktadır ve açıklamaya devam edecektir. Bu çerçevede şu
istatistiklere de dikkatinizi çekmek isterim: 2005 verilerine göre yaratılan
1.000 dolarlık gayrisafi hasılaya karşı atmosfere salınan karbondioksit gazı
için dünya ortalaması 1,83 tondur. Aynı değer, Avrupa Birliğinde, ortalama
olarak, dünya ortalamasının 2 katı kadardır, 3,78 tondur. Türkiye için bu
değer, dünya ve Avrupa Birliği ortalamasının altındadır ve sadece 1,63 tondur.
Bu rakamlar, aslında, Türkiye’nin, küresel iklim değişikliğinin sorumlusu
ülkelerinden biri değil, küresel ısınma mücadelesine olumlu katkı yapan bir
ülke olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin,
önümüzdeki dönemde, küresel emisyon azaltma ve iklim değişikliğiyle ilgili
mücadelede, o doğrultudaki çabalarda giderek daha etkili bir şekilde yer alması
uygun olacaktır. Bu çerçevede önemli gördüğüm iki hususa daha işaret etmek
istiyorum: Bilindiği gibi,
Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde rotasyona tabi geçici
üyeliklerden birini almayı hedeflemektedir. Birleşmiş Milletlerin en önemli
çevre sözleşmesi karşısında kararsız bir duruşa sahip olması, söz konusu hedef
açısından avantaj sağlayan bir durum değildir. Buna karşılık, olumlu ve
güçlendirilmiş bir pozisyon değişikliği, Güvenlik Konseyinde geçici üyelik elde
etme şansını da artıracaktır. İkinci husus ise
şudur: Kyoto Protokolü’nü müktesebatının bir parçası kabul eden Avrupa Birliği,
esasen şu anda dünyada emisyon azaltılması çabalarının ve Kyoto Protokolü’nün
en güçlü savunucusu durumundadır. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin Avrupa
Birliği üyeliği daha kuvvetli bir ihtimal hâline gelmesi durumunda, Kyoto
Protokolü koşullarının Avrupa BirliğiTürkiye müzakerelerinin bir parçası olarak
önümüze gelmesi beklenmelidir. Nitekim, 2004’te Avrupa Birliğine katılan on
ülkeye o doğrultuda benzer taleplerle gitmiştir Brüksel. Diğer taraftan,
Türkiye, bir Doğu Akdeniz ve Güneydoğu Avrupa ülkesi olarak, dünyanın iklim
değişikliğinden en olumsuz etkilenecek bölgelerinden birinde yer almaktadır.
Günümüzün en önemli küresel diplomatik iş birliği zeminlerinden birini
oluşturan iklim değişikliği tartışmalarından uzak durmak, sorumluluk almaktan
kaçıyormuş ve sadece olup bitenleri seyrediyormuş izlenimi vermek, önemli bir
küresel oyuncu ve bölgesel güç olmak isteyen Türkiye’ye yakışan bir tercih
olarak da kabul edilemez. Türkiye bir taraftan kendi çıkarlarını ve iktisadi
kalkınma hedeflerini gözetirken, küresel iklim değişikliği tartışmalarına ve
çabalarına önümüzdeki dönemde daha aktif bir şekilde katılmalı ve katkıda
bulunan bir ülke olmalıdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yukarıda anlatmaya çalıştığım nedenlerle AK Parti
Grubu, küresel ısınma ve su konusunda bir Meclis araştırması başlatılmasını ve
o amaçla bir özel komisyon kurulmasını öngören teklife olumlu oy verecektir. Son olarak,
geride bıraktığımız 22’nci Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmaları
sırasında ”Küresel Isınmanın Neden Olduğu Sorunların ve Oluşturduğu Riskin
Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi” başlığını taşıyan bir
komisyon kurulmuş olduğunu ve bu komisyonun çalışmalarını tamamlayarak raporunu
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına vermiş olduğunu belirtmek isterim.
Söz konusu komisyon raporu dikkate değer bir çalışmanın ürünü olarak ortaya
çıkmıştır ve pek çok kıymetli bilgiyi, tahlili ve öneriyi içermektedir.
Huzurunuzda geçtiğimiz dönemde bu değerli çalışmayı yürüten milletvekili
arkadaşlarıma ve katkısı bulunan diğer herkese teşekkür ediyorum. Eğer yüce Meclisiniz
öyle karar verir ve yeni bir komisyon kurulmasını uygun bulursa, geçtiğimiz
dönemde yapılmış çalışmanın önemli bir temel teşkil edeceğine inandığımı
belirtmek isterim. Eğer yüce
Meclisimizin iradesi o şekilde tecelli eder ve küresel ısınma, su konusunda
yeni bir araştırma komisyonu kurulması karara bağlanırsa, o komisyonun
çalışmalarına katılacak milletvekili arkadaşlarımın hepsini yoğun, önemli ve
gerçekten özverili bir çalışmanın beklediğini de vurgulamak istiyorum. Kendilerini
bekleyen bu özverili çalışmanın sadece bir boyutunu belirtmek için, geçtiğimiz
dönemde aynı komisyonda görev yapan milletvekili arkadaşlarımızdan büyük
çoğunluğunun, benim yaptığım hesaba göre, yüzde 72’sinin, yani yaklaşık dörtte
3’ünün tekrar milletvekili seçilme şansı bulamadığını bilgilerinize sunmak
istiyorum. Çok teşekkür
ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özdalga. Şimdi birleşime
on dakika ara veriyorum. Kapanma Saati: 17.56 İKİNCİ OTURUM Açılma Saati: 18.14 BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER KÂTİP ÜYELER :Harun TÜFEKCİ (Konya), Canan CANDEMİR ÇELİK
(Bursa) BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum. Görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz. Şimdi, ilk söz,
önerge sahipleri adına, Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’a aittir. Buyurun Sayın
Barış. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, Hükûmet yok, kaçmış. Hükûmet kaçtığına göre müzakere
yapamazsınız. ASIM AYKAN
(Trabzon) – Ne demek kaçmış ya! Hayret bir şey ya! KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hani nerede? BAŞKAN – Şimdi
geliyor. AHMET YENİ (Samsun)
– Tecrübeli adamsın be! Ağzından çıkanı duy. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hani nerede? Ara vermek
zorundasınız Sayın Başkan. AHMET YENİ
(Samsun) – Meclis Başkan Vekilliği yapmış birisisin. GÜROL ERGİN
(Muğla) – Hükûmet de gelsin otursun. Bağırıyorsunuz da, Hükûmet nerede? Onu
söyleyin. KAMER GENÇ
(Tunceli) – Biz size doğruları söylüyoruz, anlamıyorsunuz ya! Sayın Başkan,
Hükûmetin orada olması lazım. BAŞKAN – Buyurun
Sayın Barış, süreniz on dakika. TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Trakya Bölgemizin,
küresel ısınma, çarpık sanayileşme ve hızlı nüfus artışı da göz önüne alınarak
su kaynaklarımızın potansiyelinin tespit edilerek, korunması, bilinçli
kullanılması ve ileride karşılaşılacak su kıtlığına karşı alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla, arkadaşlarımla beraber vermiş olduğumuz araştırma
önergesi için söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygılarımla
selamlıyorum. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, geçtiğimiz günlerde
teröristler tarafından şehit edilen askerlerimize Allah’tan rahmet diliyorum,
ailelerine sabırlar diliyorum, kayıp 8 askerimizin de bir an önce aramıza
kavuşmasını diliyorum. Türk milletinin başı sağ olsun. Değerli milletvekilleri,
davul zurna ile askere gönderdiğimiz Mehmetçiklerimizi cenaze marşıyla
karşılamak istemiyoruz. Artık, buna “Yeter” diyoruz ve Hükûmetin, tezkerenin
gereğini yerine getirmesini istiyoruz. Sayın Başkanım,
sizi kutluyorum ve görevinizde başarılar diliyorum. Değerli
milletvekilleri, küresel ısınma her yerde olduğu gibi Trakya’da da kuraklık ve
susuzluk olarak etkilerini göstermeye başlamıştır. Büyük oranda, sanayileşmiş
ülkelerin atmosfere saldıkları gazlar dünyamız üzerinde sera etkisi yaratmakta,
bunun sonucu olarak da dünyamızın doğal dengesi bozulmakta, sıcaklık hızla
artarak “Küresel ısınma” dediğimiz olay meydana gelmektedir. Küresel ısınma,
kısaca, dünya ısısının artması. Bu denge bozulmakta arkadaşlarım. Geçtiğimiz
yüzyılda 0,8 derecelik bir artış yaşadık. Önümüzdeki yüzyılda ise 24 derecelik
artış beklenmekte. Bilim adamları böyle diyor. Acaba 45 derecelik bir artış
dünyanın sonu olur mu bilemiyorum ama büyük bir felaket olduğuna inanıyorum. Değerli
arkadaşlarım, sayın milletvekilleri; küresel ısınma sonucunda neler olabileceğini
Sayın Bakanımız da anlattı, grup adına konuşanlar da izah etmişlerdir. Kısa
dönemde, on beşyirmi yıl içerisinde, iklim değişiklikleri, kuraklık, seller,
orman yangınları, bunun yanında, değişik türde hastalıklar muhakkak ortaya
çıkacaktır. İlerleyen zamanlarda, 2050’lerden sonra ise, artık, deniz suyu
yükselmeleri, kıyı kentlerin çökmesi, adaların kaybolması, inanılmaz göçler,
salgın hastalıklar, tüm bunlar dünyayı tehdit edecektir. Tabii ki, bitki
türleri, hayvan türleri, nesilleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya
kalacaktır; insanların hayatları tehlikeye girecektir. Yani, bu tehdit büyük
bir tehdit. Hep beraber, tüm ülkeler, bu konu üzerinde iyice çalışmalı ve en az
zararla dünyayı ve dolayısıyla ülkemizi kurtarmaya çalışmalıyız. Atmosfere
gazlarını salan gelişmiş ülkeler, sanayi ülkeleri, bunun yanında, kendi
halklarının bu olaydan en az zararla çıkması için bilinçlendirme çalışmalarına
da başlamışlardır. Ama bizim ülkemizde konunun ciddiyeti yeni yeni anlaşılmaya
ve tartışılmaya başlanmıştır. Ülkemiz çok kurak
bir yıl geçiriyor. Tarım ürünlerinde yüzde 4050’ye varan rekolte kayıpları
yaşanıyor. Çoğu il ve ilçelerimizde mevcut susuzluk, kuraklığın da etkisiyle
artarak devam ediyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü kayıtlarında Kırklareli benim
bölgem bu yıl Türkiye’nin en kurak ili seçilmiştir, daha doğrusu görülmüştür.
Kırklareli Istıranca Dağları’nın eteklerinde bir orman kenti sayılabilir.
Kuzeybatı, yani güneyde olmayan bir kent bu yıl 45 derece sıcaklığa kadar
ulaşmıştır arkadaşlar. Yani bu ısınmanın, küresel ısınmanın, hangi boyutlarda
olduğunu buradan görebiliyoruz. Benim bahsettiğim yer Antalya değil,
Kırklareli; 45 derece ısı... Zaten, çarpık bir
kentleşme yaşıyoruz, çarpık bir sanayileşme yaşıyoruz, bunun yanında kentlere
hızlı bir nüfus akımı var. Bütün bunların da yarattığı su yetersizliği,
susuzluk gibi sorunlarla baş başayız. Benim bölgem böyle, Kırklareli,
Lüleburgaz… Daha düne kadar, on beş yirmi yıl öncesine kadar, 5 metreden
Trakya’da su fışkırıyordu arkadaşlar, ama bugün gelinen noktada 50 metrede bir
damla su bulamıyoruz. Yirmi yıl önce içme suyumuzu 150 metreden çıkarıyorduk,
ama şimdi 300 metreyi aşmış. Bu kuraklıkla ileride su sorununun ne hâle
gelebileceğinin hesabını yapmak lazım. Bu arada, benim
Ergenem var. Trakya’nın gözbebeği Ergene, şu anda içinde bir damla su yok,
tamamen zehir akıyor. 22’nci Dönemde, burada, bu konuyla ilgili bir komisyon
kuruldu, araştırma komisyonu. Arkadaşlarım çok iyi çalışmış, onlara teşekkür
ediyorum, Ergene’nin kurtulması için çok iyi çalışmışlar, güzel çözüm önerileri
hazırlamışlar, burada Türkiye Büyük Millet Meclisi bu önerileri kabul etmiş, bu
raporu kabul etmiş, ama Hükûmet “Para yok” dedi. Umarım, Hükûmet, Ergene için
daha hassas davranacaktır ve bu konuda, Ergene’nin kurtulması için parayı
bulabilecektir. Ülkemizin iki
büyük kenti İstanbul, Ankara; su sorunu o kadar ciddi boyutlarda ki,
yaşadığımız günler hepinizin hatırında. Başkenti zor günler bekliyor. Barajlar
boşalmış. Küresel ısınma yıllardır tehlike sinyallerini vermesine rağmen
maalesef gerekli tedbirler alınmamış ve şu anda baraj seviyesinin ne olduğunu
hepimiz izliyoruz. Değerli
arkadaşlarım “Vermedi Mabut ne yapsın Mahmut” diyemez sayın yetkililerimiz.
Sayın yerel yöneticiler “Allah yağmur vermedi biz ne yapalım” deme noktasında
değiller. Çünkü, Allah akıl verdi, ihsan verdi, herkes de bu aklı, ihsanı
kullanacak, teknolojiyi kullanacak proje üretecek ve Ankaramızı, Türkiye’nin
vitrinini, Başkentimizi susuz bırakmayacaktır. İstanbul için
durum farklı değil. “Üç, dört aylık bir suyumuz kaldı” deniyor. Tabii ki,
burada, yöneticiler hassas davranmalı, İstanbul’u susuz bırakmamalı ve de
artık, suyu nereden getireceklerse, deniz suyu mu arıtılacak, Büyük Melen
Projesi hayata mı geçirilecek bir an önce, artık bu konuları İstanbul için
duymak istemiyoruz. (AK Parti sıralarından “akmaya başladı” sesleri) Teşekkür ediyorum
arkadaşlar, mutlu oldum. Değerli
arkadaşlarım, ben bunları söylerken İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye
başkanları AKP’li olduğu için söylemiyorum… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika süre ekledim Sayın Barış; sözlerinizi tamamlayın lütfen. TANSEL BARIŞ
(Devamla) – …o belediyelerde bugün Cumhuriyet Halk Partili arkadaşlarım olsa bu
eleştiriler yine yapılacaktı. Çünkü, küresel ısınmanın siyaseti olmaz,
susuzluğun ve kuraklığın siyaseti olmaz. Bu nedenle, bu eleştirilerim yapıcı
eleştirilerdir ve şu anda, buradan tüm belediye başkanlarıma sesleniyorum:
Yarınlarda bugünü aramak istemiyorsanız, hemen işe koyulun. Değerli
arkadaşlarım, sürem azaldığı için konuşmamı kısaltıyorum. Gün, konuşma günü
değildir diyorum; gün, tedbirlerin alınması gereken gündür; gün, dünyayı hızla
kasıp kavuran susuzluk ve kuraklıkla mücadele günüdür; gün, içilebilir suyun
tasarruflu kullanılması günüdür diyorum ve bu önergemizi hepinizin
destekleyeceğine inanıyorum. Çünkü, bu önergeyi yarınlarımız için, çocuklarımız
için ve tüm ulusumuz için verdik. Hepinize saygılar
sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Barış. İkinci konuşma,
önerge sahipleri adına Antalya Milletvekili Tayfur Süner; buyurun Sayın Süner.
(CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. TAYFUR SÜNER
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tüm yerkürenin yakın
gelecekteki en büyük tehdidi olan küresel ısınmanın ülkemize etkilerinin
araştırılması amacıyla vermiş olduğumuz araştırma önergesinin gündeme alınması
konusunda söz almış bulunmaktayım. Ancak, sözlerime başlamadan önce, başta, tüm
şehitlerimizin aileleri olmak üzere bütün ülkemizin başı sağ olsun. Hükûmet, terör
konusunda vurdumduymaz bir politika uygulamaktadır. Her seferinde “Hiç merak
etmeyin, kanları yerde kalmayacaktır.” veya “Değerlendirme yapıyoruz.”
şeklindeki açıklamaları duymak istemiyoruz. AHMET YENİ
(Samsun) – Konuya gel. TAYFUR SÜNER
(Devamla) Yeter artık susun ve eylemde
bulunun! ABD’den icazet beklemeyin. ABD bize hiçbir şey yapmaz, yapamaz. Çünkü,
siz, tüm cumhuriyet hükûmetlerinin kazanımlarını birer birer sattınız. Yabancı
güçler kendi mülklerini mi bombalayacaklar? Yeter artık! Milletin sesini
dinleyin! MEHMET NİL HIDIR
(Muğla) – Ne alakası var? FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) – Hangi kitapta yazıyor? TAYFUR SÜNER
(Devamla) Habur Sınır Kapısı’nı
Genelkurmaya teslim edin. Kuzey Irak’taki müteahhitlerimizi ve tüm sivil
vatandaşlarımızı geri çağırın. Artık yeni bir millî politikaya ihtiyaç vardır.
İktidarı, muhalefeti ve askeriyle, hepimiz tek yürek olmalıyız. En son Türk
ölene kadar bu memleketi parçalatmayız. AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkan… Tahrikten başka bir şey yok. BAŞKAN – Sayın
Süner… Sayın Süner… TAYFUR SÜNER
(Devamla) – İçimiz yanıyor, milletin sesine kulak verin! NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, konuya gelmesini söyler misiniz. BAŞKAN – Konunuza
dönün Sayın Süner. TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri… GÜROL ERGİN
(Muğla) – Niye?.. Haluk Özdalga beş dakika konuştu bunları. 5 dakika konuştu… BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… GÜROL ERGİN
(Muğla) – Haluk Özdalga’ya siz izin verdiniz, beş dakika bunları konuştu. BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… GÜROL ERGİN
(Muğla) Tabii zor geliyor şimdi dinlemek
değil mi? Doğruları söyleyince zor geliyor. (CHP sıralarından alkışlar, AK
Parti sıralarından gürültüler) TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Size de gelecek, size de gelecek… BAŞKAN – Sayın
Ergin… Sayın milletvekilleri… TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Mandacılığa alışmışsınız. Küresel ısınma,
sera gazlarından biri olan karbondioksidin küresel düzeyde artışı, fosil yakıt
türlerinden petrol, petrol türevleri ve kömür kullanımından ormanların yok
edilmesinden ve yanlış tarım uygulamalarından kaynaklanmaktadır. Küresel
ısınmanın son elli yılda yüzde 90 insan eliyle arttığı ve asırlarca süreceği
resmen ilan edilmiştir. Ülkemizin
Birleşmiş Milletlere sunduğu Birinci Ulusal İklim Değişikliği Raporu’nda
Türkiye’deki toplam sera gazı emisyonu, 1990’da 170 milyon ton iken, 2004’te
297 milyon ton olmuştur. Son on dört yıl içinde yüzde 72’lik bir artışla,
atmosferi kirletme konusunda dünyada en hızlı artış kaydeden ülke olmamız
endişe verici bir durumdur. Hükümetler Arası
İklim Değişikliği Paneli Raporu’nda denizlerin 18 ile 59 santim arasında
yükseleceği söylenmektedir. Antarktika’daki buzulların erimesiyle oluşacak
yükselmelerle birlikte bu oranın daha da artacağı tahmin edilmektedir. NASA Goddard
Enstitüsüne göre, iklim değişikliği konusunda, en fazla on yıl içerisinde
gerekli önlemleri almaya başlamazsak iklimin bir daha geri dönülemez şekilde çığırından
çıkacağı net bir biçimde ifade edilmektedir. Kuşkusuz, bu
konuda öncelikle Meclisimizin hızla harekete geçmesi ve yaşadığımız dünyanın
yeni durumuna uygun bir politikanın üretilmesi gereklidir. Küresel ısınmayı
önlemek için bütün sektörlerde bugüne kadar uygulanan yanlış politikaların
köklü bir biçimde değiştirilmesi zorunlu bir hâl almaktadır. Yani sanayi,
tarım, ulaşım, enerji ve su politikalarının, hiç zaman kaybetmeden, yeniden
üretilmesi ve uygulanması gerekmektedir. Küresel ısınma ve
iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası tek
anlaşma Kyoto Protokolü’dür. Bu Protokol’ü imzalayan ülkeler, karbondioksit ve
sera etkisine neden olan diğer gazların salınımını azaltmaya veya bunu
yapamıyorlarsa salınım ticareti yoluyla haklarını arttırmaya söz vermişlerdir.
Birleşmiş Milletlerin 1997’de gündeme getirdiği Kyoto Protokolü, küresel
ısınmayı önlemek için her ülkenin sera gazı seviyesini 1990’dakinden yüzde 5
aşağıya çekmesini öngörmektedir. Bu önemli
anlaşmayı ülkemiz henüz imzalamamıştır. AKP Seçim Beyannamesi’nde ve Hükûmet
Programı’nda da iklim değişikliği ve küresel ısınmanın önlenmesinde araç olacak
ve hemen hemen bütün ülkelerin kabul ettiği bu Protokol’den hiç söz
edilmemektedir. Bu çok büyük bir eksikliktir, acilen bu Protokol’ü gündeme
almak ve imzalamak gereklidir. Bunun yanında,
küresel ısınma konusunda uluslararası bilimsel çalışmalara bilim adamlarımız ve
her kademede etkin katılımı mutlaka sağlamalıyız. Değerli
milletvekilleri, küresel ısınmanın ülkemizdeki sıcaklık değerlerinde de önemli
bir biçimde değişime yol açacağı gerçek olarak önümüzdedir. Türkiye’de yıllık
ortalama sıcaklık artışı 2,54 derece arasında gerçekleşecektir. Bu değişimin asıl
nedeni, yaz aylarında Avrupa kaynaklı sıcak hava dalgasının ülkemizi
etkilemesidir. Ortalama sıcaklıktaki bu düzeyde bir yükselmenin, orman
yangınlarından hayvan ve bitki çeşitliliğine ve insan sağlığına kadar çok
çeşitli alanlarda etkilerinin olacağı da açıktır. Sıcaklık artışı
ayrıca mevsim geçişlerini de etkileyecektir. Yaz mevsimi, ilkbahar ve sonbahar
aylarını da kapsayacak şekilde genişleyecektir. Bununla birlikte, rüzgâr
sistemindeki değişim güney bölgelerine nem girişini yavaşlatacak ve yağışın
azalmasına neden olacaktır. Bu yüzden ülkemizin güneyi ciddi kuraklık
tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Özellikle Ege, Akdeniz ve Güneydoğu
Anadolu’yu da kapsayan bölgelerde önlem alınmadığı takdirde, yağışta yüzde 20
ila 50 arasında önemli bir azalma görülecektir. Söz konusu
bölgelerdeki su havzaları da ciddi tehlike altındadır. Karadeniz Bölgesi ise
önemli ölçüde yağış artışlarıyla ve sellerle karşı karşıya kalacaktır.
Birbirine ters bu durum, küresel ısınma değişiminin bir sonucudur ve bölgesel
ölçekte yansımasıdır. Doğu Anadolu’da ise sonbahar aylarında yüzde 50’yi aşan
artışlar beklenmektedir. Ülkemizle ile
ilgili açıkladığım bütün bu olası iklim değişimlerine karşı uyum çalışmaları
yapılmazsa, gelecekte meydana gelmesi kuvvetle olası bu yeni durum daha
tehlikeli sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; küresel ısınmanın atmosferdeki sera gazlarının çok
büyük miktarda artmasının sonucunda gerçekleşeceğini biliyoruz. Bu durumu
engellemek için, mevcut enerji kullanımımızdan yavaş yavaş vazgeçerek, yeni
enerji kaynaklarının kullanımına yönelmemiz gerektiğini düşünüyorum. Dünyadaki enerji
ihtiyacının yaklaşık yüzde 65’i petrol, kömür ve doğal gazla karşılanmaktadır.
Bu fosil yakıtlar toprağın altında yüzbinlerce yılda oluşmaktadır. Tüketimleri
ise bu yüzbinlerce yıl ile kıyaslanmayacak denli kısa bir zamanda
gerçekleşmektedir. Bu dönem itibarıyla dünya petrol rezervinin yarısı tükenmiş
durumdadır. Bu orantısızlık, sonsuz olmayan fosil yakıtlarının karşısına yeni
enerji kaynakları arayışını bir alternatif değil, gereklilik olarak ortaya
koymaktadır. Ülkemizde
yenilenebilir enerji kaynakları mevcuttur. Bunların en önemlisi güneş
enerjisidir. Güneş enerjisi yaygın biçimde kullanılarak tarımsal ve endüstriyel
ürünlerin kurutulması, seraların ısıtılması, sıcak su ve buhar elde
edilmesinde, klima işlemlerinde ve güneş pilleriyle elektrik enerjisi
üretilebilmektedir. Yenilenebilir
enerji kaynaklarının bir diğeri biyolojik yakıtlardır. Birleşmiş Milletler
tarafından hazırlanan bir araştırmaya göre, 2050 yılına kadar bugünkü enerji
gereksiniminin yüzde 55’inin biyokütle enerjisine yönelik yetiştirilmiş
bitkiler tarafından karşılanabileceği öngörülmektedir. Bitki ve hayvan
atıklarıyla birlikte orman ve ağaç ürünleri atıkları kullanılarak elde edilen enerji
“enerji ormancılığı” ve “enerji tarımı” olarak adlandırılmaktadır. Bu enerji
biçimi, ülkemizde yakın zamanda çok önemli yer alacaktır. Şu anda, bu atıkların
yüzde 15’i bu amaçla değerlendirilmektedir. Kalan yüzde 85’in de bir an önce bu
uygulama içine sokulması ülkemizdeki sera gazının etkisini ciddi oranda
azaltacaktır. Bir diğer çok
önemli enerji kaynağı da rüzgârdır. Rüzgâr türbinleri fosil yakıt
santralleriyle karşılaştırıldığında daha ekonomik üretim yapılabilmektedir.
Bozcaada’daki rüzgâr türbinlerinde 1 kilovat saat kapasite maliyeti bin
dolardır. Bu rakam, hidroelektrik santrallerinde 2 bin ila 4 bin dolara
çıkmaktadır. İşletme maliyetinin de sıfır olduğunu hesaba katarsak, rüzgâr çok
ekonomik bir enerji kaynağı olarak karşımıza çıkmaktadır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ekliyorum, lütfen tamamlayın. TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Üstelik, ülkemiz de rüzgâr enerjisi açısından yüksek potansiyele
sahip bir coğrafyada yer almaktadır. Rüzgârı doğru bir biçimde kullanabilirsek
fosil yakıtların oranını azaltabiliriz. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gerek devasa mali yatırımlar gerekse kaybedilen sosyal
ve kültürel değerlerle büyük bedeller ödeyerek elde ettiğimiz bu kıymetli
sularımızın yüzde 15’i yerleşim yerlerimizde içme ve kullanma suyu, yüzde 10’u
sanayimizde, kalan yüzde 75’i de tarlalarımızda sulama amaçlı kullanılmaktadır.
Ancak, su dağıtımındaki açık kanallarla taşıma yöntemi yüzünden yaşanan
sızıntılar, kaçaklar ve buharlaşma yüzünden, barajlarda tutulan suyun yarısı
daha tarlaya ulaşmadan yok olmaktadır. Tarlaya ulaşabilen suyun tasarruflu
kullanımı ve uygun ürünler üzerinde de, ne yazık ki, yeterince
durulamamaktadır. Ülkemizde bütüncül bir su politikamız ve suyun yönetimiyle
ilgili temel ilke ve yöntemlerin çerçevesini belirleyen bir su çerçeve yasamız
bulunmamaktadır. Böyle bir yasanın hazırlanarak acil olarak Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemine alınması gereklidir. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada yapmış olduğumuz önerilerin acilen uygulamasına
geçilip, kapımıza dayanan küresel ısınma tehdidine karşı ciddi önlemler almamız
gerektiği açıktır. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Süner. Üçüncü söz, Ensar
Öğüt, Ardahan Milletvekili. Buyurun Sayın
Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Çıldır Gölü’nde meydana gelen
kirliliğin araştırılarak gerekli önlemlerin alınmasıyla ilgili söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlamadan önce, ben de tüm Mehmetçiklerimize, şehit
olan Mehmetçiklerimize Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine ve milletimize
başsağlığı diliyorum. Değerli
arkadaşlar, Doğu Anadolu’da Van Gölü’nden sonra en büyük göl olan Çıldır
Gölü’nün 1959 metre denizden yüksekliği var, 1516 metre derinliği var, 124
kilometre alanı var. Bu Göl’de on çeşit balık yetişir. Ayrıca, tatlı su
kereviti yetişir. O bölgedeki insanların geçim kaynağı olan Göl’deki
kerevitlerin tamamı ihraç olunur, ama ne yazık ki, Göl, beş yıldan beri korkunç
derecede kirlenmeye yüz tutmuş ve terk edilmiş bir durumdadır. Ben geçen dönem
de çok sayıda soru önergesi verdim, çok sayıda konuşma yaptım ama bir türlü
tedbir alınmadı. Sayın Bakanımla şifahen daha önce de konuştum. Sağ olsun, bu
defa ciddi bir şekilde araştırma altına alıp Çıldır Gölü’nü kurtaracağını söylediler.
Yazın Çıldır
Gölü’ne yurt içi ve yurt dışından çok sayıda turist gelir. Çıldır Gölü’nün
Akçakale adası var. O adada yer altı şehri var, tarihî bir şehirdir, 6 bin yıl
önceden. Bir de bir kazı yapıldı. O kazıyı İstanbul Milletvekilimiz Sayın Profesör
Esfender Korkmaz başkanlığında benim de bulunduğum zaman yaptık. Çok güzel,
tarihî kalıntılar da çıktı. Böyle tarihî bir
Göl’de, Göl’ü besleyen bir kanal var. Aşağıcanbaz, Yukarıcanbaz, Damlıca
köyünden gelen bir kanal Göl’ü beslemek için yapılmış. Ama, bu kanaldan köydeki
çöpler üstü açık olduğu için dağdan gelen pislikler, hayvan gübreleri, kanal
üzerinden atlamak isterken Göl’e düşüp ölen hayvan leşleri olduğu gibi Göl’e
akmaktadır. Bu da, Göl’ü korkunç derecede, hızlı bir şekilde kirletiyor. Balık
türü sayısı azalmaya başladı. Önceden içilmekte olan Çıldır Gölü’nün suyu,
bugün, artık, 240 kolibasili mikrop taşıyor. Küreselleşen bir dünyada Çıldır
Gölü, yani 1959 metre yükseklikte olan Çıldır Gölü çok önem taşıyor. Şimdi, Çıldır
Gölü’nün özelliği, kışın buz tutar. Buz 6070 santim olur. Balıkçılar, eskimolar
gibi belki televizyonda da görmüşsünüzdür o buzu kırar, balık tutar. Orada da
ayrı bir kış turizmi gelişmiş oluyor. Şimdi, böyle doğa
güzelliği olan bölgelerimiz varken, küresel ısınmadan dolayı etkilenen bir
dünyada Çıldır Gölü’ne sahip çıkmamak gibi bir hata olamaz. Ben o bölgenin
milletvekili olarak Sayın Hükûmetten ve Bakandan istirham ediyorum: Acilen
Çıldır Gölü’nü kurtaracak şekilde bir entegre proje yapılsın ve bunu
kurtaralım. Şimdi, Çıldır
Gölü sadece kanaldan kirlenmiyor değerli arkadaşlar. Çıldır Gölü’nün etrafında
köyler var. Bu köylerde hayvancılık yapılıyor. Hayvancılık yapıldığı için
hayvan gübreleri dışarı atılıyor. Yağmur yağınca yağmur sularıyla beraber
hayvan gübreleri olduğu gibi göle akıyor. O da bir kirlilik oluşturuyor tabii.
Bu nedenle, o Çıldır Gölü’nün etrafında çok güzel bir şekilde ağaçlandırma
yapıp, arıtma tesisleri yapıp ve entegre tesislerle gölü kurtarabiliriz. Burada, tabii,
Çıldır Gölü’nün ötesinde, bir de akarsularımız var. Meşhur Kura Nehri’miz var.
Kura Nehri Ardahan’dan doğar Hazar Denizi’ne dökülür. Bu Kura Nehri’ne Ardahan
Belediyesi ve çevredeki diğer kuruluşlar kanalizasyonlarını akıtırlar ve
korkunç derecede, orada, hakikaten bir kirlilik var yani öyle bir kirlilik var
ki, o sudan içen hayvanlar hastalanıyor ve ölüyor. Kura Nehri’nin ötesinde Göle
Deresi var. Göle Deresi’nden kalkan su, Dereboyu köyünden diğer köylere gidiyor
ve köylülerin yüzde 100’ü hayvancılıkla geçindiği için, o sudan içen hayvanlar
da ölüyor ve Göle Belediyesi de maalesef çok duyarsız kaldı bu konuda. Ben
kendilerini buradan da ikaz ediyorum, Sayın Bakanımızdan da istirham ediyorum,
Göle Belediyesine ya arıtma yapın ya da bunu önleyin. Çünkü, orada hayvanlar
ölüyor, yani resmen hayvanlar ölüyor ve bende köylülerden çok şikâyet dilekçesi
var. Böyle bir
konumda… Bir de Yeniköy var bizim, Göle’nin Yeniköyünde, Kura Nehri’nin bir
kolu vardır. Bu kol da hem kirleniyor hem de köye giden yola olduğu gibi
taşmış, yolu almış ve yolu öyle bir duruma sokmuş ki, artık, köye giriş
çıkışlar… Köye girilemez bir durumda. Yol gitmiş, su götürmüş. Yolu su
götürmüş. Ben DSİ’yi aradım, bölge müdürünü aradım, genel müdürünü aradım, soru
önergesi verdim, halen yapılacak Sayın Bakanım. Bunu sizden rica ediyorum yani
buna bir talimat verin, Göle’nin Yeniköy’ündeki yol sorunu ve su sorunu bitsin.
Onun dışında,
bizim güzellikler içerisinde Damal ve Posof ilçelerimiz var. Posof ilçemizde
çok sayıda gölet var, çok sayıda akarsu var arkadaşlar. Bu gölette devamlı
piknikler yapılır, mesire yeridir. Bu gölet ve akarsularda “Kafkas alası”
dediğimiz alabalık yetişir. Bu alabalığın da bu göletler ve akarsular
kirlendiği için nesli tükenmeye başladı. Aynı derecede Damal Dderesi var. Damal
Deresi’nde, cumhuriyet kurulduğundan bu yana, DSİ gidip Damal Belediyesinde ne
oluyor diye bakmamış. Şimdi, Damal Belediyesi ile askeriyenin lağımını
vermişler; olduğu gibi, alabalıkların hepsi ölmüş ve kalmamış. Şimdi, buradan,
sizden istirham ediyorum: Bu güzel akarsularımızı, göletlerimizi burada mutlak
surette, küreselleşen bir dünyada, yani denizden 1.800, 1.900, 2.000 metre
yüksek olan bir bölgeyi korumamız lazım. Hakikaten Türkiye’deki araştırmalara
göre de Ardahan ortalaması denizden 2.000 metre yüksek olduğu için küresel
ısınmadan etkilenmiyor. Göreceksiniz inşallah, geleceksiniz Ardahan’da görev
yapanlar da var burada, Sabahattin Çakmakoğlu, Sayın Kaymakamım da Çıldır
Kaymakamlığı yaptı, çok iyi bilir o bölge çok cennet gibi bir bölge, tabiatı
çok güzel. Balı çok güzel, bitki örtüsü çok güzel arkadaşlar. Her şey organik
orada. Şimdi, böyle bir bölgeye Büyük Millet Meclisi olarak, Hükûmet olarak,
Türkiye olarak sahip çıkmalıyız diye düşünüyorum. Bu nedenle, ben
Sayın Bakanımdan, bu soruları, benim konuştuğum tutanakları alıp, buna göre
talimatlar vererek, oradaki çalışmaları hızlandıracağını umuyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öğüt. Şimdi, söz sırası
Tekirdağ Milletvekili Kemalettin Nalcı’da. (MHP sıralarından alkışlar) Buyurun Sayın
Nalcı. KEMALETTİN NALCI
(Tekirdağ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce
hepinizi saygıyla selamlıyorum ve bu arada, iki gün önce hain saldırıda
hayatlarını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve aziz Türk
milletine başsağlığı diliyorum. Türkiye, son kırk
yılda mevcut su kaynaklarının yarısını kaybetmiş durumdadır. Bunun nedeni
sadece küresel ısınmayla bağlantılı değildir. Bizler burada olayı sadece
küresel ısınmaya bağlarsak bir yanılgıya düşmüş olacağız. Türkiye, Sayın
Bakanımızın da, diğer milletvekili arkadaşlarımızın da bahsettiği gibi,
kesinlikle su zengini bir ülke değiliz. Su zengini sayılabilmemiz için kişi
başına düşen suyun 8 bin metreküp olması gerekiyor. Bu ise bizim ülkemizde
1.600 metreküp civarındadır. Sayın
milletvekilleri, Değerli Başkan; zaten dünyamız kaynakları olarak da sudan
fazlasıyla, kullanabileceğimiz, yenilenebilir dediğimiz sudan fazlasıyla
nasibimizi alamamaktayız. Dünya üzerinde bulunan tüm suyun yüzde 96’sı zaten
denizlerde, tuzlu su. Diğer kalan suyun yaklaşık olarak yüzde 2’yi geçen kısmı
kutuplarda saklı. Diğer yüzde 1’i mertebesindeki yer altı suları. Ancak bizim
kullanımımızda bulunan kısmı yüzde 1’i geçmemektedir. Tabii, bunlara
bakıldığı zaman, 2050 yıllarına geldiğimiz zaman elli dört ülke su sıkıntısı
çekecek ülkeler arasında. Maalesef, bu ülkeler içinde bizim Türkiye’miz de var.
Şimdi burada ben
bazı veriler vermek istiyorum. Sayın Bakanım ve diğer milletvekili arkadaşlar
da buna değindi. Şimdi Türkiye’nin kullanılabilir su miktarı 110 milyar
metreküp. Bunun 95 milyar metrekübünü kendi sınırlarımız içinde doğan
akarsulardan ve göletlerden sağlıyoruz, yüzde 3’ünü yurt dışından gelen
nehirlerden sağlıyoruz ve diğer kalan yüzde 12’sini de yer altı sularından
sağlıyoruz. Bu da şunu gösteriyor ki, kişi başına düşen su miktarımız 1.600
metreküp olduğu için su zengini bir ülke değiliz ama su potansiyelimiz 3 bin
400 metreküptür. Şimdi, size bazı veriler vermek istiyorum: Bu
oran Gürcistan’da 12 bin, Yunanistan’da 6 bin 900, Afrika’da bile 7 bin
metreküp civarında. Bunun için yapılması gereken en önemli konu, suyu
tasarruflu kullanmamız. Yani, biz, küresel ısınmayı şu saatten sonra
durduramayacağımıza göre, küresel ısınmanın etkilerini kısa sürede bertaraf
edemeyeceğimize göre, suyu havzalarda tutup şehirlerde ve sanayide kullanmış
olduğumuz suları arıtarak geri çevrimlerini sağlamamız lazım. Çünkü, biz, suyu
yerin altından çıkartıyoruz; aynı suyu tarlada kullanıyoruz, aynı suyu caddede
kullanıyoruz, aynı suyu kendi evimizde kullanıyoruz. Bunların kesinlikle geri
dönüşüm projelerinin, metropollerde, şehirlerde gerçekleşmesi lazım. Burada, daha
önceki birleşimlerde ve daha önceki dönemde, 21 ve 22’nci, özellikle 22’nci
Dönemin almış olduğu kararlarda Sayın Bakanım da buna değindi ama belediyeler,
şu dört yıl içinde arıtmalarını ve çöp tesislerini yapmak zorunluluğunda. Ben
soruyorum: Hangi belediye, imkânsızlıklar içinde, bu arıtmalara… Büyük
belediyelerin yapma şansı var çünkü bizim en büyük sıkıntımız, kirletmiş
olduğumuz suyun… İşte Ergene veya demin burada bahsedildi, Ege’deki bir suyu
kirletip temiz suya veriyoruz, o da gidiyor diğer havzaları kirletiyor. Bizim,
bunun önüne geçmemiz lazım. Bunun önüne de geçebilmemiz için, çok ciddi bir su
politikası yani havza politikası olması lazım. Burada hep söyleniyor, İstanbul,
Ankara… Güzel. İstanbul Melen Projesi’nden suyu götürüyor ve buradan, ben Sayın
Bakanımdan özellikle rica ediyorum Tekirdağ olarak. Şimdi, yeniden Rezve
Projesi gündemde. Rezve Projesi Trakya’dan alındığı zaman bari, şu an için
değil ama ileride su ihtiyacı olduğu zaman Tekirdağ’a oradan, Trakya’dan su
hakkı sağlanmak zorunda. Eğer havza politikanız yoksa, suyu bir yerden alıp bir
yere götürüyorsanız, aldığınız yeri bu sefer mağdur durumda bırakıyorsunuz. Şimdi, bundan
altı yıl önce, yani 2001 yılında, bu Mecliste, Meclis araştırma komisyonu bir
rapor düzenlemiş ben bugün İnternet’ten indirttim ve bu araştırma komisyonunun
vermiş olduğu rapora göre, eğer o günlerden tedbir alınmış olsaydı, bugün, biz
bu sıkıntıların en azından yarısını çekmemiş olacaktık. Çünkü, bizim sıkıntımız
sadece küresel ısınma değil bunun altını özellikle çizmek istiyorum bizim
sıkıntımız, su rezervlerimiz de yeteri kadar değil. Su rezervlerimizi dikkatli
kullanmadığımız zaman, buraya çıkan tüm arkadaşların da bahsettiği gibi, 2050
yılına geldiğimiz zaman ülkede su bulmakta zorlanacağız. Ben şuna da
değinmek istiyorum: Sayın Bakanımız DSİ Genel Müdürüyken zannedersem, Ankara
Belediyesiyle bir protokol yapılmak isteniyor. Burada, kendisi de bilir. Çünkü,
kendi konusunda uzman birisidir ben Bakanımı tanırım alınacak önlemler,
göletler, havza yönetimi konusunda. Ne yazık ki, Ankara Belediyesi bu
sözleşmeyi imzalamaktan kaçmıştır. Neden olarak da mevcut su kaynaklarının
yeterli olduğunu… Bakın, bugün Kızılırmak’tan gelen… Bu bir suçlama değil,
yanlış anlamayın, geç kalınmaması lazım. Bugün, biz, sadece Ankara, İstanbul’u
konuşuyoruz. Yarın, bu sorun Tekirdağ’da olacak. Yarın, bu sorun İzmir’de
olacak. Yarın, bu sorun Türkiye’nin her tarafında olacak. Onun için, buna,
burada, Meclis olarak, sayın milletvekilleri, çok önem vermemiz lazım. Eğer,
2004 yılındaki… Çünkü, proje olarak Gerede’den getirilecek su 30 kilometrelik
bir tünelle gelmesi lazım ve Çamlıdere Barajı’na, bir yılda, 1,2 milyar
metreküp su bırakıyor. Ben, size, şöyle bunu özetleyim: İstanbul’un tüm su
ihtiyacından daha fazla bir su, ki bugünkü Kızılırmak’tan getirilen su 2020 yılından
sonra planlanan bir olay ama tabii, bunun yapılabilmesi için üç sene geçmesi
gerektiği için, tünelle gelecek bir proje… Bugün, Ankara’nın, veya büyük
kentlerin çekmiş olduğu su konularının başında gelen konu, bu küresel ısınmayla
birlikte su probleminin ciddiye alınmamasıdır. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi, ben, azıcık, dünyadaki bu küresel ısınmayla
ilgili, burada çıkan tüm milletvekili arkadaşlarımız ve Bakanımız, küresel
ısınmayı, Meclisimize ve artık, Türkiye’ye… Bilmeyen kalmadı yani
karbondioksitten kaynaklanan… Fakat bunun bir şeyi var bakın, şimdi, Türkiye’de
–demin de şey oldu Kaz Dağları… Hiç kimse altın çıkartılmasına karşı değil ama
bugün dünyada 550 milyon binek otomobilin doğaya bırakmış olduğu ve kömürle
işletilen elektrik santrallerinin bıraktığı 6 milyar tonken ormansızlaşmanın
getirmiş olduğu, doğaya bırakılan karbondioksit de 1,5 milyar tondur. Onun için
ki bizim… Ben, demin burada dinlerken, tüm arkadaşları dinlerken konuları
herkes çok iyi biliyor ama Sayın Bakanım da söyledi, 22’nci Dönem zamanında da
komisyonların kurulduğunu, bu komisyonların çalıştığını ve Meclise
getirildiğini, bunların çok doğru şeyler olduğunu fakat uygulamaya geçilmediği
söylendi. Bizim, burada, Milliyetçi Hareket Partisi olarak tek ricamız şu: AKP
Hükûmetinden ve bakanlardan, gerçekten, geleceğimiz olan çocuklarımıza
bırakabileceğimiz, bırakın çocukları… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Nalcı, bir dakika süre ekliyorum, sözlerinizi bitirin lütfen. KEMALETTİN NALCI (Devamla)
– Peki. …kendi
yaşlılığımıza, çocuklarımıza, torunlarımıza bırakabileceğimiz bir Türkiye,
dünya istiyorsak ciddi bir devlet politikası olması lazım. Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu su konusunun yerel yönetimlere bırakılmaması şart.
Su konusunun burada hemfikir olduğumuz tek bir şey tek elden yönetilmesi ve
havza yönetimi şeklinde olması şart. Geri dönüşüm
projelerinin, bir an önce, ki bunu yerel yönetimlerin yapması imkânsız, bunlara
Hükûmet olarak kaynak bulunup… Bu geri dönüşümlerin tarıma veya sanayiye veya
park bahçe sulamalarında, büyük şehirlerde kullanılmasının şart olduğu, zaten
burada konuşmacılar ve Sayın Bakanımız tarafından belirtildi. Ben, bu duygu ve
düşüncelerle, kurulacak komisyonun alacağı kararların, inşallah, Hükûmet
tarafından ve bizler tarafından uygulanması dileğiyle, hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. Teşekkür ederim.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Nalcı. Şimdi söz, Konya
Milletvekili Özkan Öksüz’de. Buyurun Sayın
Öksüz. (AK Parti sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. ÖZKAN ÖKSÜZ
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Beyşehir Gölü’nün
sorunlarının araştırılması ve alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla
milletvekili arkadaşlarımla birlikte vermiş olduğum araştırma önergesi üzerinde
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, hepinize saygılarımı sunuyorum. Bu ara, şehit
olan şehitlerimizin ailelerine başsağlığı diliyor ve kaybolan erlerimizin de
bir an önce bulunmasını temenni ediyor, ailelerine sabırlar diliyorum. Konya Havzası’nda
meydana gelen iklimsel değişiklikler: Tarımsal sulama ve planlama hataları
nedeniyle su kaynakları azalmakta, yüzey suları tükenmekte ve yer altı suları
can çekişmektedir. Bunlara ilave olarak yer altı sularındaki kirlenme ve ani
seviye değişimi ve aşırı su kullanımı nedeniyle topraklarda çoraklaşma
yaşanmaktadır. Mevcut durum sürdüğü takdirde, Türkiye’nin tahıl ambarı
durumundaki Konya Ovası’nı su kaynakları bakımından yok oluş ve çölleşme
beklemektedir. Bunun bilincinde olarak, 18 ve 20 Ekim tarihleri arasında
Büyükşehir Belediyemiz “Uluslararası Küresel İklim Değişikliği ve Çevresel
Etkinlikler” adı altında, geçen hafta bir konferans düzenlemişti ve bu
konferans üç gün sürdü. Konferansa Rusya, Amerika, Azerbaycan, Danimarka,
Türkiye’deki çeşitli üniversitelerimiz ve kurumlarımızdan 46 kuruluş katılmış
olup 116 bilim adamı katıldı ve 66 bildiri sunuldu. Burada yedi tane başlık
altında küresel ısınmayla ilgili bildiriler yayımlandı. İnşallah bunları en
kısa zamanda kitaplaştırıp sizlere de ulaştıracağız. Şimdi, Türkiye’de
aşırı bir derecede vahşi sulamayla karşı karşıyayız. Bugün, vahşi sulamada 1
dekar araziye sarf edilen su 90 ton civarındadır. Fıskiyeli sulamayla
yaptığımız sulamada 1 dekara giden su 45 metreküp dolayında, ama damlama sulama
sistemiyle yapmış olduğumuz sulamada ise bu birkaç tona inmektedir ve bunu
gören 59’uncu Hükûmetimiz bu konuyu çiftçilerimize anlatarak şu anda hızlı bir
şekilde damlama sisteminin uygulanması için bir çalışma başlatmıştır.
Çiftçimizin bununla ilgili yapmış olduğu harcamanın yüzde 50’sini devlet
karşılıyor, geri kalan yüzde 50’sini Ziraat Bankasının vermiş olduğu beş yıllık
sıfır faizli krediyle şu anda çiftçilerimiz bu şeyden yararlanmaktadır ve
inşallah en kısa zamanda bu ülke, vahşi sulamadan kurtulup damlama sistemine
geçildiği anda belki kuraklıktan ve… Daha doğrusu, şu anda Konya’mızda beş altı
tane gölümüz kurumayla karşı karşıyadır. Hatta, Beyşehir Gölü’müz, Meke
Gölü’müz, Kulu’daki 187 cins kuşu barındıran Düden Gölü’müz de kuraklıkla karşı
karşıyadır. Bugün burada dile getireceğim Beyşehir Gölü’müz Türkiye’mizin en
büyük göllerinden biridir. Şu anda bu gölümüzü de kaybetmekle karşı karşıyayız. Bunun için bunu
bugün Meclis gündemine getirdik. İnşallah bir komisyon kurulur. Daha önce de
biz Tuz Gölü’yle ilgili araştırma önergesi vermiştik, Meclisimizde kabul
edilmişti ve şu anda şunu iddia ediyorum: Tuz Gölü’müzü kurtarmaya azmettik ve
bir sürü arıtma sistemleri kurarak inşallah Tuz Gölü’müzü en kısa zamanda da ki,
bunlar başladı bu şeyden kurtarıyoruz. Beyşehir Gölü’nün
su seviyesinin düşmesi, göl tabanında yaşanan otlanma, yosunlanma, göl
çanağının dolması, kirlilik, aşırı ve bilinçsiz avlanma, kontrol ve denetim
hizmetlerindeki yetersizlik ile idari ve yönetimdeki çok başlılık gibi sorunlar
her geçen gün yeni sorunları da beraberinde getirmektedir. Gölü besleyen su
kaynaklarının azalması, küresel ısınmaya bağlı yaşanan kuraklık, erozyon ve
tarım alanlarının sulanması için çekilen su miktarında ölçünün kaçması
problemlerin ilk ayağını oluşturmaktadır. Gölün su seviyesinin düşmesiyle göl
tabanına ulaşan güneş ışınları otlanmaya, çürüyen otlar kirliliğe ve
yosunlanmaya neden olmaktadır. Ayrıca, avcıların göle bıraktıkları eskiyen av
malzemeleri ve erozyonla taşınan maddeler de göl çanağını doldurmaktadır. Bu olumsuzluklar
göldeki ekosistemi etkileyerek su ürünleri sorunlarını tetiklemektedir.
Balıkların çoğalması dönemlerinde gölden sulama amaçlı çekilen aşırı su
nedeniyle gölün kenarındaki sığ sulara yumurtasını bırakan balık türleri yok
olmuşlardır. Buna bir de aşırı avlanma ve yasak dönemlerde kaçak avlanmayı da
ekleyince, balık türleri yok olmaktadır. Bu nedenle,
gölden balıkçılıkla geçimini sağlayan yaklaşık 1.500 balıkçımız ve ailesi
açlıkla karşı karşıya gelmiştir. Göl kenarındaki sazlıklar kuruduğu için, göl
kenarındaki sazlıktan hasır örerek geçimlerini sağlayan insanlarımızın gelir
kaynakları yok olmuştur. Göl içindeki kuş
popülasyonunda ciddi bir azalma görülmektedir. Milyonlarca kuş yaşamaktaydı
burada. Göl sularının
çekilmesiyle geniş bir saha karalaşmış, çevrede yaşanan erozyona bağlı olarak
göl tabanı dolmakta ve göl sığlaşmaktadır. Beyşehir Gölü
havzasından direkt ya da dolaylı olarak 12 bin ailede 60 bin kişinin nafakasını
temin ettiği sanılmaktadır. Beyşehir’den Çumra’ya, Konya Ovası’na kadar on
binlerce ailede yüz binlerce insanımızın tarım alanlarını sulayarak hayat
veren, yine, Isparta bölgesiyle Kıreli sulama alanlarının hayat pınarı olan
Beyşehir Gölü yok olma durumuyla karşı karşıyadır. Mevcut uygulama
ve sorunların devam etmesi durumunda Beyşehir Gölü bataklık hâline gelecek,
istenmeyen bir çevre felaketiyle karşı karşıya kalacağız. Bunun sonucu olarak
Beyşehir ilçesi ve civarı yerleşim bölgelerinden, merkezlerinden zorunlu göçler
başlayacaktır. Bu nedenle,
Beyşehir Gölü’nün su seviyesinin korunması, gölde ve çevresindeki ekolojik
dengelerin yeniden sağlanması, gölün yeniden yöre halkının ekonomik kaynağı
hâline dönüştürülmesi için teknik bilgi birikimine sahip uzmanlardan kurulu,
tam yetkili bir göl yönetim birimi oluşturulmalıdır. Gölü besleyen
derelerin ve kaynakların ıslahları sağlanmalıdır. Göl çevresinde
erozyonu önleme çalışmaları için bitki deseni ve ağaçlandırma çalışmalarına hız
verilmelidir. Göl su girişiyle
su çekimi dengeleriyle ayarlanmalı, kod seviyeleri dengelenmelidir. Gölde aşırı
avlanma önlenmeli, planlı ve verimli avlanma yapılmalı, balıkçılar bu amaçla
eğitimden geçirilmelidir. Göle kıyısı
bulunan köy ya da yerleşim alanlarının köy şeridine balıkçı barınakları
yapılmalı, göldeki teknelerin bakım ve onarımı, yağ, benzin ve motor atıklarını
gölden tecrit edecek altyapı kurulmalıdır ve uymak zorunluluğu getirilmelidir. Av malzemelerinin
eskiyenleri mutlaka gölden uzaklaştırılmalıdır. Avcı malzemelerinin korunması
sağlanmalı ve yasak dönemde kurallara uymayanlar anında cezalandırılmalı ve çok
caydırıcı yasa ve yönetmelikler geliştirilmelidir. Göldeki balık
kapasitesini artıracak tedbirler ve araştırmalar yapılmalıdır. Bir dönem salgın
hastalıklarla yok olan kerevit ile azalan ya da yok olan balık türleri için araştırma
ve geliştirme çalışmaları yapılmalıdır. Değerli
milletvekilleri, yeni göllerin kurumaması için akılcı ve sürdürülebilir su
kullanımına geçişte, kararlılık ve siyasi iradeyle ülkemizin geleceğinden
sorumlu olan bizler, küresel düşünmek ve bölgesel gerçeklere göre
sürdürülebilir yeni bir yaşam tarzı uygulamak ve gerekli önlemleri almak
zorundayız. Bu alanda hepimize görev düşmektedir. Beyşehir Gölü’yle
ilgili araştırma önergemizin kabulünü talep ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öksüz. Şimdi, söz sırası
Necdet Budak, Edirne Milletvekili. Buyurun Sayın
Budak. (AK Parti sıralarından alkışlar) NECDET BUDAK
(Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; küresel ısınmayla ilgili
araştırma önergesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. Konuşmama
başlamadan önce hain terör saldırıları sonucunda hayatını kaybeden tüm
şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Milletimizin ve tüm şehit
ailelerimizin başı sağ olsun. Şunu özellikle
vurgulamak isterim ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti bugüne kadar hiçbir iç ve
dış kaynaklı hain saldırılara ve ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik perde arkası
oyunlara boyun eğmemiştir, bundan sonra da eğmeyecektir. Biz dün olduğu gibi
bugün, bugün olduğu gibi yarın da dostluk ve kardeşlik içerisinde birbirimize
kenetlenerek yaşayacak, devleti, milleti ve bütün kurumlarıyla birlikte terörü
ve terör faaliyetlerini bitirecek ve ülkemizi aydınlık yarınlara hep birlikte
kavuşturacağız. Bizler, bunun için bu Parlamentodayız. Küresel
ısınmayla, araştırma önergesiyle ilgili, tabii ki, buradaki konuşmacılara ve
önerge sahiplerine, gerçekten çok teşekkür ediyorum. Su savaşları milattan önce
3000 yıllarında ortaya çıkmış ve su tarih boyunca kutsal bir kaynak olarak
görülmüş, hürmete ve saygıya layık olarak değerlendirilmiş ve su tüm yaşam
kaynağıdır. Çok fazla su ya da çok az su, yaradılışı yok edebilir. İnsanın
vücudunun yüzde 80’i su, dünyadaki su miktarı yine toplam kıtanın ¾’ünü oluşturuyor.
Suyun önemini
burada konuşan arkadaşlarımızın hepsi dile getirdiler. Yerkürenin ısındığını
dile getirdik ve bu konuyla ilgili, aslında, son yirmi yılda tüm dünyada
tartışmalar hızla ortaya çıktı, özellikle Birleşmiş Milletler nezdinde 88
yılında İklim Değişikliği Paneli ile dünya gündemine oturdu. Geçtiğimiz haziran
ayında farklı ülkelerden 2.500 bilim adamı bu konuyu tartıştılar. Yine İngiliz
iktisatçı Nicholas Stern, dünya çapında kapsamlı bir iklim değişikliği raporu
ortaya koydu. Bütün bunların ortak noktası, dünyanın önümüzdeki süreçte doğal
afetlerle yüz yüze kalabileceğini göstermektedir. Küresel ısınmanın
nedenlerini yine arkadaşlarımız dile getirdiler. Kömür kullanımı, petrol
kullanımı, karbondioksit miktarının havada artması gibi bütün bunlar sayıldı,
ki bunlar gerçekten doğru. Bu felaketlerin sonucunda deniz seviyesinin 60
metreye kadar yükseleceği söyleniyor. Tabii Amerika’nın
nüfusu dünya nüfusunun yüzde 4’ü. Amerika’nın dünyada kullandığı enerji toplam
enerjinin yüzde 42’si, dünyada kirlenme oranı bakımından da yüzde 26 paya
sahip. Kyoto Protokolü’ne tam anlamda uymuş değil ve bütün bunlara
baktığımızda, gelişmekte ve gelişmemiş olan ülkeler, küresel ısınmadan,
gelişmiş ülkelere göre, özellikle ekonomik durumları nedeniyle çok daha fazla zarar
görecekler. Tabii, dünyadaki
bu gelişmeleri Türkiye olarak bizler de takip ediyoruz. Hükûmetimiz, geçtiğimiz
dönemde de bu dönemde de takip ediyor. Bütün bunlara bizim duyarsız kalmamız
mümkün değil ve bu Parlamento döneminde de bütün siyasi partiler bu araştırma
önergesine destek veriyorlar. Geçen dönemde, maalesef, seçim sırasına denk
geldi. Rapor da tamamlanmıştı ama bu dönem bunun tamamlanması söz konusu. Bu
konuya gerçekten millî bir mesele olarak bakıyoruz. Dünyadaki bu
gelişmelerin yanı sıra, Türkiye olarak bizim yapmamız gerekenler var. Bu konuda
da gerçekten ben… Geçtiğimiz dönemde DSİ Genel Müdürümüzdü şu anki Sayın
Bakanımız. Cumhuriyet tarihinde 2,8 milyon hektar sulanabilir alan açılmış ama
sadece ben şunu biliyorum, geçtiğimiz dört beş yıl içerisinde biz 550 bin
hektarı sulanabilir hâle getirdik. Bunun yanı sıra,
yine, Tarım Bakanlığımız nezdinde ve de Çevre ve Orman Bakanlığımız nezdinde
“Kuraklıkla mücadele” adı altında tarımsal kuraklık yönetimi çalışmaları bir
ekip hâlinde ele alındı geçtiğimiz yıl içerisinde; bunu da takip etmemiz
gerekiyor. Ben, buradan, Bakanımıza gerçekten teşekkür etmek istiyorum.
Özellikle Trakya, GAP gibi projelere el atıp bu projelerin hayata geçirilmesi,
yer altı ve yer üstü su kaynaklarına küresel ısınmadan Türkiye’yi korumak
adına, Türk tarımını korumak adına… Çünkü en fazla etkisi olduğu alan tarım
olacak, Türkiye’nin gıda üretimi olacak. Bu konuda,
Trakya’da ben 64 doğumluyum 64 yılında planlanan baraj projeleri var. Bunlar
yıllardır sürüncemede, orada makineler çürümüş vesaire. Biz, 2009 yılında
inşallah Hamzadere Barajı’mızı bitireceğiz. Yine, bu kasım ayı içerisinde
Türkiye’nin bir GAP’ı olan Trakya’da Çakmak Barajı 550 bin dönüm arazi
sulanacak. Burada da bir baraj söz konusu ve kasım ayında da ihalesi yapılacak.
Yine, Ergene
Nehri kirliliğiyle ilgili geçen Parlamento döneminde kurduğumuz komisyon
gereğince çok yoğun çalışmalarımız var. Ergene’den Meriç
Nehri yıllarca aktı ama biz, oradan suyun kendi cazibesiyle akacağı 12
kilometrelik kanalı bir sürü hükûmetler gelip geçti yapamadık, bu Parlamento
yapamadı, ama geçtiğimiz dönemde biz bunun proje ihalesini yaptık, bu kasım
ayında da, önümüzdeki ayda da yine bunun yapım ihalesi yapılacak. Bunu örnek
vermemin nedeni, Ergene Nehri kirliliği havzası gibi Türkiye’de farklı
bölgelerde nehir kirliliği havzaları var. Bunları tek tek ele almamız
gerekiyor, ki bu yönde yoğun çalışmalar var. Ben inanıyorum ki, bu dönemde, hep
birlikte, Türkiye’nin sigortası olabilecek, yüzde 90 Güneydoğu ve Doğu
Anadolu’daki şehirlerin içme suyu teminini de sağlayan GAP projesinin, yapişletdevret
modeliyle, Bakanlığımız da çalışmalarını yapıyor. Bunları da takip
ediyoruz.Bunları hep birlikte takip etmemiz gerekiyor. Ben şunu özellikle vurgulamak istiyorum:
Bizim, suyun kıymetini bilmemiz, bu damlama sulamadaki hibe çalışmalarına
çiftçilerimizi bilinçlendirmemiz ve Türkiye’nin meteorolojik iklim haritasını,
bitki örtüsü haritasını çıkartıp… Dünyada şu anda, kuraklık nedeniyle, İsrail
gibi ülkeler, kuraklığa dayanıklı bitki ve hayvan gen kaynaklarını,
biyoteknolojiyi, hatta daha üst düzeyde nanoteknolojiyi kullanarak yeni
çeşitler ortaya koyuyorlar. Biz de bu anlamda TÜBİTAK ve DPT’ye ki geçtiğimiz
dönemde tarihinde en yüksek bütçeleri ayırdığımız kurumlar bunlar aracılığıyla,
bu kurumlar aracılığıyla, üniversitelerimizde küresel ısınmayı dikkate alarak,
Türkiye’nin bu yönde araştırma yapmasını ve sonuçlar üretmesini sağlamak
yönünde politikaları teşvik etmemiz gerekir. Bunun da yapılması gerektiğini
düşünüyorum. Tabii, tarım ve
su politikaları kesinlikle paralellik arz ediyor. Tarım ve hayvancılık, aynı
zamanda ülkenin su politikalarıyla paralellik arz eder. Eğer siz fenni yemle
hayvanlarınızı besliyorsanız ve yemle ilgili, suya dayalı yem üretimini
sağlayamıyorsanız hayvancılıkta rantabl olmanız mümkün değil. Yine bitkisel
üretimde, özellikle yağlı tohumlarda petrolden sonra en fazla döviz ödediğimiz
bu kaynakta sulama alanlarını genişletip bu alanlarda yağlı tohumlar ve
Türkiye’nin ihtiyacı olan yağlı tohum açığını kapatma imkânımız yine bu su
kaynaklarının teminiyle söz konusu. Türkiye’de şu anda 27 milyon hektarlık
tarımsal alan var, 8,5 milyon hektarı sulanabilir. Biz, şu anda bunun 5 milyon
hektarını kullanabiliyoruz. Su kaynağı bakımından da 110 milyar metreküpe sahibiz.
Biz, şu anda bu suyun yüzde 27’sini kullanabiliyoruz. Bu suyu, biz… İnanıyorum
ki, tüm dünyada, bu protokoller, yapılan çalışmalarda bütçenin yüzde 1’i bu su
politikalarına ayrılırsa tarım ve hayvancılık politikalarında olduğu gibi, DSİ
çalışmalarında da, orman çalışmalarına kadar, ülkenin ekolojisi, bitki florası
bakımından da çok olumlu katkılar olacağını düşünüyorum. Biz, genellikle,
uçağa bindiğimizde, milletvekilleri olarak Türkiye’yi şöyle bir gezdiğimizde,
helikopterle baktığımızda, gerçekten insan üzülüyor. Biz, burada,
geçtiğimiz dönemde, orman vasfını kaybetmiş arazilerin köylülere bedava tahsis
edilmesi ve köylülerin bunları kendi adlarına, üretim yapmak adına meyve
olabilir, normal çam fıstığı olabilir, farklı alanlara, ekolojik duruma göre
ağaçları yetiştirmesinin ülke ekonomisine çok büyük katkıları olacağını
düşünüyorum. Bu tür
politikaları, ben inanıyorum ki, buradaki tüm siyasiler el birliğiyle birlikte
geliştirebiliriz. Terör konusunda olduğu gibi, iklimsel değişiklikte de, su
politikalarında da, özellikle tarım ve hayvancılık politikalarında bunlara
makro bakıp, bunları geliştirirsek, diğer ayrıntı konularda çok daha kolay
anlaşabileceğimizi düşünüyorum. Ben, bu araştırma
önergesine destek veren tüm arkadaşlara buradan teşekkür ediyorum ve ülkemizin,
özellikle, Ege, Akdeniz, İç ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde küresel ısınmayla
birlikte tarım ürünlerindeki ürün deseninin değişeceğini ve ülkemizin yağ açığı
nedeniyle ayçiçeğinden sonra, kışlık kanola gibi ürünlerin… (Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı) NECDET BUDAK
(Devamla) – Bitiriyorum. BAŞKAN – Buyurun.
NECDET BUDAK
(Devamla) …bu iklimsel değişikliğe
dayalı olarak genetik, çevre ve stabilite analizleri yapılarak bölgemize ve
ülkemize kazandırılması sayesinde ülke ekonomisine büyük katkısı olacağını
düşünüyorum. Ben, tekrar, bu
önergeye Parlamentonun sahip çıkması dolayısıyla, herkesin el birliği
içerisinde sahip çıkması nedeniyle, şahsım adına, bir tarımcı olarak teşekkür
ediyor, hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Budak. Şimdi söz sırası
Uşak Milletvekili Nuri Uslu’da. Buyurun Sayın
Uslu. (AK Parti sıralarından alkışlar) NURİ USLU (Uşak)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. 21
milletvekili arkadaşımla birlikte vermiş olduğumuz küresel ısınma ve iklim
değişikliği sorunlarının araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılması
konusunda söz almış bulunuyorum. Konuşmama
başlamadan önce, artan terör saldırılarıyla şehit düşen kardeşlerimize
Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize de başsağlığı diliyorum. Bugün
cenaze törenine Uşak Milletvekili arkadaşım Sayın Mustafa Çetin’le birlikte
katıldığımız Uşaklı Asteğmen Mehmet Bozkuş da yapılan hain saldırı sonucunda
hayatını kaybetmiş ve şehit olmuştur. Bugün binlerce Uşaklı hemşehrimin vakur
duruşu ve duaları arasında ebedi makamına uğurladığımız kardeşimize de
Allah’tan rahmet ve merhamet diliyorum. Ayrıca, onunla birlikte olup da
yaralanan tüm vatan evlatlarımıza da Allah’tan acil şifalar diliyorum. Sayın
milletvekilleri, küresel ısınma ve buna bağlı olarak oluşan iklim değişikliği
insanlığın en önemli sorunlarından biri hâline gelmiştir. Küresel ısınmanın
sebep olduğu iklim değişikliğine bağlı sıkıntılar insanlık için her geçen gün
daha ağır bir şekilde hissedilmeye başlanmıştır. Küresel ısınma, sıcaklık,
yağış, nem, rüzgâr gibi iklim etmenlerinde bölgesel ve küresel bazda
değişimlere neden olmaktadır. Fosil yakıtların yakılması, sanayinin plansız ve
düzensiz gelişmesi, arazi kullanımındaki değişimler, ormansızlaşma, orman
yangınları ve benzeri etkenler sera gazlarının atmosferdeki miktarının hızla
artmasına ve son yüzyılda yeryüzündeki ortalama sıcağın 0,74 °C yükselmesine
neden olmuştur. İklim değişikliği ve küresel ısınmaya neden olan sera
gazlarının atmosfere en fazla enerji sektörü tarafından verildiği
bilinmektedir. Ülkemizde 1990
yılından bu yana toplam sera gazı salınımı, on beş yılda yaklaşık 2 kat artış
göstererek, 2004 yılında 286 milyon tona çıkmıştır. Bu salınımın yüzde 76’sı
enerji kaynaklıdır. Yutak alanlarıyla net salınım 230 milyon tona inecektir. Küresel
sıcaklıktaki artışlara bağlı olarak hidrolojik döngünün düzensizleşmesi, kara
ve deniz buzullarının erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, sıcak hava
dalgalarının şiddet ve seviyesinin artması bazı bölgelerde ekstrem yağışların
ve taşkınların artmasına, bazı bölgelerde ise kuraklıkların daha şiddetli ve
sık olmasına, dolayısıyla ekolojik sistemleri ve insan yaşamını doğrudan
etkileyecek önemli değişikliklerin oluşmasına neden olmaktadır. İklim
değişiklikleri hayvan ve bitkilerin doğal yaşam alanlarında da değişikliklere
yol açacak, yaşam alanları daralacak ve büyük göçler yaşanabilecektir. Yeni
koşullara uyum sağlayamayan çok sayıdaki bitki, böcek ve kuş türünün ortadan
kalkacağı bilim otoritelerince söylenmektedir. İklimdeki bu
değişiklikler tarım bitkilerinin bir kısmında da değişime neden olacak,
bitkilerin ekim ve dikim tarihleri ile çeşit ve türlerinde önemli
değişiklikleri beraberinde getirecektir. Artan sıcaklıkla
beraber buharlaşma da artacağından, özellikle sulanan alanlarda tuzlanma ve
çoraklaşma daha da artacaktır. Sıcaklık
artışıyla birlikte tarım alanlarında sulama ihtiyacı artacağından, şu anda su
tüketiminin büyük bir kısmını oluşturan tarımsal sulamada kullanılan su ile ev
ve sanayide kullanılan su rekabeti büyüyecek, özellikle büyük kentlerde su
kaynaklarındaki sorunlara yenileri eklenecektir. İçme amaçlı su
ihtiyacı daha da artacaktır. Yer altı su seviyelerinde de önemli ölçüde
azalmalar görülecektir. Su kaynaklarına olan ihtiyacın artması, ulusal ve
uluslararası su ihtilaflarının artmasına neden olabilecektir. Günümüzde ve
gelecekte, su en çok ihtiyaç duyacağımız maddelerin başında gelmektedir. Bu
nedenle, su kaynaklarının temiz olarak muhafaza edilmesi, dağıtımının, dağıtım
sistemindeki kayıpların önlenmesi, tasarruflu kullanılması ve kullanıldıktan
sonra toplanıp temizlenmesi ve tekrar kullanıma verilmesi çok büyük önem arz
etmektedir. Türkiye, küresel
ısınmanın etkileri açısından yüksek risk grubu ülkeler arasında yer almaktadır.
Yapılan araştırmalarda küresel ısınmadan dolayı oluşacak iklim değişikliğinden,
özellikle su kaynaklarının azalması, orman yangınları, kuraklık ve çölleşmeyle,
bunlara bağlı ekolojik bozulmalardan ülkemiz olumsuzca etkilenecektir. İklim değişikliği
sonucu iklim kuşaklarının Ekvator’dan kutuplara doğru yüzlerce kilometre
kayabileceği, bunun sonucunda da, Türkiye, bugün, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da
hâkim olan sıcak ve kurak iklim kuşağının etkisine girebileceği, özellikle
çölleşme tehlikesi bulunan İç Anadolu, Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu
Bölgeleri gibi yarı kurak ve yarı nemli bölgelerde, tarım, ormancılık ve su
kaynakları açısından olumsuz etkilere yol açabileceği düşünülmektedir. Sayın
milletvekilleri, özellikle Ege, Akdeniz, İç ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde
aşırı sıcaklık, gece,gündüz ortalama sıcaklık farkları, yağmur ve kar
yağışlarında azalmalar, iklimdeki mevsimsel değişiklikler, ekstrem sıcaklık ve
soğukluk artışları söz konusu olabilecektir. İklim kuşaklarındaki bu değişime
uyum gösteremeyen flora ve faunanın belli oranda mutasyona uğrayacağı veya
kaybolacağı bilim otoritelerince kabul edilmektedir. Tarım, iklim
değişikliği ve kuraklık karşısında en fazla etkilenecek sektörlerin başında
gelmektedir. Yağış miktarında ve rejimindeki değişmeler, su kaynaklarının
kullanım stratejilerinin yeniden belirlenmesini zorunlu kılmaktadır. 7 Ağustos 2007
tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Tarımsal Kuraklık Yönetimi
çalışmaları titizlikle takip edilmelidir. Doğa, su, toprak ve ormanlar koruma
kullanma dengesi altında kullanılmalıdır. Ülkemizde, kısa,
orta ve uzun vadede iklim değişikliği sonucu etkilenecek sektör ve alanlar
tespit edilerek plan ve projeleri yapılarak, zamanla etkisini daha da artırması
beklenen iklim değişikliği sorunlarına hazırlıklı olmalıyız. Yapılacak bu
çalışmalarla, bu konuda ilgili tüm kurum ve kuruluş ve kişilerin alacakları
tedbirlere ışık tutacak bilgilerin ortaya konulması gerekmektedir. Küresel
ısınmanın, ülkemiz ve bölgemiz doğal kaynaklarına, ormanlarına ve su
kaynaklarına olan olumsuz etkilerine karşın, ulusal, bölgesel ve bireysel bazda
çözümler üretmek mecburiyetindeyiz. Sera gazlarındaki
artışların olumsuz etkilerinin en aza indirilmesi ve atmosferdeki sera
gazlarının dengesinin yeniden kurulabilmesi için, bir yandan sera gazı
salınımının azaltılması bir yandan da karbon yutaklarının artırılması
gerekmektedir. En önemli karbon yutaklarını ise sulak eko sistemler ile karasal
eko sistemler içindeki ormanlar ve meralar teşkil etmektedir. Bu nedenle, orman
varlığının artırılması, bozuk orman alanlarının rehabilite edilmesi, meraların
ıslahı çok büyük önem arz etmektedir. Ülkemizdeki karbon yutakları olan orman,
mera, tarım ve sulak alan eko sistemleri toplam emisyonun ancak yüzde 25’ini
tutabilmektedir. Bu nedenle, iklim
değişikliği ile mücadele kapsamında birinci öncelik, temiz enerji kaynaklarının
kullanımı olmalıdır. Temiz enerji kaynağı olarak hidroelektrik santrallerini,
rüzgâr, güneş ve nükleer enerji santrallerini sayabiliriz. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; özet olarak, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin
olumsuz etkilerinin azaltılması için yapılması gerekenleri de şöyle
sıralayabiliriz: Küresel ısınma ve etkileri konusunda kamuoyu bilgilendirilmeli
ve halkın duyarlılığı artırılmalıdır, bunun için eğitim çalışmalarına hız
verilmelidir. Hükûmetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin tüm süreçlerinde Türkiye’nin
aktif katılımı sağlanmalıdır. Bozkırlar ağaçlandırılmalı, bozuk orman alanları
süratle rehabilite edilmelidir. Su sıkıntısı yaşanması muhtemel bölgelerdeki
gölet ve baraj projeleri ile havzalar arası su aktarma projelerine öncelik
verilmelidir. Su yönetimi tek elden ve etkince yürütülmelidir. Yeni sulama
projelerinden, su tasarrufu sağlayan kapalı sistemler yapılmalı, geçmişte
yapılan tesisler gözden geçirilerek yenilenmeli, damlama ve yağmurlama sulama
sistemlerinin yaygınlaştırılması için verilen destekler artırılmalıdır. Sera
gazlarını yutan, orman, çayır, mera ve yeşil alanların genişletilmesi ve
iyileştirilmesine hız verilmelidir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika süre tanıdım. Lütfen sözlerinizi tamamlayın. NURİ USLU
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. Ülkemizde yaygın
olarak mevcut bulunan vahşi çöp depolama alanlarına son verilmeli, düzenli çöp
depolama bertaraf tesisleri kurulmalıdır. Enerji üretiminde yenilenebilir
enerji kaynakları kullanılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Su kaynaklarının
korunması, kirlenmenin önlenmesi, arıtma tesislerinin faaliyete alınması,
endüstriyel ve evsel atık suların geri kazanılarak, tarımda, sanayide yeniden
kullanılmasının teşvik edilmesi sağlanmalıdır. Organik tarım ve hayvancılık
desteklenmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. Ev ve iş yerlerinde suyun tasarruflu
kullanımına ilişkin hazırlanacak belgeseller ve fragmanlar ile görsel ve yazılı
medya aracılığıyla kamuoyu bilinçlendirilmelidir. Küresel ısınmayla ilgili
alınacak tedbirler ve uyum projeleri Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu gündemine
alınarak desteklenmeli ve yaygınlaştırılmalıdır. Sayın
milletvekilleri, bu amaçlarla Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir araştırma
komisyonu kurularak konu tüm boyutlarıyla incelenmeli, ulusal ve bölgesel bazda
alınması gereken tedbirler zamanında, eksiksiz alınmalıdır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) NURİ USLU
(Devamla) – Bu duygularla hepinizi selamlıyor, önergenin kabulünü saygılarımla
arz ediyorum. (AK Parti sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uslu. Şimdi söz sırası
İzmir Milletvekili Şenol Bal’da. Buyurun Sayın
Bal. (MHP sıralarından alkışlar) Süreniz on
dakika. ŞENOL BAL (İzmir)
– Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmama başlamadan önce, acımı ve
duygularımı anlatmakta kelimelerin kifayetsiz kaldığı, şehadet mertebesine
erişmiş tüm vatan evlatlarımıza yüce Allah’tan rahmet, kederli ailelerine ve
aziz milletimize sabır ve metanet, yaralılarımıza da acil şifalar diliyorum. Yine, bugün,
Meclisi yönetme görevini layıkıyla yürüten Sayın Akşener’i kutluyor, Türk
kadınını temsilen, hem Sayın Akşener hem de Sayın Mumcu Hanımefendilerin o
makama çok yakıştıklarını huzurlarınızda ifade etmek istiyorum. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar) Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; ülkemizde su sorunu, günlük, politik veya duygusal
yaklaşımların dışında, bir idrak ve bilgi çerçevesinde değerlendirilmesi ve
üzerine gidilmesi gereken bir konudur. Bilimsel olarak bir strateji, yönetim ve
eylem planı ortaya konmalıdır. Su meselesi, yerel ve merkezî yönetimlerin iç
çekişme alanı olmaktan mutlaka kurtarılmalıdır. Ülkemizin su kaynakları,
bölgede önemli bir potansiyel olarak görülmesine rağmen, Sayın Nalcı’nın da
dediği gibi, su zengini sayılabilecek bir ülke değiliz. Akarsular, barajlar ve
göllerimiz, evsel ve endüstriyel atık sularıyla kirlenmekte, buralardan da
tarımsal amaçla sulamalar sonucunda insanlarımıza ve çevre sağlığına önemli
zararlar vermekte, toprakta telafi edilmeyecek bozulmalar görülmekte, su
havzaları kirlenmekte ve su kaynakları kurumaktadır. Son yirmi yıl
içinde artan nüfus, kontrolsüz kentleşme, bunun sonucu artan su talebi ve
küresel ısınma dünyada küresel bir su krizini gündeme getirmiştir. Buna bağlı
olarak, bugün, ekonomik, politik ve çevresel konulardaki mücadeleler ve
çekişmeler çok daha yaygın ve ciddi boyutlara ulaşmıştır. Böyle giderse artık
savaşlar petrol için olmayacak, su için yapılacaktır. Bu sorunlarla baş
etmek için, ülkemizin yer altı kaynaklarının ve su havzalarının ne durumda
olduğunu tespit etmek için, öncelikle güvenilir bir envanter çıkarılmalıdır. Su
kaynakları ciddi bir şekilde koruma altına alınmalı ve çevre kirliliğinin önüne
geçilmelidir. Sayın
milletvekilleri, su kıtlığı tehdidiyle karşı karşıya bulunduğumuz bu dönemde
İzmir’in kurak bir bölge durumundan çok kurak bir bölge durumuna geçiş
sürecinde olduğu görülmektedir. Ülkemizin önemli tarımsal üretim merkezlerinden
biri olan İzmir’in tarımsal üretimi açısından büyük önem taşıyan sulama
projelerinin bir türlü tamamlanamaması düşündürücüdür. Yine, su
havzalarının korunması ve tasarruflu su kullanımını sağlayan kapalı sistem
sulama yatırımlarının teşviki ve hayata geçirilmesi gecikmektedir. Ayrıca, su
havzalarının kontrollü olarak organik tarıma açılması sadece sözde kalmaktadır.
İzmir açısından
su meselesini ilk önce içme ve kullanma suyu açısından değerlendirmek isterim.
Bugün için, yetkililer içme suyu sıkıntısı olmadığını ifade etmektedirler.
İzmir’in şu andaki su ihtiyacının yüzde 38’i Tahtalı ve Balçova Barajlarından,
yüzde 62’si ise Sarıkız, Göksu, Menemen, Halkapınar ve Pınarbaşı’ndaki yer altı
su kaynaklarından sağlanmaktadır. Barajlardaki su
seviyesinin giderek azalması ve yer altı sularının seviyesinin giderek düşmesi
tehlike alarmı vermektedir. Bir an önce Gördes Barajı’nın tamamlanması ve
sadece söylemde kalan Çamlı, Değirmendere, Bostanlı ve Yiğitler Barajları
projelerinin hayata geçirilmesi için çalışmalara başlanması en büyük
temennimizdir. İzmir için çok
önemli olan Çamlı Barajı Projesi, Çamlı Barajı havzasının su toplama havzası
içinde yer alan Menderes ilçesi Efemçukur yöresinde Enerji ve Tabiî Kaynaklar
Bakanlığı tarafından altın işletme ruhsatı bir şirkete verildiğinden bir
kördüğüme dönüşmüştür. Bu konunun ülke menfaatine uygun olarak acilen çözülmesi
gerekmektedir. İzmir’de içme
suyu sıkıntısı yok dense de birçok köy ki, gezdik bu köyleri örneğin, Ulaşlar,
Ulamış, Düzce gibi köyler mahalle olarak belediyelere bağlandığından aylardır
susuzluk çekmektedir. Seferihisar’da
içme suyu amaçlı Gelinalan Çayı Barajı’nın, Orhanlı köyü içme ve sulama amaçlı
göletinin proje ve etüt çalışmaları bile bitirilmemiştir. Kiraz’da 13 köyde,
Karaburun ve Dikili’de içme suyu yok denilecek kadar yetersizdir. Bilinçsiz
endüstrileşme nedeniyle İzmir’in çevresindeki su kaynakları hızla
kirlenmektedir. Uşak ve Manisa il hudutları içinde sanayi ve çevre atıklarını
alarak İzmir il hudutlarına giren Gediz Nehri, Menemen ilçesi köyleri başta
olmak üzere, denize dökülünceye kadarki yatak çevresi ve havzanın genelinde
önemli bir çevre ve sağlık tehdidi hâline dönüşmüştür. Torbalı’da Fetret ve
Çevlik Çayı kirlenmesi ve arıtma tesislerinin olmaması büyük problemdir.
Kemalpaşa’da yakın bir gelecekte su sorunu ciddi boyutlarda olacaktır. Tarımsal
sulamalar yer altı sularıyla yapılmaktadır. İlçedeki altı belde, otuz iki köy
yerleşim birimlerine ait evsel atık, doğrudan Nif Çayı’na ya da ona ulaşan
dereciklere verilmektedir. Sayılan birçok
ilçede ve bilhassa Menderes havza içinde köylerde, Karaburun’da kanalizasyon
sistemleri eski ve yetersizdir. Yine, yeterli su olmadığından çok önemli tarım
bölgelerinden Selçuk ilçesinde tarım alanlarının büyük bir bölümü
sulanamamaktadır. Balçova’da yer
altı sularının giderek tuzlanması ve azalması, tarımsal üretime ket
vurmaktadır. 93 yılında başlatılan Beydağ Barajı’nın, yani Küçük MenderesBeydağ
Projesi inşaatının daha yüzde 36’sı tamamlanmıştır. Bayındır, Ödemiş, Beydağ
Ovalarının yararlanacağı bu projenin bir türlü tamamlanamaması hem İzmir’in hem
de Türkiye’nin ekonomisi açısından büyük bir kayıptır. Yine, 1986
yılında yapımına başlanan Bakırçay havzasında yer alan BakırçayKınık Projesi
kapsamında bulunan Çaltıkoru ve Yortanlı Barajları ile Kınık Sol ve Sağ Sahil Sulama
Projeleri bir türlü bitirilememiştir. Türkiye’de mevcut
sanayi domatesi üretiminin yüzde 40’ını gerçekleştiren Kınık Ovası’nda bu proje
tamamlanmış olsa, üretim yüzde 30 daha artacaktır. Buna bağlı olarak, bölgede
tarıma dayalı sanayi tesisleri, dış satım ile döviz girdisi sağlanacak, aynı
zamanda ek istihdam yaratma imkânı doğacaktır. Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; açıklanan bu hususlar nedeniyle, su kaynaklarının
entegre yönetimi amacıyla, eylem planı hazırlanması ve bu kapsamda İzmir ili master
planının hazırlanarak su kaynakları ve kullanım miktarlarının tespit edilmesi,
yanlış imar uygulamalarıyla havzalar üzerinde oluşan nüfus ve sanayi baskısının
azaltılarak havzalarda kirliliklerin önlenmesi için alınacak acil önlemlerin
belirlenmesi, kurumlar arası koordinasyonun sağlanması, bilinçsizce yapılan
sulama ve ovalarda açılan sayısız sondajlar nedeniyle her geçen gün azalan yer
altı kaynakları ve yer altı su seviyelerinin artırılması, taşkınlar ve
erozyonun önlenmesi için akarsular üzerinde yapılacak bent, gölet ve barajlar
ile boşa akan suların tutulması, bunun için on yıllardır süren sulama
projelerinin tamamlanması ve daha önceki yıllarda yapılan küçük sulama
tesislerinin rehabilitasyonu, Ege Bölgesi’nde ve İzmir ilinde bu kapsamda
değerlendirilecek sulama tesislerimizin beklediği ödeneklerin gönderilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla önerge sahipleri adına Meclis
araştırması açılmasını arz ediyorum. Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bal. Şimdi söz sırası
Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in. Buyurun Sayın
Demirel. (CHP sıralarından alkışlar) KEMAL DEMİREL
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten çok önemli bir
gündem maddesiyle toplantımızı yapıyoruz. Öncelikle, pazar
günü, Hakkâri’de bu vatanı korumak için görev yapan ve şehit olan askerlerimize
Allah’tan rahmet diliyoruz. Bunlardan bir tanesi de bizim, Bursa’dan Samet
Saraç. Yine, şu anda tedavisi devam etmek üzere olan Ufuk Çelik arkadaşımızın
da kendisine acil şifalar diliyoruz. İnşallah, temennimiz terörün bir an evvel
noktalanması, artık şehitlerimizin ve askerlerimizin hayatlarını kaybetmemesi
ve ocakların sönmemesi. Türkiye’nin birinci gündem maddesi bu. İnanıyorum ki,
birinci gündem maddesi konusunda, başta Hükûmet olmak üzere, herkes üzerine
düşen görevi layıkıyla yapacak ve bu sorun kısa zaman içerisinde çözülecektir. Değerli
arkadaşlar, bugün birçok milletvekili arkadaşımızın vermiş olduğu araştırma
önergeleri, işte, küresel ısınmayla ortaya çıkan son yıllardaki en önemli ve
hepimiz açısından gelecekle ilgili kaygılar taşıyan, sulama kaynaklarımızın,
nehirlerimizin, göllerimizin bu zaman zarfında tehlikeli boyutlarda yok olma
tehlikesiyle karşı karşıya kalması. Bu noktada verdiğimiz
araştırma önergelerinden, Marmara Bölgesi için çok önemli olan İznik Gölü ve
Uluabat’la ilgili görüşlerimi ortaya koymak ve bu çerçevede her iki gölün karşı
karşıya kalmış olduğu kirlilik ve o kirlilikle ilgili olarak, o göllerin
gelecek kuşaklara aktarılması noktasında büyük sıkıntılar yaşandığını ortaya
koymak amacıyla söz almış bulunuyorum. Gerçekten, İznik
Gölü bugün Marmara Bölgesi’nin en büyük gölü. Bu Göl 298 kilometrekare yüz
ölçümü içerisinde ve su toplama alanı da 1.246 kilometrekare. Genellikle
yağışlarla beslenen, onun ötesinde yer altı su kaynaklarıyla da kendisini
dolduran bir gölümüz. İznik Gölü’nün aynı zamanda çevresi meyve bahçeleriyle,
zeytin ağaçlarıyla, bağlarla örülü. İznik, aynı zamanda tarihî özelliği olan
bir göl ve yerleşim alanlarının içerisinde bulunan bir su kaynağı. İznik geçmişte
gerçekten çok önemli bir göl olduğu çerçevede, hem çevresindeki yaşayan
insanlara sulama alanında destek olan hem de tertemiz suyuyla balıkçılıkla
oradan hayatını, geçimini sağlayan binlerce ailemizin yaşam kaynağıydı. Fakat, son
yıllarda ne yazık ki İznik Gölü de bu kirlilikten nasibini almaya başladı.
Çevresinde oluşan küçük fabrikaların atıklarının, evsel atıkların ve tarımda
kullanılan ilaçların suya karışması, göle karışması, nehirlere karışması
neticesinde, İznik Gölü de gerçekten kirlilik tehlikesi altında. Eskiden çok
daha fazla balıkların çeşitlerinin bulunduğu bu göl, ne yazık ki, şu anda balık
çeşitlerinin azaldığı ve topluca ölümlerin meydana geldiği bir göl. Şimdi,
küresel ısınmadan bahsediyoruz, küresel ısınmanın tehlikelerinden bahsediyoruz,
ama biz bundan bahsederken, küresel ısınma çerçevesinde, bu gölün yaşatılması,
gelecek kuşaklara aktarılması, torunlarımız ve çocuklarımız açısından bu kadar
önemli olan bir gölün kurtarılması ve kirlilikle ortaya çıkan tehlikeler
karşısında bir an evvel tedbir alınması noktasında Türkiye Büyük Millet
Meclisini göreve çağırıyoruz. Çünkü, kirliliğin önüne geçmek çok önemli. O
kirlilik gerçekleştikten sonra, onu eski günlerine geri getirmek gerçekten çok
daha zor. Bu çerçevede,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak bizler, bir an evvel, bu konuda, İznik Gölü’yle
ilgili olsun, Uluabat’la ilgili olsun Parlamentoyu göreve çağırıyoruz. Çünkü,
giden, çok zor şartlar altında bir daha geri gelecek. Aynı zamanda bu göl
kuşların da geçiş noktası içerisinde. Kuşlarımızın da hayvanlarımızın da bu
geçiş noktasında İznik Gölü’nden ve Uluabat Gölü’nden yeterince yararlanması
çok önemli. Bakın değerli
arkadaşlarım, daha geçen gün Uluabat’a gittim. Uluabat Gölü’nde, oradaki
köylülerle, çiftçilerle yapmış olduğum toplantıda şu gerçeği dile getirdiler:
“Eskiden biz bu gölden içme suyu dâhil faydalanma noktasında
yararlanabiliyorduk. Fakat, şu anda, ellerimizi bile yıkamak istemiyoruz.”
dediler. Gölün geldiği noktayı söylemek istiyorlar. Ellerimizi dahi gölde
yıkamak istemiyoruz, ama ne yazık ki, o gölden çıkan balık ürünlerini
yiyebiliyoruz ve Uluabat Gölü’nde geçmişte 21 çeşit olan göl balığı, şu anda, 3
çeşide düştü. Bu da, kirliliğin getirdiği büyük bir boyut. Onun ötesinde,
yine Uluabat Gölü’nde geçmişte –bizim köylülerimizin, çiftçilerimizin,
balıkçılarımızın verdiği bilgilerle ortaya çıkan bir tablo var– tatlı su
ıstakozu önemli oranda yetiştiriliyordu. Fakat, şu anda, tatlı su ıstakozuyla
ilgili verilen bilgiler gerçekten çok vahim. Geçmişte, günde 30 ton tatlı su
ıstakozu çıkarılan ve ihracatta önemli bir kalem olan bu ürün, ne yazık ki, şu
anda 1 kilo dahi çıkarılamıyor ve balıkçılarımız şunu söylüyor: “Biz şu anda
Uluabat Gölü’nü kiralıyoruz 45 milyar liraya yıllık. Eğer tatlı su ıstakozu
olmuş olsaydı 150 milyara kiralayabilecektik.” Bu da şu demektir: Hem devlet
kazanacaktı hem balıkçımız kazanacaktı hem ülkemiz bundan yararlanacaktı. Şimdi, tabii
küresel ısınmayı kim yaratıyor? Doğa kendisi yaratmıyor, doğa kendi kendini yok
etmiyor. Doğayı yok edecek olan insan. Demek ki insan faktörü her şeyin önünde.
Bu noktada, çevreyi kirleten, doğayı yok eden insanın bu noktada sorumluluğu
çok. Bu çerçevede, doğayı koruma noktasında, insanlarımız kendi bölgesindeki
nehirlerin, göllerin ve çevrenin korunması noktasında ayrım yapmadan, yani bu
konuda şu parti, bu parti ayrımı yapmadan, gerçekten hassasiyet noktasında
herkes el birliğiyle bu konunun üzerine gitmeli. Yani, “Çünkü giden geri
gelmiyor.” dedik. Bu göller kolay kolay oluşmadı. On binlerce, yüz binlerce
yıldan beri gelen bu göllerimizin gelecek kuşaklara aktarılması noktasında
sorumlu olduğumuzu vurgulamak istiyorum. Yani, bu gölleri gelecek kuşaklara
bırakmak bizim görevimiz. Bu noktada şunu
söylemek istiyorum: Artık, millî bir politikaya ihtiyaç var. Yani, sulamayla
olsun, göllerle olsun, barajlarla olsun, ülkemizin geleceğiyle ilgili, suyun
önemini bölgeyi de iyi tanıdığımız için, çevremizdeki ülkeleri tanıdığımız için
bu suyun ne kadar hayatiyet taşıyan bir noktada olduğunu, çünkü suyun olmadığı
yerde hayatın olmadığını… Eğer bakarsanız geçmişteki göçlere, sular ortadan
kalktıktan sonra, su kaynakları kuruduktan sonra göçlerin olduğu ortaya
çıkıyor. Bu noktada da, bizim, Türkiye’deki bu su kaynaklarının korunması,
gelecek kuşaklara aktarılması noktasında millî bir politikaya ihtiyacımız var.
Artık, yani, hükûmetler gelir geçer, ama bu noktada, hükûmetler gelip geçse
bile, suyla ilgili konuda, hiç kimse kendine dönük politikalarla değil, tam
tersine, oluşan bir millî politikayla, millî su politikasıyla Türkiye bu
sorunları aşmalı ve kaynakların, bu suların korunması noktasında da üzerine
düşeni yapması lazım diyorum. İşte, Uluabat’tan
bahsettik, İznik’ten bahsettik. Bunlar yaşatıldığı zaman çevresinde yaşayan on binlerce
insana fayda sağlayacaktır, Türkiye’ye fayda sağlayacaktır, dünyaya fayda
sağlayacaktır. Uluabat… Ünlü
Ramsar Sözleşmesi var. Değerli arkadaşlarım, bakın, bunu özellikle vurgulamak
istiyorum: 1971 yılında İran’da imzalanan bu Sözleşme’ye Türkiye kaç yılında
taraf olmuş? 1993. 1971 nerede, 1993 nerede? Ne kadar geriden geldiğimizin
ortaya konulması açısından vurgulamak istiyorum. Yönetmelik ne zaman
hazırlanmış? 1994’te. Uygulamak için ne zaman tekrar gündeme getirilmiş?
2002’de. 2005’te bir daha revize edilmiş. Yani, tehlikenin boyutu 1971 yılında
ortaya konuyor, biz 2005 yılında yönetmeliklerle bu işin üzerine gitmeye
çalışıyoruz. Yani, biz o kadar geriden gidersek bunları ne kadar
koruyabileceğiz? Gelecek kuşaklara, torunlarımıza, çocuklarımıza temiz bir
dünyayı, temiz bir Türkiye’yi, temiz bir bölgeyi nasıl sağlayacağız? Bunu
düşünmemiz lazım. O yüzden, Türkiye
Büyük Millet Meclisi bu konuda, bu kadar çok arkadaşımız sulama ve
kaynaklarımızla ilgili araştırma önergeleri vererek ,hassasiyetini ortaya
koymuş. Ama, bu hassasiyet yetmez. Bu konuda Türkiye Büyük Millet Meclisi çok
ciddi anlamda girişimlerde bulunmalı ve bu kaynakların üzerine gidilmeli.
Çocuklarımıza ve gelecek kuşaklara yaşanabilir bir Türkiye bırakmak istiyorsak
bunu yapmalıyız diyorum. Hepinizin bu anlamda gerekli hassasiyeti
göstereceğinize inanıyorum. Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP, AK Parti ve MHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Demirel. Şimdi söz sırası
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’de. Buyurun Sayın
Ersin. AHMET ERSİN
(İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; İzmir için, Manisa, Uşak ve
Kütahya için, daha doğrusu Ege Bölgesi için çok önemli bir su kaynağı olan
Gediz’in aşırı biçimde kirletilmesi nedeniyle verdiğim araştırma önergesi
hakkında açıklamalar yapmak üzere huzurunuzdayım. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. Değerli
milletvekilleri, Gediz Nehri Kütahya’nın Murat Dağı’ndan doğan ve 401 kilometre
uzunluğu olan bir nehir. Murat Dağı’ndan doğduktan sonra Kütahya, Manisa, Uşak
illerimizden geçerek, İzmir’in Menemen ilçesinin Maltepe beldesinden körfeze,
denize akıyor. Çevresiyle birlikte ele alındığında Gediz’in kapsadığı havza,
Gediz havzası, Türkiye yüzölçümünün yüzde 2’sinden daha fazla bir alan toprak
kaynakları açısından, böylesine bir alanı kapsıyor. Tarıma elverişli 521 bin
hektarlık bir alana sahip olan Gediz havzası, ayrıca, Gediz Nehri itibarıyla 2
milyar metreküpten fazla su potansiyeli olan bir doğal su kaynağımız. Gediz
havzası 18 bin kilometrekarelik bir alana sahiptir ve havzadaki 478 yerleşim
biriminde 4 il, 19 ilçe ve 70 belde belediyesi bulunmaktadır. Değerli
arkadaşlarım, tarıma elverişli 521 bin hektarlık alanın 386 bin hektarlık alanı
doğrudan sulanabiliyor ve 125 bin hektarlık alanı da sulama birlikleri vasıtasıyla
sulanan Gediz havzası, Batı Anadolu’nun tarım merkezidir, Batı Anadolu’nun
sebze ve meyve ambarıdır. İşte, Türkiye
tarımı için son derecede önemli olan Gediz havzası çevresindeki yerleşim
birimleri, fabrika ve işletmeler tarafından aşırı biçimde kirletilen Gediz
Nehri, bu alanı sulamaktadır. Gediz bize
doğanın bahşettiği en büyük zenginliktir. Eğer Gediz Nehri olmazsa, Türkiye’nin
tarım ambarı olan havzası ve bu verimli topraklar çöl olur. Ancak, ne yazık ki,
Gediz yıllardan beri hasta ve göz göre göre yavaş yavaş ölüyor. Gediz Nehri
Kütahya’nın Murat Dağı’ndan bir pınar suyu kalitesinde tertemiz doğuyor, suyu
içilebiliyor. Ancak, 30 kilometre sonra adını alan Gediz ilçesinden itibaren
kirlilikle tanışmaya başlıyor, zehirlenmeye ve etrafını zehirlemeye başlıyor. Uşak’taki
tekstil, iplik, seramik ve deri fabrikalarının çoğu, arıtma yapmadan atıklarını
Gediz’e bırakıyorlar. Keza Manisa’da 9 ilçe, 23 belde ve 70 köyün kanalizasyonu
denize akıtılıyor. Daha doğrusu, Gediz havzasında ve Gediz’in iki yanındaki
yerleşim alanlarında bulunan belediyeler, Gediz Nehri’ni âdeta bir kanalizasyon
olarak kullanıyorlar. Yine, İzmir’de 2 ilçe, 12 belde ve birçok köy
kanalizasyonu Gediz’e boşaltılıyor ve böylece Gediz Nehri 401 kilometrelik uzun
yolculuğunda hemen hemen her yerleşim birimi ve hemen hemen her fabrika ve
işletme tarafından kirletiliyor. Doğduğu yerde pınar suyu kalitesinde olan
nehir, tarım alanlarını, sebzemeyveyi ve dolayısıyla insanları zehirleyen
özelliklere sahip oluyor. Dolayısıyla bu
nehirden sulanan tarım ürünleri, insanlar, diğer canlılar ve çevre için son
derecede ciddi tehdit oluşturmaktadır. Nitekim, Gediz’den gelen sularla sulanan
topraklardaki otları yiyen büyük ve küçük baş hayvanlarda çeşitli hastalıklar
görülüyor. Yine, Gediz havzasında üretilen ve başta üzüm olmak üzere ihraç
ettiğimiz bazı ürünler yabancı ülkelerden geri gönderiliyor. Kirletilen ve
zehir saçan Gediz, döküldüğü alandaki İzmir Körfezi’ni de son derecede olumsuz
etkiliyor. Yine, Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi
Enstitüsünün yaptığı ölçümlere göre, İzmir Körfezi’ne yılda ortalama 1.893
kilogram nikel, 379 kilogram bakır, 790 kilogram çinko ve 148 kilogram cıva
getirerek toplu balık ölümlerine neden oluyor. Değerli
milletvekilleri, İzmir, birkaç yıl öncesine kadar körfezinin ağır kokusu ve
kötü kokusu kuşkusuz kirliliği ve görüntüsüyle akıllarda yer etmiştir. İzmir
denince akla önce körfezin neden olduğu bu olumsuzluklar gelmekteydi ve
Türkiye’nin üçüncü büyük kentiyle bütünleşmiş hâldeydi bu çirkinlikler. Ancak,
1960’lı yıllarda yapımına başlanan ve kırk yılı aşan sabır, emek ve 800
milyardan fazla kaynak harcanarak geçtiğimiz yıllarda tamamlanabilen Büyük
Kanal Projesi kenti bu olumsuzluklardan kurtarmaya ve körfeze bir canlılık
getirmeye başlamıştır. Projenin tamamlanmasından sonra kent içindeki evsel ve
endüstriyel atıkların körfezi kirletmeleri durdurulmuştur. Artık kent içindeki
evsel ve endüstriyel atıklar büyük arıtma tesislerinde arıtılmaktadır. Fakat,
üzüntüyle belirtmek gerekir ki, onca emek, kaynak harcanarak temizlenme yoluna
giren körfez son yıllarda yine eski kokusuna, kirliliğine ve çirkin görüntüsüne
doğru doludizgin yol almaktadır ve böyle giderse İzmirlilerin utanç duyduğu
eski hâline dönecektir. Değerli
milletvekilleri, insan ve çevre sağlığı için büyük bir tehdit ve tehlike
oluşturan Gediz’in kirliliğini önlemek için 1999 yılından itibaren yerel bazda
bazı kurumlar oluşturuldu. Nitekim, bunlardan birisi, Gediz Havzası İlleri
Çevre Koruma Hizmet Birliği, bölgedeki valiler, bazı belediye başkanları ve il
özel idarelerinin öncülüğünde kurulan bir birlikti. 1999 yılından itibaren bu
birlik kurulmuş olmasına karşın Gediz’in temizlenmesi ve kirlilikten arınması
için herhangi bir olumlu gelişme sağlanamadı. Değerli
arkadaşlarım, küresel ısınma bütün dünyayı son derecede olumsuz etkilemektedir.
Özellikle su kaynakları azalmaktadır. Dünyayı ve dolayısıyla Türkiye’yi
bekleyen en büyük tehlike de budur. Doğduğu yerde pınar suyu kadar temiz ve
içilebilen Gediz, küresel ısınma nedeniyle kuruyan su kaynakları dikkate
alındığında bulunmaz bir nimettir ve bölgenin yaşam kaynağıdır. Dolayısıyla,
bugün zehir saçan Gediz’in kirlilikten arındırılarak insanlığın ve çevrenin
hizmetine sunulması gerekir. Ayrıca, İzmir, EXPO 2015 etkinliği için İtalya’nın
Milano kentiyle yarışmaktadır. Konu ile ilgili yabancı konuklar ve delegeler,
her iki kenti gezerek EXPO 2015’in hangisine verileceğine karar verecekler,
bunun için bir kanaat sahibi olmaya çalışıyorlar. Büyük oranda Gediz’in neden
olduğu körfez kirliliği, dünya kenti olma yolunda hızla ilerleyen İzmir’imize
EXPO etkinliğinde zararlar verebilir, şansını olumsuz etkileyebilir. Bu yönüyle
de değerlendirilse bile Gediz’in ıslahı gerekmektedir. Değerli
arkadaşlarım, bu Gediz Nehri’nin yarattığı kirlilik nedeniyle 2003 yılı Aralık
ayında yine bir araştırma önergesi vermiştim. Ama, aradan geçen dört yıllık
sürede, maalesef, bu araştırma önergesi görüşülemedi ve bir komisyon
kurulamadı. Bunlar olmadı ama bu dört yıllık sürede Gediz Nehri daha da fazla
kirlenmeye devam etti ve çevresini daha fazla rahatsız etmeye devam etti,
çevresine daha fazla tehdit olmaya ve tehlike olmaya devam etti. Umuyorum,
bugün kurulacak olan, bu Meclis’te kurulacak olan komisyon, küresel ısınmayla
birlikte, küresel ısınmanın su kaynakları üzerindeki etkileriyle birlikte,
Gediz’inde, Ege Bölgesi için çok önemli bir su kaynağı olan Gediz Nehri’nin de
ıslahı için, Gediz Nehri’ndeki canlıların, etrafındaki yaşam birimlerinin,
insanların daha rahat bir ortama kavuşabilmeleri ve doğanın bölgeye bahşettiği
bu büyük kaynaktan, bu büyük nimetten herkesin daha sağlıklı bir şekilde
yararlanabilmesi için, kurulacak olan bu araştırma komisyonu, umuyorum ki, bir
yol haritası ortaya çıkaracaktır ve bu temizliği… (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun
Sayın Ersin. AHMET ERSİN
(Devamla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. BAŞKAN – Bir
dakikanız var, sözlerinizi tamamlayın, lütfen. AHMET ERSİN
(Devamla) – Sözlerimin başında unuttum, affınıza sığınıyorum. Size de Sevgili
Başkan, görevinizde başarılar diliyorum. İnanıyorum ki sağlıklı ve başarılı bir
görev dönemi yapacaksınız, hazırlayacaksınız ve hepimize, Türkiye Büyük Millet
Meclisine önemli hizmetler yapacaksınız. Değerli
arkadaşlarım, sözlerimin sonunda şunu belirtmek isterim: Gediz Nehri’nin
gerçekten bölge için çok büyük bir önemi var, bölge tarımı için çok büyük önemi
var. Gediz Nehri etrafında konuşlanmış olan fabrikaların, işletmelerin ve
yerleşim birimlerinin artık evsel ve endüstriyel atıklarının bu Gediz Nehri’ne
boşaltılmasına engel olmak lazım. Birçok işletmenin, işletmelerden birçoğunun
arıtma tesisleri var ama çalıştırılmıyor. İşte bunlar çevre için yapılabilecek
en büyük kötülüklerdir. Dolayısıyla, bundan sonraki süreçte umuyorum ki artık bu
tür sorunlarla karşılaşmayız. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ersin. AHMET ERSİN
(Devamla) – Teşekkür etmeme izin verir misiniz Sayın Başkan. Sadece teşekkür… BAŞKAN – Buyurun.
AHMET ERSİN
(Devamla) – Umuyorum ki bu sorunların giderilmesinde, kurulacak olan araştırma
komisyonu ciddi bir rapor ortaya çıkarır ve iyi bir yol haritası ortaya
çıkarır. Hepinize saygılar
sunuyorum, başarılar diliyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Ersin. Şimdi söz sırası
Edirne Milletvekili Rasim Çakır’da. Buyurun Sayın
Çakır. Süreniz on
dakika. RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan,
değerli arkadaşlarım; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. Sayın Başkana
seçilmiş olduğu yeni görevinde başarılar diliyorum. Birkaç gündür,
sözü her alan arkadaşım başsağlığı mesajıyla konuşmasına başladı, her çıkan en
şahin konuşmayı ben nasıl yapabilirim gayreti içerisindeydi Ulusumuzun başı sağ
olsun ama çözüme yönelik, doğru tespitleri yapmaya yönelik ne Sayın Bakandan ne
diğer konuşmacılardan ciddi bir şey duyamadık. AKP İktidarı
2002’de işbaşına geldiğinde Türkiye’de terörizm yok denecek noktadaydı ve o
günden sonra, mayınla terörist faaliyetler yapma dönemi başladı. Bu bir
dönemdir. iradi bir dönemdir. Yani mayını döşersiniz, askerî birliklerle sıcak
temas sağlamazsınız, onu uygun bir zamanda patlatırsınız ve uzaktan askerlere
zarar verirsiniz. Biz, bu durumu, şu kürsüde, defalarca, önlem alınmasıyla
ilgili, Cumhuriyet Halk Partisi olarak grubunuzu uyardık. Şimdi geldiğimiz
nokta yeni bir dönemdir. Yani teröristin bir silahlı birliğe belirli bir, uygun
gördüğü zamanda saldırması, imha etmeye çalışması ve uygun bulabildiğini,
yakalayabildiğini de alıp dağa götürmesi. Bu, dünyada gayrinizami harbin bir
aşamasıdır. Bu, bilimsel bir olaydır, sır değildir. Şimdi, bundan
sonraki süreç, o birlikleri fiilen, belirli bir süre için işgal etme sürecidir.
Bugün karşı karşıya olduğumuz durum ile ilgili Parlamentonun vermiş olduğu
yetkiyi doğru bir biçimde kullanma cesaretini şu veya bu şekilde bulamazsak
eğer, gayrinizami harbin bir aşaması olan bundan sonraki sürece gelindiğinde,
bugünlere geri dönebilmek için karar almak takatimizi yitirmiş oluruz. Bunu,
bugün, bu saatte, kayıtlara geçmesi bakımından söylüyorum. Yoksa, sorun tabiî
ki hepimizin sorunu, sorun tabiî ki ülkenin sorunu, tabiî ki siyasi partileri
olmayan, bütün siyasi partilerin ortak olması gerektiği bir sorun, ama bu
noktada kan üzerinden siyaset yapma veya yapmama değil, sorunu gerçek anlamıyla
tespit edip bugünden, hâlâ dinç, güçlü ve irademizin sağlam olduğu bugünlerde,
belirli dış mihraklara bakmadan, ulusal irademize dayanarak, yani Türkiye Büyük
Millet Meclisinin vermiş olduğu karara dayanarak kalıcı çözümü yaratmak
mecburiyetindeyiz. Geçtiğimiz hafta
tezkere oylamasında parantez içerisinde söylemek istiyorum izinli olduğum için
bulunamadım ama kayıtlara geçmesi bakımından söylüyorum katılabilmiş olsaydım
oyum bir kere değil bin defa “evet” olacaktı. Değerli
arkadaşlarım, bu uyarıyı yaptıktan sonra, izin verirseniz küresel ısınmayla
ilgili bilgilerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Geçtiğimiz dönem,
22’nci Dönem Parlamentosunda, yine, küresel ısınma, yer altı, yer üstü su
kaynakları ile ilgili önergeler verildi ve bu önergeler kabul edilip bir
araştırma komisyonu kuruldu. Ben de bu komisyonda görev almış, çalışmış bir
arkadaşınızım, hasbelkader bu dönem de sizlerle beraber olma fırsatını bulmuş
arkadaşınızım. Biz raporumuzu hazırladık, raporumuz bu, fakat komisyon çok
ciddi çalışmalar yapmış olmasına rağmen, çok önemli bir rapor hazırlamış
olmasına rağmen, maalesef, seçim gündeme geldiği için bu raporu Genel Kurula
getirip onaylatma fırsatını bulamadık. Diliyorum, bugün bu yaptığımız çalışma
neticesinde değerli oylarınızla kurulacak olan yeni komisyon, bu raporu da
dikkate alarak soruna kalıcı çözümleri üretmeye yönelik Meclisimize yeni bir
rapor hazırlayacaktır diye umut ediyorum. Esasen, küresel
ısınma… Dünyanın tek enerji kaynağı güneştir yani dünyanın başka enerji kaynağı
yoktur. Dünyadaki diğer enerji kaynakları yani petrol gibi, kömür gibi, rüzgâr
gibi, bunların hepsinin kaynağı yine güneştir, yani güneş enerjisinin bir
türevidir bunlar. Dolayısıyla, bugün yine değerli Çevre Komisyonu Başkanımızın
da ifade ettiği gibi, sorun, dünyaya gelen güneş enerjisinin geri dönerken,
sera gazlarının atmosferde yarattığı yoğunluk nedeniyle bir kısmının atmosferde
tutulmasından dolayı, güneşe, tekrar uzaya dönememesinden dolayı dünyanın
atmosferinin ısısının bir miktar artıyor olması meselesidir. Yalnız, burada,
Sadece karbondioksit gibi sera gazlarının yanında, atmosferde yoğunluğu artıran
en önemli gaz da sera gazı da su buharıdır. Yani, küresel ısınmanın, atmosferin
ısınmasının en önemli sebeplerinden bir tanesi metropolleri oluşturmuş
olmamızdır, yani İstanbul gibi, Ankara gibi, İzmir gibi metropol kentleri
oluşturmuş olmamızdır. Çünkü, bu kentlerin, bu betonlaşmanın neticesinde
atmosfer biraz daha fazla ısınma durumundadır. O bakımdan, insanları
metropollere toplayıp o metropollere de havzalar aşarak, dağlar aşarak,
tüneller delerek sular taşımak mantıklı bir çözüm yolu değildir. Daha önceki,
22’nci Dönemde de konuşuldu, bugün de söylendi, Türkiye’de kişi başına
atmosfere verilen sera gazı miktarı 4,1 ton, Amerika’da 25 ton. Türkiye’de kişi
başına atmosfere verilen sera gazı salımı kesinlikle artmaz. Yani, bizim
fabrikalarımız artar ama kişi başına düşen artmaz. Neden artmaz? Çünkü çok
çocuk yapıyoruz da ondan. O bakımdan, sorun bütün dünyanın sorunudur,
Türkiye’nin de bu sorunun çözümüne katkı yapmak gibi bir görevi vardır. PKK’yla
mücadele ne kadar önemliyse, yer altı ve yer üstü su kaynaklarına sahip çıkmak,
onları kirletmemek, onları doğru ve iyi kullanmak, atmosferi kirletmemek en az
terörle mücadele kadar önemlidir. Çünkü başka bir dünya yok, gideceğimiz başka
bir dünya yok, Çünkü bu dünya bize torunlarımızdan emanet. Eğer biz bu emaneti
doğru kullanırsak, birtakım kâr dürtüsüyle, kapitalist dürtülerle bu dünyayı
kirletmezsek, çocuklarımıza temiz bırakırsak, zannediyorum, onlara karşı en
birinci vazifemizi yerine getirmiş olacağız. Dolayısıyla,
değerli arkadaşlarımın vermiş olduğu önergeler neticesinde, inanıyorum ki,
sizlerin de oylarıyla küresel ısınma ve yer altıyer üstü su kaynaklarının
kirliliği ve bu kirliliğin önüne geçilmesine yönelik bir komisyonu
oluşturacağız. Daha önce de böyle komisyonlar kurduk başta Ergene ile ilgili
komisyon olmak üzere. Sayın Bakanın bu dönemde bakan olmasını, ben, kişisel
olarak bir şans olarak görüyorum. Şu anlamda: Su konusuna çok yakın olan,
yakinen bilen, Devlet Su İşlerinde ciddi görevler yapan bir insan olması
bakımından. Daha önce Ergene Komisyonunda da Devlet Su İşleri Genel Müdürü iken
hemen kanalın açılmasında çok değerli katkıları oldu. Ama, maalesef, nehir
yatağını temizledikten sonra, millî iradenin öngörmesine rağmen, raporu kabul
edip “evet” demesine rağmen, yürütme, Ergene Nehri Komisyonunun yazmış olduğu
bu raporu dikkate alarak nehri temizlemeye yönelik ciddi bir şey yapmadı. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Bir
dakika ilave süreniz var. RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Tam tersine, Suakacağı Barajı’nı planlamaya koyup Suakacağı
Barajı’ndan İstanbul metropolüne nasıl su götürürüze yani, Trakya’nın suyunu
çalmaya yönelik bir girişim, Trakya’nın planlarını, 1/25.000’lik planlarını
İstanbul Büyükşehir Belediyesine vererek Trakya’nın nüfus yoğunluğunu artırmaya
yönelik, daha fazla sanayileşmesine yönelik bir girişim oluşturuldu. Bunlar
olumsuz girişimlerdir. Çünkü doğanın bir kapasitesi vardır, bu kapasiteyi
aşabilmemiz mümkün değildir. Yanlıştan, bu anlamda, dönülmesi şarttır. Biz, ana
muhalefet partisi olarak, sizlere uyarılarımızı önümüzdeki süreç içerisinde de
yapmaya devam edeceğiz. Diliyorum bu komisyon ülkemize hayırlı olur. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (Alkışlar) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Çakır. Şimdi söz sırası
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’te. Buyurun Sayın
Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar) Zamanınız on
dakika. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; öncelikle, Sayın Başkanın
seçilmiş olduğu bu yeni görevi nedeniyle kendisini kutluyorum, görevini
yansızlıkla, özen içinde yapacağına inanıyorum. Ardından, son
günlerde ülkemizde yaşanan terör olayları nedeniyle şehit düşen evlatlarımızın
acısı tüm Türk ulusunun bireylerinin yüreğini yaktığı gibi benim de yüreğimi
yakmıştır, canımı acıtmıştır. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum,
yakınlarına sabır diliyorum, Türk ulusunun başı sağ olsun diyorum. Ancak, her
terör olayının ardından insanlarımızın şehitlerinin arkasından güzel sözler
söylemek yerine, artık, bu konudaki, terör konusundaki kararlı, caydırıcı politikaların
uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye Büyük
Millet Meclisi, Türk milletinin kendisine verdiği mesajı almıştır, bu konuda
siyasi iradesini ortaya koymuştur. Umut ediyorum ve diliyorum ki siyasi
iktidar, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ortaya koyduğu bu siyasi iradeyi doğru
algılar, başka yerlerin irade açıklamasını beklemeksizin terörü sona erdirir,
bu ülkede kan akmasını durdurur. Bunu bekliyorum, bunu diliyorum. Değerli
milletvekilleri, Sayın Bakanımızın 4 Temmuz günü Türkiye Büyük Millet
Meclisinde yaptığı konuşmada 6 Temmuz 2007’de temelini attığını belirttiği
Konya Ovası’yla ilgili Mavi Tünel Projesi’nin özellikle Silifke Ovası’na
vereceği zararlarla ilgili araştırma önergesi hakkında söz almış bulunuyorum. Bu Proje, 6
Temmuz 2007 tarihinde temeli atıldığına göre, 22 Temmuz seçimlerinden onaltı
gün önce temeli atılmış bir projedir. Buradan da anlaşılacağı üzere, bu
projenin ekonomik, çevresel ve sosyal açıdan etkileri incelenmeden ve bunun
sonuçları, doğuracağı sonuçlar bilimsel ve teknik olarak incelenmeden seçim
yatırımı olarak, Konya seçmeninden oy almak üzere getirildiği anlaşılmaktadır. Bilindiği gibi bu
projeyle planlanan şey, Göksu Irmağı üzerinde Bağbaşı mevki’sinde yapılan
barajla yılda 417 milyon metreküp suyun Konya Ovası’na akıtılmasıdır. Bu projenin en
önemli acı sonuçları Silifke Ovası’nda meydana gelecektir. Bildiğiniz üzere,
Göksu Irmağı Konya’nın Hadim ilçesi yakınlarından, Taşeli’den doğar bir kolu,
bir kolu da Ermenek Çayı’yla gelir, Geyik Dağları’nın sularıyla beslenerek,
kanyonların içinden akarak Silifke’den geçer, Akdeniz’e dökülür. Akdeniz’e
dökülen Seyhan ve Ceyhan nehirlerinden sonra en büyük ırmaklarımızdan
birisidir. Göksu Nehri,
Göksu Irmağı Akdeniz’deki hayatı besleyen, Silifke’deki hayatı besleyen, Silifke’ye
can veren, Silifke Ovası’na can veren bir ırmaktır. Silifke’yi Göksu Irmağı
olmadan düşünemezsiniz. Göksu’yu da Silifke’siz düşünemezsiniz. Böyle bir proje
yapılırken bu projenin Silifke Ovası’na vereceği muhtemel zararların iyice
hesaplanması gerekirdi. Göksu Irmağı, Silifke Ovası’nda Akdeniz’e dökülürken,
bir delta oluşturarak denize dökülür. Bu delta oluşma süreci halen devam
etmektedir. Göksu Irmağı’nın
taşıdığı sular ve bu sular içerisindeki 6,85 milyon sediment bu havzada
taşınmaktadır. Göksu deltasında sulak araziler vardır, göller vardır. Burada
sadece insanlar hayat bulmuyor. Bin bir çeşit yaban hayvanı, beslenmesi,
üremesi, varlığı suya bağlı olan su kuşları ve diğer bin bir çeşit kuş vardır.
34 adet sürüngen tespit edilmiştir bu havzada. Saz horozları, âdeta bu Göksu
deltasının simgesi durumuna gelmiştir. Bu Göksu deltası, aynı zamanda Akdeniz
ile gerisindeki tarımsal ovaları birbirinden ayırarak tampon görevi görür,
dolayısıyla denizin tuzlu sularının tarımsal alanları etkilemesini önlemektedir.
Şimdi, bu
projeyle burada hayat sona erecektir. Çünkü, her ne kadar Göksu Irmağı’ndan
yüzde 15 gibi bir suyun KonyaÇumra havzasına akıtılması öngörülmekteyse de bu
ırmak düzensiz olduğu için, yaz aylarında debisi 20 metreküp saniyenin altına
düşmektedir. 36 metreküp saniyelik bir suyu siz Konya Ovası’na akıttığınız
zaman Silifke’nin içerisindeki köprüleri yazın kullanmaya hiç gerek yok,
kuruyan ırmağın üzerinden karşıya geçebilirsiniz. Elbette ki
Konya’nın ve Konya Ovası’nın sorunları çözülsün, buna karşı değiliz, ancak bir
yandan yaparken bir yanı yıkmak doğru değildir. Bu proje, bu haliyle,
Silifke’de tarımı perişan edecektir, hayatı öldürecektir ve Silifke’de 65 000
hektar tarım arazisi vardır. Bunun 12 000 hektarı ovadır. Burada Göksu deltasında
yer alan başta Kurtuluş köyü, Çeltikçi, Sökün köyü, Gülümpaşalı köyleri buradan
beslenmektedirler. Şimdi, bir yandan
“özel çevre koruma” adıyla bu köylerde inşaat yapmayı dahi yasaklarken ve
Silifke’nin en önemli ihtiyacı olan Kayraktepe Barajı’nı Göksu deltasına zarar
vereceği gerekçesiyle yatırım planından çıkarırken, öbür taraftan bir proje
yapılıyor ve bu projenin Göksu deltasına vereceği zarar hiç düşünülmüyor.
Yetkililer ikide bir söyledikleri laflardan en önemlisi “Biz Akdeniz’e boşuna
akan suları Konya Ovası’na akıtıyoruz” diyorlar. Sevgili
milletvekilleri, saygıdeğer milletvekilleri; bu sözleri daha önce Mısır Devlet
Başkanı Nasır da söylemişti, Assuan Barajı’nın başlangıcında Nil sularının
boşuna aktığını ve barajla bunu önlediğini söylemişti. Ancak, Akdeniz’deki
sardalya stokları birdenbire yüzde 80 oranında düşünce olayın ciddiyetini
kavradılar. Irmaklar denize boşa akmaz. Denizdeki hayatı besleyen ırmaklardır,
oradaki canlıları besleyen ırmaklardır. O nedenle, bu konuya da dikkat edilmesi
gerekiyor. Konya Ovası’nın
sulanmasıyla ilgili olarak, öteden beri, cumhuriyet tarihinde çok ciddi
projeler yapılmış. İlk Almanlar tarafından demin benden önce Konya Milletvekili
arkadaşım da konuştu Beyşehir’in sulak alanlarına giden sular bu Çumra Ovası’na
akıtılmış. Fakat, o zamanlar, sulamanın olduğu zamanlar, drenaj nedir
bilinmediği için, sulamadan artan sular depolanacak yer bulunamadığından dolayı
ki, drenaj sorunu 1950’lerde öğrenildi tüm arazi tuzlanmıştır. Çumra Ovası suyu
görünce toprağın altındaki dev uyanmıştır, tuz uyanmıştır. Tuza karşı en önemli
bitki örtüsü olarak pancar geliştirilmiştir. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Sayın
Öztürk, bir dakika ilave ediyorum, lütfen sözlerinizi toplayın. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Pancarda su doymak bilmemiştir. Saygıdeğer
milletvekilleri, bu önergeyle amacımız, Konya Ovası’nın sulanmasını engellemek
değildir, Silifke’yi düşünmektir, bu projenin Silifke’yi yok etme projesine
dönüşmemesi için gerekli tedbirlerin uygulamaya konulmasını sağlamaktır.
Karakaya Barajı yıllardan beri yapılmamıştır, bunun yapılması gerekir. Sayın
Bakanım yüz on bir tane gölet ve baraj yapıldığını söyledi, ancak Erdemli ve
Silifke arasındaki Aksuvat projesi de bir türlü faaliyete geçirilememiş
yıllardan beri ve iki ilçenin halkı su sıkıntısı nedeniyle karşı karşıya
gelmişlerdir. Bu sorunların çözülmesi gerekir ve bu sorunların bir
birliktelikle ele alınması gerekir, eş güdüm içinde çözümlenmesi gerekir. Bu
projeyle ilgili ÇED raporu, Silifke halkının haberi olmadan yapılmıştır, tek
yanlı bir rapordur, bilimsel değildir, hem çevre bakımından hem sosyal bakımdan
yanlıştır. (Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Öztürk. ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Devamla) – Önergemizin desteklenmesini istiyorum. Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar) BAŞKAN Meclis araştırması önergeleri üzerindeki ön
görüşme tamamlanmıştır. Şimdi, Meclis
araştırması açılıp açılmaması hususunu oylarınıza sunacağım: Meclis araştırması
açılmasını kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Meclis
araştırmasını yapacak komisyonun 16 üyeden kurulmasını oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Komisyonun
çalışma süresinin, başkan, başkanvekili, sözcü ve kâtip üyenin seçimi
tarihinden başlamak üzere, üç ay olmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Komisyonun,
gerektiğinde Ankara dışında da çalışabilmesi hususunu oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Alınan karar
gereğince kanun tasarı ve tekliflerini sırasıyla görüşmek için, 24 Ekim 2007
Çarşamba günü saat 15.00'te toplanmak üzere, birleşimi kapatıyorum. Kapanma Saati: 20.29 |
|